Professional Documents
Culture Documents
K Ü L T Ü R B A K A N L I Ğ I V E T A R İ H V A K F I ' N I N O R T A K Y A Y I N I D I R
Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi Barbaros Bulvarı 80700 Beşiktaş - İstanbul
ISTANBUL
A N S İ K L O P E D İ S İ
YAYIN K U R U L U
Prof. Dr. Semavi Eyice (Başkan)
Prof. Doğan Kuban (Başkan)
Nuri Akbayar, Çağatay Anadol
Ekrem Işın, Necdet Sakaoğlu
Orhan Silier, Özkan Taner
Prof. Dr. Zafer Toprak
YAYIN K O O R D İ N A T Ö R Ü
Çağatay Anadol
EDİTÖRLER
Nuri Akbayar, Ekrem Işın
Necdet Sakaoğlu, Oya Baydar
Doç. Dr. M. Baha Tanman, M. Sabri Koz
Dr. Bülent Aksoy, Prof. Dr. Afife Batur
ARAŞTIRMA
Kafiye Abdik, Ayşe Hür
GÖRSEL KOORDİNATÖR
Elif Erim
YAYIN S E K R E T E R İ
Canset Aksel
YAZI İ Ş L E R İ MÜDÜRÜ
Kafiye Abdik
GRAFİK TASARIM
Haluk Tuncay
TEKNİK YÖNETMEN
Tamer Kayaş
DÜZELTİ
Sevil Emili, Nur Arıkan
BİLGİİŞLEM - DİZGİ - UYGULAMA
Pakize Kaya, Gülderen Rençber
Filiz Bostancı. Nalan Cevizli
Belgin Uçar, Esma Savaş
PLAN VE HARİTALAR
Prof. Doğan Kuban
Şebnem Kürşat, Zeynep Öncel
MALİ İ Ş L E R KOORDİNATÖRÜ
Mustafa Yalçın Atalay
İDARİ MÜDÜR
Sayra Öz
REKLAM - TANITIM
Hülya Üstün, Erkal Özden
MUHASEBE - TİCARET - ABONE
Pervin Mutlu, Güngör Tekgümüş
Fatma Buluç
OFİS HİZMETLERİ
Asım Uçar, Erol Uçar, Hüseyin Özcan
HARİTA BİLGİSAYAR H İ Z M E T L E R İ
Ful Ajans
İ S T A N B U L A N S İ K L O P E D İ S İ N İ S E L A M L A R K E N
İstanbul, geçmişi iki bin yıl öncesine dayanan, üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış ve 1923'ten
bu yana Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik-kültürel hayatının kalbi olan benzersiz bir kent. Bu benzer-
sizliğiyle bir ansiklopediye konu olmayı hak eden dünyanın ender kentlerinden biri...
Kültür Bakanlığı olarak 1993 yılını İstanbul Yılı ve önümüzdeki on yılı İstanbul On Yılı ilan ederken
İstanbul Ansiklopedisi 'nin yayın tarihini İstanbul Yılı etkinliklerini taçlandıracak bir proje olarak
değerlendirdik ve geniş destek verdik. Bu desteği verirken Cumhuriyet öncesi dönemde çok büyük
ölçüde İstanbul mekânında oluşan tarihi ve kültürel birikimimizin İstanbul Ansiklopedisi vesilesiyle bir
kere daha ve bu kez İstanbul bakış açısından ele alınacağını ve bunun bilim yaşamımız için bir katkı
oluşturacağını düşündük.
Bakanlığımız İstanbul kentinde birikmiş olan tarihsel mirasın korunması konusuyla da çok yakından
ilgilenmekte ve bu koruma çabalarının İstanbulluların bilinçli katkısı ve sahip çıkmasıyla bir sonuç vere
bileceğine inanmaktadır. Bu sahip çıkış ancak içinde yaşadıkları kenti iyi tanımalarıyla mümkün olabilir.
İşte İstanbul Ansiklopedisi 'nin bir başka işlevi de burada "sahip çıkabilmek için tanımak" gereğinde yat
maktadır.
İstanbul Ansiklopedisi gibi önemli bir projenin gerçekleşmesi hiç kuşkusuz, yıllardır İstanbul'a emek
veren ve bu çabalarıyla artık kendilerini "İstanbul uzmanları" olarak tanımladığımız değerli bilim ve
meslek adamları ile çeşitli bilimsel disiplinlerden çok sayıda değerli uzmanımızın katkılarının bir araya
getirilmesini gerektiriyordu. Tarih Vakfı bu bir araya getirmeyi mükemmel bir biçimde başardı. Kutluyor
ve teşekkür ediyorum. İstanbul Ansiklopedisi 'ni ülkemizin bilim ve kültür yaşamına armağan ederken,
bu eserin ortaya çıkmasında emeği geçen herkese başta Ansiklopedi Yayın Kurulunun ortak başkanları,
değerli hocalarımız Sayın Semavi Eyice ve Doğan Kuban'a, Yayın Kurulu üyelerine, değerli
FiKRi SAĞLAR
Kültür Bakanı
İ S T A N B U L G E L E C E Ğ İ N U M U D U D U R
İstanbul dünyada insanlığın yaratıcı macerasının en yoğun yaşandığı yerlerden biridir. İstanbul bu
değerli kültürel mirasın geleceğe taşınması sorumluluğuyla yükümlüdür. İstanbul Türkiye için bir
uygarlık hazinesi olduğu kadar geleceğin de umududur. Küreselleşen dünyada ülkeler ancak ulus
Böyle bir uygarlık hazinesine sahip çıkabilmek, onun potansiyellerini gerçekleştirebilmek, hattâ onu
sevebilmek için bile önce onu tanımak gerekir. İstanbul hakkındaki yayınların sayısında son yıllarda
gözlenen artış böyle bir arayışın sonucu olarak yorumlanabilir. Ama yine de geniş kitlelerin kolayca
ulaşabileceği sistemli bilgi kaynaklarının üretildiği söylenemez. Bu nedenle Tarih Vakfı, Kültür
Bakanlığı'yla işbirliği içinde Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'm yayımlama kararını vermiştir.
Kuşkusuz bir kent ansiklopedisi hazırlamanın diğer ansiklopedi türlerine göre birçok zorluğu vardır.
İstanbul gibi çok uzun bir geçmişe sahip, geniş bir mekânı kapsayan, dünyanın üç büyük imparator
luğuna başkentlik yapmış bir kentin ansiklopedisini hazırlamanın sayılamayacak kadar çok sayıda
güçlüğü vardır. Bu zengin tarihsel ve kültürel birikimi, bu tarihle birlikte oluşan, farklılaşan
coğrafyasının ekonomik ve fiziksel özelliklerini, yerel renklerini de koruyarak, okuyucuya sistemli bir
Tarih Vakfı, gerek kendi çevresindeki, gerek bu çevre dışındaki değerli araştırmacıların birikimlerini bir
araya getirebileceğine güvenerek bu zor göreve talip olmuştur. Kuşkusuz her zor işte olduğu gibi bu da
gönül verenlerin güç birliğiyle ve özverisiyle başarılmaya çalışılacaktır. Her ansiklopedi gibi İstanbul
Ansiklopedisi de tek tek yazarlarının ürünü olduğu kadar toplumun mevcut birikimini de yansıtacak ve
İLHAN TEKELI
Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
İ S T A N B U L A N S İ K L O P E D İ S İ N İ S U N A R K E N
Üç büyük imparatorluğun (Roma-Bizans-Osmanlı) efsanevi içerikte onlardan farklılığının da altını çizerek yayın hayatı
başkenti; iki kıtanın, iki uygarlığın buluşma noktası; çağdaş na başlıyor. Değişik bilim ve sanat dallarından uzmanların
Türkiye'nin kalbi; birbirleriyle hem çatışan hem etkileşen titiz çalışmalarla saptadıkları tarih, coğrafya, nüfusbilim,
dinlerin, inançların, kültürlerin, halkların, toplumların zengin ekonomi, sanat, müzik, edebiyat, mimarlık, şehircilik, yöne
mozaiği; Doğu ile Batı'nın, geçmişle geleceğin kavşağı İstan tim, belediye hizmetleri, kurumlar, dernekler, siyasal ve
bul, sadece bir coğrafi nokta, bir yerleşme birimi, bir kent toplumsal örgütlenmeler, kadın, folklor, eğitim, sağlık, eğ
mekânı değildir. Beşiklik ettiği değişik kültürlerin ve toplum lence, dil, din, sinema, tiyatro, gündelik yaşam, çalışma ha
ların görkemli sanat ürünlerinin, renkli törelerinin, yaşamları yatı, olaylar, spor, turizm, semtler, yollar, bağ ve bahçeler
nın sergilendiği evrensel bir müze; günümüzde yaşanan hız vb yetmiş farklı alandan seçilmiş on bini aşan sayıda madde
lı toplumsal değişmenin ve geleceğin kent, insan, kültür so 8 ciltte bir araya geliyor. Son ciltte yer alacak olan açıkla
runlarının bir aynası; bir tarihin hem sahnesi hem tanığıdır. malı dizin İstanbul Ansiklopedisi 'ni tamamlıyor. Böylece Is-
Öte yandan, coğrafi konum, doğal yapı ve güzellikleriyle, tanbul Ansiklopedisi istanbul'u zaman, mekân, insan boyut
dünyanın sayılı köşelerinden biri; 10 milyonu aşkın nüfusu larıyla A'dan Z'ye kapsayan ve okurun bu kapsama kolayca
nun yarattığı sorunlarla da bir şehircilik düğümüdür. ulaşabilmesini hedefleyen bir bilgi kaynağı olarak kültür ya
şamımızdaki yerini alıyor.
İstanbul Ansiklopedisi fikri, öncelikle, kentin bu olağanüstü
özelliklerinin ürünü olmuştur. İstanbul kenti, konumuyla, Nasıl Bir Ansiklopedi?
tarihiyle, hızlı gelişmesi ve kimi özellik ve güzelliklerinin
yok olmasına yol açan sorunlarıyla, tek tek kitapların, araş İstanbul Ansiklopedisi biçiminden diline, madde başlıkların
tırmaların boyutlarını aşan geniş kapsamlı bir derlemeyi, bir dan görsel malzemesine, yazar kadrosundan teknik eleman
ansiklopediyi âdeta kendisi zorlamıştır. larına, üslubundan yazım ilkelerine, kaynaklarından imzala
Kent tarihlerinin, monografilerinin, turistik kent rehberleri rına kadar titiz bir seçimin ve çalışmanın ürünüdür. Gerek
nin yaygınlığına karşın, kent ansiklopedisi alışılmış bir kav biçim, gerekse içerik olarak ana ilkeleri uzmanların katıldığı
ram, sık rastlanan bir ürün değildir. Bildiğimiz kadarıyla, geniş tartışmaların ışığında saptanmıştır.
Londra kenti için hazırlanmış tek ciltlik An Encyclopedia Ansiklopedi esasta alfabetik olmakla birlikte geniş tematik
of London dışında, bu alandaki pek az sayıdaki örnek yine maddelere de alfabetik sıra içinde yer vermekte; böylece,
İstanbul'a aittir. Kent ansiklopedisinin ilk önemli örneğini okurun herhangi bir konudaki özel bir madde yanında, di
veren Reşat Ekrem Koçu (1905-1975), Türklerin İstanbul'u lediğinde o konunun toplayıcı maddesine ulaşabilmesi de
fethinden sonraki 500 yıllık bir zaman kesitini kapsayan ve sağlanmaktadır. Örneğin, İstanbul'daki tek tek saraylar alfa
istanbul'un camilerini, tekkelerini, türbelerini, çeşmelerini, betik sırayla tekil maddeler olarak işlenirken, "S" harfinde
saraylarını, kahvehanelerini, hanlarını, hamamlarım, devlet genel ve ayrıntılı bir "Saraylar" maddesi de yer almaktadır.
adamlarını, hocalarını, dervişlerini, hattâ hırsızlarını, kumar Böyle bir yaklaşım bir yandan ansiklopediyi İstanbul'la ilgili
bazlarını, kentin ve çevresinin bütün güzelliklerini, yaşanan bir kitap dizisi olmaktan kurtarırken, öte yandan tek tek
ilginç ve önemli olayları, İstanbul argosunu vb folklorik madde girişleri arasındaki bütünselliğin kurulmasını da sağ
ağırlıkta veren; fotoğraf yerine özel olarak hazırlanmış de layarak bilgi alanını genişletmektedir.
senler kullanan bir eser tasarlamıştı. Koçu, büyük bir özveri İstanbul Ansiklopedisi riva bir başka özelliği de bazı madde
ve kişisel çaba ile, iki kez giriştiği (1944 ve 1958) ansiklo metinlerinin yanında ana metinle ilişkili ek bilgilerle, anı,
pedi yayımını ö l ü m ü n e kadar sürdürdü (11 cilt; 173 deneme, öykü gibi edebi metinleri kapsayan çerçevelere
fasikül) ve ancak "Gökçınar" maddesine kadar gelebildi. yer verilmesidir. Okurun bu çerçeveler aracılığıyla değinilen
1 9 6 8 ' d e Yeni İstanbul gazetesinin Mithat Sertoğlu'na dönemin özelliklerini değişik bakış açılarından tanıması
hazırlatıp ek olarak verdiği tek ciltlik Resimli Büyük İstan amaçlanmıştır.
bul Ansiklopedisi bir yana bırakılırsa, ikinci büyük girişim İstanbul Ansiklopedisi, kentin binlerce yıllık tarihinde, bili
Tercüman gazetesinin 1982 yılında başladığı, 4 ciltte min son bulgularının ve verilerinin izin verdiği kadar geriye
"Ozansoy" maddesinde kalan İstanbul Kültür ve Sanat gidebilmeyi amaçlamaktadır. Bizans ve Osmanlı dönemleri
Ansiklopedisi oldu. Her iki girişim de barındırdıkları eksik nin, bu dönemlere ilişkin konu ve maddelerin ağırlığı, ken
liklere ve yarım kalmalarına rağmen, saygıyla anılması ve tin uzun ve özel tarihinin doğal sonucudur. Gelişerek, deği
yararlanılması gerekli kaynaklardır. şerek, büyüyerek yaşayan bir kent olan İstanbul, sadece ta
istanbul'un sadece ulusal değil evrensel bir miras oluşu, bu rihle sınırianamayacağma, onun bugünü ve yarını da dünü
radaki değerlerin ve güzelliklerin yaşatılması, gelecek ku kadar önemli olduğuna göre, kent, ansiklopedide günü
şaklara aktarılması gereği, yeni bir ansiklopedi girişimi için müzdeki yaşamı, kurumları, değişimi ile de yer almakta, an
bir bakıma temel oldu. 1950'lerde başlayıp 1980'den sonra siklopedinin zamandaki sınırı geriye doğru 2 bin yıl önce
ürkütücü boyutlara ulaşan değişme süreci ise hiç değilse sinden bugüne, efsaneler İstanbulundan 1990'ların güncel
kentin şimdiki çehresinin, uzun tarihi ve zengin kent kültü İstanbul'una uzanmaktadır.
rüyle bir arada saptanmasını gerektirdiğinden kentin bugün İstanbul Ansiklopedisi'nva mekânsal sınırları ise İstanbul
kü fotoğrafının geleceğe yansıtılması amaçlandı. metropoliten alanıdır. Mekânsal büyüme ve genişlemesi bu
Bu gereklilik ve amaç, istanbul'un dünden bugüne bütün kadar hızlı olan ve sadece yakın çevresini değil Türkiye'yi
yönleriyle işlendiği ayrı kitap ve makalelerden daha kap etkileyen bir kenti yansıtabilmek, onu metropoliten alanı
samlı ve bütünsel bir başvuru kaynağı fikrini doğurdu. So içinde kavramakla mümkündür. Ansiklopedinin gerek mad
nuçta, İstanbullulara, İstanbul'u sevenlere, daha geniş bir de seçiminde gerekse yazımında bu ilke gözetilmiştir.
bakışla da kültür dünyasına pek çok yönden kaynak eser Zamanda ve mekânda bu kadar geniş bir alanın kapsanma-
hizmeti verecek yeni bir ansiklopedinin hazırlanması dü sı seçme ve sınırlama ihtiyacını da birlikte getirmiştir. Kentle
şüncesinde birleşildi. ilgili bütün konuların, kaynakların ve ipuçlarının kapsanma-
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, önceki çalışmaların si; eserin genel bir kültür, sanat, tarih ansiklopedisi değil de
birikim ve deneyimlerinden yararlanarak, ama biçimde ve özel bir ansiklopedi olması ilkesi bir kez saptandıktan son-
ra, konu ve madde seçimlerinin objektifliği büyük önem ka oyunları, dilenciler, giyim kuşam, düğün, hamam gelenekle
zanmıştır. Nelerin ve kimlerin İstanbul'u doğrudan ilgilendir ri, kediler, köpekler, mahyacılık, ramazan âdetleri, ayaz
diği, örneğin bir şairin dizelerinde, bir ressamın tablolarında malar ve yatırlar gibi konular da yüzlerce maddeye dağılmış
İstanbul esinleri olmasa bile, bu kentte doğduğu için ansik bulunmaktadır. Bütün bu konuları içeren, yarım ansiklopedi
lopediye girip girmeyeceği tartışılıp "İstanbul'u yansıtma" sütunundan on ansiklopedi sayfasına kadar çeşitli uzunluk-
koşulu öne alınmıştır. Maddi kültür ürünleri için daha kolay lardaki ansiklopedi maddelerinin ana konulara ve alanlara
olan bu seçme, kişiler söz konusu olunca bir hayli güçleş- dengeli bir dağılımı gözetilmiştir. Fiziki mekânlar, doğal ya
miş; bu güçlük, İstanbul'u yansıtma, İstanbul'u anlatma, İs pı, coğrafya, ilçe, semt, cadde ve sokaklarla, camilerden
tanbul üzerinde doğrudan etkili olma, İstanbul'da kalıcı izler çeşmelere, yalılardan hisarlara, saraylardan köşklere kadar
bırakma gibi ölçütlere bağlanarak aşılmaya çalışılmıştır. uzanan yapılar, toplam madde sayısının yaklaşık yüzde
Maddelerin seçimi sırasında bir başka güçlük, bugüne kadar 45'ini meydana getirmekte; kültür alam, yani tarih, din, ede
önemsenmemiş, ele alınmamış, yazılmamış ama İstanbul'u biyat, güzel sanatlar, müzik, basın-yaym, eğitim, folklor,
istanbul yapan kimi geleneklerin, tiplerin, olayların, artık müzeler vb ile ilgili maddelerin toplama oranı yüzde 30'u
kaybolmuş çevre ve mekânların kaynak taramalarıyla sapta bulmakta, geri kalan maddeler de toplumsal yapıya ilişkin
nıp k o n u alanı dengeleri bozulmadan a n s i k l o p e d i y e konular, yaşam ve biyografilerden oluşmaktadır. Tarih ve
katılması olmuştur. yapı maddelerinin gerek sayı, gerekse uzunluk olarak ağırlı
ğı dengesiz bir dağılımın değil, kentin binlerce yıllık tarihi
İstanbul Ansiklopedisi hin kent tarihinin ve yaşamının bütün nin ve zengin kültür ürünlerinin doğal ve kaçınılmaz sonu
alanlarını kapsayabilme amacı, sayıları iki yüzü aşan araştır cudur.
macı, sanatçı ve yazarla gerçekleştirilirken farklı alanlardan
çok sayıda maddenin yazımı kimi kurallara ve tipolojilere Ansiklopedide yer alan madde ve konular, zengin görsel
bağlanmaya çalışılmıştır. Anlaşılır bir dil kullanılması; nes malzeme, titizlikle seçilmiş gravür, fotoğraf ve haritalarla
nellikten ayrılmmamasi; geniş kapsamlı konuların istan desteklenmiştir. Ansiklopedinin hacminin dörtte birine va
bul'la ilgili yanlarıyla sınırlandırılması; biyografi, kurum ve ran görsel malzeme ile maddelerin içeriğinin ortak mesajlar
olayların genelden özele indirilerek yazılması; konuşma di vermesi, dünden bugüne olan değişiklikleri somutlaştırması,
linden mutfak geleneğine kadar kültürel benliğimizin en ge uzun tanımlar yerine resimlerle, çizimlerle göstermesi için,
lişmiş ve zengin ortamı olan istanbul'a özgü boyutların madde yazarları, editörler ve Yayın Kurulu üyeleriyle görsel
abartılara kaçmadan vurgulanması; Akdeniz uygarlıklarının koordinatörümüz ortak çalışmalar yapmışlardır.
bu eski merkezinde tarih boyunca etkin olmuş çeşitli dinle Bütün titiz çalışmalara rağmen eksikleri olduğunu bildiğimiz
re, kültürlere, yönetimlere ve toplumlara da aym değer öl bu eser, okullarımıza, kütüphanelerimize, işyerlerimize, ev
çüleriyle bakılması istenmiştir. Bu ilkeler çerçevesinde ka lerimize dünden bugüne bir "İstanbul" kazandırarak kentle
lınsa da, iki yüzü aşkın imzanın varlığı bir üslup ve dil çe birlikte binlerce yıllık bir tarihi ve o tarihi yaratan çeşitli
şitliliğini ve renkliliğini beraberinde getirmiş; ilke olarak, kültürleri, toplumları, insanları tanıma ihtiyacına doyurucu
imzalı yazılarda genel redaksiyon dışında, üslup ve dil özel bir cevap verebilirse, amacına ulaşmış olacaktır. Dünden
liklerine dokunulmamıştır. Bugüne İstanbul Ansiklopedisi 'nin, gelecekte hazırlanacak
daha geniş kapsamlı ve yetkin İstanbul ansiklopedilerine bir
İstanbul Ansiklopedisi, aile yaşamından alışveriş merkezleri
temel, bir kılavuz olması en büyük dileğimizdir.
ne, arsa spekülasyonundan bahçe sinemalarına, bankacılık
sektöründen eğlence hayatına, ekonomiden enerjiye, fabri
kalardan gelir dağılımına, gökdelenlerden imar planlarma,
gecekondulara, işçi ve işveren örgütlerinden seyyar satıcıla
ra, semtlerden sokaklara, yeşil alanlara değin, güncel İstan
bul'un ve gündelik yaşamın hemen her yönüne dönük
maddeleri de içermektedir. Bunun yanında, kentin zengin
folklorunu da yansıtan, örneğin arzuhalciler, bekçi-davulcu
manileri, eski kahvehaneler, çırağan eğlenceleri, çocuk YAYIN KURULU
• İstanbul Ansiklopedisi temel olarak imzalı maddelerden nin "Surp" sıfatları asıl adından sonraya alınarak alfabetik sı
oluşmaktadır. Bununla birlikte bazı maddelerin İSTANBUL ralama buna göre düzenlenmiştir.
imzasıyla yer aldığı görülecektir. Bunlar editörlerce geniş • Bizans adlarının yazımında Türkçe okunuş temel alınmış,
çapta değişiklik yapılmış ve yayın kurulunca bu şekilde ya buna göre hazırlanan transliterasyona uyulmuştur.
yımlanması uygun bulunmuş ya da yazarlarınca imzasız • Maddelerin yazımında en çok kullanılan kaynaklar (kitap,
olarak yer alması istenmiş maddelerdir.
süreli yayın, arşiv) için kısaltmalar kullanılmıştır. Bu kısalt
• Alfabetik sıralama sözcükler temel alınarak yapılmış; aynı maları gösteren liste (Bibliyografya Kısaltmaları) ayrıca ve
adı taşıyan kişiler doğum tarihine göre, aym adı taşıyan yer rilmiştir.
ve yapı adları bulundukları semtlerin alfabetiğine göre sıra • Madde sonlarındaki bibliyografyalarda yazarlardan özel
lanmıştır. likle monografik kaynaklara yer vermeleri istenmiştir. Arap
• Kişiler asıl adlarına, soyadı olanlar da soyadlarına göre al harfli kaynak eserlerin üstündeki orijinal tarihler korunmuş,
fabetik sıralamada yer almış, ancak daha çok lakapları ile bununla Hicri-Rumi tarihlerin ayırt edilememesi yüzünden
tanınanlar (örn. Karıncaezmez Şevki) için bu kural uygulan düşülen Miladi tarihe çevirme yanlışlarından kaçınılmak
mamıştır. amaçlanmıştır.
• Latin alfabesinin kabulünden önce yaşamış kişiler için • Bir maddede tam olarak geçen kişi, kurum, görev, yapı
Arap alfabesinin imlâsı esas alınmış, bu özellik dolayısıyla ya da yer adı ansiklopedide ayrı bir madde başlığı olarak yer
farklı dönemde yaşamış aynı adlı kişiler için iki ayrı yazım alıyorsa (->) işaretiyle ilgili maddeye gönderme yapılmıştır.
kullanılmıştır (örn. Said Paşa; Abasıyanık, Sait Faik). Madde başlığının tam olarak zikredilemediği durumlarda il
• Rum kiliselerinin "Ayia, Ayios, Âyioi" ile Ermeni kiliseleri gili maddeye gönderme (bak...) biçiminde düzenlenmiştir.
G E N E L K I S A L T M A L A R
B İ B L İ Y O G R A F Y A K I S A L T M A L A R I
Ahmed Rıfat, Verdü'l-Hadaik And, Meşrutiyet Mi'mârisinde Fatih Devri, III, İstanbul,
Alımed Rıfat, Verdü'l-Hadaik, İstanbul, ty Metin And, Meşrutiyet Döneminde Türk 1973
Ahmed Rıfat, Devha Tiyatrosu, Ankara, 1971 Ayverdi, Fatih IV
Ahmed Rıfat, Devhatü 'l-Meşayih maa zeyl And, Osmanlı Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı
istanbul, ty Metin And, Osmanlı Tiyatrosu, Ankara, Mi'mârisinde Fatih Devri, IV, İstanbul,
1976 1974
Akakuş, Eyyûb Sultan
Recep Akakuş, Eyyûb Sultan ve Mukaddes And, Şenlikler Ayverdi, İstanbul Haritası
Emanetler, İstanbul, 1973 Metin And, Osmanlı Şenliklerinde Türk Ekrem Hakkı Ayverdi, 19. Asırda İstanbul
Sanatları, Ankara, 1982 Haritası, İstanbul, 1978
Aksoy, Sıbyan Mektepleri
Özgönül Aksoy, Osmanlı Devri İstanbul And, Tanzimat Ayverdi, Mahalleler
Sıbyan Mektepleri Üzerine Bir İnceleme. Metin And, Tanzimat ve İstibdat E. H. Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında
İstanbul, 1968 Döneminde Türk Tiyatrosu, Ankara, 1972 İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve
Arseven, Sanat Ansiklopedisi Nüfusu, Ankara, 1958
Ali Enver, Semahane
Ali Enver, Semahane-i Edeb, İstanbul, Celal Esat Arseven, Sanat Ansiklopedisi, Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları
1309 I-V, istanbul, 1975 Fransız Babinger, Osmanlı Tarih
Ali Rıza, Bir Zamanlar Anı, Hamamlar Yazarları ve Eserleri, (Çeviren: Coşkun
Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Bir Kemal Ahmet Aru, Türk Hamamları Üçok), Ankara, 1982
Zamanlar İstanbul, (Yayımlayan: Niyazi Etüdü, İstanbul, 1949 Baltacı, Osmanlı Medreseleri
Ahmet Banoğlu), İstanbul, ty A UY Cahid Baltacı, XV-XVT. Asırlarda Osmanlı
(Altınay), Âlimler İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, İstan Medreseleri, İstanbul, 1976
Ahmed Refik (Altınay), Âlimler ve bul, 1934 ->
Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri
Sanatkârlar, İstanbul, 1924; İstanbul, 1980 Âsitâne Ö. L. Barkan-E. H. Ayverdi (Yayımlayan).
(Altınay), Mimarlar Âsitâne-i Aliyye ve Bilâd-ı Selâse'de Kâin İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953
Ahmed Refik (Altınay), Türk Mimarları, El'ân Mevcud ve Mubterik Olmuş (1546) Tarihli, İstanbul, 1970
(Hazırlayan: Zeki Sönmez) Tekkelerin İsim ve Şöhretleri ve Mukabele-i
Şetife Günleri Beyan Olunur, İstanbul, (Bayrı), İstanbul Argosu
İstanbul, 1977
1256 Mehmet Halit (Bayrı), İstanbul Argosu ve
(Altınay), Onaltıncı Asırda Halk Tabirleri, İstanbul, 1934
Ahmet Refik (Altınay), Onaltıncı Asırda Aslanoğlu-Evyapan, Eski Türk Bahçeleri
İstanbul Hayatı (1553-1591), İstanbul, Gönül Aslanoğlu-Evyapan, Eski Türk Bayrı, İstanbul Folkloru
1935 Bahçeleri ve Özellikle Eski İstanbul Mehmet Halit Bayrı, İstanbul Folkloru,
Bahçeleri, Ankara, 1972 İstanbul, 1947; İstanbul, 1972
(Altınay), Onbirinci Asırda Ataî, Hadaiku'l-Hakaik Bayrı, Yer Adları
Ahmet Refik (Altınay), Hicri Onbirinci Nev'izade Ataî, Hadaiku i-Hakaik fi Mehmet Halit Bayrı, Yer Adları ve Yer
Asırda İstanbul Hayatı (1000-1100), Tekmileti'ş-Şakaik, I-II, İstanbul, 1268 Adlarına Bağlı Folklor Bilgileriyle
İstanbul, 1931 İstanbul, İstanbul, ty
Aynur, Saliha Sultan
(Altınay), Onikinci Asırda Hatice Aynur, "Saliha Sultan'ın Düğün Baytop, Eczacılık
Ahmet Refik (Altınay), Hicrî Onikinci Töreni ve Şenlikleri". Tarih ve Toplum, no. Turhan Baytop, Türk Eczacılık Tarihi,
Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200),
61 (Ocak 1989) İstanbul, 1985
İstanbul, 1930
Ayvansarayî, Hadîka Belediye İstatistikleri
(Altınay), Onüçüncii Asırda
Hüseyin Ayvansarayî. Hadîkatü'l-Cevâmi, İstanbul Belediyesi İstatistikleri, 11 cilt,
Ahmet Refik (Altınay), Hicri Onüçüncii I-II, İstanbul, 1281
Asırda İstanbul Hayatı (1200-1255), İstanbul, 1933-1957
İstanbul, 1932 Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih
Hüseyin Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, Belgeler
Altunsu, Şeyhülislamlar (Yayımlayan: F. Çetin Derin-Vahit Çabuk), Türk Tarih Kurumu, Belgeler, Ankara, 1964 —»
Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislam İstanbul, 1985 Belin, Latinité
ları, Ankara, 1972 M. Belin, Histoire de la latinité de
Ayvansarayî, Vefeyât-ı Selâtin Constantinople, Paris, 1894
Amicis, İstanbul Hüseyin Ayvansarayî, Vefeyât-ı Selâtin ve 1301 İstatistik Cedveli
Edmondo de Amicis, İstanbul (1874), Meşâhîr-i Rical, (Yayımlayan: F. Çetin Nezaret-i Umûr-ı Dahiliye Sicill-i Nüfus
(Çeviren: Beynun Akyavaş), Ankara, 1981 Derin), İstanbul, 1978 İdare-i Umumiyesi, Dersaadet ve Bilâd-ı
AMY Ayverdi, Fatih III Selâse Nüfus-ı Umumiyesine Mahsus İsta
Ayasofya Müzesi Yıllığı, İstanbul, 1959
—
* Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı tistik Cedvelidir, İstanbul, 1302
XI
Birinci Daire Derman, Namazgahlar Erdenen, Adalar
Birinci Daire-i Belediye, istanbul, 1328 Uğur Derman, "Osmanlı Devri Şehir ve Orhan Erdenen, İstanbul Adaları, İstanbul,
BOA Menzil Yollarında İstirahat ve İbadet 1962
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yerleri Namazgahlar", Atatürk Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri
Konferanstan, V, Ankara, 1975 Orhan Erdenen. Boğaziçi Sahilhaneleri, I.
Boğaziçi
Boğaziçi-Şirket-i Hayriye (Tarihçe- D e r n s c h w a m , İstanbul İstanbul, 1993
Salname), İstanbul, 1330/1914 (Türkçe- Hans Dernschwam, İstanbul ve Erdoğan, Bahçeler
Fransızca) Anadolu'ya Seyahat Günlüğü, (Çeviren: Muzaffer Erdoğan. "Osmanlı Devrinde
Yaşar Önen), Ankara, 1988 istanbul Bahçeleri". Vakıflar Dergisi, IV,
Boyar, Türk Ressamları
S. Pertev Boyar, Osmanlı İmparatorluğu ve DİA 1958
Türkiye Cumhuriyeti Devirlerinde Türk Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Ergin, Evkaf
Ressamları, Ankara, 1948 İstanbul, 1988 Osman Nuri Ergin, Türk Tarihinde Evkaf,
BV1D Dictionary of Byzantium Belediye ve Patrikhaneler, İstanbul, 1937
Belgelerle Türk. Tarihi Dergisi. İstanbul. Alexander P. Kazhdan, Alice-Mary Talbot, Ergin, İmaret Sistemi
1967-1975, I-XTV (84 sayı) Anthony Cutler, Timothy E. Gregory, Osman Nuri Ergin, Türk Şehirlerinde
Nancy P. Sevcenko, The Oxford Dictionary İmaret Sistemi, İstanbul, 1939
BÜD
of Byzantium, I-III, New York-Oxford.
Boğaziçi Üniversitesi Dergisi-Hümaniter Ergin, İmar-İskân
1991
Bilimler, İstanbul, 1973 — * Osman Nuri Ergin, İstanbul'da Beş Asırlık
Büngül, Eski Eserler Dirimtekin, Haliç Surları İmar ve İskân Hareketleri, İstanbul, 1938
Nurettin Rüştü Büngül. Eski Eserler Feridun Dirimtekin. Fetihden Önce Haliç
Sudan. İstanbul, 1956 Ergin, Maarif Tarihi
Ansiklopedisi, İstanbul, 1939; I-II; İstanbul, ty
Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi,
Cemaleddin, Âyine Dirimtekin, Marmara Surları I-V, İstanbul, 1939-1945
Karsîzade Mehmed Cemaleddin, Âyine-i Feridun Dirimtekin, Fetihden Önce
Marmara Sudan, İstanbul, 1953 (Ergin), Mecelle
Zürefâ-Osmanlı Tarih ve Müverrihleri.
Osman Nuri (Ergin), Mecelle-i Umûr-ı
İstanbul, 1314 DTCFD Belediye, I-V, istanbul. 1330-1338
Cevdet, Tezâkir Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğ'rafya
Fakültesi Dergisi, Ankara, 1942 —» Ergin, Rehber
Cevdet Paşa, Tezâkir, I-IV, Ankara, 1953-
Osman Nuri Ergin, İstanbul Şehri Rehberi,
1967 Duman, Katalog İstanbul, 1934
Cezar, Beyoğlu Hasan Duman, İstanbul Kütüphaneleri
Mustafa Cezar, XIX. Yüzyıl Beyoğlusu, Arap Harfli Süreli Yayınlar Toplu Ergin, Şehircilik
İstanbul, 1991 Katalogu. İstanbul, 1986 Osman Nuri Ergin, Türkiye'de Şehirciliğin
Tarihi İnkişafı, İstanbul, 1936
Cezar, Yangınlar Ebersolt, Monuments
Mustafa Cezar, "Osmanlı Devrinde İstanbul J. Ebersolt, Monuments d'architecture (Ergin), Şehreminler
Yapılarında Tahribat Yaşam Yangınlar ve byzantine. Paris, 1934 Osman Nuri (Ergin), İstanbul Şehreminlert,
Tabiî Afetler", Türk Sanatı Tarihi İstanbul, 1927
Ebersolt-Thiers, Eglises
Araştırma ve İncelemeleri, I, İstanbul, 1963 Ergin, Vakfiye
J. Ebersolt-A. Thiers, Les églises byzantines
CSR de Constantinople. I-II. Paris, 1913 Osman (Nuri) Ergin, Fatih İmareti
Cemaleddin Server Revııakoğlu Arşivi, Vakfiyesi, İstanbul, 1945
Egli, Sinan
Divan Edebiyatı Müzesi Kitaplığı Ergun, Antoloji
Ernst Egli, Sinan- der Baumeister
Çankaya, Mülkiye Tarihi Osmanischer Glanzzeit, Erlenbach- Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi
Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Stuttgart. 1954 Antolojisi-Dini Eserler, I-II, İstanbul, 1942-
Mülkiyeliler, I-YTII, Ankara, 1968-1971 1943
Eldem, Boğaziçi Anıları
Çeçen, Halkalı (Ergun), Bektaşi
Sedad Hakkı Eldem. Boğaziçi Anıları,
Kâzım Çeçen, Halkalı Sulan, İstanbul, 1991 Sadeddin Nüzhet (Ergun), Bektaşi Şairleri,
Istanbul, 1979
İstanbul, 1930
Çeçen, Kırkçeşme Eldem, Istanbul Anıları
Kâzım Çeçen, Mimar Sinan ve Kırkçeşme Sedad Hakkı Eldem. İstanbul Anılan, Ergun, Türk Şairleri
Tesisleri, İstanbul, 1988 Istanbul, 1979 Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, I-IV
(A-Faizi), İstanbul, 1936-1946
Çeçen, Su Tesisleri Eldem, Köşkler ve Kasırlar
Kâzım Çeçen, İstanbul'da Osmanlı Sedad Hakkı Eldem. Köşkler ve Kasırlar, Esad, Harbiye
Devrindeki Su Tesisleri, İstanbul, 1984 I-II, İstanbul, 1968-1974 Mehmed Esad, Mir'at-ı Mekteb-i Harbiye,
İstanbul, 1310
Çeçen, Taksim-Hamidiye Eldem, Plan Tipleri
Kâzım Çeçen, Taksim ve Hamidiye Suları, Esad, Mühendishane
Sedad Hakkı Eldem, Türk Evi Plan Tipleri,
istanbul, Î992 Mehmed Esad, Mir'at-ı Mühendishane-i
İstanbul, 1968
Berri-i Hümâyun, İstanbul, 1312; İstanbul,
Çeçen, Üsküdar Eldem, Sa'dâbâd 1986 (Hazırlayan: Sadık Erdem)
Kâzım Çeçen, Üsküdar Sulan. İstanbul, Sedad Hakkı Eldem. Sa'dâbâd, istanbul, ty
1991 (1977) Evliya, Seyahatname, 1
Çelebi, Divan Şiirinde İstanbul Evliya Celebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi,
Eldem, Türk Bahçeleri I, İstanbul, 1314; I-II, "istanbul, 1969
Asaf Halet Çelebi, Divan Şiirinde İstanbul. Sedad Hakkı Eldem, Türk Bahçeleri, İstan (Yayımlayan: Zuhuri Danışman); I-II, İstan
istanbul, 1953 bul, 1976 bul, ty (Yayımlayan: Mümin Çevik)
Çetin, Tekkeler Eldem, Türk Evi
Atilla Çetin, "İstanbul'daki Tekke, Zaviye Eyice, Bizans Mimarisi
Sedad Hakkı Eldem, Türk Evi-Osmanlı Semavi Eyice, Son Devir Bizans Mimarisi,
ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Dönemi, I-III, İstanbul, 1984-1987
Tarihli Önemli Bir Vesika". Vakıflar İstanbul, 1980
Dergisi, XIII, 1981 Eldem-Akozan, Topkapı Sarayı Eyice, Boğaziçi
Çizgen, Photography Sedad Hakkı Eidem-Feridun Akozan, Semavi Eyice, Bizans Devrinde Boğaziçi,
Engin Çizgen, Photography in the Ottoman Topkapı Sarayı, İstanbul, 1982 İstanbul, 1976
Empire 1839-1919, İstanbul, 1987 El Eyice, Haliç
Danişmend, Kronoloji The Encyclopaedia of Islam, I-V, Leiden, Semavi Eyice, "Tarihte Haliç", İTÜ İnşaat
İsmail Hâmi Danişmend, İzahlı Osmanlı 1913-1936 Fakültesi Haliç Sempozyumu, İstanbul,
Tarihi Kronolojisi, I-V, İstanbul, 1971-1972 EP 1975
Demircanlı, Evliya Çelebi The Encyclopaedia of Islam, (new edition), Eyice, İstanbul
Yüksel Yoldaş Demircanlı, İstanbul Leiden, 1954 —• Semavi Eyice, İstanbul, Petit guide a tra
Mimarisi İçin Kaynak Olarak Evliya Çelebi vers les monuments byzantins et turcs,
Eminönü Camileri
Seyahatnamesi, İstanbul, 1989 İstanbul, 1955
Mehmet Doğru, Yüksel Kanar, Süleyman
Demiriz, Türbeler Mollaibrahimoğlu, Mehmet Ali Arslan, Ezgi, Türk Musikisi
Yıldız Demiriz, Eyüp'de Türbeler, Ankara, Kemal Kızgın, Eminönü Camileri, İstan Subhi Ezgi, Nazari-Ameli Türk Musikisi,
1989 bul, 1987 I-V, İstanbul, 1933-1953
XII
Fatih Anıtları HBH Kayaboğazı, İstanbul Coğrafyası
Fotoğraflarla Fatih Anıtları, İstanbul, 1991 Halk Bilgisi Haberleri, istanbul, 1929-1947, Şeref Kayaboğazı, İstanbul ve Dolayı
Fatih Camileri (125 sayı) Coğrafyası, I-III, İstanbul, 1942-1947
A. Hâki Demir, Ramazan Çokdaş, Ahmet Hocaoğlu, Sahabe Koçu, Giyim Kuşam
Özgen, Hakkı Alcep, Hüseyin Kutlu, Mehmed Hocaoğlu, İstanbul'daki Sahabe Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve
Mustafa Yazıcı, Muharrem Ateş, Duran Kabirleri-Kuşatmaları-Bazı Ziyaret Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967
Kömürcü, Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Mahalleri. İstanbul, 1987
Eserler, istanbul, 1991 Koçu, Topkapu Sarayı
Hocazade, Ziyaret Resad Ekrem Koçu. Topkapu Sarayı, İstan
Gabriel, Constantinople Hocazade Ahmed Hilmi, Ziyaret-i Evliya, bul, ty ( i 9 6 0 )
Albert Gabriel, "Les Mosquées de İstanbul, 1325 Koçu, Tulumbacılar
Constantinople", Syria, VII (1926) Reşad Ekrem Koçu, İstanbul
İA
GDAAD İslam Ansiklopedisi. I-XIII. İstanbul, 1940- Tulumbacıları, İstanbul, 1981
Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1988 (Konyalı), Abideler
İstanbul, 1972 -» (İbrahim Hakkı Konyalı), İstanbul
thsaiyat I
Glück, Bäder 1328 Senesi İstanbul Beldesi thsaiyat Abideleri, İstanbul, ty (1940)
H. Glück, Probleme des Wölbungsbauses: Mecmuası, İstanbul. 1329 Konyalı, İstanbul Sarayları
Die Bäder Konstantinopels und ihre ibrahim Hakkı Konyalı, İstanbul
Stellung in der Baugeschichte, Wien. 1921 İhsaiyat n
1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsaiyat Âbidelerinden İstanbul Sarayları, istanbul.
Goodwin, Ottoman Architecture Mecmuası, İstanbul, 1330 1942
G. Goodwin, A History of Ottoman Konyalı, Mimar Sinan
Architecture, London, 1971 İhsaiyat IH
1330 Senesi İstanbul Beldesi İhsaiyat İbrahim Hakkı Konyalı, Mimar Koca
Gökmen, Sinemalar Mecmuası, İstanbul, 1331 Sinan'ın Eserleri, İstanbul, 1950
Mustafa Gökmen, Eski Istanbul Konyalı, Üsküdar Tarihi
Sinemaları, Istanbul, 1991 İhsaiyat IV
1335 Senesi İstanbul Beldesi İhsaiyat İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi,
Gölpınarlı, Melâmilik Mecmuası. İstanbul, 1337 I-II, İstanbul, 1976-1977
Abdülbaki Gölpınarlı. Melâmilik ve Kömürciyan, İstanbul Tarihi
Melâmiler, istanbul. 1992 İKSA
Eremya Çelebi Kömürciyan, İstanbul
İstanbul Kültür ve Sanal Ansiklopedisi. Tarihi-XVIl. Asırda İstanbul, 1952; İstan
Gölpınarlı, Mevlevilik
Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ 'dan Sonra I-rV (A-Ozansoy), İstanbul. 1982-1985 bul, 1988
Mevlevilik, istanbul, 1953; istanbul. 1983 İlmiye Kumbaracılar, Sebiller
Gövsa, Türk Meşhurları İlmiye Salnamesi, İstanbul, 1334 İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri.
İbrahim Alâettin Gövsa, Türk Meşhurları, İnal, Hoş Sada İstanbul, 1938
istanbul, ty (1946) tbnülemin Mahmud Kemal inal. Hoş Sadâ-
Kuban, Barok
Son Asır Türk Musikişinasları, İstanbul.
Grabar, Sculptures Doğan Kuban. Türk Barok Mimarisi
1958
A. Grabar, Sculptures Byzantines de Hakkında Bir Deneme, İstanbul, 1954
Constantinople, Ffî-X? siècles, Paris, 1963 İnal, Son Hattatlar Kuran, Mimar Sinan
tbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Aptullah Kuran, Mimar Sinan, istanbul,
Grosvenor, Constantinople
Hattatlar, istanbul, 1955 1986
E. A. Grosvenor, Constantinople, I-II,
İnal, Son Sadrazamlar Kut, Dergehnâme
Boston, 1895
tbnülemin Mahmud Kemal İnal, Osmanlı Günay Kut-Turgut Kut, "İstanbul
Guilland, Etudes Devletinde Son Sadrazamlar, I-IV, İstan Tekkelerine Ait Bir Kaynak: Dergehnâme",
R. Guilland, Etudes sur la topographie de bul, 1982 Varia Turcica, IX, Türkische Miszellen-
Constantinople byzantine, I-II, Robert Anhegger Armağanı, İstanbul, 1987
Amsterdam, 1969 İnal, Türk Şairleri
tbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Kut, Sıbyan Mektepleri
Gurlitt, Konstantinopels
Türk Şairleri, I-XII, İstanbul. 1969-1971 A. Turgut Kut, "İstanbul Sıbyan
C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels. Mektepleriyle İlgili Bir Vesika", foıtrnal of
I-II, Berlin, 1907 İnciciyan, İstanbul
P. G. İnciciyan, 18. Asırda İstanbul, Turkish Studies, 2 (1978)
Güleryüz, Sinagoglar (Çeviren: H. D. Andreasyan), istanbul. 1976 Kütükoğlu, Darü'l-Hilafe
Nairn Güleryüz, İstanbul Sinagogları.
İsmet, Tekmiletü'ş-Şakaik M. Kütükoğlu. "Dârü'l-Hilâfeti'l-Aliyye
İstanbul. 1992
Fındıklık İsmet. Tekmiletü 's-Şakaik fi Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul
Güran, İstanbul Hanları Medreseleri". İslâm Tetkikleri Enstitüsü
hakk-ı Ehli'l-Hakaik, istanbul. 1989
Ceyhan Güran, Türk Hanlarının Gelişimi Delgisi, Vn/1-2, 1978
(Yayımlayan: Abdülkadir Özcan) (Şakaik-i
ve İstanbul Hanları Mimarisi, Ankara, 1978
Nu'maniye ve Zeylleri içinde c. V) Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri
Gürel, İstanbul Evliyaları M. Kütükoğlu. "1869'da Faal İstanbul
Şevket Gürel, İstanbul Evliyaları ve Fetih İSTA
Reşat Ekrem Kocu. İstanbul Ansiklopedisi. Medreseleri", Tarih Enstitüsü Dergisi, 7-8,
Şehitleri, İstanbul, 1988
I-XI (A-Gökçınar), istanbul, 1958-1974 1977
Hadikatü'l-Vüzerâ
İst. Mitt. Lâmîî, Nefehât
Osmanzade Taib Ahmed, Hadikatü 7-
İstanbulerMitteilııngeıı. İstanbul, 1933 ~> Abdurrahman Cami, Nefehatü 'l-üns min
Vüzerâ, İstanbul, 1271
hadarati'l-kuds, (Çeviren: Lâmîî Çelebi),
Hafid, Sefine İşli, Sahabe istanbul. 1289
Mehmed Hafid, Sefinetü'l-Vüzera Necdet İşli. İstanbul'da Sahabe Kabir ve
(Yayımlayan: İsmet Parmaksızoğlu), İstan Makamları, Ankara, ty (1988) Lâtifi, Evsâf
bul, 1952 Lâtifi, Evsâfı İstanbul, (Hazırlayan:
İzzet, Harita Nermin Suner), istanbul, 1977
Halil Ethem, Camilerimiz Mehmed İzzet, Harita-i Kapudanân-ı Mahallât Esâmisi
Halil Ethem (Eldem). Camilerimiz, İstan Derya, İstanbul, 1285 Şehremaneti Hududu Dahilinde Bulunan
bul, 1932 Mahallât Esâmisi, İstanbul, 1329
J a n i n , Constantinople byzantine
Hammer, Constantinopolis-Bosporus Raymond Janin, Constantinople byzan Mamboury, Rehber
J. V. Hammer. Constantinopolis und der tine, développement urbain et repertaire Ernest Mamboury. İstanbul-Rehber-i
Bosporus, I-II, Pest-Hartleben, 1822 topographie, Paris. 1964 Seyyahin. İstanbul, 1925
Haririzade, Tibyâtı J a n i n , Eglises et monastères Mantran, Gündelik Hayat
Haririzade Kemaleddin, Tibyânu vesâ'ili'l- Raymond Janin, La géographie ecclésias Robert Mantran, XVL-XVLI. Yüzyılda İstan
haka'ikfi beyanı selâsili't-tarâ'ik, I-III, tique de l'empire byzantin, L-Le Siège de bul'da Gündelik Hayat, (Çeviren: M. A.
Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih bölümü, Constantinople, LU, Les églises, les Kılıçbay), İstanbul, 1991
no. 430-432 monastères, Paris, 1969
Mantran, İstanbul
Haskan, Eyüp Tarihi Karal, Osmanlı Tarihi Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci
Mehmet Nermi Haskan, Eyüp Tarihi, I-II, Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi (1789- Yarısında İstanbul. (Çeviren: M. A.
İstanbul, 1993 1908). V-VIII, Ankara, 1988 Kılıçbay, Enver Özcan), I-II, Ankara, 1990
X3II
Mathews, Early Churches Ostrogorsky, Bizans Sevengil, Tanzimat
T. F. Mathews, The Early Churches of Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Refik Ahmet Sevengil, Tanzimat Tiyatrosu,
Constantinople, Architecture and Liturgy, (Çeviren: Fikret Işıltan), Ankara, 1981 İstanbul, 1961
Pennsylvania-London, 1971 Önkal, Hanedan Türbeleri (Sevengil), Türk Tiyatrosu
Mecdî, Hadaikü'ş-Şakaik Hakkı Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Refik Ahmet (Sevengil), Türk Tiyatrosu
Mehmed Mecdî, Hadaikü'ş-Şakaik, İstan Ankara, 1992 Tarihi, I-II, İstanbul, 1934
bul, 1269 (Taşköprülüzade Ahmed Ötüken, Kiliseler Schneider, Byzanz,
Isameddin'in Şakaiku 'n- Numaniye fi Yıldız Ötüken, "İstanbul Kiliselerinin A. M. Schneider, Byzanz. Vorarbeiten zur
Ulemai'd- Devleti'l-Osmaniye adlı kitabının Fetihten Sonra Yeni Görevleri, Banileri ve Topographie und Archäologie der Stadt,
tercümesi) Adlan", Hacettepe Üniversitesi Beşeri Berlin, 1936
Meiling, Voyage Bilimler Dergisi, X/2 (Haziran 1979) Schneider, Mauren
I. Meiling, Voyage pittoresque Öz, İstanbul Camileri A. M. Schneider, "Mauren und Tore am
Constantinople et des rives du bosphore, Tahsin Öz, İstanbul Camileri, I-II, Ankara, Goldenen Horn zu Konstantinopel", NGG,
Paris, 1819; (tıpkıbasımı, Istanbul, 1969) 1987 1950, 65-107
Meriç, Mimar Sinan Özavcı, Yangınlar
Rıfkı Melûl Meriç, Mimar Sinan'ın Hayatı, Schneider - Meyer, Landmauer
Tarık Özavcı, İstanbul Yangınları, İstan A. M. Schneider - B. Meyer - Plath, Die
Eserleri, Ankara, 1965 bul. 1965 Landmauer von Konstantinopel, II, Berlin,
Millingen, Byzantine Churches, Özbay, Asker Hekimliği 1943
A. van Millingen, Byzantine Churches in Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi
Constantinople, their History and Sicitt-i Osmanî
ve Asker Hastaneleri, I-III, İstanbul. 1976-
Architecture, London, 1912 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, I-IV,
1981
Istanbul, 1308-ty (1315)
Millingen, Walls Özdamar, Namazgahlar Silahdar, Nusretname
A. van Millingen, Byzantine Mustafa Özdamar, "Namazgahlar". Vakıflar Silahdar Fındıklık Mehmed Ağa,
Constantinople. The Walls of the City and Dergisi, XX, 1988 Nusretname, (Hazırlayan: İsmet
Adjoining Historical Sites, London, 1899
Öztuna, BTMA Parmaksızoğlu), I-III, İstanbul, 1966-1969
Mordtmann, Esquisse Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Musikisi Silahdar Tarihi
A. D. Mordtmann, Esquisse topographique Ansiklopedisi. I-II, Ankara, 1990 Silahdar Fındıklık Mehmed Ağa, Silahdar
de Constantinople, Lille, 1892 Tarihi, (Yayımlayan: Ahmed Refik
Pakahn, Maliye [Altınay]), I-II, İstanbul, 1928
Musahibzade, Istanbul Yaşayışı Mehmed Zeki Pakalın, Maliye Teşkilatı
Musahibzade Celal, Eski Istanbul Yaşayışı, Tarihi, I-IV, Ankara, 1978 Sözen, Cumhuriyet Mimarlığı
Istanbul, 1947; Istanbul, 1992 Metin Sözen, Cumhuriyet Dönemi Türk
Pakahn, Tarih Deyimleri Mimarlığı, Ankara, 1984
Müller-Wiener, Bildlexikon
Mehmet Zeki Pakahn, Osmanlı Tarih Sözen, Mimar Sinan
W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur
Topographie Istanbuls, Tübingen, 1977 Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I-III, İstan
Metin Sözen, Türk Mimarisinin Gelişimi ve
bul, 1983
Münib, Mecmua-i Tekâyâ Mimar Sinan, İstanbul, 1975
Pardoe, Bosphorus
Bandırmalızade Ahmed Münib. Mecmua-i Miss Pardoe, The Beauties of the STAD
Tekâyâ, Istanbul, 1308 Bosphorus, London, 1850 Sanat Tarihi Araştırmalan Dergisi, İstan
Mür'i't-Tevarih bul, 1987 ->
Pulgher, Eglises Byzantines
Şemdanizade Fındıklık Süleyman Efendi, D. Pulgher, Les anciennes eglises Strzygowski - F o r c h h e i m e r ,
Mür'i't-Tevarih, (Yayımlayan: Münir byzantines de Constantinople. Vienne, Byzantinischen Wasserbehälter
Aktepe), I-III, istanbul, 1976-1981 1878 (tıpkıbasımı, İstanbul, 1974) J. Strzygowski - Ph. Forchheimer, Die
Müstakimzade, Tuhfe byzantinischen Wasserbehälter von
Rado, Hattatlar
Müstakimzade Süleyman Saadeddin, Konstantinopel, Wien, 1893
Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, 1984 STY
Tuhfe-i Hattatın, istanbul. 1928
Raif, Mir'at Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Nevsâl-i Osmanî Mehmed Raif, Mir'at-ı İstanbul, I. istanbul.
Ekrem Reşad-Osman Ferid (Sağlam), Sanat Tarihi Yıllığı, İstanbul, 1964 ->
1314
Musavver Nevsâl-i Osmanî, I-IV sene, Şehir Rehberi-1989
İstanbul, 1325-1328 Sakıb, Nefise İstanbul Şehir Rehberi. Cadde ve Sokak
Mustafa Sakıb, Sefine-i Nefise-i Mevleviyân, İsimleri Turistik ve Pratik Bilgiler
Nevsâl-i Servet-i Fiinûn I-III, Kahire, 1283 (Hazırlayan: istanbul Büyükşehir
Ahmed İhsan (Tokgöz), Musavver Nevsâl-i Belediyesi ve Güzel İstanbul Hizmet
Servet-i Fünûn, I-V sene, İstanbul, 1310- Salname-Devlet
Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, (68 Vakfı), İstanbul, 1989
1314
defa), İstanbul, 1263-1334 Şehsuvaroğlu, Boğaziçi
Nirven, İstanbul Suları Salname-Maarif Haluk Şehsuvaroğlu, Boğaziçi'ne Dair,
Saadi Nazım Nirven, İstanbul Suları, İstan İstanbul, 1986
Salname-i Nezaret-i Maarifi Umumiye, I-
bul, 1946
VI sene (V. yoktur), istanbul, 1316-1321 Şehsuvaroğlu, İstanbul
Nutku, Darülbedayi Haluk Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca
Salname-i Servet-i Fünûn
Özdemir Nutku, Darülbedayi'nin Elli Yılı, İstanbul, İstanbul, ty (1953)
ismail Subhi (Soysallıoğlu)-Mehmed Fuad.
Ankara, 1969 Musavver Salname-i Servet-i Fünûn, I-IV
Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ
Nutku, Meddahlık sene. İstanbul, 1326-1329
Şeyhî Mehmed, Vekayiu'l-Fuzalâ, I-III,
Özdemir Nutku, Meddahlık ve Meddah Sami, Kamus İstanbul, 1989 (Yayımlayan: Abdülkadir
Hikayeleri, Ankara, ty (1976) Şemseddin Sami, Kamusü'l-A'lâm, I-VI, Özcan) (Sakaik-ı Nu'maniye ve Zeylleri
OA İstanbul, 1306-1316 içinde c. ÎII-IV)
Osmanlı Araştırmalan / The journal of Sevengil, Dram TA
Ottoman Studies, İstanbul, 1980 -» Refik Ahmet Sevengil, Eski Türklerde Türk Ansiklopedisi, I-XXXÏÏI, Ankara, 1943-
d'Ohsonn, Tableau Dram Sanatı, istanbul, 1959 1986
Mouredgea d'Ohsonn, Tableau general Sevengil, Eğlence TAD
de L'Empire Ottoman. I-V1I. Paris. Refik Ahmet Sevengil, İstanbul Nasıl Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
1791-1824 Eğleniyordu, istanbul, 1985; İstanbul, 1990 Fakültesi Tarih Araştırmalan Dergisi,
Okan, İstanbul Evliyaları Sevengil, Meşrutiyet Ankara, 1963 — •
Aysel Okan, İstanbul Evliyaları, İstanbul, Refik Ahmet Sevengil. Meşrutiyet Tahsin, Tıbbiye
ty (1964) Tiyatrosu, İstanbul, 1968 Rıza Tahsin, Mir'at-ı Mekteb-i Tıbbiye, I-II,
O s m a n Bey, Mecmua-i Cevâmi Sevengil, Opera İst, 1328-1330; Tıp Fakültesi Tarihçesi,
Hacı İsmail Beyzade Osman Bey, Refik Ahmet Sevengil, Opera Sanatı ile İlk İstanbul, 1991 (Eklerle Yayımlayan: Aykut
Mecmua-i Cevâmi, I-II, İstanbul, 1308 Kazancıgil)
Temaslarımız, İstanbul, 1969
Osmanlı Müellifleri Sevengil, Saray Tanışık, İstanbul Çeşmeleri
Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Refik Ahmet Sevengil. Saray Tiyatrosu, ibrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri,
Müellifleri, I-III, İstanbul, 1333-1342 istanbul. 1962 I-II, İstanbul, 1943-1945
XIV
Tanyu, Adak Yerleri ÎT Ünver, Muvakkithaneler
Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Tarih ve Toplum, İstanbul, 1984 —• Süheyl Ünver, "Osmanlı Türkleri İlim
Adak ve Adak Yerleri, Ankara, 1967 Tarihinde Muvakkithaneler", Atatürk
TTEM
Tarih-i Cevdet Konferanstan, V, Ankara, 1975
Türk Tarih Encümeni Mecmuası, İstanbul,
Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, I-XII, 1923-1932, (78-101 sayı) Ünver, Mutlu Askerler
İstanbul, 1309 TTOK Belleteni Süheyl Ünver, İstanbul'un Mutlu Askerleri
Tarih-i Lutfî Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ve Şehit Olanlar, Ankara 1976
Ahmed Lutfî, Tarih-i Lutfî, I-VTI, istanbul. Belleteni, İstanbul, 1930 -> Ünver, Sahabe Kabirleri
1290-1306; VTII, istanbul, 1328 Tuğlacı, Balyan Ailesi Süheyl Ünver, İstanbul'da Sahabe
(Yayımlayan: Abdurrahman Şeref); LX, Pars Tuğlacı, Osmanlı Mimarlığında Kabirleri, İstanbul, 1953
istanbul, 1984; X-XV, Ankara, 1988-1993 Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi, Vada, Boğaziçi
(Yayımlayan: Münir Aktepe) istanbul, 1981 A. Cabir Vada, Boğaziçi Konuşuyor ve
Tarih-i Naima Tuğlacı, Ermeni Kiliseleri Kanlıca Tarihçesi, istanbul, ty
Tarih-iNaima (Ravzatü'l-Hüseyn fi
Pars Tuğlacı, İstanbul Ermeni Kiliseleri, VD
hülasatiAhbari'l-Hafikeyn), I-VI, İstanbul
1280; I-VI, İstanbul, 1281-83; (Yayımlayan: İstanbul, 1991 Vakıflar Dergisi, Ankara, 1938 —>
Zuhuri Danışman), I-VI, İstanbul, 1968- Tuğlacı, İstanbul Adaları Vassaf, Sefine
1969 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca İstanbul Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya-yı Ebrâı;
Adaları, I-II,' İstanbul, 1989-1992 I-V, Sülevmaniye Kütüphanesi, Yazma
Tarihi Peçevî
Tunaya, Siyasal Partiler Bağışlar, no. 2305-2309
İbrahim Peçevî. Tarih-i Peçevî, I-II, İstan
bul. 1283 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Vicdanî, Tomar-Halvetiye
Partiler, I-HI, İstanbul, 1984-1989 M. Sadık Vicdanî, Tomar-ı Tumk-ı
Tarih-i Raşid
Uluçay, Padişahların Kadınları Aliyye 'den FLalvetiye Silsilenamesi, İstan-
Mehmed Rasid, Tarih-i Rasid, I-V, İstan
M. Çağatay Uluçay, Padişahların bul, 1338
bul, 1282
Kadınları ve Kızları, Ankara, 1980 Vicdanî, Tomar-Kadiriye
Tarih-i Selânikî
Mustafa Selânikî. Tarih-i Selânikî, İstan Unat, Osmanlı Sefirleri M. Sadık Vicdanî, Tomar-ı Tunık-ı
bul, 1281 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Aliyye den Kadiriye Silsilenamesi, İstan-
Sefaretnameleri, Ankara, 1968 bul, 1338
Tarih-i Solakzade
Solakzade Mehmed Hemdemî, Tarih-i Uşşakizade, Zeyl-i Şakaik Vicdanî, Tomar-Melâmilik
Solakzade, İstanbul, 1297 Uşşakizade Seyyid İbrahim Hasib, Zeyl-i M. Sadık Vicdanî, Tomar-ı Tunık-ı Aliyye:
Şakaik (Yayımlavan: H. J. Kissling), Melâmilik, istanbul. 1338
Tarih-i Şânizade
Wiesbaden,' 1965' Yavuz, Mimar Kemalettin
Şânizâde Ataullah Efendi, Tarih-i
Uzunçarşılı, İlmiye Yıldırım Yavuz, Mimar Kemalettin ve
Şânizade, I-IV, istanbul, 1291
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi, Ankara,
Tarih-i Vâsıf 1981
Vâsıf Ahmed Efendi, Tarih-i Vâsıf I-II Devletinin İlmiye Teşkilatı. Ankara, 1988
Yerasimos, Voyageurs
istanbul, 1219 Uzunçarşılı, Kapıkulu Stéphane Yerasimos, Les voyageurs dans
TCTA İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti l'empire ottoman (XLV^-XVF siècles),
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Teşkilâtından Kapıkulu Ocaktan. I-II, Ankara, 1991
Ansiklopedisi, I-VI, istanbul, 1985-1986 Ankara, 1988 Yüksel, Bâyezid-Yavuz
TD Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye İ. Aydın Yüksel, Osmanlı Mimarisinde IL.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ismail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Bâyezid-Yavuz Selim Devri. V, İstanbul,
Tarih Dergisi, İstanbul, 1949 —• Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, 1983
TDEA Ankara, 1989 Yüngül, Taksim Suyu
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, I-VII Naci Yüngül, Taksim Suyu Tesisleri, İstan
(A-Sez), İstanbul, 1977-1990 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, bul. 1957
TDED I-IV, Ankara, 1988 ' Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Uzunçarşılı, Saray Zâkir Şûkrî Efendi, Die İstanbuler
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, İstanbul, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Derwisch-Konvente und ibre Scheiche
1946 -» Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara, 1988 (Mecmua-i Tekâyâ), (Yayımlayan: M.
TDÜA (Ülgen), İstanbul Serhan Tayşi-Klaus Kreiser), Freiburg, 1980
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, I-X, Ali Saim (Ülgen). İstanbul ve Eski Eserleri. Ziya, İstanbul ve Boğaziçi
İstanbul, 1983-1985 İstanbul. 1933 Mehmed Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, I-II,
TED Unsal, Eski Eser Kaybı İstanbul, 1336 ( 1 9 2 0 M 9 2 8
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Behçet Unsal, "İstanbul'un İmarı ve Eski Ziyaoğlu, Belediye Reisleri
Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul, 1970 —» Eser Kaybı", Türk Sanatı Tarihi Araştırma Rakım Ziyaoğlu, İstanbul Kadılan,
TFA ve İncelemeleri, II, İstanbul, 1969 Şehreminleri, Belediye Reisleri ve Partiler
Türk Folklor Araştırmaları, İstanbul, 1949- Unsal, Kütüphaneler Tarihi, İstanbul, 1971
1980, I-XLX (366 sayı) Behçet Unsal, "Türk-Vakfı istanbul
Kütüphanelerinin Mimari Yöntemi",
TM
Vakıflar Dergisi, XVIII, 1984
Türkiyat Mecmuası, istanbul. 1925 —• Unsal, Türbeler
TOEM Behçet Unsal, "İstanbul Türbeleri
Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, Üzerinde Stil Araştırması", Vakıflar
istanbul, 1910-1923, (1-77 sayı) Dergisi, XVI, 1982
G Ö R S E L M A L Z E M E K A Y N A K K I S A L T M A L A R I
AAE Alman Arkeoloji FAAE Fransız Anadolu İSTAV istanbul Sanat Tanıtım TTOK Türkiye Turing ve
Enstitüsü Araştınnaları ve Araştırma Vakfı Otomobil Kurumu
CPL Celsus Picture Library Enstitüsü TETTV Türkiye Ekonomik ve YEM Yapı Endüstri
ÇEKÜL Çevre ve Kültür IRCICA islam Tarih, Sanat ve Toplumsal Tarih Vakfı Merkezi
Değerlerini Tanıtma Kültür Araştırma TİEM Türk-lslam Eserleri
ve Koruma Vakfı Merkezi Müzesi
DHKD Doğal Hayatı Koruma İAM istanbul Arkeoloji TSM Topkapı Sarayı
Derneği Müzeleri Müzesi
XV
İ S T A N B U L A N S İ K L O P E D İ S İ Y A Z A R L A R I
Panayot Abacı, Aygül Ağır, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Tanju Akad, Nuri Akbayar, Dr. M. Rıfat Akbulut, Fehmi Akgün,
Doç. Dr. Günkut Akın, Doç. Dr. Nur Akın, Dr. Bülent Aksoy, Irkin Aktüze, Gökhan Akçura, Dr. Semiha Akpınar, Hulki Aktunç,
Fatma Akyürek, Mehmet Ö. Alkan, Prof. Dr. Ali Alparslan, İ. Birol Alpay, Dr. Üstün Alsaç, Haşmet Altınölçek, Yener Altuntaş,
Prof. Dr. Metin And, Dr. Robert Anhegger, Prof. Dr. Ahmet Aran, Hakan Arlı, Prof. Dr. Güven Arsebük, Doç. Dr. Tülay Artan,
Cem Atabeyoğlu, Dr. Meral Avcı, Dr. Sedat Avcı, Ruhi Ayangil, Pelin Aykut, Vedat Başaran, Başar Başarır, Cengiz Bektaş,
Prof. Dr. Afife Batur, Selçuk Batur, Oya Baydar, Nedret Bayraktar, Prof. Dr. Turhan Baytop, Doç. Dr. Murat Belge,
Doç. Dr. Albrecht Berger, Ercüment Berker, Prof. Dr. Eşer Berköz, Fikret Bertuğ, İncila Bertuğ, Can Binan, Çelen Birkan,
Sula Bozis, Ali Esat Bozyiğit, Cengiz Can. Prof. Dr. Gönül Cantay, Yar. Doç. Dr. Oğuz Ceylan, Meltem Cingöz, Raşit Çavaş,
Prof. Dr. Kâzım Çeçen, Doç. Dr. Atilla Çetin, Engin Çizgen, A. Vefa Çobanoğlu, Prof. Dr. Mehmet Çubuk, Doç. Dr. Jak Deleon,
Prof. Dr. Yıldız Demiriz, Belgin Demirsar, Celil Dinçer, Ayhan Doğan, Atilla Dorsay, Prof. Dr. Emre Dölen, Seza Durudoğan,
Dr. Müfid Ekdal, Oktay Ekinci, Güldeniz Ekmen, Doç. Dr. Edhem Eldem, Orhan Erdenen. Hülya Erdoğan, Kutluay Erdoğan,
Ayten Eriş, Konur Ertop, Yar. Doç. Dr. Özkan Ertuğrul, Doç. Dr. Cengiz Eruzun, Jak Esim, Burçak Evren, Prof. Dr. Ufuk Esin,
Prof. Dr. Semavi Eyice, Ferruh G e n c e r . Dr. Sinan Genim, Dr. M. Turgay Gökçen, Şule Gökdeniz, Çelik Gülersoy,
Naim Güleryüz, Mehmet Güntekin. Yar. Doç. Dr. Murat Güvenç, Ayşe Hür, Ekrem Işın, Prof. Dr. Ekmeleddin Ihsanoğlu,
Prof. Dr. Halil İnalcık, Tuğrul İnançer. Doç. Dr. Gül İrepoğlu, Yaman İrepoğlu, Doç. Dr. Feryal İrez, Mustafa İzberk,
Aynur Kabataş, Nihal Kadıoğlu, Doç. Dr. Cemal Kafadar, Yegân Kahya, Zafer Karaca, Gündağ Kayaoğlu, Arslan Kaynardağ,
Prof. Dr. Haydar Kazgan, Prof. Dr. Ahmet Keskin, Zülal Kılıç. H a r a Koç. Dr. Orhan Koloğlu. Prof. Dr. Emre Kongar,
M. Sabri Koz, Ergun Köknar, Prof. Doğan Kuban, Ayşe Yetişkin Kubilay, Hasan Kuruyazıcı, Mehmet Zeki Kuşoğlu, Turgut Kut,
Onat Kutlar, Banu Kutun, Silva Kuyumcuyan, Prof. Dr. Önder Küçükerman, Nikiforos Metaxas, Ahmet Mülayim,
Prof. Dr. Selçuk Mülayim, Emine Naza, Dr. Nevra Neciboğlu. Dr. Eckhard Neubauer, Tarkan Okçuoğlu, Prof. Dr. İlber Ortaylı,
Prof. Dr. Ayla Ödekan, Dr. Nazan Ölçer, Yusuf Ömürlü, Prof. Dr. Ferhunde Özbay, D o ç . Dr. Mehmet Özdoğan.
Prof. Dr. Metin Özek, Ahmet Özel, Prof. Dr. Nazmiye Ö z g ü ç , B u r c u Özgüven, Mevlüt Özhan, G ö n ü l P a ç a c ı ,
Kevork Pamukciyan, Alpay Pasinli, Yar. Doç. Dr. Sacit Pekak. Erol Pekcan, Ersu Pekin, Faruk Pekin, Brigitte Pitarakis,
Dr. Eugenia Popescu-Judetz, Raffi Portakal, Prof. Dr. Günsel Renda, Mustafa Saka, A. Selçuk Sakaoğlu, Necdet Sakaoğlu,
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Fatih Salgar, Yıldız Salman. Turgut Saner. Giovanni Scognamillo, Vağarşag Seropyan,
Prof. Dr. Yıldız Sey, Lütfü Seymen, Ziya Nur Sezen, Prof. Dr. Haluk Sezgin, Prof. Dr. Frederick Shorter, Orhan Silier,
Selim Somçağ, Prof. Dr. Hande Süher, Hilmi Zafer Şahin, Yüksel Şahin, Süleyman Şenel, Prof. Dr. Celal Şengör,
Ömer Faruk Şerifoğlu, ilhan Şimşek, Ayten Şan Şölen, Doç. Dr. M. Baha Tanman, Prof. Dr. Mete Tapan, Cinuçen Tanrıkorur,
Dr. Gülsün Tanyeli, Dr. Uğur Tanyeli, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Doç. Dr. Şirin Tekeli, Dr. Hülya Tezcan, Aksel Tibet,
Prof. Dr. Taner Timur, Veysel Tolun, Prof. Dr. Zafer Toprak, Doç. Dr. Mete Tuncay, Eser Tutel, Prof. Dr. Erol Tümertekin,
Reşat Uca, Esin Uluğ, Süha Umur, Cemal Ünlü, Ali Suat Ürgüplü, Behzat Üsdiken, Asnü Bilban Yalçın, Prof. Dr. Faik Yaltırık,
Doğan Yavaş, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça, Doç. Dr. Yıldırım Yavuz, Hasan Yelmen, Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu,
Prof. Dr. Stefanos Yerasimos. Nilay Yeşiltepe, Doç. Dr. Nuran Yıldırım. Prof. Dr. Ahmet Y ı l d ı z a , Hulusi Yücebıyık,
Prof. Dr. Atilla Yücel, Dr. İ. Aydın Yüksel, Dr. Thierry Zarcone
XVI
1 ÂB ÂLEMİ
çevresine "Ahmediye" (beyaz sarık, bu istediyse de İstanbul'daki yabancı uy iki muayenehane ile Altıncı Daire-i Bele
gün de imamların kullandığı form) ve ruklu kesim, bu konuda alınacak sağlık diye Nisa Hastahanesi açıldı.
abani sarılması yasalaşmış oldu. Ahme- tedbirlerinden ötürü kişisel hak ve öz Kapitülasyonların kaldırılmasından (8
diyeyi, ilmiye sınıfından müderrisler, gürlüklerinin kısıtlanacağını ileri sürüp Eylül 1914) kısa bir süre sonra da, yurt
müftüler, kadılar benimserken İstan Kapitülasyon hükümlerine sığınarak, çapında 17 Zilhicce 1333/18 Ekim 1915
bul'un yaşlı, dindar, hacca gitmiş Müs herhangi bir kanun ya da nizamname tarihli "Emrâz-ı Zühreviyenin Men'-i Si
lümanları ve çarşı esnafı da abaniyi ter çıkartılmasını engelledi. rayeti Hakkında Nizamname" (Takvim-i
cih ettiler. Kısa zamanda fes abanisi, İs 1860'ta Galata ve Beyoğlu'nda adli ve Vekâyi, no. 2328) ile zührevi hastalıkla
tanbul'dan taşraya da yayıldı. Deneti tıbbi denetimden uzak olarak, çalışan rın yayılmasını önlemek üzere özel bir
min söz konusu olmadığı Anadolu ka 2.000 kadının varlığı tahmin ediliyor. teşkilat kuruldu. Bu teşkilat, İstanbul'da
saba ve köylerinde eşraf, gayrimüslim, 1879'da, Misel (Michele) adlı bir he Polis Müdüriyet-i Umumiyesi'ne bağlan
rençper ve esnaf zümreleri kimliklerini kim ile Dr. Agop Handanyan, Altıncı Da- dı. Teşkilatın çalışma tarzı ve görevleri
feslerine doladıkları yemeni, puşi, sarık ire-i Belediye Başkanı Edouard Blac- ayrı bir talimatname ile belirlendi. Be
tülbendi vb ile dışa vururlarken yörele que'a, genelevlerin denetim altına alın yoğlu'nda dağınık halde bulunan gene
rin zengin ve saygın kişileri de abani ması, bunları denetleyecek tıbbi heyet levler sınıflandırılarak belirli sokaklarda
sarmaktaydılar. İstanbul'da ise abaniyi, ve hastanenin kurulması için bir rapor toplandı. 1920'de birinci sınıf genelevler
çarşı esnafının yaşlıcaları, hayriye tüc ile nizamname taslağı hazırladılar. Bu ra Abanoz Sokağı'na taşındı. Ayrıca civa
carları, mahallelerin ileri gelenleri, hacı porda genel sağlığın temininin hüküme rındaki Küçükyazıcı, Kilit, Lale (bugün
lar, muhtarlar, bu kimlikleri için uygun tin esas görevlerinden biri olduğu belirti Topraklüle), Fıçıcı (bugün Fıçıcı Apti)
buldular. Birçok Yahudi esnafı da taşra liyordu. Edouard Blacque da bunları Ba ve Karnavula (bugün Karakurum) so
dan alışverişe gelenlere "hacıbaba" ha bıâli'ye sundu. Şûra-yı Devlet'in kararı kaklarında da genelevler vardı. Ancak
vasında güven verebilmek için, tıpkı üzerine, 24 Ocak 1295/6 Şubat 1879'dan bu sokaklardaki genelevler 1964 yılın
Müslüman meslektaşları gibi feslerine 1884 yılma kadar beş yıllık deneme sü dan çok önce kapatılmışlardı.
abani dolamaktaydılar. resinden sonra, 14 Şubat 1299/27 Şubat Abanoz Sokağında 1951-1956 yılları
1924-1925 tarihli Türk Ticaret Salna 1884'te "Altıncı Daire-i Belediye Dahilin arasında ev sayısı 45'e, bu evlerde çalı
mesi 'ndeki bilgilere göre bu tarihe kadar de Bulunan Bazı Hususi Hanelerin Hide- şan kadın sayısı da 500'e ulaşmıştı. Bu
İstanbul'da önemli bir yeri olan abanici- mat-ı Sıhhiyesine Dair Talimatname" ya yıllardaki genelevler Hanife Gülten (no.
lik, Dağıstanlı bir esnaf kesiminin elin yımlandı. Biri Galata'da biri Beyoğlu'nda 2), Belgüzar İnci (no. 4), Hamide Kara-
deydi. Çakmakçılar'daki başlıca altı Da
ğıstanlı abanicinin birer dokuma atölyele
ri de vardı. Bu el tezgâhlarında ipekli ve
pamuklu olmak üzere iki tip abani üreti
lirken Avrupa'dan da abani taklidi doku
malar ithal ediliyordu. İthal abaniler daha
ucuzdu ve Anadolu'ya satılmaktaydı.
İstanbul'daki abani dokumacılığı ve
kullanımı 1925'te, fesle birlikte tüm eski
serpuşları yasaklayan Şapka İktisası Ka-
nunu'nun yürürlüğe girmesine kadar
sürdü. Bu tarihten sonra abani başka
alanlar için ve az miktarda üretilmiştir.
NECDET SAKAOĞLU
ABANOZ SOKAĞI
(Bugün Halas Sokağı.) Bir dönem gene-
levleriyle ünlü sokak. Beyoğlu ilçesi
merkez bucağına bağlı Hüseyinağa Ma
hallesinde, Sakızağacı Caddesi ile Balo
Sokağı arasındadır. Bu sokaktaki evler
genellikle cumbalı olup, üç ya da dört
katlıdır. Kimisinin altında ayrıca dükkân
vardır.
1882'de Abanoz Sokağı'nda tespit
edilen 32 evde iki hekim (M. Raphael-
yan ve G. Saib), Pera Telgrafhanesi di
rektörü (J. Antoniadis), Romanya sefa
retinden bir tercüman (G. Konstantini-
di) ve bazı tüccarlar oturmaktaydı.
