Professional Documents
Culture Documents
Karıştırmayalım!!!
İttifak, bir sözleşme ile savaş halinde birbirlerinin yardımına koşma güvencesi veren güçler arsında
kurulan birliktir.
Antlaşma, güçlerin uluslararası bir sorunu çözmek amacıyla üzerinde fikir birliğine vardıkları bir
düzenlemedir.
İtilaf, güçler arasında gerçekleşen siyasi bir anlaşma veya uyuşmadır. (Örnek: İngiltere ile Fransa
arasında 1904 yılında gerçekleşene Dostluk/Samimi Antlaşması).
Giriş
Avrupa’da patlak veren çatışma, hem Avrupa hem dünya için felaketler çağının
başlangıcı oldu. Herkes savaşın kısa süreli olacağını sanıyordu; ama çatışma muazzam bir
savaşa dönüştü. Bu, dünya çapında bir savaştı: Çarpışmalardan payını almayan ya da asker,
malzeme ve teçhizat göndermek suretiyle savaşın etkisini hissetmeyen tek bir toprak parçası
kalmadı. Çatışma, ayrıca, giderek topyekûn bir savaşa dönüştü: Devletlerin elindeki tüm
kaynaklar bu "Büyük Savaş" ya da “Harb-ı Umumî” için seferber edildi. Savaşın sürdüğü o dört
yıl boyunca üniforma giymiş olan 70 milyon askerden en az 9 milyonu öldü. Bunlara savaş
nedeniyle hayatları paramparça olan yetim, dul ve yaralıları da eklemeyi unutmamak gerek.
Balkan Savaşları’nın korkunç sonuçlarından sonra Osmanlılar, Büyük Devletlerin
İmparatorluğu parçalamakta kararlı olduklarına inanmışlardı. Bu tehlikenin önüne geçebilecek
herhangi bir askerî ittifaka da bağlı olmadıklarından, kendilerini korunmasız hissediyorlardı.
Böylece gündeme iki politika geldi: Ordunun gençleştirilip modernleştirilmesi ve Üçlü İttifak
ile Üçlü İtilâf’tan biriyle ittifaka girilmesi. Ancak, Osmanlılar’ın Balkan Savaşları’ndaki
olağanüstü başarısızlığı, Büyük Güçlerin Osmanlı Devleti ile yapılacak bir ittifakı kendileri için
bir yük olarak görmelerine neden olmuştu. Bu yüzden İngiltere, Fransa ve Rusya, İttihatçıların
ittifak önerilerini nazikçe geri çevirdiler. Almanya ise aynı öneriyi ancak savaş başladıktan
sonra kabul etti ve 2 Ağustos 1914’te gizli Osmanlı-Alman ittifak antlaşması imzalandı. O
sıralarda Berlin’in Osmanlılar’a bakışında bir değişiklik olmuş, askerî açıdan önemli bir
müttefik olarak görülmeyen İstanbul’un, hilâfet nedeniyle, Rusya, Hindistan ve Afrika
Müslümanlarını isyana teşvik ederek Üçlü İtilâf’ı zor duruma düşürebileceği kanısı uyanmştı.
Osmanlı ordusu, General Liman von Sanders komutasındaki Alman askerî heyetinin İstanbul’a
1
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
geldiği aralık 1913’ten beri neredeyse tümüyle Alman denetimine geçmişti. Savaş başladıktan
kısa bir süre sonra Osmanlı donanması da aynı duruma düştü. İmparatorluk maliyesinin zor
durumda olması da İttihat ve Terakki hükümetinin Almanya’ya bağımlı hale gelmesinde önemli
bir rol oynamıştır. Osmanlı maliyesi 1914 yılına çok kötü koşullarda girmişti. Nitekim
hükümet, sırf devlet memurlarının maaşlarını ödeyebilmek için Osmanlı Bankası’ndan 100.000
lira gibi önemsiz bir borç istemek zorunda kalmıştı. İlkbaharda Fransa’dan alınan bir miktar
borç durumu biraz rahatlattı. Ancak ağustos başında seferberlik ilân edilince dengeler yeniden
altüst oldu. Ekimde Almanya, bir miktar borç vererek, Osmanlıların savaşa girmesi durumunda
çok daha fazlasının verileceğini bildirdi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendisine İttihatçı-
ların neden savaşa girdikleri sorulduğunda Cemal Paşa, "Maaş verebilmek için" yanıtını
vermiştir. Cemal Paşa’ya göre hazinede hiç para kalmamıştı ve para bulabilmek için ya Üçlü
İtilâf’a boyun eğmek ya da Üçlü İttifak’a katılmak gerekiyordu.
2
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Akdenize çıkabileceği gibi, Boğazlar üzerinde bir baskı imkanı da elde edecekti. Bu sebeple,
Rusya’nın sadece Boğazlar konusundaki faaliyeti değil, Balkanlar’daki faaliyetleri de
İngiltere’yi 19. yüzyılda endişeye sevk eden bir faktör olmuştur.
İngiltere Rusya’nın Boğazlardan Akdeniz’e inmesini önlemek amacıyla Osmanlı
Devleti’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü korumaya çalışmakla birlikte, Boğazlarla ilgili
başka bir nokta da vardı. Boğazlar Osmanlı Devleti’nin eğemenliği altındaydı ve egemen bir
devlet olarak da Osmanlı Devleti, Boğazları istediği devletin savaş gemilerine açmaya ve
kapamaya yetkili idi. Osmanlı Devleti’nin bu yetkisi, İngiltere için zaman zaman hoşlanmadığı
durumlar ortaya çıkarmıştır. Mehmet Ali Paşa isyanı sırasında Osmanlı Devleti ile Rusya
arasında imzalanan 1833 Hünkar İskelesi Antlaşması gerçekte bir ittifak antlaşması olmakla
beraber, aynı zamanda Rusya’ya yönelecek bir saldırıya karşı Osmalı Devleti’nin Boğazları
kapamasını da öngörmekteydi. Fakat böylece Boğazlar Rusya’ya açık hale geliyordu. Bunun
gibi antlaşmalar İngiltere’nin hoşuna gitmemiştir. 1833 antlaşmasında sonra İngiltere, barış
zamanında başka devletlerin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi meselesini Osmanlı
Devleti’nin yetkisinden çıkarıp, bunu milletlerarası bir statüye bağlamak istemiştir. İngiltere
bunu 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile sağlamıştır. Bütün Avrupa devletlerinin imzaladığı bu
antlaşmaya göre, yabancı devletlerin savaş gemileri Boğazlardan geçmeyecekti. Yani,
Boğazların kapalılığı ilkesi kabul ediliyordu. Boğazların bu statüsü 1923 Lozan Boğazlar
Sözleşmesine kadar devam edecektir.
1907 İngiliz- Rus antlaşması bu iki devletin münasebetlerine yeni bir biçim getirdiği çin
Boğazlar üzerindeki mücadeleyi de sona erdirmiştir. Her iki devletin de Birinci Dünya Savaşına
ortak cephede katılmaları, Boğazlar konusundaki Rus emellerine, kağıt üzerinde de olsa, bir
gerçekleşme sağladı. 1915 yılında İngiltere ve Fransa İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını
Rusya’ya vermeyi kabul ettiler. Ancak, 1917 yılında Çarlık rejiminin yıkılması ile 1915
antlaşma geçerliliğini yitirdi.
2. Balkanlar üzerinde Avusturya- Rusya mücadelesi: Rusya’nın 1870’lerden itibaren
Pancermen blokuna karşı takibe başladığı Panislavizm politikası dolayısı ile, Balkanlardan
kuzey-güney doğrultusunda inmeye çalışması, Balkan yarımadasında bir Avusturya- Rusya
mücadelesini ortaya atmakla beraber, öte yandan Avusturya- Macaristan’ın Bosna-Hersek
topraklarını alarak Adriyatik Denizi’ne çıkmak istemesi, 19. yüzyılın sonlarına doğru kendisini,
yine Adriyatik denizine Bosna-Hersek üzerinden çıkmak isteyen Sırbistan ile de çok şiddetli
bir çatışma içine sokmuştur.
3. Mısır üzerinde İngiliz- Fransız mücadelesi: Üçlü İtilafın ikinci halkasını İngiltere ve Fransa
arasında 1904 yılında sömürgeler konusunda imzalanmış olan antlaşma meydana getirmiştir.
3
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Bu bir ittifak değildir. Bu antlaşma ile İngiliz-Fransız mücadele ve çatışmaları sona eriyor ve
iki devlet arasında çok sıkı ve yakın münasebetler devresi başlıyordu. Fransa ile İngiltere
çatışmalarını en eskisi Napolyon’un Mısır’ı 1798 yılnda işgal etmesiyle başlamıştır.
İngiltere’nin İmparatorluk Yolu Mısır’dan geçiyordu. Bu sebepten İngiltere Osmanlı Devleti
ile ittifak yaparak Fransa’yı Mısır’dan çıkarmayı başardı. Ayrıca 1869 yılında Süveyş
Kanalı’nın açılması Mısır üzerindeki İngiliz-Fransız mücadelesinde yeni bir devir açmıştır.
