You are on page 1of 30

Acemi Türkçe Çeviri

Jung Tipolojisi
Üzerine Dersler
Marie-Louise Von Franz, James Hillman

Kâr amacı güdülmemektedir.


İçindekiler
I. Alt Fonksiyonun Genel Nitelendirmesi ............................................................................................................................... 3
II. Dört İrrasyonel (Akıldışı) Tip .............................................................................................................................................. 18

~1~
Birinci Bölüm
MARIE-LOUISE VON FRANZ
Alt Fonksiyon

~2~
I. Alt Fonksiyonun1 Genel Nitelendirmesi

Psikolojide Tipler2, Jung’un en erken işlerinden biridir. O bunu yazdığında, gizlice


birçok bakımda zorluklar çekiyordu. Kitap yazıldığından beri bilinçteki 4 fonksiyonun
fikri ve bilinçli insan kişiliğinin bu dörtlü şekilde işlemesinin, son derece verimli
olduğunu kanıtlandı. Dört fonksiyonun fikri Jung’un düşüncelerinde evrim geçirdi ve
hatta üç ve dördün dini probleminde3 ortaya çıktı.

Bu alana aşina olmayanlar için, Jung psikolojisindeki dört fonksiyonun modelinin


kısa ve öz bir taslağını vermeliyim. Jung öncelikle iki tutumsal tipi ayırt etti: dışadönük
ve içedönük. Dışadönükte bilinçli libido daima objeye doğru akar fakat özneye doğru
bilinçsiz, gizli bir ters hareket vardır. İçedönüğün durumundaysa tam tersi yaşanır: ezici
ve devamlı kaçmaya çalıştığı bir objenin sürekli onu etkilemeye çalıştığını hisseder; her
şey ona saldırmaktadır, sürekli izlenimlerden bunalır ama gizlice psişik enerji ödünç
aldığının ve bunu bilinçsiz dışadönüklüğü aracılığıyla objeye ödünç verdiğinin farkında
değildir.

Bu diyagram içedönük ve dışadönük arasındaki farkı göstermektedir. Her biri


içedönük veya dışadönük olabilecek olan dört fonksiyon- duyum, düşünme, hissetme ve
sezgi- sekiz tip üretir: dışadönük düşünme, içedönük düşünme; dışadönük hissetme,
içedönük hissetme, vs.

Fonksiyonların düzenlenmesini bildiğinizi varsayıyorum- yani rasyonel olan iki


fonksiyon, düşünme ve hissetme, iki irrasyonel fonksiyon olan duyum ve sezgi gibi
birbirine zıttır:

Bu soru sıklıkla gündeme getirilir: Neden sadece dört fonksiyon olmalıdır?


Neden üç değil? Veya beş? Bu teorik olarak cevaplandırılamaz, bu daha çok gerçekleri
kontrol etme ve daha fazla veya daha çok fonksiyon ve başka bir tipoloji olup

1 Alt fonksiyon = inferior function [EN]


2 Bkz. Jung, Carl Gustav: Psikolojide Tipler (1921)
3 Ç.N: Elle tutulur bir kaynak bulamamış olmakla birlikte, okuduğum parçalardan anladığım kadarıyla “üç

ve dört problemi” Jung’un din içinde üçlü ve dörtlü gruplarla karşılaştığı zaman, her zaman bir ögenin
önemli bir özelliğinin diğerlerine zıtlık oluşturması anlamına geliyor. Bunun ana kaynağının
Hristiyanlığın kutsal üçlemesi olan “baba, oğul ve kutsal ruh” olduğunu varsayabiliriz.

~3~
olamayacağını görme meselesidir. Sezgisel olarak tasarlanmış fikrinin; daha sonra
mitsel ve dini sembolizmlerde psişenin dörtlü bir yapısının her yerde görülmesiyle
onaylanması, Jung için harika bir keşifti. Hastalarının davranışlarını incelerken anlaşılan
basit bir yapıya denk geldiği kararına vardı. Bu demek oluyordu ki doğal olarak psişenin
dörtlü basit yapısı; sadece bilinçteki fonksiyonlardan öte, genelde bilinçdışının
tamamen ilkel bir kendini göstermesiyle, sıklıkla ayırt edilmemiş bir dörtlü olarak
temsil ediliyordu. Aşağı yukarı aynı türün dört prensibi vardır: dört renk veya açı veya
tanrı vs. vardır. Bilinçle ne kadar bağlanırlarsa o kadar üç hayvan ve bir insan olma ya
da üç iyi tanrı ve bir kötü tanrı olma eğilimi gösterirler. İnsan, ayrıca bu dörtlü yapının
dört kutbunun birbirinden farklı olduğu yerde daha farklılaşmış mandalalar4 buluyor,
özellikle materyal bilinçli şekilde fazlasıyla işlendiyse. Bu noktada insan Jung’un
hakkında sürekli yazmış olduğu üç ve dördün klasik problemiyle karşılaşıyor. Bu, bu
basit yapıdan bir veya- ideal koşullar sağlandığında- diğer üç fonksiyonun bilinçli
olduğu anlamına geliyor, bunun ayrıca psişenin basit yapısını değiştirme etkisi de var.
Ne psikoloji ne gerçeğe dair başka bir alanda tek taraflı bir hareket şekli yoktur çünkü
bilinçdışı bir bilinç alanı kuruyor, bu değişimin geri tepmesi bilinçdışı yapının
değişmesiyle de sonuçlanıyor. Bu sebeple, birisi rüyalar ve mitolojik materyalde bu
basit yapının değişmiş halini gördüğünü düşünüyorsa fonksiyonlar meselesinin bir
kısmının çoktan bilince geçtiği ve karşı eylem sebebiyle psişenin değişmiş veya modifiye
edilmiş bir forma ulaştığı sonucuna varılabilir.

Tiplerin ayırt edilebilmesi çok erken çocuklukta başlar. Örneğin, iki tutum-
içedönüklük ve dışadönüklük- aslında bir ya da bir buçuk yaşındaki bir çocukta her
zaman çok açık olmasa da görülebilir. Jung bir keresinde önce odadaki eşyaların ismi-
masa, sandalye vs.- söylenmeden odaya girmeyen bir çocuğun vakasını anlatmıştı. Bu
kesinlikle nesnenin korkunç ve ya yok edilmesi ya da bir kelimeyle yerine oturtulması,
nesnenin kendisinin ve yanlış davranamayacağının bilinir kılındığı yatıştırıcı bir
hareket, içedönük tutum için tipiktir. Eğer onları bulmayı biliyorsanız bu kadar küçük
detaylarda çok küçük bir çocukta içedönüklüğe veya dışadönüklüğe yatkınlığı
gözlemleyebilirsiniz.

Fonksiyonlar doğal olarak çok erken görünmezler fakat anaokulundan itibaren


ana bir fonksiyon, bir mesleğe olan tercih veya bir çocuğun diğer çocuğa olan tavrında
gözlemlenebilir. Çocuklar da yetişkinler gibi iyi yaptıklarını sıklıkla yapmaya ve
yapamadıklarından kaçmaya eğilimlidirler. Çoğu insan muhtemelen benim okul
işlerimde yaptığım gibi yapar: Ben matematiğe kabiliyetliydim ve önce onu yapardım,
iyi olmadığım her neyse ise onu en sona bırakırdım. Doğal eğilim, insanın kendisini
üstün hissetmediği şeyi yapmayı ertelemesi veya başkalarına itmesidir. Böyle doğal bir
davranışla, tek taraflılık artar ve artar. Sonra aile tutumu gelir: çok zeki olan erkek daha
sonradan okumalıdır veya pratik işlerde yetenekli olan çocuk mühendis olmalıdır.

4 Ç.N: Mandala, Jung psikolojisi bağlamında Jung ve hastalarının çizdiği “sihirli çember” anlamına gelir.
Jung, mandalaları Uzakdoğu’dan ödünç almış ve Batı dünyasına tanıtmıştır. Bu çizimlerin, Jung’un ortaya
attığı kolektif bilinçdışı kavramının bir yansıtılışı olduğu kabul edilir.

~4~
Çevredekiler zaten var olan tek taraflı eğilimleri pekiştirir, sözde “yetenekleri”, ve
böylece üstün fonksiyonun5 gelişmesinde bir artış olur ve kişiliğin diğer tarafında bir
yavaş bir gerileme olur. Bu kaçınılamaz bir süreçtir ve hatta harika avantajları vardır.
Çoğu insan bu modele uyar ve tipini tekte söyleyebilir, diğerlerini tanımlamak çok zor
olabilir.

Bazı insanlar tipini bulmakta zorlanır, bu çoğu zaman çarpıtılmış tip


olmalarından kaynaklanır. Bu çok sık karşımıza çıkan bir şey değildir ama bazen birisi
doğal olarak hissetme veya sezgisel tip olacakken çevredeki atmosferin başka bir
fonksiyonu geliştirmeye zorladığı vakalarda yaşanabilir. Hisseden tipte bir oğlanın
entelektüel açıdan çok hırslı bir ailede doğduğunu varsayın. Çevresindekiler ona
entelektüel olması için baskı uygular ve orijinal öneğilimi olan hissetme, hor görülür
veya engellenir. Bu tarz bir vakada, genelde o bir düşünme tipi olmayı başaramaz: bu
fazla ileriye gitmek olur. Lakin ikincil fonksiyonlar olan duyum veya sezgiden birini
çevresine nispeten daha iyi uyum göstermek için geliştirebilir; ana fonksiyonu basit bir
şekilde büyüdüğü sosyal çevrede kendini göstermez.

Çarpıtılmış tiplerin avantajları ve dezavantajları vardır. Dezavantajı en başından


öneğilimlerini geliştirememelidir, bu sebeple normalde tek taraflı şekilde geliştikleri
zaman ulaşacakları standardın biraz altında kalırlar. Öte yandan hayatlarının ikinci
yarısında her şekilde zaten yapmak zorunda olacakları bir şeyi önceden yapmış olurlar.
Analiz edildiğinde, genelde orijinal tiplerine dönmelerine yardım edilebilir ve onlar da
bu fonksiyonu hızlıca benimseyip gelişmiş bir seviyeye taşıyabilirler çünkü doğal
öneğilim bu yönde onlara yardımcı olur. O an memnuniyetle suya geri dönebilen
balıklar gibilerdir.

Birisi hala ana fonksiyonunu geliştirirken aile içerisinde fonksiyonların dağılma


eğilimi de erken aşamaların başka bir yönüdür: bir üye ailenin içedönüğüdür, diğer
ailenin pratik mühendisi olur ve üçüncüsü de ailenin kâhin ve gözlemcisi olur vb.
Diğerleri seve seve bu fonksiyondan vazgeçerler çünkü bir üye bunu çok daha iyi
yapabilir. Bu iyi işleyen hayati gruplar oluşturur ve bireyler sadece grup ayrı
düştüğünde tehlikeye girerler. Aileler içinde ve başka gruplarda da fonksiyon
problemini, fonksiyonları dağıtarak ve diğerlerinin üstün fonksiyonuna güvenerek
çözmeye güçlü bir eğilim vardır.

Jung’un belirttiği gibi, insan zıt tipiyle evlenme eğilimi gösterir ve yine, o an için,
hoşnutsuz bir iş olan alt fonksiyonuyla yüzleşmeden kurtulduğunu zanneder. Bu bir
evliliğin ilk aşamalarındaki harika nimetlerden ve kaynaklardan biridir; aniden alt
fonksiyonun tüm yükü gitmiştir, insan bir diğeriyle kutsal bir birlik içinde yaşar ve tüm
sorunlar çözülmüştür! Ama eşlerden biri vefat ederse veya içlerinden birinde hayatın o

5 Üstün fonksiyon = superior, primary, dominant function [EN]

~5~
yönlerini bırakmak yerine alt fonksiyonu geliştirme gerekliliği oluşursa bela başlar.
Aynısı analistlerin seçimlerinde yine yaşanır. Sıklıkla insanlar zıt tipi analist olarak
seçerler çünkü örneğin, hissetme tipi düşünemez ve bunu yapabilen birine hayranlık
duyar. Bu rota önerilmez çünkü birisi sürekli her şeyi bilen biriyle olursa cesareti kırılır
ve tamamen pes eder. O anda ona bakıldığını düşündüğü için çok mutlu hissedebilir ama
bu yeterli bir çözüm değildir. Örneğin Jung, aynı kör noktaları olan iki insanı birbirine
yollamayı severdi çünkü iki ahmak beraber oturursa ve hiçbiri öyle bir belaya gireceğini
düşünmezse en azından aralarından biri düşünmeye başlar! Tabii ki bu durum diğer
fonksiyonlarla da aynı olur: sadece orada oturur ve diğerinin işi yapacağını umar. Eğer
biri zıt tipe giderse, özellikle analistte, üstün fonksiyonu çok göstermemek akılda
tutulması gereken bir şeydir. İnsan, kendi gerçek duygusuna zıtlık göstererek, sürekli
bilmiyor, yetersiz hissediyor veya hiçbir fikri yokmuş rolü vb. yapmak zorundadır.
İnsan, analiz edilenin bu alanda yapacağı ilk utangaç denemeleri durdurmamak için
üstün fonksiyonu feda etmelidir.

Eğer baştaki basit öneğilimi neyin belirdiğini sorarsak cevabı basitçe bizim de
bunu bilmiyor olmamızdır! Jung Psikolojide Tipler’in sonunda bunun muhtemelen
biyolojik bir paraleli olduğunu söyler. Örnek olarak hayvan türlerinin gerçekliğe uyum
sağlamak için iki yöntemi gösterir: Ya çok fazla yayılarak ve daha kötü savunma
mekanizmasına sahip olarak- mesela pireler, bitler ve tavşanlar- ya da az yavruya sahip
olmak ve olağanüstü savunma mekanizmaları geliştirerek, örnek verecek olursak kirpi
veya fil. Böylece doğada gerçeklikle başa çıkmak için iki seçenek var: Ya kendini ona
karşı korursun, kendi hayatını yaşarken onu uzak tutarsın ya da kendini ona boşaltır ve
fethedersin. Biyolojik âlemde içedönüklük ve dışadönüklüğün işlemesi bu olurdu.

