You are on page 1of 4

Ölüm ötesi tasviri, Marifetnâme

ÂHİRET HAYATININ EVRELERİ


Mahmut ÇINAR*
2012
HAZİRAN 2012
HAZİRAN

100
100 * Yrd. Doç. Dr., Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
“Âhiret hayatı” tabiri, “ilk, önce” anlamına gelen “ûlâ, ev- dığında; olayın meydana geliş şeklinden daha çok neticeye
vel” kelimelerinin mukâbili olan “âhir” kelimesinin müenne- dikkat çektikleri ve kıyametin birer sahnesi olarak bunun
si “âhiret” kelimesi ile “yaşamak, diri olmak” anlamına gelen önemine vurgu yaptıkları görülmektedir. Kuşkusuz insan aklı
“hayat” kelimelerinden mürekkeptir. Akâid ve kelâm lite- birçok konuda olduğu gibi bu hususta da birtakım speküla-
ratüründe “âhiret hayatı” anlamını ifade etmek için “meâd”, tif bulgulara varabilir. Ancak âhiret hayatının diğer aşamaları
”sem‘îyyât”, “vâd ve vaîd” gibi tâbirler kullanılmıştır. Âhiret gibi sûr’a üfürülme aşaması da insanın tecrübe alanına gir-
hayatı üzerinde, ısrarla ve sıklıkla durulmasının en önemli mediğinden, bu konuda nihai sözü Kur’an ve hadislere ha-
sebebi, dindârlığın (tedeyyün) oluşmasına sağladığı katkıdır. vale etmek gerekmektedir. Kur’an ve hadislerde, olayın mey-
Gerçekten de dinî duygular ve bu kapsamda âhiret inancı- dana geliş şekli, zamanı gibi hususlardan daha ziyade, o gün
na sahip olan insanların, bu inanca sahip olmayan insanlara gelmeden önce hazırlık yapmaya, o günün dehşetli bir gün
göre daha az intihara teşebbüs etmeleri gibi birtakım olgu ve olduğuna ve hazırlık yapılması gerektiğine dikkat çekilmek-
değerlendirmeler âhirete inancın insanı hayata bağladığına tedir.
delâlet etmektedir.
Ba‘s
Ölüm “Ba‘s” (el-Ba‘s), âhiretin önemli aşamalarından bir tanesi
Arapça’da “mevt, helâk, vefât” gibi tabirlerle anılan olan ikinci sûra üfürüldükten sonra, insanların kabirlerinden
ölüm, “hayatın zıddı olan varoluşsal bir sıfat” olarak tanımlan- diriltilmelerini ifade etmektedir. Ba‘s, sözlükte “harekete ge-
maktadır (Cürcânî, “mvt” md.). Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi çirmek, bir tarafa yöneltip göndermek, uykudan uyandır-
müslümanlar için ölüm, dünya hayatının bitmesi anlamına mak, diriltmek” gibi anlamlara gelir. İslâm inanç sisteminde
gelmekle beraber bir yok oluş değildir. Zira ölümle beraber bir terim olarak “kıyamette Allah’ın âhiret hayatını başlatmak
bu hayat, başka bir mahiyete bürünerek devam etmektedir. üzere bütün ölüleri canlandırması” anlamında kullanılmakta-
Kısaca “hayatın sona ermesi” veya “ruhun bedenden ayrılma- dır. “Âmentü” olarak ifade edilen imânın esasları arasında yer
sı suretiyle, kişinin maddî hayat kaynağını yitirmesi” olarak da alan, âhirete imânın bir cüzü olarak ba‘s, bütün canlıların ölü-
