You are on page 1of 3

Kürtlerin en büyük çilesi Kürtler!

Forum
Forum Haberleri —2 Mayıs 2022 Pazartesi - 23:59

Alan’dan sonra...

İhanet ve iş birliğine kapılar


kapatılmalı
Dr. Şükrü Sekban

Celadet Bedirhan, masaya konulan Arap yemeği için ‘bu nedir?’ diye soran
Dr. Şükrü Sekban’a; “Doktor, patlıcandır dedi ama sen kabak diyebilirsin!”
cevabıyla onun “Kürtler aslında Türk’tür” tezine ironik bir yanıt vermişti. Ukrayna savaşı ve barışı
OKTAY CANDEMİR
Dr. Şükrü Sekban, 1933 yılında Paris’te Fransızca olarak basılan ‘Kürt Meselesi’ isimli
kitabında, Kürtler’in aslında Türk olduğunu iddia etti.
Kürt milliyetçisi olarak bilinen Dr. Şükrü Sekban, bu kitabı Cumhuriyet affından
yararlanmak için yazdı ve af kapsamı dışında tutulan 150’lilerden biri olmasına
rağmen “Kürtler aslında Türk’tür” tezinin karşılığında af kapsamına alınmış ve 1960
yılına kadar devlet korumasında yaşamıştır. Kazandıran Önderlik çizgisidir
Sonradan pişmanlığını şu sözlerle dile getirmiştir: “Ankara’nın cahil ricali bütün dünya
Türk diyor, bari bende ‘Kürtler Türk’tür’ diyeyim de belki Kürtlerin üzerindeki bu
zulümler hafifler. İşte bu sahte ve uyduruk kitabımı bu fikirle hastanede bana gelen
kâğıt peçeteler üzerine yazdım.”
Apê Musa’nın anlatımına göre; bir yemekte buluştuğu Celadet Bedirhan, masaya
konulan Arap yemeği için ‘bu nedir?’ diye soran Dr. Şükrü Sekban’a; “Doktor,
patlıcandır ama sen kabak diyebilirsin!” cevabıyla onun “Kürtler aslında Türk’tür”
tezine ironik bir yanıt vermiştir. "Ortak düşman" kim?

Kürt Ziya Gökalp, Türkçülüğün teorisyenidir. İttihat Terakki’nin Türk milliyetçiliğinin bir
örgütü haline gelmesinin en önemli mimarıdır, Türk milliyetçiliğinin simgesel
isimlerinden biri olmuştur. Türkçülük akımına yaptığı büyük hizmetlerden ötürü
İttihatçıları tasfiye eden Atatürk bile onu diğerlerinden ayırmış ve milletvekili
yapmıştır. Diyarbakır’a sürgüne gönderildiği yıllar onun Kürt kimliğiyle yüzleştiği ve
kimlik bunalımına girdiği yıllardır. Bu bunalımını aşmak için Ziya Kürdi ismini alır. 'Kürt Göçebe Kuşlar
Ziya' ile 'Türkçü Ziya'nın iç kavgasının kazananı olmamıştır. ‘Kürt Ziya’, ‘Türkçü Ziya’
olarak 1924 yılında ölmüştür. Ölümünden sonra teorisini oluşturduğu devletin
yöneticileri onu çabuk unuttu. Kitapları uzun yıllar basılmadı. Türkçü Kürdün kıymeti
de ancak bu kadar olabilirdi.