Daha da ileri gidilebileceğini düşünüyorum. Jung tipler hakkında kitabını ortaya


koyduğunda, hayvan davranışları hakkında pek bir şey yayımlanmamıştı ama modern
kitaplarda hayvanlar arasında çoğu davranış modelinde etkenlerin bir mixtum
compositumu6 olduğu görülebilir. Böylece hayvan davranışlarının bazı yönleri daha çok
içeriden geliyor- bu demek oluyor ki dış bir uyaran olmadan devreye giriyorlar- diğer
taraftan kalan hayvan davranışları dış uyaranlara daha bağımlı. Zürih Üniversitesi’nde
profesör ve Zürih Hayvanat Bahçesinin direktörü Heinrich Hediger, son derslerinde
insana benzeyen maymunların7 başka bir maymunu gözlemlemeden ve bu şekilde
öğrenmeden seksüel eylemlerde bulunmadığını; bunun başka türlerde oldukça farklı
olduğunu, türlerinden başka hayvanların çiftleşmesini görmeden sadece içten gelen
dürtünün onlar için yeterli olduğunu, belirtti. Ama eğer yüksek primatlar hiç refakatçi
bir eş görmeden bir hayvanat bahçesine getirilirlerse aynı insanlar gibi cahil ve yetersiz
kalıyorlar. Bu nedenle bir hayvanın davranışının bir kısmı dış etkenlere bağlıyken
kısmen doğuştan gelme öneğilimlere bağımlı olduğu açıktır. Davranış modeli iç ve dış
etkenlerin karşılıklı etkileşiminin sonucudur.

6 Ç.N: mixtum compositum: [DE] karmaşa, karmakarışık şey, türlü.


7 Bkz. Simiyenler, yüksek primatlar

~6~
Leylek yumurtalarını kuluçkaya alarak ve onların sosyal grupla iletişimlerini
engellenerek deneyler yapıldı. Böyle yumurtalardan üretilen kuşlardan grupları
Yugoslavya’dan serbest bırakıldığında Yugoslavya üzerinden Afrika’ya, grupları
İspanya’dan serbest bırakılanlar İspanya üzerinden Afrika’ya uçarlar. Bu onların
tamamen doğuştan gelen ve Afrika’ya nasıl gideceklerini söyleyen bir öneğilime
güvendiklerini kanıtlıyor. Ama Yugoslavya’da yetiştirilen leyleklerden biri İspanya
üzerinden uçan gruba dâhil edilirse kuş onlarla uçar ve doğuştan gelen öneğilimini takip
etmez. Bu iki ihtimali açıkça belli ediyor- dış etkenlerden ve sosyal baskıdan etkilenmek
veya basitçe doğuştan gelen öneğilimi takip etmek. Şu anda hayvan davranışı hakkında
bulunanların sonucundaki önceden şekillendirilmiş tutum şekillerini incelemek, bir
enstitü öğrencisinin tezi için ilginç bir konu olurdu zira böyle öneğilimlerin insanlıkta
nereden kaynaklandığını soracak olursak geri dönüp hayvan hayatına bakmamız
gerekir.

Şimdi alt fonksiyonu genel davranışı halinde nitelendirmek isterim. Tüm üstün
fonksiyonlar belli bir şekilde davranmak istediğini söyleyebilirsiniz; aynı şekilde alt
fonksiyonun da, hangisi olduğu hesaba katılmazsa, bir tür genel davranışı var.

Alt fonksiyonun davranışı şu yapıya sadık kalan masallarda fevkalade şekilde


yansıtılıyor: Bir kralın üç oğlu var. Daha büyük olan iki oğlunu seviyor ama en genç olan
bir ahmak olarak görülüyor. Daha sonra kral, oğulları için ya bengisuyu veyahut en iyi
gelini bulmayı ya da her gece saray bahçesinden elma veya at çalan gizli bir hırsızı
kaçırmayı gerektiren bir görev belirliyor. Genelde büyük oğullar yola çıkıyor ve hiçbir
şeye ulaşamıyor veya takılı kalıyorlar. Daha sonra üçüncü atına eyer vururken herkes
ona gülüyor ve- ait olduğu yerde- evde kalmasının daha iyi olduğunu söylüyor. Ama
genelde harika bir işi başaran sıklıkla o oluyor.

Bu dördüncü figür- üçüncü oğlan, ama kurgudaki dördüncü figür- mitlere göre
farklı yapay özelliklere sahip. Bazen o en genci, bazen biraz budala ve bazen tamamen
bir ahmak. Farklı halleri var ama her zaman o tarz bir kategoride. Örneğin çok hoş bir
Rus masalında o tamamıyla geri zekâlı olarak görülüyor. İki büyük oğul babalarının
ahırlarından harika atlarla çıkarlar ama en genç olan tüylü bir midilli alır ve yanlış
yönde oturur- kafası kuyruğa doğru- ve herkes tarafından alay edilerek gider. O, tabii ki,
Rus kahraman İvan’dır ve krallığı devralır. Bir de sakat bir adamın ve terkedilen veya
yaralanıp ordudan atılan, üstüne ormanda kaybolmuş bir askerin konusu vardır. Veya
kral olan fakir bir köle olabilir.

Tüm bu durumlarda insan, öykünün en başından bunun dört fonksiyondan daha


fazlasını ilgilendirdiğini biliyor çünkü ahmak, alt fonksiyondan çok daha fazlasını
kucaklayan arketipik bir dini figürdür. İnsan kişiliğinin geride kalan ve bu sayede

~7~
doğanın bütünlüğünü koruyan bir kısmını, hatta belki insanlığı, ima eder. Fakat bu
ahmak, mitolojide bir dörtlü grubun içinde belirdiğinde onun alt fonksiyonun genel
davranışını yansıttığını söyleme hakkımız doğar. Masalları yorumlamada sık sık daha
fazla detaya inmeyi ve kralı düşünme, üçüncü oğlu hissetme olarak isimlendirmek
istedim lakin deneyimlerimce bu işe yaramıyor. İnsan böyle durumları zorlamak için
materyali bükmek ve bazı dürüst olmayan hileler yapmalı. Bu yüzden o kadar ileri
gidilemeyeceği sonucuna vardım ama sadece mitolojide böyle bir üçüncü oğlun veya
ahmağın- hangisi olursa olsun- alt fonksiyonun genel davranışını temsil ettiğini
söylemeliyim. Bu ne bireysel ne de çok özel, sadece genel bir taslak.

Eğer insan bireysel vakaları incelerse alt fonksiyonun ahmak bir kahraman
edasında davrandığını görebilir, kutsal ahmak veya budala kahraman. Kişiliğin nefret
edilen gülünç ve uyum sağlayamamış bir kısmını temsil ediyor fakat aynı anda
bilinçdışıyla iletişim kurandır ve bu yüzden bir insanın bilinçdışı külliyetine giden
kapının gizli anahtarını elinde tutar.

Alt fonksiyonun her zaman bilinçdışına köprü kurduğu söylenebilir. Her zaman
bilinçdışına ve sembolik dünyaya dönüktür. Ama bu onun içeri veya dışarı dönük
olduğunu söylemez, burası kişiden kişiye değişir. Mesela içedönük düşünen tipin alt
fonksiyonu dışadönük hissetmedir; onun hareketi dış nesnelere, insanlara doğru
olacaktır ama böyle insanlar bilinçdışının sembollerinin taşıyıcısı olarak diğer insana
sembolik bir anlam yükleyeceklerdir. Bilinçdışı bir gerçeğin sembolik anlamı dışarıda,
nesnenin özelliği olarak belirir. Eğer bir içedönük alışagelmiş duruma uygun
davranışıyla bir telefon etmeye ihtiyacı olmadığını söylerse vs. o sadece animasının8 bir
sembolüdür, böylece semboliktir ve asıl insan önemli değildir çünkü yansımasının oraya
düştüğü denk gelmiştir- o zaman alt fonksiyonunun temeline asla ulaşamaz. O bunu asla
bir problem olarak görmeyecektir zira bir içedönük düşünen tipin hissetmesi genelde
içten bir şekilde dışadönüktür. Böylesine bir numarayla alt fonksiyonu üstün fonksiyon
yoluyla kavramaya ve içine çekmeye çalışır. Üstün fonksiyonun alt fonksiyona olan
hâkimiyetini korumak için yanlış anda geri çekilir. Alt fonksiyonunu asimile etmek
isteyen bir içedönük onların sembolik olduğunu aklında tutarak dış nesnelerle ilişki
kurmalıdır. Lakin onların sadece sembolik olduğu ve böylece vazgeçilebilir oldukları
sonucuna ulaşmamalıdır. Bu, birçok içedönüğün alt fonksiyonlarıyla oynadıkları alçak,
ikiyüzlü bir oyundur. Doğal olarak dışadönükler de aynı oyunu oynar ama tam tersi
şekilde. Bu sebeple alt fonksiyonun her zaman içe yönelmiş olduğu söylenmemelidir.
İçeride veya dışarıda olsun, bilinçdışına yönelmiştir ve her zaman içten veya dıştan
gelen sembolik deneyimlerin taşıyıcısıdır.

8Ç.N: Jung psikolojisinde “anima ve animus” kolektif bilinçdışının bir parçasıdır ve bir insanın zıt
cinsiyetinin bilinçdışındaki temsilcisidir. Örneğin, eril bireyler anima sahibidir ve onların bilinçdışı
dişildir.

~8~
Alt fonksiyonun genel hatlarına üstün fonksiyonun aksine genelde yavaş olması
dâhildir. Jung onu çocuksu ve acımasız olarak nitelendirir. Bu detaya inmemiz
gerekiyor. Alt fonksiyonun en büyük belalarında biri, insanların onla çalışmayı
sevmeme nedeni olan onun yavaşlığıdır; üstün fonksiyonun tepkisi hızlı ve iyi adapte
olmuştur, öte yandan bir sürü insanın alt fonksiyonun ne olduğu hakkında bir fikri
yoktur. Örneğin düşünen tiplerin hisleri olup olmadığı veya bunların ne türde hisler
olduğu konusunda bir fikirleri yoktur. Hisleri olup olmadığı ve varsa bunun hangi his
olduğunu anlamak için yarım saat oturup meditasyon yapmaları gerekir. Eğer bir
düşünen tipe ne hissettiğini soracak olursanız ya bir düşünceyle ya da hızlı, sıradan bir
reaksiyonla cevap verirler. Eğer cidden ne hissettiğini anlamak konusunda ısrar
ederseniz genelde bunu bilmeyeceklerdir. Konuşmasını sağlamak yarım saati bulabilir.
Veya bir sezgisel tipin bir vergi formu doldurması gerekiyorsa başkaları için bu bir gün
sürecekken onun bir haftaya ihtiyacı vardır. Bunu basitçe yapamaz ve eğer bunu doğru
yapacaksa bu sonsuza kadar sürer. İçedönük sezgisel bir kadın tanıyorum- onla bir bluz
seçmeye gitmek! Bir daha asla! Tüm mağaza tabii olarak sinirlenene kadar yıllar
sürüyor! Fakat bu hızlandırılamıyor. Sabırsız olmanın bir faydası yok. Ve doğal olarak
alt tipe yanaşmaktan caydıran şey de bu: insanın onun için zamanı yok.

Bu değiştirilemez. Bu atlanamayan bir aşama. Eğer insanlar sabırlarını


kaybederlerse ve “boş ver gitsin” derlerse bu pes ettikleri anlamına gelir. Bu
umutsuzdur zira bu dördüncü fonksiyonlarını kesip attıkları ve bir tür suni, destekli
mekanizmayla değiştirdikleri anlamına gelir. Hızlandırılamaz veya çok az yapılabilir,
asla üstün fonksiyonun hızına yetişemez. Bu çok iyi sebeplerle böyledir. Hayatın dönüm
noktasını düşünürseniz ve yaşlanmayla içe dönme problemlerini düşünürseniz tüm
hayat sürecinin alt fonksiyonu getirerek yavaşlatılması tam da ihtiyaç duyulandır. Bu
sebeple yavaşlık, sabırsızlıkla karşılanmamalı ve “Bu lanet alt fonksiyon!” şeklinde
eğitilmemeli. Onun yerine insan, bu gerçeklikte zaman kaybedilmesi gerektiğini kabul
etmeli. Onun değeri budur çünkü bilinçdışının içeri girmesine izin verir.

Alt fonksiyonun aynı anda uyumsuzluğuna ve ilkelliğine bağlı olan başka tipik bir
yönü, onun kırılganlığı ve tiranlığıdır. Alt fonksiyonuna herhangi bir şekilde
değinildiğinde çoğu insan, fena çocuksu davranırlar: en ufak eleştiriyi kaldıramazlar ve
her zaman saldırılıyormuş hissederler. Bu konuda kendilerine güvenmezler; bununla
beraber doğal olarak çevrelerindeki herkesi kasıp kavururlar çünkü herkes dikkatli
yürümelidir. Birinin alt fonksiyonu hakkında bir şey söylemek istiyorsanız, bu ince buz
üstünde yürümek gibidir; insanlar bu konuda hiçbir eleştiriye tahammül etmezler. Bir
rite d’entrée9 gereklidir. Doğru vakit, sakin bir atmosfer, beklenmelidir ve sonra uzunca
bir giriş konuşmasıyla insan alt fonksiyon hakkında hafif bir eleştiriyi karşısındakine
iletebilir.

