You are on page 1of 13

BAKTERİLERİN VİRÜLANS FAKTÖRLERİ VE

PATOJENİTE
Bakteri için insan vücudu; üremesi için gereken sıcaklığı, nemi ve gıdayı
içeren uygun bir ekolojik çevredir. Amaçları insan vücudunda yaşam
sürebilmektir. İnsan vücudunda yeterli sayıya ulaştıklarında ise:

-Koloni oluşturmalarını destekleyecek fonksiyonlarını devreye sokarlar.

-Gaz, asit gibi metabolik artıklar ortaya çıkartırlar. Bu metabolik artıklar


sistemimiz üzerinde toksik etkiler gösterir. Sonuçta konakta hasara yol
açarlar. Bağışıklık sistemi, bu patojen mikroorganizmalarla savaşır. Ancak
bakteriler birtakım virülans faktörleri ile savunma mekanizmasını aşarlar.
Konak direnci ile mikrobiyal virülans arasındaki denge bozulduğunda ise
hastalık görülür.

PATOJEN BAKTERİLER İLE İLGİLİ TERİMLER:

-İnvazyon: Bakterinin uygun konak çevresine girerek yayılmasına denir.


Ancak hastalık oluşturan her bakteri vücutta invazyon yapmak zorunda
değildir. Bazıları tek noktada bulunur ancak salgıladığı toksinler sistemik
dolaşıma girer ve enfeksiyon hastalığına yol açar.

-Aderans=Adeyon=Kolonizayson: Konak çevresine giren bakterinin bu


çevreye yapışarak yerleşip burada kalmasına denir.

-Degradatif Enzimler: Bakteriler bu enzimler yolu ile çeşitli dokuları


parçalar ve gıda kaynaklarına ulaşırlar. Ayrıca bakteriler, konağın bağışık ya
da bağışık olmayan korunma cevaplarından kaçmasını sağlayan (kapsül gibi)
genetik özelliklere sahiptirler.

-patojen bakteriler:

1)Bulaşıcıdırlar.

2)Konak hücreye tutunurlar.

3)Konak hücre ve dokuyu invaze ederler.

4)Toksin salgılarlar.

5)Konağın bağışıklık sisteminden korunabilirler.

-Patogenez: Hastalığın belirti ve bulgularının gelişimine yol açan


mekanizmalarını içerir. Yani bir hastalığın kaynağı ve gelişmesi sırasında
organizmada meydana gelen değişikliklerin bütünüdür.

-Enfeksiyon: Etkenin vücutta çoğalmasıdır. Ancak dikkat edilmesi gereken


bir husus var ki, normal flora bakterilerinin çoğalması enfeksiyon olarak kabul
etmiyoruz. Enfeksiyon olarak kabul ettiğimiz şey, patojen bakterilerin
çoğalmalarıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise patojen bakterinin
konakta çoğalması konakta asemptomatik dahi olsa enfeksiyon oluşmuştur
deriz. Yani önemli olan patojenik bakterinin konakta çoğalmış olmasıdır.

-Taşıyıcı: Asemptomatik enfeksiyonu olan ve etkenini başka bir canlıya


bulaştırabilen diğer canlıdır.

-Nonpatojen: Patojen olmayan, normal floraya ait olabilen, hastalık


yapmayan mikroorganizmadır.

-Oportunistik (Fırsatçı) patojen: Patojen olmayıp floramızda yer aldığı


halde, konağın bağışıklık sistemi bozulduğunda sayıca çoğalarak enfeksiyon
oluşturabilen mikroorganizmalardır.

-Patojen: Hastalığa sebep olabilen mikroorganizmadır.

-Patojenite: Enfeksiyöz bir ajanın hastalık oluşturabilme yeteneğidir.

-Toksijenite: Mikroorganizmaların hastalığı arttırıcı toksin salgılama


yeteneğidir.

-Virülans: Bir mikroorganizmanın hastalık oluşturabilme yeteneğin


derecesidir. Mikroorganizma bir veya daha fazla virülans faktör taşıyabilir.
Virülans faktörün gücüne göre de yaptıkları hastalığın derecesi değişir.
İnvazyon kabiliyeti ve toksijeniteyi de içerir. Yüksek virülansa sahip ajanlar az
sayıda olduklarında bile hastalık oluşturabilirler.

