You are on page 1of 36

Turkish Studies

International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015, p. 373-408
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7896
ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

BAHÂRÎ, FETİHNÂME-İ ÜNGÜRÜS ADLI ESERİ VE BU


ESERDEN HAREKETLE MACARİSTAN FETHİNİN EDEBİ-
TARİHİ ÜSLUPLA ANLATILIŞI*

Ahmet ÇOLAK**

ÖZET
On altıncı yüzyılda yaşadığı bilinen Bahârî, Üngürüs’ün fethi ve
Mohaç Meydan Muharebesi’ni kronolojik biçimde bütün ayrıntılarıyla
anlattığı 306 beyit, 9 bölümden oluşan kısa mesnevisi bizlere önemli
tarihi olayları edebi üslupla sunmaktadır. Mesnevide anlatılan olayların
tarihsel verilerle önemli oranda örtüştüğü görülmektedir. Bu bağlamda
eser, edebi olmayan tarihi kaynakları tamamlayacı, eksikliklerini
giderici bir vesika olarak da değerlendirmemizi sağlamaktadır. Her ne
kadar kaynaklarda bilgi verilmemiş olsa da Bahârî bu eserinde bizlere
savaşa katıldığı izlenimi uyandırmakta; kadı ve müderris kimliğinin
dışında başka bir yönünün daha olduğunu ortaya koymaktadır.
Tezkireler ve diğer biyografik kaynaklar şairin bu savaşa katıldığını
belirtmemektedirler. Bu eserinin dışında Dîvân’ı ve Yusuf u Züleyha adlı
eserlerinin olduğu kaynaklarca belirtilse de henüz nüshaları tespit
edilememiştir.
Bu çalışmada öncelikli olarak Bahârî’nin fetihnâme türündeki
mesnevisinin elde başka nüshasının olmaması nedeniyle Süleymaniye
Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi:5345 nolu tek nüshadan hareketle
transkripsiyonlu metni verilmiş; verilen metinden yola çıkılarak şairin
tarihi olayları anlatışı açıklanmaya çalışılmıştır. Edebi yönü oldukça
başarılı olan şairin eserinden örneklerle yapmış olduğu edebi sanatlar
da gerekli görüldüğü yerlerde irdelenmiştir. Ayrıca elde bulunan veriler
ışığında şairin hayatı ve edebi kişiliği oluşturulmuştur. Fetihnâmeler,
savaşları ve bu savaşların neticesinde elde edilen başarıları kimi zaman
manzum, kimi zaman mensur, kimi zaman da manzum ve mensur
karışık bir şekilde edebi bir üslupla anlatan eserlerdir.
Anahtar Kelimeler: Bahârî, Üngürüs, Mohaç Meydan
Muharebesi, fetihnâme, mesnevi, tarih.

*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Arş. Gör. Süleyman Şah Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma

Görevlisi El-mek: acolak@ssu.edu.tr


374 Ahmet ÇOLAK

BAHARİ’S FETİHNAME-İ ÜNGÜRÜS (THE CONQUEST OF


HUNGARY), AND THE NARRATION OF THE CONQUEST OF
HUNGARY WITH LITERARY AND HISTORICAL STYLE

STRUCTURED ABSTRACT
Known to have lived in the sixteenth century, Bahari, whose short
mathnawi composed of 306 couplets and 9 chapters, in which he
narrates the conquest of Üngürüs and Mohaç victory with chronological
order, presents us important historical events with a literary stlye. It is
seen that the events narrated in the mathnawi corresponds with the
historical events to a great extent. In this context the work can be seen
as a document, and a complementary of non-lierary historical sources.
Although it is not mentioned in the historical sources, Bahari gives us
the impression that he attended the war and thus proves that he has a
different side, except for his identity as kadi and a professor. Both
tezkiras (collection of biographies) and other biographical resources do
not mention about his attendance to the war. Apart from this work,
though they haven’t been able to reached today, it is known that he has
also a Diwan and a matnawi named Yusuf and Zuleyha.
First of all, since Bahari’s mathnawi in the style of fetihname (war
romance) has no other copy, in this study its phonetic transcription is
given according to the single copy in Suleymaniye Library Hacı Mahmud
Efendi: (no 5345); poet’s narration of the events has been explanied
with references to the text. The literary arts in the text have been
examined, where necessary. Moreover, in the light of present data,
poet’s life and literary personality has been elucidated. Fetihnamas are
literary works in which the wars and the military victories are narrated
with a literary style either in prose or verse; or sometimes with a mixed
style.
Mathnawi is an exceptionally important document for its features
such as narrating events which are most probably real when tested with
historical documents. While the poet talks about the battles, he makes
the reader feel that he really attended the wars. Since there is no
precise information, it is better not to reach a certain conclusion about
its truthiness, but as his style suggests us, he has a military identity.
He created his work in order not for emotional purposes but to praise
the sultan and other statesmen. Occasionally, he does not hesitate to
use a wrathful and pejorative tone for the adversary forces.
Although sections that should be in Fetihnama’s are whole and
complete to a great extent, it has not been paid attention to those
sections that should be present in matnawis. Especially sections such
as tevhid, münacat and nat are not present. Sections are divided
according to main episodes. They also mention about different specific
events under the same titles. The length of the sections is in parallel
with the length of the historical events. The poet has used two different
meters in his work. Meter were used quite successfully. With respect to
the meters the words he has chosen are very authentic. The poet has
employed some methods such as imale and zihaf where the verse suits
ill. When he was composing the mathnawi, Bahari has often utilized all
available means of classical poetry. When he narrates the events, he

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 375

usually makes references to historical events. Two of the most


conspicuous of these are the stories of prophet Solomon and Joseph. In
this respect, it is possible to come across with beliefs that are common
among people.
The literal work is is also quite rich in arts. Analogy (teşbih) is
among the most noticeable of all arts. Kanuni is likened to Prophet
Solomon, İbrahim Paşa is likened to Asaf and The Ottoman army is
likened to the sun which rises in the east. As he likened the ones that
he wants to commend to the celestial bodies, he indicates that Kanuni
is more exalted than others. To an another verse, the poet likened the
narcissus to the stars and the rose garden to the sky. He often uses
astronomical objects in his imagery. Another object that he mostly used
in his analogy is natural beauty. If we consider the standards of those
days, the likening of the rose to the spark which comes out of the gun is
a brand new thought of simulating. The second most used art is
symmetry (tenasüp). Another most outstanding art is metaphor (istiare).
We do not have an information regarding whether the work is
copied by the poet himself or by someone else. However the person has
written the work has used the correct forms of words carefully. The
writing is successful except one word. The version of mathnawi we can
reach has a remarkable feature. Mathnawi has been separated into
different sections with specific subjects. The author who writes the work
has tried to finish each subject at the end of the pages by not using
space from the next pages. Or he has started the new subjects in new
pages. We believe that giving several examples can clarify the situation.
The page numbered 14a starts with the subjects of bringing the
keys of the city of Budin and its governance by Ottomans then the tax
issues. He finishes the story of Prophet Solomon and the ant at the end
of the page 15b. The story of the file given to Korkud starts at the
beginning of the page 14b and finishes at the same page. It is possible to
increase the number of examples. These examples help us to think that
the work is coming directly from the writings of the author himself.
Key words: Bahârî, Üngürüs, Mohac Battle, fetihname,
mathnawi, history.

Giriş
Fetihnâme; edebi tür olma dışında, elde edilen zafer sonucunda fethedilen beldeler
sebebiyle komşu ülke krallarına, hanlarına, şehzade ve valilere gönderilen fermanın adıdır (Pakalın,
1983, s.614). Ancak bu isim zamanla fetihler sonrası yazılmış mensur veya manzum edebi türün de
ismi olmuştur. Resmi belge hüviyetinde olan bu belgelere karşılık olarak devletlerarası ilişkilerin
gereğince tebrikname yazılır.
Fetihnâmeler Türk edebiyatında genellikle gazâvatnâme ile karıştırılagelmiştir.
Gazâvatnâmelerde fetih ya da zafer önemli değildir. “Gazâ” kelimesi din uğruna yapılan savaş
anlamına gelmektedir. Fetihnâmede bir yerin, şehrin ya da kalenin zapt edilmesi; zafernâmede ise
düşmanın yenilgisiyle sonuçlanan savaşlar ele alınır. Bunlar sonradan birbirleriyle karıştırılmış
fetihnâme ve zafernâme gibi eserlerin hepsine birden gazavâtnâme denmiştir (Şahin, 2012, s.998).
Bu bilgiler ışığında fetihnâmeler, gazâvatnâmelerin bir alt türü gibi kabul edilebilir.
Gazâvatnâmeler, edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiş bir türdür. İlk olarak Arap edebiyatında

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
376 Ahmet ÇOLAK

da müstakil bir tür olmaktan uzaktır. Siyer kitaplarında ele alınan Hz. Peygamber’in savaşları ile
ilgili bilgiler, gazâvatnâmelerin müstakil bir tür olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Türk
edebiyatında 16. yüzyıldan itibaren savaş ve zaferlerin çoğalması ile gazâvatnâmelerden evrilerek
fetihnâmeler önemli bir edebi tür halini almıştır. Osmanlı Devleti’nin en geniş sınırlarına ulaştığı
bu yüzyıl manzum veya mensur olsun edebî veya tarihî fetihnâmelerin artış gösterdiği bir
dönemdir.
Fetihnâmeler, edebi bir tür olarak haber verme, bilgi iletimi görevinden dolayı mektup
türüne yakındır (Karavelioğlu, 2013, s.217-236). İslam ülkelerinde savaşlar sonucu kazanılan yerler
ve bu savaşların başarı hikâyelerini anlatan eserlerdir. Fetihnâme, açmak, kazanmak, ele geçirmek
anlamlarına gelen “fetih”1kelimesi ile kitap, mektup, ferman anlamlarına gelen “nâme” ekinden
oluşan birleşik isimdir.
Edebi bir tür olan fetihnâmeler küçük farklar olsa da bir düzene sahiptirler. Buna göre
“tevhid, münacat, naat, dört halife methiyesi, tanınmış İslam kahramanlarına dua, sebeb-i telif,
zamanın padişahına ve sefere katılan önemli zevata dua, savaşa hazırlık, techizat, sefer (yolculuk),
düşmanla karşılaşma, düşmanın askerî durumu, silah ve techizatı, savaşın cereyanı
(Müslümanların başarısı), dönüş seferi ve padişah veya komutanın karşılanışı, genel bir dua,
hatime” (Aksoy, 2002, s.800) başlıkları mürettep bir fetihnâmede olması gerekenlerdir
(Karavelioğlu, 2013, s.218). Fetihnâmeler bir tür olarak genellikle mesnevi nazım türü ile
yazılmakla birlikte kaside şeklinde de yazıldığı görülmüştür. Kaside veya mensur şekilde yazılan
fetih-nâmelerde genellikle yukarıda sıraladığımız bölümler yer almaz. Daha çok manzum
fetihnâmelerde uygulanan bu bölümler mensur fetihnamelere de kısmen uygulanmaya çalışılmıştır.
Fetihnâmelerde bütün bir sefer, ayrıntılarıyla anlatılabildiği gibi zafer esnasında yapılan bir
cephedeki savaş da anlatılabilmektedir. Bu anlatımlar esnasında müellif ister mesnevi, ister kaside
isterse de mensur şeklinde yazsın, eserinde cihatla ilgili ayet ve hadislere de sıkça yer vermektedir.
Bütün bu bilgiler ışığında fetihnâmeler, tarihi bir vesika gibi kabul edilip geçmişe dair
önemli ayrıntılar barındıran edebî-tarihî bir türdür. Bu tür eserler resmi bir devlet görevlisi olan
nişancı tarafından yazılabildiği gibi özel kişiler tarafından da yazılabilir. Fetihnâmeler konu
edindikleri savaşla ilgili önemli birer tarihi vesika olmakla birlikte sübjektif değerlendirmelerle
yazılmış oldukları için elde bulunan diğer tarihi bilgilerle mukayese edilerek kullanılmasında fayda
vardır (Aksoy, 2002, s.801)
Makalenin konusunu oluşturan fetihnâme ise Bahârî tarafından mesnevi şeklinde kaleme
alınan ve Üngürüs’ün fethini anlatan eserdir. Bahârî‘nin eseri dışında Macaristan üzerine yapılmış
olan seferleri konu edinen başka eserler de söz konusudur. Bu eserlerin kimisi Bahârî’nin anlatmış
olduğu seferi dile getirirken kimisi de Kanûnî Sultan Süleyman ve Sultan III. Mehmed’in yapmış
olduğu diğer seferleri hikâye etmektedir. Bunlar, kaside şeklinde yazılmış olan Mahremî’nin
Mohaç Fetihnâmesi; mensur olarak kaleme alınan Tevârih-i Cedîd-i Vilâyet-i Üngürüs; Da’i
Fakir’in Tarih-i Engürüs ve Feth-i Eğri adlı eseri; Celâl-zâde Salih’in Süleyman-nâme adlı eserinin
içinde yer alan “Menakıb-ı Sefer-i Ungurus” bölümü; Andelib’in Târîh-i Feth-i Engürüs’ü;
Hüseyin Fütuhi’nin Enîsü’l-Guzzât’ı (Gül, 2013, p.311-319) bu eserlerden bazılarıdır.
Bahârî’nin Hayatı ve Edebî Kişiliği
Şairin asıl ismi Ali’dir. Diğer Bahârî mahlaslı şairlerden ayırmak için “Müderris Bahârî”
şeklinde anılmıştır. Bahârî’den önce Kemâlî mahlasını kullanmıştır. Âşık Çelebi’ye göre adı Ali
olduğu için “Kem Ali” dediklerinden bu mahlasını değiştirerek “Bahârî” mahlasını tercih etmiştir.

