You are on page 1of 33

İstediğiniz her şeyi gerçeğe dönüştürebilseydiniz, bu bir rüya gerçek olmaz mıydı?

Ya size bunu gerçekten yapabileceğinizi söylesem, doğru bilgiye sahipseniz ve tezahür için şaşırtıcı Neville
Goddard teknikleri gibi doğru tekniklerde ustalaşırsanız.

İnsanların, geçici olarak dünyevi bir deneyim yaşayan ölümsüz, güçlü ruhsal varlıklar olduğu artık bir sır değil.

Gittikçe daha fazla insan, gerçekten istedikleri hayatı tezahür ettirmek için ruhsal yeteneklerini nasıl
kullanacağını ve geliştireceğini öğrenmekle ilgileniyor.

Böylece internet, tezahür etme ve istediğiniz hayatı yaratma konusunda çeşitli bilgilerin kaynağı haline geldi,
ancak hepsi mutlaka güvenilir ve etkili değil.

Kullanabileceğiniz en iyi tezahür tekniklerine biraz ışık tutmak için Neville Goddard'ın en güçlü tezahür
tekniklerinden bazılarını ayrıntılı olarak açıklayacağım.

Neville Goddard Kimdi?


Neville Goddard'ın tekniklerinin neden bu kadar harika olduğunu iddia ettiğimi merak ediyorsanız, onun 20.
yüzyılın en iyi yeni düşünce yazarlarından biri olarak kabul edildiğini ve aynı zamanda binlerce insan için büyük
bir ilham kaynağı olduğunu bilmelisiniz.

Neville Goddard, bu tür değerli teknikleri ortaya çıkaran ilk yazarlardan biriydi ve konuyla ilgili görüşleri devrim
niteliğinde.

Çalışmaları binlerce insanın hayatlarını değiştirmesine yardımcı oldu, bu yüzden pek çok kişi onun tekniklerine
küfretti.

Neville Goddard'ın Ana Felsefesi


Neville'in yaklaşımı daha fazla bakış açısından oldukça benzersizdi.

Birincisi, yaklaşımı devrimciydi çünkü herkesin gerçekten arzu ettiği her şeyi ancak hayal gücünün gücünü
kullanarak elde edebileceğini iddia etti.

Bu doğru, hayal edebileceğiniz her şeyi gerçeğe dönüştürebileceğinize gerçekten inanıyordu.

Tezahür için 10 Neville Goddard Tekniği

1. Merdiven tekniği
Merdiven tekniği Goddard'ın en ünlü tekniklerinden biridir.

Her gece yatmadan önce tekrarlanması gereken görüntüleme egzersizlerinden oluşur.

Bu egzersizi yapmak için gözlerinizi kapatmalı ve attığınız her adımı hissederek bir merdivene tırmandığınızı
canlı bir şekilde hayal etmelisiniz.

Bu alıştırmayı arka arkaya üç gece tekrarlamalı ve gün boyunca birkaç parça kağıda “Merdiven
tırmanmayacağım” ifadesini yazmalısınız.

Arka arkaya üç gün sonra egzersizi durdurabilir ve ne olduğunu görebilirsiniz.

Neville, öğrencisine bu alıştırmayı yaptırdı ve rapor ettikleri sonuçlar inanılmazdı.

3 gün boyunca merdiven çıktıklarını görselleştirdikten sonra, tekrar tekrar gerçek hayatta merdiven çıkmaları
gereken durumlara düştüklerini söylediler.

Goddard daha sonra onlara merdiven çıkmayı kesinlikle herhangi bir şeyle değiştirebileceklerini, çünkü
hayalimizde ne yaşıyorsak onu gerçek hayatta da yaratacağımızı açıkladı.
Böylece “merdiven tekniği” doğdu ve en iyi tezahür tekniklerinden biri olarak kabul edildi.

Önce bir merdivene tırmanmayı görselleştirerek denemenizi ve ardından hayallerinizden birinin gerçekleştiğini
görselleştirmenizi öneririm.

2. Ruh hali tekniğini yakalayın


Goddard, bir ruh halinin eylem için bir katalizör olabileceğine inanıyordu.

Başka bir deyişle, hangi ruh halinde olursanız olun, bazı şeyleri size çekeceğini belirtti.

Ayrıca Goddard'ın kendi ruh halini yaratma ve onu gerçekliği yapma tekniği vardı.

Örneğin üzgün olsaydı, içinde mutluluk havası yaratırdı ve sonra bu onun varsayılan ruh hali olana kadar
üzerinde dururdu.

Bu tekniğin önemli bir yönü, yarattığınız ruh hali üzerinde durmaktır.

Sadece geçici olarak hissediyorsanız, çok fazla bir şey yapmayacaktır, çünkü çabucak sönecektir, ancak üzerinde
durursanız, “eviniz” veya kalıcı durumunuz olur.

İnsanlar içlerinde herhangi bir ruh hali yaratabilir ve sonra onu gerçeğe dönüştürebilirler.

Örneğin, Goddard, herhangi bir isteğinizi yerine getirebileceğiniz ruh hali veya duygu hakkında konuştu.

Sadece içinizde o hissi yaratmanız gerekiyor - her şeyi başarabileceğinize dair güçlü inanç ve sonra bunun
üzerinde kalıcı olarak durmak.

3. Nefes alma tekniği


Goddard'ın öğrencilerine öğretmek için kullandığı nefes alma tekniği, nefes egzersizi yaparken hedefinizi
görselleştirmeyi içeriyordu.

Nefes alma egzersizi, önce yavaş yavaş sonra tempoyu hızlandırarak ve nefes alırken çok fazla enerji alarak
nefes alıp vermekten oluşur.

Ardından, birkaç nefesten sonra, hem enerjiyi hem de ciğerlerinizdeki havayı salıverirsiniz, enerjinin şimdi nasıl
arzu ettiğiniz ve görselleştirdiğiniz sonucu nasıl beslediğini hissedersiniz.

Goddard, bu egzersizin yalnızca bir kez yapılması gerektiğini söyledi ve bunu cinsel bir eyleme benzetti.

Bu nefes alma tekniğinin cinsel bir eyleme benzediğini, çünkü kendinizi bir patlamaya ısınmanız gerektiğini
söyledi - tıpkı orgazm gibi ve böyle bir enerji patlamasından sonra, onu geri almak için yapabileceğiniz hiçbir şey
yok.

Hamilelik oluştuktan sonra, sadece tamamlanmasını bekleyebilirsiniz.

4. Hayali eylemler gerçeklerdir


Hayal kurma eylemleri gerçeklerdir
Bu, Goddard'ın en temel tekniklerinden biridir, çünkü hayal ettiğimiz her şeyin gerçekleşebileceği inancı, tüm
çalışmasını şekillendiren temel inançlardan biridir.

Bu teknik, elde etmek istediğiniz her şeyin zaten gerçekleştiğini hayal etmeyi içerir.

Hayal etmenin yanı sıra, bunun nasıl olduğunu da hissedin.


Zihninizdeki bu görüntü ve kalbinizdeki o duyguyla, gerçekleşen amaç hakkında birkaç zihinsel konuşma
yaptığınızı hayal edin.

Bu konuşmalar, tanıdığınız ve size bunu soran, sizi tebrik eden vb. kişilerle olmalıdır.

Bu zihinsel konuşmaların amacı, hedefinizi zaten olmuş gibi hissettirmektir.

İnsanların ne diyeceğini hayal ettiğinizde, ona daha da fazla inanacaksınız.

Bu teknikle ilgili en iyi şey, başka insanlarda da kullanabilmenizdir.

Örneğin, işsiz bir arkadaşınızın iş bulmasına yardım etmek istediğinizi varsayalım.

Onunla bir konuşma yaptığınızı ve size bir iş bulduğunu ve size her şeyi anlattığını – gerçekten iyi kazandığını ve
yeni işinden ya da buna benzer herhangi bir şeyden çok mutlu olduğunu söylediğini hayal edin.

Konuşmayı çok detaylı bir şekilde hayal edin - gözlerindeki neşe kıvılcımını, sesindeki mutluluğu, ne kadar iyi
göründüğünü ve aklınıza gelebilecek her şeyi.

Bu alıştırmayı birkaç kez tekrarlayın, ona giderek daha fazla niyet katın ve arkadaşınızın iyi haberi vermesini
bekleyin.
5. Bir etkinlik oluşturun
Sizinle paylaşacağım beşinci teknik, arzunuzu gerçekleştirdikten sonra takip edecek bir olayı zihinsel olarak inşa
etmektir.

Bunu yapmanın ilk adımı etkinliği seçmektir – bir düğün, bir parti, bir iş etkinliği, adını siz koyun.

Bu olayın arzunuza nasıl bağlı olduğu konusunda net olun.

Örneğin, ruh eşinizle tanıştıktan sonra gerçekleşen düğünü veya terfinizin kutlandığı bir iş partisini gözünüzde
canlandırabilirsiniz.

İkinci adım, meditatif bir duruma geçmek, tamamen gevşemektir - bir sandalyeye uzanmak veya oturmak ve o
olayı hayal etmek, kelimenin tam anlamıyla size nasıl olduğunu ve aktif olarak nasıl katıldığınızı hissetmek.

İnsanlarla el sıkıştığınızı, onların elini sizin ellerinizde hissettiğinizi veya onlara sarıldığınızı, ellerini vücudunuzun
etrafında hissettiğinizi hayal edebilirsiniz.

Bitirdiğinizde, olayın sizde tetiklediği duyguları mümkün olduğunca uzun süre saklayın.

6. Tebrikler tekniği
Hayallerinizi gerçekleştirmenin bir diğer kolay tekniği de “Tebrikler tekniği”dir.

Bu Neville Goddard tekniğini yapmak için önce hayalinizi gerçekleştirdiğinizi hayal edin.

İkincisi, başka birini hayal edin - bir arkadaş veya bir aile üyesi gibi, bunun için sizi yürekten tebrik ediyor.

Arkadaşınızı çok detaylı bir şekilde görselleştirerek bu alıştırmayı olabildiğince gerçekçi yapın.

Sizi tebrik ederken elinizi nasıl sıktıklarını, aynı anda el sıkışmalarını hissettiklerini bile hayal edebilirsiniz.

Sizi tebrik eden kişiyi hayal ederken, amacınızın gerçekleşmesinin Tanrı'nın size bahşettiği bir hediye olduğunu
hissedin.
Tanrı'nın bunu hak ettiğinize nasıl karar verdiğini hissedin, bu nedenle sizi bununla kutsamak O'nun isteği
olmuştur.

7. Varsaymaya cesaret edin


"Tekniği varsaymaya cesaret et" çok güçlüdür, çünkü biraz cesaret ve yüksek düzeyde özsaygı gerektirir.

Bu teknik, hedefiniz zaten gerçek olsaydı hayatınızın nasıl görüneceğini hayal etmekle başlar.

Ardından, bunun zaten gerçekleştiğini varsayalım.

Yine, meditatif bir duruma girin ve hedefinizin gerçek olduğunu hayal edin ve bu durumda hissedeceğiniz her
şeyi hissedin.

Ayrıca, olayın gerçekleştiğini güçlü bir şekilde hissetmenize izin verin.

Bu hissi maksimum noktaya ulaşana kadar geliştirin.

Meditasyonla işiniz bittiğinde, rüyanız gerçekleşmiş gibi hissetmeye devam edin ve tam olarak o durumda
yapacağınız gibi hissedin ve hareket edin.

Kendinizi idealinizle tanımlayın, istediğinizi çekmek için kim olmanız gerekiyorsa onu bedenleyin, zaten o şekilde
olduğunuzu hissedin ve istediğiniz şeye sahip olun.

Bu tekniğin cesaret ve yüksek benlik saygısı gerektirdiğini söylüyordum çünkü birçok insan kendilerini
idealleriyle özdeşleştirmeye asla cesaret edemezdi.

Başarısız gibi hissederler, bazı şeylere sahip olmadıkları için kendilerini yargılarlar ve bir şeyleri başarmak için
hala zaman olduğunu unuturlar - hayatta sabit bir dönüm noktası yoktur.

Bu nedenle, idealinizle özdeşleşmenizi ve gerçekten istediğiniz her şeyi hak ettiğinizi hissetmenize izin vermenizi
tavsiye ediyorum.

8. Gizlice dinleme tekniği

Neville Goddard'ın gizli dinleme tekniği


“Telefon dinleme tekniği” başka bir güçlü yaratıcı eylemdir.

Bu tekniği yapmak için önce meditatif bir duruma girin.

Ardından, arkadaşlarınız ve tanıdıklarınız arasında sizin hakkınızda ve hedefinize ulaştığınız gerçeği hakkında
konuşan bir konuşmaya kulak misafiri olduğunuzu hayal edin.

Söylediklerini çok net duyduğunu hayal et.

Kimin konuştuğunu ve ne söylediğini - ses tonunu, kullandıkları kelimeyi ve bunun size nasıl hissettirdiğini -
ayrıntılı olarak hayal edin.

Bu konuşmayı duyduğunuzda hissettiğiniz duyguları içselleştirin ve bu duyguları gerçek duygulara dönüştürün.

Bazı arkadaşlarınızın övgü ve hayranlık sözleri söylediğini düşünün, bazıları kıskanıyor, bazıları şaşırıyor.

Her biri ne diyorsa onu içselleştirin ve gerçek olduğunu hissedin.

9. Uyuyakalmış gibi hissedin

Bir başka güçlü Neville Goddard tekniği, uykuya dalmadan hemen önce tam olarak ne istediğinizi
görselleştirdiğiniz bir meditasyona girmek olacaktır.
Bu meditasyonu yapmak için en iyi zaman, biraz uykulu olduğunuz zamandır, çünkü uyuşukluk zihinsel
güçlerinizi artırabilir ve tezahür sürecini kolaylaştırabilir.

Uyumadan önce yatağa uzanın ve neyi başarmak istediğinizi ayrıntılı, güçlü bir şekilde görselleştirin.

Bunun zaten olduğunu hissedin ve daha önce yaşanmış olsaydı yaşayacağınız aynı duyguları tekrar yaşamaya
çalışın.

Bu tekniğin anahtarı, uykuya dalmadan önce yeterli bir süre yapmaktır.

Çok erken uykuya dalmamaya çalışın, bunun yerine uykulu zihninizin gücünü kullanarak tezahürünüzü daha
güçlü hale getirin.

Tekniğe doğru bir şekilde dahilseniz, hedefinize doğru yeterli miktarda enerjinin gönderildiğini ve uykuya
dalmaya hazır olduğunuzu hissetmelisiniz.

Ardından, amacınızın gerçekleştiğini bilerek uykuya dalmanıza izin verin.

10. Sona git/ Hızlı ileri sar


Bu teknik, hedefinizin zaten başarıldığını hayal etmekle başlar.

Meditasyonda, tüm engelleri nasıl aştığınızı, geçmeniz gereken tüm adımları nasıl attığınızı ve dilediğiniz şeyin
her an gerçekleşeceğini hayal edebilirsiniz.

Onu çok yakında almak üzere olduğunuzu hissedin ve muzaffer hissetmek ve başarmak istediğiniz şeyi başarmış
olmanın mutluluğunu hissetmek için kendinize izin verin.

Bu teknik, özellikle çevrenizde özgüveninizi azaltan ve dışavurum yeteneklerinizi azaltan şüpheleriniz varsa
yararlıdır.

İstediğinin çoktan gerçekleştiğini hissetmek, zihnindeki tüm şüpheleri silecektir.

Neville Goddard Tezahür Teknikleri Özeti


Özetlemek gerekirse, Neville Goddard'ın tezahür etme teknikleri çok etkilidir ve hepsi hayal gücüne dayanır.

Fark etmiş olabileceğiniz gibi, Neville'in tüm tekniklerinin ortak bir yanı var: hayal gücü kullanıyorlar ve zihnin
gücüne güveniyorlar.

Teknikler aynı değil, ancak aynı felsefeye dayandıkları için oldukça benzerler.

Yapılacak en iyi şey, birkaçını denemektir - sadece birini denemeyin.

Tabii ki, özellikle bir teknik size hitap ediyorsa, onu istediğiniz kadar kullanabilirsiniz, ancak tüm tekniklere
dürüst bir şans verin.

Hayatınızı mümkün olan en iyi şekilde değiştirdiğinizi bilmek isteriz!

şimdi yazacağım çevirideki anahtar kelime: brazen impudence kelimesi kelimesine çevirince yüzsüz küstahlık gibi bir şeye denk
geliyor. bu şu demek: her ne olursa olsun düşündüğün, istediğin şeyde inat etmek, utanmanız olmaksızın yüzsüzce o şeyi doğru
bilmeye devam etmek.

------------------- brazen impudence. zihninizi, arzunuz olduğuna, arzu ettiğiniz şey olduğunuza inandırmak ve "hayır" cevabını
kabul etmemek -------------------

bu sabah neville'ın brazen impudence dersine bir göz gezdirdim. ilginçtir ki bu dersi daha öncesinde açıp dinlediğimi
hatırlamıyorum. telefonumdaki chrome tarayıcısında, onun birden fazla dersi, birden fazla sekmede açık haldeydi ve bu ders
gözüme ilişti.
ders içerisinden ilgimi en çok çeken kısım şurasıydı, "düşüncelerinize öyle bir ayar çekin ki hayırı cevap olarak kabul etmeyin."

bu tıpkı çocukça bir varsayım olan bir şeyi istiyorsan elde edeceksin gibi. nasıl olacağının bir önemi yok, ne zaman olacağının
da. sadece o şeyin sizin olacağını varsayın ve gününüzü güzel geçirin, o şeye sahip olduğunuz veya o olduğunuz varsayımıyla
yürüyün.

bu oldukça basit aslında.

"o sahip olduğunu varsaydı ve varsaymaya devam etti ta ki onun varsayımı realite hissine üstün geldi ve o, o şeye sahip oldu.
bu şekilde içinizdeki yaratıcı gücü bulursunuz, varsayımınızda ısrarcı olarak."

bu önemli bir kısım olan yoksunluk koşulundan gelmemeye eşlik eder. eğer sahip olmadığınıza odaklanırsanız, özlem içerisine
girerseniz, belli bir zaman dilimi içerisinde olmaya zorlar, bu yönde efor sarf ederseniz, bir şeyleri beklediğinizi varsayarsınız. bir
şeylerin eksik olduğunu varsayarsınız ve bu böyle devam eder.

"duanıza cevap alabilmek için bir başkasından yardım istemeye ihtiyacınız yok, çünkü tanrı her şeye gücü yeten ve her şeyi
bilendir."

işe karışmayın, şeylerin nasıl olacağına dair çabalamayın, konuşmaların veyahut bir yerlerin öyle olması için zorlamayın çünkü
tanrı sizden daha yücedir ve dualarınıza karşılık alacağınız şekil- size gelecek olan dualarınız- sizin bilmeyeceğiniz, ilk etapta
çıkaramayacağınız şekilde olacaktır.

bu sebepten dolayı bir mesaj ya da sevdiğiniz insanın bir yerlerde karşınıza çıkması veyahut bir iş mülakatı görüşmesi veyahut
belirli bir yarışmayı manifest etmemenizi tavsiye ediyorum.

bunun yerine sonuca odaklanın...

bir mesaj mı istiyorsunuz? sevgi dolu ve güvende hissedeceğiniz bir ilişki mi istiyorsunuz? bu sona gidin.

(kişisel not: anlam karışıklığı olursa şöyle yani, gidip bir mesaj beklemeyin onun yerine güzel bir ilişkiniz varmış gibi hayal edin,
ona göre davranın ve öyle yaşayın ki böylece o istediğiniz mesaja güzel bir ilişkiye sahip olarak erişebilirsiniz ama öteki türlü
kuru kuruya bir mesaj beklemek yersiz keza o mesajın gerisinde içi dolu olan bir ilişkiyi hayal etmez, sona gidip öyle
yaşamazsanız, o mesajın bir önemi yok zaten)

bir iş mülakatına mı istiyorsunuz? sevdiğiniz ve güzel işler çıkartacağınız bir iş mi istiyorsunuz? bu sona gidin.

işte bu yüzden hep sona gidin diyorum. kendinizi bahamalar'da bir kumsalda bulmanıza sebep olacak şeyin ne olacağını
bilmeyeceksiniz. bu belki kazanmanız gereken bir yarışma olmayacaktır ama belki de o yarışmanın kendisi olacaktır. sona gidin
- bahamalar'da bir kumsalda oturduğunuz.

"bütün ihtiyacınız olan şey ne istediğinizi bilmeniz. arzunuzun yerine getirildiğini ima eden bir sahne oluşturun zihninizde. o
sahneye girin ve orada kalın. eğer hayali danışmanınız(arzunuzun yerine getirildiğine dair olan hissiniz) yerine getirilmiş
arzunuzla hemfikir olursa, fanteziniz gerçek olacaktır. eğer olmazsa, yeniden en başından itibaren yeni bir sahne yaratıp oraya
girerek başlayın. bilinçli olarak hayal kurmak size hiçbir masraf çıkarmaz!"

işte böyle. o sahneyi alın, varsayımınızı yapın ve hayırı cevap olarak kabul etmeyin. o sizin, bunu biliyorsunuz ve o şey zaten
yaratıldı bile o yüzden sahip olmak için talep edin. ve yolunuzdan çekilin.

"ne inancın gücünün ne de duanın mümkün kıldığı şeylerin bir sınırı yoktur, ama arsız bir şekilde ısrar etmeli ve hayırı cevap
olarak kabul etmemelisiniz. bunu deneyin!"

bunu deneyin.

tek yapmanız gereken denemek. üzerine gereksiz yere düşünmeyi bırakın, kendinize acıdığınız, kederlendiğiniz hikayenizi
anlatmayı bırakın, neden işe yaramayacağını söylediğiniz hikayeyi de bırakın ve sadece deneyin.

kişisel not: neville goddard, bahamalar ya da barbados gibi bir yere gitmek istiyor ama tam olarak nasıl yapacağını bilmiyordu.
sanırım parası da yoktu ama 1 ay boyunca her gün oraya gitmeyi hayal etti ve sonda yaşadı. ardından bu isteği en olmadık
şekilde fiziksel alemde cisme dönüştü. (neville'ın külliyatını okudukça belli başlı olaylar hep örnek verilir, barbados'a gitmesi,
ikinci dünya savaşı'nda askerden terhis olması-kendi isteğiyle-... bu ve benzeri hikayeleri var ve hepsi sonda yaşayıp hisse
gelmesi, olayları gözünde tahayyül etmesiyle ve bahsettiği öğretisiyle başarmış)

kişisel not 2: yapılması gereken şey belli. her ne istiyorsan o şeye sahipmişsin gibi davran, o şeyin kendisi ol ve öyle
davranmaya devam et. o hisse gel ve gözünüzün önündeki realite ilk etapta ne kadar tam tersini gösteriyor olsa da o
varsayımınızda, o hissinizde bulunmakta ısrarcı olun. akabinde zaten işler tam da tahayyül ettiğiniz yönde gerçekleşecek.

benim gibi bireysel bir adamı bile fanboyuna çevirmiş kişi. **


consciousness is the only reality

tek realite bilincin kendisi

söz konusu manifesting olduğunda bu cümle her şeyi açıklıyor. umarım bu açıklamalar tıpkı bana olduğu gibi sizde de taşların
yerine oturmasını sağlayacak.
1. fiziksel dünyaya tepki vermeyi bırakın. şimdi ve bundan sonrasında. eğer bilinç var olan tek realite ise neden fiziksel dünyaya
tepki veresiniz ki?

2. bu ayrıca şunu da kapsıyor: fiziksel dünyayı değiştirmeyi bırakın. öyle bir yer yok. eğer bir problemin ortadan kalkmasını
istiyorsanız, o probleme odaklanmayı bırakın. bir şeye karşı ilginizi keserseniz, o şey giderek soluklaşıp ortadan kaybolur. eğer
eski olanı değiştirmeye odaklanmaya devam ederseniz, başarılı olamazsınız. tek yaptığınız bu deneyiminize daha fazla sorun
getirmek olur.

3. var olan tek realite bilinciniz olduğundan, zaten ne istiyorsanız ona sahipsiniz. istediğiniz şeye sahipseniz değiştirmek
zorunda olduğunuz(fiziksel dünyada) hiçbir şey yoktur.

4. değiştirmeniz gereken tek şey zihniniz. var olan tek ve her şey o. başka hiçbir şey kesinlikle yok. istediğine zaten sahipsin.
yaratılış tamamlanmış halde. bunun farkına var ve dilediğin şeyin zaten var olduğunun farkında ol, dilediğin şeyin senin onu
yaratmana ihtiyacı yok, dilediğin şeyin sadece onun varlığına sadık olmana ihtiyacı var. arzuladığının şeyin varlığının farkında
ol, eksikliğinin değil. olmak zorundasın. elde etmek değil, manifest etmeye çalışmak değil, o şeyi olmak zorundasın. bütün bu
düşünceler zaten var olan bir şeyin varlığına referanslar. bundan ötürü istediğin şeye sahip olduğun hayatı şimdi yaşamaya
başla. eski çabalama hikayeni bırak, zaten ona sahip olduğun yeni hikayeni kucakla.

5. dışarıda gördüğün hiçbir şey hakikatin kendisi değil. dürüst olmak gerekirse, hiçbir şey değil. bilinç tek realite olduğundan,
hakikat diye düşündüğün ya da inandığın şey zihninde en çok dikkat verdiğin şeydir. bütün bu düşüncelerle ve duygularla
beraber, bu fiziksel dünyaya gelmek zorunda kaldı. işte bu sebepten dolayı manifest yapmak başka bir şeyle ters düşmek değil.
bütün olay dikkatinizi başka bir şeye vermek ve böylece onun kendi deneyiminize varabilmesinden ibaret.

6. ne yapmanız gerektiğini idrak ettiğinizde, ki bu basitçe olmak, ne zaman nasıl ya da bu mümkün mü gibi soruları merak
edebilirsiniz. her birini yanıtlayayım. bu evrensel bir yasa. realitenin kumaşı bu. ve ne olursa olsun yerine gelecek. zihninde var
olması gerçeği zaten kanıt olarak yeterlilik arz ediyor, çünkü bu tek realite. dünya bunu yansıtacak. ve diğer ikisi için ise şunu
diyebilirim, fark etmiyor. (nasıl ve ne şekilde olacağından bahsediyor ve mümkün olup olmamasına ise zaten aklında hayal
ediyorsan mümkün diyor) dünya "aa bak bu daha mantıklı ve gerçekleşmesi diğer olasılıktan daha fazla" şeklinde çalışmıyor.
sadece zihniniz üzerinden çalışıyor. değişmiyor, yansıtıyor. bunu idrak edin. kafanızın içinde net ve güçlü bir görüntü olduğu
müddetçe, sizi yanıtlamak için bükülecektir. her şey mümkün.