1890'a gelindiğinde, ev sayısı 36'ya yük
selmişti. Bunlardan on kadarında bekâr
lara oda kiralanmaktaydı.
Tanzimat'tan (1839) ve özellikle 1855
Kırım Savaşı'ndan sonra, Türkiye Avru
palıların hücumuna uğradı. Yabancı uy
rukluların zorlamalarıyla, açılmasına hü
kümetçe göz yumulan genelevler, git
tikçe çoğalıp halk sağlığım bozmaya
başladı.
Hükümet ve belediye, bu gibi evler
de çalışan kadınların bir sağlık kurumu
tarafından denetim altında tutulmasını
5" ABASIYANIK, SAİT FAİK
göz (no. 6), Gülizar Belen (no. 10), Sira- tin görünümlerini, yaşamını, insanlarını
nuş Şerbetçioğlu (no. 12), Rukiye Gök yansıtır. Anlatılanlar Adalar ve İstanbul
(no. 14), Maryam Camcıyan (no. 16), semtleri olmak üzere iki-ana alanı kap
Eleni Branti (no. 20), Aleksi Garip (no. sar. Adalara giden vapurlar, yazarın bu
26), Kılio Sakali (no. 28), Makbule Aksu yolculuklarda karşılaştığı kişiler birçok
(no. 30), Naciye Akerçin (no. 32), Eftelya öyküde yer almıştır (Alt Kamara, Pro-
Yerapulo (no. 34), Kleopatra Kaçi (no. jektörcü, Yandan Çarklı). Asıl gözlem
38), Nimet Perin (no. 1), Sabahat Külah çevresi Burgaz'dır. Çevre adalar da türlü
sız (no. 3), Münevver Uygun (no. 5), Fik öyküleri besler (Kınalıadada Bir Ev-,
riye Ergemici (no. 7), Suzan Çekemem Kaşık Adasında-, Sivriada Geceleri; Siv-
(no. 9), Leyla Toydemir (no. 15), Nimet riada Sabahı). Burgaz günün farklı sa
Güler (no. 17), Takuhi Çamci (no. 19), atlerinde, farklı mevsimlerdeki görünüş
Annik Sarmaşık (no. 21), Fotiko Balıkçı leriyle anlatılmıştır (Bir Kıyının Dört Hi
(no. 23), Fatma Demir (no. 25), israil Er- kâyesi). Canlandırılan insanlar genellik
gül (no. 27), İhsan Tezcan (no. 29), Hati le balıkçılar, emekleriyle kıtı kıtına geçi
ce Akbal (no. 3D, Nermin Işıl (no. 33), nen kimselerdir: Balıkçı Cemal (Kayıp
Fatma Kapıcı (no. 35), Cemil Gürakan Aranıyor), Ermeni Balıkçı (Ermeni Ba
(no. 37), Kadir Büyükdoğan (no. 39), lıkçı ile Topal Marti), Stelyanos Hriso-
Atina Elpeze (no. 41), Matild Harikliyan pulos (Stelyanos Hrisopulos Gemisi),
(no. 43) tarafından işletilmekteydi. Birtakım İnsanlafdaki Berber Kir Di-
1957-1958 yıllarında istanbul'un uğra mitro, Bulgar Sütçü Pandeli, Kondos di
Sait Faik ye adlandırılan Ali Rıza gibi.
dığı yoğun imar değişikliği sırasında Tak- Ara Güler
sim-Aksaray arası araç trafiği bu sokak Doğa, insanlar, onların birbirleriyle
tan geçirildi. 1960'tan sonra ise kimlik ilişkileri karşısında yazar bazen sadece
kontrolünü sağlamak için sokağın her iki ABASI YANIK. SAİT FAİK bir gözlemcidir (Kendi Kendime). Ya
ucuna duvar örülerek birer kapı kondu. şam güçlüklerini, yaşamlarından türlü
(23 Kasım 1906, Adapazarı -11 Mayıs görünüşlerini anlatır: Tepedeki bir evde
25 Şubat 1964 gecesi, II Zührevi Has 1954, İstanbul) İstanbul'u, özellikle de
talıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyo- karlı bir günde ölen adamın intihar
Burgaz Adası'nı, Rum balıkçıları, halktan eden karısı (Kimkime), gurbetçi Çankı-
nu'nun 17 Ocak 1963 tarihinde almış insanları, denizi anlatan yapıtlarıyla tanı
olduğu kararın Damştay tarafından tas rılı Mehmet oğlu Mehmet (Şeytan Mina
nan hikayeci. İstanbul Erkek Lisesi'nde resi), doğallık, güzellik, sevgi temalarını
dik edilmesi üzerine Galata dışında tüm başlayan lise öğrenimini Bursa Erkek Li
genelevler kapatıldı. eskiçağ tarihinden gelen çizgilerle bir
sesi'nde tamamladı. Üç yıl İstanbul Üni leştiren İmrozlu Todori (Dondurmacı
Beyoğlu'nun 45 yıllık mazisi olan ki versitesi Edebiyat Fakültesi'nde, üç yıl
ralık kızlar sokağı Abanoz'daki kadınlar, nın Çırağı) gibi. Türk ve Rum kökenli
kadar da Fransa'da Grenoble Üniversite- balıkçılar (Bizim Köy Bir Balıkçı Köyü
son günlerini matem günü olarak ilan si'nde okudu. Bir süre babasının işyerin
edip, odalarına müşteri almayarak zil dür de Koço, Ahmet, Muharrem, İstel-
de ticaretle uğraştı. Daha sonra kendini yo, İbram, Hıristo, Hüseyin, Barba Ni-
zurna sarhoş oluncaya kadar içtiler. Ge edebiyatla ilgili çalışmalarına verdi. Bur
nelev kadınları, Vali Niyazi Akı ve Em ko, Karavokini) birlikte çalışır, güçlük
gaz Adası'nda, ölümünden sonra müze lere birlikte göğüs gererler. Ancak hak
niyet Müdürü Haydar Özkın ile Fuhuşla olan evindeki yaşamı ona ada insanlan-
Mücadele Komisyonu'ndan evlerini Sa ettikleri "pay"ı, emeklerinin karşılığını
nı, balıkçıların yaşamını, doğayı yakın alamazlar (Pay ; Yaşayacak; Haritada
nayi Sitesi arkası, Ihlamurderesi, Paşa- dan tanıma olanağı sağladı. Beyoğ
bakkal Sokak, Çöplük ya da Aynalıçeş- Bir Nokta). Adanın mevsimlik ziyaretçi
lu'nun arka sokaklarında, kentin kenar leri, buraya iş için belli zamanlarda ge
me arkasında açmak için izin istediler. mahallelerinde tanıdığı insanları konu
Ancak istekleri uygun görülmedi. Aba lenler vardır: Çirozcular (Beyaz Panto
edindi. Başlıca teması insan sevgisidir. lon), kıyıya putrel çakanlar (Şahmer
noz Sokağı'ndaki evlerin kimisi gizli ola İnsanoğluna değer verir, doğal çevreyle
rak 1974'e kadar çalıştı. Ayrıca Kadillak dan), inşaat işçileri (Türk Ülkesi) gibi.
uyumlu yaşamın koşullarını araştırır. İç Yazın plajları dolduranlar (Plaj İnsanla
Nermin (Nazire Nevzat), Beyoğlu Ayva dökmeyi andıran, rahat, çekici konuşma
Sokağı'nda Kadın Satış İstasyonu adı al rı), çamlıkta sevişenleri gözleyen deli
dilini kullanır. Öyküleri Semaver, 1936; kanlı (Hayvanca Gülen Adam), doğaya
tında gizli bir ev açtı, ama uzun ömürlü Sarnıç, 1939; Şahmerdan, 1940; Lüzum
olmadı. Bugün yeni adıyla Halas Soka zarar verenler (Son Kuşlar) olumsuz
suz Adam, 1948; Mahalle Kahvesi, 1950; tiplerdir.
ğı'ndaki evlerin kimisi konut olarak kul Son Kuşlar, 1951; Kumpanya, 1951; Ha
lanılmakta kimisi de boş durmaktadır. vuz Başı, 1952 gibi kitaplarmdadır. Sağ İstanbul semtlerim konu edinen öy
Dükkânlar ise genellikle kundura levazı- lığında yayımlanan son yapıtı Alem- küler geniş bir alana yayılır. Silivrika-
matı satmakta, kimisi de değişik amaçlı dağ'da Var Bir Yılan (1954), bilinçaltı pı'dan Topkapı'ya doğru yapılmış bir
depo olarak kullanılmaktadır. na, serbest çağrışımlara, gerçeküstü öğe yürüyüşün tanıklıkları bölgeye ait bir
lere yer veren ürünleri kapsar. Roman çok özelliği tanıtır. Yedikule ile Silivri-
Bibi. Journal de Constantinople, 30 Ağustos kapı arasını incirlikler kaplar. Dutçular
I860; 1301 İstatistik Cedveli; Raphael C. Cer- (Medarı Maişet Motoru, 1940; Havada
vati, L'Indicateur Ottoman. Illustré. Annuai- Bulut, 1951; Kayıp Aranıyor, 1953), şiir Şehit Nizam bahçelerinden, Kozluk dut
re-Almanach du Commerce, de l'Industrie, de (Şimdi Sevişme Vakti, 1953), röportaj luklarından dut getirir. Elekçi Baba,
l'Administration et de la Magistrature 1882- (Mahkeme Kapısı, 1956) türünde de ya Bağdadi Baba, isyancı Arnavut beyleri
Hégire 1299, (3. bas.) İst., 1882; Raphael C. pıtları vardır. olan Yedişehitler, sur kapısında Fatih
Cervati, Annuaire Oriental du Commerce, de ordusundan İdris'in gürzü, zincirle bağlı
l'Industrie, de l'Administration et de la Ma
gistrature 1889-90 Hégire 1306, (9. bas.) 1st., İlk öykülerinde Sakarya, Bursa gibi devasa balık kemikleri, 12 yaşındaki
1890; (Ergin), Mecelle, V; Clarance R. John çocukluğunu, ilk gençliğini geçirdiği araba ressamı Hasan, eski külhanbeyi
son, Constantinople To-day or the Pathfinder çevreleri konu ediniyordu. Fransa'daki Mehmet Reis anlatıyı zenginleştirir (Sur
of Constantinople, New York, 1922; Reklâm yaşamıyla ilgili olarak Marsilya, Paris, Dışında Hayat). İş kazasında sakat ka
cılık ve Hususi İlânlar Bürosu, İstanbul Umu Grenoble çevrelerini anlatan öyküleri lan Hüseyin ile bir çingene kızını konu
mi Adres Kitabı, İst., 1951; İstanbul Telefon de vardır. İlerki yıllarda zaman zaman edinen öykünün çevresi Kocamustafa-
Rehberi 1953 (29. bas.), İst., 1953; İstanbul
Telefon Rehberi 1955-56(30. bas.), İst., 1956; bu temalara döndüğü oldu. Fakat onun paşa'daki Sümbüllü Kahve'dir (Mürüv
Z. Toprak "İstanbul'da Fuhuş ve Zührevi yapıtında ağırlık İstanbul kentine aittir. vet). Çingenelerin yaşadığı mahallelere
Hastalıklar 1914-1933", TT, S. 39, Mart 1987. Sait F a i k ' i n yapıtı 1 9 3 0 ' l a r d a n ait tasvirlere sık sık yer verilir {Kaça
1950'lere kadar uzanan dönemde ken mak; Papağan-Karabiber, Kalorifer ve
TURGUT KUT
ABAZA HASAN PAŞA OLAYI 6
ne de Murtaza Paşa'yı sevk etti. Ilgın or Abaza kılıcı moda oldu. Bu akımı el al taş'ın büyük bir bölümünü kapsayan Ab-
dugâhında baskına uğrayan Osmanlı tından İstanbul'un birtakım esnafı, piya basağa Mahallesi de bu zatın adını taşı
kuvvetleri on bin kayıp verdi. Abaza sayı canlandırmak için teşvik etmektey maktadır.
Hasan Paşa, 17 Şubat l659'da Halep'te diler. Abaza modasına kapılanların biri Abbas Ağa Camii Hadîkatü'l-Cevâ-
hile ile yakalanıp öldürüldü. cik düşünceleri ise, bu tür giysi ve do mfye göre 1665-1666'da inşa edilmiştir.
Abaza Hasan Paşa olayı, Köprülü nanımların kendilerine yakışıp yakışma II. Mahmud tarafından 1834-1835'te ye
lerin iktidara gelmesinden önceki genel dığına bakmaktan çok, kimseden geri niden yaptırıldığı bilinmektedir. İlk inşa
durum için bir göstergedir. Abaza Hasan kalmamaktı. Abaza modası, birtakım sında camiin yanında bir sıbyan mektebi
ve yandaşları Üsküdar ile çevresini ay değişikliklerle 17. yy'ın sonlarına değin ile bir çeşmenin tasarlandığı, yapının bir
larca yağmalamışlar, halktan vergi ve sürdü. hünkâr mahfili ile donatıldığı tespit edil
haraç toplamışlar, evlerde oturmuşlar fa NECDET SAKAOĞLU mektedir. Sıbyan mektebi günümüze
kat istanbul'daki yönetim ve güvenlik ulaşmamıştır.
güçleri hiçbir önlem alamamıştır. Bu, ABBAS AĞA CAMÜ Camiin etrafı, bir konağı hatırlatacak
başkentin devam edegelen ekonomik bak. SELÇUK SULTAN CAMİİ şekilde yüksek duvarlarla kuşatılmıştır.
bunalımını ve yiyecek yetersizliği sıkın Çevre duvarının kuzey yönünde, biri
tısını bir kat daha artırmış, Üsküdarlılar ABBAS AĞA CAMÜ ana girişe diğeri de halen imam meşru
yoksul düşmüşlerdir. tası olarak kullanılan hünkâr mahfiline
Beşiktaş'ta, Sinanpaşa Mahallesinde,
NECDET SAKAOĞLU geçit veren iki kapı bulunur. Cümle ka
Selamlık Caddesi ile Abbas Ağa Camii
pısı ile cami arasındaki alan, ahşap bir
Sokağı'nın kavşağında yer almaktadır.
ABAZA PAŞA MODASI sakıfın altına alınmıştır. Cami, kapalı
B a n i s i Darüssaade Ağası Abbas son cemaat yeri, enine dikdörtgen ha-
İstanbul'da l630'lu yıllardaki erkek mo Ağa'dır (ö. 1672'den sonra). Abbas ibn rim, harime batı yönünde bitişen hün
dasıdır. Giyim kuşamı silah kuşanma ve Abdürrezzak adıyla da bilinir. Osmanlı kâr kasrı ve minareden oluşur. Duvarlar
eyer takımlarını etkilemiştir. Salt giyim sarayının ünlü darüssaade ağalarından- moloz taş ve tuğla ile örülerek ahşap
modasına "Abaza kesimi" denmiştir. dır. IV. Mehmed'in padişahlığı (1648- bir çatı ile örtülmüş, duvarlara iki sıra
Abaza M e h m e d Paşa ( ö . 1 6 3 4 ) 1687) döneminde, saray hareminin ve halinde dikdörtgen pencereler dizilmiş
l620'de Rumeli Beylerbeyi iken İstan haremağalarının etkinlik kazandığı yıllar tir. Hünkâr kasrı ise ahşap olarak tasar
bul'a geldi. Daha o zaman kıyafeti, atı da darüssaade ağası (1668-1671) oldu. lanmıştır. Aslında ahşap direkler üzerin
ve silahları ile ilgi ve hayranlık uyandır Edindiği servetle İstanbul'un birçok de oturduğu anlaşılan bu kasrın altı
dı. Anadolu'daki uzun süren ayaklan semtine okul, cami, hamam ve çeşmeler sonradan doldurularak imam meşrutası
m a s ı n d a n s o n r a suçu b a ğ ı ş l a n ı p yaptırdı. l672'de darüssaade ağalığından na dönüştürülmüştür. Son cemaat yeri
1628'de ikinci gelişinde de Bosna valili azledilerek Mısır'a sürüldü, orada öldü. nin batı kenarında bağımsız bir girişle
ğine gidinceye değin hem giyim kuşamı Kahire'de İmam Şâfi Türbesi Haziresi'ne donatılmış olan hünkâr kasrı ise II. Ab-
hem fiziği ile ayrıca isyan sonrası erişti gömüldü. dülhamid devri onarımında elden geçi
ği şöhretle herkesin ilgisini çekmişti. rilmiş olmalıdır.
Abbas Ağa'nın İstanbul'da yaptırdığı
Son olarak Vidin valiliğinden azledilip
okul, sebil, çeşme ve hamamların bazıla
l63Tde İstanbul'a çağrıldığında da baş Harimde bulunan fevkani mahfil, do
rı günümüze ulaşmıştır. En büyük eser
ta IV. Murad (hd 1623-1640) olmak üze ğuda ve batıda duvarların yarısına ka
lerinden olan, Koska'daki Kızlarağası
re yöneticiler, giyim kuşamının uygun dar, kuzeyde ise derinliğine gelişerek
Çifte Hamamı sanat değeri açısından da
luğuna hayran kalmışlardı. Abaza Meh son cemaat yerinin üstünü kaplar. Pe
önemliyken cadde genişletmeleri sırasın
med Paşa, kırk yaşlarında, kahraman ta tek kısmı prizmatik üçgenlerden oluşan
da yıkılmıştır. Aynı şekilde, Sirkecideki
vırlı, uzun boylu, herkesi büyüleyen silindir gövdeli minare, son cemaat yeri
Küçükağa Hamamı adını taşıyan eseri de
alımlı bir fiziğe sahipti. Bu nedenle de ile hünkâr mahfilinin birleştiği köşede,
1979'da yerine iş hanı yapılmak üzere
üzerindeki her şey, olduğundan daha kare bir kaide üzerinde yükselmektedir.
yıkılmıştır. Cerrahpaşa semtindeki üçün
güzel ve anlamlı gözüküyordu. Kendi Söz konusu mahfilin cephelerinde, baş
cü hamamı ise Safilere mahsustu. Beşik-
destarını özel bir form vererek sarıyor, lıklarında küçük oyma gülçeler bulunan
özgün buluşlarla giysilerini sıradanlık- ahşap pilastrlar vardır. Küçük bir mihra
tan kurtarıyordu. Atma da kahramanlığı bı olan son cemaat yeri ile ana mekân
na yaraşır görünümler vermekteydi. Ta ahşap bir duvarla ayrılmıştır.
rihçi Naima'nın deyimiyle "Kendüyü ve
Harim tavanmdaki ahşap işçilik dik
atlarını pehlivan-vâri tezyin etmeğe"
kat çekicidir. Tam ortadaki avize, altın
eğilimi vardı.
yaldızlı beyzi bir göbeğe asılmıştır. Ta
IV. Murad'la Abaza Mehmed Paşa'nm van yüzeyi, kalın çıtalarla oluşturulmuş
dostluğu ve birlikteliği uzun sürmedi. sekiz köşeli yıldızlar, kenarları yumuşa
Padişah, silahtarının etkilemesi sonucu, tılmış dikdörtgenler ve çeşitli geometrik
sözde onun İstanbullu Rumlarla Ermeni şekillerle düzenlenmiştir. Tavan korniş
ler arasındaki "Kızıl Yumurta Günü" an lerinde yelpaze şeklinde ajurlu konsol
laşmazlığından ötürü Ermenilerden elli lar, mukarnası andıran sarkıtlı süsleme
bin kuruş rüşvet aldığı söylentisine ler ve perde motifleri görülmektedir.
inandı. Anadolu Hisarı'ndaki gece âle Mahfil kare kesitli ahşap sütunlara otur
minden, yanında ünlü Bostancıbaşı Du- tulmuş, mihrap eksenindeki sütun açık
çe Mehmed olduğu halde ansızın ayrılıp lığı, eğri çizgilerden oluşan bir alınlıkla
İstanbul'a gelerek Çinili Köşk'te Abaza taçlandırılmıştır. Mahfilin kuzey ve do
Mehmed Paşa'yı boğdurttu. Bu beklen ğu kanatları çıtadan mamul kafeslerle,
medik olay, İstanbul halkının giderek insan boyunu aşacak yükseklikte kapa
daha fazla korktuğu ve kinlendiği IV. tılmıştır. Hünkâr mahfili niteliğindeki
Murad'a karşı bir tür tepkinin doğması batı kanadı özel bir oda olarak ayrılmış,
na yol açtı. Herkes, Abaza'nın anısını dışarıdan aplike, renkli ahşap süsleme
yaşatmak için, onunkine benzer kavuk, öğeleri ile kapatılan küçük kare mekâ
sarık, kaftan, eyer giymeye ve kullan nın üzeri bağdadi bir kubbe ile örtülü
maya başladı. Abaza tarzı raht (eyer), Abbas Ağa Camii'nin batıdan görünümü. dür. Bu kubbenin içi yağlıboya akantus
Abazalı kavuk, Abaza kesimi kaftan, Tarkan Okçuoğlu, 1993 yapraklı bir süsleme ile bezenmiştir. Ka-
ABBAS AĞA ÇEŞMESİ 8
reden kubbeye geçişte köşelerde beli ABBAS HALİM PAŞA KÖŞKLERİ Kagir bir bodrumun üzerinde yükse
ren üçgen alanlar, altın yaldızlı ışınsal len ahşap köşk iki esas kat ile kısmi bir
Heybeliada ! nın, Burgaz Adası'na bakan
süslemelerle kaplanmıştır. I I . Mahmud çatı katından meydana gelmektedir. De
ve "Abbas Paşa Mahallesi" olarak tanınan
devrinin özelliği olan söz konusu me niz yönüne (kuzeybatıya) bakan giriş,
kuzeybatı kesiminde bulunmaktadır.
kânda tavana kadar devam eden bir giriş cephesi ile yan cephelerdeki taşkın
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'mn torun
mihrap tasarlanmıştır. Ana mekânın, be kısımlar, Eski Mısır mimarisinin en ka
larından ve I I . Meşrutiyet devri ricalin
yaz yağlıboya ile boyanmış olan mihra rakteristik unsurlarından olup özellikle
den Prens Abbas Halim Paşa (1866-
bı ile ahşap minberi oldukça basittir. tapmak cephelerinde kullanılan pilonlar
1 9 3 5 ) 19. yy sonlarında ( 1 8 9 7 - 1 8 9 9 )
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 102-103; Os Heybeliada'mn bu kesiminde üç köşk şeklinde tasarlanmıştır. Yukarıya doğru
man Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 45, no. 187: inşa ettirmiştir. Paşaya ait olan, yaklaşık hafifçe daralan, kesik piramit biçimin
Raif, Mir'at, 2 9 8 - 2 9 9 ; İSTA, I, 9; Evliya, deki bu pilonlar helezoni şerit kabart
üç dönüm genişliğindeki arazi doğuda
Seyahatname, I; Semavi Eyice, "İstanbul'un malarıyla bezeli kaval silmelerle çerçe
Ortadan Kalkan Tarihi Eserleri", İÜ Edebiyat Abbas Paşa Sokağı'ndan başlayarak ba
tıda deniz kıyısına kadar, güney-kuzey velenmiştir. Giriş cephesinde, çift kollu
Fak. Tarih Dergisi, S. 27, İst., 1973, s. 131-
178; Öz, İstanbul Camileri, II, 1; İKSA, I, 19- doğrultusunda da Refah Şehitleri Cad olarak başlayıp yapının eksenindeki bir
20. desi'nden Ortodoks Ruhban Mekte- sahanlıktan sonra bir tek kol halinde
TARKAN OKÇUOĞLU bi'nin bulunduğu tepenin eteklerine ka devam eden merdivenler pitonların ara
dar uzanmaktaydı. Bu geniş arazi içinde sındaki giriş sahanlığına ulaşmaktadır.
AB BAS AĞA ÇEŞMESİ dağılmış olan köşkler, devrin ünlü mi Merdivenlerin bitiminde yükselen, üzeri
marlarından, Abbas Halim Paşa ailesi hiyerogliflerle süslü, lotus biçiminde
Çapa ile Kocamustafapaşa semtleri
başta olmak üzere, Mısır hanedanının başlıklarla donatılmış iki adet sütun, üst
arasında, Menderes Caddesi'nden Eski
birçok binasına imzasını atan Hovsep katta pilonların arasında yer alan balko
Vezir Sokağı'na girerken hemen solda
Aznavur tarafından tasarlanmış, söz ko nu taşımaktadır. Zemin katta da, piton
bir ahşap evin bahçe duvarına bağlıdır.
nusu mimar, o zamanlar revaçta olan ların önünde, giriş merdivenini yanlar
Yapı kesme taştan, klasik Osmanlı üs
eklektik zevke uygun olarak her üç dan kuşatan, simetrik konumda birer
lubunda yapılmış olup, haznesizdir. Altı
köşkte de tamamen farklı mimari üslup balkon bulunmaktadır. Aznavur'un 1897
beyit halindeki kitabe mermerdir ve çeş
lar kullanmıştır. tarihli cephe çiziminde bu balkonların
menin 1032/1622 tarihinde inşa edildiği
köşelerindeki korkuluk babalarının üze
ni belirtir. Yapı Sultan II. Osman zama Harem Köşkü: Abbas Paşa Sokağı ile
rinde sfenks heykelleri görülmekte fa
nında sarayda önemli görevlerde bulu Yeni İskele Yolu'nun kavşağında, ağaç
kat sonradan bunlardan vazgeçildiği an
nan Abbas Ağa adlı bir zatın hayratıdır. larla dolu bir bahçe içinde yer alan, Ab
laşılmaktadır. Cephelerdeki bütün açık
Yol kotlarının yükselmiş olması ne bas Halim Paşa ailesinin ikamet ettiği
lıklar dikdörtgen olarak tasarlanmış, gi
deniyle çeşme, zeminden bir metre ka harem niteliğindeki asıl köşk paşanın
riş cephesindeki pencere grupları ile
dar çukurda olup, beş basamaklı bir vefatından sonra kızlarından Prenses
balkon alınlıkları, kobraların ve akbaba
merdiven ile inilir. Ayna nişi bu devir Zeynep Hammefendi'ye intikal etmiş ve
kanatlarının kuşattığı güneş diskleri ile
çeşmelerinin genel özelliklerine uygun 1945'te yıktırılarak arsası satılmıştır. Mi
taçlandırılmıştır. Köşkün dış görünümü
olarak düzenlenmiştir. Sivri kemerli mar Aznavur bu köşkün cephe tasarı
ne bir Eski Mısır tapmağı havası katan
olan niş, sade ve az derindir. Mermer mında, mimari ayrıntılarında ve süsleme
bütün bu plastik unsurların çeşitli renk
kitabe, aynataşı ve bunun iki yanındaki programında, Eski Mısır mimarisinden
lere boyanmış olduğu bilinmektedir. Gi
kaş kemerli maşrapalıklar dışında süsle mülhem olan ve Batı'da "egyptian revi-
riş cephesinde bu havayı güçlendiren
me yoktur. Aynataşı yüzeysel süslemeli- val" olarak adlandırılan üslubu tercih
diğer bir ayrıntı da pitonların üst kata
dir ve 17. yy Osmanlı süsleme sanatının etmiştir. Muhakkak ki, bu tercihte Ab
ait kesiminde, pencerelerin yanlarında
tipik bir örneğidir. Sivri kemerin ayakla- bas Halim Paşa'mn Mısır hanedanına
yükselen ikişer bayrak direğidir. Harem
n köşeli ve kademeli olarak derinleşen mensubiyeti belirleyici olmuştur. Bu
Köşkü'nün önemli bir özelliği de, proje
silmeler halindeki sütunçelere oturur. köşk, Batı ülkelerinde, Napoleon'un Mı
ye göre önceden hazırlanan ahşap mal
Yapıyı üç yönde yine derin bir silme sır seferini müteakip aristokrasi, yüksek
zemenin birbirine vidalanması suretiyle
kuşağı çevreler. Kemer tepesinden sa burjuvazi ve aydınlar arasında Eski Mı
inşa edilmiş olmasıydı ve bu yüzden
çağa kadar olan bölüm cephe boyunca sır'a duyulan ilginin giderek artmasına
halk arasında "Vidalı Köşk" olarak tanı
bir yalancı kitabelik halinde düzenlen ve egiptolojinin gelişmesine paralel ola
nırdı. Mimar Aznavur, Fener'de tasarla
miştir. Böylece cephede basit de olsa rak yaygınlaşan, mimarinin yanı sıra kü
dığı Bulgar Kilisesinde aynı tekniği bu
bir hareketlilik sağlanmaya çalışılmıştır. çük sanatlarda ve çeşitli zanaat dalların
sefer madeni malzemeyle uygulamıştır.
Yuvarlak silmeli ve sığ bir saçağa sahip da etkileri görülen egyptian revival üs
olan çatı örtüsü kesme taştan üçgen lubunun -Şişli yöresindeki Ermeni ve Harem Köşkü'nün cephelerinde, İs
prizma şeklindedir. Rum mezarlıklarındaki bir iki mezar ya tanbul'un mimari mirasına tamamen ya
pısı ile beraber- istanbul'daki nadir ör bancı bir üslubun egemen kılınmış ol
Kitabe, yazısı itibariyle 15-16. yy ki- neklerinden birini teşkil etmekteydi. masına karşılık mekânların tasarımında
tabelerindeki üslubu yansıtır. Yazı ka
setlerinin birleşme yerleri inceltilerek
aralarına stilize rozet halinde bitkisel
süsleme yapılmıştır. Kitabe yazarı belli
değildir.
Topkapı ile Yedikule arasındaki böl
geyi Halkalı su şebekesinin beslediği
bilindiğine göre, bu çeşme de suyunu
aynı tesisten alırdı. Ancak, Kâzım Çeçen
1930'lu yıllarda bu şebekenin tahrip ol
duğunu ve çeşmelerin kuruduğunu be
lirtir. Bugün çeşmenin suyu şehir şebe
kesinden gelmekte ve çeşme çukurlu
ğuna yandan bağlanmış olan bir mus
luktan akmaktadır. Abbas
Halim P a ş a
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 168; Çe Köşkleri
çen, Su Tesisleri, 253. Harem Köşkü
ZİYA NUR SEZEN Nimet Ceialoğlu
9 ABBAS VESİM
ABBAS VESİM
Osmanlı sivil mimari geleneklerinin ya- kânlı bir taşlığa, buradan da derinliğine (?, ? - 1760, İstanbul) Döneminde İstan
şatıldıgı gözlenmektedir. Nitekim zemin yapıyı kat eden zülvecheyn sofaya ge bul'un en tanınmış hekimlerindendi.
katta, "zülvecheyn" denilen türde bir çilmektedir. Ahenkli oranları ile dikkati Tabip Abbas Efendi, Derviş Abbas Efen
sofa yapıyı boydan boya kat etmekte, çeken sofa, kemerli büyük pencerelerle di adlarıyla da tanınırdı. Bedensel özrü
yanlara simetrik biçimde dağıtılmış olan arka bahçeye açılmakta, yanlarda irili nedeniyle halk arasındaki şöhreti Kam
salonlar ve odalar bu sofaya açılmakta, ufaklı odalar sıralanmaktadır. Selamlık bur Vesim'di.
üst katta da aşağı yukarı aynı düzenin Köşkü cepheleriyle olduğu kadar iç tak
Çok yönlü bir öğrenim gördü. Döne
geçerli olduğu anlaşılmaktadır. simatı ile de, geç devre ait bir ada köş
min ünlü hekimleri; Sinoplu Ömer, Şi-
Günümüze Harem Köşkü'nden, Ab künden ziyade eski bir Boğaz yalısını
faî, Bursalı Ali Münşî ve Reisü'l-etibba
bas Paşa Sokağı ile kısmen Yeni İskele andırmakta ve Osmanlı ampir üslubu
Kâtipzade Mehmed Refi' Efendi'den tıp,
Yolu boyunca devam ve köşkle aynı nun izlerini yansıtmaktadır.
Müneccimbaşı Yanyalı Esad Efendi'den
üslubu paylaşan, kesme maltataşmdan Devrinin edebiyatçılarına ve sanatçı hikmet (fizik), edebiyat ve Farsça, tarih
örülmüş parmaklık dikmeleri ile cümle larına yakın ilgi gösteren, içlerinden bir çi Ahmet Mısrî'den de hey'et (astrono
kapısı payeleri intikal edebilmiştir. Ab çoğunu himaye eden Abbas Halim Pa- mi) dersleri aldı. Arapça da biliyordu.
bas Paşa Sokağı üzerindeki cümle kapı şa'nm bu Selamlık Köşkü'nde özellikle Ayrıca o dönemde İstanbul'da yaşayan
sını kuşatan payeler lotus ve kobra ka hafta sonlarında verdiği ziyafetler, tertip yabancı hekimlerle dostluk kurmuş ve
bartmalarıyla süslüdür. Lotuslara tırma ettiği sohbet toplantıları İstanbul'da ün bu sayede biraz Fransızca ile Latince de
nan kobralar Aşağı Mısır'ı (Delta bölge salmıştı. Mehmed Akif Ersoy, Recaizade öğrenmişti. Onların Yunanca, Latince ve
sini) temsil eden kırmızı tacı taşımakta Mahmud Ekrem Bey, Abdülhak Hamid İtalyanca'dan çevirdiği tıp kitaplarından
dır. Parmaklık dikmelerindeki kabart Tarhan, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, da yararlanmıştır. Bir aralık tahsil mak
malarda da, ortada birer lotus, yanlarda, ressamlardan Halil Paşa, Hoca Ali Rıza sadıyla Mekke, Medine, Şam ve Mısır'a
Eski Mısır tanrılarından Ptah'ın atribüle- ve Feyhaman Duran bu toplantıların gitmiştir.
rinden çoban asaları görülmektedir. Bü müdavimleri arasındaydı. Selamlık Köş
tün bu unsurlar yatay kaval silmeler ve kü'nde Abbas Halim Paşa'nın vefatım Halk arasında sevilen ve çok tutulan
çubuklu içbükey saçaklarla son bul müteakip kızlarından Prenses Emine bir hekimdi. Fatih'teki Sultan Selim Ca
makta, kabartmalardaki boyaların izleri Hanımefendi 1941'e kadar ikamet etmiş mii civarındaki hekim dükkânında (mu
hâlâ seçilebilmektedir. ve babasının devrindeki sohbet gelene ayenehane) hasta bakardı. Hassa (sa
Selamlık Köşkü: Refah Şehitleri Cad ğini devam ettirmiştir. Yahya Kemal Be- ray) hekimliğine de yükselmişti.
desi ile Fettah Sokağı'nm köşesinde bu yatlı ile Ahmed Hamdi Tanpmar pren Abbas Vesim geleneksel İslam tıbbı
lunan, günümüzde tahini boyalı olan sesin yakın dostları ve selamlığın misa yanında Batı tıbbmdan da yararlanan
köşk selamlık olarak tasarlanmıştır. Me firleri arasında bulunmaktaydı. bir hekimdi. Ünlü eseri Düstûrü'l-Vesim
yilli bir arsada yer alan ahşap köşk, ana Bendegân Köşkü: Fettah Sokağı ile fi Tıbbi'l-Cedid ve'l-Kadim'de bu hususu
girişin bulunduğu Refah Şehitleri Cad Yeni İskele Yolu'nun kavşağında yer açık olarak görmek mümkündür. Yazı
desi tarafından bakıldığında iki katlıdır. alan ve zamanında "agavat dairesi" ola mı 1758'de tamamlanan bu iki ciltlik ki
Ayrıca çukurda kalan arka bahçeden gi- rak adlandırılan üç katlı ahşap yapıda tap dört ana bölüme ayrılır. Birinci bö
rilebilen kısmi bir bodrum katı mevcut Abbas Halim Paşa'nın kalabalık bende- lümde geleneksel olarak baş bölgesin
tur. Son derecede hareketli bir kitleye gâm ikamet etmekteydi. Günümüzde den ayağa kadar sırasıyla organların
sahip olan ve dışarıdan bakıldığında ol aşı boyalı olan bu yapı, II. Meşrutiyet hastalıkları, ikinci bölümde kadın ve ço
duğundan küçük duran Selamlık Köş- devrinde kısa bir müddet "Sebilürreşad cuk hastalıkları, üçüncü bölümde şişler
kü'nün zemin katı, bahçe yönünde, ah Rüşdiyesi" olarak kullanılmış, paşanın ve ülserler, dördüncü bölümde de basit
şap dikmelere oturan büyük bir çıkma vefatından sonra kızlarından Prenses ve bileşik ilaçlar yer alır. Son bölümü
teşkil etmekte, üst kat ise zemin kata Nimet Hanımefendi'ye intikal etmiş ve ise Hipokrat yemini ile hekimlerin mes
göre geriye çekilmiş bulunmaktadır. 1938'de satılmıştır. leklerini yaparken uymaları gereken de
Cadde üzerindeki ana girişten came Birçok geç devir ada köşkünde oldu ontoloji kurallarına ayrılmıştı.
ABBASAĞA MEZARLIĞI 10
Vesiletü'l-Metâlib fi İlmi't-Terâkib
adını taşıyan, 1735'te tamamladığı diğer
eseri bir akrabadindir. Giriş b ö l ü m ü n d e
h e k i m l e r i n d e n Y o r g i y o s ' u n akrabadini-
ni P e t r o adındaki filozof h e k i m ile i n c e
l e y e r e k ö z e t olarak çevirdiklerini ve üs
tadı Ali el-Brusî'nin (Bursalı Ali M ü n ş î )
d e n e y i p kullandığı yararlı terkipleri ek
l e y e r e k b u k i t a b ı h a z ı r l a d ı ğ ı n ı bildir
mektedir, îki makaleden ibaret olan
eserin birinci m a k a l e s i n d e hastalık isim
leri a l f a b e t i k o l a r a k s ı r a l a n m ı ş v e b u
hastalıklarda k u l l a n ı l a c a k basit droglar
verilmiştir. İ k i n c i m a k a l e d e ise b i l e ş i k
ilaçların terkipleri ve yapılışları yine al
fabetik olarak sıralanmaktadır.
A b b a s Vesim, m a t e m a t i k ve astrono
mi alanında da eserler vermiştir. Ti
mur'un torunu Uluğ B e y adına yazılan
Z i c ' i ( y ı l d ı z c e t v e l i ) Nehcü'l-Buluğ fi
Şerh-i Zic-i Uluğ adıyla 1745'te açıkla
malı olarak T ü r k ç e ' y e çevirmiştir.
Ö n s ö z ü n d e el-Hac A b b a s V e s i m tarafın Abbasağa Parkı, 1 9 4 3
dan Mevlânâ Şeyh A h m e d Mısrî'nin Güzelleşen İstanbul, (İstanbulBelediyesi Yaymı)'1943
h i m m e t i y l e hazırlanmış o l d u ğ u kayıtlı
dır. Y i n e a s t r o n o m i ile ilgili Risale-i
makamda bulunarak, istanbul'da biri arsası da park olarak düzenlenmiştir.
Rü 'yet-i Hilâl adında bir eseri daha var
Laleli'de Kızlarağası Hamamı olmak 1941'de açılan park doğu yönünde Ak
dır. 1740'ta y a z ı l a n bu A r a p ç a e s e r d e
üzere üç hamam ile pek ç o k ç e ş m e doğan Sokağı, batıda Maşuklar Sokağı
ayın görünüşlerinin çizgileri ve tarifleri
yaptırmış, bu arada da Beşiktaş'taki ca arasındadır; toplam alanı 12 bin m2'dir.
v e r i l m e k t e d i r . K a y n a k l a r d a , Tıbb-ı Ce-
mii inşa ve vakfetmiştir. Mezarlık bu ca Mezarlık kaldırılırken kesilen servilerin
did-i Kimyevî've Risâletü'l-Vefk adında
mi çevresinde kurulup, gelişmiş ve ol yerine çam, mazı, taflan, atkestanesi
iki eseri daha olduğu belirtilmektedir.
dukça geniş bir sahaya yayılmıştı. Yeri, ağaçları dikilmiştir. Bugün parkta çınar,
A b b a s V e s i m aynı z a m a n d a hattat ve İstanbul Şehremaneti'nce Necip Bey ta akasya, sedir, atkestanesi, mazı ve defne
şairdi. Ta'lik yazıyı Reisü'l-etibba Kâtip- rafından 1340'ta yayımlanan şehir plan türleri bulunmaktadır. Parkta bir basket
z a d e M e h m e d Refi' E f e n d i d e n ö ğ r e n larının Beyoğlu bölümünde görülebilir. bol sahası, çocuk oyun alanı, tarihi bir
mişti. Şiirlerini de bir divanda toplamış çeşme ve seyir terasları vardır.
Servi ağaçları ile kaplı olan bu me
tır (yazm. T o p k a p ı Sarayı Ktp, Hazine,
zarlıkta 17. yy'dan itibaren buraya gö İSTANBUL
n o . 961).
mülmüş, birçok tarihi kişinin kabir taşla
Bibi. İbrahim, "Mefâhir-i Tıbbiye-i Osmâni-
yemizden 1100 Tarih-i Hicrîsinde Osmanlı rı bulunuyordu. 1939da bu mezarlığın ABDAL YAKUB TEKKESİ
larda Tababet", Hamidiye Etfal Hastahane-i bütün ağaçları kesilmiş, mezar taşları da
Fatih îlçesi'nde, Davutpaşa-Kocamustafa-
Alisinin İstatistik Mecmua-i Tıbbiyesi, sene 5 sökülerek, kırılmış ve yok edümiştir.
paşa arasında, Davutpaşa Mahallesi'nde,
(1320-1322/1904) 14-36; Osmanlı Müellifleri. Hiçbir izi kalmayan Abbasağa Mezarlığı
III, 342; Osman Şevki, Beşbuçuk Asırlık Türk. Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi, Esekapısı
Tababeti Tarihi, İst., 1925, 58-73; A. Süheyl Sokağı ve Davutpaşa Değirmeni Sokağı'-
Ünver: "Hekim Vesim Abbas Efendiyi Ruhen nın kuşattığı arsa üzerinde, Hekimoğlu
Yetiştiren Kimdir?", Dirim, c. 22, no. 3 Ali Paşa Külliyesi içinde yer almaktadır.
(1947) 1-2; F. Nafiz Uzluk, "Ölümünden 9
Kaynaklarda "Abdal Yakub Dede" "Aşa
Yıl Sonra Ordu Hekimbaşısı Yapılan Bir Ta
bibimiz", Dirim, c. 26, no. 1-2 (1951) 18-25; ri", "Cedid Ali Paşa", "Hekimbaşı Nuh
Sırrı Akıncı, "Hekim Abbas Vesim Efendi", Efendizade Ali Paşa", "Hekimoğlu Ali
İst. Tıp Fak. Mec., c. 24, no. 4 (1961) 695- Paşa", "Hekimzade" ve "Hekimzade Ali
700; ay, "Kitâb-ı Düstûr-ı Vesim fi't-Tıbbi'l- Paşa" adlarıyla da mezkûrdur.
Cedîd ve'l-Kadîm'in İncelenmesinden Ortaya
Çıkan Sonuçlar", Yeni Tıp Alemi, c. 14, no. Hayatı ve kişiliği hakkında pek az şey
146 (1964) 131-142; ay, "18. yy ikinci Yarısı bilinen Abdal Yakub Dede tarafından,
Başlarında İstanbul Hekimleri". Hayat Tarih yaklaşık 18. yy ortalarında, daha sonra
Mec, no. 3 (1972) 29-32; Muammer Dizer, yerine inşa edilen Hekimoğlu Ali Paşa
Kandilli Rasathanesi Kitaplığı Yazma Eserler Camii'nin avlusunda, şadırvanın bulun
Katalogu, I, İst., 1973, 53; Nil Akdeniz, Os
manlılarda Hekim ve Deontolojisi, İst., 1977; duğu yerde tesis edilmiştir. Sadrazam
A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, H e k i m o ğ l u Ali Paşa ° ( 1 6 8 9 - 1 7 5 8 )
(haz. A. Kazancıgil-S. Tekeli) İst., 1982. 187, 1147/1734'te burada cami ve külliyesini
189-196; Bedi N. Şehsuvaroğlu-A. E. Demir- inşa ettirirken, mimari özellikleri bilin
han-G. C. Güreşsever, Türk Tıp Tarihi, Bur m e y e n bu ilk t e k k e y i yıktırmış ve
sa, 1984, 117-118; Türkiye Kütüphaneleri Is-
ll6l/1748'de, hemen yakınında, bugün
lâmî Tıp Yazmaları Katalogu, (yay. Ekme-
leddin İhsanoğlu), İst., 1984, 387. kü yerinde ihya etmiştir. Bu arada, biri
ilk tekkenin naziresinde gömülü olan
NURAN YILDIRIM Abdal Yakup Dede ile haleflerine, diğeri
ise paşa ile aile efradına tahsis edilen iki
ABBASAĞA MEZARLIĞI bölümlü bir türbe inşa edilmiştir. Muhte
VE PARKI melen küçük kapsamlı fakat bağımsız
B e ş i k t a ş sırtlarında o l a n A b b a s a ğ a M e Abdal Yakub Tekkesi bir kuruluş olan ilk tekkeden farklı ola
zarlığı, admı civarındaki A b b a s Ağa Ca- Mutfak ve hamam binasının planı; rak, yeni inşa edilen ve bundan böyle
1. Hamam, 2. Ocak-külhan, 3. Mutfak. ikinci banisinin adı ile de anılır olan tek
m i i ' n d e n ( - > ) almıştı. D a r ü s s a a d e Ağası
M. Baha Tanman, 1982 ke, Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesinin bir
A b b a s Ağa 1668-1671 yılları arasında bu
11 ABDÎ
parçası durumundadır. Nitekim derviş bir mekân yer alır. Doğrudan ahşap çatı mayan bu mutfak-hamam bağlantısı
hücreleri, harem, selamlık, mutfak ve ile örtülü olan bu bölümün, meydan şüphesiz Abdal Yakub Tekkesi'nin en
hamam bölümlerini içerdiği halde, ba odası, taamhane veya mihmanhane ola ilginç yanını oluşturmaktadır.
ğımsız tevhidhanesi olmayıp, ayinler, rak kullanıldığı düşünülebilir. Pencere Bibi. Çetin, Tekkeler, 586; Kut, Dergehname,
külliyenin merkezini oluşturan camide ler, ocaklar ve dolap hücreleri ile dona 219-220; Ayvansarayî, Hadîka, I, 81-85; Âsi-
icra edilmekteydi. Geçen yüzyılın ikinci tılmış olan bütün bu mekânların kuzey tâne, 3; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I,
yarısı içinde, ahşap olan harem ve se cephesi boyunca, zemini arnavutkaldırı- 44-45, no. 52; Münib. Mecmua-i Tekâyâ, 4;
lamlık bölümlerinin yenilendikleri anla İhsaiyat, 20; Vassaf, Sefine, V, 272; İSTA, I,
mı döşeli, ahşap direklere oturan bir
16-17; Öz, İstanbul Camileri, I, 69-70; Zâkir,
şılmaktadır. Bütün unsurları ile günümü sundurma uzanmakta, kapılar bu sun Mecmua-i Tekâyâ, 10; Kut, Dergehname,
ze intikal edebilmiş olan Abdal Yakub durmaya açılmaktadır. Hücrelerin doğu 213-236; Aynur, Saliha Sultan, 30-39; Fatih
Tekkesinde, metruk ve harap olan mut- ucunda ise. planı, üst yapısı ve cepheleri Camileri, 269; M. B. Tanman. "Abdal Yakup
-
fak-hamam grubu dışında kalan kısımlar ile. alelade bir ahşap mesken niteliğinde Tekkesi' , DİA, I, 66.
mesken olarak kullanılmaktadır. olan iki katlı harem ve selamlık bölümle M. BAHA TANMAN
Başlangıçta hangi tarikata bağlı oldu ri bulunmaktadır. Söz konusu bölümlerle
ğu şüpheli ise de, üçüncü şeyhin posta derviş hücrelerinde R. 1301/1885-86 yı ABDÎ (Derviş)
geçmesiyle Halvetîliğin Cihangirîlik ko lında, beşi erkek dokuzu kadın olmak (?, Buhara - 1647, Medine)'Talik hatta
luna, 1122/1710'dan itibaren de Kadirîli üzere toplam on dört kişinin ikamet etti tı. Asıl adı Seyyid Abdullah'tır. Mevlevi
ğe intikal ettiği tespit edilebilmektedir. ği Dahiliye Nezareti'nce hazırlanmış bir tarikatına bağlı olduğu için Derviş Abdî-
Tekkenin ilk şeyhi Abdal Yakub De- istatistikte belirtilmektedir. i Mevlevi diye anılır. Hattatlar arasında
de'den sonra posta, halifesi Üveys Dede Avlunun kuzey kesiminde, birbirine ise Derviş Abdî olarak tanınmıştır. Talik
geçmiş, bu zatı, Halvetî-Cihangiri piri bitişik olarak tasarlanmış bulunan mut yazıyı, İsfahan'da İ r a n l ı ünlü hattat
Cihangirli Şeyh Hasan Burhaneddin fak ile hamam bağımsız bir kitle oluş İmâd el-Hasenî'den (ö. 1615) öğrendi.
Efendi (ö. 1663) halifelerinden Şeyh Enfî turmaktadır. Maliye N e z a r e t i ' n i n IV. Murad döneminde (1623-1640) İs
İbrahim Vehbi Efendi (ö. 1710) izlemiş 1325/1910 tarihli İstanbul Tekkeleri Ta- tanbul'a geldi. Padişahın ve vezirazam
tir. Tekkenin dördüncü postnişini, bu amiye ve Tahsisat Defteri'nde, Abdal Mehmed Paşa'nın iltifatlarına mazhar ol
zatın oğlu olan. Kadiri tarikatına men Yakub Tekkesinin günde bir okka iki du. Yenikapı Mevlevihanesi'ne kapıla
sup Şeyh Mehmed Rıza Efendi'dir (ö. yüz dirhem et istihkakı olduğu kayde narak kendini yazıya verdi. Birkaç yıl
1749). Kendisinden sonra oğlu İbrahim dilmiştir. Kare planlı mutfağın duvarları, sonra hocasını görmek için İsfahan'a
Edhem Efendi şeyh olmuş, 22 Cemazi almaşık olarak bir sıra kesme taş ve iki vardığında Imâd'ın öldürüldüğünü duy
yülâhır 1206/1792'de vefat ettiğinde oğ sıra tuğla ile örülmüş, mekânın üstü, du ve üzüntüler içinde hocasının evine
lu Mehmed Nasreddin Efendi henüz altı içerden sivri tromplara, dışarıdan sekiz gitti. Ev halkından, hocasının yazılarına
yaşında bulunduğundan, Şeyh Mehmed gen kasnağa oturan, kurşun kaplı bir Şah Abbas tarafından el konduğunu ve
Rıza Efendi'nin halifesi Abdülkadir Efen kubbe ile örtülmüştür. Doğu duvarında, vasiyetnamesinde kendisine bir zir-
di (ö. 1808) vekâleten meşihatı üstlen tuğla örgülü, yuvarlak kemerli geniş bir meşk (yazı altlığı) bıraktığını öğrendi.
miş, Şeyh Mehmed Nasreddin Efendi (ö. kapı ile bir pencere, kuzey duvarında Yazı altlığım kalınca bulan Abdî, kena
1856) elli yıla yakın bir müddet bu gö aynı tür kemerlere sahip daha dar bir rından aralayıp bakınca kâğıtlar arasın
revi yürüttükten sonra yerini. Sünbül kapı ile, sonradan iptal edilmiş diğer bir da İmâd'ın on adet kıta (tek sayfalık ya
Efendi türbedarı olan damadı Şeyh Sa- pencere. sağır olan batı duvarında da zı) yerleştirmiş olduğunu gördü. Bu kı
deddin İsmail Efendiye (ö. 1913) bırak iki adet niş bulunmaktadır. Mutfağın talar, İstanbul'da "altlık kıtaları" adıyla
mıştır. Son şeyhin Müfid Efendi adında güneybatı köşesinde, geniş yuvarlak ke tanındı ve İmâd tarafından mükemmel-
bir zat olduğu, ayinlerin cuma günleri meri ile göze çarpan ocağın dışa taşkın leştirilen İran taliki bu yolla Osmanlı
icra edildiği bilinmektedir. kitlesinin yanma, tek birimli ufak bir ülkesinde de yaygınlaşmaya başladi.
hamam yerleştirilmiştir. Tek sıra tuğlay Türk hattatları, Yesârîzade Mustafa İzzet
Tekkeyi oluşturan unsurlardan beş tarafından 19. yy'da Türk talik okulu
la örülmüş ince duvarları ve üstünü ör
adet derviş hücresi doğu-batı doğrultu kuruluncaya kadar bu üslubu takip etti
ten beşik tonozu ile küçük bir halvet
sunda uzanan bir kitle içinde sıralan ler ve İmâd derecesinde yazmayı başar
niteliğindeki bu hamam ile mutfak oca
maktadır. Duvarları moloz taş ve tuğla dılar. Başka bir deyişle, talik, yerleşmiş
ğının arasmda, su kazanının bulunduğu
ile örülmüş, üstleri, aym doğrultuda de kurallarıyla İran'da İmâd, Türkiye'de de
bölme yer almakta, başka bir deyimle
vam eden ve ahşap çatı altında gizlenmiş Abdî ile başlamıştır.
ocağın aynı zamanda hamam külhanı
olan bir beşik tonozla örtülmüştür. Hüc
olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Türk
re dizisinin batı ucunda, sonradan eklen Abdi'nin ustalığını gören Sadrazam
mimarisinde benzeri hemen hiç bulun-
miş olması muhtemel, nispeten büyükçe Mehmed Paşa, ona bir Şehname yazdır
mış, kâğıt, tezhip, altın ve yazma parası
olarak on sekiz kese akçe sarf etmişti.
Derviş Abdî hac farizasını ifa etmek için
gittiği Mekke'den sonra Medine'ye ge
çerek ölünceye kadar Hz Muhammed'in
türbesi civarında yaşadı. Eserlerinin bir
kısmı Türk ve İslam Eserleri Müze-
si'ndedir. En meşhur öğrencisi Topha
neli Mahmud'dur.
ALİ ALPARSLAN
ABDÎ
(18. yy) Pek çok şiirinde İstanbul sevgi
sini ve özlemini dile getiren âşık.
Doğum ve ölüm yeri ve tarihleri bi
Abdal Yakub linmeyen Abdî, "kalem şuarası" adı veri
Tekkesi len ve şiirlerini doğaçlamayla değil de
Derviş yazarak oluşturan âşıklar zümresinden-
hücreleri dir. Aruz ve hece ile yazdığı şiirlerin bir
Af. Baha Tanman çoğunda ayrı düştüğü İstanbul'dan öz-
ABDÎ 12
lemle söz eder. "Destan" başlığı taşıyan Efendi'dir. "Çilingir", "Sankiyedim", "Ye- örneği de burada karşımıza çıkmaktadır.
aruzla yazılmış bir şiirindeki "Bu bin dimiçtim" gibi adlarla da anılmaktadır. Yapının cepheleri pilastrlarla bölünmüş,
yüz altmış altıda mücavir Mekke'de Ab- Mimar Sinan tarafından 940/1533 tari alt ve üst pencerelerin arasına yatay bir
dî" mısraından H. 1166 (1752) tarihinde hinde inşa edilen ilk yapı dolma bir set silme yerleştirilmiştir. Alt pencereler ba
Mekke'de bulunduğu, "Üç senedir lûtf-i üzerinde yükselmekte, dört fil ayağına sık, üst pencereler ise yuvarlak kemerli
Hakla Beyt'e sürdüm yüzümü" mısraın bir kubbe oturtulmak suretiyle tasarlan dir. Üst pencerelerden cephe ekseninde
dan da üç yıl burada yaşayıp çok sevdi mış bulunmaktaydı. Geçen yüzyılın son bulunanlar yükseltilerek saçak kornişin
ği İstanbul'a döndüğü anlaşılıyor. larında çok harap durumda olan cami, den yukarıya taşırılmıştır. Birkaç istisna
Şiirde Nabî'den etkilendiğini belirt devrin seraskeri Rıza Paşa'nm (1844- dışında Osmanlı yapılarında görülmeyen,
mekle birlikte Abdî'yi bir divan şairi 1920) delaletiyle, masrafı Hazine-i Has buna karşılık Bizans dini mimarisinde
saymak mümkün değildir. Bir âşık ola sa'dan ödenmek suretiyle yeniden inşa çokça kullanılan, Osmanlı dönemi Rum
rak şiirlerinde Âşık Ömer(->) ve Gevheri ettirilmiş, Mimar Sinan'ın tasarladığı ilk kiliselerinde de sürdürülen bu saçak ay
etkisi açıkça görülmektedir. Abdi'nin şi camiden tamamen farklı, eklektik üslup rıntısı, Abdî Çelebi Camii'nin Rum kö
irlerinde İstanbul iki yönlü olarak yer ta bir yapı ortaya çıkmıştır. İstanbul'da kenli ustaların elinden çıkmış olabilece
alır. Birincisi şehrin doğal güzelliklerine 1896'da vuku bulan Ermeni olaylarından ğini düşündürmektedir. Yapının dört kö
duyulan özlem ve övgüdür. İkincisi ise sonra, camiin çevresindeki Ermeni ma şesinde yükselen ağırlık kuleleri sekiz
şehir hayatının çeşitli yönlerini, semtle hallesinde bir karakolun inşa ettirilmesi, gen, üst kısımları da soğan kubbelidir.
rini, mesire yerlerini, giyim kuşamını, camiin yenilenmesine vesile olmuştur. Cami kiremit kaplı ahşap çatıyla örtül
halkın ve seçkin sınıfın geleneklerini Osmanlı devrinin son yıllarında ba müştür. Minaresi kuzeybatı köşesindedir.
sergilemesidir. kımsız kalan Abdî Çelebi Camii 1933'te Kapalı son cemaat yerinin üst katı
Bibi. Naci Kum, "Şair Abdî ve Güzel İstanbul", Süeda Hanım adında bir hayırsever tara kadınlar mahfili olarak değerlendirilmiş
Yeni Türk, no. 38, 1936, s. 70; Ergun, Türk Şa fından esaslı bir onanma tabi tutulmuş, tir. Fevkani mahfilden harime açılan üç
irleri, I, 203-206; M. F. Köprülü, Türk Sazşair- bu arada önüne imam meşrutası eklen adet kemerin içinde mahfil zemini ka
leri, III, Ankara, 1962, 400-401; TDEA, I, 10.'
miştir. Şu anda (Haziran 1993) camide visli çıkmalarla genişletilmiş, bu çıkma
M. SABRİ KOZ onarım çalışmaları yapılmaktadır. 1991- lardan ortadaki daha geniş tutulmuştur.
1992 yıllarında yapının kuzey kesimine Kare planlı harimin tavanı köşede, pan
ABDÎ dernek binası, tuvalet ve aptes yerleri dantif görünümlü ahşap dolgularla ku
bak. ABDÜRREZZAK EFENDİ eklenmiştir. Ayrıca fevkani mahfilde ku şatılmış, böylece elde edilen sekizgen
zeye bakan pencerelerden biri kapıya yüzeyin merkezine alçıdan yuvarlak bir
ABDÎ ÇELEBİ CAMÜ çevrilerek minareye ve mahfile dışarıdan göbek oturtulmuştur. Son devrin önde
Fatih İlçesi'nde, Kocamustafapaşa Ma- giriş sağlanmıştır. Bu yeni ekler cami ile gelen hattatlarından Tuğrakeş İsmail
hallesi'nde, Müdafaaimilliye Caddesi ile son derecede uyumsuz bir görünüm Hakkı Altunbezer'in(->) eseri olan, yal
Marmara Caddesi'nin kesiştiği yerdedir. oluşturmaktadır. Son yıllarda yapıların dızla yazılmış sülüs hatlı Nur ayeti, alçı
B a n i s i Kanuni dönemi ileri gelenle tarihi özellikleri düşünülmeden gerçek göbeği kuşatmaktadır. Mihrabı çevrele
rinden R u z n a m e c i Ç e l e b i Abdullah leştirilen sağlıksız onarım ve tadillerin bir yen ve 1933 onarımına ait olduğu anla
şılan çini kuşakta mavi zemin üzerine
beyaz renkle celi sülüs olarak yazılmış,
Kâmil Akdik(-») imzalı İhlas suresi bu
lunmaktadır. Mihrap nişinde, son dö
nem özelliklerini yansıtan kalem işi per
de motifleri görülür. Başlangıçta mescit
olarak faaliyet gösteren yapının minbe
rini 1756'da Mahmud Ağa'nın koydur
duğu bilinmektedir. Halen görülen ah
şap minber ise, yapının mimarisi gibi
eklektik özellikler göstermektedir. 19.
yy'ın sonundaki y e n i l e m e sırasında
konduğu anlaşılan bu minberin köşk
kısmı dilimli kemerlerle donatılmış, so
ğan kubbeli bir külahla taçlandırılmıştır.
Bibi. Ayvansarayî; Hadîka, I, 77; İSTA, I, 24;
Öz, İstanbul Camileri, I, 42; Kuran, Mimar
Sinan, 135; Fatih Camileri, 48.
EMİNE NAZA
ABDİ İBRAHİM
bak. BARUT, ABDİ İBRAHİM
nıfı üzerinde yoğunlaşmıştır. Sarı Abdul Bunlar arasında Neşatî Ahmed Dede
lah'ın mürşidi İdris-i Muhtefî(->) bu kola ile Çevri İbrahim Çelebi gibi Mevleviler
mensup olup, aralarında Sadrazam Halil ve La'lîzade Abdülbâki(->) gibi Nakşîler
Paşa ve Şeyhülislam Ebu'l-meyâmin ilk anda dikkati çekerler. Gelibolu ve
Mustafa Efendi'nin de (ö. 1606) bulun Beşiktaş Mevlevîhaneleri şeyhi Ağazade
duğu Osmanlı bürokrasisini kendine Mehmed Dede'nin müritlerinden olup
bağlamış, ayrıca Kırkçeşme'deki Peşta- daha sonra Edirne Mevlevîhanesi post-
malcılar Hanı'nda esnaf zümresini ör nişinliğini üstlenen Neşatî Ahmed Dede
gütlemiştir. Sarı Abdullah, Melamîliğe (ö. 1674), Sarı Abdullah'ın kesedarlığını
bu handa yapılan dini bir törenle girmiş yapmış, ondan aldığı Melamî neşeyi
ve yaşadığı dönemde esnaf ile iktidar Mevlevî kültürüyle bütünleştirerek 17.
Abdi İpekçi S p o r Salonu arasındaki sosyokültürel ilişkinin tarikat yy divan şiirinin seçkin örneklerini ver
Nazım Timuroğlu, 1993 adma düzenleyicisi olmuştur. miştir. Cevrî İbrahim Çelebi (ö. 1654)
Sarı Abdullah, Melamîliğin 17. yy İs ise, Sarı Abdullah'a bağlanan bir diğer
tanbul hayatındaki siyasi ve dini rolü büyük Mevlevî şairi ve hattatıdır. Galata
spor etkinliklerine sahne olduğu gibi Mevlevîhanesi postnişini İsmail Rüsuhî
konserler için de kullanıldı. 1991 Avru üzerinde etkili olmuş bir mutasavvıftır.
Diğer tarikatlarla kurduğu yakın ilişki, Dede'nin dervişi olan Cevrî, Melamîlik
pa Şampiyon Kulüpler Basketbol Tur ile Mevlevîlik arasındaki kültürel ilişki
nuvası Finalleri ile en büyük sportif or siyasi ve mistik kişiliğinin derin izlerini
taşır. İsmail Maşukî(->) ve Hamza Bâlî nin, 17. yy'daki başlıca odak noktaların
ganizasyonlarından birini verdi. 7.000 dan birisi sayılmaktadır. Sarı Abdullah'ın
seyirci kapasiteli salon her tür uluslara (ö. 1561) gibi Melamî şeyhlerinin İstan
bul'da katledilmeleri üzerine gizlilik tasavvuf alanındaki asıl etkisi, torunu
rası spor organizasyonuna elverişli olup Şeyh La'lî Mehmed Efendi (ö. 1707) ara
ayrıca antrenman salonlarına da sahip esasma dayalı bir örgütlenme modelini
benimseyen Melamîlik, onun aracılığıy cılığıyla, 18. yy'ın önemli Nakşî muta
bulunmaktadır. savvıflarından La'lîzade Abdülbâki üze
CEM ATABEYOĞLU la hem siyasi kadrolar içinde hem de
diğer tarikatlarm koruyucu şemsiyesi al rinde olmuştur. Sergüzeşt adlı eserinde
Sarı Abdullah ve çevresini anlatan La'lî
ABDULLAH ( S a n ) tında gelişebilme olanağı bulmuştur.
Söz konusu bu tarikatlar, Melamîliğin zade kendi kurduğu kalenderhane ile
(1584, İstanbul - 1660, İstanbul) Tasav
İstanbul'daki bir çeşit resmi örgütü olan bağlandığı Murad Buharî'nin (ö. 1719)
vuf tarihinde "Sarı" veya "Şârih-i Mesne
Bayramîlik(^) ile ondan ayrılarak farklı Eyüp'teki tekkesinde şekillenen Melamî-
vi" olarak tanınan reisülküttab, hattat,
bir kimlik kazanan Celvetîlik'tir(->). Ce- meşrep Nakşîliğin, İstanbul'daki başlıca
çiçekçi ve Bayramî Melamîliğine men
vâhir-i Bevâhir-i Mesnevi adlı eserinde temsilcisidir. İkinci devre Melamîlerinin
sup mutasavvıf.
kendisini Bayramî olarak gösteren Sarı Sarı Abdullah aracılığıyla Nakşîlik üze
Babası, Magrib şehzadelerinden Sey- rinde kurdukları bu yoğun etki, Şeyh
yid Muhammed, annesi Sadrazam Halil Abdullah, ayrıca Sadrazam Halil Pa
şa'nın da bağlı bulunduğu Celvetîliğe Murad Tekkesi postnişini Abdülkadir
Paşa'nm kardeşi Beylerbeyi Mehmed Belhî'nin(->) kişiliğinde, Cumhuriyet dö
Paşa'nın kızıdır. Eğitimini İstanbul'da ta intisap ederek, IV. Murad'm yakm des
teğini alan bu tarikatların saray halkı nemine kadar uzanmıştır.
mamladı. Halil Paşa'nın (ö. 1630) birinci
sadaretinde (1616-1619) devlet hizmeti üzerindeki nüfuzlarını, Melamîlere uy Şiirlerinde "Abdî" mahlasını kullanan
ne girerek İran seferine katıldı. Paşanın gulanan siyasi baskıyı azaltacak yönde Sarı Abdullah'ın eserleri, İstanbul'daki
ikinci sadaretinde (1626-1628) ise, önce kullanabilme başarısını göstermiştir. Melamî/Hamzavîlerin kültürel dünyala
tezkireci ve ardından l627'de Mehmed l628'de Abaza Mehmed Paşa'ya karşı rını göstermeleri açısından önemlidirler.
Efendi'nin yerine reisülküttab oldu. Bu düzenlenen seferin başarısızlığa uğra I625-I63I yılları arasında Mesnevinin
sırada Doğu'da Abaza Mehmed Paşa masıyla görevlerinden uzaklaştırılan Ha birinci cildine yaptığı Cevâhir-i Bevâhir-i
üzerine gönderilen Halil Paşa, başarı lil Paşa ile Abdullah Efendi'nin, Celvetî Mesnevi (bas. 1288, 5 c.) başlıklı şerhi,
sağlayamayınca her ikisi de görevlerin şeyhi Aziz Mahmud Hüdaî(->) tarafın onun Mevlevîlik ile kurduğu yakın iliş
den uzaklaştırıldılar. l630'da Halil Pa dan IV. Murad'a bağışlatılmaları, bu açı kinin bir ürünü olup, IV. Murad'a su
şa'nın ölümüyle inzivaya çekilen Abdul dan tipik bir örnektir. nulmuştur. Aslında Bayramî olan Mevle
lah Efendi, l638'de İsmail Efendi'nin vî şeyhi İsmail Rüsuhî Dede ile yaptığı
İstanbul'un 17. yy mistik hayatında tasavvuf sohbetlerinin çeşitli tarikat sil
yerine tekrar reisülküttaplığa atanarak San'Abdullah'ın tasavvuf anlayışını be
IV. Murad'm Bağdat seferine katıldı. sileleri eklenerek genişletilmesi sonucu
nimseyip sürdüren pek çok ünlü şair ve ortaya çıkan 1624 tarihli Semerâtü'l-Fu-
1640'ta Anadolu muhasebecisi, l650'de mutasavvıf vardır.
piyade mukabelecisi oldu ve l654'te âd fi'l-Mebde-i ve'l-Meâd (bas. 1288),
mensuh mukataacılığma atandı. Bu son Bayramî Melamîliğinin mistik kökeni ve
resmi görevinden bir süre sonra ayrılan gelişimi üzerinde duran temel bir kay
Abdullah Efendi, ölümüne kadar Koca- naktır. Bu kitaptaki tasavvuf konularını,
mustafapaşa'daki evinde tasavvufla uğ Bayramî şeyhlerine ait menkıbelerle
raştı. Mezarı, Topkapı'da kendi adıyla zenginleştirerek l639'da kaleme aldığı
anılan sofasındadır. Cevheretü 'l-Bidâye ve Dürretü 'n-Nihâye
ise, tarikatın toplumsal tarihini yakından
Gençlik yıllarında Hacı Hüseyin Ağa ilgilendirir. l660'ta yazdığı Mir'âtü'l-As-
(ö. 1630) aracılığıyla Melamî kutbu İd- fiyâ ft Sıfât-ı Melâmîyyeti'l-Ahfiyâ, Muh-
ris-i Muhtefî'ye (ö. 1615) intisap etmiş, yieddin Arabi'nin Fütühâtü'l-Mekkiy-
onun ölümünden sonra da yerine geçen jye'sindeki Melamîlikle ilgili bölümlerin
Hacı Bayram Kabayî (ö. 1627) ve Sütçü şerhi olup, aynı zamanda da son eseri
Beşir Ağa'ya (ö. 1662) bağlanmıştır. dir. Arapça yazdığı Risale fi Merâtibi'l-
16. yy başlarında "Oğlan Şeyh" la Vücûd ile Türkçe Meslekü'l-Uşşâk adlı
kaplı İsmail Maşukî (ö. 1529) tarafından San 105 beyitlik kasidesi, tasavvuf ve tarikat
İstanbul'a getirilen Melamîlik(->), önce Abdullah'ın adabının genel konularına değinir. Mes
Anadolu kökenli şeyhler tarafından Hel- Topkapı- lekü'l-Uşşâk^ La'lîzade Abdülbâki ve
vaî Tekkesi'nde(->) örgütlenmiş ise de Maltepe'de Habeşîzade Rahimî gibi Melamiler tara
bulunan fından ayrıca zeyiller yazılmıştır.
17. yy'dan itibaren tarikatın bu yöndeki mezar taşı.
faaliyetleri Rumeli Melamîlerinin deneti Ekrem Işm. Sarı Abdullah, mutasavvıf kişiliğinin
mine geçerek saray çevresi ile ilmiye sı 1992 yanısıra çiçekçiliği ve hattatlığı ile de İs-
ABDULLAH 14
tanbul kültürüne renk katmıştır. Yedi ay Söylentinin doğru olduğu anlaşılınca dır. Kaybolduğu sanılan kitabesi ise
rı zerrin lale türü yetiştirmesinden dolayı hokkanın ağzı altınla kapatılıp kıymetli yaptığımız araştırma sonucunda, yakla
I. İbrahim tarafından İ642'de "serşükûfe- hediyelerle hattata geri gönderilmiştir. şık 1 km ilerideki Gül Baba Türbesi bi
ci" tayin edildiğini Müstakimzade kay Yedikuleli Abdullah'ın hat sanatında tişiğinde yer alan ve II. Mahmud'un
detmektedir. Hat sanatındaki başarısını ki ustalığım gösteren bir başka fıkra da miralemine ait çeşmenin üzerinde bu
ise, yazmış olduğu Abdülmecid Sivasî şudur: Bir gün devrin ileri gelenlerin lunmuştur. Sülüs hatlı kitabe, Hazine-i
Tekkesi'ne ait vakfiyede göstermiştir. den birinin sorması üzerine Hafız Os Hümayun Başhademesi Nazif Mehmed
Bibi. Uşşakizade, Zeyl-i Şakaik, 346-347; Ta- man. Yedikuleli'yi göstererek "Seyyid Efendiye ait olup, tarih mısraı şöyledir:
rih-i Naima, VI, 121; Ayvansarayî, Hadîka, Çelebi budur, benden güzel yazar" de Ayn-ı carî kıldı dârü 's-sa 'âde ağası lüle
II, 202; Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 190; miştir. Hafız Osman o zamana kadar den (1253/1837).
Müstakimzade, Tuh/e, 280-281; La'lîzâde Ab- kimse hakkında böyle söylememişti. Bibi. Sicill-i Osmanî, III, 397; Tanışık, İstan
dülbâkî, Menakıb-ı Melâmîye-i Bayramîye,
Yedikuleli Abdullah'ın sülüs ve nesih bul Çeşmeleri, II, 434-436.
İst., ty; Sami, Kamus, IV, 2916; Sicill-i Osnıa-
ra, III, 367-368; Osmanlı Müellifleri, I, 100; yazılarını Hafız Osman'mkilerden ayır DOĞAN YAVAŞ
Gölpınarlı, Melâmilik, Y51-\A2; Ergun, Türk mak zordur. Yazdığı yirmi dört Ku
Şairleri, I, 194-203; Ö. F. Akün. "San Abdul ran'dan ikisi III. Ahmed'in emri ile yazıl ABDULLAH BEY (Muhsinzade)
lah", İA, X, 216-220. mıştır. Osmanzade Taib Ahmed'in Meşâ- (1832, İstanbul - 20 Ağustos 1899, İs
EKREM IŞIN nk-t Şerif Tercümesini de gene sultanın tanbul) Sülüs, nesih hattatı. II. Mah
emri üzerine yazmıştır. Ayrıca yazdığı mud'un Istabl-ı Âmire müdürü Mehmed
ABDULLAH (Yedikuleli) bin kadar enam, evrad, murakka (yazı Bey'in oğludur. Beşiktaş'ta Kapıağası
(?, İstanbul -1731- İstanbul) Sülüs, nesih albümü), kıta ve hilyenin çoğu Nuruos- Mektebinde okurken hocası Hafız Meh
hattatı. Yedikule'de doğduğu için hattat maniye Kütüphanesi'ne vakfedilmiştir. med Efendi'den yazı yazarak icazetna
lar arasında, Yedikuleli veya Yedikuleli Bibi. Müstakimzade, Tuhfe. 269-271; Rado, me aldı. Sonra ünlü hattat Kazasker
Seyyid Abdullah olarak anılır. Babası Hattatlar, 136-137. Mustafa İzzet Efendiye devam etmeye
Seyyid Hasan el-Hâşimi. Yedikule Kapısı ALİ ALPARSLAN başladı ve ölümüne kadar onun yanın
içindeki İmrahor Camii'nin imamıydı ve dan ayrılmadı.
hattattı. Abdullah da babasının ölümün ABDULLAH AĞA CAMÜ
Abdullah Bey bir süre Sadaret Mek-
den sonra bu camiin imamlığını yaptı. bak. İSTAVROZ CAMİİ
tubi Kalemi'nde çalıştı, 1887'de Menşe-i
Yedikuleli büyük sülüs ve nesih hat Küttab-ı Askeriye'nin hat hocalığına ta
tatı Hafız Osman'dan l686'da yazı meşk
ABDULLAH AĞA ÇEŞMESİ yin edildi. Bu arada II. Abdülhamid ta
etmeye başladı ve l690'da icazetname Beylerbeyi'nde, Beylerbeyi Camii karşı rafından Reisülhattatin (hattatların reisi)
aldı. Kendisi de hattat III. Ahmed'in tak sında, Abdullah Ağa Çeşmesi Soka- unvanıyla ödüllendirildi.
dir ettiği Yedikuleli. Sakazade Mustafa ğı'ndadır. Paşaçırağı lakabıyla tanınan, Abdullah Bey, Şefik Bey ile birlikte
Efendi'den boşalan Topkapı Sarayı'nın saraydan yetişme Abdullah Ağa yaptır Kazasker Mustafa izzet Efendi'nin en ba
hat hocalığına tayin edildi. Bu sırada mıştır. Abdullah Ağa. başmusahip, hazi şarılı öğrencisidir. Hat sanatında Hafız
kullandığı mürekkebin çok temiz ve ne vekili ve hazinedarlık görevlerinde Osman üslubunu sürdürmüştür. Mah-
akıcı olduğu duyulunca padişahın, bu bulunduktan sonra darüssaade ağası ol mutpaşa Yokuşu'nun alt başında bulu
nun doğru olup olmadığını öğrenmek muş ve 1256/1840'ta vefat etmiştir. nan Hacı Köçek Camii'nin dış kapısında
için bir adamını Yedikuleli'nin ders ver Kaynaklarda son derece sade bir tez ki beyit ile kapıya bitişik çeşmenin man
diği yere gönderdiği, giden kişinin ders yinata sahip olduğu belirtilen çeşme, zum kitabesi en güzel eserlerindendir.
alacakmış gibi yere çömeldiği ve ne günümüzde harap durumdadır. Hora Nesih eserleri hususi koleksiyonlardadır.
maksatla geldiğini söyledikten sonra san harçlı su haznesinden sadece 50 Bibi. İnal, Son Hattatlar, 20-23; Rado, Hat
hokkayı onun mührüyle mühürleterek cm'lik bir kısım kalmıştır. Oval teknesi tatlar, 230-231.
padişaha takdim ettiği hikâyesi ünlüdür. de toprak seviyesinin bir karış altında ALİ ALPARSLAN
ABDULLAH BİRADERLER
19. yy ın son çeyreğinde İstanbul'un ün
lü fotoğrafçıları. Abdullah Biraderlerin
dedeleri Astvazadur Hürmüzyan,
lölO'da Kayseri'den İstanbul'a göç eden
Aliksan'ın soyundan geliyordu. Astvaza
dur Hürmüzyan. Abdülmecid'in (1839-
1861) sarayında mübayaacıbaşı olarak
görev yapmış, alçakgönüllülüğü, ahlakı
ve üstün zekâsıyla çok sevilen ve sayı
lan kişiydi. Sarayın ileri gelenleri bu
yüzden ona Müslüman olmasını teklif
ettiler. Astvazadur ise bu teklifi; "Adım
Astvazadur. Yani Allah'ın oğlu. Bundan
böyle bana Abdullah diyebilirsiniz. Böy
lece hem sizi memnun etmiş olurum,
hem de gönlüm rahat eder" diye yanıt
ladı. Aile o günden sonra Hürmüzyan
yerine, Abdullah adıyla anılır oldu.
Abdullah Biraderler'in babası Apra-
ham Abdullah, 1792'de İstanbul'da doğ
du. Küçük yaşta Kazaz Artin'in yanına
girdi ve uzun zaman ipek işleri ile uğra
şarak onun dostu ve meslektaşı oldu.
