You are on page 1of 5

BEŞ YILDIZLI REZALET

Bir Perdelik Kısa Oyun

(Odun bir koca, görgüsüz bir karı, kocasının anası, sapık bir ergen oğul, depresif bir
kız ile beş yıldızlı bir tatil köyü. Bir şemsiye, üç şezlong. Karı koca sahilde,
şemsiyenin altında şezlongdadırlar. Üzerlerinde tişört, altlarında şort, gözlerinde
kocaman birer gözlük vardır. Adam uzanmış güneşlenmekte, kadın oturmaktadır.)

Şaziment: Lütfü, saçmalama lütfen. Dünya kadar para verdik, bi denize girmeyecek miyiz?
Lütfü: Sen cıscıbıldak denize gircen, benim başım da bela gircek. Olmaz.
Saziment: Cıscıbıldak mı? Ayol altımdaki mayo, döpiyes gibi. Bi boynumla, bacaklarım
açıkta biraz, o kadar.
Lütfü: Olmaz. Otur bol bol güneşlen. İstersen sinekten de bi şeyler ye. Ama anadan üryan
denize girmek yok, gireceksen böyle gir.
Şaziment: Tişörtle, şortla denize mi girilir ayol? Keşki gelirken haşama falan alaydık, böyle
güneşin alnında ter dökeceğime, biraz olsun serinlerdim hiç olmazsa.
Lütfü: (Kalkar, gözlüğü kaldırır.) Tişörtle gir diyom sana, annamıyon mu?
Şaziment: Tişörtle gireceğime hiç girmem daha iyi. Rezil mi edicem kendimi millete?
Tutuyon en pahalı otele getiriyon, ama ne havuza, ne de denize sokuyon. Ne biçim
tatil bu?
Lütfü: Garı bana bak, benim sinirimi bozma, vallah tatil göyü neyin bakmak, yersin zopayı.
Şaziment: Gelmez olaydım keşke, tatil benim neyime? Oturup evde açardım klimayı,
geçerdim karşısına, bu cehennem azabını da çekmezdim.
Lütfü: Çok gonuşma da galk bana bi bira al. Soğuk olsun amma.
Şaziment: Tabi tabi. Kalk bira getir, kalk kumandayı ver, kalk pide al. Evden ne farkı var?
Tatilmiş?
Lütfü: Hadi bırak dırdırı. Gendine de soğuk bi şeyler alırsın artık.
Şaziment: Bira iççem ben de.
Lütfü: Neee?
Şaziment: Bira diyom, bira. ben de bira iççem.
Lütfü: Lan garı, kadın kısmı içki içer mi, asortik misin sen?
Şaziment: Elalemin karıları içiyo ama? Bak hepsinin ellerinde çeşit çeşit içkiler.
Lütfü: Onnar gavur karısı, onlar içer, sen içemezsin. Günah.
Şaziment: Sen içiyon ama. Günahsa sana da günah.
Lütfü: Uzatma. Eski göye yeni adet mi çıkarıyon? (Dalga geçerek) Bizim garı sosyetik
oldu, artık evde de her gün bi büyük devirecek.
Şaziment: Tatildeyiz Lütfü. Bari burada karışma. Hem o kadar para verdik, bırak da tüm
imkanlarından yararlanalım otelin.
Lütfü: Lan açık büfede beşer tane tabak dolduruyonuz, garışıyom mu? Bedava diye ne
dartı ne durtu oynamadık hiç bi şey bırakmıyonuz, garışıyom mu? Sırf gece
çorbasını gaçırmayalım diye saati kurup, gecenin bi vakti restorana iniyonuz
garışıyom mu? Ama ben içecem, serhoş olacam dedin mi orda durcan.
Şaziment: Ne sarhoşu ayol. Tatildeyiz ya, maksat görüntü olsun.
Lütfü: Tabi tabi görüntü olsun. Senin o gösteriş merakın yüzünden, evdeki tüm odaları
plazmaylan doldurduk be. Utanmasak tuvalete de koyacaz bi 37 ekran. Abimlere
Almanya’dan en son model mutfak robotunu getirtdim. Mutfağın başköşesine
koydun. Komşulara robotum var robotum var diye hava atıyon ama hangi
düğmeden çalıştığını öğrenemedin bi türlü.
Şaziment: Ay lanet olsun içmiycem tamam. Bi bira içeyim dedim, lafı nerelere getirdin.
Tamam, tamam gider kendime de bi kokteyl alırım o zaman.
Lütfü: Gogteyl mi?
