You are on page 1of 156

Müsvedde Defteri

Tanju Koray
Önsöz

“Çırak, Kalfa, Usta 2005” Özveri Locası yayını olarak basıldı ve tükendi. Fotokopiyle korsan baskıları
da yapıldı. Bunu şikayet olarak değil, keyifle söylüyorum, işe yaraması hoşuma gitti.

Temel kitabı yeniden basmak istediğini söyledi, ben de tek kitap yerine dörde bölmeye karar verdim
ve bu “Müsvedde Defterleri”ne başladım. Ama bitmeyecek gibi.

Yazdıklarımı geri dönüp tekrar okumak gibi bir âdetim olmadığı için bu defterleri hazırlarken
farkettiğim hataları düzeltip bazı değişiklikler ve ilaveler de yapmak istiyorum.

Kardeşçe sevgi ve saygılarımla.

Tanju Koray

Tirilye
Masonluk(lar)

Dünyada tek bir Masonluk yoktur ki başlık çoğul olmasın. Hangi Masona sorsanız
Masonluğu kendi anlayışına, eğitimine, değerlerine, eğilimlerine, heveslerine göre tarif
eder. Zira insanın kendini beğenilerine göre kurguladığı bir yere oturtması hoşuna gider.
Kişileri bırakıp Obediyanslara bakacak olursak, onların çizdikleri Masonluk portrelerinin de
aynı olmadığını görürürüz. Söylemleri aynı olanlarda bile uygulamalar farklıdır. Zaten
Masonluk muntazamlar ve gayrimuntazamlar diye radikal biçimde ikiye bölünmüştür.
Değişik ritler, kadınlara mahsus, kadın erkek karışık, yalnız hıristiyanlara ait Masonluklar
var, hepsi de Masonluktur. Tabii kimsenin kendi defterinde yazılı olmayanı mason
saymamak gibi bir ayıbı olamaz. Bir başka mason topluluğunun üyesi de en az kendisi
kadar masondur.

Masonluğun tek bir merkezi, tek bir sahibi yok. Onun için de prototip bir Masonluk
olmaması doğaldır. Kaldı ki insanın olduğu yerde hiçbir şey ilk ortaya çıktığı gibi kalmaz.
Düşünceler, yorumlar çeşitlendikçe, Masonluk da Masonluklara dönüşmüştür. Bu kadar
senedir yaşamasının ve yayılmasının nedeni de budur. Her yerde başka türlü
yorumlanmasıyla var olabilmiştir. Bu da Masonluğun zenginliğidir.

Dünyada 150 kadar Obediyans, 4,5 milyon1 kadar da mason var. Her Obediyans kendi
anlayışını, ilke ve amaçlarını, usûl ve âdetlerini, esas nizamnamesinde, tüzüğünde yazıp
ilan etmiştir. Bu, dışardan müracaat edecekler için olduğu kadar içerdekiler için de
gereklidir. İnsan nereye, nasıl bir yere gireceğini, girdiğinde ne yapacağını, yerini, görev
ve sorumluluklarını önceden bilecek ve buna göre hareket edecektir.

Bakınız Obediyanslar Masonluktan neler anlıyorlar.

İngiltere Birleşik Büyük Locası (United Grand Lodge of England), 1984 yılında “Masonluk
nedir?” başlığı ile yayınladığı broşürde şu açıklamayı yapmıştır

Giriş
Hürmasonluk dünyanın en eski seküler kardeşlik cemiyetlerinden biridir. Bu broşür,
İngiltere ve Galler ile daha birçok deniz aşırı yerde Hürmason Localarını yöneten
İngiltere Birleşik Büyük Locasının uygulamakta olduğu Hürmasonluğu açıklamak
içindir. Bu açıklama şüphesiz bazı yanlış fikirleri düzeltebilir.

1
Sayıyı 6-8 milyon arasında verenler var. Bana göre, Sembolik Masonluğun dışındakileri de kattıkları için sayı
katlanıyor. Son yıllardaki eksilmelere bakılırsa gerçek sayı galiba 2,5-3 milyon.
Hürmasonluk ahlâki ve manevi değerlere bağlı erkekler topluluğudur. Üyeleri,
kurallarını taş ustalarının gelenek ve görenekleriyle avadanlıklarını alegorik kılavuz
olarak kullanan bir dizi ritüel oyunuyla öğrenir.

Üyelik için başlıca şart


Kabul edilmek ve üye kalabilmek için başlıca şart bir Yüce Varlığa inançtır.

Üyelik bu şarta uyabilen ve iyi şöhretli olan her ırktan veya dinden her erkeğe
açıktır.

Hürmasonluk ve Din
Hürmasonluk ne bir dindir, ne de bir dinin ikamesidir. Yüce Varlığa inanç şartı
Hürmasonluğu birçok dinden erkeklere açar ve onlardan kendi inançlarını devam
ettirmelerini bekler. Toplantılarında dinin tartışılmasına izin vermez.

Üç Büyük Ilke
Uzun yıllardan beri Hürmasonlar üç büyük ilkenin peşinden gitmişlerdir:

Kardeşce Sevgi
Her gerçek Hürmason başkalarının fikirlerine tolerans ve saygı gösterecek ve diğer
insanlara sevecenlikle ve anlayışla davranacaktır.

Yardım
Hürmasonlar hayır yapmayı ve yalnız kendileri için değil, aynı zamanda bir bütün
olarak toplum için, hem bağış yaparak hem de gönüllü çaba ve çalışmalarla hayır ve
hasenatta bulunmayı öğrenirler.

Hakikat
Hürmasonlar, yüksek ahlâk standartlarını şart koşarak ve bunları kendi yaşamlarına
uygulamayı amaçlayarak hakikati ararlar.

Hürmasonlar bu ilkelerin hayatta en yüksek standatlara varmak için bir yol


olduğuna inanırlar.

Şefkat
İlk günlerinden beri, Hürmasonluk, yetimlerin, hastaların ve yaşlıların bakımı ile
ilgilenmiştir. Bu çalışma bugün de devam etmektedir. İlave olarak, ulusal ve mahalli
hayır kurumlarına büyük meblağlar verilmektedir.
Hürmasonluk ve Toplum
Hürmasonluk üyelerinden çalıştıkları ve yaşadıkları ülkenin yasalarına saygı
göstermelerini ister. İlkeleri üyelerinin vatandaş olarak ödevleri ile hiçbir surette
çatışmaz, bilakis özel ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmek için güç verir.
Bir Hürmasonun kendisinin veya bir başkasının işi, mesleği veya şahsi çıkarları için
üyelik sıfatını kullanması Hürmasonluğa girmek istemiş olduğu şartlara aykırı olduğu
için suçtur. Vatandaşlık ödevi başka Hürmasonlara karşı yükümlülüğünün daima
önünde olmalıdır; şerefsizce ve yasaya karşı hareket etmiş bir Hürmasonu
korumaya yönelik herhangi bir teşebbüs bu temel ödeve aykırıdır.

Sır
Hürmasonluğun sırları geleneksel tanışma biçimleri ile ilgilidir. Gizli bir cemiyet
değildir, üyeleri mensubiyetlerini açıklamakta özgürdürler ve saygın nedenlere
dayanan soruşturmalarda da böyle yapacaklardır. Yasa ve kuralları halka açıktır.
Amaçları ve ilkeleriyle ilgili hiçbir sır yoktur. Diğer birçok cemiyette olduğu gibi, bazı
iç işlerini üyelerini ilgilendiren özel konular sayar.

Hürmasonluk ve Politika
Hürmasonluk apolitiktir ve Masonik toplantılarda politika tartışmaları yasaktır.

Başka Masonluk Kurumları


Hürmasonluk, Ingiltere Birleşik Büyük Locası tarafından konulmuş olanlara benzer
standartlarla birçok bağımsız Büyük Loca tarafından uygulanmaktadır. Fakat bu
standartlara uymayan bazı Büyük Localar ve başka görünüşte masonik kuruluşlar
vardır, yani bir Yüce Varlığa inanç şartını aramazlar veya üyelerinin politik
meselelere hür mason sıfatıyla karışmalarına izin verirler veya teşvik ederler. Bu
Büyük Localar ve kuruluşlar, İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından masonluk
çerçevesinde muntazam sayılmazlar, onlarla masonik temas da yasaktır.

Sonuç
Bir Hürmason, kendi inanç ve ibadet biçimiyle, önce Tanrı’ya (hangi adla
biliniyorsa), sonra ailesine ve kendisine bağlı olanlara zarar vermeden, şefkat ve
hizmet yoluyla, komşusuna karşı ödevlerini yerine getirmeye teşvik edilir. Bu
fikirlerin hiçbiri munhasıran Masonluğa ait değildir, fakat hepsi evrensel olarak kabul
edilebilir. Hürmasonlardan bunlara uymaları beklenir.
İngiltere’de “İngiltere Muntazam Büyük Locası” (Regular Grand Lodge of England) adıyla
2

yeni bir Büyük Loca ortaya çıkmıştır. Bunlar Hürmasonluk ve Prensipleri olarak şunları
ilan etmişlerdir:

Hürmasonluk, Kardeşlik üzerine kurulu geleneksel ve inisiyatik bir topluluktur.

Hürmasonluk, kökeni ve milliyeti ne olursa olsun hür, iyi tanınan erkeklerin


birliğidir.

Hürmasonluğun amacı insanoğlunun daha iyi olmasını sağlamaktır.

Bunun için, Hürmasonlar insanlık durumunun, entellektüel ve manevi bakımdan,


aynı zamanda da maddi refahının sürekli gelişmesi için çalışırlar.

Hürmasonlar birbirlerini Kardeş olarak tanırlar ve birbirlerine, hayatları pahasına da


olsa, yardım ve destek borçludurlar. Aynı şekilde, tehlikede olan her insana yardım
etmek yükümlülüğü ile bağlıdırlar.

Hürmasonlar hakikatin ve adaletin sürekli aranmasında hiçbir engel ve sınır


tanımazlar.

Hürmasonlar başkalarının fikirlerine ve bunların serbestçe açıklanmasına saygı


duyarlar.

Hürmasonlar karşıtlıkları uzlaştırmayı isterler ve kişinin şahsiyetine saygılı olan


evrensel bir ahlâk sisteminin uygulanmasında insanları bir araya getirmeyi arzu
ederler.

Hürmasonlar çalışmayı bir ödev ve bir hak olarak görürler.

Hürmasonlardan yaşadıkları ve özgürce toplandıkları ülkenin kanunlarına ve meşru


yönetimine saygılı olmaları istenir.

Hürmasonlar aydınlanmış ve disiplinli vatandaşlardır ve hayatlarını vicdanlarının


emirlerine göre düzenlerler.

2
İngiltere Büyük Locasının yönetiminden ve demografik yapısından ve Masonluğun bir kulübe dönüşmesinden
rahatsız olan bir kısım Mason “Masonic High Council for England & Wales” adı altında biraraya gelerek 2004
yılında bir Büyük Locayı kurmuşlardır.
Sanatın uygulanmasında, Hürmasonlar Masonluğun geleneksel kural, usûl ve
âdetlerine saygıya özen ve dikkat gösterirler.

Aynı idealin ortaklaşa takibinde, Hürmasonlar, birbirlerini tekris törenleri sırasında


Locada geleneksel olarak nakledilen kelimeler, işaretler ve dokunuşlarla tanırlar.

Bu kelimeler, işaretler ve dokunuşlar ve de tören usûlleri ve semboller açıklanamaz


sırdır ve bunları bilme niteliğinde olmayan insanlara nakledilemez.

Her Hürmason Kurum üyeliğini saklamak veya açıklamakta serbesttir, fakat bir
Kardeşininkini açıklayamaz.

Hürmasonlar, Masonluk geleneğine uygun olarak, Loca adını verdikleri özerk gruplar
teşkil ederek toplanırlar.

Her Loca, konusu belli toplantılarda Üstat Masonlarının çoğunluğunun almış olduğu
kararlara uygun olarak kendi kendini yönetir, fakat ne Hürmasonluğun genel
prensiplerinden ne de ait olduğu Masonluk Kurumunun yasalarından sapamaz.

Localar, millî ve bağımsız otoriteler olan, Geleneğin koruyucuları, Sembolik


Hürmasonluğun Çırak, Kalfa ve Üstat Mason olan üç derecesi üzerinde tek ve
paylaşılmaz juridiksiyona sahip Büyük Localarda biraraya gelirler.

Büyük Loca, Masonluğun geleneksel prensiplerine, kendi anayasaları ve yasalarına


uygun olarak kendi kendini yönetir.

Büyük Loca başka Masonik otoritelerin hâkimiyet ve bağımsızlığına saygılıdır ve


onların iç işlerine karışmaktan sakınır.

Büyük Loca, kendi dışındakilerle Masonluğun kaynaşması için gerekli olan normal
ilişkileri muhafaza eder.

Büyük Localar, aralarında anlaşmalar yaparlar, kardeşlik ittifakları kurarlar fakat


kendilerinden daha üstün bir millî veya uluslararası bir Masonik otorite tanımazlar.

Büyük Loca kendi kurallarını bağımsızca tespit eder ve kendi idaresi, hukuku ve iç
disiplininde yalnız kendisi yetkilidir.
Bunlar bütün ve tek tek millî Masonluk Kurumlarının şahsiyetine saygıyı, bütün ve
tek tek Locaların özerkliğini, bütün ve tek tek Kardeşlerin bireysel hürriyetini
korumak için Masonluğun özelliğidir ki Sevgi, Âhenk ve Uyum Hürmasonlar arasında
hüküm sürsün.

Muntazam Masonluk içinde yer alan “Grande Loge Nationale Française” kendi Masonluk
anlayışını "12 Nokta"da toplamıştır:

1. Hür-Masonluk, geleneksel temeli, Tanrı, Evrenin Ulu Mimarına, iman olan


inisiyasyon esasına dayalı bir Kardeşlik Cemiyetidir.

2. Hür-Masonluk, özellikle, Kurumun kendine özgü geleneklerine mutlak saygı


hususunda, jüridiksiyonun düzenliliği için esas olan Kardeşlik Cemiyetinin “Eski
Yükümlülükler”iyle “Landmarklar”ını dikkate alır.

3. Hür-Masonluk, bir barış, sevgi ve kardeşlik idealini uygulamayı kendilerine görev


bilen özgür ve saygın insanların katılabileceği bir Kurumdur.

4. Hür-Masonluk, böylece, üyelerinin ahlâki tekâmülü yoluyla insanlığın tümünün


ahlâki tekâmülünü amaçlar.

5. Hür-Masonluk, bütün üyelerine, kendine özgü ahlâki ve inisiyatik yollarla bilgiye


varma vasıtaları olan ritüellerin ve sembollerin titizlikle uygulanmasını şart koşar.

6. Hür-Masonluk, bütün üyelerine, başkalarının fikirlerine ve inançlarına saygıyı şart


koşar. Üyelerine, bünyesinde her türlü siyasi ve dinî tartışmayı yasaklar. Hür-
Masonluk, böylece daimi bir kardeşlik birliği merkezidir ki burada onsuz birbirlerine
yabancı kalacak insanların aralarında toleranslı bir anlayış ve verimli bir uyum
hüküm sürer.

7. Hür-Masonlar, yeminlerini sürekli kılmak için gerekli olan görkem ve kutsiyeti


vermek üzere yeminlerini bir Kutsal Kanunun Kitabı üzerine yaparlar.

8. Hür-Masonlar, Kurumun üç Büyük Nurunun -Kutsal Kanunun Kitabı, Gönye ve


Pergel- daima açık bulunduğu, harici dünyanın dışında, Localarda toplanırlar ve
buralarda Obediyansın Yasa ve Tüzüklerinde gösterilen ilke ve kurallar
çerçevesinde, rite uygun olarak, dikkat ve gayretle çalışırlar.
9. Hür-Masonlar, Localarına, yalnız ergin yaştaki, itibarı tam, namuslu ve şerefli,
dürüst, ketûm, her anlamda kardeşleri olmalarından şeref duyacakları ve insanın
kendi sınırları ile Ebedi Varlığın sonsuz gücünü anlayabilecek erkekleri alırlar.

10. Hür-Masonlar, Localarında, vatan sevgisini, yasalara itaati, yasal düzene saygıyı
geliştirirler. Hür-Masonlar, çalışmayı insan varlığının asıl ödevi olarak telâkki edip,
her türlü şekliyle, onurlandırırlar.

11. Hür-Masonlar, akıl ve hikmetli, güvenli ve şerefli tutum ve davranışlarıyla etkin


bir örnek olmak suretiyle, masonik ketumiyete saygı içinde Kurumun ışıyıp
parıldamasına katkıda bulunurlar.

12. Hür-Masonlar, hayatları pahasına da olsa, saygınlık içinde, birbirlerine kardeşce


yardım ve himaye borçludurlar. Hür-Masonlar, kendilerine tam olarak hâkim
olabilmek için gerekli olan sükûnet ve dengeyi muhafaza etme sanatını, her şart
altında, uygularlar.

Fransa'daki bir başka Obediyans “Grande Loge de France”a göre Evrensel Hür-Masonluk
ve İlkeleri ise şöyledir:

Hür-Masonluk Kardeşlik üzerine kurulmuş geleneksel ve evrensel bir inisiyasyon


kurumudur.

Hür-Masonluk, her kökten, her ulustan ve her inançtan hür ve iyi ahlâklı
insanlardan meydana gelir.

Amacı İnsanlığın gelişmesidir.

Bunun için, Hür-Masonlar insanlık durumunun, manevi ve entellektüel olduğu kadar


maddi varlık planında da düzeltilmesi için çalışırlar.

Hür-Masonlar birbirlerini Kardeş olarak tanırlar ve hayatları pahasına da olsa


birbirlerine olduğu gibi, tehlikede olan herkese de yardım etmekle yükümlüdürler.

Hakikatin ve adaletin araştırılmasında, Hür-Masonlar hiçbir engel ve sınır


tanımazlar.

Hür-Masonlar başkalarının düşüncesine ve özgürce ifade etmesine saygı gösterirler.


Zıtların uzlaşmasını sağlamaya çalışırlar ve insanları evrensel bir ahlâk
uygulamasıyla ve her insanın şahsiyetine saygı duyularak insanları birleştirmek
isterler.

Hür-Masonlar yaşadıkları ve özgürce toplandıkları ülkenin yasalarına ve hukuki


otoritesine uymak zorundadırlar.

Hür Masonlar aydınlanmış ve disiplinli vatandaşlar olup, vicdanlarının buyruklarına


uyarlar.

Sanatın uygulanmasında, Kurumun geleneksel kurallarına, örf ve âdetlerine saygılı


olmaya özen gösterirler.

Hür-Masonlar, birlikte aynı ideali sürdürürlerken, geleneksel olarak Locadaki


törenlerinde birbirlerini kelimeler, işaretler ve dokunuşlarla tanırlar.

Bu kelimeler, işaretler ve dokunuşlar ile hareketler ve semboller sırdır ve bunları


bilme durumunda olmayan hiçkimseye açıklanamaz.

Her Hür-Mason, kendi Masonluk kimliğini açıklayıp açıklamamakta özgürdür, ama


bir Kardeşininkini asla açıklayamaz.

Hür-Masonlar, masonluk geleneğine uygun olarak, Localar adını alan özerk


topluluklar kurmak için biraraya gelirler.

Her Loca, Üstat-Masonların çoğunluğunun kararına uygun olarak yönetilir, ancak


Loca Hür-Masonluğun genel ilkelerinin ve bağlı bulunduğu obediyansın yasalarının
dışına çıkamaz.

Localar, Hür-Masonluğun üç sembolik, Çırak, Kalfa ve Üstat Mason derecesi


üzerindeki tek ve paylaşılmaz otorite, Geleneğin muhafızı, ulusal ve bağımsız güç
olan Büyük Localarda bir araya gelirler.

Büyük Localar, kendilerini Evrensel Nizamın geleneksel ilkelerine, kendi anayasa ve


yasalarına göre yönetirler.
Büyük Localar diğer Masonluk Kurumlarının egemenlik ve bağımsızlığına saygı
gösterirler ve onların içişlerine karışılmasını menederler. Onlarla Evrensel Nizamın
korunması için temaslarını sürdürürler.

Büyük Localar, aralarında, özgürce kardeşlik anlaşmaları ve birlikler tesis ederler,


ama kendilerinden üstün ulusal veya uluslararası başka bir masonik otoritenin
varlığını kabul etmezler.

Büyük Localar, kendi kurallarını tesbitte egemendirler, yönetimlerini, yargı ve iç


disiplin işlerini kendi başlarına yürütürler.

Masonluk Nizamının evrensel karakteri, her ulusal masonluk kurumunun kimliğine


saygıyla, her Locanın özerkliğiyle ve tüm Masonlar arasında Sevginin, Uyumun ve
Barışın var olabilmesi için her Kardeşin bireysel özgürlüğüyle sağlanır.

Gayrimuntazamların başını çeken “Grand Orient de France”’ın Hür-Masonluk ve ilkeleri ise


şöyle:

Esas olarak insancıl, felsefi ve gelişimci kurum olan Hür-Masonluğun amacı


hakikatin araştırılması, ahlâkın incelenmesi ve dayanışmanın uygulanmasıdır.
İnsanlığın maddeten ve ahlâken iyileştirilmesine, entellektüel ve sosyal tekâmülüne
çalışır.

Hür-Masonluk evrensel bir kardeşlik topluluğudur. İlkeleri tolerans, başkalarına ve


kendine saygı, mutlak vicdan özgürlüğüdür.

Hür-Masonluk ahlâkını bütün din veya metafizik anlayıştan bağımsız telâkki eder;
hakikatin özgürce araştırılmasına hiçbir sınır koymaz. Milliyetleri, kökleri, inançları
ne olursa olsun tüm insanlara açıktır. Metafizik anlayışları münhasıran üyelerinin
kişisel kabulleri saydığından, her türlü dogmatik beyandan kaçınır.

Temel özdeyişi: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşliktir.

Hak ve eşitlikten yana olmanın bilinciyle, Hür-Masonluk, her türlü dinî inancın,
felsefi okulun ve siyasi partinin üzerindedir.
Çalışmanın insanın temel ödevi olduğunu beyan eder. Elle çalışmayı da zihinsel
çalışmayı da aynı derecede onurlandırır. Mâbetleri karşılıklı eğitim ve öğretim
okullarıdır.

Yöntemleri ile, üyelerini her türlü önyargıdan kurtarmaya, onlara hakikatin, iyinin ve
doğrunun sevgisini aşılamaya ve düşünmeyi, muhakeme etmeyi, karar vermeyi
öğretmeye gayret eder.

Hür-Masonluk üyelerini birbirlerine yakınlaştıracak herşeyi teşvik ve tavsiye eder,


onları bölebilecek herşeyi reddeder; dünyadaki tüm Hür-Masonlar arasındaki en
güçlü bağ olan muhabbet ve kardeşlik duygularını geliştirmeye çalışır.

Gücü, yalnızca, üyelerinin ahlâki ve entellektüel değerinde ve kendilerine


uygulamayı bilecekleri gönüllü disiplindedir.

İsviçre'deki Alpina Büyük Locası Masonluk ilkelerini şöyle açıklamıştır:

1. Masonluk, kökeni Ortaçağ loncalarına ve masonik kardeşlik örgütlerine dayanan


hür erkekler topluluğudur. Eğitim aracı ve temel çizgi olarak, bugün dahi, bu
loncalarda o zamanlar yürürlükte olan ve çeşitli belgelerde, özellikle “1723 tarihli
Hür Masonların Eski Yükümlülükleri”nde ve bize intikal etmiş ritüellerde muhafaza
edilen öğüt ve kuralları uygular.

2. Hür-Masonlar birbirlerini kardeş olarak tanırlar ve cemiyetlerini bir kardeşler


cemiyeti olarak görürüler. Aynı zamanda, tüm insanların, yetenekleri veya
toplumdaki yerleri ne kadar farklı olursa olsun, aynı yükümlülüklerle doğmuş
olduklarını bilirler. Bu gerçeğin hayatta genellikle değerinin bilinmediğini
unutmayarak, kardeşlik ve eşitlik duygularının, önce kendi aralarında, sonra diğer
insanlar arasında, sağlanması ve güçlendirilmesini yükümlülükleri sayarlar.

3. Masonluğun amacı üyelerinin ahlâken gelişmesi ve insanlık ilkelerinin


uygulanmasıdır. Eylem araçları şunlardır: Mimarlık sanatından alınan sembolizmanın
kullanılması; insanlığın yüksek yararları üzerine bilgi alış verişi; dostluğun
nimetleriyle eğitim; şahsen iyi örnek olarak ve iyilik yaparak toplumsal ödevlerde
yarışma. Bunlardan başka, Masonluk, temel ilkelerini dışarda uygulamak ve
yaymak, öğretim ve eğitimi ilerletmek, kamu yararına kuruluşları desteklemek,
hatta gerektiğinde kurmak, tolerans ve gelişme yolunda yorulmadan savaşmak için
çaba gösterir.
4. Masonluk Evrenin Ulu Mimarının Yüce Şanına çalışır. Vicdan, inanç ve düşünce
özgürlüğünü kabul eder ve bu özgürlüklere her türlü engele karşı çıkar. Bütün
samimi kanaatlere saygı duyar ve düşünce özgürlüğüne karşı her türlü engeli
reddeder. Eski usûllere uygun olarak, Masonluğun Üç Büyük Nuru, Kutsal Kanunun
Kitabı, Gönye ve Pergel, bütün ritüelik çalışmalar sırasında kürsü üzerinde sembol
olarak bulunur.

5. İsviçreli Hür-Mason sadakatle ve tamamiyle vatanına bağlıdır. Ülkesinin


özgürlüklerini ve bağımsızlığını savunmayı, aynı zamanda iç barışın korunmasına
katkıda bulunmayı kutsal bir ödev bilir. Kurumun geleneklerine sadık olarak, insan
haklarına saygı gösterilmesi için çaba gösterir. Her Masonun, vatandaş olarak, kendi
masonluk ilkelerini göstermek için kamu işleriyle ilgilenmesi ahlâki zorunluluğudur.
Kendi kanaatlerine göre, vatanının iyiliği için hareket eder.

6. Loca, insan tutkularının girmemesi gereken dingin ve tarafsız bir ortamdır. Loca
politika ve inanç konularıyla ilgili hiçbir tartışma ve ihtilâfa bulaşmaz. Öğretim
maksadıyla, bu konular üzerinde görüş alış verişine izin verilir. Bu tartışmalar asla
herhangi bir oylama konusu olamaz, üyelerin bağımsızlığını engelleyecek kararlarla
sonuçlanamaz.

7. Masonluk, olgunlaşmaları için çalışmak üzere kardeşçe birleşmiş özgür ve iyi


ahlâklı erkekleri bünyesine alır. Bunu, inanç, ırk, milliyet, siyasi parti veya sosyal
mevki ayrımı olmaksızın yapar. Masonluk, üye toplamada her türlü yüzeysel girişimi
antimasonik bularak reddeder. Bununla beraber, Locaların üyelerinin, masonluğa
girmeye lâyık gördükleri kimselere, ketûmiyet sınırları içinde, bilgi vermelerine izin
verilir.

8. Masonlar, onurunu ve yararlarını ellerinden geldiğince korumakla yükümlü


oldukları Büyük Locanın ve locanın yasalarına sadakatle uymak zorundadırlar.
Kanaatleri veya durumları gerektirdiğinde Masonluktan ayrılabilirler.

Kadın erkek karması “Le Droit Humain”, Masonluğu, "kendini insanlığın gelişmesi
hizmetine vakfetmiş inisiyatik, felsefî ve insansever bir müessese" olarak tanımlıyor ve
"toplumun daha iyi olması için üyelerinin ahlâki ve entellektüel olgunlaşmaları için
çalışmakta" olduğunu söylüyor. Onlara göre, "üyeleri, adogmatiktir, çalışmalarını her
türlü dininin, felsefi okulun, siyasi partinin dışında tutarlar. Hareketleri herkese tam bir
karşılıklı tolerans anlayışı içinde mutlak bir vicdan ve düşünce özgürlüğü temin eden laik
ahlâka dayanır, böylece insancıl anlayışın yayılmasına imkân verir".

Bizim 111 diye adlandırdığımız “Özgür Masonlar Büyük Locası” ise ilkelerini 1993 tarihli
Birinci Derece Ritüelinde şöyle sıralamıştır:

A. Özgür Masonlar Büyük Locasının temel benimseyişine göre, Masonluk tüm


insanların barış, gönenç ve mutluluğunu, insanın ve insanlığın sürekli evrimini
sağlayacak yolları ve temel koşulları arayarak bulmaya çalışır. Bunun için Özgür
Masonlar Büyük Locası, masonların “özgür düşünce” ile gerçekleri aramalarını
öngörür.

B. Masonluk, din ve politika ile uğraşmaz. İnsanlar arasında ırk, soy, renk, din,
mezhep, dil, cinsiyet, ulus, sosyal sınıf, ekonomik düzey ayrılıkları gözetmez.
Bireylerin ve toplumların her türlü içten inanışlarını saygıyla karşılar. İlerlemeyi,
yükselmeyi, güzelleşmeyi amaç edinir. Bilgisizliğin, bağnazlığın, boş saplantıların,
geriliğin ve tembelliğin giderilmesine çalışır.

Özgür Masonlar Büyük Locası, bütün insanların özgür ve eşit olduklarını, kardeş
sayılmaları gerektiğini temel ilkeleri olarak benimser. Bunun için de Özgürlük-Eşitlik-
Kardeşlik üçlemesini, temel özdeyişi olarak almıştır.

C. Masonlukta, değişik siyasal eğilimlere, dinsel inançlara ve uygarlık tarihi boyunca


ortaya konmuş olan çeşitli filozofik görüşlere bağlı olabilen masonların, bir arada ve
düzen içinde çalışabilmeleri için, bu konularda, taraf tutarak özendirici ve yüceltici
ya da aşağılayarak küçük düşürücü incelemeler ve tartışmalar yapılamaz. Özgür
Masonlar Büyük Locasında, bu konuların değerlendirilmesi bakımından, her mason
kendi özgür düşüncesi ve vicdanı ile başbaşa bırakılır. Localarda, inançlar ve filozofik
ya da toplumsal konulardaki öğretiler, yalnızca bilimsel yönteme dayalı çalışmalarla
incelenebilir.

Özgür Masonlar Büyük Locası, localarda yapılabilecek bu tür inceleme ve


çalışmaların sonucunda, kendine özgü bir benimseyiş oluşturmaz ve herhangi bir
öğretiyi yayma işlevini üstlenmeyerek tarafsızlığını korur.

Özgür Masonlar Büyük locası, Evrenin Ulu Mimarı kavramını bir simge olarak
benimser. Bu konuda herhangi bir açıklama yapmaz. Her mason, bu simgeyi kendi
bireysel düşünü ve yargılarıyla değerlendirmede özgür bırakılır.
E. Özgür Masonlar Büyük Locası, bütün mason kuruluşlarının, ayırım yapmadan,
birbirleri ile masonca ilişkiler içinde olmaları gerektiğini bir masonik ilke olarak
benimser ve savunur.

F. Mason olmak isteyenlerin, Masonluğun amaçlarını, temel ilkelerini ve yöntemlerini


anlayıp, kendi özgür buyrultularıyla benimseyecek ve başkalarına da anlatabilecek
düzeyde kültürlü, çevrelerinde iyi tanınmış, iyi huylu ve dürüst kimseler olmaları
gereklidir.

G. Özgür Masonlar Büyük Locasının benimseyişine göre Masonluğun temelleri


şunlardır:
* Sevecenlikle başlayıp umutla süren tolerans,
* Bireyin kendi benliğini tanıması ve ona güvenmesi,
*Bireyin kendisine gösterilmesini istediği sevgi ve saygıyı başkalarına göstermesi.

Özgür Masonlar Büyük Locası, bu temellerin, ancak Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik


koşulları altında oluşabileceğini, bireyler arasındaki dayanışma ve karşılıklı
yardımlaşma ile güçlendirilebileceğini benimser.

H. Özgür Masonlar Büyük Locası, her masonun, şu görevlerle yükümlü olduğunu


savunur:

* Tüzeye sımsıkı bağlı olmak,


* Kendini kötü tutkulardan, üstünlük duygusundan, boş düşünü ve inançlardan uzak
tutmak,
* Doğruluğun ve gerçeğin üstünlüğü için esirgemez olmak,
* Masonluğun amaçlarına ulaşabilmesi için elinden geleni yapmak,
* İnsanları ilgilendiren önemli kişisel ve toplumsal sorunların, barış yoluyla
çözümlenmesine çalışmak ve bu uğurda tüm bilgi ve deneyimlerini her zaman her
yerde uygulamak.

Biz de, “Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası” olarak temel ilkelerimizi
kamuoyuna şöyle açıklamıştık3:

3
90.yıl Sergisi vesilesiyle bastırılan broşürdeki temel ilkeleri Büyük Locamızın kabul ettiği yazılıdır. BLT’nin baş
kısmındaki “Hür Masonluğun Temel Prensipleri”nin bizim olduğunu belli eden tek bir kelime yoktur. BLT
metnindeki muhtemelen Alpina’dan aktarılmış “üçüncü derece menkibesinin [tören]lerdeki yeri” 1974 yılında
birisi veya birileri tarafından [töre]ye dönüştürülüvermiştir. Anglosaksonlardan aldığımız “Yüce Varlık” da web
sayfamızda “Allah” oluvermiştir. Ruhun ölmezliği ise özellikle EKSR’nin bir şartıdır ve Grand Orient de France’ın
1849’da yaptığı ilk ana nizamnamede ortaya çıkmıştır. Tanınmak için İngiltere’ye garanti edilen ilkelerdendir.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası aşağıdaki hususları temel ilkeleri kabul
eder:

1.Masonluk, Yüce Varlık’a inanan bir Kardeşlik Kurumudur. Masonluk çalışmalarını


hakikatin araştırılması yolunda yoğunlaştırır.

2.Bütün insanlar arasında, sevgi, hoşgörü ve kardeşliğin kurulmasını hedefleyen


Masonluk, tüm insanların özgürlük, barış, adalet ve huzur içinde gelişmesini
amaçlar.

3.Masonluk, tüm insanlar için ortak bir insanlık ülküsünün gerekliliğini kabul eder.
Bu ülkünün gerçekleştirilmesi için şu noktaları önemli sayar:

- insanlar arasında sevgi, saygı ve hoşgörü


- insanın temel hak ve özgürlüklerine saygı
- insanın ahlâki sorumluluğu
- insanlar arasında hak ve vazife eşitliği
- insanlar arasında evrensel kardeşlik
- bilimsel gelişme

4.Masonluk, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünü temel hak olarak kabul eder.

5.Masonlar, birer vatandaş olarak ülkelerinin yasalarına uymak ve vatanlarına


sadakat ve şerefle hizmet etmek zorundadır. Masonlar için ülkelerinin bağımsızlığı
kutsaldır.

6.Masonlar için çalışmak, bir hak ve bir görevdir. Masonlar, insanlığa yararlı eserler
meydana getiren beden ve fikir işçiliğini aynı derecede onurlu sayarlar.

7.Masonlar, Loca adı verilen birimler halinde çalışırlar. Loca, insan hırslarının
giremeyeceği tarafsız ve huzurlu bir ortamdır. Localarda din ve politika tartışmaları
yapılamaz.

8.Masonluk, üyeleri arasında din, mezhep, ırk, dil, inanç, unvan ve makam ayrımı
yapmaz. Üyelerini inançlı, özgür, iyi ahlâklı, namuslu, şerefli, haysiyetli ve aydın
erkekler arasından seçer. Hiçbir inancı ve ülküsü olmayanları arasına kabul etmez.
9.Masonun amacı her bakımdan gelişmiş bir insan olmaktır. Her Mason bu amaca,
aklın rehberliğinde ve sevgi, hoşgörü, güzellik ve kardeşlik duygularını arındırarak
ulaşmaya çalışır.

10.Masonluk, hiçkimseyi Mason olması için hiçbir zaman ve hiçbir şekilde zorlamaz.
Mason sıfatının kazananlar, gerek duymaları durumunda üyelikten ayrılmakta
serbesttir.

11.Masonluğun amacı her Masonun kendini geliştirebileceği ideal bir ortam


yaratmaktır. Bu çerçevede Masonluk, toplumsal değil, biraysel bir öğretidir.
Üyelerini toplu ya da tek tek, bir kanaat veya fikri kabul etmeye ve açıklamaya asla
zorlamaz. Her Mason, bu temel ilkeler ışığında izleyeceği yolu, kendi aklı ve
vicdanıyla saptar.

12.Masonluk, bu ilkeleri benimseyip kabul eden ve bu amaçlara kendini adamak


isteyen insanların çabalarını biraraya getirir.
Şifreler

Eskiden Mason demek yetiyordu heyecan uyandırmak için. Arkasında gizem vardı, hayal
yaratıyordu, komplo teorileri üretiliyordu. Sonra sansasyona dönüştü, magazin
gazetelerine kadar indi. Şimdilerde haber kalmazsa boşluk dolduruyor. Tek başına Mason
ve Masonluk doyurmadığı için yanlarına kod veya şifre kelimeleri de ekleniyor dikkatleri
çekmek için. Bölümün başlığı da bu sebeple Masonlukta Kısaltmalar veya Masonik Alfabe
değil.

Kısaltma, bir kelimenin veya bir terimin bir veya birkaç harfle ifade edilmesidir. Yer
kazanmaya yarar ve bilhassa metinlerde çok fazla tekrar edilen kelimeler için kullanılır.
Örneğin, bir ritüelde Loca veya Üstadı Muhterem onlarca defa geçer. Onun için de Loca
“L” veya “Lo”, Üstadı Muhterem “ÜM” veya “ÜsMuh” olarak yazılır. Budama ya da kesme
usulüyle de kısaltma yapılır. Örneğin, Üstadı Muhterem yerine kısaca “Muhterem” denir.
Bir de hatırlamayı ve söylemeyi kolaylaştırmak için kısaltma kullanılır. Örneğin Eski ve
Kabul Edilmiş İskoç (veya Skoç) Riti yerine “EKİR” veya “EKSR”, Evrenin Ulu Mimarı
yerine “EUM” gibi.

Kısaltma eskiden bilhassa Fransa’da çok kullanılmış. Kelimeyi hariciden saklamak için
olmadığı anlaşılıyor. Zira kısaltılmış olanlar öyle saklanacak şeyler değil.

En çok kısaltma kelimenin tek harfe indirilmesiyle ve sonuna üç nokta ilavesiyle yapılıyor:
F (Frère, Birader), VM (Vénérable Maître, Üstadı Muhterem), RL (Respectable
Loge, Saygıdeğer Loca). Bu üç nokta sebebiyle, harici dünya Masona “Üç Nokta Biraderi”
diye isim de takmış.

Bazı kısaltmalarda tek harf yerine kelimenin ilk hecesiyle ikinci hecenin ilk sessiz harfi
kullanılıyor: Surv (Surveillant, Nazır), Prof (Profane, Harici).

Tek harf kısaltmalarda çoğul için harf iki kere yazılıyor: FF (Frères, Biraderler), RRLL
(Saygıdeğer Localar).

Bazı özel durumlarda, yüksek bir makama veya unvan sahibine karşı olduğunda, harf
üçleniyor: TTTRRRFFF (Très Respectables Frères, Pek Saygıdeğer Kardeşler).

Kısaltmalar imzaları da sarmış. Birçok resmî belgede imzanın yanında bir üçgen, içinde bir
nokta var. Gene birçok imza sahibinin adından sonra rakamla derecesi, kısaltma olarak
unvanı ve haç gibi bir işaret de yer alıyor. Bu belgelerde dikkat çeken bir başka husus da
yılın cari yıldan değişik olması. Bazen cari yılın yanında başka bir rakam daha var.

Özellikle bilinmelidir ki hiçbir Obediyans kalkıp kısaltmalar mutlaka şöyle olacaktır


dememiştir. Çünkü hiçbir zaman kendilerini bu konuda akademik yetkinlikte
görmemişlerdir. Bir de aslında bu gibi işlere karışmayı lüzumsuz bulmuşlardır. Zaten dış
dünyada uluslararası kabul gören ve herkes tarafından aynı şekilde anlaşılan kısaltmaların
dışındaki kısaltmaların ne olduğu asıl terimiyle birlikte yanyana yazılarak belli edilir.
Kimse böyle olacaktır diye kural koyma saçmalığı yapmaz. Koskoca ansiklopedilerde,
herkesin anladığı kısaltmalar bile, bir liste olarak sıralanır. Bu, kitapla okuyucu arasında
doğrudan anlaşmayı sağlamak, yanlış anlamaya sebebiyet vermemek içindir.

Bizde en fazla kısaltma ritüellerde vardır. Çoğu da gereksizdir. Örneğin DüşOd, hem
Düşünce Odası, hem de Düş Odası olmuştur. Tüzük okunsa ki bu terimin tüzükte
geçmesinin hiçbir anlamı yoktur, doğrusunun Düşünce Odası (Tefekkür Hücresi) olduğu
bilinecek. Tabii işin bir de komik yanı var, ritüellerdeki kısaltmaların karşılıklarıyla
listelenip yayınlanmış olması.

Kısaltmaları sadece Fransızlar değil, İngilizler de Amerikalılar da kullanmışlar, hâlen de


kullanıyorlar.

İngiliz ritüellerinde, Fransız kısaltmalarındaki üç nokta yoktur. Sadece kelimenin ilk harfi
yazılmaktadır. Hemen hemen bütün ritüellerde, derecelerin işaretleri ve kelimeleri için ya
şöyle yapılır denmiş ve boşluk bırakılmış ya da tarifle ilgili kalıp cümlenin tüm
kelimelerinin baş harfleri yanyana yazılmıştır. Ritüel dışı kaynaklarda bunlar açık olarak
yer almaktadır.

Amerikalılarda da benzer durum vardır, ancak bazı ritüellerde (New Jersey gibi), sadece
bir iki harf tanınır, gerisi ^ # * % * gibi işaretlerdir. Ritüeli ezbere bilmeyen anlamasın
diye iyice abartmışlar, sanki şifrelemişlerdir.

Şifre, bir mesajın başkaları tarafından anlaşılmayacak biçimde düzenlenmesidir. Mesaj


kimeyse çözebilmesi için miftahına (anahtar, şifre cetveli) sahip olması gerekir.

Özellikle 19.yy’da birtakım Masonik Alfabeler ortaya çıkmıştır. Ancak bunlar şifre değildir,
sır değildir, kim düzenlemişse miftahını da yanına koymuştur. Hepsinde kalıp aynıdır, 9
bölümlük bir kafes ve 4 bölümlük St. André Haçına (X işareti) sırayla veya sırasız olarak
harfleri yerleştirerek meydana getirilmiştir. Birçok yerde sistemi beğenenler de
kendilerine göre sıralamayla alfabe düzenlemişlerdir.

İşte değişik alfabelerin miftahları:

Bunlardan hemen üstteki ikinci miftah Avrupa’da en çok kullanılmış olanıdır. Bir özelliği

de Loca l. veya L. olarak yazıldığı gibi ortasında nokta olan bir kare veya dikdörtgen (j)

olarak da gösterilmiştir. Bazen içine tek nokta yerine üç nokta da konmuştur, İçiçe iki
dörtgen de Localar demektir.

Bir işe yaradığından değil, eğlence olsun diye, Masonik alfabe bugün bilgisayarda yazı tipi
olarak ve ilk sıradaki ikinci miftaha göre de yapılmış. Örneğin mason böyle mason
yazılıyor.

Bütün bunların artık modası geçmiştir. Yeminlerin sembolik cezaları, işaretler, kelimeler
için boşluklar veya tek harfle işaretlerin de bir anlamı kalmamıştır. Herşey bir yerlerde
açık olarak yazılıdır, kolaylıkla öğrenilmektedir. Zaten bunlara sır denilse de ne sırlıkları
kalmıştır, ne de gerçekten sırdırlar. Hariciler için bile sadece sabun köpüğüdür. Mason için
sır işaret veya geçiş kelimesi veya başka şey değil, tekris sırrıdır. Bunu da yakalayabilene
aşk olsun.
Takvim

Masonluğun kendine özgü alfabesi olur da takvimi olmaz mı? Özellikle 18.yy’ın ikinci
yarısından sonra, birçok diplomada, beratta, Gregorius takviminden farklı kodlanmış
tarihler görülür.

En fazla kullanılmış olan “Işık Yılı”dır (İng. Anno Lucis, A.L., Fr. Année de la Lumière,
A.L., bazen de Année de la Vraie Lumière, A.V.L., Gerçek Işık Yılı). Bu, dünyanın
yaradılışının Milattan (Anno Mundi, Dünya Yılı) 4004 yıl önce meydana geldiği İngiliz
papaz Usher’in görüşünden çıkmıştır. Başkalarının 3950 veya 6934 gibi hesaplamaları da
olmuş ama bu alınmış. Buna göre cari takvim yılına 4000 eklenerek Masonluğun kökeni
sembolik olarak dünyanın yaradılışına dayandırılmak istenmiştir. Örneğin 2007 yılı, 6007
A.L.’dir.

Bir başkası Yahudi Takvimine göre tarih düşülmesidir. Bunda yahudi ayları da kullanılır.
Bu takvimi EKSR kullanmıştır. Yahudi takvimi eylül ortasında başladığından cari yıla 3760
(eylüle kadar) veya 3761 eklenmektedir. Örneğin 2007 yılı, 5760 A.H.’dır (Anno
Hebraico, İbrani Yılı).

Royal Arch Masonluğunun tarihi Zerubbabel’in ikinci Mâbet inşaatına başladığı M.Ö. 530’a
göre kodlanır. Burada, 2007, 530 eklenerek, 2537 A.I. (Anno Inventionis, Buluş Yılı) olur.

Bir başka Masonluk, tarihini Salem Kralı kâhin Melkisedek’in İbrahim’i kutsamasınından
başlatır. Burada cari yıla 1913 eklenir, 2007, 3920 A.B. dir (Anno Benedictionis, Kutsama
Yılı).

Gene birinde Süleyman Mâbedinin tamamlanması esas alınır. Buna göre cari yıla 1000
eklenir, böylece 2007 yılı 3007 A.D. (Anno Depositionis, Yerleştirme Yılı) olur.

Bir başkasında Tampliye Nizamının örgütlenmesı tarihin başlangıcıdır. Bunda cari yıldan
1118 çıkartılır. 2007 yılı 889 A.O. dir (Anno Ordinis, Nizam Yılı).

Daha başkaları da vardır ama bunlar en bilinenleridir,. Yahudi takviminden teşrin


kutlamalarına, Aziz Yahya günlerindeki özel törenlere kadar çok şey Masonluğa
yerleştirilmiş. Masonluğun özüyle ilgili değil ama kendilerini boşlukta hissedenler
Masonluklarını bir yerlere oturtarak tarihi geçmiş ve farklı bir kimlik anlayışı
kurgulamışlardır. Hiçbir işe de yaramazlar.

Bu tarih kodlamaları değil ama Locada başka bir zaman boyutunun olması önemlidir.
Toplantı davetiyelerinde herkesin anladığı gün, ay, yıl ve saat yazar. Yazılı olduğu gibi
biraraya gelinir, tam çalışmaya başlanacakken ve kol saati örneğin 19.20’yi gösterirken
saatin “öğle vakti” olduğu söylenir. Öğle vaktinde başlayan bu çalışma “gece yarısı”na
kadar sürer. Mâtem celsesinde öğle vakti gece yarısıdır, gece yarısında ise gün
ağarmaktadır. Yıl kodlaması değil ama bu zaman evrenseldir. Rit, sistem, ülke ne olursa
olsun, zaman birimi budur. Masonluğu farklı yapan da dış dünyadan aktardığı röperler
değil, kendine özgü yarattıklarıdır.
Etiket, Protokol, Regalya

Etiket
Etiketten bir toplulukta, bir kurumda yerleşmiş kuralların bütünü anlaşılır. Masonluk
olarak baktığımızda, bu kuralların içinde, örfler, âdetler, geleneksel davranış ve uygulama
biçimleri, terim ve deyimler, protokol, kıyafet, loca, tören, yemek düzeni vardır.
Kelimenin ilk ve harici anlamı Fr. à la carte yani karta göre demektir. Bir zamanlar
Fransa’da mahkemelerde ve resmî davetlerde her davetliye bir kart vermek âdetmiş.
Kartta adı, sanı, rütbesi ve protokol sırası yazılıymış. Masonluk da buradan almış ama
burada etiket sadece protokol değil, oturup kalkmadan sofra âdabına, konuşma ve
davranıştan insani ilişkilere kadar yerleşmiş bir kültür ve kimlik bütünlüğüdür. Bu da bir
anda varolandan zaman içinde kazanılanlara kadar geniş bir yelpazedir. Herkesin birbiri
ile tokalaşırken, sarmaş dolaş olurken, sütundan sütuna laf atarken, biraz kaykılmış
otururken kapı açılıp Tören Üstadının içeri girmesiyle toparlanıp, kendine çeki düzen
vermesi, ortamın bir anda sessizleşmesi Tekris Törenini takip eden ilk toplantıda taze
çırağı hemen uyarır. Bunun eğitimine gerek yoktur; bir anda fark edilir, öğrenilir. Locada,
sofrada nasıl konuşulacağı, nasıl dinleneceği, Loca ziyaretinde ne yapılacağı ise zamanla
öğrenilir. Ama öyle şeyler de vardır ki hiçbir zaman öğrenilmez, yanlış bellenmiştir, boş
verildiği için de öyle sürüp gider. “Masonluğun genel, Locanın özel yararları”nda
kaynanasının gönderilen çiçeğe teşekkürünün söylenmesi gibi.

Âdâbı muaşeret (görgü kuralları) diye kitaplar vardı. Çatal bıçağın, bardakların sofraya
nasıl yerleştirileceğinden, ağızda yiyecek varken konuşulmayacağından, yemek yenmekte
olan bir sofraya gelindiğinde tokalaşmak için el uzatılmayacağından, bir hanımın nasıl
dansa kaldırılacağına kadar herşeyi içerirdi. Belki Batılılaşmaya özenti diye görülebilir ama
kent kültürünü anlatırdı bu kitaplar. Şimdi kasaba kültürü kent kültürüne hâkim olduğu
için inceliklerin, nezaket kurallarının çoğuna kulak asılmıyor ama Masonlukta bunların
asgariden hepsi vardır, olmalıdır da. Çünkü Mason bir kent soylusudur.

Masonluğu kavramış olan sadeliği, alçakgönüllülüğü, zerafeti sindirmiştir; görüntüye


değil, iç güzelliklere önem verir. Protokolu hiyerarşi olarak değil bir öncelik sırası olarak
görür. Regalyayı süs olarak değil, liyakatin bir nişanı olarak taşır. Doğuda oturmayı bir
haktan ziyade bunun hakkını verebilmek olduğunu bilir.

Bizde pek etiketten bahsedilmez ama sorgusuz sualsiz, yalan yanlış birçok şey oraya
buraya yazılmış ve maalesef öyle de bellenmiştir. Çırak Ritüelinin başındaki Hazırlık
bölümünde vardır. Bir bakarsınız Localar Tüzüğünde karşımıza çıkar. Örneğin, ritüellerin
belirtilen yerlerinde Büyük Loca tarafından tespit edlmiş masonik müzik çalınır, bunun
dışında çalınmaz denmiştir. Oysa masonik olan ve olmayan müzik diye bir tanımlama ve
tasnif yoktur. Ayrıca Türk Masonluğunun tarihinde Büyük Locanın tesbit ettiği müzik
olmamıştır. Zaten olsa büyük saçmalık olurdu. Bir başka yerde, Nazırlar oturdukları
yerden konuşabilirler, yazmaktadır. Böyle bir saygısızlık olur mu, kim uydurmuş, ayrıca
bunun tüzükte ne işi var?

Aslında adayın sokak etiketini bildiği, Masonluktaki etiketi de, birçoğunu, zaman içinde
yaşayarak ve doğru örneklerle öğreneceği düşünülür. Ama etiket büyük ölçüde
kaybolmuştur. Örneğin bir seçim etiketi vardı, maalesef vardı, şimdi olan biten çok doğal
karşılanır oldu. Seçimler oy kabinlerinin arkasında cereyan etmezdi, kimse kapalı kapılar
arkasında kulis hele dedikodu hiç yapmazdı. Seçim kazanan da kaybeden de olmazdı.
Sadece birileri seçilirdi, o kadar. Görev dağılımında pazarlık, unvan beğenmezlik yoktu.
Mevki, o da neyse, kapmak için taraftar toplayıp Loca kurmak âdet değildi.

Herşey o kadar da kötü değil, komik alışkanlıklar da yer etti. Sofralarda toplu konuşmalar
bıçakla bardağa vurularak kesildiğinden sokakta meyhanede aynı ses duyulsa, vuran
birader mi diye dönülüp bakılıyor, vuran çoğunlukla da birader çıkıyor.

İnsanlar kendilerine neyi yakıştırıyorlarsa onu yapıyorlar. Yerleşmiş güzel âdetler terk
edildi, uyarladıklarımızla idare ediyoruz.