Anneleri Roza ise, Bağlıyan ailesine
mensuptu. Apraham Abdullah, 1875'te
öldüğünde, 3 kızı ve 5 erkek çocuğu
15 ABDULLAH BİRADERLER
kola İstanbul'a gelerek Abdullah Birader yük beğenisini kazanır. Bir süre sonra seniyesi" ile sahibinin adını aldı, Abdul
ler'in atölyesini ziyaret edip, fotoğrafları da Bogos Tarkulyan, "Saray Fotoğrafçı lah Efendi Lokantası oldu. Harem-se-
nı çektirir. Dük Nikola çekilen bu fotoğ lığı" unvanı ile ödüllendirilir. Basil Kar- lamlık biçiminde olan lokanta, saraya
rafları görünce, sanatçılara karşı büyük gopoulos, Guillaume Berggren, Nikolai yakın olanların ve Meclis-i Mebusan
bir hayranlık duyduğunu belirtir. Daha Andreomenos, Pascal Sebah gibi ünlü mensuplarının yemek yediği bir yer ha
sonra, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, fotoğrafhaneler de kaliteli işler yaratma line geldi. 1920'de Beyoğlu'na Rumeli
Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanınca, ya başlarlar. Sonunda Abdullah Birader Hanı pasajının içine taşındı; yönetimi
Rus ordusu Ayastefanos'a (Yeşilköy) ka ler stüdyolarını, borçlarını ödeyebilmek de Abdullah Efendinin oğlu Hikmet Ab-
dar gelir (26 Şubat 1878). Arakel Dadyan için bütün aletleriyle birlikte, 1.200 Os dullahoğlu'na geçti. 13 yaşından beri
Bey'in konağında ikamet eden Dük Ni manlı Lirası karşılığında 1899'da Sebah babasının yanında "çekirdekten yetişen"
kola, ikinci kez Kevork Abdullah'ı yanı & Joaillier'e devrederler. Daha sonraki Hikmet Bey'in, lokantanın gelişmesinde
na çağırtarak fotoğraflarını çektirir. yıllarda da üçüncü sınıf bir fotoğrafhane ve efsanevi ününe kavuşmasında büyük
Kevork'un bu yeni ilişkisi, II. Abdül- olarak kalırlar. katkıları oldu.
hamid tarafından, müessesenin üzerin Sanatta olduğu kadar sosyal hayatta Hikmet Abdullahoğlu 1 9 6 0 ' l a r d a
deki padişah tuğrası geri alınarak ceza da aktif olan Kevork Abdullah, bozulan Emirgân'da geniş bir arazi aldı, burasını
landırılır. Fakat daha sonra İgnatiyefin sağlığına yeniden kavuşmak amacıyla lokantanın besin maddelerinin üretildiği
müdahalesi ve Dük Nikola'nın sadraza 1912 yazında İngiltere'de bulunan bir bir çiftlik olarak kullanmaya başladı.
ma yaptığı başvurularla bu olay kapanır akrabasının yanma gider. Daha sonra Burada bir de küçük lokanta açıldı.
ve tuğranın iade edileceğine dair söz İstanbul'a dönen Kevork Abdullah'ın, 4 1968'de o dönemlerde başlayan yozlaş
verilir ve bu söz 1890'da yerine getirilir. Nisan 1918 tarihli 6545 sayılı Püzantion manın da etkisiyle Beyoğlu'ndaki yer
Abdullah Biraderler, stüdyolarında gazetesinde çıkan bir ilanla, 2 Nisan boşaltıldı, lokanta tümüyle Emirgân'a
pek çok öğrenci de yetiştirirler. Kısa za 1918'de sabah saat 2'de İstanbul'da öl geçti. 1972'de, Hikmet Abdullahoğlu
manda bu küçük dükkân gelişmiş bir düğü ve 4 Nisan 1918 günü cenaze me beyin kanamasından ölünce, kuruluşun
işyeri haline gelir. Fotoğrafçılık gittikçe rasiminin yapılacağı bildirilmektedir'. yönetimini yeğeni Abdullah Ongan üst
yaşantının bir parçası ve geçerli bir sa Yedikule Ermeni Hastanesi'nin 1892 lendi. Asıl mesleği dişçilik olan Abdul
nat olarak İstanbul halkı tarafından ka yılı salnamesinde Viçhen Abdullah'ın lah Ongan, burasını turizme de açtı ve
bul edilir. Abdullah Biraderler portreler adı "Salise ve Kapucubaşı" rütbesini ha lokanta, 1970'lerde en parlak dönemle
den başka İstanbul ve çevresinde bulu iz Ermeni asıllı devlet görevlileri arasın rinden birini yaşadı. Ancak daha sonra
nan saray, köşk, kasır, cami, çeşme, se da Saray-ı Hümayun Fotoğrafçısı olarak aynı düzeyi koruyamadı, İstanbul'da
bil, kilise, bent, su kemeri, fabrika, kış geçmektedir. Ayrıca 4. sınıf Osmanî ve birbiri ardına açılan lokantalarla rekabet
la, hastane vb yapıların iç ve dış görün 3. sınıf Mecidî nişanlarının olduğu belir karşısında yavaş yavaş müşterisini yitir
tülerini, çeşitli İstanbul manzaralarını, tilmektedir. 1898 yılı salnamesinde de di ve 1993 yılı içinde lokanta kapandı.
yerli ve yabancı halk giysilerinin fotoğ aynı bilgiler olduğu halde 1899 yılı sal Abdullah Lokantası, özellikle Beyoğ
raflarını çekerler. Dönemin seyahat reh namesinde ismi geçmemektedir. Bun lu'na geçtikten sonra kentin politika, sa
berlerinde, İstanbul'a giden herkesin, dan Viçhen Abdullah'ın o yıl Müslüman nat ve basın çevrelerinin sık sık geldiği,
Boğaziçi, Ayasofya ve diğer yerlerle bir olduğu çıkarsanabilir. Abdullah Şükrü masa başında saatler süren söyleşilerin
likte, Abdullah Biraderler stüdyosunu adını alan Viçhen Abdullah, Müslüman yapıldığı bir yer oldu. Yahya Kemal Be-
da ziyaret etmeleri tavsiye edilir. olduktan kısa bir süre sonra İstanbul'da yatlı'nm en sevdiği yerlerden biriydi
ölür ve Maçka Mezarlığı'na gömülür. Abdullah. Ayrıca Ahmet Hamdi Tanpı-
Mısır Hıdivi Tevfik Paşa'mn çağrısı
Sonraları mezarlığın büyük bölümü or nar, Behçet Kemal Çağlar, Gönül Yazar
üzerine, 1886'da Kevork ve Hovsep Mı
tadan kalktığı gibi Abdullah Şükrü'nün gibi ünlüler, Adnan Menderes, Fuat
sır'a gittiler ve Kahire'de bir stüdyo açtı
mezarı da kaybolmuştur. Öbür kardeş Köprülü, Lütfi Kırdar gibi politikacılar
lar. Abdullah Biraderler Tevfik Paşa'mn
leri Hovsep Abdullah da 14 Temmuz da çok sık gelirdi.
1887'de Yukarı Mısır'a yaptığı geziye
1902'de İstanbul'da ölmüştür.
katılarak, Mısır'ın fotoğraflarını çektiler. Abdullah Efendi Lokantası, baştan
Kahire'ye dönüşlerinde Kevork Abdul ENGİN ÇİZGEN beri tipik Türk yemekleri sunan bir
lah, çektiği yerlerin fotoğraflarını bir al "tencere lokantası" oldu. Abdullah On
büm halinde Hıdiv Tevfik Paşa ve eşi ABDULLAH EFENDİ LOKANTASI gan, 1978'de bir röportajında, lokanta
Emine Hanım'a hediye etti. Fotoğrafha İstanbul'un bilinen en eski lokantaların nın özelliğinin, Türk mutfağının klasik
nenin Kahire'deki şubesi dokuz sene dan biri. 1888'de İnebolulu aşçı Ahmet yemeklerini mümkün olduğu kadar has
boyunca parlak ve verimli bir dönem Efendinin oğlu Abdullah Efendi tarafın ve öz malzemeyle yapmayı sürdürmek,
yaşadıktan sonra 1895'te kapandı. dan Karaköy'de Viktorya adıyla açıldı. bulunan malzemenin, etin, tereyağının,
Abdullah Biraderler'in İstanbul'da, İki yıl sonra II. Abdülhamid'in "irade-i zeytinyağının en iyisini kullanmak oldu-
Eski Rus Sarayı'ndaki (bugünkü Nar-
manlı Yurdu) stüdyosu, aynı zamanda
resim sergilerinin de açıldığı bir galeri,
şehrin entelektüellerinin bir araya geldi
ği yerlerden biriydi. Abdullah Birader
ler'in fotoğraf kartlarının arkasındaki
düzenleme ve kufi yazı da dönemin ün
lü gazetecisi Ebüzziya Tevfik tarafından
hazırlanmıştı.
Abdullah Biraderler fotoğrafçılık fa
aliyetlerini uzun yıllar büyük bir başarı
ile sürdürürler. Ancak, 19. yyin son yıl
larında fotoğrafhane ekonomik güçlük
lerle karşılaşır. Gittikçe sayıları artan fo
toğraf stüdyoları acımasız bir rekabet
ortamını yaratırlar. Özellikle Foto Phe-
bus'un sahibi Bogos Tarkulyan'ın ilk
kez boyama yoluyla ustaca renklendir 1 9 2 0 l e r d e Abdullah Efendi Lokantası
Abdullah Ongan
diği fotoğraflar, II. Abdülhamid'in bü
17 ABDURRAHMAN ABDÎ PAŞA
ğunu söylemiş; sunuşa da çok dikkat tılmış, ahşap sandukanın yerine aynı bi tüvvet geleneklerini benimseyen, dola
ettiklerini, mutfağa salon kadar önem çimde betondan bir lahit yapılmıştır. So yısıyla birinci devre Melamîliğine yakın
verdiklerini eklemiştir. kak üzerindeki iki pencerenin arasında, bir tasavvuf anlayışını sürdüren bu
Ancak, 1980'lerden itibaren dışarıda sülüs hatla istifli olarak yazılmış şu kita akım, bir yandan İstanbul'un esnaf ta
yemek yemeğe çıkan "hali vakti yerin be yer almaktadır: Ashâb-ı güzînden bakası üzerinde etkili olmuş, diğer yan
de" kesimde, bizim yemeklerimize olan Abdullah el-Hudrî radiyallahü anh / ta- dan da Sıddıkî silsilesinden ötürü ulema
ilginin azalması, soslu, alafranga isimli, rih-i hicret 46. kesimince rağbet görmüştür.
cicili bicili Batı yemeklerinin burjuvazi Bibi. Ziya. İstanbul ve Boğaziçi, I. 350; Ün- Eserlerinde Horasan kökenli gelenek
mizin gözdesi olması, bir anlamda Ab ver, Sahabe Kabirleri. 11-12; ÎKSA, I, 76-77; sel Nakşîliğin aşk, vecd ve vahdet-i vü-
dullah'ın da sonunu getiren ana öğe ol İşli, Sahabe, 55-57; Aynur, Saliha Sultan, 30- cud anlayışına tamamen sadık kalan İla
39; Fatih Camileri, 333. hî, dervişlerin Kalenderi ve Melamî neşe
du. Daha 1970'lerde, mönülerde Türk
mutfağı, nerdeyse yarı yarıya temsil edi M. BAHA TANMAN ye sahip bulunmaları gerektiğini ileri sü
liyordu. Giderek bu oran, Türk yemek rer. Gezginci dervişlik ile esnaf ahlakının
lerinin aleyhine olarak azaldı. Kurumun ABDULLAH İLAHÎ tasavvuf hayatı içinde bütünleşmesi an
bir özelliği de, çok az aşçı değiştirme- (?, Simav - 1491, Vardar Yenicesi [bu lamına gelen bu düşünce sistemi onun,
siydi; Necati Özgen usta, 40 yıla yakın, gün Yunanistan'da YiannitsaJ) İstanbul'daki erken dönem Nakşî kültü
Zülfer Yılmaz 30 yıla yakın burada ye Nakşibendî tarikatını, 15. yy sonlarında rüne kazandırdığı en belirgin özelliktir.
mek pişirmişlerdi. Lokanta, yıllar boyu İstanbul'un gündelik hayatına sokan mu Bu mistik anlayışının çerçevesini
Dışişleri Bakanlığı'nın da "yarı-resmi" tasavvıf. Tasavvuf tarihinde Molla İlahî Türkçe yazdığı Esrâmâme ve Meslekü't-
yerlerinden biri olmuş, önemli konuklar veya Abdullah Simavî olarak da tanınır. Tâlibîn ve'l-Vâsılîn ile Arapça Risâle-i
burada ağırlanmıştı. Bu gibi durumlar Eğitimine Simav'da başladı. Daha Vücûd adlı eserlerinde ana hatlarıyla
da, mönüler bakanlıkla lokanta yöneti sonra İstanbul'a gelerek Zeyrek Medre- çizmiş, tasavvuf terminolojisini ise Zâ-
mi tarafından ortak olarak saptanırdı. sesi'ne devam etti. Burada hocası Alaed- dü 'l-Müştâkîn ve Farsça Risâle-i Ahadiy-
ATİLLÂ DORSAY din Tusî'nin (ö. 1482) dikkatini çekti ve _ye'sinde açıklamıştır. Rûzbihân-ı Bak-
onunla birlikte Horasan, Semerkant ve lî'nin Risâle-i Kudsüne Farsça yazdığı
ABDULLAH el-HUDRÎ TÜRBESİ Buhara'yı kapsayan uzun bir yolculuğa Menâzilü'l-Kulûb adlı şerhi hariç tutu
çıktı. Semerkant'ta Ubeydullah Ahrar (ö. lursa, tasavvuf kültürüne kazandırdığı
Fatih llçesi'nde, Eğrikapı-Ayvansaray 1490) ile tanışarak Nakşibendîliğe inti temel eseri, Şeyh Bedreddin'in Vari
arasında, Atik Mustafa Paşa Mahallesin sap etmesi, sonradan halife sıfatıyla İs datına yaptığı Keşfü'l-Vâridât li-Tâlibi'l-
de, Kandilli Türbe Sokağı'nda bulunan tanbul'da yürüteceği tarikat faaliyetlerini Kemâlât ve Gayeti 'd-Derecât başlıklı
ve ashaptan Abdullah el-Hudrî'ye atfe belirleyen bir dönüm noktasıdır. Arapça şerhtir. Vâridât'm aynı zamanda
dilen bir makam türbesidir. ilk şerhi sayılan bu eser, Attar, Mevlana
Abdullah İlahînin bir Nakşibendî şey
İnşa tarihi tespit edilememekte, an hi olarak ilk faaliyetleri, Ahrar tarafından ve İbnü'l-Arabî'nin onun tasavvuf anla
cak İstanbul'daki sahabe türbelerinin Ahmed Buharı (ö. 1516) ile birlikte tari yışı üzerindeki etkilerini sergilemesi açı
büyük çoğunluğu gibi II. Mahmud tara-, katı yaygınlaştırmak için Anadolu'ya gön sından da önem taşır. Şeyh Bedreddin'i
fından 1826 tarihli Vaka-i Hayriye'yi derilmesiyle başlamıştır. Önce Simav'da "kutup" sayan İlahî, özellikle Balkanlar
müteakip ihdas veya ihya edilmiş olma kendi adına bir tekke kurmuş ve kısa sü daki Bedreddinî zümrelerle kendi temsil
sı muhtemel görünmektedir. Başbakan rede etrafına kalabalık bir derviş zümresi ettiği Nakşîlik arasında ortak bir düşün
lık Arşivi'nde bulunan 1246/1830 tarihli toplamıştır. II. Mehmed'in onu İstanbul'a ce zemini oluşturmuş ve bu kültürel bi
bir belgede "Abdullah el-Hudrî meşhed- davet etmesi bu ilk faaliyet dönemine leşim İstanbul'da halifeleri Ahmed Bu-
leri" olarak zikredilen türbenin bu tarih rastlar. Gerçekte bu davet, merkezi otori harî ile Mevlana soyuna mensup Âbid
ten önce var olduğu anlaşılmaktadır. te karşısındaki yerel güç odaklarını de Çelebi'nin kurduğu tekkelerde yaşatıl-
Diğer taraftan, II. Mahmud'un kızı Sali- netleme amacına yönelik olduğundan di mıştır. Ancak bu özgün Nakşîlik, tarika
ha Sultan ile Tophane Müşiri Halil Rıfat ğer tarikat şeyhleri gibi Abdullah İlahî de tın 18. yy'da Müceddidiye ve 19. yy'da
Paşa'mn 21 Zilhicce 1249/1833 tarihli bunu ihtiyatla karşılamış ve halifesi Ah Halidiye kolları tarafından şehrin günde
düğünlerine davet edilen tarikat şeyhle med Buharî'nin(-0 ikazlarını dikkate ala lik hayatında geri plana itilmiş ise de
ri arasında, Halvetîliğin, Şabanîlik kolu rak İstanbul'a gitmemiştir. II. Bayezid dö varlığını mücerret (bekâr) dervişlerin ba
na mensup şeyhlerin listesinde "Abdul neminde (1481-1512), derviş zümreleri rındığı kalenderhanelerde sürdürmüş,
lah el-Hudrî türbedarı Ahmed Efendi" üzerindeki bu denetimci politikanın terk üçüncü devre Melamîliğinin kurucusu
adında bir şahsın adı geçmekte, bu ka edilmesiyle İstanbul'a gelebilen Abdullah Seyyid Muhammed Nur tarafından yeni
yıttan dolayı söz konusu tesisin bir tür- İlahî, padişahın desteğini de alarak den yorumlanarak günümüzde Balkan
be-tekke olma ihtimali doğmaktadır. Ni Nakşibendîliğin) ancak 15. yy sonlarına lar merkez olmak üzere İstanbul'da da
tekim gerek İstanbul'da gerekse de taş doğru şehrin gündelik hayatı içinde ku önemini koruyan bir düşünce ve yaşa
rada, meşihatı bir türbedar-şeyhin tasar ru mlaştırabilmiştir. ma biçimine dönüştürülmüştür.
rufunda bulunan, tarikat ayinlerinin biz
Nakşîliğin İstanbul'daki ilk büyük ör Bibi. Lâmîî, Nefehât, 453-454; Mecdî, Hadâ-
zat türbenin içinde, sandukanın çevre
gütlenme merkezi, İlahî'nin daha önce İkti'ş-Şakaik, 262-265; Ataî, Hadaiku'l-Haka-
sinde halka teşkil etmek suretiyle icra
öğrencilik yaptığı Zeyrek Medresesi'dir. ik. I. 6l: Osmanlı Müellifleri, I, 91-92; Vassaf,
edildiği türbe-tekkelerin pek çok örne Sefine, I. 29-30; K. Kufralı, "Molla ilahî ve
Burada verdiği dersler ve sohbetleriyle,
ğine rastlanmaktadır. Kendisinden Sonraki Nakşbendiye Muhiti",
aralarında Kazasker Muhyieddin Çele-
TDED, III/1-2 ( 1 9 4 8 ) , 1 2 9 - 1 5 1 ; M. Kara,
Günümüzde Abdullah el-Hudrî Tür bi'nin de bulunduğu ulema tabakasını "Molla îlahî'ye Dair", OA, VII-VIII ( 1 9 8 8 ) ,
besi, üstü açık dikdörtgen bir alanı ku kendisine bağlamış, ayrıca Ayasofya Ca- 365-390; H. Algar, "A Brief History of the
şatan kagir duvarlar ile bu alanın mer mii'ndeki vaazlarıyla da Nakşîliğin halk Naqshbandi Order", Naqshbandis, İstanbul-
kezinde yer alan kagir bir lahitten iba katında yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bir Paris, 1990, 17-18; H. L. Şuşud, İslâm Tasav
rettir. Aslında üzerinin ahşap çatı ile ör süre sonra yerine halifesi Ahmed Buha- vufunda Hâcegân Hanedanı, İst., 1992,
s. 99-100.
tülü olduğu, 1952 yılında çatının çök rî'yi b ı r a k a n Abdullah İlahî, İstan
müş bulunduğu, ahşap sandukanın da bul'dan ayrılarak Vardar Yenicesi'nde EKREM IŞIN
harap olduğu bilinmektedir. Daha son Evrenoszade Ahmed Bey'in yaptırdığı
raki onarımda ahşap çatıdan vazgeçile tekkeye yerleşmiş ve ölümüne kadar fa ABDURRAHMAN ABDÎ PAŞA
rek açık türbe tasarımına gidilmiş, de aliyetlerini burada sürdürmüştür. (1628, İstanbul - Mart 1692, Sakız Ada
mir parmaklıklı dikdörtgen pencerelerin İstanbul'da Abdullah İlahî tarafından sı [bugün Yunanistan'da]) Abdî Paşa,
bulunduğu, içerden ve dışarıdan sıvalı temsil edilen Nakşîlik, tarikatın Horasan kısaca Abdî olarak da bilinir. Yaşadığı
duvarlar, profilli bir harpuşta ile dona kökenli Hacegân koluna bağlıdır. Fü- dönemin tarihini, Osmanlı sarayı proto-
ABDURRAHMAN AĞA CAMÖ 18
kolünü yazan, ilk resmi vakanüvis, şair çok yönlülüğün seçkin bir temsilcisiydi. Bibi. Tarih-i Raşid, I, 163; Sicill-i Osmanî,
ve devlet adamı. Saray görgüsünün tüm inceliklerini III, 408; Osmanlı Müellifleri, III, 98; Ergun,
özümsediği, dil, edebiyat, söyleşi alan Türk Şairleri, I, 179; C. Huart, "Abdi", İA, I;
Sicill-i Osmanî'de Anadoluhisarlı ol Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları, 250-251;
duğu belirtilen Abdurrahman Abdî'yi, larında uzmanlaştığı bilinir. Tarih-i Ra- DİA, I, 74-75; TDEA, I, 11.
başka kaynaklar devşirme kökenli gös şid 'de değinildiği üzere, Nişancı Cafer NECDET SAKAOĞLU
terir. Abdurrahman adı ve sonradan şiir Paşa'mn ölümüyle boşalan tevkiiliğe sı
lerinde kullandığı Abdî mahlası da bu nırsız bilgisi ve y e t e n e ğ i nedeniyle
ABDURRAHMAN AĞA CAMÜ
nu doğrular. Abdurrahman Ağa, içoğla- atanmıştı. Enderun ortamında ilgi duyu
bak. PAŞALİMANI CAMİİ
nı olarak Enderun'a girdi. Seferli Koğu- lan tüm bilimlerle uğraşmış, Doğu ede
şu'nda iken Sultan İbrahim'e (hd 1640- biyatının klasik eserlerini okumuş ve in
ABDURRAHMAN ÇELEBİ CAMÜ
1648) peşkir gulâmı oldu. Bu görevini celemişti. Arapça ve Farsça biliyordu.
IV. Mehmed'in (hd 1648-1687) ilk salta Bu açıdan Abdurrahman Abdî, henüz VE TÜRBESİ
nat yıllarında da sürdürdü. Terfi ederek bozulma sürecine girmemiş bulunan Kazasker Camii olarak da anılan bu ca
l 6 5 0 ' d e Has Oda'ya geçti. Yazısının Enderun'un yetiştirdiği son aydınlardan mi Fatih İlçesi, Çapa semti Ördek Kasap
düzgünlüğü ve ifade yeteneğiyle çocuk kabul edilir. Yine o, devletin üst düzey Mahallesi'nde, Millet Caddesi ile Selim
yaştaki padişaha bir tür danışmanlık, la kadrolarındaki sayıları ve ağırlıkları gi Sabit Sokağı'nın kavşağında, Çapa Kız
lalık etmek üzere sır kâtibi oldu. Has
Oda'nm dördüncü büyük amirliği olan
rikabdarlığa yükseldi. Uzun süren saray
hizmetinden sonra l669'da vezirlik rüt
besi verilerek dış göreve çıktı ve nişan
cılığa atandı. Bu tarihten başlayarak
Tevkiî Abdurrahman Paşa sanıyla anıldı.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'mn sadra
zamlığı sırasında Iö78-l679'da bir yıl İs
tanbul kaymakamlığı yaptı. l 6 7 9 ' d a
Bosna Beylerbeyi olarak ilk kez İstan
bul'dan ayrıldı. Ertesi yıl, ikinci kez ni
şancılığa, bir yıl sonra kubbe vezirliğine
atandı. Merzifonlu Kara Mustafa Pa
şa'mn idamından ( 1 6 8 3 ) sonra İstan
bul'dan uzaklaştırıldı. Basra (1683), Mı
sır ( 1 6 8 7 ) , Rumeli ( 1 6 8 8 ) , Kandiye
( 1 6 8 9 ) b e y l e r b e y l i k l e r i n d e n sonra
l690'tâ Boğazhisarı Muhafızı, l691'de
Sakız Muhafızı oldu ve orada öldü. Abdurrahman
Çelebi
Abdurrahman Abdî Paşa, İstanbul Camii'nin
kültüründe özel bir yeri olan Ende planı.
run'da yetişti. Bu kurumda kazanılan Behçet Unsal
19 ABDURRAHMAN ŞAMÎ TEKKESİ
Öğretmen Okulu (Darülmuallimat) bi ABDURRAHMAN NAFİZ PAŞA sekizgen planlı ve kubbelidir. Her cep
nasının yakınında yer almaktaydı. KÜTÜPHANESİ hesinde altlı üstlü iki sıra pencere, dik
Mimar Koca Sinan'ın eserlerinden bak. YENİKAPI MEVLEVİHANESÎ dörtgen silmelerle çevrilmiştir. Dikdört
olan cami Kanuni devri kazaskerlerin gen açıklıklı olan alttaki p e n c e r e l e r
den Amasyalı Kızıl Abdurrahman Çelebi ABDURRAHMAN NAFİZ PAŞA mermer sövelerle kuşatılmış, sivri ke
tarafından 962/1554 yılında yaptırılmış TÜRBESİ merli olan tepe pencereleri alçı revzen-
tır. Üst yapısı ve minaresi 1908 tarihli bak. YENİKAPI MEVLEVİHANESİ lerle donatılmıştır. Saçak hattı taşkın
Çırçır yangınında harap olmuş, harabesi bir silme şeklindedir. Kubbeye geçiş
uzun müddet kereste deposu olarak ABDURRAHMAN PAŞA TÜRBESİ pandantiflerle sağlanmıştır. Örtü siste
kullanıldıktan sonra 1951-1953 arasında minin içini süsleyen naturalist bitki
Eyüp'te, Camiikebir Caddesi üzerinde,
çevre halkının girişimleri sonucunda as motifli kalem işleri de tamir sırasında
Ferhad Paşa Türbesi karşısmdadır.
lına uygun olarak ihya edilmiş, ancak yenilenmiştir.
Türbeyi Sultan İbrahim'in başmusa-
1957'de açılmakta olan Millet Caddesi'- Abdurahman Paşa Türbesi, yıllarca
hibesı Şekerpare Kadın, kendisi için
nin güzergâhı üzerinde kaldığı sanılarak marangoz atölyesi olarak kullanıldıktan
yaptırmış, fakat gözden düşünce, padi
yıktırılmıştır. Günümüzde yerinde apart sonra 1957 yılında Vakıflar Genel Mü
şahın kızı tarafmdan Abdurrahman Paşa
manlar bulunmaktadır. dürlüğünce restore ettirilmiş, bu sırada
ile Hazine-i Hassa ağalarından Hasan
Abdurrahman Çelebi Camii Koca Si Ağa'ya satılmıştır. Bu durum Cevrî'ye ait yola bakan cephesindeki sebil kaldırıl
nan'ın kagir duvarlı ve ahşap çatılı ca- sülüs hatlı ve 1058/1648 tarihli kitabede mıştır.
milerindendir. Duvarlar bir sıra kesme belirtilmiştir. Bibi. Akakuş, Eyyûb Sultan, 1.61-163; Unsal,
küfeki taşı ve üç sıra tuğla ile almaşık Türbeler, 77-120; Demiriz, Türbeler, 12-14.
düzende örülmüştür. Cami, her ikisi de YILDIZ DEMİRİZ
enine dikdörtgen planlı olan, kapalı bir
son cemaat yeri ile bir harimden mey ABDURRAHMAN ŞAMÎ TEKKESİ
dana gelmektedir. Söz konusu mekân Eminönü ilçesi, Cankurtaran Mahalle-
ların kapıları mihrap eksenindedir. Son si'nde, Sultanahmet Meydanı yakınında,
cemaat yeri, dördü kuzeye, biri batıya Kabasakal Caddesi ile Tevkifhane Soka
diğeri de doğuya bakan toplam altı adet ğının kavşağında, TTOK'ye ait Yeşil Ev
pencere ile aydınlatılmış, harimi ayıran Oteli'nin bitişiğinde bulunmaktadır.
duvara da dört tane pencere ile iki kü
çük mihrap yerleştirilmiştir. Son cemaat Bünyesinde ashabdan Abdurrahman
yerinin üzerine fevkani mahfil olarak Sami'nin makam türbesini barındıran bu
değerlendirilmiş, batı duvarına yaslanan tekke kaynaklarda "Alemdar", "Sancak
bir merdivenle mahfile geçit sağlanmış tar" ve "Sancaktar Baba" adlarıyla da
tır. Harim ile son cemaat yerini ayıran anılmaktadır. Tekkeye adını veren Ab
hat üzerinde, batı yönünde yer alan mi durrahman Sami'nin, Arapların 668-669
nare, cepheden taşkın kare kesitli .bir yılında İstanbul'u kuşattıkları sırada şe
kaide ve prizmatik üçgenlerden müte hit düşen sahabelerden olduğu ve Ebu
şekkil bir pabuç üzerinde yükselmekte, Eyüb el-Ensârî'nin sancaktarlığını yaptı
kapısı, mahfil merdiveninin sahanlığına ğı rivayet edilir. İstanbul'daki diğer sa
Abdurrahman P a ş a Türbesi habe kabir ve türbelerinin büyük ço
açılmaktadır. Yıldız Demiriz
ğunluğu gibi, fetihten sonra ihdas edil
Harim duvarlarındaki p e n c e r e l e r , miş olması muhtemel bu makamın,
klasik Osmanlı üslubunun prensiplerine uzun süre mütevazı bir ziyaretgâh ola
uygun olarak, iki sıra halinde tasarlan Babüssaade ağalarından Abdurrah
man Paşa, bir süre vezirlik ve Mısır Va rak kaldıktan sonra I. Abdülhamid (hd
mış, batı ve doğu duvarlarına ikişer, 1774-1789) tarafından ihya ve kendi
mihrap duvarına da dört çift pencere liliği yapmış, 11 Recep 1062/18 Haziran
l652'de sarayda katledilerek bu türbeye vakfına tescil ettirildiği anlaşılmaktadır.
açılmıştır. Alt sıradakiler dikdörtgen Tekkenin kurulması ise Rufai tarikatına
açıklıklı, kesme taş söveli ve sivri tahfif defnolunmuştur. Türbedeki iki sandu
kanın adı geçen ağalara ait olduğu an mensup türbedar Şeyh Mehmed Raşid
kemerli, tepe pencereleri ise sivri ke Efendi'nin (ö. 1296/1878-79) türbeye
merli ve revzenlidir. Camiin, dört meyil laşılmaktadır. Ancak, üzerlerinde isimle
rini belirten yazı veya levha yoktur. meşihat koydurması suretiyle olmuştur.
li ve kurşun kaplı ahşap çatı ile örtülü Kapatılışına (1925) kadar Rufaîliğe hiz-
olduğu, harimin ortasında, çatı altında Kesme taştan inşa edilmiş olan türbe
gizlenen bir ahşap kubbenin bulundu
ğu bilinmektedir.
HadîkdĞA baninin, Fatih'te Emir Bu
har! Türbesi'nin karşısında inşa ettirdiği
mektebin bahçesinde gömülü olduğu
bildiriliyorsa da Tuhfetü'l-Mimarîriâe
geçen "türbesi ana (camie) karîb" kaydı
gerçeğe daha yakın görünmektedir. Her
halükârda Abdurrahman Efendi'nin tür
besi tamamen ortadan kalkmış olup,
mimari özellikleri bilinememektedir.
Ufak boyutlu bir açık türbe olduğu tah
min edilebilir.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, s. 214; Ayvan-
sarayî, Hadîka, I, 167; Osman Bey, Mecmua-
i Cevâmi, I, 84-85, no. 340; Konyalı, Mimar
Sinan, 151; Öz, İstanbul Camileri, I, 87; Me
riç, Mimar Sinan, 27, 76; Unsal, Eski Eser Abdurrahman
Kaybı, 6-61; Kuran, Mimar Sinan. 251. 258, Şamî Tekkesi
271, 319; Fatih Anıtları, 148-149. M. Baha Tanman,
M. BAHA TANMAN 1993
ABDURRAHMAN ŞEREF 20
met eden tekkenin postunda, 1307/ ğından Otakçılar Camii müezzin mahfi
1889-90 yılında, baniden sonra ikinci linde gördü. Eyüp Rüştiyesi'nde okudu.
şeyh olması muhtemel, Ragıb Efendi 1868'de açılan Mekteb-i Sultanî'ye (bu
adında bir şahsın bulunduğu, ayin gü gün Galatasaray Lisesi) yazılan ilk öğ
nünün de cuma olduğu bilinmektedir. rencilerdendir. 1873'te, aynı okulun ilk
Kapatıldıktan sonra bakımsızlıktan mezunları arasında yer aldı. Böylece,
harap olan Abdurrahman Şamî Tekkesi, geleneksel ve ilkel mahalle mektebin
1985'te TTOK tarafından Vakıflar Genel den, öğretim dili Fransızca olan modern
Müdürlüğü'nden kiralanmış ve onarıl Mekteb-i Sultanî'ye kadar uzayan kendi
mış, tevhidhane ile türbe özgün biçim eğitim sürecinde, İstanbul'un birbirin
leri korunarak küçük bir müzeye dö den çok farklı kültür yaklaşımlarını
nüştürülmüş, harem ve selamlık bölüm doğrudan gözlemledi ve yaşadı. Bu ge
leri de Yeşil Ev Oteli'nin kullanımına lişim, sentezci ve yorumcu bir aydın ta
tahsis edilmiştir. Otel olan Şehremaneti rihçi oluşunu da hazırladı.
Muhasebecisi Reşad Efendi Konağı'nm Abdurrahman Şeref, 1873'te yetiştiği
Serkurenâ Osman Bey tarafından, tek Mahrec-i Aklam-ı Şahane'de tarih ve
kenin selamlığı olarak kullanılmak üze coğrafya okuttu. Buradan Mekteb-i Mül-
Abdurrahman
re tamir ettirildiği ve 1303/1885 yılının Şeref
kiye'ye geçti. 1877-1894 arasında bu
sefer ayında açılış töreninin icra edildiği Nazım Timuroğîu okulda aralıksız öğretmenlik ve müdür
bilinmektedir. Türbe kapısı üzerindeki, lük yaptı. Mekteb-i Sultanî'de, Darülmu-
Abdurrahman Şamî'nin kimliğini belir allimin'de de derslere girdi. 1894'te
ABDURRAHMAN ŞEREF
ten, hattat Mehmed İzzet Efendi'nin Mekteb-i Sultanî Müdürlüğüne atandı.
( 1 8 4 1 - 1 9 0 3 ) sülüs hattıyla yazılmış (20 Ağustos 1853, İstanbul - 18 Şubat Bu görevi 1908'e değin sürdü. Bu dö
1302/1884 tarihli mensur kitabesinin de 1925, İstanbul) Tarihçi ve eğitimci. 'Os nem, Galatasaray'ın en parlak ve verim
bu onarım sırasında konmuş olması manlı Devleti'nin son vakanüvisidir. li yıllarını kapsar. Okuttuğu lisan-ı Os-
kuvvetle muhtemeldir. Mekteb-i Mülkiye'de ve Mekteb-i Sulta mani, tarih-i devlet-i Osmaniye, coğraf-
nide otuz yılı aşkın yöneticilik ve öğ ya-yı umumi, istatistik, ahlak derslerin
Mimari programı ve boyutları asgari retmenlik yapmış, eğitimci ve tarih ya de öğrencilere bilgi aktarmaktan çok,
ölçülerde tutulmuş mütevazı bir zaviye zarı olarak İstanbul'un kültür yaşamında o n l a r ı n d ü ş ü n c e ufuklarını a ç m a y ı
olan Abdurrahman Şamî Tekkesi, doğu iz bırakmıştır. amaçladı. Özellikle tarih olaylarından
da türbe ve tevhidhaneden oluşan tek
Abdurrahman Şerefin soyu Safran- ve-ünlü kişilerden hareketle eleştirel
katlı kagir bir bölüm ile batıda buna bi
boluludur. Babası Hasan Efendi, Topha- bakışlara, yorumlara önem vererek ay
tişen, içinde harem ve selamlığın bulun
ne-i Amire'de mümeyyizdi. Abdurrah dınlanma yolundaki gençlere, tarihi bir
duğu iki katlı ahşap bir kanattan mey
man Şeref, ilköğrenimini, Otakçılar Ma menkıbe gibi görmemelerini öğütledi.
dana gelmektedir. Yapının kuzeydoğu
hallesinde bir okul binası bulunmadı Aralarında Tevfik Fikret, Hamdullah
köşesinde, kavşakta bulunan türbenin
kuzey cephesinde bir kapı ile geniş bir
niyaz penceresi yer alır. Bileşik kemer
lerle taçlandırılmış ve kesme taştan sö-
A B D U R R A H M A N Ş E R E F İ N M A H A L L E M E K T E B İ ANILARI
velerle çerçevelenmiş olan bu iki açık
lıktan kapının üzerine kitabe yerleştiril Mahallemizde mektep yoktu. Çocuklar diğer mahalledeki uzak mektebe gider
miştir. Doğu duvarında, diğeri ile aynı lerdi. Mahallemiz ahalisi bir mektep yapmağa teşebbüs ettiler ve mektep yapı
biçimde, ancak daha dar bir pencere, lıncaya kadar cami-i şerifin müezzin mahfelinde tedris etmek üzere imam efen
batı duvarında selamlığa açılan bir kapı, diyi memur kıldılar, İşte bizim mektep, Otakçılar Camii -Edirnekapı haricinde
tevhidhane ile ortak olan güney duva dir- oldu. Bu cami küçüktür. Fakat kafesle bölünmüş fevkanî bir mahfeli vardı
rında da bir kapı ile iki pencere vardır. ve yanında kafessiz bir de büyücek müezzin mahfeli mevcuttu. Yaz günleri
Türbenin cephelerinde ampir üslubun pek ferah isek de kışın üşür ve titrerdik. Rüzgâr cami binasının bir tarafından
da ufak konsolların sıralandığı bir saçak girer öbür tarafından çıkardı. O zamamn kışları şimdikinden çok şiddetliydi.
silmesi dolaşmaktadır. Perşembeden gayri günler iki azad olmak yani öğleyin çocuklar mektebe gelip
bâ'de't-taam (yemekten sonra) yine mektebe gitmek âdet ise de fena havalarda
Dikdörtgen planlı ufak tevhidhane-
haneleri uzak olanlar iki defa gidip gelmemek için yemeklerini küçük sefertas-
nin güney duvarının eksenine, sepet
ları veya sepetler yahut mendiller derûnunda mektebe getirir ve öğleyin mek
kulpu kemerli basit bir mihrap yerleşti
tepte kalırlardı.
rilmiş, bu mekân, ikisi mihrabın yanla
rında, ikisi de batı duvarında yer alan Mektepte kalma bir iyi cünbüştü. Çünkü hoca efendi taam etmek üzere ha
basık kemerli dört pencere ile aydınla nesine gitmekle biz başıbozuk kalır ve istediğimizi yapardık. Minder döğüşü ke-
sirü'l-vuku (sıkça olan) idi. Çünkü çocuklar minderde oturur ve kendi küçük
tılmıştır.
minderim hanesinden getirirdi. Soğuğun şiddetine minder silahıyla kavgaya tu
Türbe gibi tevhidhane de kiremit
tuşurduk. Birkaç darbeden sonra minderlerden çıkan toz, caminin içini gök du
kaplı bir ahşap çatı ile donatılmıştır.
man ile doldurup öksürmeğe başlar ve boğulsak dahi o neş'eden kolaylıkla
Alelade bir ahşap mesken niteliğinde
vazgeçmezdik. Amma hocanın bazan erken gelip ve hali görüp falaka ve değ
olan batı kanadının, büyük bir ihtimalle
neği yağlamak tehlikesi vardı. Falaka işlediği esnada madrup (dayak yiyen) ço
zemin katı selamlığa, üst katı hareme
cuğun sesi hariçten fark olunmamak için hoca efendi diğer çocuklara -okuyun
tahsis edilmişti. Bu bölümün kuzeyinde,
dersiniz! diye emreder ve çocuklar yüksek sadâ ile mırıldanmaya başlayıp dayak
müstakil bir kapıyla arka bahçeye ba
yiyenin feryadı gürültüye giderdi.
kan birçok pencere bulunmaktadır.
Bibi. Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 52- Falaka değneğinden maada, hoca efendinin yanında bir uzun değnek de
53, no. 76; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 4; Ün-
ver, Sahabe Kabirleri, 12; Ayverdi, Fatih, IV, bulunurdu. Ve bu değnek ekseriya kamıştan olurdu. Lâkırdı edenleri uzakdan
756; Ünver, Mutlu Askerler 100; Hasırcızade, dürterdi. Bir de değnekler tükenince yeniden değnek getiren çocuğu ibtidâ o
İstanbul'da Sahabe ve Evliya Kabirleri, İstan değnekle döğmek bâzı muallimlerce mutaddı. Bizim hoca Hafız Mehmed Efen
bul, 1987, 79-80; İşli, Sahabe, 91-94; M. B. di'nin bu âdeti yoktu. Kurra ve huffaz-ı muteberedendi (saygın hafızlardan).
Tanman, "Abdurrahman Şâmî Tekkesi", DİA, Halid Fahri, Edebî Kıraat Numuneleri, I, İstanbul, 1926, 53-56
I, 174.
M. BAHA TANMAN
27 ABDÜLAl IAD NURİ
Suphi Tanrıöver, Ahmet Haşim, İzzet rahman Şeref Bey, bir süre açıkta kal şehir hayatına giren Şemsîlik, bu tarika
Melih Devrim, Reşit Safvet Atabinen'in mış, 1923'teki seçimlerde İstanbul me tın ana kollarından olup, Abdülmecid
bulunduğu Galatasaraylı ve Mülkiyeli busu seçilerek Ankara'ya gitmiştir. Has Sivasî'nin (ö. 1639) faaliyetleriyle yay
gençler bundan çokça yararlanmışlardır. talanınca İstanbul'a dönmüş ve burada gınlaşmış ve önceleri Şemseddin Efen
II. Abdülhamid'in baskıcı rejimine kar ölmüştür. Eyüp'te Nişancı Mustafa Paşa di'nin doğum yerine nispetle Sivasîlik
şın, ülkenin gelecekteki yöneticilerine Mahallesi'nde Çömlekçiler-Otakçılar şeklinde adlandırılmıştır. Daha sonra ise
ve aydınlarına hürriyet tutkusunu, çalış arasındaki bir caddeye adı verilmiştir. Abdülahad Nuri'nin bu koldan ayırarak
kanlığı, dürüstlüğü, kibar ve sevecen Bibi. Cemaleddin, Âyine, 153; Efdaleddin (Te kurduğu tarikata Sivasîlik denildiği için,
olmayı aşıladı. Halid Ziya Uşakhgil, kirler), Abdurrahman Şeref Efendi. Tercüme-i Şemseddin Efendi'nin tarikatı kendi adı
onun herkesçe sevilmiş olduğunu, dö Hâli, Hayat-ı Resmiyye ve Hususiyyesi, ist., na izafeten Şemsîlik olarak anılmıştır.
neminin türlü nazik işlerinde bulun 1927; Mükrimin Halil (Ymanç), "Abdurrahman Abdülahad Nuri'nin Sivasîlik adına
Şeref Efendi", TTEM, no. 9 (86); Babinger, Os
makla beraber namus bağlarının gevşe İstanbul'da yürüttüğü faaliyetleri, dayısı
manlı Tarih Yazarları, 439-431; Halid Ziya
mediğini vurgular. Uşakhgil, Kırk Yıl, c. V, İst., 1936, s. 98. Abdülmecid Sivasî'ye(->) bağlı Şemsîli-
Abdurrahman Şeref 1907'de kısa bir NECDET SAKAOĞLU ğin mirasına sahip çıkan bir örgütlenme
süre Maarif Nazırlığı yaptı. 16 Aralık çabası olarak dikkati çeker. Bu amaçla
1908'de, Meclis-i Ayan üyeliğine atandı. daha önce Abdülmecid Sivasî'nin İstan
1909'da kısa süreli Kâmil Paşa, Hüseyin
ABDÜLAHAD NURİ bul'daki Bayramîlerle kurduğu yakın
Hilmi Paşa, Tevfik Paşa kabinelerinde (1594, Sivas - 1651, İstanbul) Halvetîli- ilişkiyi geliştirmiş ve bu tarikatın Tennu-
maarif nazırıydı. Aynı yıl, 1922'ye değin ğin Şemsîlik kolundan ayırdığı Sivas! ta rî koluna ait bazı önemli tekkeleri de
sürecek olan vakanüvislik görevine rikatının kurucusu olan mutasavvıf. netimine alarak, yetiştirdiği halifeleri
atandı. Arada defter-i hakanî, evkaf, Aile kökeni, Halvetîliğin ana kolla aracılığıyla Sivasîliğin şehir hayatındaki
posta ve telgraf, maarif nazırlıkları, Şûra rından Şemsîliği kuran Şemseddin Ah- etkisini 18. yy sonlarına kadar güçlü kıl
yı Devlet reisliği, Hilal-i Ahmer Cemiyeti med Sivasî'ye (ö. 1597) dayamr. Babası mayı başarmıştır.
(Kızılay) reisliği görevlerinde de kısa sü Mustafa Safa! Efendi, Şemseddin Siva- İstanbul'da Abdülahad Nuri'nin tari
relerle bulundu. Fakat, asıl ününü son sî'nin küçük kardeşi İsmail Efendi'nin kat faaliyetlerine sahne olan ilk merkez,
Osmanlı vakanüvisi sanıyla kazanmıştır. oğlu; annesi Safâ Hatun ise, büyük kar daha önce Abdülmecid Sivasî'nin de
II. Meşrutiyet döneminde üstlendiği deşi Muharrem Efendi'nin kızıdır. şeyhlik yaptığı Mehmed Ağa Tekkesi'dir
her görevde ve katıldığı toplantılarda III. Mehmed döneminde (1595-1603) (bak. Mehmed Ağa Külliyesi). Kendisin
sağduyuyu, serinkanlılığı temsil eden dayısı Şemsî şeyhi Abdülmecid Sivas! ile den sonra oğlu Mustafa Çelebi (ö. 1690),
Abdurrahman Şeref, Osmanlı toplumu, birlikte İstanbul'a geldi. Eğitimini burada halifesi Esircizade Hüseyin Efendi (ö.
düzen ve yönetim konularında objektif tamamlayarak Halvet! hilafeti aldı. Daha 1693) ve bu şeyhin oğulları Yahya Efen
tanılarda ve yorumlarda bulunmuş, bu sonra Abdülmecid Sivas! tarafından gön di (ö. 1740) ile Çelebi Mehmed Efendi
görüşlerini daha çok makalelerinde işle derildiği Midilli'de tarikat faaliyetlerini (ö. 1751) tarafından burada sürdürülen
miştir. 27 Kasım 1909'da kurulan Tarih-i sürdürdü. l620'de İstanbul'a döndü ve Sivasî meşihati, 17. yyin sonlarında İs
Osman! Encümeni'nin ilk başkanı olmuş Şeyhülislam Esad Efendi'nin girişimiyle tanbul'a giren Bayramîliğin güçlü kolu
ve bu kuruluşun yayın organı olan Ta Çarşamba'daki Mehmed Ağa Tekkesi Himmetîliğin denetimine geçmiştir.
rih-i OsmanîEncümeni Mecmuasında. postnişinliğine atandı. l 6 3 1 ' d e Fatih. Sivasîliğin İstanbul'daki ikinci önemli
örneğin "İstanbul'da Su Müzayakası" gi l64l'de Bayezid, ardından da Ayasofya merkezi, Şehremini'ndeki Yavaşça Meh
bi, kenti ilgilendiren önemli birçok yazı Camii kürsü şeyhliği görevlerini üstlenen med Ağa Tekkesi'dir. Şeyh İbrahim
sı çıkmıştır. Bu kurulun başkanı, yazarı Abdülahad Nuri, l651'de vefat ederek Efendi'nin (ö. 1630) Sivasî merkezi ola
ve vakanüvis olarak Topkapı Sarayînı Eyüp Nişancasındaki kendi adıyla anılan rak kurduğu bu tekkede, Abdülahad
ve Harem Dairesi'ni özel izinle incele tekkenin türbesine defnedildi. Nuri'nin ünlü halifesi Mehmed Nazmî
miş, eski Osmanlı harem mekânını tanı Abdülahad Nuri, kurduğu Sivas! tari Efendi (ö. 1701) postnişinlik yapmış ve
tan uzun bir yazı hazırlamıştır. İstan katıyla İstanbul'daki Halvet! örgütlen yerine geçen oğulları Abdurrahman Re-
bul'da çıkan Sabah ve Vakit gazetelerin mesini geniş bir toplumsal z e m i n e fi'a (ö. 1719) ile Abdülmecid Efendi'den
de "Musahabe-i Tarihiye" başlığı altında oturtmuş ve bu sayede taşra kökenli (ö. 1730) sonra meşihat makamı, Bayra
yayımlanan yazıları 1923'te Tarih Musa şeyh ailelerinin 17. yy şehir hayatında mîliğin Himmetî kolu tarafından doldu
habeleri adıyla basılmıştır. Bu eseriyle kazandıkları nüfuzun başlıca temsilcile rulmuştur.
biyografi türüne yenilikler getirmiş, kişi rinden birisi durumuna gelmiştir. Abdülahad Nuri'nin Abdülmecid Si
leri yaşadıkları ortam ve koşullarla öne Halvetîlik(-») 16. yy sonlarından iti vasî ile birlikte faaliyetlerini sürdürdük
çıkartmayı amaçlamıştır. Bu bakımdan baren İstanbul'un mistik hayatında çe leri bir diğer dergâh da, Bayramîliğin İs
Tarih Musahabeleri, son dönem Os şitli kol ve şubeleriyle belirleyici bir rol tanbul'daki ilk örgütlenme merkezi sa
manlı tarihi ve İstanbul yaşamı açıların oynamıştır. Şemseddin Sivasî ile birlikte yılan Yavsî Baba Tekkesi'dir(-0. Baş-
dan değerli bir kaynak sayılır. Bu eserde
36 ayrı başlıkta Tanzimat ve Meşrutiyet
dönemlerinin devlet adamları, yönetim
tarzları, yenilikler, ekonomik durum,
Yeni Osmanlılar, kamu yönetimi ve un
vanlar, Babıâli, Boğazlar sorunu gibi bi
rincil konular, İstanbul'un tarihini ve
kent yaşamını ilgilendiren bakışlarla ve
ilginç anekdotlarla ele alınmıştır. Kendi
sinden önceki vakanüvis Lutfî Efendi'nin
Tarih-i Lutfî adıyla bilinen eserinin VIII.
cildini uzun notlarla tamamlamış,
1912'de yayımlamıştır. Fakat kendi va-
kanüvisliğiyle ilgili olarak kaleme aldığı
1908-1918 dönemini anlatan Vekayinâ- Abdülahad
me adlı eseri basılmamıştır. Diğer eserle Nuri'nin
ri, ders kitabı niteliğindedir. Eyüp
Nişancasindaki
1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırıl türbesi.
ması ile vakanüvisliği sona eren Abdur Ekrem İşın, 1992
ABDÜLAHAD NURİ TEKKESİ 22
ABDÜLAZİZ
(9 Şubat 1830, İstanbul - 4 Haziran
1876, İstanbul) Osmanlı padişahı (25
Haziran 1861 - 30 Mayıs 1876).
Halk arasında Sultan Aziz olarak Ön
lenmiştir. II. Mahmud ile Pertevniyal
Valide Sultan'm oğludur. "Sultan Aziz
Zamanı" diye bilinen kısa saltanat dö Abdülaziz döneminde, 1863'te Sultanahmet Meydanı'nda açılmış olan Sergi-i Umumi-i Osmanî.
Ceisus Picture Library
neminde, "Aziziye" adı verilen fes ve gi-
23 ABDÜLAZİZ
Abdülaziz'in
son
cuma
selamlığı
The Graphic
27 Mayıs 1876
Celsus Piotare
Library
Abdülaziz döneminde merkezi yöne değil mi? Bırakın, memleketin içinden yalı bir para piyasası oluşudur. Abdül-
tim örgütleri yeni bazı meclisler ve ne geçsin de isterse göğsümden geçsin!" m e c i d d ö n e m i n d e n kalan toplam
zaretler oluşturularak genişletildi. Mec- dediği rivayet edilir. Bu hattın ve Hay- 16.540.700 liralık borç, 1862-1873 döne
lis-i Âli-i Hazain (1864), Divan-ı Muha darpaşa-İzmit hattının yapımında İstan minde 97.708.820 liraya yükselmiş, bu
sebat (1863), Bahriye Nezareti (1867), bul'un tarihsel dokusunun büyük zarar na karşılık yıllık kamusal gelir toplamı
Şûra-yı Devlet (1868), Adliye Nezareti gördüğü bilinmektedir. Dubalar üstüne 25 milyon lira düzeyinde kalmıştı. Bu
(1870), yalnız İstanbul'a özgü olan Pos- oturtulan ve yapımı Tersane-i Âmire'ce olumsuz tablo, İstanbul'da Galata ban
tahane-i Âmire'nin yerini alan Posta ve gerçekleştirilen yeni Galata Köprüsü, at kerlerinin ve sarrafların yönlendirdiği,
Telgraf Nezareti (1871), Meclis-i Emanet lı tramvay işletmesi, Boğaziçi'nde Şir- aracılık, nemalandırma, faiz ve kefalet
( 1 8 7 0 ) , Meclis-i Tedkikat-ı Seriye ket-i Hayriye'den ayrı olarak İdare-i işlemlerine dayalı yeni bir piyasanın
(1873), Meclis-i İdare-i Emval-i Eytam Aziziye adlı vapur işletmesinin faaliyete doğmasına neden olmuştu. İstanbul'un
(1874), Meclis-i İcraat (1875), en büyük geçişi, donanmanın yenilenmesi, ordu ekonomisi ve kamu maliyesi bu dö
yargı mercii olarak önceki Meclis-i Vâ- örgütünün düzenlenmesi, donanmaya nemde tamamıyla Galata bankerlerinin
lâ'nm devamı sayılan Divan-ı Ahkâm-ı ve orduya malzeme üreten fabrikaların kontrolüne geçmiş bulunuyordu. Ancak
Adliye (1868) bunlardandır. Aynı dö açılması, kentte iş hayatının yaygınlaş devletin giderek sıkışması ve daha fazla
nemde kentsel düzenlemelere, imar ça masına ve işçi nüfusunun artmasına ola borç yükü altına girmesi, 1875'te İkinci
lışmalarına da önem verilmiştir. İlk kez nak vermiştir. 1872'de Hasköy Tersane Ramazan Kararnamesi'nin yayımlanma
"mebani-i emriye" adı verilerek kamu si, 1873'te Kasımpaşa Tersanesi işçileri sına yol açınca İstanbul, tarihinde gö
yapıları kavramı benimsenmiş, bir bölü nin ilk grevleri g e r ç e k l e ş t i r m e l e r i , rülmedik ekonomik ve siyasal bunalıma
mü dış borçlanmalarla sağlanan finans 1875'te tüm tersane işçilerinin grevi bu düştü ve bu, ertesi yıl Abdülaziz'in taht
olanakları bunların yapımına ve onarı gelişimin sonuçlarıdır. tan indirilmesine değin sürdü.
mına ayrılmıştır. İstanbul'un muhtelif 1870'teki büyük Beyoğlu yangını ile Abdülaziz'in saltanat yıllarında İstan
semtlerine postaneler, Tophane, muzıka 1872'deki Kuzguncuk yangını ardından, bul'da Yeni Osmanlılarin örgütlenmesi
kışlaları, Maçka Silahhanesi, Harbiye k a g i r yapılaşmaya gidildiği, yangınları nin yanında Mason cemiyetlerinin de
Nezareti, Pangaltı Harbiye Mektebi bi önleyici bir dizi önlemlerin alındığı gö oluştuğu görülmektedir. Asker-sivil ko
naları, Avrupa hükümdarlarının yaşam rülür. Şehremaneti ile bağlı belediye da mutan ve yöneticiler arasındaki iktidar
ları örnek alınarak projelendirilen Çıra- irelerinin de kentin temizliği, iaşe temi mücadelesi, medreselilerin modern eği
ğan Sarayı ile, Beylerbeyi Sarayı, Ayaza- ni, esnaf denetimi, sokakların aydınlatıl tim ve kültür kurumlarına savaş açmala
ğa, T o k a t b a h ç e s i , Alemdağ, İcadiye ması, yapı kontrolleri, yol ve kaldırım rı, gerici çevrelerle Yeni Osmanlılar ara
köşkleri, İstanbul-Edirne-Rumeli demir yapımı işlerine öncelik verdikleri sapta sındaki gizli mücadele de İstanbul'da
yolu, Karaköy-Beyoğlu Tüneli, bu cüm nır. Kentin imarı ve temizliği konusun yoğunlaşmıştı.
ledendir. da, İstanbul'u ziyaret eden yabancı ko Abdülaziz'in 1871'de Âli Paşa'nın
İşletme hakkını Baron Hirsch'in aldı nukların da etkili oldukları kuşkusuz ölümüne değin siyasal kararlarla fazla
ğı demiryolunun yapımı sırasında İstan dur. 1870'te Franz J o s e f in, 1873'te İran ilgilenmediği, saray yaşamına, İstan
bul'daki birçok tarihsel yapının zarar Şahı Nâsıreddin'in, 1874'te Prens Mi- bul'un imarına önem verdiği saptanır
görmesi, bu arada Topkapı Sarayı kıyı lanin gelişleri bu açıdan önemlidir. ken bu tarihten sonra siyasal kararları
köşklerinin yıkılması söz konusu oldu Abdülaziz dönemi İstanbul'unun bir doğrudan almaya yöneldiği, kent yaşa
ğunda Abdülaziz'in "Geçen şimendifer özelliği de dış ve iç borçlanmalara da mını kontrol çabasına kalkıştığı ve bu
ABDÜLAZİZ
Abdülaziz'in
cenaze töreni
Le Monde Illustré
Celsus Picture
Library
amaçla bir hafiye örgütü kurduğu ve Yahudi kızları, döneme özgü kantolarla ni eğitim kurumunun açılması, İstan
sansür uyguladığı görülmektedir. İstan sahneye çıkmaktadırlar. Beri tarafta Di- bul'un kültür hayatını ve yaşam tarzını
bul'un Müslüman olmayan halkı, Tanzi reklerarası(->) ve Gedikpaşa semtleri or- çok yönlü etkilemiştir. Dil konularının
mat ve Islahat fermanlarının sağladığı taoyunundan modern tiyatroya değin tartışmaya açılması, yeni edebiyat akım
haklarla, Müslüman İstanbulluları eko çok renkli bir temaşa dünyası oluştur larının gelişi, roman, hikâye, tiyatro tür
nomik ve kültürel açıdan geride bırak maktadır. İlk kez Türkçülük tezi de Ah- lerinin İstanbul aydınlarmca işlenmeye
tıkları gibi, sansür ve jurnal baskısından med Vefik , Mahmud Celâleddin ve başlanması, gazete sayısının artması,
da uzak kalmışlardır. Artık, kentin en Mustafa Fâzıl paşaların öncülüğünde yi Takvim-i Vekayi ile Ceride-i Havadisin
yüksek sosyal sınıfını onlar oluşturmak ne bu dönemde ve İstanbul'da yeşer yanısıra Basiret, Vakit, İstikbal, Sada
ta, Beyoğlu ve Galata semtleriyle Boğa miştir. Bu tezin yanında Osmanlılık ve kat, Sabah, Hayat, Ceride-i Askeriye,
ziçi'nde Avrupa standartlarında yaşam İslamcılık, hürriyet ve demokrasi dü Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye, Cihan vb
sürdürmektedirler. Buna karşılık Müslü şünceleri de yine İstanbul'da çevreler gazetelerin yayın hayatına girmesi de
man halk ise Balkan göçleri nedeniyle bulmuştur. Kentte güzel sanatlara karşı aynı dönemdedir.
daha dar mekânlarda, daha kıt kanaat ilgi uyanmıştır. Abdülaziz'in Ayvazovs- Olumlu ve olumsuz tüm gelişmelerin
geçinmeye razı olmuş durumdadırlar. ki,' Chlebowski gibi sanatçıları saray res ortak bir sonucu İstanbul'un, Abdüla
Padişah, saraylarındaki 1.200 kadın, samı olarak görevlendirmesi, resim ça ziz'in 30 Mayıs 1876'da tahttan indiril
350 aşçı ve yamak, 400 seyis, 400 ham- lışmaları için bir başlangıç gösterilebilir. mesinden, ilk Meclis-i Mebusan'ın açıl
lacı-kayıkçı, 400 hademe-i hassa, 300 Sanayi-i Nefise Mektebi'nin açılışına ka masına ve Meşrutiyet'in ilanına kadar
yaver-kâtip ve mabeyncisi ile İstan dar uzayacak ve konularını İstanbul'dan uzayacak bir dizi, heyecan dolu olaylar
bul'un ve devletin taşıyamayacağı bir seçen resim tutkusunu başlatan Abdüla- yaşaması olmuştur. 11 Mayıs 1876'da
savurganlığı temsil etmektedir. Basının ziz olmuştur. Eğitim alanında İstan Bayezid, Fatih ve Süleymaniye Medre
tutucu kesimi, ahlaksızlığın her türlüsü bul'un gerçek bir başkent kimliği ka selerinde okuyan ve "talebe-i ulûm" de
nün ülkeye İstanbul'dan yayıldığını ya zanması da yine bu dönemdedir. So- nen öğrencilerin "dersten kalkarak"
zarken ilk kez kadın hakları da yine bu ğukçeşme, Beşiktaş, Fatih, Kocamusta- (boykot) "Müslümanlar, Hıristiyanların
dönemin basınında yer almıştır. Kimi fapaşa, Paşakapısı askeri rüştiyeleri, ilk hakaretine uğruyor, böyle zamanda
yazarlar, moda olan dar düdük erkek idadi (1873), harbiye ve bahriye mek ders yapılmaz" diye yürüyüşe geçmele
giysilerini, kadınların var mı yok mu teplerinin yapıları, programları ve öğre riyle başlayan eylemler, Veliaht Mu-
belirsiz yaşmaklarını ve peçelerini eleş tim kadroları ile yenilenmesi Mekteb-i rad'ın, sarrafı Hıristaki'nin parasal deste
tirmektedirler. Boğaziçi'ndeki mehtap Sultanî, Mekteb-i Mülkiye, Darüşşafaka, ğiyle yaygınlaşmış, softalar kıyamı de
gezilerine, Beyoğlu'nda alışverişe çıkan Darülfünun girişimleri, 1867'de Beya nen bu ilk hareket, başıbozukları ve tu
kadın artık yadırganmamaktadır. Ancak zıt'ta ilk halk mektebinin açılması, ka tucuları da yanına çekebilmiştir.
bu yenilikleri kimi devlet adamları bile mu yönetiminin ihtiyacı olan çeşitli
alanlara eleman yetiştirmek için Mek Abdülaziz'i indirmeye kararlı gözü
İstanbul'da zenperestliğin ve muaşaka ken Hüseyin Avni Paşa, Midhat Paşa,
nın artması olarak nitelendirirler. teb-i Mahrec-i Aklâm, Elsine Mektebi,
Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye, E c z a c ı Mütercim Rüşdî Paşa, Kayserili Ahmed
Galata ciheti, meyhaneleri, balozları, Mektebi, Kaptan Mektebi, Darülmualli- Paşa ve Süleyman Paşa ise, müdahale
İranlı esnafın işlettiği kahvehaneleri, mat, erkek ve kız sanayi mektepleri, için İstanbullular arasında padişaha kar
çayhaneleri, tütüncü dükkânları ile tam Turuk ve Muabir Mektebi vb birçok ye şı "nefret-i amme" (genel hoşnutsuzluk)
bir tüketim merkezidir. Rum, Ermeni ve doğmasını beklemişler ve hazırlıklarını
ABDÜLAZİZ AV KÖŞKÜ 26
tamamlamışlardır. Fakat Abdülaziz'in tırıp yerine bir saray yaptırmıştı. Tiyat Cepheler ayrımsız olarak aynı düzen
tahttan indirilmesi ve üç gün sonra inti royu sevmeyen Abdülaziz'in köçek oy lemeye sahiptir. Cephenin iç ve dış yüz
har etmesi, ters tepki doğurmuş, bu kez natıp, horoz dövüşü, Karagöz seyretme leri dikdörtgenlerden meydana gelmiş
"devr-i Aziz" için türküler yakılmaya, si, Batı yanlılarınca eleştirilmiştir. Alaf bir çerçeveleme sistemi ile bölümlen-
eski günler aranmaya başlamıştır. " Uyan rangaya ilgi duymayan Abdülaziz, doğu miştir. Pencere grupları bu çerçeveler
Sultan Aziz uyan / Kan ağlıyor şimdi esintili üslupları tercih etmiştir. Bu ne içinde yer almaktadır. Alt ve üst pence
cihan" ağıtı, o günkü duyguların anısını denle saltanatı sırasında yapılan anıtsal releri ayıran çerçeveler, sürekli bir çer
taşır. yapılarda ve saraylarda Batıdan gelme çeve bandı oluşturur ve geometrik mo
4 Haziran 1876'da Çırağan Sarayı'mn etkileri bir oranda bastıran Doğu üslup tifli bir bezeme ile süslenmiştir. Alt pen
Feriye dairesinde intihar eden Abdüla- ları gözlenir. Abdülaziz heykeli yapılan cereler arasındaki çerçeveler ise ortası
ziz, babası I I . Mahmud'un Divanyo- tek padişahtır. İstanbul'da Beylerbeyi madalyonlu panolar olarak bezenmiştir.
lu'ndaki türbesine gömülmüştür. Sarayı önüne dikilmek üzere dökülen at Saçak altları, giriş ve havuz cephe
Abdülaziz, sade giyinmeyi sever, bol üzerindeki Abdülaziz heykeli, sonradan sinde yıldız, yanlarda ise baklavalı mo
biçimli giysileri tercih ederdi. Onun is Topkapı Sarayı'na, oradan oğlu Abdül- tifler yapan çıtalı ahşap kaplamadır. Sa
teğiyle hazırlanan ve Doğu giyim tarzı mecid Efendi tarafından Bağlarbaşı Köş lon üç kenarında yer alan geniş pence
na uyarlanan, ölçüleri bol tutulmuş, küne, oradan ikinci kez Beylerbeyi Sa releri ile aydınlık bir mekândır. Üst
pantolonu eski dar şalvarları hatırlatan rayı'na, en son Topkapı Sarayı'na götü pencerelerde kesişen dairelerde ise olu
erkek kostümüne alaturka setre adı ve rülmüştür. şan sade renkli cam bezeme vardır. Alt
rilmiştir. Tipine uygun tabla fes, "azizi- Bibi. Cevdet, Tezâkir, II-IV; Cevdet Paşa, pencerelerde ise renkli camlar, çapraz
ye" adı ile o zaman moda olmuştu. Pro Mâruzât, (yay. Y. Halaçoğlu) İst., 1980; Hü karelerden oluşan bir şerit meydana ge
t o k o l d e n hoşlanmayan Abdülaziz'in seyin Hıfzı, Sultan Aziz Devri, İst., 1326: tirmektedir. Duvarlarda, çerçeveleme
Mevlevîliğe eğilimi vardı. Yaz geceleri İnal, Son Sadrazamlar, I; A. Kemalî Aksüt, sistemi içindeki panolar çini kaplıdır.
Sultan Aziz'in Mısır ve Avrupa Seyahati, İst.,
saray hareminin pencerelerini açıp ney Mavi ve pembe tonlanndaki çiniler, se
1944; Haluk Şehsüvaroğlu, Sultan Aziz, Hu
üflerdi. Lavta çaldığı da bilinir. Hicaz susî, Siyasi Hayatı, Devri ve Ölümü. İst., kiz köşeli yıldız ve asma yapraklı de
sirto, şevkefza bir şarkı, muhayyer bir 1949; Amicis, İstanbul; Karal, Osmanlı Tari senlidir. Döşeme karolarında da çinilere
başka şarkı bestelemiştir. hi. VII. benzer biçimde Osmanlı olmayan mal
Abdülaziz'in güreşe merakı ve "hu NECDET SAKAOĞLU zeme kullanılmış görünmektedir.
zur güreşleri" yaptırması, valilerden, Cepheye egemen olan çerçeveleme
bölgelerinin namlı pehlivanlarını İstan ABDÜLAZİZ AV KÖŞKÜ sisteminin oranları, bölümlemedeki ri
bul'a göndermelerini istemesi, kendisi Validebağı'ndaki Âdile Sultan Kasrı bah tim, alt ve üst pencere düzeni ve bütü
nin de bir pehlivan olduğu ve güreştiği çesinde bulunan ve Sultan Abdülaziz nün verdiği yüzey etkisi, geleneksel Os
söylentilerine neden olmuşsa da buna için 1856'da Sarkis Balyan'a yaptırılan manlı mimarlığından alınmış, ama yeni
ilişkin bir kanıt yoktur. Döneminde ça küçük av köşküdür. Tavla Köşkü ya da den kompoze edilmiş örüntülerdir. Ör
yırlarda ve mesirelerde sık sık karaku Çinili Köşk olarak da bilinir. Tasarım neğin, çini kaplama düzeninin ve çerçe
cak ve yağlı güreş müsabakaları düzen konsepti ve plan şeması bakımından veleme sisteminin her cephede yeniden
leniyordu. Halk arasında Abdülaziz'in Ayazağa'daki Av Köşkü'nün benzeridir. tekrarlanışı hem geçmişe referans veren,
bir oturuşta bir kuzuyu yediği söylene- Köşk, iki yanında küçük servis ha hem de yeni olan bir öneridir. Saçak, bir
gelmiştir. Hemen her gün sokağa çıkıp cimleri bulunan bir giriş bölümü ile başka referans öğesidir; ama kullanılan
halk arasında dolaşır, güreşleri izler, kır yaklaşık 7x7 m boyutunda bir salondan eliböğründelerin hem büyüklüğü hem
âlemleri düzenletir, sarayında güreş ibarettir. Dört cephesinde, ahşap kolon de kafes biçimi dokusu ve uçlarının tor
yaptırtır, horoz dövüştürürdü. Binişleri larla desteklenen geniş saçakların örttü na ile profillendirilmesi yepyenidir. Üste
ni daha çok Zincirlikuyu, Hacıosman ğü revaklarla çevrilidir. Ancak bu re- lik bu eliböğründeler, torna ile biçimlen
Bayırı, Tarabya cihetlerine yaptığından vaktaki kolonlar ve üst kısmındaki çatkı dirilmiş, bilezikli, taşıyıcı olmayan deko
bu uzak semtlere o zaman bakımlı şo sistemi, yapının öteki kısımlarının bi ratif sütuncuklarla birlikte düzenlenmiş
seler açılmıştı. Göksu ve Kâğıthane me çimlenişinden çok farklıdır ve çok geniş tir. Bu sütuncuklar, o narin kesitli kafes
sirelerine gidişi, halkın eğlenmesini izle tutulmuş olan saçakları desteklemek dokulu eliböğründelerle birlikte alabildi
mesi, bazen bir kır kahvesinin önünde amacıyla sonradan yapılmış olduklarını ğine maniyerist, hattâ özentili bir görü
oturup gelip geçenin selamını alması, düşündürmektedir. nüm kazanmaktadır. Kuşkusuz, rüstik ol
halk arasında kendisine sempati uyan masına çalışıldığı halde, yapının âdeta
Bu küçük yapı, basit ve yalın planına
dırmıştı. Fakat saray ve harem yaşamı, hiç boş alan bırakılmadan işlenmişlik
karşın son derece özgün bir kompozis
kaba eğlenceler eklenerek anlatıldığın görüntüsüne sahip oluşunda bu maniye-
yon ürünüdür. Balyan atölyesinin neo-
dan kentin tutucu ve kibar kesimlerince rizmin payı olmalıdır.
ottoman bir üslup arayışını simgeleyen
sevilmiyordu. Edmondo de Amicis, Ab-
bir deneme olarak değerlendirilebilir. Salonun giriş köşelerinin birinde bir
dülaziz'i bir cuma selamlığında izlemiş;
şişman, ablak çehreli, ak düşmüş çem
ber sakallı, ona hayranlıkla bakanlara
karşı ilgisiz, başında sade bir fes, sırtın
da çenesine kadar düğmeli koyu renk
uzun bir palto, ayağında açık renk bir
pantolon ve deri çizmeler bulunduğunu
vb uzunca anlatmıştır.
Ortaoyununun altın çağı, Abdülaziz
dönemidir. Padişah, Rıza Efendi'yi Kara-
gözcübaşı yapmış, hayal ve ortaoyunu-
nu teşvik etmişti. İstanbul'un geleneksel
mesiresi olan Kâğıthane, Abdülaziz'in
özel ilgisiyle son bir kez canlanmıştı.
Tahta çıktığı yıllarda cuma selamlıkları
nı buradaki camide yapmıştı. İlkbahar Abdülaziz Av
da, Kâğıthane çayırında, mevkib-i hü Köşkü
mayunda görevli askerlere kuzu ziyafeti Nazım Timuroğlu,
veriliyordu. Buradaki eski sarayı da yık 1993
27 ABDÜIAZİZ EFENDİ
herlerden söz eden Mir'atü's-Safa'âvc. ardından Sadrazam Şehit Ali Paşa'ya inti yazan La'lîzade'nin bu alandaki başlıca
Ayrıca ahlak, fıkıh, tefsir ve siyer alanla sap ederek Melamîlerin Lale Devri'nde eserleri, Sarı Abdullah'ın 105 beyitlik
rında risaleleri vardır. oluşturdukları dışa kapalı seçkinci gru Meslekü'l-Uşşak kasidesine 17l6'da Lim-
Bibi. Tarih-i Naima, IV-VI; Ahmed Rıfat, bun üyeleri arasına girmiştir. Bu grubun ni'de sürgün iken yazdığı Hediyetü'l-
Devha, 57-62; (Altınay), Âlimler, 151; İlmiye, içinde Reisülküttab Mustafa Efendi, Ah Müştâk fî Şerh-i Mesleki'l-Uşşak başlıklı
461; Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları, 224; med Arifî Paşa, Defterdar Sarı Mehmed şerhi ile, yine aynı kasideye 47 beyit ek
Altunsu, Şeyhülislamlar, 76; İSTA, I, 69-76. Paşa gibi devlet adamları ile Mehmed leyerek Sadrazam Şehit Ali Paşa'ya ka-
AYŞE HÜR Raşid, Mustafa Sami, Osmanzade Tâib, darki Melamî kutuplarını bildirdiği Zeyl-i
Habeşîzade Rahimî ve Nedim gibi döne Meslekü'l-Uşşak adını taşıyan zeylidir.
ABDÜLBÂKİ (La'lîzade) min ünlü tarihçi ve şairleri de vardır. Bibi. Müstakimzade, Menâkıb-ı Melâmiye-i
(?, İstanbul - 1746, İstanbul) İstanbul Kendilerini dışarıya karşı Nakşî ola Şuttariye-i Bayramîye, Süleymaniye Ktp, Ab
Kadısı ve Nakşibendî tarikatına mensup rak gösteren bu aydın çevre La'lîza- durrahman Nafiz Paşa, no. 1164; Ayvansara-
de'nin Melamîlik(-0 temeline dayalı ta yî, Hadîka, I, 277-278; Ayvansarayî, Mec-
mutasavvıf.
mua-i Tevârih, 268-269; Sicill-i Osmanî, III,
Aile kökeni, babası La'lî Mehmed savvuf anlayışına bağlanmış, grubu hi 298-299; Osmanlı Müellifleri, I, 159; Gölpı-
Efendi (ö. 1707) tarafından, Melamî mu maye eden ve dönemin Melamî kutbu narlı, Melâmilik, 153-155; Ergun, Türk Şairle
tasavvıf Sarı Abdullah'a dayanır. Medre sayılan Sadrazam Ali Paşa bile, onun bu ri, I, 219-221; Ergin, İmaret Sistemi, 28-32.
se eğitimi gördü. Sadrazam Şehit Ali Pa- güçlü mistik kişiliği karşısında geri EKREM IŞIN
şa'ya hocalık yaptı ve onunla birlikte planda kalmayı tercih etmiştir. Ali Pa
ABDÜLBÂKİ ARİF EFENDİ
Avusturya seferine katıldı. Ordunun Va- şa'nın Varadin'de şehit düşmesiyle bazı
radin'de bozguna uğraması ve Ali Pa- Melamîlerce "kutup" olarak tanınmak (1633 ?, İstanbul - 28 Ekim 1713, İstan
şa'nm şehit düşmesi üzerine 1 7 l 6 ' d a istenmiş ise de o, böyle bir teklifi red bul) Hattat, şair ve âlim. Kasımpaşa'da
Limni'ye sürüldü. Daha sonra Nakşiben detmiş ve sürgün gittiği Limni'den İstan doğdu. Tersane-i Âmire kâtiplerinden
dî şeyhi Murad Buharî'nin aracılığıyla bul'a döndükten sonra faaliyetlerini bu Ammizade Mehmed Efendi'dir. Medre
I I I . Ahmed tarafından bağışlanarak İs defa, kendisi de bir Melamî olan Sadra sede okudu. İstanbul'da çeşitli medrese
tanbul'a döndü. Lale Devri'ni sona erdi zam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın lerde müderrislik y a p t ı k t a n s o n r a
ren Patrona Halil ayaklanmasında I I I . (ö. 1730) himayesinde sürdürmüştür. l 6 8 1 ' d e Selanik kadısı oldu. Ancak
Ahmed'e yakınlığı nedeniyle bir süre 1740'ta devlet hizmetinden ayrılan zevk ve sefaya düşkünlüğü yüzünden
gizlenmek zorunda kaldı. Ayaklanmayı La'lîzade Abdülbâki, Eyüp'te Kalender- saraya şikâyet edildiğinden, IV. Meh-
izleyen yıllarda devlet yönetiminde gö hane(->) olarak anılan tekkesine çekile med'in emriyle adı kadılık defterinden
rev almayıp, ortalığın yatışmasından rek burasını İstanbul'un önde gelen Me- silindi. Boşta kaldığı yıllarında hayatını
sonra 1737'de I. Mahmud tarafından İs lamî/Nakşî merkezlerinden birisi duru hattatlık yaparak kazandı. Bir müddet
tanbul Kadılığı'na atandı. Anadolu Ka- muna getirmiştir. Hazire duvarı üstün sonra affedilerek tekrar kadılığa döndü.
zaskerliği'ne kadar yükselen La'lîzade deki kitabede yer alan ibn-i riyâzü'l- 1698'de İstanbul kadısı oldu. 1702'de
Abdülbâki, 1740'ta devlet hizmetinden cenne terkibi, ebced hesabıyla 1153/ Anadolu, 1706'da Rumeli kazaskerliğine
ayrılarak Eyüp'te yaptırdığı Kalenderha- 1740 tarihini vermekte olup, La'lîza- yükseldi. Sonra tekrar gözden düşünce
ne'ye yerleşti ve ölümüne kadar burada de'nin vefatını değil, tekkeye yerleştiği Bursa'ya sürgüne gönderildi. Affedilince
tasavvufla uğraştı. Mezarı, inşa ettirdiği yılı belirtmektedir. Diğer yandan tekke İstanbul'a döndü ve burada öldü. Kabri
tekkenin bahçesindedir. yi kimin yaptırdığı konusunda, birbirle Eyüp'tedir.
