Haye’de dünyaya geldi. Ailesi soylu ve aristokrattı. Ailesinin dördüncü çocuğuydu. 1606 yılında Kraliyet Kolejine gönderildi ve sekiz yıl boyunca eğitim aldı. Okul bittikten sonra ünlü matematikçi Mydorge ile tanıştı ve matematik ile ilgilenmeye başladı. Kolej eğitimi bittikten sonra Poitiers Üniversitesine gitti ve avukat olarak mezun oldu. Fakat hayatı boyunca avukatlık yapmadı. O dönemde üniversite bitirenlerin çoğunun yaptığı gibi orduya katıldı. Daha sonra orduda görevli olarak Hollanda’ya gitti. Burada işgalci İspanyollara karşı savaştı. Sonrasında ordudan ayrılarak birçok Avrupa ülkesini gezdi. Danimarka, Almanya, Macaristan, İtalya ve Polonya’yı ziyaret etti. Bu gezilerinin ardından Hollanda’ya gitti ve oraya yerleşti. René Descartes, eserlerinin büyük bir kısmını Hollanda’da ikamet ettiğinde kaleme alır. Hollanda’daki yaşamı çalkantılı geçmiştir. Bir dönem ateistlikle suçlanmış ve mahkûm edilmiştir. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra Fransa’ya dönmüştür. Burada Pascal, Gassendi ve Hobbes ile tanışır. “Cogito Ergo Sum” Dün gece rüyamda kendimi gördüm. Rüyamda bir tepenin üzerine oturmuş, güneşin batışını seyrediyor ve düşünüyordum. Yani kendimi rüyamda düşünürken gördüm ve sonunda düşünmekle ilgili şu sonuca vardım. Duyularımız çoğu zaman bizi aldatabilir. Buna göre, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını istesem de istemesem de peşin olarak kabul etmek zorundayım. Bunun böyle olduğunu kabul ettikten sonra, örneğin şu anda ben; bir sobanın karşısında bulunsam bile, gerçekten de o sobanın karşısında olduğumu bilemem, o sobaya elimi değdirsem ve elim yansa bile, bundan emin olamam. Çünkü o ben belki de rüya görüyor, hayal görüyorum veya o anda muzip bir şeytan benimle oyun oynuyor. Bütün bunların böyle olabileceği düşüncesi eğer doğruysa, bundan sonra artık benim şüphe duymayacağım tek bir şey var. Her şey yalan olsa bile gerçek doğru olan şey, benim düşünebiliyor olmamdır. Rüyamda benimle alay edildiğini veya rüyamda gördüğüm o bedenin bile bana ait olmadığını düşünsem ki, gerçekten de bu böyle de olabilir. O halde ben kendime şu soruları sorabilirim: Rüyamda düşünürken gördüğüm ben, acaba gerçekte var olan ben miyim? Veya rüyamda düşünürken gördüğüm ben, gerçekte var olmayan ben miyim? Yoksa rüyamdaki ben, hayal ürünü olan ben midir? Rüyamdaki ben düşünüyorsa ki evet düşünüyordu. Öyleyse rüyamdaki ben, gerçekten de var olmalıdır, fakat aslında var değil; ama yok da değil. O halde sadece düşünüyor oluşum, kendi başına benim var olduğumu kanıtlayamaz. Zira şu dünyadaki ben, belki de başka bir dünyadaki, başka bir rüyanın ürünü de olabilirim! O zaman şu sonuca varabiliriz: Düşünebiliyorsam mutlak bir yokluk yoktur. Mutlak bir yokluk yoksa ki, evet yoktur. İşte buldum! “Düşünüyorum, öyleyse varım!” Kartezyen Kuşku Metodu
Kartezyen kuşku metodu, bir sepet içindeki çürük elmaları
ayıklama yöntemi gibidir. Aslında bu benzetme Descartes’in doğrudan kendisinin yaptığı bir benzetmedir. Ona göre bir sepet içindeki elmaların bazılarının çürük olduğunu düşünüyorsak en iyi ayıklama yöntemi sepetin tamamen boşaltılmasıdır. İncelediğiniz elmaların sağlamlığından emin olduklarınızı sepete geri koyarsınız. Fakat çürük olanları tekrar sepete atmazsınız. Kartezyen kuşku metodu ile insan, temeli sağlam olan bir bilgi binası inşa edebilir. Descartes bu yöntemi birinci meditasyonda ayrıntılı bir şekilde ele alır. Bu metodu bildiği tüm bilgilere uygulamaya koyulur. Fakat bu yöntem gündelik yaşamda uygulanabilecek pratik bir yöntem değildir. Bu hayatta bir kere uygulanabilecek bir felsefi yöntemdir. Descartes, kartezyen kuşku metodunu duyu yoluyla elde ettiği ve daha önce bildiği tüm bilgilere uygular. Çünkü duyu yoluyla elde ettiği bir kısım bilginin onu daha önce birçok kez yanılttığına şahit olmuştur. Ayrıca duyulardan elde ettiği veya daha önce bildiği tüm bilgilerin bir rüya içerisinde kazandığı bilgiler olabileceğini düşünür. Rüyalar gerçek olmamasına karşın, onu tecrübe edenler için bir gerçek gibi gözükebilir. Belki de tüm yaşamı onu kandıran bir güç tarafından şekillendirilmiştir. Bu güç bizi yanlış bir gerçekliğin içerisinde kandırmış olabilir. Ölümü ve Bilime Katkıları 1649 yılında İsveç kraliçesi Kristina’nın teklifi üzerine İsveç’e gitmiştir. Fakat kraliçenin isteği üzerine derslerin çok erken saatlerde yapılması yaşamı boyunca geç kalkmaya alışkın olsan Descartes’ın bünyesini yormuş ve buradaki soğuk iklim sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. 1650 yılında zatürreye yakalanan Descartes on gün sonra 54 yaşında hayata veda etti. Ölürken son sözünü söyledi: “İşte böyle ruhum, ayrılma zamanı geldi.” Modern psikolojinin ve matematiğin kurucusu olan Descartes kendisinden sonraki bilim adamlarına ve filozoflara ilham kaynağı olan teorileriyle, bilimin günümüz seviyesine ulaşmasında büyük rol oynamıştır. Descartes, “Kötü Cin Hipotezi, Kartezyen Kuşku Metodu, Kartezyen Düalizm, Epistemolojik Temelcilik” isimleriyle anılan ve farklı konular üzerinde duran birçok fikir öne sürmüştür. Ayrıca ahlak anlayışı, tanrı anlayışı ve dış dünyanın kanıtı gibi sorunlarla ilgili de düşünceler geliştirmiştir
Descartes felsefeden başka bilimler üzerinde de günümüzde hala
kullanılan bilgiler ortaya çıkarmıştır. Optikte yansımanın temel kanununu bulmuştur; geliş açısı gidiş açısına eşittir. Matematiğe olan en büyük katkısı ise analitik geometri üzerine olmuştur. Cebirin geometriye uygulanması üzerine çalışmıştır. Kartezyen geometri ifadesini ortaya atmıştır. Eğrileri onları üreten denklemlere göre sınıflandırmıştır. Alfabenin son harflerini bilinmeyen çokluklar için, ilk harflerini de bilinen çokluklar için kullanmıştır. “Akıllı olmak için iyi bir beyne sahip olmak yetmez, önemli olan onu iyi kullanmaktır.”