You are on page 1of 2

VEHMÝYYÂT

nadda görülen belli baþlý vehim çeþitleri- teþkil eder. Ýbn Ebû Âsým’a Evhâmü’l-¼a- ði bilgiler ise yanýltýcýdýr. Meselâ, “Uzayda
dir. Bir hadis metnini diðeriyle karýþtýr- dî¦ adlý bir eser nisbet edilmekle birlikte bütün varlýklarýn son bulduðu bir boþluk
mak, metindeki bir ifadeyi aslýndan fark- mahiyeti bilinmemektedir. vardýr” veya, “Doluluk sonludur” gibi sýra-
lý þekilde aktarmak, önceki râvilere ait bir BÝBLÝYOGRAFYA : dan insanlardaki vehim gücünün verdiði
açýklamayý hadis metninden zannederek Lisânü’l-£Arab, “vhm” md.; Ýbn Ebû Hâtim, hükümler böyledir. Yine, “Her var olanýn
nakletmek gibi durumlar da metindeki ve- el-Cer¼ ve’t-ta£dîl, I, 5-10; Ýbn Hibbân, e¦-¡išåt, bir yönde yerinin bulunmasý gerekir” hük-
himlere örnektir. Vehimden kaynaklanan VII, 668-670; a.mlf., Kitâbü’l-Mecrû¼în (nþr. Ham- mü gibi hiçbir eðitimden geçmemiþ insa-
dî Abdülmecîd es-Selefî), Riyad 1420/2000, I,
hatalarla rivayet edilen hadis “mâlûl” veya nýn iptidai tabiatýndan gelen yargýlar da
67, 74-76, 84-85; Râmhürmüzî, el-Mu¼addi¦ü’l-
“muallel” adýný alýr. Dolayýsýyla hadislerde fâ½ýl (nþr. M. Accâc el-Hatîb), Beyrut 1404/1984, vehmiyyâttan olup öncekiler gibi bunlar da
görülen çeþitli illetlerin bir türünü meyda- s. 406; Hâkim en-Nîsâbûrî, Ma£rifetü £ulûmi’l-¼a- asýlsýz kuruntulardýr. Çünkü fýtratýn verdi-
na getiren vehmi doðru teþhis edebilmek dî¦ (nþr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Haydarâbâd ði her hüküm doðru deðildir, hatta çoðu
için ilgili bütün rivayetleri bir arada de- 1935 ^ Medine-Beyrut 1397/1977, s. 52-53, asýlsýzdýr; ancak aklýn onayladýðý yargýlar
62; a.mlf., el-MedÅal ilâ Kitâbi’l-Ýklîl (nþr. Fuâd
ðerlendirmek gerekir. Hadis literatürün- doðrudur; “Bir cisim ayný anda iki yerde
Abdülmün‘im Ahmed), Ýskenderiye 1983, s. 47,
de bu tür örnekler çoðunlukla ilel türüne 61-62; Ýbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-na¾ar fî bulunamaz” örneðinde olduðu gibi. Ýbn Sî-
giren eserlerde zikredilmektedir (bk. ÝLE- tav²îhi NuÅbeti’l-fiker (nþr. Nûreddin Itr), Dýmaþk nâ vehmiyyâtýn zihinde güçlü bir yerinin
LÜ’l-HADÎS). 1414/1993, s. 89; Tecrid Tercemesi, I, 297-298; bulunduðunu ve bunlardan gerçek olma-
Talât Koçyiðit, Hadis Terimleri Sözlüðü, Ankara yanlarýn ancak akýlla çürütülebileceðini,
Sika olduklarý halde sözü edilen hatala- 1985, s. 463; Fârûk Hamâde, el-Menhecü’l-Ýslâ-
ra düþen râvileri hemen cerhedip zayýf sa- fakat bu tür kuruntularýn yine de zihinde
mî fi’l-cer¼ ve’t-ta£dîl, Rabat 1409/1989, s. 347-
yanlar bulunmakla birlikte genel eðilim, 348; Mücteba Uður, Ansiklopedik Hadis Terim- kalmaya devam edebileceðini belirtir. Özet-
onlarýn tek baþýna rivayet ettikleri haber- leri Sözlüðü, Ankara 1992, s. 419-420; Emin le vehim gücü duyularla algýlanan þeyler
lerle bu vasfý taþýmayanlarýn birbirinden Âþýkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkidi, Ýstanbul 1997, ve bazý matematik konularýnda doðru hü-
s. 110-139; a.mlf., “Cerh ve Ta‘dîl”, DÝA, VII, 394- küm verebilirse de Tanrý, akýl, nefis, sû-
ayrýlmasý gerektiði þeklindedir. Abdurrah- 401; a.mlf., “Fýsk”, a.e., XIII, 38-39.