7. fiziksel manifestation gerçekleşecek ve gerçekleşmelidir. neville'ın dediğin gibi, zaman farkı doğallığın miktarına ters
orantılıdır. fiziksel dünyayı zihninizin ekran görüntüsü olarak düşünmekten hoşlanıyorum. şunu sorabilirsiniz, eğer o şeye şu an
sahip isem, neden bununla uyumlu olan ekran görüntüsünü göremiyorum? sorun şu ki zihniniz eski görüntülerle dolu. ne kadar
çok doğru zihin şemasına kendinizi sokarsanız o kadar çok kanıt göreceksiniz. dünya her şeyi bir hışımla size yansıtmıyor. her
bir düşünceyi alıyor ve fiziksel olarak yansıtıyor. fiziksel olarak, zihninizde zaten hali hazırda sahip olduğunuz o tam resmi az
biraz az biraz gerçekleşecek şekilde yansıtıyor. işte bu sebepten ötürü, bu pratik yapılması gereken bir şey. neville buna benzer
bir şey demişti: tamamlanmışlık hissine odaklanın ta ki o bilincin diğer bütün düşüncelerinin üstüne çıkana kadar. eski hikayenizi
değiştirmeye devam etmeyin yoksa gelişiminiz yavaşlayacak hatta duracaktır. zihniniz bu yeni realiteyle, zaten o şeye hali
hazırda sahip olduğunuz, dolu olmalıdır. eski hikayenize ne kadar az odaklanırsanız ve yeni hikayenize ne kadar çok
odaklanırsanız, arzunuzun kanıtını o kadar çok göreceksiniz.

8. buraya bir söz bırakacağım şimdi, keza bir önceki maddeyle alakalı olması açısından," zihniniz istediğiniz şeye sahip
olduğunuz bu yeni realite ile dolu olmalıdır." ve neville'ın realitenizi değiştirmekten bahsederken söylemeye çalıştığı şey buydu.
o size fiziksel dünyayı nasıl değiştireceğinizden bahsetmiyordu. fiziksel dünya zihninizi yansıtır, o bir realite değildir. ve bu süreç
otomatiktir, onunla uğraşmaya çalışmazsınız. neville zihninizi nasıl değiştireceğinizden bahsediyordu. sahip olduğunuzu kabul
ederek, ve oradan yaşayarak. insanların bunu fark edebilmesi için zihinlerini nasıl değiştireceklerini öğretmeye çalışıyordu.

9. bazen bu zordur çünkü dünyaya bakar ve şöyle düşünürsünüz, "kahretsin, olamaz, bak başka bir şey oluyor ama hiçbir
şey(kendi istediğiniz) olmuyor. şunu unutmayın, dünyanın her bir saniyesi zihninizin ekran görüntüsü. hiçbir şey olduğu yok,
sadece ekran görüntüsünü görüyorsunuz ve içselliğiniz yansıtılıyor. yeni arzunuz diğerlerinin üstesinden gelmeye başlıyor. ve
halen bazen eski hikayenize ilişkin kanıtlar görebilirsiniz. ama eğer zihninizde olanlara karşı sadıksanız, bu(eski hikayenizin
kanıtlarının varlığı) uzun sürmeyecek. çünkü nihai sonucu zaten belirlediniz bile. buna sadık kalın. zihninizdeki koşulda yaşayın.
zaten ona sahipsiniz, bu yüzden gördüğünüz hiçbir şeyin önemi yok. onların hepsi silinip gidecek, yeni resim tarafından alaşağı
edilecek.

umarım bu kafa karıştırmamıştır. eğer bir sorunuz varsa, sormaktan çekinmeyin ve bu yazıyı tekrar tekrar okuyun ki belki
sorunuzu zaten yanıtlıyordur. şerefinize!
başlığı altında kitaplarından belli başlı bölümleri çevireceğim, 20. yüzyılda yaşamış büyük insan.

ikinci bölüm : bilinç

çok daha yüksek manifestasyonları (tahayyül ettiğiniz şeylerin tezahürünü)

gerçekten siz dediğiniz o konsepti değiştirerek, bilinç dediğimiz şeyi değiştirerek, daha fazla muhteşem şeyler - daha yüksek
konseptlerde tahayyül ettiğiniz şeylerin tezahürünü- inşa edebilirsiniz. (manifestasyon derken kendi dünyanızdaki bu
konseptlerin sonuçlarını deneyimlemekten bahsediliyor) bilincin ne olduğunu açıkça anlamak gerçekten hayati bir öneme sahip.

bilincin tek ve hakiki realite olduğu gerçeğinin altında yatan sebep şudur: bu, hayat fenomeni dediğimiz şeyin tek ve hakiki
maddesidir de ondan. insanın sahip olduğu bilinç dışında sahip olduğu bir şey yoktur. bu sebepten ötürü yüzünüzü yalnıza
bilince çevirmeli, hayat dediğimiz fenomeni açıklayabilmek için bunun tek kaynak olduğunu bilmeliyiz.

ilk sebebin fikrini kabul edersek, bu o sebebin evriminin kendisine yabancı hiçbir şeyle sonuçlanmayacağını takip edecektir.
(çevirmenin notu: yaratılışın başında bizde ol dedi ve oldu derken, yabancılarda let there be light and there was light kalıbı
kullanılır, light:ışık demek, bu kısımda ona atıfta bulunuyor kafası karışanlar için) eğer ilk sebep-madde ışık ise, onun bütün
evrimi, meyvesi ve tezahürü de ışık olarak var olacaktır. eğer ilk sebep-madde bilincin olması ise, onun bütün evrimi, meyvesi
ve tezahürü bilinç olarak var olacaktır. gözlemlenen her şey, aynı şeyin aşağı ya da yukarı şekli ya da varyantı olacaktır. (kökler
ve dallar yasası, yukarı dünyanın izdüşümü aşağı dünyada tezahür eder- manevi dünya ile maddi dünya) bir diğer deyişle, eğer
bilinciniz tek gerçek realite ise, o zaman bu tek var olan madde de olmalıdır. bunun sonucunda, size şartlar, koşullar ve hatta
materyal objeler olarak görünen şeyler aslında gerçekte sadece sizin kendi bilincinizin birer ürünüdür. doğa, o zaman, zihninizin
dışındaki bir şey veyahut kompleks bir şeyler olarak reddedilmelidir. siz ve çevreniz ayrı var olarak addedilemez. siz ve
dünyanız birdir. (birlik yasası)

bu sebepten ötürü, şeylerin objektif görüntülerinden vazgeçip şeylerin subjektif merkezlerine dönmelisiniz, bilincinize, tabi eğer
gerçekten hayat fenomeninin sebebini bilmeyi arzuluyorsanız ve bu bilgiyi en samimi hayallerinizi gerçekleştirmek için nasıl
kullanacağınızı bilmek istiyorsanız. bariz hayatınızdaki çelişkilerin, zıtlıkların ve karşıtlıkların tam ortasında, sadece çalışan tek
bir prensip var, ve o da faaliyet gösteren bilinciniz. farklılık maddenin varyasyonlarında yok, aksine bilincinizde, aynı sebep
maddenin ayarlamasında var.

dünya sebepsiz bir gereklilikle hareket ediyor. bu şu demek, kendi kendine hiçbir motifi yok ama sizin konseptinizin tezahür
edebilmesinin gerekliliği altında bir motifi oluyor.

bilinç sizin zihninizin bir ayarlamasıdır ve zihniniz doğru olduğuna inandığınız ve rıza gösterdiğiniz her şeyin toplandığı bir
resimdir. zengin adam, fakir adam, dilenci ya da hırsız farklı zihinler değildir, ama aynı zihnini farklı ayarlamalarıdır. (bu noktada
karmaşık bir çeviri var, maddeden, partiküllerden ve yörüngelerin kendi aralarında dönmesinden ve olayın özünde aynı ama
ayarlamalar farklılaştığı için farklı tezahür etmesinden bahsediyor, orayı türkçeye çevirince hiç yakışık almadı o yüzden
geçiyorum)

manyetizm üretilmez; gösterilir. sağlık, varlık, güzellik ve zeka yaratılmaz, onlar sadece zihninizin ayarlamaları tarafından
tezahür edilir. ki bu da siz dediğiniz konsept tarafından olur. (ve siz dediğiniz konsept de doğru olduğunu kabul edip rıza
gösterdiğiniz her şeydir) rıza gösterdiğiniz şey, hayata karşı gösterdiğiniz reaksiyonların eleştirmeksizin gözlemlemesiyle
keşfedilebilir. gösterdiğiniz tepkiler psikolojik olarak nerede bulunduğunuzu gösterir, ve psikolojik olarak nerede bulunduğunuz
ise bu dışsal görünür olan dünyada nasıl yaşadığınızı belirler. gündelik yaşantınızda bunun önemi bariz olmalıdır.

bu ilksel sebebin temel doğası bilinçtir. bu sebepten dolayı, her şeyin en nihai maddesi bilinçtir.

çevirmenin notu:

ilk etapta karmaşık gibi gelse de olay aslında oldukça basit.

her şey bilinçte bitiyor. her şeyi oluşturan, anlamlandıran şey bilincin ta kendisidir. insanlar olarak da sahip olduğumuz tek şey
bilinçtir. ve bilincimizi nasıl kullanacağımızı bilirsek gerisin geri her şeyi de buna müteakiben nasıl kullanacağımızı biliriz.

dahası, farkındalığımızı kendi içselliğimize yönlendirdiğimizde, aslında bilerek veyahut bilmeyerek hayatımızı aslında kendi
ellerimizle nasıl yarattığımızı görürüz.

birçok yerde geçen tanrı/tanrısal olandan kasıt da bu.

insan bilinci keşfedilmeyi bekleyen yegane şey. ve yaratıcı gücümüz ise imagination dediğimiz tahayyül edebilme yeteneğimiz.
keza hayatta gördüğümüz her şey tahayyül ettiğimiz(bilinçli ya da bilinçsiz) şeylerin sonucu.

bu sebepten ötürü ilk etapta hayat oyununda yapmamız gereken şey şu: bilincin tek ve gerçek şey olduğunu kabul etmek.

akabinde programlanışımızı bir kenara bırakıp, kendi programımızı kendimize uygulayarak bu oyunda ilerleyebiliriz.

zaman buldukça, diğer bölümleri de çevireceğim ki neville'ın türkçe kaynaklarına katkıda bulunarak hiç yoktan bir şeyler
yapabilmiş olayım.
20. yüzyılda yaşamış muhteşem şahıs.

şimdi reddit'te denk geldiğim bu yazıyı çevirip paylaşıyorum.

yasayı nasıl mükemmel şekilde kullanmalı

öncelikle bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum: ben, dünyevi arzularımı gerçekleştirmek için, neville'ın teknikleri haricinde
başka hiçbir şey kullanmadım. daha spesifik olmak gerekirse, duyularımın alabildiğine canlı olduğu ve sahneleri uygulamaya
koyduğum tekniği kullandım. ne yazık ki, gönderime bu şekilde başlayarak, bu teknikleri deneyip başarısız olmuş veyahut
visualize etme yeteneği olmadığına inanmış kişileri söylediklerimle itebilirim. bu kısıtlama sebebiyle, bir iki şeyi anlaşılır hale
getirmek istiyorum ki böylece bu kısıtlayıcı düşüncelerden uzak durasınız ve bu teknikleri bu sefer gönül rahatlığıyla tekrar
tekrar deneyip bir şeyleri başarabilesiniz:

1. ben konseptlerin bu denli karmaşıklaştırılmasına karşıyım. çok farklı şeyler var ve bu bazıları için işe yarayabilir ama zaten
neville'ın öğrettiği basit teknikler herkesin işine yarayacaktır.

2. bazıları bu sürecin nasıl işlediğini, sonuçları elde edebilmek için neyin gerekli olduğunu soracak. size tam olarak sonuçların
nasıl ve ne şekilde başarılabileceğini söyleyeyim, ki bu oldukça basit: kişisel olarak tam anlamıyla kendinizi ikna edebilmenizle.
arzuladığınız şeye ve onun artık şu an realitenin kendisi olduğuna kendinizi tamamen inandırmalısınız. çoğu kişi, dünyevi
arzularına ulaşabilmenin önkoşulu olan bu şeyi en büyük engel olarak görebilir(kendinizi istediğiniz şey olduğunuza
inandırabilmeyi) ama endişelerinizi yatıştırayım. bunu daha önce de söyledim, şimdi çok daha ciddi bir şekilde vurgulayayım:
kendi kendinizi bir şeye ikna edebilmek/inandırabilmek yaratan tarafından size verilen bir hediye eğer bu tekniği yaparsanız.

3. günah dediğimiz şey hedeflerinizi gerçekleştirmemenizdir, yani olmayı istediğiniz adam ya da kadın olmamaktır. günaha
girebileceğiniz tek senaryo şu an olmayı istediğiniz kişi olduğunuza inanmamanızdır.

4. ben bu gönderi dışındaki herhangi başka bir neville'ın tekniğine veyahut tekniğinin yorumlamasına inanmıyorum. ve bu basit
nedenden ötürü, şuna gerçekten inanıyorum ki insanların çoğu için söylüyorum bunu, diğer tekniklerle sizler tek gereklilik
olan(kendinizi bir şeye inandırmayı) şeyi başaramazsınız, bu ister uyumadan evvel kendinize bir cümle kalıbını söylemek olsun
ya da gün içinde olmayı istediğiniz kişiyi kendinize söylemeniz olsun. bakın, bu tarz diğer teknikler, neville veyahut tarihteki belli
başlı kişiler için işe yaramış olabilir ama bunun sebebi şu: zaten bu insanlar yıllardır bir şeyleri bu yasayla başarabildiklerinden,
senden benden daha çok inanca sahipler, bu yüzden o insanlar zaten onlarca yıldır bunu pratiğini yaptığından ve sonuçlarını
gördüğünden sarsılmaz bir inançla, sizin burada bahsettiğiniz diğer teknikleri zaten çok kolaylıkla yaparlar.

5. bende işe yaramış ne varsa size onu söyleyeceğim, eğer sizin işinize yarayan başka bir teknik varsa, tebrikler! ama çoğu kişi
için, bu orijinal ve neville'ın paylaştığı teknikler çoğu insanın başarılı olmasına yardımcı olacak. ben buna inanıyorum.

6. şimdiye değin, kesin olarak hedeflediğim bir şeyin hasat vermeye başladığını görmem 2 haftadan daha uzun sürmedi veya
hedeflediğim şeyin tam anlamıyla gerçekleşmesi bir ayı bulmadı. hatta sayamayacağım kadar çok olacak şekilde birçok şey 12
saatten kısa olacak şekilde gerçekleşti ki bu zamanın çoğunda da uyuyordum zaten.

7. bu mantıksız veya düşünsel olarak ters gelebilir ama neville'ı okumayı bırakın veyahut dinlemeyi ya da bu konuyla alakalı bir
subreddit'i, özellikle bu gönderiyi okuduktan sonra. çünkü korkum şudur ki çoğu kişi yasayı duyan olmaya devam ediyor,
böylece belki büyülü ve her şeyi bitirecek bir teknik bulurum diye takılıyor ve yasanın pratiğini yapmıyor bile! neville'ın sayısızca
kez dediği üzere, işin asıl pratiği duymaktan çok daha fazla şekilde size fayda sağlayacaktır. evet, yasa göründüğü kadar basit
bu sebepten dolayı kafanızı karıştırmayın, işi karmaşıklaştırmayın.

çevirmenin notu: evet, her şey göründüğü, söylendiği kadar basit. temel şeyleri okuyun, idrak edin ve akabinde amansızca
sadece ama sadece pratiğini yapın. yeni hiçbir şey bulmayacaksınız ve bambaşka tekniklere falan da ihtiyacınız yok. tek
ihtiyacınız, kendinizi inandırmak, ısrarla buna devam etmek ve işlerin nasıl olacağını sizden daha büyük bir güç olan
evrene/tanrıya/enerjiye adına ne derseniz, ona bırakmak. siz ne yapacağınız varsa onu yapın, nasıl olacağına bırakın üst güç
karar versin.

şimdi gelelim asıl konumuza, alabildiğine basit ve mükemmel tekniğe:

1. ne istediğinizi tam olarak bilin. ne istediğinize dair genel bir fikirden bahsetmiyorum, spesifik ve tam olarak hakiki arzunuzu
yansıtan bir şeyden bahsediyorum. eğer hayalinizdeki vücudu istiyorsanız, nasıl görüneceğini bilin. eğer kesin miktarda bir para
istiyorsanız, kuruşu kuruşuna bilin. eğer istediğiniz kesin bir iş varsa, ne yapacağınızı ve nerede çalışacağınızı bilin. (örnekler
uzatılabilir)

2. ve kendinize şunu sorun: şu an(büyük harflerle) olmak istediğiniz kişi olsaydınız ne hissederdiniz. "hissetmek" derken doğal
bir farkındalık seviyesinden bahsediyoruz. eğer olmayı istediğinz kişi olsaydınız aklınız nerede olurdu? bu yeni koşulunuzda
dünyaya ilişkin olarak nasıl düşünürdünüz?

3. geçmişte olması ve hedeflediğiniz şeyi zaten gerçekleştirmiş olduğunuzu ima eden bir senaryo yaratın. realitenin tonlarını ve
duyusal olarak canlılık ekleyebileceğiniz bir şey olsun bu.(duyusal olarak canlılıktan kastı şu, para arzuluyorsanız, paranın
kokusunu zihin gözünüzle göreceğiniz bu visualization denen şeye ekleyin, paranın dokusunu, elinizle saymanızı, gözünüzle
görmenizi, burnunuzla koklamanızı vs her şeyi bu senaryo içerisinde ekleyin mesela gözünüzün önünde tomar tomar para var,
ve bu para sizin, elinizle paraya dokunduğunuzu hissettiğiniz, kokusunu burnuna çektiğiniz bir senaryo olsun)

4. uykunuzun genelde geldiği saatten biraz evvel yatmaya hazırlanın ve uykulu olacağınız bir koşula kendinizi sokun.(uykuya
dalmadan önceki haliniz var ya aha o işte) yatağınıza uzanın ve kendinizi sakinleştirin. yıllar evvel size ellerinizi kalçanızın
ardına koyacağınız bir pozisyonda durmanızı salık verirdim bu tarz bir koşula girmeniz için ama bu pozisyonda ben
girebiliyorum, belki siz giremezsiniz. o yüzden size şunu tavsiye edebilirim, her zaman yattığınız pozisyonda değil de başka bir
pozisyonda yatın. mesela sol kolunuz yukarıda olacak şekilde yan yatıyorsanız, ters dönün sağ kolunuz yukarı bakacak şekilde
yan yatın. ya da sırt üstü yatın normalde sırt üstü yatmıyorsanız.

5. bu uykulu olduğunuz koşula girdiğinizde, uçuyormuşsunuz gibi bir his gelecek, bu hem fiziksel hem de zihinsel bir durum.
zihninizi temiz tutun, çok da uyuşuk bir moda girmeyin ki uykuya hemen dalmayın. şunu fark ettim ki bu uykulu olduğum koşula
girmek için gelişigüzel şeyler hayal ederdim bir zamanlar ama bu bir tuzak! ve çoğu zaman zaten bu sizin her geceki
alışkanlığınız. yani zaten her gece yatmadan bin bir farklı şeyi hayal edip duruyorsunuz. yapmayın. dikkatinizi başka bir şeye
vermeyin. sadece ama sadece bu uykulu olduğunuz koşula girmede ve o esnada arzuladığınız ve kesinkes bildiğiniz o şeyi ima
eden öğelerin bulunduğu ve duyularınıza hitap eden o senaryoyu gözünüzün önünde canlandırın. başka hiçbir şeyi değil.
sakinleşin ve zihninizin başka bir yere kaymasına müsaade etmeyin. sadece arzularınızı içeren o görsel senaryoyu tasavvur
edin.

6. sahnenizi canlandırmaya başlayın. ve bunu birinci kişiden yapın.(tıpkı gözünüzün önündeymiş gibi, yani kendinizi dışarıdan
izlerkenki gibi değil, şu an nasıl çevreye baktığınızda görüyorsanız öyle) ilk etapta, şu an çevrene baktığın kadar canlı ve net
görünmeyecek, bu sorun değil, bunu dert de etme. bu canlandırmaya başladığın sahnenin gerçekliğe dönüşmesi için illa öyle
ahım şahım bir canlılık ve netliğe sahip olmasına da gerek yok, doğru duydun. ilerledikçe, her defasında, sahnede, yeni bir
detaya odaklan. (mesela birisinde parayı kokluyorsun, diğerinde parayı eline alıyorsun, diğerinde sayıyorsun, diğerinde masaya
koyuyorsun ve sandalye oturduğunda ayaklarının yere değdiğini hissediyorsun, diğerinde parayı sayarken birilerinin sana güzel
şeyler söylediğini duyuyorsun gibi) eğer realiteye yeni tonlar eklemekte sıkıntı yaşıyorsan, bu özellikle başlangıçta olur
normaldir, bu taktiği dene: kendine gördüğün şeyin gerçek olduğunu söyle, önünde ne olduğunu anlat ve dokunduğun şeyin
gerçek olduğunu hisset. "hissetmek" dediğimiz şeyi, şu an hayal ettiğin şeyin gerçekmiş gibi davranmak olması dışında nasıl
anlatabilirim bilmiyorum. sadece bunu dene. doğru mu uyguluyorum yoksa yanlış mı diye endişelenme, sadece doğru diye hayal
et. sadece ne görmek istiyorsan onu gördüğünü "düşün".

7. kendini bu sahnede tut ve başka hiçbir şey hakkında endişelenme. bu sahneye sadık kal ve defalarca tekrarla. kısa süre
sonra, sanki oradaymışsın gibi hissedeceksin ve en nihayetinde o koşulda uykuya dalacaksın. eğer uykuya dalamamaktan
korkarsan veya ne kadar uyanık olduğun konusunda endişelenirsen, o kadar uyanık kalacak ve uykuya dalamayacaksın.
sadece sahneye odaklan ve olabileceği en gerçekçi şekilde bunu gerçekleştir.

8. eğer sahneyi tekrarlamış ve gerçekten duyusal olarak eklebildiğin kadar canlılık eklemişsen, "tamam oldu bu iş" hissiyle
uyanırsın. bu tanrı tarafından bahsettiğim hediye işte. eğer bu duyguya sahip değilsen, sahip olduğunu hayal et ve ertesi gece
yine bu sürece devam et. tecrübelerim şunu gösterdi ki, eğer gerçekten bu tekniği yeteneğinizin el verdiği en iyi ölçüde
denerseniz, sabahleyin bu arzunuzun zaten var olduğu hissiyle uyanacaksınız.

işte bu tekniği yapıyorum ben ve son olarak, şimdiye değin hiçbir zaman "oldu bu iş" dediğim his ile uyanmadığım bir gün
olmadı. (yani her sabah tamam oldu bu iş hissiyle uyanmış) en önemli şey denemek! elinizden gelen en iyi şekilde bunu sürekli
olarak deneyin. neville'ı belki bir kaçırırım korkusuyla okumaya devam edeyim mi etmeyeyim mi diye endişelenmeyin. sadece
bu tekniği geceleyin yapın ve dünyanızın çabucak nasıl değiştiğine şaşırın!

en iyi dileklerimle.

(orion)
bunu idrak ettiğinde, varsayım yasasına hakim olacaksın.

bu benim son gönderim ve yazdığım bu şey, idrak etmeniz gereken tek şey, lütfen kafanızı tamamen bu diyeceklerime verin.

önceki gönderimde, pek çok kişide bu kafa karışıklığı vardı, "imajinasyonun tek hakiki gerçeklik olduğunu nasıl kabul
edebilirim?" "tek hakiki gerçeklik olduğuna inanmaya çalıştım ama bu gerçekten zor!"

bu sorunuzu yanıtlamadan hemen evvel, manifest sürecinizi hızlandırmak için ihtiyacınız olan tek şey imajinasyonun tek hakiki
realite olduğunu kabul etmenizdir. bu sizi endişelerinizden, problemlerinizden ve ayrıca onaylanma ihtiyacınızdan azat
edecektir, kurtaracaktır.

imajinasyonunuzun tek hakiki gerçeklik olduğunu nasıl kabul edebilirsin?

hatırlar mısın? yasayı bilmediğin zamanlarda, belki de yıllardır konuşmadığın birisi aklına düşerdi ve daha sonra "o kişi" senin
gerçekliğinde, dakikalar, saatler, günler ya da haftalar içerisinde birden bire ortaya çıkardı? bu bellki sana mesaj atarak ya da
senin onların gönderilerini zaman tünelinde görmenle ya da ne bileyim onların seninle denk gelmen şeklinde olabilirdi?

bekle, dur, bir de şöyle diyelim, kafanda sevdiğin bir şarkıyı söylediğini anımsa, ve kafandaki o şarkıya belki saniyeler ya da
dakikalar sonra tiktok'ta insta'da ya da radyoda denk gelirdin?

pekala, yetmedi mi, diyelim ki, okuldasın, sınavdasın, hani bilirsin bir grup insan vardır (şu arka sırada köşede oturanlar) ve
cesurca şöyle iddiada bulunurlardı "hiç çalışmadım ama yine de sınavı geçeceğim!" ve sonuçlar açıklandığında, geçmiş olurlardı
hem de çalışmamış olsalar bile. anımsıyor musun bunları?

du' bak bi' tane daha var… birisiyle nokta atış bir şey konuştuğunda, o şeyin sosyal medya uygulamasında bir yerde ortaya
çıktığını anımsa?

şunu anımsa, yeni bir öğretmen sınıfa girer ve o öğretmenle konuşmamış olsanız dahi onun hakkında türlü varsayımlarda
bulunursunuz? "o kesin şirret bir öğretmendir!" ve akabinde, öğretmen şirret rolünü oynar.

şunu da anımsa, arkadaşına bir şey demek üzereyken, tam da o anda ona söyleyeceğin şeyin aynısını onun demesi? ve onlara
"lan ben de tam aynısını diyecektim" dediğinde, onlar "harbi mi lan?" derlerdi…

bu garip değil mi? bütün bunlar nasıl oluyor? hiç bunun hakkında düşünmedin mi?

üç boyutlu dünyada gördüğün hiçbir şey daha önce hayal edilmeyen veyahut hissedilmeyen bir şey değil. evet bunu sen yaptın.
ama farkında değildin.
bu konuda çok daha fazla örnek var ama işte bir şey veya birisi hakkında düşündüğünde birden ortaya çıkmadılar mı?

"dikkatin neredeyse, enerji oraya akar." kimin dediğini unuttum.

—------------------

herkes senin içselliğinin dışavurmuş halidir. insanlar, onlar hakkında yaptığım varsayımları kendi rollerini yerine getirmek üzere
gerçekleştirecektir.

dünya, imajinasyonunun içindekileri yansıtır. peki bu doğru ise…

imajinasyon tek hakiki gerçeklik demek değil midir?