1 Mehmet Kanar, Osmanlıca Sözlük, Deniz Kitabevi, İstanbul.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 377

Ayrıca Âşık Çelebi “bahâr” kelimesinin put veya kilise anlamlarından yola çıkarak şairin Bahârî
mahlası ile de dostlarının latife yaptığını aktarır (Kılıç, 1994, s.205).
Bahârî, Latîfî’ye göre Rumelinden olup Prizrenlidir (Canım, 2000, s.192). Sehî Bey de aynı
şekilde “Rumelindendir” diyerek ayrıntılı bilgi vermez (İsen, 1998, s.221). Ancak Âşık Çelebi
şairin Latîfî’nin aktardığı gibi Prizrenli değil; “kasâ’idünden ma’lûmdur” diyerek Tırhalalı
olduğunu ifade eder. Fakat Âşık Çelebi ilgili kasideyi tezkiresine almamıştır. Tuhfe-yi Nailî’de ise
Latîfî’den iktibasla şairin Prizrenli olduğuna dair bilgiyi aktarsa da Tırhalalı olduğunu da dile
getirir (Yıldırım, 2009, s.57). Tırhala, bugün Yunanistan sınırları içerisinde olmakla birlikte 1395-
1881 yılları arasında Osmanlı Devleti idaresinde kalmış önemli bir yerleşim merkezidir.
Şair, medrese eğitimini bitirdikten sonra Kazasker Seydî Çelebi’den dersler almıştır.
Medrese eğitimi dışında zahirî ilimlerle de alakalı olmuştur (İsen, 1998, s.221). Latîfî ise
mükemmel bir Farsçası olduğunu belirtir ancak Farsça eğitimini nerden aldığına dair bilgi vermez.
Müderris olmadan önce şairin tanınırlığı çok azdır. Âşık Çelebi’ye göre maddiyata çok önem
vermeyen şair sıkıntılı bir hayat yaşamış; tamahkar kişiliğini öne çıkarmıştır. Edirne ve Karaferye
medreselerinde müderrislik yapmıştır. Sehî’ye göre ehliyetli, ârif; kemal ve marifetiyle bilinen bir
kimsedir. Ayrıca düzgün tabiatlı iyi bir tarihçi olduğu da onun kişiliğine dair verilen mühim
bilgilerdendir.
Dülben-zâde Kâsım Paşa’nın ve diğer bazı devlet büyüklerinin çocuklarına dersler
vermiştir. “Harçluk” kelimesini tarih düşürerek çocuklarına eğitim verdiği Kâsım Paşa’dan maddi
yardım talep ettiği de tezkirelerin aktardığı diğer bir bilgidir. Kâsım Paşa bu tarih için 100 akçeyi
Bahârî’ye göndermiştir. Aynı zamanda öğrencisi olduğu divan mukâtacılarından Mehemmed
Çelebi’ye olan sevgisinden ötürü gazel yazmıştır. 1551 senesinde Çatalca kadılığı esnasında vefat
etmiştir. Âşık Çelebi’nin naklettiği bilgiye göre şair 60 yaşında ölmüştür. Bu malumatlar ışığında
şairin doğum tarihi 1492 veya 1493 olmalıdır. Şairin yaşamış olduğu tarihi teyit etmesi açısından
şiirlerinde Kâsım Paşa’dan bahsetmesi önemlidir. Zira Kanûnî Sultan Sultan Süleyman devrinde
yaşamış olan iki Kasım Paşa vardır (Atsız, 1957, s.47-81).
Âşık Çelebi’ye göre şair, bütün varlığını ölmeden önce vakfetmek üzere Kurd-zâde
namıyla anılan birini tayin eder. İsmi ile müsemma kişi emanete hıyanet ederek kendisine bırakılan
malların bir kısmını vakfedip; bir kısmını yemiştir. Mirasın büyük bir bölümünün ise kendisine de
yâr olmayarak hırsızlara kaptırmış olduğunu Âşık Çelebi tezkiresinde belirtir.
Bahârî’nin kaynaklarda Divân’ı ve Yûsuf u Züleyhâ’sı olduğu belirtilse de bu eserler henüz
tespit edilememiştir.2 Müjgan Cunbur, yazmış olduğu “Bahârî” maddesinde de aynı şekilde
“Kafzâde’ye göre” divânının bulunduğunu aktarır. Ancak Kafzâde’nin eserinde bu bilgiye
rastlayamadık (Cunbur, 2002, s.144). Bunların dışında tezkirelerde yer almayan ancak elde bulunan
veriler ışığında makalemizin de esasını teşkil eden “Fetih-nâme-yi Üngürüs” adlı gazâvatnâmesi
olduğu tespit edilmiştir (Levend, 1956, s.45). Atilla Özkırımlı tarafından hazırlanan Türk Edebiyatı
Ansiklopedisi’nde yer alan Bahârî maddesinde de aynı şekilde Agah Sırrı Levend’den iktibasla
fetihnâmenin Bahârî’ye ait olduğu ifade edilir (Özkırımlı, 1987, s.178). Atsız, Kamusu’l-Âlâm’da
(Nazik, 2008, s.41) yer alan bir bilgiden yola çıkarak bu mesnevinin önce Kemâlî, daha sonra
Bahârî mahlasını alan şairimize ait olduğunu iddia eder (Atsız, 1957, s.77). Şemseddin Sami’nin
ifadesine göre hicri onuncu yüzyılda yaşamış olan Defterdarzâde Kemâlî bir tarih yazmak istemişse
de başarılı olamamıştır. Ancak Defterdarzâde namı ile anılan şair, Cemâlî’nin kardeşi olan
Kemâlî’dir. Defterdarzâde Kemâlî ile ilgili bu bilgiler Kınalızâde Hasan Çelebi’nin tezkiresinde,
Beyânî’nin tezkiresinde, Riyâzî Tezkiresi’nde, Fâizî’nin Zübdetü’l-Eşâr’ında, Güftî’nin
Teşrifatü’ş-Şu’arâ’ında ve Mehmet Süreyya’nın Sicill-i Osmanî adlı eserinde yer almaktadır.

2 http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=386

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
378 Ahmet ÇOLAK

Şairin edebi kişiliği önemli ölçüde tarih düşürme sanatı etrafında gelişmiştir. Hasan Çelebi
“Târîhde dahı hayli kudreti vardur” diyerek onun bu yönüne işâret eder (Sungurhan, 2009, s.183).
Âşık Çelebi yaşadığı dönemde divanların ve şiir mecmualarının onun tarihleriyle dolu olduğunu
aktarır. Tarih düşürme dışında muamma söylemede ve çözmede mâhir olduğu belirtilmektedir.
Pervâne Bey Mecmuası ve Edirneli Nazmî’nin Mecma’u’n-Nezâ’ir’inde de yer alan gazellerinden
yola çıkarak gazel nazmetmede de başarılı olduğu söylenebilir. Ayrıca manzum latîfe ve
hicviyelerinin olduğunu Mujgan Cunbur aktarmaktadır (Cunbur, 2002, s.144).
Latîfî, onun şiirlerini belâgatli ve fesâhatli bulduğunu söyler. Sehi Bey ise şiirde, yeni
mazmun ve buluşları olduğunu; parlak şiirler söylediğini kaydeder. Revânî’nin ölümü üzerine
söylediği tarih çok beğenilmiş ve onun hakkında bilgi veren kaynakların birçoğunda yerini almıştır.
Üngürüs (Macaristan) - Osmanlı Savaşları
Eser, özelde bugünkü ismi Macaristan olan Üngürüs’ün fethini hikâye etmektedir. Bu
fethin öncesinde yapılmış olan Mohaç ve Budin savaşlarını da konu edinir. Bahsi geçen savaş ve
fetihlerin tarihini anlatmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Üngürüs veya Engürüs olarak anılan Macaristan, Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ne geçtikten
sonraki en önemli ve tehlikeli rakiplerinden biri olmuştur. Bundan dolayı Macaristan toprakları
zaman zaman Osmanlı akınlarına maruz kalmıştır. Bu akınlar Mohaç savaşına kadar çeşitli beyler
tarafından devam ettirilir.
Macaristan fethi öncesi ilk olarak İbrahim Paşa gönderilmiştir. Akabinde padişah yüz bin
kişiden oluşan bir ordu ile yola çıkar. Üç ay içerisinde Belgrad’a ulaşılır. Bu esnada Vezir-i Azam
olan İbrahim Paşa, Petro Varadin’i alır. Ordu da ilerlerken Tuna nehri boyunca bulunan kaleleri
zapt eder. Osmanlı’nın Macaristan üzerine geldiğini haber alan Macar kralı II. Layoş bizzat
ordunun başında bulunmak üzere savaş hazırlığı yapar.
Her iki ordu ilk olarak Mohaç meydanında karşı karşıya gelir. 29 Ağustos 1526 tarihinde
savaş başlar. İki saat süren savaşta Bâlî Bey’in akıllı taktiği ile Macar ordusu yenilir. Mohaç
zaferinden sonra ordu eylül ayında Budin’e kadar ilerleyerek mukavemet görmeden şehri alır.
Şehrin anahtarı Yahudi halkının temsilcisi olan Yasef tarafından Sultan Süleyman’a teslim
edilmiştir. Padişah on dört gün durduktan sonra geri döner.
Savaşta kralını kaybeden Macar beyleri tarafından yeni kral olarak seçilen Ferdinand,
Osmanlı ordusunun çekilmesini fırsat bilerek tekrar Budin’e saldırır. Bunun üzerine Osmanlı
ordusu iki yüz elli bin kişiyle tekrar sefer düzenleyerek Budin’i bir defa daha alır. Buradan hareket
eden ordu Viyana’yı kuşatmış ama muzaffer olamamıştır.
Bu esnada Ferdinand çeşitli Avrupa devletlerinin yardımıyla Osmanlı Devleti ile sulh
yoluna gitmiştir. Birçok şartla yapılan sulh Ferdinand tarafından birkaç defa bozulsa da Osmanlı
beyleri akınlarıyla buna engel olmuştur. Osmanlı Devleti emrinde bulunan Yanoş ile anlaşan
Ferdinand sulh şartlarının değiştirilmesi için elçiler göndermiş ancak muvaffak olamamıştır. Bunun
üzerine üç yüz bin kişilik ordusu ile Sokullu Mehmet Paşa Budin üzerine tekrar sefere çıkmıştır.
Akabinde asıl ordusu ile padişah da bu sefere katılmıştır (1541). Ferdinand’ın ordusu yenilmiş ve
kendisi de Erdel’e gönderilmiştir.
Ordunun İstanbul’a dönmesi üzerine Ferdinand yine Budin ve Peşte’yi muhasara ettiyse de
İstanbul’dan tekrar hareket eden Osmanlı ordusundan haber alınca vazgeçer. Ferdinand’ın tacizleri
birkaç defa tekrarlamıştır. Bu savaşlar hemen hemen 15 yıl kadar sürmüştür (Bilge, 2000, s.33-81).
Tuna nehri kenarında uzanan topraklar 1541 yılında “Budin Beylerbeyliği” olarak Osmanlı
himayesine geçmiş ve oniki sancaklık Budin Beylerbeyliği’ne Bağdat valisi olan Süleyman Paşa

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 379

beylerbeyi olarak tayin edilmiştir. 3


Doğu Macaristan ve Transilvanya’da ise “Erdel Prensliği”
kurulmuştur.
Sultan Süleyman 23 Nisan 1543 yılında başlayan ve Estergon Seferi şeklinde anılan seferle
Macaristan’daki hakimiyetini sağlamlaştırıp topraklarını genişletmiştir. Bunun sonrasında 1547
yılında Almanya ile “İstanbul Barışı” imzalanmıştır.
Osmanlı Devleti Macaristan üzerine seferlerine devam etmiştir. Nihayet onüçüncü seferde
padişah Kanûnî Sultan Süleyman vefat etmiştir. İkinci Viyana kuşatması (1683) öncesinde Macar
topraklarındaki Osmanlı idari teşkilatı; Budin, Temeşvar/Yanova, Eğri, Kanije, Varad, Uyvar
beylerbeylikleri ile Erdel Prensliği'nden meydana geliyordu.
Büyük savaşlar ve gayretlerle fethedilen Macar ülkeleri, 1 Nisan 1683 tarihinde başlayan
ve II. Viyana kuşatmasını takip eden Felaket Seneleri'nde Prens Eugene komutasındaki Alman
İmparatorluk ordularının askeri zaferlerinin Osmanlılar'ın kesin yenilgisini getirdiği savaşlar
sonrasında, 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan “Karlofça Barışı” ile sona eren Osmanlı-Almanya
mücadeleleri sırasında Temeşvar hariç kaybedilmiştir. Kaybedişteki en önemli etken tarihçilere
göre bu topraklarda balkanlarda olduğu gibi iskan politikasının uygulanmamasıdır (Bilge, 2000,
s.37).
Eserin Özeti ve Edebî-Tarihî Anlatımı
Eser Üngürüs fetih hikayesini toplamda dokuz başlık altında hikaye etmektedir. Şairin bu
kısa mesnevide fetihnâmelerde bulunması gereken özelliklere birkaç bölüm dışında uymaya gayret
ettiği görülür. Ordunun hareket etmeden önceki hazırlığı, hareket edişi, düşmanla karşılaşması gibi
konular, adım adım istisnalar dışında bir kronolojik kurala bağlı olarak sırasıyla kompoze
edilmiştir. Verdiği bilgiler, tarihi kaynaklarla karşılaştırıldığında oldukça sağlam verilere sahip olan
bu mesnevi Drava nehri kenarındaki kalelerin alınışı, Mohaç muharebesi, Budin’in alınması gibi
büyük savaş ve seferleri konu edinmektedir.
Şair, fetih hikayesini anlatmaya başlamadan önce girizgah amacı taşıyan ilk bölümü
nazmetmiştir. Bu bölümde söze bütün mesnevilerde olduğu gibi Allah’ın adını zikrederek başlar:
Evvel Allâh ismi-y-ile ey hümâm
Başlayalım bir kitâb-ı hoş-kelâm (1/1)4
Divan şiir geleneğinde mesnevi içerisinde tevhid, münacaat, naat gibi farklı bölümler olsa
da bu mesnevide kurala uyulmayıp her biri için müstakil başlıklara yer verilmez. Şair, aynı bölüm
içerisinde kendini överek söze devam eder. Fetih-nâme-yi gazâ-yı Üngürüs başlıklı bölümün
sonuna kadar kendi eserinin güzelliğinden, sözün büyüsünden, söz söyleyenlere saygı duyulması
gerektiğinden ve şairliğin hikmetinden bahseder.
Matla’-ı Dâstân başlıklı ikinci bölüme ise yine sözün güzelliğinden ve mananın
ehemmiyetinden bahsederek başlar. Akabinde ise bahar tasviri, gökyüzüne dair unsurlarla kendi
şiiri arasında mukayese ve felekten şikâyet etmemek gerektiği gibi konulara değinir. Bu bölümün
on dokuzuncu beytinde, fethin sahibi, dönemin padişahı Kanûnî Sultan Süleyman övgüsüne başlar.
Padişahı, Hızır ile mukayese ederek metheder:
İsm-i İskender ki Zü’l-karneyndür
Bu Süleymân sözi Hızru’l-‘ayndur (2/21)

3 Makalede Macaristan fetih tarihi için “İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. Baskı, Ankara” takip edilmiştir.
4 Özet bölümü içerisinde şiirlere numara verilirken ilk rakam bölüm numarasını; ikinci rakam ise bölüm içerisinde o

beytin numarasını göstermektedir.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
380 Ahmet ÇOLAK

