Professional Documents
Culture Documents
Jacques Le Goff - Avrupa'Nın Doğuşu
Jacques Le Goff - Avrupa'Nın Doğuşu
Özgün adı
The Birth of Europe
olan bu kitap
Jacques Le Goffun Genel Editörlüğünü yaptığı;
C. H. Beck'sche Verlapbuchhand lung, Münih/Almanya
Blackwell Publishers, Oxford/İngtltere
Editorial Critica, Barselona/lspanya
Guis.laterza & Figli, R oma /İta lya
Editions du Seuil, Paris/Fransa
tarafından yayınlanan uluslararası
THE MAKING OF EUROPE / AVRUPA'YI KURMAK
adlı dizinin bir parçasıdır.
Çeviren
M. Timuçin Binder
Yayına Hazırlayan
Hülya Balcı
Baskı ve Cilt:
Pasifik Ofset
Cihan&lr Mah. Güvercin Cad. Baha l""erkezl
A Blok No: 3/1 Kat: 2 Avcılar - lstanbul
Sertifika No: 12027
Tel: (0212) 412 17 n
ISBN: 978-975-04-0473-3
LiTERATÜR®
Yayıncılık, Dajıtım, Pazarlama
. Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
181iklil Caddesi, ipek Sokak, No: 10 Kat: 2
Beyojlu 34433 lstanbul
T 0(212) 292 4120
F 0(212) 245 5987
E literatur@literatur.com.tr
www literatur.com.tr
İçindekiler
Teşekkür xi
Ciiriş 1
Sonuç 225
Kronoloji 233
Seçilmiş Tematik Kaynakça 245
Dizin 293
Dizi Editörünün Önsözü
ix
alınan bu denemeler, bu nedenle geniş bir okur kitlesinin erişebilece
ği niteliktedir.
Amacımız, Avrupa'yı kuranların ve kuracak olanların kafasındaki
"Biz kimiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?" sorusuna ve dünya
da bu soruyla ilgilenenlere yanıt niteliğinde veriler sunmak.
Jacques Le Goff
x
Teşekkürler
Lime'ler
uuuıuı
Harita 1: 5. yüzyıldan 6. yüzyıla kadar süren ve Ortaçağ'da çeşitli kavimlerin birbirleriyle kanşma
sını sağlay a n barbar akınları.
Kaynak: Georges Duby, Grand Atlas historique (Paris: Larousse, 1995), s. 30.
l·
eAsJfiK ; ·
OKYANUSJ.!_
Not: Bir tarafta Amerika yerlileri ile İnka ve Aztek imparatorluklan, diğer tarafta, Uzakd o ğu ' daki Çin li Ming Hanedanı
arasında kalan küçük Avrupa, Afrika v_e Amerika'yı keşfetti. Zheng-He'nin Ortadoğu ve Afrika'ya yapnğı diplomatik seya
hatlerin davamı ise gel medi . Osmanlı imparatorluğu ve Moskova Prensliği doğuda Avrupa için birer engel oluşturdular.
Harita 2: Ortaçağ ile Yakınçağ arasında A vrupa nın
' dünyadaki yeri (1400'den lSOO'e. Zheng-He, Kolornb, Gutenberg,
Rönesans).
Kaynak: )acqu es Bertin, Atlas historique universel (Cenevre: Minerva, 1997), s. 1 16.
Giriş
1
uzmanı iki tarihçi tarafından üretilmişti: Britanya'da Denis Hay (Eu -
rope: The Emergenceofan idea, 1957 [Avrupa: Bir Fikrin Ortaya Çıkı
şı]) ile İtalya'da Federico Chabod'un 1943-44 ve 1947-48 dönemle
rinde üniversitede verdiği derslere dayanan bir çalışması (Storia
dell'idea dell'Europa, 1961 [Avrupa Fikrinin Tarihi]). Bununla bera -
her, Avrupa'nın Ortaçağ'da doğduğu fikri İkinci Dünya Savaşı arife
sinde, Annales dergisini kurarak tarih yazımına yeni bir soluk getiren
iki büyük Fransız tarihçisi tarafından zaten ortaya atılmıştı. "Avrupa,
Roma İmparatorluğu parçalandığında ortaya çıktı" diyen Marc
Bloch'tu. Lucien Febvre bu sözleri "veya daha ziyade, bir kez impara
torluk dağıldığında, Avrupa bir ihtimal olarak belirdi" diye tamamlı
yordu. 1944-4S'te College de France'ta verdiği konferanslar dizisinin
ilk kısmında (L'Europe. Genese d'une civilisation [Avrupa: Bir Medeni
yetin Doğuşu], s. 44) Luci tn Febvre şöyle söylüyordu: "Ortaçağ bo
yunca (bunun modern zamana kadar yayıldığı kabul edilmelidir),
şimdi köklerinden kopmuş bulunan Hıristiyan medeniyeti, bir kral
lıklar kaleydoskopunun belirsiz sınırlan boyunca kesintisiz etki dalga
lan yayıyordu. Bu, Batılılara, anlan ayıran sınırlan aşan ve ağır işleyen
bir süreç içinde dünyevileştikçe özel olarak Avrupalılığın farkında
olunmasına dönüşen ortak bir bilinç aşılanmasına yardım etmişti."
Yine de, kökleri Ortaçağ'a uzanan bir Avrupa temasını geliştiren
asıl olarak Bloch'tu. Daha 1928'de, Oslo'da toplanan Tarihsel Bilim
ler Uluslararası Kongresi'nde, aynı yılın aralık ayında Revue de
Synthese historique'te yayımlanan, "Avrupa Toplumlarının Karşılaş
tırmalı Tarihine Doğru" başlığıyla bir sunum yapan Bloch, "Avrupa
toplumlarının karşılaştırmalı tarihini öğretme planı" dediği bu görüş
lerine, 1934'te College de France için yaptığı adaylık başvurusuyla
birlikte sunduğu çalışmalar dizisinde geri dönecekti. Burada aynen
şöyle yazmıştı: "Avrupa dünyası, Avrupalı olduğu ölçüde, Akdeniz
medeniyetinin en azından göreli birliğini neredeyse tek bir darbede
parçalamış ve Romalılaştınlmış halkları, Roma tarafından hiçbir za -
man fethedilmemiş diğerleriyle birlikte aynm gözetmeksizin aynı po -
taya koymuş bir Ortaçağ icadıdır. Bu, barındırdığı nüfusun bakış açı
sından Avrupa'nın doğuşuydu ... Ve böylece tanımlanmış olan Avru -
pa dünyası, o tarihten itibaren ortak dalgaların önünde sürüklenmiş -
tir." (M. Bloch, Histoire et historiens [Tarih ve Tarihçiler], der. Etienne
Bloch [Paris: Armand Calin, 1995], s. 126).
Bu kaba Avrupa taslakları ve 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'nın ha
bercisi olan yapılar, hiçbir şekilde kesintisiz bir süreç oluşturmadıklan
GİRİŞ 3
mek gerekecektir. Ortaçağ' da gerçek sınırların belirlenmesi ancak el
yordamıyla ve bir dizi çarpışmanın sonucunda olmuştur. Bu, 1 3 . yüz
yılın sonunda Roussillon bölgesinin Fransız Languedoc'a ilhak edil
mesi, o sırada Fransa'nın Akdeniz sahilinin başladığı noktadan önceki
son liman olan Collioure' deki Katalan mallarını vergilendirme üzerine
Katalan tüccarları, Aragon kralı ve Mayorka kralı arasında ortaya çıkan
çatışmalar gibi örneklerde görülebilir. Ortaçağ tarihçileri, haklı olarak
bir Uzak l:atı tarihçisi olan Turner'ın geliştirdiği Amerikan sınır anlayı
şını reddetmiştir, çünkü bu anlayışın Avrupa tarihine uygulanması
mümkün değildir. Bu tarihçiler, devletlerin sonunda belirdiği ana ka
dar Ortaçağ' da sınır kabul edilen yerlerin birçok çatışmanın meydana
geldiği ama aynı anda çok sayıda ticari anlaşmanın yapılıp insanların
kaynaştığı buluşma noktalan olduğunu vurgulamışlardır. Charlemag
ne, 9.yüzyılın başında, bu bölgeleri marche'lara* dönüştürmüştür; bu -
nun Ortaçağ Avrupa'sı için taşıdığı önem anlatmakla bitmez. Jean
François Lemarignier'nin gösterdiği gibi, vasallar lordlanna bağlılıkla
rını burada ifade ettiğinden marche çok değerli bir feodal kurum olarak
gözükür; ve bu sözde sınırların belirsizliği veya geçirgenliğinin ırksal
açıdan karışık bir Avrupa'nın ortaya çıkmasına zemin hazırlayan bir
unsur olduğunu söylemek makul bir iddiadır. Çoğu kez sınır işlevi gö
ren büyük nehirlere gelince, bunlar sudan engeller olarak değil, daha zi
yade, güçlü şahsiyetlerin (örneğin, imparator ve Fransız kralı) bir araya
geldiği tarafsız buluşma yerleri olarak görülmüştür. İlk başta Batı Fran
sa ve daha sonra bir bütün olarak Fransa krallığının sınırlan doğuda
Dört Nehir (Escaut, Meuse, Saone ve Rhone) tarafından belirlenecek
tir. David Nordman'ın işaret ettiği gibi, 14. yüzyılın en "Avrupalı" va
kanüvisi olan Froissart bizim sınır olarak adlandıracağımız şeyi ifade
etmek için çoğu kez marche terimini kullanmaktadır;.frontiere savaşta -
GİRİŞ 5
Bu kitap Avrupa' nı n tarihiyl e ilgili olacağından ilk önce bu terimin
tarihinin aydınlanlması gerekmektedir. Çünkü bunun önemli oldu
ğuna inanan bir modern tarihçi olarak ben, npkı Ortaçağ aydınlarının
yapnğı gibi, Tann'nın Tekvin'de gösterdiğine uygun bir şekilde, var
olmanın ad vermeye bağlı olduğuna inanıyorum. Fakat yine belirtmek
gerekir ki, görünürde en güvenilir adlann bile tarih tarafından bir şe
kilde kenara anlmış, kaderlerinin değişmiş olması kuşkusuz onlan ta
şıyan insanların ve varlıkların da benzer bir belirsizlik unsuru taşıdık
ları anlamına gelmektedir.
AVRUPA'NIN Doc u ş u
Başlangıçlar:
Ortaçağ'dan Önce
7
Coğrafya
Antikçağ'ın Mirası
(2) Roma mirası: Bu daha zengin bir mirasor; çünkü Ortaçağ Avru
pa'sı doğrudan Roma İmparatorluğu'ndan doğmuştur. Roma'nın en
temel mirası, medeniyetin araa olan dilidir. Ortaçağ Avrupa'sı Latin
ce konuşmuş ve yazmışor ve bu dil 1O. yüzyılda yerel diller karşısında
gerileyince, Romen dilleri olarak adlandırılan diller (Fransızca, İtal
yanca, İspanyolca ve Portekizce) bu dilsel mirası sürdürmüştür. Her
ne kadar daha alt düzeyde olsa da, Avrupa'nın diğer bölgeleri de, özel
likle üniversiteler alanında, Kilise'de, teolojide, bilimsel ve felsefi ter
minolojide Latin kültüründen yararlanmışor. Romalılar Ortaçağ'ın
erkeklerine, özellikle aynı Avrupa geleneğine ait savaşçılara askeri be -
cerilerini de bırakmışor. Bu alanda, nispeten geç bir tarihte, askerlik
sanatı üzerine bir metin kaleme almış olan Vegetius (MS 400 civan)
büyük ölçüde belirleyici olmuştur. Çünkü bu çalışma Ortaçağ'a ait as -
keri teori ve pratiklerin çoğuna esin kaynağı olmuştur. Daha da önem -
li olan, Romalıların bu insanlara bıraktığı, MS 1000 yılından itibaren
keşfedilmiş ve geliştirilmeye başlanmış olan mimarlık mirasıdır. Bu
mirasa, taş işçiliği, kemer yapımı ve Romalı mimarlık kuraması Vit -
ruvius tarafından yazılmış son derece kullanışlı başvuru kitabı da da
hildir. Bununla beraber, Ortaçağ halklarının ancak kısmen bilgisine
ulaştığı bazı önemli Roma teknikleri de vardır. Marc Bloch, Roma yol -
12 AV RU PA'N I N Docuşu
Bu kitabın amacı, Avrupalı olmanın anlamını, bunun, maddi yapı -
lar kadar temelini oluşturan sözcük, fikir ve hayali temsilleri değerlen
dirmektir. Bu çerçevede kalarak şunu kısaca belirteyim ki, genelde bir
imparatora veya yüce iktidarı her kim simgeliyorsa ona uygun görülen
unvan hala Ro�alılann kendi imparatorları için benimsemiş olduğu
Caesar'dır. Yerel dillerde bile bu miras, ilk önce Alman halkları arasın
da Ka yser'i, ardından Slavlar, Ruslar, Sırplar ve Bulgarlar arasında da
Çar'ı ortaya çıkarmıştır. Benzer şekilde, Yunanlılarla Romalılar, kötü
kralları anlatmak için kullanılan tiran terimini de miras bırakmıştır.
Simgesel siyasi gelenek sürmektedir.
(4) Son olarak, temel öneme sahip dördüncü miras da Kitabı Mukad
des'tir. Kutsal Kitap, Ortaçağ halklarına, Hıristiyanlann her geçen gün
Avrupa Düşüncesi'nin
Oluşumu
(4. Yüzyıldan 8. Yüzyıla)
17
odosius tarafından resmi devlet dini olarak kabul edilmesi arasındaki
dönemde gerçekleşmiştir. Theodosius'un vasiyeti üzerine, Roma İm
paratorluğu'nun ikiye ayrılması ve oğullan arasında paylaşnrılması,
onun Hıristiyanlığı devlet dini yapan kararıyla Avrupa'nın bunu takip
eden tarihi arasındaki bağı açık bir şekilde ortaya koymuştur: Honori
us Ban'yı, Arcadius Doğu'yu almışnr. Bizim ilgilendiğimiz Avrupa
ban imparatorluğundan tekamül etmiştir.
20 AV RU PA ' N I N Docuşu
rak öğrenme. Ana çalışmasının ikinci kısmı, keşişlerin kullanımı için
düşünülmüş, Institutiones divinarum et saecularium litterarum tam
bir dünyevi bilimler ansiklopedisidir.
Ansiklopedi, Ortaçağ boyunca ruhban sınıfından olan ya da olma
yan alimlerin en gözde edebi tarzı olmuştur, çünkü bu edebi tür eski
kültürün annlmasına ve daha ileriye gitmesine imkan sağlamışnr. Yu
nanlılardan devralınan ansiklopedi, Avrupa için Ortaçağ'dan kalma
kilit önemde bir mirasnr; çok iyi bilindiği gibi, 18. yüzyıldan günü
müze kadar öğretimin ve kültürün temel aracı olmuştur.
Üçüncü kültürel kurucu, Ortaçağ'ın en büyük ansiklopedicisi İs
panyol Sevillalı Isidorus'tur {5 70-6 3 6 do.). Katolik İspanyol-Romalı
önemli bir aileden gelen lsidorus, 600 civarında, Vizigotların Ariusçu
heretikliğinden vazgeçtiği ve ortodoks Katolikliğe geçtiği dönemde
başpiskopos olmuştu. Çağdaşları onu "modern zamanın en bilge ada
mı" olarak adlandırmışn. Onun Etymologiarum sive originum libri
XX {Kökenler ya da Etimolojiler Üzerine 20 Kitap) adların şeylerin
doğasının anahtarı olduğu ve Kutsal Yazılar'ı doğru anlamak için dün -
yevi kültürün gerektiği görüşlerine dayanmaktadır. Bu, Isidorus'un
insan bilgisinin tamamını özetleme girişiminin dayanak noktasıdır;
ve dünyevi bilgi alanında Ortaçağ insanlarıyla onların Avrupalı ardıl
ları için bir tür ikinci Kitabı Mukaddes olmuştur.
Son olarak, dördüncü kültürel kurucu Bede (673-736) adında bir
Anglosakson'du. İngiltere'yi, onu Hıristiyan yapmış keşişlerin bırakn
ğı yerden devralmış, İtalya' dan Antikçağ kültürünün mirasını getirmiş -
ti. Bede'nin çalışması da ansiklopedikti ve Ortaçağ'da o kadar yaygın bir
şekilde okunmuş ve kullanılmışu ki, " Muhterem" unvanı verilerek Ki
lise Babalan'nın sonuncusu kabul edilmiştir. Onun İngiliz halkının ki
lise tarihi çalışması ulusal tarih alanında ilk girişimdir ve 9. yüzyılın so
nunda Kral Alfred bunu yerel dile çevirmiştir. Bede'nin kilise ayinleri
nin takvimini saptama ve bunları hesaplama konusunda kilisenin duy -
duğu gereksimden esinlenmiş olan bilimsel çalışması yaşadığı dönem
için olağanüstüdür. Onun De temporibus'u zamanı hesaplamaya dair
bilimsel bir metot oluşturmaya çalışır. De temporum ratione' si sadece
gelgitlerin arkasındaki mekanizmanın Ay'ın evreleriyle bağlanulı olu -
şunu değil, "doğal bilimlerin temel unsurlan"nın açıklanmasını da kap
samışnr. Her şeyden önemlisi, Bede her ne kadar erken Ortaçağ'ın eği -
timli Anglosaksonlarının büyük çoğunluğu gibi klasik kültürden bes
lenmişse de, muhtemelen sırrını bu kültüre dönmeye ve Ortaçağ'ı Av -
rupa'nın ilerleyeceği bağımsız yola doğru götürmeye hazırlanmışn.
AVRU PA D ü Ş Ü N C E S i ' N i N O LU Ş U M U 21
Büyük Gregorius
22 AVRUPA'NIN Doc u ş u
niş malikane topraklarında, barbarlarla (genelde Keltler ve Almanlar)
Latin Avrupalılar arasında bir birleşme ve karışma gerçekleşmekteydi.
Bu karışmanın aracı Hıristiyanlıktı. Antikçağ'ın izinden giden belirle
yici bir diğer kültürel katman da Hıristiyanlaştırma sonucu oluşmuş
tu.
Barbarlarla Romalılar arasındaki kültürel etkileşim çok önce başla
mıştı. Askeri açıdan MS 3. yüzyıla kadar etkili olsa da, limes hiçbir şey
geçirmeyen bir kültürel sınır olamamıştı. Takas ve armağan verme, in
sani temaslar ve alışveriş, barbar istilaları olarak bilinen tüm çatışma
ve şiddete rağmen, büyük kültürel karışmalara giden yolu döşemişti.
Bu etnik ve kültürel karışmanın, Antikçağ Roma İmparatorluğu halk
larıyla istilacı barbar kavimleri arasındaki kaynaşmayla sınırlı olmadı
ğını görmek oldukça önemlidir. Çünkü barbar halkları arasında da, da
ha önce dağılmış kabile ve halklar, yeni gruplar oluşturuyordu. Antik
limes'in her iki tarafında, halklar yaygın ve köklü bir şekilde yeniden
konumlanıyorlardı. Bu sadece yeni ve karışık halkların tarih sahnesine
çıkışını getirmemiş, aynı zamanda, barbarların kendileri arasında et
nik açıdan yeni gruplaşmaların gerçekleşmesini ve üstelik bu dönem
de Latincede nations olarak bilinen büyük grupların belirmesini içeren
hareketlere yol açmıştı. Avrupa'nın doğuşu sırasında gerçekleşen bu
büyük karışmada baştan itibaren belirgin bir özellik, birlikle çeşitlilik,
Hıristiyanlıkla uluslar arasında bir diyalektikti; bu, bugün bile Avru
pa'nın temel özelliklerinden biridir.
Barbarlarla Romalılar arasında limes'in her iki tarafında gerçekleşen
bu karışma, 2. ve 3. yüzyılların Roma İmparatorluğu'nda başladı. Bar
bar denen yeni halkların dalgalar halinde gelişiyle bu süreç devam et
ti.
AVRUPA D ü ş ü N c E s i'N i N O LU Ş U M U 23
sınırda, bu olaylara tanıklık etmiş bir kutsal şahsiyetin yaşamını kay
deden olağanüstü bir belgeyi okumak gereklidir. Bu kutsal şahsiyet,
Peter Brown'ın açık sınırların azizi olarak adlandırdığı Aziz Severi
nus'tu. Aynca Brown, Romalılarla barbarların birbirlerine şiddetle
çarpıp kanşmalannın sonucu olarak, bu bölgede yeni kültürel ve top
lumsal varlıkların biçimlendiğini de belirtir.
Alman akını, Vizigotlarla Ostrogotlardan ibaret Doğu Almanların
gelişiyle ve 5. yüzyılın başında Ren'i geçen Suevler, Vandallar ve Alan -
lardan oluşan büyük dalgayı takip ederek 5. ve 6. yüzyıllar boyunca
devam etmiştir. Zamanla Burgonlar, Franklar ve Alamanlar Batı ve
Güney Galya'ya doğru ilerlemiş, bu arada Jütler, Angıllar ve Saksonlar
da Kuzey Denizi'ni geçerek Büyük Britanya'nın Britonlannı Gal
ya'nın batı ucuna çekilmeye zorlamıştır. İmparatorluğun eski toprak
larına yönelik son Alman istilası, 6. yüzyılın ikinci yansında İtalya'ya
ilerleyen Lombardlannki olmuştur. Ren Nehri'nin doğusunda bu isti
lacıların boşalttığı bölgeye de Saksonlar, Frizyalılar ve Thüringenliler
ve Bavyeralılar yerleşmiştir. 7. yüzyılsa Slavların büyük ilerleyişinin
başlamasına tanık olmuştur. 9. yüzyıla kadar ilerleyen Slavlar daha çok
doğuya, Baltık Denizi'yle Elbe Nehri bölgesine ama aynca daha batıya,
Bohemya Dağlan'nın çevresine ve sonunda da güneybatıya ilerleyerek
Balkanların kuzeyine yerleşmiştir.
Bu istilaların yeni halklar arasında büyük bölünmelere yol açmış ol
ması mümkündür. Bu halkların çoğu Latin Hıristiyanlann heretiklik
olarak gördüğü Ariusçuluğu* kabul etmişti. Bu yüzden, Ariusçuluğun
zayıflamasının ve Ariusçu barbarların ortodoks Katolikliğe geçmesi
nin, ileride doğacak Avrupa'yı daha fazla çatışmanın içine düşmekten
kurtardığını gözden kaçırmamalıyız. Avrupa'nın bu doğuş dönemi yi
ne de birçok dramatik olaya tanıklık etmiştir. Dosdoğru Galya'nın içi
ne ilerlemeyi başaran, herkesin çok korktuğu Hunlar ve liderleri, Ma
carlar hariç tüm Avrupalıların gözünde korkunç yaratık imajına sahip
olan Attila, Romalı Aetius tarafından Troyes'e yakın Catalauni Ova -
sı'nda yenilgiye uğratılmış ve ardından geri çekilmeye zorlanmıştır.
Özellikle önemli bir diğer olay, 497'yle 507 arasında liderleri Clovis'in
aracılığıyla Frankların din değiştirmesidir. Clovis ve ardılları, krallığı
kralın oğullan arasında paylaştıran Frank veraset geleneğine rağmen,
• Ariusçuluk: ilk olarak 4. yüzyıl başında iskenderiyeli rahip Arius tarafından ortaya anlan here -
tik Hıristiyan öğretisi. Bu görüş İsa'nın ilahi olmayıp, yaranlmış bir varlık olduğunu ileri sürü
yordu. (ç.n.)
AV RU PA D ü ş ü N c Es i ' N i N O LU Ş U M U 25
zi değildir. İkinci olay Müslüman istilasıdır. Muhammed'in 632'de
ölümünden sonra Araplar ve İslam'a dönmüş diğerleri, yani Müslü
manlar, Arap yarımadasını, Yakındoğu ve Ortadoğu'yu, Mısır'dan
Fas'a Kuzey Afrika'yı yıldırım hızıyla fethemıiş, buradan, yağmalama
veya fethemıe arzusuyla, Akdeniz'in karşı kıyısına çıkmıştır. 7 1 1 'le
7 1 9 arasında, Kuzey Afrika'nın İslam'ı kabul emıiş Berberileri, İber
Yanmadası'nın büyük kısmını ele geçirmiştir. 9. yüzyılın başında, Ro
ma adalan Korsika, Sardunya, Sicilya ve Girit işgal edilmiştir. Coğraf
yanın bu şekilde yeniden düzenlenmesi, Kuzey Avrupa ile güneyin
Akdeniz Avrupa'sı arasında bir karşıtlığa neden olmanın yanında, ye
ni Hıristiyan Avrupa'nın dış çemberinin önemini açığa çıkarmıştır.
Kelt çeperi artık Anglosakson çeperiyle birleşmiştir ve daha sonra
Norman, İskandinav ve Slav çeperleriyle de birleşecektir. Akdeniz ar
tık Hıristiyanlann yeniden fetih çabasının ve · Müslümanlarla diğer
ilişkilerinin ana cephesine dönüşmüştür.
Sonunda, Hıristiyanlığa üzücü bir darbe anlamına gelen bir geliş
me, her şeye rağmen Avrupa için muhtemelen yararlı olmuştur. Ter
tullian ve özellikle Aziz Augustinus sayesinde Roma İmparatorlu
ğu'nda Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olan Kuzey Af -
rika ilk olarak Vandallar tarafından yağmalanmışo. Augustinus'un
kendisi 430'da o sırada Vandalların kuşamıası altındaki Hippo'da öl
müştü. Fakat Kuzey Afrika' da Hıristiyan medeniyetini yok eden ve
ortadan kaldıran 7. yüzyıldaki Müslüman istilası oldu. Artık Avru
pa'nın, Hıristiyan teolojisinin geliştirilmesinde temel bir rol oynamış
ve heretiklere, özellikle de Donatusçuluğa * karşı mücadelede öncü
konumda olmuş bir Afrika'yla rekabet etmesi için neden kalmamıştı.
AVRU PA D ü ş ü N cEsi'N i N O LU Ş U M U 27
yerlerde, özellikle de azizlerin gömülü olduğu yerlerde gerçekleşiyor
du. Hıristiyanlar azizlerin vücutlarına, ya da Peter Brown'ın ifadesiy
le, "bu olağanüstü ölü bedenlere" temas ederek iyileşiyor veya kurtu
luyordu. Piskoposlar gibi birçok aziz de, toplumun Romalı-barbar ka
rışımından oluşmuş üst katmanından geliyordu. Yeni Hıristiyan top
lumun liderleri aristokratik ailelerdendi. Eğitimli aristokratlar, yöneti
min yeni Hıristiyan seçkinlerin eline geçmesini sağladılar.
AVRU PA D ü ş ü NcEsi'N i N O LU Ş U M U 29
sına yol açmıştır. Bu tür yerlerden biri, Aziz Martin'in emanetlerini
barındıran Tours' du; daha itibarlı olan bir diğeri de Aziz Petrus ve
Aziz Paulus'un emanetlerinin mekanı Roma'ydı. Kutsal emanetler
kültü, Avrupa'nın en bansındaki halkların arasındaki bağların güçlen
mesini sağlayan hac yolculuklarını teşvik edecektir; daha da önemlisi,
kısa bir süre sonra, bu hac ziyaretlerinin izlediği yollar, belli mesafeler
ve ağlar şeklinde düzenlenecektir. Aynca çeşitli manasnr grupları ara
sında da ilişkiler kurulmuştur. Örneğin 7. yüzyılda, Orleans'taki Sa
int-Aignan'ın başrahibi Fleury-sur-Loire'daki manastırı kurmuş ve
burası, Aziz Benedictus'un Lombardların istilasından sonra Güney
İtalya'daki Mount Cassino'da bırakılmış emanetlerini ele geçirdikten
sonra çok önemli bir hac merkezi haline gelmiştir. Buna benzer ağların
rolü, Ortaçağ'ın son yüzyıllarında daha önemli hale gelecektir.
Karolenjlerin Yükselişi
35
arada bir geçici birleşmelere gitmişlerdir. İkinci evre 8. yüzyılda gel
miştir. Merovenjlerin iktidarı, zamanında "yararsız krallar", günü -
müzde ise "hiçbir işe yaramayan krallar" olarak bilinen krallarının ik
tidarlarını yitirip yürütmeyi saray amirine bıraktığı, 7. yüzyıl boyunca
zayıflamıştır. Bu, imparatorun iktidarını şoguna terk ettiği modern Ja
ponya'daki durumdan farksızdır. 8. yüzyılda saray amirleri Liege böl
gesinden gelen Pepin ailesinden seçilecek ve işlevleri babadan oğla in
tikal eden bir yapıya dönüşecektir.
7 1 4'te babası Herstallı Pepin'in yerine geçen Charles Martel, gerçek
kral olarak kabul edilmiş ve kazandığı zaferler sayesinde itibarı daha da
artmıştı; bunlardan biri de Müslümanlara karşı 7 3 2 'de Poitiers'de ka
zanılan zaferdi. Öldüğünde, oğlu Kısa Pepin tüm iktidarı ele geçirecek,
Merovenjlerin sonuncusunu tahttan indirecek ve 7 5 1 'de Soissons'da,
krallık tacının, ruhban sınıfının ve halkın önde gelenlerinden oluşan
bir meclis tarafından kendisine giydirilmesini sağlayacaktır.
Bunun en önemli ve kalıcı sonucu, Pepin'in kendisinin, oğullan
Carloman ve Charles ile birlikte, 7 54'te Saint-Denis'de kutsanması
olmuştu. Kitabı Mukaddes temelinde krallık ritüeline bu dönüşle bir
likte, kralın şahsı bir Hıristiyan lider olarak kutsanmış oluyordu. Bu,
Avrupa' da çeşitli yerlerde günümüze kadar gelmiş monarşinin itibarı
nı güçlendirmişti. Kutsama ilk kez Vizigot Avrupa'sında uygulanmış
ama sonra hükmü kalmamış ve Reconquista'nın İspanyol Hıristiyan
monarşisi de bu uygulamayı geri getirmemişti. Sadece, 8. yüzyılda
kutsamayı bir kurum olarak yerleştirmiş olan ve Anglosakson ayinle -
rini miras alan İngiliz kralları, kutsanmış bir monarşiyle gelmişti ve
bu, Ortaçağ boyunca, Fransız ve İngiliz kralları arasında simgesel bir
rekabete neden olacaktı. Fransız kralı, Clovis'in vaftiz ritüelinin kralın
kutsanmasına dönüşmüş olduğuna dayanarak, üstünlük talep ediyor
du. Bu nedenle Fransız kralı, daha sonra, tacı Kutsal Ruh tarafından
giydirilmiş tek hükümdar olarak, christianissimus* unvanını alıyor ve
imparator olmanın itibarı azaldıkça, kendisini Hıristiyanlığın en önde
gelen kralı ilan ediyordu. Avrupa tarihi, Avrupa'nın siyasi alanı içinde
hiyerarşik bir düzen kurma eğilimi gösteren bu tür kıskançlıklar, reka -
betler ve iddialardan geçilmeyecekti.
