You are on page 1of 20

Milletlerarası Özel Hukuk Pratik Çalışma 1

07.11.2022
OLAY I
İdare merkezi ABD’de olan (M) şirketi, bulunduğu eyaletteki kamuya açık bir parkın altyapı
yapım işlerini üstlenmiştir. Boru imalatı ile ilgilenen Bursa merkezli (E) A.Ş. ile iletişime
geçen (M) şirketi yetkilileri, bir miktar borunun kendilerine gönderilmesi konusundaki
sözleşmeyi imzalamak üzere temsilcilerini Türkiye’ye göndermiştir. Şirket temsilcileri
arasında Bursa şehrinde yapılan görüşmede sözleşme detayları, satım yöntemi ve aracılık
edecek bankalar konusunda anlaşma sağlanmış ve taraflar sözleşmeyi imzalamıştır. Borular
süresi içerisinde gönderilmiş ve sözleşme bedeli (E) AŞ’ye aktarılmıştır. Boruların teslim
alınmasının ardından (M) şirketi mühendisleri, gelen boruların projeye uygun olmayıp yanlış
nitelikte olduğunu fark etmiştir. (M) şirketi yetkilileri şirketin iç işleyişinden kaynaklanan bir
iletişim sorunundan dolayı yanlış nitelikte boruların satın alındığını tespit etmiştir. (M) şirketi
durumu kurtarma umuduyla Türkiye’den bir avukatlık ortaklığı ile iletişime geçerek (E)
şirketine Bursa mahkemeleri nezdinde dava açmıştır. (M) Şirketi vekilleri davada ABD’deki
idare merkezlerinin bulunduğu eyaletin kanunlarına göre kamuya açık yerlerde kullanılacak
malların tedarikine ilişkin her türlü sözleşmenin geçerli olabilmeleri için bağlı bulunulan
eyalet makamları önünde yapılması gerektiğini, bunun bir resmi geçerlilik şekli olduğunu,
dolayısıyla sözleşmenin şeklen geçersiz olduğunu, ayrıca şirketin eyalette bulunan şirket
siciline kayıtlı olmadığını, eyalet kanunlarına göre fiil ehliyetini kazanmaları için sicile
kaydedilmeleri gerektiğini dolayısıyla ehliyetsiz olarak yaptıkları işlemin geçersiz olduğunu
öne sürmüştür.
Soru 1- (M) Şirketi avukatlarının iddialarını değerlendiriniz.
Avukatın yapılan sözleşmenin geçersizliği hakkında iki iddiası vardır.
1-Şirketlerin aralarındaki sözleşmenin şeklen geçersiz olduğu iddiası: Öncelikle sözleşmenin
şekline uygulanacak hukuku nasıl belirliyorduk? MÖHUK m.7yi uyguluyoruz. Olayımızda
yabancılık unsuru vardır dolayısıyla MÖHUK ’un uygulama alanına girmektedir. Amerikan
hukukunda böyle bir şekil şartı olup olmadığını araştırmadan önce hukuki işlemin şekline
uygulanacak hukukun milletlerarası özel hukukun kanunlar ihtilafı kuralları gereğince tespit
etmemiz gerekiyor. M.7 de hukuki işlemin yapıldığı yer hukuku, biz buna LRA kuralı diyoruz,
ya da lex causea, yani işlemin esasına uygulanacak hukuk, göre geçerli ise sözleşmenin şekli
geçerlidir. Somut olayda Türkiye de yapılmış bir işlem vardır. Ve bu işlem LRAya göre geçerli
sayılır. Bu da sözleşmenin geçerli kabul edilmesi demektir.
2-Şirketin fiil ehliyetinin olmadığı iddiası: MÖHUK m.9 a bakarız. Buna göre tüzel kişi ve
tüzel kişiliği olmayan kişi ve mal topluluklarının hak ve fiil ehliyetleri, statülerindeki idare
merkezi hukukuna tabidir. Ancak fiili idare merkezinin Türkiye de olması halinde Türk
hukuku uygulanabilir. Burada işlem güvenliği prensibi olmasaydı, somut olayda M şirketinin
idare merkezinden kaynaklı olarak Amerikan hukuku uygulanır ve avukatlara göre sözleşme
de geçersizleştirilirdi ve E şirketi zarara uğrardı. Ancak işlem güvenliği prensibi ile MÖHUK
m.9/2yi tüzel kişiler için uygulama şansımız vardır. Bu sebeple olayımızda yapılmış olan
sözleşme bu md gereğince ehliyet bakımından geçersizdir denemez çünkü Milli hukukuna
göre ehliyetsiz olan bir kişi, işlemin yapıldığı ülke hukukuna göre ehil ise yaptığı hukuki işlemle
bağlıdır yani işlem Türk hukuku için şeklen geçersiz değilse, geçersiz sayılmaz.

OLAY II
Kanada vatandaşı (A), Bodrum’daki işletmesine ısı pompası sistemi kurdurmak için Türk
vatandaşı (B) ile anlaşmıştır. Karşılığında (A) Bodrum’da bono imzalamış ve Türk vatandaşı
(B)’ye teslim etmiştir.
Soru 1- (A)’nın bonoyu düzenleme ehliyeti hangi hukuka göre belirlenir?
Bono düzenleme ehliyeti TTK m.778de bir atıfla TTK m.776daki şartlara göre belirlenir.
Normalde 776 poliçe içindir ama kanun bono için uygulanacak hükümlerin de bunlar
olduğunu söylemiştir. Bu maddeye göre öncelikle Kanada hukukuna göre bono ile
borçlanma ehliyetinin olup olmadığına bakmamız gerekir. Burada atıf kabul edilmiştir.
Normalde atıf sadece MÖHUK kapsamındaki kişiler ve aile hukukuna ilişkin meselelerde
kabul edilmiştir. Ama bu hüküm istisnadır. Kanada hukukuna göre bono ehliyeti olmasa bile,
imzayı atan kişinin, imzayı attığı Türkiye de ehil ise geçerli bir şekilde bono oluşturacaktır.
Peki, bono yapmaya ehil mi? Kanunda sözleşme yapmaya ehil olan bono yapmaya da ehildir
diye bir hüküm vardır.
Soru 2- İmzalanan bononun şekli geçerliliğini kanunlar ihtilafı açısından değerlendiriniz.
Bononun şekli geçerliliğine uygulanacak hukuk m.778 de yapılan atıf ile m.767ye göre
çözümlenir. Bononun şekli geçerliliğine imza yeri hukuku uygulanır. Somut olayımızda
Türkiye de imzalanmış bir bono bulunmaktadır. Yani şekil şartları Türk hukukuna göre
belirlenir.