Şair, yukarıdaki beyitten sonra padişahın Üngürüs fethi öncesi yapmış olduğu başarılardan
bahsederken Osmanlı Devleti’nin İslam ülkelerinin güvencesi olduğunu dile getirir. Bilindiği gibi
Osmanlı Devleti’nin sınırlarının en geniş olduğu dönemler Kanûnî Sultan Süleyman’ın padişah
olduğu yıllardır. Şair, padişahın bütün Avrupa ve Asya devletlerine salmış olduğu korkuları aktarır.
Şair bu bölümün yirmi dokuzuncu beytinde Üngürüs kralının beylerini toplayıp savaş
hazırlığı yaptığı toplantıyı aktarır:
Beglerini derdi dîvânına ol
Meşveret meydânına eyledi yol (2/29)
Şair bu toplantıyı aktardıktan sonra Üngürüs kralının diğer ülke kral ve beyleri ile
anlaştığını belirtir. Şairin anlattığı bu toplantı Kanûnî’nin emri üzerine Damat İbrahim Paşa’nın
sefere çıktığını haber alan Macaristan kralı II. Layoş’un yapmış olduğu toplantıdır. II. Layoş bir
taraftan harbe hazırlanırken bir taraftan da Avrupa kral ve prenslerinden ön hazırlık için yardım
ister (Uzunçarşılı, s.323).
Şair, bu bölümün sonuna kadar ilgili toplantıyı ve bu toplantıda alınan kararları aktarır.
Osmanlı devletine karşın ittifak eden bu ülke kralları önce Osmanlı ile sulh yoluyla anlaşmak
isteyeceklerini; olmaz ise de hazırlık yapıp savaşacaklarını dile getirirler. Son beyitte Kanûnî’nin
bu ittifaktan haber alışını ve sefere çıkmak için hazırlıklara başladığını aktarır:
Ehl-i küfrün anladı cemiyyetin
Yanına derdi Muhammed ümmetin (2/36)
Nüvâziş-nümâden-i Şâh-ı GÀzî Leşker-i İslâm-râ Kanûnî Sultan Süleyman’ın savaş
hazırlıkları, vezir-i azâm İbrahim Paşa’nın övgüsü, savaştan önce askerlere altınları dağıtımı,
askerlerin savaş öncesi eğlenmesi ve hazırlıkların bir ayda tamamlanması gibi konular işlenmiştir.
Şair bir önceki bölümün devamı olarak padişahın İbrahim Paşa’yı yanına çağırmasıyla bu
bölüme başlar. Akabinde ise paşayı överek devam eder. Bu sefer-ı humâyunda İbrahim Paşa öne
çıkmıştır. Şair de bu bölümde bunu vurgulamak ister:
A’zam-ı Âsaf ismi İbrâhimdür
Bu Felâtundur Feridun kimdür (3/5)
İbrahim Paşa’yı Süleyman Peygamber’in meşhur veziri Asaf Bin Berhıye’ye benzeterek
yüceltir. Bu vezirden sonra Asaf ismi, doğu edebiyatlarında veziri karşılayan bir anlama
bürünmüştür. Rivayete göre İsm-i Azam kuvvetiyle Belkıs’ı tahtıyla getiren bu vezirdir (Pala,
2004, s.33). İbrahim Paşa’yı iyi bir düşünür olan Platon’dan ve adaleti ile meşhur Feridun’dan
üstün görür. İsmi geçen kimseler paşanın yanında bir hiç konumundadır. Şair benzetmeyi yaparken
Kanûnî Sultan Süleyman ve Süleyman Peygamber arasındaki isim benzerliğini kullanarak kıssa
vasıtasıyla padişahı över. Bu bölümün dokuzuncu beyitine kadar şair İbrahim Paşa’nın güzel
özelliklerini sıralar.
Onuncu beyitte padişahın paşayı yanına çağırıp askerlere altın dağıtması yönündeki emri
yer alır:
Aña buyurdı hemân-dem pâd-şâh
Hazneler dağıt dûşe hayl-i sipâh (3/10)
Bu bölümün sonuna kadar şair altınların askere dağıtımını ve askerlerin savaş öncesi
hazırlıklarını anlatır. Askerler öyle bir haldelerdir ki kendilerinden geçmiş ve rüyalarında düşmanla
savaşacak kadar bu durumu içselleştirmişlerdir. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra nihayet savaşlar
savaşları haber veren davullar çalınmaya başlar:

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 381

Kûs-ı harbîler çalındı her tarâf


Çıkdılar meydâna asker saf-be-saf (3/24)
“Kûs” davulun sekiz-on katı büyüklüğünde bir çalgıdır. Doğu Türkçesinde “kös” şeklinde
anılmaktadır. Muharebe öncesinde ve esnasında çalınarak askerin coşmasını sağlayan; düşmanın
ise ürpermesine yol açan bir çalgıdır (Pakalın, 1983, s.328).
Bir sonraki bölüm ‘Arz-ı ‘Asâkir-i Nusret-şi’âr başlığını taşır. Şair bu bölümde de bir
öncekinde olduğu gibi ağırlıklı olarak İbrahim Paşa’yı över.
Paşa savaş öncesi zırhını giyinir ve eline kılıcını alır. Şair İbrahim Paşa’yı gök atına binmiş
Hint padişahı gibi tasvir eder. Bu bölümün ilk on beyitinde Bahârî, tabiat ve gökyüzüne ait
unsurları İbrahim Paşa’ya teşbih ederek paşayı doğudan doğan güneş ve rahmet olarak yağan
yağmur gibi görür. Özellikle bu unsurları savaş aletlerine teşbih eder. Yıldızlar top; yağmur
düşman üzerine atılan ok ve kılıç; gülbahçeleri ise Osmanlı askerleri için bir siper konumundadır.
Şair edebi sanatları kullanmada ve kültürel öğeleri şiire yansıtmada oldukça başarılıdır:
Mîglar su verdi tig-ı sûsene
Goncadan yağdırdı peykân gül-şene (4/12)
Beyti nesre çevirecek olursak şöyle bir anlam çıkar: Bulutlar kılıcına su verirken gül
bahçesine goncadan oklar atar. Bu beyitte dikkat çekmek istediğimiz konu kılıca su verme
geleneğidir. Bilindiği gibi günümüzde de hala uygulanmakta olan çelik veya demir gibi aletleri
sertleştirmek için bu tür metallere su verilirdi. Hatta daha sağlam olması için bunlara çifte su
verildiği de görülür. Bu su verme işlemi özellikle kılıç, hançer ve bıçak gibi kesici özelliği bulunan
aletlerde uygulanan bir sistemdir.
Şair bu bölümde yukarda bahsi geçen beyitten sonraki kısımda askerlerin sefere çıkmak
üzere yaptıkları hazırlıkları anlatır. Askerler cevşenlerini giymişler ve cihat için niyet etmişlerdir.
Padişah bu esnada benekli elbiseleri ile gül bahçesini andıran askerlerini seyretmektedir. Son
olarak da geçmişten şairin içinde bulunduğu yüzyıla kadar gelmiş Felâtun, Feridun veya Dârâ gibi
hükümdar-vezir kimseleri İbrahim Paşa ile mukayese eder ve paşanın yanında onların bir hiç
olduğunu dile getirir. Şair, Kanûnî’nin ağzından İbrahim Paşa’ya iyi niyet dileğinde bulunarak bu
bölümü sonlandırır:
Makdemü’l-hayr ol kapumda subh u şâm
Maksad-ı maksûd-bahş-ı hass u ‘âm (4/25)
Bir sonraki bölüm Osmanlı ordusunun hazırlıklarını tamamlayıp sefer için yola çıkışını
konu edinir ve Teveccüh-i Râyât-i Sultân Be-Gazâ-yı Üngürüs başlığını taşımaktadır.
Şair sabah vakti doğan güneşi Osmanlı Devleti’nin göklere dikilmiş sancağına teşbihte
bulunarak söze başlar:
Şâha altûn başlu sancaktur güneş
Kim tulû’undan gider zulmânî gışş (5/2)
Divan şiir geleneğinde gün, güneş, âftâb, hurşîd, mihr ve şems hepsi birbirlerinin yerine
kullanılabilen kelimelerdir. Bu kelimeler daha çok ışığı, parlaklığı ve ısısı yönü ile kullanılır. Bazen
müşebbeh bazen de müşeb-behünbih konumundadır. Gök cisimlerinin sultanı olanı güneşi şair bir
önceki beyitte sancağa benzetir. Sonraki beyitlerde ise müşeb-behünbih konumuna getirerek
Osmanlı Devleti’ni âlemlere ışık saçan bir güneş olarak nitelendirir.
Ordu nihayet güneşin doğuşuyla birlikte yola çıkar (11 Recep 932/23 Nisan 1526):

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
382 Ahmet ÇOLAK

Taht-gâhından Süleymân-ı zamân


Çün nihâyet garbına oldı revân (5/6)
Maşrıkdan şehr-i İslâmboluñ ol
Gün gibi tutdı diyâr-ı garba yol (5/7)
Şair ordunun yola çıkışını yukarıdaki beyitlerde aktarmaktadır. Beyitten hareketle ordunun
padişah komutasında yola çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak tarihi kaynaklarla mukayese edildiğinde
ordu padişahtan önce İbrahim Paşa komutasında çıkmakta; padişah ise kalan yüz bin askerle
birlikte daha sonra savaşa katılmaktadır (Uzunçarşılı, s.327).
Şair Osmanlı ordusunu güneşe, askerleri yıldızlara, ordunun hareketini de durmadan dönen
feleğe benzetmektedir. Bu teşbihleri yaparken güneş ve arslan (esed) kelimelerini birbirine
çağrışım yoluyla kullanır. Bunu bu şekilde kullanması eski astronomiye göre güneşin arslan
burcunda bulunuşu ve hamel burcu döneminde yeryüzüne hâkim oluşundandır. Şair bu bilgilerden
yola çıkarak padişahın sefer için yola çıkması durumunu güneşin esed burcunda olmasına
benzetmiştir. Bu benzetme kendisinden önce bulunan beyitlerle birlikte yorumlandığında ortaya
çıkmaktadır:
Ay çeker burc-ı esedden niçeler
Şeb siyeh kûşe ider işkenceler (5/9)
Yani devrinde felek her yılduzı (5/10)
Şöyle bîdar itdi kim yummaz gözi
Askerün el-kıssa yılduzlar sıfat (5/11)
Gözlerinden çıkdı uyku âkıbet
Şairin Osmanlı ordusunun sefere çıkışını esed burcuna benzettiğini belirtmiştik. Osmanlı
ordusunu güneşe benzeten şair düşmanı da esed burcunda işkence gören aya benzetir. Esed
burcunda olan ay ve ayın askerleri olan yıldızlar korku içinde geceleri uyuyamamaktadır. Bu
durumu Osmanlı ordusunun seferi çıktığını haber alıp önlemler hazırlayan Üngürüs ordusuna
istiarede bulunmaktadır.
Ordu nihayet Drava nehrine ulaşır:
İrdiler asker Dırava suyına
Bakdılar heybetle reng-i rûyına (5/18)
Uzunçarşılı’ya göre ordu Ösek kalesini aldıktan sonra Tuna nehrine ulaşmak için Drava
nehrini geçer ve bu nehrin kenarını takip eder (Uzunçarşılı, s.324). Her ne kadar bu nehri geçerken
Macar kuvvetleri karşılık verseler de ordu zorlanmaz. Drava nehri bugün Hırvatistan ve Macaristan
sınırını çizer ve Osijek yakınlarında Tuna nehri ile birleşir. Eski ismi Osek olan Osijek bugün
Hırvatistan’ın önemli şehirlerinden biridir. Osmanlı Devleti Drava nehri üzerine yapmış olduğu
köprü ile bu şehri çok önemli bir bağlantı merkezi haline getirmiştir.5
Bu nehir boyundaki kalelerin fethini anlatan şair bu kalelerin ne kadar muhkem ve
askerlerinin de iman yönünden kara kalpli olduklarını belirtir. Askerlerin imansızlığı kalelere
yansımıştır ve sanki üzerine hiç güneş doğmayan yerler gibi bu kalelerin üzeri kapkaradır:
Adları anlu tag idi çün anlarun
Sedd-i sa’bî idi bî-Îmânlarun (5/23)

5 Ayrıntılı bilgi için bakınız: F.Eckhart, Macaristan Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2010.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 383

Burçları vardur bülend eflâk-veş


Üstlerinden geçmemiş hergiz güneş (5/26)
Kanûnî’in emri ile İbrahim Paşa bu yüksek burçlu ve sağlam kaleleri alır:
İbrahim Paşaya hâkân-ı cihân
Didi gel Âsaf-ı devr-i zamân (5/28)
Şimdi bu kal’alar oldu düşmenim
Üstüne var feth içün himmet benüm (5/29)
Savaş yapılır ve kaleler alınır. Osmanlı ordusu kalelere toplar yağdırarak hücumu başlatır.
Güçlü toplar karşısında dayanamayan düşman askerleri derya gibi olan Osmanlı ordusu karşısında
çok direnemez ve kaleler İbrahim Paşa komutasındaki ordunun eline geçer. Bu kalelerin alınması
Macaristan fethi için önemlidir. Böylelikle Tuna nehrinden düşman askerlerine gelecek yardımlar
engellenmiş olur. Bundan dolayı şair bu kalelerin alınmasını Üngürüs’ün anahtarının ele geçmesi
gibi görmüştür:
Destine geldi kilîd-i Üngürüs
Ne kıral-ı mefhûrdur Kıbrıs Rus (5/49)
Bahârî, bu kalelerin alınmasından haberdar olan Üngürüs kralının karşılık vermek için
hazırlığının anlatıldığı Haber-yâften-i Kırâl Ez-Âmeden-i Leşker-i İslâm başlıklı bölüme geçer.
Savaş elbiselerini giyen kral, ordusunun da sayıca çokluğuna güvenerek Osmanlı ordusuna
karşı sefere çıkar. Orduda elli bin tüfekli asker; oniki bin de toplu araba vardır. Şair bu orduyu
şeytan askerlerine; ağızlarındaki sözleri de küfür sözlerine benzetir.
İki gün ilerleyen Üngürüs ordusu Mohaç meydanına varır:
Kondular âhir Mohâc sahrâsına
Talgalar düşdi bahr ortasına (6/14)
Bir sonraki bölüm Mohaç Meydan Muharebesi’nin anlatıldığı Mukabele Şoden-i Kırâl Be-
Harb-i Leşker-i İslâm başlıklı bölümdür. Bu savaş Macaristan üzerine yapılan “üçüncü sefer-i
hümayun” olup Osmanlı tarihinde çok mühim bir yeri vardır. Savaş sonunda Macaristan bağımsız
bir devlet olmaktan çıkacaktır (Karavelioğlu, 2013, s.219).
İkindi vakti başlayan Mohaç muharebesini şair, edebi bir üslupla sık sık teşbihler
kullanarak anlatmaya başlar. Osmanlı ordusu doğudan doğmuş bir güneş gibi batıya ilerlemektedir.
Güneş, tüfeklerden attığı mermilerle batıyı aydınlatmaya başlar. Şair silahlardan çıkan kıvılcımla
güneşin ışık hüzmelerini istiare yoluyla birbirinin yerine kullanmıştır:
Çün hevâyı tobun atdı âftâb
Yandı hep berk-ı tüfenglerden şihâb (7/4)
Şair, sonraki mısralarda savaşın bütün detaylarını hareketli kelimelerle kompozisyon
şeklinde anlatmaya devam eder. Mohaç meydanı kandan bir denize dönmüş durumdadır. Bahârî
savaşın takdiri olduğunu; askerlerinde buna razı olduğu belirtir:
Bezmini kurmışdı takdîr-ı kazâ
Cümle cânlar ana virmişdi rızâ (7/16)
Mesnevinin bu bölümünde yer alan yirmi üçüncü beyit eserin içermiş olduğu bilgilerin
güvenilirliğini ortaya koyması açısından önemlidir:
Cümle merdân-ı şeh-i İslambol
Ehl-i küfr üzre yürüdi sâg u sol (7/23)

