You are on page 1of 352

2.

B A S K

;x«
KİtapYAYINEVİ
SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m !
BİRİNCİ D ü n ya S a v a ş i ' n d a O s m a n li O rd usu
KİTAP YAYINEVİ - 35
T A R İH V E C O Ğ R A FYA D İZ İS İ - 13

S İZ E Ö LM E Y İ E M R E D İY O R U M ! B İR İN C İ D Ü N YA S A V A Ş I’ N DA O S M A N LI O R D U S U /ED W A R D J. ER IC KSO N

ÖZGÜN ADI
O R D E R ED TO D IE , A H IS T O R Y O F T H E O TTO M A N E M P IR E IN T H E F IR S T W O R LD WAR
T R A N S LA T ED FROM T H E E N G L IS H LA N G U A G E E D IT IO N O F
O R D E R ED TO D IE , A H IS T O R Y O F T H E O TTO M A N E M P IR E IN T H E F IR S T W O R LD WAR,
BY EDW A RD ). E R IC K S O N , O R IG IN A L L Y P U B L IS H E D BY G R E E N W O O D P U B L IS H IN G C R O U P , IN C ., W E ST P O R T, C T, U .S .A .
tr a n sla ted in t o a n d p u b l i s h e d in t h e T U R K IS H LA N G U A G E BY A R R A N G E M E N T W ITH
G R E E N W O O D P U B L IS H IN G G R O U P , IN C . A LL R IG H T S R ES E R V E D .
© 2001 EDW A RD ). E R IC K S O N
© 2 0 0 3 K İTA P Y A Y IN E V İ LTD .

Ç E V İR E N
TA N JU A KAD

D Ü Z EL T İ
N U R E T T İN PİR İM

K İTA P T A SA R IM I
Y E T K İN B A ŞA R IR , BEK

TA SA RIM D A N IŞ M A N LIĞ I
BEK

G R A F İK U YG U LA M A VE BA SKI
MAS M A T B A A C ILIK A .Ş .
D ER EBO YU C A D . Z A C R A İŞ M RK.
B B LO K no ; 1 34398 m a s l a k - İs t a n b u l

t : (0 2 1 2 ) 2 8 5 11 9 6
e: in f o @ m a s m a t . c o m .t r

1 . BASIM
E Y LÜ L 2 0 0 3 , İS T A N B U L

2 . BASIM
A R A LIK 2 0 0 3 , İS T A N B U L

ISBN 9 7 5 8 7 0 4 -4 1 -9

YAYIN YÖ N ETM EN İ
ÇAĞATAY AÑADO L

KİTAP YA YIN EVİ LTD.


CİHANGİR CADDESİ, ÖZOĞUL SOKAĞI 2 0 /l-B
BEYOĞLU 34433 İSTANBUL
t: (0212) 292 62 86 f: (0212) 292 62 87
e: K İT A P @ K İT A P Y A Y İNEVi.COM
w : WWW.KiTAPYAYiNEVi.COM
Size Ölmeyi
Emrediyorum!
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu

E dward J. E rickson

ÇEVİREN
T anju A kad

KİtapYAYINEVİ
İÇİNDEKİLER
Har İ,ta VE Tablo LİSTESİ 6
, T eşekkür 8
Orgeneral H üsey İ n Kivrikoğlu ’ nun Önsözü io
S unuş ii
I. FELAKETİN Eş İĞİNDE BİR OrDU, I908-I914 I7
2. P lanlar 33
3. İ lk T aarruzlar, Kasim 1914, Mart 1915 76
4. H ücum A ltinda , Nİsan 1915-OcAK 1916 104
5. Y ükselen Dalga, Ocak-Aralik 1916 171
6. STRATEJİK Duraklama, Ocak-Aralik 19 17 220
7. İ mparatorluğun S onu , Ocak-Kasim 1918 244
8. S onuç 277

E kler
E k a : KOMUTANLARIN BİYOGRAFİLERİ 289
E k b : 1914 YAZINDA Osmanli G enelkurmayi 296
E k c: OsmanlI Ordu Kuruluşu , 1914 297
E k d: Osmanl I T ayyare M üfettİ şlİ ğ İ ve Havacilik B ölükler İ 298
E k e : A lman A skerî Yardimi 303
E k f : OsmanlI Kayiplari 309
E k g : i . Dünya Savaşi’ nda T ürk İye -Kronolojİ 316

N otlar 323
S eçme Kaynakça 336
DİZİN 341
H a rita ve T ablo L iste s i
F otoğraflar 158

H aritalar
ı.ı 1914 Y ilinda Osmanl I İ mparatorluğu 16
2.1 OsmanlI İ mparatorluğu’ nda Dem İ ryolu ve Karayollari A ğ i , 1914-1918 36
3.1 Ü çüncü Ordunun Sarikamiş Kuşatma Harekâti P lani 80
4.1 G elibolu ’ da G enel Durum , 1915 A ğustos Sonu
BİRİNCİ VE B eşİ nc İ Ordu G üçler İ 127
5.1 T ürk Kara Kuvvetlerİ, G enel D urum , 19 16 188
6.1 G enel A skerî Durum , 1917 224
7.1 Ü çüncü Ordu H arekâti, 1918 258

Tablolar
1.1 A lman A skerî H eyetİ 32
2.1 OsmanlI İmparatorluğu N üfusu , 1914 33
2.2 Kömür Ü retİ m İ, 1914 34
2.3 DEMİRYOLLARI, I9I4 34
2.4 T ürk K uvvetlerİ n İ n Dağ ilim i , 1912 40
2.5 T ürk Kuvvetlerİn İn Dağ ilim i , T emmuz 1913 44
2.6 T ürk K uvvetlerİn İ n Da ğ ilim i , A ğustos 1914 62
2.7 T ürk Kolordularinin S eferber Olmalari İç İ n G ereken S üre 68
2.8 T ürk Kuvvetlerİ n İ n Da ğ ilim i , Kasim 1914 - Y iğinak P lani 70
3.1 Ü çüncü Ordunun Taarruz G ücü , 22 A ralik 19 14 84
3.2 Ü çüncü Ordunun G ücü , 24 Mart 1914 93
4.1 Ü çüncü Kolordu Kuvvet Y a pisi , 2 A ğustos 1914 106
4.2 T ürk K uvvetlerİ n İ n Da ğ ilim i , Nİ san S onlari 1915 120
4.3 B eşİ nc İ Ordu C ephane Sarf İyat Raporu , 8 Mayis-8 H azİ ran , 1915 122
4.4 Ü çüncü Ordunun F ü l İ G ücü , 4 T emmuz 1915 146
4.5 T ürk Kuvvetlerİn İ n Dağ ilim i , Y az S onu 1915 148
5.1 E rzurum M üstahkem B ölgesİ n İn T opçu Kuvvetİ, Ocak 1916 178
5.2 T ürk Kuvvetlerİ n İ n Da ğilim i , Ocak 1916 182
5.3 Ü çüncü Ordu Kuvvetİ, 28 Nİsan 1916 184
5.4 T ürk K uvvetlerİn İ n Da ğ ilim i , A ğustos 1916 192
5.5 T ürk Kuvvetlerİ n İ n Dağ ilim i , A ralik 19 16 218
6.1 T ürk Kuvvetlerİn İ n Dağ ilim i , A ğustos 1917 234
7-1 T ürk K uvvetlerîn İ n Da ğ ilim i , Ocak 1918 246
7.2 Kars Kalesİ, 30 N isan 1918 251
7.3 T ürk Kuvvetlerîn İn Da ğ ilim i , H azîran 1918 254
7.4 T ürk Kuvvetlerîn İ n Da ğ ilim i , Eylül 1918 266
7.5 T ürk Kuvvetlerîn İn Dağ ilim i , Kasim 1918 272
8.1 Rakamlarla YENİLGİNİN MALİYETİ 278
8.2 T ürk Kuvvetlerîn İ n Dağ ilim i , Ocak 1919 280
8.3 OsmanlI Kayiplari (Yazarin Tahm İ nler İ) 281
D.I HAVACILIK BÖLÜKLERİ, I915 SONLARI 299
F.I OSMANLI KAYIPLARI 309
F.2 OsmanlI Kayiplarina İ lİşk İ n Dİğer V er İ ler 312
F.3 I. Dünya Savaşi’ nda Osmanli Kayiplarinin G enel Özeti (Yazarin Tahm İ nler İ) 312
F-4 H er Savaş Y ili İ çİ n T oplam Osmanli Kayiplari (Yazarin Tahm İ nler İ) 313
F.5 1918 Y ilinda Osmanli Ordusunun G ücü 314
F.6 Osmanli Muharebe ve Muharebe Dişi Toplam Kayipiari (Yazarin Tahm İ nlerİ) 315

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM!
T eşek k ü r

B
öyle bir kitap yazma fikri, 19 9 0 ’ların başlarında İzmir'de NATO Gü­
neydoğu Avrupa Kara Kuvvetleri Karargâhı'nda görevlendirildiğim
sırada oluştu. Askerî tarihe her zaman ilgi duyuyor ve ı. Dünya Sa-
vaşTnda Türklerle ilgili kapsamlı bir kitabın niçin yazılmadığını merak edi­
yordum. Türk çalışma arkadaşlanma bu konuyu sorduğum zaman böyle
kitaplann bulunduğunu, sadece bunların İngilizce olmadığını söylediler.
Sonra da, aralarından birinin Ankara’ya ilk gidişinde, ı. Dünya Savaşı ile il­
gili yakın tarihlerde yayınlanmış resmî tarih kitaplarını bana getirmesine
karar verdiler. Bu nedenle en önce, bana 19 9 3 ’te Balkan ve ı. Dünya Savaş-
lan ile ilgili yaklaşık on ciltlik tarih kitaplarını getiren Tuğgeneral Adem
Huduti, Albay Alaaddin Erk ve Albay Orhan Yokuşoğlu’na teşekkür ede­
rim. Onların destek ve teşviki olmadan bu işe asla başlayamazdım.
Bir kitap yazma projemi desteklediği ve ilk taslağımı eleştirdiği için
eski arkadaşım ve öğretmenim, Colgate Üniversitesi’nden Tony Busch’a
minnettarım. Tony’nin Osmanlı diplomasisi ve askerî tarihi konusundaki
eşsiz kavrayışı, 19 14 ve 1915 olaylannı doğru bir çerçeveye oturtmak için
son derece faydalı oldu. Arkadaşım ve meslektaşım Dan Callahan’ın metni
dikkatli bir şekilde okuması da ayrıntıların düzeltilmesinde çok önemli ol­
du. New Hampshire’dan Jim Minnoch, Almanya'dan Martin Kaeser, Tür­
kiye’den Bülent Yılmazer, İngiltere’den Geoffrey Miller ve İsrail’den Dr.
Yigal Shefîy’ye, görüşleri ve konunun özüne inen yaklaşımları için teşek­
kür borçluyum.
Halen [1998-2002] Genelkurmay Başkanı olan General Hüseyin
Kıvrıkoğlu’na özellikle minnettarım. General Kıvrıkoğlu, eski bir dostum
ve komutanım olarak bana araştırmamı yaparken tüm kapılann açılmasını
ve Ankara’da bulunduğum sırada özel bir ilgi gösterilmesini sağladı. Türk
Genelkurmayı Arşiv Dairesi Başkanı Binbaşı Tufan Yorgancıoğlu, çevir­
men ve araştırmacı Ahmet Çalışkan ve kütüphaneci Gülümser Mutlu’ya
araştırmamı kolaylaştırdıkları ve daha keyifli bir hale getirdikleri için teşek­
kür ederim. Arşivlerde çalışırken, her biri değerli, ama aynı zamanda tar­
tışma açıcı, bakış açılarına sahip olan jeostratejist Em. Hava Albay A. Rifla

8 T eşekkür
Ataşer, Biefeld Üniversitesi doktora adayı Mustafa Gencer, Teğmen Dev­
rim Pınar ve Teğmen Mustafa Gündüz’le çok verimli görüşmeler yaptım.
Gerek yolculuklarım sırasında, gerek Türkiye’de çalışırken, dostla­
rım Adana’dan Chuck ve Hülya Gillow, Napoli’den Dave ve Sally Pabst ile
Lisa Miller, Almanya Ramstein’dan Katherine ve Tony Vass ile Al ve Üz
Mitchem bana destek oldular. Aynca yaptığım ziyaretleri planlamama yar­
dımları için Türk Genelkurmayından Albay Raif Okutucu ve Binbaşı Sami
Gülünay’a, Ankara Merkez Orduevi’nden Albay Selim Yüceoral ile bütün
personele teşekkür ederim. Keza değerli dostlarım ABD Dışişleri Bakanlı­
ğı eski mensuplarından Steve Dawkins ile ABD Deniz Piyadelerinden Em.
Albay Rick Lorenz emekliliğimden sonra bu kitabı yazmam için beni teş­
vik ettiler.
Kitaptaki bütün hatalar bana aittir. Nihayet, eşim Melanie’ye çok
büyük bir teşekkür borçluyum. Onun teşviki ve desteği olmadan bu kitabı
asla bitiremezdim.

SİZE ÖLMEYİ E m r e d i y o r u m !
İNGİLİZCE BASKIYA Ö n SÖZ
arbay Ed Erickson’un Ordered to Die adlı kitabı, ı. Dünya Savaşı’nda

Y OsmanlI ordusunu bütün yönleriyle inceleyen, Türkiye dışında ya­


zılmış ilk tarih kitabıdır. Yazar, bu önemli hikâyenin parçalannı bir
araya getirirken, takdire değer bir çalışma yapmıştır.
Her ne kadar biz, kitabında yer alan hususların bir kısmına, özellik­
le bazı akademisyenler tarafından yapılan Ermeni İsyanı ile ilgili bazı de­
ğerlendirmelere kaülmayabilirsek de, anlatımının oldukça dengeli ve ob­
jektif olduğunu düşünüyoruz. Ordered to Die, ı. Dünya Savaşı'nda Osmanlı
ordusu konusunda İngilizce olarak yayınlanmış temel çalışma olma Özelli­
ğini uzun süre koruyacakür.
Osmanlı ordusunun ı. Dünya Savaşı’nda Müttefiklerle yaptığı sava­
şın inanılmaz bir hikâyesi vardır. İmparatorluğun subay ve askerlerinin o
denli güç koşullar altında hem şanlı zaferler kazanmalan, hem de acıma­
sız yenilgilere katlanabilmeleri dikkat çekicidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
en kıdemli subayı olarak, ulusumun ı. Dünya Savaşı’ndaki askerî perfor­
mansı ile ilgili dengeli ve objektif bir söylemin ortaya çıkmakta olmasından
son derece memnunum. Türkiye'nin savaştaki rolü, ülke dışında yeterince
anlaşılmamıştır. Kitabın bu konuda Baülı gözlerin uzun zamandır görme­
diği bir konuyu gün ışığına çıkaracağını umuyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve ben, bu hikâyeyi İngilizce konuşan dün­
yanın dikkatine sunduğu için Yarbay Ed Erickson’a müteşekkiriz.

Orgeneral H üsey İn Kivrikoğlu


G enelkurmay Başkani [1998-2002]

10 İ N G İ L İ Z C E BASKIYA Ö N S Ö Z
Sunuş
Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar
geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.
Y arbay M ustafa Kemal ^
GELİBOLU, 25 N isan 1915

arbay Mustafa Kemal’in 57. Piyade Tümenini Gelibolu kıyı başındaki

Y cehenneme sevk ederken söylediği bu sözler, Osmanlı ordusunun ı.


Dünya Savaşı’ndaki muharebe tarihini çok iyi özetler. Osmanlı Ordu­
su, dört yıllık savaş boyunca düşmanlannı şaşkınlığa ve yenilgiye uğratan, bir
büyük savaşçı orduydu. Savaşarak ölen, büyük zorluk ve felaketlere dayanan
bir orduydu. Rusya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan, Sırbistan ve Roman­
ya orduları pes ettikten çok sonraları bile hâlâ ayaklannın üzerinde durarak
inat ve kararlılıkla savaşmayı sürdüren bir orduydu.
Bu kitap, I. Dünya Savaşında Osmanlı ordusu adını taşıyorsa da as­
lında Türk ordusunu anlatmaktadır. Gerçekten de, savaşa baktığımızda, en
acımasız düşmanlan olan îngilizlerin OsmanlIlarla değil, her zaman Türk­
lerle savaştıklarını görürüz. AvustralyalIlar, Yeni ZelandalIlar ve Fransızlar
gibi, İngiliz tarihleri de düşmanı “Türk” veya hatta “Johnny Türk” olarak
adlandınrlar. Bu adlandırma bir ölçüde dönemin yaygın kullanımından
kaynaklanmakla birlikte, gerçekte söz konusu ordunun karakterini tam
olarak yansıtan bir terimdi. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu hukuki
olarak hâlâ varlığını sürdürmekte vej^ayrıca Araplar ve Kürtler gibi bağlı
halklar orduda hizmet etrnekteyşeler de, ordunun özü Türk’tü ve siperde
ölmek gerektiğinde, ölenler genellikle Türkler oluyordu. Bu nedenle kitap­
ta aslmdâ daha doğru bir terim olan Osmanlı ordusu yerine Türk ordusu
ve Türk Genelkurmayı gibi terimleri kullanacağız^
YTUunya SavişTTârıh yazımında, Türlderin savaş çabalan ve özellik­
le de Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşla ilgili stratejik yönetimi konusun­
da dikkat çekici bir boşluk vardır. Türkçe okuyamayan bir araştırmacı için,
bu konuların derinlemesine incelenmesi yolundaki her ciddi girişim, Tür­
kiye’nin savaşa katılımını sürekli ve bütünlük içerisinde veren malzemele-

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! II
rin hemen hemen hiç bulunmaması nedeniyle başarısızlığa mahkûmdur.
Araştırmacı, aynı zamanda, mevcut malzemelerin çoğunun seferlerin tak­
tik ve uygulama düzeyini ele aldığını, Türk stratejisi üzerinde çok az ana­
liz yapıldığını görecektir. Türklerin savaşı nasıl yönettikleri konusunda ge­
nel bir çerçeve olmadığı için de, ortaya çıkan resim bölük pörçük ve eksik­
tir. Bu hem ciddi amatörler, hem de ı. Dünya Savaşı’nın profesyonel tarih­
çileri için önemli bir eksikliktir. Bu kitap işte bu boşluğu doldurmayı he­
deflemektedir. Türkiye, geniş bir coğrafyaya yayılan imparatorluğun genel
geri kalmışlığı, bozuk ekonomisi ve ulaşım olanaklarından yoksunluğuna
rağmen ı. Dünya Savaşı’nda inanılması zor bir başarıyı gerçekleştirmiştir.
Savaşta Türkiye'nin birçok dezavantajı vardı. Harita ı.ı'in incelenmesi coğ­
rafî dezavantajları gösterecektir. Bununla birlikte Türkler ı. Dünya Sava-
şı'nın acı sonuna kadar savaşçı statülerini korudular; Savaşa Avusturya-
Macaristan kadar, Rusya ve Bulgaristan’dan ise daha uzun bir süre dayan­
dılar. Müttefiklerin şiddetli hücumlarına maruz kalan Türkiye büyük ka­
yıplara uğradı. \Buna rağmen Türkiye’nin orduları asla isyan etmedi ve düş­
manlarına büyük kayıplar verdirdi./BizdeH'nrömmy” veya “Doerj^ Tboy” te-
rimlerîne benzer biçimde'T^T^ftmetçik’’ diye adlandırılan Türk askeri çoğu
zaman savaştığı yerde öldü. Türkiye savaşın büyük bölümünde aynı anda
dört cephede (ve zaman zaman da bir beşincisinde) büyük muharip güçle­
ri savaşa sokmayı ve bunların varlıklarım sürdürmeyi başardı. Böyle bir
performans. Büyük Britanya hariç, savaşan tarafların hiçbiri tarafından eri-
şilemeyen bir başanydı. Bu hiç de küçük bir mesele değildi ve adeta üste­
sinden gelinmesi imkânsız bir stratejik durumda savaşa girişmek anlamı­
na geliyordu. Fakat Türkiye, berbat durumdaki dahili ulaşım hatları ile, her
nasılsa, ısrarlı ve başarılı bir şekilde bu olumsuz durumla başa çıkmasını
bildi. bakıldığı zaman, ı. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin duru­
mu inanılmaz bir metanet ve dayahıyıhk-destanıdır: niteliklerin
Jön TüıMeriır yeteneksizlikleri ve gaflarıyla iç içe geçmiş olması, ordunun
başarılarım değersiz kılmamalıdır. Türkiye’nin hikâyesi bir başarısızlık ve­
ya parçalanmakta olan eski bir imparatorluğun hikâyesi değil fakat esas
olarak olanaksız denilebilecek koşullara karşı uzun bir savaşın hikâyesidir.
Bu, mutlaka anlatılması gereken bir hikâyedir.

12 Sunuş,
îyi araştırılmış ve yazılmış İngiliz ve Avustralya resmî tarihlerinde
Türk cepheleri, çok ince aynntılanyla ele alınmışsa da, diğer cephelerde,
başka düşmanlara karşı yürütülen seferler dikkat çekici şekilde eksiktir,
örneğin İngiliz Uluslar Topluluğu bakış açısından etraflı şekilde incelenen
Gelibolu, Mezopotamya ve Filistin seferleri popüler tarih kitaplarında da
geniş şekilde kapsanmıştır. Bununla birlikte, bu seferlerle ilgili Türk gö­
rüşleri Batı dillerinde ele alınmamıştır. Aynı şekilde, 1953’te yayınlanmış
tek bir kitap dışında, Kafkasya’da cereyan eden acımasız seferlerle ilgili
dengeli ve eksiksiz bir çalışma bulmak kolay değildir. Dahası, Roman­
ya’nın yenilgisine Türkiye’nin katkısı ve Galiçya’daki operasyonlarla ilgili
bir kitap bulmak da olanaksızdır.
Önemli olan bir diğer konu da, Türkiye’nin genel savaş çabası, stra­
tejik yönetimi ve güçlerinin komutasına ilişkin olarak, temel eser diye ni­
telenebilecek bir kitabın yazılmamış olmasıdır. Bu konudaki tek çalışma,
19 2 6 ’da Fransızca olarak yazılmıştır ve günümüz için yetersizdir. Türk Ge­
nelkurmayı yaymlanndan olan. General Fahri Belen tarafından yazılmış
beş ciltlik Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi mükemmel, ancak İngiliz­
ce’ye çevrilmemiş bir kitaptır. Türk Genelkurmayı Harp Tarihi Dairesi ta­
rafından çeşitli seferler ve muharebelerle ilgili olarak daha sonra yapılan
çalışmalar son otuz yıl boyunca yavaş yavaş yayınlanmıştır. Türkçe olarak
yayınlanan bu kitaplar gelişen playlar hakkında ancak parçalı bir resim
sunmaktadırlar.
Güvenilir Batı kaynaklarının bulunmaması nedeniyle, ı. Dünya
Savaşı’ndaki Türk ordusuyla ilgili olarak son 85 yılda ortaya yanlış bir res­
min çıkması kaçınılmazdı. Bu resim, geri kalmış Türklerin daha gelişmiş
Müttefik orduları savaşta nasıl ve niçin yendiğine mazeret arayanların
gayretleriyle çizilmiştir. Türkleri firara hazır, katliama eğilimli ve genel­
likle Almanlar tarafından komuta edilen birlikler olarak gösteren güvenil­
mez tarih kitapları yıllar boyunca bu resmi daha da çarpıtmıştır. Daha
sonralan, Lawrence o f Arabia (ArabistanlI Lawrence), The Light Horsemen
(Hafif Süvari), Gallipoli (Gelibolu) ve Ali the King’s Men (Kralın Bütün
Adamları) gibi popüler sinema örnekleri bu görünüşe başka yanlışlıklar
eklemiştir. Ve nihayet, 1915-1918 olaylarında Osmanlı zulmüne maruz

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M !
13
kalmış Ermeni ve Rumların torunlarının son elli yılda başlattıkları saldı­
rılar ortaya çıkmıştır.
Tüm bunlar, ı. Dünya Savaşı’ndaki Türk ordusu hakkında çok sayı­
da yanlış değerlendirmeye yol açmıştır. Bunlardan en yaygın olanı önemli
seferlerin çoğunda Türklerin müttefikler karşısında sayısal üstünlüğe sa­
hip oldukları, bir diğeri ise seferlerin çoğunun Almanlar tarafından yöne­
tildiği şeklindedir. Bir başkakanı de Türklerin çok kötü kayıt tuttuklarını
ileri sürer. Türk birliklerinin çoğu zaman baskı altında “dağıldıklan”, kitle­
sel firar nedeniyle parçalanıp un ufak oldukları ve nihayet Türklerin salla­
nan ve dağılmakta olan imparatorluklarını yeniden ele geçirmek istedikle­
ri aynı çerçevedeki değerlendirmelerdendir. Bunların hiçbiri doğru değil­
dir. Gerçekte, çoğu kez bunların tam tersi doğrudur. Batılılarm çoğu, bu
halkın savaştaki tutumuyla ilgili olarak kafalarında yer eden yanlış kanaat-
ları dile getirmektedir. (AsluadaJ ü r k ordusu ı. Dünya Savaşı^ndajiüşfyLan-
l^rmm çok korktuğu güçlü bir savaş rnakinesiydi.y
Bu kitap, 75 yıl sonra TürFlSavaşîafî lle'î^^ olarak bir Baü dilinde
konunun tümünü ele alan ilk çalışmadır ve Osmanlılann savaştaki çabala­
rını, kapsamlı ve tümüyle belgelenmiş bir biçimde anlatmayı amaçlamak­
tadır. Türklerin savaş hedeflerini, stratejik yönetimini ve harekât alanında­
ki önemli komuta kararlarını incelemekte ve bu kararların savaş çabalan
üzerindeki etkilerini değerlendirmektedir. Türk kara kuvvetlerinin yapısını
incelemekte ve 19 14 ile 1918 arasında bu gücün nasıl geliştiğini ve konuş­
landığını izlemektedir. Bunun yanı sıra hem Türk tecrübesindeki artış,
hem de Alman askerî yardımının bir fonksiyonu olarak Türk askerî etkin­
liğinin gelişmesini ele almaktadır. Bu çalışma, savaş boyunca stratejik ön­
celikleri değiştiren ve büyük ölçekli güç kaydırmalarına yol açan çok önem­
li kararlara odaklanarak savaşta Türk stratejik yönetiminin etkinliğini de­
ğerlendirmektedir. Çok cepheli, ileri derecede endüstrileşmiş, teknolojik
olarak evrim geçiren topyekûn bir savaşla karşı karşıya kalan ilkel bir eko­
nominin, coğrafi kısıtlamalar ve kaynaklann sınırlılığı veri alınarak, genel
başarısını değerlendirmektedir.
Bu kitapta, ilk bakışta Türkler fazlasıyla kayırılmış gibi görünebilir.
Okura, buradaki bulguların “Türklerin bulunduğu yerden” sunulduğunu

14 Sunuş
ve esas olarak Türk kaynaklarından yararlanıldığını hatırlatmak isteriz. Ba­
tı tarihlerinin Türkleri düşman olarak sunma eğilimini gösterebilmek için,
çoğunlukla burada da “Ingilizler” veya “Ruslar” kasıtlı olarak düşman diye
nitelendirilmektedir. Müttefik komutanları, birlikleri ve savaş düzenleriyle
ilgilenen okurların Müttefik ülkelerin tarih kitaplarına başvurmaları gerek­
mektedir. Bu çalışma özel olarak savaşın strateji ve harekât açısından yöne­
timi konusu üzerinde odaklanmaktadır. Doğu Avrupa’daki seferler dışın­
da, tek tek muharebeleri ilgilendiren bilgilerin bazıları daha önce Batı dil­
lerinde yayınlanmış çalışmalarda bulunabileceğinden, bu kitapta taktik ay­
rıntılar genellikle ihmal edilmiştir.
Türk arşivleri ve resmî tarihleri şahsiyetler veya savaşın insani yan­
larından çok, savaşın fiziki unsurları üzerinde odaklanma eğilimindedir.
Beklenenin aksine, Türkler yenilgilerinin sebeplerini açıklarken. Müttefik­
lerin insap ve malzeme üstünlüğünün oynadığı rolü abartmamışlardır. Öte
yandan, bazı zaferlerini açıklarken de Kemal Atatürk’ün rolünü fazla abart­
mamışlardır. Genel olarak ele alındığında, ellerindeki kaynaklar. Müttefik­
lere ait tarihler ve kronolojilerle pekâlâ uyum halindedir. Önemli bir istis­
na, tabii ki Ermeni tehciridir. Bu kitapta sunulan Türk görüşü, mümkün
olan her yerde Müttefik tarihleri ile teyit edilmeye çalışılmıştır.
Genel anlamda bu kitap, gelecek için bir platform olarak düşünül­
müş ve Türk Savaşları’nın incelenmesi konusunda yeni araştırmacılarda il­
gi uyandırmayı amaçlayan genel bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Daha
da ötesi, bu kitap Türk kaynaklarının derinliğini ve zenginliğini anlamak
ve tespit etmek için bir başlangıç noktası olabilir. Kitap, Türklerin savaşta­
ki durumlarını göstermek ve mevcut diğer tarihleri tamamlamayı amaçla­
yan bir çalışmadır. Her ne kadar taktik ayrıntıların çoğu burada yoksa da,
daha önce değinildiği gibi, Sarıkamış seferinin yanı sıra Galiçya ve Roman­
ya’daki seferler ile 19 18 Kafkasya seferlerinin planlama ve uygulamalarıyla
ilgili konular burada kapsamlı olarak yer almaktadır. İngiliz ve Avustralya
tarihlerini bilenler ile W .E.D. Ailen, Paul Muratoff ve Commandant M.
Larcher’in çalışmalarına aşina olanlar. Size Ölmeyi Emrediyorum’u n bu ça­
lışmaları ve I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun hikâyesini tamamla­
dığını göreceklerdir.

SİZE ÖLM EYİ EMREDİYORUM!


Nihayet, bu kitap ı. Dünya Savaşı’ndaki Türk ordusunu tanımlayan
ve olaylara dayanan bir kimlik yaratmaktadır. Belki de bu muazzam savaş­
çı kuvvete yapılan en büyük haksızlık, tarihi hatalı algılayarak yapılan onun
itiban, yaşam felsefesi ve karakteriyle ilgili büyük çarpıtmalardır. Onlar sa­
dece Türk değil, taşıdıklan tarihî, psikolojik ve duygusal yükle birlikte bir
ordu idiler. Bu çalışma, anonim bir görüntüyü, bir dizi karardan, savaşan
birlikten ve şahsiyetten oluşan elle tutulur ve savaştaki Türk ordusunu doğ­
ru bir şekilde gösteren bir resme çevirmektedir.

Harita ı.ı 1914 Yılında Osmanlı İmparatorluğu ,

Kaynak: Türk Genelkurmayı, Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi, Osmanlı Devri, Dünya Harbi,
İdari Faaliyetler ve Lojistik, X. cilt (Ankara Basımevi, 1985), Kroki 1.

16 Sunuş
BİRİNCİ Bölüm

FELAKETİN EŞİĞİNDE BİR ORDU


19 0 8 -19 14

J ön T ürkler
odern Türk askerî tarihi Osmanlı împaratorluğu'nda Jön Türk-

M ler’in iktidara gelmeleriyle başlar. Yaşlı Osmanlı İmparatorluğu


20. yüzyıla girerken, eğitimli Türklerin çoğu, imparatorluğun po­
litik bir varlık olarak ayakta kalmasının, politik ve ekonomik alanda radikal
reformların yapılmasına bağlı olduğunu düşünüyorlardı. Bu modern düşü­
nürler, politik gruplar kurdular ve Jön Türkler adı verilen bir hareketi baş­
lattılar. Jön Türk hareketi, aydınlar ve liberal düşünürlerin yanı sıra ordu ve
donanma subaylarından oluşan olağanüstü kanşık bir grubu bir araya ge­
tirdi. Söz konusu gruplar içinde en öne çıkanı İttihat ve Terakki Komitesi
idi. Bu hareket, doğal olarak, bunu bir tehdit olarak gören Sultan II. Abdül-
hamit tarafından içeride ve dışarıda bastınlmaya^alışıldı. Bu gruplara giz­
lice katılan subaylar Şam ve Selanik’te faal hücreler oluşturdular.
19 0 7 sonlarında, İkinci Jön Türk Kongresi Paris’te toplandı. İttihat
ve Terakki üyeleri ile Selanik grubu ve Ermeni Taşnakları bu kongreye ka­
tıldılar. Delegeler, sultanın rejiminin gerektiği taktirde şiddet kullanılarak
kaldınimasını ve parlamenter bir idarenin gelmesi yönündeki isteklerini
beyan ederek kongreye son verdiler.-190 8 bahannda Osmanlı İmparatorlu-
ğu’ndaki genel koşullarla birlikte Sultan Abdülhamit’in halk üzerindeki
baskısı da giderek kötü bir durum aldı ve küçük ayaklanmalar çıkmaya baş­
ladı. Selanik devrimin yatağı olduğu için buradaki muhalefeti bastırmak
amacıyla düzenli ordu birlikleri gönderildi. Ayaklanmalar giderek Balkan-
lar’a yayıldı ve nihayet 23 Temmuz 19 0 8 günü sultan Jön Türkler’in öneri­
lerine uymayı ve modernleşme yönünde çalışmayı kabul etti. Devrim nere­
deyse kansız bir şekilde gerçekleşmişti.
ittihat ve Terakki Komitesi sultanın böylesi hızlı bir dönüş yapaca­
ğını tahmin etmediği için hazırlıksız yakalanmıştı ve derhal İstanbul’da et­

S iz E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! 17
kin olmaya çalıştı. Üç üye (yedi kişilik komitenin bir bölümü) hükümet
üzerinde etkili olmak için başkente gönderildi. Bunlar Kurmay Binbaşı Ce­
mal Bey ile Talat ve Cavit beylerdi. Jön Türkler’in etkisi derhal kendisini
gösterdi ve imparatorluğun modernleşmesi amacıyla kapsamlı programlar
gündeme getirildi. Parlamentonun yeniden açılması için hazırlıklar yapıl­
dı ve imparatorluk bir süre için azınlıklara tüm sivil hakları vermenin eşi­
ğine gelmiş gibiydi. Demokrasi ulaşılabilecek kadar yakın görünüyordu.
Ne yazık ki Jön Türkler azınlıklarla anlaşmazlığa düşmesi ve modernleşme
ile batılılaşmanın hızını yavaşlatmak isteyen muhafazakâr unsurlarla kav­
gaya girişmesi nedeniyle bu demokratikleşme planları gerçekleşemedi.
Nisan 19 0 9 ’da ordunun bazı unsurlarının sultanı destekleyerek
Jön Türkler’i iktidar mevkilerinden kovduğu bir karşıdevrim gerçekleşti.
Ordu içindeki Jön Türkler derhal bir araya gelerek düzeni sağlamak üzere
İstanbul’a yürüdüler. Hızla toparlanan ve “Hareket Ordusu” adı verilen bir
kuvvet İstanbul’u denetim altına alarak düzeni sağladı. Kuvvete komuta
eden Hüseyin Hüsnü Paşa’nın yanında Mustafa Kemal de bulunmaktaydı.
Daha sonra komutanlığa getirilen 3. Ordu komutanı Mahmut Şevket Paşa
sıkıyönetim ilan etti. Yeniden toplanan parlamentonun ilk işi 27 Nisan’da
II. Abdülhamit’i tahttan indirmek oldu. İmparatorluk bundan sonra kısa
süren bir anayasal demokrasi dönemine girdi.
Hemen hemen aynı anda imparatorluğun dört bir köşesinde, özellik­
le de Arnavutluk, Makedonya ve Doğu Anadolu’da aynlıkçı talepler ortaya
çıktı. İtalya imparatorluğun Afrika’daki tek varlığı olan Trablusgarp’ı istila
edince yeni sorunlar çıktı. Bazı Jön Türk subaylar oraya giderek savaşa katıl­
dı. Bunlann en önemlileri Enver Bey ve Mustafa Kemal idi. Savaş çok uzun
sürmedi ve 4 Kasım’da İtalya bölgeyi ilhak ettiğini ilan etti. Aynı günlerde İt­
tihat ve Terakki bir koalisyon hükümeti ilişkisi nedeniyle bazı idealleri konu­
sunda tavizler verdi. Bu da partinin içten parçalanmasına neden oldu.
Diğer dış güçler de zaten gücünü sonuna kadar zorlamakta olan
OsmanlI hükümetini krize sokmak üzere çeşitli komplolara giriştiler. Rus­
ya tarafından desteklenen ve yükselen bir Balkan gücü olan Sırbistan Türk-
lerin iç ve dış tehditlerle meşgul olmalarından yararlanmak istedi. Sırplar
13 Mart 19 13’te Bulgaristan ile, her iki ülkenin Osmanlı topraklarından pay

18 FE LA K ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r d u 1908-1914
almasını amaçlayan bir askerî anlaşma yaptılar. Bulgarlar 29 Mayıs 19 12 ta­
rihinde Yunanlılarla ikinci bir anlaşma yaparak, Osmanlı varlıklannm geri
kalanını bölüşmeyi hedeflediler. Eylül ve ekim aylarında Karadağ da ittifa­
ka katılmaya razı edildi. Şimdi Osmanlı karşıtı Hıristiyan devletler, İmpa­
ratorluğun Yenipazar Sancağı, Kosova, Makedonya ve Rumeli’den geriye
kalan parçalarından oluşan Avrupa topraklarının etrafında bir çember oluş­
turmuşlardı. Bu olaylar Osmanlı ordusunu, silah altındaki yaklaşık
250.000 mevcuduyla savaşa hazırlıksız durumda yakaladı. x

Balkan Savaşlari
I. Balkan Savaşı S Ekim 19 12 ’de Karadağlılann Yenipazar’a saldın-
larıyla başladı; ardından da Trakya’ya büyük bir Bulgar saldırısı yapıldı.
Bulgarlar ekim sonlarında Lüleburgaz’da Türk ı. Ordusu’nu yendiler ve
müstahkem Edirne şehrini kuşattılar. Bulgarlar daha sonra İstanbul’a 30
kilometre mesafedeki Çatalca Hattı’nda durduruluncaya kadar ilerlediler.
Sırplar Kosova ve Makedonya’ya girdiler ve Karadağlılarla buluştular. Ka­
sım 19 12 ’nin başlarında Türk 2. Ordusu yenilmiş halde Arnavutluk’a çekil­
mekteydi. Yunanlılar kuzeye ilerleyerek 8 Kasım’da en büyük ödül olan Se­
lanik’! aldılar. Altmış günden az bir süre içinde iki Osmanlı ordusu yenil­
giye uğramış ve imparatorluğun Avrupa’daki varlıkları Hıristiyan Balkan
devletlerinin eline geçmişti.
Savaşı sona erdirebilmek amacıyla aralık ortalarında Londra’da gö­
rüşmeler başladı. Ordulan dağılmış, yüz binlerce Müslüman mülteci im­
paratorluğa akıyordu, Edirne ile İstanbul yitirilmek üzereydi. Pazarlık ede­
cek durumda olmayan ve tam bir umutsuzluk havası içinde bulunan Os-
manh hükümeti tereddütler içindeydi ve avantajları olan bir barış anlaş­
ması yapamayacak gibi görünüyordu. İttihat ve Terakki Komitesi görüşme­
lerde çok fazla taviz verileceği korkusuyla harekete geçmeye karar verdi. 23
Ocak 19 13’te İttihat ve Terakki Komitesi üyesi Enver Bey meşhur “Babıâli
Baskını”nı gerçekleştirdi ve Sadrazam Kamil Paşa’yı silah zoruyla istifa et­
tirdi. İttihatçılar Cemal Bey’i İstanbul’u savunan ı. Ordunun komutanlığı­
na, Mahmut Şevket Paşa’yı da sadrazamlığa getirdiler. Yeni İttihat Terakki
hükümeti Edirne’yi geri almaya kararlı bir tutum içine girince Londra gö­

SİZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM!


19
rüşmeleri kesildi. Şubat 19 13'te yeniden şiddetli çatışmalar başladı ve mart
ayında Bulgarlar Çatalca hatlarına karşı kararlı bir hücum başlattılar ama
başarısız oldular. Her ne kadar Türkler sonuçsuz kalan bir dizi taarruz
planlayıp uyguladılarsa da 28 Mart 1913 günü Edirne kalesi düştü. Görüş­
meler tekrar başladı ve 10 Haziran 1913'te Londra Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşma ile Türkler Edirne’nin yanı sıra 15. yüzyıldan beri ellerinde tut-
tuklan Balkan topraklarını yitirdiler.
Bu denli olumsuz koşulların sonucunda, İttihat ve Terakki karşısın­
da ciddi bir politik muhalefet oluştu. Bir karşı darbe teşebbüsünde Mah­
mut Şevket Paşa silahlı kişilerin suikastına kurban gitti. İttihat ve Terakki
Komitesi derhal darbe girişimini bastirdı ve Osmanlı hükümeti üzerinde­
ki kontrolünü sağlamlaştırdı. 12 Haziran 1913 günü, İttihatçılar bir Mısır
prensi olan Sait Halim Paşa’yı sadrazamlığa getirdiler.
İkinci Balkan Savaşı, eski müttefikler Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ
ve Yunanistan’ın kendi aralarında kavga etmeye başlamaları üzerine çıktı.
Sorun Osmanlı topraldannm, özellikle de Bulgarlann göz dikmiş oldukları
fakat müttefikleri tarafından önlerinin kesildiği Ege liman kenti Selanik’in
paylaşılmasıydı. 29-30 Haziran 19 13’te Bulgarlar Makedonya’daki Yunan ve
Sırp güçlerine karşı sürpriz bir taarruza geçtiler. Her ne kadar Bulgarlar an­
lık bir avantaj yakalamış gibi göründülerse de, Karadağ ve Romanya da Bul-
garlara karşı savaşa katildi. Şimdi her iki cephede de çok sayıda düşmanla
karşı karşıya bulunan Bulgaristan eski müttefiklerine karşı mücadele etmek
için ordusunu Edirne’den çekti. İttihat ve Terakki derhal bu zaaftan yararlan­
dı ve Enver orduya Trakya’da ilerleme emri verdi. 21 Temmuz’da Osmanlı
ordusu Edime ve çevresindeki bölgeyi ele geçirdi. Bükreş Antlaşması 10
Ağustos 19 13’te İkinci Balkan Savaşı’na son verdi. Böylece 1913 yazı sonlann-
da Sırbistan iki kat büyümüş, Yunanistan Selanik ve Makedonya’nın büyük
bölümünü ele geçirmiş, Bulgaristan Ege Denizi’ne küçük bir çıkış elde etmiş
ve Osmanlılann Balkanlar’daki varlığı sona ermişti.
Halk Londra Antlaşması’nm feshedilerek Edime ve Trakya’nın geri
alınmasını İttihat ve Terakki’nin işi olarak gördüğü için bu partinin hükü­
meti yerini sağlamlaştırmış oldu. Şimdi Osmanlı İmparatorluğu’nu ı. Dün­
ya Savaşı’na götürecek liderlik oluşmuştu ve Sadrazam Sait Halim Paşa, Da­

20 FE LAK ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r d u 1908-1914


hiliye Nazın Talat Paşa, Harbiye Nazın Enver Paşa ve Bahriye Nazın Cemal
Paşa’dan meydana gelmekteydi. Diğer İttihat ve Terakki liderleri iktidardan
pay kapma konusunda o denli başanlı olamamışlardı. Özellikle de, Enver ile
yıldızı banşmayan ihtiraslı Mustafa Kemal askerî ataşe olarak, bir diğer
önemli İttihatçı olan Fethi Bey’in de bulunduğu Sofya'ya bir tür yan sürgü­
ne gönderilmiş, daha geri plandaki bazı İttihatçılar ise imparatorluğun kıyı­
sında köşesinde kalmış gözden ırak askerî görevlere dağıtılmışlardı. Os­
manlI İmparatorluğu’nun yeni İttihatçı liderleri kendilerini ülkeyi batılılaş­
tırma ve modernleştirmeye adamış, hırslı milliyetçilerdi. Çoğu otuzlannda
ve kırklannın başında, askerî akademi veya üniversitelerde yüksek eğitim
görmüş, bürokrasi içi mücadelede yetenekli genç adamlardı. Ne yazık ki ay­
nı zamanda iktidar açlığı içinde ve küçük kıskançlıklann esiri olmuş durum­
daydılar. Bu da onlann etkili bir şekilde birlikte çalışmalannı engelliyordu.
19 14 ’ün olaylan birbirini izledikçe bu özellikler Osmanlı împaratorlu-
ğu'nun varlığını sürdürmesi için büyük bir tehlike teşkil edecekti.

T ürk G enelkurmayi ve Ordu


Osmanlı askerî yapılanmasının tepesinde, yeniçerilerin kaldırılma­
sından sonra 18 2 6 ’da kurulan Harbiye Nezareti vardı. Bu bakanlık içinde
satın alma, silahlanma, barış zamanı işleri, seferberlik ve terfi işlerine ba­
kan daireler bulunuyordu. Bu daireler arasındaki koordinasyon ya yoktu ya
da çok kötüydü.' 3 Ocak 19 14 ’ten 4 Ekim 19 18 ’e kadar Enver Paşa harbiye
nazırlığı görevini yürüttü. 14 Ekim’den ıı Kasım 19 18 ’e kadar bu makam
İzzet Paşa tarafından dolduruldu. Osmanlı askerî kuvvetlerinin gösterme­
lik başkomutanı sultanın kendisiydi. Ne var ki savunma bakanı başkomu­
tanlık vekilliğini de üstlenerek her iki görevi birden yürüttü. Bununla bir­
likte, bakanlık ordunun birçok harekâtını doğrudan kontrol etmiyordu ve
bu işlev bir Genelkurmay karargâhı tarafından yerine getiriliyordu.
Bundan sonra Türk genelkurmayı olarak adlandıracağımız Osman-
lı genelkurmayı Prusya genelkurmayı örnek alınarak kurulmuştu. Genel­
kurmay, bütün büyük Avrupa ordularındaki klasik kurmay görevlerini ye­
rine getiriyor ve personeli kurmay subaylardan oluşuyordu. Dikkatle seçi­
len subaylar İstanbul’daki Harp Akademisi’nde iyi bir kurmay eğitimi alı­

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 21
yorlardı. Harp Akademisi’ni bitirdikten sonra mezunlar kurmay olmayan
yaşıtlarına göre ek kıdem alıyorlar ve derhal önemli görevlere atanıyorlar­
dı. Savaş dönemindeki Türk kolordu ve tümen komutanları ile kurmay
başkanlarmm hemen hemen tümü kurmay subaylardı. Prusya modelinin
yansıması olarak, Türk Genelkurmayı'ndaki en etkili makam Genelkur­
may Başkanlığı idi. Genelkurmay farklı askerî alanlarda uzmanlaşmış bu­
lunan dairelerden oluşmaktaydı. En önemli kurmay dairesi Birinci Daire
veya Harekât Dairesi idi. Ayrıca bir İstihbarat Dairesi ile Almanlarda oldu­
ğu gibi Türklerîn de demiryolları ve muhabere işlerine bakan ayrı dairele­
ri mevcuttu. Bunların yanı sıra ordunun idaresi ve ikmali için çeşitli kur­
may daireleri vardı. Genelkurmay Başkanına yardım veya onun yokluğun­
da işleri yürütmek için iki genelkurmay yardımcısı bulunmaktaydı.
Ocak 19 13’ten itibaren Enver Paşa hem harbiye nazırı, hem de Türk
ordusunun başkomutan vekili olarak iki görevi bir arada yürüttü. Ayrıca 3
Ocak 19 14 ile 4 Ekim 1918 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanlığı
(Harbiye-i Umumiye Reisliği) makamını da üstlendi. Ahmet İzzet Paşa 4
Ekim 19 18 ’den 3 Kasım’a kadar, Cevat Paşa da bu tarihten 24 Aralık 19 18 ’e
kadar çok kısa bir süre için bu görevi yürüttüler. Ağustos 1914'te Enver Pa­
şa Türkiye’yi ı. Dünya Savaşı’na sokan Osmanlı diplomatik manevraları ile
yoğun şekilde uğraşmaktaydı. Tarihçilerin bilgilerine dayanarak, 19 14 ya­
zında Enver Paşa’nm farklı görevleri arasında en az vakit harcadığı işin ge­
nelkurmay başkanlığı olduğunu söyleyebiliriz. Liman von Sanders’in 19 14
ilkbaharında, çok iyi yetişmiş bir Alman Kurmay Subayı olan Albay Fried-
rich Bronsart von Schellendorf u. Alman Askerî Heyeti’ndeki taktik bir gö­
revden, Türk genelkurmay başkanı birinci yardımcılığına getirmesi Türk-
1er için bir şans oldu. İkinci yardımcı ise Albay Hafız Hakkı Bey idi. Her ne
kadar ikisi de kurmay subay olarak yetiştirilmişse de, ileride görüleceği gi­
bi, aralarında entelektüel farklılıklar vardı.
36 piyade tümeninden oluşan faal ordu gücü dört ordunun kolor­
duları arasında bölüşülmüştü. Türk kolorduları üç piyade tümeni ile birer
adet topçu ve süvari alayından oluşmaktaydı. Türk piyade tümeni üç piya­
de alayı ile bir topçu alayından müteşekkildi. Bütün bu kuvvetler hareketli
ve sürekli muharebe harekâtı yapma yeteneğine sahip birimlerdi. İhtiyat

22 FELAKETİN EŞİĞ İN D E BİR O rdu 1908-1914


kuvvetier imparatorluğun dört bir yanına dağılmıştı ve düzenli birlikleri
destekleyerek onları seferberlik gücüne eriştirecek bir yedek personel ve
küçük birlik havuzu teşkil ediyorlardı. Dört adet müstahkem mevki komu­
tanlığı vardı: baü sınır kenti olan Edirne, Çanakkale, İstanbul Boğazı ve do­
ğu sınır kenti olan Erzurum. Birinci Balkan Savaşı’nda İstanbul’u koru­
mak üzere Çatalca’da beşinci bir müstahkem bölge kurulmuş olup burası
hazır tutulmakla birlikte savaşın büyük bölümünde faal halde değildi. Top­
rak istihkam ve siperlerden oluşan Çatalca hariç, tahkimli bölgeler kalıcı
beton kaleler ve mevzilerden yapılmıştı.
OsmanlI askerî gücünün geri kalanı arasında hafif ihtiyat süvari
alayları vardı. Bu birlikler 17 Ağustos 19 10 tarihinde lağvedilen Hamidiye
süvari birliklerinin yerine kurulmuşlardı.^ Bu yeni alaylar yedi süvari tuga­
yı ve üç bağımsız alay halinde kurulmuş olup esas olarak Kürtler, bazı Türk
köylüler ve tek tük Ermenilerden oluşmaktaydı. Bu düzensiz birliklerde ge­
leneksel askerî disiplin her zaman bir sorun oluşturmuştu ve Türk Genel­
kurmayı yeni ihtiyat kuvvetler oluşturarak buna bir son vermeye kararlıydı.
19 12 ’den sonra bu tugay ve alaylar dört ihtiyat süvari tümeni olarak birleş­
tirilerek savaş sırasında 3. Ordunun kontrolüne verilmişlerdi.
Ordunun savaş zamanındaki gücüne önemli bir katkı da Jandarma
tarafından sağlanmaktaydı. 1878 yılındaki felaketle sonuçlanan Rus-Türk
savaşından sonra bir Fransız eğitim misyonu desteğiyle kurulan Jandarma
güçlü bir teşkilattı. Görevi esas olarak iç güvenlik ve sınırların korunmasıy-
dı. imparatorluğun her tarafına yayılmıştı. Her vilayetin bir seyyar Jandar­
ma taburu, çoğu büyük kentlerin de seyyar Jandarma alayları vardı. Bunla­
rın yanı sıra çok sayıda sabit yerel tabur da bulunmaktaydı. Seyyar alaylar­
da 2371 subay, 39 .268 asker ve 75.395 hayvan bulunmakla birlikte komuta
personeli, sınır muhafızları ve destek personeli sayıca birkaç yüz bin kişi­
nin üzerindeydi. Seferberlik durumunda, bu önemli kuvvetin denetimi
İçişleri Bakanlığı’ndan Savunma Bakanlığı’na devrediliyordu.
Ordu Alman Ordusu model alınarak kurulmuştu ve çok sayıda subay
ve astsubay liderlik akademileri, sınıf eğitim okuUan (topçu, süvari, piyade,
muhabere ve istihkam dahil), teknik merkezler ve er eğitim alaylan vardı.
Askerlerin temel eğitimi çok zordu ve son derece sıkı bir disiplin altında yü­

SİZE ÖLM EYİ EMREDİYORUM! 23


rütülüyordu. Türk askerleri hizmetlerinin ilk yansım bireysel eğitim, ikinci
yansını da birlik eğitimiyle geçiriyorlardı. Kaynak sıkıntısı vardı ve askerlere
normalde tek bir üniforma veriliyor ve eğitimleri sırasında toplam olarak sa­
dece yirmi veya otuz tüfek mermisi harcıyorlardı. Bölük ve tabur düzeyinde­
ki eğitim çalışmaları yıl boyunca yapılıyor ve her yıl ekim ayında ordu büyük
ölçekli sahra manevralan yapıyordu. Genelde ihtiyat piyade tümenleri bu
manevralar için silah altına çağniıyor ve İstanbul’daki elçiliklerin askerî ata­
şeleri normalde bu talimleri izlemeye çağrılıyordu. Ne var ki, Batılı gözlem­
ciler, komutanlan ve birlikleri sınayan serbest oyun metodolojisi yerine ön­
ceden yazılan ve aşın bir kontrole tabi tutulan bu manevralar için Türkleri
sık sık eleştiriyorlardı. Bu türden son büyük ölçekli manevra 1910 yılında
Trakya’da Lüleburgaz yakınlannda yapılmıştı. Manevra ı. ve 2. Ordular ara­
sında yapılmış, 12 gün sürmüştü. Senaryo mart ayında planlanmış ve “Doğu
Ordusu” 1910 Ekim’inde “Batı Ordusu”na karşı savaşa sürülmüştü.
Askerî doktrin açısından Türkler Alman öğretmenlerinin teknikle­
rini kopya ettiler. Yürüyüş tabloları, hücum ve savunma cepheleri, taktik­
ler ve kurmay yöntemleri günün Alman yöntemlerine göre şekillendiril­
mişti. Yüzyılın başından itibaren büyük Osmanh müstahkem kentleri olan
Edime ve Erzumm da istihkamlar konusunda Alman düşüncesini yansıtı­
yor, savunma mevzileri kalelerin ilerisine alınarak birbirlerini destekler ha­
le getiriliyordu.
Türk ordusunun gücü en alt ve en üst kademedeki elemanlarına
bağlıydı. En üst kademelerde, yetişmiş kurmay subayları hücuma yatkın ve
iyi eğitimliydi. Alt kademelerde, erat sert tabiatlıydı ve büyük meşakkate
dayanıklıydı ve bütün Avmpa’da sebatkârlığı ile tanınmıştı. Ne var ki Türk
ordusunun en zayıf olduğu yer orta kademeleriydi. Ingilizler ve Almanla­
rın aksine, Türklerin uzun hizmet yapan astsubaylan (çavuşlar) yoktu ve
OsmanlI kuvvetlerinde de böyle bir gelenek hiç olmamıştı. Bu dumm, ba-
nş zamanında silah altına alınanların hızla eğitimini zorlaştırıyordu. Mu­
harebede düşük rütbeli subaylar öldükçe bu profesyonel derinlik yokluğu,
öne çıkarak liderlik sommIuluğu alacak yeni liderlerin olmaması anlamına
geliyordu. Bu dumm Türk ordusunu özellikle ı. Dünya Savaşı’nı karakte-
rize eden çok yüksek kayıplı muharebelerde zor dumma düşürdü.

24 FE LA K ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r d u 1908-1914
SE F E R B E R L İK

Türk Genelkurmayı, imparatorluğun insan kaynaklan açısından


yaklaşık iki milyon kişilik bir seferberlik potansiyeli olduğuna inanıyordu.^
Bununla birlikte savaş boyunca bu iddialı hedefe hiçbir zaman ulaşılama­
dı. 19 14 yazında 1893 ve 18 9 4 sınıfları askere çağnldı (her yaş grubunda
yaklaşık doksan bin kişi vardı) ve Türk ordusunun yaklaşık barış zamanı
kuvveti 20 0.00 0 asker ve 8000 subaydan oluşuyordu. Bazı Avrupa güçle­
rinin aksine, Türkiye barış zamanında ilk hat birliklerini muharebe kuvve­
tinde tutmuyor, bunun yerine daha çok sayıda, mevcudu azaltılmış birlik
bulunduruyordu. Bu politika, tümenden daha küçük tüm birliklerin yapı­
sının sistematik olarak azaltılması ile yürütülüyordu. Her Türk piyade ala^
yının üç taburundan birisi ve her piyade taburunun da dört bölüğünden bi­
risi boştu. 19 14 yazında, seferberlik gücü 10.000 asker olan Türk piyade tü­
menlerinin mevcudu 40 0 0 idi. Orduyu seferberlik gücüne eriştirmek ve
tümenlerindeki eksiklikleri tam olarak doldurmak için Türk ordusunun
toplam 477.8 68 asker ve 12.46 9 subaya gereksinimi bulunmaktaydı. Eksik
mevcutlu veya eksik kadro yapısındaki birlikler (kadrosu büyük ölçüde ar­
tırılmak üzere tasarlanmış zayıf mevcutlu bir organizasyon yapısı) Balkan
Savaşları’ndan sonra ordu tarafından bilinçli olarak alınmış bir kararı yan­
sıtmaktaydı. Topçu ve teknik birimlerde ihtiyat kuvveti bulundurulmuyor­
du. Her halükârda, Türk Genelkurmayı yaklaşık ı.000.000 asker ve
210 .0 0 0 hayvanın kolaylıkla sağlanabileceğine ve tam seferberliğin hemen
ertesinde seyyar sahra ordusunun 4 6 0 .0 0 0 asker, 14.500 subay ve
16 0 .0 0 0 hayvandan oluşan bir güce erişebileceğine inanıyordu."^ Buna
42.0 0 0 kişilik (25.000 jandarma, 12.0 00 sınır muhafızı ve 60 0 0 mekka-
reli seyyar birlik)^ ağır silahlı ve eğitimli jandarmanın da ilave edilmesi ge­
rekir. Türkler toplam olarak yaklaşık 500.000 askeri harekâta hazırlamayı,
geri kalanları da kale garnizonlarında, kıyı savunmasında, iletişim ve ulaş­
tırma hatlarının işler halde tutulmasında kullanmayı planlamışlardı.
Maddi olanaklara gelince, ordu modern bir savaş yapacak yeterli do­
natıma sahip değildi. Çoğu tümenin kuruluşunda görünen 24 adet 75
m m ’lik sahra topundan sadece 21'i veya daha azı mevcuttu. Topçu gücü

SİZE Ö L M EY İ EM REDİYORUM!
25
Fransız Schneider, Alman Krupp ve Avusturya-Macaristan Skoda toplann-
dan' oluşan bir karmaydı ve yaklaşık 90 0 parçadan oluşuyordu. Kolordu
seviyesinde, kolordu topçusunun üç bataryası için gerekli olan 105 mm'lik
12 obüsün büyük kısmı mevcuttu. Sonuç itibariyle ordunun savaş ekipma­
nını sağlaması için 280 sahra topuna gereksinimi bulunmaktaydı. Bunla­
ra ek olarak, Edirne, Erzurum, Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Çatal-
ca'da ayrıca 9 0 0 adet sabit veya yarı sabit kıyı veya kale topu bulunmaktay­
dı ki bunlar acil kullanıma uygun bir şekilde konumlanmış sayılmazdı.
Makineli tüfek durumu daha da kötü idi. Her piyade alayına dört
makineli tüfek verilmişti. Bazı alaylarda bu sayıya ulaşılamamıştı ve ordu­
nun alaylar için koyduğu standarda ulaşılması için 200 adet eksiği bulun­
maktaydı. Tabur ve bölük seviyesinde hiç makineli tüfek yoktu ve ordunun
gereksinimlerini karşılamak için birkaç bin makineli tüfeğe ihtiyacı oldu­
ğu hesaplanmaktaydı. Eldeki 1.500.000 tüfekle, bu alanda kritik bir eksik­
lik yoktu ama ordunun hâlâ 200.00 0 tüfeğe gereksinimi vardı.^
Cephane stoklan düşük seviyedeydi ve Türklerin savaşta kullanıl­
ması beklenen miktarları karşılama olanaklan bulunmamaktaydı. Nişancı
eri başına 150 fişek, kolordu depolarında da buna ek olarak 190 fişek bu­
lunmaktaydı ve tüm ordu ihtiyaü olarak yaklaşık 20 0.00 0 .0 00 fişek vardı.
Türk topçusu için namlu başına yaklaşık 588 mermi düşüyordu.
Destek hizmetleri açısından Türk ordusu feci halde sıkıntı çekmek­
teydi. Her tümende bir sıhhiye ünitesi ve her kolorduda dört sahra hastane­
si bulunması gerekiyordu ama bunlar hiçbir zaman kuruluş kadrolanna eri­
şemedi. Bu eksiklik doktor, ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı ile katlanarak art­
maktaydı. Türklerin toplam hastane kapasitesi 38.000 yatak olup, bunun
14.0 0 0 ’i İstanbul kentinde yerleştirilmişti. Ulaştırma kritik bir zafiyet ala­
nıydı ve özellikle ikmal arabaları ve koşum hayvanlan sıkıntısı vardı. Türk
ordusunda motorize birlikler ve havacılık nerdeyse yok seviyesindeydi.
Alman danışman General von der Goltz’un tavsiyesi üzerine, sefer­
berlik planlaması, barış zamanında silah alüna alınan ve eğitimi tamamla­
nan erlerin sürekli olarak faal ordudan ihtiyat kuvvetlerine aktarılmasına
dayanmaktaydı. Türk ordusunda barış zamanında faal hizmet piyade için
üç yıl, topçu ve teknik hizmetlerde dört yıldı.® Benzer şekilde, hayvanlar da

26 FE LA K ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r d u 1908-1914
dört yıl hizmette tutulduktan sonra sivil kullanıma aktarılıyorlar, ancak hiz­
mete çağrılmak üzere ömür boyu yükümlülükleri sürüyordu. Gayri Müs-
limler askerî hizmetten muaf tutulmakla birlikte, bunun yerine özel bir as­
kerlik vergisi ödemek zorundaydılar. 19 14'e gelindiğinde zorunlu askerlik
hizmet süresi piyade ve süvari için iki yıla, topçu için üç yıla indirilmişti.
Bu karar bütçe kısıtlamalarının sonucunda alınmıştı ve söz konusu plana
göre ordunun faal kuvveti daha da azaltılmış oluyordu. Askerî yöneticiler
yılda iki kez yapılan yüzde 50 oranında bir değişimin her üç yılda yüzde 33
oranında değişimden daha kötü olduğunu düşünmüştü. Her halükârda,
Balkan Savaşları’nda eğitimli komutanlann büyük bölümünün yitirilmesi,
birliklerin yeni personeli yeterli ölçüde eğitmeyi başaramaması şeklinde
kendini göstermekteydi.
Bütün erkek nüfus askerî hizmetle yükümlüydü ve kronolojik yaş­
larına göre bir sınıf veya tertip olarak askere alınıyorlardı. Bu genelde her
yıl yaz sonunda olmaktaydı. Yükümlülük erkeklerin 20 yaşma bastıkları
yılın I Mart'mda başlıyor ve 25 yıl sürüyordu. Türk askerî teşkilatı. Niza­
miye adı verilen faal kuvvetler ile İhtiyat adı verilen yedek gücün yanı sı­
ra Müstahfız olarak adlandırılan yerel askerî kuvvetlerden oluşmaktaydı.
En genç 2 sınıf faal ordunun insan gücünü oluşturuyor, sonra gelen 16 sı­
nıf ihtiyatlar, en yaşlı 7 sınıf da yerel kuvvetlerin kaynağını teşkil ediyor­
du.^ 1886 yılında başlatılmış olan redif sistemi (örgütlü ihtiyat birlikleri)
1913 yılında kaldırıldı. Bazı yedekler ve yerel birlikler, tabur veya daha kü­
çük ölçekte birlikler şeklinde örgütlenmişler ve seferberlik istasyonu ola­
rak tayin edilmiş yerel eğitim merkezlerine verilmişlerdi ama 1913'ten
sonra çoğu bireysel ikmal eratı olarak görevlendirildiler. Türkiye Alman­
ya ve İngiltere’nin aksine, askerî birliklerin mahalli özellikleri yansıtması
fikrine sıcak bakmıyordu ama 19 14 yılında Türk Ordu birlikleri esas itiba­
riyle yerel olarak silah altına alınmış kişilerden oluşmaktaydı. Savaş iler­
ledikçe ve askerler ya teker teker, ya da kuralarla toplu olarak onlara en
çok ihtiyacı olan birliklere gönderildikçe bu durum giderek değişti. Bütün
diğer büyük Avrupa güçlerinin aksine, Türkiye, ihtiyat tümenlerden olu­
şan kolorduları bütün olarak savaşa sürebilecek bir ihtiyat sistemine sa­
hip değildi.'“ Büyük şehirlerdeki garnizonlara yerleşik sürekli ihtiyat piya­

S İ Z E Ö L M E Y İ E m r e d İy o r u m ! 27
de tümenleri Balkan Savaşları'nın sona ermesi ile birlikte 19 13 yılında kal­
dırılmıştı. Bunun sonucu olarak, seferberliğin hemen ertesinde, Türk or­
dusunun elindeki eğitimsiz birlik sayısında önemli bir artış olmadı. Bu­
nun birkaç istisnası vardı ki bunlar 12. Kolordu (bağımsız), 38. Piyade Tü­
meni (bağımsız) ile ı., 2., 3. ve 4. ihtiyat süvari alayları idi. Savaşın ileri
aşamalarında Türkler yeni muharip piyade birliklerine ihtiyaç duydukça
basit bir şekilde yeni nizami tümenler seferber ettiler. 1914'ten sonra se­
ferber edilen Türk tümenlerini “ihtiyat tümenler” olarak tanımlamak yan-
hşür. Aynı şekilde, İngiliz istihbaratının bazı Türk Tümenlerini “çift” ve­
ya ikili tümenler olarak tanımlaması da hata eseriydi. Her iki halde de bu
hatanın muhtemel nedeni, 19 13 ’ten sonra redif sisteminin nasıl değiştiği­
nin anlaşılmamasıydı.
Bunların yanı sıra. Gönüllü Sistemi olarak adlandırılan ve gönüllü­
leri birlikte savaşmaya teşvik eden bir başka sistem daha vardı. Her ne ka­
dar bu sistem son olarak ı. ve 2. Balkan Savaşlan’nda kullanılmışsa da, yi­
ne sürdürüldü ve Trakya ve Kafkaslar’da bir miktar kullanıldı. Bununla bir­
likte gönüllü sistemi esas olarak imparatorluğa sığınmış bulunan Müslü­
man göçmenlerden gönüllü toplamak için kullanılmıştır. Bu gönüllüler Si­
na, İran ve Kafkaslar’da savaşacaklardı.
Temmuz 1913 ile Ağustos 19 14 arasında Türk ordusu Balkan Savaş­
lan’nda karşılaşılan yıkıcı kayıpların sonucunda devasa bir yeniden örgüt­
lenme ve yenilenme çabası içindeydi. Enver Paşa’nın orduyu, modernleş­
menin önünde bir engel olarak gördüğü yaşlı ve fazla faal olmayan subay­
lardan temizleme kararlılığı bu muazzam görevi daha da zorlaştırmaktay­
dı. Bu dönemde 130 0 ’den fazla subay zorunlu emekli edildi.” Orduyu ye­
niden inşa etmek için gösterilen bu çabanın ölçeği ayrmülı olarak açıklan-
malıdır, çünkü Türk kuvvetlerinin bu yeniden örgütlenmesi hem 19 14 ’ün
taarruz yenilgilerini, hem de 19 15’in savunma başanlannın anlaşılması
için temel teşkil edecektir.
19 12 ’de Balkan Savaşı’nın başlamasından önce Türk ordusu impa­
ratorluğun dört bir köşesine yayılmış garnizon sistemi içinde istikrarlı bir
yapıya sahipti. General Colmar von der Goltz başkanlığında bir Alman as­
kerî yardım grubu Türk ordusunu yeniden yapılandırmış ve Türk kolordu

28 FE LA K ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r d u 1908-1914
teşkilatını üç piyade tümeni olarak standart hale getirmişti. Tahmin edile­
bilecek şekilde, 1910 yılında alman bir kararla von der Goltz aynca Türk pi­
yade tümeni teşkilatını da üç piyade alayı olarak standart hale getirmişti.
Bu tarihten önce Türkler her piyade tümeninde Avrupa standardı olan iki
tugay ve iki alaylı yapıyı kullanmışlardı. Daha sonra, ı. Dünya Savaşı’nda
bütün Avrupa orduları bu üçgen yapıyı benimseyeceklerdi. Balkanlar’da 12
piyade tümenine sahip Türk 2. Ordusu Türkiye’nin Vardar Ovası ve Arna­
vutluk’ta kalmış olan varlıkları için güvenlik sağlıyordu. Aynı güce sahip
Türk I. Ordusu (12 piyade tümeni) Edirne ve İstanbul’un güvenliğini temin
ediyordu. Daha küçük olan 3. ve 4. Ordular Kafkasya ve Mezopotamya’yı
koruyor, Suriye, Filistin ve Arabistan’da ise bağımsız kolordular bulunu­
yordu. Bu güçlü ve düzenli kurum imparatorluğun tüm büyük şehirlerin­
de bulundurulan piyade tümenleriyle desteklenmekteydi.
Ne var ki bir yıldan daha kısa bir süre içinde ı. ve 2. Türk Ordulan
yok edilmişti. Türk ordusu başlangıçtaki 43 piyade tümeninin 14 ’ünü ve ay­
rıca kolordu büyüklüğündeki Edime garnizonunu yitirmişti. Buna ek ola­
rak, 8 nizami piyade tümeni ile ihtiyat ve yerel birliklerden yeni seferber
edilen 15 piyade tümeni yeni oluşturulan Çatalca ve Gelibolu ordularında
hizmet için Avmpa’daki Türk Trakya’sında mevzilendirilmişlerdi. Perso­
neli yenileyebilmek için bazı piyade tümenleri ile bir kolordu karargâhı lağ­
vedilmişti. Balkan Savaşı öncesinde Türk ordusunun sadece 6 piyade tü­
meni muharebe travmasından uzak kalabilmişti. Bir başka ifadeyle, sefer­
ber edilen Türk tümenlerinin yüzde 9 0 ’! Balkan Savaşlan’na katılmıştı. Sa­
vaş zayiatı 250.000'in üzerinde idi. İmparatorluk için eşi görülmedik bü­
yüklükteki bu askerî felaket düzenli Türk ordusunu etkin bir savaş gücü
olarak neredeyse yok etmişti.
Balkan Savaşları’nm sonunda Türk ordusunun dummu dikkatle
ele alınmayı gerektiriyordu. Tüm ordular paramparça olmuş, kolordular
kasıtlı olarak lağvedilmiş ve piyade tümenlerinin muharebe kuvvetleri ara­
sında muazzam farklar oluşmuştu. Yok olan nizami birliklerin yerine geç­
mek üzere seferber edilen ihtiyat ve yerel birliklerden kurulmuş, yaşlı sınıf­
lardan oluşan ve geldikleri şehrin adını taşıyan çok miktarda ihtiyat piyade
tümeni kuruluşu bulunuyordu. Eğitim ve silah alımlan durmuştu. Niha­

S İZE ÖLM EYİ EMREDİYORUM! 29


yet, Türk sahra ordusunun hemen hemen tümü Avrupa’da, Türk Trak­
ya’sında konuşlanmıştı ki bu da önemli bir endişe kaynağı idi. Bu stratejik
ve taktik zorunluluklar Türkiye’nin Balkan Savaşları’nın sonrasında muaz­
zam bir askerî yeniden örgütleme çabası içine girmesine yol açtı.
Türk ordusunun 19 14 yılındaki yeniden örgütlenmesi kapsamlıydı
ve orduyu Balkan Savaşı öncesindeki garnizon mahallerine döndürmeyi ve
aynı zamanda ordunun kolordu ve tümen temelini yeniden inşa etmeyi he­
defliyordu. Bu muazzam bir girişimdi ve ı. Dünya Savaşı’nın başında bile
henüz tamamlanmamıştı. Yeniden oluşturulan ı. Orduda sadece 3. Kolor­
du savaşı dağılmadan atlatmış ve Balkan Savaşı öncesindeki kendi tümen­
lerini muhafaza edebilmişti. I. ve II. Kolordular birer tümen yitirmişlerdi
ve her ikisi de yeni birer tümen oluşturuyorlardı. Muharebede çetin koşul­
lara alışmış ve yekvücut kalmış olan 3. Kolordunun 1915 yılında Gelibolu
yarımadasını savunmak için seçilmiş olması dikkate değer ve sürpriz sayıl­
maması gereken bir olaydır. Kafkasya’da Rusların karşısında bulunan 3.
Ordunun dokuz piyade tümeninden üçü yeni baştan kuruluyor ve dördü
de o yıl Trakya’dan gönderiliyordu. Alelacele toplanmış olan bu ordu Ara­
lık 19 14 ’te Rusların üzerine yürütülmüş ve tahmin edilebileceği gibi bu gi­
rişim felaketle sonuçlanmıştı. Suriye ve Filistin’de yeniden kurulan 2. Or­
du, yeni oluşturulan iki tümenin yanı sıra Trakya’dan gönderilen iki tüme­
ni de bünyesine alıyordu. Toplam olarak. Ağustos 19 14 ’te yeniden örgüt-
lenmekte olan 36 Türk tümeninin 14 ’ü tümüyle sıfırdan kurulma sürecini
yaşıyor, 8’i de bir yıl içinde köklü bir yeniden konuşlanma geçirmiş bulu­
nuyordu. Bu 22 yeni veya yeniden konuşlanan piyade tümeninin etkinlik­
leri düşüktü ve bunun giderilmesi kaçınılmaz olarak zaman alacaktı. Ne
var ki olayların akışı yeterli hazırlanma zamanını vermedi ve bu tümenle­
rin 12 ’si, 19 14 yılında felaketle sonuçlanan ilk harekâtlarda görev aldılar,
öte yandan örgütsel olarak ayakta kalabilen tek kolordu olan 3. Kolordu
-7 ., 8. ve 9. piyade tümenleri ile birlikte- 1915 ilkbaharında Gelibolu yarı­
madasını başarılı bir şekilde savundu. Balkan Savaşları’ndaki yenilgi ile bu­
nu izleyen yeniden oluşturma ve konuşlandırma çabalarının, ı. Dünya Sa-
vaşı’nm ilk safhalarındaki Türk başarılarını veya yenilgilerini hazırladığı
ileri sürülebilir.

30 FE LAK ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r d u 1908-1914


A lman A skerî H eyeti
Alman Reform Misyonu (bundan sonra Alman Askerî Heyeti''' ola­
rak geçecektir) Türk ordusunun etkili bir savaş kuvveti olarak yeniden
doğmasında önemli bir rol oynamıştır. 19 14 yazına gelindiğinde, Tümge­
neral Otto Liman von Sanders komutasındaki bu misyon yaklaşık 30 su­
bay ve 40 askerden oluşmaktaydı. Misyonun hem eğitim, hem de harekât
sorumlulukları vardı ve yüksek rütbeli Alman subaylarının önemli komu­
ta ve kurmaylık makamlarına atanmasının Türk ordusunun yeniden yapı­
landırılmasını hızlandıracağı ümit ediliyordu. Her ne kadar savaşın çık­
ması ilk başlarda ve geçici olarak eldeki Alhıan subayları kaynağını kurut-
tuysa da, misyon ı. Dünya Savaşı boyunca çalışmasını sürdürdü. Alman
Askerî Heyeti (tam kadrolu olarak), orijinal yapısı içinde Tablo ı-ı'de ve­
rilmektedir.'^
Bu kadro planı 19 14 yazında. Liman von Sanders tarafından, Türk
ordusunun yeniden geliştirilmesi koşullarına adapte olacak şekilde tü­
müyle değiştirildi. Üç Türk piyade tümenine Alman komutanlar verildi:
bunlar 3. Piyade Tümeni (Albay Bronsart von Schellendorf), 5. Piyade Tü­
meni (Albay Zadernstorn) ve 10. Piyade Tümeni (Albay Tronnier) idi. Ay­
rıca Yarbay Nikolai ve Yüzbaşı Stange 3. Topçu ve 8. Piyade alaylarının ko­
mutanlıklarına getirildiler.''^ ı., 4. ve 9. kolordulara da kurmay başkam ola­
rak iyi eğitimli Alman kurmay subayları tayin edildi. Bu düzenleme ile Al­
manların sağladığı yeteneğin büyük kısmı ı., 2. ve 3. ordulardaki taktik gö­
revlere aktarılmış oldu ve İstanbul’daki ı. Kolordu yardımın en büyük kıs­
mını elde etti.
Liman von Sanders yerinde bir sezgiyle Albay Bronsart von Schel­
lendorf u bir Türk tümeninin komutanlığından alarak genelkurmay baş­
kanı birinci yardımcısı makamına getirdi. Bu konumu ile Bronsart von
Schellendorf Osmanlı Orduları üzerinde muazzam bir güce sahip oldu.
Diğer yandan. Liman von Sanders 19 14 sonbaharının başlarında İstan­
bul’daki I. Ordunun komutanlığına getirildi. Türkiye savaşa kayarken von
Sanders bu konumu içinde olayların seyrini etkileme olanağından yok­
sun kalmıştı.

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 31
Tablo 1.1 Alman Askerî Heyeti

Komuta G rubu
I komutan (a)
1 kurmay subayı
2 yaver
3 diğer subay

Harekât G ö revler İ EĞİTİM GÖREVLERİ


I kolordu komutanı 3 kurmay subayı
I tümen komutanı 1 yönetici, Kurmay Okulu
I danışman - Piyade Alayı 2 eğitmen, Kurmay Okulu
I danışman - Süvari Alayı I yönetici, Piyade Okulu
I danışman - Sahra Topçu Alayı I yönetici. Sahra Topçu Okulu
I danışman - Muhabere I yönetici. Ağır Topçu Okulu
I yönetici. Süvari Okulu
1 subay - Astsubay Okulu
6 subay - İki kolordu karargâhı için
2 komutan, Gösteri ve Tatbikat Alayı
lo subay, teknik danışman olarak (b)
I askerî doktor
I yönetici - Jimnastik Okulu
3 komutan - astsubay okulları için

Notlar: Bu plan sadece belli başlı subaylann listesini vermektedir. Destek astsubaylar ve misyona bağ­
lı askerler personel sayısını büyük ölçüde artırmıştı. T am kadrosu ile misyon yaklaşık ııo o subay
ve askerden oluşmaktaydı.
a;. Misyon komutanı aynı zamanda kolordu komutanı olarak ikili bir göreve sahip olacaktı. Gerçek­
te, Liman von Sanders ilk başta ı. Kolordu komutanı olarak “ çift şapkalı” idi.
b.Bu alanda uzmanlıklar demiryolları, motorizasyon, telefon, telgraf, istihkam, lojistik ve ordona­
tım idi.

Kaynak: Cemal Akbay, Birinci Dünya H arbi’nde Türk H arbi,ı. cilt: Osmanh İmparatorluğu'nun Siyasi ve,
Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 1), 274.

32 F E LA K ET İN E Ş İ Ğ İ N D E BİR O r DU 1908-1914
İKİNCİ Bölüm
PLANLAR

Ka yn a k la r

O
smanlI İmparatorluğu 1914'e gelindiğinde, modem bir savaşı yürüt­
mek için gerekli olan kaynaklar açısından her kategoride Avru­
pa'nın büyük güçlerinin çok gerisinde kalmıştı. Bizzat imparatorluk
kavramı, kuşatılmış olan Türk Devleti'nin, kendisini uzun bir savaş için se­
ferber etme kabiliyetini yalanlar gibiydi. Bununla birlikte Osmanlı împara-
torluğu’nun topraklan ve stratejik coğrafî pozisyonu ona bir büyük gücün
rol ve sommluluklanm empoze ediyordu. İmparatorluk eğitim açısından
geri, kaynaklar açısından fakir, sanayi açısmdan azgelişmiş ve mali açıdan
müflisti. Nüfus, kömür üretimi ve demiryollarının mukayesesi (Tablolar
2,1, 2.2 ve 2.3) Osmanlı İmparatorluğu ile bazı Büyük Güçler arasındaki far­
kı gösterecektir. Osmanlı İmparatorluğu nüfusu ile burada yaşayan etnik
Türklerin gerçek sayısı arasındaki fark ise özellikle önemli bir husustur.

Tablo 2.1 Osmanlı İmparatorluğu Nüfusu, 1914

Ü LK E D ü n y a A l m a n a ğ i'n a g ö r e İNCİLİZ İSTİHBARATINA GÖRE


Almanya 65.000. 000
İngiltere 45.000. 000
Fransa 39.0 00 . 000
Osmanlı Imp. 22.0 0 0 . 000 2 0 . 0 0 0 .0 0 0
Etnik Türkler 12.0 00 . 000 10.000.000

Kaynaklar The World Almanac and Encyclopedia, 19 14 {New York: Press Publishing, 19 13), 2 2 4 ve Intel­
ligence Section Cairo (Kahire İstihbarat Bölümü), Handbook o f the Turkish Army, Eighth Provisional Edi­
tion {Türk Ordusu Elkitabı, Sekizinci Geçici Baskı), Şubat 19 1 6 (Nashville: Battery Press, 19 9 6 ), 9.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 19 14 yılındaki nüfusu genelde 19 ile


23 milyon arasında tahmin edilmektedir. Bu tahmin yapılırken, 190 8 Os-

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 33
manii sayım rakamları temel alınmakta, muhtemel doğum ve ölüm oran­
lan ile Balkan Savaşları sonucunda imparatorluk nüfusunun yaklaşık beş­
te birinin yitirilmesi göz önünde tutularak artış ayarlanmaktadır. Bununla
birlikte etnik Türklerin gerçek sayısı, belki de ı. Dünya Savaşı'nda Türkiye
için, savaş yapabilecek durumdaki nüfusunun karşılaştırılmasındaki en ya­
rarlı istatistiktir. Türklerin savaş sırasında görecekleri gibi, imparatorluk
sık sık, Osmanlı tabiiyetindeki azmlıklann savaş performansı nedeniyle
kötü durumda kalacaktı. Özellikle Araplar, Kürtler ve Rumlar Türklerle
karşılaştırıldığında bazen askerî dezavantaj teşkil etmişlerdi.

Tablo 2.2 Kömür Üretimi, 1914


ÜLKE K ö m ü r Ü r e t İ m İ (t o n )
Almanya 2 77.000.000
İngiltere 292.000.000
Fransa 40.000.000
İtalya 900.000
Osmanlı İmparatorluğu 826.000
Kaynak: The World Almanac and Encyclopedia, 1914 (New York: Press Publishing, 1913), 244.

Tablo 2.3 Demiryolları, 1914


Ü lke DEMİRYOLU ( k m ) YÜZÖ LÇÜM Ü (KM^)
Almanya 64.000 540.000
Fransa 51.000 536.000
Hindistan 55,000 3.160.000
ABD 388.330 7 -739-524
Osmanlı İmp. 5.759 2.410.000
Kaynak: Ahmet Emin Yalman, Turkey in the World War (New Haven, Conn.: Yale University Press, 1930), 85.

19 14 yılında Osmanlı İmparatorluğunda pik demir ve çelik üretimi


önemsiz bir miktarda olduğu için,"“ ekonomik potansiyelin bu kritik göster­
geleri burada sunulmamaktadır. Ayrıca hemen hemen hiç kimyevi madde

34 Planlar
üretimi yoktu ve petrol antma tesisleri çok küçüktü. Askerî mallar üretimi
için sadece bir top ve küçük silah dökümhanesi, bir top ve tüfek mermisi
fabrikası ve bir barut fabrikası bulunmaktaydı. Tüm bu fabrikalar İstanbul
banliyölerinde, doğrudan Marmara Denizi kıyısındaydı ve bu durum onla­
rı düşman hücumuna son derece açık hale getirmekteydi. İmparatorluğun
yeterli miktarlarda ürettiği sadece yün, pamuk ve deri idi. Mali açıdan, Os­
manlI İmparatorluğu mali politikada 19 11’den 19 13’e kadar sürekli açık ve­
ren harcama düzeni yüzünden adeta felç olmuştu. Türkiye’nin bu yıllarda­
ki açığı 34 milyon Türk Lirası’nm üzerinde idi."" Meseleleri daha da ağırlaş­
tıran bir husus, yıllık bütçenin yüzde 30 ’dan fazlasının kamu borç ödeme­
lerine gitmesiydi. Her ne kadar İngiltere, Fransa ve özellikle de Almanya
(Bağdat demiryoluyla) Osmanlı demiryolu konsorsiyumlarında avantajlı
konumlar için manevralar yapmaktaysalar da bu girişimlerden çok az bir
kazanç sağlanmıştı. Sonuç olarak, Türkiye 19 14 yılında sınai ve mali açıdan
son derece elverişsiz bir konumdaydı.
Dengesiz bir yapıya sahip Osmanlı ekonomisi sanayi faaliyetlerini
sürekli ve bağımsız bir şekilde sürdürmeye muktedir değildi. ı. Dünya Sa-
vaşı’ndaki bütün diğer büyük güçlerin aksine, Türkiye, imparatorluğu ile
birlikte hemen hemen hiçbir sınai gelişmeye sahne olmadı ve savaşın sonu­
na kadar ithal silahlara ve savaş malzemelerine bağımlı kaldı. 1915 sonlann-
da imparatorluk, Sırbistan’ın bertaraf edilmesiyle ulaşım hatlarının açılma­
sına değin savaş malzemeleri ve hammaddeler konusunda muazzam ve felç
edici bir kıtlıkla karşı karşıya idi. Cesaret hariç tutulursa, kaynaklar konu­
sundaki bütün ölçümler Osmanlı Imparatorluğu’nun büyük hasımlanyla
esaslı bir savaşa girme konusunda hazırlıksız olduğunu göstermektedir.
Osmanlı împaratorluğu’nda ulaştırma hatları son derece zayıftı.
Daha önce belirtilmiş olduğu gibi, Türkler özellikle demiryolu sistemleri
açısından zayıf durumdaydılar. Değişik ulusların konsorsiyumlarının im­
paratorluğun demiryolu ağını uzun bir süre içinde ve değişik etkinlik dere­
celerinde inşa etmiş olmaları bu durumu daha da vahim hale getiriyordu.
Burada, Avrupa’nın bütün büyük güçlerinin askerî seferberliği kolaylaştır­
mak üzere tasarlanmış demiryolu sistemlerine sahip olduklarını kaydet­
mek gerekir. Yabancılar tarafından kâr amacıyla inşa edilen Türk sistemi

SİZE ÖLM EYİ E m r e d i y o r u m !


35
Harita 2.ı Osmanh Imparatorluğu’nda Kara ve Demiryotları Ağı, 1914-1918

Kaynak: Türk Genelkurmayı, Türk Süahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanh Devri Dünya Harbi, idari Faaliyetler ve Lojistik, X Cilt (Ankara, 1985), Kroki 3.
sınırlara hizmet etmeye elverişli değildi ve çok sayıda askerî seferberlik böl­
gelerinden yığınak bölgelerine götürmek için tasarlanmamıştı. Değişik ge­
nişlikte rayların yanı sıra kullanımda değişik tiplerde Alman, Fransız ve İn­
giliz buharlı lokomotifleri, vagonlan ve donatımı bulunmaktaydı. 19 14 yı­
lında OsmanlI împaratorluğu’nda 280 lokomotif, 7 20 yolcu vagonu ve
4500 yük vagonu vardı.^ Bu küçük filonun harekete hazırlık oranı genelde
yüzde 75 oranındaydı. Bunlara ek olarak coğrafya da Türklere müşfik dav­
ranmamıştı ve imparatorluk sert ve elverişsiz araziler üzerinde yayılmıştı.
Yapımına başlanan demiryollannm birçoğu bitirilmemiş, kimileri de terk
edilmişti. Bu yolların bazıları tünellerinin henüz tamamlanmamış olduğu
yüksek dağ silsileleri tarafından kesilmekteydi. Toros Dağlan’ndaki Pozan­
tı ile Amanos dağlanndaki Osmaniye’de demiryolu bağlantıları arasındaki
bitirilmemiş boşluklar (Harita 2.1) Mezopotamya ile Suriye yönündeki
ulaştırmayı aksatıyordu, çünkü bütün yükler boşaltılıp dağlardan aşınldık-
tan sonra tekrar yükleniyordu. Bu “tıkanma noktalan” savaşın son günleri­
ne kadar Türk savaş çabasını büyük sıkıntıya sokarak Kafkaslar, Filistin ve
Mezopotamya’daki askerî operasyonları büyük ölçüde engelledi.
Karayolları ağı da aynı şekilde gelişigüzel yapılmıştı ve genelde eski
kervan yollarını veya arazi hatlannı izliyordu. Kaplanmış yollar azdı. Türki­
ye’nin doğusunu İstanbul’a ve imparatorluğun batı bölgelerine bağlayan
ulaştırma hatlannda devasa boşluklann bulunması da Türkler için büyük
bir talihsizlikti. Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde oldukça gelişmiş nehir is­
timbot ve kayık hatları vardı fakat bunlar mevsimlik sellerden ve sulann çe­
kildiği kurak dönemlerden etkileniyordu. ı. Dünya Savaşı öncesinde Os­
manlI împaratorluğu’nun iktisadi alışverişi canlı bir kıyı ticaretinin olduğu
liman kentleri arasında yapılmaktaydı. Ne var ki Müttefikler hızla kıyılan ab­
luka altına alınca Akdeniz ve Ege’de bu ticaret derhal sona erdi. Ama Kara­
deniz’de İstanbul’a kömür taşıyan kritik kıyı ticareti, Ruslann son vermek
için sık sık teşebbüste bulunmalanna rağmen, savaş boyunca devam etti.
Özellikle önemli olan bir başka husus da Büyük Güçler arasında
yalnızca Türkiye’nin ı. Dünya Savaşı’na ı. ve 2. Balkan Savaşlan’ndan bi­
tap çıkmış olarak girmesiydi. Bu olgunun önemi küçümsenemez ve yine
bu durum, Büyük Güçler arasında ilk saldın harekâtı için niye sadece Tür­

SİZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM! 37


kiye’nin yığınak planlan bulunmadığını açıklamaktadır. Balkan Savaşla-
rı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu topraklarının yüzde 32.7’sini ve
nüfusunun yüzde 2 o’sini yitirmişti.^ Bunun ötesinde imparatorluk kelime­
nin tam anlamıyla iflas etmiş haldeydi ve ordusu da genel bir yenilginin ya­
ralarını taşıyordu. Mukayese edilecek olursa, görece daha az zarar görmüş
Fransa’nın, müttefikleriyle birlikte dahi, 18 7 2 ’de Almanya’ya karşı savaş­
masını hayal etmek bile zordur.

Savaş H edîeflerİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun ı. Dünya Savaşı’na girmesi çeşitli ne­
denlerden ötürü muazzam öneme sahip bir olaydı. İlk başta, Türkiye’nin
savaşa girmesi, bütün ittifak ortaklarının savaş öncesi planlamalarını ka-
rakterize eden stratejik düşünceyle ilgili dikkatli hesaplamaları altüst et­
mişti. Özellikle Rusya ve İngiltere hayati stratejik çıkarları tehdit eden ve
neredeyse bir anda ortaya çıkan ikincil cephelerin yaratılması konusunda
hazırlıksızdılar. İkinci olarak, Türkiye’nin coğrafî durumu nedeniyle, nis­
peten zayıf olan Türk ordusu, hazırlıksız ve zayıf görünen Türklere karşı
kesin sonuçlu ve ucuz bir zafer peşinde koşan Müttefiklerin hücumlan
için bir çekim alanı haline geldi. Bu durum Müttefiklerin konuşlandınl-
maya hazır kuvvetlerinin, özellikle de 1915 yılındaki İngiliz stratejik ihti­
yatlarının çoğu ile 19 16 yılındaki Rus stratejik ihtiyatlarının önemli bir
kısmının buraya akıtılmasına yol açtı. Üçüncü husus, Türkiye’nin savaşa
girmesinin, Sırbistan’a karşı savaşta sırtını sağlama almak isteyen Bulga­
ristan’ı Mihver Güçleri ile faal bir ortaklığa itmesidir (bu 19 14 ’te önceden
tahmin edilebilen bir sonuç değildi). Bulgaristan’ın savaşa girmesi Sırbis­
tan ve Romanya’nın ölüm çanı anlamına gelmekteydi. Tüm bu olaylar sa­
vaşın yürütülmesinde derin ve öngörülmemiş sonuçlar yaratacaktı. Bu­
nunla birlikte 19 14 yılında Türkiye'nin tayin edici noktaya büyük güçler
yığmaya yönelik kapsamlı seferberlik planlan olmadığı gibi, toprak kazan­
ma veya geri alma arzuları da yoktu. Gerçekte, devletin ve toprak bütünlü­
ğünün korunmasının ötesinde, Türklerin açıkça tanımlanmış savaş he­
defleri yok gibiydi. Türkiye’nin savaşa niçin ve nasıl girdiği hâlâ yanıtlan­
mayı bekleyen bir sorudur.

38 Planlar
Bu dönemdeki Türk diplomasisiyle ilgili en üretken yazar, ana ilgi
alanı Almanya’nın Türkiye meselelerindeki rolü ve Türk-Alman ittifakının
diplomasisi olan Ulrich Trumpener’dir. Germany and the Otoman Empire
ıg i4 -ıg ıS (Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu 1914-1918) adlı eserinde,
Trumpener 2 Ağustos 19 14 tarihli gizli ittifakın Türkiye’yi Antant ile an­
lamlı bir diyalogdan koparttığı ve aynı zamanda Türkiye’yi savaşa doğru
önlenemez bir şekilde kayan Almanya’yı desteklemeye mecbur kıldığı te­
masını geliştirmektedir. Aynca Enver Paşa’nm 29 Ekim 19 14 günü Rus­
ya’nın Karadeniz limanlarına yapılan pervasız deniz saldırılarına yol açan
kişisel eylemlerinin de Türkiye’nin savaşa girişinde birinci derecede rol oy­
nadığı fikrini geliştirir. Frank G. Weber de Eagles on the Crescent adlı çalış­
masında aynı görüşü kabul etmekle birlikte, Avusturya-Macaristan’ın Tür­
kiye’nin savaşa girişiyle ilgili oynadığı kışkırtıcı rolü üzerinde daha fazla
durmaktadır. Bununla birlikte hem Trumpener, hem de Weber ne Türki­
ye’nin savaş hedeflerini kesin bir şekilde aynntılandırabilmekte, ne de
Türklerin neyi başarmak istedikleri veya ne kazanmayı amaçladıklannı
açıklayabilmektedir. Bu yazarların ikisi de hikâyenin önemli kısımlarını,
özellikle de Sait Halim’in siyasal talimatlarını ve Türkiye ile Bulgaristan
arasındaki gizli anlaşmayı anlatımlarının dışında bırakmaktadır. A. J. P.
Taylor The S tru d le fo r Mastery in Europe 1848-1^18 (Avrupa’da Egemenlik
Mücadelesi) adlı eserinde, Türklerin muzaffer bir Antant’m ülkelerini par­
çalayacağı ve buna karşılık Almanya’nın ülke bütünlüğünün korunmasını
garanti edeceği fikrinde olduklarını belirtmektedir. Taylor aynca savaşın
Türkler açısından Karadeniz üzerindeki denetim ve hâkimiyeti tayin ede­
cek bir “ya hep ya hiç” çabası olduğunu ifade etmektedir. Taylor ayrıca, ade­
ta kendi görüşüyle çelişecek şekilde, 19 14 ’ün eylül ve ekim aylarını karak-
terize eden aşın kararsız Türk diplomasisini tartışır. Tüm bu temalar çakış­
makta fakat hiçbiri Türklerin savaşa girmekle tam olarak ne elde etmeyi
umduklarını tatmin edici bir şekilde açıklayamamaktadır.
Osmanlı împaratorluğu’nun ı. Dünya Savaşı’na girişini anlayabil­
mek için 19 12 ve 19 13’deki Balkan Savaşlan’nm Türkler üzerindeki etkisi­
ni ele almak gerekmektedir. Türkler, karşılannda bir büyük güç bulunma­
masına rağmen Birinci Balkan Savaşı’na, mümkün olabilecek en kötü stra-

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 39
o

Tablo 2 .4
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, 1912

2. Ordu TRAKYA AVRUPASI KAFKASYA


B a lk a n h a re k â t 1 . K o lo rd u : ı , 2 , 3 Piy. T ü m . 3. O rd u
a la n ın d a te rtip ­ 2 . K o lo rd u : 4 , 5, 6 Piy. İ li m . 9 . K o lo rd u : 2 8 , 2 9 Piy. T ü m .
le n m işti. 3. K o lo rd u : 7 , 8 , 9, Piy. ‘iu m . 1 0 . K o lo rd u : 3 0 , 3 1 , 3 2 Piy. T ü m .
BALKANLAR 4 . K o lo rd u : l o , n , 1 2 Piy. T u m . 1 1 . K o lo r d u : 3 3 , 3 4 Piy. T ü m .
2. O rd u
5. K o lo rd u : 1 3 , 1 4 , 1 5 Piy. f u m .
6 . K o lo rd u : ı 6 , 1 7 , ı 8 Piy. T ü m .
7. Kolordu
7 . K o lo rd u : 1 9 , 2 0 , 2 1 Piy. T ü m .
1 9 . , 2 0 . v e 2 1 . P iy a d e MEZOPOTAMYA
O rd u İhtiyatı: 2 2 , 2 3 , 2 4 Piy. T ü m . T ü m e n le r in d e n m ü t e ş e k k il 4. O rd u
o la r a k 2 . O r d u e m r i n d e . 1 2 . K o lo r d u : 35 , 3 6 . Piy. T ü m .
1 3 . K o lo r d u : 3 7 , 3 8 Piy. T ü m .
Ordu İhtiyatı O r d u İh tiy a tı: 4 2 Piy. T ü m .
2. Ordu
emrinde.
SURİYE
8. K o lo r d u : 2 5 , 2 6 , 2 7 Piy. T ü m .

ARABİSTAN-YEMEN
14 . K o lo r d u : 3 9 , 4 0 , 4 1 , 4 3 Piy. T ü m .
tejik koşullar altında, yani Balkanlar’daki küçük Hıristiyan devletlerin tü­
münün ittifakı karşısında girdi. Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Ka­
radağ’ın daha önce imkânsız olan ittifakları geçici bir nitelik taşımaktaydı
ve ancak Osmanlılarm 14. yüzyılın sonlarından beri ellerinde tuttukları
Balkanlar’dan çıkanimasına kadar sürmüştür. Tablo 2.4’te bulunan Os­
manlI Kuvvetleri'nin Dağılımı, 19 12 ’ye kadar Türklerin Balkanlar’da aske­
rî varlıklarını sürdürmek için yaptıkları yatırımları göstermektedir. ı. ve 2.
Balkan Savaşları Osmanlı tarihinin bu bölümünü ebediyen kapatmıştır.
Ailen ve Muratoff Caucassian Battiefields (Kafkasya Savaş Alanları)
kitabında şu görüşü belirtirler: “Balkan Savaşları’nın sonucu Türk Devle-
ti'nin ağırlık merkezinin Avrupa’dan Asya’ya kayması oldu.”^ Bu olayın Os­
manlI împaratorluğu’nun 1914'teki liderleri için önemi göz ardı edilemez.
19 12 ’den önce hazırlanmış olan 12 seferberlik planının 7 ’si Balkan-
lar’ı merkez almaktaydı.^ 5 numaralı seferberlik planı karşılaşılan tehdide
uyuyordu ve ı. ve 2. Türk Ordularını Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yu­
nanistan’ın birleşik ordulannm karşısına çıkartıyordu. Bu planda tahmin
edilen 556 düşman taburunun karşısına Osmanlılar Trakya’da 373 piyade
taburu (ı. Ordu) ve Makedonya’da 222 piyade taburu {2. Ordu) çıkartıyor­
lardı. Bu, savunmaya yönelik bir plandı ve Türklerin küçük bir sayısal avan­
tajı olduğu halde kapsamlı bir yenilgiye davetiye çıkardı. Tek bir istisna ha­
ricinde, 12 planın hepsi stratejik olarak savunmaya dönüktü ve Türkiye’nin
geçmiş savaşlardaki gibi herhangi bir ayrılıkçı taleple yeniden karşılaşma­
ma konusundaki temel iradesini göstermekteydi.
Plan 5 itibariyle, Makedonya’daki 2. Ordu üç kolordusunu bir alan
savunmasına göre düzenliyor ve taktik seviyede sadece kilit kale ve kentle­
ri elde tutuyordu.^ Savaştan önce bir banş dönemi yaşanacağı varsayılarak
takviyeler deniz ve demir yolları ile Yemen ve Suriye kadar uzak bölgeler­
den Makedonya’ya getirilecekti. 344.923 kişilik 2. Ordunun piyade gücü­
nün yarısından fazlası ihtiyatlardan gelecekti. Bunlann çoğu hedeflerine
hiç ulaşmadı.
Daha büyük ı. Ordu Trakya’yı müstahkem Edirne kentine dayana­
rak savundu. Bu görev için bu ordunun 466.453 askeri vardı ve piyadesi­
nin yüzde 54’ü ihtiyatlardan oluşmaktaydı.* Osmanlı Genelkurmayı ihtiyat

S İZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 41
piyade taburlannm çoğunu 6 ila 13 gün içinde harekete geçirecek seferber­
lik çizelgeleri hazırladı ve bu birlikleri yürüyüşler ve demiryolu ulaşımını
birleştirerek savaş yerlerine ulaştırmayı planladı. Ne var ki birliklerin bazı-
lan seferberliğin 23. gününe kadar harekete geçemediler. İki ordu personel
kuvveti arasındaki farklılık da hem takviyeleri Anadolu’dan Balkanlar’a ta­
şımanın zorluklarını, hem de İstanbul’a ana yaklaşım yolu olarak Trak­
ya’nın stratejik önemini gösteriyordu. Her iki ordu da savunma savaşları
yapacak ve düşmanı yıpratarak ellerindeki araziyi koruyacaklardı. Plan 5’in
istenilen stratejik sonucu düşman koalisyonunun çökmesiydi.
5 Numaralı Plan, ı. Ordunun genel bir yenilgiye uğraması, Edir­
ne’nin kaybı ve neredeyse İstanbul’un da kaybına yol açarak Osmanh İm­
paratorluğu için talihsiz bir şekilde sonuçlandı. Bir başka önemli sonuç da
2. Ordunun neredeyse topyekûn imhası ile Sancak, Makedonya ve aşağı
Sırbistan’da kalan Türk varlıklarının tümüyle yitirilmesiydi. Bu ikili kayıp­
ların Türk askerî ve diplomatik düşüncesi üzerindeki etkileri büyüktü ve
19 14 yılının yaz sonu ve sonbahar başlarında meydana gelen gelişmelerde
önem taşıyacaktı.
Makedonya’daki Türk 2. Ordusu, 5., 6. ve 7. Kolordulardan oluşu­
yordu ve bunların her biri üçer piyade tümeni ile birer süvari tugayına sa­
hipti. Ordu ihtiyatında ayrıca üç piyade tümeni bulunmaktaydı. Burası
önemli ve itibarlı bir komutanlıktı ve çok sayıda bilgili Türk kurmay suba­
yıyla desteklenmişti. Ne var ki 1913 Nisan’ının sonlarına gelindiğinde, 2.
Ordu yediği darbeler altında çökmüş, 12 alaydan daha az bir gücün yanı sı­
ra eski operasyon bölgesine dağılmış çeşitli küçük birlik parçalarından iba­
ret kalmıştı.^
Daha büyük olan ı. Ordu her biri üçer piyade tümenine sahip
olan I ., 2. ve 3. Kolordular ile toplam olarak iki piyade tümeni ve dört ka­
le tümenine sahip olan 4. ve 14. Müstahkem Bölge Komutanlıklarından
(Kolordu eşdeğeri) oluşmaktaydı. Edirne kalesinin kendisi bir piyade tü­
meni, bir kale tümeni ve üç ihtiyat tümeninden oluşan kolordu büyüklü­
ğünde bir garnizona sahipti. Nisan 1913 sonlarına gelindiğinde Edime ve
garnizonu yitirilmiş olup ı. Ordu parçalanmış halde Çatalca’da bir ölüm
kalım savaşına kilitlenmişti.’“ Yenilmiş ordu karargâhı unsurlarına Çatal­

42 Planlar
ca Ordusu adı verilmişti ve elindeki gücün tam yarısı, başkenti savunmak
için son bir gayretle Anadolu’nun merkezinden toplanmış ihtiyat piyade
tümenlerinden oluşmaktaydı. Tablo 2.5, ordu birliklerinin 19 12 yılındaki
dengeli dağılımı ile 1913 yılındaki yenilginin ve Balkanlar’ın kaybından
sonra kendisini içinde bulduğu kötü durum arasındaki çok büyük farklı­
lıkları göstermektedir.
Londra Antlaşması ı. Balkan Savaşı’nı sona erdirdi. 2. Balkan Sa­
vaşı Temmuz 1913'te Türkiye karşısındaki geçici ittifakın çözülmesiyle
başladı. Bu yaz içinde Bulgaristan Sırbistan ve Yunanistan’a saldırdı ve
karşısında bu iki ülkenin ağır hücumlarına maruz kaldı. Türkiye bu anlık
fırsattan istifadeyle Edirne’yi geri alarak, Bulgarların Trakya’daki bu za­
afından yararlandı. Bu eylem Türk sınırını şimdiki sınırlan boyunca istik­
rara kavuşturdu. Bükreş Antlaşması 2. Balkan Savaşı’nı sona erdirdi. Tür­
kiye Edirne’yi elinde tutarken Yunanistan Selanik ve Epir’i, Sırbistan ise
Makedonya’yı aldı.
Bu savaşlann Türkiye üzerindeki genel etkisi ne oldu? İlk olarak,
19 12 yılının çok ağır ve başarısız seferberliğinden ders alarak, (Avrupa’nın
büyük güçleri tarafından kullanıldığı şekliyle) zaman çizelgesi üzerinden
yapılan planlamaların, mevcut ulaşım hatları veri alınarak Osmanlı İmpa-
ratorluğu’na uygun olmadığı anlaşılmış oldu. Bu şekilde seferber edilmiş
güçlerin hazırlığı, zaman çizelgelerinin belirlediği bir durum olmaktan
çok, gelişmelerden kaynaklanan bir durum haline geldi. İkinci olarak. Or­
dunun uğradığı muazzam kayıplar son derece büyük bir etki yarattı. Dona­
tım, eğitilmiş liderler ve tecrübeli birliklerdeki kayıplar, mevcut Alman As­
kerî Heyeti’nin genişletilmesini kaçınılmaz kıldı. Süvari Tümgenerali Otto
Liman von Sanders liderliğinde, 19 14 başlannda yapılan bu genişleme,
19 14 sonbaharında Antant ülkelerinin olaylan algılama biçimini değiştirdi.
Üçüncü olarak, 12 nizami piyade tümenine sahip 2. Ordunun tümüyle ve
I. Ordunun da büyük ölçüde yitirilmiş olması Türk ordusunun yakın gele­
cekte eğitim ve savaş hazırlıkları yerine yeni birliklerin oluşturulmasına
odaklaşacağı anlamına geliyordu. Bu durum, gelecekteki herhangi bir se­
ferberlikte erken bir taarruz harekâtı öngören savaş planlarını gereksiz
kılıyordu. Ve her ne kadar zalim bir okul olan muharebede deney kaza-

SİZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM!


43
Tablo 2.5
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Temmuz 1913

TRAKYA AVRUPA'SI
KAFKASYA
Ç a t a lc a O r d u s u
3 . O rd u
1 . K o lo r d u : 2 , 2 8 , F atih Piy. T ü m .
9 . K o lo r d u : 3 3 Piy. T ü m .
BALKANLAR 2- K o lo r d u : 3 , 5, i 2 Piy. T ü m .
n . K o lo r d u : 3 4 Piy. T ü m .
(T ü m b ir lik le r 3- K o lo r d u : 7 , 8, 9 Piy. T ü m .
19 13 N is a n ’m d a 4- K o lo r d u : 2 9 , A y d ın , E r e ğ li, K a y s e ri Piy. T ü m .
ORTA ANADOLU’DA
y itir ilm iş ) O r d u ih tiy a tı: 5 1 , Y o z g a t , A n k a r a , S e lim iy e ,
KURULUŞ HALİNDE
A m a s y a , A ş ir e t Piy. T ü m .
Vardar O rdusu Karargâhı
(2. Ordu)
G e lib o lu O r d u s u
5. Kolordu Karargâhı
l o . K o lo r d u : 4 , 3 1 , A z iz Piy. T ü m .
6. Kolordu: 16 Piy. Tüm.
1 . K a le K o lo r d u s u : 3 0 , 3 2 , M ü r e tt ip Piy. T ü m .
7. Kolordu: 21 Piy Tüm.
2 . K a le K o lo r d u s u : 2 7 , S a m s u n , A fy o n Piy. T ü m .
3. K a le K o lo r d u s u : Ç a n a k k a le , E d ir n e Piy. T ü m .
SURİYE
7 . K o lo r d u : 2 1 . Piy. T ü m .

MEZOPOTAMYA
35 , 3 6 Piy. T ü m .
N o t : K o y u h a r fle y a z ıla n b ir lik le r y e n i k u r u lu ş la r ı g ö s t e r m e k t e d ir .
nılmış olmasından bazı taktik faydalar elde edilmişse de, geride kalan gü­
cün büyük bölümü yaşlı ihtiyatlardan oluştuğu için ordu yorulmuş ve yıp­
ranmış durumdaydı. Kuzeydeki komşularının aksine, Türkiye ı. Dünya
Savaşı’na coşkulu kalabalıkların karşıladığı, boynunda çiçeklerle yürüyen
alaylarla katılmadı.
Arşidük Ferdinanden 28 Haziran 19 14 günü Saraybosna'da katle­
dilmesini takiben Avrupa savaşa doğru yuvarlanmaya başladı. Ültimatom­
lar Üçlü İttifakın (Almanya, Avusturya-Macaristan ve yükümlülüklerinden
kaçan İtalya) ve Üçlü İtilafın {Entente Cordiale -Fransa, Büyük Britanya ve
Rusya) önce kısmi, sonra da genel askerî seferberliklerini izledikçe diplo­
matik girişimler sonuçsuz kaldı. Savaş nihayet ı Ağustos 19 14 günü, Al­
manya'nın Rusya’ya savaş ilanı ile başladı. Tükenmiş durumda, Balkan Sa-
vaşı’nın yaralarını sarmakla uğraşan Türkiye olayların akışından uzak dur­
maktaydı. Avrupa’nın Büyük Güçleri sırayla Türkiye’yi tehdit veya savaşa
girmeye teşvik ettiler ya da tarafsız kalmaya ikna etmek için girişimlerde
bulundular. Her iki tarafta da dost, tarafsız veya hasım bir Türkiye’nin as­
kerî değeri ile ilgili karışık görüşler mevcuttu. Bununla birlikte, Almanya
19 14 yazında olaylan etkilemekte en büyük başarıyı sağlamış ve temmuz
sonu itibariyle Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile işlerliği olan bir mu­
tabakat elde etmişti. Bu mutabakat Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu
arasında tam kapsamlı ama “gizli” bir askerî antlaşmaya dönüştü.
Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 2 Ağustos 1914 tari­
hinde imzalanan Gizli İttifak Antlaşması, üzerinde çok fazla durulmuş
olan bir konudur. Bu anlaşma 1914 yılının temmuz ortalannda Kayzer Wil­
helm tarafından Osmanlılara yapılmış olan yaklaşımların sonucunda im­
zalanmıştı. 27 Temmuzda, antlaşmanın gizli tutulması konusunun da ele
alındığı ayrıntılı görüşmeler yapılmıştı. ı Ağustos 19 14 günü Alman Büyü­
kelçi Hans von Wangenheim, Alman Askerî Heyeti’nin şefi General Li­
man von Sanders ve Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa böylesi bir antlaş­
manın uygulanmasını tartışmak üzere toplandılar. Türkiye’nin Kafkasya
sınırında savunmada kalması ve Rusya’ya karşı operasyon için Trakya’da
bir ordu toplaması hususunda anlaştılar; ancak Bulgaristan ve Roman­
ya’nın tarafsızlığı kuşkulu olduğu için bu ordu Yunanistan’a karşı da kul­

SiZ E ÖLM EYİ E m r e d i y o r u m !


45
lanılabilecekti.“ Antlaşma çok açık bir ifadeyle kaleme alınmamıştı ve ne
anlama geldiği belirsizdi ama belki de başka amaçlara hizmet etmek için
kasıtlı olarak bu şekilde hazırlanmıştı. Gizli Antlaşma dikkatli bir şekilde
okunduğu zaman, bunun 1879 yılında Almanya ve Avusturya-Macaristan
arasında yapılan İkili İttifaka benzer, kapsamı sınırlı bir antlaşma olduğu
ortaya çıkmaktadır. Gerçekte Gizli İttifak Antlaşması uygulamayı zorlaya­
cak herhangi bir harekât gücü olmayan çok zayıf bir belgeydi ve sadece
19 14 Temmuz’unda devam etmekte olan Balkan krizi bağlamında kaleme
alınmıştı. Gizli Antlaşmanın maddeleri yazılanlara sıkı sıkıya bağlı bir şe­
kilde yorumlandığı taktirde, Türkiye ancak belirli koşullar oluştuğu taktir­
de savaşa girmek zorundaydı. Antlaşma, olayların gerisinde kaldı (24 Tem-
muz’da yazılmıştı), çünkü sadece Rusya’nın Avusturya-Macaristan’a fiili
askerî müdahalede bulunması halinde işler hale geliyordu. Gerçekte, Rus­
ya sadece seferberlik haline geçmiş fakat Almanya’nın kendisine savaş ilan
ettiği ana kadar herhangi bir müdahalede bulunmamıştı. Wangenheim
Kayzer adına antlaşmayı imza ettiği zaman bunu biliyordu. Böylece ı Ağus­
tos 19 14 günü Almanya Rusya’ya savaş ilan ettiği andan itibaren Gizli İtti­
fak Antlaşması (ki ertesi gün imzalanmıştı) geçersiz kalmıştı. 2 Ağustos sa­
bahının ilk saatlerinden itibaren Türkler Almanya’nın Rusya’ya savaş ilan
ettiğini biliyorlardı ama yine de aynı gün öğleden sonra saat 4 ile 5 arasın­
da antlaşmayı imzaladılar.*^ Her ne kadar antlaşma Türkiye’yi faal bir taraf
olarak derhal savaşa sokmadıysa da bu belgenin Almanya için gerçek değe­
ri antlaşmanın gizli olmasıydı. Gizli İttifak Antlaşması bizzat antlaşmala­
rın kendilerinin bir nüfuz aracı olduğu veya diğer ikincil eylemleri zorla­
mak için kullanıldığı Bismarck diplomasisini hatırlatıyordu. Müttefikler kı­
sa sürede antlaşmanın varlığını öğrendiler ve bunun sonucunda Londra,
Paris ve özellikle de Sen Petersburg’da antlaşmanın tam olarak ne içerdiği
ve hangi ülkelere karşı etkin olduğu konusunda spekülasyonlar başladı.
Çoğu gözlemci antlaşmanın temelde saldırgan olduğunu düşündü. En yay­
gın Müttefik görüşü Türkiye’nin İtilaf ülkelerine karşı savaşa girme karşı­
lığında Bulgaristan ve Yunanistan’a kaybettiği toprakların bir kısmını geri
alacağı şeklindeydi.*^ Antlaşma sadece varlığı ile İtilaf güçlerini tehdit edi­
yor ve Almanlara Türkler üzerinde nüfuz sağlıyordu.

46 Planlar
Antlaşmanın sadece 8 maddesi bulunmaktaydı. Taraflar {Almanya
ve Osmanlı İmparatorluğu) Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki
bir çatışmada tarafsız kalmayı taahhüt ediyorlardı. Almanya savaş duru­
munda Askerî Misyonu'nu yerinde bırakmaya söz veriyor, bunun karşılı­
ğında Türkler Askerî Misyon’a ordu üzerinde genel kontrol yetkisi veriyor­
lardı. Almanya Osmanlı topraklarını korumayı kabul etmekteydi. Antlaş­
manın onay ve sona ermesiyle ilgili maddeler bulunmaktaydı ve son mad­
de her iki tarafın da antlaşmanın gizliliğini muhafaza etmesini şart koş­
maktaydı. Türkiye'yi belirli koşullarda harekete geçmeye mecbur kılan
madde antlaşmanın ikinci maddesiydi. Bu maddenin Almanca bir versiyo­
nu Cari Muhimann’ın Deutschland und die Turkei 1913-3914 (Almanya ve
Türkiye 1913-Î914) adlı çalışmasında şu şekilde yer almaktadır: “Rusya’nın
aktif askerî araçlarla müdahalesi ve böylece Avusturya-Macaristan karşısın­
da bir casus foederis [anlaşma sebebi] yaratması durumunda, bu casus foede-
ris aynı zamanda Türkiye için de geçerli olacaktır.
Bu ikinci maddenin gerçekten ne anlama geldiği konusunda deği­
şik yorumlar bulunmaktaydı. Almanların ve Türklerin imzasına açılan ant­
laşma Fransızca yazılmıştı (Osmanlılarm tercih ettikleri diplomatik dil).
Değişik yorumlar olması belki de kaçınılmazdı. Ahmet Emin Yalman’m
değindiği Türkçe şekli bu önemli maddenin biraz değişik bir biçimini içer­
mektedir: “Rusya'nın müdahalesi ve aktif askerî araçlara başvurması halin­
de Almanya’nın Avusturya’ya karşı taahhütlerini yerine getirme zorunlulu­
ğu ortaya çıkarsa, Türkiye de bu durumda Almanya’ya karşı taahhütlerini
yerine getirme m ecburiyetindedir.Ancak, bu önemli maddenin orjinal
Fransızca metni de biraz daha değişikti: “ Dans le cas ou'nla Russie intervi­
endrait par des mesures militaires actives et créerait par pour l'Allemagne la ca­
sus foederis vis-à-vis de l'Autriche-Hongrie, ce casus foederis entrerait egalment
en vigeurpour le Turquie.”'^
Her halükârda, sadrazam Sait Halim Paşa kendi hükümeti adına
Enver Paşa tarafından yürütülmüş olan görüşmelerin uzandığı noktadan
huzursuz olmuştu. Sait Halim bir Osmanlı prensi idi ama daha da önem­
lisi başbakan ve dışişleri bakanıydı. Türkiye’nin ittifak sürecine karışma­
sını desteklemediği fakat İtilaf devletlerine eğilimli olduğu biliniyordu.

SİZE ÖLM EYİ EMREDİYORUM!


