You are on page 1of 8

ÜNİTE 3

Yazılı Anlatım ve Türleri


(Tiyatro)

Dr. Yasemin BULUT*

BÖLÜMDEKİ KONULAR

i
Bu ünitede öğrenilecek konular:

1. Tiyatro türünün tanımı ve özellikleri.

2. Tiyatroda söz teknikleri.

3. Tiyatro türleri.

4. Tiyatronun öğeleri.

5. Batı edebiyatında tiyatronun gelişimi.

6. Türk edebiyatında tiyatronun gelişimi.

ii
Yazılmış oyunların tümüne, bunları seyirciler önünde canlandırma sanatına ve bu sanatın
yapıldığı yerlere tiyatro denir.
Tiyatro gerçek veya gerçekleşmesi mümkün olan olayları anlatır. Roman ve öyküden farkı
bu olayı bir sahnede canlandırıyor olması ve okuyucuya değil, seyirciye hitap etmesidir.
Tiyatro bir canlandırma sanatıdır, hayatı taklit eder ve gerçekliği
de buradan gelir.
Sahnelenmek için yazılan eserlere piyes denir. Piyeslerde
olaylar yazarın ağzından anlatılmaz, eserdeki kişiler tarafından
canlandırılır. Hayatla insan arasındaki mücadele tiyatro ile sahnede
gözler önüne serilir. Çatışma, tiyatronun en önemli özelliğidir. Tiyatro eserlerinde insanın
çeşitli duygu, düşünce ve toplumda kazandığı rollerinin çatışması görülür: zorunluluk-istek,
akıl-duygu, menfaat-vicdan gibi. Roman ve hikâyede olduğu gibi tiyatroda da serim, düğüm,
çözüm bölümleri bulunur. Tiyatroda düğümü bu çatışmalar oluşturur.
Piyeslerde yeri ayrıntılarıyla anlatmak yoktur. Yer sadece belirtilir ve tiyatronun en önemli
unsurlarındandır. Olayın geçtiği yere ve bu yeri canlandırmak için kullanılan eşyaya dekor
denir.
Tiyatro olayları topluluk karşısında canlandırmak olduğu için, şimdiki zaman söz
konusudur. Yakın geçmişte veya tarihte olanlar konu olsa da, bunlar şu anda yaşanıyor gibi
canlandırılır. Seyirci, karşısında yaşanan gerçek olayları seyrediyor gibidir.
Sahne hem eserin oynandığı yer, hem de eser içindeki bölümlerdir. Piyeste ana bölümlere
perde denir. Perdenin açılıp kapanmasıyla başlayıp biten bu bölümlerin, oyuncuların sahneye
geliş gidişlerine göre düzenlenen daha küçük bölümlerine sahne denir. Piyesteki kişileri
sahnede canlandıranlara oyuncu, bu canlandırma için yaptıkları hareket ve konuşmalara rol,
oyuncuların rol gereği giydikleri kıyafetlere de kostüm denir. Ayrıca ışık ve ses de tiyatronun
önemli öğeleridir. Sadece ışık oyunlarıyla bile pek çok duygu sahneden seyirciye
yansıtılabilir. Ses de gerçek hayattaki öğeleri sahneye taşımada etkilidir: gök gürültüsünün,
yağmurun sesi gibi.
Tiyatro eseri konuşmaya dayanır. Bunun için kullanılan çeşitli söz teknikleri vardır.
Monolog bir kişinin konuşmasına dayalı, tek kişilik oyunlardır. Tirat da bir kişinin
konuşmasıdır, ancak burada oyunun tek kişilik olması söz konusu değildir. Tirat piyesteki
kişilerden birinin oyunun bir bölümünde uzun bir konuşma yapmasıdır. Diyalog iki kişinin
karşılıklı konuşmasıdır. İkiden fazla kişinin karşılıklı konuşmasına polilog denir. Piyesin
başında bulunan ve oyunla ilgili herhangi bir içeriği sunan konuşmaya prolog veya ön deyiş