çünkü, sahip olduğun şeyler, insanların sana olan tavrı, kelimenin tam anlamıyla her şey daha önceden hayal edilip hissedildi ve
senin 3 boyutunda ortaya çıktılar, çünkü 3 boyut hayal edilip hissedilen şeyleri yansıtır.

yani eğer imajinasyon tek hakiki gerçeklik ise ve insanların onayını istiyorsan, 3 boyutlu bu yerde insanlardan onaylanma mı
dilersin? tabii ki hayır, alabildiğine basit bir şekilde, imajinasyonunda bunu talep edersin, insanlar tarafından onaylandığını ve bu
gerçek olsaydı nasıl hissedeceğini ve bu da dışsallığa bürünürdü.

bir şey daha. bunu okuyan kişi için konuşuyorum. şimdi diyeceğim şeye kafanı tamamen ver çünkü bu insanlar genellikle yanlış
yaptığı bir şey. söyleyeceklerime kulak ver!!!!
"kendini, olmadığın bir şey olmaya ikna etmiyorsun. arzuladığın şeye zaten çoktan sahip olduğunu anlamaya geliyorsun. zaten
istediğin evliliğe sahipsin, istediğin arabaya sahipsin, istediğin eve sahipsin, istediğin her şeye! çünkü her şey imajinasyonunun
içinde."

pluto'nun kapısı

anlamadın mı? bu yazıyı milyonlarca kez oku, tekrar ve tekrar, istiyorsan ekran görüntüsü al, ve ne demek istediğini idrak et!
(keza bu insanlar genellikle yaptığı hatalardan birisi ve arzularını anlamıyorlar)

—------------------

bir kez imajinasyonunda arzularını kabul edersen, gerçek olduğunu hissedersen ve ona sahip olduğuna inanırsan, bir daha asla
manifest etmeye "çalışmazsın", niçin? çünkü kelimenin tam anlamıyla ona sahipsindir zaten.

kendini şöyle tekniklerle darlamazdın,


"ah belki yeteri kadar net tahayyül edemedim ya geceleyin uykuya dalarken…"

"yeteri kadar olumluma yapmadım…"

bunların hiçbir önemi yok. kelimenin tam manasıyla o şeye sahipsiniz. niçin? çünkü o şeye imajinasyonunuzda sahipsiniz zaten.

ve imajinasyon tek hakiki realite. (noktaaa)

neville'ın kendinden feyz al, aha burada:

"insan en sonunda kendini duyularından ziyade kendi imajinasyonuyla tanımladığında, o en nihayetinde gerçekliğin özünü
keşfetmiştir."

soru: ama üç boyut tam zıttı halde?

"ne olursa olsun, içinize yönelin ve sabit kalın" - neville goddard

neville sorularınıza yanıt versin.

soru: yani şimdi üç boyutlu bu mekanda gördüğüm her şey, iyi, kötü, benim yüzümden mi oluşuyor?

"dünya bir aynadır, içinizde ne yaptığınızı sonsuza dek size yansıtır." neville goddard

soru: niye bazı insanlar bana karşı kaba?

"insanlar, içinde kendine fısıldadıklarını yankı yapar." neville goddard

soru: bu şeyi çok istiyorum ama bir türlü gerçekleşmiyor

"istediğin şeyi kendine çekmezsin, hakikat olduğuna inandığın şeyi kendine çekersin." neville goddard

soru: arzum olduğuna inanıyorum ama yine de gerçekleşmiyor, niçin?

"eğer görüntülere göre yargılarsanız, duyularınızın gösterdiği kanıtlar tarafından köle edilmeye devam edeceksiniz." neville
goddard

soru: nasıl manifest edilir ve türlü teknikler üzerine her gün gönderi üstüne gönderi okuyorum ama yine de hiçbir sonuç yok.

"bir şeyi yapmayı bilmek bir şeydir. onu yapmak ise başka bir şeydir: ve bizler kelimenin failleriyiz, yalnızca duyup kendini
kandıranları değil. art arda kitaplarımı okuyabilirsin. başkalarına kitabın ne dediğini anlatabilirsin, ama eğer kitabın mesajını asla
uygulamazsan, sırf kelimeleri okumak sana fayda sağlamayacaktır. fakat imajinasyonunu test edersen, o kendini eylemin içinde
kanıtlayacaktır." neville goddard

—-----------

bu yazı neredeyse bu kadar işte. umarım birilerine yardım edebilmişimdir. ufak bi' tavsiyem var:

bir yıl iki ay boyunca bu bilgileri fazlasıyla tükettim, hayatımın çokça zamanını boş yere harcadım ve buna da pişmanım. lütfen
benim gibi olmayın. ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz, aşağı kaydırmayı bırakın. bu ucu bucağı sonu olmayan bir döngü.
dikkat edin.

umarım bu gönderiyi sadece okumadınız ve bu gönderi bir kulağınızdan girip ötekinden çıkmadı. umuyorum ki neville ve benim
ne demek istediğimi burada anladınız. muhteşem ötesi bir hayatınız olsun.

"ya bugün zinciri kırın ya da döngü yarın da kendini tekrar etsin."


gözünüzün önünde olan bitenin ne anlama geldiğini bizlere aktarmaya çalışmış şahsiyet.

bugünkü konumuz: kendinize ait konseptiniz ve bunun neden bir şeyleri başarmada anahtar olduğu

birazdan söyleyeceklerimi kendinizle ilişkilendireceğinizi düşünüyorum. gerek neville goddard gerekse diğer çekim yasası temalı
konularda, siz de tıpkı benim gibi ilk etapta arzu ve isteklerinize odaklanmışsınızdır. yani yasayı ilk önce bir şeyi elde etmek
ardından o şeyi elde ettikten sonra başka bir şeyi ve sonra bambaşka bir şeyi elde etmek için kullanmanızdan bahsediyorum.
bunu ben de yaptım ama sonra kendimi şunu sordum: ben sadece arzu etmeyi arzulamak için mi yaşıyorum? nedendir bilinmez,
bazı şeyleri elde etmek daha kolay gibi ve başka bir şeyleri de elde etmek daha tuhaf geliyordu. ve bu tuhaf gelen şeyleri hiçbir
zaman elde edemiyordum. çünkü bu şeyleri her daim kendimden üstün görüyordum. peki niçin? evet bugünkü konumuz
bununla alakalı. ve bu yolculukta neden bazı şeyler kolay iken bazı şeyler değil, bunun altında yatan nedeni konuşacağız.
biliyorum daha şimdiden kopuk konuşmaya başladım ama birazdan beni anlayacağınızı umuyorum.

adına ne derseniz ve hangi yaklaşımla yaklaşırsanız yaklaşın...

her şey kendinize ait olan konseptinizde bitiyor. bunu tıpkı tohum ekeceğiniz doğurgan bir toprak gibi düşünebilirsiniz. sağlam
bir kişisel konsept ektiğiniz toprağın kolayca tohumlanmasına ve yeşermesine olanak sağlayacaktır.

peki kişisel konsept nedir?

alabildiğine basit bir şekilde özetlemek gerekirse, kendiniz hakkında hakikaten bakın tekrar ediyorum hakikaten sahip olduğunuz
inançlar bütünü. haybeye sesli olarak olumladığınız saçmalıklardan bahsetmiyorum, hayır. bahsettiğim şey içten içe kendiniz
hakkındaki inanışlarınız. örneğin, "ben her şeye değerim","matematikte iyi değilim","lanetlenmiş gibiyim" gibi. ve kişisel konsept
dediğimiz şey kendinize olan güveninizin derecesi, kişisel teminatınız, kendinize ne kadar güven duyduğunuz. kişisel konsept,
aslında ne isterseniz, onu elde edebileceğinizi fark etmenizdir. büyük hedeflere sahip olmanın görünüşte oldukça normal
olduğunu düşünmektir. algıladığınız ve bildiğiniz şeyleri aşmak ve hepsinin size normal gelmesidir. (başkalarına uçuk gibi gelse
de)

bakın manifest dediğimiz şeyi(yani tahayyül-imajine- ettiğiniz şeylerin materyal dünyada cisme bürünmesi) 7-24 durmaksızın
yapıyorsunuz aslında. bu tıpkı bir motorun durmaksızın çalışması gibi ve farkında olmasanız da her şeyi sürekli manifest
ediyorsunuz. çünkü hakiki manifest etme eylemi/neville'ın bahsettiği the law dediği yasa aslında zihninizin içerisindeki içeriklerin
yansımasından başka bir şey değil (dışsallık, içselliğinizin yansıması). ve ister hoşunuza gitsin isterse gitmesin, bütün bu iyi
veya kötü dediğiniz ve bunun arasında olan her şey aslında bu yansımanın ta kendisi. diyelim bir veyahut birkaç gece boyunca
sats(uykuya dalmadan önceki haldeyken bir şeyleri manifest etme tekniği state akin to sleep'in kısaltılmışı) yapıyorsunuz, daha
sonra zihniniz boşta kaldığındaki o birkaç saatte ne oluyor? hani manifest etmekle alakalı herhangi bir şeyi düşünmediğinizde?
olay oldukça basit, zihninizi yöneten inanışlar ve programlama dışsal dünyada tezahür edecek.

nasıl nefes alıp veriyorsanız aslında o şekilde manifest ediyorsunuz. ve uyandığınız andan uykuya daldığınız ana kadarki
yarattığınız hayatın çoğu da kendi kişisel konseptiniz ve içten içe inanışlarınıza göre şekilleniyor.

tıpkı neville'ın 1948 yılında, 4. dersinde olan "değiştirilmesi gereken yalnız kişinin kendisidir, başkası değil" dersinde dediği gibi,
"kişinin kendisi dışında değiştirmesi gereken kimse yoktur; ve kimse dediğimiz şey de farkındalığınızdır, bilincinizdir ve kendiniz
hakkında bulundurduğunuz konsept tarafından belirlenen yaşadığınız dünyadır. tek hakiki realite olarak yüzümüzü çevirmemiz
gereken şey bilincin ta kendisidir.

çoğu insan kendi realitelerinin yaratıcısı olduğunu düşünerek ortalıkta dolaşır fakat çok azı bunun hakikaten ne anlama geldiğini
bilir. çünkü çoğu insan bunu derken bu, içselliğinizdeki güçten değil, korkudan gelir. bu kendinizi mahkum ettiğiniz
arzularınızdan gelir, aslında tam tersi olarak her şeyi yarattığınızı kucaklamaktan gelmesi gerekirken. tanrı(yaratıcı güç)
olduğunuzu hissettiğinizde, ortalıkta, arzunuz cisme bürünsün diye talepte bulunup, sanki mağdurmuşçasına umutsuzluk
halinde dolaşamazsınız. (yani diyor ki hem tanrıyım hem de nerede lan bu arzumun 3d'de materyal şekle bürünmesi diye
sızlanamazsınız, çoğu insan bir yandan tamam yaratıcı güç benim derken, diğer taraftan da sanki hiç gücü yokmuş gibi bir an
evvel bir şeyler olsun diye sabırsızlıkla koşturur, umutsuzca kendini zora sokar)

kendiniz hakkındaki inanışlarınızı değiştirdiğinizde, dünyanın milisaniyeler içerisinde değiştiğini göreceksiniz. insanlar size
gelmeyi tercih edecekler, siz rastgele bir şeyleri, düşünmeseniz dahi, kabul etmek zorunda kalacaksınız ve sizi bir zamanlar
rahatsız eden şeyler artık 3 boyutlu deneyiminizden demir atmayı bırakıp gitmiş olacak. görünüşe göre seviye atlıyor
olacaksınız, hayat hakikatten bir oyuna dönecek ve bir zamanlar elde edilebilir olarak düşündüğünüz her şeye şimdi sahip
olacaksınız çünkü o şeyin zaten artık sizin onu almak için orada olduğunu bileceksiniz.

kendinizi daha büyük ve iyi olarak görmeye başlayın, muhteşem ötesi şeylere değer birisi olarak addedin kendinizi çünkü hiçbir
yaratılmış şey onu yaratandan daha muhteşem değildir. peki bunu nasıl yapacaksınız?

olay oldukça basit.

kendi realitenizin hakiki yaratıcısı olduğunuz varsayımıyla uykuya dalın. aslına bakarsanız sats veya benzeri tekniklere gerek
dahi yok. sadece uykuya, yeni bir temel inanış ile yatın, kendinizin kudretli bir yaratıcı olduğu inanışıyla.

bir zamanlar ben, teknikleri nasıl mükemmel yapabilirimi bulmakla meşguldüm... sürekli bir şeyleri öğrenmek ve yasayı daha iyi
uygulamak istiyordum... ama aslına bakarsanız, işin anahtarı başından beri içimdeymiş. :) yasa dediğimiz şey, arzulardan daha
ötesi bir şey. ve yasa sadece şu 3 boyutlu realitedeki nesnelere indirgenmemeli. olay tamamen içsel dönüşümünüzü en çılgınca
hayallerinizin ötesinde gerçekleştirmek.

her gece uykuya yaratıcı gücün siz olduğunuza ve istediğiniz her şeyin zaten sizin olduğunuza inanarak dalın.

ve arzularınız 3 boyutlu dünyada meyvelenip gözünüzün önüne gelinceye değin, gözünüzün önünde, arzularınıza taban tabana
zıt olan her ne varsa reddedip yaşamaya devam edin.

şimdi 1. kısma geçmeden evvel 3 bölümden oluşan bir yer var. (böylece toplamda herhalde 26 parça çevirimiz olacak)

birincisi, yaratıcı benim meditasyonu, ikincisi kral meditasyonu ve üçüncüsü ise anlamamız gereken en önemli kısım: yaratılışın
hali hazırda bitmiş olması bölümü.
@terje valfar bakken arkadaşımızla ortaklaşa çevirdiğimiz kısmı, onun da müsaadesiyle, burada paylaşıyorum. zamanım
oldukça, bütün bölümleri paylaşacağım.

yaratıcı benim meditasyonu

1. uzan ya da dik bir şekilde bir sandalyeye/koltuğa otur ve rahatla.

2. gözlerini kapat. bir dakika o şekilde gözlerini kapalı tut. o karanlığı gör. ve dış dünya artık yokmuş gibi davran. sahip olduğun
tek şey farkındalığın ve bu karanlık. "dış dünya yok. şimdi sadece buradayım." gibi bir şey demeyi tekrarla. bu şu dış dünyada
elde edilecek, kazanılacak veyahut korkulacak hiçbir şey yok çünkü dış dünya diye bir yer yok.

3. şimdi, sadece zihninin içinde var olduğunu hissetmeye başlayacaksın. kendine buranın evin olduğunu söyle. zihnin senin
evin. ev demek güvenli yer demek. zihninde tamamen güvende olduğunu hissetmeye başla. kesinlikle korkulacak hiçbir şey yok,
korkulacak şeyleri yalnız sen yaratabilirsin. zihninde, yaratıcı gücün sen olduğunu hissetmeye başla. hisset ve şunu tekrarla:
burada korkmam gereken hiçbir şey yok. ne istiyorsan burada ona sahip olabilirim. burada derken alabildiğine basitçe, kendi
zihninin içinde.

4. şimdi, giderek daha da güvende hissediyorsun. dışarıda korku duyabilirsin ama kendine şunu hatırlat: dışarı diye bir yer yok.
şimdi, ne olabileceğinin veyahut neye sahip olabileceğinin mümkünatını hissetmeye başla. her şey zihnin ve farkındalığın
olsaydı, ne yapmak isterdin? umarım şimdiye değin nereye gittiğimi görüyor ve hissediyorsundur. eğer dış dünya var olmasaydı,
sadece sen ve zihnin olsaydı, bir şeyleri yapmak veyahut herhangi bir şeye sahip olmak için özgür olmaz mıydın?
heyecanlanmaya başlamış olabilirsin. belki korkuların eriyip gitmeye başlamıştır ve yerini güvende olma hissi almaya
başlamıştır.

5. şimdi sadece zihninde var olduğunu hissetmeye başlıyorsun. kendinin nerede olmak istediğini görmeye başla. kral ol ya da
arzun her ne ise o. hiç fark etmez çünkü bu senin yaratılışın. burada kurallar yok. zihninde kural diye bir şey yok. hiçbir
sorumluluktan doğan sonuç yok çünkü o sonuçları dahi sen yaratıyorsun. eğer kimse sana zarar veremez diye hissetmek
istiyorsan, sana zarar veremezler. eğer artık bu ya da şu şeyden korkmamayı hissetmek istiyorsan, korkmazsın! eğer herkes
seni seviyor diye hisse gelmek istiyorsan, bunu başarabilirsin. hepsin zihninde. dış dünya diye bir yer yok.

6. güvende olma, özgürlük ve kendini gerçekleştirebilmiş olma hissi içinde dolaştığına göre, bunu daha da yoğunlaştır. hisset ve
o hisleri coşturabildiğin kadar coştur. daha da derinden hisset. güvende olmayı daha da derinden hisset, özgür olduğunu daha
da derinden hisset. öyle bir coş ki bu coşkunluk seni aşsın. bunu yapmanın anahtarı istediğin kadar coş korkacak hiçbir şey yok
düşüncesidir. coştuğunda eğer korkmaya başlıyorsan, göreceksin ki aslında korku ne kadar kısıtlayıcı ve işe yaramaz bir
şeymiş. korku seni daha da derin hissetmekten alıkoyuyor. diyelim en büyük sevgiye layık olduğunu söylüyorsun? o zaman en
derin bir seviyeden bunu hisset.

7. bu meditasyon, imajine ettiğinde, sanki dış dünya yokmuş gibi hayal etmen gerektiğini göstermek için var. çünkü yaratıcı güç
sensin. ilk etapta bu tarz şeyleri hissetmekte zorlanabilirsin çünkü hakikaten neyi istediğini imajine etmeye çekiniyor olabilirsin.
ama korkuyu bir defa bıraktığında, ne dediğimi anlayacaksın. başından beri orada olan özgürlüğü hissedeceksin. işte bu "kişiyi"
değiştiren şey. neville her daim duyularına sırtını dön der. o, dünyayı tamamen görmezden gelirdi sanki dünya hiç yokmuş gibi
ve sık sıkıya kendi zihninin içinde uykuya dalardı.

bir sonraki bölüm olan kral meditasyonu çevirisinde görüşmek dileğiyle.


bugünkü bölümümüz kral meditasyonu. yaratıcı benim meditasyonunu yeteri kadar yaptıktan ve yaratıcı güç olduğunuz
konusunda kendinizle hemfikir olmaya başladığınızda, kendinizle ilgili hiçbir şüpheniz kalmaması için akabinde bu meditasyonu
da amaçladığı koşula gelene kadar yapabilirsiniz.

kral meditasyonu

bu meditasyonun amacı hissetmeye gelmeyi sağlamak.

1. uzanın ve rahatlayın. vücudunuzda herhangi bir gerginlik hissediyorsanız, kendinizi rahatlatın. nefes alıp verin ve gerginliği
salın. eğer göğsünüzde, karnınızda ağrı varsa ya da gergin hissediyorsanız, sadece rahatlamaya çalışın.

2. gözlerinizi kapatın ve yapabileceğiniz en iyi şekilde hayal edin, mükemmel olmasına gerek yok: kendinizi birinci kişiden bir
tahtta otururken görün.şimdi birisi size üzüm yediriyormuş gibi hayal edin. birisi ayağınıza masaj yapıyor. kulağınıza birisinin
size hizmet etmesinin ne kadar büyük bir şeref olduğunu söylediği gelsin. size "hazretleri" dediklerini duyun. bir şeye "hayır"
deyin ve o şey olmasın. kelimelerinizin gücünü ve varlığınızın gücünü hissedin. dinginliği ve en yüksekte var olmanın
yoğunluğunu hisset. şimdi kendinizi firavun'muş gibi hayal edin. yapabileceğiniz en iyi şekilde, birinci kişinin görüşünden olacak
şekilde, kendinizi piramitlerin en üstünde görün. siz bu toprakların hükümdarısınız.kumu, güneşi, nelere sahip olduğunuzu
görün. siz dünyadaki en büyük hükümdarsınız. tanrısalsınız. en yukarıda bulunmanın gücünü hissedin. siz bir şey dersiniz, ve o
olur. her şey arzularınızın yerine getirilmesi için görev yapar. bolluğun ve bereketin o dinginliğini hissedin. görkemli hissedin.
sevgi dolu bir firavun gibi hissedin. tüm insanların sizi sevdiğini hissedin. firavun bile olsanız, insanlara sanki onlar sizden
aşağıymış gibi davranmak zorunda değilsiniz. hiç kimseyi alaşağı etmek zorunda değilsiniz çünkü siz firavunsunuz. diğerleri
sadece sizin varlığınızdan ilham alıyorlar. sizin varlığınızın ta kendisi insanların zihnine inancın ışığını yansıtıyor. korkmanıza
gerek yok. düşmanlarınız, sizin önünüze geldiklerinde neşe dolu takipçileriniz oluyor. hiçbir düşmanınız yok. eğer bir şey
isterseniz, onu elde edersiniz. hiçbir soru sorulmaz. en büyük sizsiniz. korku hissetmezsiniz, aksine ağzınızdan çıkan her
kelimede yoğun bir özgüvenin işareti vardır. korku hissetmediğinizden, en yüksek tonda otoriteden konuşursunuz. hiçbir zayıflık
sizde barınamaz. eksikliğe ihtiyacınız yoktur çünkü siz her şeyde bolluktasınızdır. hiçbir şeyden korkmazsınız. korku sizden
korkar. kötülük sizden korkar. tüm insanlığa karşı en yüksek formda sevgiyi taşırsınız. kınamakla zaman kaybetmezsiniz aksine
kendinizi yukarılara taşırsınız. kınamak, korku, suçluluk aydınlanmamış zihin içindir. siz bunlardan çok ötedesiniz ve bunun sizin
nasıl hayaliniz olduğunu görüyorsunuzdur. kalbinizdeki arzunuza giden rüyayı düşleyebilirsiniz ve bu gerçekleşmek zorundadır
çünkü başka çaresi yoktur. bilirsiniz ki içinizde sizden daha ihtişamlı birisi var. her şeyin yaratıcısı, rüyayı gören kişi. bu
yaratıcıya taparsın, zihnine. zihnini yalnızca sevgi dolu olan, en yüksekte olan, en asil olan, en muhteşem olana odaklarsın. ve
"ben" dediğiniz şeyi yalnız bu denli yüksekte olan kelimelere iliştirirsiniz. yaratıcıya taparsınız ve yaratıcı da sizi kutsar.
müteşekkir olursunuz ve daha da taparsınız. işte bu ilişki en muhteşem ilişkidir.

3. yoğun bir şekilde bu duyguya odaklanın. içinizdeki bu ihtişam dolu duyguyu azaltacak adına korku dediğimiz o düşük
duygunun sizi bu şeyden alıkoymasına izin vermeyin. muhteşemliğin yoğun olduğu bir dereceyi hissetmeye hevesli değilseniz,
ne diye zihniniz var ki? zihninizle istediğinizi yapabilirsiniz, neden hiçbir şey yapmayasınız? rüyayı gören içeride, bırakın rüyayı
görsün ve varlığa dans ede ede gelsin. içinizdekine tapın, buna karşılık o da size tapacaktır. eğer ayıplarsanız, o da sizi
ayıplayacaktır. bir tek o var.

4. bu meditasyon basit bir "meditasyon" değil. bu aslında kendinizi nasıl gördüğünüzü değiştirmek için var. kili(zihninizi) siz nasıl
istiyorsanız o şekilde yeniden şekillendirmek için var.

bu meditasyon bana zihnimde kendimi ne kadar engellediğimi gösterdi. kendimi yüceltmektense, ne kadar çok kendi
hapishanemde olmayı tercih ettiğimi gösterdi. ayrıca fantazinin yaratıcılığı artırdığını ve istediğim duyguyu canlandırdığını
gösterdi. bana "niye bunu imajine etmiyorum" demeyi ve kendime istediğim şeyi imajine etme güvenini vermeyi öğretti. zihninin
içinde bir krallıkta olabilirsin. zihninde, her ne istiyorsan ona sahipsin. eğer duygularını değiştirmiyorsa, kendini sahip olmadığına
ikna etmişsindir. realiteyi ve kendimi değiştirdiğim yegane zamanlar, zihnimde her ne istiyorsan aslında tam da onu yaptığım
zamanlardı. kendimi özgür kıldığımda, tüm duygularım değişti, tıpkı neville'in dediği gibi:

"duygu durumunda bir değişiklik, kaderinizdeki bir değişikliktir."

bu meditasyonla güzel vakit geçirmeye bakın.

öğretisindeki en önemli bölümlerden bir tanesini bugün paylaşacağım şahıs.

yaratılışın tamamlanmış olması neden bütün bu şeyler içerisinde anlamamız gereken en önemli şeydir

söz konusu manifest etmek olduğunda belki de "yaratılışın tamamlanmış olması" düşüncesi anlamamız gereken en önemli
konsept. eğer bu düşünce doğruysa, yerine getirilebilecek sayısız arzuyu size açık edebilir. olayı anlamak için örnekler
vereceğim.

mark #1

mark adında birisi var. bu mark'a biz mark #1 diyeceğiz. ve mark #1 dediğimiz adam hayatını öyle bir yaşıyor ki kendisi 32
yaşında, evli ve bir çocuğu var, mühendis olarak bir şirkette çalışıyor. bu yaşam, bilerek ya da bilmeyerek kendi imajinasyonunu
kullanarak seçtiği bir yaşam.

mark #2

şimdi bir düşünce deneyi yapalım ve diyelim ki mark #1 ile birebir aynı birisi ama biz bu adama mark #2 diyeceğiz. mark #2, 25
yaşında ve hayatını tam da mark #1'in düşüncelerine göre yaşıyor. fakat, bu mark'ın, mark #1'in gittiği rotadan dümeni kırma ve
başka yöne giderek, müzikle uğraşmayı seçme özgürlüğü var. bu mark #2, mark #1'in var olduğu bir realitenin içinde yaşıyor
ama farklı bir rotayı takip etmeye karar veriyor. böylelikle, mark #2, mark #1 olarak bütün düşünce ve tecrübelere sahip ama
farklı versiyon bir mark olduğundan ve bu mark da müzikle ilgilendiğinden, o (yani mark #2) bu rotayı seçmeye karar veriyor.

tabii, ortada bir de mark #3 olması lazım ki bu müzikle uğraşan mark #3 mark #2'in o versiyonunu kavramsallaştırabilsin. ben
bunu bu şekilde parçalara ayırıyorum ki zihnimiz mantığa oturtup anlayabilsin.

mark #3

mark #3, #1 ve #2'nin bütün deneyimlerine sahip ama o farklı bir rotayı takip etmek istiyor. ki bu da farklı versiyonda bir mark'ın
manifestlenmesine sebep oluyor. bu böyle böyle devam ediyor… mark #4, #5, #6… sonsuza kadar böyle gidiyor. fakat, ben
sonsuzluk dediğimiz şeyi kavramsallaştırıp kafama oturtamadığımdan dolayı, sadece sonsuzluk var dşye varsayımda
bulunacağız. ama bunun konumuzla şu an alakası yok. amacımızdan sapmamak için devam edelim.

elimizde, mark'ın bütün bu versiyonları var. yazış şeklim sanki her biri birbiri ardına geliyormuş gibi ama hayır öyle değil. şu
anda hepsi var, hepsi dediğimiz bilinç (consciousness) dediğimiz şeyin içinde mevcut. ve sadece bilincin(consciousness) içinde
bütün bu versiyonlar tutulabilir. gelişmek için bile bilince ve bütün bu versiyonlara ihtiyacımız var.

bu hayati bir öneme sahip çünkü eğer bu doğruysa, bizler olmayı dilediğimiz versiyonlarımızı konsept haline getirebiliriz, o
versiyon bir yerlerde var olmak zorunda yoksa konsept haline getiremezdik. bu, bir şeyleri arzulayabiliyorsak, arzulayabilmemiz
için bile, o arzunun yerine getirilebilmesi fikrine benzer. mark #1, mark #2 gibi bir müzisyen olmayı akledemezdi eğer
mark #2 var olmasaydı. bunlar ayrı ayrı varlıklar değil tam tersine tek bir varlık. şu an olduğunuz kişi, farkında olabildiğim ölçüde
fiziksel olarak var olan tek versiyon. fakat, bilincimizin içerisinde sonsuz sayıda versiyonlar var. bu versiyonlar detayda oldukça
benzer olabilirler ve hatta bizler herhangi bir farkı dahi fark edemeyebiliriz. örneğin, şu an bulunduğunuz yerde sizin bir
versiyonunuz var ama giydiği tişörtün renkli farklı ya da saçı farklı bir yöne taranmış halde. eğer bu dediğim şeyi
akledebilirseniz, var olmalıdır. bunlar o kadar ufak tefek detaylar ki bizler realitemizin doğasını asla hakikaten sorgulamayız bile.

bu realiteye aslında sanki kare kare ilerleyen bir video gibi bakmamız en iyisi olacaktır. bilinç bu videonun izleyicisi olmak
zorunda değil, kareyi durdurabilir ve videoyu yeniden yönlendirip kişinin uygun göreceği şekilde ilerletebilir. sonsuz sayıda
versiyonun olduğundan, nasıl olmak istediğin konusunda spesifik olman başarılabilir bir durum.

