You are on page 1of 24

İs lam H u k u k u Araştı r m al ar ı D e rgi si , s y. 3 5 , 2 0 2 0 , s. 6 7 9 - 7 0 2 .

DOĞUMUNUN İLK HAFTASINDA


BEBEK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER*

Eşvak Said RADINÎ**


Çev. Abdülkadir ŞANALMIŞ***

Özet: İslâm adaleti teşvik etmek, insan hürriyetine davet etmek ve onun saygınlığını
temin etmek için geldi. Bu sebeple İslâmî terbiye ferdin mükemmel bir şekilde gelişi-
mine, şimdiki ve gelecekteki durumuna yoğunlaşmış ve çocuğun terbiye ve gelişimine
her açıdan önem vermiştir. Bütün bu durumlar İslâm’daki terbiyeyi dengeli ve kapsayıcı
bir terbiye haline getirdi. Bunda şaşılacak bir şek yoktur. Zira terbiyenin nihai gayesinin
gerçekleşmesi Hanîf olan İslâm dinin temellerine uzanmaktadır. Bu nihai gaye İnsanın
Allah Teâlâ’nın (c.c) şeriatına göre yeryüzünü imar eden onda karar kılan ve onun hayır-
larından istifade eden ve Allah’a (c.c) ibadet eden ahlaklı, saygın, bilinçli yaratılmasıdır.
İslâm, evlilik seçimi anından çocuğun gelişim ve terbiyesine önem verdiği gibi, bu önem
çocuğun doğumundan buluğ dönemine kadar ki süreçte gittikçe artmaktadır. Bu sebep-
le bu çalışma ve bu çalışmada açıklayarak ele alacağım meseleler çocuğun doğumundan
itibaren bir haftalık terbiyesini ele alır. Bu ilk hafta icra edilmesi icap eden sünnet ve ada-
bın en önemlilerini beyan etmeye gayret edeceğiz. Bu adaplar şöyledir:
1 ) Çocuğun doğumunun hemen ardından sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okumak.
2) Çocuğa tahnîk yapmak.****
3) Çocuğa güzel bir isim vermek.
4) Akîka kurbanı kesmek.
5) Saçını kesip ağırlığınca tasadduk etmek.
6) Çocuğu sünnet (hıtân) ettirmek.
7) Çocuğun doğumunda sünnete muhalif olan önemli bazı uygulamalardan bahsettik.

* Orijinal ismi “el-Ahkâmu’l-fıkhiyye li’l-mevlûd fi’l-üsbûu’l-evvel” olan bu makale, Bağdat Üniversitesine


bağlı Eğitim Fakültesinin Kuran İlimleri ve İslâmî Eğitim bölümünün “Mecelletü külliyyeti’t-terbiye li’l-
benât” isimli dergisinin 23. cildinin, 1. sayısında yayınlanmıştır. Yazar, makalede yeni doğan çocuğun ilk
haftasında yapılması gereken fıkhî hükümleri, genelde dört mezhebe göre değerlendirmiş, ayrıca konuyla
ilgili sünnetleri ve rivayetleri aktarmıştır. Konuyla ilgili fıkhî hükümleri ve rivayetleri, altı başlık altında de-
ğerlendirdikten sonra özellikle Mısır, Yemen, Irak gibi Arap ülkelerinde yeni doğan çocuklarla alakalı yaygın
olan bazı bid’at uygulamalara da değinmiştir. Makalenin tercümesinde yazardan gerekli izin alınmıştır.
** Eşvâk Said Radinî, 2003 yılından beri Bağdat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kuran ilimleri ve İslâmî eğitim
bölümün de “fıkhu’l-mukaren” mukayeseli İslâm hukuku dersleri vermekte olan yazar halen Yrd. Doç.
olarak aynı üniversitede görevini sürdürmektedir. Uzmanlık alanı mukayeseli İslâm hukuku olan yazarın
başlıca çalışma alanları “İslâm aile hukuku”, “İslâm miras hukuku”, “İslâm hukukunda çocuk” gibi konular
zikredilebilir. Yazarın “Hacamat ve İslâm hukukunda hükümleri”, “Kadının mirası” adlı eserleri vardır.
*** Sakarya/Ferizli İlçe Vaizi, abdulkadirsanalmis@hotmail.com
**** Tahnîk: Yeni doğan çocuğun ağzına hurma vb. tatlı bir şeyin sürülmesine denir. Bk. s.3.
680 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

GIRIŞ
Âlemlerin Rabbine hamdolsun, salatü selam peygamberlerin en şereflisi olan
efendimize, onun aile ve ashabına olsun. Küçük ve büyük hiçbir meseleyi ihmal
etmeksizin beyan edip önem vermesi ve gerekli tembihatta bulunması İslâm’ın
yüceliğini gösterir. İslâm, özellikle insanla alakalı konulara ehemmiyet vermiştir.
Şöyle ki İslâm dini daha yaratılmadan önce insana ehemmiyet vermiş ve dindar-
lığı göz önünde bulundurularak evladının annesini seçmesi, velinin de kızını din-
dar bir eş ile evlendirmesini teşvik etmiştir. Daha ana karnında ceninken önem
vermiş, mirasla ilgili birçok hüküm koymuş, ceninin aleyhine olacak her türlü
cinayeti (suçu) haram kılmıştır. Doğumun akabinde akîka kurbanı, güzel bir is-
min konması gibi uygulamalara, gençlik ve orta yaş dönemlerine önem vermiştir.
Ayrıca evlatların ebeveynlerine iyilik etmeleri de teşvik edilmiştir. Nitekim Allah
Teâlâ’nın (c.c) şu kavli de bunu tasdik eder “Rabbin, kendisinden başkasına asla
ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.”1. Aynı
şekilde İslâm insanoğluna vefatından sonrada hürmet etmiş, bu sebeple vefatının
ardından ölünün yıkanmasını, tekfinini, cenaze namazının kılınmasını ve defne-
dilmesini gerekli kılmıştır. Bu uygulamalar başka hiçbir varlık için meşru kılın-
mamıştır. İşte böylece ilâhi himaye ve rabbânî murakabe insanı her yönünü ve
merhalesini kuşatmıştır.
Bu araştırma, İslâm’ın çocuğa vermiş olduğu önemin bir bölümünü özellikle
ilk haftasına odaklanarak çocuğun doğumundan itibaren yapılması gereken hü-
kümleri ele alır. İlk haftaya dair sünnetlerin unutulması, yedisi uygulaması, do-
ğum gününü mum yakıp kutlama gibi garip uygulamaların artması sebebiyle bu
konu üzerinde durduk. Bu konuyu, ilk haftaya dair sünnetleri insanlara öğretme
ve uygulama, Hanîf İslâm dininin sünnetlerine aykırı olan uygulamalardan da sa-
kındırmak için seçtik. Çünkü sünnetlere bağlı kalmak Allah’ın (c.c) izniyle dünya
ve ahirette kurtuluşa vesile olacaktır. Araştırmamız, mukaddime, yedi ana başlık
ile beraber sonuç bölümü ile tamamlanmıştır. Mukaddime’de bu konuyu seçme-
mizin sebebini ve ehemmiyetini ele aldık. Birinci ana başlıkta; yeni doğan çocu-
ğun kulağına ezan ve kamet okumayı, ikinci ana başlıkta; tahnîk uygulamasını,
üçüncü ana başlıkta; çocuğa güzel bir isim vermeyi, dördüncü ana başlıkta; akîka
kurbanı kesmeyi, beşinci ana başlıkta; çocuğun saçını kesip ağırlığınca tasadduk
etmeyi, altıncı ana başlıkta; çocuğu sünnet ettirmeyi, yedincisi ve sonuncusu ço-
cuğun doğumu akabinde yapılan sünnete aykırı bazı uygulamaların en önemli-
lerini ele almıştır. Sonuç bölümünde ise özet bir şekilde araştırmanın önemli ne-
ticeleri ele alınmıştır. Hz. Peygamber’e (s.a.s), âl ve ashabına salât ü selâm olsun.
1 İsra,17/23.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 681

1. ÇOCUĞUN KULAĞINA EZAN OKUMAK


İslâm’ın yeni doğan çocuk için gerekli kıldığı uygulamalardan birisi de çocu-
ğun sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okumaktır. Bu uygulama doğumun
hemen ardından yapılır.2
Hz. Peygamber (s.a.s) bu hususta şöyle buyuruyor; “Kimin bir çocuğu olur da
sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa ona “ümmü sıbyan”3 zarar vermez.”4
Ebu Rafi (r.a); “Resulullah’ın (s.a.s) Hz. Fatıma doğum yaptığı zaman, Hz.
Hasan’ın kulağına ezan okurken gördüm.”5 demiştir.
İnsanın vefatına yakın bir zamanda kelime-i şehâdet telkin edildiği gibi yeni
doğan çocuğun hayatının başlangıcında da ezan ile açılış tevhit ile başlangıç yapılır.

1.1. Çocuğa Ezan ve Kamet Okumanın Hikmeti


Ezan ve kametin birçok hikmetleri olup biz bunları ilerde belirteceğimiz üzere
özetleyeceğiz.
a) Ezan İslâm’ın şiârlarındandır. Böylece insanın kulağına dinletilen ilk şey
Allah’ın (c.c) azametini ihtiva eden kelimeler olur. Allah’ın (c.c) azametini içeren
kelime-i şehâdet İslâm’da ilk telaffuz edilen kelimelerdir. İnsanın dünyaya girişi anın-
daki İslâm’ın şiârının telkini, dünyadan çıkışı anındaki tevhidin telkini gibidir.6
b) Ezanın okunması ile insanın kalbine ilk dokunan ve nefsinde tesir eden
İslâm kelimeleri ve Allah’ı (c.c) birlemek (tevhit) olmaktadır. Çünkü şeytan ezan-
dan kaçar.7 Bütün bu manalar göstermektedir ki Hz. Peygamber (s.a.s), çocuğun
dünya kokusunu teneffüs etmeye ve vücûdiyetin esintilerini solumaya başlama-
sından itibaren ona tevhidi, imanı aşılamaya, şeytanı ve nefsani arzulardan uzak-
laştırmaya büyük önem vermiştir.

2 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad fi-l-İslâm, I, 160.


