You are on page 1of 11

Gelenekçi-Zâhirî

İslâm Anlayışının
Zihniyet Analizi:
Epistemolojik
Teolojik ve Kültürel
Temelleri*

Prof. Dr. Sönmez Kutlu


Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İslâm düşüncesinde, sorunların çözümü,
olaylar ve olguların analizi, nasların anla-
şılması ve yorumlanması konusunda aklı
(re’y), birey ve toplumun maslahatını ve
dinin makâsıdını esas alan “akılcı din yo-
rumu”; “masum imamların” irfânî bilgisi-
ne veya “mahfuz velilerin” keşf ve mükâşe-
fesine dayanan “bâtınî-irfânî din yorumu”
ve ilk nesillerin gelenekselleşen dinî tec-
rübesini (selef ve âsârı) diriltmeyi, yücelt-
meyi ve korumayı amaç edinen “Gelenek-
çi-Zâhirî din yorumu” olmak üzere üç “saf
(ideal) yorum biçimi” teşekkül etmiştir.1
İslâm medeniyetinin nazarî ve amelî bütün
alanlarında her üç yaklaşımın köklerine ve
izlerine rastlamak mümkündür.

Bu üç din yorumu, tarihsel süreçte yaşa- bunların tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.
nan köklü değişim, kırılma ve buhranların Ancak kendilerine özgü bilgi üretme yön
eşliğinde, ya aynı adla veya başka isimler al- temleri, bilgi kuramları ve değer yargıla-
tında farklı biçimlerde tezahür etmeye de- rı bulunan her üç İslâm yorumunun, aynı
vam etmiştir. “Akılcı din yorumu”, “bâtınî coğrafyada veya farklı coğrafyalarda, aynı
din yorumu” ve “zâhirî din yorumu” şek- dönemde veya birbirini takip eden yüzyıl-
lindeki bu üç “ideal tip”in ilk nüvelerine larda farklı şahsiyetlerde, mezheplerde ve
Hz. Peygamber döneminde sahâbe arasında dinî-toplumsal yapılarda temsil edildiği
rastlanabilmekteydi. Bu üç dinî tutum ve görülmektedir. Örneğin bu zihniyetlerin
yaklaşım, zamanla bireysel tutum ve dav- her birisi şahıslar düzeyinde Endülüs’te İbn
ranış olmaktan çıkmış, toplumsal düzeyde Hazm (ö. 456/1064), İbn Rüşd (520/1126)
kabul görmüştür. İslâm düşüncesinde bir- ve Muhyiddîn İbnü’l-Arabî (638/1240)
birinden farklı, birbirine rakip veya alter- gibi güçlü temsilciler çıkarmıştır. Bu se-
natif onlarca siyasî ve itikadî fırka, fıkıh beple İslâm düşüncesi, ilk üç asırda veya
mezhebi, felsefî ekol, tarikat ve cemaat, sonrasında, “akılcı”, “bâtınî” ve “zâhirî” yo-

* Kısaltılmış bu tebliğin tam hali Zâhirî ve Selefî Din Yorumu kitabımızda (Kasım-2019, s. 19-54) neşredilmiştir.
1 Geniş bilgi için bkz. Bkz. Sönmez Kutlu, “İslam Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri”, İslâmiyât, IV/4 (2001), s. 15-36.