Kürt yazar Mesud Fani Bilgili, Kürdistan Teâli Cemiyeti üyesiydi. Kürt Talebe-Hêvî
Cemiyeti yayın organı Rojî Kurd'a yazılar yazdı. 1924 yılında 150'liklere dâhil edilip
vatandaşlıktan çıkarılınca önce Suriye'ye, daha sonra Fransa'ya geçti. Doktor Mesut Neden hakikati söyleyemeyiz?
Fani’nin geldiği son nokta Atatürk’e övgüler dizdiği Atatürk’ün Hayat Felsefesi isimli
kitabı yazmak oldu. Tüm bunları Cumhuriyet affından yararlanmak için yaptı ve
amacına ulaştı. 1939 yılından sonra Hatay’da avukatlık yaptı ve 1979 yılında
İstanbul'da öldü. Kardeşi Kürt Naim Baban ise bugün iktidarda olan siyasal
İslamcıların teorisyenlerinden ve fikir babalarındandır.
…
Bülent Ecevit Kürt olduğunu gizlemiştir. Bizler, Ecevit’in Kürt olduğunu siyasi rakibi
Süleyman Demirel’den öğrendik. Kendisine Kürt olup olmadığını soranlara “Bizde
Kürt-Türk ayrımı yoktur” diye cevap vermiştir. Ecevit, Kürt olduğunu siyaseten emekli Problemi görüyoruz, problem biziz
olduğu ömrünün son yıllarında söylemiştir ama siyasi yaşamı boyunca en sert Kürt
karşıtlığı yapan politikacılardan biri olmuştur. 2004 yılında hasta yatağından alelacele
Çankaya Köşküne çıkıp Cumhurbaşkanı Sezer’e “Kuzey Irak” diyeceğine “Kuzey
Kıbrıs’ta bir Kürt devleti istemiyoruz” diyerek Irak Kürdistan’ında ortaya çıkan
federasyona karşı gerekli önlemlerin alınmasını istemiştir. 40 yıllık siyasi yaşamı
boyunca Kürtleri zinhar inkâr etmiştir. Sağcı Türkçü Demirel’in “Kürt realitesini
tanıyoruz”, katliamcı Tansu Çiller’in Bask Modeli önerisine en şiddetli tepkiyi
göstermiştir. 1991 yılında Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin Kürtçe yemin krizinde elini
şiddetle masaya vurarak onlara yönelik linç kampanyasının başını çekmiştir.

Kamran İnan, başlı başına bir kitap konusu. İnsanoğlunun kendi öz ırkına bu kadar
düşman olduğu görülmemiştir. Kendisine yönelik “Kürt Kamran” tanımını aslı kabul
etmeyecek kadar kendi ırkına düşmanlık beslemiştir. Yukarıda yazdığım Şükrü
Sekban, Mesut Fani, Ecevit ve hatta Ziya Gökalp en azından hayatının bir bölümünde
Kürt olduğunu öyle ya da böyle söylemiştir. Kamran İnan 90 yıllık yaşamı boyunca
Kürt olduğunu kabul etmemiştir. Hayatı boyunca gittiği her yerde Kürt meselesinin
varlığını inkâr etti. “Böyle bir meselenin varlığını bile kabul etmiyorum ki bu konuda
tartışma yürüteyim” demiştir. Kendisine faili meçhul cinayetleri soran gazetecilere, “O
toplumun içinde yaşıyor olacaksınız, topraklarının nimetlerinden faydalanacaksınız,
ondan sonra ‘Ben Kürdüm’ diyeceksiniz. Yok, öyle bir yağma” diyerek faili meçhul
cinayetleri savunmuştur. İnan, Kürtlüğünden hep kaçmış, kariyerini ve istikbalini,
devlete yakın siyasi zeminlerde inşa etti.
Kamran İnan devlet tarafından asılan Seyid Ali’nin torunuydu. Seyid Ali, 1914’te
gerçekleşen Hizan İsyanının öncülerdendir. Vefatından önce devlet töreni
istemediğini söyledi. Bu tavrıyla yaşarken ifade etmediği veya edemediği kırgınlığını
ve küskünlüğünü dışa vurmuştur. Çünkü ne yaparsa yapsın bu devlet onu tüm
becerilerine rağmen Dışişleri Bakanı yapmamış, hatta tam aksine ilgisi olmadığı halde
Enerji Bakanı yapmıştı. Ne kadar inkâr ederse etsin devlet onun 1914’te kendisine
karşı isyan eden Hizan Kürtlerinden Seyid Ali’nin torunu olduğunu unutmamıştı.

