Professional Documents
Culture Documents
2020 35 Radinies
2020 35 Radinies
Özet: İslâm adaleti teşvik etmek, insan hürriyetine davet etmek ve onun saygınlığını
temin etmek için geldi. Bu sebeple İslâmî terbiye ferdin mükemmel bir şekilde gelişi-
mine, şimdiki ve gelecekteki durumuna yoğunlaşmış ve çocuğun terbiye ve gelişimine
her açıdan önem vermiştir. Bütün bu durumlar İslâm’daki terbiyeyi dengeli ve kapsayıcı
bir terbiye haline getirdi. Bunda şaşılacak bir şek yoktur. Zira terbiyenin nihai gayesinin
gerçekleşmesi Hanîf olan İslâm dinin temellerine uzanmaktadır. Bu nihai gaye İnsanın
Allah Teâlâ’nın (c.c) şeriatına göre yeryüzünü imar eden onda karar kılan ve onun hayır-
larından istifade eden ve Allah’a (c.c) ibadet eden ahlaklı, saygın, bilinçli yaratılmasıdır.
İslâm, evlilik seçimi anından çocuğun gelişim ve terbiyesine önem verdiği gibi, bu önem
çocuğun doğumundan buluğ dönemine kadar ki süreçte gittikçe artmaktadır. Bu sebep-
le bu çalışma ve bu çalışmada açıklayarak ele alacağım meseleler çocuğun doğumundan
itibaren bir haftalık terbiyesini ele alır. Bu ilk hafta icra edilmesi icap eden sünnet ve ada-
bın en önemlilerini beyan etmeye gayret edeceğiz. Bu adaplar şöyledir:
1 ) Çocuğun doğumunun hemen ardından sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okumak.
2) Çocuğa tahnîk yapmak.****
3) Çocuğa güzel bir isim vermek.
4) Akîka kurbanı kesmek.
5) Saçını kesip ağırlığınca tasadduk etmek.
6) Çocuğu sünnet (hıtân) ettirmek.
7) Çocuğun doğumunda sünnete muhalif olan önemli bazı uygulamalardan bahsettik.
GIRIŞ
Âlemlerin Rabbine hamdolsun, salatü selam peygamberlerin en şereflisi olan
efendimize, onun aile ve ashabına olsun. Küçük ve büyük hiçbir meseleyi ihmal
etmeksizin beyan edip önem vermesi ve gerekli tembihatta bulunması İslâm’ın
yüceliğini gösterir. İslâm, özellikle insanla alakalı konulara ehemmiyet vermiştir.
Şöyle ki İslâm dini daha yaratılmadan önce insana ehemmiyet vermiş ve dindar-
lığı göz önünde bulundurularak evladının annesini seçmesi, velinin de kızını din-
dar bir eş ile evlendirmesini teşvik etmiştir. Daha ana karnında ceninken önem
vermiş, mirasla ilgili birçok hüküm koymuş, ceninin aleyhine olacak her türlü
cinayeti (suçu) haram kılmıştır. Doğumun akabinde akîka kurbanı, güzel bir is-
min konması gibi uygulamalara, gençlik ve orta yaş dönemlerine önem vermiştir.
Ayrıca evlatların ebeveynlerine iyilik etmeleri de teşvik edilmiştir. Nitekim Allah
Teâlâ’nın (c.c) şu kavli de bunu tasdik eder “Rabbin, kendisinden başkasına asla
ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.”1. Aynı
şekilde İslâm insanoğluna vefatından sonrada hürmet etmiş, bu sebeple vefatının
ardından ölünün yıkanmasını, tekfinini, cenaze namazının kılınmasını ve defne-
dilmesini gerekli kılmıştır. Bu uygulamalar başka hiçbir varlık için meşru kılın-
mamıştır. İşte böylece ilâhi himaye ve rabbânî murakabe insanı her yönünü ve
merhalesini kuşatmıştır.
Bu araştırma, İslâm’ın çocuğa vermiş olduğu önemin bir bölümünü özellikle
ilk haftasına odaklanarak çocuğun doğumundan itibaren yapılması gereken hü-
kümleri ele alır. İlk haftaya dair sünnetlerin unutulması, yedisi uygulaması, do-
ğum gününü mum yakıp kutlama gibi garip uygulamaların artması sebebiyle bu
konu üzerinde durduk. Bu konuyu, ilk haftaya dair sünnetleri insanlara öğretme
ve uygulama, Hanîf İslâm dininin sünnetlerine aykırı olan uygulamalardan da sa-
kındırmak için seçtik. Çünkü sünnetlere bağlı kalmak Allah’ın (c.c) izniyle dünya
ve ahirette kurtuluşa vesile olacaktır. Araştırmamız, mukaddime, yedi ana başlık
ile beraber sonuç bölümü ile tamamlanmıştır. Mukaddime’de bu konuyu seçme-
mizin sebebini ve ehemmiyetini ele aldık. Birinci ana başlıkta; yeni doğan çocu-
ğun kulağına ezan ve kamet okumayı, ikinci ana başlıkta; tahnîk uygulamasını,
üçüncü ana başlıkta; çocuğa güzel bir isim vermeyi, dördüncü ana başlıkta; akîka
kurbanı kesmeyi, beşinci ana başlıkta; çocuğun saçını kesip ağırlığınca tasadduk
etmeyi, altıncı ana başlıkta; çocuğu sünnet ettirmeyi, yedincisi ve sonuncusu ço-
cuğun doğumu akabinde yapılan sünnete aykırı bazı uygulamaların en önemli-
lerini ele almıştır. Sonuç bölümünde ise özet bir şekilde araştırmanın önemli ne-
ticeleri ele alınmıştır. Hz. Peygamber’e (s.a.s), âl ve ashabına salât ü selâm olsun.