-Flora: Vücudun dışa açılan boşluklarında yer alan fazla miktarlardaki


mikroorganizmaları ifade eder. Patojenik mikroorganizmalarla besin açısından
yarışırlar ve patojenik mikroorganizmaların vücuda yerleşmesine engel
olurlar.

mesela deride; Staphylococcus epidermidis,Propionibacterium acneum

bağırsaklarda; Bacteroides fragilis, Enterobacteriaceae spp.

-Normal floranın; gıdaların sindirilmesi, vitaminlerin (örn. K vit) üretilmesi,


patojen mikroorganizmaların kolonizasyonlarının önlenmesi, konak bağışık
yanıtının uyarılması gibi görevleri vardır.

-Normal flora içinde zaman zaman patojen bakteriler geçici veya uzun süreli
var olabilirler. Flora içerisinde bulunabilen bazı patojenik bakteriler (mesela
Streptococcus pneumoniae, Staphylococcus aureus), bazı durumlarda klinik
enfeksiyona yol açabilirler ve bu durumda hastalanırız.

Bazen bu patojen oldukları açıkça bilinen bakteriler, sadece florada


bulunmakla kalmaz; akut, latent ya da subklinik enfeksiyonlara yol açabilir ya
da konağın taşıyıcı olmasına neden olabilirler. (mesela Salmonella Typhi)

-Fırsatçı enfeksiyon: Normal flora veya çevreden aldığımız bakteriler bazen


fırsatçı enfeksiyona sebep olur. Örnek olarak candidal vajinit hastalığını
verebiliriz. Normal asidik vajen florasında candida mantarı bulunur.
Candida’nın sık üreme imkanı bulabilmesi için ise nötre yakın bazik pH’a
ihtiyaç vardır. Kadının geniş spektrumlu antibiyotik kullanması durumunda
patojen bakterilerle birlikte florasındaki mikroorganizmalar da ölürler. Bu
durumda vajen pH’ı baziğe kayar ve candida miktarı sık üreme sonucu artar.
Candida miktarı iyice arttığında ise candidal vajinit denilen, kaşıntıya sebep
olan tablo ortaya çıkar. Normalde floramızda bulunmasına rağmen miktarı az
olan, ph baziğe kayınca ise sık üremesi için fırsat bulan candida mantarı,
kadın için patojenik hale gelmiştir.

-Nazokomiyal enfeksiyon: Hastanede kapılan enfeksiyondur.

KOCH POSTÜLASI:

-1884’te Robert Koch tarafından ortaya konmuştur.

-Hastalık etkeni bakteriyi tanımlamak için kullanılan kurallardır. Bu kurallar


şunlardır:

1- Mikroorganizma, o hastalığa sahip bütün olgularda bulunmalıdır. Hastalık


tablosunu oluşturduğu düşünülen mikroorganizma; hasta kimseden izole ve
identifiye edilmeli, vücuttaki dağılımı lezyonların yerleriyle uyumlu olmalıdır.

2- Mikroorganizma, in vitro koşullarda saf kültür olarak üretilebilmelidir.

3- Laboratuvar koşullarında elde edilen mikroorganizma, duyarlı deney


hayvanlarında da aynı hastalığı oluşturabilmelidir.

4- Hastalık oluşturulanan deney hayvanından aynı mikroorganizma izole ve


identifiye edilebilmelidir.

-Bu kurallar 19.yüzyılın sonlarına kadar mikrobiyolojinin temel taşlarını


oluşturmuştur ancak daha sonra bu kriterlere uymayan birçok
mikroorganizmanın da hastalığa sebep olabildiği ortaya çıkmıştır.

Örn; Treponema pallidum (Sifiliz) ve Mycobacterium lepra (Lepra) in vitro


üretilemez.

Neisseria gonorrhoeae (Gonore) hayvanlarda enfeksiyon oluşturmaz.

Klasik Koch Postülası'nda bağışıklık yanıtı dikkate alınmamıştır. Hastalığın


iyileşmesi sürecinde ortaya çıkan spesifik antikor yanıtının da postülata ilavesi
öngörülmüştür. Günümüzde kullanılan postülat ise Moleküler Koch
Postülatı’dır.