Protokol
Etiketin bir başka konusu da protokoldür. Protokol resmî törenlerde öncelik sırasıdır.
Bizde bu iş iyice abartılıp Protokol Ritüeli denecek kadar saptırılmıştır. Tam bir düzen bir
türlü oturmamış, protokol işi Büyük Görevliler Kurulu üyelerinin kendi aralarında, biraz da
localara katıldıklarında da Üstadı Muhteremlerle aralarında sürmektedir. Hiç anlamamış
olanlar Tenue Blanche’larda eşlerini de protokole sokuyorlar. Hanımlara Hemşire diye
hitapları bu yüzden Dr. Hanımları çileden çıkartıyor. Protokolün bir de uyduruk metni var.

Protokol bir hiyerarşi düzeni değildir. Örneğin Loca Görevlileri arasında, çıraklık, kalfalık
ve üstatlık gibi kademeler yoktur, herkes Üstattır. Aynı şey Büyük Loca Görevlileri için de
geçerlidir. Locanın içinde Hazine Emininin hiç işi yoktur, Koruyucu çok gereklidir ama
listede sondadır. Şimdi bu hiyerarşi midir? Hele bazı sistemlerde Üstadı Muhterem süresi
dolduğunda Koruyucu olmayı isteyebilir. Bu durumda ne olacak?

Öncelik sırası, hiç ama hiç önemli olmamakla birlikte, tüm dünyada vardır; bazı şeyleri
kolaylaştırmak, belirli bir düzeni sağlamak için uygulanır. Sorun çıkan yerlerde bazı
şeylerin aşılmadığı görülür.
Protokolde unvanlar, sıfatlar, hitaplar, Locaya giriş çıkışlar, karşılamalar, oturma düzeni,
sofra tertibi vs. düzene konur.

Bizde şimdi Büyük Üstat ve önceki Büyük Üstatlar, En Muhteremdir. Büyük Loca
Görevlileri Pek Muhteremdir. Ancak boşalan bir göreve yedekten gelen Çok Muhterem
sayılır. Tek eksiği yemin etmemiş olmasıdır. Ama bir de Büyük Üstadın özel ödülle
onurlandırdığı Büyük Loca Görevlisi olmayan bir başka Çok Muhterem daha vardır.

Büyük Locadaki Kaymakam ve Büyük Üstat Yardımcılarının durumları da karışıktır.


Aslında üçü de yardımcıdır ama Büyük Üstadın tüm yetkilerini kullanacak ayrı bir vekilinin
Konvanda seçimine tüzükte yer verilmemiş olduğundan yardımcılardan birinin unvanı
Kaymakamdır.

Bir Önceki Üstadı Muhterem ve Bir Önceki Büyük Üstat yalnız Anglosakson ve benzeri
sistemlerde vardır. Bunlar, bizim dışımızda, hiçbir yerde Loca veya Büyük Loca görevlisi
değillerdir.

Dünyanın hiçbir yerinde Büyük Locayı Büyük Üstat dışında hiçkimse temsil edemez. Bizde
görevli listesinde bırakıldığı için Bir Öncekine bazen vekil, bazen de hâlâ Büyük Üstatmış
gibi davranılıp hitap edilmekte, bir de üstüne üstlük çekiç de sunularak kendisi de sistem
de şaşırtılmaktadır. Kaymakam ve Yardımcı karışıklığı onlara da çekiç verdirmektedir.
Çekiç otoritedir ve tek kişi tarafından, Locada Üstadı Muhterem, Büyük Locada Büyük
Üstat tarafından kullanılır. Bir de ritüel bakımından yeni Loca açılışı ile yeni Mâbet tahsis
törenlerini iki Büyük Nazır birlikte Büyük Üstat yöneteceğinden burada Büyük Üstat
yerine vekil tayin etmişse ki biz ona temsilci demişiz, ona verilir. Çekicin İs’atlarda İs’at
Üstadı Muhteremine de verileceğini söylenmezse eksik olur. Gerisi alay etmedir.

Protokol, Loca konuşmalarında son sözü söylemek hakkı değildir. Konu hakkında hiç
bilgisi olmayanlara zorla söz vererek zor durumda bırakmaktan, Üstadı Muhteremin
mevkiinin farkında olmadığını göstermekten başka işe yaramaz.

Bizde protokol ziyaretçi tanıtımında sıkıntı da yaratır. Sanki herkes kendilerini tanımak
zorundaymış gibi devam çizelgesi kullanmazlar. Kazara yazmış olan varsa, tanıtan Tören
Üstadı azarlanır. Üstadı Muhterem kendilerini tanıtmazsa bu sefer de o hoş karşılanmaz.

Protokolü belli eden taşınan regalya ve bijulardır.


Regalya
Regalya (İng. regalia) kraliyeti belirleyen, betimleyen alâmetler, eşyalar yani taçtan,
âsâya, nişandan kaftana kadar herşey demektir. Masonlukta regalya kıyafetin üstüne
eklenen şeyler yani Üstadı Muhteremin ve Üstat Derecesinde tüm Üstatların şapkası (York
Ritinde ve EKSR’de), boyundaki zincir veya boyunluk (eşarp, kordon), hamail (kılıç
askısı), biju, kolluk, eldiven ve önlük. İskoçlarda kıyafet de regalyanın bir parçası ancak
bu koyu renk takım elbise veya smokin veya frak değil, kendi millî tartan etekleri ve buna
bağlı aksesuar. Gene, Üstadı Muhterem ve Nazırların çekiçleri, Tören Üstadının âsâsı veya
batonu (kısa âsâ), Muhakkikin veya Dahili ve Harici Muhafızların (Koruyucu ve Gözcü)
kılıçları da regalya kapsamına giriyor.

Regalya, Kızılderililerden Afrika kabilelerine kadar, bütün toplumlarda, hemen hemen her
toplulukta var. Bazılarında otorite, bazılarında zenginlik, bazılarında gizemli güce sahip
olunduğunu ifade ediyor. Bütün bunlar toplumun, topluluğun maddi imkânlarıyla orantılı
olarak en sadeden en pahalısına kadar geniş bir yelpaze içinde imal ediliyor. Bazı yerde
bir sopa, bazı yerde bir şemsiye, bazı yerde ise kıymetli taşlarla süslü sırma işli el yapımı
özel bir elbise oluyor. Regalya bir ayrıcalıktır, kişiyi diğer insanlardan farklı kılar. Ancak
altındaki insanın buna lâyık olması gerekir. Üstat şapkası kraliyet tacı gibidir, makamı,
unvanı, sıfatı onurlandırmak, taçlandırmak içindir. Ama kişi boşsa, buna lâyık ve
müstahak değilse, o şapka kel başa şimşir taraktan öteye gitmez.

Masonlukta ayrıcalığın ilk ve en büyük göstergesi önlüktür. Önlük inisiyeyi hariciden


ayırır, takana Locaya girme hakkını verir. Önlük sadelikten çıkıp üstüne süs eklenince
nitelik değiştirir, esası gider dekor, görsel malzeme olur. Bu, sadece önlük için değil,
diğer aksesuar için de aynıdır. Örneğin ucuna görev bijusu asılan kordon sade bir ip
olabilir, ip kalkar yerini pahalı bir kumaş alır, kumaş işlenir, süslenir kumaştan boyunluk
ya da metal zincir olur. Zenginleştikçe işlevinden çok görüntüsü önem kazanır.

İster sade, ister abartılmış olsun, Masonlukta regalya, aslında giyilen kıyafeti
tamamlayan, kişinin niteliğini değil ama unvan ve sıfatını belirleyen dekoratif unsurlardır.

İlk regalyalarımız, hatırladığım kadarı ile, 1967 Konvanında ve öğleden sonra Büyük Loca
Görevlilerinin, İskoçya Büyük Locasından mülhem fakat İngiltere’deki imalatçıdan ithal,
yeni regalyaları kuşanarak toplantıya girmeleri ile ortaya çıktı. Konvan tersimatında yeni
regalyaların beğenildiği yazıldı ama bunların tanımlarına, ölçülerine, bijulara ait bir kayıt
yok.
Zaman içinde Londra’ya gidenler, orada çok kolay temin edilen İngiliz Üstat önlükleriyle,
İngiliz Önceki Üstadı Muhterem bijuları ile dönmeye başladılar. Büyük Görevliler Kurulu,
26 Aralık 1979 tarih ve 10250 sayılı tamimle, Loca Görevlileri bijularını yayınladı. Ancak
gene de isteyen istediğini takmayı sürdürdü.

İskoçya ve İngiltere’nin ne kadar ortak noktası varsa o kadar da zıtlıkları vardır. Biri bir
yerde düz giderken diğeri geri geri gider, birinin yuvarlak dediğine öteki sivri der. Regalya
ve bijularda da böyledir.

İngilizlerin regalya rengi açık (Kraliyet rengi) mavidir. İskoçya’da klanlara göre değişen
renklerde ve çoğunlukla ekosedir. 1967’de Loca için koyu mavi, Büyük Loca için yeşil
(İskoçyada Bölge Büyük Locaları rengi) seçilmişti.

Önlük kapakları, İskoçya’da yarım daire, İngiltere’de üçgen biçimindedir. Biz de


İskoçya’dan dolayı yarım daire olmuştur.

İskoçya ve İngiltere’de farklı olan bazı bijular şöyledir:

İskoçya İngiltere

Üstadı Muhterem Gönye, Pergel, 90°lik Daire Yayı ve Bir kolu daha uzun gönye
ortada Güneş (bazen de Güneş
yerine Yıldız)

Önceki Üstadı Muhterem Aynısı yalnız Güneş yok Aynısı fakat altında Pitagor
teoreminin ıspatı

Büyük Üstat Üstadı Muhterem ile aynı 45°lik daire yayı üzerine açılmış
Pergel ve ortasında altından oval
bir plaka. Plakanın üzerinde alev
saçan üçgen içinde bir göz

Önceki Büyük Üstat Önceki Üstadı Muhterem ile aynı Büyük Üstat ile aynı fakat ortadaki
oval plaka yok

Bazı kayıtlarda ve resimlerde, Iskoçya’da Büyük Üstat bijusu sadece 90°lik bir daire yayı
üstüne gelen bir Pergel, ortasında da ışık saçan güneştir. Öncek Büyük Üstat bijusu ise
aynıdır fakat güneş yoktur.

İskoçya’da Üstadı Muhterem ile Büyük Üstadın bijuları kayıtlarda aynıdır. Çünkü anlayışa
göre Büyük Üstadın vizyonu Üstadı Muhteremlerin misyonudur. Büyük Üstadın bijusu bir
zincire takılır. Ayrıca zincir ile biju arasında onların azizi St. Andrew vardır. Bizde, bir
süredir, bu St. Andrew yerine Osmanlı mecidisindeki dış güneşin ortasında Büyük Locanın
logosu vardır.
Büyük Üstat ile Önceki Büyük Üstat zincirleri arasındaki tek fark Büyük Üstadınkinin üç
metal parçalık daha uzun olmasındadır.

İskoçya ve İngiltere’nin önlüklerini, hep kendi değer verdikleri, önemli saydıkları bitkiler
süsler. İskoçya’da millî ot sayılan dikendir. İngiltere’de mısır ağırlıklıdır. Önlükler, esas
olarak, beyaz kuzu derisinden, eni 40, boyu 35 cm. dikdörtgen biçimindedir; ceket altına
veya üstüne, kapağı görülecek şekilde, takılır.

Çırak önlüğünde hiçbir işaret, süs, işleme bulunmaz. Kalfa önlüğü Çırak önlüğü ile
aynıdır, fakat alt köşelere yakın yerde birer rozet vardır. Rozetlerin rengi, koyu mavidir.
Üstat önlüğü, Kalfa önlüğü ile aynıdır, kapağının ortasında da bir rozet vardır.

Çırak Kalfa Üstat 1 Üstat 2

İkinci tip bir Üstat önlüğü daha vardır. Kapağın ortasına sırmayla gönye, pergel ve G harfi
işlidir. Kapağın kenarları 1,8 eninde sırma şerit, dış kenarı sırma püsküldür.
Kenarlarından 5 cm eninde şerit geçer. Kapak ve kenar şeridi İskoçya’da klanın renginde
ekosedir. Kapağın iç kısmından iki yanda birer şerit üstünde yedi sıra zincir sarkar.
Zincirlerin altında köşelere birer rozet vardır.

Görevli önlüklerine bu ikinci tip Üstat önlüğünden geçilir: kapaktaki gönye ve pergel
kalkar yerine görev sembolü konur. Üstadı Muhteremde rozetlerin yerini tesviye alır.

Üstadı Muhterem önlüğünden Büyük Loca görevlilerinin önlüğüne geçilir. Kapaktaki görev
sembolünden başka kapak ve önlük içine bir sırma şerit daha eklenir.

Batıda eski Büyük Loca Görevlilerinin bijuları aktif görevlilerinkiyle aynı değildir, ayırt
edici bir fark mutlaka vardır. Bizde böyle bir ayrım yapılmadığı için, örneğin Konvanda,
birden fazla Kaymakam, birden fazla I.Nazır varmış gibi bir manzara ortaya çıkmaktadır.
40 ve 50 yıllarını doldurmuş olanlara resimdeki önlükler
verilmektedir. Bu önlüklerin kapakları düz koyu mavi renktedir.
Kapak sırma püsküllüdür. Kapağın ortasında, sırma işlemeli Gönye,
Pergel ve G harfi vardır. Kapağın alt kısmında, sağdan ve soldan
yukarıya doğru yapraklar çıkar. Önlüğün, eni 5 cm. koyu mavi
şerit bordürü, kapak ve önlüğün iç tarafında 1,8 cm. eninde sırma şerit vardır. Kapağın
altından aşağıya doğru, her iki yanda, koyu mavi kurdele üzerinde yedi sıralı zincir
sarkar. Zincirlerin altında köşelere doğru koyu mavi birer rozet vardır. Yıl akasya taçın
içinde yazılıdır.

Bu önlükler bir yazıyla birlikte verilir:

“ … Kardeşimiz, … yıldan beri taşını yontmaktadır. Gayret, azim, sebat ve sadakatiyle hak
ettiği “… yıl Önlüğü” ve Beratı … tarihinde kendisine sunulmuştur.”

Burada anlatılan o kadar yıldır hâlâ yontmakta olduğudur ama bir de görürsünüz ki ismin
başına Pek Muhterem gibi sıfatlar eklenmiş, yazının bütün tılsımı bozulmuştur.

Şövalyelikten kalma kılıç askısı (hamail), sağ omuzdan sol kolun içinde bele doğru,
eşarbın altına fakat kemerin üstüne gelecek şekilde görevliler tarafından takılır. Yaklaşık
10 cm enindeki bandın iki ucunda sırma püskül vardır, uçlara doğru sırma topla
boğulmuştur. Kılıç askılarınun üstünde genel olarak Locanın adı ve Matrikül No.sı yazılıdır.

Yapıldığı malzemeye göre eşarp, kordon, zincir adı verilen boyunluklar panayırlarda
hayvanların boyunlarına takılan süslerden insanlara geçmiştir. Amaç ödüllendirmek,
onurlandırmaktır. Masonlukta bir de ucuna takılan görev bijusu ile tamamlanır.

Boyunluklar

Galiba sanayi toplumları metal, Güney Avrupa kumaş


kullanıyor. Biz de sadece Büyük Üstat için oymalı sarı metal
zincir aldık. Şimdiki durumda zincirin alta gelen kısmında
ortadaki daire içindeki yıldızın sağındaki ve solundaki
plaketlerde HKEMBL yazılıdır. Sağda ve solda omuza gelen
yerdeki 2 kurdele kırmızı-beyaz renktedir.

Önceki Büyük Üstatlar Büyük Üstat zinciri ile aynıdır, 3 plaketi eksiktir. Kaymakam
sıradan yardımcı görüldüğü için ona zincir verilmemiştir.
Büyük Görevliler Önceki Büyük Görevliler
Büyük Görevlilerin eşarpları kumaş, rengi yeşil, eni 10 cm.,
kenarları 1,8 cm.lik sırma şerittir. Eşarbın göğüse gelen kısmında,
sağda ve solda sırma defne dalları işlidir.

Önceki Büyük Görevliler de eşarp takıyorlar, ucunda eski


görevlerinin bijusu var ve hâlâ görevdeymiş gibi duruyorlar.

Loca Görevlileri

Üstadı Muhterem ve Loca Görevlileri koyu mavi eşarp takarlar.


Eşarbın eni 7.5-10 cm. kadar, kenar bordürü ince sırma şerittir.
Altta ortada iki parçayı ince sırma bir şeritle ortada sırma bir top
birleştirir.

Kolluklar

Büyük Görevliler

Takma işi karışık.

Kolluklar yeşil renktedir. Çevresi 1,8 cm.lik sırma şerittir, bilek kısmında sırma püskül
vardır. Kollukların ortasında, (defne dalı çelenk içinde veya değil) görev sembolü vardır.

Loca Görevlileri

Localarda yalnız Üstadı Muhterem, Bir Önceki Üstadı Muhterem, I.


Nazır ve II.Nazır kolluk takarlar. Kollukların renkleri koyu mavidir,
çevreleri 1.8 cm. sırma şerit, bilek kısmı sırma püsküldür. Kollukların
ortasında sırma işli görev sembolü vardır.
Bijular

Büyük Üstat ve Önceki Büyük Üstat için yukarıda yazdığım gibi iki bijudan biri seçilmeli.
Yarısı bir yerden yarısı başka yerden olmamalı. Gene, tüzük meselesi olmakla birlikte,
Kaymakam ön plana çıkartılmalı ve Konvanda ayrı seçilmeli, dolayısiyle yardımcılardan
biri kaymakam olmamalı ve her vadi için biri kaymakam olmayan yardımcı olmalı ve
bunları gene Büyük Üstat tayin etmeli diye düşünüyorum.

Büyük Üstat Kaymakamı

Gönye üzerinde Pergel, ortasında beş köşeli yıldız.

Büyük Üstat Yardımcıları

Gönye ve Pergel.

Büyük I.Nazır

Ortasında Dorik Sütun bulunan tesviye.

Büyük II.Nazır

Ortasında Korentiyen Sütun bulunan Şakul.

Büyük Sekreter

Oymalı Anahtar ve Tüy Kalem.


Büyük Hatip

İki ucu kıvrık Yasa Levhası ve Tüy kalem.

Büyük Hazine Emini

Oymalı Anahtar.

Büyük Hasenat Emini

Üzerinde açık pergel bulunan tesviye.

Büyük Muhakkik

Taşçı tokmağı.

(Hem Büyük Locada hem de Locada iki Muhakkik olmalı)

Büyük I. ve II.Tören Üstadı

Ortasından bağcıklı çapraz iki âsâ.

Üzerinde I veya II yazar.


Büyük Kutsal Kitap Emini

Malanın üstünde açık kitap.

Büyük Sancaktar

Çapraz iki Sancak.

Büyük Koruyucu

Çapraz iki Kılıç.

Büyük Gözcü

Bir Kılıç.

Büyük Sekreter Yardımcısı

Büyük Sekreterinki ile aynı, yalnız ortasında Yardımcı yazılıdır.

Büyük Hatip Yardımcısı

Büyük Hatipinki ile aynı, yalnız ortasında Yardımcı yazılıdır.

Büyük Hazine Emini Yardımcısı

Büyük Hazine Emininki ile aynı, yalnız ortasında Yardımcı yazılıdır.


Büyük Bina Emini
Gayrimenkulumüz çok ama bir Büyük Bina Eminimiz yok. Tüzük konusu ama gerekli,

bijusu şöyle olabilir.

Loca

Üstadı Muhterem

Gönye ve 90°lik bir daire yayının üstüne gelen bir Pergel. Pergelin uçları
daire yayının üstünde, tam ortasında ışık saçan bir güneş vardır.

Önceki Üstadı Muhteremler

Üstadı Muhterem bijusu ile aynıdır, yalnız ışık saçan güneş yoktur.

Sekreter

Ortasından bağcıklı çapraz iki tüy kalem.

I.Nazır

Tesviye

II.Nazır

Şakul
Diğer Görevliler

Büyük Görevlilerinkiyle aynı.

Büyük Görevliler Kurulu üyelerini tanıtma bijusu

Görevdeki Büyük Görevliler Kurulu üyelerini tanıtma bijusu, yeşil kurdeleye takılıdır;
alttaki dış çerçevesi yaprak süslü parçanın ortasında Büyük Loca Logosu vardır.

Bu yapılmıştır ve güzel de olmuştur.

Eski Büyük Görevliler için ayrı biju düşünülebilir.

Gene Büyük Üstat layık gördüğü birisini ödüllendirdiğinde beratla birlikte biju da verilirse
hoş olur. Bu da düşünülmeli. Tabii ne için ve ne verileceği de tüzükte tesbit edilmeli.
1909’da var, orada da kalmış.
Çırak
Müsvedde Defteri

Tanju Koray
Kapak içi

Masonluk insanı kendisiyle yüzyüze getirir.


Çıraklık

Çıraklık, bir ustanın gözetiminde, bir iĢin, bir zenaat veya sanatın öğrenilmesi, eğitiminin
görülmesidir.

Çırak olabilmek için herĢeyden önce o iĢe hevesli olmak gerekir. HiçbirĢey zorla
olmayacağı için, istek olmadan bir Ģey öğrenilmez. Ġstek de yetmez, o iĢe, iĢin Ģartlarına
uygun olmak da gerekir. Çırak olmanın Ģartları olduğu gibi usta olmanın da Ģartları vardır.
Sahte usta olmaz, foyası çabuk çıkar. Kötü ustanın çırağı da kendi gibi olur.

Masonlukta çıraklık, herhangi bir iĢte olduğu gibi, acemilik ve öğrenme safhasıdır. Zorla,
tavsiyeyle, telkinle, istemeden ama hatır için, acaba ne var diye sadece meraktan gelip
Masonluğa baĢlanmaz. BaĢlanırsa da sonunda üstat değil çırak çıkılır. Toplantılara
katılarak, aidat ödeyerek, tüzük sürelerini doldurarak belki Üstat, Loca görevlisi, hattâ
Üstadı Muhterem bile olunur ama Mason olunur mu, iĢte o bilinmez. Masonlukta Üstat bu
sıfatına lâyık, bunu hak etmiĢ biridir. Çırağı gerçek usta yetiĢtirir.

Çırak adayının nasıl biri olacağı tüzüklerde yazıyor. Ritüelde de iĢaretler var. Bir kere
medeni haklara sahip, 21 yaĢını doldurmuĢ ve erkek olacak. Burada Masonların erkek
çocukları için bir istisna var, 18 yaĢ yeterli. Bu Ģartlar, adli sicil ve nüfus kayıtlarından
kontrol edilebiliyor, ama ayrıca hür, iyi ahlâklı, namuslu, Ģerefli, aydın olması da
isteniyor. Tüzükte sayılanlar yetmiyor, daha baĢka nitelikler de aranıyor. Üstün maddi,
manevi ve sosyal nitelikler aranmıyor ama aday sıradan biri olmamalı. En azından bazı
meziyetleri, kabiliyetleri olmalı, kültürlü, görgülü olmalı, kompleksleri olmamalı,
geliĢmeye, öğrenmeye açık olmalı, sorgulamayı bilmeli ki Masonluğu temsil ve temessül
edebilsin. Bu elemeyi Üstatlar yapar ama dikkatli ve uyanık olan Üstatlar. Uyanık olmak
gözü açık olmak değil, donanımlı, bilgili olmak demektir.

Ritüel bir de adaylıktan çıraklığa geçene, aramızda bir yakınlık vardı ki Ģimdi buradasınız,
diyor ve taĢların birbirleriyle uyuĢması, aralarından su sızmaması gerektiğini söylüyor.
Bu, adayla mevcut olanlar arasındaki ortak değerlerin teyit edilmesidir. Herkes kendine
neyi yakıĢtırıyorsa onu yapar, kimi yakıĢtıryorsa onunla arkadaĢlık, dostluk, gelecek
kurar. Onun için de lâyık olanı kabul etmek lazımdır. Bunun için de sorumluluk gerekir,
Mason olunduğunun farkında olmak gerekir.

Bir Obediyans Masonluktan ne anladığını kendi üyelerine anlatamamıĢsa dıĢarıya


anlatması da mümkün değildir. Söylenenelerle uygulananlar aynı değilse, kabuller yanlıĢ
olur, ya yanlıĢ aday alınır ya da aday doğrudur ama yanlıĢ yere gelmiĢtir. Ġki yanlıĢ taraf
biraraya gelirse aralarından su sızar.

YanlıĢ geldiğini fark edip bir süre sonra geri dönen, adaylığı kabul edildiği halde tekris
törenine gelmeyen, Ģu veya bu biçimde iliĢiğini kesen veya askıya alan çok olmuĢtur.
Bunlar için kimse bir Ģey söyleyemez. Kusur adayı teklif edenle kabule onay
verenlerdedir.

Tabii bir de gelip Mason olmaya hiç niyet etmeyen, gayret ve çaba göstermeden
Masonluğu kendi dar anlayıĢı içinde kendine benzetmeye çalıĢanlar vardır. Bunlar kötü
niyetli olmasalar bile böyle kalmalarının sebebi içerde eğitilmemeleridir. Hatır gönülle
dıĢardan içeriye adam alınmaz, alınan tüzük Ģartlarına uydu diye kalfa ya da üstat
yapılmaz.

Masonluk sıradan bir topluluk ya da kurum değildir; üstelik iddiası vardır. Ġnsandan
baĢlayarak toplumu, sonra da tüm insanlığı iyileĢtireceğim diyor. Sistemin müfredatı,
metodolojisi, sonunda insanı homo masonicus yapmaya göre kurgulanmıĢtır. Doğru çırak
seçimi bunun için önemlidir. Çırak yanlıĢsa usta ne yapsın, usta yanlıĢsa çırak ne yapsın?

Çıraklık Masonluğun temelidir; bina da ancak sağlam temel üzerine çıkılırsa durur.

Locanın açılışı

Loca, usûlünce toplanır, ritüeline uygun olarak açılır, çalıĢır ve kapatılır.

Locanın açılıĢı ile ilgili genelde iki sistem vardır. Birincisinde, görevliler dahil herkes
Locada yerini alır, kapı kapatılır ve baĢlanır. Ġkincisinde ise, görevliler dıĢarda toplanıp
içeri girerler, yerlerine geçtikten sonra baĢlanır. Her ikisinin de masonik, sembolik bir
tarafı yoktur.

GiriĢ, karĢılama nasıl olursa olsun, Locayı açmadan önce bazı Ģartların sağlanması
gerekir.

LOCA KORUNMAKTA MIDIR?


Önce Locanın kapısı emniyet altına alınır. Kapıyı dıĢardan Gözcü ya da Harici Muhafız,
içerden Koruyucu veya Dahili Muhafız, eski deyimle, mahfuz tutarlar. Gözcü yabancının
kapıya yaklaĢmasını önler, tehlike varsa içeriyi uyarır. Koruyucu kapıdaki ikinci emniyet
ve kontrol görevlisidir; Üstadı Muhteremi doğrudan veya II. Nazır vasıtasıyla durumdan
haberdar eder. Tabii kapı görevlileri, bugünkü banka vb. yerlerdeki koruma görevlileri,
nizamiye nöbetçileri değillerdir. Bunlar içeriye girmeye hakkı olmayanları Locadan uzakta
tutmakla görevlidirler. Bir de Anglosakson ritüellerine göre, Koruyucu adayların
kıyafetlerinin uygun olup olmadığına bakar.

Kapının dıĢardan emniyet altına alınmıĢ olduğunu anlamak için, Emulation vb. ritüellerde,
genel olarak, Koruyucu kapıya bir defa vurur. Gözcü vuruĢu tekrar eder. Bazı ritüellerde,
Koruyucu, kapıyı açar, Gözcünün yerinde olup olmadığına bakar, Gözcüyü gördükten
sonra kapıya bir kere vurur, Gözcü de vurduktan sonra kapıyı kapatır. Bizim düzenimizde
Gözcünün adı vardır, ama kendisi yoktur. Buna rağmen, ritüelde Koruyucunun kapıya bir
kere vurup Gözcüden karĢılığını alacağı yazılıdır. Olmayan bir Gözcünün yapamayacağı bir
vuruĢ için Koruyucunun kapıya vurması anlamsızdır. Doğrusu ve mantıklısı Koruyucunun
kapıyı açıp bakması, kapadıktan sonra, Locanın korunmakta olduğunu söylemesidir. Her
toplantı için bir Gözcü tayin edip, kapıya vurdurduktan sonra içeri almak çocukca bir
oyundur.

ĠÇERDEKĠLER MASON MUDUR?


Kapı emniyete alındıktan sonra, bir de içerde kaçak bulunmadığından emin olunacaktır.
Bu da bir göz taramasıyla, bir de iĢaret testiyle iki kademeli olarak gerçekleĢtirilir. Gözle
taramayı I.Nazır yapar. Onun için tanınmayan biri gelmiĢse, önceden mutlaka sınanmalı
ve I.Nazıra tanıtılmıĢ olmalıdır. Aksi halde I.Nazır tanımadığı kimsenin Mason olduğundan
emin olmyacaktır. Bu durumda, kendisini tanıyan birisinin kefaleti istenir. Tanıyan yoksa,
dıĢarı alınır ve sınanır. ĠĢaret verdirerek kimlik kontrolu yapan Üstadı Muhteremdir.
Burada, kendisi dıĢında herkes düzen duruĢuna geçer, iĢaret verir ve tekrar düzen duruĢu
alarak bekler. Sonra Üstadı Muhterem düzen duruĢuna geçer, iĢaret verir ve düzen
duruĢunda kalır ve iĢaretin doğru olduğunu söyler. Sonra Üstadı Muhteremle birlikte
herkes sadakat duruĢuna geçer.

DÜZEN DURUġU
“Düzenli” duruĢ, eski Nizam Vaziyeti türkçeleĢtirilmek istenirken ortaya çıktı. Sanki bir de
düzensiz duruĢ varmıĢ izlenimini veriyor. Ayrıca, ritüelde, “Üstadı Muhterem de iĢaret
vererek duzen(li) duruĢuna geçer” yazıldığı için, Üstadı Muhterem iĢaretten önce düzen
duruĢuna geçmez sanılıyor. Oysa Üstadı Muhterem de önce düzen duruĢunda olacak,
sonra iĢaret verecek, sonra tekrar düzen duruĢuna dönecektir. Bu kısım ya yazılım
sırasında unutuldu ya da iĢaretle ilgili bir anlam hatasından kaynaklandı. Bizim düzen
duruĢu dediğimiz, kaynak ritüelde, iki safhalı iĢaretin birinci kısmıdır ve buna da Ġhtiram
ĠĢareti, “due guard” denilmekte ve Fr. Dieu Garde‟dan (Tanrı Korusun) geldiği
açıklanmaktadır. Özetle, Üstadı Muhterem de herkes gibi düzen duruĢuna geçer, iĢaret
verir ve tekrar düzen duruĢuna geçer. Bu durumda adım atılacağı yani adımsız düzen
duruĢu, iĢaret olmayacağı unutulmamalıdır. Ayağa kalkılıp sadakat duruĢunda durulacağı
zaman adım yoktur.

YÖNLER
Ritüelde I.Nazırın “yön”leri gözden geçirdiği yazılıdır. EKSR‟de Kuzeyde ve Güneyde
oturanlara “Sütunlar”, “Kuzey Sütunu” veya “Güney Sütunu”, biraz daha geniĢ olarak
“Kuzey ve/veya Güney Sütununu süsleyen KardeĢler” denilir. Bu terimler ne kadar güzel,
hoĢsa yön de o kadar tuhaftır. Göz ve iĢaret kontrolları, iki Nazır ve Üstadı Muhterem
tarafından yapılır. Herkes elleri sarkık olarak ayaktadır. Kürsüleri Batıda J ve B Sütunları
önünde olan Nazırlar, çekiçlerini sol göğüslerine dayamıĢ olarak kalkıp çaprazlama kendi
Sütunlarının Doğu ucuna giderler ve Sütunlardakilere baka baka Batıya ilerlerler. Nazırlar
önlerinden geçtikçe kardeĢler iĢaret verirler ya da Nazır önlerinde durursa iĢaret vererek
kendilerini tanıtırlar. Nazırlar yerlerine dönüp I.Nazır Kuzey ve Güney Sütununu süsleyen
kardeĢlerin mason oldukları bildirdikten sonra Üstadı Muhterem Doğudakilerin de Mason
olduklarını söyler.

MASON MUSUNUZ?
Ritüelde göz ve iĢaret kontrolları arasına sıkıĢtırılmıĢ Üstadı Muhteremle I.Nazır arasındaki
- Mason musunuz?
- KardeĢlerim beni öyle tanırlar.
repliği var. Kaynaklarında bunu
- Kaç yaĢındasınız?
- Üç yaĢındayım.
tamamlar.

Replik yanlıĢ yerdedir, önceki ve sonraki iĢle ancak zorlanırsa alâkalandırılabilir. Bu


diyalog bizim eski ritüelimizden aktarılmıĢtır, esası da EKSR ve Fransız Ritleri ritüelleridir.
Önceki ve sonraki diyaloglar ise Anglosakson ritüellerindendir.

Nerede olursa olsun soru ve cevap önemlidir. Sorunun cevabı mantıken evet olmalıyken,
iĢe baĢkalarının kanaati karıĢtırılmaktadır. Bu hususta yorumlar çeĢitlidir.

Bir yoruma göre, insan ancak Ebedi MaĢrıkta Mason olur; yaĢarken, hele daha çırakken
mason olduğunu söylemesi mümkün değildir. Nazır kendini çırak yerine koyarak, ben
henüz bilme değil, olma safhasındayım, kendim için bir Ģey diyemem ama kardeĢlerim
Mason olduğumu düĢünüyorlar, demektir. Zaten, ben Masonum demekle Mason olunmaz,
Mason olmak öyle kolay değildir, niyet, gayret, sebat, zaman gerekir, sonunda da Mason
olunur mu olunmaz, öyle kolay bilinmez. Tekris vetiresinin özü budur.

Cevaptaki önemli bir baĢka husus da insanın egosu ile ilgilidir. Bu soruya evet diye cevap
verenin egosunda kibir, kendini üstün, ayrıcalıklı görme duygusu sezilir. Belki Mason
olmaktan dolayı sevinç duymamak, mutlu olmamak, gurur duymamak mümkün değildir.
Çünkü karanlıklardan kurtulup nuru ziya kavuĢmak, haricilikten çıkıp kardeĢlik zincirine
katılmak bir farklılık, bir ayrıcalıktır. Ama, Mason, artık egosunu, baĢkalarından üstün
gördüğü yargı ve değerlerden, egoist ve egosantrik düĢüncelerden temizlemek
durumundadır. Böylece, Çırak Mason, herĢeyden evvel alçakgönüllü olmayı bilmelidir.
Cevabın içinde bu erdem saklıdır.

Esasen tekris geleneklerinde ortak bazı ilkeler vardır. Bunlardan biri, tekris yoluna girmiĢ,
hakikati arayanın egosuna, aklını ve gönlünü aldatıcı yanıtlara karĢı koyması kuralıdır. Bu
soruya evet dememek, mason olduğunu saklamaktan değil, Masonluğu kendi
tefekküründe, iç dünyasında yaĢamaktan gelir. Bu, tıpkı amin ya da inĢallah demek gibi
gönülden duymak, istemek, temenni etmektir. Tekrisin amacı, kiĢinin ifade edemeyeceği,
anlatamayacağı, ruhsal dinginliği sağlamaktır. YaĢanan tekris süreci duyulur ama ifade
edilemez. Eğer bu, söz olarak değil, gerçekten sağlanabilmiĢse, diplomasında
“Masonluğun en son ve en âli derecesi” Üstatlığa varmıĢ olduğu yazılı Üstat Mason
gerçekte halâ Çırak olduğunu ve ebediyen de Çırak kalacağını bilir.

Anglosaksonlar bu soruya doğrudan evet derler. Her sistem kendi soru ve cevabını kendi
anlayıĢına göre düzenler, birinde olan bir baĢkasında olmayabilir ya da baĢka türlü
olabilir. Prototip bir Masonluk olmadığı gibi, yorum ezoterizmin özelliklerinden biridir diye,
kimse sistemlerin ana kaynaklarında söylediklerinin hilafına fikir uydurmasın.

Kimlik kontrolundan sonra, Anglosakson kaynaklarından aktarma, Üstadı Muhteremle, I.


ve II. Nazır arasında bir seri diyalog vardır. Buna göre, bir Loca, Üç Büyük Sembolik Nur
varsa tam, en az yedi Mason varsa kusursuz, Beratı varsa düzenli sayılır. Devamında,
Üstadı Muhterem ve Nazırlar yerlerini ve neden oralarda olduklarını konuĢurlar. II.Nazır
güneĢin en yüksek olduğu noktayı gözlemlemek, iĢçileri teneffüse çıkartıp sonra gene iĢe
çağırmak için Güneyde, I.Nazır güneĢin batıĢını gözlemlemek, iĢçilerin haklarını aldıklarını
anlamak ve Locayı kapatmak için Batıda, Üstadı Muhterem güneĢin günü açmak üzere
doğması gibi Locayı açmak, iĢçileri iĢe koymak ve aydınlatmak için Doğuda yer almıĢtır.
ÇALIġMADAN ĠSTĠRAHATE, ĠSTĠRAHATTEN ÇALIġMAYA
The Modern Ritual‟dan alıntıdır. Operatif devirde tek Nazır vardır ve locaya loca dıĢından
atanır. Ġkinci nazır Spekülatif Masonlukta eklenmiĢtir ve bir yere sığılmadığı için diğer
odadakilere biri gerektiğinden ortaya çıktığı söylenmektedir. O zaman da bu iki nazır için
görev ve yer belirlemek gerekmiĢtir. Tavernalarda yapılan toplantılara, özellikle de mason
yapma törenlerine ara verilip birĢeyler yenip içildikten sonra tekrar törene dönüldüğünü
biliyoruz. II.Nazırın çağrısı hem bu teneffüsü, hem de Ģantiyedeki öğle paydosunu anlatır.
Anglosakson Masonluğunda, refreshment âdeti uzun süren toplantılarda uygulanmıĢtır.
Bizde böyle bir kesinti Locada değil ama Konvanda vardır ve Büyük II.Nazır Konvanı öğle
yemeğine, sonra çalıĢmaya çağırır.

HERKESĠN HAKKINI ALMASI


I.Nazırın görevi ise herkesin hakkını almıĢ olduğunu anlamaktır. Buradaki hak, hizmetin,
emeğin karĢılığı ücret değildir. 13 ve 14. yüzyıllarda, Nazır iĢçiler arasındaki sorunları,
anlaĢmazlıkları da çözmekle görevlidir. Eğer anlaĢmazlık olmuĢ ve ânında çözülememiĢse,
konunun görüĢülüp tarafların uzlaĢabilmeleri için bir gün tesbit edilmesi usûldendir.
Herkesin hakkını almıĢ, memnun görünür olması, anlaĢmazlık olmadığını ya da
anlaĢmazlığın çözüldüğünü ya da anlaĢmazlığın sevgi gününde nasıl olsa çözüleceğini,
fakat bu durumun iĢçileri tedirgin edip iĢi aksatmadığını anlatır. Bazı eski ritüellerde,
herkesin emeğinin tam karĢılığını aldığı yazılıdır. Bu, operatiflikten kalmadır ve ücretlerin
ödenmiĢ olduğunu gösterir. Günümüze aktarıldığında, Loca çalıĢması boĢa geçmemiĢtir,
herkes aklını ve gönlünü doldurmuĢtur, diye yorumlanabilir.

ÜLKÜ MÂBEDĠ
Diyaloglarda “yalnız bizim için değil, tüm insanlar ve insanlık için mutluluk ve barıĢ yuvası
olacak bir ülkü mâbedi inĢa etmek” açıklamasıyla Çırak Locasında ne yapılacağı
söylenmektedir. Eski ritüelimizden alınan bu çalıĢma amacı bazı EKSR ritüellerinde “ideal
insanlık mâbedi” olarak geçmektedir. Buradan da ülkü mâbedinin bir ütopya olduğu
söylenir. Öyleyse masona boĢuna mı kürek çektirilmektedir? Hele iĢe yeni baĢlamıĢ
aceminin bir ideal inĢaasında ne iĢi olabilir? ĠnĢacı mason taĢ yontar, taĢı uygun hâle
getirip yerine koyar, katedral inĢa eder. Spekülatif mason sembolik bir mâbet inĢa eder.
Bu mâbedin taĢlarından biri kendisidir. Kendini yontar, kendini bu mâbede uygun taĢ
yapmaya çalıĢır. Bunun için ilk Ģart, kendini tanımak, kendini bilmektir. Hırslardan,
bağnazlıktan, peĢin fikirlerden, cehaletten kurtulmak aydınlanmaktır ve kendi baĢına
çalıĢmayla olur. Loca çalıĢması bireysel değil, kollektiftir. Ġdeal Mâbedin inĢaasında
bireysel çalıĢmalarla hazırlanmakta olan taĢlar, verilen plana uygun olarak Locada
yerlerine yerleĢtirilirler. Loca çalıĢmasının esası, müzikteki bağımsız notaları biraraya
getirip beste yapmak gibi, taĢları uyumla doğru yerlerine oturtmaktır. Bu, kendini
düzeltmek, geliĢtirmek, birlikte geliĢmek ve bunun mutluluğunu yaĢamaktır. Bunu
gerçekleĢtirebilmek için doğru adayların seçilmesi ve doğru eğitilmesi lazımdır. Birlikte iĢ
çıkartabilmek için aynı niyete sahip olmak gerekir. Bu da temiz niyettir, ancak bir Ģey
olabilmek için herĢeyden önce insan olmak lazım gelir.

Gene burada temel ilkeler arasında sayılan tüm insanlar için ortak bir insanlık ülküsünün
gerekliliğine atıf vardır. Bu ülkünün gerçekleĢtirilmesi için insanlar arasında sevgi, saygı
ve hoĢgörü, insanın temel hak ve özgürlüklerine saygı, insanın ahlâki sorumluluğu,
insanlar arasında hak ve vazife eĢitliği, insanlar arasında evrensel kardeĢlik, bilimsel
geliĢme önemli sayılmaktadır.

Çırak Locasında iki önemli iĢ yapılır. Biri eğitimdir, diğeri tekris törenidir.

EĞĠTĠM
Locada baĢka hiçbir yerde konuĢulması mümkün olmayan ve doğrudan Masonlukla ilgili
konular konuĢulur. Masonlukla uzaktan yakından ilgisi olmayan, ilgisi olmadığı halde
baĢına Masonluk kelimesi takılarak Masonlukla ilgilendirilen konulardaki konuĢmalar,
hiçbir masonik temele dayanmayan makale türü yazılar, kaynakları meĢkûk yorumlar,
ritüeldeki bâriz yanlıĢlar üzerine yaptırtılan tezler eğitim değildir. Tam tersine bunlar
Masonluğa zarar verirler.

Eğitim bir müfredat iĢidir ve önce temel bilgilerden baĢlanır. Locaların asıl iĢi çırak ve
kalfalarını yetiĢtirip usta yapmaktır. Localar bu iĢlerinden vazgeçemezler, eğer
yapmıyorlarsa locaya zaten gerek yok demektir. Temel bilgiler verilmiĢ olsa, en
basitinden, locayı çırak, kalfa ve üstatların, Büyük Locayı locaların kuracağı bilinir, Büyük
Loca Tüzüğünün daha ilk maddesinde hata yapılıp Büyük Loca masonlara kurdurulmazdı.

Çıraklar sanki hiç hakları yokmuĢ yalnız sorumlulukları varmıĢ gibi bir durumdadırlar. Tek
tesellileri yaz tatili kararında oy kullanabilmeleri. Bu da aslında içtüzük sistemi
yerleĢmediği, diğer tüzüklerde de tarihler belirlenmediğinden, Çırak Derecesinde yapılan
gereksiz bir iĢlemdir. Aslında çırağın temel bir hakkı vardır, o da derecesinin bilgilerinin
kendisine verilmesini isteme hakkıdır. Maalesef bu hak çıraklara öğretilmediğinden onlar
da kullanmazlar. Oysa böyle talepler olsa, kalfalar ve üstatlar, daha erken, zamanın var,
derecen müsait değil gibi mazeretlerin arkasına da saklanamayacaklardır. Bilinmelidir ki
iyi mason bilgili masondur. Ama her bilgili mason iyi mason olmayabilir.

Tekris Töreni
Tekris, bize özgü bir terimdir, Fr. ve Ġng. karĢılığı initiation (Lat. initiatio, misterlere
kabul). Ġnisiyasyondan önce, yapmak (to make a mason), kabul etmek (réception)
kullanılıyor.

Ġnisiyasyon, sözlüklerde, baĢlama, girme, giriĢ; bir din, tarikat veya örgütle ilgili olarak,
törenle alma, törenle alınma, girme; bir sanat veya bilimle ilgili olarak, öğretme,
öğrenme olarak açıklanıyor. Kelimenin kökenini, Lat. initiare, baĢlatmak diye veriyorlar.

Tekrisin, kürsü diye bildiğimiz kelimenin arapçası “kürsî”den geldiğini söyleyenler vardır.
“Kürsî” iskemle, sandalye, koltuk; mecazi anlamda, oturulacak yüksekçe yer, taht,
makam, görev demektir. Ġslamda, alınyazısı defterinin bulunduğu en yüksek yerdir. O
bakımdan, tekrisle kürsî arasında bir bağı yoktur. Sözlükler, karĢılığını “temele taĢ
koymak” diye veriyorlar. Ancak, tekris kelimesi arapçada da “kendini adamak, bir yola
baĢ koymak” demek. Tekris mastarından, kerrese (kendini adamıĢ), mükerris (kendini
adayan), yükerris (kendini adar) türetilmiĢ. Biri tören diğeri süreç olarak tekrisin iĢlevini
anlatıyor.

Etnologlar, birçok inisiyasyon türü olmakla birlikte bunları üç ana grupta topluyorlar.

Birincisi kabile inisiyasyonları. Bunlar herkes için zorunlu olan uygulamalar. Bu


inisiyasyonlarda çocuklar ailelerinden alınarak yetiĢkinler dünyasına aktarılıyor.

Ġkincisi dinsel inisiyasyonlar. Bu inisiyasyonlarda bireyler kutsal bir dünyaya katılıyorlar,


insanla ilahi dünya arasındaki iliĢkilere ait bilgilere etap etap nüfuz etmeyi öğreniyorlar.
Gizli örgütlere, kardeĢlik topluluklarına katılmalar bu türe giriyor. Kabile
inisiyasonlarından farkı bunların zorunlu olmaması.

Üçüncüsü ise sihirsel inisiyasyonlar. Bunlar, sıradan bir durumu bırakıp çoğunluğun
ulaĢamayacağı doğa üstü güçlerle iletiĢim kurmak için büyücülerin, Ģamanların kiĢisel
bilgi ve deneyimleriyle geliĢtirdikleri uygulamalar.

Genel olarak, inisiyasyon denildiği zaman iki Ģey anlaĢılır. Biri, giriĢ, kabul törenidir.
Diğeri, sıradan bir yaĢamı daha yüksek bir seviyeye çıkartmaya yönelik eğitim ve
uygulamalar dizisidir.
Masonlukta inisiyasyon ya da tekris töreni, bir ölüm ve yeniden doğuĢ kurgusudur. Tören,
haricinin1 mason yapılmasıdır; Tefekkür Hücresine giriĢle baĢlar, gözlerine ıĢık
verilmesiyle biter. Ancak bu, iĢin sembolik tarafıdır. Çünkü, bir akĢamda gözüne ıĢık
tutulup nur verildi diye harici gelinip Mason çıkılmaz. Masonluk bir yoldur, yaĢam tarzıdır.
Bu yolda emek, sabır, gayret, çaba gereklidir.

Harici, tekris töreniyle, sıradan bir dünyadan kutsal bir dünyaya geçer, seviye değiĢtirir,
baĢka biri olur. Bu bağlamda, tekris, bir biçim ve yapı değiĢtirme olgusudur.

Ġnisiyasyon, insanın düĢüncesini ve yaĢama biçimini değiĢtirme eylemidir. Onun için


inisiyatik kurumlar adayın sıradan olmamasına dikkat ederler. Bizim Masonluğumuzda,
yasa ve tüzük Ģartlarının dıĢında, temsil ve temessül kabiliyeti aranması bundandır.

Ġnisiyasyonda, belirli bakıĢlar değil, vizyon kazanılır. Vizyon, baĢka türlü bakabilmek,
baĢka türlü düĢünebilmek demektir. Haricilikten kurtuluĢ buradadır.

Ġnisiyatik sistem, psikolojik ve pedagojik bir evrim yoluna göre kurulmuĢtur. Birtakım
iĢaretler yol gösterir. Ancak kalıp, kısıtlama yoktur. Çünkü inisiyatik yaĢam, bir ifade ile,
sorgulayan insanın kalıp cevaplara kanmayıp kendi kendine aramasıdır.

Arayan insan aydınlanır ve ıĢık saçar. O zaman inisiye olur. Tekrisin özü, uyanma,
aydınlanma ve etrafını aydınlatmadır.

Tekris töreni iki safhadır. Birincisi Loca dıĢında, ikincisi içinde geliĢir.

Birinci safhada, harici, Bekleme Odasından alınıp önce Tefekkür Hücresine götürülür,
sonra buradan alınıp locanın kapısına getirilir. Ġkinci safhada, Locada, yolculuklar yapar,
elementlerle arınır, yemin eder, derecesine ait bilgileri alır, görev ve sorumluluklarını
öğrenir.

TEFEKKÜR HÜCRESĠ
Tefekkür Hücresi (Fr. Cabinet de Réflexion, DüĢünme Odası)2, Emulation, York, Rektifiye
ritlerinde yoktur. Onlardaki "Hazırlık Odası"dır, (Preparation Room) aday soyunup giyinir.
Bir görevli gelip bazı sınavlardan geçeceğini, heyecanlanmamasını, kendisine yardım

1
Emulation aday (candidate), EKSR harici (profane) diyor. EKSR'de, harici, Tefekkür Hücresine alındığında
postulant, Locaya alındığında récipiendaire, yolculuklar sırasında Muhakkik tanıtırken candidat, gözleri açılıp nur
verildiğinde néophyte (nouveau né, yeni doğmuĢ) ve nihayet KardeĢ olur.
2
DüĢünme Odası "Düşünce" Odası oldu; kısaltmadan dolayı "Düş" Odası diyenler bile var.
edileceğini söyler3. O kadar. Zaten bu ritlerde yolculuk ve elementlerle temizlik de yoktur.
Sadece aday, erkek ve de kıyafetinin uygun olduğunun görülmesi için Locada dolaĢtırılır.
Rektifiye'deki odada birkaç pano ve bazı yazılar vardır, ama orası gene de Tefekkür
Hücresi değildir.

Tefekkür Hücresinin Masonluğa 1735-1740 yılları arasında girdiği söylenmektedir.


AraĢtırmacılara göre, Rozkrualar getirmiĢ; onlar da Simyacılardan almıĢlar. Bize
Fransa'dan gelmiĢtir. Ritüellerimiz Iskoçya etkisiyle yeniden düzenlenirken, Tefekkür
Hücresi orada yok diye kaldırılmadı. Ġyi de oldu, çünkü Tefekkür Hücresi tekris töreninin
en can alıcı bölümüdür.

Masonlukta Tefekkür Hücresinin çok önemli ve anlamlı bir yeri vardır. Bir harici, tekris
töreniyle ilgili çok Ģey biliyor olabilir, ama bütün bildiklerini baĢkalarından dinlemiĢ,
okumuĢ, öyle öğrenmiĢtir. Oysa önemli olan tekrisi kendisinin bizzat yaĢamasıdır. ĠĢte
bunu yaĢayacağı, Masonlukla ilk defa yüzyüze geleceği yer burasıdır. Bir kere bunun için
önemlidir.

Bir de, Tefekkür Hücresi, kiĢinin bir baĢına kalacağı ilk ve son yerdir. Locaya getirildikten
sonra artık bir daha yalnız kalmayacaktır4. Bir de bunun için önemlidir.

Tefekkür Hücresi, Tekris Töreninin ilk ve en önemli etabıdır. Harici ilk sınavını burada
verir. Mahuf5, hariciyi "Bekleme Odası"ndan6 alıp buraya getirirken ilk yolculuğunu
yaptırır. Buradan alınıp Locanın kapısına getiriliĢi de ikinci yolculuğudur. O bakımdan
Locadaki ciddiyetin dıĢarda da aynen devam ettirilmesi, her Ģeyin düzgün, dikkatli ve
itinayla yapılması gerekir.

Harici, gördüklerini inceleyip düĢünebilmesi için Hücrede 20-30 dakika kadar


bırakılmalıdır. Çevre tam bir sessizlik içinde olmalı, orada yalnız olduğunu hissetmeli,

3
Bizde olduğu gibi, aĢağı yukarı Ģu sözler söylenir: "Biraz sonra, yüzyıllardan beri Masonluğun eski bir geleneği
olarak sürüp gelen güzel ve anlamlı bir törene katılacaksınız. Bu törenle ilgili olarak, kaba ve çirkin şakalar
yapılmış olduğunu duymuş olabilirsiniz. Oysa bu törende, insanlık şeref ve haysiyetine aykırı hiçbir şey yoktur.
Törenin esası sembolik olarak yeni bir hayata doğuştan başka birşey değildir. Birtakım sınavlardan geçeceksiniz,
size yardım edecek, yol gösterecek olanlara güvenin, rahat ve sabırlı olun; olup bitenleri iyice anlamaya,
kavramaya çalışın."
4
Eskiden bir de Ġs'adda, herkes dıĢarı çıkar, Üstadı Muhterem, kendisiyle baĢbaĢa kalıp düĢünebilmesi için
Loca'da tek baĢına bırakılırdı.
5
Mahuf, Arapça, korkutan, korkulu, korkunç, ürküten demekse de görevi hariciyi korkutmak değil, sembolik bir
ölümle karĢılaĢtığını göstermektir.