47
Savaş istemediği kesin gibidir. Almanya’nın gerçekten de Ruslara daha
önce savaş ilan ettiği anlaşılınca Sait Halim Almanya ile ittifak konusun­
da tereddüde düştü ve başbakan ve dışişleri bakanı olarak yetkilerini kul­
lanmak için çok geç kalmış bir girişimde bulundu. Daha da ötesi, hızla
harekete geçen Enver de başlamış olan seferberliğin kendilerine yönelik
olmadığını söyleyerek Ruslarla daha az tehditkâr olan yeni bir antlaşma
yapmaya çabalıyordu.'^ Sait Halim Wangenheim’m Türkiye’nin antlaşma
maddelerini derhal yerine getirmesi konusundaki ısrarlarına direndi. 6
Ağustos 19 14 günü, Sait Halim Wangenheim’a Türkiye’nin gizli antlaş­
manın hayata geçirilmesi için Almanya’dan yeni tavizler istediği 6 öneri
ihtiva eden bir mektup verdi.'® Açık bir dış politikanın veya tutarlı bir bü­
tünlüğe sahip askerî planların olmadığı koşullarda, bu 6 Öneri çatışmala­
rın başlamasından önce Türkiye’nin savaş hedeflerini tanımlama açısın­
dan belki de gerçeğe en yakın belgedir. Tümamiral Souchon’un yaklaş­
makta olan filosuna vaat edilen güvenli liman sözünü tehlikeye atmak is­
temeyen Wangenheim derhal Sait Halim’in bu koşullarını kabul ettiğini
bildirdi. 6 öneri şunlardan oluşuyordu: (ı) Almanya kapitülasyonların
kaldırılmasına yardım etmeyi vaat etmekteydi, (2) Almanya Romanya ve
Bulgaristan ile yapılacak anlaşmaları destekleyecek ve muhtemel savaş
ganimetleri konusunda Türkiye’nin Bulgaristan ile adil bir anlaşma yap­
masını gözetecekti, {3) Almanya, düşman tarafından işgal edilebilecek
olan bütün Türk toprakları boşaltılmcaya kadar barış yapmayacaktı, {4)
Yunanistan savaşa girer ve Türkiye tarafından yenilirse Almanya Ege
Adalarının Türklere iadesini sağlayacaktı, (5) Almanya Türkiye için, Rus­
ya Müslümanları ile doğrudan temas sağlayacak şekilde doğu sınırında
küçük bir düzeltme sağlayacaktı, (6) Almanya Türkiye’nin uygun bir sa­
vaş tazminatı almasını gözetecekti.'^
Burada Türk hükümetinin özellikle ekonomik destek peşinde oldu­
ğu görülmektedir. Bunlar kapitülasyonlann kaldırılması, savaş ganimetle­
rinden adil bir pay ve savaş tazminatı verilmesi olarak belirtilmiştir. Kapi­
tülasyonlar bazı ulusları Osmanlı ithalat gümrüklerinden m uaf tutan, tica­
ret haklarını garanti eden ve söz konusu ulusun yurttaşlarım hukuki yargı
yetkisi dışında tutan ayrıcalıklı ticaret düzenlemeleriydi. Bu kapitülasyon-

48 Planlar
1ar uzun zamandır ekonomiyi felç eden bir dert kaynağı ve Türkler için
duygusal bir yaraydı. Türk milliyetçileri tarafından modernleşmenin önün­
de büyük bir engel olarak görülüyorlardı. 19 12 ve 19 13’te yitirilen Balkan-
lar’ın herhangi bir kesimi veya 18 77’de yitirilen Ermeni vilayetlerinin geri
alınmasıyla ilgili herhangi bir değinme olmaması dikkat çekicidir. Ayrıca
Türkiye’nin Bulgaristan veya Romanya’ya düşmanca bir tutum içinde ol­
maması da önemlidir.
Bunu izleyen birkaç gün boyunca Almanlar muharebe kruvazörü
Goeben ve refakatindeki hafif kruvazör Breslau için sığınma hakkını ga­
rantiye almak amacıyla Türklere baskı yaptılar. Almanlar ayrıca OsmanlI­
ların Rusya’ya karşı derhal savaş ilan etmesi için yaptıkları baskılan de ye­
nilediler. Sait Halim Almanya ile yapılan, yersizliğine ve beceriksiz şekil­
de yönetildiğine giderek daha fazla inandığı antlaşma konusunda tered­
düt beslemeye devam etti. Ayrıca Almanlara destek için savaşa fiilen katıl­
ma konusunda ordu ve donanma subayları arasında etkili bir muhalefet
olup Mustafa Kemal ve Rauf Bey de bunlar arasında yer almaktaydılar. 9
Ağustos günü Enver Paşa, Cavit Bey, Cemal Paşa ve Talat Paşa’nın katıl­
dıkları bir toplantıda Sait Halim antlaşmanın Almanya’nın desteklenme­
si için savaşa girmelerini gerektirmediği doğrultusundaki inancını açıkça
ifade etti."*° Aynı günün ilerleyen saatlerinde Sait Halim’in düşünceleri ge­
nel kabul gördü ve hükümeti, Osmanlı dış politikasında bir rota düzelt­
mesi yapmak üzere öncesiyle çelişen bir istikamete yöneltti. Sait Halim
yeni talimatıyla imparatorluğu savaşa doğru itmekte olan güçlerle başa
çıkmaya çalışmaktaydı. Almanya ile yapılan antlaşma metninin hukuki
açıdan yeniden incelenmesini istedi. Bulgaristan ve Romanya ile antlaş­
malar yapılmasını ve İtilaf devletlerinin Türkiye’nin tarafsızlığına ikna
edilmesini istedi. Gıda maddelerinin kontrol edilmesi için özel bir komis­
yon kurulmasını emretti. Ordudaki huzursuzluğu yatıştırmak için de Sa­
it Halim savaşın nasıl biteceği anlaşılmcaya kadar zaman kazanmaya ça­
lıştı. Bir başka önemli konu olarak da Alman büyükelçisine askerî işlere
karışmaması. Alman komutan General Liman von Sanders’e de politika­
ya karışmaması gerektiğini bildirdi. Türkiye’nin Bulgaristan, Romanya ve
Yunanistan ile görüşmeleri sona erdirmeden herhangi bir tarafta savaşa

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 49
girmemesini istiyordu. Nihayet, Fransız ve Rus büyükelçileri ile görüşme­
lerin yeniden başlatılmasını talimatını verdi."“'
Bu son talimat çok önemlidir, çünkü Sait Halim’in Almanya ile ya­
pılan gizli antlaşmanın varlığından dolayı sıkıntı içinde olduğunu göster­
mektedir. Türkiye’nin antlaşmayı kısmen veya tümüyle feshetme niyeti ol­
madığı ve bunun için hukuki bir gerekçe aramadığı sürece Gizli İttifak
Antlaşması’nm hukuki açıdan gözden geçirilmesi için bir neden yoktu. Sa­
it Halim’in Türkiye’yi yakın gelecekte tarafsız tutmak istediği ve Almanla­
rın Türlderin askerî-politik işlerini kurcalamalarına izin vermeye niyeti ol­
madığı son derece açıktır. Sait Halim Türkiye için zaman kazanmaya çalı­
şıyordu ve bir noktaya kadar başarılı oldu. Bu siyasal talimat Liman von
Sanders’i etkili şekilde marjinal bir konuma getirdi ve bir ölçüde Wangen­
heim için de aynı şeyi yapti. Ne var ki ıı Ağustos 19 14 tarihinde yeni bir
oyuncu sahaya çıktı ki bu varlığı ve gemileriyle kısa süre içinde Sait Ha­
lim’in olaylar üzerindçki denetimini bozacak olan Tümamiral Wilhelm So-
uchon idi.
19 14 yazı ve sonbaharında İstanbul’da eksik olmayan tek şey, güçlü
şahsiyetlerin bolluğu idi. Ulrich Trumpener ve Frank Weber o günlerde
OsmanlI diplomatik arenasındaki önemli oyunculann canlı birer portrele­
rini sunmaktadırlar. Özellikle de Weber’in Hans Freiherr von Wangenhe-
im'i Osmanli politikalarında Alman hâkimiyetinin faal ve ödün vermez bir
savunucusu olarak çizdiği portresi etkileyicidir. Wangenheim ödün ver­
mez bir kararlılıkla isteksiz ve idareimaslahatçı Türkleri bir ittifaka götür­
müş ve bu istemedikleri durumla yüz yüze gelmekten kaçındıkları zaman
da onları savaşa sokacak koşulları yaratmak için dur durak bilmeksizin uğ­
raşmıştır. Geriye bakıldığında, bu önemli şahsiyet olmadığı taktirde Türki­
ye’nin savaşa girmesini hayal etmek nerdeyse imkânsızdır.
A. J. P. Taylor, Liman von Sanders’in kritik rol oynadığı bir resim
çizmektedir {“ Sanders ve arkadaşlan Türk ordusu üzerinde sıkı bir hakimi­
yet kurmuşlardı”)."“^ Gerçekte, çabuk öfkelenen bir tabiata sahip olan Li­
man von Sanders 19 14 Ağustos’unun başlarında Enver Paşa’nın onu Türk
I. Ordusu’nun komutasına atamasıyla kenara alınmış, bu görev önemli bir
komutanlık olmasına rağmen onu kritik yüksek kararların alındığı çevre-

So Planlar
nin dışına çıkarmıştır. Von Sanders’in hatıralan komutanlığının içinde bu­
lunduğu berbat durum ve olaylann akışını etkileme olanağına sahip olma­
ması nedeniyle içinde bulunduğu düş kırıklığını yansıtmaktadır. İrtibat su­
bayının ona 29 Ekim 19 14 tarihli filo harekâtını aktardığı zaman tümüyle
şaşkınlığa uğraması, onun güç bağlantılarından ne kadar uzakta olduğunu
açıkça göstermektedir.'^^ Von Sanders’in kendisi İstanbul’a daha Aralık
1913 tarihinde gelmişti ve Askerî Misyon’unun toplam gücü yalnızca 70 ki­
şi kadardı. Türk Genelkurmay Birinci Yardımcısı olarak Türk Genelkurma­
yı sekreterliği ile planlama dairesi reisliği arasında bir mevkide bulunan Al­
bay Friedrich (Fritz) Bronsart von Schellendorf (aynı zamanda Alman
Askerî Heyeti kurmay başkanı) haricinde, hiçbir Alman subayı, gerçekte
Osmanlı İmparatorluğu kara kuvvetlerinin stratejik tertiplenmesi üzerinde
doğrudan veya dolaylı kontrol yetkisine sahip değildi. Liman von Sanders
rolünden o kadar mutsuzdu ki, 19 14 Ağustos ortalarında misyonunun da­
ğıtılarak adamlarıyla Almanya’ya dönmek için resmen başvuruda bulundu.
Alman İmparatorluk Donanması Akdeniz Filosu komutanı olan Tü­
mamiral Wilhelm Souchon İstanbul entrikalarına sonradan katılan bir kişiy­
di. Filosuyla birlikte ıı Ağustos 19 14 günü Çanakkale’ye gelmiş, İngiliz do­
nanmasının elinden kaçışıyla başanlı bir komutan olduğunu ispatlamıştı.
Diplomatik bir uydurmasyonla gönderlerine Türk bayrakları çekildi. Alman
mürettebata fes giydirildi ve 24 Eylül’de Souchon’a Osmanlı donanması Tü­
mamirali rütbesi verildi. Souchon Büyükelçi Wangenheim’m koruması altı­
na girdi ve von Sanders’in aksine Souchon Almanya’nın bağımsız olarak
kullanabileceği bir savaş aracının doğrudan komutasını elinde tuttu.
Türk hükümeti genel bir ifadeyle Jön Türkler olarak bilinen muha­
fazakâr, liberal ve hırslı adamların kanşımmdan oluşmaktaydı. Aralarında
en güçlü kişi olan Mahmut Şevket Paşa Saraybosna krizinden sadece bir­
kaç ay önce öldürülmüştü. Bu, derhal bir liderlik krizine yol açtı ve Enver,
Cemal ve Sait Halim kontrolü ele geçirmek için manevralara başladılar.
Şevket Paşa’nın ölümü İttihat ve Terakki Komitesi’nin iktidar yapısı içinde
bir boşluk yarattı ve komite içinde bir iletişimsizlik ortaya çıktı.
Bu dönemde dış dünya için Osmanlı politikasında en öne çıkan ki­
şi Sait Halim idi. Çoğu çalışmada başvezir olarak anılmaktadır. Bu impara-

SİZE Ö LM EYİ E m REDİYORUm !


torluk unvanı Babıâli’den kalan bir unvandı ve başbakan ve İttihat Terakki
Komitesi başkanı gibi gerçek bir iktidar konumunu göstermiyordu. Sait Ha­
lim ayrıca dışişleri bakanlığını da üstlenmişti. Osmanlı dışişleri bakanı ola­
rak görünüşte bütün önemli diplomatik, askeri ve politik kararlar ya onun ta­
rafından, ya da onun onayıyla alınıp uygulanmaktaydı. Türkiye savaşa sü­
rüklenirken Sait Halim Paşa’nın bu paralel kabine sorumluluklannın üste­
sinden gelecek düzeyde bir entelektüel kapasiteye sahip olup olmadığı tartış­
malıdır. Her ne kadar Enver tarafından Wangenheim’a Alman yanlısı olarak
tanıtmaktaysa da, tarafsızlık yanlısı ve hafifçe İtilaf güçlerine eğilimli oldu­
ğuna inanılıyordu. 19 14 Ağustos’undan kasım ayma kadar meydana gelen
olaylar onun mütereddit ve kabinesini kontrolden aciz olduğunu gösterdi.
Kabinenin en genç, güç peşinde koşan ve tehlikeli üyesi. Harbiye
Nazın Enver Paşa 1idi. Almanya’da bulunmuş, Almanca’yı iyi koııuşan ve
Wangenheim ile yakın kişisel ilişkileri olan bir kişiydi. Her ne kadar Trum-
pener onun “Kayzer’in adamı” olarak tanınmasının gerçeği tam olarak yan­
sıtmadığı söylemekteyse de Alman yanlısı olarak görülüyordu. Enver aynı
zamanda Osmanlı împaratorluğu'nun silahlı kuvvetlerinin başkomutanlı­
ğına vekâlet etmekteydi. Bu konumuyla kendi Harbiye Nezareti’nin yanı sı­
ra Cemal Paşa’nm başında olduğu Bahriye Nezareti üzerinde de söz sahi­
bi olması, meseleleri daha da karmaşık hale getirmekteydi. 19 14 ’te Enver
Edirne’yi geri alan kişi olarak halkın gözünde çok popülerdi ve büyük bir
itibar sahibiydi.
Bahriye Nazırı Ahmet Cemal Paşa idi. Savaştan sonra hatıralarını
yazan iki Osmanlı liderinden birisidir. Cemal Paşa ilk başlarda savaşa ka­
tılma yanlısı değildi ve imparatorluktaki İngiliz Donanma Heyeti şefi Tü­
mamiral Sir Arthur H. Limpus ile kişisel bağlantıları vardı. Limpus’un von
Sanders’ten farklı bir görevi vardı; teknik ve taktik danışmanlık yerine sa­
dece idari yardım sağlamaktaydı. Ne var ki İngiliz tersanelerinde Türkiye
için inşa edilmekte olan iki zırhlı tamamlanıp teslim edilince, İngiliz Do­
nanma Heyeti de tam kapsamlı bir destek grubu haline gelebilirdi. Bunun
yerine, İngiliz donanmasının hemen hemen tamamlanmış olan Türk ge­
milerine el koymuş olması, bunları kendi topladığı paralarla yaptırmış olan
Türk halkının büyük bir öfkeye kapılmasına yol açtı.

52 Planlar
Talat Paşa içişleri bakanı olarak çok büyük bir güç sahibiydi ve Jan-
darma’yı kontrol ediyordu. Aynca bütün iç güvenlik işleri ile polis güçlerin­
den de sorumluydu. Alman yanlısı bazı eğilimleri olduğu düşünülmekle
birlikte, kabine 19 14 yazı başlannda Talat'ı Rusya ile daha yakın ilişkiler kur­
maya memur etti. Maliye Bakanı Cavit Bey savaş karşıtıydı ve kesinlikle İti­
laf devletlerine eğilim duymaktaydı. Bunun yanı sıra Mustafa Kemal, Kâzım
ve Fethi gibi başka bazı önemli Jön Türkler vardı ama bunlar iktidar müca­
delesi içinde kenara atılmışlar ve uzak görevlere tayin edilmişlerdi.
Osmanlı diplomasisindeki politik tarza uygun olarak, uluslararası
diyalog kurulmasıyla ilgili işlerin çoğu İttihat Terakki içinde farklı bölmler-
de yürütülmekteydi. Dışişleri bakanı olarak Sait Halim İstanbul’daki bütün
önemli büyükelçilerle doğrudan temas içindeydi. Ne var ki Jön Türkler dış
politikayı profesyonel kadrolara sahip bir Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla ko­
ordine ederek yürütmüyorlar, bunun yerine kabine üyeleri arasındaki iç
çevrenin kişisel olarak yürüttüğü diplomasi yolunu tercih ediyorlardı. 19 14
yılının temmuz-eylül ayları, kanşık ve çelişkili olarak görünen bir dizi Os­
manlI diplomatik girişimiyle farklı bir özellik taşımaktadır. Bu süreçte
merkezî şahsiyet kuşkusuz ki İstanbul’da von Sanders ve Souchon hariç
her önemli kişiyle bağlantısını sürdüren Sait Halim idi (ne var ki Enver Pa­
şa Almanlar ile önemli bağlantılar geliştiren kişi olarak kaldı). Jön Türk-
ler’in diplomasiyi (ve genel olarak işlerini) tek başlarına sürdürme eğilim­
leri nedeniyle, 19 14 ’te, ağustostan kasıma kadar geçen sürede Türk hükü­
meti içinde hiçbir birey (Sait Halim ile Enver Paşa da dahil) imparatorluğu
etkilemekte olan genel diplomatik duruma tam anlamıyla vâkıf değildi. Ha­
ber alma konusundaki bu bölümlere ayrılma, savaşı önleyebilecek akılcı
dengelerin kurulmaşmı ve etkin denetim mekanizmalarının geliştirilmesi
olanağını yok etti.
Diplomatik cephede, 6 Ağustos 19 14 tarihinde Sofya’da, büyük bir
güvenlik perdesi arkasında, Talat Paşa ile Büyükelçi Radoslavov Osmanlı
İmparatorluğu ile Bulgaristan arasında başka bir gizli antlaşma imzaladı­
lar. Talat Paşa’nm içişleri bakanı olduğu ve Dışişleri Bakanlığı ile herhan­
gi bir ilgisinin bulunmadığı kaydedilmelidir. Bu antlaşma 17 Aralık 19 14 ’e
kadar Almanlardan gizli tutuldu. Bu anlaşma, taraflardan herhangi birisi

S İZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM!
53
bir başka Balkan gücünün hücumuna uğradığı taktirde uygulanacak bir or­
tak savunma antlaşması idi. Ayrıca, her iki taraf da birbirleriyle danışmadan
diğer Balkan ülkelerine saldırmamayı taahhüt ettikleri için bir nevi saldır­
mazlık paktı idi. Bu danışmanın yapılmaması halinde taraflar böylesi bir ça­
tışmada tarafsız kalacaklardı. Aynca, antlaşma Bulgaristan'a Romanya’nın ta­
rafsızlığının müzakere edilmesi için iki taraflı veya ortak Türk-Bulgar muta­
bakatını garanti ediyordu. Buna ek olarak Bulgaristan Türkiye’yi herhangi bir
askerî seferberlikten haberdar edecekti. Antlaşma savaş süresince yürürlükte
kalacaktı. Nihayet her iki taraf da “mevcut anlaşmanın varlığını ve mahiyeti­
ni en sıla şekilde gizli tutacaklarını" garanti ediyorlardı.'^'’
Bulgaristan ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ittifak antlaşma­
sı Sait Halim’in 9 Ağustos tarihinde kendi hükümetine verdiği talimattan
da anlaşılabileceği gibi gerçekten de sıkı saklanan bir sır idi. Talat Paşa ta­
rafından imzalanan bu anlaşmanın özelliklerini Enver Paşa tarafından ya­
pılan Alman antlaşması ile mukayese etmek ilginçtir. Talat’ın Bulgarlar ile
yaptığı antlaşma çok açık şekilde daha iyi yazılmıştır ve işlevsel olarak so­
mut olup Alman antlaşmasının kötü yazım şekli burada görülmez. Os­
manlI kuvvetlerinin diğer bir güce (muhtemelen Sırbistan veya Yunanis­
tan) hücum etmek için Bulgaristan’dan geçmesine olanak tanıyan IV. Mad­
de ve Romanya ile çatışmadan kaçınılması konusundaki ortak isteği ifade
eden V. Madde özellikle ilginçtir.
Ağustos başlarında Avusturya-Macaristan Büyükelçisi Pallavicini
de Rusya’ya karşı savaş ilan etmesi için Sait Halim'i sıkıştırmaya başladı.
OsmanlIlara sunabileceği hiçbir şey yoktu ve görüşlerini, tarihin Türklere
eski adaletsizlikleri düzeltmek için bir fırsat sunduğu fikrine dayandırıyor­
du. Sait Halim ve Pallavicini Türkiye’nin fiilen savaşa katılmasına kadar
sürekli bir diyalog içinde oldular. Aynı zamanda Enver Paşa Rusya Büyü­
kelçisi Giers ile bir diyalog başlattı ve 9 Ağustos 19 14 tarihinde bir Osman-
lı-Rus ittifakı önerisinde bulundu.''^ Trumpener, Weber ve Albertini, En­
ver’in önerisinin dikkatleri Almanya ile yapılan gizli anlaşmanın uzağına
çekmek için kasten yapılmış bir Osmanlı manevrası olduğu konusunda fi­
kir birliği içindedirler. Bununla birlikte Enver’in eylemleri Sait Halim’in 9
Ağustos 19 14 tarihli politika talimatıyla tutarlıdır. Bu girişimler bir bütün
olarak Osmanlı liderliğinin savaşa mutiak şekilde istekli olmadığını göste­
riyordu ve Türkler mümkün olduğu kadar çok seçeneği ellerinde bulun­
durmak istiyorlardı.
Böylece, Almanya ile Gizli İttifak Antlaşmasının imzalanmasının
hemen ertesinde Osmanlı liderliği, en önemlileri Osmanlı dış politikasının
yönelimlerini belirleyen 6 ve 9 Ağustos tarihli kararlar olan bir dizi diplo­
matik karar aldı. Bu sırada, askerî alanda, kendisini Türk genelkurmay baş­
kanı olarak atayan Enver Paşa 2 Ağustos 19 14 günü seferberlik emri çıkar­
dı. Bu konuyla ilgili önemli nokta Enver Paşa’nın, Sait Halim’in diploma­
tik çerçevesini destekleyecek sınırlı bir seferberlik yerine genel seferberlik
ilan etmesidir. Bu tedbir, İtilaf güçleri tarafından son derece hasmane bir
davranış olarak değerlendirilmişti.
19 12 yılının 12 karmaşık seferberlik planı yerine, 19 14 yazında sa­
vaş yorgunu ve takatinin sonuna gelmiş Türk Genelkurmayı'nın sadece tek
bir seferberlik planı vardı. Bronsart von Schellendorf 7 Haziran 19 14 tari­
hinde bu tek planın kadrolannı onaylamıştı."*^ Plan Türk Boğazları ile İs­
tanbul'un stratejik olarak en önemli yerler olduğunu kabul etmiş ve düzen­
li ordunun büyük bölümünü Avrupa’daki Türk Trakyası'na yığmıştı. Os-
manlı ordusundaki 12 kolordudan 6 ’sı ya Trakya, ya da Marmara bölgesin­
de idi. Üç kolordu Ruslara karşı tertiplenmiş ve geri kalanlar Suriye ve Ara­
bistan’a gitmişti. Kolorduların hiçbirine taarruz görevleri verilmemiş ve
19 12 planlarında olduğu gibi hepsine Osmanlı topraklarını savunma göre­
vi verilmişti. Ordunun büyük bölümü Bulgaristan’ı tehdit edecekmiş gibi
bir görüntü içinde tertiplenmişse de Türk Genelkurmayı’nın sınır ötesi ha­
rekât veya batıya yönelik bir taarruz öngören herhangi bir planı bulunma­
maktaydı. İstanbul’da 19 12 seferberliğini gözlemlemiş bulunan İtilaf ataşe­
leri bu duruma bir anlam veremediler ve böylece Balkanlar’daki Müttefik
büyükelçiliklerinden karmakarışık raporlar gönderilmeye başlandı. İngiliz-
1er Türklerin bir yandan Sırbistan’a hücum için Bulgarlarla ittifak yapma­
ya çabalarken, diğer yandan da Asya sınırında Rusya’ya hücum edecekleri­
ni düşündüler."*^ Ne var ki, Ailen ve Muratof tarafından tarafından belirtil­
diği şekilde, Türkler artık daha büyük bir Avrupa Türkiyesi’nin restorasyo­
nuna odaklanmış değillerdi.

S İZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM!


55
19 12 seferberlik planıyla ilgili felaketle sonuçlanan tecrübeleri ne­
deniyle, Türk Genelkurmayı az gelişmiş demiryollan ve ulaştırma hatlan-
nm, zaman çizelgelerine bağlı tertiplenme planlannı başarıya ulaştırama-
yacağını biliyordu. Sonuç olarak, seferberlik planlannın tamamlanması
son derece sorunlu bir hal aldı. Örneğin Halep’ten Çatalca’ya gidecek olan
6. Kolordu, eğer birliklerinin önemli bölümü hâlâ yolda ise, seferberliğin
otuzuncu gününde bir harekât rolü üstlenemezdi. Böylece Türkler sefer­
berliği olaylann seyri tarafından belirlenen bir olay olarak görmeye başla­
dılar. Birliklerin planlanan zamanda yerlerine ulaşmaları beklenmiyordu
ve ancak fiziki olarak istenilen yere gelince hazır sayılıyorlardı. Bronsart
von Schellendorf Türk birliklerinin barış zamanı seferberlik toplanma yer­
lerinden savaştaki mevzilerine ne zaman intikal edecekleri konusunda ger­
çek bir fikre sahip değildi. Bunun sonucunda, askerler yavaş yavaş geliş­
mekte olan seferberlik planının yerli yerine oturmasına kadar bir toparlan­
ma zamanı sağlamaları için diplomadan sıkıştırmaya başladılar.
Birinci ve ikinci Balkan Savaşlarında yitirilen 12 tümen ve üç kolor­
du karargâhını yeniden kurmakta olan Türk ordusumm geniş bir birlik
oluşturma programına girişmiş olması bu problemleri karmaşıklaşürmak-
taydı. Bu, savaşa girilmesini mümkün olduğu kadar geciktirmek için ek bir
neden teşkil ediyordu. Bütün bu zorluklardan ötürü seferberlik yavaş iler­
ledi ve 19 14 Kasım ayının başlarına kadar tamamlanamadı. Tamamlandığı
zaman dahi, Türkiye’nin seferberlik planı, savaşa kaülan büyük devletier
arasında yoğunluğu en düşük olan tertiplenmeyle sonuçlandı.
İtilaf başkentlerinde Türkiye’nin gitmekte olduğu istikamet konu­
sunda karışık duygular hüküm sürmekteydi. İngilizler Almanya ile ittifa­
kın ve Amiral Souchon’un varlığının Türkiye ile diyaloğu olanaksız kıldı­
ğını düşünüyorlardı. Ruslar da Türkiye’nin yapıcı bir diyaloğun yenilen­
mesi konusunda ciddi olmadığı kanısmdaydılar. Fransa Türkiye mesele­
sini neredeyse görmezlikten gelerek bütün gayretini Yunanistan’ı Mütte­
fikler safında savaşa sokmak için yoğunlaştırmıştı. Winston Churchill,
Whitehall’a gelen bütün istihbarat verilerini göz önünde tutarak, Türki­
ye’deki durumla ilgili an az bilgiye sahip olanların İngilizler olduğu his­
sini taşımaktaydı."“*

56 P lanlar
Aylar geçtikçe, Bronsart von Schellendorf seferberlik planının in­
ce ayan için küçük talimatlar almaya başladı. 4 Eylül 19 14 tarihinde, se­
ferberlik ve tertiplenme planını potansiyel düşman Yunanistan’a karşı
alınacak tedbirler çerçevesinde yeniden düzenlemesi istendi. Buna ek
olarak, çoğu Türk kolordularının seferberliği öngörülen tarihlerden 25 ile
45 gün arasında gecikmeyle tamamlanmış ve bu da planlamayı güçleştir­
miştir. 19 14 Ekim ortalarında Bronsart von Schellendorf Süveyş Kana-
lı’nın ele geçirilmesi için plan yapması yönünde yeni talimatlar aldı. An­
cak ne yazık ki 19 14 temmuzunun tek amaca yönelik seferberlik planı or­
dunun en yüksek savaş yeteneğine sahip olan tümenlerini Türk Trakya-
sı’na yönlendirmişti.
Geriye bakıldığında, Osmanlı împaratorluğu’nun elinde bulunan
güçlerin seferberlik ve tertiplenme planlarının genel diplomatik durumla
pek iyi uyuşmadığı ve aynı zamanda seferberliğin savunmaya yönelik tabi­
atının İtilaf devletleri tarafından açıkça anlaşılamadığı görülmektedir. Böy-
lece Türk ordusunun seferberliği hem diplomatlar için faydalı bir araç,
hem de generaller için kınından çekilmiş bir kılıç olarak, imparatorluğun
gereksinimlerini karşılamakta başarılı olamadı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ı. Dünya Savaşı’na girmesiyle ilgili
etkenler ve güçler içinde en önemlisi, muhtemelen Alman İmparatorluk
Donanması Akdeniz filosunun İstanbul’a gelmesiydi. ABD Büyükelçisi
Henry Morgenthau, Goeben ve Breslau’nun Çanakkale’den geçmesinin
Türkiye’yi kaçınılmaz olarak savaşa itecek olan koşulları yarattığını dü­
şünmekteydi.^“ Her ne kadar gemilerin kendileri kesinlikle Osmanlı İm­
paratorluğu üzerinde Alman diplomatik ve askerî nüfuzunun bir aracı is­
ler de. Tümamiral Wilhelm Souchon’un güçlü kişiliğine de diplomatik
ve stratejik denklemde aynı ağırlığı vermek gerekmektedir. Souchon, ge­
milerini Türklere verdiği gün (16 Ağustos 1916) resmen Osmanlı filosu­
nun komutanlığına getirilmişti. Ne var ki bu sadece görünüşte yapılmış
bir tayindi ve tıpkı gemilerin 19 18 ’e kadar Türk olmadıkları gibi, Souc­
hon da bu dönemde gerçekte Osmanlı filosunun komutanı değildi. Souc­
hon’un gerçek unvanı ne olursa olsun, doğrudan Wangenheim’e bağlı ol­
duğu, Liman von Sanders ile fazla işi olmadığı, Osmanlı Bahriye Nazırı

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M !
57
Cemal Paşa ile ilişkilerinin daha da zayıf olduğu açıktır. Bu husus, günü­
müze kadar gelmiş olan ve o dönemi anlatan kaynakların hiçbirinde açık­
lanmış değildir. 14 Eylül 19 14 tarihinde gemilere Karadeniz’e çıkarak
Rus gemilerine hücum iznini niçin Cemal Paşa’nın değil de Enver Pa-
şa’nm verdiği açık değildir.^’ Anlaşıldığı kadarıyla Souchon ile {Osmanlı
kuvvetleri başkomutan vekili olarak yetkisini kullandığı düşünülebilecek
olan) Enver Paşa arasında, Bahriye Nazırı Cemal Paşa’yı devre dışı bıra­
kan çok güçlü bir gayri resmî ilişki bulunmaktaydı. Ne var ki Sait Ha-
lim’in araya girmesi bu donanma harekâtının Souchon’un gemileri daha
istim tutmadan iptal edilmesine yol açtı. Wangenheim’m onayı ile Souc­
hon doğrudan Osmanlı hükümetine şikayette bulunarak, eğitim seferle­
ri yapmak üzere harekât serbestisi istedi. Sait Halim Wangenheim’ın
verdiği garantilere rağmen bu düzenlemeden dolayı büyük bir rahatsız­
lık duymaktaydı. Bunu takiben Almanlarla bir dizi görüşme yapıldı ve
18 Eylül günü Almanlara Karadeniz’de tatbikat yasağı getirildi. Bu konu­
da bir uzlaşma sağlamak için Osmanlılar Souchon’a Osmanlı hizmetin­
de koramiral rütbesiyle bir yıllık bir görev önerdiler ve ayrıca Tümamiral
Limpus’un ayrılmasından sonra boşalan Donanma Misyonu’nun rolünü
üstlenmesini istediler. Prensipte, bu düzenleme Sait Halim’in korkuları­
nı hafifletiyordu, çünkü Souchon ve gemilerini doğrudan Osmanlı kont­
rolü altına sokmaktaydı. Almanlar bu düzenlemeyi onayladılar ve 24 Ey­
lül 19 14 tarihinde Souchon görünüşte göreve başlamak için Cemal Pa-
şa’nm makamına çıktı.
Türkiye’nin savaşa girmesinin yolu şimdi Souchon ile Türkler ara­
sındaki zayıf ve etkili olmayan komuta ilişkisinden geçmekteydi. Cemal Pa-
şa’nm savaştan sonra yayınlanan hatıraları Osmanlı filosu üzerindeki yet­
kilerinin tam olarak ne olduğu ve Souchon'a hangi yetkileri devrettiği ko­
nusunda açık değildir. Gerçekte, Cemal’in hatıraları işine gelir bir şekilde
12 Ekim 19 14 günü kesilmekte ve 30 Ekim’de tekrar başlamaktadır (Souc­
hon’un deniz baskınının bir gün sonrası).
Ekim ayının başında Sait Halim Türkiye’nin tarafsızlığı için bas­
kısını sürdürdü ve bir süre için Talat da onunla birlikte gibi göründü.
Hemen hemen hiçbir destek almadan faaliyet gösteren Enver Berlin’den

58 Planlar
birkaç milyon altın lira aldı ve Türkiye’yi savaşa sürükleyecek başlangıç
hamlesi için yeni planlar yaptı.” Bu para muhtemelen savaş ile barış ara­
sında tereddüt gösteren hükümet görevlilerini satın almak için kullanıl­
dı. 12 Ekim 19 14 günü yapılan bir hükümet toplantısında Cemal Paşa iç
kabineye hükümetin önünde sadece iki seçenek olduğunu söyledi. Bi­
rincisi derhal savaşa girilmesi, İkincisi ise Halil Bey ve birkaç diğer gö­
revliyi derhal Berlin’e yollayarak Almanları Türk tarafsızlığının en az al­
tı ay daha muhafazasının gerekliliği konusunda ikna etmekti.^“^Ne var ki
Ekim 19 14 sonunda Talat tekrar Enver’in savaşa katılma taraftarı olan
kliğine katılacaktı.” Üzerinde anlaşılmış olan yasaklamalara rağmen So-
uchon bayraklarla donatılmış gemilerini tekrar Karadeniz’e çıkardı. Sa­
it Halim’in bu gezintileri engelleyememesi imparatorluk için büyük bir
talihsizlik oldu. Enver yasaklamayı kaldırmak için bu fırsatı kullanarak
25 Ekim’de Amiral Souchon'a Karadeniz’de manevra yapma ve “eğer uy­
gun bir fırsat oluşursa” Rus filosuna hücum etme emri verdi. En­
ver’in, bu emri, Cemal’in bakanlığı aracılığıyla yürümesi gereken nor­
mal komuta zincirini atlayarak hangi yetkiyle verdiği günümüzde açık­
lığa kavuşmuş bir husus değildir. Aynı zaman aralığında Cemal Paşa kı­
demli OsmanlI komutanlarına Koramiral Wilhelm Souchon’un filoya
emir verme yetkisine haiz olduğunu belirten bir gizli talimat gönderdi.
Cemal’in hatıraları bu çok önemli noktaya değinmemektedir, önem li
konu, Enver’in emirlerinin, denizde bir olay beklentisi içinde Rusların
Karadeniz’de seyretmekte olan Alman gemilerinin oluşturduğu yeme
atlayacakları varsayımına dayanmasıydı. Enver, muhtemelen, Karade­
niz’de Alman ve Rus gemilerinin ateş teatisinde bulunacakları bir karşı­
laşmayı hayal ediyordu.” Her halükârda Türkiye’yi doğrudan savaşa so­
kan Karadeniz akınlarmm nedeni Koramiral Souchon’a terk edilen bu
yetkiydi.
Bu süre içinde. Harbiye Nezareti ve Genelkurmay içinde hızlı bir
şekilde savaşa girilmesinin imparatorluğun çıkarları için en iyi seçenek ol­
madığını düşünen çok kişi bulunmaktaydı. Çoğu kişi zamanın Türklerden
yana olduğunu ve en iyi yolun gelişmelerin seyrini beklemek olduğunu dü­
şünüyordu. Bu muhalefete karşı bir girişim olarak Türk Genelkurmayı’nın

SİZE ÖLM EYİ E m REDİYORUm !


59
iki ve üç numaralı subayları olan Bronsart von Schellendorf ile Hafız Hak­
kı Bey 24 Ekim günü danışma toplantılan için Berlin’e gitme emri aldılar.
26 Ekim’de Osmanlı Donanması bir keşif tatbikatı için hazırlanma
emri aldı ve ayrıca Souchon'dan mühürlü zarf içinde ayrı bir emir gönde­
rildi.^® Filo demir aldı ve ertesi gün toplanma bölgelerine gitmek üzere
Haydarpaşa’dan ayrıldı. 28 Ekim’de Osmanlı filosu dört ayrı görev gücüne
ayrılarak Rusya kıyılarında farklı hedeflere yöneldi. Koramiral Souchon 29
ekim 19 14 sabah 6.30’da birkaç Türk destroyerinin refakatinde bulunan
Goeben ile Sivastapol’daki kıyı bataryalarına ateş açtı. Hamidiye kruvazörü
6.30 ’da Feodosya’ya (Kefe) geldi ve yerel yetkilileri iki saat içinde çatışma­
ların başlayacağı konusunda uyardı. Hamidiye 9 ’da bir saat süren bir ate­
şe başladı ve daha sonra da Yalta’ya giderek burada birkaç küçük Rus ge­
misini batırdı. İki Türk destroyeri 6.30 ’da Odessa’ya hücum etti ve iki Rus
gambotunu batırarak birkaç tahıl silosunu tahrip etti. Breslau kruvazörü ve
ona eşlik eden bir destroyer Novorossisk’e geldi ve Feodosya’da olduğu gi­
bi yerel yetkilileri uyardı. Bu gemiler 10.30’da kıyı bataryalarına ateş ettiler
ve altmış mayın döşediler. Limandaki 7 gemi hasar gördü ve birisi de bat-
tı.^^ Bu hücumların sonucunda Müttefikler Türkiye ile ilişkilerini kestiler
ve ültimatomlar gönderdiler. Enver dönen filoyu övmek için hiç vakit yitir­
medi ve 29 Ekim akşamı 5.50’de bir tebrik mesajı yazdı. Bu mektupta yap­
tığı işten dolayı filoyu övdü ve harekâtı, Sultanlar döneminde Osmanlı de­
niz üstünlüğünün şaşaalı günleriyle mukayese etti. Bu mektubun hemen
yazılmasından, Enver’in saldırının kapsam ve hedeflerini açıkça bildiği an-
laşılmaktadır.“^“ Birkaç gün sonra, 2 Kasım tarihinde Rusya Osmanlı İmpa-
ratorluğu’na savaş ilan etti.
I Kasım günü İstanbul’da yapılan operasyon sonrası değerlendir­
me toplantısında Alman deniz subayları akının sınırlı başarısı üzerinde
hayal kırıklığına uğradıklarını belirttiler ve Osmanlı donanmasının per­
formansını eleştirdiler. Ne var ki Goeben hiç gemi batıramazken Bres-
lau’nun bir gemi batırdığı, Osmanlı kruvazör ve destroyerlerinin ise iki
gambot ile yedi ticaret gemisini dibe gönderdikleri kaydedilmelidir. Bu
akınlarla ilgili olarak yapılacak her objektif değerlendirme sadece, hiçbir
geçerli stratejik hedefi olmayan bir harekâtın neden yapılmış olduğunu

60 Planlar
sorgulayacaktır. Türk-Alman filosunun Karadeniz’e açılması sadece tek
bir sonuç verebilirdi ve bu da filonun bir kısmının Ruslarla karşılaşıp on­
ları top ateşine tutmasıydı. Türk filosunun, [Japon Amirali] Togo’nun Fort
Arthur’a yaptığı hücum veya Nelson’un Kopenhag’a hücumu gibi tek bir
kesin darbe için toplanmamış olması, görevin stratejik olmayan niteliği
hakkında bir fikir verebilmektedir. 29 Ekim 19 14 günü yapılan zayıf ve da­
ğınık deniz akınlan, ciddi bir deniz harekâtı değil, ancak politik bir kış­
kırtma olabilirdi. Almanlar bunun İtilaf devletlerini Türklere karşı hare­
kete geçmeye sevk için yeterli olabileceğini umdular. Harekât bu anlamda
başarılı oldu.
Hücumlar Osmanlı liderleri arasında derhal bir krize neden oldu.
Sait Halim ve Cavit, Enver’i protesto ettiler. Bunu izleyen iki gün, Sait Ha­
lim ve başka bazı görevlilerin istifalarını sundukları büyük bir karmaşa
içinde geçti. Talat Wangenheim’a kabinede Enver dışında herkesin donan­
ma harekâtına karşı çıktığını söyledi.*^'
Bu ayrılık, Enver’in Talat ve Halil’i savaşa taraftar bir konuma getir­
mesine kadar devam etti. Enver tarafından oyuna getirilen ve ayağa kalk­
mış bir İtilaf devletleri topluluğu ile karşı karşıya gelen Sait Halim, Rusya,
İngiltere ve Fransa Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan ederken gelişen
olayların karşısında çaresiz kaldı.
Böylece, üç aylık bir süre içinde, Osmanlı İmparatorluğu tarafsızlık
konumundan uzaklaşarak savaşın kesin taraflarından birisi oldu. Orduları
kısmen seferber edilmiş olan imparatorluk modern bir savaşı yürütmeye,
arşidükün Saraybosna’da vurulduğu andan daha fazla hazır değildi. Büyük
Güçler arasında eşi olmayan bir durumda bulunan Türklerin ulusal politi­
ka hedeflerini yansıtan kesin ve iyi düzenlenmiş savaş hedefleri yoktu. Os­
manlIlar (bazı küçük Ege adalarının dışında) yitirilen vilayetlerin geri alın­
masının peşinde değillerdi ve başka topraklar da istemiyorlardı. Bazı mali
ödüller ve yardım umutları olmakla birlikte, savaşa gitmek için bu tek ba­
şına rasyonel bir mazeret olamazdı. Türkler sadece mümkün olduğu kadar
tarafsız bir yolda yürümek istiyorlardı. A. J. P. Taylor Türkleri bölgesel ko­
nuları çözmek için ya hep ya hiç yaklaşımıyla savaşa giren kişiler olarak çi­
zerken yanılıyordu. Enver Paşa’mn dışında Türkiye savaşa isteksizce girdi

S İ Z E Ö L M E Y İ E m R ED İY O R U Î 61
<7\

Tablo 2 .6
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Ağustos 1914

KAFKASYA
Ü ç ü n c ü O rd u
9 . K o lo r d u : 1 7 , 2 8 , 2$ . Piy. T ü m .
TRAKYA AVRUPASI
9. Süv. Tugayı
1. O rd u
1 0 . K o lo r d u : 3 0 , 3 1 , 3 2 Piy. T ü m .
1 K o lo r d u : ı , 2 , 3 Piy. T ü m . ANADOLU
n . K o lo r d u : ı 8 , 3 3 , 3 4 Piy. T ü m .
2 . K o lo r d u : 4 , 5, 6 Piy. T ü m . 5- K û J û r d u : I 3»i4. i 5P'Y- TO m .
n . S ü v . T u g ., V an S ü v . T u g .
3 . K o lo r d u : 7 , 8 , 9 Piy. T ü m .
1. Süv. T ugayı

İZM İR
4 . K o lo r d u : ıo . n . 1 2 Piy. T ü m . SURİYE MEZOPOTAMYA
İk in ci O r d u A ltın c ı O r d u
6 . K o lo r d u : ı 6 , 2 6 Piy. T ü m . 1 2 . K o lo r d u : 35 , 3 6 Piy. T ü m .
8 . K o lo r d u : 2 5 , 2 7 Piy. T ü m . 1 3 . K o lo r d u : 3 7 Piy. T ü m .

Not: Koyu harflerle yazılan birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olarak yazılan ARABİSTAN-YEMEN
birlikler ıgiB’ten sonra yeniden konuşlanan birlikleri göstermektedir. 7 . K o lo r d u : 2 1 , 2 2 , 3 9 , 4 0 Piy. T ü m .
ve Büyükelçi Wangenheim'ın amansız kararlılığı ve Koramiral Souc-
hon'un tesadüfi varlığı olmasa, savaşa katılmaktan kaçınmayı pekâlâ başa­
rabilirdi. Muhtemeldir ki, Türkiye’nin savaşa sürüklenmesi Almanya’nın
savaşın ilk iki yılında yaptığı en iyi stratejik hareketti ve onlara hiçbir mali­
yet getirmeden İtilaf devletleri için muazzam sonuçlar doğuran bir strate­
jik problem yaratmış oldu.

Savaş Planlar:
7 Nisan 19 14 tarihinde, Bronsart von Schellendorf Türk ordusu için
bir Temel Sefer Plam’nm karargâh çalışmasını bitirdi.^'^ Bu plan 19 14 yazı­
nın olaylanndan daha önce hazırlanmıştı ve yapıldığı dönemin stratejik du­
rumunu yansıtıyordu. Türk Genelkurmayı Türkiye’nin aynı anda Bulgaris­
tan, Yunanistan ve Rusya’dan oluşan yeni bir Balkan koalisyonu ile karşı
karşıya kalacağını tahmin ediyordu. Daha sonra geliştirilen seferberlik
planları bu istihbarat tahminine göre yapılmıştı. Temel Sefer Planı asker­
lerin ilk başta üç görevi yerine getirmesini öngörmekteydi: ordu (ı) sınır­
lardaki Önemli arazi kesimlerini elinde bulunduracaktı, (2) güçlerinin bü­
yük kısmını kesin sonuç alınacak yerlere getirmek zorundaydı ve (3) sefer­
berliğin ve yığınağın tamamlanması için yeterli zamanı kazanmak zorun­
daydı. Plan, birliklerin parça parça savaşa sokulmasını kesin olarak yasak­
lamaktaydı.
Bronsart von Schellendorf un planına göre, Türkler Yunan ve Bul­
gar sınırlarına bir gözetim ordusu bulunduracaklardı. Bu ordu savaşmaya
hazır olmakla birlikte, kışkırtıcı davranmayacak ve taarruz harekâtına giriş­
meyecekti. Doğu’da Rusya karşısında, Kafkasya’da olumlu harekât koşulla­
rının mevcudiyeti durumunda, Türkler sınırlı hücumlarla taktik inisiyatifi
elde tutmaya çalışacaklardı. Plan, Edirne kale kenti ve gözetim ordusu ta­
rafından örtülen Çatalca Müstahkem Bölgesi’nin oluşturulmasıyla, İstan­
bul ve Türk Boğazları’nın en üst düzeydeki stratejik önemini kabul etmek­
teydi. Bu tertiplenmeyi desteklemek üzere Suriye ve Mezopotamya’dan ba­
zı birliklerin Türk Trakyası’na kaydırılması öngörülmüştü. Planın temel
zaafları topçu ve teknik birliklerindeki ezeli eksikliklerdi. Ruslara karşı mu­
harebe potansiyelini artırmak için Türkler doğudaki Jandarma kuvvetlerini

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! 63
artırdılar ve ayrıca dört tümenlik bütün ihtiyat süvari güçlerini burada se­
ferber etmeye karar verdiler.'^^ Enver Paşa Bronsart von Schelendorf a “gö­
rüyorum ki aynı düşüncedeyiz”'^'^ diye yazdı ve planı eşgüdümlü hareket
için derhal donanma komutanlığına gönderdi.
Haziran 19 14 ’ün felaketli olaylarını takiben, Türkiye 2 Ağustos
19 14 tarihinde imzalanan bir Gizli Antlaşma ile Almanya'ya bağlandı.
Sonra da ikinci bir gizli antlaşma ile kendini komşu Bulgaristan’a bağlan­
mış buldu. Bu iki antlaşma, özünde, Bronsart von Schellendorf un ilkba­
harda Bulgaristan’ı bertaraf ederek ve İtilaf güçlerini potansiyel basımları
arasına ekleyerek formüle etmiş olduğu stratejik ilkelerin tersineydi. Bu
süre içinde ordu, Tablo 2 .6 ’da gösterildiği gibi yeniden kuruluş çabaların­
da yol almış ve imparatorluğun dört bir yanındaki askerî kamplarda ken­
disini toparlamıştı.
Hızla değişen koşullara göre tedbir almak isteyen Bronsart von
Schellendorf 20 Ağustos 19 14 tarihinde Temel Sefer Plam’nı yeni duruma
adapte etmeye başladı. Bulgaristan ile gizli antlaşmanın imzalanmasını ta­
kiben Türk Trakyası’na doğrudan bir hücum yapılma olasılığı çok azalmış­
tı. Türk kuvvetleri Trakya’da toplanmaya devam ettiler, ancak, amaçlan Bul­
garlarla birlikte Rumenlere veya Suplara karşı bir harekât yapmaktı. Ruslar
her ne kadar Kafkasya’da önemli bir kuvvet bulunduruyorlarsa da Türlder,
Rusya’nın Almanya ve Avusturya-Macaristan ile zaten büyük bir savaşa tu­
tuşmuş olmalan nedeniyle, hücuma eğilimli olmayacaklarını düşünüyorlar­
dı. Bunun sonucunda, Kafkasya’da bulunan Türk 3. Ordusu’nun, acınacak
haldeki lojistik ve ulaşım problemlerine rağmen büyük bir Türk Taarruzu
için kullanılabileceği fikri giderek mümkün görünmeye başlandı. Er veya
geç İngiltere ile çatışma ihtimali büyük olduğu için, Türkler aynca Mısır ve
Süveyş Kanalı’na doğru bir hücum olasılığını da düşünmeye başladılar.
Dost bir Bulgaristan’ın sağladığı güvenlik ve Yunanistan’ın tarafsızlığının
giderek daha büyük bir ihtimal haline gelmesiyle, kurmay çalışmalan ve ya­
pılan tahminler bu iki taarruzu destekler nitelikte olmaya devam etti.
6 Eylül 19 14 tarihinde. Temel Sefer Planı resmen ve ciddi ölçüde
değiştirildi. Suriye’de, 4. Orduya 8. ve 12. Kolordulardan oluşturulacak bir­
liklerle Mısır’a hücum emri verildi. 3. Orduya bir Rus hücumuyla karşıla-

64 Planlar
şılmaması halinde Ardahan ve Batum’a doğru bir taarruz harekâtı planla­
ması emredildi. Bunun ötesinde, 3. Ordunun bir kanadının Erzurum müs­
tahkem şehri tarafından oluşturulan bir üsten hareket ederek Sarıkamış
bölgesindeki Rus güçlerini ezmesine karar verildi.
Daha önce belirtilmiş olduğu gibi, Türk stratejisinin geneli üzerine,
Genelkurmay ikinci yardımcısı Türk Albayı Hafız Hakkı Bey tarafından ge­
tirilen bir karşı görüş bulunmaktaydı. 4 Eylül 19 14 tarihinde Hakkı Bey
Türk Sefer Planı konusunda kendi planını açıkladı. Bu, Tannenberg’deki
Rus yenilgisi ve Marne'daki hareketsizlik esas alınarak yapılmış aşın ihti­
raslı bir plandı. Hakkı Bey bu olaylann hem Ruslan, hem de Ingiliz-Fran-
sız güçlerini felç edeceğini ve böylece geniş çaplı bir Türk taarruzunun
mümkün olabileceğini düşündü. Planı İstanbul’dan ı. ve 5. Kolordular ile
Tekirdağ’dan 3. Kolordunun deniz yoluyla Samsun ve Giresun’a taşınma­
sını öngörüyordu. Ordu büyüklüğündeki bu güç söz konusu toplanma böl­
gelerinden Batum ve Tiflis’e hücum edecekti. 3. ordu bir destek taarruzu
ile Ardahan’ı almak üzere hücuma geçecek; bunun yanı sıra Mezopotam­
ya'dan gelecek olan 13. Kolordu ile takviye edilmiş ve ayrıca Van Jandarma
Tümeni ile dört adet ihtiyat süvari tümenini de almış olarak Azerbaycan’a
hücum edecekti.
Mezopotamya’da kalan Türk kuvvetleri Basra’yı koruyacak ve Afga­
nistan ile Hindistan üzerinde bir tehdit oluşturacaktı. Mısır’a planlanan
hücuma ek olarak Yemen’deki 7. Kolordu Aden’i gözetleyecek ve tehdit
edecekti.
Plan derhal sorunlarla karşılaştı ve genelkurmay Hakkı Bey’in pla­
nının uygulanması için gerekli tertiplenmenin ancak 1915 ilkbaharının
sonunda gerçekleşebileceğini belirleyince rafa kalktı. Bu, albayı yıldırma­
dı ve 4 Ekim tarihinde Hakkı Bey İkinci Sefer Plam’nı ortaya çıkarttı. Bu
plan da Trakya’da Yunanistan’ı gözetlemek üzere kuvvetli güçler bırakıyor
ve ilkbaharda Sırbistan’a karşı Bulgaristan ve Romanya’ya yardıma hazır­
lanıyordu. Hakkı Bey ayrıca Süveyş Kanalı’na bir hücum öngörüyor ve bu­
na ek olarak İran’a karşı da bir taarruz harekâtı yapılmasını savunuyordu.
Planları yaratıcı olmakla birlikte, Türk Genelkurmayı (bir bütün olarak)
Türk ordusunun yapısında var olan zaafların Hakkı Bey’in planlarının ba-

SİZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM!


65
şansı için aşılması mümkün olmayan bir engel olduğunu hissetti ve plan­
lar çöpe atıldı.
Türkiye her ne kadar ilk elde ı. Dünya Savaşı’nm taraflanndan biri­
si olmadıysa da, temmuz ve ağustos aylarının olaylan Türkiye’nin seferber­
lik yapması için yeterli nedenlerdi. ı Ağustos 19 14 ’e gelindiğine bütün bü­
yük Avrupa güçleri ve bazı küçük güçler, kuvvetlerini seferber etmekteydi­
ler. Türkiye Trakya’daki ı. Kolordu ile Arabistan’daki 7. Kolorduya kısmi
seferberlik talimatı göndererek onları izledi. 2 Ağustos 19 14 cuma öğleden
sonra Türk Genelkurmayı o sabah 9 .0 0 ’dan itibaren geçerli olmak üzere
genel seferberlik ilan etti. Planlama açısından, ertesi gün, 3 Ağustos, sefer­
berlik çizelgesinin “numaralanmış” ilk günü olacaktı. Teoride, ordu yakla­
şık 22 gün içinde seferber olabilecekti; ancak, Türk Genelkurmayı gecik­
meler ve kötü yönetimin seferberlik aralığını yaklaşık 40 veya 45 güne ka­
dar uzatabileceği beklentisi içindeydi.'^^ Türk tümenlerinde eksik alaylar, ta­
burlar ve bölüklere ek olarak barış ordusu süvari, ulaştırma, sahra fırınları
ve muharebe istihkam birliklerinde ciddi eksiklikler içindeydi. Türk tü­
menlerinin cephane ihtiyatları veya depoları yoktu. Kolordu seviyesinde
hayvan stokları, fınn ve telgraf birlikleri ile sahra hastaneleri konusunda
büyük eksiklikler vardı. Sadece bir kolordu kadrosundaki obüs taburuna
sahipti, sadece bir kolordunun tam kadrolu telgraf taburu vardı ve sadece
bir kolordu kendisine tahsis edilmiş olan süvari alayını kadrosunda bulun­
duruyordu.^^ Türk ordusunun seferberlik yaparken lojistik yeteneğini ka-
rakterize eden temel unsur, her alandaki, orduyu adeta felç eden yokluklar­
dı. Böylece Türkler sınırdaki muharebe mevzilerine zaman tablosuna uy­
gun olarak yetenekli birlikler göndermek yerine, sadece ordu bölgelerinde
büyük güçler toplayabilmeye çalışarak, düşe kalka ilerlediler. Sahadaki üst
komutanlar hazır olduklarını rapor edinceye kadar, Bronsart von Schellen-
dorf ve Hafız Hakkı Bey’in yapmak istedikleri taarruzlar ucu belirsiz bir şe­
kilde ertelendi.
Eylül ortalarında, veya seferberliğin 45. gününde, ordu hâlâ sava­
şa hazır değildi. ı. Kolordu hazır olmadığını ve topçu atları ile ulaştırma
alanında büyük eksiklikleri olduğunu bildirdi. Buna ek olarak, kolorduya
verilen ihtiyat insan gücü “uzun bir süre için” hazır olmayacaktı. 2. Ko­

6 6 Planlar
lordunun 20 0 0 süvari eksiği vardı ve piyade depo taburunu alamamıştı.
3. Kolorduda yeterli üniforma olmadığı gibi, yeterli asker ve subaya da sa­
hip değildi. 4. Kolordu benzer yokluklar içindeydi.'^^ Bu dört kolordu im ­
paratorluğun batıdaki en gelişmiş bölgelerinde bulunmaktaydılar.
Türkiye’nin doğusunda bulunan ve demiryollarından uzak olan
3. Ordunun üç kolordusu daha da kötü durumdaydı. 9. Kolordu subay
ve dağ teçhizatı konusunda eksiklik içindeydi. Ayrıca 1823 at, 1324 öküz,
üniforma ve malzeme eksikliği vardı. 10. Kolordunun eksikleri 2 2 9 at
ve 130 araba, 1552 öküz ve 7 7 9 öküz arabası ve 448 deve idi. Erzurum
Müstahkem Bölgesi’nin eksikleri 150 piyade, 157 topçu ve 31 muharebe
istihkam subayı idi. Kalede ayrıca 9 0 0 0 tüfek eksiğinin yanı sıra 80
m m ’lik Krupp toplan için 2 8 9 6 fünye ile 14 .728 şarapnel mermisi eksi­
ği vardı. Kritik 120 m m ’lik toplar için de benzer bir durum mevcut olup
fünye ve şarapnel eksiklikleri 4 4 4 ve 8 70 0 adetti. Kalede 28 .0 0 0 ünifor­
ma eksiği vardı.'’^* Aralık 1 9 1 4 ’te kış taarruzuna girişecek olan ordu işte
bundan ibaretti.
Anadolu'daki çekirdek bölgeden uzakta olan birliklerde kritik ek­
siklikler daha büyüktü ve Mezopotamya, Suriye ve Arabistan’daki birlik­
ler aynı şekilde sıkıntı içindeydi. Her ne kadar Türk Genelkurmayı bu ek­
siklikleri özetleyen raporlar almaktaysa da, problemleri hafifletmek üze­
re yapabilecekleri fazla bir şey bulunmuyordu. Sınırlı miktardaki cepha­
ne stoku haricinde, kullanabilecekleri savaş yedekleri yoktu. 19 12 ve 1913
yıllarındaki Balkan Savaşları’nda Türkiye elindeki sınırlı yedekleri kul­
lanmıştı. Hemen hemen iflas etmiş durumdaki ülke askerî malzemede­
ki savaş yedeklerini kısmen de olsa yerine koyamamıştı.
Zaman içinde seferberliğin tamamlandığına dair raporlar geldi. Ko­
lorduların seferberliği için gereken süre en karamsar tahminleri dahi aş­
mıştı. Türk kolordularının seferberlikleri için gerekli olan sürenin sefer­
berlik planlarındaki sürelerle karşılaştırması Tablo 2.7’de gösterilmiştir.

Y iğinak
Temel Sefer Planı’m desteklemek üzere, Türk Genelkurmayı bir yı­
ğınak planı yapmıştı. Bu planı, güçlerin oluşturulması ve hazırlık duru-

S iz E ÖLMEYİ E m r e d i y o r u m ! 67
Tablo 2.7 Türk Kolordularının Seferber Olmaları için Gereken Süre ile Sefer-
berlik Planlarında Öngörülen Süreler (Gün olarak)
Kolordu Ö ngörülen S üre (g ü n ) Fülİ S eferberlİk Süres İ (gün )
1. 19 64
2. 15 40
3* 22 22
4. 27 27
5- 20 36
6. bilinmiyor
7. bilinmiyor
8. 26 36
9- 33 55
10. 29 42
n. 30 42
12. 23 41
13 - bilinmiyor

Kaynak: Cemal Akbay, Em. Tuğg., Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, 1. cilt, Osmanlı imparatorluğu’nun
Siyasi ve Askerî Hazırlıkları ve Harbe Girişi (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1991), 175,176.

muyla ilgili olan Seferberlik Plam’ndan ayırt etmek önemlidir. Yığınak Pla-
nı'nın amacı Türk ordusunun komuta ve kontrolünü organize etmek ve
bunu Temel Sefer Planı’m uygulayacak şekilde mevzilendirmekti.^^ Büyük
Güçlerin daha gelişmiş ordularında bu planlar tek bir eşzamanlı çaba ola­
rak birbirleriyle bütünleşme eğilimindeydiler. Ne var ki Osmanlı İmpara-
torluğu’nda bu planlar zaman, kapsam ve niyet açılarından birbirlerinden
ayrılmış üç farklı prosedürdü.
Yığınak Planı büyük güçleri Türk Boğazlarının korunması için Av­
rupa’daki Türk Trakya’sına, 3. Ordunun kış taarruzu için Kafkasya’ya ve
Süveyş Kanalı’na hücum için Filistin’e kaydırıyordu. 2. Ordu karargâhı 6.
Kolordu ile birlikte İstanbul’a intikal etti ve Çatalca Müstahkem Mevkii ile

6 8 Planlar
İstanbul Boğazı’nın savunma sorumluluğunu üstlendi. Ayrıca 5. Kolordu
da İzmir’den kuzeye kaydınidı ve 2. Ordunun emrine verildi. 13. Kolordu
3. Orduyu takviye etmek için seçildi ve Mezopotamya'dan kuzeye kaydırıl­
dı. İhtiyat süvari tümenlerinin tümü ile Van Jandarma Tümeni de 3. Ordu
emrine verildi. Mısır’a yapılacak taarruz için 6 Eylül 1914 tarihinde Şam’da
yeni bir 4. Ordu Karargâhı kuruldu ve Bağdat’taki 12. Kolorduyu bu hücum
için emrine aldı. Bu tertiplenmeleri desteklemek üzere alman güç tasarru­
fu tedbirleri çerçevesinde kolordu ve tümen seviyesinde düzenli ordu birli­
ği kalmayan Mezopotamya ve İzmir, bölge komutanlıkları haline getirildi.
Yığınak Planı zaten zorlanan demiryolları üzerine aşırı bir yük getirdi ve
Seferberlik Planı’nda olduğu gibi, Yığınak Plam’nm uygulanması da mu­
azzam gecikmelerden dolayı sıkıntıya girdi. Özellikle de mavnalarla Fırat
ve Dicle’den kuzeye gelen ve sonra da yaya olarak Anadolu yaylasında iler­
leyen 13. Kolordu kış taarruzuna katılmak üzere bölgeye zamanında erişe­
medi. Tablo 2.8’de gösterilen Yığınak Planı geçerliliği kalmamış olan stra­
tejik öncelikler yansıtıyordu ve savaşa girme telaşı içindeki Enver bunun
uygulanmasını hızlandırmaktaydı. Böylece daha savaş planları son halini
almadan ordu birlikleri yığınak bölgelerinde ilerliyordu. Her ne kadar Türk
Genelkurmayı bazı küçük düzeltmeler sağlayan başarılı girişimler yaptıysa
da bu plan, Sefer Plam’nm son şeklinde belirlenen kesin sonuç alınacak
noktalara, buralarda bulunması gereken yetişmiş birlikler bileşimini ge­
rekli zamanda kaydırmayı başaramadı.
Türk Seferberlik ve Yığınak Planları, ilerideki muharebe etkinliği
açısından, geriye bakıldığı zaman kolaylıkla anlaşılabilen bir dizi önemli
gösterge sağlamaktadır. Rusya’ya karşı yapılan kış taarruzlarında 9., 10. ve
I I . Kolorduların ulaştırma ve malzeme eksiklikleri. Ocak 1915 tarihinde 3.
Ordu lojistik olarak gereksinimlerini temin edemeyince felaketle sonuçlan­
dı. Buna ek olarak, bu kolorduların yeni oluşturulan piyade tümenlerini se­
ferber etmek için gereken sürenin aşırı uzun olması da bunların askerî ye­
terliliği ve etkinliği açısından bir gösterge olmaktadır. Ocak 19 15’te bu tü­
menlerin deneyimsiz askerleri Kafkasya dağlarında Ruslar tarafından fena
şekilde hırpalandı. Mısır’a yapılan ve kötü yönetilen taarruz ise henüz çok
yeni olan 4. Ordu Karargâhı tarafından koordine ve komuta edildi. Çok bü-

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! 69
va
o

Tablo 2.8
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Kasım 1914
Yığınak Planı
KAFKASYA
3 . O rd u
9 . K o lo r d u : 1 7 , 2 8 , 2 9 Piy. T ü m .
TRAKYA
1 0 . K o lo r d u : 3 0 , 3 1 , 3 2 Piy. T ü m .
1. O rd u
n . K o lo r d u : ı 8 , 3 3 , 3 4 Piy. T ü m .
1 . K o lo r d u : ı , 2 , 3 Piy. T ü m . 3. ORDU EMRİNE
KAYDIRILMAKTA O U N İhtiyat Süvari Kolordusu: 1, 2, 3, 4 İhtiyat
2 . K o lo r d u : 4 , 5, 6 Piy. T ü m .
Süv. T üm .
3 . K o lo r d u : 7 , 8 , 9 Piy. T ü m . 1 3 K o lo r d u : ^P\y. Tüm .
4 . K o lo r d u : l o , n , 1 2 Piy. T ü m . Van Jandarma (P iy.) T ü m .
19 , 20 Piy. T ü m . 2 Süv. Tüm
1 . Sü v. T ugayı V an S ü v . T u g .
SURİYE
2 . O rd u MEZOPOTAMYA
5. K o lo r d u : 1 3 , 1 4 . i ş Piy. T ü m .
4. Ordu
Irak B ö lg e K o m u t a n lığ ı
8. Kolordu: 23, 25, 27 Piy. Tüm. 3 8 . Piy. T ü m .
6 . K o lo r d u : M- P'Y- T ü m .
12. Kolordu: 36 Piy. Tüm.
İZMİR
M ü s t a h k e m M e v k i K o m u t a n lığ ı

Not: Koyu harflerle yazılan birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olarak yazılan ARABİSTAN-YEMEN
birlikler Ağustos i9i4’ten sonra yeniden konuşlanan birlikleri göstermektedir. 7 . K o lo r d u : 2 1 , 2 2 , 3 9 , 4 0 Piy. T ü m .
yük lojistik zorluklan olan bu harekâtı 2. Ordu ve 6. Kolorduya bırakmak
yerine, Türkler yeni ve denenmemiş bir karargâh ve Mezopotamya'dan ye­
ni gelmiş olan 12. Kolordu ile hücumu tercih ettiler. îngilizlerin bu taarru­
zu çok küçük bir bedel ödeyerek püskürtmeleri sürpriz değildir.
Bu arada, 3. Kolordunun "seferberlik için gerekli gün” hedefi olan
22 gün içinde seferberliğini tamamladığına işaret etmek gerekir. Bu kolor­
dunun sadece hedefini tutturması değil, fakat aynı zamanda en yakın raki­
bini (6. Kolordu) 6 gün farkla geçmiş olması, etkinliğini doğrulamaktadır.
Daha önce belirtildiği gibi 3. Kolordu kuruluşundan beri bünyesinde bulu­
nan tümenleri dağılmadan Balkan Savaşlan’ndan çıkan yegâne kolordu idi.
Seferberlik Türk ordusunun ı. Dünya Savaşı'ndaki ilk imtihanı idi ve 3. Ko­
lordu bunu en mükemmel şekilde geçti. İngilizler Nisan 1915'te, Gelibo­
lu'da 3. Kolordunun tümenleriyle karşılaşacaklardı.
Türk Genelkurmayı daha iyi bir sonuç elde edebilir miydi.^ Kısa yanıt,
muhtemelen, hayır şeklinde olacaktır. Albay Hafız Hakkı Bey’in çılgın fikir­
lerinin Albay Bronsart von Schellendorf un somut kurmay çalışmalannda
ciddi bir görüş olarak ele alınmadığı açıktır. Türk Genelkurmayı'nm etkinli­
ğini arürmanm en iyi ve belki de tek yolunun daha fazla Alman subayı getirt­
mek olduğunu söylemek çok kolay olurdu. Ne var ki Türkler Alman misyo­
nunun artan etkinliğinden huzursuzluk duyuyorlardı ve Türk subaylarının
yerine geçecek olan yeni Alman subaylan muhakkak İd kötü duygulara ne­
den olacaktı. Daha fazla Alman subayı şeklinde gerçekleştirilecek ek Alman
yardımları nispeten ahenkli olan çalışma düzenini bozabilirdi.
Türk planları ile bu planlann sonraki uygulamalan ne derecede etki­
liydi.^ Türk Genelkurmayı’nm Avrupa Türkiyesi'nin kaybının yanı sıra, yeni­
den şekillenen ve muhtemelen daha büyük bir tehdit oluşturan bir stratejik
duruma adapte olmak için sadece tek bir ydı olmuştu. Eski 1912 planlarının
hepsi tümüyle geçersiz kalmış ve bunlar tek bir seferberlik planıyla değişti­
rilmişti. Her ne kadar bu durum seferberliği hızlandırmamışsa da, planlama
parametrelerini kesinlikle basitleştirmiş ve sonraki kurmay çalışmalannı ko­
laylaştırmıştı. Bu, sağlam bir karar gibi görünmektedir.
Türk Seferberlik ve Yığınak Planlarının etkinliğinin daha kapsamlı
bir değerlendirmesini yapmak için Sefer Plam’na dönmek zorundayız.

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM!
71
çünkü bu belge, konuşlanma planının motoru idi. Bronsart von Schellen-
dorf un Sefer Planı Türk Savaş gücünün büyük bölümünü Trakya’ya gön­
dermekteydi. Balkanlardaki durumun 19 14 yılının nisan ayında, ağustos
ayında ve hatta kasım ayı gibi daha geç bir tarihte bile belirsizliğini koru­
yor olması göz önüne alındığında bu, sağduyulu bir stratejik karardı. 1913
yılında Edirne’nin düşmesi ve Çatalca Hattı ile İstanbul’un neredeyse kay­
bedilmek üzere olduğu Türk subaylarının zihinlerine kazınmıştı. 19 14 yı­
lında görev yapan ihtiyat zabitleri arasında, 1878 Ayastefanos Antlaşması
ile Trakya’nın neredeyse elden çıktığını hatırlayanlann olması muhtemel­
dir. Bu miras ve yük 19 14 yılında Türk Genelkurmayı’nm bütün stratejik
kararlarını yönlendirdi.^® Türkiye’nin diğer harekât alanlarında zaman ka­
zanmak için arazi terk etme olanağı varsa da Trakya’da geri çekilmek için
hiçbir stratejik marjı bulunmamaktaydı. Mümkün olan herhangi bir sefer
planı, başka herhangi bir konuyu ele almadan önce, bu, zorunluluğu gözet­
mek durumundaydı. Her ne kadar 13 faal kolordudan en iyi altısının Trak­
ya’da hareketsiz kalıp beklemesi inanılmayacak kadar tutucu görünmek­
teyse de, bu, Türkiye'nin stratejik ağırlık merkezinin her ne pahasına olursa
olsun savunulmasının mutlak gerekliliğini yansıtmaktadır.^^Bronsart von
Schellendorf un Sefer Planı’mn son haliyle ilgi olarak eleştirilecek bir şey
varsa, bu birbirinden çok uzak cephelerde aynı anda taarruza girişme kara­
rıydı. Başlangıç taarruzlarında, Kafkasya’da sadece üç Türk Kolordusu, Si­
na’da ise tek bir kolordu hücuma geçecekti. Almanya, Fransa veya Rus­
ya’nın hiçbiri bu derece zayıf taarruzlara girişmeyi tasarlamazlardı. Açılış
seferlerinde bu tür operasyonlara girişen yegâne büyük güç, Sırplar ve Rus-
1ar karşısında benzer bozgunlara uğramış olan Avusturya-Macaristan idi.
Türkiye’nin 19 14 sonlarında tek bir taarruzu dahi yürütebilecek askerî kay­
naklara sahip olduğu şüphelidir ve Türkiye’nin iki taarruzdan da mantıklı
bir zafer bekleyemeyeceği konusunda kuşku yoktur. İyi eğitimli Alman
Kurmay Subayı Bronsart von Schellendorf un bunu bilmemesi olanaksız­
dır. Hem Bronsart von Schellendorf un, hem de Hafız Hakkı’nm Ekim
19 14 sonlarında danışma için Berlin’e gitmiş oldukları hatırlanmalıdır. Bu
nedenle, Almanların, başarı ihtimali ne olursa olsun Türkleri Ruslar ve İn-
gilizlere karşı faal çatışmaya girmeye teşvik ettikleri, makul bir spekülas­

72 Planlar
yon olarak görülmelidir. Genelkurmay ikinci yardımcısı gibi bir yetkili de
dahil olmak üzere, Türk Genelkurmayı içinde bazı etkili subayların daha
çılgın hedefleri olan taarruzlara hazır olmalan ise Bronsart von Schellen-
dorfun gerçekten fazla teşvikte bulunmasına gerek olmadığını göstermek­
tedir. Bununla birlikte, taarruzun, takdirle bakılan profesyonel Alman su-
baylan tarafından desteklenmesi, muhakkak ki Enver Paşa ile Hafız Hak-
kı'nın 19 14 sonbahannda Türk Genelkurmayında savunmada kalınması
taraftarlarını ezmelerine yardımcı olmuştur.
Kafkaslar’da veya Sina’da yapılabilecek tek bir stratejik saldırı başa­
rılı olmayabilir fakat daha önemlisi, karşılaşılmış olan yenilgilerle de so-
nuçlanmayabilirdi. Her şey gözönüne alındığında, Türkiye’nin Balkan Sa-
vaşları’nm hemen ardından çok cepheli bir savaşa girerken, genel hazırlık
durumu çerçevesinde en gerçekçi strateji, sınırlan içinde sağlam bir şekil­
de yerleşmek ve belki de çok önemli arazileri veya savunma kolaylığı sağla­
yacak noktalan ele geçirmek için kolordu çapında taarruzlar yapmaktı.
19 14 yılındaki Türkiye, ı. Dünya Savaşı’nın önemli katılımcıları arasında,
modern savunmanın yapısında var olan gücü ve bunun yanı sıra ağırlık
merkezi bulunmayan taarruzun temel zayıflıklarını en iyi bilen ülke idi.
Enver Paşa’nın Plevne, Erzurum ve Edirne kuşatmalarının ve Çatalca sa­
vunmasının işaret ettiği gerçekleri görmezlikten gelmesi, küçük rütbeli bir
subay olması ve stratejik konulardaki deneyimsizliği konusunda büyük bir
göstergedir.
Yığınak Planı, Anadolu içlerinde, Suriye ve yukarı Mezopotamya’da
merkezî pozisyonlarda bulunan kolorduların sınırlardaki yığınak bölgeleri­
ne kaydırılmasını öngören oldukça basit bir plandı. Ne var ki intikaller ge­
cikti ve planın hayata geçirilmesi beklenenden daha yavaş oldu. 4., 5. ve 6.
Kolordular farklı yollardan Trakya’ya ilerlediler, ancak Aralık 19 14 ’te hâlâ
gelmeye devam ediyorlardı. 12. Kolordunun ilerleme yolları 13. Kolordu­
nun yollarıyla çakıştı ve sorunlar yarattı. Bu durum 13. Kolordunun intika­
lini kuşku götürmez bir şekilde etkiledi ve 3. Ordunun kış taarruzu için
Kafkasya’da konuşlanmasını geciktirdi. Bu yavaş hareketler Türkiye’nin ye­
tersiz altyapısı ve zayıf ulaştırma sisteminde ileride çıkacak olan sorunlann
habercisiydi.

SİZE ÖLM EYİ E m REDİYORUm ! 73


Türkiye'nin er geç kendilerine karşı savaşa gireceğine inanan İngi­
liz ve Ruslar Türk seferberliğinin yavaş ilerlemesinin yarattığı zamanı kar­
şı tedbirler geliştirmek için kullandılar. Her iki müttefik de çatışmalar baş­
lar başlamaz taarruza geçecek şekilde hazırlandılar ve kuvvetlerini derhal
kullanmak üzere mevzilendirme ve sevk konusunda Türklerden daha bü­
yük bir kabiliyete sahip olduklarını gösterdiler. 31 Ekim tarihinde, çatışma­
ların resmen başlamasından önce, Rus ordu birlikleri Doğubeyazıt tarafla-
nnda sınır ötesi harekâta geçtiler ve Rus büyükelçisi Giers de İstanbul'dan
ayrıldı. Ertesi gün de, İngiliz operasyonları, Basra Körfezi'nde Fao yakınla­
rına asker çıkarmaları ve Akdeniz'de Kraliyet Donanması'nm Gazze'yi
bombalaması ile başlamış oldu.
5 Kasım günü 3. Ordunun Köprüköy'deki savunma mevzilerine bü­
yük bir Rus hücumu başladı ve 7 Kasım'da önemli İngiliz kuvvetleri Bas­
ra'ya çıktı. 19 Kasım'da Türkler Mezopotamya'da Basra'yı yitirmişler ve
Ruslar Bahçesaray ve Van'ı hedef alan daha kapsamlı operasyonlara başla­
mışlardı. Açıktır ki Müttefikler hasım bir Türkiye’yi 19 14 sonbaharındaki
karmaşık manevraların muhtemel bir sonucu olarak görmüşler ve ona gö­
re hazırlanmışlardı.
Böylece, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesini geciktire­
rek kazanılmış olan süre yine de Türkiye’nin girişimi ele geçirmesi için
yeterli olmamıştı. 5 Aralık gibi geç bir tarihte dahi Enver 3. Orduya son
hücum emrini gönderiyordu ve ertesi gün de bu ordunun komutasını Li­
man von Sanders’e teklif etti. İyi eğitim almış bir kurmay subay olan Li­
man von Sanders akıllıca bunu reddederek Enver’in Kafkasya’daki taar­
ruz planlarının nihai başarısı konusundaki gayri resmî görüşünü belirt­
miş oldu. Başkentte kalarak Türkiye’nin şimdi üç cepheye yayılmış olan
birbirinden çok uzak savaş cephelerini yönetmek yerine, Enver Paşa hâ-
rekâtı bizzat denetlemek üzere 3. Ordu harekât bölgesine gitmeye karar
verdi. Hafız Hakkı Bey ile Bronsart von Schellendorf u yanına aldı. Al­
man Mareşal Colmar von der Goltz’un 12 Arahk’ta İstanbul’a gelerek üst
liderliğin hicreti nedeniyle boşta kalan karargâh çalışmasının bir kısmı­
nı üstlenmesi ise Türk Genelkurmayı’ndan geriye kalanlar için iyi bir
rastlantı oldu.

74 Planlar
Her halükârda Kafkasya’da, 19 14 yılı aralık ortalarından itibaren ha­
rekâta başlamaya yetecek sayıda birlik mevzilenmişti. Mesafelerin daha
uzun olması ve Suriye’deki Türk komutanlığının 2. Ordudan 4. Orduya
devredilmesi ise Sina’daki taarruzu iki hafta kadar geciktirdi. Türkiye şim­
di hücuma hazırdı.

SİZE ÖLM EYİ E m REDİYORUm !


75
Ü çüncü Bölüm
İLK TAARUZLAR
KASIM 1914-MART 1915

1914 VE 1915 Başlari

T
ürkler 19 14 yılında geçerliliğini yitirmiş bir sefer planına göre ko­
nuşlandırılmış sınırlı güçlerle Kafkasya ve Sina’da inisiyatifi ele al­
maya karar verdiler. Türkler ilk saldırılarında Kafkaslar’da 9 piyade
tümeninin tümünü, Sina’da ise 3 piyade tümeninden alınmış birlikleri kul­
lanarak, 36 piyade tümenlerinin 12 ’sini muharebeye sokmuş oldular. Ayrı­
ca, bunların çoğu yeni kurulan tecrübesiz tümenleriydi. Yığınak Plam’nm
gerçekleri göz önüne alındığında kolayca üstesinden gelinmesi mümkün
olmayan ciddi bir hataydı bu.
Savaşa katılan bütün tarafların ilk taarruzları gibi, Türk taarruzları
da başarısızlıkla sonuçlandı. Her ne kadar 3. Ordu Sarıkamış’taki kış taar­
ruzunda yıkıcı kayıplara uğramışsa da, cephe istikrara kavuştu ve takviye­
ler 3. Orduya doğru yola çıktı. Mezopotamya’da Basra ve Kurna yitirildi
ama Ingilizler nehirden yukarı çıkıp Bağdat’a ulaşmak için herhangi bir
aceleleri yokmuş gibi davrandılar ve Türk takviye birlikleri ise bu cephede
de henüz hedeflerine ulaşmamışlardı. 4. Ordımun Sina’da Süveyş Kana-
lı'na doğru giriştiği kötü tasarlanmış hücum başarısızlığa uğramış, fakat
kayıplan son derece hafif olmuştu. 1915 sonunda Türklerin genel stratejik
durumu ciddi fakat kritik değildi. Hesabın artı hanesinde ise bir Türk se­
feri kuvvetinin Tebriz’i alması vardı. Eldeki kuvvetlerin yüzdesi olarak, sa­
vaşın ilk dört ayındaki Türk kayıpları Fransız, Alman, Avusturya-Macaris-
tan ve Rus ordularının verdiği kayıplara göre çok daha azdı.
Belki de Türklerin savaşın ilk günlerinde yaptıkları en önlenebilir
ve ciddi hata, Mezopotamya’da yeterli savunma güçleri bulundurmamaktı.
Şattülarap’ın korunmasız bırakılması kapıyı Mezopotamya’daki İngiliz
güçlerine açtı ve onlar da bütün savaş boyunca burada kaldılar. Ingilizler
sonunda bölgeye Türklerin burada bulundurduklarının iki katı asker gön­

76 İLK T a a r u z l a r .K a s i m 1 9 1 4 - M a r t 1 9 1 5
derdiler. Bu, imparatorluk için birbiriyle çekişen farklı stratejik öncelikler
yaratan ve savaşın sonuna kadar süren tehlikeli bir durumdu.
Her ne kadar Trakya'da çok büyük bir Türk gücü kalmışsa da, Mı­
sır’dan gelen haberler, îngilizlerin Çanakkale’yi ele geçirmeye hazırlandık­
ları yolundaydı. Bu nedenle ı. ve 2. Ordular hemen hemen tam kadrolany-
la İstanbul yakınlannda tutuluyorlardı. 1915 ilkbaharında bu kararın ne ka­
dar yerinde olduğu anlaşıldı.
Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Bahriye Nazırı Cemal Paşa İstan­
bul’daki idari görevlerini bırakarak, muharebe komutanları olarak daha fa­
al bir rol alma eğilimi sergilediler. Ayrıca yetenekli Alman danışmanlarını
da beraberlerinde götürdüler. Bunu yapmakla, çok kritik bir dönemde Türk
Yüksek Komutanlığı’nm liderlik kapasitesini zayıflatmış oldular. Özellikle
belirtilmesi gereken bir husus da bu ilk taarruzlarda hiçbir olağanüstü li­
derin ortaya çıkmaması oldu. Bunun karşısında, hiçbir lider askerî harekât­
ta özellikle başarısız sayılmadı ve dolayısıyla görevden alınmadı.
Türk ordusuna gelince, savaşa hazırlanmak için zaman ve fırsat
bulmuş olan nizami Türk piyade tümenleri istikrarlı ve muharebeyi sür­
dürme kabiliyetine sahip olduklarını ispat etiler. Her ne kadar lojistik sı­
kıntılar ordunun başında sürekli bir bela olmuşsa da, Türk ordusunun te­
mel kolordu ve tümen yapısı sağlam görünüyordu.
İlk taarruzlarının etkinliğini değerlendirirken, Türk gücünün dağıl­
mış olması, yenilgilerin en kritik belirleyicisi olarak ortaya çıkmaktadır.
Türk Genelkurmayı, birbirinden çok uzak cephelerde eşzamanlı harekâtlar
yürütmeye çalışması nedeniyle herhangi bir harekât alanında sonuç alıcı
bir güç yoğunluğu sağlamakta başansız kaldı. Ulaştırma hatlarının zayıflı­
ğı bu dağılımı daha da sorunlu hale getiriyor ve Türkler kendi lehlerine
olan coğrafi avantajdan tam olarak yararlanamıyorlardı. Bunun sonucunda
Türk Genelkurmayı her üç faal cephede de kesin olmayan sonuçlarla baş
başa kaldı.

SA RIK AM IŞ

Askerî açıdan bakıldığında, Türk 3. Ordu bölgesi son derece enge­


beliydi. Dağların yüksekliği 3000 metrenin çok üzerine çıkıyordu ve toprak

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! 77
da çıplak ve kurak idi. Askerlerin saklanabileceği ve siper alabileceği çok az
yer vardı. Dar nehir vadileri harekâtı dar ilerleme mihverlerine sıkıştırıyor,
bu ilerlemeyi destekleyecek yol ağı ise çok ilkel durumda bulunuyordu. Kı­
şın ısı -50° C ’ye kadar düşebiliyor, üç veya dört metre yüksekliğe kadar kar
birikebiliyordu. Yaklaşık 5 milyonluk yerel nüfusun çoğu dayanıklı Anado­
lu Türlderi ile yaklaşık 700 .0 0 0 kadar olan büyükçe bir Ermeni azınlığın­
dan oluşuyordu. Bölgede hâlâ varlığını sürdüren birkaç yüz bin kişilik bir
Rum nüfus da bulunuyordu.' Bu insanlar çoğunlukla vadiler boyunca sıra­
lanan şehir ve köylerde yaşıyordu. Bölge sakinleri, Osmanlı împaratorlu-
ğu’nun standartlarına göre bile çok fakirdi.
3. Ordu mıntıkasındaki arazinin her türlü askerî değerlendirmesi,
burasını savunma operasyonları için ideal olarak sınıflandırırdı. Harekâtı
kısıtlayan vadiler her türlü ilerleme için tıkaç vazifesi görebilir, çıplak ara­
zi de savunma ateşi için ideal alanlar sunabilirdi. Çevredeki dağlarda yapı­
lacak harekât için özgün fiziki ve taktik sorunlarla başa çıkabilecek şekilde
eğitilmiş ve donatılmış seçkin dağ birliklerine ihtiyaç vardı. Seferlerin mev­
simlere bağlı oluşu nedeniyle, kış mevsiminin gelmesi bir dizi ek sorun ya­
ratmaktaydı. Kış operasyonlarına katılan birliklerin özel giysilere, ek tayın
ve yakıta ve hepsinin ötesinde, taktik seviyede dinamik bir liderliğe gerek­
sinimleri bulunmaktaydı.
Bütün unsurlar değerlendirildiğinde, 3. Ordu bölgesi stratejik, hare­
kâta ilişkin veya taktik seviyedeki her türlü taarruz için son derece elveriş­
sizdi, ancak Türkiye Ruslara ilk darbesini burada vurmaktaydı. Coğrafyanın
elverişsizliği nedeniyle amaç ve hedeflerin üzerine eğilinmesi gerekliydi.
18 78 ’deki kayıpların doğudaki bir taarruzu duygusal olarak gerekli kıldığı
öne sürülebilirse de bu bölgede yapılacak bir hücumun Panturanizmin po­
litik hedeflerine destek olacağı da açıktır.^ Bu iki amaçtan hangisinin 1914
kışındaki Türk taarruzunun arkasındaki gerçek itici güç olduğu, bugünkü
Türk kayıtlarından açıkça anlaşılamamaktadır. Operasyonun kendisi bir
haçlı seferi veya Pantürkizm için bir toplanma sembolü olarak sunulmadı­
ğı için, spekülatif olarak, amacın muhtemelen 1878 sınınnın yeniden tesis
edilmesi olduğu söylenebilir. Hücumdaki 3. Ordunun ilk coğrafi hedefleri
sınırın yaklaşık 50 kilometre ötesindeki kilit öneme sahip şehirlerdi, ikinci

78 İ l k T a a r u z l a r . K a s i m 1914-M a r t 1915
hedefler de bundan n o kilometre ötede bulunan eski Türk şehirleriydi.
Gerçekte harekâtın ana hedefi sadece karşıdaki Rus Ordusu'nun büyük bir
kısmının imhasıydı. Ruslara karşı dış bir cephede büyük kuvvetlerle muha­
rebe etmek de Almanlar için başlı başına önemli bir hedefti.
Türk 3. Ordusu Haşan İzzet Paşa komutasındaydı, kurmay başka­
nı da bir Alman subayı olan Yarbay Guse idi. Mirliva (tuğgeneral) Ahmet
Fevzi 9. Kolorduya, Mirliva Ziya Paşa 10. Kolorduya komuta ediyordu. Bu
kolordunun kurmay başkanı da yine bir Alman subayı olan Binbaşı Lange
idi. I I . Kolordu ise Mirliva Galip Paşa komutasındaydı. Bu kolordularda al­
baylar nizami tümenlere komuta ediyorlardı. Van Jandarma Alayı, yedi böl­
gesel Jandarma taburu. Bağımsız Bitlis Jandarma Alayı ve Bağımsız Diyar­
bakır Jandarma Alayı Binbaşı Ferit'in komutasındaydı. Kolordu büyüklü­
ğündeki Erzurum kalesi garnizonu, yine Erzurum kalesine ait yedi piyade
alayı, iki ağır topçu alayı ve destek silahlan alayı ile birlikte Albay Alaattin
komutasındaydı. Normal halde kolordulara korgeneraller, tümenlere ise
tümgeneraller komuta ettiğine göre, Enver Paşa’nm daha yaşlı subaylan
tasfiye hareketinin sonuçları burada hemen görülebilmektedir.^ Her ne ka­
dar daha genç ve muhtemelen politik olarak daha güvenilir subayların yük­
sek mevkilere getirilmesi Türk ordusunun harekâtına belirli bir canlılık ge­
tirmişse de, tecrübe sahibi kıdemli subayların eksilmesi mutlaka zararlı ve
moral bozucu bir karşı etki yapmış olmalıdır,
Çaüşmalar resmen 2 Kasım 19 14 tarihinde, Rusların Osmanlı îm-
paratorluğu'na savaş ilan etmesiyle başladı; ne var ki Rus taarruzu gerçek­
te bir önceki gün başlamıştı. Sınırdaki zayıf Türk süvari perdesi ağır saldı­
rılara maruz kaldı ve oyalama muharebeleri yaptı. Ana Rus taarruzu Erzu­
rum Sarıkamış yolundan, Oltu istikametinden yapılan bir destek taarruzu
ile birliJcte geldi. Karaköse ve Beyazıt’a yönelik başka destek hücumları ya­
pıldı. Bir hafta içinde Ruslar sınırdan Erzurum’a kadar olan yolun yarısını
almışlardı, ancak burada ıı. Kolordunun 18., 33. ve 34. piyade tümenleri ve
ihtiyat süvari tümenleri tarafından yapılan kararlı savunma karşı taarruzla­
rıyla durduruldu. 12 Kasım’da, 9. Kolordu ıı. Kolorduyu sol cenahından
takviye etti ve bunlar süvari kuvvetleri ile birlikte Rusları yavaş yavaş geri it­
meye başladılar. Kasım sonlarında cephe istikrara kavuşmuş, Ruslar Türk

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M !
79
Harita 3.1 19 Aralık 1914 tarihli 3. Ordu Taarruz Planı’na göre Sarıkamış
Kuşatma Harekâtı

Kaynak: Türk Genelkurmayı, Birinci Dünya Harbinde Türk Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, Cilt II, Birinci
Kitap (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993), Kroki 19.

topraklarında, Erzurum-Sarıkamış yolunda 25 kilometre derinliğinde bir


çıkıntıda tutunup kalmışlardı. Kayıplar ne çok hafif, ne de çok ağırdı.'^ Rus-
1ar 3. Ordunun güney omuzunda daha başarılı olmuşlar ve Karaköse ile
Doğubeyazıt'ı almışlardı. Rus Ordusu ile birlikte savaşan Ermeni gruplan
özellikle Doğubeyazıt'ın işgalinde öne çıkmışlardı.

80 İ l k T a a r u z l a r , K a s i m 1914-M a r t 1915
8 Aralık 19 14 günü, Türk kruvazörü Mecidiye Albay Hafız Hakkı
Bey'i Trabzon’a getirdi. Genelkurmay ikinci yardımcısı 3. Ordunun taarruz
ruhunu ateşlemek üzere gönderilmişti. Albay, 3. Ordu Kurmay Başkanı Al­
man Yarbay Guse’ye taarruz hazırlıklarına derhal başlanması talimatını
şahsen verdi. Bu talimat Türk Genelkurmayı’nm Ruslara ezici bir darbe in­
dirme niyetini tekrar teyit etmekteydi. Guse’nin yapması istenilen planda,
Erzurum Kalesi önlerinden harekât yapacak bir kolordu ön cephedeki güç­
lü Rus kuvvetlerini tespit edecek, iki kolorduluk bir kanat ise sol cenahtan
düşmanın arkasına sarkacaktı.^ Bu bir kez gerçekleştikten sonra, Ruslar bir
imha muharebesiyle çökertilecekti.^ 3. Ordu komutanı, bu yönde bir bri­
fing aldığı zaman, bu harekâtın yürütülmesinin son derece zor olduğunu
düşündü.^ 9. Kolordu komutanı da planın yapılabilirliğiyle ilgili kaygılarını
ifade etti. Hava koşulları bir yana, 3. Ordu, özellikle ihtiyat süvari tümenle­
rinde, yerine konulmayan ciddi personel kayıplarına uğramışü.
Enver Paşa ve Albay Hakkı Bey, Hindenburg’un Rus karargâhının
zayıflığıyla ilgili olarak Berlin’e gönderdiği bir rapora dayanarak Rusların
kuşatıldıkları taktirde çökeceklerine inanmışlardı. Ağustos 19 14 ’te yapılan
Tannenberg Muharebesi’ne dayanan rapor Rus karargâhlarının kuşatıldık-
lan zaman komuta ve kontrolü yitirdiklerini öne sürüyordu. Hem Enver,
hem de Albay Hakkı Tannenberg’i tekrarlamak ve Sarıkamış’ta Ruslara ses
getiren yeni bir mağlubiyet tattırmak istiyorlardı. Ayrıca, zaferi kazandık­
tan sonra, Ardahan ile Kars Kalesine doğru ilerlemek ve buradaki Rus kuv­
vetlerini de imha etmek arzusunu taşıyorlardı. Taarruzu desteklemek üze­
re, Türk Genelkurmayı Trakya’da bulunan 3. Piyade Tümeninden özel bir
müfreze oluşturdu. 8. Piyade Alayı’nın iki taburu ve iki topçu bataryasın­
dan oluşan bu birlik Çoruh çevresinde konuşlandınlacak ve kıyıda, Batum
yakınlarındaki Rusları oldukları yerde tespit edecekti. Söz konusu birlikler
deniz yoluyla geldi, çünkü savaşın bu erken döneminde Türkler Karadeniz
kıyısında küçük nakliyatları nispeten kolay bir şekilde yapabiliyorlardı. Bu,
10. Kolordunun kıyı savunma sorumluluklarından kurtulması ve taarruz
harekâtına yoğunlaşmasını sağlayacaktı. Bu müfreze o sırada Erzurum Ka­
lesi topçu komutanlığında görev yapmakta olan (sonradan yarbay olacak)
Stange adındaki bir Alman binbaşıya verildi. Birlik “Ştanke Bey Müfreze­

S iZ E ÖL M EYİ EMREDİYORUM! 81
si” adıyla tanındı. 12 Aralık 19 14 günü Enver Paşa Erzurum’a geldi ve plan­
lama çalışmalarına katılmaya başladı. Derhal planla oynamaya başladı. Bü­
yük ölçekli taarruza karar verdikten sonra, Enver Paşa 3. Ordunun giderek
artmakta olan ve kolayca yerine konulamayacak büyük zayiatı karşısında
endişelenmeye başladı. Ayrıca şimdi 3. Ordunun Karadeniz’den Van Gö-
lü’ne kadar tuttuğu geniş cepheden ve bunun kuvvetlerin yoğunlaştırılma­
sını zorlaştırmasından da kaygı duyuyordu. Bu sorunları telafi etmek için
Enver böylesi zorluklarla başa çıkabileceğine güven duyacağı saldırgan ko­
mutanlar istiyordu. Ayın sonlarında Bronsart von Schellendorf ve harekât
şefi Yarbay Feldman da Erzurum’a geldiler. 3. Ordunun talihsiz komutanı
ve karargâhı için, akıl verenlerin ve gözetimcilerin bolluğu açısından hiçbir
sıkıntı yoktu.
3. Ordu liderlerinden memnun olmayan Enver Paşa dereyi geçer­
ken atlan değiştirmeye devam etti ve 9. Kolordu komutanı Ahmet Fevzi Pa-
şa’yı isteği hilafına resen emekli etti. Enver onun yerine 34. Piyade Tüme­
ni komutanı Albay îhsan’ı (Paşa) getirdi. 10. Kolordu komutanı Ziya Paşa
genç, faal ve zeki bir kişiydi. Ne var ki Ziya da muhtemelen kolordusunun
seferberliği ve yığınağındaki yavaşlığı veya belki de politik görüşleri nede­
niyle Enver’in gözünde itibar sahibi değildi. Her halükârda 10. Kolordunun
kritik öneme sahip sol kanat çevirmesini yapması kararlaştınidı ve planı tü­
müyle destekleyen bir komutana gerek görüldü. Bunun sonucunda, Enver
Paşa Erzurum’da el altında oyalanmakta olan Hafız Hakkı Bey’i, başka gö­
revlere atanan Ziya Paşa’nm yerine 10. Kolordu komutanlığına getirmeye
karar verdi. Bu günlerde, genç Hakkı Bey’in kararlı, çalışkan, zeki ve hedef
için astlarını zorlayan bir asker olduğu düşünülüyordu.® Bu değişikliklerin
sonucunda, Sarıkamış yönünde sol kanat çevirmesini yapacak iki Türk Ko­
lordusu hemen hemen hiçbir harekât deneyine sahip olmayan komutanla­
rın emrine verilmiş oldu.^
Türk Operasyon Planı iki grup kullanarak tek bir çevirme yapılma­
sına (Harita 3-1) dayanıyordu. Bunlar iki Nizami Süvari Tümeni ile ıı. Ko­
lordudan oluşan zayıf bir grup ile 9. ile 10. Kolordulardan oluşan güçlü bir
gruptan oluşuyordu ki bu iki kolordu şimdi deneyimsiz komutanların em­
ri altındaydı. Zayıf grup Rusları tespit ederken, diğer daha güçlü grup açı­

82 İ l k T a a r u z l a r . K a s i m 1 9 1 4 - M a r t 19 15
lacak ve Rusları arkalarından kuşatacaktı. Ne sol kanatta bulunan güçlü
grup, ne de sağ kanata bulunan zayıf gruba harekâtı koordine edecek genel
bir kanat veya grup komutanı verilmedi. Plan çok fazla risk taşımaktaydı.
Yeni oluşturulan Ştanke Bey Müfrezesi Rus birliklerini taciz etmek ve yer­
lerinde tutmak için sınır boyunca çok açık bir harekât yapacaktı. Bu faali­
yetin 10. Kolordunun Oltu’ya ilerlemesini kolaylaştıracağı umuluyordu.
Daha zayıf olan gruba destek olarak 2. Süvari Tümeni dört piyade taburu,
bir dağ topçu taburu ve bir 120 mm'lik ağır topçu müfrezesiyle takviye edil­
mişti. I I . Kolorduya da ek topçu kuvvetleri tahsis edildi. Birlikler 19 Aralık
günü yerlerine intikal ederek, en geç ertesi gün harekâta hazır olacaklardı.
Harekâtın 22 Aralık günü başlaması kararlaştırılmıştı.
Bütün alt komutanlar ve karargâhlar büyük bir taarruz için koşuştu­
rarak hazırlanmaya başlayınca, operasyonların temposu büyük bir hız ka­
zandı. 3. Ordu Aralık 19 14 tarihinde toplam olarak yaklaşık 150.000 perso­
nele sahipti. Ne var ki bu askerlerin çoğu Erzurum Kalesine atanmışlardı ve
bir aylık yoğun muharebelerden sonra manevra taburlarından çoğu zayıfla­
mış ve cephaneleri azalmıştı. Bu eksiklikleri telafi etmek için ıı. Kolorduya
üç sınır taburu ve dört Jandarma taburu tahsis edilmiş ve 10. Kolordu’da
Ştanke Bey Müfrezesi'ni komutası altına almıştı. ıı. Kolorduya ayrıca 6000
ikmal eratı gönderildi. Raporlara göre, 3. Ordu taarruz harekâtı için 75.660
asker, 73 makineli tüfek ve 218 topa sahip bulunuyordu (Tablo 3.1).'°
Sarıkamış taarruzunda görev alan Türk piyade tümenlerinin ortala­
ma tüfek gücü (yaklaşık 10 bin kişilik bir kadro öngörülmüş olmasına rağ­
men) yaklaşık 7 bin nişancı eri olarak ortaya çıkmaktadır. Makineli tüfek
kabiliyeti bütün kolordularda özellikle zayıftı, zaten kritik bir düzeyde olan
topçu kuvveti ise 9. ve 10. Kolordularda dikkat çekici ölçüde zayıftı (öngö­
rülen 72 top yerine 58 ve 56 top).
Türkler kuşatıp imha etmeyi ümit ettikleri Rus kuvvetlerinin de
benzer bir durumda olduğunu düşünüyorlardı. İstihbaratları Rus Sarıka­
mış Grubu’nun 84 piyade taburunda örgütlenmiş yaklaşık 65 bin tüfeğe
sahip olduğunu tahmin etmekteydi. Türkler ayrıca Rusların 36 süvari tabu­
ru [süvari taburlarının mevcudu piyadeden daha düşüktür -ç.n] ve 172 top-
lannın bulunduğunu sanıyordu. Bu tahminlerin doğru olması halinde.

SİZE Ö LM EYİ E m r e d i y o r u m !
83
Tablo 3.1 Üçüncü Ordunun Taarruz Gücü, 22 Aralık 1914
BİRLİK T aburlar T ü fek Mak İ n el İ T üfek T op
SOL KANAT
ıo. Kolordu 33 28.000 20 56
9. Kolordu 27 21.000 23 58
SAĞ KANAT
11. Kolordu 34 22.274 16 94
2. Süvari Tümeni 4.386 14 ıo
TOPLAM 94 75.660 73 218
Diğer muharipler 37.000
Mevcut ikmal eratı 6.000
3. O RD U TO PLAM I 118.660

Kaynak: Türk Genelkurmayı, Birinci Dünya Harbinde Türk Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, Cilt II, Birinci
Kitap (Ankara Genelkurmay Basımevi, 1993), 383-384.

Türklerin piyade ve topçuda küçük bir üstünlükleri ortaya çıkıyordu. Bun­


lar doğru kullanıldıkları taktirde dengeyi kendi lehlerine çevirebilirdi. Bu­
nunla birlikte, Rusların gerektiği taktirde loo.ooo kişilik taze takviye geti­
rebilecekleri de tahmin edilmekteydi.
22 Aralık sabahı kar ve sisin az olduğu, umut veren ılımlı bir havay­
la başladı. lo. Kolordu sabah saat 4 ’te Oltu istikametinde harekâta başladı.
9. Kolordunun tümenleri sabah 6 ile 8 arasında hücum ederken ıı. Kolor­
du sabah saat 9 ’da hücuma geçti. Enver Paşa sabah 8’de harekâtı izlemek
üzere ileri hatlara gitti ve öğleden sonra saat 3 sularında Hahor’a geldi. Ba­
şarılı bir gündü ve 3. Ordunun akşam raporları son derece ümit vericiydi.
Ertesi gün de işler iyi gitti ve 24 Aralık tarihinde Türk sol kanadı Oltu’yu
geçmiş ve hâlâ ilerlemeyi sürdürüyordu. ıı. Kolordu ile 2. Süvari Tümeni
de ilerliyordu. 24 Aralık’ta 9. Kolordu Sankamış’m dış mahallerine ulaş­
mış, 10. Kolordu da güneydoğuya dönerek Sankamış’ı kuşatacağı noktaya
varmışü. Bu ana kadar taarruz büyük bir başarı kazanmış, 10. Kolordu sa­
dece üç gün içinde 75 kilometrelik çok zor bir yürümüş yapmıştı. 25 ve 26
Aralık tarihinde yapılan bir gece hücumunda 29. Piyade Tümeni Eski Sarı-

84 İLK T a a r u z l a r .K a s im 1914-M a r t 1915


kamış’a girdi. 28 Aralık günü 10. Kolordu Sarıkamış-Kars yolu üzerinde tı­
kama mevzilerini ele geçirdi. Şimdi hava koşullan kötüleşmekteydi ve 10.
Kolordu 1.5 metre kar bulunduğunu ve ısının -26° C olduğunu bildiriyordu.
Ne yazık ki ıı. Kolordunun hücumları yeterince etkili olmamıştı ve
kolordu Rusları ileri mevzilerinde tespit etme görevini yerine getiremedi.
Ruslar derhal bundan yararlandılar ve Erzurum önündeki hatlarından bir­
kaç piyade ve süvari alayını çekip Türkler gelmeden önce Sarıkamış’a geri
gönderdiler. Bu kuvvetler son anda yetiştiler ve art arda gelen Türk hücum­
larına karşı şehri elde tutmayı başardılar. Doğu Prusya’daki sonları kötü bi­
ten I. ve 2. ordulannm aksine, Rus ordu ve kolordu karargâhları gelişmele­
rin cesaret kırıcı olmasına rağmen duruma iyice hâkim oldular ve kuvvet­
leri üzerindeki etkin komuta ve kontrolü yitirmediler. Ayrıca, 10. Kolordu­
nun daha fazla ilerlemesini engellemek için Rus takviyeleri hızla Benliah-
met’e gelmekteydiler.
29 Aralık, 3. Ordunun başarılarının son noktasına eriştiği gün oldu.
Enver Paşa ordunun ileri harekâtına katılmış ve operasyonun doğrudan ko­
mutasını üstlenmişti. Kuşatmanın tamamlanması için Çerkezköyü’nün
kuzeyindeki sahra karargâhından topyekûn bir gayret gösterilmesini em­
retti. Ne var ki Türk hücumlan bir sonuca ulaşacak gibi görünmüyordu ve
Ruslar önceki yaz Tannenberg’de olduğu gibi çöküş tehlikesi içinde görün­
müyorlardı. Ertesi gün Rusların Kars ve güneydoğudan taze takviye kuvvet­
leri getirmekte oldukları açıkça görüldü. Ayrıca yıpranma ve kayıplar Türk
tümenlerini zayıflatmakta, askerler tükenmiş durumdayken hava da gide­
rek kötüleşmekteydi.
Kuvvetlerin yeni yılı karşıladıkları ve 1915 yılının başladığı sırada
harekâta ilişkin ve taktik inisiyatifler karşı tarafın eline geçti. 10. Kolordu­
nun kanatlarına ve ıı. Kolordunun karşısına büyük Rus kuvvetleri getiril­
mişti. 2 Ocak 1915 günü Ruslar kendi taarruzlarını başlattılar. Bu tuzak
içinde bir tuzaktı ve kuşatma yapan 9. ve 10. Kolordular şimdi ezici bir Rus
kuşatmasının hedefi oldular. Türklerin durumu bir gecede değişti ve
umutsuz hale geldi. Enver Paşa 9. ve 10. Kolorduları “ Sol Kanat” adı veri­
len tek bir harekât grubu halinde birleştirerek komutanlığına Hakkı Bey’i
getirdi. Ayrıca Hakkı Bey’i tuğgeneralliğe yükselterek Ali İhsan Paşa’dan

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M !
85
daha kıdemli olmasını sağladı. Anlaşıldığı kadanyla, Enver şimdi hızla ku­
şatma altında kalan Türk birliklerinin merkezî bir komuta altına alınması­
nın durumu kurtarabileceğine inanıyordu. Güneyde ıı. Kolordu hücumu
sürdürüyordu ama bu grup da art arda gelen Rus karşı taarruzlarına hedef
olmaktaydı. Enver hâlâ bir iyimserlik beslemekteydi ve vakitsiz bir başarı
beklentisiyle Hollanda Ataşesi Westenek ile Norveç Ordusundan HofFu 31
Aralık günü 3. Ordu bölgesini ziyaret etmeye çağırdı.
4 Ocak günü Rus hücumları 9. ve 10. Kolorduları giderek daha kü­
çük birer bölgeye sıkıştırırken Türkler felaketin eşiğine gelmişlerdi. Türk-
lerin ya ricat ya da imha ile karşı karşıya olduklan açıktı ve Enver Paşa çe­
kilmeyi onayladı. 9. ve 10. Kolordular ağır Rus baskısı altında derhal ricata
geçtiler. Umutsuz bir artçı muharebesi yapan 9. Kolordu artık bir muhare­
be gücü olmaktan çıkmıştı. Ruslar tarafından kuşatılan 17., 28. ve 29. Piya­
de Tümenleri ile 9. Kolordu Karargâhı’nm kalıntıları teslim olmak zorun­
da kaldılar. Ali İhsan Paşa, Kurmay Başkanı Albay Şerif ve yaverleri esir
düştüler. Hafız Hakkı şöyle bir not düştü: "Turnagel Ormanından (9. Ko­
lordunun felakete uğradığı yer) çıkan sadece bir tek yol vardı ve o gece sa­
dece 10. Kolordu geriye döndü - 9. Kolordu orada kalmıştı.”” Bu, bir gece
içinde muharebe gücünün üçte birini yitiren 3. Ordu için büyük bir felaket­
ti. 7 Ocak günü Türkler tam bir ricat halindeydiler. Muharebe ve hava ko­
şullan nedeniyle kayıplar dehşet vericiydi. O gün, 10. Kolordunun muhare­
be gücü sadece 2500 tüfek ile 16 toptan ibaret kalmıştı ve bu tüfeklerin
1000 ile i2 0 o ’ü 32. Piyade Tümenindeydi.
Enver Paşa 8 Ocak günü 3. Orduyu terk etti. Orduya veda mesajı ce­
saret verici bir şekilde "Arkadaşlar!” hitabıyla başlıyor ve ordunun düşman­
la olduğu kadar hava koşulları ve araziyle de boğuştuğunu kaydediyordu.
Enver Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk günleriyle karşılaştmlabilecek işler
yaptığını ileri sürdüğü orduyu tebrik etti. Onlara İstanbul’a döndüğünü
söyledi, Allah’ın lütuf göstermesini ve Rusları yenmede büyük başanlar te­
menni etti. Enver mesajına Allah’ın her zaman yanlarında olduğunu unut­
mamalarını hatırlatarak son verdi. Aynimadan önce Enver Hafız Hakkı
Bey’i 3. Ordu komutanlığına, süvari albayı Yusuf îzzet’i de 10. Kolordu ko­
mutanlığına atadı. Enver 9 Ocak sabahı saat 7 ’de İstanbul’a doğru hareket

8 6 İ l k T a a r u z l a r ,K a s im 1914-M a r t 1915
etti ve Bronsart von Schellendorf u da yanında götürdü. O günün raporları
3. Ordunun yaklaşık 10.000 tüfeğe sahip olduğunu gösteriyordu.
Harekât inanılmayacak kadar yüksek maliyetli ve zorlu geçmişti.
Yüksek dağlarda, özellikle de 9. ve 10. Kolordu bölgelerinde ısı -40° C ’ye
kadar düşmüştü ve kar kalınlığı 50-60 santimetreydi. Commandant Larc-
her’in 1926'da yazdığı ve Türk kayıplan konusunda en çok kullanılan Batı
kaynağına göre kayıpların düzeyi 9 0 ,0 0 0 ölü ve 40 .0 0 0 ila 50.000 esirdi.
Bu durumda geriye 12.400 asker kalmaktadır. Bununla birlikte 3. Ordu
kurmay başkanı Yarbay Guse tarafından toplanan muharebe raporu sonuç­
lan oldukça farklıydı ve kayıpları 30.000 ölü ile 70 0 0 esir olarak göster­
mektedir.*'' Bu durumda Erzurum Kalesi’nde 12.000 ve civannda da
42.0 00 asker kalmış oluyordu. Commandant Larcher’in rakamlarının ölü,
yaralı ve (birçoğu ayrı düşüp sonradan birliklerine dönen) kayıpları toplu
halde içermiş olması muhtemeldir. Yaralı askerlerin çoğu zaman ölüler­
den fazla olduğu düşünüldüğü taktirde, 3. Ordunun sağ kalan mevcudu
içinde büyük miktarda yaralının olduğunu varsaymak mantıklıdır. Erzu­
rum bölgesindeki askerî hastanelerde seferden önce 90 0 hasta vardı. Mu­
harebeden sonra hastaneler 15.000 hasta ve yaralı ile dolup taşmaktaydı.
Türk resmî tarihi 23.000 ölü, 10.000 hastanede ölen, 70 0 0 esir ve 10.000
yaralıdan oluşan toplam 50.000 kayıptan*^ söz etmektedir. Her halükârda
kayıpların sefere katılan askerlere oranı muazzamdı.
14 Şubat 1915 tarihinde 3. Ordu 42.0 0 0 faal mevcuda sahipti. Top­
çu kuvveti manevra taburlarından çok daha iyi durumdaydı ve çeşitli tipler­
de 170 topa sahipti. Sankamış seferinden 141 top geriye dönmüştü (12 sah­
ra topu ve 50 parça dağ topu kaybedilmişti).
Rus ordusunun büyük bir kısmının Sarıkamış cebinde imha edil­
mesini amaçlayan Türk seferi birçok bakımdan başarılıydı. Ön planlama
safhalannda Türkler, İstanbul’dan gelen takviyeler dahil, çok kısa sürede
hücum için üç kolordunun yığınağını tamamlamışlardı. Düşünce olarak
Türk planı Fransızların Plan XVH'sinden veya Avusturya-Macaristan’ın
Galiçya’ya ya da Rusların Doğu Prusya’ya yaptıkları taarruzlardan daha id­
diasız değildi. Hava koşuları, arazi ve lojistik konulan “Harekâtı etkileyen
faktörler” genel başlığı altında toplanmaktadır ve başarısızlığın temel nede­

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! 87
ni değilmiş gibi görünmektedirler. Harekâtı etkileyen bu faktörler Türkle-
rin ellerindeki olanakları zorluyordu; ancak Türk planının asıl hatası, Rus
komuta ve kontrolü konusundaki varsayımların ve planlama parametrele­
rinin hatalı olmasıydı. Türk planının varsayımları, Rus komuta ve kontro­
lünün ciddi şekilde tereddüde düşeceği ve Rusların değişen duruma adap­
te olma yeteneğinin ölümcül bir felce^uğrayacağı fikri üzerine inşa edilmiş­
ti. Türk harekâtı planlandığı şekilde gelişti. Rusların Erzurum hattından
birkaç süvari ve piyade alayını çekerek, bunları tam zamanında Sarıkamış'a
yetiştirdikleri 28 Aralık 19 14 gününe kadar her şey iyi görünüyordu. Rus-
lann bu yerinde karşı hareketleri muhtemelen Türk planının başarısızlığa
uğramasının temel nedenidir ve 28 Aralık günü Sarıkamış ve çevresinde
güçlü Rus birliklerinin olmaması halinde şehrin Türk 9. Kolordusunun
eline geçmiş olacağından kuşku duyulamaz. Ulaştırma hatlannın gerisin­
de bir Türk kolordusuyla ve yaklaşan kötü havayla karşı karşıya bulunan
Rusların savaşma azmi gerçekten de çökebilirdi. Türk kuşatma hareketinin
neredeyse kapanma noktasına gelmiş olması onların harekât hakkındaki
temel düşüncelerini doğrulamaktadır.
Hiç kuşkusuz, Türk planı fazla risk taşımaktaydı. Karadeniz kıyı­
sında Ştanke Bey Müfrezesi, taarruzun güney kanadında ise 2. Süvari Tü­
menini kullanarak bu bölgelerden güç tasarrufu yapma karan kendi içinde
büyük bir riske sahipti. Yakın bir hedef yerine, derin bir hedef seçmek de
bir riskti; Sarıkamış ve ötesine ulaşmak için daha uzun süre geçmesi, Rus-
lara karşı tedbirler almak için daha fazla zaman kazandırmaktaydı. Güç
oranları ise daha küçük bir risk oluşturuyordu, çünkü sürpriz unsurunun
Türk tarafında olması nedeniyle yerel taktik üstünlük sağlayabilecekleri
yerleri seçebilmeleri, genel güç oranlarında küçük bir farklılığı önemsiz
kılmaktaydı. Ne var ki alelacele bir araya getirilmiş ve yeni oluşturulmuş
tümenlerden derlenen Türk kuvvetlerinin niteliği üzerinde daha fazla du­
rulması gerekmektedir. Son olarak, Türkler Rusların Tannenberg’den ge­
len Alman raporlarına göre belirlenen tepkileri gösterecekleri varsayımına
dayanmışlardı. Bu son derece tehlikeli bir kumardı ve Rusların kısa süre
önce Avusturya-Macaristan karşısında gösterdikleri başarılar Rus ordusu­
nun kesin sonuçlu harekât yapma yeteneğine sahip olduğunu gösteriyor­

8 8 İLK T a a r u z l a r .K a s i m 1914-M a r t 1915


du. Riskler gerçek başarı şansına ağır basıyor muydu? Bu konuyla ilgili
gösterge, Türk harekâtının nerdeyse başanya ulaşmış olmasıdır ve bu,
Türk karargâhının tahminlerini doğrulayacak yöndedir.
Türkler daha başarılı olabilirler miydi? Kısa yanıt muhtemelen ha­
yır şeklindedir -Türklerin genel olarak daha iyi bir performans gösterme­
leri çok zordu. 9. ve 10. Kolorduların son derece güç koşullar altında yap­
tıkları yaklaşma yürüyüşleri Türk askerinin neler yapabileceği konusunda
mükemmel örneklerdir. Türk komutanlığı Enver Paşa ve Hafız Hakkı
Bey’in şahıslarında “harekât alanında” bulunuyorlar ve harekât üzerinde
derhal ve kesin bir taktik etki yapıyorlardı. Bununla birlikte, üç Türk kolor­
dusu arasında harekât düzeyinde güçlü bir koordinasyonun bulunmaması,
bunların birbirlerini destekleyen çarpışmalar yerine, birbirlerinden çok ay-
n muharebelerde çarpıştıkları anlamına gelmektedir. Her şeye rağmen,
Türk komutanlar kuvvetlerinin büyük bölümünü doğru noktalara hızla ge­
tirdiler ve bunu daha da geliştirmek çok zordu. Türk ordusunu yapısında
bulunan lojistik ve maddi zaaflar için eleştirmek ise anlamsızdır, çünkü bu
sorunların çoğu çözümsüzdü ve ancak üstün komuta yeteneği ve muhare­
be sürprizleri gibi faktörlerle telafi edilebilirdi. Türkler eleştirilecekse, bu,
kuşatılan Ruslann nasıl tepki gösterecekleri konusundaki hatalı varsayım­
larının yanı sıra, bir ihtiyat kuvveti bulundurmadıklan için yapılmalıdır.
Böyle bir ihtiyat kuvveti 19 14 ’ün 24 Aralığında taktik dengeyi 3. Ordu lehi­
ne çevirebilirdi. Bunun yanı sıra Türkler belki sahra topçularının büyük
kısmını Oltu'nun ilerisine geçirmedikleri için de eleştirilebilirler (çekilişte
yitirilen topçu kuvvetlerinin çoğunun dağ obüsleri'^* olması, ileri unsurların
sahra topçusundan yoksun bulunduklarına işaret etmektedir). Sahra topla­
rının Oltu’nun güneydoğusundaki dağlardan geçirilebileceği kuşkulu ol­
makla birlikte, Sankamış’ta ve Kars yolunda sadece kısa menzilli küçük ka­
libreli topçunun mevcut olması bu kritik noktada Türklerin taarruz kapasi­
tesine büyük zarar vermişti.
Rusların Erzurum ile Sarıkamış arasında kuşatılmalan için yapılan
Türk seferi her halükârda dikkat çekici bir olaydır. Bir sefer olarak 1863 yı­
lında Amerikan İç Savaşı’nda yapılan Chancellorsville ile yakın bir benzer­
lik göstermektedir. Kuzey birliklerinin komutanı Joseph Hooker geniş bir

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! 89
kanat harekâtı ile Robert E. Lee’nin Kuzey Virginia Ordusu’nu kuşatmayı ve
onu Rappahannock’ta bulunan Sedgvvick'in kolordusu tarafından oluşturu­
lan örs üzerinde ezmeyi düşünmüştü. Hooker her ne kadar iyi bir başlan­
gıç yapmış ve baskın unsurunu elde etmişse de, Lee’nin hızlı reaksiyonlan
ordusunu kurtardı. Hooker tuzağın içinde bir tuzağa düştü ve ordusunu
zor kurtardı. Burada dikkat çekici bir şekilde farklı olan ve Türklerin yaptık­
larını daha değerli kılan husus, Hooker’m Lee karşısında muazzam bir sa­
yı ve malzeme üstünlüğüne sahip bulunması ve harekâtın Virginia’daki ılık
mayıs ayı içinde yapılmasıydı. Ne var ki Hooker da başarısız oldu.
Türk karargâhı 3. Ordunun uğradığı felaketin ardından, Ruslann
bu başarıdan yararlanmalarım ve Erzurum’a karşı topyekûn bir hücuma
geçmelerini bekledi. Hafız Hakkı Bey paramparça durumdaki 3. Orduyu
toparlamak için derhal enerjik tedbirler almaya başladı. Bu çok zor bir işti,
çünkü elde ihtiyat kuvveti yoktu. Ayrıca Erzurum Kalesindeki bütün ola­
naklar hücuma destek için alınıp götürülmüştü. Hakkı Bey’in sorunlarını
artıran bir diğer husus da, muhtemelen Ruslann yıkıcı eylemleri kışkırt­
ması ve ayrıca Sarıkamış bozgunundan da cesaret alınmasıyla. Ermeni nü­
fusun hareketlenmesi ve 3. Ordu bölgesinde şiddet eylemlerinin artmaya
başlamasıydı. Türk istihbaratı çok sayıda kaçak silahın bölgeye sokulduğu­
nu tespit etti ve Türkler son derece incelmiş olan hatlarının gerisinde silah­
lı bir ayaklanma gerçekleşmesinden korkmaya başladılar.
1915 Şubat’ında Türk Genelkurmayı’nın önündeki en önemli sorun
3. Ordu Bölgesinde ortaya çıkan benekli tifüs salgını idi. 3. Ordunun hırslı,
karizmatik ve yeni terfi etmiş komutanı Tuğgeneral Hafız Hakkı Bey 12 Şu­
bat günü bu salgında hayatını kaybetti.*^ Liman von Sanders’e 3. Ordu komu­
tanlığı tekrar teklif edildi ama o yine reddetti. Ermeni sorunu devam ediyor­
du ve 24 Şubat 1915 tarihinde Türkler Harput, Diyarbakır ve Bitlis Jandarma
taburlarını her an bir isyanın beklendiği Van şehrine göndermek zorunda
kaldılar.'^ Aynca Kayseri gerilerinde de terörist bombalamalar oluyordu.
3. Ordu için Trakya’dan gönderilen ek takviyeler yoldaydı. ı. Ordu
komutanı 3 Aralık 19 14 tarihinde doğuya gönderilecek bir takviye kuvveti
hazırlama emri almıştı ve bunlar yukarı Mezopotamya üzerinden Tebriz’e
yürüyecekti.'^ Bu kuvvet 4. ve 5. Kolordulara ait unsurlardan oluşturularak

90 Planlar
yeni eğitimden geçmiş ve iyi disiplinli ihtiyatlarla takviye edilmişti. 37., 38.
ve 43. Piyade Alayları, üç süvari taburu, iki makineli tüfek müfrezesi, bir
dağ obüs taburu, üç topçu bataryası, bir sahra hastanesi, bir telgraf bölüğü,
200 deve ve Türk Harp Akademisi’nden alınan 28 kişilik bir musiki ban­
dosundan oluşuyordu. Bu kuvvet İstanbul Bölge Komutanı Yarbay (sonra
paşa) Halil Bey’in komutası altındaydı ve “Halil Bey Tümeni” olarak adlan­
dırılmıştı. Tümen ıı Aralık tarihinde Haydarpaşa tren istasyonundan do­
ğuya doğru hareket etti. Enver Paşa 15 Aralık tarihinde Köprüköy’deki ileri
karargâhından, bu kuvvete Tebriz üzerinden Azerbaycan’a ilerlemesini
emretti! Tümen yolda iken 5. Kuvve-i Seferiye olarak adlandırıldı ve Diyar­
bakır ile Bitlis dolaylarına gitmesi emredildi. 1915 Ocak başlarında kuvvet
Akçakale’ye ulaşmışü ve burada Enver Paşa tarafından darmadağın olan 3.
Orduyu takviye etmekle görevlendirildi. Birlikler Türkiye’nin son derece
kötü demiryolu sisteminde daha önceden doğuya yönlendirilmiş bulun­
dukları için, onları tekrar kuzeye yönlendirmek vakit aldı ve kış fırtınaları­
nın hüküm sürdüğü yollarda yapılan yürüyüşler yeni problemler yarattı.
Nihayet 2 Şubat 1915 tarihinde 5. Kuvve-i Seferiye’nin, çoğu tifüsün ilk be­
lirtilerini göstermeye başlamış olan soğuktan donmuş askerleri Erzurum’a
gelmeye başladı. Halil Bey ve karargâhı 8 Şubat günü geldiler. Ertesi gün
kuvvet Erzurum’un güneyindeki toplanma bölgesine intikale başladı ve 20
Şubat’ta toplanmasını tamamlayarak 23 Şubat’ta sahra eğitimlerine başla­
dı. Kâğıt üzerinde 5. Kuvve-i Seferiye 248 subay, 10 .920 asker, 6 makineli
tüfek ve (8’i hızlı ateşli olan) 12 dağ obüsüne sahipti. 3. Ordu bu kuvvetin
hareketliliğini artırmak için ayrıca 700 deve gönderdi. Ne var ki 5. Kuvve-i
Seferiye hastalık ve kaza nedeniyle geride 102 ölü bırakmış, 1041 firarisi
olan ve 1040 personeli de yol üzerindeki hastanelerde kalmış bir kuvvetti.
Ayrıca 2708 asker hasta olarak birliklerinde bulunuyordu. 5. Kuvve-i Sefe­
riye sahada mevcuttu ama kesinlikle muharebeye hazır değildi.
Enver Paşa ıı Aralık 19 14 tarihinde ikinci bir geçici kuvvetin oluş­
turulmasını emretti.'* Bu ikinci kuvvet 2. Kolordu İstihbarat Şube Başkanı
Yârbay Kazım Bey (sonradan Korgeneral Kâzım Karabekir) komutasında
Edirne’deki 2. Kolordu birliklerinden. Kâzım Bey Tümeni adı altında oluş­
turuldu. Kuvvet (3. Piyade Tümeninden alınan) 7. ve 9. Piyade Alayları, bir

SİZE ÖLM EYİ EMREDİYORUM!