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
384 Ahmet ÇOLAK

Macar süvarileri birbirlerine zincir ile bağlı ve atları da zırhlı oldukları için Osmanlı
ordusunu yenebilirlerdi. Sayılarının da çok olması hasebiyle Yahya Paşazâde Bâlî Bey’in uyarısı
üzerine Osmanlı ordusu yeni bir savaş taktiği belirler. Yeni harp taktiğine göre ordunun ağırlıkları
geride bırakılır. Sonra ordunun iki kanadı açılarak süvari kitlesi sağ ve sol kol içerisine alınarak
topların önüne çekilmiştir. Bu toplar ise birbirlerine zincirle bağlıdır.
Macar ordusu eski Osmanlı savaş taktiğini düşünerek merkeze hücum eder. Osmanlı’lar da
Macar ordusunu merkeze çeker; Bâlî Bey Macar ordusunu arkadan çevirir ve toplar ateşlenir. Bunu
fark edemeyip merkeze kadar gelen, hatta galip geldiklerini zanneden Macar ordusu kumandanları
Piyer Pereney ve Papas Pol Tomori Osmanlı padişahını esir alma hayalleri kurmaktadır. Yeni taktik
karşısında şaşrırıp panik olan düşman ordusunun büyük bir çoğunluğu imha edilir kaçanlar ise
bataklıkta boğulmuştur (Uzunçarşılı, s.325). Peçevi tarihine göre ise Kral, kaçarken Karası
ırmağına düşerek bu esnada boğulmuştur.6
Bahârî, bu bölümün otuz sekizinci beyitinde Mohaç muharebesini kazanan Osmanlı ordusu
ve padişahının Macaristan’ın başkenti olan Budin şehrine yönelişini anlatır (Eylül 1926):
Çün basıldı asker-i kıral-ı şûm
Azm-i güç itdi Budûna şâh-ı Rûm (7/38)
Şair bundan sonraki beyitlerde bölüm bitene kadar Budin şehrinin eşsiz özelliklerini ve
şehirde yer alan insanların güzelliğini anlatır:
Top-dolu ol şehr içi bütler-durur
Kanda baksan hüsn-i sûretler-durur (7/42)
“Büt,put” burada daha ziyade kilise duvarlarında yer alan mozaik işlemeli tasvir yerine
kullanılmıştır. Macaristan bir gayr-i Müslim ülke olduğu için her taraf kiliselerle doludur. Şair bu
gibi unsurlarla birlikte “sûret” kelimesini de kullanarak istiare yoluyla şehrin güzellerinden
bahseder.
Kırk beş ve bölümün son beyti ise Bahârî’nin hem Budin şehrinin alındığını hem de sefere
bizzat katılmış olduğunu belirtmesi açısından önemlidir:
Budûnun şehri alundugı dem
Bu kasîdeyi okurdum bî-elem (7/45)
Şair sonraki bölümde bahsetmiş olduğu kasideye geçer. Kaside, fethin sahibi Kanûnî
Sultan Süleyman’ın övüldüğü methiye türündedir. Şair kasidede nesib veya teşbib olarak
adlandırdığımı giriş bölümünü kullanmadan direk padişahı medh ve dua ederek söze başlar:
Ey Husrev-i zamâne Sultan-ı Âl-i Osman
Dâyim tapunla devlet kâyim kapunla devrân (8/1)
Üçüncü beyitte şair, Budun şehrinin alınmasını Kanûnî kadar feleğin de istediği belirtir:
Şehr-i Budûnı devran bî-sûr kılmak içün
Atardı necm-i nahsı burc-ı kırala kırân (8/3)
Feleği kişileştiren şair, eski astronomik bilgileri kullanarak Budun şehrinin nasıl alındığı
anlatmaktadır. Kıran, iki gezegenin bir burçta birleşmesidir. Burc-ı kıral ise Budun şehrinin
kalelerinin surlarıdır. Devran bu surları yıkmak için uğursuz yıldızları (necm-i nahs) üzerine
göndermektedir. Astrolojide iki çeşit kırân vardır. Kutlu yıldızların kırânına kırân-ı sa’deyn; kutsuz
yıldızların kırânına kırân-ı nahseyn denir (Pala, 2004, s.269). Bahârî’nin bahsetmiş olduğu uğursuz

6 Peçevi Tarihi, C.1, s.113.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 385

sayılan Zühal ile Mirrih’in birbirine yaklaşmasıdır. Bu olay kırân-ı nahseyndir.7 Ancak bu
uğursuzluk Üngürüs kralı içindir. Osmanlı ordusu tarafından kaleleri zapt edilmiş ülkesinin
başkenti olan Budin’i kaybetmiştir.
Şair 5. beyitten itibaren padişahı övmeye devam eder. Şaire göre Kanûnî’nin tahtı
göklerdedir. Buna karşın Budun şehri ise kiliselerle dolu imansız bir şehirdir. Fetih edilmesiyle
birlikte aydınlanmaya, iman neşvesi bulmaya başlayacaktır. Şair sultanı o kadar övmektedir ki
onun himayesinde yer alan aşağı (edna) kimse Mısır’a sultan olabilecek vasfa sahiptir:
A’lâ kim ol senden ey şâh-ı âsmân-ı taht
Ednâ kulundur çün iklîm-i Mısra sultân (8/11)
Şair gulûv derecesinde mübalağa ile Osmanlı tebaasında yer alan en aşağı kimsenin bile
Mısır ülkesine sultan olabileceğini söyler. Bilindiği gibi divan şiir geleneğinde sevgili, padişah
veya övülen kişi Mısır’a ya da Mısır sultanına benzetilir. Bundaki hikmet, güzelliği ve iffeti ile
nam salmış Yusuf peygamber’in Mısır’a sultan olması hadisesidir. Şair bu benzetmeyi bir adım
daha ileri götürerek halkı bu vasfa haiz görür ve Hz. Yusuf kıssasına telmihte bulunur. Çünkü Hz.
Yusuf parayla satılan bir köle iken ülkeye sultan olmuştur.
Şair geçmişe dönerek savaşa dair anılarından zihninde kalan izlerinden de kasidede
bahseder. Bir nevi bugün roman ve hikâyede kullanılan flashback8 (geriye dönüş) anlatım tekniğini
uygular:
Ditretdi Kûh-ı Kâfı eflâke saldı lerze
Tob u tüfenk ü na’ra âfât-ı tîr-i bârân (8/14)
Şair daha önceki bölümlerde savaşı hemen hemen tarihi gerçeklik içerisinde –her ne kadar
öznel değerlendirmeleri olsa da- bütün heyecanı ile anlatmıştı. Kelimeleri kullanırken savaşın o
korkulu ve hareketli anlarını yansıtanları seçmesi Bahârî’nin şairlik kabiliyetini göstermesi
açısından da önemlidir. Şair kaside içerisinde de geriye dönüp savaştan kalan önemli meseleleri
anlatır gibi beyitlerinde bu konulara yer vermiştir. Bu beyitte de şair tob, tüfenk, na’ra, tîr, bârân,
ditretdi, lerze gibi kelimeleri tenasüp içerisinde bu kaygı ile kullanmıştır. Özellikle lerze kelimesi
titremek anlamı dışında barındırmış olduğu “z” sesi ile bu durumu çok iyi yansıtmaktadır.
Bahârî, savaşta olanları anlatarak mahlasının da geçtiği 19. beyte kadar padişahı çeşitli
vasıflarla övmeye devam eder. 20 ve 21 beyitlerde padişah için etmiş olduğu dualar ile kasideye
son verir:
Evrâd-ı subh-ı sâdık budur dilimde dâyim
Kim âftâb-ı ömri olsun cihânda tâbân (8/20)
Bünyâd-ı şer-i Ahmed vardukca muhkem olsun
Tâ sâ’at-i kıyâmet yâ Rabb be-hakk-ı Kur’ân (8/21)
Şair, önce padişaın ömrünün uzunluğu için dua eder ve bu duanın ağzında daima olan bir
zikir gibi olduğunu söyler. Bir sonraki beyitte ise Allah’a münacatta bulunarak İslam dininin daim
olmasını diler.
Kasideden sonra mesnevinin son bölümü olan Zafer-yâften-i Şâh-ı Rûm u Giriften-i Taht-ı
Budûn başlıklı bölüme geçer. Bu bölüm savaşın bitişiyle birlikte şehrin anahtarının padişaha
getirilişini, padişahın lütuflarını ve bu kutlu haberin Karkud vasıtasıyla diğer şehir ve ülkelere

7 Şerife Akpınar, “Lâmi’î’nin Vâmık u Azrâ Mesnevisinde Astrolojik Unsurlar” Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, S.12, Konya 2002.
8 http://www.ege-edebiyat.org/docs/597.pdf

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
386 Ahmet ÇOLAK

iletişini anlatmaktadır. Klasik mesnevi tertibi içinde düşünecek olursak “hatime” gibidir. Her ne
kadar bu başlığı taşımasa da şair bu bölüm içinde dua, övünme, mütevaziliği ile övünme,
okuyandan dua isteği ve son olarak küçük beklentileri gibi durumları ifade eder.
Şair bölüme fetih sonrası Kanûnî’nin beylerini çadırında kabul edişiyle başlar:
Gazi begler çün bu fethi gördiler
Geldiler dîvâna karşu turdılar (9/1)
Padişah bu kutlu haber üzerine ihsan kapılarını açarak herkese hediyeler dağıtmaktadır:
Açdı ihsan kapularını şâh-ı dîn
Virdi ednâ bendesine şehr-i Çîn (9/6)
On dördüncü beyte kadar şair padişah ve İbrahim Paşa övgüsüne devam eder. 14. beyitte
ise Budun şehrinin padişaha getirilişi anlatılır:
Aldılar miftâh-ı şehr ellere
Urdılar bu vechile yüz güllere (9/14)
Mohaç zaferinden sonraki akıncılar, Budin’e doğru gönderilmişti. Macar ordusu da
tamamen imha olduğu için karşı koyabilecek bir engel kalmamıştı. Mohaç meydanındaki üç günlük
dinlenme sonrası Osmanlı ordusu da Macaristan’ın merkez şehri olan Budin’e doğru harekete
geçer. Şehir karşı koymadan 10 Eylül 1526’da teslim olur. Ordu gelmeden önce şehirde bulunan
Hristiyan halk kaçmış sadece Yahudiler kalmıştır. Bundan dolayı şehrin anahtarını Yahudi halkın
reisi olan Salamon oğlu Yasef getirip Sultan Süleyman’a teslim etmiştir. Padişah da mukavemet
görmediği için halkın can ve mal güvenliği için bizzat emir vermiş; buna uymayanları
cezalandıracağını belirtmiştir (Uzunçarşılı, s.326). Bahârî beyitte bu olaya değinir.
Şair bu olaydan sonra yirmi üçüncü beyte kadar Budin halkının padişahın çadırına gelişini,
özür dileyişini, vergi ödemeyi kabul edişini ve padişahın onları affedişini aktarır:
Bir aradan niçe yüz bin ehl-i Hâc
Dakdı boynunlarına tavk-ı harâc (9/19)
“Toprağın geliri” anlamına gelen haraç, fıkıhta toprak vergisi demektir. Aslen savaşta
fethedilip gayrimüslimlerin elinde bırakılan araziden ve gelirlerinden alınan vergidir (Karagöz,
2010, s.231). Şair, bu vergiden bahsederek fethedilen toprakların gazilere dağıtılmayıp arazî-yi
haraciyye denen bu yerlerin yerli gayrimüslim halka bırakıldığını belirtir.
Yirmi beşinci beyitte şair bu bölümde tahkiye edeceği asıl konuya gelir. Osmanlı savaş
geleneğine göre zaferle sonuçlanan savaşlardan sonra padişah fetihnâme ismini taşıyan resmi bir
belge yazar ve bu belgeyi bütün komşu ülkelere, beylerbeyliklerine, sancaklara vb. bir ulak
vasıtasıyla gönderirdi. Bahârî de Üngürüs fethi sonrası padişahın yazmış olduğu bu belgenin
Korkud isimli bir ulak vasıtasıyla iletilişini anlatır:
Bir dilâver vardı Korkûd nâm
Şâh eşiginde olurdı subh u şâm (9/25)
Bu ulaklar seçilirken hızlı ve kuvvetli olmalarına dikkat edilirdi. Gittikleri güzergâhlarda
korunmaları için güzergâh üzerinde bulunan herkese emir gönderilirdi. Herhangi bir ihtiyaçları
olursa karşılanması önemli bir devlet göreviydi.9

9Ayrıntılı bilgi için bakınız: Faris Çerçi, “Haberleşme Hizmetleri ve Osmanlı Devleti’nde Ulak Organizasyonu”, Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.20, ss.190-221.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 387

