You are on page 1of 60

I.

DÜNYA SAVAŞI
1914-1918
I.DÜNYA SAVAŞI’NIN SEBEPLERİ
Birinci Dünya Savaşı;
Milyonlarca insanın ölümüne veya sakatlanmasına, çok büyük maddi
hasarların ortaya çıkmasına, büyük İmparatorlukların parçalanmasına ve birçok
yeni devletin ortaya çıkmasına neden olan ve tüm dünyayı ekonomik, siyasal ve
toplumsal açıdan derinden etkileyen bir olaydır.
Tarihler boyunca dört yıldan daha uzun süre devam eden ve dünya
çapında etkiler doğuran birçok savaş olsa da Birinci Dünya Savaşına kadar
dünyayı top yekün etkileyen başka bir savaş olmadı. Savaşın bu top yekün etkisi,
ilk etapta hiç kimse tarafından tahmin edilemedi. Ancak Birinci Dünya Savaşı
süreç ilerledikçe giderek denetimi olanaksız ve sonuçları hesaplanamayacak bir
savaş haline geldi.
Birinci dünya savaşının görünürdeki başlama nedeni ise bir Sırplı
tarafından Avusturya-Macaristan veliahdının Bosna’da suikast sonucu
öldürülmesiyle başlamıştır. I. Dünya savaşı 28 Temmuz 1914’de başlayıp 11
Kasım 1918’de bitmiştir.
Avrupalı devletlerin sömürgecilik faaliyetleri,
Avrupalı devletlerin hammadde ve pazar arayışları,
İngiltere ve Fransa'nın, Almanya'ya karşı silahlanmaya başlamaları,
Rusya'nın ideallerini gerçekleştirmek istemesi,
Balkanlar'da ki Slav-Germen çekişmeleri,
Fransız İhtilali'nin sonucunda doğan milliyetçilik akımı,
Fransa'nın Alsas-Loren topraklarını Almanya'dan almak istemesi,
Avusturya'nın ve Rusya'nın Balkan toprakları üzerindeki çıkar çatışmaları,
Siyasi birliklerini geç tamamlayan Almanya ve İtalya'nın siyasi dengeleri
değiştirmeleri
Savaşın en önemli nedenlerinden bir diğeri ise hiç şüphe yok ki, Osmanlı
Mirası üzerinde yaşanan çatışmaydı. Bu çatışmanın literatürdeki ismi “Doğu
Sorunu” dur. Osmanlı Devleti’nin gerileme ve dağılma döneminde Balkanlar ve
Ortadoğu bölgesinde meydana gelen otorite boşluğu, Avrupalı devletlerin bu
bölgeler üzerindeki egemenlik kurma düşüncelerini arttırdı. Balkanlarda Avusturya
ve Rusya arasındaki güç mücadelesi, İngiltere’nin Hindistan’a giden yolları korumak
istemesi ve Fransa’nın Suriye üzerinde birtakım kazanımlar elde etmek istemesi,
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasında etkili oldu.
Kısaca; ekonomik yayılma ve sömürgecilik faaliyetleri, milliyetçilik akımı,
silahlanma yarışı (Militarizm), devletlerarası rekabet ve bloklaşma gibi nedenlerden
dolayı savaş önce Avrupa’da daha sonra Ortadoğu, Afrika ve Uzakdoğu’da geniş bir
alanda ve açık denizlerde 4 yıl, 3 ay, 10 gün sürmüştür.
Devletlerarasında yaşanan gerginlik ve rekabet ortamı, çeşitli
bloklaşmalara yol açtı. Almanya’nın öncülüğünde Avusturya-Macaristan ve
İtalya bir araya geldiler ve İttifak Devletleri blokunu oluşturdular.
Diğer blok ise İngiltere’nin öncülüğünde Fransa ve Rusya’nın da bir
araya gelmesiyle oluşan İtilaf Devletleri blokuydu.
Savaş başladıktan sonra yaşanan önemli gelişme, Anadolu’dan toprak
vaadi alan İtalya’nın saf değiştirerek İtilaf Devletleri blokuna katılmasıydı.
Avrupa’da başlayan bu savaş, Osmanlı Devleti, Japonya ve ABD’nin de
katılımıyla bir dünya savaşına dönüştü. Osmanlı Devleti, İttifak Devletlerinin
yanında yer alırken; ABD ise İtilaf Devletlerinin yanında savaşa katıldı.
Japonya ise Uzakdoğu’daki Alman sömürgelerine saldırarak, İtilaf
Devletlerinin yanında yer alan diğer bir devlet oldu.
OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRİŞİ

Özellikle Rusya’nın Boğazlar üzerindeki tehdidi karşısında Almanya


ile ittifakı çıkar yol gören Osmanlı yönetimi, 2 Ağustos’ta, Rusya’ya karşı
Almanya’nın yanında yer almayı öngören gizli bir antlaşma imzalamış
bulunuyordu. İngiltere’nin savaşa katılması, bazı Osmanlı yöneticilerinin Rusya
ile uzlaşma yolları aramasına yol açtı. Ama Rusya ittifak önerisini geri çevirdi.