6
Lokanta, kafeterya vb. yerler Bekleme Odası değildir. Odada adayın yanında yalnız kendisini getiren kalmalı, o
da Görevli gelince çıkmalıdır. Tahsilat için Hazine Emininin girmesi bile mazur görülmemelidir.
kendini kendine verebilmelidir. Yanına girilip çıkılmamalı, sadece sessizce dıĢardan
gözlenmelidir.

Tefekkür Hücresi yerin altındaki mağara, toprağın bağrı olarak düĢünülmüĢ, onun için de
çoğunlukla binaların bodrumuna inĢa edilmiĢtir. Bodrumda olmasa bile, harici, oraya
sanki aĢağılarda bir yere indiriliyormuĢ gibi ve de dolaĢtırılarak götürülmelidir. Çünkü
kutsallığı olan yerler saklıdır, oralara gizli yollardan gidilir.

Tefekkür Hücresi, küçük ve karanlık bir odadır; mumla veya kısık bir ıĢıkla aydınlatılır.
Her tarafı siyahtır. Ġçinde basit ve küçük bir masa ve sandalye vardır. Masanın üstünde
bir kurukafa, bir kum saati, bir parça kuru ekmek (ya da bir buğday baĢağı), bir bardak
(ya da kırık bir testi) su, birinde tuz, diğerinde kükürt, diğerinde cıva olan üç küçük kap
ve bir ayna bulunur. Duvarlarda birtakım resimler ve yazılar vardır.
Tefekkür Hücresinin dekorasyonu, eĢyalar her yerde aynı değildir. Örneğin bizde bazı
semboller, resimler ve yazılar yoktur ya da değiĢiktir. Bu da doğaldır, her rit, her Büyük
Loca burasını kendi anlayıĢına göre düzenler.

SIR ODASI
Hemen hemen bütün inisiyasyon sistemlerinde bir sır odasından (gizli oda) geçme sınavı
vardır. Sır odası denilen yer, bir mahzen, bir dehliz, bir oyuk, yerin altında bir mağara,
ormanın içinde bir düzlüktür, yani gözden uzak, dıĢarıya kapalı bir yerdir. Aday, sır odası
denilen bu yerde kutsal suyla ya da kurban kanı ile yıkanır. Çoğunlukla, geceyi burada
geçirir; uykusunda veya yarı uyku halinde, ilahi ilham ve vahyi aldığı varsayılır. Örneğin,
Eski Mısır‟da, adaylar, sır odasına konur, buradan soluklar, nefesler geçer, ölüler burada
yeniden güç ve kuvvet kazanarak yeni hayata hazırlanırlarmıĢ. Bizim Tefekkür Hücremiz
de, bu bağlamda, bir sır odasıdır.

Bazı peri masallarında üç sır odası vardır. Bu üç odanın kilit ve anahtarlarından biri
gümüĢ, bir altın, biri de elmastır. Odalar, tekrisin üç evresini, üç safhasını temsil eder.
Aday, önce, temizlenir, arınır (gümüĢ anahtar), sonra doğa güçlerine hâkim olabilmesi
için eğitilir (altın anahtar), nihayet ilahi bilgiyle aydınlanıp güç kazanır (elmas anahtar).
Bu üç oda, insanın kutsala yöneliĢini ve olgunlaĢma evrimini ifade eder.

MAĞARA
Tefekkür Hücresi, çoğunlukla, ilkel insanın barınağı mağara olarak yorumlanmıĢtır.
Mağara, kaçma, geri çekilme yeridir. Burası aynı zamanda ana rahmidir. Aday burada ilk
saflık hâline, ana yumurtaya döner; buradan çıkarken yeni bir insan olur.

Mağara, bazı kültürlerde, mezar olarak görülür. Mezar, hem baĢlangıcı hem de sonu ifade
eder. Böylece, Tefekkür Hücresi, harici olarak bir hayata ölümün, tekrisli olarak aydınlık
bir hayata doğumun gerçekleĢtiği yerdir.

Yunan inisiyasyon geleneğinde, mağara bu dünyanın imajıdır. Eflatun'a göre, bu dünya,


cehalet, azap ve ceza yeridir. Eflatun‟un bir de miti vardır:

Gün ıĢığını yalnız ön cephesinden alan bir mağarada, çocukluklarından beri ayaklarından
ve boyunlarından zincire vurulmuĢ insanlar yaĢamaktadır. Hareket edemeyen ve sağa
sola dönemeyen bu insanlar hep aynı yöne bakmak zorunda olduklarından yalnız
karĢılarında olanları görebilmektedirler. Arkalarından gelen güneĢten, ıĢık, ateĢten dolayı
da dıĢ dünyayı mağaranın arka duvarına vuran gölgelerle algıladıkları için gölgeleri gerçek
ve canlı sanmaktadırlar. Oysa hakikat mağaranın dıĢındadır.

Eğer insan neden ve nasıl olduğunu araĢtırmadan yalnız dıĢ görüntüyle yetinirse, zincire
vurulmuĢ bu insanlar gibi karanlıkların esiridir, duyuları gölge ve hayal oyunlarıyla
bozulmuĢtur. Mağaranın duvarlarını aydınlatan dolaylı ıĢık görünmeyen bir güneĢin
ıĢığıdır; bu ıĢık iyi ve doğruyu bulmak için aklın ve vicdanın takip etmesi gereken yolu
gösterir.

Ġnsan gerçek ıĢığa açılan mağaranın dar kapısına varmak istiyorsa zincirlerinden kurtulup,
bilgisizliğiyle, sanılarıyla savaĢmalıdır. Eflatun‟a göre, birdenbire ıĢıkla karĢılaĢan insan
önce kör olur, gerçek Ģekli hemen göremez; kolaylıkla algıladığı önce gölgelerdir,
nesneleri oldukları gibi daha sonra görecektir. Bu, bilginin yavaĢ yavaĢ kazanıldığı tekris
aĢamalarının da esasıdır.

O insan ıĢık dünyasını anlayıp, bu dünyayla bütünleĢebilirse, halâ zincirli olan eski
arkadaĢlarının hakikat dünyasına yani bilgiye geçiĢlerini kolaylaĢtırıp yardım etmek için
mağaraya tekrar dönmelidir. Eflatun‟a göre, bu eski tutsak, Ģimdi bir rehber, bir eğitimci
olacaktır.

Tefekkür Hücresi Eflatun‟un mağarası gibi karanlıktır. Belki de ikisi arasındaki tek
benzerlik budur. Tefekkür Hücresinde, harici zincirli değildir; buraya kendi arzu ve
isteğiyle, özgür iradesi ile gelmiĢtir. Ayrıca, burası bir ümitsizlik mağarası da değildir;
aksine, haricinin içinde bir süre sonra buradan alınıp eskisinden çok daha güzel olacağına
inandığı yepyeni bir dünyaya doğacağı ümit ve inancı vardır. Eflatun‟un ölü bir dünya olan
mağarasına karĢılık, Tefekkür Hücresi, aydınlanmaya, bilinçlenmeye, bilgilenmeye açılan
mağaradır.

Tefekkür Hücresi, Mısır piramitlerinin bir labirenti, Delf Mâbedinin bir dehlizi, Avanos‟ta
bir oyuk gibi, ağzı dar, dıĢa kapalı, karanlık, yerin altıdır. Compagnonage'da, aday,
buraya ayakları üzerinde emekleyen bir çocuk, dört ayaklı bir hayvan gibi girmek
zorundadır. Çünkü hayvanlıktan insanlığa geçiĢin sembolü Sfenks 7 gibi, insanlığa
doğabilmek için ilkelliği aĢmak, önce hayvanı öldürmek gerekir.

Tekris kurgularında iki ana unsur vardır: ölmek, geçmiĢle bağları koparmak ve bu
geçmiĢten çok daha iyi, çok daha üstün yeni bir hayata doğmak. Tekris, tören olarak,
öldürmedir. Yalnız, buradaki ölüm ve öldürme yok etme değil, bir çıkıĢ, bir kapıdan baĢka
bir yere geçiĢtir. Tekris, bir baĢka ifadeyle, harici dünya ile kutsal dünyayı birbirinden
ayıran ateĢ perdesini açıp baĢka bir dünyaya geçme eylemidir. Harici böylece bir
transformasyona uğrar ve seviye değiĢtirir, yani kendisi değiĢir.

Antikçağ tekrislerinde, bu ölüm ve yeniden doğuĢu vurgulamak için, adaylar kefenlenip


tabuta yatırılır, hattâ ölüye benzesinler diye bütün vücutları pudralanırmıĢ. Bugün de,
örneğin Tibet‟te, saçları kesiliyor, yeni yaĢamlarına yeni kimlik ve adlarla giriyorlar.

Daha ziyade fiziksel olan antik tekris törenleri, hep yerin altında, mağaralarda,
dehlizlerde yani toprağın içinde yapılmıĢ. Ġster doğal, ister sembolik doğum olsun,

7
Sfenks, insan baĢı, aslan pençesi, boğa gövdesi, kartal kanatları ile bir insan ve hayvan karıĢımıdır.
mutlaka bu ilk noktadan baĢlamak gereklidir. Yerin altı, yeni canlının oluĢmaya baĢladığı,
yeni hayata doğmaya hazırlandığı ana rahmi gibi karanlık, sessiz ve dıĢ dünyaya
kapalıdır. Mağara, ana rahmi gibi, bereketlidir, doğurgandır, burada hayat tohumlan
vardır. Bu yerin altı büyük değiĢimlere gebedir, tohuma can verir, ölümden hayat doğar.

Yanardağlardan püsküren lavlara bakan eskiler, yerin altında cehennem var diye
düĢünmüĢler; dağın ateĢi hiç bitmediğine göre içindeki cehenneminki hiç sönmüyor
demektir. Cehennem, azap çekilen yerdir. Masallara, efsanelere konu olan mağara da bir
bakıma cehennemdir. Ruhlar önce cehennemde azap çekerler, sonra buradan kurtulurlar.
Yerin yedi kat dibine et ve kemik olarak inen insan ateĢlerden geçer, devlerle savaĢır,
savaĢı kazanır, sınavları baĢarabilirse kahraman olup aydınlığa kavuĢur.

Cehennem temizlenme yeridir, ateĢi yakar, ama yoketmez. Burası insanın kirini
temizleyen, kusurlarını yok eden bir yerdir. Burada eski insan ölür, yerini yepyeni bir
insan alır. AteĢ sınavı aĢağı yukarı bütün ezoterik sistemlerde vardır. Ġnsan nura
kavuĢmaya lâyık olduğunu mutlaka yerin altındaki bu ateĢten geçerek kanıtlamak
zorundadır.

Adayın Tefekkür Hücresine, yerin yedi kat altına iniĢi, ruhun maddeye iniĢidir. Yeniden
yükselebilmesi, ancak ölümle mümkündür. Cehennemden çıkmak, nuru ziyaya doğru
ilerlemek demektir.

Bazı geleneklere göre ise, yerin altında, cehennem değil, mis kokuları, bereketi, renk
cümbüĢü ve ebedi güzelliğiyle bir cennet vardır. Burası, göbek bağı, hayatın merkezidir.
Burada ebedi bir bahar yaĢanır, bir çeĢmeden Kutsal Kitaplarda bahsi geçen dört nehir
fıĢkırır. Bu dört nehir Ganj, Nil, Fırat ve Dicle‟dir. Bu merkez noktada bütün zıt güçlerden
bir sentez oluĢur. Burası değiĢmez ortam, kozmik bölgenin merkezidir. HerĢey buradan
çıkar ve tekrar buraya geri döner. Çünkü evrensel hayat buradan doğar.

Efsanelerde, masallarda bir de cadı kazanı vardır. Cadı yakaladığını bu kazanda piĢirip
yer. Kazandan çıkıp kurtulan ise bir anda gençleĢip güzelleĢir. Bu, dünyanın karnındaki
ateĢin bereketindendir. Tefekkür Hücresinin insanı yeniden ve daha güzel yaratmadaki
güç ve bereketi, bir bakıma, bu cadı kazanına benzetilebilir.

Mağaraya inmek bir arayıĢtır; tekris yolculuğu da öyledir. Fakat mağaranın kapısını bir
tekrisli gibi vurmayı öğrenmek, Ali Baba masalındaki mağaranın taĢ kapısını
aralayabilmek lazımdır. Mağaranın kapısını açan sır ise o küçücük susam tanesidir. Akıl ve
Hikmet kapısından girebilmek için iĢte bu küçücük sırrı yakalayabilmek gerekir, yoksa
ölünceye kadar kapıda kalmak vardır.

Tekris öğretilerinin hemen hemen hepsinde mevcut olan mağara sembolizmasının ana
fikri, kiĢinin kendi kendini sınamasıdır. Bu, kiĢinin kendi değerlerini yeni baĢtan saptaması
demektir. Bir baĢka ifade ile, kiĢi kendine “sen busun” diyecektir. Ġster karanlık oda, ister
mezar, mağara, ister cadı kazanı olsun, burada eski hayattaki değerler bırakılır. Geride
bırakılan değerlerin yerini nuru ziyayla birlikte yenileri, yeni yapı taĢları alır.

Harici, Masonluğa, gerçek ve suni değerlerin birbiri içinde kaybolduğu, karanlıklar


dediğimiz dıĢ dünyadan gelmektedir. Tefekkür Hücresinin alaca karanlığı, sessizliği ve
kendi yalnızlığında, belki de hayatında ilk defa, kendisiyle ilgili bir değerlendirme
yapacak, kendini kendinden kurtaracak, kozasından çıkmaya hazırlanan ipek böceği
krizalidi gibi kendini dalmıĢ olduğu uykudan uyandıracaktır. Eski misterlerde, buna, otopsi
yani kendine bakıĢ, introspection denmiĢtir.

Tefekkür Hücresi, bir nefis muhasebe ve murakabesinin yapılacağı, değer yargılarının,


ölçülerin gözden geçirilip yeniden yapılandırılacağı, nefsin arındırılacağı ve kiĢinin
kendisiyle uzlaĢacağı yerdir. Ancak, buradan Orfeus gibi çıkmamak, yani arkada bırakılan
karanlığa dönüp bakmamak lazımdır.

KURUKAFA, ĠSKELET, TIRPAN, KUM SAATĠ


Bütün bu semboller ölümün remizleridir, hariciye burada öleceğini iĢaret ederler. Bu ölüm
sembolleri, hariciye, yeni hayata hazır olabilmesi için eski insanı unutmasını öğretmek
içindir. Buradaki ölüm bir son değildir; bu ölümde eskisinden daha iyi ve daha üstün olan
yeni bir hayatın ümidi vardır. Harici, buradan, hem canlanmıĢ, hem de daha sonra
geçireceği sınavlara dayanacak gücü kazanmıĢ olarak ve nuruziyaya kavuĢmak ümidi ile
çıkacaktır.

Tefekkür Hücresi, simyacıların çürüme kabıdır. Simyada amaç, çürüme prosesi ile
madenleri gümüĢ veya altına çevirmektir. Buna büyük iĢ, büyük eser deniyor. Burada ise,
ham maden harici, sembolik ölüm ve çürüme ile, altın inisiyeye transforme olacaktır.

Kafatası, aklın, düĢüncenin merkezi, bilginin rahmidir. Burada, kafatası, aklın hâkim
olacağı daha yüksek bir hayata doğmak üzere bedenin ölümünü sembolize etmektedir.
Bu ölüm, simyadaki çürümeye benzetilebilir; değiĢmek için eski insanın yok olacağı
potadan yepyeni bir insan çıkacaktır.
Kurukafa, genellikle, Saint André haçı biçiminde "X" iĢareti gibi çapraz
iki kemik arasında temsil edilir. Bu, aklın mükemmelliğini ifade eder.
Ġnsan iskeleti, simyada, değiĢimden önceki çürümenin, çözülmenin
sembolüdür. Ġskelet, kati ve statik ölümü değil, fakat dinamik bir
ölümü, yeni bir yaĢam biçimini iĢaret eder. Ġskeletin yüzündeki
gizemli ifade de ölüm ötesinin sırrını yakalamıĢ olduğunu anlatır.

Tırpan, önüne çıkan herĢeyi, ölüm gibi her canlıyı ayırım yapmadan kesen kör bir âlettir.
Burada, zamanın (kum saati) ve hayatın, bir anda, ödünsüz kesileceğine iĢaret
edilmektedir. Tırpan, dur durak bilmez tesviyeci ölümün insanın baĢında beklemekte
olduğunu hatırlatır.

Kum Saati, Lamartine‟in ifadesiyle, zamanın ebedi düĢüĢünü, zamanın akıĢını ve insanın
ölümle biten sonunu sembolize eder. Buradan da, saatten akan kumların hızı gibi,
zamanın çabuk geçtiği, onun için de iyi kullanılması gerektiğini hatırlatır.

Bir baĢka yoruma göre, bir kum tanesi hiçtir, ama kum taneleri birlikte güç olur. Bir
tanenin baĢka taneleri akıtması gibi, bir hiç gibi görülen an, baĢka anlarla birlikte zaman
olur. Böylece, yaĢamda her anın, kısalığına bakılmaksızın, dikkatten kaçırılmaması
gerektiğine dikkat çekilir.

EKMEK, SU
Gelenekler, suya önemli ve çok değiĢik anlamlar yüklemiĢlerdir. Sulara girip erimeden
çıkmak, kaynaklara geri dönmek, muazzam bir güç kaynağından yeni bir kuvvet almak,
ana rahmine, hayatın kaynağına girmek demektir. Su, içine girene, bereket verir,
canlandırır. Su, geçmiĢi siler ve bir anda, geçmiĢle ilgili her Ģey unutulur. Hıristiyan
vaftizinde, su, hem temizler hem de bereket verir.

Su ve ekmek insanın temel gıdasıdır. Ancak, beynin iĢleyebilmesi bedenin, bedenin


iĢleyebilmesi de beynin tatminine bağlıdır. Bu korelasyon ve karĢılıklı etkileĢim sebebiyle,
ekmek ve su, hem bedensel, hem ruhsal, hem de zihinsel gıdayı sembolize etmektedir.

Toprağa atılan tohum nasıl ölmez, çatlayıp bundan yeni ve taze bir bitki çıkarsa, toprakla
örtülen tohumdan çıkan baĢak gibi burada zahiri ölümden hayat çıkar. Ekmek ya da
baĢak ve su, ölüm ve yeniden canlanmadır.

Tefekkür Hücresinde, Su ve Ekmek, hariciye geçireceği sınavlara dayanabilmesi için


ihtiyacı olan güç ve kuvveti verir. Bunlar bir hücreye kapatılmıĢ olanın ancak bulabileceği
ve ayakta kalabilmesini sağlayacak yiyecek ve içecektir. Su berekettir, ekmek çabadır.
Ekmek ve Su, yiyip içene ebedi hayat için gerekli olan erdemleri kazandırır.

Bazı eski ritüellerdeki yoruma göre, Ekmek ve Su, haricinin yeni hayatını düzenleyecek
olan sadelik ve tevazuu iĢaret etmektedir. Ekmek ve Su, yaĢam için gereklidir ama
amaçla aracı, ihtiyaçla lüksü karıĢtırmamak lazımdır.

TUZ, KÜKÜRT, CIVA


Bunlar da simya kaynaklı sembollerdir. Tabii burada Kükürt S, Cıva Hg, Tuz da NaCl
değil, sembolik elementlerdir.

Simyada, Felsefe TaĢı ile kurĢunun altına dönüĢtürülmesinde, önemli safhalardan biri,
ham maddenin içindeki uygunsuz, birleĢemeyen parçaların temizlenmesidir. Tefekkür
Hücresindeki bu simya sembolleri de, geçmekte olduğumuz dünya sahnesindeki
görevimizin, kötü yani âdi madenleri (hata ve kusurlarımızı) saf altına (asil niteliklere)
dönüĢtürmek olduğunu anlatır. Laboratuarlarda kullanılan yardımcı kimyasal maddeler
gibi, burada da bu elementler hammadeyi (aday) etkileyerek onu transforme ederler.

Kükürt ve Tuz, hariciye, istemesini, Ģevkli, dirayetli, kararlı ve sebatkâr olmasını, ama
itidal ile de nefsine hâkim olmayı bilmesi gerektiğini anlatırlar. Tuz, ihtiraslardan
kurtulmak, itidalli ve ihtiyatlı olmak demektir. Tuz, Akıl ve Hikmet ile Bilimi sembolize
eder.

Bazı yorumcular, Kükürte iman, Cıvaya ümit, Tuza Ģefkati yakıĢtırır.

Simyada, Kükürt, geniĢleyen, yayılan, dağılan enerji, erkek ilkedir. Buna tez denilebilir.
Cıva, içteki ve bastırılmıĢ, diĢi ilkedir, Ģekli doğuran etkendir. Bu da antitez olabilir. Bu iki
zıt kuvvet, yani kükürdün enerjisi ile cıvanın ihtirası, ikisininn arasında bir bağlantı çizgisi,
kristalizasyon ilkesi olan nötr tuzda dengelenir. Böylece aralarında bir sentez meydana
gelir. Bu kimyasal sentez, kiĢinin iç çatıĢmalarına son vererek kendi kendisiyle
uzlaĢmasıdır.

AYNA
Ayna, ıĢığı, dıĢ görüntüyü yansıtan bir yüzeydir. Aynanın yansıttığı görüntü aynanın içinde
değil, yüzeyindedir. Birçok masalda ayna vardır. Masallarda, insan, aynaya hem kendi
güzelliğini görmek, kendini seyretmek, hem de kendine baĢkalarına daha iyi görünecek
bir dıĢ görüntü verebilmek için bakar. Hakikatte de bu böyledir.
Masallardaki aynalar bir nevi yalan aynasıdır. Tefekkür Hücresindeki ayna ise, bir yalan
aynası değil, kendini, gerçeği görmek isteyen insanın kendini tanımasına yardımcı olan
hakikat aynasıdır. Aynanın bir benzeri de Mâbedin Doğusundaki herĢeyi gören, her Ģeyi
bilen göz, vicdanın gözüdür. Bu, bir anlamda, Rampa‟daki gibi, aynaya bakmasını bilenin
üçüncü gözüdür.

Ayna, doğru bakmasını bilene, hakikati, samimiyeti, doğruluğu, kalbin ve vicdanın içini
gösterir. Ayna, kuruntu ve hayaldir. Hayal ise zahiridir, görüntüdür, geçicidir. Ayna,
kuruntu ve hayal dünyasında kendini bilmenin remzidir. Burada, kiĢinin kendisinin
olmayan kimliğiyle yüzleĢme cesaretini aĢılar.

YAZILAR
Birçok obediyans, masanın üstüne, temel ilkelerini de koyar. Bazısı, hariciye kimsenin
baskısı olmadan kendi arzusu ile müracaat ettiğine, bundan sonra görüp iĢiteceklerini
kimseye söylemeyeceğine dair bir beyan ve taahhüt imzalattırır. Bizim Tefekkür
Hücremizde de bir yazı vardır8.

Hücrenin karĢı duvarında, ortasında horoz resmi olan "Uyanıklık - Sebat" yazılı bir bandrol
bulunur.

Horoz, geceyle gündüz arasındaki habercidir. Uyanıktır, insanlara gecenin bitmekte,


aydınlığın geri gelmekte olduğunu haber verir. Buradaki horoz karanlığın biteceğini,
toprağın karanlığından yeni bir ıĢık doğacağını anlatır. Haricinin, bu ıĢığı algılayabilmesi
için uyanık, yaĢayacağı töreni anlayabilmesi için dikkatli olması lazımdır. GiriĢ bağıĢı
ödemekle, gözüne ıĢık verilmekle insan mason olmaz. Bunun için uyanık ve dikkatli
olmak, sebat edip gayret ve çaba göstermek gerekir. Uyanıklık, argodaki gözü açıklık
değil, bilgi birikimidir.

Duvarlarda, ritlere göre değiĢen, Ģöyle cümleler vardır9:

- Burada herĢey semboldür.


- DüĢün, gördüklerini anlamaya çalıĢ.
- Seni buraya tecessüs getirdiyse, çekil git.
- Kusurlarını ortaya çıkaracağımızdan kaygılanıyorsan, aramızda rahat edemezsin.

8
Yazı Ģöyle olsa galiba daha doğru olacak: "Mason olmak için, bilerek, isteyerek, hiçbir baskı altında kalmadan,
kendi hür iradenizle Hür ve Kabul EdilmiĢ Masonlar Büyük Locasına baĢvurdunuz. Masonluğun ve Büyük
Locamızın gelenek ve göreneklerine, yasa ve kurallarına uymayı kabul ve taahhüt ettiniz. ġu andan itibaren,
görüp iĢiteceklerinizi, dıĢarda kimseye anlatmamanız gerektiğini size hatırlatırız."
9
ArĢivimizdeki bir nottan, çok eski tarihlerde bizde "Kabahatlerinin meydana çıkmasından korkuyorsan aramıza
giremezsin", "Boş bir tecessüs fikriyle gelmişsen, defol", "Kapımızı fedakârlık fikri ile çalmıyorsan, çekil",
"Terakkiyi inkılâp ile değil, ihtilal ile arıyorsan bizden olamazsın" yazıldığını biliyoruz.
- Gerçek niyetini saklıyorsan, dikkat et, ortaya çıkartılır.
- Ġnsanlar arasında ayırım yapıyorsan, çık git, biz böyle Ģey tanımayız.
- Korktuysan, daha ileri gitme.
- Sebat edersen, elementler seni arındıracak, karanlıktan kurtulup nuru ziyaya
kavuĢacaksın.
- Ġyi yaĢamak istiyorsan, ölümü unutma.
- Vatanına hizmet et.
- Kendini tanı.
- Ġyi duygulara sahipsen, yoluna devam et.

Rektifiye Ritinde, Hazırlık Odasının duvarında, siyah fon üzerinde gümüĢi bir kuru kafa ve
altında çapraz iki kemik vardır. Üstte "ölmeye geliyorsun", altta "hayat kirlenmişti ama
ölüm hayatı onardı" yazılıdır. Duvarlardaki levhalarda da Ģunlar yazılıdır:

1. Kabul edilmek istediğiniz Kurumun yardımıyla yönlendirilmeyi ve aydınlanmayı


içtenlikle istiyorsanız, şu anda kendinize ininiz ve çekildiğiniz bu yerde size
sorulanları, yapmanız gereken çalışmanın değerini anlayınız.

İçinde bulunduğunuz yalnızlıkta, neyin gerçek olduğunu anlamayı ve iyiyi ve


doğruyu yapmayı içtenlikle istiyorsanız, bu nesneler üzerinde ciddiyetle düşününüz.

Burada gerektiği kadar kalacaksınız, bundan yararlanmayı bilin.

Ölümün gölgesiyle sarılmış olsanız da, içinizde hâla bir ışık var, onun için
hiçbirşeyden korkmayın.

Şimdi yapamasanız bile, birgün sizi vereceğiniz cevapla tatmin olacağınız bir
duruma getirebilmek için şu temel üç noktayı düşününüz.

Gelişmeniz takip edeceğiniz zahmetli ve saygın yoldaki devamlılığınıza bağlı


olacaktır.

2. Görünen bu yalnızlıkta, yalnız olduğunu sanma.

Diğer insanlardan tamamiyle ayrılmış olarak, burada kendi içine gir ve varlığına ve
hayatına sahip olduğundan sana daha yakın bir varlık var mı, gör.

Evet, o senin yanıbaşında; fakat sen ondan çok uzaksın.


Kendi isteğinle ve onun yasalarına uyarak ona yaklaşmayı dene.

Bu mutlu sona erişebilmek için zor bir çalışma yapmak zorundasın, arayacak, sebat
edecek ve eziyet çekeceksin. Bunda kararlı mısın?

3. Cesur ol; hayat kısadır, acıların geçicidir; ama ödülün teminat altındadır.

Adalet senden bu çalışmayı istiyor. Şimdi karar zamanı: içinde bulunduğun sefil
durumu, seni saran karanlığı, sana vâdedilen ışığı dikkate al. Düşün ve seç.

Eğer önünde açılan zor yola kendini cömertce adarsan, sana seni tehlikelerden
koruyacak emin ve sadık bir rehber verilecektir.

VĠTRĠOL (UM)
Bir duvarda, Vitriol ya da V.I.T.R.I.O.L. diye bir kelime vardır. Bu, kimyada sülfirik asittir.
Ama burada, “Visita Interiorem Terrae, Rectificando, Invenies Operae Lapidem”dir.
Anlamı, toprağın derinliklerine in, iĢleyerek, düzelterek eserin taĢını bulacaksın. Bir
yoruma göre, bu “Visita Interiora Terrae, Rectificando, Invenies Occultum Lapidem”dir.
Bu da, toprağın içini araĢtır, arındırarak gizli taĢı bulacaksın, demektir.

Bazı yerlerde, terim V.I.T.R.I.O.L.U.M.'dur. Sondaki U.M., "Veram Medicinam", gerçek ve


doğru ilaç, diye çevrilir. Simyacılar Lat. Vitriolum denilen uyuĢturucudan birçok ilaç
yapmıĢlar. Biraz abartarak harflerinden de anlam çıkartmaya çalıĢmıĢlar. Bu tuz
minarelinin nerede aranacağını, yerin altına giriĢ yolu olan maden ocaklarından madenin
nasıl çıkarılıp arındırılacağı, iyiliği, faydası, içinde olandan nasıl gerçek ilaç yapılacağını
anlatmıĢlar. Tefekkür Hücresinde, kendi içindekini bul, gerçek ilaç odur, diye yorumlanır.

Bu harfler, insanın özündeki çekirdeğe dönmesi ile ilgili bir değiĢim kuralını ifade
etmektedir. Bir baĢka ifade ile, kendinin derinine in, bölünmez, parçalanmaz çekirdeği
yani kendi özünü, kendi gerçeğini bul, bunun üstüne yeni insanı bina edebilirsin, tüm
sorunların çözümü buradadır, hakikati ancak aklını ve gönlünü arındırak bulursun,
demektir.

Burada, bilinç altındakileri, cehaletten, önyargıdan kaynaklanmıĢ olanları tesbit et,


temizle, kendini sağlam bir bilinç üzerine yeniden inĢa etmeye baĢla, diye bir ikaz vardır.
Harici burada vasiyetnamesini hazırlayacaktır; onun için de geleceğe dönük bu sözleĢme
her Ģeyiyle sağlam bir temele dayanmalıdır.
Yorumlar ne olursa olsun, Vitriol, bir yandan aynanın, diğer yandan mağaranın anlattıkları
ile birlikte, kiĢiye kendini tanımanın, bilmenin, mason olmak için temel Ģart olduğunu
iĢaret eder.

VASĠYETNAME
Sorular, çok farklı olmamakla birlikte, ritlere göre değiĢir. Bazı yerlerde sorular üzerinde
düĢünülsün diye hücrenin duvarlarına asılmıĢtır. Bazılarında da kâğıtta verilir, cevapları
yazılı istenir. Sorular insanın kendisine, ailesine, baĢka insanlara, vatanına, insanlığa,
Tanrı'ya karĢı ödevleri üzerinedir.

Rektifiye Ritinde vasiyetname yoktur. Onun yerine duvarda Ģu üç soru vardır:

1.Herşeyin yaratıcı ve tek ilkesi olan bir Tanrı'nın varlığı, Takdiri İlahi ve insan
ruhunun ölmezliği üzerine inancınız nedir; hıristiyan dini üzerinde ne
düşünüyorsunuz?
2.Tanrıyla ve dinle ve kendinizle ve diğer insanlarla ilişkilerinizde erdem üzerinde
düşünceniz nedir?
3.İnsanların gerçek ihtiyaçları hakkında fikriniz nedir ve onlara daha fazla nasıl
yardımcı olabileceğinize inanıyorsunuz?

Tefekkür Hücresi, EKSR'deki ifadeyle "felsefi ölüm mahzeni"dir. Hariciden cevaplaması


istenen üç soru da onun felsefi vasiyetnamesidir. Tabii bu, harici anlamda bir
vasiyetname değildir; hem içeriği, hem de düzenlenme biçimi farklıdır. Noter tasdiği
yoktur, bir gün açılıp içeriği açıklanmak üzere kasada ya da dosyada saklanmaz.

Harici, Tefekkür Hücresine eski hayatına ölmek üzere girmiĢtir. Ölmeye hazırlanan bir
insanın vasiyetname düzenlemesi doğaldır. Harici, bu hücrede harici hayatının bir
bilançosunu çıkartacaktır. Bundan sonraki hayatında değerlerin farklı olacağını da
bilmektedir. Doğrularının yanlıĢlarının hesabını çıkartırken bu sorular ona yeni hayatında
nelere değer vermesi gerektiğini düĢündürecektir. Yazdıklarının sade ya da süslü olması
hiç önemli değildir. Önemli olan düĢünmesi, geçmiĢi ile geleceği arasında kararlı bir
denge kurabilmesi, iyinin, doğrunun ve güzelin yolunu çizebilmesidir.

Verdiği cevaplar onun duygu ve düĢünceleri, bundan sonrası için taĢıdığı niyetleridir.
Böylece, vasiyetname, bir sözleĢme, bir akittir ve harici yazdıkları ile kendi kendini
bağlar.
Törenin sonunda, vasiyetname yakılırken, bazı ritüellerde, “artık eski hayatına ait duygu
ve düşüncelerinin yeni hayatında izi kalmasın” denir. Bununla herĢeyin Locada bir sır
olarak kalacağı da anlatılır.

Bu sorular, ona, hem insan hem de Mason olarak birtakım ödevleri olduğunu hatırlatmak
içindir. Soruların cevaplarını yani ödevlerinin ne olacağını daha sonra edeceği yeminin
içinde bulacaktır. Bunlar da, bizim sistemimizde, yurduna ve ailesine bağlı kalmak, onlar
için elinden gelen hiçbir Ģeyi esirgememek, cahillik ve taassupla savaĢmak, hak ve
adaletten yana olmak, baĢkalarının hakkını kendi hakkı gibi korumak, kardeĢlerinin
yardımına koĢmak, insanların mutluluğuna çalıĢmak, ketûm olmaktır.

Yemin önemlidir, ama asıl önemli olan bunları yerine getirebilmektir. Aksi halde, harici
olarak gelinen Kurumda harici kalınır.

MADENLER
Harici, vasiyetnamesini hazırlamaya baĢlamadan evvel üstündeki bütün madenlerden
arındırılır. Maden, aldatıcı parlaklığı olan herĢey demektir, yani madenî ve kâğıt para, her
türlü mücevher, alyans, çakı, saat, anahtar, rozet, vs. 10

Kimi yorumcuya göre, madenler, harici, Tefekkür Hücresine girmeden, kimine göre de
çıktıktan sonra Locaya getirilmeden önce alınmalıdır. Tefekkür Hücresine girmeden önce
alınması, haricinin burada öleceği ve bunlara artık ihtiyacı olmayacağındandır. Sonra
alınması da, Locaya dıĢ dünyada insanlar arasındaki farklılıkları gösteren iĢaretlerle,
değerlerle girilmeyeceği düĢüncesindendir.

Hariciden madenlerini bir torbaya koyması istenir, ama, onun onları kendi isteği ile
bıraktığı söylenir. Torbadakiler zaten haricinin tüm maddi varlığı değildir; bunlar onun
harici dünyayla olan bazı bağlantılarıdır. Madenleri terketmek, zahiri, geçici, maddi dün-
yaya ait suni değerlerden isteyerek arınmak demektir. Bu eski bir gelenektir. Simyacılara
göre, madenlerin bırakılmasıyla, madde, sembolik olarak, doğallığa, ilk sâfiyetine döner,
yani mükemmel olur. Harici de, böylece, her türlü kötü, boĢ duygu ve düĢüncelerden
kendini kurtarır, serbest kalarak saf ve temiz hâle gelir.

Simyacılar ve astrologlar, her madene bir gezegeni uydurmuĢlar, bir de hıristiyanlıktaki


yedi büyük günahı eklemiĢler.

Altın GüneĢ Kibir

10
Bazı yorumcular, sadece demir gibi âdi metallerin alınmasını, altın gibi kıymetli metallerin alınmasına gerek
olmadığını söylüyorlar.
GümüĢ Ay Tembellik
Demir Mars Öfke
Cıva Merkür Haset
Kalay Jüpiter Oburluk
Bakır Venüs Lüks
KurĢun Satürn Cimrilik

Madenlerinden arınan böylece bu madenlere uyan günahlardan da arınmıĢ olacaktır.

Ġnsan iyi düĢünebilmek için bildiğini zannettiği Ģeyleri terk etmeli, zihnini mümkün olduğu
kadar boĢaltabilmelidir. Kendi arzu ve iradesiyle tabiat haline dönmesi, kiĢiye aklını yanlıĢ
değerlerden temizleyerek daha rasyonel bilgileri özgürce araĢtırma imkânı verir.
Madenlerden tecrit araĢtırmanın ilk safhasıdır11.

Sınavlardan geçecek, yolculuklar yapacak olan harici, gerçek tekrise varabilmek için boĢ
ve itibari değerlerden, peĢin yargılardan kurtulmalı, zenginlikten, gösteriĢten arınmalı,
bunları yaparken de gerçekten samimi olmalıdır. Böylece, süssüz, özentisiz, doğal ve
sade bir insan olarak, kendini açık ve seçik görebilme imkânına sahip olacaktır. Zaten
erdemin süsü de kendindedir.

Anglosakson ritüellerine göre, Locada bulunan herkes, harici âlemdeki farklılık, ayrıcalık
ve üstünlüklerinden arınmıĢ olarak aynı seviyededir, bir ve eĢittir. Onun için de, aday,
Locaya bu uyumu bozacak suni ayrıcalık unsurlarıyla girmemelidir. Aksi halde,
Masonluğun temel ilkesi eĢitlik ihlal edilmiĢ olur.

Bir de, böylece, Süleyman Mâbedinin inĢaatında, ne çekiç, ne balta, ne de demir bir âlet
sesi duyulmamıĢ olmasına benzetme yapılmaktadır, bu da Masonun iç huzuru,
tefekkürünün sessizliğidir.

Birçok dinî kurumda, madenler gerçekten terk edilir; bunlar kurumun ortak malı olur ve
hayır iĢlerine harcanır. Masonlukta madenlerin alınması semboliktir, zira törenin sonunda
sahibine iade edilir. Harici, sembolik de olsa, Mason olmuĢtur, artık madenlerini bir
Masona yakıĢır gibi yani akıl ve hikmetle kullanabilecektir. Yardım yaparken mağrur
olmayacak, alanı da mahcup etmeyecektir. Çünkü, Ģefkat ve sevgi, eğer aksi biçimde
kullanılırsa erdem olmaktan çıkar.

11
Analitik geometri, yeni doğrulara varma: "Önce, bir ilke olarak, edinilmiş bütün bilgilerimden şüphe etmeliyim
ve onları bir kenara bırakarak ilk ve sağlam yeni bir düşünceden yola çıkmalıyım". Descartes
Madenlerin Locanın dıĢında bırakılması, hem maddi hem de manevi bakımdan
temizlenmektir. Maddi bakımdan, geçici, suni değerlerden kurtulmaktır. Manevi bakımdan
ise, sadeliğe, sükûnete dönmek, aklını ve gönlünü özgür kılmaktır.

KIYAFET
Haricinin madenleri alındıktan sonra, ritüelimize göre, ceketi ve kravatı çıkartılır, göğsü
açılır, kolları sıvanır, sağ ayakkabısı çıkarılarak ayağına terlik giydirilir ve sağ paçası
dizine kadar sıvanır.

Bazı ritüellerde, sağ kol, sol göğüs, sol diz çıplak; sağ topuktan çorap sıyrılır, sağ ayağa
terlik giydirilir. Daha baĢka ritüeller (örneğin EKSR), sol kol, sol göğüs, sağ diz, sol ayak,
diyor. Bu, birinin doğru, diğerinin yanlıĢ olduğunu göstermez. Önemli olan, tutarlı bir
sembolizmi benimsemektir.

Ayrıca, birçok ritüelde, hıristiyani unsurlar, kilise âyin usûlleri önemli bir yer tutmaktadır.
Bu da Hıristiyan toplumu için çok doğaldır. Örneğin, aday, Locaya girdikten sonra, yemin
kürsüsünün önünde diz çöküp yemin eder. Paçası, dizinin yerle, kutsal zeminle doğrudan
doğruya temas etmesi için kıvrılır. Ancak, Masonlukta sembollerin taĢıdıkları mesajlar
dolayısıyle önemli olduklarını, fakat bunların o toplumun duygu ve düĢüncelerine,
inançlarına uyması gerektiğini de unutmamak lazımdır. O bakımdan bütün semboller her
zaman evrensel boyutta değildir.

Yorumculara göre,

* ceket ve kravatının çıkartılıp, kollarının sıvanması, doğacağı yeni dünyaya, harici âlemin
verdiği her türlü suni ayrıcalıktan arınmıĢ olarak, tabii halde, itaat ve teslimiyetle
gireceğini iĢaret içindir.

* Göğsü, samimiyeti, doğru sözlülüğü ve sadakati hatırlatmak için açılır. Ayrıca, erkek
olduğu da bu Ģekilde Locadakilere gösterilir. Göğsün açılması, bir de kılıcın ete doğrudan
değmesi içindir; böylece hırslarına ve duygularına hâkim olması gerektiği anlatılır.

* Paçanın sıvanıp bacağın dize kadar açılması, sahip olması gereken alçak gönüllülük ile
ihtiyatı iĢaret içindir.

* Ayakkabı, kutsal bir yere girdiğini göstermek için saygı iĢaret olarak çıkartılır. Eski bir
yahudi âdetine göre, ayakkabının sağını çıkartıp yanındakine vermek sadakat
iĢaretidir, birlik, bağlılık ve sözleĢmeye sadakati ifade eder.
Ayak ve topuk, antik çağdan beri, hasassiyet noktası olarak görülmüĢtür. Örneğin,
Oedipus‟ta, Delf kâhininden, kraliçenin karnında taĢıdığı çocuğun babasını öldürüp annesi
ile evleneceği öğrenilince, bebek doğar doğmaz ayak bilekleri delinip bir kayıĢla dağda bir
ağaca asılır. Oedipus, bundan dolayı, ayağı ĢiĢ anlamına gelir. Truva destanında da, Paris
Akhilleus‟u topuğuna attığı bir okla öldürür.

* Ne tam giyinik ne de tam çıplak olması, Masonluğun dıĢ dünyadan farklı ölçülere değer
verdiğini, insanı asıl Mason yapan değerin iç nitelikler olduğunu iĢaret eder. Bu kıyafet,
placenta içinde dünyaya gelen bebeği anımsatır.

* BaĢın açık olması, Ulûhiyetle, topuğunun açık olması Toprak-Ana ile doğrudan iletiĢim
kurulduğunu gösterir.

GÖZ BAĞI, BOYUN ĠPĠ


Harici, Tefekkür Hücresine gözleri bağlı götürülür. Daha sonra, Mâbede getirilmek üzere
tekrar gözleri bağlanır. Çünkü böyle yerler ritüel olarak gizlenmiĢtir. Buralara giden yollar
uzun ve karmaĢıktır; yolda herhangi bir iz veya iĢaret yoktur. Ġzinsiz ve hakkı olmadan
gitmeye kalkanlar kaybolurlar. Harici de tek baĢına nereye, nasıl gideceğini bilemez.
Onun için kendisini götürecek ele güvenmek ve ona sıkı sıkı tutunmak zorundadır.

Bazı ritüellerde, haricinin gözlerinin öncelikle emniyet sebebiyle bağlandığı yazılıdır yani
Ģu veya bu sebepten dolayı tekris töreni yarım kalacak ve dıĢarı çıkartılacak olursa Locayı
ve oradakileri görmemiĢ olacaktır. Bu düĢünce Masonlukla ilgili çok az Ģeyin bilindiği eski
zamanlar için doğru olabilir ama artık günümüz için geçerli değildir.

Bazı yazarlara göre, haricinin gözleri bağlanarak, hem ana rahminin karanlığı, hem de
yeni doğan bebeğin çevresine gözleri ile yavaĢ yavaĢ intibakı anlatılmak istenmektedir.

Bazıları da, gözler bağlanıp görme engellendiğinde, diğer duyular, özellikle iĢitme daha
kuvvetlenip hassaslaĢır, harici, etrafında olup bitenleri kalbinin gözleri ile görür,
anlamaya, hissetmeye çalıĢır, gördüklerini değil, duyduklarını değerlendirir, tekrisi
gözüne değil, gönlüne yerleĢtirir, diyor.

Göz bağı, haricinin cehaleti, peĢin hükümleri, kendini bilmezliği olarak da yorumlanır.

Tefekkür Hücresinden alınıp Locaya getirilirken ayrıca boynuna bir ip geçirilir. Ġp, bazı
ritlerde, kement biçimindedir, ucu sırtından sarkıtılır; bazısında, gene kement
biçimindedir, ucu önden indirilip haricinin beline dolanır. Bazısında da, omuz ve koltuk
altlarından geçirilir.

Bu Ġp, maddi olarak, boyunduruktur, adayın çekilip götürülmesini sağlar. Bazı 18. yüzyıl
lecture'larında, "aday tekris töreninden kaçacak olursa, yolda biri onu boynundaki ipten
tanır, getirip Locaya teslim eder" diye komik bir açıklama vardır. Tabii bu tür lecture'ların
yazarlarının mason olmadığı, Masonluğu ve masonları küçük düĢürmek isteyenler
tarafından kaleme alınmıĢ olduğu bilinmelidir.

Ġp, haricinin geldiği dünyayla henüz kopmamıĢ bağlarını, harici dünyaya olan tutsaklığını,
bağımlılığını sembolize eder. Bu ip, Emulation'da ve bizde, adayın Masonluğa, yani yeni
hayata doğuĢuyla birlikte çıkartılır. EKSR'de yolculuklar sırasında çıkartılır ve "inisiye o
dünya ile göbek bağını kopardı" denir. Bundan böyle iyi, doğru ve güzel olan yeni bir
hayatı yaĢamaya baĢlayacaktır.

Locadaki tören

Tekris törenin Locada cereyan eden bölümü çeĢitli etaplardan oluĢur:

kapıda karĢılama  yolculuklara hazırlık  yolculuklar, elementlerle temizlik  yemin 


nur verilmesi  sırların açıklanması  önlük kuĢanma  avadanlıkların teslimi  tablo
açıklaması  kuzeydoğu köĢesi  hak ve sorumlulukların anlatılması  hasenat
denemesi  vasiyetnamenin imha edilmesi  KardeĢlik Zinciri

Loca kapısından elini kolu sallayıp girmek kolay değildir. Gözcünün aĢılması, kapının
açılması, Koruyucu izin vermesi, Üstadı Muhteremin buyur etmesi gereklidir. Üstü baĢı
periĢan, ayakları engelli, üstelik gözleri bağlı, bir de boynunda ip olan bir harici için ise
imkânsızdır. Yanında Locanın tanıdığı, itibar ettiği insanlar olsa da kapıda durdurulur.
Kimdir, niyeti nedir?

Emulation‟da, karanlıkta kalmıĢ bir Adaydır. Ġyi ve değerli bir kimsedir, usûlünce tavsiye
ve teklif, çalıĢmakta olan bir loca tarafından da tasvip edilmiĢtir. ġimdi kendi hür
iradesiyle, gerektiği gibi hazırlanmıĢ olarak, Masonluğun sır ve imtiyazlarına sahip olmak
ümidiyle, Locanın kapısında tevazu içerisinde beklemektedir. Bu imtiyazlara Tanrının
yardımı, sahip olduğu hürriyet ve iyi Ģöhretle eriĢebileceğini ümit etmektedir.
Fransız Ritinde12, Masonluğa alınmak isteyen bir harici olarak, Masonluğun misterlerine
tekris edilmek ve kendisine uygulancak sınavlardan geçmek için kapıya gelmiĢtir. Adı,
soyadı, memleketi, iĢi, oturduğu semt öğrenildikten sonra içeriye girmesine izin
verilecektir.

Tefekkür Hücresi adayın kendine döndüğü ana rahmiydi; orada yalnızdı. Locaya alındığı
andan itibaren artık yalnız kalmayacak, teklikten çokluğa geçecektir. Onun için de, içeriye
baĢı eğilerek alınır. Böylece ana rahminden çıkıp dünyaya doğuĢu canlandırılır.

Emulation vb. ritüellere göre, adayın, Mason olmak üzere üstündeki kıyafetiyle yani dıĢ
görünüĢüyle hazırlanmıĢ olduğunu Locadaki herkes görmektedir, ama vasıflarının, arzu ve
niyetinin buna uygun olduğunu dıĢardan anlamak mümkün değildir. Uygulamada, bunu
hiç tanımadığı bir kardeĢi kefalet vererek teyid etmektedir.

Yolculuklar bir hazırlıktan sonra baĢlar. Hazırlık safhasında, her ritin ve obediyansın önem
verdiği hususlar üzerine bazı bilgiler verilir, sorular sorulur.

Düzenli Masonluğun en temel ilkesi, Yüce bir Varlığa inanç ve bunun beyan edilmesidir.
Onun için de, adaya, açık ve kesin cevap verebilmesi için, “Tanrı’ya inanıyor musunuz?”
diye sorulur.

Her adayın Mason olmayı kendi hür iradesiyle, hiçbir etki ve baskı altında kalmadan
istemesi esas olduğundan, bizdeki gibi, bazı ritlerde, kendisine bu da sorulur.
“Talepnamenizi kendiniz mi imzaladınız?” sorusu bundandır.

Fransız Ritinde, soruları, Üstadı Muhterem sorar: buraya gelmesindeki maksat nedir,
bunu kimden dolayı istemiĢtir, merakı mı getirmiĢtir, Masonluk hakkında ne
düĢünmektedir, sınavlara hazır mıdır, Masonların yeminlerinin ne olduğunu biliyor mu,
kendisini kim teklif etmiĢtir, Masonların ne yaptıklarını biliyor mu, Hücrede
gördüklerinden ne anlamıĢtır, kılık kıyafeti, içinde bulunduğu durumu hakkında ne
düĢünmektedir?

EKSR‟de, hariciye Sütunlardan da soru sorulabilir. Ritüeller arasında bazı farklar olmakla
birlikte metinler aĢağı yukarı Ģöyledir:

Bizler, ihtiraslarımızı dizginlemek, kendimizi harici dünyada insanları allak bullak


eden küçük menfaatlerin üstüne çıkartmak için Mâbetlerimizde toplanıp çalışıyoruz.

12
Grande Loge Natinale Française, Rite Français (selon le Régulateur du Maçon de 1801).
İnsan, eğilimlerini, alışkanlıklarını ölçülü hâle getirerek ruhunu dengeleyebilir.
Bilgelik yani yaşam sanatı budur.

Eğer aramıza alınacak olursanız, bilginizi ve ahlâkınızı geliştirmek için durmadan


çalışma kararlılığı ve azminde olmak zorundasınız.

Ama bu çalışma zordur, birtakım fedakârlıklar ister.

Buna rağmen, hâlâ Hür masonluğa kabul edilmek için israr ediyor musunuz?

(Haricinin cevabından sonra)

Buraya ne maksatla geldiniz? Aradığınızı bulacağınızdan emin misiniz?

(Haricinin cevabından sonra)

Aramıza alınabilmeniz için, sizden büyük bir samimiyet, temiz bir yürek bekliyoruz.

Burada size sorulacak sorulara vereceğiniz cevaplar, hakkınızda alınacak karara


esas olacaktır.

Şunu iyi bilmelisiniz ki Hür masonluk üyelerine maddi bir çıkar sağlamaz. Bizler,
hırslarımıza hâkim olmak, cehalet ve bağnazlıktan kurtulmak, nefsimizi terbiye
etmek, şeref ve fazileti aklımıza ve gönlümüze nakşederek kendimizi akıl ve
hikmete yani hayat ilmine yüceltebilmek, hakikate varabilmek için durmadan
çalışıyoruz. Biraraya gelişimiz, bu amaçta çabalarımızı birleştirmek, birbirimize
destek olmak içindir. Bu çalışma zordur, özveri ister, inanç ister, gayret ve sabır
ister.

(Kısa duraklama)
Siz de bu çalışmaya katılmaya niyetli ve gönüllü müsünüz?

(Haricinin cevabından sonra)

Gelişme, olgunlaşma, evrim, her şeyden önce kendini bilmekle olur.

Yanlış eğitim ve kötü alışkanlıklar, insanı bâtıla ve yanılgılara götürür.

Siz kendinizi bâtıldan, hata ve kusurlardan tamamiyle sıyrılmış sayıyor musunuz?

(Haricinin cevabından sonra)

Bizi cehaletin karanlığından, ancak kendi azim ve irademiz, kendi çaba ve


gayretimiz kurtaracaktır. Fakat insan sadık bir rehberin yardım ve yol göstericiliği ile
hareket ederse, ortak güçler aynı amaca yöneltilirse, hakikate giden yol daha kolay
ve çabuk bulunur. Bunun için de en başta gelen şey, samimi ve açık yürekli olmak,
gerçeklerden korkmamaktır.

