Ortaöğretimde Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Derslerinin Zorunlu Hale Getirilmesinde Yaşanan
Gelişmeler: Zorunlu din öğretimi sürecinin başlamasından önce yapılan tartışmalarda, dönemin Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Hüseyin Atay’ın 19 Kasım 1980 tarihinde Milli Güvenlik Sekreterliği’ne sunmuş olduğu “Din Eğitimi Raporu” Türkiye’de din eğitimi tarihi açısından oldukça önemlidir. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinde baş rolü oynayan unsurun inanç olduğunu söyleyen Atay, bilgilerin değerler sistemi haline gelmesinde onlara duyulan içten bağlılık ve saygının etken olduğunu belirlemekte ve bunu da dinin sağlayacağını ima etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde medreselerle birlikte mekteplerin açılması sonucu eğitimde ikili uygulamaların ortaya çıktığını anlatan Atay, raporda devamla bu ikiliğin okul dışında din eğitimi verilmesi halinde devam edeceğini vurgulamaktadır. Atay raporunda Atatürkle dinin karşı karşıya getirilmesi çabalarına karşı insanımızın ya Atatürçülük ya da dindar olmak gibi bir ikilemin içine sokulmasının mahzurlarından bahsetmekte ve Atatürk’ün din düşmanı gibi lanse edilmesinin de önüne geçilmesini istemektedir. Raporda mevcut uygulamadaki isteğe bağlı din dersi uygulamasının, Öğretim Birliği Kanunu’unun ruhuna aykırı olduğu vurgulanmakta ve okullarda din bilgisini okumayan öğrencilerin mensup olduğu dine ait bilgi ve kültürü nereden alacağı sorusu sorulmaktadır. Bu durumda üç ayrı insan tipinin ortaya çıkacağı belirtildikten sonra din kültürünü okuldan alanlar, din kültürünü özel hocalardan alanlar ve din kültüründen tamamen mahrum bırakılan bu insan modelleriyle, fikir ve his birliğinin nasıl sağlanacağı sorunu ortaya konmaktadır. Raporda son olarak, din öğretimi ile laiklik ve vicdan özgürlüğünün birbirine aykırılığının nasıl yanlış bir biçimde işlendiğine dikkat çekilmiş ve öğrenci din dersinde dini bilgiler ve din kültürünün verileceğini, ama öğrenci inanmaya zorlanır, zorla dini vecibeler, emir ve yasaklar ona uygulanırsa o zaman laiklik ve vicdan özgürlüğünün işe karışacağı belirlenmiştir. Rapor din öğretimi çerçevesinde Kuran Kursları, İmam Hatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitüleri ile ilgili de bir takım teklifleri ihtiva etmektedir (Bilgin, 2003: 673-674). Bilgin, raporun Milli Eğitim Bakanlığı’na ulaştığı tarihte Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulan Din Öğretimi Çalışma Grubu’nun da çalışmalarına başladığını söyler. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 16.10.1980 gün ve 127/456 sayılı onayıyla kurulan komisyon, sorumlu olduğu inceleme alanları ile ilgili görüşmelerini 24.10.1980- 28.11.1980 tarihleri arasında yaptığı toplantılarda tartışmıştır. İlahiyatçılardan oluşan komisyon üyelerinden sadece başkan Necati Öztürk İlahiyatçı değildir. Komisyon üyelerinin bir kısmı önceleri din derslerinin mecburiyetine olumlu bakmamış, bir takım tartışmalar yaşanmıştı. Bunun üzerine Hüseyin Atay komisyona ikinci bir rapor göndermiştir (Bilgin, 2003: 676). Çalışma Grubu içinde çalışmalara bizzat katılan Bilgin, Atay’ın çalışmalar sırasında oluşan tereddütler üzerine ikinci bir rapor hazırladığını söylemektedir. Bu raporda Atay, okullarda mecburi olarak okutulacak din derslerinin doktrin merkezli olmayacağını, diğer din ve doktrinlerin dışlanmasının, dolayısıyla