Fransa Kanal’ın çalışmalarını sürdüren anonim şirketinin hisselerinin çoğuna sahipti. İngiltere
Osmanlı Devleti’ne Kanal’ın açılmaması için baskı yapmaya başladı. Fakat başarılı olamadı.
Daha sonra şirketin hisselerinin bir kısmını satın alan İngiltere, Mısır’da başlayan Arap
milliyetçiliğinin sonucu olarak ortaya çıkan karşıklıklardan yararlandı ve 1882 yılında Mısır’ı
işgal etti. Fransa bu işgale Osmanlı Devleti’nden daha fazla kıyamet kopardı. Bundan dolayı,
İngiliz- Fransız münasebetleri 1904 yılına kadar sürecek şiddetli bir gerginlik içine girdi.
Sömürgecilik faaaliyetleri sebebi ile birçok çatışma yaşayan Fransa ve İngiltere,
Almanya ve Üçlü İttifak devletlerinin devamlı olarak silahlanması karşısında münasebetlerini
düzeltmeye ve yumuşatmaya karar verdi. 1904 Nisanında İngiltere ve Fransa arasında Entente
Cordiale (Samimi Antlaşma) imzalandı. Bu antlaşma ile Fransa Mısır’ı tamamen İngiltere’ye
bırakıyor ve buna karşılık olarak İngiltere de Fransa’nın Fas’ı ele geçirmesini kabul ediyordu.
1904 İngiliz-Fransız Antlaşması bu ki devletin sadece Mısır üzerindeki mücadelesini
sona erdirmekle kalmamış, 1904’den sonra ve özellikler I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu iki
devlet Orta Doğu bölgesinde bir sömürgecilik işbirliğine girmişler ve bu işbirliği 1960’lara
kadar devam etmiştir.
4. Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu Topraklarında İngiliz- Alman mücadelesi: Almanya’nın
Bismark’ın ayrılmasından sonra izlediği dünya politikası sebebiyle, diplomatik ilişkilerini yeni
kıtalara, Afrika ve Uzakdoğu’ya kadar genişletmesi, büyük devletlerle çatışma alanlarının da
genişleme neticesini doğurdu. Nitekim, Almanya 1890’dan sonra takip ettiği politika ile Güney
Doğu Avrupa ve Ön Asya’yı etkisi altına aldı. Afrika ve Uzakdoğu’da girişimlerde bulunmaya
başladı. Böylece, Almanya İngiltere için denizlerde güçlü bir rakip, Avrupa’da dengeyi bozan
bir güç haline geldi. Almanya’nın denizlerde silahlanmaya başlaması, deniz üstünlüğünü
başkalarına kaptırmaktan korkan İngiltere’yi donanma bakımından hızlı bir silahlanmaya
yöneltti. Bu yeni durum karşısında, İngiltere’nin güvenliği, Hindistan yolu ve deniz aşırı
çıkarları tehdit ve tehlike altındaydı.
İngiliz-Alman deniz yarışmasının altında yatan sebepler esas itibari ile ekonomiktir. 19.
yüzyılın son çeyreğinde Alman endüstrisi büyük bir hamle yapmıştı. Almanya’nın iç pazarları
sanayi üretiminin %30-40’ını eritebilir durumdaydı. Kalanı için, dış pazarlara ihtiyaç vardı. Bu
4
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Savaşın Sebepleri
1. Liberalizm: Sanayi devrimi liberalizm çerçevesinde gelişti. 18. yüzyılda İngiliz
ekonomisinin yükselişe geçtiği bir dönemde İskoçyalı iktisatçı Adam Smith (1723-1790)
tarafından ortaya atılan ve 19. yüzyılda pek çok yazar tarafından yeniden ele alınan bu doktrine
göre toplum, zümre ya da sınıflardan değil, bireylerden oluşur. Sanayi Devrimi ile buhar
gücünün makineye daha seri olarak uygulanması ve gelişen demiryolları, büyük çaplı
ekonomik örgütleri de gerekli ve mümkün kılmıştı.
Liberalizm, sadece devlet sınırları içinde çıkan bir gelişme olarak kalmamış,
milletlerarası diplomatik ilişkilerde de yer almıştır. Fransız İhtilali’nin getirdiği hürriyet, eşitlik
ve ulusal egemenlik ilkelerinden esinlenen ve bu ilkeleri kapsayıp güvence altına alan anayasa
ve seçilmiş parlamento’ya dayanan siyasal liberalizm, 1830 ve 1848 devrimlerinin, bir başka
ifade ile liberal dalganın sonucu olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında, daha önceden hiç
görülmeyen yerlerde ortaya çıkarak, yalnızca Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerini değil, çok eski
mutlak monarşi geleneğine sahip Doğu Avrupa ülkelerini, Almanya, Avusturya- Macaristan,
Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu’nu da etkilemiştir. Bu ülkelerde anayasa benimsenerek
parlamenter kurumlar kurulmuş, parlamento bulunan yerlerde ise, daha demokratik hale
gelmiştir.
Bu liberal dalganın etkisi ile Avrupa hükümetleri kişilerin özgürce dolaşmalarına ve göç
etmelerine izin vermek zorunda kaldılar ve bu durum Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinin etnik
yapıları üzerinde hissedilir bir etkide bulundu.
1875-1896 yılları arasında yaşanan ekonomik durgunluk döneminde Almanya’da
başlayan koruyucu gümrük duvarları uygulaması ile diğer Avrupa ülkeleri tarafından da
benimsenince, devletler arasında kuşku ve güvensizlik tohumları atılmaya başlandı. Avrupa
devletleri ulusal planda üretim araçlarının özel mülkiyetine ve serbest rekabete dayanan
ekonomik düzenden ayrılmadılar. Zira, gelişmelerini bu düzene borçlu olan ticaret ve sanayi
burjuvazisi, ekonomik liberalizmi kendi ekonomik gücünü koruyup arttıracak tek yol olarak
görüyordu.
2. Milliyetçilik: Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı, Napolyon ordularınca bütün
Avrupa’ya yayılan ve 1838 sonrası yaşanan ihtilallerle giderek güçlenen milliyetçilik ise,
milletler arası çatışma konusunda liberalizmden daha etkili olmuştur. Milliyetçilik,
5
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
militarizmini körüklemişti. Almanya’nın doğu ve batısında Rusya ve Fransa gibi iki güçlü
ülkenin çevrilmiş olması ve bunun sonucu olarak Bismarck’ın korkusu haline gelen “iki cepheli
savaş” tehlikesi, Almanya’yı ayrıntılı bir savaş planı hazırlamaya itmişti. 1898 ve 1900
yıllarında çıkartılan donanma kanunları ile Alman sömürgeciliğinin ve dış ticaretinin
desteklenmesi, Almanya’nın büyük devlet olarak varlığını koruması ve bir savaş halinde
Almanya’ya karşı girişilecek deniz ablukasının kırılması hususlarının sağlanması güdülüyordu.
Diğer taraftan, Almanya endüstrisinin çabuk gelişimi de ticari alanda çatışmalara sebep oldu.
Ayrıca İngiltere ile arasındaki Güney Doğu ve ön Asya ülkelerine yayılma politikalarının
çatışması da gerilim yarattı.
5. Alsace-Loren Bölgesi Sorunu: Almanya 1871 yılında Alsace-Loren bölgesini ele
geçirmişti. Bu durum Fransa ile Almanya arasında karşılıklı düşmanlığa sebep oldu. İki tarafın
da ordularının arttırılmasına, hatta devletler arası bloklaşmalara sebep oldu. Sonuç olarak bu
sorun Birinci Dünya Savaşı’nın hazırlanması ve çıkmasındaki diğer etkenlerle birleşerek,
evvelce savunma niteliğindeki antlaşmaların birbirlerinden cesaret alarak saldırgan hale
gelmesine yol açtı.
6. Blokların Kuruluşu ve Bloklar Arası Çatışma: Avrupa’nın 1870’den başlayıp
1907’ye gelinceye kadar geçen devrede iki bloğa ayrılmış olması Birinci Dünya Savaşı’nın
önemli sebeplerinden birini teşkil eder. Altı Avrupa devletinin aralarında oluşturduğu iki blok,
bu ülkerin kendilerini daha güçlü hissetmelerine, uzlaşmadan kaçınmalarına ve
silahlanmalarına neden olacak, böylece de Birinci Dünya Savaşı’na giden yol daha da
kısalacaktır.
7. Uluslararası Bunalımlar: Uluslararası bunalımları barışçı yöntemlerle çözebilecek
muktedir bir uluslararası örgütün bulunmayışı da dünyayı savaşa sürükleyen önemli faktörlerin
başında gelir. Yirminci yüzyılla beraber Bosna-Hersek, İkinci Agadir (Fas), Trablusgarp ve
Balkan Savaşları gibi ikili ve bölgesel sorunlar çözülmeyerek kronik hale dönüşmüş, bu suretle
devletler arası ilişkiler günden güne gergin hale gelmiştir. Bu gerilim, sorunlara akılcı çözüm
bulacak ve gerekirse taraflara yaptırım uygulayabilecek uluslarası bir örgütün bulunmayışı
sebebi ile bloklar etrafında kümelenen ülkeleri savaşa sürüklemiştir. Bu sebep ve ihtiyaçla her
iki Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti (1919) ve Birleşmiş Milletler (1945)’in
kurulduğunu görmekteyiz. Avusturya veliahtının öldürülmesi gerilimi ateşleyen kıvılcım oldu.