Alman muhripleri “Goeben” ve “Breslau”nun Çanakkale Boğazı’nı


geçerek 10 Ağustos’ta Marmara’ya girmesi, İstanbul’daki havayı Alman yanlısı
Enver Paşa’nın lehine çevirdi. İtilaf Devletleri’nin protestosu üzerine, bu
Alman muhripleri Osmanlı Devleti’ne satılmış gibi gösterildi. Bu gemilere
Yavuz ve Midilli adı verildi. Yavuz’un Karadeniz’e geçerek 29-30 Ekim’de
Odessa ve öteki Rus limanlarını bombalaması üzerine, 1 Kasım’da Rusya, 5
Kasım’da da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar.
Hindistan’dan gelen bir İngiliz birliği 21 Kasım’da Basra’yı işgal etti.
Osmanlı Devleti; İttihatçıların Almanlara karşı sempati duymaları,
• Almanya'nın desteği ile devletin kurtulacağına inanılması,
• Osmanlı Devleti'nin Almanya ile gizli bir anlaşma yapması, ( 2 Ağustos 1914 )
• Osmanlı Devleti'nin siyasi yalnızlıktan bunalarak kurtulmak istemesi,
• Osmanlı Devleti'nin İngiltere ve Fransa'nın ekonomik baskılarından kurtulmak
istemesi,
• Osmanlı Devleti'nin Balkanlarda kaybettiği toprakları geri almak istemesi,
• Osmanlı Devleti'nin coğrafyasının jeopolitik önemi gibi nedenlerden dolayı yukarıda
da bahsedildiği üzere 2 gemi olayı ve 29 Ekim’deki bombardıman yüzünden resmen
bu büyük savaşın içine sürüklenmiştir. Bu olay O’nun kaderinin son dönemeci
olacaktı.
Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni Savaşın İçine Çekme Nedenleri:
• Almanya'nın Osmanlı Devleti'nde bulunan halifelik makamını kullanarak İngiliz ve
Fransız sömürgelerinde bulunan Müslümanları ayaklandırmak istemesi,
• Almanya'nın yeni cepheler açarak İtilaf devletlerinin kendi üzerinde bulunan
baskılarını hafifletmek istemesi,
• Almanların, İngilizlerin Osmanlı Devleti'nin toprakları üzerinden geçen Uzak Doğu
sömürge yollarını ele geçirmek istemesi,
• Almanya'nın Musul-Kerkük petrollerinden yararlanmak istemesi,
• Almanya'nın, İtilaf devletlerinin Boğazlar yoluyla Rusya'ya yardım göndermesini
önlemek istemesi,
Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler

Topraklarımızda Savaştığımız cepheler:


• Kafkas Cephesi
• Kanal Cephesi
• Filistin-Suriye Cephesi
• Irak Cephesi
• Çanakkale Cephesi
• Hicaz-Yemen Cephesi

Topraklarımız Dışında Savaştığımız Cepheler:


• Makedonya
• Galiçya Cephesi
• Romanya
KAFKAS CEPHESİ
Cephenin Açılma Nedenleri :
• İttihatçıların Orta Asya’daki Türkleri birleştirme ve Hindistan’a kadar
toprakları genişletme isteği.(Avrupalıların deyimiyle Pantürkizm)
• Kafkas petrollerinin ele geçirilmesi Osmanlı’yı ekonomik olarak
rahatlatması.
• Berlin Antlaşması(1878) ile Kars, Ardahan ve Batum gibi önemli bölgeler
Rusya’ya bırakılmıştı. Bu yerlerin Ruslardan geri alınması isteği.
• Almanya’nın Avrupa’ya yönelik duran Rus kuvvetlerini buraya çekerek
cephe yükünü hafifletmek isteği.
• Rusların Doğu Anadolu’ya saldırmasıyla mücadele başlamıştır (1 Kasım
1914).
Enver Paşa komutasındaki Türk birlikleri Rus kuvvetlerini yenilgiye
uğratmak için topluca taarruza geçti. Taarruz, ağır kış şartları, askerlerin bu ağır
kış şartlarına göre hazırlanmaması, cephane yetersizliği ve tifüs hastalığı gibi
nedenlerden dolayı başarıya ulaşılamadı. 50 bin kişiye yakın kayıp veren
Osmanlı kuvvetleri, Ocak 1915’te Sarıkamış ve Ardahan’daki çarpışmalarda
tam bir yenilgiye uğradı. Bu arada Azerbaycan’ın tarafsız bölgesine giren ve
Tebriz’i alan Osmanlı birlikleri de Rusların karşı harekâtına direnemeyerek
martta geri çekildi.
Rus orduları Ocak 1916’da Doğu Anadolu’ da geniş çaplı bir saldırı
başlattı. Erzurum, Trabzon ve Erzincan düştükten sonra Ruslar Van Gölü’nün
doğusuna kadar ilerlediler. Çanakkale Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal Paşa
Muş ve Bitlis’i Ruslardan geri aldı. (Ağustos 1916)
Tarafsız kalmasına karşın savaşan tarafların mücadelesine sahne
olmaktan kurtulamayan İran, kuzeybatıda Osmanlı ve Rus ordularının işgaline
uğradı. Alman ve İngiliz ajanlarının güneydeki kışkırtmaları yerel
ayaklanmalara yol açtı. Ruslar bu cephede Ermenileri de ayaklandırmış ve
birçok sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu gelişme üzerine Osmanlı
Devleti Mayıs 1915’te “Tehcir Kanunu”nu çıkarmış.
Kafkas Cephesi’ndeki savaşlar Rusya’daki 1917 Bolşevik İhtilali’nin
çıkmasına kadar devam etmiştir.
Rusya bu ihtilalden sonra savaştan çekilmiş ve Osmanlı Devleti ile
Brest-Litovks Antlaşması’nı imzalamış ve bu cephe kapanmıştır (3 Mart 1918).
ÇANAKKALE CEPHESİ
Cephenin Açılma Nedenleri:
Türk milletinin vatanını savunmak için canı feda etmekten
çekinmediği Türk tarihinin kaderini değiştiren önemli bir savaştır.
İtilaf devletlerinin bu cephedeki amacı; Rusya'ya silah yardımı
yaparak, bu devletin Doğu Avrupa'ya yönelik saldırısını kolaylaştırmak,
Almanya'nın doğuya yayılmasını önlemek, Boğazlar ve İstanbul'u alarak
Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakmaktı.
İtilaf devletleri Balkan Devletlerini yanlarına çekmek istiyordu.
İngiltere ayrıca Mısır'daki varlığını güvence altına alarak, Ortadoğu'da
bulunan zengin petrol yataklarına sahip olmak istiyordu.
Osmanlı’nın Kafkas ve Kanal cephelerinden çekilmesinin sağlanmak
istenmesi. Ayrıca Rusya’dan da gıda maddesi temin etmek bu cephenin
açılma nedenleri arasındadır.
İtilaf devletleri, Çanakkale boğazından geçmek için Şubat 1915'inden
itibaren saldırıya geçtiler. Denize dökülen mayınlardan dolayı başarısızlığa
uğradılar. 18 Mart 1915'te daha büyük bir saldırı başlattılar. İtilaf
Devletleri'nin savaş gemilerinin bir kısmı batırıldı, bir kısmı ise saf dışı
edildi. Böylece Çanakkale Denizi'nden geçilemeyeceği anlaşıldı.
Çanakkale Cephesinde savaşın bu şekilde sonuçlanması İtilaf
Devletleri açısından hiç de iyi olmamıştır. Savaş büyük ölçüde bu yolun
açılmaması yüzünden iki yıl daha devam edecektir. İtilaf Devletleri bunun
hesabını Türkiye’den savaş sonrası sormaya çalışacaklardır.
Çanakkale savaşının en büyük sonucu ise İngiliz yardımı alamayan
Rusya’nın daha fazla dayanamayarak komünist muhalefetin iktidarı ele
geçirmesidir. Bu olay ile dünya yepyeni bir görüşün etkisi altına girecek ve 70
yıl süreyle Avrupa’yı ve dünyayı tehdit eden yeni bir yönetim şekli ortaya
çıkacaktır.
18 Mart'ta Osmanlı ordusu çok önemli bir zafer kazanmıştı. Bu zaferin
önemi düşman donanmasının hezimete uğratılarak püskürtülmesinin yanı sıra
uzun süredir savaşlarda alınan yenilgilerden sonra gelen bu zaferin ordu ve
milletin maneviyatını ve moralini yükseltip kendine olan özgüvenini yeniden