kimsenin vicdanına baskı yapılmasının söz konusu olmayacağını söylemektedir. Bu raporun en önemli özelliği, din dersinin isteğe bağlı olmasının Öğretim Birliği yasasına aykırı olduğunu savunmasıdır. Atay bu konu ile ilgili olarak şunları söyler (Bilgin, 2003: 675): “Atatürk’ün kabul ettiği anayasada din dersleri için isteğe bağlılık şartı yoktu, tam tersine Anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceği yine Anayasa ile güvence altına alındığı Öğretim Birliği kanununa göre, Din öğretimi öğrencinin veya velisinin isteğine bırakılmaksızın, şartsız olarak Milli Eğitim Bakanlığına verilmişti. Öyle olduğu içindir ki, Din dersinin isteğe bağlı olmaması gerekirdi… Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim ve öğretim stratejisini ve felsefesini Öğretim Birliği Kanununa göre, din eğitim ve öğretimi ile birlikte, bir bütünlük içinde ele alarak yürütürse, milletin hem din hem de genel öğretim sorununun çözülme yoluna gireceğine inanıyoruz.” Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Çalışma Grubu, uzun inceleme, araştırma ve tartışmaların sonunda, din dersinin ahlak dersiyle birleştirilmesini ve mecburi dersler arasına alınmasını da karar altına alan bir rapor hazırladı. Rapor da özetle şu ifadelere yer verilmektedir (Din Eğitimi Çalışma Grubu Raporu, 1-12): “Din eğitimi, fertte sosyal bir sorumluluk duygusu meydana getirme amacını güder. Milli birlik ve beraberliğimizin sağlanmasında, fert şuurunda insan haklarına saygının uyandırılmasında, ferde şahsiyetini kazandırmada, son yıllarda ülkemizin içine düştüğü terörizm ve anarşi ortamından kurtarılmasında Din eğitim ve öğretiminin tartışılmaz bir yeri ve toplum hayatı bakımından fevkalade bir önemi vardır. Bugün bütün hür dünyada olduğu gibi memleketimizde de Din eğitimine devletçe ve milletçe eğilmek vazgeçilmez bir zorunluluk haline gelmiştir”. Raporda, isteğe bağlı din dersi uygulamalarının ortaya çıkardığı olumsuzluklara da atıf yapılarak, din bilgisi derslerinin zorunlu dersler arasına alındığı takdirde bu olumsuzlukların önüne geçilebileceği savunulmuş ve derslerin etkinliğinin artırılması için ders saatlerinde de artırma talep edilmiş, dersleri de branş öğretmenlerinin okutması yönünde görüş bildirilmiştir. Dönemin Devlet Başkanı Kenan Evrenin talimatıyla Genelkurmay Eğitim Dairesi Başkanı Osman Feyzoğlu başkanlığında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde 15.5.1981 tarih ve 190 sayılı onayla “Din Eğitimi Danışma Kurulu” oluşturulmuş ve bu kurul 28 Mayıs 1981’den itibaren din öğretimi alanındaki yeni düzenlemelerle ilgili çalışmalarını “MEB Din Öğretimi Çalışma Grubu”nun 113 sayfalık raporunu merkeze alarak başlatmıştır (Ayhan, 1999: 250; Bilgin, 2003: 677). Kurulun iki gün boyunca yapmış olduğu müzakereler sonucunda Din Kültürü ve Ahlak öğretiminin ilk ve orta öğretimde zorunlu olarak okutulması konusu, üyelerden ikisi hariç katılan diğer üyelerin tümünün olumlu görüşleriyle uygun bulunmuştur. Özellikle A.