Avusturya Sırbistan’a saldırması ile I. Dünya Savaşı başladı.
7
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
8
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
ortadaydı.
2-Denizlerde, rakipsiz bir güç olarak egemenliğini sürdürmek.
3-Sömürgeleri arasındaki bağlantı noktalarının güvenliğini sağlamak.
Bismarck, 1890’lı yılların başlarına kadar bu ilkelere saygılı davranmış ve Almanya’nın
bir dünya gücü durumuna gelmesi için harekete geçmekten kaçınmıştı. Sömürgecilik
rekabetinden kaynaklanan çatışmaları Avrupa dışında tutmayı ve İngiltere’yi ürkütmemeyi
önemseyen Bismarck’ın izlediği bu politika, İlk Alman İmparatoru I. Willhelm’in ölümüne
kadar başarıyla uygulandı. Uzlaşmazlıklar, diplomasi yoluyla çözüldü ve Fransa’nın Rusya ve
İngiltere ile birleşmesi engellendi. Ancak 1890’da Amcasının ölümü üzerine Almanya
İmparatoru olarak tahta geçen II. Willhelm, Şansölyenin bu politikasını korkakça buluyor ve
bir dünya gücü haline gelmek için harekete geçme zamanının geldiğini düşünüyordu.
Bismarck’ı işbaşından uzaklaştıran II.Wilhelm, bu hedeflerine ulaşmak için öncelikle güçlü bir
donanma oluşturmak üzere hazırlıklara girişti. Hamburg’da kurulan tersanelerde büyük gemiler
inşa ederek denizlerdeki İngiliz egemenliğini tehdit etmeye yöneldi.
Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirerek, “doğuya doğru atılım” politikasını
uygulamaya girişti. Osmanlı ülkesinin sınırları, Arap Yarımadası dolayısıyla Hint Okyanusu’na
kadar ulaşıyordu. Almanya’nın Osmanlı devleti ile yakınlaşması, İngiliz sömürgelerini ciddî
şekilde tehdit altına alınması anlamına geliyordu. Bu durumu gören İngiltere, Almanya’nın
artık durdurulması gerektiğini düşündüğünden, Rusya ve Fransa arasındaki pürüzleri ortadan
kaldırarak bir ittifak oluşturmayı temel siyaset olarak benimsedi. Bu yeni İngiliz politikasının
sebeplerinden biri Osmanlı devletinin zayıflığıydı ve 1877/1878 Osmanlı –Rus Savaşı, Osmanlı
devletinin tek başına ayakta durmasının artık mümkün olmadığı kanaatini kuvvetlendirmiş
bulunuyordu.
9
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
sonunu getirecek olan I. Dünya savaşının patlak vermesine yol açtı. Bir Sırp milliyetçisinin,
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtına suikast düzenleyerek öldürmesi (28 Haziran
1914), bu ülkenin Sırbistan’a saldırmasına, Sırbistan’la Anlaşmış olan Rusya’nın Avusturya-
Macaristan’a savaş açmasına, Avusturya’ya garanti vermiş olan Almanya’nın Rusya’ya ve
bunun üzerine Fransa ile İngiltere’nin de Almanya’ya savaş açmasına yol açtı. Birbirlerine
ittifaklar yoluyla bağlanmış olan devletler zincirleme olarak kendilerini bir savaş içinde
buldular ve tam bir Avrupa savaşı başladı (28 Temmuz 1914).
10
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
11
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Sanayi Devrimi sonrasında, 1820’lerden Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen yaklaşık
yüz yıllık sürede Osmanlı Devleti, Batı’nın askeri, siyasal ve iktisadi gücüyle karşı karşıya
geldi. Osmanlı yönetimi bir dizi reformla devletin gücünü artırmaya çalışırken ekonomi de dışa
açılmaya başladı. Küreselleşme Çağı olarak da anılan bu dönemde Batı Avrupa ile Osmanlı
ekonomisini ilişkisi ticaret ve yatırımlar yoluyla oldu. Mamul mallar ile tarımsal mallar
arasındaki ticaret daha ince görülmemiş boyutlarda ve hızla genişledi. Yüzyıl ilerledikçe Batı
Avrupa girişimcilerin yatırımları da önem kazanmaya başladı. Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve
Balkan Savaşlarında alınan yenilginin etkisiyle, ordu ve donanmasını ıslah etme çabalarına
başlamıştı.
Almanya’nın bir baskın savaşla Fransa’yı ele geçirme stratejisi uygulanamadı ve 1914
yılının yaz aylarında Avrupa’daki savaş bir tabya savaşına dönüştü. Almanya’nın Osmanlı
devleti ile yakınlaşması, İngiliz sömürgelerini ciddî şekilde tehdit altına alınması anlamına
geliyordu. Bu durumu gören İngiltere, Almanya’nın artık durdurulması gerektiğini
düşündüğünden, Rusya ve Fransa arasındaki pürüzleri ortadan kaldırarak bir ittifak oluşturmayı
temel siyaset olarak benimsedi.
Bağdat Demiryolu’nun inşası için ortaya çıkan rekabet Almanya’nın doğuya
sarkmaktaki kararlılığını iyice göstermiş bulunuyordu ve Sultan II. Abdülhamid’in büyük
devletler arasındaki rekabetten yararlanarak Osmanlı devletinin varlığını sürdürme şeklinde
özetlenebilecek “denge politikası” aslında Osmanlı ülkesini rekabetlerin neredeyse açık bir
çatışma alanı haline getirmişti.
Şeyhülislam’a danışıldıktan sonra Sultan tarafından 14 Kasım 1914’te resmen cihat ilan
edildi. Almanya için, cihat ilan edilmesi İtilaf Devletlerinin sömürgelerinde (ve Rus Orta
Asyası’nda) yaşayan Müslümanlar üzerindeki etkisine dair bir beklentiydi. Fakat Osmanlı
hükümetinin çabalarına rağmen cihat ilanının etkisi çok az oldu. Osmanlıların askeri güçleri
hakkındaki kuşkularına rağmen Almanlar saldırı amaçli bir stratejiyi teşvik etmekteydiler.
1913 yılında gerçekleştirilen bir darbeyle yönetime el koyan İttihat ve Terakki Cemiyeti,
hemen akabinde diğer siyasi partilerin faaliyetlerini engelledi ve en önemli siyasal rakibi olarak
12
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
görünen Hürriyet ve İtilâf Fırkasının ileri gelenlerini İstanbul dışına göndererek ülkede fiilen
bir “Tek Parti Yönetimi” oluşturdu. Yaklaşmakta olan bir Avrupa savaşının farkında olan
yönetim, bu hesaplaşmada yalnız kalmamak için müttefik aramaya çaba harcamıştır. Bu sebeple
Osmanlı Devleti iki bloğa ayrılmış Avrupa karşısında kendisini siyasal yalnızlıktan kurtarmak
için bir takım ittifak teşebbüslerinde bulunmuştur. 1911 savaşında İtalya’dan gelebilecek
tehlike karşısında İngiltere ile anlaşma isteği, bu devletin “yeni siyasi bağlar altına girmeme”
politikası nedeniyle reddedilmiştir. 1914 Temmuzu başında Cemal Paşa tarafından Fransa’ya
yapılan teklif de, Rusya’nın onayı şartı getirilerek dolaylı yoldan reddedilmişti. Osmanlı
Devleti’nin müttefiği, özellikle de 1913 yılından itibaren, Osmanlı devletiyle iktisadi ve askeri
işbirliği içine giren, Avrupa’da hızla yükselen Almanya oldu.
Almanya, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini yoğunlaştırmaya ve geliştirmeye dönük ciddi
çaba harcıyordu. Bu durumda Osmanlı yönetimi de Almanya ile anlaştı ve yapılan görüşmeler
sonunda 2 Ağustos 1914’de gizli olmak kaydıyla bir Türk-Alman İttifak Antlaşması imzalandı.
Osmanlı hükümeti adına imzalanan bu antlaşma, askeri yönetimin liderleri tarafından kabul
edilmiş ve başlangıçta hükümetten gizlenmiştir. Almanya, Osmanlı Devleti’nin müttefik olması
önerisini ancak savaş başladıktan sonra kabul etti ve 2 Ağustos 1914’te gizli Osmanlı-Alman
ittifak antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre:
1) İki devlet, Avusturya ile Sırbistan arasında çıkan bir anlaşmazlıkta tam bir tarafsızlık
gösterecekti.
2) Rusya’nın aldığı tedbirler sonucu, Avusturya ile Rusya savaşa tutuşur ve Almanya da
Avusturya’nın yardımına gitmek zorunda kalırsa, Osmanlı Devleti de savaşa katılacaktı.