Şaziment: Gogteyl ya gogteyl. Merak etme, merak etme, alkolsüz.
Lütfü: Ha, tamam o zaman. Çocukları da bul gelirken, az sonra dondurma servisi
başlayacak, gaçırmasınlar.
Şaziment: (Gider.)
Rukiye: (Lütfü’nün annesi. Topallayarak gelir. Başında hasır bir şapka, üstünde entari, bir
elinde baston, diğerinde servis tabağı ve bardak) Nereye gidiyo o meymenetsiz?
Lütfü: Geldin mi anacığım? Gel gel, otur şöyle.
Rukiye: Nereye gidiyo dedim?
Lütfü: Şaziment mi?
Rukiye: Karın olacak suratsız, adı her neyse.
Lütfü: Hem bi şeyler alıcak içmek için, hem de çocuklara bakıcak.
Rukiye: İyi iyi. İlgilensin çocuklarla biraz. Bütün gün atıyo kendini güneşin altına, çocuklar
ne yer ne içer umrunda değil.
Lütfü: Çocuklar bakar başının çaresine, sen dert etme. Beş yıldızlı tatil göyü burası
anacığım, yediğini içtiğini soran mı var. Her köşe başında bi sinek.
Rukiye: Sinek minek deyip durma içim kalkıyo.
Lütfü: Senin göyde yaptığın gözlemeye, burada sinek diyolar. Her göşe başına koymuşlar
bi dane.
Rukiye: Kadın olsa, alır kendi elleriyle yedirir çocuklarına. Ama nerde? Ver giyinsin, sal
süslensin.
Lütfü: Bırak şimdi gelininle uğraşmayı, gene doldurmuşsun tabağı. Rukiye Hanım çok
yeme bu kadar, sonra bütün gece inleyip duruyon.
Rukiye: Lokmalarımı mı saymaya başladınız şimdi de. Karın bi yandan, sen bi yandan.
Lütfü: Yok be anacım ne sayması. Eşşek yüküylen para saydık otele, yiyeceniz tabi. Ama
seni düşünüyom ben.
Rukiye: Düşünme düşünme, ben düşünürüm gendimi.
Burakcan: (Şortla gelir. Göbeğinde bir şambrel, gözünde deniz gözlüğü, ellerinde birer
bardak içecek.) Bak baba hem kola hem fanta aldım, arka arkaya içiyom, gogteyl
gibin oluyo.
Lütfü: Aferin benim aslan oğluma. Anneni görmedin mi?
Burakcan: Görmedim. Ben havuz başındaydım, duristleri seyrettim.
Rukiye: Ne seyrediyon lan elalemin garılarını? Ayıp deel mi?
Burakcan: Ama bi şey demiyolar babane.
Rukiye: Edepsiz, kazık kadar adam oldun, hala aklın fikrin cenabetlikte.
Burakcan: Öğle deme babanne ya. Bi görsen ne güssel memişleri var. Açmışlar böle.
Rukiye: Sus, arsız uğursuz seni. (Bastonla vurmaya çalışır.)
Lütfü: Yapma anne, genç adam bakacak tabi. Ergenlikte şimdi o, aklı başka şeye
çalışmaz, gendimden biliyom.
Rukiye: Öküzün oğlu manda, ne beklicen başka.
Burakcan: Babane sana iççek bi şeyler alem mi?
Rukiye: İstemez aldım ben iççeğimi. Yannız ne verdi bilmiyom eşek sıpası, acı acı yakıyo
baazımı.
Burakcan: Goladır o gola. Asitli ya ondan.
Rukiye: Her ne altsa. İçerken acıda sonra pek bi güzel geliyo. Orda da içtiydim iki bardak,
içim yandıydı.
Lütfü: Nerde kaldı bu kadın yahu. Alt tarafı bi bira istedik, dilim damağım kurudu.
Rukiye: Bisikletlere gitmiştir o. Ne zaman görsem, ya bisiklet tepesinde, ya çıplakların
fırınında.
Burakcan: Sauna o babane sauna. Gadınlar böle giriyolar oraya, terleyip terleyip
zayıflıyolar. Ne güssel öle ıslak ıslak.
Rukiye: (Bastonla vurmaya çalışır.) Sus edepsiz. Lütfü, bu oğlana bi terbiye ver yoksam
patlatacam kafasını gözünü. Aklı fikri edepsizlikte.
Lütfü: Tamam anne tamam.
Şaziment: (Busecan’la beraber gelir. Busecan’ın üzerinde uzun bir elbise, üstünde bir
yelek ve şapka, elinde bir kitap) Al kocacığım biran, buz gibi vallah.