OLAY III
Belgesel çekimleri için Namibya’ya giden 25 yaşındaki Türk vatandaşı Bayan (B), burada
tanıştığı 17 yaşındaki Namibya vatandaşı Bay (O) ile Bay (O)’nun kabilesinde yapılan dini
tören sonucunda evlenmiştir. Evlenme Namibya kanunlarına göre onaylanmıştır. Bayan (B)
Türkiye’ye döndükten sonra Bay (O) ile olan evliliklerinden çocukları (Ç) dünyaya gelmiştir.
Bunun ardından Bayan (B), Bay (O)’nun kendisi ile evlenmeden önce zaten evli olduğunu
öğrenmiş ve bu gerekçeyle boşanma davası açmıştır.
Not: Namibya kanunlarına göre 17 yaşındakilerin evlenme ehliyetine sahip olduğunu ve çok
eşliliğe izin verildiğini varsayınız.
Soru 1- Bayan (B) ve Bay (O)’nun evliliklerinin geçerliliğini ehliyet ve şartları bakımından
değerlendiriniz.
MÖHUK m.13/1 “Evlenme ehliyeti ve şartları, taraflardan her birinin evlenme anındaki milli
hukukuna tabidir.” Somut olayda Bay O yu 17 yaşında olması bakımından incelememiz
gereklidir. Namibya hukukuna göre 17 yaş ehliyet bakımından bir sorun oluşturmadığı için
burada problem yoktur. Bay O nun evlenme anında evli olması, Türk hukukuna göre
evlenme engeli olan bir durumdur. Ancak Namibya hukukuna göre bu konuda bir geçersizlik
öngörülmemiştir ve çok eşlilik hukuka aykırı değildir.
Bu konuda iki görüş vardır:
*Kamu düzeni müdahalesine ilişkin görüş, bazı yazarlara göre böyle bir durum zaten Türk
hukukuna göre kamu düzeni müdahalesini gerektiren bir durumdur.
*İkinci görüşe göre mevcutta bir evliliğin olması, akıl hastalığı bulaşıcı hastalık gibi bazı
kamu düzenine ilişkin durumların iki taraflı evlenme engeli olarak kabul edilmesi gerektiğini
savunurlar. Bazı evlenme şartları tek tarafa uygulanıyorsa bile diğer tarafa da kesin olarak
uygulanmalıdır. Mevcutta evliliğin olmaması da böyle bir şarttır.
Sınavda her iki görüşü de savunabilirsin yeter ki gerekçelendir. İki görüşün de ulaştığı sonuç
zaten evliliğin geçersiz olduğudur.
Soru 2- Bayan (B) ve Bay (O)’nun evliliğinin şekli geçerliliğini değerlendiriniz.
MÖHUK m.13/2 “Evliliğin şekline yapıldığı ülke hukuku uygulanır.” Bu hükümü somut
olayımıza uyguladığımızda evliliğin Namibya da ve oranın dini törenine uygun olarak
yapıldığını görüyoruz. Yani evliliğin şekli şartı için Namibya hukuku geçerlidir ona göre de
geçerli bir evlilik vardır.
Soru 3- Evlilik Namibya’daki Türk Konsolosluğunda yapılabilir miydi?
Konsolosluk evlenmelerinin iki şartı vardır: 1-Hem gönderen hem de konsolosluğu kabul
eden ülkenin bunu kabul etmesi gerekir. 2-Türk hukuku sadece yabancı ülkedeki
konsolosluklarında iki Türkün evlenmesine izin vermiştir. Dolayısıyla bu soruya cevabımız
hayır olmalıdır.
Soru 4- Bayan (B)’nin açtığı boşanma davasına uygulanacak hukuku tespit ediniz.
Birinci soruda biz zaten evliliğin geçerli olmadığını görmüştük ancak Bayan B evliliğin geçerli
olduğunu düşünüp bir boşanma davası açmıştır. Mahkemeye bu dosya geldiğinde ön mesele
olarak geçerli bir evliliğin var olup olmadığına bakılır. Bunun sonucunda evliliği geçersiz
bulan mahkeme, davaya uygulanacak hukukun olmadığını tespit edecektir. Eğer geçerli bir
evlilik olsaydı MÖHUK m.14e giderdik ve o zaman uygulanacak hukuk Türk hukuku olurdu.
Soru 5- Bayan (B) boşanma davasının yanında nafaka talebinde bulunmak istemektedir. Bu
konuda hangi hukuka gidilir?
Evliliği geçersiz kabul etmişte olsak sonuçları bakımından farklı bir değerlendirme
yapmamız lazım. Çünkü nafakaya ilişkin hükümler evlilik ve boşanma yapılmış gibi kıyasen
uygulanabiliyor. Uluslararası antlaşmalarda da kabul edilen bir hüküm vardır, ayrılık ve
evlenmenin butlanı halinde de nafakaya ilişkin hükümler uygulanır. Nafaka uluslararası
antlaşmaların en çok uygulandığı konulardan birisidir. Buna ilişkin iki tane antlaşmamız
vardır: 1-1956 tarihli Lahey sözleşmesi 2-1973 tarihli Lahey sözleşmesi. Bu sözleşmenin
uygulanabilmesi için tarafların mutad meskenlerinin sözleşmeye taraf olan ülkelerde
olmasına gerek yoktur. Biz bu sözleşmenin tarafı olduğumuz için yabancılık unsuru bulunan
bütün sözleşmelerde bunu uygulayabiliyoruz. Bayan Bnin nafakaya ilişkin talepleri için bu
sözleşmenin hükümlerine bakmamız gerekiyor.
1973 Lahey sözleşmesi m.8 “Boşanmış eşler arasındaki nafakaya boşanmaya uygulanacak
olan kanun uygulanır.” Bu madde yoksulluk nafakasına ilişkindir. Bunun dışındaki nafaka
alacakları sözleşmenin dördüncü mdsinde “nafaka alacaklısının yerleşim yerine tabi tutulur”.
Bayan B tedbir nafakası talebinde bulunmuş olsaydı, 4.m gereğince genel kurala tabi
olacaktı yani nafaka alacaklısının mutad meskenine göre nafakayı talep edecektir.
Tedbir nafakasına MÖHUK m.14/1 de uygulanabilir. İştirak ve yoksulluk nafakasına da
MÖHUK m.14/2 ile atıf yaptığı hallerde 14/1 uygulanmaktadır.

Milletlerarası özel hukuk pratik çalışması 2


(14.11.2022)
OLAY I
Dünyaca ünlü butik mobilya üretimi yapan Paris merkezli Fransız şirket (F), İzmir merkezli
Türk şirket (T) ile mobilyaların Türkiye’de pazarlanması konusunda tek satıcılık sözleşmesi
akdetmiştir. Anlaşma uyarınca (T), nakliyesi (F) tarafından üstlenilecek mobilyaların
Türkiye’deki satım haklarına sahip olacak ve satış yalnızca İzmir mağazasından
gerçekleştirilecektir. Sözleşmenin ilk yılında Marsilya limanından teslim edilen mobilyaların
taşınması sırasında çatma meydana gelmiş ve gemi kızağa çekilmiştir. Mobilyaların taahhüt
edilen zamanda teslim edilmemesi üzerine (T) şirketi, (F) şirketi aleyhine tek satıcılık ve satış
sözleşmelerinin feshi ve tazminat talebiyle dava açmıştır. (F) şirketi savunmasında zararı
tazmin edeceğini bildirmekle birlikte davada tek satıcılık sözleşmesinin feshi için geçerli bir
sebep olmadığını; mobilyaların mülkiyetinin sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte (T)
şirketine geçtiğini, ayrıca (T) şirketinin mobilyaların İzmir limanına sonradan da olsa
ulaştığını ve (T) şirketi tarafından teslim alınmadığını; (T) şirketinin mobilyaların tesliminden
imtina edemeyeceğini, malların depo edilmesini ve gecikme sebebiyle oluşan zararlarının
tazminini istemiştir. (T) ise mobilyaların kendisine ait olmadığını ve teslim almayacağını ileri
sürmektedir.
(Not: Tek satıcılık sözleşmesi bir çerçeve sözleşme niteliğinde olup şirketler arasında her
mobilya transferi için ayrı bir satış sözleşmesi yapılmaktadır.)
(Not: Fransız Hukuku’na göre mülkiyet, satış sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte alıcıya
geçmektedir.)
*Şirketlerin arasında hem tek satıcılık hem de satım sözleşmesi vardır.
Soru 1: Taraflar arasındaki tek satıcılık sözleşmesiyle satış sözleşmesini kanunlar ihtilafı
bakımından değerlendiriniz.
Olayda Paris merkezli Fransız şirket Fnin olması yabancılık unsurunu bize verir. Fnin tabiyeti
Fransa olduğu için yabancılık unsuru sağlanmıştır. F şirketi tek satıcılık sözleşmesi
imzalayarak, benim Türkiye de tek satıcım sensin (T şirketi) yalnızca benim mallarımı
satacaksın ve pazarlayacaksın. Ve bu sözleşmeyi sürekli bir şekilde yapmışlardır ne kadar
süreceğini bilmiyoruz. Gelecek tüm mallar için ayrı ayrı satış sözleşmesi hazırlanacaktır yani
taraflar arasından birden fazla sözleşmesel ilişki meydana gelecektir.
Sorunun cevabı için MÖHUK m.24e gidiyoruz. Sözleşmeden doğan borç ilişkisi olduğu için
genel md olan 24ü uyguluyoruz eğer özel md konusu olsaydı onlara bakardık. Olayımızda
hukuk seçimine ilişkin bir bilgi verilmemiştir. Hukuk seçimi olmadığı durumlarda MÖHUK
m.24/4e bakarız.
“Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle
en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin
kuruluşu sırasındaki  mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan
sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri
hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı
ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre
sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.”
Kanun koyucu en sıkı ilişkili hukuk karinesi getirmiştir bunu da karakteristik edim borçlusuna
bağlamıştır. Olayımızda bakmamız gereken karakteristik edim borçlusunun mutad
meskenini mi bulacağız ya da ticari iş yeri hukukuna mı bakacağız? Öncelikle taraflar
arasındaki iş ticari iş midir? Bunu bulmak için vasıflandırma yapmamız gereklidir.
Vasıflandırmada kuralımız lex foriye göre hareket etmektir. Ticari iş Türk hukukuna göre
nerede tanımlanmıştır? TTK m.3, buna göre ticaret kanunundaki düzenlemeler içerisinde
kalan her iş ve bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren işler ticaridir. Tek satıcılık ticaret
kanununda bahsedilmemiş olsa da bir tarafın ticari işletmesini ilgilendirdiği için aralarında
ticari iş vardır. Vasıflandırmayı yaptıktan sonra karakteristik edim borçlusunu bulmamız
lazım, olayımızda bunun T firması olduğunu görüyoruz. Çünkü Fransız şirketin zaten ürettiği
bir mal vardır yalnızca bu malları gönderme edimi altındadır. Ama tek satıcı T belirli bir
bölgede malların satışını yapmak, sürümünü yapmak, reklamını yapmak gibi ağır
yükümlülükler altındadır.
Sonuç olarak karakteristik edim borçlumuz T firması. Bunun iş yeri nerede? İzmir de. Bu
durumda uygulanacak olan hukuk Türk hukukudur.
*Burada olayda iki sözleşme olduğu çok belli sınavda ikisinden de bahset yoksa yarım
puanın gider.
Soru 2: (F) firmasının mülkiyet iddialarını kanunlar ihtilafı bakımından değerlendiriniz.
T firması iki sözleşmeyi de feshetmek ister ancak F şirketi ise bunun (Sözleşmenin ilk yılında
Marsilya limanından teslim edilen mobilyaların taşınması sırasında çatma meydana gelmiş ve
gemi kızağa çekilmiştir. Mobilyaların taahhüt edilen zamanda teslim edilmemesi) tek satıcılık
sözleşmesini feshetmek için geçerli bir neden olmadığını söylemiş. Ancak doğan zararlardan
dolayı tazminat ödeyeceğinden bahsetmiştir.
Olayımızda tek satıcılık sözleşmesinin şartları, fesih nedenleri Türk hukukuna göre
belirlenecektir. Ancak satış sözleşmesini de incelememiz gereklidir. Bunun için MÖHUK
m.24e gidiyoruz. Satış sözleşmesinde karakteristik edim borçlusunu bulalım, Fransız F
şirketi burada para alacaklısı olarak malları üretir, bir riziko çıkması durumunda hasarı
karşılar ve satışını yapar yani yükümlülüklerin çoğunu yapar. Karakteristik edim borçlusu F
şirketidir dolayısıyla burada iş yerinin Fransa da olması ile Fransız hukuku uygulanacaktır.
Fransız Hukuku’na göre mülkiyet, satış sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte alıcıya
geçmektedir. Yani olayda F mülkiyetin sözleşme imzalandığı an geçtiğini ve malları
almaktan kaçamayacağını söyler ama T malların mülkiyetinin henüz ona geçmediğini söyler.
Burada mülkiyet hakkını değerlendirmemiz için MÖHUK m.21e gitmemiz gerekir.
“Taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer aynî haklar, işlem anında malların
bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.”
Mülkiyete ilişkin işlem anından kast ettiğimiz şey, tasarruf işlemidir. Şöyle bir problem
ortaya çıkar, tasarruf işlemi Fransız hukukuna göre sözleşmenin imzalanması, bununla
birlikte tasarruf işlemi tamamlanmıştır ve mülkiyet geçmiştir denilmekte. Ama Türk
hukukuna göre, taşınırlarda tasarruf işlemi malların teslim edildiği an da oluşur.
Vasıflandırmayı Fransız hukukuna göre yapacak olursak, sözleşmenin imzalandığı işlem
anında mallar gönderilmemiş bir şekilde Fransa’dadır, yani Fransız hukuku deriz. Ancak Türk
hukukuna göre vasıflandırma yapacak olursak henüz mülkiyet geçmediği için işlem anı
olarak teslimi esas almamız gerekir ve teslim Türkiye de yapılacağı için malların bulunduğu
ülke hukuku uygulanacaktır yani Türk hukuku. Sonuç olarak iki şekilde vasıflandırdık
kuralımız nedir? Lex fori. Buna göre işlem anında mallar Türkiye de bulunacağı için Türk
hukuku uygulanır.

