You are on page 1of 5

Hipnoz Practitioner

HİPNOZU AÇIKLAMAYA YÖNELİK TEORİLER


Hipnozu açıklamak için bugüne kadar çok çeşitli görüş ve teoriler ileri sürülüştür. Fakat bütün
bunların hiçbiri, bu durumun doğasını açık, kesin ve net bir şekilde açıklayamamıştır. Bu
durumun en önemli nedeni de, hemen her araştırmacının kendi tecrübe ve bilgi birikimiyle
kendi inanç ve düşüncesi doğrultusunda teoriler geliştirmesi olmuştur. Araştırmacıların her
biri kendi yakaladığı gerçeğin sınırlı bir parçası ile gerçeğin tamamını açıklama çalışmaktadır.

Hipnozun doğasını açıklamaya çalışan görüş ve teoriler Mesmer’le başlamış, gelişmeler


değişmeler göstererek günümüze kadar sürmüştür. Bu teorilerin her biri zamanla yerini bir
sonrakine bırakmış bazen de yeni bir bulgu ya da fenomenin gösterilmesiyle eski görüşler ve
teoriler yeniden gündeme gelmiş ve taraftar bulmuştur. Buna iyi bir örnek; detayları
Hipnozun Tarihçesinde anlatılan Mesmer’in “Evrensel Fluid” teorisidir. Dr. Braid’in manyetik
etki ve paslar yapmadan da hipnoz oluşabildiğini göstermesiyle unutulan bu teori, sonradan
birtakım paranormal fenomenlerin ancak bu akışkanlarla oluşabileceğinin ileri sürülmesiyle
tekrar gündeme gelmiştir ve bu teorinin günümüzde de savunucuları bulunmaktadır.

Magnetisma Animale Teorisi


Hipnozu açıklamaya çalışan ilk teori Franz Anthony Mesmer tarafından ileri sürülmüştür. Bu
teoriye göre bütün kainatı canlılıkla ilgili “manyetik bir akışkan” doldurmaktadır. Mesmer bu
akışkanların mıknatıslardan ve hipnoz yapabilen kişilerden hipnoz olacak kişilere geçtiğine ve
hipnozun bu şekilde oluştuğuna inanıyordu. 1765’te yayınladığı “Yıldızların ve Gezegenlerin
İnsan Vücudu Üzerindeki Etkileri” isimli doktora tezi ile bu teorinin temellerini atmıştı. Bu
tezinde “Kainatta hiçbir boşluğun olmadığına, maddelerin bölünebilen en küçük parçalarının
bile aralarındaki boşlukların bir cevherle (fluid) dolu olduğunu belirtiyordu. Bu akışkanın canlı
cisimlere değişik etkileri olduğunu, aynı zamanda da canlı cisimleri değişik gök cisimlerinin
etkisine maruz bıraktığını ileri sürüyordu. Bu akışkanın insan vücudunda da özel bir etki
bıraktığını, insanı çevresindeki diğer canlı ve cisimlere karşı etkili olmaya kabiliyetli kıldığını
açıklıyordu. Bu akışkanın canlı cisimlerdeki etkisinin mıknatısın etkilerine benzer
gördüğünden bu etkiye de “Canlı Mıknatısiyet= Magnetisma Animale” diyordu. İnsanda da
mıknatıslarda olduğu gibi kutuplanmalar olduğunu, bu kutuplanmalarda bir dengenin
bulunduğunu, bu dengenin bozulması ile hastalıkların ortaya çıktığını ileri sürüyordu. Parmak
uçlarından bu manyetik akışkanın diğer insanlara geçtiğine inanan Mesmer, pas adını verdiği

1
Hipnoz Practitioner

el ve kol hareketleri ile bu akışkanı danışanlarına geçirerek danışanlarını tedavi ettiğine


inanıyordu.

Mesmer’in bu açıklamaları doğrultusunda hipnoz olayı önceleri “Magnetisma” olarak anılmış,


Mesmer’in açıklamalarına da “Magnetisma Animale” teorisi ya da “ Fluidistik” görüşü ismi
verilmiştir.

