You are on page 1of 19

TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ

ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I


6. ÜNİTE DERS NOTLARI

DÜZENLİ ORDU DÖNEMİ

İstiklal Harbi, Bağımsızlık Savaşı veya Kurtuluş Savaşı olarak da anılır. Mondros
Mütarekesi'nin (30 Ekim 1918) ardından başlayıp, askeri bakımdan Mudanya Mü-
tarekesi ile (11 Ekim 1922), siyasi bakımdan ise Lozan AntLaşması ile (24 Temmuz
1923) son bulur.

24 Ekim 1920’de Gediz Muharebesinde Kuvayi Milliye birlikleri komutanlarından Ali Fuat
Paşa Yunanlılara saldırmış, fakat başarılı olamamıştır. Gediz yenilgisi sonucunda düzenli
ordunun bir an önce kurulması gerektiği görülmüştür. Ali Fuat Paşa Batı cephesindeki askeri
göörevinden alınarak Moskova Büyükelçiliğine atanmıştır.
Kuvayi Milliye’nin tasviyesi mevcut askeri gelişmelerin bir mecburiyeti ise de, aslında
siyasi şartlar da düzenli ordunun kurulmasını gerekli kılıyordu. Çünkü yeni bir devlete doğru
gidişin ilk ve önemli adımı olarak TBMM kurulmuştu.
Meclisin siyasi varlığını kabul ettirebilmesi ve otoritesini sağlaması aynı zamanda
askeri gücünün varlığı ile de alakalı idi. Yapılan hazırlıklar sonunda Ekim 1920’den itibaren
Kuvayi Milliye’nin tasfiyesi başladı. 9 Kasım’da Batı Cephesi; Batı ve Güney Cephesi olarak
ikiye ayrıldı. 10 Kasım’da Albay İsmet (İnönü) Batı Cephesi, 11 Kasım’da Albay Refet (Bele)
Güney Cephesi komutanlığına atandılar.
Mustafa Kemal, her iki cephe komutanına “süratle muntazam ordu ve büyük süvari
kütlesi vücuda getirmek” için kesin emirler verdi. Takip eden günlerde, Ethem Bey gibi bazı
direnişler olmakla birlikte Kuvayi Milliye tasviye eddilip düzenli ordu gelişmeye başladı.
Düzenli Ordu ile Yunan kuvvetlerine karşı Batı Cephesi’nde başarılar gittikçe arttı. Bu ünitede
düzenli ordunun muharebelerini göreceğiz.

Siyasal gücün temeli.


Kanun, gücünü ulusal ahlâka uygunluğundan almazsa itaat sağlayamaz. Siyasal de¤erin temeli de
"şan"dır. Ulusu tehlikelerden kurtaran bir kahramana "şanlı" unvanı verilir. Siyasal bir güç, ancak şanlı
bir kişiliğin yahut şanlı kişiliklerin çevresinde oluşabilir. Kamuoyu, kamu yetkesinin ancak şanlı ellerde
olduğunu görürse uygun bulur. Şanlılık, yeni bir siyasal güce başlangıç olduğu gibi, şansızlık da
geleneksel bir büyüklük ve yiğitliğe son verebilir. Tarihsel bir heybeti olan bir saray, vatanın bağımsızlık
ve özgürlüğünü kendi ... çıkarı için en hain düşmanlara sattığı anda parlak bir geçmişten
kalan bütün şan izlerini derhal kaybeder.
Ziya Gökalp, "Felsefeye doğru", Küçük Mecmua, sayı 6, 10 Temmuz 1922.

1
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

I. Türkiye Büyük Millet Meclisi (23 Nisan 1920-15 Nisan 1923); Başkan: Mustafa Kemal
Paşa

İnönü Muharebeleri
I. İnönü Savaşı (6-11 Ocak 1921)
1920 yılı sonlarında Yunan Kralı Aleksandr ölmüş, Başbakan Venizelos da seçimleri
kaybederek, iktidardan düşüp, ülkesini terk etmişti. Yeni Kral Konstantin, Türk-Yunan savaşını
devam ettirmesi kaydıyla bazı İngiliz ileri gelenleri tarafından tahta çıkarılmıştı. 1920 yılı yaz
aylarında ilerleyen Yunanlılar belirli mevzilerde durmuşlar ve bir genel saldırı için
hazırlanmaya başlamışlardı.
Düzenli orduya girmeyi kabullenmeyen ve kendi başına buyruk davranmayı sürdüren
Çerkes Ethem ve kardeşlerinin Türk Hükümetine karşı ayaklanmaları ve bunu Yunanlılara da
bildirerek işbirliği önermeleri, Yunan ordusu için çok uygun bir durum yarattı. 6 Ocak’ta
Bursa’dan Eskişehir yönünde, Uşak’tan da Afyon yönünde Çerkes Ethem’ce desteklenen
Yunan ordusu ileri harekata başladı. 9 Ocak’ta İnönü’de Türk birlikleriyle çatıştı. Yeni kurulan
ordudaki birliklerin büyük bir bölümü Çerkes Ethem’e karşı gönderilmişti. Yunanlıların
kuvveti çok üstündü. Ancak, İnönü mevziindeki birlikler büyük bir azimle direndi. 11 Ocak
gününe kadar yapılan çarpışmalar sonucu, Yunanlılar geldikleri yere çekildiler. Güneyde de
Ethem’in kuvvetleri dağıtıldı. Ethem Yunanlılara sığındı. Böylece bu ilk düzenli savaş, genç
Türk Ordusunun zaferiyle sonuçlandı.
Birinci İnönü Savaşının zaferle bitmesi TBMM’nde ve tüm ulusta derin heyecan
gösterilerine yol açtı. Bu başarı dışarıda da büyük yankılar uyandırdı. Rusya son
duraklamalarını bırakıp TBMM Hükümetine yanaştı. Batılılar, Londra Konferansı’nın
toplanmasına karar verdiler.
Batılı Devletler, Londra Konferansına, Osmanlı Hükümeti ile Yunanistan’ı çağırdılar.
Davette, Osmanlı heyeti arasında Ankara temsilcilerinin de bulunması isteniyordu. İtilaf
Devletleri bu davranışları ile TBMM Hükümetini meşru saymadıklarını göstermek istiyorlardı.
İstanbul Hükümeti’nin çağrılması TBMM çevrelerinde kızgınlık yarattı. Uzun yazışmalara
rağmen, Batılı devletler kararlarından dönmediler. Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in
başkanlığındaki kurul Londra’ya gönderildi. İstanbul Hükümeti de Tevfik Paşa’yı gönderdi.