Lütfü: Nerde kaldın ya bi saattir.
Şaziment: Sıra vardı kocacığım, bekledim biraz.
Lütfü: Ne sırasıymış bu. Koca otelde elli tane bar var, sıra mı olurmuş?
Busecan: Su topu oynayanları seyrediyodu baba.
Lütfü: Ben sana demedim mi lan, o sulu agtivasyonları seyretmek yok diye.
Busecan: Aktivite o baba aktivite.
Lütfü: Neyse ney, ukalalık yapma. Hem senin halin ne böyle? Sanki gayak yapmaya
Uludağ’a geldik.
Burakcan: Bacakları çok çirkinmiş, ondan mayo falan giymiyor baba.
Busecan: Sen sus kurbağa suratlı, bak söylerim babama yaptıklarını.
Burakcan: Naaptım ben ya?
Rukiye: Kesin bi haltlar karıştırmışsındır. Boşuna dememişler, anasına bak danasını al
diye.
Şaziment: Anneee.
Rukiye: Nooldu ağrına mı gitti?
Şaziment: Laf sokup durma anne ya.
Rukiye: Ne laf sokacam. Benim bi şey söylememe gerek yok, mal meydanda.
Şaziment: Lütfüüü, bi şey söyle, vallahi küsücem şimdi.
Lütfü: Başlamayın gene, bıktım sizin dırdırınızdan.
Burakcan: Bende bu gızının dırdırından bıktım baba.
Busecan: Dırdırmış. Soyunma kabinlerinin arkasındaki delikten bakan kim?
Burakcan: Ne deliği ya, ne bakması? Sen de bütün gün Hasan’a mesaj atıp duruyon?
Lütfü: Hasan kim lan?
Burakcan: Sınıftaki gözlüklü inek. Neden bütün gün elinde bu kitapla dolaşıyo sanıyon?
Okuduğundan değil, entel görünmek için.
Lütfü: Kızım, sen ne işler çeviriyon? Kim lan bu Hasan, katil mi etçeniz lan beni.
Busecan: Yok baba ya, yalan söylüyo. Kendi suçunu kapatmak için çamur atıyo.
Rukiye: Eeee, ne demiş atalarımız, kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.
Şaziment: Anne vallahi bravo. Her şeyi dönüp dolaştırıp bana getiriyon ya tebrik ederim
seni.
Rukiye: Aman ne haliniz varsa görün. Ben gidiyom, şu zımbırtıdan alayım bi bardak daha.
Çok güzelmiş. (Gider.)
Lütfü: Hasanlar, Hüseyinler? Yeminle alırım okuldan bak. Ayağını denk al.
Şaziment: Lütfü gitme kızın üstüne, ders falan soruyordur.
Lütfü: Ne dersi lan? Yazın ortasında ders mi olur?
Busecan: Mesaj falan atmıyom baba ya, o kafadan atıyo. Bi de gece siz uyuduktan sonra,
odadan çıkıp, diğer odaların kapısını dinliyo?
Burakcan: Ne dinlemesi be?
Busecan: Hatta dün gece kat görevlisi süpürgeyle odaya kadar koşturdu oğlunuzu.
Burakcan: Yalan baba ya inanma. Yalan söylüyo? Hasan’ı unutturmak için.
Şaziment: Tamam birbirinizi şikayet edip durmayın. Lütfü, bira almaya gittiğimde anons
ettiler, plaj voleybolu varmış, gidelim mi?
Lütfü: Plajı becerdin de Voleybolu mu kaldı?
Şaziment: Bak millet ne güzel eğleniyor, hadi bizde gidelim.
Lütfü: Şaziment sen bu giloynan voleybol mu oynayacan sanıyon. Bi topa vuramadan,
yuvarlanırsın kumlarda.
Şaziment: Turnuvalara katılmıcaz Lütfü, maksat görüntü olsun.
Lütfü: Lan başlayacam görüntüne. Ne görüntü manyağısın sen ya? Görüntü olsunmuş, en
güzel görüntüyü sen verirsin orda. Benimde başımı belaya sokarsın.
Şaziment: Testi gibi oturup durcaz mı hep burda.
Burakcan: Baba ben dondurma almaya gitçem. Size de alem mi?
Lütfü: Lan bi otur be, bi nefes al. Mide fesadı geçirecen. Biraz ara ver.
Burakcan: Canım çekti baba ya.
Lütfü: Lan dün sekiz tane dondurma yedin arka arkaya. Sonra da bütün gece öksürüp
durdun.