3 Ümmü Sıbyan; Yeni doğan çocuğun maruz kaldığı bir nevi rüzgârdır, bazen böyle bir durumdan korku-
labilir. Bir görüşe göre de cin taifesinden bir kadın olup halk arasında “ümmü sıbyan” denir. Ebubekir
el-Cezâirî, Minhacü’l-müslim, I, 282.
4 Ebû Ya’lâ, Müsnedü Ebî Ya’lâ, XII, 150.
5 Ebû Dâvud, “Edâhî”, 21; Tirmîzî, “Edâhî”, 17.
6 İbn Kayyım el-Cevziyye, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 25.
7 İbn Kayyım el-Cevziyye, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 25.
682 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

2. YENI DOĞAN ÇOCUĞA TAHNÎK YAPMAK


İslâm’ın yeni doğan çocuk için yerine getirilmesini gerekli kıldığı uygulama-
lardan ve haklardan birisidir. Tahnîkin manası: Hurmayı çiğneyip çocuğun dama-
ğına sürmektir. Şöyle ki çiğnenmiş hurma parçası çocuğun ağzına sürülmek su-
retiyle çocuğun ağzına bu tatlı ezmenin ulaşması sağlanır. Hurma bulunamadığı
takdirde Hz. Peygamber’in (s.a.s) sünnetine ittibâ etmek gayesi ile herhangi tatlı
bir madde ile tahnîk uygulaması yerine getirilir.8
Takva ve dindarlığı ile bilinen bir zatın kendisinden bereketlenmek ve çocuğa
faydalı olması için bu uygulamayı yapması daha tercih edilmesi gereken bir uy-
gulamadır.9
Tahnîk uygulamasının müstehap olduğuna işaret eden bazı hadisler şunlardır:
a) Ebu Musa’dan (r.a) rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir; “Bir erkek
çocuğum dünyaya geldiğinde onu alıp Peygamberimize (s.a.s) getirdim. Bunun üze-
rine Hz. Peygamber (s.a.s) onun damağına hurma sürdü.”10
b) Enes b. Malik’ten (r.a) rivayet edildiğine göre; Ebû Talha’nın (r.a) hasta bir
erkek çocuğu vardı. Ebû Talha evde değilken çocuk öldü. Eve döndüğü zaman:
– “Oğlumun durumu nedir?” diye sordu.
Çocuğun annesi Ümmü Süleym:
– O şimdi eskisinden daha rahat, dedi. Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi.
Ebû Talha yemeğini yedi sonra da hanımıyla yattı. Daha sonra hanımı ona “çocu-
ğu defnediniz” dedi.
Ebû Talha sabahleyin Hz. Peygamber’e (s.a.s) gitti ve olup biteni anlattı. Pey-
gamber (s.a.s):
– “Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu.
Ebû Talha:
– Evet, dedi. Hz. Peygamber (s.a.s):
– “Allah’ım, bu ikisine mübârek kıl” diye dua etti.
(Zamanı gelince) Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebû Talha bana:

8 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 60-61.


9 Hannan, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 37.
10 Buhârî, “Akîka”, 1.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 683

– “Çocuğu al, Hz. Peygamber’e götür” dedi. Ümmü Süleym de bir miktar hur-
ma verdi, Hz. Peygamber (s.a.s):
– “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben:
– Evet, bir kaç hurma var, dedim. Hz. Peygamber (s.a.s) hurmaları ağzına alıp
çiğnedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe ovdu, adını da
Abdullah koydu. 11
a) Esma b. Ebi Bekir (r.a.) anlatıyor:
“Mekke’de Abdullah b. Zübeyr’e (r.a) hamile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki,
Mekke’yi terk ettim ve Medine’ye geldim, Kubâ’ya indim. Abdullah’ı Kubâ’da dün-
yaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Rasûlullah’a (s.a.s) götürdüm, kucağına bırak-
tım. Rasûlullah (s.a.s) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, çocuğun
ağzına tükürüğünden sürdü. Abdullah’ın midesine ilk inen şey Rasûlullah’ın (s.a.s)
tükürüğü idi. Sonra (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını ovdu, hakkında
bereketle dua etti. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine’de bütün Müs-
lümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü ‘Yahudiler size sihir yaptılar, asla
doğum yapamayacaksınız.’ diye bir şayia çıkarılmıştı.”12

2.1. Tahnîk Uygulamasının Hikmeti


a) Çocuk, dilini damakla beraber hareket ettirmesi, dudaklarını yalayarak
çenelerini, ağız adalelerini güçlendirmiş olur. Böylece tabi ve güçlü bir şekilde
annesini emmeye hazır hale gelir.13
b) Fazilet ve takva sahipleri ile hayır duası almaktır.
c) Küçük çocukları, fazilet sahibi kimselere mübarek, güzel huylu, yumuşak baş-
lı, mütevazı, şefkatli ve halim olmaları için dua etmek üzere götürmek müstehaptır.14

3. ÇOCUĞA GÜZEL İSIM VERMEK


Babanın güzel bir isim vermesi çocuğun baba üzerindeki haklarındandır.
Çocuğun isimlendirilmesiyle ilgili özel hükümleri birazdan açıklayacağım. Tes-
miyede sünnet olan, çocuğun doğumunun yedinci günü güzel bir isim seçip ço-
11 Buhârî, “Akîka”, 1; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 175.
12 Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 45.
13 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 61.
14 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 61.
684 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

cuğa isim vermektir.15 Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s) şu sözü bunun delilidir:
“Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağırılacaksınız.
Öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.”16 Çocuğun yedinci gün belli bir isim
ile isimlendirilmesine dair bazı hadisler varid olmuştur. “Yeni doğan her çocuk,
akîkası karşılığında rehindir. Akîkası doğumunun yedinci gününde kesilir, o günde
ona isim verilir ve başı tıraş edilir.”17
Bu emrin özel bir hüküm olduğunu kabul eden âlimlere göre yedinci günün-
den önce isimlendirilmez. Bununla beraber çocuğun doğumundan itibaren isim
verilebileceğinin cevazına dair hadisler vardır. Nitekim bir rivayette Hz. Peygam-
ber (s.a.s) şöyle buyurmuştur; “Dün gece bir oğlum dünyaya geldi ve ona babam
İbrahim’in (a.s) ismini verdim.”18
Çocuğa güzel ve makbul isimler verilmesi konusunda Hz. Peygamber
(s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Allah’a (c.c) en sevimli gelen isimler, Abdullah ve
Abdurrahman’dır.”19
Çocuklara çirkin isimlerin konulmasının nehyedilmesi: Hz. Aişe’nin (r.a) çir-
kin isimleri değiştirdiği20 aynı zamanda Hz. Ömer’in (r.a) (isyankâr, inatçı anla-
mına gelen) “Âsiye” adlı kızının ismini “Cemile” (güzel, dilber) diye değiştirdiği
rivayetine dayanmaktadır.21
“el-Melik”, “el-Ahad” gibi Allah’a (c.c) mahsus isimleri tesmiye etmek de yasak-
lanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) “Allah indinde en kötü isim Melikü’l-Emlâk
ismi alan kişi (nin ismi) dir. Allah (c.c)’den başka Mâlik yoktur.” buyurmuştur.22
Çocuğa çirkin lakaplarla hitap edilmesinin yasaklanması: Mesela; “Birbirinizi
kötü lakaplarla çağırmayın.”23 âyet-i kerimesi fehvasınca; el-Ever (şaşı), el-Ehras
(dilsiz), el-Etraş (sağır), el-Kazem (cüce) vb. çirkin lakaplardır.
İçinde karamsarlık anlamı olan kelimelerden müştak bir isimle çocuğun isim-
lendirilmesinin yasaklanması: Böylece uğursuzluk anlamını içeren isimlendirme-
nin musibetlerinden çocuk korunmuş olur. Nitekim Saîd b. Müseyyeb (ö. 94/713)

15 el-Hın - el-Buga, el-Fıkhu’l-menhecî alâ mezhebi’l-İmam Şafiî, I, 25.


16 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 194; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 306.
17 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 1228; Nesâî, “Akîka”, 4.
18 Buhârî, “Edeb”, 109; Müslim, “Fedâil”, 62.
19 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, X, 274; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 61.
20 Tirmizî, “Edeb”, 66.
21 Müslim, “Âdâb”, 15.
22 Buhârî, “Edeb”, 114.
23 Hucurât/11.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 685

babasından o da dedesinden şöyle rivayet ediyor; “Hz. Peygamber’in (s.a.s) ya-


nına gittim, “ismin nedir” diye sordu? Bende “Hazn” (üzüntülü) dir dedim. Hz.
Peygamber (s.a.s), “senin ismin “Sehl” (uysal-uygun tabiatlı) olsun” dedi, bende
“hayır babamın verdiği ismi değiştirmem” dedim, Saîd b. Müseyyeb der ki; bun-
dan sonra hep üzüntü ve keder başımızdan eksik olmadı.24
Allah’tan (c.c) başka ibadet edilmesi haram olan varlıkların isimlerini vermek
de helal değildir. Abduluzza, Abduamr, Abdulkabe vb. isimler buna örnektir. “Kul”
anlamına gelen “abd” lafzını Allah’tan (c.c) başkasına izafe ederek Abduali (Ali’nin
kulu anlamında), Abdülhüseyin, Abdulkabe vb. isimlendirmeler caiz değildir.25
“Şeytan”, “zalim”, “şihâb” (parlak yıldız), “hımar” (merkeb), “kelb” (köpek) gibi
kötü isimlerin ve “bereket”-“cenîh” gibi zikredilmediği zaman örfte uğursuzluk
sayılan isimlerin kullanılması mekruhtur. Semura b. Cündüb›den (r.a) rivayet
edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın çocuğunun ismini
Yesâr, Rebhah, Necîh, Eflâh koyma. Çünkü (olur ki) sen (kendine bu isimlerden bi-
rini verdiğin köleni kast ederek): O orada mı? diye sorarsın (karşıdaki de): (Semure
dedi ki:) Hayır cevabını verir. “Böylesi isimler dörttür, benim adıma onları fazlalaş-
tırmayın.” buyurmuştur.”26
Şeytan isimleri olarak bilinen isimleri de kullanmak mekruhtur. “Hınzeb”,
“el-Velehan”, “el-Ever”, “el-Ecda” gibi isimler buna örnek olarak verilebilir.27 Ebî
İbn K’ab’dan (r.a) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) “Abdest alan kişiye
musallat olan şeytan vardır ki ona; “el-Velehan” denir. Suyun vesvesesinden sakının.”
buyurmuştur.28