Aslen Melamî olan La'lîzade Abdül riyle çelişen bilgiler mevcuttur. Genel Çok yönlü bir kişiliği olan Abdülbâki
bâki, Şeyh Murad Buharî'ye (ö. 1719) likle tekkeyi Abdülbâki Efendi'nin inşa Arif Efendi'nin dini konularda Arapça
intisap ederek Nakşibendîliğe de girmiş ettirdiği kabul edilmekle birlikte, Hadî- ve Türkçe kitapları ve risaleleri vardır.
tir. Melamîlerin 17. yy sonlarında, özel ka'da. banisinin babası Şeyh Mehmed Türkçe ve Farsça divan sahibi bir şair
likle Sarı Abdullah'ın kişiliğinde, İstan Efendi olduğu kayıtlıdır. dir. Türk dini edebiyatının en tanınmış
bul'daki Nakşî zümreyi derinden etkile La'lîzade, kurduğu tekkeyi "kutup" eserlerinden olan Mi'racname'si beste-
meleri, aralarında Murad Buharî'nin de ya da "şeyh" sıfatıyla yönetmemiş, dü lenmiştir. Bazı kaynaklarda adı bestekâr
bulunduğu pek çok Nakşî şeyhinin Me- zenlettiği vakfiyede idaresini, mücerret olarak da geçer. Hat sanatında da seç
lamî-meşrep bir tasavvuf anlayışı geliş (bekâr) olmak kaydıyla Melamî-meşrep kin bir yeri vardır. Usta bir talik hattatı
tirmelerine yol açmıştır. Bu mistik etki Nakşî şeyhlerine bırakmıştır. Bu şeyh olarak tanınır. Tuhfe-i Hattatın onun
nin yanı sıra, Melamîlerin devlet bürok lerden en önemlisi, daha La'lîzade ha Mehemmed-i Tebrîzi adlı bir hattattan
rasisi içinde örgütlenmeye başlamaları, yatta iken Kalenderhane meşihatini üst yazdığını söylerse de bunun doğruluğu
hem tarikatın yönetici kadrosundaki kla lenen Abdullah Kaşgarî'dir (ö. 1760). nu tahkik etmek mümkün olamamıştır.
sik mutasavvıf tipinin değişmesine ne Fakat evlenerek mücerretlik erkânını Devhatü 'l-Küttâb ise önceleri Siyahi Ah
den olmuş hem de ilmiye sınıfının din bozduğu için tekkeden ayrılmak zorun med Efendi ile yazı hakkında müzake
yorumunu temsil eden Nakşîlik ile siyasi da kalmış ve Eyüp İdrisköşkü'ndeki relerde bulunduğunu; sonra İranlı hat
düzlemde ilişki kurmalarını zorunlu hale kendi adıyla anılan Kaşgarî T e k k e - tat Mir Ali Herevî ve İmâd'ın yazılarını
getirmiştir. Bu dönemdeki Melamî ku si'ne(->) postnişin olmuştur. La'lîza- elde ederek sanatında geliştiğini, çok
tuplarından Paşmakçızade Ali Efendi'nin de'nin Kalenderhane'de yetiştirdiği mü güzel yazdığını, hattâ kendisine talikin
(ö. 1712) şeyhülislam, Şehit Ali Paşa'nın ritleri arasında özellikle Müstakimzade ikinci kurucusu denmesinin yerinde
da (ö. 1716) sadrazam olarak bürokrasi Süleyman Sadeddin Efendi (ö. 1787), olacağını bildirir.
de görev almaları, bu değişmenin ve her kaleme aldığı eserleriyle İstanbul'daki Yazısı hakikaten güzeldir. Eserleri
iki tarikat arasındaki ilişkinin çarpıcı bi Melamîlerin tarihini aydınlatmada birin müze, kütüphane ve özel koleksiyon
rer göstergesidir. 17. yy'da Sarı Abdul ci derecede rol oynamıştır. larda olan Abdülbâki Arif Efendi İran
lah'ın kişiliğinde somutlaşan bu devlet La'lîzade Abdülbâki'nin genel tasav okulunun takipçilerindendir.
adamı/mutasavvıf tipinin 18. yy'daki vuf konularına değinen çeviri ve telif Bibi. Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, 358-360; Müs
temsilcisi ise, La'lîzade Abdülbâki'dir. eserlerinin dışında, özellikle Melamîle takimzade, Tuhfe, 669-670; Sicill-i Osmanî,
Yaşadığı dönem, İstanbul hayatında rin Sarı Abdullah'tan sonraki tarihlerini III, 297-298; Osmanlı Müellifleri, I, 362-363;
kültürel ve siyasi açıdan derin bir iz bı ele alan ve daha çok Sergüzeşt adıyla Suyolcuzade Mehmed Necib, Devhatü'l-Küt-
tab, 1st., 1942, s. 92-93; 1. H. Uzunçarşılı,
rakan Lale Devri'dir. Sütçü Beşir Ağa'nın tanınan Menâkıb-ı Melâmîye-î Bayramî-
"Değerli Türk Alimi ve Güzel Sanatlar Üstadı
(ö. 1662) katledilmesiyle yerine geçen ye 'si, İstanbul'un mistik tarihi açısından Abdülbâki Arif Efendi", Belleten, no. 85,
Bursalı Seyyid Hâşim'e (ö. 1677) küçük büyük önem taşır. Mebde'ü Meâd de ise 1958; Rado, Hattatlar, 121; DİA, I, 195-198;
yaşta bağlanan La'lîzade, daha sonra Nakşîlik erkânı üzerinde durmuştur. TDEA , I, 155.
Şeyhülislam Paşmakçızade Ali Efendi ve "Yetim" mahlasıyla tasavvufi şiirler de ALİ ALPARSLAN
29 ABDÜLEZEL PAŞA CADDESİ
şadırvanın yazıları, İngiltere'de İslam vanı verilen Abdülhak Molla İlmiye sını Bibi. Mecmua-i Fevâid, Millet Ktp., no. Yz
Cemiyeti ile Girit'teki camie hediye edi fında da sırasıyla Selanik Mollası (1827), (A) 2064, 28b; Rıza Tahsin, Mir'ât-ı Mekteb-i
Tıbbiye, Birinci Kitap, ist., 1327, s. 5, 8; İkin
len levhalar, o tarihlerde Girit mahke Mekke Kadısı ( 1 8 2 9 ) . İstanbul Payesi
ci Kitap, ist., 1320, s. 306; Abdülhak Hamid,
meleri için yazdığı 44 tuğra, Bursa'da (1832), Anadolu Payesi (1836), Anadolu "Üstâd-ı Azam Abdülhak Hamid'in Hayat ve
Osman Gazi Türbesi'nin örtüsü üstün Kazaskerliği (1839) ile 1842 ve 1848de Hatıraları", İkdam. 21 Cemaziyülâhır
deki yazılar sayılabilir. Bunların dışında iki kez Rumeli Kazaskerliğime yüksel 1342/1923; İnal, Türk Şairleri, I; İzzet, He-
müzelerde ve hususi koleksiyonlarda mişti. Ayrıca 1848'de Meclis-i Maarif Re kim-başı Odası, İlk Eczane, Baş-Lala Kulesi,
yazıları vardır. ist., 1933, s. 26; R. Ekrem Koçu, "Hekimbaşı
isliği yapmıştı. Abdülhak Mollanın Hatıraları". Yeni Sabah,
Sülüs ve nesihte Hafız Osman; celi Abdülhak Molla 14 Mart 1827'de açı 14 Şubat 1941-28 Şubat 1941; A. Süheyl Ün-
sülüste Mustafa Rakım; talikte Yesârîza- lan Tıphane-i Amire'nin bir süre sonra ver, "Abdülhak Molla", Tedavi Kliniği ve La-
de Mustafa İzzet ekolüne bağlıdır. Diva Avrupa'daki okulların gerisinde kaldığını boratuvarı Mec, c. X (1941) s. 2; F. Nafiz
ni ve rıka yazılarında ise Divan-ı Hüma Uzluk: "Sultan Mahmut-u A(d)li'nin Vefatı
fark etmişti. Nazırlık görevi sırasında
yunda takip edilen üslup yolundadır. Hakkında Hekimbaşımn Raporu", tbni Sina,
okulun hocalarından İstefenaki Karate- Yıl 1, S. 1 (Şubat-Mart 1950), s. 5662; F. Na
Bibi. Habib, Hat ve Hattatan. İst., 1306, s. odori ile birlikte II. Mahmudün dikkatini fiz Uzluk, Hekimbaşı Mustafa Behçet, Anka
180; İnal, Son Hattatlar, 24-28; Malumat, no. okulun öğretim düzeyinin yükseltilmesi ra (1954), s. 105; F. N. Uzluk: "Abdülhak
63 (19 Kânunuevvel 1312), s. 296-298; Sicill-i için Avrupa'dan hoca getirilmesi gereği Molla'nın Tıp Terimleri", Dirim, S. 11-12
Osmant, IV, 862; Rado, Hattatlar, 230; DİA, (1967), s. 278-279; N. Uzluk, "Hekimbaşı Ya
I, 203; İSTA, I, 80-81. ne çekmişlerdi. Bunun üzerine Avustur
lısı", VD, IX (Ankara 1971), s. 251-259; A.
ALİ ALPARSLAN ya'dan Dr. C. A. Bernard davet edilmiş Adnan Adıvar. Osmanlı Türklerinde İlim
ve okul 1839'da yemden yapılandırılarak (haz. A. Kazancıgil-S. Tekeli) ist., 1982, s.
modernize edilmiştir. C. A. Bernardin 217-218; Arslan Terzioğlu, "Hekimbaşı Ab
Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane'de dülhak Molla" Bifaskop, Yıl 5, S. 14 (Eylül
uygulamaya koyduğu yeniliklerde o dö 1984), s. 13-17; Bedi N. Şehsuvaroğlu-A. E.
Demirhan-G. C. Güreşsever, Türk Tıp Tari
nemde nazır olan, Abdülhak Molla'nın
hi, Bursa, 1984, s. 154; Rengin Dramur, "Ab
büyük payı vardır. Ayrıca nazırlığı döne dülhak Molla'nın Sultan II. Mahmud'a Yazdı
minde karantina teşkilatı kurulmuş ve çi ğı Reçeteler". Tıp Dünyası, c. 59, S. 3 (1986),
çek aşısının yapımı zorunlu hale getiril s. 61-78.
miş ve hasta müşahedelerinin çok iyi tu NURAN YILDIRIM
tulmasını emretmiştir.
Bebek'teki yalısında (bak. Hekimbaşı ABDÜLHALİM EFENDİ TEKKESİ
Behçet Efendi Yalısı) ağabeyi Mustafa
bak. KOZYATAĞI TEKKESİ
Behçet Efendi'nin kurduğu bir botanik
bahçesi vardı. Abdülhak Molla'nın yalı
daki eczanesinin giriş kapısında yazılı ABDÜLHAMİD I
"Ne ararsan bulunur derde devadan (20 Mart 1725, İstanbul - 7 Nisan 1789,
gayri " mısraı ünlüdür. Saray eczanesi İstanbul) Osmanlı padişahı. Sultan Ab-
nin kapısmda ise şu beytin yazılı oldu dülhamid Han-ı evvel, Hamid-i evvel
Ana Yayıncılık Arşivi ğu bir levha asılıydı: Çâresâz olsa he- adlarıyla da bilinir. III. Ahmed ile Şermî
kîm-i mutlak / Bula her derde deva Ab Râbia Kadın'ın oğludur. Oğlu II. Mah-
ABDÜLHAK MOLLA dülhak. mud'dan başlayarak Osmanlı hanedanı
(22 Aralık 1786. İstanbul - 19 Mayıs Ağabeyi Mustafa Behçet Efendi halk I. Abdülhamid'in soyundan yürümüştür.
1854, İstanbul) İstanbul'un hekimbaşılı- hekimliğine ait bazı ilkel tedavi yön Abdülhamid, babası III. Ahmed taht
ğa kadar yükselmiş ünlü hekimlerin- temleri ve inanışlarını, Hezâr Esrar adı tan indirildiği zaman (1730) henüz beş
dendir. Divan-ı Hümayundan Mehmed altında madde madde toplamaya başla yaşındaydı. Topkapı Sarayı'mn Kafes
Emin Şükûhi Efendi ile Hekimbaşı Bü mıştı. Ölümünden sonra 850. sırdan iti
yük Hayrullah Efendimin kızı Nefise Ha baren Abdülhak Molla'nın devam ettir
nimin oğlu, Hekimbaşı Mustafa Behçet diği bu eser oğlu Hekimbaşı Küçük
Efendi'nin kardeşi, Hekimbaşı Küçük Hayrullah Efendi tarafından 1862'de ta
Hayrullah Efendi'nin babası ve şair Ab- mamlanmış ve daha sonra da yayımlan
dülhak Hamit Tarhan'm dedesidir. mıştır (İstanbul, 1283). Eser günümüzde
Türkçe ilk tıbbi folklor denemesi olarak
Önce dini bilimler sonra da Süleyma- kabul edilmektedir.
niye Medresesi'nde tıp tahsil ederek Hekimliği yanında güzel şiirler de
1801'de müderris oldu ve Eski Saray'da yazan Abdülhak Molla ne yazık ki şiir
hassa (saray) hekimi olarak görevlendi lerini bir divanda toplamamıştır. Kalen
rildi. Dönemin nüfuzlu kişilerinden Sa der Kasrinda II. Mahmudün tavuğun
daret Kethüdası Halet Efendi hakkındaki nasıl pişirildiği sorusu üzerine padişaha
olumsuz sözleri nedeniyle ağabeyi Mus takdim ettiği kaside ilginçtir.
tafa Behçet Efendi ile birlikte İ821'de Asakir-i Hassa hekimbaşısı olduğu sı
Keşan'a sürüldü. Keşan'da bir yıl kaldık rada, II. Mahmudün 1828'de ordusu ile
tan sonra küçük kardeşi Hızır İlyas Rami Kışlası ve Tarabya'ya gittikleri ta
Efendi sayesinde affedilerek İstanbul'a rihten İstanbul'a dönünceye kadar ge
döndü. Abdülhak Molla önce Saray-ı çen zaman içindeki olayları günü günü
Cedide-i Amire (Yeni Saray, Topkapı Sa ne yazmıştır. Tarih-i Liva adım taşıyan
rayı) hekimliğine getirildi, daha sonra bu eseri R. Ekrem Koçu tarafından sa
da Asakir-i Hassa hekimbaşılığma atan deleştirilerek tefrika edilmiştir.
dı. Ağabeyi Mustafa Behçet Efendi'nin
II. Mahmudün ölümü ile ilgili olarak
ölümü üzerine 1834'te hekimbaşı ve
hazırladığı rapor da Feridun Nafiz Uz
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Nazırı oldu.
luk tarafından yayımlanmıştır. Abdülhak
1836'da hekimbaşılık görevinden azle
Molla, II. Mahmud'a duyduğu bağlılık
dildi. 1839-1845 arasında ikinci ve 1848-
nedeniyle Abdülmecid'in iradesiyle II. I. Abdülhamid'in Young Albümünde yer
1849 yıllarında da üçüncü defa hekim alan portresi. Londra, 1808
Mahmud türbesinin avlusuna defnedi
başılık yaptı. 1852'de reisül-ulema un Galen Alfa
len ilk kişidir.
ABDÜLHAMİD I 32
ni buna teşvik etmekteydiler. Yaşlı ve canıyor ve İstanbul'a kesik başlar gel lardan para kazanmaya doymuyordu.
öngörüden yoksun I. Abdülhamid yine dikçe seviniliyordu. Herkes onun eleştirisinden çekinerek
de bir savaşın getireceği sıkıntıları dü I. Abdülhamid döneminde yakalanıp yanma değerli hediyelerle gidiyorlardı.
şünebilmekte "İbadullah ayaklar altında idam edilerek başları İstanbul'a gönde Bu adam, Cezayirli Gazi Hasan Paşa'ya
çiğnenecekse ben öleyim, daha iyi!" de rilen ünlüler arasında Müderris Osman da dalkavukluk ederdi. Lâleli vaizlerinin
mekteydi. İstanbullular arasında ise Ab- Paşa, Bolu Voyvodası Araboğlu, ser-eş- bir görevleri de Enderun'da vaaz et
dülhamid'in k e r a m e t i n e inanmayan kıya Muslu, Sağmcalı Veli, Yahya, Ba mekti. O, bu görevinde de ileri geri ko
yoktu. Oysa, şeyhülislam konağında ve yındır Voyvodası İvaz Mehmed Ağa, nuşur, Hasan Paşa'yı göklere çıkarır,
Babıâli'de yapılan meşveretlerden sonra Bağdat Valisi Ömer Paşa, Boğdan Voy başka herkesi kötülerdi. Kendisi her
savaş kararı çıktı ve padişah, "Moskof vodası Ligor, Sivas Valisi Ali Paşa da hafta yeni bir "avret alup cerrarlık etti
gemileri Sarayburnu'nda bekliyor!" de vardı. İstanbul'da İse ribahor denen te ği" ayıbını görmezdi. Din kurallarını an
nilerek kandırıldı. feciler türemişti. Bunların en tanınmışı latmak gerekirken kürsüde siyaset ya
Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Yusuf Sultan Selim Camii'nin imamıydı. Bu pardı. Sonunda Mardin'e sürüldü.
Paşa komutasındaki Ordu, Mart 1786'da adam, Aziz Mahmud Hüdaî Asitane- İstanbul Kadısı Hayatizade Mehmed
İstanbul'dan tuğ ve sancak çıkartma tö si'ne mürit olmuş, şeyhe hediyeler vere Said Efendi, muhtekirleri cezalandırma
renleri yapılarak uğurlandı. 1787'de Rus rek faizle edindiği serveti tekkenin bir dığı, kentteki zahire kıtlığına çare bula
ya'ya ve Avusturya'ya savaş ilanı, İstan hücresine saklamıştı. Olay ortaya çıkın madığı, gelen malların toptancıdan pe
bul'da öncekilere oranla daha ağır bir ca şeyhle birlikte sürgüne gönderildi. rakendeciye el değiştirip pahalanmasına
buhranın doğmasına yol açtı. Cepheler Din adamı görüntüsünde bir başka tip göz yumduğu için 1775'te azledilmişti.
den gelen bozgun haberleri ise kentteki Lâleli Camii Selâtin Vaizi Mardinî Mısır'a ve başka üretim bölgelerine be
sıkıntıları unutturacak düzeydeydi. I. Şeyh'ti. Bu adam servete, türlü kaynak cerikli mübaşirler gönderilerek ürün
Abdülhamid üzüntüler içinde 7 Nisan
1789'da öldü. Yerine yeğeni III. Selim
tahta çıktı.
I. Abdülhamid, on beş yıllık saltanatı
I. A B D Ü L H A M İ D D Ö N E M İ İSTANBUL'UNDAN ANILAR
boyunca İstanbul'u tanımaya çalıştı. Bu 22 Şubat 1776 günü Vezir Kethüdası Mustafa Efendi Eyüb'deki Valide
amaçla kentin her semtine ya biniş dü Yalısinda Moskof Elçisine ziyafet verdi. 29 Şubat günü Yeniçeri Ağası Bahariye
zenler ya da değişik kıyafetlere girerek Yalısinda, 7 Mart günü de Defterdar Recaî Efendi Kâğıthane'de yine adı geçen
tebdil çıkardı. Kendisini tamyan bir risa elçiye ziyafetler verdiler. Dördüncü ziyafet, Reis (Dışişleri Bakanı) İsmail
le yazarı, I. Abdülhamid!, kılıç alayın Beyefendi 14 Mart günü Küçüksu'da tertip etti.
dan 40-50 gün sonra At Meydam'nda
Çünkü, ziyafet olunan Büyükelçi misafir (geçici) olup ayrılmak üzereydi.
ulema kavuğu üzerine yeşil destar sar
Âsitâne'de (İstanbul'da) oturacak Orta-elçi rütbeli İstekfi acili general bu esnada
mış olarak gördüğünü, oradakilerce ta
gelmişti. 19 Mart 1776 Salı günü Divân-ı Hümayun'da nâmesini (güven mek
nındığını, peşinden gittiğini; kulluk (ka
tubu) İslâm Padişahına (Abdülhamid) sundu.
rakol) yeniçerilerine altınlar dağıttığına
9 Nisan 1776'da kar yağdı. Kıştan bu güne kadar kar ve don eksik
tanık olduğunu anlatır. O, böyle şerif,
seyyid, derviş kıyafetleri ile çarşriarı, pa olmadığından, bu sene meyve hiç olmayacak denebilir. Üzümden gayrisi ateş
zar yerlerini dolaşır, çeşmeleri, sokakla pahasınadır.
rı, iskeleleri denetler, saraya dönünce Tersane emini, kalyon amelelerinin icâre denen üç aylık toplu ücretlerini
gördüğü aksaklıkları, sadrazama veya veremediğinden, Tersâne'de yapılmakta olan kalyonun ameleleri 14 Nisan
sadaret kaymakamına yazardı. Şeyhülis günü toplandılar:
lamın, sadrazamın davetlerini kabul -Tersane emini icâre vermiyor, hele sayla-sa!.. diyerek ileri geri sözler ettiler.
ederek konaklarına gider, yemek yer, Emin, kalabalığın dağıtılması için zabitler gönderince kavga çıktı. Hemen o saat
hokkabaz, canbaz, lubiyat, tuluat izler Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Pasa erişti. Olası ayaklanmayı bastırdı ve
di. Örneğin, Beykoz'da İshakağa Bah Paşakapısı'na bildirdi. Tersane emini Selim Efendi azledildi. Yerine Serdarlar
çesinde Gümrükçü İsmail Ağa'nın da Kâtibi Mustafa Efendi getirildi.
vetine gidecek kadar alçakgönüllü olan 15 Nisan Pazar gecesi gayrimüslimlerin paskalya gecesi idi. O gün öylesine
padişah, 1776'da sadrazamın verdiği zi bir sıcak ve baskın hava oklu ki eyyam-ı bahurda görülmemiştir. Ama bundan
yafette "mah-peyker, rânâ, dilber çengi sonra yine kış günleri yaşandı. 24 Nisan 1776'da Moskof Elçisi Röbnin mem
lerin, lâtife ile lâtif cünbüşlerini" izleyip leketine dönerken yüzden fazla hademesi Müslümanlığı kabul edip burada
neşeleniyordu. Bu sırada, İstanbul'un kaldı.
bir başka semtinde, Rûz-i Hızır'da atlar
çayıra bırakılırken, Mir-âhûr-ı Evvel Ağa Laleli Camiinde vaiz olan Mardinî es-Seyyid eş-Şeyh Mehmed Efendi, pek
da, Mirahor Köşkü'nde Enderun halkına çok kapılardan servet ve ücret edinmişti. Onun dilinden ve ithamından korkan
"âdet-i kadim üzere tablalar ile peynir lar, sözde duasmı almaya giderlerken atiyyeler, hediyyeler götürüp gönlünü
ve yoğurt" döşetip ikramlarda bulunu hoş etmeye çalışırlardı. Kendisi Kaptan Paşa'ya (Cezayirli Gazi Hasan Paşa)
yordu. yardakçılık edip o İstanbul'da iken yanından ayrılmamaya dikkat ederdi. Lâleli
I. Abdülhamid, aşırı dindarlığından Camii vaizinin cuma geceleri Enderun'da vaaz vermesi usûl olduğundan
şeyhlere, hocalara güveni sonsuzdu. Mardinî Efendi de orada, diğer kürsülerdeki gibi uluorta bazan halkın
Şeyhülislamın salık vermesi üzerine, gidişatına, bazan ileri gelenlerin yaşayışlarına, hattâ devlet işlerine atıp tutar; -
Bursa'daki Kadirî Dergâhı şeyhini İstan Kaptan Gazi Hasan Paşa gibi vezir varken sadrazamlık mührü ehliyetsiz ve
bul'a getirtmiş, keramet sahibidir diye alçak kimselere verilir mi? İyiyi kötüyü fark eden çengi oğlanı, iş ve siyaset
Berat gecesi huzurunda vaaz verdirtmiş, bilene tercih ediliyor!.. Demekten çekinmezdi. Oysa haftada bir avret almak,
nasihatim dinlemiş ve memleket için kapı kapı para dilenmek gibi kendi ayıplarım görmezlikten gelirdi. Vaizlerin
dua ettirmişti. Fakat, ne İstanbul'da, ne vazifesi, din, ahlâk ve fazilet dersleri vermek iken o, halkı fitneye kışkırtan
de ülkede huzurdan eser vardı. Anado sözler söylerdi. 30 Temmuz 1776'da bir Hatt-ı hümayun (padişah buyruğu) ile
lu ve Rumeli, soyguncu eşkıya grupları evinden alınıp Mardin'e sürgün edildi. İkibin akçalık gündeliği imtihan ile hak
nın, kendi bölgelerini haraca kesen ve edenlere tevcih olundu. Borçlularında ve Bezazistan'da altmış kese akçası çıktı.
angaryaya koşan ayanların, taşra vezir Bu paraya ve evindeki eşyasına el konuldu
lerinin baskısı altındaydı. Valiler sık sık
MürTt-Tevarih, III, haz. M. M. Aktepe, İst., 1981, s. 38-39, 41-42
ayaklanmaktaydılar. Olanaklar elverdi
ğince bunların tepelenmesine çaba har
ABDÜLHAMİD I
sevkıyatının artırılmasına çalışılmakla yıldı. O günlerde ikinci bir yangın da dışında Topkapı, Mevlevihane Yenika-
birlikte bunda da başarılı olunamadı. Tavşantaşinda parladı. 1779'da Arabacı pısı, Silivri Kapısı civarları da tutuştu.
Bunun sonucunda 1782'de Rusya'dan, lar Kârhanesi yangını o civarı kül etti. Beri tarafta Haliç kıyısında Ayakapı-
İstanbul'un gereksinimi için buğday it Aynı günlerde ikinci bir yangın, Os sindan Odunkapısı'na değin semtler,
hal edildi. Başkente her yıl Eflâk'dan manlı padişahlarının uzun bir zaman sur içerisinde ise Ağakapısf ndan Sultan-
l 6 0 bin, Boğdan'dan 120 bin koyun dan beri oturmadıkları, yer yer çökmüş selim'e doğru yamaçlar, Hasanpaşa Ha
gelmekte ve kasaplara dağıtılmaktaydı. ve viraneleşmiş bulunan Üsküdar'daki nı, Sakızağacı, Emir Buharı, Koska ve
Ancak bozulan ilişkiler sonucu bunda Kavak Sarayinı tutuşturdu. O çevredeki Sadîler Tekkesi civarları, Aksaray, Cer
da aksamalar başladı. Kasapbaşı ise ce sırcılardan sıçrayan kıvılcımlar bu gör rahpaşa, Avratpazarı, Molla Gürani ve
leplerden rüşvet aldığı için 1783'te idam kemli saray harabesini tamamen yok et Yüksekkaldırım, Davutpaşa Camii çev
edildi. 1787'de ordunun sefere çıkması meye yetti. Yine o yıl üçüncü bir yan resi, Y e n i o d a l a r , Heklmoğlualipaşa
nın ardından İstanbul'da görülmedik bir gın Desterecilerbaşinda bir berber dük semti, Kocamustafapaşa tamamen yan
pahalılık başladı. Yiyecek kıtlığı yeni kânından başladı. Yirmi saat sürdü ve dı. Bilanço 20 bin evdir. Evsiz barksız
den baş gösterdi. Herkes o sıkıntı orta pek çok insanın ölümüne neden oldu. kalan İstanbullular, Fatih, Laleli, Sultan
mında birbirini kandırma yolunu tuttu. Kurtulanlar yol ve kül üstünde kaldılar. Selim camilerine, At Meydanina, çukur
İstanbul'a dışarıdan zahire gelmez oldu. Bir hafta sonra Kalaycılar Köşkü civa bostanlara taşındılar. Yangın sırasında
Etin 1 okkası 18 paraya çıktı. Bir mum rında bir yangın daha başladı. Abdülha mal kurtarma ve yağmalama derdine
1 paraya satılmaktaydı. Bu, fiyatların mid, devlet ileri gelenleriyle bir yangın düşen yüzlerce insan da öldü.
birkaç yıl içinde üç kat artması demekti. yerinden ötekine koşuyordu. Halkın 1784'te, yirmi yedi saat süren bir
Halk, "Halimiz nice olacak?" diyordu. inancına göre padişah gelince yangının başka yangın Edirnekapf da Kiremit ma
Abdülhamid dedikodulardan haberdar durmasıO) gerekiyordu. Nihayet uğur hallesinde çıktı. Abdülhamid dönemi
olunca İstanbul kaymakamına neredey suz 1779 yılının son büyük yangmı Kü- nin sonuncu yangını 1788'de Babıâli'de
se yalvarır gibi buyruklar yazdı. Kapan çükpazar'ı kasıp kavurdu. İ780'de Ni Kethüda Kâtibi odasında çıktı. Bu ateş,
tacirleri, Karadeniz'den zahire getirmek şancı tarafları yandı. Padişah ve vezirler, eski Paşakapısinın divanhanesini, Ket-
için savaş gemileri istediler. İstanbul'un yangın söndürenlere doğrudan buyruk hüdabeğ, Reis Efendi dairelerini, matba-
iaşesi, cephedeki ordudan da öncelikli, lar verdiler. hını, alt ve üst kat kalemlerini, çavuşba-
padişahı ve yöneticileri uğraştırmaktay İ s t a n b u l ' u n en sık y a n g ı n ç ı k a n şı ve arz odalarını, en son Havuzlu
dı. Ama İstanbul, bu kıtlıkta bile eğlen semtlerinden olan Cibali. bu yıl bir kez Köşk'ü yaktı. Sarıkçı odası, yatak odası,
celerden, donanmalardan yoksun kal daha tutuştu. Aynı gün bir yangın da hazine dairesi yangından kurtuldu. Ta
mıyordu. Örneğin 1775'te, bir tarafta, yeniçeri kışlalarında başladı ve beş altı rihçi Cevdet Paşa'nın deyimiyle, yangın
Fransız büyükelçisi "Büyükdere Bahçe oda tamamen yandı. 1782 yazında Sa- Babıâli'de evrak dolaştıran hademe gibi,
sinde sair millet-i küffara ziyafet verüb, matya'da Harabatlar civarında Kereste girmedik kapı bırakmamıştı! Babıâli ev
kandiller, mumlar ve fişekler ile âheng cilerde başlayan yangın yüzlerce evi rakının epeycesi yandı. Paşakapısinın
eylerken" terziler de kendi esnaf gele kül etti. Ardından iki gün süren Balat harem dairesi ile yangından kurtulan
nekleri uyarınca Alibeyköyü'nde üç gün yangını çıktı. Bu büyük yangın, Sultan bölümler, geçici olarak devlet çalışma
üç gece teferrüç eylemekteydiler. O sı Selim'e, Hırka-i Şerife ve Karagümrük'e larına ayrıldı.
rada Hadice Sultan'ın doğumu ise kent kadar olan semtleri kül dağına çevirdi. I. Abdülhamid, 1776'da bir nizamna
te yedi gün yedi gece şehir donanması, Yedi bin dolayında ev yandı. Asıl yan me çıkartarak yoksulların orta hallilere,
akşamları "sallar ile âteş-bâzlık ve fişek- gın yine o yılın 21 Ağustos günü Ciba- orta hallilerin zenginlere bakıp giyim
feşanlık, Tophânelü çengüler, atlu-ka- li'de başladı. Tarihlere "Harik-ı Kebir" kuşam edinmelerini, israfı önleme ge
rmcalar, dolaplar, mehterhaneler, mâ- adıyla geçen bu felaket, Horoslu değir rekçesiyle yasakladı. Saray halkından
hiyyeler, top ve humbara taklitleri, ha- meni yanındaki Mavnacı Ali'nin evin vezirlere, sivil memurlara, askere, esna
vayi fişenklerle" gösteriler yapılıyordu. den yayıldı. Yedikule'ye kadar genişle fa ve halka, başka başka kıyafetler ön
I. Abdülhamid döneminde İstanbul yen yangın alanı, Marmara kıyısında görüldü. İkinci bir fermanla sefihane
bir dizi yangın geçirdi. Bunlardan ilki Narlıkapı, Samatya, Davutpaşa, Langa, yaşayan kimselerin hademelerini kadın
1777'de Kıztaşinda çıktı. Sağa sola ya Yenikapı semtlerini de içine aldı. Sur giysileri giydirip sıkma ve şeridi, yakası
35 ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ
oymalı, yenleri sırmalı entarilerle dolaş uzun bir işlevsizlikten sonra Sadrazam
tırmaları yasaklandı. 1783'te, ö n c e k i Halil Hamid Paşa'nın teşviki ile Râşid
buyrukların yürümediği anlaşılınca aynı ve Vâsıf efendilerin yönetiminde faali
konularda bir ferman daha çıkartıldı. yete geçmiştir.
1785'e doğru İstanbul'da tütün içimi öy Şam'da Havran bucağında saklanan
lesine yaygındı ki, bir toplulukta on beş Hz Muhammed'in ayak izini taşıyan
kişi varsa ancak birkaçı tütün içmiyor "Nakş-i kadem-i şerif" taşını İstanbul'a
du. Bir çubuk takımı beş kese akçeye getirten Abdülhamid, bunu türbesine
kadar satılmaktaydı. Kadınlar ise muras koydurtmuş, bu taş daha sonra Topkapı
sa ve telli paşmaklara aşırı ilgi göster Sarayı Mukaddes Emanetler Dairesi'ne
mekteydiler. Bunu öğrenen padişah, alınmıştır.
halkı beyhude israftan yasaklama kara Bibi. A. Vâsıf, Mehâsinü 'l-Âsâr ve Hakâikü '/-
rına vardı. Yeni bir fermanla "Duhan Ahbaı; (Yayımlayan: Mucteba İngürel). İst.,
çubukları imamelerini altun kakma ve 1978; Tarih-i Cevdet, I, II, IV; Zaimzade
envai cevahir taşları ile bezemeyi, bun Mehmed Sadık, Vak'a-i Hamidiye, ist., 1289;
ların üçer beşer yüz kuruşa alunub sa Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1-2; C. Bay-
sun, "Abdülhamid I", LA, I; Uluçay, Padişah
tılmasını, kezalik nisvan taifesinin tahta ların Kadınları; Mür'i't-Tevarih, III.
pâbuşlarma sim kabara ve sırma işlet • NECDET SAKAOĞLU
melerini" yasakladı.
İleri yaşta tahta çıkan I. Abdülhamid, I. Abdülhamid Türbesi, B a h ç e k a p ı ABDÜLHAMİD I CAMÜ
harem yaşamını seviyordu. 11 kadını AH Hikmet Varlık, 1993 bak. BEYLERBEYİ CAMİİ
vardı. Bunlardan 12 sultan (kız) 8 şeh
zade (erkek) çocuğu olmuştur. Oğulla ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ
rından Mustafa (IV) ve Mahmud (II) ile Dolmabahçe'de birer çeşme tesis etmiş bak. MAHMUD II ÇEŞMESİ
ride tahta çıkmışlardır. Kadınlarından tir. Topkapı Sarayı Harem Dairesi'nde
Ayşe Sineperver, çeşmeler, Binnaz Ka adını taşıyan bir mabeyin dairesi ile ha ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ
dın vakıf tesis etmiş, Mehtâbe Kadın ki remin en güzel mekânlarından kabul
taplar vakfetmiştir. II. Mahmud'un an Emirgân'da Muvakkithane Caddesi ile
edilen bir yatak odası vardır. Beşiktaş
nesi olan Nakşidil Sultanın Fatih'te tür Boğaz sahil yolunun köşesinde, Çmaral-
Sahilsarayı'na yeni köşk ve kasırlar ek
besi, Alemdağ'da ve Sultanahmet'te tı denilen kahvehanenin bitişiğindedir.
letmiş, yanan Hırka-i Şerif Camii'ni de
çeşmeleri, Fatih'te sebili vardır. Abdül- Yolun diğer köşesinde ise I. Abdülha
yeniden yaptırmıştır. Bebek tenezzüh-
hamid'in, başkadmı Ruhşah Hadice'ye mid'in yaptırdığı cami vardır ( b a k .
gâhmdaki kasr-ı hümayunu ( B e b e k
yazdığı aşk mektupları onun hüküm Emirgân Camii).
Kasrı) onartmış. Babıâli'nin Alayköşkü
darlık kişiliğiyle bağdaştırılamaz üslup Kitabelerine göre her İki yapı da ay
karşısındaki ana kapısı önündeki dük
ta, samimi duygular yansıtır. Kızlarin- nı tarihlerde inşa edilmiştir. 1197/1782
kânları kamulaştırarak bir meydan dü
dan Esma (Küçük) Sultan, İstanbul çev tarihli olan çeşme günümüze, orijinal
zenlenmesini ve yolun genişletilmesini
r e s i n d e b i r ç o k çiftlikler e d i n m i ş , durumundan hiçbir şey kaybetmeden
sağlamıştır. Harap durumdaki Yediku-
Eyüp'te, Maçka'da birer saray, Boğazi gelmiştir.
le'nin onarılması da onun döneminde
çi'nde Tırnakçı ve Ortaköy yalılarını dir. Yeniçeri Ocağimn ıslahı, lağımcı ve Mimarisi ve süslemesi devrinin ba-
yaptırmıştır. I. Abdülhamid'in çocukları humbaracı ocaklarının örgütlenmesi, rok-rokoko üslubunu yansıtır. Sekiz
na düşkün olduğu, aile yaşamına ilgi Fransa ve İngiltere'den uzmanlar getirti cepheli, dört musluklu ve haznelidir.
duyduğu, kadınları, kızları ve şehzade lerek eski kurumların modernleştirilme Tümüyle mermerden inşa edilmiştir. Ça
leri ile yaz aylarını Karaağaç'ta, Beşik si I. Abdülhamid'in ilgi duyduğu hiz tı çıkıntılı ve ahşaptır. Saçaklar ahşap ve
taş Sahilsarayı'nda geçirdiği bilinmekte metlerdir. Cezayirli Gazi Hasan Pa- kasetli süslemeye sahiptir. Çatının orta
dir. Kızı Esma Sultan, babasının ölü şa'nm, donanmayı yenileme çabasını sında sekizgen tambura oturan bir kü
münden sonra görkemli bir yaşam sür desteklemiş, Mühendishane-i Bahri-i çük kubbesi vardır. Dört ana yöndeki
müş, giyim kuşamı, zevke ve eğlenceye Hümayun adı verilen ilk modern askeri musluklu, mermer yalaklı cephelerin
tutkunluğu, mesirelere kalfa ve cariye- teknik okulun açılmasına izin vermiştir. arasmda kalan ara cepheleri ise sadedir
leriyle gidişi, İstanbul hanımlarına ör Haliç'teki Riyaziye Mektebinde Baron ve üst seviyelerinde birer kitabe bulu
nek olmuştur. de Tott ile Kampel Mustafa'nın dersler nur. Yalakların üst hizalarında bu cep
v e r m e s i de o n u n d ö n e m i n d e d i r . helerde birer mermer platform (kovalık)
I. Abdülhamid'in İstanbul'a kazandır
1776'da Tersane Mühendishanesi, yer almaktadır. Her cephedeki aynalar
dığı kurumlardan Bahçekapı-Sirkeci
1784'te İstihkâm Mektebi faaliyete geçi ve alınlıklar da ayrıca kitabelidir. Kita
arasında adıyla anılan cadde üzerindeki
rilmiş, bu okullarda da İstanbul'un ünlü beler Yesarî Mehmed Esad Efendi tara
Hamidiye İmareti sonradan yıkılarak ye
bilgin-hocaları Gelenbevî İsmail, Kasap- fından kaleme alınmıştır. Aynataşların-
rine Dördüncü Vakıf Hanı yaptırılmıştır.
zâde İbrahim efendilerin yanında Fran daki kitabelikler birer ayet-i kerime ihti
Yine, adını taşıyan Hamidiye Türbe
sız uzman de la Fayette de dersler ver va eder. Doğu cephesindeki alınlıkta
sinde kendisinden başka soyundan ge
miştir. Tophane'ye ve top dökümüne Sultan Abdülhamid'in tuğrası da yer al
len birçok hanedan bireyi gömülüdür.
önem veren I. Abdülhamid, bütün salta maktadır. Cephelerin tümünde stilize
Külliyeyi b ü t ü n l e y e n sebil, Soğuk-
natı b o y u n c a bu konuyla ilgilendi. bitkisel dekor hâkimdir. Kitabe kenarla
çeşme'ye taşınmıştır. Sıbyan mektebi,
Onun, bir seferinde, çok özel bir gele rı ve ayna kemerleri Osmanlı rokoko
medrese ve kütüphanesi de yıkılmıştır.
nekle ve anadan doğma çıplak yüzlerce üslubunun zarif örnekleridir. Cepheleri
Kütüphanesi'ndeki 1.500 dolayında yaz
işçinin çabasıyla gerçekleştirilen, tüm bitiştiren kenarlar boyunca köşeli ve
ma nadir eser halen Süleymaniye Kü-
devlet erkânının katıldığı top dökümü yivli birer sütunçe yer alır.
tüphanesi'ndedir. Beylerbeyi'nde annesi
Râbia Sultan adına, eski Beylerbeyi Sa- törenine Rusya elçisi Röbnin'i yanma Çeşmenin yapıldığı dönemde suyu
rayı'nm Hırka-i Şerife Odası arsasına bir alarak gittiği bilinir. Tophane'deki yeni Belgrat Ormanı'nda Valide Bendi'nden
cami ile hamam ve sıbyan mektebi yap leştirmeler için Fransa'dan gelen Fran- alınırdı. Bu suya daha sonraları II. Mah
tırdığı gibi, aynı yerde iskele meydanı çois Alexi, ekibiyle birlikte henüz çalış mud Bendi'nin suyu da katılmıştır. Bu
na, Çınarönü, Havuzbaşı, Araba Meyda maya başlamışken 1787'de yeni bir sa tesis Taksim su şebekesini oluşturmuş
nı ve Kısıkliya birer çeşme, Emirgân'da vaş dönemine girilmiş ve bu ekip geri tur. Bu suyun Boğaz çeşmelerine ayrı
bir cami ile hamam ve dükkânlar. Bo gitmiştir. İbrahim Müteferrika'nın kur lan koluna Başlısu denir. Çeşme halen
ğaziçi'nin Rumeli yakasında İstinye ve duğu İstanbul'daki devlet matbaası, akmaktadır. Orijinal suyolları bozulma-
ABDÜLHAMİD I KÜLLİYESİ 36
mış olduğundan çok lezzetli olan Başlı- ret ve sıbyan mektebi) birleşik güney tüphane, hamam gibi yapılar eklenmek
su'dan Emirgân'a yolu düşen herkes tat kenarlarının Hamidiye Caddesi'ne para tedir. Yakınında büyük bir cami vardır,
madan geçmez. lel olduğu, diğer kenarları ile birlikte fakat onun müştemilatı değildir. Özel
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 128; G. pek de düzgün olmayan bir dörtgen likle mescidi diğerlerine göre daha fark
Ertürk, İstanbul Meydan Çeşmeleri, (İ1İEF meydana getirdiği, yapının ortasında lı bir yerde planlanmıştır. Ayrıca medre
Yayınlanmamış Lisans Tezi), İst., 1982, s. 49. bulunan revaklı avluya hücrelerin açıl senin oldukça düz bir araziye yerleşme
ZİYA NUR SEZEN dığı, cephesinin barok üsluplu süsleme sine rağmen hücrelerinin zemininin av
lerle kaplandığını elde kalan fotoğraf luya göre yüksek tutularak altta bir
ABDÜLHAMİD I KÜLLİYESİ lardan anlıyoruz. bodrum katı meydana getirilmesi de
İstanbul'un önemli ticaret merkezlerin Sebil ve Çeşmeler: Sıbyan mektebinin farklı bir özellik olarak görülmektedir.
den Eminönü-Sultanhamam ile Sirkeci Hocapaşa veya bugün Sirkeci denilen Medrese ve eklentileri, İstanbul'da yapı
arasında Bahçekapı denilen yerde Ha- semte bakan köşesine 1774-1778 yılları lan ve bir padişah tarafından inşa ettiril
midiye Caddesi kenarmdaki Dördüncü arasında yapılan çeşmeler de sebil ile miş son külliyenin günümüze kalan
Vakıf Hanı'nın güneyinde, tam karşısı birlikte Dördüncü Vakıf Hanı yapılacağı parçasıdır.
na isabet eden yapı adasının merkezin sırada Zeynep Sultan Camii'nin kuze Kitabenin olduğu kapıdan medrese
dedir. yinde kalan köşeye nakledilmiştir. Bu ye girildiğinde önce kare şeklinde üstü
Külliyenin imaret, sıbyan mektebi, se gün oldukça bakımsız kalan eser, barok kapalı bir avluya varılır. 5,50x5,50 m öl
bil ve çeşme ile meydana gelen bölümü üslubundadır. çülerinde olan bu mekânın üstü iç tepe
nün yerinde bugün Dördüncü Vakıf Ha- Medrese: Külliyenin günümüze kalan noktası 5,20 m gelen bir aynalı tonozla
nı(->) vardır. Medresenin bulunduğu yer son yapılarından olan medresenin kü kaplıdır. Avludan sonra karşısında ikin
de ise sıra dükkânlar sınır teşkil eder. tüphane ve mescit ile birlikte 1780 tari ci bir kapıdan geçilen uzunlamasına
hinde yapıldığını Yıldız Hamamı Soka- dikdörtgen planlı medresenin iç avlusu
Medresenin doğusunda ise türbe ve
ğina açılan cümle kapısının üzerindeki na geçilir. Avlu 16,00x31,30 m ölçüle-
haziresi yer almaktadır. Medresenin gü
kitabesinden öğreniyoruz. Kitabe Sey- rindedir. Etrafı volütlü başlıklı 30 mer
neyinde mescit bulunmaktadır. Mesci
yid Yahya Tevfik Efendi tarafından mer sütunla çevrilidir. Avlunun üstü
din batısında Yıldız Baba Türbesi ve
manzum şekilde düzenlenmiştir. medreseyi kullanan İstanbul Ticaret
Yıldız Hamamı k ü t ü p h a n e y e sınır
Medresenin kuruluşu ile ilgili diğer Borsası tarafından betonarme kolonlara
oluşturur.
önemli bilgiler ise külliyenin 15 Muhar taşıtılan, uzun kenarlarında aydınlık fe
Külliyeye ait imaret ve sıbyan mekte nerleri olan bir çatı ile kapatılmış ve
rem 1195 (11 Ocak 1781) tarihli vakfi
bi yıktırılmış, sebil ile çeşme de, Gülha- içerisine de revakların önlerine borsa
yesinde verilmektedir.
ne Parkı karşısındaki Zeynep Sultan Ca- nın acente odaları yaptırılmıştır.
Vakfiyede, medresede görev alacak
mii'nin köşesine taşınmıştır. Külliyenin larda aranan özellikler, ücretleri, görev
bugünkü mevcut yapıları, 18. yy'ın son Aslında tek katlı planlanan medrese
leriyle öğrencilerin nasıl terfi edecekle de avlu, giriş katında bırakılmış, çevre
çeyreğinden kalan Osmanlı külliye mi ri, nasıl ve ne zaman, hangi dersi oku
marisinin, günümüzde görülebilen son nin yüksek yapılar ile çevreleneceği ka
yacakları vb gibi önemli mali ve idari bul edilerek revak kotu yüksek tutul
örneklerini meydana getirirler. yönetmelik maddeleri açıklanmaktadır.
19 Ekim 1775'te İmaret inşaatının muştur. Revakların üstleri çapraz tonoz
Ortaçağda Anadolu medreseleri ge lar ile kapatılmıştır. Revaklara cümle ka
başlaması ile külliyenin temeli atılmıştır. nelde avlulu ve kubbeli denilen iki ana
Tarih-i Cevdet 'te bu temelin atılışı anla pısından sonra gelen ikinci kapının iki
sınıfa yerleşirken Osmanlılar dönemin yanından sekiz rıhtlı merdivenler ile çı
tılmıştır. Ayrıca Hüseyin Ayvansarayî'de de yapılan medreselerde bir tek plan ti kılır.
Hadîkatü l-Cevâmi adlı eserinde imare pine yönelim görülmektedir. Bu avlu-
tin iki yöne açılan iki ayrı kapısı ve eyvanlı medrese tipinin biraz daha geli 1926'da yıkılması şartı ile İstanbul
bunların dış kısımlarında birer de çeş şerek üç ana bölümde toplanmasıdır. Borsasimn kullanımına bırakılmış olan
meleri olduğunu anlatır ve tarihlerini Bunlar selatin külliyeleri medreseleri, medrese borsa tarafından yıktırılmamış,
1777 olarak verir. müştemilat medreseleri ve müstakil ihtiyaçlarına cevap verecek bir biçimde
Külliyenin diğer yapılarından sıbyan medreseler diye açıklanabilir. Hamidiye düzenlenerek restore edilmiştir. Günü
mektebi 1777, medrese-kütüphane-mes- Medresesi müstakil medreselere dahil müzde de gayet iyi durumdadır.
cit-arasta yapı topluluğu 1780, türbe ise dir. Bu medreseler bir camie bağımlı ol Kütüphane: Cümle kapısından giri
1789 yıllarında tamamlanmıştır. madan başlı başına medrese olarak inşa len avlunun güneyinde yer alan merdi
İmaret ve Sıbyan Mektebi: Külliyenin edilmişlerdir. ven, ikinci katta üstü aynalı tonoz ile
Hamidiye Caddesi'nin kuzey bölümün Alt grup olarak Hamidiye Medresesi örtülü bir hole varır. Bu hol doğu ve
de kalan yapıları 1913 yılından önce ye küçük bir manzume meydana getiren batı duvarlarında açılmış birer taş söveli
rine Dördüncü Vakıf Haninin yapılması lerdendir. Bunlarda daha sonra banisi pencere ile aydınlatılmıştır. Merdivenin
gayesiyle yıkılmıştır. Bu yapıların (ima nin türbesi, imaret, sıbyan mektebi, kü- karşısında üç rıhı ile çıkılan bir koridor
yer alır. Kitap okuma salonuna bu kori
dorun sonunda ve solunda, üstünde ki
tabe olan bir kapıdan girilir. Kapıdan
girilince aynalı tonozla örtülü kare bir
mekâna varılır. Buradan sağa dönülün
ce üzeri yine aynalı tonoz ile örtülü asıl
kitap okuma mekânına gelinir. Salona
holden sonra bir seki ile çıkılır. Planda
kuzey duvarı köşeleri kırk beş derecelik
açı ile kırılarak dışarıdan ikişer tane gö
I. Abdülhamid rünen pencerelere içeriden bir pencere
Külliyesi'nin
görüntüsü sağlanmıştır. Sekinin başladı
Dördüncü
Vakıf ğı çizgide sağda ve solda ikişer adet sü
Hanindan tun bulunmaktadır. Bunların başlıkları
alınmış stilize edilmiş İyon tarzındadır. Sekiye
kuzeybatıdan ayakkabı ile çıkılmaması planlanmıştır.
görünümü. Kitap okuma salonunun güney duvarı
Nazım Timuroğlu,
na açılan bir kapıdan cilthaneye geçil-
1993
37 ABDÜLHAMİD I MEDRESESİ
ABDÜLHAMİD I MEDRESESİ
Yavuzselim'de, I. Selim Camii ile Sultan
Selim Caddesi arasındaki eski Yavuz
Selim İmareti'nin yerine, 1333/1917 tari
hinde, Evkaf Nezareti'nce yaptırılmıştır.
Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi yapıla-
rındandır.
6 Nisan 1327/1911 tarihinde çıkartı
lan bir kanunla İstanbul'daki imaretler
kapatılmış, bunların büyük bir bölümü
yıkılarak yerlerine gelir sağlayacak yeni
binalar yapılmıştır. Bu arada, Bahçeka-
pı'da, I. Abdülhamid Külliyesi'ndeki
medrese ile içindeki kitaplık Zahire ve
mektedir. Cilthane, bir büyük, iki kü me ile yapılmış bir duvar bulunur. Bu Ticaret Borsasina dönüştürüldüğünden,
çük aynalı tonoz ile örtülüdür. şekilde ortaya çıkan koridor geçidin üs bu bina, yine " I . Abdülhamid (Abdülha-
Mescit: Medresenin uzunlamasına tü, beşik tonoz ile örtülüdür. Geçidin mid-i Evvel) Medrese ve Kütüphanesi"
dikdörtgen planlı avlusu ve etrafını çe sonunda karşımıza çıkan kapıdan mes adı ile, 18 Eylül 1330/1914 tarihinde,
viren hücrelerinin meydana getirdiği cide girilir. İçten içe bir kenarı on met din konusunda ilim ve fen uzmanı ye
ana yapısının güney kanadının orta ak re olan mescidin duvarlarında taş ve tiştirmek amacıyla çıkartılan kanuna uy
sına köşeleme g e l e c e k şekilde biraz tuğla karışık kullanılmıştır. Duvarlar gun bir "medresetü'l-mütehassisin" ola
uzağına yerleştirilen mescide, avludan 9,50 m çapında zeminden 8 m yüksek rak, aynı yıllarda yıktırılan I. Selim İma
girilen bir geçitle varılır. likte bir kubbe ile örtülüdür. Dört cep reti'nin yerinde yeniden inşa edilmiştir.
hesinde de iki sıra halinde pencereler Kısa kenarı Halic'e bakan bir L biçimin
Geçidin doğusunda ikisi medrese ve
olan mescit bugün iki kata bölünmüş de p l a n l a n m ı ş olan y e n i m e d r e s e
mescit duvarlarına yapışık dört sütun,
tür. Mihrabın yeri belli olmasına rağ 1 9 2 4 ' t e Cumhuriyet Kız L i s e s i ' n e ,
batısında ise arka bahçeye açılan kapı
men tam olarak görülmemektedir. 1950'de İse Yavuz Selim Kız Enstitü-
nın bulunduğu taş tuğla karışık malze
ABDULIIAMID I SEBİLİ 38
sü'ne dönüştürülmüş, son dönüşüm sı Tîrimüjgân Kadınefendi'nin oğludur. nın protokoldeki konumlarını kaldırdı.
rasında L'nin güney ucuna kısa bir ka Padişahlığının 1 8 7 8 - 1 9 0 9 arasındaki Üst yönetimde yeni atamalar yaptı. Mid-
nat eklenerek, plana tabanı geniş bir U otuz yılı "İstibdat Devri" olarak anılır. hat Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. İstan
biçimi verilmiştir. Bu dönemde, dış sorunların ağırlığını bul'da, Tersane Konferansinm açıldığı
Cami y ö n ü n d e k i ana giriş kapısı gerekçe göstererek baskıcı bir yönetim 23 Aralık 1876 günü Meşrutiyeti ilan et
üzerine yerleştirilmiş, üç kartuşlu (çer sürdürmüştür. ti. Parlamentonun oluşumundan önce
çeveli) mermer kitabe üzerinde, eski Abdülhamid, babası Abdülmecid'in 18 Ocak 1877'de Babıâli'de bir Meclis-i
yazı ile, 1194/1780, Birinci Abdülhamid sarayında, Edhem Paşa. Kemal Paşa, Fevkalade toplandı. Burada Bosna-Her-
Han Medresesi, 1333/1917 kaydı görül Fransız Gardet, G e r d a n k ı r a n Ö m e r sek, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ
mektedir. İlk tarih B a h ç e k a p i d a k i I. Efendi, Vakanüvis Lutfî Efendi, Guatelli sorunları ile Tersane Konferansı'nın
Abdülhamid Külliyesi'nin, ikinci tarih Lombardi'den özel dersler aldı. Amcası gündemi tartışıldı. İstanbul'da her gün
ise yeni medresenin yapılış yıllarını be Abdülaziz'le Mısır ( 1 8 6 3 ) ve Avrupa gösteriler yapılmakta, Dolmabahçe Sa
lirlemektedir. (1867) gezilerine çıktı. Şehzadeliği bo rayı ile Babıâli çevresinde yoğunlaşan
Yapının kısa kanadının üst katında yunca İstanbuldaki yaşamını, saray or bu toplantılarda Rusya'ya savaş açılması
yeniden faaliyete geçen Hamidiye Ki- tamından ve lüksünden uzak geçirdi. istenmekteydi. Meclis-i Fevkalade, bu
taplığindaki ünlü yazma koleksiyonu, Maslak Köşkü'nde oturdu. Tarabya'da ortamda, Tersane Konferansinm öneri
cumhuriyetin ilk yularında çıkarılan bir da bir çiftliği vardı. Fırsat buldukça ya lerini geri çevirdi. Büyük devletlerin İs
kanunla, 1924'te Çarşamba'daki Murad bancılarla görüşürdü. Namık Kemal, Zi tanbul'daki elçileri kentten ayrıldılar.
Molla Kitaplığı'na, 1954'te de Süleyma- ya Paşa gibi Türk aydmlarıyla da yakın Midhat Paşa, "Millet Askeri" adını verdi
niye Kütüphanesi'ne devredilmiştir. lığı söz konusuydu. 1876'da, İstanbulda ği, İstanbullu gönüllülerden bir ordu
üç ay ara ile iki padişahın tahttan indi- kurma girişiminde bulundu.
Evkaf Nezareti başmimarı Ahmed
Kemaleddin Bey tarafından tasarlanmış I I . Abdülhamid, 5 Şubat 1 8 7 7 ' d e
olan yapı, II. Meşrutiyet döneminde yo Midhat Paşa'yı sadaretten uzaklaştırdı.
ğunlaşan Batı etkisiyle, geleneksel med Paşa İstanbul'dan ayrılırken "Beni gön
rese binalarından iyice uzaklaşmış bir derirseniz, Beşikler Körfezi'ndeki düş
biçimleme anlayışıyla gerçekleştirilmiş man donanması üç günde İstanbul'a ge
tir. Taşıyıcı tuğla duvar ve demir putrelli lir!" tehdidini savurmaktan çekinmedi.
volta döşeme sistemiyle inşa edilmiş Meclis-i Mebusan'm açılış oturumu 18
olan üç katlı bina, yüksek tavanları, Mart 1877'de Dolmabahçe Sarayı mu-
heybetli görünüşü, saygınlık uyandıran ayede salonunda yapıldı ve padişah,
simetrik yüzey düzenlemeleriyle, impa özel olarak hazırlanan tahta oturarak
ratorluğun son döneminde ortaya atılan kendi açılış söylevinin okunmasını din
dinde uzmanlık eğitimi için uygun ve ledi. Bu sırada halk dışarıda coşkun
gösterişli bir ortam oluşturmaktaydı. I. gösteriler yapıyordu. Meclis sonraki ça
Ulusal Mimarlık Dönemimin biçimleme lışmalarını Ayasofya Meydanindaki Da
ilkelerine uyum gösteren sivri kemerli rülfünun (daha sonra Adliye Sarayı) bi
pencereleri, payandalarla taşman geniş nasında sürdürdü.
saçakları, sürekli taş silmelerine karşın, 27 Nisan 1877'de, Rusya'nın Osmanlı
I. Abdülhamid Medresesi, genel anlam Devletime savaş ilan etmesi İstanbul'u
da, bu yıllarda Batida geçerli olan yeni paniğe boğdu. Savaş hızla gelişince
Rönesans üslubuna uygun bir biçimde kent yaşamını doğu cephesi savaşların
tasarlanmıştır. Eski medreselerde görü dan çok Tuna boyundaki ve Bulgaris
len avlu ve revaklarm yokluğu, inşaat n. Abdülhamid tan'daki savaşları etkiledi. Ordulara
yöntemlerinin farklılığı, iç mekânlara Veliahtlık dönemi cephane, yiyecek ve elbise gönderilme
bol ışık sağlamayı amaçlayan büyük Necdet Sakaoğlu si, asker şevki, yaralıların tedavisi, fakat
pencereler ve kubbeli tonozlu eski üst en çok sayıları on binlere varan Rumeli
örtü sistemlerinin yerine kullanılan kire rilmesi, Abdülaziz'in intiharı, V. Mu göçmenleri, İstanbul'un yaşam dengele
mit kaplı kırma çatı, yapının 16. yyda radın çıldırması olayları yaşandı. Ab rini bozdu. İstanbullular, savaşın tüm sı
gerçekleştirilmiş olan I. Selim Külliyesi dülhamid. hiç beklemediği bir zaman kıntıları içerisinde, Rus ordularının yak
ile bütünleşmesini önemli ölçüde engel da, ağabeyi V. Murad'ın yerine tahta laşması nedeniyle korku yaşamaktaydı.
lemektedir. Son yıllarda iki yapı arasına çıktı. 31 Ağustos 1876'da Topkapı Sara- Bu ortamda, halkın moralini yükselt
çekilen taş duvar ise ilişkiyi en aza in yı'ndaki cülus töreninden sonra 7 Eylül mek için Plevne savunması ve doğu
dirmiştir. günü Eyüpsultan'da kılıç kuşandı. Kılıç cephesi başarıları, büyük zaferler olarak
Alayı, Dolmabahçe Sarayı-Eyüp deniz duyuruldu. Destanlar, türküler yazıldı.
B i b i . Hüseyin Hüsameddin (Yasar) - Fakat göçmenlerin büyük çoğunluğu
yolu, Eyüp-Fatih-Topkapı Sarayı kara
Ibnülemin Mahmud Kemal (İnal), Evkaf-ı nun İstanbul'a dolması, bunların yok
Hümâyûn Nezâreti'nin Tarihçe-i Teşkilâtı, yolu güzergâhında ve geleneksel dü
1st., 1335; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, I; Er? zende yapıldı. sulluk içinde camilerde, medreselerde
gin, İmaret Sistemi, 1939; M. Cunbur, "I. Ab II. Abdülhamid saltanatının ilk yılın meydanlarda yatıp kalkmaları, çadırlar
dülhamid Vakfiyesi ve Hamidiye Kütüphane da devlet adamları ve ordu komutanları dan, teneke tahta barakalardan muhacir
si", DTCFD, XXII/1-2 (1964), 17-69; Yavuz, ile yemekli toplantılar düzenledi. Gö mahallelerinin oluşması, İstanbulluların
Mimar Kemalettin, 227-231. belleğinde "Doksan Üç Harbi faciası"
rüşler edindi. Kâğıthane mesiresine gi
YILDIRIM YAVUZ olarak yer etti.
dip halkın sempatisini topladı. Kışlaları
ziyaret etti. Sık sık Babıâli'ye, Bab-ı Me- II. Abdülhamid bu olumsuzluğu ve
ABDÜLHAMİD I SEBİLİ şihat'a, Tersane'ye ve Tophane'ye gide savaş koşullarını gerekçe göstererek 13
bak. HAMİDİYE SEBİLİ rek çalışmaları izledi. Deniz ve Boğaz Şubat 1878'de Meclis çalışmalarını süre
gezileri yaptı. Bu başlangıç, her kesim siz erteletti. Bu tarih, Abdülhamid'in is
ABDÜLHAMİD H de, halka yakın demokrat düşünceli bir tibdat yönetiminin başlangıcıdır. Rus
(21 Eylül 1842, İstanbul - 10 Şubat hükümdar olduğu kanısını uyandırdı. Orduları Başkomutanı Grandük Niko-
1918, İstanbul) Osmanlı padişahı (31 Sarayın eski düzeninde değişiklikler la'mn karargâhını Yeşilköy'e kurması
Ağustos 1876-27 Nisan 1 9 0 9 ) . Sultan gerçekleştirdi. Haremin, bir kadınlar ile 3 Mart 1878'de Ayastafanos Antlaş-
Abdülhamid Han-ı Sânî, Sultan Hamid cenneti ve haremağaları yuvası olduğu masimn imzalanması ardından kentte
olarak da bilinir. Sultan Abdülmecid ile izlenimini silmeye çalıştı. Haremağaları- yoğun biçimde güvenlik önlemleri alın-
39 ABDÜLHAMİD n
dı, göçmenlerin iskânı için çaba göste çok hizmet bu dönemde başarıldı. Padi fes, devrik yakalı kolasız gömlek, yazın
rildi. Bunların çoğu Marmara Bölge şahın güvenini kazanan ve uzun yıllar pike yelek, sof ceket, daireye gidenler
sine, bir bölümü de İstanbul çevresin görevde kalan Şehremini Rıdvan Pa~ için redingot, yollu pantolon, Yıldız Sa
deki boş kamu arazilerine ve köylere şa(->), kent hizmetleri için direktifleri rayı mensupları için İstanbulin, soğuk
yerleştirildi. 20 Mayıs 1878'de Çırağan doğmdan Abdülhamid'den almaktaydı. havalarda pardösü ve palto, yanları es-
01ayı(->) yaşandı. Halk arasında "Üç yüz on depremi" nekli fotin-rugan kaloş, yağmurda kam-
II. Abdüİhamid, saltanatının ilk iki olarak anılan 1894 depreminde, Suriçi sele, kışın sako ve kundura lastiği mo
yılının şokunu atlattıktan sonra Berlin İstanbul büyük zarar gördü. Kapalıçarşı daydı. Törenlerde İstanbulin ceketin
Antlaşmasinm getirdiği barış ortamında, ve çevresi en çok etkilenen bölgeydi. göğüsleri omuz ve kolları, yaka, kol,
korkutucu ve baskıcı yönetimini uygu Abdüİhamid, kısa sürede bu çevrenin kaşık, nişan, şerit, madalya ve kordon
lama olanağı buldu. Sadrazam ve nazır yeniden imarına çaba gösterdi. Alman larla doldurulur, ayrıca göğüsler sırma
ları sık sık değiştirerek, dışarıya karşı önlemlerle İstanbul'un yangın korku ile işlenmiş olurdu. Tüm bunlar, ekono
vezirleri birer kukla gibi kullanarak sundan uzak kalması da sağlandı. Narh mik istikrarla birlikte İstanbulluların
devletin ve İstanbul'un ayrıntıda kalan ve fiyat denetimleri düzenli yapılıyordu. "Devr-i Hamidî", aydınların ve muhalif
sorunlarıyla bile doğrudan ilgilenmeye Lüks ve israfın önlenmesi, kadınların lerin ise İstibdat Devri diye adlandırdık
başladı. 10 Mart 1879'da İstanbul'daki sokağa çıkmalarının engellenmesi de fi ları Sultan Abdüİhamid yıllarının dışa
inşaat amelelerinin bir tür greve gitme yat istikrarma bir neden gösterilir. vuran özellikleridir.
leri padişahı daha da ürküttü. Benzeri
kıpırdanmaları önlemek için, hafiyelik
ve jurnal örgütlerini kurdu. Dolmabah-
çe Sarayinı, kendisinden önceki iki pa
dişahın burada tahttan indirilmiş olma
ları yüzünden güvenlikli bulmuyordu.
Yıldız Kasrı'na çekildi. Burasını pavyon
lardan ve çalışma bürolarından oluşan
çok iyi korunmaya alınmış bir saray ko
numuna soktu. 1881'de Abdülaziz'i öl
dürttükleri gerekçesiyle Midhat Paşa'yı
ve öteki sanıkları burada yargılattı (bak.
Yıldız Mahkemesi).
1880'li yıllarda kendisini Yıldız'a
hapseden II. Abdüİhamid, geleneksel
törenler dışında dışarı çıkmamaktaydı.
Yılda iki kez bayram namazı için Beşik
taş'taki Sinan Paşa Camii'ne iniyor, bir
kez Ertuğrul istimbotu ile denizden
Topkapı Sarayı'na Hırka-i Şerif ziyareti
ne gidiyordu. Cuma selamlıkları ise sa
rayın önündeki Hamidiye Camii'nde
düzenleniyordu. Sarayından hiç çıkma
yan padişah, İstanbul'un tüm köşe bu
cağını hafiyeleriyle gece gündüz kont
rol altında tutmaktaydı. Esnaftan, ileri
gelenlerden kabadayılara kadar herke
sin nerede ne yaptığını bilir, kentin her
sorunuyla doğrudan ilgilenirdi. Dış siya
sal konular kadar ekonomik ve askeri
konulara da doğrudan müdahale eder
fakat her konuda gerektiğinde sorumlu Bu dönemde, kadınların çarşafla çar Dönemin canlı ve renkli gelenekleri
tutacağı bir başkasının bulunmasına şı pazara, işlek caddelere çıkmaları ya ise her hafta yinelenen ve Yıldız Sarayı
dikkat ederdi. Abdülmecid (1839-1861) saktı. Kapalıçarşı kapılarında, köprü önündeki Hamidiye Camii çevresinde
ve Abdülaziz (1861-1876) dönemlerin başında polisler, ellerinde makas çarşaf yaşanan cuma selamlıkları ile ramazan
deki borçlanmaların ödenmeyen 252 keserlerdi. Bunun nedeni, tehlikeli kişi ayı boyunca her düzeyden İstanbullu
milyon altın tutarındaki bölümü için İs lerin ve suikastçıların da çarşafla kendi nun ilgi duyduğu Direklerarası eğlence
tanbul'da Düyun-ı Umumiye İdaresi'nin lerini saklamalarının önlenmesiydi. leri olmuştur. O gün, Beyazıt, Davutpa-
kurulması 1881'dedir. Bu yönetim, İs 1899'da bir irade ile yaşmak ve ferace şa ve Maltepe kışlalarından muzıka ta
tanbul'da, II. Abdülhamid'in kontrolü de salt saray kadınlarına özgü kılındı. kımlarıyla gelen askeri birlikler, Zühaf
dışındaki tek kuruluş olmuştur. Çarşaf ve peçenin ancak mahalle arala ve Ertuğrul taburları yerlerini alır, devlet
Oldukça hareketsiz geçen 1880-1895 rında ve komşudan komşuya gidilirken erkânı, yüksek rütbeli subay ve komu
ara döneminde İstanbul'un imarı ve kullanılabileceği duyuruldu. Bununla tanlar ile ilmiye ricali dizilirler, Abdüİ
kentsel sorunların çözümü bakımından birlikte çarşafa ilgi yine bu dönemde hamid, Yıldız Sarayı ile cami arasındaki
ö n e m l i adımların atıldığı görülür. başladı ve İstanbullu hanımlar, daha birkaç yüz adımlık yolu körüklü fayto
1877'de çıkartılan İstanbul Belediye Ka eskilerde kullanılmayan, Halep ve Bağ nunda, üzerinde boz renk kaput, karşı
nunu, 1882 tarihli Ebniye Nizamnamesi dat işi çarşafları, Avrupa İpeklisinden sında mabeyin müşiri, yanında bir şeh
İstanbul'un bir İmparatorluk merkezi ol dikilen koyu renk çarşaf ve kalın peçe zadesi ile geçer, alkış yapılır ve camiye
ma ötesinde, büyük bir ticaret merkezi yi, Abdüİhamid devrinde tanıyıp be girerdi. Halkın bu töreni izlemesi, bir
ve liman olarak da organizasyonunu nimsediler. Maşlah ve yeldirme ile kaş- dizi önlemlerle olurdu. Saray hanımları,
gündeme getirmiştir. Yangın alanlarının pusyer üstlükleri genç hanımlar ve kız- elçilik mensupları ve yabancı konuklar
ıslahı ve yeni yerleşimlere açılması, alt İar, çarşafı ise yaşlı hanımlar kullanma ise kafesli arabalar içinde ya da Mera
yapı hizmetlerine el atılması, Terkos su ya başladılar. sim (Seyir) Köşkümden selamlık alayını
şebekesi ve Hamidiye içme suları tesisi, Aynı dönemde erkek kıyafetleri, te izleyebilirlerdi. Fotoğraf çekilmesi ya
havagazınm yaygınlaştırılması gibi bir pesi dar, asabası geniş, uzun püsküllü saktı. Fakat Abdüİhamid, fotoğrafa ilgi
ABDÜLHAMİD n 40
Sultan II.
Abdülhamid'in
Yıldız
Camii'ndeki
cuma
selamlığına
katılanları
gösteren bir
kartpostal.
Güzide Erdilek
41 ABDÜLHAMİD II
beyi Sarayı'na yerleştirildi. 10 Şubat ABDÜLHAMİD II ÇEŞMESİ bu ikiz kemerler bulunmamaktadır. Düz
1918'de öldü ve büyükbabası II. Mah- kagir saçak, sütunların hizasında ikili
Beşiktaş ilçesinde, Barbaros Bulvarinm
mudün Divanyolu'ndaki türbesine gö gruplar halinde yer alan madeni kon
doğusundaki askeri lojmanların girişin-
müldü. Ölüm haberi Meclis'te okunur sollara oturmaktadır. Çeşmeyi, düşey
dedir.
ken milletvekilleri ayakta dinlediler. yivlerle işlenmiş madeni bir alem taç
Çeşme, isminden de anlaşılacağı gi
Tahttan indirildikten sonra İstanbul dışı landırır.
bi, I I . Abdülhamid tarafından 1306/1888
na çıkartılan tek Osmanlı padişahıdır. Bibi. Raif, Mir'at, 313; Tanışık, İstanbul Çeş
yılında yaptırılmıştır. Her cephedeki son
I I . Abdülhamid gerçek bir sanatkâr meleri, II, 221-225; Çeçen, Taksim-Hamidiye,
beyitlerin tarih mısraları ebcedle çeşme
dı. Alman Kari Jansen'den marangozluk 167, 185; S. Eyice, "Çeşme", DİA, VIII, 277-
nin inşa tarihini vermektedir. 287.
ve oymacılık öğrenmişti. Bu alandaki
Zemini yükseltilmiş bir sofa üzerinde BELGİN DEMİRSAR
birçok eseri, halen müzayedelerde satı
yer alan çeşmeye kuzey ve güneydeki
lır. Yıldız Hamidiye Camii'nin çifte hün
merdivenlerle çıkılır. Batısında eski bir ABDÜLHAMİD H ÇEŞMESİ
kâr mahfillerinin gül ağacından kafesli
çınar ağacı mevcuttur. Günümüzde suyu
cumbaları da onun yapısıdır. Değerli Kâğıthane'de Cendere yolu kenarında,
akmamasma rağmen oldukça iyi durum
eşyalara meraklıydı. Yıldız Kütüphane- Anadolu Meslek Lisesi'nin yanındaki
dadır. Sarı renkli maltataşmdan inşa edi
si'nde topladığı on bin cilt dolayındaki parkın ortasındadır.
len çeşmenin aynataşı, yalak, sütun ve
eser, İstanbul ve imparatorluk için ha
kitabe gibi öğeleri beyaz mermerdendir. Şair Feyzi tarafından yazılan kitabe
zırlattığı fotoğraf albümleri, daha sonra
Kare planlı ve dört yüzlü olan bu çeş sinden 1310/1894 tarihinde II. Abdülha
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nin
mede bütün cepheler birbirinin eşidir. mid tarafından yaptırıldığı anlaşılır. H.
zenginliğini oluşturmuştur. Saraydaki
Birinci Ulusal Mimarlık Üslubumun Tamşık'ın İstanbul Çeşmeleri'nde Kâğıt
marangozhanesinde bizzat çalışırdı. Sa
(Türk neoklasik üslubunun) erken fakat hane Çayırı ortasında olduğu belirtilen
ray'da ayrıca bir silah müzesi, bir de
başarılı bir örneği olan bu çeşmede ikili yapı 1983'te bugünkü yerine getirilmiş
mirhane ve bir ^örselen imalathanesi
sütun grupları ile cepheler üç eşit parça tir. O zamana kadar iki cepheli olduğu
vardı. Hareket Ördusu'nun İstanbul'a
ya ayrılmıştır. Sütunlarm altında ve üs bilinen çeşme burada dört cepheli, haz-
girişinden sonraki günlerde, Yıldız yağ
tünde kum saatleri yer almaktadır. neli bir biçime dönüşmüştür. Lions Ku
ması denen olay sırasında saraydaki
Cephelerde, orta bölümde dikdört lübü tarafından yeniden şekillendirilen
birçok eşya ile birlikte Abdülhamid ko
gen bir aynataşı, hemen bunun üzerin yapının ana cephesi batı yönündedir.
leksiyonlarının, katalogların ve albüm
de mukarnaslı bir silme, rumili bir süs Bu cephe ve doğuya isabet eden cephe
lerin tahrip edilmiş olması önemli bir
leme, ortası rozet şeklinde olan stilize orijinal malzemeleri ihtiva eder. Kitabe
kayıptır.
istiridye kabuğu biçiminde bir dolgu oymanın üzerinde altı satırdır. Ayna,
İstanbul'da II. Abdülhamid'in yaptır ampir üslubunda, stilize bitkisel süsle-
dığı ve onun adını taşıyan (örneğin Ha bulunmaktadır. Yanlarda ise, üç yüzlü
mihrap görünümde, mukarnas kavsaralı melidir. Doğu cephesindeki ayna da ay
midiye Suyu) birçok çeşme, cami, kışla, nı süslemeye sahiptir. Ancak bunda ki
okul vardır. Uzunca ve kalıplı bir fes birer niş ile bunların üzerinde enine
dikdörtgen, boş birer çerçeve görül tabe yoktur. Yapının ana gövdesi ve ça
formuna da Hamidiye denmiştir. Taht tı betonarmedir. Üzeri tümüyle mermer
tan indirildikten sonra İstanbul basının mektedir. Bütün bunların üzerinde,
kum saatlerinin hizasında mukarnaslı kaplanmıştır. Bu mermerler yer yer dö
da hakkında yüzlerce fıkra, dedikodu, külmeye yüz tutmuştur. Saçak ise alçı
iddia yayımlanmış, karikatürleri çizil bir silme yatay olarak uzanmakta, onun
da üzerinde, her cephede üç bölüm, kaplamadır ve kasetlidir. Doğu ve batı
miştir. II. Abdülhamid, İstanbul yaşamı daki yalaklar k ö ş e l i büyük mermer
nı, kültürünü etkileyen sonuncu Os her bölümde bir beyitlik kitabe levhala
rı yer almaktadır. Sadece doğuya bakan blokların birleşmesiyle oluşmuştur. Ori
manlı padişahı kabul edilir. Beylerbeyi jinaldirler. Kuzey ve güney cepheleri
Sarayı'nda gözetim altında iken kaleme cephenin orta bölümünde kitabe yok
tur. Burada, sonradan kazınmış bir tuğ sade mermer kaplıdırlar ve buradaki ya
aldığı sanılan anıları sonradan yayım laklar istiridye biçiminde yekpare mer
landığı gibi, kızları Ayşe ve Şadiye Os- ranın yer aldığı varsayılabilir. Hattın cin
si talik olup kitabelerin, zamanında va merden oyulmuş kurnalardır. Bugün
manoğlu da bu döneme ilişkin anılarını çeşmenin muslukları kopartılmış oİup,
yazmışlardır. rak yaldızlı olduğu anlaşılmaktadır.
akmaz durumdadır.
Bibi. inal, Son Sadrazamlar, I-II; Daniş- Kitabelerin üzerinde dilimli kaş ke Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 344.
mend, Kronoloji, IV; Karal, Osmanlı Tarihi. mer şeklinde ikiz nişler sıralanır. Yal
VIII; Said Paşa, Hatırat, I-III, 1st., 1328; Kâ nızca batı cephesinin orta bölümünde ZİYA NUR SEZEN
mil Paşa, Hatırat, 1st., 1329; Ali Fuad Türk-
geldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiye, III, An
kara, 1966; Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları,
1st., 1931; Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan
Abdülhamid, İst., 1986; H. Y. Şehsüvaroğlu,
"Sultan İkinci Abdülhamid", Resimli Tarih
Mecmuası, no. 61-70, İst., 1955; Abdülha
mid'in Hatıra Defteri, (yay. 1. Bozdağ) İst.,
1975; Nahit Sırrı Orik, Abdülhamid'in Hare
mi, 1st., 1989; Ahmed Saib, Abdülhamid'in
Evâil-i Saltanatı, Kahire, 1326; Osman Nuri-
Ahmed Refik, Abdülhamid-i Sani ve Devr-i
Saltanatı, I-III, İst., 1327; Abdurrahman Şe-
ref-Ahmed Refik, Sultan Abdülhamid-i Sani
ye Dair, 1st., 1337; Ali Said, Saray Hatıraları:
Abdülhamid Han'ın Hayatı, İst., 1338; Ziya
Şakir, //. Sultan Hamid, Şahsiyeti ve Hususi
yetleri, 1st., 1943; tlber Ortaylı, //. Abdülha
mid Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda
Alman Nüfuzu, Ankara, 1981; Sir Henry F.
Woods, Türkiye Anıları, (çev. F. Çöker) 1st.,
1976; Cemil Koçak, Abdülhamid'in Mirası, n.
İst., 1990. Abdülhamid
NECDET SAKAOĞLU Çeşmesi,
Kâğıthane
Nevsâl-i Servet-l
ABDÜLHAMİD II CAMİİ Fünûn, 1893
bak. SAHRAYICEDİD CAMİİ Nuri Akbayar
43 ABDÜLHAY EFENDİ
ABDÜLHAY EFENDİ
(?, Edirne - 16 Kasım 1705, İstanbul)
Celvetî şeyhi ve mutasavvıf. Babası,
Aziz Mahmud Hüdaî(->) halifelerinden
Saçlı İbrahim Efendi'dir (ö. 1664). Eğiti
mini tamamladıktan sonra babasından
Celvetî hilafeti aldı. Günümüzde Bulga
ristan sınırları içinde bulunan Akçakı-
zanlık'taki Alâeddin Efendi Tekkesi'nde
şeyhlik yaptığı sırada babasının vefatı
üzerine Edirne'ye gelerek ondan boşa
lan Selimiye Camii vaizliğini ve Dizdar-
zade Tekkesi meşihatini üstlendi. Bu
görevlerini İstanbul'daki Sokollu Meh-
med Paşa Tekkesine atandığı 1686'ya
kadar sürdürdü.
Sokollu Mehmed Paşa Tekkesi şeyhi
Kadızade Mustafa Efendi'nin vefatıyla
dergâh meşihatine g e ç e n Abdülhay
Efendi, 18ö7'de Yeni Cami vaizliğine
atanarak her iki görevi birlikte yürüttü.