Kısa Pepin krallığını ve iktidarını, bunları kendi aralarında Frank
törelerine göre paylaşan oğullarına bırakmıştı. Fakat 7 7 1 'de Carloman
Savaşçıların Avrupa'sı
. . . ve de Köylülerin Dünyası
44 AV R U PA' N I N DOG U Ş U
kım İncilleri ve mezmur kitaplarını sayabiliriz. Kitabı Mukaddes te
melli şiirin, günümüz Avrupa'sında, hala görülen çekiciliğinin köke
ninde Ortaçağ' da mezmur metinlerinden alınan büyük keyif yatar.
Bundan başka, özellikle Karolenjlerin tesiriyle olmasa da, aynı dö
nemde belirmiş, ardından Ortaçağ boyunca gelişmiş ve devam etmiş
ve hatta bugün hala var olan bir tarzın, ilk kez bu sırada ortaya çıktığı
nı da belirtmeliyiz. 6. yüzyıldan sonra, sık sık Yeni Ahit'in temel me
tinlerinin dışında tutulmuş olan Aziz Yuhanna'nın Kıyamet'e ilişkin
vahiyleri, din adamları ve de müminler tarafından önemsenmemiş ol
masına rağmen, 8. yüzyılın sonuna doğru ortaya çıkmış bir çalışma,
onun bu talihsizliğini şaşırtıcı bir şekilde değiştirtirecektir. Bu, keşiş
Beatus tarafından 780 civarında Santander yakınındaki Liebana Ma -
nastın'nda yazılmış Commentary'dir. * 9. ve 1 0. yüzyıllarda, bu re
simli yorumun kopyalarından geçilmemektedir. Buradaki birçok tas
vir, Batılı minyatür sanatçılarının endişe ve terörü ifade etmedeki de
hasına tanıklık etmektedir. Böylece Beatus Avrupa'ya ilk büyük korku
romanını kazandırmış oluyordu.
9. yüzyıl aynca Batı' da dini mimarinin geleceği açısından da çok
önemlidir. Getirdiği yeniliklerden ikisi, Avrupa mimarisi açısından
vazgeçilmez öneme sahiptir. Bunlardan biri, haçı Antikçağ Roma ba
zilikasının lineer tasarımıyla bütünleştiren çapraz sahındır. ilk çapraz
salımlar, 800 civarında, Köln Katedrali Agaunumlu Aziz Mauricius'ta
ve Besançon Katedrali'nde belirmiştir. Aynı dönemde, Saint-Riqui
er'in başkeşişi büyük bir haşan yakalayacak başka bir yenilik getirmiş
tir: İki taraftaki kuleleriyle Romanesk ve Gotik yapıların kapı girişle
rini çok çarpıcı kılan batı cephesi. Bu tipi yansıtan birtakım çok değerli
yapılar inşa edilmiştir. Bunların arasında, Saint-Denis ve Fulda ma
nastırlarıyla Aix-la-Chapelle imparatorluk sarayını ve kilisesini saya -
biliriz. Böylece hem usta işçi bulmaya çalışanlar hem de atölye temsil -
cileri çok geniş bir alana yayılacaktır. Aralarındaki işbirliğinden ötürü,
daha sonra birer sanatçı olarak kabul görecek usta zanaatkarlar, gelece -
ğin Avrupa'sına, daha sonraki abidelerin bir bölgeden diğerine aynı
tarzda yeniden üretildiği, estetik değeri yüksek ürünler sunmuştur.
Avrupa D üşü ve
1 0 0 0 Yılının
Potansiyel Avrupa 'sı
47
canlandırılmış ve sürdürülmüştür. Burada, Kuzey Denizi'nden Akde
niz' e olmak üzere, kuzeyden güneye potansiyel bir Avrupa'nın belke
miğini, Almanya ve İtalya oluşturmaktadır. İtalya ve Kuzey Avrupa
arasında hiçbir zaman gerçek bir engel teşkil etmemiş olan Alpler, ar -
tık her zamankinden fazla bir şekilde, Ortaçağ "Avrupa" Hıristiyanlı
ğının kuzey ve güney kısımlarını birleştiren (imparatorların Roma'ya
inmesi bir tür siyasi ayin özelliği kazanmıştır} önemli bir geçide dö
nüşmüştür. Alpler' deki geçitler geçilir hale geldikçe hacıları ağırlamak
için konukevleri inşa edilmiştir ve hem ticaret hem de insan ilişkileri
arttıkça, Ortaçağ "Avrupa" Hıristiyanlığının kalbindeki Alpler'in öne
mi de gittikçe artan bir şekilde teyit edilmiştir. Uri, Schwyz ve Unter
walden kantonları Alp geçitlerini, özellikle 1 3 . yüzyılın ikinci yansın
da Saint-Gothard geçidi inşa edildikten sonra, korumuş ve güvenilir
kılmıştır. Bu üç kanton 1 29 1 'de birleşerek İsviçre Konfederasyonu'nu
oluşturmuştur. Avrupa demokrasisi, uzak bir gelecekte bu mütevazı
ve beklenmedik tohumdan gelişecektir.
Bu ani faaliyet artışı, inşaatla ilgili tüm zanaat ve işlere büyük bir can
lanma getirmiştir: Hammadde teminini, bunların naklini, alet yapı
mını, işçi toplanmasını ve projelerin finansını teşvik etmiştir. Söz ko
nusu dönem, inşaat alanlarının sayısının arttığı bir zamandır ki bu,
Avrupa'ya Romanesk ve Gotik tarzda gösterişli sayısız yapı kazandı
racak olan Hıristiyanlığın dinamizmini göstermektedir. " Eğer inşaat -
çılık canlanmışsa her şey yolundadır" deyimi kesinlikle 1 000 yılı Av -
rupa'sı için kullanılabilir. Bu büyük maddi faaliyet artışına eşlik eden,
aynı anda dini ve psikolojik bir yapı sunan yoğun, kolektif coşku ol -
muştur. Georges Duby, göklerde beliren işaretlerden başlamak üzere,
binyıl olağanüstülüklerini çok güzel bir şekilde anlatmıştır. Binyıl çok
geniş bir pişmanlık ve annma hareketinin, emanetlerle mucizelerin
çevresinde gelişen kültlerin ve ümitler, korkular ve düşlerden oluşan
büyük bir karışımın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Avrupa'nın
• Reconquista: Tekrar fethetme, geri alma. lber Yanmadası'nın Hıristiyanlar tarafından yeniden
fethedilerek, Müslümanlardan kurtanlması. (ç.n.)
Avrupa'nın Birleştirilmesi
Feodal Avrupa
(1 1 . Yüzyıldan
1 2 . Yüzyıla)
Tarımsal Süreç
Bir kez daha temel bilgilerle başlayalım. Feodal Avrupa kırsal, esasen
toprağa bağlı bir Avrupa'ydı. Bugün, her ne kadar köylülerin sayısı ve
Avrupa üzerindeki etkisi büyük ölçüde azalmış olsa da, kırsal ekono
mi yine de temel bir faktör olma özelliğini korumakta ve Avrupa Top
luluğu'nun önündeki en zorlu sorunlardan birini oluşturmaktadır.
Ortak Tarımsal Politika'nın baş etmek zorunda olduğu dünya, Orta -
çağ' dan, tahıl ekiminin her zamankinden daha önemli bir konuma
ulaştığı dönemden mirastır. Avrupa, ekmeğe dayalı bir dünya olacak -
tır. Aynca, iki içeceğin baskın olduğu bir dünyadır. Bunlardan biri, ko-
59
numu Roma döneminden itibaren Hıristiyan komünyonunda taşıdığı
önemden ötürü güçlenmiş olan şaraptır. Şaraba olan talepten dolayı,
bağcılık iklimsel sınırının ötesine, Kuzey Fransa ve Güney İngiltere'ye
kadar yayılmıştır. Diğer içecek biranın atası a/e'dir. Şarabın Avrupa
sı'yla ale'nin Avrupa'sı arasındaki fark o kadar barizdir ki, 1 3 . yüzyıl
Fransiskenleri, tarikatlarının manastırlarını şarap manastırları ve ale
manastırları olarak ayırmıştır. Batıda, üçüncü bir içkinin, elma şarabı -
nın içildiği bir Avrupa ortaya çıkmıştır. Kırsal yaşam bu tür bölgesel
farklılık ve çeşitliliklere rağmen, MS 1 000' den itibaren çarpıcı şekilde
tektiptir. Bu dünya ve bu tektiplik birtakım önemli tekniklerin geliş -
mesinden ötürüdür. Bunlar insan emeğinin ve her şeyden önce de o
temel faaliyette, toprağın işlenmesinde, üretim kapasitenin artmakta
olduğunu gösterir. Arkaik saban, özellikle Kuzey Avrupa'nın düzlük
lerinde, asimetrik saban demiriyle saban kulağının eklenmesi ve en
önemlisi, saban demirinin ahşap yerine demirden yapılmaya başla
masıyla aşılmıştır. Yeni tip sabanı kullanarak yapılan tarım, saban çe
kiş gücünde gelişmelere neden olmuştur. Güneyde eşek ve katır, ku
zeyin bazı bölgelerinde de öküz kullanımına devam edilmiştir ama
kuzeyin düzlüklerinde öküzün yerini at almaya başlamış ve 1 2. yüz
yılda Flandre'da köylü tarımının tamamına hakim olmuştur. Koşum
hayvanının kapasitesini çarpıcı bir şekilde artıran omuz koşum takı
mının ortaya çıkışı, bir devrim olarak kabul görmüş ve buna abartılı
bir önem atfedilmiş olabilir. Fakat bu uygulamanın başlaması ve yayıl
ması, tarımla ilgili yöntemleri geliştirme konusundaki kesin kararlılı
ğı göstermektedir.
Kuzeyde de, mahsul miktarında ve çeşitliliğinde kaydedilecek iler -
lemede önemli bir rol oynayacak olan bir buluşun işaretleri görülmek -
tedir. Bu, geleneksel olarak iki yılda bir arazinin yarısının toprağın
dinlenmesi için nadasa bırakılmasından ibaret olan dönüşümlü ekim
sisteminde yapılan değişikliktir. Mevcut arazinin bir üçüncü parçası -
nın ayrılması baklagillerin üçlü bir dönüşüme dahil edilmesini sağla -
mıştır. Bu da, yılda iki tür mahsul almanın mümkün hale gelmesinden
ötürü, mahsul miktarında topyekun artışı getirmiştir.
Bazı tarihçilerin altını çizdiği gibi, MS 1 000 yılından sonra görülen
kısa süreli ani artışın Marc Bompaire'in "un coup de pouce du ciel"
(cennetten uzanan yardım eli) olarak adlandırdığı faktörden yararlan -
dığını fark etmek, bugünün çevre sorunlarına ve iklimsel değişiklikle -
re gittikçe daha duyarlı hale gelen dünyası açısından oldukça ilginçtir.
Avrupa' da 900 ile 1 3 00 tarihleri arasında, ortalama sıcaklıkta bir ve -
MS 1 000 civan ve onu takip eden onlarca yıldan ibaret dönem, Hıris
tiyanlığın oluşturduğu mekanın, sosyal ve siyasi bakımdan yeniden
yapılandırılması açısından bir dönüm noktasıdır; ve bu yeniden yapı -
!andırma Avrupa'nın bölgesel örgütlenmesini derinden etkilemiştir.
Tarihçiler, bu yeniden örgütlenmede feodal kalenin çok önemli bir rol
oynadığından yola çıkarak, görülen değişikliği bazen Pierre Tou
bert'in Ortaçağ Latium'u üzerine yaptığı büyük çalışmasından ödünç
aldıkları İtalyanca bir sözcüğü kullanarak ifade ederler: incastellamen -
to. Tüm Ortaçağ Avrupa'sına uygulanabilecek bir sözcük arayışında
olan Robert Fossier, Fransızcaya ait encellulement, yani "hücreleş
me"yi önermiştir. Neydi bu yeniden örgütlemenin dayandığı temel
hücreler? Birinin kale olduğu apaçıktı ama bunlardan üç tane daha
vardı: feodal arazi, köy ve ruhani bölge. Feodal arazi, kalenin hükmet
tiği bölgeyi tanımlıyor ve lordun tüm topraklarını ve köylülerini kap -
sıyordu. Yani toprak, insan ve bir yandan toprağın işlenmesinden, di
ğer yandan da köylülerin yaptığı ödemelerden gelen gelirden ibaretti.
Aynca feodal lord, yönetimin başı olarak ban adı verilen birtakım hak -
lara da sahipti. Bu örgütlenme şekli neredeyse tüm Hıristiyan alemin
de görüldüğünden, bazı tarihçiler "feodal sistem" yerine "senyörlük
sistemi" ifadesini önermiştir. Çünkü feodalizm, lordun, kendisine bir
vasal olarak üstündeki senyörü tarafından verilmiş dirliğin efendisi
olduğu daha sınırlı bir örgütlenme şekline işaret eder. " Feodalizm",
tam anlamıyla hukuki bir terimdir.
Köy ve Mezarlık
FEODA L AVRU PA 61
köyü, bir yaşam alanı biçimi olarak Batı Avrupa'nın her yerinde hala
mevcuttur. Köy, iki temel unsurun çevresinde toplanmış evler ve tar
lalardan oluşur: kilise ve mezarlık. Robert Fossier, haklı olarak mezar
lığın ana unsur olduğuna ve bazı durumlarda kiliseden önce geldiğine
inanmaktadır. Burada, Ortaçağ toplumunun Avrupa'ya miras bıraktı
ğı unsurlardan kökleri en derine ulaşanlardan birinin delili karşımıza
çıkmaktadır: sağlarla ölüler arasındaki ilişkiler. Batı' da Antikçağ'ı Or
taçağ' dan ayıran en önemli değişikliklerden biri, yaşayanların, ölüler
için ilk önce kasabalarında ve ardından köylerinde yer yapmaya başla
masıdır. Antikçağ dünyasının cesetlere tavn, korku ve hatta tiksinme
den ibaret olmuştur. Ölülere adanmış kültler, sadece ailenin özel iç
dünyasında veya insanların yaşadığı yerlerin olabildiğince uzağında,
örneğin kırsal bölgelere giden yollar boyunca var olmuştur. Hıristi
yanlıkla birlikte bu görüntü tamamen değişmiştir. Ataların bedenleri
nin bulunduğu kabirler kentsel mekanla bütünleştirilmiştir. Orta
çağ'daysa, yaşayanlarla ölüler arasındaki ilişkiler daha da yakınlaşır.
Bunu sağlayan, 1 2. yüzyılda Öteki Dünya' daki üçüncü yerin, yani
Araf'ın keşfedilmesidir. Daha da önemlisi, 1 1 . yüzyılda Papalığın,
Cluny manastır tarikatının etkisinde kalarak, ölülerin anılması için bir
gün tayin etmiş olmasıdır. Bu gün, Tüm Azizler Günü'nün ardından
gelen 2 Kasım' dır. Böylece mükemmel ölüler olan azizler, diğer sıra
dan ölülerle bir araya getirilir. Atalar "kült"ü, feodal toplumun üst dü -
zeylerinde soyların dayandırıldığı ve bu sayede güçlendirildiği bir te
mel toplumsal bağa dönüşür. Örneğin 1 1 . yüzyılın sonlarında, atalan -
nın soyunu geriye doğru takip ederek, varlığından haberdar olduğu en
eski akrabalarına kadar götüren Anjou Kontu Foulque le Rechin şunu
ilan edecektir: " Bundan öncesi hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Çün -
kü atalarımın nerede gömüldüklerini bilmiyorum."
Kraliyet hanedanları süratle kraliyet mezarlıkları yaratmıştır: Al -
manya'da Bamberg, İngiltere'de Westminster, ilk dönem Plantage
netler için Anjou' da Fontevrault, Le6n-Kastilya kralları için San Isido
ro -de-Le6n, Flandre kontları için Saint-Bavon-de-Gand ve Fransa
kralları için Saint-Denis.
62 AV RU PA' N I N Doc u şu
ziydi: Ruhani Bölge. Ruhani Bölge, bir kurum olarak 1 3 . yüzyıla kadar
kesin bir şekilde belirlenmemiş olsa da, 1 1 . ile 1 3 . yüzyıllar arasında
çözüme kavuşturulmuş sorunların büyük kısmı, 1 1 . yüzyılın köy ko
şullan bağlamında zaten çözülmüştü. Ana sorun bunların alanlarının
belirlenmesi konusuydu. Çeşitli kent merkezlerinde ve kırsal alanlar
da, ruhani bölgelerin oluşturulması hassas bir meseleydi. Kilise, köy -
lerde doğal olarak ruhani bölgenin başı olarak hizmet ediyordu; yani
inananları yerli bir papazın otoritesi altında bir araya topluyordu. Bu
ruhani bölge idaresi bir dizi haklar oluşturmuştu; inananların kilise
ayinlerine, cemaate dahil olma hakkı, rahibin belli aidatları alma hak
kı. Yerel cemaat üyelerinin kilisenin parçası olma hakkına karşılık, ru -
hani bölge idaresi de bunları sunan tekel konumundaydı. Dolayısıyla,
bir köylü günlük yaşamında yerel kilisesiyle, bu kilisenin rahibiyle ve
de onunla aynı konumu paylaşan diğer yerel cemaat üyeleriyle öleceği
güne kadar yakın ilişki içinde oluyordu.
MS 1 000' den sonra, senyörler ve lordlardan oluşan grup içinde bir üst
tabaka ortaya çıkmıştır: soylular. Soyluluk güç ve zenginlikle bağlan
tılıydı ama temelde bir kan bağı meselesiydi. İtibarı yüksek bir sınıf
oluşturmuş soylular, her şeyden önce sahip oldukları konumu, genel
de ihsan dağıtmayı gerektiren toplumsal ve dini jestlerden ibaret bir
kalıp vasıtasıyla ifade etme arzusu içindeydiler. Soyluluğu ifade etme
nin en olağan yolu, bireylere ve özellikle dini gruplara, keşişlere ve
azizlere bol bol ihsanda bulunmaktı.
Soylular nereden çıkmıştı? Bir bakış açısına göre, soylular Antikçağ
Roma'sından geride kalanlardı; diğer bakış açısına göreyse, seçkin bir
grup için ayrılmış özgür insan statüsünden kaynaklanan bir Ortaçağ
buluşuydu.
Arkasındaki açıklama ne olursa olsun, Batı' da Ortaçağ'ın gelişimi -
ne baktığımızda, Leopold Genicot'un "zenginliğinden, ittifaklarından
veya mevcut hükümdara karşı ya da onunla birlikte oynadığı kamusal
rolden kaynaklanan gücüyle birlikte, uzak geçmişinden gurur duyan"
bir grup olarak tanımladığı egemen bir toplumsal sınıfın ortaya çıktı -
ğını görürüz. Bu sınıf, belli siyasi ve toplumsal ayrıcalıklara olduğu ka -
\
dar, büyük bir toplumsal saygınlığa da sahipti. Yukarıda belirtildiği gi -
bi, saygınlığı temelde kana dayanıyordu. Krallarla prenslerin soylu
FEODAL AVRU PA 63
olarak doğmamış kişileri soylu ilan etmesi, geç ve sınırlı bir gelişme
olarak kalmış, yeni soylulara hiç bir zaman doğuştan soyluların sahip
olduğu itibarı getirmemişti.
Bugün Avrupa'da Ortaçağ'da ortaya çıkmış soyluluğun silik izle
rinden başka bir şey kalmamıştır. Fakat neyin soylu olduğu ve soylu
luğun ne anlama geldiğinin bilgisinin Batı değerleri arasında önemli
bir yeri vardır. Bunun nedeni, soylu kan düşüncesiyle birlikte soylu
davranış ve karakter, yani erdem kavramının henüz Ortaçağ' dayken
gelişmiş olmasıdır. Hatta ahlakçılar, edinilmiş soylulukla, unvanını
hak etmeyen bir soylunun doğuştan gelen soyluluğu arasında bir fark
lılık kabul edecektir. " Soyluluk" Avrupa'nın, bir erkeğin veya kadının
değerinin nasıl takdir edilmesi gerektiği konusu üzerine olan tartış
malarında kullanılan kilit sözcüklerden biridir.
FEODAL AVRU PA 65
ğin hayali dünyasının Ortaçağ boyunca sağ kalmasını pekiştiren
önemli bir unsur da, her ne kadar büyük ölçüde Kilise'nin yarattığı bir
modele göre biçimlendirildiyse de, "şövalye gibi" yakıştırmasının,
kendisini tamamen Hıristiyan olan değerlerden sürekli biraz daha
uzaklaştıran bir Avrupa' da dünyevi değerleri korumuş olmasıdır. Di -
ğer taraftan Kilise de Ortaçağ boyunca kendisini barbarlığın ifadesi
olarak gördüğü şövalyelik değerlerinden uzak tutmakta ısrarcı olmuş
tur. Jean Flori'nin gözlemlediği gibi, "ihsanın hayırseverlik olmaması
gibi, hediye de sadaka değildir."
Şövalyelik yakın bir şekilde başka bir feodal davranışla, saray ada
bıyla bağlantılıdır ki, her ikisi de modern Avrupa'ya aktarılmıştır. Eti
molojisinin ima ettiği gibi, saray adabı saraylarda krallarla prensler
arasında hüküm süren görgü kurallarının oluşturduğu tavırlar olarak
tanımlanmıştır. Burada ilginç olan nokta, bu saray kişiliklerinin er
kekler kadar kadınlar da olabileceğiydi. Çünkü şövalyelik erkek dün
yasına ait olsa da, saray adabı da kadının baskın olduğu bir dünyayı an
latıyordu. Bu kadınların, belki de, Champagne Kontesi Marie { 1 1 45-
1 1 98) ve {eğer efsanenin doğruluğunu kabul edeceksek) 1 2 . yüzyılın
sonunda İngiltere kraliçesi olmuş Akitanyalı Eleonore gibi, belli bir
tarzı hakim kılmaları veya yazar ve sanatçıları toplamaları ya da muh
temelen sadece çevrelerindeki erkeklerin ilgi ve himayesini çekmeleri
bekleniyordu. Bu değerler ve davranış tarzları, Ortaçağ'da 1 2. ve 1 3 .
yüzyıllarda ortaya çıkmış ve sosyolog Norbert Elias tarafından önemi
vurgulanmış olan görgü kurallarıyla inandırıcı bir şekilde ilişkilendiri
lebilir. Elias'ın Görgü Kurallarının Tarihi (Uber den Prozess der
Zivilisation'un [Uygarlaşma Süreci Üzerine] birinci cildi) adlı çalışma
sında açıkladığı ve aynntılı bir şekilde sunduğu davranış tarzları, bü
yük ölçüde, Ortaçağ'ın sonuna kadar çatal kullanmayı benimsememiş
bir toplumda, hijyen ve nezaket kuralları getiren sofra adabından iba
rettir: Örneğin diğerleriyle birlikte aynı tabaktan yememek, tükürme -
mek, yemekten önce ve sonra elleri yıkamak gibi. . . Görgü kurallarını
manastırlar ile rahibe manastırlarında öğrenmek de mümkündü. Jean
Claude Schmitt'in başarılı bir şekilde gösterdiği gibi, katedral rahibi
büyük eğitimci Saint-Victor'lu Hugh { 1 090-1 1 4 1 ) Paris'in dışındaki
ünlü manastırda, yeni başlayan gençleri, bir masada nasıl davranılaca -
Evlenmenin Evrimi
FEODAL AVRU PA 67
girmesi için belli bir sürenin geçmesi gerekmiştir. Evlilik törenleri 1 6.
yüzyıla kadar kilisenin içinden çok dışında gerçekleşmiştir.
Zarif Aşk
Bu aşıklar arasında, zarif aşkın daha farklı bir biçimini sunan ünlü bir
çift bulunmaktadır ama onlarınki elbette gerçek bir öyküdür. Bu aşık
ların adlan Abelard ve Helolse' dır ve öyküleri herkes tarafından bilin
mektedir. Orta yaşlı bir öğretmen ve düşünür olan Abelard, öğrencisi
genç Helolse'la ateşli bir aşk ilişkisine girer. Bir süre sonra bu aşktan
bir oğlan çocuk dünyaya gelir. Öykü daha dramatik ve romantik bir
şekle bürünecektir. Kızın intikama susamış ailesi, Abelard'ı hadım et -
tirmeyi ve ardından da aşıkları -Abelard Bretanya'nın ilk önce Saint
Denis ve daha sonra Saint-Gildas de Rhuys manastırlarında, Helolse
da Champagne'da Kutsal Ruh'a adanmış bir manastır olan Le Paraclet
manastırında olacak şekilde- hapsettirmeyi başarır. Eski aşıkların ara -
sındaki ilişki, birbirlerine gönderdikleri eşsiz ve dokunaklı mektupla -
rın gösterdiği gibi, ölümlerine kadar devam eder. Abelard'la
Helolse'ın öyküsü birtakım sorulan yanıtlamaktadır ama bunlardan
yola çıkarak bir genelleme yapıp yapamayacağımız sorusu başka bir
meseledir. Bu modern aşk örneğinin fiziksel bir doğası olduğu kuşku
götürmeyecek derecede açıktır. Bu tür aşkın evlilik dışında gelişme
eğiliminde olduğu da aynı derecede açıktır. Abelard Helolse'la olan
FEODAL AVRU PA 69
gizli ilişkisini resmileştirmek istemiştir ama o, şaşırtıcı derecede mo
dern bir şekilde, bir "entelektüel"in hem çalışmasının hem de bir evli
liği sürdürmesinin çok zor olacağını ileri sürmüştür. Bu noktada zarif
aşk sorunu, 1 2. yüzyılla ilgili bir başka soruyu, modern entelektüelle
rin nasıl görüldüğü sorusunu akla getirmektedir; Ortaçağ'ın duygusal
ve varoluşsal yaratısı olan zarif aşkın, modern Avrupa üzerinde büyük
etkide bulunan özelliklerinden birisi olduğu kesindir.
Dudaktan Öpüşme
FEODAL AVRU PA 71
siyasi alanların birbirinden farklı olduğunun hiçbir şekilde kabul edil
mediği (çünkü her şeyi kontrol eden ve her şeye karar veren Allah'tı)
İslami yönetim biçiminden de son derece farklıydı. Latin Hıristiyanlı -
ğıysa, aksine, özellikle Gregoryen Reform'dan itibaren, ruhban sını
fından olmayanlar için belli sınırlar içinde tanımlanmış bağımsızlık ve
ortaya çıkan duruma özgü sorumluluklar tasarlamıştı. Ancak bir bü
tün olarak yeniden örgütlenmenin kendisi, her şeye rağmen dini çer
çevenin sınırlan içinde tutulmuştu; yani ruhban sınıfından olmayan
halk Kilise'nin bir parçası olarak kalmıştı. Bununla beraber, Gregor -
yen Reform'un yerleştirmiş olduğu aynın, gelecekte (Protestan Refor -
mu sırasında ve 1 9. yüzyıl sonu Avrupa'sında) sıradan halkın üzerin
de ve ötesinde laik/seküler bir iktidarın ortaya çıkmasını kolaylaştıra
caktı.
Gregoryen Reform'un başlıca yöneticilerinden biri şu cümleleri
yazan Humbert de Silva Candida'ydı: "Ruhbanla ruhban sınıfından
olmayan, tapınakların içinde işgal ettikleri yerler ve yerine getirdikleri
görevler açısından birbirlerinden aynlmalanna benzer şekilde, dış
dünyada da işlerine göre ayrılmalıdırlar. Ruhban sınıftan olmayan sı
radan halk kendisini sadece kendi işine, dünyevi meselelere ve ruhban
da kendisini kendi işine, yani Kilise'nin meselelerine adasın. Her iki
gruba da kesin kurallar getirilmiştir." Bu iki grup arasındaki aynını
ifade eden bu genel ilkenin yerleştirilmesine ek olarak, Gregoryen Re
form toplumsal bir çerçeve sağlamanın yeni yollarını da belirlemiştir.
Herve Martin bu çerçeve içinde bir dizi temel kurumu birbiriyle ilişki
lendirmektedir: yerel ruhani bölge, çocukların vaftizi, aile birimi, Hı -
ristiyan evliliği, Hıristiyan ayinlerinin kabulünün dayattığı disiplin,
davranışların cehennem tehdidiyle denetlenmesi ve ölülere dua. Hat
ta Jean-Claude Schmitt, bu dönemde, Gregoryen tezlerini açıklamak
için ruhların bile geri geldiğine inanıldığını saptamıştır. Tüm bu açık -
lamalar bize, Avrupa Hıristiyanlığı üzerinde etkisi en uzun vadeli ol
muş süreçlerden biri olan bu hareketin gücü ve derinliği hakkında bir
fikir verecektir.
Popüler Kültür
FEODAL AVRU PA 73
samlı bir müdahalede bulunmamıştı. Kilise, Antik Roma'dan veya
barbar geçmişten gelen tüm inanç ve davranış kalıplanna karşı çıkmış,
bunları kötülemiş ve hepsini pagancılıkla suçlamıştı. 1 1 . yüzyıldan
itibaren Kilise'nin mücadelesi heretiklere saldırmaya dönüşmüş, de
mografik ve ekonomik büyüme, ruhban sınıftan olmayanlann iktida
nnı güçlendirmiş ve senyör kaleleri, lordlarla köylülerin dünyevi kim
liklerini Kilise'nin gözleri önünde beyan ettiği kültürel merkezlere
dönüşmüştü. Tüm bu unsurlar, popüler kültürün ortaya çıkması veya
tekrar belirmesinde bir araya gelmişti. Bu konuyla ilgili bilgimizin bü -
yük kısmı, bunu kınayan kilise metinlerinden gelmektedir. İlk büyük
"batıl itikatlar" listesi l OOO'le 1 02 5 arasında Worms piskoposu olan
Burchard'ın Kararname'sidir. Burada köylülerin cinsel sapkınlıklan,
yağmur yağdırma ayinleri ve erken ölen çocuklara dair gelenekleri an
latılmaktadır. Bunlara dair bir örnek, eski pagan gelenekleriyle yeni
Hıristiyan pratiklerinin bazen nasıl çakıştığını da gösteriyor: "Bir ço
cuk vaftiz olmadan öldüğünde, bazı kadınlar bu küçüğün bedenini
alır, gizli bir yere götürür ve kazığa geçirir; eğer bu yapılmazsa çocu
ğun tekrar canlanacağını ve birçok kişinin canını yakacağını söylerler."