2
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

23 Şubat günü toplanan konferansta İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşmasının esaslarına


dokunmayan bazı değişikliklerle getirdikleri projeyi Türklerin ve Yunanlılar’ın önceden kabul
etmesini ileri sürdüler. Türk heyeti, ilk olarak Anadolu’nun boşaltılmasını istedi ve Misak-ı
Milli’yi izah etti. Yunanlılar ise, ne Anadolu’nun boşaltılmasına razı oldular, ne de
değişiklikleri kabul ettiler. Konferans bir sonuç vermeden dağılmış ve bunun üzerinden on gün
geçmeden Yunan orduları bütün cephelerden taarruza geçmişlerdi.
Bu olumsuz sonuca rağmen Londra Konferansı TBMM için bir başarıdır. Her
şeyden önce Batılı bağlaşıklar Anadolu ihtilalini hukuki alanda da tanımışlardı. Öyle ki,
İstanbul temsilcilerinin söz hakkını Ankara’ya bırakması, bundan sonraki diplomatik ilişliler
bakımından son derece elverişli bir ortam yaratmıştır. İtalyan-Fransız çıkar birliği, Yunan-
İngiliz ortaklığının karşısına dikilmiştir. Böylece Türkler, İtalyanlarla Fransızlara yaklaşmaya
başlamışlardır. Konferans dağıldıktan sonra Bekir Sami Bey İngiliz, İtalyan ve Fransızlarla
birer sözleşme imzalamıştır.
Fransızlarla 11 Mart 1921’de yapılan sözleşmeye göre: savaşa son verilecek ve tutsaklar
karşılıklı olarak serbest bırakılacak, güney sınırımız kesin olarak saptanacaktı. Fransızların bu
fedakârlıklarına karşılık güneyde onlara bazı iktisadi kolaylıklar sağlanacaktı. 12 Mart’ta
İtalyanlarla yapılan sözleşmede de aynı hükümler vardı. İngilizlerle de yalnız tutsakların
bırakılması yolunda bir sözleşme yapılmıştı. Fakat, bu sözleşmede İngilizlere, savaş suçlusu
saydıkları Türk tutsaklarını serbest bırakmamak hakkını veren bir hüküm eklenmişti. Bekir
Sami Bey’in yaptığı sözleşmeler Hükümet tarafından çok olumsuz karşılandı. Sözleşmeler Türk
Devleti’nin sıkı sıkıya sarıldığı ve gerçekleştirmek istediği tam bağımsızlık ilkesine aykırı idi.
Bu nedenle Bekir Sami Bey görevden alındı ve sözleşmeler kabul edilmedi. Bekir Sami Bey’in
yerine Yusuf Kemal Tengirşek getirilmiştir.

Birinci İnönü Muharebesinin Önemi ve Sonuçları


 TBMM’nin kurduğu düzenli ordunun Batı cephesindeki ilk askeri başarısıdır.
Dolayısıyla TBMM’nin gücü ve otoritesi artmıştır.
 Toplumun meclise olan güveni ve orduya desteği artmıştır.
 Afganistan ile dostluk antlaşması imzalanmıştır. İngiliz hakimiyetien karşı Rusya’dan
destek ve yardım sağlamak için Moskova’ya gelmiş bulunan Afgan Heyeti ile Türk
Heyeti arasında daha Bekir Sami Bey zamanında temas sağlnmıştı. Şimdi Ali Fuat Paşa
başkanlığındaki heyetle de bu temas sürdürülmekteydi. Bu yakınlaşma sonucunda 1
Mart 1921 tarihinde Türk- Afgan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma

3
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

ile Türkiye Afganistan’ın bağımsızlığını, Afganistan da Ankara Hükümeti’ni tanıyordu.


Türkiye Afganistan’a kültürel ve askeri bakımdan subay ve öğretmen göndererek
yardım etmeyi taahhüt ediyordu.
 12 Mart 1921 tarihinde İstiklal Marşı kabul edilmiştir. Düşman işgali altında olunan
günlerde halkın heyecanını sürekli, vatan ve millet sevgisini sıcak tutacak bir marş
yazılması fikri İsmet Paşa tarafından ortaya atıldı. Diğer ülkelerin marşları olduğu, Türk
milletinin de marşı olması gerektiği düşşüncesiyle, bu fikir kabul edildi. Ödüllü bir yarışma
düzenlendi. Yarışmaya 734 şiir katılmıştı. Ancak, bu şiirlerin hiçbirisi kabul edilmedi.
Dönemin Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy’dan marş yazması talep edildi.
 Moskova antlaşması imzalanmıştır. 19 Şubat’ta Moskova’ya varmış olan Ali Fuat Paşa
başkanlığındaki Türk elçilik heyeti 26 Şubat’ta müzakerelere başladı. Bu sırada Sovyetler,
İngilizlerle bir ticari antlaşma yapmaya çalışıyordu. Bu nedenle Türkiye ile bir ittifak
anlaşması yerine bir dostluk anlaşması yapmayı kabul ediyorlardı. Müzakerelerin
tamamlanmasından sonra, 16 Mart 1921’de Moskova Dostluk Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmaya göre;
 Sovyetler Birliği Misak-ı Milli’yi tanıyorrdu.
 Kars, Ardahan ve Artvin Türkiye’ye bırakılıyordu.
 Nahçıvan Bölgesi özel bir statüde Azerbaycan’a, Batum ise Gürcistan’a veriliyordu.
Böylece Doğu’da Türk-Rus sınırı çiziliyordu. Bu sınırlar halen günümüzde de devam
etmektedir.
 Ruslar, kapitülasyonların kaldırılmasını kabul ediyordu
 Ruslar, Türkiye’ye silah ve cephane yardımında bulunmayı taahhüt ediyorlardı.
 Türkiye, Sovyetlerin Boğazların gelecekteki statüsü hakkında söz sahibi olmasını kabul
ediyordu.
Böylece Batum hariç. 1878 Berlin Anlaşması ile Osmanlı Devleti'nden kopardığı üç sancaktan
Kars ve Ardahan'ın tekrar Türkiye topraklarına katılmasını kabul etmiş oldu.
Diğer sorunlar 13 Ekim 1921 'de imzalanan Kars Antlaşması ile giderildi.
Bu antlaşmaya rağmen Türkiye ile Rusya arasındaki huzursuzluk son bulmadı. Vaad edilen
yardm taahhüdü de hemen gerçekleşmedi. Ancak Sakarya savaşından sonra bu yardımlar bir
ölçüde artarak gelmeye başlayacaktır. Moskova antlaşması TBMM için büyük bir başarı
olmuştur. Ankara ilke kez büyük bir devlet ile eşit şartlarda bir antlaşma yapmış ve bu devlete
Misak-ı Milli’yi kabul ettirmiştir.
 Çerkes Ethem olayı tamamen bitmiştir.