Hipnotizma Görüşü
Mesmer’den sonra yapılan pek çok çalışmada hipnotik trans halinin oluşmasında hipnoz
yapılacak kişiye mıknatıslarla veya elle uygulama yapılmasının şart olmadığı gösterildi.
Özellikle bu konuda geniş çalışmaları bulunan Dr. Braid (1795-1868) deneklerin bakışlarını
belli bir nesne üzerinde sabit hale getirmekle transın oluştuğunu gözledi. Sonuçta hipnoz
oluşması için “Manyetik akışkanların” geçmesinin gerekli olmadığını göstermiş oldu. Bu
çalışmalar sonucunda Dr. Braid, hipnotik trans haline Yunanca uyku anlamına gelen hipnoz
(Hypnos) adını verdi. Manyetizma yerine de hipnotizma deyimini kullandı. Sonra da bir çeşit
uyku hali olmadığı anlaşılmakla birlikte, hipnotik trans hali bu tarihten sonra hipnoz olarak
anıldı. Dr. Braid hipnotizma ile ilgili görüşlerini açıkladığı “Neurohypnology” isimli bir de eser
yayınladı. Ancak bu eseri ilgi görmedi. Dr. Braid hipnotik trans haline uyku anlamına gelen
hipnoz demişti ama tam olarak hipnozun “Bir çeşit uyku veya uyku benzeri bir hal olduğunu”
söylememişti. Hipnozun uykunun bir çeşidi olduğunu ileri sürenler ise Braid’den daha sonraki
zamanlarda hipnozu araştıran fizyologlar olmuştur.

2
Hipnoz Practitioner

Fizyolog Görüşleri
Bir fizyolog olan Bernet hipnozun serebral korteksin bazı temel hücrelerinin
fonksiyonlarındaki değişiklikler sonucu oluştuğunu ileri sürüyordu.

Meşhur Rus fizyolog Pavlov ise yaptığı uzun çalışmalar


sonunda hipnozun birtakım şartlandırma refleksleri ile
oluştuğunu ve normal uykunun bir çeşidi olduğunu
söylüyordu. Pavlov’a göre normal uyku ile hipnoz arasında,
niceliksel bazı farklar dışında asla niteliksel bir fark yoktu.
Hipnotik trans hali de normal uyku gibi tamamen
“Korteksin bir inhibisyon hali” idi. Pavlov inhibisyonun
normal gece uykusunda tüm kortekse yayılmış olduğu
halde, hipnozda korteksin belli bölgelerine lokalize olduğunu söylüyordu. Hipnoz
seanslarında kişi ile kurulan temasların, korteksteki inhibisyon alanları dışında kalan “Uyanık”
kısımlar sayesinde olduğunu ileri sürüyordu.

Pavlov’un bu açıklamaları ilk başta büyük ölçüde doğru gibi görülmektedir. Fakat; kortekste
uyanık kısımların kalarak uyuma hali yalnızca hipnoza has bir durum değildir. Başka bazı
durumlarda da benzer hallere rastlanmaktadır. Örneğin gece çok uykusuz kalmış, yorgun
düşmüş ve bu nedenle uyuyakalmış bir anne kolay kolay uyandırılamazken, çocuğunun
hafifçe ses çıkarması onu kolayca uyandırabilmektedir. Benzer şekilde bir değirmen
gürültüsünde uyuyan bir değirmenci, değirmenin durmasıyla hemen uyanmaktadır. Her iki
örnek hipnoz dışında da kortekste uyanık kısımlar kalarak uyunabildiği göstermektedir.

Yine bugün için biliyoruz ki; hipnotik durum fizyolojik açıdan uykudan çok uyanıklık haline
benzemektedir. Çünkü; Hipnotik trans halinde çekilen EEG (Elektroensefalografi) dalgaları
uykudaki bir insanınkinden çok uyanık ve şuurlu bir insanınkine benzemektedir.
(Elektroensefalografi ya da EEG, beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel yöntemle izlenmesini
ölçen yöntemdir.) Yine uykuda bazal metabolizma hızı %10 azaldığı halde hipnotik trans
halinde değişmemektedir. Benzer şekilde beynin oksijen ve glikoz tüketimi de uyanıklıktaki
gibidir. Uykuda tendon refleksleri tamamen ortandan kalktığı ya da oldukça zayıfladığı halde
hipnotik trans halinde uyanıklıktaki gibi normal bulunmaktadır.

3
Hipnoz Practitioner

Diğer bazı fizyologlar ise hipnotik durumun merkezi sinir sisteminin aktivitesindeki
değişiklikler sonucu ya da beyin içindeki bazı ganglionların inhibisyonu ile oluştuğunu ileri
sürmüşlerdir. Günümüz fizyologları ise hipnozu “Birbirini takip eden telkin veya çeşitli
uyarımlar sonucu nörolojik mekanizmalarla ortaya çıkan spesifik bir Fizyolojik hal” olarak tarif
etmektedirler.