Ü İlahiyat Fakültesinin o dönemde dekanlığını yürüten Hüseyin Atay ve aynı fakülte öğretim üyelerinden Beyza Bilgin’in din öğretiminin zorunlu dersler arasına alınması istikametindeki görüşleri komisyonun ulaştığı sonuçta etkili olmuştur (Bilgin, 2003: 674). Tüm bu çalışmalar sonucu, Milli Eğitim Bakanlığı 29 Mart 1982 tarih ve 2109 sayılı Tebliğler Dergisinde yayınlan 18 Şubat 1982 tarih ve 30 sayılı Talim Terbiye Kurulu kararıyla önceki yıllarda ilk ve ortaöğretim kurumlarında isteğe bağlı olarak okutulmakta olan Din Bilgisi Dersleri ile zorunlu dersler arasında yer alan Ahlak derslerini birleştirmiş ve Din ve Ahlak Bilgisi ismiyle yeni bir program ortaya koymuştur. Zorunlu din öğretimi sürecinde kullanılacak olan Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Dersleri programının ana taslağı bu programdır. Dersin adı Talim Terbiye Kurulu’nun 21.10.1982 gün ve 139 sayılı kararıyla “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” olarak değiştirilmiş ve ders kitapları bu isimle yazdırılarak uygulamaya girmiştir. Dersin adının değiştirildiği tarih, Anayasa’nın halkoyu için Resmi Gazete’de yayınlandığı tarihin bir gün sonrasıdır. Akademik çevrelerin bu uyarıları ve kamuoyunun oluşturduğu baskı sonucunda halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazetede yayınlanan Anayasa Metninde 24. madde din öğretimi ile ilgili düzenlemelere yer vermiş ve ilköğretim ve ortaöğretimde din ve ahlak öğretimini zorunlu dersler arasına almıştır. İlgili anayasa maddesi aşağıdaki gibidir: Madde 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleriyle başlayan zorunlu din öğretimi sürecinde en önemli tartışma, mezhebi öğretinin dersiyle mi yoksa farklı dini anlayışları bir araya getiren bir dersle mi karşı karşıya olunduğu yönünde gelişmiştir. İslam Dini dışındaki dinlerin mensupları için sorun, bu din mensuplarından zorunluluk kaldırılarak çözülmüştür. Ancak İslam Dini içindeki farklı anlayışların itirazları sona ermemiştir. Özellikle Alevi yurttaşlarımızı temsil eden çeşitli dernek ve yapılanmalar, zorunlu din öğretimine ya karşı çıkmış, ya da kendi inançlarının örgün öğretime monte edilmemesi sebebiyle, Alevilerin ateizme kaydığı yönünde sesler yükselmiştir. Gerek farklılıklara karşı din öğretiminin nasıl yapılacağı, gerekse eğitim bilimindeki gelişmeler çerçevesinde din öğretiminin nasıl yapılandırılacağı sorunu din eğitimi bilimcilerini sürekli meşgul etmiştir. Özellikle Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde din bilimlerindeki gelişmeler ve yeni anlayışlarla bu fakültenin önderlik ettiği din eğitimi bilimi alanında düzenlenen seminer ve sempozyumlarla yürütülen yeni yöntem arayışları ilköğretimden başlayarak din kültürü ve ahlak bilgisi programlarının yeniden düzenlenmesinde etkili olmuştur. Yeni programlarda ilahiyat alanındaki sorgulayıcı ve eleştirici yöntem etkisini hissettirirken, din eğitimi bilimindeki farklılıklara yeni bir bakış açısı geliştirme anlayışının izlerini gözlemlemek mümkündür. Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Programları: Talim Terbiye Kurulunun 8 Aralık 1981 gün ve 213 sayılı kararıyla temel eğitim ve orta öğretimde o güne kadar sürdürülen “Din Bilgisi” ders programları yürürlükten kaldırılmış ve mevcut Din Bilgisi ve Ahlak Bilgisi derslerinin “Din ve Ahlak Bilgisi” dersi adı altında program bütünlüğü içinde birleştirilmesi şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Buna göre hazırlanan programlar da 28 Mart 1982 tarihli Tebliğler Dergisinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Dersin temel ilkeleri yeniden düzenlenerek 30 Ekim 1986 tarih ve 2219 sayılı Tebliğler Dergisinde yayınlanmıştır. Aynı programda tekrar mahiyetinde olan bazı üniteler çıkarılarak yapılan bir değişiklikle son program 13 