OLAY II
Türk vatandaşı Bayan (B) ile İsveç vatandaşı Bay (C) 2019 yılında evlenmiştir ve İstanbul’da
yaşamaktadır. 2022 yılında Bay (C)’nin vefatı üzerine Bayan (B), terekenin paylaştırılması
için Türk mahkemelerinde dava açmıştır. Bay (C)’nin eski eşinden olan oğlu İsveç vatandaşı
(D) davaya katılmış, İsveç Hukuku’na göre Bayan (B)’nin mirasçılık hakkının olmadığını ileri
sürmüştür. Bay (C)’nin İsveç ve Türkiye bankalarında paraları, İsveç’te ve Türkiye’de birer
adet taşınmazı bulunmaktadır.
(Not: İsveç Hukuku’na göre eş, terekeye ilişkin miras statüsünden değil murisle aralarındaki
mal rejimi statüsünden hak iktisap etmektedir.)
(Not: Taraflar arasında mal rejimi sözleşmesi akdedilmiş olup Türk Hukuku uyarınca mal
ayrılığı rejimi kabul edilmiştir.)
(Not: İsveç Hukuku’na göre devlet, sahipsiz tereke üzerinde son mirasçı olarak hak
sahibidir.)
Soru 1: Miras davasını kanunlar ihtilafı bakımından değerlendiriniz.
Öncelikle yabancılık unsuruna bakmamız gereklidir. Muris İsveç vatandaşıdır yabancılık
unsurumuz budur. Buradaki ihtilaf B nin mirasçı olup olmaması ile ilgilidir. B nin mirasçılığı
burada bir önmeseledir. Öncelikle mirasçı olup olmadığını belirlemelisin sonrasında konuya
uygulanacak kanunlar ihtilafına bakarsın. Mirasa İsveç hukukunu uygulayacağız MÖHUK
m.20/1 “miras ölenin milli hukukuna tabidir…”. İsveç Hukuku’na göre eş, terekeye ilişkin miras
statüsünden değil murisle aralarındaki mal rejimi statüsünden hak iktisap etmektedir. Yani
eşi mirasçı olarak görmemiştir. Mirası mal rejiminden alacağını söylemiştir. Aralarında mal
rejimi sözleşmesi var mıdır? Evet yapılmıştır. Türk hukukuna göre yapılan bu sözleşmede
mal ayrılığı rejimi seçilmiştir. Bu seçimin geçerli olup olmadığına bakmak için MÖHUK m.15e
gideriz.
 Evlilik malları hakkında eşler evlenme anındaki  mutad  mesken veya millî hukuklarından birini
açık olarak seçebilirler; böyle bir seçimin yapılmamış olması hâlinde evlilik malları hakkında
eşlerin evlenme anındaki müşterek millî hukuku, bulunmaması hâlinde evlenme anındaki
müşterek mutad  mesken hukuku, bunun da bulunmaması hâlinde Türk hukuku uygulanır.
Evlenme anlarında mutad meskenleri var mı? Evet İstanbul da yaşıyorlar, buna göre Türk
hukukunu seçebilirler. Veya milli hukuklarından birini seçebilirler. Evet Türk hukukunu ve
mal ayrılığı rejimini seçmişlerdir. Yani bu sözleşme geçerlidir diyebiliriz.
İsveç hukuku mal rejimi sözleşmesini baz almıştır, kişilerin arasında mal ayrılığı rejimi vardır.
Bundan dolayı bir mal alamaz. Burada bir kamu düzeni diyebilir miyiz? Evet deriz. Bunun için
MÖHUK m.5e baktığımızda gerekli görülen hallerde Türk hukuku uygulanır dediği için
çözümü İsveç hukukundaki diğer mdlerde ararız. Tamam herhangi bir mal alamaz yine ama
mal rejiminden eş ne derece hak iktisap edecek ona bakarız, hüküm bulunamazsa Türk
hukukunu uygularız. Türk hukukuna gidildiğinde hakim şöyle bir şey yapabilir, sanki hiç mal
ayrılığına gidilmemişçesine İsveç hukukundan Bnin pay almasını sağlayabilir. Önemli olan
kamu düzeninin uygulanması ve eşin mirastan mal alabilmesinin sağlanmasıdır.
MÖHUK m.20/1in ikinci cümlesinde bir istisna getirilmiştir. “Türkiye de bulunan taşınmazlar
hakkında Türk hukuku uygulanır” yani bankada bulunan paralar ve İsveç’te bulunan taşınmaz
hakkında İsveç hukuku Türkiye de bulunan taşınmaz için Türk hukuku uygulanır.

Soru 2: Bay (C)’nin geride mirasçı bırakmadan ölmesi durumunda mirasın intikali ne şekilde
çözülmelidir?
İsveç Hukuku’na göre devlet, sahipsiz tereke üzerinde son mirasçı olarak hak sahibidir.
MÖHUK a göre miras ölenin milli hukukuna tabidir. İsveç hukuku İsveç devletinin son mirasçı
olduğunu söyler yani ortada mirasçısız bir tereke yoktur. Ancak MÖHUK m.20/3 “Türkiye'de
bulunan mirasçısız tereke Devlete kalır.” Bir maddi milletlerarası özel hukuk hükmüdür,
kanunlar ihtilafı hükmü değildir. Bu hükmün konulma amacı ise yabancı devletin Türk
toprakları üzerinde mirasçı olmasını engellemektir. Hükmün amacından hareket etmemiz
gereklidir. *ÖNEMLİ* Türkiye’deki taşınmaz üzerinde başka bir devletin hak iddia etmesi
egemenlik hakkına bir saldırıdır. Soruda bunun yorumlanması istenmiştir.