9 rite d’entrée: [FR] giriş ritüeli

~9~
Basitçe insanları eleştiriye boğmak sadece onları duygusallaştırır ve afallatır, bu
şekilde durum mahvedilir. Bunu, çok yıllar önce hala okurken büyük bir şaşkınlıkla ilk
defa öğrenmiştim. Benim gibi bir öğrenci hazırladığı bir raporu bana göstermişti.
Hisseden tiptendi. Rapor oldukça iyiydi ama bir konudan diğerine geçtiği minik bir
paragrafta bence düşünce bağlantısında bir boşluk vardı. Söylediği şey tamamen
doğruydu ama bir düşünen tip için mantıksal geçiş eksikti. Ona bu yüzden harika bir
rapor olduğunu söyledim ama bir sayfada daha bir geçiş yapabileceğini belirttim. Buna
çok duygusal yaklaştı ve şunu söyledi: “O zaman hepsi mahvoldu, bunu tamamen
yakmalıyım!” ve onu elimden “Hepsinin çöp olduğunu biliyorum, onu yakmalıyım!”
diyerek çekti. Raporu ondan çektim: “Allah rızası için, yakma sakın!” ; “Ah, pekâlâ”, dedi,
“Senin onun çöp olduğunu düşüneceğini biliyordum” ve buna benzer bir tonda
konuşmaya devam etti. Fırtına sona erdiğinde söz alabilmiştim ve böyle dedim: “Tekrar
yazman gerekmiyor, sadece geçişi sağlamak için minik bir cümle eklemen gerekiyor-
sadece bu paragraflar arasında bir cümle.” Fırtına baştan başladı ve pes ettim!

Onu daha sonra gördüm ve bana ondan sonraki gece rüyasında evinin yandığını
gördüğünü ve -tipik olarak- yangının çatıda başladığını söyledi! O an düşündüm:
“Tanrım, bu hisseden tipler!” Onun için bu raporu yazmak çok büyük bir kazanımdı,
düşünceler ortaya çıkarmak yapabileceğinin sınırıydı. O kadarcığına bile
dayanamamıştı. Eleştiri bile değildi, sadece bunun geliştirilebileceğinin fikriydi. Bu alt
fonksiyonla yaşanabilecek bir durumun aşırı bir örneğidir. Kırılganlaşarak etraftakileri
zulmeder çünkü hassasiyet tiranlığın gizli bir halidir. Hassas insanlar sadece tiranlardır:
onların herkese uyum sağlaması yerine herkes onlara uyum sağlamalıdır. Yine de iyi
uyum sağlamış insanların da genelde hakkında mantıklı konuşulamayacak kırılgan,
çocuksu bir noktaları vardır ve insan, böyle durumlarda sanki aslanlar ve fillerle
uğraşıyormuş gibi hoşgörülü davranışları benimsemelidir.

Van Gennep’in Les Rîtes de Passage’ında10 kâşiflerin ilkel bir köye nasıl yaklaştıkları
hakkında örnekler bulunur. Birkaç mil ötede durmaları gerekir ve daha sonradan
köyden ulaklar gelir. Köylülere kâşiflerin hiçbir art niyetinin olmadığının, özellikle
sakinlere karşı kara büyü kullanmayacaklarının, temin edilmesi gerekir. Ulaklar sonra
geri döner ve tekrar kâşiflere döndüklerinde hediye değiş tokuşu yapılır. Bazen kadınlar
bile değiştirilir veya onlarla cinsel temasta bulunan misafirlere hediye edilirler çünkü
bu bir tür hısımlığı belirler. Eğer bir adam başkasının eşiyle uyursa o, ona akrabadır;
onun ailesine alınmıştır. Örneğin, Labrador Yarımadası’ndaki Naskapiler11 bunu
yaparlar ve birçok Eskimo12, yabancılarına bir geceliğine eşlerini ödünç verirler. Bu

10 Ç.N: Les Rîtes de Passage [FR], Türkçede Geçiş Törenleri, ilk defa etnolog Arnold van Genapp tarafından
ortaya atılan etnolojik bir kavramdır. Her insanın hayatında belli başlı önemli “geçiş aşamaları” bulunur.
Örn: Reşitliğe geçiş, evlenme vb.
11 Ç.N: Naskapiler, Kanada’da Labrador Yarımadası ve Doğu Quebec’te yaşamlarını sürdüren bir Kızılderi

halkıdır.
12 Ç.N: Eskimo; Doğu Sibirya, Alaska, Grönland ve Kanada’da yaşamakta olan, kendi yerli dillerini konuşan

İnuit ve Yupik ırklarına hitap etmek için kullanılan fakat yerliler tarafından kabul edilemez olarak kabul
görülen bir terimdir.

~ 10 ~
herhangi kötü bir patlamayı engellemek içindir. Bir ihtimal misafir evdekileri
öldürebilir veya tam tersi yaşanabilir. Çoğu ilkel insan, ayrıca birbirini kesip kan
değişirler. Bir de öpmenin ve hediye takas etmenin özel bir yöntemi vardır. Tüm bu rîtes
de passage insanlarla alt fonksiyon seviyesinde ilişki kurmanızda rol oynar.

Aynısı gündelik hayatta da gözlemlenebilir. Mesela insan, birini bir veya iki yıldır
tanımış olabilir fakat sadece beraber çay veya akşam yemeğine katılmış ve sadece
havadan sudan ve politika ve teorik sorular hakkında konuşmuş olabileceği; fakat asla
birbirinin acılı noktalarına dokunmadan veya konuşmayı gıdıklayıcı bir noktayı
getirmeye cesaret edemeyeceği sıradan bir seviyede. Lakin sonunda bir gün insan
bunun gerçek bir ilişki olmadığını ve yakınlaşmadıklarını fark eder. Sonra biraz şarap
vardır ve hava, acıklı noktaların ortaya çıkmasını destekler ve diğerinin de
kendininkilerini açmaya davet eder. Bu diğer tarafa yaklaşmanın formülüdür çünkü
acıklı noktalar, genelde alt fonksiyonla alakalıdır.

Kişisel nezaket ve diplomatik nezaket arasında bir fark vardır. Pratik bir örneği
ele alalım. Bir gün sezgisel tip bir adamla araba sürüyordum. Gece geç saatte eve
gidiyorduk ve ateşlemeyi açmayı unuttu. Tekrar tekrar denedi ama araba gitmezdi.
Nazikçe giriştim ve ateşlemeyi açıp açmadığını sordum. “Tabii ki” oldu cevap ama öyle
bir hisle ki daha fazlasını söylemeye cüret edemedim! Bu onun içedönük duyumuydu!
Bu yüzden orada yarım saat oturduk ve ben sorunun ne olduğundan emin olsam da ona
nasıl söyleyeceğimden emin olamadım. Daha iyi bildiğimi ima eden herhangi bir ton bir
patlamaya yol açardı. O kadar aciz hissettim ki bir garaja ulaşmaya çalıştım. Suya bile
baktım ama tüm zaman boyunca hatanın ne olduğunu biliyordum fakat acıklı noktaya
nasıl girişmem gerektiğinden emin değildim. Bu bir saygınlık meselesiydi. Bu alçalmaya,
etkileri daha da patlayıcı yapan alkolün de katkısı vardı. Bir de adam benden daha
büyüktü ve kaba olma meselesi vardı. Bu persona13 değil; bu, başka tür bir nezaket. Bu,
daha çok gerçek bir hisse sahip olma ve diğer insanın zayıflığını anlama ve buna
dokunmaya cüret edememektir.

Acıyan nokta ve alt fonksiyon kesinlikle bağlantılıdır. Alt duyumu olmasaydı bu


kadar kırılgan olmazdı. Eğer “Onu açtın mı?” diye sorsam cevabı “Tanrım!” olurdu ve
açardı ve böylece giderdik. Ne yazık ki bunun yerine yaklaşık bir saat boyunca yolda
oturup sorunun ne olabileceğini tahmin ettik ve ben de onun alt fonksiyonun hassas
noktasına nasıl yaklaşacağımı bilemedim.

Bu örnekler alt fonksiyonun genel özelliklerinden bir başkasını tasvir ediyor:


Yani, hislerin muazzam bir dozu onun süreçlerine dâhildir. Bu gerçekliğe girer girmez
insanlar kolayca duygusallaşır. Örnekte onun duygularla bağlantısının negatif tarafını

13Ç.N: İlk defa Jung’un psikolojiye kazandırdığı bir terim olan persona, Türkçede maske anlamına gelir.
Persona terimi altında bireyin günlük yaşamında ihtiyaca göre tavırları anlaşılır.

~ 11 ~
görüyorsunuz fakat oldukça pozitif bir yönü de var. Alt fonksiyon gerçekliğinde
muazzam bir hayat yoğunluğu vardır, böylece üstün fonksiyon yorulur yorulmaz-
tıngırdamaya ve eski bir araba gibi yağ kaybetmeye başlar- eğer insanlar alt
fonksiyonlarına dönmeyi başarırlarsa hayatın yeni bir potansiyelini tekrar
keşfedeceklerdir. Alt fonksiyonun gerçekliğindeki her şey heyecanlı, dramatik, pozitif ve
negatif ihtimallerle dolu hale gelir. Harika bir gerilim vardır ve dünya olduğu gibi alt
fonksiyon tarafından tekrar keşfedilir. Alt fonksiyona dönmenin dezavantajı onun uyum
göstermemiş bir yönünün olmasıdır. Bu yüzden bahsettiğim masallarda bengisuyu veya
muazzam hazineyi bulabilecek budala olan, dört soylu grubundaki üçüncü oğlandır. Alt
fonksiyon eğer insan onun kendi gerçekliğini oluşturmasına izin verirse hayatın
yenilenmesini sağlar.

Bir sürü insan alt fonksiyon gerçekliğinin onların duygusal oldukları nokta
olduğunu nispeten erken keşfeder- kırılgan ve uyum göstermemiş- ve bu yüzden
kişiliklerinin bu kısmını vekil sahte bir tepkiyle kapatırlar. Örneğin düşünen tipler
sıklıkla duygularını genelde normal bir şekilde ve doğru yer ve zamanda ifade
edemezler. Bu, bir arkadaşın eşinin vefat ettiğini duyduğunda ağlaması fakat dulun
yanına gittiğinde ağzından merhametli tek bir kelimenin çıkmaması olabilir. Oldukça
soğuk durmadıkları gibi gerçekten hiçbir şey de hissetmezler! Evde hisleri vardır ama
şimdi uygun ortamda onu ortaya çıkartamazlar. Birçok insan düşünen tiplerin
hissetmediğini düşünür, bu katiyen doğru değildir. Hiç hisleri yok değildir, sadece doğru
anda ifade edemezler. Bir şekilde ve bir yerde hisleri vardır ama onu üretmeleri gereken
anda değil. Hisseden tiplerin düşünemediğini varsaymak da büyük bir hatadır. Çok iyi
düşünürler ve genelde derin, samimi, iyi düşünceleri; sıra dışı düşünceleri vardır lakin
onlar istedikleri gibi gelip giderler. Örneğin bir hisseden tip için sınav esnasında doğru
düşünceyi açığa çıkarmak çok zor olabilir. O an düşünmesi gerekir ama düşünce sadece
gider! Eve döner dönmez tekrar düşünebilir ama düşüncesi boyun eğmez, doğru
zamanda ortaya kadar sevecen değildir. Toplum tarafından aptal olarak görülür çünkü
düşünceyi kendi isteğine göre üretemez.

Hayatın alt fonksiyonun aşağılığına acıması yoktur. Bu yüzden insanlar böyle


“kapama” tepkileri üretirler. Çünkü bu kendi doğal tepkileri değildir, sadece kolektif
olandan ödünç alırlar. Hisseden tipler düşünce tepkileri için sıkıştırıldıklarında gerçek
düşünceleri olmayan basmakalıp düşünceler sunmaya bayılırlar ama hızlı düşünmeleri
gereklidir ve gerçek düşünceleri ifade edilebilecek bir seviyeye henüz ulaşmamıştır. Bu
yüzden böyle basmakalıp sözler kullanırlar veya hisseden tipler için çok tipik
olduğundan ezberledikleri materyalleri kullanırlar. Aynısı sokulgan, geleneksel bir his
üretmeye alışmış düşünen tipler için de geçerlidir. Çiçek yollarlar, çikolata getirirler
veya duygularını çok sıradan bir şekilde ifade ederler. Örneğin beni çok nazik ve kalbe
dokunan biri olarak gösteren bir belirli ifadelerle bir başsağlığı mektubu yazmıştım.
Gerçek duygularımı ifade etmeye çalışsaydım, böyle bir mektupla üç gün uğraşırdım! O
yüzden tüm bu durumlarda hayatım boyunca derlediğim geleneksel kalıpların bir
kokteylini yapıyorum. Aynısı alt duyuma sahip sezgiseller için de geçerli; onların açıkça

~ 12 ~
alışkanlıktan gelme, teknik, kolektiften ödünç alınmış başa çıkma yöntemleri var. İnsan
biriyle bağ kurmaya çalışıyorsa bu uyum gösterme tepkilerine aldanmamalıdır. Bu
gizleme tepkilerini, onların kişisel olmamaları, kolektif ve banal olmalarından
gözlemleyebilirsiniz. İnandırıcı kişisel bir özellikleri yok.