şimdi nerede olduğunu ele alalım. belki 18 yaşındasın, belki 48, önemi yok. bir yıl geriye git ve bir yıl önce, şu an olduğun
versiyonun, 17 ya da 47 yaşındayken var olduğunu fark et. farklı bir versiyon olma özgürlüğüne sahip değil miydin? eğer sahip
idiysen, şimdi aynı özgürlüğe sahip değil misin?

peki kendimizi bu versiyonlarımızda nasıl hareket ettirebiliriz? farkındalık eyleminin sayesinde bilincin içinde hareket ederek.
mark #2'in, mark #3 olabilmesi için, mark #2'in, mark #3'ün olabileceğinin farkında olması gerekiyor. mark #2, mark #3 olduğunu
varsaymalı ve eğer mark bu anlayışa sahipse, ki mark #2, #3 olmayı bir konsepte koyabiliyor, o zaman bunun(#3 numara
olabilmenin) var olması gerekli. ve eğer "yaratılış tamamlanmış" ise, o zaman #3'ün varlığa bürünebilmesi için bir yol olmalı.

peki dua nedir? eğer mark dua etmeye karar verirse, aslında yapması gereken şey dilediği versiyonun varlığının farkındalığa
gelmesi ve buna uygun olmaya karar vermesi gerekiyor. bütün bunlar onun farklı farklı versiyonları, yani hakikaten onun. peki o
nasıl zaten onun olan bir şey için dilenebilir? bu tıpkı bir kendi paranızla bir oyuncak alıp, göğe bakıp acaba bu oyuncakla
oynayabilir miyim diye sormaya benziyor. sormak bile delilik. soracak, uğruna çabalayacak hiçbir şey yok. farklı bir
versiyonunuzun varlığının farkındalığına sahip olabilmeniz için mükemmel olmaya ya da birtakım fiziksel başarılara sahip
olmaya ihtiyacınız yok. eğer tüm bu fiziksel gerekliliklere başlamadan evvel ihtiyaç duyuyorsanız, o vakit imajinasyon zaten
gereksiz. gelişebilmek için imajinasyon şart. var olduğunuz imajinasyondan evvel tüm bu gereksiz baskıları bir yerde toplamak
tıpkı tohumu ekmeden evvel tohumun zaten serpildiğini beklemek gibi. mantıksız. bizler imajinasyonu gelişmek ve kendimizi
dilediğimiz versiyonumuza yükseltmek için kullanıyoruz.

bu durumda, şu açık ki versiyonunuzun farkındalığında olmayı anlamak geleceğinizi değiştirebilir. şu soru gelebilir, peki geçmişi
değiştirebilir miyiz? yanıtımız evet. fakat şunu dikkate almalıyız ki bizler geriye değil ileriye gidiyoruz. bu şu demek,
bilincimizdeki geçmişi değiştirdiğimizde, onu geleceği değiştirmesi için değiştiriyoruz. o hatayı yapmamış olan bir versiyonun
olmalı, o sözleri söylememiş, o acıyı tatmamış. eğer farklı bir geçmişi konsepte oturtursanız, farklı bir geleceği de konsepte
oturtabilirsiniz, farklı bir gelecek bu durumda var olmak zorunda. eğer sürekli geçmişi tekrarlıyorsanız, sebebi onda debeleniyor
olmanızdan dolayıdır. eğer geçmişten çıkıp hareket edemiyorsanız, şunu anlayın ki "yaratılış tamamlanmış" halde, ve siz, arzu
edilen bir geçmişi tecrübe etmiş olan farklı bir versiyonunuzun varlığının bilincine ulaşabilirsiniz.

şimdi geçmişi ve geleceği konuşuyorken, bunları tek deneyimlediğimiz ve şimdi dediğimiz zaman ile karıştırmamalıyız. bizler
sadece bilinci deneyimleyebiliriz. geçmişte yaptığımız bir hatada takılı kaldığımızda, aslında işin temelinde, şu anda, o
versiyonun varlığının tekrar bilincinde var oluyoruz. bilinç tek ve hakiki realite olduğundan, bizler sadece geçmişte takılı
kalmıyoruz, aslında o deneyimi tekrar yaşıyor ve realitede o versiyonumuz oluyoruz. bu oldukça önemli çünkü takılı kaldığımız o
geçmişteki düşüncelerimiz, geleceğimizde geriye çekilmek bir yana dursun önden hareket ediyor çünkü her şey bilincin
kendisinden geliyor ve bilinç sadece şimdiyi deneyimleyebilir. şu an deneyimlediğimiz her ne ise, biz o varlığın farkındalğıyız ki o
da farkındalığına sahip olduğumuz versiyonumuz. ve farkındalığına sahip olduğumuz varlık kendini manifestler.

örneğin, neville'in derslerinin birinde bir kadın vardı (dersin adı ölme sanatı 23 mart 1959). neville şöyle anlatıyor, "elini yakan ve
akabinde o eylemi tersine çeviren bir kadın tanıyorum. eline kaynar su döktü. kanepeye uzandı ve zihinsel olarak yapmış olduğu
o şeyi tersine çevirmeye çalıştı. çektiği acıdan dolayı bu oldukça zordu ama denemeye devam etti. elinin yandığı sahneyi tekrar
canlandırdı ve kaynar suyu çayın üzerine döktü, demledi ve ardından çayı içti. bu sahneyi tekrar tekrar yaptı ve çayı hazırlama
sahnesinde uykuya daldı. saatler sonra uyandığında, yanık izinden eser yoktu. şöyle yazdı: "hemen hastaneye gideceğimi
zannediyordunuz ama şimdi yanıktan bir iz bile yok." geçmiş ve şimdi şu muhteşem anda birler."
kadına mary #1 diyeceğimiz bu kadın kaynar su ile kendini yaktı. mary #1, farklı bir mary versiyonunu konsepte oturtabildi ki biz
onu mary #2 olarak adlandıracağız, ki bu mary #2 elini yakmadı. bu elini yakmayan mary #2 var olmak zorunda çünkü
mary #1 elini yakmamış olmayı arzulayabiliyor. ve mary #1'in bunu bir konsepte oturtabilmesi ve hatta arzu edebilmesi için, bu
şeyi başarabilecek bir yol olması lazım. mary #1 alabildiğine basit bir şekilde mary #2 olabilmenin bilincine vardı. mary tek
realiteye geçmeye karar verdi ve geçmişi yeniden düzenledi. bilinçte kendisi olduğundan, geçmişte değil ama realitenin ta
içindeydi. bu diğer mary'in varlığının farkındalığına erişti ve akabinde hafızasının bu yeniden düzenlenmesi onun geleceğini
değiştirdi.

eğer kendi arzumuzu kabul edemiyorsak, neden edemediğimize dair birkaç faktör var, ama hepimizin paylaştığı bir tanesi şu:
söz konusu bu arzulara sahip olan versiyonun varlığının farkındalığına sahip değiliz. her ne sebeple olursa olsun, yanlış
anlamadır, inançsızlıktır, yerine getirileceğine dair şüphe etmemiz olsun. neden kabul etmiyoruza odaklanmamalıyız, bunun
yerine o arzuyu kabul etmiş olan versiyonumuzun varlığının bilincine erişmeye odaklanmalıyız.

duaya bir kez daha değinmek istiyorum. gerçekten, arzularınız için yalvarıp yakarmanızın, istekte bulunmanızın hiçbir mantığı
yok. bilinç(tanrı) ve insan arasındaki ilişkiye burada değinmeyeceğim. bu başka bir yazının konusu olacak. fakat, şunu
vurgulamam lazım: bütün bu versiyonlarınız sizin. gerçekten sizin. buna lütuf veya hediye deyin, hiç fark etmez, hepsi sizin. şu
an olduğunuz versiyonu olmak için istekte bulundunuz mu? eğer bulunmadınızsa, neden başka bir versiyon için de istekte
bulunasınız ki? dua bir dilekçe değil, dua şimdi şu an sizin diğer versiyonunuz olduğunuz gerçeğini kabul etmenizdir. burada
demeye çalıştığımı gerçekten idrak edin. tüm bu versiyonlar sizsiniz, hepsi sizin.

bu anlayış ve uygulamayla alakalı şimdiden birkaç başarım oldu bile. diyeceğim şu ki bu anlayış bana çok çok daha fazla huzur
ve minnettarlık sağladı. şu an tamamlanmış hissediyorum. ve bu denli bir tamamlanmışlığı çok uzun yıllardır hiç
hissetmemiştim. neden? çünkü benim bir versiyon var ve o kendini tamamlanmış hissediyor, ve işte ben de o versiyon
olduğumun farkındalığına gelmeye başladım. sanki bana huzur verecek birilerine ya da bir şeye ihtiyacım varmış gibi
hissetmiyorum. ama birçok şeye ve sevdiğim birisine sahip olduğumdan dolayı minnettar hissediyorum.

peki bunu tam olarak nasıl uyguluyorum? ne zaman sevimsiz bir düşünce gelse ya da dilemediğim bir durumu deneyimlemek
zorunda kalsam, kendime şunun güvencesini veriyorum: çok daha sevgi dolu şeyler düşünen ve çok daha hoşa gidecek şeyleri
deneyimleyen bir versiyonum var. akabinde, alabildiğine basit bir şekilde kendimi o versiyon olarak varsayarım. olmam lazım
çünkü farkındayım ve o versiyon benim. başka kimse yok. kimseden izin almaya gerek yok çünkü o benim. bundan sonrasında
huzur hissine gelirim. ihtiyacım olan tek şey o versiyonun var olduğunun farkındalığına gelmek. tabii ki yapılacak testler var ama
ben bununla zaten başarı elde ettim. bu başarılar birikecek ve bunun işe yaradığına dair güçlü bir inancım olacak (bunun zaten
işe yaradığını biliyorum, ama bu spesifik anlayıştan konuşuyorum) ve artık kendimden şüphe duymayacağım. temelde ben,
farklı bir versiyonum olduğunu varsayacağım ve işlerin nasıl vuku bulacağına karışmayacağım. fiziksel olarak nasıl olacağını
kendisine bırakacağım ve nasıl vuku bulursa bulsun bundan rahatsızlık duymayacağım. bu, kişisel olarak, neville'in öğretisini
anlamama rağmen, benim için oldukça yeni bir yolculuk. bu konu hakkında daha yazacak çok şey var fakat şu an için bu kadarı
yeterli. umarım bu size biraz daha fazla anlayış ve biraz daha az kafa karışıklığı getirir.
bölüm 1: değiştirilecek tek şey veya kimse kişinin kendisidir

gözden geçirmeyle alakalı olarak bana iyi olduğunu düşündüğüm bir soru sorulmuştu. soru basitçe özetlemek gerekirse şöyle
bir şeydi: eğer gözden geçirme geçmişi değiştiriyorsa, o zaman geleceği de değiştirir mi?

yanıtım: "eğer geçmişe yönelik tavrınızı değiştirirseniz, kaçınılmaz olarak, o olaya yönelik olan geleceğinizi de değiştirebilirsiniz.
aslında olay geçmişi ya da geleceği değiştirmekte değil. değiştirilecek tek şey veya kimse kişinin kendisidir. ve kişinin kendisi
derken de zihnimizden bahsediyorum."

bu konseptlere göre düşündüğümüzde, bu mantıklı. fakat neville'ın öğrettiği şeyin mantığını biraz ıskalıyor.

birkaç yıl evvel olan ve hoşunuza gitmemiş bir şeyi deneyimlediğinizde, bu deneyim tam olarak nerede vuku buluyor? eğer
gelecekten korkuyorsanız, bu nerede vuku buluyor? hepsi zihninizin içerisinde gerçekleşiyor, "kendinizde". geçmiş/gelecek
yalnızca zihninizin içinde var. ve dilediğiniz şeyi zihninizin içerisinde değiştirme lüksüne sahipsiniz.

bu şeyleri geçmiş veya gelecek olarak düşünmeyin. tam olarak ne yapılması gerektiği birden kafa karışıklığına dönüşüyor.

unutmayın:

"değiştirilecek tek şey veya kimse kişinin kendisidir."

istediğiniz şeyi duygulara gelecek şekilde imajine etmek kendinizi değiştirmenin yoludur. bu istediğiniz bir şey olmalı. istiyor
olmalıyım dediğiniz bir şey değil. ya da istemek zorunda olduğunuz yoksa başka şeyler olacak dediğiniz şeyler değil. sonuçları
kafanızdan çıkarın. bütün cezaları kafanızdan silin ve kendinizi suçluluk duygusundan bağışlayın. bir şeylere sahip olmak
zorunluluğunu çıkarın. stresi silin. bunu, hakiki özgürlük duygusuyla beraber yapabilmek için yapıyorsunuz.

bazı anılar sizi darlıyor mu? evet, bu bana her gün oluyor. ama bu şey, bu can sıkıntıları bana olduğunda öğrendiğim bir şey.
bahsi geçen düşünceler geldiğinde ve içten içe kendimle alakalı olarak utanç hissettiğimde, kendime şunu soruyorum, "bu tam
olarak nerede gerçekleşiyor? içimde. kim utanç duyuyor? ben. bunu kim imajine ediyor? ben. "bunların hepsinin içimde
gerçekleşip gerçekleşmediğine dair şüphelerimi giderdiğimde, bu noktadan değişimi yapabilirim. o zaman şunu sorarım,
"duygularımı değiştirebilir miyim? evet. bu şeyi olmasını istediğim şekilde olacak hale değiştirebilir miyim? evet. eğer tamamen
salıvermek istesem, bunu yapabilir miyim? dilediğim şeyi imajine edebilir miyim? evet. "o zaman, bunu yaparım. yapmayı
beklemem. dırdır etmesini dikkate almam. dövüşmeyi değil, istediğim şeye değiştirmeyi öğrenirim. bir kere tam olarak istediğim
şeye gittiğimde, her daim coşku dolu bir duygu dalgasına girerim. bu işlem otomatiktir. zorlamam, gerek yok. niye böyle bir şeye
ihtiyaç duyayım ki? eğer zaten tam olarak istediğim şeyi imajine ediyorsam, duygum otomatik olarak ortaya çıkacaktır. bu tam
olarak istediğim şey olmalı, yoksa zaten hissetmekte zorlanırım. hedefim kendi kafamın içinde kendi cennetimi yaratmak.

neville bize arzunun içinde yaşamamamız gerektiğini söyler. incil günaha bulaşmayın der. william blake arzularımızı
bastırmamamız gerektiğini söyler. bu sözleri ciddiye alın. eğer az biraz bile bir arzunuz varsa, ne kadar ufak olursa olsun, onu
mental olarak yerine getirin. her gün arzularınızı budayın. kuralları kaldırın. sonuçları silin. imajine yapıyorken dış dünyayı silin.
"ne yapmalı" ya da "ne yapmak zorunda" gibi fikirleri kafanızdan çıkarın. ne yapacaksanız onu yapın.

zaman içerisinde bunu pratik yaptıkça, yanıtın hep aynı olduğunu fark ettim. ne zaman iyi imajine etmiyor ya da iyi
hissetmiyorsam, yanıt şuydu: "istediğim şeyi imajine etmiyorum." bu her daim benim yanıtımdı. tam olarak ne istediğime doğru
gittiğimde, kendimi tamamlanmış hissederim. korkular gider ve mutluluk gelir. dünyanın bu konuda ne düşündüğünü
umursamam. içinde bulunduğum şartları umursamam. gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini dahi umursamam. hangi korkunun
aniden geleceğini umursamam. bunların hiçbirisinin benim için artık bir önemi yoktur. önemi olan tek şey içsel olarak o arzuyu
yerine getirmiş olduğumdur. ve beni değiştiren asıl şey budur. bu mutluluğu nasıl bulduğumdur.

bilinci tek ve hakiki realitem yaparım.

örneğin: neville şunu der: "tüm bu utançtan kendini kurtarıp özgür kılmak ister misin? bu gece eğer utanç duymasaydın,
dünyadaki hiçbir şey seni utandırmasaydı nasıl hissederdin? böyle bir şey olsa nasıl hissederdin?

işte burada ciddiye alınması gereken bir söz. görüyorsun, ben her daim dünya tehlikelerle dolu bir yer diye hissederdim. bu
duygu üzerine hareket ederdim, her daim rahatsız hissederdim ve dünyadan zarar gördüğümü içeren düşüncelere yaratırdım.

fakat dünyayı güvenli bir yer olarak hayal edince, türlü türlü duygular gelirdi, şöyle duygu ve düşünceler gelirdi: "yani tamam
bütün bunları imajine edebilirsin ama hadi be… dışarıda deli insanlar var." "bu şekilde inanmak güzel olur tamam ama biliyorsun
insanlar sana yine de zarar verebilir," ve benzeri.

fakat istediğim şey bu. bunu hissetmek istiyorum, bunu tecrübe etmek istiyorum. bunu imajine etmek ve inanmak istiyorum.
istediğim şey bu. neden kendimi bu deneyimden mahrum bırakayım? neville şöyle diyor, "peki ya hiçbir şey seni
utandırmasaydı?" dünyan güvenli olsaydı? ya dünya hep senin arzularının yerine getirilmesine yönelik çalışsaydı, senin yoluna
taş koymak yerine?

bunu varsaydığımda, nasıl ve ne zaman olacağını umursamam, hatta mümkün mü değil mi bile düşünmem. umursadığım tek
şey ne istediğime yönelik tüm duygumu değiştirmek. işte o vakit, kendi tuhaf şekliyle, o dünyamda tohumlanıp büyür.

işte bu hakikaten ne istiyorsanız kendinizi ona vermek derken bahsettiğim şey. içten içe derinlerde istediğiniz şeyi bulun ve onu
varsaymaya cesaret edin. işte bu gerçekte kişiyi değiştiren ve kişinin kendini ifadeye bürüneceği şeydir.

umarım bunu okuyan herkes hayatında çok daha işi yolunda giden birisi olur. umarım hepiniz en ufak arzunuzu dahi yerine
getirirsiniz, en ama en ufak olanı bile. bazen en ufak olan arzularınız en iyisidir.
bölüm 2:

neville, askerlik görevi için çağırıldığında, gitmek istememişti. ona şunu dediler, "bu
korkakça bir eylem değil mi?" neville ise şöyle dedi, "ne dedikleri umurumda değildi."

niçin? çünkü objektif bir realite yok. bu şu demek, korkağın anlamı bir kişiden diğerine
değişiyor. herkes şeyleri farklı algılıyor. birisinin gözünde muhteşem iken, diğerinin gözünde
kötülük timsali olabilirsin. işin püf noktası ikisini de umursamamak ve yapmak istediğinize
yönelmek.

bu hikayede değinmek istediğim önemli bir şey var. ama ilk olarak, neville ikinci eşiyle
birlikte olmak istediğinde, bu olayın nasıl vuku bulacağını merak ediyordu. kendisi o zamanki
eşiyle nasıl boşanacağını düşünmeye başladığını anlatıyordu. eşiyle bir süredir
konuşmuyordu, onunla nasıl konuşacaktı? eşi ne diyecekti?

neville yasayı uygulamayı unuttuğunu itiraf etti. evet, neville, kendi öğretisini öğreten adam,
yasayı uygulamayı unutmuştu. evet, bu herkese olur, yasadan haberdar olsanız bile. fakat o
kendini suçlamadı, bunun yerine direkt yasaya yöneldi. bütün nasılları bıraktı ve başka bir
kadınla evli olduğu varsayımıyla uykuya daldı. olmak istediği kişi olarak uykuya daldı. bu
kalbinin arzuladığı şeydi.

"hiçbir zaman suçlama, çözen taraf ol." -neville

şimdi neville'ın askerlik hikayesine geri dönelim. kendisi nasıl olacağını bırakmış olmalı,
çünkü insanlar ona korkak yakıştırmasında bulunuyordu. ama yine de umursamadı. o,
kalbindeki arzuyu yerine getirmeyi öğrendi. kendin dışında kim senin kalbindeki arzunu
yerine getirebilir?

kendisini dışarıda hayal etti ama çabucak reddedildi.

bu derste çoğumuzun kaçırdığı şey şu. neville kendini sanki istediğini elde etmiş gibi imajine
etti. diğer erkeklerle aynı koğuşta yattı, ufacık bir yatakta, ama zihninde new york'ta kendi
odasındaydı. ne istiyorsa onu yaptı. fakat bunu yaptıktan sonra, reddedildi.

reddedilişinden sonra, ne yaptı peki? bu şey işe yaramıyor, imajine ettim ama hiçbir şey
olmadı mı dedi? reddedildim. dünya benim zihnimden daha büyük mü dedi? asla istediğimi
elde edemiyorum mu dedi? reddedilişine olumsuz bir tepki mi verdi? belki ufak bir dokunuş,
kim bunu yapmaz ki? ama şikayet etti mi? istediğini elde edemeyeceğini hissetti mi? hayır. ve
dürüst olmak gerekirse, eğer bunu düşünmüş olsaydı dahi ona kızamazdım. çünkü bunu
hissetmek oldukça normal olurdu. bizler "doğal" olarak adlandırılmayız fakat günaha
girmememiz istenir. günaha girmemeliyiz.

neville reddedilişinden sonra bile tepki vermeyebiliyordu, çünkü dışarı çıkmayı bir bakıma
imajine etmiyordu. o nerede ve kim olmayı istediğini imajine ediyordu. bu büyük bir fark.
eğer yalnızca dışarı çıkmayı imajine ediyor olsaydı ve dış dünyayı kontrol ediyor olsaydı,
tahmin edin ne olurdu? reddedilirdi. bu niyetten de kendisi tamamen yenilmiş hissederdi. eğer
amacı yalnızca bir şeyi gerçekleştirmek olsaydı, kaybetmişti.

zihnini değiştirmeyi imajine etti. ben dediği o hissini değiştirmeyi. ifade edilen tek şey olan o
şeyi değiştirmeyi imajine etti. kendisini. bu sefer neville, kendini değiştirebilirse, realiteyi
değiştirebileceğini biliyordu. sadece benlik hissini değiştirmeyi imajine ettiğinden, şartlar neyi
gösterirse göstersin, inat edebiliyordu. başkalarının ne dediğini umursamıyordu, ne dünyada
bulunduğu yerde ne de reddedilişinde. sadece ne istediğini imajine etmeyi umursuyordu. ve
tam olarak bunu yaparak, 9 gün boyunca bu şekilde efor sarf etmeden imajine etmek üzereydi.
hatta kendisi, ordudayken eğitimlere vs katıldığını söylüyordu, ama tüm düşündüğü ve
hissettiği bu coşku hali idi. ne istediğini hissediyordu, ne hissetmek zorunda olduğunu veya
hissetmesi gerektiğini veya dışarı çıkmayı değil. hayır, sırf zihninde ne istediği ise onu.

dış dünyayı kontrol etmeyi bıraktı ve sadece kendini kontrol etti. dünya kişinin kendisini
yansıtır. ve kişi sahip olduğunuz ve olduğunuz her şeydir. reddedilmiş ve şöyle düşünmüş
olabilirdi, "burada takılı kaldım, burada kalmak zorundayım." bunun yerine, kendini
değiştirdi, olduğuna inandığı kişiyi değiştirdi ve zihninde sahip olduklarını değiştirdi. artık
new york'a geri döndüğüne inanıyordu, yatağına kavuşmuştu, eşi oradaydı. zihninde ne
istediyse ona sahipti.

bu işi böyle yaparım: gözlerimi kapattığımda, dünya da kapanır ve ben, ısaac gibi, dış
dünyaya karşı körümdür. işte o zaman kendimi arzumun bulunduğu koşula giriyorken
hissederim. içsel gözlerimle çevremdeki her şeyi görürüm. katılığını sezerim ve beş duyum
uyandığında, rahatlama hissine gelir, bu işi başardığımı hissederim. - neville, ilginç çalışan
güç

neville imajine yaparken, dış dünya diye bir yer olduğu konseptini hatta fikrini kafasından
çıkarır. ardından ne dilerse onu hisseder, ne dilerse onu görür.

en büyük sır en çok özgürleştirendir. o da zihninizde dilediğinizi yapabilmektir. gerçekten


zihninizde en büyüksünüzdür. zihninizde o kadar güçlüsünüzdür ki kimse sizi hapsedemez,
yalnız siz kendinizi hapsedebilirsiniz. hiç kimse sizi özgür kılamaz, yalnız siz kendinizi özgür
kılabilirsiniz. zihninizdeki yönetici sizsiniz. ister kral ister köle olursunuz. bu tamamen size
kalmış bir şey, zihninizde ne olmayı arzuladığınıza bağlı.