91
süvari müfrezesi, bir sahra hastanesi, bir ulaştırma birliği ve bir istihbarat
kısmından oluşuyordu. Aynca 2. Kolordunun varlıklarından iki bataryalı
bir dağ obüs taburu, bir telgraf bölüğü, bir sahra fırını ile bir üniforma ve
malzeme tamir taburu aldı. ı. Kolordudan da bir depo taburu ile nakliye
unsurları bu birliğe devredildi. Her ne kadar 5. Kuvve-i Seferiye’den daha
az piyadesi bulunmaktaysa da. Kâzım Bey Tümeni yapısal olarak, daha çok,
kendine yeten ve bağımsız harekâta muktedir bir kuvvetti. Tümen yukarı
Mezopotamya'ya giderek Tahran’a veya Basra’ya karşı harekât için Güney
Mezopotamya’ya intikal etmek ya da Tebriz’e ulaşmak içine doğuya gitmek
üzere değişik görevlere hazır olma talimatı aldı. Kuvvet 19 Aralık tarihinde
trenle İstanbul’dan ayrıldı ve Halep’e doğru yola çıktı. 25 Aralık tarihinde
tümene ı. Kuvve-i Seferiye adı verildi.
Türk demiryolu sistemindeki boşluklar nedeniyle, ı. Kuvve-i Seferi­
ye, Toros Dağlan’m Osmaniye Geçidi’nden yürüyerek aştı. Bu kuvvet İs­
kenderun yakınlarında yürürken İngiliz Kraliyet Donanması’mn bombar­
dımanına maruz kaldı ve 9. Piyade Alayı ilk savaş kayıplarını verdi. 10
Ocak tarihinde Halep’te iken, kuvvete Erzurum’daki 3. Orduya katılmaya
hazır olma talimatı aldı; ancak eldeki tüm demiryolu ulaştırması 5. Kuvve-i
Seferiye’ye bağlanmış olduğu için Türk Genelkurmayı ı. Kuvve-i Seferi-
ye’ye muhtemelen 19 15’in nisan ortalarına kadar hareket etmeyeceğini bil­
dirdi. Ne var ki İstanbul’a dönmüş olan Enver Paşa 19 Ocak’ta, ı. Kuvve-i
Seferiye’ye “Esas Görev Devam Etmektedir” başlıklı bir emir gönderdi ve
22 Ocak’ta bu kuvvet kendisini Musul üzerinden Erzurum’a yürürken bul­
du. Kuvvetin dolambaçlı bir güzergâh üzerinden Akçakale’ye gelerek 5,
Kuvve-i Seferiye ile buluşması bekleniyordu. Yol üzerinde, kuvvet Musul
vilayetinden geçerken ek güçler derleyebileceği umulmaktaydı. ı. Kuvve-i
Seferiye Musul’a ulaşıp buradan ayrılıncaya kadar tarihler 13 Mart’ı bul­
muştu ve nihai hedefi tekrar değiştirilerek sonunda 23 Mart 1915 tarihinde
Van’a ulaştı. Yolda ek güçler toplamış ve 44. Piyade Alayı’nı, 3000 hayvanı
ve 800 deveyi saflarına katmıştı. ı. Kuvve-i Seferiye buradan toplanma böl­
gesine doğru yürümeye devam etti.
3. Ordunun 24 Mart 1915 tarihli yoklamaları muharebe kuvvetinde ar­
tış göstermekteydi."^ Muharebe birliklerinin gücü Tablo 3.2’de gösterilmiştir.

92 İ lk Taaruzlar ,Kasim 1914-Mart 1915

m
Tablo 3.2 Üçüncü Ordunun Gücü, 24 Mart 1915
BİRLİK S ubay A sk er
9. Kolordu 261 7.806
10. Kolordu 235 3-5 13
n . Kolordu 251 4.206
5. Kuvvet-i Seferiye 113 8.944

TOPLAM 860 24.469


Kaynak: TC Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Kajkas Cephesi j. Ordu Harekâtı, Cilt 2,
Birinci Kitap (Ankara Genelkurmay Basımevi, 1993), 567.

Bunların yanı sıra Erzurum bölgesinde kale garnizonu ve ulaştır­


ma hatlarında görevlendirilmiş 35- 40 bin civannda personel bulunmaktay­
dı. Ağır kayıplar vermiş olan süvari kuvvetleri iki tümen içinde birleştirildi:
I. İhtiyat Süvari Tümeni ile 2, İhtiyat Süvari Tümeni. Bu iki tümenin top­
lam kuvveti sadece 70 subay ile 20 0 0 erden ibaretti. Her ne kadar ı. Kuv-
ve-i Seferiye bu bölgede ise de, toplanma bölgesine intikal halinde olduğu
için henüz yararlanılacak bir unsur sayılamazdı.
3, Ordunun 19 14 kış taarruzu ile 1915 yılının ilk aylarındaki topar­
lanışının hikâyesi, Ştanke Bey Müfrezesi ile bu müfrezenin aynı dönemde­
ki faaliyetlerine geri dönmeden tamamlanmış olmaz. Müfrezeyi taşıyan
muharebe kruvazörü Yavuz, Mecidiye ve Hamidiye kruvazörleri ile diğer
gemilerin refakatinde Trabzon’a gitmek üzere 5 Aralık 19 14 günü Haydar­
paşa’dan ayrıldı. 17 Aralık günü Karadeniz kıyı cephesi üzerinde düşman­
la temas halindeydi. Ştanke Bey Müfrezesi Sarıkamış taarruzuna destek
olarak 10. Kolordu üzerindeki baskıyı hafifletmek üzere doğuya doğru ak­
tif bir hücuma girişti ve sonra da Oltu istikametinde güneye döndü. Asker­
lerini zorlayan Alman komutan bütün beklentilerin ötesinde bir başarı el­
de ederek, 27 Aralık’ta, 8. Piyade Alayı’nın önderliğinde önemli Ardahan
kentini ele geçirdi. Türkler açısından büyük bir şanssızlık eseri, müfreze
kenti elde tutacak kadar büyük değildi ve bu parlak başarıyı destekleyecek
herhangi bir ihtiyat yoktu.""“
Birkaç gün içinde üç Rus piyade alayı ile bir süvari alayı Ardahan’a
karşı taarruza geçti ve müfrezeyi geriye sürdü. Bununla birlikte müfreze

S İZ E ÖLM EYİ EMREDİYORUM!


93
güçlü bir şekilde oyalama muharebeleri sürdürdü ve art arda savunma hat­
larına çekildi. Kuvvetleri giderek artan Rus birliklerini hemen hemen iki ay
boyunca oyalayarak nihayet ı Mart 19 15’te ilk çıkış hattına döndü. 7-16 Mart
tarihleri arasında bu müfreze yeni kurulmuş olan Rus 19. Türkistan Ordu-
su'nun ağır hücumlarına uğradı fakat sadece on kilometre kadar çekildi.
Ştanke Bey Müfrezesi görevinden çok daha fazlasını başarmıştı.
Türk 3. Ordusu’nun kış destanının son bölümü ise İran’ın istilası­
dır. Enver Paşa bir yandan Sarıkamış Muharebesini planlarken, aynı za­
manda İran üzerindeki “Panturanist” istilayı göz önünde tutuyordu. Enver
Rusları İran’ın önemli kentlerinde yenme umudundaydı. Kuvvetlerini ora­
dan kuzeye kaydıracak ve belki de Azerbaycan’ı istila edecek ve bütün bu
olaylar gelişirken Ruslar ve İranlılar tarafından esaret altında tutulan Tür-
ki halklar arasında isyan bayrağını yükseltecekti. Bu, çılgın hedefleri olan
bir fikirdi. Bununla birlikte Enver Aralık 19 14 tarihinde bir fırsat çıktığını
düşünerek kuvvetlerine İran’a ilerleme emri verdi. Ne yazık ki o günlerde
İran yakınlarında, sınıra pek de yakın olmamakla birlikte, elde olan tek güç
Van Jandarma Tümeni idi. Bu yarı askerî birlik hafif bir topçu ve makine­
li tüfek teçhizatına sahip olarak komşu bir ülkenin istilasına değil, sadece
iç güvenlik hizmetlerine uygundu. Bununla birlikte 15 Aralık 19 14 günü,
Van Jandarma Tümeni sının geçerek İran’ın Kotur kasabasını işgal etmiş­
ti. Tümenin ikmal hattı Türkiye’de Saray kasabasına, oradan da Van’a ka­
dar uzanıyordu. Güneyde, bu amaç için Cevat Bey komutasında bir araya
toplanmış olan, alay büyüklüğündeki bir kuvvet de İran topraklarının bir
başka köşesini işgal etmişti. Ruslar Tebriz ve Tahran’ı işgal etmek üzere
birkaç tümen göndererek bu harekete derhal karşılık verdiler.
Enver yeni kurulan ı. ve 5. Kuvve-i Seferiyeleri İran’ın istilasına des­
tek olarak göndermeyi planlıyordu. Bu arada Van Jandarma Tümeni de da­
ha doğuda bulunan Zori’ye ilerleyerek burada siper kazmaya başlamıştı.
Ne yazık ki, Sarıkamış felaketini takiben, Enver, 10 Ocak 1915 tarihinde 5.
Kuvve-i Seferiye’yi kuzeye, 3. Orduya yönlendirdi. ı. Kuvve-i Seferiye kısa
süre sonra onu takip etti. Bu kuvvetlerin Kotur’daki Van Jandarma Tüme­
ni bölgesi üzerinden Tebriz’e hücum etmeleri planlanmıştı. Ne var ki bun­
lar olamadan istila planının tümü çöktü. Jandarma birlikleri 7 Mart tarihin­

94 İ l k T a a r u z l a r ,K a s i m 1 9 1 4 - M a r t 19 15
de çok üstün Rus kuvvetlerinin hücumuna uğrayıncaya kadar birkaç ay bo­
yunca Kotur’da kaldılar. Sonra da, tıpkı Cevat Bey Müfrezesi gibi, tedricen
Türk-îran sınırının gerisine itildiler. ı8 Nisan 1915 tarihine kadar bütün
OsmanlI kuvvetleri İran’dan dışarı sürülmüştü. Enver’in İran’ı istila için
ilk planı başarısızlığa uğramıştı. Tekrar deneyecekti.

M ezo po tam ya

I. Dünya Savaşı’nda Mezopotamya seferlerinin operasyon bölgeleri


Fırat ve Dicle tarafından sulanan eski ve verimli toprakdı. Mevsimlik seller,
sıtma ve öldürücü bataklık hummaları ile korkunç yaz sıcağı ve rutubetin
etkisi altındaki bu bölgede yürütülen askerî harekât çok büyük zorluklarla
karşı karşıyaydı. Tarımsal sulama kanalları ve bataklıklar nehirlerin yakın­
larında ilerlemeyi zorlaştırıyordu ve sulamaların bittiği yerde de çöl başlı­
yordu. Bölge sakinleri Müslüman olmakla birlikte Türklerden çok Araplar
olup, aralarında çok sayıda Kürt, Ermeni, Süryani ve Yahudi bulunuyordu.
OsmanlIlar bölgeyi 150 0 ’lerin başlarında fethetmiş, daha sonra bölgeyi
Musul, Bağdat ve Basra etrafında üç vilayete bölmüşlerdi. Bölge, tarımsal
üretiminin kalitesi ve Türk yönetiminin etkisizliği ile tanınmıştı."“' Balkan
Savaşları’nın ardından, Türk Genelkurmayı bölgeyi Musul’da bulunan 12.
Kolordu ve Bağdat’taki 13. Kolordu ile savunuyordu. İdari kolaylık ve iç gü­
venlik nedenleriyle bu kolorduların tümenleri nehir kenarlarındaki şehir­
lere dağıtılmıştı. Arabistan’daki uzak Türk gamizonlannın yanı sıra Mezo­
potamya Türk ordusunun birlikleri için dünyadan kopuk ve hareketsiz bir
bölgeydi.
Türk Genelkurmayı’nın istihbarat tahminlerinde Büyük Britanya
ile bir savaşa girilmesi muhtemel görülmüyordu. Bu nedenle Mezopotam­
ya bölgesi Türk ordusunun daha faal görevler için ihtiyat kaynağı olan, em­
niyetli bir geri bölge olarak değerlendiriliyordu. Gerçekten de Türk Sefer
Planı ile Seferberlik Planı tam da bunu yaptı ve savaştan önce Mezopotam­
ya’da bulunan Türk garnizonlarının büyük kısmı geri çekildi. 19 14 Ka-
sım’ında 12. Kolordunun tümü Suriye’ye gönderilmiş, 13. Kolordu (karar­
gâhı) ile buna bağlı 37. Piyade Tümeni de 3. Orduya katılmak üzere yola çı­
kartılmıştı. Cavit Paşa komutasındaki 6. Ordu karargâhı küçültülerek Irak

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İY O R U M *
95
Bölge Komutanlığı adını almış ve yeni kurulmakta olan 38. Piyade Tüme­
ni ile birlikte faal hale geçmişti.
Yeni kurulmakta olan 38. Piyade Tümeninin safları ağırlıkla yerel
Araplardan oluşturulmuştu ve çatışmalar başladığı sırada normal kadrosu
olan dokuz piyade taburunun sadece altısına sahipti. Irak bölge Komutanlı-
ğı’nın bünyesinde ayrıca 26. Piyade Alayı’na ait bir bağımsız tabur, sekiz sı­
nır muhafız taburu ile dokuz jandarma taburu bulunmaktaydı. Her ne ka­
dar bölgedeki Türk kuvveti 23.0 0 0 ’in üzerinde ise de gerçek hareketli kuv­
vet sadece 6500 tüfek, üç eski makineli tüfek ve 33 toptan oluşmaktaydı.""^
Irak Bölge Komutanlığı’nın düşük savaş potansiyelindeki denklemin aynı
derecede önemli bir başka unsuru da söz konusu kuvvetin kötü disiplin ve
kuşkulu sadakatinin, yetersiz malzeme ile daha kötü hale gelmesiydi.
19 14 sonbaharının başlarında Türk Genelkurmayı Türkiye'nin Rus­
ya ve Fransa’nın yanı sıra Büyük Britanya ile de yakında savaş halinde ola­
cağını açıkça gördü. Bu nedenle Türklerin Süveyş Kanalı'na erken bir hü­
cum yapmaları ve Doğu Türkiye’de Kafkas Dağlan’nda saldırgan bir taar­
ruz için planlama çalışmaları sürdürüldü. Ordunun geri kalanı Trakya’da
toplanarak Balkanlar’daki belirsiz gelişmeleri beklemeye başladı. Türk Ge­
nelkurmayı Büyük Britanya’nın kısıtlı kara birliklerini Fransa ve Mısır’a yı­
ğarken, diğer yandan da aynı anda Türkiye’ye karşı taarruz harekâtı yapa­
cak kaynaklara sahip olmadığını düşündüğü için Mezopotamya imparator­
luğun askerî önceliklerinde arka sırada yer almaya devam etti. Kasım
19 14 ’te Türk Genelkurmayı, gecikmiş bir şekilde, Hint Ordusu’nun İran
Körfezindeki İngiliz Petrol çıkarlarını korumak için Şattülarap’a kuvvet çı­
karma planlarından haberdar oldu. Gerçekte, İngilizlerin ilk planları sade­
ce Anglo-Iran Petrol İşletmelerinin bulunduğu Abadan Adası’mn ve Bas­
ra’nın takviyeli bir piyade tugayı ile işgalini öngörüyordu."“^ Ne var ki kısa
süre içinde Hint Ordusu’nun {6. Poona Tümeni) Mezopotamya’da yapıla­
cak harekât için en azından takviyeli bir piyade tümeni konuşlandırabilece-
ği anlaşıldı. İngilizler bölgedeki Türk kuvvetlerini 10.000 tüfek, 114 top ve
6 makineli tüfek olarak değerlendirdiler (gerçek kuvvetin hemen hemen
iki misli) ve Türklerin bu kuvvetin büyük bölümünü Basra’da toplayacak-
lannı düşündüler.""^ Ekim sonlannda ingilizler Türk 12. Kolordusu ile 13.

96 İLK T a a r u z l a r . K a s i m 1 9 1 4 - M a r t 1915
Kolordunun buradan aynidığı istihbaratınm teyidini aldılar. İngiliz seferi
kuvvetleri savaşın başlamasını beklemek üzere İran Körfezi’nin başına
gönderildi.
Bu arada, Türkler İngiliz taarruzunu beklemek üzere Süleyman A s­
keri Bey’in komutasında 38. Piyade Tümeninin bölümlerini Şattülarap’ın
ağzına gönderdiler. 38, Piyade Tümeni ve takviyeli bir piyade alayından
oluşan Türk ana savunma gücü Basra yakınlannda konuşlanmış olup
470 0 tüfek, 18 sahra topu ve 3 makineli tüfekten oluşan bir güce sahipti.
Şattülarap’ın anahtarı Fao'daki eski Türk kalesi idi ve Türkler buraya anla­
şılmaz bir şekilde sadece 350 asker ile dört adet 87 m m ’lik top yerleştirmiş­
lerdi. 16 0 kişilik ikinci bir müfreze ise yakınlardaki Abadan Adası’nda bu­
lunuyordu. Mehmet Emin isimli bir Türk binbaşı sonraları bu hatalı tertip­
lenmenin Ruslara ve îranlılara karşı güç bulundurma amacıyla Türk kuv­
vetlerinin dağıtılmasından kaynaklandığını yazmıştı.'^’ Türk kuvvetlerinin
geri kalanı Kuveyt yönünden gelecek muhtemel bir taarruza karşı konuş-
landınlmıştı.
İngiliz komutan General Delamain 31 Ekim günü Türklere karşı ça­
tışmanın başlatılması emrini alır almaz muharebe operasyonlarına başla­
dı. İngiliz donanması Fao’daki eski kaleyi bombaladı, 6 Kasun’da asker çı­
kararak aynı gün kaleyi aldı. Türk taburu güvenli bir şekilde nehrin üst kı­
sımlarına doğru çekildi. Küçük çıkarma gücü toplan ve kaleyi tahrip ettik­
ten sonra 7 Kasım’da geri çekildi. Bunu izleyen günlerde daha büyük bir­
likler geldiler ve kasım ortalarında Poona tümeninin yaklaşık yansı karaya
çıkmıştı, geri kalanı da Şattülarap yolundaydı. Türkler Basra ile deniz ara­
sında alay kuvvetinde bir tıkama gücü yerleştirdiler ama îngilizler 14 Ka-
sım’da bunlan kenara sürdüler. îngilizler ilk başanlarından cesaret alarak
Basra’yı ele geçirmeye karar verdiler ve 20 Kasım’da Türkler 1200 esir ve
üç top yitirerek buradan çekildiler. Bu kolay ve beklenmedik başarıdan ce­
saret alan Hindistan Dairesi nehirden Kurna’ya kadar derlenmesi için tali­
mat verdi. Hindistan Dairesi’ndeki askeri sekreter bunun petrol tesislerine
ek koruma sağlayacağını, Araplar üzerinde moral etki yapacağım ve îngi-
lizlere stratejik değeri olan arazi kazandıracağını düşündü.^^ Kısa sürede
onay geldi ve daha çok sayıda Hint Ordusu birliğini Mezopotamya’ya yön-

S İZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM! 97


lendirmek için planlar işlerlik kazandı. Aralık başlarında tngilizler Kur-
na’ya doğru ilerliyorlardı. Alay ölçeğinde bir dizi muharebe yapıldı ve Türk-
1er bunlann her birinde bir ölçüde başarılı oldular ama genelde kasabanın
içine doğru itildiler. Kurna 9 Aralık 19 14 günü düştü ve 45 subay ile 1000
asker esir olurken 6 top da îngilizlerin eline geçti.""^ 38. Türk Piyade Tüme­
ni tümüyle yenilgiye uğratıldı ve kısa süre içinde oraya buraya dağılmış bir­
liklerden ibaret kaldı. Kurtulan Türk kuvvetleri Amare yönünde çekildiler.
Bu bölgede sorunların artmasından rahatsız olan Enver Paşa Yar­
bay Süleyman Askeri Bey’e istimbotla cepheye gitme emri verdi. Süleyman
Askeri 2 Ocak tarihinde Irak bölge komutanlığını üstlendi. Türk Genelkur­
mayı bu gelişmelerden duyduğu büyük endişeyle, 35. Piyade Tümeninin
yeniden konuşlanma emrini de değiştirerek Mezopotamya’ya dönme emri
verdi. Bu tümen 1915 Ocak ayının başlarında Mezopotamya’ya dönmeye
başladı ve bu sayede Süleyman Askeri Bey bölgenin savunması için ordu­
sunu iki kanatlı bir savunma yapacak şekilde düzenleyebildi. Buna ek ola­
rak büyük kayıp vermiş olan 38. Piyade Tümeni takviye edilerek kısmen de
olsa tekrar etkili bir birlik haline getirildi. Bu iki tümen Türklerin oluştur­
dukları iki ayn savunma kolunun ana çerçevesini teşkil etti. Yeniden oluş­
turulan 38. Tümen’den oluşan sağ kanat Fırat’ı korumaktaydı. Nasıriye’nin
yaklaşım yollanm koruyan bu kanat doğrudan Süleyman Askeri Bey’in ko­
mutası altındaydı. Sol kanat daha önemli olan ve Bağdat yolunu oluşturan
Dicle’yi koruyordu. Bu hayati yol, komutası altında aynı zamanda düzensiz
süvari birlikleri ile bazı Arap piyade taburları olan Mehmet Fazıl Paşa ko­
mutasındaki taze 35. Piyade Tümenine emanet edilmişti.''^ Bu kuvvetler
yerlerini aldıktan sonra Mezopotamya cephesi istikrara kavuştu.

SİNA

Genel Türk stratejisi konusunda Bronsart von Schellendorf ile Ha­


fız Hakkı Bey arasındaki patırtılı tartışmalardan sonra Enver Paşa Süveyş
Kanalı'na doğru yapılacak taarruz harekâtıyla ilgili planı onayladı. Ne yazık
ki bu sırada Türk 2. Ordusu ile 6. Kolordunun tümü trenle İstanbul yakın­
larındaki savaş mevkilerine doğru yola çıkanimışlardı. Bunun nedeni
Türklerin basımlardan birinin Büyük Britanya olduğu çok cepheli bir sava­

98 İLK T a a r u z l a r .K a s im 1914-M a r t 1915


şı öngörmemiş olmalarıydı. Suriye, Sina cephesi ile diğer ihtiyaçlar için ra­
hatça kuvvet çekilebilecek bir havuz olarak görülmekteydi. Ne var ki Sina
cephesi büyük bir taarruzun çıkış noktası olarak belirlenince, şimdi ordu
düzeyinde bir karargâhla, hücumu yapacak ek birliklere ihtiyaç göstermiş­
ti. 2. Ordu ile iki tümenli 6. Kolordu Trakya’ya doğru kuzeye ilerlerken, Su­
riye’de yeni bir ordu karargâhı oluşturuldu ve iki tümenli 12. Kolordu Me­
zopotamya’dan Suriye’ye kaydınidı. Ayrıca Tekirdağ’da bulunan birinci sı­
n ıf 8. Piyade Tümeni ile İzmir’de bulunan iyi eğitilmiş 10. Piyade Tüme­
nine Filistin’e gitme emri verildi. Hicaz’da bulunan 2. Piyade Tümeni de
Filistin’e gitme emri aldı. Bütün bu olayların arasında 8. Kolordunun gü­
cünün artırılması için Filistin’de yepyeni bir piyade tümeni oluşturuldu ve
25. Piyade Tümeni olarak adlandınidı. Böylece Suriye’deki kuvvetler kuze­
ye giderken kuzeybatıdan gelen kuvvetler de Suriye’ye gittiler ve bunlar ba­
zen yollarda karşılaştılar. Büyük bir dikkatle tasarlanmış olan seferberlik
planı bozulmaktaydı.
6 Eylül 19 14 tarihinde yeni 4. Ordu kuruldu ve Mısır’a hücum et­
mek üzere hazırlık ve planlama yapmakla görevlendirildi. 18 Kasım’da Bah­
riye Nazırı Cemal Paşa İstanbul’dan gelerek taarruz için ordunun komuta­
sını üstlendi. Albay von Frankenberg yeni 4. Ordunun, Yarbay Freiherr von
Kress de 8. Kolordunun kurmay başkanlığını üstlenmek üzere onunla bir­
likte geldiler. Taarruz için planlama yapıldı ve sefer planı tek bir kolordu­
nun Sina’yı geçerek Süveyş Kanalı’nı hemen hemen orta noktası olan Isma-
iliye’de kesmesi öngörüldü. 4. Ordunun diğer kolordulan Suriye ve Filis­
tin’de kalacak; uzun ve saldırıya açık olan Akdeniz kıyı hattını koruyacaktı.''^
Sina yarımadasının coğrafyası uzun süreli askeri eylemlere veya bü­
yük kuvvetlerin yan yana harekâtına elverişli değildi. Filistin’den çıkan sa­
dece iki adet kısmen düzeltilmiş yol vardı. Bunlardan birisi kuzey kıyısın­
dan ilerliyor, diğeri ise yarımadanın kurak ve ıssız orta bölgelerinden, eski
Piskoposlar Yolu üzerinden uzanıyordu. İkinci yol kanal üzerindeki îsma-
iliye’ye gidiyordu. Arazi çoraktı ve hayvanlar için hiç yem bulunmuyordu.
Bunun anlamı ordunun hayatta kalmak için gereken her şeyi yanında taşı­
ması gerektiğiydi. İnsanlar ve hayvanların büyük miktardaki su ihtiyacı
başlı başına bir sorun oluşturmaktaydı.

SİZE ÖLM EYİ EMREDİYORUM! 99


Süveyş Kanalı üzerine yapılacak hücum için olgunlaştırılan Türk
Planı kanalı geçecek tek bir piyade tümeninin Ismailiye'yi işgal etmesini
öngörmekteydi. Bu tümen derhal ikinci bir piyade tümeni tarafından tak­
viye edilecek ve bunlar da her iki kanatta, Kanal'ın doğu yakasında kalacak
olan iki ek piyade tümeni tarafından desteklenecekti. Diğer bir tümen de
gerektiği taktirde kanalın Batı Yakası’ndaki köprübaşını takviye edebilecek­
ti. Türkler Kanal’ı orta noktasından kesmek suretiyle, İngiliz karşı hücu­
muna eşlik etmesi kaçınılmaz olan Kraliyet Donanmasının ateşinin etkisi­
ni azaltmayı umuyorlardı. Aynca bu tür cüretli bir hareketin Mısır'ın Müs­
lüman ahalisini İngilizlere karşı ayaklanmaya yönlendirebileceğini umu­
yorlardı.^“ Plan riskliydi. İngilizler hızla Avustralya ve Yeni Zelanda (An-
zak) kolordusunu ve aynca Hindistan Ordusu'nun bazı tugaylannı Mısır'a
getiriyorlardı. Bu büyük İngiliz ve imparatorluk kuvvetleri ile ıssız Sina Çö-
lü'nün lojistik zorluklarının birleşmesi, Türklerin büyük bir sayısal deza­
vantajla savaşmaları gerekeceği anlamına gelmekteydi. Buna rağmen plan­
lama çalışmalan sürdürüldü.
Gereksiz hareketi önlemek için 8. Kolordu hücum için Güney Filis­
tin'de konuşlandı ve Mezopotamya'dan gelen 12. Kolordu Halep, Şam, Hu­
mus ve Filistin kıyısı boyunca onun yerini aldı. 8. Kolordunun emrinde 8.,
10., 23. ve 27. Piyade Tümenleri bulunuyordu. Ayrıca çeşitli Müslüman
gruplar silah altına alınarak, Mısır'da Türkleri destekleyecek ayaklanmayı
başlatmak üzere seferi kuvvet ile birlikte yola çıkarıldı. Bunlar arasında Si­
na Bedevileri, Dürziler, Kültler, muhacirler, Suriye'den gelen Çerkezler ve
Araplar bulunuyordu. Aynca askerî imamlar ve Libya Trablusgarp'tan ge­
len 20 0 0 mülteci de sefere eşlik ediyordu. Bu kuvvetin tamamı yaklaşık
50.000 kişiydi ve moralin yüksek olduğu bildirilmekteydi.^' Türk demiryol­
ları ve ulaşım hatlannm zayıflığından dolayı bu kuvvetin toparlanması ön­
görülenden çok daha uzun bir zaman aldı ve hazırlıklar Ocak 1915'e kadar
tamamlanmadı. 8. Kolordu sınıra doğru hareket etmek üzere Beytülla-
him'de toplandı.
Sonunda bir araya geldiği şekliyle, 8. Kolordu Süveyş Kanalı'nı zor­
layıp geçecek yaklaşık 13.000 kişilik bir öncü kuvvet topladı. Bu kuvvetin
esas gücü 23. ve 27. Piyade Tümenlerinden gönüllüler, 1500 Arap ve 8 sah-

100 İLK T a a r u z l a r .K a s i m 1914-M a r t 1915


ra topu bataryasıyla takviye edilmiş olan 25. Piyade Tümeni idi. Sina'dan ge­
çerken bu kuvvete yaklaşık 1000 at, 12.0 00 deve ve yaklaşık 300 öküz eşlik
ediyordu. İkinci kademe 12.000 askeri olan 10. Piyade Tümeninden oluşu­
yordu. Yanlan koruyan muhafızlar 23. Piyade Tümeni tarafından temin edi­
liyordu. Böylece beş tümenlik hücum daha başlamadan üç tümene indiril­
mişti, ancak bunlar normal Türk piyade tümenlerinden daha güçlüydüler.
İleri harekât 14 Ocak günü başladı ve ilk hafta gündüz ilerlendi.
Türkler esas güç ortada olmak üzere, aynı hizada üç kol şeklinde ilerledi­
ler. Daha Önce eşi görülmemiş karmaşık bir lojistik operasyonla dev su
tankları ve depolar ileriye taşındı. İngilizler her ne kadar Filistin’deki Türk
harekâtından ve takviyelerinden haberdar iseler de yakında büyük bir hü­
cumun yapılacağının farkında değillerdi.^"“ İngiliz deniz uçakları tarafından
keşfedilme tehlikesi nedeniyle Türkler son yaklaşma yürüyüşünü karanlık­
ta yapmaya karar verdiler. Sonraki yedi gece boyunca yapılan hızlı gece yü­
rüyüşleri ile ana güç olan 25. Piyade Tümeni 31 Ocak 1915 günü Ismaili-
ye’nin 10 kilometre doğusundaki planlanmış toplanma bölgesine geldi. Bu
kuvvet dinlenirken destek istihkam ve ulaştırma kolları dubaları, botları ve
Gazze’de müsadere edilerek zorlukla Beytüllahim'den çöl üzerinden taşın­
mış olan sandalları ileri götürdüler. Alay kuvvetindeki sağ ve sol kanatlar
da toplanma yerlerine intikal ettiler.
2 Şubat gecesi 25. Tümen Süveyş Kanalı’nın doğu yakasındaki hü­
cum çıkış mevkilerine geldi. Burada iki taburluk bir hücum gücü sandalla­
rı ileri taşıdı ve Toussum ile Serapeum kasabaları arasından kanalı geçme­
ye hazırlandı. Türk hücum planı klasik bir su geçiş operasyonu öngörüyor­
du. Gerçekte hücum grafikleri (planlamada kullanılan askerî harita sem­
bolleri) daha yakın tarihlerde Normandiya ve Iwo Jima'da yapılan amfibi
harekâtına şaşırtıcı şekilde benziyor, çok düzenli ve hassas bir askerî ope­
rasyonu resmediyordu.” Sekiz sahra topçu bataryası da hücumu destekle­
mek üzere ileri alınmışü. Daha kuzeyde, kanattaki 23. Piyade Tümeni İs-
mailiye kentini tehdit eder gibi görünecek bir şaşırtma harekâtı yapacaktı.
İkinci kademe 10. Piyade Tümeni ihtiyatta kaldı.
Türkler bütün seviyelerde tam bir sürpriz sağladılar fakat suya giril­
dikten sonra bir İngiliz gözetleme noktası onlan fark ederek derhal ateş açtı.

SİZE ÖLM EYİ E m r e d i y o r u m ! lOI


Su geçiş operasyonları konusunda hiçbir eğitimleri olmayan 25. Tümen as­
kerleri paniğe kapıldılar. Bazı askerler sandallardan adayarak içeri kaçtılar ve
bazdan da daha suya girmeden sandallannı terk ettiler. Hassasiyetie hazırla­
nan hücum planı bir anda dağıldı. Bu zorluklara rağmen yaklaşık iki bölük
Türk piyadesi Süveyş Kanalı’mn batı yakasına ulaşmayı başardı. Bu, Ingiliz-
lerden derhal ve şiddeti! bir tepki gördü. Karada güçlü ve aralıksız İngiliz kar­
şı hücumlanna ve Acı Göller ile Timsah Gölü’ndeki İngiliz Kraliyet Donan­
ması unsurlannm sürekli ateşine rağmen Türkler hücumu geliştirmeye ça­
lıştılar. 10. Piyade Tümeni çok küçük bir kuvvetle oluşturulan köprübaşını
takviye etmeye hazır olacak şekilde ileri kaydınidı. 3 Şubat günü boyunca
Türkler Hintli ve Sudanlı askerlerin hücumlanna karşı köprübaşlannı tuttu­
lar. Ne var ki o gün öğleden sonra saat 16.00 sıralannda İngilizlerin hızla üs­
tünlük sağladıklan ve Türk köprübaşının sonunda üstün kuvvetler karşısın­
da ezileceği anlaşddı. Cemal 8. Kolordu kurmay başkanı Albay von Kress’e
on kilometre geride bir toplanma alanına çekilmeye başlama emri verdi. Mu­
harebenin kesilmesi ve çeküme başardı bir şekilde gerçekleşirken, duba ve
sandallann çoğunun bırakdması, Türklerin taarruzu yenüeme umutianm da
sona erdirmiş oldu. Yaklaşık 300 Türk askeri esir düştü. Türk kayıplan nis­
peten azdı; 192 ölü, 381 yaralı ve 727 kayıp ve esir de toplam kayıp yaklaşık
1300 kişiyi bulmuştu.^"^ Harekâttan sonra îngüizler imparatorluk ulaştırması­
nın dayandığı Süveyş Kanalı’nı kesmeye yönelik büyük bir operasyon yerine,
sadece cebri bir keşif hareketiyle karşı karşıya oldıddannı sanmışlardı. Cemal
Paşa El Ariş-Magdaba civannda üç piyade taburu ve iki sahra topçu bataryası
ile kurulacak bir ileri hat oluşturmayı ve buradan hareketli kollar çıkararak
Süveyş Kanalı üzerindeki İngiliz gemüerini taciz etmeyi umuyordu. Bu basi­
retli bir karardı, çünkü Türk 4. Ordusu’nun hazırlanması için geçen süre
içinde îngüizler Mısır garnizonunu büyük ölçüde takviye etmişlerdi. Gerçek­
ten de 1915 yılının ocak ayında Îngüizler Hindistan, Avustralya, Yeni Zelan­
da ve Ingütere’den gelen 150.000’in üzerinde askeri Mısır’da toplamışlardı.
Bunlann büyük bölümü hemen hemen tümüyle eğitimsiz olsa da hepsi son
derece iyi teçhiz edilmişti ve daimi ikmal üslerinin yakınında bulunuyorlar­
dı. İngilizlerin bu yığınağı Türk 4. Ordusunun Mısır’da karşılaşmayı umdu­
ğu yaklaşık 20.000 kişilik eski İmparatorluk garnizonunun çok üzerindeydi.

102 İLK T a a r u z l a r .K a s im 1914-M a r t 1915


Şubat 1915 ortalannda, 8. Kolordu tekrar Gazze’ye çekildi ve 10. Pi­
yade Tümeni Beytüllahim’in antik kuyulanna kadar uzanan bir Türk savun­
ma hattının ucuna yerleştirildi. Süveyş Kanalı üzerine tehditkâr ve iyi hazır­
lanmamış Türk hücumu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 19 15’in ilerleyen gün­
lerinde 8., 10. ve 25. Piyade Tümenleri kritik Gelibolu cephesine çekilirken
4. Ordu eğitimli muharip tümenlerinden yoksun kalacaktı. 4. Ordu bunla­
rın yerine yeni 41., 43. ve 44. Piyade Tümenlerini oluşturacaktı.

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 103


D ö r d ü n c ü B ö lü m

HÜCUM ALTINDA
NİSAN 1915-OCAK1916

1915

T
ürkler 1915 yılında Müttefiklerin yaptıkları hücumlara ve ülke için­
de ilerlemelerine mukabele etmek zorunda kaldıkça, stratejik inisi­
yatifi yitirdiler. 1915, Gelibolu’da İngiliz ve Fransız, Erzurum ve Ma­
lazgirt’te Rus, Mezopotamya’da İngiliz ve Hint hücumlarını savuşturmak
zorunda kalan Türk ordusu için çok zorlu bir yıl oldu. 19 15’te Türk ordusu­
nun neredeyse yüzde lo o ’ü muharebeye katıldı ve bütün harekât alanların­
da zayiat, ölü, ağır yaralı ve kayıp olarak muhtemelen 500 .0 0 0 ’in üzerine
çıktı. Türklerin bu kayıplar karşısında elde ettikleri bir şey yoktu ve Kafkas­
ya ile Mezopotamya’da ciddi toprak kaybettiler. Bununla birlikte Gelibolu,
muazzam bir maliyet ve gayret pahasına da olsa, imparatorluk toprağı ola­
rak elde tutuldu.
' Türk ordusu bir yıl süren vahşi ve yüksek kayıplı muharebelerin
yıpratıcı etkisine maruz kaldı. Her ne kadar aktif Türk tümenleri 50' adede
ulaştıysa da, bu kuruluşların çoğu alay seviyesine inmişlerdi. Ancak, Türk
ordusu fena halde hırpalanmış olmakla birlikte, hâlâ hesaba katılan ve mu­
harebe etkinliğini koruyan bir güçtü. Stratejik düzeyde, Alman ve Avustur-
ya-Macaristan kuvvetleri Sırbistan’ı yendiler ve Bulgaristan’ı Mihver Güç-
leri’ne güçlere katılmaya ikna ettiler. Bu iki olay Orta Avrupa’dan Türki­
ye’ye sürekli bir ulaşım hattı açılmasını sağladı. Türk Genelkurmayı bu ge­
lişmeden çok şey umdu.
Daha önemlisi, Türkler Müttefiklerle baş başa savaşabilip kazanabi­
leceklerini görüyorlardı. Ayrıca kolordu ve ordu seviyesinde, ince bir sanat
olan yüksek komutanlık sanatını da öğreniyorlardı. Yetenekli Alman su­
baylarının yardımı ile Türkler kriz durumlarına başa çıkabilecek kuvvetleri
tertiplemekte ustalaşıyorlardı. Savaş sürdükçe bu yetenekleri olgunlaşma­
ya devam edecekti. Yetenekli Türk komutanlar muharebe okulunun zor­

104 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1915-O c a k 1916


lukları içinde öne çıkmaktaydı. Özellikle Gelibolu gazilerinin son derece
yetenekli olduklan ortaya çıkacak ve bunlar savaşın sonraki aşamalannda
önemli komuta sorumlulukları alacaklardı.

G elibolu
Türkler için Çanakkale Savaşı veya Gelibolu seferi Amerikalıların
Gettysburg, îngilizlerin Somme, Fransızların Verdun ve Rusların Lening­
rad için çağnştırdıklan şeylerle aynı türden hatıraları uyandırır. Bu fiziki ve
psikolojik anlamda muazzam öneme sahip bir zaferdi ve Türkiye’de hâlâ
çok canlı bir şekilde hatırlanır. Herhangi bir Türk ile ı. Dünya Savaşı’nı tar­
tıştığınız zaman ilk konu daima Çanakkale olur. Bu savaş aynı zamanda
Anzak gününü kutlamaya devam eden Avustralya ve Yeni Zelanda halkla­
rının zihnine de aynı şekilde kazınmıştır. Her üç halk için de Çanakkale
Savaşı 20. yüzyılın çalkantılanna karşı varlıklarının sınavdan geçirilmesini
temsil eder.
Çanakkale Boğazı yaklaşık 65 km uzunluğundadır ve batıdaki Ge­
libolu yarımadasının yüksek tepelerinin hâkimiyeti altındadır. Doğuda
ise Asya’nın yumuşak tepeleri bütün bir orduyu saklayacak kadar örtü
sağlar. Yarımadanın ortasındaki yüksek tepeler hâkim araziyi oluşturur.
Kuzeyde ve bu tepelerin gerisinde yarımada sadece 1,5 km genişliğinde
bir berzah teşkil edecek şekilde daralır ve buradan da Trakya ovalarıyla
birleşir. Boğaz Çanakkale'de sadece 1500 metre genişliğindedir. Her ne
kadar arazi savunma için ideal görünse de, uzun kıyı şeridi, donanması
olan bir düşmana kanat hücumları için çok sayıda fırsat sağlar ve ayrıca
ikmal ve ulaşımı da fevkalade zor hale getirir. Nihayet, yarımadanın orta­
sındaki yüksek arazinin tutulması Boğazlar’ın iç kısımlarındaki alçak ara­
zileri elde tutmanın askerî değerini geçersiz kılar. Burası, savunulması
çok kolay bir arazi değildir.'^
Banş zamanında, Çanakkale’nin savunulması Çanakkale Müstah­
kem Mevki Komutanlığı’na bağlı bulunmaktaydı. Bu, bir dizi eski kale ile
üç adet ağır ve orta topçu alayından oluşan bir tugayı bünyesinde bulundu­
ran bir kale komutanlığı idi. Kaleler ve toplar genelde Çanakkale’nin ağzın­
da ve geçidin daraldığı yerde toplanmıştı ve banş zamanında çok düşük bir

SİZE Ö LM EYİ E m r e d i y o r u m ! 105


kadroya sahipti. Yarımadanın hemen kuzeyinde Türk 3. Kolordusu Mar­
mara Denizi kıyısındaki Tekirdağ garnizon kentinde bulunuyordu. 3. Ko­
lordu 7., 8. ve 9. Piyade tümenleri ile 9. Sahra Topçu Alayı, 3. Süvari Tuga­
yı ve bir kolordu ikmal komutanlığını bünyesinde barmdınyordu. Bu kolor­
du Türk ordusunda 1912-1913 Balkan Savaşlan’m tam kadrosuyla atlatabi­
len yegâne kolordu idi.
19 14 Ağustos’unda bu büyük birliklerin hiçbiri savaşa hazır değildi.
19 14 Temmuz krizini takiben Türk Genelkurmayı, Türkiye’nin henüz sa­
vaşta olmamasına rağmen, bir tedbir olarak seferberlik ilan etmeye karar
verdi. 2 Ağustos 19 14 günü Türk Genelkurmayı seferberlik emrini sabah
o ı’de Tekirdağ’daki 3. Kolordu Komutam’na gönderdi. Komutan Esat Paşa
yataktan kaldınidı ve sabah 02.45’te emri okudu. Bu onun profesyonelliği
ve görevine bağlılığını göstermektedir. Derhal savaş hazırlıklanna başladı.
Ertesi gün, seferberliğin ilk günü (3 Ağustos), 3. Kolordu seferberlik çalış­
malarına başlamış bulunuyordu. Ne var ki ilk baştaki kuvvet yapısı Türk or­
dusunun banş zamanı hazırlık seviyesinin ne kadar düşük olduğunu gös­
termektedir. (Tablo 4.1).’

Tablo 4.1 Üçüncü Kolordu Kuvvet Yapısı, 2 Ağustos 1914


B İR L İK S ubay A sker H ayvan

7. Piyade Tümeni 200 5021 724


8. Piyade Tümeni 173 6622 508
9. Piyade Tümeni 138 3427 913
Kaynak: Türk Genelkurmayı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, 5. Cilt, Çanakkale Cephesi Hareketi, I. Ki­
tap (Haziran 1914-25 Nisan 1915), (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993), 54.

Seferberlik üzerine 9. Piyade Tümeni hareketli bir ihtiyat teşkil et­


mek üzere Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na bağlandı. Teknik
olarak hâlâ 3. Kolorduya bağlıydı ama hedef ve kullanım amacı itibariyle ka­
le komutanının emri altındaydı. 3. Kolordunun tümenleri Türk ordusunda
seferberliklerini öngörülen sürede tamamlayan yegâne birliklerdi.^ 21
Ağustos’ta kolordu 28.945 personel ve 740 2 hayvana sahipti. 7. Piyade Tü­
meni 12.937 personel ve 2540 hayvanı, 8. Piyade Tümeni ise 13.061 perso­

106 H ü c u m A l t i n d a , N I s a n 1915-O c a k 1916


nel ve 2354 hayvanı olduğunu bildirmişti.^ Çanakkale Müstahkem Mevki
Komutanlığı seferberlik konusunda daha büyük sorunlarla karşılaşmış,
özellikle uzman personel ve hayvan gereksinimini karşılayamamıştı. Bu­
nunla birlikte 17 Ağustos'ta komutanlık en önemli ağır topçu alaylarının
savaş kadrosuna eriştiğini bildirdi. 27 Ağustos’ta 9. Piyade Tümeni komu­
tanı kale komutanı ile tümeninin Gelibolu yarımadasına intikali konusun­
da temaslara başladı ve 19 14 Eylül ayı ortalarında tümen yanmadaya doğru
harekete başladı. 7. Piyade Tümeni 29 Ekim’de onlan izledi ve 4 Kasım ta­
rihinde 3. Kolordu karargâhı da Tekirdağ’dan Gelibolu’ya intikal etti. 8. Pi­
yade Tümeni Sina’da görev yapmak üzere alarma geçirilmiş ve yol hazırlık­
larına başlamıştı. Bu birliğin yerine 3. Kolorduya o sıralarda Tekirdağ’da
kurulmakta olan 19. Tümen tahsis edildi.
Bu hazırlıklara rağmen kalelerin kötü durumu, topların eskiliği,
cephane ve levazım eksikliği ve kale komutanlığı ile kolordu karargâhı ara­
sındaki iletişimin zayıflığı nedeniyle Çanakkale savunması zayıf durumda
kaldı. Bu eksiklikleri düzeltmek üzere Almanlar kıyı savunmasında uzman
olan Koramiral von Usedom’u gönderdiler. Amiralle birlikte kıyı topçusu,
muhabere ve mayın konularında uzman olan yaklaşık 500 uzman geldi.
Alman istihkam ve savunma uzmanı Albay Weber de Çanakkale Müstah­
kem Mevki Komutam’na yardımcı olarak tayin edildi. Almanlar ayrıca ta­
rafsız ülkeler olan Romanya ve Bulgaristan üzerinden sınırlı miktarda sa­
vaş malzemesi naklettiler. 3 Kasım’da Kraliyet Donanması Çanakkale giri­
şindeki Türk kalelerini kısa bir bombardımana tuttu. Bu hücum hiçbir as­
kerî amaca hizmet etmediği gibi, sadece Türkleri Boğazlar’ın saldırıya ne
kadar açık olduğu konusunda uyarmaya yaradı. İngiliz hücumu Türk Ge-
nelkurmayı’nı iyice telaşlandırarak tahkimatı ve savunma tedbirlerini hız-
landırmalan için bir uyarı yerine geçti.
Savunma planlaması, özellikle de istilaya karşı harekât tatbikatları
şimdi sıkı bir şekilde başladı ve birlikler deniz tarafındaki savunma tesisle­
rinin yanı sıra yol inşaatı ve iç ulaşım olanaklannm geliştirilmesine başla­
dılar. Şubat 1915 tarihinde kale komutanlığı yarımadada (9. Piyade Tüme­
ni dahil olarak) 25.000 tüfek, 8 makineli tüfek ve 263 topla silahlanmış
34.500’den fazla askere sahipti. Hareketli 3. Kolordu (şimdi sadece 7. Piya­

S iz E ÖLMEYİ E m r e d i y o r u m ! 107
de Tümenine sahip olarak) 9 448 tüfek, 8 makineli tüfek ve 50 top ile silah­
lanmış 15,000 askeri mevzilendirmişti. 19. Piyade Tümeni genç ve atılgan
Yarbay Mustafa Kemal Bey komutasında yoğun bir eğitimden geçtiği Te­
kirdağ garnizonunda kalmıştı.^
Seferberlik başladığı sırada, Çanakkale istihkamlarının seferberliği
dış savunma, ara savunma ve iç savunma mevzilerinden oluşuyordu. Dış
savunma mevzileri Asya tarafında Kumkale ile yarımadada Seddülbahir
adı verilen çok eski kalelerden oluşuyordu. Bu kalelerde çoğu neredeyse te­
sirsiz durumda olan 13 ağır ve 7 orta top bulunmaktaydı. Ara savunma böl­
gesindeki mevziler iç taraftaki mayın hatlarmı koruyacak şekilde hazırlan­
mıştı ve 4 orta çapta top ile 16 hızlı ateşli daha hafif toptan oluşuyordu. Bu
ara savunma hattının amacı Boğaz içinde düşman mayın tarama faaliyeti­
ni önlemekti. Bu toplann büyük bölümü, onları güneyden gelen düşman
gemilerine karşı perdeleyen küçük tepelerin kuzey yamaçlarına yerleştiril­
mişti. Son hattı oluşturan iç savunma mevzileri çok güçlüydü ve 70 ağır
top ile 6 orta çapta toptan oluşmaktaydı; ancak, dış savunma hattında oldu­
ğu gibi bu topların büyük bölümü çok eski, cephaneleri de kısıtlıydı. Dış
mevzilerin 3 Kasım tarihindeki bombardımanı takiben, kale komutam
Tümgeneral Cevat Paşa istihkamlarının iyileştirmeye ihtiyacı olduğu çok
açık şekilde görmüştü.
19 14 kışı ve 19 15’te çok ihtiyaç duyulan Türk takviyeleri bu bölgeye
gönderildi. 1915 Şubat ayı ortalarında İngilizler oldukça güçlü bir savunma
kuvvetiyle karşı karşıya bulunuyorlardı. Alman Albay Wehrle tarafından
komuta edilen ve 150 m m ’lik obüslerle teçhiz edilmiş 8, Topçu Alayı’nm
mevzilenmesi özellikle önemli bir katkı sağlamıştı. Bu alayın obüsleri ko­
runaklı araziden ateş edebiliyor ve gemilerin zayıf zırhlı güvertelerine eğik
yollu mermiler indirebiliyordu. Kendileri ise karşı ateşten hemen hemen
tümüyle korunmuş durumdaydılar. Bu konumları Boğaz’m dar sulannda
kıstıracakları gemiler için öldürücü sonuçlar yaratıyordu. Alayın 12 toplu ı.
Taburu yarımadaya, 20 topa sahip olan 2. ve 3. Taburlan da Asya kıyısına,
dış ve ara mevziler arasına yerleştirilmişti. Türkler ayrıca kış boyunca çok
sıkı çalışmışlar ve yeni mayın hatlan döşemişlerdi ki bunların birincisi As­
ya kıyısına yakın ve Erenköy yakınlannda sahile {ve aynı zamanda düşman

108 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1915-O c a k 1916


filosunun ilerleme istikametine) paralel bir şekilde yerleştirilmişti. Daha
önce de dokuz sıra mayın Boğaz’m en dar bölgesine yerleştirilmişti. Eren­
köy kıyısına alışılagelmiş usullerin dışında yerleştirilen kıyıya paralel ma­
yınlar doğrudan 8. Topçu Alayının topları tarafından korunmaktaydı.^
19 Şubat 19 15’te Kraliyet Donanması hücumlarına başladı ve 25 Şu-
bat’ta yoğun İngiliz ateşi altında Türkler tarafından terk edilmiş bulunan
Kumkale ve Seddülbahir kalelerine asker çıkardı. Bu eski kalelerdeki toplar
tahrip edildi ve îngilizler geriye çekildi. Bu eylem Türklerin endişelerini ar­
tırdı ve onları savunma hazırlıklarım hızlandırmaya yöneltti. Erzurum ve
Edirne kaleleri gibi uzak yerlerden yeni toplar getirildi. Şimdi Türk deniz
savunma konseptinin üç köşetaşı vardı. Birincisi, Çanakkale’ye girecek fi­
loya eğik yollu ateş yağdıracak olan seyyar obüs gruplanydı. Bunların bazı
gemileri hasara uğratacağı veya batıracağı, zırhsız ve korumasız mayın ta­
rayıcıların filonun önünde ilerlemesini önleyeceği umulmaktaydı. İkincisi
ise art arda kuşaklar halinde döşenmiş ve seri ateşli toplarla sıkı bir şekil­
de korunmakta olan sualtı mayın hatları ve denizaltı engel ağlarıydı. Niha­
yet, ağır kıyı savunma toplarından oluşan iç savunma mevzileri, mayın hat­
larından geçmeyi başaran gemileri saf dışı edecekti. Türkler sabit kale mev­
zilerinde 82 adet, kıyılardaki topçu mevzilerinde ise ayrıca 230 topa sahip­
lerdi. Cephane temini ise Türkler için hâlâ sorun olmaya devam etmektey­
di. 8. Topçu Alayı üç obüs grubu olarak örgütlenmiş. Binbaşı Rıfat kuzey
kıyısında, Yüzbaşı Ali ve Binbaşı Halit komutasındaki gruplar güney kıyı­
sında mevzilenmişti. Sekiz adet 120 m m ’lik obüsten oluşan dördüncü bir
grup da Binbaşı Hasbi komutasında yine Asya kıyısına yerleştirilmişti. Bu
obüs grupları Boğazlar’m girişi ile daraldığı bölge arasını mıntıkalara böl­
müşler ve ateş planlarını önceden düzenlemişlerdi.
18 Mart 1915 tarihinde Müttefikler Çanakkale’den Marmara Deni-
zi’ne geçmek için eşgüdüm içinde gerçekleştirilen bir girişimde bulundu­
lar. Amiral de Robeck komutasındaki birleşik bir Îngiliz-Fransız filosu,
mayın hatları arasından daha büyük zırhlıların geçebileceği hatlar açmak
için mayın tarayıcıları kullanmak suretiyle Boğaz’ı zorladılar. Sabah saat­
lerinin büyük bölümünde devam eden bir muharebeyi takiben, Îngiliz-
Fransız muharebe gemileri Türk kalelerinin çoğunu susturmuşlardı; an­

SiZE ÖLM EYİ E m r e d i y o r u m ! 109


cak 8. Topçu Alayı’nın 150 mm’lik obüslerinin eğik yollu atışları etkili ol­
maya devam ediyordu. Zırhlılar mayın tarayıcılara yol vermek için sancak
tarafına döndükleri sırada Müttefik donanması felaketle karşılaştı. Üç
Müttefik zırhlısı birbiri ardına yeni döşenmiş paralel mayın hattının ma­
yınlarına çarparak çok kısa sürede battılar. Diğer üç zırhlı da hem mayın,
hem de topçu ateşinden ciddi hasar gördü. Aslında, Türkler mayın hattını
alışılagelmişin dışında bir şekilde dökerek Müttefik gemilerini gafil avla­
mışlardı uğratmışlardı. Bu durumdan cesaretlenen sabit kalelerdeki Türk­
ler toplarının başına dönerek tekrar ateşe başladılar. Müttefikler ister iste­
mez hücumu durdurdular ve donanmanın tek başına Çanakkale'den geçe­
meyeceğine karar verdiler. Türk kayıpları Müttefiklere göre nispeten azdı:
58 ölü ve 74 dört yaralı. Ayrıca Müttefik filosunun ciddi kayıplarına karşı
Türklerin dokuz topu ve bir top mevzileri tahrip olmuştu. Türkler gün bo­
yu süren muharebede cephane stoklarının altıda birini harcamış oldukla­
rı için endişeliydiler.* Bazı toplar için geri kalan cephanenin dağıtılması
bir sorundu ve özellikle yüksek yerlerdeki topların sadece üç mermisi kal­
mışken, daha alçak yerlerde bulunan topların 18 ile 50 arasında mermisi
kalmıştı. Topların tip ve kalibre olarak çeşitliliği de etkisini gösteriyordu.
Yoğun ateş bazı toplar için tamir gerektiren mekanik arızalara neden olu­
yor, yedek parça stokları hızla azalıyordu. Sualtı mayınlarının sekiz tanesi
de infilak ettirilmişti. Müttefiklerin hücumu sürdürüp sürdürmeyecekle­
rini bilmediklerinden, Türkler eldeki cephaneyi dağıtma ve ellerinden gel­
diği kadar hasarları onarma işine devam ettiler. Müttefikler de Gelibolu
yarımadasını ele geçirmeye yönelik bir amfibik hücumun hazırlıklarına gi­
riştiler. Yüksek araziyi ele geçirerek aşağıdaki Türk kalelerine hâkim mev­
ziler kazanmayı ve Türklerin bu istihkamları elde tutamaz hale gelmeleri­
ni hedefliyorlardı.
Bu arada İstanbul’daki Türk Genelkurmayı faal cephelerden üst üs­
te gelen kötü haberlerle sarsılmaktaydı. 3. Ordunun kış taarruzu ezici ka­
yıplarla çökmüş, 4. Ordunun Süveyş Kanalı’na taarruzu da (çok az kayıpla
olmakla birlikte) yenilgiye uğramış, Mezopotamya’da ise İngilizler Basra
ve Kurna’yı almışlardı. Doğu Anadolu’daki Ermeni halkının da bir isyana
hazırlandığı düşünülüyordu. Adeta birbiriyle yarış eden bu talihsizliklerin

no H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1915-O c a k 1916
ortasında, kuzey Ege Denizi’ndeki Müttefik faaliyeti ve Mısır’daki istihba­
rat faaliyetlerinden gelen haberler, Müttefiklerin Çanakkale’yi ele geçirmek
için büyük bir amfibik harekât hazırladıklanna işaret ediyordu. Buna karşı
çıkmak için 20 Şubat 19 15’te Enver Paşa Çanakkale ve İstanbul’u koruyan
Türk ordularının yeniden yapılandınimasını emretti. Enver’in emirlerine
göre I. Ordu kuzey kıyısını ve Türk Boğazları’nın batısını koruyacak, 2. Or­
du ise güney kıyısını ve Türk Boğazlan’nın doğusunu savunacaktı. Liman
von Sanders’in sözleriyle “bu düşünülebilecek olan en zayıf savunma ted­
biriydi”.^ Plan Türk Boğazlan’nı güney-kuzey ekseninde tam ortalarından
ayırıyor ve komuta birliği prensibini ihlal ediyordu. Sanders Enver’e son
derece sert bir protestoda bulundu ve İstanbul’a beklenen Rus hücumunu
savuşturmak için tek bir komutanlığın sorumlu olmasını, Çanakkale’de İn-
giliz-Fransız hücumunu püskürtmek için de ayn bir komutanlığın sorum­
luluğunu savundu. Enver Liman von Sanders’in önerilerini reddetti ve ı
Mart’ta Türk kuvvetlerinin dağılımında yeni ayarlamalara girişti. 2. Kolor­
duyu Edirne’den Çatalca’ya çekti ve 4. Kolordu da (Karadeniz’den İstan­
bul’a yapılması beklenen bir Rus amfibik harekâtını savuşturmak üzere)
Bandırma’dan İzmit Körfezi’ne intikal ettirildi. Liman von Sanders tekrar
protesto etti, çünkü bu birlikler Çanakkale’nin en yakın ihtiyatlanydı ve
Müttefiklere karşı yapılacak savaşta bunlara ihtiyaç olacağı düşünülüyor­
du.*“ Bununla birlikte Müttefiklerin 18 Mart’ta Çanakkale’yi geçme girişim­
leri Enver’in fikir değiştirmesine neden oldu ve Çanakkale Boğazı’nın sa­
vunmasından doğrudan sorumlu olacak yeni bir ordu karargâhı kurulma­
sına karar verdi. 24 Mart 19 15’te Türk Genelkurmayı Türk 5. Ordusu’nu fa­
al hale getirdi. Enver, Liman von Sanders’ten 5. Ordunun komutasını al­
mak üzere ı. Ordu komutanlığını bırakmasını istedi ve 25 Mart’ta da bu
gerçekleşti. Liman von Sanders ı. Ordu kurmay heyetinin bir kısmını da
yanma alarak İstanbul’dan ayrıldı. Bunlar arasında bulunan Yarbay Kâzım
Bey kurmay başkanlığını yapacak, Muhimann ve Prigge adındaki yüzbaşı­
lar da ona yardımcı olacaktı. Mareşal Freiherr von der Goltz hem Alman
Askerî Heyeti’nin, hem de İstanbul’daki Türk ı. Ordusunun komutasını al­
dı. Liman von Sanders 26 Mart günü denizyoluyla Gelibolu’ya geldi ve Esat
Paşa’nın 3. Kolordu karargâhına yerleşti.

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! III
Yeni 5. Ordu ana unsurlan 3. Kolordu, 15. Kolordu, 5. Piyade Tüme­
ni ve bağımsız bir süvari tugayı olan güçlü bir kuvvetti. 3. Kolordu 7., 8. ve
19, Piyade tümenlerini elinde bulunduruyor, 15. Kolordu ise 3. ve ıı. Piya­
de tümenlerine komuta ediyordu. 5. Piyade Tümeni ile bağımsız süvari tu­
gayı ordu ihtiyatları olarak elde tutuluyordu. Çanakkale Müstahkem Mevki
Komutanlığı ayn bir harekât komutanlığı olarak varlığını sürdürdü. Bu ko­
muta düzenlemesi altında, 3. Kolordu Gelibolu yarımadasını savunacak, 7.
ve 9. Piyade tümenleri kıyıyı gözetlerken 19. Piyade Tümeni de Eceabat ya-
kmlannda kolordu ihtiyatında tutulacaktı. 15. Kolordu Asya kıyısını savuna­
cak, 3. ve I I . Piyade tümenleri taarruza açık olan engebesiz kıyılan savuna­
caktı. 15. Kolordu komutanlığı, ihtiyatında iki piyade tümeni olduğu halde
Heinrich Schielmann’ın Homeros’un Truva’sımn arkeolojik kazılarını
yaptığı yere çok yakın olan Kalvert Çifliği’nde bulunuyordu." Daha kuzey­
de, 5. Piyade Tümeni kritik ve dar Bolayır Berzahı'm savunuyor ve bağım­
sız süvari tugayı da Saros Körfezi’nin uzun kıyılanm perdeliyordu. Yeni 5.
Ordunun karargâhı Gelibolu'da kaldı. Cevat Bey’in Müstahkem Mevki Ko­
mutanlığı kalelere ve topçunun büyük kısmına komuta etmeyi sürdürüyor­
du. Mart saldırısı, Türkleri bir Müttefik hücumunun son derece tehlikeli
olduğu konusunda uyarmıştı ve dört haftalık bir süre boyunca, lim an von
Sanders yeni ordu bölgesindeki taktik durumu iyileştirmek üzere aralıksız
çalıştı. Yol ağını geliştirmek, birlik yığmaklannı ve topçu bataryalarını ka­
mufle etmek ve muhtemel çıkarma kıyılan boyunca tahkimatı geliştirmek
gibi, Türklerin yetenekleri dahilinde gerçekçi hazırlıklar üzerinde yoğun­
laştı. Daha fazla bölgeyi tahkim etmek için yerel çiftçilerin ellerindeki ge­
reçler ile dikenli tel çitlerini müsadere etti.’^ Mevcut hastane durumunu iyi­
leştirmek için çalıştı ve Mart 1915 ortalannda tedavi edilecek yaralılar için
1050 yatak hazırlanmıştı.'^ Tahkimat inşası için yapılan çok yorucu çalış­
maların arasında, gece vakti ve kötü havalarda birlikler istilaya karşı sonu
gelmeyen alarm ve tatbikatlara tabi tutuldular. Her ne kadar bazı büyük ka­
libre mühimmatında stok eksikliği varsa da, 5. Ordu ve kalelerde moral
yüksekti. Eldeki kaynaklar çerçevesinde Liman von Sanders ile astı olan
Türk komutanlar Müttefik çıkarmasına karşı hazırlanmak için ellerindeki
süreyi iyi kullandılar.

112 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1915-O c a k 1916


Liman von Sanders, komutanlığı altında üç kritik nokta bulundu­
ğu şekilde bir tespit yaptı. Bunlar Bolayır Berzahı ve Saros Körfezi, A s­
ya’da Kumkale yakınlarındaki sahil ve Gelibolu Yanmadası’nın güney
ucuydu. Böylece komutası altındaki birlikleri bu üç kritik bölgeyi savuna­
cak üç harekât grubuna ayırdı. Bazı yüksek rütbeli Türk komutanların ho­
şuna gitmemekle birlikte, bu taktik grupların bazılarının başına iyi eği­
timli Alman subaylarını getirdi. Albay von Sodenstern 5. Piyade Tümeni
ve bağımsız süvari tugayı ile birlikte Saros Körfezi mıntıkasında görevlen­
dirildi. Albay Weber’e 3. ve ıı. Piyade tümenleri ile birlikte Asya kıtasın­
daki Kumkale’yi savunma görevi verildi. Gelibolu yarımadası Tümgeneral
Esat Paşa’nın 3. Kolordusunun komutası altında kaldı. Bu kolordu 7. Pi­
yade Tümenini saldırıya açık olan Bolayır Berzahı’na, 9. Piyade Tümeni­
ni yarımadanın güney ucuna yerleştirirken, yeni fakat iyi eğitimli 19. Pi­
yade Tümenini ihtiyatta tuttu.
Bu seferle ilgili olarak öne çıkan mitlerden biri de Liman von San-
ders’in, komutanlığının ilk ayı içinde, Gelibolu Yanmadası’ndaki savunma
düzenlemelerini rasyonalize ettiği ve sağlamlaştırdığıdır. Kaleme aldığı
anıları bunu ileri sürer, çoğu tarihçiler ona abartılmış bir rol vermiştir.
Türklerin yanmadayı savunma planlarını 19 12 ve 1913 yıllarında, Balkan
Savaşları sırasında hazırladıklan genellikle bilinmemektedir. Bulgarlar
19 12 Kasım ayında Çatalca’ya doğru ilerleyişleri sırasında Gelibolu Yarıma-
dası'nı tecrit ederken, Türkler de Boğazlar’ı Yunanlılann yapabileceği bir
amfîbik taarruza karşı savunma hazırlıklanna giriştiler. Asya kıyısının ya­
nı sıra saldırıya açık kıyıları korumak için dört adet ihtiyat piyade tümeni­
nin kullanılmasını öngören ayrıntılı planlar geliştirildi.“'^ İki ihtiyat piyade
tümeni, birbirini koruyan bölük ve tabur mevzileri kullanmak suretiyle da­
ha sonraları Helles Burnu (Seddülbahir) ve Anzak (Arıbumu) olarak ün ka­
zanacak olan iki bölgeyi korudular. Korunaklı arazilere, derhal karşı taar­
ruz yapabilecek alay ihtiyatlan yerleştirildi. Üçüncü bir ihtiyat piyade tüme­
ni Kumkale’de Asya kıyısını korudu. Yarımada’da bu birliklerin gerisinde,
Eceabat’ta dördüncü bir ihtiyat piyade tümeni yedekte tutuldu (bu konum
daha sonra 1915 yılında 19. Piyade Tümeni tarafından doldurulacaktı). Top­
lam olarak, 1912-13 yıllarının üç ihtiyat piyade tümeni daha sonra 1915 yı­

SiZ E Ö LM EYİ E m r e d i y o r u m ! II3


lında aynı görevi yapan 9. ve 19. piyade tümenleri ile yaklaşık olarak aynı
muharebe kuvvetine sahipti (Kumkale mevzileri 19 15’te büyük ölçüde tak­
viye edilmişti). Her ne kadar bu planlar hiçbir zaman faal anlamda hayata
geçirilmemişse de imparatorluk 19 14 ’te savaşa girerken elde tutulmuş ve
geliştirilmişti. 1912-13 arasındaki yerleşim ile 1915 Nisan’ında 5. Ordu bir­
liklerinin konumu arasında bir mukayese yapıldığı taktirde, birliklerin ko­
nuşlanması ve muharebe güçleri arasında çok büyük benzerlikler ortaya
çıkmaktadır.'^ Bu planların tümüyle Osmanlı komutanlarının ve Genelkur­
mayının ürünü olduğuna değinilmesi gerekmektedir.
Stratejik seviyede, 5. Ordu, Müttefiklerin yükleme yaptıklarını ve
birçok tümenden oluşan geniş bir Îngiliz-Fransız seferi kuvvetini Avrupa
Trakyası’na veya Asya kıyısında bir yerlere çıkarmak üzere olduklarını bili­
yordu. Ne var ki Liman von Sanders ana çabanın tam olarak nereye yöne­
leceğini bilmiyordu ve 5. Ordu tümenlerinin dağılımı harekât düzeyinde
bu istihbarat eksikliğini yansıtmaktaydı. Bununla birlikte, 1915 Nisan’ında
neredeyse aralıksız süren alarm ve istila tatbikatları Türk birliklerinin ha­
zırlık seviyesini çok yüksek bir seviyeye çıkarmıştı.
Taktik olarak, 5. Ordu potansiyel çıkarma kıyılarına bakan hâkim
arazide yapılmış mevzilerde hafif piyadeden oluşan bir perdeleme kuvveti
tutmaktaydı. Çoğunlukla takım gücünde olan bu kuvvetler dikenli tel ile
korunan siperlere gömülmüş durumdaydılar. Türkler bu kuvvetlerle Müt­
tefikleri kıyılarda durdurmayı düşünmüyorlardı. Bunun yerine, kıyıların üç
veya beş kilometre gerisine alay büyüklüğünde kuvvetler yerleştirilmişti.
Dış mevziler düşman çıkarmasını yavaşlatır ve ilerlemesini kanalize eder­
ken, daha büyük kuvvetler düşmana hücum edecekti. Derhal veya müm­
kün olduğu kadar kısa sürede yapılacak bu karşı taarruzların, bunları bek­
lemeyen düşmanlan denize dökeceği umuluyordu. Türk komutanlar bü­
tün seviyelerde bu karşı taarruzlan ayrıntılı olarak prova ettiler. 5. Ordu
düşmanı karşılamaya hazırdı.
25 Nisan gününün ilk saatlerinde Müttefikler Gelibolu Yarımada-
sı’nda 6 yere ve Asya kıyısında Kumkale'ye çıkarma yaptılar. Bunun yanı
sıra Saros Körfezi’nde çok göze çarpan ve yaratıcı bir aldatmaca gerçekleş­
tirildi. İstilacı Müttefik güçler donanmanın yoğun ateşi ile destekleniyordu.

114 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1915-O c a k 1916


Raporlar ve alarmlar 5. Ordu karargâhına yağıyor, ancak Liman von San-
ders henüz düşmanın ana hücumunun yerini tespit edemiyordu. 3. Kolor­
dudan gelen raporlar 9. Tümenin elindeki araziyi tuttuğunu fakat duru­
mun tehlikeli olduğunu belirtiyordu. Liman von Sanders Esat Paşa’ya yarı­
madanın güney ucundaki Seddülbahir'e giderek burada devam eden mu­
harebelerin komutasını doğrudan üstlenmesini istedi. Esat Paşa buraya ge­
lince 9. Piyade Tümeni komutanı Albay Sami’nin bütün ihtiyatlarını mu­
harebeye soktuğunu görerek acilen takviye istedi. Arıburnu’nda Anzak
kuvvetleri kıyıya çıkmışlar ve Türk kıyı müdafîleri ile temas kurmuşlardı.
Bu olay ani ve sert bir tepkiyle karşılandı. Albay Mustafa Kemal’in üzerine
sahne ışıklarını döndüren meşhur bir olayda, 19. Piyade Tümeni alarma
geçirilmiş ve Boğaz’a hâkim olan yüksek araziyi tehdit eden Anzak hücu­
munu durdurması istenmişti. Daha sonra Türkler için muharebenin ilk
gününün tayin edici manevrası olduğu anlaşılacak olan olayda, Mustafa
Kemal Anzak hücumunun gücünü sezmiş ve inisiyatifi ele alarak emir
beklemeden tümenini muharebeye sokmuştu. Tümenini ileri sürmüş ve
muharebenin kritik anında 57. Piyade Alayı'na bizzat komuta etmişti. “Si­
ze taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar ge­
çecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebiHr” şek­
lindeki meşhur emri de burada vermişti. Bu ilham veren ve kahraman bir
liderlikti ve muharebenin sonucu muhtemelen bu dramatik eyleme bağlı
kalmıştı. Anzak kuvvetleri hedeflerine varamadılar. Kemal daha sonralan
57. Piyade Alayı’nm “tamamen imha olduğu için meşhur bir alay olduğu­
nu” söylemişti.'^
Bu sırada yarımadanın güney ucunda bir başka kahramanlık hikâ­
yesi öne çıkıyordu. ı. Dünya Savaşı ile ilgili Türk resmî tarihlerinde yüzba­
şı rütbesinin altındaki kişilerden söz edilmemekte, er ve erbaşlar ise özel­
likle görülmemektedir. Ancak, önemli bir istisna Aytepe ve Gözcübabate-
pe adı verilen yüksek noktalan korumakla görevli 26. Piyade Alayı 2. Tabu-
ru’nun 12. Bölüğü’ne atanmış olan Yahya Çavuş’un hikâyesidir.
Bu küçük ve bitişik tepeler ölümcül V Kıyısı’na bakıyordu ve bura­
da kazılan siperler tek bir mevzi halinde birleştirilerek dikenli tellerle ko­
runmuştu. 25 Nisan akşamının erken saatlerinde (17:40) İrlandalI birlikler

S İZ E ÖLM EYİ EMREDİYORUM! II5


bu mevzilere hücuma başladılar. Kendisini beş piyade mangasının başın­
da Gözcübaba mevziinde bulan Yahya Çavuş düşmanın büyük bir kuvvet­
le hücuma geçtiğini gördü. Subayını yitiren Yahya Çavuş, mevziini savun­
ma yükünün kendi omuzlarına düştüğünü gördü. “Zeki ve kahraman” bir
kişi olarak tanımlanan ve doğuştan gelen savaşçı bir ruha sahip olduğu ifa­
de edilen'^ Yahya Çavuş düşmanın tepeye yönelttiği bir dizi kararlı hücumu
geri püskürttü. Daha sonra İngilizler bitişikteki Aytepe mevziine girip bu­
radan Yahya’nın Gözcübaba mevziini kuşatmaya çalışülar. Derhal karşılık
veren Yahya Çavuş düşmanı püskürterek durumu tekrar kontrol altına alan
bir süngü hücumunu bizzat yönetti. Buradan sağ kurtularak hikâyesini an­
latan Yahya Çavuş’un adı bugün aynı yerdeki bir anıta yazılmış durumda.
O akşam İngilizler tepeleri yaylım ateşi altına alan ağır makineli tüfekleri
getirdikleri zaman Türkler Aytepe/Gözcübaba mevziini yitirdiler ama sa­
vaş tarihlerinde Yahya Çavuş'un büyük kahramanlıklanm unutmadılar.
Liman von Sanders Müttefik girişimlerinin gücünü kendi gözüyle
tartmak için tehdit altındaki kuzey cephesine at sürdü. Öğleden sonra geç
saatlerde durum biraz daha açıklığa kavuştu ve Saros Körfezi’ndeki Mütte­
fik varlığının sadece bir aldatma manevrası olduğu konusunda büyük ölçü­
de ikna oldu. O sırada Bolayır’a bakan tepeleri işgal etmekte olan 7. Tüme­
ne durmasını ve Esat Paşa’nın yardım çağrısını yanıtlamak üzere güneye
dönmesini emretti. Buna ek olarak 5. Piyade Tümeninin de bir alayını gü­
neye göndermesini istedi. Asya’da bulunan Albay Weber’den gelen haber­
ler burada da durumun kontrol altında olduğu ve önemli bir yardım gerek­
mediği yolundaydı.
25 Nisan 1915 gecesi karanlık 5. Ordunun üzerine çökerken, taktik du­
rum tehdidin sürdüğünü fakat avantajın Türklerden yana olduğunu gösteri­
yordu. İngiliz çıkarmaları beş adet çok küçük kıyı başına sılaşünlmış ve Türk­
ler onlara hâkim tepeleri işgal etmişlerdi. İstilacılan durduran ince savunma
hatlannı takviye edecek Türk ihtiyatları hâlâ yollardaydı. Asya’da Fransız çı­
karması Kumkale’de tecrit edilmişti. Her ne kadar Liman von Sanders bunu
bilmiyorsa da. Müttefikler tek bir hedeflerine dahi ulaşamamışlardı.
Ertesi gün. Müttefik taarruzlarıyla ilgili beklentilerinin doğru çıktı­
ğına daha da inanmış olarak, 5. Ordu Komutanı 5. ve 7. Piyade Tümenleri­

116 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1 9 1 5 - O c a k 19 16
nin alaylannı Seddülbahir cephesine gönderdi. Aynca Asya’da bulunan ıı.
Tümen’in muharebeye girmemiş bir alayının da Anzak köprübaşına geti­
rilmesini emretti. Daha önce gönderilmiş bulunan takviyeler şimdi hazır­
dı ve derhal Esat Paşa tarafından muharebeye sokuldular. Liman von San-
ders muharebeyi daha iyi anlayabilmek için Esat Paşa’nın Maltepe’de, ön
saflardan sadece 4,5 kilometre uzaklıkta bulunan kampına gitti. Asya’da
durum istikrara kavuşmuş, Alman Yarbayı Nicolai’m komutasındaki 3. Pi­
yade Tümeni Fransızlara ağır kayıplar verdirerek 29 Nisan’da onları tama­
men geri sürmüştü. Bu başarı Türklerin ıı. Piyade Tümeninin diğer bir
alayı ile 3. Piyade Tümeninin iki alayını müfrezeler halinde art arda Bo-
ğaz’ın karşı kıyısına geçirerek esas muharebeyi daha fazla takviye edebil­
melerini sağladı.
Liman von Sanders’in hatıralarında yazdığı şekilde, muharebenin
ilk birkaç gününün kargaşası, resmî komuta düzenlemelerine bakmaksı­
zın birlikleri muharebeye sürmesine neden olmuştu.*® 5. ve ıı. Piyade tü­
menlerinin alayları 19. Piyade Tümeni bölgesinde savaşıyor ve 3., 5., 7. ve
I I . Tümenlerin alayları 9. Piyade Tümeni bölgesinde muharebe ediyordu.
Bu, 3. Kolordunun potansiyel olarak komutayı yitirme tehlikesi altında ol­
duğu anlamına gelmekteydi. Bunu önlemenin en iyi yolu, muharebeyi ye­
rinde kontrol edebilecek güvenilir komutanların yönetiminde yeni harekât
grupları oluşturmaktı. ı Mayıs 1915 günü, Liman von Sanders bu farklı bir­
likleri sadece belirli bir amaç için oluşturulmuş fakat tutarlı muharebe
gruplan halinde bir araya toplamak için kolordu düzeyinde karargâhlar ya­
ratma yoluna gitti. Albay von Sodenstern’i Seddülbahir cephesi, Esat Pa-
şa’yı da Anbum u cephesi komutanlığına getirdi.
Bu şekilde, alt seviyedeki Türk komutanlann derhal gösterdikleri
tepkilerle kıdemli Türk ve Alman komutanlarının dikkatli bir şekilde alın­
mış kararlan, Çanakkale Savaşları (Gelibolu Seferi) olarak adlandırılacak
çatışmaların kritik ilk aşamasında 5. Ordunun büyük işler başarmasını sağ­
ladı. Ezici üstünlük ve donanmanın ağır ateş desteğine rağmen iyi eğitim­
li Türk askerleri Ingilizleri çıkarma kıyılarına hapsetmişlerdi. Müttefik hü­
cumlarını doğru tahmin ederek, Türk ve Alman tümen komutanlan Müt­
tefik ilerlemesini durdurmak için ihtiyatlannı savaşa sürmüşlerdi. Yarbay

S İZ E Ö L M EY İ EMREDİYORUM! ny
Mustafa Kemal ile Albay Nikolai, orada olmamalan halinde Türk zaferinin
kuşkulu hale geleceği atılgan muharebe liderleri kategorisine girerler. En
üst seviyelerde, Liman von Sanders ile Esat Paşa’nm ihtiyat tümenleri cep­
heye kanalize ederek muharebeye sokmaları muharebenin ikinci gününde
Müttefik hücumlannm durdurulmasında başarılı oldu. Bu ikinci günün
sonunda 5. Ordunun altı tümeninden beşi düşmanla temas halindeydi.
Muharebenin üçüncü gününde, her Türk piyade tümeninin muharebeye
katılmış alayları vardı. Dördüncü günün sonunda, sadece iki piyade alayı
Asya’da kalmış ve yine sadece iki piyade alayı da Bolayır ve berzah mıntı­
kasında kalmıştı. Bir bütün olarak alındığında, 5. Ordunun daha iyi bir per­
formans gösterebileceğini hayal etmek zordur.
Müttefiklerin ilk yarma denemesi 28 Nisan’da yarımadanın güne­
yindeki Seddülbahir kıyı başında yapıldı ve Kirte köyünün ele geçirilmesi
hedeflendi. Bu hücum 9. Piyade Tümeninin sıkı savunması karşısında ba­
şarılı olamadı ve her iki taraf da ağır kayıplara uğradılar. Birkaç gün sonra
3., 7. ve I I . Piyade Tümenlerinin alaylarının gelmesiyle Albay von Sodens-
tern İngiliz hatlarına karşı iki tümenlik bir gece hücumu başlattı. Cephane
sıkıntısından dolayı sadece birkaç dakika süren hazırlık ateşinin tek etkisi
siperlerdeki İngiliz askerlerini uyandırmak oldu. Hücum Türk tümenleri­
nin ağır kayıplar vererek püskürtülmesiyle sonuçlandı.
Çanakkale’deki Müttefik çıkarmasıyla karşı karşıya kalan Enver Pa­
şa, Türk I. ve 2. Ordularının çatışma dışında kalan 14 tümenini nasıl kul­
lanacağı konusunda zor tercihlerle karşı karşıya kaldı (Tablo 4.2). Bu ordu­
lar ya başkenti Karadeniz’den gelecek bir Rus çıkarmasına karşı korumak
ya da Trakya’daki Hıristiyan devletlerin muhtemel bir istila teşebbüsüne
karşı savunmak amacıyla İstanbul mıntıkasında tutulmuşlardı. Bu kuvvet­
lerin muhtemel bir diğer konuşlanma bölgesi İzmir’e yapılabilecek bir hü­
cuma karşı yapılacak tertiplenme idi. Bu ihtimallerin hiçbiri 5. Ordunun
devam edegelen savaşının yaratmış olduğu tehdit ile mukayese edilebile­
cek durumda olmadığından, Enver’in Liman von Sanders’i takviye etmek­
ten başka bir çaresi bulunmamaktaydı. Nisan sonunda Türk 5. Kolordusu
13., 14. ve 16. Piyade Tümenleri ile birlikte Gelibolu’ya intikal emri aldılar.
Aynı zamanda Türk-Alman filosu da yarımadanın savunulması için yirmi

118 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1915-O c a k 1916


dört makineli tüfeği olan iki müfreze gönderdi. Türk Genelkurmayı ayrıca
Liman von Sanders’i destekleyecek obüs bulunması ve gönderilmesi için
bütün olanaklarını zorladı. Yığınak planı gereğince Trakya’da büyük bir ti­
tizlikle hazırlanmış olan tümen havuzu yavaş yavaş boşaltılmaktaydı.
Türklerin istilacıları denize dökme girişimleri çerçevesinde, ıı. ve
15. Tümenler gelir gelmez yüksek zayiatlı hücumlara sevk edildiler. Her ne
kadar bu hücumlar da başarısız olduysa da, Türkler mayısın ilk haftasında
hücuma devam ettiler.
İngilizler tekrar Kirte’yi ele geçirmeye çalıştılar ve 6 Mayıs’ta Türk
hatlarına ikinci bir hücuma giriştiler. Bu hücum da başarısız oldu ve İkin­
ci Kirte Muharebesi olarak adlandırıldı. İngiliz resmî tarihleri bu muhare­
beyi, Gelibolu seferinin ilk aşamasının sonu olarak kaydetmektedir.
10 Mayıs’ta, 2. Piyade Tümeni İstanbul’daki garnizonundan cephe­
ye getirildi. Türkler tarafından çok iyi eğitimli bir tümen olarak kabul edi­
len bu birlik Anzak cephesinin gerisinde ihtiyata yerleştirildi. 18 Mayıs’ı
19 ’a bağlayan gece, 2. Piyade Tümeni şimdi Asya’dan tümüyle getirilmiş
olan 3. Tümen ile birlikte Anzak kıyı başına büyük bir hücuma geçti. Hü­
cum noktasında iki taze ve iyi eğitimli Türk piyade tümeni ile sayısal üs­
tünlüğe sahip olduğu için başarıdan emin olan Esat Paşa bu hücuma biz­
zat komuta etti. Ne var ki AvustralyalIlar ve Yeni Zelandahlar hava keşfi ve
Türk ön siperlerine yapılan gözetleme sayesinde hazırlıklardan haberdar
olmuşlardı. Türk hücumu sabaha karşı saat 03’te başladı ve güneş doğar­
ken sona erdi. Hücum başarısız olmakla kalmadı, Türkler 30 0 0 ’den fazla­
sı Anzak siperlerinin önünde ölüp kalanlar olmak üzere 13.000’den fazla
zayiat verdi. Sadece 2. Piyade Tümeninin ölü, yaralı ve kayıp olarak
9 0 0 0 ’den fazla zayiatı vardı.'^ Gelibolu seferinde ilk ve tek kez, yerel İngi­
liz komutan ölülerin gömülmesi için Kızılhaç gözetiminde bir ateşkes için
izin istedi. Liman von Sanders öneriyi kabul etti ve 23 Mayıs’ta her iki ta­
raf ta ölülerini gömmek için çatışmaları durdurdular.
4 Haziran 1915 günü İngilizler Üçüncü Kirte Muharebesinde tek­
rar hücuma geçtiler ve Türk hatlarını savunan 9. ve 12. Piyade Tümenle­
rine karşı birkaç tümen gönderdiler. O sabah Türk siperleri saat 0 8 ’den
itibaren donanmanın bombardımanı altında kaldı ve 11.45’te 12. Piyade

SİZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM! II9


Tablo 4 .2
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Nisan Sonları 1915
TRAKYA KAFKASY/İ
KAFKASYA
1. O rd u 3. O rd u
1 . K o lo r d u : ı , 2 Piy. T ü m . 9. Kolordu: 17, 28, 29 Piy. Tüm.
2 . K o lo r d u : 4 , 5, 6 Piy. T ü m . 70 .Kolordu: 3 0 ,3 1 ,3 2 Piy. Tüm.
4 . K o lo r d u : l o , 1 2 Piy. T ü m . 11. Kolordu: 18,33,34 Piy. Tüm.
2 0 Piy. T ü m ., 1 . S ü v . T u g a y ı 3. ORDU EMRİNE 3 6 . Piy. T ü m .
KAYDIRILMAKTA OLAN 2. Süu. Tüm.
2 . O rd u
3 7 Piy. T ü m . 3. İhtiyat Süv. Tüm.
5. K o lo r d u : 1 3 , ^4, 1 5 Piy. T ü m .

6 . K o lo r d u : ı 6 , 2 4 , 2 6 Piy. T ü m .
Van İhtiyat Süv. Tug.
Van Ja n d a rm a (Piy.) Tüm.
GELİBOLU 1 . K u v v e t-i S e f e r iy e
5. Ordu 5. K u v v e t-i S e fe r iy e
3 . K o lo r d u : 7 ., 9 ., 1 9 . Piy. T ü m
15 . K o lo r d u : 3 ., Piy. T ü m . SURİYE MEZOPOTAMYA
5. Piy. T ü m 4- O rd u 6. Ordu
B a ğ ım s ız S ü v . T u g .
8. Kolordu: 8, lo, 23, 25, 27 Piy. Tüm. 35. Piy. Tüm.
G e ç ic i Piy. T ü m .
12. Kolordu: şS.PiyJürrL

ARABİSTAN-YEMEN
Not Koyu yazılmış birlikler yeni oluşturulan birlikleri, altı çizilmiş olanlar Ara­ 7 . K o lo r d u : 2 1 , 2 2 , 3 9 , 4 0 Piy. T ü m .
lık 1914’ten sonra konuşlanması değiştirilmiş olanları, koyu italik olanlar ise
ciddi şekilde güç eksikliği olan birlikleri temsil etmektedir.
Tümeni bütün cephesinin üç zırhlı tarafından ateş altına alındığını ve
her an bir hücum beklendiğini bildirdi.^® İngiliz hücumu 12 .10 ’da başla­
dı. Hücum edenlerin çoğu Türk savunma hatlarına 20 0 ile 450 metre ka­
dar girdi. En çok ilerleyen ı kilometre kadar bir mesafeyi geçti ve 12. Tü­
men, askerlerinin moralinin sarsıldığını bildirdi.''' Akşam 20 .0 0 sırala­
rında bütün hücumlar püskürtülmüş ve cephe istikrara kavuşturulmuş­
tu. Türkler İngilizlerin 4500, Fransızların ise 20 0 0 kayıp verdiklerini
tahmin ettiler. İngiliz hücumlarının devam edeceği beklentisi içinde, 5.
ve I I . Piyade Tümenleri bir Müttefik yarmasına karşı kitlesel bir karşı ta­
arruza geçmek üzere hatların gerisinde mevzilendiler. Neyse ki Mütte­
fikler vazgeçtiler. Türkler 3 subay ve 4 9 asker yitirdiler; 62 subay ve 49 0 3
asker de yaralandı.
9 Haziran 1915 tarihinde Liman von Sanders Türk Genelkurma-
yı’ndan taze kuvvet isteğinde bulundu. Enver 12 Haziran tarihli bir telgraf­
la, politik durum nedeniyle 5. Orduya taze kuvvet göndermenin mümkün
olmadığı şeklinde bir cevap verdi. Nisan, mayıs ve haziran boyunca Rus do­
nanması Karadeniz’deki Türk limanlarını sürekli bir bombardıman altında
tutmuştu ve hükümet üyelerinin çoğu Karadeniz kıyısına bir Rus çıkarma­
sı yapılacağı konusunda endişeliydiler. Enver bunun yerine bireysel takvi­
yeler ve ihtiyatlar (erat olarak) göndermeyi vaat etti. Ayrıca Asya ve Saros’ta-
ki tümenlerin, özellikle de ağır kayıplı mayıs savaşlan sonrasında kendisi­
ni toparlaması için Asya’ya gönderilen 3. Tümenin, muharebe bölgesinde
bulunanlarla rotasyona tabi tutulmasını önerdi. Enver ayrıca ı. Ordu tü­
menlerinin alaylan ile, düşmanla temas halinde olmayan 2. Kolordu alay­
larının bire bir değiştirilmesini teklif etti."^
Gelibolu seferinin ilk haftalarındaki muharebeler çok çetin geçmiş­
ti. Türk savunması top ve makineli tüfekten çok, insan gücü ve tüfeğe da­
yanmıştı. Eldeki stokların sınırlı olması edeniyle özellikle topçu cephanesi­
nin çok dikkatle kullanılması gerekmekteydi. 22 Haziran 19 15 ’te, Liman
von Sanders Enver Paşa’ya şimdi yeterli askere sahip olduğunu, ancak
özellikle sahra obüsleri için topçu cephanesi sıkıntısı içinde olduğunu bil­
dirmekteydi.^^ 5. Ordunun 23 Haziran’da Türk Genelkurmayı’na gönderdi­
ği rapor sorunu göz önüne seriyordu (Tablo 4.3).

SİZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM! I2I


Tablo 4*3 Beşinci Ordu Cephane Sarfiyat Raporu, 8 Mayıs - 8 Haziran 1915

TİP Harcanan Merm İ E lde kalan mer


Sahra toplan 29.462 19.500
Havan 1.868 788
Dağ obüsü 2.446 bilinmiyor
129 mm top 1.548 72
150 mm seri ateşli 765 97
120 mm obüs 486 173
150 mm obüs 446 259
105 mm havan 4.142 1.169
210 mm havan 165 26

Not: Bu raporda sahra topları ve havanların tip veya kalibre olarak dökümü yapılmamıştı.
Kaynak: Türk Genelkurmay Arşivleri (ATAŞE), Beşinci Ordu’nun Türk Genelkurmayı’na Raporu, 23 Hazi­
ran 1915. Arşiv 4/8749, Sınıf 3474, Klasör H-n, Dosya 7-8.

Raporun ciddi bir şekilde incelenmesi cephane temini konusunda


ciddi sorunlann varlığını ortaya koymaktadır. Sahra topçusu cephanesinin
büyük bölümünün siper savaşlarında çok yararlı olmayan alçak veya yatay
mermi yollu toplara ait olduğu görülmektedir. Siper savaşlarında en yarar­
lı top tipleri yüksek kavisli mermi yoluna sahip olan obüs ve havanlardı. Bu
kritik kategorilerin çoğunda Türklerin elindeki mermi stoku çok küçüktü
ve en faydalı mermi tipleri de belirtilen otuz günlük süre içinde
lo .o o o ’den daha az sayıda kullanılmışlardı. Yarımadada savaşan Türk kuv­
vetlerinin yoğunluğu göz önüne alındığında, Türklerin mayıs başından ha­
ziran başlarına kadar harcadıkları toplam mermi sayısı (yaklaşık 18.000)
oldukça azdır. Giderek artan cephane sıkıntısını hafifletmek için Çanakka­
le Kalesi 5. Orduya 105 adet 150 mm obüs mermisi, 1320 adet aynı çapta
top mermisi ve 750 adet 210 mmTik mermi gönderdi."*“*
21 ve 22 Haziran tarihlerinde Fransızlann Seddülbahir’e yaptıkları
büyük bir hücum da ağır kayıplarla sona erdi. îngilizler 28-29 Haziran’da
Anzak köprübaşından bir taarruz girişiminde bulundular. Türk kayıplan
1000 dvanndaydı ve Liman von Sanders Anzak hücumunun püskürtüldü-
ğünü memnuniyetle bildirmekteydi. Bu savunma başarısını her ikisi de ıı.

122 H ü c u m A l t i n d a , N I s a n 1915-O c a k 1916


Piyade Tümeninde görev yapan iki Türk subayına, Faik Paşa ile Albay Re-
fet’e bağladı/5 Kilitlenmeyi kırmak için yapılan bu teşebbüs de başarısız ol­
du. Savunma başarılanndan cesaret alan Türkler Anzak kıyı başına karşı
taarruzda bulundular ama ağır zayiatla püskürtüldüler. 28 Haziran ile 5
Temmuz arasında 5. Ordu 14 .0 0 0 ’i Anzak mıntıkasında olmak üzere
16.000 zayiat verdi. Bu muazzam kayıplar karşısında endişeye düşen Türk
Genelkurmayı 5. Orduya yardım için 13. Piyade Tümenini gönderdi. Enver
Paşa yarımadanın savunulma biçimiyle ilgili olarak da kuşku içinde bulu­
nuyordu. 4 Temmuz 1915 günü Enver Liman von Sanders’e şifreli bir telg­
raf göndererek, 5. Ordunun yorgunluğundan dolayı, harekâta sahne olma­
yan Saros Körfezi mıntıkasının henüz harekâta iştirak etmemiş olan 2. Or­
duya devredilmesini teklif etti.""® Liman von Sanders derhal itirazını bildir­
di ve yarımadanın en iyi şekilde tek bir komutan tarafından savunulabile­
ceği yolundaki inancını tekrarladı. 12 Temmuz tarihinde Seddülbahir cep­
hesindeki bir İngiliz taarruzu ağır kayıplarla püskürtüldü. Bu tarihte Sed­
dülbahir cephesi 72 sahra topu ve 22 dağ obüsüyle desteklenen tam kadro­
lu 5 Türk tümeni tarafından savunulmaktaydı.
I . Dünya Savaşı’nm siper muharebelerini Akdeniz’e taşıyan bu
yüksek kayıplı yaz muharebelerinde her iki taraf da herhangi bir ilerleme
kaydedemedi. Müttefikler, Türklerin 120 .0 0 0 kişilik gücü karşısında güç­
lü bir donanmayla desteklenen 150.000 kişilik bir yerel üstünlük sağla-
malanna rağmen"”^ taktik seviyede kilitlenmeyi kıramadılar. İstanbul’da
Enver, Müttefiklerin küçük kıyı başlarına karşı hücum taleplerini yinele­
meyi sürdürdü, 5. Ordunun piyade tümenlerinin çoğu, aylar süren aralık­
sız çatışmalardan sonra alay seviyesine inmişti. Bunun sonucunda, Türk
2. Ordusu cepheye aralıksız bir şekilde takviye yolladı ve bunun yanı sıra
kurmay başkanı Vehip Paşa’yı da Seddülbahir cephesindeki Albay We-
ber’in yerini almak üzere gönderdi. Vehip, Esat Paşa’nın enerjik kardeşiy­
di ve bu ilişki îngilizler ile temas halinde olan iki harekât grubu arasında­
ki koordinasyonu geliştirdi. Vehip derhal tümenlerini ziyaret etmeye baş­
ladı ve askerlerine moral verici mesajlar gönderdi. Bunu izleyen muhare­
beler Türklerin mevcut kaynaklarının çok büyük kısmını yutuyordu ve Li­
man von Sanders şimdi toplam 17 Türk tümenine komuta ediyordu. 5. Or­

S İZE ÖL M EYİ EMREDİYORUM! 123


dunun ilk baştaki altı tümenine ilave olarak mayıs ayında 2., 12., 15. ve 16.
Piyade Tümenleri, haziran ayında da ı., 4. ve 6. Piyade Tümenleri gelmiş,
temmuzda ise 2. Ordunun bütün komuta heyeti, 13. ve 14. Piyade Tümen­
leri ile 5. Kolordu ve 8. ile 10. Piyade Tümenleri ile 14. Kolordu gelmişti.
2. Ordu komuta heyeti bölgeye gelince Güney Grubu komuta heyeti ile
birleşti ve grubun yeteneklerini artırdı. 28 Temmuz 19 15 ’te 5. Ordunun
komutası altında 250.818 asker ve 6 9 .16 7 hayvan bulunmaktaydı. Ne var
ki sürekli ateş altındaki 5. Ordu nefes almaya fırsat bulamıyordu ve bu ara­
da Limni adasında ikinci bir istila kuvvetinin toplanmakta olduğu konu­
sunda dedikodular duyulmaya başlandı.
Kayıpları konusunda endişe duyan ve Türk hatlarını aşamamasının
yanı sıra ülke kamuoyundan ağır bir baskı altında kalan îngilizler harekât
seviyesinde bir çözüm bulmayı zorlamaya karar verdiler. îngilizler Seddül-
bahir ve Anzak kıyı başlarının küçüklüğünün Müttefiklerin insan gücü ve
takviye üstünlüklerinin etkisini yok ettiği yolunda geç kalmış bir sonuca
varmışlardı ve bu nedenle 5. Orduyu yandan kuşatmak üzere ikinci bir bü­
yük amfibik operasyona karar verdiler. Anzak mevzilerinin hemen kuzey­
batısındaki Suvla Koyu’na çıkarma yapacak bir kuvveti hazırlamak üzere
planlar geliştirildi. Bu kuvvet Esat Paşa’nın savunma hatlarını yandan ku­
şatacak ve yarımadayı aşarak Boğaz’a ulaşacaktı. îngilizler Suvla Koyu böl­
gesinde fazla Türk birliği bulunmadığını bildikleri için kendilerini güven­
de hissediyorlardı. Burada, gerçekten de Suvla kıyılarını koruyan ve Bavye-
ralı- Binbaşı Willmer komutasında çok küçük bir Türk örtme birliği bulun­
maktaydı. Willmer’in komutasında, böylesi kritik bir bölge için çok yeter­
siz olan, eksik güçte iki piyade taburu ve bir jandarma alayı ile dört topçu
bataryası bulunmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla Liman von Sanders Saros
Körfezi bölgesini çok daha kritik bir nokta olarak görüyor ve 7. ve 12. Piya­
de Tümenlerinin tümünü bu bölgede mevzilendirmiş bulunuyordu. Esat
Paşa da, Mustafa Kemal’in yaz ortasında burasının saldırıya ne kadar açık
olduğunu göstermiş olmasına rağmen, Suvla bölgesini muhtemel olmayan
bir çıkarma hedefi olarak görüyordu.
6 Ağustos akşamı îngilizler sonunda tam teşekküllü beş tümene çı­
kacak bir kuvvet ile Suvla Koyu’na çıktılar. Willmer'in küçük kuvveti yük­

124 H ü cu m A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916
sek noktalan tutmakla birlikte bağımsız postaların gözetlemesi altındaki
uzun kumsallan etkili bir şekilde koruyacak güçte değildi. îngilizler kıyıya
çok çabuk çıktılar ama açıklanması zor bir şekilde, bölgeye hâkim arazi par­
çalan olan Küçük ve Büyük Anafartalar sırtlarını hızla işgal etmeyi başara­
madılar.** Kendine has bir hızla davranan Liman von Sanders günün so­
nunda ı6. Kolordunun 7. ve 12. Piyade Tümenlerini yola çıkarmıştı. Yakın­
lardaki 9. Piyade Tümeni Willmer’in askerlerine yardımcı olmak üzere ha­
rekâta katılma emri aldı. Ertesi gün, Liman von Sanders’i şaşırtan bir bi­
çimde, 16. Kolordu komutanı erkenden gelerek birliklerini güneye doğru
koşar adım yürüttüğünü ve harekâta beklenenden bir gün önce katılabile­
ceğini rapor etti. Derhal 7. ve 12. Piyade Tümenlerini mevziye sokması em­
redildi ama askerleri tükenmiş durumda olduğu için bu emri süresi içinde
yerine getiremedi. Bu kritik mıntıkayı canlandırmaya kararlı olan Liman
von Sanders yeni kurulan Anafartalar Grubu’nun komutanlığını, tam bir
güven duyduğu Albay Mustafa Kemal’e vermeye karar verdi. Anafartalar
Grubu 16. Kolordu, 9. Piyade Tümeni ve Willmer Grubu’na komuta edi­
yordu. 9 Ağustos sabahı Türkler îngilizlere karşı dört tümeni mevzilendir-
miş bulunuyorlardı. Mustafa Kemal derhal bir dizi karşı taarruz başlattı ve
bunlardan bir tanesini bizzat yöneterek tngilizleri çıkarma kıyılarının bir
kilometre yakınına kadar geri sürdü. Adeta Anzak ve Seddülbahir olayları
tekrarlanmaktaydı. Anzak kıyı başından başlatılan İngiliz destek hücumla­
rı da Esat Paşa tarafından güçlükle püskürtüldü. Ne var ki Suvla Koyu kuv­
vetleri Anzaklarla temas kurmayı başardılar. Yeni Anafartalar mıntıkasın­
da Türkler sayısal olarak azınlıkta kalmış olsalar da, îngilizler ellerindeki
bütün birlikleri savaşa sürmüşlerdi. Bu durumda Liman von Sanders Asya
tarafından çok önemli takviyeler getirme olanağını buldu.
îngilizler önce 12 ve sonra da 15 Ağustos tarihlerinde güçlü hücum­
lar yaptılar. Son büyük İngiliz hücumu 27 Ağustos’ta geldi. Bunlann hiçbi­
ri sonuca ulaşmadı. Art arda gelen büyük İngiliz hücumlarına rağmen bu
dönemde Anafartalar mıntıkasındaki Türk zayiatı 3860 ölü ve yaralı ile nis­
peten hafif kaldı.
Ama her iki taraf da hem fiziki, hem de psikolojik olarak tükenmiş­
lerdi. Çetin savaşların devam etmesine ve taktik seviyede taarruzların bir­

SİZE Ö L M EY İ EMREDİYORUM! 125


birini izlemesine rağmen Gelibolu Yarımadası’ndaki çatışmalar yavaş ya­
vaş zayıflayarak, sonu görünmeyen ve inatçı bir çıkmaza doğru gitti. 5. Or­
du her mıntıkada hâkim araziyi elinde tuttu ve bu durum onun topçu, top­
çu cephanesi ve makineli tüfek eksikliğini telafi etti. Türklerin sürekli de­
ğişen komuta düzenlemeleri şimdi farklı büyüklüklerde dört harekât gru­
bu halinde şekillenmişti: Albay Mustafa Kemal komutasında Anafartalar
grubu, Esat Paşa komutasında Arıbumu (Anzak) grubu, Vehip Paşa komu­
tasında Seddülbahir grubu ve Mehmet Ali Paşa komutasında Asya grubu.
Ağustos boyunca yeni Türk takviyeleri yanmadaya ulaşmıştı. Bunlar Tuğ­
general Haşan Paşa komutasında ı. Kolordu karargâhı, 24. ve 26. Piyade
Tümenleri ile birlikte 6, Kolordu, 15. ve 25 Piyade Tümenleri ile 17. Kolor­
du ve ı. Ordu karargâh personelinin çoğu ile birlikte Mareşal von der Goltz
idi. Ağustos 1915 sonunda Türkler sefere 20 tümen tahsis etmiş bulunu­
yorlardı (Harita 4.1).
Eylül ayında Bulgaristan Mihver Güçleri'ne katıldı ve böylece Al­
man maddi yardımı ve özellikle de çok ihtiyaç duyulan topçu cephanesi ve
yedek parçalar için yol açılmış oldu. 9 Eylül’de 240 m m ’lik bir Avusturya
obüs bataryası ve 155 m m lik bir Alman obüs bataryasının yanı sıra bir ha­
van bataryası Uzunköprü’deki demiryolu istasyonuna geldi. Bunlarla bir­
likte, yaklaşık 500 Alman ve AvusturyalI teknik uzman da geldi. 19 14 ya­
zında aniden kesilen iyi eğitimli Alman kurmay subayları akışı şimdi üç
subayın gelişiyle tekrar başlamış oldu (bu son derece önemli bir gelişmey­
di). Eylül ayının ikinci yarısında, 2. Ordu birlikleri ı. Ordu birlikleriyle de­
ğiştirilmeye başlandı. Vehip Paşa ile 2. Ordu karargâhı bu birliklerle birlik­
te ayrıldı ve Cavit Paşa, yanında karargâh subaylan olmadan cepheye geldi.
4 Eylül’de Enver 5. Orduya önemli İtalyan kuvvetlerinin Çanakkale’deki
Müttefikleri takviye için yığınak yaptıklarını bildirdi. Brindisi’de 37.000,
Napoli’de 20.000 ve ayrıca Rodos’ta yine 20.000 askerin bu hücum için
gemilere bindirildiklerini kaydetti. Liman von Sanders’e bu bilginin kayna­
ğı hakkında bir açıklama yapılmadı.''^ İzmir’de bulunan Türk 20. Piyade
Tümeni yarımadaya gönderildi ve Türk Genelkurmayı’nm Harekât Daire­
si bir süvari tugayı ile iki piyade alayına muharebe bölgesine gitmek üzere
hazırlanma emri verdi. 29 Eylül 1915 gibi geç bir tarihte bile Liman von

126 H ü cum A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916


H arita 4.1 Gelibolu’da Genel Durum, Ağustos 1915, ı. ve 5. Ordu Kuvvetleri

;sül

-•Kır

-^0
-_f.^\¥p-v
: 1» MI TOiM«» İt* İMft 1 yariar*
intiigH<WMır>fiaı ,iMttrıd> « galM ştlfi
KM f$/ H rtu i

Kaynak: Türk Genelkurmayı. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi,
2. Kitap (Ankara: CK Basımevi, 1978), Kroki 68.

S İ Z E Ö L M E Y İ E m RED İY ORU M! 127


Sanders en büyük tehdidin Asya ve Saros Körfezi’ne aynı anda yapılacak ve
kendisinin bunlara karşı ihtiyatlannı yığmaya imkân bulamayacağı bir çı­
karma olacağını düşünüyordu.
Kasım ayında uzun zamandır beklenen topçu cephanesi, birkaç
ağır Avusturya obüs bataryasıyla birlikte geldi. Enver ve Türk Genelkurma­
yı bu takviyelerden cesaret alarak. Müttefikleri denize dökecek bir genel ta­
arruz için ısrar etmeye başladı. Ne var ki bu taarruzu yapacak olan Meh­
metçiklerin şansına. Müttefikler 1915 sonunda Gelibolu Yanmadasındaki
kuvvetlerini çekmeye karar verdiler.
Son derece büyük gizlilik koşulları altında yürütülen çok başanlı bir
dizi manevra sonunda 19-20 Aralık gecesi Müttefikler Suvla Koyu ve Sed-
dülbahir kıyı başlarını boşalttılar. Bu boşaltma Türklerin burunlannm di­
binden yapılacak şekilde planlanmış ve uygulanmıştı ve büyük ölçüde şans
ve bir dizi ayrıntılı aldatma operasyonuna bağlıydı. 20 Aralık sabahı 04 sı­
ralarında Yüzbaşı Ali Remzi ileri karakolları tarafından telefonla düşman si­
perlerinin boş göründüğü mesajını aldı. Haber derhal 5. Ordu karargâhına
ulaştırıldı ve Yüzbaşı’ya konuyu tahkik etmesi için emir verildi. Yüzbaşı İn­
giliz siperlerine 150 metre kadar yaklaştığı zaman, siperlerin gerçekten bo­
şaltıldığını ve yerlerinin maket askerlerle doldurulduğunu gördü. Bu nokta­
da 5. Ordu karargâhı Liman von Sanders’i uyandırarak haberi verdi. Türk
resmî tarihi onun kısaca “Tanrı’ya şükür" diye yanıt verdiğini yazmakta­
dır.^“ Düşman kuvvetlerinin tümü ve topçunun büyük kısmı başarılı bir şe­
kilde çekilmiş ama büyük miktarda malzeme Türklerin eline geçmişti.
Yeni yıl yaklaşırken, Müttefiklerin Seddülbahir kıyı başını da boşal­
tacakları kesin görülüyordu. Yoğun Türk gözetlemesine ve dikkatine rağ­
men Müttefikler 8-9 Ocak 19 16 gecesi bu mevziden de çekilmeyi başardı­
lar. Yine büyük miktarda askerî malzeme, at, çadırlar ve tayınlar Türklerin
eline geçti. Liman von Sanders Türklerin ele geçirdikleri bütün malzeme­
yi örgütleyip taşımalarının iki yıl aldığını kaydetmektedir. Böylece ı. Dün­
ya Savaşı'nm en orijinal stratejik düşüncelerinden biri sona ererken Türk-
1er yine yarımadanın sahibi olarak kaldılar.
5. Ordudan Enver Paşa’ya giden şifreli bir mesajda. Liman von San­
ders 9 Ocak 19 16 günü sabah 08.45’te Enver Paşa'ya Gelibolu Yarımada-

128 H ü cu m A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916
sı'nın düşmandan temizlendiğini bildirmekteydi.^' Türklerin ağır kayba
uğramış birliklerini muharebe bölgesinden çekmeye başlamaları için uzun
bir süre gerekmedi. 9 ile 29 Ocak arasındaki sürede ıı Türk piyade tüme­
ni bölgeden Trakya’ya çekildi. Liman von Sanders’in kendisi de 15 Ocak’ta
gitti. Gelibolu Yanmadası’na sükûnet dönerken Türk Genelkurmayı 5. Or­
dunun gücünü istila öncesinin altındaki bir düzeye indirdi. 19 16 Ocak ayı
sonunda, Tuğgeneral Cevat Paşa daha küçülmüş bir 5. Orduya komuta edi­
yordu. Bu ordu şimdi 24. ve 26. Piyade Tümenlerinden oluşan 6. Kolordu
ile 25. ve 42. Piyade Tümenlerinden oluşan 14. Kolordudan oluşmaktaydı.
Müstahkem Mevki Komutanlığı’nm gücü aşağı yukarı aynı kaldı. Savaşın
daha sonraki aşamalarında bu tümenler tekrar güçlerini kazanıp muhare­
beye tam hazır hale geldikçe daha faal cephelere gönderildiler ve bunların
yerine yeni tümenler oluşturuldu.
Seferle ilgili İngiliz değerlendirmesi Çanaldcale’yi geçememelerini iki
önemli faktöre bağlamaktadır.^^ Bu faktörler Türk askerlerinin savunma sa-
vaşlanndaki yetenekleri ile Türk 5. Ordusunun fevkalade üstün liderliği idi.
Bu kesinlikle doğru bir değerlendirmedir. Bu sefer tarihe, ı. Dünya Sava-
şı’nın “Ya başka türlü olsaydı?” diye ifade edilen büyük sorulanndan biri ola­
rak geçmişti. Son bilanço çıkartıldığında, savaşanlann eşit sayıda zayiata uğ-
radıklan görülmektedir. Ingilizler 43.00 0 ’i ölü veya yaralı olan 205.000 za­
yiat verdiler. Sefere kaülan 79.000 Fransız’ın 49 .0 0 0 ’i zayiat hanesine geç­
ti. îngilizlerin Türk zayiatıyla ilgili verdikleri rakam 251.000 kişi iken, Liman
von Sander’in tahmini 6 6 .0 0 0 ’i Ölü olan 218.000 kişidir. Aynca Türk yara­
lılardan 42.0 0 0 ’inin görev başına döndüğünü kaydetmiştir. Resmî İngiliz
sefer tarihi Türklerin dikkatsiz kayıt tutmalan nedeniyle Türk kayıplannın
belki de 350.000 olduğu konusunda spekülasyon yapmaktadır. Ancak, Türk-
1er son derece titiz bir şekilde kayıt tutmuşlardır ve 4 Nisan 1915 ile 19 Ara­
lık 1915 arasındaki dönemde 595 subay ile 56.048 asker ölmüş, 1018 subay
ile 95.959 asker yaralanmış ve 27 subay ile 11.151 asker kayıp listesine geçmiş­
tir.” Fahri Belen’in rakamlan bunlarla örtüşmektedir ve 21.000 kişinin has­
tanelerde öldüğünü ve sefer boyunca toplam 64.000 kişinin hasta olduğunu
kaydetmektedir.^'^ Bu nedenle Liman von Sanders’in rakamlan Gelibolu Se­
feri ile ilgili olarak nihai Türk rakamlarına çok yalan görünmektedir.

S İZ E Ö L M E Y İ EM R ED İY O R U M ! 129
Sefere katılan güçlere gelince, Müttefikler Çanakkale'ye 48 9 .0 0 0
asker gönderdiler.” Çoğu İngiliz, AvustralyalI ve Amerikalı yazarlar Türk-
lerin sefere 9 ay içinde 500.000'den fazla asker gönderdiklerini kaydet­
mektedir. 1915 yılındaki Türk ordusunun dağılımı göz önüne alındığında
bu muhtemelen aşırı bir tahmindir ve Müttefiklerin Türklerin zaferi karşı­
sındaki utançlannı gizlemeyi amaçlamaktadır. Türk kayıtlanndan ve Li­
man von Sanders’in anlatımlanndan anlaşıldığı şekilde, Türklerin (1915 ya­
zındaki çok kısa bir dönem hariç) Müttefiklerle eşit sayıda muharip birliğe
sahip oldukları çok kuşkuludur. Gerçekte, muhtemelen bunun tam tersi
geçerlidir: Türkler çatışmalann büyük bölümünde sayısal olarak azınlıkta
bulunuyorlardı. Yarımada’daki en büyük Türk kuvveti Ekim 19 15’te, 5. Or­
du yoklamalarında 5500 subay ile 310 .0 00 asker varken görülmüştü.^*^
Bu seferin çeşitli sonuçları oldu. îlk ve en iyi bilineni îngilizlerin sa­
vaşın geri kalan kısmında Türkiye'ye yeni bir amfîbik hücum teşebbüsün­
de bulunmamalarıydı. İkinci bir sonuç ise İngiliz yüksek komutanlığının
savaşı batı cephesinde kazanma fikrine odaklanmasına ve çevre bölgeler­
den yapılacak seferleri savunanların iktidardan düşmesine neden olmasıy­
dı. Nihayet, Ingilizler savaştan Türk ordusuna saygılan yenilenmiş olarak
ayrıldılar. Türklerin açısından, genelde dünyanın görmezden geldiği bir di­
zi başka önemli sonuçlar oluştu. Türk ordusu için belki de en önemli so­
nuç, yetenekleri ispatlanmış olan ve muharebenin sınavından geçmiş bir
grup komutanın ortaya çıkmasıydı. Bu komutanların çoğu savaşın ileri aşa­
malarında Türk savaş çabasına önemli katkılarda bulunacaklardı. Türkiye
için ikinci önemli sonuç, Türk liderlerinin savaşın devamı ve Mihver Güç­
lerinin nihai zaferine olan inançlarının yenilenmesiydi. Türk ordusunun
19 16 yılındaki konuşlanmaları bu artan iyimserliği ve zafer inancını yansıt­
maktaydı. Nihayet, Gelibolu savaşlarından çıkan bir dizi iyi yetişmiş ve tec­
rübeli piyade tümeni, yenilmesi zor birlikler olarak diğer cephelerde sıkı
savaşlara gireceklerdi.