Fonksiyonlar arası dinamik etkileşimi incelerken insan, üstün fonksiyonun alt


fonksiyon üzerindeki gücünü fark etmelidir. Birisi alt fonksiyonla buluşmaya çalışırsa ve
onun gerçek tepkileriyle yüzleştikten sonra duygusal acı veya şok yaşarsa o zaman
üstün fonksiyon hemen şöyle der: “Ah, bu da var, şimdi bunu düzenlemeliyiz.” Üstün
fonksiyon bir kartalın bir fareyi gasp etmesi gibi alt fonksiyonu almaya ve kendi
gerçekliğine çekmeye çalışır. Ellilerinde olan, çok başarılı, içedönük düşünen fakat
profesyonel işinden sıkılmış ve başka ihtimaller için ortada dolanmaya başlamış bir
doğa bilimcisi tanıyorum. Eşi ve ailesi, ona burnunun dibindeki bir deney alanı olan alt
hissetme işlevi hakkında bir şeyler söyleyebilirdi. Nadir dağ çiçekleri hakkında
bilinçdışının o anda nereye yöneldiğini gösteren birkaç rüyası oldu. Düşünme tipinin
çok tipik bir alt hissetme işlevi vardı, yani nadir ve çok özel hissetme. Dağlardaki
çiçeklerin düzlüklerdekilerden çok daha yoğun renkleri vardır ve bu da bir düşünme
tipinin alt hissetmesi için oldukça tipiktir. İyi bir hobi fikrine sahip olduğunu düşündü
ve bir botanistle arkadaş oldu ve günler, tüm tatilleri boyunca dağ çiçekleri toplamak
için yok oldu. Başka insanlar tarafından hissetme fonksiyonu hakkında bir şey
yapabileceğini söyleme denemeleri, ana fonksiyonunu bıraktığı ve diğer tarafıyla ilgili
bir şey yaptığı cevabını aldı. Dağ çiçeklerini araştırıyordu! Bu yüzden rüyayı sembolik
almak yerine soyut kavramların soyut tasvirleriyle ilişkili bir yorumlamada takılı kaldı
ve bununla bir tür bilim yarattı. Bu çiçeklerin bilgisini istiyordu, yani ana fonksiyon yine
iş başındaydı ve alt fonksiyon bir kez daha engellenmişti.

İrrasyonel bir tipi ele almak gerekirse: alt duyumunu kullanması gerektiği bir
duruma giren bir sezgisel var. Taş yontmacılığı veya kille çalışma fikrine çekiliyor. Böyle
bir şey genelde sezgisellerin alt duyumunun ortaya çıkmasında yardımcı oluyor zira
böyle yollarla dış amaç veya sebeple, bir tür somut materyalle veya maddeyle,
etkileşime girebilirler. Belki de kili şekillendirecek- diyelim ki çocuksu görünen bir
hayvan heykeli. O zaman kendisinde bir şeyin geliştiğini deneyimler ama aniden- bir
kartal gibi- sezgi ortaya çıkar ve şöyle der: “İşte bu, bu tüm okullarda tanıtılması
gereken bir şey!” ve yine sezgisine kaçar: kil şekillendirmesinin tüm ihtimallerine,
insanlığın eğitimine ve buna neyin dâhil olacağına ve bunun ulûhiyet için nasıl anahtar
bir deneyim olduğuna… İçedönük her zaman tüm dünyayı içine katar. Ama ihtimaller
içine katılmayan bir şey başka bir figürün şekillendirilmesidir! Ana fonksiyon yine
coşuyor. Dünyayla hızlandırıcı ve canlandırıcı bu etkileşimi yaşadıktan sonra işte
gidiyor ve yine havada. Aynı şey kesin gereklilik tarafından öevrelenen ve bazen birkaç
düşünce üreten bir hissetme tipi için de geçerli. Daha sonra sıcak banyosundan
kurtuluyor ve ona asla dönmüyor ama düşünmenin nasıl olduğu hakkında bir his yargısı
var vs. Bu yolla üstün fonksiyon alt fonksiyonu kontrol etmeye ve düzenlemeye
çalışıyor.

~ 13 ~
Fonksiyonlar arasındaki dinamik etkileşimin başka bir yönü, alt fonksiyonun
üstün fonksiyonu kesip onu yanlışlaştırmasıdır. Belli bir süre önce Neue Zürcher
Zeitung14’ta bilinçdışı psikolojisine atak yapan bir Profesör K. vakası, bunun fevkalade
bir canlandırmasıdır. Heidegger15’in öğrencisiydi ve fazla çalışmış bir içedönük
düşünenin mutlak bir örneğiydi. Bunun, hayatın varlığın ontolojik bir olgusu
olduğundan başka hiçbir şey öne sürememe gibi şanssız, negatif bir etkisi var. Bu
ifadeyi etkileyici birkaç sıfatla daha zenginleştiriyor ama sonuçta varabildiği nokta bu.
Bu düşündü ki “varlık gerçek var” ifadesi ona kutsal bir bütünlük ifade ediyor, aynı
Parmenides16’e ettiği gibi. Bize böyle bir varlığın güvencesini vermeye son veremez.
Sonra söyler: “Fakat bilinçdışı kuklaların ve hayaletlerin tekinsiz bir tiyatrosudur.”
Burada Jung’un şu sözleri söylerken kastettiğinin harika bir misali vardır: “Bilinçdışı
fantezisi; oranlı olarak arkaik bir halde şekillenmiş bilgilerin çokluğu, büyülü etkenlerin
sahici bir kargaşası, tarafından zenginleştirilir.” Bu tam olarak da Profesör K.’nin
makalesinde açıkladığı şeydir- bilinçdışının fikri fenadır, o sadece abartılı bir
kargaşadır- ve bilinçli konumunu onun basitçe var olmadığını öne sürerek korur: bu
sadece psikologların bir buluşudur! Eğer bilinçli tavırlardan birini abartırsanız zayıflaşır
ve bereketini kaybeder; ayrıca, bilinçdışındaki zıt fonksiyon ana fonksiyona zarar verir
ve onu yanlışlar. Bu Profesör K.’nin makalesinde çok bellidir; gerçekten de duygusunun,
bilinçdışı psikolojisinin absürtlüğüne karşı insanoğlunu aydınlatmakla uğraştığını
gösterir. Bilimsel tartışmada alışmış olduğumuz objektif tarzı tamamen kaybeder ve
insanlığı şeytani bir zehre karşı koruma görevi olan bir peygamber gibi hisseder. Bütün
ahlak veya hissetme fonksiyonu geldi ve düşünmesini lekeledi. Düşünmesi nesnel yerine
öznel oldu ve bilinçdışı psikolojisi literatürünü okumadığı açıktı.

Alt fonksiyonun üstün olanı böldüğü başka bir yol pratik, gerçekçi bir içedönük
duyum tipinde gösterilebilir. Duyum tipleri, içedönük veya dışadönük olsun, genelde
çok abartmama konusunda parayla iyi bir ilişki içerisindedir. Fakat böyle bir tip bunu
abartırsa alt fonksiyon karışır. Delice cimri olan bir duyum tipi tanıyordum ve
neredeyse hayatta hiç ilerleyemiyordu- çünkü İsviçre’de her şeyin bir ücreti vardır! Bu
ani pintiliğin kaynağını öğrenmeye çalıştığımda- o zamana kadar buradaki çoğu insan
kadar bir dereceye kadar cimriydi- hayatta bir sürü negatif olasılık ürettiğini fark ettim:
bir kaza yaşayabilir ve ailesine destek veremeyebilirdi; ailesine bir şey olabilirdi; eşi
uzun süreli bir hastalığa tutulabilirdi; kayınvalidesi, çok zengin bir hanımdır, birden ona
sinirlenebilir ve parasını onunki haricinde bir aileye bırakabilirdi vb. Yaşanabilecek
kara korkulara örnektir bunlar. Olumsuz bir alt sezgi fonksiyonu için tipiktir. Sadece
kötü ihtimaller öngörülür. Alt fonksiyonun ilk ortaya çıkışı duyumunu yanlış noktada
kuvvetlendirerek onu cimrileştirdi. Hayat artık akmıyordu çünkü her şey alt
fonksiyonun istilası tarafından hatalı kılınmıştı.

14 Ç.N: Neue Zürcher Zeitung, (Türkçesi: Yeni Zürih Gazetesi) İsviçre’de Almanca olarak yayımlanan bir
günlük gazetedir.
15 Ç.N: Martin Heidegger, varoluşçu felsefeyle ilgilenmiş ünlü Alman filozof.
16 Ç.N: Parmenides, Antik Yunan filozofları arasından rasyonalizm ile ilk ilgilenenlerdendir. Doğa

felsefesiyle da uğraşmıştır.

~ 14 ~
Diğer fonksiyonların gelişme zamanı geldiğinde genelde 2 tane
ilişkilendirilen olgu mevcuttur: üstün fonksiyon eski bir araba gibi yozlaşır ve biter,
ayrıca ego17 ondan sıkılır çünkü fazla iyi yapılan her şey sıkıcı gelir. Sonra alt fonksiyon,
kendi alanında görülmek yerine, ana fonksiyonu kaplamaya18 eğilimlidir ve ona uygun
olmayan, nevrotik bir kıvrım katar. Nevrotik bir mixtum compositum ile karşı
karşıyasınızdır- artık düşünemeyen bir düşünme tipi veya artık makbul bir his
gösteremeyen bir hisseden tip. İnsanların ne idiği belirsiz oldukları bir geçiş süreci söz
konusudur. İyi bir düşünürlerdi ama şimdi düşünemiyorlar ve yeni bir seviyeye
ulaşamadılar. Bu sebeple insanın kendi tipini anlaması ve bilinçdışının şimdi ne oyunlar
oynadığını anlaması önemlidir, yoksa hazırlıksız yakalanır.

Ana fonksiyonu tanımlarken en çok zorlanılan anlardan biri ana fonksiyonları


veya ana tutumlarıyla sıkılma noktasına geldiklerinde yaşanır. Sizi olduklarının zıttı
oldukları konusunda güven vermeye çalışırlar. Dışadönük oldukça içedönük olduğuna
yemin eder veya tam tersi. Bu alt fonkisyonun kendisinin gerçek olan olduğunu öznel
olarak hissetmesinden kaynaklanır. Kendisinin en önemli olduğunu hisseder; en doğal
olduğuna inanır. Mesela bir düşünen tip, hayatından her şeyin his açısından önem
taşıdığını bildiği için, kendisinin bir hissetme tipi olduğunu garanti edecektir. Bu yüzden
tipimizi keşfetmeye çalışırken en önemli olanı değil “Alışkanlık olarak hangisini
yapıyorum?” sorusunu sormamız gerekir. Bir dışadönük sürekli dışadönüklük yapıyor
olabilir ama size has bir içedönük olduğunu ve iç şeyle çok bağlantılı olduğunu sürekli
temin edecektir ve buna kendisi de inanacaktır. Bu dolandırıcılık değildir, nasıl
hissettiğidir çünkü günde 1 dakika bile olsa içedönük davranması gerçekse orada
kendine yakındır, orada gerçektir.

Alt fonksiyonun dünyasında insan ezilir, mutsuzdur, sürekli bir şeylerden


etkilenme problemi vardır ve böylece bir şekilde hayatın yoğunluğu orada çok daha
fazladır- özellikle ana fonksiyon çoktan tükenmişse. Pratik olarak tipini bulmak isteyen
bir insanın kendisine bu soruları soyması en faydalı olandır: Benim için en büyük çile
nedir? En büyük eziyet nedir? Nerede sürekli bir engele çarptığını ve cehennemi
çektiğini hisseder? Bu genelde alt fonksiyona işaret eder. Fakat bir sürü insan iki üstün
fonksiyonu o kadar iyi geliştirir ki onun sezgiye sahip bir düşünme tipi olduğunu mu
yoksa onun düşünmeye sahip bir sezgisel tip olduğunu çıkaramazsınız, ikisi de eşit gibi
görünür. Bazen duyum ve hissetme bir insanda o kadar gelişmiş olur ki hangisi birinci
anlayamazsınız. Ama sezgisel düşünen insan daha çok duyumsal gerçeklerden mi yoksa
his problemlerinden mi kafasını duvara çarpar? Burada hangisinin birinci olduğunu
anlayabilirsiniz ve hangisinin iyi geliştirilmiş ikinci fonksiyon olduğunu.

17 Ç.N: Ego, ilk defa Avusturyalı psikiyatrist Sigmund Freud’un psişe modelinde ortaya çıkan, Id ve
Süperego arasında dengeyi oluşturan, insan zihninde önemli bir parçadır. Freud’dan etkilenen Jung, kendi
modelinde de Ego’yu kullanır. Analitik Psikolojide Ego, Persona ve “Ben” arasındadır ve bilinçli
düşünceleri temsil eder.
18 Ç.N: Buranın çok yanlış anlaşılabilecek şekilde çevrildiğini düşündüğüm için eklemek durumundayım:

Alt fonksiyonun üstün fonksiyonu “kaplaması” onu kendince şekillendirmesi veya dengelemesi anlamına
gelir, tamamen onun yerine geçmesi değil.

~ 15 ~
Şimdi odağı alt fonksiyonun asimile edilmesi problemine çevirmeliyim. Bilinç
erken çocuklukta bilinçdışından çıkar. Bizim bakış açımızdan bilinçdışı başlıca, bilinç
ikincil bir gerçektir. Bu yüzden bilinçdışı bütünlük ve bütün kişiliğin yapısı bilinçli
kişilikten önceki zamanda vardır ve ona bu şekilde bakılabilir:

Fonksiyonlar bilinç arazisinde gelişirlerse- A, B, C, D- önceden varsayalım ki


aşağıdan ilk başta sonradan egonun ana fonksiyonlarından biri olan düşünme
fonksiyonu gelsin. Daha sonra ego düşünme işlemini bilinç arazisini düzenlemek için
kullanır. Yavaşça başka bir fonksiyon belirir ve gitgide elverişli koşullar altında hepsi
bilinç arazisinde belirir.