Hata ve kusurlarınızı bilmeniz yetmez. Bunları açıklama yürekliliğini de


göstermelisiniz. Böylece azim ve iradenizi güçlendirmiş, dostlarınızın size yardımını
kolaylaştırmış olursunuz.

...., acaba hayatınızda işlemiş olduğunuz hata ve kusurlardan bazılarını bize


söyleyebilir misiniz?
(Haricinin bir iki kelime söylemesine izin verilir, ama hemen, Üstadı Muhterem bir
Çekiç vuruşu ile sözünü keser)

(●) Teşekkür ederim, bu kadar yeter. Her hata ve kusurun çekinmeden


açıklanabilmesi, kendimize karşı bir başarı, hakikata doğru atılmış bir adımdır.

(Duraklama)
Hür masonlar birbirlerine Kardeş derler, ama iyi ve doğru insanları, hür mason
olmasalar da, kardeş bilir öyle severler. İnsan sevgisi olmayan yerde, mutlaka
sevgiyi yok eden bir bağnazlık ve cehalet vardır.

(Duraklama)

Herhalde birçok insan tanıyorsunuzdur. Aralarında dostlarınız olduğu gibi, iyi


geçinemediğiniz, anlaşamadığınız insanlar da olabilir.
Sayın ..., şimdi size soruyorum. Aramıza katıldığınız takdirde, dışarda kendisiyle iyi
geçinemediğiniz birisine tesadüf edecek olursanız, ona elinizi sevgi ile uzatabilecek
misiniz?

(Harici evet demezse, Üstadı Muhterem hoşgörüden bahseder)


Bu duygunuz size onur verir. Çünkü, benliğinize hâkim olduğunuzu gösterir. Bu
duygunuzdan biz de onur duyuyoruz. Çünkü aramızda saygı ve sevginize lâyık
olmayacak bir kimseye rastlamayacağınızdan eminsiniz demektir.

Kendinize ve başkalarına karşı beslediğiniz bu sevgi, saygı ve güveni, asla


yitirmeyiniz.

(Duraklama)

Sayın...., bâtıl ve bağnazlık hakkında ne düşünüyorsunuz?

(Haricinin cevabından sonra)

Hür masonluk, hangi şekil ve hususta olursa olsun, bâtıl ve bağnazlığı ahlâki
duyguların aldanışı olarak kabul eder. Ahlâka aykırı bulunmamak ve samimi olmak
şartıyla tüm dinleri, inançları ve kişisel düşünceleri makbul tutar; ancak kelimenin
tam anlamında dinsiz ve inkârcı olanların, hiçbir inanca bağlı olmayanların,
kendilerine de topluma da yararlı olamayacaklarına inanır.

Hür masonluk, insanlar arasında kin ve fesat tohumları saçan ve sevgiyi yok ederek
onları birbirine düşüren her türlü bağnazlığa karşı koyar; her türlü hür düşünce ve
iyi duyguları, kabul edilmese bile, hoşgörü ile karşılamayı telkin eder.

(Erdem, Ahlâk üzerine daha başka sorular da sorulabilir)

(Duraklama)

Sayın …, eğer buraya başka birtakım niyetlerle geliyorsanız, olgunlaşmak için çaba
ve gayret göstermek sizin için bir şey ifade etmiyorsa, hemen şimdi
vazgeçebilirsiniz, bundan dolayı kimse sizi kınamayacaktır.
EKSR‟de bu açıklama ve sorulardan sonra, harici Loca dıĢına çıkartılır. Cevapları hakkında
Sütunlara söz verilir. Tekris törenine devam edilmesine karar verildikten sonra tekrar
içeri alınır.

Tekris töreninde aday üç yolculuk yapar ve elementlerle temizlenir. Bunlar EKSR‟de ve


Fransız Ritinde vardır. Yolculukların anlamları aĢağı yukarı aynı olmakla birlikte ifadeler
değiĢiktir. Ancak elementler ve sıraları aynı değildir. EKSR ve RF'de Hava, Su, AteĢ,
RER'de13 bizdeki gibi AteĢ, Su ve Topraktır. RER'de ve bizde, havanın yolculuklar
sırasında teneffüs edildiği varsayılmıĢtır. Diğerlerinde Toprak Tefekkür Hücresi olarak
kabul edilmiĢtir.

EKSR‟de ilk yolculuk ters yönde yapılır. Açıklamaya göre, harici evren yasalarını henüz
bilmemektedir. Bu yolculuk bir tahtıravalliye çıkartılıp indirilerek ve yüzüne hava
üflenerek yaptırılır. Yolculuğun sonunda Üstadı Muhteremin açıklaması Ģöyledir:

Sayın …, yaptığınız bu sembolik yolculuk insan hayatının remzidir. Duyduğunuz


gürültüler, insan hırslarını, karşılaştığınız engeller de hayatın zorluklarını
gösteriyordu.

İnsan, zorluklarla, moral gücü, bilgi ve diğer insanlardan alabileceği yardımla


başedebilir.

Nura kavuşmamış olanların zorlukları aşması çok daha zordur; çünkü onlar Evren
yasalarını bilmezler, onun için de bu yasalara karşı durmaya çalışırlar.

Sizin de, bu yolculukta olduğu gibi, çıkmaya çalışırken düşmeniz, hatta ölmeniz,
kardeş ellerinin yardımı olmasaydı, kaçınılmaz olacaktı.

Bu sembolik deneyim, size, niyetlerinizde akıl ve hikmetin, teşebbüslerinizde


basiretin rehber olması gerektiğini öğretmelidir.

Ġkinci yolculukta, harici oynak bir zemin üzerinden geçirilir ve suyla temizlenir. Üstadı
Muhterem bu yolculuğu Ģöyle açıklar:

bu yolculuk sırasında, daha az gürültü duydunuz, önünüze daha az engel çıktı.


Bununla, Erdem yolunda sebat ve azimle ilerleyen insanın, karşılaşacağı engel ve
zorlukları kolaylıkla aşabileceğini anlatmak istedik. Bununla beraber, duyduğunuz
tek tük gürültü ve kılıç sesi, insanın hem kendi, hem de başkalarının hırslarının
üstesinden gelme savaşının henüz bitmemiş olduğunu gösteriyordu.

Üçüncü yolculuk engelsizdir, harici ateĢle temizlenir:

13
Rite Ecossais Réctifié.
bu yolculukta hiç gürültü duymadınız. Bu, büyük bir kararlılık ve azimle Erdem
yolunda sebat edildiği takdirde, yaşamın huzur, barış ve mutlulukla dolacağını
anlatıyordu.

Tefekkür Hücresinde Toprak, birinci yolculuğunuzda Hava, ikinci yolculuğunuzda su


ile temizlendiniz. Bu yolculuğunuzda Alevlerden geçerek böylece temizliğiniz
tamamlandı. Sizi saran bu ateş, gönlünüzü insanlık sevgisiyle doldursun; merhamet
ve şefkat, bundan böyle, düşünce, söz ve hareketlerinize yön versin.

Tüm insanların bildiği şu sözü unutmayınız: sana yapılmasını istemediğin şeyi


başkasına yapma.

Hür masonluk bunu başka türlü söylüyor: sana yapılmasını istediğin tüm iyilikleri
başkasına yap.

Kitaplarda elementlerle ilgili değiĢik yorumlar vardır:

Su, genel olarak, hayat kaynağı, temizlenme vasıtası, canlanma merkezi olarak
görülmüĢtür. Su, insanın her türlü kirini temizler. Su, Ģuur ve vicdanı temizleyen, harici
âlemle ilgili izleri silen bir nevi vaftiz, bir nevi felsefi abdesttir. Harici, peĢin hükümlerden
ve kalıplardan kurtulup zahiri görüntülerin arkasındaki sırrı çözmeyi öğrenecektir. Çok
eski çağlardan beri evrensel cevherin sembolü olarak kabul edildiğinden, hariciyi
temizleyerek tekris nurunu alabileceği uygun hammadde haline getirecektir.

AteĢ, ölüm ve diriliĢ ritlerinde, karĢıt ilkesi Su ile beraberdir. GüneĢ ıĢınları gibi, ateĢ de
alevleriyle, bereketli, temizleyici ve aydınlatıcı eylemi sembolize eder. AteĢ, Tekris ve
Ruhun sembolüdür. Harici kendi içindeki gerçeği görebilmek için, hırslarını remzeden
alevleri aĢmak zorundadır. Aday, yanar, ama bu ateĢ onu etkilemez, korkmaz, geri
kaçmaz, alevlerin arasından geçip içindeki Ģevkin ateĢiyle hakikate doğru ilerler.

Toprak, evrensel olarak, rahimi, analığı sembolize eder; alır ve verir. Haricinin Toprakla
temizliği, zahiri, harici hayata ölmesini ve yeni hayat Masonluğa doğmasını sembolize
eder.

Hava, sembolik olarak, rüzgâr ve nefestir. Hava, gökle yer arasındaki uçan ve yayılan
dünyadır. Hava, hariciye, niyetlerinde akıl ve hikmeti, teĢebbüslerinde itidali iĢaret eder.

NURUN KAYNAĞI
Yolculuklardan sonra aday Yemin Kürsüsüne götürülecektir. Üstadı Muhterem Nurun
kaynağına yaklaĢması için adaya Çırak adımları attırılmasını ister. Burası yabancı
ritüelden aktarma yapılırken iki temel yanlıĢlık yapılmıĢtır.
Masonlukta nurun kaynağı Doğudur, baĢka nur kaynağı yoktur. Anglosakson Loca
düzeninde yemin kürsüsü Doğuda, Üstadı Muhteremin Kürsüsünün dibindedir. Bizde
burada genellikle Loca Tabloları durur, Yemin Kürsüsü de aĢağı yukarı ortadadır. Onun
için de The Modern Ritual‟da açık ve seçik olarak “adaya nurun kaynağı olan Doğuya
bilinen adımlarla ilerlemeyi öğretiniz” denmiĢtir. Bizde, galiba intizamın bir Ģartı inanç,
bilerek ya bilmeyerek abartılmak istenmiĢ olduğundan “nurun kaynağı Doğu” cümleden
çıkartılınca, ortaya yeni bir nur kaynağı çıkmıĢtır. Yemin Kürsüsü nur kaynağı
sanılmaktadır.

Ġkincisi “Çırak adımları” ifadesidir. Çırak adımları yoktur, çırak adımı vardır, bu da iĢarete
bağlı olan adımdır. Ritüelinde kürsünün önüne nasıl gelineceği açıklanır:

Karanlıklar içinde bulunuyorsunuz. Fakat Doğu nurun kaynağıdır. Ben taşlık


zeminden aşırtarak nur kaynağına remzen ulaşmanıza yardım edeceğim. Usûlü
açıkladıktan sonra size yol göstereceğim. Şimdi ileriye doğru uzunluk bakımından
hepsi de gayri muntazam üç adım atacaksınız. İlkin sol ayağınızla kısa, arkasından
sağ ayağınızla biraz daha uzun bir adım, sol ayağınızla da üçüncü adımınızı daha da
uzun attıktan sonra topuklarınızı bitiştireceksiniz.

Emulation‟da da birbirinden uzun üç adım atılır ama her adımda sağ ayak solun topuğuna
getirilir. YürüyüĢe baĢlamadan sol ayak Doğuya, sağ Güneye bakar, topuklar birleĢik
gönye vaziyetindedir. Üçüncü adım tamamlandığında gene ayaklar baĢlangıçtaki gibi
getirilir.

YEMĠN
Masonluğun her derecesinde yemin vardır. En önemlisi Adayın Çırak Mason olmak için
ettiği yemindir.

Ansiklopedilere göre, yemin metinleri baĢlıca üç kısımdan oluĢur:

Çağrı: yeminin bu bölümünde ilâhlara çağrıda bulunulur, Tanrı‟ya dualar edilir, niyazda
bulunulur.

Taahhüt: yemin konusunun geçtiği bölümdür; burada yapılması gerekenler ve yasaklar


yer alır.

Lanetleme veya ceza: yeminin bozulması, taahhütlerin yerine getirilmemesi hâlinde


verilecek cezalar bulunur.
Masonluk yeminleri de, genellikle, klâsik yeminler gibidir. Evrenin Ulu Mimarına çağrı ile
baĢlar, yükümlülüklerin yerine getirileceği, yasakların tutulacağı taahhüdüyle devam
eder, sırların ifĢa edilmesi halinde verilecek cezalar ve bu cezaların peĢinen kabul
edilmesi ile biter. Masonluk yeminlerinde, bir de, Locada bulunan bütün KardeĢlerin
tanıklığının (Burada toplanmış bulunan Masonların önünde...) altı çizilir.

Günümüzde, yeminin tutulmaması halinde verilecek cezalar yemin metninden


14
çıkartılmıĢtır. Eskiden varolan cezalar da esasen semboliktir. Yeminin tutulmaması
halinde Masonluk veya Masonlar tarafından herhangi bir ceza zaten mevzu bahis değildir.
Bugünkü ritüellerde yazılı olduğu gibi en büyük ceza yeminine sadık kalmayan insanın
kendi kendini Ģerefsizliğe mahkûm etmesidir.

Bazı yazarlar, ceza ile saklanacak sırlar arasındaki illiyetin mesleki nedenlerle doğmuĢ
olduğunu, ortaçağda inĢacıların, yeminlerle, mesleki ve iktisadi bir tekel kurmaya çalıĢmıĢ
olduklarını ileri sürmüĢlerdir.

Bizim ritüelimizdeki yemin haricinin hazırladığı vasiyetnamedeki soruların cevabı gibidir.


Vasiyetnameyi Ģu veya bu Ģekilde cevaplamıĢ olan Mason adayı Ģimdi bu yemin metninde
kısmen bu soruların cevabını yani mükellefiyetlerini bulacaktır.

Emulation kaynaklı Anglosakson yeminleri Ģöyledir:

Ben …… Evrenin Ulu Mimarının huzurunda ve usulüne uygun olarak kurulmuş ve


muntazam olarak toplanmış bulunan Kadîm Hür ve Kabul Edilmiş Masonların işbu
Muhterem Locası önünde, elim şu Kutsal Kitap üzerinde, kendi rızam ve hür
irademle ve tam bir şeref ve hulûsla yemin ederim ki :

şimdi veya daha sonra bana öğretilecek Kadîm Masonluk misterleri ile bunlara ait
gizli sanatları, yönleri ve noktaları, bu dereceye usulüne göre kabul edilmiş olanların
dışında hiçkimseye, kim olursa olsun, hiçbir surette açıklamayacağım, veya yalnız
tam, kusursuz ve muntazam bir Locada iken 15 ve onların da kendim gibi düzenli
olduklarına tam bir kanaat getirdikten sonra usulüne göre açıklayacağım.

Yine söz verir ve şerefim üzerine yemin ederim ki bu sırları, hareketli veya
hareketsiz hiçbir şeyin üzerine yazmayacak 16, basmayacak, kazımayacak,
işaretlemeyecek, resmetmeyecek, kesmeyecek, veya elimden gelip gücüm
yettiğince de başkalarına yaptırtmayacak, yapmalarına engel olacak, yapmalarına
göz yummayacağım ki bu hareketli ve hareketsiz şeyler üzerinde herhangi bir

14
Yeminlerin sonundaki cezaların 14. ve 15. yüzyıllarda Ġngiliz bahriyesinde hiyanet suçlarına verilen cezalardan
alındığı söylenir.
15
Böylece Adaya sırların verilmesi yeminin ihlali olmayacaktır.
16
Bazı Anglosakson uygulamalarında, sırlar verildikten sonra, yeni Çırak bazı evrakları imzaladığı sırada,
kendisine bir kâgıt uzatılır, aklında kaldığı kadarı ile derecenin kelimesini yazması istenir. BoĢ bulunup yazmaya
kalkacak olursa, yanındaki bir KardeĢ cetvelle eline vurur. Bunun üzerine, Üstadı Muhterem yeminde
söylediklerini hemen unuttuğunu hatırlatarak dikkat, ihtiyat ve ketumiyetle ilgili öğütler verir.
kelime, hece, harf, işaret veya şekil, yahut bunların en küçük bir izi bile, benim
ihmal veya liyakatsizliğimden dolayı sırlarımız ile misterlerimizin usulsüz olarak bir
başkasının okuyup anlamasına, öğrenmesine, ortaya çıkmasına sebep olmasın.

Ve yine, … Büyük Locasını … Masonluğunun tek ve en büyük otoritesi olarak


tanıyacağım, bu Büyük Locanın Anayasası ile kanun ve nizamlarına uyacağım,
bunları savunacağım, her zaman ve her yerde ana Locam olaraktanıyacağım; …
Büyük Locasının … No.lı matrikülünde kayıtlı bu … Muhterem Locasının nizamlarına
tamamiyle uyacağım.

Ve bütün bunlar için bir kere daha söz verip yemin ederim ki, bunlara uymadığım
takdirde yalan yere yemin eden, her türlü ahlâki değer ve meziyetlerden yoksun
olarak ve bu ve bunun gibi muntazam bir başka Locaya, Hakikat ile Şerefi her türlü
boş, maddi ve zahiri çıkarların üstünde tutan bir başka Cemiyete girmeye lâyık
olmayan bir kimse olarak damgalanayım. Verdiğim sözleri yerine getirmediğim
takdirde, boğazımın boydan boya kesilmesinden, dilimin kökünden koparılmasından,
yirmidört saatte iki kere met ve cezir olan sığlık denizin kaba kumlarına
gömülmekten de ağır cezaları peşinen kabul ederim. 17

Hiçbir tevile ve art düşünceye kapılmadan, içten hesaplara girişmeden sadakat


göstereceğime tam bir hulûs ile şerefim üzerine yemin ederim. Verdiğim sözleri,
ettiğim yemini yerine getirmemde Evrenin Ulu Mimarı yardımcım olsun, şu anda
ettiğim bu Çırak yeminimden beni döndürmesin.

Masonlukta sırların saklanması, korkulduğu ya da utanıldığı için değildir. Masonluk bir


büyük ailedir; sırlar aile içinde kalır, iliĢkiler saklıdır, kutsaldır, bunun için. Bir de
ketumiyet kiĢisel bir disiplindir.

Mason, ettiği yeminle, kendini iyiliğe, doğruluğa, hakka, adalete, fazilete, hoĢgörüye,
sadakate, sabıra, itaate, özgürlüğe, kendini bilmeye, kardeĢlik ve insanlık sevgisine
vermeyi taahhüt eder. Yeminin esası budur.

Yemin bizde Kutsal Kitaplar (Kuran, Tevrat ve Ġncil), Gönye ve Pergelin üzerine ayakta
yapılır. Batı Masonluğunda kürsüde tek kitap, Kitabı Mukaddes, vardır ve yemin yere diz
çökülerek yapılır. Singapur‟da müslüman da diz çökerek yemin etmektedir. Yalnız burada
Kur‟an adayın baĢının üstünde tutulmakta, yemin “burada ve bunun altında” diye
baĢlamaktadır. Ġsrail‟de Ortodoks Yahudiler yeminlerini ayakta, elleri Eski Ahid üzerinde,
baĢları kitaba eğik vaziyette yapmaktadırlar. Geleneğe göre, Mâbedin yıkılmasından bu
yana Yahudiler diz çökmemektedirler. Gene Yahudiler, Locada baĢları kapalı
oturmaktadırlar.

Çoğu yerde, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman farketmeksizin yeminden sonra Kutsal Kitabı
öper. Budist aday yemin ederken bir mum yakılır, yeminden sonra söndürülür.

17
Bkz. EMC, Edinburgh Register House Ms, 1696, s. 33.
Yemin sırasında, bizde adayın arkasında Birinci Tören Üstadı âsâsını, Muhakkik kılıcını
çatar. Tören Üstadının Muhakkik gibi kılıç alıp çatması eğreti durmaktadır, çünkü kılıç ona
ait bir âlet değildir. Ġki Muhakkik olan sistemlerde, yolculukları Muhakkikler yaptırır.
Zaten doğrusu da budur. Yolculuk yapılan sistemlerde Tören Üstadı iĢe karıĢmaz, yemin
sırasında da devreye girmez, Muhakkikler kılıç çatarlar.

NUR
Yeminden sonra Adayın gözleri açılır, nura kavuĢturulur. qqq IĢığın gözleri kör ettiği o
anda, ıĢık belki fizikseldir, ama baĢkalaĢma, baĢka insan olma yaratır. bu semboliktir, iĢin
dıĢ tarafıdır. Hakikatte ise Nur öyle bir anda nura kavuĢulmaz. Nura kavuĢmak zaman
ister, sabır ister, çaba ve gayret ister. ĠĢin önemli ve zor tarafı da budur. Sembolik olarak
aydınlığa kavuĢan acaba kendi içinde de aydınlığa, nura kavuĢabilecek midir? Asıl mesele
buradadır.

Gözleri alıĢtığı zaman farkettiği kendisine çevrilmiĢ kılıçlar, bir tehdit veya ihtar değildir.
Bunlar yardıma muhtaç veya tehlikede olduğunda kardeĢlerinin kendisini korumaya hazır
olduklarını iĢaret eder. Bu, Hürmasonluktaki kardeĢlik sevgisinin ve dayanıĢmanın bir
teminatıdır.

Artık Çırak Hürmason olarak evrensel Masonluk ailesine girmiĢtir, herkes kendisini böyle
tanıyacaktır. Nitekim bu daha sonra ilan edilecektir.

AYNI DÜZEYDE
Uygulamamızda, Üstadı Muhterem Nazırları da alarak yeni Çırak masonu kutlamaya
gidiyor ve yeni Çırağın elini çırak dokunuĢu ile sıkıyor. Bir kere dokunuĢ kelimesiz olmaz.
Muhakkik henüz bilgileri vermediği için yeni çırak dokunuĢtan habersizdir. Bu iĢareti
farketmeyebilir, fark ederse Üstadı Muhteremin tuhaf bir biçimde el sıktığını düĢünebilir.
Onun için de gariptir. Bu kısım Modern Ritüelden alındı. Ama onlarda Üstadı Muhterem
herkesi yerine oturtur, “Şimdi makamımdan inip Locada sizinle aynı düzeyde olarak ve
aynı eşitlik içinde size elimi içtenlikle ve kardeşçe uzatmaktan büyük mutluluk
duyacağım” der ve yerinden kalkıp tek baĢına yeni kardeĢe gider, dokunuĢssuz elini sıkar
ve boynundan ipi çıkartır. Buradaki hareket, hem eĢitliği göstermek, hem de tebrik
içindir.

ÖNLÜK, ELDĠVEN
Yeni Çırak artık yepyeni bir insan olarak toplantılara katılabilecektir. Haricilerin giremediği
Locaya katılabilmesi Mason olmakla kazandığı ayrıcalıklardan biridir. Bu ayrıcalığı yeni
kıyafeti belli eder. Bu kıyafet iki parçadan oluĢur: önlük ve eldiven.
Önlük, kardeĢlik birliğine katılan insana verilen elle tutulur gözle görülür ilk nesnedir.
Böylece kiĢiye farklı, ayrıcalıklı bir insan olduğu belli edilir. Her ne kadar Locada kendi düz
önlüğünden baĢka, üstünde iĢaretler olan baĢka önlükler olsa da özü gene önlüktür. Çırak
önlüğü beyazdır ve de kuzu derisindendir18. Beyaz, saflık, temizlik, sadelik, ifade eder.
Beyaz ve kuzu mâsumiyettir; Masonun temiz hayatını, düĢünce ve davranıĢlarının
doğruluğunu, yüksek ve asil fikirlerini anlatır. Ritüellere göre, düĢünce kadar el emeğinin
de yüce tutulduğunu gösterir.

Emulation‟da önlükle ilgili sözler Ģöyledir:

Kardeşim, Üstadı Muhteremin emriyle size Mason önlüğünü takıyorum. Bu, Altın
Post19 veya Roma Kartalından20 daha eski, Diz Bağı Nişanından21 veya bugün
mevcut topluluklar ve pâyelerden daha şereflidir 22. Masumiyetin işareti, arkadaşlığın
bağıdır. Sizden onu daima böyle takmanızı ve böyle kabul etmenizi istiyorum. Eğer
siz bu önlüğün yüzünü karartmazsanız (sağ eliyle Namzedin önlüğünü tutar, aynı
anda herkes kendi önlüğünü tutar) o da asla sizin yüzünüzü karartmayacaktır.

Spekülatif Masonluğun ilk yıllarına ait resimlerde önlüğün bugünküne nazaran epeyce
uzun olduğu ve bacakları iyice örttüğü görülür. Ancak zamanla küçülmüĢ ve bugünkü
ölçülere (aĢağı yukarı 35x40 cm) inmiĢtir. Tabii daha büyük veya daha küçük önlükler de
var.

Kıyafetin ikinci parçası eldivendir.

18
KeĢke herkesin kendi önlüğü olsa ve ona iyi bakabilse de plastik veya kumaĢ önlüklere gerek kalmasa.
19
Ġng. The Noble Order of Golden Fleence, Fr. Le Noble Ordre de la Toison d‟Or, 10 Haziran 1430‟da, Portekiz
Kralının ikinci çocuğu Ġzabel ile evlendiği gün Burgonya Dükü III. Filip tarafından, gücünün Avrupadaki tüm
hükümdarlara eĢit olduğunu göstermek için, Ġngiliz Diz Bağı Kurumuna inat, Belçika Bruges‟de kurulmuĢ. Filip‟e
1422‟de Diz Bağı niĢanı verilmiĢ fakat reddetmiĢ. ġövalyelik adını eski Yunan efsanesinden, üzerinde deniz
geçilen kanatlı koçtan almıĢ. BaĢlangıçta 24 Ģövalyeden oluĢmuĢ. Kapalı bir Ģövalyeliktir, amaç Burgonya
Dükünün yabancı yandaĢlarını onurlandırmaktır.
20
Kanatları açık tek baĢlı kartal Roma‟nın sembolüdür. Hikâyeye göre, Romulus bir kartal görmüĢ, ondan yeni
bir Ģehir kuracağını öğrenmiĢ. Roma Ordusunda kartal sembolleri özel askerler tarafından taĢınmıĢ ve
komutanların yerlerini iĢaret ederek askerlere güven vermiĢ. Daha sonra kazanılan topraklarda Romanın gücünü
sembolize etmiĢ.
21
Ġng. The Most Noble Order of the Garter, Fr. L‟Ordre Très Noble de la Jarretière, bir ingiliz Ģövalyelik kurumu.
Hikâyeye göre 1348‟de III. Edward tarafından kurulmuĢ. Saraydaki bir balo sırasında kralın metresi Salisbury
kontesi jartiyerini düĢürmüĢ. Kral yerden alıp kontese vermiĢ; ortalığın alaya alması üzerine “kötü düĢünenin
gözü çıksın” diye bağırmıĢ. Bu söz kurumun dövizi olmuĢ. Ertesi günü, kendisi, Galler prensi ve çoğunluğu
henüz yirmi yaĢında bile olmayan 24 yandaĢı ile birlikte bu Ģövalyelik düzenini kurmuĢ. Bugün Ġngiltere‟nin en
önemli ve en saygın kurumudur. Arasına aldıklarına “Sir” unvanı verir. BaĢında kral veya kraliçe, yanında 3
kraliyet Ģövalyesi (Galler Prensi, Edinburgh Dükü, Kent Dükü), 3 hanım, en yüksek asiller arasından çok eskiden
seçilmiĢ 24 Ģövalye ve 7 ekstra Ģövalye (bunların arasında Belçika, Ġsveç, Ġspanya ve Lüksemburg Kralları
vardır) vardır.
22
Burada baĢka iĢaret, sembol, niĢan ve kurumları küçültme mevzu bahis değildir. Sadece önlüğün kadim oluĢu
ve Masonluğun verdiği önem vurgulanmak istenmiĢtir. Bu kurumlar hep güç, zafer, Ģan, Ģeref, unvan iĢaret
etmektedirler. Masonluk ise her türlü sıfat ve unvanın ötesinden sadelik ve tevazu öğretir.
Eldiven soğuğa ya da yaralanmaya karĢı eli korur.

Bazı yazarlara göre, eldiven, kılıç veya baĢka bir el silahı dolayısiyle hem eli korumak hen
de bileğin rahat hareketini sağlamak için askerlikte kullanılan bir nesnesir. Önce deriden
yapılmıĢ sonra çelik gibi madenle kaplanmıĢtır.

Eski operatif çizimlerde masonların önlükleri var ancak eldivenleri yok.

Ortaçağda, eldiven kullanımı moda olmuĢ. Okçulukta, Ģahinle yapılan avlarda kullanılmıĢ.
ġövalyenin kokulu beyaz eldivenini bir hanımın kabul etmesi, birbirlerine olan bağlılığı
ifade etmiĢ.

Gene eskilerde, kilisede de kullanılmıĢ; Tanrı hizmetkârının ellerini ismet ve sâfiyetle


örttü, demeye getirilmiĢ. Fransa‟da krala tahta oturtulurken, kilisedeki gibi, ellerinin
temiz olmayan Ģeylerle temas etmemesi için, bir çift eldiven verilirmiĢ. Törenden sonra,
baĢka Ģeyler için kullanmasın diye yakılırmıĢ.

Bazı yorumculara göre, eldiven alçak gönüllüğün sembolü olarak, yapılan iyiliklerin gizli
olması gerektiğini anlatıyormuĢ.

Orta çağda, Ġskoçya kaynaklarına göre, yeni iĢe baĢlayanlara, duvar döĢeyenlere eldiven
veriliyor. Bazı yerlerde, eldiven yerine parası ödeniyor.

Ġngiltere‟de 16-17.yylarda, eldiven bir prestij eĢyası olarak görülüyor. Hanımlara takdim
ediliyor, bazı yerlerde hanımlar ısrarla beylerden kokulu eldiven istiyorlar.

Eldiven, bir ara, yılbaĢı hediyesi oluyor. Bir süre de sevgililerin niĢan hediyesi olarak
sürüyor.

Eldivenle ilgili en eski masonluk kaydı, 28 Aralık 1599 tarihli Shaw Tüzüğününün
Kilwinning Locasıyla ilgili olarak, Kalfa olacakların 10 Ġskoç poundu ve 10 Ģilin eldiven için
ödemeleri gerektiğini söylüyor.

Bazen, yeni mason giriĢ bağıĢı olarak herkese eldiven almak zorunda. Atelyelerin önlük
ve eldiven ihtiyaçları böyle karĢılanıyor. Buna “locayı giydirmek” deniyor. Bazı yerlerde
deri eldiven pahalı olduğu için kumaĢ eldiven alınıyor.

Bazı daha yeni kayıtlara göre, Loca, girenlere eldiven ve önlük veriyor. Gene bazı
kayıtlarda, girenler, herkese, hanımları için de olmak üzere, ikiĢer çift eldiven veriyor.

Eldiven, 18. yy tekrislerinde, özellikle Fransa‟da bir gelenek oluyor.


19. yy‟ın baĢlarında bu âdetin Ġngiltere ve Iskoçya‟da terk edildiği anlaĢılıyor, çünkü hiçbir
kayıt yok. Emulation‟da da bahsi geçmiyor. Özellikle EKSR‟de çalıĢan localar eldiven
âdetini sürdürüyorlar. Genel olarak, Üstadı Muhterem eldivenleri verirken, tekrisle
ellerinin arındırıldığını, bir daha bunu kirletmemesini, ikinci çiftin, Masonların genel olarak
kadınlara karĢı olan büyük saygılarının ifadesi olarak yüreğindeki kadına vermesi için
olduğunu söylüyor. Bu eldiven hayatta bir defa ve bir kiĢiye verilir. Özelliği de budur. Bazı
ritüellerde, eskiden eldiven verilirdi ama Ģimdi gül veriyoruz deniyor.

Eldivenin aynı zamanda manevi bakımdan da koruyucu olduğu görüĢüyle yemin sırasında
Kutsal Kitaba dokunurken, ayrıca kardeĢlik zinciri kurulduğunda da çıkartılması
söyleniyor. Böylece enerji serbestce dolaĢabilmeliymiĢ.

Çırak Masonun ellerinin temiz kalmasını sağlayan beyaz eldivenler, ona aklının, vicdanının
ve iĢinin saf ve temiz olması gerektiğini ve Mason olarak ödevlerini hatırlatır.

AVADANLIKLAR
Operatif Masonlukta kullanılan avadanlıklar, zenaatkârın elinde, iĢlevlerinden dolayı
dinamizmi, yaratma gücünden dolayı da kutsallığı temsil etmektedir. Operatif Masonların
kullandıkları avadanlıklar daima saf ve temizdir, hepsinde inĢa mesleğine özgü geometrik
bir sembolizm mevcuttur.

Spekülatif Masonlukta ise avadanlıklar sembolik ve tefsiridir. Bugün Localarımızdaki


avadanlıklar inĢacı avadanlıkları gibi gerçek değildir, çünkü Loca artık bir Ģantiye değildir.
Operatif Masonların dinamik avadanlıklarına, el âleti olmalarının dıĢında, yaratma güçleri
dolayısıyle sihirli ve kutsal değerler verilerek, el hareketi ve maharet yüceltilmiĢtir.
Avadanlıklar birer anahtardır; özellikleri ve Ģekilleriyle bilginin kapılarını açarlar, hayal ve
tefekkür dünyasına girerler.

Çırak avadanlıkları Cetvel, Çekiç ve TaĢçı Kalemidir. Bunlar The Modern Ritual‟da Ģöyle
açıklanmıĢtır:

Çırak Masonun avadanlıkları Cetvel, Taşçı Çekici ve Taşçı Kalemidir. Operatif


Masonlar, Cetveli süre ve emeğin muhtemel maliyetini hesap etmek için yapılan işi
ölçmekte kullanırlardı. Çekiç, taş işinde önemli bir avadanlıktır, bununla taşın
kabalan alınır. Bu avadanlık olmadan el emeği ve maharet isteyen işlerin pek azı
tamamlanabilir. Kalem, taşı yontmaya, şekilsiz, biçimsiz taşa şekil ve düzen
vermeye yarar.

Bizler, spekülatif Hürmasonlar olarak bunlan mecazi ve manevi anlamda


kullanıyoruz. Cetvel, işlerimizin lâyıkı ile idaresinde doğruluk ve düzgünlüğün gerekli
olduğunu öğretir. Cetvel 24 eşit parçaya bölünmüştür. Bu, bize günün 24 saatini
temel hedef ve maksatlar, yani kısmen insanlara faydalı işler yaparak, kısmen
çakarak, kısmen de istirahat ederek kullanmayı öğretir. Çekiç, çaba ve gayret
olmadan, ustalık ve maharetin pek işe yaramayacağını anlatır. Zira, el ve maharet,
başarmak için hazır değilse, gönlün muradı, aklın icadı boşunadır. Çekiç, aynı
zamanda, vicdanın gücüdür. Kalem, olgunluğa varabilmek için sebat ile eğitim ve
öğrenimin şart olduğunu işaret eder.

Ġs‟ad Töreninde, Ġs‟ad Üstadı Muhteremi, Üstadı Muhtereme çırak avadanlıklarını verirken
bu avadanlıkların daha farklı iĢlevleri olduğunu açıklar:

Hayattaki görevlerinizi ihmal etmeden, zamanınızın bir kısmını Locanızın yararını,


Kardeşlerinizin iyiliğini düşünmeye ayırmalısınız (Cetvel), Locanızın işlerini eziyet
olarak değil zevk olarak görmelisiniz (Çekiç), göreviniz süresince tüm becerinizi ve
çabanızı, Masonluğun ilke ve amaçlarını Kardeşlerinize doğru öğretmekte
kullanmalısınız (Kalem).

Kanaatimce, ritüeller, tüzükler gibi, her zaman değiĢtirilebilir. Ama mutlaka


değiĢtirilmelidir, demiyorum. Batıda bile, oturmuĢ ritüellerde birkaç yıl önce değiĢiklikler,
düzenlemeler yapılmıĢtır. Ancak bunların mutlaka Konvandan geçirilmesi lazımdır. Bizde
bugün iki ritüel dıĢındaki hiçbir metin Konvandan geçmemiĢtir. Esasen bizim
ritüellerimizin tümünün gözden geçirilmesi, birlikte ele alınıp düzenlenmesi gereklidir.
Zira 1965 yılından sonra yapılmıĢ olan ritüel düzenlemeleri, belirli esaslar tesbit
edilmeden yapılmıĢ montajlardır. Ritüel ancak sistem ve ilkeler belirlendikten sonra sonra
düzenlenir. Çünkü ritüel sistemin yazılımıdır. Yazılımdan da sisteme geçilmez.

Yapılan bir değiĢiklikle, yeni çırak, muhakkik bilgilerini almadan, kıyafetini değiĢtirmesi
için Loca dıĢına çıkartılmaktadır. Elini kolunu sallayarak çıkıp girmektedir. Birçok sistemde
böyledir. Anglosaksonlarda durum farklıdır. Muhakkik bilgileri verilir ki onlarda Muhakkik
olmadığı için bu bilgileri Üstadı Muhteremin kendisi verir, sonra aday dıĢarı alınır.
Çıkarken de tekrar döndüğünde de, Üstadı Muhteremi, henüz öğrendiği gibi, acemice de
olsa selamlar. Bunun yaptırılmasının bir nedeni Locaya giriĢlerde ve çıkıĢlarda mutlaka
selam verilmesi gerektiğindendir. Bir de adım ve iĢaret tekrar ettirilerek test edilir.

Ritüelimizde tekris töreniyle ilgili önemli bazı eksiklikler vardır.

KUZEYDOĞU
Yeni Çırak Mason kuzeydoğu köĢesine oturtulur. Ancak ritüelimizde açıklaması yoktur.
Kaynak aldığımız ritüelde açıklaması Ģöyledir:

Bütün zarif ve haşmetli binaların inşaatında ilk temel taşını yapının kuzeydoğu
köşesine koymak eski bir âdettir. Masonluğa yeni alınmanız dolayısiyle, bu taşı
temsilen, size Locanın kuzeydoğusunda yer gösterildi. Dileğim odur ki, bu akşam
atılan temel üzerinde, her bakımdan kusursuz, mimarına, ustasına şeref verecek bir
bina yükseltesiniz. Şimdiki halde, dıştan, siz, doğru, âdil, namuslu bir insan
görünümündesiniz. Hep böyle kalmanızı, söz ve davranırlarınızın hep bu yönde
olmasını canı gönülden temenni ederim.

Temel taĢı veya köĢe taĢı, Tevrattaki öneminin dıĢında çok eskiden beri büyük inĢaatlarda
törenle yerleĢtirilmiĢtir. Bunda bazen bir boĢluk yapılmıĢ, bu boĢluğa gelecek nesillere
bırakılacak mesajlar yerleĢtirilmiĢ ya da üzerinde inĢaatın baĢlangıç tarihi, mimarı vs. bilgi
yazılı ayrı bir plaka konmuĢtur.

Burada da yeni çırak gelecek için bir teminat olarak oturtularak kendisine duyulan güven
peĢinen ifade edilerek üzerine sorumluluk yüklenmektedir. Eğer bunu anlıyorsa
Masonluğun öyle sıradan bir üyelik olmadığını idrak edecektir.

Daha sonra dul kesesi tutulur, ancak açıklama yetersizdir. Oysa Masonlukta önemli bir
yeri olan hayır ve yardımseverliğin vurgulanması lazımdır. BaĢka ritüeller daha
ayrıntılıdır:

Gerçek bir Hürmasonıın kalbinin açık ve seçik niteliği olan bir meziyet ve fazileti
yerine getimeğe davet ederek, yani hayır ve yardımseverliğinizi göstermenizi
isteyerek sizi sınamak istiyonım. Bu faziletin mükemmelliği konusunda ayrıntıya
girecek değilim. Çünkü, sizin bu duyguya sahip olduğunuzdan, yardım ve hayır
yaptığınızdan da şüphem yok.

Dünyanın dört bir köşesine yayılmış Masonlar arasında paye ve büyük servet sahibi
kimselerin bulunduğu inkâr edilemez. Ama, aramızda her türlü dert, sıkıntı, ıztırap,
sefalet ve yoksulluk içinde olanlar da vardır. Onlar için, her tekris edilenden, mali
durumuna, insaf ve adaletine göre, yardım istemek âdetimizdir. Bu itibarla,
gönlünüzden ne koparsa, lütfen Hasenat Emini Kardeşimize veriniz. Şundan da
emin olun ki, vereceğiniz miktar, ne olursa olsun, şükranla kabul edilecek ve olduğu
gibi yerine ulaşacaktır.

(Hasenat Emini keseyi tutar ve beklemeden)

Üstadı Muhterem, Yeni Kardeşimizin üzerindeki para ve her türlü kıymetli eşyası ve
madenleri alınmıştır. Eğer, yanında para bulunmuş olsaydı, gönül isteğiyle, seve
seve vereceğini söylüyor.

(Hasenat Emini yerine oturur)


Kardeşim, sizi bu güzel ve temiz duygunuzdan dolayı kutlarım. Sakın sizi, duygu-
larınızı hafife almak gibi bir düşünceyle denediğimizi zannetmeyin. Tanrı esirgesin,
bu niyet ve maksatlar bizim harcımız değildir.

Bunu üç sebepten yaptık. Birincisi, sizi sınamak, ilkelerinizi mihenge vurmak içindi.
İkincisi, üzerinizde para, değerli ve madenî eşya bulunmadığını Kardeşlere
göstermek içindi, aksi halde yapılmış olan törenin tekrarlanması gerekecekti.
Üçüncüsü de, günün birinde, yardımınıza muhtaç, yoksul ve darda kalmış bir
kardeşe rastladığınızda, kendinizin de Masonluğa fakir, parasız ve pulsuz girdiğiniz
bugünkü hâlinizi hatırlayarak, bu meziyeti, fazileti güleryüzle, karşılık beklemeden
yetine getirmeyi gönlünüze sokmak içindi.

Şunu da unutmayın ki, Masonlukta yardım, alanı mahcup, vereni de mağrur


etmeyecek biçimde yapılır. Madenlerinizi bundan böyle bir Masona yakışır gibi
kullanacağınızdan eminim.

Gene ritüeldeki önemli bir baĢka eksiklik kardeşlik zincirinin ne olduğunun


söylenmemesidir. Senelik Kelime zincir kurularak verilirmiĢ gibi anlaĢılabilir. Maksat
senelik kelimeyi vermek olsaydı, Üstadı Muhterem, eskiden olduğu gibi, yanına çağırıp
kulağına fısıldayıverirdi. Bir ritüeldeki kardeĢlik zinciri açıklaması çok güzeldir. Üstadı
Muhterem yeni kardeĢi sağına, Bir Önceki Üstadı Muhteremi de soluna alarak Ģunları
söyler:

Kardeşim, gördüğünüz gibi kollarımızı açtık, sizi aramıza aldık, kalplerimize soktuk.
Kenetlenmiş olan elleriniz, sizi, bize ve hakikat yoluna bağlasın. Kardeşlik Zinciri,
hakikatten, adaletten ve kardeşlik sevgisinden kopmadığınız sürece, bizim de sizi
bırakmayacağımızı gösteriyor. Kolların göğsün üstünde çaprazlanması, bir kardeşin
diğer kardeşin her ihtiyacında yardımına koşacağını ve onu daima koruyacağını
anlatıyor. Kolların, yandaki kardeşin kollarıyla birleşmesi, Masonlukta yardımın ne
kadar ileriye gidebileceğini gösteriyor.

Kardeşlik Zinciri, çift halkalıdır, böylece iki kere sağlamdır. Bunun iki anlamı vardır.
Birincisi, sizi aramıza nasıl aldığımızı gösteriyor. Siz Üstadı Muhteremin göğsünün
üstünden Önceki Üstadı Mühteremin ellerini tutuyorsunuz. Siz geleceği, Üstadı
Muhterem şimdiyi, Önceki Üstadı Muhterem de geçmişi temsil ediyor. Böylece,
geçmiş, hizmetin devamlılığını görmek için şimdinin üzerinden geleceğe bakıyor.
İkincisi de, zincir çift halkalı olduğundan, Evrenin Ulu Mimarı bir kardeşimizi Ebedi
Maşrıka çağırdığında, bir halka kopsa dahi, zinciri diğer halkalar tutuyor. Zincir, bir
süre zayıf kalıyor, ama her yeni kardeş, bu zinciri takviye ettiği için de yeniden
sağlamlamıyor. Bu akşam, Kardeşim, siz de, bu zincirin yeni bir halkası oldunuz.

Kardeşlik Zinciri, sağlamlığı üç kere test edildikten sonra bozulur; bu zincir gerilir,
ama asla kopmaz.

Her toplantının sonunda kardeĢlik zinciri kuranlarda da Ģöyle kısa bir açıklama vardır:

Kardeşlerim, unutmayalım ki bir zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır. Dileriz ki


zincirimiz hiç kopmasın, halkaları hep artsın, hiç eksilmesin. Ellerimizle kurduğumuz
zinciri birazdan bozacağız, ama gönüllerimizde kurduğumuz zincir hep bâki
kalacaktır.

AĢağı yukarı bütün ritlerde olduğu gibi, tekris töreni, toplantı kapatıldıktan sonra sofrada
devam eder. Bu sofra, resmî agap olmamakla ya da Ģölen Ģeklinde yapılmamakla birlikte,
mûtad toplantılardan sonraki sofradan farklıdır, ya da öyle olmalıdır.

Bugün tekris töreninden sonra genç masonlara, baĢka derneklerde yapıldığı gibi, harici
hayatları anlattırılmaktadır. Buna gerek yoktur. Son yıllarda unutulmuĢ olan ve bir çok
kardeĢimizin hiç bilmediği bir âdeti geri getirip yaĢatmak lazımdır. Bu sofrada, sıcağı
sıcağına tekris intibaları anlattırılmalıdır. Bir sonraki toplantının gündemine alınıp istenilen
intibalar çoğunlukla ritüelin ĢiĢirilmiĢ özetleri olmaktadır.

Çırak Tablosu

Masonluk, spekülatif anlamda, insan ve insanlık, operatif anlamda ise, inĢaat bilimi ve
sanatıdır. ĠnĢaat bilim ve sanatının insani öğeleri çırak, kalfa ve ustalardır. Usta inĢaatın
mimarıdır. Mimar, önce inĢaatın genel planını, daha sonra detay planlarını çizer. Bu
açıdan baktığımızda, Çırak Derecesi Tablosu, mimarın, Üstadın tasarladığı Mâbedin genel
planıdır.

Tekris sistemleri kiĢinin derece derece ilerleyerek olgunlaĢması üzerine kurulmuĢtur.


Bilgiler zamanla kazanılmakla birlikte, sistemin temel ilkeleri, geniĢ bir perspektif içinde
ve bir bütün olarak ilk derecede verilir. Masonlukta da böyledir. Çırak Derecesi yalnız bu
derecenin öğretilerini değil, en geniĢ biçimde genel Masonluk ilkelerini de içerir. O
bakımdan, Çırak Derecesi Tablosu, aynı zamanda Masonluğun da bir panoramasıdır.
Tablonun özellikleri

Localarımızdaki tablolar John Harris‟indir, o da bu resimlerin öncüsü olan Josiah


Bowring‟den esinlenmiĢtir. Aralarındaki baĢlıca fark sütunlarda ve merdivenlerdedir.

Bowring, Sütunlarını üçgen bir plana oturtmuĢtur; bir


Sütun Doğuda, iki Sütun Batıdadır. Bu, bizim eski Loca
düzenimizdeki, Üstadı Muhterem ve Nazırların kürsülerinin
yerleĢimi gibidir. Rite Français ve Rektifiye Ritinde de
böyledir. Merdiveni ise kuzeydoğuya doğru çıkmaktadır;
1.basamağında Ġman, 9.sunda Ümit, 12.sinde Anahtar,
15.de ġefkat vardır. Merdiven, ayrıca yerdeki Üç Büyük
Nurun üzerinden yukarıya çıkmaktadır.

Harris‟de, Sütunlar, Üstadı Muhterem ve iki Nazırın


kürsülerinin bugün bizde ve Emulation sisteminde olduğu
gibi yani Doğuda, Batıda ve Güneydedir. Resimde, batıdaki
Sütun Doğudakinin görüntüsünü kapatmamak için hafifçe Harris 1845
Kuzeye kaydırılmıĢtır. Sütunlar, sanki kuzeye doğru
geniĢleyen ve bulutlarda kaybolan bir tavanı taĢımakta, merdiven de Doğuya doğru
yükselmektedir. Merdivenin ilk 3 basamağında Haç, 4. ve 6. basamakları arasında
Anahtar, 7 ile 9. basamaklar arasında Gemi Çapası, 13 ile 15. basamaklar arasında Kupa
vardır; 10.dan 12.ye kadar basamakların arası boĢtur. Merdiven, önyüzünde iki paralel
hatla sınırlı bir daire Ģekli olan bir kürsünün üstüne konmuĢtur.

Tablonun açıklaması

Tablolar, bizde, tekris ve terfi törenlerinde Bir Önceki Üstadı Muhterem tarafından
anlatılır. Emulation‟da bu iĢi Üstadı Muhterem bizzat yapar. Yalnız, Ġngiliz Localarının
çoğu, son yıllarda, töreni uzatmamak için açıklama kısmını atlamaya baĢlamıĢlardır.

Emulation23 ve benzeri ritüeller ile Lecture dedikleri soru/cevaplı açıklamalar 24 ağırlıklı


olarak hıristiyanidir. Iskoçlar da bu tabloları almıĢlar ancak yorumlarından dinsel unsurları
olabildiğince temizlemiĢlerdir. Bizim tablo açıklamalarımız da Iskoçya‟nın The Modern
Ritual’ından alınmıĢtır:

23
Emulation Ritual, Lewis Masonic, 1986, s. 240-250.
24
The Revised Ritual of Craft Freemasonry, A. Lewis Ltd., 1962, s.200-213.
Hürmasonluğun bir özelliği hakikat ve akidelerini
örtmek için çok fazla sembolizm kullanmasıdır. Bu
Birinci Derece Çizim Tahtasında, ideal mason locasını,
daha geniş bir anlamda ise, nizamın hedefi evrensel
kardeşliğe ulaşmak olduğundan, insanlığı resmetmiş
bulunuyoruz. Locanın ortasında Kutsal Kanunun Kitabı
durur, bu olmadan hiçbir Loca tam sayılmaz, bu,
adaylar bakımından Tanrı’ya imanın zorunlu bir şart
olduğunu işaret eder. Bu imanı beyan etmek şartıyla,
üyelerimiz her ırk ve her inançtan alınır. Bu
evrensellik, locanın etrafında duvar bulunmamasıyla
da gösterilir. Dikkat edileceği gibi, Localarımız Doğuya
bakar. Bu üç nedenle yapılmıştır. Birincisi, fiziki ışığın
kaynağı Güneş Doğudan doğar; ikincisi, entelektüel
ışığın kökeni bilgi Doğudan gelmiştir ve üçüncüsü,
mânevi ışığın sembolü Mâbet Doğuya bakmıştır.
Böylece Localarımız Doğuya bakarak, ümitsizliğin batan güneşini Batıda arkalarına alırlar
ve Doğuda ümidin yükselişine ve yeni hayatın doğuşuna doğru bakarlar. Bir mason
Locasının çatısı yıldızlı gökkubbedir. Böylece, dileklerimiz kendiliğinden Göğe yükselirken
aynı zamanda oradan da ilham iner. Bir daire içindeki beş köşeli yıldız, bütün yönlerden
insanlığa panldayarak yansıyan ilahi iyiliğin yayılışını ifade eder. Mozaik döşeme,
nöbetleşe değişen neşe ve kederi, ışık ve karanlığı ile hayatın sembolüdür. Dünya
düzleminden manevi düzleme yükselmek ahlakî erdemleri uygulamakla olur, bunlar
merdivenin basamakları ile temsil edilmiştir, en büyükleri iman, ümit ve şefkattir. Bir
mason locası, akıl ve hikmet, kuvvet ve güzelliği ifade eden üç büyük sütuna dayanır. Akıl
ve hikmet, bütün girişimlerimizde bizi yönetmek üzere bilgiyi doğru kullanmaktan
ibarettir. Kuvvet, güçlüklerimizde bize destek olması için manevi imanımızdan, Güzellik
ise, iç insanı süslemek için gerçek doğruluktan gelir. Bunlar, aynı zamanda, Mâbedi inşa
ve Tanrı’ya adamasındaki akıl ve hikmetinden Kral Süleyman’ı, insan ve malzeme tedarik
ederek onu desteklemesindeki kuvvetinden Sur Kralı Hiram’ı, hepsini süslediği işçiliğinin
güzelliğinden baş mimar Hiram‘ı ima eder. Taş ocağından çıkarılan ana malzeme ham taş,
henüz bilimimizi öğrenmemiş tekrislinin zihninin remzidir. Kusursuz taş, ulaşmaya çaba
göstereceği güzelliği ve biçimiyle idealdir. Gördüğünüz gibi, halımızın çevresi çentiklidir;
bunlar insanlığı çevreleyen ilahi korumayı temsil eder, köşelerini süsleyen dört püskül
basiret, cesaret, itidal ve adaleti işaret eder.
Semboller

Tekris düzeninde, sistemin yani ritin genel ilkelerinin bir bütün içinde ilk derecede
verilmesi dolayısıyle, Çırak derecesi Tablosu, geniĢ bir anlamda, ideal Mason Locasını ve
tüm insanlığı gösterir. Bundan sonra gelen Kalfa ve Üstat tabloları bu bütünün parçaları
olacaktır. Nitekim de öyledir.