1 İsra,17/23.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 681
– “Çocuğu al, Hz. Peygamber’e götür” dedi. Ümmü Süleym de bir miktar hur-
ma verdi, Hz. Peygamber (s.a.s):
– “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben:
– Evet, bir kaç hurma var, dedim. Hz. Peygamber (s.a.s) hurmaları ağzına alıp
çiğnedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe ovdu, adını da
Abdullah koydu. 11
a) Esma b. Ebi Bekir (r.a.) anlatıyor:
“Mekke’de Abdullah b. Zübeyr’e (r.a) hamile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki,
Mekke’yi terk ettim ve Medine’ye geldim, Kubâ’ya indim. Abdullah’ı Kubâ’da dün-
yaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Rasûlullah’a (s.a.s) götürdüm, kucağına bırak-
tım. Rasûlullah (s.a.s) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, çocuğun
ağzına tükürüğünden sürdü. Abdullah’ın midesine ilk inen şey Rasûlullah’ın (s.a.s)
tükürüğü idi. Sonra (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını ovdu, hakkında
bereketle dua etti. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine’de bütün Müs-
lümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü ‘Yahudiler size sihir yaptılar, asla
doğum yapamayacaksınız.’ diye bir şayia çıkarılmıştı.”12
cuğa isim vermektir.15 Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s) şu sözü bunun delilidir:
“Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağırılacaksınız.
Öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.”16 Çocuğun yedinci gün belli bir isim
ile isimlendirilmesine dair bazı hadisler varid olmuştur. “Yeni doğan her çocuk,
akîkası karşılığında rehindir. Akîkası doğumunun yedinci gününde kesilir, o günde
ona isim verilir ve başı tıraş edilir.”17
Bu emrin özel bir hüküm olduğunu kabul eden âlimlere göre yedinci günün-
den önce isimlendirilmez. Bununla beraber çocuğun doğumundan itibaren isim
verilebileceğinin cevazına dair hadisler vardır. Nitekim bir rivayette Hz. Peygam-
ber (s.a.s) şöyle buyurmuştur; “Dün gece bir oğlum dünyaya geldi ve ona babam
İbrahim’in (a.s) ismini verdim.”18
Çocuğa güzel ve makbul isimler verilmesi konusunda Hz. Peygamber
(s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Allah’a (c.c) en sevimli gelen isimler, Abdullah ve
Abdurrahman’dır.”19
Çocuklara çirkin isimlerin konulmasının nehyedilmesi: Hz. Aişe’nin (r.a) çir-
kin isimleri değiştirdiği20 aynı zamanda Hz. Ömer’in (r.a) (isyankâr, inatçı anla-
mına gelen) “Âsiye” adlı kızının ismini “Cemile” (güzel, dilber) diye değiştirdiği
rivayetine dayanmaktadır.21
“el-Melik”, “el-Ahad” gibi Allah’a (c.c) mahsus isimleri tesmiye etmek de yasak-
lanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) “Allah indinde en kötü isim Melikü’l-Emlâk
ismi alan kişi (nin ismi) dir. Allah (c.c)’den başka Mâlik yoktur.” buyurmuştur.22
Çocuğa çirkin lakaplarla hitap edilmesinin yasaklanması: Mesela; “Birbirinizi
kötü lakaplarla çağırmayın.”23 âyet-i kerimesi fehvasınca; el-Ever (şaşı), el-Ehras
(dilsiz), el-Etraş (sağır), el-Kazem (cüce) vb. çirkin lakaplardır.
İçinde karamsarlık anlamı olan kelimelerden müştak bir isimle çocuğun isim-
lendirilmesinin yasaklanması: Böylece uğursuzluk anlamını içeren isimlendirme-
nin musibetlerinden çocuk korunmuş olur. Nitekim Saîd b. Müseyyeb (ö. 94/713)
24 Buhârî, “Edeb”, 107-108. Bu hadisin şerhinde; “hazn-huzûnet” kelimesi üzüntüden daha ziyade “sertlik-
kabalık” vb. anlamlara geldiği belirtilmiştir. “Sehl” ise tam aksi anlamda “uysal tabiatlı” anlamındadır. İbn
Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 590. (Müt.)
25 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 86-87.
26 Müslim, “Âdâb”, 12; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 10-11. Konumuzu teşkil eden bu hadis-i şerif çocuk-
lara Yesâr (kolaylık), Rebah (üretmek), Necih (gayesine ermeye muvaffak olan), Eflah (gayesine erişen),
Bereket (artma, fazlalaşma mutluluk) isimlerini koymanın caiz olmadığını ifade etmektedir. Bu hadislerde
çocuklara sözü geçen isimleri vermenin uygunsuzluğunun sebebi şöyle açıklanmaktadır: Çünkü kolaylık,
kâr, muvaffakiyet, bereket ifade eden bu isimleri alan kimselerin bir mecliste olup olmadığı sorulduğu za-
man orada bulunanlar, yanlarında bulunmadığını ifade etmek için «burada başarı, bereket, kâr... yoktur»
diye cevap vereceklerdir. Tabii ki o mecliste hayır ve bereket olmadığını dile getiren bu ifâde, o mecliste
bulunanların hoşuna gitmeyeceği gibi aynı zamanda buna bu isimlerden birini taşıyan kimsenin sebep
olduğunu düşünerek, onun hakkında kötü düşünmeye ve hatta onun uğursuz olduğuna, inanmaya başla-
yacaklardır. Yeniel-Kayapınar, Sünen-i Ebî Davud Tercüme ve Şerhi, XVI, 192-193. (Müt.)