Ne var ki dördüncü fonksiyon yukarı geldiğinde, tüm üst yapı çöker. Dördüncüyü
çektikçe üst yapı bir o kadar alçalır. İnsanların sık sık yaptıkları bir hata alt fonksiyonu
diğerlerinin seviyesine getirebileceklerini düşünmeleridir. Sadece şunu söyleyebilirim:
“Öyle yapmayı diliyorsan dene. Fakat sonsuza kadar deneyebilirsin!” Onun yukarı
getirilmesi kesinlikle imkânsızdır- oltasıyla bir balıkçı gibi- alt fonksiyon ve örneğin onu
hızlandırmak veya doğru anda çıkması için eğitmek gibi denemeler sadece başarısızlıkla
sonuçlanır. İnsan onun bir sınavda veya hayatta beli başlarda ortaya işlemesi için
zorlayabilir ama bu sadece bir raddeye kadar, sıradan ödünç alma materyalleri
getirerek başarılıdır. İnsan dördüncü fonksiyonu yukarı çekemez çünkü altta kalmakta
ısrar eder. O bilinçdışıyla kirlenmiştir ve o vaziyette kalır. Onu avlamaya çalışmak tüm
kolektif bilinçdışını ortaya çıkarmaya çalışmak gibi bir şey olur, bu da kimsenin
yapamayacağı bir şeydir. Bu balık, olta için fazla büyük olacaktır. O zaman ne
yapılmalıdır? Onu tekrardan atıp bırakmalı mıdır? Bu gerilemedir. Lakin pes
etmezseniz, başka tek bir seçenek vardır: balık sizi suya çekecektir! Bu anda muazzam
çekişme ortaya çıkar, bu düşünen tip için meşhur sacrificium intellectus19 veya hissetme
için hissetmenin sacrificium’u20 anlamına gelir. Kişinin kendisinin diğer fonksiyonlarıyla
o daha düşük seviyeye inmesi alçakgönüllülüğüne sahip olmaktır. Bu, o zaman, iki
katman arasında hiçbir şeyin ne düşünme ne hissetme ne duyum ne de sezgi olduğu bir
aşamayla sonuçlanır. Yeni bir şey ortaya çıkar, yani, bu hayata karşı tamamen yeni ve
farklı bir tutumdur, bu sırada insan hiçbirini veya tüm fonksiyonları aynı anda
kullanır.21

19 sacrificium intellectus [LA]: zihin gücünün feda edilmesi


20 sacrificium [LA]: feda
21 Bkz. “Deneyüstü Fonksiyon” kavramı

~ 16 ~
Birisi sıklıkla safça onun bir düşünme tipi olduğunu ve şimdi de hissetme
fonksiyonunu geliştireceğini söyler- ne de bir yanılsama! Eğer insan bir düşünme tipiyse
önce ya sezgiye ya da duyuma gidebilir. Bu onun kararıdır. Daha sonra iki ikincil
fonksiyondan zıt olana gider ve en son alt fonksiyona gelir. Lakin direkt zıt tipe
geçemez. Sebebi basittir: onlar birbirlerini tamamen dışlarlar, uyumsuzdurlar. Planı,
mevcut koşullar altında tüm şehir nüfusunun mümkün en iyi tahliyesi olan bir kurmay
subayını ele alın. Ne yazık ki karısı ve kendi çocukları da aynı şehirde. Eğer onlar
hakkındaki kişisel duygularına yenik düşerse iyi bir plan oluşturamaz. Yapamaz işte.
Onları aklından yok etmeli ve o anda işinin tahliyeyi olabilecek en iyi şekilde planlamak
olduğunu kendine hatırlatmalıdır; kendi hislerini sadece aşırı duygusallık olarak
görmelidir. Bu kendini kurtarmak için yapılan bir değeri azaltmadır. İnsan bir
fonksiyondan zıddına direkt bir atlama yapamaz ama insan düşünmeyi duyumla asimile
edebilir veya beraber çalışmalarını sağlayabilir. İki ikincil fonksiyonu birleştirmek de
mümkündür ki birinden diğerine atlanması konusunda sanki zıt fonksiyona atlıyormuş
gibi zorluk çekmesin. İnsan sezgiden duyuma geçtiğinde hala düşünme fonksiyonunu
yargıç olarak kullanabilir ve sezgiyle duyum kavga ettiğinde düşünerek kendini
uzaklaştırabilir.

Eğer bir düşünme tipini analiz edersem, onu asla tekte hissetmeye itmem. Önce
diğer fonksiyonların bir raddeye kadar asimile edildiklerinden emin olurum. Bu orta
kademeyi unutmak bir hatadır. Örneğin alt fonksiyonu yüzünden tamamen uygunsuz
bir insana âşık olmuş bir düşünme tipini örnek olarak ele alın. Eğer çoktan gelişmiş bir
duyumu varsa- ki bu belli bir seviye gelişmiş gerçeklik algısını, bir sıçanın kokusunu
alabilmeyi, ifade eder- bu saçmalığa kanmayacaktır. Tek taraflı bir düşünme tipiyse
fakat ve yanlış hanıma âşık olursa üstüne de hiçbir gerçeklik algısı veya sezgisi yoksa
Josef von Sternberg’in 1930 filmi Mavi Melek’te çok güzel ele alınan, bir okul
profesörünün şuh bir kadının hizmetinde sirk palyaçosuna dönüşmesi olur. Kendini
yakalayabileceği orta bir alan yoktur: alt fonksiyonu tarafından devrilmiştir. Fakat
analisti, çok hissi olmasa da, en azından bir tür gerçeklik algısı geliştirdiğinden emin
olursa bu sorunu ortadaki fonksiyonla çözebilir. Bunun bir analist olarak unutulmaması
gereken bir şey olduğunu düşünüyorum, asla direkt alt fonksiyona atlanmamalıdır.
Tabii ki hayat bunu yapar, hayat umursamaz! Diğer yandan analitik süreç böyle
gitmemelidir ve eğer rüyalardaki gizli bildirimler takip edilirse normalde öyle gitmez
de. Sürecin eğilimi, gelişmenin kıvrımlı hareketleri takip etmesi gerektiğidir. Bu
bilinçdışının alt fonksiyonu yükseltmeye çalışmasının normal yoludur.

Bu, benim alt fonksiyon problemine genel özetimin sonudur. Sıradaki adım her
tipin alt fonksiyonunun pratik hayatta nasıl olduğuna dair bir açıklama vermek
olacaktır.

~ 17 ~
II. Dört İrrasyonel (Akıldışı) Tip

Dışadönük Duyum Tipi: Alt İçedönük Sezgi


Dışadönük duyum tipi, yeteneği ve özelleştirilmiş işlevi duyumsamak ve dış
objelere somut ve pratik bir şekilde yaklaşan birinde temsil edilir. Böyle insanlar her
şeyi gözlemler, koklar ve bir odaya girer girmez neredeyse tekte orada kaç kişi
bulunduğunu bilirler.

Daha sonrasında, onun ve bunun orada olup olmadığını ve onun o gün hangi
elbiseyi giydiğini daima bilirler. Böyle bir soruyu bir sezgisele yönetseniz hiç dikkat
etmediğini ve hiç fikri olmadığını söyleyecektir, onun üstünde ne vardı? Duyum tipi
detayları fark etmekte ustadır.

Öğrencilerine tanıkların güvenilmezliğini göstermeye çalışan bir hukuk felsefesi


profesörünün meşhur bir öyküsü var. İki insanı odaya getirtti, birkaç cümle konuşturttu
ve sonra birbiriyle kavga ettirtti. Onları durdurdu ve söyledi: “Şimdi baylar ve bayanlar,
lütfen gördüğünüz şeyi tam olarak yazın.” Sonra profesör kimsenin olanlar hakkında
tam ve nesnel bir açıklama getiremediğini gösterdi. Hepsi belli noktaları kaçırmıştı. Bu
düzmece olayla öğrencilerine görgü tanıklarına çok güvenmemeleri gerektiğini gösterdi.
Bu öykü duyumun bireye muazzam izafiyetini örnekliyor. O sadece nispeten gelişmiştir:
bazıları buna daha yetenekliyken diğerlerinin buna yeteneği azdır. Dışadönük duyum bu
alanda en yüksek puana sahip olur ve muhtemelen en az noktayı kaçırır. Dışadönük
duyum tipi en iyi görsel aygıta sahiptir, yani hızlıca ve nesnel olarak dış bilgilerle
bağlantı kurabilir. Bu sebeple bu tip iyi dağcılar, mühendisler ve iş insanları arasında
bulunur, kimlerin ki dış gerçeklik hakkında geniş ve doğru bir bilinçleri vardır. Bu tip
bir şeylerin dokularını fark edecektir- ister saten olsun ister yün. Madde için belli bir
hissi olacaktır. İyi zevk de genelde kendini gösterir.

Jung böyle insanların genelde nispeten ruhsuz izlenimi verdiğini söyler. Çoğu
insan; insana onun sadece motorlara, onların yağlarına adanmış olduğu ve her şeyi bu
açıdan gördüğünü hissettiren bir mühendis tiplemesiyle karşılaşmıştır. Çok duygu
üretmez ve fazlasıyla düşünüyormuş gibi de görünmez. Sezgi de tamamen yetersizdir;
onun için bu sadece deli fantezilerin âlemidir. Dışadönük duyum tipi sezgiye yaklaşan
her şeyi “deli fantezi”, tamamen aptalca hayal gücü, gerçekle hiçbir alakası olmayan bir
şey olarak nitelendirir. Düşünceyi bile sevmeyebilir çünkü çok tek taraflıysa düşüncenin
gerçeklere odaklanmak yerine soyut dünyaya girmek olduğuna inanır. Böyle bir
dışadönük tipi benim doğal bilimler öğretmenim olmuştu ve ona genel teorik bir soru
soramazdık, bunu soyut düşünceye girmek olarak adlandırır ve sadece gerçeklere bağlı
kalmamız gerektiğini söylerdi- solucana bak ve nasıl göründüğünü gör ve sonra onu çiz
veya mikroskoba bak ve ne gördüğünü tarif et. Bu doğal bilimdir ve geriye kalan her şey
fantezi, teori ve saçmalıktır. Belli fabrikaların belli kimyasal maddeleri nasıl ürettiğini

~ 18 ~
anlatmakta çok iyiydi ve Haber-Bosch22 işlemini hala ezbere bilirim. Ne var ki konu
elementlerin genel karşılıklı ilişkisi vs. olunca bize pek bir şey öğretmedi. Bunun
bilimde hala belirsiz olduğunu ve her yıl değişen, evrimde olan teori olduğunu söyledi.
Bu yüzden işin bu yönünü atladı.

Bir önsezi veya bir tahmin olabilecek, sezgisel, her şey bu tipe nahoş görünür.
Böyle birinin sezgileri olsa bile, şüpheci ve grotesk23 bir doğası olurdu. Bir keresinde bir
profesör oldukça harika bir biçimde yazıbilime girişti. Bir gün ona annemden soğuk
algınlığım olduğu için dersine katılamamamı mazur görmesini isteyen bir mektup
getirmiştim. Yazıya baktı ve dedi: “Bunu annen mi yazdı?” Cevap verdim: “Evet.” Buna
sadece “Zavallı çocuk!” diyerek yanıt verdi. Sadece negatifi sezmişti! Böyleydi. İş
arkadaşları ve sınıftaki öğrenciler hakkında şüpheye düşerdi. Onun kasvetli bir şey
hakkında karanlık bir sezgisi olduğunu görebilirdiniz zira altta olan sezgisi çöp
kovalarını koklayan bir köpek gibiydi: Bu alt türden sezgi oldukça sıklıkla haklıydı fakat
bazen tamamen haksızdı! Bazen sadece zulüm fikirleri vardı- aslı olmayan karanlık
şüpheler. Gerçekler konusunda çok doğru olan bu tip aniden melankoliye, şüpheci
uyarmalara, karanlık ihtimallerin fikrine kapılabilir ve insan bunlar nasıl birden ortaya
çıkar bilmez. Onun durumunda alttaki sezgi işlevi böyle görünüyordu.

Normalde, dışadönük duyum tipinin durumunda, alt fonksiyon öznenin


pozisyonun etrafında daireler çizer, bunlar; çok sıklıkla onlara bulaşabilecek hastalıklar
veya başına gelebilecek başka şanssızlıklar hakkında çok koyu hislerle veya önsezilerle
veya uyarmalarla gelir. Bu demek oluyor ki genelde alt fonksiyon benmerkezcidir. Böyle
bir insanın genelde negatif, kendini küçültücü bir tutumu vardır. Böyle insanları sarhoş
eder veya çok yorarsanız ya da onları diğer taraflarını gösterecek kadar yakın tanırsanız
onlar en harika, tuhaf, ürkütücü korku hikâyelerini üretebilirler.

İsviçre’deki en iyi dağcılardan olan bir kadın tanırdım. Dışadönük duyum


tipinden olduğu aşikârdı, sadece rasyonel gerçekler kabul edilirdi ve her şeyin doğal bir
sebebi vardı. Sadece İsviçre’deki dört binlik dağları değil, Alpler’in genelini
tırmanabilirdi- Fransa’dakileri de, Savoy’dakileri24 de, Avusturya’dakileri de. Lakin
sonraki kara gecelerde güzel bir ateş yanarken değişir ve en ürkünç korku öykülerini
anlatırdı, normalde çobanlar veya kölelerden duyacağınız türden. Ondan bu ilkel
fantezinin çıktığını görmek oldukça harikaydı. Ertesi sabah botlarını giyerken hepsine
güler ve anlattıklarının saçmalık olduğunu söylerdi! Böyle bir insanın genelde sezdiği
şey kişisel problemlerinin bir ifadesidir.

22 Ç.N: Haber-Bosch işlemi (DE: Haber-Bosch Verfahren): Fabrikalarda katalizatör yardımıyla amonyak
üretimi için kullanılan bir işlem. 2. Dünya Savaşı sırasında patlayıcılar için amonyak sağlasa da
günümüzdeki ağırlıklı kullanım alanı gübre üretimidir.
23 Grotesk: Eski Çağ Roma yapılarında bulunan tuhaf, gülünç figürlerden oluşmuş süsleme üslubu. Burada:

acayip
24 Ç.N: Savoy, Batı Alpler’de bulunan bir bölgedir.