Milletlerarası Özel Hukuk Pratik Çalışma 3


05.12.2022
OLAY I
Bursa merkezli mobilya üretim şirketi (B), üretim süreçlerini hızlandırabilmek için Çin
merkezli üretici şirket (Ç)’den endüstriyel bir makine sipariş etmiştir. (B) şirketi makineyi
üreticiden teslim alıp kendisine ulaştırması için İstanbul merkezli taşıyıcı şirket (T) ile
anlaşmıştır. Makine (B) şirketine teslim edilip kullanılmaya başlandıktan 1 ay sonra
makinedeki üretim hatası sonucu ortaya çıkan arıza sebebiyle (B) şirketinin üretim
bandındaki yaklaşık 1.000.000 TL değerindeki hammadde telef olmuştur. (B) şirketi zararın
tazmini için (Ç) şirketine dava açmak istemektedir.
Soru 1- Davayı milletlerarası yetki ve uygulanacak hukuk yönünden inceleyiniz.
Milletlerarası yetki yönünden inceleyeniz dediğinde bizden ne istemekte? Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisi var mıdır yok mudur yetkisi varsa hangi mahkemede
bakacak yoksa milletlerarası yetkisi olmadığını söyleyerek davaya bakmayacak.
Olayımızdaki ilişki m41-46 daki özel yetki kurallarından birine girmediği için genel MÖHUK
kuralına gitmeliyiz. MÖHUK m.40 “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun
yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” Yani iç hukuktaki yetki kurallarına bakarız bunlara
göre yetkili bir mahkeme varsa o artık milletlerarası yetkili olarak görev alır.
Davalının yerleşim yerine bakarız ve Çin de olduğunu görürüz. (SINAVDA ÇİN
MAHKEMELERİ YETKİLİDİR GİBİ BİR CÜMLE KURMA BÖYLE BİR CÜMLEDEN SONRA,
SADECE OLAYDA TÜRK MAHKEMESİNİN YETKİSİ YOKSA TÜRK MAHKEMESİNİN YETKİSİ
YOKTUR YAZ VE BİTİR.) HMK m.6ya göre genel yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri
mahkemesidir ama davalının yerleşim yeri Çin olduğu için milletlerarası yetki HMK m.6ya
göre tesis edilememiştir.
HMK m.10a gidelim “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesinde de açılabilir.” Burada sözleşmenin ifası yanlış bir betimlemedir çünkü
sözleşmede edimler ifa edilir sözleşme ifa edilmez. Çok karıştırmadan sözleşmenin ifa
yerinin asıl edimin ifa yeri olduğunu söylersek doğru söylemiş oluruz. Ancak buna göre
sözleşmenin ifa edildiği yer Çin dir. Bu durumda da milletlerarası yetki tesis edilmediği için
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi yoktur dememiz gerekir.
HMK m19/4 bu durum için kullanılabilir mi? Bu maddeyi sadece MÖHUK m.40 bizi iç
hukukun yer itibariyle yetki kurallarına yönlendirdiği zaman uygulayabiliriz. Yani 41-46ya
giren durumlarda bu maddeyi uygulayamayız. Olayımızda bizi MÖHUK m.40a götürdüğü
için bu maddeyi uygulayabiliriz. HMK m.19/4 “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı,
süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı
mahkeme yetkili hâle gelir.” Yetki itirazında bulunulması durumunda mahkeme yetkisizlik
kararı verecektir.
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi yoktur bu nedenle dava açılmaz uygulanacak
hukuk yönünden bir tespit yapmamız için hali hazırda açılmış bir davanın olması gerekir.
Dava açıldığında yabancılık unsurunun olduğu tespit edildikten sonra MÖHUK hükümlerine
bakılır ve uygulanacak hukuk belirlenir. Normalde Türk mahkemeleri yetkisizdir dedik ancak
HMK m.19/4e dayanarak bir dava açıldığında uygulanacak hukuku belirleyelim, ortada özel
bir sözleşme olmadığı için MÖHUK m.24 yani sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde
uygulanacak hukuk mdsine gideriz. Bu maddeye göre taraflar sözleşmeden doğan borç
ilişkisine uygulanacak hukuku serbestçe kararlaştırabilir. Somut olayımızda böyle bir
anlaşma yoktur. Bu durumda sözleşme ile en sıkı ilişkili hukuku uygularız ki bu da
karakteristik edim borçlusunun mutad meskeni, işyerinin olduğu yer o da yoksa yerleşim
yeri hukuku uygulanacaktır. Ancak sözleşmenin daha sıkı ilişkili bir hukuka tabi olması
durumunda o hukuk uygulanır. Olayımıza baktığımızda işyerinin bulunduğu hukuk olan Çin
hukuku uygulanacaktır.

Soru 2- (B) şirketinin makineyi üretici (Ç) şirketinden değil de, bu tip ürünlerin alım satımını
gerçekleştiren (P) şirketi üzerinden aldığı, (P) şirketinin (Ç) şirketine ürettirdiği makineyi satın
alarak (B)’ye sattığı varsayımında, (B) şirketinin (Ç) şirketine dava açması mümkün müdür?
Milletlerarası yetki ve uygulanacak hukuk yönünden inceleyiniz.
Yukarıdaki soruda olduğu gibi MÖHUK m.40 gereği iç hukukun yer itibariyle yetki
kurallarına gidiyoruz. Ancak bu soruda yukardaki sorudan farklı olarak imalatçının sözleşme
dışında doğan sorumluluğu vardır. Ç ile B arasında bir sözleşme yoktur. Böyle bir durumda
imalatçının sözleşme dışında doğan sorumluluğu bir haksız fiil olduğu için ve aralarında bir
sözleşme olmadığı için HMK m.10a gidemeyiz. HMK m.16ya gidebiliriz bu madde haksız fiili
düzenlemiştir.
HMK m.16 “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana
geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi
de yetkilidir.” Zararın meydana geldiği yerin Bursa olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Türk
mahkemeleri milletlerarası yetkilidir.
Uygulanacak hukuk bakımından hangi maddeye bakmamız gereklidir? Burada MÖHUK
haksız fiillerin genel kuralından başka özel olarak imalatçının sözleşme dışı sorumluluğu ile
alakalı madde getirmiştir.
MÖHUK m.36 “İmal edilen şeylerin sebep olduğu zarardan doğan sorumluluğa, zarar
görenin seçimine göre, zarar verenin mutad meskeni veya işyeri hukuku ya da imal edilen
şeyin iktisap edildiği ülke hukuku uygulanır. İktisap yeri hukukunun uygulanabilmesi için
zarar verenin, mamulün o ülkeye rızası dışında sokulduğunu ispat edememiş olması
gerekir.”
Olayımızda zarar görenin işyeri hukuku Çin, imal edilen şeyin iktisap edildiği ülke hukuku
Türkiyedir. Bu durumda zarar gören B şirketinin seçimine göre ya Çin hukuku ya da Türk
hukuku uygulanacaktır. Ancak maddenin son cümlesine baktığımızda şu olasılık ortaya
çıkabilir. Çinli şirket ben P şirketine bu malı sattım benim bu malı Türkiye ye göndermek gibi
bir iradem yoktu, bu malın Türkiye de kullanılmasını istemiyordum diyip bunu kanıtlarsa
eğer olaya Türk hukuku uygulanmayacaktır. Bu durumun rızası dışında gerçekleştiğinin
ispatı Çinli şirketin üstündedir.
OLAY II
Almanya merkezli içecek şirketi “Brauers Getränkeunternehmen GmbH” (B şirketi), tek tip
asitli bir içeceğin satışı üzerine yoğunlaşmakta olup, Türkiye’de de üretim ve satış
operasyonlarını sürdürmektedir. Şirketin tüm çalışanlarıyla arasında içeceğin formülünü
ömür boyu kimseye açıklamamaları için yapılmış yazılı anlaşma bulunmaktadır. Şirket
çalışanı Bay (A) işinden 24.08.2021 tarihinde ayrılmış ve 09.10.2021 tarihinde yeni kurulmuş
olan İstanbul merkezli Samatya Gazozları A.Ş.’de (S şirketi) işe girmiştir. 16.01.2022
tarihinde Samatya Gazozu’nun piyasaya sürülmesi ile Alman şirketin içecek satışları ciddi
oranda azalmıştır. (B) şirketi, anlaşmaya aykırı hareket ettiği gerekçesiyle Bay (A)’ya dava
açmış; Bay (A) her iki içeceğin içeriğinde armut bulunsa da tat ve içeriklerinin farklı
olduğunu, kendi ürünlerinin Türk damak tadına uygun olacak şekilde yeniden tasarlandığını,
taklit durumu olmadığını, armut meyvesinin (B) şirketinin tekelinde olmadığını öne sürerek
kendini savunmuştur.
Kısa süre sonra sosyal medya üzerinde Samatya Gazozları’nın içeriğinde pestisit kalıntıları
tespit edildiğine dair haberler yayılmaya başlamış, bunun üzerine (B) şirketinin sosyal
medya, reklam ve pazarlama birimleri de taklitlerinden sakınılması gerektiği ve kendi
içeceklerinin gönül rahatlığıyla tüketilebileceğine dair reklam kampanyası yürütmüşlerdir.
(S) şirketi yetkilileri pestisit iddialarının asılsız olduğunu öne sürmüş ve (B) şirketine
reklamların durdurulması ve zararlarının tazmini için dava açmıştır. Bundan kısa bir süre
sonra (B) şirketi, Türkiye’deki armut yetiştiricilerinden 1800 ton armut satın almıştır. Bu
nedenle armut fiyatlarında ciddi artış olmuştur. (S) şirketi de bu artıştan etkilenen şirketler
arasında olduğundan, (B) şirketinin 1800 ton armutun önemli bir kısmını kullanmadığını,
normalde armutlarını Tayland’dan çok daha ucuza aldıklarını, bu hamlenin farklı bir amaç
taşıdığını öne sürerek armut fiyatlarının artışından dolayı yaşadıkları zararın tazmini için de
Alman şirkete dava açmıştır.
(SORULARA GEÇMEDEN ÖNCE KISA BİR BİLGİLENDİRME YAPTI, Rekabet yasağı iş
ilişkisine ilişkin işçinin çalıştığı firmaya sadakat borcunu iş ilişkisi bittikten sonra da devam
ettireceğine dair söz vermesidir. Haksız rekabette işletmeler bakımından dürüstlük kuralına
aykırı bir şekilde işletmelerin birbirine karşı yürüttüğü faaliyetlerdir. Rekabetin korunması
hakkında kanun tekelleşmenin önüne geçmek için hazırlanmıştır. Rekabetin
engellenmesinden doğan zararların özel hukuk kapsamında karşı taraftan istenebileceği
yazar. MÖHUK m.38deki hükümde de bundan bahsedilir.