2
yetler ve mezhepler, ortaya çıktıkları ta-
Zihniyetler ve mezhepler, ortaya rihî, siyasî, toplumsal ve iktisadî çevreden
çık­tıkları tarihî, siyasî, toplumsal soyutlanarak veya sosyal tarih boyutu göz
ve iktisadî çevreden soyutlanarak ardı edilerek anlaşılamazlar. Müslümanlar
veya sosyal tarih boyutu göz ardı arasında tarihsel süreçte ortaya çıkan her
edilerek anlaşılamazlar. Müslü- bir dinî-toplumsal yapının (mezhep, tari-
manlar arasında tarihsel süreçte kat ve cemaat), yukarıda zikredilen gele-
or­taya çıkan her bir dinî-toplumsal nekçi, bâtınî ve akılcı zihniyetlerden birine
yapının (mezhep, tarikat ve cema- dayandığı veya ondan etkilendiği görül-
at), yukarıda zik­redilen gelenekçi, mektedir. Gelenekçi-Zâhirî zihniyeti ta-
bâtınî ve akılcı zihniyet­lerden bi- nımlamak için farklı dönemlerde, siyasî ve
rine dayandığı veya ondan etki­ itikadî çağrışımlarını dikkate alarak fark-
lendiği görülmektedir. lı kesimlerce Eserî, Haşvî, Zâhirî, Kaderî
veya Selefî isimleri kullanılmıştır.

rum biçimlerinden sadece birisi ekseninde Günümüze kadar ortaya çıkan zümre-
şekillenmemiştir. Her dönemde bu üç ge- leşmeler, süreç takibiyle ve sosyal tarih
leneğin yatay ve dikey düzlemde, kısa veya boyutuyla okunduğunda, üst kavramlar
uzun vadeli yansımaları ve temsilcileri ol- olarak gelenekçilik (Eseriyye/Ehl-i eser) ve
muştur. Bu sebeple bunlardan birisini alıp Zâhirîlik (Zâhirîyye) kavramlarının öne
diğerlerini yok saymak veya tarihi bunlar- çıktığı söylenebilir. Dolayısıyla değişme-
dan birisiyle okumak ya da geleceği inşada mesi istenen ve şeklî olarak korunması
gereken ilk Müslüman nesillerin geleneği
sadece birisine değer atfetmek bilimsel ta-
ve dinî tecrübesi, “zâhirî din/ İslâm yoru-
rafsızlığa ters düşecektir. Biz burada, “zih-
mu”nun kurucu unsurunu oluşturur. Yu-
niyet ile mezhebin farklı olduğu” ve “din
karıdaki isimler, dinî-toplumsal yapılar
yorumlarının zihniyetlerin birer tezahürü
veya siyasî topluluklar için kullanıldık-
olduğu” varsayımlarına dayanmaktayız.
larında bir mezhebe değil Muaviye’nin ve
Zihniyet, “bir şahsın veya belli bir toplu-
genel olarak Emevîler’in politikalarının
luğun olay ve olgulara bakış açısını belir- muhafazasını isteyen ve onları destekleyen
leyen örtülü değerler sistemi” demektir. gelenekçi-muhafazakâr zihniyete delalet
Mezhep ise, “siyasî ve itikadî amaçlarla vü- eder. Örneğin Kaderî, “kulun fiillerinin
cud bulmuş şahıslar ve fikirler etrafındaki Allah tarafından önceden belirlenmişli-
zümreleşmeler” olarak tanımlanır. Zihni- ğini kabul ederek özgürlükleri kısıtlayan