Jean-Claude Schmitt de ruhlardan duyulan korkunun nasıl hem pa -
gan hem Hıristiyan ruhlarla ilgili inanış ve ayinlere yol açtığını belirt
miştir. Kilise, iyi ruhlan kötü ruhlardan ayırmak için 1 2 . yüzyıldan
itibaren Arafı gündeme getirecektir. Popüler kültür, Kilise'nin daha
inandıncı kültürel pratikler sunamadığı bölgelerde, kaybolup gitmek -
ten kurtulmayı kısmen başarmıştır: Örneğin danslar ve maskeli gös
teri alaylan devam etmiştir. Kilise çoğu kez (her zaman olmasa da) bu
tür pratikleri kilise binalannın dışında tutmayı başarmış ama bu et
kinlikler kilise çevrelerinde devam etmiştir. Bievre bölgesinde bir ej
derha öldürmüş 5. yüzyıl Paris Piskoposu Parisli Aziz Marcel efsanesi
(eski pagan teması olan canavar öldüren kahramanın Hıristiyanlaştı -
nlmış versiyonu) 1 2. yüzyılda hala Paris'in Notre-Dame Kilisesi çev
resinde gerçekleşen bir tören alayında canlandınlmaktadır. Yüzeysel
şekilde Hıristiyanlaştırılmış popüler öyküler, sözlü geleneğin hala
baskın olduğu bir toplumda, akademik kültürün içine de sızmışnr. 1 9.
ve 20. yüzyıllarda daha çok Finlandiya' da çalışan seçkin folklorcular,
Avrupa'yla ilgili, varlığı onlara göre Ortaçağ'a kadar giden folklorik te -
malar toplamıştır. 1 3 . yüzyıla gelindiğinde, Jean-Claude Schmitt,
hem Orta Fransa hem de Kuzey İtalya'da rastlanan ve çocuklan koru
duğu söylenen bir aziz köpeğe, Aziz Guinefort'a dair şaşırtıa bir itikat
anlatmaktadır. İnananlardan gelen baskı o kadar fazlaydı ki, Kilise kar -
74 AV RU PA ' N I N Doc u ş u
naval yürüyüşlerine hoşgörü göstermek zorunda kalmıştı. Elimizde,
1 3 . yüzyılda Roma' da gerçekleşmiş bir karnavalın güzel bir tarifi bu
lunmaktadır. Bu popüler kültür 1 5. ile 1 6. yüzyıllarda zenginleşecek
ve hatta daha eğlenceli bir hal alacaktır; Yaşlı Brueghel'in resimlerinde
olağanüstü bir şekilde kaydedilmiş olan, Paskalya'ya kırk gün kala baş
layan karnaval ve Büyük Perhiz olarak ifadesini bulacaktır bu. Modern
folklorcular, bu popüler kültürün kesinlikle Avrupalı olduğunu ama
birtakım temel özelliklerinin Hıristiyanlık öncesi kültürlerden geldi
ğini göstermiştir. Dolayısıyla, popüler kültür Avrupa tarihinin teme
lini oluşturan birlik ve çeşitlilik arasındaki diyalektikte önemli bir rol
oynamıştır. Birçok bölgesel kültür (Kelt, Germen, Slav, Alp, Akdeniz
vb) varlıklarını O rtaçağ' da benimsedikleri biçimleriyle sürdürmüştür.
Para ve Beratlar
FEODAL AVRU PA 75
Hıristiyan aleminin birleşmesi sürecinde yazı çok önemli bir rol oy
namıştır. Kitapların Avrupa' sı konusuna daha sonra döneceğiz. Şimdi
lik, Robert Bartlett'in bıraktığı yerden devam ederek, sadece beratların
Hıristiyanlık aleminde taşıdığı role dikkat çekmek istiyorum. Bu me
tinler, toprak, binalar, bireyler ve kazanç üzerinde ortaya çıkan hakların
temelini oluşturan yasal bir otorite sağlıyordu. Yasanın, refahın ve ikti
darın hizmetinde temel bir araç olan beratlar, Hıristiyanlık aleminde
üretilmiş ve elden ele dolaştırılmıştır. Bu beratları hazırlayan ve kulla
nanların büyük kısmı elbette ruhban sınıfın üyeleri olmuştur ama
kentlerin ortaya çıkması ve noterlerin (ilk başta Hıristiyan dünyanın
güneyinde) belirmesi, ruhban sınıfından olmayan vasıflı bireylerin ro
lünü artırmıştır. Berat kullanımı, Hıristiyanlık aleminde önemli bir rol
oynayacak kurumların ortaya çıkmasını sağlamışlar. Bunlar kançılar
yalardır (chancellery) . Beratların önemi, Fransız Kralı Philippe Au
gust'ün Freteval' da (imtiyazların saklandığı kent) İngilizlerle savaşır
ken yaşadığı panikten anlaşılabilir. Savaş sırasında, İngiliz Kralı Aslan
Yürekli Richard Fransız monarşisine ait beratların bulunduğu sandığı
ele geçirmiştir. Bu yüzden bu tür arşivler için daha kalıcı bir yer bulun
masına karar verilmiş ve Aziz Louis arşivlerin kutsal bir yerde, ilk baş
ta Saint-Nicholas şapelinde ve ardından da Palais Royal'in Sainte-Cha
pelle'inde saklanmasını emretmiştir. Bartlett, beratların kısa süre için
de Hıristiyanlık sınırlan içinde yayıldığı ve buralarda bollaştığı gerçeği
ne de dikkat çekmektedir. Yazı ve para arasında bir koşutluk bulunur.
Beratların geniş bir alana yayılması, bunların pratik kullanımı ve kayıt
tutmak için rasyonel bir şekilde bir araya getirilmesi olan sicil defterle
rini de kapsamıştır. Bunların ve paranın yayılması, bu tür nesnelerin
kullanımının dini amaçlarla sınırlı tutulduğu bir dönemden, genel pra -
tik amaçlar için kullanıldıkiarı bir döneme geçişi getirecektir. Avru
pa'ya dönüşecek bölgede, bu zenginlik ve iktidar araçlarına dünyevi bir
yapı kazandıran, paradoksal gözükse de, Hıristiyanlığın kendisi olmuş -
tur. 1 1 94'te iktidarın ve gelişmenin başka araçları, Charlemagne'ın
zihninde ancak hayal meyal canlandırdığı başka araçlar belirmiştir:
kent okulları ve yeni öğrenim merkezleri olarak üniversiteler.
Hac Ziyaretleri
76 AV RU PA ' N I N Doc u ş u
topraklarına bağlı olduğu ve insanların doğup büyüdükleri ufak dünya
larını hiç terk etmediği statik bir dönem olarak betimler. Yegane istisna
lar, az sayıdaki gezgin keşişler ve Haçlı Seferleri'ne katılmak için yola
düşen maceracılardır. Fakat son zamanlarda tarihçiler, bu imgeyi bariz
bir şekilde terk etmiş, onu daha doğru olan başka bir imgeyle, hareketli,
sık sık yolda olan bir Ortaçağ halkıyla, in via 'yla, insanı bir yolcu olarak
izah eden Hıristiyan tarifinin cisimlenmiş hali olan hac yolcusuyla, ho -
mo viator'la değiştirmiştir. Hac ziyaretleri sık sık yeni ticaret etkinlikle
rine yol açmış, zamanla her iki işlevi de aynı kişiler üstlenmiştir; ya da
bir şekilde hacılarla tüccarlar birlikte yolculuk etmeye başlamıştır.
Michel Sot'un doğru bir şekilde gözlemlediği gibi, hac her şeyden
önce fiziksel çabayı, "başka bir yere yolculuğu" gerektiren bir dene
yimdi. Fakat bu çabanın hedefleri diniydi; bu kurtuluşu, günahların
bağışlanmasını veya mucizevi bir iyileşmeyi hedefleyen bir arayıştı.
Ortaçağ haccı, aynı zamanda kefaret ödeme anlamı taşıyordu. Hac zi -
yaretleri, 1 000 yılından sonra, özellikle 1 2 . ve 1 3 . yüzyıllarda, Hıris
tiyan alemi kefaret ödeme dalgasıyla sarsıldığında, ikinci kez bir artış
yaşayacaktı. Hac memleketten ayrılma, gönüllü sürgüne gitmeydi ve
bu kendini dünya zevklerinden soyutlama özelliği, bu kişilerin ilk
başta kuşkuyla bakılan ama daha sonra takdir edilen, tüccarlar ve sü
rekli bir okuldan veya üniversiteden diğerine hareket halindeki öğren
cilerden ibaret ilk temsilcilerine ilahi bir nitelik sunmuştu. Hacca gi -
dişi gerekçelendirmek için elbette seyahat tek başına yeterli değildi;
kutsal bir amacın da olması gerekiyordu. Hacıların Tanrı'yla veya say
gı duydukları azizle ilahi bir temasta (mezarı veya öldüğü yerle fizik
sel temasla birlikte) bulunmak için gidebileceği yerlerden ibaret bir hi
yerarşi oluştuğu gibi, Hıristiyanlık aleminde geniş bir alana yayılmış
bir hac yolculuğu ağı da gelişmişti. Galyalı hacılar 3 3 3 kadar erken bir
tarihte Bordeaux'dan Kudüs'e bir Seyahat Programı adlı bir rehber
oluşturmuş ve İspanyol rahibe Egeria da 3 84'te Kutsal Yerler'e yaptı -
ğı yolculuğuyla ilgili bir günlük tutmuştu. Kudüs ilk önemli hac yeriy -
di. Kim insana dönüşen Mesih'in ve onun Kutsal Mezar'ının taşıdığı
önemi inkar edebilirdi? Fakat Kudüs' e yolculuk herkesin imkanları
dahilinde değildi. Çok uzaktı, yol çok uzun sürüyordu; yolculuk bede -
li çok yüksekti ve Filistin sürekli üzerinde hak iddia edenlerin (ilk ön -
ce Romalılar, sonra Bizanslılarla Persler ve en son da Müslümanlar)
neden olduğu çatışmalarla sarsılıyor, yıkıma uğruyordu.
Bu yüzden önemli ikinci bir hac yeri vardı; Kilise'yi kuran iki azi -
zin, Petros ile Paulus'un bedenleri Roma' da yatıyordu. Roma hacılara,
FEODAL AVRU PA 77
yeraltında ve kent dışındaki mezarlıklarda bulunan din şehitleriyle di
ğer Hıristiyanlann kabirlerini ve aynca muhteşem freskleriyle birbi
rinden güzel kiliselerini de sunabilirdi. Kent duvarlarının dışında Va -
tikan'da Aziz Petrus'un ve Ostia'ya giden yolda da Aziz Paulus'unki
vardı; Aziz Laurentius ve Azize Agnes kiliseleri de Roma'nın diğer
anayollannın üzerindeydi. Kent duvarlarının içindeyse Saint Saviour
of Lateran ve Santa Maria Maggiore on the Esquiline kiliseleri mevcut
tu. Definleri kent içine taşıma hareketini (Hıristiyanlığın bir ana özel
liğiydi) hızlandırmış olan papalar, azizlerin bedenlerinin oldukları
yerlerden çıkartılıp Roma içine gömülmeleri için 9. yüzyılın ortasına
kadar çeşitli düzenlemeler gerçekleştirecekti. Papalar, Roma'ya hacca
gitmeyi aktif bir şekilde destekleyecek ve özellikle hacılar için yeni bi
nalar inşa edecekti. Roma'ya Ortaçağ'ın başlarında gelenlerin büyük
kısmı İrlandalı veya Anglosakson' du. (Burada kronolojik bir sıçrama
yaparak Roma'ya olan hac ziyaretlerinin Ortaçağ'daki doruk noktası
nın, Papalığın desteği sayesinde Papa VII I . Bonifatius'nin Jübile* kut
lamalarını başlattığı 1 3 00 yılı olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu vesi -
leyle günahlarının affedileceği sözünün cazibesine kapılmış hacıların
oluşturduğu büyük kalabalık, Ortaçağ'ın hac coşkusunun doruk nok
tasına ulaştığı andır ama muhtemelen 1 6. yüzyılda Reform sırasında
Kilise'nin maruz kalacağı saldırıların da duygusal anlamda öncüsü
dür.)
Ortaçağ dindarlığının odaklandığı üçüncü önemli kutsal yer de Hı
ristiyan aleminin sınırlarında, İspanyol Galicia'sındaki Santiago de
Compostela' dadır. Filistin' den deniz yoluyla getirilirken Galicia kıyı -
sında gerçekleşen bir deniz kazası sonucu kaybolan azizin bedeni 9.
yüzyılda aynı yerde bulunmuştur. Gerçek anlamda hac ziyaretleri 1 O.
yüzyıla kadar başlamaz. Başlamasını teşvik eden, Hıristiyanlığın en
büyük dini tarikan Cluny olacak ve istisnai bir çalışmanın ürünü olan
Aziz Yakub Haczlan Rehberi 1 1 3 0'la 1 1 40 arasında yazılacaknr.
Hıristiyan aleminin tamamı hac yollarıyla örülüdür. Bu saydıkları -
mızın dışında başka kutsal yerlerin de ünlü olduğunu unutmamalıyız.
Bunlardan biri, 397'de ölmüş Aziz Martin'in mezarının bulunduğu
Tours olmuştur. Hıristiyanlık aleminde son derece popüler olmuş bu
yer, Charlemagne'dan Philippe August'la Aslan Yürekli Richard'a ka -
FEODAL AVRU PA .7 9
letleri kadar uzak noktalardan sürüler halinde Rocamadour'a gelmek
tedir.
Ortaçağ Kralı
1Eou AVR U PA 81
dini olan ilk işlevini, bu işlevin önemli bir kısmı olan adalet ilkesini
hayata geçirmekle yerine getirmiş oluyordu. Kral olarak, ikinci sırada
ki askeri işlevi de kendisinde banndınyordu. Çünkü bir soylu ve bir
savaşçıydı (günümüz Fransa Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı ordu
larının başkomutanıdır, her ne kadar bu unvan askeri bir anlamdan
çok siyasi bir anlama karşılık geliyorsa da). Son olarak, tanımlaması bir
bakıma daha zor olsa da, kral aynı zamanda üçüncü bir işlevi de yerine
getiriyordu. O rtaçağ'ın getirdiği formüle göre, iş ya da çalışma olarak
tanımlanan bu üçüncü işlev toplumun refah ve güzelliğiyle ilgiliydi.
Kral ekonomiden, yani krallığının refahından sorumluydu ve kişisel
olarak bol miktarda sadaka dağıtılmasını gerektiren merhamet ve şef
kat gösterme yükümlülüğü altındaydı. Nihayet, her ne kadar bu so -
nuncu özellik muhtemelen diğerleri kadar belirgin değildiyse de,
üçüncü işlev, tahminen, kralın özel bir görevi olarak kiliselerin inşa
edilmesini özendirmeyi getiriyordu.
Ortaçağ kralı etki ve yetkisini öğrenim ve kültür alanında da kul
lanmalıydı. Geleceğin Chartres Piskoposu Salisbury'li John, önemli
çalışması The Policraticus'ta (1 1 59) monarşiyi tanımlarken Malmes
bury'li William'ın 1 1 2 5'te ifade etmiş olduğu şu fikri tekrarlamıştı:
Rex illiteratus quasi asinus coronatus (cahil bir kral, taç giymiş bir
eşekten biraz daha iyidir).
Feodal kralın konumu, bu dönemdeki diğer önemli gelişmelerden
de etkilenmişti. Ona, Roma Hukuku ile Roma tarihinden, iktidan
nın doğasını tanımlayan auctoritas ile bunu uygulamanın araçlannı
açıklayan potestas'ın oluşturduğu güçler miras kalmıştı. Hıristiyanlık
bunlara, Kilise'yle ve diğer seçkin görevlerle ilgili tüm işlevleri ta
nımlayan dignitas'ı ekleyecekti. Feodal dönem, muhtemelen bir tep -
ki olarak, Roma Hukuku'nun yeniden canlandırılmasına tanıklık et
miş ve Roma kavramı majestas'ı da, yeni krallann lehine tekrar dirilt -
mişti. Majestas, krallann kontrol ettiği güçlerden ikisinin tanımlan
masını mümkün kılmıştı. Bu ikisinden biri olan afbahş etmekten bi -
raz önce bahsettik. Daha önemli olan diğeri, crimen majestatis, yani
vatana ihanet suçlamasından muaf tutulma hakkıydı. Bununla bera
ber Ortaçağ kralı mutlak bir hükümdar değildi. Bazı tarihçiler onun
meşruti bir kral olarak görülüp görülmeyeceğini düşünmüşlerdir. Fa -
kat ortada anayasa olarak kabul edilebilecek bir metin olmadığından,
bu da mümkün değildir. Bu türe en uygun metin, herhalde soylularla
Kilise hiyerarşisinin, İngiltere Kralı John Lackland'a 1 2 1 S'te dayattı -
ğı Magna Carta' dır. Bu elbette Avrupa'yı meşruti rejimlere götüren
82 AVRU PA' N I N D oc u ş u
yolda çok önemli bir adımdır ama aynı zamanda tek örnektir. Mesele
nin aslı, Ortaçağ kralının sözleşmeye dayanan bir hükümdar olduğu
dur. O, kutsanma ve taç giyme sırasında ettiği yeminle kendisini Tan
rı'ya, Kilise'ye ve halkına adamıştır. Bu sözleşmelerden ilk ikisi tarih
sel evrim sırasında geçerliliklerini yitirmiştir ama üçüncü sözleşme,
iktidarın halka veya en azından onu temsil edecek kuruma göre oluş
turulmasında atılan diğer önemli adım olacaktır. En son olarak da,
kral her şeyden önce hem teoride hem de pratikte ikili bir işlevden,
adalet ve barıştan sorumludur. Bu terimlerden ikincisi düzen olarak
da çevrilebilir ama burada bahsedilen düzen sadece dünyadaki huzur
değil, aynı zamanda kurtuluşa doğru ilerlemektir de. Sonunda feodal
monarşi, Hıristiyanlık alemini, bugün hukuk devleti olarak adlandır
dığımız oluşuma doğru harekete geçirmiştir. Uzun vadede daha az
önemli olan gerçek, feodal monarşinin aristokratik olduğu ve kralın,
tüm benzer soylular arasında birinci olduğundan ötürü kana dayanan
soyluluğu meşrulaştırdığıdır. Bugün bu unsura verilen rol, öyküsel
bir not olmanın ötesine geçmemektedir; ama aynı unsur kraliyet ha
nedanlarının var olmasını teşvik ettiğinden ötürü, Ortaçağ'da sürek
lilik ve dengeyi sağlamıştır. Aynca, Fransa gibi bir krallıkta kadınların
tahtın dışında tutulması (ancak 1 4. yüzyılda farkına varılan bu uygu
lama, Antikçağ sevgisine uygun bir şekilde, Lex Salica olarak adlandı -
rılmıştır) monarşinin sağlamlığına katkıda bulunmuştur. Çünkü ta
mamen biyolojik bir rastlantı sonucunda, 1 O. ile 1 4. yüzyıllar arasın
da, kraliyet ailelerinde oğullar hiçbir kesintiye uğramadan arka arka
ya gelmiştir.
Bu son özellik sayesinde, feodal monarşiyi uzun vadeli bir Avrupa
görünümü içinde değerlendirmek mümkündür. 1 2. yüzyıl, bü y ük hu
kuk y üzy ılı' dır. Hep farkında olduğumuz Roma Hukuku'nun yeniden
canlandırılmasından daha da önemli olan, Kilise kanununun keşiş Bo
lognalı Gratianus'un 1 1 30 ile 1 1 40 arasında hazırladığı Decretum'la
(Karar Derlemesi) kesin bir şekilde ayrıntılara dökülmesidir. Bu yasa,
sadece yargının ruhunun ve dayandığı aygıtın Hıristiyanlaşmasını ve
toplumsal bir çerçeve sağlamada Kilise'nin oynadığı rolü yansıtma
maktadır; aynı zamanda, toplumun içinde bulunduğu evrime ve bu
nun ortaya çıkardığı soru11lara (örneğin, evlilik ve ekonomi meselele -
riyle ilgili sorunlara) bir yanıt olarak uygulamaya konmuş belli hukuki
yenilikleri de meşrulaştırmıştır.
FEODAL AVRU PA 83
Feodal Monarşiler
İngiltere 'de
84 AV RU PA' N I N Doc u ş u
lan Narman kralları tarafından, kralın yeni ele geçirilmiş topraklarında
merkezi bir kontrol uygulama kararlığını yaşama geçirmek için İngilte
re'ye aktarılmıştır. Şerif biçimindeki kraliyet temsilcileri, İngiliz yerel
birimlerinde belirirken, kralın çevresinde de uzmanlardan (özellikle
dikkat çeken, kralın hesaplarının tutulduğu Exchequer'in çevresinde
toplanmış mali memurlann faaliyetleridir) meydana gelen bir bürokra
si oluşturulmuştur.
İngiliz monarşisinin gelişimi 1 2 . yüzyılın ortasında ikinci bir atı
lım yapmıştır. 1 . Henry'nin 1 1 3 5'te ölümünü izleyen sorunlu döne
min ardından, kızı Matilda Anjou Kontu Geoffrey Plantagenet'le ev
lenmiştir. Bu ikisinin oğlu olan İngiltere kralı i l . Henry (1 1 54-89'da
hükümdar) Fransa'da Anjou, Poitou, Normandiya ve Guyenne'den
oluşan geniş bir bölgeyi de kontrol altına almıştır. i l . Henry'nin İngil
tere' si Hıristiyan . aleminin ilk "modem" krallığı olmuştur. Bazen
"Angevin İmparatorluğu" ve " Plantagenet İmparatorluğu" gibi tabir
ler kullanılsa da, bu bir imparatorluk değildir. Bu olağanüstü kral, sa -
dece karısı Akitanyalı Eleonore'la değil, oğulları Aslan Yürekli Ric
hard ve John Lackland'la da çatışmaya girmiştir. Oohn, kraliyet mülk
leri ağabeyleri -babasından önce ölen- Genç Henry ve Richard arasın
da paylaşıldıktan sonra doğmuştur. Mülkü kralın oğulları arasında pay
etmeyi getiren feodal gelenek İngiltere'de hala sürmektedir. Oysa
Fransa' da Capet ler getirdikleri irat sistemiyle bu sorunu çözmüştür;
bu sisteme göre, prens öldüğünde mülkü krallığa geri döner.) Kraliyet
yönetiminin uyguladığı baskıcı sistem sayesinde, i l . Henry sağlığında
bile, son derece iyi örgütlenmiş ve dize getirdiği tüm soyluların çevre -
sinde toplandığı sarayı cehennemle ilişkilendirilen bir hükümdar ola -
rak tanınmıştır. Bu, tüm itibar, entrika ve çatışmalarıyla birlikte, mo -
narşiler ve saraylardan oluşan bir Avrupa'nın başlangıcıdır. Avrupa' da
monarşinin imajı yüzyıllar boyunca bu olacaktır.
Fransa 'da
İngiltere kadar kararlı bir yapıya ulaşan ve bunu onun kadar erken bir
dönemde gerçekleştiren bir diğer monarşi de Fransa olmuştur. İstikra -
rı her şeyden önce krallarının hanedanlık bakımından sürekliliğinden
kaynaklanmıştır: Capet hanedanının Fransa'daki egemenliği 987'de
başlamıştır. Kadınların tahtın dışında tutulması bu durumu güçlen
dirmiş ve biyolojik bir rastlantı sonucu, 1 3 2 8'den itibaren erkek veli -
FEODAL AV RU PA 85
ahtlar kesintisiz bir şekilde birbirini izlemiştir. Bu, ilk çocuğu öncelikli
kılan, ilk çocuğun hükümdar olmasına dayanan bir sistemin hüküm
sürdüğü Avrupa' dır. Fransız kralları, önceleri daha çok krallığın sınır -
lan içindeki küçük lordlann itaatsizliklerini bastırmakla uğraşmıştır.
Ardından din adamlarıyla küçük soylular arasından seçilmiş ve büyük
aristokrasiyi iktidarın dışında tutan danışmanların desteğini kalıcı ve
güvenilir kılmışlardır. En son olarak da, Paris'te bir kraliyet sarayı ku
rarak ve bu yerleşim birimini başkentleri yaparak iktidar merkezine
kararlı bir yapı kazandırmışlardır. Bu, başkentlerin Avrupa'sıdır. Ca
pet monarşisi aynca sarayın yakınında kurulmuş güçlü bir Benedikten
manastırının sağladığı destekle de güçlenmiştir. Saint-Denis Manastı
rı, kendisini Capet'lerin davasına adamış önemli bir tarihçilik merke
zi olmuştur. 1 3 . ve 1 4. yüzyıllarda bir dizi önemli ulusal tarih çalışma
sı hazırlamıştır. Bu, tarih ve tarihçiliğin Avrupa'sıdır.
Capet monarşisi elindeki kozları en iyi şekilde kullanmıştır. Bunlar
dan ilki, hanedanın başlangıcında kralın Reims' de kutsanması olmuş
tur. Bu tören, Reims' de Clovis'in şahsında, bir güvercin biçimine gir
miş Kutsal Ruh'un cennetten getirdiği mucizevi sıvıyla vaftiz edilmiş
Frank monarşisinin olağanüstü karakterini anımsatmıştır. Bu mucize
vi sıvı sonradan takdis için kullanılan yağa dönüşmüştür. Capet'ler ay
nca Hz. Meryem'in artan itibarını da kullanmıştır. Fransız kralları sim
geselfleur-de-lys* ve kralın pelerininin mavi rengini, kültü şaşırtıcı bir
tarzda 1 1 . ile 1 2. yüzyıllar arasında harekete geçmiş Hz. Meryem' den
almıştır. Fleur-de-lys Sofu Robert'in hükümdarlığında (996-1 03 1 )
kraliyet kalkanlarında görülmeye başlanmıştır. İngiliz kralları Canter
bury Başpiskoposu Thomas Becket ( 1 1 70) cinayetiyle Kilise'yi kendi
lerinden soğuturken, Fransa' daysa kilise ile kral, taht ile altar arasında
ki ittifak, siyasi istikrarın kalıcı temelini oluşturacaktır.
Kastilya 'da
* Fleur-de-lys: Fr. Zambak çiçeği; haç, aslan ve kartalı temsilen, üç yapraklı zambak biçimindeki
kraliyet amblemi. (ç.n.)
Normanlar
FEODAL AV RU PA 87
denizci buraya 1 087' de Aziz Nikolaos'un bedenini getirmiştir. Azizin
bedeni muhteşem bir bazilikaya yerleştirilmiş ve buradan, bebeklerin
ve okul çocuklarının hamisi Aziz Nikolaos kültü tüm Avrupa'ya ya
yılmıştır. Krallık, l 1 3 7 'de Napoli'yi ve ayrıca da Normanların
1 072' de Palermo'yu, 1 086' da da Syracusa'yı ele geçirdikleri Sicilya'yı
kapsamaktadır.
Ardından Papalık'la çok sert bir çatışmanın yer aldığı dönem gel
miştir. Bu çatışma 1 . Ruggiero'a ( 1 03 1 -1 1 0 1 } Antikçağ'ın kötü kralla
rına verilen tiran etiketinin uygun görülmesini getirmiştir. Fakat daha
sonra Sicilya'nın Norman krallarıyla Papalık arasında uzlaşma sağlan
mış ve Hıristiyan krallıklarının en parlaklarından biri ortaya çıkmıştır.
Güney İtalya ve Sicilya, Bizans'ın ve Müslümanların elinden alınmış
ve sonunda Avrupa Hıristiyan alemine iade edilmiştir. İktidar merke
zi Palermo'ya taşındıktan sonra, i l . Ruggiero ( 1 095-1 1 54} l 1 3 0'da
kral ilan edilmiştir.
Sicilya'nın son Norman Kralı i l . Guglielmo ( 1 1 54-1 1 89) arkasın -
da çocuk bırakmadan ölmüş ve taç, teyzesi Constanza'ya geçmiştir.
Constanza'nın kocası, Friedrich Barbarossa'nın 1 1 9 1 'de imparator
olan oğlu VI . Heinrich'dir. l 1 97'de zamanından önce öldüğünde, Na
poli ve Sicilya krallığını oğluna, geleceğin i l . Friedrich'ine bırakmıştır.
Norman atalarının çabalarını sürdüren ve hatta onları geride bırakan
Friedrich, krallığını en iyi şekilde örgütlenmiş feodal monarşilerden
birine dönüştürmüştür. Palermo, Hıristiyan Avrupa' da muhteşem Bi -
zans ve Müslüman kentleriyle rekabet edebilen tek kent olmuştur.
Kültürel ve sanatsal açılardan baktığımızda, Hıristiyanlar, Yahudiler
ve Müslümanlarla sürekli işbirliği içinde çok sayıda eserin çevirisi ya -
pılmış ve Palermo, Hıristiyan Avrupa'nın sadece örnek başkenti değil,
aynı zamanda olağanüstü başkenti olmuştur. Güney İtalya ve Sicilya
krallığı 1 3 . yılın sonunda kısa süreliğine Fransızlar [Aziz Louis'nin er -
FEODAL AVRU PA 89
Bakire Meryem Kültünün Yükselişi
• Aşai Rabbani olarak da bilinen, Hz. İsa'nın Son Akşam Yemeği'nde şükran duası ettikten son
ra, ekmek ve şarabı kendi bedeni ve kanı olarak havarilere sunuşunu anmak amacıyla düzenlenen
ayin. (ç.n.)
FEODAL AV RU PA 91
mıştır. Bakire'nin temsiline dair temel temalar Ortaçağ boyunca ev
rimden geçmiştir. Romanesk Bakire, dizleri üstüne oturmuş kutsal ço
cuğuyla birlikte her şeyden önce bir anadır. Daha sonra, kadınsı güzel
liğin bir simgesine dönüşmüştür. Aynca Hıristiyanlığın ölü oğlu Hz.
İsa'yı dizleri hizasında kollarında tutan Meryem, pieta'sında ve mün
ferit figürleri veya çoğu zaman grupları geniş cüppesinin kıvrımlan
arasında koruyan merhametli Bakire' de kilit unsur olmuştur. Re -
form'un Bakire Meryem kültüne müdahalesine rağmen, Meryem yüz
yıllar boyunca Avrupa' da insan ırkının anası ve savunucusu olmuştur.