II. Abdülhamid Çeşmesi, Maçka n. Abdülhamid Çeşmesi, Sirkeci
Daha sonra Selâmî Ali Efendi'nin yerine
Onur Dirikan, 1993 Nazım Timuroğlu. 1993 1691'den vefatına kadar Aziz Mahmud
Hüdaî Asitanesi(->) postnişinliğini üst
lendi. Mezarı Üsküdar'da Sadrazam Ha
önünden sökülerek bugünkü yerine ta ABDÜLHAMİD U ÇEŞMESİ lil Paşa Türbesi yanındadır.
şınmıştır. Abdülhay Efendi, 16. yy sonlarında
Sirkeci'de, Demirkapı civarındadır. 19.
Tamamı m e r m e r d e n inşa edilmiş Aziz Mahmud Hüdaî (ö. 1623) tarafın
yüzyılın barok süslemelere sahip tipik
olan dört yüzlü, ufak boyutlu bir mey dan kurulan ve 17. yy boyunca İstan
çeşmeleri içinde yer alır. Cephe yüzeyi
dan çeşmesidir. Çeşmenin cephelerin bul'daki en yaygın tarikatların başında
üçe ayrılarak orta bölüm bir niş şeklin
den ikisi dar, ikisi geniştir. Üzerinde ka gelen Celvetîliğin, şehir hayatında kök
de düzenlenmiş, yan yüzeyler ise barok
gir, kenarları dilimli, iki kademeli, kur leşmesini sağlamış bir mutasavvıftır.
üsluba uygun şekilde, büyük boyutta
şun kaplı geniş bir saçak vardır. Köşe Mensubu bulunduğu şeyh ailesi, tarika
yüksek kabartmalarla hareketlendiril-
lerde, beyzi madalyonlu kaideler üze tın İstanbul'dan Balkanlar'a uzanan ör
miştir.
rinde yükselen, üst kesiminde, düşey gütlenme ağmı kurmada büyük rol oy
yivli bileziklerle donatılmış ve perde Çeşmenin taç kısmında dışa kıvrılmış namıştır.
motifli başlıklarla sonuçlanan ince sü formda, plastik değeri yüksek üç adet
Abdülhay Efendi'nin babası Saçlı ib
tunlar yükselir. Sütunların alt ve üst hi iri yaprak bulunmaktadır. Bunlardan
rahim Efendi, kurucu şeyh Hüdaî tara
zalarında, ayrıca saçak altmda yer alan soldaki süsleme, bugün mevcut değil
fından hilafet verilerek Rumeli'ye gön
silme grupları cepheleri yatay olarak dir. Ortadaki büyük panoda ise Osman
derilen Dizdarzade Ahmed Efendi'den
kat eder. Gerek geniş gerekse dar cep lı saltanat arması ve üzerinde büyük bir
(ö. 1623) sonra gelen ikinci önemli Cel
heler iç içe dikdörtgen çerçevelerle do hilal içine yerleştirilmiş olan II. Abdül-
vetî halifesidir. Dizdarzade'nin Edir
natılmış, ortaya son derecede süslü ay hamid'in tuğrası vardır.
ne'de kurduğu tekkede önce kendisi
nalar, bunların altına yalaklar yerleştiril Yan bölümlerin alt kesimlerindeki sonra oğlu şeyhlik yapmış ve bu gele
miştir. Sütun kaidelerinin hizasında bu birer adet yatık dikdörtgen pano, bakla nek Abdülhay Efendi'nin halifesi olup,
lunan yalaklar geniş ve dar cephelerde va motifli olup, beşer adet su deliğine Hüdaî Asitanesi postnişinliğini üstlenen
farklı tasarımlar gösterir. Cephelerin üst sahiptir. Şeyh Yusuf Efendi ( ö . 1 7 4 0 ) ile 18.
kısmında, sütun başlıklarının hizasına Çeşmenin on dört satırlık nestalik ki yy'da da devam etmiştir.
kabartmalı pilastrlar, pilastrların arasın tabesi Sikkeken Abdülfettah Efendi'ye İstanbul'un 17. yy mistik hayatını şe
da kalan yüzeylere kitabenin birer beyti aittir. Çeşme, askerlik dairesinin bitişiği killendiren Halvetî, Bayramî ve Gülşenî
yerleştirilmiştir. T a l i k hatlı kitabenin ne inşa ettirildiğinden, tarih mısraı şu tarikatlarına mensup Edirneli şeyhler gi
manzum metni Üsküdarlı Ahmed Ta şekildedir: "Askerine çeşme yaptırdı se- bi Abdülhay Efendi'nin de aynı kökene
lat'a (1858-1926) aittir. niy Abdülhamid (1294/1877)". bağlı bulunması Celvetîlik(->) ile söz
Beyzi madalyonlar, perde kıvrımlı Büyük boyutta bir yalak teknesi olan konusu tarikatlar arasındaki kültürel
sütun başlıkları, cephelerin çeşitli yerle çeşme, günümüzde Ulaştırma Birliği'nin ilişkiyi güçlendirici bir özellik olarak
rindeki S ve C kıvrımları, çiçek sepetle konuşlandırıldığı surlarda, Demirka- dikkati çekmektedir. Özellikle Rumeli
ri, alınlık hizasında başlayan madeni şe p i n m hemen solundaki burca gömül kökenli Halvetîler tarafından kurulan
bekeler vb tasarım ve süsleme öğeleri müş durumdadır. Suyu kesik olup, ona Sokollu Mehmed Paşa Tekkesi'nin gene
barok üslubun özelliklerini yansıtır. Os nma muhtaçtır. aynı kökenden gelen Abdülhay Efendi
manlı mimarisinde barok üslubun çok Bibi. Tanışık. Ìstanbul Çeşmeleri, I, 286. aracılığıyla Celvetîlerin denetimine geç
tan terk edilmiş olduğu 20. yy başların DOĞAN YAVAŞ mesi, bu ilişkinin tipik bir göstergesidir.
ABDÜLKADİR BELHÎ 44
Abdülhay Efendi'nin güçlü mutasav sik tasavvuf anlayışına bağlı kalarak 18. tırarak oluşturduğu tarikatının çatısı al
vıf kişiliği, döneminin üstün bir müfessi- yy İstanbul'unda gelişen Müceddidîliğin tında bütün Melamîleri birleştirmek ve
ri ve şairi olmasından kaynaklanır. Bûsi- özellikle 19. yy boyunca tarikatın Hali- Abdülkadir Belhî'yi kendisine bağlaya
rî'nin Kaside-i Bürde'sini tercüme etmiş dîlik kolu tarafından geri plana itildiği rak "gavsiyyet" makamını, temsil etmek
ve Fethü'l-Beyân li-Husûli'n-Nasrî ve'l- görülmektedir. II. Abdülhamid döne istemiş ise de, başarılı olamamıştır. Bu
Fethi ve'l-Emân ile Tefsir-i Ba'z-ı Suver-i minde Kürt kökenli şeyhlerin deneti amaçla birkaç defa İstanbul'a gelmiş,
Kur'aniye adlı eserlerinde başlıca sure minde yaygınlaşan ve devletin doğu misafir kaldığı Murad Buharî Tekke
lerin tefsirini yapmıştır. Bunların yanı sı politikası gereği bürokrasi içinde belir sinde Abdülkadir Belhî ile görüşmüş,
ra Şerh-i Gazel-i Hacı Bayram-ı Velî gin bir siyasi güç odağına dönüşen Ha- fakat arzuladığı sonuca ulaşamamıştır.
başlıklı bir risalesi de vardır. Şairliği ise, lidîlik (bak. Nakşibendîlik) karşısında B ö y l e c e 19. yy'nın sonlarında İstan
Hüdaî'nm etkisinde kalarak yazdığı ve Abdülkadir Belhî'nin temsil ettiği Mü- bul'un mistik hayatı içinde birbirinden
çeşitli yazma mecmualarda dağınık şe ceddidîlik, varlığım İstanbul'daki kalen- farklı iki Melamî zümresi faaliyet göster
kilde bulunan tasavvufi şiirlerinde ken derhaneler ile Şeyh Murad Buharî Tek miştir. Bunlardan Abdülkadir Belhî'nin
dini gösterir. Bu şiirlerinden bazıları Ha kesinde sürdürmüştür. Söz konusu bu temsil ettiği akım, tarikatın geleneğine
fız Post ve Gülşenî şeyhi Şîrüganî Dede tekkeler, 17. yy sonlanndan itibaren Sa bağlı kalmış ve esnaf tabaka içinde güç
tarafından bestelenerek İstanbul tekke rı Abduilah(-0 aracılığıyla başlayıp 18. lü bir örgütlenme ağı kurarak II. Meşru
lerinde yaygın şekilde okunmuştur. yy'de Şeyh Murad Buharî ve La'lîzade tiyet sonrasında İttihat ve Terakki'nin
Abdülbâki ile devam eden Melamî-meş- canlandırmaya çalıştığı lonca sisteminin
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 199; Ayvansa-
rayî, Mecmuâ-i Tevârih, 222; Şeyhî, Veka- rep Nakşîliğin başlıca merkezleridir. Ab kültürel çerçevesini oluşturmuştur.
yiu'TFuzalâ, II, 414-415; Sicill-i Osmanî, III, dülkadir Belhî, Eyüp Nişancası'ndaki Eserlerinin büyük bir kısmını Mesne
307; Salim, Tezkire, ist., 1315, s. 462-463; Os Murad Buharî Tekkesinde bu köklü ta vi tarzında kaleme alan Abdülkadir Bel
manlı Müellifleri, I, 125-126; Hocazâde, Zi savvuf geleneğini babasından sonra ya
yaret, 124; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 9, 73; hî'nin Farsça Esrarü't- Tevhîd'i (1331,
rım yüzyıla yakın bir süre devam ettir İst.) müritlerinden Selanik Valisi Meh-
Vassaf, Sefine, III, 21; Ergun, Türk Şairleri, I,
227-229; Ergun, Antoloji, I, 54; H. K. Yılmaz, miş ve oğlu Ahmed Muhtar Efendi (ö. med Nazım Paşa tarafından tercüme
Aziz Mahmûd Hüdâyi ve Celvetiyye Tarikatı, 1933), bu anlayışın Cumhuriyet döne edilmiştir. 1902 tarihli Yenâbü'l-Hikem,
İst., 1980, s. 262-263; İSTA, I, 116; N. Özcan, mindeki son temsilcisi olmuştur. 1905'te tamamladığı Künûzü'l-Ârifîn ile
"Abdülhay Celvetî", DİA, I, 227-228.
Abdülkadir Belhî, Nakşibendî tarika Gülşen-i Esrar başlıklı eserleri kaynak
EKREM IŞIN larda zikredilmekle birlikte nerede ol
tına bağlı bulunmakla birlikte İstanbul
hayatı üzerindeki asıl önemli etkisini dukları bilinmemektedir. Ayrıca tasav
ABDÜLKADİR BELHÎ vufi şiirlerini, Divân inda toplamıştır.
Melamî/Hamzavî kutbu olarak yapmış
(1839, Kunduz - 17 Mart 1923, İstan tır. 16. yy başlarında İsmail Maşukî(->) Bibi. Vassaf, Sefine, II, 227-230; Gölpmarlı,
bul) Nakşibendî tarikatına mensup mu tarafından İ s t a n b u l ' a getirilen ve Melâmîlik, 181-186; Ergun, Türk Şairleri, I,
tasavvıf ve Melamî/Hamzavî kutbu. 1561'de katledilen Hamza Bâlî'den son 229-233; İnal, Türk Şairleri, I, 7-8; N. Aza-
mat, "Abdülkadir-i Belhî", DİA, I, 231-232; T.
Asıl adı Gulâm-ı Kadir'dir. Aile köke ra Hamzavîlik (bak. Melamîlik) adıyla
Zarcone, "Histoire et croyances des dervic-
ni Belh'de bir süre hükümdarlık eden süren Bayramı Melamîliğinin 19. yy'deki hes Turkestanais et Indiens â istanbul", Ana-
Burhaneddin Kılıç tarafından Şah Hüse temsilcisi, Bekir Reşad Efendi'dir (ö. toliaModerna, II, (1991), s. 145.
yin'e dayanır. Eğitimini babası Nak- 1875). Aslen Morali olan ve Rumeli Me- EKREM IŞIN
şî/Müceddidî şeyhi Süleyman Hüseynî lamîlerinin kutup olarak tanıdıkları Re
Efendi'nin (ö. 1877) yanmda tamamladı. şad Efendi, Abdülkadir Belhî'ye Mela ABDÜLKADİR BEY
1855'te B e l h ' d e baş gösteren Afgan mî/Hamzavî icazeti vermiştir. Böylece
Horosan ve Rumeli kökenli tasavvuf (23 Ekim 1785, İstanbul - Eylül 1846,
ayaklanması üzerine babasıyla birlikte
akımları, Abdülkadir Belhî'nin kişiliğin İstanbul) Kazasker ve hattat. Rumeli ka
önce İran'a, ardmdan Irak yoluyla Ana
de birleşmiş, bu akımların İstanbul'daki zaskerlerinden Emin Bey'in oğludur.
dolu'ya gelerek 1859'da Konya'ya yer
temsilcileri de kendisini "kutup" olarak Medrese öğrenimi gördü. 1822'de Eyüp
leşti. Burada yaklaşık dört yıl boyunca
tanımışlardır. Bunlar arasında en başta mollası oldu. 1826'da Mekke payesini
Muhyieddin Arabi'nin eserlerini inceledi
Mevleviler ve Bektaşîler gelir. aldı. Mekke'de kadılıkta bulundu. İstan
ve Mevlevîlerle kurduğu yakm ilişki sa
bul kadılığı payesini aldı. 1829'da Ana
yesinde Anadolu sufiliğiyle tanıştı.
Çelebilik makamını temsil eden Ab- dolu kazaskeri payesiyle Rusya ile yapı
Abdülkadir Belhî, babası Şeyh Süley dülhalim Çelebi (ö. 1925) ile Yenikapı lan barış görüşmelerinde İkinci temsilci
man Efendi'nin Abdülaziz tarafından Mevlevîhahesi postnişinlerinden Meh- olarak buİundu. 1834'te fiilen Anadolu
davet, edilmesi üzerine önce Bursa'ya, med Celâleddin Dede (ö. 1908) ve Ab kazaskeri oldu. 1836'da Rumeli kazas
sonra da İstanbul'a geldi. Şeyh Süley dülbâki Dede (ö. 1935), Galata Mevlevî- keri payesi verildi. Bir yıl sonra da Mec-
man Efendi'ye Üsküdar'da tahsis edilen hanesi postnişini Ahmed Celâleddin lis-i Vâlâ müftüsü olan Abdülkadir
konakta bir süre kaldı ve babasının Dede (ö. 1946) ve Bahariye Mevlevîha- Bey'in ölümünde, Eyüp Camii civarına
1867'de Murad Buharı Tekkesi(-*) post- nesi postnişini Hüseyin Fahreddin De gömüldüğü zannolunmaktadır.
nişinliğine atanmasıyla Eyüp'e taşındı. de (ö. 1911), Abdülkadir Belhî'ye bağla Resmi görevleri dışında talik yazı ile
Şeyh Süleyman Efendi'nin vefatıyla nan Mevlevî şeyhleridir. Ayrıca münte- uğraşan Abdülkadir Bey'in usta bir hat
1877'de dergâh meşihatini üstlenen Ab sipleri arasında bulunan Sütlüce Tekke tat olduğu eserlerinden anlaşılmaktadır.
dülkadir Belhî, bu görevini 1923'e ka si şeyhi Münîr Baba ile Rumelihisarı Şe İlk yazı derslerini kendisi gibi usta bir
dar sürdürdü. Mezarı, Murad Buharî hitlik Tekkesi şeyhi Nafi Baba aracılı hattat olan babası Emin Bey'den aldı. O
Tekkesi haziresindedir. ğıyla son dönem Bektaşîleri üzerinde tarihte şöhreti gittikçe artan Yesârîzade
Abdülkadir Belhî, İstanbul'un Cum de önemli etkisi vardır. Mustafa İzzet'ten de ders almış olabile
huriyet öncesi mistik hayatından derin İstanbul'daki Melamî örgütlenmesi ceği akla gelmektedir.
bir iz bırakan ve şehrin Osmanlı döne içinde ikinci devre Melamîlerince "ku Abdülkadir Bey'in yazılarında, 19- yy
mi boyunca gelişen zengin tasavvuf tup" olarak tanınan Abdülkadir Belhî, başlarına kadar etkisi sürmüş olan İran
kültürünü, mensubu bulunduğu Nakşî- çağdaşı Seyyid Muhammed Nurun ge t a l i k üslubunun en büyük temsilcisi
lik ve Melamîlik bünyesinde temsil liştirdiği ve üçüncü devre Melamîliği Esad Yesârî'nin tesiri görülür. Başka bir
eden bir mutasavvıf olarak dikkati çe olarak adlandırılan tasavvuf akımına ka ifade ile Abdülkadir Bey İran üslubu
ker. tılmamış, kendi bağımsız çizgisini koru talik yazının son temsilcilerindendir.
Nakşî/Müceddidî icazetini babası muştur. Aslen Arap olan Muhammed Eserleri yaygın değildir. Öğrencileri
Şeyh Süleyman Hüseynî Efendi'den al Nur (ö. 1888), Balkanlar'daki Nakşî ve çoktur.
mıştır. Nakşîliğin Horasan kökenli kla Melamî zümrelerini birbirleriyle kaynaş ALİ ALPARSLAN
45 ABDÜLMECİD
Abdülmecid
döneminde
Tophane
semti
Kırım Savaşı
nedeniyle
askeri merkez
konumundaki
Tophane'de
Fransız
komuta
heyeti, geri
planda
^ Tophane-i
Âmire, önde
Hünkâr Kasrı,
Nusretiye
Camii ve saat
kulesi.
Ara Güler
ABDÜLMECİD 46
irelerden başlayarak geleneksel tertipler talara değinir. Kadın erkek ilişkilerinin ci bir köprüyle bağlanması, ticaret yaşa
ve eşya terk edildi. Lüks düşkünlüğü, geliştiğini ve doğallığına kavuşmaya mını olduğu kadar günlük yaşamı, öte
sanatsal arayışlar, mobilyadan müziğe, başladığını, İstanbul'da, bu kente özgü den beri ayrı dünyalar olan Dersaadet
resme ve dekorasyona değin her alanda garip birtakım "muaşaka" (işaretlerle se ile Galata arasındaki farklılıkları da etki
Batıya özentiyi öne çıkarttı. Tüm bun vişme, anlaşma) yöntemlerinin yaygın ledi. İlmiye sınıfı ve bir ölçüde de gele
larda ise, doğrudan doğruya Abdülme- laştığını anlatır ve önemli bir başka hu neksel tezgâhları çalıştıran esnaf dışın
cid'in yetişme tarzının, yaşam anlayışı susu da belirtir. Abdülmecid dönemine da, iş hayatında ve gündelik ilişkilerde
nın ve babası II. Mahmud'dan devraldı değin, kadınların sokağa çıkmalarına kaynaşma görüldü. 1847'de bir ferman
ğı Batılılaşma tutkusunun payı büyüktü. son derece sınırlı izin verilegeldiğinden la köle ticaretinin yasaklanması ve Av
Kendisi her ne kadar atalarının koydu bu yasaklamanın eseri sayılması gere rat Pazarının yıktırılması, İstanbulluları
ğu merasim kurallarına bağlı olduğunu, ken eşcinselliğin birdenbire ortadan yeni arayışlara yöneltti. Anadolu'dan ve
dışa yansıyan törenlerde vurgulamakta kalktığını itiraf eder: "Zendostlar çoğa Rumeli'nden gelen yanaşmalar, aile top
idiyse de saray yaşamında köklü deği lıp mahbublar azaldı, Kavm-i Lût sanki luluklarına katılacak düzeyde İstan
şiklikleri benimsedi. yere battı. İstanbul'da öteden beri deli bul'da İş ve barınma olanağı bulmaya
Osmanlı hanedanına yaklaşık dört kanlılar için mâ'ruf ve mu'tad olan aşk başladılar. Kentin yüzyıllardan beri baş
yüzyıl mekânlık eden Topkapı Sarayı, u a'lâka hâl-i tabiîsi üzere kızlara mün- lıca sorunlarından olan ve işsizlikten
bu dönemde tamamen terk edildi. Kı takil oldu" der. Tüm bu sosyal açılım ve kaynaklanan hırsızlık olayları hemen
rım Savaşı yıllarında (1853-1856) İstan değişme ortamında, Kâğıthane, Lale neredeyse unutuldu. Fakat cariye edin
bul'a gelen İngiliz, Fransız, İtalyan bir Devri'nden sonra yeniden rağbet buldu. me alışkanlığı daha uzun zaman kaçak
likleri ile subay ve diplomatlarının getir Orada veya Beyazıt'ta halk, artık kadınlı yollardan sürdü. Saray bile haremin ge
dikleri alafranga görenekler, İstanbul'un erkekli, hıncahınç piyasadadır. İstanbul reksinimi olan cariyeleri kaçak olarak
orta halli ailelerini bile tüketiciliğe ve lular Boğaz'da "serv-i simin seyri" de ve Kafkasya'dan sağlıyordu. Bu dönem
lükse yöneltti. İstanbullular bir süre ala nen, mehtapta kayıkla gezmeye merak de İstanbul konakları, Ermeni ayvazlar,
turka ve alafranga yaşama tarzlarını iç lıdırlar. Bu, müzik eşliğinde kadınların Çerkez, Gürcü cariyeler, Habeş bacılar
içe sürdürdüler. Örneğin, eskiden yaz da katılım ile Büyükdere koyundan Be ve haremağaları, Arnavut bahçıvanlar...
başlangıcında Boğaziçi'ne göçülürken bek kıyılarına, Kandilli yakasına kadar ile renkli birer dünyaydı. 19. yy ortasın
hararlara minderler, makat örtüleri, yas Boğaziçi'ne yepyeni bir canlılık getir da kentteki bu tür insanların 40-50 bin
tıklar doldurulup pazar kayıklarına yük miştir. dolayında olduğu tahmin ediliyor ki, bu
lenirken artık bunların yanında koltuk, da şehir nüfusunun yüzde 10-12'si dü
1860'a doğru. İstanbul'da sayfiye zeyindedir. Zenciler, bu oran içinde en
kanepe, konsol da götürülmeye başlan (yazlık) ve şitaiye (kışlık) olmak üzere
dı. Alafranga takımlar ramazanda kaldı az sayıyı oluşturmaktaydılar.
iki yan semtte, iki ayrı mekânda yaşa
rılıyor, bir ay boyunca alaturka sofra mak âdet oldu. İstanbul ve Beyoğlu kış Öte yandan Abdülmecid dönemi İs
düzenine dönülüyordu. lık semtlerdi. İlkbahar sonunda padişa tanbul'u yabancı gezgin ve araştırmacı
1850'ye doğru, İstanbul yeni bir olgu hın göç fermam yayınlanınca, Boğaz ların uğrağı olmuştu. Gerek bunlar, ge
yaşadı. Mısır Valisi Abbas Paşa'nm (hd yalılarına, Kadıköy'e ve Adalar'a sayfi rekse onlar gibi giyinen Levantenler,
1848-1854) reformlara ve Batılılaşmaya yeye çıkılıyordu. Boğazın her iki yaka özellikle Beyoğlu semtlerine bir Avrupa
karşı çıkışı, Mısır'ın soylu, zengin ve sında satılık ya da kiralık ev, konak, ya kenti havası vermekteydiler. 1850'de
Batı yanlısı elit zümresinin İstanbul'a lı bulmak oldukça zordu. Bir zamanlar Şirket-i Hayriye'nin kuruluşu ve pazar
göçmelerine neden oldu. Bunlar, bir Baltalimaninda 40 bin kuruşa satılan kayığı taşımacılığının önemini yitirmesi,
ayakları Avrupa'da ailelerdi. Cevdet Pa bir yalının, mevsimlik kirası aynı mikta 1854'te eski kent yönetimi örgütlerinin
şa, Maruzât'ta, "Mısır döküntüleri" ola ra çıkmıştı. Çünkü, Mısırlılar gibi, kentin yerini şehremaneti (belediye) örgütü
rak nitelendirdiği bu gelenlerin, baş yerli zenginleri, gayrimüslim kuyumcu nün alması, Kırım Harbi sırasında İstan
kentin ahlakım bozduklarını vurgular. lar, bankerler, kibar takım ve devlet ri bul'un müttefik güçler için bir üs konu
Yüksek fiyatlarla konaklar, yalılar alma cali de yazın Boğaziçi'nden başka yerde munda olması, Fransa kentleri örnek
ları, bunların donatımı için lüks eşya oturmayı düşünmemekteydi. Henüz Ka alınmak suretiyle yeni bir yönetim siste
getirtmeleri, sefahate dalıp bol para dıköy, Adalar, bayındır değildi. Kızıl top mini de gündeme getirdi. İhtisap Neza
harcamaları ile Osmanlı yüksek zümre rak diye bir semt bilinmiyordu. reti kaldırıldı. Kent güvenliğinden Zap
sini de kendileriyle yarışa sürükledikle tiye Nezaretinin, esnaf işlerinden Tica
Anlatılan hızlı değişimde, Kırım Sa
rini anlatır. Sultan Efendilerin (padişah ret Nezareti'nin sorumlu kılınması, İs
vaşı yıllarında (1853-1856) İstanbul'da
kızları, kız kardeşleri) ise hiçbirinden tanbul'un doğrudan Babıâli ile ilgisinin
su gibi para harcayan İngiliz. Fransız
geri kalmamak için hesapsız harcamala azaltılması yoluna gidildi. Kentsel so
askerlerinin de rolü oldu. Fakat, bu ka
ra yönelmeleri, kadmefendüer arabalar runlar ve çözümleri için Şehremeni'nin
labalıkların çekilmesi, iç ve dış borçlan
la dış dünyaya açılmakla kalmayarak başkanlığında bir meclis oluşturuldu.
malar sonucu devletin aylıkları ödeye
alışveriş tutkusuna kapılmaları da bu Fakat asıl b e l e d i y e c i l i k h i z m e t l e r i
mez duruma gelmesi ardından İstanbul
dönemdedir. 1857'de belediye dairelerinin, özellikle
birdenbire ekonomik bunalıma sürük
de Altıncı Daire-i Belediye'nin kurulma
Abdülmecid'in kadmefendileri, ikbal lendi. Çünkü, İstanbul esnafının dayan
sından sonra gündeme geldi. 1845'te
leri, kızları, arabalarda piyasaya çıkıp dığı aylıklılar sınıfı parasız kalmıştı. Ön
oluşturulan Zaptiye Nezareti'nin başlıca
Beyoğlu kuyumcularında, mağazaların celeri birkaç misli yükselen fiyatlar
görevi İstanbul'un güvenliğini sağla
da alışveriş yapacak kadar özgürlük ka 1860'ta ani düşüşlerle eski düzeyini da
maktı. Yeni birçok karakol yapıldı. Ab
zandılar. Vezir eşlerinin, yüksek sınıf ai hi koruyamadı. Bir yüzlük altın 160 ku
dülmecid, Beşiktaş sırtlarındaki ıssız ve
lelerinin de onlardan kalır yanı yoktu. ruşa çıktı. Bu bunalım bir dizi olaya ne
korkulu alanları, buraya bir cami ve ka
Abdülmecid'in saray masraflarının dışa den oldu. Örneğin, saraydan alacaklı
rakol inşa ettirerek (Teşvikiye Camii ve
rıya yansıyan üç yıllık borcu üç milyon gayrimüslim esnaf, önce Babıâli'ye baş
Karakolu) modern ve güvenlikli bir
keseyi geçmiş bulunmaktaydı. Dışalım vurdu. Geri çevrilince bir vapura dolup
semt yapmayı amaçladı. Mecidiyeköy
öylesine artmıştı ki, saraya Amerika'dan Dolmabahçe Sarayinm önüne gittiler.
de bu sırada göçmenler için, iskâna
buz getirtiliyordu. Kadınlar, eski giyim Buradan da bekledikleri cevabı alama
açılmıştır.
alışkanlıklarını bırakarak Avrupa'dan yınca Fransa'nın, İngiltere'nin ve Rus
gelen iç çamaşırlarını, korseleri, şemsi ya'nın İstanbul'daki elçiliklerine şikâyet
Abdülmecid, saltanatı boyunca Rauf,
ye ve eldivenleri tercih etmekteydiler. te bulundular.
Mustafa Reşid, Âli paşaları yönetimin ve
Cevdet Paşa, Mâruzât'ti bu döne 1845'te Halic'in iki yakasının, Kara- diplomasinin başında tutarak genç ve
min İstanbul'unu anlatırken ilginç nok köy-Eminönü meydanları arasında ikin aydın bir vezirler kadrosu ile imparator-
47 ABDÜLMECİD
Abdülmecid'in
Avrupa
kentlerindeki
egemen jj
mimarı
üslupları
örnek alarak
inşa ettirdiği
Dolmabahçe
Sarayı'nın,
arkasına otel
binası
yapılmadan
önceki
görünümü.
Ara Güler
luğa, Tanzimat denen bir tür meşruti istikrarlı geçmiştir denebilir. İstanbul'da te girmesi uzayacağından 1851'de Encü-
monarşiyi yerleştirmek istemişti. Bu ül İngiltere Büyükelçisi sıfatıyla bulunan men-i Dâniş, ilk bilim akademisi kimli
küsüne herkesten çok kendisi uymuş ve padişahla randevusuz görüşebilen ğinde çalışmaya başladı.
tur. İstanbul dışına gezi amacıyla çık Lord Canning de anılarındaki açıklama Abdülmecid, toplumu yeniliklere
ması, İzmit, Mudanya, Bursa, Çanakkale larla bu yargıyı doğrular. Canning'in özendirmek için, kurum açılışlarına,
ve Gelibolu'ya gitmesi, Silistre'ye kadar vurgulamalarına göre İstanbul, artık do okul sınavlarına ve derslerine, kışlalar
Tuna yalılarım, Girit'i ziyaret etmesi, ğal güzelliği yanında insan ilişkileri ba daki tatbikatlara katılıyordu. İmparator
Kavalalı Mehmed Ali Paşa'yla uzlaşıp kımından da uygar bir kent olmuştu. luk başkentine yeni bir düzen getirme
onun 1846'da İstanbul'a gelmesine ola Örneğin, elçiliğin sayfiye sarayındaki ve yönetsel kurumları yenileme konu
nak tanıması, saray kapıları önünde ve bir baloya İstanbullu Türk gençleri ka sunda da önemli adımlar atıldı. 1840'ta
zirlerin ya da eşkıyanın kesik başların tılmışlar ve serbestçe dans etmişlerdi. Babıâli örgütü düzenlendi. Meclis-i Ma
sergilenmesine son vermesi, kendisini 1845'te çiçek aşısının uygulandığı, liye ( 1 8 5 5 ) , Meclis-i Âli-yi Tanzimat
bir kamu görevlisi gibi görüp Babıâli'de 1855'te İstanbulluların ilk kez telgraf (1853), Meclis-i Ahkâm-ı Adliye ve Zira
hazırlanan Daire-i Hümayun'a arada gi olanağına (Edirne-Şumnu hattı) kavuş at (1839), Nafıa, Maarif (1857) Nezaret
dip çalışması, bürokratları tanıması, ki tuğu, padişahın annesi Bezmiâlem Vali leri kuruldu. İlk nizami mahkemeler
şiliği konusunda bir fikir verir. Fakat de Sultan'ın halk hizmeti için ilk vakıf açıldı. Buna karşılık ilmiye sınıfının hi
her gün sızacak derecede içmesi, kadın hastanesini (1843-Vakıf Gureba Hasta yerarşisine, medreselerin bozulan düze
lara düşkünlüğü, haremindeki dokuz nesi) tesis ettiği bu yıllar boyunca, kül nine, bir yarar sağlamayacağı gibi yeni
kadınefendisi ve dokuz ikbalinden ayrı türel, sosyal, askeri, dini birçok önemli liklere de zararı dokunabileceği kaygı
ca çok sayıdaki cariye ile ilişkisi zayıf kurumun hizmete sokulduğu saptanı sıyla ilişilmedi.
bünyesini kısa zamanda yıpratmıştır. Bu yor. Mekteb-i Harbiye, Ulum-ı Harbiye, 1844'te genel bir nüfus sayımı yapıl
yıpranışta, karşılaştığı siyasal sorunların Fünun-ı İdadiye olarak ikiye ayrılarak dı ve halka, mecidiye denen ilk kimlik
da payı vardır. Tanzimat'ın getirdiği ye çağdaş bir askerlik eğitimi başlatılmış, belgeleri verildi. Bu uygulama İstan
niliklerden zarar gören ya da rahatız bu büyük kurum 1847'de yeni binasına bul'dan başlayarak tüm imparatorluğa
olan kesimlerin ikide bir kayıklara sala taşınmış ve Fransa'dan uzman öğret yaygınlaştırıldı. Halk, nüfus tezkirlerine
puryalara dolup sarayı önünde gösteri menler getirtilmiştir. Maarif-i Umumiye fesin altında saklandığı için "kafa kâğı
ler yapmaları, Kırım Savaşı başlarken Meclisi (1846), bundan 11 yıl sonra da dı" adını daha o zaman vermiştir. Yine,
Rus ajanların tahrik ettiği imam, vaiz, Maarif Nezareti oluşturuldu. Başkentte 1844'teki büyük para operasyonu (tas-
müderris bir kısım softanın "keferelerle bir dizi yeni okul açıldı. Erkek ve kız hih-i sikke) onluk sisteme dayalı altın
(İngiltere, Fransa, İtalya) anlaşıp ehl-i rüştiyeleri, Mülkiye Mahreç Mektebi, Zi ve gümüş para birimlerinin kullanımını
küffara savaş açmanın dinsizlik olduğu raat Mektebi, Telgraf Mektebi, Darülma- sağladı. Yeni paralara mecidiye adı ve
nu" ileri sürüp eyleme geçmeleri, med arif, Darülmuallimin, Orman Mektebi ve rildi. 1854'e değin dış borçlanmaya git
rese ortamlarında barınan ve çoğunun Ebe Mektebi bunlardandır. Abdülmecid, memekte direnen Abdülmecid, Kırım
okumakla ilgisi bulunmayan suhtelerin şehzadesi Murad'la (V) kızı Fatma Sul- Savaşı'mn getirdiği ekonomik yük ve
ikide bir "talebe-i ulum" ayaklanmaları tan'ı ellerinden tutup okula götürerek başta Dolmabahçe Sarayı'nın yapımı ol
başlatmaları, Kuleli Olayı vb gelişmele öğretmene teslim edecek düzeyde ol mak üzere kendi adını taşıyan kışlalarla
rin de payı vardır. gunluk göstermiş ve halka örneklik et okulların, ordunun gereksinimi için İn
Bununla birlikte, Abdülmecid döne mişti. 1845'te Darülfünun'un (üniversi giltere ve Fransa'dan borç alınmasına
mi İstanbul'u, halk açısından renkli ve te) temelleri atıldı. Bu kurumun hizme izin verdi. 1 8 5 5 , 1 8 5 8 ve 1859'daki
ABDÜLMECİD ÇEŞMESİ 48
üyesi olup döneminin Türk ressamları rarsız ve ulusal harekete düşmanca tutu
arasında yer almıştır. Sultan Abdülaziz mu yanında, Abdülmecid, yakın çevresi
ile Hayrânıdil Kadirim oğludur. nin de desteğiyle Milli Mücadeleyi onay
Dolmabahçe Sarayı'nda doğan Ab lamış gözükmeyi, ileri düşüncelere açık
dülmecid, babası Abdülaziz öldüğü olmayı, zaman zaman Vahideddin'le ve
( 1 8 7 6 ) zaman çocuktu. II. Abdülha- İstanbul hükümetiyle ters düşmeyi tercih
mid'in, hanedan şehzadelerine uygula etti. Bir aralık, Anadolu'ya geçip Milli
dığı disiplin ve öngördüğü eğitim orta Mücadele'ye katılma eğilimi gösterince
mında yetişti ve Şehzadegân Mekte- İngilizlerin isteğiyle Dolmabahçe Sarayı
bi'nde özel tahsil gördü. Dönemin saray veliaht dairesinde gözetimde tutulmaya
geleneklerine uyarak alafranga yaşama çalışıldı. Oğlu Ömer Faruk Efendi'yi
ilgi duydu. Fransızca öğrendi. Piyano 1920'de Vahideddin'in, bir ara Mustafa
ve resim çalıştı. Gençlik yıllarında İstan Kemal Paşa'ya (Atatürk) verilmek iste
Abdülmecid Çeşmesi bul'un hareketli ortamlarından uzak nen kızı Sabiha Sultanla evlendirdi. Bu
Ziya Nur Sezen, 1993 kalmayı seçti. Bağlarbaşı'ndaki, kendi tür bir evlilik hanedan üyeleri arasında
adıyla anılan köşkünde ailesiyle birlikte ilk kez oluyordu.
kapalı yaşadı. Dışarıya yansıyan davra 1 Kasım 1922'de saltanat ve hilafet
ABDÜLMECİD ÇEŞMESİ
nışları ise hanedan ve sosyete arasında birbirinden ayrılıp saltanat yönetimine
Yeşilköy'de Bezm-i Alem Camii bitişi dengesiz ya da atakça bulunurdu. son verilince Vahideddin'in sultan-padi-
ğinde, Bademli Sokağı ile Çekmece şah unvanları da kaldırılmış, Abdülme
Caddesi köşesindedir. 1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edilin
ce hanedanm öteki yetişkin şehzadeleri cid Efendi'nin de saltanat veliahdı sanı
Sultan Abdülmecid tarafından 1258/ sona ermiş oldu.
1842 tarihinde yaptırılmıştır. Orijinal ha gibi Abdülmecid Efendi de siyasal ve
toplumsal sorunlarla ilgilenerek İstan Vahideddin'in 17 Kasım 1922'de İs
linden bir şey kaybetmemiştir. Yalnızca
bul'da aktif bir kişilik sergilemeye çaba tanbul'dan kaçmasının ardından Türki
çeşmeyi iki sokağa bakan cepheleri bo-
gösterdi. Sanat ve edebiyat çevreleriyle ye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 19 Ka
\~unca dolaşan sekiz adet yalak, 19601ı
ilişkiler kurdu. Birçok derneğin onursal sım günü Abdülmecid! halife seçti. Ab
yıllarda kaldırılmıştır. Bugün ana cephe
başkanlığını üstlendi. Oğlu Ömer Faruk dülmecid Efendi için, padişahlar için
sinde çok sade olan mermer bir yalağı
Efendiyi, önce Viyana'ya, ardından Ber gelenek olan cülus ve kılıç kuşanma tö
vardır.
lin'e tahsile gönderdi. İstanbul'daki renleri düzenlenmeyerek Topkapı Sa
Devrinin görkemli ve çok süslü yapı
rayı hırka-i şerif odasında 24 Kasım
larına karşın, sade bir görünüşü olan bu
1922'de "biat" töreni yapıldı. Bu törene
çeşme hazneli ve köşe başı çeşmesi ol
milli hükümetin temsilcileri olarak Refet
masına rağmen yalnızca bir cephesi
Paşa ( B e l e ) ile bazı mebuslar, İstan
mermer kaplanarak süslenmiş, diğer
bul'daki din görevlileri, sivil ve asker
cepheler ise kesme taş duvar örgüsü ile
yöneticiler katıldılar. İstanbul camilerin
bırakılmıştır. Cephenin süslemesi, barok
de yeni halife adına hutbeler Türkçe
yapıların kesik hatlı, yuvarlak kemerli
okunmaya başlandı. Resmi hiçbir yetki
ışık-gölge oyunları yaratacak tarzda dü
si ve soaımluluğu bulunmayan Abdül
zenlenmiş cephelerini andırmakta, an
mecid Efendi D o l m a b a h ç e Sarayı'na
cak cepheyi boyuna kesen iki sütunçe-
yerleşti. Her cuma günü İstanbul'un bü
nin tepesinde yer alan dışa kıvrımlı iki
yük bir camiine geleneksel cuma se
yaprak motifi dışında hiçbir bitkisel süs-
lamlıklarını hatırlatan törenlerle namaza
.emeye rastlanmamaktadır. Ayna yüzey
gitmeye başladı. Kimi kez ata biniyor,
sel bir kemerin yukarısında saçağın al
Fatih Sultan Mehmed'in sarığına benze
andadır. Altı satır halinde yan yana altı
yen bir sarık sarıyor, bazen otomobile
bölüm halindeki kitabe, Muhammed Ali
bazen de saltanat arabasına biniyordu.
idlı bir şairin yazısıdır ve zarif bir süsle
Amacı. İstanbul halkına ve basına, ön
meye sahip kasetler halindedir. Aşağı
ceki padişahlardan yetki ve protokol
dan yukarı uzanan ve ayna kenarındaki
bakımından hiçbir farkı olmadığını gös
sütunçeleri, ayna kemerini ve kitabeyi
termekti. Ama. onun bu gidişlerine
iki yanda köşeli sütunçeler sınırlar.
mevkib-i hümayun, erkân-ı devlet, as
Banların üstü dışa kıvrık "S" şeklinde
keri birlikler katılmadığı için cuma tö
bitkisel süslemelidir. Yapı cephesinin
Abdülmecid Efendi renleri sönük geçiyordu.
iki dış kenarı da köşeli sütunçelerle sı
Birinci Dünya Savaşı yıllarında. Abdülmecid Efendi, fırsat buldukça
fırlanmıştır. Cephe enine olarak da iki Secdet Sakaoğlıt
-yrı silme sırasıyla bölünmüştür. Mer gezilere de çıkarak halka yakın olmayı,
mer kaplamalı saçak, yapıya birleştiği hanedana bağlılığın soğumamasını gü
erde üç kademeli bir kordon konsol Türkçülerin ve reform yanlılarının umut düyordu. Tüm bunlar, kaygı uyandırıcı
diriiindan taşınmaktadır. bağladıkları, en aydın ve ileri görüşlü davranışlar olarak değerlendirildiğinden
şehzade konumunu elde etti. Toplantı Refet Paşa Ankara'ya bir rapor sundu.
Çeşmenin suyu Halkalı su şebekesin
lara, açılış törenlerine güven verici jest Abdülmecid'in İslam dünyasına hitaben
de" sağlanırdı. Ancak bu yol yok ol-
lerle katılarak halkın da sempatisini ka bir Arapça beyanname yayımlamak iste
Mtşıur. Çeşme bugün suyunu şehir şe-
zandı. 19l6'da ağabeyi Veliaht Yusuf İz- diğini, kendisini Halife-i Müslimin ve
. • inden almaktadır.
zeddin Efendi intihar edince Abdüla- Hâdimül-Haremeyn unvanıyla tanıttığı
ZİYA NUR SEZEN ziz'in hayattaki tek oğlu kaldı. 4 Tem nı, imzasını Abdülmecid bin Abdülaziz
muz 1918'de Vahideddin tahta çıkarken Han olarak attığını ve rahatsızlık yara
ABDÜLMECİD EFENDİ Abdülmecid Efendi de hanedanın en tan benzeri davranışlarını bildirdi. Mus
29 Mayıs 1868, İstanbul - 23 Ağustos yaşlı şehzadesi olarak resmen veliaht-ı tafa Kemal Paşa, Abdülmecid'in redin
1944, Paris) Osmanlı hanedanının son saltanat ilan edildi. got giyebileceğini ve davranışlarının
veliahdı (1918-1922) ve son halifedir Veliahtlığı boyunca kendi çıkarları kontrol edilmesini istedi. TBMM'de hali
(19 Kasım 1922 - 3 Mart 1924). Halife doğrultusunda bir siyaset güttü. İstan felik konusu tartışılmaya başlandı. Ger
Abdülmecid. Mecid Efendi olarak da bul'un işgali, xAnadolüda Milli Mücade- çekte ise Abdülmecid'in halife sanı ile
anılır. Osmanlı hanedanının tek ressam le'nin başlamış olması. Vahideddin'in ka ne Türkiye'de ne de İslam ülkelerinde
ABDULMECID EFENDİ 50
egzotik kişiliği hayranlık uyandırmıştır. si. 1st.. 1955: K. Mısırlıoğlu. Osmauoğıtllan- o l a n yapı, b ü y ü k bir yazlık k ö ş k olarak
Ç o c u k l u ğ u n d a n başlayarak k a l e m e aldı nın Dramı. İst.. 1976, s. 159-196, 245-272: A. planlanan kompleksin selamlık bölü
Osmanoğlu. Babam Sultan Abdülhamid. İst..
ğ ı " H a t ı r â t ' l m oğlu Ö m e r F a r u k E f e n müdür. Ahşap h a r e m dairesi ve müşte
1984, s. 246-253; S. Akgün. Halifeliğin Kaldı
d i y e verdiği söylenir. İ s t a n b u l ' d a n Pa rılması ve Laiklik. .Ankara, ty. milat niteliğindeki bazı yapılar g ü n ü m ü
ris'e r e s i m eğitimi için g e l e n g e n ç l e r e ze k a d a r gelememiştir.
N E C D E T SAKAOGLU
maddi d e s t e k sağlamıştır. K ö ş k ü n g e r e k tasarımı g e r e k s e yapı
Abdülmecid Efendi, amatör denilme ABDÜLMECİD EFENDİ KÖŞKÜ mı büyük bir ö z e n i yansıtmaktadır. Kü
y e c e k düzeyde ressamdı. Türk resim sa ç ü k bir saray olarak n i t e l e n e b i l e c e k bu
Ü s k ü d a r B a ğ l a r b a ş ı ' n d a Kuşbakışı S o k a
natının İstanbul'daki gelişimine desteği k ö ş k planı, g ö r ü n ü m ü n d e k i k ö ş k karak
ğ ı n o . 18'dedir. K ö ş k , N a k k a ş t e p e ' y e v e
olmuş, 1910da Osmanlı Ressamlar Ce teri ve zarafetiyle iddialı bir yapımdır.
B e y l e r b e y i n e doğru alçalan hafif meyil
miyeti gazetesinin çıkmasına katkıda bu K ö ş k ü n iddiası, d a h a giriş kapısının
li ve geniş ( 1 6 0 d ö n ü m l ü k ) bir arazi
lunmuştur. Aynı z a m a n d a bu cemiyetin düzenlenişinde ve biçiminde kendini
ü z e r i n d e k i koruluğun içinde b u l u n m a k
b a ş k a n l ı ğ ı n ı yapmıştır. Saray y a ş a m ı n a gösterir. O s m a n l ı b a r o k uygulamalarını
tadır. Ç o k sayıda değerli a ğ a c ı da b a n n -
üişkin b i r k a ç tablosu, örneğin "Sarayda anımsatan geniş bir saçakla örtülmüş
dıran bu koruluk ve k ö ş k , y ü k s e k du
Aile Toplantısı", s o n d ö n e m O s m a n l ı ha o l a n kapı, b a s ı k k e m e r i , eliböğründeleri
varlarla çevrilidir. K ö ş k ü n a n a girişi
nedan yaşamı açısından b e l g e niteliğin v e r e n k l i b e z e m e l e r i ile g ö r k e m l i d i r .
Kuşbakışı Sokağı'ndadır. Güneyinde,
dedir. "Sarayda B e e t h o v e n " . " H a r e m d e İhata duvarı içeri ç e k i l e r e k kapının y o l a
e s k i h a r e m k ö ş k ü için b i r girişi d a h a
G o e t h e " , "Saraylı H a n ı m " v b tabloları, g ö r e algılanışı v e perspektifi g ü ç l e n d i
vardır. Ayrıca b a h ç e v e s e n d s girişleri
Tevfik Fikret'in 5/5 şiirinden esinlenerek rilmiştir.
d e bulunmaktadır.
çalıştığı İ s t a n b u l ' u sis altında g ö s t e r e n
K ö ş k ü n arazisi d a h a ö n c e Hıdiv İs K ö ş k . kagir bir b o d r u m kat ü z e r i n e
tablosu, kendisinin, R e c a i z a d e E k r e m
mail P a ş a ' n m mülkiyetindeydi. İsmail iki katlı a h ş a p bir yapıdır. Simetrik ve
Bey'in, Yavuz Sultan Selim'in, Halil Ed-
Paşa'nın oğlu İ b r a h i m Paşa. Saray'a da aksiyal bir planı vardır. İki a n a e k s e n i n
h e m B e y ' i n portreleri bilinen eserlerin
m a t olduğunda, kendisi için tasarladığı kesiştiği n o k t a d a m e r k e z i sofa bulunur.
dendir. T o p l a n a b i l e n eserleri 1986'da İs
k ö ş k ü , s e ç i l e n yeri v e projeyi ç o k b e ğ e Burada eskiden var olduğu bilinen,
tanbul'da sergilenmiştir.
n e n M e c i d Efendi'ye devretmeyi önerdi. m e r k e z i sofa motifini g ü ç l e n d i r e n ve
Bibi. S. K. Nigar, Halife II. Abdülmecid. İst. Arazi, Sultan II. A b d ü l h a m i d tarafından ç o k eski tarihi g e l e n e k l e r e b a ğ l a y a n ha
1964; 1. Baykal, "Son Osmanlı Halifesi Abdül 1 8 9 5 yılında satın alınarak Ş e h z a d e Ab vuz, sökülmüştür. Birinci katta yanlara
mecid'in Sarayında Neler Gördüm". Resimli eyvanlarla açılarak haçvari bir şema
d ü l m e c i d Efendi'ye tahsis edildi.
Tarih Mecmuası, II, 1951; R. Yalkın. "Son
Halife Abdülmecid ve Hanedan-ı Al-i Osman K ö ş k . 1 9 0 1 ' d e d ö n e m i n tanınmış mi g ö s t e r e n g e l e n e k s e l m e r k e z i sofa moti
istanbul'dan Nasıl Çıkarıldı", Tarih Dünyası, marı A l e x a n d r e V a l l a u r y ( - 0 tarafından fi, ikinci katta kapalı bir s a l o n a d ö n ü ş
no. 5-6, 1950: M. K. Ardakoç. Hilafet Mesele tasarlanıp inşa edildi. H a l e n m e v c u t müştür. K ö ş e l e r d e k i d i k d ö r t g e n planlı
ABDÜLMECİD MEYDAN ÇEŞMESİ 52
sülküttab La'lî Efendi'nin hediye ettiği şeyhlik yapmış ve tekke 19. yy başların yaygın tip olan sekizgen plana sahiptir.
Eyüp Nişancası'ndaki konağa yerleşti. da Halvetîliğin Sünbülî koluna geçmiş İç kenarları 3,20 m uzunluğunda olan
Şeyhülislam Sunullah Efendi'nin camie tir. Şemsîliğin İstanbul'da temsil edildiği sekizgenin, giriş dışındaki her yüzünde
çevirdiği Atpazarı'ndaki Hüsam B e y son merkez ise, Taşkasap'taki Zıbm-ı üst üste ikişer pencere yer almaktadır.
Mescidi'nde başladığı cuma vaizliği gö Şerif Tekkesi'dir. Şeyh Mehmed Kasım 15-20 yıl öncesine kadar önünde came
revini, sırasıyla Şehzade ve Sultan Selim Efendi (ö. 1910) ile oğlu Yusuf Ziyaed- kânlı, iki tarafı sedirli, ahşap bir sundur
camilerinde sürdürdü. Sultan Ahmed din Efendi bu tekkede tarikat faaliyetle ma bulunan girişin üzerinde de bir pen
Camii'nin açılışına "temel şeyhi" olarak rini Cumhuriyet dönemine kadar sür cere vardı.
katıldı ve vefatına kadar bu camide va dürmüşlerdir. Alçak bir subasman üzerine oturan
izlik yaptı. Vefatından iki yıl sonra, gö 17. yy İstanbul'unda gündelik hayatı sekizgen prizma biçimli gövdenin dış
müldüğü Eyüp Nişancası'ndaki bahçeye sarsan ve tarihe Kadızadeliler-Sivasîler köşelerinde, her biri komşu yüzeyi dü
müritlerinden Kösem Mahpeyker Sul- çatışması olarak geçen olayda Abdül şeyde sınırlayarak keskin bir kenar
tan'm kâhyası Behram Ağa tarafından mecid Sivasî'nin üstlendiği rol, bu dö oluşturan yivsiz pilastrlar bulunur. Bu
kendi adıyla anılan türbesi inşa edildi. nemde tarikatların şehir hayatındaki pilastrlar, üstte yapıyı çepeçevre kuşa
Abdülmecid Sivasî'nin mensubu bu varlıklarım sürdürebilmelerinde başlıca tan bir kornişi ve ensiz kasnakla onun
lunduğu Şemsîlik, amcası Şemseddin Si- etkenlerden birisidir. Birgivî Mehmed üzerine oturan basık kubbeyi taşırlar.
vasî tarafından kurulmuş olup, Halvetî- Efendi'nin Tarikat-ı Muhammediye''sin Pilastr başlıklarının silmeleri, arasındaki
liğin dört ana kolundan biridir (bak. de ileri sürülen görüşleri temel alıp, yüzeylerin üzerinde de devam eder.
Halvetîlik). Başlangıçta Şemseddin Siva devran ve sema gibi tarikat ritüellerini Ancak bu ara yüzeyler pilastrlara göre
sî'nin doğum yerine nispetle Sivasîlik bid'at sayarak tekkelerin kapatılmasını birkaç santim de olsa geri çekildikleri
olarak tanınan tarikat, sonradan Abdü- isteyen Kadızadelilerin karşısına, tasav ve iki katlı düzenlendikleri için pilastr
lahad Nuri'nin (ö. 1651) kurduğu diğer vuf zümresini temsilen Abdülmecid Sı lar, subasmandan kornişe kadar süren
bir tarikatla aynı adı taşımaktan doğan vası çıkmıştır. Bazı saray ileri gelenleri kesintisiz biçimleriyle, yapı kütlesini be
karışıklığı önlemek için Şemsîlik şeklin ile ulema sınıfından destek gören Kadı- lirleyici bir nitelik kazanırlar. Yatay bir
de anılmıştır. zadeliler(-0, kışkırttıkları kalabalık bir silmenin düşeyde ikiye böldüğü yan
zümreyle tekkeleri basmışlar, şeriattan yüzeylerin her iki bölümü profilsiz bir
sapmış olarak gördükleri tasavvuf ehlini kademelenmeyle geri çekilerek, pence
böylece sindirmeye çalışmışlardır. Ab relerin içinde yer aldıkları dikdörtgen
dülmecid Sivasî bu karışık ortamda, yüzeyleri çerçevelerler. Alt kattaki pen
tekkkelerde icra edilen devran, sema ve cereler düz atkılı, üsttekiler alttakilere
musikinin İslamiyete aykırı olmadığını göre daha küçük ve kaş kemerlidir. Her
cesaretle savunmuş, kendisinden soma iki pencere dizisi için de, duvardan ayrı
halifesi Abdulahad Nuri, bu mücadele bir söve söz konusu değildir. Gerek üst
ye devam etmiştir. pencerelerin demir doğramalı dışlıkları,
gerekse alt pencerelerin şebekeleri ge
Abdülmecid Sivasî'nin genel tasavvuf
leneksel biçimlerden farklıdır.
konularını işleyen eserlerinin yamsıra
özellikle Mevlânâ'mn Mesnevi 'sine yap Abdülmecid Türbesi, dış görünü
tığı şerh, bu alandaki en başarılı çalış müyle İstanbul'daki padişah türbeleri
Abdülmecid Sivasî'nin Eyüp Nişancası'ndaki malardan birisi olarak kabul edilir. Mes arasında en sıradan örnektir. Diğerlerin-
türbesi. nevi 'nin birinci cildinin yarısına kadar deki grimsi beyaz küfeki, mermer ve ki
Ekrem Işın. 1992 mi kez renkli taş kullanımına karşın,
gelebilen bu şerhten başka, "Şeyhî"
mahlasıyla yazdığı tasavvufi şiirlerini burada bütünüyle alışılmadık sarı bir ki
kapsayan bir de Divan'ı vardır. reçtaşı kullanılması, revak yerine basit
Şemsîliğin istanbul'da yaygınlaşması
bir sundurmayla yetinilmesi ve gerek iş
nı sağlayan en etkin kişi, Abdülmecid Bibi. Mehmed Nazmî, Hediyetü'l-lhvân, Sü-
leymaniye Ktp, Reşid Efendi, no. 495; Ay- çilik gerekse tasarım açısından dış küt
Sivasî'dir. Tarikatın İstanbul dışında da
vansarayî, Hadîka. I, 196-197; Ayvansarayî, lede hiçbir özen bulunmaması, ona taş
örgütlenmesi için çaba göstermiş ve bu
Mecmuâ-i Tevarih, 211; Şeyhî, Vekayiu'l-Fu- ralı bir görünüm verir. Batılılaşma dö
amaçla halifesi Abdulahad Nuri'yi Midil zalâ, I, 62; Uşşakizade, Zeyl-i Şakaik. 49-54; neminde, özellikle türbelerde karşımıza
li'ye göndermiştir. Hocazade. Ziyaret. 84-87: Zâkir. Mecmua-i çıkan, tasarım kalitesindeki yükselme
Abdülmecid Sivasî'nin İstanbul'daki Tekâyâ. 14. 60; CSR, Dosya B/23.
nin tersine, burada biçimsel açıdan ye
faaliyetlerine sahne olan ilk merkez, EKFEM IŞIN tersiz bir yapı söz konusudur. Bu duru
Çarşamba'daki Mehmed Ağa T e k k e - mun nedenini Cevdet Paşa'nm Tezâ-
si'dir. Darüssaade Ağası Mehmed Ağa ABDÜLMECİD TÜRBESİ fe'r'inde sözünü ettiği alçakgönüllülük
tarafından Mimar Davud Ağa'ya yaptırı Çarşamba'da, Sultan Selim Camii'nin ar ten çok, H. Şehsuvaroğlu'nun Dahiliye
lan bu küçük külliyede önceleri Halve- kasındaki hazirede yer almaktadır. Tarihi Nazırı Damat Şerif Paşa'dan aktardığı
tîlerin denetiminde faaliyet gösteren yarımadanın beşinci tepesinde, Halic'e gibi, türbenin aslında Abdülmecid'in
tekke, Şeyh Vişnezade Mehmed Efen hâkim, doğal bir teras oluşturan bu hazi kendinden önce ölen oğulları için ya
di'nin löOTde vefat etmesiyle Abdülme rede ayrıca Yavuz Selimin türbesi, 1894 pılmış olmasında aramak gerekir.
cid Sivasî'nin idaresine geçerek Şemsîli- depreminde yıkılmış olan eşi Hafsa Sul Türbede mermer kaideler üzerinde
ğe bağlanmıştır. Bunun gibi Yavsî Baba tan Türbesi'nin kısmen korunmuş duvar Abdülmecid'den başka, ikisi de 1855'te
Tekkesi de(-»), Abdülmecid Sivasî'nin ları ve Yavuz ile Kanuni'nin çocuklarına küçük yaşlarda ölen oğulları Mehmed
sultan Selim Camii vaizliği yaptığı sıra ait diğer bir türbe bulunmaktadır. Abdüssamed ve Osman Seyfeddin ile
da Bayramîlerin denetiminden çıkıp, Abdülmecid Türbesi'nin yapım kita 1876'da ölen Burhaneddin'in sanduka
Şemsîliğe geçen tarikat merkezleri ara besi yoktur. Ancak dönemin tarihçileri ları bulunmaktadır. Köşelerde boya ile
sındadır. Cerrahzade Musliheddin Efen ne göre türbe, padişahın ölümünden yapılmış, kaideli ve korent başlıklı, mer
di ile başlayan ve Abdülmecid Sivasî'nin önce 186l'de yapılmıştır. Mimarının kim mer taklidi pilastrlar, yine aynı şekilde
postnişinliği döneminde İstanbul'un en olduğu bilinmemekle birlikte, dönemin yapılmış ve her yüzeyin üst bitiminde
önemli Şemsî merkezine dönüşen bu Hassa Başmimarı Garabet Balyan'ın bulunan kaş kemerleri taşırlar. Alt pen
tekkede, kendisinden sonra oğlu Ab- elinden çıktığını veya en azından onun cereler demir kepenklidir. Üst pencere
dülbâki Efendi ( ö . 1 7 1 0 ) , M e h m e d sorumluluğu altında yapıldığını düşün ler ise mekânın pastel renklerine uyma
Efendi (ö. 1730), Abdülmecid Efendi (ö. mek mümkündür. yan, canlı ve fazla iri parçalı vitraylara
1736) ve Abdülbâki Efendi (ö. 1798) sahiptir.
Türbe, Osmanlı mimarlığında en
ABDÜLVEDUD TEKKESİ 54
ABDÜSSADIK AMİR İBN SAME Abdüsselâm Tekkesi'nin ilk postnişi- silmeler görülmektedir. Aynı türde pen
bak. AMİR İBN SAME ni, Şeyh Süleyman Safî Efendimin hali cere gruplarından harim duvarlarında
fesi Şeyh Hoca İsmail Zühdü Efendi'dir. ikişer tane, son cemaat yerinin doğu
ABDÜSSELÂM CAMÜ Bu zat 1272/1855'te vefat etmiş olup ca duvarında da bir adet bulunmaktadır.
mi-tevhidhanenin kuzeybatısındaki set Son cemaat yerinin yan kısımları ince
VE TEKKESİ
te, demir parmaklıklarla çevrili kabrine duvarlarla giriş bölümünden soyutlana
Beyoğlu İlçesi, Halıcıoğlu semti, Sütlüce gömülmüştür. Yerine posta geçmesi ge rak ufak odalara dönüştürülmüş, harim
Mahallesi'nde, Abdüsselâm Sokağı ile reken oğlu Mehmed Seyfeddin Efen- girişlerinin yanlarına, bu odalara açılan
Erenler Tekkesi Sokağı arasında yer al di'nin, bu tarihte henüz reşit olmadığı birer pencere konmuştur. Son cemaat
maktadır. ve kendisine Şeyh el-Hac Abdurrahman yerinin üstü fevkani mahfil olarak de
Başdefterdar Abdüsselâm B e y ( ö . Hüsnü Efendimin halifesi Şeyh İsmail ğerlendirilmiş, mihrap ekseninde yarım
1526) tarafından mescit olarak tesis Efendi'nin (ö. 1870) vekâlet ettiği, Meh altıgen bir çıkma yapan bu mahfil batı
edilmiştir. Baninin büyük bir servete sa med Seyfettin Efendi'nin 1883'te vefat yönündeki bir merdivenle donatılmıştır.
hip olduğu, istanbul'dan başka Küçük- etmesini müteakip önce Şeyh Mehmed Harimin tavanı alelade ahşap kaplama
ç e k m e c e ' d e , Hafsa'da ve Belgrad'da Raif Efendi'nin (ö. 1885), sonra Şeyh ile oluşturulmuş, iki yandan pilastrların
pek çok hayır eseri yaptırdığı, Osmanlı Halid Efendi'nin posta geçtiği, son şey kuşattığı, yarım daire planlı mihrap sivri
Devletimin çeşitli yerlerine dağılmış hin ise Fazıl Efendi adında bir kimse ol kemerli sade bir kavsara ile taçlandırıl-
olan çok sayıda gayrimenkulu ile nak duğu tespit edilmektedir. mıştır. Mermerden mamul mihrap ayeti
dini bu hayrata vakfettiği bilinmektedir. levhasında 1965 tarihi okunmaktadır.
Halıcıoğlu'ndaki bu mescidi ne zaman Basit görünümlü ahşap minberin yan
inşa ettirdiği tespit edilememektedir. yüzeyinde geometrik taksimat görül
Ancak vakfiyesinin 1525 tarihli olmasın mektedir. Eski yapıdan kalma tek unsur
dan hareketle bundan az önce yaptırıl olan bodur minare kuzeybatı köşesin-
dığı kabul edilebilir. Evliya Çelebi bu dedir. Kare planlı kaidesi yapı kitlesi
tesisi "Tekke-i Abdüsselâm B a h ç e s i " içinde bulunmakta, saçağa kadar devam
olarak zikretmekte ve çevresinin "hıyâ- eden pabuçtan sonra kısa gövdesi çatıyı
bân-ı İrem misali" bir gezinti yeri oldu delerek devam etmektedir. Kesme küfe-
ğunu belirtmektedir. Böylece, 20. yy'ın ki taşından mamul korkulukların sınırla
başlarına kadar mesire özelliğini sürdür dığı şerefe üç sıra testere dişi silmeyle
müş olan Halıcıoglu'nda, mescidin yer takviye edilmiş, peteğin üzerine, kurşun
aldığı yamaçlarda Abdüsselâm Bey'e ait kaplı ahşap külah oturtulmuştur.
bir bahçenin var olduğu, burasının. Süt-
lüce'de varlıkları tespit edilen Caferabad Yapının cephe tasarımına I. Ulusal
ve Hasanabad tekkeleri gibi, klasik an Mimarlık Üslubu'nun egemen olmasına
lamda bir tarikat tesisi olmaktan ziyade, rağmen dikdörtgen pencerelerde görü
bakımı dervişlere havale edilen bir tür len, eski binadan kalmış olması muhte
"mesire-tekke" olduğu anlaşılmaktadır. mel, baklava taksimatlı demir parmak
Söz konusu mescit, tespit edilemeyen lıklar, ayrıca köşelerde ve girişin yanla
bir tarihte, Aşçı Hüseyin Ağa adında bir rında yükselen pilastrlar Osmanlı ampir
hayır sahibinin minber koydurması ile üslubuna bağlanmaktadır. Camiin karşı
camie dönüşmüştür. sında yer aldığı bilinen ve kitabesinde
İstanbullu Hacı Mehmed Efendi tarafın
Abdüsselâm Camii, 19- yy'ın birinci dan 1309/1891 yılında vakfedildiği be
yarısında, 1840'tan önce, Hüseyin Galib lirtilen aptes teknesi, son yıllarda inşa
Efendi adında bir şahsın Kadiri tarikatın edilen, son derece zevksiz bir hela-şa-
dan meşihat koydurması sonucunda ca- Abdüsselâm Camii ve Tekkesi'nin dırvan grubunun içinde kalmış, camiin
mi-tekke kimliği kazanmıştır. Hüseyin bir görünümü.
çevresine de birbirinden çirkin Kuran
Af. Baha Tanınan. 1993
Galib Efendimin, ilgili vakfiye özetinde. kursu binaları inşa edilmiştir.
1.500 kuruşluk bir meblağı vakfettiği,
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 285; Âsitâne, 8;
bundan elde edilecek gelirin "Abdüsse Tekkelerin kapatılmasından sonra Ayvansarayî, Hadîka. I, 309; Osman Bey.
lâm Cami-i şerifinde tarikat-ı Kadiriyye Abdüsselâm Camii ve Tekkesi'nin ba Mecmua-i Cevâmi, II, 16-17; Münib, Mec-
ayini icra eden şeyh efendiye" ve diğer kımsızlıktan harap olduğu, 1940'lı yılla mua-i Tekâyâ, 8; Raif, Mir'at, 553-554; İSTA,
tekke giderlerine harcanmasını şart koş rın başında cami-tevhidhanenin yok ol I. 166-167; Öz, İstanbul Camileri, I, 18; İK-
tuğu görülmektedir. Bu devirden tekke SA. I. 213-214; Zâkir. Mecmua-i Tekâyâ, 32.
ma derecesine geldiği, bu arada diğer
lerin kapatılmasına (1925) kadar, tevhid- M. BAHA TANMAN
tekke bölümlerinin ortadan kalktığı bi
hane olarak da kullanılan camiin hari- linmektedir. Yüzyılımızın ortalarında,
minde, pazar günleri Kadiri ayinleri icra adı bilinmeyen bir hayır sahibinin him
ABDÜSSELÂM TEKKESİ
edilmiş, cami-tevhidhanenin batı ve gü meti ve Vakıflar İdaresinin desteğiyle Eminönü İlçesi'nde, Koska semtinde,
ney yönlerinde şeyh meşrutası (harem), cami-tevhidhane eskiden olduğu gibi Mimar Kemalettin Mahallesi'nde, Börek
selamlık, derviş hücreleri, mutfak tülün kagir duvarlı ve ahşap.çatılı olarak ihya çi Ali ve Ağa Çeşmesi sokaklarının kav
den birtakım ahşap tekke birimleri inşa edilmiştir. şağında, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'nun
edilmiştir. Dahiliye Nezareti tarafından Günümüzde ayakta olan ve I. Ulusal yerinde bulunuyordu.
1301/1885-86 yılında hazırlanan ve İs Mimarlık Üslubu'nu yansıtan yapı, dik Kaynaklarda "Koğacı Dede", "Koğacı
tanbul ile yakın çevresindeki tekkelerde dörtgen planlı kapalı bir son cemaat ye Şeyh", "Sa'dî Abdüsselâm" ve "Âsitane-i
ikamet edenlerin tespit edildiği istatistik ri ile kareye yakın dikdörtgen planlı bir Abdüsselâm" adlarıyla da anılan bu tek
te, Abdüsselâm Tekkesi'nde, dördü er harim bölümünden oluşmaktadır. kenin dahil olduğu küçük külliye, 16.
kek ikisi kadın olmak üzere toplam altı Camiin, dikdörtgen açıklıklı girişi, yy ricalinden Papasoğlu (Papaszade)
kişinin oturduğu belirtilmekte, ayrıca dıştaki sivri kemerli, içteki basık kemer Mustafa Paşa (Çelebi) (ö. 960/1552) ta
1325/1910 tarihli, Maliye Nezareti-İstan- li olan iki nişin gerisine alınmış, yanlara rafından kurulmuştur. Tekkeden başka
bul Tekkeleri Taamiye ve Tahsisat Def- birer adet dikdörtgen pencere, bunların bir mescit, bir darülhadis ve bir medre
teri'nde, Abdüsselâm Tekkesi'nin günde üzerine sivri kemerli ufak tepe pencere seden meydana gelen külliyenin inşa
iki çift 200 dirhem ekmek ve 200 dirhem leri yerleştirilmiştir. Sivri kemerleri üze tarihi kesin olarak tespit edilemiyorsa
et istihkakı olduğu kaydedilmektedir. rinde, kemer çizgisine paralel gelişen da. vakfiyesinin 949 Recebinde/Ekim
ABDÜSSEIÂM TEKKESİ 56
görüldüğü gibi, her bakımdan bir ahşap şibendî hilafeti bulunması sebebiyle her
mesken niteliğinde olduğu söylenebilir. iki tarikata da hizmet etmesi için kurul
Dahiliye Nezareti'nin hazırladığı bir ista muş ve bu husus vakfiyesinde belirtil
tistikte, R. 1301/1885 yılında Abdüsse- miştir. Nitekim tekkede cuma geceleri
lâm Tekkesi'nde, altı erkek ile beş kadı Nakşibendî, perşembe günleri de Mev
nın barındığı tespit edilmekte, ayrıca levi ayini icra edildiği bilinmektedir. İs
Maliye Nezaretinden senelik 432 kuruş tanbul'un en eski tekkelerden biri ol
tahsisatı ve günde 3 okka et istihkakı manın yanısıra, Fatih Sultan Mehmed'in
olduğu öğrenilmektedir. Mevlevîlere tahsis ettiği Kalenderhane
Arsanın güneydoğu kesimi türbe ile Cami-Tekkesi'nden sonra, şehrin ikinci
hazireye tahsis edilmişti. Tekkeye biti mevlevîhanesi olarak bu tarikatın İstan
şen türbenin dikdörtgen planlı, kagir bul'daki gelişmesinde önemli bir yeri
duvarlı ve ahşap çatılı bir bina olduğu vardır. "Fatih Mevlevîhanesi" olarak da
anlaşılmaktadır. Ağa Çeşmesi Sokağına anılan tekkenin vakıfları, Şeyh Âbid Çe-
bakan, demir parmaklıklı ve sivri ke lebi'nin vefatından sonra, içlerinde ha
merli geniş bir niyaz penceresi, doğuya nımı Sittişah Hatun'un da bulunduğu
açılan bir kapısı ile ayrıca üç penceresi birçok kişi tarafından yapılan eklerle
bulunan türbede tekke şeyhlerinin san zenginleştirilmiştir.
dukaları yer almaktaydı. Abdüsselâm Âbid Çelebi'den sonra tekkenin pos
Şeybanî'ye ait olan sandukanın koyu tuna yine Mevlânâ soyundan Mehmed
yeşil renkte puşidelerle ve kıymetli şal Sahib'Çelebi (ö. 979/1571-72) oturmuş
larla örtülü olduğu bilinmektedir. Ben ve uzun müddet irşat görevini yürüt
zer örneklerden hareketle, Papasoğlu müştür. Daha sonraları bu görevi üst
Mustafa Paşa Külliyesi'nin inşa edildiği lenmiş olan Şeyh Hacı Mehmed Efen
dönemde, derviş hücreleri ile tekkeye dimin (ö. 1195/1780-81) vefatını müte-
ait diğer bölümlerin, medrese hücreleri akkip tekkenin postu boş kalmış, bina
ni barındıran kitleye benzer bir kitle ları da ihmale uğrayarak harap olmuş
içinde sıralandıkları ve avluyu kuşattık tur. 19. yy'ın birinci çeyreği içinde,
ları tahmin edilebilir. Abed Han'ın içinden bir gölünüm.
Nazım Timuroğlu, 1993
Mevlevîliğe bağlı devlet ricalinden ünlü
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 136- Mehmed Said Halet Efendi (1760-1823),
137; Çetin, Tekkeler, 584; Aynur, Saliha Sul metruk tekkenin mevlevîhane olarak ih
tan, 34, no. 4; Âsitâne, 9; Ayvansarayî, Hadî- ya edilmesi için Sultan II. Mahmud nez-
ka, I, 58; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, dinde girişimde bulunmuşsa da 1823'te
70-71, no. 113; Münib, Mecmua-i Tekâyâ,
10; Ihsaiyat, I, 21; Zâkir. Mecmua-i Tekâyâ. katledilmesi üzerine bu girişimi yarım
48-49; Vassaf, Sefine, V, 270; İ. H. Konyalı, kalmıştır. Âbid Çelebi Tekkesi'ni kısa
"Yeni Açılan Unkapanı ve Yenikapı Güzer bir süre sonra (1823-1826 arasında),
gâhı / IV", İstanbul Belediye Mecmuası. 198 Sa'dî tarikatından Eyüp'teki Taşlıburun
(Şubat 1942), 4 vd; İSTA, I, 167; Öz. İstanbul Tekkesinden hilafet almış olan, ayrıca
Camileri, I, 18, 114; Baltacı, Osmanlı Medre Sütlüce'deki Hasırcızade Tekkesi'nin
seleri, 333; S. Eyice, "İstanbul'un Ortadan
Kalkan Bazı Tarihî Eserleri / III". TED, 10-11 damadı olan ve "Hasırcızade damadı"
(1981), 195-238; İKSA, I, 214-216; M. B. Tan Abed Han'ın duvarındaki eski bir levha. ya da "Deli şeyh" lakapları ile tanınan
ınan, "Abdüsselâm Tekkesi", DİA, I, 302-303. Nazım Timuroğlu, 1993 Şeyh H ü s e y i n Hamdi Efendi ( ö .
M. BAHA TANMAN 1257/1841) tekrar canlandırmıştır. Bu
tarikat değişikliğine rağmen yeni dü
pilastr başlıkları rozas motifi ile tamam
A B E D HAN z e n l e n e n vakfiyede, Sa'dî ayini icra
lanmıştır. Pencere denizliklerinin köşe
edilmeden önce tekkenin şeyhi tarafın
Karaköy'de, Necatibey Caddesi'ne çıkan lerinde yer alan ve taşıyıcı olmayan
dan Mesnevi okutulması, dolayısıyla da
Erişteci Sokağı üzerinde no. 7'dedir. konsollar, yapıya hareketlilik kazandı
bu görevde bulunacak kişilerin icazetli
Giriş kapısı, Aksu İş Hanı arkasında, ran diğer süsleme elemanlarıdır. Bina,
mesnevîhan olmaları şart koşulmuştur.
Havyar Hanı içi aralığındadır. Bina, Ha cepheyi boydan boya geçen bir silme
lil Paşa Sokağında girişi bulunan Ömer ile sonlandırılmıştır. Ayin günü perşembe olan Âbid Çele
Abed Han ile birbirine geçmiştir. Bu ha BANU KUTUN bi Tekkesi'nin postuna, ikinci baninin
nın merdivenlerinden çıkıldığında Abed vefatından sonra Şeyh Sadeddin Efendi
Han'a ulaşılır. Erişteci Sokağımda Kü ÂBİD Ç E L E B İ T E K K E S İ ( ö . 1 2 8 9 / 1 8 7 2 ) , °Şeyh Mustafa Sıdkı
çük Balıklı Han ile Karaköy Palas ara Efendi (ö. 1890) ve Şeyh Salahaddin
Fatih İlçesi'nde, Kadıçeşmesi ve Yeniha-
sında dar bir cephesi bulunmaktadır. B e y ( ö . 1 9 3 0 ) oturmuştur. Bu arada
mam semtlerinin sınırında, Şeyh Resmî
Yazılı kaynaklarda mimarının adına 1918'deki Fatih yangınında tekke, çev
Mahallesi'nde, Otlukçu Yokuşu ile Hü
rastlanmamıştır. Yapıda, kesme taş mal resindeki birçok hayır eseri ile birlikte
seyin Remzi Bey Sokağımın kavşağında
zeme kullanılmıştır. Üç kat halinde inşa ortadan kalkmış ve bir daha ihya edile
bulunmaktaydı.
edilen yapının, Erişteci Sokağıma bakan memiştir. Zamanla arsası meskenler ta
Kurucusu Mevlânâ Celâleddin Rûmî
cephesi, 19. yy neoklasik mimari anla rafından işgal edilmiş, geriye bazı duvar
(1207-1273) neslinden ve Nakşibendî
yışı ile oluşturulmuştur ve aynı zamanda izlerinden ve mezar taşlarından başka
büyüklerinden Şeyh Abdullah İlahî (ö.
binanın bezeme bulunan tek cephesidir. bir şey kalmamıştır.
1491) halifelerinden Şeyh Âbid Çele-
Girişin iki yanında pilastrlar bulun bi'dir (ö. 903/1497-98). İnşa tarihî ke Âbid Çelebi Tekkesi'nin gerek ilk ve
maktadır, bu pilastrların başlıkları triglif sinlikle tespit edilememekle beraber gerek ikinci safhalarındaki mimari özel
motifleriyle oluşturulmuştur. Birinci ve vakfiye tertip tarihinin 1494 sonlarına likleri belli değildir. Ancak ilk inşa edil
ikinci kat boyunca yükselen pilastrlar (900 Seferi'nin başları) rastlaması göz diğinde, mescit-tevhidhaneden başka
her iki katı birleştirir. Burada başlıklar, önünde tutularak, bu tarihten az önce şeyh ve ailesinin oturduğu bir harem
yatay dikdörtgen bloklar halindedir. yaptırılmış olduğu kabul edilebilir. dairesi ile dervişlere ait beş hücreden
Üçüncü kata bir silme ile geçilir. Birçok tarikat yapısı gibi, mescit-tek- ibaret mütevazı bir zaviye niteliği taşıdı
Üçüncü katta yine. iki yanlarda pi ke niteliğinde olan Âbid Çelebi Tekke ğı, ihyasında ise daha geniş tutularak
lastrlar ile meydana getirilen cephede, si, banisinin hem Mevlevi hem de Nak içinde harem ve selamlık bölümlerini
ÂBİDE-İ HÜRRİYET .58
de barındıran iki kaüı büyük bir bina Konstantin Kiryakidi B e y katılmış ve yaslanmaktadır. Böylece üçgen plandan
yapıldığı bilinmektedir. Muzaffer Bey'in tasarımı birinciliği ka altıgene geçilmektedir. Üçgenin kenar
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri. 285- zanmıştır. ortaylarına gelen kısımlarda kripta bölü
286; Evliya, Seyahatname, I, 249; Aynur, Sa- Mimar Muzaffer Bey, üzerine anıtın müne gün ışığı sağlayan p e n c e r e l e r
liha Suttan, 34, no. 6; Ayvansarayî, Hadîka. oturtulacağı arazinin üçgen biçimini, çı açılmış ama rumî motifli mermer şebe
I. 152; Âsitâne, 15; Osman Bey, Mecmua-i kış noktası olarak almış görünmektedir. keler konarak yüzey bütünlüğü korun
Cevâmi, I, 70-71, no. 285; Münib, Mecmua-i
Tekâyâ, 14; Ihsaiyat, I. 21; Öz, İstanbul Ca Anıt, bir üçgenler geometrisi üzerine muştur.
mileri, I, 15; /SZa, I, 168; I, 218-219; kurgulanmıştır. Tematik biçim olarak Anıtın yukarıya doğru daralan altıgen
Gölpmarlı, Mevlevilik, 337-338; Yüksel, //. üçgenin ve onun bağılı olan altıgenin kesitli bir gövdesi vardır. Bu gövdenin
Bâyezid-Yavuz, 291; M. B. Tanman, "Abid kullanımı, tasarıma sıkı bir geometrik birer atlayarak üç yüzeyinde 31 Mart şe
Çelebi Tekkesi", O/A I, 308. örgü kazandırmaktadır. Eşkenar üçge hitlerinin adları altıgen biçimli mühürler
M. BAHA TANMAN nin her kenarının geometrik olarak eş halinde taş üzerine oyularak işlenmiştir.
değerli oluşu, anıta çepeçevre bir eşde Gövdenin ön yüzünde V. Mehmed Re-
ÂBİDE-İ HÜRRİYET ğerli perspektif olanağı vermektedir. şad'ın tuğrası, diğerlerinde de "Tarih-i
Şişli İlçesi'nin kuzeybatı kesiminde bi Ama bu eşdeğerliliğe. anıt alanına giriş İstirdâd-ı Hürriyet, 10 Temmuz 1325 ve
rinci çevre yolu ile Şişli-Kâğıthane Cad ten başlayarak vurgulanan ve bir kapı Timsâl-i Meşrutiyet, 12 Temmuz 1325"
desi arasında kalan üçgen arazi parçası motifi ile işaret edilen yönlendirici aks yazılarının bulunduğu kitabeler vardır.