Bütün yönleri ile ele alınıp incelendiğinde hipnotik trans halini sadece fizyolojik
mekanizmalarla açıklamanın da mümkün olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Özellikle de
hipnotik trans halinde ortaya çıkan ve ilerde incelenecek olan paranormal fenomenleri bugün
için bilinen fizyolojik mekanizmalarla açıklamanın imkanı yoktur.

PSİKİYATRİSTLERİN GÖRÜŞÜ
Histeri Görüşü
Bu görüşlerden ilki Charcot’un görüşüdür. Charcot; histerinin sinir sistemindeki bir
bozukluktan meydana geldiğini, hipnozun da ancak benzer sinir sistemi hastalıkları olanlarda
meydana gelebileceğine inanıyordu. Gerçekte histeri konusunda zamanında büyük çalışmalar
yapmış olan Charcot’un kendisi hiç hipnoz yapmamıştı ve yalnızca asistanlarının yaptığı
toplam 15 hipnoz vakası üzerinde çalışmıştı. Bu vakalar da kendi kliniğindeki histeri vakaları
idi. Charcot’un görüşleri önceleri taraflar bulmuşsa da sonradan tamamen terk edilmiştir.
Günümüzde yalnızca histerik kişilerin değil, aynı zamanda aklı başında normal kimselerin de
hipnoza gayet uygun kişiler olabildiği herkes tarafından kabul edilmektedir.

Telkin Görüşü
Telkin; bir fikrin, bir düşüncenin muhatıbına kabul ettirilmeye çalışılmasıdır. Bu sözle, yazıyla,
işaret veya sembollerle olabilir. Hipnozun da telkinler sonucu oluştuğunu düşünülerek bazı
psikiyatristler tarafından “Hipnoz; telkinle ortaya çıkan, düşüncenin yalnızca bir fikir veya
obje üzerinde odaklanması halidir (monoideism)” diye tanımlanmıştır. Yine bu psikiyatristler
tarafından, “Hipnotik trans halinin ortaya çıkması için kişinin dikkatini bir noktada veya
fikirde toplamak ve kişiyi bunun dışındaki her türlü gayretten alıkoymak gerekir” denilmiştir.
Bu nedenle de sessiz, loş ortamların ve monoton bir şekilde uygulanan telkinlerin hipnozu
kolaylaştırdığı bildirilmiştir.

4
Hipnoz Practitioner

Yine telkinle ilgili olarak, kendi kendine telkinin, bütün telkinlerin esası olduğu ileri sürülmüş,
hipnozun da aslında oto hipnoz olduğu, hipnotist rolünün ise gerçekte kişinin oto hipnozuna
yardım etmek olduğu iddia edilmiştir.

Hipnozu telkinle ilgili olarak açıklamaya çalışan bir diğer görüşe göre de, “ Hipnoz; kişinin bir
fikri tenkitsiz kabulündeki bir artış” olarak tanımlanmıştır. Bu düşüncede de doğruluk payı
olmakla birlikte hipnozu, sadece telkine uygunluktaki bir artış olarak tanımlamak da doğru
değildir. Çünkü bazı kimseler uyanık halde iken, hipnotik trans halindekinden daha fazla
telkine müsaittir. Bu bilinen bir gerçektir. Ayrıca; hipnotize edilen bir insan, çoğunlukla
zannedildiği gibi tamamen pasif ve her türlü telkine, her zaman hazır da değildir. Bugün için
başka gerçek de, telkinin hipnozdan ayrı bir fenomen olduğudur.
Bütün bunlar göz önüne alındığında hipnozun telkinle ilişkisi olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Bununla birlikte hipnozu yalnızca telkinle açıklamanın hem eksik hem de yanlış olacağı gayet
açıktır.

Psikanalitik Görüşler
Psikanalitik görüşün kurucusu olan Freud da diğer pek çok ilim adamı gibi bir sahne
hipnotizmacısının gösterisinden sonra hipnoza ilgi duymaya başlamış ve hipnozu tedavide
kullanmayı denemiştir. Fakat bazı hastalarını hipnoz etmekte güçlük çekip başarısızlığa
uğramış ve hipnozdaki bilgi ve gözlemlerden yararlanarak meşhur psikanaliz metodunu
kurmuştur.

Psikanaliz metodu ise o zamanın fikri akımlarının da etkisiyle giderek yaygınlaşmış ve uzun
yıllar hipnozun unutulmasına veya görmezlikten gelinmesine neden olmuştur.

Freud ve onun ekolünü takip eden psikanalitik görüş yanlısı psikiyatristler de kendi görüşleri
açısından hipnozu açıklamaya çalışmış ve kendi görüşleri doğrultusunda bazı teoriler
geliştirmişlerdir.

You might also like