Anglosaksonların tarifine göre, Masonluk, alegoriler perdesi arkasına gizlenmiĢtir ve


sembollerle açıklanmaktadır. Açıklamaların çoğu Masonluğu antik Mısır misterlerine
götürmektedir. Eski Mısır‟da da, birtakım iĢaret ve semboller kullanılmıĢ, bilgiler,
efsaneler yalnız sınavlara dayanabilmiĢ, lâyık ve müstahak olduklarını ispat edebilmiĢ
inisiyelere açıklanmıĢtır. BaĢka misterlerde de durum aĢağı yukarı aynıdır.

Localarımızdaki veya resimlerdeki semboller, öğeler, Ģekiller, birakım erdemleri, etik


ilkelerini ifade eder. Bu somut ifade, görülenin arkasındaki anlamın akıl ve gönülle
duyulup yaĢama da uygulanması için ahlâki rehber niteliğindedir. Locada hiçbir Ģey
anlamsız, oraya buraya yerleĢtirilmiĢ nesneler değildir.

Locanın yerleşim planı

Ritüellerin yazdığı, pratikte de olduğu gibi, Loca bir dikdörtgendir. Bu dikdörtgen 25, eski
terimle, bir Uzun Kare‟dir. Uzun kare, kenarları ikiye bir veya bire yarım oranında veya
ortasından kesilmiĢ bir karenin yarısı olan dikdörtgendir. Bu ölçülerdeki Uzun Kare,
Locada Nuru Ziya‟ya açılan yoldur.

Klâsik mimaride, Mâbet için en uyumlu ve en ideal oranlar


kullanılmıĢtır. ĠnĢa planında, mükemmele en yakın bir
dikdörtgenin eni 1, boyu 1,618‟dir. Bu da, ölçü olarak, altın
kesittir26. Bu orandaki dikdörtgen Ģekil, mekâna yön verme modeli olarak kullanılmıĢtır.
Aynı Ģekil, zaman modeli olarak da kullanılabilmektedir. Bu durumda, Loca, ölçüleri
mekân içinde sonsuz, zaman içinde ebedi olan mekân-zaman modeli olarak kabul
edilebilir. Bu model, yani Loca, evrenin imajıdır.

25
Emulation ritüelinde “parallelepipedon”.
26
Altın kesit (altın oran, altın bölüm, altın modül), insan vücudunda, doğada bulunan orandır. Buna göre,
küçüğün (a) en büyüğe (b) oranı, en büyüğün (b) bütüne (a+b=c) oranına eĢittir. Cebirsel olarak, a/b = c/a
veya a/b = a+b/a olarak yazılabilir. Ġkinci derece denklem çözüm formülü ile çözüldüğünde iki kök ortaya çıkar.
Biri, 1.61803398875.., diğeri 0.61803398875... 1.618 altın sayının değeri Φ, 0.618 de 1/Φ dir. Bu,
matematikten sanat dünyasına hemen hemen herkesi etkilemiĢ, Leonarda da Vinci‟den Corbusier‟ye kadar
birçok sanatkâr bu ilahi oranı kullanmıĢtır.
Loca, evrenin modeli olarak, kadastro ölçüleriyle tanımlanamadığından, “Doğudan Batıya,
Güneyden Kuzeye, Nadirden Zenite uzanır” diye tarif edilir. Locanın böyle tarif edilmesi,
tüm Masonların Büyük ve Evrensel bir tek Loca içinde oldukları düĢüncesindendir 27. Bu
kadar sınırsız tarif edilmesi de, Bilimin evrenselliğini, bir Masonun gönlündeki insan
sevgisinin büyüklüğünü ifade edebilmek içindir. Emulation‟da, bu “bir Masonun şefkatinin
basiretten başka sınır tanımadığı” Ģeklinde açıklanmıĢtır.

Anglosakson ritüellerinin büyük çoğunluğunda, Locanın Doğudan Batıya uzanması Ģu üç


nedene dayandırılmıĢtır. Birincisi, Tann’nın şanı ve Masonluk sisteminin merkezi olan
Güneş Doğudan doğup Batıdan batmaktadır. Ġkincisi, bilim ve uygarlığın kökeni Doğudur,
buradan Batıya yayılmıştır. Üçüncü neden ise, daha sonraki bütün mâbetlere örnek olmuş
Süleyman Mâbedi Tanrı’nın emriyle Doğu-Batı yönünde inşa edilmiştir. Bu nedenlerle,
bütün ibadet yerleri gibi, usûlüne göre ve muntazam teşkil olmuş Localar böyledir ve
böyle olmak zorundadır.

Loca, böyle yerleĢtirildikten sonra, sıra kutsallaĢtırmaya gelir. Tabii bu Locayı cami, kilise
vb. bir yere benzeterek tapınmak için değil, kutsal bir hava yaratmak içindir. Locayı
kutsal kılan da oradaki mikrokosmosların, insanların makrokosmos evrenle
bütünleĢmeleridir, Locaya hâkim olan temiz havadır, yapılan iĢtir. Locada yapılan iĢ kral
sanat, muhteĢem sanat, kutsal sanattır. Burası, ritüeldeki ifadeyle, “yalnız bizim için
değil, tüm insanlar ve insanlık için bir sulh ve sükûn Mâbedi inşa etmek” için çalıĢtığımız
ve buna uygun olarak düĢünüp ve davrandığımız yerdir. Böyle olduğu için de Loca Mâbet
olur.

18. yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkmıĢ Anglosakson ritüellerine göre, Loca,
kutsal bir temel üzerine oturur. Çünkü, Kudüs Mâbedinin oturduğu toprak Tanrı tara-
fından kutsal kılınmıĢtır. Bu da, Ġbrahim‟in verdiği kurbanın, Davud‟un dualarının,
Süleyman‟ın Tanrı Evini inĢa ettirmesinin Tanrı'yı hoĢnut etmiĢ olduğu bu üç nedene
dayandırılmıĢtır. Bir baĢka ritüelde, kutsallık, Tanrı‟nın Musa‟ya bastığı yerin kutsal
olduğunu söyleyerek çarıklarını çıkartmasını istemesine, bir baĢkasında buraya Tanrı‟nın
adının yazılmıĢ olmasına bağlanmıĢtır.

Üç Sütun

Yeri ve yönü bu Ģekilde belirlenmiĢ olan Locanın çatısı, Akıl ve Hikmet, Kuvvet ve Güzellik
adlarındaki üç sütunun üzerinde durur. Tablodaki bu üç sütun, Mâbetlerimizde, kürsüye

27
Bu ifadeden dolayı düzensiz Masonların da aynı Loca içine alınmıĢ oldukları yorumlanabilir. Unutulmamalıdır
ki, düzen konusu Masonluğun özüyle değil, idari, diplomatik yapısıyla ilgilidir.
dıĢından bitiĢik olarak (güneydoğu, güneybatı ve kuzeybatı yönlerinde) yerleĢtirilmiĢtir.
Kuzeydoğuda sütun yoktur ama sanki dördüncü bir Sütun daha varmıĢ gibidir. Bu
dördüncü Sütun vardır, ama ölümlü gözlere gözükmez, denilir. Gönye biçiminde
dizildikleri düĢünülürse, tabanı Batıdadır.

Emulation ritüelindeki açıklamaya göre, Evren Yüce Yaradan’ın Mâbedidir. Akıl ve Hikmet,
Kuvvet ve Güzellik O’nun yaptıklarının Sütunları olarak tahtının etrafında dururlar. O’nun
Akıl ve Hikmeti sonsuzdur, Kuvvetiyle yapamayacağı hiçbir şey yoktur, Güzelliği uyum ve
düzenle yarattığı her şeyde parıldamaktadır. Gene bu ritüele göre, Akıl ve Hikmet, Kuvvet
ve Güzellik adlarıyla anılan sütun başlıkları olmamakla birlikte, bu niteliklerine Dor, İyon
ve Korent üslûpları yakışmaktadır.

Bir yoruma göre, Akıl ve Hikmet Nuru Ziyanın mutlak değiĢmezliğini. Kuvvet Nuru Ziyanın
mutlak gücünü, Güzellik Nuru Ziyanın uyumlu birliğini iĢaret etmektedir. Bu üçlü,
Masonlukta, birbirlerinden ayrılmayan bir bütündür.

Bu üç sütuna, Ġman, Ümit, ġefkat – Doğu, Güney, Kuzey – Tuz, Kükürt, Cıva – Erkek,
Kadın, Çocuk – Oziris, Ġzis, Horus - Kral Süleyman, Sur Kralı Hiram, Mimar Hiram - Üstadı
Muhterem, I.Nazır, II.Nazır gibi çeĢitli üçlemeler yakıĢtırılmaktadır.

Gökyüzü

Tabloda görüldüğü ve anglosakson ritüellerinde açıklandığı gibi, Sütunların tuttuğu


Locanın çatısı, Hür Masonluğun ilkeleri itibariyle ifadesini Tanrı inancında, bütün insanlığa
hayır ve hasenat yolu ile hizmette ve evrensel kardeşliğin birliğinde bulan bir Mason
Locasının kubbesi yıldızlarla süslü gökyüzüdür.

Loca evren olduğuna göre onun da göğü olacaktır. Gökyüzü, ilahi göksel bir Varlığa olan
inancı ifade bakımından da evrensel bir semboldür. Kıta Avrupası, özellikle de Fransa‟daki
Locaların tavanları mavi ve yıldızlarla süslüdür. Birçok yerde tavanlar ayrıca kubbe
biçimindedir. Bu gök, sınıf ve renk farkı gözetmeksizin tüm insanları kucaklar.

Bulutlar, güneĢ, ay ve yedi yıldız, önce John Cole tarafından 1801‟de kullanılmıĢ, ondan
daha sonrakilere geçmiĢtir.

Yakub’un merdiveni
Gökyüzü, sembolizmde, ulûhiyetin, sonsuz güç ve kudretin kaynağı olarak görülmüĢtür;
çünkü göklere ulaĢılamaz. Göklere çıkmak kutsallıkla
bütünleĢmek demektir. Ritüellere göre, göğe bir merdivenle
çıkabilme ümidi vardır. Bu, 18.yüzyılın ilk yarısından sonra
ritüellere girmiĢ olan Yakub‟un merdivenidir. Bizde tablodan
kaldırılmıĢtır. Merdivenin Tevrat‟ta hikâyesi Ģöyledir28:

Yakob, babasına, hîle ile kendisini kutsallaştırmasına kızan


kardeşi Esav’dan kaçar; Harran taraflarında bir yere gelir ve
gece bastırdığı için başının altına yastık olarak bir taş koyup
uyur. Rüyasında, yerle gök arasında kurulmuş bir merdiven
görür. Rabbin melekleri bu merdivenden inip çıkmaktadırlar.
Tanrı da Yakub’un üzerine gelir ve ona bu diyan kendisine ve
soyuna vereceğini, soyunun yerin tozu kadar kalabalık olacağını, dört bucağa yayılacağını
söyler ve ona her gittiği yerde kendisiyle birlik olmayı vaadeder.

Bazı tablolarda, bu merdivenin yalnız üç basamağı vardır, bunlar üç hıristiyani erdemi,


Ġman, Ümit, ġefkat, iĢaret etmektedir. Bazı tablolarda ise pek çok basamak vardır, bunlar
da pek çok erdemi göstermektedir. Bazı resimlere, bu erdemlerin baĢharfleri konmuĢtur;
bazılarında ise, bunların yerine üç kadın figürü yapılmıĢtır. Ġman‟ı temsil eden kadın
elinde bir Haç, Ümit‟i temsil eden kadın Gemi çapası tutmaktadır. ġefkati temsil eden
kadının kucağında ise bir çocuk vardır. Gene bazı resimlerde, ġefkat ve Hayırseverliği
temsilen bir de Kalp görülmektedir.

1870‟lerden sonraki çırak tablolarına, Haç, Gemi Çapası, iĢaret eden bir El‟le bir Tas
girmiĢtir. El ve Kupa, ġefkati temsil etmektedir. Dinsel yoruma göre ise, Tanrı, El‟iyle
Kutsal Tası29 Göklere kaldırmakta, Parmağıyla da kutsal kitapları iĢaret etmektedir.

Derece resimleri birbirinden değiĢik olmakla birlikte, büyük bir kısmında, rüyayı temsilen
merdivenden inip çıkan melekler vardır.

Nurlar

Bugünkü Masonik literatürde geçen “Üç Büyük Nur” ve “Üç Küçük Nur” ayırımına eski
belgelerin hiçbirinde rastlanmamaktadır. Bunların büyük bir çoğunluğunda yalnız “üç
nur”dan bahsedilmektedir. Bunlar da ya mum ya da içeriye gün ıĢığının girdiği
pencerelerdir. Nur ayırımı 1760‟lardan sonra ortaya çıkmıĢtır.

28
Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, 1966. s.41.
29
Kutsal Tas, Ġsa‟nın son yemeğinde kullandığı ve Graal (günahlardan arıtan) denilen tastır. Ġsa‟nın çarmıhta
asılı iken kanının bu tasa toplandığına inanılmaktadır. Tasın akıbeti meçhuldür. Bu tasla ilgili olarak da bir çok
efsane uydurulmuĢtur.
Üç elyazmasında30 üç nur “Üstat Mason, Nazır ve Kalfa” dır. 1700 yılına ait Sloane
elyazmasında31 ise, üç nur “güneĢ, üstat ve gönye”dir. AĢağı yukarı birbirlerinin aynı olan
üç belgede32 12 nur sayılmaktadır: “Baba, Oğul, Kutsal Ruh, GüneĢ, Ay, Üstat-Mason,
Gönye, Cetvel, ġakul, Ölçme Ġpi, Tokmak, TaĢçı Kalemi. Burada, günümüzün üç büyük
nurundan yalnız gönye bulunmaktadır, Kutsal Kanunun Kitabı ve Pergelden hiç bahis
yoktur. Kutsal Kanunun Kitabı, Gönye ve Pergel 1710 tarihli Dumfries elyazmasında
33
var, ama nur değil, locanın direkleridir.

1730‟a kadarki metinlerin büyük bir kısmında, nurların yerleri de gösterilmektedir; bunlar
“Doğuda, Güneyde ve Batıda”dır. Bazı metinler, ayrıntıya girmeden, bunların “insanlan
aydınlatmak için” olduklarını yazmaktadır.

Masonry Dissected‟da (1730)34 üç nur vardır, bunlar da “GüneĢ, Ay ve Üstat-Masondur.


Ayrıca bir notla, bu nurların yüksek Ģamdanların üzerinde duran üç geniĢ Mum olduğu
tasrih edilmiĢtir.

1730‟dan 1760‟a kadarki yayınlar35 eski belgelerin tekrarı olduğundan nurlarda değiĢiklik
veya yenilik görülmüyor. Nurlar, ilk defa 1760‟ta yayınlanan Three Distinct Knocks‟un
1768 baskısında belirlenip ayrılıyor. Kutsal Kitap, Gönye ve Pergel Masonluğun üç büyük
nuru oluyor; “Masonluğun üç küçük nuru” Üç Mum da “GüneĢ, Ay ve Üstat Mason”u 36
temsil ediyor.

1737 ile 1745 yılları arasındaki fransız metinlerinde ise “Üç Büyük Nur” denilen üç Mum
vardır, bunlar da “GüneĢ, Ay ve Üstat Mason”dur.

Üç Küçük Nur: Güneş, Ay ve Üstat-Mason

Loca, evreni temsil ettiğine göre, evrendeki öğeler, GüneĢ, Ay ve Yıldızlar, doğal olarak,
burada da bulunacaktır. Tabloda Ay‟ın etrafında yedi yıldız vardır. Yıldızların, genel
olarak, haftanın yedi günününü, yedi gezegeni, bir Locayı tam ve kusursuz yapan yedi
Masonu temsil ettiği söylenmektedir.

30
The Early Masonic Catechisms, Manchester University Press, 1963: The Edinburgh Register House MS, 1696,
s.32; Chetwode Crawley MS, tahminen 1700, s.37; The Kevan MS, 1714-20, s. 43.
31
a.g.e., s.48.
32
a.g.e., The Whole Institution of Masonry, 1724, S. 81; The Whole Institutions of Free-Masons opened, 1725,
s.87; Graham MS., 1726, S.91.
33
a.g.e., s.62.
34
a.g.e., s.163.
35
“Exposures” adı altındaki bu yayınlar harici âleme verilmiĢ belgeler veya ifĢaatlardır.
36
Üstat Mason‟dan kastedilen Üstadı Muhterem.
Emulation ritüelinde, Güneş ve Ay Tanrı’nın habercileri olarak açıklanmıĢtır. Kutsal Kitap,
Gönye ve Pergel de Locanın eĢyalarıdır37. Ancak Lecture‟larda, üç küçük nur, GüneĢ, Ay
ve Üstadı Muhterem‟dir. Yerleri de Doğuda, Batıda ve Güney‟dedir, maksat “Doğudan
doğan, Güneyde en yüksek noktasına çıkan ve Batıda batan Güneşin çizdiği yolu işaret
etmektir... Güneş güne hükmetmek, Ay geceyi yönetmek, Üstadı Muhterem de Locayı
hükmedip yönetmek içindir”„. Bu GüneĢ, Ay, Üstadı Muhterem triosuyla ilgili olarak, Biz
insanlar nasıl Güneş ve Ayın kutsanmış ve hayırlı etkisiyle sosyal yaşamımızın görevlerini
yerine getirebiliyorsak, Hürmasonlar olarak Mesleğimizin bizden beklediği görevleri de
Üstadı Muhteremin özen ve öğretisiyle yerine getirebiliyoruz, deniyor.

Bizim Loca dekorumuzda bu üç Nur Doğudadır. Üçlemeyi tabloda GüneĢ ve Ay‟la Yıldız
bütünlemektedir. Üstadı Muhterem burada Yıldız‟la özdeĢleĢmiĢtir, denilebilir. Göksel
cisimler gibi Üstadı Muhterem de aydınlatır.

GüneĢ ve Ay, bir zaman-mekân iliĢkisi anlatır.

Toplantılar, ritüel olarak, tam öğle vaktinde, baĢlar, gece yarısında sona erer.
Davetiyelere göre, toplantılar 18.30 veya 19.00‟da baĢlıyor, 21.00‟de de bitiyor olabilir
ama Locada farklı zaman ölçüsü kullanılır. Bundan maksat, harici zaman ölçüsünden
çıkarak zamanın yutmasından kurtulmak ve böylece ölümsüzlüğü yakalamaktadır. Bir
baĢka ifadeyle, kutsanmıĢ mekânda zaman da kutsanmıĢtır. Loca çalıĢmalarının bilinen
saat zamanına bağlı olmaması, ya da ölçülemeyen bir zaman kullanılmasıyla ebedi bir
Ģimdiki zaman yaratılır.

Locanın açılacağı saatte, güneĢ Zenit‟te yani gökyüzünde en yüksek noktasındadır. Bu,
güneĢin en fazla aydınlattığı ve dolayısiyle Locada orta sütunların yakıldığı zamandır.
Mâbedin aydınlanmasıyla, tüm kardeĢler harici dünyadan tamamiyle koparak kutsal
dünyaya girmekte, gönülleri bir anda nuru ziya ile dolmaktadır.

Loca, açılıĢın diğer ucunda, güneĢ Nadir'deyken kapatılır. Mâbedin kararmasıyla da,
açılıĢta aydınlanan gönüller sanki karanlıklara göülür. Ancak bir Mason için mutlak bir
karanlık asla söz konusu değildir; çünkü, Locanın Nur‟u, harici dünyaya dönmek üzere
Batı kapısından çıkacak herkesin içine iĢlemiĢtir.

GüneĢ ve Ay‟a, almak-vermek, yansıtmak-neĢretmek, öğrenmek-öğretmek, etkilenmek-


etkilemek, susmak-konuĢmak, diĢi-erkek gibi değiĢik karĢıt anlamlar da verilmektedir.

37
s.245.
Tablonun ortasında görülen, daire içindeki BeĢ KöĢeli Yıldız, ritüellerdeki tariflere göre,
“Tanrısal kudretin insanı yaratma eylemini, insanın temizlenerek yücelişini, evrendeki
uyum ve dengeyi simgelemektedir”. Yakub‟un merdiveni bulunan Loca Tablolarında, bu
yıldız, erdem merdiveninin zirvesini iĢaret eder. Bu yıldız, Tabloda, bir daire içindedir ve
etrafına ıĢık saçmaktadır. Bundan dolayı da, bu yıldızın adı, Alev Saçan Yıldızdır.

BeĢ KöĢeli Yıldızın saçtığı ıĢık Masonlukta evrenselliği iĢaret eder. Bu yıldız, gerçek nurun
merkezidir; insanı yücelten düĢüncenin sembolü, Zekâ ile Bilimin iĢaretidir. Çevresindeki
daire mükemelliğin sembolüdür. Merdivenin üstünde olması da Masona hedefini iĢaret
etmektedir. Zirveye çıkabilen, bu yıldız gibi parlayacak, etrafına ıĢık saçacaktır.

Hıristiyani yorumlara göre, Alev Saçan Yıldız, Mesih‟i yani Ġsa‟yı temsil etmektedir 38. Bu
yıldız, Kutup Yıldızı olarak da tanımlanır. Kutup yıldızı, evrensel sembolizmde,
gökkubbenin ebediyen etrafından döndüğü mutlak merkez olarak kabul edilmiĢtir. Bu
yıldız kılavuzdur, yol gösterir.

BeĢ köĢeli Yıldız, eski Mısır‟da, mevsimlerin sebebi, çalıĢmanın imajı olan GüneĢ‟in ve
Ġzis‟in oğlunun sembolü, aynı zamanda da altın sayının modelidir. Bazı Loca Tablolarında
bu yıldız yedi uçludur; ritüeline göre, hayatın kaynağı olan GüneĢi temsil etmektedir.

Üç Büyük Nur: Kutsal Kitap, Gönye ve Pergel

“GüneĢ, Ay ve Üstat Mason (Alev Saçan Yıldız)”, “üç küçük nur” olarak kalırlarken,
zamanla, Anglosakson Masonluğu, Üç Büyük Nur, Kutsal Kitap, Gönye ve Pergelin
arasından Kutsal Kitabı tek olarak ön plana çıkartarak yalnız Kutsal Kanunun Kitabının
esas olduğu söylemiĢtir39. Kutsal Kanunun Kitabı, “kişinin kendi özel inancına göre
üzerine ettiği yemini veya verdiği sözü kutsal kılan Kitap”tır40. Buna göre, bu Kitap,
müslüman Mason için Kur‟an, yahudi için Tevrat‟tır. Ancak, yorumculara göre, salt
müslümanlardan oluĢan bir Locada yalnız Kuran‟ın bulundurulması da kabul edilemez,
Kitabı Mukaddes mutlaka olmalıdır. Zira, birçok sembol, alegori, lejand Kitabı
Mukaddes‟ten alınmıĢtır.

Ancak, Batı Masonluğunda, kürsünün üzerine yalnız Kitabı Mukaddes durur. Doğuda
kürsü çok daha zengindir. Örneğin, bizde Kuran‟ın yanında, Tevrat ve Ġncil de açılır.
Ġngiltere‟ye bağlı 7178 No.lı Singapur Locasında, ayrıca, Budistlerin Mahayana tarikatında

38
Ġncil, Matta, II, 9-10.
39
Ġngiltere BirleĢik Büyük Locasının 4 Eylül 1929‟da kabul ettiği ve ingiliz jürisdiksiyonunca tanınmak isteyen
Büyük Locaların uymaları gereken temel ilkelere iliĢkin bildirinin 6.Maddesi.
40
Mesleğin Temel Hedefleri ve ĠliĢkileri baĢlıklı ve 7 Eylül 1949‟da kabul ettikleri bildirinin 4. Maddesi. 1989‟daki
deklarasyonlarında bağlayıcılık yoktur.
olanlar için Dhammapadra, Hindular için Gita, Sikhler için Grandth Sahib, Parsiler ve
ZerdüĢtler için Zend Avesta ile toplam yedi kitap vardır. Locada Kitabı Mukaddes Ġncil
kısmından açılmaktadır. Amerikan Masonluğunda, birçok Obediyans‟ta, Kitabı Mukaddes
(King James çevirisi) her derecede belirli sayfalarda açılır: Çırak Derecesinde Mezmur
133, Kalfa Derecesinde Amos VII, 7-8, Üstat Derecesinde Vaiz XII, 1-7. Kur‟anda da
açılacak yerleri belirlemiĢler: Âli Ġmran, Âyet 103, Bakara, Âyet 255, Bürûc, Âyet 12-16.
Ancak bu, inançtan öteye inanç biçimini de tarif etmek olur ki Masonluğun iĢi değildir,
Masonluğu özünden çıkartıp baĢka kurumlara benzetir. Bizde Üç Kitabın herhangi bir
yerinden açılarak birlikte yerleĢtirilmesi ideal ve doğru olanıdır.

Gene bu Singapur Locasında gönye ve pergel Kutsal Kitabın üzerinde durur. Ancak Aday
yeminini baĢka bir kitap üzerine yapacak olursa, baĢka bir takım gönye ve pergel
getirilerek o kitabın üzerine konmaktadır. Kuran genel olarak beyaz bir örtüyle örtülü ve
kapalı durmakta, yemin edilecekse açılmaktadır. Ayrıca müslüman olmayan birisine,
elinde eldiven yoksa, tutturulmamaktadır.

Diğer taraftan Hindistan Büyük Locasında Yemin Kürsüsü üzerinde altı Kutsal Kitap vardır.
Budist olmadığı için Dhammapadra bulunmamaktadır.

“Üç Büyük Nur”un üzerine konulduğu Yemin Kürsüsü, antikçağda Tanrılara sunulan
kurbanların kesildiği kurban ya da sunak taĢıdır. Buradan kilise düzenine girmiĢtir. Batı
Masonluğundaki Loca düzeninde, bu kurban taĢının tekabül ettiği yer, yani yemin kürsüsü
Üstadı Muhteremin önündedir. Bizde, aĢağı yukarı Locanın ortasındadır. Burası, bizim için
bir sunak değil, bir varlığın, bir eylemin, bir olayın kutsallaĢtığı yerdir. Burası, millî ve
manevi değerleri, kültürleri çok farklı olan insanların evrensel kardeĢlik zincirine
katıldıkları merkezdir.

Tabloda, kürsünün ön yüzünde, bir daire, içinde bir nokta ve dairenin iki kenarında da iki
paralel çizgi görülür. Emulation‟da, bu daire Kuzeyde ve Güneyde iki paralel hatla
sınırlıdır. Biri Musa’yı, diğeri Kral Süleyman’ı temsil eder. Bu dairenin üst kısmında Kutsal
Kitap durur... Bu dairenin çevresinde dolaşırken mutlaka bu iki paralel hata dolayısıyla
Kutsal Kitaba temas ederiz;ve bir Mason kendisini böyle bir çerçeve içinde tutacak olursa
sapmayacaktır41, denilmektedir.

Daire içinde bir noktanın sembolizminin kaynağı meçhuldür. Sembolizmde ise, nokta,
güneĢi, paralel hatlar yengeç ve oğlak dönencelerini ifade etmektedir.

41
Bazı Lecture‟larda din unsuru ön plana çıkartılarak “günah iĢlemeyecektir” denilmiĢtir.
Yorumlandığında, nokta, masonun düĢünce ve davranıĢlarındaki ölçüyü, yani iyi, doğru,
âdil ve Ģerefli olmayı iĢaret etmektedir. Daire ise, masonun dünyasıdır. Çemberdeki her
nokta, merkeze göre, aynı mesafede olduğundan da, daire, eĢitliği sembolize etmektedir.

Gene bir baĢka yoruma göre, nokta, eni ve boyu olmadığı için, insanın tek baĢına
anlamsızlığını ve diğer insanlara bağımlılığını anlatmaktadır. Daire ise mükemmelliğin,
ulûhiyetin sembolüdür. Buradan, daire ve nokta, birlikte mütalâa edildiğinde, insanın Ġlahi
Kudrete imanını ifade etmektedir.

Operatif masonlukta, dairenin pratik bir iĢlevi vardır. Pergelle bir daire çizildikten sonra,
bu dairenin merkezinden bir doğru geçirilip, doğrunun daire çemberini kestiği nokta
iĢaretlenir. Çemberin üzerinde herhangi bir baĢka nokta daha alınarak bu nokta ile
dairenin merkezi ve çemberi üzerindeki diğer nokta birleĢtirildiğinde tam ve kusursuz bir
dik açı elde edilir. Bu dik açı, Ģu veya bu nedenle bozulmuĢ, hasarlanmıĢ, hassasiyetini
yitirmiĢ avadanlıkları, baĢta gönye olmak üzere, test etmekte kullanılmıĢtır. Buradan
spekülatif Masonluğa aktarıldığında, daire içinde bir nokta, düĢünce ve davranıĢların test
edilmesini, sınanmasını anlatır.

Yardımcı öğeler

Tabloyu bazı yardımcı öğeler bütünler. Bunlar, Locanın zemini, bazı avadanlıklar ve
resmin dıĢ bordür süslemesidir.

Locanın Zemini, siyah ve beyaz taĢla döĢenmiĢtir. DöĢemelerin renkli mermer plaka veya
geometrik desenli mozaikle kaplanması Roma inĢaat sanatının bir özelliğidir. Süleyman
Mâbedinin döĢemesi olarak da düĢünülen mozaik ya da damalı döĢeme, yorumculara
göre, Ġyilik ile Kötülüğü, Ruh ile Maddeyi, Karanlıklar ile Nuru Ziyayı temsil etmektedir.
Ġçice dokunmuĢ siyah ve beyaz taĢları birbirinden ayıran dıĢ çizgi, tekrislinin takip edeceği
gizemli yolu göstermektedir. Bu gizemli yol harici gözlere kapalıdır.

Damalı döĢeme, evrende, gece ve gündüz, iyi ve kötü, sıcak ve soğuk gibi tezatların
hâkim olduğunu gösterir; ayrıca insan kaderinde mutlulukla mutsuzluğun daima birbirini
kovaladığını anlatır. Mozaik döĢeme, nöbetleĢe değiĢen neĢe ve kederi, güneĢ ıĢığı ve
gölgesi ile hayatın remzidir.
Tabloda hareketli mücevherler denilen Gönye, Tesviye ve ġakul vardır. Bunlar, Üstadı
Muhterem42 ve Nazırların bijularıdır. Bunlara hareketli denilmesi, bunların Ġs‟adla birlikte
yeni görevlilere devredilmelerindendir. Amerikan Masonluğunda bunlar hareketsiz
mücevherlerdir. KiĢi değiĢir ama bunlar kalır demiĢlerdir.

Ayrıca, üç de sabit mücevher vardır. Bunlar Ham TaĢ, Mikâp TaĢ ve Çizim Tahtasıdır.
Bunlar, kardeĢlerin üzerlerinde düĢünmeleri için Locada devamlı durdukları için
“sabit”tirler. Ham TaĢ, üzerinde çalıĢması için Çırak Masonundur; Mikâp TaĢ ehliyetini
ispat etmiĢ sanatkâra yani Kalfaya aittir. Çizim Levhası ise, Ustanındır. Bunlar da
Amerikan Masonluğunda kiĢilere tahsis edilmiĢ oldukları için hareketli sayılmıĢlardır.

Resim çentikli bir bordürle çerçevelenmiĢtir. Emulation‟a göre, bordür güneĢin etrafındaki
gezegenlerdir. Bordür, sanatkârın kendine göre yaptığı süslemedir. Aynı kimse aynı
tablodan bir tane daha yaparken bordürü değiĢtirmiĢtir. Yorumcular, bordürlerin,
Fransa‟da lacs d‟amour denilen (∞) biçiminde 12 düğümlü kordondan mülhem olduğunu
söylüyorlar. Kordon kardeĢlik zincirini sembolize ediyor. Bazılarına göre de, kordon ve
düğümler, bir zamanlar Fransa‟da dulların yaka ve kollarına taktıkları iĢaretten gelir;
bununla da, Hiram‟dan sonra tüm Masonların “dul kadının çocukları” olarak kaldıkları
ifade edilir. Bu kordon, bir baĢka görüĢe göre, operatif masonların inĢaatın sınırlarını
tesbit ettikleri ipten baĢka birĢey değildir.

Bordürün köĢelerinde birer püskül vardır. Püsküller, büyük bir çoğunluğun düĢüncesine
göre, resimli örtü yerden kaldırılıp masanın ya da tezgâhın üzerine alındığında kaymaması
veya uçmaması için köĢelere konulan ağırlıklardır. Anglosakson ritüellerinde, bunlara
Ġhtiyat ve Basiret, Ġtidal, Metanet ve Cesaret, Ġnsaf ve Adalet erdemleri yakıĢtırılmıĢtır.

Locanın kapanışı

Tekris töreni olsun veya olmasın, Loca, mazeretlerin bildirilmesinden, yararlar üzerine söz
alınıp konuĢulduktan (Tekris Törenlerinde yararlar üzerine söz verilmesi mûtad değildir)
sonra kapatılır. KapanıĢta bazı ilkeler vurgulanır. Taahütlerin Loca dıĢında da uygulanarak
Masonluğun yaĢam biçimine dönüĢtürülmesi, ketûmiyet, samimiyet, sadakat, eĢitlik,
doğruluk, güven, kardeĢlik sevgisi tavsiye ve telkin olunur.

Emulation‟da, Üstadı Muhterem, üç defa, “Herhangi bir Kardeşin Hür Masonluğun genel
veya bu Locanın özel yararı için teklif edeceği birşey var mı? diye sorar. Birincisinde,

42
Bu, Ġngiltere Büyük Locasında böyledir. Iskoçya Büyük Locasının Üstadı Muhterem bijusu 90° lik daire Yayı
üzerinde Gönye, Pergel ve ortada GüneĢtir ve bizim de onlardan alıp 1967 Konvanında kabul ettiğimiz bijudur.
Sekreter, Büyük Üstat veya Büyük Loca tarafından gönderilmiĢ levhaları duyurur.
Ġkincisinde, Sekreter, diğer Localardan gelen levhaları okur. Üçüncüsünde, KardeĢler söz
alıp konuĢurlar. Ne Emulation‟da, ne de baĢka bir ritte, baĢka hiçbir Büyük Locada,
bizdeki gibi gereksiz evrak okunmaz ve de Masonlukla uzaktan yakından ilgisi olmayan
konuĢma yapılmaz. Çünkü, sokaktaki asgari saygı Masonlukta fazlasıyla vardır, içi boĢ
yazı veya sözlerle kimsenin baĢkasının vaktini almaya hakkı yoktur. Zaman kaybı
Sekreterlerin kalıp baĢlıkları ve kapak yazılarını, imzalar dahil, aynen okumalarından, söz
alanların sokak iĢlerini içerde anlatmak heyecanından kaynaklanmaktadır. Bunlardan
Ģikâyet yoktur, hattâ pek de memnun olunmaktadır ki böyle sürüp gitmektedir. Oysa
zamanı Locada ve KardeĢ Sofrasında tüketmek yerine değerlendirmek herhalde daha
gerekli ve faydalıdır.
Açıklamalar

Localarda maalesef eğitim yapılmadığından ya da her türlü lüzumsuz konuĢma eğitim


sayıldığından, uydurma, fantezi yorumlar gittikçe artmakta, hemen hemen herĢey
aslından baĢka yerlere çekilmektedir. Uydurmalar arttıkça bunların etrafında birtakım
yeni fikirler de türemektedir.

YanlıĢlar, boĢluklar üzerine eğitim olmayacağından öncelikle yapılması gerekenler var.

Bir kere, bizim Masonluk anlayıĢımızın temel hatları iyice tesbit edilmeli ve her türlü
müktesebat bunun üzerine gözden geçirilerek düzeltilmelidir. Bununla ilgili birkaç örnek
vermek isterim.

Biz bunları kabul ve beyan ediyoruz demediğimiz için Büyük Loca Tüzüğünün baĢına
kerhen alınmıĢ gibi duran prensipler arasında üçüncü derece menkıbesi sadece Alpina
Büyük Locası metninde ve “tören”lerinde yer alır diye geçer. Bizim de oradan aldığımız bu
söylem birdenbire birileri tarafından “töre”ye dönüĢtürülmüĢtür. Bunu gerçekten “töre”
sananların sayısı bir hayli fazladır ve maalesef böylesine temel bir hatta yıllardır olduğu
gibi durmaktadır.

Örneğin gene bir baĢka husus da hâlâ Locayla Mâbet arasındaki fark ve benzerliğin
kavranmamıĢ olmasıdır. En temel kitap ritüellerde bile birinden ya da ötekinden neyin
kastedildiği belli değildir. Çünkü hangi sistemlerde hangi terimin kullanıldığı
araĢtırılmadan her ikisi birden rastgele, ezoterik (!) olduğu sanıldığı için de bazen daha
fazla Mâbet kullanılmaktadır. Tabii adına bile karar verilememiĢ yerin giriĢ kapısının
Batıdan mı yoksa Kuzey Batıdan mı olacağı hiç düĢünülmeyeceğinden nereden olursa
olsun açılması ciddiyetsizliktir.

Göz önündeki mekânlar özenle bezenirken, pisuarların üstüne kapak koymak


düĢünülürken, Tefekkür Hücrelerinin gecekondu inĢaatından beter bırakılmaları asıl
yapılması gerekenleri boĢlamaktan kaynaklanmaktadır.

Bunlar gibi daha birçok husus herĢeyden çok daha önemlidir ve herĢeyden önce mutlaka
düzeltilip yerli yerine oturtulmalıdır.

Bazı terimlerin açıklanması, eksiklerin tamamlanmasıyla ritüel daha iyi anlaĢılacağından,


yukarıda değinilmemiĢ olanlar kısaca aĢağıya alınmıĢtır.
“hür Mason”
Bu Ġng. Free-Mason veya Freemason‟un karĢılığıdır ama bizde hür küçük harf yazıldığı için
Masonun bir niteliği gibi durmakta, buradan da sanki hür olmayan Mason da varmıĢ gibi
düĢündürmektedir. Bana göre doğrusu Hür-Mason olmalıdır, hattâ hür demeye gerek
olmadan kısaca Mason bile denilebilir.

“müzik”
Bütün eski kaynaklarda müzik, bihassa da Ģarkı vardır. Bunlar özellikle hep birlikte
söylenmek üzere ya bilinen halk Ģarkılarının uyarlamalarıdır ya da özellikle bu iĢ için
yazılmıĢ söz ve bestelerdir. Bir ara özellikle Avrupa‟da bestecileri Localara alma moda ve
yarıĢı da yaĢanmıĢtır. Hattâ katılmaları için para ödenenler bile vardır. Müziğin ritüel
oyunun etkisini artırdığı inkâr edilemez. O bakımdan fon müziği, efekt vardır ve iyi de
olmaktadır. Obediyanslar Localara kolaylık olsun diye, ritüeldeki yerlerini belirleyerek
minütajlı partisyon listeleri ve kaset ve cdleri hazırlamıĢlardır. Kimi yerde ise hâlâ eski
usûl org kullanılmakta, yerel ve ulusal parçalar çalınmaktadır. Ama hiçbir yerde müzik
bizdeki gibi abartılmamıĢ, hele yabancının alâkasız müziğini alıp Masonik Müzik diye zorla
çaldırarak eziyet eden bizden baĢka yer yoktur.

Ne nota bilirim, ne bir entruman çalarım, Ģarkı bile söyleyemem, yüzlerce defa dinlediğim
parçanın adını bile hatırlayamam; ama uzun yıllar çeĢitli Obediyanslarda uzun yıllar
localara devam ettim, neyin neden çalındığını biliyorum. Ayrıca “Masonlukta Müzik –
Müzikte Masonluk” diye bir üniversite bitirme tezi için çok fazla kaynak taradım.

“Berat”
Ritüel, bir Locanın Büyük Locadan “aldığı” Beratla düzenli sayıldığını söylüyor. Bu
cümlede bir bilgi yanlıĢlığı vardır.

Sistemde çıraklar, kalfalar ve üstatlar biraraya gelirler ve bir Loca kurarlar. Ġsterlerse
bağımsız kalırlar. Ġsviçre‟de böyle localar vardır. Bunlara literatürde Fr. sauvage (vahĢi)
yani baĢıboĢ, bir yere tâbi, bağlı olmayan loca denir. Ġsterlerse, bağlanmak istedikleri
Büyük Locaya müracaat ederler. Büyük Loca da kabul ederse kendi kütük defterine yazıp
bir sicil numarasıyla Berat “verir”. Prosedür bakımından aldığı değil, verdiği olmalıdır.

Tabii, bir yerden Beratı olmayan bir Locanın muntazam sayılması, tanınması konuları ayrı
safhalardır.
**
ĠĢaret, bizim ritüellerimizdeki açıklamaya43 göre, sadece ceza iĢaretidir. Düzenli duruĢ44,
iĢaret ve sadakat duruĢuna da Masonik selam denmiĢtir. Ancak, açıklama eksiktir, çünkü
düzen duruĢu, adımsız yapılmaz. Ayrıca, düzen duruĢu, iĢaret ve sadakat duruĢu ile
düzen duruĢu, iĢaret ve tekrar düzen duruĢunun tam ne zaman yapılacağı da ritüelimizde
açıklanmamıĢtır. Muhakkik bilgilerinde de birlik ve düzen yoktur. Eğitim Localarının görevi
eksiklikleri, boĢlukları yorumlayarak doldurmak değil, eksiksiz ve kusursuz hazırlanmıĢ ve
de mutlaka Konvandan geçmiĢ ritüellerin tüm Localarda aynı biçimde uygulanmasının
sağlanması için provalarını yaptırmaktır.
**

43
ÇDsi Ritüeli, 6. Baskı, 1992. Sayfa 8, Madde 12.
44
Düzenli duruĢ, sanki bir de düzensiz duruĢ varmıĢ gibi, yanlıĢ bir terimdir. Doğrusu, bana göre, düzen
duruĢudur.
Kalfa
Müsvedde Defteri

Tanju Koray
Kapak içi

Resimdeki bir Compagnonage Kalfası.

Masonluğun Compagnonage’a dayandığını iddia edenler vardır, bazı ufak tefek benzerliklerin,
birtakım yakıştırmaların dışında bunu doğrulayıcı hiçbir kanıt yoktur.
Kalfa Derecesi Ritüeli

Kalfalık

Masonlukta Kalfalık Çıraklıkla Üstatlık arasındaki derecedir. Arada kaldığı için midir, yoksa
Üstat sıfatını daha fazla sevdiğimiz için midir, bizde Kalfalığa pek yüz verilmez. Oysa öğretisi
çok önemlidir. Çünkü Kalfalık kişinin Çıraklıktaki kendine dönük çalışmasından sonra toplum
içindeki tutum ve davranışları için hazırlandığı derecedir. Eğer bu derece taşınamazsa Disiplin
Kurulları çalışmaya başlar.

Operatif Masonluk zamanında, Kalfalık, Ustalıkla hemen hemen aynı. Zaten o zaman iki
derece var. Kalfa olan kendi başına iş yapabiliyor, yani müteahhit olabiliyor. Çünkü kalfa, işin
tekniği, sırrını bilen adam. Ama çoğu da kendine hesabına çalışacağına ücretli olmuş, o da
başka bir şey. 1720’den itibaren Masonluk üç derece üzerine düzenlenirken Kalfalığın önemli
bir bölümü Üstatlığa kaydırılınca, Kalfalık biraz güdük kalmıştır. Bugün batı ritüellerinde
Kalfalığın töreni ve içeriği zayıftır. Biz, 1965 öncesinden gelen ritüelimizi ki bu ritüel de
dünyanın bir başka yerinde yoktur, pek bozmadığımız için derecenin öğretisi sağlam, tutarlı
kalmıştır. Tabii anlayan için. Kalfalık deyince bir bu anlaşılır.

Geçmişte, Masonluğu, ne kadar etkileyip ne kadar etklemediğine dair pek fazla şey
söylenemeyen bir Kalfalık sistemi var. Masonluk tarihini, ister inşaatla ilgili mesleki
çalışmalar, ister Kurumun organik yapısı bakımından ele aldığımızda, bu Kalfalık sistemi ile
benzerlikler olduğunu görüyoruz. Ancak benzerlikler dışında aralarında başka hiçbir bağ
yoktur. Bu sistem, Compagnonage’dır, vatanı Fransa’dır. Kalfalıktan bir de bu anlaşılır.
Compagnonage esintileri yalnız Grand Orient de France’ın uyguladığı Eksr’de görülür.
Anglosakson Masonluğunda hiç bilinmez.

***
Compagnonage’da üç tane pîr var. Bunlar Süleyman, Jacques Usta ve Soubise Baba.

Süleyman efsanesi

Bu Compagnoınage’ın hikâyesi Süleyman Mâbedi inşaatına dayanıyor. Tevrat (I.Kırallar, V, 13-


18) yazılı olan:

“Ve kıral Süleyman bütün İsrailden angaryacılar topladı; ve angaryacılar otuz bin adamdı.
Ayda on bin adam olmak üzre bunları sıra ile Libnana gönderdi; bir ay Libnanda, ve iki ay
evde kalırlardı; ve andaryacıların başında Adoniram vardı. Ve Süleymanın yük taşıyan yetmiş

194
bin, ve dağlarda taş kesen seksen bin adamı, bunlardan başka Süleymanın işte çalışan kavmın
üzerine hükmeden, işin başında bulunan üç bin üç yüz baş kâhyaları vardı. Ve kıral emretti,
ve onlar evin temelini yoıntulmuş taşla atmak için büyük taşlar, değerli taşlar kestiler. Ve
Süleymanın yapıcıları ve Hiramın yapıcıları ve Geballılar onları yonttular, ve evi yapmak için
keresteyi ve taşları hazırladılar.”

Efsaneye göre, çok sayıda çalışan vardı ve çok büyük sorunlar yaşanıyordu. Hiç iş yapmadan
çalışanlar gibi ücret alanlar da vardı. Bunu önlemek için, Süleyman, Hiram olduğunu
söyleyenler de var, her işçiye kendini tanıtıp ücretini alması için bir işaret ve geçiş kelimesi
vermiş. Ayrıca, iyi işçiler Mâbedin altında inisiye ediliyorlarmış. Çırak yeni geçiş kelimesini
Jakin Sütununda, kalifiye işçinler Boaz Sütununda alıyorlarmış. “Hürriyet Ödevi”
Compagnonage’ı orada ve böyle kurulmuş.

Süleyman Jacques Usta Soubise Baba

Jacques Usta efsanesi

“Ödev” veya “Tanrı’nın Aziz Ödevi” Compagnonage’ını kurduğu iddia edilen Jacques Usta,
Süleyman ve Hiram’ın ilk sanatkâr ustalarından biriymiş. Galya’nın güneyinde küçük bir
kasabada doğmuş, onbeş yaşında Yunanistan’a gidip taş yontmaya başlamış, heykeltraşlık ve
mimarlık öğreniş ve her iki ülkede çok tanınır olmuş. Süleyman’nın tanınmış insanları
çağırdığını duyunca önce Mısır’a, oradan da Kudüs’e gitmiş. İlk ustasından iki sütunu yapma
emrini almış, öyle sanat ve zevkle yontmuş ki ustalığa terfi ettirmişler. Mâbet bittiğinde,
diğer bir usta olan Soubise’le birlikte oradan ayrılmış. Kısa zaman sonra aralarında
anlaşmazlık çıkmış, Soubise Bordeaux’ya, Jacques onüç Compagnon ve kırk müridi ile
Marsilya’ya gelmiş.

Jacques üç yıl dolaşmış. Bu süre zarfında Soubise’in adamlarının fesatlarına karşı hep kendini
korumak zorunda kalmış. Bir gün, yalnızken Soubise’in on adamı öldürmek için ona

195
saldırmışlar. Kurtulmuş ama bir bataklığın içine düşmüş, sazlara tutunup saldırganlardan
saklanmış. O sırada müritleri gelip onu kurtarmışlar.

Gidip Sainte-Baume’a yerleşmiş ama Jéron isimli müritlerinden biri Soıubise’in adamlarına
haber vermiş. Bir sabah yalnız ve dua etmekteyken, hain gelip kendisine ölüm işareti olan
barış öpücüğünü vermiş ve beş cani çullanarak beş hançer darbesiyle öldürmüşler.

Üzerindekiler çıkartıldığında bataklığın anısı olarak boynunda küçük bir saz parçası bulmuşlar.
O zamandan beri saç sembolleri olmuş. Ölüsünü Saint-Maximin yakınında bir yere getirip
törenle gömmüşler. Giysileri paylaşılmış, şapkası şapkacılara, gömleği taş yontuculara,
çarıkları kilitçilere, paltosu marangozlara, kuşağı iskele kurucularına, âsâsı arabacılara
verilmiş.

Süikastin arkasında gerçekten Soubise var mı bilinmiyor. Çünkü Jacques’ın mezarında çok
gözyaşı dökmüş ve canileri aratmış.

Soubise efsanesi

Efsanenin bir kısmı Jacques’ınkiyle ortak. O da Süleyman Mâbedinin mimarlarından.


Jacques’ın arkadaşı, sonra bozuşmuşlar.

Başka bir hikâyeye göre, Soubise 13. yy’da yaşamış bir benediktin keşişi. Jacques de Molay ile
aynı zamanda Orléans’daki Sainte-Crox katedrali inşaatında çalışmış. Compagnonage o zaman
kurulmuşmuş.

Tarihçilere göre Compagnonage Haçlı Seferleri ve gotik inşaatlar zamanında kurulmuş.


Compagnon’lar Tampliyelere bağlı olarak Yunan, Mısır inşa sanatlarını incelemişler, Fransa’ya
döndükten sonra kendi atölyelerini kurmuşlar. Tampliyelerin servetine göz diken Güzel Filip,
Papa V. Klement’in yardımyla 1314’de Büyük Üstatları Jacques de Molay’i yakalatıp yaktırınca
Compagnon’lar kiliseden uzaklaşmışlar. Compagnonage turları, kardeşlik birlikleri, mesleki
sırların saklanması ve birtakım kurallar bundan sonra başlamış.
***

196
Locanın açılışı

Masonlukta toplantı düzeni bütün derecelerde aynıdır. Açılış ve kapanış ile arada gündemin uygulanması
toplantının esasını teşkil eder. Yalnız her derecenin açılış ve kapanışlarındaki ifadeler farklıdır. Maksat
toplantıya katılanları o derecede yapılacak olan çalışmaya hazırlamaktır.

Bu derecede de, açılışta önce Locanın korunduğundan ve de orada bulunanların en az Kalfa derecesinde
olduklarından emin olunur.

Daha sonra, Üstadı Muhterem I.Nazıra “Kalfa Mason musunuz” diye sorar, “G harfini bilirim, beni Gönye
ile deneyebilirsiniz” cevabını alır. Bu sorunun cevabı, 1965 öncesinde, “G harfini bilirim, ışık saçan
yıldızı gördüm” idi.

Anglosakson ritüellerinde karşılıklı konuşmalar genel olarak şöyledir:

Üstadı Muhterem
Kalfa Hürmason musunuz?

I. Nazır
Evet, beni deneyip sınayınız.

Üstadı Muhterem
Mimarlıktaki hangi avadanlıkla sizi deneyip sınayabiliriz?

I. Nazır
Gönye ile.

Üstadı Muhterem
Gönye nedir?

I. Nazır
90°lik bir açı veya bir dairenin dörttebiridir.

Üstadı Muhterem

197
Uygun yöntemi bildiğinize göre Kalfaları verecekleri işaretle sınayınız, yaptıklarını aynen
yaparak bana da kanıtını gösteriniz.

Bunun üzerine herkes (I.Nazır ve Üstadı Muhterem dışında) Kalfa işareti verir, sonra I. Nazır işareti
tekrar eder. Üstadı Muhterem, “işaretin doğruluğunu kabul ve teyid ederim” der, işareti verir, herkes
sadakat duruşuna geçer.

Bunun bazı değişiklikleri vardır. Örneğin, Emulation’da bu konuşmalar Üstadı Muhteremle II.Nazır
arasında geçer. Ayrıca, önce ayakta Çırak işareti ile ayakta durulurken, Kalfa işaretine geçilir.

Eski Masonluk belgelerinin çoğunda, Masonluk ile Geometri ve Mimarlık aşağı yukarı aynı şey olarak
görülmüştür. Üçüncü derecenin ortaya çıkmasıyla birçok sembol kalfalık derecesinden alınarak bu yeni
dereceye kaydırılmıştır. Gene de Kalfa derecesi mesleki bir derece olarak bir miktar kimliğini
koruyabilmiştir. Açılıştaki geometri terminolojisi bundandır. Nitekim Evrenin Ulu Mimarı da bu derecede
Mimarlıktan Geometriciliğe geçmiştir1.

Regius (1390) ve Cooke (1410) Masonluğun en eski iki belgesi olarak kabul edilir. Regius'ta anlatılanlara
göre, efendilerin isteği üzerine Geometri icad edilmiş ve buna zenaatların en soylusu olan masonluk adı
verilmiştir. Ayrıca Öklid, masonlara aktardığı matematik bilgilerinin dışında, bir çalışma kural ve ahlâkı
getirmiş, masonluğu yedi bilimden biri yapmıştır.

