Professional Documents
Culture Documents
DÜNYA SAVAŞI
1914-1918
I.DÜNYA SAVAŞI’NIN SEBEPLERİ
Birinci Dünya Savaşı;
Milyonlarca insanın ölümüne veya sakatlanmasına, çok büyük maddi
hasarların ortaya çıkmasına, büyük İmparatorlukların parçalanmasına ve birçok
yeni devletin ortaya çıkmasına neden olan ve tüm dünyayı ekonomik, siyasal ve
toplumsal açıdan derinden etkileyen bir olaydır.
Tarihler boyunca dört yıldan daha uzun süre devam eden ve dünya
çapında etkiler doğuran birçok savaş olsa da Birinci Dünya Savaşına kadar
dünyayı top yekün etkileyen başka bir savaş olmadı. Savaşın bu top yekün etkisi,
ilk etapta hiç kimse tarafından tahmin edilemedi. Ancak Birinci Dünya Savaşı
süreç ilerledikçe giderek denetimi olanaksız ve sonuçları hesaplanamayacak bir
savaş haline geldi.
Birinci dünya savaşının görünürdeki başlama nedeni ise bir Sırplı
tarafından Avusturya-Macaristan veliahdının Bosna’da suikast sonucu
öldürülmesiyle başlamıştır. I. Dünya savaşı 28 Temmuz 1914’de başlayıp 11
Kasım 1918’de bitmiştir.
Avrupalı devletlerin sömürgecilik faaliyetleri,
Avrupalı devletlerin hammadde ve pazar arayışları,
İngiltere ve Fransa'nın, Almanya'ya karşı silahlanmaya başlamaları,
Rusya'nın ideallerini gerçekleştirmek istemesi,
Balkanlar'da ki Slav-Germen çekişmeleri,
Fransız İhtilali'nin sonucunda doğan milliyetçilik akımı,
Fransa'nın Alsas-Loren topraklarını Almanya'dan almak istemesi,
Avusturya'nın ve Rusya'nın Balkan toprakları üzerindeki çıkar çatışmaları,
Siyasi birliklerini geç tamamlayan Almanya ve İtalya'nın siyasi dengeleri
değiştirmeleri
Savaşın en önemli nedenlerinden bir diğeri ise hiç şüphe yok ki, Osmanlı
Mirası üzerinde yaşanan çatışmaydı. Bu çatışmanın literatürdeki ismi “Doğu
Sorunu” dur. Osmanlı Devleti’nin gerileme ve dağılma döneminde Balkanlar ve
Ortadoğu bölgesinde meydana gelen otorite boşluğu, Avrupalı devletlerin bu
bölgeler üzerindeki egemenlik kurma düşüncelerini arttırdı. Balkanlarda Avusturya
ve Rusya arasındaki güç mücadelesi, İngiltere’nin Hindistan’a giden yolları korumak
istemesi ve Fransa’nın Suriye üzerinde birtakım kazanımlar elde etmek istemesi,
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasında etkili oldu.
Kısaca; ekonomik yayılma ve sömürgecilik faaliyetleri, milliyetçilik akımı,
silahlanma yarışı (Militarizm), devletlerarası rekabet ve bloklaşma gibi nedenlerden
dolayı savaş önce Avrupa’da daha sonra Ortadoğu, Afrika ve Uzakdoğu’da geniş bir
alanda ve açık denizlerde 4 yıl, 3 ay, 10 gün sürmüştür.
Devletlerarasında yaşanan gerginlik ve rekabet ortamı, çeşitli
bloklaşmalara yol açtı. Almanya’nın öncülüğünde Avusturya-Macaristan ve
İtalya bir araya geldiler ve İttifak Devletleri blokunu oluşturdular.
Diğer blok ise İngiltere’nin öncülüğünde Fransa ve Rusya’nın da bir
araya gelmesiyle oluşan İtilaf Devletleri blokuydu.
Savaş başladıktan sonra yaşanan önemli gelişme, Anadolu’dan toprak
vaadi alan İtalya’nın saf değiştirerek İtilaf Devletleri blokuna katılmasıydı.