man b. Mehdî, ara sýra hata yapan sika râ- ret, madde gibi metafizik konularla ahlâ-
vilerin bütün rivayetlerinin reddedilmesi ÿBünyamin Erul ka dair verdiði hükümler akýl tarafýndan
durumunda birçok hadisin terkedilmesi onaylanmadýðý veya düzeltilmediði sürece
gerekeceðini söylemiþtir (Râmhürmüzî, s. – — geçersizdir (Kitâbü’þ-Þifâ: II. Analitikler, s.
VEHMÝYYÂT 15). Çünkü vehim gücü metafizik varlýk-
406). Ýbn Hibbân sika râvilerin tek baþýna
( 
‫) א‬ larý da duyusal varlýklar gibi tasarlar. Me-
naklettikleri hatalý rivayetlerin ihticâca el-
veriþli sayýlmadýðýný, diðer sika râvilere mu- Vehim gücüne dayalý selâ Tanrý’nýn varlýðýný kabul etse bile O’nu
vafýk olan rivayetlerinin ise göz ardý edile- cüzi hükümler için kullanýlan bir put þeklinde veya yýldýzlarýn feleði þek-
meyeceðini belirtmiþtir (Kitâbü’l-Mecrû- mantýk ve felsefe terimi; kuruntu. linde tasavvur eder (Durusoy, Ýbn Sinâ Fel-
˜ ™
¼în, I, 85. Ýbn Hibbân’ýn farklý bir görüþü sefesinde Ýnsan, s. 120). Ýbn Sînâ, el-Ýþâ-
için bk. e¦-¡išåt, VII, 670). Ýbn Ebû Hâtim Klasik mantýk kitaplarýnda nefsin yargý rât ve’t-tenbîhât’ta metafizik ve ahlâk
ise, vera‘ sahibi ve sadûk olduklarý halde yeteneklerinden biri olarak gösterilen ve- alanlarýnda insaný vehmiyyâtýn tehlikesi-
vehim, hata, galat ve unutma gibi kusur- him gücünün verdiði hükümleri ifade eden ne karþý koruyan iki bilgi kaynaðý bulun-
larý sýk görülen râvilerin naklettiði hadisle- vehmiyyât genellikle vehim gücünün doð- duðunu belirtir: Dinî yasalar, felsefî bilgi-
rin helâl-haram konularý dýþýnda fezâilü’l- ru kabul ettiði, ancak doðru veya yanlýþ ol- ler. Eðer dinî yasalar vehim gücünü en-
a‘mâl ile tergýb ve terhîb konularýnda ya- masý muhtemel hükümler için kullanýlýr. gellemeseydi onun metafizik alanda ver-
zýlabileceðini, bu gibilerin çok sýk tekerrür Ýbn Sînâ sonrasý bazý kaynaklarda vehmiy- diði yargýlar insanlarýn yaygýn biçimde ka-
etmeyen vehimlerinin ise rivayetlerine za- yât vehim gücünün duyu ötesi varlýklar bul ettiði doðrular haline gelirdi. Öte yan-
rar vermeyeceðini ifade etmiþtir (el-Cer¼ hakkýnda verdiði yargýlara indirgenerek dan akýl da vehim gücünden gelen öner-
ve’t-ta£dîl, I, 6, 10). safsata, mugalata gibi yanlýþ hükümler sý- melerin yanlýþlýðýný ortaya koyan veya on-
nýfýnda gösterilir. Meselâ Seyyid Þerîf el- larý düzelten bir otorite iþlevi gördüðün-
Binlerce rivayet nakleden râvilerin ve
Cürcânî vehmiyyâtý, “duyulara konu olma- den Ýbn Sînâ mantýðý bütün ilimlerin en
musanniflerin zaman zaman hata etme-
yan alanlarda vehmin verdiði asýlsýz hü- þereflisi saymýþtýr (Durusoy, MÜÝFD, sy.