Cooke'da ise, Geometrinin kökeni Kutsal Kitaba dayanır, bütün bilim ve zenaatlar hepsinin temeli olan
Geometriden çıkmıştır. Geometri, insanlara ölçmeyi, bütün ölçüleri ve çeşitli mesleklerde düşünme
sanatını öğretir. Geometri, insanların kafalarını kullanarak yaşayacakları bir sanattır.

1583 yılına ait Grand Lodge manüskrisinde, beş liberal sanattan beşincisi Geometridir. Geometri insana
dünyanın oranlanmasını ve ölçülmesini öğretir. İnsan yoktur ki, hangi sanatı icra ederse etsin, ölçmesin,
kıyaslamasın, ölçüp tartmadan alıp satsın. Bütün bunlar Geometridir, denilmiştir.

İnşacılar için Geometri bilmek o kadar önemliydi ki bu zenaatın etrafını bir gizem sarmıştı. Geometri
ezoterik bilgi olarak görülmüş, ancak lâyık ve müstahak olanlara öğretilmiş ve böylece Zenaat
korunmuştur. Mason, Geometri sanatına vakıf insan olarak sayılmıştır.

Meslekten Mason olmayanların Localara girmek istemeleri belki biraz da bundandır. Kalfa derecesinde,
az ya da çok, Geometriden bahsedilmesi gene bundan dolayıdır.

1
Grand Geometrician “Evrenin Geometrik Düzenini Kuran Yüce Varlık” yerine Büyük Geometrici bile
yapılsaydı çok daha iyi olurdu. Aslında Ulu Mimar’dan (Great Architect) çağrışımla Büyük Geometri Üstadı
olabilir.

198
Bizim bugünkü ritüelimiz aşağı yukarı 1965 öncesi ritüelimizle aynıdır. Ancak bu ritüelin özellikle geçiş
törenine ilişkin bölümünün herhangi bir Anglosakson veya EKSR veya Fransız Riti ritüeliyle de uzaktan
yakından ilgisi yoktur. Muhtemelen bizde birisi veya birileri yazmıştır2.

Mevcut ritüelimizde, “Kalfa mısınız?” sorusuna verilen cevapta, bu derecenin baş sembolü “G” harfi
geçmemektedir. Ancak “G” harfi de tek başına değil, alev saçan yıldızla beraber bulunduğu için,
ritüeldeki ifade eksik kalmıştır. O bakımdan, "G harfini bilirim, alev saçan yıldızı gördüm, beni gönyeyle
sınayabilirsiniz” denseydi, daha doğru ve tam olacaktı.

Kalfa derecesinin açılışındaki önemli bir soru da “Burada ne amaçla toplanmış bulunuyoruz?”dur. Bunu
I.Nazır “Bâtıl inançlardan kurtularak olgunlaşmak ve İnsanlık Mâbedinin yapımına katılabilmek için”
diye cevapladıktan sonra, Üstadı Muhterem, “insanlık Mâbedinin yapımına katılabilmek için nasıl
çalışıyoruz?” diye sorar. Bunun cevabı da “Mutluluğa ancak ahlâki olgunlukla ulaşılabileceği inancı
içinde, aldığımız Nur’u, Nur arayanlara aktararak”tır.

Aynı konuşmalar 1965 öncesi ritüelimizde şöyleydi:

Üstadı Muhterem
Biz burada ne maksatla toplanıyoruz?

II. Nazır
Tekâmül ederek bâtıl fikirlerden kurtulmak, insanlık Mâbedinin inşasına hazır olduğumuzu temin
etmek maksadıyla toplanıyonız.

Üstadı Muhterem
Bu maksat için ne gibi hazırlıklarda bulunduk ve insanlık Mâbedinin inşasına ne suretle
çalışacağız?

I. Nazır
Biz, insanların ancak ahlâken tekâmül ederek saadete ulaşabileceklerine inanıyoruz. Aldığımız
nurla nur isteyenleri aydınlatmak suretiyle insanlık Mâbedini inşaya çalışıyoruz.

Üstadı Muhterem
Öyle ise Mâbedimiz daima aydınlık bulunsun ki gittiğimiz yolda bizi aydınlatan nur ve ziyayı
yakınlarımıza da gösterebilelim...

Her iki ritüelin ifade ettiği aynı olmakla birlikte ikisi arasında bir metod farkı görülmektedir. Eski ritüel
“önce tekâmül edileceğini ve böylece bâtıl fikirlerden kurtulunacağı”nı söylüyor. Bugünkünde ise “bâtıl
inançlardan kurtulunarak olgunlaşılacak”tır. Bir de bugünkü ritüelimizde soru biçimi, Kalfa derecesi

2
Herhangi bir işaret olmamakla birlikte, ara bölümü Rıza Tevfik’in yazmış olabileceğini düşünüyorum.

199
toplantılarının genelde amacının ne olduğunu değil, sanki özellikle o toplantıdan maksadın ne olduğunu
öğrenmek için sorulmuş gibidir. Çırak derecesi açılışındaki “burada ne amaçla toplanıyoruz?’ sorunda
olduğu gibi cümlenin kuruluşu daha doğrudur. Açılış ve kapanışlardaki soru kalıpları her derecede aynı
olmalıdır, ama burada buna dikkat edilmemiştir.

Gene bu bölümde, Çırak derecesinin açılışında sözü edilen “ülkü mâbedi”nin “İnsanlık Mâbedi” olduğu
anlaşılıyor. Çırak olarak kendini hazırlayan Masonun şimdi Kalfa olarak bilgilerini kullanmaya yani aktif
çalışmaya geçişini izliyoruz. Bu aktif çalışma, masonik tekris sürecinde bir durum değiştirmedir. “Olma”
çabası göstermiş Mason şimdi “yapma” çabası içine girecektir.

Kalfa derecesindeki “yapma” kollektif bir çalışmadır. Bu çalışma toplumu yeniden inşadır. Bunun için de
bu derecede toplumu bir arada tutan ya da bölünmesine neden olan unsurlar tanıtılır. Bizim ritüelimizin
ana öğretisi budur. Eski ritüellerimizdeki İrfan kendini bilmede! - Kuvvet icrada! - Güzellik hemcins ile
münasebette!, bu ana öğretiyle ilgilidir.

Kalfalığa geçiş töreni

Localar Genel Tüzüğüne göre, bir Çırak, tekrisinden itibaren en az oniki ay geçmiş ve en az on Çırak
toplantısına katılmış ve hakkında disiplin müeyyidesi uygulanmamış olmak şartıyla Kalfalığa geçme
talebinde bulunabilir. Bu tüzük kuralı olarak böyledir, ama masonik bakımdan da Çırak’ın haklarından
biridir. Gene de, bu Çırak’ın Hazineye borcunun olmaması ve derecesi hakkında yeteri kadar bilgi sahibi
olduğunu, Masonik konularda fikrî çalışmalar yapabileceğini göstermiş olması gerekir.

Çırak’ın Kalfalığa geçiş isteği Üstatlar tarafından görüşülüp karara bağlanır, geçişi Kalfa ritüeline uygun
törenle yapılır.

Locaya ilk defa ve gözleri kapalı olarak giren Çırak Mason Adayı, burada, sembolik olarak, nura kavuşur.
Bizzat rol aldığı tekris töreninden her şeyi bir anda anladığı söylenemez. Yaptığı yolculuklar, duyduğu
gürültüler, kılıç sesleri sona erip de gözleri açıldıktan ve biraz rahatlayabildikten sonra bazı şeylerin
farkına varmaya başlar.

Çırak Mason konuşmaz3, bakar, dinler, düşünür. Bu devrede tekris ile kendisine aşılanan gücün de
yardımıyla gizemli nura yavaş yavaş nüfuz etmeye başlar. İkinci dereceye geçebilmesi uyum
sağlayabilmesine bağlıdır. Uyum sağlamak, düşünmeyi, tefekkür etmeyi öğrenmiş olmaktır.

Çırak kendine, Kalfa ise dışarıya, kollektif çalışmaya dönüktür. Kalfanın çalışması Üstatların kabul
ettikleri teorik planın uygulamasıdır.

Kalfa kendisini etkin bir çalışma için hazırlar. Bu evre, beş sayısına bağlı sembolizmi, alev saçan yıldızı
ile Masonu gerçek dirilişe doğru yönlendirir. Gerekli olan kişinin kendi niteliklerini bilip kabul etmesi,

3
Hiç konuşmaz değil, konuşmaktan çok düşünür, boş konuşmamayı öğrenir.

200
çürümüş değerlerden kurtulmasıdır. Bu, uyanıştır, insanın kendini aşabilmesidir, özgürlüktür. Bu da
ebediyet, ölümsüzlük yoludur.

Kalfalığa terfi törenlerinde adayların kıyafetleri Obediyansların takip ettikleri sistemlere göre
değişiklikler gösterir.

Bazısında, adayın sol göğsü açılır, sağ kolu ile dizine kadar sol paçası sıvanır, sağ ayağına terlik giydirilir.
Bir başkasında, Adayın sağ göğsü açılır, sol kolu ve sağ bacağı sıvanır, sol ayağına terlik giydirilir. Hattâ,
bazılarında, Çırak Masonluğa kabulünde olduğu gibi, gözleri bağlanır, boynuna ip geçirilir.

Gözleri bağlayan Obediyanslar kişinin Masonluk Nuruna ancak Üstat olduğunda kavuştuğunu düşünürler.
Buradaki İp de, Kalfa Adayının henüz harici bağlarından tam olarak kopamadığını, bunun ancak Üstatlık
Nuruna kavuştuğunda başaracağını varsaymalarındandır. Bazı ritüellere göre, bu ip, Kalfa adayının
kardeşlik birliğine iki kere bağlanmış olduğunu anlatır.

Yolculuğu sırasında yolunu kaybetmiş, kaybolmuş kahraman yoktur. Yolculuk insanın sınavıdır. Yolculuk
hem bir zorunluluk, hem de bir olanaktır. İnsanın, kendisini sınaması için bir zorunluluk, kendisini ve
dünyayı tanıması için de bir olanaktır.

Ermişin sınavı sabırdır. Yolculuk da bilginin sınavıdır. Antikçağdan beri bilgelik, akıl ve hikmet gerçek
veya sembolik yolculuklarda kazanılmıştır.

Örneğin, Compagnonage’da Kalfa, Fransa turunu hem mesleğini tanımak, çeşitli yörelerdeki çalışma
şartlarını, buralardaki usûlleri öğrenmek için, hem de kendini sınamak, kendini kanıtlamak için
yapmıştır. Benzetme ve yorumlardan başka Compagnonage ile Masonluk arasında hiçbir bağlantı olmadığı
da bilinmelidir.

Çırak’ın yolculuğu kendini tanımak, kendini bilmek içindir. Kalfanın yolculuğu ise ödevlerini ve
imkânlarını araştırmak, öğrenmek içindir. Kalfa, yolculuklarında kullanacağı kaynakları araştırır.
Yolculuk, gelecektir. Bu gelecek, hakikate, akıl ve hikmete yaklaştıkça tekrislinin önünde yavaş yavaş
açılmaya başlar.

Çırak Mason Kalfa Locasına gelinceye kadar, ham taşı, kendini yontmayı öğrenir. Kalfa olarak artık sahip
olduğu temel bilgilerle dışa açılmaya, kollektif çalışmaya başlayacaktır. Bunun işareti olarak, Kalfalar
Locasına, kardeşlik zinciriyle girer. Bu zincir insanı asıl güçlü yapan şeyin beraberlik, dayanışma
olduğunu da gösterir.

Kardeşlik zinciri, bir başka anlamda, eski Fransız Loca tablolarında görülen, bugün de bazı Mâbetlerin
duvarlarındaki Locayı çepeçevre sarıp sarmalayan düğümlü kordonun insani planda temsilidir.

Kalfa Adayı, Kalfalar Locasına adımını atar atmaz göğsünün sol tarafına Gönye dayanır. Bu ona
Masonlukta kardeşlerine olduğu gibi, bütün insanlara ve insanlığa Gönyenin gösterdiği gibi doğru hareket
etmeyi öğretmek içindir.

201
Kalfalığa tekris töreninde, Kalfa adayı üç yolculuk yapar. Bu yolculuklarda, zengin olma hırsını, mevki
hırsını ve kaba kuvveti yenmeyi öğrenir. Bunlar, 1965’den önceki ritüelde, toplumun gelişmesini veya
geri kalmasını etkileyen önemli unsurlar olarak ifade edilmiştir. O zaman birinci yolculuğunu cetvel
pergelle, ikinci yolculuğunu cetvel, levye ve tesviyeyle, üçüncü yolculuğu malayla yapıyordu. Gene o
zaman, törenden önce, Çırak içeri alınıyor, bilgilerini yoklanıyor, sonra dışarı çıkartılıp cevapları
müzakere ediliyordu. Sonra tekrar içeri alınıyordu. Ritüelde de yolculuklar şöyle açıklanıyordu:

* birinci yolculuk,

II. Nazır
Zengin olma hırsı iyi duyguları boğar, dostluk duygusunu yok eder, insanı kötülüğe sürükler.
Zenginlik hırsı insanlar arasındaki iyi ilişkileri bozar, karşılıklı güveni sarsar, fikrî gelişmeyi
güçleştirir. Fakat insanlara karşı duyulan sevgi, bencillikten kuvvetli olursa, zenginlik bir
mutluluk kaynağı olabilir. Zenginlik hayırlı işlere, toplum yararına kullanılırsa, mutluluk verir.

Hiçkimse, kötüye kullanmaya mâni olacak bir irfana sahip değilse, zengin olmayı istemesin!

Üstadı Muhterem
Bu yolculuk malzemeyi tanımak ve ona göre yontma usulünü öğrenmeye ayrılan Kalfalığın ilk
bölümüdür. Çırak olarak ham taşı yontmak için çekiç ve kalemi kullanıyordunuz. Kalfa olunca, bu
avadanlıklara cetvel ve pergel katılacak. Bu avadanlıklarla ham taşı cilalayıp ona biçim, güzellik
ve zerafet kazandıracaksınız. Küb şeklindeki taşın mükemmelliğini nefsinizde de taklide gayret
ediniz; yani kendinizi islah ediniz, bilginizi genişletiniz.

İnsanın kişiliği duygularının gelişmesi nisbetinde belli olur. Etrafımızdaki eşyayı bu


duygularımızla tanır, öğreniriz. Aklımızın ve ahlâkımızın gelişmesi bu duyguları iyi kullanmakla
gerçekleşir.

Size sanatları incelemenizi de tavsiye edeceğim. Çünkü sanatlar toplumun gelişmesine yardımcı
olurlar. Geçmiş medeniyetleri sanatlarını inceleyerek tanıyoruz. Sanatları incelemek insanlığı
incelemek demektir. Sanat hem duyguya hem de akla hitap eder; insana saf, yüce, güzel duygu
ve heyecan verir. Sanat insanlar arasındaki ilişkileri kolaylaştırır, birlikte gelişmeyi sağlar.

* ikinci yolculuk,

I. Nazır
Mevki hırsı aklı karıştırır, kalbi katılaştırır, insanı iki yüzlü yapar. Kıskançlık kardeşlik sevgisini
parçalar. Kibir ve gurur insanı öyle külfetlere sokar ki sonunda başkalarına esir eder. Fakat
yüksek mevki sahibi olan kimse, bu mevkinin güç ve nüfuzunu hak ve hakikatin yayılmasına
harcar, hayır işleri yapmakta kullanırsa, insanların iyiliğine ve yükselmesine hizmet etmiş olur.
İnsanı ancak, faydalı ve hayırlı işler yaparak kazanılan şan ve şeref bahtiyar eder. Yüksek bir
mevkide olmak kâfi değildir, buna lâyık ve müstahak olmak gerekir.

202
Hiçkimse, iyiye kullanma iktidarını kendinde görmedikçe yüksek mevki almayı istemesin!

Üstadı Muhterem
Bu yolculuk tabiatı araştırmak ve incelemek gereğini anlatır. Bize Tabiatı öğreten ilim ve
sanattır. İlim ve sanatla, tabiat kanunlarını, sırlarını anlamayı, ona nüfuz etmeyi öğreniyoruz.
Ferdin ahlâki gelişmesi, toplumun düzen için korunması ilim ve irfan sayesinde mümkün olur.
Ferdî ve toplumsal ilerleme ve yükselme ilimsiz ve sanatsız mümkün değildir. Bunun için ilime ve
sanata gereken önemi verelim, insanlar arasında yayılıp gelişmesine gayret edelim.

* üçüncü yolculuk,

Üstadı Muhterem
Kaba kuvvet aşk ve muhabbet tanımaz, hayatın neşesini yok eder, ihtirasları kamçılar, zulüm ve
cinayetleri teşvik eder.

Fakat, kuvvet, akıl ve hikmet, irfan ve dirayetle birleşince, hakkı, hakikati ve adaleti muzaffer
kılar. Boş heveslerine galip gelen bir kimsenin iktidar mevkiine yükselmesinden korkulmaz.

Hiçkimse, itidali temin edecek nefis hâkimiyetine mâlik olmadıkça kuvvet ve kudret sahibi
olmayı istemesin!

İnsanlık ancak devamlı çalışma ile sağlanan bilgi ve tecrübeler sayesinde gelişir. Toplumda her
ferdin yapmakla mükellef olduğu görevleri vardır. Tembellik, sorumsuzluk, boş durmak daima
felâket getirir. Her çabanın, meydana getirilen her eserin, hem insanın kendisine, hem de
topluma faydası vardır. Çalışmayı sevelim, çalışanları takdir edip sayalım.

Bazı ritlerde, Aday bizdeki gibi üç değil, beş yolculuk yapar:

Kalfa Adayı, ilk yolculuğunu, bir usûlde, elinde Çekiç ve Taşçı Kalemi, bir başkasında da Cetvel, Çekiç ve
Taşçı Kalemi ile yapar. Yolculuğun sonunda dikkati beş duyuya çekilir. Burada, Taşçı Kalemi tefriki,
Çekiç iradeyi anlatır. Tefrik, akıldan ve gönülden temizlenecek olan kusurların (egoizm, öfke, nefret,
saldırganlık, yalan, kıskançlık, riya, bağnazlık, peşin hükümler, vb.) seçilip bir sıraya konularak
ayıklanmasıdır. İrade, taş yontucunun darbe üstüne darbe vurarak istemediği kısımları taştan
temizlemesi gibi, insanı sapı samandan ayırmaya yönelten iç kuvvettir. Cetvel, tekrislinin önce kendini
tanıyarak çizdiği doğru ahlâk ve yaşam biçimini, kendini yönetmesini anlatır. İnsanın kendini yönetmesi,
özgür düşünebilmesi, hüküm ve davranışlarında âdil olabilmesi, dostluklarını da kardeşlik sevgisi üzerine
kurabilmesidir.

Bir ritüel,

... Bu taşın cilası, zerafet ve inceliği, Masonluğun inşa etmekte olduğu binaya lâyık olmalıdır.
Taş, eğer tabiatı, niteliği bilinmezse yontulamaz. Siz de onun için kendi tabiatınızı iyice

203
tanımalısınız. İyi bir işçi, iyi bir emekçi olabilmek için, insan beş duyusunu da geliştirmelidir;
duyular hem dış dünya ile temas kurabilmek, hem de araştırma için gerekli olan kontrol
araçlarıdır.

bir başka ritüel,

Duyular zekâmızı ve yeteneklerimizi geliştirmek için gerekli yardımcı unsurlardır. Düşüncenin


gelişmesi bu duyuların iyi eğitilip iyi kullanılmasına bağlıdır.

diyor.

Bazı yorumcular, beş duyuya, sembollerin iyi kavranması için gerekli olan hayal duygusunu, ezoterik
bilgiyi yakalayabilmek için lazım olan zekânın iç gözü sezgiyi de ekliyorlar.

İkinci yolculuk, Cetvel ve Lvye ya da Gönye ve Pergelle yapılır. Bu yolculuk Kuvvet Sütunu önünde
tamamlanır. Adaya burada Sanat veya mimarlığın beş sütun başlık düzeni (Dorik, İyonyen, Korentyen,
Toskan ve Kompozit) anlatılır. Levye, Masonun, toplumun seviyesinin yücelmesi, daha âdil, ödevlerine
daha bağlı insanların bir arada daha mutlu olacağı bir insanlık bina edebilmek için kendini
düzelteceğine, kendi taşını yontacağına olan iman ve güvenini ifade eder.

Ritüel,

İnsan önce dış dünya ile duyularının verdiği izlenimleri taşa yazmayı denemiş, bu da Sanatın
başlangıcı olmuştur. Sanat, insana, İdeal arzusunu ve duygusunu verir, insanın kendini aşmasına,
en asil duyguları ifade etmesine, kalbini en cömert duygulara açmasına imkân sağlar. Sanat,
insanın gelişmesi için temel şartlardan biridir. Çalışmalarımızda ve gelecek nesillerin eğitiminde
sanata geniş bir yer ayıralım.

bir başkası,

... Zaman içinde değişik mimari üslûpları birbirini takip etti. Hepsinin amacı ortaya konacak
esere uyum kazandırabilmekti. Mâbetlerimizde, Loca tablolarımızda gördükleriniz hep bu
Sanatın malzemeleri, avadanlıkları, şaheserleridir. Bunların hepsi atalarımızın başlattıkları
esere devam ederken ortaya koymaya çalıştığımız Mâbedin inşasında birleşirler. İnşa mesleği,
atalarımız için kutsal bir sanattı, bu sanatla geleneksel eğitimi devam ettiriyorlardı.
Mâbetlerimizin girişini süsleyen iki Armoni Sütunu gibi, siz de, temelinizi sağlamlaştırarak
kendinizi yüceltiniz. Böylece siz de Mâbedimizin sağlam bir sütunu olacaksınız.

diye açıklıyor.

Üçüncü yolculukta, Adaya, Şakul ve Tesviye, ya da Cetvel ve Levye verilir. Şakul, hakikatin hem temelde
hem de zirvede aranması gerektiğini işaret eder. Bu, olgunlaşmanın ilk şartı olan kendini bilmek için
kişiliğin derinine incelenmesidir. Tesviye, insanların tabiat ve eğilimlerindeki temel eşitliği gösterir;

204
Masona katettiği yol ne olursa olsun mütevazı olmayı öğretir. Bu yolculuk Akıl ve Hikmet Sütunu önünde
tamamlanır. Bu yolculukta yedi temel bilimden (Gramer, Retorik, Mantık, Aritmetik, Geometri Müzik,
Astronomi) bahsedilir.

Ritüeli şöyle diyor:

insan, tabiatı Bilimle tanır, tabiat olaylarını, maddenin özelliklerini, hayatın tekâmül ve toplum
içinde yaşayan canlıların ilişkilerini yöneten yasalan bilimle anlar... Bu bilimlerin her biri
hakikatin bir veçhesini görmeye imkân veren bir basamaktır.

Dördüncü yolculukta, ya Gönye ya Tesviye, ya da Cetvel ve Gönye verilir. Ritüele göre, Gönye,
doğruluğun, düzgünlüğün sembolüdür. Gönye, Mâbette diğer taşların arasına yerleştirilecek mikâp taşı
doğru oturtmak için kontrol etmeye yarar. Yolculuğun sonunda Aday Doğunun basamakları önüne
getirilir, burada kendisine J ve B Sütunları üzerindeki yer ve gök küreler gösterildikten sonra iki Sütun
arasına alınır. Bu yolculukta Adaya İnsanlık veya Büyük İnisiyeler anlatılır.

Ritüelde okuyoruz,

Sanat ve Bilimle insan yavaş yavaş tekâmül eder, Yardımseverlik, Kardeşlik, Dayanışma, Adalet
ve Eşitlikte daha sağlam bir anlayışa erişir.

Büyük inisiyelerle ilgili olarak da şunları söylüyor:

tüm zamanların inisiyelerinin meydana getirdikleri sembolik zincirin halkaları içinden bir kaç
inisiyeyi size bu yolculukta tanıttık. İnisiyasyon, düşünen İnsanlığın doğuşunda, Evrenin, değişen
görüntülerine rağmen üstün insanın bulmaya gayret edeceği, ilahi bir Plana, ahlâki ve fiziki
yasalara tâbi olduğunu sezgi yoluyla başlatmıştır.

Beşinci yolculuğu, Aday, bazı ritlerde elleri serbest, avadanlıksız, bazılarında da ya mala ya da cetvelle
yapar. Avadanlıksız yolculukta, Adaya hakettiği ücreti alması için ellerinin boş olduğu söylenir.
Avandanlık verilmemesinin bir anlamı da, artık elde edilen bilgilerden sonuç çıkarılacak, bilgiler insan-
ların, toplumun hizmetine sunulacaktır. Prensip önce kendini bilme, yetiştirme, sonra da topluma
yönelmedir. Mala, Masonların yakın çevrelerinden itibaren tüm insanlara saçacakları sıcak sevgiyi,
kardeşlik duygularını, insanların birbirlerine bağlanmaları gereğini anlatır. Bu yolculukta çalışmanın
önemi ve yüceliği vurgulanır.

Ritüeli diyor ki:

insan önce çalışmalıdır, ancak ondan sonra hizmetlerinin karşığını bekleyebilir. Hattâ, biz
inisiyeler, mecbur olduğumuzdan veya zorla değil, kendisi için yalnız sanatı önemli olan bir
sanatkâr gibi gönül isteğiyle ve de bir ödül beklemeksizin çalışmalıyız. Biz Masonlar için çalışma
bir görevdir, insanlık Mâbedinin yapımına bu biliçle katılıyoruz.

205
Kalfalığa geçiş törenin en önemli ânı, Tefekkür Hücresinde gördüğümüz hakikat aynasının bu geçiş
töreninde de ortaya çıkmasıdır.

Bir ritüel uygulamasında, dördüncü yolculuk tamamladığında, iki Nazır kalfa adayını alıp iki yanında mum
olan bir perdeyle kapatılmış bir yere getirirler. Perdenin üstünde “Gerçekten istiyorsan, cesaretin de
varsa, perdeyi aç, kendini tanımayı öğren” yazılıdır. Aday perdeyi aralayıp kendini gördükten sonra
I.Nazır “bakın nasıl olduğunuzu görün” der.

Bir EKSR ritüelinde uygulama şöyledir:

Üstadı Muhterem
Çırak Kardeşim, Üstatlar nafakanızın artırılmasını kabul ettiler. Kalfaların da terfiinize itirazları
yok.

Fakat, bir yandan kardeşlik duygularımız, diğer yandan da kendi kusurlarımızın bilinci
kardeşlerimiz hakkında hüküm vermemize engel oluyor. İçinizde gizlediğiniz sırrı da bizim
bilmemiz mümkün değil. Üstelik bizler de yanılmaz yargıçlar değiliz.

Ama, bir yargıç var ki ondan hiçbir şey saklanamaz. Bir tek o, doğru hüküm verebilir.

Onunla yüzyüze gelme cesaretini her kim gösterebilir, her kim onun verdiği hükmü kabul
edebilirse, o kimse Akıl ve Hikmet yolunda demektir.

Tören Üstadı Kardeşim, Adayı yüce yargıcın karşısına çıkartın; adalet yerini bulsun.

(Tören Üstadı, adayı, vicdanın sembolü aynanın karşısına götürür.


Bir süre beklenir.)

Üstadı Muhterem
İçinizde olan yüce yargıcın karşısında bulunuyorsunuz. Hakkınızda vereceği hükmü düşünün.

Görüyorum ki soğukkanlılığınızı kaybetmediniz, demek ki Yaşama bağlısınız ve Nura doğru


yürümekte kararlısınız.

Burada önemli olan aynanın yüzeyindeki imaja bakmak değil, özü, cevheri aramak gereğidir. Bunun için
niyet ve istek lazımdır. Bunlar da insanı erdeme iten güçlerdir.

Ayna, gerçeği, doğruyu, samimiyeti, kalbi, vicdanı yansıtır. Ayna bir aydınlanma aracıdır, akıl ve hikmet
ile bilginin remzidir.

Anglosakson yeminlerinde özellikle ketumiyet unsuru önem taşır. Buna bağlı olarak, sembolik cezalar,
çağdaş düzenlemelerde kaldırılmış olsa da, yeminin sonunda verilir.

206
Yeminler daima Evrenin Ulu Mimarına çağrı ile (...huzurunda ya da ...anarak) ve Masonların şehadetleri
(...Locasının, ...Kardeşlerin önünde ) ile başlar.

Biçimi ve içeriği ne olursa olsun, yemin, kişiyi zihnen ve ruhen şartlamak içindir. Kişi, Masonluğun
beklediklerini içinde duyup bunları uygulamalıdır. Bunu yapması da kişinin kendi değer ölçülerine,
Masonlukla ilgili yaklaşımına bağlıdır.

Aday, bizde Yemin Kürsüsüne, Geçiş Kelimesini alıp, Kalfa adımlarını atarak gelir. Ritüelde, çırak
adımlarında olduğu gibi kalfa adımları denmiştir. Oysa Kalfa adımları yoktur, kalfa işaret ve adımı
vardır. Emulation’da önce Çırak Derecesinde Adayın Çıraklık bilgileri yoklanır, sonra geçiş dokunuşu ve
geçiş kelimesi öğretilir ve dışarıya çıkartılır. Loca ikinci dereceye yükseltildikten sonra içeri alınır ve
törene geçilir. Gene Emulation’da bu derecede de yolculuk yoktur, Kalfa adayı olarak hazırlanmış olduğu
gösterilmek üzere dolaştırılır. Sonra Doğuya nasıl ilerleyeceği anlatılır. Ritüelde açıklama şöyledir:

I.Diyakon Üstadı Muhteremin kürsüsünün birkaç adım önünde ve tam karşısında Güneye dönük
durur. Ayaklarını gönye şeklinde, topuk topuğa, birbirine dik tutar. Sağ ayağı Batıya, sol ayağı
Güneye bakar. Sol ayağı ile başlayarak ve her adımda ayağını yukarı kaldırarak döner bir
merdivenin basamaklarını çıkar gibi yürür. Locanın orta hattından başlayarak bir yarım daire
çizer ve gene orta hatta Üstadı Muhteremin Kürsüsünün önüne gelir 4. Sağ ayağı Doğuya, sol ayağı
Kuzeye dönük, topuk topuğa durur.

Bu derecenin Anglosakson yemini şöyledir:

Ben ... Evrenin Ulu Geometricisinin huzurunda ve usulü dairesinde teşekkül etmiş, burada
muntazam olarak toplanmış bulunan işbu Muhterem Kalfa Hürmasonlar Locası önünde şeref ve
samimiyetle yemin ederim ki:

Masonluğa ve Kalfa derecesi adı verilen Masonluğun bu ikinci derecesine ait sırlar ile misterleri
her zaman saklayacak, gizleyecek ve bunları Mason olmayan harici âlemden hiçkimseye, Çırak
olarak yeterince hizmet edip Kalfa derecesine geçmek için hazırlanmış Kalfa adayı Çırak Masona
bile, eğer Kalfa Masonların muntazam Locasında değilse, açıklamayacağım.

Doğru ve sadık bir Kalfa olarak yemin ederim ki, gönye gibi hareket edeceğim, işaret ve çağnlara
cevap vereceğim, birinci derecedeki ilkelere uyacağım.

Bütün bunları hiçbir tevile sapmadan ve aklım yerinde olduğu müddetçe tutacağıma tam bir
hulûsla yemin ederim.

4
Yemin Kürsüsünün (daha doğrusu diz çökme pufunun) Üstadı Muhteremin Kürsüsünün önünde ve
yerde bulunduğu unutulmamalıdır.

207
Eğer bilerek ve isteyerek Kalfa Masonlar önünde ettiğim bu yeminimi bozacak olursam, sol
göğsümün yarılıp, kalbimin yerinden sökülerek göklerdeki kuşlara ve çöllerdeki hayvanlara yem
olarak atılmasına razıyım.

Kalfa Masonu dış görünüşüyle tanıtan taktığı önlüktür. Bu derecede önlük, Çırak önlüğü gibi beyaz
olmakla birlikte üzerinde iki ponpon vardır. I.Nazır önlüğü takarken şu sözleri söyler:

Ustadı Muhteremin emriyle, Masonluk sanat ve iliminde göstermiş olduğunuz ilerlemenin işareti
olarak size Kalfa Hür Masonun mümtaz alâmetini takıyorum.

Üstadı Muhterem
Birinci Nazırın söylediklerine eklemek isterim ki şimdi taktığınız bu önlük, bundan sonraki
incelemenizin liberal sanatlar ve ilimler olacağını işaret etmektedir. Böylece bir Mason olarak
görevlerinizi daha iyi yerine getirebilecek ve Ulu Tanrı'nın harikulâde eserlerini daha iyi
anlayabileceksiniz.

Nasıl bir harici Çırak Mason olduktan sonra bu unvanı ile tanınmaya başlıyorsa, yeni Kalfa da Masonluk
mesleğinde artık böyle tanınacaktır. Çırak Mason olarak Locanın kuzeydoğu köşesine oturtulmuştu,
şimdiki yeri eski yerinin tam karşısı Güneydoğu’dur:

Masonluk ileri giden bir ilimdir. Çırak Mason olarak kabul edildiğinizde, Locanın Kuzeydoğu
köşesine yerleştirilmiştiniz. Bu sizin yeni kabul edildiğinizi gösteriyordu. Şimdi ise bu ilimde
göstermiş olduğunuz ilerlemeyi göstermek üzere Güneydoğuya yerleştirildiniz. Dışardan
bakılınca, doğru ve dürüst bir Kalfa Hür Mason olarak görünüyorsunuz. Sizden ısrarla hep böyle
davranmanızı istiyorum. Bir önceki derecede size söylenenlerin hiçbir zaman hafızanızdan
silinmeyeceğini ümit ederim. Bir noktayı size hatırlatmak istiyorum. Bir önceki derecede size
verilmiş olan ahlâki hakikat ile fazilet prensiplerini öğrenmiştiniz, şimdi de araştırmalarınızı
tabiatın ve ilimin saklı misterleri üzerine yapacaksınız.

Masonluk, genel olarak, sembollerle ilgili yorum ve açıklamaları dogmatik kurallara bağlamaz. Herkes
kendi ölçüsüne göre, kendi ifade biçimi ile bu sembolleri yorumlayabilir, kendine göre kıssadan hisse
çıkartabilir. Emulation riti yoruma sınır koymuştur. Onların anlayışına göre ne anlaşılması gerekiyorsa
ritüellerde o şekilde ve yeterince açıklanmıştır; onun için de ritüel ezberlenmelidir, iyice ezberlenince
daha iyi anlaşılacaktır.

Çırak avadanlıkları, Cetvel, Çekiç ve Taşçı Kalemidir. Bu üç avadanlık, inşaatta kullanılacak malzemeyi
hazırlamak ve işi ölçmek için kullanılan avadanlıklardır. Kalfa, Çırak olarak yonttuğu taşa son şeklini
verecek, bu taşı Mâbetteki diğer taşların arasına uyumla yerleştirecektir.

Çırak avadanlıkları ile hazırlanan malzeme yapıdaki yerine Kalfa avadanlıkları ile kontrol edildikten
sonra konur. Bu avadanlıklar Gönye, Şakul ve Tesviyedir. Bunlar, çalışma avadanlığı değil, test
avadanlıklarıdır. Bunlarla, Kalfanın, el maharetinin ötesinde belirli bir bilgi birikimi isteyen avadanlıkları
kullanabilecek kadar meslekte yetişmiş olduğu anlatılır.

208
The Modern Ritual’da bu avadanlıklar şöyle açıklanmıştır:

Size bu derecenin avandanlıkları Gönye, Tesviye ve Şakulü veriyorum. Operatif yani amelî
masonlar, Gönyeyi yapının dikey köşelerini kontrol edip düzeltmek ve ham maddeyi gereken
şekle getirmekte kullanırlardı.

Tesviye, düz yerleştirmek ve yataylığı kontrol etmekte, Şakul de, kaideleri üzerine oturtulurken
bütün dikeyleri kontrol edip düzeltmekte kullanılırdı. Fakat, bizler operatif değil, hür ve kabul
edilmiş ya da spekülatif masonlar olduğumuz için, bu avandanlıkları temsili ve ahlâki anlamlarda
kullanıyoruz. Böylece, gönye davranışlarımızı masonluk kural ve çizgisine göre düzenlemeyi,
hareketlerimizi ahlâk ve erdem ilkeleriyle uyumlu hâle getirmeyi öğretir. Tesviye, aynı kökten
geldiğimizi, aynı tabiatın parçası olduğumuzu, aynı ümitleri paylaştığımızı, mevki ve servet
itibariyle birbirimizden ne farklı olursak olalım, tesviyeci ölüm geldiğinde, iyilik ve erdem
dışında herşeyin sona ereceğini anlatır. Şakul, hangi görev ve sıfata sahip olursak olalım doğru
ve dürüst davranmayı, adalet terazisini dengede tutmayı, cimrilikle müsriflik arasında tam
kararda olmayı, ifrat ve tefritten kaçınmayı, ihtiras ve peşin hükümlerimizi görev çizgisine
uydurmayı işaret eder. Böylece, davranışı dürüst, ayaklan denk, daima dimdik bir şekilde, her
türlü iyiliğin tecelli ettiği o ölümsüz ilkeyi gerçekleştirme yoluna yükselmeyi ümit edebiliriz.

İs’ad Töreninde, İs’ad Üstadı Muhteremi, Üstadı Muhtereme kalfa avadanlıklarını verirken bu
avadanlıkları ne için kullanacağını şöyle açıklar:

Hem Kardeşleriniz, hem de dış dünya, ilkelerinizin doğruluğuna (Gönye), niyet ve


tasarruflarınızın hayırseverlik ve insanlığına (Tesviye), hayatınızın ve idarenizin düzgünlüğüne
(Şakul) bakarak bu görevi hak edip etmediğinize hükmedecektir.

“Kalfalık” teknik bir terimdir. Kalfa, duvarcılık, inşaatçılık, marangozluk, boyacılık vb. gibi meslek ve
zenaatta ehliyet sahibi olan, o meslekte ilerlemiş kimsedir. Masonlukta, Kalfalık mesleği denildiği zaman
inşaatın şantiyesi, kazılacak ve atılacak temeller, kurulacak iskeleler, taşların toplanması ve yerlerine
yerleştirilmesi, duvarların örülmesi, çatının örtülmesi, vitrayların aydınlatılması, vs vs ... yani hareketli,
renkli bir ortamda bir iş akla gelir. Öte yandan, Kalfalık (Compagnonage) bir de başta Fransa olmak
üzere bütün Avrupa’da dolaşan inşaat erbabını hatırlatır.

Operatif devirde, Masonluk iki dereceye ayrılmıştı. İlk ve başlangıç derecesi Çıraklıktı. Operatif Masonlar
aralarına alıp yetiştirmek üzere oniki ilâ onbeş yaşlarındaki erkek çocukları seçiyorlardı. Böyle bir çocuk,
üyelerce kabul edildiğinde, öğreneceğine, mesleğe bağlanacağına yemin ediyor, sonra da deneyimli bir
Masonun yanına veriliyordu. Eğer daha sonra lâyık ve müstahak görülecek olursa, adı resmen loca
defterine kaydediliyor, sıfatı da girmiş, alınmış, kaydedilmiş Çırak (Entered Apprentice) oluyordu. Kural
olarak, bu çocuk, Ustasıyla yedi yıl yaşıyordu. Kendisine bir şey ödenmiyor, yalnız yemesi, içmesi ve
giyinmesi karşılanıyordu.

209
Çıraklığını tamamladığında locada sınavdan geçiliyordu. Eğer başarılı olursa, birtakım görev, hak ve
ayrıcalıklara sahip olarak Mesleğe tam üye olarak alınıyordu. O zaman Meslekte Kalfa (Fellow Craft)
oluyordu. Bu, sanatı öğrenmiş, öğretmene ihtiyacı kalmamış demekti; bir anlamda Ustaydı. O devirde
Kalfalık ile Ustalık aynı şeydi.

Bugün operatif düzen yoktur, o zamanki teknik terim yerinde kalmakla birlikte anlamı değişmiştir.
Kalfalık, Spekülatif Masonlukta, bu dereceye geçiş törenini, Locanın bu derecede açılış ve kapanışını ve
derecenin öğretisini anlatır.

Masonluk, bir ritüel öğretisi içinde, ya da bir tören akşamında anlatılamayacak kadar geniş ve
kapsamlıdır. Onun için de bir derece öteki dereceyi takip eder. Ancak, Masonluk, salt beyinle değil,
kalbin zekâsı ile, gönül gözüyle yakalanır.

Çırak Mason hayat kapısındaki çocuktur, gözleri doğmakta olan güneştedir. Üstat Mason yaşını almış olan
insandır, gözlerine batmakta olan güneş vurmaktadır. Bunların arasında, Kalfa, hayatının tam ortasında,
deneyimli, güçlü, kuvvetli, kaynakları sağlam, günün ateşine ve yakıcılığına dayanabilen insandır.
Yaşamının ortalarında olan insan daha ziyade sorumluluk taşıyıp kaldıracak güçtedir. Deneyim ve
yetenekleri, ona her türlü sanatı icra edip yüceltme imkânı verir. Birgün gelecek, güneş batacaktır.
Şimdi hayatının öğle vaktindeyken kaldırıp yükü sırtına vurabilmelidir. Ancak yükü, görev ve
sorumlulukları taşıyabilmek için de teçhiz olmak zorundadır. Bunun için, önce, eğitim ve öğretim
gereklidir. İkincisi, hayatın gerçekleri ile deneyim kazanmalıdır. Üçüncüsü ve en önemlisi akıl ve hikmet
sahibi olmalıdır.

Dönemeçli merdivenle çıkılan Orta Hücrenin ifade ettiği bir çok anlamdan biri de akıl ve hikmettir. Bilgi
ve deneyimle hayat merdiveninden çıkan insanın bütün duyulan, heyecanları, düşünce ve davranışları
yani aklı ve gönlü akıl ve hikmetle dengelenir, böylece bütün benliği birlik, ahenk ve denge içinde
bütünleşir.

Kalfa, geniş donanımı ve yüklü sorumluluğu olan insandır. Hayalleri geride kalmış, gerçekler içinde
yaşamaktadır. Ödevlerinin bilincindedir, bunları bilgi, deneyim ve coşkuyla ele alır. Ailesinin,
kardeşlerinin, insanların kendisine ihtiyacı vardır; onların refah ve mutluluğu için hizmet etmenin görev
olduğunu unutmaz. Hayatın gerçekleri içinde bedeniyle, aklı ve gönlüyle dimdik, sapasağlam durur.

Kalfa Tablosu

Çırak derecesi Tablosu, Ustanın tasarladığı Mâbedin genel planı, Kalfa Tablosu ise Mâbette bir detayın
planıdır.

Eski belgelerin hemen hemen tamamında, Davud’un, Süleyman'ın ve Tevrat’tan daha birkaç kişinin adı
geçer; fakat bunlardan hiçbirine özel bir yer ve önem verilmemiştir. Örneğin, Davud’un “Masonları
sevdiği, onlara iyi ücret ödediği, aynca Mısır’dayken öğrendiği hak, mükellefiyet ve usûlleri aktardığı”,
Süleyman’ın da “babası Davudun Masonlara verdiklerini aynen onayladığı ve babasının başlattığı Mâbedi
tamamladığı” yazılıdır.

210
16. ve 17.yüzyıllarda, İngiltere’de, Süleyman Mâbedine özel bir ilgi doğmuş ve bu konuda bir çok resimli
kitap yayınlanmıştır. Ayrıca, 1723, 1730, 1759 ve 1760 yıllarında, Londra’da, Mâbedin tasvirî resim ve
maketleri sergilenmiştir. Bazı yorumcular, spekülatif düzen oturmaya başlarken, harici dünyadaki bu
ilginin etkisiyle Süleyman Mâbedinin ritüellere girmiş olduğunu söylemektedirler.

Ancak, Süleyman Mâbediyle ilgili Tevrat’taki bilgilerle ritüellerdeki açıklamalar pek birbirini
tutmamaktadır. Aslında gerekli de değildir, çünkü maksat ne bir tarih kitabı yazmak, ne Süleyman
Mâbedini yeniden inşa etmek, ne de bu Mâbedi, ibrani dinindeki yeri ve önemi doğrultusunda Masonlukta
özel olarak bir yere oturtmaktır. Süleyman Mâbedi, Masonlukta, bir semboldür, o kadar. Üstelik
Süleyman birçok zenaatın da piridir.

Tablonun özellikleri

Kalfa Tablosunda, Çırak ve Üstat dereceleri Tablolarından farklı olarak, yönler


yoktur. Belki de, Tablo, mimari bir plan değil, resim olduğu içindir; belki de,
Mâbedin konumuyla ilgili yönler Tevrat’ta verilmiş olduğu için resimde ayrıca
gösterilmemiştir.

Bizdeki, Kalfa tablosu tek parça resimdir. Halbuki, Harris’in 1845’de


Emulation Lodge of Improvement için yapmış olduğu Kalfa Tablosu iki parça,
altlı üstlü iki resimdir. Alttaki resimde, Orta Hücreye giden bir koridor,
koridorun başında, sağda ve solda iki sütun vardır. Harris’in ilk Kalfa tablolan
tek resimdir. O resimde, orta hücrenin kapısının sağ ve sol duvarını, Çırak
derecesi Tablosu süsler. Merdiven, onun bütün resimlerinde, tablonun
solundan başlayıp yukarı çıkar. Bowring ve onu örnek almış olanlarda
(Browne, Esmond Jefferies), dönemeçli merdiven saatin aksi yönündedir, yani
sağdan başlamaktadır.

Sanatkârların yorumları, doğal olarak, birbirlerinden farklıdır. Resimlerdeki farklılıklar hem önemli
değildir, hem de, birinin yanlış, diğerlerinin doğru olduğunu göstermez. Kimisinde ana girişte çok büyük
kemer vardır, kimisinde iki sütun ana girişte, kimisinde koridorun başındadır, kimisinde de tablonun sol
tarafındaki peyzaj iki parçalı resmin alt kısmında ve daha ayrıntılıdır. Ama bütün Kalfa Tablolarında üç
temel öğe ortaktır: İki Sütun, Dönemeçli Merdiven ve G harfi.

Tablonun açıklaması

Ritüellerimizi benzetmeye çalıştığımız Iskoçya Modern Ritual'ında, Kalfa Tablosunun açıklaması şöyledir:

Bu çizim tahtasında, bilimimizde göstermiş olduğunuz ilerlemenin sembolik olarak temsil edildiğini
görüyoruz.

211
Burada Kral Süleyman Mâbedine giriş resmedilmiştir, burası masonik alegoriyle, Şekina’nın yahut İlahi
Varlığın arıttığı dünyadır. Haricinin dünyası mâbedin dışında, tekrislinin dünyası ise kutsal duvarların
içinde uzanır. Bu suretle, çırak, revaktan geçip masonik ışığın dünyasına doğarak masonik hayatına
başlamıştır.

Mâbedin tam giriş yerinde, gözlerinin sıklığından birliği ifade eden


bir ağörtüsü, beyazlığı, temizlik ve sâfiyeti remzeden zambak
motifleri ve tanelerinin çokluğu bolluk ve bereketi anlatan narlarla
bezeli iki sütun dikkatimizi çeker. Bu suretle, bütün insani işlerde,
kuvvet ve stabilitenin ancak maksat ve gayede birlik, kalpte
temizlik ve zihinde bereketle elde edilebileceğini öğreniriz.

Bu iki sütun, hem maddi ve hem manevi dünyaya eşit olarak


uygulanan büyük bir dersi, zıtların dengesini, açıklar. Tabiatta
hemen her şey, buna zıt olan şeyle anlam kazanır ve değeri
yükselir. Böylece, karanlık olmasaydı, aydınlığının değerini idrak
edemeyecektik. Yüksek tepeler olmasaydı, derin vâdiler
olmayacaktı ve tüm yeryüzü ilgi ve güzellikten yoksun tek bir
seviyede olacaktı. Bunun gibi ahlâki ve manevi dünyada da, aynı
dengeleyici karşılık ilkesini buluyoruz. Böylece, sevginin yumuşaklığı ile nefretin yırtıcılığı
dengeleniyor. Ümit, ümitsizliğin bozuk seslerini yeniden akordediyor, zira zenginin de fakirin de aynı
şekilde üzerinde yürüdükleri hayat sahnesini iki yanında ikiz doğum ve ölüm sütunları koruyor.

Kalfa, şimdi masonik çalışmalarının başladığını kendisine öğreten ve kendini geliştirmek gibi önemli bir
görevle ömür yolculuğuna götürecek bir dönemeçli merdivenin önünde uzanmakta olduğunu
görmektedir. Bu görevin içtenlikle yerine getirilmesi, karakterinin hem ahlâken hem de manen
yükselmesiyle birlikte onun bütün zihnî yeteneklerinin gelişimini etkiler. Bu, mamafih, ancak,
merdivenin dönemeciyle sembolize edilen çaba ve zahmetle elde edilir.

Göreceğiniz gibi, dönemeçli merdiven, toplamı onbeş olan, üç, beş ve yedi basamaktan ibaret üç kattan
meydana gelmiştir. Alt kat, tabiat ve sanattaki tüm yaradılışın temeli olan aklı temsil eder. İkinci kat,
aklın akılla iletişim kurduğu aracı olan maddenin remzidir. Üçüncü kat, aklın madde üzerinde tezahürü
olan şekli ifade eder.

Dönemeçli merdivenin, gene, ilahi ve insani olmak üzere ikili bir yorumu vardır. Böylece, ilk katın üç
basamağı, ilahi akıl ve hikmet, güç ve iyiliği; ayrıca insan aklını, irade ve heyecanını temsil eder. İkinci
katın beş basamağı, maddenin beş doğal halii, ateş, su, toprak, hava ve eterdir. Bunlar ayrıca
dokunma, işitme, görme, tatma ve koklama adı verilen insanın beş duyusudur. Son katın yedi basamağı,
liken, nebat, sürüngen, balık, kuş, hayvan ve insan olarak hayatın yedi şeklinde ilahi aklın
tezahürleridir. Bunlar gene, bu tezahürlerin bilgisinin kavranacağı, matematik, fizik ve ahlâk bilimleri
ile retorik, resim, müzik ve mimarlık sanatları olan yedi temel bilim ve sanatı temsil eder. Buradaki
büyük ders, tüm akıl, irade ve heyecanı, tüm duygu ve maddeyi, tüm sanat ve bilimi, hakikat haremine
yükselmek için basamak olarak kullanmaktır.

212
Dönemeçli merdivenin onbeş basamağının, bizim için, Tanrı’nın adının ibrani harfleriyle onbeş olan
sayısal değerinden çok daha fazla bir anlamı vardır, dönemeçli merdiven bizzat Evrenin Büyük
Geometricisini temsil eder. Bu suretle, hayatta çabadan bitap bezgin düştüğümüz ve zorluklarla
karşılaştığımız zaman, ilahi Varlığa güvenip ondan güç aldığımızı hissedebiliriz.

Merdivenin dönemeci, aynı zamanda, çabalarımızın sonunun görülmediğini bize öğretir. İmanla
güçlenmiş, ümitle desteklenmiş olarak bu görünmeyen hedefe doğru koşanz. Varmaya çalıştığımız, buna
almaya lâyık olduğumuzu ispat edene kadar bizden saklanmıştır.

Dönemeçli merdivenden çıktıktan sonra, Kalfa, ödülünü almak için orta hücreye geçer. Ödül, buğday
veya yağ veya şarap veya paradan çok daha büyük olan gösterdiği ilerlemenin ona hak ettirdiği ilahi
hakikati ortaya çıkmasından ibarettir. Orta Hücredeyken, genellikle kalfa Locasında G harfi ile
gösterilen bazı işaretler dikkatini çeker; bu harf hepimizin iradesine teslim olup itaat etmemiz gereken
Tann’yı, Evrenin Büyük Geometri Üstadını işaret eder.

Semboller

Anglosakson ritüellerinin pek çoğunda, Çırakların ücretlerini buğday, şarap ve yağ, Kalfaların, para
olarak aldıkları, gene, Kalfaların, orta hücreye, girişinde iki büyük Sütun duran bir verandadan gel-
dikleri, bazılarında, Sütunların içlerinin boş olarak yapıldığı, muhtemelen de Masonluk arşivi olarak
kullanıldığı, gene, bu sütunların daha sonra üstlerine iki küre konulduğu, birine yer, diğerine de gök
haritası çizildiği, yazılıdır.

Ancak, bu açıklamaların hiçbiri Tevrat’ta yoktur. Sütunların üzerlerine daha sonra küre konulması da bir
yakıştırmadır. Çünkü, ilk yer kürenin Milet’li Anaximander tarafından M.Ö. 580 yılında yani Süleyman
Mâbedinin inşasından dörtyüz yıl kadar sonra yapıldığı bilinmektedir. Gökküre ise muhtemelen çok daha
sonradır.

Süleyman Mâbediyle ilgili bilgiler Tevrat’a ve yahudi tarihçi Josephus’un anlattıklarına dayanır; bunların
da ne derece gerçek olduğu bilinmez. Ritüellerdeki Süleyman Mâbediyle ilgili abartmalar, bu Mâbede bir
büyüklük ve zenginlik kazandırmak ve ritüelleri süslemek için Masonlar tarafından uydurulmuştur.