1- (B) şirketinin Bay (A)’ya açtığı davada uygulanacak hukuku tespit ediniz.
Olayda B şirketi ile Bay A arasında rekabet yasağına ilişkin bir sözleşme vardır. B şirketi Aya
neden dava açmıştır, aralarındaki sözleşmeye aykırı hareket ettiğini öne sürerek bir dava
açmıştır. Rekabet yasağına aykırı hareket ettiği gerekçesi ile dava açmıştır.
MÖHUK m.27ye gideriz, “(1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici
hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri
hukuka tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin
işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede
yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz.”
Olayımızda tarafların seçtiği bir hukuk olmadığı için, işçinin mutad mesken hukukuna
gitmeliyiz olayımızda bunun pek anlaşılmadığını görüyoruz. Eğer B şirketinin almanyadaki
işletmesinde çalışıyorsa Alman hukuku türkiyedeki işletmesinde çalışıyorsa Türk hukuku
uygulanacaktır.

2- (S) şirketinin reklam kampanyasından dolayı (B) şirketine açtığı davada uygulanacak hukuku
ve Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tespit ediniz.
Önce hukuki ilişkiyi nitelendirmemiz gerekir. Buradaki uyuşmazlık neden ortaya çıkmıştır,
haksız rekabetten dolayı. Hukuki ilişkinin ne olduğunu Türk hukukuna göre vasıflandırıyoruz
ve Türk hukukuna göre bu tipik bir haksız rekabettir. Hukuki uyuşmazlık haksız rekabetten
kaynaklanmıştır, uygulanacak hukuku ve milletlerarası yetkiyi de biz bunu dikkate alarak
belirleyeceğiz. Önce milletlerarası yetkiyi tespit edelim.
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini belirlerken MÖHUK m.40 a gideceğiz bu bizi iç
hukukun yer itibariyle yetki kurallarına gönderecek HMK m.6 gereğince davalının yerleşim
yeri mahkemesi yetkilidir sonucuna ulaşırız. Davalının yerleşim yeri almanyadır dolayısıyla
bu şekilde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinden söz edilemez. (SINAVDA BU
CÜMLEDEN SONRA ALMAN MAHKEMELERİ YETKİLİDİR GİBİ BİR ŞEY KESİNLİKLE
YAZMA) Daha sonra HMK m.9a baktığımızda da mutad meskeni açısından yine Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisi olmadığı sonucuna ulaşmış olacağız. Dediğimiz gibi
haksız rekabet bir haksız fiildir dolayısıyla HMK m.16ya gitmemiz gerekir:
HMK m.16 “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana
geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi
de yetkilidir.”
Haksız fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yer ve zarar görenin yerleşim yeri hepsi
Türkiye. Dolayısıyla Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini bu şekilde tesis
edebiliyoruz. Ve İstanbul mahkemeleri milletlerarası yetkilidir diyoruz. Dava İstanbul dışında
açılırsa karşı taraf yetki itirazında bulunabilir eğer bulunmazsa yetkisiz mahkeme yetkili
sayılır ve davaya bakmaya devam eder.
Mahkeme hangi hukuku uygulayacaktır, haksız rekabet MÖHUKta düzenlenmiştir.
MÖHUK m.37 “Haksız rekabetten doğan talepler, haksız rekabet sebebiyle piyasası
doğrudan etkilenen ülke hukukuna tâbidir.
             Haksız rekabet sonucunda zarar görenin münhasıran işletmesine ilişkin menfaatleri
ihlâl edilmişse, söz konusu işletmenin işyerinin bulunduğu ülke hukuku uygulanır.”
Olayımıza bu maddenin hangi fıkrasının uygulanacağı biraz zor bir soru. Şöyle, 1.fıkradaki
piyasayı etkilemekten anlamamız gereken, rakiplerin ve tüketicilerin algılarının
etkilenmesiyle (örneğin reklam yoluyla etkilenebilir) piyasada gözüktüğünden farklı bir algı
oluşturur. Piyasayı etkilediğinden bahsediyorsak 1.fıkra uygulanmalıdır. Eğer sadece o
işletmeye yönelik mesela tırlarının tekerlerini patlattı ya da kumpas kurdu direkt olarak
işletmeye yönelik bir haksız fiilde bulunuyorsa o zaman maddenin 2.fıkrası uygulanmalıdır.
Olayımızda 37/1 uygulanmalıdır, buna göre piyasası etkilenen ülke Türkiye olduğu için Türk
hukuku uygulanacaktır.
3- (S) şirketinin armut fiyatlarının artışından dolayı yaşadıkları zararın tazmini için (B) şirketine
açtığı davada uygulanacak hukuku ve Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tespit
ediniz.
Rekabetin engellenmesinden doğan talepler nedir önce buna bakalım, rekabetin korunması
hakkındaki kanun hükümlerine aykırı hareket eden (örneğin hakim durumu kötüye
kullanarak piyasadaki üstünlüğünü tüketicilerin aleyhine olacak şekilde kullanıyorsa)
kişilerin durumunda rekabetin engellenmesi olayı söz konusudur.
Olayımızda B şirketi gücünü kötüye kullanarak ihtiyacından çok çok fazla armut alarak
piyasayı kötü bir şekilde etkilemiştir. S bu bakımdan doğan zararı için tazminat talep
etmektedir. Bunun için MÖHUK m.38e bakalım
MÖHUK m.38 “Rekabetin engellenmesinden doğan talepler, bu engellemeden doğrudan
etkilenen piyasanın bulunduğu ülkenin hukukuna tâbidir.
             Türkiye’de rekabetin engellenmesine yabancı hukuk uygulanan hâllerde, Türk hukuku
uygulansaydı verilecek tazminattan daha fazla tazminata hükmedilemez.”
Milletlerarası yetkiyi bulmak için 2.sorudaki adımları izleyeceğiz çünkü rekabetin
engellenmesinden doğan taleplerde de bir haksız fiil vardır diyebiliriz. Dolayısıyla HMK m.6
sonra m.9 en son m.16 gereğince haksız fiilden milletlerarası yetkiyi Türk ve İstanbul
mahkemeleridir diyebiliriz.