3
Emevî siyasî geleneğine karşı çıkmayan” nımlamaktadır.4 Kaderci, Haşvî, Zâhirî
kesim lerin ismidir. Her ne kadar itikadî adı altında görülen gelenekçi (Eseriyye)
ve siyasî tutum açısından Ashâbu’l-hadis, tutum, tavır ve eğilimler, her fırka veya
Hanbelîlerle, aktif olarak hadis rivayeti ile mezhep mensuplarına değişik düzeylerde
meşgul olan hadisçilerle, cahil halk ke- yansımıştır. Klasik dönemde kullanımına
simleriyle, bedevîlikle ilişkilendirilmekle rastlanmayan Selefiyye ise, “ilk üç nesli yü-
birlikte Haşviyye, “zalim olsun adil olsun celten ve onların görüş ve yaşayışını (âsâr/
sultanlara destek veren, onlara isyanı ya- gelenek) din olarak kabul ederek zâhirine
saklayan; geleneğin taşıyıcısı sünnet, hadis göre anlayan ve şeklî olarak uygulayan ve
ve âsârı çokça nakleden, farz, sünnet, ter- Müslüman toplumları davet yoluyla veya
hib ve tahfifini aynı gören, akıl yürütme- fizikî güç kullanarak bu ideal döneme
yi reddeden, teşbih ve tecsim çağrıştıran döndürmeyi amaç edinen kesimlere (usûlî/
rivayetleri lafzına döndüren, nasları te’vil fundamentalist/radikal)” delalet eder. Bu
ve tenkide tâbi tutmadan, bağlamlarından
kopuk lafızlar olarak anlayan ve aynen uy-
gulayan” zihniyete sahip zümrelerin adı- Klasik dönemde kullanımına rast-
dır.2 Görüldüğü gibi, bu tanımın hem ge- lanmayan Selefiyye ise, “ilk üç nes-
leneği yüceleştirmek ve ona hadis/sünnet
li yücelten ve onların görüş ve ya-
adı altında bağlılık göstermek hem de onu
şayışını (âsâr/gelenek) din olarak
muhafaza etmek ve taklit etmek3 şeklinde
kabul ederek zâhirine göre anlayan
önemli yöntemsel, dinî, siyasî ve toplumsal
ve şeklî olarak uygulayan ve Müs-
çağrışımları bulunmaktadır. Ashâbu’l-ha-
lüman toplumları davet yoluyla
dis ile yakın anlamda kullanılan zâhirî kav-
ramına gelince, “mutlak gerçeğin veya ilâhî
veya fizikî güç kullanarak bu ideal
iradenin, nassın lafzında ya da geleneğin ve döneme döndürmeyi amaç edinen
âsârın taşıyıcısı metnin lafzında bulundu- kesimlere (usûlî/fundamentalist/
ğunu; kıyas ve re’y ile bâtınî ve aklî te’vilin radikal)” delalet eder.
bâtıl olduğunu” savunan toplulukları ta-

2 Kavramla ilgili bkz. Ebû Mutî Mekhûl en-Nesefî, Kitâbu’r-Red ʿale’l-bidaʿ ve’l-Ehvâ’, nşr. Marie Bernand, Annales Isla
mologies, XVI (1980), s. 121; T. H. Weir, “Haşviye-Haşviya”, M.E.B. İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı
Yayınları, İstanbul 1964, V, 357; Metin Yurdagür, “Haşviyye”, DİA, XVI, 426-427.
3 Âsâra, Ehl-i âsâr’a ve taklide sarıl. Çünkü din, Hz. Peygamber’i ve ashâbını taklitten ibarettir.” (Ebû Ya‘lâ Ebu’l-Hü
seyn b.Muhammed el-Bağdâdî (458/1066), Tabakâtu’l-Hanâbile, nşr. Muhammed Hamid el-Fıkî, Matbaatu es-Sünne
tü’l-Muhammediyye, Kahire 1952, II, 29-30; İsa Koç, Haşviyye Fırkası, (Yüksek Lisans Tezi), Süleyman Demirel Üni
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta 2015, s. 18-19.
4 Bkz. Ebû Sa‘d Abdülkerîm b. Muhammed b. Mansûr et-Temimî es-Sem‘ânî (ö. 489/1096), el-Ensâb, thk. Abdullah
Ömer el-Bârudî, Dâru’l-Cinân, Beyrut 1988, IV, 99.