Nisan 1992 tarih ve 2356 sayılı Tebliğler Dergisi’nde yayınlanmış ve tüm resmi ve özel okullarda uygulanan bu programlarla 2000 yılına gelinmiştir. Programın öğretiminde belirlenen genel amaca ulaşmak için uyulması gereken temel ilkelerde vicdan ve düşünce özgürlüğünün zedelenmemesi, dini ayrı olan milletlerle iyi niyet ve dostluk ilişkilerinin geliştirilebileceği anlayışının verilmesi, Müslüman olmayan öğrencilere uygulamaya dönük bilgilerin öğretilmemesi, okul dışından gelen yanlış bilgilerin düzeltilmesi yönünde gayret gösterilmesi, yardımcı ders kitaplarının tavsiye edilmiş olanlar içinden seçilmesi gibi hususlara vurgu yapılmaktadır. Talim Terbiye Kurulu’nun 21.10.1982 tarih ve 139 sayılı kararıyla artık resmen uygulanmaya başlanılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin ilk uygulanmaya konduğu andaki ismiyle “Din ve Ahlak Bilgisi Dersi” ismiyle yayınlanan programında belirlenen genel amaç, daha sonra yapılan tüm değişikliklerde aynen korunmuştur. Burada “Din ve Ahlak Öğretiminin Genel Amacı” tüm programlarda şu şekilde yer almıştır (Lise Müfredat Programı, 1987: 71): Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin genel amacı ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenciye, Türk Milli Eğitim politikası doğrultusunda genel amaçlarına, ilkelerine ve Atatürk’ün laiklik ilkesine uygun, din, İslam Dini ve ahlak bilgisi ile ilgili yeterli temel bilgi kazandırmak; böylece Atatürkçülüğün, milli birlik ve beraberliğin, insan sevgisinin dini ve ahlaki yönden pekiştirilmesini sağlamak, iyi ahlaklı ve faziletli insanlar yetiştirmektir. Zorunlu olarak programlara dahil edilen bu yeni din öğretimi anlayışı, zorunluluk sürecinde yapılan tartışmalarda da ortaya konulduğu gibi, artık farklı bir nitelik kazanmaktadır. Bu ders artık mezhebi bir ders değil, mezhepler üstü veya mezhepler arası denebilecek bir nitelik kazanmıştır. Din kavramıyla birlikte, İslam Dini de merkeze alınmakta ama İslam Dini’nin herhangi bir mezhebini veya anlama biçimini merkeze almamaktadır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin amacı dindar bireyler yetiştirmek değil, milli birlik ve beraberlik ile insan sevgisini dini ve ahlaki yönden pekiştirmek, iyi ahlaklı ve erdemli davranışlara sahip bireyler yetiştirmektir. Nitekim dersin genel ilkeleri belirlenirken bu durum belirgin biçimde ortaya çıkmaktadır (Lise Müfredat Programı, 1987: 71-72). Devletin laiklik ilkesinin sürekli göz önünde bulundurulması, hiçbir zaman vicdan ve düşünce özgürlüğünün zedelenmemesi, aynı dinden olan insanların her zaman iyi ilişkiler içinde bulunamayacağı ama, farklı dinden insanlarla da iyi niyet ve dostluk ilişkilerinin kurulabileceği, dini bilgiler yanında milli birlik ve beraberliği kazandırıcı kavramların öğrencilerin zihninde yer etmesinin sağlanması, dini uygulamalara zorlamanın kesinlikle önlenmesi gibi ilkeler dersin yukarda vurguladığımız mezheplerüstü karakterine ve milli birlik beraberliği sağlayıcı niteliğine vurgu yapmaktadır. Bununla birlikte dinin, milleti oluşturan önemli unsurlardan birisi olduğununun benimsetilmesi, konuların ikna edici bir şekilde işlenmesi, ibadetlerin Allah’a karşı saygı, sevgi ve şükran duygusu şeklinde verilmesi, inanç davranış bütünlüğünün, ibadetin gerekliliğinin kavratılması ve konuların ayet ve hadislerle işlenmesi gibi ilkeler ise açıkça belirlenmese bile, eğitim öğretim