27 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 190. “Hınzeb” namazda musallat olan, “el-Velehân” abdest alırken mu-
sallat olan, “el-Ever” zina vb. gayri ahlaki günahları teşvik eden, “el-Ecda” namaz kılanın önünden geçen
şeytanlara verilen isimlerdir. Münavî, Feyzu’l-kadir, II, 503 (Müt.)
28 Hâkim, el-Müstedrek, , I, 162; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 2; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 179.
686 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış
denmesi münasip değildir. Nasıl ki “Müzdelife” kelimesi, “toplanma, bir araya gel-
me” anlamında “cem” adıyla da anıldığı halde “Arafat” da (vakfe için toplanıldığı
halde) aynı isimle anılmaz. Bu sebeple “udhiyye” ve “hedy” kurbanlarında da aynı
kesim işlemi gerçekleşse de bu kurbanlara “akîka” denmez.35
35 Useymin, Muhammed b. Salih, Şerhu’l-mümte’ alâ zâdi’l-müstenka’, III, 431. Udhiyye; Allah Teâlâ’ya yak-
laşmak için fedakârlık nişanesi ve şükran ifadesi olmak üzere Müslüman, âkil, bâliğ, hür, mukim ve kur-
ban nisabına malik kişilerce kesilen özel hayvana denir. Hedy; Allah Teâlâ’ya manen yaklaşmak için veya
bir cinayetten dolayı kefaret olarak kesilmek üzere Harem-i Şerif ’e götürülen kurbana denir. Erdoğan,
Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, I, 190-318. Müzdelife ise; Arapçada “izdilâf ” kökünden gelmekte olup
yakın olmak anlamındadır. Mina’ya yakın olduğu için bu isimle (müzdelife) anılmıştır. Ayrıca hacıların
vakfe sırasında bu mekânda toplanmaları sebebiyle “cem” diye de isimlendirilmiştir. İbn Âşûr, et-Tahrîr
ve’t-Tenvîr, I, 240. (Müt.)
36 Muvatta’, “Akîka”, 2. Yahya b. Said el-Ensârî, bu ifadesi ile sahâbe ve tâbiînin ihtilafsız bir şekilde akîka
uygulamasını sürdürdüğünü belirtmektedir. Tehânevî, Zafer Ahmed, İ’lâü’s-sünen, XVII, 114. (Müt.)
37 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 46.
38 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XL, 30; Tirmizî, “Edahî”, 16.
39 Abdülhamid el-anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 41.
688 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış
46 Muvatta’, “Akîka”, 2.
47 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 79. Hz. Aişe’den (r.a) gelen bir rivayette, çocuğun azalarının selamet üze-
re olması hikmetine binaen akîka kurbanının kemiklerinin kırılmaması tavsiye edilmiştir. Bk. el-Benna,
Ahmed Abdurrahman, Fethu’r-rabbânî, XIII, 132. (Müt.)
48 Cezâirî, Minhacü’l-müslim, I, 282.
49 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 64.
50 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 182; Nesâî, “Akîka”, 1.
51 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 303; Tahavî, Müşkilü’l-âsâr, I, 460.
52 Abdülhamid el-Anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 41.
53 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 79.
690 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış
Ebû Hureyre’den (r.a) gelen bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.s); “Beş şey fıt-
rattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek,
koltuk altı kılları yolmak.” buyurmuştur.77 Müsned’de geçen rivayette ise “mazma-
za, istinşak, bıyıkları kısaltmak, misvak kullanmak, tırnakları kesmek, parmak bo-
ğumlarını yıkamak, koltuk altı kılları yolmak, etek tıraşı olmak, sünnet olmak, avret
mahallini yıkamak.”78 fıtrî uygulamalar olarak zikredilmiştir.
Sünnetin Hükmü: Fıkıh âlimleri, çocuğun sünnet edilmesinin vacip mi sünnet
mi olduğu hususunda ihtilaf etmiştir. Şa‘bî (ö. 104/722), Rebîa b. Ebî Abdirrahmân
el-Medenî et-Teymî (ö. 136/753 [?]), Evzâî (ö. 157/774), Yahyâ b. Saîd el-Ensârî (ö.
143/760), Mâlik (ö. 179/795),79 Şâfiî (ö. 204/820),80 Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)81
gibi âlimler vacip olduğunu belirtmişlerdir. İmam Mâlik, sünnetin vücubiyetini
özellikle vurgulamış, (hıtân) sünnet olmayanın imâmetinin ve şahitliğinin makbul
olmadığını ifade etmiştir.82 Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Ebû Hanîfe (ö. 150/767) ve
bazı Hanbelî âlimler hıtânın sünnet olduğunu belirtmişlerdir.83 Vacip olduğu gö-
rüşünde olanların delilleri: “Kendine câhilce kötülük edenden başka kim İbrâhim’in
inanç sistemini reddeder? Oysa biz, gerçekten onu dünyada seçkin kıldık; şüphesiz ki
o, âhirette de iyiler arasında yer alacaktır.”84 âyeti ile “Üzerinden küfrün kıllarını at
ve sünnet ol.”85“Bıyığını kısaltmayan bizden değildir.”86 rivayetleridir.