kazanmasını sağlamış olmasıdır. Bu moral ve özgüven daha sonra yapılacak
olan kara savaşlarının kazanılmasında şüphesiz çok etkili olmuştur.
Uğranılan ağır kayıplar karşısında amiraller meclisi "Çanakkale
geçilemeyecektir. Yeniden bir deneme çılgınlıktır. Denizden ilerlemeye son
verilmelidir" görüşüyle deniz savaşlarını durdurdu. Boğazın karadan ele
geçirilmesine karar verildi. Osmanlı Devleti, olayların gelişmesinden, boğazın
karadan zorlanacağını anlamış, boğazı karadan savunmak için yeni bir ordu (5.
Ordu) kurmuş ve bu ordunun başına da Alman Generali Liman von Sanders
getirilmişti. Deniz savaşlarında uğradıkları başarısızlık üzerine İngiltere ve Fransa,
Çanakkale’yi karadan zorlayacak yeni bir ordu oluşturdular. İngiliz, Fransız ve
Anzaklardan (Avustralya ve Yeni Zelanda Askeri Kuvvetleri) oluşan 70.000 kişilik
bu ordunun genel karargâhı Limni Adası’nın Mondros Limanı'nda kuruldu. Kara
savaşları 25 Nisan 1915'te başladı.
Çanakkale Savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun başındaki Alman
General Liman von Sanders Paşa, Çanakkale’ye İngiliz çıkarmasının, Saroz Körfezi
ve Anadolu kıyılarından, özellikle Bolayır’dan yapılacağını düşünürken, Yedek
Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkale’ye İngiliz çıkarmasının
Anafartalar bölgesinden; Alçıtepe ve Kocaçimen’den yapılacağını belirtmiştir.
Gelişmeler, Mustafa Kemal’i haklı çıkarmıştır.
25 Nisan 1915’te İngiliz, Fransız ve Anzak birlikleri Çanakkale’de sabaha
karşı Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale sahillerinden çıkarma yapmaya başlamıştır.
Seddülbahir’e çıkan düşman, kıyı topçusunun yoğun ateşi ve kuvvetlerimizin karşı
taarruzuyla durdurulmuş, Kumkale kıyılarından yapılan çıkarma gelişememiş,
Arıburnu’na çıkan düşman ise, Mustafa Kemal komutasındaki birliklerce geri
püskürtülmüş ve bozguna uğratılmıştır.
Çanakkale’ye 25 Nisan 1915’te, saat 05:30 civarında ayak basan düşman
çıkarma birlikleri, 09:45’te karşılarında Mustafa Kemal’i ve 57. Alayı bulmuşlardır. 25
Nisan 1915’teki ilk çıkarma başladığında Çanakkale Bigalı Köyü doğusunda
Değirmenlik mevkiindeki karargahında bulunan 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa
Kemal, çıkarmayı haber alır almaz, (Maltepe’deki 77 Alay ve 9. Tümenden aldığı
raporlarla), inisiyatif kullanarak, 07:45’de karargahından hareket etmiş ve 57. Alayla
birlikte saat 09:40’da Kocaçimen’e varmıştır. Orada yaklaşık 10 dakika 57. Alayı
dinlenmeye bırakarak kendisi atına atlayıp sarp araziden Conkbayırı’na gitmiştir. Buraya
geldiğinde, 27. Alay 2. Taburun “Balıkçı Damlarındaki” savunma müfrezinden arta kalan
erlerin, 261 rakımlı tepeye (Conkbayırı’nın güneyindeki platonun üzerinden kuzeye)
doğu geri çekildiklerini görmüştür. İşte tam o an atından inen Mustafa Kemal,
düşmandan kaçan Türk erlerinin tam önünde durarak o ünlü “düşmandan kaçılmaz”
konuşmasını yapmış; kaçan erlere süngü taktırıp yere yatırarak, bozguna uğramış bir
birlikten arta kalanlardan bir savunma hattı kurmuştur. Mustafa Kemal komutanlara
verdiği emirde: “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye
kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir”
demiştir. Türk ordusunun yeniden savaş durumuna geçtiğini gören düşman kuvveti neye
uğradığının şaşkınlığını yaşarken imdada yetişen 57. Alay ve 8. Tabur düşmana
saldırmıştır. Conkbayırı sırtlarında yaşanan boğaz boğaza çatışma sonunda 57. Alayın
neredeyse tamamı şehit olmuş, ama düşman çıkarması da sonuçsuz kalmıştır. Mustafa
Kemal’in ifadesiyle “kazandığımız an bu andır.” Mustafa Kemal, yönettiği, 25 Nisan
1915 taarruzunu, gece saat 10:00’da 3. Kolordu Komutanlığı’na çektiği telgrafta şöyle
anlatmıştır: “Sağ kanatta Alay 57, sol kanatta Alay 77, Alay 27, Arıburnu istikametinde
taarruz etmektedir. Düşman mavnalara binip kaçmaya başladı. Umum cephede düşmana
taarruz ve (düşmanı) takip ediyorum. Sağ kanatta taarruz eden Alay 57’yi Alay 72’den bir
taburla takviye ederek hücuma sevk ediyorum.”
Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915’teki Arıburnu taarruzunda gösterdiği başarıdan
dolayı Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı’na getirilmiş ve 25 Nisan 1915’ten 16 Mayıs
1915’e kadar bölgedeki tüm kuvvetleri tek başına komuta etmiştir.