MOLEKÜLER KOCH POSTÜLASI:

-Mikroorganizma genetik biliminin ilerlemesi sayesinde Klasik Koch


Postülası'na patojen mikroorganizmalarda spesifik virülans genlerinin
araştırılması ile ilgili moleküler kurallar eklenmiştir ve ortaya Moleküler Koch
Postülası çıkmıştır.

-Varsayılan patojene ait nükleik asit sekansı, hastalığa sahip olguların


çoğunda ve tercihen patolojinin bulunduğu anatomik bölgede bulunmalıdır.

-Varsayılan patojene ait nükleik asit sekansı, sağlıklı kontrollerde


bulunmamalıdır.

-Hastalığın tedavisi ile birlikte patojenle ilişkili nükleik asit sekansının kopya
sayısı azalmalı; hastalığın nüksü ya da tekrarı ile yeniden artmalıdır.

-Patojen mikroorganizmada aranan özellik, bu türün non-patojen (patojen


olmayan) suşlarında bulunmamalıdır.

-Patojen mikroorganizmada bulunan virülans geni (ya da genleri) inaktive


edildiğinde suşun patojenliğinde belirgin azalma olmalıdır.

-Aynı enfeksiyonu taşıyan hastalardan izole edilen suşlarda aynı virülans


genlerinin eksprese olduğu belirlenmelidir.

PATOJENİTE:

-Giriş kapısı, bakterilerin organizmaya girdikleri yerlerdir. (Hava yolu ile


solunum sisteminden giriş, gıda ya da su ile sindirim siteminden giriş, cinsel
yol ile giriş vs.)

-Genellikle tipik hastalık tablosu belirli yerden girdiklerinde ortaya çıkar. Giriş
kapısına bağlı olarak aynı mikroorganizma farklı klinik tablolar
oluşturabilir.Mesela Şarbon solunum yolu ile girerse akciğer şarbonuna yol
açar, temas yolu ile geçerse ciltte yara ile seyreden deri şarbonu görülür.

-Bunun dışında mesela bir mikroorganizma sindirim siteminde hastalık


oluşturacaksa solum yolu ile vücuda girdiğinde hastalık oluşturmayabilir.
Adezyon molekülleri farklı hücrelerde spesifik reseptörlere bağlanır. Bu
nedenle giriş kapısı önemlidir. Tipik hastalık tablosu belli yerden girdiklerinde
oluşur. Bazı bakteriler birden fazla yerden girip farklı hastalık tablolarına yol
açabilir.
-Virülans faktörleri patojenite adacığı denilen bölgede kodlanırlar.

-Bu büyük genetik bölge kromozom ya da plazmid üzerinde bulunabilir.

-Patojenite adacığı, çoğu zaman bir transpozan ile birlikte bulunur. Böylelikle
kromozom ya da plazmid üzerinde yer değiştirebilir ya da kromozomdan
plazmide atlayabilir. Bu da başka bakterilere geçebileceği anlamına gelir.

-Virülans faktörleri bir türün üyeleri arasında aktarılabildiği gibi türler arasında
da aktarılabilir. Zaman zaman salgınlara neden olan virülans bakteri klonları
ortaya çıkabilir. Virülans faktörün aktarılabilmesi çok tehlikelidir.
Antibiyotiklere direnç özelliği kazanan mikroorganizmalar enfeksiyon etkeni
olarak sorun oluşturur.

-Bakteriyel virülans faktörlerinin regülasyonunda rol oynayan dış ortam


koşulları; sıcaklık değişimleri, pH değişimleri, demir iyonları oranı, kalsiyum
iyonları oranı, ozmolarite, besin varlığı gibi etkenlerdir.
BAKTERİ VİRÜLANS MEKANİZMALARI:

1)Aderans

2)İnvazyon

3)Üremenin yan ürünleri (Gaz, asit gibi)

4)Fagositoz ve immün cevaptan kaçış (Antifagositik faktörler, hücre içi üreme)

5)Enzimler (Doku yıkıcı enzimler, IgA1 proteazlar)

6)Toksinler (Ekzotoksinler, endotoksinler, peptidoglikanlar)

7)Antijenik farklılıklar

8)Antimikrobiyal direnç

1)ADERANS :

-Patogenezdeki ilk adımdır. Konak çevresine giren bakterinin konak hücreye


yapışmasına denir. Bu adımı mikrokolonilerin oluşumu izler.