üzerinde bulunmaktadır. da eklenmiştir. Anıt genel çizgisi ile ge Altıgen gövdeden mukarnaslarla ge
Çevre yolunun viyadüklerle yüksel leneksel referansları, dönemi için son çilerek dairesel bir halka oluşturulmuş;
tilmesi sonucunda anıtın bulunduğu te derece çağdaş olan rasyonalist bir kon- geleneksel prizmatik üçgen geçiş şeridi
pe ve çevresi özgün topografik konu sept ile birleştirmektedir. kullanılarak daha dar bir halkaya ulaşıl
munu ve perspektifini kısmen yitirmiş Anıt. köşeleri pahlanmış bir eşkenar mış ve onun üzerine de top namlusu
tir. Oysa bu üçgen plato, kentsel bağ üçgen plato üzerinde yükselmektedir. biçimindeki yüksek gövde konmuştur.
lantılar açısından hemen her dönemde Pahlanmış köşelerden üç yönde açıla Namlu biçimli gövdenin üzerine giriş
önem taşımıştır. Örneğin, II. Mehmed'in rak inen geniş merdivenlerle yine köşe ekseni yönünde süngülü tüfekler, kılıç
istanbul kuşatması sırasında otağını leri pahlı üçgen biçimli zemine ulaşıl lar, bir cankurtaran simidi ve diğer as
kurduğu yerlerden biri olduğu sanıl maktadır. Zeminin giriş yönündeki ke keri figürlerin ve dalgalanan bir bayra
maktadır. narının ortasına bir küçük taç kapı yer ğın metal döküm modelleri yerleştiril
Bu üçgen biçimli ve bölgenin topog leştirilmiştir. Alnında "Makber-i Şühedâ-i miştir.
rafyasına birebir uyan yapı adası ve Hürriyet" kitabesi vardır. Anıtın zemin
Anıtın çevre düzenlemesinde her ke
çevresi, 1896'da açılması planlanan Os den aşağıda bulunan kriptasına giriş ve
nara yerleştirilen ikişer kolon ve üzerle
manlı tarım ve sanayi ürünleri büyük ren bu minyatür boyutlu taç kapı, aynı
rindeki metal döküm ışıklıklar, eşdeğer
sergisi için de düşünülen alandı. II. Ab- zamanda anıta yönlendirici bir eksen
ve çevreleyici bir görünüm sağlamakta
dülhamid döneminin önemli girişimle sağlamaktadır. Bunlara ek olarak da ge
dır. Mukarnas başlıklı kolonlar yüksek
rinden biri olan sergiden başka yine bir leneksel mimariye referans veren bir
ayaklıklar üzerindedir. Fener biçiminde
diğer önemli proje olan bakteriyoloji anı motifidir. Çok ustaca bulunmuş ve
ki ışıklıkların üstleri minyatür kubbecik-
enstitüsünün de burada kurulması plan yerleştirilmiş bu taç kapının sırtında
lerle kapatılmıştır.
lanmıştı. (kriptaya inişin tonoz örtüsünün dışın
da) b a s a m a k l a r düzenlenmiş ve bir On sekiz basamakla inilen ve üçgen
Anıt, yakın tarihimizde 31 Mart Mi planlı olan kripta hacmi oldukça yük
kası olarak bilinen Meşrutiyet karşıtı minber görüntüsü ve (belki de işlevi)
sağlanmıştır. Açık hava namazgahlarını sektir. Üç büyük taşıyıcı ayağı vardır.
ayaklanmanın bastırılması sırasında Üçgenin köşelerini tutan bu taş örgülü
ölenlerin anısına yaptırılmıştır. Yapımı da anımsatan bu düzenlemenin çok iş-
levliliği ilgi çekicidir. ayakların üstlerine birer kitabe şeridi iş
na 1909'da başlanılan anıt, 23 Temmuz lenmiştir. Üçgenin güneydoğu köşesine
1911'de düzenlenen bir törenle açılmış Yapımında tümüyle ve yer yer çok mermerden bir mihrap yerleştirilmiştir.
tır. Anıtın tasarımı, I. Ulusal Mimarlık değerli taş malzeme kullanılan anıtın ta Kriptanın üstü rumî motifli ve renkli
Üslubu'nun tanınmış adlarından Mimar banı üçgen biçimindedir. Üçgenin köşe camlı bir vitray kubbe ile örtülmüştür.
Muzaffer Bey'e aittir. Anıt için bir proje leri üsüerine konan birer büyük küre ile Ortasında bir büyük avize vardır. Vitray
yarışması açılmış, yarışmaya dönemin belirtilmiştir. Küreler, pembe renkli ve kubbe avize ile birlikte asılı durmakta
en tanınmış mimarları, Kemaleddin cilalanmış taştandır. Küreler, üçgen ta dır. Mermer şebekeli pencerelerden ge
Bey(-0, A. VallauryÇ-0, Vedat Tek(-»), banın köşelerini pahlayan pabuçluklara len gün ışığının renkli vitrayı aydınlat
ması çok etkileyici bir mekân izlenimi
uyandırmaktadır. Ne yazık ki, vitray ve
avize yer yer çok hasarlı görünmektedir.
Üçgen biçimli arazinin tepe nokta
sında bulunan giriş çok sade biçimlen
miştir. Üstleri miğfer biçimli taş kapak
larla sonlanan birer taş ayakla belirle
nen bir büyük ve iki küçük kapı vardır.
Çevresi hayli bakımsız ve düzensiz
olan anıtın bulunduğu geniş arazi, par
maklıkla çevrilidir. Sadrazam ve Harbi
ye Nazırı Mahmud Şevket Paşa'mn tür-
besi(->) ile Midhat Paşa'mn ve Talat Pa-
şa'nın mezarları da aynı arazi içinde bu
lunmaktadır.
Âbide-i
Hürriyet. Bibi. Sevsâl-i Osmani 10, 169-173; ae, IV,
Özgün fener 160-161; Salname-i Servet-i Fünûn, II, 170;
başlıklarının ae, III, 162-163; Resimli Kitap, no. 31, Hazi
yerini bugün ran 1327; Sözen, Cumhuriyet Mimarlığı, 38-
spotlar almıştır. 39; İSTA, I, 169-171; S. Eyice. "Âbide-i Hürri
Onur Dirikan, yet". DİA. I. 309.
1993 AFİFE BATUR
59 ABRAHAM PAŞA
dır kısmı dar ve boğumlu şalvardı. Ace ACEMİOĞLANLAR KIŞLASI ği duvar boyunca külhan kısmı yer alır.
mi oğlanları kulaklarına çiçek iliştirmeyi bak. ESKİ ODALAR Yapıyı iki küçük bir büyük kubbe ört
gelenek edinmişlerdi. mektedir.
Ocak yasaları ve sıkı disiplin altında ACEMİOĞLANLAR MEKTEPLERİ ÖZKAN ERTUĞRUL
yetiştirilen acemi oğlanların yaşça kü bak. ENDERUN, GALATA SARAYI
çük olanları odadan ve kışladan dışarı OCAĞI, İBRAHİM PAŞA SARAYI ACI HAMAM
ya çıkartılmaz, temizlik, yemek ve ağa MEKTEBİ Sultanahmet'ten Çemberlitaş'a doğru
hizmeti işlerinde görevlendirilirlerdi. sağ kolda Divanyolu'na açılan Dr. Emin
Yetişkin olanları, istanbul Ağası'nın be ACEMOĞLU HAMAMI Paşa Sokağı'ndadır.
lirlediği düzende ve başlarında çorbacı 17. yy'da inşa edilen yapı, eskiden
Beyazıt'tan Şehzadebaşı'na giderken
ları olduğu halde, istanbul'un bir dizi halk arasında "Acı Hamam Tatlı Su" ola
solda Kemalpaşa Mahallesi sınırları için
ağır işini görmekteydiler. Tersane işçili rak anılırdı. Bunun nedeni hamama ve
de Vidinli Tevfik Sokağı ile Şehzadebaşı
ği, kalafatçılık, miri fırınlarda hamurkâr- rilen suyun Topkapı Sarayından sağlan-
Caddesi'nin kesiştiği yerdedir.
lık, pişiricilik, odun, at, buz kayıkların masıydı. Kırkçeşme tesislerine bağlı bu
Acemoğlu Hamamı olarak bilinen
da taşımacılık, yol, iskele, meydan te suyolunun zamanla tahrip olması sonu
yapı, bazı kaynaklarda "Acemioğlanlar
mizlikleri, yangın söndürme, taş ocakla cu günümüzde Acı Hamamın suyu şe
Hamamı" şeklinde zikredilmektedir. As
rında, inşaatlarda işçilik bunlardandı. hir şebekesinden alınmaktadır.
lında Acemioğlanlar Kışlası'nm hamamı
Yaptıkları işlere göre acemi oğlanla olan yapı, Türk kışla hamamları arasın Son yapılan inşaatlarla birlikte sokak
ra at oğlanı, bostancı yamağı, içoğlanı. da önemli bir yere sahiptir. içine sıkışmış olan hamamın girişi yük
teberdar vb adlar da veriliyordu. Evliya Fatih tarafından yaptırılıp. Kanuni ta seltilmiştir. Yapı içindeki değişiklikler
Çelebi, bunların "keçe külah, pür-silah" rafından onartılan bu küçük ölçekli ha sonucu, soyunmalık ve sıcaklık kısmı
ellerinde süpürge ve küreklerle yolları mam, yolun arkasında olması itibariyle ile bunların üzerini örten kubbe belir
temizleyerek yürüdüklerini, esnaf olay gözden ırak bir durumda iken, çevre gin şekilde günümüze kadar gelebilmiş
larına da yine bu tarzda katıldıklarını duvarlarının yıkılması sonucu günümüz tir. Hamam, halen faaliyetini sürdür
yazar. Kapıcılık, b a b a c ı l ı k , aşçılık, de artık dışarıdan görülebilmektedir. mektedir.
peyklik, solaklık, kasaplık, helvacılık ÖZKAN ERTUĞRUL
Hamam. Acemioğlanlar Ocağının Ye
da acemi oğlanların yaptıkları işlerden
niçeri Ocağı ile birlikte 1826'da ortadan
di. Kimileri de Bursa, Balıkesir dolayla ACIBADEM
kalkması üzerine, bir çarşı hamamı ola
rındaki büyük çiftliklere geçici olarak
rak, çevredeki esnafa hizmet vermiştir. Anadolu yakasında, Küçükçamlıca'nın
gönderilirdi. Bunlara "Türk üzerindeki
Acemoğlu Hamamı, beş bölümden güneybatı yamaçlarında yer alan; eski
acemi oğlanı" denmekteydi. Yaşı 23'e
meydana gelir. En başta bulunan came- den, Kadıköy'ün temiz havasıyla ünlü
gelenler, Yeniçeri Ocağı'ndaki boşal
kân bölümü, zaman içinde büyük deği bir mesiresiyken bugün yoğun bir iskân
malarda buraya geçerlerdi. Buna çıkma
şiklikler göstermiştir. Bugünkü camekân ve yapılaşma bölgesi haline gelen bir
denirdi. Asker olmayanlar. Bostancı
kısmı, Kanunî devri özelliklerini taşı semttir. Esatpaşa, Rasimpaşa, Hasanpaşa
Ocağına geçerler, çürük, sakat ve has
maz. Buradan geçildikten sonra varılan ve Koşuyolu mahalleleriyle sınırlanan
talıklılar ailelerine iade edilirdi. Yete
soğukluk bölümünün bir tarafında tuva Acıbadem. Rasimpaşa'dan Küçükçamlı-
nekli, çok zeki ve yakışıklı olanlar ise
letler ile temizlik kısmı, diğer tarafta da ca'ya doğru Ayrılık Çeşmesi, Hünkâr
özel eğitim için Galata Sarayı, İbrahim
nişli ve kurnalı bir diğer kısım vardır. İmamı, Dörtyol, İkbaliye ve Nişantaşı ol
Paşa Sarayı mekteplerine ve Enderun'a
alınırlardı. Acemoğlu hamamının sıcaklık kıs mak üzere beş kesime ayrılır. Ana ekse
mında, kare biçimli bir göbektaşı yer al ni, güneybatıdan kuzeydoğuya doğru
Kapıkulu Ocağı'ndaki bozulma. 17. maktadır. Bunun çevresinde de yedi ta uzanan Acıbadem-Küçükçamlıca Cadde-
yy ortalarına doğru Acemi Ocağımı da ne kurna bulunur. Üzeri büyük bir kub si'dir. Bugünkü Osmanağa, Acıbadem ve
etkiledi. Bu ocağı besleyen devşirme, be ile örtülü olan mekândan dikdörtgen Hasanpaşa mahallelerini kapsayan Kap
pençik olanakları da giderek işlemez ol ve iki kurnalı ayrı bir yıkanma yerine tan Hasanpaşa'dan 1955'te ayrılarak Ka
du. Bunun sonunda Acemi Ocağı, disip geçilmektedir. Sıcaklık kısmına "L" şek dıköy İlçesine bağlı bağımsız bir mahal
linsiz yeniçerilerin, kimi serseri, eşcinsel linde bağlanan bu bölümle sıcaklığın le haline getirilen Acıbademin, Örnek-
gençleri kapattıkları, çevreyi rahatsız hemen önünde biri dikdörtgen diğeri bağı'ndan Küçükçamlıca'ya doğru uza
eden birçok olayın yaşandığı yerlerden kare olan ve birbirine geçit veren me nan kuzey bölümü, daha sonra Üsküdar
oldu. Bununla birlikte, yarı aç, çıplak, kânlara ulaşılır. Kare mekânda üç, dik Belediyesi sınırlarına katılmıştır. 1990
eğitimsiz acemi oğlanlar, istanbul yaşa dörtgen mekânda ise beş adet kurna nüfus sayımına göre 50.540 olan mahalle
mında 19- yy başına kadar olageldi. bulunmaktadır. Halvet şeklinde düzen nüfusunun 33-364'ü Kadıköy, 17.176'sı
1620'lerde mevcutları 10.000'e kadar lenen bu mekânlar ile sıcaklığın birleşti Üsküdar'a bağlı alanlarda yaşamaktadır.
çıkmışken son dönemde 2.000 dolayın
daydı. 18-19. yüzyıllarda, azılı yeniçeri
ler, yanlarında birer ikişer acemi oğlanı
nı, köçek, civelek, oğlan adıyla gezdir
meyi alışkanlık edinmişlerdi. Acemi oğ
lanlarından, işyerlerine çırak, yamak
olarak yanaşanlar da çoktu. Kent yaşa
mında bunların etkileri görüldü. Eşcinsel
ilişkilerin yaygınlaşması yanında, -kentte
ki her gösteriye ve ayaklanmaya bunlar
da ya softalarla ya da kapıkulu askerle
riyle ve esnafla birlikte katıldılar.
1648'deki Atmeydanı 01ayı(->), bunların
ilkidir. Acemi Ocağı 1826'da Yeniçeri
Ocağı'yla aynı zamanda kaldırılmıştır.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 514; Ricaut,
Türklerin Siyasi Düsturları (haz. M. R. Üz Acemoğlu
men), s. 77-80; Ergin, Maarif Tarihi. I, 20-29: Hamamı
Uzunçarşılı, Kapıkulu, I, 4-141. Erkin Eıniroğlıl.
NECDET SAKAOĞLU 1993
63 ACIBADEM
Acıbadem
İstanbul
Ansiklopedisi
Rasimpaşa Mahallesi'nden Küçük- Anadolu'ya gidecek ordu birlikleri veya Acıbadem Caddesi gıda ağırlıklı bir alış
çamlıca'ya kadar, şimdiki Acıbadem hacı kafileleri buradan uğurlanırdı. Bu veriş aksı halini aldı.
semti olarak bilinen alan. 17. yy başla gün. Acıbadem semtinin güneybatısında Semtin eski köşklerinin, kasırlarının,
rında Kızlarağası Mısırlı Osman Ağa'nın demiryoluna paralel uzanan Ayrılık Çeş bağlarının, bahçelerinin yerinde bugün
mülküyken, IV. Murad tarafından mesi Sokağı'nm yakınındaki Ayrılık siteler, apartmanlar var. Günümüze ka
l 6 3 0 ' d a kamulaştırılmış, daha sonra Çeşmesi'nin adının bu törenlerden gel dar gelebilmiş olan binaların bir bölü
1800'lerde III. Selimin mülkiyetine geç diği söylenir. mü harap ve terk edilmiş; kimileri ise,
miştir. Padişahlar, ödüllendirmek iste Günümüzdeki görünümüyle yoğun yıllar boyunca defalarca yenilenerek es
dikleri kimselere buralardan yer bağış bir iskân bölgesi olan Acıbadem semti ki yapısal özelliklerini yitirmiş durumda.
lamış, kendileri de av ve eğlence için ni, ortalarından, batı-doğu ekseninde 1980lerden sonra kurulan sitelerle çev
bölgeye sık sık gelmişlerdir. Istanbul-Ankara karayolu; Küçükçamlı rili Sokollu arazisi üzerinde Sokollu
Semtin Nişantaşı olarak bilinen Kü- ca'ya doğru. Nişantaşı'nın kuzeyinden Köşkü olarak bilinen, bir dönem Ana
çükçamlıca'ya yakın kesimine (Halen çevre yolu kesmektedir. dolu Lisesi olarak da kullanılmış halen
Doğancı Sokağı), II. Mahmud dönemin Acıbademin kentsel iskân bölgesinin boş ve harap durumdaki bina, semtteki
de, rivayete göre padişahın, artık yerin sınırı, 1960'lara gelene kadar Dörtyol eski köşklerin kaderini gösteren örnek
de bulunmayan Küçükçamlıca Kas- Sarayardı Sokağıydı. Buradan sonra, lerden sadece biridir. 1560-1564 yılları
rı'ndan tüfeğiyle nişan alıp 1.000 adım kuzeye Küçükçamlıca'ya doğru Sokollu arasında, Sokollu Melımed Paşa'nın, eşi
uzaktaki bir yumurtayı vurduğu yere bir arazisi olarak da bilinen çayırlık ve ko Ismihan Sultan için yaptırdığı ileri sürü
nişan taşı dikilmiştir. Hicri 1227/1813 ta ruluklar uzanırdı. Gerek Koşuyolu ge len bu bina, aslında V. Mehmed Re-
rihli, Şair Arife ait kitabesinde, padişah rekse Hasanpaşa'ya doğru tatlı meyiller şad'm oğlu Şehzade Ziyaeddin Efen
övülüp olay anlatıldıktan sonra, "Sütun- le inen yamaçlarda, ağaçlıklı bahçeler dimin köşküdür. Hanedan üyeleri yurt
u senge şöyle nakş-ı tarih olsun ey Arif/ arasmda ahşap köşkler ve 1930-1940'la- dışına gönderilirken Ziyaeddin Efendi
Bu menzilde yumurta kırdı şâh-ı Mah rın mimari özelliklerini taşıyan kagir vil damadının kardeşi Hikmet Sokollu'yu
mud pâk-i endaz" diye tarih düşürül lalar vardı. 1965lerden sonra, kentsel kendine vekil tayin ederek mülkü onun
müştür. iskân alanı kuzeye doğru yürüdü. Aynı babasına satmış, bundan sonra köşk,
Bugünkü Acıbadem semti, geçmişte, dönemlerde Sokollu arazisinin parselas "Sokollu Köşkü" olarak bilinmiştir. Acı-
geniş çayırların, bağların, bahçelerin ve yonu bu bölgedeki yapılaşmaya hız ka badem'de bir başka önemli yapı Hicaz
Küçükçamlıca'ya doğru koruların ara zandırdı. Büyük siteler kurulmaya baş Valisi ve Kumandanı Ahmed Ratib Pa
sında, saray mensuplarının, sultanların, landı. 19801i yıllara doğru semti güney şamın yapımı 1908 yılında biten, sonra
şehzadelerin, paşaların köşklerinin bu den kuzeye kat eden Acıbadem Cadde dan bir süre Çamlıca Kız Lisesi olarak
lunduğu; temiz havası yüzünden özel si genişletildi. Caddenin iki yanında ya kullanılmış köşküdür. Harap bir halde
likle ciğer hastalarına tavsiye edilen bir pılaşma bu tarihten sonra daha da hız de olsa günümüze kadar kalmış köşk
sayfiye, mesire ve dinlenme yeriydi. landı ve semtin çehresi tümüyle değişti. lerden bir başkası da Köçeoğlu'na ait
ACIMUSLUK MEDRESESİ 64
olanıdır. Bu köşk, eskiden Köçeoğlu'na lardan bir bölümünün çalışma ve buluş duğunu da iddia eder. J. B. Papadopu-
ait büyük arazinin üzerine kurulmuş ma yeri olmuştur. Ahmed Rasim'in, pek los'a göre ise mahzen, Cenevizlilere bı
Milli Savunma Bakanlığı Göğüs Hasta çok eserini şimdi sadece bir durak adı rakılan Botaniates (Kalamanos) Sara-
lıkları Hastanesi'nin bahçesi içindedir. olarak kalmış olan, eskiden Faik Bey yı'nm uzantısıdır. Gerçekten de, 12.
Yine aynı arazi üzerinde, hastane bah Sokağı'nın sonuna yakm bir yerde bulu yy'da Cenevizlilerin Botaniates Sarayı'nı
çesinin kapıya yakın bölümünde bir av nan Ornekbağı'nda yazdığı söylenir. ve iki kilisesini satın aldıkları ve burayı
köşkü vardır. 1950'lerde. o zamanlar Acıbadem iskân onararak görkemli bir konsolosluk bi
K ö ş k l e r i n dışında, semtin diğer alanının kuzey sınırı olan Sarayardı So nası yaptıkları bilinmektedir. S. Eyice
önemli tarihi binaları arasında. II. Ab- kağı çevresinde yaşamış ünlüler arasın de, mahzenin, saray büyüklüğündeki
dülhamid döneminde Faik Paşa tarafın da şair Özdemir Asaf, Mimar Kemalettin bir sivil binaya ait olduğunu ileri süre
dan yaptırıldığı için Faik Paşa Camii ile hâlâ hayatta olan bilim ve sanat in rek bu iddiayı destekler.
olarak bilinen tek minareli, kare planlı, sanları vardır. Mahzeni ve içindeki sarnıcı ilk kez
taş duvarlı Acıbadem Camii; 1860 yılın İSTANBUL 1 8 9 3 ' t e istanbul'daki tüm sarnıç ve
da I. Abdülhamid'in Kızlarağası Tayfur mahzenleri gezen J. Strzygowski ve
Ağa ile manevi oğlu Besim Ağa tarafın ACIMUSLUK MEDRESESİ P. Forchheimer zikretmiştir. O dönem
dan yaptırılmış Acıbadem Çeşmesi (Ba- bak. DAMAD İBRAHİM PAŞA de kapalı olduğu için içine girilemeyen
ba-Oğul Ç e ş m e s i ) ; Sultan I I . Mah- DARÜLHADİSİ sarnıcın ilk planını ise, 1895'te, Sadra
mud'un tuğrasını taşıyan Acıbadem Ni zam Cevad Paşa'nın, eski su tesislerini
şan Taşı; Sokollu Mehmed Paşa tarafın ACIMUSLUK SOKAĞI SARNICI ihya etmek istemesini değerlendiren B.
dan yaptırıldığı sanılan, daha sonra Sirkeci yönünden Cağaloğlu'na girişte, Paluka çizmiştir. Sonradan K. Wulzinger
1735'te, 1921'de ve nihayet 1965 : te ye vilayet binasının karşısındaki Cağaloğlu tarafından yeniden çizilen plana göre,
nilenip onarılan Ayrılık Çeşmesi ve Acı Yokuşu'nu sağdan kesen Cemal Nadir sarnıcın bulunduğu mahzen oldukça
badem Yıldızbakkal-Dörtyol arasında, (eski adı Acımusluk) Sokağı'nm biti büyük bir binaya aittir.
Su Terazisi denilen, aslında bir sur ka minde ve sol tarafta, eski Çiftesaraylar Haliç manzaralı bu binanın üst katla
lıntısı olan yapı sayılabilir. arsasında bulunan mahzen ve içindeki rı her ne kadar günümüze kadar gelme
Konumu nedeniyle öteden beri sağ sarnıç. mişse de, mahzen ile aynı plana sahip
lık tesislerini, sanatoryum ve prevantor Tarihçesi ve sahibi hakkında kesin olmalıdır. Mahzenin bir kısmı, büyük
yumları barındırmış olan semtte, halen bilgiler yoktur. Mordtmann'a göre. Latin ihtimalle daha sonradan sarnıca dönüş
Çamlıca Askeri Sanatoryumu. MSB Gö imparatorluğu (1204 - 1261) dönemin türülmüştür. Buradan sokağa uzatılan
ğüs Hastalıkları Hastanesi, Validebağı de, 1209'da Venediklilerin yaptırdığı iç- bir boru ile dışarı ulaştırılan suyun, so
Sağlık Tesisleri, Sabancı Spastik Çocuk kalenin (Castrum fori) bir devamı idi. B. kağa adını veren su olduğu sanılmakta
lar Eğitim ve Tedavi Merkezi vardır. Paluka'ya göre. I. Romanos Lekape- dır. İlk incelendiği dönemde ve halen,
Kadıköy bölgesinin çeşitli yöreleri gi nos'un (920 - 944) sarayının özel banyo toprak seviyesinden 10 m kadar yukarı
bi, Acıbadem semti de Tanzimat'la bir odasıdır. iddiasını kalıntılarda bulduğu da olan cephenin gerisinde, yan yana
likte edebiyata girmiş, Edebiyat-ı Cedi iki adet tuğla damgaya dayandıran Pa- tonozlu odalar ve bunların ortasında
de yazar ve şairleri tarafından işlenmiş luka. mahzenin II Andronikos (1282 - 10,65x16,01 m boyutunda bir salon var
ve özellikle 20. yy'ın ilk yarısında, bun 1328) döneminde bir tamir geçirmiş ol dır. İki sıra mermer sütunla süslü bu sa-
Acı Musluk
Sokağı
Sarnıcı
1, 2, 5,5,6-
Tonozlu odalar,
4 - Sütunlu
salon,
7 - Koridor ve
dehliz,
8 - Oval sarnıç,
9 - Mermer
sütunlu oda,
10, 11 - Kare
odalar,
12 - Beşik
tonozlu, apsisli
mekân.
Jahrbuch des
Deutschen
Archäologischen
Instituts. XXVIII,
1993
Alman Arkeoloji
Enstitüsü
65 ADAK YERLERİ
lonun duvarının dibinde ise bir kuyu Tepebaşf ndaki iki ahşap ve eski bina
bulunur. Mahzenin sağ tarafındaki oda karşılıyordu. Cumhuriyet rejimi tiyatro
ların ardında, sonradan eklendiği sanı ya ayrı bir önem veriyordu. İl Genel
lan oval biçimli bir sarnıç ve bir dehliz Meclisi, Taksim Meydam'nda Büyük
le sonlanan dikdörtgen biçimli uzun bir Opera binası ve 2 Numaralı Park'ta
koridor vardır. Sol taraf ise ayrı bir pla Açıkhava Tiyatrosu olmak üzere, kentte
na sahip olup. bu kanadın devamı yok iki tiyatro binası yapımına karar verdi.
tur. Sütunlu salonun gerisinde, apsis çı Açıkhava Tiyatrosunun, 2 Numaralı
kıntısı hariç, 10,25x6,70 m ölçülerinde, Parkın üst kısmında meyilli arazide yer
beşik tonozlu ve mihrap biçimli apsisi alması uygun görüldü. Tiyatronun planı
olan, su dolu bir mekân vardır. Buranın Nihad Yücel ve Nahid Uysal tarafından
solunda ise biri 4,85x4,85 m. diğeri de yapıldı. Yapımına, Lütfi Kırdar vali ve
2,75x2,77 m boyutlarında iki oda ile, iki belediye reisi iken Temmuz 1946'da
adet m e r m e r sütunla d e s t e k l e n m i ş başlandı. Cephe kaplamaları için küfeki
dikdörtgen bir mekân bulunur. Yamaca ve Uzunköprü taşı karıştırılarak renk
yaslanan ve aslında daha büyük olduğu nüansı sağlandı. Döşemeleri Uzunköprü
sanılan Acımusluk Sokağı Sarnıcı'nm taşından yapıldı. 9 Ağustos 1947'deki
sokağa bakan cephesi Osmanlı İmpara açılış törenine rağmen, son şeklini. An
torluğu döneminde bazı değişikliklere kara Devlet Konservatuvarı rejisörlerin
uğramıştır. Yüzeye açılan çeşitli büyük den Cari Ebert'in sahne tekniğine uy
lükteki pencereler ile içeriye ışık ve ha gun değişiklikler yapılmasıyla aldı. Tüm
va girmesi sağlanmıştır. noksanları ancak 1950'de tamamlanabil
Bibi. K. Wulzinger, "Die byzantinischen di. Bu ilavelerle maliyeti 900.000 TL'yi
Substruktionsbauten". Jahrbuch des Deutsch buldu.
en Archäologischen Instituts, XXVIII, 1913 Açıkhava Tiyatrosunda, amfiteatrlar
s. 376; Schneider. Byzanz, res. 45.
da olduğu gibi. düz bir sahneye bakan Beşiktaş Lzuncaova Caddesi üzerindeki Tuz
İSTANBUL
yarım daire biçiminde merdiven basa Baba adak yeri.
makları halinde, seyirci oturma yerleri Ihll VArşivi / Cengiz Kahraman
AÇIKHAVA TİYATROSU ya da gradenler yükselir. 30 kişilik şeref
Dolmabahçe Vadisinin Harbiye'ye ba locası, 3.972 kişilik seyirci yeri. 80 kişilik
kan yamacında Hilton Otelinin bulun orkestra yeri ve gradenlerin ortasında, ADAK YERLERİ
duğu t e p e n i n e t e k l e r i n d e yer alan sinema filmi veya dia gösterildiğinde İstanbul, adak yerleri ve bunlara bağlı
4.000 kişilik açık tiyatro, konser, gösteri kullanılan projeksiyon yeri vardır. Sahne olarak ortaya çıkan gelenekler bakımın
mekânı. 200-300 figüramn serbest olarak hareket dan hayli zengindir. İnsan hayatının de
Şehircilik uzmanı M. Prost. 1930'lar- edeceği kadar geniş tutulmuştur. Geçit ğişik evrelerinde adak yerlerine gidilme
da kentin imar planını hazırlarken Dol ve kapdar sahnenin birden boşaltılması si ve dileklerde bulunulup adaklar adan
mabahçe Gazhanesinin arkasındaki ge na uygun şekilde yapılmıştır. ması, dilekler gerçekleştiğinde de adağın
niş vadiyi, Spor ve Sergi Sarayı. Açıkha- Açıkhava Tiyatrosu'nda ilk oynanan yerine getirilmesi için ziyaretin tekrarlan
va Tiyatrosu ve lunapark gibi eğlence eser Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıla ması, hattâ adağa konu olan çocuksa her
yerlerini, halkın gezinti ve dinlenme sa rının sergilediği Sofokles'in Kral Oidi- yıl ziyaret edilmesi İstanbul hayatının
halarının yer alacağı, büyük bir kültür pus adlı trajedisidir. Sahne zaman za renkli yönlerinden birini teşkil ederdi.
parkı haline koymayı uygun buldu. Gü- man opera ve folklor gösterileri, kon Şehrin çeşitli yerlerine dağılmış adak
müşsuyu-Taksim-Harbiye-Nişantaşı- serler, geniş toplantılar, "geceler" için yerlerinin önemli bölümünü Hz Mu-
Maçka-Dolmabahçe arasında merkezi de tahsis edilmiş; Yapı ve Kredi Banka- hammedan soyundan gelenlerin, saha-
konumu bulunan bu alanda bostanlar, sinın düzenlediği halk oyunlan festival benin(->). İstanbul'un fethi sırasında şe
bahçeler, ahırlar vardı. Küçükçiftlik ve leri bu mekânda yer almıştır. Açıkhava hit olan askerlerin "nimeTçeyş"(-0 ve
Belvü gazinolarının da yer aldığı bu Tiyatrosu'nda oynanan ilk opera. 1950'- veliliğine inanılan şeyhlerin kabirleri ve
alan, park için elverişli bir mekândı. de Sevil Berberi'dir. Bugün de. sahne türbeleri oluşturur. Bunların dışında
İmar planında "2 Numaralı Park" adı ve sanatları, konser, gösteri ve toplantı me kutsallık yakıştırılan çeşme, hamam, di
rilen bu alanın zamanla değerleneceği kânı olarak değerlendirilmekte. İstanbul rek, havuz, kuyu ve ayazma gibi ziyaret
göz önünde bulundurularak bölgedeki Festivali sırasında yoğun olarak kulla yerleri(-0 de vardır.
topraklar istimlak edildi. nılmaktadır. İstanbul'un adak yerleri arasında her
O yıllarda kentin tiyatro ihtiyacını ZAFER TOPRAK türlü istek için ziyaret edilen Aziz Mah-
mud Hüdâî. Çifte Sultanlar, Edhem De
de, Elekli Baba, Emir Buharî, Eyüp Sul
tan. Horoz Baba, Kahhar Baba, Karaca
Ahmed Sultan, Merkez Efendi, Nalıncı
Dede. Oruç Baba, Saka Baba, Selâmı
Ali Efendi, Tezveren Dede, Yavuz Er Si
nan. Yûşa Nebi; yaramaz çocukların us
lanması için Baba Cafer, Çifte Gelinler,
Kovam Baba, Koyun Dede; çocuk sahi
bi olmak isteyenler için Baba Cafer, Çif
te Gelinler. Eyüp Sultan, Lohusa Sultan;
derslerinde başarılı olmak isteyen öğ
rencilerin uğrak yeri olan Tuz Baba, Se-
lâmî Ali Efendi; kısmetlerinin açılmasını
isteyen kızlar ve nadiren erkekler için
Sümbül Efendi, Telli Baba. Tokmak Efe
de; yürüyemeyen ya da sürekli hastala
nan çocuklar için Sümbül Efendi ve Yıl
dız Baba en çok tanınmışlarıdır.
ADALAR 66
Adak yerlerinin ziyaret edilmesi be ADALAR ancak kuzeyden gelen şiddetli dalgaların
lirli günlerde yapılan kabir ve türbe zi aşındırmasıyla bin yıl içinde fener kaya
İstanbul'un güneydoğu Marmara kıyı
yaretlerinden oldukça farklıdır. Tek tek larına dönüştüğü bilinmektedir.
sında, Bostancı ile Dragos Tepesi açık
ya da toplu olarak gerçekleştirilen adak Adalar çeşitli yükseklikteki tepeler
larında bulunan 9 ada ile biri Bostancı,
yeri ziyaretleri her şeyden önce belirli den oluşur. Büyükada'nın. Yüce (Aya
diğeri de Maltepe açıklarındaki sığlıkta,
bir amaca yönelik olduğu için kimlerin Yorgi): 203 m. İsa (Hristos): 163 m. Te-
üzerlerinde fener olan iki kayalık. İstan
nerelere götürülebileceği, buralara han peköy (Nevruz): 150 m, Avcı: 145 m'lik
bul Adaları olarak bilinen bir takımada
gi dilekler için nelerin adanabileceği dört tepesi; Heybelinin Değirmen: 136
oluşturur. En büyüğü 5,4 km 2 , en küçü
önceden bellidir. Halk. Türkiye'nin her m. Köy 128 m, Makarios 98 m, Ümit 85
ğü 0.008 km 2 olan bu adalar, üzerlerin
yerinde olduğu gibi İstanbul'da da ka m yükseklikte dört tepesi; Burgazada-
de Batmaz ve Yordonos fenerlerinin yer
bir ve türbelere bez bağlamaya; mum sı'nın 170 m'lik Bayrak (Hristos) Tepesi,
aldığı iki kayayla birlikte, dördüncü za
yakmaya; tuz, şeker, yiyecek vb bırak Kınalı'nm Çınar: 115 m, Teşvikiye: 115
man başlarındaki yerkabuğu hareketleri
maya; toprak (cevher) almaya; buralar m. Manastır: 93 m'lik üç tepesi vardır.
sırasında boğazlar açılıp Trakya-Kocaeli
da gömülü olan şahısların manevi gü Sedefadası 55 m'lik, Yassıada 46, Sivri
penepleninin güney kesimleri sularla
cünden istifade etmek için yakarmaya ada 90, Kaşıkadası 13, Tavşanadası da
kaplanırken, peneplenin su üstünde
din adamlarının tüm uyarılarına rağmen 40 m'lik birer tepeye sahiptirler. Adaları
kalmış parçalarıdır.
devam eder. merkez ve çevre olarak iki büyük gruba
Adaların. Kocaeli Yarımadası'nın ba
İstanbul'da adak yerlerinin birçoğu ayırmak mümkündür: Büyükada, Hey
tısını kapsayan eski bir kitlenin parçala
na neler adanacağı önceden bilindiği beliada. Burgaz ve Kaşıkadası merkez
rı oldukları, coğrafi konumlan ve jeolo
için Elekli B a b a y a elek; Kahhar Ba grubudur. Bu adalar, çevredeki Sedefa
jik yapı özelliklerinin yanısıra, bölgenin
ha'ya Kuran okuma; Koyun Dede'ye dası, Tavşanadası, Yassıada, Sivriada ve
denizaltı topografyasından da anlaşıl
kandil yağı; Oruç Baba'ya Ramazanın Kmalıada'dan daha yüksektir.
maktadır. Burada, güneydoğuya doğru
ilk günü türbesinde sirke ile oruç açma-.
derinleşen bir platform Kocaeli Yarıma- Adaların toprağı, demir oksitli kırmı
Selâmı Ali Efendi'ye şeker; Telli Baba'ya
dası'na doğru yavaş yavaş yükselerek zı topraktır. Kireç tabakalarına karışmış
gelin teli; dilek sahibini bekletmediğine
Büyükada ile Dragos arasında 10-15 m bol miktarda demir filizi toprağa kızıl
inanılan Tezveren Dede'ye mum. yaz
derinlikte bir sırt haline gelir. Yapılan bir renk verir. Bu toprak, ağaç, meyve,
ma, mendil, seccade, şal; Tuz Baba'ya
ölçüm ve araştırmalar, bütün adalar ara sebze, çiçek tanmına elverişlidir. Çevre,
tuz; Yûşa Nebiye süpürge, mum. ko
sında, sular altında kalmış eski bir akar maden bakımından zengindir. Büyüka-
yun, keçi ve horoz adanırdı.
suyun vadileri olduğu sanılan olukların; da'da, Maden semtinde, eskiden demir
İstanbul yatırları içinde kendilerine adaların kuzeybatısında da, Boğaziçi çıkartılıp işlendiği; Heybeliada Çamli-
adanan adaklar bakımından Edhem De kanalının devamı olduğu tahmin edilen manı'nda bakırla karışık demir yatakla
de ve Saka Baba'nın ayrı bir yeri vardı. bir oluğun varlığını göstermektedir. rının bulunduğu, ayrıca saf bakır made
Kadınlar bu yatırlardan dilekte bulunur ni çıkarıldığı için adaya ''bakır" anla
Büyükada (Prinkipo), Heybeliada
ken göbek atma adağında bulunurlar. mında Halki adı verildiği, boraks made
(Halki). Burgazadası (Antigoni). Kınalı-
Hattâ Edhem Dede için hoş bir tekerle ninin de bulunduğu bilinmektedir. Pat
ada (Proti). Sedefadası (Terebintos) yer
me de söylerler: Edhem Dede Edhem rik Konstantinos'un aktardığına göre bu
leşime açıktır. Yassıada (Plati) halen İs
Dede / Gömleği keten dede / Bu mura madeni ilk kez Halkedonlu (Kadıköy)
tanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakülte-
dım olur ise/Sana bir (iki, üç...) göbek Demonisos işlettiği için. Aristoteles (MÖ
si'nin kullanımındadır. Kaşıkadası (Pita)
atam dede. 3 8 4 - 3 2 2 ) Heybeliada'yı " D e m o n i s o s
özel mülktür. Sivriada (Ohia) ve Tav-
İstanbul adak yerleri içinde Eyüp Halkos" olarak anar. Sicilya Adası'ndaki
şanadası (Neandros) tümüyle boştur.
Sultan ve civarının ayrı bir önemi var ünlü Apollon heykelinin Çamlimanı'nda
Bostancı açıklarındaki Batmaz Feneri ka
dır. Eyüp Sultan ziyareti(->) yalnız İstan hâlâ izleri bulunan maden ocağında çı
yalığı ve Maltepe açıklarındaki Yordonos
bul ve Anadolu halkınca değil İslam karılan bakırdan yapıldığı ileri sürülür.
kayalığının geçmişte küçük adacıklar ol
dünyasının her yerinden gelen insanlar Rumeli Hisarı inşa edilirken adaların ba-
duğu ve üzerlerinde yapılar bulunduğu,
tarafından da önemsenmiştir.
Eskiden İstanbul'daki adak yerlerine
uzak semtlerden gelenler hemen geri
dönemezlerdi. Abdest alınıp namaz kı
lındıktan, dilek ve adakta bulunulduk
tan sonra türbe ya da kabir yakınların
daki uygun yerlerde bir süre dinlenilir,
yemek yenilirdi. Bazı adak yerlerinin
yakınları mesire yeri olarak da ün yap
mıştı. Ziyaretçilerin dinlenme sırasında
da yatırın yakınlarında bulunulduğunu
unutmaması, özellikle çocukların saygı
sızlık sayılabilecek davranışlardan ka
çınmaları sıkı sıkı t e m b i h edilmesi
önemli hususlardandı.
Bibi. M. Şakir Ülkütaşır, "Adak", Türkiye
Folklor ve Etnografya Sözlüğü Üzerine Kalem
Tecrübesi, Fas. I, İst., 1937, 23-24; Muammer
Önüs, "İstanbul'da Bazı Ziyaret Yerleri". I-II.
HBH, 104-105 (Haziran, Temmuz 1940); Bay
rı, İstanbul Folklora, 152-177; ay. Yer Adlan.
78-86; Ünver, Sahabe Kabirleri; ay, Mutlu As
kerler: Lütfü Doğan. Adak Kitabı. Ankara.
1966; Tanyu, Adak Yerleri, 1-5. 218-249; M.
Kemal Özergin, "İstanbul Yatırlarına Dair". I-
II, TFA, 237, 243 (Nisan, Ekim 1969); İşli, Sa-
habe-, Hocaoğlu. Sahabe: Gürel. Ìstanbul Ev
liyaları: J. Pederson. "Nezir". İA, IX, 239-241:
Â. Özel, '"Adak". DİA, I, 337-340. Çamlıca Tepesinden adaların bir görünümü, 1938.
Tuğrul Acar
M. SABRİ KOZ
67 ADALAR
kır ve demirinden de yararlanılmıştır. liminin tipik bitkisi olan makiler, ilkba çekçiliğine geçilmiştir. Adaların karakte
Adalarda taşocakları Bizans, Osmanlı ve harda birden rengârenk çiçeklenir ve ristik bitkilerinden biri de mimozadır.
Cumhuriyet dönemlerinde sürekli işle hoş kokular yayar. Sedefadası'nın Rum Mimozalar yanında, adaların gülleri,
tilmiştir. Bizans döneminin birçok rıh ca adı olan Terebintos, bir maki türüdür şebboyları, petunyaları, lale ve sümbül
tım, liman ve surlarının yapımında kul ve hoş kokulu, rayihalı anlamına gel leri, glayörleri, beyaz sarı pompon gül
lanılan taşları çıkarmak için Kınalı- mektedir. Taşmeşesi, süpürge çalısı, sa leri, ortanca ve kasımpatıları ünlüdür.
ada'nın Çınar ve Manastır tepelerinin kız, kocayemiş. katırtırnağı, mersin, bo Meskûn adalarda av hayvanı kalma
batı bölümleri oyulmuş; diğer adalardan dur ardıç, laden ayrıca yabani zeytin, dığı gibi artık tavşan yoktur. Tavşanada-
taş çıkarılmasına da yakın zamanlara kekik, lavanta, adaçayı, zakkum sık sı, Sivriada ve Sedefadası'nda adatavşa-
kadar devam edilmiştir. rastlanan türlerdendir. Adalar deyince nı bulunur. Bölge, kuş açısından zen
Adaların iklimi ana çizgileriyle İstan hemen akla gelen çamlar, makilerden gindir. Martılar, kargalar, karabatak, is
bul kentinin aynıdır. Ancak konumları sonra en yaygın bitki ve ağaç türüdür. pinoz, serçe, kızılgerdan (narbülbülü),
nedeniyle bazı özellikler de gösterir. Sı En çok Heybeliada'da görülen çamlar, kaya güvercini, sığırcık, saksağan, saka
caklık birkaç derece daha fazladır. Kışın kızılcam da denilen "Pinus Brutia'lar bolca vardır. Av kuşlarından, mevsimin
kar pek az görülür. Yazın da İstan grubundandır. Büyükada'nm Kuzey ke de keklik, bıldırcın, çulluk, yabani-kaz
bul'un diğer bölgelerine oranla daha az simlerinde fıstık çamları, manastır ve görülür. 19. yy sonlarına ait gezi notla
yağış alır. Sise az rastlanır ve çabuk da mezarlıklar çevresinde serviler, yollarda rında bülbüllerden söz edilir. Tarih bo
ğılır. Sonbahar, genellikle ilkbahardan akasyalar, ıhlamurlar, bahçelerde çeşitli yunca balıkçılığın ana uğraş olduğu ün
daha sıcak geçer. İlkbahar aylarının süs ve meyve ağaçlan görülür. Birkaç lü adalarda 1950'ler, hele de 1970'ler-
özellikleri birkaç hafta içinde sona erer yüzyıl önceki gezginlerin sözünü ettiği den sonra nesilleri hızla tükenmekte
ve yaza geçilir. Rüzgâr rejimi de genel kavaklar, çınarlar, meşeler meskûn böl olan balık cinslerinin bazıları mercan,
de İstanbul'un aynıdır, ama adaların ko gelerde olup zamanla azalmıştır. Ağaç sinarit, kırlangıç, hani, tekir, barbunya,
numları bu rüzgârların etkilerini yumu örtüsünün, yüzyıllar boyunca yangınlar, kefal, lüfer, istavrit, levrek, karagöz, çi
şatır. Karşı kıyıda bulunan Aydos, Ka- kesimler, bakımsızlık, arsa ve toprak pura (alyanak) vb'dir.
yışdağı, Alemdağı, Küçük ve Büyük kazanma gibi nedenlerle zaman zaman Adalar, tarih boyunca çeşitli kaynak
Çamlıca tepeleri, Kmalıada hariç diğer azaldığı, sonra yeniden gürleştiği. bu larda ve dönemlerde çeşitli adlarla anıl
adaları poyraz rüzgârından korur. Kışın günkü ağaç örtüsünün en fazla 120 yıl mıştır. Bunların en yaygını Batı kaynak
daha çok karayel eser. Batı rüzgârı ma lık bir geçmişe sahip olduğu tahmin larının kullandığı "Les îles des prin-
yıs ayından itibaren aralıklarla esmeye edilmektedir. Geçmişten kalan birkaç ces"dir (Prens Adaları doğrusu. Prensler
başlar. Batı-karayel adalar çevresinde anıt ağaçtan, Kınalıada'da çarşıdaki çı Adaları). Bu ad adalara, Bizans döne
fırtınalara yol açan en tehlikeli rüzgâr narın 500 yaşında; Burgaz'da fırın ö- minde soyluların, prenslerin, patriklerin
dır. Sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında nündeki çınarın. Aya Yorgi Manastırı ve hattâ imparatorların sürgün yeri olarak
zaman zaman esen lodos, adaları ısıtır. Kilisesi çevresindeki üç zeytin ağacının kullanıldıkları; kimi kaynaklara göre de,
Sıcak mevsimlerde ise. yerel bir rüzgâr ise yüzlerce yıllık olduğu söylenmekte Bizans İmparatoru II. Iustinos 567'de
olan meltem havayı serinletir. Bu iklim dir. Osmanlı döneminde adalarda seb Büyükada'da görkemli bir saray ve ma
ve rüzgâr özellikleri adaları sevilen bir zecilik, meyvecilik yanında çiçekçilik nastır yaptırdığı için verilmiştir. Antik
yazlık ve dinlenme yeri yapar. de yapılmıştır. O dönemlerin ünlü ada dönemde adalara Dimonisi veya Demo-
yaseminleri, karanfilleri zamanla azal nisi (Cin Adaları) denmiş, Aristoteles
Adalar zengin ve çeşitli bir bitki ör
mış, kimi türler bütünüyle kaybolmuş, "Demonisi"nin Heybeliada'da ilk kez
tüsüne sahiptir. Makiler ve çamlar hâ
daha sonra günümüze doğru sera çi bakır madeni işleten birinin adı olduğu-
kim doğal örtüyü oluşturur. Akdeniz ik
ADALAR 68
Fahri, Yaşar Nabi Nayır adalarla ilgili dönemi keşişlerinin yaşamı canlandırı muştur. İstanbul'da sadece Büyükada'yı
mısralar, beyitler, şarkı güfteleri olan lır. Selim Heri, Son Yaz'da. adaları kar sevdiğini söyleyen Nurullah Ataç, Ham
yazarlardan bazılarıdır. maşık duygu ve insan ilişkilerinin daha dullah Suphi Tanrıöver, Ruşen Eşref
Adaları düzyazıda hikâye, roman, da yoğunlaştığı bir mekân olarak kulla Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Yusuf Ziya
anı, deneme türlerinde dile getirenler nır. Peride Celâl'in "Ada" hikâyesinde Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri
arasında en ünlüsü kuşkusuz Sait Faik de bu yönüyle yer alır. Füruzan adayı Ozansoy, Hüseyin Cahit Yalçın, tiyatro
Abasıyanık'tır(->). Sait Faik'te adalar ilk bir evlatlığın yoksul gözlerinden anlatır. sanatçısı Bedia Muvahhit, pedagog Sad-
kez bir mekân ya da dekor olmaktan Adalet Ağaoğlu'nun romanlarında Bü rettin Celal Antel, dilci ibrahim Necmi
çıkmış, başlıbaşma bir konu olmuştur. yükada, özellikle de Anadolu Kulübü, Dilmen, daha yenilerden felsefeci Macit
Ancak Sait Faik'e gelmeden önce Türk toplumsal değişmelerin yansıtıldığı me Gökberk, iktisatçı İdris Küçükömer, Do
edebiyatında daha birçokları, adaları ro kân olur. Aziz Nesin Böyle Gelmiş Böyle ğan Avcıoğlu, adalarda bir dönem yaşa
manlarının, hikâyelerinin, anılarının Gitmez 'de Heybeliada'da geçen çocuk mış, renk katmış ve bir bölümü de ada
geçtiği ana mekân olarak kullanmışlar luğunu anlatırken, adalara başka bir lara gömülmüş kişilerdir.
dır. Türk edebiyatına Batılılaşma süreci gözle bakar ve sınıfsal farklılıkları işler. Bibi. G. Schlumberger, İstanbul Adaları, İst.,
içinde giren ve ona paralel gelişen ro Sait Faik'te adaların, özellikle de 1937; E. Mambouıy, Les lies des Princes, İst.,
man ve hikâye türlerinde, Batılı yaşa Burgazadasînm yeri çok daha özeldir. 1943; Janin, Constantinople byzantine, Erde-
mın parlak örneklerinin yaşandığı ada O, hikâyelerinde adaları bir fon, bir de nen, Adalar; Kömürciyan, İstanbul Tarihi •
Evliya, Seyahatname, I; N. Gülen, Heybeli
ların öne çıkması doğaldı. Yine yüzyıl kor olarak değil de âdeta baş kahraman ada, İst., 1982; Adaların Türk Turizmindeki
başının gözde duygusal temalarından düzeyinde anlatır. Adaların çiçekleri, ve Edebiyatındaki Yeri ve Önemi (se
olan, veremli sevgilinin ölümüyle sona toprağı, kokulan, denizleri, balıkları ve miner/panel), İst., 1984 Ostrogorsky, Bizans-,
eren romanlar için ciğer hastalığı geçi her kesimden, her sınıf ve tabakadan, A. Millas, / Prinkipos, Atina, 1988; Tuğlacı,
renlerin öteden beri rağbet ettikleri ve her yaş ve cinsiyetten insanları, ille de İstanbul Adaları, I-II.
tedavi gördükleri Heybeliada adeta zo balıkçıları hikâyelerinin ana öğeleridir. İSTANBUL
runlu bir çevreydi. Hüseyin Rahmi Gür Sait Faik'in adaları birer hayal, şiir ve
pınar (1864-1944), romanlarında Heybe- aşk beldesi olmanın çok ötesinde oku ADALAR İLÇESİ
liada'yı, oradaki yaşamı anlatır ve bu run önüne tüm gerçeklikleriyle çıkarlar. Marmara Denizi'nin kuzeydoğusunda
adayı olayların geçtiği yer olarak seçer. Yüzlercesi arasından "Son Kuşlar", "Bir ve Kocaeli Yarımadası'nın Bostancîdan
Kokotlar Mektebi'nde Heybeliada'daki Kaya Parçası Gibi", "Yaşayacak", "Ağıt", Kartal'a kadar uzanan güney kıyıları
köşkünde kendi yaşamından söz eder. "Haritada Bir Nokta", "Dondurmacının karşısında yer alan irili ufaklı dokuz
Sevda Peşinde adlı romanı ile Tebes- Çırağı", "Sivriada Sabahı". "Sımsıkı", ada. istanbul iline bağlı Adalar Ilçesi'ni
süm-i Elem adlı romanının bazı bölüm "Yalnızlık", "Karanfiller ve Domates Su oluşturur. Yüzölçümlerine göre sırala
leri Heybeliada'da geçer. Halit Ziya yu", "Kmalıada'da Bir Ev", "iki Kişiye nacak olursa. Büyükada (5,4 km 2 ), Hey
Uşaklıgil'in (1867-1945) Aşk-ı Memnu Bir Hikâye" (Ermeni Balıkçı ile Topal beliada (2,3 km 2 ), Burgazadası (1,5 km 2 )
romanının hüzünlü, mutsuz kadın kah Martı), "Kendi Kendime", "Barba Anti- Kmalıada (1,3 km 2 ) öteden beri iskân
ramanı Nihal, yazarın belleğinde, roma mos" ve diğerleri adaların ve ada insan edilmiştir. Sedefadası ( 0 , 1 5 7 k m 2 ) ,
nın kimi bölümlerinde de anlatıldığı gi larının birbirleriyle iç içe anlatıldıkları 1960'larda yazlık villaların yapılmasıyla,
bi, Büyükada çamlıklarından süzülerek hikâyelerdir. mevsimlik olarak iskâna açılmıştır. Yas-
gelir. Mehmed Rauf'un (1875-1931) Bö sıada (0,052 km 2 ) uzun süre deniz kuv
Adalar, edebiyatçılara şiirler, roman
ğürtlen romanında adalardaki değişen vetleri tesislerini barındırdıktan sonra
lar, hikâyeler, anılar ilham etmeleri ya
yaşam konu edinilmiştir. Çocukluğu istanbul Üniversitesi Balıkçılık ve Su
nında, yüzyılın pek çok ünlü yazar ve
Büyükada'da geçen Abdülhak Şinasi Hi Ürünleri Yüksek Fakültesi'ne devredil-
sanatçısının yaşama ve buluşma yeri ol-
sar (1883-1963), Geçmiş Zaman Köşkle
rinde ve özellikle belli bir dönemin
derin toplumsal değişiminin anlatıldığı
Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyh
liği adlı romanında Büyükada'yı Nizam
Caddesi'ndeki bir köşk yaşamı çerçeve
sinde anlatır. Halide Edip Adıvar'm(->)
Raik'in Annesinin bazı bölümleri ada
da geçer. Ömer Seyfeddin'in ( 1 8 8 4 -
1920), zamanına göre yaşlı sayılan 35'
lik bir adamın 18 yaşındaki adalar güze
line sevdalanmasını, sonra Boğaz'ın
poyrazını yiyince aklının başına gelme
sini anlatan hikâyesinde, adaların ilkba
harda insanın başını döndüren büyülü
havası yansıtılır. Heybeliada konusun
daki incelemesiyle tanınan Nejat Gü-
len'in Heybelide Yaz Sonu romanı ada
larda çeşitli dilden, dinden, ırktan insa
nın nasıl bir arada yaşayabildiklerini bir
roman atmosferinde anlatır. Burhan Ca
hit Morkaya, Mahmut Yesarî, Reşat Nuri
Güntekin, sonraları Esat Mahmut Kara-
kurt da eserlerinde adalardan söz etmiş
olan yazarlar arasındadır. Yeni Türk
edebiyatında, Zeyyat Selimoğlu. 'Deniz
lerin istanbul", "Aramızdaydın", "O
Gün", "Ada Soyunuyor" hikâyesinde
adaları, insanı ve doğasıyla anlatır. Bil
ge Karasu'nun Uzun Sürmüş Bir Gü
Adalar ilçesi
nün Akşamı kitabında, adalarda Bizans Isları bul Aı ısikloped isi
ADALET ÖRGÜTLENMESİ 74
mistir. Sivriada (0,045 km 2 ) ve Tavşana- Katolik 56; Ermeni Katolik 5, Protestan Adalar'ın bir yandan seçkin ve zen
dası (0,010 km 2 ) tümüyle boştur. Kaşı- 6. Latin 8, Süryani 9. 1960-1990 döne gin bir yazlık semt olması, öte yandan
kadası (0,008 km 2 ) 1950'den beri özel minde, Hıristiyan, özellikle de Rum nü turistik yönü, Büyükada başta olmak
mülktür; sınırlı bir iskâna elverişli olup fusta büyük azalma olurken İstanbul dı üzere, ilçede hizmet sektörü ağırlıklı bir
halen boş durumdadır. şı doğumlu Müslüman nüfus belirgin ar faal nüfusun barınmasını sağlamakta, bu
Adaların İstanbul limanına uzaklıkla tış göstermiştir. Günümüzde Adalar 11- sektör kendine gerekli işgücünü daha
rı, en yakın Kınalıada, en uzak Tavşan- çesi'nin yerleşik halkının yaklaşık yüzde çok adalara dışarıdan gelen göçten dev
adası olmak üzere 7 deniz miliyle 13.5 22'si Adalar doğumludur. İstanbul İli şirmektedir. Arabacılıktan ev hizmetleri
deniz mili (25 km) arasında değişir. doğumlular toplam yüzde 30, Türki ne, garsonluktan hamallığa kadar çeşitli
Adalar'a ilk vapur seferleri Galata Köp- ye'nin diğer illerinde doğup da halen hizmetlerde çalışanlar, son yıllarda Ada
rüsü'nden 1846 yılında başlamıştır. Bu Adalar'da oturmakta olanlar, toplam nü lar nüfusunda gözlenen artışın ve yapı
gün Sirkeci, Kabataş, Kadıköy, Bostan fusun yüzde 48'idir. İstanbul dışı do sal değişikliğin başlıca öğeleridir.
cı, Kartal'dan sürekli deniz bağlantısı ğumluların büyük bir bölümü, 1940'lar- TURGAY GÖKÇEN
vardır. da Erzincan depremi nedeniyle İstan
Adalarda ilk belediye örgütü 1868' bul'a gelen ve özellikle Burgaz ve Bü ADALET ÖRGÜTLENMESİ
de Yedinci Daire-i Belediye adıyla ku yükada'ya yerleşenlerdir. 1990 ve son
Kadı mahkemeleri Tanzimat'a kadar
rulmuştur. 1984'e kadar istanbul Beledi- rasındaki nüfus artışı da. ağırlıklı olarak,
İstanbul'da yargı örgütünün temeliydi
yesi'ne bağlı bir şube müdürlüğü iken ilk göçle gelen Doğu kökenli halkın
(bak. Bilâd-ı Selâse Kadılığı; Havass-ı
1984'ten bu yana İstanbul Büyükşehir hemşerilerinden kaynaklanmaktadır.
Refia Kadılığı; İstanbul Kadılığı). Bunla
Belediyesine bağlı bağımsız bir beledi Adalar İlçesi'nin 1990 nüfus sayımına rın yanısıra zimmilerin özel hukuk ala
yedir. İdari yönden. 1908'de, Meşruti- göre toplam 19.413 olan nüfusunun nında işlerini gören, kendi kiliseleri
yet'in ilanından sonra mutasarrıflık olan mahallelere dağılımı şöyledir: Büyükada içinde çalışan cemaat mahkemeleri ve
Adalar'a Emin Paşa ilk mutasarrıf olarak Maden Mahallesi, Sedefadası'yla birlikte yabancıları kapsayan kapitülasyonlar
tayin edilmiştir. Günümüzün Adalar İl 3-697; B ü y ü k a d a Nizam M a h a l l e s i gereği konsolosluk mahkemeleri vardı.
çesi. Büyükada'da Maden ve Nizam, ay 3 . 2 7 8 ; Heybeliada 6 . 5 3 4 , Kınalıada II. Mahmud döneminde kadıların du
rıca Kınalıada, Burgazadası, Heybeliada 3.862; Burgazadası 2.042. rumlarını düzeltmeye yönelik düzenle
olmak üzere beş mahalleden oluşmak Adalar İlçesi'nin bir başka özelliği, meler yapıldı; şeriat mahkemeleri şey
tadır. Sedefadası, Büyükada Maden yaz kış yerleşik nüfus ile yaz nüfusu ara hülislamlık makamına bağlandı.
Muhtarlığına bağlıdır. İlçenin merkezi sındaki büyük farktır. Yaz nüfusunun
Büyükada'dır. saptanmasına yönelik resmi istatistikler Çağdaş yargıya doğru önemli adım
ların atıldığı Tanzimat döneminde yargı
örgütü şer'iyye, nizamiyye, ticaret, ce
Adalar İlçesi'nde Nüfus maat ve konsolosluk mahkemeleri baş
lıkları altında çeşitlilik gösteriyordu.
Sayım Yıllan Toplam Nüfus Artış Yıllık Artış (%) İstanbul şer'i mahkemeleri (Dersaadet
1960 19.864 - - Mehâkim-i Şer'iyyesi) iki aşamalı idi. Üst
1965 15.264 -4.600 -4.03 derecede geniş yetkilerle donatılmış iki
mahkeme Rumeli Kazaskerliği ve Ana
1970 15.086 -178 -0.23
dolu Kazaskerliğiydi. İlki payitahtın Ru
1975 12.807 -2.279 -3.02 meli, ikincisi Anadolu yakasında faaliyet
1980 18.232 +5.425 +8.47 gösteriyordu. Her iki kazaskerliğin "iki
1985 14.534 -3.698 sadr" yani Rumeli ve Anadolu Kazasker
-4.05
liği anlamına gelen Sadreyn Müsteşarlığı
1990 19.413 +4.879 +6.70 adı altında ortak bir müsteşarlığı vardı.
Ayrıca birer muavin ve vekayi kâtibi bu
lunduruyorlardı. Rumeli Kazaskerliğinin
19- yy'm ikinci yarısından itibaren bulunmamakla birlikte, konut sayısından
ayrıca Mahfel-i Şeriat adıyla bir mahke
düzenli deniz ulaşımının başlaması ve yola çıkarak hesaplandığında Adalar'm
mesi bulunmaktaydı. Kendisine havale
bir sayfiye yerleşmesi olarak önem ka yaz nüfusunun yüz bini aştığı söylenebi
edilen ikinci derecede önemli davalara
zanmasıyla birlikte Adaların nüfusu artış lir. Günübirlik ziyaretçilerle birlikte bu
bakardı. Ancak tarafların isteği üzerine
göstermiş; 1 8 l 6 ' d a 1.200 kişinin. rakam, kalabalık aylar olan temmuz ve
Mahfel-i Şeriat'a havale olunan her tür
1860'larda 6.000 kişinin yaşadığı Adalar' ağustosta 250-300 bini bulmaktadır.
dava tekrar Kazaskerliğe gönderilebilirdi.
da toplam nüfus 1914 sayımında 11.078; Osmanlı döneminde Adalar'da Ruh
Kısmet-i Askeriye Mahkemesiyle Beytül-
1927 sayınımda 11.691; 1950'de 15.405; ban Mektebi. Elen Ticaret Okulu, Kız
mâl Kısmet Mahkemesi Rumeli Kazas
1960'ta 19.864 olmuştur. Daha sonraki Yetimhanesi gibi eğitim kurumlarıyla
kerliğine bağlıydı. Üsküdar Mahkemesi
yıllarda, Adalar'da yaşayan azınlık nüfu azınlık okulları vardı. I. Dünya Savaşı
ise Anadolu Kazaskerliğinin bünyesinde
sun çeşitli toplumsal, siyasal olayların sırasında bunlara el konarak yerlerine
yer alıyordu.
sonucunda dönem dönem buradan ay askeri okul öğrencileri yerleştirilmişti.
rılması; yerleşim alanlarının az olması Cumhuriyeti izleyen yıllarda bir bölü Nefs-i İstanbul yani sur içi İstanbul'u
dolayısıyla yeni yapılaşmaya sınırlı ola mü yeniden açıldı. Heybeliada'daki ve Bilâd-ı Selâse'den (Galata, Eyüp ve
nak tanınması gibi nedenlerle, 1990'lara Ruhban Okulu 1970'lere kadar önemli Üsküdar) her biri birer kaza olmaları ne
gelene kadar nüfus ya azalmış ya da du bir din akademisi sayılırdı. 1970 sonra deniyle birer şer'iyye mahkemesi ile do
rağan kalmıştır. 1990 nüfus sayımı so sında özel yüksekokullar devletleştirilir- natılmışlardı. Ancak bunlar kazaskerlik
nuçlarının ortaya koyduğu yeni artış ken yüksek bölümü kapandı. Halen lere oranla ikinci derecede mahkemeler
eğilimi ise. büyük ölçüde Doğu Anado Özel Rum Erkek Lisesi olarak resmen di. Kazaskerlikten sonra en büyük mah
lu kökenli iç göçe dayanmaktadır. açık durumdaysa da, öğrencisi yoktur keme İstanbul Mahkemesi'ydi. Yetki ala
Özellikle 1960'tan 1990'lara doğru. ve eğitim yapılmamaktadır. Bunun dı nı sur içini kapsıyordu. İstanbul kadısı
Adalarda sürekli oturan nüfus azalırken şında Büyükada'da bir Rum ilkokulu, nın bir muavini ve bir de vakayi kâtibi
yörenin etnik ve sosyal yapısı da değiş bir resmi ortaöğretim okulu, İstek Vak- vardı. Maiyetindeki Bâb Mahkemesi adı
miştir. 1914 sayımında Adalar'da toplam fı'na bağlı Beyhan Aral Lisesi, Heybeli- nı taşıyan niyabeti ya da kadı vekilliği,
nüfusun dinlere dağılımı şöyleydi: Müs ada'da bir ilköğretim okulu ve Hüseyin kadı efendinin havalesi üzerine önemi
lüman 1.586, Rum Ortodoks 8.725. Er Rahmi Gürpınar Lisesi, Kınalı ve Bur- düşük olan davalara bakardı (bak. Bâb
meni Gregoryen 596; Musevi 79; Rum gaz'da da birer ilkokul vardır. Naibliği). Bunların dışında İstanbul kıs-
75 ADALET ÖRGÜTLENMESİ
mahkemesi vardı. İstanbul Bidayet Mah nilikti. Ulema kesiminden gelen tepkile ADALET SPOR KULÜBÜ
kemesi, ikisi ceza ikisi hukuk olmak re karşın Ahmed Cevded Paşa'nm gay 1946'da Adalet Mensucat Fabrikasîmn
üzere dört daireye ayrılmıştı. Yetki alanı retleriyle giderek benimsendi. Ancak ki bünyesinde kuruldu. Yalnız futbol da
Yedikule'den Sütlüce iskelesine kadar şilik, aile, miras alanında tek yargıçlı lında faaliyet gösterdi. 1949'da İstanbul
uzanan sahilin iç kısımlarını içeriyordu. kadı mahkemeleri etkinliklerini sürdür I. Ligine yükseldikten sonra büyük bir
Beyoğlu Bidayet Mahkemesi, yine ikisi düler. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyenin isti transfer faaliyetine girişen kulüp,
hukuk, ikisi ceza dört daireydi. Sütlü- naf bölümü 187Ö'te kaldırıldı. Geriye 1951'de Fenerbahçe'den altı futbolcu
ce'den başlayarak körfezin Beyoğlu sahi kalan temyiz bölümü bugünkü Yargı birden aldı. Adalet Kulübü'nün Fener
lini izliyor, Galata, Beşiktaş, Ortaköy'den tay'ın ilk şeklidir. bahçe Kulübü'nü hedefleyen bu faaliye
Rumelikavağîna kadar ulaşıyordu. Be Cumhuriyetin ilanını izleyen yallarda ti Fenerbahçe taraftarlarının tepkisine
yoğlu, Taksim, Şişli, Beşiktaş bu dairece hukuk ve adalet mekanizmalarını temel yol açtı. Bu nedenle Fenerbahçe-Adalet
kapsanıyordu. Üsküdar Bidayet Mahke den değiştiren bir dizi reform yapılırken maçları yüksek tansiyon içinde oynan
mesi hem ceza hem de hukuk davalarım İstanbul'daki adalet örgütlenmesi de ay dı. Kırmızı-beyaz formalı kulüp, İstan
görüyordu. Yetki alam Göksu'dan başlı nı çerçevede Türkiye bütününe uyumlu- bul I. Ligi'nde başarılı sonuçlar aldı. Bu
yor, Kandilli, Çengelköy, Berlerbeyi, laştırıldı. Buna göre. il ve ilçe düzeyinde arada genç futbolcular da yetiştirdi.
Kuzguncuk, Üsküdar semtlerini takip hukuk ve ceza davalarına bakan Sulh 1952-1953 sezonunda takım sayısının
ederek Kartal Kazası hududunda son Ceza, Asliye Ceza ve Ağır Ceza mahke sekizden ona çıkarılmasıyla Beyoğlu-
buluyordu. Şehremanetine bağlı Beykoz, meleri İstanbul'da da Türk Ceza Kanunu spor'la birlikte İstanbul Profesyonel Li-
Kartal, Şile, Gebze, Küçükçekmece kaza ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanu gi'ne katıldı. 1955'te "Atatürk Kupasî'nı
larının her birinde Osmanlı'nın diğer ka nunda gösterilen madde ve hükümlere kazanarak en büyük başarısına ulaştı.
zalarında olduğu gibi naibin riyaseti al göre görev yapmaya başladılar. Genel İstanbul Profesyonel Ligi'ndeki en iyi
tında halktan seçilmiş iki üyeli birer bi mahkemeler dışında kalan ve özel mah derecesini de aynı yıl dördüncü olarak
dayet mahkemesi vardı. Beykoz Mahke- kemeler kapsamında olan adliye kuru elde etti.
mesi'nin yetki alanı Göksu Deresi'nden luşları İş Mahkemeleri, Ticaret Mahke
Anadolukavağîna kadar uzanan sahil şe 1959'da kurulan Türkiye Ligi'ne katı
meleri, Kadastro, İcra ve İcra Ceza Mah
ridiydi. Kartal Mahkemesi'ninkini Üskü lan Adalet futbol takımı 1959-1960 se
kemeleri ile Toplu Basın Mahkemeleri,
dar'dan ayıran Bostancı (Bostancıbaşı) zonunda 2. Lige düştü. Ünlü futbolcu
Çocuk Mahkemeleri ve Haziran 1983 ta
Köprüsü'ydü. Köprünün bir tarafında ka larını kaybeden Adalet Spor Kulübü zor
rihli ve 2845 sayılı yasayla kurulan Dev
lan köyler Üsküdar Mahkemesi'ne öteki durumlarda kaldı. 1971'de Alibeyköy
let Güvenlik Mahkemeleri de halen İs
tarafında kalanlar ise Kartal Kazası bida Kulübü ile birleşti. Bir süre Alibeyköy
tanbul'da görev yapan yargı organlarıdır.
yet mahkemesine tabiydi. Adalar ayrı bir Adalet adıyla faaliyetini sürdürdü ise de
İstanbul ve ilçelerinde adalet örgüt 1980'de Alibeyköy Kulübü isminden
kaza olmasına karşın yargı açısından
lenmesinde son değişiklikler 1982 yılın Adaleti çıkardı ve böylece İstanbul fut
Kartal Kazası bünyesinde yer alıyordu.
da çıkarılan yargı mevzuatma ve düzen bolunun renkli bir takımı tarihe karış
Küçükçekmece K a z a s î m n merkezi
lemesine uygun olarak yapıldı. Buna mış oldu.
Makriköy'dü (bak. Bakırköy). Küçük
göre, İstanbul'un çeşitli ilçelerinde ve CEM ATABEYOĞLU
çekmece Nahiyesi'nden başka Rumeli-
bölgelerinde yeni adliyeler açılarak
feneri, Suyolu gibi merkezden uzak na
mahkemeler buralara dağıtıldı. Bu dağı
hiyeler vardı. Eyüp civarında bulunan ADAM MICKLEWICZ MÜZESİ
lım halen şöyledir: Ağır Ceza Mahkeme
Hamidiye (Rami) Köyü de doğrudan Polonya'nın yetiştirdiği en büyük şair
leri: Bakırköy 3, Eyüp 2, İstanbul (Sulta
doğruya merkez kazaya bağlıydı. lerden biri olan Adam (Bemard) Micki-
nahmet Adliyesi) 7, Kadıköy 2, Kartal 2,
Bidayet mahkemelerinin kararları bir Üsküdar 1 olmak üzere 17; Asliye Hu ewicz'in (24 Aralık 1798, Novgorod ya
üst mahkeme olan istinaf mahkemeleri kuk Mahkemeleri 17 ilçede toplam 66; kınları. Rusya - 26 Kasım 1855, İstan
ne götürülebilirdi. İstanbul istinaf mah Ticaret Mahkemeleri: Beyoğlu 2, İstan bul) Kasımpaşa'da bir süre oturduğu ve
kemeleri dört kısımdı: Cinayet, cünha, bul 7, Kadıköy 2 (toplam 11); Sulh Ceza yaşama gözlerini kapadığı evin düzen
hukuk ve ticaret. Taşra istinaf mahkeme Mahkemeleri 38; İş Mahkemeleri: Bakır lenmesiyle oluşturulan müze.
leri ceza kısmı hem cinayet davalarını köy 1, Eyüp 1, İstanbul 8. Kartal 2; İcra
görüyor, hem de cünha hakkında hü Mahkemeleri 29; İcra Ceza Mahkemeleri
küm veriyordu. İstanbul'da bu iki görev 26; Sulh Hukuk Mahkemeleri 48: Ka
ayrılmış birincisi cinayet mahkemesine, dastro Mahkemeleri 26; Çocuk Mahke
diğeri İstinaf Cünha Dairesi'ne verilmişti. meleri İstanbul Adliyesi'nde 2 ve Devlet
Dersaadet Cinayet Mahkemesi İstan Güvenlik Mahkemeleri 3 adet.
bul ve şehremanetine bağlı kazalarda Dönem dönem kumlan ve Cumhuri
işlenen cinayetlerin davalarına bakıyor yet tarihimizin yarısından fazlasında faal
du. Dersaadet İstinaf Cünha Dairesi ise olan sıkıyönetim (örfi idare) mahkeme
Dersaadet, Beyoğlu ve Üsküdar bidayet leri ile garnizon mahkemeleri ve diğer
mahkemeleriyle, İzmit, Çatalca, Kal'a-i askeri mahkemeleri de İstanbul mahke
Sultaniye (Çanakkale) livaları ve şehre meleri arasında saymak gerekir.
manetine bağlı kazaların bidayet mah Bibi. Ahmed Lutfi, Mirat-ı Adalet: Tarihçe-i
kemelerinden gelen ufak cürümlerin üst Adliye-i Devlet-i Aliyye, İst.. 1304; Cabirizade
mahkemesi (merci-i istinaf) niteliğin Mehmed Şevki, Tayin-i Merci, İst.. 1322: H.
deydi. Nitekim İstinaf Hukuk Dairesi Rıfat, Yeni ve Mükemmel Malumat-ı
aynı mahkemelerden gelen hukuk da Kanuniyye, Dersaadet, 1327: A. Heidborn,
Manuel de droit public et administratif de
valarının üst mahkemesiydi. İstinaf Ti
TEmpire ottoman, 2 c. Vienne-Leipzig, 1908-
caret Mahkemesi de Dersaadet İkinci ve 1 9 0 9 ; Tanzimat I ( y ü z ü n c ü y ı l d ö n ü m ü
Üçüncü ticaret mahkemelerinden ve di münasebetiyle), İst., 1940; Ebulülâ Mardin,
ğer vilayetlerle İstanbul civarındaki Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet
müstakil liva merkezleri (kazanın üstün Paşa (1822-1895), İst., 1946; R. Seçkin, Yar
de, vilayetin altında kalan mülki bölüm) gıtay: Tarihçesi, Kuruluş ve İşleyişi, Ankara,
1967; A. Bayındır, İslâm Muhakeme Hukuku,
ticaret mahkemelerinden ya da hukuk İst., 1986; C. Üçok-Ahmet Mumcu, Türk
mahkemeleri ticaret sınıfından gönderi Hukuk Tarihi, Ankara, 1991; H. Yavuz, Os
len davaların üst merciiydi. manlı Devleti ve İslâmiyet, İst., 1991. Adam Mickiewicz Müzesi'nin bulunduğu bina.
Ara Güler
Nizamiye mahkemeleri büyük bir ye ZAFER TOPRAK
ADAMOPULO HANI 78
ADAMOPULO HANI
Tünel'de, Galip Dede Sokağı no. 48'de
yer alan yapı 1906 yılında mimar C. Coulo-
uthros tarafından inşa edilmiştir. Ön cep
hesi Galip Dede, arka cephesi ise Şahku-
lu Sokağı'na bakar. Her iki cephe de
pencere dizileriyle bölümlendirilmiştir.
Yapı, günümüzde de han olarak kul
lanılmaktadır. Aynı döneme tarihlenen
pek çok örneği gibi ana malzemesi taş
olan yapı, açıldığı iki sokağın kesişimin-
de yaptığı yuvarlatılmış dönüşle, oldukça
geniş bir alanı kaplar ve âdeta üç yöne
açılır. Bu bölümde de yer alan pencere
lerle, bölüntüm yüzeyler ve pencere dizi
leriyle oluşturulan simetri korunmuştur.