4
tanımlamaların hepsi, gelenekçi-muhafa- zihinsel bir tasarımda bulunacağız. Başka
zakâr zihniyetle şu ya da bu şekilde iliş- bir ifadeyle “mantıksal bir ülkü ya da se-
kilendirilmiştir. Sadece bu isimler, gele- çilmiş bazı dinî-toplumsal yapılar üzerin-
nekçiliğin belli bir dönemdeki farklı bir de Gelenekçi-Zâhirî yaklaşımın gözlemle-
cephesiyle veya muhaliflerin tanımları şek- nebilir tarihsel, toplumsal ve güncel fikrî
linde kullanılmıştır. Gelenekçilikle ilişkili gerçekliklerini ya da yansımaları”nı, meş-
kullanıldıkları sürece, bunların her birine rulaştırma araçlarını ve kullanılan yönte-
zihniyet denebilir. Ama toplumsal, siyasî, mi dikkate alarak “Gelenekçi-Zâhirî din
dinî ve hukukî tutum ve tavırlarla ilgili en yorumu” altında düzene koyarak analiz
kapsayıcı kavram gelenekçilik (Eserî-Ehl-i edeceğiz. Her bir sınıflandırma ve kavram-
âsâr, Ehl-i hadis, Âshâbu’l-hadîs, Hadîsiyye, sallaştırma gibi bunun da bazı abartı ve ge-
Nakliyyûn, Rivâiyyûn, İhbârî veya Ahbârî); nellemelere malul olduğunun farkındayız.
bu geleneği (sünnet ve âsâr) lafzî yorum ve “Gelenekçi-Zâhirî İslâm yorumu”, Müs-
şeklî uygulama yoluyla meşrulaştıran din lümanlar arasında (a) Emevîler dönemi ve
yorumu ise Zâhirîlik (Zâhiriyye) olarak Abbâsîler’in ilk yüzyılında “Hadis Taraf-
bilinir. Akılcı, Bâtınî ve Gelenekçi-Zâhirî tarları”, (b) Endülüs Emevîleri’nin yıkıl-
İslâm yorumlarının her birisi, ayrı bir teb- ma sürecinde Zâhirîlik adıyla tanın mış;
liğin ve hatta kitap çalışmasının konusu- (c) Abbâsîler’in son iki yüz yılında Han-
belîlik ve (d) Moğol İstilası’ndan sonra
Gelenekçilik (ve muhafazakârlık), Hanbelîliğin güçlü ismi İbn Teymiyye’nin
“olay ve olgulara bakış açısını be- şahsında temsil edilmiş; (e) Osmanlı’nın
lirlemede, sahihlik ve güvenilirlik çöküş sürecinde Muhammed b. Abdül-
vehhâb’ın fikirleri etrafında Vehhâbîlik ve
ölçütü anlamında geleneksel de-
(f) hilafetin ilgasından sonra da siyasal bir
ğerlerin esas alınması ve onların
ideoloji kalıbında Selefîlik şeklinde teza-
korunması” şeklinde bir zihniyet
hür etmiştir. Bu dönemler İslâm dünya-
olarak her toplum, kültür, mede- sı açısından köklü siyasî, iktisadî, fikrî ve
niyet, din ve felsefelerde yansıma- toplumsal değişimlerin, buhranların, dış
larına rastlanan bir olgudur. tehditlerin ve işgallerin yaşandığı dönem-
lerdir. Dolayısıyla geleneğe dönme veya
dur. Ancak biz bu tebliğimizde tarihsel sü- geleneğin uygulama biçiminin dış görü-
reçte “gözlemlenebilir olgular ve tezahürler nüşü ve şeklî bakımdan korunması ve ona
üzerinde karşılaştırmalar yapmak suretiyle dönme talebi, buhranlı dönemlerin ortak
gelenekçi zihniyetten beslenen “Gelenek- özelliğidir. Gelenekçi-Zâhirî zihniyet, her
çi-Zâhirî din yorumu” ve günümüzde Se- bir dönemin siyasî, toplumsal ve kültürel
lefîlik olarak adlandırılan yaklaşımla ilgili bağlamı ile muhatapların din ve dünya gö-