Hüdhüd-i Devr-i Süleymân Şah idi


Şâh-bâz-ı fî sebîli’llâh idi ((9/26)
Şair, Korkud’un vasıflarını anlatırken hüdhüd kelimesini kullanarak Kanûnî Sultan
Süleyman ile Süleyman peygamber arasında ilişki kurmaya devam eder. Hüdhüd, Süleyman
peygambere ulaşım, haber iletimi veya su keşfi gibi konularda hizmet eden bir kuştur (Onay, 2009,
s.240). Bahârî de Korkud’un hüdhüd gibi hızlı ve becerikli olduğunu bu yolla söyler.
Yirmi sekizinci beyitte bizim fetihnâme olarak bildiğimiz bu belgeyi beşâretnâme olarak
zikreder. Beşâret, sözlüklerde müjde, muştu anlamına gelmekte birlikte; şair, nâme kelimesi ile
fetihnâme ile benzer anlama gelen birleşik bir kelime oluşturmuştur (Nâcî, 2009, s.65).
Sonraki altı beyitte Korkud tarafından bu belgenin her tarafa iletişi anlatılır. Belgeyi alıp
okuyan kimseler adet üzerine Osmanlı Devleti’ne dualar edip Korkud’a hediyeler vermektedir:
Okıyan begler beşâretnâmeyi
Egnine giydirdi zerrîn câmeyi (9/35)
Bahârî kırk ikinci beyitte Üngürüs fetih hikâyesini tamamladığını şu şekilde ifâde eder:
Üngürüsün kıssasını itdük tamâm
Bu hikâyâtı işitdi hâss u ‘âm (9/42)
Şair yukarıdaki beyitten sonra kendisinin bir hikaye yazmak niyetinde olmadığını; sözlerini
bir dua okur gibi söylediğini mütevazi bir şekilde ifade eder:
Ben hikâyât yazmadım tafsîl ile
Bir du’âdır okudum ta’cîl ile (9/43)
Şair aciz ve mütevazı bir şekilde sözlerine devam eder. Aslında divan şiir geleneğinde
genellikle şair kendisini sevgili ya da padişah karşısında bir hiç olarak görmektedir. Bazen köle,
bazen sevgili sokağında boğazı tasmalı bir köpek, bazen de sevgilinin ayakları altında bir topraktır.
Bahârî kendisini öyle bir hiçlik konumuna indirger ki padişahı vasfedecek söz yazmaya bile kâbil
olmadığını söyler:
Ben kimim şâh-ı cihânı yâd idem
Ya anun vasfına söz bünyâd idem (9/46)
Bahârî kırk yedi ve elli üç numaralı beyitler arasında Süleyman peygamber-karınca
hikâyesine telmihte bulunarak kendi durumunu anlatır. Şair kendisini bir karıncaya; Kanûnî’yi de
Süleyman peygambere teşbih eder. Rivayete göre Süleyman peygamber ordusuyla beraber sefere
giderken bir vadiye ulaştıklarında Karınca Beyi’nin diğer karıncalara “Kaçınız, Süleyman’ın
orduları sizi ezmesin.” dediğini duyar. Bunun üzerine güler ve karınca beyini yanına davet eder.
Karınca kendince kıymetli olan çekirge budu ile onu ziyarete gelir. Süleyman peygamberin
duasıyla bu but bereketlenir ve bütün ordu yarısıyla doyar. Geri kalanını da karıncaya iade eder.
Peygamber Karınca Beyi’ne “Ben peygamber olduğum halde seni ve arkadaşlarını nasıl
ezebileceğimi düşündün.” der. Karınca da peygambere hitaben “Senin debdebene dalıp da
uyarılarını unuturlar diye söyledim.” der (Pala, 2004, s.412). Süleyman peygamber-karınca
hikâyelerinin birçok çeşidi vardır. Hikâyeler farklı olsa da temel hareket noktası nimet, yiyecek
gibi konulardır. Bahârî, bu hikâyeden hareketle bu eser karşılığında bir beklenti içerisinde
olmadığı; kendini yaratan Allah’ın elbet nimet vereceğini söyler. Her ne kadar bunu söylese de
gizli bir beklenti içinde olduğu da aşikârdır. Şair, tok gönüllü olduğunu da ifade eder:
Ben hevâ-yı mûr-nisbet uçmazam
Kendü yirüm ekininden geçmezem (9/53)

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
388 Ahmet ÇOLAK

“Karıncanın kanatlanması zevâlinin yakın olduğuna delâlet eder.” inancı halk arasında
yaygındır (Onay, 2009, s.276). Yani karıncanın kanatlanması ölümüne neden olur. Bundan dolayı
bu olay halk arasında pek hayra yorulmaz (Yekbaş, 2009, s.1143). Şair bu inanıştan dolayı hiçbir
şeyi arzulayıp kanatlanmadığını ifade etme ihtiyacı hissetmiştir.
Şair sonraki beyitlerde Allah’a şükür ederek rızık ve nasip duasında bulunur.
Eserin Özellikleri
Bu kısa mesnevi temel olarak iki nazım şeklinden oluşmaktadır. Asıl ve metnin yekününü
oluşturan mesnevi kısmıdır. Diğer kısım ise kaside olan bölümdür. Sırasıyla bölüm başlıkları ve
beyit sayıları şu şekildedir: 27 beyitlik “Fetó-nÀme-i áazÀ-yı Üngürüs”, 36 beyitlik “Maùlaè-ı
DÀstÀn”, 24 beyitlik “NüvÀziş-nümÿden-i ŞÀh-ı áÀzì Leşker-i İslÀm-rÀ”, 26 beyitlik “èArø-ı
èAsÀkir-i Nuãret-şièÀr”, 52 beyitlik “Teveccüh-i RÀyÀt-i SulùÀn Be-áazÀ-yı Üngürü”,15 beyitilk
“Òaber-yÀften-i ÚırÀl Ez-Ámeden-i Leşker-i İslÀm”, 45 beyitlik “Muúabele Şoden-i ÚırÀl Be-
Óarb-i Leşker-i İslÀm”, 21 beyitlik “Úaãìde”, 59 beyitlik “Ôafer-yÀften-i ŞÀh-ı Rÿm u Giriften-i
Taòt-ı Budÿn”. Bu bölümler içerisinde yer alan kaside dışındaki başlıklar mesnevi nazım türü ile
nazmedilmiştir. Bu başlıklar yaldızla Farsça ile yazılmıştır.
Eser, Mohaç ve Macaristan zaferlerini anlatır; akabinde ise bu kutlu haberin Korkud
vasıtasıyla İstanbul ve diğer beldelere iletilişiyle devam eder.
Eser toplamda 306 beyitten oluşur. Şair mahlasının “Bahârî” olduğunu kasidenin 11 ve 19
numaralı beyitlerinde belirtir. Eser, Süleymaniye Mesnevi Yazma Eserler Kataloğu’nda (Örnek,
1974, s.49) ve Gazavatnameler ve Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavatnamesi (Levend, 1956, s.46) adlı
eserlerde Fetih-nâme-yi Üngürüs ismi ile anılmaktadır. Ayrıca eserin tespit edilebilen Süleymaniye
Yazma Eserler Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi 5385 numarada kayıtlı tek nüshasında da benzer
bir şekilde Fetih-nâme-yi Gazâ-yı Üngürüs ismi yer almaktadır. Ancak metnin içerisinde 2 ve 8
numaralı beyitlerde eserin isminin “Kıyâmetnâme” olduğunu şair kendisi belirtmiştir.
Eserin mesnevi kısmı “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” vezniyle yazılmıştır. 21 beyitlik kaside
ise “mef’ûlü fâ’ilâtün mef’ûlü fâ’ilâtün” veznindedir. 16 yapraktan oluşan eser 162*107 (115*60)
ebadındadır. Talik yazı ile aharlı ve krem renkli abadi bir kağıda iki sütun şeklinde istinsah
edilmiştir. Eserin kapağı meşin kaplı mukavvadandır. Eserin iç kapağı ise mavi renkli battal ebru
ile kaplıdır. Yine iç kapakta daha sonradan yazıldığı anlaşılan Türkî manzum Fetih-nâme-yi
Üngürüs ifadesi yer almaktadır. Eserin son varağında ise yazma eserin bittiğini gösteren “temmet
(‫ ”) تمت‬kaydı “mim (‫ ”)م‬şeklinde düşülmüştür. Bilindiği gibi bu kayıt “temmet ( ‫”)تمت‬, “tem
(‫”) تت‬, “üç mim (‫ ”)م م م‬veya “mim (‫ ”)م‬şeklinde de olabilmektedir.
Sonuç
Mesnevi, yaşanmış bir olayı anlatması, aktardığı bilgilerin tarihi metinlerle mukayese
edildiğinde gerçeklik payının yüksek olması gibi bakımlardan son derece önemlidir. Şair, savaşın
başından sonuna kadar hikâyeleri anlatırken savaşa bizzat katıldığı izlenimini uyandırır. Bu konuda
net bir bilgi olmadığı için kesin bir şey söylemek doğru olmasa gerektir. Ancak üslûbundan
anlaşıldığı üzere askeri bir kimliği söz konusudur. Eseri duygusal bir anlatış tarzından daha ziyade
padişahı ve diğer devlet büyüklerini övmek için yazmıştır. Bazen düşman askerleri için hiddetli ve
aşağılayıcı üslup kullanmaktan da çekinmez.
Fetihnâme türünde eserlerde olması gereken bölümler büyük oranda mevcutken mesnevi
türü eserlerde yer alması gereken bölümlere çok fazla dikkat edilmemiştir. Özellikle tevhit,
münacat ve naat gibi bölümler yer almaz. Bölümler temel olaylar şeklinde ayrılmıştır. Bu başlıklar

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 389

altında ise spesifik farklı küçük olaylara değindiği de olur. Bölümlerin uzunlukları anlattığı olayın
tarihi süreç içerisindeki uzunluğu ile paraleldir.
Şair, eser boyunca iki farklı vezin kullanmıştır. Belli bir konu etrafında oluşan eserde şairin
vezinleri oldukça başarılı bir şekilde beyitlere uyguladığı görülür. Seçmiş olduğu kelimeler vezinler
açısından gayet özgündür. Şair, veznin aksadığı yerlerde imâle ve zihaf gibi yöntemlere
başvurmuştur. Bahârî mesneviyi yazarken divan şiir geleneğinin imkanlarını sık sık kullanmıştır.
Olayları anlatırken tarihi olaylara telmihte bulunmayı da ihmal etmez. Bunlardan en dikkat
çekicileri Süleyman peygamber ve Hz. Yusuf kıssalarıdır. Bu bağlamda halk arasında yer alan
inanışlar da onun şiirlerinde yer alır.
Edebi sanatlar açısından da eser oldukça zengindir. Bu sanatlar içerisinde en dikkat çekeni
teşbihtir. Kanûnî’yi Süleyman Peygambere, İbrahim Paşa’yı Asaf’a, Osmanlı ordusunu doğudan
doğan güneşe benzetir. Övmek istediği kimseleri gök cisimlerine teşbih edip onlardan yüce
olduklarını belirtir. Şair yine başka bir beyitte nergisleri yıldızlara, gülbahçesini ise feleğe
benzetmektedir. Benzetmelerde sık sık astronomik unsurları kullandığı görülür. Teşbihde sık
kullandığı diğer bir unsur ise doğal güzelliklerdir. O günün şartlarında düşünüldüğünde gülü
tüfekten çıkan merminin kıvılcımına benzetmesi oldukca yeni bir benzetmedir. Teşbihten sonra en
çok tenasüp sanatını kullanmıştır. Bir diğer dikkati çeken sanat ise istiaredir.
Eserin müellif hattı mı yoksa istinsah edilmiş başka bir nüsha mı olduğuna dair bir bilgi
yoktur. Ancak eseri yazan kimse kelimeleri dikkatli ve doğru bir şekilde yazmıştır. Bir kelime hariç
oldukça güzel bir hatta sahiptir. Ancak mesnevinin elde bulunan nüshasında dikkat çekici bir
özellik vardır. Mesnevi her ne kadar dokuz bölüme ayrılmış olsa da bu bölümler de kendi içerisinde
belli konulara bölünmüştür. Eseri istinsah eden kimse küçük konuları sayfa sonlarında bitirmeye
gayret etmiş bir sonraki sayfaya sarkıtmamıştır. Ya da yeni konuyu sayfa başına denk getirmiştir.
Birkaç örnek vermenin meseleyi izah açısından kafi olacağı düşüncesindeyiz.
14a numaralı varağın ilk beyti Budin şehrinin anahtarının getirilmesinden sonra şehrin
Osmanlı himayesine geçişi ve vergilerle ilgili konuya başlar. Şair, 15b numaralı varakta başlamış
olduğu Süleyman Peygamber-karınca hikayesini yine aynı varağın sonunda bitirir. Korkud’a
verilen beşâretnâmenin yola çıkışı 14b numaralı varağın ilk beyitinde başlar ve aynı varakta son
bulur. Örnekleri eser içerisinde çoğaltmak mümkündür. Bu örnekler nüshanın müellif nüshası
olduğu intibaını uyandırmaktadır. Sanki beyitleri yazarken sayfa düzenlemesine özellikle dikkat
etmiş gibidir.

KAYNAKÇA
AKKUŞ, Metin (1998), Hicvin Ankâları, Nef’î ve Sihâm-ı Kazâ, Akçağ Yay., Ankara.
AKPINAR, Şerife (2002), “Lâmi’î’nin Vâmık u Azrâ Mesnevisinde Astrolojik Unsurlar” Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya.
AKSOY, Hasan (2002), “Türk Edebiyatında Fetihnâmeler”, Türkler Ansiklopedisi, S.11, s.800-
805, Ankara.
ATSIZ, Hüseyin Nihal, (1957), “İstanbul Kütüphanelerinde Tanınmamış Osmanlı Tarihleri” Türk
Kütüphaneciler Derneği Bülteni, VI, nr. 1-2, ss. 47-81, İstanbul.
BAHÂRÎ, Fetihname-yi Üngürüs, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi, No:5345, 16
varak.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
390 Ahmet ÇOLAK