E r MENİ İSYANI
"Ermeni soykırımı" iddiası ile ilgili ve özellikle ^nver, Talat ve Ce­
mal gibi Jön Türkler'in Osmanlı İmparatorluğu Ermenilerini kasıtlı olarak

130 H ü c u m A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916
imha ettiklerini savunan muazzam bir tarihî literatür bulunmaktadır. Jön
Türklerle ilgili iddia, Jön Türkler’in azınlıklan ve özellikle de sorun çıkaran
Hıristiyan Ermenileri tasfiye veya yok etme yoluyla imparatorluğu ırksal
olarak saflaştırmak istedikleri varsayımına dayanmaktadır. Bunun ötesinde,
bu literatür, savaş sırasındaki acil durumlar ve ulusal güvenlik tehditlerini
bahane ederek Jön Türkler’in Ermenilere karşı soykırım yaptıklarını iddia
etmektedir. Jön Türkler’in katliamdan açlığa mahkum etmeye kadar bir di­
zi yöntemi kullanarak kasten ve bilerek birkaç milyon Ermeni’nin öldürül­
mesini sağladığı ileri sürülmektedir. Bu literatürün büyük bölümü duygu­
sallık yüklüdür ve büyük oranda olaylardan kurtulanların torunları tarafın­
dan üretilmiştir. Soykınm konusu, modem Türkiye Cumhuriyeti’nin hu­
kuken mahkûmiyetini talep etmelerinden dolayı, son seksen yıl içinde çoğu
Batı ülkesinde fazlasıyla politik bir konu haline gelmiştir. Osmanlılann Er­
meni tebaalarına karşı (bir halkı veya ırkı kasıtlı olarak yok etmeye yönelik
kasıtlı ve sistemli bir eylem olarak tanımlanan) soykınm yaptıklarını kabul
ettirmeye yönelik nesilden nesile geçen bu kampanya nedeniyle, konuyla il­
gili dengeli ve objektif bir yazı hazırlamak zorlaşmaktadır.
Akademik dünyanın çoğu köşesinde, soykırım konusundaki tartış­
ma, bunun tarihî bir olgu olarak varlığının kabulü ile aşağı yukarı sonuç­
lanmış şekildedir.’^ ı. Dünya Savaşı’nda, kadınlar ve çocuklar da dahil ol­
mak üzere, çok sayıda Ermeni’nin öldüğü konusunda şüphe yoktur. Bu ko­
nuda belgeler tartışma götürecek dummda olmadığı gibi, güvenilir rapor­
lar yazan çok sayıda tarafsız gözlemci birçok olaya gerçekleştiği sırada şa­
hit olmuştur. Bu nedenle Jön Türkler Adolf Hitler ve Holacust ile, Türk or­
dusu da Alman S S ’leri ile eşit tutulmuşlardır. Türklerin bu konudaki tu­
tumları Ermenilerin aktif biçimde terörist faaliyetlerde bulundukları ve
açık bir ayaklanmaya giriştikleri şeklindedir.’® Askerî gereklilikler Ermeni­
lerin zorunlu göçe tabi tutulmalarını kaçınılmaz kılmıştır. Bu görüşe göre
her iki tarafın da katliamlara girişmiş olduğu kabul edilmekle birlikte Os-
manh hükümetinin kendi Ermeni halkını taammüden ve kasıtlı olarak im­
ha etmeyi amaçladığı reddedilmektedir.
I. Dünya Savaşı’nda Ermeni halkının kâsıtlı ve sistematik bir soykı­
rıma kurban gidip gitmediğinin belirlenmesi bı^ kitabın değerlendireceği

S İZ E Ö L M E Y İ EM R ED İY O R U M ! I3I
veya hakkında yorum yapacağı bir konu değildir. Bu bölüm, askerlerin 1915
ve 19 16 yıllarındaki Ermeni isyanını tanımlaması ve buna karşı gösterilen
tepkideki rolü ve sorumluluğu üzerine odaklanmıştır. Çok sayıda belge içe­
ren Türk arşivlerinin çok küçük bir bölümü araştırmacılara açıktir ve bun­
lar da Türk yetkililer tarafından titizlikle kontrol edilmektedir. Türk Genel­
kurmay arşivlerinde araştırmacılara açık olan kayıtlar, Ermeniler arasında
giderek artan bir sivil huzursuzlukla bunu izleyen bir isyanın varlığını gös­
termektedir. Eldeki kayıtlar ayrıca askerî makamların giderek artan ve ni­
hayet onların kitlesel olarak göç ettirilmesiyle sonuçlanan tepkilerine de
işaret etmektedir.
Konuya girerken, 19 0 8 ve 19 0 9 ihtilallerinin hemen sonrasında
OsmanlI hükümeti ile Ermeniler arasında ciddi çatışmalar olduğunu söy­
lemek gerekmektedir. Bu karmaşık dönem boyunca, Osmanlılarm azınlık­
lara karşı kısıtlamalan önce gevşedi ve sonra daha sıkılaşü. Azınlıkların,
özellikle de Ermeni ve Rumların sultanlığın sona erdirilerek modern bir
anayasal yapı altında daha fazla özerklik ve politik katılım umutlan Mah­
mut Şevket Paşa’nm iktidarı ele geçirmesiyle birlikte paramparça oldu. İm­
paratorluğun her bölgesinde hayal kınklığına uğrayan ve bu gelişmenin ya­
nı sıra artan vergiler ve sivil haklardaki kısıtlamalardan rahatsız olan azın­
lıklar arasında isyanlar çıktı. Özellikle Adana’daki Ermeniler 14 Nisan
19 0 9 tarihinde ayaklanınca ordu ve jandarma ayaklanmayı basürarak bin­
lerce kişiyi öldürdü.
19 14 yılında Osmanlı İmparatorluğunda birkaç milyon Ermeni var­
dı ve Kuzeydoğu Anadolu Osmanlı vilayetlerindeki Erm enileriı^ayısı
muhtemelen 1,3 milyon idi.^^ıyoo’lerin sonlarından başlayarak bir dizi Er­
meni isyanı meydana gelmiş ve bunların 1890'lardaki geniş çaplı katliam­
larla doruğa ulaştığı bildirilmişti. Her ne kadar Ermenilerin çoğu impara­
torluğun sadık ve kanuna saygılı vatandaşlarıysa da, özerk bir Ermenistan
için uzım yıllardır çalışan Ermeni gizli cemiyetleri bulunmaktaydı. 19 0 9
sonrasında bu cemiyetler arasındaki iç çatışmalar da yoğunlaştı. Taşnaklar
(ihtilalci Ermeni milliyetçi örgütü) Doğu Anadolu’da bir terör kampanyası
başlattılar.^® Hem Ermeniler, hem de Türkler binlerce ölü verdiler ve düze­
nin sağlanması için tekrar orduya başvuruldu. Diğer azınlıklar da bağlılık-

132 H ü c u m A l t in d a , N İs a n 1 9 15-O c a k 1916


lannı yitirdikçe, Arnavutluk, Makedonya ve Kosova’da benzer sorunlar çık­
tı. 19 12 ve 1913 yıllanndaki Balkan Savaşları imparatorluğun Avrupa bölü­
mündeki OsmanlI kontrolünü sona erdirerek azınlıklar sorununun büyük
kısmını ortadan kaldırdı. Ne var ki Ermeniler artık bir bölümü kesilip alın­
mış olan imparatorluk topraklannda kaldılar. 19 14 ’e gelindiğinde, milliyet-
çi/ihtilalci Ermeni toplulukları Avrupa ve Rusya’da açık faaliyet gösteriyor­
lar ve OsmanlI İmparatorluğunun parçalanmasını isteyen birçok kaynak­
tan destek alıyorlardı.
İmparatorluk içinde de, Ermeni cemaati Panturanizme ve impara­
torluğa Türk dili ve kültürünün empoze edilmesini isteyen Ziya Gökalp’in
Türk milliyetçi teorilerine giderek artan ilgiden rahatsızdı. Bu fikirlerin İt­
tihat ve Terakki Komitesi’nin bazı üyelerine ve özellikle de Enver Paşa’ya
cazip geldiği iddia edilebilir. Türk milliyetçiliği ve modernleşme kültü or­
du içinde de birçok taraftar bulmuştu. Gökalp'in destekçileri imparatorluk
sınırlan dışındaki Osmanlı olmayan Türkler ile de bağlantı kurmuşlardı.
Hıristiyan olmalarının yanı sıra dil ve kültür açısından da farklı olan Erme­
niler Gökalp’in fikirlerini kötü şeylerin habercisi olarak görüyorlardı. Belki
de çalışkan ve işe yatkın Ermeniler için aynı derecede endişe kaynağı olan
bir başka husus da Gökalp’in Türklerin ekonomiye daha fazla katılmalan
gerektiğini savunmasıydı. Her halükârda, 19 14 ’e gelindiğinde, Türklerin
imparatorluktan ellerinde kalan Anadolu’daki varlıklarını sağlamlaştırma­
ya niyetli oldukları ve imparatorluk nüfusu üzerinde bir çeşit kültürel, dil­
sel ve ekonomik Panturanizm programı uygulamayı amaçladıkları sadece
bir spekülasyondan ibaret değildi. 19 14 ilkbaharında Türkler Ermeni komi­
telerinin bu gelişmeler konusundaki endişelerini belirten mektuplarını ele
geçirdiler. Taşnak Komitesi tarafından gönderilen diğer mektuplar Puslar­
dan silah talep etmekteydi. 19 14 Temmuz’unda, Kars’taki Osmanlı Konso­
losluğu, Eleşkirt Vadisi’ne 400 tüfek sokulması olayının ana hatlarını özet­
leyen bir telgrafı ele geçirdi.“’" Yine 19 14 yazı boyunca. Ermeni komiteleri
Taşnakların liderliği altında Erzurum Kongresi’ni gerçekleştirdiler. Doğu
Anadolu’daki bütün önemli kentlerin Ermeni temsilcileri bu kongreye ka­
tıldı. Görünüşte meşru yollarla Ermeni çıkarlannı savunma amacı^ıı taşı­
yan bu kongre Türkler tarafından ilerideki ayaklanmaların tohumlannın

S İZ E Ö L M E Y İ EM R ED İY O R U M ! 133
hazırlandığı yer olarak görüldü. Türider güçlü Ermeni-Rus bağlannın, bu­
rada Osmanlı imparatorluğundan ayrılacak bir Ermenistan için plan ve
antlaşmalara dönüşerek somutlaştığına inandılar.
Eylül ayına gelindiğinde, Erzurum Kalesinin komutanı Rus Ordu­
sundaki Ermeni Alayların seferber olduğu ve savaş tatbikatı eğitimleri yap­
tıkları konusunda bir rapor aldı.'^'^ Türkler Ermeni evlerinde saklı bomba ve
silahlar buldukça potansiyel şiddet niyetinin belirtileri üst üste birikti. 20
Ekim'de, Köprüköy’deki mevzilerinden devriyeye çıkan 4. ihtiyat Süvari
Alayı, Hasankale’deki Ermeni evlerinde gizlenmiş Rus tüfekleri ele geçir­
di. Ordunun Ermeni ayrılıkçılara karşı operasyonlarının temposu hızlandı.
1914 Ekim ayı başlarında çatışmaların başlamasından önce, Türk 3.
Ordusu Rus ordusunda askerlik yapmış Ermenilerin haritalar ve para ile
Türkiye’ye döndüklerini haber almaktaydı.^^ Piyade taburlarından, saldır­
gan bir milliyetçi tutum içerinde olan çok sayıda kişinin bir araya geldiği
Ermeni toplantıları konusunda raporlar gelmekteydi."^^ Ekim 19 14 sonların­
da, 3. Ordu Kurmay Başkanlığı, Türk Genelkurmayı’na çok sayıda silahlı
Ermeni’nin Muş, Bitlis, Van ve Erivan’a doğru gittikleri bildirildi."^^ Buna
ek olarak, her düzeyde askerî yetkiliyi endişelendiren bir başka husus da
çok sayıda Ermeni’nin yanlarında taşıyabildikleri mallarıyla birlikte evleri­
ni terk edip Rusların elindeki topraklara göçmeleriydi. Her ne kadar Türki­
ye hâlâ Rusya ile barış halindeyse de, Türk subaylarının çoğu, Rusya’nın
bir Ermeni isyanı çıkarmak için faal şekilde uğraştığı kanısındaydılar.
Kasım 19 14 ’te Rusya Türkiye’ye savaş ilan ettiği zaman durum da­
ha da kötüye gitti. Kasım, aralık ve ocak aylarında Türk Genelkurmayı’na
gelen benzer raporlar 3. ve 4. Ordu mıntıkalarında silahlı Ermeniler tara­
fından yaratılan tehlikeyi özetlemekteydi. Terörist olaylar, özellikle bomba-
lamalarla"^'^ siviller ve yerel Türk yetkililerine yapılan suikastlar arttı."^^ 25
Şubat 1915 tarihinde Türk Genelkurmayı’nın Harekât Dairesinden ı., 2., 3.
ve 4. Ordular; Irak Komutanlığı; ı., 2., 3., 4., 5. Kolordular ve Jandarma Ko-
mutanlığı’na şifreli bir telgraf gönderildi. Telgraf Harekât Dairesi Başka-
nı’nın 8 6 82 numaralı ve Artınimış Emniyet Tedbirleri başlıklı direktifini
içermekteydi."^® Bu direktif Bitlis, Halep, Dörtyol ve Kayseri’de Ermeni yıkı­
cı faaliyetlerinin arttığını ve ayrıca bu bölgelerde Rus ve Fransız etkilerinin

134 H ücum A ltin d a , Nİsan 19 1 5 -O c a k 1916


tespit edildiğini bildirmekteydi. Harekât Dairesi 3. ve 4. Ordulann gözetim
ve emniyet tedbirlerini artırmaları talimatını vermekteydi. Telgrafı alan bü­
tün birimler kendi aralarındaki koordinasyonu artırmakla yükümlüydüler.
Nihayet, telgraf etnik Ermeni askerlerin Türk karargâhlanndan çıkanlma-
larmı ve önemli Türk komuta merkezlerinden uzaklaştırılmaları için bir ta­
limat içermekteydi.
8682 numaralı direktifte bulunan son tedbir muhtemelen İçişleri
Bakanlığı İstihbarat Dairesi’nin Türk Genelkurmayı İstihbarat Dairesi’ne
gönderdiği bir rapora yanıt olarak ahnmıştı.^^ Bu raporda İstanbul’daki Er­
meni Patrikhanesi’nin askerî sırları ve gelişmeleri Ruslara bildirdiği kayde­
dilmekteydi. 1915 yılının şubat ve temmuz ayları arasında yerel yetkililer­
den ve alt seviyedeki ordu birliklerinden gelen pek çok sayıdaki ek rapor da
bu şekilde toplanan istihbaratı teyit etti.
3. Ordu mıntıkasında, felaketle sonuçlanan Sarıkamış taarruzu as­
kerî durumu berbat hale getirmişti. Ordu komutanlığı paramparça olmuş
piyade tümenlerine tekrar muharebe gücü kazandırmaya çalışırken bir
yandan da çok uzun bir cepheyi tutmaya çalışıyordu. Türklerin şansına, fe­
na halde yıpranmış olan Ruslar da benzer bir haldeydi, ancak, ulaşım hat­
larının daha iyi olması nedeniyle Ruslar takviye getirme yarışını kazan­
maktaydılar. 1915 ilkbahannda karlann erimesiyle çok büyük bir Rus taar­
ruzu bekleniyordu. Bu umutsuz durumun üstüne bir de Türklerin 3. Ordu
gerisinde bir Ermeni isyanı hazırlandığı konusundaki giderek artan inanç-
lan bulunmaktaydı. 3. Ordu karargâhı için bu hayal edilebilecek olanın öte­
sinde bir felaketi temsil ediyordu. Ermenilerin ana nüfus merkezleri (ve
potansiyel silahlı direniş odakları) 3. Ordu harekât bölgesine giden iki adet
kaplamalı yolun çevresinde bulunuyordu. Sivas, Erzincan ve Erzurum ku­
zey yolunu, Diyarbakır, Bitlis ve Van da güney yolunu kesiyordu. Bu şehir­
lerin hepsinde önemli bir Ermeni nüfusu vardı, bazılarında da çoğunluğu
oluşturuyorlardı. Bunun ötesinde, Konya, Adana ve Halep’teki Ermeni fa­
aliyeti (4. Ordu Bölgesi) batıdan gıda, savaş malzemesi ve takviyeleri geti­
ren yegâne yolu kesiyordu ki 3. Ordunun malzemeleri de buradan gelmek­
teydi. 3. Ordunun gıda, ilaç ve askerî malzeme stokları kısıtlı olduğu için
bu ana ulaştırma yollannın kesilmesi felaket anlamına geliyordu. Ayrıca

S İZ E Ö L M E Y İ E M R ED İY O R U M !
135
örgütlü ve silahlı Ermeni grupların Ruslann beklenen yaz taarruzunu faal
olarak desteklemek üzere 3. Ordunun gerisinde ayaklanmaya girişmeleri
de muhtemeldi. Bu, çok sayıda Ermeni'nin akrabaları ve arkadaşlarını Os-
manlı topraklarında bırakarak Ruslara katıldığı göz önüne alındığında çok
daha endişe verici bir husus teşkil ediyordu. Ermeni tehdidi sadece 3. Or­
dunun değil, fakat potansiyel olarak Suriye’deki 4. Ordu ile Mezopotam­
ya’daki 6. Ordunun askerî durumunu da etkiliyordu. Bu nedenle, söz ko­
nusu kaygılar, Türk Ordulan tarafından harekât olasılıklanm hesaplarken
göz önüne alınmak zorundaydı.
İsyanın ilk olarak nerede ve ne zaman ortaya çıktığını tespit etmek
çok zordur. Birçok Baülı yazar ve tarihçP° Osmanlı yönetiminin Ermenile-
re tahammül edilemeyecek koşullar dayatarak kasıtlı olarak isyanlara yol aç­
tığı sonucuna varmışlardır. Bunlar bir Ermeni tepkisini kışkırtacak öldür­
me, tecavüz ve daha başka küçük düşürücü eylemlerdi. Türkler bunu kabul
etmemekte ve ilk isyan edenlerin Sarıkamış sonrasında Ruslar ve Fransız-
1ar tarafından teşvik edilen Ermeniler olduğunu ileri sürmektedirler.
Kısa bir süre içinde Ermeni silahlı ayaklanmaları patlak verdi. En
meşhur ayaklanma milliyetçi bir Ermeni hareketi olan Drujni’nin 14 Nisan
1915 tarihinde kanlı çatışmalardan sonra Van’ı ele geçirmesiyle meydana
geldi.5' Türkler isyanı tecrit edip ezmek için Van Jandarma Tümenini ken­
te koşturarak yanıt verdiler. Türkler kenti kuşatırken çetin çatışmalar mey­
dana geldi. Aynı anda Rus ordusu bölgede beklenen taarruzunu başlattı.
Rus ordusunda iyi eğitimli ve yüksek motivasyonlu birkaç tümen içinde ör­
gütlü Ermeniler bulunmaktaydı. Her ne kadar bu askerler ağırlıkla Türki­
ye’nin 18 78 ’de yitirdiği vilayetlerden toplanmışsa da, bunların arasında
Türklerle savaşmak için Osmanlı İmparatorluğundan kaçan Ermeniler de
vardı. Türkler, Rusların bu kişileri Osmanlı împaratorluğu’ndaki arazi ve
halklar konusundaki bilgilerinden dolayı askere aldıklarına inanıyorlardı.
Van ve civarındaki durum o kadar kritikti ki Türkler isyanın bastırılması
için I. Kuvve-i Seferiye’yi yolundan çevirerek buraya sevk ettiler. 28. Jandar­
ma Tümenine tahsis edilen iki jandarma taburu da geri çekilerek Van’a
gönderildi. Van civanndaki muharebeler Rusların kuşatmayı kaldırıp şeh­
ri savunan Ermenileri kurtardığı mayıs sonlanrîa kadar devam etti. Diğer

136 H ücum A ltin da , NIsan 1 9 1 5 -O c a k 1916


Ermeni merkezleri de kısa sürede aynı yolu izlediler ve bundan sonraki bir­
kaç ay içinde Bayburt, Erzurum, Beyazıt, Tortum ve Diyarbakır’da isyanlar
çıktı. Bu isyanların çoğunun altında milliyetçi Ermeni komitelerinin deste­
ği ve teşviki olduğu anlaşıldL^"“
Van bölgesinde Ermeni erkeklerine karşı korkunç katliamlar yapıl­
dı ve bunlar bazı tarafsız gözlemciler tarafından geniş şekilde anlatıldı.
Bunlann çoğu Kürtlere ve Çerkezlere bağlanmakla birlikte, bir kısmı da
Türk birliklerine yüklendi. Türklerle birlikte çarpışan Venezuelalı paralı as­
ker Rafael de Nogales, hatıralarında, yerel Osmanlı yetkililerin 12 yaşından
büyük tüm Ermeni erkeklerinin imhası konusunda gizli bir emir aldıkları­
nın konuşulduğunu ileri sürdü.” Yönetimdeki seçkinlerle doğrudan tema­
sı olan bazı Ermeni ve Almanlar da benzer emirler duyduklarını iddia etti­
ler. Bu konudaki dokümantasyon Türkler tarafından kabul edilmemekte­
dir. De Nogales Ermenilerin çok sayıda Müslüman'ı katlederek mukabele
ettiklerini ve Ermeni isyancıların silah, cephane ve patlayıcılarla iyi donatıl­
mış olduklarını kaydetmektedir. Yarı otomatik mavzer tabancasının özel­
likle çok sayıda bulunduğu ve Van içindeki göğüs göğse çatışmalarda Er­
menilerin tercih ettikleri silah olduğunu ileri sürmektedir.
Bu silahlı ayaklanmalara karşı Türk tepkileri 1915 yılının ilkbahar
sonları ve yaz başında giderek yükseldi. 20 Nisan tarihinde Enver Paşa 3.
Ordu karargâhına şifreli bir mesaj göndererek“* Ermeni ve Rum askerlerin
tehlikeli asi gruplar oluşturmak üzere firar ettiklerini teyit etti. Enver bu
asilere karşı düzenli ordu birlikleri veya seyyar jandarma alaylarının kulla­
nılmasının istenmediğini (o sırada cephede bu birliklere büyük ihtiyaç var­
dı) kaydediyordu. Bu nedenle asilerin yakalanması için yerel ve daimi ola­
rak buraya üslenmiş Jandarma taburlannın kullanılması talimatım verdi.
Ayrıca, yöre sakinlerinin asileri teslim etmelerini teşvik için, yakalanan her
asi başına bir lira verilmesini öngören bir ödül sistemi önerdi.
Sivas valisi Muammer Bey’den gelen bir mesaj bu planla ilgili cid­
di bir sorun olduğunu gösteriyordu. Vali, askerlik çağındaki 15.000 Erme-
ni'nin Ruslara katılmak üzere gitmiş olmasına rağmen, diğer bir
15.000'in de vilayette kaldığını bildirmekteydi. Ne yazık ki 50 yaşma ka­
dar olan bütün Türklerin askere alınması köyleri korunmasız ve Ermeni

S İZ E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! 137
yıkımlarına açık bırakmıştı.” Bu koşul asilerin yakalanmasını büyük bir
sorun haline getirmişti. Sivas'taki asıl sorun ise Müslüman köylerinin ko­
runmasından ibaretti ve yerel Jandarma bunu yapabilmek için dahi büyük
sıkıntı çekmekteydi.
24 Nisan 19 15’te, Enver Paşa Türk Genelkurmayı’nm başkanı sıfa­
tıyla önemli bir direktif yayınlayarak^^ Ermenilerin özellikle Doğu Anado­
lu’da savaş çabasına büyük bir tehdit oluşturduklarını belirterek, Ermenile­
rin bölgeden tahliyesi için bir planın ana hatlarını ortaya koydu. Bu direk­
tif aynca imparatorluk içinde farklı bir kültürel varlık olarak Ermenilerin
en büyük korkulanm da teyit etmekteydi. 16 ile 64 yaş arasındaki bütün Er­
meni erkeklerin sürgüne gönderilmesi isteniyordu. Ayrıca bütün Ermeni-
1er Türkçe öğrenmeye yönlendirilecek ve Ermeni okulları da bu doğrultu­
da faaliyet göstermeye zorlanacaktı. İmparatorluktaki bütün Ermeni gaze­
teleri derhal kapatılacaktı, ancak Enver daha önce 20 Nisan’da Ermeni en­
telektüellerinin çoğunu (sadece İstanbul'da 30 0 ’den fazla) toplattığı için bu
artık çok fazla tartışma yaratacak bir husus sayılmayabilirdi. 24 Nisan di­
rektifi özellikle 6 Doğu Anadolu vilayetini, Zeytun ve Diyarbakır’ın güne­
yindeki bölgeyi tahliye planından etkilenecek operasyon bölgesi olarak be­
lirtmekteydi. Ermenilerin Fırat vadisi, Urfa ve Süleymaniye’ye gönderilme­
si amaçlanmaktaydı. Emir, Doğu Anadolu’da Ermeni nüfusun, Türkler ve
yerel kabilelerin yüzde 10 'una düştüğü bir demografik durum yaratılması­
nın hedeflendiğini belirtiyordu. Direktifin gayri insani yanı, kimin gidece­
ğini belirlemek için adeta alay ederek, Ermenilerin kura çekeceklerini ifa­
de etmesiydi. Nihayet, direktif ilgililere, bütün Ermenilere uygun bir şekil­
de davranılması talimatıyla son bulmaktaydı.
Bu direktiften, Türk Genelkurmayı’nın bu tahliyenin düzenli bir şe­
kilde yapılmasını istediği sonucu çıkartılabilir. 20 Nisan’da bunu ikinci bir
direktif izledi. Savunma Bakanhğı’na, bütün ordu komutanlıklanna, kale
komutanlanna ve Irak komutanlığına gönderilen bir telgrafta bütün Erme­
ni liderlerin ve “zararlı” Ermenilerin derhal tutuklanmaları talimatını ver­
di. İstanbul ve vilayetlerdeki Taşnak, Hınçak ve benzeri Ermeni komiteleri
derhal kapatılacak ve zararlı kabul edilecek kişiler daha “uygun” bir yerde
ikamete mecbur tutulacaklardı.^^

138 H ü c u m A l t in d a , N İsa n 1 9 1 5 -O c a k 1916


Artık dış güçler de Doğu Anadolu’da faal bir şekilde düşmanca
davranan Ermeni nüfusuyla ilgili problemi büyütmek amacıyla komplola­
ra girişmişlerdi. 14 Nisan’da Mezopotamya’da îngilizler Bağdat’ın kapıla­
rına kadar ilerleyecekleri bir taarruza başladılar. 25 Nisan 19 15 ’te Ingiliz-
1er ve Fransızlar Gelibolu’da kıyıya çıkarak imparatorluğun güç merkezi­
ni tehdit eden dördüncü bir cephe açtılar. Kafkasya’da uzun zamandır
beklenen Rus hücumu 6 Mayıs’ta Tortum Vadisi üzerinden Erzurum’u
hedef alacak şekilde başladı. Van üzerine de ikinci bir Rus hücumu geliş­
tirildi. Bu iki Rus hücumu geniş Ermeni nüfusu bulunduran Türk şehir­
lerini hedef almış görünüyordu. Gerçekten de Van’daki Ermeniler önce­
den ayaklanmışlardı. Daha ötesi, birbirinden çok uzaktaki üç cephede ay­
nı zamanda başlatılan Müttefik hücumları daha önce Türkler tarafından
öngörülmeyen bir Müttefik koordinasyonu ve karşılıklı desteğe işaret et­
mekteydi. 1915 yılında Türk Genelkurmayı 25 Nisan’da başlayarak cephe­
lerin istikrara kavuştuğu sonbahar aylarına kadar süren uzun bir kriz dö­
nemi yaşadı. Bu dönem boyunca hemen hemen her Türk piyade tümeni,
yıkılan bentleri parmağıyla tıkamaya çalışan Felemenkli çocuk örneğine
benzer bir stratejik durumda muharebeye sürülecekti. Şimdi tepeden tır­
nağa silahlanmış, muharip ve açıkça silahlı isyana kalkışmış olan Erme­
niler, kelimenin tam manasıyla, birbirleriyle yarış halindeki bu öncelikler
denizinin tam ortasında ve imparatorluğun askerî hayat damarlarınjJce-
secek bir konumda bulunmaktaydı.
Enver Paşa giderek büyüyen problemleri yeniden değerlendirip çok
farklı bir yaklaşıma karar verirken, 1915 Mayıs başlarının stratejik ikilemi,
hükümetin Ermenilere karşı politikasının felsefi ve pratik temelinde büyük
bir değişiklik yarattı. Bu politika değişikliği Doğu Anadolu’nun bütün de­
mografik görünüşünde ciddi ve üzücü sonuçlara neden oldu ve günümü­
ze kadar uzanan istenmeyen etkiler yarattı. 2 Mayıs’ta Enver İçişleri Bakan-
lığı’na Ermeni durumunu en iyi şekilde ele almanın yollan üzerindeki dü­
şüncelerini belirten bir yazı gönderdi.’* Van Gölü civarında oturan Erme-
nileri Rusya’ya sürme veya onları Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir ya­
nına dağıtmanın uygun olacağını gerekli gördüğünü ifade etti. Enver’in
tercihi asileri, ailelerini ve karargâhlarım Rus smmndan uzağa götürmek

S İZ E Ö L M E Y İ E M R ED İY O R U M ! 139
ve bölgeyi dışarıdan gelen Türk mültecilerle iskân etmekti (Türkiye Balkan
Savaşlan’ndan sonra imparatorluğa kaçmış olan milyonlarca Balkan ve
Müslüman göçmeni hâlâ tamamen özümsemiş değildi). Nihayet, Enver bu
hedefleri gerçekleştirebilmek için içişleri Bakanlığı’ndan uygun bir plan,
tatbikat ve metot tespit edilmesini istedi.
Açıkça görülüyor ki asi Ermenilerin geçici ve kısmi bir tahliyesi ile
başlayan olay, şimdi felsefe ve tatbikat itibariyle daha kalıcı özellik taşıyan
kitlesel bir göçe dönüşmüştü. Daha ötesi, askeriye şimdi bu boşaltmanın
tatbikatına içişleri Bakanlığı'nı karıştırmak veya dahil etmek istiyordu. 3.
Ordu bölgesinde Van ayaklanması ve bağlantılı diğer Ermeni isyanları bü­
tün kapsamıyla ortaya çıktıkça, askerler mevcut politikalara bağlı kalmak ve
bunları hayata geçirmek için gayret gösterdi. Ne var ki, özellikle düşman ta­
arruzları düzenli askerî gücün hemen hemen hepsini cephelere çektikten
sonra, mevcut güvenlik politikaları eldeki sorunla başa çıkmaya yeterli de­
ğildi. Enver’in yeni politik fikirleri başkentte taraftar buldukça, askerî ku­
rumlar ikilemi çözecek yollarla boğuşmaya başladı. Türk tepkileri giderek
daha sert bir hale geldi. 27 Mayıs’ta kabul edilen yeni bir yasa Ermeni dire­
nişinin kırılmasını askerî sorumluluk alanına aldı. Askerler ayrıca askerî
gereksinimler karşısında veya ihanet belirtileri ortaya çıktıkça Ermenileri
bireysel veya kitle halinde toplamak ve göç ettirmek konusunda tam yetki­
li kılındı.^® Burada önemle belirtilmesi gereken husus, bu kanunun Erme-
nilere karşı bir eylemin sadece askerî gereklilik ve düşmanca davranış ha­
linde yapılması kavramını hâlâ muhafaza etmekte olmasıdır.
30 Mayıs 1915 tarihinde içişleri Bakanhğı’na bağlı Aşiret ve Muha­
cirler İskân Dairesi’nin gözetimi altında, “ Savaş Koşulları ve Acil Politik
Gereklilikler Nedeniyle Başka Mahallere Yerleştirilen Ermenilerin Yeniden
İskânı Yönetmeliği”^“ oluşturuldu. Bu yönetmelik ulaştırma sorumluluğu­
nu yerel yetkililere veriyor ve ayrıca yeni evlerine doğru giden Ermenilerin
hayatlarının korunmasından onları sorumlu tutuyordu. Yönetmeliğin
önemli bir noktası da Ermeniler için kurulacak yeni köylerin ve bölgelerin
Bağdat Demiryolu’ndan en az 40 km uzaklıkta olmasını öngörmesiydi.
Sürgünlerin sağlık, barınma ve esenliklerinin sağlanmasına öncelik verile­
ceği açıkça belirtilmişti.

140 H ücum A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916


Böylece, sürgünlerin birçoğunun yolda ölmelerine yol açacak me­
kanizma alınan bütün tedbirlerin bir hasılası olarak kurulmuş oluyordu.
Sürgünün genel yönetimini yapacak merkezî bir karargâh bulunmamak­
taydı. Askerlere asi Ermeni nüfusunu toplama sorumluluğu verilmişti.
Yerel yetkililere ise çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan ve işbirliğine
yanaşmayan bir Ermeni nüfus için ulaştırma, barınma, yiyecek ve sağlık
işlerinin örgütlenmesi gibi olağanüstü zor bir sorumluluk düşmüştü.
İçişleri Bakanlığı'na ise sürgünlerin yolun sonunda hayatlarını yeniden
kuracakları uygun yerler bulma sorumluluğu verildi. Ermenileri Bağdat
Demiryolu güzergâhından uzak bir yere yerleştirilmeleri konusundaki as­
kerî emir bu kusurlu örgütsel komuta yapısını daha da karmaşıklaştır-
maktaydı. Askerlerin, İçişleri Bakanlığı’nm ve yerel yetkililerinin, sürgün­
lerin maruz kaldıkları feci koşulları iyileştirmek için işbirliği yaptıklarına
dair bir kayıt bulunmamaktadır.
Devasa boyutta bir insani facia ufukta belirmekteydi. İdari anlamda,
böylesi bir plan Türklerin imkân ve kabiliyetlerinin çok ötesindeydi. Türlder
Ermenilere iyi davranmaya eğilimli olsalar dahi, bu derece büyük ölçekli bir
nüfus naklini gerçekleştirecek ulaştırma ve lojistik olanaklara sahip değiller­
di. En büyük önceliğe sahip olan askerî ulaştırmanın hali bu konuya ışık tut­
maktadır. örneğin birinci sınıf piyade birlikleri imparatorluk içinde seyahat
ederken hastalık, yetersiz beslenme ve kötü hijyen koşullan nedeniyle mev-
cutlannm dörtte birini kaybediyordu. Bu durum, komutanlann erlerin sağ­
lıklarıyla yakından ilgilendiği, iyi donatılmış ve sağlıklı genç adamlardan
oluşan alay ve tümenlerin bile başına gelmekteydi. Enver Paşa’nın planlan,
19 18 ’e kadar devam eden biçimde yine mevcut olmayan olanaklar üzerine
inşa edilmişti ve bu nedenle de başarısız kalması kaçınılmazdı.
Bombalamalar, cinayetler ve Müslüman Türk köylerinin toptan kı­
yımdan geçirilmesini içeren Ermeni isyanının devam ediyor olması bu po­
litikaların uygulanmasını daha da zorlaştırmaktaydı. Bazı yerlerde asilerin
üstün geldikleri dahi görüldü. Van kentindeki asiler sonunda ilerleyen
Ruslar tarafından kurtarıldılar. Kilikya’daki Musa Dağında iyi örgütlenmiş
Ermeniler kırk gün boyunca Türklerle savaştılar.^' Bu olayların zaten kız­
gın olan Türk halkını ve bürokrasisini daha da öfkelendirmesi kaçmılmaz-

S iZ E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! I4I
dı. Buna rağmen içişleri Bakanlığı sürgünlerin evlerini muhafazaya yöne­
lik yeni yönetmelikler çıkararak idari konuları daha da bulanıklaştırmaya
devam etti.^^ Bakanlığa göre, sürgünlerin evleri mühürlenecek ve geride
kalan mallarına bakılacaktı. Eğer Ermenilerin evleri Balkan göçmenleri
için geçici bannak olarak kullanılacaksa, yeni sakinler yeni vergiler ve ha­
sardan sorumlu olacaklardı. Kuşku yok ki Doğu Anadolu Ermenilerinin sü­
rülmesini ve yeniden iskânını yöneten ve hızla gelişen hukuki mekanizma­
larda ve bunlarla ilgili olan ve dile getirilmeyen komplikasyonlarda çok sa­
yıda karışık mesaj bulunmaktaydı. Yeniden iskân sürecinin hantal ve kar­
maşık mekanizması şimdi de Ermenileri öğütmeye başlamışü.
En üst seviyede, Enver Paşa ve askerî makamlar, Ermenilerin zo­
runlu göçünün Türk 3. Ordusunun ve dolayısıyla imparatorluğun güvenli­
ğini tehdit eden bir askerî probleme yanıt olarak gündeme getirildiği şek­
lindeki bir fikrî geliştirmiş görünmektedir. Önemli doğu yollarına ve de­
miryollarına yakın kritik kentlerdeki Ermeni isyanlarının gerçek anlamda
bir askerî problem yarattığı doğrudur. Gerçekten de ağır silahlara sahip ör­
gütlü Ermeni çeteleri Rus müttefikleriyle işbirliği içinde çalışmaktaydı.*^^
Bu problemin Kafkasya, Mezopotamya ve Gelibolu’da başlatılan Müttefik
taarruzlarıyla birleşmesi, Türklerin giderek artan bir askerî tehlikeye karşı
harekete geçme iradelerinin hızlanmasına neden oldu. Ordunun büyük
kısmı, 1915 yılında ordu birliklerini cephelerde ve Ermeni yönetmelikleri­
nin uygulanmasının dışında tutan stratejik kriz nedeniyle Ermeni sürgü­
nünden uzakta kalmış görünmektedir. Seyyar jandarma alay ve taburları­
nın büyük bölümü de aynı şekilde bu kategoriye girmektedir. Hangi aske­
rî birliklerin Ermenileri sürgün hattına teslimde ilk toplamaları yaptığı
Türk resmî tarihlerinde açıkça belirlenmemiştir. Bunların yerel jandarma
birlikleri ile bölge ve köy koruması için vilayetlerde kalan içişleri Bakanlığı
birimleri tarafından yapılmış olması muhtemeldir. Bu birlikler çoğu za­
man Ermeni komşulanna diş bilemekte olan Kürt ve Çerkez gönüllülerle
takviye edilmiştir. De Nogales de hatıralarında bunlardan bahseder.^'^ Açık­
ça görünür hale gelen sürgünler 1915 yılının ilk günlerinde başlamış, çeşit­
li Alman ve Amerikalı gözlemciler tarafından da belirtildiği şekilde, muha­
rip olmayan Ermenilere karşı şiddet de hemen bunu izlemiştir. Sonbahar

142 H ü c u m A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916
başlannda Ermenilere yapılan kötü muameleyle ilgili resmî raporlar aske­
rî komuta zincirinden Türk Genelkurmayı ve Savunma Bakanlığı'na ulaş­
maya başlamıştı.*^^
19 16 ortalarında, Ermeni nüfusunun büyük bölümü Doğu Anado­
lu vilayetleri ile doğu-batı demiryolu etrafındaki kilit şehirlerden sürülün­
ce Ermeniler Türk komutanlıklan için bir tehdit olmaktan çıktı. Türk ordu­
su Ermeni işgücünü savaşın sonuna kadar çalışma taburlarında kullanma­
ya devam ettiğinden bir bölüm Ermeni erkek hayatta kaldı. Bu özellikle im­
paratorluğun batısındaki Katolik Ermeni nüfusu için geçerliydi. Çoğunluk­
la Ortodoks olan Doğu Anadolu Ermenilerinin büyük bir kesimi de Kuşla­
ra katılmak üzere kaçarak kurtuldu.
Sonunda, 19 15-16’daki Ermeni isyanında yüz binlerce Ermeni öldü.
Aynı sayıda Müslüman Türk Ermeni isyanlan ile Erzurum, Van, Erzincan,
Trabzon ve Malazgirt’teki Rus işgali sırasında hayatını kaybetti. Çok sayıda
Ermeninin, özellikle liderlerinin ve askerlik çağındaki erkeklerin derhal ve­
ya sürgün sürecine girmeden önce öldürüldükleri kesindir. Birçoklan, özel­
likle yaşlı ve sakatlar ya ilgisizlik veya ihmal nedeniyle yolda öldüler ya da
sürgünler bir yerel yetkiliden diğerine devredilirken öldürüldüler. Sürgün­
lerin iskân edildikleri, Bağdat Demiryolu şeridindeki verimli ve sulak arazi­
lerin uzağındaki kurak bölgeler de Ermenilerin uzun dönemde açlık çek­
melerine yol açacak nitelikteydi. Uygulanan politika, günümüze de uzanan
derin tarihî, ahlaki ve politik sonuçları olan bir felaket reçetesiydi.

Kafkasya T aarruzlari
3- Ordu komutanı Tuğgeneral Hafız Hakkı Bey 12 Şubat 19 15’te ti­
füs salgınında öldü. Yerine geçen Tuğgeneral Mahmut Kamil Paşa baş eğ­
mez bir tabiatı olan Binbaşı Guse’yi 3. Ordu kurmay başkanlığında tuttu.
Yeni komutanın ilk işi felaketle sonuçlanan kış taarruzu sonrasında param­
parça hale gelen ordusunu iyi kötü bir muharebe düzenine sokmaktı. Bu
amaçla, ı. ve 2. Ordulardan her ay yenileme personeli gönderilmekteydi. 36.
Piyade Tümeni nihayet Mezopotamya’dan geldi ve Van gölü kıyısında 3. Or­
dunun güney kanadında mevzilendi. Bir sıralar 3. Orduya katılması için yo­
la çıkarılan 37. Tümen hiçbir zaman gelmedi, çünkü bir grup Türk ve Kürt

S İZ E Ö L M E Y İ E M R ED İY O R U M !
143
gönüllü tarafından gerçekleştirilen Tebriz'in işgalinden yararlanılması
amacıyla yoldan çevrilerek o bölgeye gönderildi.^^ Mart ortalannda Türkler
bir şekilde durumu düzeltmişler ve muharebe güçleri normal birer piyade
tümeninin ancak üzerinde olsa da, lo. ile ıı. Kolorduları tekrar mevzilendi-
rebilmişlerdi. Oltu’da dağların arkasında bırakıldıkları için hayatta kalan
topçu ve destek birlikleri bir araya getirilerek yeni bir 9. Kolordu oluşturul­
muş, ve bu birliğe de savunmada kalacakları bir mıntıka tahsis edilmişti.
Dört ihtiyat süvari tümeni kötü bir performans sergilemişler ve güvenilir
birlikler olarak nitelenebilmelerini sağlayacak disiplin seviyesini göstere­
memişlerdi. Bu nedenle lağvedildiler ve en iyi ihtiyat süvari alayları daha
güçlü tek bir tümen içinde (3. ihtiyat Süvari) birleştirildiler. 3. Ordu 1915 yı­
lının nisan ayma girerken, stratejik durum istikrar kazanmış görünüyor,
kuzeyde Ruslar 19 14 sınırlanna yakın duruyor, ancak güneyde Türk kentle­
ri olan Eleşkirt, Ağn ve Doğubeyazıt’a sıkıca yerleşmiş bulunuyorlardı.
Bu nispeten sakin stratejik durum, Türklerin yeniden düzenlen­
mekte olan 10. ve ıı. Kolordular ile savunma hatlarını tutmalarını ve hâlâ
parçalanmış haldeki 9. Kolorduyu birliklerin yeniden örgütlenmesi ve eği­
tim için geriye, Erzurum yakınlarına çekilmesini mümkün kıldı. 5. Kuvve-i
Seferiye ihtiyatta tutulurken, Van Gölü ile Erzurum arasındaki uzun ve sal­
dırıya açık cephe sadece 2. Nizami ve 3. ihtiyat Süvari Tümenlerinden oluş­
turulan zayıf bir hat ile tutuldu. Van Jandarma Tümeni ile ı. Kuvve-i Sefe­
riye Van Gölü’nün güneyindeki cepheyi tutuyorlardı. 6 Mayıs’ta Tortum
Vadisi’nden Erzurum’a doğru büyük bir Rus taarruzu başladı. Bu taarruz
29. ve 30. Tümenler tarafından püskürtülmekle birlikte, Türlder yaklaşık
15 kilometre geri çekildiler. Rus taarruzu 24 Mayıs tarihinde durma nokta­
sına geldi. Yitirilen toprakları geri kazanma azmi içindeki 3. Ordu ıı Hazi-
ran’da 10. Kolordu ile Rus çıkıntısına taarruz etti. 13 Haziran’da Ruslar baş­
langıç noktalarına kadar geri itilmişlerdi.
Türkler güneyde bu kadar başarılı olamadılar. Mayıs ayı boyunca ı.
Kuvve-i Seferiye, tıpkı Van Süvari Tugayı gibi, Van Gölü’nün güneyinde, sı­
nırdaki mevzilerinden geri itildi. Ruslar 17 Mayıs’ta Van’a girdiler ve Türk-
leri sıkıştırmaya devam ettiler. Van Gölü’nün kuzeyinde, ı. ve 3. Süvari Tu­
gayları güneye itilerek ıı Mayıs’ta Malazgirt’! yitirdiler. Ulaştırma hatlarının

144 H ü c u m A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916
kesilmesi nedeniyle birlikler lojistik sıkıntılara uğradıkça, giderek büyüyen
Ermeni İsyanı da ordımun stratejik durumunu etkileme başlamıştı. Ruslar
5 Haziran’da Van Gölü’nün güneyine ulaşarak, 3. Ordu harekât bölgesinin
güneyinde muazzam bir çıkıntı oluşturdular. 3. Ordunun inanılmaz sayısal
zafiyeti ortaya çıkıyor ve bundan acımasızca istifade ediliyordu.
Bu günlerde, Kafkasya bölgesindeki seferler kâğıt üzerinde güçlü
görünen fakat gerçekte çok zayıf ordular tarafından yürütülüyordu. W. E.
D. Ailen ve Paul Muratoff 1915 yazında, Rus Komutan General Yudeniç'in
çatışmaların başladığı döneme göre çok daha fazla asker ve topa sahip ol­
duğunu belirtmektedirler. Rus ordularının 340 topla desteklenen 130.000
piyade ile 35.000 süvariden oluştuğunu kaydediyorlar.*^^ Fakat 4 Tem-
muz’da, Türkler Rusların fiili gücünü 64.800 ile 73.600 arasında piyade
ile 8400 ile 9 240 arasında süvari olarak tahmin etmişlerdi, yani toplam
73.200 ile 82.840 arasında değişmekteydi. Türkler Rusların sadece 130 to­
pa sahip olduklannı düşünüyorlardı. Rus hasımlannm tam gücü ne olursa
olsun, Türklerin elinde fiilen (piyade ve süvari bir arada) 52.351 personel ile
131 top vardı ve bununla 60 0 kilometreden daha uzun bir sınırı tutmak zo­
rundaydılar. Açıkça görünen bu kuvvet eşitsizliği son derece zor bir arazi­
deki cephenin uzunluğu ile birleşince, Türk stratejik ikileminin derinliği
acı verici bir şekilde ortaya çıkmaktaydı. 4 Temmuz 1915 tarihi itibariyle 3.
Ordu seyyar birimlerinin toplam gücü Tablo 4 .4 ’te verilmiştir.
3. Ordu harekât alanının güney bölümündeki büyük zafiyeti sezen
Ruslar ağırlık merkezlerini Muş'a doğru koordineli bir hareket için güney­
doğuya kaydırdılar. 19 Haziran 1915 günü Ruslar Van Gölü’nün kuzeyba­
tısında büyük bir taaruz başlatarak, bir kolordunun büyük kısmıyla Malaz­
girt'ten Muş’a doğru harekete geçtiler. Ne var ki Rus taarruzunun Nazik
Gölü ile Haçlı Göl arasına yönlendirmesi Türk hazırlıklannı daha basit ve
etkili bir hale getirdi. Rusların bilmediği bir gelişme, güneydoğuda kötüye
giden durumdan son derece büyük bir endişeye düşen Türk Genelkurma-
yı’nm yeniden teşkilatlanan ve dinlendirilen 9. Kolorduyu 17. ve 28. Piya­
de Tümenleri ile Muş’un kuzeydoğusundaki bölgeye gönderdiğiydi. Aynca
I. ve 5. Kuvve-i Seferiyeleri Rus hücum gücünün güney kanadında muha­
rebe mevzilerine yerleştirmişlerdi. Böylece, Rus taarruzunun açıldığı gün-

S İZ E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m !
145
Tablo 4.4 Üçüncü Ordunun Fiili Gücü, 4 Temmuz 1915
BİRLİK Güç
Lazistan Müfrezesi 6.836*
9. Kolordu 11.338
10. Kolordu 4.887
n . Kolordu 5.624
2. Nizami Süvari Tümeni 1.710
3. İhtiyat Süvari Tümeni 1.248
5. Kuvve-i Seferiye 4745
1. Kuvve-i Seferiye 7.500
36. Piyade Tümeni 5.403
Van Jandarma Tümeni 2.500
Bağdar Alayı 560
TOPLAM 52.351^
Notlar. Bu rakamlar Erzurum Kale garnizonu ile ikmal hattında bulunan birlikleri içermemektedir (bu­
nunla birlikte daha önce verilen Rus rakamları da aynı şekildedir).
a. Daha önce Binbaşı Stang tarafından komuta edilen müfreze Lazistan Müfrezesine katılmıştı.
b. Bu birliklerin yaklaşık yüzde 75’i Erzurum ve Erzincan yolunun korunması için 3. Ordu böİgesinin
kuzey bölümünde toplanmıştı.
9. Kolordunun yeniden oluşturulması için gösterilen çabanın başarısı ile Sarıkamış'tan sonra 10. ve
11. Kolorduları cephede tutmanın olumsuz etkileri açıkça görülmektedir.
Kaynak: Türk Genelkurmayı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Kafkas Cephesi Üçüncü Ordu Hareketi, Cilt
1 (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993) Kroki 51.

lerde güçlü Türk kuvvetleri karşı taarruz için hazır bulunuyordu. Türkler
ayrıca yeni gelen kuvvetlere komuta etmek üzere Tuğgeneral Abdülkerim
Paşa komutasında bir Sağ Kanat Grubu oluşturmuşlardı. Bu harekât kuv­
vetleri grubu 3. Ordunun kontrolünden alınarak, doğrudan Enver Paşa’ya
bağlı olarak harekât yapan bağımsız bir grup haline getirildi. ıı Temmuz
tarihinde Sağ Kanat karargâhı Demirci’de mevziye girmiş ve muharebenin
komutasını almaya hazır bulunuyordu. Tuğgeneralin Sağ Kanat Grubu ay­
rıca 2. Nizami ve 3. İhtiyat Süvari Tümenleri ile 36, Piyade Tümeni, Van
Jandarma Tümeni ve Bağdat Piyade Alayı’nın komutasını üzerine almıştı.
Hepsi toplandığı zaman bu komutanlık 3. Ordunun seyyar sahra birlikle­
rinde sahip olduğu 53.000 askerin yaklaşık 35.000’ini kontrol ediyordu.

146 H ücum A ltin d a , N îsan 1 9 1 5 - O c a k 1 9 16


Bu, zor koşullar altında gizli olarak gerçekleştirilen son derece başanlı bir
güç toplama operasyonuydu. Ailen ve MuratofFTürklerin bu gizliliği koru­
maktaki başarılarını, General Yudeniç’in, harekât bölgesindeki çok sayıda
Rus yanlısı Ermeni unsuru kullanamamasına bağlamışlardır.^* Rusların
beklemediklere bir yerde Türk yığınağı yapılmasını amaçlayan bir güç ta­
sarrufu görevi nedeniyle Erzurum cephesi bütün ihtiyatlarından yoksun bı­
rakılmıştı. ı6 Temmuz’da Rus taarruzu durmuş ve Türk 9. Kolordusu ku­
zeybatıdan gelerek, 5. Kuvve-i Seferiye'nin taze güçleri ile Ruslan durduran
darbeler indirmişti. Mirliva Abdülkerim Paşa hücuma şiddetle devam etti
ve Rusları ağır kayıplarla tekrar çıkış hatlarına kadar geriye sürdü. Ruslar
26 Temmuz’da Malazgirt’i terk edinceye kadar da hücumlarını sürdürdü.
Ancak zaferin bedeli Türkler için de ağır olmuştu ve 3. Ordu kayıpları ma­
yıstan beri 58.000 askere yaklaşmıştı.^^
Bu çarpıcı zaferden heyecana kapılan Abdülkerim Paşa taarruza de­
vam etmek için İstanbul’dan telgrafla izin istedi. Teşvike ihtiyacı olmayan
Enver rıza gösterdi ve Abdülkerim’i ileri harekât için sıkıştırdı. Sağ Kanat
Grubu’na Eleşkirt ve Karaköse'ye doğru hücuma geçmesini ve Rus arazi­
sinde kalan Araş bölgesine kadar sınır bölgesini temizlemesini emretti.
Enver bu son derece ihtiraslı plana “On İkiden Vurma Direktifi”^® adını
verdi. Ağustos 19 15’in ilk haftasında Sağ Kanat Grubu Eleşkirt Vadisi’ne
hücum etti. 5 Ağustos’ta grup ilerleme kaydetmiş, kuzeydoğu istikametin­
de yaklaşık 20 kilometre mesafe almıştı ama Ruslar 9. Kolordunun açıkta
kalan sol kanadına saldırdılar. Sarıkamış taarruzunun yanlışlarını tekrarla­
yan Türkler ellerindeki gücün hemen hemen hepsini hücuma tahsis et­
mişler ve Ruslara karşı hareket yapacak hiçbir taktik veya seferi ihtiyat ayır-
mamışlardı. Neyse ki 9. Kolordunun üçüncü tümeni (29. Piyade Tümeni)
bu sırada Erzurum’dan muharebe alanına gelmiş ve Türklerin sol kanadın­
daki baskıyı hafifletmişti. Kuşatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Abdül­
kerim hücumu durdurarak geri çekilme emri verdi. Türk kuvvetleri geri çe­
kildi ve Malazgirt tekrar Ruslann eline geçti. Bu ricat sırasında Türkler el­
lerindeki malzemenin önemli bir bölümü ile sahra toplarının bir kısmını
yitirdiler. Nihayet 15 Ağustos'a gelindiğinde cephe, Van Gölü’nün kuzeyin­
deki göller hattı üzerinde tekrar istikrara kavuştu. Van Gölü’nün güneyin-

S iz E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m !
147
4^
00

Tablo 4.5
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Yaz Sonları 1915
TRAKYA KAFKASYA
1. O rd u 3. Ordu
1. Piy. T ü m . 9. Kolordu: 17., 28., 29. Piy. Tum.
2 0 . Piy. T ü m 10. Kolordu: 30., 31., 32. Piy. Him .
1. Süv. Tug. 11. Kolordu: 18., 33., 34. Piy. Tlim.
2 . O rd u 2. Nizami Süv. Tum.
6 . K o lo r d u : ı 6 . , 2 4 ., 2 6 . Piy. T u m . 3. İhtiyat Süv. Tüm.
O lu ş u m H a lin d e : 1 4 . K o lo r d u , ı 6 . K o lo r d u Van Jandarma (Piy.) Tüm.
O lu ş u m H a lin d e : 43., 44., 47., 48. Piy. T ü m . K u v v e -i S e f e r iy e
5. K u v v e -i S e f e r iy e
GELİBOLU 36. Piy. Tüm.
5. O r d u 3 7 . Piy. T ü m .
1. Kolordu: 2., 3 ., Piy. T ü m . (15 . K o ­
lo r d u ile b ir le ş t ir ilm iş ) SURİYE-FİLİSTtN MEZOPOTAMYA
2. Kolordu: 4,, 5., 6. Piy. Tüm. 4 . O rd u 6. O rd u
3. Kolordu: 7 ., S*» 9 ., 19. Piy. Tüm. 8 . K o lo r d u : 2 3 ., 2 4 ., 2 7 . Piy. T ü m . 73. Kolordu: 35^ 3 ^ p/y. jü m .
4. Kolordu: iq . 11., 12. Piy. Tüm. 1 2 . K o lo r d u : 41., 42., 46 . Piy. T ü m . T8 . K o lo r d u : 4 5 . Piy. T ü m .
5 . Kolordu: 1 3 . . 14.. 75. Piy. Tüm.
2 5 . Piy. T ü m . ARABÎSTAN-YEMEN
Not Koyu renkle gösterilen birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olan birlikler 7. K o lo r d u : 2 1 , 2 2 , 3 9 , 4 0 Piy. T ü m .
ciddi şekilde eksik kadrolu birlikleri göstermektedir.
deki operasyonlar belli ölçüde daha başarılı olmuş, Van Jandarma Tümeni
Rusları gölün güneydoğu ucuna kadar geri itmişti. “On İkiden Vurma Di­
rektifi” ile ilgili harekâtta Türk zayiatı yaklaşık lo.ooo ölü ve yaralı ile
60 0 0 esirdi.^'
Malazgirt etrafındaki yoğun muharebenin ardından Türk Genel­
kurmayı 3. Ordunun genel bir yeniden yapılandırmadan geçirilmesini em­
rederek bu kuruluşu daha çok sayıda operasyon grubu ve müfrezeye böldü
(Tablo 4.5). 1915 yılındaki seferlerde uğranılan feci kayıplar yakın zamanda
yeni personel veya kaydırmalarla giderilemezdi. O sırada Gelibolu Yarıma­
dasında sürmekte olan muazzam muharebeler, elde bulunan birliklerin ve
takviyelerin tümünü bu çatışmaya çekmekteydi. Kötü talihli 9. Kolordu
1915 ilkbaharında büyük zorlukla yarattığı gücü asla tekrar kazanamazdı.
Bu yılın geri kalan süresinde, zayıf 10. ve ıı. Kolordular Abdülkerim’in fi­
ili gücünün esas bölümünü oluşturdu. Ruslar da savaşın bu safhasında ye­
rine koyamayacakları ağır zayiat vermişlerdi. Bu şekilde, iki tarafın da zayıf
düşmesi Kafkas cephesinin operasyon temposunda bir duraklamaya yol aç­
tı ve her iki taraf da 19 16 yılının ocak ayına kadar süren bir toparlanma ve
planlama dönemine girdiler.
1915 yılı boyunca, 3. Ordunun operasyon bölgesinde Türkler büyük
yenilgilerden ve muazzam kayıplardan sonra toparlanma konusunda bü­
yük bir esneklik sergilediler. Bunun yanı sıra kolordu ve grup ölçekli birlik­
lerin harekât ve taarruzlarının oluşturulmasında büyük beceri gösterdiler.
Rusların yaz taarruzları sırasında kolordu seviyesinde karşı taarruzları dü­
zenleyebilmeleri ve Sağ Kanat Grubu’nu gizlice oluşturmaları büyük ölçek­
li planlama konusundaki kapasitelerinin kanıtlandır. Ne var ki, Sarıkamış
seferinde olduğu gibi, hedefler eldeki olanakların üzerinde idi. Özellikle
Enver Paşa Türklerin ellerindeki birliklerle neler yapabilecekleri konusun­
da abartılmış bir fikre sahipti. Enver’in Tebriz’in alınması ile Eleşkirt ve
Araş vadilerine ilerleme operasyonunu içeren stratejik konseptleri, Türkle­
rin sahip olduğu imkân ve yeteneklerin her türlü gerçekçi değerlendirme­
sinin son derece ötesinde olan düşüncelerdi. Bunun pratikteki sonuçları,
yerel cephe, kolordu ve grup komutanlarının ellerindeki seyyar birliklerin
hemen hemen tümünü hücuma tahsis etmeleri şeklinde ortaya çıktı. Bu,

SİZE ÖLMEYİ E m REDİYORUm ! 149


muharebenin kritik anında ağırlık sağlayacak veya Rus karşı taarruzlanna
yanıt verecek yeterli ihtiyatın bulundurulmaması sonucunu yarattı.
Sonuç olarak, yıl sonunda Ruslar başladıklarından çok daha elveriş­
li bir coğrafî konum elde etmişlerdi. Malazgirt’teki büyük çıkıntı 3. Ordu
için büyük bir stratejik tehlike oluşturuyor ve Türk gücünün önemli bir kıs­
mının buraya hasredilmesini gerektiriyordu. Bununla birlikte, özellikle
seyyar birliklerin sayısı söz konusu olduğu zaman ortaya çıkan kaynak den­
gesizliği göz önüne alındığı taktirde, Türkler takdir edilecek bir perfor­
mans sergiliyorlar ve Türk piyade tümen ve kolorduları hem savunma,
hem de taarruz harekâtına yetenekli olduklarını gösteriyorlardı.

BİRİNCİ Kut M uharebes İ


Mezopotamya’da şubat ve mart ayları boyunca Türkler ile îngilizler
arasında bir dizi muharebe gerçekleşti ama her iki taraf da bunları kendi
avantajına çeviremedi. Fırat ve Dicle vadilerinin Hint ordusu tarafından
fazla çaba gösterilmeden ele geçirilmesi karşısında telaşa kapılan Türkler
Ingilizleri nehir aşağı geri sürecek taarruz harekâtı planlamaya başladılar.
O sıralarda Türk Sağ Kanadı’nın doğrudan komutasını üstlenmiş olan böl­
ge komutanı Süleyman Askeri Bey Basra’daki İngiliz mevzilerine bir ku­
şatma manevrası yapmaya karar verdi. Böylece Kurna’daki İngiliz esas
mevzilerinin yanından dolaşacak ve belki de sayısal üstünlük elde edebile­
cekti. Basra’da Ingilizlerin kentin güneyindeki Şuayyibe kasabasında bulu­
nan bir süvari tugaylan vardı. Süleyman Askeri Bey 1915 Nisan’ının ilk
günlerinde güneye doğru harekete başladı ama bu durum Îngilizler tara­
fından tespit edilerek savunma hazırlıklarının güçlendirilmesi için fırsat
sağladı. 12 Nisan sabahı saat 05’te Türkler Şuayyibe’deki tahkimli İngiliz
kampına saldırdılar. Türk saldırısı yanlarında getirdikleri 12 hafif topla yap­
tıkları kısa bombardımanla başladı. Bunun hemen ardından Türk piyadesi
hücuma geçti. Bu hücum başarısız oldu ama Türk piyade saldınları gün
boyu aralıksız devam etti. Ertesi gün yapılan Türk hücumları da benzer şe­
kilde sonuçlandı. Nihayet, İngiliz süvarilerinin yaptığı bir karşı hücum
Türklere hücumu durdurmak için yeterli neden sağladı. Muharebeye katı­
lan 3800 Türk askerinden 1000 kadarı ölü veya yaralı olarak zayiat hanesi­

150 H ü c u m A l t in d a , N İs a n 1 9 1 5 -O c a k 1916
ne yazılırken, îngilizler 40 0 esir ve iki top ele geçirdiler. Türk kuvveti bü­
yük bir dağınıklık içinde kuzeye çekildi.^'^
Bu haşandan yararlanmak isteyen îngilizler 14 Nisan 1915 tarihin­
de Türk savunma hatlanna doğru ilerlediler. Her ne kadar Türk siperleri­
nin ilk hattı Türklerin aşırı zayiat vermeleri ve Türk ordusuna alınan Arap
askerlerin toplu olarak teslim olmaları sonucunda düştüyse de ikinci hat
direndi. Bu üç günlük muharebelerde Türkler ı6 .o o o ’e yakın ölü ve yaralı
verdiler, bunlardan 2 0 0 0 ’i Arap kabilelerine mensuptu. Aynca subay ve er
olarak 700 kişi Ingilizlere esir düştü. Türkler nehrin 120 kilometre kadar
kuzeyindeki Hamisi’ye çekildiler. Burada, resmî İngiliz sefer tarihine göre,
daha önce yaralanmış ve kamp yatağından kalkamaz hale gelmiş olan Sü­
leyman Askeri karargâhını yanına çağırdı. Planının başansızlığından dola­
yı umutsuzluğa kapılmış halde ve Arap askerlerin performansını şiddetle
kınadıktan sonra, yenilgiye katlanmak yerine kendini vurmayı tercih etti.
Türk resmî sefer tarihi Süleyman Askeri’nin intiharından söz etmekle bir­
likte, fazla aynntı vermemektedir. Bununla birlikte Arap askerlerin disip­
lin ve performanslan ile kendi piyade tümenlerinde bu askerlerin toplam
sayısı konusunda kaygı duyduğu kaydedilmektedir.^^ Bu Türk ordusu için
karanlık bir gündü. Kuvvetlerin geçici komutası Mehmet Fazıl Paşa'nın
omuzlarına kaldı.
Ne var ki Mezopotamya’daki Türk kuvvetleri için her şey sona er­
memişti. Nisan ortalarında, 13. Kolordunun karargâhından yeni bir Türk
ordusu oluşturulmuştu. Aynı zamanda Türk Genelkurmayı bölgeye takvi­
ye göndermeye karar verdi ve yeni oluşturulan 18. Kolordu Türk 6. Ordu­
sunu desteklemek üzere bölgeye gelmeye başladı. Her ne kadar bu sırada
tamamlanmamış olmakla birlikte, her iki kolordu da 1915'in geri kalan ay­
larında kuvvet toplayacaklardı.
Büyük ölçüde Mezopotamya’daki beklenmedik başarılarından cesa­
ret almış olarak, Hindistan Dairesi ve Hint Ordusu Genelkurmayı 1915 Ni­
san sonlannda, Fırat üzerinde Amare ile Dicle üzerindeki Nasıriye’ye doğ­
ru ilerlemeye karar verdi. Söz konusu girişim için General Towshend Kur-
na’ya gelerek komutayı ele aldı. Buraya ulaştıktan ve mevsimlik sellerin et­
kilerini gördükten sonra Towshend Dicle üzerinden tek bir koldan yapıla­

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! I5I


cak yürüyüşün en iyi yöntem olacağı kanaatine vardı. İlerlemeyi sürdürerek
3 Mayıs’ta nehir limanı Amare’yi ele geçirdi. Türkler silahlı istimbotlardan
oluşan küçük bir nehir filosu ile bu ilerlemeye karşı direndiler. Haziran
ayında, mevsimlik sellerin büyük kısmı geride kaldıktan sonra îngilizler Fı­
rat üzerindeki Nasıriye’yi aldılar. İlkbaharın son günlerinde seferi kuvveti
takviye için Hint Ordusu’nun ikinci bir piyade tümeni bölgeye ulaştı. Gide­
rek başarısızlığı belli olan Gelibolu seferinin politik yankılanmalan nede­
niyle İngiliz Savaş Bakanlığı ve Hindistan Dairesi Mezopotamya’ya yeni bir
ilgiyle yaklaşmaya başladılar. Her ne kadar Mezopotamya’daki birliklerinin
sayısal azlığının farkında ise de, Londra belki de Bağdat’ın alınmasıyla so­
nuçlanabilecek yeni bir ilerleme için baskı yapmaya başladı. Fırat üzerinde
güçlü Türk kuvvetleri tarafından durdurulan Îngilizler Dicle üzerinde 120
kilometre yukarıda olan Kutül-Amare limanına ilerlemek için hazırlıklara
başladılar. Türk 38. Piyade Tümeninin enkazını oluşturan toplam beş ta­
burluk bir kuvvet Kutül-Amare’de onları karşılamaya hazır bekliyordu.
Ne var ki, îngilizlerin bilmediği bir gelişme, Türklerin Mezopotam­
ya’daki durumunun hızla iyi yönde değişmekte olduğu idi. Türk kuvvetle­
rinin komutasını üstlenmek üzere 6. Ordunun yeni komutanı Nurettin Pa­
şa bölgeye gelmişti. Yaz boyunca fazlasıyla yıpranmış Türk piyadesini to­
parlamak için büyük bir gayret sarf etti. Takviyeler, yavaş da olsa, Mezopo­
tamya’ya ulaşıyordu. 19 14 sonbaharında ı. Orduya bağlı birliklerden bir
kuvve-i seferiye olarak teşkil edilen 51. Piyade Tümeni 3. Ordu bölgesine
gönderilmişti. Yeni oluşturulan 52. Tümen de kısa süre sonra onu izleye­
cekti. Bağdat’ta Türkler 5000 jandarma ve sınır muhafızlarından oluşan
birkaç karışık taburu nüve olarak kullanarak yeni 45. Piyade Tümenini
oluşturdular. Bununla birlikte bu kuvvetler daha birkaç ay muharebeye ha­
zır olmayacaklardı ve bu arada Nurettin Paşa şimdi sadece 3000 mevcudu
olan 35. Piyade Tümeni kalıntılarına ve 3500 mevcudu kalan 38. Piyade Tü­
menine dayanmak zorundaydı. Bir avuç topçu ve süvari ile birlikte Nuret­
tin Paşa’nın yeni İngiliz saldırısı karşısındaki toplam fiili gücü yaklaşık
700 0 kişi kadardı.
Îngilizler ı Eylül 1915 günü harekete geçtiler. Mezopotamya yazı­
nın yakıcı sıcağı geride kalmış ve nehirler de alçalmıştı. Bu bölge için iyi bir

152 H ü c u m A l t in d a , N İs a n 19 1 5 -O c a k 1916
sefer mevsimiydi. 26 Eylül’de General Towshend nehir üzerinde Kutül-
Amare’de hücum pozisyonu almış bulunuyordu. Kasaba nehrin sağ kıyı­
sında 35. Piyade Tümeninin altı taburu, nehrin sol kıyısında da 38. Piyade
Tümeninin altı taburu tarafından korunmakta idi. Dört taburluk bir ihtiyat
ile bir miktar süvari bulunuyordu. Bu askerlerin çoğu Türk ordusuna alın­
mış olan Araplardı ve moralleri yüksek değildi. Türklerin topçu kuvveti 38
parçadan oluşmaktaydı. Towshend bir gece yürüyüşü ile kuvvetlerini yak­
laştırdı ve 28 Eylül sabahının erken saatlerinde Türk tabyalanna saldırdı,
öğle saatlerinde Ingilizler hem Türk hatlarına girmişler, hem de onu ku­
zeyden sarmışlardı. Türkler ihtiyatlarını sürdüler ama bunlar da yenildi ve
karanlık çöktüğü zaman topyekûn ricata başlamışlardı. Towshend çekil­
mekte olan Türkleri takip etti ve 5 Ekim tarihinde Kut’un 100 kilometre
üzerindeki Aziziye’ye ulaştı. İngiliz harekâtı fevkalade başarılı olmuş ve
çok az bir zayiat karşılığında 12 0 0 ’ü esir olmak üzere Türklere yaklaşık
40 0 0 zayiat verdirmişler, ayrıca 14 top ele geçirmişlerdi. Birinci Kut mu­
harebesi tam bir İngiliz zaferi idi.

S ELM AN PAK
Ingilizlerin aman vermeyen takipleri 35. ile 38. Piyade Tümenleri­
nin oyalama muharebesi yapan kalıntıları ile çatışarak devam etti. 1915
Kasım ayının ilk günlerinde, Tovvshend’in şimdi yaklaşık ıı.o o o kişiye
çıkmış olan kuvvetleri Bağdat’ın sadece 32 km güneyindeki Selmanpak’a
ulaştı. Nurettin Paşa muharebeyi burada kabul etmeye karar verdi. 45. Pi­
yade Tümeni sonbaharda eğitimini tamamlamış ve muharebeye hazır ha­
le gelmişti. 3. Ordu bölgesinden neredeyse on ay süren 5000 kilometrelik
dolambaçlı bir yolculuktan sonra, şimdi 51. Piyade Tümeni olarak adlan­
dırılan birlik de, yedi taze piyade taburu ve bir grup Schneider obüsüyle
birlikte bölgeye ulaştı. Bu tümen daha önce ı. Kuvve-i Seferiye olarak ad­
landırılmakta olup Irak Bölge Komutanlığı’na katılmak üzere yolda iken
çevrilerek 3. Ordu emrine verilmişti. Muharebe tecrübesine sahip asker­
lerden oluşan bu etkileyici savaş gücü nihayet Mezopotamya’ya ulaştı.
Bunlara ek olarak 52. Piyade Tümeninin bir alayı da Musul’a gelmişti ve
tümenin geri kalan kısmı da kısa süre sonra intikalini tamamlamak üze­

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 153


reydi. 52. Piyade Tümeni de normal bir piyade tümeni olarak yeniden ad-
landmlan eski 5. Kuvve-i Seferiye idi. Bu tümen, kardeş birlik olan 51. Pi­
yade Tümeni gibi, morali ve muharebe kabiliyeti yüksek ve muharebe tec­
rübesi olan askerlerden oluşuyordu. Şimdi Nurettin Paşa'nın emrinde 19
makineli tüfek ile 52 topla donatılmış 20 .0 0 0 askerden oluşan etkili bir
savaş gücü vardı. Aynca 40 0 kişilik küçük bir süvari kuvveti bulunuyor­
du. Daha da önemlisi şimdi Türk ordusunun en iyi muharip tümenlerin­
den bazılarına sahip bulunuyordu.
Nurettin Paşa sağ kanadını sağlam bir şekilde Dicle’ye yaslayabile­
ceği Selmanpak’ta bir savunma hattı oluşturmaya karar verdi. Derinliğine
iki savunma hattı oluşturdu. İlk hat yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda
olup 15 adet tabya ile güçlendirilmişti. Bu toprak tabyalar derin siperlerle
birleştirilmiş ve dikenli telle korunmuştu. 38. ve 45. Piyade Tümenleri bu
hattı koruyorlardı ve burası güçlü bir mevzi idi. Bunun 3 kilometre kadar
gerisinde Türklerin yine güçlü bir şekilde inşa edilmiş olan ikinci savunma
hattı vardı. Bu hattın gerisinde de 51. Piyade Tümeni ihtiyatta bulunuyor­
du. Nehrin güney kıyısında 35. Piyade Tümeni mevzilenmişti. Nurettin Pa­
şa bu birliğin siperlerinin sol kanadına da süvarilerini mevzilendirmişti.
Her ne kadar iyi mevzilenmiş ve elinde yeterli sayıda asker bulunmaktay­
sa da Nurettin Paşa sonuçtan emin değildi.^^ Bu belirsizliğin birkaç nedeni
vardı. Öncelikle karşısındaki düşman kuvvetinin büyüklüğü ve bileşimi ko­
nusunda neredeyse hiçbir bilgisi yoktu ve ikinci olarak, birliklerinin o gü­
ne kadar gösterdikleri kötü savaş deneyleri onu endişelendiriyordu.
22 Kasım 1915'in ilk saatlerinde, General Towshend’in 6. Poona
Tümeni Selmanpak’daki Türk hatlarına taarruza geçti. Towshend kuvvetle­
rini dört kol içinde örgütledi. Sayısal olarak azınlıkta olduğunu biliyor fa­
kat bu bölgedeki Türk kuvvetlerinin daha önce sergiledikleri kritik anda da­
ğılma eğilimine güveniyordu. Nurettin Paşa’nın 51. Piyade Tümeni şeklin­
de aldığı takviyelerin yüksek niteliğinden habersizdi.^^ Hint ve İngiliz kol­
ları, çok soğuk bir sabah saatinde, topçu ve donanmanın destek ateşi altın­
da ilerlemeye başladılar. îngilizler baskın yaptıklarını düşündüler ve bazı
Türklerin mevzilerini bırakarak kaçtığını gördüklerini sandılar. Türk top­
çusu, makineli tüfekler ve binlerce tüfek hücum eden kuvvetlere ateş eder­

154 H ü c u m A l t i n d a , N İ s a n 1 9 1 5 - O c a k 19 16
ken, hiçbir şey bu sanıdan daha yanlış olamazdı. Towshend giderek artan
ve aralannda subayların da bulunduğu kayıplara rağmen bütün sabah hü­
cumda ısrar etti. Sabah 11.30’da Türkleri kuşatmak için süvari tugayını hü­
cuma geçirdi ama bunlar 51. Piyade Tümeni ve Türk süvarisi tarafından
karşılandı, öğle saatlerinde Türklerin birinci hattı için yapılan savaş İngi-
lizlerin lehine gelişti ve saat 13.30'da Türklerin ön siperleriyle tabyalarının
çoğunu ellerine geçirdiler. Nurettin Paşa bu savaşta 38. ve 45. Piyade Tü­
menlerinin büyük kısmını yitirdi. Muharebenin bu noktasında Nurettin
Paşa, Cavit Bey [doğrusu Vacit olacak -ç.n.] komutasındaki 51. Piyade Tü­
menini karşı taarruza geçirdi. Vacit Bey kuvvetlerini çok şiddetli bir hücu­
ma sevk etti. Çatışmalar tüm öğleden sonra devam etti ve karanlık çöker­
ken İngiliz ve Hint hücumu sona ermişti. Her iki taraf da korkunç zayiat
verdi. Tovvshend muharebeye katılan 371 Ingiliz subayından 130’u ile 255
Hint subayından ı ı ı ’ini yitirdi. Sahra hastaneleri 40 0 kişiye bakabilecek
kabiliyette iken, bu sayının on katına bakmak zorunda kaldı.^^ Nurettin ise
4500 ölü ve bir o kadar yaralının yanı sıra 1200 esir verdi. Bu kayıplar elin­
deki gücün yansına ulaşmaktaydı. O akşam hem Türk, hem de İngiliz ko­
mutanlar son derece kederliydi.
Ertesi gün çatışmalar tekrar başladı ve Tovvshend bir yandan hatla­
rı yarmaya çalışırken, diğer yandan da süvari ile ikinci bir kuşatma hücu­
muna girişti. O sabah çok büyük bir kum fırtınası başladı ve iki ordunun
da görüş mesafesini çok kötü etkiledi. Muharebe sürerken Nurettin Paşa
35. ve 45. Piyade Tümenlerinin yeniden tertiplenen kalıntılarını tekrar mu­
harebeye sürdü. Her iki taraf da tükenmiş halde hareketsiz kalırken, akşa­
mın gelmesi çatışmaları durdurdu. 25 Kasım sabahı muharebe sona erdi.
Her ne kadar Türklerin ilk hattını hâlâ elinde tutuyorsa da Tovvshend yar­
mayı başaramayacağına karar verdi. Bunun üzerine birliklerini geriye, Ku-
tül-Amare'ye çekmek şeklindeki tarihî kararı aldı. Türk zayiatı ise nihai ola­
rak 6188 ölü ve yaralı olarak tespit edildi ve ilk rakamların abartılı olduğu
anlaşıldı. 51. Piyade Tümeni gücünün yüzde 12'sini yitirdi. 35. ve 45. Piya­
de Tümenlerinin kayıpları da sırasıyla yüzde 25 ile yüzde 65 oranlarında ol­
muştu. Bu vahşi bir kapışmaydı fakat îngilizlerin 1915 yılında Bağdat üze­
rine yaptıkları tehdidi sona erdirmiş oldu.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 155


Towshend ağır kayıp vermiş olan kuvvetlerini Aziziye üzerinden
Kutül-Amare’deki güvenilirliği kuşkulu sığınağına çekti. Kuvvetlerinin
çoğu 3 Aralık’a kadar buraya gelmişti. Kasaba Dicle’nin dirseğinde yer alı­
yor ve toplam 700 0 Arap nüfusa sahip bulunuyordu. Towshend kasaba­
yı tahkim etmeye ve ikmal malzemelerini nehir istimbotlarından indir­
meye başladı. 6 Arahk’ta Nurettin Paşa’nm onu izlediğinin ve kuşatılabi-
leceğinin farkında olarak süvarisini nehir aşağı geri gönderdi. Bu durum­
da Towshend 11.6 0 0 muharip ve 3350 muharip olmayan askerle Kutül-
Amare'de kaldı. Elinde 60 günlük tam tayın ile çok miktarda cephane bu­
lunmaktaydı. Bunun yanı sıra Dicle üzerinde nehir gambotları ve buhar­
lı gemilerden oluşan güçlü bir Kraliyet Donanması filotillası bulunmak­
taydı. Ayrıca birkaç yeni Hint tümeninin Basra’ya gelmekte olduğunu bi­
liyordu. Böylece, söz konusu günlerde, Kut’da kuşatılma olasılığı onu
kaygılandırmıyordu.
Bu sırada Türkler Kut’un kuşatılması için 6. Orduyu iki kolordu ha­
linde organize etmişlerdi ve Enver biraz çekingen olduğunu düşündüğü
Nurettin Paşa’nın yerine Mareşal von der Goltz’u atadı. Türk 6. Ordusu ya­
vaş bir şekilde Towshend’i izleyerek Kut’a ulaştı ve 7 Aralık günü kasaba­
nın kuzeyinde mevzilendi. Aynı gün 51. Tümen îngilizleri tespit etti. 38. ve
45. Piyade Tümenleri destek için geliyordu. 35. Piyade Tümeni güneyde
nehri geçerek 9 Aralık’ta kuşatmayı tamamladı ve güneye doğru yoluna de­
vam etti. Buna ek olarak Türkler 35. Piyade Tümeninin de 15 kilometre da­
ha güneyine süvarilerden oluşan bir perdeleme gücü yerleştirdi. Şimdi Ku-
tül-Amare ile Basra'nın bağlantısı kesilmişti ve 6. Ordu Dicle’nin kasaba­
nın bulunduğu dirseğine bir dizi siper hattı kazmaya başladı. Kut’un karşı
yakasında, 35. Piyade Tümeni tarafından kuşatılmış olan daha küçük bir
başka İngiliz cebi bulunmaktaydı. Türkler 10 ve ıı Aralık tarihlerinde 38.,
45. ve 51. Piyade Tümenleri’nin alayları ile güçlü hücumlar yaptılar ama
püskürtüldüler. 12 Aralık günü von der Goltz Nurettin Paşa’nın karargâhı­
na geldi. 23 Aralık tarihinde Kut takriben 50 topu olan 25.000 kadar Türk
askeri tarafından sarılmıştı. Von der Goltz İran’da bulunan güçlerini tefti­
şe gitti ve o yokken faaliyetsizlikten rahatsız olan Nurettin 24 Aralık 1915
günü yeni bir taarruza geçti. lo o o ’den fazla zayiat ile geri çekildi. Aralık so­

156 H ücum A l t i n d a , N İ s a n 1 9 1 5 - O c a k 1 9 16
nunda 13. Kolordunun 35. ve 52. Piyade Tümenleriyle yaptığı bir başka sal-
dınnın da kaderi aynı oldu.
Bu şekilde 1915 yılının Mezopotamya seferi Türlder için elverişli bir
şekilde sona erdi. General Towshend Kutül-Amare’de tıkılıp kalmış ve în-
gilizlerin Basra’da bir kurtarma gücü hazırlamalarına rağmen Türk 52. Pi­
yade Tümeni Mezopotamya'ya güçlü bir şekilde gelmişti. Bu birlik de 51.
Piyade Tümeni gibi savaşçı niteliğiyle tanınıyordu. Bu birliklerin gelmesiy­
le 6. Ordudaki muharebe kuruluşlannm etnik kompozisyonu ağırlıkla
Arap olmaktan çıkıp ağırlıkla Türk oldu. Bu gelişme ilerideki savunma mu­
harebelerinde güç dengesini Türklerin lehine değiştirecekti. Türklerle bir­
likte çalışma deneyi ıS S o ’lere kadar geriye uzanan Alman Mareşal von der
Goltz da gelmişti. Goltz 72 yaşında olmasına rağmen Türklerin çok şey
bekledikleri enerjik bir kişiydi. Son olarak, Gelibolu seferi sona ermek üze­
reydi ve 6. Ordu 19 16 yılında yeni takviyeler konusunda daha büyük bek­
lentilere sahipti.

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iy o r u m ! 157


Mehmetçik, Gelibolu, 1915

158
o
G e lib o lu ’da Türk siperleri, 1915
0^
o

Esat Paşa ve karargâhı, Gelibolu 1915


a fe lh v ^ " ‘' ^ í ^ / •'» ? V % . .
Osmanlı ordusu makine ve tüfek bölüğü

C^
Gs
b>

G e lib o lu ’da Türk siperleri, 1915


Mustafa Kemal Paşa

163
0 ^

Türk süvarisi Suriye’de yürüyüş halinde


CTn OsmanlI piyadesi (Arap/ Suriye’de yürüyüş halinde
0^
ON
Erzurum Kalesinin topları, Kafkasya Cephesi
CN
M
Türk dağ birlikleri, Kafkasya Cephesi
G^
00
Türk topçusu, Kafkasya Cephesi
(7^
O
Enver Paşa, Filistin’de birlikleri teftiş ederken
B e şİn c İ B ö lü m

YÜKSELEN DALGA
OCAK-ARALIK 1916
19 16

T
ürk ordusunun ı. Dünya Savaşı’ndaki doruk yılı 19 16 oldu. Türk-
1er, 1 9 1 6 ’da, yitirdikleri stratejik inisiyatifi yeniden kazanmaya ça­
lışırken, zafer ve yenilgilerle dolu bir yıl geçirdiler. Türk askerleri
19 16 sonlarında Mezopotamya’da, Sina’da, Galiçya’da, Romanya’da, Ma­
kedonya’da, Kafkaslar’da, İran’da ve Arabistan’da savaşıyorlardı. Gelibo­
lu’da Îngiliz-Fransız istilasını yendiler ve Müttefikleri çekilmeye zorladı­
lar. Mezopotamya’da Towshend’in birliklerini esir aldılar. Avrupa’da, do­
ğu cephesi ve Romanya cephesinde iyi savaştılar. Mısır’a yeni bir saldırı
yaptılar. İran’ın içlerine kadar girdiler. Her ne kadar Kafkaslar’da muaz­
zam zayiata uğramışlarda da, o cephe istikrara kavuşmuş görünüyordu ve
en azından şimdi yeniden Örgütlenmiş iki ordu tarafından tutuluyordu.
Almanya ve Avusturya-Macaristan’dan cephane ve ikmal maddeleri gel­
meye başlamıştı ve yardım devam edecek gibi görünüyordu. Krizle başa
çıkmaya muktedir başarılı muharebe komutanları ortaya çıkıyor ve Os­
manlI imparatorluğu tekrar askerî kahramanlara sahip oluyordu. Erzu­
rum, Trabzon ve Erzincan’ın felaketli bir şekilde yitirilmesine rağmen
19 16 bir zafer yılıydı.
Türkiye 19 16 yılına Gelibolu ve Türk Trakyası’nda yoğunlaşmış bir
güç fazlasıyla girdi. Ocak 19 15’te bu kuvvetler büyüktü ve dokuz aylık Geli­
bolu seferi boyunca daha da büyüdü. Bu kuvvetleri eski ve çöküntü halin­
deki OsmanlI ulaştırma hatlarında hızla yeniden konuşlandırmak olanak­
sızdı. Enver Paşa ve Türk Genelkurmayı’nın Ocak 19 1 6 ’da karşı karşıya bu­
lundukları en büyük sorun Gelibolu Ordusunun büyük kısmını yarar sağ­
layabilecekleri bir cepheye nasıl gönderebilecekleriydi. Türkiye’nin gücünü
tasarruflu kullanmasını ve bu süreyi 5. Ordunun ağır zayiata uğramış tü­
menlerini yeniden oluşturmak için kullanmasını tercih eden, ihtiyatlı bir
yaklaşıma sahip bazı kurmay subaylar mutlaka olmuş olmalıdır. Bu birlik-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! I7I


1er sağlıklı hale getirildikten ve muharebe güçlerini kazandıktan sonra dü­
zenli aralıklarla, takviye ihtiyacında olan cephelere gönderilebilirlerdi. Bu,
askerî açıdan son derece mantıklıydı fakat Enver Paşa’nın hırslı ve saldır­
gan planlarına uymuyordu. Enver Türk ordusunu hızla ve kesin sonuç ala­
cak sayılarla tekrar muharebeye sokmak istiyordu.
Enver’in çözümünün bir parçası, Alman taleplerine yanıt olarak bir­
liklerini kuzeye, Avrupa’nın mükemmel demiryolları sistemini kullanmak
suretiyle Macaristan, Romanya ve Makedonya’ya göndermekti. Her ne ka­
dar bu operasyonlarda yer alan yedi tümen Mihver Güçleri için değerli hiz­
metler yaptıysa da, bunlar Türkiye için çok ağır bir bedele mal oldu. Daha
da ötesi, bu operasyonlar ordunun kesin sonuçlu operasyonlar için toplan­
ması yerine, gücünün büyük bir bölümünün dağılmasına neden oldu.
19 16 yılı için Enver’in stratejik amacı, Kafkasya’da 3. Ordu ile birlik­
te Rusları kitlesel bir yenilgiye uğratacak büyük bir güç toplamaktı. Bu yı­
ğınak, Türkler için üzücü bir şekilde şaşılacak kadar yavaş bir tempoda iler­
ledi ve yine çok ağır bir tertiplenme programıyla daha da yavaş hale geldi.
Bu birlikler (2. Ordu) Kafkasya’ya geldiler ama 3. Ordu tam anlamıyla çö­
küp Erzurum, Trabzon ve Erzincan kaybedilirken muharebe dışında tutul­
dular. Eldeki kuvvetlerin bu kadar acı bir şekilde yanlış kullanımı 3. Ordu­
nun bozgununu, önlenebilir felaketler kategorisine sokmaktadır.
19 16 yılında Türk Yüksek Komutanlığının yöneltilecek bir eleştiri
varsa, o da 19 14 seferberliği ve 19 15’te muharebe güçlerinin yeniden tertip­
lenmesi sırasında ortaya çıkan stratejik nakliye eksikliklerini anlama ve gi­
derme konusundaki başarısızlıklarıdır. Türkler özellikle demiryolu sistem­
lerindeki boşlukları gidermeye yönelik inşa çalışmalarını hızlandırabilirler­
di. Ayrıca, belki de ek demiryolları ile demiryolu araçlarının gidiş-dönüş
sürelerini kısaltmaya yönelik yan yollar yapabilirlerdi. Alman ve Avusturya
yardımıyla kısmen giderilmiş olsa da, Türk lokomotiflerinin ve demiryolu
vasıtalarının düşük hizmet oranı özellikle geliştirme isteyen bir alandı. De­
nizde, Türkler, birlikleri rutin bir şekilde Sinop veya Trabzon’a taşıyabile­
cek bir kıyı konvoyu veya vapur sistemi kurabilirlerdi. Rus Karadeniz filo­
sunun aşikâr bir tehdit olduğu kesindi, ancak bu belki de mayınlar ve de-
nizaltılarla etkisizleştirilebilirdi. Nihayet, her ne kadar Türk Genelkurmayı

172 Y ü k selen Da lc a , O cak -Aralik 1 9 16


bir stratejik demiryolu dairesine sahipse de, ek Alman yardımı ile savaşın
daha erken bir döneminde bunun etkinliği artırılabilirdi.
Bu eksiklikleri nedeniyle, Türkler Kut’taki beklenmedik zafer veya
19 16 yılında Rusların güney kanadındaki zayıflığı gibi sürpriz fırsatlardan
yararlanamadılar. Osmanlı Imparatorluğu’nun coğrafyası veri alındığında,
iç ulaşım hatlannın yeterliliği, zafer ile yenilgi arasındaki fark anlamına ge­
lebilirdi.

Kafkasya Taarruzlari
Ocak ayı Türk 3. Ordu bölgesinde sakin başladı ve ordu komutanı
harekât temposundaki bu duraklamanın devamını dilemekteydi. Aynı şe­
kilde, İstanbul’daki Türk Genelkurmayı da bu bölgenin kış boyunca sakin
kalacağı umudundaydı. Bu koşullarda, 3. Ordu komutanı Mirliva Mahmut
Kamil Paşa izinli olarak başkentte gitmişti ve ordunun kurmay başkanı
Binbaşı Guse de bir tifüs nöbeti sonrasında Almanya’da nekahet iznindey-
di.‘ Ordu, cephenin büyük kısmında tahkimli mevzilerden oluşan kış sa­
vunma hatlarında bulunuyordu. Kafkaslar, çok sıkı şekilde tahkim edilmiş
kesintisiz siperlerden oluşan batı cephesinin aksine, kritik ilerleme yolları
boyunca yoğunlaşmış kuvvetlerle tutulmaktaydı. Bununla birlikte, bu özel
bölgelerdeki tahkimatlar iyi hazırlanmış ve sürekli olup, çoğu yerde derin­
lemesine tertiplenmişti.
3. Ordu ciddi şekilde eksik kadroluydu. Yaz muharebelerinin kayıp­
ları hiçbir zaman tamamlanmadığı için üç kolordusunun kronik zayıflığı
devam etmekteydi. ı. ve 5. Kuvve-i Seferiye’ler 3. Ordudan ayrılmış ve oriji­
nal hedefleri olan Mezopotamya’ya gönderilmişlerdi. Bunların yerini ala­
cak yeni birlikler gelmedi. Bunun nedeni Gelibolu Seferi olup, 1915 Ağus­
tos ayında Suvla Körfezi’ndeki ikinci Müttefik istilası cepheyi uzatmış ve
daha fazla Türk tümeninin buraya sevk edilmesini gerektirmişti. Az çok is­
tikrarlı olan Kafkas cephesi görünüşte bir duraklama içine girmişti ve Türk
Genelkurmayı doğudaki durumu Trakya’da kalan son birkaç tümeni de
gönderip burayı tümüyle boşaltmayı gerektirecek kadar ciddi görmüyordu.
Rus Karadeniz filosu amfibik operasyon kabiliyetine sahip olduğu sürece,
Türk Genelkurmayı en azından kolordu büyüklüğündeki bir kuvveti îstan-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 173


bul’un hemen yakınlarında tutuyordu. Bu şekilde, 3. Ordu zayıf kalmaya
devam etti ve hastalık, firar ve zayiat insan gücünü erittikçe her ay daha da
zayıfladı. Ocak 19 1 6 ’da 3. Ordunun toplam gücü 126 .0 0 0 kişi olup bunun
50.539’u hareketli birliklerdeki piyadelerden oluşmaktaydı. 9., 10. ve ıı.
Kolorduların mevcudu, her kolordu için ortalama 11.500 kişiydi. Ordunun
sahra gücü, Erzurum Kalesi de dahil olmak üzere 74.057 tüfek, 77 makine­
li tüfek ve 180 toptan oluşmaktaydı.""
9., 10. ve II. Kolorduların muharebe gücünün büyük kısmı Erzu­
rum yolunu koruyor ve Köprüköy’de yoğunlaşmış bir dizi güçlü savunma
hattında bulunuyordu. Güç tasarrufu çerçevesinde, Van Gölü’nün kuzeyin­
deki uzun güney mıntıkası cesareti hiç kırılmayan 3. İhtiyat Süvari Tüme­
ni, 2. Nizami Süvari Tümeni ve 36. Piyade Tümeni tarafından tutuluyordu.
Trabzon’un kuzeyindeki bölge, derleme piyade müfrezeleri tarafından çok
küçük bir kuvvetle tutuluyordu. Sonuç olarak bu, düşmanın saldırmayaca­
ğı varsayımına dayanan bir savunma stratejisiydi. Türk ordusunun karşı­
sında 380 topu olan yaklaşık 200.000 Rus askeri bulunmaktaydı. Bu teh­
likeli bir tertiplenmeydi ve Türkleri iki kat dezavantajlı hale getiren husus,
sözünü etmeye değecek hemen hemen hiçbir ihtiyatlarının olmamasıydı.
Diğer yandan Ruslar (hücuma karar verdikleri taktirde) güçlerini, kesin so­
nuç alacak hücum noktasında üstünlük sağlayacak şekilde istedikleri gibi
yoğunlaştırabilirlerdi.
10 Ocak 19 16 günü General Yudeniç büyük bir kış taarruzu başla­
tınca hem 3. Ordu, hem de Türk Genelkurmayı tamamen baskına uğramış
oldu. Bu hücum Köprüköy hatlarındaki Türk yığınağının tam ortasına yö­
nelmişti ve kilit önemi olan Erzurum kentinin ve kalesinin ani bir hücum­
la ele geçirilmesine dayanıyordu. Her ne kadar Türkler muharebe güçleri­
nin büyük kısmını bu bölgede yoğunlaştırmışlarsa da, Türk hatları kesinti­
siz uzanan bir siperler siteminden çok, yaklaşım yollarına hâkim tepelere
yerleştirilmiş bir dizi tahkimli mevziden ibaretti. Çanakkale cephesindeki
aralıksız siperler sisteminin aksine, tahkimli mevziler şeklindeki bu taktik
konuşlanma (Türkler piyade erlerinin eksikliği nedeniyle bu sistemi uygu­
lamaya mecbur kalmışlardı) onları kararlı bir hücum karşısında son dere­
ce zayıf bir durumda bırakmaktaydı. İlk Rus hücumu tam da ıı. Kolordu­

174 Y ü k selen Da lc a , O ca k -Aralik 1916


nun üzerine indi (ı8., 33. ve 34. Piyade Tümenleri). Türkler Ruslan durdur­
mak için çok zayıf ihtiyatlannı muharebeye soktular. Türk 3. Ordu karargâ­
hı muharebeyi daha yakından kontrol edebilmek için Erzurum'dan Hasan-
kale’ye intikal etti. Komşu 9. Kolordunun alayları ıı. Kolordu mıntıkasın­
da büyüyen muharebelere gönderildi. 14 Ocak tarihinde Ruslar ıı. Kolor­
dunun savunma hatlarını dağıtmışlardı. Bunu izleyen üç gün içinde Türk­
ler Köprüköy hatlarından sürüldüler ve 18 Ocak’ta Ruslar Erzurum yolu­
nun yan noktasında bulunan Hasankale’ye yaklaştılar. Ertesi sabah dört ta­
burluk Türk artçısı imha edildi. Sadece bir hafta içinde, Türklerin Kafkas-
lar’daki stratejik durumu felaketin eşiğine gelmişti.
Türk tümenleri kendilerini sürekli olarak kuşatılmış ve düzensiz
ricata mecbur kalmış halde buluyorlardı.’ Türkler kolordu seviyesinde za­
yıf ve koordinesiz harekât nedeniyle Rusların buldukları boşlukları kapa-
tamıyorlardı. Alay ve tümen seviyesindeki muharebelerde uğranan bir di­
zi yenilgi Köprüköy Muharebesi olarak adlandırıldı ve sonuç Türkler için
kötü oldu. Erzurum Kalesi önündeki bütün cephe dağıldı ve Türk 3. Or­
dusu paramparça ve mağlup halde kaldı. Türkler harekât alanının tümü
için ihtiyat kuvvetler bulundurmuş olsalar dahi, olumsuz kış koşulları ve
Türk yollarının kötü durumu bunların ivedilikle kullanımını muhtemelen
önlemiş olurdu.
3. Ordunun makamından ayrı düşmüş, yanılgı içindeki komutanı
Mirliva Mahmut Kamil Paşa 19 Ocak tarihinde hâlâ İstanbul’da idi ve ko­
mutanlık vekâleten Abdülkerim Paşa tarafından yürütülmekteydi. 3. Or­
dunun asıl komutanının uzakta olmasının ordunun performansını olum­
suz etkileyip etkilemediği konusu meçhuldür. Türklerin Eleşkirt’teki son­
bahar taarruzları sırasında Enver, Abdülkerim Paşa’ya Mahmut Kamil
Paşa’dan daha fazla güven duyduğunu açıkça göstermişti ve Abdülke-
rim’in Malazgirt’teki performansı çok başarılıydı. Keza, Mahmut Ka-
mil’in daha sonraki performansı beceriksizceydi ve sonuçta Abdülkerim
Paşa’nın kalmasının Türkler için daha iyi olması muhtemeldir. Diğer
yandan 3. Ordu kurmay başkanlığını yapan güçlü ve iyi yetişmiş bir Al­
man kurmay subayın yokluğu, ordunun taktik dağılımı ve tepki kabiliye­
tini mutlaka olumsuz etkilemişti.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 175


Türk 3. Ordusu ocak ayındaki ilk muharebelerinde ölü, yaralı olarak
yaklaşık 10.000 asker yitirdi. Bunların bir kısmı donarak ölmüştü. Bereket
versin sadece 16 top kaybedilmiş ve 40 .0 0 0 asker Erzurum Kalesi’ne sığı-
nabilmişti.“^Ruslar 5000 Türk askerini esir aldılar ve Rus tahminlerine gö­
re buna eşit sayıda asker de firar etti. Kayıpların çoğu, gücünün neredeyse
yüzde 7 0 ’ini yitiren ıı. Kolorduda yoğunlaşmıştı. Bununla birlikte 10. Ko­
lordunun kayıpları hafifti. Türkler her ne kadar ağır bir yenilgiye uğramış
ve fazlasıyla hırpalanmışlarsa da, düzenli bir çekiliş yapmayı başararak
Ruslara zaferlerinden daha fazla yararlanma olanağı vermediler. Ancak,
Türkler Rusların şimdi Erzurum’u almak üzere plan yapmaya başladıkları­
nı bilmiyorlardı.
Köprüköy’deki yenilginin haberi İstanbul’da özellikle tehlikeli bir
tehdit olarak algılanmadı. Erzurum’daki Türk Kalesi’ne güven duyuluyor,
iyi silahlanmış olduğu düşünülüyordu. Bu kale geçmişte Rus kuşatmasına
dayanmıştı. Her ne kadar Köprüköy’deki kayıplar ciddi ve yerel olarak gide­
rilemeyecek ölçülerdeyse de, yakın geçmişte Gelibolu’da meydana gelen kı­
yımlarla karşılaştırıldığında daha hafifti. İstanbul’dakiler nerdeyse havalar­
da uçuyorlardı. Ocak 19 1 6 ’da Müttefikler Gelibolu Yanmadası’ndaki kıyı
başlarını tümüyle boşaltmak zorunda kalmışlar ve çok büyük miktarda de­
ğerli savaş malzemesi ve ikmal maddesini terk etmişlerdi. Buna ek olarak
Sırbistan'ın Alman ve Avusturya-Macaristan ordulan tarafından işgali,
Merkezî İttifak üyeleri arasında devamlı ve güvenilir bir ulaşım hattının
açılabilmesini sonunda sağlamıştı. Enver Paşa, bu gelişmelerden cesaret
almış olarak, Gelibolu’daki zaferin ardından buradaki fazla gücün en iyi
nerede kullanılabileceğini belirlemek üzere Alman Genelkurmay Başkanı
General Erich von Falkenhayn ile konuştu. 19 16 Ocak ayının başlarında en
azından 4 Türk piyade tümeni derhal kullanıma hazır bulunuyordu. Al­
man teşviki ile Enver ve Türk Genelkurmayı 13 Türk piyade tümenini Müt­
tefik başarılarının tehdit ettiği bölgelere konuşlandırmaya karar verdi. İki
tümen Mezopotamya’ya, ikisi Suriye ve Filistin'e (ki bu bölge Gelibolu ne­
deniyle birinci sınıf birliklerden yoksun bırakılmıştı), ikisi Doğu Akdeniz
kıyısını korumaya gönderilecek ve yedi tümen de Kafkasya’da konuşlana­
caktı. Bu sağlam bir stratejik düşünceyi temsil ediyordu.

176 Y ü k selen Da lc a , O cak -Aralik 1916


Ne yazık ki Türk ordusunun Kafkaslar’a gönderilecek yedi tümenle
ilgili konuşlanma planı sağlam olmayan üç varsayıma dayanıyordu. Birin­
cisi, Türkler tükenmiş durumdaki Rusların Kafkasya’daki kış taarruzlarını
19 16 yılının yaz başlarına kadar yenileyemeyeceklerini varsaydılar. Bu ne­
denle muharebe deneyi kazanmış ve iyi eğitimli Gelibolu tümenleri şubat
ayına kadar tren sevkıyatına dahi başlamadı. İkinci hatalı varsayım, Türk
kara ve demir yolu sisteminin doğuya büyük güçleri sevk edecek çareleri
bulabileceği konusuydu. ı. ve 5. Kuvve-i Seferiyelerden edinilen deneyler­
den sonra, 19 16 başlarında Türklerin bu konudaki düşüncelerini anlamak
kolay değildir. Üçüncü ve belki de en hatalı varsayım ise Erzurum Müstah­
kem Bölgesi’nin aylar süren uzun bir dönem boyunca kararlı Rus saldınla-
nna karşı direnebileceği idi. Gerçekten de Türklerin olağanüstü zor koşul­
larda direnme konusunda 18 77’deki Plevne’den beri süregelen mükemmel
bir tarihleri vardı, daha yakın zamanlarda, 19 12 ’deki Edirne ve Çatalca ile
19 15’teki Çanakkale buna örnekti. Bu varsayımların bileşimi, Türkiye’ye
elindeki güçleri yeniden konuşlandırıncaya kadar bir nefes alma süresi ta­
nınacağını düşündürtmekteydi.
Erzurum birkaç yüzyıldır önemli bir Osmanlı kalesiydi ve 19 14 ’te
Erzurum Müstahkem Bölgesi olarak yeniden adlandınimıştı. İngiliz ordu
mühendisleri 18 78 ’deki acı yenilginin ardından kaleyi modern standartla­
ra göre yenilemeye başlamışlar, özellikle de dış istihkamları şehir merke­
zinden uzağa taşımışlardı. 1888 yılında kale Ruslar tarafından mükemmel
olarak değerlendirilmiş ve yüksek bir savaş yeteneğine sahip olduğuna ina­
nılmıştı. 18 9 0 ’larda îngilizlerin yerini Alman teknik danışmanlar almıştı.
19 14 ’e gelindiğinde, Erzurum’un esas savunma tesisleri 16 kaleden oluşan
bir merkezî grup ile bunların her iki kanadında yer alan ikişer kaleden
oluşmaktaydı. Her ne kadar bazı tarih kitaplarında kalelerin iç içe iki daire
şeklinde yerleştirildiği kaydedilmişse de,^ bunların büyük bölümü Hasan-
kale’den kuzeydoğuya uzanan vadi boyunca üç hat oluşturacak şekilde sı­
ralanmıştı. Kanatlan koruyan iki kale grubu Erzurum merkezinin 12 kilo­
metre kuzeyi ile 5 kilometre güneyinde yer almaktaydı. Şehrin hemen etra­
fında dairesel şekilde yerleştirilmiş son bir savunma siperleri hattı bulun­
maktaydı. Erzurum, kalelerinin gücü itibariyle dairesel olarak tahkim edil­

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 177


miş Edirne'den sonra en güçlü şehir olarak görülmekteydi. Kale son dere­
ce büyük bir topçu gücüyle donatılmıştı ve şehrin savunması için toplam
235 top bulunmaktaydı^ (Tablo 5.1).

Tablo 5.1 Erzurum Müstahkem Bölgesi’nin Topçu Kuvveti, Ocak 1916

TİP A d et

150 mm toplar 4
150 mm kısa obüsler 20
120 mm obüsler ı8
87 mm sahra toplan 102
80 mm sahra topları 34
90 mm hızlı ateşli Krupp 39
75 mm sahra topları ı8
TOPLAM 235
Not:Bu rakamlar sadece kale garnizonlarının elinde bulunan sabit ve yarı sabit topları göstermektedii
(tümenlere ve kolordulara ait sahra topları bu rakamlara dahil değildir).
Kaynak: TC Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Kafias Cephesi 3. Ordu Harekâtı, Cilt II (An
kara: CK Basımevi, 1986), 54.

3. Ordu komutanı 29 Ocak tarihinde İstanbul'dan döndüğü sırada


taktik durum bir ölçüde istikrara kavuşmuştu. Bununla birlikte Ruslanr
sadece Erzurum'da değil fakat Van Gölü yakınlarında da taarruzu yenile­
mek istedikleri doğrultusunda kötü işaretler vardı. Ruslar yoklama taarruz­
larını sürdürüyorlardı. Mahmut Kamil taktik tertiplenmelerini güçlendir­
meye başladı. 9. Kolordu, kuzey sının Erzurum-Hasankale yolunda olmal<
üzere güney kanadını tutuyordu. ıı. Kolordu merkezi, 10. Kolordu da ku
zeydeki yaklaşım yollarını tuttu. 10. Kolordu mıntıkası, Erzurum'u kuzey
den kuşatmış olan bir Rus çıkıntısı ile karşı karşıya bulunuyordu. Gerçek
te kale hem kuzeyden, hem de doğudan tehdit altındaydı. Her Türk Kolor
duşu ihtiyat olarak alay büyüklüğünde bir kuvvet tutuyordu ama bunu sağ
layabilmek için hatlar tehlikeli şekilde seyrekleştirilmişti. Ruslar kısa süre
de bu zaaftan yararlandılar.
27-28 Ocak gecesi, olağanüstü bir olay meydana geldi. Mükemme
Türkçe konuşan askerler Komes köyü yakınlarında hatları yardılar. Tarr

178 Y ü k selen Da lc a , O cak -Aralik 1911


bir askerî başan ile 38. Tümen komutanını, sekiz karargâh subayını, tü­
men veterinerini, üç subayı ile birlikte tümen topçu komutanını ve bazı di­
ğer askerleri esir aldılar. Ruslar geri dönerken üç top ile 20 0 Türk askeri­
ni daha ele geçirdiler.® Bu akının ölçeği ve başansı cephede son derece bü­
yük boşluklar olduğunu göstermekteydi. BÖylesi olaylar Gelibolu veya Gaz-
ze hattında işitilmiş şeyler değildi.
Ruslar şubat ayının ilk haftasında, Karadeniz kıyısındaki Lazis-
tan’da yaklaşık 8 kilometre kadar ilerlediler. 3. Ordu bölgesinin güney uç­
larında Malazgirt'ten Hınıs istikametine doğru harekete geçtiler. Kolordu
büyüklüğünde bir kuvvetle yapılan bu hücumlar karşısında 36. Piyade Tü­
meni ile 2. Nizami Süvari Tümeninin direnişleri bir sonuç vermedi. Tablo
5.2 Ocak 19 16 sonu itibariyle ordunun durumunu göstermektedir.
Ruslar ıı Şubat günü öğle saatlerinde, akşam saat 20 .0 0 ’ye kadar
kesilmeyen bir hazırlık bombardımanına başladılar. Bu atışlar esas olarak
merkezdeki ilk hat kaleler olan Çobandede ile Dalangöz üzerinde yoğun­
laşmış ve Ruslar ateş üstünlüğünü elde etmek üzere buraya 250 top yığ­
mışlardı. Ruslar akşamın daha geç saatlerinde dağlann üzerine karanlık
çökerken hücuma geçtiler. Ruslar piyade unsurunda, muharip asker olarak
üçe bir üstünlüğe sahip bulunuyorlardı.^ 350 kişilik Türk piyade taburları­
nın karşısında 1000 kişilik tam kadrolu Rus taburlan bulunuyordu. Muha­
rebeler, Verdun etrafındaki Fransız kalelerindeki çatışmaları andırır şekil­
de cereyan ediyor, hayatta kalabilen bitkin asker grupları göğüs göğse, ölü­
müne savaşarak kazamatları ve tünelleri koruyorlardı. Her iki taraf da ağır
kayıp vermekteydi. Türkler boğuşanlann üzerinden Rus topçusuna yönel­
miş yoğun bir ateş sürdürüyordu. Durum özelikle 10. Kolordu mıntıkasın­
da kritik bir hal aldı ve komutan alay gücündeki ihtiyatlarını bu birliğe des­
tek olarak gönderdi. Ruslar 12 Şubat'ta Türklerin kalelerden oluşan birinci
hattının içine giren bir çıkıntıya sahip oldular. Türkler Rus saldırısını dur­
durmak için ellerinde kalan çok az sayıdaki takviye kuvvetlerini buraya ge­
tirdiler. Ruslar 3. Ordu cephesinin diğer bölgelerinde, Lazistan ve Çoruh’ta
destek taarruzlarını başlattılar.
Rusların bundan sonraki aşamada beş koldan yaptıkları alay muha­
rebe gücündeki taarruza karşı direnme mümkün olmadı ve Türk savunma-

SizE ÖLMEYİ E m r ed iy o r u m ! 179


sı çökmeye başladı. Taarruzun ortasında hava tipiye dönerek özellikle açık­
taki Rusları etkiledi.'“ Hava koşullarının aleyhlerinde olmasına ve Türkle-
rin kararlı çabalarına rağmen kalelerin çok üstün Rus kuvvetlerinin hücu­
mu karşısında elde tutulması mümkün olamadı.
14 Şubat akşamı, Rus tümenlerinin öncü unsurları Erzurum ovası­
na hâkim yüksekliklere ulaştılar. Kuzey grubu kaleleri üzerine yapılan bir
Rus destek hücumu da aynı derecede başarılı olmuştu. 3. Ordu karargâhı
Erzurum'un elde tutulamayacağını açıkça gördü ve Türkler savaşarak çekil­
meyi ve bu arada mümkün olduğu kadar çok asker ve malzemeyi kurtarma­
yı kararlaştırdı. Ertesi gün Türklerin ön saflardaki alayları, hâlâ ellerinde bu­
lunan ilk hattaki kaleleri terk etmeye ve 3. Ordunun geri unsurları da şehir­
den çekilmeye başladılar, Türkler çekilmeye başlayınca özellikle şehrin kur
zeyindeki Rus hücumları yoğunlaştı. Ruslar 16 Şubat 19 16 günü 07.30 su­
larında şehre girmeye başladılar. Şehir düşerken kuzeydeki hızlı Rus başa­
rılan kuşatma koşullarım yarattı ve Türkler kalelerin batı çıkışını ancak çok
büyük zorlukla açık tutabildiler. Türkler savaşarak çekilmeyi başardılar ve
piyadelerinin büyük bölümünü Rus kuşatmasından kurtardılar fakat 3. Or­
dunun birçok hizmet destek birliği, Erzurum Hastanesindeki 250 yaralı
Türk ile birlikte esir düştü. Son derece yıpranmış olan 10. ve ıı. Kolordular
şehrin 8 kilometre kadar doğusunda bir savunma hattı oluşturdular.
Türklerin topçu kayıpları özellikle ağırdı, çünkü Ruslar kalelerin
içinde ve civarında bulunan topların hemen hemen tümü olan 327 topu ele
geçirdiler. Piyade unsurları itibariyle, 3. Ordu ölü ve yaralı olarak yaklaşık
10.000 zayiatın yanı sıra 5000 kadar da esir verdi." Her ne kadar Türk pi­
yade kayıplarının çoğu 10. Kolorduda yoğunlaşmışsa da, ıı. Kolordunun
34. Piyade Tümeni hemen hemen imha edildi. Ruslar Erzurum’un düşme­
sinden sonra 3. Ordunun dağılmasını bekledikleri için takip hazırlıklarına
başladılar. Mahmut Kamil Paşa, muharebe sonrası raporunda, Erzu­
rum’un kaybını elindeki güçlere nispetle cephesinin aşın uzamasına bağ­
ladı. Türk kolordularının Çanakkale’de Seddülbahir’de beş veya altı kilo­
metrelik ve Anafartalar'da on kilometrelik bir cephe tuttuklannı not etti.
Erzurum’da kolordular otuz kilometreden daha uzun cephelerden sorum­
lu tutulmuşlardı.

180 Y ü k s e l e n D a l g a , O c a k -A r a l i k 1 9 1 6
Gelişen bu olaylar, o sırada Halep’te olan Enver Paşa’yı son derece
endişelendirdi ve doğuya gidecek olan takviyeleri derhal hızlandırdı. lo. ve
13. Piyade Tümenleri’nden oluşan 5. Türk Kolordusu derhal doğuya doğru
yola çıktı. Van Gölü ve Karadeniz kıyısındaki Lazistan cephesinden gelen
haberler de aynı derecede rahatsız ediciydi ve buralarda da ciddi Rus taar­
ruzlarının çok yakın olduğunu gösteriyordu. Gelibolu’daki büyük zaferin
ardından gelen zafer sarhoşluğu yok olmuş ve yerini bir umutsuzluk hava­
sına bırakmıştı. Bununla birlikte, baş eğmez bir tabiata sahip olan Enver 5.
Kolorduya teşvik edici bir mesaj göndererek, her ne kadar 3. Ordunun mo­
rali yok edilmişse de, 5. Kolordunun deneyimli piyadelerinin savunmayı
sağlamlaştıracağını bildiğini söyledi.
Enver Paşa 3. Orduya takviye sevkıyatını hızlandırmak amacıyla 23
Şubat’ta bu ordunun mağlup liderlerini değiştirmeye karar verdi. 27 Şu-
bat’ta Mirliva Mahmut Kamil Paşa’yı komutanlıktan alarak yerine ıı. Ko­
lordu Komutanı Abdülkerim Paşa’yı geçici olarak atadı. 2. Ordu Komutanı
ve Çanakkale deneyimine sahip Mehmet Vehip Paşa derhal Trakya’dan ay­
rılarak 3. Ordunun komutasını üstlenme emrini aldı. Vehip Paşa’nın önce­
likli görevi giderek dağılmakta olan 3. Orduyu toparlamaktı. Yeni terfi et­
miş olan Albay Guse kurmay başkanlığı görevinde kalmaktaydı. Eski ko­
mutan Trabzon’dan gemiye binerek 3. Ordu bölgesinden ayrıldı. Geçici ko­
mutan son derece umutsuz bir durumla karşı karşıya bulunuyordu. 23 Şu­
bat tarihinde 3. Ordu yoklamaları sadece 25.500 nişancı eri, 76 makineli tü­
fek ve 84 topun muharebeye hazır durumda olduğunu gösteriyordu. Ayrı­
ca hastaneleri ve lojistik desteği ile Erzurum’un yitirilmesi 3. Ordu destek
unsurlarım son derece zor durumda bırakmıştı. Özellikle hasta ve yaralı
olarak 8000 ile 10.000 arasında asker bulunmaktaydı ve bunlar için çok az
tıbbi yardım olanağı vardı. 3. Ordu karargâhının haberleşme ve ulaştırma
hizmetlerinin çok zor koşullar altında yeniden faaliyete geçirilebildiği Er­
zincan şehrine intikali de sorunları daha karmaşık hale getirmekteydi. Ve­
hip Paşa 16 Mart’ta Erzincan’a geldi.
Erzurum’un düşüşü Türk savaş çabasının stratejik yönü üzerinde
çok büyük bir etki yaptı. Şimdi Enver ve Türk Genelkurmayı Kafkaslar’da-
ki stratejiye ve harekâta ilişkin durumun kartondan yapılmış bir evi andır-

SizE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 181


00
t.)
Tablo 5.2
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Ocak 1916
TRAKYA KAFKASYA
1. O rd u 3. Of</u
1. Piy. T ü m . 9. Kolordu: 17., 28., 29. Piy. Tüm.
2 0 . Piy. T ü m ıa Kolordu: 30., 31., 32. P/y. Tüm.
1. Süv. Tug. 11. Kolordu: 18., 33., 34. Piy. Tüm.
2 . O rd u 2. Nizami Süv. Tüm.
6 . K o lo r d u : ı 6 . , 2 4 . , 2 6 . Piy. T ü m . 3. İhtiyat Süv. Tüm.
K u r u lu ş H a lin d e : 1 4 . K o lo r d u , ı 6 . Van İhtiyat Süv. Tug.
K o lo r d u VanJandarma (PiyJ Tüm.
K u r u lu ş H a lin d e : 4 3 ., 4 4 . , 4 7 . , 4 8 . 36. Piy. Tüm.
Piy. T ü m .

MEZOPOTAMYA
GELİBOLU 6 . O rd u
5. O r d u
1 3 . Kolordu: 33., 5 2 ., Piy. T ü m .
t. Kolordu: 2., 3. Piy. T ü m . 1 8 . K o lo r d u : 4 5 ., 5 1* Piy. T ü m .
2. Kolordu: 4., 5., 6. Piy, Tüm. SURİYE-FİLİSTİN
3. Kolordu: 7., 8., 9., 19. Piy. Tüm. 4 . O rd u
4. Kolordu: 1 0 . , 11., 12. Piy. Tüm. 7 . K o lo r d u : 2 3 ., 2 4 . , 2 7 . Piy. T ü m .
5. Kolordu: 13., 74., 15. Piy. Tüm. 1 2 . K o lo r d u : 4 1 . , 4 2 . , 4 6 . Piy. T ü m
2 5 . Piy. T ü m .