Milletlerarası Özel Hukuk Pratik Çalışma 4


26.12.2022
OLAY I
Türk vatandaşı Bay (T), 01.03.2021 tarihinde (X) Devleti vatandaşı Bayan (İ) ile İstanbul’da
evlenmiştir. Bir süre sonra şiddetli geçimsizlik baş göstermiş, Bayan (İ) 05.02.2022 tarihinde
eşiyle olan tüm birikimlerini yanına alarak memleketi (X) Devleti’ne taşınmıştır. Bayan (İ),
Bay (T)’nin telefon ve mesajlarına cevap vermemektedir.
1- Boşanma davası açmayı ve Bayan (İ)’nin yanına alıp götürdüğü malların usulünce
paylaştırılmasını isteyen Bay (T)’nin avukatı olsaydınız ona ne önerirdiniz? Bayan (İ)’nin de
buna karşılık altı aylık müşterek çocuklarının velayeti ile nafaka talebinde bulunduğunu farz
edelim. Milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku yönünden inceleyiniz.
Öncelikle Tnin boşanma davasını türkiye de açıp açamayacağını tespit etmemiz için türk
mahkemeleri milletlerarası yetkiye sahip mi ona bakarız. Genel kuralımız olan MÖHUK
m.40a bakarız olayımız bu md ile ilgiliyse bu md bizi iç hukukun yer itibariyle yetkili
mahkemelerine gönderir. MÖHUK m.41-46 arası bizim özel yetki kurallarımızdır.
Olayımızdaki hal MÖHUK m.41e girer. Kişi hallerinden anlamamız gereken, evlenme
boşanma gaiplik kararları kavramları girmektedir. Dolayısıyla boşanma davası Türk
vatandaşı Tnin kişi hallerine giren bir dava olduğu için m.41 uygulanacaktır.
MÖHUK m.41 “Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke
mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili
mahkemede, bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse
Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul
veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür.”
Olayımızdan bu davanın yabancı bir ülkede açılmadığını anlarız. Peki, Türkiye deki yer
itibariyle yetkili mahkemeyi nasıl belirleriz:
TMK m.168” Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim
yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.”
Olaydan eşlerin son altı aydan beri birlikte oturdukları yerin İstanbul olduğu anlaşılır.
Dolayısıyla bu dava evet İstanbul da bir mahkemede açılabilir. İstanbul mahkemeleri
milletlerarası yetkilidir.
TMK m.168 bize yetkinin kesin olarak neresi olduğunu söylediği için burada HMK m.19/4ü
uygulayamayız. “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun
olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” Mahkeme
İstanbul dışında bir yerde açılırsa yetkisizlik kararı verilir.
Boşanma davasında hangi hukukun uygulanacağı konusunda bizim gideceğimiz hüküm,
MÖHUK m.14/1 “Boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek millî
hukukuna tâbidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları hâlinde müşterek mutad mesken
hukuku, bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır.” Eşlerin müşterek milli hukuku yoktur
ve mutad meskenleri henüz müşterek değildir. Mdnin sonuna baktığımızda görüyoruz ki bizi
Türk hukukuna yönlendirmiş ve boşanma davasında uygulanacak hukuk Türk hukukudur.
Tnin mal rejimlerine ilişkin talebi hangi hukuka göre çözümlenecek ona bakalım,
MÖHUK m. 15/1 “Evlilik malları hakkında eşler evlenme anındaki mutad mesken veya millî
hukuklarından birini açık olarak seçebilirler; böyle bir seçimin yapılmamış olması hâlinde
evlilik malları hakkında eşlerin evlenme anındaki müşterek millî hukuku, bulunmaması
hâlinde evlenme anındaki müşterek mutad mesken hukuku, bunun da bulunmaması hâlinde
Türk hukuku uygulanır.”
Hükümde evlenme anındaki müşterek mutad mesken hukukunu kullanabiliriz o da İstanbul
dur talep Türk hukukuna göre çözülmelidir.
İnin 6 aylık çocuklarına ilişkin velayet talebini nasıl çözeceğiz? MÖHUK m.14/3 “Boşanmada
velâyet ve velâyete ilişkin sorunlar da birinci fıkra hükmüne tâbidir.” MÖHUK m.14/1
“Boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek millî hukukuna tâbidir.
Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları hâlinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı
takdirde Türk hukuku uygulanır.” Burada velayet boşanma davasıyla birlikte talep edildiği
için m.14/3e gittik. Velayet ayrı bir dava ile talep edilmişse bu sefer MÖHUK m.17ye göre
velayete ilişkin sorunları çözmemiz gerekir “Soybağının hükümleri, soybağını kuran hukuka
tâbidir. Ancak ana, baba ve çocuğun müşterek millî hukuku
bulunuyorsa, soybağının hükümlerine o hukuk, bulunmadığı takdirde
müşterek mutad mesken hukuku uygulanır.”
İnin nafaka talebini nasıl değerlendireceğiz? Nafaka taleplerinde aslında MÖHUK m.14/2
uygulanır ama uygulanmasının sebebi Lahey sözleşmesidir. 1973 tarihli Lahey sözleşmesi
nafakaya ilişkin genel bir kural getirmiştir, nafaka talepleri nafaka alacaklısının mutad
meskeni hukukuna tabidir, şeklinde nafaka alacaklısının mutad meskeni genel kuraldır. Eğer
bu kurala göre nafaka talep edilemiyorsa sözleşmenin 8.mdsine göre, boşanmış eşler
arasındaki nafaka talepleri boşanma kararının verildiği hukuka göre çözülür. Taraflar henüz
boşanmamıştır nafaka talebini boşanma davasının içinde öne sürmektedir. Bu sebeple genel
kural olan nafaka alacaklısının mutad mesken hukukuna gitmeliyiz. İnin çocukları için nafaka
talebinde bulunduğu anlaşılır. Burada iştirak nafakası söz konusudur ve biz genel kurala
gitmeliyiz. Nafaka alacaklısının mutad meskeni Türkiye olduğu için nafaka talebi de türk
hukukuna göre çözülecektir.
Arkadaşlar öncelikle uygulanacak hukuk ve yetki meselesi ayrı ayrı incelenmelidir. Mutad
mesken dediğimizde kişinin belirli bir süre bir yerde oturma durumunun olması gerekir
yerleşim yeri ile kıyasladığımızda mutad mesken daha fiili bir kavram olarak kalacaktır.
Sorunlar kişinin mutad meskeni ile yerleşim yerinin farklı olduğu durumlarda ortaya
çıkmaktadır.