Meryem'e adanmış -ve kendisini Hz. İsa'ya adamış çalışmalarla ilişki
lendiren- sanat çalışmalarından ibaret bir evre ortaya çıkmış, ama bura
da Bakire figürü gittikçe baskın hale gelmiştir. Bakire Meryem kültü, te
melde kadınların özel ibadetleri için düşünülmüş birçok Books ofHo
urs* yazılmasına neden olmuştur. Bakire, tarihin en muhteşem olayın -
da, Tann'nın Hz. İsa'da vücut bulmasında en çok saygı gösterilen
oyuncu olmuştur. Kültü, tüm önemli tarihsel görüngülerde olduğu gi
bi, her yerde kök salmıştır. Bunlar sadece azizlerin emanet veya kalın
tılarının bulunduğu, yukarıda bahsedilmiş hac yerlerinden ibaret de
ğildir; aynca bundan sonra Hıristiyan aleminin katedrallerinin büyük
kısmına isim olarak verilen Notre Dame'da (Hanımımız) olduğu gibi,
yeni adanmış ibadet yerlerini de kapsamıştır. Çoğu örnekte, bu yerlerin
adandığı kişiler sonradan değiştirilmiştir. Örneğin, orijinal olarak Aziz
Stephanus'a adanmış Paris katedrali, Notre-Dame de Paris olmuştur.
Bakire Meryem kültü tarihçinin karşısına bir soru daha çıkartmak
tadır. Popülaritesinin kadınların yeryüzündeki konumuna yaran ol
muş mudur? Kadının Ortaçağ Bao'sında yükselmesinin arkasındaki
esin kaynağı ve dayanak olmuş mudur? Bu soruyu yanıtlamak kolay
değildir ve tarihçiler bu konuda farklı görüşler ileri sürmektedir. Fakat
bence, günahkar Hz. Havva'ya karşıt bir konuma yerleştirilmiş Bakire
gerçekten de itibarı iade edilmiş ve merhamet dağıtan kadın imgesi du -
rumuna gelmiştir. Bakire Meryem kültünün, aşağı yukarı evliliğin dini
bir törene dönüştüğü ve çocuklarla birbirine bağlı ailelere daha fazla
değer verilmeye başladığı (Hz. İsa'nın doğumunu anlatan resimlerde
görüldüğü gibi) bir dönemde ortaya çıkrığım göz önüne aldığımızda,
Meryem'i kadınının dünyadaki yazgısının büyük destekçisi olarak gör -
* Book of Hours: Ortaçağ' dan kalmış olan en yaygın el yazması çeşidi. Bunlann her biri birbirin -
den farklı olmakla beraber, genelde birtakım metinleri, dualan, mezmurlan ve bunlara uygun il -
lüstrasyonlan içerirdi. (ç.n.)
92 Av Ru PA ' N ı N Doc u ş u
mekten başka bir seçenek yoktur. Tıpkı zarif aşkta olduğu gibi, onun
kültü sayesinde kadının statüsü gelişmiştir. " Hanımımız" en yüksek
düzeyde şövalyenin, genel anlamda erkeklerin de "hanım''ı, Ortaçağ
toplumunun ilahi ve insani dünyasında panldayan bir kadın figürüdür.
F EODAL AV RU PA 93
rin ve kısa bir süre sonra da kafatasların dünyası Avrupa, tüm Hıristi -
yanlık alemini sarmıştır.
• Sublunary region: Eski Yunan astronomisinin bir kavramı; Dünya'yla Ay arasındaki, dört kla -
sik element olan, toprak, su, hava ve ateşten ibaret uzam. (ç.n.)
FEODAL AVRU PA 95
layan, açgözlülük, merak ve yaratıcılığın birleşmesinin ortak sonucuy
du. Bu, iyi veya kötü, sadece Avrupa tarihinin değil, bir bütün olarak
modern tarihin temel olayıydı.
Here tikler
96 Av Ru PA' N ı N Doc u ş u
sonunda Kilise tarafından mahkum edilmiştir. Bu heretik akımlardan
bazıları, Hıristiyanlık dogması ile ilgilidir. Özellikle Mesih'in kutsal
doğasını ya da insani doğasını tanımadıklarından, Teslis'in üç kişisini
aynı düzeyde kutsal görmeyen yaklaşımlar için doğru bir tespittir bu.
Diğer heretik akımların Kilise töreleriyle sorunu vardır ve bunlar be -
lirgin bir şekilde toplumsal nitelik taşırlar. Bu konuyla ilgili bir örnek,
Aziz Augustinus'un şiddetle karşı çıktığı Kuzey Afrika kökenli Dona
tusçuluktur. Karolenj döneminde Teslisçi birkaç heretik akım mev
cuttur ama M S 1 000' den sonra büyük bir heretik akım dalgası ortaya
çıkmıştır; bunlar arasında geleneksel olarak bir aynına gidilmiş, popü
ler nitelikteki heretik akımlarla bilgiye daha çok dayananlar ayn tutul
muştur. Yükselen bu heretik dalga, genelde inançlı halkın daha saf tö
reler arayışına veya 1 1 . ile 1 2. yüzyılların Gregoryen Reform'una gi -
den yolu açacak genel değişim arzusuna verilmiştir. Karolenj dönemi
nin yıllarca sürmüş siyasi ve toplumsal istikrarından sonra ikili bir ha
reket niteliği taşıyan istikrarsızlık ve karışıklık dönemi gelmiştir. Bir
yandan Kilise kendisini din adamı olmayan güçlü kişilerin baskısın
dan kurtarmaya çalışmaktadır; diğer yandan da ruhban sınıfından ol
mayanlar ruhbanla olan ilişkilerinde daha serbest bir konuma ulaşma
ya çabalamaktadır. Ortaçağ toplumu ve medeniyeti, Kilise'nin hem
ilahi hem de dünyevi olan iktidarına dayanmıştır. Kilise'nin kabul
edemediği, 1 1 . yüzyılın başında Orleans, Arras, Milano ve Lombardi -
ya'daki olaylarda görüldüğü gibi, iktidarını sorgulayan heretik akım
lardır. Protesto hareketlerinin ya reformda kararlı ya da heretik akım
anlamında güçlü olduğu bölgeler Lothringen (modem Lorraine)� gü
nümüz Fransa'sının güneybatı ve güneydoğusu, Kuzey İtalya ve Tos -
cana' dır. Artık protesto eden bir Avrupa belirmiştir. Kilise'nin ilerle -
mesi zordur; kah ruhban sınıfı içinde gerekli reformlara doğru kah he
retik akımların bastırılmasına doğru salınmaktadır. Din adamlarının
davranışlarının yeniden biçimlendirilmesi, mukaddes şarap ve ekme -
ğin ve dini mevki satışını, papazların evlenmeme yeminine uyulma -
masını (papazların büyük kısmı ya evliydi ya da metresleri vardı)
mahkiim etmeyi kapsamaktadır. Bu arada, halk arasında gittikçe artan
sayıda insan, yanlış davranışlar içinde olan papazlardan veya hatta
herhangi bir papazdan ekmek ve şarap takdimi kabul etmeyi reddet -
meye başlamıştır.
Bazı heretikler de Hz. İsa'lı haça ve hatta Haç'ın kendisine bile iba -
det etmeyi reddetmektedir. Cluny keşişlerinin etkisi altında bulunan
Kilise, dualara, ölüye saygı göstermeye yönelik hizmetlere ve bu ayin -
FEODAL AVRU PA 97
leri yöneten din adamlarını ödüllendirmeye her geçen gün daha fazla
önem vermeye başlamış ama ruhban sınıfının dışında kalan birçok in -
san da bu yeni davranış kalıbını reddetmiştir. Bu tür protestolar me
zarlıkları da etkilemeye başlamıştır: Bu yerler sadece Kilise tarafından
takdis edildi diye halkın birçoğu buraları kutsal görmeyi reddetmiştir.
Benzer şekilde, halk Kilise'nin Kutsal Metinleri yorumlama ve özel
likle de bunların ayinlerde nasıl kullanılacağı konusundaki tekelini de
sorgulamaya başlamıştır. Son olarak da Kilise içinde hem bireyler dü
zeyinde hem de toplu olarak gittikçe artan zenginleşme, nefret dolu
eleştirilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kilise bir süre sonra
kendisini kuşatılmış bir kale gibi görmeye başlamıştır. ilk hamlesi, da -
ha iyi karşılık vermek için bu heretik akımları adlandırmak ve birbirin
den ayırmak olmuştur. Fakat bulduğu adlar çoğu kez geç Antikçağ' a ait
olmuştur. Eski metinlerde bulunan bu adlar, hiçbir şekilde Kilise'yi
şimdi tehdit eden gerçek heretik akımlara karşılık gelmemektedir. Ge
nelde tüm bu akımları, İyi ile Kötü arasında radikal bir farklılık oldu
ğuna inanan Manicilikle bağlantılı heretiklikler olarak görmüş ve
bunlara inananları da integrist'ler* olarak adlandırmıştır.
Bu heretik akımlara karşı mücadelede başı, Hıristiyan alemini kon
trol eden büyük kurum Cluny tarikatı (aynı zamanda Haçlı Seferle
ri'ni de örgütlemiştir) çekmiştir. Cluny'nin 1 1 22 ve 1 1 56 yıllan ara
sındaki ünlü başkeşişi Saygıdeğer Peter, Hıristiyanlığa yönelik ana
tehditler olarak adlandırdığı unsurlara saldıran üç çalışma kaleme al
mıştır. Bunlar bir yere kadar ortodoks Hıristiyanlığın ana metinleri
olarak kabul edilmiştir. Bunlardan bir tanesinde, kilise törenleri ile
ölüler için dua etmeyi reddeden ve Haç korkusunu vaaz eden, Alp
ler'deki bir köy cemaatinin pederi heretik Pierre de Bruys'a saldırır;
diğeri Hıristiyan aleminde Hz. Muhammed'e (bu metinde Hz. Mu
hammed büyücü olarak gösterilmiştir) ve tüm müritlerine saldıran ilk
çalışmadır; üçüncüsünde ise tanrı katilleri olarak mahkUm ettiği Ya
hudilere saldırmıştır. Saldın 1 1 40'tan sonra genel bir hal almış ve he -
retiklik, doğa üzerine üretilmiş yeni kavramlara uygun bir şekilde bir
hastalık olarak kabul edilmiştir: cüzam veya veba. Aynca Kilise bula -
şıcı hastalık fikrini de yayacak ve böylece heretik akımlar korkunç bir
tehlike olarak görülecektir.
98 AV RU PA'N I N Doc u ş u
Güney Fransa' da, Yunanca da "saf" anlamına gelen ve Almanca'ya
Ketzerei olarak geçen heretiklik manası taşıyan "Katharos" terimi
özellikle kilit bir sözcüğe dönüşmüştür. Katharosçular, l 1 63 'te hem
Köln'de hem de Flandre'da görülmüştür. 1 1 67'de konsey biçiminde
bir heretik meclis, görünüşe göre Saint-Felix-de-Cararnan'da Toulou
se kontuna ait bir arazide toplanmıştır. Katharos heretikliği az çok
soyluların bir kısmını ve hatta Languedoc ve Oksitan üst aristokrasisi
ni kendi tarafına çekmiştir. Bu temelde Kilise'nin kan akrabalığına da
yanan evlilikleri yasaklamasından ötürüdür; bu değişiklik kırsal mi
rasların parçalanmasını getirmiştir. Katharosçuluk sözcüğün tam an
lamıyla gerçekten bir Manicilik biçimidir; maddi ve bedeni olanı red
detmiş ve yerine Hıristiyan Kilisesi'ninkinden çok farklı davranış ve
ayinler koymuştur. Katharosçuluğun bir özelliği, bir elit "saf" katego
risi aynını yapın.asıdır. " Mükemmel olanlar" olarak bilinen bu kişile -
re, yaşamlarının sonuna doğru consolamentum* denilen bir tür vaftiz
töreni düzenlenmektedir. Kanımca Katharosçuluk aslında bir Hıristi
yan heretikliği değil, tamamen farklı bir dindir. Önemi, hem onu yok
etmek isteyen Kilise tarafından hem de 20. yüzyılda bunu çok özel bir
miras olarak gören bölgeci militanlar tarafından abartılmıştır. Katha
rosçuluğun eğer zafere ulaşsaydı (ki her durumda bu çok düşük bir ih -
tirnaldir) "Integrist" bir Avrupa yaracağına inanmak, hiçbir şekilde bu
olgunun kışkırttığı Kilise zulmünün acımasızlığını mazur göstermez.
1 2. yüzyılın ikinci yansında heretik akımlarla ilgili her an patlamak
üzere olan büyük kargaşanın ortasında, Lyon' da, Pierre Valdo (Valdes)
adında, ruhban sınıfından biri olmasa da yoksulluk, alçakgönüllülük
ve Kitabı Mukaddes'in ruhuna uygun yaşam üzerine vaazlar veren bir
tüccar belirmiştir. Valdoculuk ilk başta bir heretiklik değil, daha ziya
de ruhban olmayan kesimin, Kilise'nin otoritesini sorgulamaksızın,
kendi rolünü artırmaya çalıştığı bir reform hareketi olarak gözükmüş -
tür. 1 1 84'te imparatorun da desteğini almış Papa I I I . Lucius, Vero -
na' da Ad abolendam * * olarak adlandırılmış ve tüm heretiklere şiddetli
baskı uygulanmasını getiren karan devreye sokmuştur. Aslında (Mo -
nique Zerner'in ifade ettiği gibi) "heretikliğin dışarıya renk vermeme -
si" yüzünden, bunalmış bir Kilise'nin içine düştüğü kafa karışıklığı-
FEODA L AVIWPA 99
nın bir sonucu olarak, tüm heretik akımlar ("Katharosçular, sahte bir
isim altında kendilerini Lyon'un alçakgönüllüleri ve yoksulları olarak
adlandırmış Paterinler, Passagianlar, Josephinler ve Arnaldistler) aynı
kefeye konacaktır.
Heretiklik karşıtı baskının büyük örgütleyicisi, Papa I I I . Innocenti
us ( 1 1 98-1 2 1 6 arasında papa) olmuştur. Heretikli ği 1 1 99 kadar er
ken bir tarihte hainlikle bir tutmuş ve dolayısıyla bir heretiğin sahip
olduğu her şeye el koymak, tüm kamu faaliyetlerinin dışında tutul
ması ve mirastan mahrum bırakılması mümkün olmuştur. I I I . Inno
centius Haçlı Seferleri fikrini ve gerçekliğini yeniden canlandırmış ve
heretiklere yönlendirmiştir. Heretiklere karşı, 1 208'de halk içinden
haçlıların ileri çıkarak savaşmasını istediği bir savaş başlatmıştır. Savaş
Beziers'nin yağmalanması ve Biterrois'lann kasaba kiliselerinde katli
amıyla başlamıştır. Bu savaş, Kuzey Fransa' dan toprağa ihtiyacı olan
çok sayıda küçük lordu içine çekmiştir. Bu sözde Albi heretiklerine
karşı düzenlenen Haçlı Seferi 1 2 29'a, Toulouse kontu, Güney Fran -
sa'nın tüm lordlan ve kasabalarıyla birlikte silahlarını bırakana kadar
sürmüştür.
Bu arada, Dördüncü Lateran Konsili ( 1 2 1 5) Hıristiyan prenslere
heretiklik karşıtı bir yemin dayatmıştır. Aynı zamanda Yahudileri de
kıyafetlerine dikilen ve genelde kırmızı bir tekerlek şeklinde olan gö
rünür bir işaret taşımaya mahkum etmiştir. Bu, geleceğin san yıldızı -
nın Avrupa'daki doğuşu olmuştur. Her ne kadar 1 2 69'da Aziz Louis
yaşamının son günlerinde, görünüşe göre arzusunun dışında bu kararı
uygulamak zorunda kalmışsa da, seküler yönetimlerin büyük kısmı
bu karara uymamayı seçmiştir. 1 2 3 2 'deyse Papa IX. Gregorius, Pisko
posluk Engizisyonu yanında, Hıristiyan aleminin her yerinde Kilise
ve papa adına heretikleri yargılamış olan Papalık Engizisyonu'nu kur
muştur.
Engizisyon, "suç isnat edici" değil, daha ziyade "sorgulayıa" olarak
bilinen yeni bir yargı yöntemi benimsemişti. Bu yöntem suçlunun iş -
lediği suçla ilgili bir itirafname vermesi için sorgulanmasından ibaret -
ti. Böylece itiraflara dayanan bir Avrupa ortaya çıkmıştı ve bir süre
sonra bu itiraflar işkence yoluyla alınmaya başlamıştı. İşkence Orta
çağ'ın ilk dönemlerinde çok az kullanılmıştı çünkü Antikçağ' da genel -
likle kölelerle sınırlı kalmıştı. Şimdi Engizisyon bunu yeniden canlan -
dırmış ve uygulama alanını ruhban kitlesinin dışına genişletmişti. Bu,
Robert 1. Moore tarafından açığa çıkarılmış, zulüm Avrupa'sının en iğ -
renç yanlarından biriydi.
Yahudilere Zulüm
1 02 AVRU PA'N I N D oc u ş u
düşmanlığın boyutlarının çok daha büyük olduğu anlaşılır. Hz. İsa'nın
Çilesi'nin, içinde bulundukları dönemde gerçekleşmiş bir olay oldu
ğunu düşündüklerinden, ona işkence edenleri cezalandırmak istemiş
lerdir. Zengin ve güçlü haçlılar, yolculuklarını Marsilya ve Cenova' dan
kiraladıkları gemilerle gerçekleştirmiştir. Yoksul haçlıların büyük kıs
mı deniz yolu için gerekli paradan yoksundur. Bu kişilere sık sık Mün
zevi Pierre (L'Ermite Pierre) gibi fanatikler önderlik etmiş ve Yakındo
ğu'ya Orta Avrupa' dan geçerek ulaşmışlardır. Bu yolculuk sırasında
karşılaştıkları çeşitli Yahudi topluluklarının çoğunu katletmişlerdir.
Bu Avrupa'nın ilk büyük katliam dalgası olmuştur.
1 2. ve 1 3 . yüzyıllardaki Yahudi zulmünün arkasında başka itici
güçler vardır. İki mit icat edilmiştir. Bunlardan biri, kanlarını ayinle
rinde kullanmak için, Yahudilerin genç Hıristiyan erkekleri öldürdük
lerine dair olan ve doğruluğuna inanılmış söylentidir. Bu söylenti ne -
redeyse her zaman kıyımlara neden olmuştur. Bu türden ilk suçlama
nın, 1 1 44 yılında Norwich'te yapıldığı görülmektedir ve İngiltere' de
1 2. yüzyılın ikinci yansıyla 1 3 . yüzyılın ilk yansında bu tür birçok
suçlama ve katliam vardır. 1 2 5 5 'te Lincoln'da bir başka vaka daha gö
rülmüş ve genç bir oğlanın ölümünün ardından çıkan, onun Yahudi -
ler tarafından işkence edilerek öldürüldüğüne dair söylenti, 1 9 Yahu -
di'nin Londra'ya götürülerek asılmasına neden olmuştur. Ancak kra
lın erkek kardeşi Cornwall'lı Richard'ın müdahalesi, 90 tanesinin da
ha aynı yazgıyı paylaşmasını engellemiştir.
Her ne kadar Aziz Louis'nin hükümdarlığında ( 1 2 2 6-70) Fransız
topraklarında bir Yahudi kıyımına rastlanmasa da, benzer suçlama,
idam ve katliamlar Avrupa kıtasına da yayılmıştır. Yahudilerin, Hıris
tiyanlann saflık arzusundan kaynaklanan zulmüne maruz kaldığı bu
dönemde, bir başka söylenti daha yayılmıştır. Bu sefer Aşai Rabbani
ayininde kutsanan ekmeğin Yahudiler tarafından kirletildiği söylenti -
si çıkmıştır. Bu suçlamayı harekete geçiren bariz bir şekilde Aşai Rab
bani töreninin inançlı kitlenin gözünde artmış önemidir ki, bu geliş -
me sonunda 1 264'te Corpus Christi (Hz. İsa'nın Bedeni) festivalinin
ortaya çıkışına varacaktır.
Yahudilere yönelik zulüm çoğu kez kitlesel sürgünleri de kapsa -
mıştır. Birçok Yahudi, 1 290'da İngiltere'den ve 1 3 06'da da Fran
sa'dan atılmıştır. Bunların bir kısmı geri dönmüştür ama 1 394'teki
Fransa Krallığı'ndan atılma geri dönüşe imkan tanımaz. 1 4. yüzyılda
ki büyük felaketler sırasında, Yahudilere yönelik şiddetli zulümler
gerçekleşmiştir. 1 3 2 1 'de Yahudiler, cüzamlılarla birlikte, kuyuları ze -
FEODAL AVRU PA 1 03
hirlemekle suçlanmışlar ve ardından kıyımlar gelmiştir. Daha da kötü
sü, özellikle 1 348 ile 1 3 50 arasında Almanya' da Kara Ölüm olarak bi
linen veba salgını tüm şiddetiyle ortalığı kınp geçirirken, Yahudiler bu
olayın sorumlusu ilan edilmiştir. Bu tür salgın fikri tüm Hıristiyan
Avrupa' da yayılmaktaydı.
1 2. ve 1 3 . yüzyıllarda Yahudilerin tecrit edilmesinin artması, onla
rı zulümlere daha açık bir hale getirmiştir. Mülk edinmeleri ve toprak
la uğraşmaları yasaklanmış, birçok meslekten atılmışlardır. En büyük
kovulma 1 492'de İber Yanmadası'nda, İspanya'daki son Müslüman
krallık Granada Krallığı'nın ortadan kaldırılması sırasında gerçekleş
miştir. Bu toprakların Katolik hükümdarları kanın saflaştırılması (lim
pieza del sangre) arayışında, diğer tüm Hıristiyan hükümdarlardan da
ha ileriye gitmiştir. Yahudiler, Papalık Devletleri ve Almanya'daki im
paratorluk mülkleri gibi henüz kovulmadıklan yerlerdeyse, daha son
ra, onları aynı anda hem koruyan hem de tecrit eden gettolara kapatı
lacaktır.
Birçok Yahudi, içinde bulundukları tüm yasaklara rağmen, küçük
çapta da olsa, gündelik masraflarını karşılama amacıyla, tefecilik faali
yetine devam etmiştir. Bunun sonucu olarak da onları faizciler olarak
damgalayan Kilise'nin zulmüne uğramış ve dahası, Yahudilerden al
dıkları mali yardım olmadan yapamayan Hıristiyanların nefretini
Üzerlerine çekmişlerdir. Tıpla ilgili üstün yeteneklere sahip diğer Ya -
hudiler de zengin ve güçlü kişilere doktorluk yapmaya başlamış ve pa -
palarla Hıristiyan kralların (Aziz Louis de dahil) büyük kısmının Ya -
hudi doktorları olmuştur.
Zulmün ortaya çıktığı ve yayıldığı bu Avrupa'da, şüphesiz en sü
rekli ve iğrenç zulüm Yahudilere uygulanandır. Sadece ırk fikrini de
ğil, Ortaçağ'a ait olmayan bazı sözde bilimsel iddialan da çağrıştıran
ırkçılık sözcüğünü kullanma konusunda tereddüt ediyorum. Hıristi
yanlann Yahudilere yönelik düşmanlığı esasen dine dayanmış olsa da
(diğer yandan Ortaçağ'da din her şeydi; öyle ki dini olanı belirleyen
asli bir anlayış mevcut değildi ve 1 8. yüzyıla kadar da mevcut olmaya -
caktı), Yahudi karşıtlığı Hıristiyanların tavırlarını açıklamada yetersiz
kalmaktadır. İşin gerçeği, Ortaçağ Hıristiyan toplumunun, Avrupa an -
tisemitizminin ilk temellerini atmış olmasıdır.
1 04 AV RU PA' N I N Doc u ş u
Sodomi
Cüzamın Belirsizliği
F E O D A L AV RU PA 1 05
tur. Büyük azizler cüzamlılara yemek vererek ve bazen de onları öpe
rek Mesih'in izinden gittikleri için methedilmiştir. Bunların en ünlüsü
Assisili Aziz Francesco ve bir diğeri de Aziz Louis' dir. Cüzam Batı' da
4. yüzyılda yayılmış gözükmektedir. Böylece cüzamlılar bir yandan
acınılan ve merhamet gösterilen, diğer yandan da hem fiziksel hem de
manevi düzeyde korku yaratan nesnelere dönüşmüştür. Bedenin ruhu
yansıttığına inanılan bu toplumda, cüzam bir günah alameti olarak gö
rülmüştür. Cüzamlı, saray edebiyatında çoğu kez itici bir karakter ola
rak tasvir edilmiştir; cüzamlılar arasındaki lsolde anlatısında görüldü
ğü gibi. Cüzamlılar, yasak dönemlerde cinsel ilişkide bulunan ebe -
veynlerden olan günah çocukları olarak damgalanmıştır. Michel Fo
ucault'nun gösterdiği gibi, cüzamlılara gösterilen genel tepki onları
tecrit etmek şeklinde olmuştur. 1 2. yüzyıldan itibaren çeşitli cüzamlı
evleri inşa edilmiştir. Teoride bir tür hastane olarak görülen bu yapılar
aslında, kentlerin dışında oluşturulmuş ve Mecdelli Meryem' den (cü
zamlıların koruyucuna dönüşen azize) esinlenerek La Madeleine adı
nın verildiği mahallelerde oluşturulmuş hapishanelerdir. Nadiren dı -
şan çıkmalarına izin verilmiş olan cüzamlılar, boyunlarına asılı küçük
bir zil sayesinde Hıristiyanlan kendilerinden uzak tutmuşlardır. Kor
kunç bir sembolizmle yüklenmiş olan cüzam Ortaçağ Avrupa' sının ti
pik hastalığı olmuştur. Cüzam korkusu doruk noktasına, cüzamlıların
kuyuları zehirlemekle suçlandığı 1 4. yüzyılın ilk döneminde ulaşmış
tır. Dolayısıyla cüzam Batı'nın simgesel hastalıklarının en başta geleni
olarak kabul edilmiştir. Bir süre sonra veba, cüzamın önüne geçecektir.
Şeytan'ın Salıverilmesi
Sonunda, birbirinden farklı tüm baş belası varlıklar, iyi ve inançlı Hı
ristiyanlann saflığını ve kurtuluşunu tehdit eden bir karşı toplum
oluşturmuştur. Bunlar ya fiilen liderleri Şeytan'ın kontrolü altındadır
ya da onun uyruklarıdır. Şeytan, Avrupa'ya Hıristiyanlıkla aynı za
manda girmiştir ve kökleri ya Grek-Roma pagancılığına ya da mevcut
türlü çeşitli popüler inançlardan birine giden birbirinden farklı birçok
iblisi hükümdarlığı altında toplamıştır. Şeytan ancak 1 1 . yüzyıldan
itibaren tüm kötülük kuvvetlerinin başkomutanı kabul edilmiştir. Bu
andan itibaren geleceğin lanetlilerinin dansını yönetir olmuştur. Her
insan ona yenik düşecek değildir ama herkes onun tehdidi altındadır,
herkesin onun tarafından yoldan çıkartılma ihtimali vardır. Birleşmiş
FEODAL AVRU PA 1 07
kümdarların yerini Alman krallar ( 1 1 94'te VI . Heinrich ve ardından
da 1 1 98' de i l . Friedrich) almış ve bu, bölgenin Hıristiyanlık alemi
içindeki konumunu sağlamlaşormış ve Palermo'yu olağanüstü bir
çokkültürlü başkent haline getirmiştir.
Orta ve Kuzey Avrupa' daysa, bir Hıristiyan krallık olarak güçlen
miş Macaristan artık Hırvatistan'la birleşmiştir. Kral I I I . Bela (hüküm -
darlığı 1 1 72-96) Bizans'la iyi ilişkiler devam ettirirken, doğu sınırını
da göçebelere karşı sağlamlaştırmış ve Fransa Kralı Vl l . Louis'nin bir
kızını kendisine ikinci eş yaparak Latin Hıristiyanlığıyla bağlarını da
güçlendirmiştir. Benzer şekilde, Bohemya ve Polonya da birbirlerinin
karşılıklı konumlarını, bir Hıristiyan prensliği ve bir Hıristiyan krallı
ğı olarak tekrar teyit etmişlerdir. İmparatorun desteğini sağlamış Pir -
zemislid dükleri, manastırlar kurarak ve Moravya imtiyazlarını üstle
nerek iktidarlarını pekiştirmişlerdir. Polonya' da "Çarpık Ağız" I I I . Bo
leslaw (hükümdarlığı 1 1 02-3 8) , her biri özel bir alanda uzmanlaşmış
köylerden ibaret bir dizi oluşturarak Piast monarşisinin ekonomik
canlılığını yakalamıştır. Bu, onun iktidarını güçlendirmesini sağlamış,
böylece Pomeranya'nın fethi ve Wloclawek, Lubusz ve Wolin' de yeni
piskoposlukların oluşturulmasına girişmiştir. Aynca Benedikten ve
Premonstratensian* dini tarikatlarını da desteklemiştir. Fakat vasiye -
tinde Polonya'yı farklı bölgelere ayırmış ve bunları oğullarına dağıt
mıştır. Polonya' da monarşinin zayıflaması bu tarihten sonra başlamış
tır. Bazı tarihçiler, Sovyetler Birliği'nin 1 989'da yıkılmasından sonra
Ortaçağ' da oluşmuş Orta Avrupa'nın tekrar belirdiğini düşünmekte
dir. Bunlardan biri, yeni Orta Avrupa Üniversitesi'nde Ortaçağ Araş
tırmaları Bölümü'nün örgütlenmesine yardımcı olmuş Macar Ortaçağ
tarihçisi Gabor Klaniczay' dır. Burası, Ortaçağ'ın Latin, Yunan, Slav ve
doğu Hıristiyanlıkları ve bu bölgelerde Avrupa medeniyetinin zaman -
la yayılmasıyla ilgili karşılaştırmalı çalışmalardan oluşan dersler baş -
!atmıştır. Bu çalışmaların ortaya çıkardığı şey, tıpkı Ortaçağ'daki gibi
batıdan doğuya uzanan geniş ve sınırsız bir bölge için açık, çeşitlendi -
rilmiş ve yaratıcı bir laboratuar oluşturan bir Orta Avrupa' dır: Klanic
zay'ın kendi sözleriyle, hakiki bir Avrupa "Ütopyası" dır bu.
Benzer şekilde kuzeyde İskandinavya da Hıristiyanlık alemindeki
konumunu sağlamlaştırmıştır. İzlanda, 1 1 . yüzyılın sonunda Ortaçağ
F E O D A L AV RU PA 1 09
yegane Hıristiyanlar) ve onlardan da Müslümanlara geçmişti. Hıristi
yanlık aleminin kutsal kabul ettiği yerlerde, hiçbir zaman birleştiril
miş tek bir Hıristiyan siyasi kurumu tesis edilmemişti. Buralar Yahu
diliğin de kutsal kabul ettiği yerlerdi (her ne kadar Roma'nın buraları
fethi ve bunun ardından Yahudilerin bu topraklardan sürülmesi Ku
düs'ün Yahudi nüfusunu ufak bir azınlığa dönüştürmüşse de). Aynca
Müslümanlar da bu yerleri kutsal kabul ediyordu. Çünkü Muhammed
Cennet'e Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra'dan yükselmişti. Kudüs, yuka
rıda belirtildiği gibi, çok erken bir tarihte Batı Hıristiyanları için eşi ol
mayan bir hac yerine dönüşmüştü. Türklerin bu bölgeyi 1 O. yüzyıldan
itibaren istilası, Batı Hıristiyanlarındaki tavır değişikliğini meşrulaştı
ran bir bahane olacaktı. Fakat asıl mesele bu değildi. Haçlı Seferleri'nin
arkasındaki dini ve ideolojik neden, iki uzun evrimin birbiriyle birleş
mesiyle ilgilidir.