3) Osmanlı Devleti tehdit altında kalırsa, Almanya, Osmanlı Devleti’ni silahla
savunacaktı.
4) İttifak 1918 yılı sonuna kadar devam edecek ve taraflardan biri fesh etmezse beş yıl için
yeniden yürülüğe girecekti.
Gizli olara yürütülen anlaşmadan haberdar olan nazırların, anlaşmayı eksik bularak itiraz
etmeleri ve sayıca çoğalmaları üzerine Said Halim Paşa’ya yetki verilmiştir. Alman elçisi ile
yapılan görüşmeler neticesinde bu devletten, başta kapitülasyonların kaldırılması ve savaş
sonunda yapılacak sınır düzenlemelerinde yardım istenerek bu yolda bir güvence alınmıştır.
Bu esnada ortaya çıkan bir başka gelişme, Osmanlı kamuoyunda İngiltere aleyhine bir
havanın doğmasına yol açtı. Osmanlı Devleti’nin parasını nakit ödeyerek İngiliz tersanelerine
inşa ettirdiği, Sultan Osman ve Reşadiye isimli iki savaş gemisine el konuldu. Gemileri teslim
almaya gitmiş olan personel geri dönmek zorunda kaldı. Bu olay Osmanlı başkentinde Almanya
sempatilerinin güçlenmesine ve hükümetin Alman amirali Wilhelm Souchon komutasındaki
savaş gemileri Goeben ve Breslau’ya Boğazlar’a girme izni vermesine yol açtı. Alman
donanmasına ait bu iki geminin, müttefik donanmasının önünden kaçarak Boğazlardan girip
13
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Osmanlı’ya sığınması karşısında, bu gemilerin kendilerine teslim edilmesini talep eden İtilaf
devletlerine, bunların satın alındığının açıklanması, Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığına önem
veren devletleri bir süre sakinleştirdi. Savaş başladığında (28 Temmuz 1914) Osmanlı
hükümeti tarafsızlığını ilân etti ve bu fırsattan faydalanarak kapitülasyonları da
kaldırdığını duyurdu. Gerçi bu karar savaşan taraflarca ciddiye alınmadıysa da İttihat ve
Terakki hükümeti bunu fiilen uygulamıştır. Osmanlı hükümeti kısmî seferberlik hazırlıklarını
başlattı. Fakat, bu gemilerin mürettebatı değiştirilmeden Yavuz ve Midilli adını alarak Osmanlı
donanmasına katılmış olması da Almanlar’a Osmanlı Devleti’ni savaşa sokacak gerekçeyi
yaratma fırsatı verdi. Ekim ayının sonlarında, Karadeniz’e devriye ve tatbikat amacıyla İstanbul
Boğazı’ndan çıkan bu gemiler, Enver Paşa emriyle, 29-30 Ekim gecesi Odessa ve Sivastopol’ü
bombaladılar. Bunun üzerine Rusya ve bağlaşıkları peş peşe Osmanlı Devleti’ne savaş ilân
ettiler. Böylece 30 Ekim 1914’de Türkiye I. Dünya savaşına katılmış oldu.
14 Kasım’da törenle cihad ilan edildi ve İslam alemine duyuruldu. Böylece bütün İslam
alemi İtilaf devletlerine karşı yürütülecek savaşta İttifak
devletlerini ddesteklemeye çağrılmış oluyordu. Bunun fazla
bir etkisi olduğu söylenemez. İngilizler ve Fransızlar Osmanlı
ordusu karşısında Müslüman sömürgelerinden askerler
kullandılar. Hatta Osmanlı uyruğu Hicazlılar ve daha başka
pek çok Araplar Osmanlı ordusuna silah çekmekten
Yavuz Zırhlısını Boğazda gösteren
Alman posta kartı. çekinmediler.
Kafkas Cephesi
Alman planına göre Osmanlı ordusunun iki görevi vardı. Boğazların tutularak destek
alması engellenen Rusya’ya Kafkasya’da, Hindistan yolunu kesmek için de Mısır’da İn-
14
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
gilizlere saldıracaktı. Ancak, İngilizlerin Basra’ya asker çıkarması, Osmanlılar için yeni bir
cephe açılmasına neden oldu. Ayrıca, Bulgaristan ve Yunanistan’ın ne yapacakları henüz belli
olmadığından, Osmanlılar’ın Trakya’da da asker bulundurması gerekiyordu.
Kasım ayı sonlarında Alman askerî heyeti ve Osmanlı subayları hâlâ savaşın çabuk bi-
teceği inancındaydılar. Kafkasya sınırını denetlemeye gelen Albay Hafız Hakkı Bey, ilkba-
harda barış yapılacağı, bu nedenle Ruslara karşı bir an önce saldırıya geçilmesi gerektiği
kanısındaydı. Ayrıca, bir Sırp karşı saldırısı Avusturya ordusunu Drina ve Sava Nehirlerinin
ötesine atmış, Rus ordusunun Kafkasya’da tutulması için ivedi bir gerekçe daha çıkmıştı. Enver
Paşa, saldırıyı yönetmek üzere kurmay başkanı Bronsart von Schellendorf’la birlikte 6 Aralık’ta
Erzurum’a geldi. Ancak Doğu Cephesindeki 80.000 Osmanlı askeri, bir kış harekâtı için yeterli
malzemeden yoksundu ve ordunun iletişim olanakları kısıtlıydı. Buna rağmen 22 Aralık’ta
girişilen Sarıkamış Harekatı’nda Allahuekber Dağları geçilsede 9. Kolordu Ruslara esi düştü.
Ayrıca Kafkas Cephesi’ne gönderilmek için yola çıkan 3.Ordu birliklerinin bir kısmının Irak
Cephesi’ne sevk edilmesi Kafkas Cephesi’ni olumsuz etkiledi. Harekât ocak ayında tam bir
felâketle sonuçlandı. 3. Ordu neredeyse tümüyle yokolmuştu. Sarıkamış harekâtından sonra
Enver Paşa bir daha hiçbir harekâtı komuta etmedi.
Rusya’da Şubat Devrimi olunca cephede savaş durdu. Bolşevik Devrimi sonrasında ise
Rus ordusunun dağılması üzerine, Osmanlı ordusu ileri harekâta başladı. Şubat 1918’den
itibaren doğuya doğru yürüyen Osmanlı ordusu, savaşta kaybedilen yerleri geri almakla
yetinmeyip, 1878’de yitirilen toprakları da ele geçirdi. 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk
Antlaşması, bu toprakların kesin olarak Osmanılılarda kalmasını sağladı.
15
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
doğru ilerledi ve 1918 eylülünde Bakü’ye girdi. Ancak bu toprakların hepsi Mondros
Bırakışması’ndan sonra boşaltıldı.
Kanal Cephesi
Süveyş Kanalı ve Mısır İngiliz sömürge imparatorluğunun bel kemiğini teşkil
etmekteydi. Hindistan yolunun güvence altına alınması için süveyş Kanalı’nın savunulması
gerekiyordu. Bu sebeple, dokuz savaş gemisinden oluşan İngiliz ve Fransız filosu ile bir İngiliz
uçak bölüğü ve Fransız müfrezesi ile desteklenmiş, daha ziyade Hindistan, Avustralya ve Yeni
Zelanda birliklerinden oluşan kuvvetli bir ordu bulunuyordu.
Osmanlı orduları başkomutanlığı ise, savaşın başlamasıyla İngiliz kuvvetlerini Mısır’a
çekmek ve burada tutmak amacıyla, bölgenin ve İngiliz sömürge imparatorluğunnun en hassas
yeri olan Süveyş kanalına taarruz etmeyi planlamış, bu önemli görevin sorumluluğuna da,
İttihat Terakki yönetiminin önemli isimlerinden Cemal Paşa’yı tayin etmişti. Osmanlıların
amacı, İngilizlerin asker, mühimmat ve malzeme sevkiyatında can damarı vazifesi gören
Süveyş Kanalı’nı bir harekatla kesmek, İngiliz kuvvetlerinin Batı bölgesine götürülmemesini,
özellikle de Çanakkale bölgesine çıkarma yapacak birliklerin engellenmesini sağlamaktı. Bu
amaçla, Mısır milliyetçilerinin ayaklanmaları ve Libya’daki Sünusilerin de katılmalarıyla Mısır
geri alınacaktı. Geri planda ise İngiltere’yi Ortadoğu’da Osmanlı ordularıyla uğraştırarak
etkisini azaltmak isteyen Almanya’nın amaçları vardı.
Bu plan ile Ocak 1915’te başlatılan taarruzla Osmanlı orduları güçlükle Sina çölünü
geçtilerse de, beklenen ayaklanmanın çıkmaması, yiyecek sıkıntısı ve ikmal zorlukları
nedeniyle başarıya ulaşamamıştır. Aynı günlerde, Çanakkale cephesinin önem kazanması
üzerine, bu cepheden bölgeye birlikler kaydırılmış, Kanal Harekatı da bir başka zamana
ertelenmiştir.