BİLGE, Safık Müfit (2000), “Macaristan’da Osmanlı Hakimiyetinin ve İdarî Teşkilatının Kuruluşu
ve Gelişmesi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi (OTAM), Ankara.
CANIM, Rıdvan (2000), Latîfî Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin),
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara.
CUNBUR, Müjgan (2002), “Bahârî”. Atatürk Kültür Merkezi Türk Dünyası Edebiyatçılar Yazarlar
ve Şairler Ansiklopedisi. C. 2. AKM Yayınları, Ankara.
ÇERÇİ, Faris (2003), “Haberleşme Hizmetleri ve Osmanlı Devleti’nde Ulak Organizasyonu”,
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum.
ECKHART F. (2010), Macaristan Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara..
ERVERDİ, Ezel (1977), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Devirler/İsimler/Eserler/Terimler,
Dergah Yayınları, İstanbul.
GÜL, Meltem (2013), “Kanunî'nin Macaristan Seferine Işık Tutan Bir Eser: Enîsü’l-Guzzât/ A
Work Sheddınglıght On Suleıman The Magnıfıcent’s Hungary Campaıgn: Enîsü’l-Guzzât”
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, ISSN: 1308-2140, Volume 8/5 Spring 2013,. turkishstudies.net, Doi
Number :http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.4286 , p. 311-319.
http://www.ege-edebiyat.org/docs/597.pdf
http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=386
https://play.google.com/store/books/Osmanlı Tarihi E-Kitap
İSEN, Mustafa (1998), Sehî Bey Tezkiresi Heşt-Behişt, Akçağ Yayınları, Ankara.
KANAR, Mehmet (2011), Osmanlıca Sözlük, Say Yayınları, İstanbul.
KARAGÖZ, İsmail (2010), Dinî Kavramlar Sözlüğü, Komisyon, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, Ankara.
KARAVELİOĞLU, Murat Ali (2013), “Mahremî’nin Mohaç Fetihnamesi Örneğinden Hareketle
Edebî Metinlerin Tarihi Olayları Anlatımına Dair” Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi,
S.11, ss.217-236., İstanbul.
KILIÇ, Filiz (1994), Meşa’irü’ş-Şu’ara, İnceleme Tenkitli Metin, C1, Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Esntitüsü Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Ankara.
LEVEND, Agah Sırrı (1956), Gazavatnameler ve Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavatnamesi, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara.
MEHMET TEVFİK, Kafile-i Şuara, Toronto Üniversitesi Kütüphanesi, PL 213, T48, 1873.
MUALLİM NÂCÎ, Lügat-i Nâcî, [Hazırlayan: Ahmet Kartal], Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
2009.
NAZİK, Sıtkı (2008), Şemseddin Sâmî’nin Kâmûsu’l-A’lâm Adlı Eserinin V. ve VI. Cildinde
Geçen Osmanlı Şâirlerinin Biyografileri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Erzurum.
ONAY, Ahmet Talat (2009), Açıklamalı Divan Şiir Sözlüğü-Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar
ve İzahı, H Yayınları, İstanbul.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 391

ÖRNEK, Mustafa Şahidi (1974), Süleymaniye Kütüphanesi Türkçe Mesnevi Yazmaları Kataloğu,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk
Edebiyatı Kürsüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
ÖZKIRIMLI, Atilla (1987), Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayınevi, İstaanbul.
PAKALIN, Mehmet Zeki (1983), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü , Devlet
Kitapları, Ankara 1983.
PALA, İskender (2004), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul.
SUNGURHAN, Aysun (2009), Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiretü’ş-Şu’arâ, Kültür Bakanlığı, E-
Kitap, Ankara.
ŞAHİN, Kürşat Şamil (2012), “Gazavâtnâmeler Üzerine Yapılan Çalışmalar Hakkında Bir
Bibliyografya Denemesi / A Bıblıographıc Study On Works About Gazavâtnâmes” Turkısh
Studıes -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 7/2 Spring 2012turkishstudies.net, Doi Number
:http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.3296 , p.997-1022.
ŞEMSETTİN SAMİ, Kamusu’l-a’lam, Toronto Üniversitesi Kütüphanesi, D9, S36, 1889 V.1, C.1.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı (tarihsiz), Büyük Osmanlı Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. Baskı, Ankara, Tarihsiz.
YEKBAŞ, Hakan (2009), “Zâtî Divanında Halk İnanışları / Folk Belıefs Of Zâtî’s Dıvan” Turkısh
Studıes -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 4/2 Winter 2009,. turkishstudies.net, Doi Number
:http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.664 , p.1117-1157.
YILDIRIM, Fatih (2009), Mehmet Nâil Tuman Ve Tuhfe-İ Nâilî’si (İnceleme-Metin-İndeks Sayfa
101-200), Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaöğretim Sosyal Alanlar
Eğitimi Anabilim Dalı Türk Dili Ve Edebiyatı Eğitimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir.

Metin
1b
1.Fetió-nÀme-i áazÀ-yı Üngürüs10
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -
[01.] Evvel Allāh ismi-y-ile ey hümÀm
Başlayalım bir kitāb-ı hoş-kelām
[02.] Ùutayım hengÀmla hengÀmeéi
Oúuyayım bu ÚıyÀmet-nÀmeéi
[03.] Her ki bu hengÀme baóåin diñleye
Maèrekesinden úÀmet iñleye
[04.] Úulle-yi èarşdan görünsün yılduzum
Kelle-i insÀna maàz olsun sözüm

10 “Üngürüs beldesinin fethi”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
392 Ahmet ÇOLAK

[05.] Göz kulÀà olsun kevÀkib diñlesün


Sÿz u sÀrından felekler iñlesün
[06.] Nergis-encüm bÀà ü gül-şendür felek
Bu temÀşÀ-y-ile óayrandur melek
[07.] Bu maúama úudsìler urur semaè
Úıl teferrüc ey şeh-i èÀlem-muùÀè
[08.] Şarúa àarba bu ÚıyÀmet-nÀmedür
Rÿma düşse nola meyli ŞÀmedür
2a
[09.] MuãùafÀnuñ Àline aãóÀbına
Raómet oúur ehline aóbÀbına
[10.] Ál-i OåmÀn süvÀrÀn-ı àazÀ
Munúaùıè olmaya tÀ yevmü’l-cezÀ
[11.] Ben BahÀrìyim gül-istÀndur yerim
èAndelìbim tÀze bostÀndur yerim
[12.] ZÀàı baàlardan uçardım öteyim
Bülbülüm sanmañ ki gülden öteyim
[13.] Yigle beytler ki bünyÀd eyledüm
Şehr vìrÀndır ki ÀbÀd eyledüm
[14.] Söylemiş üstÀdlar sözi ezel
Gerçi úılmış müşkil-i maènÀyı óal
[15.] Şehr-i köhne çoú velìkin nev gerek
Neyleriz vìrÀnı maèmÿr ev gerek
[16.] Köhnese devr-i zemÀn ile şÀh
Leşkeri yılduz olursa kendü mÀh
[17.] Peri dÀòì ùÀliè olur gün gibi
Maóv ider devrini anuñ dün gibi
[18.] Yılda nergisler gözin açar behÀr
TÀze güller gÿşına söyler hezÀr
[19.] Bir gül içün yÀrimiz bostÀna yaz
Eylemez bir àoncaya bülbül niyÀz
2b
[20.] Çünki böyle oldı resm-i kÀyinÀt
Yazılur her şÀha bir yeñi berÀt
[21.] Ben daòì bir nüsòa-yı nev yazayın
Maèni-i mührün ùaşa muókem úazayın
[22.] Sözlerüm erbÀb-ı èaúla úuvvet ola
Her biri bir dÀne-yi yÀúÿt ola
[23.] Òoş dem eyler òÀùır-ı àam-gìni bu
äÿretÀ èanberdür ammÀ misk-bÿ
[24.] äÿret-i óavż-ı laùìf-cÿy-ı cÀn
Bu kitÀb içindedür maènì revÀn

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 393

[25.] Bÿ-yı maènì bu kitÀb içindedür


NÀfe-yi Àhÿ Çìn ile MÀçìn’dedür
[26.] Ehl-i sevdÀdur ãabÀ úoúusına
K’armaàÀn ilte ÒıùÀy Àhÿsına
[27.] Rÿma Çìnden çoú gelipdür misk-i ter
Şimdi Rÿmdan Çìne gitsün bu òaber

2.Maùlaè-ı DÀstÀn11
fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] Gel berü ey murà-ı Àh u zÀr-ı èışú


Naàme-sÀz ol kim güle gül-zÀr-ı èışk
[02.] Ùÿùì-gÿyÀ bigi sÀz eylegil
Mıãr-ı úand-istÀna pervÀz eylegil
3a
[03.] Çün açıldı àonca-yı bÀà-ı murÀd
Söyle bülbülller gibi taósìn-bÀd
[04.] CÀnuña mihr-i vefÀyı istegil
Göñlüñe ãıdú u ãafÀyı istegil
[05.] Dilde úoyma lÀle-veş dÀà-ı àamı
BÀd eyle òoş geçür devr-i demi
[06.] Çerginüp dün gün felekdür devr ider
Kimine mihr ü kimine cevr ider
[07.] Aàlama devr-i felekden èÀrif ol
Óoúúa-bÀz-ı maèrekedür baú gül
[08.] Úıããa-i çaròı niçe taùvìl idem
Muòtaãarì sözi işit taècìl idem
[09.] Böyle buyurmış-durur maènÀyı pìr
èÁrif oldur kim úıla yüz sözi pìr
[10.] ÇÀnuñ yeñildür deve boàazına
Çıñraduúça úulaà urma sÀzına
[11.] Maènilü sözler kim olur muòtaãar
Nüsòa-yı Àdemdür eføal muèteber
[12.] Nüsòa-yı Àdem olur söz eføali
BÀrı baş aàrıdur üştür heykeli
[13.] Ne uzadalum sözi Àz idelüm
Úıããa-yı òaúÀnı ÀàÀz idelüm
3b
[14.] Niçe kim devr ide çaròı ey dïstÀn
èÁlem içre oúına bu dÀstÀn

11 “Destanın başlangıcı.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
394 Ahmet ÇOLAK

[15.] Şol ki èÀlemde SüleymÀn ÒÀndur


KÀyinÀta ser-te-ser òÀúÀndur
[16.] SÀye-bÀn eflÀk aña èÀlem èalem
Taót-gÀhı Úulle-i ÚÀf-ı úadem
[17.] Ál-i èOåmÀndan SüleymÀn-ı cihÀn
Geldi kim boldı şeref devr-i zamÀn
[18.] ÒÀn SüleymÀn İbn-i SulùÀn ÒÀn Selìm
Çarò añın heybetindendür saúìm
[19.] Taót-ı Tebrìze Selìm oldıysa şÀh
Bu SüleymÀn Üngürüse buldı rÀh
[20.] Hind ü Sind ü Kişver-i Fürs ü èIrÀú
Mıãr u ŞÀm añın-durur yaúın ırÀú
[21.] İsm-i İskender ki Õü’l-úarneyndür
Bu SüleymÀn sözi Òıøruél-èayndur
[22.] Úıããa-i cengin añın şeró eyleyem
Cüréetinden biñde birin söyleyem
[23.] Òïş kerÀmetdür kim ol şÀha müdÀm
Álet-i ceng ü àazÀsı ãubó u şÀm
[24.] KÀfir-istÀn üzre úurulmış-durur
Heybetiyle berú u rèad olmış-durur
4a
[25.] Ol óafìô şehr-i Şerè-i İslÀma sed
Gerçi úılmışdı àazÀyı bì-èaded
[26.] Bunca bir fetó-i àarrÀ olmış degül
Bu fütÿóı şÀhlar bulmış degül
[27.] Ol zamÀn kim şÀha rÀm oldı Rodos
Úaldı òavf içre Úıral-ı Üngürüs
[28.] Úorúarıdı ol úırÀl-ı tìre-keş
Kimdür ıraú kendüye ùutula eş
[29.] Beglerini derdi dìvÀnına ol
Meşveret meydÀnına eyledi yol
[30.] Didi begler àÀfil olmañ bu zamÀn
Bizedür şimden-girü nevbet hemÀn
[31.] Fikr-i fÀsidden görindi begleri
Didiler dirmek gerekdür leşkeri
[32.] Kim bize dÀòì úılur bir gün hücÿm
Yaàdırur başumıza oddan nücÿm
[33.] Cemè olup Efrengle Úıbrıs Rÿs
Didiler kim ey ÚırÀl-ı Üngürüs
[34.] Úalèa-i Rodosı andan dilerüz
Virse il virmese èiãyÀn eylerüz
[35.] Çün şeh-salÀr-ı buél-fetó-i ôafer
Aldı úırÀl ittifÀúından òaber

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 395

4b
[36.] Ehl-i küfrüñ añladı cemèiyyetin
Yanına derdi Muóammed ümmetin

3.NüvÀziş-nümÿden-i ŞÀh-ı áÀzì Leşker-i İslÀm-rÀ12


fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] ŞÀh-ı İslÀm SüleymÀn-ı cihÀn


Bu òaberden cÿşa geldi nÀ-gehÀn
[02.] Hayúırup hey didi bir kez úıldı cÿş
Naèra-hÀyında raèd oldı òamÿş
[03.] MuècizÀt-ı MuãùafÀdan didi hay
Çaúaralum tÀc-ı úırÀl üzre úay
[04.] Bu SüleymÀn şÀha maórem ey ulu
Bir saèÀdet ehli vardur baòtlu
[05.] Aèôam-ı Áãaf ismi İbrÀhìmdür
Bu FelÀùÿndur Ferìdÿn kimdür
[06.] Aya Àyini düzer úÀnÿn henüz
Çarò urur dem-sÀzıdur gerdÿn henüz
[07.] Ál-i èOåmÀn ÀstÀnına saòí
Gelmemişdür miåli anuñ bir daóì
[08.] ŞÀh-ı Rÿma ol vezìr-aèôam-durur
Diúúat-ile derk ile aèlem-durur
[09.] Óüsn-i tedbìr ile ol ãÀóib-vuúÿf
Yÿsuf idi bu degüldi feylesÿf
5a
[10.] Aña buyurdı hemÀn-dem pÀd-şÀh
Óazneler daàıt düşe óayl-i sipÀh
[11.] Baór-i èummÀnum temevvüc eylesün
Mevcine èÀlem teferrüc eylesün
[12.] Bir küre úaynat ki Àteş ola pür
Maóv ola düşse aña ùÀà u mÿr
[13.] ŞÀh fermÀnì ile ey nÀm-dÀr
Óazneler açıldı perden ez-şümÀr
[14.] Baòşiş oldı èaskere vaút-i seher
Aúçe encüm şuèle-i şems idi zer
[15.] Añladı Áãaf SüleymÀnuñ sözin
Düzdi Àyin ile ayuñ yulduzın
[16.] Bu SüleymÀn-ı Ebuél-fetó-i ôafer
Bildiler Üngürüse eyler sefer

12 “Gazi Şah’ın İslam askerlerine yardım edişi.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
396 Ahmet ÇOLAK

[17.] ŞÀh-ı İskendere çalındı sÀz-ı ceng


Mest ü medhÿş oldı zühre çarò deng
[18.] Bir dügündür kim ùutuldı merdlere
Bu dügün mÀtem-durur nÀ-merdlere
[19.] Òavf-ı èaúlı terk idüp merdÀneler
Oldılar bì-pÀ vü ser dìvÀneler
[20.] Naèra-yı raèd bülend ÀvÀz ile
Çarò urup oynadılar bu sÀz ile
5b
[21.] Kendüzin anca kim iderlerdi cÿş
Düşde olurlardı èadÿ cengüñe dÿş
[22.] Yat u yarÀà itdiler bir ay temÀm
Úalmadı hìç nesne eksük veés-selÀm
[23.] Çün temÀm oldı her Àyìn-i yarÀà
Başladı deprenmege pÿlÀd dÀà
[24.] Kÿs-i óarbìler çalındı her ùarÀf
Çıúdılar meydÀna èasker ãaf-be-ãaf