tanımlanmıştır (S. L. Gürkân, “Ölüm”, DİA, XXXIV, 32). Ancak burada münü müteâkip bir müddet geçtikten sonra, âhiret hayatının
hayatın sona ermesinden kasdedilen, tamamıyla yok oluş başlaması için bütün insanlar ve Allah’ın uygun gördüğü di-
değil, yeni bir hayatın başlamasıdır. ğer canlıların yeniden diriltilmeleri şeklinde gerçekleşecektir.
Öldükten sonra dirilme inancı, farklı biçimlerde de olsa,
Sûr kadîm dinlerden itibaren hemen hemen tüm inançlarda var-
Kıyametin kopması ve insanların yeniden dirilmesi ol- dır. Bütün İslâm fırkaları yeniden dirilmeyi kabul etmiş, Cibrîl
mak üzere iki önemli olayla ilgili olarak anılan “sûr”, “üfleme” hadisi (Buhârî, “Îmân”, 37) olarak meşhur olan hadiste imanın
anlamına gelen “nefh” ile birlikte zikredilmektedir. “Sûr”, dil- esasları arasında “ölümden sonra dirilme” de yer almıştır. Di-
cilere göre “ses çıkarmak, eğmek” anlamına gelen “s.v.r.” kö- riliş, insanın bedeninin özünü teşkil eden ve hiçbir zaman çü-
künün çoğuludur (geniş bilgi için bk. Râğıb, “svr” md.; İbn Manzûr, “svr” rümeyecek olan “acbü’z-zeneb” adı verilen maddi unsurun,
md.). Sûr’a üfürülmenin sayısı konusunda farklı yaklaşımlar kabir veya bulunduğu yer neresi ise oradan, bir bitkinin can-
bulunmakla beraber Kur’an’daki bazı ayetlerden (Yâsîn, 36/49; lanışı gibi, süratli bir şekilde canlanması ile gerçekleşecektir (Y.
ez-Zümer, 39/68; en-Nâziât, 76/6-7 gibi) yola çıkılarak iki defa olacağı Şevki Yavuz, “Ba‘s”, DİA, V, 98-100).
konusunda hâkim bir kanaat oluşmuştur. Buna göre ilk üfü-
rülme ile kıyametin kopması gerçekleşecek ve bütün canlılar Haşir ve Mahşer
ölecektir. Bunun ardından bir süre geçtikten sonra ikinci kez Sözlükte “toplamak, ayrıldıktan sonra bir araya getir-
üfürülecek ve bütün insanlar kabirlerinden dirilerek kalka- mek, zor kullanarak bir araya getirmek” (İbn Manzûr, “hşr”
caklardır. Hz. Peygamber’in gün, ay veya yıl kaydı belirtmek- md.) anlamına gelen haşir, âhiret hayatıyla ilgili bir terim
sizin bu sürenin “kırk” olduğunu ifade etmesinin, söz konusu olarak, Allah’ın bütün insanları hesap görmek için bir araya
sürenin kırk yıl olduğuna delâlet ettiği değerlendirilmiştir. toplamasını ifade etmektedir. Aynı kökten türetilen mahşer
Farklı bazı yaklaşımlar olmakla beraber, Sûra üfürme göre- ise haşrin gerçekleşeceği zaman ve mekânı ifade etmek için
vinin İsrâfil ismindeki büyük meleğin uhdesinde olduğu ko- kullanılmaktadır. Haşir, insanların mahşerde hesaplarını gör-
nusunda yaygın bir kanaat bulunmaktadır (Adil Bebek, “Sûr”, DİA, dükten sonra cennet ya da cehenneme gönderilmek üzere
XXXVII, 533-534). dağılmalarını ifade eden “neşir” kelimesinin zıddı olarak kul-
2012
HAZİRAN 2012