Bunlardan ilki ve muhtemelen daha önemli olanı, Hıristiyanlığın
savaşmaya başlamasıdır. Yeni Ahit'in Hıristiyanlığı, tıpkı Hz . İsa'nın
kendisi gibi, barış yanlısıydı ve savaşa son derece karşıydı. Roma im
paratorlarının Hıristiyanlara zulüm etmelerinin temel nedenlerin
den biri, onların asker olmayı reddetmesiydi. Bunun arkasında yatan
neden, sadece imparatora bağlılık yemini etme konusundaki istek
sizlik değil, kan dökme fikrinin kendisine karşı duyulan düşmanlık
tı. İmparatorluk 4. yüzyılın sonunda, Hıristiyan olduğunda, Hıristi
yanların tavırları da değişmeye başlamıştı. Artık imparatorluğun
tüm uyrukları (yakında hepsi Hıristiyan olacaktı) Hıristiyan impara
torluklarını savunmak için göreve çağrılmaktaydı. Her şeye rağmen,
Hıristiyanların savaş fikrine düşmanlıkları uzun bir süre devam et
mişti. Üstelik savaş benzeri pratiklere gösterilen tavırlar değiştiğin
de bile, silah taşıma ve bunun sonucu olan kan dökme, papazlara ve
genelde din adamlarına menedilmişti. Bazı istisnalar mevcuttu. Kili
se'nin kabul ettiği ve hatta övdüğü tek durum, askeri tarikatlarınkiy
di. Bunlar, 1 2. yüzyıldan itibaren, Hıristiyanlığın kutsal yerlerini ve
bazı durumlarda da Batı'nın kendisini (örneğin, İber Yarımadası ve
Töton şövalyelerinin durumunda, Prusya ve Litvanya) korumak için
keşiş-şövalye grupları oluşturmaya başlamıştı. Fakat en önemli ge -
lişme, temelleri Aziz Augustinus tarafından atılmış olan adil savaş
kuramının oluşturulmasıydı. Adil savaş, olağan bir bireyin değil, bir
Hıristiyan imparator (daha sonra Ortaçağ'ın prens ve kralları) gibi
yüce bir otoriteye sahip bir liderin karar verdiği ve başlattığı bir sa -
vaştı. Teoride böyle bir savaşın hiçbir zaman saldırgan olmaması ge-
FEODAL AV R U PA 111
aleminin en tepesine yerleştirmesinin bir yoluydu; çünkü dini ve si
yasi yanlan birbiriyle iç içe geçen böyle bir savaşta liderlik, ancak papa
nın olmayı arzuladığı en yüksek dini lidere ait olabilirdi. Haçlı Seferi
düzenleyen papanın, i l . Urbanus'un, Cluny keşişi olması basit bir
rastlantı değildi. Haçlı Seferi, büyük Cluny topluluğunun tasarladığı
Hıristiyanlık türüne çok iyi uyuyordu.
Böylece Papalık, kutsal savaş fikrinin ortaya çıkmasını destekle
mişti. Bu savaşın simgesi, haçlıların göğsünde teşhir edilen bezden
haçtı. Böylece Hıristiyan Avrupa, kutsal savaşı, yani cihad'ı, Kuran'ın
indiği ilk andan itibaren, Müslüman müminler için temel bir zorunlu -
luk olarak yerleştirmiş olan İslam'ı izlemiş oluyordu.
Haçlı Seferleri'nin tarihine girmeyeceğim. ilk Haçlı Seferi'nin so -
nunda 1 099 yılında Kudüs'ün alındığını ve bunun, Müslümanların
Hıristiyanlar tarafından korkunç bir şekilde katledilmesini ve arala
rında Latin Kudüs krallığının da bulunduğu çeşitli Hıristiyan devletle
rin, Filistin' de kurulmasını getirdiğini söylemekle yetineceğim.
Müslümanların 1 1 44'te Urfa'yı almasının ardından, İmparator I I I .
Kondrad ve Fransız Kralı Vl l . Louis Aziz Bemard'ın vaazlarıyla teşvik
edilen ikinci bir Haçlı Seferi'ne girişmiş ama bu başarısızlıkla sonuç
lanmıştır. 1 1 87'de büyük bir Müslüman ordusuna komuta eden Kürt
Sultan Selahaddin, Hattin'de Kudüs kralının kuvvetlerini yok etmiş
ve sadece bu kenti değil, Sur hariç tüm krallığı ele geçirmiştir. Bunun
ardından İmparator Friedrich Barbarossa, İngiltere Kralı Aslan Yürekli
Richard ve Fransız Kralı Phillippe August önderliğinde üçüncü bir
Haçlı Seferi gelmiştir. Friedrich kara yolunu tercih etmiş ve Anado -
lu' da bir nehri geçerken bir kaza sonucunda boğulmuştur. Aslan Yü -
rekli Richard ve Phillippe August deniz yolunu tercih etmişlerdir. Fa
kat bu Haçlı Seferi de başarısız olmuş ve Hıristiyanlar Kudüs'ü sonsu
za dek kaybetmiştir.
1 3 . yüzyıla gelindiğinde, Haçlı Seferi ruhu epeyce kaybolmuştur.
İmparator i l . Friedrich 1 2 28-29'da Müslümanlarla Avrupalıların bü
yük kısmının utanç verici kabul ettiği bir antlaşma imzalayarak 6.
Haçlı Seferi'ni sona erdirmiştir. Fetih yerine dinden döndürmeyi
amaçlayan haçlılık tutkusunun anakronik şekilde tekrar yükselişi,
Kral I X . Louis'nin (Aziz Louis) liderliğinde Mısır ve Filistin'e sonu fe -
lakede biten iki Haçlı Seferi'nin ( 1 248-5 3) düzenlenmesine yol aç
mıştır; kral 1 2 70 yılında Kartaca önlerinde ölmüştür. Kutsal Top
rak'taki son Hıristiyan kaleleri de Müslümanların eline geçecektir:
1 289' da Trablus, 1 29 1 'de de Akka ve Sur.
Bu kitabın benimsediği uzun vadeli bakış açısına göre önemli bir diğer
soruyu daha ele almak gerekiyor. Haçlı Seferleri aracılığıyla Latin dev -
Kentlerin ve
Üniversitelerin
''Güzel '' Avrupa 'sz
(1 3 . Yüzyıl)
117
etkilemiştir. Öğrenim etkinliğinin boyutları, bölgelere ve kentlere gö
re değişmiştir ama birçok kentte çocukların yüzde 60'ını veya daha
fazlasını kapsamıştır. Bazılarında, örneğin Reims'de, kızlar bile etki
lenmiştir. Mevcut çalışma bağlamında daha da önemli olan, yük
seköğrenim olarak adlandırılacak merkezlerin, yani üniversitelerin
kurulması ve bunların başarılı olmasıdır. Bunlar birçok öğrenciyi çek
tikleri gibi, çoğu tanınmış ve hatta ünlü olan öğretmenlerin bu ku
rumlarda ders vermeleri de sağlanmıştır. Yeni bir öğrenim, yani sko
lastik felsefe, 1 2 . yüzyılın entelektüel araşnrmalarının sonucu olarak
bu kurumlarda ortaya çıkmışnr. Son olarak da, diğer üçünü destekle
miş ve harekete geçirmiş dördüncü başarı, yaklaşık 30 yıl gibi bir süre
içinde, kentlerde yaşayan ve genellikle buralarda etkin olan yeni dini
figürlerin yaratılması ve bunun olağanüstü bir şekilde yayılması ol
muştur: Bunlar dilenciliği benimsemiş tarikatların üyeleridir. Bu kişi
ler yeni bir toplumu biçimlendirmiş ve bu toplumun kabul ettiği Hı
ristiyanlığı her yönüyle yeniden biçimlendirmiştir.
1 18 Av RU PA' N ı N Doc u ş u
Roma dünyasında zaten güçlüydü. Ortaçağ' da ise, Hıristiyanlık ale
minde "villeins" denilen köylü kitlelerinin uzun bir süre ilk önce köle
ve daha sonra serf statüsüne indirilerek özgürlükten yoksun bırakıl
masıyla bu aynın daha da güçlenecekti. Özgür olma, kentli statüsüyle
çakışan bir özellikti. Bir Ortaçağ Alman atasözü bunu şöyle ilan edi
yordu: "Kentin havası kişiyi özgür kılar" (Stadluft machtfreı).
Bu arada Hıristiyanlık, Aristoteles ve Cicero aracılığıyla gelen kent
kavramını devralmış ve güçlendirmişti. Onlara göre, kenti tanımlayan
ve oluşturan şey duvarları değil, halkı, sakinleriydi. Bu bakış açısı,
Aziz Augustinus ve daha sonra Sevillalı Isidorus gibi etkili zihinlerin
cesaretlendirmeleri sayesinde, Ortaçağ' da büyük oranda kabul gör
müştür. Bu, bir Dominiken olan Büyük Albertus'un 1 3 . yüzyılın orta
sında Augsberg' de verdiği bir dizi vaaza da yansımıştır. Hem Latince
hem de Almanca sunulmuş bu vaazlar bir tür kent teolojisi önermiş,
kentteki ilahi yaşamın bir tasvirini sunmuştur; bu tasvirde, karanlık
ve dar sokaklar Cehennem' e ve açık alanlar da Cennet' e dahil ediliyor
du. 1 3 . yüzyıl kent zihniyeti, açıkça kentsel bir ideal içeriyordu.
Ortaçağ yollarının Antikçağ yollarının sahip olduğu sağlamlığı yi
tirdiği ve sadece "gelip geçilecek yerler" e dönüştüğü doğrudur ama
1 2. yüzyıldan itibaren, kentlerde temizliğe dair bir ilgi gelişmiş, gittik
çe artan bir şekilde kaldırım taşlan döşenmeye, çöp ve atık suyun im
hası örgütlenmeye başlamıştır; bu arada kentler, amacı sadece yüce ve
güçlü olanın iktidarına dair tasvirleri dayatmak değil, aynca bir güzel -
lik unsuru sunmak olan anıtlarla süslenmeye başlamıştır. Ortaçağ' da
kent, güzellik fikrinin geliştirildiği ana yerlerden biriydi. Bu, estetik
duyarlılıkla birlikte kaybolmaya yüz tutan Antikçağ güzelliğinden
farklı, modern güzellikti. Umberto Eco, anıtlarda somutlaşan ve kent
skolastiğinin kuramlaştırdığı Ortaçağ güzelliğinin ortaya çıkışına dik
kat çekmiştir.
İtalyan kökenli Amerikalı Roberto Lopez'in, Ortaçağ Avrupa ken -
tini, daha önceki kentlerden çok daha fazla bir şekilde, "bir ruh hali"
olarak açıklaması yerindedir. Muhtemelen bu noktada, hem maddi
gerçeklikleri hem de zihinsel temsilleri yansıtan bir kent unsurundan
da söz etmek gerekir; yani kent surlarından. Antikçağ, Ortaçağ kentle -
rine, Roma' da olduğu gibi, çoğu 3 . yüzyılda barbar istilacılara karşı in -
şa edilmiş surlar bırakmıştı. Arok bunların büyük kısmı yıkılmıştı.
Ortaçağ halkları bunları sadece kendilerini korumak için değil, bir
kentin benzersiz simgesi olduğu için onarmış veya çoğu kez yerine
yenilerini inşa etmişti. Gerçek bir kentin surlarla çevrili olması gereki -
Piskoposluk Kentleri
"Büyük" kentler
Kent Edebiyatı
Başkentler
Kent-Devletleri
Diğer bir gelişmiş kent tipi de bir devlete dönüşmüş olandı. Bu tür
kentlerin büyük kısmı İtalya' daydı. Yves Renouard, 1 0. ve 1 4. yüzyıl
lar arasında İtalyan kentlerinin geçirdiği evrimde üç evre belirlemiştir.
Birinci evre, iktidarı yerel kont veya piskoposun elinden alan aristok
rat komünün kuruluşuydu. Ardından, iktidardaki aristokrasinin çe
şitli hizipleri arasında ortaya çıkan çatışmalarla karşı karşıya kalan
kent, (en ünlü muhalefet Floransa' da Guelfo ile Ghibelliho arasında
kiydi), bir podesta olarak sınırlı yetkiler vereceği bir yabancıya başvu -
racakn. Sonunda yönetim seçkin, " hali vakti yerinde" tüccar ve zana -
atkar gruplarının oluşturduğu odalar ve korporasyonlar tarafından ele
geçirilecek ve bunlar da o andan itibaren gittikçe artan bir şekilde halk -
la ihtilafa düşecekti. İktidar her yerde, özellikle Cenova, Milano, Flo
ransa, Venedik ve hatta Roma' da büyük ailelerin oluşturduğu sülale
ler arasında hiç bitmeyen bir mücadele biçimini almıştı. Bu büyük ai -
lelerin ve kontrollerindeki konseylerin politikaları, özellikle kentlerin
çevresinde bulunan ve şimdi onların kontrolüne geçmiş toprakların
dönüşümüne yol açmıştı. Bu, kentleri devletlere dönüştüren evrim
deki ilk adımdı. Bunun en iyi örnekleri, Venedik, Milano ve Floran -
Kentler vefeodalizm
* Ortaçağ' da, geleneksel topluluklar içinde gelişen ve süreç içinde yasa koyucular/toplayıcılar ta -
rafından derlenerek hukuki bir nitelik kazandırılan kurallar, normlar dizisi. Burada Kral Vl l .
Louis'nin çıkardığı berata gönderme yapılıyor. (ç.n.)
1 26 AV RU PA' N I N Doc u ş u
luktan kurtulmanın son çaresi ve hayatta kalmanın bir yolu olarak ge
çerli olabilirdi, zevk amaçlı olamazdı. Ve kızlar, örneğin aşın makyaj
yapmak gibi, göz boyamaya çalışmamalıydı. Fahişelik her meslekte
alışılmış olduğu üzere, gittikçe artan bir şekilde kurallara tabi oluyor
du. Bu, bugün hala çeşitli sorulara muhatap olan fahişeliğin Avru
pa' daki başlangıcı olmuştur.
• İngilizce metinde kullanılan terimler " major arts" ve " minor arts" olduğundan bu açıklama ek -
lenmiş. (ç.n.)
Kentler ve Demokrasi?
Farklı merkezleri bir araya getiren bir ağ içinde olan bir insan; kentine
uzanan yollar aracılığıyla gelen insanların ve diğer şeylerin etkilerini
kabul etmeye hazır, dış dünyaya açık bir kişi; bu açıklığın ve yeni un
surların oluşturduğu sürekli akış sayesinde psikolojik açıdan gelişen ve
bir bakıma, yeni meydan okumalarla yüzleşerek varlığının daha çok
farkında olan biri.
Kent sakini okul, kamusal alan, han, vaaz ve tiyatronun (ilk olarak
manastır ve kiliselerde yeniden canlandırılmış, ardından 1 3 . yüzyıl
dan itibaren, kent alanlarında gelişmeye başlamıştır: Adam de La Hal
le 'in Le Jeu de lafeuillee' si [Yeşillikler arasında oyun] 1 288 'de Arras' da
sahneye konmuştur) etkileşimiyle oluşan topluluk kültüründen ya
rarlanmıştır.
Kent yaşamı, çiftlere ve bireylere daha fazla özgürlük tanınmasına
da yardımcı olmuştur. Aile yapısı, kentlerde esasen menkul değerler
ve paradan ibaret olan çeyizler sayesinde evrilmiştir. Kentin, kendi bi -
çimlendirdiği kişiler tarafından oluşturulan bir kişiliği vardı. Modern
Avrupa kentleri, birçok Ortaçağ kentinin temel özelliklerini sürdür -
mektedir.
Ortaçağ taciri her şeyden önce hareket halinde bir tacirdi. Bozuk yol
lardan, malı için gerekli taşıma araçlarının kusurlarından, seyahat gü -
venliğinin yetersizliğinden ve muhtemelen her şeyden önemlisi, sayı -
sız lord, kent ve cemaat tarafından köprülerini, nehir geçiş yerlerini
kullanma ve hatta bölgelerinden sadece geçme hakkı için dayanlan
vergiler, gümrükler ve yol ücretlerinden ötürü başı dertte bir tacirdi.
1 2. ve 1 3 . yüzyıllarda ticaretle ilgili tek önemli gelişme, nehirlerin
üzerinde birçok köprünün kurulmuş olmasıdır. Özellikle önemli bir
haşan, 1 2 3 7'de, Saint Gothard Geçidi üzerinden, İtalya'yla Almanya
arasındaki en kısa yolu açan ilk asma köprünün inşa edilmesidir. Fakat
tüccarların büyük kısmının tercih ettiği ticari hatlar, nehir ve deniz
yolu üzerinden olanlardı. En önemli iki nehir hattı Po ve kollarıyla
Champagne'zn panayzrlan
Parasal Problemler
Tüccarların Avrupa'sı
Gezgin tüccarın yerini gittikçe artan bir şekilde işini, hepsi birlikte
simsar olarak bilinen, muhasebeci, komisyoncu, temsilci ve çalışan -
!ardan ibaret bir ekip aracılığıyla idare eden yerleşik tüccar alıyordu. Bu
personel, yurtdışına yerleşecek ve merkezde bulunan patronlarının
Paranın Gerekçelendirilmesi
İlk başlarda, 1 2. yüzyılda da olduğu gibi, her tacir az veya çok bir tefe
ciydi ve tefecilik de Kilise tarafından yasaklanmıştı. Fakat ne zaman ki
tefecilik neredeyse tamamen Yahudilerle sınırlanmış ve tüccarın gücü
artmıştır, Kilise de yavaş yavaş tüccar tarafından gerçekleştirilen kar
lar için haklılık gerekçesi oluşturmaya başlamış ve muğlak bir şekilde,
meşru karlar ile gayri meşru karlar şeklinde bir ayının getirmiştir. İleri
sürülen bazı haklılık gerekçeleri, ticaret tekniklerinin kendileriyle iliş
kilendirilmişti. Kilise, yürüttükleri işler sırasında zarara uğratıldıkla
nnda, tüccarın tazminat talep etmesine izin vermişti. Tüccarın çalış
ma tarzı, Avrupa tutum ve ahlakına şans, risk ve belirsizlik mefhum -
lannın dahil olmasını sağlamıştı. Bundan da önemlisi, daha sonra gö
receğimiz gibi, tüccarın karlarına haklılık kazandırılması, kann bir tür
işin karşılığı olduğu gerçeğinin kabul edilmesine dayandırılmıştı. Da
hası, kamu yaran ve genel yarar fikirlerinin skolastik düşünce ve vaaz
lar aracılığıyla yayılması, tüccar için de geçerli olmaya başlamıştı. Böy -
lece din adamı ve düşünür Strasburglu Burchard, 1 3 . yüzyılda şöyle
bir beyanda bulunmuştu: "Tacirler istisnasız herkesin iyiliği için çalış
maktadır ve onların pazardan pazara mal taşıma işleri, genel yarar
kapsamına girer."
Daha 1 3 . yüzyılın başında İngiliz Cobham'lı Thomas itiraflar elki -
tabında şu gözlemde bulunmuştur: " Eğer tacirler bir yerde çok olanı
eksikliği hissedilen başka bir yere taşımasalar, birçok yerde büyük zor -
luklar olacaktır. Dolayısıyla yaptıkları işin bedelinin ödenmesi gerek
tiği konusunda tamamen haklıdırlar. Büyük ölçekli uluslararası tica
ret, artık Tann'nın emrettiği bir gereklilik, Takdiri İlahi'nin tasarımı
nın bir parçasıdır."
Tüccarın itibarı ve gittikçe artan gücü, Avrupa' da hakim olan tavır -
larda büyük değişiklere sebep olmuştur. Michel Mollat'nın gözlemle -
1 38 AV RU PA'N I N Doc u ş u
geç 1 1 30'da elde ederek Londra Köprüsü'nden yukarıda, Thames kı
yısında bir ev tuttukları İngiltere'de, özellikle başarılıydılar. Guildhall
olarak bilinen bu yeri, iş merkezlerine dönüştürmüşlerdi. 1 1 57'de de
Kral il. Henry, Köln tüccarını özel koruması altına alacaktı. Kuzeydo
ğudaysa Baltık ticareti Gotland'ın denizci köylülerinin elindeydi ve
bu sayede Rusya'daki Novgorod başarıyla tanışmıştı. Aynca Rus tüc
carlar, Almanlardan çok Prusyalılar ve Estonyalılarla karşılaştıkları
Baltık havzası ve Danimarka gibi başka yerlerde de faaliyet yürütüyor
lardı. Kentler geliştikçe ticari manzaranın tamamı da değişmişti. Han -
sa Birliği kentsel gelişimle yakından bağlantılıydı.
Philippe Dolinger, tacirlerin omuzladığı ve 1 3 . yüzyılda Hansa Bir
liği kentlerinin statüsünü teyit eden süreci açıklamış ve şu şekilde
özetlemiştir:
Carta magna bir medeni hukuk kürsüsü, üç kilise hukuku kürsüsü, iki
mantık kürsüsü, iki gramer kürsüsü, iki fizik (tıp) kürsüsü, hoca ve öğ
rencilere gerekli kitapları sağlamak için bir kütüphaneci pozisyonu, bir
* Licentia ubique docendi: Papalık kontrolündeki herhangi bir üniversitede öğretme yekisi. (ç.n.)
• Monastik: Manasnrla ilgili olan; burada manasnrda üretilen anlamında. Orijinal cümlenin ya -
pısını korumak için monastik (monastic) kelimesi olduğu gibi bırakılmışnr. (ç.n.)
Ansiklopediler
1 50 AV RU PA' N I N Doc u ş u
yazmıştı. Mayorka' da antik ve modern dillerin öğretilmesini başlatan
Lull, Akdeniz bölgesinde ve Hıristiyanlık aleminde birçok yere seya
hat etmiş, Yahudilerle Müslümanların Hıristiyanlaştırılmaları süreci
ne yorulmak bilmez bir şekilde katılmıştı. Bu büyük ansiklopediciler
gibi Lull da, inanç ile aklın ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğu
konusunda ısrar etmiş, bu bakış açısını desteklemek için olağanüstü ve
alışılmadık yeteneklerini kullanmıştı.
Skolastik düşünce
1 52 AV RU PA'N I N Doc u ş u
Aquino'lu Tommaso, çalışmaları Avrupa düşüncesi üzerinde bu
güne kadar en büyük etkiyi yapmış skolastikçidir. Paris'te çeşitli dö
nemlerde ilk önce öğrenci ve ardından profesör olarak bulunmuş, ay
nı zamanda Orvieto, Roma ve Napoli'de eğitim görmüş ve soylu sını
fın alt katmanlarından gelen bu İtalyan, öğrencilerin ilgisini ·çeken ve
onlara tutku aşılayan, revaçta bir öğretmendi. Fakat cüretkar bir düşü
nür olarak, aynı zamanda birçok meslektaşının ve ayrıca birtakım nü
fuzlu yüksek rütbeli din adamının düşmanlığını da üzerine çekmişti.
O, entelektüel ve dini çevreleri aydınlatmaktan ama bunu yaparken
aynı çevrelerde sorunlar yaratmaktan çekinmeyen, çekici ve taruşmalı
türden bir Avrupa entelektüeliydi. Onun geniş külliyatından iki sum
mae'ye değineyim: Summa contra gentiles* ( 1 2 59-62) ve 1 2 74'te 50
yaşında öldüğünde yarım bırakuğı ana çalışması Summa theologiae. * *
Her ne kadar teolojinin üstünlüğü konusunda direttiyse de, Tomma -
so aynı zamanda ( E tienne Gilson'un belirttiği gibi) "aklın gücüne dair
şaşırucı bir güven" de ortaya koymuştu. Söz konusu Summa, aklın in
sana Tanrı ve dünya hakkında bilmesi için sunduğu her şeyi ifade eden
ve bazen "alçak teoloji" olarak adlandırılan şeyle, ilahi hakikatin, zih
ni atlayarak, vahiy yoluyla insana inmiş hali olan "yüksek teoloji"yi
uzlaşurmaktadır. Ruedi Imbach'ın gözlemlediği gibi, Tommaso'ya
göre insan, akılla, Tanrı'yla ve hemcinsleriyle olmak üzere, üç ilişki ta
rafından belirlenmiştir.
Aquino'lu Tommaso'nun bakış açısına göre, kişi topyekun bir in
sandı; sadece Tanrı'nın rasyonel bir hayvan olarak tanımlanan yarau
larından biri değil, aynı zamanda bireyselliğini ifade etmek için Tanrı
armağanı dili kullanan "toplumsal ve siyasi bir hayvandı." Genelde
skolastikçiler dille çok ilgilenmiş ve bu yüzden de Avrupa'nın dilbili
mi tarihinde yerlerini almışlardır.
Bir usta skolastikçiden, Avrupalı entelektüellerin oluşturduğu Or -
taçağ' dan günümüze kadar gelen uzun listede yer almayı hak eden bir
başka ünlü ve taruşmalı kişilikten daha bahsetmeliyim: Fransisken
Roger Bacan ( 1 2 1 4 do. - 1 282 do.). Bacan arkadaşı ve hamisi Papa i V.
Clementus'un (papalığı 1 2 65- 68) isteği sonucunda Opus majus,
Opus minus ve Opus tertium şeklinde üç parçadan ibaret bir summa
yayınlamıştı. Oxford Üniversitesi'nde çalışmış olan Bacan, hem filo -
• Whitsun: "White Sunday" yani "Beyaz Pazar" anlamına gelir; Hıristiyanlığın Pentekostes
yortusunun İngilizce'deki adıdır. (ç.n.)
• Fabliaux: 1 3 . yüzyılda Kuzeydoğu Fransa'd a belirmiş genelde müstehcen gülünç öyküler. (ç.n.)
* Francien: Fransızca resmi dil olarak belirlenmeden önce Paris bölgesinde (Pays de France) ko
nuşulan kuzey dillerinden biridir. (ç.n.)
Düzyazının Yayılması
• Seraphim: Eski Ahit'te bahsi geçen ve daha sonra Hıristiyan meleklerine dönüştürülen sema
vi varlıklardan biri. (ç.n.)
Gotik Avrupa
20. yüzyılın seçkin binalanna dikkatli bir şekilde bakacak olursak, bir
çok durumda 1 1 40 ile 1 3 50 arasında Kuzeybatı Avrupa' da geliştiril
miş bir dizi tekniği sürdürdüklerini, zenginleştirdiklerini ve günümü
ze uyarladıklannı görebiliriz. Birçok modern mimar, mimari kültürle
rinin büyük kısmını bu gelişmelere borçludur: Poelzig, Bruno Taut,
Mies van der Rohe, Gropius, Niemeyer, Gaudi ama aynca Nerv, Gau
din, Gehry vb şahsiyetler. Kendisini klasik idealden özgürleştiren mo
dern hareketin mimarisi, bu idealin bloke ettiği her şeyden esinlenme
yi başarmıştır: duvann yerleştirme ve estetik açılanndan yeniden ta
nımlanması, müstakil yapılann oluşturulması, standartlaştınlmış
öğelerin önceden imalatı ve her şeyden önce de işlevin biçim aracılı
ğıyla açık bir şekilde okunabilirliği.
Gotiğin tüm farklı biçimlerini kavramak için konu dışına çıkmak bizi
alanımızdan çok uzaklaştıracaktır. Fakat 1 3 . yüzyılın Gotik Avrupa'sının
sadece mimarinin değil, aynı zamanda katedral verandalarından, Pi -
za'nın yontusal kürsülerine ve melek, bakire ve prenses heykellerine de -
ğin, yontunun geliştiği bir Avrupa olduğunu da unutmamalıyız. Aynca
fresklerden minyatürlere Avrupa' da resim de ilerlemiştir. Gotik 1 3. yüz
yıl, Avrupa'ya dair imgelerimizi olağanüstü zenginleştirmiştir.
Kibar Avrupa
• Koridor-kilisesi : Sahınlığı ile yan sahınlıklann (koridorların) eşit yükseklikte olduğu kilise ti
pi. (ç.n.)
Kişi hiçbir zaman çorba kasesinden ağzıyla içmemeli, daha uygun ol
duğu için kaşık kullanmalıdır. Çorba kasesine yakışıksız bir şekilde, bir
domuz gibi ağzının suyu akarak eğilmiş kişi her kimse, gidip diğer hay
vanların arasına katılmakla yerinde bir harekette bulunmuş olacaktır.
1 72 AV RU PA' N I N DOG U Ş U
Moğol tehdidi, Kutsal Topraklar'a azalan bu ilgiyi yeniden canlandır
dı.
Daha sonra ulusal devletler tarafından sabitlenecek çizgiler yerine
hala belli bölgelerden oluşan sınırların yavaş bir şekilde yapılandırılma
sının aksine, doğuda Hıristiyan Avrupa'ya dair yeni kesin bir etmen be
lirmişti. Bu yeni Avrupa düşüncesini yerleştiren ilk Hıristiyan ülkeler,
Macaristan ve ardından Polonya'ydı. Bu ikisi kendilerini, pagan barbar
lara, yani temelde Moğollara ama yanı zamanda Macaristan' da Kuman
lara ve Polonya' da da Prusyalılarla Litvanyalılara karşı Hıristiyanlık ale
minin istihkamları olarak sunmuşlardı. Bu yeni durumun ve yeni bakış
açılarının en açık ifadesi Macaristan Kralı iV. Bela tarafından 1 247 ile
1 2 54 tarihleri arasında papaya yazılmış bir mektupta görülmektedir.