1
denir. Sonunda bulunan konuşma da epilog “son söz”dür. Tiyatroda konuşma dili esastır. Çok
uzun cümlelere yer verilmez. Sadedir ama basit değildir. Bazı piyeslerde sözler, kafiyeler ve
ses tekrarlarıyla şiir gibidir.
Tiyatronun lirik, trajedi, dram, komedi, epik ve soyut tiyatro olarak adlandırılan türleri
vardır. Lirik tür içinde coşkulu söyleyiş; müzikle donatılmış, bestelenmiş eserler vardır.
Bunlar opera, operet, bale ve pandomimadır. Opera baştan sona bestelenmiş, konusunu
tarihten ya da mitolojiden alan, trajik olayların anlatıldığı eserlerdir. Metin önce şiir olarak
yazılır, daha sonra bestelenir. Operet lirik tiyatronun komiğidir. Önceleri kısa operalara bu
isim verilmiştir. Halk şarkılarına dayalı, komik ve eğlenceli konuların işlendiği müzikli
oyunlardır. Bale sözsüz, müzik ve dans ile konunun işlendiği oyunlardır. Pandomima sözsüz,
bir fon müziği eşliğinde jest ve mimiklerle canlandırmanın yapıldığı kısa oyunlardır.
Trajediler; kahramanları krallar, kraliçeler, komutanlar gibi soylu kişiler olan, bu kişilerin
hayatlarının kötü duruma düşmesinin anlatıldığı, günlük konuşma dilinin değil sade ama
işlenmiş bir kültür dilinin kullanıldığı ve içinde gülme unsurunun bulunmadığı eserlerdir.
Dram kelime olarak sahnede oynanmak için yazılmış eser demektir. Edebî tür olarak
insanların günlük yaşamındaki hem acıklı hem de komik olayları bir arada anlatan, sade bir
dille yazılmış eserlerdir. Trajediye karşı bir tür olarak doğmuştur. Soylulardan değil, halktan
bahseder. Mecaz anlamı “acıklı” olan dramatik, tür olarak canlandırmayı esas alan bütün
edebî eserleri kapsar.
Komedi insanların ve olayların gülünç ve çarpık taraflarını, eğlendirmek ve güldürmek
amacıyla ortaya koyan türdür. Önceleri toplumsal ve siyasî tenkide dayanan komediler, daha
sonra günlük hayatın gülünç taraflarını da anlatmışlardır. Konuşma dili, argoyu da içine
alarak, kullanılmıştır. Komediler üçe ayrılır: satir, fars ve vodvil. Satir tenkide dayalı
komedilerdir. Siyasî, sosyal olaylar eleştirilerek gülme unsuru sağlanır. Fars türü komediler
abartıya dayalı eserlerdir. Oyunların perde arası gösterileri olarak ortaya çıkmış, daha sonra
başlı başına bir tür olmuştur. Vodvil karmaşaya dayalı oyunlardır. Oyunun sonunda çözülen
bu karmaşa güldürücü öğedir. Komedilerde şarkılara da yer verilir.
Epik türde canlandırmanın yanında anlatma da vardır. Diğer tiyatro türlerinde seyirciye
olayın anlatıldığı, bilgiler verildiği görülmez. Epik eserlerde anlatmanın da oyuna dâhil
edilmesi, seyircinin sahnede seyrettiğini gerçekmiş gibi izlemesini engellemek içindir. Bu
şekilde sahnedekinin bir oyun, bir kurmaca olduğu seyirciye gösterilir. Bazen seyircilerin de
oyuna katıldığı görülür.
Soyut tiyatronun kurucusu İonesco’dur. Us dışı tiyatro, karşıt tiyatro, saçma (absürt) tiyatro
olarak da adlandırılır. Mantığa ve alışılmış tiyatro kurallarına karşı çıkar. Alaycı, eleştirici bir