1917 yılında Sina ve Filistin cephesinde üç defa Gazze muharebeleri oldu. İngilizler
Sina çölünü geçerek Gazze yakınlarına kadar ilerledi. Bu durum karşısında, Arap aşiretlerinin
kazanılması amacıyla Türk ordusu bir miktar Alman askerleriyle takviye edilmiş, Suriye-Irak
16
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
hattını beraber savunmask üzere Yıldırım Orduları kurulmuştur. Cemal Paşa’nın uyarısı ile
Yıldırım Ordularının Irak cephesinde kullanılmasından vazgeçilerek, filistin ve Suriye’de
kullanılması kararlaştırıldı. Aynı yıl, 7. Ordu komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa,
Yıldırım Orduları Komutanı General Falkenhayn ile anlaşamadı. Harbin yönetimin tenkit eden
iki rapor yazdı. 6 Ekim 1917’de komutanlıktan istifa etti. Savaş hazırlıklarını tamamlayan
İngilizler 24 Ekim 1917’de 138.000 askerle yaptıkları taarruz sonucu Gazze savaşını
kazandılar. Bunun sonucunda Kudüs düştü. Osmanlı orduları 1918 yılı içerisinde yapılan
Nablus meydan muharabesinde de İngilizlere destek veren Bedevilerin ihaneti üzerine yenildi.
Sonuçta Suriye, Filistin, Şam, Haleb ve Beyrut Osmanlı Devleti kontolünden çıktı.
Irak Cephesi
Irak Cephesi İngilizlere karşı oluşturulmuştur. Irak-ı Arap bölgesi olarak adlandırılan
ve Musul, Bağdat, Basra vilayetlerinden oluşan bölge zengin yeraltı kaynaklarına sahipti. Hem
jeopolitik hem de stratejik bakımdan da önem arz etmekteydi. İngilizler Hindistan deniz
yolunun güvenliğini sağlamak, petrol bakımından önemli bölgeyi kontrolü altına almak,
bölgedeki çıkarlarına yönelik Alman tehlikesini ortadan kaldırmak ve İran üzerinden müttefiki
Rusya ile birleşebilmek amaçlarıyla bölgeye yığınak yapmıştı.
24 Kasım 1914’te Basra’yı işgal eden İngilizler, 3 Haziran 1915’te Kutü’l Amare’yi
Temmuz ayı sonlarına doğru da Nasıriye’yi işgal etmişlerdi. Bunun üzerine Osmanlı orduları
Selmanpak mevzisine çekildi. İngilizler 21-22 Kasım 1915’te taaruza başlamışlarsa da 23
Kasım 1915’de Türk ordularının kuzeyden yaptığı karşı taaruz üzerine, 4.000 kişi zayiat vererek
geri çekilmek zorunda kaldılar. Geri çekilen İngiliz kuvvetleri Kutü’l Amare’ye kapandı.
Osmanlı ordusu takviye birliklerden destek alarak 5 Aralık’ta Kutü’l Amare’ye taarruz etti.
İngiliz makanmlarında deniz ve kara yoluyla Kutü’l Amare’ye yardım gönderilemedi. İngilizler
29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmuştur. Ancak, Mart 1917 İngilizler Bağdat’ı aldı ve cephenin
en etkili kısmına ulaşmış oldular.
Kafkas Cephesinde soğukla mücadele eden Osmanlı ordusu, burada sıcakla, başta
Kolera olmak üzere salgınlarla, açlık ve cephane yokluğuyla, ama daha çok Arap kabilelerinin
İngiliz propagandalarına kanarak hesapta olmayan saf değiştirmeleri ile mücadele etmek
zorunda kalmıştır.
Hicaz cephesi
Osmanlı Devleti dünya savaşına girdikten bir süre sonra Şeyhülislam Mustafa
Efendi’nin hazırladığı ‘Cihad-ı Mukaddes’ fetvası ilan edilerek Kırım, Türkistan, Hindistan,
17
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Afganistan ve Afrika Müslümanlarını İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı savaşa davet etti.
Büyük umutlar ve beklentilerle Osmanlı yönetiminin ilan ettiği cihad çağrısı, Arap dünyasında
sadece Yemen’de Seyyid Yahya ve Libya’da Sünusiler tarafından kabul görmüştü.
Mekke Şerifi Hüseyin (Hicaz), Seyyid İdris ve İbn Suud, yüzyılın başından itibaren
yükselen Arap millliyetçiliğinin etkisi ve başta Lawrence olmak üzere pek çok İngiliz ajanının
yönlendirmesiyle İngilizlerle birlikte hareket etttiler. Haziran 1916’dan itibaren Medine, Cidde,
Mekke ve Taif’e yaptıkları saldırılarla bölgedeki Türk ordusunu meşgul ettiler. Bu birlikte
hareketin temelinde İngiltere’nin bütün Arap yarımadası ve Suriye ile Irak’ı içine alacak şekilde
Şerif Hüseyin’in liderliğinde bağımsız bir devlet kurma ve Necd toprakları ile Basra körfezinin
güney kıyılarında İbni Suud’un bağımsızlık ve egemenliğini tanıması sözü vardır. İngiltere’nin
koruyuculuğunda Emir Hüseyin, Kasım 1916’da krallığını ilan etmiş, böylece Hicaz’ın büyük
bölümü Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmıştır.
İngilizler bölgedeki Osmanlı kuvvetlerinin tek ikmal ve ulaşım vasıtası olan Hicaz
demiryolunu kesmek amacıyla Fransızlarla birlikte Arap isyancılara destek verdiler. Ocak
1917’de İngiliz bombardımanı başladı ile Akabe üssü Arapların eline geçti. 30 Ekim 1918’de
Mondros Mütarekesi’nin imzalanması üzerine bölge tamamen boşaltıldı.
Çanakkale Cephesi
İngiliz Bahriye Nazırı Winston Churchill, İstanbul’un ele geçirilip Osmanlı Devleti’nin
savaş dışı kalmasını istiyordu. Boğazlara girişilecek bu harekat ile İstanbul Müttefiklerin
kontrolünde olacak, Anadolu’daki askeri kuvvetlerin Avrupa Cephesi ile bağlantısı kesilecekti.
Hatta Kafkas Cephesi’nde bulunan Rus kuvvetlerinin yükü de hafifleyecekti. Almanya’nın
Rusya üzerindeki baskısı artmış, komünistlerin ihtilâl girişimleri savaşın getirdiği zorluk ve
yokluklarla birleşince Çarlık rejimi zor günler yaşamaya başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin bir an
önce savaş dışı bırakılması için en kestirme yol, denizden yapılacak bir çıkartmayla Gelibolu
yarımadasından doğruca İstanbul’a yürümek ve başkenti ele geçirerek “Doğu Cephesi”ni
düşürüp Rusya’ya Boğazlar üzerinden yardım ulaştırmak gibi görünüyordu.
18
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
İngiliz-Fransız ortak
Anafartalar Grubu Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey ve
karargahı. filosu 19 ve 25 Şubat
günlerinde Çanakkale
Boğazı girişinin iki
yanındaki savunma
mevziilerini ve
bataryaları bombaladı.
Donanma toplarının
tahribatını arttırmak
amacı ile de karaya da
birlikler çıkartıldı.
Muharebeler 8,5 ay
sürdü. 18 Mart 1915 tarihinde 18 Müttefik gemisi boğazları zorlamış ve geçebileceklerini
düşünmüştü. Fransızlar Boğazın Anadolu yakasını, İngilizler de Rumeli yakasını bombalamaya
başladı. Çanakkale ve Kilitülbahir’de kolayca ele geçirebileceklerini umuyorlardı. Ancak
Çanakkale Boğazını geçebileceklerini düşünen İngiliz-Fransız donanması büyük bir yenilgiye
uğrayarak ve kuvvetlerinin üçte birini kaybedererek çekilmek zorunda kaldı. Boğazları
denizyoluyla geçemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri, birleşik filonun Boğazdan geçişini
kolaylaştırmak amacıyla 25 Nisan 1915’de Kilitülbahir platosunu ele geçrimek amacıyla asıl
kuvvetlerini de Arıburnu bölgesine çıkardılar. Plana göre bu kuvvetlerle Gelibolu’daki Türk
kuvvetleri arkadan sarılacak, bu kuvvet Saros körfezine çıkarılacak ordu ile birleşince Marmara
Denizi ile İstanbul yolu açılacaktı. Ancak İngiltere ve Fransa’nın elinde yeterli asker olmaması
sebebiyle buraya Anzaklar adıyla anılan Avustralya ve Yeni Zelanda birlikleri getirildi. Bu
kuvvetlerden özellikle Arıburnu’na çıkartılanlar Conkbayırı doğrultusunda ileri harekete
geçirildilerse de kendilerinden beklenmeyen bir şekilde Türk askerinin direnişi ve
Anafartalar’da görev alan Mustafa Kemal’in savaunması karşında ancak kıyı şeridinde
tutunabildiler. Gelibolu bundan sonra uzun ve ağır siper savaşlarına sahne olmaya başladı.
