You are on page 1of 4

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ DERS NOTLARI

Doç. Dr. Hilmi BENGİ


OSMANLI DEVLETİNİN SON DÖNEMİNDE SİYASİ HAREKETLER, FİKİR
AKIMLARI VE MEŞRUTİYET
Fransız İhtilalinden sonra milliyet fikirlerinin Osmanlı gayrimüslim tebaası arasında yayılması,
yabancı devletlerin onları isyana teşvik etmesi Osmanlı Devleti’ni ciddi bir bunalıma sürükledi.
Padişah II. Mahmut, «Ben tebaamın Müslümanını camide, Hristiyanını kilisede, Musevisini
havrada fark ederim. Aralarında başka bir fark yoktur» diyerek vurguladığı eşitlik yaklaşımı
daha sonra Osmanlı aydınlarınca benimsenerek temel politika haline geldi.
OSMANLI BİRLİĞİ FİKRİ (OSMANLICILIK)
Osmanlıcılık olarak adlandırılan bu fikir akımı Osmanlı tebâsı arasında din, dil, ırk farkı
gözetmeksizin eşitliği, Osmanlı Birliğini (İttihad-ı Anâsır) benimser.
Bu fikri savunan Genç Osmanlılar (Jön Türkler) öncülüğündeki aydınlar 1876’da I. Meşrutiyet
ve 1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ile hedeflerine ulaştılar ama ülkede (özellikle Balkanlarda)
milliyet temeline dayalı isyanların birbiri ardına ortaya çıkması, Osmanlıcılık fikrinin
etkinliğini kaybetmesine sebep oldu.
İSLAM BİRLİĞİ FİKRİ (İSLAMCILIK)
İslamcılık olarak bilinen bu akım, dünya Müslümanları arasında birliği savunur. Tanzimat ve
Islahat Fermanlarını eleştiren bu fikir hareketi, özellikle II. Abdülhamit zamanında güçlü bir
akım olmuştur. İngiltere başta olmak üzere batılılar bu düşünce birliğini bozmak için ajanlar
aracılığıyla özellikle Arap dünyasında yoğun çaba göstermişlerdir.
TÜRK BİRLİĞİ FİKRİ (TÜRKÇÜLÜK)
Türk Birliği özlemini çeken, Asya’da yaşayan tüm Türkleri Osmanlı padişahının yönetimi
altında birleştirmeyi amaçlayan Pantürkist (Turancı) bir düşünceyi benimseyen bu fikir akımı
II. Abdülhamit devrinde gelişmiştir. Türkçülük olarak adlandırılan bu fikir hareketinin
oluşmasında ülkedeki karışıklıklar-olumsuz gelişmeler ve dünyadaki gelişmeler, Türklerin
başta Balkanlar olmak üzere dünyanın başka yerlerinde de yaşadıkları büyük acılar önemli rol
oynamıştır. Batıdaki Türkoloji çalışmaları ve Rusya’daki Türk soyluların faaliyetleri de bu fikir
akımının oluşmasını sağlamıştır. Ünlü Türk sosyoloğu Ziya Gökalp, Türkçülüğün fikir babası
olmuştur. İttihat ve Terakki Fırkası’nın iktidarında Türkçülük düşüncesi güçlendirmiştir. Bu
düşüncenin halka yayılması amacıyla Türk Ocakları kurulmuştur.
BATICILIK (GARPÇILIK)
Özellikle batıda eğitim gören Osmanlı aydınları arısında gelişen bir düşünce akımıdır. Bu fikri
savunanları iki kategoride değerlendirebiliriz. Abdullah Cevdet gibi batının tekniği ile birlikte
uygarlığını, kültürünü tümüyle yansıtmayı hedefleyen tam batıcılık fikrini savunanlar, Celal
Nuri gibi Osmanlı Devletinin birlik ve bütünlüğünü gözetirken batıdaki gelişmeleri de
yansıtmayı hedefleyen kısmî batıcılar.


Bu ders notları TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi öğrencileri için hazırlanmıştır.

1
SOSYALİZM
Meşrutiyet döneminde fazla etkili olmayan bu düşünce akımı halkın birliği temel fikrini esas
alır. Halk İştirâkiyûn Fırkası adı altında örgütlenmiştir. İştirakçi lakabıyla tanınan Hilmi Bey
tarafından temsil edilmiştir.
LİBERALİZM
Adem-i merkeziyetçilik (yerinden yönetim) ve teşebbüs-ü şahsi ( özel girişimcilik) fikirlerini
savunan Prens Sebahattin’in öncülüğündeki grubu Osmanlının liberalleri olarak
tanımlayabiliriz. Ahrar Fırkası adı altında örgütlenen bu grup daha sonra Hürriyet ve İtilaf
Fırkası’na katılmıştır.