İslâm’ın sünnet olmaya verdiği önem nedeniyle bir kişi Müslüman olduğu za-
man sünnetli değilse sünnet olması gerekir. Nitekim sünnetsiz olan kimsenin na-
mazı da makbul değildir.87 Tırnak kesmek, koltuk altı tıraşı gibi sünnet olmak da
sünnet amellerden sayılsa da dinin şiârı olması ve kişinin Müslümanlığının ala-
77 Buhârî, “Libas”, 63; Nesâi, “Taharet”, 9.
78 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 246; Ebû Dâvûd, “Taharet”, 28. Nevevî, fıtrattan muradın sünnet oldu-
ğunu belirtmiştir. Yani bu uygulamalar peygamberlerin sünnet olan davranışlarıdır. Ayrıca sünnet de yer
alan fıtrî davranışlar sadece iki rivayet de zikredilen on uygulamadan ibaret değildir. Bu sebeple hadis de
“mine’l-fıtra” ifadesi ile fıtrata uygun davranışlar on madde ile sınırlandırılmamıştır. Nevevî, el-Minhâc, I,
492. (Müt.)
79 Kevkeb Abid, Fıkhu’l-ibâdât ale’l-mezhebi’l-mâlikî, I, 204.
80 Ebü’l-Hüseyin, el-Beyan fi mezhebi’l-İmam eş-Şafiî, I, 90.
81 eş-Şeybânî, Mesâili’l-İmam Ahmed b. Hanbel rivâyetü İbn Ebî’l-Fadl Salih, II, 206.
82 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 114.
83 Komisyon, el-Fetâva’l-hindiyye, V, 357; Bühveti, Keşşâfu’l-gına’, I, 71; Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 82.
84 Bakara, 130/131.
85 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 415; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 172.
86 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 366-368; Nesâî, “Taharet”, 13. “Bıyığını kısaltmayan bizden değildir”
hadisi bıyık kesiminin caiz olduğuna delil olup, “bizden değildir” ifadesi “bizim sünnetimizle amel etmiş
olmaz” anlamındadır. Mübarekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, VIII, 35. Yazarın, sünnetin vücûbiyeti ile alakalı bir
konuyu izah sadedinde bu hadis ile delillendirmesi kanaatimizce isabetli bir yaklaşım değildir. (Müt.)
87 Sünnetsiz olan kimsenin (adalet vasfının düşmesinden dolayı) şahitliğinin ve namazının kabul edilmeye��-
ceği sahabeden İbn Abbas’dan (r.a) rivayet edilmiştir. Bk. Bedreddin el-Aynî, el-Binâye fî şerhi’l-Hidâye,
VIII, 188-189. (Müt.)
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 695
meti olması hasebiyle âlimlerin çoğunluğu nezdinde vacip bir amel olarak kabul
edilmiştir. Harp meydanında sünnetsiz olan ölüler içerisinde sünnetli bir maktul
bulunsa bu kişi Müslümanların kabrine gömülür.88 Sünnet, Müslüman ile gayri
müslimi ayıran en belirgin alametlerden olduğu için sünnet olmanın vacip olu-
şu vitir namazının, atların zekâtının, teyemmüm yapacak olan kimsenin topra-
ğa vurmasının, namazda kahkaha ile gülen, kusan, burnu kanayan veya hacamat
olan kimseye abdestin vacip oluşu gibidir. Sünnet olmak (zikredilen diğer vecibe-
lere nazaran) daha gerekli ve güçlü bir vecibe olmasından dolayı sünnetsiz olan
kimse Müslüman toplum içerisinde kabul görmeyip benimsenmez. Bu nedenle
fıkıh âlimlerinden bir grup yaşı büyük olan bir kimsenin sıkıntıya düşeceğini bilse
bile yine de sünnet olması gerektiğini belirtmişlerdir.89 Şayet sünnet olmak gerekli
olmasaydı, sünnet olacak olan kimse veya onun velisi izin verse bile sünnetçinin
bu işi yapmaya teşebbüs etmesi caiz olmazdı. Allah (c.c) ve Resulünün emretme-
diği bir organı kesmeğe teşebbüs etmek caiz olmadığı gibi bir kimsenin parmak,
kulak gibi kesilmesi vacip olmayan bir azasının kesilmesine izin verse bile bu işe
teşebbüs etmek caiz olmaz. Kendi vücuduna zarar vermek isteyen kimse, başka-
sına vücuduna zarar verilmesi için izin vermek suretiyle günah yükünden kur-
tulmuş olmaz ve bu durumda zarara uğrayan kimseye karşı zararın karşılanması
hususunda da âlimlerin ihtilafı vardır.90 Fıkıh âlimlerinden sünnet olmaya vacip
hükmü verenler illet olarak sünnetsiz olan kimsenin temiz kalmasının mümkün
olmadığı ve namazının fasit olacağını belirtmişlerdir. Çünkü sünnet derisi er-
keklik organını kapladığı için idrar deriye isabet eder. Bu durumda taharetlenme
mümkün olmaz. Taharet ve namazın sıhhati sünnet olmaya bağlıdır. Bu sebeple
selef ve haleften birçok âlim sünnetsiz kimsenin imamlığını doğru bulmamışlar-
dır. Bu durumda sünnet olmamış bir kimse idrarını tutamayan kimse gibi özürlü
sayılır (namazını iade etmesi gerekir)”.91
a) Bazı âlimlerin, Hz. Peygamber’in (s.a.s) hıtânı, tırnak kesme gibi sünnetler
ile beraber zikretmesini delil göstererek hıtânı sünnet olarak değerlendirmeleri
isabetli değildir. Çünkü hadiste gusül abdestinde uygulanan mazmaza ve istinşak
gibi vacip ameller ve misvak kullanmak gibi müstehap ameller de zikredilmiştir.