"şeylerin size geliyor olması şeklinde düşünmeyin. şeylerin sizden geldiği şeklinde düşünün.
bu demektir ki o şey zaten hep sizin içinizdeydi." - edward art

dipnot: neville'in askerlik görevi için çağırılması 2. dünya savaşı zamanına denk gelir ve o
sıralar 30 küsur yaşındadır.*

dipnot 2: neville'ın öğretisine göre günah dediğimiz kavram, idealimizde kişi olmaktan
kaçmamız, yasayı uygulamamamız ve o içsel olarak olduğumuz kişi olmamamız.
sevgi ile yaşamayan kişi korkuya boyun eğer lafından destur alarak, insanlara nasıl sevgide yaşayacaklarını ve korkularına
boyun eğmeyecekleri gösteren kişi.

bölüm 3: sevgi ile yaşamayan, korkuya boyun eğer

dün gece, hayatımda kendimi en güvende ve en sevgi dolu şekilde hissettim. neşeden gülüyordum. korkuları silip atmanın
verdiği bir neşe hali. aslına bakarsanız hiçbir şey düşünmüyordum bile, sadece içim içime sığmadı. sadece gülüyordum. çok
rahat hissettim ve tüm yaptığım şu bahsettiğim meditasyonlardı. oldukça derinden bir sevgi hissediyorken, burada paylaşmak
istediğim bazı düşüncelerim bana göründü.

bizler korkuyu ele alacağız. eğer bir süredir bu meditasyonları yapıyorsanız ve bu işi doğru yapıyorsanız, korku seviyenizin
aşağı çekildiğini göreceksiniz. daha şimdiden söz konusu bu meditasyonlar olduğunda başarı hikayeleri elde etmeye başladım.
hatta bazı kişiler özelden bana ulaşıp birkaç kez bu meditasyonları yaptıktan sonra anksiyetelerinin neredeyse tamamen yok
olduğunu belirtti. yine de şunu belirteyim: zihninizin içerisinde istediğiniz şeyi yaptığınız taktirde tüm korkularınızı silebilirsiniz.

eğer düzenli olarak bu meditasyonları uygularsanız, zihninizde daha önceden varlığının farkında bile olmadığınız bir özgürlük
seviyesini açacaksınız. vücudunuz kendini serbest hissedecek, arzularınız söz konusu olduğunda tamamen farklı bir görüşü ele
alacaksınız. arzularnızdan ne kadar daha büyük olduğunuzu göreceksiniz. ve her şeyi aslında zihninizde yarattığınızı
göreceksiniz.

şimdi korkuyu ele almak istiyorum. william blake şöyle der:


"sevgi ile yaşamayan, korkuya boyun eğer."

bu kesinlikle doğru. bu meditasyonları yaptığınızda ve sevmediğiniz bir şeyi yaptığınızda, korkuya boyun eğiyorsunuz. ve
zihninizi sevdiğiniz şey ile doldurmadığınız müddetçe de, her ne kadar yavaş olursa olsun, korku en nihayetinde sizi ele
geçirecektir. eğer sevgiyi seçmezseniz, korkuya boyun eğmek zorundasınız. eminim, şimdiye değin bunu öğrenmişsinizdir.
korku söz konusu olduğunda, ne kadar sık bizi koruyacağını düşünürüz? ya da şimdiye değin korku bizi hiç koruyabildi mi? ne
zaman korku dolu olmak yeni bir güvenlik alanı haline geldi?

korkunun ilk manifestlenmesi vücutta gerçekleşir. vücut korkar, bağırsaklarımız gerilir ve kaslarımız gerginleşir. nefes alıp
vermek sığlaşır ve hayal kırıklıkları şekil almaya başlar. bu rahatsızlıklar zihne döner ve zihin de doğal olarak sevmediği bu
şeyleri düşünmeye başlar. korku ise suçluluğun, paranoyanın, rahatsızlık hissinin, kendine sabotaj düzenlemenin, öfke ve
benzeri duyguların meyvesini taşır. ama kök korkudur.

hedef, her bir korku dolu düşünceyi değiştirmek değil. bu korkuyu tartışmak ya da üzerine düşünmek de değil. fakat, tabi bunu
yapmak kendi içerisinde aslında zararsız olsa da yine de bu dönüp dolaşıp aynı yere gelmek demek. kalbin asıl sıkıntısını
öğrenmek için, korkuyu tamamen ortadan kaldırmalıyız.

korku dolu düşünceleri düşünüyor olmanın tek sebebi bile korku hissediyor olman. eğer korku hissetmiyor olsaydın, korku dolu
düşünceleri düşünmezdin bile.

peki bir kişi nasıl korkularını alt edebilir, bunların üstesinden gelebilir?

öncelikle, korkuların içimizde olduğunu idrak etmektir. dünyada bir yerlerde değil, içimizde. "yaratıcı benim meditasyonu"
yaptığında ve dış dünyayı ortadan kaldırdığında, içsel olarak bir güç hissini hissedeceksin. bu meditasyonu yaparken bazı korku
dolu düşüncelerin geldiğini hissedebilirsin, peki bu durumda ne yapacaksın? onlarla savaşacak mısın? korku hissini mantığa
oturtmaya mı çalışacaksın? güzel bir şeyler düşünmeye kendini mi zorlayacaksın? bu yanlış bir yaklaşım. eğer bunu yaparsan,
içsel olarak kim olduğunu halen anlamamışsındır. asla korku dolu düşünceler sebebiyle kendini suçlama. asla suçlama, sadece
içinde onları çözümle. istediğin şeyi çözümlemek için gücün var. ve bu gücü kendini suçlamakla boş yere harcama.

yaratıcı sensin. bu da demek oluyor ki korku dolu düşüncelerini yaratan da sensin. korku dolu düşünceler geldiğinde, onlar için
tam sorumluluk al! bu da demek oluyor ki sen her daim zihninde yarattığından daha büyüksün. korku dolu düşünce orada çünkü
orada olmasını sen yarattın. kendi başına hiçbir gücü yok. hepsi bir rüya. şu sözleri hisset, "kontrol bende, kontrol bende.
burada yaratıcı benim." neden korku hissetmiyor olmanı açıklığa kavuşturmak zorunda değilsin, neden sevgiyi seçtiğini de.
sadece hisset ve bu hissi yoğunlaştır. mantığa oturtmaya ihtiyacın yok, sadece hisse gel.

ikinci olarak, korku dolu düşünceyi kendi yaratışın olduğunu tam anlamıyla kabul edersen, kendine şu basit soruyu sor,
"düşünmekten hoşlandığım şey ne?" buradan, yaratıcı olarak, sevgiye yönelebilirsin. eğer müsaade edersen, sevgi içindeki en
kuvvetli şey. niçin? çünkü sevgi asla kişinin kendisini dönüştürmekte başarısızlığa uğratmaz. korku takılı bırakır, sevgi ise
dönüştürür.

bu niçin önemli?

bunu yapma sebebini hatırla. bizler realiteyi manipüle etmeye veya fiziksel dünya üzerinde bir değişim için bir şeyleri zorlamaya
çalışmıyoruz. bu doğal olarak zaten gerçekleşecek. niçin? çünkü kendi dünyan senin kendini yansıtır.

kişinin kendisini yansıttığından, o zaman mümkün olabilecek en iyi ve etkili şekilde nasıl kişinin kendisini dönüştürebiliriz? sevgi
aracılığıyla. zihnimize dönerek ve sevdiğimiz şeyi yaparak, sevdiğimiz şeye sahip olarak. bu temelde bizi değiştiren şeydir.

işte bu yeni özgürlük ve sevgi duygusundan, istediğiniz şeyi düşünmeyi oldukça kolay bulacaksınız. ve hatta korku hissetmeyi
zor bulacaksınız. bu rahatlık ve sevgi sizin doğal durumunuz olacak. insanlar size daha iyi bir şekilde davranmaya başlayacak.
ve hayatınızdaki irili ufaklı birçok şeyi imajine etmeye bile gerek kalmayacak çünkü kendi kendine hepsi olacak. aylar önce
istediğiniz şeyler dünyanızda görünmeye başlayacak. sizi derinden rahatsız eden şeyler, kelimenin tam anlamıyla sizin
üzerinizde etkisini kaybedecek. niçin? çünkü artık arzu etmiyorsunuz, artık korkmuyorsunuz. bütünlükte yaşıyorsunuz. sevgideki
tamamlanmışlıkta. içsel olarak sevdiğiniz şeyin içinde yaşıyorsunuz, ve bu sevgi dışsal olarak da kendisini açık ediyor.

tekrar söylemek gerekirse, bu meditasyonları yaptığınızda, korku dediğimiz direnci görürseniz, neville'ın şu sözlerini hatırlayın:

"tövbe etmek demek alabildiğine basit bir şekilde insanın zıttın doğasını yerine getirebilmesidir."

korkunun doğasının tam tersini gerçekleştirebilir misin? sevgiyi gerçekleştirebilir misin? istediğin şey bu değil mi?

şu korkunç zihin şemalarına -(ben de bir zamanlar böyleydim) "sats'leri(gece uykuya dalmadan evvelki yaptığın egzersizler)
yapmak zorundayım yoksa halim harap, bu kitabı okumalıyım ve bütün eylemleri yerine getirmeliyim, bu şeyi mükemmel bir
şekilde idrak etmeliyim, manifest etmedeki kayıp anahtarı bulmam lazım" - izin vermeyin. anlamıyor musun? sen kayıp
anahtarsın. kendin kayıp anahtar. zihninde istediğine sahip olarak ve bunu yaparak kendini değiştir. bir kez bunu yaptığında,
diğer şeylerin ne kadar saçma olduğunu göreceksin. "5.30'da kalkıp 10 km'yi nasıl koştum ve inek boku yerim çünkü vitaminleri
müthiş ve şu ve bu vs vs vs…" gibi saçmalıkları bir kenara bırakırsınız. bak şunu diyeyim, koşmakla ya da erken kalkmakla
alakalı aslında bir sıkıntı yok ve hatta bu tarz şeylere kişinin kendini adayıp yapabilmesini taktir bile ederim ama bu gerçekten
yapmak istediğin şey mi? yani gerçekten sabahın köründe koştuğunda istediğini elde edebilecek misin? ya da günde 5 kere sats
yaptığında istediğini elde edebilecek misin? fark etmiyor musun, istediğin şeyi sen kendine verirsen o şeyi elde edebilirsin?

"tanrı, insanın kendi kendine verdiği şeyi ona verir."

eğer bana inanmıyorsan, dene ve gör. eğer bu meditasyonlar hiçbir işe yaramayacak diye düşünüyorsan, dene ve gör. birazcık
bile olsa korkularını sildiğinde ne olduğunu gör.
bölüm 4: kişinin iç benliği yüceltilmelidir

eğer şu sıralar yazdıklarımı takip ediyorsanız, yaratıcı benim meditasyonu'nu yazdım. bu


meditasyonu başarıyla yapan insanlar zihinleri içindeki o direnci kafalarından sildiler. hatta
direnç dediğimiz o şeyi kendilerinin yarattığını fark ettiler. zihinleri içinde yaratıcının
kendileri olduğunu keşfettiler.

size zihninizden "dış dünya" dediğimiz şeyi silmeniz gerektiğini yazmıştım ve sanırım bu
konuyu biraz daha detaylı olarak anlatmam gerekiyor. umuyorum ki ne demek istediğimi bu
farklı görüş size gösterecek.

bütün her şey kendinizi zannettiğiniz şeyde bitiyor. kendinizi ne olarak tanımladığınızda.

bu meditasyonun gerçekten işe yarabilmesi için ve kendinizi tamamen özgür hissedebilmeniz


için, içinizdeki siz ile kendinizi tanımlamalısınız.

bu sebepten ötürü, meditasyon yaparken, gözlerini kapatın ve dış dünyayı kafanızdan silin.
her şey sadece bu karanlıktan ibaret. burası yaratılışın kutsal alanı. bu yer duymak istediğiniz
veyahut duymak istemediğiniz, görmek istediğiniz veyahut görmek istemediğiniz sözleri ve
görüntüleri çağıracağınız yerdir. bunların hepsini yapan sizsiniz.

şimdi, zihninizdeki sesi dinleyin, yani farkındalığınızı. lütfen şunu idrak edin: o ses sizsiniz.
hakiki siz o. benlik dediğimiz o.

neville, "dünyayı ardınızda olduğu gibi bırakın ve benliğinizi değiştirin. değiştirilecek tek şey
benliğinizdir," içinizdeki o benlikten, orada bulunan tek benlikten bahsediyor, bunu kast
ediyor. neden dünyayı ardınızda bırakasınız? çünkü o benliğinizin bir ifadesi. neden sadece
ama sadece benliğinizi değiştirin diyor neville? çünkü "benliğiniz yüceltilmeli", işte bu yasa.
acaba "benim imajinal eylemlerin sonuç getirecek mi?" diye düşünmek zorunda değilsiniz.
kim şüphe ediyor? benliğiniz! kim endişe duyuyor? benliğiniz! ne ifade ediliyor? benliğiniz!
sizler her daim benliğinizin ifade edileceğine, onun dış dünyaya yansıtılacağına
güvenebilirsiniz.

demek istediğim şey şu burada: imajine yapan o içinizdeki ses, sizsiniz. arzu duyan şey o.
yüceltilmesi gereken o. arzularının yerine getirilmesini isteyen o.

bu vücudunuzla ilişkilendirdiğiniz dış dünyayı bir kenara bırakın. tüm bunların hepsi o
benliğinizin birer ifadesi.

şimdi bir saniye durakla ve gözlerini kapat ve gözünün önündeki o karanlığa bak. akabinde
içsel sesine dikkat kesil. işte o ses şeyleri arzuluyor. acı çeken de o. esaretinden kurtulup
özgür olmaya çalışan da o. yüceltilmesi gereken işte o, hakiki benliğiniz. işte o benliğiniz
güzelliği görmeyi, iyi haberleri duymayı istiyor. işte o benliğiniz sevgi dolu bir yaşam sürmek
istiyor.

bu sebepten dolayı, zihninizde ona istediğini veriniz. ve bu inanılmaz derecede kolay.


dediklerimi gerçekten ciddiye alırsanız, hayatı nasıl yaşadığınızı ve gördüğünüzü
değiştireceksiniz. kendinizi içinizden tanımlayacaksınız ve her dileğinizi dışarıdan kendinize
vereceksiniz. imkansız olup olmamasının bir önemi yok, eğer "benliğiniz" istiyorsa, içsel
olarak ona onu sağlayın. o "benliğiniz" için kurallar yok. eğer suçluluğunuzun silinmesini
istiyorsa, zihninizde o suçluluğu silin. affedilmiş hissedin ve her şey tamamdır, çünkü
içinizdeki hakiki benliğiniz bunu arzuluyor. sahip olamayacağınızı söyleyen kurallar yok.
içsel dünyanın size istediğinizi verebilmesi en güzel şeydir. ben sizi(dışsal dünyadaki) ve
benliğinizi(içsel dünyadaki) ayrıştırmayı sevmiyorum çünkü onlar ayrı değiller, fakat ben
bunu sırf kafanız karışmasın, anlattıklarım açıklığa kavuşsun diye yapıyorum.

eğer kendinizi zihninizde utandırırsanız veyahut kendinize zarar verirseniz, kendinize


korkuyu zerk ederseniz, siz bunu hakiki siz olan "benliğinize" yapıyorsunuz ki bu da kendini
dışsal olarak ifade ediyor. toplum ne der diye endişe duyuyorsunuz, elalem kim bilir ne der
diye düşünüyorsunuz? kim endişe duyuyor? benliğiniz. hepsi sizsiniz. daha sonra kendinize
zarar verdiğinizde, korkuttuğunuzda ve istediğinizi elde ettiğinizde söyleyin kim zarar
görüyor ve korkuyor? vücudunuz mu? hayır, içinizdeki benlik, hakiki siz. o benliğiniz.
kendisi bütün bunları imajine ediyor. fakat o benlik artık o korkuyu hissetmek istemiyor, yeni
bir şeyi imajine etmeyi arzuluyor. kendinizi hakiki benliğiniz ile ve her şeyin mümkün olduğu
o iç dünyanızla tanımlamak varken, sizler kendinizi dış dünyayla ve dış dünyadaki siz ile
tanımlıyorsunuz ve ardından takılı kalıyorsunuz, ilerleyemiyorsunuz. işte o zaman
"benliğiniz" irrite oluyor, rahatsız hissediyor ve korkuyor. korkuyu vücudunuzda, irrite
edilişinizde ve pişmanlığınızda hissediyorsunuz ta ki içsel olarak kendinizi tamamlayana
kadar.

o korkuttuğunuz, utandırdığınız benliğiniz kendisini ifade etmeye başlıyor dış dünyada. eğer
değiştirmeyi istiyorsanız, korku dolu, utanç veren, irrite içeren dünyayı olduğu gibi öyle
bırakın. neville ne diyorsa, tam olarak onu yapın. kendinizi tamamen hakiki benliğinizle, içsel
olarak şeyleri arzulayan o benliğinizle bağdaştırın, kendinizi o olarak tanımlayın. ve akabinde
tüm hayallerinizi en sonuna kadar yerine getirin.

aslında bizler zaten bunu yapıyoruz ama benliğimize zarar verecek şekillerde yapıyoruz.
bizler bunu ya da şunu yemeye çalışarak ya da şunu veya bunu okuyarak benliğimizi
kurtarmaya çalışıyoruz, ama "benlik" dışsal öğeler ve araçlarla kurtarılamaz. benlik her daim
tamamlanmayı ister.
bu sebepten ötürü, kendinizi bu dünyayla değil ama içinizdeki dünyayla, benliğinizin hakiki
olarak arzuladığı şeylerle tanımlayın, onunla bağdaştırın.
bölüm 5: imajinasyon eğlencelidir

söz konusu düşünceler ve duygular olduğunda keşfettiğim temel bir hakikat şu:

düşünceler duygularınızdan gelir.

bunun ne demek olduğunu anlıyor musunuz? gerçekten, bunun her şeyi nasıl değiştirdiğini görüyor musunuz?

bu demek oluyor ki, bütün o korku dolu düşünceler, bütün o ya kötü bir şey olursa düşünceleri, bütün o ya peki hiç olmazsa
düşünceleri… her birisi, duygudan geliyor. eğer kendinize karşı gerçekten dürüstseniz, zihninizin tarafsız ve eleştirel bir
muayenesini yapın ve kendinize şunları sorun: "bu düşünceler nereden geliyor? bir diğer deyişle, "bu düşünceleri kim üretiyor?"

size korkuyu hissettiren o düşünce geldiğinde, eğer dikkat kesilirseniz ve gerçekten ama gerçekten çok dikkatli bir şekilde bakıp,
bu işlemi yavaşlatırsanız, fark edeceksiniz ki ilk ortaya çıkan düşünce değildi. ilk ortaya çıkan aslında sizin duygunuzdu. bunu
fark etmek oldukça zordur ama eğer dikkat ederseniz, bunu göreceksiniz.

peki bütün bunlar ne demek ve bu neden bu kadar önemli?

bu oldukça hayati bir öneme sahip çünkü eğer duygu düşüncenin oluşum sebebiyse, bu o zaman demektir ki düşüncenin kendi
kendine hiçbir gücü yoktur. bu demektir ki düşüncenin kendi kendine hiçbir doğruluğu yoktur. bu demektir ki düşünce aslında
yaratılır. ve bu demektir ki eğer hislerinizi/duygularınızı değiştirirseniz, ihtiyacınız olan olaylar silsilesi için bütün o düşünceler
zaten hali hazırda sizin için ortaya konulmuştur. bu demektir ki acaba doğru düşüncelere sahip miyim değil miyim diye
düşünmek zorunda değilsiniz veya zihninizde doğru şeyleri söyleyip söylemediğinizi endişe etmek zorunda değilsiniz. artık
kusursuz şekilde düşünmeye çalışmak zorunda değilsiniz.

çokça kez korku dolu ve şüphe içeren düşüncelerim oldu ve kendime o zaman şunu sorardım, "bunun altında yatan inanışım
ne? bu düşüncelere sahip olmayı bırakmak için hangi inanışımı değiştirmem lazım?" işte o zaman "güvendeyim" demek gibi bir
şey bulurdum. tüm gün boyunca bunu zihnimde tekrarlar ve "inanışımı değiştirmeye çalışırdım". ama inanış dediğimiz şey de
aslında bir his/duygu. gerçek diye hissediyorum. o pozisyondan, bu düşüncelerin doğasını düşünürsünüz.

inanış kelimesini hissetmeye diye değiştirin. ve sadece şu koşullarda düşünün: yaratmak, hissetmek ve düşünmek. istediğiniz
hissi yaratırsınız ve o noktadan düşünceler gelmeye başlar. işte bu bir koşuldur. inanışların bilinçaltınızda engeller olduğunua ve
değiştirilmesi zor olduğuna dair fikirlerinizi bırakın. direncinizi kırmanız gerektiğine ve diğer bu tarz inanışlarınızı dair her şeyi
bırakın. kendi zihninizde kendinizi özgür kılmak için işleri çok fazla karmaşıklaştırıyorsunuz. bu sizin zihniniz ve ne istiyorsanız
onu hissedebilir ve yapabilirsiniz. bu engelleri ve onları kaldırmanın zorluğunu bile siz yaratıyorsunuz.

şimdi inanış kelimesini hissetmeye diye değiştirin çünkü inanış kelimesi değiştirilmesi çok zor bir şeymiş gibi kulağa geliyor. ama
bir kez, inanış dediğimiz şeyin bir duygudan ibaret olduğunu anladığınızda(tıpkı arzu etmek de sadece bir duygu olduğundan),
duygunuzu değiştirme fikri tamamen başarılabilir bir fikir gibi gelecek. çünkü en nihayetinde, tüm değiştirilmesi gereken zaten o
ve o noktadan, duyguların doğasına uygun olarak düşünceleri düşünürsünüz. doğru olduğuna inandığınız şey benliğinizdir. ve
benlik dışında değiştirilmesi gereken hiçbir şey yoktur. ve hissetmek her şeydir.

korku dolu hisler korku dolu düşünceleri doğurur. eğer hissinizi değiştirirseniz, göreceksiniz ki korku dolu düşüncelerinizde hiçbir
hakikat yokmuş. korkuyu hissedersiniz ve sonra düşünceler size gerçek gibi hissettirmeye başlar. ardından acaba bu hayatımda
zuhur edecek mi vs diye endişelenmeye başlarsınız. sonra, bu şeyin altında yatan inanışınızı bulursunuz ve gelişigüzel bir
inanışınızı size mantıklı gelirse seçersiniz. belki çocukluk ya da ergenlik yıllarınızdan hatrınızda kalan şeyleri düşünürsünüz.
eski inanışınızı bu yeni inanışla değiştirirsiniz, ardından tekrar edersiniz, "evimde güvendeyim". bunu kendinize inandırana
kadar tekrar edersiniz. belki bu gece biraz olsun rahatlamış hissedersiniz ama yarın o şey yine olur. döngü böyle devam eder.

işte bu çok uzun zamandır benim yaptığım bir şeydi ama size şunu diyeyim, "bu oldukça korkunç bir şey. bu gerçekten işe
yaramaz ve kendinizi değiştirmek için etkisiz bir yol. stres dolu ve benliğinizi anlamaktan aciz.

bu şey için çok çok daha fazla iyi bir yaklaşım ise şu: yatakta uzanıyorsunuz, hırsız düşüncesi geliyor, korku salınıyor, düşünce
gerçek gibi geliyor. onu orada durdurun. kendinize şunu sorun, "niye bunu yaratıyorum?" yanıt, "çünkü korku hissediyorum". ben
korkuyu hissediyorum ve bu noktadan hırsızları düşünmeye başlıyorum. ve hırsızlar tarafından soyulma fikrinde aslında hiçbir
hakikat yok, bu düşünce, duygularım tarafından oluşturuluyor. eğer duygumu değiştirecek olsam, bütün bu düşünceler uçar
giderdi ve tıpkı hırsız düşüncesi doğal bir şekilde oluştuğu gibi, bu yeni duygumdan düşünmeye doğal bir şekilde başlardım.
yani ortada, altta yatan bir güvende olmama hissi var. işte tüm bu "güvende olmama inanışını" kafanızdan çıkartın. neyi
değiştirmeyi görmenize, bunun sadece bir his olduğunu anlamak yardımcı olacaktır.

şunu idrak edin ki hepsi zihninizin içinde oluyor. zihninizin içinde güvende hissedebileceğinizi fark edin. kendinize şu hakikati
hatırlatın, "ben burada güvende hissedebilirim. burada tamamen güvendeyim." bu bir his. onu hissetmeye başlayın. sadece
hissedin, sorgulamayın veya mantığa oturtmayın ya da düşünmeyin, sadece hissedin.

neden peki sadece hissedeyim?

çünkü şu sebepten: unutmayın ki bizler duygularımızdan düşünürüz, o koşulda olup olmadığımızı bu şekilde biliriz. sadece
hissedin, hissedin, hissedin. kendinizi tamamen hissetmeye verin(çünkü hissetmek işin sonu zaten) işte o zaman doğal olarak o
pozisyondan düşünmeye başlayacaksınız. kendi payınıza bir iş yok.

kendinizi yaratıcıya geri getirin. kendinizi düşüncelerle bağdaştırmayı bırakın ve idrak edin ki düşünceler, hislerinizden geliyor.
buradan, alabildiğine basit bir şekilde istediğinizi hissetmek için hislerinizi değiştirmeye gelebilirsiniz.

ne yapmanız veya hissetmeniz gerektiğine dair yanıt her daim "isteklerinizdedir". hislerinizi gerçekten değiştirmek için, derinden
derine hissetmeyi istediğiniz bir his olmalı bu.

bunu yine vurgulamam lazım. eğer samimi bir şekilde her daim hissetmeyi istediğiniz şeyi hissederseniz, doğal olarak o
pozisyondan düşünürsünüz. bu bir koşuldur. bu sonda yaşamaktır. bu tüm hislerdir. bu yarı yarıya istediğiniz bir şey değildir ki
bu sizi asla değiştirmez. belki az biraz değiştirecektir ama siz asla bunun için kendinizi o şeye adamayacaksınızdır. bu şey, sizin
özlem duyduğunuz bir his olmak zorunda.

kendimden bir örnek vereyim:

kafamın içinde, olumsuz bir şekilde, kendim hakkında oldukça eleştirel birisiydim. sağlıksız bir şekilde. zihnimin içinde kendime
lakaplar takar, kötü yakıştırmalarda bulunur ve kendimi alaşağı ederdim. yapabileceğim ya da yaptığım şeylerden dolayı
kendimi sürekli olarak suçlu hissederdim. ve bunu düzeltmenin imkansız olduğunu düşünürdüm çünkü çokça kez çabalamıştım
ama hiçbir şey beni değiştirememişti. ya da değiştirebilmişse de bu sadece birkaç hafta sürmüş ve yeniden kötü hissettiğim,
kendime kötü yakıştırmalarda bulunduğum halime geri dönerdim. doğal olarak, cezamın yolda olduğunu düşünür ve duygularımı
değiştirmek için bu düşüncelerimi değiştirmeye çabalardım. saatlerce çıkış yolumu mantığa oturtmaya çalışırdım ama
karşılığında kendimi yeni bir mağarada bulurdum. içten içe hep bir gerginlik hissine sahiptim. kendime yapabileceğim en iyi
şekilde rahatlatmaya çalışırdım ama dediğim gibi, o rahatlığını anca birkaç hafta hadi bilemediniz en iyi bir iki ay sürdürebilirdim.
o rahatlamayı isterdim ama yaptığım hiçbir şey işe yaramazdı. sats'ları yapar, kafamdaki sahneyi tekrar tekrar oynatırdım. tüm
gün boyunca zihinsel perhizimi yapardım. iş bu tarz şeyleri yapmaya gelince, siz söyleyin, ben hepsini denemişimdir.

ama zamanla şunu fark ettim ki ben kafamdaki ajan smith'lere saldırıyordum, asıl sebeplere değil. hakikat şudur ki zihninizde
istediğinizi düşünebilirsiniz. ama en önemlisi, zihninizde her şeyi hissedebilirsiniz. hakikatten istediğiniz her ne ise onu
hissedebilirsiniz. bakın alabildiğine basit isteklerden bahsetmiyorum. tıpkı "seviliyorum" gibi. bu da iyi ama bundan biraz daha
fazlasını istemez miydin? neville der ki "bana ne istemediğini söyleme, ne istediğini söyle." ne istiyorsunuz? az birazcık sevgi mi
yoksa bütün bu varoluş içerisinde en çok sevilen kişi olmayı mı? zihninizdeki herkesin sizinle neşe dolu vakit geçirdiğini ve
hayatınızda size yardımcı olmaya can attığını mı? ve bu kadar sevgi için hiçbir şey yapmak zorunda olmadığınızı mı? neden
bunu hissetmeyesiniz? çünkü ne yüzünden? bunu hissetmekten mi korkuyorsunuz? eğer bunu hissedemiyorsanız, kendinizi bu
deneyimden reddetmiş oluyorsunuz, bu sebepten ötürü de dünya sizi reddettiğinde gelip şikayet etmeyin… kendinizi zihninizde
tamamen özgür kılın. olacak mı ya da ne olacak diye umursamayı bırakın, realite sizin zihniniz. ve benliğinizi yansıtır.