OLAY II
İzmir’de ikamet eden Türk vatandaşı Bay (A), Japonya merkezli (T) firmasının ürettiği (T)
marka otomobilin Türkiye’de satışa sunulmayan bir modelini, (T) firmasının ABD pazarında
dağıtımını yapan (D) firmasının internet sitesi üzerinden özelleştirerek sipariş etmiştir. (D)
firması yetkilileri Bay (A)’nın talebine uluslararası gönderim yapmadıklarını, yalnızca ABD
içerisinde bu aracı teslim edebileceklerini söyleyerek cevap vermiştir. Otomobili çok isteyen
Bay (A), bunun üzerine otomobili ABD içinde kendi adına teslim alarak istediği yere
bırakması için ABD vatandaşı Bayan (B) ile anlaşmıştır. Sonrasında otomobil (D) firması
tarafından Bayan (B)’ye teslim edilmiş, Bay (A)’nın anlaştığı uluslararası taşıma ile ilgilenen
İtalya merkezli (R) firması aracı Bayan (B)’den teslim alarak, Türkiye’ye ulaştırmıştır. Gerekli
işlemler tamamlandıktan sonra Bay (A) aracı kullanmaya başlamış, 400 kilometre yol
yapmasının ardından vites sistemindeki arıza nedeniyle araç kullanılamaz hale gelmiştir. Bu
kadar masraf yaptıktan sonra aracın bozulmasına çok sinirlenen Bay (A), (T) ve (D)
firmalarına tüm zararlarının giderilmesi için İzmir mahkemelerinde iki ayrı dava açmıştır.
(olaydaki sözleşmeler, A-B vekalet, A-D satım, A-R taşıma sözleşmesi vardır)
1- Bay (A)’nın (D) firmasına açtığı davada İzmir mahkemelerinin milletlerarası yetkisi
bulunmakta mıdır? Uygulanacak hukuku da tespit ediniz.
A ve D arasında bir tüketici sözleşmesi olduğu için biz Türk mahkemelerinin yetkisi olup
olmadığına bakarken, MÖHUK m.45/1e gideriz “26 ncı maddede tanımlanan tüketici
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda, tüketicinin seçimine göre, tüketicinin yerleşim
yeri veya mutad meskeni ya da karşı tarafın işyeri, yerleşim yeri veya mutad meskeninin
bulunduğu Türk mahkemeleri  yetkilidir.” 26.mde tanımlanan tüketici sözleşmeleri nelerdir
buna bakalım, Meslekî veya ticarî olmayan amaçla mal veya hizmet ya da kredi sağlanmasına
yönelik sözleşmelere denir. Dolayısıyla tüketicinin seçimine göre tüketicinin yerleşim yeri de
yetkilidir dediğine göre İzmir mahkemeleri yetkilidir diyebiliriz.
Sözleşmede uygulanacak hukuku bulalım şimdi de, MÖHUK m.26yı uygularız, olayımızda
taraflar bir hukuk seçmemiştir bu yüzden 2.fıkraya gideriz.
MÖHUK m.26/2 “Tarafların hukuk seçimi yapmamış olması hâlinde,
tüketicinin mutad meskeni hukuku uygulanır. Tüketicinin mutad meskeni hukukunun
uygulanabilmesi için;
             a) Sözleşme, tüketicinin mutad meskeninin bulunduğu ülkede, ona gönderilen özel bir
davet üzerine veya ilân sonucunda kurulmuş ve sözleşmenin kurulması için tüketici
tarafından yapılması gerekli hukukî fiiller bu ülkede yapılmış veya
             b) Diğer taraf veya onun temsilcisi, tüketicinin siparişini bu ülkede almış veya
             c) İlişkinin bir satım sözleşmesi olması hâlinde, satıcı tüketiciyi satın almaya ikna
etmek amacıyla bir gezi düzenlemiş ve tüketici de bu gezi ile bulunduğu ülkeden başka
ülkeye gidip siparişini orada vermiş, olmalıdır.”
A bendi geçerlilik kazanmaz çünkü tüketici gidip internet sitesinden kendisi bulmuştur. Yine
bu yüzden b bendi de geçerli değildir. C bendi gibi bir durum da söz konusu değildir. Yani bu
mdnin 2.fıkrasına giren bir durum değildir bizim olayımız.
Bu durumda MÖHUK m.24den sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuku
bulabiliriz. Karakteristik edim borçlusunun iş yeri hukukunu uygulamalıyız yani ABD hukuku
uygulanacaktır. Peki ABD hukuku uygulanır dedikten sonra hangi eyalet hukukuna göre
çözülecektir dediğimizde biz neye bakıyoruz?
MÖHUK m.2/5 “Hukuku uygulanacak devlet iki veya daha çok bölgesel birime ve bu birimler
de değişik hukuk düzenlerine sahipse, hangi bölge hukukunun uygulanacağı o devletin
hukukuna göre belirlenir. O devlet hukukunda belirleyici bir hükmün yokluğu hâlinde
ihtilâfla en sıkı ilişkili bölge hukuku uygulanır.”
*TÜKETİCİ UYUŞMAZLIKLARI İÇİN ÖNCELİKLE ARABULUCUYA GİDİLME ŞARTI
ZORUNLU HALE GETİRİLMİŞTİR VE BUNUN İÇİN YABANCILIK UNSURU KISITLAMASI DA
YOKTUR. DAVA ŞARTIDIR ARABULUCULUK VE USULİ BİR İŞLEMDİR LEX FORİYE GÖRE
ÇÖZÜLÜR VE ARABULUCULUK SÜRECİ İÇİNDE KANUNLAR İHTİLAFI KURALLARININ
UYGULANMASI ZORUNLU TUTULMAMIŞTIR. TARAFLARIN MENFAATİNE EN UYGUN
YOLU TERCİH EDER VE BU YÜZDEN DAHA ÇOK TERCİH EDİLİR.*
2- Bay (A)’nın (T) firmasına açtığı davayı milletlerarası yetki ve uygulanacak hukuk yönünden
inceleyiniz.
Bu olayda imalatçının yani Tnin sözleşme dışı doğan sorumluluğundan bahsedebiliriz. Bu bir
haksız fiildir zaten. Yetki için genel kural MÖHUK m.40a gideriz bizi HMK m.6ya yönlendirir
“davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir” genel kural Türk mahkemelerini yetkili
kılmamaktadır. HMK m.16ya gideriz “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği
veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin
yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” Olayımızda zarar görenin yerleşim yeri İzmir dir.
İzmir mahkemeleri milletlerarası yetkilidir diyebiliriz.
HMK m.19/4 uygulanır mı evet uygulanabilir çünkü kesin olmayan bir yetki vardır.
Uygulanacak hukuka geldiğimizde, bir haksız fiildir ve özel olarak düzenlenmiştir. MÖHUK
m.36 “İmal edilen şeylerin sebep olduğu zarardan doğan sorumluluğa, zarar görenin
seçimine göre, zarar verenin mutad meskeni veya işyeri hukuku ya da imal edilen şeyin
iktisap edildiği ülke hukuku uygulanır. İktisap yeri hukukunun uygulanabilmesi için zarar
verenin, mamulün o ülkeye rızası dışında sokulduğunu ispat edememiş olması gerekir.”
Zarar verenin mutad meskeni veya işyeri Japonyadır. İktisap yeri ABDdir. Bu durumda zarar
görenin seçimine göre Japonya ya da ABD hukuklarından biri uygulanacaktır. Olayımızda
iktisap yerine rızası dışında sokulma durumu yoktur.
3- Araçtaki hasarın Bayan (B)’nin aracı Bay (A)’nın istediği yere götürürken şanzımanı çok
zorlaması sebebiyle oluştuğunun tespiti halinde Bay (A)’nın Bayan (B)’ye açacağı davayı
milletlerarası yetki ve uygulanacak hukuk yönünden inceleyiniz.
A ve B arasında bir vekalet sözleşmesi var demiştik milletlerarası yetkiyi belirlerken nereye
gidiyoruz. MÖHUK m.40 a olayımızda özel bir durum yoktur HMK m.6ya gidiyoruz.
Davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Bnin yerleşim yeri ABDdir. Türk mahkemelerinin
milletlerarası yetkisi yoktur. Sözleşmeden doğan bir uyuşmazlık olduğu için ve biz
milletlerarası yetkiyi tesis edemediğimiz için HMK m.10a gideriz. Sözleşmenin ifa yeri
mahkemesi yetkilidir. Sözleşmenin ifa yeri neresi bu da ABDdir. Türk mahkemelerinin bu
maddeye göre de milletlerarası yetkisi yoktur.
Bu maddede sözü geçen ifa yerini biz Türk hukukuna göre vasıflandırıyoruz
TBK m.89/1 “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir
anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde,ifa edilir.
Borcun ifa edilmiş olması, olayımızda da böyledir zaten, ifa yeri hakkında taraflar arasında
zımni bir anlaşmazlık olduğunu bize gösterir. İfa yeri konusunda iki görüş mevcuttur
bunlardan biri uyuşmazlık konusu edimin ifa yeridir diğeri her iki edimin ifa yerinin de geçerli
olacağı görüşüdür. Zeynep hocanın kabul ettiği her iki edimin ifa yeri görüşüdür. Bnin
edimini ifa ettiği yer sorudan anlaşıldığı üzere ABDdir ve dolayısıyla Türk mahkemelerinin
milletlerarası yetkisi yoktur deriz.
(İfa yeri konusundaki ikinci görüşü nasıl uygularız bunu anlamamız için bir olasılık anlattı)
Anın edimini ifa ettiği yer hakkında elimizde net bir bilgi yoktur. Eğer Anın edimini ifa ettiği
yeri Türkiye olarak yazmış olsaydı HMK m.10a dayanarak edimi ifa ettiği Türkiyedeki yer
mahkemesi milletlerarası yetkiye haizdir diyebiliriz.
HMK m.19/4 “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun
olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” Bu madde
olayımız için geçerlidir.
Uygulanacak hukuka gelince taraflar arasında sözleşmeye uygulanacak bir hukuk seçimi
yoktur MÖHUK m.24e gideriz. Dolayısıyla karakteristik edim borçlusunun sözleşmenin
kuruluşu sırasındaki mutad mesken hukukuna bakarız. Bu da ABDdir yani ABD hukuku
uygulanır. Hangi eyaletin hukuku uygulanacak bunu da MÖHUK m.2/5 uyarınca tespit
ederiz.
4- Araçtaki hasarın taşıyıcı (R) firması aracı taşırken gemi çalışanlarının gemide aracı eğlence
amacıyla çalıştırarak sürüş denemesi yapmaları sebebiyle ortaya çıktığı tespit edilmiştir.
a) Bu durumda Bay (A)’nın (R) firmasına açacağı davayı milletlerarası yetki ve uygulanacak
hukuk yönünden inceleyiniz.
Taşıma sözleşmesi vardır yetki için MÖHUK m.40a gideriz. İç hukukun yer itibariyle yetki
kurallarına baktığımızda HMK m.6ya gideriz. Davalının yerleşim yeri neresidir? Şirketin
merkezi İtalyadır. Yani bu şekilde bir milletlerarası yetki tesis edemedik. HMK m.10a gideriz
taraflar arasında bir sözleşme olduğu için uyuşmazlık konusu edim nerede ifa edilmiştir?
Taşıyan malı Türkiye de teslim etmiştir. Teslim ettiği yer neresi ise o şehir mahkemesi
yetkilidir olayımızda yazmadığı için Türk mahkemeleri yetkilidir deriz.
Uygulanacak hukuka ilişkin ne söyleriz, eşyanın taşınmasına ilişkin sözleşmeler diye özel bir
hüküm vardır.
MÖHUK m.29/2 “Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde, sözleşmenin kuruluşu
sırasında taşıyıcının esas işyerinin bulunduğu ülke aynı zamanda yüklemenin veya
boşaltmanın yapıldığı ülke veya gönderenin esas işyerinin bulunduğu ülke ise bu ülkenin
sözleşmeyle en sıkı ilişkili olduğu kabul edilir ve sözleşmeye bu ülkenin hukuku uygulanır…”
Ama maddeyi olayımıza uyarladığımızda şartlar sağlanmadığı için en sıkı ilişkili hukuku tesis
edemiyoruz bu yüzden, MÖHUK m.24e gideriz karakteristik edim borçlusunun iş yeri
hukuku uygulanacaktır. Olayımızda iş yeri gemi olduğu için belirli bir hukuku yoktur o
yüzden yerleşim yeri hukukuna gideriz. O da şirketin merkezi italya da olduğu için İtalyan
hukuku uygulanır.
b) (R) firmasının hasara sebep olan çalışanların arasında Türk vatandaşı Bay (K)’nın da
bulunduğunu tespit etmiştir. (R) firması sebep olduğu zarar sebebiyle Bay (K)’ya dava açmak
istemektedir. Bu davayı milletlerarası yetki ve uygulanacak hukuk yönünden inceleyiniz.
Burada iş sözleşmesi vardır bununla alakalı da bizim yetkiyi tesis edeceğimiz madde
MÖHUK m.44 “Bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda işçinin
işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin,
işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri
veya mutad meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir.” Bu maddedeki işçinin iş
yeri türkiye de değil işçinin işverene açtığı bir dava da söz konusu değildir. Bu nedenle Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisi yoktur diyebiliriz. HMK m.19/4 de uygulanmaz çünkü
burada özel bir yetki kuralına gidilmiştir. MÖHUK m.40 üzerinden gitmedik.
Uygulanacak hukuk yönünden gideceğimiz MÖHUK m.27/3dir “İşçinin işini belirli bir
ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş
sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.”
İşverenin esas işyeri nerededir? İtalya. Dolayısıyla dava Türk mahkemelerinde görülmüş
olsaydı İtalyan hukuku uygulanmalıdır derdik.
5- (R) firması Bay (A) ile anlaştığı yere aracın yer aldığı konteynırı bıraktıktan hemen sonra,
İngiliz firması (E)’ye ait bir geminin indirdiği konteynırlardan birinin kayması sonucu araca
çarparak iç aksamında bozulma meydana getirdiğinin tespiti halinde Bay (A)’nın açacağı
davayı milletlerarası yetki ve uygulanacak hukuk yönünden inceleyiniz.
Haksız fiil ortaya çıkmıştır MÖHUK m.40a gideriz bizi iç hukukta yer itibariyle yetkili
kurallarına götürür. HMK m.6ya göre davalının yerleşim yeri mahkemesi İngilteredir Türk
mahkemeleri yetkili değildir. HMK m.16ya bakıyoruz zararın meydana geldiği ve meydana
gelme ihtimalinin bulunduğu yer olarak zarar Türkiye de meydana gelmiştir. Bu nedenle
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi vardır deriz. Eğer İzmir dışında bi yerde açılırsa
dava HMK m.19/4 uygulanır.
Uygulanacak hukuku bulurken MÖHUK m.34/1 “Haksız fiilden doğan borçlar haksız fiilin
işlendiği ülke hukukuna tâbidir.” Gideriz ve haksız fiilin işlendiği yer olarak Türkiye yi
gösteririz ve Türk hukuku uygulanacaktır deriz.
OLAY III
Merkezi ABD’nin Ohio eyaletinde yer alan “Cleveland Steelware Inc.” [(C) şirketi] ile Bursa
merkezli “Ersan Demir Çelik San. Tic. A.Ş.” [(E) şirketi] arasındaki sözleşmenin bir kısmı
aşağıdaki gibidir:
“ - Taraflar yukarıda belirtilen özelliklerdeki 350 ton(+-1) çeliğin 350.000$ karşılığında satımı
konusunda anlaşmaktadır. - Mal mukabili ödeme yöntemi kullanılacaktır. - Ürünler
16.06.2022 tarihine kadar “Cleveland Steelware Inc., ...Lake Township Ohio/ABD” adresine
satıcı tarafından ulaştırılarak burada teslim alınacaktır. - Bu sözleşmeden doğabilecek tüm
uyuşmazlıklar Ohio eyaleti mahkemelerinde görülür ve ABD hukuku uygulanır. ”
(C) Şirketi Çin menşeili bir firmadan daha uygun fiyata çelik temin edebileceğini tespit
edince mallar kendisine ulaşmak üzereyken malları teslim almayacağını (E) şirketine
bildirmiştir. Bunun üzerine (E) şirketi zararlarının tazmini için Bursa mahkemelerinde dava
açmıştır. (C) Şirketi sözleşmedeki yetki şartını öne sürerek yetki itirazında bulunmuştur.
1- (C) Şirketinin yetki itirazını değerlendiriniz.
Taraflar arasındaki sözleşmede şöyle bir şerh yer almaktadır: Bu sözleşmeden doğabilecek
tüm uyuşmazlıklar Ohio eyaleti mahkemelerinde görülür ve ABD hukuku uygulanır.
MÖHUK m.47/1 “Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği
hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan
uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler.
Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin
kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması
hâlinde yetkili Türk mahkemesinde görülür.“
Hükmün birinci cümlesinde yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları yer almaktadır ve bizim
olayımıza göre hukuken geçerli bir yetki anlaşması yapılmıştır. İkinci cümle bir geçersizlik
şartı değildir ispat şartıdır.
Dolayısıyla C şirketinin yetki itirazına karşı, MÖHUK m.47deki yetki anlaşması şartlarını
sağlayan bir yetki anlaşması bulunduğundan Türk mahkemeleri milletlerarası yetkisinin
bulunmadığı hakkında karar verir.
2- Sözleşmedeki yetki şartı “bu sözleşmeden doğan tüm uyuşmazlıklar ABD mahkemelerinde
görülür.” şeklinde belirtilseydi ilk soruya vereceğiniz cevap değişir miydi?
Yetki anlaşması geçersizdir deriz çünkü belirli veya belirlenebilir bir mahkemede açılması
gerekir. Yani ABD şeklinde değil hangi eyalette açılacaksa onun adı yazılarak yetki şartı
koyulmalıdır. Bu konuda iki görüş vardır yetki anlaşmasını geçerli gören görüşe göre de ABD
mahkemelerinde görülmesini istediklerini belirtmişler ABDnin hangi mahkemesinde
görüleceği de bir şekilde çözülür demiştir.
3- Sözleşmedeki yetki şartı “bu sözleşmeden doğan tüm uyuşmazlıklar İstanbul, Türkiye
mahkemelerinde görülür.” şeklinde belirtilseydi bu şartın geçerliliğini inceleyiniz.
MÖHUK m.47 yabancı mahkemeyi yetkilendiren yetki anlaşmalarını düzenlemiştir, Türk
mahkemelerini yetkilendiren yetki anlaşmaları için MÖHUKta bir hüküm yoktur. Dolayısıyla
normalde nasıl yetki kurallarını tesis ediyorsak ona göre hareket ederiz. MÖHUK m.40a
gideriz, iç hukuka yönlendirir. HMK m.17de yetki sözleşmesi düzenlenmiştir “Tacirler veya
kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya
birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler.” Burada sadece tacirlerin yetki
anlaşması yapabileceği ön görülmüştür. Kesin yetki konusuna da girmiyor uyuşmazlık
belirlenebilir şekilde mahkeme gösterilmiş dolayısıyla HMKda gösterilmiş yetki sözleşmesi
şartlarını tamamen sağlamıştır. Şart geçerlidir HMK hükümleri uygulanır.