Burakcan: O zaman havuza gidiyom ben, güneşlencem biraz.
Busecan: Güneşlencekmiş, rontgene gidiyom desene oğlum.
Burakcan: Baba, bi şey söyle şu kızına ya, vallah ağzını burnunu dağıtıcam ha.
Şaziment: Havuz mavuz yok, otur oturduğun yerde. Biz nasıl oturuyorsak böyle, sen de
oturcan.
Rukiye: (Elinde bardakla gelir.) Ayyy, ne güzel bi şeymiş bu ya. İnsanın içtikçe içesi
geliyo.
Burakcan: Babane gene doldurmuşsun golaları.
Rukiye: Orda da içtim bi bardak. Gerçi biraz şişkinlik yapıyo ama olsun.
Lütfü: Anne içme bu kadar ya, akşama gazmana dönüşücen sonra.
Şaziment: Söyle Lütfü söyle. Vallahi bütün gün abur cubur ne varsa dolduruyo mideye,
gece olunca da tepinip duruyo sabaha kadar.
Rukiye: Lütfü, söyle şu nursuz karına uğraşıp durmasın benimle.
Şaziment: Ay ne uğraşıcam, ben seni düşünüyom, rahatsız olmayasın diye.
Rukiye: Beni düşünüyomuş, bak bak sen. Duyan da gerçek sanır. Duymuyom mu
sanıyon? Gece ben innedikçe, sen oh çekiyon. Utanmasan tef çalıp göbek atacan.
Şaziment: Ay üstüme iyilik sağlık. İftiralara bak. Anne vallah adamı ipe götürürsün sen.
Rukiye: Yalan mı, insafsız. Yorganın altında, ben mi atıyom kahkahaları?
Şaziment: Kahkaha mı, vallahi pes, bu kadarına pes.
Rukiye: Lütfü kaç kere söyledim sana boşa bu karıyı, boşa.
Lütfü: Ne diyon anne sen ya?
Şaziment: Lütfü bak bak, görüyon mu yaptıklarını?
Rukiye: Çok söyledim sana çok, ama dinneyen kim? Atacan bunu, alacan köyden
patlakgözlerin Zeynep’i. Bakacan keyfine.
Lütfü: Zeynep mi?
Şaziment: Ay ay Lütfü bak fenalık bastı bana, ter çıkıyo her tarafımdan.
Rukiye: Annesi de öldü geçen sen kızın. Babasını da bana aldın mı, karada ölüm yok
bize.
Lütfü: Babasını mı? Rüstem amcayı mı? Neler diyon anne sen?
Şaziment: Duy Lütfü duy. Annenin derdi başka. Senin izdivaç bahane, Rüstem amca
şahane.
Lütfü: Ayıp anne ya, gaç yaşında insansın, yakışıyo mu?
Rukiye: Ayol ne var yaşımda? Gencecik kadınım. Böyle on tanesini cebimden çıkarırım.
Hem koca yüzü mü gördük şu fani dünyada. Kırkında tırtladı, baban olacak deyyus.
Lütfü: Ne biçim koşuyon rahmetli hakkında, sen kafayı mı yedin?
Burakcan: Baba, babanem kafayı buldu herhalde.
Lütfü: Anne, ne içiyon sen? Ver bakayım şunu bana. (Alır, bir yudum içer.) Tüüüüü, şarap
lan bu. Sen sabahtan beri şarap mı içiyon?
Şaziment: Tü, tü, tü. Ayığı yetmedi, bi de sarhoşuyla uğraşıcaz şimdi.
Rukiye: (Şarkı söyler) Gemilerde talim var, bahriyeli yarim vaaaarrrr.
Lütfü: Anne, kendine gel, delirtme beni. Hadi doğru odaya.
Rukiye: Hiç bi yere gitmiyom. Denize gircem ben.
Şaziment: Denize mi? Ay üstüme iyilik sağlık.
Busecan: Babaanne yüzme bilmiyon ki sen.
Rukiye: Ateşim var kızım, ateşim. Söndürmem lazım. (Kalkar. Şapkayı çıkarır, Denize
yönelir.)
Lütfü: Anne otur oturduğun yere, vallah anne manne bakmam ha.
Rukiye: Gemilerde talim var, bahriyeli…
Şaziment: Tut Lütfü tut, gidiyo kadın.
Burakcan: Boğulup gitçek yaaa.
Şaziment: Nerde oğlum nerde?
Lütfü: Anneeee.
(Rukiye’nin peşi sıra çıkarlar.)

PERDE

You might also like