4
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

 TBMM İsmet Bey’i Generalliğe yükseltmiştir. Fakat bu II. İnönü Savaşı’ndan sonra
olacaktır.
 Büyük Millet Meclisi’nin açılışının birinci yıldönümünde, İçel Mebusu Şevki Bey ile
Saruhan (Manisa) Milletvekili Refik Şevket İnce tarafından, meclisin açılışının milli
bayramalrdan sayılması için bir teklif sunulur. Mecliste bunun gerekliliği üzerine yapılan
tartışmaların ardından teklif kabul edilir. Bundan sonra, 23 Nisan Milli Bayramı ve 23 Nisan
Milli Hakimiyet Bayramı adlarıyla kutlamalar yapılır. 1927 yılında, Milli Hakimiyet ve
Çocuk Bayramı adını alır.
 Teşkilat-ı Esasi’ye
Kanunu 20 Ocak Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’na devlet başkanlığına ilişkin
herhangi bir madde konmamış olması, halifenin devlet
1921’de kabul
başkanlığını gündeme getirdi. Bazı milletvekilleri halifeyi,
edilir. Egemenlik
"siyasal hakları elinden alınmış bir devlet başkanı" gibi
kayıtsız, şartsız görüyorlar, ortaya, "Halife Meclis’in, Meclis Halife’nindir"
milletindir. Yeni tarzında, anayasa hukuku bakımından belirsizlik yaratan
Türk Devletinin ilk formüller atıyorlardı. Bu tartışmalar daha sonra Saltanatın
kaldırılmadı ile sonlandıldı.
anayasasıdır. Bu
anayasanın içinde yargı erki ve vatandaşlık haklarına dair kısımlar yoktur. Güçler birliği
ve meclis hükümeti sistemi benimsenmiştir. Hükümet, Meclis içinden seçilir, ve Büyük
Millet Meclisi adını almıştır. Meclis Başkanı, Bakanlar kurulunun da başkanıdır. Ulusun
egemenliği kabul edilmiş, ve bu egemenliğin de Meclis vasıtasıyla kullanacağı
vurgulanmıştır. Seçimler iki yılda bir yapılır, olağanüstü durumlarda bir yıl uzatılabilir.
Seçmen yaşı 18’dir. 1921 Ayasası din işlerini yürütme yetkisini dde TBMM’ye
vermiştir. Bu nedenle laik bir anayasa olmadığı söylenebilir. En önemlisi TBMM’nin
varlığını hukuki oalrak belgelenmiştir.

5
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Millî Mücadele’nin ve meclisin en heyecanlı aylarının yaşandığı bir sırada gündeme


gelen İstiklâl Marşı, Mehmed Âkif’in de aynı duyguları yoğun olarak yaşadığı günlerinin
mahsulü olmuştur. Mehmed Âkif Ersoy’un Büyük Millet Meclisi tarafından 1921’de resmî millî
marş olarak kabul edilen şiiridir. Onunla ilgili hâtıralarda şairin, İstiklâl Marşı’nın bazı
mısralarını henüz yarışmaya katılma kararı vermeden yazdığı, katıldığı günlerde de Tâceddin
Dergâhı’ndaki odasında zaman zaman vecd ve istiğrak haline geldiği ifade edilmektedir.
Marşın böyle bir atmosferi yansıtmış olduğu, kendisinin de daha sonra bunu Safahat’ına
almayarak, “O benim değil milletimindir” demesinden ve son günlerinde hasta yatağında,
“Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” temennisinden de anlaşılmaktadır.
İstiklal Marşı’nın sözleri için düzenlenen şiir yarışması Maarif Vekaleti (MEB)
tarafından açılmıştır. Dönemin Maarif Vekili Hamdullah suphi Bey’dir. İlk bestesi 1924’te Ali
Rıfat Çağatay, günümüz bestesi ise 1930’da Osman Zeki Üngör tarafından yapılmıştır. İstiklal
Marşı ilk kez 1982 Anayasası’nda yer almıştır.

II. İnönü Savaşı (23 Mart - 4 Nisan 1921)


Kanun-i Esasî ve Londra Konferansı’nda Türklere önerilen barış taslağı
Teşkilât-ı Esasiye
kabul edilmeyince, özellikle İngilizler TBMM’ne baskı
Kanunu
yapabilmek için Yunanlıları yeni bir saldırıya kışkırtmaya
TBMM açıldığında
başladılar. Yunanlılar da Birinci İnönü savaşındaki
geçerli olan anayasa, 1909 ile
1918 arasında beş kez başarısızlıklarını örtmek ve Sevr Barışı ile kazandıkları
değişikliğe uğramış olan 1876 imkânlardan yararlanmak istiyordu. Onlar ayrıca Türk
Anayasası, yani Kanun-i
Esasi’ydi. TBMM’nde 20 Ordusuna gelişme zamanı bırakmanın da sakıncalı olduğu
Ocak 1921’de kabul edilen kanısındaydılar. Bu nedenlerle yine saldırıya geçtiler.
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu,
Savaş İnönü- Afyon arasındaki bölgede yapıldı.
geniş bir yorumla, yeni
kurulan bir devletin ("Türkiye Yunanlılar ilkinden daha üstün kuvvetlerle 23 Mart
Devleti") anayasası olarak sabahından itibaren Bursa’dan İnönü İstikametine
kabul edilebileceği gibi,
olağanüstü bir durumda, ilerlemeye başladılar. İki saldırının da püskürtülmesi
olağanüstü bir meclis olarak üzerine Yunan kuvvetleri çıkış mevzilerine çekilmeye
kurulan TBMM’ne özgü,
başladı. Güneydeki çok üstün Yunan birlikleri, kuzeydeki
geçici bir kanun olarak da
görülebilir. Nitekim, Teşkilât- esas kuvvetlerin yenildiğini anlayınca Afyon’u işgal
ı Esasiye Kanunu’nun hiçbir ettikleri halde hızla geri çekildi. Böylece Afyon da kurtuldu.
maddesi, devletin adı ne
olursa olsun, meşruti İkinci İnönü Savaşının da zaferle bitmesi, umutları daha da
monarşiyi dışlayan bir düzene artırdı.
gönderme yapmaz.