24 Buhârî, “Edeb”, 107-108. Bu hadisin şerhinde; “hazn-huzûnet” kelimesi üzüntüden daha ziyade “sertlik-
kabalık” vb. anlamlara geldiği belirtilmiştir. “Sehl” ise tam aksi anlamda “uysal tabiatlı” anlamındadır. İbn
Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 590. (Müt.)
25 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 86-87.
26 Müslim, “Âdâb”, 12; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 10-11. Konumuzu teşkil eden bu hadis-i şerif çocuk-
lara Yesâr (kolaylık), Rebah (üretmek), Necih (gayesine ermeye muvaffak olan), Eflah (gayesine erişen),
Bereket (artma, fazlalaşma mutluluk) isimlerini koymanın caiz olmadığını ifade etmektedir. Bu hadislerde
çocuklara sözü geçen isimleri vermenin uygunsuzluğunun sebebi şöyle açıklanmaktadır: Çünkü kolaylık,
kâr, muvaffakiyet, bereket ifade eden bu isimleri alan kimselerin bir mecliste olup olmadığı sorulduğu za-
man orada bulunanlar, yanlarında bulunmadığını ifade etmek için «burada başarı, bereket, kâr... yoktur»
diye cevap vereceklerdir. Tabii ki o mecliste hayır ve bereket olmadığını dile getiren bu ifâde, o mecliste
bulunanların hoşuna gitmeyeceği gibi aynı zamanda buna bu isimlerden birini taşıyan kimsenin sebep
olduğunu düşünerek, onun hakkında kötü düşünmeye ve hatta onun uğursuz olduğuna, inanmaya başla-
yacaklardır. Yeniel-Kayapınar, Sünen-i Ebî Davud Tercüme ve Şerhi, XVI, 192-193. (Müt.)
27 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 190. “Hınzeb” namazda musallat olan, “el-Velehân” abdest alırken mu-
sallat olan, “el-Ever” zina vb. gayri ahlaki günahları teşvik eden, “el-Ecda” namaz kılanın önünden geçen
şeytanlara verilen isimlerdir. Münavî, Feyzu’l-kadir, II, 503 (Müt.)
28 Hâkim, el-Müstedrek, , I, 162; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 2; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 179.
686 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

Cebrail, Mikail, İsrafil vb. meleklerin isimlerini koymak da mekruhtur. Aynı


şekilde “Harb” (savaş), “Mürre” (acı) vb. insanın tabi olarak hoşlanmayacağı isim-
lerde uygun değildir.29 Böyle isimlerin değiştirilmesi de sünnettir. Hz. Peygamber
(s.a.s) “Âsiye” isimli bir kadının ismini “Cemile” diye, “Berre” ismini de “Zeyneb”
(Zeyneb Binti Cahş) diye değiştirdi.30
Üsame b. Ahzeriyye’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlullah’a (s.a.s) ge-
len bir cemaat içerisinde: “Esrem” isimli bir adam varmış; Rasûlullah (s.a.s) O’na:
Adın ne? diye sormuş da (adam): Ben Esremim, demiş; bunun üzerine Hz. Pey-
gamber de (s.a.s): Sen Zür’asın, buyurmuştur.31
Güzel isim nasıl seçilir? Güzel ismin tercih edilmesinde üç seçenek vardır:
a) Peygamberler, nebiler ve salih kulların isimleri tercih edilebilir.
b) İsmin; kısa, dile hafif gelen, lafzı kolay olan, işitildiğinde rahat bir şekilde
anlaşılacak olan bir isim tercih edilebilir.
c) Manası güzel olan, isimlendirilen kimsenin haline, inancına, konumuna ve
makamına uygun olması tercih edilebilir.32

4. AKÎKA KURBANI KESMEK


Akîka; sözlükte “kesmek” anlamına gelir. Aynı kökten gelen “akîka”, “akik”,
“ıkka”, kelimeleri yeni doğan çocuğun başındaki saça denir. Sonra akika kurbanı-
nın kesildiği kurbana akîka denmiştir. Saçı tıraş etmek anlamına gelen, “halk” ile
akîkanın kökeni olan “ak” kelimesi aynı anlamı ifade ederler.33
Istılah anlamı ise ifade ettiğimiz gibi yeni doğan çocuğun yedici gününde
(Allah’a şükür maksadıyla) kesilen kurbandır.34 “Akîka” diye isimlendirilmenin bir
sebebi de kurbanın kesilmesi esnasında damarlarının kesilmesidir. Ancak doğal
olarak kurban kesimi esnasında damarları kesilen her kurbanlık hayvana “akîka”

29 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 90-91.


30 Takiyyuddin el-Makrızî, İmtâu’l-esma’, II, 274.
31 Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebir, I, 231; Hâkim, el-Müstedrek, IV, 276. “Esram”, kesmek anlamına gelen “sarım”
kökünden gelir. Biçilmiş ya da kırpılmış ekin demektir. Dolayısıyla bu kelime “kesiklik, kopukluk” gibi
bereketsizlik ifade eden manalar taşımaktadır. Bu sebeble Hz. Peygamber (s.a.s) bu ismi tohum ve tohum
ekecek yer gibi hayır ve bereket ifade eden “Zür’a” kelimesiyle değiştirmiştir. Yeniel-Kayapınar, a.g.e, XVI,
186-187. (Müt.)
32 Suveyd, Menhecü’t-terbiyeti’n-nebeviyye lit’tıfl, I, 10.
33 Feyyumî, el-Misbâhu’l-münîr, II, 422.
34 Cezâirî, Minhacü’l-müslim, I, 282.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 687

denmesi münasip değildir. Nasıl ki “Müzdelife” kelimesi, “toplanma, bir araya gel-
me” anlamında “cem” adıyla da anıldığı halde “Arafat” da (vakfe için toplanıldığı
halde) aynı isimle anılmaz. Bu sebeple “udhiyye” ve “hedy” kurbanlarında da aynı
kesim işlemi gerçekleşse de bu kurbanlara “akîka” denmez.35

4.1. Akîkanın Dini Dayanağı


Akîkanın cevazında âlimler arasında bir ihtilaf yoktur. Yahya b. Said el-Ensârî
(ö. 143/760), “Ben öyle insanlara ulaştım ki onlar ne kız ne de erkek çocukla-
rı için akîka kesmeyi bırakmazlardı.”36 demiştir. İbnü’l-Münzir (ö. 318/930 [?]),
“Akîkanın âlimlerin onayladığı ve eski zamanlardan günümüze dek Hicaz ehlinin
devam ettirdiği bir uygulama” olduğunu, İmam Mâlik (ö. 179/795) de bu konuda
âlimlerin ihtilaf etmediğini belirtmiştir.”37
Hz. Peygamber’in (s.a.s) fiili uygulaması ve sahabenin bu uygulamayı devam
ettirmesi de akîkanın meşruiyetine delâlet etmektedir. Müminlerin annesi Hz.
Aişe (r.a) şöyle rivayet etmiştir; “Yeni doğan erkek çocuğu için birbirine denk iki
koyun, kız çocuğu için ise bir koyun kesilir.”38
Akîkanın meşruiyet sebebi Arapların çocuklarına akîka kurbanı kesmeleri ve
bunu gerekli bir iş olarak görmeleridir. Bu uygulama; ekonomik, sosyal ve psiko-
lojik anlamda birçok maslahatlar içermektedir. Hz. Peygamber de (s.a.s) bu eski
uygulamayı kaldırmamış onunla amel etmiş, insanlar da ona rağbet etmiştir.39

4.2. Akîkanın Hükmü


İslâm âlimleri akîkanın hükmü hususunda iki görüş üzerinedir. Bir kıs-
mı müstehap olduğunu bir kısmı da sünnet-i müekkede olduğunu belirtmiştir.

35 Useymin, Muhammed b. Salih, Şerhu’l-mümte’ alâ zâdi’l-müstenka’, III, 431. Udhiyye; Allah Teâlâ’ya yak-
laşmak için fedakârlık nişanesi ve şükran ifadesi olmak üzere Müslüman, âkil, bâliğ, hür, mukim ve kur-
ban nisabına malik kişilerce kesilen özel hayvana denir. Hedy; Allah Teâlâ’ya manen yaklaşmak için veya
bir cinayetten dolayı kefaret olarak kesilmek üzere Harem-i Şerif ’e götürülen kurbana denir. Erdoğan,
Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, I, 190-318. Müzdelife ise; Arapçada “izdilâf ” kökünden gelmekte olup
yakın olmak anlamındadır. Mina’ya yakın olduğu için bu isimle (müzdelife) anılmıştır. Ayrıca hacıların
vakfe sırasında bu mekânda toplanmaları sebebiyle “cem” diye de isimlendirilmiştir. İbn Âşûr, et-Tahrîr
ve’t-Tenvîr, I, 240. (Müt.)
36 Muvatta’, “Akîka”, 2. Yahya b. Said el-Ensârî, bu ifadesi ile sahâbe ve tâbiînin ihtilafsız bir şekilde akîka
uygulamasını sürdürdüğünü belirtmektedir. Tehânevî, Zafer Ahmed, İ’lâü’s-sünen, XVII, 114. (Müt.)
37 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 46.
38 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XL, 30; Tirmizî, “Edahî”, 16.
39 Abdülhamid el-anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 41.
688 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

Tercih edilen görüş, akîkanın sünnet-i müekkede olduğu görüşüdür. Akîkanın


müstehap olduğuna dair Hanefîlerin40 delili şu rivayettir; “Yeni doğan her çocuk,
akîkası karşılığında rehindir. Akîkası doğumunun yedinci gününde kesilir, o günde
eza kendisinden giderilir (ona başı tıraş edilir) ve isim verilir.”41
Şafiî mezhebinde ise sünnet-i müekkede olup42 çocuğun nafakasını karşı-
layan velisinden akîka kurbanı kesmesi talep edilir. Hz. Peygamber’in (s.a.s) ve
sahabenin uygulaması akîkanın müstehap olduğunu gösterir. Nitekim Selmân b.
Âmir ed-Dabbî’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir; “Çocuğun doğumuyla beraber
akîka kurbanı vardır. Onun adına akîka kurbanı kanı dökünüz ve çocuktan ezayı
gideriniz”.43
Mâlikî mezhebine göre ise; hür olup gücü yetenler için mendup, kesilmesi
gereken hayvanın yaşı, kesim şartları tamamıyla “udhiyye” kurbanı gibidir. Ço-
cuk, gündüz fecrin doğumundan sonra dünyaya gelirse o gün hesap edilmeksi-
zin yedinci günü kurban kesilir, akşam güneş batımına kadar devam eder. Akîka,
yedinci günü akşam vaktine kadar yerine getirilmezse artık sorumluluk düşer.
Çocuk sayısınca kurban kesilir ve özellikle güneşin doğumundan sonra kesilmesi
ise daha güzeldir.44

4.3. Akîkanın Sadaka Olarak Verilmesi


Kesilen akîka kurbanının etinden, yenilir, tasaddukta bulunulur, hediye ve-
rilir, etin bir kısmı saklanılabilir, yenilen miktarca sadaka verilir. “Udhiyye” de
olduğu gibi kurban belirlendikten sonra akîka için belirlenen hayvanın satımı da
caiz değildir. Hepsinin hükmüne gelince kurban gibidir 45