"9 ÂDİLE SULTAN
neklik etmiştir. Hayır, kültür işleriyle ve maski'nin balon havalandırması olmuş sından gelen önemli bir destek sayıl
siyasetle ilgilenmiştir. Ağabeyi Abdül- tu. Böylece İstanbul semalarında üçün mıştır. O döneme kadar evlerinden dı
mecid (1839-1861), küçük kardeşi Ab- cü kez bir balon görüldü. Geceleri ise şarı çıkmaları çok sınırlı ve belirli ne
dülaziz (1861-1876) ve yeğeni II. Abdül- Boğaziçi yalılarında kandiller yakıldı. denlere bağlı olan kent kadınları, Boğa
hamid (1876-1909) dönemlerinde siya Âdile Sultan, düğünün yedinci günü ziçi'ni, mesireleri, yalıları tanıma olana
sal ve kamusal kimi kararların oluşu Beşiktaş Sahilsarayı'ndan Beylerbeyi Sa- ğını, Âdile Sultanin öncülüğünde bula
munda etkili olmuştur. rayı'na, oradan koçili sandala bindirilip bilmişlerdir. Bu gelişme tutucu çevrele
Saray, istanbul ve ülke düzeyinde alay ile Fındıklı Sarayı'na götürüldü. rin tepkisini çekmekle birlikte onun
köklü yenilikler yapan I I . Mahmud Âdile Sultanin evlilik hayatı görece dindarlığı ve hayırseverliği, olası yasak
(1808-1839) kendi çocuklarının eğitimi mutlu geçti. Doğan çocuklarının küçük lamaları önlemiştir. Abdülmecid'in 1847'
ne de önem vermişti. Bu şanstan yarar yraşlarda ölmeleri, kızı Hayriye Hanım de köle ticaretini yasaklaması ile Âdile
lanan Adile Sultan, sarayda özel hoca Sultanin titiz bir eğitim aldıktan sonra Sultanin harem kapılarını aralama giri
lardan din, edebiyat, müzik, hat dersleri yine genç yaşta ölmesi, çapkınlıklarıyla şimi bir arada düşünüldüğünde, her iki
aldı. Yazı hocası dönemin tanınmış hat tanınan kocasını da beklenmedik bir hareketin ortak bir karara dayandığı ak
tatlarından Ebubekir Mümtaz Efendiydi. zamanda kaybetmesinin ardından önce la gelir. Ramazan davetlerinde sarayına
Çok iyi bir okuryazar, hattat ve şair ola ki yaşamından oldukça farklı, içe dö hanım sultanları, rical ve yabancı elçile
rak eğitimini tamamladı. Adile Sultan'm nük bir hayat tarzı benimsedi. Yaşamı rin eşlerini, kızlarını da çağırması bun
bu tarz eğitimi, saray için olduğu kadar nın 1868'e kadarki ilk döneminde, İs lar için aynı salonda paravana ile ayrıl
İstanbul için de önemli bir aşamadır. tanbul kadınlarının dışarıya açılmaların mış bir bölümde sofralar donatılması bir
1845'te, Tophane Müşiri Mehmed Ali da etkili olduğu görülür. Fındıklı Sarayı başka önemli adımdır.
Paşa (kaptan-ı derya, sadrazam, 1813- dışında. 1856'da yaptırılmış olan ve Âdile Sultanin y^apıcı ve hayırsever
1868) ile evlendi. Düğünü Hay-darpaşa kendi adını taşıyan Kandilli'deki saray bir kimlikle 19. yy'ın ikinci yarısında İs
sahrasına kurulan çadırlarda geleneksel ile Kuruçeşme'deki Esma Sultan Yalısı, tanbul'daki faaliyetleri de Osmanlı ka
sur-ı hümayun düzeninde yapıldı. Çeyi Küçük Çamlıca'daki Validebağı Köşkü. dınının saygınlık kazanmasına katkıda
zi için, Hazine-i Hassa'dan büyük bir Kâğıthane Köşkü de kendisinindi. Bu bulundu. Saray ve köşkleri her düzey
ödenek ayrıldı. Yeni çiftin ikameti için nunla birlikte en çok Fındıklı Sarayı'nda den insana açıktı. Dert dinler, yoksulla
de eski Neşetabadin yerine yapılmış (1845-1876) oturdu. Yaşamının ölümü ra yardım eder, zengin ve soylu kesim
olan Fmdıkh Sarayı (bugün Mimar Si ne (1899) kadarki son yıllarını ise Vali- lerden, din ve tarikat çevrelerinden in
nan Üniversitesi ana binası) tahsis edil debağı'nda geçirdi. Âdile Sultan sık sık sanları çağırır, toplantılar düzenlerdi.
di. Düğüne Abdülmecid. vezirler, ya kent gezilerine çıkar, temaşa ve mesire Davetlerinde, İstanbul mutfağının en
bancı büyükelçiler ve yüzlerce davetli yerlerine yakın çevresinden kadınları ve güzel yemekleri, örneğin emir dolması,
katıldı. Elçiler için Haydarpaşa Kasrı ay kızları da götürürdü. Bu yenilik, Abdül- piliçli muluhiyye, kaymaklı tepsi böreği,
rılmıştı. İstanbul halkını coşkuya boğan mecid'in İstanbul'a getirmeye çalıştığı kokulu hoşaf ve reçeller hazırlanır, bun
gösteri ve eğlencelerin en ilginci Ko- çağdaşlaşma hareketine kadın dünya lar kristal kâse ve tabaklarda sunulurdu.
81 ÂDİLE SULTAN
Giriş ve orta mekân bölümü, cephe Osmanlıca manzum kitabe yer almakta lan tamirde aldığı sanılır. Tek bezemesi
de denge ve durağanlığı bozmaksızın dır. İki yandan "C" şeklinde kabartma bir bitki kabartması olan oyma taşıdır.
ayrıntılardaki değişikliklerle belirtilmiş larla kuşatılmış olan kitabenin üzerine Üstünde son tamire ait olduğu açıkça
lerdir. "T.C. Kültür Bakanlığı Âdile Sultan Halk görülen bir alıntaşı bulunan çeşmenin
Birkaç kez onarılmış ve işlev değiş Kütüphanesi Memurluğu" yazılı, olduk arka yüzüne bir mihrap işlenmiştir.
tirmiş olan kasrın içi yenilenmiş ve be ça çirkin görünümlü bir ahşap levha Böylece arkasındaki düzlüğün bir na
zemeler elden geçirilmiştir. Özgün du kondurulmuştur. Bu levhanın arkasın mazgah olduğu anlaşılır. Mihrabın varlı
rumunu koruduğu gözlemlenen kesim, da, kitabeyi taçlandıran beyzi bir ma ğı, bu arka yüzeye güzel bir hatla işlen
giriş holünün duvarlarındaki mermer dalyonun içinde Sultan Abdülaziz'in miş bir ayetle de vurgulanmıştır.
panolardır. Özenli bir torna işçiliği ile tuğrasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 334-336,
çalışılmış olan merdiven de özgün ol Zemin katta, girişi izleyen ve buna no. 264/58; U. Derman, "Osmanlı Devri Şe
malıdır. göre simetrik konumda iki pencere ile hir ve Menzil Yollarında İstirahat ve İbadet
Yerleri (Namazgahlar)", Atatürk Konferans
Bibi. Konyalı, Üsküdar Tarihi, I I , 152-155; aydınlanan taşlığın solunda, üst kata çı
ları, V (1971-1972), Ankara, 1975, s. 292-293,
İKSA, I, 276-277; Eldem, Türk Evi, I I . 268- kan merdiven, sağında da dört adet ka res. 23.
269. pı ile karşılaşılır. Kapılardan biri bodru SEMAVİ EYİCE
AFİFE BATUR ma inen merdivene, ikisi, muallim odası
türünden fonksiyonlara tahsis edildiği
ÂDİLE SULTAN SARAYI
ÂDİLE SULTAN MEKTEBİ anlaşılan mekânlara, biri de, cephede
taşkınlık yapan küçük dershaneye geçit Kandilli'de Akmtıburnu sırtlarmdaki
Fatih İlçesi'nde, Küçükmustafapaşa Ma-
vermektedir. Üst katta, merdivenin ulaş düzlükte bulunmaktadır. Sarayı çevrele
hallesi'nde, Vakıf Mektebi Sokağı'nda,
tığı sofanm güneyine hela, batısına bir yen koruluğa sahil yolundaki kapısın
kiliseden dönme Gül Camii'nin karşısın
p e n c e r e ile sofanın gözetlendiği bir dan girilir. Tepeye dolanarak çıkan yol
da bulunmaktadır.
oda, kuzeyine büyük dershane yerleşti dan sonra saraya varılır. Düzgün bir bi
I I . M a h m u d ' u n kızı Âdile Sultan
rilmiştir. Sofanın, Gül Camii (doğu) yö çimi olmayan saray arsasının ön yüzü
(1826-1899) tarafından 1285/1868 yılın
nüne bakan duvannda, iki pencere ara sahil yolunda, arka cephesi Sıraevler
da yaptırılan bina 1969'dan beri kütüp
sında, devrinden kalma küçük bir çan Sokağı'ndadır.
hane olarak kullanılmaktadır. Birtakım
günümüzde hâlâ durmaktadır. Halen Saray, Sultan Abdülmecid tarafından
onarımlar geçirmiş olmasına rağmen öz
okuma salonu olarak kullanılan büyük kız kardeşi Âdile Sultan(->) için Topha
gün biçimini koruyabilmiştir.
dershane, binanın derinliğince uzanan ne Müşiri Halil Paşa'dan satın alman ko
Halic'e (kuzeye) doğru alçalan meyil
dikdörtgen planlı, ferah bir mekândır. nağın yerine Sultan Abdülaziz tarafından
li bir arazi üzerinde yer alan ve "L" biçi
Güney duvarmda bir, diğer duvarlarda 1876'da Sarkis Balyan'a yaptırılmıştır.
minde bir alanı kaplayan mektepte, iki
da üçer tane olmak üzere toplam on Bina, uzun bir dikdörtgen kitle ola
esas kat ile odunluk-ardiye olarak kulla
adet pencere ile aydınlanmaktadır. rak kayalık ve eğimli bir arazi üzerine
nılan kısmi bir bodrum katı bulunmak
doğu-batı yönünde yerleştirilmiş; batı
tadır. Muhtemelen moloz taş ve tuğla ile Âdile Sultan Mektebi, gerek Batılı ör
cephesi Boğaziçi görünümüne yönlen
örülmüş olan duvarları içerden ve dışar neklerden mülhem tasarımı gerekse de
dirilmiştir. Bu konumundan ötürü saray,
dan sıvanmış, ancak iç mekândan algıla cephelerine, yine Batı kökenli ampir
önde (batı) üç, arkada iki katlıdır. Sa
nabilen basık kemerlerle geçilen kapı ve üslubunun egemen olması ile Osmanlı
ray, yaklaşık 32x93 m boyutunda dik
pencere açıklıkları dışardan dikdörtgen sıbyan mekteplerinin geleneğinden ta
dörtgen bir taban üzerindedir. Elli beş
açıklıklı kesme taş söverlerle çerçeve mamen ayrılmakta, Tanzimat dönemi
odası vardır.
lenmiştir. Yapı, kiremit örtülü bir ahşap nin yarattığı, tedrisat bakımından eski
çatı ile donatılmış, mekânların ahşap ta Planı şematik olarak üç bölümden
sinden oldukça farklı yeni mektep tipi
vanlarında, çıtalardan müteşekkil ince oluşmaktadır:
nin ilginç bir örneğini teşkil etmektedir.
uzun dikdörtgenlerin sıralandığı "çubuk Ayrıca mektep binası ile bunun güney Batı bölümü: Âdile Sultan'a ait olan
lu" denilen taksimat uygulanmıştır. yönünde bulunan ve kendisi gibi ampir bu bölüm, yüksek bir subasman üzerin
üslubunun özelliklerini sergiley7en, Şa dedir. Sarayın birinci kattaki cümle ka
Mektebin girişi, Gül Camii'ne bakan
ban 1307/1890 tarihli Mehmed Sadık pısına iki kollu bir merdivenle çıkılır.
doğu cephesinin geriye çekilmiş olan
Efendi Çeşmesi bir bütün oluşturmakta, Dört kolonla taşman bir şahnişin, girişin
kesiminde yer alır. Devrinden kalma
tam karşısında yer aldıkları Gül Camii üstünü örter ve revaklı bir sahanlık
ahşap kapı kanatlarında, ortadaki dik
ile küçük bir meydanı çevrelemektedir. oluşturur.
dörtgen, altta ve üsttekiler kare olmak
üzere üçer adet tabla bulunmakta, dik Gül Camii'nin, mektebin giriş cephesine Girişte mermer döşeli büyük bir taş
dörtgen tablaların ortasında güneş mo bitişik olan sekizgen şadırvanı ile bu lık ve iki yanında büyük odalar vardır.
tifleri ile bunları kuşatan baklava şeklin nun yanı başında yükselen asırlık çınar Merdiven kirişini taşıyan bir çift kolo
de çerçeveler, ayrıca köşelerde çeyrek ağacı bu meydancığı anlamlı kılan un nun iki yanında yükselen iki kollu bir
güneş motifleri, kare tablalarda ise yu surlardır. merdivenle üst kata çıkılır. Sultanın özel
varlak madalyonlar görülmektedir. Giri Bibi. İSTA, I, 217. dairesinin bulunduğu üst katın, zemin
şin üzerinde, yapının banisini ve inşa ile benzer bir şeması vardır. Yalnız bu
M. BAHA TANMAN radaki salonun veya sofanın denize ba
tarihini veren, ta'lik hatlı, on mısralık
kan cephesine, girişin üzerini örten şah
ÂDİLE SULTAN NAMAZGAHI niş eklenmiştir. Beş pencere ile manza
Dudullu'da bulunan bu namazgah esa raya açılan sofanın iki yanında büyük
sında, 18. yy'da yapılmış bir çeşmenin salonlar bulunmaktadır. Sofa, merdive
arkasındadır. 1730 yılında Hafız Abdül- nin iki yanından birer koridorla orta bö
kerim Ağa'mn yaptırdığı çeşme, 1886- lüme bağlanır.
1887 yılında Âdile Sultan tarafından ihya Doğu bölümü: Bu bölümün girişinde
edilmiş olduğundan onun adıyla anılır. uzun ve büyük bir taşlık vardır. Geniş
Dudullu'nun esas meydanında trafiği ve rahat bir merdivenle üst kata ulaşılır.
engellediği gerekçesiyle çeşmenin yer Bu katın da odaları büyük bir sofa ko
değiştirmesi 1985-1986'da uygun görül numunda olan salonun kuzey ve güney
müştür. Önünde hayvanların su içmesi tarafında yer almaktadır. Salonun doğu
için ayrı yalakları bulunan çeşmenin be ucunda servis hacimleri, batı kenarında
Âdile Sultan Mektebi ise orta bölüme açılan kapılar bulun
lirli bir üslubu olmadığından, şimdiki
M Baha Tartman, 1993
biçimini Âdile Sultan tarafından yaptırı maktadır.
ÂDİLE SULTAN TÜRBESİ 84
yacakları ve 50'li yılların Türk mimarları ralandığı bilinir. Bugün bu tarafı boştur.
için yaygın üslubu oluşturacak olan en- Fakat Haliç tarafındaki duvarının üstün
ternasyonalist anlayışın habercisi olu de yapılan konutların hoş bir görüntüye
yordu. 4.000 m 2 alan üzerine yayılmış, sahip oldukları söylenemez.
ikisi yerin altında altı kattan oluşan bina Bibi. Strzygawski - Forchheimer, Byzan
İstanbul'da çeşitli ilçelerde çok sayıda tinischen Wasserbehälter, 48-49; X. A., Side-
adliyenin göreve başlamasından sonra, rides, "Ai en Konstantinoupolie kinsternai tu
halen Sultanahmet Adliyesi olarak kul Aetiu kai tu Asparos", Hellenikos Filologikos
lanılmaktadır. Syllogos, XXLX (1907), s. 249-264; J. B. Papa-
dopulos, Les citernes â ciel ouvert et les fosses
ATİLLA YÜCEL des murailles de Byzance, İst, 1919; A. M.
S c h n e i d e r , "Die Zisterne des Aspar",
ADNAN MENDERES BULVARI Byzanz, 30-31; R. Janin, "Etude de topograp
bak. VATAN CADDESİ hic byzantine: les citernes d'Aetius, d'Aspar
et de Bonus", Reime des Etudes Byzantines,
I. ( 1 9 4 3 ) , S. 89-101; ay, Constantinople
AETİOS SARNICI byzantine, 204-205; Müller-Wiener, Bild
Fatih'ten Edirnekapı'ya giden ana cad lexikon, 278.
denin sağında, Karagümrük semtinde SEMAVİ EYİCE
Afganîler Tekkesi meşrutası.
bulunan ve Türk döneminde Çukurbos- Ekrem Işın, 1991
tan olarak adlandırılan büyük su hazne AEET YOLA CAMÜ
si veya havuzu. bak. LEVENT CAMİİ
419 ve 425'te pracfectus praetorio sonra gelen diğer şeyhler de "Afganî"
(şehir valisi) olduğu bilinen Aetios (Lat. AFGANÎLER TEKKESİ lakabıyla anılmışlardır. B i l i n e n son
Aetius) tarafından 421 yılında yaptırıl Üsküdar'da, Çavuşdere Caddesinde, Çi postnişini, Resul Mustafa Hüseyin Efen-
mıştır. Ancak uzun süre, Karagümrük nili Cami yanmdaciır. di'dir (ö. 1 9 0 3 ) .
Çukurbostanin Aspar su havuzu olduğu 1792 yılında inşa edilmiştir. 19. yy'da Afganîler Tekkesi, İstanbul'daki Nak-
sanılmış ve pek çok yayma öylece geç tamirler geçirmiş olduğu anlaşılan tekke şî tekkeleri içinde, yalnızca bekâr (mü-
miştir. Schneider, eski kaynaklara daya 1925'ten sonra bir süre daha, az sayıda cerred) dervişlerin devam ettikleri bir
narak bu teşhisin inandırıcı olmadığını dervişi barındırmış, 1942'de binalarının merkez olma özelliğini taşımıştır. Bu
belirtmiştir. Trakya'dan şehre getirilen çoğu yıktırılarak cümle kapısı üzerinde açıdan tipik bir "kalenderhane"dir. Tek
suların toplanarak, dağıtıldığı bir mer bulunan kitabesi Amcazade Hüseyin keye ait kitabede bu özellik şöyle belir
kez havuzu olduğu anlaşılan bu yapı, Paşa Külliyesi'ne (Türk İnşaat ve Sanat tilmiştir: Barekallâh bu kalenderhane /
sanıldığı gibi bir sarnıç değildir. Bu haz Eserleri Müzesi) nakledilmiştir. vakfolundu mücerred Efgane / şeyh-i
nelerin şehrin kara tarafı surlarının ön Hac yolculuğu için İstanbul'a uğra kalenderi mücerred ola / ide ifam bu
lerindeki hendeğin suyunu sağlayan de yan Orta Asyalı Türk ve Özbek derviş lunan ihvâne.
polar olduğu yolunda J. B. Papadopu- lerin geçici barınmalarını karşılamak İstanbul'a Emir Buharî ile birlikte 16.
los tarafından ortaya atılan hipotez de amacıyla kurulan tekke, bu temel özel yy'da yerleşmiş olan Nakşîbendîlerin,
kabul görmemiştir. Daha Bizans çağın liği nedeniyle şehirdeki diğer tarikat ya daha sonra Orta Asya'dan gelen ve Ka
da, artık içinde su toplanmayan bu ku pılarından ayrılmaktadır. Tekkeye adını lenderi geleneklerine sahip derviş züm
ru hazne, Türk döneminde bostan ola veren dervişlerin, Afganistan kökenli ol relerinden farklı bir tasavvuf kültürünü
rak kullanılmış, 1 9 4 0 ' t a Vefa Stadı dukları ya da Orta Asya'dan çıkıp Afga yaygınlaştırdıkları bilinmektedir. Bu gru
adıyla futbol sahası haline getirilmiştir. nistan yoluyla İstanbul'a geldikleri var- bu meydana getiren dervişler İstanbul'da
İstanbul'un en yüksek yerinde oyulan sayılabilir. Diğer yandan, Bandırmalıza- Eyüp Kalenderhanesi'nde, Üsküdar'da
bu çukurun uzunluğu 244 m, genişliği de Ahmed Münib Efendi, tekkenin adı Haydar Taşkendî Tekkesi ile Özbekler
ise 85 m'dir. Derinliğinin 10-15 m kadar nı "Hindiler Tekkesi" olarak kaydet Tekkesi'nde ve Kadırga'da Buhara Tek-
olduğu sanılmaktadır. Ancak dipte birik mektedir. Burada kullanılan "Hindî" te kesi'nde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
miş olan kalın toprak tabakasından dola rimi, ayrıca tekkenin, Hindistan'a yer Afganîler Tekkesi ise Nakşibendîliğin
yı bu hususta kesin bir ölçüm yapılama leşmiş ya da bu ülkeden gelmiş Türkleri Müceddidiye ve Halidiye kollarından ba
mış, kanalların da izleri bulunamamıştır. de barındırmış olabileceğini göstermek ğımsız, daha çok Orta Asya kökenli kla
Aralarında tuğladan hatıllar olan çevre tedir. sik Nakşîlik anlayışını temsil etmiş, İstan
duvarlarının kalınlığı ise 5 m'yi aşar. Os bul'daki Özbek ve Hindî tekkeleriyle ol
Tekkenin kurucusu ve ilk postnişini,
manlı döneminde cadde tarafındaki du duğu kadar kalenderhanelerle de yakın
Horasanlı Nakşibendî şeyhi Ahmed Nâ-
varlarının üstünde rical konaklarının sı kültürel ilişkide bulunmuştur.
sır-ı Afganî'dir (ö. 1795). Kendisinden
Bibi. Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 15; Ergin,
İmaret Sistemi, 33-34; Zâkir, Mecmua-i Tekâ
yâ, 76; T. Zarcone, "Histoire et croyances
des derviches Turkestanais et Indiens a İs
tanbul", Anatolia Moderna, II, (1990), s. 160-
164.
THIERRY ZARCONE
Mimari
Afganîler Tekkesi'nin mimari programı
oldukça geniş tutulmuş, tekkeyi meyda
na getiren bölümlerin konumu ve tasa
rımı seyyah dervişlerin konaklama ihti
Aetios yaçları doğrultusunda biçimlendirilmiş
Sarnıcının tir. Ufak boyutlu olduğu bilinen ahşap
bulunduğu mescit-tevhidhane ortadan kalkmış ima
yer bugün ret niteliğindeki mutfak-kiler-taamhane
Vefa Stadı grubundan ve arsanın kuzey sınırı bo
olarak
yunca sıralanan derviş hücrelerinden
kullanılıyor.
Erkin Emirüğiu. geriye ancak duvar ve ocak kalıntıları
1988 günümüze gelebilmiştir.
Moloz taş örgülü ihata duvannın ku
şattığı geniş ve ağaçlı bahçeye, güney
yönünde bulunan, barok üslupta bir ke
merin taçlandırdığı cümle kapısmdan gi
rilir. Bahçenin güneybatı köşesinde, 19.
yy'da yenilendiği anlaşılan, kagir bir
bodrum üzerine oturan iki katlı ahşap
şeyh meşrutasının üst katı payandalı çık
malarla donatılmıştır. Cümle kapısından
girildiğinde sağda, hazirenin gerisinde
moloz taş örgülü su haznesi ile bunun
duvarı üzerinde beyaz mermerden yapıl
ma ufak bir çeşme yer almaktadır.
Tekkenin ayakta kalabilmiş en önem
li bölümü, bahçenin ortasında, moloz
taş örgülü ve ahşap hatıllı bir set duva
rının üzerinde yükselen, ahşap selamlık
köşküdür. Dikdörtgen planlı, tek katlı
ve tek hacimli olan köşkün iskeletli du
varları dışarıdan kaplama tahtaları, içer
den bağdadi sıva ile teçhiz edilmiş, tek
ke terminolojisinde "şeyh odası" olarak
adlandırılan bu köşk ufak boyutlu bir
divanhane gibi tasarlanmıştır. Mekânın
ortasında zemini renkli taş süslemeyle
kaplı kare planlı ve havuzlu bir sofa,
bunun doğu ve batı yönlerinde, ahşap
zemini bir seki ile yükseltilmiş ve sedir
lerle donatılmış, eyvan niteliğinde birer
bölüm bulunmaktadır. Dikdörtgen pen
cerelerin sıralandığı cephelerin sadeliği
ile iç mekân, özellikle havuzlu sofada
yoğunlaşan göz alıcı süslemeler ilginç
bir tezat teşkil etmektedir. Sofanın mer
kezindeki sekizgen havuzun, minyatür
köşk görünümü arz eden, şebekeli, za
rif fıskiyesi Lale Devri üslubunu yansıt
makta ve tekkeden daha eski tarihli bir
yapıya ait olduğu anlaşılmaktadır. Ha-
\-uzdan geriye kalan satıh, mermer çu
buklarla dörtgenlere bölünmüş, bunla de(->) Afif Paşa tarafından A. Vallau- vurgulamış, yan cephe dengesini sağla
rın içi renkli taş parçalarından müteşek ry'ye ihya ettirilmiştir. yabilmek için ise kara tarafına iki kule
kil, geometrik desenli mozaiklerle dol Setli bahçe geçildikten sonra yalı ve daha ilave etmiştir. Çatı görünümü bu
durulmuştur. Sultan Ahmed Camii'nin günümüzde ifraz edilerek ayrı parsel kulelere ilave edilen aynı tarzda düzen
pencere içlerinde ve hünkâr mahfili du haline dönüşmüş olan kayıkhanenin yer lenmiş bacalar ile (çatı formunu yok
varlarındaki taş mozaiklerle büyük ben aldığı rıhtım platosuna inilmektedk. edercesine) gayet zengin bir hal almıştır.
zerlik gösteren ve Anadolu'dan ziyade Yalı bir zemin, iki normal ve bir çatı Deniz cephesinin olağanüstü hare
Suriye veya Mısır kökenli Memluk etki katı olmak üzere toplam dört katlıdır. ketli (özellikle kuleler ve dalgalanan sa
lerine bağlanan bu süslemeli sathın, Esas girişler sağ ve sol yan cephelerde çaklar) görünümüne karşılık, diğer üç
tekkenin yerinde bulunan daha eski bir düzenlenen üç kollu merdivenler ile cephe olabildiğince sade tutulmaya çalı
köşkten geriye kalmış olması çok muh sağlanmıştır. Kara tarafı cephesinde sa şılmıştır. Vallaury yapılarının giriş cep
temel görünmektedir. dece servis merdivenlerine açılan ve helerinin anıtsal görünümüne karşılık
bahçe ile zemin katın bağlantısını sağla Afif Paşa Yalısı'nda deniz cephesinin
Bibi. Âsitâne, 18; Osman Bey, Mecmua-i Ce- yan servis girişleri mevcuttur. ağırlık kazanması ilginç bir özellik ola
vâmi, II, 58-59; Raif, Mir'at, 131; Eldem,
Plan düzeni ve cephe sistemi, denize rak karşımıza çıkar. Ayrıca Vallaury ya
Köşkler ve Kasırlar, II, 88-94; Behçetî İsmail
Hakkı el-Üsküdarî, Merâkid-i Mu'tebere-i Üs dik bir eksene göre simetrik anlayışla pılarının karakteristik bir özelliği olarak
küdar, yay. B. N. Şehsuvaroğlu, İst. 1976, s. kurulmuştur. Yalının deniz cephesinin beliren ve ahşap panolar ile destekle
55, 72; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 420. dar, kara cephesinin daha geniş oluşu nen cephe bölünmelerinde oluşturulan
M. BAHA TANMAN nun nedeni, yalının her odasından de üç açıklıklı mimari çözümlemeler Afif
niz manzarasının görülebilme kaygısıdır. Paşa Yalısı'nda da kullanım alanı bulur.
AFİF PAŞA YALISI Plan kurgusundaki bu bilinçli davranış İç mekân tavan süslemelerinde, özel
İstinye-Yeniköy sahil yolu ile Boğaziçi cephelere de yansır ve her mimari bö likle birinci ve ikinci katlarda muşamba
arasında uzanan eğimli bir arazide yer lünme cepheye taşarak kendini belli üzeri alçı ve altın varaklı kalem işleri
alır. eder. Dış merdiven akslarının ve simetri mevcuttur. Yan duvarlar ise, sistematik
Levazımat Reisi ve Birinci Ferik Ah ekseninin kesim noktasında yer alan bir şekilde panolar halinde kalem işleri
med Afif Paşa (1852-1920) tarafından, ana merdiven sadece iki katı birbirine ile düzenlenmiştir.
dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallau- bağlar. Deniz cephesinde yer alan köşe Barok mimaride süsleme unsuru ola
ry'ye(-») yaptırılmıştır. odaların 45 derecelik küçük çıkmalar rak kullanılan bu tür panolar Afif Paşa
Tapuya, Sarıyer, 57 pafta, 230 ada, halinde denize doğru yönlenmeleri, mi Yalısı'nda Doğu kökenli unsurlar ile bir
21 parsel (eski 7 parsel) ile kayıtlıdır. mari planlamada ilginç bir özellik olarak leştirilerek uygulanmıştır. Ayrıca kara
Yalının giriş kısmının bulunduğu karşımıza çıkar. Vallaury bu çıkmaları cephesindeki odaların tavan motiflerinde
düzlükte yer alan Osman Reis Camii deniz cephesinde yer alan kuleler ile rokoko tarzı süslemenin izleri görülür.
AFİFE HATUN TEKKESİ 88
kimse uhdesine tevcihinin" şart koşul min edilebilir. Kitabe, iki yandan, orta
muş olması, iki tekke arasındaki bağım larında birer rozetin bulunduğu pilastr-
lılığı pekiştirmektedir. Aynı maddede, larla kuşatılmış, üst sınırı bir silme ile
baninin neslinden gelen ve devlet rica belirtilmiştir. Silmenin üstünde, çam ko
linden olan (Gümrük Nazırı Mahmud zalağı biçiminde kabartmaların arasın
Akif Bey ile Rüsumat Nazırı ve Trablus- da, günümüzde mevcut olmayan, yu
garb Valisi Ahmed Esad Bey) birtakım varlak ya da beyzi bir madalyonun ka
şeyhlerden söz edilmekteyse de bu kişi idesi görülmektedir. Bu madalyonda,
lerin, üstlenmiş oldukları resmi görev Abdülmecid tuğrası, tarikat pirinin adı,
lerle tekke şeyhliğini -en azından fiilen- Nakşibendî tacı kabartması ya da dini
beraberce yürütebilmeleri pek görül nitelikte bir ibarenin bulunduğu tahmin
müş şeylerden değildir. Nitekim yine edilebilir.
aynı maddede, R. 1341/1925 tarihli Esâ- Tekke binası, mesken olarak kulla
mi-i Tekâyâ Defterinden "...Şeyh-i hâzı nılmaya başladığı 1925'ten bu yana öz
rı: Hasan Efendi niyâbetiyle evlâdı-ı vâ gün taksimatını büyük ölçüde kaybet
kıftan sagir Mesüd Necati Efendi" kaydı miştir. Her iki katta da, birbiriyle bağ
nakledilmekte, bani M. Abdünnafi Efen lantılı, farklı boyutlarda mekânlar mev
di'nin neslinden gelen bu şahısların Afi cuttur. Üst katta bulunan en geniş me
fe Hatun Tekkesi'nin seyitliğini sembo kânın, "şeyh odası" türünden, sohbetle
lik düzeyde, "niyâbeten" üstlendikleri re tahsis edilmiş bir bölüm olması muh
anlaşılmaktadır. temeldir. Güneydeki çıkıntının altında,
Tekkenin, 19. yy'm ikinci yarısında Kırkçeşme suyunun depolandığı hazne
bazı onarımlar geçirdiği, kısmen ahşap olduğu söylenen, duvarları sağır bir
olan yapısının yenilendiği belli olmakta bölme yer almaktadır. Afife Hatun Tek
Afif Paşa Yalısı merdiven holü.
Oğuz Ceylan dır. Kapatıldıktan sonra bakımsız kalan kesi'nin cephelerinde, geç devre ait ah
bina, kısmen son şeyhin ailesi, kısmen şap İstanbul tekkelerinin cephelerinde
Vakıflar İdaresi'nin kiracıları tarafından gözlenen ve bu yapıları meskenlere
Seçmeci tarzın bir ürünü olan Afif mesken olarak kullanılmış, bu dönem yaklaştıran hareketlilik teşhis edileme
Paşa Yalısı'nda Doğu ve Batı mimarisi de, 1950'den sonra, bütünüyle ahşap mekte, söz konusu bina, dış görünüşüy
nin unsurlarından olan soğan kubbe ve olan batı kanadı ortadan kalkmış, geri le, III. Selim ve II. Mahmud devirlerinde
dalgalanan saçaklar bir arada kullanıl ye kalan kısım da oldukça harap bir inşa edilmiş karakolhane veya ambar
mıştır. Ayrıca 19. yyin ikinci yarısında durumda günümüze ulaşabilmiştir. türünden yapıları andırmaktadır.
kagir Osmanlı mimarisinde görülen mo Düzgün olmayan planlı, iki katlı ve
tifler, Afif Paşa Yalısı'nda bu kez ahşap Bibi. Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 15; Akakuş,
büyük kısmı kagir olan tekkenin duvar Eyyûb Sultan, 314; İKSA, I, 291-292.
panolarda tekrar karşımıza çıkar. ları moloz taşla örülmüş, özensiz örgü M. BAHA TANMAN
OĞUZ CEYLAN nün içine yrer yer tuğla hatıllar yerleşti
rilmiş, cümle kapısı ile pencerelerin ço AFİFE JALE
AFİFE HATUN TEKKESİ ğu tuğladan, basık hafifletme kemerleri
(1902, İstanbul - 24 Temmuz 1941, İs
Eyüp İlçesi'nde, Nişanca Mahallesi'nde, ile donatılmıştır. Ahşap bölümlerde ise
tanbul) Sahneye çıkan ve polis takibatı
Balcı Yokuşu üzerinde bulunmaktadır. duvarlar içerden bağdadi sıva, dışardan
na uğrayan ilk Müslüman Türk kadın ti
Tanzimat devri sefirlerinden Meh- ahşap kaplama ile oluşturulmuş, yapıyı
yatro oyuncusu. Hekim Said Paşa'mn
med Abdünnafi Efendi (ö. 1857) tarafın örten çatı alaturka kiremitlerle kaplan
torunu, Hidâyet Bey adında bir zatın kı
dan, 1844'te, annesi Afife Hatun (ö. mıştır.
zıdır. İstanbul Kız Sanayi Mektebi'nde
1834) adına tesis edilmiştir. Paris ve Vi Cümle kapısı, Balcı Yokuşu üzerin okudu. I. Dünya Savaşı yıllarında erkek
yana sefirliklerinde bulunmuş olan şair, deki kuzey cephesindedir. Beyaz mer nüfus cepheye sevk edilmiş, kadınlar
hattat, mevlevî-meşreb bir kimse olarak merden yontulmuş sövelerin kuşattığı devlet dairelerinde, okullarda, fabrika
tanınan M. Abdünnafi Efendi, Mevlânâ dikdörtgen açıklığın üzerine aynı mal larda çalışmaya başlamışlardı. II. Meşru
neslinden Yahya Çelebi'nin oğlu "Koca zemeden mamul, enine dikdörtgen bir tiyetin gündeme getirdiği eşitlik ya da
Derviş" lakaplı, Şehreminli hattat Hacı kitabe levhası yerleştirilmiştir. Levhanm o günkü deyişle "musavat-ı tamme" il
Mustafa Efendi'nin (ö. 1826) oğludur. ortasında, çelik kalemle tıraşlanmış bir kesi ve iktisadi zaruretlerin doğurduğu
yüzey fark edilir. Burada bulunduğu serbestiyet ortamında kadınların da er
Afife Hatun Tekkesi'nin, Orta As
anlaşılan inşa kitabesinin, tekkelerin ka kekler gibi sahneye çıkabilecekleri dü
ya'dan ve özellikle Nakşibendîliğin
patıldığı 1925'ten veya harf devriminin şünüldü. Afife Darülbedayi'ye alınan ilk
merkezi Özbekistan'dan İstanbul'a ge
yapıldığı 1928'den sonra kazındığı tah- Müslüman kızlarından biriydi. 10 Kasım
len seyyah ve bekâr Nakşibendî derviş
lerine (vakfiyedeki tabirle "kalenderân-ı 1918'de Behire, Memduha, Beyza, Refi
Özbekiyyeye") barınak olmak üzere in ka ile birlikte Darülbedayi'ye girdi. Ar
şa edildiği, y a k ı n ı n d a , daha ö n c e dından 500 kuruş aylıkla "mülâzım ar-
(1733'te) aynı amaçla tesis edilmiş Ka- tist'İiğe tayin edildi. İmtihan parçası
lenderhane (Özbekler) Tekkesi'ne bağ Tahsin Nahid'in Fransızcadan adapte et
lı, küçük kapsamlı bir zaviye olduğu miş olduğu Rakibe oyunundaki Leyla
anlaşılmaktadır. Nitekim yapıda tevhid- rolü idi. Aynı gün Refika da 600 kuruş
hane bölümü bulunmamakta, burada aylıkla ikinci suflör tayin olundu. Afife
bir müddet ikamet eden dervişlerin Ka- bir yıl provalara katıldı, ama halkın kar
lenderhane Tekkesi'nde cuma günleri şısına çıkarılmadı. Kırgın olarak Darül-
icra edilen ayinlere katıldıkları bilin bedayi'den ayrıldı.
mektedir. İstanbul Kültür ve Sanat An Eylül 1919'da Reşad Rıdvarim(->)
siklopedisinden) maddede verilen vakfi adapte etmiş olduğu Tatlı Sır piyesi sah
ye özetinde, meşihatın "...Lâlîzade Ab- nelenirken Perihan adlı Türk kızı küçük
dülbâki Efendi merhumun Kalenderha- Afife Hanın Tekkesi bir role çıkarılmıştı. Perihan 1920'nin ilk
ne Tekkesi şeyhi Mehmed Efendi'ye 22 Şubat 1950 aylarında oynanan Üvey Kardeşler piye
ihalesinin ve hîn-i Özbekiyyeden bir İAM, Encümen Arşivi, U, no. 5573
sinde de rol almıştı. Ama Perihan'ın san-
89 AGACHE, ALFRED
kemerlere oturan nakışlı bir kubbe ile bektaşı olup etrafında üç eyvan ile bun AĞA HANI
örtülüdür. Ancak bu mimari bugünkü ların çevresinde sıralanmış dört halvet Kapalıçarşı dokusunda yer alır. Yapı,
haliyle hamamın bu kısmına uymamak bulunmaktadır. Üç eyvanh sıcaklığın Kapalıçarşı'nın batı yönünde, Çadırcılar
tadır. Glück'ün çizdiği kadınlar kısmı üzerini büyük bir kubbe örtmektedir. Caddesi'ne açılan Yorgancılar Sokağı
kesitinde, içeride sadece ağaç direkler Hamamdaki on sekiz kurnanın dört ta üzerinde, Yağlıkçılar Sokağı'na yakın
üzerine oturan pencereli ahşap bir çatı nesi söz konusu bu halvetlerde yer al olarak konumlanmıştır. Cebeci Hanı'nın
gösterilmiştir. Üç bölümlü bir ılıklık kıs maktadır. Ayrıca soğukluk kısmından güneyinde; Camili Han ile Lütfullah Ha
mından sonra gelen sıcaklık, ortada gö- sıcaklığa girildiğinde, hemen sağda özel ninin doğusunda bulunur.
bektaşı ile dört eyvan şemasına göre bir yıkanma bölümü dikkati çeker.
Hanın kitabesi günümüze ulaşmadığı
düzenlenmiş, dört köşeye, kubbeli dört Kadınlar kısmı, erkekler kısmının sağ gibi yaptıran ve yapan mimar da bilin
halvet hücresi yapılmıştır. tarafında ve ana giriş ile açı yapan boş memektedir. Ancak, yapının "Hatip Emi-
Bibi. R. Walsh, Constantinople and the Sce lukta yer almaktadır. Burada da mekâ roğlu" ve "Ağa" adıyla tanınması yönün
nery of the Seven Churches, London, 1838, s. nın üzerini dört kubbe örter. Kare şek de yapılan araştırmalar da yaptıran kişiyi
78-79; Glück, Bäder, 82-83, 150; Aru, Ha lindeki erkekler kısmına oranla kadınlar
mamlar, 58-59 ; İSTA, I, 243; Meriç, Mimar tanıtacak bilgileri kazandırmamıştır. Ka
kısmı, üçgene yakın bir plana sahiptir. palıçarşı'nın batısında yer alması, tarihi
Sinan, 7, 46, 126, no. 17; Kuran, Mimar Si
nan, 393, no. 426. Her iki kısım arasında iki bölümlü kül bilinen hanlarla olan benzerlikleri nede
SEMAVİ EYİCE han bulunup, geçiş ahşap kapılarla niyle 18. yy'ın ortalarına tarihlenebilir.
sağlanmaktadır. Yolun durumuna bağlı olarak ko
AĞA HAMAMI Bibi. İSTA, I. 240-241: Konyalı. Üsküdar numlanan han bu planıyla üç kenarı 19
Tarihi. II. 435-436; İKSA, I. 316-317. m, bir kenarı 16 m olan yamuk şekilli
Üsküdar'da Gündoğumu Caddesi ile
ÖZKAN ERTUĞRUL alana inşa edilmiştir. İki katlı olarak
Pırnal Sokağı'mn kesiştiği yerdedir.
Darüssaade Ağası Malatyalı İsmail
Ağa tarafından 1018/l609'da yaptırılmış
tır. Kadınlar ve erkekler bölümlerinin
bulunması açısından çifte hamamlar sı
nıfına girer. Erkekler kısmı, kadınlar
kısmına oranla daha özenli şekilde inşa
edilmiştir. Camekân bölümüne ait beyzi
kubbe, büyük ölçüde değişikliğe uğra
mış ve dışarıdan kiremit çatıyla örtül
müştür. Girişin her iki tarafında soyun
ma bölümleri vardır. Tavandaki ahşap
göbek bu bölümleri örter. Girişin karşı
sındaki merdivenle, birinci kattaki so
yunma mahallerine benzer mekânlara
sahip ikinci kata çıkılır. Camekân kıs
mından kubbeli soğukluğa geçildiğinde,
tuvalet ve iki küçük mekândan oluşan
bir mimari düzenlemeyle karşılaşılır. Ağa Hamamı, Üsküdar
Erkin Emiroğlu, 1993
Sıcaklık kısmında sekiz köşeli bir gö-
AĞA KAPISI 94
Zaman içinde özgün durumunu kay lü denilirdi. Ağa Kapısı 1771 yazında çı
beden yapı günümüze gelişigüzel ona kan bir yangınla bir defa daha bütünüy
rımlarla gelmiştir. le harap oldu. İçinde kalabalık persone
Bibi. Güran, İstanbul Hanları, 103-105. lin bulunduğu bu önemli binanın yanı
GÖNÜL CANTAY şının önlenememesi şaşırtıcı olmuştur. I.
Abdülhamid döneminde 1782'de Ciba-
AĞA KAPISI li'de çıkan bir yangında ise, Ağa Kapı
sı'nm yalnızca harem dairesi ile yangın
16. yy başından 1826'ya kadar, Yeniçeri kulesinin tamamı yanmıştır. Enderun
ağalarının oturduğu askeri merkez. İs hazinesinden sağlanan parayla ihya edi
tanbul'da "kapu" olarak adlandırılan üç len yapılar, II. Mahmud yıllarında 1816-
büyük kuruluştan tekiydi. Diğerleri Pa 1817'de önemli ölçüde tamir görerek,
şa Kapısı (sadrazamlık) ve Şeyhülislam yeniden döşenmiştir. Bununla ilgili har
(fetva) Kapısı'ydı. camalar belgesi Ağa Kapısı'nm bölümle
Tarihler. 15. yyın ikinci yarısında, bu ri hakkında bilgi verir.
adda bir yerden söz etmemektedir.
Bu bilgilere göre Ağa Kapısı, İstan
Çünkü önceki yeniçeri ağalan Yeniçeri
bul'daki diğer büyük resmi-özel işlevsel
Ocağı'nın içinden atanmakta ve ocakta
liklerin bir arada tasarlandığı daireleri
oturmaktaydılar. II. Bayezid döneminde
andırmaktaydı. Görkemli bir cümle ka-
(1481-1512) ilk kez Yeniçeri Ocağı dı
pısıyla girilen ve yüksek duvarlarla çev
şından, enderun ağalarından yeniçeri
rili avlu etrafında birbiriyle bağlantılı ya
ağası atanmaya başladı. Bunun ve ma
da müstakil birçok yapı bulunuyordu.
Ağa Hanı avlusundan bir görünüm. iyetinin oturmaları için de Ağa Kapısı
Avludaki ikinci bir kapı ile de harem
£r&m Emiroğlu, 1993 denen bir bina yapılıp vakfedildi. İlk
dairesine geçilmekteydi. Harem dairesi,
Ağa Kapısı, Şehzadebaşı'ndaki yeniçeri
yeniçeri ağasının ailesi içindi. Kum Mey
odalarına (kışlalar) ve Divan-ı Hüma
planlanan yapının avlusu da bu yamuk danı denen geniş avlunun ortasında bir
yunun toplandığı saraya yakın bir yer
dış duvarlara uydurulmuştur. Hanın ze şadırvan ve havuz ile cami vardı. Asıl
deydi. Bununla birlikte bu eski bina
min katı alt kat revaklarına birer kapı Ağa Kapısı, hünkâr dairesi, divanhane,
için bilgi yoktur.
ile açılan mekân sıraları halinde olup. ağa odası, sofa gibi başçıl mekânları,
zemin katta, yapı bütünüyle dıştan baş 1553-1555 yıllarında İstanbul'da bu bunlara bağlı odaları kapsamaktaydı.
ka yapılarla çevrili olduğundan, dış lunan Alman ressam Fleusburgiu Melc- Ağa Kapısı'nm resmi-selamhk bö
cepheye açılan pencereleri yoktur. hior Lorichs'in (veya Lorck) Galata sırt lümleri şunlardı:
Avluyu dört yönde çeviren iki katlı larından çizdiği 11 metre uzunluğunda 1) Padişaha mahsus daire-i hüma
revak sisteminde, kare kesitli taş paye ki İstanbul panoramasında (şimdi Lei- yunda yaldızlı oda, önü kafesli taht-ı
lerin taşıdığı kemerler, zemin katta yu den'de), Süleymaniye'nin alt tarafında hümayun odası, abdest odası ve ma-
varlak kemerli olup tuğla ve derz doku- "Yeniçeri Ağası evi'rii yazı ile işaret et beynci ağalar odası.
ludur. Günümüzde, alt kattaki revak miş olması, Ağa K a p ı s ı ' n m Saray-ı
2) Kışın sadrazamlara ziyafet verilen
araları kapatılarak gerideki mekânların Atik'in (Eski Saray) yakınında şimdiki
Tekeli Köşk ile yanındaki sofa ve yatak
kullanım alanı içerisine katılmış ve üst İstanbul Müftülüğü'nün bulunduğu yer
odası.
kat revakları tamamen yıkılmıştır. Üst de 17. yy'da yapıldığına dair, İ. H.
3) Kış çarşamba dairesi, ocaklı oda
kat mekânları dış cephelerde yer alan Uzunçarşılı'nın Kananin-i Yeniçeriyân
ları, c a m e k â n dairesi, hazine odası,
dikdörtgen şekilli, taş söveli pencereler adlı kaynağa dayanarak verdiği bilginin
kahve odası, hademe odaları, geniş bir
le cepheye açılırken yay kemerli kapı gerçeği yansıtmadığım gösterir.
sofa ile yanmda hamam.
ve gene dikdörtgen şekilli pencerelerle İstanbul'daki önemli olaylar sırasında 4) Ağalarm yazın oturmalarına mah
de revak altına açılmıştır. Ağa Kapısı'ndan ilk kez söz edilmesi ise sus, yaz çarşamba dairesi.
Yapının güneyinde yer alan ana giriş II. Osman'ın tahttan indirildiği 1622 yı 5) Divan odası, yanmda ağa odası,
kapısı yay kemerli olup, beşik tonoz lındadır. II. Osman, ayaklanma başla ağa hasekisi odası ve gusülhane ile
örtülü bir geçitle avluya açılır. İki kat yınca ilkin Ağa Kapısına sığınmıştı. Ta- abdesthane.
arasındaki taş merdiven orijinal duru rih-i Naimdda 1651 yılı olayları anlatı 6) Tekeli Köşkü ile hamam arasında
munu kaybetmiştir. Tonozlu giriş hac lırken eski Ağa Kapısı'nm Tekeli Köş- silahdar ağa odası ve Ağa Kapısı Camii.
minin iki yanında yer alan mekânlar, kü'nden söz edilmektedir. Bu yıllarda 7) Kum Meydam'na bakan kul kethü
birer kapı ve pencere ile buraya açılır Ağa Kapısı etrafı yüksek duvarlarla çev dasının yazlık ve kışlık daireleri, bitişi
lar. Bu mekânlar idareci hacimleri ola rili bir alan içinde ahşap yapılar toplu ğinde ağa yazıcısı, serdar kâtibi, kethü
rak kabul edilebilir. Esasen zemin kat luğu halindeydi. da kâtibi ve diğer görevlilerin odaları.
mekânlarının, şehir hanlarında karşıla Ağa Kapısı. IV. Mehmed döneminde, 8) Kum Meydanına bakan, ortasında
şılan bir özellik olarak depo fonksiyo 1660 yılı yazındaki yangında tamamen şadırvan ile büyük havuz.
nuna sahip olduğu, üst kat mekânları yanmış, arkasından derhal tamir edil 9) Ağa Kapısı esas girişinin sokak ta
nın ise işi olan kimselere tahsis edildi miştir. Doksan yıl sonra I. Mahmud dö rafında, mutfaklara kadar olan yerde,
ğini söyleyebiliriz. Bu üst mekânlarda neminde, Haliç kıyısında Ayazma Kapı topçu ve arabacıbaşı, birinci kethüda,
zaman içinde gelişerek süren değişik sı'ndan başlayan ve 19 saat süren bü beşinci çavuş ve ocak bazirgânı odaları,
likler nedeniyle ocak ve nişler günü yük yangında tekrar yanarak derhal ta vekilharç dairesi, falakacılar dairesi ile
müze ulaşmamıştır. mirine girişilmiştir. Bu sebeple I. Mah- hapishane vb.
Ağa Hanı dıştan üç yönden yapılarla mud'un çıkardığı hatt-ı hümayunun 10) Orta kapı yanında kethüdayeri,
sarılmış olduğundan giriş açıklığının bu kopyası Mecmuâ-i Tevârib'te yer alır. ağa odaları ile kâtip efendi odaları ve
lunduğu güney cephesinin orijinal do Yılın belirli günlerinde, yeniçeri ağası kethüdayeri odası önünde Akşemsed-
kusunun kesme taş, üç sıra tuğla ve nın burada sadrazama bir ziyafet ver din hazretlerinin makamı.
derz hatılh olarak yapıldığı ve üstten mesi usuldendi. Bunlardan başka Ağa Kapısı manzu
tuğla kirpi saçakla cephelerin sınırlandı Bu ikinci yangından sonra. Ağa Ka mesinin sınırlan içinde şu daire ve bö
ğı söylenebilir. Avlu cepheleri ise moloz pısı yeniden yapılırken, avlu veya bah lümler bulunuyordu: Kalem odası, ka
taş, bir sıra tuğla ve derz hatılh olarak çesine, ahşap olarak yüksek bir yangın lem şakirdleri odası, ruûs divan odası,
yapılmıştır. Avlu cephelerinin de kirpi köşkü inşa edilmişti. Burada yangınları divan efendisi odası, kethüdayeri kâtibi
saçak bordürüyle sınırlandığı düşünülür. gözetleyen görevlilere bu yüzden köşk odası, karakulluk ağa odası, zindan kâ-
95 AĞAÇAYIRI MESCİDİ
tibi odası, miyâne kâtipleri odaları, baş- Ağa Kapısı, buranın ihyasına kadar Ba Ağaçayırı Mescidi'nden söz eden
tüfekçi odası, başyamak ağa odası, ba bıâli'ye tahsis edilmiş ve orada işler bit matbu kaynakların en eskisi olan Hadî-
şağa odası, vekilharç odası, beytülmalci tiğinde ancak 22 Ekim 1827'de Meşihat ka'da. yapının Kasım Çavuş Ağa tarafın
odası, ikinci ağa dairesi, kaftanağası Dairesi, eski Ağa Kapısı'na yerleşmiştir. dan inşa ettirildiği, baninin mihrap du
odası, enderun çamaşırcısı çavuşu ağası Cumhuriyet döneminde şeyhülislam varı önünde gömülü olduğu belirtil
odası, imam efendi odası, çaşnigir oda lık lâğvedildiğinde, Ağa Kapısı İstanbul mekte, ne var ki gerek burada gerekse
sı, saraçbaşı ağa odası, mirâhur ağa Müftülüğüne verilmiş, binanın en göste de diğer kaynaklarda inşa tarihine veya
odası, silahdar ağa odası, kapı çamaşır rişli bölümüne de İstanbul Kız Lisesi yer Kasım Çavuşun yaşadığı devre ilişkin
cısı odası, sarıkçıbaşı odası, mehterbaşı leştirilmiştir. Daha sonra yanan bu bölü hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Üstelik
odası, mühürdar odası, duhancıbaşı mün yerine de mimar E. Egli, İstanbul ne camide ne de baninin mezar taşında
odası, emekdar koğuşu, mehterler ko Üniversitesi'nin Botanik Enstitüsü binası bu hususları aydınlatacak bir kitabe gö
ğuşu, başçuhadar kahve odası. Bu bö nı yerleştirmiştir. Süleymaniye Camii'nin rülmektedir. Çevre halkı arasında yaşa
lüm ve birimlerin hizmet özelliklerine siluetim bozduğu gerekçesiyle 1957'de tılan, Kasım Çavuş'un Fatih'in deveciba-
göre ocaklı odaları, camekânları, hazine bu modern yapının bir katı indirilmiştir. şısı olduğu yolundaki rivayeti de belge
ve kiler odaları vardır. Tekeli Köşk de Şimdi müftülük olan bina, Meşihat Da lemek mümkün olmamaktadır. Nitekim,
nen büyük salonda yeniçeri ağası ve iresinin Fetvahane bölümüdür. İstanbul'un fethinden 1546'ya kadar, ta
ocak subayları toplanırlardı. Ocak yasa Ağa Kapısı sarayının mimarisi hak rihi yarımadada tesis edilen bütün hayır
sı gereği; yeniçeri ağası burada, yeni kında açık bilgi yoktur. 1553-1555 yılla eserlerinin vakfiye özetlerini içeren İs-
sadrazama ziyafet verirdi. rında İstanbul'da olan Fleusburg'lu tanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde Ağa
Ağa Kapısı'm merkez alan semtte, Melchior Lorichs Süleymaniye Camii'nin çayırı veya Kasım Çavuş Mescidi'nin adı
Ağa Körhaneleri denen, saraç, çizmeci, alt tarafındaki sade görünüşlü bir bina geçmez. Söz konusu mescide, 18. yyin
çadırcı, aşçı, ekmekçi, berber, terzi, de nın damına "Yeniçeri Ağası Konağı" (Je- birinci çeyreğinde Halvetî-Sünbülî tari
mirci, hallaç, kazancı, nalbant, yaycı, ce nitzer Aga Hauss) kaydını koymuştur. katından meşihat konulmuş olduğuna
beci vb birçok esnafın çalıştığı atölyeler, Fakat Süleymaniye'den Bozdoğan Ke- göre inşa tarihinin 16. yyin ikinci yarısı
bir mum imalathanesi, ahırlar, ekmekçi meri'ne uzanan kısımda, resmin üstün ya da 17. yy içinde yer alması gerekir.
dükkânları, saka kışlası ile İstanbul'un deki boşlukta "Yeniçeri Ağası Konağı" Mescit adını, çevresinde yer aldığı, eski
biricik kadınlar hapishanesi olan İmam- yazısı ikinci defa tekrarlanır. Bunun al bir mesire olan Ağaçayırı'ndan almakta,
hane ya da Imamevi de bulunuyordu. tındaki ağaçlar arasında masif duvarları aynı zamanda banisinin adıyla da anıl
Ağa Kapısı, Yeniçeri Ocağı'mn ko yükselen bina veya binaların, Süleyma maktadır.
mutanlık merkezi olduğu gibi, İstan niye Külliyesi'nin parçalan olmasma ih Ağaçayırı Mescidi'nde (eski tabirle
bul'un genel güvenliği de buradan idare timal verilir. Bu duruma göre, caminin "derûnunda") tesis edilen tekkenin de
edilmekteydi. Yeniçeri ağası günlük ça tam önündeki alçaktaki mütevazı yapı, kuruluşuna ilişkin bazı şüpheli noktalar
lışmalarını burada sürdürür, ocak ağala ilk biçimi ile Ağa Kapısı olmalıdır. bulunmaktadır. Şöyle ki; Vakıflar İdare-
rının atamalarını gerçekleştirir, maiyetiy- Yangın köşkü yapıldıktan sonraki si'ndeki kayıtlarda, tekkenin banisi ola
le divan toplantıları ve selamlık alayları durum ise Miss Pardoe'nin kitabında H. rak, Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ'daki şeyh
için saraya buradan giderdi. Ocak işleri, Bartlett tarafından çizilen gravürde gö ler listesinde ikinci sırada yer alan Şeyh
kul davaları, kent güvenliğiyle ilgili so rülür. Daha eski bir gravürde de, saray Mustafa Safvetî Efendi gösterilmekte,
runlar da haftanın belirli günlerinde, ye "L" biçiminde çok büyük bir yapı olarak aynca tekkenin tesis tarihi, daha doğru
niçeri ağasının başkanlığmda sekbanba- gösterilmiş, çift sıra pencereli çıkmaları su mescide hangi tarihte meşihat konul
şı, kul kethüdası, zağarcıbaşı, seksoncu- nın, duvara yaslanmış eliböğründelere duğu da açıklanmamaktadır. İlk postni-
başı, başçavuş, İstanbul ağası, yeniçeri oturdukları belirtilmiştir. Bu çıkmalar şin Şeyh el-Hac Ahmed Efendi'nin vefat
ve fodla kâtiplerinin katıldığı ağa diva dan daha büyük olan herhalde büyük tarihinden (1154/1741) hareketle mesci
nında görüşülürdü. Ağa Kapısında, ağa törenlerin yapıldığı kız odası veya hün din bu tarihten önce, muhtemelen 18.
kapısı şakirdleri, kârhane usta ve amele kâr dairesidir. Ağa Kapısı'mn Meşihat y y i n birinci çeyreğinde tekke olarak
leri, ağa gediklileri kadrolarmda çok sa Dairesi olduktan sonraki görünümü, İs kullanılmaya başladığı söylenebilir.
yıda görevli bulunuyordu. Suçlu yeniçe tanbul'un eski fotoğraflarında ve şeyhü Ağaçayırı Tekkesi "Çayır, Safvetî, Şeyh
rilerin Ağa Kapısı'nda sorguya çekildik lislamların kısaca hayatlarını açıklayan Safvetî, Süddedâr" gibi isimlerle de ta
ten sonra Haliç kıyısındaki Çardak iske İlmiye Salnamesinde bulunur. Bu fo nınmaktadır.
lesine indirilip buradan denizyoluyla toğraflara göre bina son haliyle Batı mi Atatürk Kitaplığı, O. N. Ergin yazma
idam veya hapsedilecekleri yere götü mari üslubundadır. ları, n o . 1 8 2 5 ' t e kayıtlı, y a k l a ş ı k
rülmeleri usuldü. 1808'deki Alemdar 1220/1805 tarihli İstanbul tekkeleri lis
Olayı'nda(-0 ayaklanan yeniçerilerden Bibi. D e n i ş Mustafa, Harîk Risalesi, TSM,
Hazine, no. 1632; Tarih-i Naima, V, 117; İz- tesinde, "Ağaçayırı'nda Süddedâr Tek
bir grup geceleyin Ağa Kapısı'm basarak kesi" kaydının yanında, yeni imar edil
zî, Tarih, İst. 1199. s. 216-217, 233-234; Si
yeniçeri ağasmı öldürmüşlerdi. lahdar Tarihi. I, 183; Müri't'-Tevârih, I-III; miş olduğunu gösteren "nev-âbâd" iba
1826'da Yeniçeri Ocağı kapatılınca Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 333; A. Ce- resi göze çarpmakta, diğer taraftan Zâ
Ağa Kapısı da Meşihat Dairesi olmak vad (Paşa), Etat mililaire ottoman, I/l: Le
kir, Mecmua-i Tekâyâ'daki şeyhler liste
corps des Janissaires, İst, 1882, s. 48-51; Par-
üzere şeyhülislama tahsis edildi. Bu mü doe, Bosphonıs; E. Oberhummer, Konstanti- sinde, 1207/1792'de vefat etmiş olan
nasebetle, Ağa Kapusunu verdi bize Sul nopet unter Sultan Suleiman, München, üçüncü postnişin Süleyman Efendi'den
tan Mahmud / Bâb-ı tezvir idi, Hak kıldı 1902, s. 13, levha 10; İlmiye, 138-139. res! sonra gelen Şeyh Ebubekir Efendi'nin
mâkam-ı iftâ beytiyle tarih düşülmüştür. 152-153; R. E. Koçu. Yeniçeriler, İst, 1964; Kadirî tarikatından olduğu belirtilmek
ay, "Ağakapısı", İSTA, I, 245-247; Uzunçarşılı, te, söz konusu tarikat değişikliği, İstan
Eski Saray'ın yerinde kurulan Seras
Kapıkulu, I, 390 vd; S. Eyice. "Ağakapısı",
kerlik (Bâb-ı Seraskerî) makamı avlu DİA, I, 462-464. bul tekkelerine ilişkin listelerden de iz
sunda kagir yeni bir yangm kulesi yapı lenebilmektedir. Bütün bunlar, Ağaça
SEMAVİ EYİCE-NECDET SAKAOĞLU
mına başlanmış, geçici olarak da ahşap yırı Mescit-Tekkesi'nin, 19. yy başların
bir kule yapılmış ise de, yeniçeriler ta da, yeni baştan inşa ettirilmese de,
AĞAÇAYIRI MESCİDİ VE muhtemelen Şeyh Ebubekir Efendi ta
raftarı asi askerlerce bu kule yakılmıştır.
II. Mahmud, Ağa Kapısı adını yasakla TEKKESİ rafından köklü bir onarıma tabi tutul
mış, buraya Bâb-ı Meşihat denilmesini Fatih İlçesi'nde, Kocamustafapaşa ve duğunu göstennektedir.
istemiştir. Ancak 2 Ağustos 1826'da şey Yedikule semtlerinin sınırında, Ağaçayı- Halvetîliğin Sünbülî koluna bağlı ola
hülislam bu yeni makamına tam taşınır rı mevkiinde, Cambaziye Mahallesinde, rak kurulan Ağaçayırı Tekkesi, 19. yy'ın
ken, Sirkeci'de Hocapaşa semtinde çı Alayimamı Sokağı ile Ağaçayırı Soka- birinci çeyreğinde Kadirîliğe bağlanmış,
kan yangında, Babıâli de yandığından, ğı'nın kavşağında yer almaktadır. sonra tekrar Sünbülîlerin eline geçmiş-
AĞAÇKAKAN MESCİDİ 96
tir. Şeyhlerinin listesi şöyledir: 1) Şeyh alan bir sütunla desteklenmiştir. Yuvar
el-Hac Ahmed Efendi (ö. 1741); 2) Şeyh lak kemerli mihrap, klasik üslupta, çu
Mustafa Safvetî Efendi; 3) Şeyh Meh- buklu bir silme ile kuşatılmıştır. 19. yy'a
med Şemseddin Efendi (ö. 1775): Mes- ait olan ahşap minberde II. Mahmudün
cit-tevhidhanenin mihrap duvarı önün güneş kabartmaları, ayrıca beş ve sekiz
deki küçük hazirede gömülüdür. Kabir kollu yıldızlar görülmektedir.
kaşında Sünbülî tacı görülür; 4) Şeyh Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 47-48; Kut,
Süleyman Efendi ( ö . 1 7 9 2 ) ; 5) Şeyh Dergehnâme, 222; Çetin, Tekkeler, 586; Ay
Ebubekir Efendi (ö. 1804): Mescit-tev- nur, Saliha Sultan, 34, no. 9; Asitâne, 8; Os
hidhanenin naziresinde gömülüdür; 6) man Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 6, no. 29, 66-
67, no. 104; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 8; Ih-
Şeyh Sadık Efendi: Zâkir'in, Mecmua-i
saiyat II, 21; Vassaf, Sefine, V, 273; Zâkir,
Tekâyâ'smda. adı bulunmayan bu şey Mecmua-i Tekâyâ, 79-80; Öz, İstanbul Cami
hin varlığı, Süleymaniye Kütüphanesi, leri, I, 19; İSTA, I, 235-236; İKSA, I, 311; Fa
Zühdü Bey böl., no. 489'da bulunan, tih Camileri, 146, 269.
müellifi bilinmeyen, 1823 civarına tarih- M. BAHA TANMAN
lenebilen, İstanbul'daki tekke şeyhleri
nin dökümünü içeren elyazmasından AĞAÇKAKAN MESCİDİ VE
tespit edilmektedir. Burada, Kadirî
ŞİRYAN MEKTEBİ
şeyhleri arasında ''Kocamustafapaşa
kurbünde Ağaçayırı'nda Şeyh B e k i r Fatih İ l ç e s i ' n d e , K o c a m u s t a f a p a ş a -
Efendi hulefâlarından Şeyh Sadık Efendi Ağaçkakan semtinde, Alifakih Mahalle-
dâileri" kaydı bulunmakta, böylece Sa si'nde, Ağaçkakan Sokağı ile İskender
dık Efendimin, selefi Ebubekir Efen- Paşa Camii Sokağı'nm kavşağında yer
di'nin halifesi olduğu, Kadirîliğe bağlı almaktadır.
bulunduğu da anlaşılmaktadır; 7) Şeyh Banisi, mescidin Kıble yönünde gö
Mehmed Emin Efendi (ö. 1847); 1834'te Ağaçayırı Mescidi ve Tekkesinin bodur mülü olan Debbağ İskender Çelebi'dir.
Saliha Sultan ile Halil Rıfat Paşa'nın dü minaresi. Matbu kaynaklarda, ne İskender Çele-
ğününe davet edilen Sünbülî şeyhleri M. Baha Taranan, 1993 bi'nin ölüm tarihi ne de mescidin inşa
arasında adı geçmekte, Ağaçayırı Tek- tarihi hakkında bir bilgi bulunmaktadır.
kesi'nin Kadirîlerden tekrar Sünbülîlere Ancak mescidin, 953/1546 tarihli İstan
intikal ettiği anlaşılmaktadır; 8) Şeyh ve harim kitlesi ile yanı yükseklikte bul Vakıfları Tahrir Defterinde adının
Mehmed Şevki Efendi ( ö . 1 8 5 4 ) ; 9) olan minare, kaide üzerine oturan, dik geçmemesinden, ayrıca eski yapısında
Şeyh Mehmed Raşid Efendi (ö. 1912): dörtgen pencereli bir ezan okuma yeri gözlenen mimari özelliklerinden hare
Selefinin oğludur. 1889 tarihli Münib, ile donatılmıştır. Soğan biçiminde, kur ketle 16. yyin ikinci yarısına veya 17.
Mecmua-i Tekâyâ 'da postnişin olarak şun kaplı bir ahşap külahla son bulan yy'a ait oİduğu söylenebilir. Banisinin
kayıtlıdır; 10) Şeyh Rıza Efendi: Tekke bu İlginç minare, bazı İstanbul mescitle adından ziyade bulunduğu Ağaçkakan
nin son postnişini olduğu anlaşılan bu rinde görülen şerefesiz bodur minarele semtinin adıyla anılan mescit, tespit edi
şeyhin varlığı 1923 tarihli Sefineden öğ rin "nev'i şahsına mahsus" bir örneğini lemeyen bir tarihte, Kalaycızade Meh
renilmektedir. oluşturmaktadır. Bunun yanma eklen med Efendi adında bir şahsın minber
miş olan mescit kitlesine göre fazla koydurmasıyla camie dönüştüıülmüştür.
Ağaçayırı Mescit-Tekkesi tekkelerin uzun düşen yeni minarede klasik Os Cumhuriyet devrinin başlarında, kulla
kapatılmasından sonra cami olarak kul manlı üslubundan alınma ayrıntılar bu nılmadığı için bakımsız kalarak harap
lanılmaya başlamış. 1940 civarında kad lunmaktadır. olan yapı 1955'te, çevre halkının yar
ro harici bırakılmış, bu tarihten sonra
Alayimamı Sokağından girilen avlu dımlarıyla yeniden inşa ettirilmiştir.
k u l l a n ı l m a y a n ve harap olan yapı
1964'te çevre halkının yardımlarıyla da görülebilen tek özgün unsur, mer İstanbul Ansiklopedisinde yer alan,
onarılarak tekrar ibadete açılmıştır. Bu merden yontulmuş, dikdörtgen prizma R. Sevinçsoy'a ait plan krokisi ile dış
onarım sırasında, aynı zamanda tekke biçimindeki abdest tekkesidir. Mihrap görünüm eski mescidin mimarisi konu
nin tevhidhanesi olarak kullanılan mes duvarının önünde, tek sıra halinde di sunda aydınlatıcı olmaktadır. Bu yapı,
cidin mimari kimliğine uymayan deği zilmiş dört adet mezarı barındıran kü enine dikdörtgen planlı, bağdadi duvar
şiklikler olmuş, bu yapının kuzey yö çük bir hazire bulunmaktadır. Mihrabın lı, kapalı bir son cemaat yeri ile moloz
nünde yer alan ahşap tekke bölümleri hizasında yer alan tarihsiz, kavuklu şa taş örgülü duvarları olan, ters "T" planlı
nin yerine de, aynı şekilde uyumsuz, hide Kasım Çavuş'a aittir. Diğer üç şahi- bir harim bölümünden meydana gel
betonarme meşruta ve tuvaletler inşa dedin ikisi Şeyh Mehmed Şemseddin mekteydi. Geniş saçaklı, kiremit örtülü
edilmiştir. Efendi ile Şeyh Ebubekir Efendiye ait bir ahşap çatı yapıyı örtüyordu. Kroki
tir, biri de Nûr-u dîdem oğlum / Abdül- de, İskender Paşa Camii Sokağı üzerin
Mescit-tevhidhanenin. nispeten öz
kadir âh / kuş gibi uçdu mısralarıyla de bulunan cümle kapısından son ce
gün kalabilmiş harim bölümü kare plan
başlamakta ancak alt kısmı toprağa gö maat yerine girildiğinde, hemen sağda,
lıdır. Giriş kuzey duvarında, mihrap ek-
mülü olduğu için kitabenin devamı mihrap ekseninden batıya doğru kaydı
senindedir. Onarımda, kesme taş örgü
okunamamaktadır. Aynı sırada, küçük rılmış harim kapısı bulunmaktadır. Son
sünü taklit eden, fugalı bir sıvayla kap
bir mezar şahidesi görünümünde. 17 cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın
lanmış olan duvarlarda, iki sıra halinde
Zilhicce 1277/1861 tarihli, bir namazga eksenine küçük bir mihrap, bunun yan
düzenlenmiş dörder pencere bulunmak
ha ait mihrap taşı bulunmaktadır. Eski larına da, simetrik konumda birer pen
tadır. Alt sıradakiler dikdörtgen açıklıklı.
devirlerde, mesirelerin muhakkak bir cere yerleştirilmiştir. Harim mekânının,
üsttekiler yuvarlak kemerlidir. Aslında
namazgaha sahip olduğu hesaba katılır ahşap çatılı mescitlerde hemen hiç gö
ahşap olduğu anlaşılan son cemaat yeri,
sa, bu taşın Ağaçayırı mesiresinde bir rülmeyen ters "T" planında olması, di
betonarme tekniği ile yeniden inşa edi
zamanlar var olan namazgahtan getirilip ğer taraftan minarenin -geleneksel mes
lirken, son derece oransız, enine dik
buraya dikildiği tahmin edilebilir. cit şemasına aykm olarak- harimle son
dörtgen percerelerle donatılmıştır.
Kagir duvarlı, ahşap çatılı alelade bir Duvarlar içerden formika lambrilerle cemaat yerinin sınırında bulunmaması,
yapı olan mescit-tevhidhanenin en öz kaplanmış, ahşap kaplamalı tavan yüze ayrıca minareden itibaren kuzeye doğru
gün unsuru, harimin kuzeybatı köşesine harim duvarlarının bağdadi olarak de
yinde, ince çıtalarla kareli bir taksimat
kondurulmuş olan bodur minaredir. Dı vam etmesi muhtemelen geç devirde,
uygulanmış, kuzey duvarı önündeki be
şa taşkın kare bir kaide üzerine oturan ibadet alanını genişletmek amacıyla son
tonarme mahfil mihrap ekseninde yer
97 AĞALAR CAMİİ
cemaat yerinin harime katıldığını, kuzey si'ndeki maddede, İstanbul Vakıflar R. 1301/1885 yılında, altı erkek ile üç
yönüne de yeni bir son cemaat yerinin Başmüdürlüğü Arşivi. R. 1341/1925 ta kadının yaşadığı tespit edilmektedir.
yapıldığını kanıtlamaktadır. R. Sevinç- rihli Esâmi-i Tekâyâ Defterinde bulu Bibi. Osman Bey. Mecmua-i Cevâmi. I, 64-
soyün, mescidin güney ve batı cephele nan vakfiye özetinde. Şeyh A. Niyazi 65. no. 100; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 11;
rini gösteren deseninde, harim duvarları Efendi'nin "bir semahaneyi hâvi menzi İhsaiyat II, 22; Vassaf, Sefine, V. 271; Zâkir,
nın ikişer çift pencere ile donatılmış ol lini zaviye olmak üzere" vakfettiği, mü- Mecmua-i Tekâyâ. 29; Ergun, Antoloji, II,
484; İSTA, I, 238: İKSA, I, 3 1 3 - 3 1 4 ; Fatih
duğu, alt sıradakilerin sivri kemerli ola tevellilik ve şeyhlik (tevliyyet ve meşi
Camileri, 153.
rak tasarlandığı görülmektedir. Harimin hat) görevlerinin, neslinden g e l e c e k
kuzey duvarı boyunca uzanan, ahşap "eslah ve erşed" (en salih ve en reşid) M. BAHA TANMAN
fevkani mahfil dört adet ahşap sütuna kişi tarafından üstlenilmesini şart koştu
oturmakta, batı kesiminde kavisli bir çık ğu, söz konusu evini de şeyh olanların AĞALAR CAMİİ
ma yapmaktadır. Bugünkü mescit inşa ikametine tahsis ettiği belirtilmektedir. Bugün Topkapı Sarayı olarak adlandırı
edilirken, tasarınım ana hatlarında ve Kapatıldığı tarihe (1925) kadar Bedevî lan Saray-ı Cedîdin (Yeni Saray) üçün
boyutlarda eski yapıya belirli ölçüde sa tarikatına bağlı kalan Ağaçkakan Tekke cü avlusunda bulunan Ağalar Camii,
dık kalınmış, ancak bu arada, basık ke sinde çarşamba günleri ayin icra edilmiş, hasodanm yanındadır.
merlerle donatılan tepe pencereleri alt postuna şu kimseler oturmuştur: 1) Şeyh R. Ekrem Koçu, sarayın içindeki ca
sıradaki pencerelerin üzerine oturtularak el-Hac Ahmed Niyazi Efendi (ö. 1877); 2) milerin en büyüğü olan bu ibadet yeri
cephelerdeki klasik oranlar bozulmuş, Şeyh Mehmed Arif Efendi (ö. 1883): Sele ne Hünkâr Camii de denildiğini bildirir.
fevkani mahfil kagire dönüştürülmüş, finin torunudur; 3) Şeyh Mustafa Nailî Burada içoğlanları ve Enderun-ı Hüma
harim duvarları, pencerelerin alt hizasına Efendi (ö. 1908): Selefinin oğludur. II. yun zülüflü ağaları namaz kıldıkların
kadar, ayrıca mihrap fayansla kaplanmış Abdülhamid yönetimi tarafından Fizan'a dan, daha sonraları buraya Ağa Camii
tır. Özgünlüğünü koruyabilmiş tek unsur sürülmüş, önce Fizan'da sonra Trablus- denilmiştir. Yapının kesin tarihi bilin
olan minare, almaşık örgülü çokgen ka garp'ta yaklaşık on üç yıl hapis yattıktan memekle beraber. Ağalar Camii'nin du
idesi, alternatif dizilmiş üçgenlerden olu sonra hürriyetine kavuşarak İstanbul'a var örgü tekniği Fatih Sultan Mehmed
şan pabucu, alt ve üst bitimlerinde kes dönmüş, yokluğunda harap olan tekkesi döneminden kaldığına işaret eder. Ka
me taştan simitlerle donatılmış, almaşık ni ihya ettikten dört ay sonra kalp hasta pılarından biri üstündeki 1136/1723-24
örgülü ve silindir biçimindeki gövdesi, lığından vefat etmiştir; 4) Şeyh Mehmed tarihli kitabeden ve duvar örgü tekni-
alçıdan mamul, geometrik şebekeli şere Atâullah Aşkî Efendi (ö. 1932): Tekkenin ğindeki farktan, 18. yy'da Seyyid Meh
fe korkulukları ve kurşun kaplı konik son şeyhidir. Bani A. Niyazi Efendi'nin med Ağa adlı bir kişi tarafından büyük
ahşap külahı ile dikkati çeker. Mescidin neslinden olmayıp. İstanbul'daki başka ölçüde tamir ettirildiği anlaşılmaktadır.
güneybatı köşesinde, İskender Paşa Ca bir Bedevî tekkesinin postnişini Çerkez
mii Sokağı tarafında, duvara yerleştiril asıllı Şeyh Şevki Beyefendinin oğludur. II. Mahmud döneminde, Yeniçeri
miş olan çok ufak bir mermer levhada, Kozlu Mezarlığında gömülüdür. Şeyh M. Ocağının kaldırılması kararının bu cami
sülüs hatla yazılmış Kelime-i Tevhid ve Nailî Efendi'nin ölümünden sonra, belki de alındığı da söylenir. Ağalar Camii
"Şefaat yâ Nebiyallah'' ibaresi görülmek A. Niyazi Efendi'nin neslinden erkek ev 1881'e kadar cami olarak kullanılmış,
tedir. Cümle kapısının üzerine, Arap ra lat kalmamış olmasmdan, belki de başka bundan sonra depo ve yemekhane ol
kamlarıyla 1955 tarihli, Nuri imzalı, sülüs bir sebepten ötürü tekkenin meşihatında muş ve üstünün kurşunları alınarak yıkıl
hatlı bir ayet levhası konmuş, baninin, bir sülale değişikliğinin vuku bulduğu maya bırakılmıştır. Ancak Topkapı Sarayı
mihrap önündeki kabri Latin harfli bir anlaşılmaktadır. müze yapıldıktan sonra. 1925'ten itibaren
şahide ile donatılmıştır. küüphane ve okuma salonu olarak res
G e ç e n yüzyılın ünlü zâkirlerinden
tore edilmiş, sarayın çeşitli yerlerindeki
Aynı mahallede, Ağaçkakan Mesci Aşkî Efendi Şeyh A. Niyazi Efendi'nin
yazma kitaplar burada toplanmış ve bu
dinin 200 m kadar batısında, Hacı Ham- oğlu, ikinci postnişin Şeyh Mehmed Arif
nu anlatan 1928 tarihli bir kitabe güney
za Mektebi Sokağında. Debbağ İsken Efendi'nin babasıdır. S. N. Ergun, Türk
tarafındaki kapısı üstüne konulmuştur.
der Çelebi tarafından yaptırılmış bir sıb- Musikisi Antolojisi-Dini Eserlerde hak
yan mektebinin kalıntıları bulunmakta kında şu bilgiler verilmektedir: "Sesinin Ağalar Camii, dikdörtgen planlı enle
dır. "Ağaçkakan" ya da "Hacı Hamza" güzelliği ve okuyuşunun düzgünlüğü mesine uzanan bir yapıdır. Yanına kapı
adlarıyla anılan bu mektebin, klasik üs ile iştihar eden değerli zâkiıîerden biri sında 1136 tarihli kitabe olan mescit ek
lupta, almaşık duvarlı, çift sıra pencereli de Aşkî Efendi'dir. Bilhassa Yazıcızade lenmiştir. Camiin ilk yapıldığında üstü
bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. mersiyesini okumakla tanınmıştı... Sad nün kiremit kaplı bir ahşap çatı ile örtü
razam Kâmil Paşanın imamı idi. Hıdiv lü olduğu ve ancak 18. yy ortalarında
Bibi. Ayvansarayî. Hadîkcı. I. 3~: Osman şimdi görülen beşik tonozun inşa edildi
Bey, Mecmııa-i Cerami, I. 6-7, no. 30; İSTA, İsmail Paşa kızını evlendirdiği zaman
I. 238; Öz, İstanbul Camileri. I. 19: Aksoy. birçokları gibi o da Mısır'a gitmişti. Ora ği, bu sonuncu elemanın Türk klasik dö
Sıbyan Mektepleri. 12; İKSA, I, 314-315; Fatih da hastalandı ve 1290/1873'te mevlevî- nem mimarisine ters düşmesinden anla
Camileri, 314. hanede vefat etti. Mısır'da Kadiriyyeden şılır. Üstünde evvelce bir kubbe olduğu
M. BAHA TANMAN Talibî Dergâhı'ndaki makbereye defne yolundaki görüş inandırıcı değildir. Ağa
dildi. Manastırlı Hoca Nailî şu tarihi vü- lar Camii taş ve tuğla dizileri halinde ya
AĞAÇKAKAN TEKKESİ cude getirdi: Ad-i adhâda dedim târih-i pılmış, yuvarlak kemerli alt sıra pencere
fevtin Nailî / Hakka kurban eyledi Aşkî leri bu biçimlerini 18. yy'da almıştır.