şimdi hissetmek istediğimi, her daim hissetmek istediğimi hissettiğimde, kendimi eleştirmekte zorlanırım. ne zaman eski bir
düşünce çıkagelse, herhangi bir şey hissetmem ve korkmam bile. bana artık gerçekçi görünmez. işte bu sebepten ötürü
korkunun bir yanılsama olduğunu bilirim. her daim de böyleydi. artık ciddi ciddi oturup da kendimle konuşamam, özellikle kral
meditasyonu'ndan sonra. zihnimde kendimi kral yaparım ve bu sebepten ötürü kendimle konuşmaya vaktim olmaz. benliğimin
yansımasını görmekten de hoşlanırım. insanlar beni tamamen farklı bir şekilde görmeye başlar, çünkü ben kendimi tamamen
farklı bir şekilde görürüm. kendimi nasıl görmek istersem öyle görürüm çünkü bunu yapabilirim, tıpkı sizin de yapabileceğiniz
gibi.

ve bu da oldukça eğlenceli olmalı. geçen gün yakın bir arkadaşımla konuşuyordum ve bu konuya gülüyorduk. arkadaşım şöyle
sordu, "peki dinlemeyi istemediğin birisiyle konuşurken ne yapıyorsun?" şöyle cevap verdim, "ne istersem onu imajine
ediyorum." hakikat şu ki, bazen sinirim bozuluyor, ki bu oldukça insani bir şey, ama benim zihnim var. o da şöyle dedi, "yani
sadece bir şeyler diyorlar ve sen de onları şöyle derken mi duyuyorsun, "mükemmelsin! en iyi sensin!" ve ben de şöyle karşılık
verdim, "eğer duymayı istediğim şey bu ise, evet." haha.

her şey benim zihnimdeki isteklerimde bitiyor. onların hepsini yerine getirmeyi, tamamlamayı istiyorum. hedefim bu. arzu hali
içerisinde hayatı yaşamaktan nefret ediyorum. çok uzun yazdım bugün ama sözlerime kulak verin:

istediğiniz her şeyi hissedin ve düşünceler size gelecek. bakın bu cidden eğlenceli.

eğer istediklerinizi imajine eder ve hissederseniz, bu oldukça eğlencelidir. elde etmeye çalışmak ya da manifest etmeye
çabalamak ya da dünyaya bakıp ektiğim bu şey filizleniyor mu diye kontrol etmek eğlenceli değil. gelişim, istediğini elde etmek,
istediğini deneyimlemek tamamen içselliğinde.

"oturup kan ter içinde arzularının detayına girip de kendini bu kadar kasmak zorunda değilsin. sokaktan aşağı yürürken dahi
imajine edebilirsin… alabildiğine basit bir varsayım bile kolaydır ve eğlencelerle dolu olabilir." - neville goddard

the feeling is the secret kitabından alıntıdır.


bölüm 6: bal

bu yazı sevenleri olduğundan bol bol mecazi öğeler içerecek.

"bunu istemiyorum ama yapmalıyım çünkü…"

"bunu bu şekilde yapmalıyım yoksa cezasını çekerim."

"bunu yapmak zorundayım yoksa bu iş olmayacak." gibi gibi…

yapmalı mıyım? yapmak zorundayım! yapmam lazım!

işte bunlar zihnimizde yarattığımız kurallar. peki bunu niye yaparız? dünyayı kontrol etmeye çalıştığımız gibi basit bir nedenden
ötürü bunu yaparız. fiziksel eylemlerimizle dünyayı kontrol etmeyi deneriz. ve "yapmamız" gereken şeyleri yapmadığımız anda
kendimize anskiyete, suçluluk ve utanç getiririz.

internete gir, sayamayacağım kadar çok video göreceksin. hepsi ne yapmalısın ya da ne yapmak zorundasın hatta en kötüsü ne
yapman şart der. peki ya yapmazsan ne olur? o zaman türlü lakaplara maruz kalırsın. başarısız, değersiz, yeteri kadar
denemeyen gibi.

bu diyeceğime kulak verin: tüm bu kuralları kafanızdan silin.

nasıl mı? zihninizde yapmak istediklerinizi hissederek ve yaparak! sadece hisse ve düşünceye gidin. bunu yaparsanız,
başardınız. zihninizde kendinizi özgür kılma yolundasınız. bu tüm kuralları ortadan kaldıran şeydir. ve bu şey, şu iyi bu kötüyü
siler, bu en iyisi şu en kötüsünü siler. eğer bir kural ki aslında bir histir bu çıkagelip sizi durdurursa, kendinize şunu sorun, "bu
kurala uymak istiyor muyum? hayır? o zaman uymayın. bu zaten sizin zihniniz. ilk etapta kuralı da zaten siz yarattınız.

zihninizde bu kuralları yarattığınızda, iyinin ve kötünün ağacından yiyorsunuz. bu ağaçtan yiyenlere ne olur? ölürler. uykuya
dalarlar. onlar dünyayı dışlarında sanırlar ve onu kontrol etmek için türlü kurallar yaratırlar. hayat onlara göre gelişigüzeldir,
kontrol edilmesi gereken vahşi bir varlıktır.

göreceğiniz üzere bu kurallar hayal kırıklıklarına, irritasyonlara, suçluluğa ve düşük kişisel konsepte sebebiyet verir. sizi
zincirlere hapseder. kaçmaya çalıştığınızda ama yine de bu kurallara tutunduğunuzda, zihninizdeki yılanı yaratırsınız. bir
tanesini öldürebilirsiniz ama sonra iki tanesi daha çıkar. dövüşmeye devam edersiniz ama tüm bu hayal kırıklıkları durmadan
büyür. sizler yılanı yaratırsınız. (adem'le havva'nın cennetteki yılan hikayesine atıfta bulunuyor)

william blake şöyle der, "arzulayan ama eyleme dökmeyen, hastalık yaratır."

daha ne kadar doğru olabilirsin? eğer eyleme dökmezsen, sen bir eylem adamı değil, hastalık yaratan birisi olursun. rahatsız
birisi. işler bunlar kutsal kitaptaki hastalıklardır. eyleme döken adam kusursuz özgürlük yasasına yönünü döner. bu yasa sizi
özgürleştirir. ve sizler hayat ağacı'ndan yerseniz, eyleme girişirsiniz.

william blake kutsal kitaptaki bölümlerden çok da farklı bir şey söylemiyor:

ertelenen umut kalbi hasta eder fakat yerine getirilen bir arzu ise hayat ağacının ta kendisidir.

yani hayat ağacı'ndan yediğinizde, içsel olarak arzularınızı yerine getiriyorsunuz. bunun sonucu olarak da kalbinizi
iyileştiriyorsunuz.

eğer zihninizde istediklerinizi yaparsanız, dünyada "yapmalıyım, yapmak zorundayım" dediğiniz şeyleri zaten yaparsınız.

farkına varmadan insanlar hayatınıza girer. bilmediğiniz fırsatlar birden bire size görünür olur. dünya bir iskambil destesidir ve
size günlük bir el dağıtılır. fakat zihninizle kartları tekrardan karabilir ve istediğiniz kartları seçebilirsiniz.

biraz olsun deneyin bunu. eğer dilerseniz tanrının sözünün bir tadına bakın. sözün tadına bakın ve ne kadar tatlı olduğunu
görün.

"sözlerin damağıma ne kadar tatlı gelir! evet, baldan bile tatlıdır. - psalm 119:103

umulur ki zihninizde konuştuğunuz sözler baldan daha tatlı olsun.

biliyorum bozuk plak gibi hep aynı şeyleri diyorum fakat bu önemli. bazen bu tekrar tekrar farklı şekillerde söylenmeli ki
kafanızda bir yerlere otursun. bir kere oturduğunda, içsel olarak bir değişim hissedeceksiniz. oradan devam edin. o değişimi
yoğunlaştırın. o değişim size güç ve özgürlük getirecek çünkü o zihninizi orada istediğinizi yapmaya ve hissetmeye açan bir
katalizör.

yılanlar, ağaçlar, meyveler, hastalıklar, iskambil kağıtları ve bal. umarım burada demeye çalıştığım şeyi birilerinin hissetmesine
ve görmesine yardımcı olur bu mecazi yaklaşımım.

"zihnimde istediğime sahip olabilir ve hissedebilirim" ile başlayın. bir kere içinizdeki o temel hissi bu yaptığınızda, doğal olarak o
pozisyondan düşünmeye başlayacaksınız.
bölüm 7: sana deli olduğunu söylemeyeceğim

bu bölüm favorim. korku olmaksızın nasıl zihnimizde istediğimiz her şeyi yapmalıyız konusuna değineceğim. istediklerimizi
yapmamızın nasıl oldukça basit ve bizi özgürleştirdiğini anlatacağım. şunu belirtmeliyim ki zihnimdeki istediklerimi ve
hissettiklerimi yaptığımdan beri, hayatımda hiç bu kadar normal ve mutlu hissetmemiştim. gerçekten diyorum bunu. içimde ne
zaman bir arzu belirse, onu tamamlıyorum. soru sormuyorum. ne olduğunu umursamıyorum, ister büyük ister küçük olsun.
acaba işe yarayacak mı ya da mümkün mü değil mi diye merak etmiyorum, kendimi buna koşullandırmıyorum. sadece bunu
yapıyorum. işte bu normal gelmeye başlıyor ki dürüst olmak gerekirse normal hissediyorum. tüm kurallara katlanmaya
çabaladığımda, işte o zaman kendimi deli gibi hissediyordum. neville şunu açıkça söylüyor, eksikliği biz yaratırız ve arzumuzu
koşullandırmadan içsel olarak yükselmeyi de:

şunu fark et, sen kendini bu müsrifliğin ve eksikliğin olduğu koşula getirdin ve içinde daha farklı bir seviyeye kendini yükseltme
kararı aldın.

çoğumuzun arzularımızı gerçekleştirme söz konusu olduğunda başarısız olmasının sebebi sürekli olarak onları
koşullandırmamızdır. arzunuzu koşullandırmayın. sadece size geldiği gibi kabul edin. - neville

eğer bir süredir takip ediyorsanız, içsel olarak ne istediğimizi nasıl benliğimizi değiştirerek, metaforlarla anlattım, neville'dan bir
örnekle bu konuya odaklanacağız. bu benim için neville'ın hikayeleri arasındaki favorimdir. abdullah ona deli demiştir. bu hikaye
bende ilk başta çok fazla karşılık bulmuştur çünkü ben de tıpkı neville gibiydim. iyi hissedeyim diye kuralları takip etmeyi
istiyordum. alkol yok, cinsel ilişki yok, ot içmek yok. sadece incil'i okumak ve kilise için ne gerekiyorsa onu yapmak. derinlerde
bir yerde tanrıyı memnun etmek istiyordum.

ama şimdi bu hikayedeki iki karakteri de anlıyorum. ilk okuduğumda neville'ı anlıyordum ama şimdi biraz da olsa abdullah'ı
anlıyorum. şimdi ise, belirtmeliyim ki, abdullah'ı tamamen anlamaya yakınım. tüm bu kurallar kaideler bana şimdi oldukça saçma
geliyor. içsel olarak istediklerimi yaptıktan sonra bütün hissettiklerim bu yönde. hepsi aptalca ama aynı zamanda bunları aptalca
diye düşünmek de normal geliyor. bir noktada yaşamak için gerekli yolun bu tarz kuralları takip etmek olduğunu düşünmüş
olsam bile…

eğer zihninizi realite olarak görür ve arzularınızı içsel olarak yerine getirirseniz, tüm bu kuralların ne kadar saçma olduğunu
göreceksiniz. örneğin, suçluluğumun silinmesini istiyordum. artık suçlu hissetmek istemiyordum çünkü bu histen kendim için
türlü cezalandırmalar yaratıyordum. ve bu cezalandırmalar her daim karşıma çıkıyordu çünkü dünya benliğimi yansıtıyordu.
kendi zihnimin içerisinde istediğimi hissedebilirim ve yapabilirim diye hissetmeye başladığımda, suçluluk duygusunu hissetmek
istemediğime karar verdim. bunu istemiyorum ve bu, bu duyguyu durdurmak ve istediğimi kendime vermem için yeterliydi.
böylece durdurdum. iş aslında bu kadar basitti. içimden silmek için yıllarımı harcayabilirdim ama asla başaramazdım. şimdi
görüyorum ki içimdeki suçluluğu da ben yaratıyorum. kendim dışımda kimse bu korkuyu bende yaratmıyordu. artık olmamasını
istedim ve ne istiyorsam ona sahip olduğumu hissetmeye başladım. suçluluk yerine huzura sahip olma özgürlüğüme müsaade
ettim. ne istediysem onu hissetme özgürlüğüne müsaade ettim. kurallara uymayı bıraktım, "müteşekkir olmalısın"," kusursuz bir
şekilde tam o hislerde uykuya dalmalısın","şu düşünceler yerine bu düşünceleri düşündüğüne emin olmalısın".

bakın size şunu diyeyim, en muhteşem kişisel konseptler, en muhteşem hisler, en muhteşem düşünceler sahip olmayı
istediklerinizdir.

favori hikayeme geçelim:

"bugün neyi neden yaptığımı size anlatayım. yıl 1933 ve new york'taydım, eski arkadaşım abdullah ki beş yıl boyunca kendisiyle
ibranice çalıştığım kişi, benim bütün batıl inançlarımı silip süpürmeye başlamıştı. onun yanına gittiğimde, batıl inançlarla
doluydum. et yemezdim, balık yemezdim, tavuk yemezdim, yaşayan hiçbir canlıyı yemezdim. içki içmez, sigara tüttürmez ve
dinibütün bir hayat yaşamak için muhteşem ötesi efor sarf ederdim."

işte neville burada ilk etapta neden imajine ettiğini söylüyor. niçin yaptığını. bunları yapmak bana normal gelse de, diğerlerine
delice görünüyordu. ama umurumda değildi. bu sadece bir yansımaydı. dediğiniz şeylerden ötürü kimsenin sizi
utandıramayacağını hissedin.

neville uymak zorunda olduğu tüm bu kurallara sahipti yoksa kötü bir şeyler olacaktı. bu sebepten ötürü "iyi" olmaya çalışıyordu.
bir noktada, çoğu insan aslında onun bu eforunu alkışlardı. ahlaklı, dürüst ve kendini adadığı bir yaşantısı vardı. dünyaya göre,
içki ve sigara içmediğinden oldukça sağlıklı olarak bile görünüyor olmuş olabilirdi.

birçok insan, ben de dahil olmak üzere, aslında şimdi o kadar da kişi olmasa da, artık hiçbir kuralın olmaması özgürlüğünü
verme düşüncesine korkardı.dünyayı işaret eder ve şöyle düşünebiliriz, "insanlar ne istiyorsa onu yiyip içemez! sürekli orada
burada birileriyle yatıp kalkamazsın! sigara içmek sağlığa zararlıdır, yapmamamız gerekir!" ama şunu unutmayın, değiştirilecek
tek şey kişinin benliğidir! bu diğer insanlar hakkında değil, bu sizin hakkınızda. sizin tek endişeniz, "şu an zihnimde istediklerimi
hissediyor ve yapıyor muyum?" olmalı. doğal olarak sizi yansıtan insanlarla çevrili olarak kendinizi bulacaksınız.

"abdullah bana şöyle dedi, "sana delisin demeyeceğim neville ama hakikaten öylesin. tüm bunların hepsi birer saçmalık." ama
tüm bunların saçmalık olduğuna inanamazdım.

neville bu şeylerin aptalca olduğunu fark edemezdi. iyi olmak için tüm bu kuralları takip ediyordu. peki burada altta yatan his ne?
o kendisini kötü ya da yanlış olarak hissediyordu. bu sebepten ötürü de bu yanlışlığını düzeltmek için kurallar yaratıyordu ve bu
kuralları takip ederse eğer, o zaman kendisini "iyi" olarak adlandırıyordu. o "iyi" olabilmenin yolunu arıyordu. hepimiz bu
yollardan geçmişizdir. neville bu koşula, "vaftiz edilmiş john" der. ve der ki dünyadaki bütün dinler vaftiz edilmiş john
koşulundadır. işte bu kuralların olduğu bir zihin şemasıdır.

neville bir keresinde şöyle dedi, "sonsuz sevgi olarak kendimizi bilmeyi öğrenmeliyiz, kötüden çok iyi olarak. bu olmak zorunda
olduğumuz bir şeyden ziyade, zaten olduğumuz şeyin farkına varmamızdır."

bunu sırf sonsuz sevgi için uygulamayın, her şey için bir deneyin! peki neville'ı ne değiştirdi? o bir şey gördü ve değişti.

abdullah ona deli dedi ve öyleydi de. her ne kadar dünya neville'ı planlı programlı bir yaşam sürüyor olarak görse de, abdullah
onu deli olarak görüyordu. niçin? çünkü kendinizi zihninizde özgür kıldığınızda, tüm bu kurallar düpedüz saçmalıktır! bir içeceği
içip içmemek sizi herhangi bir şeye değer ya değmez diye kılmaz! bu mantıklı değil. yapmak istiyorsanız yapın, yapmak
istemiyorsanız yapmayın. ama bu endişeler delice. kendinize suçluluk atfetmek delilikten başka bir şey değil. kendinizi
cezalandırmazsanız, kimse sizi cezalandıramaz.

"diğerleri, bizler kendimizi aşağıladığımız müddetçe bizleri aşağılayacaktır. o yüzden şöyle derler, ne mutlu o adama ki izin
vermediğinden kendisini kınamaz. keza hayatta kınanacak bir şey yoktur. her şey ifadeye bürünür. hayat kendinize zengin mi
diyorsunuz fakir mi umursamaz ya da güçlü ya da güçsüz. kendini hakiki olarak ne diye tanımlarsan hayat sizi dışsal olarak
onunla müfakatlandıracaktır. doğru ya da yanlışın ölçütü sadece kişinin kendisine aittir. hayata göre doğru ya da yanlış yoktur." -
neville

abdullah'ın bana şöyle dediğini hatırlıyorum, "bu yasayı kanıtladıktan sonra normal hissedeceksin neville. o mezarlıktan
çıkacaksın ve kutsal olduğunu zannettiğin o ölü geçmişten kurtulacaksın. çünkü tüm bu yaptıkların biliyorsun, iyi olman, neville,
hepsi bir hiç uğruna".

bu kelimeler oldukça yoğun hissettiriyor. düşünsenize tüm hayatınızı iyi olma uğrunda sarf ediyorsunuz ve birisi gelip size diyor
ki sen bir delisin ve bir hiç uğruna iyi olmaya çalışıyorsun. abdullah gerçekten saygı bir kenara cidden bunun aptalca olduğunu
düşünüyordu. eğer tüm bu kurallara göre yaşıyorsanız, abdullah size bir mezarda yaşadığınızı söylerdi.

fakat ilgi çekici olarak söylediği şey şu,"yasayı kanıtladıktan sonra yeniden normal olacaksın." normal. bu bir his. yani abdullah'a
göre, zihninizdeki istediklerinizi kendinize vermek normal. kendinize istediklerinizi vermemek anormal. bu muhteşem değil mi?
sizler her zaman benliğinizi yansıtacak ve yasayı kendinize kantılayacaksınız. yasayı kanıtlamak için, ilk etapta kendinizi
herhangi bir şeye şartlandırmadan istediğinizi kendinize vermek zorundasınız yok eğer şartlandırırsanız bu fiziksel bir tepkiye
sebep olur. ve siz buna sebebiyet verdiğinize inanmazsınız. ama abdullah'a göre, sebep olduğunuzu bilmek sizi normal yapan
şey. eğer gerçekten bu yasayı kanıtlamak istiyorsanız, radikal bir biçimde benliğinizi değiştirmeye başlayın. ne olmayı
istediğinizi hissederek tamamen kendinizi farklı görün.

yıl 1933 idi ve ben işsizdim. 75. cadde dediğimiz yerde bir göz oda dışında da gidecek hiçbir yerim yoktu. doğruca eski
arkadaşım abdullah'ın yanına gittim ve ona dedim ki, "ab, çok tuhaf bir his içimi kaplıyor. 12 yıldır ilk kez barbados'a gitmek
istiyorum."

"eğer gitmek istiyorsan neville, zaten gitmişsindir," diye yanıtladı abdullah.

"eğer gitmek istiyorsan, gitmişsindir." işte arzu var ve şartlandırma olmadan onu sonuna dek tamamlıyorsunuz. hepsi zihnin
içinde tamamlanıyor. sona gidiyorsunuz, gitmek zorunda olduğunuzdan değil, istediğiniz bu olduğundan! kendinizi orada sonda
visualize ediyorsunuz, bunu yapmak zorunda olduğunuzdan değil, bu istediğiniz şey olduğundan!

his veya arzu size tıpkı neville'a geldiği gibi geldiğinde, abdullah ne diyorsa onu yapın, çünkü bu yapmayı istediğiniz şey.

"hadi diyelim isteklerim 6 aydan 1 yıla kadar bir sürede maddi cisme bürünemeyecek, onları imajine etmek için beklemeli
miyim?"

neville'ın yanıtı? his ya da arzu size geldiğinde, tamamıyla onları kabul etmenin zamanı gelmiştir. beklemeyin, ertelemeyin.
tamamen kabullenin. çünkü bu hakikatten istediğiniz şey!
bölüm 8: his ve benlik

bu seri içerisinde hep bir soru çıkageliyor, "nasıl hissedebilirim?" veyahut "nasıl bir histen bahsediyorsun" gibi.

umuyorum ki bunu sizin için yanıtlayabileceğim.