Sûr’a üfürülme hâdisesi ile ilgili âyet ve hadislere bakıl- lanılmaktadır (bkz. Süleyman Toprak, “Haşir”, DİA, XVI, 416-417).
HAZİRAN

101
101
İslâm âlimlerinin büyük bir çoğunluğu haşrin bedenle- Zuhrûf, 43/80). Amel defteri olarak da isimlendirilen hesap def-
rin yeniden diriltilmesi şeklinde olacağı görüşünü benimse- terinin insanların amel durumlarına göre sağdan veya soldan
mişlerdir. Kur’an ve hadislerde haşir tasvirleri ile ilgili ifadeler verileceğini ifade eden Kur’an-ı Kerim, defterleri sağdan veri-
de bunu doğrulamaktadır. Hz. Peygamber bazı hadislerin- lenlerin (ashâbü’l-yemîn) mutlu ve mesrûr olacakları, soldan
de haşir tasvirlerine değinmiş ve haşrin kötüsünden Allah’a veya arkadan verilenlerin (ashâbü’ş-şimâl) ise başlarına gele-
sığınmıştır (Tirmizî, “Zühd”, 37). Haşrin dehşet ve şiddetinden cek felaketi anlayarak yok olmayı isteyecekleri belirtilmekte-
bahsederek insanların o gün çıplak, yalınayak ve sünnetsiz dir (el-Hakka, 69/19-25; el-İnşikâk, 84/7-10). Ayrıca insanların ellerinin
olacakları; ancak o günün dehşetinden kadın ve erkeklerin konuşturulacağı, göz, kulak, deri ve ayaklarının şahitlik ede-
birbirlerine bakamayacakları, herkesin kendi derdine düşe- ceği belirtilmektedir (Yâsîn, 36/65; Fussilet, 41/20-22). Hesap defte-
ceği, güneşin yaklaştırılmasıyla insanların tere gark olacağı rinin keyfiyeti hakkında yapılan değerlendirmelerden biri de
ifade edilmiştir (Buhârî, “Enbiyâ”, 8; “Zekât”, 52). bu âyetlerin işaretiyle, bu defterin ilgili amellerin insanın be-
Mîzân deninde bıraktığı izler olabileceği ileri sürülmüştür (A. S. Kılavuz,
Mîzân sözlükte “bir şeyin ağırlığını tahmin etmek, ölçüp “Amel defteri”, DİA, III, 20-21).
biçmek, tartmak” anlamına gelen ‘zîne’ fiilinden türemiş bir Sırat
isim olup tartı aleti, adâlet, tartıda kullanılan ağırlık gibi an- “Sırat” sözlükte “cadde, ana yol” demektir. Sırat kelime-
lamlara gelmektedir. Âhiret hayatıyla ilgili bir terim olarak ise, si bu anlamıyla Kur’an’da geçmekle beraber, hadis ve kelam
mükelleflerin bu dünyadaki inanç ve amellerinin değerlen- literatüründe yer alan “sırat köprüsü” yer almamaktadır. Sırat
dirilerek belirginleşmesini ifade etmek için kullanılmaktadır. köprüsünün üzerinden ilk geçecek olan Hz. Peygamber’dir.
Mîzân’ın şekli ve tartmanın keyfiyeti hakkında bir- Bazıları şimşek gibi, bazıları rüzgar gibi, bazıları da sürünerek
takım değerlendirmeler yapılmış olmakla beraber bunun geçeceklerdir. Hadis mecmualarında bu konuda çok sayıda
âhiret hayatıyla ilgili bir uygulama olduğu, şekil ve keyfiyet hadis bulunmaktadır ( Wensinck, “srt” md.).
itibariyle kesin yargıya varmanın zorluğu ifade edilmiştir. Kadim din ve inançlarda da sırat köprüsüne benzer an-
Ancak insanların bu dünyada yapıp ettiklerinden mutlaka layışlar bulunmaktadır. Bunlardan Mecûsîlikte yer alan “Sin-
sorguya çekilecekleri, her şeyin eksiksiz bir şekilde kaydedil- vant köprüsü” ile İslâmî literatürdeki “sırat köprüsü” arasında
diği ve hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağı, bu ölçü ve değer- önemli benzerlikler bulunmaktadır. Mecûsîlere göre ölümün
lendirmenin biçimi tam olarak tahmin edilmese de, mutlaka dördüncü günü sabahı, ruh âhirete gider ve eğer mümin ise
gerçekleşeceği kaydedilmiştir. Mîzânda amellerin değerlen- gök cennetine, kâfir ise Sinvant köprüsü denilen bir geçidin
dirme süresinin herkes için eşit olmayacağı, bazılarının hesa- altında bulunan cehenneme atılır.
bının çok seri görüleceği, bazılarının ise, çok zor görüleceği A‘râf
belirtilmektedir (el-İnşikâk 84/8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 218). “Sur, kale burcu, dağ ve tepelerin en yüksek noktası”
Hesap (Amel) Defteri gibi anlamlara gelen “urf“ kelimesinin çoğulu olan “A‘râf”ın,
İnsanların dünya hayatında benimsedikleri inanç ve cennetle cehennemi birbirinden ayıran surun en yüksek
amellerin kayıtlı olduğu ve âhirette kendilerine verilerek bu kısmı, sırat köprüsü üzerindeki yüksek bir yer veya cennet
doğrultuda karşılık görecekleri kayıtları ifade eden hesap ile cehennem arasında, her ikisini de görebilecek bir mevki
defteri, Kur’an ve hadislerde “kitap, suhuf, illiyyîn, siccîn” gibi olduğu ifade edilmiştir. Bu görüşlerin ortak noktası cennet ile
isimlerle anılmıştır. İnsanların bu dün- cehennem arasında bulunmasıdır. “İki-
yada yaptıkları her şeyin kayıt altına si (cennet ve cehennem) arasında bir
alındığı (el-Enbiyâ, 21/94) ve bunların ka- Âhirette ölçü ve tartının sur, A‘râf üzerinde de birtakım adam-
yıtlı olduğu herkese ait şahsî defterin mutlaka gerçekleşeceği lar vardır. Cennet ve cehennemliklerin
kendisine verilerek, okuma yazmayı (el-A‘râf, 7/8), terazilerin hepsini simalarından tanımaktadırlar.
bilen-bilmeyen herkesin defterini kurulacağı ve hiç kimseye Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye
okumasının isteneceği belirtilmekte- haksızlık yapılmayacağı (el- seslenirler. Gözleri cehennemlikler ta-
dir (el-İsrâ, 17/13-14). Yüce Allah insanla- Enbiyâ, 21/47), ölçü ve tartısı rafına çevrildiği zaman ise, “Ey Rabbi-
rın işledikleri amelleri kaydetmek için (mevâzin) ağır olanların miz! Bizi zalim toplumla beraber kılma”
“kirâmen kâtibîn” (el-İnfitâr, 82/11) adı ve- memnun olacakları bir hayat derler. A‘râftakiler, simalarından tanı-
rilen melekler görevlendirerek, onlara yaşayacakları, hafif olanların dıkları birtakım adamlara da seslenir
günah ve sevap ayrımı yapmaksızın ise yakıcı ateşi olan cehenneme ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de
HAZİRAN 2012