JÖN TÜRKLER (GENÇ OSMANLILAR)


Avrupa’yı yakından gören, devletin gidişatını beğenmeyen Türk aydınları, Osmanlı
Devleti’nde halkın devlet işlerini denetleyebileceği bir meşrutiyet idaresinin kurulmasını
istediler. Bu yolda gayret gösterenlerin başında Namık Kemal ve Ziya Paşa bulunuyordu. Bu
gruba “Genç Osmanlılar” , batılıların ifadesiyle “Jön Türkler” deniyordu.
Genç Osmanlılar, düşüncelerini yaymak için gazeteler çıkardılar; zor duruma düştüklerinde
Avrupa’ya ağırlıklı olarak Fransa’ya ve çalışmalarını orada sürdürdüler. Avrupa’yı yakından
gören, devletin gidişatını beğenmeyen Türk aydınları, Osmanlı Devleti’nde halkın devlet
işlerini denetleyebileceği bir meşrutiyet idaresinin kurulmasını istediler.
Genç Osmanlılar, meşrutiyet yönetimi kurulunca bir Osmanlı Milletinin oluşacağını
umuyorlardı. Osmanlı tebaası arasında vatandaşlık bağını güçlendirmeyi amaçlayan Genç
Osmanlıların Osmanlıcılık idealini paylaşan devletin üst kademesindeki Mithat Paşa,
Serasker Hüseyin Avni Paşa, Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa, gibi isimler Abdülaziz’i
indirerek V. Murat’ı tahta geçirdiler. (1876) Kısa bir süre sonra da zihnî dengesizlik
gerekçesiyle V. Murat’ın yerine meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren II. Abdülhamid’i tahta
çıkardılar.

BİRİNCİ MEŞRUTİYET
Abdülhamid’in Sadrazam olarak atadığı Mithat Paşa’nın başkanlığında bir kurul Kanun-u
Esasi’yi (anayasa) hazırladı. Abdülhamid’in anayasada yaptığı bazı düzeltmelerden sonra 23
Aralık 1876’da Beyazıt Meydanı’nda törenle meşrutiyet ilan edildi. Böylece Osmanlı
Devlet sistemi, mutlakıyetten meşruti monarşiye dönüşüyordu. 1876 Anayasası (Kanun-u
Esasi)’nın ilanı, padişahın yetkilerini kısıtlamadığı halde Türk tarihinin ilk yazılı
anayasası olması yönüyle bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir.
Üyelerini halkın seçtiği Meclis-i Mebûsan (Milletvekilleri) ile padişahın atadığı kişilerden
oluşan Meclis-i Âyan (Seçkinler Meclisi) Meclis-i Umumi’yi (parlamentoyu) oluşturuyordu.
İlk anayasa ile Padişahın nazırlar heyetini atama ve görevden alma, dış ülkelerle antlaşma ve
barış yapma, savaş ilan etme, meclisi açma ve kapatma gibi geniş yetkileri vardı. Bir süre sonra
Mithat Paşa sadrazamlıktan alındı ve Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tutularak yargılandı.
Meclis-i Umumi 20 Mart 1877’te çalışmalarına başladı.
Sadrazam Mithat Paşa’nın İngiliz desteği konusunda güvence vermesi üzerine Ruslara savaş
ilan edildi. (1877) . Rumi 1293 tarihine rastlaması sebebiyle 93 harbi diye anılan, hem batıda