Kral burada Tatarların (Moğolları tanımlamak için kullanılan gelenek
sel terim) sınırsız sayıdaki kuvvetlerini tüm Avrupa 'ya karşz (contra to
tam Europam) kısa bir süre içinde harekete geçirmek için kararlı bir şe
kilde hazırladıklarını duyurmaktadır. Ardından " Eğer, Tanrı korusun,
Konstantinopolis imparatorluğu ve deniz ötesi Hıristiyan bölgeleri
kaybedilecek olursa, bu bile Avrupa 'nzn sakinleri için Tatarların krallı -
ğımızı işgal etmesi kadar büyük bir kayıp olmayacaktır" diye eklemek
tedir. Bu durumu, 1 2 74'te İkinci Lyon Konsili'nde Moravya'nın Olo
mouc piskoposu çok daha açık bir şekilde ilan etmiştir; piskoposa göre
Haçlı Seferleri, Hıristiyanların, iV. Bela gibi onun da Tuna olarak kabul
ettiği, paganlara ve kafirlere karşı oluşturulmuş asıl sınıra odaklanma -
larım engelliyordu. Avrupa'mn sınırlarını değil Urallara, Karpatlara bi
le uzatamayan bu siyasi-coğrafi Avrupa kavramı, Avrupa'yla Hıristi
yanlık alemini özdeşleştiren bir anlayıştan ziyade, tamamen yeni bir
bölgesel Avrupa kavramım yansıtıyordu.
Bu "yeni bir Avrupa"ydı ve Hıristiyanlık aleminde kabaca 1 1 . yüz
yılla 1 3 . yüzyılın ortası arasında gerçekleşmiş büyük ilerlemenin ürü
nüydü. Ben yaklaşık olarak 1 2 . yüzyılın ortasıyla 1 3 . yüzyılın ortası
arasında (tarihteki büyük hareketleri kesin bir şekilde saptamak nadi -
ren mümkündür), Avrupa Hıristiyan toplumunun temel değerlerinin
toplamında derin bir dönüşümün tespit �dilmesinin mümkün oldu
ğuna inanmaktayım. Bana göre bu dönüm noktası, Hıristiyanlık ale -
minin gerçekleştirdiği büyük ilerlemeyi gören insanların eseri olduğu
kadar, bu ilerlemenin getirdiği belli sonuçların da ürünüdür. Daha ön
ce gördüğümüz gibi bu ilerleme, toplumsal yaşama katkıda bulunan
tüm alanlarda, değişen yoğunluk derecelerinde ve farklı yerlerde, fark -
lı zamanlarda ve farklı toplumsal çevrelerde kaydedilmişti: teknolojik,
1 74 AV RU PA' N I N Doc u ş u
dünyaya yannm yapmakla da mümkündü. Kurtuluşa götürecek meş
ru dünyevi değerler belirmişti. Şimdi çalışmaya eklenmiş olan bu de
ğerler, arnk olumsuzluk ve pişmanlıkla ilgili olmayan, Tann'nın yara
ncı çalışmasıyla işbirliği yapma anlamında, olumluluk içeren türdendi:
Semavi değerler yeryüzüne inmişti. Yenilik ve hem teknik hem de en
telektüel ilerleme arnk günahkarlıkla bağlannlı değildi; üstelik cenne
tin zevk ve güzelliği en azından burada yeryüzünde yaşanmaya başla
yabilirdi. İnsanın Tann'nın suretinde yaranldığını fark eden insanlar,
arnk insanın kurtuluş için burada, yeryüzünde sadece olumsuz koşul
lar değil, olumlu koşullar da yaratabileceğine inanıyorlardı. Üzerinde
durulan, Hz. İsa'nın Limbo'ya * inerek Adem ile Havva'yı nasıl kurtar
dığıydı. Tarih arnk dünyanın sonuna doğru giden bir gerileme değil,
daha ziyade zamanın normal seyrini izlediği noktaya doğru bir yükse
liş şeklinde tasarlanıyordu. Ufak bir gruba binyılcı arzularla esin kay
nağı olmuş Gioacchino'culann* * gelecekle ilgili fikirleri, insanların
büyük kısmının olumlu bir tarih anlayışı edinmesini sağlamışa. Yeni
değerlerin ortasında yeni authentica belirmişti: üniversite hocaları, ya -
ni magistralia'nın sahip olduğu yeni otorite türleri. İlerleme fikri, eko -
nomik alanda 1 7. yüzyıl sonlarına kadar gelişmeyecek olmasına rağ
men, büyüme fikri belirmişti. Makine kullanan imalathanelerin hem
daha yoğun bir şekilde hem de farklı alanlarda kullanımı (demir ima
lathaneleri, su değirmenleri, bira imalathaneleri, kumaş boyama atöl
yeleri vb vardı) , dikey dokuma tezgahının yerini yatay olanının alması
ve sürekli hareketi değişken hareketlere dönüştüren kam şafnn icadı,
tüm bunlar dikkatleri yeni bir değere yöneltmişti: verimlilik. Yeryüzü
ne, cennetten gelen kutsal yiyecekler misali bolluk yağmaktaydı. Ta
nın alanında, toprak, iklim ve tanın sistemleri izin verdiği ölçüde, za -
manla iki yılda bir ürün rotasyonundan üç yılda bire geçiş, ekili alanlan
aloda bir oranında ararmış ve mevsimlik ürünleri (bahar buğdayı, güz
buğdayı ve diğer "çabuk yetişen ara ürünler") çeşitlendirmeyi müm -
kün kılmışa. Böylece büyüme ve hasat değerleri ortaya çıkmıştı. Ta
rımsal bilgi, geç Antikçağ' da olduğu gibi, bir kez daha hakkında yazıl -
maya değer bir konu olmuş ve tanın hakkında bir dizi elkitabı belir
mişti. Bunlardan biri Henley'li Walter'ın Housebondrie adlı çalışması,
* Limbo: Ölmüş ama henüz cennete gitmemiş iyi insanların ruhlarının belirsiz statüsü ve bunun
ifade ettiği sınırda olma durumu. (ç.n.)
•• 1 1 3 5 - 1 202 yıllan arasında yaşamış, üç dönem teorisini geliştirmiş teolog ve mistik Gioacc -
hino da Fiore'nin düşüncelerini paylaşanlar. (ç.n.)
1 76 AV RU PA1N I N Doc u ş u
yılda Abelard teoloji kelimesini icat etmiştir ve bu, M . D. Chenu'nun
gösterdiği gibi, 1 3 . yüzyılda üniversite öğreniminin bir parçası haline
gelmiştir. Son olarak da 1 2. yüzyıl sonlarında Araf'ın icadı, Kilise ile
genelde Hıristiyanların, Tanrı'nın ölüler üzerindeki gücünün bir kıs
mını kendilerine mal etmelerini mümkün kılmıştır; bunu, ruhları
Araf'tan insanların Tanrı'ya sundukları, başkaları için yardım dileyen
dualar aracılığıyla kurtaran bir sistem tesis ederek yapmışlardı. Bilgi
edinme araçlarının gelişimi sayesinde insanların entelektüel ve zihin
sel donanımı evrim geçirmiş ve bu onların ellerine daha fazla kontrol
gücü geçirmesini sağlamıştı. Daha fazla sayıda kitap, artık sanatsal ya -
pıt veya dini külliyat yerine yararlı elkitabı biçiminde belirmeye başla
mıştı. Yazı, tacirlerin ve hukukçuların dünyasını istila etmiş ve okul
larda öğrenilir olmuştu. İnsan bedeni sadece baskı altında tutulan de
ğil, özen gösterilen bir nesne de olmuştu. 1 3 . yüzyılın sonunda Papa
VI I I . Bonifatius, örneğin Aziz Louis'nin bedeninin 1 2 70 gibi geç bir
tarihte maruz kaldığı, ölü bedenlerin organlarına ayrılmasını yasakla
mıştı. Daha önceleri seks düşkünlüğüyle yakından bağlantılı büyük
bir günah addedilen oburluk, artık yemek pişirme ve besin kalitesi ko
nularındaki ilerlemeyle gerekçelendirilmiştir. Polonyalı tarihçi Maria
Dembinska'ya göre, Ortaçağ'a ait bilinen ilk yemek kitabı 1 200'de,
muhtemelen Fransız bir aşçı çalıştıran Danimarkalı Başpiskopos Ab
salon için yazılmıştı. 1 3 . yüzyılın sonunda gastronominin doğduğu
bir Avrupa belirmişti.
Ortaçağ başlarında gülmek, manastır yaşamının dış etkilere tepki
siz kalma anlayışıyla uyum içinde, şiddetle kınanmış ama 1 3 . yüzyıl
başlarında Assisili Francesco'nun ruhaniliğinde ve onun Fransisken
yandaşları arasında olumlu bir özellik haline gelmişti. Kıyamet Gü -
nü'nü beklemek üzere, bedenlerin bu dünyadan ayrılışını elden geldi
ğince geciktirme eğilimi belirmişti. Agostino Pravicini Bagliani hem
Fransisken Roger Bacon'un hem de 1 3 . yüzyılın Papalık divanının, in -
sanın dünyadaki yaşamını uzatmaya yönelik tutkulu ilgilerini açığa
çıkarmıştır. Yeryüzüne ilişkin bilgi, bilimsel doğruluk konusuna çok
az ilgi gösteren erken Ortaçağ'ın esasen ideolojik haritalarından epey -
ce daha doğru haritalar üretmiş olan haritacılık araştırmasının konusu
olmuştu. 1 2. yüzyılın ortasında Friedrich Barbarossa'nın amcası Pis -
kopos Freising'li Otta dünyanın Hıristiyanlaştırılmasının tamamlan
dığı ve tarihin sonunu müj deleyen Tanrı Devleti'nin gerçekleştirildi
ği sonucuna ulaşmıştı Avrupa. İngiltere ile Fransa'nın monarşik gay -
retleri, İspanya' daki Reconquista ve Roma'nın büyük konsillerinin
1 79
Kıtlık ve Savaş
• Ecorcheurs: Fransa'da özellikle Yüz Yıl Savaşları döneminde görülmüş, haydutluk eylemlerin
de de bulunmuş ve köylülerin sonunda ayaklanmasına bile neden olmuş paralı askerler. (ç.n.)
ümit ederek yapmıştı. Bu 1 5. yüzyıl kralı, altı yüzyıl sonra hala zah
metli bir şekilde oluşturulmaya çalışılan Avrupa Birliği için muhteme
len en iyi planı ve gerekçesini daha o zaman ortaya koymuştu: Barış
içinde bir Avrupa.
Kara Ölüm
Ü RTAÇAG'I N S O N B A H A R ! M I, YE N İ B İ R ÇAG I N B A H A R I M I ? 1 89
fından genelde kabul edilen temel değerin şan ve şeref oluşudur. Bu
nunla beraber, Avrupa için bugün de etkisini sürdüren tüm bu uzun
dönem olgularının muhtemelen en önemli özelliği, siyasi otoriteler -
den, yani dünün monarşileri ve bugünün devletlerinden, sadece ceza -
!andırma değil aynı zamanda affetme de beklenmesidir. Bu af Fransa' da
1 4. ve 1 5. yüzyıllarda bazı mahkümlann aldığı "af kağıtları" biçimini
almıştır. Merhametin bu şekilde ifadesi, kendisine ilahi gücün bazı un
surlarının transfer edilmiş olduğu siyasi otoritenin en üstün biçimiydi.
Hem baskı hem de merhametle tanımlanan bir Avrupa doğuyordu.
Yukarıdaki açıklamalar, özellikle kıyımların, günah keçisinin ceza
landırılması olarak tasviri, son zamanlarda Amerikalı Ortaçağ tarihçisi
David Nirenberg tarafından İspanya' da ve özellikle de Aragon Krallı
ğı'nda, 1 4. yüzyılın ilk yansında şiddet konusunu işleyen bir çalışmada
sorgulanmıştır. Nirenberg, zulmü ve özellikle de azınlıkların, öncelik
le Yahudiler ve Müslümanların ama kadınların da maruz kaldığı şiddeti
incelemektedir. Onun bakış açısına göre, "şiddet, çoğunluklarla azın
lıkların birlikte yaşamalarının bellibaşlı ve sistemik yönüdür." Niren
berg, İber Yanmadası'nda bir çoğunluk grubuyla azınlıkların birlikte
var olması üzerinde yoğunlaşmaktadır ama öyle görünüyor ki bu, Av
rupa'nın geri kalanında da Ortaçağ'ın sonunda bir arada yaşamayı teh
dit eden şiddetin kaynağıydı. Her ne kadar durum bu olsa da, 1 5. yüz -
yılın sonlarında bir arada yaşama üzerine iki noktanın belirtilmesi ge
rekmektedir. Birincisi, o dönemin Avrupa'sında hoşgörü veya hoşgö
rüsüzlükten bahsetmek anlamsızdır; çünkü bu kavramın buradaki kul
lanımı bir anakronizmdir. Şimdi ilerleme kaydeden ama henüz tam an
lamıyla serpilip geliştiğini söyleyemeyeceğimiz hoşgörünün hüküm
sürdüğü bir Avrupa o tarihte daha belirmemişti. İkinci noktaysa, hem
Batı hem de Güney Avrupa' da Yahudilerin yaşadıkları yerlerden sürül
müş olmasıydı: İngiltere'den 1 3 . yüzyılın sonunda, Fransa'dan 1 4.
yüzyılın sonunda ve İber Yanmadası'ndan 1 492 'de. Ve daha da kötü
olanı, son durumda ileri sürülenin, dini bir argüman, yani Yahudi kar
şıtlığı değil, ırkçı bir argüman, limpieza del sangre (kanın saflığı) olma -
sıydı. Orta ve Doğu Avrupa'da iki farklı çözüm benimsenmişti. Biri
hoşgörüydü (her ne kadar adı bu değildiyse de) ; örneğin 1 6. yüzyılda
Polonya, Yahudiler ile büyücülere karşı "infaz ateşlerinin olmadığı bir
devlet" olarak hareket etmişti. İtalya' da ve Almanya'nın büyük kısmın
da benimsenmiş diğer çözümse, aynı zamanda koruma da sunan bir
yere, gettoya kapatmaydı. Bununla birlikte, Ortaçağ'ın sonunun Avru -
pa'sı Yahudilerini kovmuş bir Avrupa'ydı.
Kent İsyanlan
Diğer yandan, kente ilişkin bir sorun kesinlikle vardı. 1 2 60'tan sonra
olağanüstü boyutlardaki kentsel büyüme zayıflamış ve onun yerini kriz
' 1 93
Ü RTAÇ A G I N S O N BA H A R ! M I, YE N İ B İ R ÇAG I N B A H A R I M I ?
Bir başka alevlenme de her ikisi de, deli kral VI . Charles'ın çevresin
deki otoritelerden iktidarı almayı arzulayan Armagnac ve Burgon halk -
larının birbiriyle çatışması bağlamında gerçekleşmişti. Burgonlar, par -
lamentoyu Mayıs 1 4 1 3 'te bir reform yasasını oylamaya ikna etmiş Ca
boche adında bir kasabın liderliğindeki bir grup asiyi desteklemektey
di. Fakat Armagnac grubunun iktidara gelmesi bu yasa teklifinin bir ke
nara atılmasını getirdi. Bu sonuçsuz reformlar ve kent isyanları örüntü
sü, Fransa' da ve de başka yerlerde Fransa Devrimi'ne kadar sürecekti.
Londra' da işçiler onları baskı altında tutmak için tasarlanmış bir
yasa hükmünün yürürlüğe sokulmasına ve yeni bir verginin, "kelle
vergisi"nin konulmasına karşı ayaklanınca büyük bir isyan patlak ver -
mişti. Bu isyancı hareketleri müstesna kılan, kent zanaatkarları ile iş
çilerin isyanının bir köylü ayaklanmasıyla birleşmesiydi. Bu isyanın
liderleri vardı. Biri, söz konusu yasanın ve köylüler üzerindeki feodal
angaryaların kaldırılmasını talep eden Wat Tyler idi. Diğeri, "Adem
kazar, Havva yün eğirirken, beyefendi mi vardı?" deyişini ilk kullan -
mış, yoksul bir papaz olan John Bull' du. Kısa bir süre için Londra'yı
kontrol eden isyancılar sonunda kaybedecek ve bir kez daha şiddetli
baskı geri gelecektir.
Floransa' da olaylar daha farlı bir rota izlemişti. Kentte baskın olan,
önemli tekstil endüstrisi ile tekstil üreticilerinin ve tacirlerinin zengin
loncalarının liderlerinin sahip olduğu büyük güçtü. Zengin ailelere
karşı isyanın başını çekenler tekstil işçileriydi. Ciompi 1 3 78' den
1 3 82'ye, üç yıl boyunca kentin kontrolünü ele geçirmişti. Hareket
Floransa'nın dışına, örneğin Siena'ya da yayılmıştı. Fakat zengin aile
lerin daha sonra geri gelişi iktidarlarını uzun bir süre için tekrar sağla
mışn. 1 5. yüzyıl Medicilerin çağıydı.
Çoğunlukla kentlerin "tehlikeli semtler"inde yaşayan işsiz ve mar
jinaller tarafından başlanlan başka hareketler de neredeyse her yerde
patlak vermişti. Daha 1 280 ile 1 3 1 O arasındaki dönemde, Douai,
Ypres, Brugge, Tournai, Saint- Omer, Amiens ve Liege'de; aynca Lan -
guedoc'ta Beziers ve Toulouse'da; Champagne'da Reims'de; Nor -
mandiya'da Caen'da; Paris'te ve Kuzey İtalya'da ( 1 289'da Lombardi
ya'da Bologna'da ve Tos cma'da Viterbo ile Floransa' da) isyanlar pat
lak vermişti. İkinci karışıklık dalgası, makinele ril parçalanması şek -
linde "modern" işçi şiddetinin kendisini gösterdiği 1 3 60 ile 1 4 1 O ara -
sındaydı. Bundan en çok etkilenenler Kuzeyban Avrupa ve imparator
luk kentleriydi: Ren vadisi (Strasbourg, Köln ve Frankfurt) ve Orta
Almanya (Basel, Nürnberg, Ratisbonne).
Devotio moderna
Matbaa
Dünya Ekonomisi
• Pieta: Bakire Meryem'in Hz. İsa'nın ölü bedeni yanında yas tutarken tasviri. (ç.n.)
Türk Tehdidi
225
1 2. yüzyıl) "rönesanslar" şeklinde adlandırılabileceğini ve üstelik ad -
landınldığını hatırlamalıyız.
Ardından neyin bu Rönesans'ın büyük harfle yazılmasını gerektir
diğine bakalım. Bu haklı görülebilir şekilde, özellikle sanat ve düşün
ce alanlarında tespit edilmiştir. Fakat sanat en azından İtalya'da 1 3 .
yüzyıldan beri bir yeniden doğuş yaşamamış mıdır ve Rönesans'ı ni
telendiren hümanizm 1 4. yüzyılda başlamamış mıdır?
Bundan başka, Avrupa toplumu ve medeniyetinin tüm önemli
alanlarında temel olgular, 1 5. yüzyılın sonundaki aynın çizgisini aşa
rak serpilip gelişmemiş midir? Avrupa'da Kara Ölüm 1 347 ile 1 348
arasında belirmiş ve 1 720'ye kadar tahribatını sürdürmüştür. Marc
Bloch, Ortaçağ'da kraliyetin gücüne özgü, "mucize yaratan kralların"
kraliyet dokunuşu ayini üzerinde çalışmıştır. Bu 1 1 . yüzyılda belirmiş,
1 3 . yüzyılda Fransa ve İngiltere' de benimsenmiş ve 1 82 S'e kadar da,
her ne kadar bu tarihte artık insanların çoğu tarafından çağdışı görül
müşse de, İngiltere'de uygulamada kalmıştır.
Fakat bazı başka önemli örnekleri de dikkate alalım. Ortaçağ'daki
büyük kentsel gelişimi ve bunun Avrupa üzerindeki önemli etkisini not
ettik. Bernard Chevalier, Fransa'nın kraliyete bağlı başlıca kentleri üze
rinde çalışmıştır. Bunlar "iyi kentler" (bonnes villes) olarak adlandırıl
mıştır. Chevalier, terimin kendisinin ve bunun tanımladığı kentsel ağın
1 3 . yüzyılda belirmiş ve 1 7. yüzyılın başlarında neredeyse tüm anlamı
nı yitirmiş olduğunu göstermektedir. Avrupa'yı ayn tarihsel dönemle
re bölme alanındaki en ünlü girişim, Marx tarafından önerilmiş olandır.
Onun bakış açısına göre, feodalizmle özdeşleştirilen Ortaçağ, köleciliğe
dayanan üretim biçimiyle tanımlanan Roma İrnparatorluğu'nun so
nundan Sanayi Devrirni'ne kadar sürmüştür. Ortaçağ aynı zamanda,
Georges Durnezil'in belirttiği, üç işlevli Hint-Avrupa şemasının belir
diği dönemdir. İngiltere' de 9. yüzyılda tespit edilebilen ve 1 1 . yüzyılda
baskın hale gelen bu şema "oratores, bellatores, laboratores" (dua eden -
ler, dövüşenler ve çalışanlar), yani rahipler, savaşçılar ve köylüler for -
rnülüyle zafere ulaşmıştır. Bu ayrım, Fransız Devrirni'nin Üç Zümre' si -
ne kadar var olmuştur. Fakat Sanayi Devrirni'nden sonra tamamen
farklı bir üçlü işlevsellik, yani ekonomistler ve sosyologlar tarafından
birincil, ikincil ve üçüncül olarak tanımlanan faaliyetler, bunun yerini
almıştır. Eğitim alanındaysa, üniversiteler 1 2. yüzyılda belirmiş ve
Fransız Devrirni'ne kadar genel hatlarıyla değişmeden kalmışlardır. Bu
arada eğitimin ilk ve orta evrelerindeki okuryazarlık, okula gitmenin
yaygınlaştığı 1 9. yüzyıla kadar yavaş yavaş yayılmaya devam etmiştir.
SONUÇ 227
ümit ettiği kadar güçlü olmamışsa da, kolektif kimliğin, içsel ayrılma
lar kadar genelde "öteki"ne karşıtlık üzerine de kurulduğunu dikkate
alacak olursak, Türk tehdidi sonunda Avrupa'nın birleşmesine katkı -
da bulunacaktı. Üniversiteler de, Latince'nin yerel diller yararına terk
edilmesiyle, hümanizmin İsveç'ten Sicilya'ya her yerde Avrupa kül
türüne nüfuz etmesi gibi, artık Akdeniz'den Baltık'a kadar aynı tür
bilgiyi yayıyorlardı. Anvers dünya ekonomisinin merkeziydi ve Fer
nand Braudel'in gösterdiği gibi, bu dünya ekonomisi sonunda tüm
dünyayla kaynaşmadan önce uzun bir süre esasen Avrupalı kalacaktı.
1 5. yüzyılın sonunda daha berrak hale gelebilecek olmakla birlikte,
bir mesele belirsizliğini koruyordu. Avrupa'nın doğu sının neredey
di? İlk önce her ne kadar Konstantinopolis'in 1 453 'te düşüşü, Avru
palılar ve özellikle seçkin grupları tarafından kuvvetli bir şekilde his
sedildiyse de, geleneksel tarihin göstermeye çalıştığı gibi, basitçe tüm
Bizans dünyasının katastrofik sonu olmamıştı. Bu, aksine, uzun vade
de Avrupa birliği önündeki bir engeli de kaldırmış oluyordu. Çünkü
Rum Ortodoks dini, her ne kadar bugün Doğu Avrupa' da hala sürüyor
olsa da, artık Bizans İmparatorluğu'nda bir zamanlar olduğu gibi, siya
si ve dini iktidardan ibaret bir çifte merkezle bağlantılı değildir.
1 45 3 'te geleceğin birleşik Avrupa'sı önündeki potansiyel bir engel, ne
kadar paradoksal görünse de, ortadan kaldınlmışn.
Diğer tarafta, Slav devletler, Avrupa'nın doğu sının sorununu de
ğiştirecek bölgesel politikalar geliştiriyordu. Din değiştirmesinden
ötürü tam anlamıyla Avrupalı bir ülke olan ve Polonya-Litvanyalı Ja -
giello hanedanı sayesinde Lit \anya'yla birleşmiş bulunan Polonya, 1 4.
yüzyılın sonunda kuzeye (Prusya) , doğuya ve güneydoğuya (Volinya
ve Podolya) doğru bölgesel yayılma politikası benimsemişti.
Bu arada Moğol boyunduruğundan kurtulmuş Rusya, Moskova
bölgesinde merkezi bir devlete doğru tekamül ediyordu. Novgorod'u
( 1 478) ve Tver'i ( 1 485) ele geçirerek Rus topraklarının birleştirilme -
sine devam eden I I I . İvan (hükümdarlığı 1 462-1 505), büyük ölçüde
1497 Yasası sayesinde, sağlam bir idari ve adli sisteme dayanan güçlü
ve merkezi bir devlet oluşturmuştu.
Böylece ortaya çıkan soru şudur: Tarihsel açıdan bakıldığında, 1 5.
yüzyılın sonuna gelindiğinde, Ortaçağ'ın geçmiş başarılarına yönelik
tehditler, önermekte olduğum uzun Ortaçağ'ın Avrupa için barındır
dığı vaatleri bastırmakta mıdır ya da bunun tersi mi geçerlidir? Elbet -
te tarihin kaprislerini ve kestirilmesi imkansız ihtimallerinin etkisini
de hesaba katmalıyız ama 1 5. yüzyılın sonunda, Avrupa'nın şansının
SONUÇ 229
ne kapanmış ve ışıksız kalarak solmuş, Doğu'nun egemenliği de dahil
olmak üzere dünya egemenliğini Avrupa'ya bırakmıştır. Güçlü Os
manlı İmparatorluğu'nun ortaya çıkmasına ve İslam'ın Afrika ile As
ya'da yayılmasına rağmen, Müslüman dünyası, Türklerin dışında Or
taçağ dönemindeki dinamizmini yitirmiştir. Hıristiyan Avrupa'ysa,
aksine, onun 1 5. yüzyıldan itibaren görülen eşsiz yayılmasını sağla -
yan fikir ve pratikler edinmiştir. Bu yayılma, iç çekişmelerine ve ada
letsizliklere ve hatta dışarıda işlediği suçlara rağmen, Avrupa bilinci
nin ve birleşmesinin yaraolmasında önemli bir olumlu etmendi. Peter
Biller'in The Measure of Multitude: Population in Medieval Thought
(Oxford University Press, 2000) adlı çalışması, 1 4. yüzyıl Avrupa'sı
nın nüfusunu ölçtüğünü ve bu ölçümün insan ilişkilerinin idare edil
mesinde oynayacağı rolü keşfettiğini göstermiştir. 1 4. yüzyıl, tarımsal
kriz ve vebadan ötürü tam anlamıyla demografik gerileme dönemi ol
masına rağmen, Ortaçağ sonunun Avrupa'sı yaşayanlarının sayısını
ve onların birlikte yaşama ve çoğalma biçimini bir güç etmeni olarak
görmeye başlamışor. Progres, reaction, decadence dans l'Occident
medieval (Emmanuelle Baumgartner ve Laurence Harf-Lancher tara -
fından derlenmiş denemeler, Paris/Cenevre: Droz/Champion, 2 003)
adlı, son zamanlarda yayımlanmış kolektif bir çalışma, Ortaçağ Ba
o'sında "ilerleme, tepki ve çöküş" fikirlerini ve bunların etkilerini in -
celemiştir. Bu çalışma, "[Ortaçağ'ın] zihinsel yapılan, ilerleme fikriyle
neredeyse hiç uyumlu değildi" geleneksel fikrine katılmakla birlikte,
Hıristiyanlığın tarihe bir yön atfettiğini de belirtmektedir (ben de
Gioacchino da Fiore'nin "ilerici" yanını vurgulamışımdır) . Hıristi
yanlık aynca eski ebedi dönüş mitini ve döngüsel tarih kavramını da
yıkmışor. Peder M. D. Chenu La Theologie au Xlle siecle adlı klasik ça -
lışmasında, Ortaçağ düşüncesinin, tarihi 1 2. yüzyılda nasıl tekrar baş
lattığını göstermiştir. Kurtuluş fikri bir ilerleme, tabii ki ahlaksal bir
doğası olan ama aynı zamanda her yönden yararlı bir ilerleme olarak
düşünülmüştür. Dünyayı hor görme, bunun tüm kuramcılarına ve
öykünücülerine rağmen, maddi ilerlemenin reddi olarak anlaşılma -
malıdır. Ortaçağ dinamizmi, ilerlemeyi (her ne kadar bu ad verilmiyor
olsa da) üreten karşıtların ve gerilimlerin karşılıklı etkileşiminden çık -
mışor. Bu kolektif çalışma, Ortaçağ dinamizmini körükleyen ilerle -
me-tepki, ilerleme-çöküş, geçmiş-şimdi ve antik-modern türünden
birtakım ikiliklerin alom çizmektedir. Daha önce gördüğümüz gibi,
1 3 . yüzyılın dilenci tarikatları kışkırocı bir tarzda kendi yeniliklerini
ilan etmiş, manasor yaşam ve anlayışının etkisinde olan rakipleriyse,
SONUÇ 231
masını da sağlar. Bundan başka, Ortaçağ Hıristiyan takvimi Avrupa'yı
Noel ve Paskalya gibi iki büyük festivalle de tanıştırmıştır: Noel, ölü
me ilişkin pagan Halloween festivalinin (Cadılar Bayramı) aksine bir
doğum ve yaşam festivalidir ve yeniden dirilme festivali olan Paskal
ya da yeniden canlanma festivalidir; ki [Kutsal] Ruh festivali Whit
sun' a (bu, "şövalye ilan etme" türünden feodal şenlik geleneklerinin
yerini almıştır) değinmiyoruz bile.
1 5. yüzyılda büyük İtalyan mimarı ve hümanisti Leon Battista Al
berti kahramanlarından birine şu sözcükleri söyletmiştir:
233
5 90-604 Büyük Gregorius'un papalığı.
5 90-6 1 5 civan İrlandalı keşiş Columbanus'un Galya'da (Luxeuil), Güney
Almanya' da (Konstanz) ve Kuzey İ talya' da (Bobbio) manasnrlar kurma
girişimi.
568-72 Lombardların Kuzey İ talya'yı ve Orta İ talya'nın bir kısmını fethi ve
başkenti Pavia olan bir krallık kurması.
7 1 1 - 1 9 Müslüman Berberilerin Ebro Nehri'ne kadar İ spanya'yı fethi.
726 Bizans İmparatorluğu'nda ikonakırıcı (iconoclastic) çaoşmanın başla
ması.
7 32 Frank sarayının amiri Charles Martel'in Müslümanları Poitiers yakının
da durdurması.
7 5 7 Saray amiri Kısa Pepin'in onun İ talya' da desteklediği Papa i l . Stefanus
tarafından Frankların kralı olarak takdis edilmesi ve İ talya' da "Aziz Pet
rus'un vekaleti" olarak bilinen bir Papalık Devleti'nin oluşturulması.
7 5 9 Müslümanların Galya'daki son müstahkemleri Narbonne'u kaybetme-
si.
7 7 1 Charlemagne Frankların tek kralı.
7 74 Charlemagne Lombardların kralı.
778 Charlemagne'ın yeğeni Roland komutasındaki Frank artçı muhafız ala
yının Roncesvalles' da Baskların baskınına uğraması.