her şeyi kaydetmelerini emretmiştir (ez- (hâviye) atılacakları (el-Kâriâ, taslamakta olduğunuz kibir size bir ya-
101/6-10) belirtilmektedir.

102
rar sağladı!” (el-A‘râf, 7/46-48) ayetleri Ârâf ve A‘râftakilere işaret ona lütfedilen peygamberlik, hikmet, tevhid inancı, ilim, çok
etmektedir. Kimlerin A‘râf’ta kalacağı ve bu sürenin miktarı sayıda ümmet gibi hususlara işaret ettiği de rivayet edilmiş-
konusunda çeşitli değerlendirmeler yapılmış; iyi ve kötü tir (Topaloğlu-Çelebi, KTS, “Havz-ı Kevser” md.).
amelleri eşit olan müminler ve ne cennete ne de cehenne- Cehennem
me ehil olan mecnunların burada tutulacakları ifade edilmiş- “Derin kuyu, hayırsız, uğursuz” gibi manalara gelen
tir. A‘râf’ta bekletilenler neticede cennete gönderileceklerdir. Cehennem kelimesinin Arapça’ya İbranice, Latince veya
Cennet Grekçeden girdiği ileri sürülmüştür. Âhiret inancına sahip
Bütün dinî inanışlara göre “iyilerin âhirette sonsuz mut- bütün dinlerde, kötülerin cezalarını çekecekleri fikri bulun-
luluk içinde yaşayacakları yer” olan cennet, sözlükte “örtmek, maktadır. Cehennem tabiri ile ilgili farklı referansların olması
saklamak” anlamına gelen “cnn“ kökünden türetilmiş olup , da buna delil teşkil etmektedir. Kur’an’da sıkça geçen cehen-
“ağaç ve bitkileriyle yeri örterek gizleyen bahçe” demektir. nem tabiri (M. F. Abdülbâkî, “cehennem” md.), kâfir, münâfık, zâlim
Her tarafı yeşilliklerle kaplı olduğu veya içindekileri dışarıya ve hakka tabi olmayanların âhirette azab görecekleri yer
karşı sakladığı için bu ismin verildiği belirtilmiştir. Âhirette, olarak tasvir edilmektedir. Kur’an’da cehennem kelimesi ye-
iman edip salih amel işleyenler için vâdedilen cennet, rine aynı anlama gelen nâr, lezâ, saîr, hutame, hâviye, cahîm,
Kur’an’da tekil ve çoğul kipleriyle birçok defa kullanılmıştır sakar gibi tabirler de kullanılmıştır. Bu tabirlerin tamamı ce-
(M. F. Abdulbâki, “cnn” md.). Kur’an’da cennet kelimesi adn, naîm hennem azabının nitelik ve şiddetini ifade etmektedir.
ve firdevs kelimleriyle birlikte de geçmektedir. Ayrıca cenne- Cehennemin şu anda var olup olmadığı, var ise nerede
te işaret etmek üzere “dârüsselâm, dârülmukame ve hüsnâ” olduğu konusu tartışıldığı gibi, cehennem azabının ebedî
tabirleri de kullanılmaktadır. Kur’an’da yer alan cennetle ilgili olup olmadığı da ilk dönemlerden itibaren ihtilaf konusu ol-
bütün tasvirlerde sınırsız genişlik, mutluluk, nimet ve sevinç muştur. Kur’an’da birçok defa cehennemin ebedî olduğuna
ifade edilmektedir. Cennetliklerin iştahını çeken her türlü delalet eden ifadeler kullanılmakla beraber, zaman zaman
yiyecek ve içecekler, gölgelikler, ırmaklar, köşkler, sınırsız ge- onun ebedi olmadığı izlenimini verecek ifadelere de yer ve-
nişlik gibi cennetle ilgili tasvirler, insanların özlemini çektiği rilmiştir. Sahabeden de önemli isimlerin içerisinde bulundu-