Ağustos ayı Çanakkale Muharebelerinin en şiddetli ve ağır safhasıydı. İtilaf


devletleri bu azimli Türk direnişi karşısında fazla ilerleyemeyecek ve 19-20 Aralık
1915’te Arıburnu ve Anafartalar’ı, 8-9 Ocak 1916 da ise SeddülBahr bölgelerini
boşaltmışlardı.

Türk tarihi açısından önemi ve sonuçları

1683'te Viyana kapılarından geri dönüldüğü tarihten beri iki asırdan bu yana
savaşlarda sürekli yenilen ve toprak kaybeden devletin, dostlarını ve düşmanlarını
şaşırtan hiç beklenilmeyen bir zafer kazanması milletin ve ordunun özgüvenini ve
direncini artırmıştır.
Özellikle Balkan Savaşı hezimetinin millet ve ordu üzerinde yarattığı eziklik ve
utancın silinmesi için iyi bir vesile olmuştur. Müttefikler Balkan hezimetine bakarak
Türk ordusunun savaş kabiliyetini ve kudretini yitirdiğini düşündükleri için ihtiyatsız ve
Türk askerini küçük gören bir anlayışla Çanakkale'ye gelmişlerdi. Onlar bu zayıf tabiatlı
Türk askerinin silahını atarak önlerinden kaçacağını zannetmişlerdi. Onlara bu hissi ve
emniyeti veren Balkan Savaşı’nda uğranılan yenilgiydi.
Ancak durum çok başka gelişmişti. Türk ordusu tam da aynı sebepten ama
müttefiklerin öngördüğü gibi korkup kaçmak yerine Çanakkale'yi Balkan Savaşı
hezimetinin, utancının ve lekesinin temizleneceği yer olarak görmüş ve ölümü hiçe
sayarak savaşmıştır.
Bunun örneklerini Çanakkale ile alakalı yayınlarda görmekteyiz. Mesela
Mustafa Kemal Paşa, 1 Mayıs 1915'te Arıburnu cephesinde emrindeki birliklere
yaptıracağı hücum öncesi birlik komutanlarına yaptığı konuşmada "İçimizde ve kumanda
ettiğimiz askerlerde Balkan hacaletinin (utancının) ikinci bir safhasını görmektense
burada ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını katiyen kabul etmem. Şayet böyleleri
olduğunu hissederseniz derhal onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim" diyerek bu
duyguyu açığa vurmaktaydı. Yine Hamdullah Suphi'nin Çanakkale'yi ziyaretinde bir
hastanede gördüğü yaralı bir yedek subayın yarasını sarmaya çalışan sıhhiye erine şöyle
söylediğini yazar: "Koy aksın! Balkan lekesini ancak bu kan temizler."

Çanakkale'de savaşanlar, devletin ve hilafetin merkezi olan İstanbul'u ve


Osmanlı o zaman dünyada bağımsız tek Müslüman ülke olduğu için aynı zamanda
mukaddes toprakları yani Mekke ve Medine'yi de savunduklarını bilerek din ve vatan
müdafaasını hakkıyla yerine getirmeye gayret etmişlerdir.
Çanakkale Savaşı Türk milletine özgüven ve milli şuur kazandırmıştır. Burada
savaşanlarda manevi bir ruh hâkim olmuştur. Çanakkale'de teknikle imanın mücadelesi
olmuştur. Çanakkale'de düşmanın en son sistem silahları ve askeri üstünlüğü karşısında
Türk askerinin başarılı olmasının sebebini, Türk askerinin manevi kuvvetinde aramak
lâzımdır.
Çanakkale'de bu ruhla savaşan subay ve erler aynı ruhu Kurtuluş Savaşı'na
taşımışlar ve milli mücadelenin kazanılmasında Çanakkale'de savaşan komutan ve
subaylar etkili olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: En başta Mustafa Kemal Paşa,
Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir, Cafer Tayyar (Eğilmez), Fahreddin (Altay), Selahaddin
Adil, İzzeddin (Çalışlar), Şükrü Naili (Gökberk), sonradan cumhurbaşkanı olan Cemal
Gürsel dahi Çanakkale'de topçu teğmeni olarak bulunmuştu.
Bu zaferle Türk ordusu güçlükler karşısında azimle neler yapabileceğini
göstermiştir. Vatanı kurtarmış ve bu toprakları Türk milleti için ebedi bir vatan yapmıştır.
Samipaşazâde Sezai bunu şöyle ifade ediyor Yeni Mecmua'daki makalesinde:
Hiçbir gün düşünen zihinleri terk etmeyen, feci ve elemli hatırası her sabah
uyanan gözlerden bir an bile uzaklaşmaması gereken Balkan yenilgisi, altı Osmanlı asrını
karanlık ve sonsuz bir çöküşe doğru sürüklüyordu ki; Çanakkale zaferi yetişti ve
Avrupa'nın hakkımızdaki düşünce ve kanaatini tamamen değiştirdi. Bunun için
Çanakkale savunması "üç mucizeler" savaşıdır: Hâli kurtardı. Mazinin "hamaset ve
azametini" geri getirdi. Vatanımızı bir "ebedî vatan" yaptı.