şimdi kendimize karşı dürüst olalım. bu yasayı ilk keşfettiğinizde kendinizi kumsalda gib bir yerde imajine ediyordunuz. veya
buna benzer bir yerde. neville'ı ilk okuduğum zamanı hatırlıyorum… satanist sanmıştım. ama daha sonrasında incil'den alıntılar
yaptığını duyunca, ilgimi çekmişti. onun incil'i yorumlamasını okudum ve yasayla ilgilenmedim bile. ama sonra yasa da ilgimi
çekmeye başladı ve kendimi hawaii'deyim diye imajine etmeye başladım. veya buna benzer şekillerde.

dürüst olmak gerekirse, hawaii'ye hiç gitmek istememiştim. tatile çıkma konusu pek de umurumda olmaz. aslına bakarsanız çok
fazla şey umurumda dahi değil. ben daha çok giyim kuşamdan, kitaplardan hoşlanırım ve bu sebepten dolayı da istediğim
kitaplara ve elbiselere sahibimdir, ama insanların istedikleri o tipik şeyler söz konusuysa, o şeyleri asla istemedim. hep kitlelerin
tam tersiydim, ve eminim siz de öylesinizdir. bu yasaya çalıştıktan sonra kitlelerin tersi olmamak zor zaten çünkü bize
öğretilenlerden tamamen farklı bir şey bu. bu yasayı çalışmak bir şey, onu doğru kabul etmek ise başka bir şeydir. eğer bu
öğretiyi kabul ediyorsanız söyleyeyim, hayır, deli değilsiniz. basitçe söylemek gerekirse, zihninize ve onun gücüne ilgi
duyuyorsunuz. sizler sebebini öğrenmek istiyorsunuz. ve sebebi de keşfedilmesi en önemli şey.

hissi mi istiyorsun?

aslında dediğim her şeyi sırf şunu demek için diyorum: eğer gerçekten istediğiniz şeyi hissetmiyor ve imajine etmiyorsanız, asla
değişmeyeceksiniz. evet, belki az biraz iyi olacaksınız ama sonra geri düşeceksiniz. tamam kumsaldır, villalardır falan çok güzel
ama gerçekten istediğiniz şey bu mu? bak demiyorum ki bu şeyleri imajine etmeyin, hayır, istediğinizi imajine edebilirsiniz. ama
içten içe derinlemesine isterseniz, ancak o zaman benliğinizde bir değişim hissedebilirsiniz. neden? öteki türlü o şeye bağlı
kalamazsınız ki… eğer hoşunuza gitmeyen bir şeyi yeteri kadar uzun bir süre yaparsanız, sert ve çekilmez birisine dönersiniz.
neville, "benliğimizi değiştirmeyi istememiz gerekir" der. biliyorum yapmalı, yapmak zorunda gibi kavramları lügatınızdan çıkartın
dedim ama bu şeylerin sonuçlarındaki doğayla alakalı konularda. (not: yani dışsallıktaki şeylerle alakalı konularda bu
zorunlulukları kaldırın, içsellikte ise değişimi istemelisiniz diyor ki zaten düşününce istemeliyim diyorsunuz zaten onu yakalayın,
yakalayamazsanız zaten devamlılık olmuyor) eğer istemiyorsanız, cezasını çekmek zorunda değilsiniz. ama değişmeyi istemek
zorundayız. çok daha büyük düşünmek zorundayız. en iyisi olduğumuzu hissetmek zorundayız. istemek zorundayız. bolluk
bereket içinde hissetmeyi istemek zorundayız. istemezsek sonuçlarına katlanacağımız bir durum olacağından değil, ama eğer
istemezsek şu anki olduğumuz kişi gibi kalacağımızdan. ki şu yeterli bir ceza. farkı görüyor musunuz? "hiç kimse eski şarap
tulumuna yeni şarap koymaz." - matthew 9:17

ne istediğinizle alakalı olarak hissetme özgürlüğünü hissettiğinizde, o hissi daha fazla hissetmeyi isteyin, o özgürlüğü daha fazla
isteyin. bu isteği geliştirmek zorundayız. en iyi hisleri hissetme isteğimiz, kendimizi eksik hissetme alışkanlığımızın yerini almak
zorunda.

ilk adım hissi istemek. his nedir? kalbiniz ne istiyorsa o histir. bu derinden derine istediğiniz bir şey olmalı. eğer olmazsa, ya
olduğunuz gibi kalırsınız ya da değişirsiniz fakat en nihayetinde eski benliğinize geri dönersiniz. "isa şöyle yanıtladı, "sabana
elini koyup arkasına bakan kimse tanrı'nın krallığında hizmet etmeye layık değildir."(işe koyulup da geriye bakarsan
başaramazsın diyor işte) ve geriye dönüp bakmamanın tek yolu da geriye dönüp bakmamayı istemektir. acı çekerek değil. eğer
daha iyi hissetmek istiyorsanız, zihninizde en iyisi olduğunuzu hissetmek istiyorsanız, eğer bunu istiyorsanız, geriye dönüp
bakmayacaksınız. eğer sürekli eski benliğinize dönerseniz, o benlik büyür, içinizde yeteri kadar derin bir istek uyandırmazsınız
ve ne istediğinizden emin olmazsınız. ne istediğinize dair kafanızda bir fikir olabilir, ama çok daha derindeki isteklerinizi
keşfetmek için bazen zaman harcayın, eğer gerçek olsalardı diye kendinize o hisleri vermek için verin. hepsi zihinde yapılıyor. ki
bu da sizi gerçekten değiştirecek.

hissi nasıl hissetmeli?

bana en sık sorularn soru bu. ve bu yapılması en kolay olan şey. her şeyin birer varsayım olduğunu idrak et. tüm bu
düşüncelerin birer varsayım, ve zihnin ne düşündüğünü umursamıyor. eğer zihninde suçluluğu silmek istiyorsan, zihnin seni
durdurmuyor, yalnız sen kendini durduruyorsun. hafızanı değiştirmek ve farklı mı hissetmek istiyorsun? bunu başarabilirsin.
yarın için sebepsizce heyecanlı hissetmek mi istiyorsun? bunu başarabilirsin. yıllar öncesinde yaptığın bir hatanın getirdiği
suçluluk duygusunu kabullenip bunu geleceğinde bir cezalandırmaya dönüştürmek, kendine korku salmak ve kendini yaşam
içerisinde felç mi etmek istiyorsun? oldu bil. zihin hiçbir şeyi tutmaz, biz tutarız.

peki birisi nasıl hisse gelebilir? kabullenerek. yedinci bölümde yazdığımı hatırlayın. neville diyor ki arzu size geldiğinde, altı ay ile
bir yıl arasında maddi cisme bürünmeyecek olsa bile, arzunuzu tamamen kabullenin. herhangi bir arzudan değil, uzun süreler
cisme bürünmeyeceklerden bahsediyoruz. peki arzularınızın kaç tanesi bu kadar uzun sürede cisme bürünmeyecek?
muhtemelen hiçbirisi. neville diyor ki yine de kabul et, zihninde tam anlamıyla kabullen. neville bile zihninde kendi isteklerini
inkar etmedi, imkansız olsa bile. aynısını yapın. (hayır bunun daha zamanı var deyip içinizde oluşan bu arzuyu bertaraf etmeyin,
böyle bir arzunuz çıkmışken onu kabullenin, içinizde yaşayın, o arzudan gelen ve onu başarmışlıktan gelen hisleri göz ardı
etmeyin)

eğer arzunuzu kabullenirseniz, her ne olursa olsun, maddi cisme bürünecek gibi olsa da olmasa da, yine de kabullenin. bu
kabullenmeden korkmayın, arzunuz geldiğinde içinizde oluşan o coşku hissinden korkmayın, bırakın kafanız güzelleşsin,
hissedin ve sizi daha iyisi için değiştirsin. istediğiniz şey bu. size gelen bu muhteşem arzuları kabul etme alışkanlığını yaratın.
işte o zaman normal olacaksınız.

benlik

eğer siz de benim gibiyseniz, siz de manifest etme eylemindeki o anahtarı, gizli sırrı vs bulmak istemişsinizdir. ben en kolay, en
basit ve acısız şekilde manifest etmeyi bulmak istedim. sadece cips yeyip dünyanın değişmesini izlemek istedim. bunu istedim.
ama bulduğum şey çok daha iyiydi. görüyorsunuz ya dünyayı kontrol ve manipüle etmek zorundayız sanıyordum. bir sahneyi
tekrar tekrar ta ki o şey gerçekleşene değin imajine etmemiz gerekiyor sanıyordum. yanılmışım.

işte nedeni. eğer size doğal gelmeyen bir sahne imajine ediyorsanız ve bunu tekrar tekrar yapıyorsanız, çok uğraşacaksınız.
imajine etmek istemeyeceğiniz geceler olacak. neden? çünkü siz gerçekte imajine etmek istediğiniz şeyleri imajine etmiyor
oluyorsunuz. farkı görüyor musun? sanki spesifik olarak bu şekilde imajine etmek zorundaymışsınız gibi hissediyorsunuz. bu da
tüm eğlenceli bozuyor. yapmak istemenizi bozuyor. eminim tek istediğiniz kolaylıkla kafanızdaki o sahneyi imajine etmek ve
ondan gelen neşe ve sevgiyi hissetmek. o zaman bunu yapın. işi karmaşıklaştırmayın. imajine etmeyi istediğiniz sahneler size
en doğal gelenlerdir. bunu tekrar okuyun! (dediği şey şu, cebinde 20 lira yokken ve hayatında belki de hiç doğru düzgün para
görmemişken 1 milyar dolar imajine etmeye girişirsen sıkılırsın çünkü bu sana hiç mi hiç doğal gelmez, nasıl bir his ve varlığı
olduğunu dahi bilmiyorsun, ilk etapta imajine etmeye size en doğal gelen şekillerde başlayın işte. kafanızdaki ideal iş ortamı
neyse ve size tanıdık geliyorsa, imajine etmesi size en kolay o ofis odası geliyorsa, oradan başlayın. kendinizi hiç bilmediğiniz
sahneleri imajine etmeye zorlamayın diyor, her şeyi ilk etapta bildiklerinizden başlayarak yapın diyor)

size bir şeylerin doğal gelmesi için değiştirmeniz gereken tek şey ise benliğiniz. sizler benliğinizi değiştirdikçe işte o zaman
şeyler size gerçek gibi gelir.

eğer sıkıntı yaşıyorsanız, size doğal gelmeyen sahneleri ve içten içe istemediğiniz şeyleri imajine ediyorsunuz demektir. bunu
da değiştirebilir misiniz? şöyle değiştirebilirsiniz: eğer kendinizi istemediğiniz bir pozisyonda bulursanız, benliğinizi değiştirin ve
ardından dünyada doğal olarak o değiştirdiğiniz şeyin olmasını izleyin. biraz sabredin. eski imajlardan sonra yeni imajlar
dünyada sizin içselliğinizi yansıtmaya başlayacak.

dünyayı dışsal olarak kontrol ve manipüle etmeyin. işin sırrı: benliğinizi değiştirmek. o zaman zaten dünyayı da kontrol etmiş
oluyorsunuz. bu sebepten ötürü zihninize dilediğinizi yaparak rahatlık verin. ve o istediğiniz şeyi o kadar çok sevimli ve ilgi çekici
yapın ki bunu imajine etmemeye dayanamayın. yapmak isteyin.

örnek:

diyelim siz geçmişte yaptıklarınızdan suçluluk duyuyorsunuz. ardından kafanızın içinde gelecek için türlü cezalandırmalar
başlıyor. her şey zihninizin içerisinde oluyor. aslında yaptığınız şey tam da neville'ın dediği gibi ama sizler bunu tam tersi bir
amaç için yapıyorsunuz.

bu döngüyü nasıl kırabilirsiniz? istediğiniz şeyi yapmadığınızın farkındalığına gelin. istediğiniz şeyi hissetmediğinizi fark edin. ilk
adım, daha iyi bir şeyi hissetmeyi istemek. bu isteğiniz suçluluk duygusunu aşmalı.

kendinize şunu sorun, "ne hissetmek istiyorum?" ve gelen şeyi tamamıyla kabul edin. ilk başta belki hissetmekte zorluk
çekeceksiniz ama devam edin. ta ki o duygu suçluluk duygusunu aşana ve ben de bu güzel duygu tarafından ele geçirilene
kadar.

benliğinizi değiştiriyorsunuz. kimseyi bir şey yapmaktan alıkoymuyorsunuz ya da başkalarının düşüncelerini değiştirmiyorsunuz.
tek amacınız benliğinizi değiştirmek. birilerinin sizi cezalandırmasını istemiyorsanız, buna ilk içinizde, zihninizde başlayın.

soru: yazmak yaratıcı düşüncelere ihtiyaç duyan insanlar nasıl ilham alabilirler? (yasayı uygulayarak)

cevap: ne yapmalısın? hikayenin zaten çoktan yazıldığını ve büyük bir yayınevi tarafından basım için kabul edildiğini varsay.
yazar olma hissini bir çeşit tatmin hissine indirge.

"mükemmel değil mi?" "teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler" gibi söz kalıplarını tekrar tekrar kendine söyle ta ki başarılı
hissedene kadar. bir arkadaşının seni tebrik ettiğini hayal et. başarıyı ima eden sayısız yol var aslında ama her daim sona git.
sondaki iradeyi kabul etmek o işin tamamlanmasıdır. yazı yazmak için uygun moda gireyim diye düşünme, olmayı arzuladığın
yazarmışsın gibi davran ve öyle yaşa. o yazma yeteneğine sahip olduğunu varsay. dışarıda gösterilmesini istediğin kalıpları
düşün. sanki insanlar kitabını almak için çadır kurmuşlar gibi düşün. sanki işine o kadar çok talep varmış ki işi
yetiştiremeyecekmişsin gibi düşün. bu varsayımda ısrarla kal ve bu hedefini başarabilmen için gerekli olan her şey hızlıca
filizlenecek ve sen de bunu ifade edebileceksin.

neville söz kalıplarını tekrarla diyor. bunu başarı hissine gelebilmen için söylüyor. benliğini değiştirebilmen için. kelimelerin ne
olduğunu bir önemi yok aslında. kelimeler işin sırrı değil. işin sırrı benliğinizi değiştirmek. başarısızlıktan başarılı olma yönünde
bir değişim tabi kişi bunu isterse.

neville'ın eklediği şeylere bir bak. sanki küçük bir çocuk gibi söz konusu imajinasyon olduğunda.

eğer gerçekten istediğin o şey ise, o şeyde ısrar etmek zor olur mu söyle? bu gece o şeyi imajine etmek istemiyorum der misin?
hayır, demezsin. o şey senin onu alman için var.

işte bu benliğinizi değiştiren şeydir ve değiştirmeniz gereken de budur.


bölüm 9: o isem o olurum

aşağıya bıraktığım bölümü konuşacağız:

eğer bu gece sağlıklı olacaksam, sağlıklı olduğum varsaymalıyım. eğer varlıklı olacaksam, varlıklı olduğumu varsaymalıyım. bu
dünyada hiç kimseden izin istemeyin. eğer herhangi bir şey olacaksam, o olduğumu varsaymak zorundayım; ve gerçekten yanıt
verecek kişinin adına bunu sormalıyım.

işler oldukça karanlık görünürken, elim ışığa gidemiyordu, nereye döneceğimi dahi bilmiyordum. param yoktu, ne bu ne şu hiçbir
şey ve ben olmak istediğim adam olduğumu varsaydım, nerede olmak istediğimi ki bunun için bir servet harcamak gerekirdi. ve
çok tuhaf bir şekilde hiç yoktan geldi her şey. bu işi başarabilmek için elimi kimsenin cebine sokmadım. daha sonrasında utanç
duyacağım hiçbir şey yapmadım. sadece işler bu gerçekleşti.

bu yüzden bu gece, bu muhteşem adı alın ve deneyin. sizi başarısızlığa sürüklemeyecek. söz veriyorum, sizi başarısızlığa
sürüklemeyecek, sadece "ben" deyin. bu dünyada ne yapmış olduğunuzu unutun, insanların sizin hakkınızda ne düşündüğünü
unutun, kendinize yakıştırdığınız türlü etiketleri unutun. her şeyi bir kenara bırakın ve kendinizi "ben"'de ikamet ettirin. ve o
"ben"i tamamlanmış olan dileğinizle kıyafetlendirin. deneyin. size tecrübemden konuşuyorum. bu teori falan değil, spekülasyon
değil, saf bir deneyim. ve bu deneyim en büyük keyifle beraber geliyor. - neville

öncelikle "benliğin", içinizdeki hakiki sizin, tek sizin, hissi istediğini anlayalım. en nihayetinde benliğiniz hissin peşinde. bir
sahneyi tekrar tekrar endişeyle tekrar etmek sadece hayal kırıklığıyla sonuçlanacaktır. ama içinizdeki benliğin hissi istediğini
bilmek, işte o zaman bunu başarmak için güvenimiz olabilir. benliğinizi his ile değiştirebilirsiniz.

işte bu yüzden neville, "benlik dışında değiştirilecek bir şey yok" der. ve ekler, "hissetmek işin sırrıdır." eğer benlik dışında
değiştirecek bir şey yoksa peki nası hissetmek işin sırrı oluyor? benliği değiştirmek için hisler gerekiyor. bu neden önemli?
çünkü binlerce kez olumlama yapabilir ve bir sonuç göremeyebilirsiniz. umarım bilinçaltıma yerleşir diye binlerce kez bir şeyi
tekrarlayabilirsiniz fakat belki biraz olsun etkili olsa dahi bu oldukça yorucudur. ama hisler… işi değiştiren hislerdir.

eğer bu seriyi başından beridir okuyorsanız, zaten biliyorsunuz ki zorunda olmaktan ziyade bir şeyi istemelisiniz. ve sizler,
hissetmeyi istemelisiniz.

neville "varsay" derken aslında yine bir histen/duygudan bahsediyor.

peki neville bu sizi başarısızlığa uğratmayacak derken ne demek istiyor?

bunu demesinin sebebi gerçekten de öyle olmasından. kendinizi mesela ne zaman başarısızlığa uğrattınız? benliğinizi
değiştirmediğinizde. benlik kendini ifade etmede başarısızlığa uğramaz. eğer siz istenmiyor olma hissinizi benliğinizden
silerseniz, yerine istendiğinize dair hissinizi koyarsanız, görürsünüz de istenmeme hali giderek silikleşip sönüyor.

eğer dürüst olacaksak, çoğumuz istediğimiz şeyleri imajine ediyor fakat bizler hissetmediğimiz ama istediğimiz şeyleri imajine
ediyoruz. benliğiniz o his için aç, o özgürlük ve değişim için… ama siz hisse gelmeden bu işi yapıyorsunuz. bu sebepten ötürü
hisse dalın ve sadece isteniyor olduğunuzu değil, en çok istenen, aranan ve sevilen kişiymiş gibi olmayı isteyin. hatta bu öyle bir
derecede olsun ki size dahi mantıklı gelmesin. kendinize hak ettiğinizi düşündüğünüzden de fazla sevgi isteyin.

böylelikle benliğiniz sizi başarısızlığa uğratmaz. sizler her daim ne olmayı hissediyorsanız veya neye sahip olmayı
hissediyorsanız, onu ifade ediyorsunuz.

buradan, içinizden başlayın.

eğer zihnimde güvendeysem, bu dünyada da güvende olurum.

eğer zihnimde seviliyorsam, bu dünyada da sevilirim.

eğer zihnimde varlıklıysam, bu dünyada da varlıklı olurum.

eğer zihnimde kral gibi muamele görürsem, bu dünyada da kral gibi muamele görürüm.

eğer zihnimde suçsuzsam, bu dünyada da suçsuzumdur.

bizler, imajinasyonumuzda sahip olduğumuzu veya var olduğumuzu hissettiğimiz neysek oyuz ve bu rüya dünyası bize göre
şekillenir.

birinci bölüm - yasa ve işleyişi

dünya ve içerisindeki her şey, insanın şartlandırılmış bilincinin nesneye dönüşmüş halidir. bilinç tüm dünyanın özünün olduğu
kadar da bunun sebebidir.

bu sebepten ötürü bizler, eğer yaratılışın sırrını keşfedecek isek, yönümüzü bilince çevirmeliyiz.

bilinç yasasının bilgisi ve bu yasayı kullanma metodu sizlere hayat içerisinde tüm arzuladığınız şeyleri başarmanızı sağlayacak.

bu yasanın işleyen bilgisiyle kendinizi donattığınız taktirde, ideal dünyanızı yaratabilir ve sürdürebilirsiniz.

bilinç tek ve hakiki realitedir, mecazi olarak değil gerçekten öyle. bu realite anlaşılır olması için ikiye ayrılmış bir su akıntısına
benzetilebilir: bilinç ve bilinçaltı. bu bilinç yasasını akıllıca çalıştırabilmek için, bilinç ve bilinçaltı arasındaki ilişkiyi anlamamız
gerekir.

bilinç kişisel ve seçicidir; bilinçaltı ise kişisiz ve seçici değildir. bilinç etkinin alanıdır; bilinçaltı ise sebebin alanıdır. bu iki yön
bilincin erkek ve dişi ayrımıdır. bilinç erkektir; bilinçaltı ise dişi.

bilinç fikirleri yaratır ve bu fikirleri bilinçaltına baskısını yapar; bilinçaltı bu fikirleri alır, şekil verir ve onları açığa çıkarır.

bu yasaya göre - ilk olarak bir fikri yaratmak ve akabinde o yaratılmış fikri bilinçaltına baskısını yapmak - tüm şeyler bilinçten
evrimleşir; ve bu dizin olmadan, oluşturulan hiçbir şey oluşturulmaz. (baskı yapmayı tıpkı yazıcıda ya da matbaa makinesindeki
gibi mantıkta düşünün, bilinçaltınıza da aynı mantıkta baskıyı yapıyorsunuz ve çıktı olarak o bastırdığınız şey cisme bürünüyor)

bilinç, bilinçaltına baskı yapar, bilinçaltı da kendisine baskısı yapılan şeyi açığa çıkarır.

bilinçaltı fikirler icat etmez, fakat bilincin doğru diye hissettiğini, kendine özgü bir şekilde bildiğini, doğru olarak kabul eder ve bu
kabul edilmiş fikirleri somutlaştırır.

bu sebepten ötürü, imajine etme, hissetme ve seveceği fikri seçme özgürlüğü gücü sayesinde, insanoğlu yaratılışın üzerinde
kontrol sahibi olur. bilinçaltının kontrolü fikirlerinizi ve hislerinizi kontrol ederek başarılır.
yaratılışın mekanizması, bilinçaltının derinliklerinde, yaratılışın rahminde, dişi yönünde gizlidir.

bilinçaltı mantığı aşar ve nedensellikten bağımsızdır. o, hissi, kendi içinde bir hakikat olarak düşünür ve bu varsayımla onu
açığa çıkarma sürecine girer. yaratıcı süreç bir fikirle başlar ve döngüsü kendi sürecini duygu olarak sürer ve eyleme dökme
istemiyle, iradesiyle sona erer.

fikirler, hisler aracılığıyla bilinçaltına baskısı yapılır.

hiçbir fikrin bilinçaltında baskısı hissedilmediği müddetçe yapılmaz, ama bir kere hissedildiğinde - ister iyi ister kötü isterse
kayıtsız olsun - o şey açığa çıkartılır.

bu sebepten ötürü, hislerini kontrol etmeyen kişi kolaylıklı bilinçaltını istenmeyen koşullarla etkilyebilir. hisleri kontrol etmek
derken, hislerinizi baskılamak ya da kısıtlamaktan bahsetmiyoruz, ama daha çok onları imajine etmek için benliğinizi disipline
etmekten ve sadece sizin mutluluğunuza yarayacak hisleri aklınızda bulundurmaktan bahsediyoruz.

hislerinizin kontrolü bütünlük ve mutlu hissedeceğiniz bir yaşam için önemlidir.

asla istenmeyen hisleri bünyenizde barındırmayın, sempati duyma amaçlı olsa dahi yanlış şeyleri herhangi bir şekil ya da
formda düşünmeyin. ne kendinizin ne de başkalarının kusurlarında hayatınızı sürdürün. bunu yapabilmek için de bu
kısıtlamalarla bilinçaltınızı etkileyin. size yapılmasını istemediğiniz şeyleri, size karşı hissettirilmemesini istediğiniz şeyleri
başkasına yapmayın ve hissettirmeyin. bu bütünlük içinde mutlu bir yaşamın kanunudur. geri kalan her şey işin detayıdır.

her bir his bilinçaltını etkiler ve daha güçlü ve zıt doğaya sahip bir his ile karşılaşmadıkça, bu şey kendini açığa vurur.

iki histen hangisi baskın ise o kendisini açığa vurur. ben sağlıklıyım, ben sağlıklı olacağımdan daha güçlü bir histir. olacağımı
hissetmek aslında olmadığımın itirafıdır; öyleyim demek öyle değilim demekten daha kuvvetlidir.

ne olduğunuz hissi her zaman ne olmak istediğinizi hissetmenizi domine eder; bu nedenden dolayı, gerçekleştirilmesi için,
dileğinizin bir koşul olarak hissedilmesi gerekiyor, koşul değil diye hissedilmesinden ziyade. (ben şuyum deyin, ben şu değilim
demeyin, içerisinde olumsuzluk barındıran ifadeleri kullanmak yerine bunların hepsinden muaf olduğunuzu belirten ben şuyum
demek daha sağlıklı)

duygu, manifest etmeye üstün gelir ve manifest edilen şeylerin bulunduğu yerin kaynağıdır. modunuz ve duygularınız
konusunda dikkatli olun, keza görünür dünya ile duygularınız arasında kırılmaz bir bağlantı vardır. vücudunuz duygusal bir
filtredir ve hüküm süren duygularınızın şaşmaz izlerini taşır. duygusal rahatsızlıklar, özellikle baskılanmış olan duygular, tüm
hastalıkların sebebidir. bir yanlış hakkında yoğun bir şeyler hissetmek ve bu duyguyu dile getirmemek, ifade etmemek hastalığın
başlangıcıdır ki bu hem vücutta hem de çevrede vuku bulur. hayal kırıklığı veya amacınızdan ayrı düşmek hastalıkla
sonuçlanacağından, pişmanlık ve başarısızlık hissini içinizde barındırmayın.

gerçeğe dönüştürmek istediğiniz arzunuzun koşulunu hissedecek şekilde düşünün. aranan koşulun gerçekliğini hissetmek ve bu
yolda eyleme girişip yaşamak gördüğünüz tüm mucizelerin tek yoludur. ifadedeki tüm değişimler, duyguların değişimi
aracılığıyla gelir. duyguda değişim, kaderde değişimdir. tüm yaratılış bilinçaltının alanında gerçekleşir. elde etmek zorunda
olduğunuz şey, bu durumda, bilinçaltının işleyişinin yansıtıcı kontrolüdür ki bu da fikirlerinizi ve duygularınızı kontrol etmektir.

ne şans veya kaza size olan şeylerin sorumlusudur ne de önceden belirlenmiş bir kader talihinizin ne de talihsizliğinizin
yaratıcısıdır. bilinçaltınızdaki izlenimleriniz dünyadaki koşullarınızı belirler. bilinçaltınız seçici değildir; kişiliği yoktur ve kişilere
saygı duymaz. bilinçaltınız duygunuzun doğruluğu ya da yanlışlığı ile ilgilenmez. doğru olduğunu hissettiğiniz her neyse onu
doğru olarak kabul eder. hakikate karşı hisler bilinçaltının onayıdır ki o da doğru olarak ne beyan edilirse odur. bilinçaltının bu
özelliğinden dolayı insanoğluna imkansız diye bir şey yoktur. insanoğlunun zihni her neyi doğru olarak hisseder ve kabul ederse,
bilinçaltı o şeyi nesneye dönüştürebilir ve dönüştürmek zorundadır. hisleriniz dünyanızın şekillendiği bir kalıp yaratır ve hissinizin
değişimi de o kalıbın değişimidir.

bilinçaltı asla kendisine baskısı yapılan şeyi dışavurmada başarısızlığa uğramaz.

bir izlenim edindiği an, onu dışavurmak için yollar aramaya başlar. kendisine işlenen duyguyu, sizin duygunuzu, kendi içinde var
olan bir hakikat ve derhal dışsal olarak o duyguya tam olarak ne denk düşüyorsa ne benziyorsa o şekilde cisme büründürmek
için işe koyulur.

bilinçaltı asla insanın kabul ettiği inanışlarını değiştirmez. onları ister işe yarasın ister işe yaramasın son detayına kadar
resmeder.
arzu edilen koşul ile bilinçaltını etkilemek için, sanki zaten çoktan gerçekleştirmiş de sizinmiş gibi olan his olarak varsaymak
zorundasınız. amacınızı tanımlarken, amacınızın kendisiyle ilgilenmelisiniz. ifade edilme şekli ve işin içindeki zorluklar sizin
tarafınızdan düşünülmez. hissi olarak herhangi bir koşulda düşünmeniz bilinçaltında etki yapar. eğer zorluklar, bariyerler ya da
gecikmeler üzerinde durursanız, bilinçaltınız, seçici olmayan doğası gereği, zorlukları ve engelleri içeren duyguyu sizin talebiniz
gibi kabul eder ve dışsal dünyanızda olması için onları üretmeye başlar.

bilinçaltı yaratılışın rahmidir. ve fikri kendine insanın duyguları aracılığıyla zerk eder. zerk edilen fikri asla değiştirmek fakat
sadece onlara şekil verir. bilinçaltı imaj ve kabul edilen duygunun benzerliğindeki bir fikir olarak resmeder. bir koşulu umutsuz
veya imkansız olarak hissetmek bilinçaltını başarısızlık fikriyle etkilemek demektir.

bilinçaltı inanç dolu bir şekilde insana hizmet etse de, eski zamanlardaki gibi efendinin hizmetçiye ilişkisinde olduğu gibi bir ilişki
şeklinde anlam çıkartılmamalı. eskiden yaşamış peygamberler buna köle ve insanın hizmetçisi dedi. st. paul bilinçaltını kadın
olarak kişileştirdi ve şöyle dedi: "kadın her şeyde erkeğe bağlı olmalı. bilinçaltı insana hizmet eder ve inanç dolu bir şekilde onun
hislerine şekil verir. fakat bilinçaltının, mecrubiyet söz konusu olduğunda belirgin bir tiksintisi vardır ve emir verilmekten ziyade
ikna edilmeye karşılık verme gibi bir huyu vardır; bunun sonucu olarak, bir hizmetçiden ziyade sevgi dolu bir iş olarak sembolize
edilir.