7 8 7 İkinci İznik Konsili. Charlemagne'ın Hıristiyan sanannda tasvirlerin
kullanımını serbest bırakması.
788 Charlemagne'ın Bavyera'yı ilhakı.
7 9 3-8 1 O Büyük Britanya ve Galya'ya yönelik ilk Narman saldırılan.
7 9 6 Charlemagne'ın Avarları fethi.
7 9 6-803 Charlemagne'ın emri üzerine Aix-la-Chapelle Sarayı ve Şape -
li' nin inşası.
800 Charlemagne'ın Roma' da imparator olarak taç giymesi.
8 2 7 Sarazenlerin Sicilya'yı fethinin başlaması.
8 3 0 civan Aziz Yakub'un bedeninin Galiçya'da bulunduğunun iddia edil
mesi.
842 Frank yerel dilinde ve Alman yerel dillerinde edilen Strasbourg Yemi -
ni.
84 3 Verdun Antlaşması'nın Almanya ve Fransa'nın doğuşunu belirlemesi.
9. yy'm ikinci yansı Yasallar için miles teriminin (asker, şövalye) kullanıl -
ması.
88 1 "Fief" (feudum) sözcüğünün ilk kez belirmesi.
885-86 Paris'in Normanlar tara fın dan kuşanlması.
8 9 5 Macarların Tuna ovasına yerleşmesi.
K RO N O LOJ İ 235
1 0 30 civan İ talya' da {Cremona) komünal hareketin başlaması.
1 0 3 1 Cordoba'da Emevi Halifeliği'nin sonu.
1 0 3 2- 3 3 Batı Avrupa' da kıtlık.
1 0 3 5 civan Albi'de bir taş köprünün inşası.
1 0 3 7 İ mparator il. Konrad'ın Kuzey İ talya' da mirasla intikal eden fiefleri
oluşturması.
1 0 54 Latin Katolik ve Rum Ortodoks Kiliseleri arasında kesin bölünme.
1 060- 9 1 Normanlann Sicilya'yı fethi.
1 066 Fatih William'ın önderliğindeki Normanlann İ ngiltere'yi fethi.
1 0 69 Le Mans'ta " komünal" bir gösteri.
1 0 7 1 Aziz Nikolaus'un kalıntılarının Doğu' dan Bari'ye getirilmesi.
1 0 7 2 Venedik'te colleganza sözleşmesinin uygulamaya konması.
1 0 7 3 - 8 5 VII . Gregorius'un papalığı. Gregoryen reformu.
1 0 7 7 İ mparator iV. Heinrich'in Canossa' da Vll . Gregorius önünde aşağılan-
ması.
1 08 0 civan Saint- Omer loncası.
1 08 1 Piza'da burjuva "konsüller."
1 08 5 Kastilyalı VI . Alfonso'nun Toledo'yu ele geçirmesi.
1 0 8 6 Normandiya'da {Saint-Wandrille) ilk kez bir dink makinesinden balı -
sedilmesi.
1 1 . yüzyılın sonları Kuzey Fransa' da sığırların yerine çekiş atlarının geç-
mesi.
1 08 8'den sonra lrnerius'un Bologna' da Roma Hukuku öğrennesi.
1 09 3 Durham Katedrali'nin inşasına başlanması: ilk Gotik kemeri.
1 09 5 il. Urbanus'un Clermont'da bir Haçlı Seferi lehine vaazı.
1 09 8 Bir antisemitizm dalgası: Filistin yolunda Haçlıların gerçekleştirdiği
kıyımlar.
Molesme'li Robert'in Cistercium Tarikatı'nı kurması.
1 09 9 Cenova tacirlerinin bir compagn a kurması.
1 1 00 civan Flandre bataklıklarının kurutulmaya başlaması: denizden ka -
zanılan araziler.
1 1 0 8 Paris yakınında önskolastikçiliğin merkezi Saint-Victor Manastın'nın
kurulması.
1 1 1 2 Laon'da komünal devrim. Piskopos-kontun öldürülmesi.
1 1 20- 5 0 Ban' da ilk profesyonel heykeller.
1 1 2 6 - 9 8 Marakeş'te ölmüş, Aristoteles yorumunun yazan Kurtubalı Arap
filozof İbn Rüşd {Averroes).
1 1 2 7 Flaman kentlerinin imtiyaz sözleşmeleri edinmeleri.
1 1 3 2-44 Suger'in Saint-Denis'i yeniden inşası ve Gotik tarzı başlannası.
K RO N O LOJ İ 237
1 242 Kıç bodoslama dümeninin ilk kez resmedilmesi.
1 248 Sevilla'nın Kastilyalılar tarafından ele geçirilmesi.
1 2 5 2 Cenova ve Floransa' da altın sikkelerin (florinler) basılması.
1 2 5 2-59 Aquino'lu Tommaso'nun Paris Üniversitesi'nde ders vermesi.
1 2 5 3 Pap az Robert de Sorbonne'un Paris Ü niversitesi'nde yoksul teoloji
öğrencileri için bir kolej kurması (geleceğin Sorbonne'u).
1 2 54 Papa iV. Urbanus'un Corpus Christi festivalini tesis etmesi.
1 26 1 Konstantinopolis Latin İ mparatorluğu'nun çökmesi.
1 266 Benevento Savaşı. Anjou'lu Charles'ın Sicilya kralı olması.
1 268 Fabriano'da ilk kağıt imalathanesi.
1 270 İ lk kez Akdeniz'in deniz haritasından bahsedilmesi.
1 2 76 Raymond Lulle'un Hıristiyan misyonerlere Arapça öğretilmesi için
bir kolej kurması.
1 280 Kent grevleri ve isyanları dalgası (Brugge, Douai, Tournai, Provins,
Rouen, Caen, Orleans, Beziers).
1 28 1 Köln, Hamburg ve Lübeck tacirlerinin Hansa Birliği'ni kurması.
1 282 Sicilya Vesperum Ayaklanması: Fransızların Sicilya'yı Aragonlulara
bırakmaya zorlanması.
1 2 8 3 Töton Şövalyeleri'nin Prusya'nın fethini tamamlaması.
1 284 Venedik'te altın dukaların basılması.
Beauvais Katedrali'nin kemerli çatısının çökmesi (48 metre).
1 290 Yahudilerin İ ngiltere' den atılması.
1 298 Cenova, İngiltere ve Flandre arasında düzenli deniz bağlantılarının
oluşturulmaya başlaması.
1 300 Gözlüklerden ilk kez kesin olarak bahsedilmesi.
1 4. yüzyılın başlan İ talya' da takas kağıtlarının dolaşıma girmesi.
1 306 Yahudilerin Fransa'dan kovulması.
1 306 civan Crescenza'lı Piero'nun Ortaçağ'ın tarımsal bilgisinin bir özeti-
ni ortaya çıkarması.
1 309 Papalığın Avignon'a yerleşmesi.
1 3 1 O Rouen Katedrali önünde Çile'nin ilk kez tasvir edilmesi.
1 3 1 3 VII. Heinrich'in Pi Zl ' da ölümü. İ mparatorluk düşünün sonu.
1 3 1 3 civan Dante'nin Divina Com rredia'yı (İlahi Komedya) tamamlaması.
1 3 1 5 Morgarten Savaşı: İ sviçre piyadesinin Habsburgları yenmesi.
1 3 1 5- 1 7 Avrupa' da yaygın kıtlık: 1 4. yüzyıl "krizinin" başlaması.
1 3 2 1 Kuyuları zehirlemekle suçlanan Yahudilerle cüzamlıların katledilmesi.
1 3 3 7 İ ngiltere'yle Fransa arasında Yüz Yıl Savaşları'nın başlaması.
1 34 1 Cola di Rienzo'nun Roma'da yeniden Antikçağ tarzı bir yönetim
oluşturma konusunda başarısızlığa uğraması.
Amerika
Afrika
Asya: Uzakdoğu
K RO N O LOJ İ 24 1
907-60 Çin' de "beş hanedanlar" anarşisi.
960- 1 2 79 Song hanedanı. Mandarinler. Büyük Kanal'ın inşası.
1 024 Kağıt paranın ilk kez Çin' de basılması.
1 086 Çin matbaalarında hareketli karakterlerden ilk kez bahsedilme �i.
1 1 8 1 - 1 2 1 8 Khmer İ mparatorluğu'nun il. Suryavarman'ın Angkor Wat'ı
ardından Angkor Thom'u inşa ettiren Vll . Jayavarman'ın hükümdarlığın
da doruk noktasına ulaşması.
1 1 8 5-92 Kamakura Şogunluğu'nun kurulması.
1 1 9 2 Muhammed Ghori'nin Prithvi Rac racputunu yenilgiye uğratması.
Müslümanların Kuzey Hindistan'ın efendileri olması.
1 206- 1 526 Hindistan' da Delhi'de Müslüman sultanlıkları.
1 206- 79 Moğol İ mparatorluğu'nun oluşumu.
1 2 54- 5 5 Venedikli tacirler Niccolo ve Matteo Polo ile oğul ve yeğen Marco
Polo'nun Çin'e ve Güneydoğu Asya'ya seyahatleri.
1 2 79- 1 368 Çin'de Moğol Yuan hanedanı. Pekin'in (Hanbalık) 1 264'te
başkent olması.
1 3 1 4-30 Fransisken Pordenoneli Odoric'in Hindistan ve Çin'e seyahati.
1 3 7 1 Çinlilere denizaşırı seyahatin yasaklanması.
1 392 Japonya'da Muromaçi Şogunluğu. Zen kültürünün yayılması. Noh ti -
yatrosunun yaranlması.
1 400- 1 700 Çin' de Ming hanedanı.
1 4 70-80 Kuzey Çin' de Çin Seddi'nin inşası.
Müslüman Yakındoğu
K RO N O LOJ İ 24 3
Seçilmiş Tematik Kaynakça
Bu Ortaçağ tarihine dair tam bir kaynakça değildir. Daha ziyade, bu kitabın
hazırlanışı sırasında uyarıcı ve yararlı bulduğum çalışmaların (ve az sayıda
makalenin) konulara ayrılarak düzenlendiği bir listedir. Bir kısmı genel görü
nümü sunmakta, diğerleriyse fikir verici bakış açılan sunmaktadır.
Andre Segal'in burada ortaya çıkan dönemlendirme sorununa tepkisi bu
fikri reddetmek biçimindedir. Bkz. onun nihilist makalesi " Periodisation et
didactique: le 'moyen age' comme obstacle a l'intelligence de l'Occident",
Actes du Collo q ue d'Histoire au present (Paris, 1 989), Paris: Editions de
l' E H E SS, 1 99 1 , s. 1 05 - 1 4.
Benim bu konu üzerine görüşüm, dönemlendirme olmadan tarih yazıcı
lığı olamayacağıdır, her ne kadar dönemlendirmenin yapay doğasını ve bu
nun tarihin ne yönde geliştiğine bağlı olduğunu kabul ediyorsak da. Gelenek
sel Ortaçağ fikrini eleştirirken, ben uzun Ortaçağ dönemi varsayımımı tercih
etmekteyim (6. Bölüm'ün son sayfalarına bakınız).
Kısaltmalar
24 5
Avrupa (ve Avrupa fikri) Üzerine Çalışmalar,
Özellikle Ortaçağ Dönemi
Bloch, Marc, " Projet d'un enseignement d'histoire comparee des societes eu
ropeennes," 1 6s., Dernieres nouvelles de Strasbourg (1 934) , E tienne
Bloch and Marc Bloch (der.), Histoire et historiens içinde, Paris: Armand
Colin , 1 99 5 (yeniden basım).
Bloch, Marc, " Problemes d'Europe," Annales HES, 7 ( 1 93 5 ) , s. 47 1 -9.
Braudel, Fernand, L'Europe. L'espace, le temps, les hommes. Paris: Arts et
metiers graphiques, 1 987.
Carpentier, Jean and Lebrun, François (der.), Histoire de l'Europe. Paris: Seu -
il, 1 990.
Chabod, Federico, Storia deli'idea d'Europa. Bari: Laterza, 1 96 1 .
Elias, Norbert, State Formation and Civilization, The Civilizing Pro cess in 2.
'
Avrupa ve Ortaçağ
Barraelough, Geoffrey (der.), Eastern and Western Europe in the Middle Ages.
Londra: Thames and Hudson, 1 970.
Bartfett, Robert, The Making ofEurope: Conquest, Colonisation and Cultural
Change, 950- 1 3 50. Londra: Alien Lane, 1 99 3 .
Bosl, Karl, Europa i m Mittelalter. Viyana-Heidelberg: Cari Uebersenter,
1 970.
Compagnon, Antoine and Seebacher, Jacques, L Esprit de l'Europe. 3 cilt, Pa
' -
ris: Flammarion, 1 99 3 .
Duroselle, Jean-Baptiste, L'ldee d'Europe dans l'histoire. Paris: Denoel, 1 965.
Edson, Evelyn, Mapping Time and Space: How Medieval Mapmakers Viewed
Ortaçağ, Genel
Ortaçağ ve Sinema
Airlie, Stuart, " Strange Eventful Histories: The Middle Ages in the Cinema,"
Peter Linehan ve Janet L . Nelson (der.) The Medieval World, Londra-New
York: Routledge, 200 1 , s. 1 63 -8 1 .
La Breteque, François de " Le regard du cinema sur le Moyen Age,'' Jacques Le
Goff ve Guy Lobrichon (der.), Le Moyen Age aujourd'hui. Trois regards
contemporains sur le Moyen Age: theologie, cinema (Cerisy-la-Salle konfe
rans serisinin raporları, Temmuz 1 99 1 ) içinde, Paris: Cahiers du Leopard
d'Or, 1 998, s.283-326.
Le Moyen Age au cinema, Cahiers de la Cinematheque'nun özel sayısı, no.42-
3 (1 985).
Erken Ortaçağ
Bourin, Monique ve Parisse, Michel, L'Europe de I'an Mil. Paris: Livre de Poc
he, 1 999.
Duby, Georges, Li\n Mil. Paris: Gallimard, 1 967.
Duby, Georges and Frugoni, Chiara, Mille e non piiı. Mille. Viaggio tra le pau
re difine millennio. Milano: Rizzoli, 1 999.
Gerbert l'Europeen (Aurillac sempozyumunun bildirileri). Aurillac: E ditions
Gerbert, 1 997.
Gieysztor, Aleksander, L'Europe nouvelle autour de l'an Mil. La papaute,
L'Empire et les "nouveaux venus." Roma: Unione internazionale degli Is
tituti di archeologia storia, e storia dell'arte, 1 997.
Guyotjeannin, Olivier and Poulle, Emmanuel (der.), Autour de Gerbert di\u -
rillac, le pape de li\n Mil. Paris: Ecole des Chartes, 1 996.
Riche, Pierre (der.), L'Europe de li\n Mil. Saint-Leger-Vauban: Zodiaque,
2 00 1 .
1 2. Yüzyıl Rönesansı
1 3. Yüzyıl
1 4. Yüzyıldan 1 5. Yüzyıla:
Mutasyonlar, Çatışmalar, Şiddet
***
Adalet
Bartlett, Robert, Trial by Fire and Water: The Medieval ]udicial Ordeal. Ox
ford: Oxford University Press, 1 986.
Chiffoleau, Jacques, Les ]ustices du pape. Delinquence et criminalite dans la
region d'Avignon aux XIVe et XVe siecles. Paris: Publications de la Sorbon
ne, 1 984.
Gauvard, Claude, "De grace especial." Crime, Etat et societe en France a lafin
du Moyen Age. 2 cilt, Paris: Publications de la Sorbonne, 1 99 1 .
Gauvard, Claude, "Justice et paix," Le Goff-Schmitt içinde, s . 587 -94.
Gauvard, Claude ve Jacob, Robert (der.), Les Rites de lajustice. Gestes et ritu -
elsjudiciaires au Moyen Age. Paris: Cahiers du Leopard d' Or, 2000.
Gonthier, Nicole, Le Chatiment du erime au Moyen Age, Xlle-XVI siecle. Ren -
nes: Presses universitaires de Rennes, 1 998.
Boüard, Michel de, " Reflexions sur I'enciclopedisme medieval," Annie Becq
(der.), L'Encyclopedisme (Caen konferansının bildirileri, 1 987) içinde. Pa -
ris: Klincksiek, 1 99 1 .
Meier, Christel, " Grundzüge der mittelalterlichen Enzyklopadie. Zu Inhal
ten, Formen und Funktionen einer problematischen Gattung," Literatur
und Laienbildung im Spiitmittalter (Wolfenbüttel Sempozyumu, 1 98 1 ) ,
Stuttgart: Metzler, 1 984, s . 467-500.
Picone, Michelangelo (der.), L'Enciclopedismo medievale (San Gimigniano
konferansının bildirileri, 1 992). Ravenna: Longo, 1 994.
Ribemont, Bernard, " L'Encyclopedisme medieval et la question de I'organi
sation du savoir," L'Ecriture du savoir (Bagnoles-de-I'Orme konferansı
nın bildirileri, 1 990) içinde, Le Menil-Brout: Association Diderot, 1 99 1 ,
s . 95- 1 07.
Arthur
Barber, Richard, King Arthur: Hero and Legend. Woodbridge: Boydell Press,
1 986.
Berthelot, Anne, Arthur et la Table Ronde. Laforce d'une /egende. Paris: Gal -
limard, 1 996.
Boutet, Dominique, Charlemagne et Arthur ou le roi imaginaire. Paris:
Champion, 1 992.
Loomis, R. S . (der.), Arthurian Literature in the Middle Ages. Oxford: Claren -
don Press, 1 959.
Agrimi, ]ole and Crisciani, Chiara, Medicina del corpo e medicina dell'anima,
Milano: Episteme Editrice, 1 978.
Agrimi, Jole and Crisciani, Chiara, Malato, medico e medicina nel Medioevo.
Torino: Loescher, 1 980.
Brown, Peter, Body and Society: Men, Women and Sexual Renunciation in
Early Christianity. Londra: Faber, 1 989.
Brundage, ]. A., Law, Sex and Christian Society in Medieval Europe. Chicago
Londra: University of Chicago Press, 1 987.
Bullough, Vem L . ve Brundage, James (der.), Handbook of Medieval Sexua -
lity. New York-Londra : Gar hnd, 2000.
Bynum, Caroline W., The Resurrection ofthe Body in Western Christianity,
200- 1 3 3 6. New York: Columbia University Press, 1 995.
Casagrande, Carla ve Vecchio, Silvana, Anima e corpo nella cultura medieva -
Bellek
Binyılcılık, Mahşer
Boureau, Alain ve Piron, Sylvain (der.), Pierre de Jean Olivi (1 248- 1 298).
Pensee scolastique, dissidence spirituelle et societe. Paris: Vrin, 1 999.
Bynum, Caroline W. ve Freedman, Paul, Last Things: Death and the Apocaly -
Birey
Benton, J. E., Self and Society in Medieval France: The Memoir ofAbbot Gui
bert de Nogent. New York: Harper &. Row, 1 970.
Boureau, Alain, " Un royal individu," Critique, 52 ( 1 996), s. 845-57.
Bynum, Caroline W., " Did the Twelfth Century Discover the Individual?"
/esus as Mother: Studies in the Spirituality ofthe High Middle Ages. Berke -
ley: University of California Press, 1 982, s. 82- 1 09.
Coleman, Janet (der.), L'Individu dans la theorie politique et dans la pratique.
Paris: PUF, 1 996, s. 1 -90.
Duby, Georges ve Aries, Philippe (der.), Histoire de la vie privee, c. 2, Paris:
Seuil, 1 985: " L'emergence de I'individu," s. 503 -6 1 9. Türkçesi için bkz.
Özel Hayatın Tarihi, c. 2 , İ stanbul: Yapı Kredi Yayınlan, 2006.
Gourevitch, Aron J . , La Naissance de l'individu dans I'Europe medievale. Paris:
Seuil, 1 997 (Rusça'dan çeviri).
Büyücülük
Çalışma
Allard, Guy H. ve Lusingnan, Serge (der.), Les Arts mecaniques au Moyen Age.
Paris-Montreal: Vrin-Bellarmin, 1 982.
Çocuklar
Dans
Horowitz, Jeannine, " Les danses clericales dans les eglises au Moyen Age," Le
Moyen Age 95 ( 1 989), s. 279-92.
Sahlin, Margit, Etude sur la carole medievale. Uppsala, 1 940.
Dil(ler), Edebiyat
Banniard, Michel, Viva voce. Paris: Institut des etudes augustiniennes, 1 992.
Banniard, Michel, Du Latin aux langues romanes. Paris: Nathan, 1 997.
Borst, Arno, Der Turmbau von Babel. Geschicte der Meinungen über Urs-
prung und Vielfalt der Sprachen und Völker. 2 cilt, Stuttgart, 1 95 7 -63.
Cavallo, Guglielmo, Leonardo, Claudio ve Menestô, Enrico, Lo Spazio lette
rario del Medioevo. 1 . 11 Medioevo latino. 5 cilt, Roma: Salerno, 1 992 -8.
Chaurand, Jacques (ve 1 3. yüzyıldan 1 5. yüzyıla kadar Serge Lusignan). Nou -
velle Histoire de la languefrançaise. Paris: Seuil, 1 999.
Curtius, E . R., La Litterature europeenne et le Moyen Age latin. Paris, 1 956
(Almanca' dan çeviri).
Gally, Michele ve Marchello -Nizia, Christiane, Litteratures de l'Europe
medievale. Paris: Magnard, 1 985.
Jonin, Pierre, L'Europe en vers au Moyen Age. Paris: Honon� Champion,
1 996.
Redon, Odile ve diğerleri, Les langues de l'ltalie medievale, L'Atelier du medi -
eviste 8. Turnhout: Brepols, 2002.
Walter, Henriette, LJ\venture des langues en Occident. Leur origine, leur his -
toire, leur geographie. Paris: Laffont, 1 994 { 1 . baskı), 1 996 (2. baskı).
Wolff, Philippe, Les Origines linguistiques de l'Europe occidentale, 2. baskı.
Toulouse: Publications de I'universite de Toulouse-Le Mirail, 1 982.
Zumthor, Paul, La Lettre et la voix. De la "litterature" medievale. Paris: Seuil,
1 987.
Dünyanın Keşfi
Chaunu, Pierre, L'Expansion europeenne du Xllle au XVe siecle. Paris: PUF, 1 969.
Duteil, Jean-Pierre, L'Europe iı la decouverte du monde du Xllle au XVIle siec
le. Paris: Armand Colin, 2003.
Heers, Jacques, Marco Polo. Paris: Fayard, 1 983.
Magalhaes-Godihno, Vit6rino, Les Decouvertes: XVe-XVle siecle. Une revolu
tion des mentalites. Paris: Autrement, 1 990.
Mollat du Jourdain, Michel, Les Explorateurs du Xllle au XVle siecle. Premiers
regards sur des mondes nouveaux. Paris: J.-C. Lattes, 1 984.
Philips, J. R. S., The Medieval Expansion ofEurope. Oxford: Oxford Univer
sity Press, 1 988.
Roux, Jean-Paul, Les Explorateurs au Moyen Age. Paris: Seuil, 1 96 1 .
Ekonomi
Ekonomi ve Din
Gençlik
Duby, Georges, " Les 'jeunes' dans la societe aristocratique dans la Fran <e du
Nord-Ouest au Xlle siecle," Annales ESC, 1 9 ( 1 964 ), s. 83 5 -46; yeniden
basım Hommes et structures du Moyen Age, Paris-Lahey: Mouton, s. 2 1 3 -
25.
Gauvard, Claude, " Les jeunes a l a fi n du Moyen Age. Une classe d'age," An -
nales de l'Est, 1 -2 ( 1 982 ) , s. 22 24-44.
Levu, Giovanni ve Schmitt, Jean-Claude (der.), Histoire des jeunes en Occi
dent. I: De l'Antiquite a l'epoque moderne ( 1 994 ). Paris: Seuil, 1 996 ( İ tal
yanca' dan çeviri).
Bloomfield, M. W., The Seven Deadly Sins: An lntroduction to the History ofa
Religious Concept, with Special References to Medieval English Literature.
East Lansing: Michigan State College Press, 1 9 52.
Casagrande, Carla ve Vecchio Silvana, Les Peches de la langue ( 1 987). Paris:
Cerf, 1 99 1 ( İ talyanca'dan çeviri).
Casagrande, Carla ve Vecchio, Silvana, Histoire des peches capitaux au Moyen
Age (2000). Paris: Aubier, 2003 ( İ talyanca'dan çeviri).
Delumeau, Jean, Le Peche et la peur. La culpabilisation en Occident (Xllle
XVlles.). Paris: Fayard, 1 98 3 .
Levelleux, Corinne, La Parole interdite. Le blaspheme dans la France medieva
le (Xlle-XVll s.), du peche au erime. Paris: De Boccard, 200 1 .
Schimmel, Solomon, The Seven Deadly Sins: jewish, Christian and Classical
Rejlections on Human Nature. New York: Maxwell Macmillan Internatio
nal, 1 992.
Tender, T. N., Sin and Confession on the Eve ofthe Reformation. Princeton:
Princeton University Press, 1 977.
Vogel, Cyrille, Le Pecheur et la penitence au Moyen Age. Paris: Cerf, 1 969.
Hac
Hanedan Arınacılığı
Hayvanlar
Heretikler
Hukuk
İmparatorluk
Kadınlar
Kaleler
Katedraller
hette, 1 994.
Kentler-Taşra
Kilise
Köyler
Kraliyet, Krallar
Bak, Janos (der.), Coronations: Medieval and Early Modern Monarchic Ritu -
als. Berkeley: University of California Press, 1 990.
Bloch, Marc, Les Rois thaumaturges. Etude sur le caractere surnaturel attribue
a la puissance royale, particulierement en France et en Angleterre (1 924),
yeni baskı, Paris: Gallimard, 1 983.
Bourreau, Alain, Le Simple Corps du roi. L'impossible sacralite des souverains
français, XVe-XVIIIe siecles. Paris: E d. De Paris, 1 998.
Bourreau, Alain ve Ingerflom, Claudio-Sergio (der.), La Royaute sacree dans
le monde chretien. Paris: E H E SS, 1 992.
Folz, Robert, Les Saints rois du Moyen Age en Occident (Vle-Xllle). Brüksel:
Societe de Bollandistes, 1 989.
Kantorowicz, Ernest, The King's Two Bodies: A Study in Medieval Political
Müzik
Ölüm ve Ötesi
Papalık
Popüler Kültür
Lobrichon, Guy, La Religion des lai"cs en Occident, Xle-XIVe siecle. Paris: Haclı
ette, 1 994.
Meersseman, G. G ., Ordofraternitatis. Comfraternite e pieta d_ei laici nel Me
dioevo. Roma: Herder, 1 977.
Vauchez, Andre, Les Lai"cs au Moyen Age. Pratiques et experiences religieuses.
Paris: Cerf, 1 987.
Rüyalar
Sanat, Estetik
2002.
Eco, Umberto, Le Probleme esthetique chez Thomas dJ\quin (1 970), yeni çe
viri, Paris: PUF, 1 993.
Eco, Umberto, Art et Beaute dans l'esthethique medievale ( 1 987). Paris: Gras
set, 1 997 ( İ talyanca'dan çeviri).
Ladner, G . B ., Ad imaginem Dei: The lmage ofMan in Medieval Art. Latrobe:
Archabbey Press, 1 965.
Panofsky, Erwin, Architecture gothique et pensee scolastique (Pierre Bour
dieu'nun katkısıyla), Paris: Minuit, 1 967.
Recht, Roland, Le Croire et le Voir. L'art des cathedrales. Xlle-XVe siecle. Paris:
Gallimard, 1 999.
Scobeltzine, Andre, LJ\rtfeodal et son enjeu social. Paris: Gallimard, 1 97 3 .
Von den Steinen, Wolfram, Homo caelestis. Das Wort der Kunst i m Mittelal
ter. 2 cilt, Berne-Münih, 1 965.
Savaş
Sınır Bölgeleri
Abulafia, David and Berend, Nora (der.), Medieval Frontiers: Concepts and
Practices. Aldershot: Ashgate, 2002.
Variorum, 1 994.
Tazhir, Janusz, Poland as the Rampart of Christian Europe: Myths and Histo
rical Reality. Varşova: Interpress, 1 983.
Toubert, Pierre, " Frontiere et frontieres. Un objet historique," Castrum 4,
Frontiere etpeuplement dans le monde mediterraneen au Moyen Age (Evi -
an konferansı, Eylül 1 988), Roma-Madrid: E cole française de Rome-Casa
Velasquez, 1 992, s. 7-9.
Soyluluk
Şair-Müzisyenler
Şeytan
Şiddet
Şövalyeler
Şövalyelik, Medeniyet
Tacirler
Tanrı
Tarih
Tasvirler
Teknikler ve Yenilik
Teoloji ve Felsefe
Uluslar
Üniversiteler, Okullar
Yahudiler
Yazma, Kitaplar
Yoksulluk
Zaman
Cipolla, Carlo M., Cloclc and Culture, 1 300- 1 700. Londra: Collins, 1 967.
Landes, David, Revolution in Time: Cloclcs and the Malcing of the Modern
World, Cambridge: Harvard University Press, 1 983.
Le Goff, Jacques, "Au Moyen Age: temps de l' Eglise et temps du marchand,"
Annales ESC ( 1 960) , yeniden basım, Pour un autre Moyen Age. Temps,
travail et culture en Occident içinde, Paris: Gallimard, 1 977, s. 46-65.
Le Goff, Jacques, "Temps," Le-Goff-Schmitt içinde, s. 1 1 1 3 -22.
Mane, Per ıi.ne, Calendriers et techniques agricoles. France Italie, Xlle-XIIIe s.
Paris: Le Sycomore, 1 983.
Pietri, Charles, Dagron, Gilbert ve Le Goff, Jacques (der.), Le Temps chretien
de lafin de l'Antiquite au Moyen Age, IIIe-XIIIe s. Paris: CNRS, 1 984.
Pomian, Krzysztof, L'Ordre du temps. Paris: Gallimard, 1 984.
Ribemont, Bernard (der.), Le Temps. Sa mesure et sa perception au Moyen Age
( Orleans konferans dizisi, 1 99 1 ) . Caen: Paradigme, 1 992.
Tiempo y memoria en la edad media, Temas medievales'in özel sayısı (Buenos
Aires), 2 ( 1 992 ) .