Not: Koyu renkle gösterilen birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olan birlikler ARABİSTAN-YEMEN
1915 yazından sonra yeniden konuşlandırılan birlikleri göstermektedir. Koyu 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 . , 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
renk yazılan birlikler ciddi şekilde eksik kadrolu birlikleri gösterir. 38. Piyade
Tlimeni faal listeden çıkarılmıştır.
dığını ve her an çökebileceğini açıkça görebiliyordu. Aynca, doğu cephesi­
nin giderek artan uzunluğunun da 3. Ordunun komuta ve kontrol yetene­
ğini hızla aşmakta olduğu görülüyordu. 5. Kolordu ile gelmekte olan yedi
piyade tümeni, mevcut 3. Ordu karargâhı üzerinde altından kalkılamaya­
cak bir baskı yaratacaktı. Bu nedenle ı Mart tarihinde Enver, Ahmet İzzet
Paşa komutasındaki 2. Ordu Karargâhının Trakya'dan Diyarbakır'a intika­
lini emretti. 2. Ordu, hedefine ulaşınca 3. Ordu cephesinin doğu bölümü­
nün sorumluluğunu üstüne alacaktı. Enver bu güçlü ordunun Rusların ka­
nadına kesin sonuç alıcı bir darbe indireceğini ve son Rus taarruzlannda
yitirilen toprakları geri alacağını umuyordu. Türk Genelkurmayı 2. Ordu­
nun 19 16 yılının haziran başlarında yerine ulaşmış ve harekâta hazır hale
gelmiş olacağını umuyordu.'^ Mustafa Kemal'in yeni kurulan 16. Kolordu­
su ile büyük muharebe tecrübesi olan 5. Piyade Tümeni de 10 Mart tarihin­
de doğuya intikal ederek 2. Orduya katılma emri almıştı. Bu ordu ağustos
ayında dört kolordu ve on piyade tümenine sahip bir güç haline gelecekti.
Ne yazık ki Türk kuvvetlerinin bu stratejik yeniden konuşlanması 3. Ordu
için çok geç sonuçlanacak ona çok sınırlı bir yardım sağlayacak ve ordunun
çok seyrek mevzilenen kuvvetleri yeni felaketlerle karşı karşıya kalacaktı.
Ruslar Erzurum'da kazanmış oldukları hızı ve avantajı yitirmek is­
temiyorlardı. Lazistan'da sıkı bir hücuma geçerek, 19 16 Mart'ında bir am-
fibik hareket ile Rize limanını ele geçirdiler ve ilerlemeyi sürdürerek 16 Ni-
san'da kilit öneme sahip Trabzon limanını aldılar. Bu, Türkler için kritik
bir kayıptı, çünkü Trabzon 3. Ordu bölgesindeki en büyük limandı ve kap­
lanmış yollarla Anadolu yaylarına bağlıydı. Lojistik açıdan bu durum 3. Or­
du için tam bir felaketti. Mayıs başlarında 3. Ordu bölgesini ziyaret eden
Enver, Mirliva Fevzi Paşa'nın 5. Kolordusunun operasyon bölgesine ulaş­
mış olduğunu, ancak, Rusların Karadeniz kıyısındaki baskılannm şiddetle
gerek duyulan bu kuvvetin etkisini dağıttığını gördü. Gerçekten de 5. Ko­
lordunun bütün bir piyade tümeni daha şimdiden, çökmekte olan Trabzon
mıntıkasına kaydırılmıştı.
3. Ordu için bir başka talihsiz gelişme, Türk Genelkurmayı'nın
mart ve nisan aylannda demiryolu ve ulaştırma önceliğini Mezopotam­
ya'ya gitmekte olan Türk tümenlerine vermiş olmasıydı.'^ Ciddi sonuçlar

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 183


doğuracak olan bu karar, Kut’ta gelişmekte olan durum ve îngilizlerin bura­
da kuşatılmış olan İmparatorluk birliklerini kurtarmak için yaptıklan ciddi
girişimler nedeniyle alınmıştı. Türk demiryolu ulaşımının kısıtlılığı, Türk 2.
Ordusunım doğuya intikalinde yeni gecikmelere neden oldu, çünkü her iki
operasyon alanı da Trakya’dan Adana’ya uzanan aynı demiryollanna bağım­
lıydılar. Giderek büyüyen komuta ve kontrol sorunu karşısında Vehip Paşa
13 Nisan’da cephesini üç harekât bölgesine ayırmaya karar verdi. İlk bölge
Diyarbakır’ın kuzeyindeki güneydoğu cephesiydi ve Mustafa Kemal Pa-
şa’nın iki tümene sahip 16. Kolordu karargâhına bağlı olacakti. Merkezdeki
ikinci bölge 10. Kolordu komutanı Yusuf Ziya Paşa komutasında olacak, ay­
rıca 9. Kolordu, II. Kolordu ve 2. Nizami Süvari Tümeni de ona bağlı kala­
caktı. Kuzeyde, Karadeniz kıyısında, Fevzi Paşa ve 5. Kolordu üçüncü bölge­
nin kontrolünü aldı. Fevzi Paşa’nın eline iki tümen ile Lazistan ve kıyı sa­
vunma müfrezeleri bulunmaktaydı. Birliklerin bu şekildeki gruplanmalan
Türklerin Gelibolu muharebelerinde kullandıklan sisteme benziyordu. 3.
Ordunun toplam muharebe gücü de sonunda artmaya başlamışti (Tablo 5.3).

Tablo 5.3 Üçüncü Ordu Kuvveti, 28 Nisan 1916

Bölge Asker Tüfek MAKİNELİ Tüfek Top


Birinci 13.741 9.970 7 19
İkinci 23.444 19.046 59 52
Üçüncü 29.786 16.119 25 37
TOPLAM 66.786 45-135 91 108
Kaynak: TC Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi'nde Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, Cilt II. (An­
kara: CK Basımevi, 1986), 165.

Giderek artan güçlerinden ve Enver Paşa’nın teşviklerinden cesaret


alan Türkler merkez ve güney bölgelerinde sınırlı taarruzlar yapmaya baş­
ladılar. İlki Mayıs 19 1 6 ’da gerçekleştirilen bu hücumların hedefi, daha son­
ra Erzurum’un alınması için yapılacak büyük hücum için elverişli mev­
zileri ele geçirmekti. Hücum kısmi bir başarı sağladı. Enver ve Vehip
Paşalar Rusların Trabzon’un ele geçirilmesiyle elde ettikleri takviye sağ­
lama olanağı konusundaki potansiyel avantajdan da endişe ettikleri için

184 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k -A r a l i k 1 9 1 6
kuzeyde yeni hücumlara girişilmesini emrettiler. 26 Haziran'da 5. Kolordu
Trabzon’u geri alma amacıyla Doğu Karadeniz dağlarında bir taarruz baş­
lattı. Bu taarruz ı. Dünya Savaşı’ndaki çoğu muharebede olduğu gibi ilk
başta bir miktar başarı sağladıysa da, Türkler bu başarıdan yararlanacak
yeterli güce sahip değillerdi. Bu hücum hedefine ulaşmadan ve 5. Kolor­
duyu tüketerek yavaşladı ve durdu.
Bu arada yavaş yavaş bölgeye ulaşmakta olan 2. Ordu gücünü ar­
tırıyordu. İntikaller en iyi koşullarda dahi büyük zaman almaktaydı. En iyi
durumda, tümenler doğuya giden trenlerle İstanbul’dan ayrılarak ya Ereğ­
li, ya da Pozantı’ya ulaşıyorlardı. Örneğin, 8. Piyade Tümeninin son unsur­
ları 5 Nisan’da İstanbul’dan ayrılarak 7 Nisan’da Pozantı’ya geldiler ve
Toros dağlarındaki tamamlanmamış demiryolu aralığını yürüyerek dört
günde geçtiler. Tümen bir günlük tren yolculuğundan sonra 12 Nisan’da
Osmaniye’deki demiryolu boşluğuna geldi. Burada trenden inerek bir gün­
lük başka bir tren yolcuğu için beş gün yürüyerek Katma’ya geldi. Son
yürüyüşüne 20 Nisan’da başlayarak 30 Nisan’da Diyarbakır’a ulaştı.
Tümenin ilk unsurları İstanbul’dan 20 Mart’ta aynlmış oldukları için,
tümenin doğudaki taktik toplanma bölgesine intikali 4 1 gün sürmüştü.'®
Doğrudan doğuya hareket eden tümenler için ulaşım, yürüyüş mesafeleri
daha büyük olduğu için daha da uzun zaman alıyordu. Örneğin, 9. Piyade
Tümeni nihai taktik intikal bölgesine 53 günde ulaştı. Bu yöntemle
harekete geçen birliklerde hastalık ve yıpranmanın büyük zayiata neden ol­
duğunu söylemeye gerek yoktur. Bu şekilde intikal eden birlikler, muhare­
beye girmeden önce, yeni operasyon mıntıkasının geri alanlarında belirli
bir toparlanma dönemine gereksinim duyuyorlardı. Çoğu zaman
komutanlar ve tümen karargâhları daha önceden gönderilerek, yeni böl­
gelerinde ön planlama yapmaları sağlanıyordu. Komutanlar yoldaki asker­
lerinin sağlıkları ve durumlarıyla ilgilenemedikleri için bazen de bu durum
harekât üzerinde olumsuz bir etki yapıyordu.
16. Kolordunun 5. ve 8. Piyade Tümenleri Diyarbakır ve Bitlis’e in­
tikal etmişlerdi. 15 Mayıs’ta şimdi deneyli ı., 7., 14. ve yeni oluşturulan 53.
piyade tümenlerinden oluşan savaş görmüş 3. Kolordu da doğuya gitmek
üzere yola çıkarıldı. Ereğli’de trenden indirilmiş olan Bağımsız 9. Piyade

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 185


Tümeni Sivas’a doğru yürüyor ve 3. Nizami Süvari Tümeni Adana’da tren>
den indiriliyordu. Artık Midilli adını almış olan eski Breslau kruvazörünün
eşliğindeki 12. Piyade Tümeni Samsun Limam’na gönderildi. İzmir’deki 4.
Kolordu harekete hazır olma emri aldı ve 30 Mayıs tarihinde bu tümen de
47. ve 48. Piyade Tümenleri ile doğuya doğru yola çıktı. Ne var ki bu muaz­
zam güç yavaş yavaş doğuya doğru ilerlerken felaket tekrar 3. Ordunun
üzerine çöktü.
Rus Ordusunun Trabzon'da bulunan ileri unsurlarını kuşatmak is­
teyen Türk 5, Kolordusu yeni bir taarruza girişti. 9. ve 13. Piyade Tümen­
leri ile girişilen bu hücum kuzeye, Karadeniz kıyısına doğru ilerlemeyi
hedefliyordu. 28 Haziran’da Türkler denizden sadece 10 kilometre mesaf­
eye kadar gelmişlerdi. Burada etkili bir Rus savunması onlan durdurdu ve
2 Temmuz günü hücum sona erdi. İstanbul’da ise Türk Genelkurmayı
yeni bir piyade tümenini doğuda görev için hazır ola geçirdi ve yeni 49.
Tümen’e bir an önce yola çıkma emrini verdi. Sonuçta, TürHerin yapmış
oldukları bu karşı taarruzlar 3. Ordunun hayati muharebe gücünü tüket­
miş ve bu orduyu tekrar tehlikeli bir durumda bırakmıştı. Türk birlik­
lerinin coğrafi konumu da düzelmemiş, onları son derece olumsuz bir
stratejik pozisyonda bırakmıştı.
19 16 yılının ilkbahar sonlan ve yaz başlannda Ruslar güçlerini
tasarruf ediyor ve Erzincan’a doğru çok büyük bir hücum hazırlıyorlardı.
Buradaki başarı Türklerin Sivas şehrini tehdit altına alacak ve 5. Türk
Kolordusunun yeni ele geçirilen Trabzon limanına karşı oluşturduğu teh-
diti bertaraf edecekti. Ruslar 2 Temmuz’da hücumlannı başlattılar ve kuv­
vetlerinin büyük kısmım Çoruh Nehri’nin dirseğinde yer alan Bayburt ken­
ti üzerine yoğunlaştırdılar. Bir hafta içinde Bayburt'un dış mahallelerine
yaklaşmışlardı. Tehdit altındaki bu mıntıka Türk 10. Kolordusu tarafından
tutulmaktaydı. Birçok savaştan çıkmış, tecrübeli bir kadroya sahip olmakla
birlikte 10. Kolordu son bir yıl boyunca art arda Rus hücumlanna maruz
kalmıştı. Kahramanca savaşmasına rağmen tutunmaya muvaffak olamadı.
17 Temmuz’da Bayburt düştü. Rusların komşu 9. Kolordu üzerine yaptık­
ları hücumlar da eşit derecede başarılı oldu. Türkler çekildiler ve güçlü
savunma mevzileri kurdular.

186 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k -A r a l i k 1 9 1 6
19 Temmuz tarihinde Ruslar Bayburt köprübaşından güçlü çıkışlar
yaparak taarruzlarım yenilediler. Karasu Nehri'ni geçerek 9. ve 10. Kolor­
dulara tekrar darbeler indirmeye başladılar. Bu nehri geçtikten sonra da Er­
zincan ovasına çıktılar. Zayıf düşmüş Türk birliklerinin üzerinde savunma
hattı kurabilecekleri başka bir doğal engel kalmamıştı ve Rus kollan Erzin­
can üzerinde birleşecek şekilde ilerlemeye başladı. Kuzeydoğudan gelen Rus
ileri unsurlan 25 Temmuz'da Erzincan’a girdiler ve Vehip Paşa şehri savun­
mak yerine Anadolu içlerine giden batı geçitlerini savunmaya karar verdi.
Rus taarruzu 28 Temmuz’da sona erdi. Bayburt, Karasu ve Erzincan
muharebelerinde 3. Ordu ölü ve yaralı olarak 17.000 kayıp verdi ve 17.000
kişi de esir düştü.’^ Bu, Türklerin savaşta bugüne kadar verdikleri en büyük
esir sayışıydı. Türkler bu muharebeler dizisine “Çoruh Seferi” adını verdiler.
Bu muharebelerin sonuçlan Türkler için bir felaket oldu. Enver’in
niyeti, 3. Ordu Rus Ordusunu durdurup yeni konuşlanan 2. Ordu ile büyük
bir kanat hücumu yapmaktı. Enver sonuçta Erzurum ile Trabzon’u geri
alırken Ruslan imha etmeyi hedefliyordu. Bu, 18 78 ’den beri Rusların elin­
de olan Kars’ın geri alınmasının yolunu açacaktı. Çoruh seferi 3. Orduyu
etkisiz ve paramparça bir halde bırakarak ve Bayburt’taki ileri mevzilerini
ortadan kaldırarak bu iddialı planlan tümüyle yok etmişti. Şimdi hem 3.
Ordu, hem de Enver’in gösterişli planlan harabe halindeydi; ancak cephe
kısa süre içinde tekrar ateş içinde kaldı.
2. Ordunun uzun zamandır beklenen taarruzu 2 Ağustos 19 16
günü başladı (Harita 5.1.2. Ordu taarruz bölgesini göstermektedir). Ahmet
İzzet Paşa temmuzun umutsuz günlerinde Vehip Paşa’nm yardım istek­
lerine ve Rus kanadına tali taarruzlar yapılarak destek olunması çağnlarma
direnmişti. Şimdi ise Rus taarruzunun bitmesinden bir hafta sonra Ahmet
İzzet Paşa taarruza geçmeye karar veriyordu. Kafkasya cephesinin güney
kanadındaki daha önceki Türk taarruzlarında olduğu gibi, ilk hedef Malaz­
girt ve nihai hedef de verimli Eleşkirt Vadisi idi. 2. Ordu komutanı çok güç­
lü bir kuvvet toplamıştı ve bunlar ı., 7., 14. ve 53. Piyade Tümenleriyle 3.
Kolordu; ıı. ve 12. Piyade Tümenleriyle 2. Kolordu; 47. Piyade Tümeni
(muharebe alanına gelmekte olan 48. Piyade Tümeni ile takviye edilmiş
olarak) ile 4. Kolordu ve 5. ve 8. Piyade Tümenlerine sahip olan 16. Kolor-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 187


00 H s r İta 5*1 Türk Kara Kuvvetleri, Genel Durum 1916
00

Kaynak: TC. Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci, Dünya Harbi İdari Faaliyetler ve Lojistik,
X. Cilt, (Ankara: GK Basımevi, 1985), Kroki 15.
du idi. 2. Ordunun elinde ayrıca 3. Nizami Süvari Tümeni ile beş ağır top­
çu taburu da bulunmaktaydı. Bu muazzam güç bir ay önce yığınağını
tamamlamış ve hücuma geçmiş olsaydı Rus ordusu üzerinde çarpıcı bir et­
kide bulunabilirdi. Hatta 3. Orduyu mahvolmaktan, Erzincan’ı da düşman
eline geçmekten kurtarabilirdi. Ne var ki, Erzincan taarruzunun sonrasın­
da, Ruslar 2. Ordunun hücumunu karşılamak üzere ihtiyatlarını güney­
doğuya çekebilirlerdi.
2. Ordunun hücumunda Ahmet izzet Paşa güçlerini yoğunlaştır­
mayı başaramadı ve bunun yerine kuvvetlerini kolordu büyüklüğünde üç
grupta topladı. Bu kuvvetlerin her biri farklı bir eksende hücum ettiler.
Kuvvetler birbirlerine destek olamayacak kadar uzak konumlarda çar­
pışıyorlardı ve bu tam bir başarısızlık formülüydü. 16. Kolordu Bingöl böl­
gesinde, 3. Kolordu Oğnut bölgesinde ve 4. Kolordu Kiğı istikametinde
hücuma geçti. Mustafa Kemal’in 16. Kolordusu sıkı bir hücumla seferin
ilk başlannda Bitlis ve Muş’u aldı, ancak bunlar ana Türk hücumunun
kanadında bulunuyordu. Merkezde ise Türk askerleri güçlükle ve yavaş bir
ilerleme içindeydiler. Yerel olarak Türkler birçok durumda sayısal üstün­
lük sağlayabiliyorlardı ve bu Kafkasya cephesinde savaş boyunca çok az
görülen bir durumdu. Fakat cephenin bu bölgesindeki arazi koşullarının
çok çetin olması hem savaş tecrübesine sahip 3. Kolordu piyadesinin, hem
de yeni fakat iyi eğitimli 4. Kolordu piyadesinin muharebe etkinliğini azal­
tıyordu. Iç hatlarda faaliyet gösteren Ruslar Türk hücumlannı durdurmak
için deneyimli dağ birliklerini bölgeye koşturdular. Hasım Kültler Rus­
ların dağlarda haritalarda işaretli olmayan geçitleri bulmalarını sağladılar.
18 Ağustos’ta Ruslar cepheyi takviye etmeyi tamamlamışlar ve kolordu
büyüklüğünde güçlerle karşı taarruzlar yapabiliyorlardı. Eylül başlarında
Türk taarruzu yavaş yavaş durdu ve 26 Eylül’de ilk kar düştüğü zaman
tamamen sona erdi. Eylülün son günlerinde 16. Kolordu Muş’tan çekildi.
Türkler her ne kadar bir miktar arazi kazandılarsa da, yerine konulamaya­
cak piyade güçlerini yitirdiler. Muharebelere kaülan 100.000 askerden
30 .0 0 0 ’i öldü veya yaralandı.'* Bu deneyli Gelibolu birliklerinin yüksek
morali ve mücadele isteği nedeniyle Ruslar çok az esir alabildiler. Bazı
Türk piyade tümenleri sadece küçük bir kadro gücünden ibaret hale geldi

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 189


ve Eylül 19 16 sonunda 2. Ordunun etkili tüfek mevcudu yaklaşık 60 .0 0 0
askere inmiş oldu.
3. Ordunun temmuz bozgununun hemen arkasından gelen 2. Or­
du yenilgisi muazzam bir felaketti. On tümenden sekizi Çanakkale
gazisiydi ve hem muharebe deneyi, hem de yüksek morale sahipti. Yeni
oluşturulan en üst niteliklere sahip iki piyade tümeniyle desteklenen bu
muhteşem savaş gücü Türkiye'nin 19 16 yılındaki son stratejik ihtiyat­
larıydı. Tablo 5.4 Trakya’daki insan gücü havuzunun 19 16 yazındaki
boşalışmı çok açıkça göstermektedir. Kardeşi 3. Ordu, 19 16 yazında Rus-
1ar tarafından imha edilirken büyük bir dikkatle esirgenen 2. Ordu, daha
sonra dikkatsizce Rusların üzerine sürülmüştü. Bu iki ordu Ruslara kar­
şı aynı anda savaşacak yerde, birbiri ardına savaştılar ve sayısal üstünlüğe
sahip olan Ruslar tarafından büyük ölçüde imha edildiler. 2. Ordunun
hücumu Türk ordusunun ı. Dünya Harbi’nde Müttefiklere karşı giriştiği
son büyük saldırı olacaktı.
2. ve 3. Ordular arasındaki operasyonların koordinasyonu 19 16
Haziran sonu veya Temmuz başlarından itibaren mümkün olabilirdi.
Temmuzda Ahmet İzzet Paşa’nın elinde olan yedi piyade tümeni hiç kuş­
kusuz ki o sıralarda Erzincan'ın zaptıyla meşgul olan Rusların kanatlanna
destek hücumları yapabilirlerdi. Ne yazık ki Türklerin bu iki ordunun
operasyonlarını koordine edecek bir cephe veya harekât alanı komutanı
bulunmamaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla Ahmet İzzet Paşa, Vehip Paşa’dan
gelen acil yardım çağrılarına rağmen, görevinin önce ordusunu toparlayıp
sonra da hücuma geçmek olduğunu düşünüyordu. 19 16 yazında 2. Ordu
tarafından yapılacak hızlı bir müdahalenin 3. Ordunun çökmesini ve Erzin­
can’ın yitirilmesini önlemesi tümüyle mümkündü. Bunun yerine Türk
ordusu 19 16 yılında Kafkaslar'da toplam 100.000 asker kaybetti. Eğitimli
askerlerin böylesi kitlesel bir ölçüde yitirilmesi savaşın bu noktasında asla
telafi edilemeyecek bir kayıptı.
Bu felaketlerin karşısında Türk ordusu Kafkaslar’daki kuvvetlerini
topyekûn ve çok gecikmiş bir yeniden örgütlenmeye girişti. Ordular grubu
seviyesinde bir karargâhın olmamasının 2. ve 3. Ordular arasındaki koor-
dineli operasyon olanaklarını etkili bir şekilde felç ettiğinin farkında olan

190 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 1 9 16
Türkler, gecikilmiş olarak bir Anadolu Ordular Grubu kurdu. Ahmet İzzet
Paşa bu grubun komutanlığına getirildi ve Mustafa Kemal de 2. Ordu
Komutanı olarak onun yerine geçti. Mustafa Kemal Gelibolu’da tümen ve
grup komutanı olarak mükemmel bir performans göstermiş ve 16. Kolor­
du Komutanı olarak gösterdiği olağanüstü başarı da onu yüksek komutan­
lık için tekrar aday yapmıştı. Şimdi de 2. Türk ordusunun komutanlığına
terfi ettirilmişti.
Kısa sürede diğer değişiklikler de birbirini izledi. 3. Ordu kâğıt
üzerinde 13 piyade ve ı süvari tümenine sahipti. Destek birlikleriyle birlikte
bu kuvvetin tam güçle yaklaşık 20 0.00 0 kişilik bir kadroya sahip olması
gerekirdi. Ne var ki burada tümenler alay, alaylar ise tabur, hatta bölük
seviyesinde kaldıkları için 3. Ordunun etkin gücü sadece 30.000 civarına in­
mişti. Elde takviye olanağı olmadığı gibi, 3. Ordu bölgesinde başıbozuk
şekilde dolaşan firari sayısı belki de 50.000’e ulaşmaktaydı. Bu tahammül
edilebilir bir durum değildi. Bu nedenle Türk Genelkurmayı bazı kolordu ve
tümenleri tümden lağvederek, bunların varlıklarını tam kadrolu hale yakın
bir duruma getirilecek yeni kuruluşlarda toplamayı arzu ediyordu. Giderek
kötüleşmekte olan durum karşısında bu, radikal ve ileri görüşlü bir çözüm­
dü. Enver Paşa 4 Eylül'de 3. Ordunun buna uygun şekilde yeniden örgütlen­
mesini onayladı. 13 Eylül’de Vehip Paşa Türk birliklerini toparlayacağını
umduğu yeni bir fikir geliştirdi. Bazı kuruluşlan kadrodan silerken, yeni
kuruluşları “Kafkas” birlikleri olarak adlandırmaya karar verdi. Bu yeni ad­
landırmanın yenilginin utancını sileceği ve yeniden adlandırılan kuruluşlan
dinçleştireceği umuldu. 23 Eylül’de 3. Ordu yeniden örgütlenmeye başladı.
Kolordu seviyesinde; 5., 9., 10. ve ıı. Kolordular Türk kuvvet
yapısından siliniverdi. Bunların yerine ve bunların karargâh heyetleri kul­
lanılarak Vehip I. ve 2. Kafkas Kolordularını kurdu. Bu birleştirme iki yeni
kolordu karargâhının tam güçle ve daha etkili bir şekilde çalışmasını sağ­
ladı. Vehip Paşa tümen seviyesinde 13. Piyade Tümenini 5. Kafkas Piyade
Tümenine dönüştürürken, 28. Piyade Tümeni yeni 9. Kafkas Piyade
Tümeni oldu. 30. ve 33. Piyade Tümenleri 10. ve ıı. Kafkas Piyade Tümen­
leri oldular. Vehip 36. Piyade Tümenini elde tutarak bunu 36. Kafkas
Piyade Tümeni olarak yeniden adlandırdı. Bağımsız piyade alaylarını top-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! I9 I


VO
N
Tablo 5.4
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Ağustos 1916
CALİÇYA TRAKYA KAFKASYA
15 . Kolordu: iq -, 2 0 . Piy. T ü m . 1. O rd u 3. Ordu
1. Süv. Tug. K o lo r d u : o ., l o . . 13. Piy. Tüm
ROMANYA 4 9 . Piy. T ü m .
9. Kolordu: ıy., 28., 2g. Piy. Tüm.
7 . K o lo r d u : 1 5 ., 7 5 . Piy. T ü m . 10. Kolordu: 30., 31., 32. Piy. Tüm.
GELİBOLU
2 6 . Piy. Tüm. 11. Kolordu: 18., 33., 34. Piy. Tüm.
5. O r d u
Y. Kolordu: 14., 16. Piy. Tüm. 2. N iza m i Süv. Tüm.
MAKEDONYA
Van Süv. TUg.
5 0 . Piy. T ü m .
Van Ja n d a rm a (Piy.) Tüm.
36. Piy. Tüm.
SURİYE-FİLİSTİN
4 . O rd u 2. O rd u
7 . K o lo r d u : 3 ., 2 3 ,, 2 4 ., 2 7 . Piy. T ü m . 3. K o lo r d u : 1 . 7 m-14-. 53- Piy- Tüm
1 2 . K o lo r d u : 4 1 . , 4 2 . , 4 3 ., 4 6 . Piy. T ü m . 2. K o lo r d u : n . , 1 2 . Piy. T ü m
4. K o lo r d u : 4 7 .. 4 8 . Piy. T ijm
ı6. Kolordu: ^.. 8 .. Piy. T ü m
3. İhtiyat Süv. Tüm.
A R A B İS T A N - Y E M E N
7 . K o lo r d u : a ı . , 2 2 ., 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .

MEZOPOTAMYA
6. O rd u
Not: Koyu renkli yazılanlar yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Ocak ıgıS’dan son­
ra yeniden konuşlandırılan birlikleri, koyu renkli italikle yazılanlar ciddi şekilde 1 3 . K o lo r d u : 2 ., 4 ., 6 . Piy. T ü m .
eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. Faal halden çıkarılan birlik: 38. Piy. Tüm. ı 8 . K o lo r d u : 3 5 ., 4 5 ., 5 1 ., 5 2 . Piy. T ü m .
layarak yeni 49. Piyade Tümenini oluşturdu. Nihayet kıyı müfrezeleri bir
araya getirilerek yeni 37. Kafkas Piyade Tümenini kurdu. Bu yeni Kafkas
tümenleri barış zamanındaki Türk tümenlerinden daha küçüktü ve bun­
ların piyade güçleri 60 0 0 kişi olarak belirlendi.'® Vehip daha sonra 9., 10.,
17., 18., 29., 31., 32. ve 34. Piyade Tümenlerini tümüyle lağvetti. Böylece
sekiz tümen tümüyle Türk ordusunun kadrosundan silinmiş oldu. Bu
tümenlerin subayları, askerleri, hayvanları ve malzemeleri 3. Ordu’nun
geri kalan yedi tümeninin kadrolarını doldurmak üzere nakledildi. Bu çar­
pıcı bir örgütsel değişiklikti ve 3. Ordunun etkinliğini büyük ölçüde
yeniden sağladı.
Neredeyse bir gece içinde, geride kalan 3. Ordu piyade tümenleri
fiili piyade mevcutları itibariyle tam kadrolu hale geldiler. Sahra topçusu da
yeniden örgütlenerek her tümene 12 ila 18 adet sahra veya dağ obüsü veril­
di. Mirliva Yusuf İzzet Paşa ı. Kafkas Kolordusunun, Mirliva Fevzi Paşa da
2. Kafkas Kolordusunun komutanlığına atandı. Süvari de unutulmadı ve
yeni 2. Kafkas Süvari Tugayı olarak yeniden örgütlendi. İyi bir şans eseri,
3. Ordu Komutanlığı bu büyük örgütsel değişikliklere uyum sağlarken Pus­
lar herhangi bir harekâta girişmediler.
Bu örgütsel değişikliklerin yanı sıra işleyişe ait değişiklikler de
yapıldı. 3. Ordunun üç harekât mıntıkası incelemeye alındı ve 19 Ekim
19 16 tarihi itibariyle aşağıdaki taktik değişiklikler yapıldı. Güneyde, 2. Mın­
tıka üçe bölgeye ayrıldı. ı. Bölge 36. Kafkas Piyade Tümeni, 2. Bölge 9. Kaf­
kas Piyade Tümeni ve 3. Bölge Kafkas Piyade Tümeni tarafından tutuldu.
Kuzeydeki 3. Mıntıka da aynı şekilde ayrılarak 4. Bölge 5. Kafkas Piyade
Tümeni, 5. Bölge ıı. Kafkas Piyade Tümeni ve 6. Bölge de 37. Kafkas
Piyade Tümeni tarafından tutuldu. ı. Mıntıka bu şekilde ortadan kaldırıl­
mış oldu. 49. Kafkas Piyade Tümeni kuzeydeki 3. Mmtıka’da ordu ihtiyatı
olarak bulunuyordu. 3. Ordu Karargâhı Suşehri’nde kalırken, 2. Kafkas
Kolordusu karargâhını Alucra’da kurdu, ı. Kafkas Kolordusu da
Refahiye’ye gitti. Aralık 19 16 ortalarında 3. Ordunun nişancı er sayısı
36.382 kişiydi. Tümen mevcutları 5000 ile 8000 arasında değişmekteydi."*“
19 15’te Gelibolu’da ve 19 15’te Malazgirt taarruzunda olduğu gibi,
Türk komutanlığı mevcut resmî komuta ilişkilerinden bağımsız ve belirli

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 193


bir görev için örgütlenmiş olan harekât grupları yaratma konusunda daha
rahat bir davranış içinde göründü. Bu durum, Türk ordusunda, 19 14 yılın­
da savaşa girdiği günlere göre, operasyonel düşüncede daha büyük bir es­
neklik kazanılmış olduğunu göstermekteydi. Yeni elde edilen bu esneklik,
Rusların çöktükleri ve Türklere Hazar Denizi’nin yolunu açtıkları, savaşın
daha sonraki bir aşamasında, yani 19 18 yılında, büyük yarar sağlayacaktı.
2. Ordu bölgesinde de önemli değişiklikler olmaktaydı. Her ne
kadar Ahmet İzzet Paşa 2. Orduda çok daha az zayiata uğramışsa da bazı
kuruluşlar savaşçı birliklerin etkisiz kalıntıları haline dönüşmüşlerdi. 1916
Ekim'inde, 2. Ordunun yoklamalan 64.000 fiili mevcut göstermekteydi.
Geri bölgelerindeki düşman Kürtler ile sorunlarının giderek artmakta ol­
ması Ahmet İzzet Paşa'nın işlerini zorlaştırmaktaydı.''' Bu nedenle Ahmet
İzzet Paşa hatlarını kısaltmak ve geri bölgelerdeki Kürtleri dizginlemek için
çok gerekli olan ihtiyatlan yaratmak amacıyla Dersim ve Bingöl’ün dağlık
bölgelerindeki kuvvetlerini geri çekti. Bunu takiben deneyli ve kahraman 3.
Kolorduyu lağvetti. Böylece, Balkan Savaşlan'nı adatmış ve Gelibolu’da
büyük yararlıklar göstermiş olan Türk ordusundaki en tecrübeli ve kah­
raman birliklerden birisi tarihe karışmış oldu. 3. Kolordunun tümenleri (7.
ve 14. Piyade Tümenleri) muhafaza edildi ve ilki Suriye’ye ve diğeri de
Mezopotamya’ya gönderildi. Bunun üzerine 2. Ordu üç kolordu halinde or­
ganize oldu: I I . ve 12. Piyade Tümenlerinden oluşan 4. Kolordu, ı. ve 47.
Piyade Tümenlerinden oluşan 2. Kolordu ve 5. ve 8. Piyade Tümenlerinden
oluşan 16. Kolordu. Ayrıca 53. Piyade Tümeni yeni gelmiş olan 48. Piyade
Tümeni ile birlikte Suriye’ye gönderildi. Böylece 19 16 Aralık ayı sonunda,
bir zamanların güçlü 2. Ordusu sadece 6 tümene inmiş oldu.“
19 16 yılı Türkler için Kafkaslar’da çok kötü sona erdi. Kafkasya
cephesindeki kuvvetler insan gücü olarak aynı kaldı ama tümenlerin
sayısı itibariyle eylül ayındaki en yüksek sayı olan 25’ten, aralık toplamı
itibariyle sadece 13’e düştü. Muazzam kaleleriyle Erzurum kentini, kritik
öneme sahip Trabzon liman kentini ve önemli Erzincan kentini yitirmiş­
lerdi. Diyarbakır’ı yitirmelerine ramak kalmıştı. loo .o o o ’in çok üzerinde
insan zayiatına uğramışlardı ve 3. Ordunun hemen hemen imha olmasını
ve 2. Ordunun da kelimenin tam anlamıyla tüketilmesine şahit olmuşlar­

194 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 1916
dı. Bereket versin, imparatorluklarının diğer bölgelerindeki olaylar Rus­
ların hareketsiz kalmalarına neden olmuştu, Türk 2. ve 3. Ordulanyla Kaf­
kasya’daki Türk konumunun ayakta kalmasını muhtemelen bu gelişme
sağlamıştı.

G al İ çya
Ruslar 19 16 Haziran’ınm ilk günlerinde başlattıkları Brusilov Sal­
dırısının ilk üç gününde 20 0.00 0 AvusturyalI askeri esir almışlardı. Sal­
dırının sona erdiği yazın daha sonraki günlerinde Habsburg Ordusu resmî
rakamlara göre 464.382 asker ve 10.756 subay yitirmişti; ancak, yeni tah­
minler bu kaybın 380 .0 0 0 ’i esir olan 750.000 askeri bulduğu yönün-
dedir.""^ Holger Helvvig, Avusturya-Macaristan'ın savaş çabasını ele alan
kapsamlı çalışmasında, bunun Habsburg Ordusunun asla altından kal­
kamadığı bir darbe olduğunu ifade eder. Ruslann bir milyon asker yitirmiş
olmalarının herhangi bir önemi yoktu ve Brusilov saldınsınm kayıpları,
19 14 ve 19 15’in felç edici kayıplarıyla birleşince, Habsburg insan gücü
havuzu boşalmış oldu. Bunun Avusturya-Macaristan açısından bir dizi
sonucu oldu ama bunların en önemlisi doğu cephesindeki stratejik yöne­
timin geri dönülmez şekilde Almanya’nın eline terk edilmesi oldu. Diğer
bir sonuç da, Habsburglar açısından, cephenin savunma dokusunda,
tamiri olanaksız bir boşluğun ortaya çıkması idi. Bu konuda Alman yar­
dımı ve Alman birliklerinin kitlesel bir şekilde buraya aktarılmasından baş­
ka çare yoktu. Ne var ki 19 16 yazında Almanya Fransa’da Somme’da, Doğu
Cephesinin kuzey bölümlerinde ve yeni açılan Romanya cephesinde ağır
muharebeler sürdürüyordu ve çok az yardım gönderebilecek durumdaydı.
Bu durum, Türk askerlerinin 17. yüzyıldan beri ilk kez Macaristan’ın uzak
cephelerine gitmelerine neden oldu.
Alman Genelkurmay Başkanı General Falkenhayn’ın önerisi üzer­
ine, Almanya’nın Doğu Cephesindeki boşlukları tıkamasına yardım için
Türkiye’den muharip birlikler temin etmesi istendi. Avusturya Yüksek
Komutanlığı bu fikre hiç de iyi bakmadı ve Türk kuvvetlerinin Galiçya Cep-
hesi’ne kabul edilmesi için hem zaman, hem de epey ikna çabası harcan-
dı."*"^ Bu arada, 4 Haziran 19 16 tarihinde, Enver Paşa Falkenhayn’m talebi­

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 195


ni kabul etti ve Türk birliklerinin Doğu Cephesine hareketini emretti. Bu,
19 16 yılında, sonunda üç Türk kolordu karargâhı ile yedi Türk piyade
tümenini kapsayacak olan Avrupa'daki bir seri “sapma”nm başlangıcıydı.
Liman von Sanders Türk birliklerinin bu şekilde Doğu Cephesine gön­
derilmelerinin çok ciddi bir yanlış olduğunu düşünüyordu.''^ Türkiye’nin
kendi sınırlarını büyük zorlukla koruyabildiği ve gücünü dağıtma
olanağına sahip olmadığı kanısındaydı. Liman von Sanders’in fikrine göre,
Mısır ve Mezopotamya’da oluşmakta olan büyük İngiliz yığınakları Türk-
1er için acil bir tehdit oluşturuyordu. Ayrıca, 19 16 yazına gelindiğinde hem
Erzurum kalesi, hem de çok önemli Trabzon limanı Rusların eline düşmüş
ve Türk 3. Ordusu büyük ölçüde imha edilmişti. Kafkaslar’daki giderek
kötüleşen bu stratejik durum derhal ilgi gerektiren tehlikeli ve giderek ar­
tan bir tehditti. Türk Genelkurmayı, çok gecikmiş olarak, bu sorunu
düzeltmek için Çorlu’daki 2. Orduyu yeniden konuşlandırıyordu ama
daima zayıf olan Türk demiryolu sistemi bunların Kafkaslar’a zamanında
ulaşmasına fırsat vermedi. Doğudaki durum kritikti. Liman von Sanders
Türklerin, imparatorluğun giderek artan Rus ve İngiliz tehdidiyle kaçınıl­
maz olarak uğraşmak zorunda kalacağı günler için güçlü bir merkezî ih­
tiyat oluşturmaları gerektiğini düşünüyordu. Tavsiyeleri ve uyarılanna
uyan olmadı.
Berlin’den bakıldığı şekliyle, Türklerin elde fazla tümenleri varmış
gibi görünüyordu. Von Falkenhayn, Ermenistan hariç, halen faal olan Türk
cephelerinin “hâlâ herhangi bir endişeye mahal vermeyecek derecede em­
niyet içinde”"*^ olduğu kanısındaydı. Sadece Liman von Sanders’in elinde
İstanbul, Trakya ve Gelibolu yarımadasında toplam 22 Türk piyade tümeni
bulunmaktaydı. Her ne kadar çoğu önceki yılın şiddetli Gelibolu savaşları
nedeniyle yıpranmış ve kayba uğramışsa da, hepsi makul derecede dinlen­
miş ve güç tazelemişlerdi. İngilizler bu tümenlerin çoğunu mükemmel
olarak nitelemişlerdi ve bunlar son derece iyi savaşçılar olarak tanınmışlar­
dı. Daha ötesi, Balkanlar’dan kuzeye giden demiryolları daha büyük bir tra­
fik yükü kaldırabilecek durumdayken, güneye giden Türk hatları bu kapa­
sitede değildi. Ulaştırma hatlarının berbat durumu ortadayken, Türklerin
ne yapmak istediklerinin çok önemi yoktu. Kendi başlarına bırakıldıkları

196 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 19 16
taktirde, Trakya’daki Türk tümenleri belki bir süre daha burada kalacaklar­
dı. Bu bakımdan ve ittifak açısından bakıldığında, hiç kuşku yok ki 19 16
yılında daha fazla Türk askerini tekrar harekâta sokmak Almanya için
büyük bir başarıydı.
Gelibolu seferi sona erdikten sonra Mustafa Kemal’in meşhur fakat
şimdi muharebe yorgunu olan 19. Piyade Tümeni kuzeye, Keşan ve Şarköy
istikametine çekilmiş ve yeni 15. Kolorduyu oluşturmak üzere 20. Piyade
Tümeni ile bir araya getirilmişti.'“^ 10 Temmuz 19 16 günü, 15. Kolordu
doğu cephesine hareket etmek üzere hazırlık yapma emri aldı. Diğer ı. Or­
du alaylarının top, teknik malzeme ve lojistik müfrezelerinin, çekip alın­
ması sayesinde 15. Kolordu piyade tümenleri normal kadrolarındaki mal­
zemelere sahip oldular. Piyade alaylarının boşalan kadrolarını doldurmak
üzere Liman von Sanders diğer ı. Ordu tümenlerinin tam sağlıklı per­
sonelini 15. Kolorduya intikal ettirilmesi emrini aldı. Bu konuda büyük bir
memnuniyetsizlik içindeydi ve özellikle de bunun Trakya’da kalan birlik­
leri üzerindeki uzun dönemli etkisi onu endişeye sevk ediyordu.^® Her
halükârda temmuz başlarında Kolordu mevcudu 30.000 askere çıkmıştı.
Bu askerler 15. Kolordunun uzun bir süre boyunca görüp göreceği son tam
eğitimli ve sağlıklı ikmal personeliydi.'“^ İki tümenin topçu alaylarına, ek
olarak 300 koşum hayvanı verildi. Albay Yakup Şevki komutasındaki kolor­
du karargâhı 17 Temmuz’da Macaristan’a gitmek üzere Uzunköprü’den
ayrıldı. Güzergâh Sofya, Niş ve yeni fethedilen Sırbistan’dan geçiyordu.
Yarbay Yasin Hilmi Komutasındaki 20. Piyade Tümeni 22 Temmuz’da ve
Yarbay Şefik komutasındaki 19. Piyade Tümeni 24 Temmuz’da onları iz­
ledi. Hareket sorunsuz devam etti ve 15. Kolordunun öncü unsurları 5
Ağustos’ta Macaristan’a gelmeye başladılar. Kolordu Korgeneral Graf von
Bohtmer komutasındaki Güney Ordusuna verildi ve Zlotalipa Nehri’nin
batı kıyısındaki hattın bir bölümünde görevlendirildi.
Kolordunun 28 kilometrelik cephesinin her iki yanında da Alman
tümenleri vardı ve 22 Ağustos öğle saatlerinde Türkler sol cenahlanndaki
Alman 55. Piyade Tümeni ile ve sağ cenahlarındaki ı. Bavyera İhtiyat
Tümeni ile irtibat kurdular. 15. Kolordu karargâhı aynı gün Graf von Boht-
mer’e ilk yazılı raporunu iletti. 28 Ağustos günü kolordu iki piyade tümeni

SİZE ÖLMEYİ E m REDİYORUm ! 197


ve üç topçu alayı birlikte hatta yerleşti. Bu mıntıkada, Türklerin karşısında
üç Rus tümenine ait unsurlar bulunmaktaydı: 47., 113. ve 3. Türkistan
tümenleri. Türkler şimdi 18 78 ’den beri Avrupa’daki Rus orduları ile ilk kez
temas halindeydiler ve siperlerdeki Türk askerleri harekâta katılmak için
fazla beklemeyeceklerdi.
15. Kolordu Türk standartlarına göre çok iyi donatılmıştı.^° Topçu
olarak 24 adet 90 mm, dört adet 120 mm, iki adet 220 mm, iki adet 105
m m ’lik obüs ile 8 adet mayın fırlatıcıya sahipti. Her zaman olduğu gibi
makineli tüfek mevcudu olarak zayıf oldukları için Almanlar onlara 30 adet
ele geçirilmiş Rus makineli tüfeği devrettiler. Ayrıca, Almanlar Türk piyade
alaylarını takviye için sekiz makineli tüfek müfrezesi gönderdiler. Seferin
daha ileri aşamalarında Türklere daha fazla ele geçirilmiş Rus makineli
tüfeği gönderilecekti.
Kolordu karargâhı 31 Ağustos sabahı, ağır bir bombardımanı iz­
leyecek bir Rus saldırısı konusunda bir istihbarat aldı. Türklerin uzun süre i
beklemelerine gerek kalmadı ve Rus saldırısı 2 Eylül günü başladı, öğle
saatlerine gelindiğinde birkaç Rus alayı ile ağır bir muharebeye tutuşmuş­
lardı. Çatışmalann en ağır olduğu bölge 20. Piyade Tümeninin tuttuğu
güney mmtıkasıydı ve bunu izleyen birkaç gün boyunca Türkler birkaç kar­
şı taarruz gerçekleştirdiler. 7 Eylül’de hem Türk 20. Piyade Tümeni, hem
de Bavyera ı. İhtiyat Tümeni yaklaşık 10 kilometre geriye çekilmişlerdi.^'
Ne var ki Türklerle Bavyerahlar arasındaki temas kesilmemiş ve hat sağlam
kalmıştı. Zayiat son derece ağırdı. Ruslar 15. Kolordu üzerindeki bu ilk
taarruzlarında ölü ve yaralı olarak 15.000 asker yitirdiler.
15 Eylül’de Ruslar Türk hattının en sağını tutan ve komşu Bavyera
alayı ile bağı sağlayan 61. Piyade Alayı’na karşı büyük bir saldırı başlattılar.
Bu, düşmanın Türk ve Alman kolordulan arasındaki bağı kopartmak için
yaptığı ciddi bir girişimdi. Durum tehlikeliydi, çünkü birkaç hafta yoğun
muharebeden sonra Türklerin elinde saldırıyı önleyecek herhangi bir tak­
tik ihtiyat kalmamıştı. Ne var ki, Alman taktik inisiyatifinin tipik bir örneği
sergilendi ve Alman 185. Piyade Alayı bir karşı taarruz ile Türkleri destek­
lemek üzere bölgeye gönderildi. Bu alay Türk mıntıkasına girerek Rusları
çıkış hatlanna kadar geri süren bir karşı taarruzu hemen başlattı. Bu 15.

198 Y ü k selen Da lc a , O cak -Aralik 1916


Kolordunun felaketin eşiğinden döndüğü bir andı. Birkaç gün sonra Rus
taarruzu yavaşlayıp durunca Türklerin ciddi darbeler aldıkları ve Galiçya
cephesindeki ilk muharebelerinde 95 subay ile 700 0 asker yitirdikleri an­
laşıldı.^'' Buna ek olarak, Türkler 6 tabur komutanı ile 22 bölük komutanı
yitirmişlerdi. Zayiatın çoğu 20. Piyade Tümenine aitti. Yıpranmış durum­
daki bu tümen şimdi sadece 5 kilometrelik bir cephe tutarken, daha kuvvet­
li 19. Piyade Tümeni 15. Kolordu cephesinin geri kalan 10 kilometrelik
bölümünü tutuyordu.
Eylül ayının geri kalan bölümünde cephe istikrara kavuştu ve her
iki taraf da yerel karşı taarruzlar yaptılar. Türk 20. Piyade Tümeni mın­
tıkasında, 61. Alay ihtiyata çekildi. Yeni bir Rus hücumu karşısında Türk-
leri desteklemek üzere 15. Kolordu mıntıkasının arkasına bir Alman piyade
alayı, bir Alman süvari alayı ve birkaç Alman topçu bataryası yerleştirildi. 8
Ekim 19 16 tarihinde Kolordu Komutanı Albay Yakup Şevki tuğgeneralliğe
yükseltildi.
19 16 yılının ekim ayı, Türk kolordu cephesi boyunca devamlı bir
Rus baskısıyla geçti. 15. Kolordu, her üç alayı da çarpışma hattında bulunan
19. Piyade Tümeni üzerindeki baskıyı hafifletmek amacıyla, (Türk mın­
tıkasındaki Alman ihtiyat alaylarından biri olan) 228. İhtiyat Piyade
Alayı’ndan oluşan Ledabor Müfrezesi’ni kurdu. 12-13 Ekim gecesi Ledabor
Müfrezesi kolordunun en sol cenahında çarpışma hattına yerleşerek 19.
Tümen’in alaylarından birini mevziden çekerek ihtiyata almasına olanak
sağladı.” Ekim ortalarında, Graf von Bohtmer 36. Alman Piyade Tümenini
daha önce Türk 20. Tümeni tarafından işgal edilen güney mıntıkasına yer­
leştirerek 15. Kolordu cephesini 10 kilometre kadar kısalttı. 15. Kolordu
şimdi toplam olarak yaklaşık 10 kilometrelik bir cepheye sahipti. Bu, Türk­
ler için çok ihtiyaç duyulan bir nefeslenme olanağı ve tükenmiş olan ön hat
piyade birliklerini dinlenmeleri için dönüşümlü olarak ihtiyat bölgelerine
çekme fırsatı sağladı
Kasım başlarında, taktik durum o kadar elverişliydi ki Rusların
sürekli karşı taarruzlarına rağmen. Alman Ledabor Müfrezesi lağvedildi ve
Türk mıntıkasından çekildi. Her ne kadar şimdi Türkler savunulması kolay
Zlotalipa Nehri hattından uzak düşmüşlerse de taktik durum elverişliydi.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 199


lo Kasım 19 16 ’da, Tuğgeneral Şevki 14. Kolordunun komutasını almak
için Türkiye’ye döndü ve o kolordunun komutanı Tuğgeneral Cevat da 15.
Kolordunun komutasını üstlenmek üzere Galiçya’ya gitti.^'^
Aralık 19 16 boyunca büyük ölçekli Rus hücumları devam etti fakat
Türkler daha fazla arazi yitirmeden bu hücumları savuşturmayı başardılar.
1917 yılı Türk 15. Kolordusu için şanslı bir şekilde başladı. Kolordu
muharebe etkinliğini ciddi şekilde artıran birliklerle takviye edildi. Bu bir­
likler arasında bağımsız topçu bataryaları, istihbarat ve çalışma müf­
rezeleri, bir hava bölüğü, bir balon müfrezesi, bir sahra fırın bölüğü ve bir
veteriner hastanesi bulunmaktaydı. İki piyade tümeni çok ihtiyaç duyduk­
ları ikmal piyade eratına da sahip oldular ve tümenler hücum bölükleri
kurmaya muvaffak oldular.^^ 19 17 Ocak ayında 15. Kolordunun gücü birlik­
lere tahsis edilen 27.031 asker ile alay eğitim depolarındaki 5668 askerden
oluşmaktaydı. Bu takviyeler ile elverişli taktik durum çerçevesinde, Galiç-
ya’daki Türk birliklerinde moral yüksekti.^^ Rus hücumları ocak ve şubat
aylarında sürüp gitti.
5 Mart 19 17 günü saat 20 .0 0 ’de 15. Kolordu ağır bir makineli tüfek,
el bombası ve topçu hücumuna maruz kaldı. Bu üç Rus piyade tümeni
tarafından Türk mıntıkasına başlatılan yeni bir hücumun başlangıcına
işaret ediyordu. Türkler için şanslı olan durum, 15. Kolordunun Zlotalipa
Nehri’ne bakan çok kolay savunulabilir yüksek tepelerde mevzilenmiş ol­
malarıydı ve müttefiklerinden herhangi bir destek almadan bu hücumları
savuşturmayı başardılar. Ruslar büyük bir kararlılıkla Nisan 19 17 ’de bu
hücumları tekrarladılar ve yine büyük kayıplarla püskürtüldüler.
Mayıs, Türk mıntıkasında sessiz geçti ama Haziran’da Ruslar taar­
ruzlarını yenilediler. Bu hücumlar önceki girişimlerden daha başarılı ol­
madı ama ay boyunca ara vermeden sürdürüldü. Bu yoğun muharebelerde
Türk 20. Piyade Tümeninin 24 bataryası 43.000 top mermisi harcadı.
Muharebeler daha da yoğunlaştı ve ı Temmuz’da Türkler Rus topçusunun
gaz mermilerine maruz kaldılar. Bu, 15. Kolordu askerleri için yeni bir
deneydi ama hatlar bozulmadı. Ön hat siperleri üç gün aralıksız bombar­
dımana maruz kaldı. Taze Sibirya ve Fin birlikleriyle takviye edilmiş olan
Ruslar hücuma devam ettiler. Rus kayıplarının 13.000’e ulaştığı tahmin

200 Y ü k s e l e n D a l g a , O c a k - A r a l i k 19 16
edildi. I I Temmuz’da Rus hücumlan sönmeye başladı ve çok ağır baskı al­
tındaki Türkler nefes alma olanağı buldular. Temmuz sonunda cephe tek­
rar nispi bir sessizliğe büründü. Yaz çatışmalarının ne denli ağır geçtiğinin
bir göstergesi olarak, 29 Haziran ile 2 Temmuz 19 17 arasındaki Türk rapor­
larında 15. Kolordunun 242 asker ve 6 subayı ölü verdiği, ayrıca 15 subay ile
1012 askerin yaralandığı ve 1275 askerin kaybolduğu belirtilmektedir.^^
19 17 Ağustos başlarında Türk Genelkurmayı Mezopotamya’daki
Müttefik saldınlarma karşı son derece büyük bir gereksinim duyulan 15.
Kolorduyu Filistin ve Türkiye’de kullanmaya karar vererek geri çağırdı. 5
Ağustos tarihinde Türk kolordusunun mevzideki birlikleri Alman birlik­
leriyle değiştirilmeye başlandı. Piyade tümenleri hatların gerisinde ve
demiryollarının yanında bulunan toplanma bölgelerine getirildi. Bu top­
lanma bölgelerinde yola çıkmaya hazırlanıhrken Türk komutanlar törenler
ve geçitler yaptılar ve askerlerine madalyalar dağıttılar.^* Topçu 16 Ağustos
tarihinde İstanbul ve Trakya’ya doğru yola çıktı. Kısa süre sonra, 22 Ağus­
tos günü piyade tümenleri de doğu cephesinden ebediyen ayrıldılar. 26 Ey­
lül 19 17 tarihinde 15. Kolordunun son birliği de İstanbul’a dönmüş
bulunuyordu fakat kolordunun muharip tümenleri burada fazla
oyalanamayacaklardı.
Geriye bakıldığı zaman, Rus Ordusunun hücumlarının ölçeği ve
devamlılığı, Rusların Galiçya’daki Türk mıntıkasında en az beş kez kesin
sonuçlu yarma harekâtına teşebbüs ettiklerini ve başarısız kaldıklarını
göstermektedir. Almanların özellikle 19 16 sonbaharında Türklere ciddi
bir yardımda bulundukları görmezden gelinemezse de, aynı şekilde, ben­
zer koşullar altında Avusturya-Macaristan birliklerinin Rus silindiri
önünde sık sık tümden çözülmüş olmaları da gözden ırak tutul­
mamalıdır. Mevzilerini korumuş olmaları, Mehmetçiğin iyi yönetildiği ve
donatıldığı taktirde ne kadar kahraman ve kararlı olduğunun nişanesidir.
General Erich von Falkenhayn, hatıralarında, Türklerin “Güney Ordusu
için olağanüstü değerde bir varlık olduğunu”^^ öne sürmüştü. 15. Kolor­
dunun toplam zayiatı günümüz kaynaklarında bulunmamaktadır fakat
bunların yüksek -belki 25.0 0 0 ’e ulaşan— sayılarda olduğu düşünül­
melidir. Bu Türk askerlerinin, 19 16 ve 19 17 ’de Ruslara karşı cephenin

SİZE ÖLMEYİ E m REDİYORUm ! 201


tutulmasında Mihver Güçleri’nin yeteneğine değerli bir katkı yaptıkları
su götürmez. Bununla birlikte bu seferin esas itibariyle, Almanların kesin
sonuç almak için güçlerini başka yerlerde yoğunlaştırma amaçlı bir güç
tasarrufu görevi olduğu hatırda tutulmalıdır. Bu arada Türkler Kafkas­
ya’da Erzincan’ı, Mezopotamya’da Kut ve Bağdat’ı ve Filistin’de Gazze’yi
kaybettiler. Hiç kuşkusuz ki. Liman von Sanders’in düşündüğü gibi, bu
birliklerin Osmanlı İmparatorluğu için daha büyük bir stratejik öneme
sahip diğer harekât alanlarında, daha etkili bir şekilde kullanılmış ola­
bileceğini ileri sürmek mümkündür,

Rom anya

Romanya 27 Ağustos 19 1 6 ’da savaşa girdi. Hem Antant, hem de


Mihver Güçleri iki yıl boyunca bu ülkeye kur yapmışlardı. Nihayet Roman­
yalIlar, Transilvanya, Banat ve Dobruca'yı alma umuduyla savaşa Antant
tarafında katıldılar. Romanya Ordusu yaklaşık 500.000 kişilik bir kuvvete
sahipti ve bunlar 10 daimi ve 13 ihtiyat piyade tümeninde örgütlenmişler­
di. Her ne kadar kötü yönetiliyorlar ve kötü donatılmışlarsa da Antant, özel­
likle de Rusya, Romanya Ordusunun savaş çabasından ciddi bir katkı bek­
liyordu. Ruslar Romen Genelkurmayına, Transilvanya Ovası’na bakan Kar-
pat Dağlan’nda savunmada kalmalarını ve bu bölgeyi almaya çalışmak yer­
ine Dobruca’yı (Aşağı Tuna nehri ile Karadeniz arasındaki topraklar) ele
geçirmelerini tavsiye ettiler.'^“ Ufalanmakta olan Avusturya-Macaristan Or­
dusunun durumunu etkileyici bulmayan Romenler bu bölgeyi ele geçir­
mek üzere Transilvanya’ya büyük bir saldırı planladılar. Ordularını dört
sahra ordusuna bölerek en iyi üç tanesini, ilerleyen Ruslarla birleşmek
üzere Transilvanya’ya yapılacak taarruza ayırdılar. Altı tümenden oluşan
zayıf 3. Romen Ordusu güneydeki Bulgar sınırı boyunca dağınık şekilde
yerleştirilmişti.
Romenler savaşı, komşulan Avusturya-Macaristan’a karşı yaptıkları
bir gece hücumu ile başlattılar. Birkaç hafta içinde Transilvanya’da 50
kilometre kadar ilerlemişlerdi. Romenler ileri bölgelerde lojistik hatlar
kurarak ve eylül ortaları için yeniden taarruza geçmeyi umarak bu
başarılarını geliştirmek istediler. Bu arada Mihver Güçleri de boş dur­

202 Y ü k s e l e n D a l g a , O c a k -A r a l i k 19 16
muyorlardı. Tam tersine, Alman Yüksek Komutanlığı sadece Avusturya-
Macaristan topraklarını korumakla yetinmeyerek, Romanya’yı ortadan kal­
dıracak bir fırsat gördü ve hızla bu yönde harekete geçti. Almanlar kanat­
ları açılmış olan Romen ordularını bir imha muharebesinde ezmeyi amaç­
layan bir çifte kuşatma altına almayı planladılar. Avusturya-Macaristan 4.
Ordusu kuzeyde Romenleri durdururken Alman 9. Ordusu güneyde Bük­
reş’e doğru hücuma geçecekti. Almanlar, Bulgarlar ve Türklerden oluşacak
yeni bir Tuna Ordusu da kuzeye doğru Dobruca içlerine ilerleyerek 9. Or­
dunun çekicine örs vazifesi görecekti. 19 16 Eylül başlarında Alman tümen­
leri Macaristan’da trenden indirildiler. Nihai olarak tespit edildiği şekliyle.
General Erich von Falkenhayn üç Alman ve iki Avusturya tümeninden
oluşan 9. Orduya komuta ediyor. Mareşal August von Mackensen de Bul­
gar 3. Ordusu, Türk 6. Kolordusu ve bir avuç küçük Alman birliğinden
oluşacak karışık Tuna Ordusunun başında bulunuyordu. Belki bu ikincil
rol ve ordusunun görünüşteki eşitsiz niteliğinden mutsuz olan Mackensen
I Eylül’de erken bir hücuma geçti. Her şeye rağmen, bu koordineli taarruz,
Mihver Güçleri için dikkat çekici bir lojistik başarı idi.
Açıktır ki Romanya’ya yapılacak birleşik bir taarruz için Türk kuv­
vetlerinin gönderilmesi bir gecede alman bir karar değildi ve aynı şekilde
Türk kuvvetlerinin Bulgaristan’a girmeleri de o kadar çabuk olmadı. Türk
birliklerinin Galiçya’daki konuşlanmalarında olduğu gibi, Enver Paşa Tür­
kiye’nin Balkanlar’daki savaş çabalarında tam bir katılımcı olmasını arzu
ediyordu. Gelibolu zaferinin yarattığı güç fazlası ona bunu gerçekleştirecek
vasıtayı temin etti. 19 16 yazının ilk günlerinde General von Falkenhayn ile
görüşürlerken. Doğu Cephesinde Türk birliklerinin varlığı gündeme geldi
ve 15. Kolordunun Macaristan’a gönderilmesiyle sonuçlandı. Yaklaşık aynı
zamanlarda, 6. Kolordu da Balkanlar’da görev yapmak üzere hazır ola
geçirildi. Kolordu Mirliva Hilmi Paşa’nm komutasındaydı. 20 Temmuz
19 16 günü, 5. Ordu Komutanı Yarbay Hamdi Bey komutasındaki 15. Piyade
Tümeni ile Albay Şükrü Ali Bey komutasındaki 25. Piyade Tümenini Bal­
kanlar’da görev yapmak üzere hazırlanma emri aldılar. 25. Piyade
Tümeninin alaylarından biri ağırlıkla pek iyi Türkçe konuşmayan Araplar-
dan oluşuyordu, bu nedenle tümen komutanı bu Arap alayı bir Türk alayı

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 203


ile değiştirme izni istedi. Bu istek onaylandı ve 25. Piyade Tümeninin kad­
rosunda sevk sırasında 19 2 subay ve 12.051 asker buluyordu.^' Her tümene
birkaç topçu birliği ile makineli tüfek bölükleri eklendi. 2 Ağustos’ta,
piyade tümen ve kolordu karargâhları Edirne civarına doğru hareket ettik­
leri sırada, komutanlar ilk kez bir araya geldiler ve Romanya’ya gidecek­
lerini öğrendiler. Ağustos 19 16 boyunca birlikler yığınaklarını sürdürdüler.
Bu arada Türk Genelkurmayı kurmay Binbaşı Hüseyin Hüsnü’yü irtibat
subayı olarak Mackensen’in karargâhına gönderdi. Ne var ki 15. Piyade
Tümenini Manisa’dan nakletmek kolay değildi. 25. Piyade Tümeninin 7
Eylül’de Uzunköprü’de hazır bulunması öngörülmüştü ama tümen 26 Ey-
lül’e kadar intikalini tamamlayamadı. Bu, ı Eylül’de hücum etmek isteyen
Mackensen’in zamanlamasına uymadı. Türk Genelkurmayı’nm Demir­
yolu Dairesi aralıksız çalışarak konuşlanmayı hızlandırmak için Bulgarlar­
la koordinasyon içinde bulundular. Ancak, konuşlanma ciddi şekilde gecik­
ti ve bu kuvvetler ilk hücumlarda yer alamadılar.
Birleşik Demiryolu Direktörlüğü, 25. Piyade Tümeninin Pravade’ye
ve 15. Piyade Tümeninin de liman kenti olan Varna’ya ilerlemesini öngör­
dü. Daha sonra bu birlikler 6. Kolordunun Dokuzağaç’taki toplanma böl­
gesine yürüyeceklerdi. Bu bölge Dobruca cephesinin merkezinde ve
Romen-Bulgar sınırının yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde bulunuyordu.
Buraya ulaştıktan sonra Türk piyade tümenleri Bulgar 6. Piyade Tümeni
tarafından tutulan mıntıkada nöbeti devralacaklardı.
17 Eylül’de 15. ve 25. Piyade Tümenleri kolordu toplanma bölgesin­
de bir araya geldiler. Planlandığı gibi sadece Bulgar hatlarını devralmak
yerine, cepheyi ileri almak için birkaç gün boyunca şiddetle Romenlere sal­
dırdılar. Bu hücumlar, kanatlardaki Bulgar hücumları gibi, başarısız ol­
dular. 21 Eylül tarihinde 25. Piyade Tümeni tam olarak hatta yerleşmişti.
Sağ cenahında Bulgar ı. Süvari Tümeni, sol cenahında ise Bulgar 6. Piyade
Tümeni bulunuyordu. 24 Eylül tarihinde gün boyu hücum eden tümen al­
tı kilometre ilerlerdi. ı ve 2 Ekim tarihlerinde RomanyalIlar 3. Bulgar Or­
dusunu kuşatmaya yönelik büyük bir karşı taarruza geçtiler ve 25. Piyade
Tümeni ağır saldırı altında kaldı. Gelibolu gazileri art arda gelişen hücum­
lar karşısında gerilemediler. İyi talih eseri, 2 Ekim’de 15. Piyade

204 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 19 16
Tümeninin öncü alayı bölgeye gelerek Türk mıntıkasının kanatlarında
muharebeye katıldı. Romen hücumu altı gün boyunca sürdü. 15. Piyade
Tümeninin ilave birliklerinin bölgeye gelerek ihtiyat bir kuvvet oluştur­
ması memnuniyetle karşılandı. Bu muharebeler sırasında, 25. Piyade
Tümeninin üç alayı 10 kilometrelik bir cephede yan yana savaştı. Bunlar
56. Piyade Alayı, 59. Piyade Alayı ve 75. Piyade Alayı idi. Tümen topçusu üç
muharebe grubuna bölünerek her alaya doğrudan topçu desteği sağladı.
Çatışmaların yoğunluğu 25. Piyade Tümeninin zayiatlarına yansımış; 18
subay ve 79 4 asker ölmüş, 39 subay ve 2854 asker yaralanmış, ayrıca 8
subay ile 944 asker de kayıp listesine geçmişti.^^ Bu, yaklaşık 12.000 kişilik
başlangıç kadrosu içinde 46 57 kişiye ulaşmaktaydı.
Bundan sonraki iki hafta boyunca 15. Piyade Tümeni intikalini
tamamladı ve belirli bir süre içinde, 10 kilometreye çıkarılan 6. Kolordu
mıntıkasının sol kanadının kontrolünü aldı. Tüm kolordu mevzilendikten
sonra hücum sırası gelmişti. 19 Eylül sabahı 06.30 ’da Türk tümen ve
kolordu topçusu ateş tanzimine başladı (bu 15. Kolordu topçularının Al-
manlardan öğrendiği bir uygulamaydı ve bilinen noktalarda önceden tespit
edilen hedeflere ateş edilerek hassas atış bilgilerinin bulunmasıydı) ve
0 8.00 ’de topçu hazırlık ateşine geçti. Sonra lo.oo'da ateş kesildi ve Türk
piyadesi siperlerden çıktı. İlk hedef ön safların 8 kilometre kadar gerisinde
bir tepeler grubuydu. 19 16 standartlarında, bu her ülkenin ordusunda bir
kolordu için çok derin bir hedefti. Muharebeler çetin geçti ve üç gün sür­
dü. Türkler cepheyi yardılar ve 20 kilometre ilerlediler.
24 Eylül sabahı 0 7.0 0 ’de Bulgarlar 6. Kolordu komutanına telefon
ederek operasyon emrini değiştirdiler. Türk 6. Kolordusu ekseni üzerinde
dönecek ve Tuna nehri üzerindeki Cernovoda’ya hücum edecekti. Bu, 6.
Kolordunun ilerleme istikametini kuzeyden batıya 90 derece değiştiriyor­
du. Kolordu bir miktar zorlukla karşılaşmasına rağmen konumunu
yeniden ayarladı ve akşam karanlığı çökerken her iki tümen de düzen­
lemelerini tamamlamış olarak batıya ilerliyorlardı. 25 Eylül’de saat ıı.oo
itibariyle Türk 57. Piyade Alayı Tuna nehrine ulaşarak bazı Romen birlik­
lerini kuşatmış oldu. Hücum 27 Eylül’de sona erdiğinde Türkler Roman­
ya'ya derinlemesine girmişler ve Bulgarlar da Karadeniz ile Tuna arasında

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 205


Dobruca'nın en dar yerini ele geçirmişlerdi. 6. Kolordunun 18 6 4 Ölü, 7720
yaralı ve 20 20 kaybı vardı.“^"^ Bu zayiat mevcudu 30.000’i bulmayan bir
kolordu için çok büyük ölçekteydi. 25. Piyade Tümeninin daha önceki zayi­
atını da hesaba katarsak, bu büyük kayıpların muharebe etkinliğini ne
kadar olumsuz etkileyeceği ortadadır.
Ağır kayıplara uğramış olan RomanyalIlar daha da kötü durumday­
dı ve Mackensen aman vermeden ilerleme zamanının geldiğini hissetti. 6.
Kolordu I Kasım günü 20 kilometre kuzeydeki hedeflere doğru tekrar
hücuma geçti. Türk 15. Piyade Tümeni derhal ve şaşırtıcı bir başarı sağ­
latarak Romen hatlarını yarıp geçti. Tümen tek bir gün içinde, önündeki
direnişi süpürerek, neredeyse tahsis edilen hedeflere kadar ilerledi. 25.
Piyade Tümeni de onu izleme emri aldı ve hızla ilerledi.
Bu sırada heyecan verici bir gelişme oldu: Türkler Rus birliklerinin,
Romanya'yı savaşa sokan politik ve askerî anlaşmalara sadakat göstermek
için Romanya’ya girdikleri konusunda haberler aldılar. İlerleme durdurul­
du ve Türklerle Bulgarlar bir savunma mevzii hazırlamak için çılgınca
çalışmaya başladılar. 9 ile 15 Kasım tarihleri arasında, iki Bulgar tümenin­
den oluşan bir örtme birliği, ilerleyen Rus kuvvetlerini yavaşlatmak
amacıyla ana savunma hattının 16 kilometre önüne çıkarıldı. Yüksek
arazide elverişli savunma mevzileri tutan 6. Kolordu Rusları beklerken
siperlerini derinleştirdi. Uzun süre beklemek zorunda kalmadılar ve 17
Kasım günü Ruslar Örtme birliklerini geçtiler. Ertesi hafta boyunca da ana
savunma mevzilerine hücum ettiler. Bu hücumlar başarısız oldu ve ı ila 3
Aralık günlerinde tekrarlanan Rus hücumları da sonuç vermedi. 6. Kolor­
du kaya gibi yerinde kaldı.
Rusların nefeslerini tükettiklerine inanan Mackensen taarruza
geçmeye karar verdi ve 3. Ordu ile 6. Kolorduya hücum planlamalarını
emretti. 8 Aralık 19 1 6 ’da Türkler Rus hatlarını yararak yine kuzeye iler­
lediler. 15 Aralık’ta ileri unsurları başlangıç siperlerinden 18 kilometre
ilerlemişlerdi. Hücumlar Rusları bozguna uğrattı ve Türkler moralsiz ve
ricat halindeki düşmanı aman vermeden takibe başladılar. Bundan son­
raki beş gün içinde hızlı yürüyen Türk tümenleri elli kilometrenin üzerin­
de mesafe kat ettiler ve Tuna nehri deltasına bakan yüksek araziye ulaş­

206 Y ü k s e l e n D a l g a , O c a k - A r a l i k 19 16
tılar. îki gün içinde piyade tümen karargâhı nehre sekiz kilometre kadar
yaklaştı ve kolordu süvari müfrezesi Tuna üzerindeki İsecca’yı ele geçirdi.
Bu muhteşem bir başarıydı.
Mackensen Türklerini henüz bırakmak niyetinde değildi. Romen
kuvvetlerinin daha önce başlayan devasa kuşatmasını tamamlamak niyetiy­
le, 6. Kolorduya cephesini döndürerek güneye çevirmesini istedi. Tüm
kolordu yeniden düzen aldı ve kolordunun 50 km güneydoğusunda ve
gerisinde, Tuna kıyısında bulunan Harsova’ya doğru hızlı bir yürüyüşe
geçti. Aşağı Tuna havzasında zorlu muharebelerle kazandıkları arazileri
Bulgarlara bırakarak. Kolordu güneye inen tek yolda ilerlemeye başladı,
önde bulunan 15. Piyade Tümeni ile 6. Kolordu karargâhı 30 Aralık
tarihinde nehre ulaştı ve ı Ocak 19 17 günü karşıya geçmeye başladı. 25.
Piyade Tümeni ıı Ocak’ta geldi ve bir hafta sonra geçiş yaptı. 6. Kolordu
kış koşullarında 15 gün içinde yaya olarak 20 0 kilometrenin üzerinde
yürümüştü. Mackensen’in Türklerin yeteneklerini takdir etmeye başladığı
açıkça görünüyordu.
Gerçekte Mareşal Mackensen daha önce Romanyalılann işini bitir­
mek için ek Türk birlikleri istemişti. Büyük bir zafer vaat etmekte olan bir
sefere daha fazla Türk birliği ile katılma hevesinde olan Enver Paşa ve Türk
Genelkurmayı ek bir tümen göndermeye karar verdiler. Enver o sırada
Gelibolu bölgesinde bulunan 26. Piyade Tümenine Balkanlar’da göreve
hazır olma emri verdi. 19 Eylül’de hazır ola geçirilen bu tümen 19 Ekim’de
Uzunköprü’deki demiryolu terminaline ulaştı. Yarbay Hamit Fahri komu­
tasındaki üç alaylı 26. Piyade Tümeni Bulgaristan’a gitmek üzere trenlere
bindirildi ve Ziştovi’de inerek aynı yerden Tuna’yı geçtikten sonra 25
Kasım’da Romen ordusuyla temasa girdi. Şimdi Türkiye’nin Romanya’ya
karşı savaşan üç tümeni vardı. Mackensen bu Türlderi mümkün olduğu
kadar hızlı ilerlemeye zorlayarak, Romanya başkenti Bükreş’e doğru bir dizi
taarruz başlattı. Aman vermeden hücum eden 26. Piyade Tümeni ı Aralık
tarihinde 100 kilometreden fazla ilerlemişti. Romen 9. Piyade Tümeninin
karşı hücumuna maruz kalan 26. Tümen elindeki mevzileri muhafaza etti
ve ertesi gün Falkenhayn’ın 9. Ordusu Türklerle temas kurdu. 4 Aralık
tarihinde, Falkenhayn ve Mackensen’in birleşen orduları Bükreş’e doğru

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iyo r u m ! 207


taarruz ettiler ve dört gün sonra kenti ele geçirdiler. Romen ordusunu fizi­
ki olarak ülkesinin dışına sürmeye kararlı olan Mackensen takibi sürdürdü.
26. Piyade Tümeni günde 25 kilometre yürüyerek kuzeye ilerledi. 150
kilometre ilerledikten sonra, 5 Ocak 19 17 günü 26. Piyade Tümeni Türk 6.
Kolordusu ile temas kurarak sonunda bu kolordunun emrine girdi. Ertesi
gün saat oı.oo’de 6. Kolordu Komutanı Mustafa Hilmi şimdi üç tümenli
olan kolordusu için ilk harekât emrini yayınladı. 7 Ocak 1917 tarihinde, 6.
Kolordu 26. Piyade Tümeni ile 15. Piyade Tümenini Seret Nehri kıyıların­
dan Ibrail kentinin kuzeyine doğru taarruz emri verdi. Hücumlar nehre
bakan yüksek arazinin ele geçmesiyle sonuçlandı ve şubat başlannda kolor­
du soldan sağa sırayla 26., 15. ve 25. Piyade Tümenlerini 20 kilometrelik bir
cephe boyunca mevzilendirdi. Romanya seferi sona ermişti.
6. Kolordu Nisan 19 18 ’e kadar Tuna kıyılarında kaldı ve bu tarihte
Kafkasya’ya gönderildi. O yılın 13 Mayıs tarihinde kolordu karargâhı Kös­
tence’den yeni ele geçirilmiş olan Batum’a doğru yola çıkarıldı. 15. Piyade
tümeni ona eşlik ederek Türkiye’nin Romanya’daki varlığını sona erdirdi.
25. ve 26. Piyade Tümenleri ise önceki sonbaharda daha faal savaş böl­
gelerine gönderilmişlerdi. Her ne kadar Romanya seferi Türkler için ol­
dukça kısa geçmişse de -sadece beş aylık sıkı muharebeler- çok ağır kayıp­
lar verilmiş ve üç mükemmel piyade tümeni yıpranmıştı. Sefer boyunca
belki de 20.000 Türk askeri kayıp listelerine geçmişti. Romenlere ve Rus-
lara karşı muharebelerde Türk piyade tümenleri güvenilir ve cesur birlik­
ler olduklarını ispat ettiler. Mareşal Mackensen için özellikle önemli olan
husus, Türk askerlerinin olumsuz hava koşullarında çok zor yürüyüşlere
tahammül edebilmeleriydi. Romanya seferinin ileri aşamalarında 6. Kolor­
du ve 26. Piyade Tümeninin günlük yürüyüşleri gerçekten olağanüstüydü.
Türkler genelde Romanya’nın fethine büyük katkılar yaptılar ve amansız
basımlar olarak ünlerini daha pekiştirdiler.

M akedonya

Bir dizi olayın bir araya gelmesi, Türk ordusunun 19 12 yılında


çıkarılmış olduğu Selanik’e geri dönmesine yol açtı. Her ne kadar bu kent
tarafsız Yunanistan’da yer alsa da, 3 Ekim 1915 tarihinde buraya bir İngiliz-

208 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 19 16
Fransız seferi kuvveti çıkarılmıştı. îki tümenlik bu küçük gücün kıyıya
çıkarılmasının amacı, o sıralarda ülkelerinin savunulması için umutsuz bir
son muharebe yapmakta olan Suplara yardım edebilmekti. Müttefikler, ül­
kelerinden atıldığı taktirde, Sırp ordusunun en azından bu Yunan
limanının emniyetine sığınabileceğini umuyorlardı. Ne yazık ki Bulgar­
ların müdahalesi nedeniyle bu yapılamadı ve Suplar bunun yerine Ar­
navutluk limanları olan Avlonya ve Dıraç’a geldiler. Buradan gemilerle
Selanik'e taşındılar. Yaklaşık 150.000 Sırp askeri bu şekilde Selanik’teki
Müttefik gücüne katılmış oldu. 19 16 yazında bu sayı çeyrek milyonun üzer­
ine çıktı. Her ne kadar bu ordunun sınırlı bir lojistik desteği ve daha da
sınırlı bir politik desteği (Yunanistan tarafsızdı) bulunmaktaysa da, varlığı
ile Vardar Ovasının yanı sıra Avusturya-Macaristan ile Almanya’yı Bul­
garistan ve Türkiye’ye yeni bağlamış olan demiryolu hatlarını tehdit ediyor­
du. Bu nedenle Müttefiklerin Selanik Ordusu önemli miktarda Alman ve
Bulgar birliği için bir nevi mıknatıs görevi görmekteydi. 19 16 yazında Müt­
tefikler Selanik köprübaşında 350.000 askere sahiplerdi ve komutanları
Fransız Generali Serrail etki alanını genişletme arzusu içindeydi.
Alman Genelkurmayı 12 Eylül 19 16 günü Selanik’! kuşatma altında
tutmak veya ele geçirmek üzere Balkan harekât alanına ek Türk birlik­
lerinin gönderilmesi için Enver Paşa’dan yeni bir talepte bulundu. Enver,
her zamanki çalımlı jestiyle, o gün isteği kabul etti.^’ Enver İstanbul’un 50
kilometre kadar doğusunda, İzmit’te dinlenmekte olan 50. Piyade
Tümenini Selanik’e göndermeye karar verdi ve aynı gün saat 15.00’te on­
lara hareket için hazırlanma emri verdi. Bu o kadar hızlı bir tepkiydi ki. Al­
manlar dahi şaşırmış olmalıydı. Enver tümeni trenle Haydarpaşa’ya, sonra
denizyoluyla Bakırköy’e getirmeyi planladı. Tümen ertesi gün hareket için
hazırlıklara başladı.
50. Piyade Tümeni Kurmay Yarbay Şükrü Naili komutasındaydı ve
kadrosu 11.979 asker ve 1241 hayvandan oluşuyordu. Tümende silah olarak
toplam 11.320 tüfek, 12 makineli tüfek, 16 top ve 190 araba bulunuyordu.^^
Tümen neredeyse tam kadrolu olarak. Yunan kenti Drama üzerinden
Selanik’teki Bulgar cephesine gitmek üzere Bakırköy'den harekete geçti.
19 16 Ekim başlarında hedefine ulaşan 50. Piyade Tümenine, doğrudan

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 209


Ege denizi üzerinde, Ustruma Nehri'nin denize döküldüğü bölgede bir
mıntıka tahsis edildi. Sol kanadı denize bitişik olan tümenin sağ kanat
komşusu Bulgar lo. Piyade Tümeni idi. Tümen iki alayını cepheye yerleş­
tirdi, diğerini de ihtiyata aldı. Ege’deki ezici İngiliz deniz üstünlüğü
nedeniyle, tam bir piyade taburunu da saldırıya açık kıyı cephesinde tut­
mak zorunda kaldı. Harekât için fazla beklemek zorunda kalınmadı, çün­
kü İngilizler bir hafta içinde keşif taarruzlarına başladılar. Bunlar, tıpkı 31
Ekim tarihinde yapılan büyük saldırıda olduğu gibi, geri püskürtüldü.
Daha sonra bu mıntıkada sessizlik hâkim oldu.
Devam etmekte olan Romanya seferi nedeniyle saflan seyrekleşmiş
olan Bulgarlar ve Almanlar Kasım 19 16 başlarında Türklerden daha fazla
yardım talebinde bulundular. Türk Genelkurmayı bu talebe olumlu yanıt
verdi ve 9 Kasım’da 20. Kolordu ile 46. Piyade Tümenine Balkanlar’da
görev için hazırlanma emri verdi. 20. Kolordu Komutanı Mirliva Abdül-
kerim Paşa emirleri almak için Genelkurmay’a geldiği zaman, kolor­
dusunun Yunanistan’da bulunan Bulgar 2. Ordusuna katılacağını öğrendi.
27 Kasım tarihinde birlikleri intikale başladı. 50. Piyade Tümeni gibi, 46.
Piyade Tümeni de tam kadrolu olup 12.60 9 asker, 9858 tüfek, 12 ağır
makineli tüfek, 16 top ve 2150 hayvandan oluşmaktaydı. Kolordunun as­
kere alınanları eğittiği bir depo alayına da bu kuvvete katılma emri verildi.
Kolordu karargâhı 6 Aralık tarihinde Drama’ya geldi ve hattın bir kısmını
tutmakta olan 50. Piyade Tümeni ile irtibata geçti. Aralık ortalarında kolor­
du, ortasında mıntıkayı fiilen ikiye bölen 10 kilometrelik bir göl olan 30
kilometrelik bir hattı tutuyordu. O yıl yüksek tepelerde çok kar vardı ve
Yunanistan’da görev çok zahmetliydi ama cephede fazla hareket yoktu.
Bundan sonraki üç ay boyunca 20. Kolordu nispi bir sükûnet yaşadı ama
zaman zaman alay seviyesinde muharebeler meydana geliyordu. Kolor­
dunun son büyük muharebesinde Türk 177. Piyade Alayı, Mart 19 17 ’de
Fransızlarla ağır bir muharebe yaptı,
Makedonya’daki faaliyetin azlığı ve diğer harekât alanlarındaki acil
gereksinimler nedeniyle 1917 Mart sonlarında Türk Genelkurmayı 20.
Kolorduyu geri çekti. Nisanda hem kolordu karargâhı, hem de her iki
piyade tümeni muharebeden çekilmiş ve Türk Trakya’sına dönüşe geçmiş­

210 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 19 16
lerdi. Türkler Makedonya’da bir piyade alayından oluşan ve nerdeyse bir yıl
daha orada kalan küçük bir müfreze bıraktılar. Bu, Türklerin Selanik
cebinin kuşatılmasına olan katkılarının sonu oldu ve bu tür girişimlerde
alışılmadık şekilde, onlara fazla insan kaybına mal olmadı.

K u T Ü L - A m ARE’ N İ N KUŞATILM ASI

19 16 yılının ocak ayı, Mezopotamya’daki Türk ordusuna, bu uzak


savaş alanında daha önce mümkün olanlardan daha parlak olanaklar vaat
eder gibi görünmekteydi. Nurettin Paşa îngilizleri Selmanpak’tan sürmüş
ve General Towshend’in 6. Piyade Tümenini Kutül-Amare’de kuşatmıştı.
3. Ordudan bazı takviyeler gelmişti ve Türk 6. Ordusu için de durum el­
verişli görünüyordu. Diğer yanda, bilançonun eksi hanesinde, 38. Piyade
Tümeni ikmal eratı yokluğu nedeniyle Aralık 1915 sonlarında lağvedilmiş­
ti ve ayrıca Kut’u kurtarmak üzere bir imparatorluk kuvveti hazırlanmak-
taydı. Towshend gayet iyi bir şekilde siperlere yerleşmiş görünüyordu ve ol­
dukça garip bir şekilde, Towshend ile General Aylmer komutasındaki yar­
dım kuvveti arasında hem nehir, hem de telgraf trafiği bulunmaktaydı.
Nurettin Paşa ordusunu ikiye ayırmıştı. 45. ve 51. Piyade Tümen­
lerinden müteşekkil 18. Kolordu Kut’u muhasara etmiş, 35. ve 52. Piyade
Tümenlerinden oluşan 13. Kolordu da yaklaşık 30 kilometre daha güneyde
İngiliz yardım kuvvetinin yolunu kesmişti. 6 ve 7 Ocak tarihlerinde îngiliz-
1er Türk hatlarını yoklamaya ve aynı zamanda süvarilerini Türk mev­
zilerinin her iki kanadının etrafından dolaştırmaya başladılar.'^® Bu yok­
lamalar süratle püskürtüldü. îngilizler 8 Ocak tarihinde yine başarısız olan
daha büyük bir saldırı başlattılar. Sağ kanatlarındaki İngiliz süvarilerinin
varlığından endişe duyan Türkler bir süvari alayını ileriye yanaştırdılar. 12
Ocak günü Aylmer bir gece hücumu ile Türk 52. Piyade Tümeninin hat­
larını yarmaya çalıştı, öncü tugayı, hazır bekleyen Türkler tarafından keş­
fedildi ve hücumdan çekilinceye kadar fena halde hırpalandı. 52. Piyade
Tümeni 16 ile 21 Ocak tarihler arasında îngilizlerin güçlü hücumlarına
maruz kaldı. Türk hattı sağında nehre, solunda da hareketi engelleyen bir
tuz bataklığına dayanıyordu. Bu, îngilizlerin sürekli olarak ön cepheden
taarruz etmek zorunda kaldıktan çok güçlü bir mevziydi. 18. Kolordu Nak-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 2 II


hailat Vadisi boyunca sağlam bir şekilde siperlere yerleşti ve yardım kuv­
veti yeni saldırılardan caydırıldı. Bu haber Kut’ta bulunan ve çok şaşıran
Towshend’e iletildi.
Enver Paşa, zaferlerine ve halihazırdaki elverişli taktik duruma rağ­
men Nurettin Paşa’nın yerine Albay Halil Bey’i getirmeye karar verdi. Tek­
nik olarak Mareşal von der Goltz bu ordunun ve ayrıca bütün Mezopotam­
ya ve İran harekât alanının komutasına sahipti ama seferlerin günlük
idaresini Türk komutanlara bırakmıştı. Komutanlık değişikliği 20 Ocak
tarihinde oldu ama Halil Bey Nurettin Paşa tarafından yapılan taktik
konuşlanmayı değiştirmedi. Ocak sonlarında Towshend kuvvetini teslim
etme seçeneğini düşünmeye başladı. Kut'ta kuşatılan İngiliz ve Hint birlik­
lerinin giderek kötüleşen durumunu gören Halil Bey onların açlıkla teslim
olması konusunda kararlı bir tutum izledi. Buna ek olarak Türkler sürekli
olarak kasabayı top ateşi altında tutarak herkesin diken üzerinde kalmasını
sağladılar. Bu arada Türkler sürekli olarak sahte taarruzlar düzenleyerek
îngilizleri daha da yordular. Şubat ayında, kuşatılmış îngilizler yarım
tayına düşmüşlerken Türkler takviye olarak 2. Piyade Tümenini aldılar.
Mart ayında Türk topçu ateşi yoğunlaştı ve hemen hemen sürekli olarak
kasabanın üzerinde uçak bulundurdular.'’^ Kut’taki koşullar her geçen gün
daha da kötüye gitti.
Aylmer kurtarma amacıyla birkaç girişimde daha bulundu. Bun­
ların ilki 8 Mart’ta olup başarıya ulaşamadı. Bu hücum Dicle’nin güney
kıyısından yapıldı. Yeni gelmiş olan 2. Piyade Tümeni 13. Kolordunun em­
rine verilmiş ve 35. Piyade Tümeni ile birlikte Kut’un on kilometre kadar
doğusunda çok kuvvetli bir savunma mevzii oluşturmuştu. Bu hat kuvvet­
li topçu birlikleriyle destekleniyordu ve Türk piyade tümen mıntıkalarının
her birinde ihtiyat olarak birkaç piyade taburu bulunuyordu. Bu döneme
gelindiğinde Kut garnizonu o kadar zayıflamıştı ki, 51. Piyade Tümeni 2. ve
35. Piyade Tümenlerini desteklemek üzere ileriye alındı. İngiliz hücumları
başarısız kaldıkça, Türkler güçlü bir şekilde onları geri ittiler.
6 Nisan’da îngilizler, mayın tarlaları da dahil olmak üzere sağlam
bir savunma hattı kurmuş olan 51. Piyade Tümenine karşı yeni bir hücuma
giriştiler.^“ Her ne kadar tümen bu hücumları püskürttüyse de 3 kilometre

212 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k -A r a l i k 1 9 16
kadar geride yeni bir mevziye çekildi. Sağ-sol sırasıyla, İngilizler bu kez de
17-18 Nisan 19 16 tarihinde Dicle mevziinin güney kıyısını tutmakta olan
18. Kolorduya üç tümenle büyük bir saldırı yaptılar. Bu hücumlar başarılı
olmadı ve Türk karşı taarruzları İngilizlere büyük kayıplar verdirdi. 17-19
Nisan arasındaki Türk kayıplan 6 19 ölü, 1585 yaralı ve 1337 kayıp veya esir
oldu. Bu güney hücumlan kentin Kut kasabasının merkezinden 10 veya 15
kilometre mesafede meydana geldiği için ses, duman ve patlamalar kuşat­
ma altındaki İngilizler tarafından duyulmuş veya görülmüş olmalıdır.
İngiliz yardım kuvvetleri ertesi hafta da herhangi bir başarı elde et­
meden Türk savunmasını yoklamaya devam etti. Böylece Türk 6. Ordusu
19 16 ’nın ilk dört ayı boyunca Kut’taki kuşatmayı kaldırmaya yönelik birçok
girişimi engellemiş oldu. Bütün taarruzlar püskürtüldü. 22 Nisan’da Tows-
hend daha fazla direnmenin faydasız olduğunu ve teslim olması gerek­
tiğini açıkça gördü. 27 Nisan’da Halil Bey’den cömert koşullar temin ede­
bileceğini düşünerek teslim koşullarını görüşmek istedi. Towshend özel­
likle tamamen yiyeceksiz kalmıştı ve hem birlikleri, hem de kasaba halkı
büyük bir açlık çekiyorlardı. Bu nedenle Towshend askerlerine derhal yiye­
cek temini için yardım istedi. Gözleri bağlı kurmay subaylar iki ordu
arasında gelip giderken ve aynca teslim koşullannm tam olarak belirlen­
mesi konusunda birçok kargaşalık yaşandı. Nihayet Towshend Halil Bey ile
bizzat bir araya geldi. Bu arada von der Goltz 19 Nisan’da koleradan ölmüş­
tü. Towshend bir milyon sterlinlik bir para sözü karşılığında ordusunun
özgürlüğünü satın almak istedi.^' Ayrıca bir nevi şartlı salıverme koşulu el­
de etme amacındaydı. Ancak nihayetinde Halil Bey koşulsuz teslim istedi
ve Towshend bunu kabule mecbur kaldı. Bunu izleyen iki gün içinde în-
gilizler ve Hintliler obüslerini, cephanelerini ve diğer askerî donatımlarını
tahrip ettiler. 29 Nisan günü saat 13.00’te, bir Türk piyade alayı teslimi
kabul için Kut’a girdi.
Towshend’in 6. “Poona” Tümeninin töslimi, 1783’teki Yorktown ile
19 4 2 yılındaki Singapur arasında İmparatorluk birliklerinin en büyük kit­
lesel teslim oluşlarıydı. Her ne kadar yitirilen askerlerin sayısı, Belçika’da
süren büyük muharebelerde topçuya bir günde kurban edilenlerden fazla
değilse de, bu, İngiliz Ordusu için büyük bir utanç kaynağı oldu. Towshend

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 213


toplam olarak 13.309 asker teslim etti. Bunlar arasında 272 İngiliz ve 204
Hintli subay ile 2592 İngiliz ve 6 9 8 8 Hintli askerin yanı sıra 3248 de
muharip olmayan unsur bulunmaktaydı.^"* Daha sonra bunların 4 0 0 0 ’i
esarette öldü. Esir düşen îngilizlerin yüzde yetmişi Türk esaretinde
hayatını yitirdi. Halil Paşa 1136 hasta ve yaralı İngiliz ve Hintli askeri yak­
laşık aynı sayıda sağlık durumu iyi olmayan Türk ile değiştirdi (10 subay ve
1085 asker). Türkler ayrıca 40 top, 3 uçak, 2 buharlı nehir gemisi ve 40
otomobil ele geçirdiklerini bildirdiler.” İlk Türk gıda malzemesi ı Mayıs
19 16 günü nehirden gemiyle geldi, Towshend ve yaverleri 3 Mayıs'ta Bağ­
dat'a gönderildiler ve ertesi gün de Türkler esirlerini sevk etmeye baş­
ladılar. Towshend'den sonra Kut’tan çıkarılan ilk esirler 4 general, 160
subay ve 180 yardımcıdan’^ {veya o dönemde İngiliz ordusundaki adıyla
emir eri) oluşan bir kafileydi. O güne kadar Ingilizler Mezopotamya
seferinde 40.000 asker yitirmişlerdi. Albay Halil Bey bir gecede kahraman
oldu ve şeref payesi olan “Paşa” unvanım aldı. Bu, Türk ordusu için muaz­
zam bir başarı idi.
Kutül-Amare'deki İmparatorluk kuvvetlerinin teslim olmasıyla
Mezopotamya’daki sefer bir durgunluk aşamasına girdi. Muharebeler her
iki tarafı da tüketmişti ve kurtarılacak bir Towshend olmayınca, îngilizlerin
nehir yukarı acele etmeleri için bir neden kalmamıştı. Halil Bey kuvvet­
lerini yavaş yavaş nehrin aşağı bölgelerinde yeniden tertiplemeye başladı.
Dicle’nin her iki kıyısını da özenle tahkim ettikten sonra, nihayet Fırat
kıyısında da tahkimat kuracak kadar kuvvet fazlası buldu. General Maude
yenilenen ve takviye edilen İmparatorluk kuvvetleriyle nehir yukarı yavaş
yavaş ilerlemeye başlayıncaya kadar, 19 16 yihnm geri kalan bölümünde
Mezopotamya'da çok az faaliyet oldu.

İR A N ’ IN İK İN C İ İSTİLASI

19 16 yılının başında Enver Paşa Halil Paşa ve Albay von Lossow ile
İran’a karşı yeni bir taarruza geçme imkânlarını görüşmek üzere Bağdat’a
gitti. Enver bazı birlikleri daha önceden Mezopotamya’ya doğru harekete
geçirmişti ve Kut’un teslim olması bunları Dicle-Fırat vadisinde fazlalık
haline getirmişti. Bunları bir taarruz harekâtında kullanma hevesinde olan

214 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 19 16
Enver İran’ın istilasını öngören bir plan üretivermişti. 2. Kolordunun 2.
Piyade Tümeni daha şimdiden Musul’a ulaşmıştı ve kardeş tümenleri olan
4. ile 6. Piyade Tümenleri mayıs sonlarında bu harekât alanına gelmiş
olacaklardı.”
Enver’in planı çok iddialıydı. 13. Kolordu 35. ve 52. Piyade Tümen­
lerini 6. Ordudaki kardeşi 18. Kolorduya verecekti. Bu yorgun ve eksik kad­
rolu birlikler yerine 13. Kolordu taze ve dinlenmiş durumdaki 2., 4. ve 6.
Piyade Tümenlerinin komutasını alacaktı. 13. Kolordu ayrıca bir bağımsız
süvari tugayı, bazı düzensiz birlikler ve milliyetçi Iranlı gönüllüler ile kad­
rolarını takviye edecekti. Almanlar topçu sözü verdiler (bunlar hiçbir
zaman gelmedi). Bu kuvvet toplam olarak yaklaşık 25.000 kişiye ulaşacak­
tı. İran’da bunların karşısında birkaç tümenlik karışık bir Rus kuvveti
bulunuyordu ama bu kuvvet farklı yerlere dağılmış durumdaydı.
13. Kolordu Komutanı Ali İhsan Paşa kolordusunu sınır yakınların­
da topladıktan sonra mayıs sonlarında ilerlemeye başladı. Saldırgan bir
tutum içindeki Ruslar kısa sürede hücuma geçtiler ve 3 Haziran’da sınır
üzerindeki Hankin kasabasında hem 6. Tümen hem de 13. Kolordu karar­
gâhlarını kuşatmaya çalıştılar. Ruslar neredeyse başarılı olacaklardı ama
merkezî konuma sahip Türk birlikleri çevirme yapan Rus süvarilerini ezer­
ken, seyrek şekilde dağılmış piyade taburları yerlerinde tespit edildiler.
Büyük bir yenilgiye uğramak üzere olan Ruslar çekildiler. 85 ölü, 276 yaralı
ve 68 kayıp veren Türklerin zayiatı hafifti.’^ Rusların Türk 6. Piyade
Tümenine karşı bu düşüncesiz önleyici hücumlarından sonra Ali İhsan
Paşa 8 Haziran’da İran sınırını geçti. Bölge arazisi savunmayı kolaylaş­
tıracak şekilde dar vadilerle kesilen oldukça engebeli dağlardan oluşuyor­
du. Baratov komutasındaki Ruslar becerikli bir ricat gerçekleştirdiler. 2. ve
6. Piyade Tümenlerinden oluşan ana Türk kuvveti Kirmanşah’a giden ana
yol boyunca dağlar arasından ilerledi. Türk sol (kuzey) kanadında, 4.
Piyade Tümeni Süleymaniye’den sınırı geçti ve Sine ile Kurve istikametin­
de doğuya ilerledi. Bu tümen şimdi bazı İranlı gönüllü taburlarıyla destek­
leniyordu ve Musul Grubu olarak adlandırıldı.” Ana kuvvet Karind yakın­
larında güçlü bir Rus savunma mevzii buldu ve bir hücum hazırlamak
üzere durdu.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 215


Türkler 28 Haziran'da Karind’e hücum ettiler ve iki gün içinde
burasını ele geçirdiler. Şimdi Ali İhsan Paşa sınmn yaklaşık 150 kilometre
ilerisindeydi ve yavaş bir şekilde doğuya ilerliyordu. Ruslar çekilmeye
devam ettiler ve Hemedan'da savunmaya hazırlandılar. 13. Kolordu ı Ağus-
tos’ta Hemedan’a ulaştı ve kısa bir yeniden örgütlenme sonrasında altı gün­
lük bir muharebeye girerek 9 Ağustos günü kenti aldı. Baratov 100 kilomet­
re kadar geri çekilerek, takviyeleri beklemek üzere dağ geçitlerinde savun­
ma mevzilerine girdi. Türk seferi aniden bir duraklamaya girdi. Her ne
kadar 13. Kolordunun muharebe kayıpları çok hafif olmuşsa da bu kuvvet
hastalıklar nedeniyle perişan olmuştu. Hemedan yürüyüşü sırasında muh­
temelen birkaç bin Türk kolera ve tifüs nedeniyle hayatını yitirdi. Şimdi 13.
Kolordu iki ayrı unsur şeklinde bölünmüş olup, ana kuvvet (2. ve 6. Piyade
Tümenleri) Hemedan’da bulunuyor, Musul Grubu (4. Piyade Tümeni) de
Süleymaniye’de sınırın bir hayli önünde perdeleme görevi yapıyordu. Bu,
kolordunun üç piyade tümeninin aradaki mesafe nedeniyle birbirlerini des­
tekleyecek durumda olmaması anlamına geliyordu. Ayrıca, çok sayıda İran-
lı gönüllünün Türklere katılacağı beklentisi gerçekleşmemişti. Bu nedenle,
her zaman ihtiyatlı olan Ali İhsan Paşa, elindeki kuvvetin İran’ın fethine
devam etmek için yetersiz olduğuna karar verdi. İran’ın ikinci istilası durak­
sama aşamasına girdi ve faaliyetleri Hemedan’ın kuzeyine ve doğusuna
çıkarılan bir dizi devriye ile sınırlandı.’^ Tablo 5.5, Aralık 19 16 itibariyle
Türk kuvvetlerinin dağılımını göstermektedir.

S İ N A / İK İ N C İ S ü v e y ş K a n a l i I s t İ i a s i

Süveyş Kanalına karşı başarısız istila seferinin sonrasında Suriye,


Filistin ve Sina için 19 15’in geri kalanı çok hareketsiz bir yıl olmuştu.
Cemal Paşa’nın 4. Ordusu yine 13. ve 12. Kolordulara komuta etmekle bir­
likte, ordu sürekli olarak deneyli birliklerini ve personelini diğer ordulara
göndererek yitiriyordu. İyi şans eseri, bu süre içinde Ingilizler hareketli
değillerdi ve istikbalde yapacakları operasyonları kolaylaştırmak için
Sina’da demiryolları ile lojistik hatlannı inşa etmekle yetiniyorlardı.
Muharebe olmadığı için. Cemal Paşa ordusuyla ilgili örgütsel konuları çöz­
mekle uğraşıyordu.”*

216 Y ü k s e l e n D a l c a , O c a k - A r a l i k 19 16
Cemal Sina’daki kuvvetlerin komuta ve kontrolü amacıyla “Çöl
Komutanlığı” adını verdiği bir karargâh ve buna bağlı müfrezeler oluştur­
du. Birüssebi’deki bu karargâhın komutanlığına Alman Albay von Kress
getirildi. Karargâh iki bölümden oluşmaktaydı: harekâta ilişkin ve taktik
sorunlarla uğraşan Çöl Komutanlığı Genel Karargâhı ile lojistik ve ulaştır­
madan sorumlu Çöl Menzil Müfettişliği. 1915 boyunca, Cemal’in tümen­
leri yavaş yavaş Çanakkale’deki kıyma makinesine gönderildiler: 8., 10. ve
25. Piyade Tümenlerini yitirdi. Ayrıca makineli tüfeklerini ve sahra obüs­
lerini de yitirdi. Elinde kalan taburların çoğu Türkçe bilmeyen Araplardan
oluşuyordu. Buna ek olarak, 1915 yılında Cemal Urfa ve Zeytun’da Ermeni
ayaklanmalarıyla karşı karşıya kaldı.
19 16 yılı, Cemal ve 4. Ordu için olaysız başladı. Enver Paşa Şubat
19 16 ’da ordu bölgesinde geniş bir inceleme gezisi yaptı. Enver ve Cemal o
sıralarda Türklerle iyi ilişkiler sürdüren Şerif Faysal ile görüştüler. Ne var
ki Şerif Hüseyin o sıralarda Türk boyunduruğuna karşı isyanın ilk
aşamalarındaydı. Bu, Enver ve Cemal’i endişeye sevk etti. Nisan ayında Al­
man ve Avusturya-Macaristan yardımı, Alman uçakları ve Avusturya-
Macaristan obüs bataryaları şeklinde gelmeye başladı. Uçaklar derhal
göreve çıkarılarak kanal boyundaki İngiliz mevzilerini keşfe başladılar.
Her şey tümden sakin değildi. O ilkbahar Şerif Hüseyin’in isyanı
patladığı zaman, Cemal Paşa Medine komutanlığı ile Hicaz demiryolunun
kontrolü görevlerini Fahri Paşa’ya verdi. Bu subay, bir avuç Türk taburu ile
ulaşım hatlarının açık tutulmasında olağanüstü başarılı bir görev yaptı.
19 16 ’nm geri kalanı boyunca, Türkler iyi kötü düzenli bir şekilde bu demir­
yolunu açık tutmayı başardılar.
Türkler Katya’daki İngiliz ileri mevziine doğru ilerledikleri
zaman, bu harekât alanında geleneksel muharebe eylemi yeniden baş­
ladı. 23 Nisan 19 1 6 ’da von Kress Kantara yakınlarındaki İngiliz ihtiyat­
larını tespit için süvarilerini gönderdi. Bu arada dört topluk bir batarya
tarafından desteklenen iki taburluk küçük bir piyade kuvveti Katya’daki
bulunan bir süvari birliğini başarılı bir şekilde kuşattı.^“ Bu eylemde von
Kress ve Osmanlı askerleri bir İngiliz süvari alayının büyük kısmını
komutanlarıyla birlikte ele geçirdiler.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 217


ts)
(H
00

Tablo 5.5
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Aralık 1916
GALİÇYA TRAKYA KAFKASYA
1 5 . K o lo r d u : 1 9 ., 2 0 . Piy. T ü m . ı.O r d u 3. O rd u
1. Sü v. Tug. 1. Kafkas Kolordusu: 9., 10., 36.
ROMANYA 4 9 . Piy. T ü m . Kafkas Piy. Tüm.
6 . K o lo r d u : 1 5 ., 2 5 ., 2 6 . Piy. T ü m . 2. Kafkas Kolordusu: 5., 11., 37.
GELİBOLU
Kafkas Piy. Tum.
5. O r d u
5. K o lo r d u : Kıyı M ü fr e z e le r i
MAKEDONYA 14. Kolordu: 5 7 ., 5 9 . Piy. T ü m .
4 9 . Piy. T u m .
ZO . KQ İQ rdui 4 9 ., 5 0 . Piy. T ü m .
2. N iza m i Süv. Tüm.
Van Süv. Tug.
Van Jan d a rm a (Pıy.j Tüm.
SURİYE-FİLİSTİN
4 . O rd u 2 . O rd u
8 . K o lo r d u : 3 ., 2 3 ., 2 4 ., 2 7 . Piy. T ü m . 2 . K o lo r d u : 1 ., 4 7 . Piy. T ü m .
1 2 . K o lo r d u : 4 1 . , 4 2 . , 4 3 ., 4 6 . Piy. T ü m . 4 . K o lo r d u : n . , 1 2 . Piy. T ü m .
1 6 . K o lo r d u : 5., 8 . Piy. T ü m .
3. İhtiyat Süv. Tüm.
MEZOPOTAMYA
6. O rd u
1 3 . K o lo r d u : 2 ., 4 ., 6 . Piy. T ü m .
Not: Koyu renkli yazılanlar yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Ocak ıgıö’dan son­ ı 8 . K o lo r d u : 4 5 ., 5 1 ., 5 2 . Piy. T ü m .
ra yeniden konuşlandırılan birlikleri, koyu renkli italikle yazılanlar ciddi şekilde
eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. Faal halden çıkarılan birlikler 9., lo, 17., ARABİSTAN -YEM EN
18., 29., 31., 32., 34., 35., 38. Piy. Tüm.; yeniden adlandırılan birlikler: 13., 28., 30., 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 . , 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
33. Piy. Tum.
Nisan sonlarında, mııharebe tecrübesi olan disiplinli askerlere
sahip 3. Piyade Tümeni, muzaffer Çanakkale ordusunun ilk takviyeleri
olarak Filistin’e geldi. Ingilizlerin Kanal boyunca yaptıkları etraflı hazırlık­
tan endişelenen Cemal ve von Kress İngiliz mevzilerine karşı ikinci bir
hücuma kalkmak istediler. Bu sınırlı hücum îngilizlerin dengesini bozarak
planlannı karıştırmaya yönelikti. Hücum gücü 3. Piyade Tümeni etrafında
kuruldu ve ek olarak dört batarya Alman ve Avusturya topçusu, bir
makineli tüfek taburu ve iki uçaksavar takımına sahipti. Toplam olarak
11.873 asker, 3293 tüfek, 56 makineli tüfek ve 30 toptan oluşuyordu.^' Tem­
muz 19 16 başlarında bu kuvvet Katya ve Bir Romani’de İngiliz mevzilerine
yaklaştı. 16 Temmuz 19 16 akşamı Türkler yaklaşık bir piyade alayı gücün­
de bir kuvvetle ilerlediler ve hücum hazırlığına başladılar. Von Kress İn­
giliz 52. Piyade Tümenini Bir Romani ilerisindeki mevzilerinde tespit et­
tikten sonra, solundan çevirmek suretiyle kuşatmayı umuyordu. İngilizler
yeni inşa ettikleri demiryolu boyunca Mısır’a kadar uzanan, tümen büyük­
lüğünde kümeler halinde yayılmışlardı. 4 Ağustos 19 16 sabahı 05.15’te
hücuma başladı. 31. Piyade Alayı İngilizleri yerlerinde tespit için ilerlerken,
von Kress 32. ve 39. Piyade Alaylarını soldan îngilizlerin gerilerine doğru
s ü r d ü . 14.00 sıralarında İngilizler karşı taarruza geçerek Türk hücum­
larını durdurdular. Günün sonunda Türk hücumları durakladı ve ertesi
gün İngilizler güçlü darbeler indirerek Türkleri tamamen durdurdular.
Von Kress hücumunun tümüyle durduğunu anladı ve 7 Ağustos günü kuv­
vetlerini geri çekmeye başladı. Türk kayıpları yine hafifti ve ölü ve yaralı
olarak bin civarındaydı. Bundan sonra Sina cephesi bir durgunluk ve
hareketsizlik dönemine girdi.

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iy o r u m ! 219


A l t in c i B ö l ü m

STRATEJİK DURAKLAMA
OCAK-ARALIK1917
1917
sayıda meydan muharebesinin yapıldığı 19 17 yılı Türklere kendi­

A
Z

lerini toparlama olanağı sağlayan bir yıl oldu. Az bir bedel ödeye­
rek zaman ve stratejik soluklanma süresi kazandılar. Çok sert mu­
harebelerle geçen iki yıldan sonra bu dinlenmeye büyük gereksinim vardı
fakat bu durum Enver’in tekrar büyük hayaller peşine düşmesine neden
oldu. 1917 başlarında Türkiye’nin karşısındaki hem umut verici, hem de
kaygılandırıcı bir stratejik durum vardı. Türk tümenleri Balkanlar’da ve
Macaristan’da başanlı seferlerden dönüyorlardı ve Kafkasya’daki durum
istikrara kavuşmuş görünüyordu. Türk askerleri İran’ı tehdit ediyorlar ve
ayrıca Alman ve Avusturya yardımı kendisini hissettirmeye başlıyordu.
İnisiyatifi ele almak tekrar mümkün görünmeye başlamıştı. Bu olumlu
görünüşün diğer tarafında ise Mezopotamya ve Filistin’de giderek kötüle­
şen bir güçler dengesi göze çarpmaktaydı. Enver Paşa ve Türk Genelkur-
mayı’nın karşısındaki esas sorun stratejik önceliklerin nerede ve nasıl ku­
rulacağı idi. Seçenekler oldukça basitti. Filistin, Mezopotamya veya Kaf-
kaslar’da savunmaya yönelik takviye veya bunun karşında da Türkiye’nin
bu savaşta oluşturabileceği son stratejik ihtiyatlarla taarruza geçmek. Türk
ve Alman Genelkurmayları’nın bu konudaki fikir ayrılıkları da Enver’in
ikilemini büyültüyordu. Nihai çözüm adeta bu seçeneklerin bir uzlaşma­
sını temsil ediyordu. Önce Filistin’de yeni bir ordular grubu kurulacak,
bunlar İngilizlere büyük bir darbe indirerek onları Süveyş Kanalı’na kadar
geri sürecekti. Enver bu kuvvete Yıldırım Ordular Grubu adını verdi.ı Yıl­
dırım Ordular Grubu daha sonra Bağdat, Mezopotamya ve İran’ı geri al­
mak üzere harekete geçecekti. Stratejik bakımdan güzel görünen bu pla­
nın zayıf tarafı, var olmayan ulaşım hatları üzerine oturtulmasıydı.
İyimser olursak, Enver ve von Falkenhayn’ın yapmak istediği tam
da buydu ve bu hedeflere ulaşmak için çarkları harekete geçirdiler. Ne var

220 STRATEJİK D u r a k l a m a , O c a k -Ar a l ik 1917


ki ulaştırma alanındaki kronik eksiklikler bir kez daha onların planlarını
felç etti. Yıldırım Ordular Grubu Filistin cephesine bir taarruz harekâtına
girişmek için çok geç ulaştı. Ama büyük bir felaketi önlemek için son anda
yetişmişti. Bir kez geldikten sonra da geri dönülmez bir şekilde Filistin’in
savunulmasına bağlanmak zorunda kaldı. Gerçekten de Yıldırım Ordular
Grubunun piyade ve süvari tümenleri cephede yeterli bir savunma sağla­
maya yetecek asgari marjı ancak sağladı. Bu birlikler olmadan Cemal Pa-
şa’nm 4. Ordusunun tek başına îngilizleri durdurabileceği çok şüpheliydi.
Böylece, 19 14 ’te kuvvetlerin Trakya’da toplanmasının bunu izleyen Gelibo­
lu seferine etkisi gibi, Yıldırım Ordular Grubunun Filistin’e gönderilmesi
Türklerin lehine, planlanmış olmayan ama şanslı bir sonuç yarattı.
Müttefikler Gelibolu’nun acı derslerini tekrar öğreniyor ve Türkleri
siperlerinden sökmek için çok üstün kuvvet ve malzeme gerektiğini görü­
yorlardı. Ayrıca bunu yapmanın çok sayıda hayata mal olacağı şeklindeki
taktik denklemi de yeniden öğreniyorlardı. 1917 yılının büyük zayiat liste­
leriyle birlikte İngiltere’de yükselen politik yankılanmalar göz önüne alın­
dığında hem Maude, hem de Allenby’nin taarruzlarının sadece üç ay süren
muharebe harekâtından sonra yavaşlayarak durma noktasına gelmesi hiç
de şaşırtıcı değildir.
Her şey göz önüne alındığında Türkler 1917 yılında iyi savaştılar.
Yıldırım Ordular Grubu ile inisiyatifi tekrar ele geçirmeye çalıştılar. Bu or­
du konsept olarak fevkalade güçlüydü ve Enver nihayet kitle prensibini ve
kesin sonuç noktasında güç yoğunlaştınimasını anlamış görünüyordu. Ne
var ki olanaklar hedefleri gerçekleştirmeye bir kez daha yetmiyordu ve Yıl­
dırım Ordular Grubu için planlanan operasyonlar hızla gelişen olayların ge­
risinde kalarak geçerliliğini yitirdi. Mezopotamya ve Filistin’de Türkler as­
ker sayısı, ateş gücü ve kaynaklar açısından hasımlarmın çok gerisinde kal­
mışlardı. Buna rağmen başarılı oyalama muharebeleri yaparak çekildiler ve
Bağdat ile Kudüs gibi önemli kentleri yitirmiş olmalarına rağmen sahadaki
ordularını ayakta tuttular. Her ne kadar 1 91 6 yılındaki gibi büyük zaferler
olmadıysa da, yenilgileri de felaketle sonuçlanmadı. Fransa ve Rusya gibi di­
ğer ülkelerde, sahra ordulan savaş yorgunluğu, içten çürüme ve isyanlarla
stratejik açıdan duraksama belirtileri gösteriyorlardı. Türkler ise her zaman

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 221


olduklan kadar atak ve kendilerine güvenliydiler. Enver Paşa ve Türk Genel­
kurmayı muazzam kayıplara rağmen savaşın bu aşamasında çok şaşırtıcı
sayılabilecek bir şekilde taarruz fikrine sıkı sıkıya bağlı kaldılar.

Ka fk a sya C e p h e s İ

Türk Genelkurmayı’nm ı. Dünya Savaşında 3. Ordu ile ilgili resmî


tarihi 1.660 sayfalık bir metinden oluşmaktadır. İki ciltlik bu büyük kita­
bın en çarpıcı özelliği 19 17 yılının tümü için sadece 20 sayfa, yani toplam
metnin yüzde bir buçuğundan daha az bir kısmın ayrılmış olmasıdır."*
Commandant Larcher bu konuya oransal olarak daha da az yer ayırır -5 8 2
sayfalık anlatım metninin sadece iki sayfası.^ Ailen ve Muratoff 19 17 yılı
için yaklaşık aynı vurguyu yaparlar ve bunu Kafkasya harekât alanında hem
Türk, hem de Rus ordularının zayıflığına bağlarlar.^
19 16 -19 17 kışı Kafkaslar’da özellikle sert geçmiş ve bu durum mu­
harebe harekâtını durma noktasına getirmişti. İlkbaharda karların erimesi
bu durumda bir değişiklik yaratmadı. Daha önce çok faal olan bu harekât
alanında her iki tarafın da rızasıyla gerçekleşen durgunluk bir nevi ateşkes
anlamına geliyordu ve her iki tarafın da dikkatlerini diğer bölgelerde yo­
ğunlaştırmasına izin veriyordu. 19 17 yılında Türk 2. ve 3. Orduları iki yıllık
aralıksız ve vahşi muharebelerden sonra çok ihtiyaçları olan bir soluklan­
ma dönemini yaşıyorlardı. Siperlerin diğer yanında, 19 17 yazından başlaya­
rak, Rus Ordusu yavaş yavaş dağılma sürecine girdi. Ruslar saflarını sey­
rekleştirmeye ve yerel çekilmelere başlayarak, mayıs ayında Muş’u terk et­
tiler. Rusların şansı, hızla azalan muharebe yetenekleri karşısında Türkle-
rin bundan istifade edecek durumda olmamalanydı. 1917 yılı, Kafkaslar’da
hiçbir büyük muharebe yapılmadan ve ön hatlarda hiçbir büyük değişiklik
olmadan sona erdi.