Avrupa’da başlayan bu savaş, Osmanlı Devleti, Japonya ve ABD’nin de
katılımıyla bir dünya savaşına dönüştü. Osmanlı Devleti, İttifak Devletlerinin
yanında yer alırken; ABD ise İtilaf Devletlerinin yanında savaşa katıldı.
Japonya ise Uzakdoğu’daki Alman sömürgelerine saldırarak, İtilaf
Devletlerinin yanında yer alan diğer bir devlet oldu.
OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRİŞİ
1683'te Viyana kapılarından geri dönüldüğü tarihten beri iki asırdan bu yana
savaşlarda sürekli yenilen ve toprak kaybeden devletin, dostlarını ve düşmanlarını
şaşırtan hiç beklenilmeyen bir zafer kazanması milletin ve ordunun özgüvenini ve
direncini artırmıştır.
Özellikle Balkan Savaşı hezimetinin millet ve ordu üzerinde yarattığı eziklik ve
utancın silinmesi için iyi bir vesile olmuştur. Müttefikler Balkan hezimetine bakarak
Türk ordusunun savaş kabiliyetini ve kudretini yitirdiğini düşündükleri için ihtiyatsız ve
Türk askerini küçük gören bir anlayışla Çanakkale'ye gelmişlerdi. Onlar bu zayıf tabiatlı
Türk askerinin silahını atarak önlerinden kaçacağını zannetmişlerdi. Onlara bu hissi ve
emniyeti veren Balkan Savaşı’nda uğranılan yenilgiydi.
Ancak durum çok başka gelişmişti. Türk ordusu tam da aynı sebepten ama
müttefiklerin öngördüğü gibi korkup kaçmak yerine Çanakkale'yi Balkan Savaşı
hezimetinin, utancının ve lekesinin temizleneceği yer olarak görmüş ve ölümü hiçe
sayarak savaşmıştır.
Bunun örneklerini Çanakkale ile alakalı yayınlarda görmekteyiz. Mesela
Mustafa Kemal Paşa, 1 Mayıs 1915'te Arıburnu cephesinde emrindeki birliklere
yaptıracağı hücum öncesi birlik komutanlarına yaptığı konuşmada "İçimizde ve kumanda
ettiğimiz askerlerde Balkan hacaletinin (utancının) ikinci bir safhasını görmektense
burada ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını katiyen kabul etmem. Şayet böyleleri
olduğunu hissederseniz derhal onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim" diyerek bu
duyguyu açığa vurmaktaydı. Yine Hamdullah Suphi'nin Çanakkale'yi ziyaretinde bir
hastanede gördüğü yaralı bir yedek subayın yarasını sarmaya çalışan sıhhiye erine şöyle
söylediğini yazar: "Koy aksın! Balkan lekesini ancak bu kan temizler."
Rusya istediği yardımı alamadı ve iç karışıklıklar arttı. İki yıl sonra Çarlık
devrilip Bolşevik Devrimi gerçekleşti.
Balkan devletlerinden Bulgaristan İttifak Devletlere katıldı.
Savaşın süresi uzadı.
İngiltere'nin prestiji zedelendi. O kadar ki bu savaşın en büyük
planlayıcılarından ve savunucularından olan Churchill yenilgi üzerine hükümetten istifa
etmiş ve bir süre politikadan çekilmişti.
Gelibolu'ya müttefikler 500 bin asker getirmişlerdi. Bu askerlerden
İngiliz Fransız yarısı kadarı ölü ve yaralı olarak saf dışı kalmıştı. Yahudiler
Çanakkale Savaşına katılarak 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour,
İsrail Devleti'nin kurulmasında bir kilometre taşı olacak ve Balfour Bildirgesi
olarak adlandırılan, Yahudilerin lideri Edmond De Rothshild'e gönderdiği
mektupta "Haşmetli İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için
ulusal bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılamaktadır" ifadelerini
kullanacaktı. Bu sözler, dönemin dünya siyasetini en fazla belirleyen ülkesi
olan İngiltere’nin, İsrail Devleti'nin kurulması için verdiği icazetti.