Dünya Tarihi Açısından Önemi ve Sonuçları

Rusya istediği yardımı alamadı ve iç karışıklıklar arttı. İki yıl sonra Çarlık
devrilip Bolşevik Devrimi gerçekleşti.
Balkan devletlerinden Bulgaristan İttifak Devletlere katıldı.
Savaşın süresi uzadı.
İngiltere'nin prestiji zedelendi. O kadar ki bu savaşın en büyük
planlayıcılarından ve savunucularından olan Churchill yenilgi üzerine hükümetten istifa
etmiş ve bir süre politikadan çekilmişti.
Gelibolu'ya müttefikler 500 bin asker getirmişlerdi. Bu askerlerden
İngiliz Fransız yarısı kadarı ölü ve yaralı olarak saf dışı kalmıştı. Yahudiler
Çanakkale Savaşına katılarak 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour,
İsrail Devleti'nin kurulmasında bir kilometre taşı olacak ve Balfour Bildirgesi
olarak adlandırılan, Yahudilerin lideri Edmond De Rothshild'e gönderdiği
mektupta "Haşmetli İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için
ulusal bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılamaktadır" ifadelerini
kullanacaktı. Bu sözler, dönemin dünya siyasetini en fazla belirleyen ülkesi
olan İngiltere’nin, İsrail Devleti'nin kurulması için verdiği icazetti.
KANAL CEPHESİ

Süveyş Kanalı, İngiltere’nin hayat damarlarından biriydi. Osmanlı Devlet'i hem


Mısır'da yeniden egemen olmak hem de Süveyş kanalını ele geçirmek amacındaydı.
Süveyş Kanalı Osmanlılar tarafından ele geçirilir ise İngilizlerin, sömürgeleri ile olan
bağlantıları kesilecek ve oralardan aldığı askeri destek ve yardım kesilecekti. Bundan
dolayı Almanya'nın etkisiyle İngilizlerin elinde bulunduğu Süveyş Kanalına saldırı
düzenlendi. Gerekli önlemler alınmadığı için İngiliz birlikleri karşısında yapılan bu
savaşta başarısız olundu. İngilizler Sina yarımadasını ele geçirerek Suriye sınırına
dayandı
Osmanlı İmparatorluğu, Süveyş Kanalı’na iki defa taarruzda bulunmuş, ama iki
seferde de mağlup olmuştur. Bu harekatlarda gerçekleşen olaylara göz atarsak
Osmanlı’nın yenilmesinin temel sebebinin Osmanlı’nın zayıf olması değil, İngiliz
kuvvetlerinin fazla güçlü olması olduğunu görürüz. Osmanlı, yapılacak seferler için
yeni erzaklar hazırlamış, develer kullanmış, gidilecek yolları düzeltmiş, ikmal
noktaları kurmuş ve hastaneleri iyileştirmiştir. Alınan bütün önlemlere ve verilen
bütün çabalara rağmen Osmanlı askerleri, İngiliz ordusuna yenilmiştir.
I. Dünya Savaşı, Sanayi İnkılabının gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra
başlamıştır. Sanayi İnkılabının başladığı ülke olarak İngiltere sömürgecilik arayışına
ilk giren devletlerden olmuştur. Böylece kısa sürede pek çok sömürge elde eden
İngiltere, hammadde ve Pazar bakımından güçlenmiş ve ekonomisini iyi bir düzeye
çıkarmıştır. Böylece İngiltere, 1. Dünya Savaşı başladığında askeri kuvvetler için pek
çok yatırımda bulunmuş, o dönem için ileri teknoloji sayılan silah ve araçlar
kullanabilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ise Sanayi İnkılabından etkilenmemiş ve
yeni üretilen teknolojik alet ve silahlardan uzak kalmıştır. Bu yüzden eski tarz
Osmanlı ordusu, yeni ve gelişmiş İngiliz ordusuna karşı zayıf düşmüştür.
IRAK CEPHESİ
Irak bölgesi, Orta Doğu petrollerinin önemli bir kısmını barındırmasından dolayı, İngiltere
için büyük önem taşıyordu. İngiltere bu zenginlik yanında kuzeye doğru ilerleyerek Rus kuvvetleriyle
birleşme hesapları yapıyordu. Bu amaçlarla İngilizler petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15
Ekim 1914'te Bahreyn'i ve 23 Kasım 1914'te Basra'yı işgali üzerine bu cephe açıldı. Yerli askerlerle
karışık Osmanlı kuvvetleri işgale karşı koyamadı. İngilizler, İran'da Ahvaz'ı da ele geçerdiler.

20 Aralık 1914'te, Basra'yı geri almak amacıyla cephe komutanlığına atanan, Yzb.
Süleyman Bey askeri aşiretlerden ve gönüllülerden yararlanarak topladığı kuvvetle, 12 Nisan 1915'te
taarruz etti. Şuaybiye Savaşında başarılı olamadı ve Kut-ül Amare'ye çekildi. İngilizler burayı da ele
geçirip Bağdat'ı almak için, General Townshend komutasında saldırdılar. Türk Kuvvetleri, İngilizleri
Selmanpak'ta durdurdu. Kanlı çarpışmalardan sonra İngilizler, 26 Kasım 1915'te çekildiler. Kut-ül
Amare'de 8 aralık 1915'te kuşatılan İngiliz birlikleri, beş ay süren bir direnişten sonra 28 Nisan
1916'da teslim oldu. General Townshend dahil 13.399 esir alındı.