~ 19 ~
Dışadönük duyum tipinin alt işlevinin başka bir yönü Antropozofiye25 veya doğu
metafiziğinin başka bir kokteyline, uhrevi bir tipin genelliğine, karşı oluşan ani
çekimdir. Çok gerçekçi mühendisler böyle bir harekete eleştirel olmayan bir akılla
katılır ve içinde tamamen kaybolabilirler. Bunun sebebi alt işlevin oldukça arkaik bir
karakterinin olmasıdır. Yazı masalarında oldukça şaşırtıcı şekilde sıklıkla 2. sınıf
seviyesinde mistik yazılar bulunur. Onlara bu kitapları neden okuduklarını
sorduğunuzda örneğin bunun sadece bir saçmalık olduğunu fakat onların rahatlıkla
uyumasını sağladığını söyleyebilirler. Üstün fonksiyonları hala alt fonksiyonlarını
reddeder. Ama Dornach’taki antropozofistlere binaları için kimin para sağladığı
sorulursa onun böyle bir dışadönük tutum tipi olduğunu öğrenirsiniz. Amerikan
milletinde bir sürü dışadönük duyum tipinden insan bulunur ve bu tuhaf hareketlerin
neden özellikle ABD’de İsviçre’den çok daha fazla büyüdüğünü açıklar. Los Angeles’ta
neredeyse her tür fantastik seti bulabilirsiniz.

Bir keresinde böyle birini analiz ettiğimi hatırlıyorum. Bir gün ondan bir telefon
çağrısı almıştım. Telefonda hıçkırıyordu ve her şeyin ona fazla geldiğinden
bahsediyordu. “Bu yaşandı- Sana söyleyemem, tehlike altındayım!” Bu insan isterik biri
değildi ve gizli bir ruh hastalığı veya benzeri bir durumu yoktu. Ondan böyle
davranmasını asla beklemezdiniz. Şaşkınlığa uğramıştım ve ona istasyona gidip bir bilet
alarak Zürih’e gelip gelemeyeceğini sordum (başka bir şehirde yaşıyordu). Bunu
yapabileceğini söyledi, bu yüzden ben de ona gelmesini söyledim. O gelene kadar üstün
dışadönük duyumuna geri dönmüştü ve bana sonradan beraber neşeyle yediğimiz bir
sepet dolusu kiraz getirmişti. “Eee, şimdi?” dedim fakat bana söyleyemiyordu bile!
İstasyona gitme ve kirazları satın alma sırasında üst seviyeye geri dönmüştü. Diğer
seviye tarafından bir dakikalığına saldırıya uğramıştı ve ondan tek öğrenebildiğim şey
“Bir dakikalığına Tanrı’nın ne olduğunu öğrendim! Sanki Tanrı’yı fark etmiş gibiydim!
Bu beni o kadar sarstı ki bir an için delireceğimi sandım ama yine gitti. Hatırlıyorum
lakin artık onu iletemiyorum ve artık içinde değilim.” Burada alt işlev aracılığıyla birden
gerçek benliği ve tüm kolektif bilinçaltına tanık oldu. Bir saniyede- aynı bir flaş gibi-
hepsi ortaya çıktı ve kişiliğinin üst kısmını çalkaladı ama o buna dayanamadı. Bu, hem
olumlu hem de tehlikeli bir yöne sahip olan alt işlevin ortaya çıkmasının başıydı.
Sezginin aynı anda bir sürü anlamlı içeriği iletme özelliği vardır. O bütün her şeyi bir
saniyede gördü, bir dakikalığına ortaya çıktı ve sonradan yine gitti. Şimdi; düz, sıradan
dışadönük duyum dünyasında yine kiraz kemiriyordu. Bu, alt işlevin böyle bir tipte ilk
kez samimiyetle ortaya çıkışına örnek teşkil eder.

Alt işlevin tüm kişiliği ele geçirmesinde büyük tehlike vardır. Bir keresinde bir
dışadönük duyum tipi tanıdım, verimli bir inşaatçı ve iyi bir iş adamı, kim ki büyük
meblağlarda para kazanmıştı. Oldukça pratik biriydi fakat rezalet evler inşa ederdi.
Sadece evin içindeki aletler mükemmeldi ki orada yaşayanlar, sanatsal açıdan evler

25Ç.N: Antropozofi, (DE: Anthroposophie) Rudolf Steiner tarafınca başlatılan ve metafiziksel olguları,
doğa bilimlerinin fizikî dünyayı araştırdığı ve tanımladığı kesinlik ve açıklıkta araştırmayı ve tanımlamayı
hedefleyen bir gizlemli bir fikir akımıdır.

~ 20 ~
berbat olsa da orada yaşamayı sevsinler. İyi bir kayakçıydı, iyi giyinirdi, kadınlara
hayranlık duyardı ve bir dışadönük duyum tipinin gösterebileceği türden şekillenmiş
bir şehvet gösterirdi. Bu adam kendisinden yirmi yaş yaşlı, sezgisel bir kadının ellerine
düştü. O; vahşi ve fevkalade, ayrıca oldukça kilolu bir anne figürüydü. Onun vakasında
bu disiplin eksikliğini gösteriyordu: içedönük sezgi tipleri genelde felaket dengesizlerdir
ve sınırlarını hem psikolojik olarak hem de alt işlev dolayısıyla fiziksel olarak aşarlar. Bu
kadın sadece fantezilerinde yaşardı ve kendi kendini maddi açıdan geçindirebilecek bir
konumda değildi. Adamın parayı sağladığı ve pratik yönleriyle ilgilendiği, kadınınsa
fantezi kısmına katkıda bulunduğu tipik bir birlikti.

Bir keresinde onla kayağa gittim. Sıkıntıdan patlamıştım! İlginç şekilde anlattığı
tek şey kendi işi olabilirdi ama kadınlardan bahsetmedi ve başka türlü güneşin iyi
olduğu ve yemeğin kötü olmadığı dışında bahsedecek bir şeyi yoktu. Hayrettir ki, bu
adam beni Dornach’taki antropozoflara, bir oyuna davet etti. Goetheanum26 onun
“ruhani annesiydi” ve onun için büyük cazibe sahibiydi. Oyun, onu kendine o kadar
çekmişti ki ona o kadar dokunmuştu ki tamamen kendini kaptırdı. Daha sonrasında
benim için fazla yüksekte olduğunu ve bir bifteğe can attığımı söyleyecek kadar
düşüncesizdim! Benim materyalizmimden beti benzi atmıştı. O zamanlar sadece on
sekiz yaşındaydım ve şimdi daha bilgece davranırdım. Fakat bu onun sezgisinin çalışma
şekliydi. Bir yandan bu kadına yansıtılmıştı, diğer yanda ise Dornach vardı. Onların
anne-oğul ilişkisini fark edince kadınla ayrılmaya çalıştı ve onun yerine alt işlevini
Dornach’ta park etmeyi umdu. Bu, kesinlikle onu sadece bir anne figürüne
yansıtmaktansa daha iç bir seviyede alt işlevi asimile etme yönünde ileriye bir adımdı.
Bu yüzden benim ifadelerim özellikle düşüncesizdi. Denemesi nasıl sonuçlandı
bilmiyorum çünkü iletişimimiz koptu. Ama insan alt işleviyle ortaya çıkarsa kırıcı veya
aşağılayıcı yorumlarda bulunmamalıdır. O, oldukça hassastır.

Alt içedönük sezginin başka bir örneği, bu sefer cidden altta, alt fonksiyonun ne
kadar iğrenç bir şekle, ne kadar acınası bir boşluğa yol gösterebileceğini tasvir eder.
Amerikan bilim kurgu gazetesinde son son insanların maddi varlıklarının yok olmasını
sağlayan ve geri döndürebilen bir makine icat eden bir adamın öyküsünü okudum.
Örneğin burada, Zürih’te, olabilir ve aniden New York’ta görünebilirdi. Böyle bir alet
sayesinde uçaklar ve gemilerden vazgeçilebilirdi. Önce kül tablalarıyla deney yaptı, daha
sonrasında bir sinekle. Başta birkaç hata oluştu ama birkaç kablonun ayarlanmasıyla
sinekle de işe yarıyor gibiydi. Bir şeyin yanlış gitme ihtimaline karşı, ilk kurban olmak
istiyordu; bu yüzden makineye girdi. Ne yazık ki deney yol sırasında takıldı ve diğer
tarafa devasa bir sineğin kafasıyla vardı! O suratını göremesin diye suratını bir kumaşla
kapatarak eşiyle iletişim kurmaya çalıştı. Ona, onu kurtarmasını söyledi ve birkaç
talimat verdi. Fakat hiçbir şey işe yaramadı ve en sonunda, çaresizlikle, ondan kendisini
öldürmesini rica etti. Nezaketinden, o da bunu yaptı. Bundan sonra hikâye sıradan
polisiyelerden birine dönüşüyor. Adam öldüğünde kadın deliriyor ve bir akıl
hastanesine götürülüyor. Daha sonra, şimdi adamın kafasına sahip o ilk sinek
26 Ç.N: Goetheanum; Dornach’ta bulunan, Antropozofi hareketinin merkezi olarak kabul edilen bir binadır.

~ 21 ~
bulunuyor. Aile, dindarlıklarından dolayı sineği şimdi manevi olarak mezarın üstünde
bulunan bir kibrit kutusuna koymak zorunda kalıyor. Mezarın üstünde vefat edenin “bir
kahraman ve bilimin kurbanı” olduğu yazılmış. Size öyküde zevkle anlatılan çoğu
tiksindirici ve ahlaksız detayı anlatmadım.

Burada insan alt işlevin duyum üretiminde nasıl şekillendiğini görüyor. Bu öykü
bir duyum tipi tarafınca yazıldığı için bu tamamen pratik duyum olarak gizleniyor.
Sinek, bilinçteki kişiliğe karışmış alt işlevi temsil ediyor. Sinekler şeytani böceklerdir.
Genelde sinekler istenmeyen fantezileri ve insanın aklında sürekli vızıldayan fakat
yakalayamadığı sinir bozucu düşünceleri temsil eder. Burada, bilim insanı yakalanıyor
ve cinayetle çılgınlık içeren bir fikre kurban gidiyor. Aile, eşinin hayatını kurtarmak için
onu bir deli hastanesine götürüyor, nerede ki kadın hayatının kalanını onların eşinin bir
parçası olmasını umarak sinekleri yakalayarak geçiriyor. Öykünün sonunda polis
yetkilisi yazarla konuşuyor ve kadının aslında sadece deli olduğunu öğreniliyor. İnsan
onun kolektif sağduyuyu temsil ettiğini görüyor- günün sonunda bunun yazar tarafınca
ilan edilen bir delilik olduğunu. Eğer yazar alt işlevin devamlılığını sağlasaydı ve onu
dışadönük duyumundan kurtarsaydı gerçekten saf ve temiz bir öykü ortaya çıkardı.
Edgar Allan Poe ve şair Gustav Meyrinck’inki gibi samimi fantezilerde, sezgi kendi
hakkıyla temsil ediliyor. Bu fanteziler oldukça sembolik ve sembolik olarak
yorumlanabilirler. Fakat bir duyum tipi sezgilerini daima somutlaştırmayı ister.

İçedönük Duyum Tipi: Alt Dışadönük Sezgi

Çok yıllar önce, Psikoloji kulübünde, üyelerin sadece Jung’un tipler hakkındaki
kitabını alıntılamak yerine kendi tiplerini kendi cümleleriyle anlatmasının istendiği bir
toplantı olmuştu. Üyelerin kendi üstün fonksiyonlarını nasıl deneyimlediklerini tasvir
etmeleri gerekiyordu. Bayan Jung’un verdiği harikulade kâğıdı hiç unutmadım. Sadece
onu duyduktan sonra içedönük duyum tipini gerçek anlamda anladım. Kendini
anlatırken içedönük duyum tipinin oldukça hassaslaştırılmış bir fotoğrafik plaka gibi
olduğunu söylemişti. Böyle bir tip, biri odaya girdiğinde insanın nasıl içeri girdiğini, saçı,
surattaki ifadeyi, kıyafetleri, bu insanın nasıl yürüdüğünü fark eder; her detay zihne
alınır. İzlenim, nesneden özneye gelir. Sanki bir taş suya düşmüştür: Etki battıkça
derinleşmeye devam eder. Dıştan dışadönük duyum tipi tamamen aptal görünür. Sadece
oturur ve izler, onun ne yaşadığını anlamazsınız bile. Hiçbir tepkiye sahip olmayan bir
tahta parçası gibidir- tabii düşünce veya hissetme olan ikincil bir fonksiyonla tepki
vermiyorsa. Lakin içten içe izlenimleri toplar.

Böylece içedönük duyum tipi oldukça yavaş olduğu izlenimini verir, gerçekte
öyle olmasa da. Sadece altta işleyen iç tepkiler hızlıdır ve dış tepki gecikmiş bir şekilde
gelir. Bu insanlar muhtemelen sabah söylenen bir espriye gece yarısı gülecek
insanlardır. Bu tip genelde çok yanlış yargılanır ve yanlış anlaşılır çünkü insan içte ne
yaşandığını fark etmez. Eğer böyle bir tip görsel izlenimlerini sanatsal olarak ifade

~ 22 ~
etmeyi başarabilirse bu ya çizimde ya da yazıda olabilir. Thomas Mann’ın27 böyle bir
içedönük duyum tipi olduğu konusunda güçlü kuşkularım var. Bir sahneyi her detayıyla
tasvir ediyor ve betimlemeleri genelde bir odanın atmosferini veya bir kişiliği tamamen
belirtir. Bu en ufak gölgeyi ve detayı göz önünde bulunduran bir hassasiyettir.