İki Sütun

Tevrat’ta 5 İki Sütunla ilgili bölüm şöyledir:

... İki tunç direği yaptı, her direğin yüksekliği on sekiz arşındı; ve on iki arşınlık bir ip
her direğin çevresini sarardı. Ve direklerin üzerinde koymak için dökme tunçtan iki
başlık yaptı; bir başlığın yüksekliği beş arşındı, ve öbür başlığın yüksekliği beş arşındı.

5
I. Krallar. VII. 1-12.

213
Ve direklerin üstünde olan başlıklarda örgü işinden ağlar ve zincir işinden çelenkler vardı; bir başlık için
yedi ve öbür başlık için yedi. Direkleri böyle yaptı; ve direklerin üstündeki başlıkları örmek için bir ağ
işi üzerinde çepçevre iki sıra narlar yaptı, öbür başlık için de böyle yaptı. Ve eyvanda olan direklerin
üstünde başlıklar zambak işi idi, dört arşın. Ve üst tarafta da, iki direğin üstünde, ağ işinin yanında
olan yuvarlak çıkıntıya yakın başlıklar vardı; öbür başlık üzerinde çepçevre dizilerde narlar iki yüzdü.
Ve direkleri mabedin eyvanında dikti; ve sağ direği dikti, ve onun adını Yakin koydu; ve sol direği dikti
ve adını Boaz koydu. Ve direklerin başında zambak işi vardı; böylece direklerin işi bitti...

Jakin “pekiştirecek”tir, Boaz “kuvvet bunda”dır. Emulation’a göre, ikisi birlikte, “kararlılık" mânâsında
“kuvvetle pekiştirmek”tir; zira Tanrı şöyle söylemiştir. “Ben evimi, ilelebet sağlam kalması için
kuvvetle pekiştireceğim.”

Gene Emulation’da, biri ateşten, diğeri buluttan bu iki sütun, İsrail oğulları için iki şeyin anısına
dikilmişti. Ateş, Mısır esaretinden kaçarken İsrail oğullarına aydınlık, bulut ise firavun ve askerleri
İsrail Kavimini takip ederlerken karanlık verdi. Kral Süleyman bu sütunların Mâbedin girişine konmasını
emretti. İsrail oğullarının Mâbede girip çıkarlarken atalarının mutlu kurtuluşlarını daima
hatırlamalarını istedi.
yazılıdır.

1410 tarihli Cooke elyazmasında, Lamek’in dört çocuğunun yaptığı “dünyanın ateş ve tufanla
mahvolmasına karşı hazırlıklı bulunmak için biri mermer, diğeri yanmış tuğladan iki sütun sütun”
vardır. Süleyman Mâbedinin sütunları, ilk defa, 1696 tarihli Edinburgh Register House elyazmasında
geçer. Daha sonra, 1710 tarihli Dumfries No.4 elyazmasında, hem Lamek’in çocuklarının, hem de
Süleyman Mâbedinin sütunlarından bahis vardır. 1740’lardan itibaren, Süleyman Mâbedinin sütunları,
yere serilen Loca örtülerine de girmiştir. Resimlere ve Loca yerleşim planlarına göre, iki Sütun Batıdadır.
Nazırlar da, yüzleri Üstada dönük olarak, hemen Sütunların yanındadır. 1760 ile 1765 arasında, kitaplar,
“Nazırların ellerinde birer Sütun bulunduğunu, bunların Süleyman Mâbedinin, Boaz ve Jackin sütunları
olduğunu” yazmaktadır.

Sütun, mimari eleman olarak, destektir, binanın sağlamlığım sağlar. Sembolizmde, sütun, altlığı, gövdesi
ve başlığı ile, hayat ağacına benzetilir. Sütun, antikçağda, halk arasında fallus sembolü olarak kabul
edilmiştir. Yunan-roma sanatında. Sütunlar, üzerlerindeki yazılar ve süslemelerle, kahramanların
zaferlerinin simgesidir ve Tanrı'nın insana vermiş olduğu gücünü gösterir.

Antik Herakles (Herkül) Sütunlarının, dünyanın batı ucunda, Cebelüttarık’ın iki yakasında olduğu,
bunların, daha öteye geçilmemesi gereken koruma sınırını işaret ettiği söylenir.

Mâbedin iki sütunu tunçtur. Tunç, kutsal bir maden olarak, yerle göğün ayrılmaz ve ebedi olan birliğini,
yani böylece Tann’nın varlığını ve kudreti temsil eder. Bu Tanrı, tarihi açıdan, seçilmiş halka (yahudiler)
rehber olmuştur; mistik anlamda ise, tekâmül yolunda ruha yön verir.

Masonik bir yoruma göre, bu sütunlardan biri Zenitin yani göğün, evrenin enerjisini toplar, bu enerji
Locada dolaştıktan sonra diğer sütun bunu göğe, evrene geri gönderir. Dimdik göğe yükselen bu sütunlar,

214
toprak ile gök, beden ile ruh, madde ile enerji arasında bir değişim, bir bağlantı, bir birlik ve karşılıklı
iletişim sağlarlar. Herakles Sütunları gibi, harici dünya ile masonik dünya arasında geçit olan bu
Sütunlar, harici değerlerden, özellikle de hırslardan arınılması gereken son sınır çizgisini gösterir. İki
Sütunun arasından geçip Mâbede giren Masonun gözü de gönlü de artık harici dünyada kalmamalıdır.
Bilim Mâbedinin girişindeki Sütunlar, bir başka yoruma göre, Masonluk geleneğini korurlar.

Mâbetlerimizin harici dünya ile kutsal mekân arasında sınırı olan İki Sütun, damalı döşeme gibi, ikilemi,
karşıtlığı işaret eder. Locaya girip iki Sütun hizasında bir adım atarak Üstadı Muhteremi selamlayan
Mason, ikilemin iki kutubuyla bir uyum, bir sentez meydana getirir. Böylece, gök, yer ve insan birleşip
bütünleşir.

İki Sütuna, değişik ikilemler yakıştırılır. Bunlardan bazıları şöyledir:

Kuru - Yaş Aktif - Pasif Baba - Ana Sıcak - Soğuk


Erkek - Dişi Güneş - Ay Yüksek - Alçak Kuzey - Güney
Gök – Yer Kırmızı - Beyaz Adem - Hava Adalet - Hoşgörü
Büyük - Küçük Ak - Kara Doğu - Batı Pergel - Gönye
Sabah - Akşam Doğum - Ölüm

Sütunların başlıkları da Tevrat’ta6 şöyle geçer:

... iki direği, ve direklerin üstünde olan başlıkların iki yuvarlağını; ve direklerin üstünde olan
başlıkların iki yuvarlağını örten iki ağ işi; ve iki ağ işi için dört yüz narı; direklerin üstünde olan
başlıkların iki yuvarlağını örten her ağ işi için iki dizi narı ... bütün bu takımlar parlak tuçtandı.

Ritüellerin açıklamalarına göre, ağişi, örgüsü dolayısiyle, Birliği; zambak beyazlığından dolayı Sâfiyet,
Barış ve Huzuru, narlar, tanelerinin çokluğundan Bereketi, tanelerin birbirine yapışık olmasından da
Sorumluluk ve Dayanışmayı ifade etmektedir.

Yorumcular, kürelerin 18.yüzyılın sonlarına doğru, İngiltere’de evlere süs eşyası olarak kullanıldığını,
Localara buradan girdiğini, belki hem pahalı oldukları hem de yer kapladıkları için, daha sonra,
Nazırların minyatür sütunlarının başına konulduğunu söylerler.

Küre sembolizması daire ile aynıdır, sadece küre, hacim olarak, daireye üçüncü bir boyut verir. Daire ve
küre, mükemmelliğin sembolüdür. Kürenin mimari uygulaması, özellikle bizans bazilikalarındaki, cami ve
rönesans sanatındaki kubbelerdir. Yer ve gök küreler, Gök ve Yer, Ruh ve Madde, İlah ve İnsan arasındaki
ilişkiyi ve bütünleşmeyi ifade eder.

Dönemeçli Merdiven

6
I. Krallar, VII. 41.

215
Orta Hücreye dönemeçli bir merdivenden çıkılarak gidilir.

Dönemeçli Merdiven, Tevrat’ta7, “Orta yan odaların kapısı evin sağ tarafında idi; ve dolambaçlı
merdivenle orta kata, ve orta kattan üçüncüye çıkarlardı” diye geçiyor. Emulation ritüelinde: “Eski
Kardeşlerimiz İkinci Nazıra8 kendilerini kanıtladıktan sonra, onlara “Geçiniz...” dedi. Sonra üç, beş,
yedi veya daha fazla basamaklı dönemeçli merdivenden çıktılar. Üç locayı yönetir, beş ayakta tutar,
yedi veya daha fazlası kusursuz kılar. Locayı yöneten üç, Üstadı Muhterem ve onun iki Nazırıdır; Locayı
ayakta tutan beş, Üstadı Muhterem, iki Nazır ve iki Kalfadır; bir Locayı kusursuz kılan yedi önceki beşe
ilave iki çıraktır. Bir Locayı üç yönetir, çünkü Kudüste ilk Mâbedin inşaatının başında üç, üç Büyük
Üstat, İsrail Kralı Süleyman, Sur Kralı Hiram ve Hiram Abif vardı. Beş
Locayı ayakta tutar, adları Tuscan, Dorik, İonik, Korentyen ve Kompozit
olan mimarlıktaki beş tarzı anımsatır. Yedi veya daha fazlası bir locayı
kusursuz kılar, çünkü Kral Süleyman’ın Kudüs Mâbedini inşa ettirmesi,
tamamlaması ve Tanrı’nın hizmetine sunması yedi yıl ve daha fazla
dürmüştür. Gene adları gramer, retorik, mantık, aritmetik, geometri,
müzik ve astronomi olan yedi liberal sanat ve bilimi çağrıştırır” olarak
açıklanmıştır.

Merdivenin ilk üç basamağına, iman, ümit, şefkat ya da ruh, can, beden,


beş basamağa hayatın beş evresi, doğum, çocukluk, erginlik, olgunluk,
ölüm, yediye de yedi gezegen, haftanın yedi günü, yedi günah yakıştırılır.
Dönemeçli Merdiven, esas olarak, bilginin özüne varmanın, varlığın
yücelmesinin sembolüdür. Bu merdiveni ümit, iman ve sabırla çıkmak gerekir. Bu merdivenin sonunda
Orta Hücreye, yani nura, akıl ve hikmete varılacağını bilmek lazımdır. Nasıl hayatta geleceğin ne olacağı
bilinemezse, bu merdivenden çıkan da, başta iken sonu, kıvrımın ötesinde ne olduğunu göremez.
Hayatın akışı içinde durmadan geleceğe doğru yol alındığı gibi, hakikate giden bu merdivende de durak
veya geri dönüş yoktur.

Her birine bir Liberal Bilim ve Sanatın yakıştırıldığı Hayat merdiveninin basamaklarından çıkarken beş
duyumuzu en iyi şekilde kullanmamız öğretilir. Gramer ve Retorik basamağı yalnız lisan bilgisini değil,
her türlü iletişim yöntemlerini de dikkate almak gerektiğini anlatır. Mantık basamağı bilgiyi ifade eder.
Aritmetik ve Geometri her türlü bilimin dikkatle takip edilmesini işaret eder. Müzik yalnız hoş ve uyumlu
sesleri değil ama şiirselliği, sanatı, tabiatı, güzelliği, sevgiyi hatırlatır. Son basamak Astronomi ise,
yalnız güneş sistemini, yıldız ve gezegenleri değil, evrendeki yüce yaratıcı gücü ve ilahi akıl ve hikmeti
sembolize eder.

Nasıl Evrenin Ulu Mimarı dediğimiz Yüce Varlık büyük evrenin düzenini kurmuşsa, küçük evren olan insan
da, aklıyla ve gönlüyle aynı düzeni kendinde kurmalıdır. Kendisiyle ve kendi dışındaki dünyayla uyumlu
bir düzen için duyularını ve yeteneklerini geliştirerek bilgiyi yakalamalıdır. Kalfa, bir anlamda, hakikati

7
I. Krallar. VI, 8.

8
Resimlerde İki Sütunun önündeki.

216
aramakta olan insanı temsil eder, dönemeçli merdiven de bu arayışta hakikate götüren yoldur. Burası,
tekris töreniyle Masonun önünde açılmış olan evrim yolunun bir safhasıdır.

Anglosakson ritüellerinde, Kalfaların Eyvan’a girdiklerinde İkinci Nazırın onları durdurup kendilerinden
birinci dereceden ikinciye dereceye götürecek olan geçiş kelimesi ile geçiş dokunuşunu istediği yazılıdır.
Kelimenin, Ş...t olduğu, resimde “akan dere” veya “buğday başağı” ya da “bir akarsu kenarında buğday
başağı” olarak resmedildiği, anlamının “yeterince (ya da helal) yiyecek, yeterince (ya da helal) içecek”
veya “bereket” olduğu açıklanır. Hikâyesi de şöyle verilir9:

Ş........t kelimesi bir Efraim ordusunun, Erden nehrini geçerek Gileadlı tanınmış general Yeftah'a
karşı hareket ettiği zamandan kalmıştır. Bunların dost olmayan ziyaretlerinin nedeni, Ammon
oğulları ile harp etmeye çağrılmamış olmalarıydı. Ama asıl sebep Yeftah ve ordusunun elde
etmiş oldukları büyük ganimetten paylarını almak istemeleriydi. Efraimiler bozguncu ve
saldırgan insanlar olarak tanınıyorlardı. Sık sık Gileadlılara saldırıp onları tâciz ediyorlardı. Bu
defa, onları muzaffer kumandanlarını öldürmek ve evini yakmakla tehdit ettiler. Yeftah onları
yumuşatmak için her yolu denedi, ama bir sonuç alamayınca kuvvete başvurmak zorunda kaldı.
Ordusunu topladı, Efraimilere karşı harbe girdi ve onları bozguna uğrattı. Hem zaferini
kesinleştirmek, hem de ileride bu tür saldırılara karşı kendini emniyete almak için, bir kısım
askerini Erden nehri geçitlerini emniyete almaya gönderdi. Kaçakların memleketlerine dönmek
için saldırmak zorunda olacaklarını biliyordu. Buradan geçen ve Efraimi olduğunu söyleyen
kaçağı hemen öldürmelerini emretti. Kaçamak cevap verir veya Efraimi olmadığını söylerse, bir
test kelimesini söylemesi istenecekti - kelime Ş…t.

Efraimiler şivelerine has bir ses bozukluğundan dolayı bunu doğru söyleyemiyorlar, s............t
diyorlardı. Bu küçük fark nereli olduklarını ortaya çıkarıyor, hayatlarına mal oluyordu. Tevrat’ın
bize söylediğine göre, o gün harp meydanında ve Erden geçitlerinde, Efraimden 42000 kişi öldü.

Ş..........t, dostu düşmandan ayırmak için kullanılan test kelimesi olduğundan, daha sonra Kral
Süleyman da bunu ehil olmayan bir kimsenin Mâbedin orta hücresine giden dönemeçli merdivenden
çıkmasını önlemek için Kalfa Locasında geçiş kelimesi yaptı.

Orta Hücre

Merdivenden çıkılıp koridordan geçildikten sonra Orta Hücreye gelinir.

Orta Hücrenin Tevrat’taki10 açıklaması şöyledir: Ve arka tarafına zeminden çatı duvarlarına kadar erz
ağacı tahtaları ile yirmi arşın bina etti; onlan iç oda olarak, kudsülakdas olarak içerden yaptı... Ve evin
en içeri tarafından, Rabbin ahit sandığını koymak için bir iç oda hazırladı...

9
Mezmurlar, LXXXIV, 11.

10
I. Krallar, VI. 16-21.

217
Emulation’da şöyle yazıldır: Eski Kardeşlerimiz dönemeçli merdivenin tepesine çıktıktan sonra, orta
hücenin kapısına geldiler, kapıyı açık buldular, fakat Kalfa derecesine gelmemiş olanlara karşı,
onlardan Kalfalığın işaret, dokunuş ve kelimesini isteyen I.Nazır11 tarafından korunuyordu. Kendilerini
kanıtlamalarından sonra, onlara “geçiniz...” dedi. Onlar da, ücretlerini almak üzere Mâbedin orta
hücresine girdiler. Ücretlerini çekinmeden, şüphe ve endişe etmeden aldılar; çekinmeden, çünkü hak
etmiş olduklarını biliyorlardı; şüphe ve endişe etmeden çünkü o günlerde işverenlerine büyük güvenleri
vardı.

Gene ritüellerde, Kalfaların Süleyman Mâbedinin inşaatında büyük hizmetler verdikleri, bütün
malzemenin, ağacın ve taşın, ormanda ve ocakta ölçülerine uygun olarak hazırlandığı, deniz ve kara
yoluyla Kudüse gönderildikten sonra, özellikle bu iş için hazırlanmış tahta tokmaklar ve diğer
avadanlıklarla birleştirildiği, Kalfaların da Çıraklarının yardımıyla ve sabır, dikkat, itina ve büyük
becerileri sayesinde sanatlarının eşsiz güzelliğini binanın her parçasına yazdıkları, işin gereği her
sınıftan çok sayıda sanatkâr istihdam edildiği, ücretlerin yeteneğe ve işin niteliğine göre ödendiği,
geleneğimizin gösterdiği gibi, Çırakların ücretlerini buğday, şarap ve yağ, Kalfalann ise para olarak ve
Mâbedin Orta Hücresinden aldıkları, buraya binanın duvarlarına bitişik üç odadan ortadaki olması
dolayısiyle orta hücre dendiği, kapısının da evin sağ tarafında olduğu, yazılıdır.

Yüzlerce, binlerce insanın ücretlerini almak için Orta Hücreye girip çıkabileceği pek mantıklı değildir.
Üstelik, Orta Hücre de, muhasebe veya kasa bölümü değildir. Ama böyle hikâye edilmiştir.

Maalesef unutulmakta olan, masonik terimlerden biri de “nafaka”dır. Nafaka, Masonlukta, kazanılan
ödüldür. “Nafakanın artırılması” bir üst dereceye geçilmesi, yani gösterilen başarının, çabanın, hizmetin
ödüllendirilmesidir. Süleyman Mâbedinde çalışanların ücretleri de onların nafakalarıdır. Bu açıdan,
Çıraklara buğday, şarap ve yağ olarak ödenen ücretleri onların iç evrimleri için gerekli ve yeterli olan
nafakalarıdır. Kalfaların nafakaları ise paradır ve de Orta Hücrede ödenmektedir. Kendi iç evrimini
tamamlamış olan Kalfa, artık dışa açılabilir, madenlerini de nasıl kullanacağını öğrenmiştir. Orta Hücre,
buraya girmeye hakkı olan kişinin, ham taşı mikâp taşa çevirmiş olduğunu işaret eder.

Bu derecenin anlattıklarından bir tanesi de erginliktir. Çırak Mason hayat kapısındaki çocuktur, gözleri
doğmakta olan güneştedir. Üstat Mason yaşını almış insandır, gözlerine batmakta olan güneş
vurmaktadır. Kalfa, hayatın tam ortasında, donanımlı, deneyimli, güçlü, kuvvetli, gündüzün kavuran
sıcağına dayanabilen insandır. Yaşamının ortalarında olan insan her türlü sorumluluğu taşıyabilir, sahip
olduğu tecrübe ve beceriyle her türlü Sanatı icra edip yüceltebilir. Bir süre sonra, güneş batacaktır. Ama
şimdi, hayatının öğle vaktinde, eğilip yükü sırtlamalıdır. Kalfa, kendisine verilen görev ve sorumlulukları
taşıyabilmek için de donanımlı olmak zorundadır. Onun için de hayatın gerçekleri ile deneyim
kazanmalıdır. Böyle bir deneyim ise zamanla kazanılır. İnsan yaşadığı olaylardan ders almalı, bunlara

11
Orta Hücrenin kapısının önündeki. Bazı tablolarda kimse yoktur.

218
ertesi gün kazanacaklarını da ekleyerek yaşadığı hayatı daha iyi anlayacak ve ustalıkla sürdürebilecek
hale gelmelidir.

İkincisi eğitim ve öğretimin gereğidir. İnsanın şahsi deneyimleri sınırlıdır. Sadece kendi duyularımızla
hayatı öğrenmemiz mümkün olmadığı için zorlukla kazandığımız kendi deneyimlerimize başkalarının da
deneyimlerini katarız, kendimize ait olanları başkalarınınkiyle zenginleştiririz. Bilgimiz insanlığın
bilgisiyle beraber artar.

Masonların gerçek inşacı oldukları zamanlarda, Çırak on-onbeş yaşlarında bir çocuktu, bir avadanlığı
diğerinden zor ayırıyordu, inşa mesleğinin sırlarından bihaberdi. Ancak yedi yıl sonra, Ustasının verdiği
işi yapabiliyor, kendi sanat ürününü ortaya koyabiliyordu. Bunu da yardımsız, kendisine yol gösterenlerin
bilgi ve sabırları olmaksızın başarması mümkün değildi. Kalfa bilgi ve deneyimle teçhiz olmak
zorundadır. Ancak daha da önemlisi akıl ve hikmet sahibi olmaktır. Dönemeçli merdivenle çıkılan Orta
Hücrenin bir anlamı da akıl ve hikmettir. Bilgi ve deneyimle hayat merdivenlerinden çıkan insanın bütün
duyuları, heyecanları, ruhsal nitelikleri, düşünce ve davranışları akıl ve hikmetle dengelenir, böylece
bütün benliği birlik, ahenk ve denge içinde bütünleşir. Ustalık, üstatlık budur.

Yardımcı öğeler

Bazı ritüellerde, Kalfalar orta hücreye girdikleri zaman “bazı ibrani harfleri” ya da “Evrenin Ulu
Geometricisini temsil eden bir G harfi” dikkatlerini çeker, denilmektedir. Oysa, Tabloda G harfi orta
hücrenin dışında, resmin üstünde ve alev saçan bir yıldızın içindedir. Yıldız, bazı resimlerde, beş,
bazılarında ise, altı köşeli yani Davud’un kalkanı ya da Süleyman’ın mühürü denilen iç içe iki üçgendir.
Bazı Tablolarda, orta hücrenin kapısının üstünde bulunan ibrani harfleri, Tanrının adı Yahve ya da
Yehova’dır.

G harfine, genel olarak, iki anlam verilir. Bir tanesi, anglosakson ritüellerinin çoğunda açıkça belirtildiği
gibi, Tanrı (God) adının ilk harfidir. Bu, Kalfa derecesinde, Evrenin Ulu Geometricisini ifade eder. İkincisi
ise, özellikle 18. yüzyıl kitaplarında da açıklandığı gibi, operatif masonların temel bilim olarak
gördükleri, spekülatif masonlara göre de bütün evreni yöneten değişmez tabii yasaları sembolize eden
Geometrinin baş harfidir. Bu iki anlam, birlikte, Geometri ile bize açıklanan Tanrı’nın sıfatı sembolü
olarak yorumlanır. Tanrı evrenin Akıl ve Hikmetidir.

Bu harf üzerine sayısız yorum yapılmıştır. Örneğin, bu harfin anlamının Gloire 12, Grandeur13, Geometri14
kelimelerinde aranması söylenmiştir, ya da, G harfi, Gravitation 15, Geometri, Génération16, Génie17,

12
Gloire, Fr., hem şan, hem de hâle demektir. "Evrenin Ulu Mimarının Yüce Şanına" ifadesinde olduğu
gibi kullanılmaktadır. Hâle olarak da, "alev saçan yıldız"ın etrafındaki ışınlara bir atıftır.

13
Grandeur, Fr., büyüklük.

14
Geometri, bazı kitaplarda "Tanrı için Şan, Üstadı Muhterem için Büyüklük, Kardeşler için Geometri"
olarak açıklanıyor. Masonik çerçevede, geometri, her türlü araştırmanın temelinin mantığa, akla dayalı
olması gerektiğini işaret ediyor.

219
Gnose18 kelimelerinin başharfidir. Kimine göre, G, gamma’ya benzediğinden kuvveti ifade etmektedir;
kimine göre, bu harf, Giblim19 dir. Simyacılara göre, Tuzun sembolü Θ; kabalacılara göre ise, Ghimel20 ya
da telâffuz edilemeyen ilahi isim lod’dur.

G harfi, kesin tanımı olmadığı için, canlı ve dinamik bir semboldür. Bu harf, bu şekilde, sonsuza dek
aranacak olan mutlak hakikati gizler.

G harfi ile Alev Saçan Yıldız, tek bir sembol olarak bir arada, 1760’lı yıllarda resimli yer döşemelerinde
görülmeye başlamıştır. Bazı tablolarındaki altı köşeli yıldız ise Tevrat’tan21 mülhemdir.

Yer döşemesi, Çırak tablosunda olduğu gibi, siyah beyaz mozaiktir, yalnız motifi değişiktir. Döşemeyle
ile ilgili yorumlar aynıdır. Çırak Tablosunda da söylediğimiz gibi, Roma inşa sanatının bir ürünü olan
mozaik döşemeler bütün büyük binalarda değişik motifler halinde kullanılmıştır. Kalfa Tablosunda,
motifi çok belirgin olan döşeme, hayatın gerçeklerini, insanların ve insanlığın refah ve mutluluğu için
hizmet etmenin görev ve sorumluluk olduğunu anlatmaktadır. Döşeme, bir anlamda da, sevgiyle örülmüş
kardeşlik zincirini sembolize etmektedir.

Bu Tabloda da, Çırak Tablosunda olduğu gibi, Üstadı Muhterem ve Nazırları temsilen, bijuları Gönye,
Şakul ve Tesviye tâli öğe olarak çizilmiştir.

Locanın kapanışı

Kalfa Derecesinde, Loca, geleceğe güven, kendini tanıma, kardeşlik ve insanlık sevgisi, adalet, ümit
tavsiye ve temennileriyle kapatılır. Emulation’da son sözler şöyledir:

Mutlulukla buluştuk
Mutlulukla ayrılalım
Yine buluşalım mutlulukla.

15
Gravitation, Fr. yer çekimi, masonik söylemde, masonları birbirine çeken evrensel güç, kardeşlik
birliği, malzemesi canlı varlık olan masonluk binasının dayanışması olarak anlaşılıyor.

16
Génération, Fr., nesil, zürriyet demektir. Burada, diğer yakıştırma kavramlar içinde, hayati bir
hamlenin başında olmak, yeni bir dinamik yaratmak, diye yorumlanabilir.

17
Génie, Fr., üstün yaratık, burada hem "eylemde devamlılık, çabada sebat”, hem de “uzun sabır”
olarak yorumlanıyor.

18
Gnose, Masonik anlamda, inisiyasyonla yani kişisel çabayla ulaşılan bilgidir.

19
Giblim, İbr. "taş yontucu".

20
Ghimel, İbr., "ilahi kıvılcımı taşıyan Ben".

21
Tevrat, Hâkimler, XII, 1-6.

220
Bir EKSR ritüelinde Kalfalığa geçiş töreninin sonunda yeni Kalfa iki Sütun arasına alınır ve eski
Compagnonage’daki Fransa Turu için yola konur.

Kalfa Kardeşim, bu akşam size birtakım bilgiler, bir çalışma metodu verildi.

Malzeme çok, bunları toplayın, birleştirin. İyice düşünün, ama hazmederek iyice ve uzun uzun
düşünün.

Eğer gerçekten, samimiyetle, kendi Mâbedinizi yapmak istiyorsanız, devam edin, yolunuz açık
olsun.

Üstadı Muhterem
Teşekkür ederim, Hatip kardeşim.
(Duraklama)

Üstadı Muhterem
Muhakkik ve Tören Üstadı kardeşlerim, yeni Kalfa Kardeşimizi İki Sütun arasına götürünüz.

(Muhakkik yeni kalfayı İki Sütun arasına getirir. Loca hafifce karartılır, Batı aydınlık bırakılır.)

Üstadı Muhterem
Sekreter Kardeşim, Kalfa hazır mıdır?

Sekreter
Heybesi yok, Üstadı Muhterem.

Üstadı Muhterem
Hazine Emini Kardeşim, görevinizi yapın.

(Hazine Emini heybeyi yeni Kalfaya verir)

Hazine Emini
Hayatın yükünü yiğitce taşıyabilecek misiniz?

II.Nazır
Üstadı Muhterem, Kalfa Kardeşimize heybe verildi.

Üstadı Muhterem
Hatip Kardeşim, Kalfa hazır mıdır?

Hatip
Avadanlıkları yok, Üstadı Muhterem.

221
Üstadı Muhterem
Tören Üstadı Kardeşim, görevinizi yapınız.

(Tören Üstadı, cetvel, pergel, gönye, levye, tesviye, şakul, çekiç ve kalemi Kalfaya getirip heybeye
koymasını söyler)

Tören Üstadı
Avadanlıklarını iyi ve doğru kullanırsan Yıldıza giden yolu alabilirsin.

I.Nazır
Üstadı Muhterem, Kalfaya gerekli avadanlıklar verildi.

Üstadı Muhterem
Sekreter Kardeşim, Kalfa hazır mıdır?

Sekreter
Azığı yok, Üstadı Muhterem.

Üstadı Muhterem
Hasenat Emini Kardeşim, görevinizi yapınız.

(Hasenat Emini Kalfaya bir parça ekmek verir)

Hasenat Emini
Kardeşim, eğer bir gün hak ettiğin halde ekmek bulamazsan, kardeşlerin olduğumuzu hatırla.

I.Nazır
Üstadı Muhterem, Kalfaya ekmek verildi.

Üstadı Muhterem
Hatip kardeşim, Kalfa hazır mıdır?

Hatip
Yolu uzundur, bir dayanağa ihtiyacı olacaktır.

Üstadı Muhterem
Tören Üstadı Kardeşim, görevinizi yapın.

(Tören Üstadı Kalfaya ucunda kırmızı kurdele olan bir sopa verir)

Tören Üstadı
Yorulduğunda ve tehlikede olduğunda bu sana destek olsun.

222
I.Nazır
Üstadı Muhterem, Kalfa şimdi hazırdır.

Üstadı Muhterem
Kardeşlerim ayağa kalkınız ve düzen duruşuna geçiniz.

Kalfa Kardeşim, yola koyulma zamanı geldi. Eskilerden bize intikal etmiş olan bu derecenin
sırlarını size verdik. Başka şantiyelerde başarıyla çalışabilmeniz için bütün bilgimizi size
aktardık. Ayrıca, size heybe, avadanlık, azık ve bir de dayanak verdik.

Yolculuğunuz süresince, Kardeşlerinizin derin muhabbeti de üzerinizde olacaktır. Gidin, Alev


Saçan Yıldız yolunuzu aydınlatsın.

(Kısa duraklama)
Şimdi Batıya dönünüz.

(Tören Üstadı Kalfayı kapıya döndürür)

Bakalım, bir ustaya yakışır eser ortaya koyabilecek ehliyet ve yetkinliği kazanmış olarak dönecek
misiniz? Sizi sevinç ve coşkuyla karşılayabilecek miyiz?

(Koruyucu yavaşca kapıyı açar. Tören Üstadı Kalfayı dışarı çıkartır.)

223
Üstat
Müsvedde Defteri

Tanju Koray
Kapak içi

… sağ kolunu kaldırdı ve açılmış eliyle havada yatay bir çizgi çizdi, bunun ortasından bir dikey
indirdi, böylece bir cetvele asılı şakulde olduğu gibi gönye biçiminde iki dık açı çıktı, bu
Suriyelilerin T harfini çizdikleri işaretti …

Voyage en Orient, II, Gérard de Nerval, GF-Flammarion, 1980, s.263


Üstat Derecesi Ritüeli

** dikkat tabuttan kaldırılan hiram veya bir ölü değil adayın kendisi ***
Locanın açılışı

Locanın kontrol altına alınmasından, toplantıya katılanların en az o dereceyi haiz olduklarının


anlaşılmasından sonra konuşmalar başlar.

Üstat derecesinde, Üstadı Muhterem, I.Nazıra “Üstat Mason musunuz?” diye sorar. Bizim
ritüelimizde cevap “Akasyayı gördüm, beni gönye ve pergelle deneyebilirsiniz”dir. Bu cevap
biraz havadadır. Çünkü aktarılırken kaynağındaki mantık sırasına dikkat edilmemiştir.

Anglosakson ritüellerinde, Locanın korunmakta olduğunun anlaşılmasından sonra, herkesin


Üstat Mason olarak düzen duruşuna geçmesi istenir. Bundan sonra, soru-cevap akışı şöyle
devam eder:

Üstadı Muhterem
I.Nazır Kardeşim, Üstat Mason musunuz?

I.Nazır
Öyleyim, Üstadı Muhterem, beni deneyip sınayınız.

Üstadı Muhterem
Mimarlıktaki hangi avadanlıkla sizi deneyip sınayabiliriz?

I. Nazır
Gönye ve Pergelle.

Üstadı Muhterem
Siz uygun yöntemi bildiğinize göre, Kardeşlerin Üstat Mason olup olmadıklarını
işaretlerinden anlayınız, sonra da aynen yaparak bana kanıtını gösteriniz.

I.Nazır’ın daveti üzerine herkes işaret verdikten sonra, I.Nazır’ın kendisi de işaret verir.
Bunun üzerine Üstadı Muhterem “kanıtın doğruluğunu onaylarım” der ve işaret verir.

Çırak derecesinde, Anglosakson ritüellerinde, Çırak “kendisini aydınlatacak bir Üstat bulmak
için Batıdan Doğu‟ya gider”. Zira, bu ritüellerde, “Bilimin Doğuda doğup geliştikten sonra
Batıya geçtiği” yazılıdır. Böylece, Çırak bilim ışığının kaynağına yöneltilmektedir.

Üstat derecesinde, “Doğu‟dan Batı‟ya” gidilmektedir. Üstat Mason, teorik olarak, Masonluğun
“en son ve en âli derecesi”ndedir ve bilginin tamamına sahip olmuştur, şimdi bunu yaymak

213
için Batıya dönmektedir. Ancak, Hiram’ın ölümüyle Üstat Masonun gerçek sırları kaybolmuş
olduğundan da Üstat Mason kendi gayret ve çabasıyla bunları bulmaya çalışmaktadır.
Bulacağını ümidettiği yer “geometrik nokta”dır. Geometrik nokta, ritüellerdeki açıklamaya
göre “çevresindeki bütün noktaların eşit mesafede olduğu dairenin ortasında bulunan ve bir
Üstat Masonun hiçbir zaman sapmayacağı1 adaletle hakikatin sembolü”dür.

Bizim bugünkü sembolik avadanlıklarımız operatif masonların gerçek avadanlıkları yani iş


âletleridir. Operatif Masonlukta iş âletlerinin iş yaparken kullanıldıkları için sağlam, hatasız ve
kusursuz olmaları lazımdır. Şu veya bu sebeple bozulan, hasar gören âletler önce tamir sonra
ayar ister.

Gönyeyi ayar edebilmek için 90°lik bir açıya ihtiyaç vardır. Operatif Masonlar bunun için iki
yöntem takip etmişler.

Birincisi, Öklid’in 47. önermesidir. Buna göre, biri 3, diğeri 4, bir diğeri de 5 birimlik üç
değnek, üçgen şeklinde birleştirilerek 90°lik bir açı elde ediliyor.

İkinci yöntemde ise, pergelle bir daire çiziliyor, sonra bu dairenin tam merkezinden bir doğru
geçiriliyor, doğrunun dairenin çemberini kestiği iki nokta işaretlenerek çemberin üzerinde
alınan herhangi bir başka noktayla çemberin üzerine işaretlenmiş iki nokta bileştirilerek
çemberin üzerindeki bu noktada 90°lik bir açı sağlanıyor. İşte, ritüellerdeki “usûlüne göre
kurulmuş bütün Localarda bir Üstat Masonun asla sapmayacağı daire içinde bir nokta vardır”
cümlesi operatif masonların kullandıkları bu ayar tekniğinin sembolik ifadesidir.
Operatiflikteki bu ayar tekniği, spekülatif anlamda, bir Masonun alışkanlık haline getirmesi
gereken otokontroludur. Ritüele göre, bu kontrol ve ayarın ölçüsü adalet ve hakikattir.

Ritüelimizde, Üstadı Muhterem, I.Nazıra “aramalardan bir sonuç umuyor musunuz” diye sorar
ve “hayır” cevabını alır. Bu cevap üzerine, mantıken “o halde çalışmaya neden devam
ediyoruz” diye sorması gerekir. Çırak ve Kalfa ritüellerinde olduğu halde, bu derecede
unutulmuş olan bir soru vardır: Burada ne maksatla toplanıyoruz? Belki konuşmalardan
maksat bellidir ama bütün açılışlarda bütünlüğün sağlanması bakımından bu soru burada da
olmalıdır.

Bu soruyu ekleyerek ve bazı cümleleri çıkartarak ritüelin bu bölümü aşağıdaki gibi


düzenlenebilir:

1
Hıristiyani ağırlıklı ritüellerde, yanılmayacağı ya da sapmayacağı değil, "günahtan sakınacağı"
şeklindedir.

214
Üstadı Muhterem
I.Nazır Kardeşim, burada ne maksatla toplanıyoruz?

I.Nazır
Bütün çabalarımıza ve katlandığımız güçlüklere rağmen, arzu ve ümidettiğimiz
amacımıza erişemediğimizi anlamak için, Üstadı Muhterem.

Üstadı Muhterem
I.Nazır Kardeşim, madem ki amacımıza erişemiyoruz, o halde çalışmaya neden devam
ediyoruz?

I. Nazır
Bizim çalışmalarımız ömrümüzle sınırlıdır. Oysa ürettiğimiz eserler ve fikirler bizden
sonra da devam edecektir. O sebeple bunların çoğalması ve yayılması için çalışmaya
devam ediyoruz.

Orta Sütunlar yakılırken,

“Bilim, Akıl ve Hikmete destek olur”,


“Emek, Kuvveti sürdürür”,
“Her keder, daima kurtuluşla sona erer”
sözleri,

1965 öncesinde,

“İlim akıllandırır”,
“İş kuvveti devam ettirir”, “Amel, kuvveti idame eder”
“Kederde kurtuluş vardır”, “Kederde necat vardır” idi.

Şimdi söylenen “her keder daima kurtuluşla sona erer” yanlıştır. Çünkü her keder kurtuluşla
sona ermez.

Anglosakson ritüellerindeki “Most High”ın karşılığı, 1965’den sonra ritüelimize “Yücelerin


Yücesi” olarak girmiştir. Bununla, anlaşıldığı kadarı ile, Yücelerin Yücesi, Kutsalların Kutsalı’na
(Sanctum Sanctorum) benzetilmek istenmiştir. Oysa “Yüceler Yücesi” olmalıydı. “Evrenin Ulu
Yaradanı”, bir zamanlar üzerinde birtakım tartışmaların geçmiş olmasından dolayı
korunamadı. Ben, “Evrenin Ulu Mimarı”nın, Kalfa derecesinde “Geometrician”, Üstat
Derecesinde “Most High” olmasındaki masonik gerekçeyi, tabii eğer varsa, kavrayabilmiş de
değilim. Çünkü Tanrı'ya sıfatlar verilmesinin Masonluğun işi olmadığını düşünüyorum.

Üstatlığa yükseliş töreni

215
Anglosakson ve Amerikan Localarında, bizdeki gibi, bu derecede siyah örtüler ve perdeler
yoktur.

Tezyin ve tefrişi bizimkilere benzeyen Localarda, tören için, her taraf siyahlarla örtülür, her
yer iyice karartılır, Orta Sütunlardan yalnız II. Nazırın Güzellik Sütunu yanık bırakılır.
Efsaneye göre, Kuvvet, kaba kuvvet olmuş ve Akıl ve Hikmeti öldürmüştür. Bazı Mâbetlerde,
İkinci Nazırın Sütunu yerinden alınıp Doğu’ya yakın bir yere konur. Doğu ve doğudaki üçgen
yanık kalır, Alev Saçan Yıldız batıya iki Sütun arasına alınarak hafif bir ışıkla aydınlatılır.
Mâbedin iyice karanlık olması için Doğu, basamaklardan itibaren, siyah örtüyle kapatılır.
Üstadı Muhterem kürsüsünden iner, Doğunun ön tarafına konulan bir masaya geçer.
Boyunluk ve kordonlar, siyah olan iç tarafları dışa gelmek üzere takılır. Kılıç askısı ve önlükler
aynen kalır. 1965 öncesinde bizde de aşağı yukarı böyle yapılıyordu.

Diğer eşyalar bizdeki gibidir. Bizde Üstadı Muhteremin kürsüsündeki Kum Saatinin pek bir
anlamı yoktur. Kum saati, Tefekkür Hücresinde, ölümle yüzyüze gelen harici için zamanın
akışını ifade için vardır, ama Üstat derecesinde zamanın akışıyla ölüm korelasyonunu kurmak
biraz zorlamadır.

Bütün ışıkların söndürülmesi ve her tarafın siyah örtülerle karartılması matem havasını
vurgulamak içindir. Doğunun ışıklarının söndürülmemesi ise Doğunun ışığının hiçbir zaman
sönmeyeceğindendir.

Bu derecede, Doğuya “Debhir veya Deb’ir ya da Devir”, Locanın geri kalan kısmına da “Hekal
ya da E’hal” denir. “Ulam” revak ya da giriş kısmıdır.

Eski uygulamamızda Üstat Mason Adayı iki omuzundan tutularak ve geri geri yürütülerek
Mâbede alınır ve arkası dönük olarak bir sandalyeye oturtulduktan sonra önceki derecelere
ait bilgisi yoklanırdı. Daha sonra dışarı çıkartılır ve yükselebilmesi hususu Locada oylanırdı.

216
Şimdi, bunun yerine, Üstadı Muhterem, Aday için “bilgisini yoklamakla görevlendirdiğimiz
Kardeşimiz bu dereceye geçmeğe hazır olduğu kanaatindedir” diyor. Bu, bugünkü
uygulamamıza uygun düşüyor. Zira Localarımızda masonik eğitim ve öğretime eskiden
olduğu kadar önem verilmiyor. Zaten Localar da bu işi Konvan kararıyla Eğitim ve Öğretim
Localarına devrettiler. Eğitim ve öğretim bir Locanın temel ve vazgeçemeyeceği işidir.
Bundan vazgeçmesi var olma nedenini ortadan kaldırır. Kalfa Derecesi bir süredir transit
derece olmuştur, sadece geçiş törenlerine ve kısa geçişlere yarar. Üstat Masonlar Locasında
da idari işlerle terfi törenleri yapılır. Loca dışında çalışma yapan, eğer tez istenmemişse, pek
azdır. Rehberler, eğer görevlerini yapmışlarsa, Çırakları Kalfa olduklarında işlerinin bittiğini
sanırlar. Herkesin Loca dışında çalışma yapması beklenemez, kimse de mecbur değildir. Ama
Locada Masonik çalışma yapılması sistemin kural ve gereğidir ve eğitim her derecede
yapılmalıdır. Ama yapılmadığına ya da yeterince yapılmadığına göre de, yapılmamış
çalışmanın sınavı da olmamalıdır. Onun için de kalkmıştır.

Adayın geri geri getirilmesi, eğer bu dereceye yükselmesi son anda kabul edilmezse bu
derecede oynan dramanın dekorlarını, Mâbedi sarmış olan matem ve perişanlığı görmemesi
içindir.

Mâbedin yarı aralık kapısında beklemekte olan Kalfa adına konuşan Muhakkik, onun Üstat
derecesine, “Tanrı‟nın yardımı, pergelin desteği ve kendi gayretiyle” erişebileceğini
ümidettiğini söyler. Anglosakson ritüellerinde ise, “Tanrı‟nın yardımı, gönye ve pergelin
birlikte yardımı ve geçiş kelimesi sayesinde”dir. Kalfa derecesinde de, aynı şekilde, geçiş
kelimesi yani parola yardımcıdır. Çırak derecesinde ise geçiş kelimesi yoktur, çünkü Masonluk
dünyasına girmeye hazırlanan bir hariciye harici dünyanın vereceği ve Masonluk dünyasında
geçerli olabilecek bir kelime ya da parola olamaz. Onun için de haricinin sınavlara
dayanabilmesi “kendi gayreti”ne bağlıdır. Çırak için geçiş kelimesi olmamasının bir başka
nedeni, operatiflikte bu kelimenin ancak temel çıraklık dönemini tamamlayıp Locaya
kaydedilenlere verilmesidir. Düz Çırak Locaya kayıtlı değildir, Locaya veya şantiyenin özel
bölümüne girip çıkabilmekte, kendisine birşey sorulmamaktadır.

Kalfa ve Üstat adaylarına verilen parola kelimeler o ritüellerden aynen alınmıştır. Ancak o
ritüellerde, bu kelimeler adaylara verildikten sonra adaylar dışarı çıkartılır, Loca onların terfi
edecekleri dereceye yükseltildikten sonra bu derecelere geçiş için gerekli kelimeyi haiz olarak
tekrar içeri alınırlar. Bizde ritüellerden alıntı yapılırken kelimelerin verilmesi Adayın yemin
kürsüsüne gidişine monte edilmiştir. Böylece sanki geçiş kelimesi ile yemin kürsüsüne
giderken atılan adımlar bir bütünmüş gibi gösterilir. Bazı ritüellerde geçiş kelimeleri adaylara
yemin ettirildikten sonra verilir.

Teist bütün ritüellerde, “Tanrı‟nın yardımı” daima esastır. Dik açı elde etmek için gerekli olan
iki temel avadanlık “Gönye ve Pergel”, burada, Üstat olarak apayrı bir planda, eskisi gibi
ellerini değil, artık kafasını kullanması gerektiğini işaret eder.

217
Koruyucu, içeri alınan Kalfanın göğsüne pergelin sivri ucunu dayar ve bunun “gösterdiği yolda
ölçülü davranması gerektiğini hatırlattığını” açıklar. Ritüelimizin alıntı yapıldığı kaynak ritüelle
diğer bütün anglosakson ritüellerinde açıklandığı gibi, Üstat Mason adayı göğsüne pergelin iki
ucu birden bastırılarak içeri alınır ve bundan maksadın “insanın en hayati uzuvları nasıl
göğsünün içindeyse, Hürmasonluğun başlıca ilkeleri olan kardeşçe sevgi, yardım ve hakikatin,
sembolik olarak, pergelin iki ucu arasında olduğunu öğretmek” olduğu söylenir.

Bu şekilde içeri alınan Üstat Mason adayına bazı öğütler verilir. 1965 öncesi ritüelimizde
şunlar söyleniyordu:

Kabrin kenarında nefsinizi yoklayınız. Hakikatın, hayatınızdan aziz olup olmadığını


kendinizden sorunuz. Sizi terk etmiş olsaydık hakikate sadık kalacak mıydınız? Siz
dünyaya muhtaç ve çıplak olarak geldiniz, yine muhtaç ve çıplak olarak gideceksiniz.
Bu abedin eşiğini ilk atladığınız zaman nasıl karanlık ile çevrili idiyseniz son
tekemmülünüze de yine öyle karanlık bir yoldan yetişeceksiniz

Siz, ölümün hayali karşısında bulunuyorsunuz. Mezahirin2 bir ân olduğunu hatırladınız


mı? Bu âlemi terk edeceğiniz zaman ne eser bırakacağınızı kendinizden sordunuz mu?
Siz faraza bugün ölseniz vaatleriniz yerine getirilecek mi? Kusurunuz olduğundan
şüphe etmiyor musunuz? Kardeşlerinizi sevdiniz mi? İnsaniyete faydalı oldunuz mu?
Susuyorsunuz; sakın size karşı hâkim vaziyet takındığımız fikrinde bulunmayınız. Biz
kendi kusurlarımızı biliyoruz. Bunun için tekemmülümüzü daima yakınlarımızın
muhabbet ve samimiyetinde, faydalı ikazlarında arıyoruz. Nihayete kadar da bu yolda
hareket ve bu fikirde sebat etmek niyetindeyiz.

Hakiki Mason şimdi size sorduğum sualleri daima hatırında tutmalı, fiil ve
hareketlerini öyle bir surette tanzim ve idare etmeli ki namuslu bir adama lâyık olan
vicdanı, bu suallere hayatının her anında müsbet cevap verebilmek için elinden gelen
her şeyi yaptığını tasdik etsin.

Ölüm saatını düşününüz! Aklınız hakikati size tanıtmamış ise imanınız sizi
muhafaza edemez.

Son saatinizi hatırlayınız! Kalpten gelmeyen dostluk sizi memnun edemez.

Ölüm ânını düşününüz! Arzularınız vazife icabına uymuyorsa sizin için ümit
kalmaz.

2
Mezahir: görüntüler.

218
Bu konuşmalar, bu derecenin temel konusu olan Hiram lejandına hazırlık içindir. Nitekim bu
derecede yapılan üç yolculuk sırasında, Üstat adayı, ne olduğunu tam olarak anlamadığı bir
cinayet soruşturmasından geçer, elleri ve önlüğü kontrol edilir.

Aday, cinayet hikâyesi kendisine anlatılmadan önce yemin3 eder. Ritüelimizde, gene Kalfa
deceresinde olduğu gibi, Geçiş Kelimesi verilir, Üstat adımları attırılarak Yemin Kürsüsüne
getirilir, deniyor. Bu adımlar da, Çırak ve Kalfa adımları olmadığı gibi, Üstat adımlarıyla değil,
bilinen adımlarla Doğuya ilerlemedir.

Emulation’da Loca Kalfa Derecesindedir, Adayın Kalfalık bilgileri yoklanır, sonra geçiş
dokunuşu ve geçiş kelimesi öğretilir ve dışarıya çıkartılır. Loca üçüncü dereceye yükseltilir,
Aday içeri alınır ve törene geçilir. Bu derecede de yolculuk yoktur, Üstat Mason adayı olarak
hazırlanmış olduğu gösterilmek üzere dolaştırılır. Sonra Doğuya nasıl ilerleyeceği anlatılır:

Bu derecede Batıdan Doğuya ilerlemenin usûlü 7 adım atmaktır. İlk 3 adım sanki bir
mezarı atlarmış gibi atılır. Sizin için yürüyüşü önce ben göstereceğim, sonra siz tekrar
tekrar edeceksiniz.

I. Diyakon Mezarın başına veya Batı ucuna gider, Doğuya döner ve durur. Sol ayağı
Doğuya, sağ ayağı Güneye dönük olarak topuklarını bitiştirerek Gönye yapar. Sol ayağı
ile başlayarak mezarın üstünden Kuzeydoğu yönünde bir adım atar, sağ ayağını solun
yanına getirip topuklarını bitiştirir. Sağ ayağı doğuya bakar. Sağ ayağı ile başlayarak
mezarın üstünden Güneydoğuya doğru ikinci adımı atar, sol ayağını sağın yanına
getirir. Sol ayağı doğuya bakar. Ayaklar Gönye vaziyetindedir. Sol ayağı ile başlayarak
üçüncü adımı mezarın ayak ucuna doğru atar. Sol ayağı doğuya bakar. Sağ ayağını
solun yanına getirip, topukları bitiştirir. Sağ ayağı güneye bakar. Sonra sol ayağı ile
baslayarak dört adımda Üstadı Muhteremin kürsüsüne gelir. Sol ayak kuzeydoğuya,
sağ güneydoğuya bakacak şekilde topukları bitiştirir, gönye yapar.

Anglosakson Üstat derecesi yeminleri hemen hemen şöyledir:

Ben ... En Yücenin huzurunda ve burada muntazam olarak toplanmış ve usulüne göre
teşekkül etmiş, bu beratlı ve pek Muhterem ... Locasının önünde, kendi rızam ve hür
irademle, tam bir hulûs ve samimiyetle söz verir ve yemin ederim ki,

3
Masonlukta yemin edilmeden hiçbir sıfat kazanılmaz, hiçbir göreve başlanılmaz. Bizde yemine hiç önem
verilmemektedir. Büyük Görevliler Kurulunda boşalma olur, yedek doldurur, ama yemin etmez. Onun için
de “Pek Muhterem” değil, “Çok Muhterem” olur. Yargı Kurullarında seçim yoktur, hem tâyinle gelirler
hem de yemin etmezler. Büyük Loca Müfettişi diye Büyük Görevliler Kurulunca tâyin edilen de yeminsiz
görev yapar.

219
Üstat Mason derecesinin ve bu dereceye ilişkin sır ve misterlerin her birini daima
gizleyecek, saklayacak; meşru ve haklı olanlardan başka dünyada hiçkimseye veya
kimselere, hattâ usulünce denedikten ve sıkı bir sınavdan geçirmeden ve onun ya da
onların bu güvene lâyık olduğuna veya olduklarına tam bir kanaat getirmeden, ya da
merkezin4 üzerinde açılmış Üstat Masonlar Locasından başka bir yerde asla
açıklamayacağım.

Ve yine söz verir ve yemin ederim ki, gönye ve pergelin ilkelerine bağlanacağım,
elimden geldiği gücüm yettiği kadar, bir Üstat Mason Locasından bana gönderilecek
bütün yasal işaret ve çağrılara cevap verip itaat edeceğim, hastalık ya da genel
hizmetlerimle şahsi işlerimin gerektirdiği âcil ve olağanüstü durumların dışında mazeret
iddia etmeyeceğim.