1916 yılı başında bir kısım İngiliz birlikleri General Townshend'in yardımına geldiyse de
İran'da Hamedan'a kadar sürüldüler. İngiliz birlikleri 1917 yılı başında bekledikleri güce ulaştılar.
Taarruza geçtiler. 11 Mart 1917'de General Maude yönetimindeki İngiliz birlikleri Bağdat girerken
Halil Paşa'nın komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat'ı boşalttı.

Türk kuvvetlerinin Bağdat'ı geri alma teşebbüsü başarılı olamadı. Samerra'yı da ele geçiren
İngiliz Ordusu, Musul'a doğru ilerlemeye başladı. Bağdat'ı geri almak için 6. Ordu'yla Halep'te
kurulan 7. Ordu birleştirilerek General Falkenhayn komutasında Yıldırım Ordular Grubu kuruldu.
Halep'te hazırlıklar sürerken, İngilizler Tikrit'e kadar ilerlediler.

1918 yılında aldıkları takviyelerle iyice güçlenen İngiliz birlikleri, petrol yataklarının
bulunduğu Musul'a giremediler. Ancak, ne yazık ki, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından üç gün
sonra 3 Kasım 1918'de, mütarekeye aykırı şekilde burayı işgal ettiler.

.
FİLİSTİN-SURİYE CEPHELERİ
Osmanlı Devleti’nin Kanal Harekatında yenilerek geri çekilmesi üzerine
İngiltere Kudüs ve Filistin’i işgal etti. Özellikle İngilizlerin devlet kurmak vaadi ile
kandırdığı Arap kabilelerinin de İngilizlerle birlikte Osmanlı’ya karşı savaştığı bu
cephede İngiltere Suriye’ye girdi (1918).
Suriye – Filistin cephesinde Mustafa Kemal, Alman general Limon van
Sanders komutasındaki Yıldırım ordularına bağlı 7. kolordu komutanı olarak görev
yapıyordu. Mustafa Kemal Halep’in kuzeyinde bir savunma hattı kurarak İngilizleri
durdurdu.
Osmanlı Devleti, Almanya’nın önerisiyle Süveyş Kanalı ve Mısır’ı
İngiltere’den kurtarıp İngiltere’nin sömürgeleriyle bağlantılarını kesmek amacıyla
Kanal Cephesi‘ni açtı. Ancak Kanal Cephesi’ndeki yenilgi sonucunda Osmanlı
Devleti’nin Arap Yarımadası’ndan geri çekilme süreci başladı.
Osmanlı ordusunun Kanal Cephesi’ndeki yenilgisinden güç alan İngilizler,
bazı Arap aşiretlerinin de desteğiyle Sina Yarımadası’nı ele geçirerek Suriye sınırına
ulaştı. Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanı olarak Suriye Cephesi’nde başarılı bir
savunma yaptı. Bu ordudaki Alman General, Filistin topraklarına kadar ilerleyen
İngiliz kuvvetlerine taarruz etme yanlısıydı. Ancak Mustafa Kemal bu isteğe karşı
çıktı. Çünkü cephe oldukça geniş bir alanı kaplıyordu ve Türk ordusu asker ve silah
bakımından yetersizdi. Mustafa Kemal’e göre Türk ordusu kuzeye çekilmeliydi. Bu
düşüncesini İstanbul’a bildirdi ancak olumlu bir yanıt alamadı. Bunun üzerine istifa
ederek İstanbul’a döndü.
İstanbul’da kısa bir süre kaldıktan sonra 7 Ağustos 1918’de Yıldırım
Orduları Grup Komutanlığına bağlı 7. Ordu Komutanı olarak tekrar Suriye
Cephesi’ne atandı. Cepheye yeni atanan Alman General, İngiliz ve Fransız
birliklerine karşı savunma savaşının Suriye ve Filistin topraklarında yapılması
emrini verince Mustafa Kemal tarafından eleştirildi. Ona göre, asker ve
malzeme bakımından Osmanlı ordusundan daha iyi durumda olan İtilaf
birliklerini Anadolu topraklarından uzak tutmanın tek yolu kademeli olarak geri
çekilmekti. Oluşturduğu savunma hattıyla Arap çetelerini ve İtilaf birliklerini
durdurmayı başaran Mustafa Kemal, Anadolu’ya yönelecek saldırıları da
önlemiş oldu.
30 Ekim 1918’de Alman generalin istifası üzerine Yıldırım Orduları
Grup Komutanlığını devraldı. Ancak Mondros Ateşkes Antlaşması
imzalandıktan sonra antlaşmanın şartları gereği Osmanlı orduları terhis edildi.
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı dağıtıldı ve Mustafa Kemal İstanbul’a
çağrıldı.
HİCAZ- YEMEN CEPHESİ