4.4. Akîkanın Hikmetleri


a) Akîkası karşılığında rehin olan çocuk kesilen kurban vesilesiyle rehinden
kurtulmuş olur. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), “yeni doğan her çocuk, akîkası

40 Kâsânî, Bedâi’u’s-sanâ’i’, V, 127.


41 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXXIII, 356. Hadiste geçen “ve yumâtu anhu’l-ezâ” ifadesi çocuğun saçının
tıraş edilmesi veya kirlerinin giderilmesi şeklinde yorumlanmıştır. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, IX, 507. (Müt.)
42 Cüveynî, Nihâyetü’l-matlab fi dirâyeti’l-mezheb, XVIII, 205.
43 Buhârî, “Akîka”, 2; Nesâi, “Akîka”, 1.
44 Karavî, el-Hulâsatü’l-fıkhiyye alâ mezhebi’s-sâdeti’l-Mâlikiyye, I, 275.
45 Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, II, 499.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 689

karşılığında rehindir” rivayetinde46 geçen “mürtehin-irtihan” lafzını ebeveynin


ahirette şefaatten mahrum kalmaları anlamında yorumlamıştır.
b) Yemek yedirmenin değerini ortaya koyma, fakirlerin ve komşuların kendi-
lerine hediye vermektir. Bu da tam anlamıyla büyük bir (akîkanın) kesilmesiyle
gerçekleşir. Kesilen kurbanın kemikleri (çocuğun sıhhatli olmasına sebep olması
niyetiyle) kırılmaz, azalarından hiçbiri eksiltilmez. Şüphesiz bu uygulama en gü-
zel bir tutumdur. Cömertlik ve ikram hususunda hediye verilen kimseler nezdin-
de de daha büyük bir öneme sahiptir.47
c) Çocuk nimetini bahşeden Rabbimize şükretme, çocuğun korunması ve
muhafazası için de bir vesile olması da akîkanın hikmetlerindendir.48 Yüce Rabbi-
mizin kurban edilecek olan Hz. İsmail’e (a.s) bedel olarak bir koç göndermesi gibi
akîkada yeni doğan çocuk için adeta feda edilen bir kurbandır. Cahiliye dönemin-
de de bu akîka uygulaması bilinir, kurban kesilir ve çocuğun alnına kesilen kurba-
nın kanı sürülürdü. Hz. Peygamber de (s.a.s) bu uygulamayı devam ettirmek sure-
tiyle onaylamış, ancak “ukûk” ismini ve çocuğun başına kanın sürülmesini kaldır-
mıştır.49 “Anne-babaya itaatsizlik anlamına gelen “ukûk” -ifadesini- sevmiyorum”,50
“çocuğun başına kan sürülmesin”51 buyurmuştur.
d)Yeni doğan çocuğun Hanîf olup, Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail’in (a.s)
dinine tabi olduğunu ifade etme, cömertlik ve keremi tetikleme, cimrilik ve
tamahkârlıktan sakındırma, yeni doğan çocuğun nesebini ince bir hassasiyet ile
yayma hikmetleri vardır. Akîka kurbanını kesmek, hoş olmayacak üsluplar ile
yeni doğan çocuğun doğumuna dair söylentileri engeller ve ince bir hassasiyet ile
çocuğun doğumunu müjdeler.52
e) Akîka ile yeni doğan çocuğun azalarının, sağlığının selameti ve kuvveti için
bereket olmasını ummak ve temenni etmektir. Çünkü akîka, adeta çocuk için fid-
ye mesabesindedir.53

46 Muvatta’, “Akîka”, 2.
47 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 79. Hz. Aişe’den (r.a) gelen bir rivayette, çocuğun azalarının selamet üze-
re olması hikmetine binaen akîka kurbanının kemiklerinin kırılmaması tavsiye edilmiştir. Bk. el-Benna,
Ahmed Abdurrahman, Fethu’r-rabbânî, XIII, 132. (Müt.)
48 Cezâirî, Minhacü’l-müslim, I, 282.
49 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 64.
50 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 182; Nesâî, “Akîka”, 1.
51 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 303; Tahavî, Müşkilü’l-âsâr, I, 460.
52 Abdülhamid el-Anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 41.
53 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 79.
690 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

f) Akîka, çocuğun güzel yetişmesine, selamette kalmasına, hayatının uzun ol-


masına, şeytanın zararlarından muhafaza edilmesine vesile olur. Ayrıca akîkanın
her bir azasının çocuğun azalarına karşı fidye niteliğinde olması sebebiyle ud-
hiyye kurbanı kesilirken yapılan duanın akîka kesilirken de yapılması müstehap-
tır.54 Ahmed b. Hanbel’e (ö. 241/855) akîka kesileceği zaman nasıl dua edilmesi
gerektiği sorulduğunda şu duayı zikretmiştir; Şöyle dua edilir: “Bismillah, der,
udhiyye de yaptığı niyeti yapar ve bu falan oğlu falanın akîkasıdır, Ey Allah’ım
bu kurban senden geldi ve senin için kesiliyor”. Udhiyye de müstehap olan şey-
ler, etinin kemiklerden sıyrılması vb. akîkada da müstehaptır. Çocuk adına kesi-
len bu kurbanda Allah’a (c.c) yakınlık, şükür, fidye, sadaka vb. anlamlar vardır.
Ayrıca büyük sevinç günlerinde Allah’a (c.c) şükür maksadıyla yemek yedirme,
nikâhın arzulanan gayesi olan nimeti gerçekleştirme gibi amaçları vardır. Bu ni-
meti elde etmeye vesile olan nikâh merasiminde yemek verilmesi meşru olduğu
gibi nikâhın gayesi olan çocuk nimetine kavuşma durumunda ise yemek veril-
mesi daha evladır.55

4.4.1. Akîka Kurbanı İle Alakalı Riayet Edilmesi Gereken


Bazı Hükümler Şunlardır
Udhiyyede kesilecek hayvanlarda aranan asgari yaş sınırı, birtakım kusur-
lardan salim olması akîkada da gerekli olup, udhiyyede caiz olmayan durumlar
akîka içinde geçerlidir.56 Bu sebepten ötürü çok zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü
kör, mezbahaneye gidecek kadar yürüyemeyen, aksaklığı bulunan, kulak-kuy-
ruk-kalçası yarıdan fazlası kesik olan, dişlerinin çoğunluğu dökülmüş, sağır, ot-
layamayacak derecede cinnet geçirmiş hayvanların kurban edilmesi sahih değil-
dir. Ancak kulağın yırtılması, boynuzun kırılması, yürümesine engel olmayacak
derecede topallığın bulunması gibi hafif kusurlar kurbanlık hayvanın kesilmesi-
ne mani değildir.57

54 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 64.


55 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 64. Udhiyye ve akîka kurbanları kesilirken; “Bismillah, Allahumme min-
ke ve leke...” vb. dualar ile başlanır. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 483-484. (Müt.)
56 Cezâirî, Minhacü’l-müslim, I, 282. Kurbanlık hayvanların yaş sınırı; develerde beş; sığır ve mandalarda iki;
koyun ve keçilerde bir yaşını doldurma şartı aranır. Altı ayını tamamlayıp yedinci ayına giren koyunun
gösterişli olma durumunda kurban edilmesi caizdir. Zuhayli, Vehbe, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IV,
2723, (Müt.)
57 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 79.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 691

5. SAÇINI KESIP AĞIRLIĞINCA SADAKA VERMEK


Yeni doğan çocukla ilgili İslâm’ın ortaya koyduğu hükümlerden bir tanesi de
doğumunun yedinci günü saçını kesip ağırlığınca fakirlere ve hak edenlere gümüş
tasadduk edilmesidir.58 Bu hususta birçok hadis rivayet edilmiştir.
Semüre b. Cündeb’den (r.a) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) “Do-
ğan her bir çocuk, akîkası karşılığında rehindir. Akîkası doğumunun yedinci günün-
de kesilir, o günde kendisine isim verilir ve başı tıraş edilir.”59 buyurmuştur.
Ebû Râfî’den (r.a) rivayet edildiğine göre Hz. Fatıma (r.a) oğlu Hz. Hasan (r.a)
için iki koç akîka kurbanı kesmeyi murad etti. Hz. Peygamber (s.a.s), (Hz. Hasan’a
zaten akika kesmişti) “Sen kesme, (oğlunun) saçını kesip ağırlığınca tartıp gümüş
sadaka olarak ver.” buyurdu.60
Büreyde el-Eslemî (r.a) “Cahiliye döneminde bizden bir kimse dünyaya geldi-
ği zaman bir koyun kesilir sonra çocuğun başına kurbanın kanından sürülürdü.
İslâm geldikten sonra biz yine kurban keser, çocuğun başını tıraş eder ve zaferan
(safran çiçeğinin boyasını) çocuğun başına sürerdik.” demiştir.61

5.1. Yeni Doğan Çocuğun Saçının Kesilmesinin Hükmü


Fıkıh âlimleri, çocuğun saçının kesilmesinin hükmü hususunda farklı gö-
rüşlere sahiptir. Cumhur; Mâlikî,62 Şâfiî63 ve Hanbelî64 âlimler çocuğun saçının
kesilmesinin ve ağırlığınca altın veya gümüşün sadaka olarak verilmesinin müs-