Örneğin; tırnak kesimi sünnet olsa da tırnağın uzaması ve tırnak altında pislik-
lerin birikmesi gibi durumlarda bazen hükmü vacip de olabilir. Rivayet, vacip,
müstehap gibi birçok hükmü içerdiği için bu durumda hıtânın sünnet olduğuna
88 Abdülhamid el-anani, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 43.
89 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 116.
90 İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 116.
91 Nasih Ulvan, Terbiyetü’l-evlad, I, 83.
696 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış
dair mezkûr hadis ile delil getirenlerin görüşü, isabetli değildir.92 Hıtânın sünnet
olduğunu belirten âlimler, Hz. Peygamber’in (s.a.s) tırnak kesimi, koltuk altı tıraşı
gibi hıtânı da sünnet olarak zikretmesini delil olarak göstermişlerdir. Bu delilde
hıtânın vacip değil sünnet olduğunu ortaya koymaktadır.93
akıntılarından korur. İdrar yolu enfeksiyonu ve penis kanseri riskini azaltır. Tıbbî
araştırmalar, özellikle ilk kırk gün içerisindeki sünnet etmenin küçük çocuğun
doğumundan itibaren büyük faydasını ortaya koymuştur. Çocuğun sünnet edil-
mesi tehir edildikçe erkeklik organı, idrar yolları ve sünnet derisindeki iltihap ris-
ki artar.98 İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751/1350), hıtânın hikmetini şöyle belirtir;
“Rabbimiz, hıtâna hanîflik özelliği bahşetmiş ve bu uygulamayı hanîfliğin nişanı
olarak var etmiştir. Hıtân; temizlik, nezafet, tezyin, ahlak güzelliği, kişiyi aşırılıkta
hayvanî bir konuma iten şehvetin dengelenmesi vb. güzel hasletleri içinde barın-
dırır. Bu sebepledir ki sünnetsiz erkek ve kadınların cinsel isteklerinde aşırılık ol-
duğu bilinmektedir. Zikrettiğimiz hikmetlerden dolayı sünnetin erkeklerde daha
yaygın olsa da kadınlar içinde geçerli bir uygulama olmalıdır.”99 Hıtânda alınma-
sı icap eden miktarla ilgili olarak Nevevî (ö. 676/1277), erkek üreme organının
baş kısmını kaplayan derinin tamamının alınması gerektiğini belirtmiştir. Şayet
bir kısmı alınır bir miktar deri üreme organı üzerinde bırakılırsa ikinci defa aynı
ameliyenin tekrar edilmesi gerekir.100 Yeni tıbbî araştırmalar göstermiştir ki tena-
sül uzvu ile alakalı zührevi hastalıklardan bazısı ölüme kadar götürmektedir. Bu
rahatsızlıklardan önemli bir kısmı da sünnetsiz olanlarda müşahede edilmekte
sünnetli olanlarda nadiren rastlanmaktadır.
lan yedinci günü kutlamaları çocuklara özendirilmektedir. Her bir aile yeni doğan
erkek evladı için ibrik, kız evladı içinde testi almakta, buna ilaveten yedinci gün
münasebetiyle misafirlere bisküvi, tatlı vb. ikramlar yapılmaktadır. Bu tür ikram-
larda ailelerin maddi durumuna göre farklılık arz etmektedir. Ayrıca bu uygulama
tamamen gelişmiş olup varlıklı aileler, lüks çikolatalar ile küçük çerçeve yaptırıp
üzerine doğan çocuğun ismi ve doğum günü merasimini ifade eden bilgiler ya-
zılmaktadır. Mısır’da değişmeyen bir âdet de yeni doğan çocuğun kulağına yakın
bir yerde havanın dövülmesi ve uzman bir hanım tarafından havanda dövülen
maddenin elekten geçirilip annenin eleme süresince çocuğun üzerinden geçmesi
uygulamasıdır. Bu âdetler, ailelerin sosyal ve iktisadi olarak farklı kategorilerine
göre Mısır’da varlığını sürdürmektedir.102
San’a’da doğan çocuğun erkek olma durumunda doğumu tebrik eden kadınla-
rın üç kere, kız çocukta ise bir kere zılgıt çalması âdet olmuştur. Doğumun ikinci
haftası annenin iyileşmesinin akabinde kendisi için evin en büyük odasında ziyaret-
çi hanımları karşılamak için büyük bir yer hazırlanır. Anne, bu mekâna girmeden
önce tüm arkadaşlarıyla beraber buharlı bir hamama gider, gelini güveye götüren
alay ve mevlit ilahisi eşliğinde doğum yaptığı mekâna girer. Bu hadiseyi ihya etmek
gayesiyle şiir okuyan kadının daveti aile efradı ve dostların huzurunda tamamla-
nır. Annenin doğum yaptığı mekâna girmesiyle ziyaretle beraber çay servisi yapı-
lır. Ziyaret, ağırlıklı olarak anne tarafı akrabalar tarafından yapılır. Öncelikle baba,
doğum yapan kızına elbise, lüks kumaş, tatlı vb. şeyler hediye edip ziyaret eder.