19
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Çanakkale savaşlarının bir başka önemli sonucu da Mustafa Kemal Paşa’nın askeri
yetenekleriyle öne çıkması ve tanınmasıdır. Çanakkale Cephesindeki zafer Mustafa Kemal
Paşa’nın “İstanbul’u kurtaran adam” olarak ün kazanmasında ve Millli Mücadele yıllarında
liderliğe seçilmesinde önemli bir faktör olacaktır. Nisan ve Ağustos 1915’te Arıburnu,
Anafartalar ve Conkbayırı savaşlarında Gelibolu yarımadası İtilaf güçleri eline geçip İstanbul
yolu açılmıştı Öte yandan, güney cephelerinde 1916’daki “Arap Ayaklanması”na kadar Türk
orduları önemli başarılar kazandı. Kutülammare’de kuşatılan bir İngiliz ordusu esir edildi.
Fakat 1917’den itibaren bu cephelerde
de durum değişmeye başladı. Süveyş
Kanalı’na karşı girişilen Türk askeri
harekâtının başarısızlıkla sonuçlanması
ve 1916 sonlarında Sina’nın İngiliz
kuvvetlerinin kontrolüne geçmesi
dengelerin değişmeye başladığını
gösteriyordu. 1917 yılı sonunda
hazırlıklarını tamamlayan İtilaf
devletleri, güney cephelerinde İngiliz
ordusunun ağırlıklı olduğu kuvvelerle
ağır bir saldırıya giriştiler. Aynı
günlerde, Fransızlar da Bulgaristan’ı
bozguna uğratarak teslim olmaya
zorladılar. Bulgaristan cephesinin
teslim olması, Çanakkale Boğazı ve
İstanbul da dahil olmak üzere tüm Trakya2yı her türlü saldırıya açık bırakmıştır. Almanya ile
20
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
21
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
22
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
görüşmelerden ancak 1915 Kasımından itibaren haberdar olmuştur. Bu gelişme üzerine Fransa,
Ortadoğu’nun da paylaşılması için ısrar etmeye başladı. Sonunda İngiltere ve Fransa arasında
9 ve 16 Mayıs 1916 tarihleri arasında karşılıklı olarak verilen mektuplarla bir anlaşma sağlandı.
Buna Göre: Suriye’nin Akkâ’dan itibaren kuzeye doğru Beyrut dahil olmak üzere bütün kıyı
bölgesi, Adana ve Mersin Fransa’ya ait olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap Devleti yahut
Arap Devletleri Konfederasyonu kurulacaktı. Bu devletin kurulacağı alanın Akkâ-Kerkük
çizgisinin güneyinde kalan kısmı İngiliz, kuzey kısmı ise Fransız nüfûz alanı olarak ayrıldı.
Ayrıca, İskenderun serbest liman ve Filistin de milletlerarası bölge oluyordu. Bu anlaşmaların
müzakerelerini Fransa adına Geoeges Picot, İngiltere adına Sir Mark Sykes yürüttüğü için bu
anlaşmaya Sykes-Picot Anlaşması da denir.
1917 yılında Bolşevik İhtilâli ile Çarlığın yıkılması ve Bolşeviklerin, Çarlık
diplomasisinin bütün gizli vesikalarını açığa vurması Araplar için bir soğuk duş oldu ve
İngiltere’nin bütün oyunlarını ortaya koydu. Öte yandan, İtalya’nın İtilâf Devletleri safında
savaşa katılması ve Anadolu’dan ısrarla pay istemesi sonucunda 21 Nisan 1917’de St. Jean De
Maurienne’de görüşmeler yapıldı ve sonunda şu kararlara varıldı: İtalya, 1916’da İngiltere,
Fransa ve Rusya arasında yapılmış olan tüm anlaşmaları kabul ediyordu. Buna karşılık Mersin
hariç olmak üzere Antalya, Konya, Aydın ve İzmir bölgeleri İtalya’ya bırakılıyordu. İngiltere
ve Fransa İzmir’de birer serbest liman kurabileceklerdi. Ancak bu anlaşmanın yürürlüğe
girmesi Rusya’nın da onayı şartına bağlanmıştı ki; Rusya’da geçici hükümet iktidardan
düşünceye kadar bunu onaylayamamıştır. Bu olay savaş sonrasında yapılan Paris barış
görüşmelerinde İtalya ile müttefiklerinin arasını bozmuştur.
Gizli bir yönü bulunmamakla beraber, İngiltere’nin savaş sonrası düzenlemelerde
Osmanlı Devleti’ni Ortadoğu’dan tamamen çıkarıp bölgeyi kontrol altına almaya yönelik,
Araplara karşı oynadığı oyunu açıkça ortaya koyan önemli bir belge de Balfour
Deklarasyonu’dur. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Arthur James Balfouri 2 Kasım 1917’de
uluslarası Siyonist hareketin önderlerinden Lord Rothschild’e bir mektup göndererek,
Filistin’de Yahudilere ulusal bir yurt kurulması çabasının İngiliz hükümeti tarafından
destekleneceğini bildirmiştir. Bu mektubun amacı toprakları üzerinde çok sayıda ve etkili
Yahudi’nin yaşadığı Amerika Birleşik Devletleri’nin sempatisini kazanarak, Almanya’ya karşı
savaşa katılmasını sağlamaktı. İngiltere’nin zamanlamasına bakılırsa, Bolşevik İhtilali’nin ilk
günlerini yaşadığı dönemde Rusya’nın bıraktığı boşluğu ABD’nin doldurmasını planladığı
anlaşılmaktadır.
24
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
25
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Buna benzer bir uygulama Kasım 1917’de çıkartılan Hukuk-u Aile Kararnamesi’dir.
Kararname Müslüman olsun, olmasın, bütün Osmanlıların aile hukukunu düzenleyen bir sistem
getiriyordu. Zaman zaman kadını kayıran yeni kurallar da getiriliyordu. Müslüman olmayanlar
için ise bazı özel hükümler konmuştu. Önemli olan diğer bir gelişme büyük tartışmalardan sonra
Şubat 1917’de kabul edilen bir kanunla Rumi takvimle Miladi takvim arasında varolan 13
günlük farkın kaldırılmasıydı. Böylece 1 Mart 1917 tarihinden itibaren Miladi ve Rumi
takvimin gün ve ayları özdeşleşiyor, fakat Rumi yıl muhafaza ediliyordu (1 Mart 1917’nin 1
Mart 1333 olması gibi).
Başka bir ıslahat hareketi, 2 Nisan 1917’de çıkarılan Medaris-i İlmiye Hakkında
Kanun’du. Bu kanun ve ona bağlı nizamnameyle medreselerin çağdaş din eğitimi kurumları
haline dönüşmesi için bir sistem getirilmeye çalışılıyordu.
26
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
27
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
28
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Almanya bir taraftan merkezi devletlerin baskıları ile diğer taraftan içeride yaşanan
siyasal çalkantılarla baş etmek durumunda kaldığı için 1918 Ağustosunda barış girişimleri
kararı almıştı. Ülkedeki iç çalkantılar sonucunda 9 Kasımda yeni başbakan Alman
Cumhuriyetini ilan etti. Yeni hükümet kendilerine önerilen mütareke şartlarını kabul etti. Bu
suretle Almanya dört yıl süren savaştan çekildi. Kesin barışı sağlayan antlaşmanın yapılması
için bir süre daha beklemek gerekecekti.
29
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Bolşevik Hükümeti iktidara geçtikten sonra Rus halkına ve Batı ülkeleri işçilerine
yapılan savaşın bir emperyalizm savaşı olduğunu anlatmak ve onları savaşa karşı yöneltmek
için Çarlık rejiminin yapmış olduğu bütün gizli antlaşmaları Sarı Kitap adıyla açıkladı.
Ayrıca, Romanya ile yapılan Bükreş antlaşması ile Rusya Baserebya’yı bu ülkeye verdi ve
yaklaşık üç milyon kilometrekarelik bir toprak parçasını ve 62 milyonluk bir nüfusu kaybetmiş
oldu. 27 Ağustosda imzalanan ek antlaşma ile Rusya Gürcitan’ın bağımsızlığını tanıdı ve
Almanya’ya altı milyar altın mark savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
30
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
31
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
imzalanması ve bu anlaşmanın hükümetler tarafından tasdiki ile belli olur ve yürürlüğe girer.
Halbuki, Mondros mütarekesinin imzalanmasından hemen sonra, İtilâf Devletleri, barış
antlaşmasını beklemeye lüzûm görmemişler ve derhal Osmanlı topraklarını işgale
başlamışlardır. Mütareke ertesi gün yürürlüğe girdi ve tümüyle uygulandı. Özellikle
Osmanlı’nın güney bölgelerinde bu durum daha açık biçimde görülmüştür.
* 1, 2, 3 ve 6. Maddeler açılacak olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Karadeniz’deki
mayınlı sahaların İtilâf devletlerine bildirilerek temizlenmesi, sahil koruma dışındaki Türk
savaş gemilerinin belirli limanlarda kalmasına dairdir.