Osmanlı devletinin kutsal toprakları korumak için savaştığı cephelerden biri


olan Hicaz-Yemen cephesi 23 ocak 1919'da Osmanlı devletinin başarısızlığı ile
sonuçlanmıştır. Osmanlı imparatorluğunun askerleri İslam coğrafyasını, bölgeyi işgal
etmek isteyen İngiliz devletinin askerlerine karşı korumaya çalışmış fakat Araplardan hiç
beklemediği şekilde ihanetlere maruz kalmıştır. Bölgede bulunan bazı Arap aşiretleri
İngiliz hükümeti ile işbirliği yapıp Osmanlı devletine karşı savaş açmışlardır. Yani
Araplar milliyetçi ve İslamcı bir politika gütmemişlerdir. Arap aşiretlerinin İngiliz devleti
ile olan ilişkilerinde İngilizlerin ajanı Lawrence Arapları Osmanlı devletine karşı
kışkırtarak etkin bir rol oynamıştır.
I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı İmparatorluğu 4 Tümenlik bir kuvvetle
Arabistan'daki kutsal İslam şehirlerini korumaya çalıştı.
7. Kolordu'nun birer tümeni Hicaz, Asir, San'a ve Hudeybe'de
konuşlandırılmıştı. Uzaklık sebebiyle bu tümenlere yeni asker, malzeme ve silah desteği
sağlanamıyordu. 1916 yılında İngilizlerin kışkırtmasıyla, Araplar kendilerini koruyan
Osmanlı Kuvvetlerine karşı ayaklandı. Mekke Emiri Şerif Hüseyin, bağımsızlığını ilan
etti. Yemen'de İmam Yahya Osmanlılara bağlı kalırken Asir'de Seyyid İdris de
ayaklanmaya katıldı.
Ayaklanan Arap kuvvetleri saldırılarının büyük önem kazanması üzerine bu
cephe Şam’daki 4. Ordu’dan takviye edilerek, ordu komutanlığı yetkisinde Hicaz Kuvve-
i Seferiye Komutanlığı kuruldu. Bölgedeki birlikler bu komutanlığa bağlandı ve
komutanlığına da 12. Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa atandı.
Fahrettin Paşa ve kuvvetleri, Filistin Cephesindeki Türk Kuvvetlerinin Halep
bölgesine çekilmesi üzerine, İngiliz ve Arap kuvvetleri tarafından kuşatıldığı için
Medine’de mahsur kaldı. Fahrettin Paşa, Bölgedeki Türk kuvvetleri ile irtibatının
kesilmesine ve hiçbir ikmal desteği almamasına rağmen bir avuç kuvvetiyle Medine’yi
kahramanca savunmuş ve Çöl Kaplanı unvanını almıştır. Kuşatmadan önce, Medine’deki
kutsal emanetlerin büyük bir kısmını, teşkil ettiği özel bir ekiple İstanbul’a ulaştıran
Fahrettin Paşa, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra da Medine’yi savunmuş
ve 13 Ocak 1919’da Medine’yi teslim etmiş ve esir düşmüştür.

GALİÇYA CEPHESİ
Galiçya cephesi, Birinci Dünya Savaşı (1914 - 1918) sırasında genel olarak
Doğu Cephesi olarak adlandırılan bölgede bulunan, Avusturya - Macaristan
İmparatorluğu ve Rus orduları arasında meydana gelen savaşlara ev sahipliği yapmış
tarihi bir yerdir. Bu savaşa Osmanlı İmparatorluğu da 22 Temmuz 1916 tarihinden
başlayarak bir aylık bir süre için yaklaşık 950.000 askeri güce sahip 15. Kolordu'yu
görevlendirerek müttefik güçlerin yanında dahil olmuştur. Muharebenin sonucunda
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yenilmiş ve Rus güçleri Doğu Galiçya'yı ele
geçirmiştir.
Selanik bölgesinde üslenen general Sarrail kuvvetlerinin saldırıya geçmesi ve
Rusya’nın da Bulgaristan'ın Karadeniz kıyılarına asker çıkaracağı haberlerinin yayılması
üzerine Bulgarlar Türkiye'den yardım istediler. Ancak, bu sırada Rus orduları Galiçya’da
ilerlemeye başladığından, Alman başkomutanlığı yardımın Galiçya cephesine yapılmasını
istedi.
Böylece 14. Kolordu ve Yakup Şevki Paşa komutasındaki Nuri Paşa emrine
girdi (12 ağustos). 15. Kolordu ise, eylül başlarında bu cephede Rus saldırıları yeniden
yoğunluk kazanınca, verdiği başarılı savunma savaşlarıyla ittifak kuvvetlerinin Galiçya’da
tutunmasını sağladı.
Rus birliklerinin mutlak zaferiyle sonuçlanan Galiçya Cephesi Gnila Lipa
Muharebesi'nin ardından, toparlanan beşinci orduya taarruz emri verilmiştir. Avusturya -
Macaristan güçlerine katılan Sırbistan birliklerine rağmen Doğu Galiçya bu son taarruz
ile kaybedilmiş ve Rusların kontrolü altına girmiştir.

You might also like