B İ R İ N C İ VE İ K İN C İ G a ZZE

19 16 yılında Mısır’daki İngiliz İmparatorluk gücü önce Gelibolu tü­


menlerinin geri dönüşü, sonra da bazı yedek ve süvari birliklerinin buraya
getirilmesiyle ciddi ölçüde artış gösterdi. Bu kuvvet 1916 sonbaharının son­
larında demiryollarını El Ariş’e doğru hızla daha doğuya uzattı. Bu durum

222 STRATEJİK D uraklama , O cak -Aralik 1917


Türkleri ı6 Aralık’ta El Ariş’i terk ederek eski sınırdaki Hanyunus-El Hafir
hattına çekilmeye mecbur bıraktı.^ Ne var ki Cemal Paşa Enver Paşa ve von
Kress ile görüşerek daha da geriye çekilmeye ve Gazze ile Birüssebi arasın­
da bir savunma hattı oluşturmaya karar verdi.^ Türk 4. Ordusu şubat ayın­
da çekilmeye başlayarak mart ortalarında yeni savunma hattında mevzilere
girdi. İlkbahar aylarında Cemal Paşa yeni takviyeler de aldı: 3. Süvari Tüme­
ni {Kafkasya bölgesinden) ve 16. Piyade Tümeni (Trakya’dan). Cemal Pa-
şa’nın elinde politik açıdan hassas Kudüs ile uzun kıyı hattını korumak üze­
re üç tümen daha bulunmaktaydı. 30 kilometre uzunluğundaki Gazze-Bi-
rüssebi hattında 4. Ordunun etkin asker mevcudu yaklaşık 18.000 kişiydi.
19 17 ilkbaharı sonundaki genel politik durum Harita 6.1’de görülmektedir.
Ingilizler 26 Mart sabahı hücuma geçtiler ve piyadelerini Gazze
üzerine sürerken süvarileriyle de kenti kuşatacak kısa bir çevirme manev­
rası tasarladılar ve neredeyse başarılı oldular. Günün sonunda Gazze he­
men hemen tümüyle kuşatılmıştı. Ancak, iyi siperlenmiş olan Türkler în-
gilizlerin art arda gelen hücumları karşısında mevzilerini korudular ve çe­
kilmeyi reddettiler. 4. Ordu, 3. ve 16. Piyade Tümenleriyle karşı taarruza
geçti. 3. Süvari Tümeni de savaş bölgesine intikalini tamamladı ve Birüsse-
bi’ye gitme emri aldı. Ertesi gün îngilizler çekilmeye başladılar. Bu, Türk-
lerin zor savuşturdukları bir tehlikeydi ve zaferi yine sağlam bir savunma
ve şiddetli karşı taarruzlar yaparak elde etmişlerdi. Cemal’e göre Türk za­
yiatı 300'den az ölü, 750 yaralı ve 600 kayıptı. İngiliz kayıpları 40 0 0 civa­
rındaydı. Zaferin kazanılmasından sonra von Kress bir karşı taarruza geçil­
mesini istedi ama Cemal bunu reddetti.
Birinci Gazze Muharebesi olarak adlandırılan Mart 19 17 muharebe­
si, bu harekât alanında tayin edici oldu. Bu muharebe bölgeye büyük güç­
ler sevk etmeden Türk hatlarını geçmek için İngilizlerin ellerindeki en iyi
fırsattı. Gazze-Birüssebi hattı cephe ile Kudüs arasındaki en iyi doğal sa­
vunma hattıydı. Gazze kenti Akdeniz kıyısında, Birüssebi ise engebeli
Yehuda dağlarının eteğindeydi. Hat gerek önemi, gerekse de coğrafyası iti­
bariyle 2. Dünya Savaşı’ndaki El-Alameyn’e benziyordu. Birinci Gazze Mu-
harebesi’nde üç tam kadrolu İngiliz piyade tümeni ile iki tam kadrolu im­
paratorluk süvari tümeni eksik kadrolu üç Türk piyade tümeni tarafından

S İZ E Ö L M E Y İ EM R ED İY O R U M ! 223
HarİtS 6.1 Genel Askerî Durum, 1917
4^

Kaynak: General Fahri Belen, Birinci Dünya Harbi’nde Turk Harbi, 1917 Yılı Hareketleri, 1. Cilt (Ankara: GK Basımevi, 1985),
Kroki ı8.
durdurulmuştu. Bu, Türkler için kusursuz bir başanydı ve onlara 4. Ordu­
yu takviye edecek zamanı kazandırdı. îngilizler sonunda Filistin'e yedi pi­
yade tümeni ile dört süvari tümeni getireceklerdi.
İkinci Gazze Muharebesi 17 Nisan 19 17 tarihinde başladı ve üç gün
sürdü. Cemal Paşa 53. Piyade Tümenini ileri sürdü.^ Bu tümen fevkalade
eksik kadroluydu ve savunmaya yaklaşık 20 0 0 tüfekle katkıda bulundu. în­
gilizler de bu sırada ek bir piyade tümeni ile yeni süvari birlikleri getirmiş­
lerdi. îngilizler yeni topçu bataryalannın yanı sıra tarihte ilk kez çöle birkaç
tank ile gaz mermileri getirdiler.* Muharebe potansiyelinin ibresi hâlâ în-
gilizlerin lehineydi; ancak Türkler de boş durmamışlar ve hatlarının derin­
liğini ve enini uzatmışlardı. îngilizler bu kez donanma ateşiyle de destek­
lenerek Gazze yakınlarındaki Türk siperlerine doğrudan hücumlar yaptılar
ve iki gün sonra, yaklaşık 6500 kayıp verdikten sonra, hücumlarına son
verdiler. Türkler bu muharebede öncekinden daha fazla zayiat vermişlerdi
ve toplam kayıplan 20 0 0 kişiyi bulmuştu® ama Gazze’yi de hâlâ ellerinde
tutuyorlardı. Cemal Paşa îngilizlerin sekiz tanklarından üçünü Türk siper­
lerinde bıraktıklannı rapor etti. Nisan ayı hâlâ sağlam Türk batlarıyla ve 4.
Ordunun giderek artan iyimserlik duygusuyla sona erdi.
Mayıs 19 17 ’de, 4. Ordu, ikisi Gazze-Birüssebi hattında bulunan beş
kolordu şeklinde örgütlendi. 4. Ordunun toplam personel ve malzeme sa­
yısı aşağıdaki gibiydi: 174.908 asker, 36.225 hayvan, 5351 deve, 145.840 tü­
fek, 187 makineli tüfek ve 282 top.'° Doğal olarak, bu kuvvetin önemli bö­
lümleri kıyı boyunca dağılmış ve ayrıca Arabistan’ı korumakla görevlendi­
rilmişti. Gazze hattında îngilizlerin karşısında 3., 7. ve 53. Piyade Tümen­
lerinden oluşan 22. Kolordu ile 16. ve 54. Piyade Tümenlerinden oluşan
20. Kolordu bulunmaktaydı. Ayrıca yine îngilizlerin karşısında ordu em­
rinde 3. Süvari Tümeni ile 178. Piyade Alayı bulunmaktaydı. Türkler bu bir­
liklerle savunma hatlannı geliştirmeye devam ettiler. Temmuz ayında 4.
Ordunun gücü 151.742 tüfek, 354 makineli tüfek ve 330 topa (kaydedilen en
üst seviyeye) çıkmıştı. Ne var ki savunma hatları da genişlemiş, şimdi, va­
ha kenti olan Birüssebi’yi neredeyse çevrelemiş ve aralıksız olarak 50 kilo­
metre kadar uzamıştı. Karşıdaki imparatorluk kuvvetlerinin de güçlerini
artırmalarına rağmen Türkler (özellikle Enver) iyimserdi."

S İZ E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! 225
önemle kaydedilmesi gereken bir diğer nokta daha var ki o da Ge­
neral Edmund Allenby’nin 19 17 Haziran ayında komutanlığa atanarak im­
paratorluk gücüne önemli bir katkı sağlamasıydı. Allenby aynı yılın sonra­
ki aylarında hücuma geçince, Amerikan Generali U. S. Grant kadar aman­
sız ve inatçı olduğunu gösterecekti. Allenby .1917 yazını, Gazze-Birüssebi
hattını yarmayı amaçlayan büyük taarruzunun hazırlıklanyla geçirdi.

İ K İN C İ K u t ve Bağdat

İngilizler 19 16 yılının ilk yansındaki acı günlerinden sonra Mezo­


potamya’daki ordulannda bazı önemli değişiklikler yaptılar. İlk değişiklik
hırslı bir komutan olan General Sir Stanley Maude’un harekât bölgesi ko­
mutanlığına getirilmesiydi. İkinci değişiklik ise Maude’u takviye etmek
için iki tümen gönderilerek Dicle ve Fırat vadilerindeki İmparatorluk kuv­
vetlerinin gücünün ciddi şekilde artırılmasıydı. 19 16 yazı ve sonbaharı bo­
yunca Maude nehir yukarı ilerleyerek Bağdat yolu üzerindeki Türk hâkimi­
yetini kırmak için hazırlıklara başladı. Şimdi Maude'un elinde süvari, top­
çu ve uçaklarla iyi bir şekilde desteklenmiş olan toplam beş piyade tümeni
bulunmaktaydı. Buna ek olarak muharebe ve destek için nehirde istimbot­
lardan oluşan büyük ve yüksek kapasiteli bir filo kurdu. Maude’un muha­
rip gücü 10 7.0 00 ’i Hint Ordusu’ndan olan 16 6 .0 0 0 askerden oluşuyor­
du.'^ Bu büyük miktardaki asker ve donanıma rağmen Maude hazır olun­
caya kadar ilerlememeye kararlıydı.
Diğer bölgelerdeki acil stratejik gereksinimler ve demiryolu ulaştır­
masıyla ilgili problemler nedeniyle Türk Genelkurmayı 19 16 sonlarına ka­
dar Türk 6. Ordusu’nun gücünü takviye etmedi. Buna ek olarak, Halil Pa­
şa giderek erimekte olan saflannı doldurmak üzere çok az ikmal eratı aldı.
Hastalıklar, firar ve zaman zaman meydana gelen İngiliz faaliyetleri ordu­
sunu giderek zayıflatıyordu. Böylece General Maude’un ordusu büyük bir
hızla büyürken, Halil Paşa’nmki giderek zayıflıyordu. 19 16 sonbaharında,
6. Ordu hâlâ iki grup halinde örgütlenmiş ve bunlar 46. ve 51. Piyade Tü­
menlerinden oluşan 18. Kolordu ile 35. ve 51. Piyade Tümenlerinden olu­
şan 13. Kolordu idi. Bunlara ek olarak 13. Kolordunun ayrı bir piyade tuga­
yı bulunmaktaydı. 19 16 yazında, aşırı yıpranmış olan 38. Piyade Tümeni

226 STRATEJİK D uraklama , O cak -Aralik 1917


lağvedilmiş ve askerleri 6. Ordunun geri kalan dört piyade tümeninden bi­
rine gönderilmişti.
6. Ordunun karşı karşıya bulunduğu harekâta ilişkin sorunlar ve
taktik durum son derece karanlıktı. Ne yazık ki bu Fırat ve Dicle nehir sis­
temlerinin coğrafyası ile daha da kötü hale gelmekteydi. General Ma-
ude’un önünde Mezopotamya’ya doğru ilerleyebileceği iki yol bulunmak­
taydı. Esas yol, üzerinde Kutül-Amare, Bağdat ve Musul’un bulunduğu
Dicle idi. İkinci yol ise Babil harabelerinin bulunduğu Fırat Nehri üzerin­
den Bağdat’ın otuz kilometre kadar batısına ulaşıyordu. Halil için bir baş­
ka talihsizlik, 19 16 yazında, îngilizlerin iki nehir arasındaki mesafenin en
uzak olduğu yerde bulunan ön mevzilerini hâlâ koruyor olmalarıydı. Bu­
nun anlamı Halil’in yaklaşık 100 kilometrelik çöl ile ayrılmış iki ayn savun­
ma mevziini tutmak zorunda olmasıydı. Bu kesin bir yenilgiyi davet ediyor­
du, çünkü Maude hücum edeceği yeri istediği gibi seçebilir ve buraya çok
üstün güç yığabilirdi. Bunun sonucu olarak, en iyimserlerin dışında, 6. Or­
dunun karşı karşıya bulunduğu durum tamamen ümitsiz görünmekteydi.
19 16 yılının aralık ayında Maude beklenen nehir yükarı yürüyüşüne
başladı. îngilizlerin ana ilerleme ekseni olarak hangi nehri kullanacaklannı
bulmak Türkler için çok önemliydi. Maude Dicle’yi seçti ve nehrin her iki
yakasında da tam güçlü birer kolordu ile ilerlemeye başladı.Yağmurlar iler­
lemesini yavaşlattılar ama 17 Şubat tarihinde Maude Kut’un yaklaşık 20 ki­
lometre aşağısındaki Sannaiyat’a kadar ilerlemişti. îngilizlerin çok ağır iler­
lemeleri Halil Paşa’ya çok kısıtlı olan kuvvetlerinin bir kısmını Dicle yolu­
nu koruyan 18. Kolorduya takviye olarak gönderme olanağı sağladı. Böylece
19 17 Şubat ortalannda, Albay Kâzım Bey komutasındaki 18. Kolordu 45., 51.
ve 52. Piyade Tümenlerini bünyesine almış oldu. Kâzım Bey ayrıca dört pi­
yade alayı, bir süvari alayı, bir topçu alayı ve destek gruplarından oluşan Ne­
hir Grubu’na da komuta ediyordu. Nehir grubu, böylece muharebe gücü
olarak bir tümene muadil bulunmaktaydı. Elindeki gücün oranı itibariyle,
Halil küçük ordusunun yüzde 75’ini Ingilizlere karşı yığabilmişti.
Albay Kâzım Bey çok kullanılan Kut yolunu koruyabilmek için ko­
lordusunun hemen hemen tümünü Dicle’nin kuzey kıyısına yerleştirdi.
Ne var ki Maude her iki kolordusunu da güney kıyısına kaydırdı ve Kut’un

S İZ E Ö L M E Y İ EM R ED İY O R U M ! 227
biraz yukarısına kadar Türk sağ kanadına yığınak yapmaya başladı. Halil
gerçek durumdan habersiz olarak durduğu yerde Ingilizlerin hareketini
bekliyordu. İngiliz hücumları 17 Şubat günü başladı. 22 Şubat sabahı îngi-
lizler Sannaiyat ve Kufda gösteri taarruzlarına başladılar. Ertesi gün
Kut’un üzerinde bir noktadan Dicle’yi geçmeye başlayarak günün sonunda
nehir üzerinde bir tombaz köprü kurmayı başardılar. Türklerin mahalli
karşı taarruzlan köprübaşmı ortadan kaldırmaya yetmedi. Halil’in güç ve
ihtiyatlarının çoğu Kut’un güneyinde idi ve akşam saatlerinde 18. Kolordu­
nun kuzeyden kuşatılma tehlikesi altında olduğunu gördü. Hemen hareke­
te geçti ve derhal çekilmeye başlama emri verdi. 18. Kolordu o akşam sa­
vunma mevzilerinden çekilmeye başladı. Umutsuz artçı muharebeleri
Türklere piyadelerini çekecek kadar vakit kazandırdı; ancak, malzeme ve
top kayıplan ağır oldu. Halil Bağdat’ın son savunması için nehirden yuka­
rı çekildi.
Türk hattı Bağdat’ın 10 kilometre kadar aşağısında Dicle’ye karışan
Diyala Nehri üzerindeydi. 18. Kolordu burada muharebe edecekti. Çok ağır
kayıplara uğramış olan 45. Piyade Tümeni lağvedildi ve kalanlar yeni gel­
mekte olan 2. ve 63. Piyade Alayları ile birleştirilerek 14. Piyade Tümeni
şeklinde yeniden düzenlendi. Bu tümen Bağdat’ın savunmasına yardım et­
mek üzere 18. Kolordu emrine verildi. İngilizler 4 Mart’ta nehir yukarı iler­
lemelerine tekrar başlayarak Diyala üzerindeki yorgun ve moralsiz Türkle-
ri sıkıştırmaya başladılar. Birkaç günlük yoğun çatışmalardan sonra Halil
Diyala veya Bağdat’ı koruyamayacağını anladı. Büyük bir politik, kültürel
ve dinî önemi olan şehri teslim etme konusunda çok isteksiz olmasına rağ­
men Bağdat’ı terk ederek nehir yukarı çekilişine devam etme şeklindeki
çok acı karan aldı. ıı Mart 19 17 tarihinde General Maude Bağdat’a girdi.
Bu, Mezopotamya savaş alanında Türkler için yeni bir felaketti.
Halil ordusunu Dicle’nin 60 kilometre kadar kuzeyine çekti. Çok
yıpranmış olan 6. Ordusu şimdi sağ kanadı Fırat üzerindeki Remadiye, sol
kanadı da İran sınırında olmak üzere mevzilendi. Halil ordu karargâhım
Musul’a aldı. O sıralarda elindeki toplam güç 30 binin üzerinde değildi ve
yaklaşık 300 kilometrelik bir cepheye yayılmıştı. 19 17 Nisan ayında 2. Piya­
de Tümeni çok ihtiyaç duyulan bir takviye olarak bölgeye geldi ama bu Ha-

228 STRATEJİK D uraklama , O cak -Aralik 1917


lirin stratejik gereksinimlerine çok küçük bir ilaveydi. 19 17 ilkbaharı sona
ererken Türkler için Mezopotamya'daki stratejik durum oldukça umutsuz
görünmeye devam ediyordu.
Bu sırada Türkler için ı. Dünya Savaşı’nın en beklenmedik şansla­
rından birisi oluştu. General Maude ilerlemekten vazgeçti. Maude bu kara-
n alırken ikmal hatlannm yetersizliği ve hastalıklar mevsimi olan yaz ayla-
nnın gelmesini düşündü ve taarruzda başarı şansının fazla olmadığı kanı­
sına vardı.'^ Başka faktörler de vardı ve bunların başında Rusların Musul'a
ne zaman bir destek taarruzu yapacağı konusu geliyordu. Maude aynca
Türklerin Bağdat'ı geri almak için büyük ordularla bir karşı taarruz yapaca­
ğı konusundaki istihbarattan da çekinmiş olabilir. Bu ihtimal için takviye is­
temiş, ancak isteği geri çevrilmişti. Her halükârda tngilizler zaferlerinin
üzerine oturmak ve uzun sıcak yazın geçmesini Bağdat'ta beklemekle yetin­
diler. Bu, Halil Paşa, Türk 6. Ordusu ve Türk Genelkurmayı için Allahın bir
lütfuydu. Geriye bakıldığında, Maude'm ilerlemesi halinde 6. Ordunun ye­
ni İngiliz hücumlarını önleyebileceği veya Musul'u elinde tutabileceği şüp­
helidir. Bunun yanı sıra, muharebe güçleri ve lojistik alanlarındaki muaz­
zam eşitsizlik söz konusu olduğu taktirde, Halil'in 6. Ordusu'nun Ingiliz-
leri o kadar oyalayabilmesi de dikkate değer bir konudur. Böylece, îngilizle-
rin Bağdat’ı almalanyla Mezopotamya’daki durum 1917 yılının mart sonla­
rında istikrara kavuştu. Bu durum, ileride, Türk Genelkurmayı’nın savaşla
ilgili stratejik kararlarında önemli sonuçlar yaratacaktı.

Y IL D I R I M O r d u l a r G rubu

Yıldırım Ordularının oluşturulması fikrinin nerede ve ne zaman


ortaya çıktığı belirsizdir. Her ne kadar Enver Paşa’nm hırslı ve doğurgan
kafasında gerçekleştiği kesin olmakla birlikte, Almanların bununla ne ka­
dar ilgilerinin olduğu tam olarak bilinmemektedir. Savaşın ilk iki buçuk
yıllık döneminde Türklerle Mihver Güçleri’nden oluşan ortakları arasında,
özellikle Almanya’yla birçok yararlı tartışmalar ve işbirlikleri yapılmıştı.
Büyük bir Türk-Alman Ordular Grubu fikri, Romanya Seferi’nin muzaffer
komutanı Alman Generali Erich von Falkenhhayn’m zihninde de ortaya
çıkmış olabilir. Her halükârda Enver Bağdat’ın geri alınması fikrine Bağ­

S İZ E Ö L M E Y İ E M R ED İY O R U M ! 229
dat’m düşüşünün hemen ertesi ile von Falkenhayn’ın 7 Mayıs 19 17 tarihin­
de karargâh müzakereleri için Türkiye'ye gelmesi arasındaki bir zamanda
kapıldı. Bunu Yıldırım Ordular Grubunu oluşturarak yapacaktı. Enver bu
kuvvetin Yukarı Mezopotamya’da, belki de Musul’u merkez alarak yığınak
yapmasını düşünmüştü. Yıldınm Ordular Grubu buradan Bağdat’ı geri al­
mak için büyük bir taarruz yapacaktı. Daha sonra da ya Aşağı Mezopotam­
ya’nın fethini tamamlayacak veya belki de İran’ı istila edecekti. Bu büyük
ölçekli bir stratejiydi ve her şeyi görkemli bir biçimde yapmak isteyen En­
ver Paşa’ya çok uygun düşüyordu. Enver’in büyük planında Halil’in 6. Or­
dusu Yıldırım Ordular Grubu’nun unsurlarından birisi olacaktı. İkinci un­
sur ise yeni oluşturulacak 7. Ordu olarak düşünülmüştü. Bu iki ordu Al­
man yardımı ile taarruza geçecekti. 7. Ordı^ birlikleri Galiçya, Romanya ve
Makedonya’dan dönmekte olan tümenlerden oluşacaktı. ı. Dünya Sava-
şı’nda, muharebe tecrübesi olan bu tümenler Türkiye’nin son stratejik ih­
tiyatlarıydı ve asla yerlerine yenileri konulamazdı. 19 17 yazında Kafkaslar,
Mezopotamya ve Filistin’de durumların bir ölçüde istikrara kavuşmasıyla
Türkler en azından bir harekât alanında tekrar inisiyatif kazanmalarına
olanak verecek bir stratejik soluklanma zamanı ve alanı kazanmışlardı.
Tekrar taarruza geçilebilecek olması Enver Paşa'yı heyecanlandırdı
ve haziran ayında Filistin’i ziyaret etti. Burada Cemal Paşa’ya, Bağdat’ı ge­
ri alabilecek bir taarruz düşündüğünü ve “Yıldırım Ordular Grubu” adı ve­
rilecek bir ordular grubu kurmak istediğini söyledi.'“* Enver, Cemal’e ayrıca
hangi tümenlerin bu kuvvete tahsis edileceğine karar verdiğini ve komu­
tanlığına da von Falkenhayn’m getirileceğini ifade etti. 24 Haziran 19 17 ta­
rihinde, Enver planlarını tartışmak üzere Halep’te bir toplantı yaptı. Kafkas
Ordular Grubu komutanı Ahmet İzzet Paşa, 2. Ordu komutanı Mustafa
Kemal Paşa, 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa ve 6. Ordu komutanı Halil Pa­
şa bu toplantıya katılmışlardı. Ayrıca Türk Genelkurmayı’ndan Bronsart
von Schellendorf, Türk Genelkurmayı ve Kafkas Ordular Grubundan ka­
rargâh subayları ile 3. ve 4. Ordu kurmay başkanları da toplantıda yer alı­
yorlardı. Bu toplantıda, Enver Avrupa operasyonlannm sona ermesiyle bo­
şa çıkan tümenleri kullanarak yukarı Fırat bölgesinde yeni bir 7. Ordu kur­
mak istediğini söyledi. Enver, Halil’in 6. Ordusu Dicle’den güneye doğru

230 STRATEJİK D uraklama , O cak -Aralik 1917


hücum ederken 7. Ordunun da Fırat boyunca doğuya doğru harekât yapa­
cağını açıkladı. Bağdat’taki İngilizler kıskaca alınarak imha edileceklerdi.*’
Cemal Paşa bu plandan hiç memnun değildi ve bunun gözden ge­
çirilmesi için ısrar etti.*^ Cemal Bağdat’ın geriye alınmaya çalışılması yeri­
ne, Türklerin hızla azalan taze tümenlerini Halep civarında toplamasını
gerektiği kanısındaydı. Bu güç Halep’te merkezî olarak yerleştirilmiş bir
stratejik ihtiyat olacak ve Kafkasya, Filistin veya Mezopotamya’dan gelecek
tehditlere mukabele edebilecekti. Ayrıca, Antant güçleri tarafından yapıla­
bilecek bir çıkarmaya karşı sigorta olarak Adana bölgesinde birlik bulundu­
rulması gereğine değindi. Cemal stratejik durumla ilgili sözlerini, Bağdat’a
karşı yapılacak bir genel saldınnm Türkler için çok tehlikeli olduğunu söy­
leyerek sona erdirdi. Bir kez harcandıktan sonra bu son stratejik ihtiyatın
bir kez daha yerine koyulabilmesi problemli bir hal almaktaydı. Enver Türk
Genelkurmayı’nın zaten karara varmış ve seçilen yol için “en iyi Alman Ge­
neralini” temin etmiş olduğunu söyledi.*^ Enver ayrıca Cemal’e Almanların
altı piyade taburundan oluşan hafif bir tümen temin edeceklerini ve bun­
ların çok sayıda makineli tüfeğe sahip olacaklarını ifade etti. İzzet Paşa da
plandan rahatsız olmuştu ve acil durumda kullanılmak üzere Halep’te bir
tümen bırakmasını söyledi. Bu isteğe da aldırılmadı. O günden sonra Kaf­
kasya, Filistin ve Mezopotamya harekât alanların bütün öncelikleri Yıldı­
rım Ordular Grubu’nun hayata geçirilmesine tahsis edildi.
Daha sonralan, Jön Türkler’in iç çevresinin bir üyesi olan Cemal Pa­
şa sadrazama bir telgraf göndererek bu macerayla ilgili endişelerini iletti. Bu
karann hükümet tarafından alınmış ve sadrazamın Almanlardan von Fal-
kenhayn’ın hizmetlerini bizzat talep etmiş olduğunu belirten yanıtlar geldi.
Cemal Yıldınm Ordular Grubu fikrinden o kadar öfkeye kapılmıştı
ki 19 17 Ağustos ayı ortalarında buna karşı görüşlerini bildirmek üzere İs­
tanbul’a gitti. Erich von Falkenhayn da taarruza dayanan bir stratejinin
mümkün olduğu konusunda şüphelere sahipti ve bunu yazılı olarak Al­
man Genelkurmayı'na iletmişti.** Cemal, Enver, von Falkenhayn, Bronsart
von Schellendorf ve Cemal’in kurmay başkanı Ali Fuat Bey’in bulundukla­
rı yeni bir savaş meclisi toplandı. Cemal ve kurmay başkanı o sırada Gaz-
ze-Birüssebi hattını tutmakta olan 4. Ordunun zayıflıklarıyla ilgili değer­

S iz E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! 231
lendirmelerini sundular ve operasyon bölgesinde bir ihtiyat bulundurma­
nın başanlı bir savunma için elzem olduğunu belirttiler. Cemal Paşa’nın
anılannda, bu noktada Enver ve von Falkenhayn’ın akıcı bir Almanca ile
konuşmaya başladıkları ve harita üzerinde hararetli bir tartışmaya girdikle­
ri anlatılmaktadır.’^ Cemal’in tartışmayı kaybetmiş olduğu aşikârdı. Daha
sonra, Enver, von Falkenhayn’m 4. Ordunun durumundaki zaaf konusun­
da Cemal ile aynı fikirde olduğunu söylediğini ifade edince Cemal büyük
bir şaşkınlık geçirmişti. Daha ötesi, von Falkenhayn şimdi Yıldırım Ordu­
lar Grubunun Bağdat’ı geri almak için kullanılması yerine, îngilizleri Sü­
veyş Kanalı’nın gerisine atmak için kullanılması gerektiğini savunuyordu.
Cemal bu Süveyş Plam’ndan da rahatsız oldu ve sadece Bağdat Plam’nı bı­
rakarak bir operasyon alanı ihtiyatı oluşturulması yolundaki tercihini be­
lirtti. Eğer Filistin’in takviyesi için birlik gerekirse, o zaman bunlar söz ko­
nusu genel ihtiyattan alınabilirdi. Cemal ayrıca Yıldınm Ordular Grubu­
nun karargâhı ve kendi stratejik alanına yerleşecek olan yeni 7. Ordu karar­
gâhından da rahatsızdı. Bu, ister istemez Filistin komutanı olarak kendi
otoritesinin ve özerkliğinin gölgeleyecekti.
Cemal Kayzer Wilhelm’den Almanya’yı ziyaret etmesi için bir davet
alıncaya kadar en yüksek düzeylerdeki bu stratejik tartışma sürdü. Cemal
daveti hemen kabul etti ve Almanya’ya giderek Kiel’deki donanmayı,
Krupp fabrikalannı ve Bad Kreuznach’daki genel karargâhı ziyaret etti. Git­
tiği her yerde törenle ağırlandı. Ne var ki Bad Kreuznach’a geldiği sırada
Enver’den gelen bir telgraf ona ulaştı. Bu telgrafta Filistin komutanlığın­
dan alındığı ve burada savaşı von Falkenhayn’ın yöneteceği bildiriliyordu.
Cemal bunun felakete yol açacağını belirten bir yanıt verdi ve sonra İstan­
bul’a döndü. Ancak artık olayları etkileme gücü kalmamıştı. Cemal Paşa
bundan sonra Suriye’ye dönerek Suriye ve batı Arabistan orduları komuta­
nı unvanını aldı ve von Falkenhayn’a lojistik destek yapmaktan başka fonk­
siyonu olmayan bir konuma düştü.""® Bu olaylardan dolayı üzüntülü ama
daha düşük bir görevde hizmete devam arzusuyla Şam'daki yeni karargâ­
hına yerleşti ve ertesi yıl buradan Falkenhayn'ın ordusunun mahvını izle­
di. Cemal daha sonra hatıralarında Yıldırım Ordular Grubunun komuta ve
yönetimiyle ilgili olarak Mustafa Kemal ile von Falkenhayn arasında sürek­

232 STR A T EJİK D u r a k l a m a , O c a k -A r a l i k 1 9 1 7


li tartışma çıktığını kaydetmişti. Cemal, daha sonra, Falkenhayn olmasaydı
Türklerin Gazze-Birüssebi hattını yıllarca tutabileceklerini söylemişti.'^'
Almanlar Yıldırım Ordular Grubuna “F Ordular Grubu” adını ver­
diler ve von Falkenhayn 19 17 Temmuz ayının sonunda gelerek grubun ko­
mutasını üstlendi. Orijinal plana uygun olarak bu ordular grubunun karar­
gâhı 65 Alman ve 9 Türk subayından oluşacaktı. Bu plan, karargâh subay­
larının çevirmenlere fazla bağımlı olmayacaktan gerekçesiyle Türklere von
Falkenhayn için daha kolay bir çözüm olacak diye sunuldu.^'“ Türk askeri
için büyük hayranlık duyduğunu ileri süren von Falkenhayn’m Alman
standartlannda karargâh çalışmalan için Türk subaylarına hethangi bir gü­
ven duyduğu şüphelidir. Bununla birlikte Türkler bu yapmacık davranışla­
ra kanmadılar ama önemli karargâh görevlerine da atanmadılar, bu da on­
ları karar sürecinden daha fazla koparmış oldu. Almanlar yeni ordular gru­
buna yardımcı olmak üzere “Alman Asya Kolordusu”nu da gönderdiler.
Ama bu gerçekte ancak tugay büyüklüğündeki bir kuvvetti. Türkler bir ne­
vi hafif Alman piyade tümeni görmeyi umuyorlardı ama bunun yerine üç
piyade taburu, üç makineli tüfek müfrezesi ve üç süvari müfrezesi ile kar­
şılaştılar. Ancak Asya Kolordusunun en faydalı olduğu alan muharebe gü­
cü değildi. Asya Kolordusunun yanında bulunan bir topçu taburu, bir top­
çu gözetleme uçak filosu, iki ağır topçu bölüğü, bir topçu/piyade koordi­
nasyon bölüğü, muhabere ve motorlu nakliye kollan vardı. Özellikle değer
taşıyan unsur ise her biri sekiz uçaklık dört hava birliği idi.'^^
Türk kuvvetlerinin 19 17 Ağustos ayındaki dağılımları Tablo 6 .1’de
gösterilmektedir. Türkler Halep’e güç sevk etmeye başladılar ve eylül ayına
gelindiğinde burada ciddi güçler toplanmaya başlamıştı. Temmuzda Galiç-
ya'dan 15. Kolordu karargâhı geldi. Tümenler Macaristan’dan trenle İstan­
bul’a gelerek, burada güneye gönderilmek üzere konakladılar. Neredeyse
yüz gün boyunca 15. Kolordu unsurlarını taşıyan bir tren her gün Halep’e
hareket etti. Ağustos ayında 19. Piyade Tümeni geldi ve eylül ayında da kar­
deş tümen olan 20. Piyade Tümeni onu izledi. Yeni bir 3. Kolordu kuruldu
ve bağlı birlikleri olan Makedonya’dan gelen 50. Piyade Tümeni ve Ay-
dın’dan gelen 59. Piyade Tümeni ile birlikte konuşlandırıldı. Bu birlikleri
Suriye’ye taşımak için her gün dört veya beş tren güneye hareket etti. Ne

S İZ E Ö L M E Y İ E M R ED İY O R U M ! 233
V/<>
4^

Tablo 6 .1
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Ağustos 1917
ROMANYA KAFKASYA
6 . K o lo r d u : 1 5 ., 2 5 ., 2 6 . Piy. T ü m . 3. O rd u 2 . O rd u
1 . K a fk a s K o lo r d u s u : 9 ., l o . , 3 6 . 2 . K o lo r d u : 1 . , 4 2 . Piy. T ü m .
TRAKYA K a fk a s Piy. T ü m . 4 . K o lo r d u : ı ı . , 1 2 . , 4 8 . Piy. T ü m .
1. O rd u 2 . K a fk a s K o lo r d u s u : 5 ., n . , 3 7 , ı 6 . K o lo r d u : 5 ., 8 . Piy. T ü m .
1 . K o lo r d u : 4 2 . Piy. T ü m . K a fk a s Piy. T ü m . 2 . Nizami Süv. Tüm.
1. Sü v. Tug. 5. K o lo r d u : Kıyı M ü fr e z e le r i VanJandarma (Piy.) Tüm.

GELİBOLU
5. O r d u
Yıldırım O rdular Grubu (SURİYE)
7 . Ordu (S U R İY E )
1 4 . K o lo r d u : 5 7 . Piy. T ü m .
19. Kolordu: 5 9 . Piy. T ü m . SURİYE-FİLİSTİN 3 . K o lo r d u : 4 3 . Piy. T ü m .
4 . O rd u K o lo r d u : i q ., 2 0 . Piy. T ü m .
2 1 . Kolordu: 4 9 . Piy. T ü m .
8 . K o lo r d u : 4 8 . Piy. T ü m . A s y a K o lo r d u s u ( A lm a n )
1 2 . K o lo r d u : 2 3 ., 4 4 . Piy. T ü m . 6 . O r d u (MEZOPOTAMYA)
BATI ANADOLU
1 5 . K o lo r d u : 4 3 . Piy. T ü m . 1 3 . K o lo r d u : 2 ., 6 . Piy. T ü m .
5 8 . Piy. T ü m .
2 0 . K o lo r d u : ı 6 . , 5 4 * Piy. T ü m . ı 8 . K o lo r d u : 1 4 . , 5 1 . , 5 2 . Piy. T ü m .
22. Kolordu: 3-. 7-, 5 3 - P'y- T ü m . 4 6 . Piy. T ü m .
3. Süv. T üm .

Not Koyu renkli yazılanlar yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Aralık ıgıö’dan son­
ra yeniden konuşlandırılan birlikleri, koyu renkli italikle yazılanlar ciddi şekilde A R A B tS T A N -Y E M E N
eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. Faal halden çıkarılan birlikler; 4., 9., 10., 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 . , 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
17., ı8., 29., 31., 32., 34., 35., 38. Piy. Tüm.; yeniden adlandırılan birlikler: 13., 28.,
30., 33. Piy. Tüm.
var ki Türk ordusunun giderek zayıflamakta olduğuna dair işaretler bulun­
maktaydı. Eylül 19 17 tarihinde Yıldırım Ordular Grubu karargâhına gönde­
rilen bir raporda, von Kress Gelibolu'dan gelen 24. Piyade Tümeninin
Haydarpaşa’dan 10 .0 0 0 sağlıklı personelle ayrıldığını ve sadece
4 6 3 4 ’ünün göreve hazır vaziyette geldiğini bildiriyordu.'“'* Bu tümen mev­
cudunun yüzde 19 ’u hasta, yüzde 2 4 'ü firarda ve yüzde 3’ü de ev iznindey-
di. Alman Asya Kolordusu Suriye'ye gelen son büyük birlik olup Silez-
ya'nın Neu Hammer bölgesindeki toplanma yerinden buraya uzun bir yol­
culuk yapmıştı. Türk demiryollarının kötü durumu göz önüne alındığında,
7. Ordunun Halep'te toplanması büyük bir başarıydı. Bir kez buraya gel­
dikten sonra, Türk Genelkurmayı orduyu demiryoluyla doğuya sevk etme­
yi planlamıştı. Buradan sonra da piyade tümenleri Musul'un güneyindeki
toplanma bölgesine kadar olan son 16 0 kilometrelik yolda Asya Kolordu­
su’nun 40 0 kamyonu ile taşınacaklardı. Bu epey iddialı bir girişimdi.“"’
6 Eylül 19 16 tarihinde meydana gelen ve Yıldırım Ordular Grubu­
nun operasyonlarını sürdürmesi için elzem olan büyük miktarlardaki mal­
zemenin havaya uçtuğu ileri sürülen Haydarpaşa tren istasyonu patlaması
Türk resmî tarihlerinin herhangi birinde yer almamaktadır. Aynı şekilde,
demiryolu altyapısına gelmiş olabilecek herhangi bir zarardan da söz edil­
memektedir ve anlaşıldığı kadarıyla bunun malzemenin doğuya şevki ko­
nusunda kalıcı bir etkisi olmamıştır.
19 17 Eylül ortalarına gelindiğinde, Bağdat’ın geri alınmasıyla ilgili
plan çöpe atılmışü. Enver Paşa nihayet von Falkenhayn’m tavsiyesini dik­
kate alarak Yıldırım Ordulanm önce Filistin’e gönderdi. Bu sıralarda von
Kress tarafından Gazze-Birüssebi hattı karşısında yapıldığı bildirilen deva­
sa Ingiliz yığınağı ile ilgili rahatsız edici raporlardan da etkilenmiş olabilir.
Ayrıca, Enver anlaşıldığı kadanyla Cemal Paşa'nm Filistin’de hâlâ var olan
otoritesinden de rahatsızdı ve bununla ilgili olarak da bir şeyler yapmak is­
tiyordu. Bunun sonucunda, 26 Eylül 19 17 tarihinde Enver 4. Ordu karargâ­
hını kuzeye, Şam’a aldı.“"^ Aynı tedbirler çerçevesinde eski 4. Ordu bölgesi­
ni ikiye ayırarak Cemal’e hem Suriye, hem de Arabistan’ı verdi. Ayrıca Yıl-
dınm Ordular Grubu ile 7. Orduya Filistin’e gitme emri verdi. 2 Ekim tari­
hinde bunu izleyen emirler çerçevesinde Enver Filistin komutanlığının ör-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 235


gütienmesini de değiştirdi ve yeni 8. Orduyu kurarak von Kress’i bunun
komutanlığına getirdi. Daha sonra 7. ve 8. orduları von Falkenhayn’ın Yıl­
dırım Ordular Grubuna bağladı. Falkenhayn aynı zamanda Mezopotam­
ya’daki 6. Ordunun da komuta ve kontrolünü elinde tuttu.
7. Ordu, şimdi, bu yeni komuta düzenlemelerinden hiç de mem­
nun olmayan Mustafa Kemal’in komutasındaydı. 19 17 Eylül sonlarında En­
ver Paşa’ya gönderdiği sert bir mektupta, Kemal, ihtiyatta bulunan her bir­
liğin korunmasının ve savaşa son derece dikkatli bir şekilde sürülmesinin
gerekli olduğu, savunmayı esas alan bir politika yürütülmesini savundu.^^
Bunu, üstün ulaştırma hatlarına (gemi ve demiryolu) sahip Ingilizlerin
Türklerle savaşmak isteyebilecekleri her operasyon alanında sayısal üstün­
lük sağlayabilecekleri varsayımına dayandırıyordu. Bu nedenle, Türklerin
Yıldırım Ordular Grubu ile hiçbir yerde inisiyatif kazanmaları mümkün ol­
mayacaktı. Ayrıca 7. ve 8. Orduların birleştirilmesinin önemine değindi ve
von Kress lehine çekilmeyi teklif etti, Mustafa Kemal aynı zamanda halkın
ve ekonominin orduyu tam bir şekilde destekleyebilmesi için ülke yöneti­
minin güçlendirilmesini savundu.
Kemal, mektubunun duygusal ama zayıf olan sonuç bölümünde,
Türk stratejisindeki Alman etkisini acı bir şekilde kınayarak, Türkiye’nin
bir “Alman kolonisi” haline gelmekte olduğu konusundaki kaygılarını dile
getirdi. Mustafa Kemal bu mektubu yazdıktan birkaç hafta sonra istifa etti.
7. Ordunun komutası da böylece Fevzi Paşa’ya geçti.
30 Eylül’de Halep’teki karargâh ve piyade tümenleri güneye doğru
ilerlemeye başladılar. Hepsi güneye, Filistin’e gitmedi. Halil Paşa’yı takvi­
ye etme gereğini düşünülerek 50, Piyade Tümenini Mezopotamya'da Re-
madiye’ye gönderildi. 59. Piyade Tümeni lağvedildi ve askerleri Halep’ten
aynimakta olan diğer tümenlerin eksik kadrolarının doldurulmasında kul­
lanıldı. Bu yitirilen kuvvetleri telafi etmek üzere 5. Orduya 42. Piyade Tü­
menini Suriye’ye, 2. Orduya ı. Piyade Tümenini Şam’a göndermeleri ve 3.
Orduya da 2. Kafkas Süvari Tümenini yola çıkarma emirleri verildi. Ancak
bu birliklerin Suriye-Filistin harekât alanına gelmeleri oldukça zaman ala­
caktı. Ekim sonlarında sadece 7. ve 8. Ordu karargâhlan Filistin’de muha­
rebe operasyonlarına katılacak hale gelmişlerdi. 31 Ekim 19 17 ’de Al-

236 STRATEJİK D u r a k la m a , O c a k -Ar a l ik 1917


lenby’nin uzun zamandır beklenen taarruzu başlayınca von Falkenhayn’a
takviye alacak zaman kalmadı.

Ü çüncü G azze

Yıldırım Ordular Grubu savaş öncesindeki son tertiplenmesinde


Gazze-Birüssebi hattını yan yana mevzilenmiş iki ordu ile tuttu. Sağ kanata
Gazze’yi tutmakta olan von Kress komutasındaki 8. Ordu, 22. Kolordu (Gaz­
ze civannda sıkı bir şekilde tahkim edilmiş mevzilerde bulunan 3. ve 53. Pi­
yade Tümenleri) ile 20. Kolordudan (doğuya, çöle doğru uzanan bir hattı tu­
tan 26. ve 54. Piyade Tümenleri) oluşmaktaydı. 7. Ordu Türk sol kanadını ve
büyük öneme sahip olan Birüssebi vaha kasabasını tutuyordu. Mustafa Ke­
mal Paşa tarafından komuta edilen bu ordu hattı 16. Piyade Tümeni ile, Bi-
rüssebi’yi ise (27. Piyade Tümeni ile 3. Süvari Tümeninden oluşan) 3. Kolor­
du ile tutuyordu. 28 Ekim’de 24. Piyade Tümeni gelmiş ve 16. Piyade Tüme­
ninin arkasında ihtiyata alınmıştı. 19. Piyade Tümeni ise hatların 20 kilo­
metre kadar gerisinde trenden inerek toplanmaktaydı. Türkler bir süredir
hücumu bekliyorlardı ve İngiliz hazırlıklannın farkındaydılar. Yıldırım Or­
dular Grubu, savunma planlaması yaparken, eski 4. Ordu planlarını aynen
almıştı.''® Savunma iyi hazırlanmış bir plana göre yerleştirilmişti ve siperle­
re girmiş Türk askerlerine ve karşı taarruzlara dayanıyordu. Savunmanın ki­
lidi Gazze ve Birüssebi kasabalarıydı. Her ikisi de çepeçevre savunma anla­
yışı içinde hemen hemen tümüyle siperlerle çevrilmişlerdi. Birüssebi’deki
çok önemli mevziler 440 0 tüfek, 60 makineli tüfek ve 28 topla savunuluyor­
du. Ingiliz ölçülerine göre bu yaklaşık bir tugaylık bir kuvvetti.
Allenby’nin hücumu 31 Ekim 19 17 günü şafakla başladı ve en azın­
dan taktik seviyede bazı Türk birliklerini baskına uğrattı. İki tam İngiliz ko­
lordusu kuyuların bulunduğu Birüssebi üzerine muazzam bir hücuma
geçtiler. 20. Ingiliz Kolordusu batıdan hücuma geçti ve süvari kolordusu
Birüssebi’deki Türk 3. Kolordusu’nu doğudan kuşatarak hücuma geçti. İç
içe halkalar halindeki muharebe bütün gün devam etti ve nihayet Avustral­
ya Hafif Süvarileri Türk savunmasının tam ortasına doğru başarılı bir sü­
vari hücumu yaptılar. Bu İngiliz ve İmparatorluk süvarileri için muhteşem
bir andı. Bununla Birüssebi savunması kırıldı ve Türkler çekilmeye başla­

SİZE ÖLMEYİ E m REDİYORUm ! 237


dılar. Cepheden gelen raporlar ordu kurmay başkanını o kadar rahatsız et­
ti ki kötü haberleri doğrulamak için bizzat ileri hatlara gitti. Birüssebi’nin
tek günde kaybedilmesi Yıldırım Ordular Grubu komutanı ile karargâhını
şaşkınlığa uğrattı. Bununla birlikte Birüssebi’nin hemen kuzeyinde derhal
bir savunma hattı oluşturulmasını emretti ve meşhur 19. Piyade Tümeni­
ni bu hattın tekrar tutulması için ileri sürdü.
Ertesi gün, Allenby Gazze’deki Türk sağ kanadını üç İngiliz piyade
tümeninden oluşan bir kolorduyla vurdu. Türkler Gazze’yi yaklaşık 8000
tüfekle savunuyorlar ama 116 top ile çok iyi bir şekilde destekleniyorlardı.
Ingilizler kara topçu ve donanma atışlarının koordineli bir bombardıma­
nıyla hücuma başladılar. Türkler acımasızca bombalandı. ı ve 2 Kasım'da
53. ve 7. Türk Piyade Tümenleri hattın büyük bölümünü tutmaya ve yerel
olarak başarılı karşı taarruzlar yapmaya muvaffak oldular. İngilizlerin iyi
mevzilenmiş Türklerin sadece en sağ kanadında (denize bitişik alanda) çok
sınırlı bir şekilde ilerlemeleri dikkat çekiciydi.
Allenby, Türk ihtiyatlarının çoğunu kanatlara çektikten sonra, 6 Ka-
sım’da kuvvetlerini kaydırarak merkezden hücuma geçti. Şaşırtıcı bir iler­
leme kaydetti ve süvarisinin yanlan Türk hatlarının arasından geçerek Gaz­
ze’yi kuşatmasını emretti. Allenby sayı ve ateş gücü açısından çok zayıf
olan Türklerin tamamen çökmesini ve süvari tümenlerinin onları imha
edinceye kadar kovalamasını bekliyordu. Yanıldı.
Falkenhayn zaten yitirilmiş olan taktik durumun tekrar düzeltilme­
sine çalışıldığı taktirde Yıldınm Ordular Grubunun imha olacağını anladı.
Bunun yerine 7. ve 8. Ordulara savaşarak, 10 kilometre kadar geride oluş­
turulan yeni bir savunma hattına çekilmelerini emretti. Bu, her koşul altın­
da tehlikeli bir manevraydı. Von Kress ve Mustafa Kemal çok büyük bir us­
talıkla kuvvetlerini muharebeden çekip gereken yerlere küçük artçılar bı­
raktılar. Daha büyük kuvvetler geri çekilirken bu hattı tutan birçok Türk ha­
yatını kaybetti ve hareketin çoğu gece yapıldı. Bu son derece çetin koşullar­
da çok sayıda Türk esir düştü. Türk 3. Süvari Tümeni 7. Ordunun sol ka­
nadını perdeledi. Şimdi İngilizlerin cephenin ortasındaki ve kıyıdaki ana
taarruzu gayet belirgin olarak görülüyordu ve 8. Ordu İngilizlerin kitlesel
takipleri sonucunda kontrolü ve birliklerin dağılmadan intikalini çok zor­

238 STR A TEJİK D u r a k l a m a , O c a k -A r a l i k 1 9 1 7


lukla sağlayabiliyordu. 9 Kasım'da 8. Ordu 20 kilometre kadar geriye sü­
rülmüş olmakla birlikte, 7. Ordu hemen hemen hiç toprak yitirmemişti ve
son derece ustaca bir çekilişi sürdürmekteydi. Yıldırım Ordulan Grubu­
nun karargâhı Kudüs’e, 7. Ordu'nun karargâhı ise Beytüllahim’e çekildi.

Kud üs

Allenby aman vermeden takibini sürdürdü ve ıı Kasım tarihinde


von Kress’in 8. Ordusunu daha da geri itti. Hücum kıyı boyunca devam
etti ve şimdi Fevzi Paşa’nm komutasına geçmiş olan 7. Ordunun cenahı­
nı hücuma açık hale getirdi. Kuşatılmaktan çekinen Fevzi Paşa çekilmeye
karar verdi. Süvarisini bir perdeleme gücü olarak kullanarak dağınık piya­
de birliklerini Kudüs etrafında daha sıkı bir tertiplenme içine aldı. 19 ve
21 Kasım tarihleri arasında Ingilizler tekrar mihverlerini kaydırarak Kü-
düs’e doğru doğu istikametinde taarruz ettiler. 25 Kasım 19 17 günü von
Kress 3. ve 7. Piyade Tümenleri ile bir karşı taarruzla Ingilizleri geri sür­
dü ve kıyı boyunca taktik durumu düzeltti. Ertesi hafta boyunca Ingilizler
esas çabalarını Kudüs’ü alma yönünde yoğunlaştırdılar ama Fevzi Pa-
şa’nın 7. Ordusu onları durdurdu. 20. Kolordunun 53. ve 27. Piyade Tü­
menleri ağır darbeler altında büyük kayıplara uğradılar. Aralık ayının ilk
yedi günü boyunca Fevzi Paşa’nm 20. Kolordusu dayandı. Ne var ki 7
Aralık akşamı Ingilizler kutsal kentin dış mahallelerine yaklaşmışlardı. O
gece yıpranmış fakat taktik bütünlüğü bozulmamış olan 20. Kolordu Ku­
düs’ün 4 kilometre doğusundaki savunma mevzilerine çekildi. 8 Aralık
günü Allenby kente girdi.
19 17 yılının 31 Ekim ile ı Aralık tarihleri arasında 8. Ordu zayiatı şu
şekildeydi: 59 subay ve 1336 asker ölmüş, 158 subay ve 2823 asker yaralan­
mış, 81 subay ve 569 4 asker esir düşmüş, 89 subay ve 1281 asker ise kayıp­
tı. Yaklaşık 674 hayvan ölmüştü, 12 0 ’si yaralı durumda ve 2377’si ise kayıp­
tı. Kasım sonlarındaki yoklamalar ordu saflarında 310 subay ve 11380 asker
kaldığını göstermekteydi."“^ ı Aralık günü, 8. Ordu, 27 Eylül 19 14 ’ten beri
Filistin’de olan muharip komutanı Freiherr von Kress’i kaybetti. Şimdi
tuğgeneral olan von Kress nihayet görevden azat edilmiş ve yerine Türk
Tuğgeneral Cevat Bey geçmişti.

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iy o r u m ! 239


İngiliz hücumlan 13 Aralık tarihinden 17 Aralık’a kadar devam etti.
2. Kafkas Süvari Tümeni 15 Aralık’ta Filistin’e geldi ve 22. Kolordunun ar­
kasında ihtiyata girdi. 3. Süvari alayı da hattan çekilerek 16 Aralık’ ta 54. Pi­
yade Tümeni arkasında ihtiyata yerleştirildi. ı Piyade Tümeni Kafkas-
lar’dan gelerek Nablus’ta ihtiyatta tutuldu. İngilizler Kraliyet Donanması­
nın destek ateşini kullanabilecekleri kıyı boyunca küçük kazanımlar elde
ettiler. 26 Aralık’ta İngilizler kıyıda Yafa’nın 15 kilometre kuzeyine gelmiş­
ler ve bu arada 8. ve 7. Ordular arasında tehlikeli bir boşluk genişlemeye
başlamıştı. Bereket versin, 3. Süvari Tümeni bu boşluğu perdelemekte ve
iki ordu arasındaki irtibatı temin etmekteydi. 27 Aralık günü 2. Kafkas Sü­
vari Tümeni kararlı bir karşı taarruza girişerek kıyıdaki durumu düzeltti.
Yeni yıl girerken Türkler yıpranmışlar fakat batıda Akdeniz ile doğuda Ölü
Deniz (Lût Gölü) arasında sağlam bir hat tutmayı başarmışlardı. 31
Ekim’de Gazze-Birüssebi hattında muharebeye başlayan her Türk piyade
tümeni hâlâ bütünlüğünü muhafaza ediyor ve {bazıları küçük bir kadro gü­
cüne inmiş olsa da) savaşıyordu.
Her ne kadar Araplar tarafından sürekli kesilse ve taciz edilse de
Türkler hâlâ ölü Deniz ve Şeria Irmağı tarafından perdelenen Dera-Medi-
ne demiryolunu muhafaza ediyorlardı. Kuzeyde Cemal’in 8. ve 12. Kolor­
duları hâlâ dört tümenle Doğu Akdeniz kıyılarını koruyorlardı. 19 17 yılı so­
na ererken Allenby’nin taarruzu da sona erdi. Yorgun olan ve zayıf bir lo­
jistik destekle yaşayan ordusu operasyonlarını durdurdu. Yıpranan Türkler
yeni bir soluklanma süresi kazandılar.
31 Ekim’den başlayarak 31 Aralık tarihine kadar süren operasyon
Yıldırım Ordular Grubunun her iki ordusu için de ağır kayıplarla geçmiş­
ti. 7. Ordu toplam ııo subay ve 1886 askerini ölü, 213 subay ve 5488 aske­
rini yaralı vermiş; 79 subay ve 393 asker esir düşerken, 183 subay ve 4233
asker kayıp listesine geçmişti. Ayrıca 176 2 hayvan, 7305 tüfek, 22 hafif ve
73 ağır makineli tüfek ve 29 top yitirilmişti. 8. Ordu İngilizler tarafından
daha ağır kayıplara uğratılmış olup, 70 subay ve 1474 asker ölmüş^ 118 su­
bay ve 3163 asker yaralanmışken 95 subay ve 5868 asker esir düşmüş; 97
subay ve 4 8 77 asker de kaybolmuştu. Yıldırım Ordular Grubunun 700 hay­
vanı ölmüş, 238 4 ’ü yaralanmıştı.^“ Yıldırım Ordular Grubunun ölü, yaralı.

240 S T R A T E J İK D u ra kla m a , O ca k -A r a l ik 1917


esir ve kayıp olarak zayiatı 25.337 kişiydi. Her ne kadar bu rakam yüksek
görünse de, AUenby yaklaşık 18.000 asker yitirdi. Ingiliz tarihçi Cyrill
Falis’ın etkileyici sözleriyle, “Onun (Allenby) piyadede bire ikiden fazla, sü­
varide ise bire sekizlik bir üstünlüğe sahip olduğu düşünülürse başansının
pek o kadar büyük olmadığı anlaşılır. Gerçekte bu, tepelik, kayalık ülkede
Türk birliklerini savunma mevzilerinden atmak zor ve fazla zayiatlı bir iş­
ti.”^' Falis’ın verdiği pay, Allenby’nin muazzam topçu üstünlüğünü ve yığı­
lan devasa lojistik desteği hesaba katmadığı gibi, Kraliyet Donanmasının
sağladığı avantaja da atıfta bulunmamaktadır. Bütün bu etkenler bir arada
düşünüldüğünde Türklerin bu saldırıdan sonra hâlâ ayakta kalmaları son
derece dikkat çekicidir. Gerçekten de sadece bunu atlatmakla kalmamışlar
fakat muharip tümenleri muharebeyi sürdürmek için düzenli şekilde ricat
etmeyi de başarmışlardı. Sonuçta, Türklerin çok yoğun İngiliz baskısı altın­
da savaşarak çekilmeleri büyük bir başan olarak görülebilir.

S u R İ Y E VE B a t i A r a bista n

19 17’ye gelindiğine Ingilizlerin finanse ettikleri ve destekledikleri


Arap İsyanı bütün hızıyla sürüyordu. Esas olarak Dera-Medine demiryolunu
kesmek üzere eylem yapan dört büyük silahlı Arap çetesi bulunuyordu. Ku­
zeyde, Akabe'yi üs olarak kullanan Prens Faysal 25 Ocak ve 23 Temmuz ta­
rihlerinde garnizon kentleri olan Tefile ve Fulye’ye karşı büyük ölçekli akın­
lar yaptı. Daha güneyde Emir Ali Tebük’e, Abdullah’da El Alâ 'ya karşı hare­
kât yaparken Şerif Hüseyin de tahkimli Medine kentine saldırdı. Bu Arap çe­
telerinin çoğu üç veya dört bin kişiden oluşuyordu. Araplar her ne kadar el­
lerinde herhangi bir arazi parçasını tutamıyorlarsa da (buna teşebbüs de et­
miyorlardı) güneye uzanan demiryolu ve telgraf hatlarını birçok kez kesebi­
liyorlardı. Bu akınlar sıkıntı vermekle birlikte, askerî açıdan önemli bir so­
nuç yaratmıyordu. Bununla birlikte, güneye, Medine'ye giden ulaştırma hat-
lannı korumak için giderek daha fazla asker görevlendirilmekteydi.
Cemal Paşa'nm 4. Ordusu, Filistin cephesinin kontrolünü yitirdik­
ten sonra, Suriye ve Batı Arabistan'ın kontrolünü elinde tuttu. Bu, 4. Ordu
harekât bölgesinin çok büyük ve tersine çevrilmiş bir L harfi biçimini alma­
sına yol açtı. Bu alan kuzeyde Suriye'yi içine aldıktan sonra ölü Deniz'in

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iy o r u m ! 241


ve Şeria Irmağı’nın doğu kıyısına ve nihayet güneyde Medine'ye ulaşıyor­
du. 4. Ordu karargâhı eski Şam kentiydi.
Cemal, karargâhı Dera’da bulunan 8. Kolordu karargâhını, 700 ki­
lometreden fazla demiryolu boyunca uzanıp yayılan bu devasa alanın ko­
runmasıyla yükümlü kıldı. 8. Kolordunun elinde bu işi yapabilecek önem­
li kuvvetler bulunmaktaydı. Kolordu Dera yakınlanna bir piyade tugayı,
Amman’a 48. Piyade Tümenini yerleştirip, birer tümen eşdeğerinde olan
I . ve 2. Kuwe-i Mürettebe’yi* demiryolu boyunca yaydıktan sonra 58. Piya­

de Tümenini de El Alâ ve Hedye’de yerleştirdi. Medine, kenti sıkıca tahkim


etmiş bulunan Hicaz Kuwe-i Seferiyesi tarafından korunuyordu.
Cemal'in elindeki diğer birlik olan 12. Kolordu uzun Akdeniz kıyı­
sını ve Anadolu’dan Suriye’ye giden hayati ulaşım yollarını korumakla gö­
revliydi. 12. Kolordu 43. Piyade Tümenini Beyrut yakınlarına, 41. Piyade
Tümenini Antakya ve İskenderun yakmlanna yerleştirdi. 44. Piyade Tüme­
ni Osmaniye geçidini koruyor ve 23. Piyade Tümeni de Adana ve Mersin’de
bulunuyordu. Bu, sadece hiçbir zaman gelmeyecek olan bir çıkarmayı göz­
lemek için kenara aynlamayacak derecede büyük bir güçtü. Ancak Türkle-
rin bu konuda yapabilecekleri bir şey yoktu ve bu bölgede savaşın sonuna
kadar büyük kuvvetler bulundurdular.

İRAN

İran harekât alanında 19 16 Ağustos’undan yılın sonuna kadar bir


durgunluk olmuştu. 2., 4. ve 6. Piyade Tümenine sahip Türk 13. Kolordu­
su 19 16-17 kışı boyunca Hemedan ve çevresindeki sınır bölgesini elinde
tuttu. Her ne kadar Enver ve Halil Paşa tarafından Tahran’a ilerlemesi ko­
nusunda sıkıştırılmışsa da Ali İhsan Paşa kendisini bu işi yapabilecek ka­
dar güçlü hissetmiyordu. 13. Kolordu 105 mm ’lik bir Avusturya obüs batar­
yası ve Fransız Kuzey Afrika birliklerinden alınan eski Müslüman esirler­
den derlenen üç tabur şeklinde bazı küçük takviyeler aldı.^® Ne var ki has­
talıklar ve firarlar Ali Ihsan’ın kuvvetini takviyelerin gelişinden çok daha
hızlı bir şekilde eritiyordu.

* Geçici olarak bir araya getirilmiş birlik -ç.n .

242 S T R A T E J İK D u ra kla m a , O ca k -A r a l ik 1917


1917 bahannda, Halil’in Kut ve Bağdat’taki savunmaları başarısıS:
kalınca, Mezopotamya’daki durum Türkler için çok daha kötü bir hal ald|.
Dicle boyunca-kötüleşen durum 1917 Şubat ortalarında Halil’in 13. Kolor­
duyu İran’dan geri çağırmasına neden oldu. Ali İhsan Bağdat’a doğru çİ-
kilme karan aldı. 22 Şubat tarihinde kolordusunu önceden planlanmış bir
güzergâh boyunca çekmeye başladı. 13. Kolordu hızlı bir yürüyüşle, son de­
rece zor bir arazide 40 0 kilometrelik yolu sadece üç hafta içinde geçti. Rusr
1ar ve îngilizler Türlderi çok yakından takip ettiler ama 13. Kolorduyu dur­
durup imha etmeyi başaramadılar. İran şimdi Rus ve İngilizlerin eline bı­
rakılmıştı.
15 Mart tarihine gelindiğinde, 13. Kolordunun öncü unsurları Diyâ-
la Nehri'nin üst bölümlerine ulaştılar. Bu sırada Bağdat düşmüş olduğu
için, Halil Paşa Ruslann Osmanh İmparatorluğu topraklanna herhangi bir
akın yapmalanna karşı kolorduyu kendi sol kanadına yerleştirmeyi düşüni-
dü. 19 17 Nisan ayı sonlarında 13. Kolordu, 2. ve 4. Tümenler kolordu karar­
gâhıyla aynı yerde olmak üzere Yukarı Dicle’de konuşlandı. 6. Piyade Tü^
meni yukarı Diyala Nehri'nin batı yakasında, Rus ve İngilizlerle karşı kar­
şıya olduğu bir ileri mevziyi işgal etti. Türklerin İran macerası nihayet so­
na ermişti.

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iy o r u m ! 243


YEDİNCİ B ö l ü m

İMPARATORLUĞUN SONU
OCAK-KASIM 1918
1918

T
ürkler için stratejik durum 1918 Eylül sonlanna kadar umutlu gö­
rünmekteydi. Liman von Sanders’in meşhur Gelibolu savunmasını
Filistin'de tekrarlayacağı ve İngiliz ilerleyişini bir kez daha durdura­
cağı umut ediliyordu. Mezopotamya’da cephe direniyor ve Kafkasya’da
Türkler aman vermeden Hazar Denizi’ne doğru ilerliyorlardı. Başarısızlık­
larla karşılaşan diğer ortaklan (Almanya-Macaristan ve Bulgaristan) ile kar-
şılaştınldığında, Türkler daha iyi bir performans gösteriyor gibiydiler. Al-
lenby’nin Nablus (Meggido) ve Suriye’deki son taarruzlan ile Bulgaristan
ve Selanik cephesinin çökmesi her şeyi birkaç hafta içinde değiştirdi. Türk­
ler her ne kadar Filistin ve Suriye’nin kaybını kabul edebilir görünseler de,
1918 sonlarında Türk Trakyası’nda büyük ölçekli bir savunma yapacak du­
rumda değillerdi.
Enver’in büyük Kafkasya seferleri bir kez başanyla sonuçlandı. Ne
var ki bu başarının nedeni sağlıklı bir stratejik planlama ve iyi yönetilmiş
operasyonlardan daha çok, Rus ordusunun yokluğundan kaynaklanıyordu.
Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın büyük kısmı dahil, geniş toprak-
lann ele geçirilmesiyle ulaşılan başan Enver’in hayallerini tekrar ateşledi ve
onu daha acil ilgi gerektiren stratejik önceliklerden uzaklaştırdı.
O kadar uzun süre sonra ve o kadar büyük bir bedel ödedikten son­
ra savaşın sonunun aniden gelmiş olması Türk ordusunun moralini boz­
muş gibi görünmedi. Kitlesel firarlar olmadığı gibi, birlikler silahlarını atıp
dağılmadı. Yüksek Komutanlık yenilmiş fakat mağrur orduyu banş hali
düzeyine döndürmek için derhal planlama çalışmalarına başladı.

ERMENİSTAN
Mayıs 19 17 ’den beri Türklerle Ruslar arasında gayri resmî bir mü­
tareke durumu vardı. Devrimin askerlerin morali üzerindeki yıkıcı etkisin­

244 İMPARATORLUĞUN SONU, O c AK-Ka SIM 1918


den dolayı Rus Ordusunda sürekli bir çözülme yaşanmaktaydı. Bununla
birlikte, 19 17 sonunda Ruslann hâlâ Anadolu’daki fetihlerini koruyan dört
kolorduluk bir güçleri vardı, ancak bunlann hiçbiri savaş azmi içinde değil­
lerdi. W. E. D. Ailen ve Paul MuratofFun ifade ettikleri şekliyle', Kafkas-
lar’daki Rus Ordusu kendi kendisini terhis etti. Ruslar ordulanmn kalıntı-
lannı geriye çekerlerken, şimdi artık geride, Türklerin karşısında, yeni ba­
ğımsızlığına kavuşan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’dan oluşan
gevşek Transkafkasya Federasyonu bulunmaktaydı. Bu halklar için talihsiz
durum, kuşatılmış olan Ruslann, şimdi, devam eden Brest-Litovsk banş
görüşmelerinde hiçbir esneklik eğilimi göstermeyen Alman görüşmecile­
rin elinden sadece kendi uluslanm kurtarmaya odaklanmış olmalanydı. Bu
yeni ülkelerin hiçbiri banş masasında temsil edilmiyordu ve Ruslar da on-
lann geleceğini güvence atına alma konusunda herhangi bir ilgi belirtisi
göstermiyordu. Bu nedenle, Brest-Litovsk Antlaşması imza edildiği zaman
bu ülkelerin varlığı hiçbir büyük güç tarafından garanti edilmemişti ve
Türkler onlann toprak bütünlüklerine saygı gösterme konusunda hiçbir
antlaşmayla bağlı değillerdi. Bu durum Kafkaslar’da ciddi bir güç boşluğu
yaratacaktı. Her ne kadar bu küçük devletlerin bir nevi silahlı kuvvetleri
varsa da bunlar Türk ordusunun gücü karşısında ayakta kalmayı umut ede­
mezlerdi.
Orta Anadolu üzerindeki Rus tehdidi ortadan kalktıkça, Türkler de
başka yerlerde kullanmak üzere Kafkasya’daki askerî variıklanndan kuvvet
çekme imkânına kavuştular. 16 Aralık 19 17 tarihinde Kafkas Ordular Gru­
bu lağvedildi ve Türk 2. Ordusu da 4 Şubat 19 18 tarihinde faaliyet dışı bı­
rakıldı. 5. ve 12. Piyade Tümenlerine sahip olan 4. Kolordu, faaliyet dışı bı­
rakılan 2. Ordunun da sorumluluklannı üstlenmiş olan 3. Ordu bünyesine
alındı. Tablo 7.1, Ocak 19 18 ’deki Türk kuvvetlerinin dağılımını göstermek­
tedir. Vehip Paşa bir yıldan uzun bir süredir 3. Ordunun gücünü çok dik­
katli bir şekilde kullanıyordu, önceki yıl orduyu dikkatli bir şekilde Kafkas­
ya kolorduları ve tümenleri şeklinde yeniden örgütlemişti ve yeniden oluş­
turulan bu kuruluşlar dinlenmiş ve savaşa hazır hale gelmişlerdi. Bununla
birlikte, 19 17 yılında Mezopotamya, İran ve Filistin cepheleri stratejik ön­
celiğe sahip olduğu için herhangi bir takviye hatta fazla sayıda yenileme

SİZE ÖLMEYİ E m r ed iyo r u m ! 245


to

Tablo 7 .1
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Ocak 1918
TRAKYA ANADOLU KAFKASYA
1. O rd u 2. Ordu 3. uO rrad uu
1 . K o lo r d u : 4 2 . Piy. T u m . 15 . K o lo r d u : B a ğ lı b irlik y o k 1 . K a fk a s K o lo r d u s u : 9 ., 1 0 . , 3 6 .
1. Süv. Tug. 5 8 . Piy. T ü m . K a fk a s Piy. T ü m .
1 5 .. 2 5 . Piy. T ü m . 2 . K a fk a s K o lo r d u s u : 5., n . , 3 7 .
Yıldırım Ordular Grubu (FİLİSTİN) K a fk a s Piy. T ü m .
GELİBOLU Yıldırım Ordular Grubu 4 . K o lo r d u : 5., 8 ., 1 2 . Piy. T ü m .
5. O rd u 7. Ordu
14 . K o lo r d u : 5 7 . Piy. T ü m . 3 . K o lo r d u : ı . , 1 9 , , 2 4 . Piy. T ü m .
19 . K o lo r d u : 5 9 . Pİy. T ü m . 2 0 . K o lo r d u : 2 6 ? , 5 3 . Piy. T ü m .
2 1. K o lo r d u : 4 9 . Piy. T ü m . 3. S ü v. T ü m .
A s y a K o lu (A lm a n ) MEZOPOTAMYA
8. Ordu 6 . O rd u
2 2 K o lo r d u : 3 ., 7 ., 2 0 . Piy. T ü m . 1 3 . K o lo r d u : 2 ., 6 . Piy. T ü m .
ı 6 . , 5 4 . Piy. T ü m . 1 8 . K o lo r d u : 1 4 ., 5 1 ., 5 2 . Piy. T ü m .
SURİYE BATI ARABİSTAN
2 . K a fk a s S ü v . T ü m . 4 6 . Piy. T ü m .
4 . O rd u
8 . K o lo r d u : 4 3 ., 4 8 . Piy. T ü m .
12 . K o lo r d u : 2 3 ., 4 1 . , 4 4 . Piy. T ü m .
H ic a z G r u b u : 5 8 . Piy. T ü m . v e
ü ç y e r e l p iy a d e t ü m e n i.

Not: Koyu renkte yazılmış olan birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Ağus­
tos 1917’den sonra yeniden konuşlanmış olan birlikleri, koyu renkli ve italik
olanlar ciddi şekilde eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. A R A B İS T A N -Y E M E N
Lağvedilen birlikler: 4., 9., lo., 17., ı8., 29., 31., 32., 34., 35., 38. Piy. Tum. 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 ., 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
Yeniden adlandırılan birlikler: 13., 28., 30., 33. Piy. Tüm.
eratı dahi almamıştı. Gerçekte, Vehip Paşa bazı tümenlerinin Türk Genel­
kurmayı tarafından daha faal cephelere gönderilmesi taleplerini de savuş­
turmak zorunda kalmışü. Bu girişiminde oldukça başarılı olmuş ve sadece
2. Kafkas Süvari Tümenini Yıldırım Ordular Grubuna vermişti. Ordusu­
nun zayıflamış durumu ı. Kafkas Kolordusunun ıı Şubat 1918» tarihindeki
yoklama kayıtlanna yansımıştı ve burada göreve hazır personelin 49 8 su­
bay ve 11.390 askerden ibaret olduğu bildirilmekteydi."* Aynca, kolordu ka­
yıtları aynı gün silah mevcudunu sadece 98 makineli tüfek ve 4 6 top ola­
rak göstermekteydi. Gerçekten de 1918'in ı Ocak günü ı. ve 2. Kafkas Ko­
lordularının toplam gücü 20 .0 26 asker, 186 makineli tüfek ve 151 top idi.
Bu toplam, batı cephesinde savaşan tek bir İngiliz tümeninin muharebe
gücünü ancak aşıyordu. Türk 3. Ordusu birçok koşulda taarruz yeteneği ol­
mayan bir kuruluş olarak addedilirdi.
Ne var ki hırslı ve verimli zihni daima işleyen Enver Paşa 19 17 bo­
yunca Kafkaslar'daki durumu dikkatle izlemekteydi. 19 17 Aralık ayında 3.
Ordudan gelen Yüzbaşı Hüsamettin imzalı rapor, Rusların cepheyi daha
uzun süre ayakta tutamayacaklarını bildirmekteydi.^ 3. Ordu ayrıca Tiflis
bölgesinde İngiliz ve Fransız faaliyetlerinden ve büyük Ermeni ve Rum as­
kerî birliklerinin kurulduğundan söz etmekteydi. Daha da ötesi Ermenile-
rin Müslüman Azerbaycanhian katlettikleri doğrultusunda haberleı gel­
mekteydi. Nihayet, rapor Ermeni Taşnak komitelerinin doğudaki Türk vi­
layetlerinde ayrılıkçı bir cumhuriyet kurmaya hazırlandıkları konusundaki
haberlerle sona eriyordu.
Enver Paşa Kafkasya’daki durum hakkındaki 3. Ordu raporunu al­
dıktan sonra doğuya doğru genişleme konusunu görüşmek üzere Azeri
Müslüman Meclisi’nin sürgündeki liderlerini İstanbul’da topladı.“* Dikkat
çekici şekilde sessiz olan bir cephede statükoyu korumakla yetinmeyen En­
ver Paşa ve Türk Genelkurmayı Kafkaslar'da yeni bir taarruza kalkışmanın
planlanm yapmaya başladı. 1918 yılbaşı civanndaki bir tarihte, Enver taar­
ruza geçerek sadece 19 14 değil, fakat aynı zamanda 1877 sınırları üzerinde
iddia sahibi olmayı düşündü ve Vehip’in ordusunu takviye etmeye karar
verdi. 23 Ocak 19 18 ’de Enver Paşa 3. Orduya taarruz harekâtına hazırlan­
ma emrini verdi.’ Kısa süre önce Romanya’daki harekâttan dönmüş olan

SİZE ÖLMEYİ E mrediyorum ! 247


15. Piyade Tümeni, 120 motorlu kamyon, üç jandarma taburu ve 3000 ki­
şilik 123. Piyade Alayı 9 Şubat tarihinde hızlı gemilere yüklenerek 12 Şubat
günü küçük Giresim limanına indirildiler (bu dönemde Rus donanması
devre dışı kalmıştı). Şimdi Türk genelkurmay başkam birinci yardımcısı,
Bronsart von Schellendorfun yerine geçmiş olan Alman Tümgeneral
Hans von Seeckt idi ve bu yetenekli subay yeni girişimler için planlamaya
yardım ediyordu.
3. Ordu muharebeye hazır duruma getiriliyordu. ı. ve 2. Kafkas Ko-
lordulan hem Rus, hem de Ermeni işgali altındaki bölgelerinin derinlikle­
rindeki hedefleri ele geçirme emirleri alıyorlardı. Kavramsal olarak, plan
Ruslann elindeki bölgeye üç koldan hücumu öngörüyordu. 2. Kafkasya Ko­
lordusu 37. Piyade Tümeni ile Karadeniz kıyısından ilerleyerek Trabzon’u
geri alacaktı. ı. Kafkas Kolordusu Erzincan'ı aldıktan sonra Erzurum’a doğ­
ru ilerleyecekti. 4. Kolordu Malazgirt’! ele geçirmek üzere emir aldı. Kaf­
kasya cephesi şimdi Doğu Anadolu üzerinde mücadelenin yenileneceği bir
patlamaya hazırlanıyordu.
3. Ordunun karşısında terk edilmiş Rus teçhizatıyla donatılmış olan
Ermeni Ulusal Ordusu bulunmaktaydı. Türlder Ermenilerin bir piyade tü­
meni, üç piyade tugayı ve üç süvari alayı çıkarabileceklerini tahmin etmiş­
lerdi. Ermenilerin 50.000 kişiyi muharebeye süreceklerini düşündüler.®
Savaş sonrası Rus kaynakları Ermeni gücünü iki piyade tümeni, üç gönül­
lü tugayı ve bir süvari tugayı olarak belirtmektedir.^ Piyade tümenleri nere­
deyse dört yıl boyunca Ruslarla birlikte savaşmış olan Drujni birliklerinin
eski askerlerinden oluşmuştu. Bunlar Erzurum, Van ve Eleşkirt Vadisi’nin
Ermeni nüfusundan gelen gönüllülerle takviye edilmişti. Türk görüşünün
aksine Ermeni Ulusal Ordusu oldukça iyi donatımlıydı, çünkü çürümekte
olan Rus ordusundan kalan en iyi malzemeyi almalanna izin verilmişti. Ai­
len ve Muratoff, Ermeni Ulusal Ordusunun gücünün 16.0 00 piyade, 1000
süvari ve 40 0 0 gönüllüyü aşmadığı kanısındadır. Her halükârda bu küçük
Ermeni kuvveti Türk 3. Ordusunun gücü karşısında duramazdı.
12 Şubat 19 18 sabahı Vehip’in askerleri yürüyüşe geçti. Erzincan
çok kısa sürede alındı ve Türkler tonlarca malzeme, 3 obüs, 21 havan ve
önemli miktarda cephane ele geçirdi. Bölgedeki Ermeni nüfus derhal do­

248 İM P A R A TO R LU Ğ U N S O N U , O c A K-K a SIM 1 9 1 8


ğuya doğru kaçmaya başladı. Ermeni Ulusal Ordusu oyalama muharebe­
siyle çekilirken 3. Ordu hızla ilerledi. Türk taarruzu ile aynı sıralarda bir
yandan da Ruslar, Transkafkasya Federasyonu ve Türkler arasında banş
görüşmeleri yapılıyordu. Bu önemli politik tartışmalar Gürcülerin ve Er-
menilerin yaşadıklan dram ve kargaşayı özellikle artıran bir unsur oldu.
Türkler Kafkasya'da kendilerini durduracak herhangi bir Ermeni, Rus ve­
ya başka gücün bulunmadığı anlaşılınca Mart 1918'de görüşmeleri sürdür­
mekten vazgeçtiler. Trabzon 25 Şubat’ta alındı. Bölgeye gönderilen Türk
takviyeler bu yeni alman limana derhal çıkmaya başladılar.
Olumsuz hava koşulları ve ara sıra karşılaşılan Ermeni direnişine
rağmen Vehip Paşa askerlerinin hızla ilerlemesi için ısrar ediyordu. Erme-
niler Erzurum kalesini tutmaya çalıştılar ama birkaç günlük çatışmayı taki­
ben 12 Mart günü ı. Kafkas Kolordusu kenti geri aldı. Erzurum ve çevresin­
deki bölgeyi inceleyen Türkler Rusların veya Ermeni Ulusal Ordusunun
bazı köylerin sakinlerini katlettiğini gördüler.® Türkler 25 Mart’ta 19 14 sı-
nınm geçtiler. 5. ve 12. Piyade Tümenleri 23 Mart'ta Malazgirt'i ele geçirdi.
Bu arada 37. Piyade Tümeni Karadeniz kıyısından ilerlemeye devam etti.
Mart sonlarında, Türkler Ermeni Ulusal Ordusunun fiili gücünün
15.00 0 ’e indiğini tahmin ettiler. Vehip Paşa Enver’e tebrik telgraftan gön­
derdi ve Türk Genelkurmayı seferi doğuda 1877 smınna kadar sürdürme­
ye hazırlandı. Fakat Türkler hevesle ilerledikçe, Ermenilerin daha fazla di­
reniş göstermelerini de bekliyorlardı.^
Harekâtın, dağılmakta olan Ermeni kuvvetlerinin hızla takibinden
ibaret olacağına inanan Vehip Paşa harekâtı tamamlamak için ordusunu
tekrar örgütlemeye karar verdi. Vehip modem terminolojide “harekât ma­
nevra gmbu” olarak adlandmlabilecek bir gmp oluşturdu ve Yakup Şevki
Paşa'nm 2. Kafkas Kolordusunu “Yakup Şevki Paşa Gm bu” şeklinde anı­
lan bir gmp komutanlığına dönüştürdü. Vehip Paşa bu yeni komutanlığa
I. Kafkas Kolordusunun tümünü ve 5. Kafkas Piyade Tümenini bağladı. ıı.
Kafkas Piyade Tümenini ise ordu ihtiyatı olarak tuttu. 4. Kolordu değişme­
den kaldı. Eldeki bu kuvvetlere ek olarak, 6. Kolordunun komutanı ve ka­
rargâhı hızlı istimbotla 3. Ordu emrine gönderildi. Albay Kâzım tarafından
komuta edilen 6. Kolordu 10. ve 17. Kafkas Piyade Tümenini emrine aldı.

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 249


Merkezde Şevki Paşa Grubu 1878'de yitirilen Kars yönünde ve 6. Kolordu
da solda Batum’a doğru ilerleyecekti. Sağ kanatta 4. Kolordu Van ve Doğu­
beyazıt'ı kurtaracaktı. Operasyonlar çok iddialı bir düşünceyi temsil ediyor­
du ve bütün komutanlık yapısını haber verilmeden bu kadar kısa bir süre
içinde yeniden örgütlemek çok dikkat çekici bir işti. Potansiyel sorunlara
rağmen Türk komutanlar işe devam ettiler ve plana işlerlik kazandırdılar.
Tüm bu başarıların ortasında, Enver Paşa Batum’u yeterince hızlı almadı­
ğı için Vehip Paşa'ya azarlayıcı bir mesaj gönderdi.'“ Vehip biraz şaşırdı
ama hemen elindeki işe döndü. 3 Nisan’da Vehip Enver'e “bugün Sarıka­
mış'ı aldık ve yann kıyıda harekâta başlayacağız”“ şeklinde bir mesaj gön­
dererek belki de onun 19 14 'te başaramadığı işi hatırlatmayı amaçlıyordu.
Vehip aynca Kafkaslar'ı özgürlüğe kavuşturarak orada yaşayan Müslüman
halklara yardım edeceğini ekledi, önemli olan bir başka husus da o sıralar
Ermenilerin elinde olan önemli Hazar Denizi limanı Bakû'nun da alınabi­
leceğini söylemesiydi. Mesaj topyekûn bir iyimserliği yansıtıyordu. Enver
aynı gün derhal yanıt verdi ve önceki üç yılda akan kanların ve zorlukların
eski yaralar gibi silineceğini, Batum, Kars ve Ardahan’ın kısa sürede kurta-
nlmasını beklediğini söyledi. Gerçekte Vehip’in birlikleri planın biraz geri-
sindeydiler ama sonunda 5 Nisan günü Sarıkamış’ı alarak Kars istikame­
tinde ilerlemeye başladılar. 1914-15 kışındaki acı yenilginin intikamı alın­
mıştı. Uzun zamandır düşman işgalinde olan Van 6 Nisan’da, Doğubeya­
zıt ise 14 Nisan’da kurtanldı. 4. Kolordu hücum temposunu sürdürdü ve
sınır kasabası olan Saray’ı aldı. Ne var ki burada durmadı ve İran’a girerek
(Van Jandarma Tümeninin 1915 ilkbahannda girmiş olduğu) Kotur’u 20
Nisan 19 18 ’de aldı.
Kıyı boyunca Ermeniler ve yerel Rum unsurlar Batum’u savun­
maya çalıştılar ama 6. Kolordu iki Türk piyade tüıfteni ile hücum etti. Bu
kolordunun 10 ila 12 bin muharip unsuru vardı. Batum 14 Nisan 19 18 ta­
rihinde düştü. Türkler burada yine büyük miktarda savaş malzemesi ele
geçirdiler. Bunlar arasında çok ihtiyaç duyulan iki lokomotif, otomobiller
ve vagonlar bulunmaktaydı. Türkler kıyı bölgelerinde yakılmış ve sakin­
lerinin cesetleri parçalanmış birçok Müslüman köyü buldular. Türkler
bu vahşeti Kuşlardan çok, yerel Hıristiyanlardan bildiler.'® Türk kuvvetle­

250 İM P A R A TO R LU Ğ U N S O N U , O C A K -K A S IM 1 9 1 8
ri Batum’dan yayılarak ilerledi ve nisan ortalarında kuzeyde Özgüreli ile
güneyde Ardahan’ı aldı,
Ermeniler merkezde Kars kale kentini savunmaya çalıştılar. Rus or­
dusu 1878’de Türklerden aldığı Kars’ı aradan geçen 50 yıl boyunca ağır şe­
kilde tahkim etmişti. Ruslar bu mevzileri sağlam bir şekilde Ermenilere dev­
rettiler ve böylece Kars potansiyel olarak 3. Ordunun büyük direnişle karşıla­
şabileceği bir yer haline geldi. Şehir 10.000 Ermeni tarafından savunuluyor­
du. Tablo 7.2, kalenin savunulma silahlannın dökümünü göstermektedir.

Tablo 7.2 Kars Kalesi, 30 Nisan 1918

SİLAHLAR A det
Sabit top 154
Makineli tüfek 46
İhtiyattaki top 66
İhtiyattaki makineli tüfek 20
Kaynak: TC Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi, Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı,
Cilt II {Ankara: GK Basımevi, 1993), Kroki 79.

Şevki Paşa Grubu Nisan 19 18 başlarında ağır şekilde tahkim edil­


miş bu kentin üzerine yürüdü. Ermeniler derinlemesine savunma hatlan
oluşturarak Türkleri geciktirmeye çalıştılar ama Yakup Şevki Paşa’nın dar­
beleri onları geri itti. 24 Nisan’da Türkler Kars’ı neredeyse kuşatmışlardı.
Herkes Türklerin kenti alabilecek imkânlara ve kararlılığa sahip olduğunu
görüyordu. Ermeniler şehir için savaşmamak amacıyla büyük bir istekle
müzakerelere giriştiler. Vehip savaşmadan çekilmelerinin bedeli olarak ka­
lenin hasarsız teslimini istedi. Ermenilerin kabul etmekten başka çareleri
yoktu. Ertesi gün 0 9.00 sıralannda Türkler büyük malzeme ve silah depo­
ları sağlam durumdaki Kars kalesine girdiler. Topçu parkının hepsi ele ge­
çirildi ve Türk ordusunun muharebe gücüne büyük bir katkı sağladı. Ve-
hip’in adamları doğuya doğru ilerlemeyi sürdürdüler ve 19 18 Nisan sonla­
rında 3. Ordu 1877 sınınnı aştı.
Türk taarruz operasyonlan 19 18 Mayıs ayında da sürdü. 4. Kolordu
sorumluluk bölgesinde, 5. Piyade Tümeni kuzey İran’da 50 kilometre ka­

SiZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 251


dar ilerledi ve 2 Mayıs’ta Hoy kentini ele geçirdi. Tümen buradan güneye
yürüdü ve 2 Mayıs'ta Dilman yakınlanna geldi. 4. Kolordu aynı zamanda
Doğubeyazıt yönünden de İran’a girerek Moko kentini ele geçirdi. Şevki
Paşa Grubu geniş bir cephe üzerinden 1877 smınnı aştı ve demiryolu bo­
yunca Tiflis yönünde bir taarruz harekâtı yaptı. Yerel Ermeni nüfus doğu­
ya ve kuzeye doğru kaçmayı sürdürdü. 19 18 Mayıs’ınm sonunda, Şevki Pa­
şa Grubu Gümrü ve Karakilise’yi almıştı. Grubun öncü unsurlan şimdi
Tiflis’ten sadece 50 kilometre kadar uzakta idiler. Bu muhteşem bir başa-
nydı ama Enver Paşa’nın Hazar ötesine uzanan Panturan imparatorluğu
şeklindeki büyük hayallerini yeniden ateşledi.
Politik durum kötüleşerek çok kanşık bir hal aldı. Türkler, Ruslar
ve Transkafkasya Federasyonu’ndan gelen temsilciler 23 Şubat’tan Trab­
zon’da bir antlaşmaya varma uğraşı içindeydiler. Ruslar Türklerin Kafkas­
ya’da yayılmalarını önlemeye çalışıyor, Gürcüler, Azeriler ve Ermeniler de
yeni ayakta durmaya çalışan ulusal devletleri için meşruiyet kazanmaya ça­
lışıyorlardı. Bu görüşmelerin orta noktasında, Tiflis’teki Gürcü milliyetçi­
leri Transkafkasya Federal Cumhuriyeti’nden tam bağımsız olduklarını
ilan ettiler.'“^Bundan kısa bir süre sonra, yeni devletin meclisi Osmanlı İm­
paratorluğu ile savaşı sürdürme karan aldı. Trabzon görüşmeleri böylece,
herhangi bir sonuca varmadan kesilmiş oldu.
Banş görüşmeleri ıı Mayıs 19 18 ’de Batum’da tekrar başladı. Bu kez
Türkler bütün kartlan ellerinde tutuyorlardı ve Vehip Paşa zaman tüketen
görüşmelere başlamak yerine sadece bir ültimatom vermekle yetindi. Vehip
Ahılkelek ve Aleksandropol şehirleri etrafındaki Gürcü bölgelerinin işgali­
ni, Aleksandopol-Nahcıvan demiryolunun kontrolünün Türklere verilmesi­
ni ve İngiltere’ye karşı savaş sürdüğü sürece bütün Transkafkasya demir-
yollannın serbest kullanımını talep etti. Delegeler çekişip dururken 3. Ordu
ilerlemesini aman vermeden sürdürdü. 15 Mayıs tarihinde Vehip yeni ülti­
matomlar verdi ve Hazar limanı Baku’ya tam demiryolu erişimi istedi.
Konferanstaki Alman delegesi, daha önce görüşmelerde faal bir rol
oynamış olan General Otto von Lossov Türk taleplerinden şaşkınlığa uğra­
mıştı. Almanlar Türklerin eski Rus imparatorluğuna girmelerinden hiç
memnun değillerdi ve Türklerin Kafkasya’yı almalannı Brest-Litovsk Ant­

252 İM P A R A TO R LU Ğ U N S O N U , O C A K -K A S IM 1 9 1 8
laşması’nm ciddi bir ihlali olarak görüyorlardı. En üst diplomatik seviyeler­
de, Almanlar Enver Paşa'yı Panturan imparatorluğu rüyasından caydıramı-
yorlardı. Almanlar için şansız olan durum, ittifak politikalannın Enver Pa­
şa ile ilişkilerin devamını gerektirmesiydi. Bu nedenle Almanlar Türklerin
Kafkaslar’da ilerlemelerini engellemek için yaratıcı bir şekilde kurnazlık
yollarına başvurdular. Türk 8. Ordusu komutanlığı görevinden ayrılmış
olan Albay Kress von Kressenstein, Alman diplomat von Schulenberg ile
birlikte Tiflis’e gönderildi. Bu iki Alman Transkafkasya Federal Cumhuri-
yeti’nin telaşa kapılmış liderleriyle alelacele görüşmeler yaparak soruna ga­
rip fakat son derece yaratıcı bir çözüm buldular.
27 Mayıs tarihinde, federe cumhuriyetin Gürcü üyeleri ayrı bir Gür­
cü devletinin kurulduğunu ilan ettiler. Aynı anda, von Kress ve von Lossow
da yeni bağımsız Gürcü devleti için bir Alman himayesinin yaratıldığını
ilan ettiler. Türkler son derece büyük bir öfkeye kapıldılar ve Vehip Gürcis­
tan'ın derhal işgalini talep etti. Von Lossow Berlin'e gitmek üzere Batum
Konferansından aynlarak tartışmayı kesti. Hemen aynı anda Alman ve
Gürcü bayrakları her yerde yan yana dalgalanmaya başladı ve Gürcistan Al­
man etkisinin işaretleriyle doldu. Alman Ordusu piyade bölüklerini deniz
yoluyla Kınm'dan Gürcü limanı olan Poti'ye taşıdı. Buna ek olarak, Berlin
Suriye ve Ukrayna’daki bazı Alman birliklerine Gürcistan’a gitme talimatı
verdi. Gürcistan Cumhuriyeti’nin hayatta kalması bir oldubittiye getirildi.
Müttefikler arasındaki çatlağın büyümesinden telaşa kapılan Enver Paşa ile
yeni Genelkurmay Birinci Yardımcısı General Hans von Seeckt Almanlar­
la görüşmek üzere 5 Haziran’da Batum’a gittiler. Onlar Batum’da iken Ve-
hip'in askerleri Tiflis’e giden ana yol üzerinde birleşik bir Alman-Gürcü
kuvveti ile çatışmaya girdiler. Türkler hücum ettiler ve çok sayıda esir aldı-
lar.'5 Bu olay Berlin’in resmen Osmanlı İmparatorluğu’nu askerlerini ve
desteğini çekmekle tehdit etmesine neden oldu! Almanlar ile Türkler ara­
sındaki gerilim hiç olmadığı kadar yükseldi.
Öfkeli bir tabiata sahip olan Enver Paşa, kendisi için olağandışı sa­
yılabilecek bir anda, von Seeckt ile birlikte gerilimi azaltmaya karar verdi.
Alman baskısı kabul edilerek Türklerin Gürcistan’da kuzeye doğru ilerle­
mesinden şimdilik vazgeçildi. Bununla birlikte, Enver aklından hiç çıkar-

S İZ E Ö L M E Y İ EM R ED İY O R U M ! 253
N)

Tablo 7.3
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Haziran 1918
TRAKYA ANADOLU KAFKASYA
1. O rd u 2 . O rd u D oğu O rd ula r G rubu
1 . K o lo r d u : 4 2 . Piy. T ü m . 1 5 . K o lo r d u : B a ğ lı b irlik y o k 3. O rd u
1. Süv. Tug. 5 8 . Piy. T ü m . 7. Kolordu: 3., 36. Kafkas Piy. Tüm.
2 5 . Piy. T ü m . 5., 37. Piy. Tüm.
Yıldırım Ordular Grubu (FİLİSTİN ) 9. O rd u
GELİBOLU Y ıld ır ım O r d u la r G r u b u t. Kafkas Kolordusu: g., 10. Kafkas
5. O r d u 7. O rd u Piy. Tüm.
1 4 . K o lo r d u : 5 7 . Piy. T ü m . 3. Kolordu: 1,, 24. Piy. Tüm. v e 1 5 . Piy. T ü m .
1 9 . K o lo r d u : B a ğ lı b irlik y o k ve 3. Süv. Tüm. 4. Kolordu: 5., 11., 12. Piy. Tüm.
2 1 . K o lo r d u : 4 9 . Piy. T ü m . 20. Kolordu: 26., 53. Piy. Tüm. B ağım sız Süv. Tugayı
19. Piy. Tüm.
A s y a K o lu (A lm a n ) MEZOPOTAMYA
& O rd u 6. O rd u
SURİYE-BATI ARABİSTAN 12 Kolordu: 3., 7., 20. Piy. Tüm. 13. Kolordu: 2., 6. Piy. Tüm.
4 . O rd u 16., S4. Piy. Tüm. 18. Kolordu: 14., 51., 52. Piy. Tüm.
8 . K o lo r d u : 4 3 ., 4 8 . Piy. T ü m . 2. Kaflcas Süv. Tüm. 46. Piy. Tüm.
1 2 . K o lo r d u : 2 3 ., 4 1 . , 4 4 . Piy. T ü m
H ic a z G r u b u : 5 8 . Piy. T ü m . v e
ü ç y e r e l p iy a d e t ü m e n i.

Not Koyu renkte yazılmış olan birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Ocak
ıgıS’den sonra yeniden konuşlanmış olan birlikleri, koyu renkli ve italik olanlar
ciddi şekilde eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. A R A B İS T A N -Y E M E N
Lağvedilen birlikler: 4., 9., 10., 17., ı8., 29., 31., 32., 34., 35., 38., 54., 59. Piy. Tüm. 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 . , 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
Yeniden adlandırılan birlikler: 13., 28., 30., 33. Piy. Tüm.
madiği Panturan imparatorluğu rüyasından vazgeçmeyi kabul etmedi ve
neredeyse bir gece içinde 3. Ordunun komuta düzenlemelerini ve görevini
yeniden tertipledi. 7 Haziran’da Enver Kafkasya kuvvetlerini bir kez daha
yeniden örgütlemeye karar verdi. 3. Ordu birlikleri içinden yeni bir 9. Or­
du oluşturarak, bunun karargâhını, şimdi lağvettiği 2. Kafkas Kolordusun­
dan oluşmuş Şevket Paşa Grubundan tayin etti. Enver bu iki ordunun fa­
aliyetlerini koordine etmek için yeni Doğu Orduları Grubunu kurdu. Vehip
Paşa bu Ordular Grubunun komutasını alırken. Korgeneral Esat Paşa 3.
Ordu komutanlığına ve Yakup Şevki Paşa da yeni 9. Ordu komutanlığına
getirildiler.*^ 6. Kolordu (3. ve 36. Kafkas Piyade Tümenleri) ile 5. ve 37.
Kafkas Piyade Tümenleri 3. Orduda kaldı. Yeni 9. Ordu ı. Kafkas Kolordu­
su (9. ve 10. Kafkas Piyade Tümenleri ile 15. Piyade Tümeni), 4. Kolordu
(ıı. Kafkas Piyade Tümeni ile 5. ve 12. Piyade Tümeni) ve bir bağımsız sü­
vari tugayına sahip oldu. Bazı savaş tarihlerinde söylenenlerin tersine, bu
operasyonları desteklemek üzere çok az yeni Osmanlı kuvveti gönderildi
(toplam olarak sadece bir buçuk tümen kadar). Tablo 7.3, Haziran 1918 ta­
rihinde Türk kuvvetlerinin dağılımını göstermektedir.
Yeni plan 8 Haziran’da bütün birliklere gönderilen emirler çerçeve­
sinde 9 Haziran gününden itibaren geçerli oluyordu. Bu, Kafkasya cephe­
sindeki komuta düzenlemeleri için olağandışı bir yeniden tertiplenmeydi
ve Doğuda yayılma için Enver'in yeni stratejik konseptini yansıtıyordu.
Gürcistan yönünde kuzeye ilerlemesi durdurulan Enver şimdi Kafkasya
kuvvetlerinin stratejik yönünü doğuya ve güneye veya Azerbaycan ile İran’a
çevirdi. Doğu Ordular Grubunun yeni komuta yapısı, geniş bir cephede ha­
rekât yapacak iki farklı ordu oluşturmak suretiyle stratejik yön değişikliği­
ni mümkün kılmaktaydı.*^ Yeni komuta düzenlemeleriyle birlikte yeni gö­
revler ve hedefler de geldi. 9. Orduya İran’a girerek Tebriz’i alma görevi ve­
rildi. 3. Ordunun doğuya Hazar Denizi’ne kadar ilerlemesi emredildi. 3.
Ordu karargâhı, yeni komuta yapısı ve yeni görevleri hayata geçirebilmek
için, harekât alanının dört bir yanında, birlikleri ve malzemeyi hızla yeni
yerlerine intikal ettirmeye çalıştı.
Enver haziran başlarında Türklerle Almanlar arasında Batum’da
meydana gelen olayların yarattığı kötü duyguları silmek için Vehip Pa­

S iz E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! 255
şa’nın yerine başka birini getirmeye karar vermişti. 29 Haziran’da Vehip
Paşa’ya İstanbul'a dönme emri verdi ve 6. Ordu Komutanı Halil Paşa’ya
Musul'dan gelerek onun yerine Doğu Ordular Grubunun komutasını al­
masını emretti. Enver Türk Kafkas kuvvetlerinin komutasındaki değişikli­
ğin Almanlarla Türkler arasında hâlâ var olabilecek düşmanlığı sona erdi­
receğini umuyordu.
1918 ortalannda, 3. Ordu doğuya doğru ilerlemeyi sürdürmekteydi.
Bu ilerleme Bakû yönünde iki kolu olan bir eksen üzerinden sürdürüldü.
5. Piyade Tümeni öncü görevi yapıyor ve Akstafa-Bakû yolu ile Bakû güne­
yinde Hazar kıyısına çıkan Elyat'a giden demiryolu üzerinden ara verme­
den doğuya ilerliyordu. Ermeniler ve Azeriler ilerleyen Türk kollarına kar­
şı taarruzlar yapıyorlar ve Kudamir yakmlannda bir savunma hattı kurma­
ya uğraşıyorlardı. Ne var ki 5. Tümen her türlü direnişi süpürdü ve Bakû'ya
doğru ilerledi. Türkler çoğu gün 15 kilometre veya daha fazla ilerleyerek 27
Temmuz'da Bakû kentine bakan yüksek araziye ulaştılar.
3. Ordunun geri kalan kısmı 5. Piyade Tümeninin hızlı harekâtına
yetişmek için çabaladı ve operasyonların temposunda geçici bir duraklama
oldu. Çok geride kalan 6. Kolordu lağvedilerek tümenleri doğrudan 3. Or­
duya bağlandı. Diğer örgütsel düzenlemeler de yoldaydı. Enver Panturaniz­
min ideolojik çekiciliğine direnemiyordu ve imparatorluk rüyalarını des­
teklemek için yeni bir fikir geliştirdi. Temmuz 19 18 ’de “İslam Ordusu"'*
fikrini hayata geçirmeye başladı. Nüvesi Türk tümenlerinden oluşacak bu
İslam Ordusu, Trans-Hazar ve Kafkasya bölgelerinde fikrini destekleyecek
Müslümanları seferber edecek ve İran’dan güneye inerek Şattülarap’ı geri
alacaktı. Orada Mezopotamya’daki İngiliz kuvvetlerini kuşatacaktı. Bundan
sonra Panturan imparatorluğuna küçük bir adım kalmış olacaktı. Enver’in
ajanlan İran’da işe koyularak Pehlevi ailesiyle bağ kurup onların desteğini
almaya çalıştılar. 10 Temmuz 1918 tarihinde Enver fikirlerini gerçekleştir­
mek üzere yeni İslam Ordusunu faal hale getirdi. Bu yeni ordunun nüvesi
küçük olup, sadece 5. Kafkas Piyade Tümeni ve 15. Piyade Tümeni ile bir
bağımsız tugay ile bir bağımsız alaydan oluşuyordu. Fahrî Tuğgeneral rüt­
besini taşıyan Nuri Paşa İslam Ordusu komutanlığına getirildi. Hem 9.
Ordu, hem de İslam Ordusunun gücünü koruyabilmek için 3. Ordunun

256 İMPARATORLUĞUN SONU, OCAK-KASIM 1918


gücü azaltıldı ve Gürcistan sınırı ile Batum kıyılannda garnizon görevine
gönderildi. 9. Ordu karargâhı Kars’ta bulunuyordu ve şimdi Bakû ve Teb­
riz’den, Osmanlı împaratorluğu’nda Saray’a kadar uzanan bir harekât ala­
nının sorumluluğuna sahipti. Yeni İslam Ordusunun karargâhı, oradan,
taarruz harekâtının kontrolünü alacağı Bakû kentine doğru hareket etti.
Harita 7 .1,19 18 yazında bu bölgedeki Türk harekâtını göstermektedir.
Bu arada, Gürcistan yollannda, Balkanlar’da ve Karadeniz limanla­
rında Kuşlara esir düşmüş ve serbest kalmış Türk askerleri görünmeye
başladılar. 21 Temmuz 19 18 itibariyle Osmanlı hükümeti 1457 subay ve
17.715 askerin Rus esir kamplarında hayatta olduğunu biliyordu.'® O yaz bu
askerler trenle ve sonra da yürüyerek veya gemiyle Türkiye’ye dönmeye
başladılar. Bu esirlerin bazılan Moskova yakınlarında kamplarda Alman
esirlerle karıştırılmıştı. Bu bilinen esirlerden sadece 2 2 6 0 ’! Türkiye’ye
döndü. Bunların yanı sıra 6750 kayıtta olmayan esir ile 2250 sivil de Rus
kamplanndan gelenler arasındaydı. Dönenler aralarından yüzde 15'inin
konvoy halinde iken yolda katledildiklerini bildirdiler.*“ Diğerlerinin kader­
leri bilinmiyor.

A zerbaycan

I. Dünya Savaşı’nın ilginç sahnelerinden birisi de Türklerin Azer­


baycan’ı fethederek Bakû’ya girmeleri üzerine meydana geldi. 19 18 Ocak
ayı başlarında îngilizler Türklerin Kafkasya’daki ilerleyişlerinden, özellik­
le de İran’daki İngiliz çıkarlarının tehdit altına alınmasından oldukça ra­
hatsız oldular. Rudyard Kipling’in çocukluk arkadaşı olan ve Kipling’in
Stalky and Co. kitabındaki “ Stalky” için model olan Tümgeneral L C. Duns-
terville Kafkasya'ya gönderilecek Askerî Heyetin şefliğine getirildi. Duns-
terville 19 18 baharında Bağdat’ta şimdi “Dunsterforce” (Dunster gücü) adı
verilmiş olan seferini organize etmeye başladı. Önünde oldukça belirsiz şe­
kilde tanımlanmış bir görev vardı ve bu İran’a girerek Hazar yoluyla Kaf­
kasya’ya çıkmak şeklinde ifade edilmişti. Dunsterville, her zamanki gibi,
bol miktarda para ve nasihat almıştı. Şubat ortalarında Hazar kıyısındaki
Enzeli’ye ulaştı ve orada Ruslar, Kazaklar ve Azerilerden küçük bir ordu
kurdu. Birkaç kez pusudan kurtuldu ve Hemedan’a çekildi. Orada İngiliz

S İ Z E Ö L M E Y İ E M R ED İ Y O R U M ! 257
N)
vyı HarİtS 7*1 üçüncü Ordu Harekâtı, 1918
00

Kaynak: General Fahri Belen, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Kafkas Cephesi, sncu Ordu Harekâti, Cilt 2 (Ankara: CK Ba­
sımevi. Kroki 20.
subayları ve astsubayları ile bu kuvveti eğitmeye ve Enzeli’deki olayların ge­
lişimini izleyerek beklemeye başladı. Türklerin Bakü petrolleri üzerindeki
tehdidinden çekinen İngilizler 1918 Haziran’mda Dunsterville’e takviye
göndermeye başladılar. Bundan sonra “Dunsterforce” savaşarak tekrar En-
zeli’ye döndü ve Dunsterville, Biçerov’un Kazakları ile birlikte ilerideki
operasyonları planlamaya başladı. Temmuz başında Kazaklar Elyafta çı­
karma yaptılar ve “Dunsterforce”un esas bölümü de 20 Ağustos’da Ba­
ku’ya çıkmaya başladı.
Bu arada İslam Ordusu Bakû’ya hücuma başlamıştı. 31 Temmuz gü­
nü 03.30'da Türkler Bakû’nun kuzeybatısındaki 905 numaralı tepeye hü­
cum ettiler. Hücum, Türkler 2 Ağustos’ta duruncaya kadar devam etti. Bu
sırada 5. Piyade Tümenine takviyeler geldi. Bunlar 10. Kafkas Piyade Tüme­
ni, birkaç topçu bataryası ve bir süvari alayı idi. Halil Paşa ikinci bir taarruz
hazırladı ve 5 Ağustos'ta başlayan bu hareket yine 905 numaralı tepeye yö­
nelmişti. Bu hücum da başarısız kaldı ve Türkler ölü ve yaralı olarak 547 su­
bay ve asker yitirdiler. İslam Ordusunun komutanı başarısızlığını savunma­
nın iyi örgütlenmiş olmasına ve askerlerinin yorgunluğuna bağladı.""’ 10.
Kafkas Piyade Tümeni hattan çekildi ve onun yerine Kafkaslar’a geldiğin­
den beri çok az muharebe görmüş olan 15. Piyade Tümeni aldı.
Türklerin sorunlarını daha da karmaşıklaştıran bir husus, Bakû’ya
300 İngiliz askerinin geldiği ve Enzeli'de 5000 İngiliz’in daha beklediği
yönündeki ilk haberlerdi. 9. Ordu buna karşı bir tedbir olarak İngilizlerin
İran’da tutulmaları umuduyla, Enzeli ve Hemedan’ı tehdit edecek bir hare­
kâta yönlendirildi. İslam Ordusunun endişeye kapılan karargâhı, şimdi Ba­
ku’yu almak için 5000 yeni asker ile birkaç ağır top bataryasına ihtiyaçları
olduğu şeklinde bir değerlendirme yaptı. 17 Ağustos’ta “Dunsterforce” Ba­
ku’da üç tabur İngiliz piyadesi, bir miktar sahra topçusu ve üç zırhlı araca
sahipti. Bununla birlikte, dinamik bir liderliğin yokluğundan dolayı Erme­
ni ve Azeri savunmasının gün geçtikçe dağılması nedeniyle Dunsterville'in
cesareti giderek kırılıyordu. Türkler Bakû üzerine son taarruzlannı planla­
dılar. Buna göre 15. Piyade Tümeni kuzeyden, 5. Kafkas Piyade Tümeni de
batıdan hücum edecekti. Ana hücum Bakû savunmasının kuzeybatı köşe­
sinden yapılacaktı. İslam Ordusu 14 Eylül 19 18 günü saat 01. o o’da hücum­

SiZE Ö LM EYİ E m r e d i y o r u m ! 259


larına başladı ve savunma dağılırken Türkler hızla ilerlediler. Gelibolu’da
yapılana benzer bir çekilme planlamış olan Dunsterville’in gemileri hazır
bekliyordu. Saat ıı.oo sıralarında savunmanın dağıldığını anladı ve kuvvet­
lerini çekmeye karar verdi. Artçıları çekilmeyi korurken, “Dunsterforce”
personel ve malzemesini yükledi ve 14 Eylül akşamı saat 22.0 0 ’de gemile­
ri kıyıdan açıldı.
îngilizlerin çekilmesiyle Azeriler, Kazaklar ve mülteci Ermeniler
arasında kaos başladı. Gece boyunca Tükler geriye kalan savunma mevzi­
lerine girerlerken Bakû'nun her yerinde yangınlar, yağma ve katliamlar ol­
du. Türkler gece boyunca kenti bombalamaya devam ettiler. Ertesi gün ço­
ğu sivil mülteci olan, belki de 60 0 0 Ermeni Azeriler tarafından katledil­
mişti.*^ 15 Eylül 1918 günü Türkler kenti aldılar.
Bakû üzerine yapılan son taarruzda Türkler yaklaşık 1000 zayiat
verdiler. Halil Paşa 16 Eylül’de Enver Paşa’ya bir telgrafla Bakû’nun alındı­
ğını duyurdu. Türkler Ermenilerin bu şekilde katledilmelerinden dolayı
büyük bir şaşkınlığa uğramakla birlikte, çoğu bunu, Ermeni Ulusal Ordu­
su Mart 19 18 ’de çekilirken Erzurum vilayetinde yaptıkları katliamlara kar­
şılık düşen adil bir ceza olarak gördü.*^
İslam Ordusu bir yeniden organizasyon döneminden sonra 15. Pi­
yade Tümenini Hazar Denizi boyunca kuzeye. Derbent kentine doğru
gönderdi. 7 Ekim’de bu ilerleme kararlı bir direniş karşısında durdu.
Türkler Rus donanmasının ağır bombardımanı altında 20 Ekim’den 26
Ekim’e kadar süren bir taarruzla bütün direnişi paramparça ettiler. 15. Pi­
yade Tümeni daha sonra Hazar boyunca kuzeye doğru ilerlemeye devam
ederek 28 Ekim’de Petrovsk’a ulaştı. Kasım başlarında tekrar hücuma ge­
çen tümen nihayet 8 Kasım günü şehri aldı. 15. Piyade Tümeni ı. Dünya
Savaşı'nda son başarılı Türk hücumunu yapma şerefini elde etti. Türkler
bu başarılı operasyonla Kafkas dağlarında ulaşabildikleri en kuzeydeki
noktaya gelmiş oldular.

I ran
Yakup Şevki Paşa’nm 9. Ordusu, İran’ı istila ve Tebriz’i almakla gö­
revlendirildiği sırada 6 piyade tümenine sahipti. Haziran 1918 sonunda 2

260 İMPARATORLUĞUN SONU, O c AK-KASIM 1918


tümen diğer harekât alanlarının gereksinimleri için geri alınmıştı. Şevki
Paşa buna rağmen elinde kalan güçlerle taarruza geçti. 12. Piyade Tümeni
güneye ilerleyerek 18 Haziran’da Dilman'ı aldı. 27 Temmuz’da tümen Ur-
miye’ye kadar indi ve bir ay sonra da Urmiye gölünün güney kıyısını ele ge­
çirdi. Kuzeyde, Şevki Paşa Erivan’ı pas geçerek Nahçıvan’a ilerleyen iki tü-
menlik bir hücum başlattı. Bu kent 19 Temmuz’da düştü. Demiryolu bo­
yunca Tebriz’e ilerleyen ıı. Piyade Tümeni 23 Ağustos’ta bu kenti aldı.'*'^
İran’da giderek artan bir İngiliz varlığı ile karşılaşan 9. Ordunun taarruzu
bundan sonra yavaşladı ve durdu. Eylül sonunda Türkler Kuzey İran’daki
hâkimiyetlerini sağlamlaştırdılar ve Hazar Denizi kıyısında Astara’dan
İran’da (Tebriz’in yaklaşık 60 kilometre güneydoğusundaki) Miane’ye ve
OsmanlI İmparatorluğunda Süleymaniye yakınlarına kadar uzanan bir hat­
tı mütarekeye kadar ellerinde tuttular.

Nablu s

Filistin’de 19 17 ’nin son haftasındaki şiddetli yağmurlar ve giderek


daha çetin hale gelen Türk savunması Allenby’nin taarruzunu Kudüs’ün
kuzeyinde durdurdu. 19 18 ’e girerken Yıldırım Ordular Grubu, İngiliz taar-
ruzlannın fırtınasından sonra nispi bir sükûnet dönemi yaşadı. Türkler bu
dönemi ı. ve 24. Piyade Tümenlerini yeni taburlarla takviye etmek ve sa­
vunma hatlarını sağlamlaştırmak için kullandılar.
Şubat 19 18 ’de Allenby, Eriha kasabasına bir hücum emrederek ta­
arruzuna yeniden başladı. 19 Şubat tarihinde başlayan hücum 26. ve 53.
Tümenlere ağır darbeler indirdi. îngilizler sadece iki gün içinde Türk sa­
vunma sistemine girdiler. Türkler 7. Ordunun sıkı bir savunma hazırladı­
ğı Şeria Irmağı’nm doğu yakasına çekilme emri verdiler.
Şubat 19 18 aynı zamanda Yıldırım Ordular Grubunun komuta ya­
pısında önemli bir değişikliğe sahne oldu ve von Falkenhayn görevden
alındı. Son dört ay boyunca her rütbeden Türk subaylar General von Fal-
kenkayn’ın kararlan ve komutasından giderek daha fazla rahatsız olmaya
başlamışlardı. Gazze ve Birüssebi’deki bozgunun onun yönetiminden ve
tabiatından kaynaklandığı düşünülüyordu. Von Falkenhayn’ın sorunları­
nın bir kısmı Türk subaylanna yukandan bakması ve Türk kurmay subay­

SiZ E ÖLM EYİ E m r e d i y o r u m ! 261


larının operasyon planlamalarına katılmasına izin vermemesinden kay­
naklanıyordu. Von Falkenhayn’ın Romanya’da çokuluslu muharebe ope­
rasyonlarının planlanması konusunda kazanmış olduğu başarının itibarı
ve inandırıcılığı, Enver Paşa ve Türk Genelkurmayı’nm gözünde bir hayal
kırıklığına dönüşüyordu. Yıldırım Ordular Grubunun komutanı, kendisi­
ni, Romanya’daki başarılarından çok, Verdun’deki yönetimi ve Gazze-Bir-
rüssebi hattını tutmaktaki başarısızlığı ile hatırlanır buldu. Genelkurmay
Birinci Yardımcısı von Seeckt 6 Şubat’ta von Falkenhayn’m karargâhını zi­
yaret etmiş ve hayal kırklığı ile dönmüştü. Enver Paşa bu güven kaybından
dolayı von Falkenhayn’ı görevden almaya karar verdi."“’ Onun yerine geçe­
bilecek kişiler arasında İstanbul’da birkaç kişi bulunuyordu. Bunların ara­
sında General von Lossow ile o sırada ı. Orduya komuta etmekte olan As­
kerî Misyon şefi Liman von Sanders Paşa (Gelibolu seferindeki başarılı sa­
vunmasından dolayı onursal olarak kendisine bu unvan verilmişti) özellik­
le öne çıkmaktaydılar. Türkiye’nin savaşla ilgili stratejik yönetimi konusun­
daki büyük görüş farklılıklarına rağmen Enver Liman von Sanders'in (bun­
dan sonra Türklerin verdiği Liman Paşa adıyla anılacak) savaşçı nitelikleri­
ne büyük saygı duyuyordu. 19 Şubat tarihinde Enver, Liman Paşa’ya Yıldı­
rım Ordular Grubunun komutasını teklif etti. Türk Trakya’sında gölgede
kalan bir görevde sıkılmış olan Liman Paşa Enver’in teklifini hevesle kabul
etti. 24 Şubat tarihinde Türk Genelkurmayı aşağıdaki hususları içeren
emirleri gönderdi:

1. Alman Genelkurmayı’nm emriyle Mareşal von Falkenhayn başka


görevler için geri çağrılmaktadır. Yıldınm Ordular Grubunu komu­
tasına Mareşal Liman von Sanders tayin edilmiştir.
2. Birinci Ordu karargâhının subayları (Liman Paşa ile hareket et­
mek üzere) Bandırma’dan yola çıkacaklardır. 5. Ordu ı. Ordunun so­
rumluluklarını üstlenmek üzere yeniden örgütlenecektir.
3. Birinci Ordu bu tarihten itibaren faaliyet dışı kılınmıştır ve bütün
varlıkları ile birlikleri 5. Ordunun denetimine geçecektir.
4. İkinci ve 6 Ordular tekrar Türk Genelkurmayı’nm kontrolüne
alınmıştır.

262 İMP AR AT OR LU ĞU N S O N U , O C A K - K a SIM 1 9 18


5- İkinci ve 6. Ordular ile Fırat Grubu, Yıldırım Ordular Grubunun
kontrolünden alınmıştır.
6. Dördüncü Ordu operasyonlannı 7. ve 8. Ordular ile koordine et­
meye itina gösterecektir (yazarın notu: 4. Orduyu etkili bir şekilde
Yıldırım Ordular Grubunun denetimine alıyor).
7. Birinci paragrafın verdiği yetki çerçevesinde Liman von Sanders
komutayı aldığı zaman durumu rapor edecektir. 2. ila 4. paragraflar
I Mart 1918 tarihinden itibaren geçerli olacaktır.''^

Bu emrin bazı önemli sonuçlan vardı. îlk olarak Enver ı. Ordu ka­
rargâhını lağvederek ve bu subayları Liman Paşa ile birlikte göndererek,
Yıldınm Ordular Grubunun bileşiminin ağırlıkla Türklerden oluşmasını
garanti etmekteydi. İkincisi, ilk paragrafın yazılış biçimiyle, von Falken-
hayn'ın görevden alınmasının sorumluluğunu Alman Genelkurmayına
atıyor ve bunun yaratacağı kırgınlığı yumuşatıyordu. Üçüncü olarak, bu
emir Mezopotamya harekât alanını Yıldırım Ordular Grubundan kopartı­
yordu ve böylece bu ordunun sorumlulukları azalıyor ve basitleşiyordu. Ni­
hayet emir. Cemal Paşa’ya operasyonlannı Liman Paşa ile koordine etme
talimatını veriyordu. Cemal kısa süre sonra 4. Ordunun komutanlığını bı­
rakacak ve bu ordunun Liman Paşa tarafından tam olarak kontrolünün yo­
lunu açacaktı. Bu, Filistin cephesinin nihayet tek bir komutanın deneti­
minde olmasını garanti altına alıyordu. Bir bütün olarak ele alındığında, bu
düzenlemeler çok dikkatle ayarlanmıştı ve Filistin’in savunmasını etkile­
miş olan bazı organizasyon sorunlarını sona erdirmişti.
Liman Paşa Trakya’nın savunulması sorumluluğunu 5. Ordu ko­
mutanına devrederek derhal yeni görevine doğru yola çıktı. 8 Mart’ta karar­
gâhıyla birlikte Suriye’ye geldi ve derhal Yıldırım Ordular Grubunun ko­
mutasını aldı. Burada von Falkenhayn ile Filistin’deki savunma stratejisiy­
le ilgili bir görüş alışverişinde bulundu. Falkenhayn aktif savunma tarafta-
rıydı""^ ve hem ricat, hem de toprak terk etmeyi öngören esnek bir savunma
sistemi kurmuştu. Liman Paşa Gelibolu Yarımadasındaki tavizsiz savun­
masına dayanarak, taktik savunma konusunda tam tersi bir görüşe sahip­
ti, öyle ki, birliklere her ne pahasına olursa olsun üzerinde bulundukları

SİZE Ö LM EYİ E m REDİYORUm ! 263


araziyi savunma görevi vererek bir tek kanş bile geri çekilmeyi reddediyor­
du. Von Falkenhayn'm planlarından ve taktik talimatlarından memnun
kalmayan Liman Paşa derhal Yıldırım Ordular Grubunun taktik ve harekâ­
ta ilişkin yönelimini tersine çevirmeye başladı. Bu, 19 18 sonbaharında, son
derece ciddi sonuçlara yol açacaktı.
Liman Paşa'nın gelmesinden kısa bir süre sonra îngilizler Şeria Ir-
mağı'nın doğu yakasında bir köprübaşı tutmak amacıyla yeni bir saldırıya
giriştiler. Bu taarruz Dera-Hicaz demiryoluna yapılan büyük ölçekli Arap
alanlarıyla koordine edildi ve hemen öncesinde bütün cephe boyunca aldat­
ma taarruzlan yapıldı. 21 Mart tarihinde îngilizler iki piyade ve iki süvari tü­
meni ile Şeria Irmağı hattını yaran bir taarruz yaptılar ve 48. Türk Piyade
Tümeni karşısında mevzi kazanmaya başladılar. 30 Mart'ta, şaşırtıcı bir
ilerlemeyle 48. Piyade Tümenini Hicaz demiryolu üzerindeki Amman’a ka­
dar geri ittiler. îngilizler hem seferle ilgili resmî İngiliz tarihlerinde, hem
de Mareşal WaveU'in Allenby biyografisinde açıkça belirtilmeyen nedenler­
le 31 Mart tarihinde geri çekilmeye karar verdiler. Türklerin ciddi ihtiyatları
buraya getirerek îngilizlerin sayısal üstünlüğünü ortadan kaldırdıkları şek­
linde belirtilmiş olan neden kesinlikle doğru değildir. Amman’ın elde tutul­
ması Dera-Hicaz demiryolunu derhal kesecek ve Türklerin güçlü ana sa­
vunma hatlarını çevirmiş olacaktı. Burası îngilizler için önemli bir hedefti
ve hücumun yarıda kesilerek geri çekilinmesi daha sonra kolaylıkla açıkla­
nabilecek bir husus değildir. Türkler çekilen Îngilizler! izlediler ve onları
Şeria Irmağı vadisinde sıkıştırmaya çalıştılar. ıı Nisan’daki kanlı bir püs­
kürtülmeden sonra karşı taarruzlarını durdurdular ve siper kazmaya başla­
dılar. Türkler bu olaya Birinci Ürdün Muharebesi adını verdiler.
îkinci Ürdün Muharebesi 30 Nisan’da îngilizlerin Ürdün’deki köp-
rübaşlarından Amman’a tekrar hücum etmeleriyle başladı. Aradaki iki haf­
ta içinde Türkler nihayet güçlü ihtiyatlar getirmişlerdi (24. Piyade Tümeni
ile 3. Süvari Tümeni) ve bunlarla îngilizlerin ileri çıkan güçlerine bir kanat
taarruzu yaptılar. Bu Türk tümenlerinin karşı taarruzlan 2 ve 4 Mayıs ta­
rihleri arasında yapıldı ve îngiliz taarruzunu hızla sona erdirdi. 19 18 Tem-
muz’unun ortalannda bu bölgede yeni çatışmalar meydana geldi ama her
iki taraf da ciddi bir kazanç sağlamadı.