2
Tuna boylarında hem de doğuda Kafkaslarda iki cephede çarpıştığı bu savaşta Osmanlı Ordusu
ağır yenilgiye uğrarken, Ruslar İstanbul önlerine kadar geldiler.
Savaş sonunda yenilgiyi kabullenen Osmanlı Devleti’nin barış talebi üzerine Ayestafanos
(Yeşilköy) anlaşması imzalandı (3 Mart 1878). Anlaşmaya göre; Sırbistan, Karadağ ve
Romanya tam bağımsız olacak, Sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanan
Bulgaristan Prensliği kurulacak, Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Kars,
Ardahan, Artvin, Batum, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Ruslara verilecek, Teselya Yunanistan'a
bırakılacak. Girit’te ıslahat yapılacak, Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı
ödeyecekti. Bu antlaşmanın şartları Osmanlı açısından son derece ağır olmaktaydı ve Rusya'yı
da Balkanlar'da tek güç haline getiriyordu. Nitekim bu durum Avrupa'nın diğer büyük
devletlerini rahatsız etmekteydi.
Aynı dönemde Sultan II. Abdülhamid Han, İngiltere'yi Rusya'ya karşı kışkırtmaktaydı. İngiltere
ve diğer Avrupa devletlerinin baskıları sonunda Rusya, antlaşmanın yeniden gözden
geçirilmesine razı oldu. 13 Haziran 1878'de Almanya İmparatorluk Şansölyesi Prens
Bismark'ın başkanlığında Berlin'de, Osmanlı, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-
Macaristan ve İtalya'nın katılımıyla bir kongre toplandı.
Batılı devletler bu anlaşmadan tatmin olmayınca Osmanlı açısından daha ağır hükümler içeren
Berlin anlaşması imzalandı. Bulgaristan’ın bağımsızlığının önü açıldı, Osmanlı Balkanlarda
önemli toprak kaybına uğradı. Hem Balkanlardan hem de Kafkaslardan Anadolu’ya göç dalgası
başladı. Büyük bir mülteci sorunu ortaya çıktı.
Rus savaşından yenik çıkılınca başlayan tartışmalar arasında ülke bütünlüğünü zedeleyici
fikirler de ortaya atılınca Padişah, yetkisini kullanarak 14 Şubat 1878’de Mebuslar Meclisi’ni
kapattı.

İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİNİN OLUŞUMU


Genç Osmanlılar içinde bir grup Meşrutiyet ideallerini gerçekleştirmek için siyasal örgütlenme
yoluna gittiler. 3 Haziran 1889’da Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinden İbrahim Temo, İshak
Sükûti, Abdullah Cevdet ve Çerkez Mehmet Reşit adındaki dört öğrenci tarafından İttihad-ı
Osmani Cemiyeti kuruldu. Daha sonra Hüseyinzade Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey,
Cevdet Osman, Kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Nazım Bey, Şerafettin
Mağmumi, Giritli Şefik de onlara katıldı.
Gizli olarak kurulmasına ve hücre yapısı ile faaliyet göstermesine rağmen cemiyet, özellikle
meşrutiyetten vazgeçilmesinden sonra faaliyetlerini artırdı. Tıbbiyelilerin kurduğu gizli
cemiyet kısa sürede yayıldı ve özellikle yüksekokul öğrencileri arasında taraftar buldu. Padişah
gizli cemiyetin varlığından 1892’de haberdar olunca takipler başladı. Gizli cemiyet II.
Abdülhamit yönetiminin takiplerinden kurtulmak amacıyla yurt dışına taşındı ve faaliyetlerini
Ahmet Rıza’nın öncülüğünde Paris’ten sürdürdü. Ahmet Rıza Paris’te İttihat ve Terakki
Cemiyetini kurdu ve Meşveret adında bir dergi çıkardı (1895). Yurt dışına kaçan İbrahim Temo
ve Abdullah Cevdet Romanya’da Jön Türk dergisini çıkardılar. Mülkiye tarih hocası Murat Bey
de Mısır’da Mizan dergisini çıkardı. Jön Türkler’den ayrılan adem-i merkeziyetçiler (yerinden
yönetimciler) ise Prens Sebahattin etrafında toplandılar
Paris’teki İttihat ve Terakki Cemiyeti 1907 yılında Selanik’te kurulan gizli Osmanlı Hürriyet
Cemiyeti ile birleşti. Bu birleşmeye yüzbaşı Mustafa Kemal’in Şam’da arkadaşları ile beraber
kurdukları gizli Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik Şubesi de dahil oldu. Makedonya’da
hızla yayılıp taraftar bulan cemiyet, Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile 27 Eylül 1907’de

3
resmen birleşti. Birleşme esnasında cemiyetin adı da değişti ve “Osmanlı İttihat ve Terakki
Cemiyeti” oldu.
9 Haziran 1908’de, Reval görüşmelerinde İngiltere ve Rusya’nın Makedonya’yı Osmanlı’nın
elinden almakta anlaştığı tezi üzerine Cemiyet mensupları, Rumeli’de büyük bir silahlı
ayaklanma başlattı. Resneli Niyazi’nin öncülük ettiği ayaklanma dalga dalga genişledi ve
İstanbul’a uzandı. 23 Temmuz 1908’de II. Abdülhamit’i, II. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda
bırakmışlardır.
İkinci Meşrutiyet döneminde legal bir siyasi parti olarak faaliyet gösteren İttihat ve Terakki,
Babıali baskını ile fiilen iktidarı eline aldı ve birinci Dünya Savaşı sonuna kadar iktidarda kaldı.

You might also like