"koca, karısının lideridir." efesliler 5(:23), dünyevi ilişkilerde kadın erkek söz konusu olunca hakikat olmayabilir ama söz konusu
bilinç ve bilinçaltı ya da bilincin erkek ve dişi tarafı size bu hakikattir. şunu yazdığında paul'un bahsettiği gizem, "bu muhteşem
bir gizemdir… karısını seven kendisini sever… ve ikisi tek bir beden olacaktır" aslında basitçe bilincin gizemidir. bilinç tek ve
bölünmezdir fakat yaratılışın hatrına ikiye ayrılmış gibi görünmektedir.

bilinç(objektif) ya da başın erkek kısmı bilinçaltını(öznel) ya da dişi kısmını domine eder.

fakat bu liderlik zorbalıkla değil, iki aşığınki gibidir.

yani, hissi, zaten sizinmiş ve zaten amacınıza da sahipmişsiniz gibi varsaydığınızda, bilinçaltınız varsayımınıza tam benzer bir
şeyi inşa etmek için harekete geçer.

arzularınız bilinçaltında siz onları realite hissi olarak varsayana kadar kabul edilmez, keza sadece duygu aracılığıyla bir fikir
bilinçaltında kabul edilir ve sadece bu bilinçaltının kabulüyle dışavurulur.

hislerinizi dış dünyadaki olaylara atfetmek, dünyadaki koşulların hislerinizi yansıttığını itiraf etmekten daha kolaydır. fakat,
dışarısı sonsuza dek içerisini yansıtır. bu bir hakikattir.

"içerisinde olduğu gibi dışarısında" (aşağı yukarısını, yukarısı aşağısını; içerisini dışarısını, dışarısı, içerisini, "benzeşme",
hermes'in 7 prensibi'nin ikincisi).

"insan ona cennetten verilmediği müddetçe hiçbir şeyi kabul edemez." (john 3:27) ve cennetin krallığı içinizdedir" (luke 17:21)
hiçbir şey dışarıdan gelmez; her şey içeriden, bilinçaltından gelir.

kendi bilincinizin içerikleri dışında başka bir şeyi görmenizin imkanı yoktur. en ince detayına kadar dünyanızın tamamı sizin
bilincinizin dışavurumudur. objektif koşullar bilinçaltınızın etkilendiği şeylerin şahitliğini taşır. izlenimdeki bir değişim
dışavurumdaki değişimle sonuçlanır.

bilinçaltı doğru olduğunu hissettiğiniz şeyi hakikat olarak kabul eder. çünkü yaratılış bilinçaltının izlenimlerinin sonucudur, siz,
sizin hisleriniz yaratılışı belirler.

zaten istediğiniz ne ise siz o kişisiniz, ve sizin bu şeye inanmayı reddedişiniz bunu göremiyor olmanızın yegane sebebidir.

hissetmediğiniz bir şeyi dışarıda aramak boşunadır, keza asla istediğimizi bulamayız, bizler sadece olduğumuz şeyi buluruz.

kısacası, varlığın ya da sahipliğinin bilincinde olduğunuz şeye sahip olur ve onu ifade edebilirsiniz. "sahip olana verilir" (matthew
13:12; 25:29; mark 4:25; luke 8:18; 19:26). duyuları inkar etmek ve hisleri dileklerin tamamlanmasına yönelik uyarlamak
arzunuzu gerçekleştirmenin tek yoludur.

hislerinizin ve düşüncelerinizin kişisel olarak kontrolünün ustalığı sizin en büyük başarınızdır.

fakat, kusursuz bir kişisel kontrol elde edilene dek, dış görünüşlere rağmen, hissetmek istediğiniz tüm şeyleri hissedin, uykuyu
ve duyayı arzu ettiğiniz koşulları gerçekleştirmek için yardımcı olarak kullanın.

işte bu iki şey bilinçaltına açılan kapıdır.


bölüm 2: uyku

yeryüzündeki kalışımızın üçte birini kaplayan uyku bilinçaltımıza giden doğal bir kapıdır.

ilgilenmemiz gereken şey uyku. hayatımızın üçte ikisini kaplayan bilinç uykuya verdiğimiz dikkate göre ölçülür. uykunun bizlere
bahşettiğinde huzuru ve anlayışı bulmak bizlere her gece sanki sevgilimiz ile bir randevuya çıkacakmışız gibi bir his verecektir.

"rüyada, geceleyin, derin uyku insanoğluna ulaştığında, yatakta uykudayken; o insanın kulaklarını açtı ve bilgisini ona
mühürledi", job 33.

uykumuzda ve duamızda, uykuya dalmaya yakın bir koşulda, insan bilinçaltına izlenimlerini yaratmak ve bilgiyi kabul etmek için
girer. bu koşullarda, bilinç ve bilinçaltı yaratıcı bir şekilde birleşir. erkek ve dişi tek beden olur. uyku, erkek veya bilinç zihninin,
dünyevi duyulardan kendisini çıkarıp aşkını ya da bilinçaltındaki benliğini aramaya yönelmesidir.

bilinçaltı - dünyadaki kadının kocasını değiştirmek için onunla evlenmesinin aksine - bilinci, uyanıklık koşulunu, değiştirme gibi
bir arzusu yoktur fakat tam tersine onu olduğu gibi sever ve sadık bir şekilde dış dünyasal formunda ona benzer bir şeyi üretir.

hayatınızdaki olaylar ve koşullar sizin uykudayken bilinçaltınızı şekillendirmenizin sonucunda ortaya çıkan çocuklarınızdır. onlar
imaj ve sizin içselliğinizdeki en derin hislerin benzerliğine göre üretilir ki sizi size ifşa edebilirler.

"cennette olduğu gibi, dünyada da" (matthew 6:10; luke 11:2). bilinçaltında olduğu gibi dünyada da.

uykuya giderken bilincinizde her ne varsa, bu hayatınızın üçte ikisi olan uyanıklığınızdaki dışavurumlarınızın ölçüsüdür.

hiçbir şey amaçlarınızı gerçekleştirmekten sizi alıkoyamaz, aradığınız şeye zaten sahip olduğunuzu, zaten olmayı dilediğiniz şey
olduğunuzu hissedin, kendinizi bu dediğim şeyleri hissetmekte başarısızlıktan kurtarın.

bilinçsiz uyku bilinçaltının normal durumudur. her şey içselliğinizden geldiğinden, ve kendinize ait konseptleriniz size gelen her
şeyi belirlediğinden, sizler her daim uykuya dalmadan önce tamamlanmış haldeki istediğinizi hissederek uykuya dalmalısınız.
istediğinizi asla kendi içinizden çıkartamazsınız; sizler her daim her ne iseniz onu, ve başkalarının nasıl olduğunu hissettiğiniz
gibi kendinizi de nasıl hissederseniz onu resmedersiniz.

bunun gerçekleştirilmesi için, dilek, aranan koşula şahit olma, sahip olma ve o şekilde var olma duygusuna çözümlenmek
zorundadır. bu da istenilen şeyin tamamlandığı duygusunu varsayarak gerçekleştirilir. uykuya dalmadan önceki o rahatlık
esnasında, "dilediğim şey gerçekleşmiş olsa nasıl hissederdim" diye sorduğunuzda gelen o his, dikkatinize sabitlenmeli ve onu
tekeline almalı. siz, uykuya dalmadan evvel, sahip olmayı istediğinizin sahip olmuşluk bilincinde olmalısınız.

bir kez uykuya daldığınızda, insanın seçim şansı kalmaz. kişinin tüm uykusu onun en sonki bilinçlilik esnasındaki kişisel
konsepti tarafından domine edilir. (uykuya dalmadan evvelki baskın benlik hissiniz ne ise uykuda da bilinçaltına o işler diyor)

kişi her zaman başarı ve bundan tatmin olmuşluk hissini, uykuya dalmadan evvel varsaymalıdır, "şarkılar söylerek ve
şükrederek yanıma gel" (psalm 95:2), "onun kapılara şükran ile yaklaş ve onun sarayına övgüyle gel" (psalm 100:4). uyku
öncesi modunuz bilinç koşulunuzu tanımlar, ve siz bu esnada bilinçaltına, sonsuza dek varlığı süren aşkınıza, giriş yaparsınız.

siz kendinizi nasıl hissediyorsanız, o da sizi tam olarak öyle görür. eğer, uykuya dalarken, "başarılıyım" hissiyle başarı bilincini
muhafaza ederseniz, başarılı olmak zorundasınızdır. sırtı üstü uzanın ve kafanız vücudunuzla aynı seviyede olsun. dileğinize
sahiplikteymiş gibi hissedin ve sessizce-sakince bilinçsizliğe doğru rahatlayın. (uykuya)

"israil'i muhafaza eden ne pinekler ne de uyur" (psalm 121:4). yine de "sevgili uykusuna verdi" (psalms 127:2)

bilinçaltı asla uyumaz. uyku, bilincin bilinçaltına yaratıcı bir şekilde katıldığı bir geçiş kapısıdır.

uyku yaratıcı eylemi örter. dış dünya da o eylemi açığa çıkarır. (uyurken üstünü örttüğünüz ve uyanınca da örtüyü kaldırıp
hayatınıza devam ettiğiniz gibi)

uykuda, insan bilinçaltını kendine ait olan kişisel konsepti ile etkiler.

uykuya hazırlanırken, kendinizi dilediğinizin yanıtlandığı bir koşulda hissedin, akabinde bilinçsizliğe(uykuya) doğru rahatlayın.
gerçekleşen dileğiniz aradığınız o şey. geceleyin, yatağınızdayken, siz o tamamlanmışlık hissini ararsınız.

işte bu dileklerinizi bilinçaltına yerleştirme ve keşfetmenin bir yoludur.

her bir gece, olmak için, sahip olmak ve gerçekleşmesini görmek için arayışta olduğunuz o şahit olmuşluk, sahip olmuşluk ve o
şekilde var olmuşluk hissini varsaymalısınız. asla ama asla uykuya cesaretiniz kırık ya da memnuniyetsiz halde dalmayın. asla
ama asla uykuya başarısızlık bilincinde dalmayın.

bilinçaltınız ki onun doğal durumu uykudur, sizi olduğunuza inandığınız kişi olarak görür, siz ister kendinizi iyi kötü ya da kayıtsız
olarak görün, fark etmez. bilinçaltı sizin bu inancınızı size sadık kalarak somutlaştıracaktır.

ve sizler böyle hissettikçe, bilinçaltınızı etkilersiniz; ve o, kusursuz aşkınız, bu izlenimlere şekil verir ve onları sanki o değerli
aşkının çocukları olacak şekilde resmedip cisme döndürür.

dışsal görüntülere aldırmayın ve şeyleri siz onları nasıl olmasını diliyorsanız o şekilde hissedin, keza denildiği üzere "o
görünmeyen şeyleri görünür diye gördü ve görünmez olan birden görünür oldu" (approx., romans 4:17) hoşnut olmuşluk hissini
varsaymak, koşulları hoşnut olmaya yansıtacak bir varlığı çağırarak yapılır. (dışsallık tam tersi gibi görünse de, her şeyin
istediğiniz gibi gittiğini hissedin/görün böylece zamanla onlar sizin dileğinize göre şekillenecektir)

"işaretler takip eder, onlar önden gelmez."

olduğunuzun kanıtı sizin olduğunuz bilincinde takip edecek; önden gelmeyecek.

siz sonsuz bir hayalperestsiniz ve sonu olan rüyalar görürsünüz. rüyalarınız, onların realite olma hissini varsaydığınızda, şekil
almaya başlar.

kendinizi geçmişine göre kısıtlamayın.

bilince hiçbir şeyin imkansız gelmediğini bilin, geçmiş tecrübelerinizin ötesinde durumlar imajine etmeye başlayın.

insan zihni her neyi imajine edebilirse, insan onu gerçekleştirebilir. tüm görünen nesneler ilk önce görünmez birer öznel koşuldu
ve siz onları, onların gerçeklik hissini varsayarak görünür hale getirdiniz.

yaratıcı süreç ilk imajine eder ve akabinde imajine edilmiş koşula inanır. her daim imajine et ve en iyisini um.

dünya sizin onun hakkındaki konseptini değiştirmediğiniz müddetçe değişmez. "içeride ne varsa, dışarıda da o vardır."

uluslar, en az insanlar kadar, siz onların ne olduğuna inanırsanız öyledir. problem her ne olursa olsun, nerede olursa olsun, kimi
ilgilendirirse ilgilendirsin, sizin benliğiniz dışında hiçbir şeyi ve kimseyi değiştirmeniz gerekmiyor, ve siz içinizdeki değişimi
getirmede ne yardımcı ne de rakipsinizdir. gerçekleşmiş olmasını görmek istediğiniz şeyin hakikiliği söz konusuya, kendinizi
buna ikna etmelisiniz, başka yapacak bir şeyiniz yok. (bak istediğim bu ve bunu yapıyorum diye kendinizi ikna edin işte)

aradığınız koşulun gerçekliğine kendinizi ikna etmeyi başardığınız an, sonuçlar sizin bu ayarladığınız inanışı onaylayacak ve
takip edecektir.

dilediğinizin gerçekleşmesi dilediğiniz şeyin tamamlanmış olması hissini varsayarak gerçekleşir. kendinizi ikna etmede başarısız
olmadığınız müddetçe başarısız olamazsınız. inanışınızdaki değişim, ifade edilişteki değişim tarafından onaylanır.

her gece, uykuya dalarken, tatmin olmuş ve kusursuz olarak hissedin, çünkü sizin subjektif sevgiliniz her daim dışsal dünyayı ve
oradaki sizin konseptlerinizi olabilecek en benzer şekilde şekillendirir.

hayatınızın üçte ikisini geçirdiğiniz bu uyanıklık, sizin bilinçaltınızdaki izlenimleri taşır. eylemler ve gündelik olaylar sonuçtur,
sebep değildir. özgür irade sadece seçme özgürlüğüdür.

bilinçaltı izlenimleri sadece insanın duyguları aracılığıyla alır ve kendisinin bildiği bir şekilde, bu izlenimlere şekil verir.

insanın eylemleri kendisinin bilinçaltındaki izlenimleri tarafından belirlenir.

onun özgür irade dediği yanılsama, onun eylem özgürlüğündeki inanışı, onu eyleme iten bilinçsizlik sebepleridir. insan kendisini
özgür zanneder fakat o olay ile kendisini arasındaki bağlantıyı hep unutur.

insanın uyanıklığı onun bilinçaltı izlenimlerini ifade etme mecburiyetindedir. eğer geçmişte kendisine kendisi hakkında akılsızca
izlenim verdiyse, o zaman o düşüncelerini ve hislerini değiştirmeye başlar, ve bunu dünyayı değiştirmek için yapar. bir saniye
bile olsa pişmanlık hissinde kalmayın, çünkü geçmişi bu şekilde düşünmek size yeniden o olayı bulaştıracaktır. dışsal
görünüşlere yüzünüzü çevirin ve zaten olmayı dilediğiniz şeymişsiniz gibi bir hissi varsayın.

bir koşulu hissetmek o koşulu üretir.

dünya sahnesinde oynadığınız bölüm sizin kendinize ait konseptiniz tarafından belirlenir.

dilediğinizin tamamlanmış olduğunu hissederek ve uykuya bu şekilde rahatça dalarak, siz kendinize öteki gün dünyada
oynayacağınız rolü biçmiş oluyorsunuz, ve uykudayken, siz kendinize düşen kısım hakkında kendinizi bilgilendiriyor ve
provasını yapıyorsunuz.

sonun kabulü otomatik olarak gerçekleşmesi gereken araçları yaratır. bu konuda hata yapmayın.

sizler bilinçli olarak zihninizin yönünü belirlemedikçe, günlük yaşam içerisinde oluşan tüm o hisleri ve tepkileri kendinizle beraber
uykuya götürürsünüz. her tepki bilinçaltına bir izlenim yapar ve siz onun zıttı olan bir şey ile gelmedikçe ve ona baskın
çıkmadıkça, o gelecekteki bir eylemin sebebi olur.

histe kılıflanmış fikirler yaratıcı eylemlerdir. tanrısal hakkınızı akıllıca kullanın. sizin düşünüp hissedebilmeniz sayesinde, tüm
yaratılış üzerinde bir hükümdarlığınız var.

uyanıkken, siz bahçenizdeki tohumları seçen bir bahçıvansınız. sizin kendinize ait olan konseptiniz uykuya dalarken tohum
olarak bilinçaltınızdaki toprağa ekilir. uykuya memnun ve mutlu dalmak bu hisleri onaylayacak şeylerin dış dünyada zuhur
etmesini sağlar.

uyku cennete giden yoldur. his olarak aldığınız her ne ise onu koşul, eylem ve uzayda bir nesne olarak ortaya çıkarırsınız. bu
yüzden dileğinizin tamamlanmış olduğu his ile uykuya dalın.

bölüm 3: dua

dua, tıpkı uyku gibi, bilinçaltınıza girebileceiniz bir kapıdır.

"dua ederken, gizli odanıza girin, ve kapınızı kapattığınızda, gizlilik içindeki babanıza dua edin ve gizlilik içindeki babanız sizi
açıkça mükafatlandıracaktır." (matthew 6:6).

dua, içsel gelen telkinlere karşı zihnin daha açık olduğu ve dışsal dünyanın izlenimlerini azaltan bir uyku yanılsamasıdır. dua
esnasında zihin, tam uykuya dalmadan evvel, rahat ve telkinlere açık bir koşulda bulunur.

dua dediğimiz şey istediğiniz şey olmaktan ziyade, daha çok onun kabul edilmesine nasıl hazırlandığınızdır. "her ne arzu
ediyorsanız, dua ettiğinizde, onu zaten kabul etmiş gibi inanın, ve sizler ona sahip olacaksınız." (mark 11:24)

gerekli tek koşul sizin dualarınızın zaten gerçekleştiğine inanmanızdır.

zaten amacınıza sahiplik durumunda olduğunuz hissini varsayarsanız, o zaman duanız cevaplanmak zorundadır. dileğinizi
başarılmış bir hakikat olarak kabul ettiğiniz an, blilinçaltı onu gerçekleştirmek için araçlar bulmaya başlar. o zaman başarılı bir
şekilde dua etmek için, dileğinize karşı koymamalı, dileğin tamamlandığını hissetmelisiniz.

kusursuz bir şekilde disiplinli olan insan aslında her zaman dileğinin sanki başarılmış bir hakikat olduğuyla aynı frekansta olan
adamdır.

o bilincin tek ve hakiki realite olduğunu bilir, fikirler ve hisler bilincin gerçekleridir ve uzaydaki nesneler kadar da gerçektir; bu
sebepten o kişi hiçbir zaman kendine hizmet etmeyen hisleri bünyesinde barındırmaz, çünkü hisler onun hayatındaki şartların ve
eylemlerin sebepleridir.

bir diğer taraftan, disiplinsiz adam kendi duyuları tarafından tanınmayan şeylere inanmayı güç bulur ve genellikle duyularının
görüntüsüne göre şeyleri ya kabul eder ya da reddeder. bu duyularının kantılarına güvenmeye olan meyili yüzünden, duaya
başlamadan evvel onları kapatmak gereklidir, duyularının reddettiği şeyleri hissetmeye çalışmadan evvel bunu yapmalıdır. ne
zaman "yapmam lazım, ama yapamıyorum" zihin koşulunda olursanız, ne kadar çok zorlarsanız, o kadar az dilediğinize boyun
eğip karşı koymazsınız. siz asla istediğiniz şeyi kendinize çekmezsiniz, fakat her zaman varlığının farkındalığında olduğunuz
şeyi kendinize çekersiniz.
dua istediğiniz şey olma, istediğiniz şeye sahip olma hissini varsaymanın sanatıdır.

duyularınız dilediğiniz şeyin yokluğunu onayladığında, bu tavsiyeye karşı olan tüm bilinçli eforunuz boştur ve bu tavsiyeyi
yoğunlaştırmaktan başka bir şey yapmaz.

dua dileğinize boyup eğip karşı koymama ve dileğinizi zorlamama sanatıdır. ne zaman hisleriniz dileğinizle çatışma halindeyse,
hisleriniz her daim galip gelecektir. baskın his her zaman kendini dışavurur. dua eforsuz olmalıdır. duyular tarafından reddedilen
bir zihinsel yönelimi düzeltmeye çalışmada, efor ölümcüldür.

dileğinize başarılı bir şekilde karşı koymamanız ve onu zaten başarılmış bir hakikat olarak görmek için, kendinize pasif bir koşul
yaratmak zorundasınız, uykuya geçerkenkine benzer bir hisse sahip olacağınız meditasyona yakın bir türde koşuldan
bahsediyoruz. böylesine rahat bir koşulda, zihin dış dünyadan, öznel koşulunuzun bulunduğu o realiteye döner ve çok daha
rahat o realitiyi hisseder. bu koşulun içindeyken, bilinçlisiniz ve hatta gözlerini açabilir/oynatabilirsiniz ama bunu yapmak için
hiçbir istediğiniz yoktur. bu pasif koşulu yaratmak için kolay bir yol bir koltukta ya da yatakta rahatlamaktır. eğer yataktaysanız,
kafanız vücudunuzla aynı seviyede olacak şekilde uzanın, gözlerinizi kapatın ve uykulu olduğunuzu hayal edin. hissedin -
uykuluyum, uykulu, çok uykuluyum.

bir süre sonra, dalgınlığın takip ettiği ve halsizlik gibi bir his ve hareket etmeyi istemede bir kayıp sizi saracak. siz hoş, rahat bir
dinlenme hissedeceksiniz ve pozisyonunuzu bile değiştirmek istemeyeceğiniz bir durumda olacaksınız, diğer pozisyonlarda hiç
rahat olmayacak olmanıza rağmen. bu pasif koşula ulaştığınızda, dileğinizi gerçekleştirdiğinizi imajine edin - nasıl
gerçekleştirdiğinizi değil, fakat sadece dileğinizin gerçekleştiğini. resim gibi bir formatta hayatta istediklerinizi imajine edin;
akabinde o şeyi zaten başardığınızı hissedin. düşünceler ufak ufak konuşma hareketleri üretebilir ki bu duanın pasif koşulunda
dışsallıktan gelen bildiriler gibidir. fakat, bu derece bir pasiflik dualarınızın gerçekleştirilmesinde illa gerekli değildir. gerekli olan
şey pasif bir koşul yaratmak ve dileğinizin gerçekleşmiş olduğunu hissetmektir.

mümkün olduğunca ihtiyacınız olan veya arzu ettiğiniz her şey sizindir. size vermesi için hiçbir yardımcıya ihtiyacınız yoktur; o
şimdi sizindir. arzularınızı varlığa çağırın, bunu dileğinizin gerçekleşmiş olduğunu hissederek ve imajine ederek yapın. son kabul
edilirken sizler muhtemel bir başarısızlığa karşı tamamen kayıtsız olursunuz, keza sonun kabul edilmesi o son için ihtiyaç olan
araçları zaten yaratır. dua anından çıktığınızda, bu tıpkı size sanki bir oyunun başarılı ve mutlu sonu gösterilmiş gibidir ki size o
son nasıl başarıldı diye gösterilmemiş olmasına rağmen. fakat, sona şahitlik yaparak, istenmeyen bir dizinin önemi olmamasına
rağmen, siz sakin ve güvende kalırsınız çünkü bilirsiniz ki son mükemmel bir şekilde belirlendi ve siz de bunun bilgisine
sahipsiniz.

bölüm 4: his

"kuvvetle ya da güçle değil, fakat benim ruhumla, dedi ev sahiplerinin efendisi" (zechariah 4:6) arzu ettiğiniz koşulun ruhuna
olmayı istediğinize zaten sahipmişsiniz ve o imişsiniz gibi olan o hissi varsayarak girin. aranan koşulun hissini yakalarken, onu
başarmak için gerekli tüm eforlardan kurtulup rahatlarsınız, çünkü o zaten gerçekleşmiştir. insan zihnindeki her fikirle ilişkili belli
bir his vardır. gerçekleşmiş olan dileğinizin alakalı olduğu o hissi yakalayın. bunu zaten o şey sizinmiş, zaten o arzu ettiğiniz
şeye sahipmişsiniz gibi yapın ve dileğiniz kendisini maddi dünyada cisme sokacaktır.

inanç bir histir, "inancınıza(hissinize) göre o şey size olur" (matthew 9:29). asla istediğiniz şeyi değil, olduğunuz şeyi çekersiniz.
insan her ne ise, onu görür. "ona göre o, o şeye sahip ise, o şey ona verilecektir ve ona göre o, o şeye sahip değilse, o şey
ondan alınacaktır…" (matthew 13:12; 25:29; mark 4:25; luke 8:18; 19:26) kendinizi hissettiğiniz şey, sizsiniz, ve siz olduğunuz
şey size verilir. bundan dolayı sizin olacak his sizmişsiniz ve dileğinizin sahipliğindeymiş gibi varsayın, ve dileğiniz gerçekleşmek
zorundadır.

siz, siz olduğunuza inandığınız kişisiniz.

tanrıya ya da isa'ya inanmak yerine - tanrının siz olduğuna ya da isa'nın siz olduğuna inanın. "o ki bana inandı, benim yaptığım
işleri ayrıca o da yaptı" (john 14:12) bu metin aslında şöyle olmalı "o ki benim gibi inanır ki benim yaptığım işleri o da yapar." isa,
tanrının dişlerini yapmayı tuhaf bulmadı, çünkü kendisinin tanrı olduğuna inandı. "ben ve babam bir" (john 10:30). olduğunuza
inandığınız kişinin işlerini yapmak oldukça doğaldır. olmayı istediğiniz şeyin hisleri içerisinde yaşayın ve o şey siz olacaksınız.

insan kendisine verilen tavsiyenin değerine inandığında ve onu uyguladığında, o içinde başarılı bir realiteyi inşa eder.

(not: isa ve tanrı muhabbetine ilişkin, ne olur ne olmaz anlaşılmadı ise; kendini her ne olarak tanımlarsan, ona uygun eylemler
yapar, ona uygun hisler hisseder ve ona uygun düşünceler düşünürsün. burada da tanrı veya isa örneğinde de görüleceği
üzere, kendini tanrı olarak tanımlarsan, onun gibi düşünür, onun gibi hisseder ve onun gibi yaratırsın. bu mantıkta olunca, zaten
dilediğiniz şeylerin hisleri vs size de doğal gelir ve doğal gelip hislerde olduğunuzda da zaten o şeyler bilinçaltınızdan çıkıp
maddi dünyada şekil alır.)

You might also like