5
Nakliyyûn ve Lafziyyûn olarak tanımlan-
Arapların, İslâm öncesi atalar kül-
mıştır. Bu anlayış bireysel düzeyde bir tu-
tüne dayalı sade ve basit yaşam bi-
tum, davranış ve yorum biçimi olmaktan
çimleri, sebeplilik ve tabiî kanun-
çıkarak katı gelenekçilik ve muhafazakar-
lara yer olmayan dünya görüşleri,
lığın ağır bastığı toplumsal bir harekete
kabileci ve asabiyetçi kültürel de-
dönüşmüştür. Zâhirî din söylemi, içinde
ğerleri, zor tabiat şartlarının et-
yaşadığı şartlar ve bunalımlı ortamın et-
kisinde oluşan sert mizaçlılıkları
kisinde kalarak geleneksel dinî tecrübeye
ve ta‘lîlî düşünce yoksunluğundan
(sünnet/âsâr) tehdit oluşturduğuna inan-
kaynaklanan tepkisellikleri onların
dıkları aklı, aklî te’villeri, kıyası, kelamı,
İslâm’ı algılama biçimlerinde (mez-
felsefeyi ve bunları savunan dinî-siyasî ha-
hepleşme) etkili olmuş; tefsir, hadis
reketleri eleştirmeye odaklanmıştır.
ve fıkıh faaliyetlerine yansımıştır.

rüşlerine bağlı olarak yeniden şekillenmiş-


tir. Arapların, İslâm öncesi atalar kültüne
dayalı sade ve basit yaşam biçimleri, sebep-
lilik ve tabiî kanunlara yer olmayan dünya
görüşleri, kabileci ve asabiyetçi kültürel
değerleri, zor tabiat şartlarının etkisinde
oluşan sert mizaçlılıkları ve ta‘lîlî düşünce
yoksunluğundan kaynaklanan tepkisellik-
leri onların İslâm’ı algılama biçimlerinde
(mezhepleşme) etkili olmuş; tefsir, hadis5
ve fıkıh faaliyetlerine yansımıştır. Çoğun-
luğunu Arapların oluşturduğu Gelenekçi-
Zâhirî anlayışın sahipleri, çağdaşları tara-
fından Eserî, Haşvî, Zâhirî, Ehl-i Sünnet,
Ashâbu’l-hadîs, Hadîsiyye, Ehl-i rivayet,

5 İlk iki asırda hadis rivayeti, tedvin ve tasnifiyle ilgilenen kimselerle ilgili Tabakât ve Ricâl kitapları üzerinden yapılan
araştırmalarda elde edilen istatistikî bulgular, bunların kahir ekseriyetinin Arap olduğunu göstermektedir. Bkz. Mus
tafa Öztürk, “Mevâlî Râviler ve Geçmiş Kültürlerin Hadislere Etkisi: Hicrî İlk İki Asır”, Hadis Tedkikleri Dergisi,
IV/1(2016), s. 7-37.