KANAL CEPHESİ
20 Aralık 1914'te, Basra'yı geri almak amacıyla cephe komutanlığına atanan, Yzb.
Süleyman Bey askeri aşiretlerden ve gönüllülerden yararlanarak topladığı kuvvetle, 12 Nisan 1915'te
taarruz etti. Şuaybiye Savaşında başarılı olamadı ve Kut-ül Amare'ye çekildi. İngilizler burayı da ele
geçirip Bağdat'ı almak için, General Townshend komutasında saldırdılar. Türk Kuvvetleri, İngilizleri
Selmanpak'ta durdurdu. Kanlı çarpışmalardan sonra İngilizler, 26 Kasım 1915'te çekildiler. Kut-ül
Amare'de 8 aralık 1915'te kuşatılan İngiliz birlikleri, beş ay süren bir direnişten sonra 28 Nisan
1916'da teslim oldu. General Townshend dahil 13.399 esir alındı.
1916 yılı başında bir kısım İngiliz birlikleri General Townshend'in yardımına geldiyse de
İran'da Hamedan'a kadar sürüldüler. İngiliz birlikleri 1917 yılı başında bekledikleri güce ulaştılar.
Taarruza geçtiler. 11 Mart 1917'de General Maude yönetimindeki İngiliz birlikleri Bağdat girerken
Halil Paşa'nın komutasındaki Osmanlı askerleri Bağdat'ı boşalttı.
Türk kuvvetlerinin Bağdat'ı geri alma teşebbüsü başarılı olamadı. Samerra'yı da ele geçiren
İngiliz Ordusu, Musul'a doğru ilerlemeye başladı. Bağdat'ı geri almak için 6. Ordu'yla Halep'te
kurulan 7. Ordu birleştirilerek General Falkenhayn komutasında Yıldırım Ordular Grubu kuruldu.
Halep'te hazırlıklar sürerken, İngilizler Tikrit'e kadar ilerlediler.
1918 yılında aldıkları takviyelerle iyice güçlenen İngiliz birlikleri, petrol yataklarının
bulunduğu Musul'a giremediler. Ancak, ne yazık ki, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından üç gün
sonra 3 Kasım 1918'de, mütarekeye aykırı şekilde burayı işgal ettiler.
.
FİLİSTİN-SURİYE CEPHELERİ
Osmanlı Devleti’nin Kanal Harekatında yenilerek geri çekilmesi üzerine
İngiltere Kudüs ve Filistin’i işgal etti. Özellikle İngilizlerin devlet kurmak vaadi ile
kandırdığı Arap kabilelerinin de İngilizlerle birlikte Osmanlı’ya karşı savaştığı bu
cephede İngiltere Suriye’ye girdi (1918).
Suriye – Filistin cephesinde Mustafa Kemal, Alman general Limon van
Sanders komutasındaki Yıldırım ordularına bağlı 7. kolordu komutanı olarak görev
yapıyordu. Mustafa Kemal Halep’in kuzeyinde bir savunma hattı kurarak İngilizleri
durdurdu.
Osmanlı Devleti, Almanya’nın önerisiyle Süveyş Kanalı ve Mısır’ı
İngiltere’den kurtarıp İngiltere’nin sömürgeleriyle bağlantılarını kesmek amacıyla
Kanal Cephesi‘ni açtı. Ancak Kanal Cephesi’ndeki yenilgi sonucunda Osmanlı
Devleti’nin Arap Yarımadası’ndan geri çekilme süreci başladı.