leri kaçýnýlmazdýr. Aralarýnda Buhârî, Müs-
kümler” þeklinde tanýmlar ve vehmiyyât- 28 [2005], s. 135-136).
lim, Ebû Dâvûd et-Tayâlisî gibi önde ge-
len hadis imamlarýnýn da bulunduðu râ- tan teþekkül eden kýyasa safsata dendi- Ýbn Sînâ’nýn vehmiyyâta dair görüþleri
viler bu duruma düþmekten kurtulama- ðini belirtir (et-Ta£rîfât, “Vehmiyyât” md.). sonraki mantýkçýlar tarafýndan geniþ ka-
mýþtýr. Nitekim rivayetlerdeki hatalarý gös- Vehmiyyât yerine “el-kazâya’l-vehmiyye, ev- bul görmüþtür. Metafizik alanýnda Ýbn Sî-
teren birçok ilel kitabýnýn yanýnda büyük hâmü’n-nâs, el-evhâmü’l-âmmiyye” terkip- nâ’yý tutarlý bir þekilde eleþtiren Gazzâlî de
muhaddislerin eserlerinde görülen vehim- leri de geçer. hissî ve vehmî hükümlerin aldatýcýlýðýndan
ler müstakil teliflere konu olmuþtur. Ýbn Ýbn Sînâ vehmiyyâtý vehim gücünün du- korunabilmek için aklýn otoritesine sýðýn-
Ebû Hâtim’in Beyânü Åa¹aßi Mu¼am- yu algýlarýna dayanarak verdiði tikel hü- mak gerektiðini belirtir ve mantýðý dinî
med b. Ýsmâ£îl el-BuÅârî fî TârîÅih, Dâ- kümler için kullanýr. Bu hükümler, duyu- ilimler için bir yöntem olarak kullanma-
rekutnî’nin el-Ýlzâmât ve’t-Tetebbu£, lara tâbi ve duyusal nesnelerle ilgili do- nýn dinen sakýncasý bulunmadýðýný söyler.
Ýbn Mâkûlâ’nýn Teh×îbü müstemirri’l- ðuþtan bir yetenek olan vehim gücünün Hatta mantýk bilmeyenin ilmine güvenile-
evhâm, Ebû Ali el-Gassânî’nin Tašyîdü’l- insaný kabule zorladýðý düþüncelerdir. Nef- meyeceðini ileri sürer (el-Müsta½fâ, I, 10).
mühmel’inin bir parçasý olup ayrýca neþ- sin bu vehim gücü mahsûsât alanýnda Gazzâlî Mi£yârü’l-£ilm’de, insanda bir yar-
redilen et-Tenbîh £ale’l-evhâmi’l-vâšý£a doðru, gündelik hayat için gerekli yargý- gý gücü olan vehmin bu özelliðinden do-
fi’½-Øa¼î¼ayn adlý eserleri bunlara örnek lar vermektedir. Duyu ötesine dair verdi- layý araþtýrmacýlar için mantýðýn zaruri ol-

617
VEHMÝYYÂT

duðunu ve bu sebeple anýlan eseri yazdý- s. 342, 465; Muhammed b. Mahmûd eþ- þehir” mânasýnda Bâhiye diye de adlandý-
ðýný söyler (s. 27-37). Bilgileri kesinlik de- Þehrezûrî, I, 483). rýlýr. Batý dillerinde Oran þeklinde geçer.