4- Sözleşmede yetki şartı bulunmaması ihtimalinde Türk mahkemelerinin milletlerarası


yetkisini inceleyiniz.
Türk mahkemeleri milletlerarası yetkili midir? MÖHUK m.40a gideriz. İç hukuka gittik HMK
m.6 davalının yerleşim yeri Ohio da yer aldığı için milletlerarası yetki tesis edemedik. HMK
m. 10a gideriz sözleşmenin ifa yeri neresi? Henüz ifa edilmemiş bir sözleşmemiz vardır. İfa
yeri bir vasıflandırma sorunu olduğu için lex foriye göre çözeriz. Taraflar ifa yeri konusunda
anlaşmışlardır ürünün teslim edileceği ve ödemenin yapılacağı yer yazıyor. ABD. dolayısıyla
Türk mahkemelerinin yetkisi yoktur.
HMK m.19/4 uygulanır.
5- Davanın Türkiye’de görülmeye başlanması halinde uygulanacak hukuk nasıl belirlenir?
Taraflar aralarında uygulanacak hukuk seçimini ABD hukuku olarak belirlemişlerdir. ABDnin
içindeki hangi eyaletin hukukunun uygulanacağına dair uyuşmazlık MÖHUK m.2/5e göre
çözülecektir. Çözülemiyorsa sözleşme ile en sıkı ilişkili eyaletin hukuku uygulanacaktır. Bu
da Ohio dur. (hoca bu kadar anlattı ama cevap bu kadar mı bilemedim)

You might also like