Bu tipin alt sezgisi dışadönük duyum tipininkine benzerdir çünkü onun da tuhaf,
ürkünç, fantastik bir özelliği vardır. Ne var ki içedönük duyumunki daha çok kişisel
olmayan, kolektif dış dünyayla ilgilenir. Örneğin bahsettiğim inşaatçının dışadönük
duyum tipi olduğunu görebilirsiniz. Sadece kendisini ilgilendiren sezgileri dikkate
alıyor. Dışadönük duyumundaysa kolektif dış dünyayla meşgul- yol yapımı veya büyük
evlerin yapımıyla. Fakat sezgisi kendisine uygulanıyor; bu oldukça kişisel ve kendi
kişisel problemleriyle karışıyor. İçedönük duyum söz konusu olduğunda hareket
nesneden öznenin kendisine doğru oluyor. Thomas Mann tarafından yazılan romanların
çok öznel bir karakteri vardır. Fakat bu tipin sezgisi arka planda ilerleyen arka planda
gerçekleşen olaylarla ilgilenir; dış çevrenin ihtimallerini ve geleceklerini toplar.

Bir içedönük duyum tipinde kehanet gibi olarak nitelendirebileceğim


materyaller görmüştüm- ana olarak hayalperestin sorununu ele almayan arketipik
fanteziler ama bunlar kendi zamanına ait değildi. Bu fantezilerin asimilasyonu çok zor
çünkü duyum, dominant işlev, şu anla ve burayı kavramamızı sağlayan bir
fonksiyondur. Duyumun olumsuz yönü tipin somut gerçeklikte sıkışıp kalmasıdır.
Jung’un bir seferinde belirttiği gibi, onlar için gelecek yoktur, gelecek ihtimaller gerçek
değildir, onlar şimdide ve burada ve önlerinde demirden bir perde var. Hayatta her şey
şu anla aynı kalacakmış gibi davranırlar; hayatta bir şeylerin değişebileceğini anlamakta
zorlanırlar. Bu tipin dezavantajı abartılı iç fanteziler biriktiğinde kendini gösterir; bu tür
bir insan, onları bilinçli fonksiyonlarının doğruluğu ve yavaşlığı yüzünden hazmetmekte
zorlanır. Eğer bu tip sezgisini ciddiye alma karar verirse onu olabilecek en doğru şekilde
yerleştirmeye eğilimlidir. Ama bunu nasıl yapabilirsin ki? Sezgi bir flaş gibi gelir ve onu
yerleştirmeye çalışırsan yok olur! Bu yüzden bu sorunla nasıl başa çıkacağını bilemez ve
ıstırap çeker çünkü alt işlevin asimile edilmesinin tek yolu üstün fonksiyonu
gevşetmektir.

Bir kadını, içedönük duyum tipi, tanırdım; kim ki yıllar boyu inanılmaz bir
titizlikle bilinçdışının içeriğini resmetmişti. Bir tabloyu tamamlaması aşağı yukarı üç
haftasını alıyordu. Tablolar çok güzeldi ve her detay işlenmişti ama daha sonra
öğrendiğime göre bilinçdışının içeriğini geldikleri şekilde resmetmiyormuş; renkleri
geliştirmiş ve detayları güzelleştirmiş. “Tabii ki onlar estetik olarak güzelleştirdim”
derdi. Yavaş yavaş alt işlevi özümseme ihtiyacı bir mecburiyete dönüşmüş ve ondan
tablolarını hızlandırması ve renkleri tam olarak oldukları gibi, yani çiğ, bırakması
istenmiş. Onları hızlıca kâğıda geçirmesi gerekiyormuş. Onun rüyalarını böyle
yorumladığımda panik oldu ve bunu yapamayacağını, bunun imkânsız olduğunu söyledi.

27 Ç.N: Thomas Mann, 1929 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Alman yazar.

~ 23 ~
Bunun ona açıkça ifade edilmiş olması, onu nakavt etmek gibi bir şeydi, bunu
kabullenemiyordu ve kendi tarzında resmetmeye devam etti. Defalarca bilinçdışındaki
sezginin ortaya çıkışını kaçırdı çünkü onu geldiği gibi somutlaştırmayı başaramıyordu.

İçedönük duyum tipinde üstün ve alt fonksiyonun kavgası böyle görünür. Eğer
onu alt işlevi hızlıca özümsemeye zorlarsanız baş dönmesi ve deniz tutması belirtileri
gösterir. Gerçekliğin katı zemininden uzaklaştırılmış hisseder ve oraya o kadar
sıkışmıştır ki gerçekten deniz tutulması belirtilerini fiziksel olarak gösterir. Aktif şekilde
hayal kurmak için önce yatakta uzanması gereken bir içedönük duyum tipinde kadın
tanımıştım; yoksa gerçekten de bir gemideymiş gibi hissediyordu.

İçedönük duyum tipinin üstün işlevi içedönük olduğu için sezgisi dışadönüktür.
Bu yüzden genelde dış olaylar tarafından tetiklenir. Böyle bir tip, örneğin, sokakta
yürürken bir dükkân vitrininde bir kristal görebilir ve aniden onun sembolik anlamını
kavrayabilir: kristalin tüm anlamı ruhuna akın eder. Ama bu dış olay tarafından
tetiklenmiştir çünkü alt işlevi temelinde dışadönüktür. Doğal olarak dışadönük duyum
tipiyle benzer kötü özelliklere sahiptir; ikisinde de sezgi genelde uğursuz bir
karakterdir. Eğer üstüne gidilmezse içindeki kehanetleri anımsatan içeriklerin ortaya
çıkışı karamsarca ve negatif olacaktır.

Negatif sezgi bazen hedefini bulur. Ya tam olarak isabet eder ya da vahşice azar.
Genelde sezgi ana fonksiyon olduğunda ve diğer işlevlerden biri- ya düşünme ya
hissetme- geliştirilmiş olduğunda insan, onun tam isabet mi yoksa ıska mı olduğunu
anlar ve böylece kendini zapt edebilir. Buna karşın, alt işlev ilkeldir ve duyum tipi ya
sadece hayranlık duyabileceğiniz şekilde tutturarak sürpriz yapar ya da tamamen
uydurma olan sezgilerden bahseder!

Dışadönük Sezgi Tipi: Alt İçedönük Sezgi

Sezgi aracılığıyla ihtimalleri idrak etmemizi sağlayan işlevdir. Bir duyum tipi
nesneyi bir zil olarak adlandıracaktır fakat bir çocuk onunla yapabileceği türlü türlü şeyi
hayal edecektir. Bir kilise kulesi olabilir, bu kitap örneğin bir kasaba olabilir vb. Her
şeyin içerisinde gelişim ihtimali vardır. Mitolojide, sezgi genellikle burunla temsil edilir.
“Bir sıçan kokusu alıyorum” denir, burada aslında benim sezgim bana bir şeylerin yanlış
olduğunu işaret eder: “Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum fakat kokusunu alıyorum!”
Üç hafta sonra sıçan deliğinden çıkar ve insan kendi kendine “Kokusunu almıştım,
havada bir şeyin olduğunu sezmiştim!” der. Doğmamış olasılıklar vardır, geleceğin
tohumlarıdır bunlar. Sezgi böylece henüz görünmez olanı, bir durumun arka planındaki
gelecek ihtimallerini ve potansiyellerini, sezebilme kapasitesidir.

~ 24 ~
Dışadönük sezgi tipi bunu dış dünyaya uygular ve bu yüzden gelecekte
çevresinde yaşanacak gelişmeleri tahmin etmekte iyidir. Böyle tipler genelde iş insanları
arasında yaygındır. Onlar, yeni icatları üretme ve pazarlama cesaretine sahip
girişimcilerdir. Gazeteciler ve yayıncılar arasında sık sık bulunurlar; onlar seneye neyin
popüler olacağını bilir. Onlar henüz moda olmamış ama yakında olacak şeyleri
keşfederler ve bunu piyasaya ilk süren onlardır. Borsacıların da onlara hangi stokun
değerinin artacağını, piyasanın yükselme veya düşme eğiliminde olacağını anlama
yetenekleri olabilir ve stokların yükselişleri ve düşüşlerini sezmeleri sayesinde para
kazanırlar. İnsan onları yeni bir şeyin filizlendiği yerlerde bulur, bu yer daha ruhsal olsa
da. Her zaman bir adım önde olurlar.

Geleceği yaratan kişi genelde yaratıcı sanatçıdır. Yaratıcı insanlara sahip


olmayan bir uygarlık, kaderine terk edilmiştir. Bu yüzden gelecekle ve onun
tohumlarıyla gerçekten iç içe olan kişi yaratıcı kişiliktir. Havayı koklayıp havanın yarın
nasıl olacağını tahmin edebilen dışadönük sezgi, belki de tamamen bilinmeyen bir
ressam veya yazarın yarının insanı olduğunu görebilecek ve böylece hayran olacak.
Sezgisi böyle bir insanın değerini fark edebilir. Yaratıcı insanların kendileri içedönüktür
ve ürünleriyle o kadar meşgullerdir ki işlerini ortaya çıkarmakla uğraşmak istemezler.
İşin kendisi enerjilerini o kadar emer ki onun dünyaya nasıl sunulması gerektiğini, nasıl
reklamının yapılacağını ve bu türden herhangi bir şeyin nasıl yapılacağıyla ilgilenmek
onlara fazla gelir. Ayrıca herhangi bir amaç odaklılık yaratıcı süreci zehirler. Sıklıkla
dışadönük sezgi tipi gelip yardım eder. Tabii ki hayatı boyu bunu yaparsa kendisi de ufal
yaratıcı yeteneğinin bir kısmını sanatçıya yansıtmaya başlar ve böylece kendini
kaybeder. Eninde sonunda bu insanlar kendilerini dışadönüklüklerinden ayırıp “Küçük
çapta olsa bile benim yaratıcılığım nedir?” sorusunu sormalılardır. O zaman alt
duyumlarına başvurmaya zorlanırlar ve başka insanların yaratıcılığına bulaşmak yerine
kendi içedönük duyumlarına odaklanarak ondan ne çıkabileceğine dikkatlerini vermek
zorunda kalacaklar.

Sezginin; işleyebilmesi için meselelere uzaktan veya belirsizce bakması


gerekmektedir ki bilinçten belli bir önsezi çıkabilsin, ki gözleri yarı yarıya kapasın ve
gerçeklere çok yakından bakmasın… Bir şeyler, çok fazla detayla incelenirse sezgi
ortaya çıkamaz. Bu yüzden sezgisellerin dakik olmama ve belirsiz olma eğilimleri vardır.
Buna ana fonksiyon olarak sahip olmanın dezavantajı, sezgisel tipin genelde eken fakat
asla biçmeyen tipte bir insan olmasıdır. Örneğin insan yeni bir şirket kurduğunda başta
belli başlı zorluklar olur: her şey hemen yoluna girmez, işin kazanç sağlaması için
zaman gereklidir. Sezgisel genelde yeterince uzun beklemez. O işi başlatır ve bu onun
için yeterlidir, daha sonra şirketi satar ve para kaybeder. İlerideki senelerde şirketin
sahibi aynı şirketten bir sürü para kazanır. Sezgisel icat çıkarıp ondan kazanç
sağlayamayandır. Eğer daha dengeli olursa ve beklemeyi başarabilirse ve kendini ana
fonksiyonuyla saptadığından tamamen ayrıştırmazsa dünyanın her bir köşesinde yeni
şeyler biriktirebilecek bir birey olur.

~ 25 ~
Dışadönük sezgi genellikle vücuduna ve fiziksel ihtiyaçlarına dikkat etmeme
eğilimi gösterir: basitçe ne zaman yorulduğunu bilmez, bunu fark etmez. Anlayabilmesi
için çökmesi gerekir. Acıktığı zamanı da bilmez. Eğer abartılı tek taraflı bir tipse vücuda
dair herhangi bir hissiyatı olduğunu bilmez.

Tüm alt işlevler gibi içedönük duyum da böyle insanlarda yavaş, ağır ve duygu
yüklü çalışır. İçedönük olduğundan ötürü dış dünyadan ve onun olaylarına sırtı
dönüktür. Tüm alt işlevler gibi mistik bir özelliği vardır.

Bir keresinde yabancı ülkelerde bir sürü şirket kuran ve altın madenleri vb.
yerlerde çalışmalara izleyen, böyle bir dışadönük sezgiselle tanışmıştım. İhtimallerin
nerede olduğunu her zaman bilirdi ve kısa zaman içinde büyük bir servet edinirdi-
dürüst olmam gerekirse- fena olmayan bir şekilde çünkü o basitçe neye yatırım yapması
gerektiğini bilirdi. Neyin bize doğru geldiğini, birkaç yıla ne yaşanacağını bilirdi ve her
yere yetişen ilk o olurdu, tüm işi eline geçirirdi. İçedönük duyumu- onu bölünmüş bir
kişilik olarak tanımlayabilirdiniz- oldukça kirli, ters huylu bir avare olarak rüyalarında
belirirdi. Avare hanlarda otururdu, kirli giysiler giyerdi ve bu tiplemenin hayali
kurandan ne istediğini bilmiyorduk. İş adamını, avareyi aktif şekilde hayal ederek
onunla ikna ettim. Avare, adamın analize gelmesine sebep olan fiziksel belirtilerden
sorumlu olduğunu ve bunların onun (yani avarenin) yeterince ilgi almadığından
yollandığını söyledi. Bu sebeple aktif hayalin içinde ne yapması gerektiğini sordu. Avare
onun haftada bir onun giyindiği gibi giyinmesi gerektiğini, kırsalda onunla yürüyüşe
çıkması gerektiğini ve onun söylemek istediklerine dikkat etmesi gerektiğini belirtti.