2
üslûbu vardır. Görünenin arkasındaki görünmeyeni, asıl gerçeği anlatmayı amaçlayan soyut
tiyatroda dekora da önem verilmemektedir.
Tiyatro dinî törenlerden doğmuş, daha sonra bağımsızlaşarak sanat hâline gelmiştir. İlkel
insanların kendi inançlarına göre yaptıkları bazı törenler tiyatronun kaynağı olarak
görülmüştür. Şamanist inançların tiyatronun kökeni olduğunu ileri sürülmüştür. Tiyatro Antik
çağda ilk kez M. Ö. 6. yüzyılda Yunan toplumunda, bereket ve bahar tanrısı Dionysos’u
kutsamak için yapılan dinsel törenden sanat hâline gelmiştir. Aiskhylos, tiyatroya ikinci
oyuncuyu katarak günümüz tiyatrosunun temellerini atmıştır. Batıda önemli tiyatro
yazarlarının bazıları şunlardır: Yunan Sophokles, Euripides; İspanya’da Lope de Vega,
Calderon; İngiltere’de Marlowe, Shakespeare; Fransa’da Corneille, Racine, Moliere;
Almanya’da Goethe; Rusya’da Çehov, Tolstoy.
Türk tiyatrosu geleneksel ve batılı tarzda olmak üzere ikiye ayrılır. Geleneksel Türk
Ttiyatrosunun türleri seyirlik köy oyunları, köy kuklası, meddah, gölge oyunu ve orta
oyunudur. Seyirlik köy oyunları Asya uygarlıklarının bolluk törenleriyle eski Türklerin şaman
törenlerinin birleşiminden oluşmuştur. Türk kuklası da gelişimini 19. yüzyıla kadar
sürdürmüştür. Söze dayalı bu türlerden meddahlık hikâye anlatma geleneğinin bir ürünüdür.
Meddah bir kişidir ve topluluk karşısında, çeşitli taklitler de yaparak, komik hikâyeler anlatır.
Gölge oyununun iki ana kahramanı Karagöz ve Hacivat’tır. Osmanlı’nın egemen olduğu
Avrupa topraklarında da etkili bir tür olmuştur. Orta oyunu halk tiyatrosunun en gelişmiş
türüdür. Oyunun ana kahramanları Kavuklu ve Pişekâr’dır. Geleneksel Türk tiyatrosu
doğaçlamaya dayanır, yazılı eserden hareket edilmez. Şarkı, söz oyunları ve dans en önemli
öğeleridir. Güldürüye dayalı oyunlardır.
Batılı tarzda Türk tiyatrosu Tanzimat’la başlar. Çeviriler yoluyla tiyatro metinlerinin
tekniği öğrenilir. Böylece Türk yazarları da piyes yazmaya başlar. Bu tarzda ilk tiyatro örneği
Şinasi’nin 1960’da yazdığı ve görücü usulüyle evlenmeyi eleştirdiği Şair Evlenmesi adlı
oyunudur. Türk edebiyatının bazı önemli tiyatro yazarları şunlardır: Şinasi, Namık Kemal,
Ahmed Midhat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Musahipzade Celal, Muhsin Ertuğrul, Reşat Nuri
Güntekin, Ahmet Kutsi Tecer, Aziz Nesin, Haldun Taner, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu,
Necati Cumalı, Turgut Özakman, Refik Erduran.