* 5. Madde, sınırların korunmasını ve iç güvenliği sağlayacak miktardan fazla olan askerlerin
terhis edilmesi, bunların silah ve techizatlarının tesliminin denetlenmesini öngörür.
* 7. Madde, İtilâf devletlerinin güvenliklerinin tehlikeye düşmesi halinde, herhangi bir stratejik
bölgeyi işgale haklarının olduğunu;
* 8, 9, 13 ve 14. Maddeler İtilâf devletlerinin demiryollarından, ticaret gemilerinden,
limanlardaki tamir araçlarından faydalanmalarını, kömür ve yağ gibi maddeleri alabilmelerini,
bahrî, askerî ve ticarî malzemenin tahrip edilmesinin önlenmesini;
* 10 ve 12. Maddeler, hükümet yazışmaları dışındaki telgraf ve telsiz haberleşmesinin
denetlenmesini ve Toros tünellerinin İtilâf kuvvetleri tarafından işgal edilmesini;
* 11, 15, 16 ve 17. Maddeler, İran ve Kafkasya’da bulunan Türk kuvvetlerinin harpten önceki
sınırlara çekilmesini; Hicaz, Yemen, Asir, Suriye, Irak, Trablus ve Bingazi’deki Türk
birliklerinin en yakın İtilâf kumandanlıklarına teslim olmalarını ve İtilâf devletlerinin
demiryollarından faydalanarak Kafkasya ve Bakû’yu işgal edebileceklerini;
* 19 ve 20. Maddeler asker ve sivil Alman ve Avusturya teb’asının en kısa zamanda
Türkiye’den ayrılmasını ve Osmanlı Devleti’nin bu ülkelerle işbirliğine son vermesini;
* 4 ve 22. Maddeler İtilâf devletleri ve ermeni esirlerinin derhal serbest bırakılmasını, Türk
esirlerin ise onların emrinde kalmasını;
* 24. Madde Doğu Anadolu vilâyetlerinde ( Erzurum, Sivas, Elazığ, Van, Bitlis ve Diyarbekir)
bir karışıklık çıkması halinde buraları işgal etme hakkının doğacağını,
* 25. Madde ise 31 Ekim 1918’de gece yarısından itibaren her türlü harp halinin sona ereceğini
öngörmektedir.
Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu için Birinci Dünya Savaşı 31 Ekim 1918 günü sona
ermiştir. Görüldüğü gibi mütareke hükümleri oldukça ağırdır. Bilhassa 7. ve 24. Maddeler İtilâf
devletlerinin Anadolu’da istedikleri yerleri kolayca işgal etmelerine uygun zemini hazırlamak
maksadını taşımaktadır. Mütarekenin Türkçe metninde Vilâyât-ı Sitte (altı vilâyet) olarak geçen
bölge İngilizce metinde The six Armenian Vilayets (altı Ermeni vilâyeti) olarak
32
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
tanımlanmaktadır ki, anılan bölgede bir Ermenistan kurma tasarısının ne kadar ciddi şekilde
düşünüldüğünü göstermesi bakımından önemli bir ipucudur.
Mütareke metninde kullanılan coğrafî terimlerin de İngiliz ve Türk taraflarınca farklı
algılandığı anlaşılmaktadır. Meselâ, Türk tarafı Suriye ve Irak terimlerini Osmanlı idarî yapısı
içindeki Suriye ve Irak vilâyetleri olarak anlamakta, buna karşılık İngilizler Musul vilâyetini
Irak’a dahil saydıklarından 16. Maddeye göre buradaki Türk birliklerinin teslim olmasını
istemekteydiler. Halbuki Musul, Osmanlı idarî yapısında Irak’tan ayrı bir vilâyetti. Diğer
taraftan mütareke metninde Musul’un mütareke sonrasında işgal edilmiş olması, bu eyaletin
kime ait olduğu konusunda sonraki yıllarda tartışmalara neden olacaktı.
Kilikya, Mezopotamya, Irak gibi sınırları belli olmayan tarihî terimler kullanılmış bu da
karışıklığa yol açmıştır ki bunlar İngilizler tarafından bilerek kullanılmıştır. Mütareke
hükümleri Osmanlı Devletinin elini-kolunu bağlamıştır. Yapılacak işgallere karşı koyma
ihtimali bulunan Türk birlikleri silahsızlandırılarak, denetim altına alınmış, özellikle sınır
bölgelerindeki kuvvetlerin dağıtılması sağlanmaya çalışılmıştır. Nitekim İtilaf Devletleri de
mütarekenin hemen ardından işgal sahalarını genişletmeye girişmişler ve yukarıda da
belirtildiği gibi bu işgallere karşı ilk tepkiler de cephelerdeki komutanlardan gelmiştir.
Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919)
Ocak 1919’da Paris’te başlayan barış konferansı gelecekteki barışı düzenlerken bir yandan da
yenik ülkeleri cezalandırmayı amaçlıyordu. Konferansta yalnızca savaştan galip çıkan ülkeler temsil
ediliyordu ve en önemli kararları alanlar da bu ülkeler arasından en güçlü dördünün devlet başkanları
oldu: Wilson (ABD), Clemenceau (Fransa), Lloyd George (İngiltere) ve Orlando (İtalya).
Konferansta yenik ülkelerin temsilcilerinin yokluğu, Avrupa’yı 1918’de Wilson
tarafından önerilen on dört maddeyi temel alarak yeniden düzenlemeyi hedefleyen bu
konferansın çelişkilerinden birisidir. Wilson’ın en çok üzerinde durduğu ilke, ulusal self-
determination (ulusların kendi kaderlerini kendilerinin saptamassı ilkesi) ve bundan sonra
savaşın çıkmasını engelleyeceği düşüncesinde olduğu uluslarası bir örgütün, yani Milletler
Cemiyeti’nin kurulmasıydı. Fransa ise konferansta Fransa’nın milliyetçi çıkarlarını savundu.
İngiltere ise kendi çıkarları doğrultusunda iki ülke arasında dengeyi sağladı. Konferansın
karşılaştığı en önemli sorun temelinden bozulmuş olan Avrupa güç dengesiydi. Wilson,
özellikle Almanya’nın sürekli olarak zayıf kalmasını isteyen Clemenceau ile ayrı düştü.
Avrupa ve Ortadoğu haritaları tamamen değişti. Dört imparatorluk, Alman, Avusturya-
Macaristan, Osmanlı ve Rus İmparatorlukları ortadan kalktı. Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu parçalandı; üçü yeni toplam yedi ülke, kısmen ya da tümüyle bu imparatorluğun
eski toprakları üzerinde kuruldu. Yeni ülkeler Çekoslovakya, Polonya ve Sırp-Hırvat-Sloven
33
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Krallığı -gelecekteki Yugoslavya- idi. Bu arada, yeni siyasî sınırlar ile ulusların egemenliği
ilkesine saygı göstermek istenirken, ulusal azınlıkların çoğalmasına neden olundu.
Almanya ile Barış: Versailles Antlaşması (28 Haziran 1919) : 44o maddelik antlaşma ile
Almanya, Alsacce-Loren ve Saar bölgelerini Fransa’ya bıraktı. Ancak Saar bölgesinde 15 yıl
sonra plebisit yapılacak ve hangi devlete katılacağı kesin olarak o zaman kararlaştırılacaktı.
Polonya2ya Poznan ve Batı Prusya verildi; böylece Polonya denize çıkmış oldu. Danzig,
Milletler Cemiyeti korumasında serbest bir kent haline geldi. Belçika’nın tarafsızlığı kaldırıldı
ve Ren akarsuyunun iki yanında ellişer kilometrelik bir toprak şeridi askerden arındırıldı.
Almanya; Avusturya, Polonya ve Çekoslavakya’nın bağımsızlıklarını tanıdı ve Almanya’nın
Avusturya ile birleşmesi yasaklandı.
Almanlar bütün denizaşırı topraklarından vazgeçti. Bu sömürgelerde Milletler Cemiyeti
denetimi altında manda sistemi kuruldu ve İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya mandater
devletler oldu. Sömürge bölgeleri gelişmişlik düzeylerine göre A, B, C, olmak üzere üç sınıfa
ayrıldı. Mandater devler A ve B kategorisinde olanları bağımsızlık için hazırlayacaktı. Bu
sistem Paris Barış Konferansında galip develtlerin toprak ilhak etmelerine bir alternatif olarak
düşünülmüştü.
Almanya en çok 100.000 kişilik bir orduya sahip olacaktı ve zorunlu askerlik sistemi
kaldırıldı. Bundan böyle denizaltı ve uçak da yapmayacaktı. Bunun yanında onarım borcu adı
altında savaş tazminatı da yüklendi. Daha sonra bir komisyon tarafından saptanan borcun
miktarı 56 milyar dolar gibi, Almanya’nın ödeme yeteneğinin çok üstünde bir rakamdı.