recelerine göre yedi kýsma ayýran Gazzâlî BÝBLÝYOGRAFYA : Þehrin batý tarafýndaki Murcâcû sýradað-
zannî bilgilerden saydýðý vehmiyyâtý altýn- Tehânevî, Keþþâf, II, 1515; Aristo, Fi’n-Nefs (trc. larýnýn bir uzantýsý olan 375 m. yüksekli-
cý sýrada zikreder. Meselâ vehim gücü var- Ýshak b. Huneyn, nþr. Abdurrahman Bedevî), Bey- ðe sahip Eydûr tepesi limaný batýdan esen
lýðýn mutlaka bir yönde bulunduðuna ve rut 1980, s. 70; Ýbn Sînâ, eþ-Þifâß e¹-ªabî£iyyât (6), rüzgârlardan korur. Eski þehir Re’sülayn
s. 148; a.mlf., Kitâbü’l-Hidâye (nþr. Muhammed vadisinin (Vâdî Ýbni’l-Hayr, Vâdirrahâ) iki
iþaret edilebilir durumda olduðuna hük-
Abduh), Kahire 1974, s. 117-118; a.mlf., Kitâ-
meder; âleme ne bitiþik ne ondan ayrý, yakasýna kurulmuþtu. Coðrafî yapýsý þehri
bü’þ-Þifâ: II. Analitikler (trc. Ömer Türker), Ýstan-
âlemin ne dýþýnda ne de içinde bulunan bul 2006, s. 14-15, 16-21; Behmenyâr b. Mer- dýþ hücumlara karþý korunaklý ve strate-
bir þeyin varlýðýný imkânsýz görür. Vehim zübân, Kitâbü’t-Ta¼½îl (nþr. Murtazâ Mutahharî), jik bir konuma sahip kýlmýþtýr.
gücü için altý yönün hiçbirinde bulunma- Tahran 1375 hþ., s. 186; Gazzâlî, Mi £yârü’l-£ilm, Vehrân, Endülüs Emevî Hükümdarý Ab-
Beyrut, ts. (Dârü’l-Endelüs), s. 27-37, 147-149;
yan bir þeyden bahsetmek anlamsýzdýr. dullah b. Muhammed’in hizmetindeki Mað-
a.mlf., Mi¼akkü’n-na¾ar (nþr. Refîk el-Acem), Bey-
Gazzâlî çeþitli kanýtlar ortaya koyarak bu rut 1994, s. 106-107; a.mlf., el-Müsta½fâ, Bulak râve kabilesi mensuplarý tarafýndan 290
hükümlerin yanlýþ olduðunu savunur. Çün- 1324, I, 10; Fahreddin er-Râzî, Þer¼u’l-Ýþârât ve’t- (903) yýlýnda kuruldu. Ýlk dönemde þehre
kü vehim gücü bir hükmün doðruluðuna tenbîhât (nþr. Ali Rýzâ Necefzâde), Tahran 1384 Nefze ve Mesðan kabileleriyle Endülüs-
veya yanlýþlýðýna hayatýn baþýndan itiba- hþ., I, 269; Nasîrüddîn-i Tûsî, Þer¼u’l-Ýþârât ve’t- lüler yerleþti. Hem Fas’a hem Ýspanya’ya
tenbîhât (Ýbn Sînâ, el-Ýþârât ve’t-tenbîhât için-
ren yaþanan gözlem ve tecrübelerle ula- çok yakýn bir noktada yer alan, surla çev-
de, nþr. Süleyman Dünyâ), Beyrut 1413/1992, I,
þýr ve bu anlamda fýtrata uygun olan hük- 342, 353-354, 465; Muhammed b. Mahmûd eþ- rili olan þehir kýsa zamanda Batý Akdeniz’-
mü doðru sayar. Halbuki bir hükmün doð- Þehrezûrî, Resâßilü’þ-Þecereti’l-ilâhiyye fî £ulû- deki deniz yolunu kontrol eden bir ko-
ruluðu veya yanlýþlýðý ancak aklî delille ke- mi’l-¼ašåßiši’r-rabbâniyye (nþr. M. Necip Gör- numa yükselerek geliþti. Fâtýmîler’in bü-
sinlik kazanýr. Nitekim vehim gücünün yön, gün), Ýstanbul 2004, I, 483; Ali Durusoy, Ýbn Si- tün Maðrib’e süratle yayýlan hâkimiyet-
nâ Felsefesinde Ýnsan ve Alemdeki Yeri, Ýs-
þekil, miktar gibi fiziksel ölçüleri varlýk þar- leri esnasýnda Endülüs Emevîleri ile Fâ-
tanbul 2008, s. 119-120; a.mlf., “Ýbn Sînâ’da Ve-
tý saymasýna karþýlýk güç, bilgi, irade gibi him Kavramý ve Ýslâm Felsefesinin Diyalektiði”, týmîler arasýndaki mücadeleye sahne ol-