Zarif Aşk
293
Atina, 5 , 44 Logica vetus, 20
Atlantik, 1 0, 1 4 1 , 220-2 2 3 Bohemya, 24, 3 9 , 5 2 , 7 5 , 1 08, 1 84,
atlar, 1 2 , 4 1 , 1 82 , 2 3 6 1 98-200, 2 ı 1 , 2 1 2 , 2 1 5, 2 1 8, 2 3 9
Attila, 24, 1 3 3 Boleslaw, Polonya, Yiğit, 5 3
Augustinus, Aziz, 1 2 , 1 8, 1 9, 2 2 , 26, 44, Boleslaw I I I , 1 08
94, 95, 97, 1 0 1 , 1 1 0, 1 1 9, 1 5 5, Bologna Üniversitesi, ı 44
1 6 1 , ı 62 Bonaventure, 1 45, 1 6 5
Augustinusçuluk, ı 9 Bonifatius, Aziz, 3 7
Averroes, İbn Rüşd'e bakınız, 2 3 6 Bonifatius VI I I , papa, 7 8 , 1 7 7
Avignon: Büyük Bölünme, ı 4 8 , ı 8 2 , Bonifatius I X , papa: Büyük Bölünme,
ı 96, ı 97, 2 3 8, 2 5 3 , 276, 2 7 7 1 97
Avrupa Topluluğu, ı , 4 6 , 59, ı 56, ı 58 Bonvesin della Riva, 1 2 1 , 1 70
azınlıklar, ı 90 Traetise on Courtliness, ı 70
Aziz Augustinus münzevileri, ı 6 ı Bourges, 1 68
Bovet, Honore: Savaş Ağaa, 1 8 1 , 1 84
Bretanya, 69, 1 07, 1 82 , 1 88, 2 ı 3 , 2 ı 4,
227
Britanya, 2 , 24, 38, 5 1 , 65, 1 07, 1 3 8,
B 1 60, ı 92 , 2 3 3 , 2 34
ayrıca İngiltere'ye bakınız,
Babil, ı 28, ı 56 Brueghel, Yaşlı, 7 5
Bacon, Roger, ı so, ı s 3 , ı 7 7 Brugge, ı 3 5, ı 3 8, ı 4 1 , 1 9 3 , ı 94, 2 3 8 ,
baharatlar, 1 2 7 , 1 4 ı , 2 1 9 2 79
Balkanlar, 24, ı 82 , 2 1 4 Brunelleschi, Filippo, 208, 209, 2 3 9
barbar istilaları, 2 3 Brutus kronikleri (vakayinameleri), 1 60,
Barselona, 5 5 , ı 20, ı 24, ı 93 202
Bartholomew, ı 50, 2 5 5 Brüksel, 2 5 , 1 82 , 248, 2 50, 2 54, 2 7 2 ,
Beatus: Commentary, 4 5 2 74, 2 80
Beaumanoir, Philippe de, ı 3 S , ı 9 3 Burchard, Strasburglu, 74, ı 3 6
Becket, Thomas, 8 6 Burchard, Worms piskoposu, 74
Bede, 2 ı Burckhardt, J. L., 2 2 5
D e temporibus, 2 ı büyücülük, büyücüler, ı 90, ı 9 ı , 260
De temporum ratione, 2 ı
Bela iV, Macar, ı 7 3
bellatores, ı 3 , 64 , 2 2 6
Benedictus, Nursialı, Aziz, 2 2 , 3 0 , 40,
5 2 , ı 7 ı , 1 97 , 2 3 3 C-Ç
Benedictus X I I I , papa, ı 9 7
Benedikten Tüzüğü, 1 9, 40 Calvin, 2 2 5
Benoit, Aniane'lı, Aziz, 40, 43 Cambridge Üniversitesi, 2 50, 2 5 3 , 2 5 7 ,
Benvoglienti, Leonardo, 21 S 263, 270-272, 277-280, 284
Berat, 7 5 , 76, 1 24 Cantar del mio Cid, ı 59
Bernard, Aziz, 7 1 , 9 5 , 1 1 2 , 1 2 8 Canterbury, 25, 86, 94, ı s ı
Bernard de, Chartres, 1 74 Canute,5 1 , 87, 2 3 5
Bizans İmparatorluğu, 5, 1 0, 38, 47, 56, Capet, Hugues, 56, 2 3 5
1 1 3 , 228, 234 Capet hanedanı, 8 5 , 1 2 2 , ı 60, 2 3 5
Blanche, d e Castille, 79 Carloman: kutsanması, 3 6
Bloch, Marc, 2 , 1 1 , 226, 2 3 1 , 246 Cassiodorus, 20
Boccaccio: Decameron, 1 86 cehennem, 72, 7 3 , 85, 1 1 9, ı 3 8, 1 86,
Boethius, 20, 2 5 1 87
Consolation ofPhilosophy, 2 0 Celestinus I I I , papa, 1 44
DİZİN 295
Einhard, 44 Fernando, Kastilya ve Leon kralı, 87,
el yazmalan, 43 , 44, 1 2 1 , 1 47, 1 48, 1 7 1 , 240
205 festivaller, 29
el-Mansur, 5 5 , 56 Fibonacci, L e onardo, 1 3 8
Eleanor, İngiliz, 79 Liber abaci, 1 3 8
elektörler, 200, 2 1 1 , 2 1 2 Ficino, Marsilio, 208, 209, 2 3 9
Eleonore, Akitanyalı, 66, 8 5 fine amor, 6 8 , 6 9
Elias, Peder, 1 65 fiyat arnşlan, 1 8 1
Elias, Norbert, 66, 1 70, 246, 283 Flandre, 60, 62, 99, 1 2 7, 1 3 2 , 1 3 8, 1 4 1 ,
elkitaplan, 1 70, 1 9 1 1 76, 1 92 , 1 9 5, 206, 2 3 6 , 2 3 8
Emerich, Nicholas: Directory oflnquisi Floransa, 1 05, 1 2 0, 1 2 2 , 1 2 7, 1 3 0, 1 3 7,
tors, 1 9 1 1 6 1 , 1 8 1 , 1 82 , 1 8 6, 1 9 3 , 1 94,
endüstri, 1 3 2 , 1 4 1 , 1 94 208, 209, 2 1 6, 2 1 7 , 2 1 9 , 2 3 8 ,
değirmenler/imalathaneler, 1 7 5 2 3 9 , 248, 2 5 6, 2 60, 277
Engilbert, 44 Floransa Konsili, 1 9 7
Engizisyon , 99 - 1 0 1 , 1 0 5 , 1 6 3 - 1 6 5 , Florilegium, 1 52
1 9 1 , 2 3 7, 240 Fra Angelico, 208
entelektüeller, 5, 43 , 69, 70, 142, 1 52 , Francesco, Assisili, 1 06, 1 6 1 - 1 65, 1 77,
1 5 3 , 2 1 0, 2 1 8 2 1 7, 290
Erasmus, Desiderius: De civitate morum Frankfurt kilise meclisi, 1 5 5
puerilium, 1 70 Franklar, 24, 3 3 , 3 5 , 3 7 -40, 43, 50, 54,
Eski Ahit, 1 4, 2 2 , 94, 1 05, 1 63 , 1 7 1 , 56, 1 1 1 , 1 5 6, 1 60, 234
204, 2 3 1 Fransa, 4, 43, 46, 5 3 , 54, 60, 62, 74, 79,
eşcinseller, 96, 1 05 8 1 - 8 6 , 97, 99, 1 00, 1 03 , 1 07 ,
eşcinsellik, 9 5 , 1 05 1 08, 1 1 4, 1 2 2 , 1 2 3 , 1 2 9, 1 34,
Eugenius i V, papa, 1 9 7, 209 1 45, 1 46, 1 5 6, 1 60, 1 6 7, 1 7 2 ,
Eusebios, Caesarea : kronikler (vakayina 1 7 6- 1 78, 1 8 1 - 1 8 3 , 1 89, 90, 1 92 -
meler), 1 60 1 94, 1 9 7, 2 0 2 - 2 04, 2 08 , 2 1 3 ,
evlilik, 67-69, 8 1 , 8 3 , 99, 1 24, 2 1 4, 2 1 4, 2 1 6 , 2 1 7 , 2 2 6 , 2 34- 2 3 6 ,
2 3 7 , 2 54 2 3 8-240
E yub, 2 2 Fransiskenler, 60, 1 6 1 - 1 63 , 1 6 5, 1 66
freskler, 78, 1 69, 207-209
Freud, Sigmund, 73
Friedrich 1 , Barbarossa, imparator, 88,
1 1 2, 1 24, 1 44, 1 77, 2 3 7
F Friedrich i l , imparator, 8 8 , 1 08, 1 1 2 ,
1 44
fabliaux, 1 5 6 Friedrich 1 1 , Napoli ve Sicilya, 8 8
Facetus, 1 70 Friedrich I I I , 2 1 2
fahişelik, 1 2 6, 1 2 7 Frizya, 24, 3 7 , 1 29, 1 3 8, 1 4 1
fakülte, üniversite, 2 , 1 1 , 1 2 , 1 4, 1 8, 76, Froissart, Jean: marche, 4
77, 1 08, 1 1 7, 1 1 8, 1 24, 1 4 1 - 1 5 3 ,
1 5 6, 1 5 7 , 1 59 , 1 6 1 , 1 64, 1 6 5 ,
1 7 1 , 1 7 5 - 1 7 7 , 1 9 9 , 2 00, 2 0 3 ,
2 0 5 , 2 1 0, 2 2 6 , 2 2 8 , 2 3 7 - 2 3 9 ,
246, 287 G
Farabi, 1 52
Febvre, Lucien, 2 , 246 Gall, Aziz, 2 5 , 1 07
feodalizm, 5 3 , 6 1 , 68, 70, 1 02, 1 2 3 , Gama, Vasco da, 2 2 1
1 79, 2 2 6 , 265 gastronomi, 1 77, 207
Fernando, Aragon kralı, 204, 2 1 4 geçiş ücretleri, 1 2 5
DİZİN 297
1 47, 1 50, 1 5 6, 1 7 7 , 1 8 1 , 1 93 , İspanya, 2 3 , 2 5 , 3 1 , 3 7 , 5 3 , 5 5 , 5 6 , 7 1 ,
209, 2 1 1 , 2 3 6 , 2 68 79, 1 0 1 , 1 04, 1 07, 1 1 3 , 1 3 2, 1 5 7,
Huınbert de Silva Candida, 72 1 68 , 1 7 7, 1 82 , 1 90, 2 04, 2 1 4,
Hunlar, 24, 2 3 3 2 1 6, 2 2 2 , 2 3 3 , 2 34, 2 3 7 , 240,
Hus, Jan, 1 98-200, 2 3 9 241
D e ecclesia, 2 00 İsveç, 5 1 , 1 09, 1 40, 1 9 5, 2 2 8
Husçular, 1 82 , 1 98, 2 00 İsviçre, 2 5 , 5 1 , 1 80
hücreleşme, 6 1 İsviçre Konfederasyonu, 48, 1 8 1 , 1 8 3 ,
hümanizm, 1 1 , 2 0 , 3 1 , 8 9 , 94, 9 5 , 2 1 6, 225, 238
2 2 6, 2 2 8 işçi ayaklanmalan, 1 98
işkence, 7 3 , 1 00, 1 03
İtalya, 2, 8, 1 2 , 20, 2 1 , 2 3 - 2 5 , 27, 30,
3 1 , 3 7 , 38, 46, 48, 49, 5 1 , 6 1 , 74,
79, 84, 87, 88, 97, 1 05 , 1 07, 1 22 -
ı-i 1 24, 1 2 7 , 1 3 2 , 1 3 5 , 1 4 1 , 1 58 ,
1 6 1 - 1 64, 1 68 , 1 80, 1 82 , 1 8 3 ,
Ignacio de Loyola, 2 0 1 1 87 , 1 90, 1 9 2 , 1 94, 1 97 , 1 9 8,
Ile-de-France, 1 67 2 0 8 , 2 1 6, 2 1 7 , 226, 2 3 3 - 2 3 6,
Innocentius I I I , papa, 80, 1 00, 1 62 2 3 8 , 248, 2 7 8
Innocentius iV, papa, 2 1 8 condottieri, 1 80
Innocentius VI I , papa, 1 97 gettolar, 1 64
lnnocentius VI I I , papa, 2 1 7 İtalyan Savaşlan, 1 83 , 2 04, 2 1 7, 2 2 5 ,
Integrist'ler, 98, 99 240
Isidorus, Sevillalı, 2 1 , 25, 3 1 , 1 1 9, 1 50, İtiraflar, 1 8, 1 9
233 İvan I I I , Rus, 228, 240
Istvan, Aziz, 5 1 , 5 2 , 2 3 5 İzlanda, 50, 1 08, 1 09, 1 29 , 1 59
Libellus de instructione morum, 5 2
İber Yanmadası, 2 6 , 3 1 , 3 8 , 5 5 , 7 1 , 84,
86, 9 1 , 1 0 1 , 1 04, 1 07, 1 09, 1 1 0, J
1 57, 1 90, 2 1 4, 240
İbn Rüşd, 1 43 , 1 52 , 2 3 6 jacqueries, 1 92
İbn Sina, 1 52 Jacques Molay, 1 05
icatlar, 1 54, 23 1 Jean, İyi, 1 93
İngiltere, 2 1 , 2 2 , 60, 62, 66, 79, 82, 84, Jean de Bethencourt, 2 20, 241
8 5 , 87, 1 03 , 1 05 , 1 09 , 1 1 2 , 1 1 4, Jeanne d'Arc, 202, 239
1 2 3 , 1 24, 1 3 2 , 1 3 3 , 1 3 9 , 1 40, Jerome, Aziz, 1 8
1 48 , 1 56, 1 60, 1 68, 1 7 0, 1 7 6, Joao de Santarem, 2 2 1
1 7 7, 1 8 1 , 1 82 , 1 8 3 , 1 8 5 , 1 90, Johannes X, papa, 50
1 9 7, 1 9� 202, 207, 20� 2 1 3 , Johannes xıı, papa, 47
2 2 6, 2 3 5 -2 3 9 Johannes XX I I I : Büyük Bölünme, 1 97
ikonaklazm, 30 Johannes Paulus i l , papa, 5 2
ikonografl, 9 1 , 9 3 , 1 82 , 1 87, 1 9 1 , 206 John Lackland, 82, 8 5
incastellamento, 61 John, Salisbury'li, 8 2 , 9 5 , 2 3 7
incunabula, 205 Th e Policraticus, 8 2
İrlanda, 2 5 , 2 7 , 3 8 , 43, 78, 1 07, 1 4 1 ,
2 3 3 , 234
İskandinavya, 38, 87, 1 08, 1 09, 1 59, K
1 95, 2 1 8
İslam, 26, 3 0, 3 1 , 3 9 , 72, 88, 98, 1 1 2 , kabir,62, 78
1 1 4, 1 3 8 , 1 7 2 , 2 1 0, 2 2 7 , 2 2 9 , kadın, 1 2 , 27, 40, 43, 54, 64-68, 74, 8 3 ,
2 3 0, 269 85, 89-9 3 , 1 05 , 1 1 1 , 1 2 5, 1 2 6,
DİZİN 299
Lothringen, 46, 97 Martinus, Aziz, 1 9 7
Louis, Aziz (Fransa'nın I X . Louis'si) , 54, De correctione rusticorum,3 3
76, 79, 88, 1 00, 1 02 - 1 04, 1 06, Martinus V, papa, ı 97
1 1 2 , 1 2 6, 1 45 , 1 46, 1 60, 1 6 7, Marx, Kari, 226
1 72 , 1 7 7, 1 7 8, 1 80, 2 1 8 , 243 , matbaalar, 1 48, 204, 205, 239, 242
260 Mayorka kralı, 4
roman aux rois, 1 60 Mecdelli Meryem, 1 06, 1 2 6
Louis I X , Louis, Aziz'e bakınız, 54, 79, Medici, Cosimo, 2 1 7, 2 3 9
1 1 2 , 1 45 Medid, Büyük Lorenzo, 208
Louis Yi i , Fransız kralı, 1 08, 1 1 2 , 1 24 Mediciler, 1 94, 208, 209
Louis X I I , Fransız kralı, 2 1 4 Merovenj dönemi, 1 7
Lubac, Kardinal de, 1 9, 2 7 3 Meryem, Bakire, 29, 89-9 3 , 1 6 1 , 207
Lucius 1 1 1 , papa: sapkınlara karşı, 9 9 Mesih, İsa, 2 0 ı
Lud'Wig, Sofu, 40, 44, 46, 47, 1 5 5 Methodius, Aziz, 5 2
Lud'Wig, Alman, Doğu Frankların kralı, mezarlıklar, 62, 78, 98, ı 20
3 8 , 46 Michelozzo, 208
Lull, Raimon, 1 50 Mikael, Aziz, 79
Lübeck, 1 3 9, 1 40, 1 88, 2 3 7 , 2 3 8 Milano, 3 2 , 97, 1 2 0- 1 2 2 , ı 5 8 , 1 64,
Lyon, İkinci Konsili ( 1 2 74) , 1 64, 1 7 3 1 70, ı 8 3 , 208, 2 1 7 , 248, 2 5 1 ,
2 5 3 , 2 56, 269, 287
Milano Fermanı, 1 7, 2 3 3
miles, 64 , 234
M Minden Antlaşması, 46
minyatürler, 48, 9 1 , 1 69, 205, 2 3 5
Macaristan, 52, 7 5 , 1 08, 1 7 3 , 2 1 2 , 2 1 8, Mirfield, John, 1 83
2 3 7 , 240 missi dominici, 39
Machiavelli, Niccolo, 2 1 6 misyoner seferleri, 2 ı 8
Madrid, 1 82 , 2 5 2 , 2 6 6 , 277, 280 mitoloji, 9, 87, 1 59
Magdeburg yasası, 1 3 9 Moğol istilası, ı 72
magistralia, 1 7 5 Montaillou, 1 0 1
Magna Carta, 82, 2 3 7 Montpellier Üniversitesi, 1 43
Mağribiler, S, 5 5 , 2 04, 2 3 7 Moravya, 5 2 , 1 08, 1 7 3
mahşer, 1 79, 2 3 5, 2 5 8 Muhammed, Hz., 98
Maillotins isyanı, 1 9 3 Mustarib dili, 1 5 7
Makyavelizm, 1 9 Müslümanlar,
Malleus Maleficarum, 191 aynca İslam'a bakınız, S, 1 4, 2 6, 3 1 ,
manastır tarikatları, 62 36-38, 5 5 , 77, 86-88, 1 0 ı , 1 02 ,
manastırlar, 25, 27, 28, 40, 44, 45, 49, 1 0 s . 1 07 , 1 09 - 1 ı 4, 1 3 2 , ı s ı ,
S l , 60, 66, 69, 7 1 , ı 05 , ı OS, ı 2 ı , 1 7 2 , 1 83 , 1 90, 2 1 4, 2 1 8, 2 2 7 ,
1 2 6, 1 2 8, 1 47, 1 6 1 , 1 64, 1 8 5 , 2 34, 2 3 7 , 242
234 müzik, 1 2, 48, 69, 1 43 , 207, 2 3 5, 2 7 5
Manicilik, 98, 9 9
Manuzio, Aldo, 2 0 5
Marcel, Parisli, 7 4
Marcel, Etienne, ı 9 3 , 2 3 9
marjinalleştirme, 2 0 6 , 2 9 ı N
Mariano di Jacopo Taccola: De machinis,
181 Napoli Üniversitesi, 1 44
Marksizm , 9 Neckam, Alexander: De naturis rerum,
Martel, Charles, 36, 234 ı 50
Martianus, Capella, 1 2 Nikolaos, Aziz, 88, 2 3 6
DİZİ N 301
Prag Üniversitesi, 1 99, 2 3 9 Rusya, 1 0, 1 3 9 , 1 9 5 , 2 2 8
Prusyalılar, 5 3 , 1 3 9, 1 73 Rutebeuf, 1 64, 1 72
putti, 206
R S-Ş
Raban Maur, 44 saatler, 1 76, 1 9 3
Receswinth, 3 3 sabanlar, 60
Reconquista, 3 6, 5 5 , 86, 1 07, 1 09 , 1 77 Sabatier, Paul, 1 65
Reims, 3 2 , 48, 86, 1 1 8, 1 94 Saint Gothard Geçidi, 1 3 2
Rene, Anjou'lu, 2 1 3 , 2 1 7 Saint-Denis, manastır kilisesi, 36, 45,
Rhone, nehir, 4 62, 69, 86, 1 2 2 , 1 60, 1 68, 2 3 6
Richard 1 , Aslan Yürekli, 76, 78, 8 5 , Grandes Chroniques de France, Les, 202
1 05, 1 1 2 Saksonya, 1 3 9, 200, 2 1 2
Richard i l , İngiliz , 1 8 1 , 202 Saksonya-Wittenberg Dukalığı, 2 1 2
Richard, Comwall'lı, 1 03 Salamanca Üniversitesi, 1 44
risk kavramı, 1 3 6, 1 63 , 1 87 Samo, Slavların kralı, 3 8
Robert, Artois'li, 79 sanat, 1 1 , 1 2 , 3 1 , 45, 6 6 , 6 8 , 8 8 , 9 1 -93,
Robert, Courson'lu, 1 44, 2 3 7 1 09 , 1 3 0, 1 3 7, 143, 1 47 , 1 49 ,
Robert de Sorbon, 1 46, 2 3 8 1 5 1 , 1 5 2 , 1 67 , 1 68 , 1 74, 1 7 7 ,
Robert, sofu, Fransız kralı, 1 3 , 54, 86, 1 8 1 , 1 8 3 , 1 8 7, 1 88 , 205, 208,
235 209, 225, 2 34, 278
Roland, 3 7 , 6 5 , 1 69, 1 78, 2 34, 279 Sancho i l , Kastilya kralı, 87
Rollo, 5 1 , 2 3 5 sansür, 1 42 , 1 6 5
Roma, 2 , 1 1 , 1 2 , 1 9 , 20, 2 2 , 2 3 , 2 5 , 26, Santiago de Compostela, 5 5 , 78, 266,
30, 3 2 , 3 3 , 45, 5 2 , 56, 60, 77, 78, 287
8 1 , 8 3 , 1 1 � 1 1 9, 1 2 2 , 1 2 3 , 1 3 8, Saray Akademisi, 44
1 5 3 , 1 60, 1 9 5 - 1 9 7 , 2 3 3 , 2 3 5 , Sara :ıenler, 5, 3 1 , 3 7, 38, 2 34
2 3 6, 2 3 9 senyörlük sistemi, feodalizme bakınız,
Roma, Antik, 3 , 1 2 , 2 0 , 26, 27, 4 5 , 6 3 , 61
1 60, 1 67 Selahaddin, 1 1 2 , 24 1 , 243
Roma İmparatorluğu, 2, 3 , 5, 1 0, 1 1 , 1 4, serfler, 42 , 1 02
1 7, 1 8, 2 3 , 2 5 , 26, 3 2 , 3 9 , 47, 64, Severinus, 24
1 54, 2 06, 2 1 1 , 226, 2 3 3 Sforza, Francesco, 2 1 7
Hıristiyanlaştırılması, 2 3 , 2 7 , 50- 5 3 , Shakespeare, William, 202
7 1 , 74, 1 1 1 , 1 5 1 , 1 5 5, 1 77, 2 3 3 Richard il, 1 8 1 , 202
askeri sınırın kaybolması, 2 3 sınır bölgeleri ( m arch es), 4, 38, 279
Roma Katolikliği, Katolik Kilisesi'ne ha - Sicilya, 2 2 , 26, 38, 84, 88, 1 07, 1 1 1 ,
kınız, 1 0 1 3 8, 1 58 , 2 0 3 , 2 1 7 , 2 2 8 , 2 34,
Roma piskoposu, 2 5 , 30 2 3 6, 2 3 8
roman aux rois, 1 60 " Sicilya Vesperleri", 8 8 , 2 3 8
Romanesk tarz, 45, 49, 92, 1 67, 1 68, Sigismund, imparator, 200, 2 1 2 , 2 1 4
235 Silvester i l , papa: Avrupa Hıristiyanlığı -
Romen dilleri, 1 1 nın teşviki, 48, 2 3 5
rönesans, 7, 43, 44, 89, 1 47, 1 49, 1 68, skolastikçilik, 1 4, 2 8 1
1 79, 1 8 7, 2 04, 2 06, 208, 209, Slavlar, 1 3 , 24, 3 8 , 47, 48, 50-52 ·
2 1 6, 225- 2 2 7 , 2 5 1 Sokratesçilik, 1 1 , 9 5
Ruggiero 1 , Norman kralı, 88 sömürgecilik, 1 1 4, 1 1 5
Ruggiero il, Norman kralı, 88 Split Konsilleri, 50
Rum Ortodoks Kilisesi, 1 97 Strasbourg Yemin i 1 5 5, 2 34,
Taborlular, 200
takvim, 2 1 , 28, 29, 3 5 , 1 45, 1 49, 2 3 1 ,
232 U-Ü
Tapınak Şövalyeleri, 7 1 , 1 05
tarikat, Küçük Din Kardeşleri, 2 7, 1 6 1 , Uppsala, 1 09, 2 6 1
1 62 , 1 64, 1 66, 1 74 Urbanus i l , papa, 1 02 , 1 1 2 , 1 1 3 , 2 3 6
tarikat, Din Kardeşi Vaizleri, 1 6 1 , 1 62 , Urbanus V, papa: Büyük Bölünme, 1 96
1 7 1 , 1 74, 2 3 7 Urbanus VI : Büyük Bölünme, 1 97 - 2 3 9
tefeciler, tefecilik, 1 04, 1 24, 1 2 6, 1 3 5- urbs-rus karşıtlığı, 1 2
1 37 Utrecht, 1 3 8
tekstil sanayi, 1 2 8, 1 3 2 , 1 3 8, 1 4 1 , 1 62 , Üçüncü Tarikatlar, 1 66
1 94, 2 0 1
tektanncılık, 1 4
Tekvin, 6, 28, 94, 1 7 1
Tempier, Etienne, 1 42, 1 4 3 , 1 65 v
teoloji, 1 1 , 26, 30, 94, 9 5 , 98, 1 1 9, 1 4 3 -
1 46, 1 49, 1 50, 1 5 2 , 1 5 3 , 1 5 6, vaftiz, 36, 52, 5 3 , 72, 74, 86, 99, 209,
1 68, 1 7 7, 1 9 8, 1 99 , 209, 2 3 8, 233, 235
286 Valdo, Pierre, 9 9 , 1 9 1 , 1 98
Theoderich, 2 5 , 3 2 , 3 3 Valdocular, 1 98
Theodore Palaeologus, 1 8 1 Vandallar, 24, 2 6
Theodosius 1 : Hıristiyanlık, 1 7, 2 3 veba, Kara Ölüm'e bakınız , 9 8 , 1 04,
Theophano, prenses, 47, 56 1 06, 1 84- 1 87, 1 89, 207, 2 30, 2 3 3
Thomas, Cantimpre'li, 1 50 Venedik, 5 1 , 1 20, 1 2 2 , 1 3 3 , 1 34, 1 3 8,
Bonum universale de apibus, 1 50 1 4 1 , 1 70, 1 82 , 1 8 3 , 205, 2 06,
Liber de natura rerum, 1 50 2 1 5, 2 1 7, 2 1 9, 2 3 6, 2 3 8, 242
ticaret, 3 2 , 38, 39, 48, 50, 77, 1 0 1 , 1 1 7, Venedik Senatosu, 1 83
1 1 8, 1 2 5 , 1 2 7 - 1 2 9 , 1 3 1 - 1 34, Venedikliler, 2 1 9
1 3 6, 1 3 8- 1 4 1 , 1 62 , 2 1 8, 2 1 9, 220 vergiler, 4 1 , 1 2 5, 1 3 2 , 1 3 3 , 1 3 5 , 1 45,
Tirol: askeri koleksiyonlar, 1 82, 2 1 2 1 9 3 , 1 96, 2 1 6
tiyatrolar, 7 3 , 1 3 1 , 242 Vergilius: Aeneis, 1 60
Toledo, 2 5, 87, 1 07, 1 68, 2 3 3 , 2 3 6 Vikingler, 38, 50
Tomislav, lcral, 50 villa, 32
topçuluk, 1 8 3 villeins, 1 1 9
Torino: askeri koleksiyonlar, 1 82 , 247, Vincent, Beauvais: Speculum majus, 1 50
2 5 5 , 2 5 6, 262, 268, 2 7 1 , 2 7 3 , Visby Savaşı, 1 82
279, 289 Vivaldi: Ugolno ve Vanino, 2 2 0
D İZİ N 303
Vizigotlar, 2 1 , 24, 2 5 , 3 3 , 1 0 1 , 2 3 3 Yahudilik, 3 0, 54
Vojtech, Adalbert, Aziz'e bakınız, 5 1 Yakub, 3 , 5 5 , 78, 234
Voltaire: Zadig, 2 2 7 yazıolar, 245
volumen, 1 4 7 yazılı diller, 1 56
Vulgata, 1 8 yazılı kayıtlar, 1 82
Yecüc Mecüc, 1 O
yemek, 66, 67, 1 06, 1 46, 1 7 7, 2 1 9
w yemek kitapları, 1 77
Yeni Ahit, 1 8, 45, 1 1 0, 1 63 , 1 66
Walter, Henley'li: Housebondrie, 1 7 5 yeni Platoncu hareket, 209
Whitsun, 1 5 5, 2 3 2 yollar, 3 , 1 1 , 1 2 , 3 0, 32, 43, 62, 72, 78,
William I , Fatih (Piç) , 5 1 , 1 76, 2 3 6 1 1 9, 1 3 1 , 1 3 2 , 1 4 1 , 1 63 , 1 84
William, Malmesbury'li, 8 2 , 1 60 yontular, 9 1 , 1 69, 209, 2 3 5
William, Ockham'lı, 1 43 yortular, 90, 1 5 5
Wlodkowic, Pawel, 2 1 O, 2 1 1 Yunanistan, Antik, 9, 94
Wycliffe, John, 1 98-200, 2 3 9 yurtseverlik duygusu, 3 5, 2 1 6
Yuvarlak Masa, 1 3 0
x
z
xylographf. 205
zanaatkarlar, 1 3 , 4 5 , 1 0 1 , 1 1 8, 1 2 2 ,
1 3 5 , 1 3 9 , 1 47, 1 89 , 1 9 2 , 1 9 3 ,
y 1 94
zanaatkarlık, 1 3 , 1 2 2 , 1 2 6, 1 29, 1 7 1
zina , 67
yağma, 1 9, 2 6, 3 1 , 3 8 , 50, 1 00, 1 07,
zulüm, 3 7 , 89, 96, 1 00- 1 04, 1 1 0, 1 9 1 ,
1 1 1 , 1 1 4, 1 80, 1 84, 1 9 2 , 2 1 5 ,
291
2 3 3 , 2 3 7,
Yahudiler, 1 4, 2 5 , 88, 96, 98, 1 00- 1 04,
1 1 0, 1 2 6, 1 3 6, 1 5 1 , 1 89 , 1 90,
1 9 3 , 2 1 4, 2 3 7- 2 3 9 , 287