İsmet İnönü, İzmir’de doğmuştur ama babası Reşit Efendi aslen Bitlis’in tanınmış Kürt
ailelerinden Kürümoğulları ailesindendir. Kurucularından olduğu Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Kürt katliamlarını gerçekleştiren kişi olarak tarihe
geçmiştir. Bunun karşılığında başbakan, cumhurbaşkanı olmuştur. Lozan
Antlaşmasında Kürtlerle Türklerin bir olduğunu söyledi. Kürtlerin aslında Türk
olduğunu resmi düzeyde Lozan’da ilk dile getiren resmi yetkili oldu. Lozan
görüşmeleri sırasında, “Gerçekte, tarihin çok eski zamanlarında Asur ülkesine hâkim
dağlarda yaşayan ‘Gudu’ isimli Turan kökenli insanların vardı ve bunlar son derece
savaşçı oldukları için isimleri ‘Cengâver’ ya da ‘Kardu’ olarak anılmıştır. Kürt kelimesi
de buradan türetilmiştir.”
Lozan barış görüşmeleri sırasında İngilizlere karşı Türk tezini savunan İnönü, mevzu
Kürtler olunca inkâr etmiştir. Bunun üzerine İngiliz temsilci Lord Curzon İsmet
İnönü’nün bu tezini alaya alarak şöyle demiştir: “Kürtlerin Türk olduğunu tarihte ilk
kez keşfetmek, Türk delegasyonun kaderine yazılıymış.”
Lozan’da Kürtlerin payına düşen inkâr oldu ama İsmet İnönü’nün ortaya koyduğu
tezler devletin resmi tezi olarak yürürlüğe girdi.
1935’te yaptığı Doğu gezisinin ardından Atatürk’e sunduğu ‘Kürt raporunda’ Kürtlerin
muhakkak ve kuvvetle asimile edilmesini de talep etmiştir.
T.C için yaptığı tüm hizmetlere rağmen Atatürk’ün “İsmet, denize bir Kürt, bir Ermeni
düşerse önce hangisini kurtarırsın?” sorusuna maruz kalmaktan kurtulamamıştır.
…

Bu örnekler çoğaltılabilir ancak bunları şunun için yazıyorum. Son günlerde
gündemimizin önemli bölümünü iki konu teşkil ediyor. Birisi cezaevlerinde yaşanan
ölümler ve işkenceler, ikincisi ise Türkiye tarafından yapılan sınır ötesi operasyon.
Cezaevlerinde bu kadar kötülük yaşanırken Adalet Bakanının bir Kürt olması yukarıda
verdiğim tarihsel örneklere baktığımızda insanın içini acıtan ama şaşırtıcı olmayan bir
durum.
Devlet Bahçeli 2018 yılında onu inkâr ettiği Kürt kimliğinden vurmuş ve “Sayın
Bozdağ ‘Kürdüm, özgürüm’ diyebilir. Dilini tutan yoktur. ‘Sus otur yerine’ diyen de
yoktur. Buyursun, mizaç ve meşrebine müzahir değerlendirmesini yapsın. Türk milleti
kendisini en güzel ve yüksek mevkilere taşımıştır. Ama kendisi Türk milletini
düşürmeyi aklından geçirmesin” diyerek tehdit etmiştir.
Bekir Bozdağ, Adalet Bakanlığına atandığı günden bu yana cezaevlerinde ölümler ve
işkence vakalarının artması bir tesadüf mü yoksa Kürt Bekir’in Kamran İnan vari
şekilde kendini devlete ispat etme çabası mı?
Bozdağ, uyguladığı bu politikalarla Devlet Bahçeli’ye ‘Ben sizin bildiğiniz Kürtlerden
değilim’ demeye çalışmaktadır.
…
Sınır ötesinin öncülüğünü ise yine bazı Kürtler
yapıyor. Mesrur Barzani’nin Türkiye’ye yaptığı ziyaretin hemen ardından başlıyor. Irak
Hükümeti bile Türkiye’ye bu konuda nota verirken Mesrur’un askeri operasyonu
desteklediğini görüyoruz.
Tarih tekerrür ediyor ve Kürtlerin makûs talihi değişmiyor. Kürdün Kürt ile imtihanı
yüzyıldır devam ediyor. Kürtlerin en büyük çilesi maalesef yine Kürtler oluyor.

paylaş
Twitter Facebook LinkedIn Whatsapp

© Copyright 2023 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.

You might also like