-Mikroorganizmaları; sıvıların, siliyalı epitel hareketlerinin uzaklaştırıcı


etkisinden korur. Mesela bağırsaklardaki peristaltizm ve dışkılama, üst
solunum yollarındaki siliyer hareketler ve hapşırma-öksürme gibi

-Aderansta birtakım aderans faktörleri rol oynar. Hem bakteri hem de konak
hücre negatif elektirik yüklüdür. Aralarındaki itici gücün aşılması için özel
etkileşime ihtiyaç vardır. Patojen bakterinin girdiği hücreye tutunabilmesi için
adezyon moleküllerine sahip olması gerekir.

Adezyon molekülleri ikiye ayrılır.

1-Afimbrial Adezinler:

-Bakterinin hücre duvarının yapısının içinde bulunan protein ya da glikoprotein


yapılarıdır.

-Doğrudan konak hücre reseptörlerinin içine geçerek kolonizasyonu


başlatırlar.

-Fimbria olmayan adezin proteinleri eksprese ederler.

-Konak hücre yüzeyine tutunmaları bu proteinler sayesinde gerçekleşir.

-ÖRNEK: Yersinia spp., Bordetella pertussis, Mycoplasma pneumoniae


2-Fimbrial Adezinler(Pili ya da Fimbria)

-Hücre yüzeyinden mikroorganizmanın dışına doğru uzanan tüy benzeri


çıkıntılardır. Hücredeki spesifik reseptörleri tanıyan proteinden oluşur.

-Enteropatojen: Escherichia coli suşlarındaki tip-1 fimbria bağırsak epitel


hücrelerindeki D-mannoz içeren hücre reseptörlerine özgül olarak bağlanır.

-Üropatojen: Escherichia coli suşlarındaki P-fimbria idrar yolu epitel


hücrelerinde bulunabilen ve galaktoz içeren glikoprotein ve lpidlere özgül
olarak bağlanır.

-A grubu streptokoklar (Streptococcus pyogenes): Yüzeyinde bulunan


lipoteikoik asit ve F-protein adını alan fimbriaları ile buccal epitel hücrelerine
tutunurlar

-Bu özel bakteriyel ligandlara karşı oluşan antikorlar aderansı önleyerek


enfeksiyonun başlamasına engel olmaya çalışırlar. Bakterilerin adezyon
moleküllerine karşı antikorumuz varsa aderans önlenebilir.

2)İNVAZYON:

-Aderans gerçekleşirse devamında konak hücre ve dokularına invazyon


gerçekleşir.

-Bakterinin konak hücre ve dokulara girişini ifade eder.

-Mikroorganizmalar aktif rol oynarlar.

-Farklı yollarla gerçekleşebilir.

-Bazı bakteriler (Salmonella, Listeria türleri) hücre aralıklarından makrofajlar


aracılığı ile dokulara invaze olurlar.

-Bazı bakterilerse konak hücrenin oluşturduğu pseudopodlarla yutulup;

a)bir kısmı konak hücre içinde vakuole hapsolur ancak vakuol içinde
üreyebilirler (Legionella)

b)bir kısmı vakuolden kurtulup sitoplazma içinde çoğalır. (Yersinia)

c)bir kısmıysa bu aşamada savunmanın bir parçası olan lizozimlerce yok


edilir.

3-ANTİFAGOSİTİK FAKTÖRLER:

-Streptococcus pneumoniae, Neisseria meningitidis: Polisakkarit kapsül

-Streptococcus pyogenes: M proteini


-Neisseria gonorrhoeae: Pililer

-Staphylococcus aureus: Yüzey protein A yapısı

-> Kapsüllü bakterilere örnekler:

Staphylocossus aureus Escherichia coli

Streptocossus pneumoniae Klebsiella pneumoniae

Streptocossus pyogenes Salmonella spp.