Aynca, kardeşliğin beş noktasını, sözde olduğu gibi fiilen de koruyup yükselteceğim; bir
Üstat Masona uzattığım elim kardeşliğin en emin teminatı olacak; ayaklarım biribirimizi
korumak ve desteklemek için bir temel kurmak üzere onunkilerle birleşerek tehlike ve
zorlukların üstesinden gelecek; her gün dua ederken onun da dileklerini hatırlayacak,
kendime veya yakınlarıma zarar vermeden, ona kalpten yardım etmeye ve ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışacağım; göğsüm, cinayet, ihanet, Tanrı‟nın buyruklarına karşı gelme,
devlet düzenini bozma gibi suçlar her zaman hariç olmak üzere, bana emanet ettiği
sırlarının harimi olacak; ve nihayet yemin ederim ki, bir Üstat Masonun şerefini, kendi
şerefim gibi özenle koruyacağım. Onu ne incitecek, ne de, önüne geçmeye gücüm
yetiyorsa, başkalarının incitmesine bilerek izin vereceğim; bilakis, onun iyi isminin
kötüye çıkmasına mâni olacak, kendisine yakın ve aziz olanların yani karısı, kızkardeşi
ve çocuğunun ismet ve namusuna büyük saygı göstereceğim.

Bütün bunlara sadakat, hiçbir tevile sapmadan ve içten hesaplar yapmadan söz verip
yemin ederim.

Bu hususlardan herhangi birini tutmamam halinde cezam en azından, bilerek yalan


yere yemin etmiş, her türlü ahlâki değerden yoksun bir kişi olarak damgalanmak
üzere, bedenim ikiye kesilsin, bağırsaklarım yanıp kül olsun, bu küller yeryüzüne
savrulsun ve dört ana yönün rüzgârıyla etrafa dağılsın.

Ulu Yaradanım, Üstat Mason olarak ettiğim bu kutsal yemini yerine getirmemde bana
yardım et, yeminimden beni döndürme.

Yeminden sonra, bu dereceyle ilgili aşağıdaki açıklamayla Hiram efsanesine geçilir:

4
Geometrik nokta.

220
Üstadı Muhterem
Üstat Mason kutsal yeminini etmiş biri olarak artık bu derecenin sırlarına katılmak için
son ve en büyük imtihandan geçmeyi istemek hakkınızdır. Fakat, benim ilk görevim,
bütün sistemimizin bağlantısını ve çeşitli parçalarının birbiriyle bağımlılığını daha iyi
ayırd edip takdir edebilmeniz için, sizi geçtiğiniz Hür Masonluk derecelerine geri
döndürüp dikkatinizi çekmektir.

Masonlar arasına çaresiz bir yoksulluk içinde katılmanız bütün insanların bu fâni hayata
başlayışlarının remziydi. Bu, tabii eşitliğin ve karşılıklı bağımlılığın faydalı derslerini
telkin etti; zor zamanlarında hemcinslerinize yardım elinizi uzatarak ıstıraplarını
hafifletmek suretiyle kendi elem ve ıstırabınızın tesellisini, evrensel hayırseverlik ve
yardımseverlik prensiplerini öğretti. Hepsinden fazla size Kâinatın Ulu Mimarının
iradesine tevazu ve tevekkülle boyun eğmeyi, bu suretle her türlü zararlı ve kötü
ihtirastan arınmış olarak, hakikat ile akıl ve hikmeti kabule hazır kalbinizi O‟nun şanına
ve hemcinslerimizin refahına vakfetmeyi öğretti.

Yine, ahlâki hakikat prensipleri ilerlemenize öncülük ederek, Tanrı katına kadar çıkan
ilahi bilim yolları boyunca, fikrî kabiliyetinizi görmek ve gelişmesini takip etmek için
ikinci dereceye alındınız. Tabiatın sırları ve fikrî hakikat prensipleri o zaman gözlerinizin
önüne serildi. Bu suretle fazilet ve bilimle şekillendirilmiş olarak Tabiat zihninize büyük
ve faydalı bir ders daha veriyor. Tabiat düşüncelerimizde sizi varlığınızın sona ereceği
saate hazırlıyor ve bu düşünceler yolu ile bu fâni hayatın zorluklarla dolu yollarından
geçirdikten sonra size nasıl ölüneceğini öğretiyor.

İşte Kardeşim, Hür Masonlukta üçüncü derecenin kendisine has maksadı bunlardır.
Bunlar sizi bu mühim mevzu üzerinde düşünmeye davet eder, âdil ve faziletli bir insan
için ölümün, sahtekârlık ve şerefsizlik lekesiyle eş bir dehşette olmadığını anlamayı
öğretir. Masonluk tarihleri, bu büyük hakikatten, baş mimarı olduğu Kral Süleyman
mâbedinin inşaatının tamamlanmasından hemen önce katledilen Üstadımız Hiram
Abif'in, sarsılmaz sadakat ve asil ölümünü
muhteşem bir misal olarak kaydeder. Ölümü şöyle
olmuştu.

Hiram kimdir? Kimliği ile ilgili en temel kaynak


Tevrat’tır: I.Krallar, 7:13-14’de şöyle yazıyor “Ve
kral Süleyman gönderip Surdan Hiramı getirtti.
Naftali sıptından dul bir kadının oğlu idi, ve babası
Surlu bir adamdı, tunç işçisi idi; ve Hiram bütün
tunç işleri işlemekte hikmetle ve anlayışla ve

221

Kral Süleyman ve Hiram


hünerle dolu idi Ve Süleymana gelip bütün onun işlerini yaptı”. Bir kayıt da II.Tarihler, 2:13-
14’de: “Ve işte, senin hünerli adamlarınla ve baban efendim Davudun hünerli adamları ile
beraber kendisine bir yer verilsin diye, hüner ve anlayış sahibi bir adamı, benim Huram
Babayı gönderdi. Dan kızlarından bir kadının oğludur, ve babası Surlu bir adamdı; altın, ve
gümüş, tunç, demir, taş, ve kereste, erguvanî, lacivert, ve ince keten ve kırmızı işlemede, ve
herçeşit oyma işinde, ve her çeşit icadda hünerlidir”.

Birinci kayıtta Hiram, ikincisinde Huram Baba diye geçiyor. Birçok kitapta, Chiram, Hyram,
Heiram, Hiram-Abi (Abif, Abiff, Aviv, Awiw) olmuştur. 18 ve 19. yüzyıllarda Fransa’da Hiram
Adoniram’la karıştırılmış ve bir “adoniram masonluğu” ortaya çıkmıştır. İsim konusu
karışıktır. Önemli değildir. Önemli olan, adı ne olursa olsun, hikayenin özüdür.

Ayrıca Hiram’ın sadece tunç direkleri ve tunç denizini ve daha başka madenî objeyi yaptığı,
sadece maden ustası olduğu için Süleyman Mâbedinin mimarlığını yapmadığı da yazılmıştır.
Bu da önemli değildir. Efsane güzeldir, Üstat derecesi de Hiram efsanesi üzerine kurulmuştur.
Dahası Üstat derecesi ile Hiram efsanesi özdeşleşmiş, bir bütün olmuştur. Bundan dolayı,
Üstat derecesini iyice anlayıp yorumlayabilmek için Hiram efsanesini iyi bilmek lazımdır.

Bilindiği gibi, üç kalfa Hiram’dan üstatlık sırlarını elde edemeyince onu öldürürler ve cesedini
gömerler. Araştırmalardan sonra Hiram’in cesedi bulunur ve Mâbedin en kutsal yerine yakın
bir yere şanına yakışır bir törenle gömülür. Bu arada katiller yakalanıp cezalandırılır. Hiram’m
sahip olduğu sırları zor karşısında açıklamış olması ihtimaline karşılık Hiram’ın cesedini
bulanlar tarafından söylenmiş ilk sözler ile yaptıkları ilk işaretler asıl sırların yerine ikame
edilir. Hikâyenin ana hatları budur.

Hiram efsanesinin değişik versiyonları vardır. Bunlardan biri de Nerval’inkidir5. Kitabın


“Makbenah” başlığını taşıyan XII. Bölümünde hikâyesi şöyledir:

Süleyman kır evinde Saba Melikesini ağırlarken, Moria tepelerinden geçen bir adam,
Mello‟nun gölgeleri altında, bulutlarda sönen alaca karanlığı ve takım yıldızı gibi yanan
meşaleleri düşünceli düşünceli seyrediyordu. Son bir defa yaşadığı aşkları düşündü,
artık bir daha hiç görmeyeceği Solim kayalıkları, Sedron kıyılarıyla vedalaştı.

Gün bitmişti; güneş sararıp solduğunu, gecenin yeryüzüne çöktüğünü görmüştü.


Tokmak gürültülerinin tunca vuran çağrısıyla, Adoniram, düşüncelerinden sıyrıldı,
toplanmış işçi kalabalığının arasından geçip ücret ödemesine nezaret etmek üzere,
doğu kapısını aralayıp mâbede girdi, Jakin sütunun dibinde yerini aldı.

5
Voyage en Orient, Gérard de Nerval, GF Flammarion, 1980. Nerval özellikle iki kitaptan L'ordre des
Francs-Maçons trahi et le secret des Mopses révélé ile bilhassa Recueil précieux de la Maçonnerie
adonhiramite’den yararlanmıştır. Yazdıkları hoştur, ancak, Fransa’da 18. yy’ın ikinci yarısında Hiram ile
Adoniram arasında karar verememiş iki taraf bulunduğu bilinmelidir.

222
Sütunlu iç avluda, yanmakta olan meşaleler serin bir yağmurdan vuran birkaç damla
serpintiyle parıldarken, işçiler yağmurun okşamasına neşeyle göğüslerini açıyorlardı.

Kalabalık fazlaydı; Adoniram‟ın emrinde, muhasiplerin dışında, daha başka emirleri


yerine getiren dağıtıcılar vardı. Üç derecenin aynlması bir nizam vaziyeti kelimesiyle
oluyordu ki, zaten bu durumda, el işaretlerinin karşılıklı olarak verilmesi çok zaman
alacaktı.

Çırakların nizam vaziyeti kelimesi, evvelce, bronz sütunlardan birinin adı olan Jakin‟di;
diğer kalfaların kelimesi, öteki direğin adı Booz; üstatlannki de Jehovah idi.

Sınıflandırılmış ve tek sıra olmuş işçiler, başlarında Adoniram‟ın bulunduğu levazım


görevlilerinin önüne geliyorlar, Adoniram onlara elini uzatıyor, onlar da onun kulağına
bir kelime fısıldıyorlardı. Bu son gün için, geçiş kelimesi değişmişti. Çırak Tubal-Kain,
kalfa Şibbolet, usta da Giblim diyordu.

Yavaş yavaş kalabalık azaldı, çevre tenhalaştı, sondakiler de oradan ayrıldıktan sonra,
herkesin gelmemiş olduğu anlaşıldı, çünkü kasada daha para kalmıştı.

Yarın, dedi Adoniram, hasta ya da ölen işçi var mı, öğrenmek için yoklama
yapacaksınız.

Herkes uzaklaştıktan sonra, son güne kadarki dikkati, itinası ve gayretliliğiyle,


Adoniram, mûtadı üzere, emirlerinin yerine getirilip getirilmediğinden ve etrafta yanık
bir ateş bırakılmadığından emin olmak için kimsenin kalmadığı atelyeleri ve mâbedin
çeşitli bölümlerini dolaşmak için bir lamba aldı. Adımları döşemenin üzerinde hüzünlü
bir akis bırakıyordu: bir defa daha eserlerini seyretti, genç Benoni‟nin son çalışması
kanatlı bir kerubi gurubu önünde uzun uzun durdu.

Sevgili çocuk, diye içini çekerek mırıdandı.

Bu ziyaret tamamlandıktan sonra, Adoniram


kendini mâbedin büyük salonunda buldu.
Kuzey, batı ve doğuya bakan üç kapıdan
çıkılan mâbedin kubbe nervürüyle odanın
yüzeylerine vuran lambasının etrafında
kalınlaşan karanlık kırmızımsı kıvrımlar hâlinde
yayılıyordu.

223
Kuzeydeki birinci kapı halka ayrılmıştı; ikinci kapı krala ve savaşçılarına; Doğu kapısı
da Levililere aitti; tunç sütunlar, Jakin ve Booz, üçüncü kapının dışından farkediliyordıı.

Kendine en yakın Batı kapısından çıkmadan evvel, Adoniram, salonun karanlık ucuna
baktı ve seyrettiği sayısız heykellerin çarptığı belleğinde gölgelerin arasında Tubal-
Kain‟in hayali canlanır gibi oldu. Sabit bakışı karanlıkları delmeğe çalıştı; fakat düş
silinerek büyüdü, mâbedi doldurdu ve gittikçe uzaklaşan bir meşaleyle aydınlanmış bir
adamın vuran gölgesi gibi duvarların derinliklerinde kayboldu. Acı bir haykırış
kubbelerin altında yankılanır gibi oldu.

Adoniram çıkmak için döndü. Birdenbire bir insan şekli duvarın dibinden çıktı ve
acımasız bir sesle, ona:

- Eğer çıkmak istiyorsan, bana üstatların geçiş kelimesini ver, dedi.

Adoniram silahsızdı; herkes tarafından saygı görür, öyle ki bir işaretle yönetmeyi
bilirdi, kendini savunmanın gerekeceğini de hiç düşünmezdi.

Kalfa Methusael‟i tanıyarak,

- Bedbaht, uzaklaş! dedi. Sen ihanet ve cinayet ödüllendirildiği zaman üstatlar arasına
kabul edileceksin! Süleyman‟ın adaleti başlarınızı uçurmadan suç ortaklarınla kaç!

Methusael bunu duyunca, çekicini kuvvetle kaldırıp Adoniram‟ın başına indirdi. Birden
sarsılıp sersemleyen sanatkâr, içgüdüyle, Kuzeydeki ikinci kapıdan çıkmak istedi.
Burada Suriyeli Phanor bekliyordu, ona:

- Eğer çıkmak istiyorsan, bana üstatların geçiş kelimesini ver! dedi.

- Senin yedi yıllık çalışman yok! diye boğuk bir sesle cevap verdi Adoniram.

- Geçiş kelimesi!

- Asla!

Duvarcı, Phanor, taşçı kalemini böğrüne sapladı, ama ikinci defa saplayamadı, zira
mimar, can havliyle, katillerden kaçmak için ok gibi fırlayıp Doğu kapısına gitti.

Orada Fenikeli, kalfa doğramacı, Amru, onu bekliyordu:

- Geçmek istiyorsan, bana üstatların geçiş kelimesini ver.

224
Bitmiş tükenmiş Adoniram zahmetle:

- Ben kelimeyi bu şekilde elde etmedim, seni gönderene sor, dedi.

Kendine bir geçit açmaya çalışırken de Amru pergelinin ucunu kalbine sapladı.

İşte o anda, büyük bir yıldırım fırtınanın patladığını haber verdi.

Adoniram yerde yatıyordu, vücudu üç döşeme taşını örtmüştü. Katiller ayak ucuna
toplanmışlardı, Phanor elinden tutarak:

- Bu adam büyüktü, diye mırıldandı.

- Mezarda senden fazla yer kaplamayacak, dedi Amru.

- Kanı Süleyman Ben-Davud‟un üzerine aksın!

- İnleyelim! diye cevap verdi Methusael, kralın sırrına sahibiz; cinayet delilini de yok
etsek iyi olur; yağmur başladı; gece de zifiri karanlık; İblis bizi korusun, bu kalıntıları
şehrin uzağına götürelim ve toprağa emanet edelim.

Bunun üzerine cesedi uzun beyaz bir önlüğe sardılar ve kollarına alıp kaldırarak Betani
yolunun ötesinde ıssız bir tepeye doğru gitmek üzere çıt çıkartmadan Sedron‟un
kıyısına indiler.

Hikâyenin devamında Hiram’ın cesedinin bulunması da şöyledir:

Adoniram‟ın öldürüldüğü haberi yayılmıştı, halk ayaklanmış adalet istiyordu, kral dokuz
ustadan cesedi bularak sanatkârın ölmüş olduğunu ortaya çıkartmalarını emretti.

Onyedi gün geçmişti: mâbedin çevresinde aramalar sonuç vermemişti, üstatlar kırları
boş yere dolaşıyorlardı. İçlerinden biri, sıcaktan bunalmış bir halde, daha rahat
tırmanabilmek için parlak ve hiç bilmediği bir kuşun uçtuğu bir akasya dalına tutunmak
isterken, ağacın elinden kaydığını ve toprağın da ağacı tutmadığını hayretle farketti.
Toprak yeni kazılmıştı, üstat şaşkınlıkla arkadaşlarını çağırdı.

Dokuzu hemen tırnaklarıyla toprağı kazdılar ve orada bir çukur bulunduğunu


farkettiler. Biri kardeşlerine:

225
- Suçlular Adoniram‟dan üstatların geçiş kelimesi almak isteyen hainler olabilirler. Elde
de etmiş olabilirler, onun için kelimeyi değiştirmek bir tedbir olmaz mı?

- Öyleyse hangi kelimeyi kabul edeceğiz? diye biri karşılık verdi.

- Eğer burada üstadımızı bulursak, dedi bir üçüncüsü, birimizin ağzından çıkacak ilk
kelime geçiş kelimesi olacaktır; bu kelime bu cinayetin ve çocuklarımızın canilerden ve
onların gelecekteki kuşaklarından intikam almak için edeceğimiz yeminin anısını
ebedileştirecektir.

Yemin edildi; elleri çukurda birleşti ve büyük bir gayretle kazmaya başladılar.

Ceset ortaya çıkıp tanınınca, ustalardan biri parmağını tuttu, derisi elinde kaldı;
ikincisine de aynı şey oldu; üçüncüsü, ustaların kalfalara yaptıkları gibi bileğinden
tuttu, deri gene sıyrıldı; bunun üzerine “et kemikten ayrılıyor” anlamına gelen
Makbenah diye haykırdı.

Orada, bu kelimenin bundan böyle usta kelimesi ve Adoniram„ın intikamını alacak


olanları birleştiren bir haykırış olmasını kararlaştırdılar, Tanrı‟nın adaleti de, bu
kelimenin, asırlar boyu, halklara, krallara başkaldırma simgesi olmasını istedi.

Fanor, Amru ve Methusael kaçmışlardı; fakat sahte kardeş sayıldıklarından Sterkin,


Oterfu ve Hoben isimleriyle saklandıkları Get kralı Maaka‟nın ülkesinde işçilerin
ellerinde öldüler.

Hiram efsanesine benzeyen başka hikâyeler de var. Bunlardan en eskisi Oziris efsanesidir.

Mısır kralı Oziris, kendisine bağlı halklara medeniyetin sırlarını açıklamak için
ülkesinden ayrılırken yönetimi karısı İzis‟e bırakır.

Yokluğunda kardeşi Tifon onu yok etmek ve tahtını ele geçirmek için türlü yollara
başvurur. Oziris döndüğünde tertiplenen bir şölene davet edilir. Tifon, ölçüleri yalnız
Oziris‟inkine uyan altın işiyle süslenmiş bir zırh yaptırmıştır. Zırhı görenler hayran olur.
Tifon, zırhı, en çok kime uyarsa ona vereceğini söyler. Oziris de denemek için giyerken
zırhı kapatıp çivilerler ve nehire atarlar.

Oziris‟in cesedi dalga ve rüzgârla Finike‟de


kıyıdaki bir akasya ağacının dibine kadar
sürüklenir.

226
İzis Oziris‟in başına gelenleri öğrendikten sonra kocasının cesedini aramak için yollara
düşer.

Gideceği yolu bilmemektedir ama her önüne gelen sorar. Başına gelmedik kalmaz, bir
gün rastladığı gençler aradığı cesedin sularla Finike‟ye sürüklendiğini ve bir akasya
ağacının dibine yapıştığını söylerler. İzis, Finike‟ye gelir, zırhı bulur. Orada Finike
kralının çocuklanna bakıcı olur. Hizmetinin ödülü olarak kral onun tabutu alıp gitmesine
izin verir.

Mısır‟a döndüğünde, gömmek için özel tören yapana kadar ölüyü gizli bir yere saklar.
Tifon, hileyle ölüyü bulur ve ondört parçaya bölerek parçaları değişik yerlere saklar.

İzis, yeniden aramaya koyulur, parçaları bulur, bunları tekrar birleştirir. Yalnız cinsel
organını bulamaz, bunun yerine de, ikame bir fallus koyar.

Oziris ve Hiram efsanelerinin ortak noktaları çoktur. Oziris’in de Hiram’ın da ellerinde önemli
şeyler vardır; biri krallığa, diğeri üstatlık kelimesine sahiptir. İkisi de kardeş kurbanıdır. İkisi
de kaybolur, sonra bulunur. İkisinin de yerini akasya belli etmiştir. İkisinde de kaybolan
şeyler vardır; birinin bedeni ve parçaları, diğerinde üstatlık kelimesi kaybolur. Her ikisinde de
kaybolan asılların yerine taklitleri konur; birinde fallus, diğerinde cesetle karşılaşıldığında
ağızdan çıkan ilk sözler ile yapılan ilk işaretler.

1726 tarihli Graham manüskrisinde6 de Hiram efsanesine benzeyen iki efsane vardır.
Bunlardan biri Nuh’un üç oğlunun efsanesidir.

Yeni dünya için lazım olan herşey Nuh‟la birlikte gemisinde bulunuyordu. Nuh
öldüğünde, üç oğlu, Ham, Sam, Yafes, babalarının sahip olduğu erdemli sırra
kendilerini götürecek bir şey bulabilmek için onun mezarına giderler... Aradıkları gerçek
sırrı bulamazlarsa, bulacakları ilk şeyin sır olmasına karar verirler. Mezarı açtıklarında
tamamen çürümüş, çözülmüş cesetten başka bir şey bulamazlar. Parmağını
tuttuklarında ekleminden kopar, aynı şekilde bileği, dirseği ayrılır. Bunun üzerine, ayağı
ayağına, dizi dizine, göğsü göğsüne, yanağı yanağına, eli de sırta koyarak ölü bedeni
kaldırırlar... “Ey babamız, yardım et” diye bağırırlar, bunu sanki “Ey göklerdeki
babamız, şimdi bize yardım et, dünyevi babamızı ölü bir beden gibi tekrar
yatıramayacağız” gibi söylerler. O zaman biri, “bu kemiğin içinde halâ ilik var”, ikincisi
“sadece kuru bir kemik”, üçüncüsü de “kötü kokuyor” der. Bunun üzerine, ona
günümüz Hürmasonluğunun da bildiği bir ismi vermeyi kararlaştırırlar.

6
The Early Masonic Catechisms, 2nd Edition by Harry Carr, Manchester University Press, 1963, s.89-96.

227
Burada aranmakta olan sır harekete dönüşmektedir. Bu hareket sembolizminin yanındaki
üçleme, üç kardeş ve üç cümle, bir Masonun Çıraklık, Kalfalık ve Üstatlık evrelerini gösterir.
İlk kardeşin ağzından çıkan cümlenin Anglosakson dilindeki karşılığı günümüz Masonluğunda
kullanılan kelimedir.

Aynı manüskrideki diğer efsane ise Bazalliell efsanesidir.

Bazalell de Hiram gibi inşaat konusunda ünlü biridir. Kral Alboyne‟in iki genç kardeşi
ondan yüksek ilmini kendilerine öğretmesini isterler. O da üçlü bir ses meydana
getirecek bir başkası olmadan açıklamamaları şartıyla kabul eder, onlar da bunun için
yemin ederler... O da masonluğun teorik ve pratik taraflarını öğretir. Böylece,
masonlar krallar ve prenslere eşit sayıldılar. Bezaleel ölümünün yaklaştığını
hissettiğinde, Jehoshaphat vâdisine gömülmeyi ve baş ucuna bir kitabe yazılmasını
ister. Bu iki prens onun bu isteğini yerine getirirler. Kitabe şöyledir:

Burada bir çok kimseye üstün,


bir kralın dostu iki prensin kardeşi Masonluğun çiçeği yatıyor,
burada bütün sırları saklayabilmiş kalp yatıyor,
burada hiçbir şeyi açıklamamış dil yatıyor.

Bezaleel öldüğünde, çevre halkı masonluk sırlarının kaybolduğuna inandı, artık


bunlardan bir daha bahsedildiğini duyan olmadı. Çünkü sırları o iki prensten başka
bilen yoktu, onlar da üçüncü bir ses olmadan açıklamayacaklarına yemin etmişlerdi.
Bezaleel masonluk bilgilerini vermişti ama asıl derin sırrı vermemişti.

Bu efsanede sırrın paylaşılması bir esasa bağlanmıştır. Sır ancak üç kişi beraber olunca
açıklanabilecektir, ancak ikisinden biri ölürse kaybolup gidecektir. Bezaleel asıl sırrı
vermemiştir. Çünkü asıl sır pratik bilgide değil, insanın yüreğinde, gönlündedir. Bunu da
nakletmek pek mümkün değildir. Kişi bunu ya kendi kendine yakalar, ya da onun içine doğar.
Belki de içindedir de o farkında değildir.

Asıl sır kaybolmuştur, yerini ikame sır tutmaktadır. Ama ikame sırlar, hep olduğu gibi, daha
sonra gerçeklerin yerine geçer.

Burada Bezaleel sahip olduğu sırrı ifşa etmeden ölen ilk insan örneği olarak da kabul
edilebilir.

Graham manüskrisinde üçüncü bir efsane daha vardır, Hiram’la ilgili değildir ama Süleyman
Mâbedinin inşası sırasında işçilerle masonlar arasında ücret konusunda çıkan bir
anlaşmazlıktan bahseder.

228
Ortalığı yatıştırmak ve havayı yumuşatmak için, Süleyman, herkesin rahat olmasını ve
herkese eşit ücret ödeneceğini söyler. Bununla beraber, Masonlara işçilerin bilmediği bir
işaret yapar ve bu işareti yapana Masonlar gibi ücret ödeneceğini söyler, işçiler bu işareti
bilmediklerinden eski ücretlerini alırlar.

Hikâye, devamında, Süleyman’ın taraf tutarak mason olmayanları aldatmasının “hoşgörüyle


karşılanması” söylüyor, o “herkese hakkını vermeyi” istemiştir.

Eski belgelerdeki efsaneler bunlardır. Hiram efsanesinin ortaya çıkışı daha sonradır, bugün,
ufak tefek farklılıkların dışında, her yerde aynıdır.

York ritinde, efsane anlatılmak yerine replikli olarak oynanır. Sonunda, Üstat Adayının
kafasına uzun saplı bir tokmakla vurulur. O sırada arkasında tutulmakta olan örtüye devrilir,
taşınır ve tabuta yatırılır. Oyunun devamında, katiller kaçarlar, Habeşistan’a gitmek için bir
gemiye binmek isterler. Kaptan, Süleyman’ın imzalı pası olmadan kimseyi almayacağını
söyler. Ülke dışına kaçamayacaklarını anlarlar ve saklanırlar. Aramaya çıkanlar onları bir
mağarada bulup Süleyman’a getirirler.

Anglosakson ritüellerinde, efsane bizdeki gibidir. Ama bizde, bu derecede katillerle


ilgilenilmez. Onlarda, katiller yakalanır, cezalarını görürler. Hiram da gömüldüğü yerden
alınıp Mâbede yakın bir yerde yaptırılan mezara kaldırılır.

Hiram efsanesinden sonra yeni Üstat Mason önlük kuşanır. Emulation’daki sözler şöyledir:

I.Nazır
Kardeşim, Üstadı Muhterem emri ile, Masonluk ilim ve sanatında göstermiş olduğunuz
daha fazla ilerlemenin işareti olarak Üstat Masonun mümtaz alâmetini takıyorum.

Üstadı Muhterem
Şimdi taktığınız bu alâmet sadece Üstat Mason olarak mertebenizi işaret etmekle
kalmaz, ettiğiniz yemin ile üzerinize aldığınız önemli vazifeleri de hatırlatır ve sizin
üstünlüğünüzü gösterirken sizi alt derecelerdeki Kardeşlerinize yardım etmeye ve
onları eğitmeye davet eder.

Emulation’da Üstat Masonun avadanlıkları Çırpı İpi7, Kurşun Kalem ve Pergel’dir. Bizde, çırpı
ipinin yerine Mala konmuştur. Ritüelindeki açıklama şöyledir:

7
İng. skirret.

229
Şimdi size bir Üstat Masonun çalışma âletlerini takdim ediyorum. Bunlar Çırpı İpi,
Kurşun Kalem ve Pergel'dir.

Çırpı ipi, merkezi bir pime bağlı olarak hareket eder, yapılacak binanın, yere temelini
işaretlemek için hat çekildiğinde kullanılır. Kurşun Kalemle, mahir bir sanatkâr işçilerin
eğitimi ve yönlendirilmesi için binanın taslak veya planını çizer. Pergel bu sanatkârın
muhtelif kısımların sınır ve oranlarını hassas bir şekilde anlamasına ve tayin etmesine
yarar.

Ama bizler, operatif değil, hür ve kabul edilmiş veya spekülatif Masonlar
olduğumuzdan, bu aletleri ahlaki bakımdan kullanırız.

Bu anlamda çırpı ipi bize takip etmemiz gereken doğru ve sapılmadan gidilecek yolun
kutsal kitapta gösterilmiş olduğuna işaret eder. Kurşun Kalem, hayatımız boyunca söz
ve hareketlerimizin, bir gün yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz Ulu Mimar tarafından
gözlenip kaydedildiğini öğretir. Pergel ise, O'nun şaşmaz ve tarafsız adaletini hatırlatır.
O bizim için iyinin ve kötünün sınırlarını belirlemiştir, Onun ilahi emirlerine uymamıza
veya itibar etmemize göre bizi mükâfatlandıracak veya cezalandıracaktır.

Üstat Masonun bu çalışma âletleri bizlere bu dünyadaki mekânımızdan çağrılacağımız


zaman, Kâinatın Ulu Mimarı‟nın yaşadığı ve hükmettiği, yukarıdaki Büyük Locaya kadar
çıkabilmemiz için, Ulu Yaradan‟ın kanunlarını aklımızdan çıkartmamamızı ve bunlara
göre hareket etmemizi öğretir.

İs’ad Töreninde, İs’ad Üstadı Muhteremi, Üstadı Muhtereme üstat avadanlıklarını verirken
bunların sembolik anlamlarını şöyle açıklar:

İdeal Mâbedin temeli, harcı ve şanı olan kardeşçe sevginin geliştirilmesi (Mala),
Locanızın yararına olacak herşeyin itina ve dikkatle göz önünde tutulması (Kurşun
Kalem), masonluk erdemlerinin hem Locada hem de dışarda şahsen ve devamlı
uygulanması (Pergel) bir Üstadı Muhteremin en başta gelen ödevlerindendir.

Masonlukta nihai hedef nura kavuşmaktır. Bu sembolik değil, gerçek nurdur. Çünkü sembolik
nur zaten ilk tekris töreni sırasında verilmektedir. Tasavvuf terimiyle, nura kavuşmak kâmil
insan olmak demektir. Ama önce insan olmak lazımdır. Bunun için de kendini bilmek gerekir.

Mimarlık terimleriyle söylenecek olursa, ham taşı yontmaktan İdeal Mâbedi inşa etmeye
gidilmektedir. Çırak derecesinde kendini inşa etmek öğrenilir. Eski hayatın muhasebesi
yapılır, suni değerler, ön yargılar, geçici heves ve istekler, hırslar törpülenir, cehalet ve
bağnazlıkla savaşılır. İman, Ümit, Şefkat, İtidal, Cesaret, Basiret, Adalet, Kardeşçe sevgi,

230
Yardım ve Hakikat erdemleri kazanılmaya çalışılır. Böylece, Çırak kendinin mimarı olmaya
çaba gösterir.

Kalfa derecesinde, kendini inşa etmeye öğrenmiş Çırak toplumun inşasına yönelir. Onun için
de, ritüelde toplumu yıkan veya yücelten unsurlar anlatılır.

Üstat derecesinde, sembolizm şekil değiştirir. Belki hareket planı gene Mâbet ve inşaattır,
ama özünde ölüm ve diriliş vardır. Tefekkür Hücresinde başlayan ölüm ve diriliş süreci Üstat
derecesinde tamamlanır. Böylece, daire kapanır. Ölmeyi bilen yani hırslara, kötülüklere
ölmesini bilen, kardeşliğin beş dokunuş noktası ile yeni ve ebedi hayata doğmayı da bilir.

Üstat Tablosu

Üstat derecesi Tablosu, Kalfa Tablosu gibi, Mâbette bir detayın planıdır. Bu plan, ayrıca, Üstat
derecesi ritüelinin içeriğini oluşturan öğeleri ihtiva eder. Bu öğeler, Hiram efsanesinin yapı
elemanlarıdır. Tablodaki semboller de Hiram efsanesinin parçalarıdır.

Üstat derecesi Tablosunda önemli iki özellik dikkati çeker.


Bunlardan birincisi, bu tablonun ritüelle de uyumlu
olmasıdır. Tabloda ritüeldeki senaryonun öğeleri
resmedilmiştir. Çırak ve özellikle de Kalfa tablosunun
ritüelleriyle pek bütünlükleri olduğu söylenemez.

İkincisi ise, bu tabloda alt taraf Doğu, üst taraf Batı, sağ
Kuzey, sol da Güneydir. Bunun nedeni, Emulation
lecture’larında, çalışma tablosunun ya da ilkel işleviyle çizim
levhasının, “üzerinde tasarımlarını yapması için Üstada ait
olduğu” açıklamasından çıkar. Üstada ait tahta Üstada, Çırak
ve Kalfa çizim tahtaları, üzerindekileri görüp anlamaları için de Çırak ve Kalfalara dönük
duracaktır.

Sembolik uygulama olarak, antikçağda ve katolik âdetlerinde, ölünün ayakları doğuya dönük
olarak yatırıldığı görülür; böylece yüzü doğan güneşe çevrilir. Buna karşılık papazlar ise
başları doğuda, yüzleri batıya bakar yatırılırlar. Bununla, tekrislinin bir harici gibi nura ihtiyacı
olmadığı gösterilir.

Tablonun yönüyle ilgili daha değişik yorumlar da yapılabilir. Ancak, esas olan, tablonun
yönünden ziyade, tablonun ifade ettiği anlamdır. Üstat tablosunda, bütün semboller Hiram’ın
öldüğünü ve toprağa döndüğünü anlatır. Bu toprak, bir anlamda, simyacıların çürüme kabıdır.
Çürüme ise transformasyon için gerekli olan temizlenme demektir. Böylece, çürüyen beden
toprağı tohumlayacak ve buradan yeni bir canlı çıkacaktır.

231
Derece tablolarını yapmış olan sanatkârların da yorumlan birbirinden farklıdır. Üstat
tablolarının çoğu, esas olarak, Cole’ninkine benzer; belki de bilinen ilk resimleri o yapmış
olduğu içindir. Cole resmine yaprak bordur yapmıştır, ancak akasya mıdır, yoksa başka bitki
midir, anlaşılmaz. Tabutun içinde, baş tarafta, aşağıya bakan bir Gönye, altta ise iki ucu
yukarı bakan bir Pergel vardır. Avadanlık olarak da, tokmak, düzleme tırmığı ve işaret
çubuğu ve ayrıca bir de plaket görülür.

John Browne’de ise bordür düz siyah çizgi ve dört köşede içeriye sarkan birer püskül vardır.
Tabutun dışında ve yukarı kısmında, Cole'ünküne benzeyen fakat daha az itina gösterilmiş bir
manzara ve dal koparan biri, tespih gibi dizilmiş üç boncuk vardır. Yorumculara göre, bunlar,
Hiramı’ı aramaya giden üç Kalfa Locasını temsil etmektedir.

Jacob resmine düz siyah bordur yapmıştır. Tabut yarı açıktır, ölünün başı, Cole'ünküne göre,
daha örtülüdür. Ölü, kıyafetiyle arap ya da Ortadoğuluyu andırmaktadır. Resmin sol üst ve
sağ alt köşelerinde birer dal, tepede, ortada, ortasında göz olan beş köşeli bir yıldız vardır.

Bowring iki tip tabut yapmıştır. Biri, içindeki ölünün görüldüğü açık bir tabut, diğeri kapalıdır.

Harris’in ilk resimlerinde üzerinde HAB yazılı


bir plaket vardır. Tarihler latincedir. Resmin
altında, iki tane ve masonik şifreyle yazılmış
MB görülür. İsim plaketi ve daha başka yazılar
da şifrelidir.

Çok değişik resimler vardır. Bir kısmında, res-


min altında üç C harfi görülür. Bu üç C, Chalk
(Tebeşir), Charcoal (Kömür) ve Clay (Kil)
kelimelerinin baş harfleridir.

Lecture’larda, bunlar, Çıraklar, Ustalarına Özgürce (Freedom), Şevkle (Fervency) ve Gayretle


(Zeal) hizmet etmelidirler. C, C, C de bu niteliklerin remizleridir, Çünkü, tebeşirden daha
özgür bir şey yoktur, en ufak temasında bile iz bırakır. Kömürden daha şevkli bîr şey yoktur,
iyi yakılırsa gücüne çok az maden dayanır. Kilden daha gayretli bir şey yoktur, dünya anamız
insanlığın hayrına durmadan çalışmaktadır. Ondan geldik, herşey ona dönecektir şeklinde
açıklanmıştır.

Bazı resimlerde, plakette, ibranice, sağdan sola H A B ve A L harfleriyle 3000 rakamı vardır.
H A B, Başmimarın adının başharfleri, A L, Anna Lucus yani latince ışık yılı, 3000 de Hiram
trajedisinin cereyan ettiği yıldır.

232
Yazı, böylece “Hiram Abif dünyanın yaradılışından 3000 yıl sonra katledildi” demektedir.
Ayrıca, plaketin sağında T, solunda C harfi vardır. Bu da, ikinci dereceden üçüncü dereceye
geçiş kelimesi olan ilk maden işçisi … dir. Sağdan sola MB, MB, üstat derecesinin kelimeleri ...
ve ... dir. Ritüellere göre, biri inşacının öldüğünü, diğeri öldürüldüğünü ifade eder. MB, ayni
zamanda, Master Brother (Üstat Kardeş) anlamına da gelir.

Tablonun açıklaması

Üstat tablosuyla ilgili olarak da The Modern Ritual'ın açıklaması buraya alınmıştır:

Bu gece, masonik dramanın üçüncü perdesi tamamlanmış bulunuyor. 1.Derecede vurgulanan


prensip, insanın önünde her türlü imkân ve ihtimale gebe olan geleceğiyle hayatın sabahıydı.
2.Derecede, ana fikir, insanın gücünün zirvesine çıktığı ve bütün gücüyle bilgi edinme
peşinde koştuğu öğle vaktiydi. Şimdi, 3.Derecede, başlıca öğreti hayat güneşinin batışı ve
ölümsüzlük yıldızının doğuşudur.

Ölümün remizleriyle birlikte Tabut, bize insanın kaçılmaz


kaderini hatırlatır, diğer semboller Hiram trajedisinin ışığı
altında yorumlanacaktır. Hiram Abifin öldürüldüğü
avadanlıkları, gömüldüğü yeri işaretlemek için kullanılan
akasya dalını, kaybolan usta hakkında birşeyler
öğrenebilmek için Kral Süleyman‟ın yolladığı ve İbranice
rakamlarla gösterilmiş olan üç kalfa locasını insan
tanıyabilir.

Ama, yerin derinliklerinden çıkarılan madenlerin insanların


gözünde kıyıdaki çakıl taşlarından daha değerli olmaları
gibi, masonik sembolizmanın derin anlamı da, bizim için
rastgele yorumundan daha büyük önem taşır. Böylece,
insanın yüksek niteliklerinin sembolü âletler, bu niteliklerin
çok büyük olmalarından, sırf bencil ve hırs dolu amaçlar için
kötüye kullanılmaları halinde, yüce ümit ve emellerimizi mahvedeceğini bizlere öğretir.
Ölümsüzlüğün remzi akasya dalı, kardeşimizin hâlâ yaşamakta olduğuna inandığımızı ifade
etmek ve ölümlü bedeninin istirahat edeceği yer burasıdır demek için tarafımızdan bir mason
kardeşimizin açık mezarının içine bırakılır. Üç beşler, kardeşliğin beş noktasını, insanın beş
duyusunu ve mimarlıktaki beş sütun düzenini temsil eder; bunların toplam sayısı onbeş,
önceki derecede açıklandığı gibi, ölümün gölgesinde bile, İlahi Varlığından güç ve huzur
bulacağımız Tanrı‟nın adını temsil eder.

Fakat, bu çizim tahtasında soğuk kucaklamasıyla herşeyi içine alan tabutla bize sembolik
olarak iletilen büyük ders, tam o anda, hattâ ölümün kendisinden bile, ölümsüz hayat

233
fışkırdığıdır. Burada, ölümün bağrında, gene hayatın benzeri mozaik döşemeyi görüyoruz;
mamafih, daha önce dönemeçli merdivenle temsil edilen çaba ve zorluklarla geçirilmiş hayat
değil, fakat revaktan dosdoğru Kutsalların Kutsalına götüren ölüme galip gelmiş ebedi
hayatır.

İlahî hakikatin ortaya çıkışını remzen içeriye aksettiren çatı penceresine bakınız;
Hürmasonun, daima hakikati aradığı halde, kaderi icabı bunu hiçbir zaman bütünüyle
bulamayacağı, masonik sembolizmanın en güzel ve aynı zamanda da en gizemli
doktrinlerinden biridir. Bu, ona Tanrı„nın doğası ve insanın O‟nunla ilişkileri bilgisinin ki bu
bilgi ilahi hakikattir, bu hayatta asla elde edilemeyeceğinin küçültücü, fakat gerekli dersini
öğretir. Böyle bir bilginin tamamı, yalnız ölüm kapısından geçip vahyin bütün ışığı üzerinde
olarak hayat mahkemesinin huzurundayken ona gelir.

Semboller

Tablodaki ana şekil Tabuttur. Tabut, ölümün remzidir. Ancak buradaki ölüm bir son değildir.
Efsanenin dramatize edildiği Üstatlığa Yükseliş Töreninde, aday Hiram’la
özdeşleştirilmektedir. Bütün tekris sistemlerinde mevcut olan bu sembolik ölüm, Tefekkür
Hücresinde olduğu gibi, bir yeniden doğuşun prelüdüdür. Buna paralel. Akasya da, yeni bir
Hiram olarak, fîziken, ruhen ve zihnen yeniden doğmayı sembolize eder. Esasen, tekris,
kendi içinde ölmek ve bireyleşmek sürecidir. Hiramla birlikte sırrın da kaybolması ve Üstadın
bunu araması, bir anlamda, kendi içinde olmak, ruhsal transformasyonla bireysel bütünlüğü
yakalama kuralı ve yasasıdır. Bu suretle, kardeşliğin beş noktası ile tabuttan kaldırılan kişi
Hiramın niteliklerine sahip bir Üstat olur. Yorumculara göre, üç katil Cehalet, Riyakârlık veya
Bağnazlık, Hırs veya Haset’i temsil eder. Bunlara karşılık, Hiram’m nitelikleri ise, Akıl ve
Hikmet, Bilgi, Hoşgörü ve Gönül Zenginliğidir.

Kalfa Tablosunda, dönemeçli merdivenden sonra varılan ve perdeyle de kısmen kapatılmış


bulunan Orta Hücre, Üstat Tablosunda, giriş kısmı daha yakın planda olarak tabutun
ortasında görülür. Böylece, Üstat Mason artık Orta Hücrenin eşiğindedir.

Emulation ritüelindeki açıklama şöyledir:

Üstat Mason Locasının süsleri Eyvan, Çatı Penceresi ve Damalı Döşemedir. Eyvan,
Kutsalların Kutsalının girişi, Çatı Penceresi buranın ışık aldığı yerdir; Damalı Döşeme de
Büyük Rahip‟in üzerinde yürümesi içindir. Büyük Rahip‟in görevi, Yüceler Yücesinin
şeref ve şanına buhurlar yakmak ve müteakip sene zarfında İsrailoğullarına barış ve
huzur vermesi için akıl ve hikmeti ile iyiliği sınırsız Tanrıya coşkuyla dua etmekti.

Ancak, bu açıklamanın pek tutarlı olduğu söylenemez. Çünkü damalı döşeme, her üç
derecenin tablosunda da vardır; çıraklar, kalfalar, üstatlar üzerinde yürürler. Ayrıca,

234
Tevrat’ta, “o zaman bulut toplanma çadırını örttü ve Rabbin izzeti meskeni doldurdu”
dendiğine göre, ışık çatı penceresinden değil, içerden gelir.

Eyvan yani Kutsalların Kutsalının ana girişi geçit değil, durak yeridir. Burası, Localarımızı
harici dünyadan ayıran son sınır çizgisi İki Sütun gibi, aklını ve gönlünü harici değerlerden
temizleme yeridir.

Orta Hücre varılacak son yerdir. Ancak inşa planına göre burası son değildir, binanın
ortasındadır. Böylece orta hücre burada merkez olur. Üstat derecesinin bütün sembolizmi,
temel olarak, orta ve merkez üzerinedir. Bunu değişik ritüellerde görmek mümkündür.

Emulation ritüelinde, Hiram’ın mezarının boyutları da verilir:

Üstadımızın, İsrail yasalarının izin verdiği kadar, Kutsalların Kutsalına en yakın bir yere
gömülmesi emredildi. Buna göre, mezar, merkezden Doğuya üç ayak, Batıya üç ayak,
Kuzeyle Güney arası üç ayak, dikey olarak da beş ayak veya daha fazla idi. Kutsalların
Kutsalına gömülmedi, zira oraya hiçbir avam veya temiz olmayan giremezdi. Sadece
Büyük Rahip ki o da senede bir defa, yalnızca büyük kefaret gününde, defalarca
yıkanıp temizlendikten sonra girebilirdi. İsrail yasalarına göre her türlü et temiz değil
diye kabul edilirdi.

Merkez nokta burada da vardır. Üstadın vakitsiz ölümüyle kaybolan Üstat Masonun gerçek
sırlarını, çevresindeki bütün noktaların eşit mesafede olduğu dairenin ortasında bulunan ve
bir Üstat Masonun hiçbir zaman yanılmayacağı adaletle hakikatin sembolü olan geometrik
noktada bulunabileceği ümidi, ya da bir ucu Masonun kalbine dayanan, diğer ucu insanları
bağlayan tüm hakikatleri içine alan Pergelin çizdiği daire gibi ifadeler orta ve merkeze
dayanır.

Orta veya merkez, değişmeyen, sabit ortamdır. Üstatlar Locası yani Orta Hücre, Kutsalların
Kutsalıdır. Loca, genel olarak, evrendir. Üstat Masonlar bu evrenin en kutsal kabul edilen
yerinde toplanırlar. Burası, çarkın, tekerleğin merkezidir. Bu değişmez merkez, hareketin,
dinamiğin merkezidir. Buraya varabilen yani gerçek Üstat olabilen Mason böylece bizzat
360°nin merkezi olur.

Orta Hücre ya da merkez, operatif olarak, Gönye ve Pergelle bağlantılıdır. Iskoçya Büyük
Locasında, Üstadı Muhterem bijusunda, Gönye ve Pergel 90°lik bir daire yayıyla
birleşmiştir, ortasında da parlayan bir güneş vardır. Önceki Üstadı Muhterem bijusu da
aynıdır, fakat güneşi yoktur. İngiliz Masonluğunda ise, biju gönyedir, Önceki Üstadı
Muhterem bijusu Öklid’in 47. önermesi ya da Pitagor teoremidir.

235
Yardımcı öğeler

Üstat Tablosunu bütünleyen diğer öğeler, Akasya, Üstat Mason avadanlıkları, plaket, kemikler
çatılı kurukafa, üç tane beş rakamı, Hiramın öldürüldüğü cinayet âletleri ve gönyedir.

Akasya ile ilgili olarak ritüellerde iki versiyon vardır. Birinde, katiller Hiram’ın cesedini
gömdükten sonra, yeri belli olsun diye, örttükleri toprağın üzerine dikerler. Bu, anlaşılır gibi
değildir. Bir kere niye öldürkleri yerde bırakmazlar. Amerikan ritüellerinde, bir de öldürdükten
sonra önce bir çöplüğe taşırlar, sonra hava kararınca gelir, götürüp başka bir yere gömerler.
Kaçmak için ancak vakitleri varken, sanki yakalanmak isterlermiş gibi bir kurgu vardır.
Diğerinde ise, Hiram’ı aramaya gidenlerden gömülü olduğu yeri bulan grup haber vermek için
dönerken yeri belli etmek için akasyayı dikerler. Bu, akla daha yatkındır.

Akasya, bölgede çok olan, mimozagillerin bir alt türü olan ağaçtır. Dış görünüşü kurumuş
gibidir, bu halde toprağa girdikten sonra tekrar canlandığı için de yeniden diriliş ve
ölümsüzlük sembolü olarak kabul edilmiştir. Akasya, ayrıca, masumiyet, safiyet ve temizliği
de ifade eder. Tabutun tepesindeki akasya, ölümden sonraki hayatın sembolüdür. Batıda
masonik cenaze törenlerinde, masonun mezarının içine akasya dalı konur; böylece
ölümsüzleştirilir.

Anglosakson Masonluğunun avadanlıkları içinde Mala yoktur. Onun yerinde Çırpı İpi vardır.
Çırpı İpi, Operatif Masonlukta, binanın oturacağı yerin sınırlarını belirtmek için kullanıl-
maktadır. Spekülatif anlamda ise, insanın kendi düzenini, ölçü ve sınırlarını anlatmaktadır.

Kemikler ve kurukafa, iskelet gibi, fiziki ölümün remzidirler. Ancak, burada, tekris evresini
sembolize ederler. Tabutta olduğu gibi, bedenin ölümü daha üstün bir hayata yeniden
doğumun hazırlığıdır. Kafatasının Saint André haçı biçiminde iki kemik arasına konulmuş
olması, aklın gücüyle maddeden uzaklaşarak manevi olgunluğu yakalamayı sembolize eder.

Çırak ve Kalfa Tablolarında tekrarlanmış olan Üstadı Muhterem, I. ve II. Nazırın bijuları Üstat
Tablosunda yoktur. Burada, yalnız Üstadı Muhteremlere atfedilen Gönye vardır. Bu gönye,
hem avadanlıkları ayar etmek için uygulanan usûlü anımsatır, hem de doğruluk, düzgünlük
niteliklerini anlatır. Tabutun üst tarafında Üstat avadanlıklarının ortasındaki Pergel, İngiliz
Masonluğunda, Büyük Üstada yakıştırılmıştır8. Tabloda uçları aşağıya bakan Pergel ile kollan
yukarı bakan Gönye iki taraftan herşeyi kucaklamış gibi durmaktadır.

Üstat derecesi ritüelinin esasını teşkil eden efsane Tevrat’ta yoktur. Ama güzel bir efsanedir.
Burada, ana fikir, Tefekkür Hücresinde ölüm ve yeniden doğuşla başlamış olan tekris

8
Iskoçya Büyük Locasında Büyük Üstat ile Üstadı Muhteremin bijularının aynı olması, Büyük Üstadın
vizyonunun Üstadı Muhteremin misyonu olacağı düşüncesindendir.

236
sürecinin bu son evresinde, tekrar yeni bir ölümle, fakat bu defa ölümü aşarak ölümsüzlüğün
yakalanmasıdır. Bu, bir başka ifadeyle, resmin tamamını kaplayan ve bedenin ölümünü ifade
eden tabuttan kurukafa olarak çıkma olgusudur. Kurukafa fiziksel ölümün diğer ucu olan Akıl
ve Hikmettir. Bunu da Üstatlık diplomasına yazmak mümkün değildir.

Locanın kapanışı

Anglosakson Masonluğunda Kutsal Kitabın açılması Locanın açıldığını, kapatılması kapandığını


işaret eder. Bütün sistemlerde Locanın kapandığı ilan edildikten sonra yapılacak iş Locadan
çıkmaktır. Bizde biraz karışıktır; Locanın kapandığı ilan edildikten sonra daha birtakım
hareketler, sözler sürmektedir. Ayrıca bizde kapanış açılışın geri sayımı biçiminde de değildir,
sırada yanlışlık vardır.

Gene de bütün bu aksaklıkların arasında, finalde Üstat için önemli bir uyarı yapılır. Derece
farklılıklarını belirtmek için değişik vurulsa da, buradaki üçlü çağrı Üstatlığın kâğıt üzerinde
değil beyinde ve gönülde olması gerektiğini hatırlatmak içindir.

Üstat

Akıl ve Hikmet, Kuvvet, Güzellik,


İyilik, Doğruluk, Dürüstlük,
İlim, Bilgi, İrfan, Kendini Bilme, Nefis Hâkimiyeti,
Samimiyet, Alçakgönüllülük, Sadelik, Hoşgörü,
Sâfiyet, İyi Niyet, Minnet, Vefa,
Özveri, Güven, Sabır, Gayret,
Şeref, Namus, Saygı, Sadakat, Ketûmiyet,
Sevgi, Hayır, Hasenat, Yardım, Cömertlik,
İtidal, Metanet, Basiret, Cesaret,
İnsaf, Merhamet, Bağışlama, Hakkaniyet, Adalet

ve daha başka değer, ilke ve erdemlerle bütünleşmiş (ise) gerçek masondur.

237
Sonsöz

Kimseyi bilmem ben hep aldım, hem de fazlasıyla hâlâ da alıyorum. Bereket versin ki bu alış verişte,
az verdin çok aldın olmadı. Yoksa verdiklerinizi, ne kadar helal etseniz, altından kalkılacak gibi
değil.

You might also like