58 Abdülhamid el-Anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 37.


59 Hâkim, el-Müstedrek, IV, 237; Nesâî, “Akîka”, 4. Hadislerde akîkanın kesilmesinin akabinde tıraş edilme-
si zikredilmiştir. Dolayısıyla kurbanın kesilmesi ve saçın tıraş edilmesinde tertibe riayet etmek gerekli
olmasa bile İbn Hacer, Begavî ve Nevevî gibi hadis âlimleri tertibe riayet etmeyi yani çocuğun tıraş edil-
mesinden önce akîkanın kesilmesini müstehap olarak görmüşlerdir. Vellevî, Şerhu Sünen-i Nesaî, XXXII,
369-370. (Müt.)
60 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 392. Akîka kurbanı olarak erkek çocuk için iki koyun, kız çocuk için
de bir koyun kesilir. Sahâbe ve tabiînin ekserisi ile ulemanın çoğu bu görüştedir. Hanefî âlimler ile İmam
Mâlik bu hususta kız ile oğlan arasında bir fark görmemişlerdir. Her ikisi için de birer koyun kesilir.
Erkek çocuk için akîka kurbanı olarak iki koyun kesileceğini ifade eden cumhuru ulemaya göre “Hz.
Peygamber’in (s.a.s) Hz. Hasan ile Hüseyin için akîka kurbanı olarak birer koyun kestiğini ifade eden
hadis-i şerif muztarip bir rivayet olarak kabul edilmiştir. Yeniel-Kayapınar, a.g.e, X, 539-541. (Müt.)
61 Hâkim, el-Müstedrek, IV, 238; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 302. Yani çocuğun yıkanmasından ve te-
mizlendikten sonra koku sürme amacıyla yeni doğan çocuğa safran kokusu sürülürdü. Bk. Ali el-Kârî,
Mirkâtü’l-mefâtih, VIII, 82. (Müt.)
62 el-Ezherî, es-Semeraldâni fî takrîbi’l-meânî şerhu risâleti İbn Ebî Zeyd el-Kayravânî, I, 41.
63 el-Ezherî, Hâşiyetü’l-cemel ale’l-Minhec, X, 417.
64 Bühveti, Keşşâfu’l-gına’an metni’l-ikna’, III, 24.
692 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

tehap olduğunu belirtmişlerdir. Ebeveyn şayet çocuklarını tıraş etmemişlerse


saçının ağırlığını tahmin edip akîkanın kesilmesinden sonra tıraş edip tasad-
dukta bulunurlar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), torunu Hz. Hasan dünyaya
geldiğinde kızı Hz. Fatıma’ya “(Hz. Hasan’ın) saçını kesip ağırlığınca gümüşü
miskinlere ve ehl-i Suffe’ye sadaka olarak ver.”65 buyurmuştur. Hanefî âlimler
ise yeni doğan çocuğun saçının kesilmesinin mubah olduğunu vacip ve sünnet
olmadığını belirtmişlerdir.66
Bu görüşlerinin asıl dayanağı da Hanefî mezhebine göre akîkanın mubah ol-
masıdır. Nitekim akîka sorulduğunda Hz. Peygamber (s.a.s) “Allah (c.c) (anne ba-
baya itaatsizlik anlamına gelen)67–ukûk-u sevmez, ancak kim evladı için kurban kes-
mek isterse kessin, erkek evlat için birbirine denk iki koyun, kız evlat içinde bir koyun
kesilir.” buyurmuştur.68 Bu rivayette akîka kurbanı kesmenin sünnet olmadığını
göstermektedir. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.s) bu uygulamayı kişinin iradesine
bırakması akîkanın mubah olduğuna delalet eder. Fıkıh âlimleri, çocuğun saçı-
nın kesilmesinde erkek-kız ayırımında ihtilaf etmişlerdir. Mâlikî ve Şâfiî âlimler
bu uygulamada çocuğun erkek veya kız olmasında fark görmemişlerdir. Bu gö-
rüşlerinin dayanağı olarak da Hz Fatıma’nın çocukları Hasan, Hüseyin, Zeyneb,
Ümmü Gülsüm’ün saçlarını tartıp ağırlığınca gümüş tasadduk ettiği rivayeti esas
almışlardır.69 Hanbelî mezhebi ise Semüre b. Cündeb’den (r.a) merfû olarak rivayet
edilen (“her çocuğun akîkası doğumunun yedinci gününde kesilir, o günde kendisine
isim verilir ve başı tıraş edilir.)70 hadisinden dolayı yeni doğan kız evladının saçının
kesilmeyeceği görüşündedir.71 Rivayetin zahirinden sadece erkek evladın saçının
tıraş edileceği anlaşılır. Mezhepte çoğunluk ve sahih olan görüş budur.

65 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 163.


66 el-Mencebî, el-Lübab fi’l-cemi beyne’s-sünneti ve’l-kitab, II, 638.
67 Hz. Peygamber (s.a.s), Câhiliye devrinde yalnız erkek çocukları için kesilen akîka kurbanını kız çocuk-
larına da teşmil etmiş, ayrıca, “ana babaya karşı gelmek” anlamındaki “ukuk” ile aynı kökten gelen akîka
kelimesinden hoşlanmadığını belirterek, bir şükür ifadesi olarak kesilen bu kurban için, “itaat ve ibadet”
anlamına gelen nüsük kökünden türetilmiş nesîke tâbirini kullanmayı tercih etmiştir. Bk. Atar, Fahrettin,
“Âkîka”, DİA, II, 263. Ayrıca bk. Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtih, VII, 269. (Müt.)
68 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 300.
69 Muvatta’, “Akîka”, 1; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 304.
70 Rivayetin kaynağı 60. Dipnotta belirtildi.
71 Merdâvî, el-İnsaf fi marifeti’r-râcih mine’l-hilâf alâ mezhebi’l-İmam Ahmed b. Hanbel, IV, 11. Yazar, Hanefî
mezhebinin saçın tıraş edilmesinde erkek-kız evlat arasında bir ayırımın olup olmadığı hususunda bir
görüşünü belirtmemiştir. Hanefî hadis âlimi Bedreddin el-Aynî, yeni doğan çocuğun saçının kesilmesi ile
alakalı rivayetlerin umumi olduğundan hareketle saç tıraşının kız evlatlarını da kapsadığını ve bu görüşün
daha evla olduğunu belirtmiştir. Bk. Bedreddin el-Aynî, ʿUmdetü’l-ḳārî, XXI, 131. (Müt.)
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 693

5.2. Yeni Doğan Çocuğun Saçının Kesilmesinin Hikmeti


Yeni doğan çocuğun saçının kesilmesinin tıbbî ve toplumsal açıdan iki yararı
vardır. Tıbbî açıdan yararları; çocuğun saçlarının gürleşmesine, saç derisindeki
gözeneklerinin açılmasına, gözlerine, işitme ve koku alma duyusunun güçlenme-
sine faydası vardır.
Toplumsal açıdan faydaları; çocuğun saçı ağırlığınca gümüş veya altının
sadaka verilmesi sosyal dayanışmanın sağlanması açısından önemli referanstır.
Aynı zamanda toplum fertleri içerisinde fakirlik tablosunun zayıflamasına, yar-
dımlaşma ve dayanışmanın gerçekleşmesine vesile olmaktadır.72

6. ÇOCUĞU SÜNNET ETTIRMEK


Hıtânın sözlük anlamı; erkeklik organının kesilme yeri anlamındadır. Bu
da üreme organın üst kısmında bulunan kabuğun/ derinin kesilmesi demektir.73
Kadının sünnet olması “hafd” diye ifade edilir. Erkek çocuğu için sünnet olma
“‫“ ”ختنت الغالم ختنا‬hatn” tabiri kullanılırken, kız evladı içinse “‫خفضت اجلارية‬
‫“ ”خفضا‬hafd” tabiri kullanılır. Sözlük anlamı “kesmek” anlamına gelen i‘zâr” er-
kek evladın sünneti için kullanılır. Sünnetsiz olanlara da ağlef/aklef denir.74 Hz.
Peygamber (s.a.s), “Sünnet (hıtân) erkekler için sünnet, kadınlar için faziletli/yarar-
lı bir uygulamadır.” buyurmuştur.75

6.1. Çocuğun Sünnet Edilmesinin Hükmü


Hıtân, fıtrattan kaynaklanan sünnetlerden ve Müslümanların şiârlarındandır.
Fıtrat, iki grup da değerlendirilir. Birincisi; kalple alakalı olanı ki buna Allah’ı (c.c)
tanıma, bilme, muhabbet etme, ona olan bağlılığı başkasına tercih etme anlamı-
na gelen marifetullahtır. İkincisi; ameli olan fıtrî davranışlardır. Uygulamada fıtrî
davranışların ilki; ruhu nefsani meyillerden arındırma (tezkiye) ve kalbi temizle-
medir. İkincisi de; bedeni temizlemedir. Bu her iki temizlenme şekli bir diğerini
de etkilemekte ve destekler niteliktedir. Yaratılış olarak bedeni temizliğin başı da
şüphesiz çocuğun sünnet edilmesidir.76

72 Abdülhamid el-Anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, I, 40.


73 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsu’l-fıkhî, I, 112; el-Ezherî, Tehzîbu’l-lüga, VII, 132.
74 et-Tâlkânî, el-Muhît fil-lüga, I, 406. Ayrıca bk. Gürkan, Salime Leyla, “Sünnet”, DİA, XXXVIII, 157. (Müt.)
75 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 75; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VIII, 325.
76 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 113.
694 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

Ebû Hureyre’den (r.a) gelen bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.s); “Beş şey fıt-
rattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek,
koltuk altı kılları yolmak.” buyurmuştur.77 Müsned’de geçen rivayette ise “mazma-
za, istinşak, bıyıkları kısaltmak, misvak kullanmak, tırnakları kesmek, parmak bo-
ğumlarını yıkamak, koltuk altı kılları yolmak, etek tıraşı olmak, sünnet olmak, avret
mahallini yıkamak.”78 fıtrî uygulamalar olarak zikredilmiştir.
Sünnetin Hükmü: Fıkıh âlimleri, çocuğun sünnet edilmesinin vacip mi sünnet
mi olduğu hususunda ihtilaf etmiştir. Şa‘bî (ö. 104/722), Rebîa b. Ebî Abdirrahmân
el-Medenî et-Teymî (ö. 136/753 [?]), Evzâî (ö. 157/774), Yahyâ b. Saîd el-Ensârî (ö.
143/760), Mâlik (ö. 179/795),79 Şâfiî (ö. 204/820),80 Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)81
gibi âlimler vacip olduğunu belirtmişlerdir. İmam Mâlik, sünnetin vücubiyetini
özellikle vurgulamış, (hıtân) sünnet olmayanın imâmetinin ve şahitliğinin makbul
olmadığını ifade etmiştir.82 Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Ebû Hanîfe (ö. 150/767) ve
bazı Hanbelî âlimler hıtânın sünnet olduğunu belirtmişlerdir.83 Vacip olduğu gö-
rüşünde olanların delilleri: “Kendine câhilce kötülük edenden başka kim İbrâhim’in
inanç sistemini reddeder? Oysa biz, gerçekten onu dünyada seçkin kıldık; şüphesiz ki
o, âhirette de iyiler arasında yer alacaktır.”84 âyeti ile “Üzerinden küfrün kıllarını at
ve sünnet ol.”85“Bıyığını kısaltmayan bizden değildir.”86 rivayetleridir.
İslâm’ın sünnet olmaya verdiği önem nedeniyle bir kişi Müslüman olduğu za-
man sünnetli değilse sünnet olması gerekir. Nitekim sünnetsiz olan kimsenin na-
mazı da makbul değildir.87 Tırnak kesmek, koltuk altı tıraşı gibi sünnet olmak da
sünnet amellerden sayılsa da dinin şiârı olması ve kişinin Müslümanlığının ala-
77 Buhârî, “Libas”, 63; Nesâi, “Taharet”, 9.
78 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 246; Ebû Dâvûd, “Taharet”, 28. Nevevî, fıtrattan muradın sünnet oldu-
ğunu belirtmiştir. Yani bu uygulamalar peygamberlerin sünnet olan davranışlarıdır. Ayrıca sünnet de yer
alan fıtrî davranışlar sadece iki rivayet de zikredilen on uygulamadan ibaret değildir. Bu sebeple hadis de
“mine’l-fıtra” ifadesi ile fıtrata uygun davranışlar on madde ile sınırlandırılmamıştır. Nevevî, el-Minhâc, I,
492. (Müt.)
79 Kevkeb Abid, Fıkhu’l-ibâdât ale’l-mezhebi’l-mâlikî, I, 204.
80 Ebü’l-Hüseyin, el-Beyan fi mezhebi’l-İmam eş-Şafiî, I, 90.
81 eş-Şeybânî, Mesâili’l-İmam Ahmed b. Hanbel rivâyetü İbn Ebî’l-Fadl Salih, II, 206.
82 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 114.
83 Komisyon, el-Fetâva’l-hindiyye, V, 357; Bühveti, Keşşâfu’l-gına’, I, 71; Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 82.
84 Bakara, 130/131.
85 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 415; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 172.
86 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 366-368; Nesâî, “Taharet”, 13. “Bıyığını kısaltmayan bizden değildir”
hadisi bıyık kesiminin caiz olduğuna delil olup, “bizden değildir” ifadesi “bizim sünnetimizle amel etmiş
olmaz” anlamındadır. Mübarekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, VIII, 35. Yazarın, sünnetin vücûbiyeti ile alakalı bir
konuyu izah sadedinde bu hadis ile delillendirmesi kanaatimizce isabetli bir yaklaşım değildir. (Müt.)
87 Sünnetsiz olan kimsenin (adalet vasfının düşmesinden dolayı) şahitliğinin ve namazının kabul edilmeye��-
ceği sahabeden İbn Abbas’dan (r.a) rivayet edilmiştir. Bk. Bedreddin el-Aynî, el-Binâye fî şerhi’l-Hidâye,
VIII, 188-189. (Müt.)
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 695