6
Sonuç Hanefî bazı kesimler, zâhirî din yorumu-
İslâm düşüncesinde etkili olan zihniyet- nun etki alanına girmiş ve onun savunu-
ler, toplumsal, siyasî, fikrî şartlara ve mu- cusu olmaya başlamışlardır. Nitekim Pa-
hatapların konumlarına bağlı olarak çeşitli kistan ve Afganistan’da Hanefîlik tarihteki
biçimlerde tezahür etmektedir. Bu bağlam- kimliğinden farklı, Selefî bir kimliğe bü-
da Gelenekçi-Zâhirî zihniyet de başlangıç- rünmüştür. Bu anlayışta milletlerin örfle-
ta Hâricîlerin din anlayışında ve Emevî si- ri ve gelenekleri bid‘at ilan edilmiş, ilk üç
yasetinde etkili olmuş; akılcılığın zirvede neslin dinî örf ve âsârı, sünnet adı altında
olduğu Emevîler’in sonları ve Abbâsîler’in bir üst dindarlık olarak sunulmuştur. Her
başlarında Hadis Taraftarları; Bâtınîliğin türlü sorunların çözümünü ilk üç nes-
tehlike oluşturduğu Abbâsîler’in ikinci lin İslâm anlayış ve uygulamalarda göre-
döneminde Zâhirîlik ve Hanbelîlik; Hi- rek onları evrenselleştiren Selefîlik, XIX.
lafetin ilgasından son- Asrın sonlarında orta-
raki süreçte laiklik ve ya çıkmış ve XX. asrın
demokrasi söylemine Mezheplerin değişik dönem- ilk yarısında hilafetin
karşı Selefîlik olarak lerinde veya farklı coğrafya- kaldırılmasından sonra
tezahür etmiştir. Gele- larda yayılmaları sırasında Arapların dinî-politik
nekçi-muhafazakâr veya akılcı, bâtınî ve zâhirî zih- ideolojisine dönüşmüş-
Gelenekçi-Zâhirî yo- niyetten her üçünün izlerine tür. Selefîlik, ılımlı-
rum biçiminin, Hanefî, rastlanabilmekte, hatta bir- sından radikaline kadar
Mâtürîdî ve Mutezilî, biriyle yer değiştirdiği görü- pek çok İslâmcı hare-
Şiî-Usûlî, Şiî-Ahbârî lebilmektedir. ketin beslenme kaynağı
düşünce ve felsefî ekol- olmaya devam etmekte-
ler üzerinde de şartlara dir. Ancak Selefiyye’yi
bağlı olarak farklı oranlarda izdüşümleri ilk dönemlerdeki fırkaların birebir devamı
bulunmaktadır. İslâm yorumlarının anla- göstermek, hatta Selefîlik olgusunu, son-
şılmasında, toplumsal yapı ve etkenlerle dan başa doğru okuyarak aynı adla tarihte
coğrafyanın önemi büyüktür. Mezheplerin ona yer açmak veya Hz. Peygamber son-
değişik dönemlerinde veya farklı coğrafya- rası dönemle ilişkilendirmek doğru değil-
larda yayılmaları sırasında akılcı, bâtınî ve dir. Modern dönemlerde ortaya çıkan ve
zâhirî zihniyetten her üçünün izlerine rast- fikrî açıdan geçmişteki Hâricîlik, Zâhirî-
lanabilmekte, hatta birbiriyle yer değiştir- lik, Ashâbu’l-hadis ve Hanbelîlik gibi ha-
diği görülebilmektedir. Örneğin Hanefîlik reketlerden etkilenen Selefîlik, olsa olsa
belli bir dönemde Maveraünnehir’de akılcı Gelenekçi-Zâhirî zihniyetin şiddet yanlısı
din yorumunun temsilcisi iken günümüzde ve aşırı yeni bir yansıması olabilir. Dolayı-