Streptocossus agalactiae Yersinia pestis

Bacillus anthracis Compylobacter fetus

Bacillus subtilis Pseudomonas aeruginosa

Neissira gonorrhoeae Bacteroides fragilis

Neissira meningitidis Cryptococcus neoformans


(mantar)

->Fagositik öldürmeyi önleme mekanizmaları:

a)Fagolizozom füzyonunun inhibisyonu: Legionella spp., Mycobacterium


tuberculosis, Chlamydia spp.

b)Lizozomal enzimlere direnç: Salmonella typhimurium, Coxiealla spp.,


Ehrlichia spp., Mycobacterium leprae, Leishmania spp.

c)Sitoplazmik çoğalmaya adaptasyon: Listeria, Francisella, Rickettsia spp.

->Hücre içi patojenlere örnekler:

Mycobacterium spp. Listeria monocytogenes

Brucella spp. Salmonella typhi

Francisella spp. Shigella dysenteriae

Rickettsia spp. Yersinia Pestis

Chlamydia spp.
Buraya kadar virülans mekanizması şöyle işledi: Bakteri insan vücuduna girdi,
doku ve hücrelere tutundu ve dokuda invaze oldu. İnvaze olduktan sonra
bağışıklık sisteminden kaçtı. Peki nasıl hastalık oluşturacak? Doku hasarı
vererek. Bu da enzimler yolu ile oluyor.

4-ENZİMLER:

Mikroorganizmaların doku hasarı veren çeşitli enzimleri vardır. Temelde bu


enzimler hayatta kalmalarına hizmet eder. Doku yıkıcı enzimler hücre dışı
bağ doku matriksi üzerine etki ederler.

-Doku yıkıcı enzimler: Koagülaz, Hyalüronidaz, Streptokinaz (fibrinolizin),


Lesitinaz,Kollajenaz, Hemolizin, Lökosidin

-Ig1A proteazlar

Doku yıkıcı enzim örnekleri:

1)Staphylococcus aureus

-Koagülaz: Bakteri çevresinde fibrin birikimi ile bakteriyi fagositozdan korur.

2)Stafilokok, streptokok, anaeroplar

-Hyalüronidaz: Bağ doku yapısındaki hyalüronik asidi bozar, enfeksiyon


dokulara yayılır.

3)Hemolitik streptokoklar

- Streptokinaz (fibrinolizin): Koagüle plazmayı eritir, dokulara yayılım sağlar.


Miyokard infarktüsü tedavisinde kullanılır.

4)Clostridium perfringens

-Kollajenaz

-IgA1 proteaz örnekleri:

1)IgA1:

-Mukozal yüzeylerden salgılanan bir antikordur.

- IgA1 proteazlar bu antikoru parçalar.

-Neisseria gonorrhoeae, Neisseria meningitidis, Haemophilus influenzae,


Streptococcus pneumoniae gibi mukozal yüzeylere invaze olan bakteriler için
önemli bir virülans faktörüdür.

5-TOKSİNLER:
1-Ekzotoksin:

-Bakterinin hücre yapısı bozulmaksızın hücre dışına salgıladığı toksinlerdir.

-Birbirine disülfid bağlarıyla bağlı A ve B alt ünitelerinden oluşurlar. A alt


ünitesi toksik aktiviteden, B alt ünitesi konak hücreye bağlanmadan
sorumludur.

-Clostridium tetani - Tetanospazmin: motor nöron sinapslarında inhibitör


mediatörlerin salınımını bloke eder ve kas spazmlarına neden olur.

-Staphylocossus aereus - TSST-1: Lenfositleri stimüle eder, sitokin salınımına


neden olur, toksik şok sendromu yapar.

-Clostridium perfringens - Nekrotizan ve hemolitik toksinler: Gazlı gangren


tablosuna yol açar.

-A grubu beta hemolitik streptokoklar - Pirojenik ekzotoksin: Kızıl hastalığına


yol açar.

-Bordetella Pertussis'in toksini: ADP ribozilaz aktivitesi gösterir. Hücre içindeki


G proteinini inaktive eder. Bu proteinin normal fonksiyonu adenilat siklaz
inaktivasyonudur. Bu fonksiyon durunca, ATP'nin cAMP'ye dönüşümü
durdurulamaz, sonuç olarak hücre içi cAMP düzeyi artar.

-Enterotoksin: Diyareye sebep olur.

-Vibrio chlorae toksini: Hücredeki adenilat siklaz aktivitesini uyararak bağırsak


lümenine sıvı ve elektrolit salgılanmasına neden olur.