Rüyayı görene tavsiyeye uymasını önerdim. Sonuç olarak İsviçre’nin çeşitli


bölgelerinde uzun yürüyüşlere çıktı, en basit hanlarda kaldı ve kimse tarafından
tanınmadı. Bu zaman çerçevesinde doğayla iç içe olmaktan bir sürü ona fazla gelen içsel
deneyimler yaşadı: gün doğumu ve bir kayanın köşesinde özel bir tür çiçek görmek gibi
basit şeyler, vb. Bu kişiliğinin köşesine oturdu ve bir sürü şeyi ortaya çıkardı. Bunu
sadece oldukça ilkel bir şekilde Tanrı’yı doğada deneyimlemek olarak anlatabilirim. Geri
döndüğünde çok sessizleştirilmiş ve sakindi. İçinde daha önce hiç oynamamış bir şeyin
hareket ettiği hissi vardı. Haftalık yürüyüşleri boyunca kompülsif belirtileri yok
olmuştu.

Daha sonra, kendi ülkesine geri döndüğünde bu deneyimi nasıl sürdürebileceği


ve eski rutinine kaymayacağı problemi ortaya çıktı. Bu yüzden yine avareye danıştık,
kim ki eğer her hafta bir akşamüstü tek başına doğaya gidip onunla konuşmaya devam
ederse belirtileri göndermeyi bırakacağını söyledi. Sonra adam gitti. Mektuplarından
bunu bir süreliğine devam ettirdiğini fakat sonradan eski rutinine döndüğünü
öğrendim: çok fazla iş vardı, 3 yeni şirket kuruyordu ve bir sürü toplantı vardı. Bu
yüzden avareyi her hafta “Haftaya, haftaya- kesin geliyorum ama haftaya” diyerek
erteledi. Daha sonra derhal belirtileri geri döndü! Bu ona doğrusunu öğretti: geri döndü,

~ 26 ~
düzenli olarak yürüdü ve düzeldi Bu daha sonra minik bir çiftlik almaya ve bir at sahibi
olmaya gitti. Her hafta bir akşamüstünü sadece dini adama olarak nitelendirebileceğim
şekilde atına ayırdı. At, onun arkadaşıydı. Bir ayin gibi her hafta onu ziyaret etmeye, ona
binmeye ve bakmaya gitti. Bundan sonra barışa kavuştu. Eminim ki içinde bir sürü şey
yaşanıyordur ama iyi olduğunu belirten Noel kartları dışında ondan pek fazla haber
almadım. Ve- tabii ki- atının fotoğrafları!

Bu noktada insan, alt işlevin bilinçaltının daha derin seviyelerini keşfetmeye


olan kapı olduğunu görüyor. Bu sezgisel tip egosu ve ego amaçlarının dışına bu doğayla
etkileşim dolayısıyla çıktı. Eğer alt işlev dışarıdan görünse bile- örneğin bir atta- onun
açıkça sembolik bir anlam taşıdığı anlaşılıyor. Atla ilgilenmek, onun için kişisel olmayan
kolektif bilinçaltının ilk kişileştirilmesiydi. Bir sezgisel tip için bunu somutça ve oldukça
yavaşça yapmak ve doğrudan feryat etmemek önemlidir: “Aaa, at bilinçdışının
sembolü!” vs. Gerçek atla kalınmalı ve ona ilgi verilmeli, onun bir sembol olduğu bilinse
de.

İçedönük Sezgisel Tip: Alt Dışadönük Duyum

İçedönük sezgisel tipin geleceği sezmek- bir durumun henüz görülmemiş gelecek
ihtimalleri konusunda doğru tahminde veya önsezide bulunmak- konusunda dışadönük
sezgiselle benzer bir kapasitesi vardır. Lakin bu sezgi içeri dönüktür ve bu yüzden
genelde peygamberin, kâhinin tipidir. İlkel bir seviyede tanrıların ve atalara ait
hayaletlerin ne planladığını bilen ve mesajı kabileye ileten şamandır. Psikolojik dilde
onun kolektif bilinçaltında geçen yavaş süreçleri, arketipik değişimleri bildiğini
söylememiz gerekir ve o, bunları topluma iletir. Eski Ahit’in kâhinleri, örneğin, İsrail’in
çocukları mutlulukla uyurken- kitlenin her zaman yaptığı gibi- Yehova’nın gerçek
emellerini, o anda ne yaptığını ve halkının ne yapmasını istediğini zamandan zamana
onlara anlatan kişilerdi. Halk genelde bu mesajları duymaktan memnun olmadı.

Bir sürü içedönük sezgisel sanatçılar ve şairler arasında bulunur. Genelde


oldukça arketipik ve fantastik materyaller üreten sanatçılardır: aynı Nietzsche’nin Böyle
Buyurdu Zerdüşt’ünde, Meyrinck’in Golem’inde28 veya Alfred Kubin’in Diğer Taraf’ında29
bulabileceğiniz gibi. Bu türdeki öngörülü sanat eserleri, genelde sadece ilerideki
kuşaklar tarafından o zamanlar kolektif bilinçaltında yaşanan şeylerin temsili olarak
anlaşılırlar.

Bu tipin alt duyumu da vücudun ihtiyaçlarını fark etmekte ve iştahını kontrol


etmekte zorlanır. Swedenborg’un30 içinde Tanrı’nın ona çok fazla yememesi gerektiğini

28 Ç.N: Golem, Avusturyalı yazar Gustav Meyrink’in en ünlü eseridir.


29 Ç.N: Diğer Taraf, Avusturyalı baskı resimci ve çizer Alfred Kubin’in ilk ve tek edebi eseridir.
30 Ç.N: Emanuel Swedenborg, İsveçli teolog.

~ 27 ~
söylediği bir görüsü vardı! Öz disiplinden hiçbir iz olmadan ve tamamen bilinçsiz olarak
tabii olarak yiyordu. Swedenborg tipik içedönük sezgiseldi- kâhin veya falcı tipinden- ve
fazla yeme konusunda bayağı ve çekincesizdi. İçedönük sezgisel de- aynı dışadönük
sezgisel gibi- mesele gerçekler olunca belirsizlikten mustariptir.

Bir içedönük sezgisel alt içedönük duyumu hakkında daha gülünç bir yönü olarak
size sıradaki öyküyü sunuyorum. Erken Yunan felsefesi hakkında ders verdiğimde bir
içedönük sezgisel kadın derste bulunmaktaydı ve bundan oldukça etkilenmişti. Daha
sonra bu konuda derinleşmek istediğinden benden ona Sokrates öncesi felsefe
konusunda ders vermemi istedi. Beni çaya davet etti ve içedönük sezgisellere ders
verdiğinizde sıklıkla yaşandığı üzere ilk saati bana ne kadar etkilendiğini ve aklımın
ardında ne olduğunu merak ettiğini ve beraber neler yapabileceğimizi, vb. anlatarak
harcadı. İkinci saat de bir anlamda boşa harcandı ve ben, paramı alıp onun gitmesini
sağlamam gerektiğini hissederken bir şekilde getirdiğim bir kitaba göz atmamız ve
sistematik şekilde ilerlememiz konusunda ısrar ettim. O da katıldı ama ben onu tek
başına bırakmam gerektiğini ekledim: bunu kendi yöntemiyle yapmalıydı. Onun
gerilmeye başladığını fark ettim.

Diğer saat için geldiğimde sorunu çözmek için en iyi yöntemi bulduğunu söyledi:
Şöyle ki Yunanlar hakkında bir şey bilmeden Yunan felsefesi çalışamazdı ve ülkeleri
hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadan Yunanlar hakkında da bir şey öğrenemezdi. Bu
yüzden Yunanistan’ın haritasını çizmeye başlamıştı ve bana haritayı gösterdi. Çok fazla
vaktini almıştı. Alt duyumuyla önce kâğıt ve mürekkep alması gerekmişti. Bu onu
fazlasıyla heyecanlandırmıştı, kazanımı sayesinde sevinçten ayağı yerden kesilmişti!
Bana henüz felsefeyle devam edemeyeceğini söyledi, önce haritayı bitirmeliydi. Bir
sonraki sefere onu boyamıştı! Bu birkaç ay sürdü ve sonra sezgisi başka bir konuya
dikkat çekti ve Yunan felsefesine hiç giriş yapamadık. Zürih’i terk etti ve onu on beş sene
sonrasına kadar görmedim, ondan sonra bana benim ona verdiğim Yunan felsefesi
derslerinden nasıl hâlâ etkilenmiş olduğunu ve onlardan ne kazandığını anlattı. Sadece
bir harita çizmişti. O, içedönük sezginin çok abartı bir vakasıydı. Fakat geçmişe bakınca
kabul etmem gereken bir şey var: Şimdi o kadının Yunanistan haritasını çizmesinin ne
kadar kutsal bir şey olduğunu anlıyorum çünkü o, onun alt duyumuyla ilk kez etkileşime
girmesiydi.

İçedönük sezgisel dış gerçeklerden o kadar habersizdir ki onun raporlarının özel


ilgiyle muamele edilmesi gerekir. Bilinçli olarak yalan konuşmasa da en korkunç
uydurmaları sadece burnunun dibinde olanı fark etmediği için söyleyebilir. Örneğin
genelde hayalet raporlarına ve parapsikolojik bilgilere bu sebeplerden güvenmem.
İçedönük sezgiseller bu konulara oldukça ilgililerdir fakat gerçekleri gözleme
konusundaki zayıflıkları ve dış duruma olan dikkat eksiklikleri yüzünden size en berbat
saçmalıkları söyleyebilir ve doğruluğuna yemin edebilirler. İnanılmaz sayıda dış
gerçeğin yakınından geçerler ama asla içlerine almazlar. Örneğin bir sonbahar bir

~ 28 ~
içedönük sezgiselle arabayla bir yere gittiğimi hatırlıyorum, tarlalarda patatesler
kazılıyordu ve etrafta ateşler yakılmıştı. Bunu belli bir süredir fark etmiştim ve
manzaradan zevk duyuyordum. Birden büyük bir korkuyla sürücü arabayı durdurdu,
burnunu çekti ve “Bir şey yanıyor! Dışarıdan mı geliyor?” dedi. Frenleri kontrol ettik ve
gerçekten de dışarıdan geldiğine karar kıldık. Yakılan ateşlerdi! Ateşler her yerdelerdi
ve kokunun onlardan geldiği benim için barizdi! Fakat bir içedönük duyum tipi böyle
olaylar çevresinde olup biterken kırsalda bir saat boyu araba sürebilir ve hiçbir şey fark
etmeyebilir. Daha sonra aniden gerçeğin farkına varacak ve tamamen hatalı çıkarımlar
yapacak. Alt işlevinin diğer tüm alt işlevlerin sahip olduğu bir özelliği var, şöyle ki
bilince parçalarla geliyor: Bazen işliyor ve birden yok oluyor. Birden bir koku aniden
yoğun olarak fark ediliyor, hâlbuki kırk beş dakika önce bu hiç fark edilmemişti ve
aniden bu yüksek yoğunlukta içe alınıyor.

Bir içedönük sezgiselin alt duyumu fazlasıyla yoğundur ama sadece orada burada
ortaya çıkar ve tekrardan farkındalık alanından solup gider. İçedönük sezgiselin
cinselliğe yaklaşma konusunda özel bir sorunu vardır çünkü bu alt duyumunu
ilgilendirir. Bu en trajik haliyle Nietzsche’nin eserlerinde yansıtılmıştır, mesela,
kariyerinin sonuna doğru- delirmesinden kısa süre önce- oldukça bayağı cinsel
kinayeler şiirlerine nüfuz eder ve Böyle Buyurdu Zerdüşt’te de görülür. Delirdiğinde de
anlaşılan bu türde eserler üretmiş fakat vefatından sonra yok edilmiş çünkü zevksiz
karakterleri varmış. Alt dışadönük duyum onun durumunda tamamen somut bir şekilde
fazlasıyla kadınlar ve cinsellikle bağlantılıdır ve bu problemle nasıl başa çıkacağını hiç
de bilmiyordu.

Bir içedönük sezgiselin durumunda alt dışadönük duyumun olumlu yönü, Jakob
Böhme’nin, Alman bir mistik ve bir içedönük sezgiselin, aydınlanma deneyiminde
bulunur. Onlar için hiç para kazanmadığı bir eşi ve altı çocuğu vardı. Sürekli onlarla bela
içindeydi çünkü eşi ona sürekli Tanrı hakkında kitaplar yazmak ve Tanrı’nın içteki
gelişimi hakkında hayaller kurmak yerine ailesinin yiyecek bir şeyinin olmasıyla
ilgilenmesini söylerdi. Hayatın iki kutbu arasında tam anlamıyla çarmıha gerilmişti.
Şimdi tüm yazılarının temel aldığı en muazzam iç deneyimi, Tanrı’dan bir vahiy, teneke
bir tabakta bir ışığın yansımasını görmekten gelmişti. Bu duyum durumu onu içsel bir
coşkuya götürmüştü ve bir dakika içinde Tanrı’nın tüm gizemini çözmüştü. Yıllar boyu
bir dakikada, bir saniyede içe doğru gördüğünü dolambaçlı bir lisana yavaşça çevirmek
dışında bir şey yapmadı! Yazıları çok duygusal ve kaotik çünkü bir deneyimi bir sürü
abartmayla yazmaya çalıştı. Fakat gerçek görü bir ışının teneke tabağından
yansımasıyla harekete geçmişti. Bu dışadönük duyuma işaret ediyor: dışarıdan gelen bir
duyum bilgisi onda bireyleşme sürecini başlattı. Burada insan dışadönük duyumun alt
yönü haricinde bütünlüğün tuhaf karakteri, mistik yönü görülür. Swedenborg’un aşırı
yemek yemesinin bile Tanrı’ya bağlanması ilginç. Alt içedönük duyumu en derin ve en
büyük endişesiyle bağlantılıydı.

~ 29 ~

You might also like