4.èArø-ı èAsÀkir-i Nuãret-şièÀr13


fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] Bir seher kim pehl-vÀn-ı şarú u àarb


Ùutdı òÿn-rìz olmaàa ÀlÀt-i óarb
[02.] Úırmızı úalúan getürdi çegnine
Nìl-gÿn zer-befit giydi egnine
[03.] äaru aùlasdan edindi zìveri
Sìm eline aldı zerrìn şeş-peri
[04.] ŞÀh-ı Hind idi gök atına süvÀr
Úara gerdÿn kÀv idi der-kenÀr
[05.] Tìà-ı Hindÿ ile ãubó-ı tìz-dest
ZengibÀr iúlìmini itmişdi süst
[06.] Bu hümÀ-yı devlet-i DÀrÀ ile
Göge uçdı altun otaàa ile
6a
[07.] Ùoàdı maşrıú úullesinden ÀftÀb
Ùoldı èÀlem şuèle refè itdi óicÀb
[08.] Nev-bahÀr eyyÀmı idi rÿz-gÀr
Naàme-sÀz idi güle úarşu hezÀr

13 “Yardımcı askerlerin takdimi.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 397

[09.] èAskerin vaøèında idi baàlar


Şuèle-i şemşìr idi ırmÀàlar
[10.] äu aúıncı oldı cÀn u başla
Cevşenin giydi dögişdi ùaşla
[11.] Düzdi sÿsen bergini tìà ü teber
Gül-şen üzre ùutdı her gül bir siper
[12.] Míàlar ãu verdi tià-ı sÿsene
áoncadan yaàdırdı peykÀn gül-şene
[12.] LÀleler dÀg ile güller bÀg ile
Cenge bel baàladılar ırmÀà ile
[13.] äubó-dem èarz itdi Áãaf èaskeri
Açdı gÿyÀ gül-şen-i tÀze teri
[14.] Servler bigi süñüler ser-firÀz
Elde cÀn almaàıçün eyler niyÀz
[15.] Pehl-vÀnlar naèra-yı yÀ hÿ ile
CÀm-ı çaròı çekdiler bir hÿ ile
[16.] Luèb-ile ay gibi başdan aşdılar
Oynaş idüp ol güni oynaşdılar
6b
[17.] Eylemişler çaròı DÀvÿdì-zere
Óalúa bir yılduzlar kere14
[18.] Giydilerdi cÀme-yi zerrìn-benek
Yılduz ile ãanki yürüdi felek
[19.] Cemè idi Àyınla ol gün nücÿm
ÁsmÀn idi der-SulùÀn-ı Rÿm
[20.] Ceng-içün cümle zırh-pÿş idiler
Cÿş meydÀnında medhÿş idiler
[21.] Gül-şen-i şeh kim temÀşÀ eyledi
Òurrem oldı Àferinler söyledi
[22.] İbrahìm PÀşÀ idi aèôÀm vezìr
Bu der-i devletde idi dest-gìr
[23.] Didi aña şÀh kim ey õü-fünÿn
V’ey FelÀùÿn u Ferìdÿn-füsÿn
[24.] ÁsùÀn-ı devletimde dÀyim ol
RÀy-ı DÀrÀ ile devre úÀyim ol
[25.] Maúdemü’l-òayr ol úapumda ãubó u şÀm
Maúãad-ı maúãÿd-baòş-ı òÀãã u èÀm
[26.] Reng-i elvÀn ile naúş-ı Çìn ile
Tebredüñ Rÿm illerüñ Àyin ile

14 İlgili kelime okunamamıştır.

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
398 Ahmet ÇOLAK

5.Teveccüh-i RÀyÀt-i SulùÀn Be-áazÀ-yı Üngürüs15


fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] Úaléa-yı ÚÀf üzre gün kim ãubó-dem


èÁleme göstermege dikdi èalem
[02.] ŞÀha altÿn başlu sancaúdur güneş
Kim ùulÿèundan gider ôulmÀnì àışş
[03.] Nÿr-ı Aómeddür SüleymÀn üzre gün
Sÿre-i Ve’ş-Şemsi óaúú-içün bugün
[04.] Şuèle-yi gün düşdi çün ser-tÀ-serÀ
äaru geldi çarò baãmaz yire pÀ
[05.] Tezleke-germ-i ceng-i ÀftÀb
ŞÀh ile àarb iline úıldı şitÀb
[06.] Taót-gÀhından SüleymÀn-ı zamÀn
Çün nihÀyet àarbına oldı revÀn
[07.] Maşrıúdan şehr-i İslÀmboluñ ol
Gün gibi ùutdı diyÀr-ı àarba yol
[08.] Üngürüs úıralına èazm eyledi
Çekdi leşker niyyet-i rezm eyledi
[09.] Ay çeker burc-ı esedden niçeler
Şeb siyeh-kÿşe ider işkenceler
[10.] Yaèni devrinde felek her yılduzı
Şöyle bìdÀr itdi kim yummaz gözi
[11.] èAskerüñ el-úıããa yılduzlar ãıfat
Gözlerinden çıúdı uyúu èÀúıbet
7b
[12.] Durmasın diñlenmesün çarò dün ü gün
PÀs-bÀn olsun bu şÀha ay ü gün
[13.] PÀdişÀ bindi semend-i sürèata
Virmege àÀyet maóall-i rıólete
[14.] Baàladılar bu hevÀya bÀl ü per
Niçe aylar itdiler seyr ü sefer
[15.] ŞÀhin-i İslÀmlar bÀl açdılar
Kafir-istÀn sedlerinden geçdiler
[16.] Her ferişteh oldı bir peyk-i perì
BÀd-ı pürrÀn-veş giderdi ileri
[17.] èAsker-i cÿşÀn Kÿh-ı Elbürz idi
Tìà-ı èuryÀn ellerinde gürz idi
[18.] İrdiler èasker Dırava ãuyına
Baúdılar heybetle reng-i rÿyına

15 “Üngürüs beldesinde Sultanéın halka teveccühü.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 399

[19.] Bu naôardan şöyle kim úaçdı o ãu


Úalúmaú isterken yine düşerdi o
[20.] Girdiler ol ãuya cÀndan geçdiler
PÀk erenler bundan andan geçdiler
[21.] ŞÀh irişdi Üngürüsün iline
Verdi anı baór-ı èasker seyline
[22.] Üngürüs ser-óaddi idi hem o yir
Úalèalar var idi gök gibi ni yir
8a
[23.] Adları Ánlu taà idi çün anlaruñ
Sedd-i saèbì idi bì-ìmÀnlaruñ
[24.] Yan virürdi alçaàına tìz vuóÿş
Uçmaz idi yücesine hìç kuş
[25.] İçlerine düşmemiş gün şuèlesi
Degmemiş ùaşına ìmÀn lemèası
[26.] Burcları vardur bülend eflÀk-veş
Üstlerinden geçmemiş hergiz güneş
[27.] On óiãÀr idi ol Ánluà nÀm yer
Eylemişdi burcları eflÀke yer
[28.] İbrahìm PÀşÀya òÀúÀn-ı cihÀn
Didi gel Ásaf-ı devr-i zamÀn
[29.] Şimdi bu úalèalar oldı düşmenüm
Üstüne var fetó içün himmet benüm
[30.] ëarb-zenler úur hevÀyì ùïb-ı ceng
Başlarına yüceden yaàdur seng
[31.] èAsker ili ol yaña ùurma gidegör
İbtidÀ-yı cengdür fetó idegör
[32.] Şeşdür úara úıraluñ nerdÀnı
äaldıú alırsañ ol andan ferdÀnı
[33.] Anı uàur ùutalum ey nìk-baòt
Fetó olursa eyledik eflÀki taòt
8b
[34.] Seyl-i deryÀmı yönelt andan yaña
Ol siyeh-rÿlar görüp úalsun ùaña
[35.] Áãaf itdi emr-i şÀh ile óurÿş
Eyledi bu seyl-i deryÀ ile cÿş
[36.] Aúdı ol úalèalara úarşu bu seyl
Baór-ı èummÀndur boşandı meyl meyl
[37.] Úaùre ãu deñlü görindi her óiãÀr
Anca kim bürüdi baór-i bì-şümÀr
[38.] Úalèalar ol èasker içre bì-şitÀb
Úaldılar baór ortasında çün óabÀb

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
400 Ahmet ÇOLAK

[39.] İtdiler merdÀne ùob ger êarb-zen


Anca kim ehl-i óiãÀr olmışdı zen
[40.] Áteş-efşÀn bÀd-ı ùïp ile tozı
Başlarına dökdi gökden yılduzı
[41.] Himmet-i şÀh ile himmetlü vezìr
èİzz ü úur bile ãaèÀdetlü vezìr
[42.] Bilmezem ol úalèalara ne’yledi
Óoş fesÀne tuófe efsÿn eyledi
[43.] Dögdi kimin ùïb-ı nerre-fìl ile
Yine kimiñ oòşadı óoş dìl ile
[44.] Berú-i raèd ile kimini úıldı rÀm
Pend ü bend-ile kimine ãaldı dÀm
9a
[45.] Aldı bu on Úalèa-i Anluàı ol
Pes SüleymÀn ŞÀha ùoàru ùutdı yol
[46.] ŞÀd u òurrem bu fütÿó-ile meger
Öpdi şÀhuñ destini Áãaf seher
[47.] Didi ùoàdı ùıfl-ı devlet gün gibi
Úalèalar fetó eyledüm gerdÿn gibi
[48.] Eyledik nerbendeler sÀèy-i şitÀb
Oldı sen şÀh devletinden fetó-i bÀb
[49.] Destüñe geldi kilìd-i Üngürüs
Ne úırÀl-ı Mefhÿrdur Úıbrıs Rÿs
[50.] Şeh şecÀèat alúışın úıldı ziyÀd
Áãaf-ı ãÀfa didi taósìn-bÀd
[51.] Egnüne giydirdi nuãret òilèatin
Kendüye hem-rÀh úıldı himmetin
[52.] Er gerek kim göstere dürlü hüner
Germ ola nerm zebÀnından óacer

6.Òaber-yÀften-i ÚırÀl Ez-Ámeden-i Leşker-i İslÀm16


fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] Úalèa onluàları úırÀl-ı Şÿm


Çün işitdi nice aldı şÀh-ı Rÿm
[02.] Didi tìz aña muúÀbil olayın
Seyl ise ben kÿh-ı óÀyil olayın
9b
[03.] Úarşulayın ideyin ceng ü savaş
Ya alam úalèalarım virem ya bÀş

16 “İslam askerlerinin gelişinden Kral’ın haberdar oluşu.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 401

9 [04.] Bu òayÀl-ile düşürdi beglerin


Òaşm-ile tìz atdı tìà u óançerin
[05.] Niçe yüz biñ leşkeri ile úırÀl
Cümle cevşen-pÿş ü Àteş pür-celÀl
[06.] Kÿh u mÀhun idi hep Àhen libÀs
İçmege baóri iderler çaròı ùÀs
[07.] Dillerinden k’niyyet itdi küfr-i kÀf
DÀl-i dìne urdılar lÀf-ı güzÀf
[08.] èAskerüñ çoúluàına ùayandılar
Küfre maàrÿr oldılar inandılar
[09.] Ùayy iderlerdi edip menzilleri
Benlik ile İblìs idi dilleri
[10.] İki gün bir yirde oturmadılar
Güç-ber-güç itdiler ùurmadılar
[11.] Elli biñ idi tüfenk ùutan yayan
Ùabla-encümleri atar nişÀn
[12.] On iki bin ùïp-ı araba ile
Germ idiler oddan deryÀ ile
[13.] Cümle sürèatle şeytÀn èaskeri
Seyl ü Àteşdür yöneldiler beri
10a
[14.] Úondılar Àòir MoóÀc ãaórÀåına
Ùalàalar düşdi baór ortasına
[15.] Bir biri ile buluşdı úaravül
İşidildi naèra-yı ùÿl u dühül

7.Muúabele Şoden-i ÚırÀl Be-Óarb-i Leşker-i İslÀm17


fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] Gün úılıc çıúardı úınından seóer


Çarò aldı çekinine Çìnì-siper
[02.] Zeyn-i zerrìn ile sürdi çarò atı
Çaròacı ùuranda itdi sürèatı
[03.] ÙÀliè oldı úulle-yi maşrıúda gün
Düşdi maàrib cÀmına zengì-i dÿn
[04.] Çün hevÀyì ùïbun atdı ÀftÀb
Yandı hep berú-ı tüfenglerden şihÀb
[05.] Şuèle-yi şems ile ùoldı şarú u àarb
ÚÀf-tÀ-ÚÀf oldı èÀlem dÀr-ı óarb

17 “İslam askerlerinin saldırısına Kıral’ın karşılık vermesi.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
402 Ahmet ÇOLAK

[06.] Ùutdı dehri berú-ı tïb-ı bì-şümÀr


äankim ol ãaórÀ idi tennÿr-ı nÀr
[07.] Nice biñ fìl gibi ùoplar vardı
Ejdeha peyker-miåÀl mÀr idi
[08.] Nerre fillerdür ki ùoplar ceng ider
Bir úuşına depmege Àheng ider
10b
[09.] Ùïb otı úayr u úara úaùran idi
Göge úarşu dÿd-ı bì-pÀyÀn idi
[10.] Yaàmur idi tez tüfeng fınduúları
Arúurı yolda úor idi oúları
[11.] Yer ü gök arası ùolmışdı buòÀr
Bu arada Ày u gün úalmışdı zÀr
[12.] Anca kim ùïb u tüfengler atdılar
Berú u dÿdı raèda dek iletdiler
[13.] Seyl-i òÿndan dehr idi óamrÀ deñiz
Baàlamışdı berr ü baór üzre beñiz
[14.] Tuna suyı üstine oldı savÀş
Çün óabÀb idi irince baóre bÀş
[15.] Cÿy-bÀrından úılıçlaruñ o gün
Neçe maàrib-i cihÀn ùolmışdı òÿn
[16.] Bezmini úurmışdı taúdìr-i úaøÀ
Cümle cÀnlar aña virmişdi rıøÀ
[17.] Devr-i ecel sÀúì úadeó şemşìr idi
Cürèasından nev-cevÀnlar pür idi
[18.] Mest idi diller şarÀb-ı nÀb ile
Ditrer idi hÿş başında ò˘Àb ile
[19.] Bezmi germ itdiler içdiler şarÀb
Düşdiler her kÿşeye mest ü óarÀb
11a
[20.] Telò-ı mey dil bÀdesinde úÀn idi
Termize bu bezme şìrìn cÀn idi
[22.] Birbiriyle itmediler mekr u Àl
LÀle idi incü ol ãaórÀda Àl
[23.] Cümle merdÀn-ı şeh-i İslÀmbol
Ehl-i küfr üzre yürüdi ãÀà u ãol
[24.] áÀziler burcında ùoàdı ÀftÀb
Úaldı ôulmetde úırÀl-ı bì-savÀb
[25.] Çün mezÀr-ı MuãùafÀdan esdi bÀd
áÀziler bu nuãret ile oldı şÀd
[26.] Naèra-yı gül-bÀng-i bÀlÀ ile çün
Zìr-i pÀy itdiler anları o gün