6
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Her iki savaşta da Batı Cephesi Komutanı bulunan İsmet (İnönü) Bey’in rütbesi 31
Mart’ta Tuğgeneralliğe Genelkurmay Vekili Fevzi (Çakmak) Paşa’da orgeneralliğe yükseltildi.
Birinci ve İkinci İnönü zaferleri, Sovyet Rusya ile 16 Mart 1921’de Moskova dostluk
antlaşması’nın imzalanmasını sağladığı gibi, Fransa’nın ve İtalya’nın da politik bakımdan
İngiltere’den ayrı bir politika izlemesine sebep olmuştur. Anlaşma eğiliminde olan Fransa,
Franklin Bouillon’u Türkiye’ye karşılıklı görüşmelerde bulunmak üzere göndermiştir.
İtalyanlar ise daha anlayışlı davranarak işgal ettikleri bölgelerden çekilmişlerdir.
İkinci İnönü zaferinden sonra beliren uygun durumdan yararlanmak isteyen bazı
komutanlar, güneydeki Yunan kuvvetlerini imha etmek için harekete geçtiler. Ancak, İnönü
savaşlarından çok yorgun çıkan, mevcutları azalmış birliklerimiz, destek almış, dinç ve güçlü
Yunan kuvvetlerini, mevzilerinden söküp atamadılar. Böylece Aslıhanlar ve Dumlupınar
savaşları (8-12 Nisan 1921) olumlu bir sonuç alınamadan bitti.
Mustafa Kemal Paşa'nın İsmet Paşa'ya gönderdiği kutlama telgrafında da açıkladığı gibi
"milletin makus talihi"nin yenildiği Il. İnönü zaferi bütün ülkede ve özellikle İstanbul'da
mitinglerle kutlandı . İstanbul gazeteleri zaferin büyüklüğü ve önemi hakkında yazılar
yayımlarken ilk defa Mustafa Kemal'in resmini bastı. Zafer dış basında da ilgiyle karşılandı.
Yüksek komiserler 18 Mayıs 'ta müttefik işgal kuwetlerinin tarafsızlığını ilan ettiler. Londra'da
toplanan müttefikler. İzmir'e Türk hakimiyeti altında muhtariyet verilmesini ve Türk-Yunan
mücadelesini sona erdirmek üzere ara buluculuk yapmayı kararlaştırdılar.

Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri


İnönü Savaşlarında savunma taktiği uygulamak zorunda kalan ve Aslıhanlar-
Dumlupınar çarpışmalarında ise henüz saldırı gücü olmadığını ortaya koyan Türk ordusunun
durumundan yararlanmayı düşünen Yunan Genelkurmayı daha güçlü birliklerle, İnönü,
Eskişehir, Afyon ve Kütahya arasındaki çizgide bulunan mevzilerimize yüklenerek buraları
işgal etmek ve gerekirse Ankara’ya kadar ilerlemeyi planlıyordu. Böyle bir ortamda büyük
ölçüde hazırlıklarını tamamlayan Yunanlıların Ankara’yı hedef alan saldırısını bizzat idare
etmek üzere, Yunan Kralı Konstantin 13 Haziran 1921’de İzmir’e geldi. 7 Temmuz’da da
cepheye hareket etti. Nihayet bütün hazırlıklarını tamamlayan Yunanlılar, bu amaçla yeni
birliklerle iyice güçlendiler ve 10 Temmuz’da üç koldan saldırıya geçtiler. Şiddetli çarpışmalar
oldu. Ancak gerek insan gücü gerekse araç ve gereç yönünden Türk kuvvetlerinden çok üstün
durumda bulunan Yunanlılar birçok yeri işgal ettiler. Afyon, Kütahya, Bilecik gibi yerleşim

7
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

merkezleri düşman eline geçti. Bu esnada, 19 Temmuz’da Eskişehir’in de Yunanlıların işgaline


girmesi üzerine, bu yönde Türk kuvvetlerinin durumu daha da kötüleşti.
Mustafa Kemal Paşa Türk kuvvetlerin Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli
gördü. Böylece zaman kazanılacaktı. Ordu geri yürüyüşe geçerek 25 Temmuz 1921’de
tamamen Sakarya Nehri’nin doğusuna çekildi. Bu harp yönetimi bakımından isabetli bir
karardı. Kütahya- Eskişehir Savaşlarında Türk ordusunun kayıpları büyüktü. 40.000’ne yakın
silahlı kuvvetimiz yok olmuştu. Ayrıca araç ve gereç kaybımız da büyüktü.

Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığa Seçilmesi ve Tekâlif-i Milliye Emirleri


Yunanlıların ilerlemesi yurt içinde ve dışında büyük yankılar yaratmıştı. Yunanlılar bunu
yenilgi olarak gösterip zaferlerini ilan ederken Türk halkı mateme büründü. Bu arada
TBMM’nde, ordunun geri çekilmesi ve komutanlar eleştirilmişti. Erkan-ı Harbiyye-i
Umümiyye Reisi Fevzi Paşa yenilginin sorumluluğunu üstlendiği halde eleştiriler durmadı. Bu
durum karşısında herkesin üstünde durduğu çare olağanüstü önlemlerin alınması idi. Bundan
sonra yapılacak savaşlar, Türk ulusu için ölüm- kalım mücadelesi olacağından, buna ülkenin
tüm gücü ile hazırlanması artık bir zorunluluktu.
TBMM uzun tartışmalardan sonra 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’nın “Türk
Orduları Başkomutanı” olmasını ve vereceği emirlerin kanun niteliğinde bulunmasını
kararlaştırmıştı. Türk Ordusu insan gücü bakımından Yunan ordusundan az olmakla beraber
savaş yeteneği üstündü. Yunan ordusu İngiltere İmparatorluğu’nun bütün kaynaklarından
faydalanıyordu. Türkler bu bakımdan yalnız kendi olanaklarıyla yetinmek zorunda idi.
Mustafa Kemal Paşa, Meclis’ten aldığı yetkiye dayanarak 7-8 Ağustos’ta orduya yardım
için “Tekâlifi Milliye "emri yayımlamıştı. Her il ve İlçede “ Tekâlif-i Milliye “ (Milli Yardım
Kuruluşu) meydana getirilmiş, Türk Ordusu’nun donatımı için tüm millet yardıma çağrılmıştı.
Her evden birer kat çamaşır, çorap ve çarık isteniyordu. Tüccarın elindeki her çeşit malın
%40’nın karşılığı sonra ödenmek üzere orduya vermeleri bildiriliyordu. Arpa, buğday ve öteki
tahıllara da el konmuştu. Türk Ordusu Sakarya savaşı öncesi bu çeşit yardımlarla biraz olsun
donatılabilmişti.