264 İ M PA RAT ORL UĞ UN S O N U , O C A K - K a SIM 1 9 18


Filistin harekât alanı, Türk hattının en solundaki bu operasyonların
dışında, 1918 ilkbahar ve yazı boyunca nispeten sakindi. Bunun başlıca ne­
deni 1918 ilkbaharında Fransa’daki devasa LudendorfF taarruzunun hayati
ihtiyatlar için Allenby’nin ordusundan kuvvet çekmesiydi. Allenby mart
ayından başlayarak 2 piyade tümeni, 9 süvari alayı, 24 piyade taburu, 5 ağır
topçu taburu ve 5 makineli tüfek bölüğünü Fransa’ya göndermek zorunda
kalmıştı.*® Bunlara karşılık Mezopotamya’daki Hint Ordusundan birkaç pi­
yade tümeni ile birkaç Hint süvari alayı ve piyade taburu almıştı. Allenby
İngiliz Ordusunun eğitimli ve deneyimli muharebe gücünün önemli bir
bölümünü yitirmiş, karşılık olarak daha az eğitimli Hint birliklerini almış
ve neticede ordusunun içi boşaltılmıştı. Olayların bu şekilde gelişmesi Al-
lenby’yi yaz aylarını ordusunu topyekûn bir yeniden organizasyona ve eği­
time tabi tutarak geçirmeye zorladı. Ingilizlerin Filistin’de hâlâ yedi tam
kadrolu tümenleri vardı ama bu kuruluşların ulusal özellikleri ciddi şekil­
de değişmişti. Sadece tek bir tam kadrolu İngiliz tümeni kalmış, diğer dört
tümen üçte iki Hint ve son ikisi de tümüyle Hint tümenleri olmuştu. Al­
lenby sadece süvari kuvvetleri açısından kazançlı çıkmış, bir tümen artan
güçleri dört süvari tümenine ulaşmıştı. Allenby hâlâ Yıldınm Ordular Gru­
buna karşı saldırıyı yenileyebilecek büyük ve iyi donanımlı bir orduya sa­
hipti. Türk istihbaratı Allenby’nin fiili ve hareketli muharebe gücünü
56.000 tüfek, ıı.ooo süvari ve 552 top olarak tahmin etmekteydi.*^
İmparatorluk kuvvetlerinin bu toplamına karşılık Ağustos 19 18 ’de
Yıldırım Ordular Grubu 19 .819 tüfek, 273 hafif ve 6 9 6 ağır makineli tüfek­
le silahlanmış 40 .598 ön hat piyadesine sahipti.^“ Yıldırım Ordular Grubu­
nun makineli tüfek sayısı, diğer seferlerle mukayese edildiği zaman olağa­
nüstü yüksek görünmektedir ve muhtemelen Alman Asya Kolordusunun
varlıklarını da içermektedir. 90 kilometrenin üzerindeki bir cepheyi savun­
mak için Türklerin elinde 12 adet eksik mevcutlu tümen bulunmaktaydı.
Cevat’m 8. Ordusu 22. Kolordu (7. ve 20. Piyade Tümenleri) ve Alman Al­
bay von Oppen tarafından komuta edilen kolordu büyüklüğünde Sol Kanat
Grubundan (16. ve 19. Piyade Tümenleri ile Alman Asya Kolu) oluşuyor­
du. Hattın devamında yer alan Mustafa Kemal Paşa'nm 7. Ordusu 3. Kolor­
du (ı. ve I I . Piyade Tümenleri) ile 20. Kolordudan (26. ve 53. Piyade Tü-

S iz E Ö L M E Y İ E m r e d i y o r u m ! 265
c^
Tablo 7 .4
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Eylül 1918
TRAKYA K A FK A SYA
Y ıld ır ım O r d u la r G r u b u ( F İL İS T İN )
1. O rd u D o ğ u O r d u la r G r u b u
1 . K o lo r d u : 4 2 . Piy. T ü m . Y ıld ır ım O r d u la r G r u b u
3. O rd u
4 . O rd u
1. Sü v. Tug. 3 . , ı a , 3 6 . Kafkas Piy. Tüm.
2 . Kolordu: 62 Piy. Jum.
9 . O rd u
+ üç adet geçici Piy. Tüm.
Ürdün Grubu: 24. Piy. Tüm., 3 . Süv.
9 ., 71 . Kafkas Piy. Tüm.
G E L İB O L U 1 2 . Piy. Tüm.
Tüm. Bağımsız Süv. Tugayı
5. O r d u
8. Kolordu: 48. Tüm., geçici kuruluş­ İslam Ordusu
1 4 . K o lo r d u : 5 7 . Piy. T ü m .
lu Piy. Tüm. 5 . Kııflcas Piy. Tüm.
1 9 . K o lo r d u : B a ğ lı b irlik y o k
7. O rd u
2 1 . K o lo r d u : 4 9 . Piy. T ü m . 15 . Piy. Jum.
3 . Kolordu:
1., 11. Piy. Tüm.
20. Kolordu: 26., n . Piv. Tüm.
AN AD O LU 8. O rd u M EZO PO TAM YA
2. u Orrod u 2 2 . Kolordu: 7.,
20. Piy. Tüm. 6 . O rd u
1 2 . K o lo r d u : 2 3 . Piy. T ü m Sol Kanat Grubu: 16., ıg. Piy. Tüm. 73. Kolordu: 2., 6.Piy. Tüm.
15 . K o lo r d u : 4 1 . , 4 4 . Piy. T ü m . + Asya Kolu (Alman) 28. Kolordu: 14., 46. Piy. Jum.
5 8 . Piy. T ü m . 2. Kafkas Süv. Tüm.

Not Koyu renkte yazılmış olan birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Ağus­
tos 1918'den sonra yeniden konuşlanmış olan birlikleri, koyu renkli ve italik
olanlar ciddi şekilde eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. Lağvedilen birlikler:
3., 4., 8., 9., ıo., n., 17., 18., 25., 27., 29., 31., 32., 34., 35., 38., 50.. 51., 52., 54., 59. ARABİSTAN-YEM EN
Piyade Tümenleri, 37. Kafkas Piyade Tümeni; yeniden adlandırılan birlikler: 13., 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 ., 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
28., 30., 33. piyade tümenleri.
menleri) oluşmaktaydı. Cevat Paşa'nın 4. Ordusu ise 8. Kolordu (48. Piya­
de Tümeni, geçici olarak derlenmiş bir başka tümen ve ayrıca tümen bü­
yüklüğündeki Şerştal Grubundan oluşmuştu), Şeria veya Ürdün Grubu adı
verilen birliklerden (3. Süvari Tümeni ile 24. Piyade Tümeni) ve 2. Kolor­
dudan (62. Piyade Tümeni) oluşuyordu. Türkler için çok değerli bir unsur,
Mustafa Kemal Paşa’nın 17 Ağustos’ta 7. Ordunun komutasını almasıydı.
Liman Paşa ve bağlı komutanlar beklenen büyük İngiliz taarruzunu karşı­
lamak üzere çok yoğun bir çalışma temposu içerisine girdiler. Eylül 1918
başlarında yeni bir İngiliz saldırısının başlamak üzere olduğuna dair kesin
belirtiler vardı ama Liman Paşa ve Türkler Allenby’nin tam olarak nereden
vuracağını tespit edemiyorlardı. Bunun nedeni Allenby’nin uygulamakta
olduğu mükemmel aldatma tedbirleriydi. Bunun sonucu olarak Yıldırım
Ordular Grubu bütün cephe boyunca sabit savunma mevzilerinde bekle­
mek zorundaydı. Operasyonal seviyede ihtiyat olarak elde bulunan yegâne
kuvvetler 8. Ordu bölgesindeki 2. Kafkas Piyade Tümeni ile 4. Ordu bölge­
sinde bulunan 3. Süvari Tümeni idi. tngilizlerin büyük bir yarma yapması
halinde Liman Paşa’mn elinde çok az ihtiyat ve daha da az seçenek bulun­
maktaydı. Bununla birlikte Liman’ın gözünde, siperdeki Türk piyadesinin
muharebe yeteneği yüksekti. Tablo 7.4, Eylül 19 18 ’de Türk kuvvetlerinin
dağılımını göstermektedir.,
Allenby’nin planı 19 17 yılındaki Gazze-Birüssebi planının tersiydi.
Deniz kıyısından aldatma taarruzu yaparak Birüssebi’den hücum etmek
yerine, Allenby’nin planı 1918'de Şeria Irmağı yakınlarından aldatma taar­
ruzu yapmak (burası ilkbahar ve yaz taarruzlarını yaptığı yerdi) ve daha
sonra denize yakın dar bir hat üzerinden Türk savunmasını yarıp geçmek­
ti. Allenby’nin amacı hatlann delindiği yerden süvarilerini geçirerek Türk-
lerin ulaşım hatlarını kesmekti. Bu hedef elde edildikten sonra Allenby ge­
ri kalan Türk kuvvetlerini kuşatmayı amaçlıyordu. Bu büyük ölçekli bir
stratejiydi.
İngiliz hücumu Araplar ile Albay T. E. Lawrence’ın 16 Eylül’de De-
ra ile Amman arasında demiryolu kesme akınlarıyla başladı. 17 ve 18 Ey-
lül’de İngiliz 20. Kolordusu Türk cephesinin merkezinde bir aldatma taar­
ruzuna başladı. Bu operasyonların amacı Türkleri bulundukları yerlerde

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 267


tespit etmek ve ana hücumlarının yeri konusunda şaşırtmaca yapmaktı.
Türkler bu taarruzlara aldanmadılar ama dikkatleri Kudüs yakınlanndaki
tepeler üzerinde yoğunlaştı, çünkü Liman von Sanders Allenby’nin bura­
dan taarruz edeceğini düşünüyordu.^’ Bu İngiliz faaliyetleri Araplann özel­
likle Amman yakınlannda yaptıklan faaliyetler (özellikle demiryolu ve köp­
rülerin kesilmesi} ve Dera demiryolu istasyonunun havadan bombalanma­
sıyla desteklendi.^^ Müttefiklerin hava üstünlükleri nedeniyle Türkler Al­
lenby’nin gerçek niyetlerini teyit edebilecek hava keşfi yapamıyorlardı. ı8
Eylül akşamı, Ingiliz planına karşı tedbirler çerçevesinde. Yıldırım Ordular
Grubunun ihtiyatlan doğuya kaydırılıyordu. 19 Eylül sabahı 04.30 sırala­
rında Allenby takviyeli bir kolordu ile denize bitişik olan 20 kilometrelik
dar bir şerit üzerinden hücum etti. Burada 7. ve 20. Türk Piyade Tümenle­
rinin 8000 tüfek ve 120 topuna” karşı, 35.000 piyade, 900 0 süvari ve 400
topluk büyük bir güç yığmıştı. îngilizlerin Meggido ve Türklerin Nablus
Ovası Muharebesi adını verdikleri çatışma başlamıştı.
Liman Paşa’nın taktik yönlendirmesi altında Türkler mevzilerini
korumak için sonuna kadar savaşmaya hazırlanmışlardı, ilk başta Ingiliz-
lerin çok ağır topçu bombardımanı 7. ve 20. Piyade Tümenlerine bağlı alay-
lann Ön mevzilerini dövdü. 04.50’de Ingiliz bombardımanı durdu. Allenby
uzayıp giden bombardımanlara inanmıyordu ve piyade hücumu son salvo­
nun hemen arkasından başladı. 05.45 sıralarında cepheye giden Türk tele­
fon hatları kesilmişti ve 05.50’de Türklerin bütün yerel ihtiyatları savaşa
sürülmüştü.^"^ Modern Türk askerî tarihleri o sıralarda Filistin cephesinde
çok az dikenli tel olduğunu belirterek, savunmanın bunlarla desteklenme-
mesinin İngiliz hücumunun hızı üzerinde önemli bir paya sahip olduğu­
nu ifade etmektedir.” Türk 22. Kolordu karargâhına cephenin hızla çök­
mek üzere olduğuna dair raporlar gelmeye başladı. Sabah 07.00 sıraların­
da îngilizler Türk savunma hatlarını kesin biçimde yarmıştı ve beklemek­
te olan süvarilerini Türk hatlarının gerisine geçirmek üzereydiler. Cephe­
nin yanimasıyla ilgili ilk somut raporlar 08.30 sıralannda 8. Ordudan Li­
man Paşa'ya ulaşmaya başladı. Bu raporlar 7. Piyade Tümeninin büyük öl­
çüde imha edildiği ve durumun çok kötü olduğu şeklindeydi. Ordu, kom­
şu 19. Piyade Tümeninin de şimdi ağır bir hücum altında bulunduğunu

268 İMPARATORLUĞUN SONU, OCAK-KASIM 19 18


bildiriyordu. Rapor acil yardım çağnsıyla son bulmaktaydı.’^ 7. Piyade Tü­
meni mıntıkasında 100 asker, 2 makineli tüfek ve 17 top; 20. Piyade Tüme­
ni mıntıkasında ise 300 asker, 4 makineli tüfek ve 7 toptan oluşan iki kü­
çük artçı müfreze umutsuz bir şekilde İngilizlerin Türk geri bölgelerine
sarkmalarını önlemeye çalışıyorlardı.’^ Bir Arap alayı sorunu daha da kötü­
leştirecek şekilde silahlarını atarak ihanet etti. Liman Paşa derhal elindeki
en büyük ihtiyatı olan ııo. Piyade Alayını 8. Orduya yardım için ileri alarak
durumu kontrol altına almaya çalıştı. Bu çok az ve çok geç bir tedbirdi.
10.00 saatlerinde İngilizler Türk savunmasında açılan muazzam gedikten
iki tam süvari tümenini geçirmişlerdi. Bu süvari tümenlerine hızlı bir şe­
kilde doğrudan Türklerin gerisine ilerlemeleri emredilmişti. Liman Pa-
şa’nın karargâhının bulunduğu Nasıra kenti, Nablus (Meggido) ve Esdre-
lon Ovası'mn kuzey çıkışları da dahil olmak üzere derin hedefler tayin edil­
mişti. Süvarinin Liman Paşa’yı ele geçirmesi umuluyordu. Savaş tarihinin
son büyük süvari harekâtından biri başlamak üzereydi.
Gün boyunca Liman Paşa'nın karargâhına merkezden ve sol kanat­
tan rahatsız edici haberler gelmeye devam etti. Sabah ıı.oo sıralarında Ti­
re de düştü. Liman Paşa bu felaketli haberleri derhal doğru biçimde yo­
rumladı: sağ kanadı imha olmuş, sol kanadı da açıkta kalmıştı. Derhal ge­
rekli emirleri verdi ve İngilizlerin Şeria Irmağı'na doğru kısa bir kuşatma
yapmasını önlemek için 7. Orduya kuzeye çekilmeye başlama emrini gön­
derdi. Ayrıca yeni gelen 46. Tümene Tire’ye doğru ilerleme emri verdi. Li­
man Paşa 4. Ordunun yerini koruyarak hızla dağılmakta olan ordusu için
bir çapa vazifesi görmesini umut ediyordu. İngilizler 20 Eylül’de Nasıra’yı
aldılar ve sabahın 0 4.30’unda baskına uğramış olan Liman Paşa’yı da az
daha ele geçireceklerdi. Raporlar 22. Kolordu mevcudunun 1500 tüfek ile 3
top bataryasına (yaklaşık 12 top) indiğine işaret ediyordu. Ertesi gün düş­
man Cehle Gölü ile Şeria Irmağı’nın yukarılanna ulaşmıştı. 8. Ordu karar­
gâhı kurtulmuştu ama 7. ve 19. Piyade Tümenlerinden geriye kalanlar ile
bütün temas kesilmişti. 22. Kolordu her anlamda imha olmuştu.
7. Ordu Mustafa Kemal Paşa’nın emin ellerinde düzenli olarak Şe­
ria Irmağı’na doğru çekiliyor ve sol kanatta 4. Ordu sağlam duruyordu. 8.
Ordunun kalıntıları da şimdi kuzeye çekiliyordu ama kuşatılma tehlikesi

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 269


altındaydılar. Her halükârda Yıldırım Ordular Grubunun Allenby’nin kıyı
boyunca kuzeye ilerlemesini durduracak hiçbir muharip birliği yoktu. Bu,
Liman Paşa için çözümü olmayan bir strateji ve harekât sorunuydu. 21 ila
23 Eylül tarihleri arasında, meşhur 3. Kolordu Tubas’tan Şeria Irmağı’na
doğru kahramanca bir ricat harekâtı yaptı. Bu, 8. Ordu kalıntılarının İngi­
liz kuşatmasını engellemelerini sağladı. Bu birlikler Türklere Şeria Irma-
ğı'nın kuzeyine çekilmek için yeterli zamanı sağladı. 25 Eylül’de Nablus’un
yanı sıra kıyı kentleri Akka ve Yafa da düştü. Bu karmaşa koşulları altında,
İngiliz süvarisi mağrur Türk alaylarının yenik kalıntılarını toparlarken,
muazzam miktarda Türk esir düştü. Bu operasyon İngiliz süvarisinin son
gösterisi ve en büyük süvari seferlerinden biri olarak tarihe geçti. Yavaş yü­
rüyen İngiliz ve Hint piyadeleri onlara yetişmek için çabalayıp durdular. 27
Eylül’de süvari Şeria Irmağı hattını geçmiş ve Türkleri Dera’ya itmişti. In-
gilizler şimdi Suriye'ye girmiş bulunuyorlardı. Aslında bir sefer içinde bir
dizi muharebe olan Nablus (Meggido) Muharebesi nihayet sona ermişti.
Nablus Ovası Muharebesi, Türk Genelkurmayı üzerindeki etkisi iti­
bariyle, Luddendorfun Alman Ordusunun “Kara Günleri"ne eşdeğer bir
olaydı. Şimdi en inatçı milliyetçiler dışında herkes için savaşın yitirildiği
açıkça görünür hale gelmişti. Ermenistan ve Azerbaycan’daki büyük zafer­
lere rağmen Türkiye şimdi savunmasız kalmıştı ve bu durumun eldeki ola­
naklarla giderilmesi olanaksızdı. Ayrıca Selanik’te Bulgar Ordusunun da­
ğılması ve Avusturya-Macaristan Ordusunun çözülmesi Mihver Güçleri
için felaket ve yenilgi anlamına geliyordu. Türk stratejisinin bu tarihten
Mütareke’ye kadar odaklandığı nokta, elde mümkün olduğu kadar çok Os­
manlI toprağı tutabilmekti.
Liman von Sanders’in cephesi niçin bu kadar çabuk çökmüştü?
Hem siperdeki piyadesini desteklemek için o güne kadar herhangi bir
Türk ordusunun sahip olduğu makineli tüfek ve toptan daha fazlasına sa­
hipti, hem de kanatları sağlam bir şekilde denize ve Şeria Irmağı’nın tepe­
lerine yaslanıyordu. Bunun, hiçbiri Türk askerinin savaşçı nitelikleriyle il­
gili olmayan üç temel nedeni vardır; Stratejik düzeyde, arazi, en azından
Çanakkale ve Kafkasya ile karşılaştınidığında, hücuma elverişliydi; harekât
düzeyinde, Allenby’nin kolordu büyüklüğündeki birlikleri aldatma ve yığı­

270 İ m p a r a t o r l u ğ u n S o n u , O c a k -Ka s im 19 18
nak amacıyla mııharebe alanında kaydırmasına yeterli mesafeler buluyor­
du; ve nihayet 19 17 ve 19 18 yıllannda İngiliz Ordusu temel muharebe ala­
nı düzeyindeki taktik tekniklerde muazzam ilerlemeler sağlamıştı. Falken-
hayn bu değişiklikleri Liman von Sanders’ten daha iyi kavramıştı. Bu,
muhtemeldir ki, savaşın ilk başlarında nispeten deneysiz olan İngilizlerle
çatışmış olan Liman von Sanders’in oldukça sınırlı Çanakkale tecrübesi ile
karşılaştırıldığında, von Falkenhayn’m sahip olduğu daha büyük ve daha
yakın tarihli Avrupa tecrübelerinden kaynaklanıyordu. Falkenhayn'ın fikir­
leri ne pahasına olursa olsun her kanş toprağı savunmak yerine, toprak
terk ederek ardından derhal ve güçlü karşı taarruzlar yapmaya dayanan gü­
nün Alman taktik düşüncesini yansıtmaktaydı.
Falkenhayn’m fikirleri öne çıksaydı bu muharebelerin sonucunun
daha farklı olup olmayacağı hiçbir zaman bilinmeyecektir. Bununla birlik­
te, eğer Türk savunması daha esnek olabilseydi İngiliz harekâtı da eşi gö­
rülmedik derecede hızlı ve kesin sonuçlu olmayabilirdi. Gazze’de olduğu
gibi, saldırıyı izleyen düzenli bir ricat tümen seviyesindeki Türk kuruluşla­
rının topyekûn imhasını önleyebilirdi. Her ne kadar İngilizler yine ilerler­
seler de, Türk sağ kanadındaki piyade tümenlerinin ayakta kalması, savun­
ma hatlarında, Nablus felaketine yol açan parçalanmayı önleyebilirdi.

S u r iye

Liman Paşa ve astı olan diğer komutanlar ordularının dağılmasını


önleyebilmek için kahramanca savaşırlarken, Allenby hiç aman vermeden
baskısını sürdürdü ve hızla ilerleyen güçlü süvarilerine Şam’ı almalanm
emretti. Liman Paşa, bu tehdidi bertaraf edebilmek için, elinde kalan mu­
harip birliklerden bazılarını kuzeye gönderdi ve şehrin savunması için 24.,
26. ve 53. Piyade Tümenleri ile 3. Süvari Tümenini görevlendirdi. Ancak,
bu birlikler muharebe ve ricat dolayısıyla son derece yıpranmışlardı ve ı
Ekim 1918 günü düşen Şam’ı tutamazlardı. 3. Süvari Tümeni diğer birlik­
lerin kuzeye çekilmesini sağlayan kahramanca bir artçı muharebesi yaptı.
6 Ekim 1918 günü Liman Paşa’nın karşı karşıya olduğu stratejik
durum en hafif ifadeyle korkutucu idi. 8 . Ordu imha edilmiş ve karargâhı
lağvedilmişti. 3. Kolordu ı. ve ıı. Tümenleri ile hâlâ ayaktaydı ve 20. Kolor-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 271


M
ls>

Tablo 7.5
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Kasım 1918
TRAKYA K AFK A SYA
3. O rd u K a ra rg â h ı S U R İY E
D o ğ u O r d u la r G r u b u
iQ. K a fk a s Piy. T ü m . Yıldırım Ordular Grubu
9. O rd u
Asya Kolu (Alman)
(in tik a l h a lin d e ) 3 . , g., 11. Kafkas Piy. Tüm.,
2 . O rd u
2 5 . K olordu: B a ğ lı b irlik y o k
1 2 . Kolordu: 2 3 . Pry.
Tüm. 12. Piy. Tüm.
Bağımsız Süv. Tugayı
G E L İB O L U
IS- Kolordu: 41., 44. W y. Tüm.
İ s la m O r d u s u
7 . Ordu
5, O r d u 5 ., Kafkas Piy. Tüm.
3 . Kolordu: 11., 24. Piy. Tüm.
1 . K o lo r d u : 55. Piy. T ü m . 75. Piy. Tüm.
1 4 . K o lo r d u : 4 9 ., 6 0 ., 6 ı . Piy.
20. Kolordu: 1 ., 4 3 . Piy. Tüm.
Tüm .

İZ M İR -B A T I A N A D O L U M EZO PO TAM YA
8 . O r d u ( y e n id e n o lu ş m a k t a ) 6. Ordu
1 7 . K olordu: 5 8 . Piy. T ü m 73. Kolordu: 2., 6. Piy. Tüm.
2 1 . K o lo r d u : 5 7 . Piy. T ü m .

Not: Koyu renkte yazılmış olan birlikler yeni kuruluşları, altı çizili olanlar Eylül
ıgıS’den sonra yeniden konuşlanmış olan birlikleri, koyu renkli ve italik olanlar
ciddi şekilde eksik kadrolu birlikleri göstermektedir. Lağvedilen birlikler: 3., 4.,
8., 9., 10., 11.. 17., 18., 25., 27., 29., 31., 32., 34., 35., 38., 50., 51-, 52., 54., 59. Piya­ ARABİSTAN-YEM EN
de Tümenleri; 26., 37. Kafkas Piyade Tümeni; yeniden adlandırılan birlikler: 13., 7 . K o lo r d u : 2 1 . , 2 2 ., 3 9 ., 4 0 . Piy. T ü m .
28., 30., 33. piyade tümenleri.
du ile 48. Piyade Tümeni gibi savaşarak çekiliyordu. Yıldırım Ordular Gru­
bu piyadesinin yanı sıra topçu parlanın büyük bölümünü de yitirmişti.
Ekim başlannda 43. Piyade Tümeni geldi ve derhal Beyrut’un savunmasıy­
la görevlendirildi. Durum umutsuz görünüyordu.
Allenby’nin baskısı hiç kesilmedi ve ekim ayında îngilizler Beyrut'u
alıp kuzeye doğru devam ettiler. 16 Ekim’de 4. Ordu karargâhı Humus ken­
tinde kuşatılıp imha edildi. 48. Piyade Tümeni Halep güneyindeki Hama
kentinde bir durdurma mevzii kurmak istedi ama 19 Ekim’de buradan atıl­
dı. 25 Ekim'de Allenby’nin ordusu Halep’e girdi. Suriye seferi sona ermişti.
26 Ekim 1918 tarihinde, Yıldırım Ordular Grubunun karargâhı Ada-
na’ya çekildi ve orada 2. Ordu, 12. Kolordu karargâhı ile birliklerinin büyük
bölümü Tarsus’ta olan 23. Piyade Tümeni karargâhmın yanına yerleşti. 15.
Kolordu Osmaniye’de (41. ve 44. Piyade Tümenleri) bulunuyordu. 7. Ordu
Raco’da yerleşmiş olup 3. Kolorduyu (ıı. ve 24. Piyade Tümenleri) İskende­
run’da, 20. Kolorduyu da (ı. ve 43. Piyade Tümenleri) Katna’da tutuyordu.
30 Ekim tarihinde, yeni Savunma Bakanı Ahmet İzzet Paşa Liman
Paşa’yı İstanbul'a çağırdı. Onun yerine Yıldınm Ordular Grubu komutan­
lığına Mustafa Kemal Paşa getirildi ve o da ertesi gün Adana’daki karargâ­
ha gelerek görevi devraldı. Liman Paşa’nın ordularına veda mesajında Arı-
bumu, Anafartalar ve diğer yerlerdeki başanlanndan dolayı övgüler bulu­
nuyordu. Türkiye’ye ayak bastığı tarihten itibaren Türk kuvvetlerine komu­
ta etmekten ne kadar gurur duyduğunu söylüyor ve Türklere misafirper­
verliklerinden dolayı teşekkür ediyordu.’* Yorulmak bilmez Mustafa Kemal
derhal Anadolu vatanının savunmasını planlamaya başladı. Tablo 7.5, Ka­
sım 19 18 ’de Türk kuvvetlerinin dağılımını göstermektedir. Sina-Filistin se­
ferinin Türk resmî tarihi Türkiye’nin bu seferlerde ne kadar zayiata uğra­
dığını kaydetmemektedir. General Wavell, Allenby’nin biyografisinde, In-
gilizlerin 18 Eylül ile 31 Ekim arasındaki altı haftalık sefer boyunca 75.000
esir ile 360 top ele geçirdiklerini ifade etmektedir. Türk resmî tarihi bu İn­
giliz sayüannı nakletmekte olup, kendi sayılannı vermemesinin nedeni
muhtemelen, 4. ve 8. ordu karargâhlannın imhası nedeniyle kayıtların yi­
tirilmesidir. Bu seferlerin tngilizlere maliyeti 60 0 0 askerdi. Allenby’nin
zaferi neredeyse eksiksizdi, ancak. Mütareke imzalandığında, Türk ordu-

SiZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 273


sunun hâlâ garnizonlarının dışında ve aktif biçimde Anadolu vatanının sa­
vunmasını hazırlamakla meşgul olduğu da belirtilmelidir.

M ezo po tam ya

1918 yılının büyük bölümünde Mezopotamya hem Türkler, hem de


îngilizler için bütün gelişmelerin uzağında kaldı. Ingilizler, 19 18 ilkbaha-
nnda, Allenby'nin Fransa'ya gönderdiği birliklerin yerini doldurmak için
buradan birlik aldılar. Dunsterforce macerası bu harekât alanının değerli
kaynaklarının bir kısmını daha çekti. Türk tarafına gelince, onlar da bu ha­
rekât alanına ikmal personeli göndermediler ve hastalık, firar ve bazı kü­
çük muharebe kayıpları nedeniyle güçleri yavaş yavaş eridi. 19 18 Mart’ında
Îngilizler hücuma geçerek Han Bağdat'da Fırat üzerinde bulunan 18. Ko­
lordu hattını kuşatmak istediler. Ne var ki yaklaşık 5000'i bulan ağır Türk
kayıplarına rağmen, kesin bir sonuç elde edilemedi. Sonra, Allenby için
takviye gönderme gereksinimiyle karşı karşıya kalınca, îngilizler uzun Me­
zopotamya yazına dayanabilmek için harekâtı durdurdular.
Bu harekât alanında yaz sonuna kadar kayda değer bir şey olmadı,
sonra Savaş Kabinesi aniden General Marshall'a nehirden yukarı doğru
yürüme emri verdi. Londra savaşın kısa süre içinde sona ereceğini görü­
yordu ve petrol kaynaklarına sahip olan Musul'un gecikmeyle de olsa ele
geçirilmesinde büyük çıkarları bulunuyordu. îngilizler Musul'a hücum
edecek bir seferi kuvveti hazırlamaya ve donatmaya başladılar. 2 Ekim ta­
rihinde General Marshall'a, Türkiye ile mütareke yapılması halinde müm­
kün olduğu kadar çok toprağı ele geçirmesi konusunda bir “uyarı” gönde­
rildi. Bu, Mezopotamya'da atalet içinde bulunan İngiliz komutanlığı için
uyarıcı bir etki yaptı. îngilizler nehir yukarı ilerlemeye başladılar ve 18. Ko­
lordunun 14. ve 16. Piyade Tümenlerinin Dicle üzerindeki mevzileriyle
karşılaştılar. îngilizler 23 Ekim’de hücum ederek Türkleri Küçük Zap
Nehri üzerine çekilmeye zorladılar. Bir îngiliz süvari tugayı nehrin yuka­
rılarında bir geçit yeri buldu ve Türkleri tekrar çekilmeye zorlayan bir ku­
şatma manevrasına başladı. Türk komutanı İsmail Hakkı Bey Şarkat’ın
kuzeyinde bir mevzie çekilerek siper kazmaya başladı. îngiliz süvari kuv­
veti tekrar arkadan dolaşarak Türk kuvvetlerini vurdu. Hakkı Bey devam

274 İ m p a r a t o r l u ğ u n S o n u , O c a k -Ka s im 19 18
etmekte olan Mondros barış görüşmelerinin farkındaydı ve ne savaşacak,
ne de ricata kalkacak bir ruh hali içinde değildi. Kuvvetlerini teslim etme­
ye karar verdi ve 30 Ekim 19 18 tarihinde 0 7.30 ’da Dicle Grubu teslim ol­
du. îngilizler 11.322 esir ile 51 top saydılar. İngiliz süvari tugayı şimdi ta­
mamen savunmasız olan Musul kentine girdi ve ı Kasım sabahı, mütare­
ke anlaşmasını ihlal ederek burasını işgal etti. Türk 6. Ordusu ve 13. Ko­
lordu varlığını sürdürmekle birlikte, muharebe kabiliyetleri çok küçüktü.
Mezopotamya'daki savaş sona ermişti.

M ondros M ü tar ek esİ

Türklerin savaşa devam etmekten vazgeçmelerine neden olan hu­


sus Allenby’nin Filistin ve Suriye'deki başarıları değildi. Onlan imparator­
luğun savunulamayacağı konusunda asıl ikna eden şey. General Milne ko­
mutasındaki ordunun Trakya ve İstanbul'u tehdit edecek şekilde Bulgaris­
tan’daki derlemesiydi.^^ Savaş boyunca Avrupa Trakya’sında o kadar dik­
katli bir şekilde elde tutulmuş olan kuvvet havuzu Filistin, Kafkasya ve Me­
zopotamya’daki zorlayıcı gereksinimler nedeniyle boşaltılmış ve İstanbul
neredeyse savunmasız bırakılmıştı. Müttefiklerin Selanik köprübaşından
çıkmaları, çözümü olmayan bir stratejik durum yaratmıştı. 5 Ekim 19 18 ’de
Talat Paşa kabinesi bir mütareke olanağını araştırmaya karar verdi.
13 Ekim 1918 günü, Madrid’deki Türk maslahatgüzarı, Türkiye’nin
savaştan çıkarılması için Başkan Wilson’un yardımını talep etmek üzere İs-
panyollardan yardım istedi. Türkler Wilson’un 14 prensibi ve ayrıca Türki­
ye’ye karşı görünüşteki alicenaplığından etkilenmişlerdi. Türkler istenilen
sonucu elde etmeyi başaramayınca, ellerindeki en yüksek rütbeli İngiliz
esir olan Kut mağlubu Tümgeneral Tovvshend’i, mütareke niyetlerini ilet­
mesi için Midilli adasına gönderdiler. Bu durum İngilizleri harekete geçir­
diği gibi, Fransızları da harekete geçirdi. Türkiye ve Müttefikler Çanakkale
ağzındaki Limni Adasının Mondros Limam'nda görüşmelere başladılar.
Galipler arasında çok sayıda fikir ayrılığı ve rekabet alanı bulunuyordu. So­
nuçta, İngilizlerin öne sürdüğü koşullar Türk heyeti tarafından kabul edil­
di ve 30 Ekim 19 18 günü Agamemnon zırhlısının güvertesinde mütareke
imzalandı.'*“ Türkiye artık savaşın dışındaydı.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 275


Peki ya Türk ordusu ne durumdaydı? Türk ordusu her ne kadar
ağır darbeler almış ve aşın yıpranmışsa da, 31 Ekim 19 18 günü gamizonla-
nnda değil hâlâ sahadaydı. 25 piyade tümeni, 4 kale komutanlığı ve 3 geçi­
ci piyade tümenine sahipti. Türk ordusunun komuta kontrol yapısı ayak­
taydı ve yaklaşık bir milyon asker ile muharebe operasyonları yapma yete­
neği vardı. Her ne kadar çok ağır kayıplar vermişse de, anavatanı Anado­
lu’yu ve Rusların Kafkas vilayetlerinin çoğunu elinde tutuyordu. Ingilizler
Türk ordusunun çöküntünün eşiğinde olduğunu düşünüyor, ama sonuna
kadar savaşacağından da kuşku duymuyorlardı.^'

276 İMPARATORLUĞUN SoNU, O c AK-Ka SIM 1 9 18


S E K İZ İN C İ B ö l ü m

SONUÇ

M o n d r o s ’t a n Sonra

Mütareke Türk ordusunu üç önemli eylemin ortasında buldu: (ı)


Yıldınm Ordular Grubu Halep’in hemen kuzeyinde Anadolu'yu kararlı bir
şekilde savunmaya hazırlanıyordu, (2) 9. Ordu Trakya’da görev yapmak
üzere kuvvetlerini Kafkasya cephesinden çekiyordu ve (3) yeniden oluştu­
rulan 3. Ordu İstanbul’un savunması için planlama çalışmalan yapmaktay­
dı.* Mütareke bu girişimleri sona erdirdi ve Türk Genelkurmayı derhal or­
duyu banş zamanı koşullarına döndürmek üzere çalışmalarına başladı.
Planlandığı şekliyle, yeni Türk ordusu sadece 20 tümene sahip olacaktı
{19 14’teki 36 tümenlik banş zamanı ordusundan daha az)*. Bütün kuvvet
yapısını yeniden numaralamak veya yeniden oluşturmak yerine Türkler
sadece ayakta kalabilmiş olan kuvvet yapısını sürdürdüler. Savaşı atlatabil­
miş olan piyade tümenlerinin çoğu Anadolu anavatanından gelen Türkler-
den oluşuyordu. Bu kritere uymayan tümenler lağvedildiler. Her ne kadar
bu durum Türklerin sıra izlemeyen tümen numaralanna sahip olmalarına
neden olmuşsa da, muharebe tecrübesine sahip esaslı bir nüvenin ayakta
kalmasını sağlamıştı. Piyade tümenlerini, savaş öncesindeki politikayı yan­
sıtacak şekilde, eksik mevcutlu kadro yapısına indirmeye başladılar. Bu
piyade tümenlerinde her piyade alayında yüzde 50 güçte bir tabur ile yüz­
de 25 güçte iki tabur bulunacaktı. Tümenler aynca dörder top bataryası ile
otuz altışar makineli tüfeği hazır durumda tutacaklardı (normal savaş
zamanı kadrolarının yüzde 33’ü).
Türkler 27 Ocak 19 1 9 ’da bu planın hayata geçirilmesinde bir hayli
mesafe almışlardı ve bu durum İstanbul ile çevresini kontrol altına almaya
çalışan İngiliz komutanların hiç hoşuna gitmiyordu.’ Türk ordusu bu kad­
ro planına göre tümen düzeyinde 240 topla desteklenen 40 .0 0 0 piyade
erine sahip olmayı planlıyordu. Jandarma ve ikmal hizmetlerine tayin
edilen asker sayısı daha fazlaydı. Bu gücün 48.0 0 0 tüfeği vardı ve depolar­

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 277


da 791.0 0 0 tüfek daha bulunuyordu. Bunlara ek olarak Anadolu depolann-
da yaklaşık 40 0 0 makineli tüfek ve 945 top daha vardı.^
Savaş sonrasının ordusu, aşağı yukarı şimdiki modem Türkiye
Cumhuriyeti’nin sınırlan içinde kalan bölgede görev yapmaktaydı. Tablo
8.2, Ocak 19 19 itibariyle Türk kuvvetlerinin dağılımını göstermektedir.
Alaylar garnizonlarına dönerken, îngilizler de Çanakkale ve İstanbul’u iş­
gal ettiler. îtalyanlar güneyde, Akdeniz kıyılarında işgal bölgelerine girer­
ken Fransızlar da güneydoğu Anadolu'yu işgal ettiler, Ermeniler tekrar
Kars üzerinde iddialarda bulundular. Yunanlılar İzmir ile artalanını işgal
ettiler. Muzaffer Müttefikler Türk ordusuna daha büyük kısıtlamalar getir­
mek istedikçe bu bölgelerde gerilim ve çatışmalar ortaya çıktı. Bununla bir­
likte savaş içinde çelikleşmiş olan yeni Türk liderliğinin sağlam nüvesi tek­
rar gerek olacağı zamana kadar orduyu dağılmadan ayakta tutmayı başardı.

M aliyet

I. Dünya Savaşı yenilgisinin Türkiye’ için maliyetini hesaplamak


kolay değildir. Savaş zamanı Türk karargâhları büyük bir titizlikle kayıt tut­
tukları halde Türk resmî tarihlerinin hiçbiri savaşın tümü için biraya getiril­
miş zayiat istatistiklerini içermemektedir.^ Özellikle sivil zayiat konusun­
daki rakamlar birbiriyle çelişmektedir. Son 75 yılda Osmanlı kayıpları için
en çok kullanılan sayı 325.000’dir. Bu sayı, Commandant Larcher’in 19 26

Tablo 8.1 Rakamlarla Yenilginin Maliyeti


KATEGORİ T ü r k T a r İh l e r İ La r c h e r
Seferber edilen asker sayısı 2.608.000 2.850.000
Ölü 50.000 50.000
Yaralardan ölen 35.000 35.000
Hastalıktan ölen 240.000 240.000
Yaralı 400.000 mevcut değil
Yaralı, sakat kalan mevcut değil 400.000
Hasta, Firari, Kayıp, Esir 1.565.000 1.560.000
Kaynaklar: TC Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi, Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi
idari Faaliyetler ve Lojistik (Ankara: CK Basımevi, 1985), 509 ve Commandant M. Larcher, La Guerre Tur­
que Dans La Guerre Mondiale (Paris: Chiron/Berger-Levrault & Co., 1926), 602-604.

278 So n uç
yılında yayınladığı kitaptan ve Türk Genelkurmayı’nın ilk değerlendir­
melerinden kaynaklanmış gibi görünmektedir (Tablo 8.ı Larcher’in istatis­
tikleri ile Türk Genelkurmayı’nın resmî tarihlerinde genellikle verilen
sayılann karşılaştirmasını içermektedir). Encyclopedia Brittanica'nm 20.
yüzyılın başlarındaki baskısı da aynı sayıları içermekte ve bunları ABD.
Savunma Bakanlığı tahminlerine dayandırmaktadır. Bu sayılar Osmanlı
zayiatının gerçek miktannı büyük ölçüde eksik göstermektedir
Eğer Larcher’in rakamları doğruysa, seferber edilen her dört
kişiden biri ölmüş veya sürekli kayıp hanesine geçmiştir. Ne var ki Neil
Ferguson gibi daha çağdaş yazarlar Osmanlı ölü sayısının daha fazla ol­
duğu kanısındadır. Yakın zamanda yayınlanan The Pity o f War kitabında
Ferguson Türklerin 804.000 ölü, 40 0 .0 0 0 yaralı ve 250.000 esir verdik­
lerini kaydetmektedir.^ Aynca bu sayılann toplamı olan 1.454.000'i en iyi
çağdaş tahmin olarak değerlendirmekte ve Türk kayıplarının en çok
2.290 .0 0 0, en az ise 970.00 0 olabileceğini belirtmektedir. Ferguson ay­
rıca toplam Türk ölü sayısının bütün seferber edilenlere oranını 26,8
olarak vermektedir.^ Bu da her yaralıya karşı iki ölü demektir.
Gerçek zayiat rakalmlar muhtemelen bu değerlerin ortalamasıdır.
Türklerin ve Larcher’in ölüler için verdikleri rakamlann son derece az ol­
duğu ortadadır (sadece Çanakkale’de ölü sayısı yaklaşık 55.000’di) ve Fer-
guson’un verdiği rakamlar da muhtemelen çok yüksektir. Türkler hiçbir
zaman savaş sonrası istatistikler yayınlamadıklarına göre, zayiatlarıyla ilgili
tahminlerin çoğu varsayımlara ve hatalı algılamalara dayanmaktadır.
Sankamış, bu açıdan özellikle önemli bir örnek olarak öne çıkmaktadır.
Türk Genelkurmayı’nın seferlerle ilgili resmî tarihleri Sarıkamış, Sina
1915, Çanakkale, Selmanpak, 2. Kut, ı. ve 3. Gazze, Kudüs ve 2. Ürdün
seferleri için kesin ölü sayılarını vermektedir. Tortum/Van/Malazgirt,
Eleşkirt Vadisi, Şaiba, ı. Kut, Kut kuşatması, Köprüköy, Erzurum, Bayburt,
Erzincan, 19 16 2. Ordu taarruzu, Sina 19 16 ve 2. Gazze muharebeleri için
ölü ve yaralı toplamlarını birleştirilmiş rakamlar olarak vermektedir. Diğer
seferlerin zayiatı ise ancak tahmin edilebilir ve zayiatı en yüksek olanların
başında Nablus ve Galiçya gelmekte, en az olanlar ise ilk Mezopotamya
seferleri ile Makedonya, İran, ı. ve 2. Gazze seferleridir. Toplam ölü

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 279


00
o

Tablo 8 .2
Türk Kuvvetlerinin Dağılımı, Ocak 1919

TRAKYA KAFKASYA
1 . K o lo r d u : 4 9 ., 6 0 . Piy. T ü m . 1 5 . K o lo r d u : 3 ., i 2 . Piy. T ü m .
2 5 . K o lo r d u : ı . T ü m ., l o . K a fk a s ve
Piy. T ü m . 8 ., n . K a fk a s Piy. T ü m .

ANADOLU
2 0 . K o lo r d u : 2 3 ., 2 4 . Piy. T ü m .
3 . K o lo r d u : 1 5 . Piy. T ü m ., 5 . K a fk a s Piy. T ü m .
GELİBOLU
1 2 . K o lo r d u : ı ı . , 4 1 . Piy. T ü m . v e
1 4 . K o lo r d u : 55 ., 6 ı . Piy. T ü m .
7 ., 2 0 . S ü v . A la y ı
1 7 . K o lo r d u : 5 6 ., 5 7 . Piy. T ü m ,

SURİYE SİN İRİ


1 3 . K o lo r d u : 2 ., 5. Piy. T ü m . v e
1 2 . S ü v . A la y ı
sayısının yaralı sayısını ciddi şekilde geçtiği çok az durum vardır. Yazann
Türk zayiatıyla ilgili tahminleri Tablo 8.3’te gösterilmiştir, yöntemle ve
verilerle ilgili daha geniş bir açıklama ise Ek. F’de bulunabilir.
Türkiye bu hesaplama yönteminden bağımsız olarak ı. Dünya
Savaşı’nda muazzam acılar çekti. Yazarın tahminlerini kullanarak, Osman-
lı İmparatorluğu’nda seferber edilenlerin yüzde 10,6'sınm öldüğünü veya
harekâtlar sırasında kaybolduğunu veya muharebe yaralarından daha son­
ra öldüğünü söyleyebiliriz. Osmanlı cephelerinde bilinen kayıp oranlannı
yansıtan bu oran akla yakındır, öte yandan, muharebelerin daha düşük
yoğunluklu olması nedeniyle Avrupa cephelerindeki oranlardan daha
düşüktür. Ne var ki hastalıktan ölen korkunç sayıdaki asker bu sayıya ek­
lenince, ölüm oranı, Ferguson’un yüzde 26 ,9 lu k şaşırtıcı oranına fır­
lamaktadır. Daimi olarak sakat kalanlar da göz önüne alınırsa, seferber
edilen her üç kişiden birinin öldüğü veya sakat kaldığı ortaya çıkmaktadır.
Osmanlı yaralılan ölü ve kayıplann iki katı olup (Ferguson'un oranının ter­
si), diğer savaşan güçlerin zayiat oranlarının aynını yansıtmaktadır. Tabii
ki bu rakamlar sadece askerî kayıpları temsil etmektedir. Bu askerî kayıp­
lara savaşta ölen ve yaralanan çok fazla sayıda Müslüman, Ermeni ve diğer
Osmanlı sivilleri ile üretim kayıplan da eklenmelidir.

Tablo 8.3 Osmanlı Kayıtları (yazarın tahminleri)

KA TEG O Rİ Şayi A ç ik l a m a

Seferber edilen asker sayısı 2.873.000 jandarma ve donanma dahil


Muharebe ölümleri 243.598 yaralardan ölenler dahil
Harekâtta kaybolan 61.478
Hastalıktan ölen 466.759
Ağır yaralanan 303.150 daimi zayiat
Toplam yaralı 763.754
Savaş esiri 145.104 1918’de Rusya'dan
dönenler hariç
Tahmini firari 500.000 Yalman’a göre
Toplam ölü veya kayıp 771.844
Kaynaklan Kaynaklar üzerinde ayrıntılı notlar için Ek. F’ye bkz.

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 281


Coğrafî açıdan bakıldığında, Türkler üzerinde yaklaşık 22 milyon
kişinin yaşadığı 2.410.000 km2 toprak ile savaşa başladılar ve Mondros’tan
sonra hâlâ ellerinde yaklaşık 10 milyon kişinin yaşadığı 1.283.000 km2 top­
rak bulunuyordu. Ağır muharebelere sahne olan doğudaki Kafkas vilayet­
leri fiziki ve insani açılardan mahvolmuştu ve yerel altyapı hemen hemen
tümüyle yıkılmıştı. Geri bölgelerde yüz binlerce firari başıboş dolaşmaktay­
dı. İmparatorluğun üretken Ermeni nüfusu gitmişti. Ekonomi mahvolmuş
ve kömür üretimi neredeyse durmuştu. Daha ötesi, imparatorluğun eski
düşmanlan, özellikle Yunanlılar daha da fazla arazi kapma peşindeydiler.
Hangi ölçütle bakılırsa bakılsın Türkiye ı. Dünya Savaşı’ndan mutlak
olarak ezilmiş halde çıktı.

T ürk A sk er î P er fo rm an si

Türkiye’nin ı. Dünya Savaşı’ndaki askerî performansını değerlen­


dirmede kullanabileceğimiz kıstaslar var mı? Rus ve Bulgar ordularının
çökmesi ve belki de Fransız Ordusundaki 19 17 ayaklanmaları ile karşılaş­
tırıldığında, Türk ordusunun durumu daha iyi görünmektedir. Türk
ordusu savaşın sonunda, Mondros Mütarekesi günlerinde bile garnizon­
larında değil, yetenekli komutanların yönetimi altında sahrada bulunuyor­
du. Dehşetengiz kayıplara rağmen hâlâ savaşan bir orduydu. O halde, dört
yıllık performansı konusunda ne söylenebilir? Bilançonun artı hanesinde
şunlar yer almaktadır.
Öncelikle Türk ordusunun muharebeye girdiği her harekât alanın­
da ve seferde sayısal bir dezavantajla savaştığında hiç kuşku yoktur. Bu
dezavantaj genellikle asker sayısı, topçu, cephane ve lojistik destekteydi.
Her ne kadar Türklerin geçici sürelerle yerel üstünlük sağladıkları durum­
lar olduysa da, söz konusu sayısal zayıflık savaş boyunca sürdü. Türkler
buna rağmen çoğu zaman muharebeleri kazandılar. Bu nedenle Türk
ordusunun muharebe etkinliği bu durum göz önünde bulundurularak
değerlendirilmeli ve sonuçta oldukça yüksek olduğu teslim edilmelidir.
İkincisi, esas olarak Türklerden oluşan muharebe birlikleri üstün
savaşçı ruhları, yüksek moralleri ve taktik yetenekleri açısından çok dikkat
çekici özelliklere sahipti. Dr. Yigal Sheffy, İngiliz Ordusunun istihbarat

282 So n u ç
değerlendirmelerinin, savaşın ilk aşamalannda Anadolu’dan gelen piyade
tümenlerini “elit” veya “mükemmel” * olarak nitelediklerini tespit etmiştir.
Bununla birlikte, Türk olmayan birliklerde, özellikle 19 1 6 ’dan sonra sık sık
görülen disiplinsizlik ve zayıflık işleyişte ve taktik düzeyde bir dezavantaj
haline gelmekteydi. Savaş sürdükçe Türkler Anadolu’dan gelen Türk
piyade tümenlerine giderek daha fazla bel bağlamaya başladılar. En iyi
Türk piyade tümenleri arasında ı., 3., 5., 7., 8., 9., 10., 19., 51. ve 52. tümen­
ler öne çıkmaktaydı.
Üçüncü olarak, Türk ordusu son derece olumsuz koşullar altında
kendisini idame ettirme kabiliyetini gösterdi. Daha ötesi, bu ordunun as­
kerleri büyük bir kararlılık ve dayanıklılığın örneklerini gösterdiler. Siper
kazdıkları ve tahkimat yaptıkları zaman onları hatlarından çıkarmak
neredeyse imkânsızdı. Canla başla savaşan bu askerler. Batılı orduların
kesin askerî gereksinim olarak gördükleri hizmet desteğinin çok azıyla
yetinebiliyordu. Türk ordusu, bu niteliğinin sonucu olarak, hiçbir zaman
destek birlikleriyle dengesiz biçimde “yüklenmemişti.” Cepheye daha faz­
la asker sürebilmesinin bir nedeni de buydu. Ordu çok az destekle taarruz
operasyonları yapabiliyordu ve Türk piyadesinin yürüyüş kapasitesi şaşır­
tıcı ölçüde yüksekti. Sarıkamış, Romanya ve Azerbaycan seferleri bu açıdan
dikkat çekmektedir.
Dördüncü olarak, Türk ordusu strateji ve harekâta ilişkin seviyede
hızla yeniden örgütlenebiliyordu ve muharebe gruplarını örgütleme
konusunda büyük bir yetenek sergilemekteydi. 19 15’te Çanakkale’de,
19 1 6 ’da Mezopotamya’da, 19 16 ve 19 18 ’deki Kafkasya seferlerinde bu
yetenek muharebe etkinliğini büyük ölçüde artırdı. Bu yetenek, orduyu tak­
tik olarak ve muharebe koşulları altında yeniden örgütleyebilecek büyük
bir toparlanma kapasitesiyle birleşmekteydi. Yıldırım Ordular Grubu Ekim
19 18 gibi geç bir tarihte bile bu yeteneği sergilemişti.
Beşinci olarak, Türk ordusu savaş boyunca büyük komutanlar
çıkarmıştır. Bunlar arasında Mustafa Kemal Paşa, Esat Paşa, Şevki Paşa, İz­
zet Paşa, Halil Paşa, Fevzi Paşa ve Vehip Paşa öne çıkmaktadır. Bunlar atak
ve iyi yetişmiş komutanlardı. Geniş bir düşünce kapasitesine ve harekete
geçme iradesine sahiplerdi. Mükemmel birer örgütçüydüler ve durum

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 283


gerektirdiği zaman Alman silah arkadaşlanyla uyumlu çalışabiliyorlardı.
Bu subaylann komutalan altındaki vasıtaları kullanma yetenekleri Türk
ordusunun etkinliğini büyük ölçüde artırmaktaydı. Bu gruptaki olağanüs­
tü yüksek nitelikteki komutanların öte tarafında ise, Erzurum ve Erzincan'ı
yitiren beceriksiz Mahmut Kamil Paşa, uyuşuk bir tutum içindeki Cemal
Paşa ve îngilizlerin Mezopotamya’ya rahatça yerleşmelerini sağlayan Cavit
Paşa bulunmaktadır. Diğer Türk komutanlan genellikle yetenekliydi ve
özellikle de savunmada daha başanlıydılar.
Altıncı olarak, Türkler ulusal çıkarları açıkça tehlikede olmadığı
zamanlarda bile bir ittifak savaşını yürütmek için büyük kararlılık göster­
diler. İlk Kafkasya seferlerinde, 19 16 Avrupa seferlerinde ve Yıldırım Or­
dular Grubunun seferleri planlanırken ulusal çıkarlannı müttefiklerinin
gereksinimlerinin arkasına koydular. Savaş boyunca, Türklerle Almanlar
arasında bütün seviyelerde sürekli bir diyalog ve işbirliği gerçekleşti.
Türkler uygun koşullarda makul bir banş yapma beklentisine girmenin
çok ötesinde bir tutumla Almanların ve AvusturyalIların sadık müttefik­
leri oldular.
Bilançonun eksi hanesine kaydedilerı hususlar da vardır, ilk olarak,
OsmanlI împaratorluğu’nu Büyük Güçlerle savaş riski içeren bir duruma
sokmak muazzam bir hataydı, imparatorluk Balkan Savaşları’ndan tüken­
miş bir halde çıkmıştı ve bir dünya savaşına girecek durumda değildi.
Seferberlik çabası ve yığınak planı, Osmanlı împaratorluğu'nun kesin
sonuç alma olasılığının bulunmadığı yerlere iyi hazırlanmamış kuvvetleri
yığdı. Bu hatayı daha da vahim hale getiren husus, birbirinden çok uzak
cephelerde aynı anda taarruzu öngören hatalı sefer planlarıydı.
İkinci büyük olumsuzluk, Enver Paşa’nm Türkiye’nin savaş strate­
jisinin arkasındaki yönetici güç olarak ortaya çıkması ve savaş çabasını
büyük ölçüde zayıflatmasıydı. Enver’in amatör stratejik bakış açısı taarruz
harekâtında ve çılgınca iyimserlik taşıyan planlarda sürekli ısrar etmesine
neden oldu. Enver Paşa 19 14 ’te Sankamış ile başlayan ve 19 18 ’de İslam Or­
dusu seferlerine kadar devam eden süreçte, belirlediği askerî görevlerin
yerine getirilmesi için gerekli olan askerî vasıtaları sürekli biçimde doğru
değerlendiremedi. Yıldınm Ordular Grubu ve İslam Ordusu belki de on-

284 So n u ç
daki bu eğilimin en iyi örnekleridir. Kötü planlanmış birçok harekâtta Tür­
kiye'nin stratejik ihtiyatlarmm heder edilmesine yol açtı.
Üçüncü olarak, Enver Paşa ve Türk Genelkurmayı belirli stratejik
harekât alanlanna öncelik vermeyi ve yeterli güçleri bu alanlarda yoğunlaş­
tırmayı beceremediler. Bu, taarruz için uygun koşullar ortaya çıktığı
zamanlarda bile inisiyatifin elde tutulamamasına yol açtı, özellikle 19 14 ’ün
zayıf ilk taarruzları ile 3. Ordunun 1915 ve 2. Ordunun 19 16 taarruzları bu
zafiyetin kamdandır. Buna ek olarak, birlik-görev dengesinde birliklerin
güçlerini aşan görevleri yapabileceği varsayımı, birçok harekâtın başanyı
garanti edecek güçlere dayanmadan başlatılmasını kaçınılmaz kıldı.
Dördüncü olarak, Türkler ulaştırma hatiarmm stratejik hareketleri
destekleme kapasitesini yanlış ve iyimser biçimde değerlendirdiler. Ulaş­
tırma sorunu, ordunun 19 14 ’teki inanılmaz yavaşlıktaki yığınağından baş­
layarak, savaşın sonuna kadar sürdü. Türk Genelkurmayı’nm 19 16 yılında
2. Orduyu doğuya hızla sevk edememesi savaş sırasında yapılan en büyük
hatalardan biriydi. Her ne kadar Türkler ve Almanlar demiryollarını geliş­
tirmek için devamlı bir gayret içinde bulundularsa da, bu sorun, savaş
boyunca varlığını sürdürdü. İmparatorluğun altyapısındaki gelişmeler
(Mustafa Kemal’in Eylül 19 17 ’de işaret ettiği gibi) Türkiye’nin savaş kapa­
sitesini büyük ölçüde artırabilirdi.
Türkler ve ordularıyla ilgili olarak aşılması gereken birçok yanlış
kanı bulunmaktadır. Bunlar genellikle hata ve abartmalann sonucu olarak
zaman içinde oluşmuştur.
Kanı 1: Osmanh ordusunun birçok harekâtı Almanlarca planlanmış
veya yönetilmiştir: Ordunun Çanakkale’deki (Liman von Sanders) ve Yıl-
dınm Ordular Grubunun Filistin’deki (von Falkenhayn ve von Kress)
birçok harekâtı hariç. Almanlar Türk kuvvetlerine çok nadiren komuta et­
miştir. Mezopotamya’da çok az etkisi bulunan von der Goltz bu grubun
dışında tutulmalıdır. Komutanlar ve karargâhlar kolordu seviyesinde ve al­
tında hemen hemen tümüyle Türk’tür. Bu düzeyde sadece birkaç istisna
vardır: Gelibolu’da von Sodenstem ve Filistin’de von Oppen. Tümen
seviyesinde ise Stange, Nicolai ve Willmer’in Türk askerlerine yaptıkları
kararlı taktik liderlik Övgüyü hak eder. Bazen sunulduğu şekliyle Bronsart

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 285


von Schellendorf ve von Seeckt hiçbir zaman Türk genelkurmay başkanı
olarak görev yapmadılar ama bunların fiili liderler olarak çalıştıkları pekâlâ
ileri sürülebilir. Her ne kadar bazı ordularda, 3. Ordudaki Albay Guse gibi
kurmay başkanları bulunmaktaysa da planlama çalışmalarının çoğu
yetenekli Türk kurmaylar tarafından yapılmıştır.
Kam 2: Türkler iyi kayıt tutmazlar: Gerçekte, doğru olan bunım tam
tersidir. Sözcüğün tam anlamıyla bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği Osmanlılar
icat etti ve ne kadar önemsiz olursa olsun kayıt tutmayı ihmal etmedi.
Sadece Türk Genelkurmay arşivleri ı. Dünya Savaşı ile ilgili 1,5 milyon belge
içermektedir (toplam 8 milyondan fazla). Diğer Türk milli arşivlerinde mil­
yonlarca belge daha vardır. Ne var ki bu kayıtlann büyük kısmı, özellikle has­
sas politik ve askerî konularla ilgili olanlar araştırmacılara açık değildir.
Kanı 3; Osmanlı birlikleri muharebe baskısı altında fira r ve dağılmaya
eğilimliydi: Eğer Nablus ve Suriye seferleri bir model olarak kullanılacaksa,
bunda bir parça gerçeklik payı bulunabilir. Ne var ki Nablus bir kuşatma
sonrası takip harekâtı olup, büyük sayıda esir ele geçirmek için ideal koşul­
lan oluşturuyordu. Burada söz edilen iki muharebenin bir başka benzeri
yoktur ve bunlar Osmanlı cephelerindeki savaşların özelliklerini yansıt­
mazlar. Her ne kadar küçük bazı çöküş örnekleri olmuşsa da bunlar çok
enderdir ve sadece Osmanlı imparatorluğuna özgü olmadığı gibi, hiçbiri
belirli bir muharebe bölgesinde cephenin topyekûn yarılmasıyla sonuçlan­
mamıştır. Türk ordusu yoğun düşman baskısı altında başanlı bir şekilde
savaşarak ricat etme yeteneği ile öne çıkmaktadır. Kitlesel dağılmaya uğ­
rayan birlikler genellikle alay seviyesinde veya daha altındaki Türk ol­
mayan birliklerdi. Firarlar genellikle imparatorluk içindeki birlik intikalleri
sırasında, muharebelerin arasındaki durgun dönemlerde ve geri bölgeler­
deki hastanelerden yapılmaktaydı.
Kanı 4: Enver Paşa ve İttihat Terakki önceki savaşlarda yitirilen Os­
manlI topraklarını, özellikle Türk halklarının bulunduğu bölgeleri geri almayı
amaçlıyordu: Panturanizmin Enver Paşa’nın düşüncesinde başat bir fikir
olduğu konusunda kuşku yoktur. Fakat bu asla savaşın ilk baştaki hedef­
lerinden biri değildi ve hiçbir zaman da Türklerin stratejik düşüncelerinde
hâkim bir unsur olmadı. Bu ayrılıkçı Kafkasya bölgesinin veya Türkiye’nin

286 Sonuç
Avrupa’daki eski topraklannın geri alınması fikrinin savaş öncesi planlama
sürecinde hiçbir zaman ortaya çıkmamasından da bellidir. 19 18 yılında
Bakû’ya doğru yapılan şaşırtıcı ilerleme Panturancı stratejik hedeflerin
sonuçlandırılmasından çok, anlık olarak ortaya çıkan bir fırsatın değerlen­
dirilmesi olarak görülmelidir. Rusya’nın çöküşünün Enver'e Kafkaslar’ın
kapısını açması, bu bölgenin ele geçirilmesi için önceden tasarlanmış bir
stratejiden çok, bir tesadüften ibaretti. Yıldırım Ordular Grubu ile ilgili
olarak yapılan sonraki planlamalar da aynı şekilde fırsatlardan yararlan­
mayı ve esas olarak savaş sırasında yitirilen arazilerin geri alınmasını ön­
gören tasarımlardı.
Kanı 5: Osmanh ordusu muharebede olağanüstü büyük zayiata uğradı:
Bu görüş, esas olarak, Sarıkamış seferi ile ilgili olarak Rusların, donma
vakalarını da içeren hatalı tahminlerinin büyüklüğünden kaynaklanmak­
tadır. Müttefikler büyük kayıplarını makul göstermek için çabaladıkça,
Çanakkale seferi de bu fikre katkıda bulundu. Osmanh cephelerindeki
muharebe temposunun genelde Avrupa cephelerine göre daha düşük ol­
duğunu hatırlamak gerekir. Her ne kadar Çanakkale gibi bazı istisnalar
bulunsa da, harekât alanındaki muharebeler çok uzun süreli değildi ve
sürekli topçu bombardımanına sahne olmadı. Çok daha önemli olan
husus, bu seferlerin yoğunluğunun, özellikle makineli tüfek ve top kul­
lanım oranlarının (ı. Dünya Savaşı’nın gerçek ölüm makineleri) daha
düşük olması nedeniyle Avrupa’dan daha düşük olmasıydı. Aynı şekilde
bu cephelerde gaz kullanılmamıştı. Nihayet, seferlerin çoğu mevsimlik
olarak cereyan ediyor ve böylece Avrupa’da yaşanan sürekli muharebe
operasyonları kadar uzun sürmüyordu. Gerçek muharebe kayıpları (yüzde
10,6) savaşan diğer ülkelerle aynı seviyede idi. Hastalık, özellikle
Mezopotamya ve Kafkaslar’da daha fazla ölüme neden oluyordu.

S İZ E Ö LM EY İ EM RED İYO RU M !

I.Dünya Savaşı’nda Türk ordusunun hikâyesi, bütününe bakıl­


dığında kayda değer bir destandır. 1913 yılındaki tükenmişliği, kaynak yok­
luğu, zayıf ulaşım hatları ve birçok cephede güçlü düşmanlarla karşı kar­
şıya olunduğu göz önüne alındığında, bu. Büyük Güçler karşısında elde

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 287


edilmiş bir başan hikâyesidir. Türkler savaşın sonunda inanılması zor bir
şekilde hâlâ dimdik ayaktaydılar.
Türk komutanlar ve karargâhlan, askerlerini yenilgiye mahkûm
birçok harekâtta defalarca muharebeye gönderdiler. Çoğu kez ordu -derin
kar örtüsüyle kaplı dağlarda, kurak çöllerde, sıtma saçan bataklıklarda ve
sarp arazilerde- kelimenin tam anlamıyla ölme emri aldı. Hastahklann yol
açtığı ölümler dahil, genel zayiat oranının şaşırtıcı oranda yüksek olması,
ordunun savaş boyunca çok büyük kan kaybetmesine neden oldu.
Türkiye daha iyisini yapabilir miydi? Belki, fakat ancak Enver
Paşa’nm bir kaza veya kasıt sonucunda sahneden çekilmesi şartıyla. Bu
hırslı ve fırsatçı milliyetçinin, savaş stratejisinin belirlenmesindeki varlığı
Türkiye’yi yenilgiye mahkûm etti. Enver Paşa art arda birçok kez Türk
Genelkurmayı’na aşın iyimser fikirlerini kabul etmeye zorladı ve bu fikir­
ler Türk silahlı kuvvetlerine felaket getirdi. İmparatorluğun ve imparator­
luk ordusunun bu yenilgileri atlatması ve zafere inancını sürdürmesi dik­
kat çekicidir. Türkler en üst seviyelerde hiçbir zaman bozgun psikolojisine
kapılmamış görünüyor. Enver’in şahsında, Türkler, fırsat çıktıkça stratejik
inisiyatifi ele almaya çabalayan sürekH bir iyimserliği sürdürdü. Daha beter
olabilirdi.
Düşmanlannm daima olduklarından zayıf değerlendirdiği Türkler
savaşın acı sonuna kadar savaşmayı sürdürdüler. Türkiye’nin düşmanlan
Mondros Mütarekesinden sonra bu ülkeyi ebediyen yok etmeye kalkışacak­
lardı. Ne var ki Türk ordusunun değerleri takdir edümeyen liderleri ve as­
kerleri bir kez daha felaketin külleri arasından yükselecek ve düşmanlarını
yenecekti.

288 P la n la r
E kler
Ek a : K O M UTANLARIN BİYO G R A FİLER İ

C emal Paşa 1881-1922


18 9 0 ’lann sonlan - Genelkurmayı Harekât Dairesinde çalıştı
18 9 9 - Selanik'te Talat ile birlikte çalıştı
190 1 ■ Kurmay Binbaşılığa terfi etti
19 0 8 - İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi
19 12 - Bir ihtiyat piyade tümeni komutanı olarak Çatalca'da savaştı
23 Ocak 19 14 - Bahriye nazırı oldu.
2 Ağustos 19 14 - Suriye-Filistin’de 4. Ordu komutanı oldu
19 18 - 4. Ordu komutanlığından istifa etti
19 22 - Tiflis’te Ermeni teröristler tarafından öldürüldü

Cemal Paşa hırslı bir komutan değildi ve profesyonel olarak yeter­


sizdi. Komutanlığı İstanbul'dan kaynaklanan entrikalarla tehdit edilmediği
zaman komutayı Alman kurmay başkanma bırakırdı. Esas olarak askerden
çok politikacıydı. Ermenilere karşı geniş bir soykırım kampanyası yürüt­
mekle suçlandı.

Enver Paşa 1881-1922


18 9 9 - Teğmen olarak orduya katıldı
1903 - Harp akademisinden mezun oldu
190 8 - Selanik’te görevlendirildi, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi
oldu
19 0 9 - Berlin’de askerî ataşe olarak görev yaptı
1911 - Libya Savaşına katıldı
1913 - Balkan Savaşlannda 10. Kolordu kurmay başkanı oldu, Şarköy
çıkarmasında rol oynadı
23 Ocak 1913 - Babıâli baskınına katıldı
21 Temmuz 1913 - Edirne’nin geri alınmasını örgütledi
Ocak 19 14 - Harbiye nazırı ve genelkurmay başkanı oldu

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 289


Ekim 1918 - İstifa etti
1922- Tacikistan'da bir süvari hücumunu yönetirken öldürüldü.

Enver Paşa yetersiz bilgilerle acele ve yanlış kararlar vermeye son


derece açık, çok hırslı bir milliyetçiydi. Çalımlı, kolay öfkelenen, çok çabuk
değişen, karizmatik bir kişiliği vardı. Kendisinin ve komutası altındaki bir­
liklerin yeteneklerini daima olduğundan daha fazla görme eğilimindeydi.
Stratejiyi anlama ve uygulama bakımından savaş sırasında olgunlaştığı
söylenebilir. Alman müttefiklerine karşı son derece samimi davrandı ve sa­
vaş boyunca Mihver Güçleri ile mükemmel ilişkiler sürdürdü. Enver, Talat
ve Cemal ile birlikte Ermeni soykırımın başlıca mimarlarından birisi ol­
makla suçlanmıştır.

Esat Paşa (Bülkant ) 1862-1938


18 9 0 ’lar - Harp Akademisi’nden mezun oldu ve Colmar von der
Goltz’un emir subaylığına atandı
18 9 7 - Türk-Yunan Savaşı’nda kolordu komutanı olarak savaştı
18 9 9 - Harp Okulu’nda eğitmenlik yapü
19 0 7 - Çorlu’da 3. Kolordu kurmay başkanı olarak görev yaptı
19 11 - Gelibolu’da 5. Piyade Tümeni komutanlığına atandı
19 12/19 13 - I . Balkan Savaşı’nda Yanya Kolordusu komutanı oldu
19 14 - Gelibolu, 3. Kolordu komutanlığına getirildi
19 16 - Trakya’da ı. Ordu komutanı oldu
19 17 - Kafkasya cephesinde 2. Ordu komutanlığına atandı
Savaştan sonra [Salih Paşa kabinesinde kısa bir süre] bakanlık yaptı

Esat Paşa, Vehip Paşa’nm (Kaçı) kardeşiydi. Alman genelkurmay


sistemine göre yetişti. Giderek büyüyen sorumluluklar aldı. ı. Balkan Sava-
şı’nda Yanya’daki olağanüstü başarılı performansı terfi ve taltif edilmesini
sağladı. Çanakkale’de kolordu ve grup komutanlıklarındaki performansı da
fevkalade başanlı oldu. Çok çalışkan bir profesyonel olmasına rağmen sa­
vaşın kalan kısmını kızakta geçidi. Esat Paşa, daha büyük kuvvetlerin ba­
şında neler yapabileceğini gösterme fırsatını hiç bulamadı.

290 E k ler
M u stafa F evzi Pa şa (Ç a k m a k ) 18 76 -19 50

Aralık 1898 - Harp Akademisi'nden mezun oldu


19 12 - 21. Piyade Tümeni komutanı oldu
1913 - I. Balkan Savaşı’nda Çatalca’da Ankara Redif Tümeni komu­
tanı olarak görev yaptı
2 Mart 19 14 - Tümgeneralliğe terfi etti
22 Aralık 1914 - Doğu Marmara’da 5. Kolordu komutanlığına atandı
6 Aralık 1915 - Gelibolu’da Anafartalar Grubu komutanı oldu
Nisan 1916 - Kafkasya’da 3. Ordu cenah komutanı olarak görev yapü
7 Eylül 19 16 - Kafkasya’da 2. Kolordu komutanlığına getirildi
5 Haziran 19 17 - Kafkasya’da 2. Ordu komutanı oldu
9 Ekim 1917 - Filistin’de 7. Ordu komutanlığına atandı
28 Haziran 1918 - Korgeneralliğe terfi etti
24 Aralık 19 18 - Genelkurmay başkanlığına getirildi
Kurtuluş Savaşı’nda genelkurmay başkanı olarak görev yaptı

Fevzi savaş boyunca her seviyede başarılı komuta görevleri yapmış


bir askerdi. Halk tarafından da takdir ediliyordu. 19 18 ’de genelkurmay baş­
kanlığına getirildi. Savaşçı kişiliğinin esas tanındığı yer ise Kurtuluş Sava-
şı’nda Yunanlılara karşı başanlarıdır.

H a l İl P a ş a (K u t ) 1882-1957
1905 - Harp Akademisi’nden mezun oldu
19 0 9 - Libya’da görev yaptı
19 12 - Balkan Savaşları’nda çarpıştı
19 14 - I. Ordu komutanı ve İstanbul Bölge komutanı oldu
1915 - Kafkasya’da 5. Kuvvei Seferiye komutanlığına atandı
1915 - Mezopotamya’da 18. Kolordu komutanı olarak görev yaptı
1915 - Mezopotamya’da 6. Ordu komutanlığına getirildi
19 17 - Kafkasya’da Doğu Ordusu komutanı oldu
1918 - Kafkasya Ordular Grubu komutanlığına atandı
1918 - İstanbul’a döndü
Kurtuluş Savaşı'nda hizmetleri oldu

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 291


Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcasıydı ve Türk halkı için gerçek bir
askerî kahramandı. Daha sonra Kutül-Amare’de Ingilizlere karşı kazandığı
zaferin hatırası olarak Kut soyadını aldı. Taarruzda başarılı olan az sayıda­
ki Türk komutanından biriydi. Mezopotamya ve 19 18 Kafkasya taarruzla­
rındaki performansı mükemmeldi. Daha sonra 1915 ilkbaharında Van ken­
ti etrafında Ermenilere karşı soykırım ve savaş suçlarıyla itham edildi.

A h m et İz z e t P a ş a ( F u r g a ç ) 1864-1937
18 9 0 ’ların başlan - Süvari Muhafız Alayında ve General Colmar
von der Goltz’un yaveri olarak görev yaptı
1890ların ortalan - iki yıllığına Almanya'ya gitti ve Filistin’deki
birliklerde görev yaptı.
18 9 7 - Çatalca Müstahkem Mevki karargâhında Plan ve Hazırlık
subayı oldu
19 0 2 - Yemen’de görevlendirildi
1903 - Mirlivalığa (tuğgeneral) terfi etti ve Yemen’de üç buçuk yıl
daha görev yapü
19 0 9 - İttihat ve Terakki Gemiyeti üyesi
19 12 - Balkanlar’da 2. Ordu komutanı oldu
19 16 - Kafkasya’da 2. Ordu komutanlığına atandı
4 Ekim 1918 - Harbiye nazın ve genelkurmay başkanı oldu

İzzet Paşa genelde yetenekli bir komutan olarak görülmekle birlik­


te 19 ı6 ’da Kafkasya’daki felaketle sonuçlanan seferlerde sorumluğu bulun­
maktadır. 3. Ordu imha olurken komutanı olduğu 2. Orduyu hareketsiz
tutmuştur. Daha sonraki karşı taarruzu da kötü planlanmış ve kötü icra
edilmiştir.

M u stafa K e m a l P a ş a (A t a t ü r k ) 1881-1938
19 0 2 - Teğmen
1905 - Harp Akademisi’nden mezun oldu
19 0 9 - Hareket Ordusunda görev yaptı, İttihat ve Terakki üyesi
19 12 - Trablusgarp Savaşı’nda çarpıştı

292 E k ler
1913 - Balkan Savaşı’nda Gelibolu Ordusu (Bolayır cephesi) harekât
dairesi başkanlığına atandı
19 14 - Sofya’da askerî ataşe olarak görev yaptı
I Mart 19 14 - Yarbaylığa terfi etti
20 Ocak, 1915 - Tekirdağ’da 19. Tümen komutanı oldu
25 Nisan 1915 - Gelibolu’da karşı-taarruzu yönetti
I Haziran 1915 - Albaylığa terfi etti
28 Temmuz 1915 - Gelibolu’da 15. Kolordu komutanı
8 Ağustos 1915 - Anafartalar Grubu ve 15. Kolordu komutanı oldu
27 Ocak 19 16 - Edime kalesine tayin edildi
Ağustos 19 16 - Kafkasya’da 2. Ordu taarmzunda 15. Kolordu ko­
mutanı olarak görev yaptı
7 Mart 19 17 - Kafkasya’da 2. Ordu komutanlığına atandı
7 Kasım 19 17 - Filistin’de 7. Ordu komutanı oldu
20 Aralık 19 17 - Almanya’ya gönderildi
7 Ağustos 1918 - Filistin’deki 7. Ordu komutanlığına tekrar getirildi
31 Ekim 19 18 ~ Yıldırım Ordular Grubu komutanlığına atandı
7 Kasım 1918 - Yıldınm Ordular Gmbu lağvedilince İstanbul'a döndü
Savaştan sonra - Kurtuluş Savaşı’nda Türk kuvvederinin başkomutanı
ve sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı oldu

OsmanlI İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda ortaya çıkardı­


ğı en iyi komutan olduğuna şüphe yoktur. Almanca ve Fransızca biliyordu.
Muharebede korkusuzdu ve askerlerini zafere sevk etme konusunda amansız
olabiliyordu. 25 Nisan 1915 günü Anzak kıyı başına yaptiğı şiddetli taarruzlar
ona uluslararası ün kazandırdı. Bununla birlikte ı. Dünya Savaşı’ndaki en
önemli askerî başansı Filistin’de yoğun baskı altmda savaşarak geri çekilmesi­
dir. Her seviyede iyi bir performans göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa bir sa-
vaşçmın içgüdülerine sahip olan ve askerleri anlayan bir komutandı. İttihat ve
Terakki Cemiyeti içinde Enver, Cemal ve Talat’ın politik rakibiydi ve önemsiz
görevlerde kenarda bırakılmaktan kurtulmak için sürekli mücadele etmesi ge­
rekti. Mustafa Kemal Paşa imparatorluk için, büyük ihtiyatlarla desteklenen
rasyonel bir stratejik konuşlanmayı sürekli savunuyordu.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 293


Y akup Ş evk İ Paşa (S ü b a şi) 1876-1939
19 0 0 - Harp Akademisi’nden mezun oldu
19 12 - Balkanlar’da 2. Ordu karargâhında görev yaptı
19 12 - Yarbaylığa terfi etti
1913 - Çatalca Müstahkem Mevki Topçu birliklerinde kurmay başkanı
19 14 - İstanbul Müstahkem Mevki komutanlığına atandı
31 Ağustos 1915 - Gelibolu, 19. Piyade Tümeni komutanı
15 Kasım 1915 - Gelibolu, 3. Kolordu komutanlığına getirildi
Mart 19 16 - Galiçya'da 15. Kolordu komutanı oldu
5 Kasım 19 16 - Albaylığa terfi etti
10 Ağustos 19 17 - Kafkasya’da 2. Kafkas Kolordusu komutanı
17 Ekim 19 17 - Kafkasya’da 2. Ordu komutanlığına atandı
8 Haziran 1918 - Azerbaycan ve Gürcistan’da 9. Ordu komutanı
Savaştan sonra - Kurtuluş savaşında görev aldı

Yakup Şevki Paşa Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, Farsça,


Arapça, Kürtçe, Sırpça konuşan, olağanüstü yetenekli bir komutandı. Türk
ordusunun “beyinlerinden” biri olarak addedilmekteydi. Her düzeyde çok
başarılıydı ve Galiçya’da Ruslara karşı savaşmak üzere özellikle seçilmişti.
19 18 ’de 9. Ordu komutanı olarak performansı taarruz zihniyetine sahip ve
azimli bir komutan olduğunu göstermiştir. Hem savunma, hem de taar­
ruzda başarılı olan az sayıdaki Türk komutanından birisiydi.

M eh m et V eh İ p P a ş a (K a ç i) 1877-1940
18 9 0 ’lar - Harp Akademisi’nden mezun oldu
19 0 0 ’lerin başı - Diyarbakır Piyade Tümeni kurmay başkanı ve Er­
zincan Askerî Okul komutanı
19 0 9 - Kurmay binbaşılığa terfi etti
1913 - Balkan Savaşlarında kolordu komutanı oldu
19 14 - Hicaz’da 22. Piyade Tümeni komutanlığına atandı
1915 ilkbaharı - Doğu Marmara bölgesinde 2. Ordu kurmay başkam
Haziran 1915 - Çanakkale’de Güney Grubu (Seddülbahir) komu­
tanlığına getirildi

294 E kcer
Eylül 1915 - Doğu Marmara bölgesinde 2. Ordu komutanı
1917 - Kafkasya'da 3. Ordu komutam oldu
7 Haziran 1918 - Kafkasya’da Doğu Ordular Grubu komutanı
29 Haziran 19 18 - İstanbul’a tayin edildi

Vehip Paşa hem komutan, hem de kurmay başkanı olarak başarılı


olan dengeli bir profesyonel askerdi. Osmanlı ve Cumhuriyet Ordularında
uzun bir kariyerden sonra 19 36 yılında îtalyanlara karşı EtiyopyalIlara da­
nışmanlık yaparak askerlik hayatını sona erdirdi.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 295


S)

G^ Ek B:
1 9 1 4 Yazında
O sm anlI G enelkurm ayı

(Seferberlikten sonra)
o
r*
Ek C:
Z
O sm an li O rdusu
ö rg ü tle n m e Ş e m a sı, 1 9 1 4

XXX Kolordu Kuvveti


tahsis edilen: 40.000

II

^ ^ ^ ®
N) □ □ □ □
A I Stop
900 asker 4 makineli tüfek (75 mm - 87 mm)
VO
M
Ek d: O sm an lI T ayyare M ü f e t t İşlİğ İ ve H ava F İlo lari

Savaşın başında, Osmanlı Hava Kuvveti sadece Yeşilköy Tayyare


Mektebi olarak biliniyordu ve doğrudan Başkomutanlık Vekâleti’nin kontro­
lü altındaydı. 19 14 Ağustos’undaki seferberlik sırasında Osmanlı silahlı kuv­
vetlerinin harekât birimlerinde 8 uçağı vardı, ayrıca 4 uçak da Yeşilköy'deki
havacılık okuluna tahsis edilmişti. Bu uçaklardan sadece 8 tanesi faal hal­
deydi ve 2 ’si doğuya gönderilirken, 4'ü Yeşilköy’de bırakıldı. Türkler birkaç
yıldan beri uçak kullanmış olduklan ve hem Trablusgarp, hem de Balkan
Savaşlarında bunların askerî amaçlarla kullanımını gördükleri halde, uçak
aliminin yüksek maliyeti havacılık kolunun gelişmesini engellemişti.
Osmanlı ordusunun askerî havacılık yapısı büyük ölçüde merkezî
olmaktan uzaktı. Osmanlı hava birlikleri Tayyare Bölüğü olarak adlandırı­
lan kuruluşlarda toplanmıştı. Bunlar, kabaca, Avrupa’daki filoların eşdeğe­
riydi. İlkel lojistik sistemin destekleyebildiği azami miktar nedeniyle her
Tayyare Bölüğü’ne 2 ile 8 uçak tahsis edilmişti. Tayyare Bölüğü bir yerde
üslendiği zaman herhangi bir merkezî kontrol sisteminin değil, taktik böl­
geden sorumlu ordu veya kolordunun sorumluluğu altına giriyordu. Daha
sonra aynı sistem çerçevesinde Av Bölüğü olarak adlandırılan avcı filoları
kurulmuştu.
Merkezî bir hava komuta sisteminin olmaması Osmanlı hava ope­
rasyonlarını büyük ölçüde engelledi, çünkü savaşan birlikler önce yerel ko­
mutanlığın taktik komutası altındaydı ve bölge ordu komutanının kontro­
lüne bağlıydı; nihayet idari ve lojistik konularda da İstanbul’daki karargâh­
lara karşı sorumlu bulunuyorlardı. Esas olarak, Türk ordusunun havacılık
kolu her zaman genelkurmay karargâh yapısının bir parçasıydı ve hiçbir
zaman diğer ülkelerde olduğu gibi bağımsız bir kuvvet veya hava kolu ha­
line dönüşmedi. Gerçekte Osmanlı Hava Kuvvetleri terimi büyük bir abart­
madır ve ne yazık ki bu terim günümüz Türk kaynaklarında çoğu kez tek­
rarlanmaktadır.
19 15’in Ocak ayında, Üsteğmen Erich Serno bir hava kuvveti örgüt­
lemek üzere 12 Alman havacılık personeliyle birlikte Türkiye’ye geldi. Os­
manlI filolarındaki pilot ve rasıt eksikliğini gidermek için Serno’nun adam-

298 E kler
lan kısa sürede doğrudan Osmanlı filolarına gönderildiler. îlk operasyon­
lar çoğu zaman hava koşullarının genellikle uçmaya elverişli olduğu batı ve
güney bölgelerinde yapıldı. 1915 yılının ilkbahar ve yazında, Türk hava ope­
rasyonlarının çoğu keşif uçuşlarından oluşuyordu. Özellikle Gelibolu sefe­
ri boyunca Türkler sık sık Limni ve Gökçeada’daki İngiliz Donanma üsle­
rinin üzerinde uçuşlar gerçekleştirdiler. Bu uçuşlar İngiliz hazırlıklarının
ve amfibik çıkarma kapasitelerinin değerlendirilmesi için Liman von San-
ders’in acil çağrıları üzerine yapıldı. 1915 sonlannda Türk Hava Kuvvetleri­
nin elinde aşağıdaki hava istasyonlannda toplanmış toplam 7 hava filosu
bulunmaktaydı.

Tablo D.ı Havacılık Filoları, 1915 sonları


F İLO NUM ARASI Bu lu n d u ğ u yer

1 ve 6 Gelibolu
2 Mezopotamya
3 Uzunköprü (Batı Trakya)
4 Adana
5 2. Ordu (İstanbul bölgesi)
7 3. Ordu (Kafkasya)

Bu filoları uçurmak için Türkler 7 ordu pilotu, 3 donanma pilotu ve


3 sivil pilota sahiplerdi. Aynca görev başında ıı rasıt ve Yeşilköy’de eğitim
görmekte olan 23 Osmanlı personeli bulunmaktaydı. Osmanlı havacılık
personelindeki büyük eksikliği gidermek üzere, Gelibolu’daki filolarda Al­
man uçucuların sayısı iyice fazlalaşmıştı. Örneğin, 6. Avcı Bölüğü tümüy­
le Alman personelden oluşuyordu ve ı. Tayyare Bölüğü’nün personeli ara­
sında sadece bir Osmanlı (rasıt görevinde) bulunmaktaydı. Bu dönemde
görevdeki bütün Alman havacılar göreve çıkarken Osmanlı üniforması gi­
yiyorlardı.
1915 sonunda, havacılık işlerinin idaresi için Harbiye Dairesi’ne
bağlı olarak 9. Şube kuruldu. Buna paralel olarak, Türk Genelkurmay Ka­
rargâhı içinde, havacılık işlerine bakan 13. Şube oluşturularak eğitim, teda­

SİZE ÖLMEYİ E m REDİYORUm ! 299


rik, harekât, meteorolojik destek ve tamirat işlerinin organizasyonu ile görev­
lendirildi. Semo Umuru Havaiye Müfettişliği komutanı olarak görevlendiril­
di. Her ne kadar komutanlık zinciri içinde 13. Şube daha yukanda ise de, gö­
rev ve sorumluluklan 9. Şube ile çakıştı ve çelişkili durumlar yarattı.
19 16 yılında, Alman askerî yardımı giderek artan sayıda uçak ve tek­
nik yardım temin etmeye başlayınca, Türk Hava Kuvveti 81 pilot ve rasıt ile
yaklaşık 90 uçağa sahip oldu. Bu dönemde Albatross B.I, C.I, C.III; Rump-
1er B.I; LVG B.I; Fokker E.I, E.III; Gotha LD.2, WD.I, WD.z; Pfalz AII ve
bazı ele geçirilmiş uçaklar bulunmaktaydı. 19 16 yılında harekât yapabilen
Türk filolarının sayısı 12 ’ye çıkmıştı (bunlann arasında bir deniz havacılık
birimi de bulunmaktaydı). O sırada, dağlık 3. Ordu bölgesinde de taktik ha­
va operasyonları rutin olarak yapılıyordu.
Yine Mart 19 16 tarihinde. Alman havacılık müfrezesi Fliegererab-
teilung (FA) 300 adı verilen bir kuruluş oluşturuldu ve ertesi ay tümüyle
faal hale geldi. Müfreze 12 pilot ve 6 rasıta sahipti. İlk başlarda FA 30 0 ’ün
elinde sadece 6 uçak vardı, fakat 1917'de bu sayı 12 uçağa çıktı. Ne var ki
Alman uçak ve pilotlarının eklenmesi, Osmanh hava hiyerarşisi içinde var
olan karmaşık komuta ilişkilerinin yarattığı, giderek büyüyen örgütsel iki­
lemi çözüme kavuşturmadı. 9. Şube ile 13. Şube arasındaki çatışmalar ne­
deniyle, 31 Aralık 19 16 tarihinde, iki şubenin yetki ve görevlerini ayıran ye­
ni yönetmelikler ilan edildi. Osmanh Genelkurmayı’nm 13. Şubesi örgüt­
sel savaşı kazandı ve hava işlerinin idaresini eline aldı. Serno’nun yetkileri
de bir tümen komutanı (tümgeneral) seviyesine yükseltildi.
22 Nisan 19 2 2 tarihinde Türklerin elinde ı. Ordu’da beş, 2. Ordu’da
beş, 3. Ordu’da altı, 5. Ordu’da dokuz ve 6. Ordu'da 13 uçak bulunmaktay­
dı (bu sayılar sadece harekâta katılacak durumdaki uçakları içermektedir).
Ayrıca, bu sıralarda. Alman FA 300 filosu da 4. Ordu bölgesinde 16 uçağa
sahipti. Sayısal olarak, hava operasyonlarına verilen önem itibariyle, Filis­
tin’de (4. Ordu), Mezopotamya’da (6. Ordu) ve Gelibolu’daki muhtemel İn­
giliz operasyonlarında (5. Ordu) durum îngilizlerin aleyhine idi.
Yıldınm Ordulan Grubunu kurmak üzere sürdürülen Türk-Alman
askerî işbirliği antlaşmalan çerçevesinde, 1917'nin Temmuz ve Ağustos ay­
larında Osmanh İmparatorluğunda görev yapacak 4 Alman filosu daha or­

300 E kler
ganize edildi. FA 301 ile 304 arasındaki numaralarla anılan bu müfrezeler
ve Kasım 19 17 ’de Ortadoğu'da harekâta katılabilecek hale geldiler. Bu 4 FA
toplu olarak Yıldırım Abteilungen [müfrezeleri] ve daha önce konuşlanmış
olan FA 300 de Paşa Abteilung [müfrezesi] olarak bilinir oldu.
Türkler 19 18 ’e gelindiğinde önemli miktarda Alman uçağı almışlar­
dı: 1915'te 3 7 , 19 16 ’da 7 2 , 19 17 ’de 108 ve 19 18 ’de 79 (1917 ve 1918 sayıları
Alman hava birliklerinden doğrudan Osmanlı hava birliklerine devredilen
uçakları da içermektedir). Temmuz 19 18 ’de Semo’nun dairesi Kuva-ı Ha­
vaiye Müfettiş-i Umumiliği adını aldı. Unvan, Semo’nun bir hava kuvvet­
leri müfettişi unvanını aldığını göstermektedir, ancak, herhangi bir Tayya­
re Bölüğü’nün harekât komutası ona bağlı değildi.
Yukarıdakilere ek olarak. Alman Donanması, geç kalmış olarak,
1918 yılında Türkiye’ye 6 deniz uçağı gönderdi (LVG SF5’ler ve tek bir Han­
sa Brandenburg NM-ı). Türk cephelerindeki hava operasyonları. Batı cephe­
siyle mukayese edildiği zaman düşük yoğunlukluydu ve Türk hava operas­
yonlarının çoğu keşif ve sınırlı bombalama faaliyetleri etrafında dönüyordu.
20 Ocak 19 18 ’de, muharebe kmvazörü Yavuz (eski Goeben) Çanakkale’den
yaptiğı felaketle sonuçlanan çıkış sırasında hava desteğine sahipti.
önemli bir başka husus da 19 18 yazı sonunda Filistin’de hava den­
gesinin yitirilmesiydi. Allenby’nin Nablus ve Suriye’deki büyük taarmzlan
sırasında İngilizler Türklerin hava keşfi yapmasını engellemeye büyük
önem verdiler. Bu, Liman von Sanders’in 17 ve 18 Eylül 19 18 tarihlerinde,
Allenby’nin aldatma operasyonlarını doğm bir şekilde değerlendirmesini
büyük ölçüde engelledi. Keşif yapamamalarının yanı sıra Yıldınm hava fi­
loları aynı şekilde Orduyu Müttefik hava saldırılarından da komyamadılar.
Bunun sonucunda, ricat halindeki Osmanlı kuvvetleri havadan acımasızca
vumidular.
Savaş boyunca, Türkler esas olarak LVGB.ı; Albatross B.I, C.I,
C.III, D.II, D.III, D.V, D.Va tiplerini; Rumpler B.I ve C.I tiplerini; Halners-
tadt D.Vs; Fokker E.I ve E.III, Fokker D.I ve D.VIII; Pfalz A.II; Gotha LD.2,
WD.I, WD.2 tiplerini ve AEG C.IV’leri kullandılar. Ayrıca ele geçirip de
uçurdukları uçaklar arasında ı Farman MF.73, 3 Caudron G.3, ı Caudron
G .4 ,1 Bristol Bullet, 2 Voisin, i Moräne-Saulnier Parasol, 2 Nieuport 17, 2

SiZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 301


De Havilland DH.4 ve ı Gregorivitch G.5 bıılunuyordu. Savaşın sonunda
Türklerin değişik hazırlık seviyelerinde yaklaşık 200 uçakları vardı. Her ne
kadar hiçbir Osmanh pilotu düşürdüğü uçaklann sayısıyla ünlenmediyse
de hem pilotlar, hem de rasıtlar savaş boyunca bazı düşman uçaklannı dü­
şürmeyi başardılar.

302 E kler
Ek e: A lm an A sk er î Y a r d im i

OsmanlI İmparatorluğuna Alman askerî yardımı [1877-78] Osman-


lı-Rus Savaşından sonra başladı ve yıllar içinde yavaş bir artış gösterdi.
19 14'e gelindiğinde, Alman etkisi Alman Askerî Heyeti’nin varlığından do­
layı ciddi bir seviyeye ulaşmış olmakla birlikte, maddi yardım asgari düzey­
deydi. Almanya, Türkiye’yi Merkezî îttifak’a sokmak için çalıştıkça yardı­
mın düzeyi artış gösterdi. Almanlar eylül ayında Enver Paşa’yı etkilemeye
çalıştılar ve ona büyük miktarda altın gönderdiler. Sonbaharın ilerleyen
günlerinde ise İstanbul ve Çanakkale’nin savunma tesislerini geliştirmek
üzere birkaç yüz kıyı savunma uzmanı gönderdiler. İki ülke arasında doğ­
rudan ulaşım hattı bulunmaması nedeniyle Alman yardımı savaşın başla­
masından sonra çok küçük bir miktarla sınırlandı. Sırbistan’ın kasım
19 15’te işgalinden sonra, Çanakkale savunmasını desteklemek için aceley­
le gönderilen obüs ve cephanelerle birlikte Alman yardımları tekrar başla­
dı. Savaş devam ettikçe de arttı.
Türkler Almanya ile yapılan gizli antlaşmanın maddelerinden hiç­
bir zaman memnun olmadıkları için ıı Ocak 1915 tarihinde bu ülke ile ye­
ni bir antlaşma imzaladılar. Bu antlaşma Almanya’yı Osmanlı împarator-
luğu’nu İngiliz, Fransız ve Balkan güçlerine karşı savunmakla yükümlü kı­
lıyordu (ilk antlaşma ülkeyi sadece Ruslara karşı bir miktar koruyordu). Da­
ha sonraki diplomatik antlaşmalar bu ilişkiyi Türklerin lehine geliştirmeye
devam edecekti.
Ağustos 19 1 6 ’da, Osmanlı topraklarında 640 Alman subayı ile
5900 Alman askerî bulunmaktaydı. Bunların yaklaşık lo o o ’i Çanakkale sa-,
vunma tesislerinde daimi görev yapmaktaydı. Gerçek Alman muharebe gü­
cü asgari seviyede idi: 8 makineli tüfek müfrezesi, ı topçu eğitim müfreze­
si, 7 ağır topçu bataryası, 6 hava müfrezesi ile ı hafif topçu bataryası Türk
ordusuna yardım için görevlendirilmişti. Almanların Türk savaş çabasına
en büyük katkıları Türk karargâhlanna destek olacak yüksek seviyede eği­
timli Alman kurmay subayları temin etmekteki istekliliğinin devam etme­
siydi. Özel önem taşıyan bir başka yardım da Almanların yetersiz demiryo­
lu ulaştırmasını düzeltmek için Türklere yardım amacıyla gönderdikleri 2

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 303


özel Demiryolu Bölüğü ve 2 Demiryolu Ulaştırma Müfrezesi idi. Bu de­
miryolu paketi içinde personel ve donanım ile Tarsus ve Amanos tünelle­
rini tamamlamak için finansman sağlanması da bulunuyordu.
Eylül 19 16 sonlarında Alman varlığı ve etkisi o dereceye çıkmıştı ki
her iki taraf da diplomatik antlaşmanın tekrar gözden geçirilme gereğini
duydular. 23 Eylül 19 16 tarihinde, Halil Bey ve Büyükelçi von }agow iki
önemli maddesi olan bir Türk-Alman Antlaşması imzaladılar. Birinci hu­
sus, savaşı sona erdirmek için her iki tarafın da müşterek koşullar belirle­
meleriydi. İkinci olarak da taraflar, aralarında geliştirmiş oldukları işbirli­
ğinin gücünü ve uyumluluğunu sürdürmeyi hedefliyorlardı. Bu antlaşma,
aynı zamanda, hem Almanya, hem de Türkiye’nin savaşın uzun süreceği­
nin anlaşıldığını ve nihai barış antlaşmasının ortak bir ittifak antlaşması ol­
masının gerekliliğini kavramalanmn bir sonucuydu.
19 16 ve 1917 yıllarında Alman yardımı Türkiye'ye akmaya devam et
ti. İşbirliğinin artmasına taraftar olanlar, Türkler Avrupa’da görev yapmak
için kuzeye çıktıkça, daha fazla Alman ve Avusturya malzemesinin güneye
akmasını sağladılar. 1917 yılında iki Türk-Alman Antlaşması daha imzalan­
dı. I I Ocak 1917 tarihinde yapılan birinci anlaşma nefret edilen kapitülasyon­
ları resmen ortadan kaldıran bir başka gizli antlaşmaydı. Bu antlaşma, daha
Önce yapılan (28 Eylül 1916) antlaşmanın Osmanlılan eşit bir savaş ortağı
olarak saymasını bu eylemin hukuki temeli olarak kullandı. 18 Ekim 1917 ta­
rihinde ise daha geniş kapsamlı bir Türk-Alman Askerî İşbirliği Antlaşması
imzalandı. Bu antlaşmanın 10 maddesinin en önemli olanı, iki gücün stra­
teji ve bununla ilgili olarak askerî güçlerin dağılımı konulannda ortak plan­
lama yapmalarını öngörmekteydi, özellikle dikkat çekici bir husus, her iki
tarafın da büyük ölçekli müşterek muharebe grupları oluşturmayı kabul et­
meleriydi. Almanlar aynca beş yıllık ek eğitim yardımı sağlamayı taahhüt et­
tiler. Birbirlerinin ülkesinde suç işleyen askerlerin cezalandırılması, harekât
yönetimi ve zorunlu konsültasyonları kapsayan düzenlemeler de yapıldı. Ni­
hayet her iki taraf da gizlilik konusunda söz verdiler. Antlaşmanın önemi,
Türk ve Alman kuvvetlerinin Yddmm Ordular Grubu içinde entegre olma­
ları için yolu açmasıydı. Genelde Türklerle Almanlar arasındaki İlişkiler,
1918 yılındaki kısa dönemler hariç, mükemmel bir şekilde devam etti.

304 E kler
19 17 yazının sonu ve 19 17 sonbahannın başlannda. Alman Ordusu
birlikleri. Alman Genelkurmayı tarafından yapılan taahhütleri destekle­
mek üzere Almanya'dan Filistin'e gelmeye başladılar. Başlıca birlikler 701,
7 0 2 ve 703. Paşa Piyade Taburları'ydı. Daha sonra, bu birlikler “Alman As­
ya Kolordusu” gibi gösterişli bir terimle adlandmldı [Türk tarihlerinde Al­
man Asya Kolu adı verilen] bu kuvvetin bileşimi ve konuşlanması altıncı
bölümde ayrıntı olarak gösterilmiştir. Türkler birkaç Alman hafif piyade tü­
meni bekliyorlardı ama bunun yerine bir tugay grubu geldi. Her ne kadar
bu kuvvet son derece feydalı işler yaptıysa da, hiçbir zaman bir kolordu se­
viyesine ulaşmadığı gibi, bir kolordu karargâhının komuta unsurlarını da
içermedi. Modern doktrinin terimleriyle. Alman Asya Kolordusu bir “ko­
lordu kuvvet çarpanı görev-gücü” olarak adlandırılırdı. Hiçbir zaman ba­
ğımsız olarak savaşması öngörülmedi ve daha çok Türk ordusunun özellik­
le haberleşme, nakliye ve makineli tüfek alanındaki eksikliklerini gidermek
ve takviye etmek amacıyla tasarlandı. îyi bir şekilde istihdam edilen Alman
Asya Kolordusu Filistin'deki Türk ordusunun etkinliğini büyük ölçüde ar­
tırdı. Alman Asya Kolordusu modem tarihlerde yanlış şekilde Filistin'deki
Türk piyade tümenlerini kontrol eden gerçek bir kolordu karargâhı olarak
gösterilmektedir. Bunlara ek olarak. Kasım 1917'de, Makedonya’daki 146.
Piyade Tümeni Filistin’e gitmek üzere hazırlanma emri aldı. Alay 19 18 ’in
Mayıs ve Haziran aylannda gelerek Nablus ve Suriye seferlerine katıldı.
701-703 Paşa Piyade Taburları, 146. Piyade Alayı ve çeşitli sahra topçu ta­
burları da dahil olmak üzere, Osmanlı împaratorluğu’ndaki toplam Alman
muharebe kuvveti, normal bir Alman piyade tümeninin yaklaşık üçte ikisi­
ne ulaşmaktaydı.
19 18 yazında Kafkaslar’a bir Alman seferi kuvveti gönderildi. Ama­
cı Türklere yardım etmek değil, fakat daha çok Gürcistan’ın fethine karşı
çıkmaktı. Bu küçük kuvvet 29. Bavyera Piyade Alayı {7. ve 8. Avcı Taburla­
rı), 10. Strum [Hücum] Tabum, ı makineli tüfek müfrezesi ve 176. Havan
Bölüğünden oluşmaktaydı.
19 18 yılında, geç kalmış bir girişim olarak, imparatorluğa, Türk de­
miryolu sisteminin yenilenmesi için ciddi bir Alman yardımı geldi. Böyle-
ce imparatorlukta yıl ortasında faal olarak çalışan 25 demiryolu kurmay ka­

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 305


rargâh subayı, 5 Askerî Demiryolu Grubu, 3 Özel Demiryolu Bölüğü, ıı
Özel Demiryolu Komutanlığı ve 4 Alman demiryolu donanımı tamir atöl­
yesi bulunmaktaydı. Bu karargâh subayları ve birlikleri demiryolu operas­
yonlarının planlaması ile sürekli ve etkin harekât için insan ve malzeme­
nin hızlı bir şekilde nakledilmesinde uzmanlaşmışlardı. Buna ek olarak.
Almanlar ve Türkler Toros ve Amanos tünellerini tamamlamak için çalış­
tıkça Pozantı ve Osmaniye’deki demiryolu boşluklarının kapanması gide­
rek sona yaklaşıyordu. 36 kilometrelik Amanos Tüneli kompleksi Şubat
19 17 ’de, daha zor olan 54 kilometrelik Toros tünelleri kompleksi ise 18 ay
sonra, Ekim 19 18 ’de nihayet tamamlanmıştı.
Toplam Alman yardımı savaşın sonuna kadar ciddi boyutlara ulaş­
mıştı. Almanlar 559 top, 557.000 tüfek, 100.000 karabina, 1570 hafif ve 30
ağır makineli tüfek, 500.000 fünye ile 20 0.00 0 şarapnel mermisi, 930
milyon tüfek mermisi, yaklaşık 300 uçak ve 30 alev makinesi temin etmiş­
lerdi. Türklere gönderilen silah dışındaki malzeme de önemliydi ve 1000
motorlu araç, 16.0 00 gaz maskesi, 244 sahra telefonu, 20 askerî telefon
santralı, ölçme donanımı ve çeşitli diğer malzemelerden oluşuyordu. Al­
manya, Türk demiryolu araçlarındaki büyük eksikliği hafifletmek için ayrı­
ca 129 buharlı lokomotif de gönderdi. Savaşın sonunda imparatorluktaki
Almanların sayısı 20 .0 0 0 ’e kadar çıkmış olabilir, ancak bu sayının, asker­
lerin yanı sıra, imparatorluğun ekonomisini ve altyapısını geliştirmek için
getirilmiş olan binlerce sivil ile ailelerini de içerdiği kaydedilmelidir.
Diğer bir önemli malzeme kaynağı da ele geçirilen düşman dona­
nımıydı. Türkler 19 16 yılındaki başarılı Romanya seferi ile 1918'deki
Transkafkasya bölgesindeki operasyonlarında büyük miktarlarda düşman
donanımı ele geçirdiler. Burada topçu malzemeleri dikkat çekicidir. Sava­
şın resmî Türk lojistik tarihi ele geçirilen envanter olarak 57 m m ’lik hızlı
ateşli toplardan 253 mm'lik obüslere kadar 1314 topun listesini vermekte­
dir (bunların çoğu 87 ila 122 mm arasındadır). Bu büyük sayıdaki topun
yanında değişik kalibrede yaklaşık 360.000 top mermisi de bulunmakta­
dır. Bu malzemelerin çoğu Rus olmakla birlikte bir miktar Romen, Alman
ve Japon modelleri de vardı. Bunların yanı sıra -ele geçmiş olan çok sayı­
daki makineli tüfek, iletişim malzemesi ve diğer malzemeler de göz önü­

306 E kler
ne alındığında- Türk ordusunun muharebe gücüne büyük bir ilave sağla­
mış olduğu açıktır.
Alman generallerinin Osmanlı ordusundaki görevlere tayin edilme­
lerinin önemi çoğu zaman abartılmıştır. Liman von Sanders'in Çanakka­
le’de önemli bir rol oynamış olduğu açıktır fakat daha sonra Nablus’taki
performansı istenilen seviyenin çok uzağında kalmıştır. Ayrıca Sanders
belki de Türklerin ona en çok ihtiyaç duydukları cephe olan 3. Ordu komu­
tanlığını iki kez reddetti. Von der Goltz Mezopotamya’da herhangi bir
Önemli iş gerçeldeştiremeden öldü. Von Falkenhayn’ın Filistin’deki perfor­
mansı ise mükemmel olmaktan uzaktı. Alman komutanlar kolordu seviye­
sinde ve altında çok iyi performans göstermekle birlikte, savaş sırasında
sivrilen Türk komutanlarının çoğundan daha iyi değillerdi. İyi yetişmiş Al­
man komutanlann en etkili kullanımı genelkurmay, ordu ve kolordu karar­
gâhlarında görevlendirilmeleri şeklinde olmuştur. İnce kurmay becerileri­
nin en büyük getiriyi buralarda sağladıkları ifade edilebilir.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde. Alman yardımı Türklerin
savaşı sürdürme yeteneklerine büyük bir katkı sağlamıştı. Toplam Alman
savaş üretiminin yüzdesi olarak ele alındığında. Alman yardımının sevi­
yesi küçük kalmaktaydı. Kuşku yok ki Alman askerî yardımı ve donanım
paketleri Türklerin savaşı yardım almadan götürebileceklerinden çok da­
ha uzun bir dönem sürdürebilmelerini sağlamıştır. Ne var ki Osmanlı îm-
paratorluğu’nun Almanlardan sağladıkları en büyük fayda, askerî ve en­
düstriyel teknik yardım alanında olmuştur. Bu, yüksek Türk karargâhla­
rında çalışan iyi eğitimli Alman Genelkurmay subaylarından, demiryolu
araçlarının tamirinde ihtisaslaşmış Alman demiryolu mühendislerine ka­
dar uzanmaktaydı. Bu Alman uzmanlığı, Türklerin zayıf askerî, endüstri­
yel ve altyapı varlıklarından daha büyük yarar sağlamalarını sağladı. Al­
manların Türklerin savaşı uzatmalarını sağlayarak ağırlıklarını koymaları,
bu alanda kendisini hissettirdi.
Almanya ile Türkiye arasındaki ilişki çok etkili oldu. Almanların
Osmanlı İmparatorluğu’nun uzak topraklarında muharebe operasyonları­
nı lojistik olarak desteklemeleri zordu. Bu nedenle. Alman yardımının bü­
yük kısmı Alman muharebe kuvvetleri yerine, teknik yardım ve donanım

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 307


şeklinde oldu. Almanya Türkleri mümkün olduğu kadar uzun süre savaş­
ta tutma hedefini asgari yatırımla elde etti. Türkler de, kendi adlarına, mu­
harebe güçlerini artırmak ve idamesini sağlamcük için Alman yardımını et­
kili şekilde kullandılar. Türkler savaşa girdikten sonra Almanya ile antlaş­
ma yükümlülüklerini yerine getirmekte çok dikkatli davrandılar. 19 14 yılın­
daki ilk gizh antlaşmadan sonra, Almanlar ile Türkler arasında imzalanan
diplomatik antlaşmalar Türklerin Idhine hükümler içeriyordu. Osmanlı
İmparatorluğu kapitülasyonlan kaldırma ve ittifakın eşit bir üyesi olma yo­
lunda ilerledikçe, bu antlaşmalar Türklerin ekonomik ve politik gündemle­
rini daha üeri noktalara taşıdı. Açıktır ki bu, Almanlarm hâkimiyetinde
olan bir ilişki değildi ve tek taraflı olmaktan ziyade, birbirini tamamlayıcı
olarak ifade edilebilirdi.

308 E kler
o
Ek F: OsmanlI Zayiatı
r*
s

Bu ekin amacı, Türk kaynaklarında rapor edilen ve bilinen noktalardan hareketle, ı. Dünya Sa-
vaşı’ndaki Osmanlı zayiatı ile ilgili olarak üzerinde uzlaşma sağlanabilecek bir çizelge hazırlamaktır.
Bu ek, OsmanlI zayiatı ile kesin bir bilgiye ulaşma amacından çok, Osmanlı askerlerinin nerede, ne za­
man ve nasıl zayiat listelerine geçtiği konusunda bütünlüklü bir manzara oluş^turmaktır.

Tablo F.1 Osmanlı Muharebe Zayiatı


Ka y d a g e ç e n to p la m

S efer/M uh arebe MÖ/MY MÖ MY MK SE Sayfa


Kuzeydoğu sınırları 1914 (savunma) 19*3 6170 3070 72
Basra 1914 (savunma) 4000 {’ 00} {200} 1200 67
Kurna 1914 (savunma) 10.000 {’ 50} {300} 1045 68
Sarıkamış 1915 (taarruz) 10.000 23.000 10.000 7000 59-60
1. İran 1915 (taarruz) {200} {400}
Sina 1915 (taarruz) 17.000 192 381 [- 7 2 7 -- 1 {400} 71
Çanakkale 1915-16 (savunma) 56.643 97.007 11.178 9 4 -9 5
Tortum/Van/Malazgirt 1915 (sav.) (19.000) (39.000) 107
Eleşkirt vadisi (taarruz) (4000) (6000) 6000 108
Şaiba 1915 (taarruz) (2000) (4000) 700 110
1. Kut 1915 (savunma) (1600) (2400) 1200 112
Selmanpak 1915 (savunma) 1000 4500 9000 1200 113
Kut kuşatması 1915-16 (taarruz) (1600) (2400) 113
o Köprüköy 1916 (savunma) (4000) (6000) 5000* 122
VO
Erzurum 1916 (savunma)
Trabzon-Lazistan 1916 (taarruz)
Bayburt-Erzincan 1916 (savunma)
2. Ordu taarruzu 1916 (taarruz)
Galiçya 1916 (taarruz)
Romanya 1916 (taarruz)
Makedonya 1916-17 (savunma)
Kut’un kurtarılması 1916 (savunma)
İran’ın 2. istilası 1916 (taarruz)
Sina 1916 (taarruz)
1. Gazze 1917 (savunma)
2. Gazze 1917 (savunma)
2. Kut-Bağdat 1917 (savunma)
3. Gazze-Kudüs 1918 (savunma)
2. Ürdün 1918 (savunma)
Ermenistan-Azerbaycan 1918 (taarruz)
Iran 1918 (savunma)
Nablus-Suriye 1918 (savunma)
Mezopotamya 1918 (savunma)
Yemen-Aşir-Hicaz 1914-18 (savunma)
Kayda geçmeyen kayıplar
Kayda geçmeyen savaş esirleri
Kut'dan geri dönen esirler
Rusya’dan geri dönen esirler
TOPLAM
(4000) (6000)
5000
{3000} {6000} 127
(5600) (n.400)
{ı 0.000}
17.000
{5000} 131
2676 10613
{3000}
{6oo} {1200} 2972 Ms
619 1585
’ 337
85 276 150
(250) (750) 68 152
300 750 ’ 55
82 1336 600 16ı
{2000} {4000} 242 163
3540 8982
^435
{1000} {2000} 9100 174
{1500} {3000}
{500} {1000}
10.000* {20.000}
71.300
{500} {1000} 11-322
201

{5000} {10.000}
203

{30.000}*’ {20.000}“'
+1095 151
+9010 189

175.220 303.150^' 61.487 145.104


^ Kısahmalar: MÖ/MY: Muharebede ölen veya sakat kalacak şekilde yaralanan
0 MÖ: Muharebede ölen
1 MY: Muharebede sakat kalacak şekilde yaralanan
!< MK: Muharebede kaybolan
m SE: Savaş esiri

Notlar. Metodoloji-Günümüzde yayınlanan resmî Türk sefer tarihlerinin yaklaşık üçte ikisinde Osmanlı kayıpları belirtilmektedir. Bu sayılar
konuyla ilgili enformasyonun temelini ve hareket noktalarını oluşturmaktadır. Daha sonra muhtelif harekât alanlarındaki muharebe ko­
şullarını temsil eden muharebeler temel alınarak genel tahminler yapılmıştır. Koyu yazılan sayılar yayınlanmış Türk tarihlerindeki veri­
leri (veya Türk kaynaklarından alınan verileri) yansıtmaktadır ve kaynaklar metinde bulunabilir. Parantez (xxx) içinde gösterilen sayılar
zayiatla ilgili olarak sadece toplamları ifade eden sayıları yazarın % 40 ölü / % 60 yaralı oranı ile bileşenlerine ayırmasıyla oluşmuştur.
İtalikli parantezler {xxx} içinde gösterilen sayılar sefere katılan birliklerin sayısı konusunda yazarın muharebenin yoğunluğu ve süresi
ile eldeki kuvvetlerin taarruz veya savunmada olma durumunu göz önüne alarak yaptığı kendi tahminleridir.
a. Köprüköy ile ilgili esir sayıları W. E. D. Ailen ve Paul MuratofTun Caucasian Battlefields, s. 342’den alınmıştır. Nablus/Suriye ile ilgi­
li muharebede ölüm sayıları Charles F. Horne, The Great Events of the Great War, c. 4, igiS’de W. T. Massey’in “The Fall of Turkey” başlık­
lı yazısında, s. 334’te bulunmaktadır. Her iki kaynak da, bu özel dönemler için Türk kaynaklarını izlemektedir ve yazar bu sayıların Türk veri­
leriyle uyumlu olduğuna inanmaktadır.
b. Seferler itibariyle kaybolan askerleri tahmin etmek yerine, kaydedilmemiş kayıplar, yazar tarafından, doğru olarak rapor edilen kayıp
sayılarına eşit bir kümülatif toplam olarak tahmin edilmiştir.
c. Yazar not b'deki kayıp sayıları gibi, rapor edilmeyen savaş esirlerinin normal seferler sırasında doğru olarak bildirilen esirlere eşit ol­
duğunu tahmin etmektedir. 1918’dekj Filistin ve Mezopotamya seferleri ile 1916 yılındaki Erzurum seferleri genel eğilimden farklı durumlar­
dır ve ordunun diğer harekât alanlarında verdiği esir oranlarını yansıtmamaikadır. Bu özel seferleri ve muharebeleri iptal ederek, yazar nor­
mal seferler sırasında kaybedilen 20.000 esir sayısı ile karşı karşıya kalmaktadır ki bu sayı kayıtlara geçmeyen esirler olarak kabul edilmiştir.
d. Bu sayılar kaydedilen yaralıları göstermektedir. Yazar bunları (hafif yaralı ve göreve dönenlerin tersine) sürekli sakat kalan veya cid­
di şekilde iş göremez hale gelenler olarak yorumlamaktadır.
VM
*#
ts> Tabto F.2 Osmanli Zayiatına İlişkin Diğer Veriler

Toplam hasta 3 -515 -4 7 T


Hastalıktan ölenler toplamı 466.759
Toplam yaralı 763.753
Yaralardan ölenler 68.378
Not. Ahmet Emin Yalman'ın sayılan yayınlanmamış bir resmî kaynağa dayanmaktaydı. Onun temel kaynağı olan Savunma Bakanlığı’nın “Sa­
vaşın Sağlık Tarihi”, anlaşıldığı kadarıyla, hiçbir zaman basılmadı. Yalman’ın toplam yaralı sayılan yazarın ölü ve kayıp sayıları tahmininin
yaklaşık iki katıdır. Her ne kadar Yalman’ın toplam yaralı sayılan yazannkiyle çelişse de, Yalman’ın sayılan büyük ihtimalle hafif yaralılar ile
muharebe dışı kazalarda yaralananlar da dahil kategorilerdeki yaralıları içermektedir.
Kaynak: Ahmet Emin Yalman, Turkey in the Worfd War, (New Haven: Yale University Press, 1930). 252-254

Tabk> F,3 Birinci Dunya Savaşanda Qsmanli Zayiatının Birleştirilmiş Özeti (Yazarın Tahminleri)

Kategori T oplam Kaynak


Ölen 175.220 Tablo F.ı
Kayıp 61.487 Tablo F.ı
Yaralardan dolayı ölen 68.378 Tablo F.2
Muharebede ölen ve kaybolan toplamı
305*753 Tablo f .2

Toplam yaralı 763.753 Tabto f .2


Toplam yaralı, daimi kayıp 303.150 Tablo F.ı
Toplam hasta 3.515.471 Tablo f .2
Hastalıktan ölenler 466.759 Tablo f .2
Savaş esiri 145.104 Tablo F.ı
ın
N Tabb Savaş Yılı İtibariyle Birleştirilmiş Osmaniı Kayıplan (Yazarın Tahminleri)
0
1 Y il MÖ MY YÖ HÖ SE SK TY
5
m
1. Yıl 112.850 25.000 22441 77-667 20464 174.858 234-532
S
s
m
2. Yıl 37.430 12.927 31.110 155-757 32.891 72413 351.112
D
3. Yıl 6.440 9.534 8.ı8o 137.889 12.084 18.943 50.635
70
c 4. Yıl 18.500 14.026 7.647 95.446 79-665 36.936 127475
2

Toplam 175.220 61487 68.378 466.759 145.104 303.150 763.753

Kısahmaian MÖ: Muharabede ölen SE: Savaş Esiri


MY: Muharebede yaralanan SK: Sakat kalan
YÖ: Yaralanarak ölen TY: Ibpiam yaralı
HÖ: Hastalıktan ölen

Notlar: Bu tahminler yazarın seferlerle ilgili tahminleri (Tablo F.ı) ile Yalman’m orduların yıllık kayıplarıyla ilgili sayılarını (Turkey in the
World War, s. 252-253) birleştirmektedir. Yazarın vardığı sonuçlar bu rakamları temel almıştır:
(ı) Savaşın ilk yılı, muharebe kayıpları itibariyle açık farkla en kötü yıl olmakla birlikte, hastalıktan ölenlerin sayısı, savaş öncesi tıbbi kaıpasi-
te veya sağlık malzemesi stokları nedeniyle azalmış görünmektedir.
(2) Savaşın ikinci yılında, hastalıktan ölen askerlerin sayısı, muhtemelen ciddi tıbbi destek eksikliği nedeniyle artmıştır. Bundan sonra
giderek artan Alman yardımı, muhtemelen, savaşın son iki yılında bu sayının azalmasına neden olmuştur.
(3) 1917 yılı. Kafkasya cephesinde son derece gereksinim duyulan bir soluklanma süresi yaşanmış, IngiHzIere karşı oluşturulan cepheler­
de de daha düşük seviyelerde muharebe yapılmıştır.
(4) Esirler açısından en kötü yıl, İngilizlerin büyük kuşatma operasyonları nedeniyle Filistin’de meydana gelmiştir.
Tablo F.ş Osmanlı Ordusunun Gücü. ıgı8
1 Ocak 1918 Eylül 1918
O rdu T a h s İs e d . g ü ç T ü fek M. T üfek Top T a h s İs e d . g ü ç
1. Ordu 237.300 52.918 0 284 50.000a
2. Ordu 140.016'’ 67.250 64 249730
79
3. Ordu 147.390 46.925 24 180 70.000
4. Ordu 190.898 94.815 138 179 190.000
5. Ordu 220.286 126.811 511 548 200.000
6. Ordu 79-360 32.216 135 122 54.109
7. Ordu 35.065 n.0999 279 86 40.000
S . Ordu 32.000 12.799 338 126 39-783
9. Ordu - Haziran 1918 8 0 .0 0 0 21.791 307 136 120.000*'
Diğer bölgeler 14.000 belirtilmemiş 14.000
1.589" 1.027.622
TOPLAM 1.096.315'' 466.624“^ 1.504'*

Notlar İtalikle yazılan sayılar yazarın tahminleridir.


a. Her ne kadar ı. Ordu 1918 ilkbaharında faaliyet dışı bırakılmışsa da başkent garnizonu ve çevredeki kaleler bu sayıya dahildir.
b. 2., 4. ve 5. Ordular imparatorluğun ulaştırma hatlarını açık tutmak için çatışan çok sayıda amele birliklerine sahipti. Bu tür birliklerini
ayrı bir toplam olarak bildiren tek ordu olan 2. Ordu amele birliklerinde 41.931 kişi olduğunu belirtmişti. 2. ve 4. Ordularda da benzer sayıda
amele birliği olma ihtimali büyüktü.
c. 9. Ordu toplamları İslam Ordusunu da içermektedir.
d. Bu toplam, 9. Ordu 1918 yazında örgütlenmiş olan 9. Ordu sayılarını içermemektedir.
e. Yıldırım Ordular Grubunun Ocak 1918 tarihinde depolarda stok edilmiş 172.591 tüfeği daha vardı.
f. Mütareke sırasında, Osmanlı ordusu muhtemelen yoklama kayıtlarında 930.ocx> askere, Osmanlı donanması 15.000 askere (5451
subay ve 7419 denizci), Osmanlı jandarması ise yaklaşık 150.000 askere sahipti (1914 gücü: 40.000’i seyyar alay ve taburlarda olan 250.000
asker). Böylece, yazarın mütareke sırasında toplam silahlı kuvvetler tahmini 1.095.000 askerdir.
Kaynak: TC Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetlerde Lojistik, X. Cilt
(Ankara: GK Basımevi, 1985), 544-550.
Tablo F.6 Birleştirilmiş Osmaniı Muharebe ve Muharebe Dışı Kayıplar (Yazarın Tahminleri)
o
t— KATEGORİ T o plam Ka y n a k
Z
Muharebede ölen veya kaybolan 305.085 Tablo F.3
Hastalıktan ölen 466.759 Tablo F.2
Savaş esiri 145.104 Tablo F.ı
Yaralı-sakat kalan 303.150 Tablo F.ı
Firari 500.000 Yalman, s. 255, bkz. not b.