Kadınlar o gün babanın kızına takdim ettiği hediyeleri görmek için toplanırlar.103
Iraklı aileler ise çocuğun doğumunu ilk haftada kutlamazlar. Ancak geçmiş-
ten kendilerine tevarüs etmiş uygulayageldikleri âdetleri vardır. Çocuğun doğu-
mu akabinde uygulanan bazı âdetler şöyledir: hastalık isabet etmemesi temenni-
siyle doğumdan sonra çocuğa sarı renkli boncuk veya haset ve göz değmesinden
korunması mavi boncuk (nazar boncuğu) takılır.104 Demirin şeytanın zararını
SONUÇ
Yeni doğan çocuğun doğumunun akabinde uyulması gereken şu şer’î hüküm-
lerden bahsettik.
1) Sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okumak.
2) Tahnîk: Yeni doğan çocuğun ağzına hurma vb. tatlı bir şeyin sürmek.
3) Çocuğa güzel bir isim vermek.
4) Akîka kurbanı kesmek.
5) Saçını kesip ağırlığınca tasadduk etmek.
6) Çocuğu sünnet (hıtân) ettirmek.
7) Çocuğun doğumundan sonra İslâm’da olmayan bazı uygulamalardan bah-
settik.
koruması için “nazar boncuğu” takılması maalesef yaygındır. Bu uygulama caiz olmayıp kullarını koruyup
gözeten, muhafaza eden Allah’tan (c.c) başka bir şeyden medet ummak inancımıza da aykırıdır. Din işleri
yüksek kurulunun bu husustaki fetvası şöyledir; “Nazarın mahiyeti ve keyfiyeti kesin olarak bilinmemekle
beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmek-
tedir. Bir hadiste, “Nazardan Allah’a (c.c) sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır.” (İbn Mâce, “Tıb”,
32) buyrulmaktadır. Nazar konusunda Hz. Peygamber’in (s.a.s) tavsiyelerini uyguladıktan sonra sonucu
yüce Allah’tan (c.c) beklemek İslâm inancının gereğidir. Dinimizde nihai etkiyi Allah’tan (c.c.) başkasına
atfeden tutum, davranış ve inanışlar yasaklanmıştır. Bu sebeple nazar boncuğu ve benzeri şeylerin, bun-
lardan medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılması caiz değildir. Bu tür davranışlarda
bulunanlar hakkında Resûlullah (s.a.s) “Kim nazarlık takarsa Allah (c.c) onun işini tamama erdirmesin”
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 623) buyurmuştur. Diğer bir hadiste ise nazarlık takan ve nazarlı-
ğa koruyucu etki atfeden kimsenin Allah’a (c.c) ortak koşmuş olacağı ifade edilmiştir (Ahmed b. Hanbel,
el-Müsned, XXVIII, 637). Nazardan korunmak için böyle hurafeleri terk edip Hz. Peygamber’in (s.a.s)
öğrettiği duaları yapmak gerekir (Buhârî, “Tıb” 38; Tirmizî, “Tıb” 16; İbn Mâce, “Tıb” 32; Kamil Miras
Tecrîd Tercemesi, XII, 90). Bu çerçevede Felak ve Nâs sureleri yanında Hz. Peygamber’in (s.a.s) torun-
larına yaptığı şu dua da okunmalıdır: “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden
Allah’ın (c.c) eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, “Ehâdîsu’l-enbiyâ”, 10; bkz: İbn Mâce, “Tıb”, 36).”
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Fetvalar, I, 70. (Müt.)
700 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış
Kaynakça
Abdülhamid el-Anani, Hannan, Terbiyetü’t-tıfl fi-l-İslâm, 2. Baskı, Dâr Safâ, Umman, 2004.
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, (v.
241/855), el-Müsned, I-L, thk. Şuayb el-Arnavut v.dğr., 2. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut,
1999.
Bühveti, Mansur b. Yunus b. İdris, (v. 1051/1641), Keşşâfu’l-gına’an metni’l-ikna’, I-VI, thk. Hilal
Musaylihî-Mustafa Hilal, 1. Baskı, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1983.
Cüveynî, Abdülmelik b. Abdullah b. Yusuf b. Muhammed, (v. 478/1085), Nihâyetü’l matlab
fi dirâyeti’l-mezheb, I-XX, thk. Abdülazim Mahmud ed-Dîb, 1. Baskı, Dâru’l-Minhâc, Katar, 2007.
Ebû Abdillah, Muhammed b. İsmail, (v. 256/870), Sahih-i Buhari, I-VI, thk. el-Buga, Mustafa, 3.
Baskı, Dâr İbn Kesir el-Yemâme, Beyrut, 1987.
Ebû Abdillâh, Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî, (v. 179/795), Muvatta’, I-II,
thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâr İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut, 1985.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî, (v. 275/889), Süneni Ebî Dâvûd, I-IV, thk. Sıdkî
Cemil el-Attâr, 1. Baskı, Dâru’l-Fikr, 2005.
Ebü’l-Hüseyn, Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyri, (v. 261/875), Sahih-i Müslim, I-VIII, 1.
Baskı, Darü’l-Cîl, Beyrut, 2010.
Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsu’l-fıkhî, 2. Baskı, Dâru’l-fikr, Dımeşk/Suriye, 1988.