Mustafa Kemal’i ordunun başına geçirmek isteyen iki grup vardır. Biri, onun gerçekten
başarılı olacağına inanlar, diğeri ise yenilgi sırasında tüm sorumluluğu ona mal etmek
isteyenler.

8
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

I. Marif Kongresi (15- 21 Temmuz 1921)


Milli mücadelenin en kritik günlerinde Ankara’da toplanan I. Maarif Kongresi milli eğitim
sisteminin planlı biçimde yürütülmesi için esasların tespit edildiği kongredir. Anadolu’daki
okul, öğrenci ve bina sayıları ve türleri tespit edilmiş, eğitim ve kültür konuları tartışılarak, bu
konularda politikalar belirlenmiştir. Kongre Millli Mücadelenin yalnızca harp meydanlarında
değil, eğitim alanında da yapıldığını gösteren önemli bir gelişmedir. Burada tespit edilen
politikalar, Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim sisteminin düzenlenmesine yön vermiştir.
1921 yılında Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nin eğitim tarihimiz içinde önemli
bir yeri vardır. Bu kongre okul ve öğrenci mevcudunu tespit etmek, bu konuda yapılması
gerekençalışmaları belirlemek ve eğitime millî bir yön vermek amacıyla toplanmıştır. Eğitim
tarihimizde bir dönemin başlangıcı olarak görülmesi gereken bu kongrede Mustafa Kemal,
eğitim, bilim ve kültür alanındaki düşüncelerini, yapılacak inkılâpların esaslarını, öğretmenler
için neler düşündüğünü ve onlardan neler beklediğini anlatan tarihî bir konuşma yapmıştır.
Yeni kurulan devletin çağdaşlaşma yolunda ilerlemesi için atılan adımların, yapılan inkılâpların
halk tarafından benimsenmesinde, eğitim alanındaki yenilikler büyük rol oynamıştır.
Türk Milleti için KurtuluşSavaşının önemi ne kadar büyükse, bu savaşın en bunalımlı

günlerinde toplanan Maarif Kongresinin de Türk eğitim tarihi açısından önemi büyüktür ve
milli eğitim ve kültür politikalarının mihenk taşını oluşturmaktadır.

9
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Sakarya Meydan Muharebesi


Bu yeni saldırıya çok önem veren Yunanlılar hızla hazırlanmaya başladılar. Yunan Kralı
Konstantin Anadolu’ya geçti. Kütahya’da yapılan son bir toplantıdan sonra, Yunan
kuvvetlerine Sakarya’yı aşarak Ankara’ya ilerlemeleri emri verildi. Mustafa Kemal’in
Başkumandanlık Savaş Yönetim yeri, savunma hatının çok yakınında, Alagöz’de idi. Savaş
Sakarya bölgesinde 110 Kilometrelik bir alanda 22 gün aralıksız sürdü. Milli Mücadelenin en
uzun süren savaşıdır. Çok sayıda Türk subayı şehit olduğu için “Subaylar Savaşı” da
denilmektedir.
Asıl çarpışmalar 23 Ağustos’ta başladı, şiddetli çarpışmalar sonunda (5 Eylül 1921)
Yunan ordusu yıpranarak saldırıyı sürdürme yeteneğinden yoksun kaldı. Üzerlerine yapılan
saldırı sonucunda 13 Eylül’de Sakarya’nın doğusunda hiçbir düşman askeri kalmadı. Ancak
Türk Ordusu da bu çok uzun savaşta yıprandığı için düşmanı daha fazla izleyerek düşmanı yok
etmeye girişmedi. Fakat düşman artık saldırı gücünü kaybetmiş, bir daha toparlayamayacak
kadar yıpranmıştı.
Sakarya Meydan Savaşı Türk devletinin genç tarihine, dünyada eşine pek az rastlanan
büyük bir zafer olarak geçmiştir. TBMM, Sakarya
Meydan Savaşı’nı kazanan Başkomutan’a 19 Eylül
1921’de “Gazi” ünvanı ile müşirlik (mareşalllık)
rütbesini verdi. Sakarya Zaferinden sonra siyasal
alanda büyük bir etkinlik başladı. Bu kez
Yunanlılar, Türk Ordusu’nun saldırıya
geçeceğinden korkarak endişelenmişlerdir. Batılı
bağlaşıklarından, özellikle İngilizler’den yardım
istediler. Ancak artık kimseden yardım alamadılar.
Bu sıralarda Rusya ile aramızdaki ilişkiler
daha olumlu hale geldi. 26 Eylül 1921’de
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan devletlerinin
temsilcilerinin katıldığı bir konferans düzenlendi.
Kars’ta yapılan bu toplantıda TBMM Hükümeti’ni
Kazım Karabekir Paşa başkanlığında bir heyet
temsil etmiştir. Konferans 13 Ekim 1921 ‘de bir
antlaşmayla bitmiştir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal bir teftiş
sırasında