7
sıyla günümüzde genelde Arap dünyasında pek çok konuda onlardan farklı düşünen
özelde Hanbelî, Şâfiî ve Mâlikî çevrelerde Ebû Hanife’in başını çektiği re’y taraftar-
daha büyük ilgi gören ve devlet desteği ka- ları da vardı. Bunlar günümüzde Selefiyye
zanan bu olguyu doğru anlamak için, te- tarafından Ehl-i sünnet içerisinde görül-
şekkülünden itibaren geçirdiği aşamalar, memektedir. Vehhâbîliğin ortaya çıkma-
sosyal tarih anlayışı ve tarihsel akış süreç- sından sonra pek çok Hanbelî kendisinin
leri doğrultusunda bu akımın analiz edil- Vehhâbî ve Selefî olmadığını savunmakta-
mesi gerekmektedir. Ehl-i sünnet olgusu- dır. Aslında çağdaş bir olgu olan Selefîlik,
nu, çağdaş Selefî akımların literatüründen Ehl-i Sünnet’in tarihinde tabiî bir gelişme
etkilenerek Zâhirî-Se- değil, Hanbelî gelenekçi
lefî anlayışa indirgemek anlayışın aşırılığa evri-
veya onun üzerinden Ehl-i sünnet olgusunu, len bir yansıması olarak
okumak pek çok sorunu çağdaş Selefî akımların li- teşekkül etmiştir. Bu
beraberinde getirmek- teratüründen etkilenerek yüzden Selefîler, ken-
tedir. Bu sebeple her Zâhirî-Selefî anlayışa indir- dilerini Mâtürîdîlik ve
dinî hareketin dönem- gemek veya onun üzerinden Eş‘arîlik olarak bilinen
sel, coğrafi ve toplum- okumak pek çok sorunu be- Ehl-i Sünnet’in iki bü-
sal farklılaşma dikkate raberinde getirmektedir. Bu yük itikadî mezhebinin
alınarak incelenmesinde sebeple her dinî hareketin veya Hanbelîlik dışın-
yarar vardır. Örneğin ilk dönemsel, coğrafi ve top- daki fıkıh ekollerinin
üç asırda herkes tarafın- lumsal farklılaşma dikkate bir devamı veya açılımı
dan ittifakla kabul edi- alınarak incelenmesinde ya- olarak görmezler. Hat-
len bir Selef düşüncesi, rar vardır. ta onları bazı konular-
Selef mezhebi veya Selef da tekfir ederler, bazı
yöntemi yoktu. Bu se- konularda ise sapıklık
beple İslâm düşüncesinin ilk üç asrını, Se- veya bid‘atçilikle itham ederler. Gelenek-
lefî düşüncenin tarihi olarak görmek veya çi-Zâhirî din yorumunun yeni bir tezahürü
Ashâbu’l-hadis’i onunla aynîleştirmek ilmî olan Selefîlik, “nasların zâhirine ve Selef-i
açıdan doğru değildir. İslâm’ın ilk asırla- sâlihîn olarak kutsallaştırılan ilk üç neslin
rında aklî, zâhirî ve sûfî eğilimleri temsil dinî tecrübesine dayanarak geçmişte gele-
eden, birbirinden farklı düşünce ve gö- cek kurma” mefkûresini savunan, “şirk ve
rüşlere sahip şahsiyetler ve eğilimler, her bid‘atle mücadele” adı altında insanların
konuda birden fazla görüş ve yaklaşım söz ahlâkî, siyasî ve dinî hayatlarına şekil ver-
konusuydu. Aynı şekilde Ehl-i sünnet çev- meye çalışan demokrasi ve laiklik aleyhta-
relerinde sadece Hadis Taraftarları yoktu; rı, akıl düşmanı kişi, topluluk veya siyasî

8
© dusuncemektebi.com
hareketlerin müşterek adıdır. Bu hareket, taklide karşı çıkmaları ve aşırı lafızcılıkla-
itikatta Ehl-i Sünnet’in iki büyük kolu rıyla Zâhirîliğe yakın duran çevreler var-
Eş‘arîlik ve Mâtürîdîlik’ten ziyade Hadis dır. Ama zâhirî-selefî din yorumunun en
Taraftarları’dan, özellikle Hanbelî ede- önemli beslenme kaynağı, şahıs düzeyin-
biyattan, fıkıhta gelenekçi söyleme bağlı de Ahmet b. Hanbel, İbn Teymiyye, İbn
kaldıkları konularda Şâfiîlik ve Mâlikîlik, Kayyim el-Cevziyye ve Muhammed b.
kısmen Hanefîlikten, ama daha ziyade Zâ- Abdülvehhâb; çağdaş dönemden Abdur-
hirî ve Hanbelî görüşlerden beslenmekte- rahman es-Sa‘dî, Muhammed eş-Şenkıtî,
dir. Buna rağmen dünya görüşleri, faali- İbn Bâz Abdülazîz b. Abdullah, Muham-
yetleri, yöntemleri, örgütlenme biçimleri med Nâsıruddîn el-Elbânî, Muhammed b.
açısından Suudî, Cihadî, Siyasî, Medhalî, Sâlih el-Usaymin, Safiyyu’r-Rahmân Mü-
Sürûrî, Taliban, el-Kaide, eş-Şebab, IŞİD barekfûrî, Sâlih el-Fevzân, Rabî‘ b. Hâdî
(Irak-Şam İslâm Devleti) ve benzeri bir- el-Medhalî, Mukbil b. Hâdî el-Vâdi‘î ve
birinden farklı Selefîliklerle karşı karşı- Yâsir el-Berhamî’dir. Geçmişte Gelenek-
yayız. Örneğin tekfir söylemi ve şiddete çi-Zâhirî anlayışın tezahürlerinde görülen
başvurma yönüyle Haricî geleneğe, ilk üç sistemlilik, günümüzde Selefî akımlarda
nesli ve onların âsârını (sünnet+eser) yü- görülmemektedir. Selefî gruplar, hadiseler
celtme, nasları zâhirine göre anlama ve karşısında bölünüp-parçalanma, aşırılık ve
akıl aleyhtarlığı bakımından Hadis Taraf- şiddete başvurma bakımından Hâricî fır-
tarları’na; aşırılıkları, Şiî ve Sûfî aleyh- kalara benzemektedir. Selefîler yeni bir
tarlıkları yönüyle Hanbelîliğe; mezhepleri İslâm medeniyetinin kurulmasına katkıda