Avusturya ile Barış Antlaşması Saint Germain (10 Eylül 1919): Avusturya ile 381
maddelik barış antlaşması imzalandı. Avusturya; Macaristan, Çekoslavakya ve Yugoslavya’nın
bağımsızlığını tanıyordu. Ayrıca, Galiçya’yı Polonya’ya, Hırvatistan’ı Yugoslavya’ya, Tirol ile
Trieste’yi İtalya’ya ve Bukovina’yı Romanya’ya bırakıyordu. Milletler Cemiyeti’nin onayı
olmadıkça Almanya ile birleşemeyecekti. Mecburi askerlik kaldırılıyor ve Avusturya ordusu
30.000 kişiye indiriliyordu. Ayrıca tamirat borcu ödeyecekti. Avusturya’nın nüfusu 50
milyondan 7 milyona düşüyordu. Bu nüfusun 2 milyonu Viyana’da bulunuyordu ki bu,
ekonomik bakından son derece garipti. Zengin tarım ve endüstri bölgeleri olan Bohemya ve
Tirolleri kaybeden Avusturya ekonomik bakımdan güç duruma düştü.
34
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Bulgaristan ile Barış: Neuilly Antlaşması (27 Kasım 1919): Romanya, Yunanistan ve
Yugoslavya gibi komşu devletlere toprak veren Bulgaristan’a askeri kısıtlamalar uygulandı ve
onarım borcu ödetildi. 296 maddelik barış antlaşması idi. Yeni kurulmuş bulunan ve savaştan
yenik çıkan Macaristan, bu antlama ile komşu ülkeler olan Çekoslavakya, Yugoslavya ile
Romanya’ya topraklar verdiği gibi, öteki yenik devletlerle aynı sınırlandırıcı hükümlere tabi
tutulmuştur. Ordusu 25.000 kişi olacaktı. Deniz ve hava kuvveti bulunmayacaktı. Mecburi
askerlik kaldırılacaktı. 1920 yılından başlamak üzere 37 yılda 2 milyar 350 milyon altın frank
tamirat borcu ödeyecekti.
Macaristan ile Barış: Triannon Antlaşması (4 Haziran 1920): Macaristan ile barış antlaşması en
son imzalandı. 364 maddelik bir barış antlaşması imzalandı. Bu barışla Macaristan, Presburg
bölgesini Çekoslovakya’ya, Bosna-Hersek’i Yugoslavya’ya, Transilavya’yı Romanya’ya ve
Burgerland’ı Avusturya’ya terkediyordu.
Savaştan önce toprakları 330 kilometre kare iken şimd 92.000 kilometre kareye, nüfusu
da 22 milyondan 7.5 milyona düşüyordu. Endüstrisinin %80’ini, buğdayının %6’sını, şeker
pancarının % 85’ini ve ormanlarını %83’ünü kaybetmiş oluyordu.
Savaşın Sonuçları
A. Ekonomik ve Toplumsal Sonuçları:
Savaşın ortadan kaldırdığı insan ve manevi değerlerin ölçülmesi, maddi değerler kadar
kolay değildir. Savaşta on milyon Avrupalı öldü, yirmi milyon insan yaralanarak sakat kaldı.
35
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
Milyonlarca sakat, Avrupa sokaklarında savaşın anısını taze tuttu. Fransa 20-32 yaş arasındaki
nüfusunun yarısını yitirdi.
1. Enflasyon ve Borçlanma:
Ne kadar ağır vergi yükü koyarsa koysun hiçbir hükümet harcayacağı parayı
karşılayacak fon bulamazdı. Yaptıkları kağıt para basmak, büyük müktarda devlet tahvili
satmak ve bankaları kredi yolunda zorlamak oldu. Sonuç, büyük talep ve düşük arzla birlikte
fiyatların alabildiğine yükselmesi oldu. Her zaman ve her yerde olduğu gibi, enflasyondan en
çok etkilenen, para gelirleri artırılamayan devlet memurları, ücretliler, “sağlam yatırım”
yaptıklarını sanan yukarı orta sınıf ve uzman kişiler oldu. Bu toplum katmanları savaştan önce
Avrupa’ya istikrar getiren temel öğelerdi. Savaş her yerde statülerini, prestijlerrini ve yaşam
standartlarını düşürdü. Alınan büyük miktarda borç, gelecek yıllarda daha çok vergi demekti.
En tehlikelisi de yabancı ülkelere yapılan borçlardı. Savaş boyunca Avrupa kıtasındaki İtilaf
devletleri İngiltere’den, her ikisi de ABD’den borç aldı ve böylece Avrupa devletleri
geleceklerini ipotek altına soktular. Bu borcu ödemek için ithal ettiklerinden daha çok ihraç
etmek, tükettiklerinden daha çok üretmek zorundaydılar ve bu durum savaştan sonra uzun bir
süre böyle devam edecekti.
2. Devlet Müdahalesi:
I. Dünya Savaşı Avrupa toplumunu, etkileri savaştan uzun sürecek temel değişikliklere
itti. Daha önce bilinen biçimiyle kapitalizmi dönüştürdü. Hükümetler giderek artan bir biçimde
ekonomik yaşama karışmaya başladı. Gümrük tarifeleri koydular, ulusal endüstrileri korudular,
pazar ve hammadde aradılar ve işçi sınıfının çıkarına koruyucu yasalar çıkardılar. “Planlı
ekonomi” düşüncesi ilk kez I. Dünya Savaşı’nda uygulandı. Tarihte ilk kez, devlet toplumun
tüm zenginliğini, kaynaklarını ve törel değerlerini belirli bir amaç doğrultusunda yönetti. Dış
36
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
ticaret tam bir devlet tekeli haline gelmişti. Özel şirketler ancak son derece sıkı kota ve
lisanslarla faaliyet gösterebildiler. Açık denizlere çıkışı olmayan Almanya, hiç görülmemiş
ölçüde kendi kendine yeterli olma tedbirleri almak durumunda kalmıştır.
3. Toplumsal Sonuçlar:
Savaşın toplum üzerindeki en önemli sonucu ulusalcılık duygu ve tutkusunun
güçlenmesidir ve savaş sonrası düzenlemelerinde uygulananan ulusal “self determination”
ilkesi bu akımın yalnızca bir yönünü göstermektedir. Başlangıçta milliyetçiliğin sosyalizmden
çok daha güçlü bir akım olduğu görüldü. Sayıları az olan aşırı devrimcilerrin dışında, tüm dünya
işçilerinin ekonomik zincirlerinden başka kaybedecekleri şey olmadığı ve savaşların da
kapitalist sınıfın savaşı olduğu yolundaki Marksist tez bırakıldı. Sosyalizm, ulusal sosyalizm
biçimine dönüştü. Modern dünyanın bu iki en güçlü akımı arasındaki ittifak, Avrupa’nın
gelecek yıllarına da damgasını vurdu. Daha sonra saldırgan milliyetçiliğin arttığını görüyoruz.
Bu gruplar savaş sonrasında nazi ve faşist hareketlerin belkemiğini oluşturacaklardı.
Toplum içinde yaş grupları ile cinsler arasındaki denge bozuldu. Çünkü seferberlikle
aile yaşamı altüst oldu, milyonlarca genç insan öldü ve doğum oranı da düştü. Savaşta
Avrupa’nın gelecek kuşağı yok oldu. Siperlere saldırılarda ilk saldırıya kalkanlar, genç subay
ve gönüllülerdi. Örneğin savaşta görev alan Oxford Üniversitesi öğrencilerinden %20’si öldü.
Fransa’da Ecole Normale Superieure’ün 346 öğrencisinden 143’ü geri dönmeddi.
37
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
B. Siyasal Sonuçları
Avrupa’nın Dünya Üstünlüğünün Sarsılması:
Karıştırmayalım!!!
Sömürge, "metropol" adı verilen yabancı bir devlet tarafından doğrudan işgal edilmiş
topraklardır. Bu topraklar pek çok alanda metropole bağımlıdır.
Manda ise, 1920’den sonra Milletler Cemiyeti tarafından kendi adına yönetmeleri için
yabancı devletlere bırakılmaş topraklardır. Örneğin, Suriye bir Fransız mandasıydı.
38
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
39
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
3. ÜNİTE DERS NOTLARI
KAYNAKÇA
Acun, Fatma (ed.). Atatürk ve Türk İnkılâp Tarihi, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2015.
Akşin, Sina (ed.). Türkiye Tarihi 3: Osmanlı Devleti 1600-1908, Cilt 3, İstanbul: Cem Yay.
2000.
Armaoğlu, Fahir. 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914- 1980), İstanbul: Alkım Yayınevi, 2007.
Berkes, Niyazi. Türkiye’de Çağdaşlaşma, Ankara: YKY, 1973.
Eraslan, Cezmi. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2014.
Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, c.V, Ankara, 1975.
Kuyaş, Ahmed (ed.). Tarih (1839-1939), İstanbul: TÜSİAD, 2016.
Sander, Oral. Siyasi Tarih: İlk Çağlardan 1918’e, Ankara: İmge Yayınevi, 2013.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Tarihi, 6. Cilt, Ankara, 1973.
Zürcher, E. Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim, 2000.
40