10
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Kars Antlaşmasına göre: Taraflar birbirlerine zorla kabul ettirilmek istenen antlaşmaları
benimsemeyecekler. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan Türkiye’nin tanımadığı bir barış
antlaşmasını tanımayacaktır. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan kapitülasyonların
kaldırılmasını zorunlu görüyordu. Boğazların ticarete açılması, İstanbul’un güvenliğinin sağ-
lanması her iki tarafca benimsenmişti. Taraflar arasında genel bir af çıkarılacak, iletişimi
güçlendirmek için telgraf ve demiryolunun geliştirileceği de vurgulanmıştı. Moskova
antlaşmasının bir tekrarı gibi gözüken bu antlaşma taraflar arasında olan sorunları
çözümlemiştir.
Fransız Hükümeti II.İnönü Zaferi sonrasında Franklin Bouillion’u (Franklen Buyon)
Ankara’ya göndermişti. Sakarya Savaşı öncesinde Ankara’ya gelen Bouillion ile görüşmeleri
bizzat Mustafa Kemal Paşa yaptı. Bouillion, Mustafa Kemal’in kararlı tutumu karşısında biraz
daha imtiyazlı bir anlaşma yapabilmek için Ankara’dan ayrıldı. Zira Yunanlılar büyük bir
hazırlık içinde idi. Ancak Yunan saldırısının Sakarya’da durdurulması Ankara Hükümetine
siyasi alanda yeni başarılar elde etme imkanı verdi.
Fransa, önceleri iddia ettiği ekonomik ve kültürel ayrıcalıklardan da vazgeçerek 20
Ekim 1921’de TBMM Hükümeti ile gizlice Ankara İtilâfnamesi’ni imzalandı. Bu İtilâfname ile
Türkiye siyasi, ekonomik, askeri, hiçbir hususta bağımsızlıktan fedakârlık etmeksizin vatanın
değerli parçalarını kurtarmış oldu.
Buna göre: Türkiye- Suriye sınırı İskenderun Körfezi’nin güneyindeki Payas’tan
başlayacak, Meydan-ı Ekbez’e oradan da Nusaybin ve Cizre’den geçerek Fırat’a ulaşacaktır.
Dolayısı ile Hatay sınırlar dışında kalır. Nusaybin, Cizre ve Kilis Türkler’de kalacaktır. İki ay
içinde Türk kuvvetleri bu hattın kuzeyine, Fransız kuvveti de Güneyine çekilecektir. Her iki
tarafta çekildiği bölgede af ilan edecektir. İskenderun ve Antakya için özel bir yönetim sistemi
oluşturulacak burada resmi dil Türkçe olacak, Türk halkının kültürünü geliştirmesi için her türlü
önlem alınacaktır.
Bu antlaşma ile Güney sınırlarındaki savaş sona ermiş, bu bölgedeki kuvvetler Batı
Cephesi’ne kaydırılmıştır. Fransa çekilirken birçok silah ve cephanesini de Türklere
bırakmıştır. İngilizler ise Yunanlılara verdikleri askerî desteğe son verirken, ellerindeki Türk
esirleri de serbest bırakmışlardır. Böylece Malta’da tutuklu bulunan pek çok aydın Ankara’ya
gelmiştir. Bu antlaşma ile ilgili önemli olan bir diğer nokta ise Misak-ı Milli sınırları içinde
olan Hatay’ın sınırlar dışında kalmış olmasıdır. Bu sorun daha sonra çözüme kavuşturulacaktır.

11
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Sakarya Meydan Muharebesi’nin Sonuçları

Sakarya Muharebesi’nin başarıyla sonuçlanmasının hem askeri hem de siyasi bir takım
sonuçları olmuştur. Askeri açıdan Yunan ordusu taarruz güncünü kaybetmiş, insiyatif Türk
tarafına geçmiştir. Artık ordu savunma konumunda bulunan Yunan Hükümeti, İtilaf
Devletleri’nden yardım istemeye başlamıştır. Bu isteğe Fransa acele barış yapılması karşılığını
vermiş; İngiltere artık Sevres gibi bir antlaşmanın olamaycağını belirtmiş, İtalya ise barışın
ancak Yunanistan’ın büyük fedakarlıklarıyla yapılabileceğini söylemiştir. Dolayısı ile
Anadolu’daki direnişi Yunanlılar aracılığıyla engelleyemeyeceklerini göstermiş, Yunanlılar
yalnız bırakılmışlardır. Bu başarıyı diplomatik alanda da göstermek gerekmektedir. 13 Ekim
1921’de SSCB ike Kars Antlaşması imzalanmıştır. Gerçekte 16 Mart 1921’de Rusya ile
imzalanan Moskova Antlaşması’nın Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Hükümetleri
tarafından da kabulü anlamına gelen bu antlaşmayla, Türk- Sovyet sınırı kesin şeklini almıştır.
2 Ocak 1922’de Ukrayna ile Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanırken, 20 Şubat’ta
Gürcistan ile sınır yakınındaki halkın, iki taraftaki meralardan yararlanmaları için antlaşma
yapılmıştır.

Türk ordusunun Sakarya’daki başarısının belki de en önemli siyasi sonucu 20 Ekim


1921’de Fransa ile Ankara Antlaşmasının imzalanmış olmasıdır. Bu antlaşma ile ilk defa bir
Batı’lı ülke TBMM’yi sadece fiilen değil hukuken de tanımış, TBMM’nin önemi artmıştır.

12
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Büyük Taarruz (Başkomutanlık Meydan Muharebesi)