ve sahip olmak istediği nimetlerin tamamının burada bu- ğu bir kısım ulemâ, cehennemin ebedî olmadığı görüşünü
lunduğuna işaret etmektedir. Aynı zamanda bu ifadelerle ileri sürmüşlerdir. Bu görüş, Allah’ın adaleti, insan ömrünün
cennette hiçbir sıkıntı ve yokluğun yaşanmayacağı, her tür- sınırlı olması gibi temeller üzerine bina edilmiştir. Ancak
lü talebin fazlasıyla karşılanacağı da belirtilmektedir. azabın ebedi olmadığını düşünenler bile kâfirler başta ol-
Başta ilâhî dinler olmak üzere kadîm inançların hemen mak üzere kötü insanlar için bir mahrumiyet halinin devam
hemen tamamında, ölümden sonra iyilerin varacağı yer ola- edeceği konusunda hemfikirdir (Topaloğlu, “Cehennem”, DİA, VII,
rak cennet ya da ona benzer bir yer inanışı bulunmaktadır (M. 227-235). Mahrumiyet de bir şekilde azab mahiyeti taşıdığın-
S. Şahin, “Cennet”, DİA, VII, 374-376). Cennetin şu anda var olup ol- dan, İslâm âlimlerinin genel görüşü doğrultusunda uhrevî
madığı, var ise nerede olduğu konusu tartışmalıdır. Ebedîlik, azabın ebediliğinden bahsetmek mümkündür.
sınırsızlık ve yetkinlik ifade ettiğinden İslâm âlimlerinin ta-
mamına yakını, cennetin ebedi olduğunu belirtmişlerdir.
Kevser K A Y N A K Ç A
“Çok, pek çok” anlamında sıfat veya “ırmak” anlamında
isim olduğu belirtilen Kevser, literatürde “el-Havzu’l-kevser” • Abdülbâkî, M. Fuâd, el-Mûcemü’l-müfehres li elfâzi’l-Kur’ani’l-Kerîm,
şeklinde de geçmektedir. Kevser, âhirette Hz. Peygamber’e İstanbul 1990.
• Bebek, Adil, “Sûr”, DİA, XXXVII, 533-534.
ayrılan ve bütün cennet ırmaklarının kaynağı olan bir su • Gürkân, S. Leyla, “Ölüm”, DİA, XXXIV, 32-34.
veya nehrin ismidir. Resûl-i Ekrem bu suyun başında üm- • İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab (nşr. Abdullah Ali el-Kebîr vdğr.), Kahire
metiyle buluşacaktır. Hadis literatüründe yer alan rivayetle- (Dâru’l-Maârif ), ts.
• Kılavuz, A. Saim, “Amel defteri”, DİA, III, 20-21.
re göre kevser havuzunun suyu sütten beyaz, miskten hoş, • Şahin, M. Süreyya, “Cennet”, DİA, VII, 374-376.
kardan soğuk ve baldan tatlıdır. Bu havuzun etrafı incilerle • Topaloğlu, Bekir, (İlyas Çelebi ile birlikte), Kelâm Terimleri Sözlüğü,
İstanbul, 2010.
örülmüş kubbelerle çevrilidir. • ______ “Âhiret”, DİA, I, 543-548.
Kur’an’da bir sûre adı da olan kevserin Hz. Peygamber’e • ______“Cehennem”, DİA, VII, 227-235
• ______ “Cennet”, DİA, VII, 376-386.
verilen bir nimet olduğu ifade edilmekle beraber (el-Kevser, • ______ “Ölüm”, DİA, XXXIV, 34-35.
108/1-3), bunun ne olduğu konusunda farklı değerlendir- • Toprak, Süleyman, “Haşir”, DİA, XVI, 416-417.
HAZİRAN 2012

• _______ “Mîzân”, DİA, XXX, 211-212.


meler yapılmıştır. Cennetteki su kaynağı olması yanında, • Yavuz, Y. Şevki, “Ba‘s”, DİA, V, 98-100

103

You might also like