meti olması hasebiyle âlimlerin çoğunluğu nezdinde vacip bir amel olarak kabul
edilmiştir. Harp meydanında sünnetsiz olan ölüler içerisinde sünnetli bir maktul
bulunsa bu kişi Müslümanların kabrine gömülür.88 Sünnet, Müslüman ile gayri
müslimi ayıran en belirgin alametlerden olduğu için sünnet olmanın vacip olu-
şu vitir namazının, atların zekâtının, teyemmüm yapacak olan kimsenin topra-
ğa vurmasının, namazda kahkaha ile gülen, kusan, burnu kanayan veya hacamat
olan kimseye abdestin vacip oluşu gibidir. Sünnet olmak (zikredilen diğer vecibe-
lere nazaran) daha gerekli ve güçlü bir vecibe olmasından dolayı sünnetsiz olan
kimse Müslüman toplum içerisinde kabul görmeyip benimsenmez. Bu nedenle
fıkıh âlimlerinden bir grup yaşı büyük olan bir kimsenin sıkıntıya düşeceğini bilse
bile yine de sünnet olması gerektiğini belirtmişlerdir.89 Şayet sünnet olmak gerekli
olmasaydı, sünnet olacak olan kimse veya onun velisi izin verse bile sünnetçinin
bu işi yapmaya teşebbüs etmesi caiz olmazdı. Allah (c.c) ve Resulünün emretme-
diği bir organı kesmeğe teşebbüs etmek caiz olmadığı gibi bir kimsenin parmak,
kulak gibi kesilmesi vacip olmayan bir azasının kesilmesine izin verse bile bu işe
teşebbüs etmek caiz olmaz. Kendi vücuduna zarar vermek isteyen kimse, başka-
sına vücuduna zarar verilmesi için izin vermek suretiyle günah yükünden kur-
tulmuş olmaz ve bu durumda zarara uğrayan kimseye karşı zararın karşılanması
hususunda da âlimlerin ihtilafı vardır.90 Fıkıh âlimlerinden sünnet olmaya vacip
hükmü verenler illet olarak sünnetsiz olan kimsenin temiz kalmasının mümkün
olmadığı ve namazının fasit olacağını belirtmişlerdir. Çünkü sünnet derisi er-
keklik organını kapladığı için idrar deriye isabet eder. Bu durumda taharetlenme
mümkün olmaz. Taharet ve namazın sıhhati sünnet olmaya bağlıdır. Bu sebeple
selef ve haleften birçok âlim sünnetsiz kimsenin imamlığını doğru bulmamışlar-
dır. Bu durumda sünnet olmamış bir kimse idrarını tutamayan kimse gibi özürlü
sayılır (namazını iade etmesi gerekir)”.91
a) Bazı âlimlerin, Hz. Peygamber’in (s.a.s) hıtânı, tırnak kesme gibi sünnetler
ile beraber zikretmesini delil göstererek hıtânı sünnet olarak değerlendirmeleri
isabetli değildir. Çünkü hadiste gusül abdestinde uygulanan mazmaza ve istinşak
gibi vacip ameller ve misvak kullanmak gibi müstehap ameller de zikredilmiştir.
Örneğin; tırnak kesimi sünnet olsa da tırnağın uzaması ve tırnak altında pislik-
lerin birikmesi gibi durumlarda bazen hükmü vacip de olabilir. Rivayet, vacip,
müstehap gibi birçok hükmü içerdiği için bu durumda hıtânın sünnet olduğuna
88 Abdülhamid el-anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 43.
89 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 116.
90 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 116.
91 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 83.
696 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

dair mezkûr hadis ile delil getirenlerin görüşü, isabetli değildir.92 Hıtânın sünnet
olduğunu belirten âlimler, Hz. Peygamber’in (s.a.s) tırnak kesimi, koltuk altı tıraşı
gibi hıtânı da sünnet olarak zikretmesini delil olarak göstermişlerdir. Bu delilde
hıtânın vacip değil sünnet olduğunu ortaya koymaktadır.93

6.2. Sünnet Olmanın Dinî Hikmeti Ve Faydaları


Hıtân, Allah’ın (c.c) kullarına ihsan ettiği, zahiri ve bâtınî güzelliklerin ken-
disiyle kemale erdiği şer’î uygulamalardan birisidir. Hıtân, Allah’ın (c.c.) yarattığı
fıtratın tamamlayıcısı konumunda olduğundan Hz. İbrahim’in (a.s) Hanîf dini-
nin de tamamlayıcısıdır. Hıtânın meşruiyetinin esası Hanîf dini kemale erdirmek
olduğundan Allah (c.c), Hz. İbrahim (a.s) ile sözleşmiş, onu insanlara imam bir-
çok toplumlara önder kılmış, birçok peygamber ve melik onun sulbundan gelmiş,
nesli çoğalmış, sünnet olma âdeti de kendisiyle nesli arasında sözleşme alameti
sayılmıştır. Dolayısıyla bu sözleşme müminlerin vücutlarında belirlenmiş, Hz.
İbrahim’in (a.s) dinine giriş alameti sayılmıştır. Nitekim bu şekilde yorumlayan-
lara göre Rabbimizin şu âyet-i kerimesindeki ilah-i hitaba uygundur;94 “Allah’ın
boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na
kulluk ederiz” (deyin).”95
Sünnet olmak; fıtratın başı, İslâm’ın nişanı, şeriatın sembolü ve Allah’ın (c.c),
Hz. İbrahim’in (a.s) diliyle kanunlaştırdığı Hanîf dinin tamamlayıcısı olan dinî
hikmetin gereğidir. Kalpleri iman ve tevhide, insanların bedenlerini hıtân, bı-
yıkları kısaltma, tırnakları kesme ve koltuk altı temizliğiyle bezeyen inanç da
budur.96“Sonra sana, “Tevhid önderi olan ve putperestler arasında yer almamış bu-
lunan İbrâhim’in dinine uy” diye vahyettik.”97

6.3. Sünnetin Sağlık Açısından Hikmeti


Sünnet; nezafeti celpeder, yaratılışı güzelleştirir. Hastalıklardan koruma amaç-
lı sıhhi bir tedbir olup, sünnet derisinin alınması kişiyi yağlı salgılardan ve iç yağ

92 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 83.


93 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 83.
94 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 126.
95 Bakara, 2/138.
96 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 87.
97 Nahl, 70/123.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 697

akıntılarından korur. İdrar yolu enfeksiyonu ve penis kanseri riskini azaltır. Tıbbî
araştırmalar, özellikle ilk kırk gün içerisindeki sünnet etmenin küçük çocuğun
doğumundan itibaren büyük faydasını ortaya koymuştur. Çocuğun sünnet edil-
mesi tehir edildikçe erkeklik organı, idrar yolları ve sünnet derisindeki iltihap ris-
ki artar.98 İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751/1350), hıtânın hikmetini şöyle belirtir;
“Rabbimiz, hıtâna hanîflik özelliği bahşetmiş ve bu uygulamayı hanîfliğin nişanı
olarak var etmiştir. Hıtân; temizlik, nezafet, tezyin, ahlak güzelliği, kişiyi aşırılıkta
hayvanî bir konuma iten şehvetin dengelenmesi vb. güzel hasletleri içinde barın-
dırır. Bu sebepledir ki sünnetsiz erkek ve kadınların cinsel isteklerinde aşırılık ol-
duğu bilinmektedir. Zikrettiğimiz hikmetlerden dolayı sünnetin erkeklerde daha
yaygın olsa da kadınlar içinde geçerli bir uygulama olmalıdır.”99 Hıtânda alınma-
sı icap eden miktarla ilgili olarak Nevevî (ö. 676/1277), erkek üreme organının
baş kısmını kaplayan derinin tamamının alınması gerektiğini belirtmiştir. Şayet
bir kısmı alınır bir miktar deri üreme organı üzerinde bırakılırsa ikinci defa aynı
ameliyenin tekrar edilmesi gerekir.100 Yeni tıbbî araştırmalar göstermiştir ki tena-
sül uzvu ile alakalı zührevi hastalıklardan bazısı ölüme kadar götürmektedir. Bu
rahatsızlıklardan önemli bir kısmı da sünnetsiz olanlarda müşahede edilmekte
sünnetli olanlarda nadiren rastlanmaktadır.