Sakarya Zaferinden sonra TBMM içinde ve dışında herkes, Başkomutan Mustafa Kemal
Paşa’nın çevresinde birleşmişti. O’na karşı olanlar, kesin sonuçlu bir taarruza geçmek için
sıkıştırıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa ve yakın arkadaşları, Ordu’nun Sakarya Savaşı ile
yitirdiği pek çok malzemesini tamamlamadan ve onu bir taarruz gücü durumuna getirmeden
girişilecek bir hücumun başarısız kalabileceği ihtimalini düşünüyorlardı. Bu nedenle dikkat ve
hızla çalışmak, bir yandan da düşmanda hiçbir şüphe uyandırmamak gerekiyordu. Bu yüzden
Mustafa Kemal Paşa TBMM’nde bile ne zaman ve nasıl taarruz edileceğini kesinlikle
belirtmiyordu. Doğu ve Güney Cephelerindeki birliklerin bir bölümü, gerekli araç ve
donatımları ile sessizce ve büyük bir düzen içinde Batıya kaydırıldı. İstanbul’daki depolardaki
pek çok silah ve cephane büyük bir gizlilikle deniz yoluyla Anadolu’ya kaçırıldı. İtilaf
Devletleri 22 Mart 1922’de Türkiye ve Yunanistan’ın aralarında Mütareke yapmalarını
bildirdiler. Aynı tarihlerde Yunanlılar Afyon- Eskişehir demiryolunun doğusunda savunmaya
geçmişlerdi. Batı Cephesi’nin hazırlığı umut verici bir biçimde ilerlediğinden Başkomutan
Mustafa Kemal Paşa yakın bir zamanda taarruz edileceğini ordu ileri gelenlerine açmış ve
taarruz kararını 1922 yılı Haziran ayında vermiştir.
Başkomutan, temmuz sonunda Akşehir’deki Batı Cephesi Karargahına giderek
komutanlarla tekrar görüşmüş ve Ankara’ya dönmüştür. Taarruz hazırlıkları tamamlandıktan
sonra en son güne kadar Yunan Ordusuna bu konuda hiçbir şüphe verilmemesi, yapılacak
harekatın tam bir baskın biçiminde olmasını sağlamıştır. 26 Ağustos 1922 sabahı, hazırlanan
taarruz plânı uygulanmaya konulmuş, İngilizlerin geçilemez dedikleri Yunan mevzileri tüm
olarak ele geçirilmişti. 31 Ağustos’a kadar süren çok şiddetli çarpışmalar sonucunda, Yunan
kuvvetleri Doğudan ve Güneyden 2. ve 1. Ordularımızla, Kuzeyden ve Batıdan süvari
Kolordumuzla kuşatılarak Dumlupınar kuzeyindeki Aslıhanlar bölgesinde yok edildi. Bu
çarpışmaların tümüne “Dumlupınar Meydan Savaşı” denilir.
30 Ağustos günü, Yunan Ordusunun asıl kuvvetlerinin tamamen yok edildiği ve
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın doğrudan doğruya yönettiği büyük savaşa ise “
Başkomutan Savaşı” (Başkumandan Muharebesi) adı verilmiştir. Başkomutan, savaşın ertesi
günü Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) ve Ordu
komutanları Yakup Şevki (Subaşı) ve Nurettin (Sakallı) Paşalarla, Yunan kuvvetlerinin yok
edildiği Çal köyü dolaylarındaki durumu inceledikten sonra gerekli tedbirleri aldı ve düşmanın
aman verilmeden izlenmesini, denize dökülmesini emretti: “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir
ileri”. İzlemenin büyük bir hızla yapılması, Batı bölgelerinde bulunan ve savaşa henüz

13
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

katılmayan bazı düşman kuvvetlerine toplanma imkanı vermemişti. Batıya ilerleyen


ordularımız 9 Eylül’de İzmir’e girdi. Kuzeydeki birliklerimiz, önlerindeki Yunan birliklerini
Mudanya ve Bandırma yöresine sürdüler. 11 Eylül’de Bursa kurtuldu. Tutsak edilenler dışında
kaçabilen düşman askerleri Bandırma ve Kapıdağı yarım adasından gemilere binerek, perişan
bir durumda yurdumuzu terk ettiler. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da hiçbir Yunan askeri
kalmamıştı. 26 Ağustos’ta başlayan büyük Taarruz, 15-20 gün gibi kısa bir sürede 200.000
kişilik Yunan Ordusunun yok edilmesi ve Batı Anadolu’nun tüm olarak temizlenmesi ile
sonuçlanmıştı.

 Gazi Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruz sırasında Kocatepe’de.

14
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Mudanya Mütarekesi (3- 11 Ekim 1922)

Büyük taarruzun zaferle sona ermesi üzerine İtilâf Devletleri TBMM’ne mütareke
çağrısında bulundular. İngiltere adına General Harrington, İtalya adına General Mombelli,
Fransa adıan General Charpy ve TBMM adına Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa katılır. Yunan
temsilcisi Mazarakis bizzat katılmamış, ateşkesi daha sonra onaylamıştır.

Türk Ordusu ile İngiliz işgal


kuvvetleri arasında bazı gerginlikler
yaşandıysa da görüşmeler 3 Ekim
1922’de Mudanya’da başladı.
İstanbul’dan zırhlılarla giden
müttefikler generalleri Mudanya’da
Türk muhafız kıtaları tarafından
ihtiramla karşılandılar. Generaller
hükümet konağına vardıkları zaman
İsmet Paşa tarafından istikbal
edildiler. Bu sırada askeri bir bando
Mudanya Ateşkes antlaşmasının imzalandığı bina.
da marşlar çalmakta idi. Mudanya
sokakları tenha, evlerin çoğu boştu.

Atatürk, Nutuk’ta, Mudanya Konferansını şöyle anlatır;


“...Burada kaldığım günler zarfında, Refet Paşayı malum olduğu veçkile İstanbul’a gönderdim.
İsmet Paşa’nın da heyeti murahhasa riyaseti vazifesini ifa edebilip edemiyeceeğini, muvcut
bunca malumatıma rağmen bir daha tetkik ettim. Mudanya Konferansının nasıl idare ettiğini
teferruatıyla anlamay çalıştım. ..Nihayet müspet olarak kararımı verdim. İsmet Paşa’nın heyeti
murahhasa reisi olması için daha evvel Hariciye Vekili olmasını münasip gördüm. ..İşte, ondan
sonra idi ki, İsmet Paşa’ya emrivaki halinde hariciye vekili olacağını ve ondan sonra da sulh
konferansına heyeti murahhasa reisi olarak gideceğini söyledim. Paşa, birdenbire mütehayyir
kaldı. Asker olduğundan bahsederek beyanı itizar etti. En nihaye, tekligimi bir emir tellakkki
ederek mutavaat gösterdi.”

Her tarafa yer yer fenerler asılmış, dar ve fakir sokaklarda defne dalları ve bayraklarla süslenmiş
zafer takları hala duruyordu.

Görüşmelerde TBMM Hükümetini Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa temsil ederken,
Fevzi Paşa ve Refet Paşa da görüşmeler boyunca Mudanya’da bulundular. İngiltere’yi General

15
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Harrington, Fransa’yı General Charpy ve İtalya’yı da General Monbelli’nin temsil ettiği


Mudanya’da, ateşkesle doğrudan ilgili durumda bulunan Yunanistan General Mazarakis ve
Albay Sariyanis’i görevlendirmesine karşın, Yunan delegeler görüşmelere doğrudan doğruya
katılmamışlar ve bir gemiden izlemekle yetinmişlerdir.