9
bulunmak istiyorlarsa, “Zâhirî din yoru-
mu” temsilcilerini, dayandıkları dinî kül-
türü ve dünya görüşünü eleştiriye tâbi tut-
maları ve insanlığın birikimi ile çatışmak
yerine daha sağlıklı bir yüzleşme sürecine
girmeleri yararlı olacaktır.

Sönmez Kutlu
1963 yılında Refahiye’nin Aydıncık köyünde Nisan- 22 Temmuz 2012 tarihleri arasında ABD
doğdu. İlkokulu Aydıncık köyü İlkokulu’nda oku- Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları
du. Ortaokulu Erzincan’da, İmam Hatip Lisesi’ni Bölümü’nde “Batılı Araştırmalarda Alevilik Algı-
Erzurum’da bitirdi. 1987 yılında Erciyes Üniver- sı” adlı bir proje üzerine araştırma ve incelemeler-
sitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1988 de bulunmak üzere Misafir Öğretim Üyesi olarak
yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bulundu. 01.09.2014-30.06.2015 tarihleri arasın-
Temel İslam Bilimleri Bölümü İslam Mezheple- da Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak
ri Tarihi Bilim Dalı’na araştırma görevlisi olarak Üniversitesi’nde ders vermek üzere görevlendiril-
atandı. 1990’da Mürcie’nin Doğuşu ve İ’tikadî Gö- di. 15-30 Kasım 2014 tarihleri arasında Kazakis-

Kapak ve Sayfa Tasarımı - Muhammet Enes Tanuğur


rüşleri başlıklı tezi ile yüksek lisansını tamamla- tan Al-Farabi Üniversitesi’inde Türkoloji Bölü-
dı. 1992’de, alanında araştırma yapmak üzere altı münde misafir öğretim üyesi olarak dersler verdi.
ay İngiltere’de, 1993’de bir yıl Mısır’da bulundu. İslâmiyat dergisinde Yayın Kurulu Üyeliği, Dinî
1994’de Mürcie ve Horasan-Maveraünnehir’de Ya- Araştırmalar dergisinde Danışma Kurulu Üyeliği
yılışı başlıklı tezi ile doktor unvanını, 1997 yılında ve birçok derginin Hakem kurulları üyeliği bu-
doçent unvanını aldı. 1997-1999 yılları arasında lunmaktadır. Yayımlanmış kitap ve pek çok maka-
Kırgızistan Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakül- lesi bulunmaktadır. İngilizce, Arapça ve Kırgızca
tesi’nde görev yaptı. 2003 yılında profesör oldu. 01 bilmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır

10
2021

You might also like