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 403

[27.] áÀziler sürèat-i semendin depdiler


BÀd-pÀy-ı çaròdan tìz çapdılar
[28.] èAsker-i úırÀl-ı Şÿmı baãdılar
Tìà ile başlar kesüb tìz aãdılar
[29.] Döndi úandan baóra ol berr-i MohÀc
Baş habÀb idi aña sÀàíş sÀc
[30.] Úalèa yapdurdı şeh adam başların
äÿret-i dem-beste itdi ùaşların
[31.] Yücelikde çarò ile dem-sÀz idi
Bu daòì gerdÿn-ı ãÿret-bÀz idi
11b

[32.] Çetr-i òÿnìnler úurub hengÀmede


Gün ùonıúmışdı ùumÀnı cÀmede
[33.] Derzi dükkÀnına dönmişdi zamÀn
Úırmızı bez úat u úat asmÀn
[34.] Germ idi bÀzÀr-ı üstÀd-ı ezel
Derzi olmışdı úaøÀ ile ecel
[35.] Gönder arşun egne oú sedd ü kılıç
Bìz idi Àdem tìz idi kebìç
[36.] Úırdılar küfrüñ çerìsin her ùaraf
Úaldı maúhÿr ol úırÀl-ı bì-şeref
[37.] Úaçdı bì-sÿr oldı úırÀl-ı úabìh
ÙÀlìè oldı gün gibi şÀh-ı melìh
[38.] Çün baãıldı èasker-i úırÀl-ı Şÿm
èAzm-i güç itdi Budÿne şÀò-ı Rÿm
[39.] Taòt-gÀhı idi úırÀluñ o şehr
Dehri-ı úırÀla olmışdı dehr
[40.] Gice gündüz güç-ber-güç itdi şÀh
Çün Budÿnuñ şehrine iletdi rÀh
[41.] Gördi kim zì-şehr-i èÀlì-üstüvÀr
Güneşinden eylemiş eflÀk-i zÀr
[42.] Ùop-dolu ol şehr içi bütler-durur
Úanda baúsañ óüsn-i ãÿretler-durur
12a
[43.] LÀceverd kÀnì ise gerdÿn-ı dÿn
Úalèa-i zerrìn-şièÀr idi Budÿn
[44.] ÁsmÀn-ı bì-sütÿndur úalèası
Çaròa direk olmış-ıdı úullesi
[45.] Budÿnuñ şehri alunduàı dem
Bu úaãìdeyi oúurdum bì-elem

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
404 Ahmet ÇOLAK

8.Úaãìde
Mefèÿlü FÀèilÀtün Mefèÿlü FÀèilÀtün
Muzâri - - + / - + - - / - - + / - + - -
[01.] Ey Òusrev-i zemÀne SulùÀn-ı Ál-i èOåmÀn
DÀyim ùapuñla devlet úÀyim úapuñla devrÀn
[02.] Gelse serÀyuñ üzre devr itse çarò-ı aèôam
BÀd-ı ãalÀbetüñden ber-À-ber olur şitÀbÀn
[03.] Şehr-i Budÿnı devrÀn bì-sÿr úılmak içün
Atardı necm-i naósı burc-ı úırÀla kírÀn
[04.] Úabladı berú-ı şemşìr ÀfÀúı naèra-i raèd
Úarabolıda rÀkib olalı sen SüleymÀn
[05.] Yel gerçi kim SüleymÀn taòtın göke çıúardı
DeryÀda Àb üzre keştìlerüñ firÀvÀn
[06.] Baóri yÀ RÀb Sikender úıldıysa úar-ı müşkil
Sen ùÀà idüb türÀbı yirde yürütdüñ ÀsÀn
[07.] Rodos Úalèasıyla deyr-i Budÿn içinde
Áyìnüñ oldı aya mirÀt-ı dìn ü èìmÀn
12b
[08.] Ol sift-i çaròa hem-ser ise Úulle-i Budÿna
BÀd-ı úaøÀyıla uş úopardı ùïb u ùÿfÀn
[09.] äÿr nefóasıyla begler bìdÀr-ı laód oluncaú
Maóşer zelÀzilinde bu fetóe úala óayrÀn
[10.] DeccÀl-i cÿcene ger sedd çekmeseydi tìàüñ
Şerè-i Muóammedìde úalmazdı bÀrì erkÀn
[11.] AèlÀ kim ola senden ey şÀh-ı ÀsmÀn-ı taòt
EdnÀ úuluñdur çün iúlìm-i Mıãra sulùÀn
[12.] Berr ile baór-i èÀlem maókÿmuñ olmasun mı
Gök taót-gÀhuñ oldı òÿrşìd mihr-i fermÀn
[13.] Birinde kiminüñ ey pÀdişÀh-ı èÀlem
İúlìm-i Sind ü Hindi fetó eyledi ne KirmÀn
[14.] Ditretdi kÿh-ı ÚÀfı eflÀke ãaldı lerze
Ùïb u tüfenk ü naèra ÀfÀt-ı tìr-i bÀrÀn
[15.] ŞÀhìn-vÀr ùïbuñ hünúÀrı úorúusından
AèdÀ-yı ser-nigÿnler murà-ı hevÀ-yı gerdÀn
13 [16.] Her bir livÀyı fetóüñ be-nÿr-ı serv-i bÀà-ı sünnet
Kim güldi sÀyesinde şÀd oldı her müsülmÀn
[17.] Keştìlerin ùutupdur baóri hilÀl-i heybet
Her ãubó-dem anuñçün devr oldı kÀse-i kÀn
[18.] NÿşìrevÀn ŞÀha èadlüñ zemÀnesinde
Bir kÿr ôulmet içre úaldı çü murà-ı virÀn
13a
[19.] EvãÀf-ı şÀha yoúdur úoy ey BahÀrì àÀyet
DeryÀ-yı bì-girÀna olmaz óadd ü pÀyÀn

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 405

[20.] EvrÀd-ı ãubó-ı ãÀdıú budur dilimde dÀyim


Kim ÀftÀb-ı èömri olsun cihÀnda tÀbÀn
[21.] BünyÀd-i Şerè-i Aómed varduúça muókem olsun
TÀ sÀèat-i úıyÀmet yÀ Rabb be-óaúú-ı ÚuréÀn

9.Ôafer-yÀften-i ŞÀh-ı Rÿm u Giriften-i Taòt-ı Budÿn18


fÀèilÀtün fÀèilÀtün fÀèilün
Remel - + - - / - + - - / - + -

[01.] áÀzi begler çün bu fetói gördiler


Geldiler dìvÀna úarşu ùurdılar
[02.] Úalèa-i Rodos ile Úıbrıs u Rÿs
Didiler fetó oldı Taòt-ı Üngürüs
[03.] Ulu begler yire yüz urup o gün
Úutlu olsun didiler Fetó-i Budÿn
[04.] Mìşe-yi meydÀn-ı ceng arslanları
Ol şecÀèat sözinüñ merdÀnları
[05.] Söylediler cÿş ile òayl ü óaşem
ŞÀh öñünde urdılar merdÀne dem
[06.] Açdı iósÀn úapuların şÀh-ı dìn
Virdi ednÀ bendesine Şehr-i Çìn
[07.] İbrahìm PÀşÀya òÀúÀn-ı cihÀn
Didi ey aèôam vezìrim her zamÀn
13b
[08.] Ey bu meydÀn-ı şecÀèatde dilìr
Bìşe-yi İslÀma bebr ü nerre-şìr
[09.] äubó-ı ãıdú-ı nuãretüm sen her ùaraf
Gel zamÀn-ı devletimde bul şeref
[10.] Başına soúdı bir otaàa-yı zer
Şuèlesinden mihr ü mÀh alurdı fer
[11.] Bu dil-Àverlik otÀàası idi
Devleti vechinde ùuàrÀsı idi
[12.] Murà-ı zerrìn pür-hevÀ-yı ÀftÀb
Bu hümÀy ile olupdur kÀm-yÀb
[13.] Çün baãulduàın úıraluñ bildiler
Cümle erbÀb-ı Budÿn dirildiler
[14.] Aldılar miftÀó-ı şehr ellere
Urdılar bu vechile yüz güllere
[15.] Döúdiler gerdenlerine tìz kefen
ŞÀha úarşu geldiler bì-cÀn u ten

18 “Rum Şâhı’nın zaferi ve Budun tahtının alınışı.”

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
406 Ahmet ÇOLAK

[16.] Úıldılar vÀfir fezaè ile fiàÀn


Didiler ey şÀh-ı èÀlem el-emÀn
[17.] Ança kim dürr itdiler òÀke niåÀr
Cevhere yoú idi úıymet ùaşa var
[18.] Bu gün iden ÀfitÀb-ı òÀverì
Úara yere dökdi laèl-i aómerì
14a
[19.] Bir aradan niçe yüz biñ Ehl-i ÒÀc
Daúdı boyunlarına ùavú-ı òarÀc
[20.] Ùopraàa yüz sürdi ol ehl-i òatÀ
İstediler şÀhdan èafv ü èaùÀ
[21.] Gördi şÀh ol úavmi bu nevèa mutìè
Bes kerÀmet úıldı vü oldı şefìè
[22.] MÀle kesdi cümle ÀzÀd eyledi
Luùf-ile anları şÀd eyledi
[23.] Çünki manãÿr u muøaffer oldı şÀh
Úıldı baède’l-fetó èazm-i taòt-gÀh
[24.] Úurt gibi àÀziyÀn-ı nerre-şìr
Kelle kelle severdi aànÀm ü esìr
[25.] Bir dil-Àver vardı Úorúÿd nÀm
ŞÀh eşiginde olurdı ãubó u şÀm
[26.] Hüdhüd-i devr-i SüleymÀn ŞÀh idi
ŞÀh-bÀz-ı fì sebìli’llÀh idi
[27.] èAsker içre er idi çÀvÿş-ı çÀv
Andan ifşÀ olınurdı söz ü sÀv
[28.] Yazdılar bu úıããa-i hengÀmeyi
Aña virdiler beşÀret-nÀmeyi
[29.] Muşôar idi àam ile müslimìn
Zìra kim eglenmişdi şÀh-ı dìn
14b
[30.] Bu fütüóÀt ile Úorúÿd nÀm şìr
Şehr ü illler içre oldu dil-pezìr
[31.] İbtidÀ ulaà-ıla ol şìr-i ner
Cümle eùrÀfa irgürdi òaber
[32.] ŞÀyiè itdi Üngürüs aòbÀrını
ÁşkÀr edipdi ceng esrÀrını
[33.] Ehl-i İslÀm işidüp ey òïş-nihÀd
Bu fütÿóÀt-ile oldılar çü şÀd
[34.] Heşt cennet gibi bezendi cihÀn
Gül gibi güldi yine devr-i zamÀn
[35.] Oúıyan begler beşÀret-nÀmeéi
Egnine giydirdi zerrìn cÀmeéi

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan… 407

13 [36.] Şehr kim Úosùanùıniyye adıdur


ÁsmÀn-ı sÿrì zemìn bünyÀdıdur
[37.] Sÿr-i per-çìn bÀà-ı dehr-ÀrÀ-durur
İçi ùolu serv gül-i raènÀ-durur
[38.] Bì-leùÀfet bilmeñ anuñ baórını
Kim úuçar çekmiş kinÀre şehrini
[39.] Bu fütÿóÀt-ile òaúÀn-ı cihÀn
Taòt-gÀhına irişdi şÀd-mÀn
[40.] MüstedÀm olsun İlÀhì ŞÀh-ı Rÿm
Niçe kim devr ide çarò ile nücÿm
15a
[41.] Devlet-i devrinde Şerè-i MuãtafÀ
CÀridür icrÀ olunur mÀ-cerÀ
[42.] Üngürüsün úıããasın itdük tamÀm
Bu óikÀyÀtı işitdi òÀãã u èÀm
[43.] Ben hikÀyet yazmadum tafãìl ile
Bir duèÀdur oúudum taècìl ile
[44.] Şimdi bu aóvÀli söyler èÀmm u òaã
Ben de söylersem n’ola ey òïş òavÀã
[45.] Nüsóamızdan añlanan cüréet-durur
PÀd-şÀh-ı èÀlem furãat-durur
[46.] Ben kimim şÀh-ı cihÀnı yÀd idem
Ya anuñ vaãfına söz bünyÀd idem
15b
[47.] Mÿra meyl itmiş SüleymÀn añladım
Ben de mÿrum úudretimce söyledim
[48.] Bir úarıncÀ-yı zemìnim dÀne-keş
Yüz sürünsem bulmazam úarã-ı güneş
[49.] Yerde gendüm dÀnesine úÀyilem
äanma çaròuñ òırmenine mÀyilem
[50.] Kim úarınca yir ekininden geçer
Gökde gümüş dÀneler görür uçar
[51.] Açılur ey aydınıyla gözi
Úapmaà ister gök yüzinden yılduzı
[52.] Úuşlar anı bu hevÀyıla görür
Uçduàınca dÀne dÀne devşürür
[53.] Ben hevÀ-yı mÿr-nisbet uçmazam
Kendü yirüm ekininden geçmezem
16a
[54.] Òalú-ı èÀlem üstine óaúdur saòì
CÀn viren Tañrı-durur itmek daòì
[55.] Çünki cÀn virdi niçün nÀn virmeye
Virmez aña kim meger cÀn virmeye

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015
408 Ahmet ÇOLAK

[56.] İrmeseydi itmegi ile aşı


Òalúı çoú yaratmaú olmazdı işi
[57.] Ádemoàlıyam sekiz cennet benim
Gendüm içün terk idündüm meskenim
[58.] Cenneti buàdaya ãatdıysa atam
Aàlayam ben belki arpaya ãatam
[59.] Álemi virdüm bir AllÀh virmeye
YÀ ala cÀnım naãìbim virmeye

Citation Information/Kaynakça Bilgisi


ÇOLAK, A., Bahârî, Fetihnâme-i Üngürüs Adlı Eseri ve Bu Eserden Hareketle Macaristan Fethinin
Edebi-Tarihi Üslupla Anlatılışı, Turkish Studies - International Periodical for the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/4 Winter 2015, p. 373-
408, ISSN: 1308-2140, www.turkishstudies.net, DOI Number:
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7896, ANKARA-TURKEY

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/4 Winter 2015

You might also like