7. ÇOCUĞUN DOĞUMUNDA SÜNNETE AYKIRI OLAN


BAZI UYGULAMALAR
Son zamanlarda bazı İslâm ülkelerinde yeni doğan çocuklarla ilgili bazı
bid’at101uygulamalar ortaya çıkmıştır. Örneğin:
Ülkenin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar Mısırlı aileler yeni
doğan çocuğun doğumunun yedinci gününün gelişinde kutlamalar yapmayı ar-
zulamaktadırlar. Bu âdetin gerçekleşmesinde ailenin maddi durumu göz önünde
bulundurulmamakta hatta aile önemli derecede maddi sıkıntı ile karşılaşsa bile
bu âdeti uygulamaya gayret göstermekte gerektiğinde başkalarından borç alın-
maktadır. Birçok yerleşim biriminde birbirine benzerlik arz edecek şekilde yapı-

98 Abdülhamid el-Anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 43.


99 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 188.
100 Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, II, 499.
101 Bid’atin tarifi şöyledir; “Hz. Peygamber (s.a.s) ve sahâbe dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilme-
yen, hatta bir benzeri olmayan ve İslâm’dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibadet kabul edilen
görüş ve ameller, sünnete aykırı davranışlardır. Şimşek, Mehmet Sait, “Bid’at”, Şamil İslam Ansiklopedisi, I,
315. (Müt.)
698 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

lan yedinci günü kutlamaları çocuklara özendirilmektedir. Her bir aile yeni doğan
erkek evladı için ibrik, kız evladı içinde testi almakta, buna ilaveten yedinci gün
münasebetiyle misafirlere bisküvi, tatlı vb. ikramlar yapılmaktadır. Bu tür ikram-
larda ailelerin maddi durumuna göre farklılık arz etmektedir. Ayrıca bu uygulama
tamamen gelişmiş olup varlıklı aileler, lüks çikolatalar ile küçük çerçeve yaptırıp
üzerine doğan çocuğun ismi ve doğum günü merasimini ifade eden bilgiler ya-
zılmaktadır. Mısır’da değişmeyen bir âdet de yeni doğan çocuğun kulağına yakın
bir yerde havanın dövülmesi ve uzman bir hanım tarafından havanda dövülen
maddenin elekten geçirilip annenin eleme süresince çocuğun üzerinden geçmesi
uygulamasıdır. Bu âdetler, ailelerin sosyal ve iktisadi olarak farklı kategorilerine
göre Mısır’da varlığını sürdürmektedir.102
San’a’da doğan çocuğun erkek olma durumunda doğumu tebrik eden kadınla-
rın üç kere, kız çocukta ise bir kere zılgıt çalması âdet olmuştur. Doğumun ikinci
haftası annenin iyileşmesinin akabinde kendisi için evin en büyük odasında ziyaret-
çi hanımları karşılamak için büyük bir yer hazırlanır. Anne, bu mekâna girmeden
önce tüm arkadaşlarıyla beraber buharlı bir hamama gider, gelini güveye götüren
alay ve mevlit ilahisi eşliğinde doğum yaptığı mekâna girer. Bu hadiseyi ihya etmek
gayesiyle şiir okuyan kadının daveti aile efradı ve dostların huzurunda tamamla-
nır. Annenin doğum yaptığı mekâna girmesiyle ziyaretle beraber çay servisi yapı-
lır. Ziyaret, ağırlıklı olarak anne tarafı akrabalar tarafından yapılır. Öncelikle baba,
doğum yapan kızına elbise, lüks kumaş, tatlı vb. şeyler hediye edip ziyaret eder.
Kadınlar o gün babanın kızına takdim ettiği hediyeleri görmek için toplanırlar.103
Iraklı aileler ise çocuğun doğumunu ilk haftada kutlamazlar. Ancak geçmiş-
ten kendilerine tevarüs etmiş uygulayageldikleri âdetleri vardır. Çocuğun doğu-
mu akabinde uygulanan bazı âdetler şöyledir: hastalık isabet etmemesi temenni-
siyle doğumdan sonra çocuğa sarı renkli boncuk veya haset ve göz değmesinden
korunması mavi boncuk (nazar boncuğu) takılır.104 Demirin şeytanın zararını

102 Mevsûatü’t-tıfli’l-elektrûnî’l-muhdes, www.countrylink.com. Ülkemizde de “bebek mevlidi” adıyla bi-


linen bir uygulama mevcuttur. Yeni doğan çocuğun ebeveyninin, konu komşu, akrabalar ve dostlarını
çağırıp ikramla beraber çocuk için dualar edilmesi, hayır temennilerinde bulunulması ile icra edilen bir
uygulamadır. Bu âdeti, usulüne uygun olarak icra edildiği takdirde bid’at olarak nitelemenin doğru ol-
madığı kanaatindeyiz. Örneğin; a) bu uygulamayı kırkıncı veya yedinci gün yapmanın gerekli olduğuna
inanmamak, b) bu âdeti dinin bir emri olarak görmemek, c) ikramlarda israfa gitmemek, d) ailelerin had-
dinden fazla masraf yaparak kaldıramayacakları yük altına girmemeleri, e) gösterişten uzak durulması,
f) sünnet’ de olmayan bid’at davranışlardan kaçınılması, f) İslâm’ın ruhuna uygun şekilde icra edilmesi
gerekmektedir. (Müt.)
103 Mevsûatü’l-muhît, Tukûsu’l-ihtifâl bi’l-mevlidi fî San’a, Httd://as7ab.maktoob.com/groub/viewfo-
rum-1289408.htm. (07.09.2012)
104 Ülkemizde de Irak’taki uygulamaya benzer şekilde çocukları bela, musibet, hastalık ve kem gözlerden
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 699

defettiğine dair inanç sebebiyle şeytanın zararından korumak amacıyla çocuğun


başının altına bıçak veya herhangi bir demir parçası, rızık celp etmesi için ekmek
parçası konur. Rızka sebep olması için yeni doğan çocuğun tırnakları kesilip ba-
banın cebine konulur. Doğumun kırkıncı günü çocuk yıkanır, biraz siyah neft
yağı ile beraber kırk çeşit koku toplanıp çocuk kokulanır ve parmak aralarına,
koltuk altına hasta olmasın diye bu kokulardan sürülmek suretiyle çocuğa karşı
görev tamamlanır. Yukarıda zikredilen bu uygulamalar, İslâm şeriatında bir daya-
nağı olmadığı için bid’at olarak değerlendirilir.

SONUÇ
Yeni doğan çocuğun doğumunun akabinde uyulması gereken şu şer’î hüküm-
lerden bahsettik.
1) Sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okumak.
2) Tahnîk: Yeni doğan çocuğun ağzına hurma vb. tatlı bir şeyin sürmek.
3) Çocuğa güzel bir isim vermek.
4) Akîka kurbanı kesmek.
5) Saçını kesip ağırlığınca tasadduk etmek.
6) Çocuğu sünnet (hıtân) ettirmek.
7) Çocuğun doğumundan sonra İslâm’da olmayan bazı uygulamalardan bah-
settik.

koruması için “nazar boncuğu” takılması maalesef yaygındır. Bu uygulama caiz olmayıp kullarını koruyup
gözeten, muhafaza eden Allah’tan (c.c) başka bir şeyden medet ummak inancımıza da aykırıdır. Din işleri
yüksek kurulunun bu husustaki fetvası şöyledir; “Nazarın mahiyeti ve keyfiyeti kesin olarak bilinmemekle
beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmek-
tedir. Bir hadiste, “Nazardan Allah’a (c.c) sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır.” (İbn Mâce, “Tıb”,
32) buyrulmaktadır. Nazar konusunda Hz. Peygamber’in (s.a.s) tavsiyelerini uyguladıktan sonra sonucu
yüce Allah’tan (c.c) beklemek İslâm inancının gereğidir. Dinimizde nihai etkiyi Allah’tan (c.c.) başkasına
atfeden tutum, davranış ve inanışlar yasaklanmıştır. Bu sebeple nazar boncuğu ve benzeri şeylerin, bun-
lardan medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılması caiz değildir. Bu tür davranışlarda
bulunanlar hakkında Resûlullah (s.a.s) “Kim nazarlık takarsa Allah (c.c) onun işini tamama erdirmesin”
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 623) buyurmuştur. Diğer bir hadiste ise nazarlık takan ve nazarlı-
ğa koruyucu etki atfeden kimsenin Allah’a (c.c) ortak koşmuş olacağı ifade edilmiştir (Ahmed b. Hanbel,
el-Müsned, XXVIII, 637). Nazardan korunmak için böyle hurafeleri terk edip Hz. Peygamber’in (s.a.s)
öğrettiği duaları yapmak gerekir (Buhârî, “Tıb” 38; Tirmizî, “Tıb” 16; İbn Mâce, “Tıb” 32; Kamil Miras
Tecrîd Tercemesi, XII, 90). Bu çerçevede Felak ve Nâs sureleri yanında Hz. Peygamber’in (s.a.s) torun-
larına yaptığı şu dua da okunmalıdır: “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden
Allah’ın (c.c) eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, “Ehâdîsu’l-enbiyâ”, 10; bkz: İbn Mâce, “Tıb”, 36).”
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Fetvalar, I, 70. (Müt.)
700 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