etkinliklerinin belli bir mezehebe göre planlanmasını gerekli kılmaktadır. Programın genel amaçlar bölümünde de, İslam Dini ile Türk toplumu ve tarihi arasında kesin bir ilişki kurulmakta, İslam Dini’nin iman, ibadet ve ahlak esaslarının öğretilmesi öngörülmekte ve Hz. Muhammed’in modelliği vurgulanmaktadır. Bu konuların yine Milli birlik ve beraberlikle, milli benlikle ilişkisi ortaya konmakla birlikte yeni modelde İslam Dini’nin ağırlığı ve merkeziliği ciddi bir şekilde hissedilmektedir. Nitekim, lise programlarında diğer dinlerin yanında İslam Dini’ne son din ifadesi ile genişçe bir yer ayrılmakta, ahlakın dinle ilişkisi kurularak din temelli bir ahlak anlayışı işlenmektedir. “İslam Güzel Ahlaktır” başlıklı ünitede bile İslam’ın inanç ve ibadet anlayışına yer verilmektedir. Ünite açılımları ile birlikte program göz önüne alındığı zaman, kültürel bağlamda bir din öğretimi amaçlanmasına rağmen yine de mezhebi bir uygulamayı zorunlu kılan konulara yer verildiği ve bunun sonucunda da geleneksel ilmihalci bir temele dayalı din öğretimi uygulamalarını da beraberinde getirdiği gözlenmektedir. Bu sebeple Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan bir raporda zorunlu süreçte ortaya çıkan ve Anayasaya dayanan DKAB dersleri, “din eğitimi” verilen dersler arasında kabul edilmemektedir (Bolay ve Diğerleri, 1996: 165). Danışma Meclisindeki tartışmaları kendisine referans olarak alan rapora göre din eğitim ve din öğretimi kavramları birbirinden ayrılmış, din eğitimi Anayasa’da kapsam dışı bırakılmıştır. Program içeriğine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilen raporda dini pratiklerin uygulamalı olarak öğretiminin yasaklandığını bu görüşlerine dayanak olarak kullanmaktadır. Rapor devamla şu görüşlere yer vermektedir (Bolay ve Diğerleri, 1996:165): Görüldüğü üzere bu derslerde din, bir milli kültür unsuru olarak ele alınmaktadır. Türk toplum yapısının temel örgüsünü, karakteristiklerini veren dinin, bu şekilde öğrenime konu edilmesi makuldur. Öğrenci İslamiyeti öğrenerek, Türk toplum yapısına, kültürüne ve tarihine nüfuz edebilecektir. Bu programda cathecisme (dini benimsetme) yer verilmemektedir. Öğrenci, içinde yaşadığı toplumun tarihini, kültürünü öğrendiği gibi dinini de öğrenmek zorundadır. Bu öğrenimin laikliğe mugayir tarafı yoktur. Laiklik, cahillik anlamına gelmemektedir. Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde kurulan Din Eğitimi Alt Komisyonu Raporu, zorunlu din öğretimi sürecinin ilk uygulamalarını değerlendirme noktasında bulgular sunar. Raporun tedbirler başlığı altında ortaöğretim aşamasındaki din öğretimin öğrencilere önce din bilgileri yerine, onlarda din duygularını uyandıracak; dini ve milli değerleri benimsetecek, din terbiyesini sosyalleştirme vasıtası olarak değerlendirecek bir yol takip edilmesi, din ve ahlak dersleri içeriği ile diğer derslerin içeriğinde paralellik sağlanması, diğer derslerin milli ve manevi değerler üzerinde şüphe ve tereddüte sevkedecek uygulamalarının düzeltilmesi, branş öğretmenlerinin özel öğretim yöntemleri konusunda hizmet içi eğitimden geçirilmeleri, verilen bilgilerin öğrencilerde davranış haline gelmesi konusunda rehberlik yapılması ve ortamın hazırlanması ve derslerin işlenişinde çağdaş eğitim teknolojisi imkânlarından faydalanılması gibi öneriler yer almaktadır (DPT Din Eğitimi Alt Komisyonu Raporu, 1983: 23-27).