Zaman zaman gergin anların yaşandığı, hatta görüşmelerin kesilmesi tehlikesinin


doğmuştur. 9 Ekim’de yeniden başlayan görüşmelerde başından beri gözlemci sıfatında
bulunan ve İtilâf devletlerinin vereceği hükme razı olmaktan başka çaresi kalmayan Yunan
delegeleri kuvvetlerinin Meriç nehrinin batısına çekilmesi kararının siyasî olduğunu, bunu
kabule yetkili olmadıklarını bildirdiler. Yunan delegelerinin yetkisizliğini belirten General
Harrington, Yunan hükümetinin varılan anlaşmayı kabul etmemesi halinde bile sözleşmenin
müttefikler tarafından uygulanacağını söyledi. Başlangıçta bu kararları kabul etmeyen Yunan
hükümeti üç gün sonra mütareke sözleşmesini onayladığını bildirmek zorunda kaldı.
Kuvvetlerinin çekilmesi ve müttefiklerin kontrolü Türk kuvvetlerine devri otuz günde
tamamlandı. Kasım sonuna kadar Doğu Trakya anavatana katılmış oldu.

Türk Ordusunun yeniden harekat hazırlıklarına giriştiği mütareke görüşmeleri 11 Ekim

‘de uzlaşmayla sonuçlanmıştır.

14 Maddelik Mudanya Mütarekesinin önemli hükümleri şunlardır:

* Mütareke imzalandıktan üç gün sonra, 14/15 Ekim gecesi yürürlüğe girecektir.

* Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma sona erecektir.

* Yunanlılar Doğu Trakya’yı 15 gün içerisinde boşaltacaklar, bölge, itilaf Devletleri aracılığıyla
30 gün içerisinde Türk yönetimine devredilecektir.

* Barış antlaşması imzalanıncaya kadar Türk ordusu Trakya’ya geçemeyecektir. Buna karşılık
iç güvenlikle ilgili olarak sayısı 8000’i aşmayacak bir jandarma kuvveti gönderilebilecekti.

* Barış antlaşmasının imzalanmasına kadar Meriç’in sağ sahili ve Karaağaç İtilaf Devletlerinin
işgali altında kalacak ve Türk kuvvetleri Çanakkale Boğazı ve İzmit’te belirlenen çizgiyi
geçemeyeceklerdir.

Mütarekeyi kabul etmek istemeyen ve imzalamaktan kaçınan Yunan Hükümeti aradığı


desteği bulamamış ve sonuçta 14 Ekimde imzalamak zorunda kalmıştır. Bu arada TBMM,
Doğu Trakya’nın teslim alınması ve orada Türk yönetiminin kurulmasıyla ilgili olarak Refet

16
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Paşa’yı görevlendirmiştir. Refet Paşa 19 Ekim 1922’de TBMM temsilcisi olarak İstanbul’a
girmiş ve halkın büyük bir coşkusuyla karşılanmıştır.

Mudanya Mütarekesiyle Türk-Yunan çatışmasının sona erdirilmesi ve Doğu Trakya’nın


kurtarılması gibi gelişmeler Türk tarafının lehine sonuçlar doğuracak gelişmeler olarak göze
çarparken, İstanbul ve Boğazlarda Türk egemenliği tam anlamıyla kurulamamıştır. Gerek
Boğazlar üzerinde kontrolün sağlanamamış olması, gerekse Trakya’ya ordu geçirilememesi,
barış konferansı öncesinde Türk Hükümetinin pazarlık gücünü sınırlandırmıştır. Bu hükümler,
bir çok noktada önemli kazanç sağlayan Mudanya Mütarekesinin zayıf halkalarından bir kısmı
olarak değerlendirilebilir.

Mudanya Mütarekesi, Yunanlılar’ın aslında Osmanlı Devleti’nin paylaşımı projesinde


bir alet olduğunu, arkalarındaki gücü İngiltere başta olmak üzere İtilâf devletlerinin teşkil
ettiğini açık bir şekilde göstermiştir. Bu mütareke, Millî Mücadele’nin sadece Yunan silâhlı
gücüne karşı değil gerçek anlamda bütün bir müttefik cepheye karşı verildiğini de kanıtlamıştır.
Öte yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti müttefik devletler tarafından resmen
tanınmıştır. Mudanya Mütarekesi ile, Boğazlar’ın kontrol edilmesi maddesinden doğabilecek
Türk-İngiliz çatışmasının önüne geçildiğini söylemek mümkündür. Bu mütareke askerî
zaferlerin siyasî başarılarla desteklenmesi sürecinin ilk hamlesidir. Mustafa Kemal Paşa da
Müdâfaa-i Hukuk cemiyetleri ve belediye başkanlıklarına hitaben yayımladığı genelgede büyük
zaferin ilk semeresinin Mudanya’da alındığını, bütün milletin sarsılmaz azmi, ordunun karşı
konulamaz gücünün barış konferansında meşrû hakları sağlamaya kefil olduğunu bildirmiştir.

Mudanya Bırakışması gereğince TBMM’ni İstanbul’da temsil eden Refet Paşa resimli
hatıra kartpostalı.

17
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra TBMM barış görüşmelerinin yapılacağı yer için
İzmir’i önermiştir. Böylece işgal güçlerinin bölgede yaptıkları maaddi manevi tahribat dünyaya
gösterilebilecekti. Ancak, İtilaf Devletlerinin etkisiyle tarafsız bir ülke sıfatıyla İsviçre’nin
Lozan kenti uygun görüldü.

18
TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ
ATA 103- Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I
6. ÜNİTE DERS NOTLARI

KAYNAKÇA
Acun, Fatma (Ed.). Atatürk ve Türk İnkilap Tarihi. Ankara: Siyasal Kitabevi, 2013.

Akşin, Sina. Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ankara: İmaj Yayıncılık, 1996.

Eraslan, Cezmi. “Mudanya Mütarekesi”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 30, 2005, s. 356-358.
Eraslan, Cezmi. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web-
Ofset, 2014.
Kapluhan, Erol. “1921 Maarif Kongresi’nin Türk Eğitim Tarihindeki Yeri ve Önemi”, Yalova
Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 8, 2014, s. 123- 134.
Kuyaş, Ahmet (Ed.). Tarih (1839- 1939). İstanbul: TÜSİAD, 2006.

Küçük, Cevdet. “Milli Mücadele”, İslam Ansiklopedisi, Cilt: 30, 2005, s. 76-83.

19

You might also like