Ebü’l-Hüseyin, Yayha b. Ebi’l-hayr b. Salim el-umrânî el-Yemenî eş-Şafiî, (v. 558/1163), el-Beyan
fi mezhebi’l-İmam eş-Şafiî, I-XIV, thk. Kâsım Muhammed en-Nûrî, 1. Baskı, Dâru’l-Minhâc,
Cidde, 2000.
Ebû Ya’lâ, Ahmed b. Ali b. El-Müsenna, (v. 307/919), Müsned’ü Ebî Ya’lâ, I-XVI, thk. Hüseyin Selim
Esed, 2. Baskı, Dâru’l-Me’mûn, Dımeşk, 1984.
el-Ezherî, Süleyman b. Ömer b. Mansur, (v. 1204/1790), Hâşiyetü’l-cemel ale’l-Minhâc, I-V, Darü’l-
Fikr, Beyrut, 2010.
el-Ezherî, Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed, (v. 370/981), Tehzîbu’l-lüga, I-VIII, 1. Baskı, Dâr
İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2001.
el-Ezherî, Salih Abdussemi el-Âbî, (v. 1335/1917), es-Semeraldâni fî takrîbi’l-meânî şerhu risâleti İbn
Ebî Zeyd el-Kayravânî, 1. Baskı, el-Mektebetü’s-sekâfiyye, Beyrut/Lübnan, t.y.
el-Hın, Mustafa, el-Buga, Mustafa, el-Fıkhu’l-menhecî alâ mezhebi’l-İmam Şafiî, I-VIII, 4. Baskı,
Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 1992.
el-Mencebî, Ebî Muhammed Ali b. Zekeriya, (v. 686/1287), el-Lübab fi’l-cemi beyne’s-sünneti ve’l-
kitab, I-II, thk. Muhammed Fazıl Abdülaziz el-Murad, 2. Baskı, Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 1994.
eş-Şehûd, Ali b. Nâyif, Mevsûatü fıkhı’l-ibâdât, Mektebetü’n-nûr, Suriye, t.y.
et-Tâlkânî, Ebu’l-Kâsım İsmail b. Ibad b. el-Abbas, (v. 995/1587), el-Muhît fil-lüga, I-X, thk. Mu-
hammed Hasan Âli Yâsîn, 1. Baskı, Âlemu’l-kütüb, Beyrut, 1994.
Feyyumî, Ebü’l-Abbâs Hatîbüddehşe Ahmed b. Muhammed b. Alî, (v. 770/1368-69), el-Misbâhu’l-münîr
fî ğarîbi şerhi’l-kebîr, I-II, thk. Abdülazim eş-Şenâvî, 2. Baskı, Dâru’l-Meârif, Kahire, 2016.
Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî, (v.
505/1111), el-Vâsîtfi’l-mezheb, I-VII, thk. Ahmed Mahmud-Muhammed Tâmir, 1. Baskı,
Dâru’s-Selâm, Kahire, 2010.
Doğumunun İlk Haftasında Bebek İle İlgili Hükümler | 701
Hâkim, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî, (v. 405/1014),
el-Müstedrek ala’s-sahihayn, I-V, thk. Mustafa Abdülkadir Ata, 2. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye,
Beyrut, 1990.
Mevsûatü’l-muhît, Tukûsu’l-ihtifâl bi’l-mevlid fî San’a, Httd://as7ab.maktoob.com/groub.
İbn Kayyım el-Cevziyye, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Züraî ed-
Dımaşkī el-Hanbelî, (v. 751/1350), Tuhfetü’l-mevdûd bi-ahkâmi’l-mevlûd, thk. Fevvaz Ahmed
Zümerli, 1. Baskı, Darü’l-Kütübi’l-Arabi, Beyrut, 2005.
Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mesûd b. Ahmed, (v. 587/1191), Bedâi’u’s-sanâ’i’ fî tertîbi’ş-şerâ’i’, I-X,
thk. Ali Muhammed Muavvid, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, 2003.
Karavî, Muhammed el-Arabî, el-Hulâsatü’l-fıkhiyye alâ mezhebi’s-sâdeti’l-Mâlikiyye, Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2015.
Kevkeb Abid, el-Hâce, (v. 1986), Fıkhu’l-ibâdât ale’l-mezhebi’l-mâlikî, 1. Baskı, Matbaatü’l-inşâ, Dı-
meşk/Suriye, 1986.
Komisyon, el-Fetâva’l-hindiyye, I-VI, 2. Baskı, Dâru’l-Fikir, Beyrut, 1990.
Merdâvî, Ali b. Süleyman, (v.885/1480), el-İnsaf fi marifeti’r-râcih mine’l-hilâf alâ mezhebi’l-İmam
Ahmed b. Hanbel, I-XII, thk. Muhammed Hamid, Dâr İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut.
Mevsûatü’t-tıfli’l-elektrûnî’l-muhdis, www.countrylink.com.
Nasih Ulvan, Abdullah, (v. 1407/1987), Terbiyetü’l-evlad fi-l-İslâm, 41. Baskı, Dâru’s-Selâm, 2007.
Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref b. Mürî, (v. 676/1277), Ravżatü’ṭ-ṭâlibîn ve ʿumdetü’l-müttaḳīn,
I-XII, thk. Züheyr eş-Şâviş, 3. Baskı, el-Mektebü’l-İsâmî, 1984.
Suveyd, Muhammed Nur, Menhecü’t-terbiyeti’n-nebeviyye lit’tıfl, 3. Baskı, Dâr İbn Kesîr, Dımeşk/
Beyrut, 1998.