Osmanlı ordusunun Kanal Cephesi’ndeki yenilgisinden güç alan İngilizler,
bazı Arap aşiretlerinin de desteğiyle Sina Yarımadası’nı ele geçirerek Suriye sınırına
ulaştı. Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanı olarak Suriye Cephesi’nde başarılı bir
savunma yaptı. Bu ordudaki Alman General, Filistin topraklarına kadar ilerleyen
İngiliz kuvvetlerine taarruz etme yanlısıydı. Ancak Mustafa Kemal bu isteğe karşı
çıktı. Çünkü cephe oldukça geniş bir alanı kaplıyordu ve Türk ordusu asker ve silah
bakımından yetersizdi. Mustafa Kemal’e göre Türk ordusu kuzeye çekilmeliydi. Bu
düşüncesini İstanbul’a bildirdi ancak olumlu bir yanıt alamadı. Bunun üzerine istifa
ederek İstanbul’a döndü.
İstanbul’da kısa bir süre kaldıktan sonra 7 Ağustos 1918’de Yıldırım
Orduları Grup Komutanlığına bağlı 7. Ordu Komutanı olarak tekrar Suriye
Cephesi’ne atandı. Cepheye yeni atanan Alman General, İngiliz ve Fransız
birliklerine karşı savunma savaşının Suriye ve Filistin topraklarında yapılması
emrini verince Mustafa Kemal tarafından eleştirildi. Ona göre, asker ve
malzeme bakımından Osmanlı ordusundan daha iyi durumda olan İtilaf
birliklerini Anadolu topraklarından uzak tutmanın tek yolu kademeli olarak geri
çekilmekti. Oluşturduğu savunma hattıyla Arap çetelerini ve İtilaf birliklerini
durdurmayı başaran Mustafa Kemal, Anadolu’ya yönelecek saldırıları da
önlemiş oldu.
30 Ekim 1918’de Alman generalin istifası üzerine Yıldırım Orduları
Grup Komutanlığını devraldı. Ancak Mondros Ateşkes Antlaşması
imzalandıktan sonra antlaşmanın şartları gereği Osmanlı orduları terhis edildi.
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı dağıtıldı ve Mustafa Kemal İstanbul’a
çağrıldı.
HİCAZ- YEMEN CEPHESİ
GALİÇYA CEPHESİ
Galiçya cephesi, Birinci Dünya Savaşı (1914 - 1918) sırasında genel olarak
Doğu Cephesi olarak adlandırılan bölgede bulunan, Avusturya - Macaristan
İmparatorluğu ve Rus orduları arasında meydana gelen savaşlara ev sahipliği yapmış
tarihi bir yerdir. Bu savaşa Osmanlı İmparatorluğu da 22 Temmuz 1916 tarihinden
başlayarak bir aylık bir süre için yaklaşık 950.000 askeri güce sahip 15. Kolordu'yu
görevlendirerek müttefik güçlerin yanında dahil olmuştur. Muharebenin sonucunda
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yenilmiş ve Rus güçleri Doğu Galiçya'yı ele
geçirmiştir.
Selanik bölgesinde üslenen general Sarrail kuvvetlerinin saldırıya geçmesi ve
Rusya’nın da Bulgaristan'ın Karadeniz kıyılarına asker çıkaracağı haberlerinin yayılması
üzerine Bulgarlar Türkiye'den yardım istediler. Ancak, bu sırada Rus orduları Galiçya’da
ilerlemeye başladığından, Alman başkomutanlığı yardımın Galiçya cephesine yapılmasını
istedi.
Böylece 14. Kolordu ve Yakup Şevki Paşa komutasındaki Nuri Paşa emrine
girdi (12 ağustos). 15. Kolordu ise, eylül başlarında bu cephede Rus saldırıları yeniden
yoğunluk kazanınca, verdiği başarılı savunma savaşlarıyla ittifak kuvvetlerinin Galiçya’da
tutunmasını sağladı.
Rus birliklerinin mutlak zaferiyle sonuçlanan Galiçya Cephesi Gnila Lipa
Muharebesi'nin ardından, toparlanan beşinci orduya taarruz emri verilmiştir. Avusturya -
Macaristan güçlerine katılan Sırbistan birliklerine rağmen Doğu Galiçya bu son taarruz
ile kaybedilmiş ve Rusların kontrolü altına girmiştir.