3
Örnek:
OYUNLARLA YAŞAYANLAR’dan
Oğuz Atay
...
(Coşkun’un evi. Saffet ve Coşkun yemek masasının üzerinde çalışırlar.)
COŞKUN: Geçen gün meyhanede verdiğim nutuk en çok bana tesir etti galiba. Artık yerli
oyunlar yazmaya başladım.
SAFFET: Daha önce yabancı oyunlar mı yazıyordun?
COŞKUN (içini çeker): Evet, şu zavallı milletime yabancı gelen oyunlarla uğraşıyordum.
Artık Napolyon’a paydos! Yerli paşalarla uğraşacağım artık. (Suratını asar.) Ne var ki, Baltacı
Mehmet Paşa’nın Katerina’ya duyduğu aşkı bir türlü tahlil edemiyorum.
SAFFET: Tahlilîzade Fikri Efendi’nin ‘Baltacı Mehmet Paşa’nın Hissiyatı Ruhiyesi’ni
okumadın demek?
COŞKUN: Saçmalama.
SAFFET: Neden canım? Bu konuda bir sürü de roman yazıldı: ‘Baltacı çadırında
Katerina’yı saat beş çayına beklerken zıt hislerle mücadele ediyordu: Acaba Osmanlı
gururunu bir yana bırakarak kadını müptedi bir âşık gibi mi beklemeliydi, yoksa Devlet-i Âli-i
Osman’ın heybetine yaraşan...
COŞKUN: Saçmalama. Hem beş çayı da nerden çıktı?
SAFFET: Kadın İngiliz tesirinde de, ona incelik ediyor. ‘Sabırsızlıkla çadırın kapısında
nöbet bekleyen emir çavuşuna seslendi...’
COŞKUN: Kim sabırsız? Anlaşılmıyor.
SAFFET: Baltacı da, emir çavuşu da.
COŞKUN: Şimdi muhakkak çavuş köylü şivesini taklit eder Baltacı’ya cevap verirken:
‘Paşam sen bu garuyu essahtan seviyon mu?’
SAFFET: Tarihî piyeslerde köylülerin konuşması çok mu gerekli?
COŞKUN: Elbette. (Kâğıtlarına eğilir.) Dinle: Yedinci Ordu’nun Kutbül Sehra Seferi
sırasında Hüseyin Sıtkı Serdar Paşa bir neferle konuşuyor. (Kâğıdı Saffet’e uzatır.)
SAFFET (okur): Ey nefer-i bîhaber! Muharebe-yi âzamın bu şedit lâhzasında bu denlû
gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde ne halt ediyorsun?
COŞKUN: Duşman topçusunu gozluyom paşam.
SAFFET (güler): Bu cahil nefer, paşanın sözlerini nasıl anladı?
COŞKUN: Fakire yalnız son iki kelimesi yetti. Okumuş yazmış takımı genellikle halkın
anlayacağı birkaç söz ederler nutuklarının sonunda. (Düşünür.) Nasıl diyorlar? Halkla

4
aramızdaki ‘diyalog’ kurulsun diye. Neyse. (Kâğıtları ayırır.) Biz kendi diyaloglarımıza
gelelim. (Saffet’e kâğıtların bir bölümünü uzatır.) Önce şunu belirtmek isterim: Bu oyunda,
bir şairimizin çok yerinde olarak belirttikleri gibi, ne içindeyiz zamanın, ne de tam dışında; ya
da bunun gibi bir şey işte.
(Atay 2010: 57-59)

5
DESTEKLEYİCİ OKUMALAR

http://www.turkishstudies.net/sayilar/sayi14/cilt2/1.%20Enver%20T%C3%B6re.pdf
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/13/1160/13634.pdf
https://www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2275/unite06.pdf
http://www.adnancevik.com/pdf/teori/II/10_11_12_13.pdf
http://www.aku.edu.tr/AKU/DosyaYonetimi/SOSYALBILENS/dergi/IV1/6AbdullahSEN
GUL.pdf

KAYNAKLAR

Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi (1990), “Tiyatro”, c. 21, s. 73-79, İstanbul: Ana
yayınları.
Atay, Oğuz (2010), Oyunlarla Yaşayanlar, İstanbul: İletişim Yayınları.
Karaalioğlu Seyit Kemal (1983), Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü, İstanbul: İnkılâp ve Aka
Kitabevleri.
Karaalioğlu, Seyit Kemal (1987), Sözlü Yazılı Kompozisyon Konuşmak ve Yazmak Sanatı,
İstanbul: İnkılâp Yayınları.
Oflazoğlu, Turan (1997), Kanunî Süleyman, Ankara: Türk Dil Kurumu yayınları.
TDK (1998), Türkçe Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu yayınları.
Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1985), “Dram”, s. 231-232, İstanbul: Tercüman yayınları.
Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1985), “Klasizm”, s. 235-238, İstanbul: Tercüman yayınları.
Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1985), “Komedi”, s. 311, İstanbul: Tercüman Yayınları.

You might also like