soyut kavramlarýn, hatta bizzat vehim kav- MÜÝFD, sy. 28 (2005), s. 129-136. du. Bu mücadeleler sýrasýnda 297 (910)
ramýnýn birer varlýða iþaret ettiðine akýl ve 342 (954) yýllarýnda büyük ölçüde tah-
ÿAli Durusoy
hükmeder. Bununla birlikte vehmiyyât tü- ribata uðramakla birlikte daha sonra tek-
ründen bazý bilgiler akýl yönünden de doð- rar tesis edildi. 343’te (954-55) Fâtýmîler’e
– —
ru olabilir. Nitekim, “Bir insan ayný anda VEHRÂN tâbi Benî Ýfren’in eline geçti. Fâtýmîler’e
iki mekânda bulunamaz” hükmü, yine arit- ( ‫) א‬ baðlý olarak Tunus’ta hüküm süren Zîrî-
metik ve geometriyle ilgili birçok önerme ler bir müddet Vehrân’da hâkimiyet kur-
vehmiyyâttan olduðu halde aklen de ge- Batý Cezayir’de bir liman þehri. dularsa da bu hâkimiyetleri uzun sürme-
˜ ™
çerlidir (Mi£yârü’l-£ilm, s. 27-37, 147-149; di. 473’te (1080) Murâbýt Hükümdarý Yû-
Mi¼akkü’n-na¾ar, s. 106-107). Ýbn Sînâ’- Cezayir’in kuzeybatýsýnda Vehrân körfe- suf b. Tâþfîn Vehrân’ý zaptetti. 539’da
dan sonra vehmiyyâttan bahsetmeyen hiç- zinin bulunduðu bölgeyi çevreleyen ayný (1145) Muvahhidler’in egemenliði altýna
bir mantýk kitabý veya risâlesi yok gibidir. adlý vilâyetin merkezi olup Kuzey Afrika’- giren Vehrân’da bir donanma inþa etti-
Ýbn Sînâ sonrasýnda vehmiyyât yanlýþ öner- nýn Akdeniz sahilindeki en önemli liman ren Muvahhid hükümdarý þehri üs edine-
melerin genel bir adý haline geldiði için mu- þehirlerinden biri ve baþþehir Cezayir’den rek bütün Maðrib’i ve Endülüs’ü ele ge-
galata veya safsatanýn vehmiyyâttan türe- sonra ülkenin ikinci büyük þehridir. Veh- çirmek için deniz seferlerine baþladý. Yine
tilmiþ kýyaslar olduðu anlayýþý bu dönem- rân adý, Berberî kökenli Sahrâ kavmi Tevâ- pek çok tahribata uðramakla birlikte Mu-
de de sürdürülmüþtür (meselâ bk. Fah- rikler’in dilinde “çift aslan” veya “aslan ya- vahhidler döneminde büyük geliþme gös-
reddîn er-Râzî, I, 269; Nasîrüddîn-i Tûsî, taðý” anlamýna gelir. Arapça’da “parýldayan teren Vehrân’dan söz eden seyyahlar þe-
hirdeki bolluktan, geliþmiþ ticaretinden,
çarþýlarýndan ve korunaklý limanýndan öv-
güyle bahsederler. Muvahhidler’in halefle-
ri Abdülvâdîler döneminde Vehrân Lima-
ný’nýn Endülüs’le ticaretteki rolü daha da
arttý. Þehir önemli bir ticaret merkezi olan
Tilimsân’ýn limaný durumundaydý. Bu se-
beple XIV. yüzyýlda Abdülvâdîler’in baþþeh-
ri Tilimsân’ý pek çok defa kuþatan Merî-
nîler, Vehrân sahillerine de asker çýkardý
ve buraya bir de hisar yaptýrdý. Bu dönem-
de þehir ulemâ ve talebe için bir çekim
merkezi haline geldi. Nasrîler’in merke-
zi Gýrnata’nýn 1492’de Ýspanyollar’ýn eline
geçmesiyle bazý Endülüslü müslümanlarla
yahudiler Vehrân’a sýðýndý. Bu göçler þeh-
rin fizikî ve ticarî bakýmdan geliþmesine
Vehrân’dan
katkýda bulundu. Ancak XVI. yüzyýl baþla-
bir görünüþ rýnda bölgedeki sahil þehirlerini zapteden

618

You might also like