2-Endotoksin:

-Bakteri öldükten sonra bakteri hücre duvarı içerisinde bulunan ve vücuda


salınan toksinlerdir.

-Gram negatif bakterilerin lipopolisakkarit yapısı: Lipit A - endotoksik etkili


bölüm şeklindedir. Yani endotoksinler gram negatif bakterilerin
lipopolisakkarit yüzeyinde bulunan ve bakteri hücre duvarı parçalandığında
salgılanan toksinlerdir. Sistemik inflamatuar yanıta yol açarlar.

-Makrofaj ve monositleri uyarırlar, sitokin salgılatırlar. Sitokinler ise


kompleman koagülasyon mekanizmalarını aktive eder. Buna sistemik
inflamatuvar yanıt diyoruz.

-Bazı durumlarda gram negatif bakterilerin tedavisinde aniden yüksek doz


antibiyotik verilmek istenmez. Hasta endotoksik şoka girer. Tedavide doz
ayarı buna göre düzenlenir.

-Aynı mikroorganizmanın birden fazla toksini olabilir ve birden fazla hastalığa


yol açabilir.

-Endotoksinler bizim için ekzotoksinlerden biraz daha tehlikeli olan virülans


faktörleridir.

Bakteriyel toksinler tablosu:

6-ANTİJENİK DEĞİŞİMLER:

-Bazı bakteriler yüzey antijenik yapılarını devamlı değiştirerek konak bağışıklık


sisteminden kaçarlar.
-Mesela Barrelia recurrentis, Neisseria gonorrhoeae

-Sidereforlar:

Bir takım özel moleküllerdir. Konak dokuda bakterinin çoğalmasını


destekleyen virülans faktörüdür. Demir iyonuna yüksek afinite gösteren
transport proteinleridirler. Bazı sideroforlara özel isim verilir.

Enterobacteriaceae ailesi üyelerince üretilen enterobaktin,

Mycobacterium spp. tarafından üretilen mikobaktin sideroforlara örnektir.

-Biyofilm :

-Bakterilerin dokular, implantlar, kateterler gibi katı yüzeylere ve birbirlerine


tutunarak ekzopolisakkarit bir matriks içinde oluşturdukları faktördür.

-Biyofilmler kalıcı ve zor tedavi edilen enfeksiyonlara yol açtıkları için


önemlidirler.

-İçinde bulundukları matriks yapısı bariyer görevi yaparak antimikrobiyal


geçişe izin vermez.

-Mikroorganizmanın biyofilm oluşturması son yıllarda karşılaşılan en önemli


sıkıntılardandır. Biyofilm oluşturulduğunda antibiyotik etki etmez. Çok güçlü
enfeksiyona yol açar.

- Quorum sensing denilen hücreler arası çoğunluk algılama sistemi vardır.


Birtakım moleküllerle bakteriler birbirleriyle haberleşir, sayıca çoğalır ve
katlar oluştururlar.

-Persistan enfeksiyon :

Bazı viral enfeksiyonlarda; virüs, klinik iyileşmeden sonra da vücutta bütün


olarak veya sadece genom olarak bulunmaya devam eder. Persistan virüs
enfeksiyonları esas olarak üçe ayrılır:

1)Kronik enfeksiyon

Virüsla enfekte kişi, az miktarda virüs üretmeye devam eder. Burada virüsün
konak hücre DNA’sına entegrasyonu şart değildir. Belli miktarda üreme
devam eder.

2)Latent enfeksiyon

Başlangıçtaki ilk virüs enfeksiyonundan sonra virüsün üremesi durur. Zaman


zaman rekurrens görülür. Konak hücre DNA’sına entegrasyon çoğu latent
enfeksiyonda görülmez. İlk enfeksiyon genellikle semptom verir.

3)Yavaş virüs enfeksiyonu

Enfeksiyonun başlangıcı ile hastalığın başlaması arasında çok uzun süre


vardır. Virüs normal hızda üremeye devam eder, sadece hastalığın
inkübasyon süresi uzundur.
Tüm arkadaşlarıma kucak dolusu sevgilerimi
yolluyorum <3

Zeynep Coşkun

"Nazik ol, çünkü karşındaki her insan büyük bir


sıkıntı taşıyor."
Philon

You might also like