Kaynakça
Abdülhamid el-Anani, Hannan, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 2. Baskı, Dâr Safâ, Umman, 2004.
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, (v.
241/855), el-Müsned, I-L, thk. Şuayb el-Arnavut v.dğr., 2. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut,
1999.
Bühveti, Mansur b. Yunus b. İdris, (v. 1051/1641), Keşşâfu’l-gına’an metni’l-ikna’, I-VI, thk. Hilal
Musaylihî-Mustafa Hilal, 1. Baskı, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1983.
Cüveynî, Abdülmelik b. Abdullah b. Yusuf b. Muhammed, (v. 478/1085), Nihâyetü’l matlab
fi dirâyeti’l-mezheb, I-XX, thk. Abdülazim Mahmud ed-Dîb, 1. Baskı, Dâru’l-Minhâc, Katar, 2007.
Ebû Abdillah, Muhammed b. İsmail, (v. 256/870), Sahih-i Buhari, I-VI, thk. el-Buga, Mustafa, 3.
Baskı, Dâr İbn Kesir el-Yemâme, Beyrut, 1987.
Ebû Abdillâh, Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî, (v. 179/795), Muvatta’, I-II,
thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâr İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut, 1985.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî, (v. 275/889), Süneni Ebî Dâvûd, I-IV, thk. Sıdkî
Cemil el-Attâr, 1. Baskı, Dâru’l-Fikr, 2005.
Ebü’l-Hüseyn, Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyri, (v. 261/875), Sahih-i Müslim, I-VIII, 1.
Baskı, Darü’l-Cîl, Beyrut, 2010.
Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsu’l-fıkhî, 2. Baskı, Dâru’l-fikr, Dımeşk/Suriye, 1988.
Ebü’l-Hüseyin, Yayha b. Ebi’l-hayr b. Salim el-umrânî el-Yemenî eş-Şafiî, (v. 558/1163), el-Beyan
fi mezhebi’l-İmam eş-Şafiî, I-XIV, thk. Kâsım Muhammed en-Nûrî, 1. Baskı, Dâru’l-Minhâc,
Cidde, 2000.
Ebû Ya’lâ, Ahmed b. Ali b. El-Müsenna, (v. 307/919), Müsned’ü Ebî Ya’lâ, I-XVI, thk. Hüseyin Selim
Esed, 2. Baskı, Dâru’l-Me’mûn, Dımeşk, 1984.
el-Ezherî, Süleyman b. Ömer b. Mansur, (v. 1204/1790), Hâşiyetü’l-cemel ale’l-Minhâc, I-V, Darü’l-
Fikr, Beyrut, 2010.
el-Ezherî, Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed, (v. 370/981), Tehzîbu’l-lüga, I-VIII, 1. Baskı, Dâr
İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2001.
el-Ezherî, Salih Abdussemi el-Âbî, (v. 1335/1917), es-Semeraldâni fî takrîbi’l-meânî şerhu risâleti İbn
Ebî Zeyd el-Kayravânî, 1. Baskı, el-Mektebetü’s-sekâfiyye, Beyrut/Lübnan, t.y.
el-Hın, Mustafa, el-Buga, Mustafa, el-Fıkhu’l-menhecî alâ mezhebi’l-İmam Şafiî, I-VIII, 4. Baskı,
Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 1992.
el-Mencebî, Ebî Muhammed Ali b. Zekeriya, (v. 686/1287), el-Lübab fi’l-cemi beyne’s-sünneti ve’l-
kitab, I-II, thk. Muhammed Fazıl Abdülaziz el-Murad, 2. Baskı, Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 1994.
eş-Şehûd, Ali b. Nâyif, Mevsûatü fıkhı’l-ibâdât, Mektebetü’n-nûr, Suriye, t.y.
et-Tâlkânî, Ebu’l-Kâsım İsmail b. Ibad b. el-Abbas, (v. 995/1587), el-Muhît fil-lüga, I-X, thk. Mu-
hammed Hasan Âli Yâsîn, 1. Baskı, Âlemu’l-kütüb, Beyrut, 1994.
Feyyumî, Ebü’l-Abbâs Hatîbüddehşe Ahmed b. Muhammed b. Alî, (v. 770/1368-69), el-Misbâhu’l-münîr
fî ğarîbi şerhi’l-kebîr, I-II, thk. Abdülazim eş-Şenâvî, 2. Baskı, Dâru’l-Meârif, Kahire, 2016.
Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî, (v.
505/1111), el-Vâsîtfi’l-mezheb, I-VII, thk. Ahmed Mahmud-Muhammed Tâmir, 1. Baskı,
Dâru’s-Selâm, Kahire, 2010.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 701

Hâkim, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî, (v. 405/1014),
el-Müstedrek ala’s-sahihayn, I-V, thk. Mustafa Abdülkadir Ata, 2. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye,
Beyrut, 1990.
Mevsûatü’l-muhît, Tukûsu’l-ihtifâl bi’l-mevlid fî San’a, Httd://as7ab.maktoob.com/groub.
İbn Kayyım el-Cevziyye, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Züraî ed-
Dımaşkī el-Hanbelî, (v. 751/1350), Tuhfetü’l-mevdûd bi-ahkâmi’l-mevlûd, thk. Fevvaz Ahmed
Zümerli, 1. Baskı, Darü’l-Kütübi’l-Arabi, Beyrut, 2005.
Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mesûd b. Ahmed, (v. 587/1191), Bedâi’u’s-sanâ’i’ fî tertîbi’ş-şerâ’i’, I-X,
thk. Ali Muhammed Muavvid, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, 2003.
Karavî, Muhammed el-Arabî, el-Hulâsatü’l-fıkhiyye alâ mezhebi’s-sâdeti’l-Mâlikiyye, Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2015.
Kevkeb Abid, el-Hâce, (v. 1986), Fıkhu’l-ibâdât ale’l-mezhebi’l-mâlikî, 1. Baskı, Matbaatü’l-inşâ, Dı-
meşk/Suriye, 1986.
Komisyon, el-Fetâva’l-hindiyye, I-VI, 2. Baskı, Dâru’l-Fikir, Beyrut, 1990.
Merdâvî, Ali b. Süleyman, (v.885/1480), el-İnsaf fi marifeti’r-râcih mine’l-hilâf alâ mezhebi’l-İmam
Ahmed b. Hanbel, I-XII, thk. Muhammed Hamid, Dâr İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut.
Mevsûatü’t-tıfli’l-elektrûnî’l-muhdis, www.countrylink.com.
Nasih Ulvan, Abdullah, (v. 1407/1987), Terbiyetü’l-evlad fi-l-İslâm, 41. Baskı, Dâru’s-Selâm, 2007.
Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref b. Mürî, (v. 676/1277), Ravżatü’ṭ-ṭâlibîn ve ʿumdetü’l-müttaḳīn,
I-XII, thk. Züheyr eş-Şâviş, 3. Baskı, el-Mektebü’l-İsâmî, 1984.
Suveyd, Muhammed Nur, Menhecü’t-terbiyeti’n-nebeviyye lit’tıfl, 3. Baskı, Dâr İbn Kesîr, Dımeşk/
Beyrut, 1998.
Takiyyuddin el-Makrızî, Ahmed b. Ali b. Abdülkadir Ebü’l-Abbas el-Hüseynî el-Ubeydî, (v.
845/1442), İmtâu’l-esma’ bima’-lin-nebiyyi mine’l-ahvâli ve’l-emvâli ve’l-hafadetive’l-meta’, I-XV,
thk. Muhammed Abdülhamid en-Nemisî, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut/Lübnan,
1999.
Tahâvî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-Ezdî el-Hacrî el-Mısrî (ö. 321/933), Müşkilü’l-
âs̱âr, I-XVI, thk. Şuayb el-Arnavut, 1. Baskı, Dâru’r-Risâle, Beyrut, 2010.
Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre, (v. 279/892), Sünen-i Tirmizi, I-VI, thk. Ahmed Mu-
hammed Şakir, 1. Baskı, Dâr İhyau’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2002.
Useymin, Muhammed b. Salih, (v. 2001), Şerhu’l-mümte’ alâ zâdi’l-müstenka’, I-XV, thk. Ömer b.
Süleyman el-Hafiyyan, 1. Baskı, Dâr İbnü’l-Cevzî, 2002.
Viewforum-1289408.htm. (07.08.2012)
Zuhayli, Vehbe, (v. 2015), el-Vecîz fi’l-fıkhı’l-İslâmî, I-III, 4. Baskı, Dâru’l-Fikr, Suriye, 2007.

Diğer Kaynaklar
Ali el-Kârî, Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Sultân Muhammed el-Kārî el-Herevî, (v. 1014/1605),
Mirkâtü’l-mefâtih şerhu mişkâti’l-mesâbih, I-XI, thk. Cemal el-Aytanî, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-
ilmiyye, Beyrut, 2008.
702 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış

Atar, Fahrettin, “Âkîka”, DİA, II, 263-264, TDV yay. İstanbul, 1989.
Bedreddin el-Aynî, Ebû Muhammed (Ebü’s-Senâ) Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ah-
med, (v. 855/1451), ʿUmdetü’l-ḳārî fî şerḥi Ṣaḥîḥi’l-Buḫârî, I-XXV, thk. Abdullah Mahmud Mu-
hammed Ömer, 1. Baskı, Daru’l-Kütübü’l-ilmiyye, Beyrut, 2001.
-------, el-Binâye fî şerhi’l-Hidâye, XIII, thk. Eymen Salih Şaban, 2. Baskı, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1990.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî, (v. 458/1066), Sünen-i Beyhakî, I-XI, thk. Muham-
med Abdülkadir Ata, 3. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, 2003.
Din İşleri Yüksek Kurulu, Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Fetvalar, 2. Baskı, DİB yay. İzmir, 2018.
Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî, (v. 275/889), Sünen-i Ebî Davud Tercüme ve
Şerhi, I-XVII, çev. Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, 1. Baskı, Şamil Yayınevi, İstanbul, 2011.
el-Benna, Ahmed Abdurrahman, (v. 1378/1958), Fethu’r-rabbânî li-tertîbi müsned-i’l-İmam Ahmed,
I-VI, 2. Baskı, Dâr İhyâi-t-türâsi’l-Arabî, Mısır, 2009.
Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, 7. Baskı, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2013.
Gürkan, Salime Leyla, “Sünnet”, DİA, XXXVIII, 155-157, TDV yay. İstanbul, 2010.
İbn Âşûr, Muhammed el-Fâzıl b. Muhammed et-Tâhir b. Muhammed et-Tûnisî, (v. 1970), et-Tahrîr
ve’t-Tenvîr, I-XII, 1. Baskı, Dâru’t-Tûnusiyye, Tunus, 1984.
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed, (v. 852/1449), Fethu’l-Bârî bi-şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, I-XV, thk. İbn Bâz v.dğr., 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’s-selefiyye, Mısır, 2015.
Mübarekfûrî, Muhammed b. Abdurrahman b. Abdürrahim, (v. 1934), Tuḥfetü’l-aḥveẕî bi-şerḥi
Câmiʿi’t-Tirmiẕî, I-XVI, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2010.
Münavî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn b. Nûriddîn Alî, (v. 1031/1622), Feyżü’l-
ḳadîr şerḥu’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr, I-VI, 2. Baskı, Darü’l-Ma’rife, Beyrut/Lübnan, 1972.
Nevevi, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî, (v. 676/1277), el-Minhâc fî şerḥi Ṣaḥîḥi Müslim b.
Ḥaccâc, I-XII, thk. Muveffak Merî, 1. Baskı, Daru’l-Feyhâ, Dımeşk/Suriye, 2010.
Şimşek, Mehmet Sait, “Bid’at”, Şamil İslam Ansiklopedisi, I, 315, Şamil yay. İstanbul, 2000.
Tehânevî, Zafer Ahmed, (v. 1974), İ’lâü’s-sünen, I-XIV, thk. Muhammed Taki Osmânî, 1. Baskı,
İdâretü’l-Kurân ve’l-ulumu’l-İslâmiyye, Karâtaşî/Pakistan, 2009.
Vellevî, Ali b. Âdem b. Musa el-Aytûbî, (v. 1426-2005), Şerhu Sünen-i Nesaî, I-XLII, 1 Baskı, Dâru
âli burûm, Mekke, 2003.
Zuhayli, Vehbe, (v. 2015), el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuh, I-X, 12. Baskı, Dâru’l-Fikr, Suriye, 2011.

You might also like