Toplam Savaş Kayıpları 1.720.098 Yazarın tahmini

Mütareke sırasında silah altında


olan toplam asker sayısı 1.095.000 Tablo F.5, not f

Seferber edilen, Ordu 2.608.000 Tablo F.5, not f.


jandarma 250.000 Tablo F.5, not f.
Donanma 15.000 Tablo F.5, not f.
Seferber edilen, Toplam 2.873.000 Yazarın tahmini, bkz. not a.

Durumu belirlenemeyenler: 57.902


Durumu belirlenemeyenlerin oranı: % 2

Notlar a. Yalman, imparatorluğun toplam 2.998.321 kişiyi seferber ettiğini söylerken, Commandant Larcher savaş boyunca seferber
edilenler için 2.850.000 sayısını kullanmaktadır.
b. Liman von Sanders 1916 yılında, Osmaniı İmparatorluğu’na dağılmış 300.000 firari olduğunu tahmin etmiştir. Yalman 1916 için ben­
zer bir sayı vermiş ve I9i8’de firarilerin sayısının 500.000 olduğunu söylemiştir.
c. Osmaniı savaş esirlerinin sayısı bazı kaynaklarda 220.000 ile 250.000 kişi olarak gösterilmekle birlikte, yazar böylesi yüksek sayıları
haklı gösterebilecek hiçbir güvenilir veri bulmamıştır. İngilizlerin aldığı toplam esirler muhtemelen 100.000 civarında, Rusların aldıkları esir­
lerin toplamı da 50.000 idi {geri dönenler bu sayıyı biraz azaltmıştır).
M
d. “ Durumu belirlenemeyenler” çoğu durumda henüz Turkler tarafından rapor edilmemiş olarak kalan muhtemel seferler ve
V.i/1 muharebelerdeki veri alanlarında dağıtılmıştır.
Eke
mn
Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi

TARİH KAFKASYA/ AVRUPA VE FİLİSTİN MEZOPOTAMYA


DOĞU BALKANUR
ANADOLU
AĞUSTOS 1914 (lo) Goeben ve
{2) T ü r k -A tm a n Breslau Çanak­
G iz li İttifak kale'ye gire
A n t la ş m a s i

EYLÜL
EKİM (28) K a r a d e n iz
A k m la r ı

Köprüköy’de Rus (3) Gelibolu'da Süveyş Kanal» (6) İlk Çıkarma


KASIM ilk İngiliz Bom­ gerisinde Savunma ve Köprübaşı
Taarruzu
bardımanı (17) T u r k le r g e r i
s ü r ü lü y o r
ARALIK (22) K a fk a s y a ’d a (9) El Kurna işgal
o 3. O r d u T a a rru z u ediliyor
f“
Z OCAK 1915 (n) (9) 3 - O r d u K a n a f’a 1. T ü rk
İ r a n ’a t. Türk
S a r ık a m ış ’ta istilası
2. Türk-Alman
Antlaşması yen Ü g iy e u ğ r a r T a a rru z u

ŞUBAT (19) 1. Deniz Ingilizlerin Kanat


Saldırısı savunması ve
küçük akınlar
MART (18) 2. Deniz 1. İngiliz
Saldırısı ilerlemesi
(14) Van İsyanı (25) ÇANAKKALE Türkler İran’dan
NİSAN çekilir
Ermeni İsyanı Seddüibahir ve
Arı burnu (12) Şaiba
çıkarmaları muharebesi
{28) 2. Kirte
(6) Tortum ve ( ı ) T ü rk k a rşı- İngiiizler
MAYIS Amare’yı işgal
Erzurum’da Rus ta a rru zu
Taarruzu eder
(6-8) 2. Kirte
Ermeni İsyanı
( ı g ) A n b u m u ’n d a
T ü rk karşı
ta a r r u z u

(4) 3. Kirte
HAZİRAN Ermeni İsyanı
(28/29) Arıbur-
Ermeni tehcirleri
nu’nda İngiliz
başlar
taarruzu
wM (12/13) Seddül-
00
TEMMUZ (lo) Van Gölü
kuzeyinde Rus banir’de Ingiliz
Taarruzu taarruzu
AĞUSTOS (5) E leşk irt (2) İngiliz Taarruzu
V a d is i’ n d e T ü rk
(6) Suvla’da 2.
karşı ta a r r u z u
Ingiliz çıkarması
22) Malazgirt’te
(6) Anafartalar
Rus taarruzu dur­
durulur (7) Sarı Bayır
(10) T ü rk karşı
ta a r ru z u

EYLÜL (28) 1. Kut


Muharebesi
EKİM
KASIM (21) Selmanpak
Muharebesi
ARALIK (18-20) Ingiliz- K u t K u ş a tm a s ı
lerin Suvla ve
Arıburnu’ndan
çekilmeleri

OCAK 1916 Köprüköy’de Rus (8/9) İngilizlerin K u t K u ş a tm a s ı


taarruzu Seddülbahir’den
çekilmeleri
ŞUBAT Ruslar Erzurum’u alır K u t K u ş a tm a s ı

MART M s'te 1 Ordu kuruluyor K u t K u ş a tm a s ı


NİSAN (ı8) Trabzon (23) K a ty a K u t ’u n te slim
o düşer M u h arebesi o lm a s ı
ı-
S (29) Erzurum’dan
MAYIS İngiliz ilerlemesi
başlayan Rus
taarruzu
HAZİRAN D oğu Sina’nın İ r a n ’d a 2.
K a r a d e n iz ’d e T ü rk boşaltılması T ü rk istilası
ta a r r u z u
, TEMMUZ ( 2 ) Bayburt'ta ROMANYA Sina'nın
Yudeniç Taarruzu 6. K o lo rd u boşaltılması
k o n u ş la n ır
(25) R u s la r E r z in ­
c a n 'ı işg a l e d e r GALİÇYA
75 Kolordu konuşlanır
AĞUSTOS (2) 2 Ordu Taarruzu R om anya {4) T ü rk ler
T a a rru zu B ir R o m a n i ’d e
M u s t a fa K e m a l
ta a r r u z a g e ç e r
M u ş ve B itlis 'i e le
g e ç irir

EYLÜL (23) Türk- 3. O r d u 'n u n (1) D o b r u c a ’y a 2. İngiliz ilerlemesi


Aiman Askerî y e n id e n y a p ıla n ­ do ğru Tuna O r­
Antlaşması d ırılm a s ı d u s u T a a rru z u

EKİM 2. İngiliz ilerlemesi


KASIM 2. İngiliz ilerlemesi
ARALIK 5) Bükr^'in düşüşü {23) İngilizler El
(6) P i o ^ ’nin düşüşü Ariş’e hücum
MAKEDONYA eder
M (6) 20. Kolordu
V£> L i m a ’da k o n u ^ n ır
OCAK 1917 (n) (7) ROMANYA (9) İngilizler Türk
K a p itü la s y o n la r ı T ü r k le r T u n a sınırına erişirler
s o n a e r d ir e n T ü z e r in d e k i İs-
ü r k -A lm a n m a n 'a ilerle r
A n t la ş m a s ı

ŞUBAT (22) 2. Kut


Muharebesi
MART Rus İhtilali (z6J 1. Cazze (n) Bağdat’ın ele
Munarebesi geçirilmesi
Türkler İran’dan
çekilir

NİSAN (17) 2. Cazze


Muharebesi
MAYIS
HAZİRAN
TEMMUZ
AĞUSTOS 2 2 ) G A L İÇ Y A Y ıld ırım O d u l a r
2 0 . K o lo r d u ’n u n G ru bu n u n
dön ü şü k u ru luşu

EYLÜL

EKİM (18) Türk- (31) y . Cazze ve


Alman Askerî İş­ Birüssebi
birliği Antlaşması Muharebesi

KASIM İngilizler Tılait’eilerier


<£} ARALIK Rusya ile (ıı) Kudüs’ün ikhi
N
m
O mütareke
I- (26) Türk karşı
S t a a r r u z la n

OCAK 1918

ŞUBAT 3. O rd u Taarrudan

MART Brest-Litovsk
Antlaşması
TurkkrTabzon'u alır

NİSAN B a tu m ve 30) 2. Ürdün


K arsın k u rta n lışı Muharebesi
MAYIS
HAZİRAN (4) T ü rk o r d u s u - T u rk le r İ r a n ’d a
nun A zed )a y ca n T e b r iz ’i a ld ıla r
ta a r r u z u

TEMMUZ B a k u ’n u n
k u ş a tılm a s ı

AĞUSTOS (4) Ingilizler


B a k a k u şa tm a sı
Enzeli’yi alır
EYLÜL
(20) Ingilizler
Bakû’ya gelir
(19) Nabius
(lyj T ú rk ierin
Muharebesi ve
B a k u ’y u a lm a s ı
Türk ricatı
(27) Dera’nm
düşüşü
w EKİM lo) Şam ve Bey-
K>
rufun düşüşü
(ı6) Humus’un
düşüşü
(25) Halep'in
düşüşü
KASIM 1918 0 ) (1) Musul’a
Mondros ilerleme
Mütarekesi

Not:
a. İtalikler Türk harekâtım gösterir
b. Parantez içindeki sayılar ayın gününü gösterir
N otlar

B İR İN C İ B ö l ü m
1. Türk Genelkurmayı, Törfe S ila h lı K u w e Ü e r i T a rih i. III. Cilt, 6. Kısım (19 0 8 -19 20 ) (Ankara: G K Ba­
sımevi, 19 71), 2 4 2 .
2. A g e ., 130

3. Cemal Akbay, B ir in c i D ü n y a H a r b i'n d e T ü rk H a r b i, ı. cilt: O s m a n h îm p a r a t o r lu ğ u 'n u n S iy a s i ve A s ­


keri H a z tr h k ld n ve H a rb e G ir iş i (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 1), 12 7.

4. A g e . 12 7

5. Commandant M. Larcher, L a G u e rre T u rq u e D a n s L a G u e rre M o n d ia le (Paris: Chiron & Berger-Lev-


rault, 19 2 6 ), 6 6 .
6. A g e ., 70 .

7. Akbay, B irin c i D ü n y a H a r b i ’nde, 135-6


8. David Woodward, A r m ie s o f the W o rld 1854-1914 (New York: G . P. Putnam’s Sons, 19 78), 8 9.
9. Larcher, L a Guerre T u rq u e , 65.
10 . Bu nedenle Türkiye’nin “Birinci İhtiyat Kolordusu” veya 16. Bavyera İhtiyat Piyade Tüm eni” gibi
birlikleri yoktu.
n. Akbay, B ir in c i D ü n y a H a r b i’ nd e, 121.
12. Türkçe’de Alm an Islah Heyeti
13. Akbay, B irin c i D ü n y a H a r b i ’n d e, 2 7 4 .
14. A g e., 12 6 .

İ K İN C İ B ö l ü m
T h e W o rld A lm a n a c a n d E n cyclop ed ia , 1 ^ 1 4 (New York: Press Publishing, 19 13), 250.

Ahmet Emin Yalman, T u rkey in the W orld W a r (New Haven, Conn.: Yale University Press, 1930), 93.
A g e ., 86.

Feroz Ahm ed, “The Late Ottoman Empire” , T h e G re a t P ow ers a n d the E n d o f the O tto m a n E m p ire ,
ed. Marian Kent (Londra: Allen & Unwin, 19 8 4 ), 25. Bu ifadede Balkan Savaştan 18 7 7 ile 19 13 ara­
sındaki bütün dönemi kapsamaktadır.
W . E. D. Ailen ve Paul MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields: A H isto ry o f the W a rs on the T u r c u -C a u c a -
sia n B o rd er, 1828-1921 (Cambridge: Cambridge UniversityPress, 1953), 2 2 9 .

6. T C Genelkurmay Başkanlığı, B a lk a n H a r b i (19 12 -ijj (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3), 185-


19 0 .
T C Genelkurmay Başkanlığı, T ü rk S iia h lt K uvvetleri T a rih i, B a lk a n H a r b i (1912-13), III. Cilt, G a r p
O rd u su V a r d a r O rd u su ve U s ir u m a K o lord u su (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3) 59-132.

8. T C Genelkurmay Başkanlığı, T ü rk S ila h lı K u vvetler T a rih i, B a lk a n H a r b i (1912-13), II Cilt, E d im e


K alesi E tra fın d a k i M u h a re b e le r (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3), 45-71.

9- A g e ., Tablo 12.

10. A g e ., Harita 4 0 .

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 323


11. Ulrich Trumpener, G e r m a n y a n d the O tto m a n E m p ire , 1 ^ 1 4 - 1 8 (Princeton, N. J.: Princeton Univer­
sity Press, 19 6 8 ), 23.
12 . T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, 1. Cilt, O sm a n it İm p a ra to rlu -
ğ u ’n u n S iy a s i ve A s k e rî H a z u h k la n ve H a rb e G ir iş i (Ankara: G K Basımevi, 19 70 ), 4 9 .

13. G . P. Gooch ve Harold Temperley, ed. B ritish D o cu m en ts o n the O rig in s o f the W a r , 1898-1914, c. ii,
(Londra, H M SO , 19 2 6 ), 311; Beaumont’dan Sir Edward Grey'e, 3 Ağustos, 19 14 .
14. J. C, Hurewitz, D ip lo m a cy in the N e a r a n d M id d le E a s t: A D o cu m en ta ry R eco rd : i c } i 4 - i g j 6 , c. 2 (Prin­

ceton, N.J.: Van Nostrand, 19 56 ), 1-2.


15. Yalman, T u rk e y in the W o rld W a r , 6 7 -6 8 . Yalm an antlaşma görüşmelerinin Osmanli kabinesinin
toplantilannda hiç görüşülmediğini de kaydetmektedir. Bunun yanı sıra hükümette sadece beş ki­
şinin bunun varlığından haberdar olduğunu belirtiyor.
16 . Comm andant M . Larcher, L a G u e rre T u rq u e D a n s L a G u e rre M o n d ia le (Paris, Chiron & Berger-Lev-
rault), 19 2 6 ), 6 0 8 , 6 0 9 .
17. Trumpener, G e r m a n y a n d the O to m a n E m p ire , 24.
18. A g e., 25, 2 6 .

19 . T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, ı. Cilt, O s m a n h İm p a ra to rlu -


ğ u 'n u n S iy a s i ve A s k e rî H a z ır lık la r ı ve H a r b e G iriş i (Ankara: G K Basımevi, 19 70 ), 54-55; Yalman,

T u rk e y in the W o rld W a r , 72.

2 0 . Yalman, T u rk e y in the W o rld W a r , 72.


21. A g e., 72.

22. A . J. P. Taylor, T h e S tr u g ^ e f o r M a ste ry in E u rop e, 1848-1918 (Oxford University Press, 19 71), 534.
23. Otto Liman von Sanders, F iv e Y e a rs in T u rk e y (Londra, Baillier, Tindall & Cox,
19 28 ), 31. [T ü rk iy e ’de B eş Y ıl, Yeni G ün Haber Ajansı, İstanbul, 19 9 9 )
24. Luigi Albertini, T h e O rig in s o f the W a r 1914., c. 3 (Oxford: Oxford University Press, 19 5 2 , 6 16 -6 17 .
25. A g e ., 6 19 -6 2 0 .

26. Cemal Akbay, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, ı. Cilt, O s m a n h İm p a ra to rlu ğ u ’n u n S iy a s i ve A s ­


kerî H a z ır lık la r ı ve H a rb e G iriş i (Ankara: G K Basımevi, 19 9 1), 157-16 2.

27. Gooch ve Temperley, B ritish D o cu m en ts on the O rigin s o f the W a r , 30 6 ; Sir G. Barclay’dan Sir Ed­
ward Grey’e, 4 Ağustos 19 14 .
28. Winston S. Churchill, T h e W o rld Crisis (New York: Charles Scribners, Sons, 1931), 28 0 .
2 9 . Akbay, H a z ır lık la r ı ve H a rb e G i r i ş i , 16 2 -17 6 .
30. Albertini, O rig in s o f the W a r , 6 2 1.
31. Trumpener, G e r m a n y a n d the O tto m a n E m p ire , 54.
32. A g e ., 4 0 .

33. Geoffrey Miller, Straits: B ritish P o lic y tow a rd s the O tto m a n E m p ire a n d the origins o f the D a rda n elles
C a m p a ig n (Hull, UK: University o f Hull Press, 19 9 7 ), 314-317.

34. Djemal Pasha, M em o irs o f a T u rk is h S ta tesm a n , 1913-1919 (Londra; Hutchinson, tarihsiz), 128-130 .
35. Trumpener, Germany a n d the O tto m a n E m p ire , 54.
36 . Age. 54.
37. Enver’in entrikalan ve bu gizli emirlerin eksiksiz metinleri için okurlann Miller’in mükemmel
Straits P o lic y kitabına bakmaları gerekir (Bölüm 21, “The Private W ar” ).

324 N o t la r
38. Bem d Langensiepen ve Ahm et Güleryüz, The Ottoman Steam Navy (Annapolis M D.; Naval Insti­
tute Press, 19 9 5), 44 .
39. Age., 44-45.
40. Miller, Straits Policy, 323. Miller 2 9 Ekim 1 9 1 4 gününün öğleden sonrasında bu hücum un İstan­
bul sokaklannda herkes tarafından bilindiğini kaydetmektedir.
41. Trumpener, Germany and the Öİİoman Empire,'
42. Akbay, Hazırhklan ve Harbe Girişi, 157.
43. Bu iyi eğitilmemiş ve kötü donatılmış güçler, 3. Ordunun 1 9 1 4 ’teki felaketle sonuçlanan b ş taar­
ruzunun güney cephesinde bir güç tasarrufu görevinde kullanılacabı.
44. Akbay, Hazırhklan ve Harbe Girişi, 158.
45. Age., 16 7 .
46. A ge .,171.
4 7. Age.. 173.
48. Age., 174.
4 9 . Age., 176 -178 .
50. Trakya’da stratejik derinlik yokluğu hâlâ günüm üz Türk Genelkurmayını etblemektedir. 2 0 0 0 yı­
lında dokuz faal kolordunun dördü Türk Boğazlan ve İstanbul bölgesinde bulunmaktadır.
51. Gerçekte, 19 13 ve 1 9 1 3 ’te Trakya’nın savunması için sonuçta Osmanlı ordusunun beş faal ve dört
ihtiyat kolordusu görev almıştı.

Ü çüncü Bölüm
1. T C Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Kajkas Cephesi Üçüncü Ordu Harekâtı,
Cilt II, Birinci Kitap. (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3). Bu, Türk Genelkurmayı’nın 3. Or­
dunun Kafkas dağlanndaki harekâtım anlatan çalışmasıdır.
2. Panturanizm, Kafkasya ve Hazar Denizi ötesi cumhuriyetlerinde oturan Türk halbarm ı da içeren
daha geniş bir etnik aidiyet fikrini ifade etm ebedir.
3. Türk Genelkurmayı, Üföncö Ordu Harekâtı, 39-53. Enver Paşa savaştan ö n ceb yıl 2 mareşal, 3 kor­
general, 30 tümgeneral, 9 5 tuğgeneral, 18 4 albay, 2 3 6 yarbay ve binbaşı ile yaklaşık 8 0 0 yüzbaşı
ve teğmeni resen em eb iye ayırtmıştı.
4. Türk Genelkurmayı, Üçüncü Ordu Harekâtı, Köprüköy muharebesinde kayıplar 19 8 3 ölü, 6 17 0 ya­
ralı, 30 7 0 esir ve 2 7 9 2 firari (bunlann ib s i Ermeni subaylardı) idi. Dikkat çeken bir husus da ih­
tiyat süvari tümenlerinden yabaşık 10 .0 0 0 askerin firar ederek köylerinde dönmesiydi (s. 322).
Bu nedenle T ü rb e r 2 1 Kasım 19 2 1 tarihinde İhtiyat Süvari Kolordusu’nu lağvettiler (s. 302).
5. W . E. D. Ailen ve Paul Muratoff, Caucasian Battlefields: A History o f Wars on the Turcu-Caucasian
Border, 1828-1921 (Cambridge: Cambridge University Press, 1953) adlı eserde sözü edilen “ Schu-
lenberg Efsanesi” , Sarıkamış harekâtının dayandığı fikirlerden ve arazi analizlerinden Alm an
Kont von der Schulenburg'un kısmen de olsa sorumlu olduğunu ileri sü rm ebe birlikte bu husus
Türk resmî tarihlerince doğrulanmamabadır.
6. Türkçe’de büyük kuşatma harekâtı düşmanın Cannae tipi bir harekât ile i b yandan sanlarak top-
yekûn imhası anlamına gelmektedir.
7. Türk Genelkurmayı, Üçüncü O r d u H a rek â tı, 34 8 -34 9 .

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 325


Age., 352.
Bu sıralarda Alman, Fransız ve İngiliz Ordularındaki bütün kolordu komutanlan ortalama 55 ya­
şında olan kıdemli generallerdi.
Türk Genelkurmayı, Üçüncü Ordu Harekâtı, 383-384.
II. Age. 512.
Age. 535-536.
General Fahri Belen, Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi, 19 14 Yılı Hareketleri,
1. Cilt (Ankara, G K Basımevi, 19 6 7), 19 2 .
14. Bu sonucu Oltu ile Sarıkamış arasındaki arazinin, dağ obüslerinden başka bir şey taşmmasım im ­
kânsız kdan özelliklerine bağlıyorum. Bu toplar muhtemelen ricat sırasmda geride bırakılmışü. Bu
durum, sahra topçusundaki kayıp oranınm niçin bu kadar dengesiz olduğunu izah etmektedir.

15- Liman von Sanders, Five Years in Turkey (Londra; Baillere, Tindall & Co, 19 2 8 ), 4 9 .
16. Türk Genelkurmayı, Üçüncü Ordu Harekâtı, 56 5-566 .

17- Age., 5 6 9 .5 7 9 .
18. Age., 575-582.
19. 567- ,
20. 6 0 1 -6 0 5 .2 9 Aralık tarihinde müfrezenin gücü 58 subay, 2 8 9 6 asker, 38 4 hayvan, 3 obüs ve 2 adet
ele geçirilmiş Rus makineli tüfeğinden oluşmaktaydı. Bu maliyeti düşük bir operasyondu ve m üf­
reze 14 9 ölü, 4 11 yaralı ve 15 kayıp vermişti.
Brig. (Tuğ) Gen. F. J. Moberly, The Campaign in Mesopotamia, 1^14-18, c. ı. (Londra: H M SO , 19 23),
1-15. Tuğgeneral Moberly Türklerin Mezopotamya’da 17 .0 0 0 tüfek ve 4 0 sahra topuna sahip ol­
duklarını belirten bir Türk Genelkurmay raporuna değinmektedir, ancak açıktır ki bu rakam jan­
darma ve sınır muhafızlarını da içermektedir.
Commandant M. Larcher, La Guerre Turque Dans La Guerre Mondiale, (Paris: Chiron & Berger-
Levrault, 19 2 6 ), 323-325.

23- Moberly, Campaign in Mesopotamia, 85-88.


24. Age., 10 0 .
25. Age., 352-55. Tuğgeneral Moberiy’nin 6. Eki, “ Mezopotamya’da Türk-tngiliz Seferi ve Hatalanm ız”
adlı broşürün özetidir. Kurmay Binbaşı M ehmet Em in tarafından hazırlanan ve Türk Genelkur­
mayı tarafından basılan bu broşür 19 14 ve 19 15 yıllarında Mezopotamya’daki Türk komutanlığı­
nın stratejik, harekâta ilişkin ve taktik seçeneklerinin kapsamlı bir analizini yapmaktadır.
2 6 . Age., 136.
27. Türk Genelkurmayı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Irak-îran, (Ankara, G K Basımevi, 1970), 107.
28. Larcher, La Guerre Turque, 326 -327.
29 . Age., 2 4 8 -2 50 .
30. Age., 251.
31. Age., 251.
32. Otto Liman von Sanders, Five Years in Turkey, 4 4 .

33- General Fahri Belen, Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi 19 15 Yıb Hareketleri
2. Cilt (Ankara, G K Basımevi, 19 6 7 ), Diagram ı.
34- Larcher, La Guerre Turque, 254.

326 N o t la r
D ö r d ü n cü B ö lü m

1. General Fahri Belen, B ir in c i D ü n y a H a r b i ’n d e T ü rk H a r b i ı g ı 8 Y ü ı H a rek etleri, V. Cilt (Ankara: G K


Basımevi, 19 6 7), sayfa 2 5 0 ’de bulunan sıra numarası olmayan tablo. Savaş boyunca Türlder
numara verdikleri 6 2 piyade tüm eni örgütlediler. 19 15 sonunda 52 piyade tümeni faal hale getir­
ilmiş ve 2 piyade tümeni ise faal listeden çıkartılmıştı.
2. Brig-Gen. (Tuğgn.) C. F. Aspinall-Oglander, M ilit a ry O p era tio n s G a llip o li, c. 2. (Londra: H M SO ,
19 2 9 ), 21.
T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b i ’n d e T ü rk H a r b i, V. Cüt, Ç a n a k k a le C ep hesi
H a rek eti, I. Kitap (Haziran 19 14 - Nisan 19 15) (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3), 54.

3. Kolordu seferberlik çizelgesi için Bölüm a l’e bkz.


Türk Genelkurmayı, Ç a n a k k a le C ep h esi H a rek â tı, 54.
A g e., 38-40.

Otto Liman von Sanders, F iv e Years in T u rkey (Londra: Bailliere, Tindall & Cox, 19 28), 55. lim an von
Sanders bir maym uzmanı olan Yarbay Geehl’i bu önemli mayın tarlasımn hazırlanmasmdan
sorumlu subay olarak göstermiştir. Modem Türk tarihleri bu kişiden hiç söz etmemektedir ve bu
subayın Mart 1915'teki katkısı çok önemli olduğu için bu talihsiz bir atlama olarak kabul edilmelidir.
General Fahri Belen, B ir in c i C ih a n H a r b i ’nd e T ü r k H a r b i, 1915 Yılı H areketleri, I. Cilt,
(Ankara: G K Basımevi, 19 6 7), 6 2 .
Otto Liman von Sanders, F iv e Y ea rs in T u rk e y (Londra: Bailliere, Tindall & Cox, 19 28 ), 53-54.
A g e.. 54.

Türk Genelkurmayı, Ç a n a k k a le C ep h esi H a rek â tı, Kroki 15.


Otto Liman von Sanders, F iv e Y ears in T u rk ey, 6 2 .
Türk Genelkurmayı, Ç a n a k k a le C ep h esi H a rek â tı, Kroki 2 7 2 .
Türk Genelkurmayı, T ü rk S ila h lı K uvvetleri T a rih i, O s m a n lı D evri B a lk a n H a r b i, I. Cilt 2. Kısım, 2.
Kitap, Ş a r k O rd u su , İk in c i Ç a t a lc a M u h a re b e s i ve Ş a r k ö y Ç ık a r m a s ı (2. Baskı), (Ankara:
Genelkurmay Basımevi, 19 9 3), 6 6 -6 7 .

15- A g e ., Kroki 19.

16. Michael HickIey, G a llip o li (Londra, John Murray, 19 9 5), 119 .


17- Türk Genelkurmayı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, V . Cilt, Ç a n a k k a le C ep h esi 2. Kitap,
(Ankara: G K Basımevi, 19 78 ), 2 6 1.
18. Otto Liman von Sanders, F iv e Years in T u rkey, 6 8 .
19. Comm andant M. Larcher, L a G u e rre T u rq u e D a n s L a G u e rre M o n d ia le (Paris: Chiron & Berger-
Levrault, 19 2 6 ), 2 2 1.
20. Türk Genelkurmayı, Ç a n a k k a le C ep hesi, V. Cilt, 4 4 .
21. A g e ., 4 6 .

22. Belen, T ü rk H a r b i 1915 Y ılı H areketleri, 9 9 .


23. A g e ., 14 2 .

24. A g e ., 9 9 .

25. Türk Genelkurmayı, Çanakkolc Cephesi, V. Cilt, 176.,


26. A g e ., 2 18.

S îz e ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 327
i 7- Larcher, L a G u e rre T u rqu e, 2 2 2 .
28 . Daha sonralan Ingiliz 9. Kolordu Komutam Korgeneral Stopford 6 Ağustos tarihinde ilk başta
başarıyla gelişmekte olan harekâtta askerlerini yeterince zorlamadığı için çok yoğun eleştiri aldı.
Bu başarısızlık belki de tngilizlerin seferi yitirmelerine neden oldu.
2 9 . Türk Genelkurmayı, Ç a n a k k a le C e p h e si, V. Cilt, 4 6 8 .
30. A g e., 4 9 2 .

31- Age., 4 9 9 .
32. Aspinall-Oglander, M ilita ry O p eratio n s G a llip o li, c. 2. 4 8 4 .
33- Türk Genelkurmayı, Ç a n a k k a le C ep hesi, V . Cilt, 500.
34- Belen, T ü r k H a r b i, 1915 YUı H areketleri, 252.

35- Alan Moorehead, G a llip o li (NewYork: Harper & Row, 19 56 ), 36 1.


36. T C Genelkurmay Başkanlığı, Ç a n a k k a le C ep hesi, V. Cilt, 4 74 .
37- Ne var ki bu görüşe Stanford Shaw, Bernard Lewis ve Jay W inter gibi bazı tarihçiler vardır.
38. Ermenilerin 19 15 yılındaki durumuyla ilgili m ükemmel özetler için bkz. J. Stanford ve Ezel K.
Shaw, H isto ry o f O tto m a n E m p ire a n d M o d e m T u rk ey, c. 2 (Cambridge: Cambridge University
Press, 19 77): W . E. D. Allen ve Paul MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields: A H isto ry o f the W a rs on the
T u r c o -C a u c a s ia n B o rd er, 18 2 8 -19 2 1, (Cambridge: Cambridge University Press, 1953).

39- T C Genelkurmay Başkanlığı. Belgelerle E rm e n i S o r u n u (Ankara: G K Basımevi, 19 9 2) 342-343.


40. Stanford J. ve Ezel K. Shaw, H isto ry o f O tto m a n E m p ire a n d M o d e m T u rkey, c. 2, 28 7.
41- M uam m er Demirel, B ir in c i D ü n y a H a r b i’nd e E r z u r u m ve Ç evresin d e E rm e n i H a reketleri ( 1 ^ 1 4 - 1 8 ) ,
(Ankara: G K Basımevi, 19 9 6 ), 17.
4 2. Age., 17.

43- A T A ŞE , 3. Ordu Karargâhı, Suç Faaliyetleriyle ilgili Rapor, 8 Ekim 19 14 , Arşiv 4 /3 6 7 1, Kutu 163,
Çekmece 2, Dosya 2 8 18 , Bölüm 59, indeks 12-85.
44- A T A ŞE , Hudut Taburundan Karargâha Rapor, 9 . Kolordu, 2 2 Ekim 19 14 , Arşiv 4 /3 6 7 1, Kutu 163,
Çekmece 2, Dosya 2 8 18 , Bölüm 59, indeks 2-39.
45- A T A ŞE , Ü çüncü Ordudan Başkomutan Vekili’ne Rapor, 23 Ekim 19 14 , Arşiv 4 /3 6 7 1, Kutu 16 3,
Çekmece 2, Dosya 2 8 18 , Bölüm 59, In d e k sı-4 1,1-42.
46. Kamuran Gürün, E rm e n i D o syası (Ankara: G K Basımevi, 1983). Bu kitapta 3. ve 4. Ordu
Komutanlanndan Türk Genelkurmayı'na ve Savunma Bakanlığı’na gönderilen çeşitli raporlar yer
almaktadır.
47- A T A ŞE , Genel Karargâh, Ankara’daki bombalama olayı ile ilgili 5. Kolordu Raporu, Arşiv 1/131,
Kutu 14 9 , Çekmece 4, Dosya 2 2 8 7, Bölüm 32, İndeks F8.
48. A T A ŞE , Birinci Tüm en, Türk Genelkurmayı’nın telgrafı, 25 Şubat 19 15. Arşiv 1/31, Kutu D 149 ,
Çekmece 4 , Dosya 2 2 8 7 , Bölüm D 32, İndeks F9 .
49 . A T A Ş E , Şifreli yazışmalar, No. 2 0 8 6 , içişleri Bakanlığı İkinci Daire Başkanı’ndan Türk
Genelkurmayı İkinci Daire Balkam’na, 31 Ocak 19 15. Arşiv 1/2, Kutu 113, Çekmece D3, Dosya S 21,
Bölüm 2 0 2 9 , indeks 2.

5°- Çeşitli yorumlar için bkz. Winston S. Churchill, T h e W o rld C risis (New York: Charles Scribners,
Sons, 19 31); Vahakn N. Dadrian, W a r r a n t f o r G e n o cid e: K ey E lem ents o f T u r c o -A r m e n ia n C o nfiict
(New Brunswick, N.J.: Transaction Publishers, 19 9 9 ); Richard G. Hovanissian (ed.). R e m e m b ra n c e

328 N o t la r
a n d D e n ia l (Detroit: W ayne State University Press, 19 9 8 ): Alan Moorehead, Gallipoli (New York:

Harper & Row, 19 56 ) ve Henry Morgenthau, A m b a s s a d o r M o rg e n tk a u 's Sto ry (Garden City, N.Y.:
Doubleday Press, 19 18).
51. Allen ve MuratofF, C a u c a s ia n B a tk fie ld s, 2 9 9 -3 0 1.
52. Demirel, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e E r z u r u m ve Ç e vre sin d e E rm e n i H a rek etleri, 4 0 -4 8 .
53. Rafael De Nogales, F o u r Years, B eneath the Crescent (New York: Charles Scribner's Sons, 1926), 60.
54. A T A SE , Savunma Bakanlığı’ndan Üçüncü Ordu Komutalığı’na şifreli mesaj, 2 0 Nisan 19 15. Arşiv
4 /3 6 7 1, Kutu 16 3, Çekmece 2, Dosya 2 8 2 0 , Bölüm 10 0 , İndeks 12.
55. A T A SE , Sivas Valisi’nden Türk Genelkurmayı’na mesaj. Arşiv 4 /3 6 4 1, Kutu C 16 3, Çekmece 2,
Dosya 2 8 2 0 , Bölüm 6 9 , indeks 3-45, 3-46.
56. A T A SE , Türk Genelkurmay Başkanlığı Direktifi, 2 4 Nisan 19 15, Arşiv ı/ı. Dosya 4 4 , Bölüm 20 7,
İndeks F 2-3.
57. A T A SE , Başkomutan Vekili’nden Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı’na, 2 4 Nisan 19 15. Arşiv 1/131,
Kutu 10 1-14 9 , Çekmece 14-4, Dosya 32-12, İndeks 12-1. Enver “daha uygun bir yer” sözünü kul­
lanırken kafasındakini hiçbir zaman tanımlamadı. Bununla birlikte yazar hapis veya toplama
kam plannm kastedildiğine inanmaktadır.
58. A T A SE , Başkomutanlık Vekili Makamı Harekât Dairesi’nden İçişleri Bakanlığı’na mesaj, 2 Mayıs
19 15. Arşiv ı/ı. Kutu 10 2 , Çekmece ı. Dosya 4 4 , Bölüm 20 7, indeks 2-1, 2-1.
59. Şinasi Orel ve Süreyya Yuca, T a la t P a ş a T elg ra fta n (Lefkoşa: K. Rüstem & Biraderi, 1983), 116 . 2 7
Mayıs 19 15 Geçici Kanunu’nun tam metni bu kitapta bulunabilir.
6 0 . A T A SE , Aşiretler ve Muhacirler Dairesi’nden İçişleri Bakanlığı’na, 30 Mayıs 19 15. Arşivi/ 2, Kutu
10 9 , Çekmece 4, Dosya 3 6 1, Bölüm 14 4 5, İndeks ı.
6 1. Yair Auron, "The Forty Days o f Musa Dagh” , R em em b ra rw e a n d D e n ia l içinde, ed. Richard G.
Hovannisian (Detroit: W ayne State University Press, 19 9 8 ), 17-16 4.
6 2. A T A SE , Olağanüstü Politik Durum ve Savaş Nedeniyle Başka Yerde İskân Edilen Ermenilere Ait
Toprak ve Mallann idaresiyle İlgili İçişleri Bakanlığı Yönetmelikleri, lo Haziran 19 15 . Arşivi/ 2,
Kutu 10 9 , Çekmece 4 , Dosya 36 1, Bölüm 14 4 5, İndeks 1-3.
63. Ailen ve Muratoff, C a u c a s ia n Battlefields, 2 9 9 -30 1.
64. De Nogales, F o u r Y ea rs B en ea th the Crescent, bölüm 7-10.
65. A T A S E , Jandarma Komutanlığı'ndan Savunma Bakanlığı’na, 2 6 Eylül 19 15. Bu yazının başlığı
“ Hassas M evzu" idi. Jandarma, bakanlığa, Ermenilerin sürülmesinin kanuna aykırı olduğu iddi­
aları tahkik etmek üzere İzm ir Karargâhı'nm Dördüncü Dairesi’nden üç subaydan oluşan bir
heyet göndermekte olduğunu bildiriyordu. Arşiv 1-131, Kutu 2 19 , Çekmece 2, Dosya 2 2 8 7 , Bölüm
13, İndeks 3.
6 6 . Ailen ve Muratoff, C a u c a s ia n Battlefields, 2 8 9 .
67. A g e ., 2 9 1.

68. A g e ., 303.
6 9 . Allen ve Muratoff, C a u c a s ia n Battlefields, 311. Yazarlar Malazgirt ve Sağ Kanat operasyonlannı
Albay R. Balkan tarafından yapılan ayrıntılı Türk karargâh çalışmasına dayandırmışlardır, (bkz.
C a u c a s ia n Battlefields, 548).

70 . T C Genelkurmay Başkanlığı, Ü ç ü n c ü O rd u H a rek â tı, Kroki 64.

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 329


7 1. Allen ve MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, 319 . Yazarlar Eleşkirt vadisi operasyonunun özeti için
6 9 . notta belirtilen kaynağı kullanmışlardır.
72. Larcher, L a G u e rre T u rq u e , 327.

73. TC Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, III Cilt, Ira k -îr a n C e p h esi 1914.


191S, I. Kısım (Ankara: GK Basımevi, 19 7 9 ), 20 1.
74. Ronald Miller, Death o f a n A r m y : T h e Siege o f K ut 1915-1916 (Boston: Houghton MifEn Co., 19 70 ), 16.
75. Towshend’in enteresan bir kısa biyografisi için bkz. Millar, D e a th o f a n A r m y , 2 0 - 2 2 .
76 . A g e ., 31.

B e ş İn c İ Bölüm
1. W. E. D. Allen ve Paul MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, A H is to ry o f the T u r c o -C a u c a s ia n B o rd e r
1S26-1921 (Cambridge: Cambridge University Press, 19 52), 331.
2. T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e K afk as C e p h esi j . O r d u H a rek â tı, Cilt II, (An­
kara; G K Basımevi, 19 8 6 ), 4.
Ailen ve MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, 34 2 .
T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O r d u H a r e k â t ı. 51.
Ailen ve MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, 34 2 .
A g e ., 351.

T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a r e k â t ı, 54.


A g e ., 79 .

A g e ., 9 0 . Türkler kendilerinin 38 .0 0 0 kişilik güçlerine karşın Rus kuvvetlerinin ııo .o o o kişilik bir

güce sahip olduğunu tahmin ettiler.


Ailen ve MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, 3 6 1.
11. A g e . 363.

12. T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a r e k â t ı, 12 0 .


13- A g e., 136. Enver’in mesajında tecrübeli Çanakkale tümenleri yakalan dik tutan kolaya benzetiliyordu.
14. A g e ., 14 8.

15- Ailen ve MuratofF, C a u c a s ia n B a t t l ^ l d s , 3 9 9 .


16. General Fahri Belen, B ir in c i D ü n y a H a r b i'n d e T ü rk H a r b i, 19 16 Yılı H a rek etleri, (Ankara: G K Ba­
sımevi, 19 6 5), 74 . sayfanın arkasındaki tablo.
17- Ailen ve MuratofF, C a u c a s ia n B a tü tfield s, 4 1 1 .
18. T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a r e k â t ı, 380.
19. A g e ., 34 7

20. T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O r d u H a r e k â t ı, 4 0 4 .


21. Ailen ve MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, 4 3 7
22. Belen, 19 16 Yıiı H a rek etleri, K u ru lu ş (Tablo) :5.
23. Holger W . Herwig, T h e F irst W o rld W a r G e r m a n y a n d A u s t ria H u n g a r y 1914-18 (Londra: Arnold,
19 9 7), 2 0 8 -2 10 .
24. General Erick von Falkenhayn, G e n e ra l H e a d q u a rte r s 1914-16, a n d its C ritica l D ecisions (Londra;
Hutchinson) n.d.), 273.
25. Liman von Sanders, F iv e Y ears in T u rk e y (Londra: Bailliere, Tindall & Cox, 19 28 ), 120 -125.

330 N o tla r
2 6 . Von Falkenhayn, G e n e ra l H ea d q u a rters, 25g .
27. T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü r k H a r b i, A v r u p a C e p h e le ri (özet) (Anka­
ra: G K Basımevi, 19 9 6 ), 12 1.
28 . Liman von Sanders, F iv e Y ears in T u rk ey, 12 1.
2 9 . T C . Genelkurmay Başkanlığı, A v r u p a C ep heleri, 6 3. Eylül ayında gelen ikmal eratı arasında 14 ya­
şındaki çocuklardan 5 0 -6 0 yaşına kadar olanlar da vardı. Bu askerlerin çoğu tam amen eğitimsiz
olduklan gibi, yaklaşık yüzde 2 0 ’si Türkçe bilmiyordu.
30. A g e ., 61.

31. A g e ., Kroki 4.

32. Age., 32-36.


33. A g e ., 64 .

34. Age., 64 .
35. Age,, 63. 12 Aralık 1 9 1 6 günü kolordu muharebe ikmal eratı olarak 2 6 8 5 eğitimli asker alırken,
eğitim depo alaylanna da 6 7 0 0 eğitimli olmayan asker geldi.
36 . T C . Genelkurmay Başkanlığı, A v r u p a C ep heleri, 6 4 .6 8 .
37. Age., 6 4 .
38. Age., 59 -6 0 .
39. Von Falkenhayn, General H ea d q u a rters, 273.
4 0 . Cyril Falls, T h e G re a t W a r (New York; G . P. Putnam ’s, 19 59 ).
4 1. T.C . Genelkurmay Başkanlığı, A v r u p a C ep h eleri, 9 1.
42. Age., 9 2 .
43. Age., 130.
44. Agc.,151.
45. Age., 2 1 9
4 6 . Age., 2 2 0 .
47. Age., 2 2 9 -30 .
48. T .C . Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b i ’n d e T ü rk H a r b i, III. Cilt, I r a k -İra n C ep hesi,
1 9 1 4 - 1 9 1 8 , 1. Kısım (Ankara: G K Basımevi, 19 7 9 ), Kroki 4 7.
49. Ronald Millar, D ea th o f a n A r m y , T h e Siege o f K u t, 19 15-16 (Boston: Houghton Mifflin, 19 70 ), 19 4 .
50. T C Genelkurmay Başkanlığı, Ira k -îr a n C ep hesi, 7 6 1.
51. Millar, D ea th o f a n A r m y , 2 56 .
52. T C Genelkurmay Başkanlığı, I ra k -İra n C ep hesi, 78 0 .
53. Millar, D ea th o f a n A r m y , 2 8 4 .
54. T C Genelkurmay Başkanlığı, I r a k -İra n Cephesi, 78 1.
55. 2. Ordunun Diyarbakır’a intikalinin gecikmesi, bu birliklerin Mezopotamya’ya gönderilmesi
nedeniyle olmuştu.
56. Belen, 19 16 Y th H arek etleri, 17 6 -17 7 .
57. A g e ., K u ru lu ş (Tablo) 15.

58. Age., 19 4 -19 5.


59. Cemal Paşa, M em o rie s o f a T u rk is h Sta tesm a n , 19 33-1919 (Londra: Hutchinson, tarihsiz), 16 4 .
6 0 . Belen, 3916 Yılı H a rek etleri, 2 0 8 .

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 331


6 ı. Age,., 2 I I .

6 2. A g e ., 2 14 .

A l t in c i B ö lü m
1. Bu, Türk resmî tarihlerinde Türk-Alm an ordular grubu için kullanılan kelimedir. M odem Türk al­
fabesinin kullanılmasından önce yazılan ilk tarihler, özellikle de İngiliz ve Alm an tarihleri bu ke­
limeyi OsmanlI yazılarından yanlış bir şekilde Yilderim olarak çevirmişlerdir. Bu hata birçok Ba­
tılı tarihçi tarafından günüm üze taşınmıştır.
2. T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b i ’nde T ü rk K a fk as C ep hesi, 3. O r d u H a rek â tı, Cilt
II, (Ankara: G K Basımevi, 19 9 3), 4 13-4 32.
3. Commandant M. Larcher, L a G u e rre T u rq u e D a n s L a G u e rre M o n d ia le (Paris, Chion & Berger-Lev-
rault, 19 2 6 ), 413.
4. W . E. D. Ailen ve Paul Muratoff, C a u c a s ia n B attlefields: A H is to ry o f W a rs on the T u r c u -C a u c a s ia n
B o rd e r 1 8 2 8 - 1 ^ 2 1 (Cambridge: Cambridge University Press, 1953), 4 3 6 -4 4 2 . Ruslann ve tngilizle-

rin 1 9 17 yılında bölgede yapabilecekleri potansiyel müşterek harekât ile ilgili ek analiz için bkz.
Larcher, L a G u e rre T u rqu e, 4 4 8 -4 5 6 .
5. Cemal, M em o irs o f a T u rk ish S ta te sm a n , 19 13-1919 (Londra: Hutchinson, tarihsiz), 171.
6. A .g .e ., 171.

7. A .g .e ., 18 0 .

8. General Fahri Belen, B ir in c i D ü n y a H a r b in ’de T ü rk H a r b i, 19 17 Y ılı H a rek etleri, IV. Cilt (Ankara:
GK. Basımevi, 19 6 6 ), ııı. Ingilizlerin gaz hücum u görünüşte bir etki yapmadı. Dr. Yigal Shafîy
ters hava koşullarının gazı dağıttığını düşünmüştür.
9. A .g .e ., 112 . Muharebede rapor edilen gerçek Türk zayiatı 8 2 ölü, 1336 yaralı ve 2 4 2 kayıptır.

10. T C Genelkurmay Başkanlığı, B irin c i D ü n y a H a r b i’nd e T ü r k H a r b i, S in a F ilistin C ep h esi, IV. Cilt 2.


Kısım (Ankara: GK . Basımevi, 19 8 6 ), ı8.
11. Cem al Paşa, M em o irs o f a T u rk is h S ta tesm a n , 19 13-19 19 ,18 3.
12. Cyril Fals, T h e G re a t W a r (New York: G. P. Putnam’s Sons, 19 59 ), 250.
13. Brigadier General F. J. Moberly, H isto ry o f the G re a t W a r , based on O fficial D o cu m en ts, T h e C a m p a ­
ign in M eso p o ta m ia 1914-1918, c. 4 (Londra: H M S O ,i9 23), 1-8.

14. Cemal, M em o irs o f a T u rk ish S ta tesm a n , 19 13-19 19 ,18 3.


15. Belen, 19 17 Y ılı H areketleri, 1 1 4 ,1 1 5 .
16 . Cemal, M em o irs o f a T u rk is h S ta te sm a n , 19 13-19 19 ,18 3.
17. A.g.e., 184.
18. Moberly, C a m p a ig n in M eso p o ta m ia , c. 4 ,1 8 3 .
19 . Cemal, M e m o irs o f a T u rk is h Sta tesm a n , 19 13-19 19 ,18 8 .
20 . A .g .e ., 1 9 0 ,1 9 2 .
21. A.g.c.,195.
22 . Belen, 19 17 Y ılı H a rek etleri, 115.
23. A .g .e ., 116 .

24. A g .e ., 125.

2 6 . T C Genelkurmay Başkanlığı, S in a -F ilis t in C ep hesi, 1 1 4 ,1 1 5 .

352 N o t la r
27- 7. Ordu Komutam’ndan Başkomutan Vekiline Mektup, Belen, 19 17 Y ılı H a rek etleri, Belge 2; Mo-
berly, C a m p a ig n in M eso p o ta m ia , c. 4, Ek 4 2 , 348-351. Belen mektubun tarihini 2 0 Eylül 19 17 ola­
rak, Moberly ise 30 Eylül 1 9 17 olarak vermektedir.
28. T C . Genelkurmay Başkanlığı, S in a -F ilis in C ep h esi, 12 8 .
29- A .g .e ., 389.
30. A .g .e ., 509.

3i- Falls, Th e G rea t W a r, 2 36 .


32. Larcher, L a G u e rre T u rq u e , 4 4 4 .

Y e d İn c İ Bölüm
1. W . E. D. Allen ve Paul MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields A H isto ry o f W a rs o n the T u rc o -C a u c a s ia n
B o rd e r 1 8 2 8 - 1 ^ 2 1 : (Cambridge: Cambridge University Press, 1953). 457.

2. T C Genelkurmay Başkanlığı, B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, K a fk as C e p h esi O rd u H a rek â tı,

Cilt II (Ankara: G K Basımevi, 19 6 7 ), 14 9 -150 .


3. General Fahri Belen, B ir in c i D ü n y a H a r b i ’nd e T ü rk H a r b i, 19 18 yılı hareketleri, V . Cilt (Ankata: G K
Basımevi, 19 6 7), 19 -150 .
4. A.g.e., 150.
5. A .g .e . 151.

6. T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a rek â tı, 4 4 2 .


7. W . E. D. Ailen ve Paul MuratofF, C a u c a s ia n Battlefields, 458.
8. A T A Ş E , Komutan, Şifreli Rapor, 13-14 Mart tarihli operasyonlar, 3. Ordu Komutanı’ndan Başko­
mutan Vekili’ne, 21 Mart 19 18 . Erzincan ile Erzurum arasındaki bölgede aralannda çocukların da
bulunduğu çok sayıda M üslüm an Türk ölü bulundu. Ne var ki 3. Ordu henüz ana yollardan çıkıp
köylere ulaşmamıştı ve buralarda daha büyük sayılarda ölü bulunması bekleniyordu. Arşiv 4 /3 6 7 1,
Dolap 163, Çekmece 5, Dosya 2 9 4 7 , Bölüm 6 2 8 , İndeks 31-, 3-3.
A T A ŞE , 4 . Orduya gönderilen şifre, ı Nisan 19 18 , Erzurum ’da 2 1 2 7 M üslüm an Türk erkek cese­
di bulunmuştu. Olay tarihinde orada sadece Ermeniler bulunuyordu (Ruslar daha önce kentten
ayrılmıştı). Arşiv 4 /3 6 7 1, Dolap 16 3, Çekmece 5, Dosya 2 9 4 7 , Bölüm 6 2 8 , İndeks 3-4.
9. A T A ŞE , Harekât Dairesinden şifreli mesaj, 3. Ordu Komutanı’ndan ı. ve 2. Kafkas Kolorduları Ko-
mutanlanna, 25 Mart, 19 18 . “Oltu ve Kars’a doğru harekete hazırlanın. Köylerde Ermeni ve Rum ­
ların makineli tüfek ve top dahil, silahlı direnişiyle karşılaşabilirsiniz.” Arşiv 4 /3 6 7 1, Çekmece ı.
Dosya 2 9 14 , Bölüm 4 77 , İndeks 67-2, 67-3.
10 . T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a rek â tı, 4 77 .
11. A.g.e., 4 78 .
12. A T A Ş E , Üçüncü Ordu Karargâhı 2 Daire’den (İstihbarat) Türk Genelkurmayı’na şifreli mesaj, ı
Mayıs 19 18 . Bu rapor Trabzon ile Erzincan arasındaki köyleri belirtmektedir. Erzincan’da Müslü­
manların sadece katledilmediğini, öldürüldükten sonra parçalandıklannı kaydetmektedir. Arşiv ı
/ 2, Dolap 10 9 , Çekmece 4, Dosya 359, Bölüm 10 2 3, indeks 3-36.
13. T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a rek â tı, Kroki 79 .
14 . Ailen ve Muratoff, Caucasian Battlefields, 4 6 6 .
15. A.g.e., 4 78 .

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 333


ı6. Ailen ve MuratofFta belirtilen malumatın tersine, Vehip Paşa aniden görevden alınıp yerine H a­
lil Paşa getirilmedi.
17- T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a re k â tı, 526 .
ı8. A .g .e „ 544.

19. T C Genelkurmay Başkanlığı, T ü rk S ila h lı K u vvetler T a rih i, O s m a n lı D evri B ir in c i D ü n y a H a r b i İ d a ­


ri Faa liye tler ve Lojistik, X . Cilt, (Ankara: G K Basımevi, 19 85), 507.

20. A .g .e 507.

21. T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O r d u H a rek â tı, 580 , 581.


22 . Ailen ve Muratoff, Caucasian Batleilelds, 4 9 5.

23- T C Genelkurmay Başkanlığı, 3. O rd u H a rek â tı, 59a.


24. A ^ . e . , 544.

25. TC. Genelkurmay Başkanlığı, Birinci D ü n y a H a r b i ’nd e T ü rk H a r b i, S in a -F ilis t in C ep hesi IV. Cilt,
2. Kısım (Ankara: G K Basımevi, 19 8 6 ), 536.
26 . A .g .e ., 538.

27. A .g .e ., 540.

28. General Sir Archibald Wavell, A lle n b y : A S tu d y in G reatness (New York: Oxford University Press,
19 4 1), 2 4 9 -2 50 .
29 . T C Genelkurmay Başkanlığı, S in a -F ilis t in C ep h esi, 615.
30. A.g.e, 6 17.

31- Belen, i g i 8 Y ılı H a rek etleri, 6 9 .


32. Belen, 19 18 Y ılı H arek etleri, 71.

33- Wavell, A ü e n b y : A S tu d y in G reatness, 2 6 9 .

34- T C Genelkurmay Başkanlığı, S in a -F ilis t in C ep h esi, 6 2 6 .


35- Belen, 19 18 Y ılı H areketleri, 7 2 .
36. T C Genelkurmay Başkanlığı, S in a -F ilis tin C ep h esi, 6 6 2 7 .

37- Belen, 19 18 Y ılı H a rek etleri, 72 .


38. T C Genelkurmay Başkanlığı, S in a -F ilis tin C ep hesi, 731.

39- Belen, 19 18 Y ılı H a rek etleri, 2 0 6 .


40. Busch, Briton Cooper, M u d ro s to L a u sa n n e : B r it a in ’s F ro n tier in W est A s ia , i g i 8 - i g 2 j (Albany: New
York Eyalet Üniversitesi, 19 76 ) 10 -20 .
4 1. T C Genelkurmay Başkanlığı, T ü rk İstiklal H a r b i I, M o n d ro s M ü ta rek esi ve T a tb ik a tı (Ankara: G K
Basımevi, 19 9 9 ), 11-20 . Taktik seviyede, sahadaki Türk orduları 19 18 -19 kışında savaşmaya hazır­
lanıyorlardı.

SEKİZİNCİ B ö l ü m
1. Fahri Belen, B irin ci C ih a n H a r b i’nde T ü rk H a rb i, 1918 YUı Hareketleri, V. Cüt, (Ankara: G K Basımevi),
1967), 217-236.
2. A .g .e ., 237.

3. A .g .e ., 238.

4. T C Genelkurmay Başkanlığı, T ü rk S ila h lı K u vvetler T a rih i, O s m a n lı D evri B ir in c i D ü n y a H a r b i, i d a ­


ri Faa liye tler ve Lojistik, (Ankara: G K Basımevi, 19 85), 583.

334 N o tla r
T C Milli Savunma Bakanlığı tarafından Ankara’da 1 9 9 8 yılma bastınlan ve beş büyük ciltten olu­
şan kitaplar savaş kayıplarının kapsamlı listesini içermektedir. Kitap 18 77 -7 8 Rus Savaşı ile başla­
makta ve 1 9 9 8 ’de PKK’ya karşı güvenlik operasyonlarında ölenlere kadar gelmektedir. Araştırma­
cılar için talihsiz olan husus, bu kitapların ölen bireyleri adlan ve il ve köylerine göre vermeleri
olup toplamlar verilmemektedir.
Niali Ferguson, T h e P ity o f W a r (New York; Basic Books, 19 9 9 ), 295,
A.g.c., 2 9 9 .
Yigal Shefîy, B ritish Intelligence in the Palestin e C a m p a ig n 1914-18 (Londra: Frank Cass, 19 9 8 ), 47-
51. Dr. Shefîy Anadolu askerlerinden oluşan 8. ve 10. Piyade Tüm enlerin yerel olarak askere alı­
nan (çoğu Araplardan oluşan) 23., 25. ve 27, Piyade Tüm enlerinden daha yüksek kaliteli piyade
tümenleri olarak değerlendirildiğini ifade etmektedir.

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 335


SEÇİLMİŞ Kayn ak ça

A rş İV K a y n a k l a r İ
Ankara: A T A Ş E : Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı
1/2 Karargâh, İçişleri Bakanlığı
ı/ ı Başkomutanlık Vekâleti Dairesi
1/131 Türk Genelkurmay Karargâhı Harekât Dairesi
4 /3 6 7 1 3. Ordu Karargâhı
4 / 8 7 4 9 5. Ordu Karargâhı
1/6 5 Şevki Grubu karargâhı

Resm î B elgeler ve T a r İh ç e l e r
Akbay, Cemal. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, c. ı, O s m a n h İ m p a ra to rlu ğ u ’n u n S iy a s i ve A s k e ri H a ­
z ırlık la rı ve H a rb e G irişi. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 1.

Arı, Kemal, B ir in c i D ü n y a S a va şı Kronolojisi. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 7 .


Askeri Müze, A sk e ri M ü z e R e sim K o leksiyonu , İstanbul: Harbiye, Askeri M üze ve Kültür Sitesi Komu­
tanlığı, 19 9 5.
Aspinall-Oglander, Tuğgeneral C.F. H isto ry o f the G re a t W a r , based o n O fficial D o cu m en ts: M ilita ry O p e ­
rations G a llip o li, c. 1-2. Londra: H M SO , 19 2 4 -19 30 .

Bean, C. E. W . Official H isto ry o f A u s tra lia in the W a r o f 19 14-1918; T h e S to ry o f A N Z A C , c. 1-2. Queens­


land: Queensland Üniversitesi Yayınevi, 19 8 1 (19 4 2 bas. yeniden basımı).
Belen, General Fahri. B ir in c i C ih a n H a r b i ’nd e T ü rk H a r b i 19 14-1915-1916-1916-1918 Y ılı H arek etleri, I-V.
c., Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 6 5 -19 6 7 .
Demirel, M uamm er. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e E r z u r u m ve Ç evresin d e E rm e n i H a rek â tla rı /1814-1918/. A n ­
kara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 6 .
Falls, Captain Cyril. H isto ry o f the G re a t W a r , based on O fficial D o cu m ents, M ilita ry O p eratio ns E gypt a n d
P alestine, 1914-1918, c. i. Londra: H M S , 19 30 .

Gooch, G.P. ve Harold Temperley, ed. B ritish D o cu m ents on the O rigin s o f the W a r , 18 9 8 -19 14 , c. ii.
Londra: H M SO , 19 2 6 .
Hurewitz, J.C. D ip lo m a cy in the N e a r a n d M id d le E a st: A D o cu m en ta ry R ecord : 1535-1914, c. i, 19 14 -19 5 6 ,
c. 2. Princeton, NJ: Van Nostrand Company, 19 56 .
İstihbarat Bölümü, Kahire, İngiliz Ordusu, H a n d b o o k o f the T u rk ish A r m y . 8. geçici bas.. Şubat 19 16 ,
Nashville: Battery Press (yeniden basım).
Moberly, Tuğgeneral F. J. H isto ry o f the G re a t W a r, B a sed on O fficial D o cu m ents, Th e C a m p a ig n in M eso ­
p o ta m ia 1914-1918, c. I. Londra: H M SO , 19 23.

Şükrü, M ahm ut Nedim, F ilistin S a v a ş ı (1914-1918/. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 5.


Thomazi, Albay A., Ç a n a k k a le D e n iz S a v a sı. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 7 .
T.C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk İstiklal H a r b i - 1, M o n d ro s M ü ta rek esi ve T a tbika tı. Ankara: G e -
nelkurmay Basımevi, 19 6 2 .

336 SEÇİLMİŞ Ka y n a k ç a
T .C . Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a H a r b i, IX. c., T ü rk H a v a H a re k â tt,A n k a ra : Genelkurmay
Basımevi, 19 6 9 .
T.C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk S ila h lı K uvvetleri T a rih i III. c., ı. kısım {19 0 8 -19 2 0 ), ı. Kitap. Anka­
ra; Genelkurmay Basımevi, 19 7 1
T.C . Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, V. c., Ç a n a k k a le C ep hesi, 2 . Kitap.
Ankara :Genelkurmay Basımevi, 19 78 .
T.C. Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i, III. c., Ira k - Ira n C ep hesi, 1914-1918,
1. Kısım. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 7 9 .
T.C. Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk S ila h lı K uvvetleri T a rih i, O s m a n lı D evri B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk
H a rb i, V. C., 3. Kitap, Ç a n a k k a le C ep hesi H a rek â tı ( H a z ir a n ı g ı y O c a k ı g ı 6 ) , Ankara: Genelkur­

may Basımevi, 19 8 0 .
T.C . Genelkurmay Başkanlığı. A s k e ri T a rih Y a y ın la n Belgelerle E rm e n i S o ru n u . Ankara: Genelkurmay
Basımevi, 19 83.
T.C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk S ü a h lı Kuvvetleri T a rih i O s m a n lı D e vri B ir in c i D ü n y a H a r b i İd a r i F a ­
aliyetler ve Lojistik, X. c., Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 85.

T.C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk S ila h lı Kuvvetleri T a rih i, O s m a n lı D evri B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk


H a r b i, V. c., 3. Kitap, Ç a n a k k a le C ep hesi H a rek â tı ( H a z i r a n ı g i 4 - 2 j N is a n 1915). Ankara: Genelkur­

m ay Basımevi, 19 9 3.
T.C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk İstiklal H a r b i ’ne K a tıla n T ü m e n ve D a h a Ü st K a dem elerd eki K o m u -
t a n la n n B iyografileri. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 8 9 .

T.C . Genelkurmay Başkanlığı. B a lk a n H a r b i ( ı g ı z - ı g ı j ) . Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3.


T.C . Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a rb i, K afk as C ep hesi j n c ü O rd u H areketi,
Cilt I ve II. Ankara; Genelkurmay Basımevi, 19 9 3.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü r k H a rb i, V. c., Ç a n a k k a le C ep hesi H a rek eti,
in c i K itap ( H a z ir a n ı g i 4 - 2 ^ N is a n 1915). Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3.

T.C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü rk S ila h lı K uvvetleri T a rih i, B a lk a n H a r b i ( ı g ı z - ı g ı j ) , II. c., E d im e K a ­


lesi E tra jin d a k i M u h a reb eler. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3.

T .C . Genelkurmay Başkanlığı. T ü r k S ila h lı K uvvetleri T a rih i, B a lk a n H a r b i ( ı g ı z - ı g ı ^ ) , III. c.. G a r p O r ­


d u su , V a r d a r O rd u su ve U s tru m a K o lordusu . Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 3.

T.C . Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü rk H a r b i A v r u p a C ep h eleri (Ö z e t ). Ankara: G e­


nelkurmay Basımevi, 19 9 6 .
T.C. Genelkurmay Başkanlığı. B irin c i D ü n y a H a rb in d e T ü rk H a rb i, V. Cilt, Ç a n a k k a le Cephesi H areketi, 1.,
2. K itap ların ö z e tle n m iş T a rih i ( H a z ir a n 1914-9 O ca k ı g ı 6 ) . Ankara; Genelkurmay Basımevi, 19 9 7.

T.C . Genelkurmay Başkanlığı. B ir in c i D ü n y a ve istik la l H a r b in d e Ş eh it olan S u b a y , A s k e ri M e m u r ve A s t ­


su b a y la rın K a y ıtla n . Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 7 .

T.C . Genelkurmay Başkanlığı, T ü rk istikla l H a r b i I, M o n d ro s M ü ta rek esi ve T a tb ik a tı, Ankara: Genelkur­


m ay Basımevi, 19 9 9 .
T.C . Kültür Bakanlığı. C ep h elerd en K u rtu lu ş S a v a şın a , im p a ra to rlu k ta n C u m h u r iy e t ’e. İstanbul: Cenk O f­
set, 19 9 2 .
T. C . Savunm a Bakanlığı. Ş eh itle rim iz , 1-5 Cilt, Ankara: T C Milli Savunma Bakanlığı, 19 9 8 .
Türk Hava Kuvvetleri Türk H avacılık Ta rihi ı g i 2 - ı g i 4 (Birind Kitap), Eskişehir: Uçuş Okullan Basımevi, 19 50 .

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 337


Türk Hava Kuvvetleri. Türk H avacılık T a rih i 1914-1936 (ikind Kitap), Eskişehir: Uçuş OkuUan Basımevi, 1951.
Türk Hava Kuvvetleri. T ü rk H a v a a lık T a rih i 19 17-1918 (İkinci Kitap, İkinci Cilt), Eskişehir: Uçuş Okul-
lan Basımevi, 19 51.
Türk Hava Kuvvetleri. İstiklal H a r b i, 1918-1923 (III. Cilt, İkinci Kitap), Eskişehir: Uçuş Okulları Basıme­
vi, 19 53.
Türk Hava Kuvvetleri. H a v a a lık T a rih i T ü rkler, ı, Etimesgut: Hava Kuvvetleri Basımevi, 19 7 1.
Yüceer, Nasır. B irin c i d ü n y a S a v a ş ı'n d a O stn an lı O r d u s u n u n A z e r b a y c a n ve D a ğısta n H a rek â tı, A z e r b a y ­
c a n ve D a ğ ısta n ’ın B a ğ ım sız lığ ın ı K a z a n m a s ı 1918. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 19 9 6 .

H A T IR A L A R

DeNogales, Rafael. F o u r Years beneath the Crescent. New York. Charles Scribner’s Sons, 19 2 6 .
Djemal Pasha [Cemal Paşa). M em o ries o f a T u rk is h S t a t e s m a n - i g i j- ig i g . Londra: Hutchinson.
Lawrence, T. E. Revolt in the Desert. Garden City, N .Y .: Doubleday, 19 2 7 .
Lawrence, T.E. S eve n p illa rs o f W is d o m : a T riu m p h . Stockholm: Alb. Bonniers, 19 4 6 .
Liman von Sanders, General o f Cavalry. F iv e Years in T u rkey. Londra: Bailliere, Tindall & Cox, 19 28 .
Morgenthau, Henry. A m b a ss a d o r M o rg e n th a u 's Story. Garden City, N.Y.: Doubleday Press, 19 18 .
Von Falkenhayn, Erich. G e n e ra l H e a d q u a rte rs i g i 4 - i g i 6 a n d its C ritic a l D ecisions. Londra: Hutchinson.

K İT A P L A R

Albertini, Luigi. T h e O rigin s o f the W a r o f 1Ç 14 . Oxford University Press, 19 52.


Allen, W . E. D. ve Paul Muratoff. C a u c a s ia n Battlefields: A H isto ry o f the W a rs on the T u r c o -C a u c a s ia n
B o rd er, 1928-1921. Cambridge University Press, 1953.

Atasu, Remzi, D e m iry o lla rın ın A s k e ri R o lleri ve Y a r ın a H a z ır la n ış la n . İstanbul: Askeri Matbaa, 19 39 .


Busch, Briton Cooper. M u d ro s to L a u s a n n e : B r it a in ’s Fro n tier in W est A s ia , i p i S - i g z j . Albany: State U ni­
versity o f N ew York Press, 19 7 6 .
Churchill, Winston S. Th e W o rld C risis. New York: Charles Scribners & Sons, 19 31.
Dabrian, Vakhakn N. W a rra n t f o r G e n o cid e : K ey B e m e n ts o f the T u r k o -A r m e n ia n Co nflict. N ew Bruns­
wick, N.J.: Transaction Publishers, 19 9 9 .
Esposito, Brig. General Vincent J., ed. T h e W est P o in t A tla s o f A m e r ic a n W ars, c. 2 ; 1900-1953. N ew York:
Praeger, 19 6 4 .
Falls, Cyril. T h e G rea t W a r. N ew York: G.P. Putnam 's Sons, 19 5 9 .
Ferguson, Niall. T h e P ity o f W a r. N ew York: Basic Books, 19 9 9 .
Freyberg, Paul. B e rn a rd F reyb erg V .C . : S o ld ier o f T w o N a tio n s. Londra: Hodder and Stoughton, 19 9 1.
Haythornwaite. Philip J. G a llip o li 1915. Londra: Osprey Press.
Herwig, Holger H. T h e First W o rld W a r. G e r m a n y a n d A u s tria -H u n g a ry , 1914-1918. Londra: Arnold, 19 9 7.
Hovannisian, Richard G., ed. R e m e m b era n ce a n d D en ia l. W ayne State Press, 19 9 8 .
Hovannisian, Richard G. The A rm e n ia n Holocaust: A B ib lU ^ a p h y relating to the Deportatiohs, Massacres, a n d the
Dispersion o f the A rm e n ia n People, 1915-1923.2. bas. Cambridge, Mass. Armenian Heritage Press, 1980.

Hickey, Michael. G a llip o li. Londra: John Murray, 19 9 5.


James, Robert Rhodes. G a llip o li, N ew York: Macmillan, 19 6 5.

338 SEÇİLMİŞ Ka yn a kç a
Johnstone, Tom. Orange, G re e n a n d K h a k i, the Sto ry o f the Iris h R eg im ents in the G re a t W a r , 1914-1918.
Dublin: Gill and Macmillan, 19 9 2 .
Keegan, John, T h e F irst W o rld W a r . N ew York: Alfred A. Knopf, 19 9 9 .
Kent, Marian, ed. THe Great Powers a n d the E n d o f die O ttom an Em pire. Londra: George Allen & Unwin, 1984.
Kiraly, Bela K. ve Nandor F. Dreisziger, ed. E ast C e n tra l E u ro p e a n Society in W o rld W a r I. New York: Co­
lumbia Press, 19 85
Langendiepen, Bem d ve Ahm et Güleryüz. T h e O tto m a n S te a m N a v y . Annapolis Md.; Naval Institute
Press, 19 9 5.
Larcher, Commandant M. L a G u erre T u rqu e d an s la G u erre M on d iale. Paris: Chiron & Berger-Levrault, 19 2 6 .
Macfie, A . L. T h e E n d o f the O tto m a n E m p ire 1908-1923. Londra: Longman, 19 9 8 .
McCarthy, Justin. M u slim s a n d M in o rities, T h e P o p u la tio n o f O tto m a n A n a to lia a n d the E n d o f the E m p i­
re. NewYork: London Press, 19 8 3.

Millar, Ronald. D eath o f a n A r m y , T h e Siege o f K u t 19 15-1916. Boston: Houghton Mifflin, 19 7 0 .


Miller, Geoffrey. Straits: B ritish p o lic y tow ards the O tto m a n E m p ire a n d the O rig in s o f the D a rda n elles C a m ­
p a ig n . Hull: University o f Hull Press, 19 9 7 .

Miller, Geoffrey. S u p e rio r F o rc e: the C o n s p ira c y b e h in d escape o f the G o eb e n a n d B reslau . Hull: University
o f Hull P ress,i996.
Moorehead, Alan. G a llip o li. N ew York: Harper & Row, 19 5 6 .
Moorhouse, Geoffrey. H e ll's F o u n d a tio n s: A T o w n , Its M y th s ^ G a llip o li. Bury St. Edmund: Hodder and
Stoughton, 19 9 2 .
Nicolle, David. T h e O tto m a n A r m y 1914-1918. Londra: Reed International Books, 19 9 6 .
Nicolle, David. L a w ren ce a n d the A r a b Revolts. Oxford: Osprey, 19 9 8 .
Perrett, Biyan. M eg id d o 19 18: T h e Last G re a t C a v a lr y V ictory. Oxford: Osprey Publishing, 19 9 9 .
Shaw, Stanford J. H isto ry o f the O tto m a n em pire a n d M o d e m T u rk ey, c. i. Cambridge: Cambridge U ni­
versity Press, 19 7 6 .
Shaw, Stanford J. ve Ezel Kural Shaw. H isto ry o f the O tto m a n E m p ire a n d M o d e m T u rkey, c. 2. Cambrid­
ge: Cambridge University Press, 19 77.
Sheffy, Yigal. B ritish M ilita ry Intelligence in the P alestin e C a m p a ig n , 1914-1918. Londra: Frank Cass, 19 9 8 .
Stell, Nigel ve Peter Hart. D efeat a t G a llip o li. Londra: Macmillan, 19 9 4 .
Stevenson, David. A rm a m e n ts a n d the C o m it y o f W a r : Europe, 1904-1914. Oxford: Clarendon Press, 19 9 6 .
Stone, Norman. T h e E astern F ro n t, 1914-1917. New York: Charles Scribner’s Sons, 19 75.
Taylor, Phil ve Pam Cupper. G a llip o li: A B a tt U fe ld G u id e . Kenthurst, Australia: Kangaroo Press, 19 8 9 .
Trumpener, Ulrich. G e r m a n y a n d the O tto m a n E m p ire . Princeton University Press, 19 6 8 .
Wavell, General Sir Archibald. A lle n b y : A S tu d y in G reatness. New York: Oxford University Press, 19 4 1.
Weber, Frank G. Eagles o n the C rescent: G e r m a n y A u s tria , a n d the D ip lo m a cy o f the T u rk is h A llia n c e , 1914-
1918. Ithaca, N.Y.: Cornell University Press, 19 7 0 .
Westlake, Ray. B ritish R eg im ents a t G a llip o li. Londra: Leo Cooper, 19 9 6 .
World Press. T h e W o rld A lm a n a c a n d E n cyclop ed ia 1914. N ew York: Press Publishing, 19 13.
Yalman, Ahm ed Emin. T u rk e y in the W o rld W a r. New Haven, Conn.: Yale University Press, 19 30.
Yılm az, Veli. B ir in c i D ü n y a H a r b in d e T ü r k -A lm a n İttifa k ı ve A s k e ri Y a r d ım la r ı. İstanbul: G em Offset,
1993-

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!


339
M akaleler

Doyle, Peter ve Matthew R. Bennett. “Military Geography: the influence o f terrain in the outcome o f
the Gallipoli Campaign, 19 15 ,” T h e G e o g ra p h ic a l J o u r n a l, 16 5 (19 9 9 ): 12-36.
Dyer, Gwynne. “The Origins o f the ‘Nationalist’ group o f officers in Turkey 19 0 8 -1 9 18 ,” /oum ai o f C o n ­
tem p ora ry H isto ry, 8 {1973): 12 1-16 4 .

Kocabaş, Süleyman. “ Birinci Dünya Harbi’nde Boğazlar Meselesi,” A sk e ri T a rih B ülteni, 39 (1995): 90-97.
Kürkçüoğlu, Ömer. “A n Evaluation o f the Ottoman Empire’s Entry into the World W ar,” A n k a r a Ü n i­
versitesi S iy a sa l B ilg iler Fak ü ltesi, 38 (1983): 2 2 7-24 3.

Seyhun, Mehmet Arif. “Yem en Savaş Anılan (5 May 19 14 -5 March 19 19 ),” A s k e ri T a r ih B ü lten i, 4 2
(1997): 1-51.
Wolf, John B. “The Diplomatic History o f the Bagdad Railroad,” The U n iversity o f M is s o u ri Stu d ie s: A
Q u a rterly o f Research, u {2) (1936): 1-10 7.

340 SEÇİLMİŞ Ka y n a k ç a
D İZ İN
Ab Abdülhamit II. 1 7 ,1 8 235, 243, 257, 274 , 310 , 320
Abdülkerim Paşa 1 4 6 , 1 4 7 , 1 7 5 , 18 1, 210 Bahçesaray 7 4
Adana 9 , 1 3 2 , 1 3 5 , 1 8 4 , 1 8 6 , 231, 2 4 2 , 273, 2 9 9 Bakû 2 50 , 252, 25 6 , 257, 2 5 9 , 2 6 0 , 2 8 7, 321
Aden 65 Balkan Savaştan 19 , 25, 27, 30, 34, 37, 39, 41,
Agam em non Zırhlısı 275 6 7 , 71, 73, 9 5 , 1 0 6 , 1 1 3 , 1 3 3 ,1 4 0 ,1 9 4 , 28 4,
Ahm et Fevzi Paşa 82 2 9 1, 323
Ahm et İzzet Paşa 2 2 , 1 8 3 , 1 8 7 , 1 8 9 , 1 9 1 , 19 4 , Banat 2 0 2
230 , 273, 2 9 2 Bandırma ııı, 2 6 2
Akçakale 91, 9 2 Baratov (General) 215, 2 1 6
Akka 270 Basra 6 5 ,7 4 , 7 6 , 9 2 , 95, 9 7, n o , 1 5 0 ,1 5 6 ,1 5 7 ,
Alaattin (Albay) 7 9 309
Albertini, Luigi 54, 324 , 338 Batum 65, 81, 20 8 , 250 , 253, 255, 257, 321
Aleksandropol 252 Bayburt 1 3 7 ,1 8 6 ,1 8 7 , 2 7 9 , 310 , 319
Ali Fuat Bey 231 Belen, Fahri 1 3 ,1 2 9 , 2 2 4 , 258, 3 2 6 , 328 , 330,
Ali İhsan Paşa 85, 8 6, 215, 2 16 , 2 4 2 334. 336
Ali Remzi (Yüzbaşı) 12 8 Benliahmet 85
Ailen, W . E. D. 15, 41, 5 5 , 1 4 5 ,1 4 7 , 2 2 2 , 245, Beyrut 2 4 2 , 273, 322
24 8 , 311, 323, 325, 328, 330, 332, 334, 338, BeytüUahim 10 0 , lo ı, 10 3, 2 3 9

339 Biçerov 259


Allenby, Edm und 2 2 1, 2 2 6 , 2 36 , 2 4 1, 2 4 4 , 2 6 1, Bingöl 1 8 9 ,1 9 4
2 6 4 , 2 6 5, 2 6 7 , 2 6 8 , 2 70 , 271, 273, 275, Bir Romani 2 19 , 319
30 1, 334, 339 Birinci Gazze Muharebesi 223
Alm an Askerî Heyeti 6, 2 2, 31, 32, 43, 45, 51, Birinci Ürdün Muharebesi 2 6 4
III, 303 Birüssebi 2 17, 223, 225, 2 2 6 , 231, 233, 235, 237,
Am are 9 8 , 151, 15 3 ,1 5 5 ,1 5 7 , 2 11, 2 14 , 2 2 7 , 2 9 2 , 238, 2 4 0 , 2 6 1, 2 6 7 , 320

317- 343 Bitlis 79 , 9 0 - 9 1 , 13 4 -1 3 5 ,1 8 5 ,1 8 9 , 318-319


Am m an 2 4 2 , 2 6 4 , 2 6 7 , 2 6 8 Bohtmer, G ra f von 1 9 7 , 1 9 9
Anzak 1 0 0 , 1 0 5 , 1 1 3 , 1 1 5 , 1 1 7 , 1 1 9 , 1 2 2 ,1 2 6 , 2 9 3 Bolayır 1 1 2 - 1 1 3 ,1 1 6 ,1 1 8 , 2 9 3
Ardahan 65, 81, 93, 250 , 251 Bolayır Berzahı 1 1 2 ,1 1 3
Astara 2 6 1 Breslau (Midilli) 4 9 , 57, 6 0 , 1 8 6 , 316, 339
Avlonya 2 0 9 Brest-Litovsk Antlaşması 245, 25 2, 253
Aylm er (General) 2 11, 2 12 Bükreş 20 , 43, 20 3, 2 0 7, 319
Aytepe 1 1 5 ,1 1 6
Aziziye 15 3 ,15 6 Cavit Bey 18, 49 , 5 3 ,15 5 ' Ca
Cavit Paşa 9 5 ,1 2 6 , 2 8 4
Ba Babıâli Baskım 19 , 2 8 9 Cehle Gölü 2 6 9
Bağdat 35, 6 9 , 7 6 , 95, 9 8 , 1 3 9 , 1 4 1 , 1 4 3 , 1 4 6 , Cem al Paşa
1 5 2 ,1 5 3 ,1 5 5 , 2 0 2 , 2 14 , 2 2 0 , 2 2 1, 2 2 6 , 232, Cevat Paşa 21, 22 , 4 9 , 52, 58, 59, 77, 9 9 ,1 0 2 ,

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!


341
ı o 8 , 12 9 , 2 16 , 2 1 7 ,2 2 1 , 223, 225, 2 30 , 232, El-Alameyn 2 2 3
235, 2 4 1, 2 6 3 , 2 6 7 , 2 8 4 ,2 8 9 , 331, 332, 338 Eleşkirt 1 3 3 , 1 4 4 , 1 4 7 , 1 4 9 , 1 7 5 , 1 8 7 , 24 8 , 2 7 9 ,
30 9 , 318, 330
Ça Çanakkale 23, 2 6 , 44 , 5 1,5 7 , 7 7 , 1 0 5 , 1 1 2 ,1 1 7 , Em ir A li Tebük 24 1
1 1 8 ,12 2 ,12 6 ,1 2 7 ,1 2 9 ,1 3 0 ,1 7 4 ,1 7 7 ,1 8 0 , Enver Paşa 21, 2 2 , 28 , 39, 45, 4 7 , 4 9 , 50, 52, 55,
1 8 1 , 19 0 , 2 17, 2 19 , 270 , 271, 275, 2 78 , 2 7 9 , 58, 61, 6 4 , 73, 74 , 77, 79 , 81, 8 2, 84, 8 6,
283, 28 5, 2 8 7, 2 9 0 , 2 9 4 , 30 1, 303, 30 7, 8 9 , 9 1, 9 2 , 9 4 , 9 8 , III, 1 1 8 , 1 2 1 , 1 2 3 ,1 2 8 ,
30 9 , 316 , 317, 327, 328, 330, 336, 337 1 3 3 , 1 3 7 , 1 3 9 , 1 4 1 , 1 4 2 , 1 4 6 , 1 4 9 , 1 6 9 , 171,
Çatalca 19 , 2 0 , 23, 2 6 , 2 9 , 4 2 , 43, 4 4 , 56, 63, 1 7 2 , 1 7 6 , 1 8 1 , 1 8 4 , 1 9 1 , 19 5, 20 3, 2 0 7 , 2 0 9 ,
68, 72 , 73, I I I , 1 1 3 , 177, 2 8 9 , 2 9 1, 2 9 2 , 2 12 , 2 14 , 217, 2 2 0 , 2 2 2 -2 2 3 , ^3°> ^35>
2 9 4 ,3 2 7 2 36 , 2 4 7 , 250 , 25 2, 253, 2 6 0 , 2 6 2 , 28 4,
Çerkezköyü 85 2 8 6 , 2 8 8, 2 9 0 , 2 9 2 , 303, 325
Çobandede 17 9 Enzeli 257, 2 5 9 , 321
Çoruh Nehri 18 6 Epir 43
Çoruh Seferi 18 7 E r ^ i 4 4 ,1 8 5
Eriha 2 6 1
Da Dalangöz 17 9 Erivan 134, 2 6 1
Delamain {General) Ermeni Patrikhanesi 135
Demirci 9 7 Erm eni tehciri 15
Dera 2 4 0 , 2 4 2 , 2 6 4 , 2 6 7 , 2 6 8 , 270 , 321 Erzincan 1 3 5 . 1 4 3 , 1 4 6 , 1 7 1 , 1 7 2 , 1 8 1 , 1 8 6 ,1 8 7 ,
Dıraç 2 0 9 1 8 9 ,1 9 0 ,19 4 , 202, 248, 279, 284, 294,
Dicle 37, 6 9 , 9 5, 9 8 , 1 5 0 , 1 5 2 , 1 5 4 , 1 5 6 , 2 12 , 214 , 310 , 319 , 333
2 2 6 , 2 2 8 , 2 30 , 24 3, 2 74 , 273 Erzurum 6, 23, 24, 2 6 , 65, 6 7 , 73, 7 9 , 83, 85,
Dilman 252, 2 6 1 87, 9 3 , 1 0 4 , 1 0 9 , 1 3 3 , 1 3 5 , 1 3 7 , 1 3 9 , 1 4 3 , 1 4 4 ,
Diyarbakır 7 9 , 9 0 , 9 1 , 1 3 5 , 1 3 7 , 1 3 8 , 1 8 3 , 1 8 5 , 1 4 6 , 1 4 7 , 1 6 6 , 1 7 1 , 1 7 2 , 1 7 4 , 1 7 8 , 1 8 0 , 18 1,
19 4 , 2 9 4 . 331 18 3 ,18 4 ,18 7 ,1 9 4 ,1 9 6 , 248, 249, 260,
Dobruca 2 0 2 , 2 0 4 , 2 0 6 , 319 2 7 9 , 2 8 4 , 310, 311, 317, 319 , 328 , 32 9 , 333
D ı^ b e y a z ıt 74 , 8 0 ,1 4 4 , 250 , 2 52 Esat Paşa 10 6 , ııı, 1 1 3 , 1 1 5 , 1 1 9 , 1 2 3 , 1 2 6 , 1 6 0 ,
Dokuzağaç 2 0 4 255, 28 3, 2 9 0
Dörtyol 134
Drama 115, 2 0 9 , 2 10 , 319 Fahri Paşa 1 3 ,1 2 9 , 2 0 7, 2 17 , 22 4 , 258, 326 , 327, Fa
Drujni 136, 2 4 8 330. 332. 334. 336
Dunsterforce 257, 259 , 2 6 0 , 2 74 Falkenhayn, Eric von 1 7 6 , 1 9 5 , 1 9 6 , 20 1, 20 3,
DıuısterviUe, L.C. 257, 2 5 9 -2 6 0 2 0 7 , 2 2 0 , 2 30 , 231, 232, 233, 235, 236 , 238,
2 6 1, 2 6 2 , 26 3 , 2 6 4 , 271, 285
Ed Edim e 19 , 2 0 , 23, 2 4 , 2 6 , 2 9 , 4 1, 4 4 , 52, 63, 72 , Falls, Cyrill 2 4 1, 331, 333, 336, 338
73, 9 1 , 1 0 9 , II I , 1 7 7 ,1 7 8 , 2 0 4 , 2 8 9 , 2 9 3, Fao 74 . 9 7

323- 337 Feldman (Yarbay) 82


El Alâ 2 4 1, 2 4 2 Feodosya (Kefe) 6 0
El Ariş 10 2 , 2 2 2 , 223, 319 Ferguson, Neil 2 7 9 , 28 1, 335, 338
El H afír 2 2 3 Ferit (Binbaşı) 7 9

342 DİZİN
Fethi Bey 2 1 Halit (Binbaşı) 10 9
Fevzi Paşa 8 2 , 1 8 3 , 1 8 4 , 1 9 3 , 2 3 6 , 2 3 9 , 283, 2 9 1 H am di Bey (Yarbay) 20 3
Fırat 37, 6 9 , 95, 9 8 ,1 3 8 .1 5 0 ,1 5 2 , 2 14 , 2 2 6 , 2 2 8 , H am it Fahri (Yarbay) 2 0 7
230 , 231, 2 6 3, 2 74 Hareket Ordusu 18
Filistin 13, 2 9 , 30, 37, 6 8 , 9 9 , lo ı, 1 6 9 ,1 7 6 , H asan İzzet Paşa 7 9
20 1, 2 0 2 , 2 16 , 2 19 , 2 2 1 , 2 2 5 , 230 , 232, 235, H asan Paşa 12 6
236 , 2 39 , 2 4 1, 2 4 4 , 245, 2 6 1, 2 6 3 , 265, Hasankale 1 3 4 , 1 7 5 , 1 7 7 , 1 7 8
2 6 8 , 273, 275, 285, 2 8 9 , 2 9 1, 29 3, 30 0 , Hasbi (Binbaşı) 10 9
30 1, 305, 307, 311. 313, 332, 334, 336 Hava Birlikleri 2 9 8 , 30 1
Frankenberg, von (Albay) 9 9 Haydarpaşa 6 0 , 9 1, 93, 2 0 9 , 235
Fulye 24 1 Hedye 2 4 2
Helles Burnu 113
Ca GaÜçya 1 3 ,1 5 , 8 7 , 1 7 1 , 1 9 5 ,1 9 9 , 2 0 1, 20 3, 230 , Hem edan 2 16 , 2 4 2 , 257, 2 5 9
233, 2 7 9 , 2 9 4 , 310 H ınçak 138
Galip Paşa 7 9 Hicaz 9 9 , 2 17 , 2 4 2 , 2 4 6 , 254, 2 6 4 , 2 9 4 , 310
Gazze 74 , lo ı, 1 0 3 ,1 7 9 , 2 0 a , 2 2 2 , 2 23, 225, H ilm i Paşa 203
2 2 6 , 231, 233, 235, 237, 2 38 , 2 4 0 , 2 6 1, 2 6 2 , Hüsamettin (Yüzbaşı) 2 4 7
2 6 7 , 2 7 1, 2 7 9 , 310 , 32 0 H üseyin H üsnü Paşa 18
Gelibolu 6 , ıı, 13, 2 9 , 30, 4 4 , 7 1 , 1 0 3 , 1 0 5 , 1 0 7 ,
n o , 1 1 4 ,1 1 7 ,1 1 9 ,1 2 1 ,1 2 6 ,13 0 ,1 3 9 ,1 4 2 , İskenderun 9 2, 24 2 , 273
1 4 9 , 1 5 2 , 1 5 7 , 1 6 0 , 1 6 2 , 1 7 1 , 1 7 3 ,1 7 6 ,1 7 7 , İsmail Hakkı Bey 2 7 4
1 7 9 ,1 8 1 ,1 8 4 ,1 8 9 ,1 9 1 ,19 3 ,1 9 4 ,19 6 ,19 7 , İttihat ve Terakki 17, 2 1, 5 1,1 3 3 , 2 8 9 , 2 9 2 , 29 3
20 3, 2 0 4 , 2 0 7, 2 2 1 , 2 2 2 , 235, 2 4 4 , 2 6 0 ,
2 6 2 , 2 6 3, 285, 2 9 0 , 2 9 1, 29 3, 2 9 4 , 2 9 9 , Jön Türkler 1 7 ,1 8 , 51, 5 3 , 1 3 0 , 131, |ö
30 0 , 316
Giresun 65, 2 4 8
Goeben (Yavuz) 4 9 , 57, 6 0 , 30 1, 316 , 339
Kamil Paşa 1 9 , 1 4 3 , 1 7 3 , 1 7 5 , 1 8 0 , 18 1, 2 8 4 Kb
Goltz, Colmar von der 2 6 , 28 , 2 9 , 74 , m , 12 6 , Karadağ 19 , 20 , 4 1
1 5 6 ,15 7 , 2 12 , 213, 2 8 5, 2 9 0 , 2 9 2 , 30 7 Karaköse 79 , 8 0 ,1 4 7
Gözcübabatepe 115 Kayzer W ilhelm 45, 232
Guse (Yarbay) 7 9 , 8 1, 8 7 , 1 4 3 , 1 7 3 , 18 1, 2 8 6 Kâzım Bey 9 1, 9 2 , ııı, 2 2 7
G üm rü 252 Kirte 1 1 8 , 1 1 9 , 317
Gürcistan 2 4 4 , 245, 253, 255, 257, 2 9 4 , 305 Kosova 1 9 ,1 3 3
Kotur 9 4 , 9 5, 250

Ha H ahz Hakkı Bey 2 2 , 6 0 , 65, 6 6 , 7 1 ,7 4 , 81, 8 2, Köprüköy 74 , 9 1 , 1 3 4 , 1 7 4 , 1 7 6 , 2 7 9 , 30 9 , 311,

8 6 , 89, 9 0 , 9 8 ,1 4 3 , 2 9 6 316 , 318, 325


Halep 56, 9 2 , 1 0 0 , 1 3 4 , 1 3 5 , 18 1, 230 , 231, 233, Kress, Freiherr von 9 9 , lo a, 2 17 , 2 19 , 22 3, 235,

235, 2 36 , 273, 2 77 , 32 2 2 39 , 253, 285


Halil Bey (Albay) 59, 9 1, 2 12 , 2 14 , 30 4 Kudüs 2 2 1, 22 3, 239 , 2 6 1 , 2 6 8 , 2 7 9 , 310, 321

Halil Paşa 2 14 , 2 2 6 , 2 2 7 , 2 2 9 , 230 , 2 36 , 2 4 2 , Kumkale 1 0 8 , 1 0 9 , 1 1 3 , 1 1 4 ,1 1 6

243, 2 5 6 , 2 5 9 , 2 6 0 , 2 8 3, 2 9 1, 2 9 2 , 334 Kum a 7 6 , 9 7, 98, n o , 1 5 0 , 151, 30 9, 317

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!


343
Kutül-Amare 1 5 2 ,1 5 3 ,1 5 5 ,1 5 7 , 2 11, 2 14 , 2 2 7 Nablus 2 4 0 , 2 4 4 , 2 6 1, 2 6 8 , 71, 2 7 9 , 2 8 6 , 301, Na
305, 30 7, 310 , 311, 321
La Larcher, M. Commandant 15, 87, 2 2 2 , 2 78 , 2 7 9 , Nahçıvan 2 6 1
315, 323, 32 4 , 32 6 , 328, 330, 332, 333. 339 Nasıriye 9 8 , 1 5 1 , 152
Limpus, Arthur H . 52, 58 Nikolai (Yarbay) 3 1 , 118
Londra Antlaşması 20 , 43 Niş 12, 13, 37, 43, 56, 65, 8 2, 8 9 , 1 0 5 , 1 1 4 , 132,
Lossow, Otto von (Albay) 214 , 253, 2 6 2 1 3 5 .1 3 7 - 1 3 9 - 1 7 9 - 1 9 7 . 225. 24 0 , 2 4 4 , 247,
Lülebuı^az 19 , 2 4 2 4 9 , 251, 25 2, 255, 2 6 0 , 2 8 9 , 30 4, 325
Nogales, Rafael de 1 3 7 ,1 4 2 , 3 2 9 , 338
Ma Mackensen, August von 20 3, 2 0 4 , 2 0 6 , 2 0 8 Nurettin Paşa 152-156 , 2 11, 2 12
Mahmut Kamil Paşa 1 4 3 , 1 7 3 , 1 7 5 , 1 8 0 , 18 1, 2 8 4 Nuri Paşa 2 56
M ahm ut Şevket Paşa 18-20 , 5 1 ,1 3 2
Malazgirt 1 0 4 , 1 4 3 , 1 4 5 , 1 4 7 , 1 4 9 , 1 5 0 , 1 7 5 , 1 7 9 , Oğnut 18 9 Oğ
1 8 7 ,1 9 3 , 2 4 8 -2 4 9 , 2 7 9 , 30 9 , 318, 32 9 Oltu 7 9 , 83, 84, 8 9 , 9 3 ,1 4 4 , 326 , 333
Maude, Sir Stanley (General) 2 14 , 2 2 1, 2 2 6 , 2 2 9 Oppen, von (Albay) 26 5 , 285
Medine 2 17, 2 4 0 , 2 4 2 Ordu-kolordu hareketleri
Mehmet A li Paşa 12 6 1. Ordu 1 9 ,2 9 , 3 1 ,4 1 ,4 3 , 50, 6 2 ,7 0 , 90 , III,
Mehmet Em in (Binbaşı) 9 7, 32 6 1 2 0 , 1 2 1 , 1 2 6 ,1 4 8 ,1 5 2 , 1 8 2 ,1 9 2 , 1 9 7 , 218,
Mehmet Fazıl Paşa 9 8, 151 234, 2 4 6 , 254, 2 6 2 , 263, 2 6 6 , 2 9 0 , 29 1,
Midilli Adası 275 3 0 0 ,3 14
Mihver Güçleri 3 8 , 1 0 4 , 1 2 6 , 1 3 0 , 1 7 2 , 2 0 2 -2 0 3, 2. Ordu 19, 24, 2 9 , 3 0 ,4 0 ,4 4 , 6 8 ,7 1 ,7 5 ,7 7 ,
2 2 9 , 2 70 , 2 9 0 85, 98, 9 9 , III, 1 1 8 , 1 2 0 ,1 2 3 ,1 2 4 , 1 2 6 ,
Mondros Limanı 275 1 4 3 , 1 4 8 , 17a, 1 8 1 , 1 8 5 ,1 8 7 ,1 9 0 ,1 9 2 ,1 9 4 ,
Morgenthau, Henry 57, 32 9 , 338 2 1 8 ,2 3 0 , 234, 236, 245, 2 4 6 , 254, 2 6 6 ,
M uam m er Bey (Sivas Valisi) 137 272 , 273, 279 , 2 9 0 , 295, 2 9 9 , 300, 310.
MuratoiF, Paul 1 5 , 4 1 , 1 4 5 , 1 4 7 , 2 2 2 , 24 5, 2 4 8 , 3 1 4 ,3 1 8 ,3 1 9
311, 323, 325, 328-330, 332-334, 338 3. Ordu 18, 23, 30, 3 1 ,4 0 ,4 4 , 64, 65, 6 7 ,7 0 ,
Mustahı Kemal ıı, 18 ,2 1 ,4 9 ,5 3 ,1 0 8 ,115 ,118 ,124,
73- 74- 7^> ^7- 89, 95, ııo , 1 2 0 ,13 4 ,13 7 ,
12 6 ,16 3 ,1 8 3 ,18 4 ,1 8 9 ,1 9 1,19 7 ,2 30 ,2 32 ,2 3 6 - 1 4 0 ,1 4 2 , 1 5 0 ,1 5 2 ,1 5 3 ,1 7 2 ,1 7 6 , 1 7 8 ,1 8 4 ,
2 3 8 ,2 6 5 ,2 6 7 ,2 6 9 ,2 7 3 ,2 8 3 ,2 8 5 ,2 9 2 ,2 9 3 ,3 19 1 8 7 ,1 9 0 ,1 9 3 , 20 6 , 218, 2 22, 234, 236,
Musul 9 2 , 9 5 ,15 3 , 215, 2 :6 , 2 2 7 , 230 , 235, 256,
245, 2 4 9 ,2 5 1 , 252, 254, 256, 2 6 6 , 272,
2 7 4 , 2 75, 32 2
277, 29 1, 2 9 2 , 2 9 5 ,2 9 9 ,3 0 0 ,3 0 7 , 314,
M uş 19 , 21, 23, 2 9 , 35, 45, 50, 52, 59, 64 , 71,
3 1 7 ,3 1 9 ,3 2 1 , 3 2 5 ,3 2 8 ,3 3 0 , 332. 334, 336
73- 7 6 . 77 . 79 -8 0 , 8 8, 9 1, 9 2 , 9 4 , 9 6 , 1 0 2 , 4. Ordu 2 9 ,4 0 , 64, 6 9 , 7 0 ,7 5 ,7 6 , 9 9 ,1 0 2 ,
10 8, ıro, 1 1 4 , 1 1 5 , 1 1 7 - 1 1 9 , 1 2 1 , 1 2 9 , 1 3 1 , 133,
103, IIO, 1 2 0 ,1 3 4 ,1 3 6 ,1 4 8 ,1 8 2 , 1 9 2 , 217,
1 3 5 , 1 4 1 , 1 4 4 , 1 4 7 , 1 4 9 , 1 5 1 , 1 5 3 , 1 5 5 , 1 7 1 , 175,
218, 2 2 1 ,2 2 3 , 225, 230, 232. 234, 235,
1 7 8 , 1 8 0 , 1 8 1 , 1 8 9 , 1 9 4 , 1 9 5 , 1 9 8 , 2 12 , 213,
237, 241, 242, 246 , 254, 263, 2 6 6 , 26 7,
2 16 , 2 2 0 , 2 2 2 , 22 5 , 231, 2 4 0 , 2 4 2 , 2 4 4 ,
2 6 9 , 273, 28 9 , 300, 314, 3 2 8 ,3 3 3
2 4 7 , 2 4 8 , 255, 2 6 3 , 2 6 5, 2 6 7 , 2 6 9 , 275,
5. Ordu III, 1 1 2 ,1 1 4 ,1 1 8 ,12 0 ,1 2 4 ,1 2 6 ,1 3 0 ,
277, 2 8 2 , 28 5, 2 8 6 , 2 9 2 , 2 9 8 , 30 7, 311, 313, 1 4 8 , 1 7 1 , 1 8 2 ,1 9 2 , 20 3, 2 18 , 234 , 236 ,
319. 331- 333 2 4 6 , 254, 2 6 2 , 26 3, 2 6 6 , 2 7 2 , 30 0 , 314

344 DİZİN
6. Ordu 9 5 , 1 2 0 , 1 3 6 , 1 4 8 , 1 5 1 .15 2 ,15 6 ,157 ^ 9 9 .1 0 0 . 1 2 0 . 1 4 8 . 1 8 2 . 1 9 2 . 2 1 8 . 2 3 4 ,
18 2 .1 9 2 , 218, 2 2 6 , 230, 234, 2 3 6 ,2 4 6 , 2 4 0 , 24 2, 2 4 6 ,2 5 4 , 2 6 6 , 2 7 2 ,2 7 3 , 28 0
2 5 4 ,2 5 6 , 263, 2 6 6 , 272, 275, 2 9 1 ,3 0 0 13. Kolordu 4 0 , 62, 65, 6 9 ,7 3 , 95, 9 6 , 1 4 8 , 151,
7. Ordu 230, 232, 2 3 4 ,2 4 0 , 2 4 6 ,2 5 4 , 261, 1 5 7 ,1 8 2 ,1 9 2 , 211, 2 1 5 ,2 1 6 , 218, 2 2 6 , 234,
265, 267, 2 6 9 , 272 , 273, 2 9 1, 293, 314 2 4 2 , 243, 24 6 , 254, 2 6 6 , 272, 275, 28 0
8. Ordu 2 3 6 ,2 4 0 ,2 4 6 ,2 5 3 , 2 5 4 ,2 6 3 ,2 6 5 , 273 14. Kolordu 4 0 ,1 2 4 ,1 2 9 ,1 4 8 ,1 8 2 , 218, 234,
9. Ordu 2 5 4 ,2 5 7 , 259, 2 6 1, 2 6 6 , 272, 277, 24 6 , 254, 2 6 6 , 272, 280
29 4, 314 15. Kolordu 1 1 2 , 1 2 0 ,1 4 8 ,1 9 2 ,1 9 7 , 200, 205,
İdam Ordusu 2 5 6 ,2 5 7 ,2 5 9 ,2 6 0 ,2 6 6 ,2 7 2 ,2 8 4 2 1 8 .2 3 3 .2 3 4 , 24 6 , 254, 2 6 6 ,2 7 2 , 2
1. Kolordu 31, 3 2 ,4 0 ,4 4 , 6 6 ,7 0 , 9 2 ,1 2 0 ,1 2 6 , 2 8 0 ,2 9 3 , 2 9 4 ,3 1 9
1 4 8 .1 8 2 .1 9 2 , 234, 2 4 6 ,2 5 4 , 2 6 6 , 272, 16 . Kolordu 1 2 5 , 1 4 8 , 1 8 2 , 1 8 4 , 1 8 7 , 1 8 9 , 191,
280 1 9 2 ,1 9 4 , 218, 234
2. Kolordu 4 0 ,4 4 , 62, 66 , 70 , 91, 9 2 , m , 120, 17. Kolordu 1 2 6 ,2 7 2 , 28 0
1 2 1 . 1 4 8 .1 8 2 .1 8 7 .1 9 2 .1 9 4 . 2 1 8 , 234, 18. Kolordu 1 4 8 , 1 5 1 ,1 8 2 , 1 9 2 , 211, 2 1 8 ,2 2 6 ,
2 6 6 , 2 6 7 ,2 9 1 228 , 234, 2 4 6 , 254, 274, 2 9 1
3. Kolordu 3 0 , 4 0 ,4 2 ,4 4 , 62, 65, 6 7 ,7 0 , 71, 19 . Kolordu 234, 24 6 , 254, 2 6 6
10 6 ,10 7 , III, 1 1 3 , 1 1 5 , 1 1 7 , 1 2 0 ,1 4 8 ,1 8 2 , 20. Kolordu 2 10 , 218, 225, 234, 237, 239, 246,
1 8 5 .1 8 7 .1 8 9 .1 9 2 , 2 3 3 ,2 3 4 , 237, 24 6 , 254, 265, 26 7 , 2 7 1 ,2 7 3 , 280, 319, 320
2 5 4 ,2 6 5 , 2 6 6 , 270 , 273, 280, 2 9 0 , 2 9 4 21. Kolordu 234, 24 6 , 254, 2 6 6 ,2 7 2
4. Kolordu 4 0 ,4 4 , 62, 6 7 ,7 0 , III, 12 0 ,14 8 , 22. Kolordu 225, 234, 237, 24 0 , 265, 2 6 6 ,2 6 8
1 8 2 ,1 8 6 , 1 8 7 ,1 8 9 ,1 9 2 ,1 9 4 , 218, 234, 2. Kafkasya Kolordusu 2 4 8
245, 24 6 , 248, 252, 254, 255 Osmaniye 37, 9 2 ,1 8 5 , 2 4 2 , 2 7 3 ,3 0 6
5. Kolordu 4 0 ,4 4 , 6 2 , 65, 6 9 ,7 0 , 9 0 , 1 1 8 , 120, Ölü Deniz (Lût Gölü) 24 0 , 2 4 1
1 2 4 , 1 3 4 , 1 4 8 , 1 8 1 , 1 8 5 ,1 9 2 ,2 1 8 ,2 3 4 , 291
6 . Kolordu 4 0 ,4 4 , 56, 6 2 , 6 8 ,7 0 ,7 1 , 73, 98, Pallavicini (Avusturya, Macaristan Büyükelçisi) 54 Pa
9 9 . 1 2 0 . 1 2 6 . 1 2 9 . 1 4 8 . 1 8 2 , 203, 205, Panturanizm 133, 325
208, 2 1 8 ,2 3 4 ,2 4 9 , 2 5 0 ,2 5 5 , 2 5 6 ,3 19 , Pantürkizm 78
7. Kolordu 4 0 ,4 2 , 4 4 , 62, 65, 66, 7 0 ,12 0 , Pehlevi 2 5 6
1 4 8 .1 8 2 .1 9 2 .2 1 8 , 234, 2 4 6 ,2 5 4 , Plevne
266 7 3 ,1 7 7
8. Kolordu 40 , 6 2 ,7 0 , 9 9 ,1 0 0 ,1 0 2 ,1 0 3 ,1 2 0 , Pozantı 3 7 ,18 5 , 30 6
148, 218, 234, 24 2 , 24 6 , 2 5 4 ,2 6 6 , 267, Prens Faysal 2 4 1
9. Kolordu 3 1 ,4 0 ,4 4 , 6 2 , 6 7 ,7 0 ,7 9 , 81, 82,
84, 86, 88, 9 3 , 1 2 0 ,1 4 4 ,1 4 9 ,1 7 5 , 1 7 8 , Radoslavov (Rus Büyükelçisi) 53 Ra
1 8 2 .1 8 4 .1 8 6 .1 9 2 , 328, Refet (Albay) 123
10. Kolordu 4 0 ,4 4 , 6 2 , 67, 70, 79 , 81, 87, 89, Remadiye 2 2 8 , 2 36
9 3 . 1 2 0 .1 4 4 .1 4 6 .1 4 8 .1 7 6 . 1 7 8 .1 8 0 .1 8 2 , Rıfat (Binbaşı) 10 9
1 8 4 .1 8 6 .1 9 2 , 289 Rize 24, 2 6 , 38, 39, 6 6 ,1 8 3
11. Kolordu 4 0 ,4 4 , 6 2 , 6 9 , 7 0 ,7 9 , 82, 8 6, 93,
1 2 0 ,1 4 4 , 1 4 6 , 1 4 8 ,1 4 9 , 1 7 4 , 1 7 6 ,1 7 8 , Sait Halim Paşa 2 0 ,4 7 , 52 Sa
1 8 0 ,1 8 2 ,1 8 4 , 1 9 2 Sam i (Albay) 9 , 115, 2 9 0
12. Kolordu 2 8 ,4 0 , 62, 64, 6 9 , 7 1 , 7 3 , 95, 9 6, Sam sun 4 4 , 6 5 ,1 8 6

SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM! 345


Sanders, Liman von 22, 31, 32, 4 3 , 45, 49, 53, 57, Ş erif H üseyin 2 17 , 2 4 1
74 , 9 0 , I I I , 1 1 9 , 1 2 1 , 1 2 6 , 1 2 8 , 1 3 0 , 1 9 6 , Şuayyibe 150
19 7, 2 0 2 , 2 4 4 , 2 6 2 , 2 6 3 , 2 6 8 , 2 70 , 271, Şükrü A li Bey (Albay)203
285, 2 9 9 , 30 1, 30 7, 315, 324 , 32 6 , 327, 330,
331. 338 Talat Paşa 21, 4 9 , 53, 54, 275, 3 2 9 Ta
Saraybosna 45, 51, 6 1 Taşnak 1 7 , 1 3 2 , 1 3 3 , 1 3 8 , 2 4 7
Sarıkamış 6 ,1 5 , 6 5 ,7 6 , 77, 7 9 , 83, 84, 85, 87, Taylor, A.J.P. 39 , 50, 6 1, 324, 339
88, 8 9 , 9 0 , 93, 9 4 , 1 3 5 , 1 3 6 , 1 4 6 , 1 4 7 , 1 4 9 , Tebriz 7 6 , 9 0 , 9 2 , 9 4 , 1 4 4 , 1 4 9 , 255, 257, 2 6 0 ,
250 , 2 7 9 , 28 3, 2 8 4 , 2 8 7, 30 9 , 317, 325, 3 2 6 2 6 1, 321
Saros Körfezi 1 1 2 , 1 1 4 , 1 1 6 , 1 2 3 , 1 2 4 , 1 2 8 Tefile 2 4 1
Schellendorf, Friedrich Bronsart von 2 2 , 31, 51, Tekirdağ 65, 9 9 , 1 0 6 , 1 0 8 , 2 9 3
55, 57, 6 0 , 63, 6 4 , 6 6 , 71, 74 , 8 2, 87, 9 8 , Tiflis 65, 2 4 7 , 25 2, 253, 2 8 9
230 , 231, 2 4 8 , 2 8 6 , 2 9 6 Tire 9, 23, 4 2 , 74 , 84, 85, 9 7, 9 8 , 1 2 5 , 1 4 0 , 141,
Schıüenbeı^, von 253, 325 1 5 7 ,1 7 3 , 225 , 2 6 4 , 2 6 9 , 30 7
Seddülbahir 1 0 8 , 1 0 9 , 1 1 3 , 1 1 5 , 1 1 7 , 1 1 8 , 1 2 2 ,1 2 6 , Tortum 1 3 7 ,1 3 9 ,1 4 4 , 2 7 9 , 30 9 , 317
1 2 8 ,1 8 0 , 2 9 4 , 317, 318 Trablusgarp 1 8 ,1 0 0 , 2 9 2 , 2 9 8
Seeckt, H ans von 2 4 8 , 253, 2 6 2 , 2 8 6 Trabzon 81, 9 3 , 1 4 3 , 1 7 1 , 1 7 2 , 1 7 4 , 1 8 1 , 1 8 3 ,1 8 7 ,
Selanik 1 7 , 1 9 , 20 , 43, 2 0 8 , 2 0 9 , 2 11, 2 4 4 , 2 70 , 1 9 4 , 1 9 6 , 24 8 , 2 4 9 , 252, 310, 319 , 333
275, 2 8 9 Transkafkasya Federasyonu 245, 2 4 9 , 252
Selmanpak 15 3 ,15 4 , 2 11, 2 7 9 , 30 9 , 318 Tronnier (Albay) 31
Sen Petersbıurg 4 6 Trumpener, Ulrich 39 , 50, 52, 54, 324 , 325, 339
Seret Nehri 2 0 8
Shefiy, Yigal 8, 2 8 2 , 335, 339 ü rfa 1^8, 2 1 7 Ur
Sina 28 , 7 2 , 73, 75, 76 , 9 8 , lo ı, 1 0 7 , 171, 2 16 , Urm iye 2 6 1
217, 2 1 9 , 2 73, 2 7 9 , 30 9 , 310 , 319 , 332, 334 Ustruma Nehri 2 10
Sivas 6 0 , 1 3 5 , 1 3 7 , 1 3 8 , 1 8 6 , 32 9 Uzunköprü 1 2 6 ,1 9 7 , 20 4 , 2 0 7, 2 9 9
Sofya 21, 5 3 ,1 9 7 , 2 9 3
Souchon, W ilhelm 4 8 , 50, 51, 53, 56, 6 0 , 63 Vacit Bey 155 Va
Stange (Yüzbaşı) 31, 81, 285 V an 12 , 23, 25, 2 6 , 34, 37, 52, 6 2 , 65, 6 6 , 6 9 ,
Suvla Koyu 1 2 4 , 1 2 5 , 1 2 8 7 0 , 74 , 7 9 , 8 2, 9 0 , 9 2 , 9 4 , 9 9 , 1 0 0 , 1 0 7 ,
Süleyman Askeri Bey 9 7, 9 8 ,1 5 0 1 2 0 , 1 2 2 , 1 2 4 , 1 2 6 , 1 3 4 , 1 3 7 , 1 3 9 , 1 4 1 , 143,
Süleymaniye 138, 215, 2 16 , 2 6 1 1 4 9 ,1 7 4 ,1 7 8 ,1 8 1 ,1 8 2 ,1 9 2 ,19 3 , 20 2, 209,
Süveyş Kanalı 57, 64 , 65, 68, 7 6 , 9 6 , 9 8 ,1 0 3 , 2 10 , 2 18 , 225, 234 , 2 39 , 2 4 0 , 2 4 8 , 250, 252,
ııo , 2 16 , 2 2 0 , 2 32 , 316 2 6 1, 2 6 2 , 2 7 9 , 2 9 2 , 301, 305, 30 6 , 30 9,
317, 318, 324, 32 6 , 336, 338
Şa Şam 17, 6 9 , 1 0 0 , 232, 235, 236 , 2 4 2 , 2 7 1, 3 2 2 Vehip Paşa 1 2 3 , 1 2 6 , 1 8 1 , 1 8 4 , 1 8 7 , 1 9 0 , 19 1,
Şattülarap 7 6 , 9 6 , 9 7, 2 5 6 245, 2 4 7 , 2 4 9 , 250, 252, 255, 25 6 , 28 3,
Şefik (Yarbay) 19 7 2 9 0 , 2 9 4 , 29 5 , 334
Şeria Irmağı 2 4 0 , 2 4 2 , 2 6 1, 2 6 4 , 2 6 7 , 2 6 9 , 2 70
Şerif (Albay) 8 6 , 2 17, 2 4 1 W angenheim , H ans von 45, 4 6 , 4 8 , 50, 52, 57, Wa
Ş erif Faysal 2 17 58, 6 1, 63

346 DİZİN
Weber, Frank G . 39 , 50, 5 4 , 1 0 7 , 1 1 3 , 1 1 6 , 12 3,

339
W illm er 1 2 4 ,1 2 5 , 285

Ya Yafa 2 4 0 , 2 70
Yahya Çavuş : i 5 , 1 1 6
Yakup Şevki Paşa 2 4 9 ,'2 5 1, 255, 260', 2 9 4
Yasin H ilm i (Yarbay) 19 7
Yem en 4 0 , 41, 6 2 , 6 5 , 7 0 , 1 2 0 , 1 4 8 , 1 8 2 , 19 2 ,
2 18 , 234 , 2 4 6 , 254, 2 6 6 , 2 7 2 , 2 9 2 , 310, 34 0
Yudeniç (General) 1 4 5 ,1 4 7 , 1 7 4 , 319
Y u su f İzzet Paşa 19 3
Y u su f Ziya Paşa 18 4

Za Zadem stom (Albay) 31


Z ap Nehri 2 7 4
Zeytun 138, 2 17
Ziştovi 2 0 7
Ziya Gökalp 133
Ziya Paşa 7 9 , 8 2 ,1 8 4

SİZE ÖLMEYİ E m r e d iy o r u m ! 347

You might also like