Takiyyuddin el-Makrızî, Ahmed b. Ali b. Abdülkadir Ebü’l-Abbas el-Hüseynî el-Ubeydî, (v.
845/1442), İmtâu’l-esma’ bima’-lin-nebiyyi mine’l-ahvâli ve’l-emvâli ve’l-hafadetive’l-meta’, I-XV,
thk. Muhammed Abdülhamid en-Nemisî, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut/Lübnan,
1999.
Tahâvî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-Ezdî el-Hacrî el-Mısrî (ö. 321/933), Müşkilü’l-
âs̱âr, I-XVI, thk. Şuayb el-Arnavut, 1. Baskı, Dâru’r-Risâle, Beyrut, 2010.
Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre, (v. 279/892), Sünen-i Tirmizi, I-VI, thk. Ahmed Mu-
hammed Şakir, 1. Baskı, Dâr İhyau’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut, 2002.
Useymin, Muhammed b. Salih, (v. 2001), Şerhu’l-mümte’ alâ zâdi’l-müstenka’, I-XV, thk. Ömer b.
Süleyman el-Hafiyyan, 1. Baskı, Dâr İbnü’l-Cevzî, 2002.
Viewforum-1289408.htm. (07.08.2012)
Zuhayli, Vehbe, (v. 2015), el-Vecîz fi’l-fıkhı’l-İslâmî, I-III, 4. Baskı, Dâru’l-Fikr, Suriye, 2007.
Diğer Kaynaklar
Ali el-Kârî, Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Sultân Muhammed el-Kārî el-Herevî, (v. 1014/1605),
Mirkâtü’l-mefâtih şerhu mişkâti’l-mesâbih, I-XI, thk. Cemal el-Aytanî, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-
ilmiyye, Beyrut, 2008.
702 | Eşvak Said RADINÎ, Çev. Abdülkadir Şanalmış
Atar, Fahrettin, “Âkîka”, DİA, II, 263-264, TDV yay. İstanbul, 1989.
Bedreddin el-Aynî, Ebû Muhammed (Ebü’s-Senâ) Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ah-
med, (v. 855/1451), ʿUmdetü’l-ḳārî fî şerḥi Ṣaḥîḥi’l-Buḫârî, I-XXV, thk. Abdullah Mahmud Mu-
hammed Ömer, 1. Baskı, Daru’l-Kütübü’l-ilmiyye, Beyrut, 2001.
-------, el-Binâye fî şerhi’l-Hidâye, XIII, thk. Eymen Salih Şaban, 2. Baskı, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1990.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî, (v. 458/1066), Sünen-i Beyhakî, I-XI, thk. Muham-
med Abdülkadir Ata, 3. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, 2003.
Din İşleri Yüksek Kurulu, Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Fetvalar, 2. Baskı, DİB yay. İzmir, 2018.
Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî, (v. 275/889), Sünen-i Ebî Davud Tercüme ve
Şerhi, I-XVII, çev. Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, 1. Baskı, Şamil Yayınevi, İstanbul, 2011.
el-Benna, Ahmed Abdurrahman, (v. 1378/1958), Fethu’r-rabbânî li-tertîbi müsned-i’l-İmam Ahmed,
I-VI, 2. Baskı, Dâr İhyâi-t-türâsi’l-Arabî, Mısır, 2009.
Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, 7. Baskı, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2013.
Gürkan, Salime Leyla, “Sünnet”, DİA, XXXVIII, 155-157, TDV yay. İstanbul, 2010.
İbn Âşûr, Muhammed el-Fâzıl b. Muhammed et-Tâhir b. Muhammed et-Tûnisî, (v. 1970), et-Tahrîr
ve’t-Tenvîr, I-XII, 1. Baskı, Dâru’t-Tûnusiyye, Tunus, 1984.
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed, (v. 852/1449), Fethu’l-Bârî bi-şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, I-XV, thk. İbn Bâz v.dğr., 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’s-selefiyye, Mısır, 2015.
Mübarekfûrî, Muhammed b. Abdurrahman b. Abdürrahim, (v. 1934), Tuḥfetü’l-aḥveẕî bi-şerḥi
Câmiʿi’t-Tirmiẕî, I-XVI, 1. Baskı, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2010.
Münavî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn b. Nûriddîn Alî, (v. 1031/1622), Feyżü’l-
ḳadîr şerḥu’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr, I-VI, 2. Baskı, Darü’l-Ma’rife, Beyrut/Lübnan, 1972.
Nevevi, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî, (v. 676/1277), el-Minhâc fî şerḥi Ṣaḥîḥi Müslim b.
Ḥaccâc, I-XII, thk. Muveffak Merî, 1. Baskı, Daru’l-Feyhâ, Dımeşk/Suriye, 2010.
Şimşek, Mehmet Sait, “Bid’at”, Şamil İslam Ansiklopedisi, I, 315, Şamil yay. İstanbul, 2000.
Tehânevî, Zafer Ahmed, (v. 1974), İ’lâü’s-sünen, I-XIV, thk. Muhammed Taki Osmânî, 1. Baskı,
İdâretü’l-Kurân ve’l-ulumu’l-İslâmiyye, Karâtaşî/Pakistan, 2009.
Vellevî, Ali b. Âdem b. Musa el-Aytûbî, (v. 1426-2005), Şerhu Sünen-i Nesaî, I-XLII, 1 Baskı, Dâru
âli burûm, Mekke, 2003.
Zuhayli, Vehbe, (v. 2015), el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuh, I-X, 12. Baskı, Dâru’l-Fikr, Suriye, 2011.