Fatih İlçesinde, Kocamustafapaşa-Ağaç-
kakan semtinde. Alifakih Mahallesinde, Efendi kendini 1290. Ağalar Camii'nin yanında şimdi oku
Ağaçkakan (İskender Çelebi) Mesci Tekkelerin kapatılmasını izleyen dö ma salonu olan mescidin duvarları gü
dinin yanında yer alıyordu. nemde, Ağaçkakan Tekkesi bir yangın zel çinilerle kaplanmıştır. Mescit ile esas
Adını, bulunduğu semtten ve komşu da bütünüyle ortadan kalkmış, mimari cami kitlesi arasında kalan ve ancak Al-
su olduğu m e s c i t t e n alan bu t e k k e özelliklerini aydınlatacak herhangi bir tınyol'dan ulaşılan mekân ise hareme
1256/1840 yılında, Bedevî tarikatından, belge de bulunamamıştır. Mamafih, yu mahsus bir namaz yeri idi.
"Şeyh Ahmed B a b a " olarak tanınan karda sözü edilen vakfiye özetinden, İs Bibi. E. Mamboury, "Die Moschee Mehmeds
Şeyh el-Hac Ahmed Niyazi Efendi (ö. tanbul'da, şeyh evinden tekkeye dönüş des Eroberers und die neue Bibliothek", Die
1877) tarafından kurulmuştur. İstanbul müş pek çok başka tesis gibi bunun da. Denkmalpflege, V ( 1 9 3 1 ) , s. 161-167; Halil
7
tekkelerine ilişkin kaynaklarda, banisi tarikat fonksiyonlarına uygun biçimde Ethem, Camilerimin. 3 ; Koçu, Topkapu Sa
rayı. 74; ay, "Ağalar Camii"," İSTA, I, 247; A.
nin, üçüncü postnişini Şeyh Mustafa tadil edilen ve kullanılan, içinde tevhid-
Kuran, Tloe Mosque in Early Ottoman Archi
Nailî Efendinin veya bağlı bulunduğu hanesi, harem ve selamlık bölümleri tecture. Chicago. 1968. s. 185-186; S. Eyice,
tarikatın adlarıyla da anılmaktadır. İs bulunan ahşap bir meskenden ibaret "Ağalar Camii", DİA, I, 464.
tanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedi- olduğu anlaşılmaktadır. Bu ev-tekkede. SEMAVİ EYİCE
AĞAOĞLU, SAMET 98
AĞVA
Kocaeli Yarımadası'nda, Karadeniz kıyı
sına kurulmuş bir yerleşmedir. İlin do
ğusunda yer alan Ağva, İdari bölünüş
bakımından Şile İlçesi'ne bağlı bir bu
cak merkezi durumundadır. Bugün adı
Yeşilçay olan Ağva'nın 13 köyü vardır.
Yerleşmeyi doğu ve güneydoğudan Ye
likle sonbahar aylarındakiler. bazen can mit) uyguladığı baskılardan kaçan Hıris
şilçay, güneyden Dudubayır Tepe (84
ve mal kayıplarına da neden olmaktadır. tiyanlar Şile ve Ağva dolaylarına yerleş
m), güneybatı ve batıdan Göksu Deresi
Ağva 1942, 1969 ve 1973 yıllarında böyle mişlerdir. Dini görevlerini yerine getire
ve kuzeyden de Karadeniz sınırlamakta
sağanak yağışların sonucunda sel afetine bilmek için çevredeki mağaralardan fay
dır. Ağva'nın esas yerleşmesi Yeşilçayin
uğramıştır. Sel afetine karşı 19 7 3'ten son dalanmışlar ve çeşidi tesisler yapmışlar
bati kıyısına; kendine bağlı bir mahalle
ra Yeşilçayin batı kenarına 7-8 m yük dır. Bunların en güzel örneklerini Ağ
olan Yakuplu da Göksu Deresi'nin do
sekliğinde bir set yapılmıştır. Özellikle va'nın güneyindeki Gökmaslı köyünde
ğu kıyısına yaslanmıştır. Ağva kelimesi
turizm bakımından önemli olan güneş ki mağara ile Hacılı köyündeki Gürlek
Latince kökenli olup, "İki dere arasına
lenme süresi yıllık ortalama olarak ve İnkese mağaraları oluşturur. Bizans
kurulmuş köy" anlamına gelmektedir.
günde 5 saat 44 dakikadır. Ancak yaz hâkimiyetine geçtikten sonra çeşitli ara
Ağva, Yeşilçay ve Göksu derelerinin aylarında bu süre 10 saat 38 dakikaya lıklarla Bizans ve Selçuklular arasında el
getirdiği alüvyon maddesinin Kuater- kadar çıkmaktadır. Bulutluluk bakımın değiştiren Ağva ve çevresi, Osmanlılar
ner'deki (yaklaşık 2,5 milyon yıl önce dan açık günler sayısı 52, kapalı günler zamanında ilk defa Orhangazi'nin ku
den günümüze kadar olan dönem) de sayısı ise 120 gündür. Ağva ve çevresin mandanlarından Akçakoca Bey tarafın
niz seviyesi değişimleri sonucu oluşmuş de rüzgâr genellikle kuzeydoğu ve gü dan ele geçirilmiş, bu kez Bizanslılar ile
kıyı ovası üzerinde yer alır. Ovanın ge neybatıdan esmektedir. Osmanlılar arasında el değiştirmiş, 15.
nişliği 500-600 m, uzunluğu ise 1,5-2 yy'dan itibaren Osmanlı yönetiminde
km dolayındadır. Ağva ve çevresinin bitki örtüsü nem
kalmıştır. Mondoros Silah Bırakışma-
Ağva ve çevresinde Akdeniz İle Kara cil bir karaktere sahiptir. Yeşilçayin do
sı'yla Boğazlar bölgesi kapsamında sayı
deniz iklim tipleri arasında bir geçiş ikli ğusundaki tepelerde ve Dudubayır Te-
lan Şile ve Ağva 1920'de İngilizler tara
mi görülür. Akdeniz iklimine nazaran pe'de hâkim bitki örtüsünü Macar me
fından işgal edilmiş, 7 Ekim 1922'de
daha hafiflemiş yaz kuraklığı, daha az şesi (Qııercus frainetto) oluşturur. Bun
kurtarılmıştır.
buharlaşma ve daha fazla don etkili ol lara kestane (Castanea sativa), gürgen
maktadır. Bulutluluk ve nispi nem oran- (Carpinus betulus), akçakesme (Philly- 1935-1990 yılları arasında Ağva'nın
ları da Akdeniz'e oranla daha fazladır. rea latifolid), funda (Erica arbored), nüfusu dalgalanmalar göstermektedir
En yakın meteoroloji istasyonu olan Şi katran ardıcı (Juniperus oxycedrus) ve (bak. T a b l o ) . Ağva'nın bir mahallesi
le'nin değerlerine göre en sıcak ay ağus- süpürge çalısı (Calluna vulgaris) eşlik olan Yakuplu 1955 sayımından itibaren
:os (22,4°C), en soğuk ay ise ocaktır eder. Ayrıca kıyıdaki kumullar üzerinde köy tüzel kişiliği kazanarak nüfusu ayrı
5,2°C). Yıllık ortalama sıcaklık 13.4 °C kum sazları (Ammophila arenarid), gösterilmeye başlanmıştır. Sayım za
dir. Şile Meteoroloji Istasyonu'nda en zambak İLilium sp.) ve sütleğen (Eup- manlarında ve kış aylarında nüfustaki
düşük değer olarak bir kere -11.0°C horbia sp.) yer alır. bu azlığa karşılık, özellikle yaz ayların
(17.1.1963 tarihinde), en yüksek değer Yazılı bir tarihi olmamakla beraber, da turistler sebebiyle zaman zaman
olarak da 39,5°C (21.8.1945 tarihinde) Ağva'nın kuruluşunun MÖ 7. yy'a kadar 10.000'in üzerinde nüfus görülmektedir.
ölçülmüştür. Yörede yıllık ortalama yağış uzandığı kabul edilmektedir. Hititler, Ağva 1991'den beri belediye örgütlen
miktarı 767,2 mm'dir. Yaz mevsimine Frigyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Os mesine sahiptir.
::üşen oran yüzde 10.5 ortalamasmdadır. manlılar yüzyıllar boyunca yörede hâ Ağva'da yerleşmenin niteliği son yıl
Yağışın bir diğer özelliği de sağanak ka kim olmuşlardır. Bu uygarlıkların çeşitli larda turizm faaliyetleri nedeniyle değiş
rakterinde olmasıdır. Sonbahar ve kış ay eserlerine Ağva'nın köylerinde rastlan me göstermekte eski yerleşme düzen ve
larında aniden bastıran sağanaklar, özel maktadır. Romalıların Nikomedia'da (İz yapısı hızla bozulmaktadır. Buna rağ-
100
sı'yla ortak liste hazırladı. Anadolu ha nır. Topkapı Sarayımın denizle ilişkili saman bu kapıdan saraya girerdi. Fakat
reketiyle ilişki kurmayı denedi. Ancak birçok önemli işlevi bu bölgede toplan sultanlar da bazen bu kapıyı kullanırlar
seçimde kazanamadı. mıştı. Bugün Cankurtaran adı verilen dı. Bu kapıdan daha doğuda, surların
Fırka resmen feshedilmedi. Meclis-i mahalle Ahırkapı semtini içine alır, fa büyük bir girinti yaptıkları yerde güne
Mebusanin basılmasını izleyen dönem kat çok daha geniş bir alan içerir. Meh- ye bakan Balıkhane Kapısı vardı. Bu
de silinip gitti. Ahali iktisat Fırkası med Ziya Bey İstanbul ve Boğaziçi'nde kapının dışında ve deniz kıyısında, bel
programı ve beyannamesiyle II. Meşru bu mahallede (mıntıka diyor) 29 sokak, ki de kısmen denizin üzerinde Balıkçı-
tiyet yıllarında iktisadın ne denli önem 118 hane, 2 çarşı. 4 hamam ve 2 imaret başı Köşkü bulunuyordu.
kazandığını kanıtladı. olduğunu yrazar. Cankurtaran Mahallesi Francesco Scorella'nm 17. yy in ikinci
Kurucularından Ahmet Hamdi Başar fetihten sonra teşekkül etmiş bir ma yarısında yaptığı bir panoramada balık
1970'lerin başına kadar iktisat yazınında halledir. Hadîka bugün mevcut olma hane köşkü deniz üzerinde gösterilmiş
etkin oldu. yım Cankurtaran Mescidi'nin Fatihin tir. Köşk Kauffer haritasında da görülür.
Bibi. Tunaya. Siyasal Partiler, II, 161-182. topçubaşısı Hacı Seyyid Hasan Ağa ta Bu kapının karşısında deniz içinde bü
İSTANBUL rafından yaptırıldığını ve mescidin ken yük bir dalyan ve çevresinde daha baş
di zamanında mahallesi olduğunu ya ka dalyanlar kurulmuştu. Sarayın mutfa
AHIR KAPISI zar. Ayasofya'dan Ahırkapı'ya saray sur ğına giden balıkların bir bölümü bu dal
ları boyunca inen yol üzerinde II. Baye- yanlarda görevli bostancılar tarafından
bak. SURLAR
zid'in ilk saltanat yıllarında Sadrazam tutulurdu. Söz konusu dalyanların bu
İshak Paşa tarafından yapılan caminin bölgedeki varlığı Bizans dönemine ka
AHIRKAPI
ve hamamın varlığı (yapımı 888/ 1483' dar gidebilir. Eremya Çelebi bunları 17.
Ahırkapı semti İstanbul'un Sarayburnu ten önce) 15. yy'da saray surlarının he yyin başında burada görmüştür. Deniz
kadar önemli bir tarihi saray bölgesidir. men dışında Türk mahallelerinin kurul üzerindeki bir sur kulesinin üzerine inşa
Bir bölümüyle yarımadanın en doğu muş olduğunu göstermektedir. Bugün edilmiş olan Ahırkapı Feneri 1755 yılın
ucunda Boğazi, Anadolu yrakasım ve İshak Paşa Mahallesi'nin daha güneyde da yaptırılmıştır. Bizans döneminin bü
Adalari gören güzel bir panoramaya kalmış olması mescidinin ise şimdi Can yük deniz feneri ise Ahır Kapısı'nın gü
açılır. Topkapı Sarayı ahırlarının burada kurtaran Mahallesinde bulunması böl neybatısında Bukoleon Sarayı'nm yakı
olması nedeniyle eski bir Bizans döne genin 15. yy'daki adı üzerinde, kesin nında idi. Sultan III. Osman tarafından
mi kapısına bu ad verilmiş, giderek bü bir karar vermeyi zorlaştırmaktadır. E. 1755'te yapılan Ahırkapı Feneri, rivayete
tün semt bu isimle anılmıştır. Ahır Kapı H. Ayverdi. Fatih Devri Sonlarında göre Mısır'dan dönen bir geminin bu kı
sı üzerindeki H. 1135 (1722) tarihli bir İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve yıdaki kaymalıklara çarparak batmasından
kitabe, 18. yy'a kadar uzanan sur tamir Nüfusu adlı kitabında mescide dayana sonra yaptırılmıştır. Burada bulunan de
leri esnasında bu kapının III. Ahmed rak bu adda bir mahalleden söz etmişse niz içindeki kayalar da II. Mahmud tara
döneminde bile tamir edildiğini göster de İstanbul Vakıfları Tahrir Defterinde fından temizletilmiştir. Fenerin bu böl
mektedir. Bizans döneminin Hipodrom. bu mahallenin görülmediğini de kay gede eski Kadırga limanının kuzeyinde
Bukoleon Sarayı ve Mangan Mahallesi detmiştir. Bu bölgede Bizans dönemin ki surların kayalar üzerinde olduğu, Va-
arasındaki bu sur ve kıyı bölgesinde Bi- den kalan yapıların Topkapı Sarayı'nm vassore'nin panoramasında görülür. İm
zantionün Akropolü ve Agora'smdan yapılmaya başlandığı dönemden sonra parator Herakleiosün Kutlu Haçi aldık
Marmara'ya doğru inen yamaçlar ve bu saray hizmetlerine sunulduğu bilinmek tan sonra buraya getirdiği ve İstanbul'u
bölgeyi güneye doğru genişleten Bi tedir. fethe gelen Arap donanmasının da bu
zans döneminin saray bölgesi üzerinde, kıyılardaki kayalıklara bir lodos fırtınası
Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı dış Ahırkapı bölgesinin yaşamı, Saray-ı
sırasında çarparak yok olduğu söylenir.
bahçeleri ve kasırları, saray suru dışın Hümayunun etkinlikleriyle belirlidir.
Ahırkapı Feneri'nden sonra üzerinde es
da ise fetihten bu yana. yeni konut Tren yolu Sur-ı Sultaninin bir bölümü
ki Bizans dönemi kapıları örülmüş bir
alanları vardı. Bu bölge İstanbul'un en nü yok etmeden önce (1874) Ahır Ka
sur bölümü vardır. Kuzeydoğuya doğru
önemli arkeolojik alanlarından biridir. pışımın doğusunda Sur-ı Sultani'nin Ot
bu köşkü, Sinan Paşa'mn 1582'de III.
luk Kapısı vardı. Has ahırlar için ot ve
Burada sözü edilen semt sınırları
içinde, Topkapı Sarayı dış bahçesinde
kalan Manganai Sarayı, Georgios, Laza-
ros manastırları, Menas. Hodegetria ve
Soteros kiliseleri, Lazaros ve Hodegetria
sur kapıları, Tizkanisterion gibi yapılar,
Arkadianai, Topoi gibi mahalleler vardı.
Fakat Topkapı saray alanının dokunul
mazlığı, Sur-ı Sultani dışında kalan ma
hallelerin de 15. yy'dan bu yana konut
alanı olarak gelişmiş olması bu semtte
sadece sporadik araştırmalara olanak
vermiş, ancak saray arazisi içinde de
miryolu güzergâhı üzerinde bazı kazılar
yapılmıştır. Buradaki en önemli kalıntı
lar Mangan Sarayına aittir.
Bu semt Çatladıkapı ile Ahırkapı ara
sındaki İshak Paşa ve Akbıyık mahalle
lerini izleyen Cankurtaran Mahallesi sı
nırları içinde Ahır Kapısı ile Sinan Paşa
Köşkü arasındaki sur çizgisinin arkasın
daki düzlük ve yamaçların oluşturduğu
alandır. Bu bölge İstanbul'un en eski
idari bölünmesinde I. Regio'ya tekabül
eder. Değirmenkapı'dan öteye Topkapı
ve Sirkeci'ye uzanan kuzey bölümü ise 1890 7 da Ahırkapı.
Tuğrul Acar
daha çok Sarayburnu adı altında tanı
AHIRKAPI 102
Murad için yaptırdığı ve kubbesine asılı mayunu'nu okumuştur. Sultanlar özel kontrolüne ve dalyanlara bakıyordu. Ot
olan bir inci salkımından dolayı incili likle İncili Köşk'e eğlenmek için geldik luk Kapısı içindeki Heybeciler Ocağı sa
Köşk de denilen Sinan Paşa Köşkü izler. leri zaman burada cirit, tomak oyunları ray hamallarından oluşuyordu. Sarayda
(Bu köşk I. H. Uzunçarşılı'ya göre H. oynatırlar, atış talimleri yaptırırlardı. ölen ya da öldürülen kişilerin cesetleri
1243/1827-28'de yıkılmıştır.) Sinan Paşa Ahırkapı'nın karşısında bir iskele vardı. de Balıkhane Kapısı'ndan çıkarılarak bu
Köşkü'nün elli metre kadar batısında es Fakat sultanlar denize çıkarken daha kapıdaki ocakta görevli bostancılar tara
kiden kumsal olan alanda Bizans döne çok Balıkhane Kapısı'm ve Balıkhane fından denize atılıyordu.
minden kalan bir ayazma vardır. Eremya Kasrının önündeki özel iskeleyi kullan Bu bölgede adı geçen saray yapıları
Çelebi. Kumluca adı verilen bu kıyıya mışlardır. Bu kasır zaman zaman tamir arasında ikisi de Bizans yapıları içinde
Rumların kuma gömülerek şifa bulmaya edilmiş ya da y e n i d e n yapılmıştır. kurulmuş arslanhane ve kuşhane ile sa
geldiklerini ve burada, ünlü bir ziyaret Ahmed Efendi Rıızname'de sultanın Bo- rayın cephaneliği vardır. Vahşi hayvan
yeri olarak, 4 Ağustos tarihlerinde yortu ğaz'a ya da Üsküdar'a geçmek istediği ların muhafaza edildiği arslanha-
yapıldığını (III. Selimin sır kâtibi Ahmed zaman buradan saltanat kayığına bindi ne'nin(->) Fatih döneminde Bâb-ı Hü
Efendi Rıızname'de bu tarihin 6 Ağus ğini yazar. Sinan Paşa Köşkümden sonra mayun dışında Ayasofya'nın deniz tara
tos olduğunu söyler) ve sultanların on gelen Değirmen Kapısı ve arkasında sa fında bulunan, Eremya Çelebimin sözü
ları seyrederek para dağıttıklarını, fakat raya un hazırlayan değirmen. Ahırkapı nü ettiği ve İncicryanln Ioannes Evan-
IV. Muradin bu yortuyu yasakladığını semtinin kuzeyinde kalır. Abdurrahman gelista Kilisesi olduğunu söylediği kili
yazar. Ne var ki.- daha sonraki dönem Şeref sarayın çöplerinin Sinan Paşa Köş sede kurulduğu genellikle kabul edilir.
lerde bu yasağın kalktığı. 19. yy başına kü ile Değirmen Kapısı arasında bir yer Abdurrahman Şeref 19. yy'a kadar bu
kadar buraya Rumların yortu için gelme den çıkarıldığım ve bunu yapan saray yapının var olduğunu söyder. Evliya Çe
lerinden anlaşılmaktadır. Ahmed Efendi hizmetlileri olan Mezbelekeşan Oca lebi arslanhanenin üstünde Sernakkaşan
Rıızname'de III. Selimin Kumluca'daki ğının yerinin de orada olduğunu yazar. Kârhanesi olduğunu ve sanatçıların bu
yortuyu seyretmek için birkaç kez köşke Evliya Çelebi kentte çöplük subaşısma radaki hücrelerde kaldığını yazar. Diğer
geldiği yazılıdır. Sinan Paşa Köşkü'nün bağlı beş yüz çöp arayıcısı bulunduğu bir nakkaşhanenin de bu yapının yanın
yanında 1598 tarihli bir çeşme vardır. nu ve onların buraya gelip saray çöpleri da olduğu ve Matrakçı Nasuh'un İstan
Grelot gemilerin bu çeşmeden su aldık içinden işe yarar eşyaları ayırdıklarını bul minyatüründe Ahırkapı ile Ayasofya
larını söyler. yazar. Sarayın lağımları da buraya dö arasında gösterilen büyük kilisenin ars-;
Topkapı Sarayı ahırlarının bir bölü külmekteydi. Saray hizmetlerini yapan lanhane olduğu genellikle kabul edil
mü Sur-ı Sultanimin Otluk Kapısı dışın görevliler olarak bu bölgede birkaç tane miştir. Nakkaşhanenin yanında, yine
da idi. Kauffer'in haritasında bu ahırlar Bostancı Ocağı (bugünkü anlamı ile bir Sur-ı Sultani dışında cebehane vardı.
gösterilmiştir. Sinan Paşa Köşkü'nün ar tür karakol) bulunuyordu. Örneğin İncili Kuşhane ise Eremya Çelebi'nin Ahırka
kasında Türklerin cirit ve tomak oyna Köşkün muhafızları Bamyacılar Ocağını pı'nın güneyinde muhteşem bir Rum ki
yıp güreş yaptıkları ünlü Gülhane Mey oluşturuyordu. Kuşhane Ocağı kuşhane lisesi olarak sözünü ettiği ve İncici-
danının, bir ölçüde, eskiden Bizans im hizmetlerine bakan bostancılara, İsha- yanin Aziz Minas'a atfettiği Aziz İoan-
paratorlarının Hint kökenli bir tür polo kiye Ocağı, yine Gülhane çevresindeki nes (Vaftizci Yahya) Kilisesi olduğunu
oyunu oynadıkları Tiskanisterion'a teka İshakiye ya da II. Bayezid Köşkü'nün söylediği yapıydı. Mordtmann, Vaftizci
bül ettiği düşünülebilir. Bu meydanda hizmetlerine. Balıkhane Kapısı Ocağı Yahya kiliselerinden birinin Kadırga
Mustafa Reşid Paşa Gülhane Hatt-ı Hü- Ahır Kapısı'na kadar uzanan alanın semtinde olduğunu yazmıştır. Erken dö-
103 AHIRKAPI
Allomün
sarayda
öldürülen
kişilerin
Ahırkapı
önlerinde
denize
atılışım ve
dalyanları
betimleyen
deseninden
gravür, 19- yy.
Ara Güler
nemde sözü edilen Minas Kilisesi'nin muş bir küçük Bizans limanı üzerindeki ziyaretinin büyük bir yer tuttuğu görü
ise yeri belli değildir. Bu kiliseye ilişkin tabhane mescidi vardı ve bostancılara lür. Sultan çoğu kez buradan Balıkhane
bir efsane Eremya Çelebi tarafından an tahsis edilmişti. Scorella'nın panorama Köşkü'ne geçer, orada yemek yiyip, eğ
latılmıştır. İmparator Maksimianos dö sında sahil surlarının bu bölümü de çok lenirdi. Gemi ve donanmaların limana
neminde Mısır'da öldürülen Aziz Minas ayrıntılı gösterilmiştir. Sur-ı Sultani'nin girmeden önce Marmara'dan gelişi de
ve diğer iki azizin denize atılan sandu dışında deniz kıyısındaki ilk mescit İncili Köşk'ten seyredilirdi. Bazen do
kaları bir melek yardımıyla bu kıyılara Ahırkapı Mescidi'dir. Hadîka anılan nanma Ahırkapı açıklarında demir atar
gelmiş. İlahi bir işaretle kıyıya gelen İs mescidin Babüssaade Ağası Mahmud dı. İngiliz elçisi, Partenon frizlerini
tanbul patriği sandukaların üzerinden Ağa tarafından yaptırıldığını ve kurucu Londra'ya götürmekle ünlü Lord Elgini
bir ışığın yükseldiğini görmüş, bu ne sunun konağının da burada olduğunu getiren Frigat'm Fenerbahçe açıklarına
denle de Aziz Minas'ın ve diğer iki azi yazar. Mescidin kuruluş tarihi belli de gelişini de III. Selim buradan seyretmiş
zin naaşları için yukarıda anılan kilise ğildir, fakat minberi IV. Mehmed döne ti. Sultan g ö r ü ş m e k istediği devlet
yapılmıştır. Bu hikâye İstanbul'da yerel minde (1648-1687) Rukiye Hanım adlı adamlarını da aynı köşke çağırır, onlar
geleneklerin nasıl birbirinin içine girdi bir hatun tarafından konulduğuna göre la halvete girerdi.
ğini, yapı ve topografya ile efsanelerin Hadîka'da sözü edilen mahallenin 1". Sur-ı Sultani'nin Otluk Kapısı'm sul
nasıl bütünleştiğini açıklayan ilginç öğe yy'da ortaya çıktığı düşünülebilir. tanlar da kullanırlardı. Tebdil-i kıyafetle
ler içerir. Kayalıklar, fenerler. ışıklar, Önemli devlet adamlarının yöredeki ko kentte gezmek istediklerinde buradan
kutlu haçlar, karaya tabutu vuran aziz nakları ise Topkapı Sarayının inşaatın çıkarlar, cuma namazlarından sonra, ör
ler, kayalıklara düşerek yok olan gemi dan bu yana yapılagelmiştir. Mahallenin neğin Ayasofya'dan, Sultan Ahmet Ca-
ler, yortu yapılan ayazma ve gemilerin önemi demiryolunun yerleşme alanları mii'nden ya da Sokollu Mehmed Paşa
bu kıyıdan su almaları İstanbul tarihini nı parçalaması ve sultan ailesinin Top Camiinden döndüklerinde bu kapıdan
yoğuran işlevsel ve simgesel olguların kapı Sarayı'nı terk etmesinden sonra girer ve İncili Köşk'e giderek dinlenir
sayısız örneklerindendir. 17. yy sonun azalmıştır. lerdi. Köşk doğuya baktığı ve hem gü
da İstanbul'a gelen İngiliz papaz Chis- ney, hem ele kuzeye açıldığı için öğle
hull saray surları yakınındaki aynı kuş Kuşkusuz. Ahırkapı eskiden beri sa
raylar bölgesi olduğundan ve Osmanlı den sonraları, özellikle yaz günleri göl
h a n e d e n söz etmiştir. Matrakçı Na- geli ve serin olurdu. Sultan, Aksaray yü
suhün ünlü minyatüründe Ahırkapı'da döneminde de Sur-ı Sultani'nin hasbah-
çesi. bazı ünlü köşkleri ve servis alanla nüne biniş yaptığı zaman da Otluk Ka-
surlar dışında avlulu büyük bir yapı da pısı'ndan çıkılır, Kadırga Limanı. Kum-
ha görülür. Dört kapısı olan bu yapı sa rını içerdiğinden semtin İstanbul yaşa
mında özel bir yeri vardır. Saraybur- kapı ve Samatya yolu ile Yedikule'ye ya
rayın ahırları olabilir. da sur dışına gidilirdi.
nu'ndan sonraki hasbahçe köşkleri için
Yakın zamana gelene kadar yöredeki de en ü n l ü l e r i n d e n biri Yalı K ö ş - Günümüzde, Ahırkapı'dan Sirkeci'ye
sahil surları yer yer deniz kenarında idi. kü'nden sonra İncili Köşk'tü. Sultanlar doğru surlar korunmuş olduğu ve surla
19. yy sonunda yapılan haritalarda bu "biniş'' denilen gezileri için haremden deniz arasında sadece yol bulunduğu
noktadaki sur önüne düşen deniz kena çıktıkları zaman, çoğu kez ata binerek için burada herhangi bir yapılaşma ol
rında üzerinde yapı olan pek az alan saray bahçesindeki köşklere, özellikle mamıştır. Ahırkapı'da Sirkeci'den gelen
vardır. Kuşkusuz bunun bir nedeni böl deniz üzerinde olanlara giderler, orada trafik saray surlarına paralel îshak Paşa
genin saray bahçeleri önünde bir gü seyirlik oyunlar ve müzik aracılığıyla Caddesi'ni izleyerek Bâb-ı Hümayun'a
venlik alanı olarak kontrol edilme ge- eğlenirlerdi. Seyirlik oyunlar İncili ulaşır. Bugün Ayasofya-Sultanahmet
reksinmesidir. Saray surları önünde sa Köşkün arkasındaki meyüanda oyna bölgesi İstanbul'un en yoğun turizm
dece Değirmen Kapısı kuzeyinde, dol nırdı. III. Selimin yaşamında İncili Köşk merkezi olduğundan Yenikapı'dan
AHIRKAPI FENERİ 104
Ahırkapı'ya gelene kadar bütün bölge ma nüshada bir bütün olan Yoğurtçular
turistik bir yapılaşmaya sahne olmakta Camii bahsi, matbu nüshada ikiye ayrıl
dır. Ahırkapı'dan güneybatıya doğru mış ve Kanlı Fırın Mescidi Ahî Çele-
surların yıkık olduğu yerlerde yeni otel bi'ninmiş gibi ayrı bir bahis olarak yazıl
ler yerleşmeye başlamıştır. Ayasofya'nm mıştır. Hadîka'nm diğer 1245/1829 ta
güneyindeki eski cezaevinin de bu rihli yazma Tübingen nüshasında ise
amaçla restorasyonu öngörülmektedir. Kanlı Fırın Mescidinin adı hiç geçme
Bu mahalleler giderek pansiyonculuk mekte, Yoğurtçular Camii hakkındaki
türünden işlevlere açılmaktadır. Topka- bilgi çok kısa olarak tekrar edilmekte ve
pı Sarayı surları dışındaki Cankurtaran mescidin Ahî Çelebi diye meşhur oldu
Mahallesinin de gelecekteki işlevi aynı ğu ifade edilmektedir. Ayrıca yazmalar
doğrultudadır. da camiin mevkii de Zindan Kapısı hari
Bibi. Kömürciyan, istanbul Tarihi; Abdur ci olarak gösterilmektedir. Matbu nüsha
rahman Şeref, "Topkapı Saray-ı Hümayunu", da ise bu bahis de birbirine karıştırıl
TOEM, S. 5: Ziya, İstanbul ve Boğaziçi. I. maktadır. Camiin bugün de Yoğurtçular
16-19; Dirimtekin. Marmara Surları; Ahmet Sokağında olması yazmaların ifadesini
Efendi, Ruznâme, Ankara, 1993; P. Gilles, doğrulamaktadır. Yanlış olarak bilinen
The Antiquities of Constantinople, New
York. 1988, s. 23-24; İSTA. I. Kanlı Fırın Mescidi ise bulunamamıştır.
DOĞAN KUBAN Camiin banisi, Ahî Çelebi Mehmed
bin Tabib Kemal Ahî Can Tebrizî'dir
AHIRKAPI FENERİ (matbu nüshada "can" kelimesi "han"
olarak yazılmıştır). Vakfiyelerde de "Mer
Ahırkapı'da Marmara surları ile sahil yo
hum Ahî Çelebi bin KemalüTTabib" ola
lu arasındaki kıyı şeridindedir.
rak geçmektedir. Takribi 835/1432'de
III. Osman tarafından 1755'te yaptı
doğmuştur. Fatih, II. Bayrezid, Yavuz Se
rıldı. Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa ne Ahırkapı Feneri lim ve Kanuni devirlerinde yaşamıştır.
zaretinde inşa edilen bu ilk fener ahşap Erkin Emiroglu, 1993
Önce Candaroğulları hizmetindeyken,
olup Marmara surlarının Otluk Kapısı
daha sonra İstanbul'a gelerek Mahmut-
mevkiindeki bir burcunun üzerindeydi.
kesin olarak belli değildir. Sai Çelebinin paşa semtinde bir dükkânda tabiplik et
Fenerin bakımı ve işletmesi başlan
kaleme aldığı Tuhfetü'l-Mimarin ve miştir. İlk bilgilerini babasından alan Ahî
gıçta Bostancı Ocağı neferleri tarafından
Tezkiretü'l-Ebniye'de Mimar Sinan'ın Çelebi, Fatih Darüşşifası'na hekimbaşı
üstlenilmiş, kandillerinde yakılacak yağ
eserleri listesinde ve fakat yangında ha olmuştur. Doksan yaşını aşmış olduğu
ise Topkapı Sarayından sağlanmıştır. I.
rap olduğu ve tamir edildiği şeklinde halde hacca gitmiş, dönüşte Mısır'da
Abdülhamid döneminde fenerin idaresi
açıklanarak kaydedilmiştir. Her iki tezki 930/4524'te vefat ederek İmam Şafii Tür-
gedik usulüne bağlanarak b a b a d a n
rede de camiin mevkii "İzmir İskelesi" besi'ne gömülmüştür. Böbrek ve mesane
oğula geçmeye başlamış ve bu gelenek
ve "derun-ı sebzehane" olarak geçmek taşları üzerine kaleme aldığı telifi ve tıb
günümüze kadar devam etmiştir.
tedir. Hadîkatü 'l-Cevâmînin matbu nüs ba ait diğer eserleri bilinmektedir.
Ahşap fenerin Ahırkapı'da çıkan yan
gınlarda birkaç defa yranarak harap ol hasına göre bani Ahi Çelebinin iki ca Camiin tarihi bilinmeyen vakfiyesi
ması üzerine 1857'de Abdülmecid tara mii olduğu kayıtlıdır. Birisi Kanlı Fırın 953/1546 tarihli İstanbul Vakıftan Tah
fından bu defa sahilde taştan inşa ettiril Mescidi, diğeri de Yoğurtçular Camii'dir. rir Defteri hde özet olarak verilmiştir.
miş ve geçirdiği çeşidi onarımlarla gü Ancak görülebilen diğer yazma nüsha Vakfiyede Meyve Kapısı haricinde gös
nümüze kadar gelmiştir. lardan Türk Tarih Kurumu Kütüphane terilen cami ve baninin Edirne'de bu
sindeki 1231/1816 tarihli yazma nüsha namam. Trakya'da sekiz köy-, mezralar
Fener dıştan bütünüyle sıvanmış ve
da. Yoğurtçular Camii'nin banisinin Ahî vakfedilmiştir. Bu vakıfların yıllık gelir
beyaza boyanmıştır. Kulenin silindir bi
Çelebi olduğu ve hâlâ bu isimle anıldı leri 161.390 akçeyi bulmaktadır. Ayrıca
çimindeki gövdesi çepeçevre korkuluk
ğını yazdıktan başka, Kanlı Fırın Mescidi Ahî Çelebinin oğlu Ruhullah Çelebi'nin
larla donatılarak balkona dönüştürül
banisinin Fahşî (matbu nüshada Muhaş- kızı Ayşe Hatun da 934/1528'de 10.000
müş olan kare tabanlı kaide üzerinde
şî) Çelebi Efendinin Ahî Çelebinin kar akçe nakit ve senelik 1.250 akçelik bir
yükselmekte, alt kısmı da enli bir sil
deşi olduğu zikredilmiştir. Halbuki yaz meblağı vakfa ilave etmiştir.
meyle kuşatılmış bulunmaktadır. Çok
gen prizma biçimindeki feneri kuşatan
ve minare şerefelerini andıran balkon
küçük konsollarla desteklenmiş, şebe
keli korkuluklarla sınırlandırılmıştır.
Ahırkapı Feneri yaklaşık 40 m yük
seklikte olup. iki saniye aralıkla dört sa
niye süresince ışık vermektedir.
Bibi. Fener Risalesi. İst.. 1341, s. 44-45; İSTA.
I, 264-265; İKSA, I. 338.
İSTANBUL
AHIRKAPI HAMAMI
bak. İSHAKPAŞA HAMAMI
Ahî Çelebi Camii'nin, Evliya Çele- tü'l-Cevâmi (yazma), Tübingen, s. 1047; Ay
bi'nin meşhur seyahat rüyasının geçtiği vansarayî, Hadîka, I, 239; Evliya, Seyahatna
me, I. 27-33: Ziya. İstanbul ve Boğaziçi, I,
cami olması dolayısıyla İstanbul'un
329; M. T. Gökbilgin, XV-XVI. Asırlarda
folklor tarihinde önemli bir yeri vardır. Edime ve Paşa Livası, İst., 1952, s. 488-489;
Evliya Çelebi rüyasında, Ahî Çelebi Ca- Cezar, Yangınlar, 327-392; Barkan-Ayverdi,
mii'nde Hz Peygamberi ve diğer pey Tahrir Defteri, 106; İ. Aydın Yüksel, Osmanlı
gamber ve velilerin ruhlarını, sahabeyi Mimarisinde II. Bayezid. Yavuz Selim Devri.
görür, Peygamber'in elini öpmek şerefi V, İst., 1983, s. 158-159.
ne nail olur. Bu arada da şefaat isteye İ. AYDIN YÜKSEL
ceği yerde dil sürçmesiyle seyahat dile
ğinde bulunduğunu çok canlı bir şekil AHİLLEUS HAMAMI
de anlatmaktadır. Constantinus(->) döneminden önce ya
Ahî Çelebi Camii'nin, İstanbul'un pıldığı tahmin edilen ve İstanbul'un en
meşhur yangınlarında iki defa yanmış eski hamamlarından biri olan yapı.
olduğu anlaşılmaktadır. Birincisi 1539, 6. yy yazarlarından Miletli Pseudo-
ikincisi de 1653'tedir. 1894 zelzelesinde Hesychios'a göre, kentin efsanevi kuru
de bir hayli harap olmuş, fakat iyi ol cusu Byzas(->) tarafından yaptırılan ha
mayan bir tamir geçirmiştir. 1990'da Va mamın bugünkü Sirkeci bölgesinde ol
kıflar İdaresi tarafından tekrar esaslı bir duğu anlaşılmaktadır. Adını, yakınların
tamir görmek üzere bina hemen tama da bulunan ve Ahilleus adına yapılmış
men sıvalarından sıyrılmış, kubbe kur olan akardan almış olmalıdır. 425 do
şunları sökülmüştür. Bu arada etrafında laylarında yazıldığı sanılan ve o yıllar
ki yapılar da kısmen kaldırılmış ve bina daki İstanbul'un nüfusu ve topografik
ortaya çıkarılmıştır. Ancak bugüne ka yapısı ile ilgili ayrıntılı bilgiler içeren
dar henüz restorasyon gerçekleşeme Notitia ıırbis Constantinopolitanae adlı I. Ahmed'in Young Albümünde yer alan bir
miştir. Önceki tamirler sırasında camiin kitapta, aynı yerde o güne dek bilinme portresi. Londra 1815.
ayak ve duvarları alttan genişletilerek yen "Eodokia Hamamı"ndan söz edil Galeıi Alfa
takviye edilmek istenmiştir. Haliç kıyısı mektedir. Büyük ihtimalle, Ahilleus Ha
nın yumuşak zemini sebebiyle ve bir mamı bu tarihte II. Teociosiusün (408-
aralık mihrabın sağından fışkıran suyla 4 5 0 ) karısı imparatoriçe Atenais-Euclo- medin deneyimsiz ve hazırlıksız tahta
içerisi dolmuş ve bina bir tarafa doğru kia'nın(->) adını almıştı. Fakat bu yeni çıkmasına neden oldu. Hanedanın ken
çökme tehlikesi geçirmiştir. Binanın sı isim pek kullanılmadı ve 432'de çıkan disinden ve akıl hastası kardeşi Musta
vaları döküldükten sonra moloz taş ve yangında zarar gören hamam tamir fa'dan başka erkek üyesi bulunmadığın
tuğla ile inşa edildiği ve çok tamir gör edildikten sonra eski adı ile anılmaya dan, kardeş katli geleneğini uygulaya
düğü ortaya çıkmıştır. devam etti. Hamam o yıllarda yeni kur madı. III. Mehmed'in vezirazamlığa ata
şun borularla, Hadrianus sukemerlerine dığı Mısır Beylerbeyi Yavuz Ali Paşa da
Cami, tuğladan dört sivri kemer üze henüz İstanbul'a gelmemişti. 22 Aralık
rine oturtulmuş, oldukça basık tek kub bağlandı.
sabahı Divan-ı Hümayun olağan biçim
belidir. Ölçüler dıştan dışa 17x24,95 990 tarihli bir belgede görülen kısa
de toplandığında İstanbul Kaymakamı
m'dir. İki yana doğru birer ayak ve iki bir değinme dışında, 443'ten sonra ha
Vezir Kasım Paşa, I. Ahmed'in ilk hatt-ı
kemerle büyütülmüştür. Son cemaat ye mamla ilgili herhangi bir bilgiye rastlan
hümayununu okudu. "Sen ki Kasım Pa-
ri altı kubbelidir. Kubbeyi taşıyan sivri mamaktadır.
şa'sın. Babam, Allah emriyle vefat eyle
kemerlerin sağ ve sol üstlerinde sivri Bibi. Janin. Constantinople byzantine, 216- di ve ben taht-ı saltanata cülus eyledim.
kemerli pencere izleri çıkmıştır. Binanın 220; A. Berger, Das Bad in der byzantinisch-
enZeit. Münih. 1981. s. 148-149
Şehri muhkem zapt eyleyesin. Bir fesad
kare şeklindeki kubbe kasnağı çepeçev olursa senin başını keserim!" diyordu.
re bir demirle çevrilmiştir. Yanlara doğ ALBRECHT BERGER
Bu buyruğun amacı. İstanbul'daki kapı
ru ikişer payandanın da sonradan ilave kulu askerlerinin ayaklanıp kenti yağ
edildiği belli olmaktadır. Büyük kemer AHİZADE HÜSEYİN EFENDİ
malamaları olasılığını önlemekti. O gün,
içlerinde sağ ve solda dörder, kıble du MESCİDİ VE TEKKESİ
Babüssaade önüne kurulan tahta başına
varında üç, mihrap duvarında ise iki üst bak. ŞÜHEDA MESCİDİ
semle (siyah sarık) sarmış olarak otur
pencere mevcuttur. Minare sağdadır. du. Vezirler, şeyhülislam ve devlet ileri
Kaidesi kesme taştandır. İçerdeki kapısı AHMEDI gelenleri padişaha biat ettiler. Ardından
yüksekte olduğundan ahşap bir merdi (18 Nisan 1590. Manisa - 22 Kasım III. Mehmed'in cenazesi kaldırılıp Aya-
venle ulaşılmaktadır. Minare kaidesi de 1617, İstanbul) Osmanlı padişahı sofya avlusundaki türbe yerine gömül
bu geçide imkân vermek için dışarıdan (21/22 Aralık 1603 - 22 Kasım 1617). III. dü. Cülus günü Kaptan-ı Deıya Ciğala-
kıbleye doğru uzatılmıştır. Son cemaat Mehmed ile Haseki Handan Sultanin zade Sinan Paşa, bir hafta sonra Vezira-
mahallinde minare tarafındaki duvardan oğlu. Şiirlerinde Bahtî ve Ahmed mah zam Yavuz (Malkoç) Ali Paşa İstanbul'a
bir kapı açılarak eklenti olan ilave bina laslarını kullanmıştır. İstanbul'a kazan geldiler ve padişahın eteğini öptüler. Ali
ya geçit sağlanmıştır. Minare pabuçtan dırdığı büyük eseri önceleri Ahmediye, Paşa, iki yıllık Mısır hazinesini de getir
sonra yenilenmiş ve yuvarlak bir gövde günümüzde ise Sultan Ahmed Camii diğinden I. Ahmed'den iltifat gördü. Ve-
ve şerefe yapılmıştır. Camiin cümle ka olarak anılan ve Süleymaniye'den sonra zirazam, Siyavuş Paşa Sarayı'na yerleşti.
pısı son derece basittir. Mihrabı mermer kentin en büyük selatin camisi olan ma Kapıkulu ocaklarına 700.000 altın tuta
plaklarla kaplanarak yenilenmiştir. Min bet ile külliyedir. Osmanlılar döneminde rında cülus bahşişi dağıtıldı.
ber, 1982'deki tetkikte olduğu gibi dur Atmeydanı olarak anılan hipodrom sa
maktadır. Ahşaptan, rokoko tarzı oyma hası ela bu padişahın adını taşımaktadır. I. Ahmed'in kılıç alayı 4 Ocak 1604'-
lı ve yeşile boyanmıştır. Sağdaki ilave III. Mehmed 21 Aralık l603'te ölünce te düzenlendi. Padişah, Eyüp Sultan
yapı üzerindeki basit çeşmenin kitabesi henüz sancak valiliğine gönderilmemiş Türbesi'nde Hz Muhammed'in kılıcını
1281/1864 tarihlidir. Binanın sanat açı bulunan Ahmed, aynı gece Topkapı Sa- kuşandı. 10 Ocakla, babaannesi Safiye
sından korunacak bir yanı olmamakla rayı'nda bir iç törenle tahta oturdu. Ön Sultani kalabalık bir harem kadrosu ile
beraber, tarih açısından önemli bir yeri ceki padişahlar şehzadeliklerini sancak Eski Saray'a gönderdi. Darüssaade ve
vardır. görevinde geçirmek, evlenmek ve ço b a b ü s s a a d e ağalarını değiştirdi. 23
Bibi. H. Ayvansarayî, Hadîkatül-Cevâmi, cuk sahibi olmak olanağını bulmuşlar Ocak'ta Süleymaniye Camii'nde ilk cu
(yazma) TTK Ktp; H. Ayvansarayî. Hadîka- ken babasının ansızın ölümü. I. Ah- ma selamlığına çıktı. Oradan veziraza-
AHMED I 106
I. Ahmed'in
yaptırdığı
Sultan Ahnıed
Camii'nin
içinden bir
görünüm.
Allomun bir
deseninden gravür,
19. yy
Ara Güler
mm sarayına giderek sünnet oldu. İlk anlaşamaması yanında, o sırada İstan dan Sultanin cenaze törenine katılan I.
kez bir padişahın sünnet edilmesi olayı bul'un en çok çekinilen örgütü duru Ahmed ertesi gün, havanın fırtınalı ol
nı yaşayan İstanbul'da ve öteki büyük mundaki Melamî-Hamzavîlerle ilişkisinin masına aldırış etmeden kadırga ile İs
kentlerde şenlikler düzenlendi. Fakat bulunduğu da öğrenilmişti. Arz sırasında tanbul'dan Mudanya'ya gitti. Bursa'da
cedri (çiçek) hastalığına yakalanması I. Ahmed içeriye cellat çağırarak Mustafa atalarının mezarlarını ziyaret ettikten
halkı kaygılandırdı. Paşa'nın boynunu \urdurdu. Sofu Sinan sonra döndü. Divan-ı Hümayun'da.
I. Ahmed'in tahta çıktığı sırada batıda Paşa ikinci kez İstanbul kaymakamlığına Üveys oğlu Mehmed Paşa'nm Celalile-
Avusturya, doğuda İran ile savaşlar sür atandı. Anadolu'daki Celaliler üzerine ise rin bastırılması önerisi görüşüldüğü sıra
mekteydi. Anadolu'da da Celali eylemleri Nasuh Paşa gönderildi. da, İstanbul'da bin türlü suç işledikten
doruk noktasındaydı. Bu nedenle İstan I. Ahmed ilk av partisine 1604 Ekim sonra Anadolu'ya kaçmış bulunan, ora
bul'un güvenliği, her iki savaş ve iç so ayında kente yrakın Rumeli Bahçesi'nde da da halka salgınlar salan kapıkulu si
runlar bakımından oldukça kritikti. Ya çıktı. Av sürerken saraydan bir şehzade pahilerinden Gödöslü Ali, Deli Derviş,
vuz Ali Paşa. kentte bir dizi önlemler al nin (II. Osman) doğum haberi geldi. İs Köse Hamza. Kızılbaş Mehmed, Arna
dı ve cezalar uyguladı. Narh işlerini, çar tanbul'da yedi gün ve gece donanma vut Hüseyin, Küçük Halil, Tepesi Tüylü.
şı pazar denetimini sıkı tuttu. Yeni birta yapıldı. Macaristan seferini tamamlayan Kumkapulu ve daha birçok asi divan
kım kurallar koydu. Akşam hava karar Lala Mehmed Paşa, 1605 Şubatında hal toplantısını bastılar. "Bize zulüm ve iha
dıktan sonra halkın sokağa çıkmasını ya kı coşturan bir zafer alayı ile İstanbul'a net olmuştur!" diyerek vezirleri tehdit
sakladı. Bu disiplin altında Avusturya ve döndü. Ama, herkes, giderek yaklaşan ettiler. Solü Sinan Paşaya, divan üyele
İran seferleri için hazırlıkları hızlandırdı. Celali ayaklanmasından korkmaktaydı. rine neredeyse saldırır oldular. Bunların
1604 ilkbaharında Engüıüs (Macaristan) Celali reisleri I. Ahmed'e "İstanbul ve geçmişteki kusurları silindi ve her birine
seferi için görkemli bir törenle İstan Rumeli senin olsun, Anadolu bizimdir!'' bölük ağalığı verildi. Sonra da sipahileri
bul'dan hareket etti. Halkalı'da padişahın yollu haberler göndermekteydiler. Ana ile Anadolu serdarının maiyetine gön
otağ-ı hümayunu önünde büyük bir ge dolu halkı da çoğunlukla Celalilere bağ derildiler. Bu kez. İstanbul'daki yeniçe
çit düzenlendi. Aynı günlerde Ciğalazade lı gözükmekteydiler. Kalenderoğlu. Ka rilerle sipahiler ayaklandılar. Yakınma
Sinan Paşa da Doğu seferine çıktı. İstan ra Said. Tavil Halil. Saçlı çetelerinin konuları giysilerinin ve ulufelerinin za
bul kaymakamlığına önce Sofu Sinan Pa Anadolu'yu baştan başa kana boyadık manında verilmemesiydi. Ulufe divanın
şa, kısa bir süre sonra da Hafız Paşa larına ilişkin olarak gelen bilgileri Sofu da çorba içmediler, subaylarını taşladı
atandılar. Vezirazam Ali Paşa'nm Bel- Sinan Paşa I. Ahmed'e sundu. Bunun lar. I. Ahmed, eski bir gelenekle kan
grad'da ölmesi üzerine de Lala Mehmed üzerine bir meşveret meclisi toplandı. dökeceğini anımsatan kırmızı kaftan gi
Paşa vezirazam ve serdar-ı ekrem oldu. Davud Paşa'nın serdar atanması, Nasuh yip devlet adamlarını Sultan Bayezid
I. Ahmed, tüm karar ve atamalarında ho Paşaya ve valilere emirler yazılması ka Köşküne çağırdı. Ayaklanmaya elebaşı
cası Mustafa Efendiye danışmaktaydı. rarlaştırıldı. Vezirazam Lala Mehmed Pa lık eden Silahdar Ağası Şahbaz'ı, Sipahi
Eski sadaret kaymakamı Kasım Paşa'nm, şa İstanbul'da çok durmayarak 1605 ler Kâtibi Kargazade'yi, Yekçeşm Mah-
Bağdat valiliğine giderken halka zulmet Mayısında Estergon seferine çıktı. Bu mudü ve birçok askeri idam ettirdi.
tiği ve zorla para topladığı haber almınca sefer 1606'da Zitvatorok Antlaşması ile Macaristan seferinden dönen Vezira
İstanbul'a çağrıldı. Padişahın önünde sonuçlanmıştır. İran savaşları ise lölO'a zam Lala Mehmed Paşa 21 Haziran
boynu vuruldu. Ölüsü. Edirnekapı hen kadar sürdü. Bu sırada Kuyucu Murad 1606'da öldü. Yerine Derviş Mehmed
değine atıldı. İstanbul kaymakamlığına Paşa da pek çok kan dökerek Anado Paşa atandı. Duhan denen tütünün İs
getirilen Sarıkçı Mustafa Paşa'nın, yeniçe lu'daki Celali ayaklanmasını sindirdi. tanbul'a gelişi ve çok kısa bir zamanda
ri ulufelerinin dağıtılmasında defterdarla 12 Kasım l605'te ölen annesi Han herkesçe içilir olması bu sıradadır. Ser-
107 AHMED I
Bir şair, Kalb-i âşık gibi viran etdiler şın bozulmasına neden. İran'a gönderi man, IV. Murad, İbrahim (Deli) padişah
meyhaneyi / Bî-vefâlar ahdine döndür len elçi İncili Mustafa Çavuşun tutuk olmuşlar, hasekisi Kösem Mahpeyker
düler peymâneyi dizeleriyle buna tepki lanması ve Şah I. Abbas'm antlaşma yü Sultan, Osmanlı Sarayı'nın en etkin
gösterirken meyfuruşlar (içki satanlar) kümlülüklerini yerine getirmemesiydi. valide sultanı olarak ün yapmıştır. Şeh
ortalıkta kaldı. Fakat yasaklamanın etki Revan Kalesi önünde başarı göstereme zadelerin sancak valiliğine gönderil-
si göreceydi. İnsanlar, özellikle istan yen Mehmed Paşa azledildi. 17 Kasım meyip sarayda göz hapsine alınmaları,
bul'da içki alışkanlıklarını gizlice sür I 6 l 6 ' d a Halil Paşa vezirazam oldu. İs haremin saray ve İstanbul yaşamındaki
dürdüler. Devletin ise önemli oranda, tanbul'a gelen Alman Elçisi Czernin, ağırlığı I. Ahmed'le başlamıştır.
içki vergisi kaybı söz konusu oldu. Fe padişahın huzuruna çıktı ve 50.000 altın Bibi. Tarih-i Solakzade. 683 vd; Tarih-i
lemenk Dukasının elçilik heyeti ve çok değerinde hediye sunarak aradaki ba Naima, I, II; Hammer, Devlet-i Osmaniye
kalabalık bir tüccar grubu da gemilerle rışın devamını istedi. Bu elçi görkemli Tarihi, VIII. İst. 1333; Bostanzade Yahya,
istanbul'a geldiler. Bunların getirdiği bir alay gösterdi. Padişah, İran Elçisi Tarih-i SâfTııhfetü'l-Ahbab (Duru Tarih), İst.
Avrupa malları istanbul'da âdeta kapı Kasımı ise huzuruna kabul etmeyerek 1978; Evliya, Seyahatname, I. 212 vd; Uzun-
çarşılı, Osmanlı Tarihi, III; Danişmend,
şıldı. İstavroz Sarayını yetersiz bulan I. Yedikule'de tutuklattı. Yıllardır yapımı Kronoloji. III: M. C. Baysun, "Ahmed İ". İA. I.
Ahmed, buraya hizmet binaları ile bir süren cami ve külliyesinin bitmek üzere NECDET SAKAOĞLU
mescit ekletti. Vezirleri ve kapıkulu as olması I. Ahmed'i sevindirdi. 9 Haziran
kerlerini işe koştu ve 40 gün gibi kısa 1617 günü, A t m e y d a n ı ' n a otağlar,
AHMED I ÇEŞMESİ
bir zamanda her şey tamamlandı. Kasım padişahın göz kamaştırıcı tahtı kuruldu.
l6l3'te, kışı geçirmek için Edirne'ye ha Tüm vezirler, din bilginleri, ocaklılar, Alemdar'da. Sur-ı Sultani'den Gülhane
reket eden padişah, İstanbul'un yöneti esnaf ve halktan kalabalık bir topluluk Bahçesi'ne geçişi sağlayan Soğuk Çeş
mini eski kaymakam Gürcü Mehmed hazırken cami kubbesinin kilit taşı yer me Kapısı'nın sağında sur duvarı üze
Paşa'ya bıraktı. Vezirazam Nasuh Paşa leştirildi. Herkese ziyafet verildi. rinde yer alır.
ile tüm devlet yöneticileri de Edirne'ye Üzerindeki üç beyitlik kitabeden
I. Ahmed ekim ayında ansızın rahat
gittiler. I. Ahmed, başkentten ayrılmaz 1012/1603 tarihinde Sultan I. Ahmed ta
sızlandı. Hekimler sıtma tanısı koy
dan önce Florya Bahçesi'nde kaptan-ı rafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Ev
dular. Fakat hastalık umulmadık biçim
deryayı kabul ederek kendi has gelirle liya Çelebi'nin eserinde Soğuk Çeşme
de ilerledi ve olasılıkla mide kanserin
rinden ayırdığı parayla yeni on kadırga adı ile bu çeşmeden bahsedilir. 1645 yı
den 22 Kasım l 6 l 7 ' d e öldü. Henüz 27
yapılmasını, Tersane B a h ç e s i ' n e bir lında Sur-ı Sultani üzerinde açılan ve
yaşında olan I. Ahmed'in bu beklen
köşk inşasına emretti. Lüleburgaz'da So- çeşmenin yanında yer alan kapı da So
medik ölümü, herkesi şaşkına çevirdi.
kollu Mehmed Paşa Sarayı'nda bir süre ğuk Çeşme Kapısı olarak tanınmıştır.
O atmosferde, karar vermeye yetkili
kalıp sürgün avları düzenledi. Çevrede Çeşme daha sonra 1307/1889 tarihinde
olanlar Osmanoğullarınm süregelen
toplanan ceylanlar ve öteki hayvanlar II. Abdülhamid tarafından yenilenmiş
yasasına aykırı biçimde, padişahın oğ
âdeta dalga dalga idi. Kışı Edirne'de ge ve Hamidiye Çeşmesi olarak tanınmıştır.
lunu (Osman) değil kardeşi Mustafa'yı
çiren padişah, ilkbaharda Tekirdağ'a Bu durum çeşme üzerindeki talik hat
tahta oturttular. Bunun da nedeni, ilk
oradan da kızaklar üstünde Edirne'ye ile yazılmış olan iki satırlık diğer kitabe
kez. ölen padişahın kardeşinin hayatta
getirilen saltanat kayığı ile Tunca Irma- de belirtilmiştir.
olmasıydı. O gün İstanbul camilerinde
ğı'ncla gezintiler yaptı. Şubat I6l4'te İs selalar okundu. I. Ahmed'in c e n a z e Mermer malzeme ile yapılmış bulu
tanbul'a döndü. Yeni yapılan Tersane namazını, sarayın Salın Divan- nan çeşme bugün her iki dönemin de
Bahçesi Kasrı'nda bir süre kaldı. Bura hanesi'nde Şeyhülislam Esad Efendi kıl izlerini taşımaktadır. I. Ahmed zamanın
da, iç harem bahçesine, İstanbul'un uz dırdı. Oradan alman cenaze kalabalık da yapılmış çeşmeden günümüze gel
man çiçekçilerine ve bahçıvanlarına tür bir cemaatle camii yanındaki türbesine miş olan kısımlar bugünkü çeşmenin
lü türlü çiçekler ektirtti. Ayrı ayrı tarhla gömüldü. orta bölümünü oluşturmaktadır. Bu bö
ra çiçeklerin ve süs ağaçlarının dikimi lümde üstte rumîli, palmetli bir taç yer
Döneminde kazaskerlik yapan Bos-
törenlerine kendisiyle birlikte vezirler alır. Bunun altında bitkisel dekorlu bir
tanzade Yahya Efendi, I. Ahmed'in er
ve şeyhülislam da katıldılar. Burası. İs bordur ile sağlı sollu birer dal üzerinde
demlerinden, İstanbul'a hizmetlerinden
tanbul bahçelerinin en bakımlısı oldu. lale, stilize çiçekler ve yapraklardan
uzun uzun söz eder. Başkentte rüşveti
Öte yandan Vezirazam Nasuh Paşa ise oluşan bir süsleme bulunmaktadır. Bu
önlediğini, kadıların adil davranmalarını
İstanbul'daki tüm köpekleri toplatıp ka rada çiçekli iki daim arası kazınmıştır.
sağladığını, yetim malları için ayrı bir
yıklarla Üsküdar cihetine göndertti. 17 Muhtemelen I. Ahmed'in tuğrası burada
hazine oluşturduğunu, yiğit, iyi ok atan,
Ekim l 6 l 4 ' t e başkent gergin bir gün ya bulunuyordu. Aşağıdaki üç satırlık kita
ustaca kılıç kullanan ve topuz fırlatan,
şadı. O gün cuma selamlığına çıkmayan beden sonra sivri kaş kemerli çeşme ni
çok dindar, gerektiğinde sert ve ödün
I. Ahmed, saray çevresinde sıkı koruma şi yer almaktadır. Kemer köşelerinde bi
süz o l d u ğ u n u anlatır. Bir ok müs
önlemleri aldırttı. Tüm kapıkulları. Sur-ı rer dal üzerinde ikişer lale yer alır. Çeş
abakasında İstanbul surları üstünden at
Sultani dışına etten bir duvar gibi dizil menin aynataşı Bursa kemeri şeklinde
tığı ok fersahlarca ileriye düşmüştür. Hz
diler. Padişahın buyruğu ile bostancıba- düzenlenmiş olup ortada bir musluk
Muhammed'in ayak resmini içeren bir
şı. silahlı 100 bostancı ile Paşa Kapısı'na deliği, iki yanda birer tas hücresine sa
sorgucu sarığına takarak dine bağlılığını
gitti ve Nasuh Paşayı boğduıttu. Nasuh hiptir. Aynataşı üzerinde celi sülüs yazı
simgelemişti.
Paşa'nm müsadere edilen serveti mil ile bir ayet yer alır.
yonlarca Duka altını değerindeydi. Ve- Sultan Ahmed Külliyesi ile Ayasof-
zirazamın öldürülmesinin nedeni, mal ya'nın karşısında ondan daha alımlı ve II. Abdülhamid devri ilavelerini oriji
düşkünü olması, rüşvet alması ve kibirli görkemli dini bir anıt tasarımı için ken nal çeşmenin etrafındaki parçalar oluş
oluşuydu. Somut neden olarak ise padi di gelirlerinden servetler tüketmiştir. turmaktadır. En üstte devrin özelliğine
şah ve vezirazam Edirne'de iken. Nasuh Caminin on dört şerefesi I. Ahmed'in sahip "C-S" kıvrımlı taç bölümünde yine
Paşa'nm, Cebrail adlı ağasının, bir sey- 14. Osmanlı padişahı olduğunu sim tuğra yeri kazınmıştır. Burada da II. Ab-
yidin evine girip karısının ırzına geçme geler. İstanbul'da adına yapılan diğer dülhamid'in tuğrası bulunuyor olmalıy
si, seyyidin de cuma selamlığında, cami eserler arasında başlıcaları Eyüp'teki dı. İki yanda yer alan bölümlerde bu
içinde sarığını çözüp I. Ahmed'in duya Sultan Ahmed Sebili. Beşiktaş'ta Ter devrin özelliklerine uygun kıvrık yaprak
cağı bir sesle "Allah'a hanginizden şikâ sane Bahçesi'nde köşk ve kasır, Kavak düzenlemeleri, ikişer sütunçe ve başlık
yetçi olayım?" diye bağırması gösteril Sarayı ve İstavroz mescitleri, Alemdar, lardan oluşan zarif kabartma süslemeler
miştir. Yeni vezirazam Öküz (Öksüz) Tophane. Tersane. Haydarpaşa ve Üs bulunmaktadır. Bunlar aşağıda oval ha
Mehmed Paşa, 1615 ilkbaharında İran küdar iskelesi çeşmeleridir. Topkapı reketli birer kaide üzerine oturmaktadır.
seferine çıktı. İki devlet arasındaki barı Sarayı'nda da III. Murad Odasına bitişik Çeşme altındaki dilimli kurna da bu dö
bir odası vardır. Oğullarından II. Os neme aittir.
109 AHMED H
Bibi. Tanışık. İstanbul Çeşmeleri, I, 60; O. Ş. makamlığına İsmail Paşa getirildi. Yeni
Gökyay, "Risale-i Mimariye ve Mimar kaymakam, Mehmed Ağa'nm boynunu
Mehmed Ağa", İsmail Hakkı Uzunçarşıhya vurdurdu.
Armağan, Ankara, 1976, s. 19-142.
En basit konulara bile öfkelenen II.
AHMET VEFA ÇOBANOĞLU
Ahmed,. Arabacı Ali Paşa'yı böyle bir
anında uzaklaştırıp Diyarbakır Valisi
AHMED I SEBİLİ
Hacı Ali Paşa'yı sadrazam atadı. O ge
bak. SULTAN AHMED KÜLLİYESİ
linceye kadar da İstanbul Kaymakamı
İsmail Paşa'yı Edirne'ye çağırdı ve yeni
AHMED I SEBİLİ çeri ağası yaptı. İstanbul kaymakamlı
bak. EYÜB SULTAN KÜLLİYESİ ğına Sarı Hüseyin Paşa getirildi. Bu sıra
da, padişahın ikiz şehzadeleri İbrahim
AHMED H ve Selim doğduğu için Edirne'de ve İs
(25 Şubat 1643, İstanbul - 6 Şubat tanbul'da şenlik ve donanma düzenlen
1695, İstanbul) Osmanlı padişahı (22 di. Fakat İstanbul, bu tür şenliklerle
Haziran 1 6 9 1 - 6 Şubat 1695). Sultan İb avutulabilmekten uzaktı. Yıllardan beri
rahim İle Hatice Muazzez Sultanin oğ yaşanagelen güvensizlik ve ekonomik
lu. Fatih Sultan Mehmed'den sonra cü buhran, ilmiye sınıfının dinsel hoşgörü
lus ve kılıç alayı törenleri Edirne'de ya süzlük ortamında unutturulmaya çalışılı
pılan ilk padişahtır. Kısa saltanatında İs yordu. İkiz şehzadelerin doğumu bile
tanbul'a hiç gelmedi. Döneminde, sad din çevrelerince istismar edildi ve Os
razam ve vezirlerle devlet erkânı da manlı tarihinde ilk kez görülen bu mut
Edirne'de veya cephede bulundukların lu doğumun, yakın gelecekte her şeyin
dan fiili başkentliğini geçici olarak yiti düzeleceğine bir işaret olduğu halka
ren İstanbul'u Sadaret kaymakamı ve İs I I . Ahmed'in Young Albümünde yer alan bir inandırılmaya çalışıldı. Öte yandan, İs
tanbul kadısı yönettiler. Bu nedenle resmi, Londra, 1815. tanbul'daki din önderleri ile medresele
kent, sorunları ile baş başa bırakılmış Galeri Alfa rin bağnaz ve bilgisiz müderrisleri, halk
olarak bir dizi sıkıntı yaşadı. Yönetim ve esnaf yığınlarım küçük bir işaretle
deki boşluklar yüzünden, türeyen bir peşlerine takarak her türlü eylemi yapa
zorbalar zümresi halkı yıldırdı. Temmuz 1691). Tüm bu karar ve uygu bilecek güçteydiler. II. Ahmed'in Edir
lamalarda görüşüne başvurulmayan pa ne'de oturtulması da bu yüzdendi. Ger
Babası Sultan İbrahim'in (hd 1640-
dişah, kızgınlık duyarak nakibüleşraf Ali çek din bilginleri ve aydınlar ise İstan
1648) tahttan indirilip öldürüldüğü ta
Efendiye "Bre Allah'tan korkmaz, ak bul'dan uzaklaştırılmışlardı.
rihte henüz 5 yaşında bulunan II. Ah-
sakalından utanmaz. Beni bu hale ko
mecl, sarayın Şimşirlik Kasrında 43 yıl Bu ortamda İ s t a n b u l , tarihlere
yup hapis çektirdiniz. Saltanata layık
göz hapsinde tutuldu. Bu süre boyunca "Vak'a-i Garibe" adıyla geçen ilginç bir
değildir demenize aceb sebep ne ola?'',
İstanbul'u gezip görme olanağı bulama olay yaşadı. Mayıs 1692'deki ramazan
diye bağırmıştır. Yayımlanan cülus fer
dı. Doğup büyüdüğü İstanbul'u tanıma ayıydı; ermişliğine inanılan Demirkapu-
manında ise "İrsen ve istihkaken ma-
yan II. Ahmecl, şehzadelik yıllarını özel lu Şeyiı Süleyman Efendi'nin Fatih Ca
kam-ı saltanat ve taklid-i hükümet itti-
dairesinde ilm-i nücum'la (yıldızbilim) mii'nde bir cuma konuşması ve duası
fak-ı ârâ ile cenab-ı saadet-meabıma
uğraşarak geçirdi. yapacağı bir hafta önceden halka duyu
tevfiz olundu'', denmek suretiyle tahta
1691 ilkbaharında Avusturya seferi çıkışının yöneticilerin oyu ile olduğu rulmuştu. O gün, kadın erkek, yaşlı ve
hazırlıklarını tamamlayan Sadrazam vurgulanmıştı. çocuk Fatih Camiini ve çevresini mah
Köprülü Fazıl Mustafa Paşa. İstan şer görünümünde doldurdular. Bunu
bul'dan hareket ederken Padişah II. Sü II. Ahmed'in saltanat yıllarında, art haber alan İstanbul Kaymakamı Bosna-
leyman'ı da ağır hasta olmasına karşın arda bozgunlarla sonuçlanan Avusturya- vi Sarı Hüseyin Paşa, böylesine bir kala
Edirne'ye kadar birlikte gitmeye ikna et Macaristan savaşları devam etti. Hi balığın toplanması bir karışıklığa neden
ti. Veliaht konumundaki II. Ahmecl de caz'da, Suriye'de ayaklanmalar. Kuzey olur kaygısıyla ''kofa çıktı. Hüseyin Pa
kapalı bir arabayla Edirne'ye göttirüldü. Afrika'da devletin önleyemeyeceği karı şa'nm arkasında kadılar, zabitler ile
Sadrazamın cepheye hareketinden kısa şıklıklar vardı. Sadrazamlıkta bırakılan uzaktan gözükmesi, korku ve çekinme
bir süre sonra II. Süleyman Edirne'de Köprülü Fazıl Mustafa Paşa'nm Slanka- duyguları çok baskın olan halkı heye
öldü. Şeyhülislam Feyzullah Efendi. Ri- men Savaşı'nda şehit d ü ş m e s i n d e n canlandırdı. "Vezirin kol ile gelmesi se
kâp Kaymakamı Ali Paşa, Nişancı Elmas (1691) sonra II. Ahmed, kısa aralıklarla bepsiz değildir, kaçalım!", söylentisi hız
Mehmed Paşa, nakibüleşraf ve kadıas- Arabacı Ali Paşayı (169D, Hacı Ali Pa- la yayıldı. Herkes dehşete kapıldı. Cami
kerler ile diğer ileri gelenler Edirne Sa- şa'yı ( 1 6 9 2 ) . Bozoklu Mustafa Paşa'yı kapı ve merdivenlerinden birbirini çiğ
rayı'nda toplanarak padişahlık sırası ko (1693), Sürmeli Ali Paşa'yı (1694) sadra neyip ezerek çıkmaya çalışanlar, küçük
nusunu tartıştılar. Bir kısmı, IV. Meh- zam ve serdar-ı ekrem atadı. Bu sadra çocukların ölümüne n e d e n oldular.
med'in oğlu Mustafa'yı tahta oturtmak zamlar da görevlerini Edirne'de sürdür Bunların anneleri ve yakınları ağlaşma
istiyordu. Durumu Filibe'deki ordugâhta düler veya cepheye gittiler. ya başladılar. Halk birbirine girdi. Kay
öğrenen sadrazamın müdahalesiyle II. II. Ahmed, Kanuni Sultan Süleyman makam paşa, derhal sarayına döndü.
Ahmed'in padişahlığına karar verildi. (1520-1566) dönemindeki yönetim gele Ama olaylar yatışmadı. Hüseyin Paşa
Cülus ve biat töreni 23 Haziran 1691 ta neklerini canlandırma isteğiyle Divan-ı azledilerek yerine Selanik Muhafızı eski
rihinde Edirne'de yapılan II. Ahmed, Kı Hümayunum haftada dört gün toplan bostancıbaşı Hüseyin Paşa atandı. Eski
lıç kuşanma töreni için İstanbul'a git masını öngörürken bir dizi atamalarda kaymakam, idam edileceğini öğrenince
mek istedi. Fakat bunu kendi mevkileri da bulundu. İstanbul kaymakamlığına ortadan kayboldu. Bu olayın heyecanı
bakımından sakıncalı bulan yöneticiler, Amcazade Hüseyin Paşa'yı atadı. Başta yatışmadan Cibali'de yangın çıktı. Ka
âdet olmadığı halde bu töreni Edirne hekimbaşı olmak üzere enderun amirle ranlık Mescit Mahallesi'ni saran yangın,
Eski Camii'nde (II. Muradin da bu ca rinden çuhadar, rikabdar ve ciülbend rüzgârla yayıldı. Birkaç koldan ilerledi.
mide kılıç kuşandığı saptandığından) ağalarını değiştirdi. İdam ettirmek iste Bir kol, Salih Paşa Camii çevresine, bir
yaptılar. II. Ahmed'e, şeyhülislam ve diği Y e n i ç e r i Ağası Eğinli M e h m e d kol Atpazarı'na, Muytablar Çarşısı'na
nakibüleşraf, İstanbul'dan getirtilen Hz Ağa'dan çekindiği için ilkin İstanbul'a uzandı. Birkaç bin ev ve dükkân yandı.
Muhammeclin kılıcını, camiin hünkâr gönderdi. Amcazade Hüseyin Paşa'nm l693'te daha büyük bir yangın Ayazma
mahfilinde dua ederek kuşattılar (13 ağayı koruması üzerine de İstanbul kay Kapısı ile Unkapanı arasındaki dükkân-
AHMED m 110
daki dönemi Lale Devri(->) olarak bili la sadrazam değiştirdi. Damat Hasan Pa- ağaç Bahçesinde geçiren III. Ahmed çi
nir. Hattat olarak da ünlüdür. şa'nm yerine önce Kalaylıkoz Ahmed ç e k hastalığına yakalandı. 8 Kasım
III. Ahmed, 9 Ağustos l679'da Bey- Paşayı ardından da 25 Aralık 1704'te 1708'de Üsküdar iskele meydanında Va
lerbeyi'ndeki İstavroz Sarayımda özel Baltacı Mehmeci Paşayı atadı. İlk çocu lide Sultan Camii'nin temeİi atıldı. Aynı
bir törenle ilk dersi Seyyid Feyzullah ğu Fatma Sultanin 22 Eylül 1704'teki gece Hocapaşa'da yangın çıktı, Yahudi
Efendi'den alarak eğitim ve öğretime doğumu renkli bir şenlikle kutlandı. İs şekerci dükkânları, Mahmudpaşa Çarşı
başladı. Hat hocaları Hafız Osman ve tanbul'daki esnaf kollan da Alay Köşkü sı, Cağaloğlu Sarayı, Daye Hatun Camii,
Veliyeddin efendilerdi. Dini bilgiler ve önünde gösteriler düzenlediler. Rüstem Paşa Medresesi çevresi, iplikçi-
yazı dışında müzik, edebiyat da öğren 1705'te, Sadrazam Baltacı Mehmed ler bodrumu, bin dolayında ev ve yapı
di. l687'den sonra 16 yıl boyunca İstan Paşa, İstanbul'daki Kubbe Veziri Hüse yandı. 30 Kasım günü, Akdeniz'den ge
bul ve Edirne saraylarında, kafes hayatı yin Paşa'yı azlettirmek için zorba bay len cephane yüklü bir kalyon Tersane
denen göz hapsinde kaldı. Bu dönem rakları açtırtıp düzmece bir eylem yap önünde infilak etti. İçindekilerle bera
de Edirne, Osmanlı Devleti'nin fiili baş tırttı. Bayezid Camiindeki bu eylem so ber, Haliç'te balık tutanlardan, kayıkçı
kenti durumundaydı. İstanbul'da nucunda Hüseyin Paşa sürgüne gönde lardan, kıyıdakilerden dört yüz kişi öl
1703'te cebecilerin başlattığı ayaklanma, rilirken yirmi kişi de idam edildi. Baltacı dü. Tersane Bahçesi'ndeki köşkler ha
Edime Vakası denen bir ihtilalle sonuç M e h m e d P a ş a ' n m y e r i n e 3 Mayıs rap oldu. O gün baklava alayı(->) vardı.
landı ve III. Ahmed, ağabeyi II. Musta 1706'da Çorlulu Ali Paşa sadrazam oldu. Saraydan baklava tepsileriyle dönmekte
fa'nın (1695-1703) yrerine 22 Ağustos İki yıl boyunca İstanbul'a birçok elçi olan yeniçeriler, olayı fırsat bilip çarşı
1703'te Edime Sarayı Hasodası'nda tah geldi. Bunlardan İran ve Avusturya elçi pazar içlerinde yağma ve soygunlarda
ta çıktı. İlk cuma selamlığını Edirne'de lerinin alay göstermeleri çok görkemli bulundular.
Bayezid Camiinde yaptı. Ayaklanmacı oldu. 1707'de Eyüp'te Dîv Ali Ağanın, 1709'da, I I I . Ahmed'in henüz 5 ya
ların istekleri doğrultusunda yeni ata p a d i ş a h ı tahttan i n d i r m e y e d ö n ü k şındaki kızı Fatma Sultanla Silahdar Ali
malarda bulundu ve İstanbul'a dönmek komplosu ortaya çıkartıldı. Komplocu Paşa'nm "surî" düğünleri yapıldı. On
üzere ordugâha çıktı. Hocası Feyzullah softaların boyunları Bâb-ı Hümayun beş gün süren bu muhteşem düğünün
Efendi'nin öldürülmesini engelleyeme hazırlıkları sırasında Edirnekapı-Otakçı-
di. 4 Eylül 1703'te, yaklaşık yarım yüz lar-Eyüp güzergâhmdaki birçok ev, ge
yıldır, kısa aralıklarla Edirne'de sürege lin alayının ve hasbahçeden alman gü
len saray ve saltanat düzenini kapatarak müşten iki büyük ''nakilin ve gümüş
tüm saray halkıyla birlikte İstanbul'a ha gelin arabasının geçirilmesi için kamu-
reket etti. 14 Eylül günü Davutpaşa sah laştırılıp yıkıldı. İstanbul'a gelen İsveç
rasında konakladı. 16 Eylül'de buradan elçisini arzodasında(->) kabul eden III.
Eyüb Sultan Türbesine giderek Hz Mu- Ahmed, B e n d e r ' d e oturan sığınmacı
hammed'in kılıcım kuşandı ve coşkulu Kral Demirbaş Şarlin korunması için,
bir törenle Edirne Kapışımdan kente İstanbul'dan bin sipahi, bin silahdar ser-
girdi. Doğruca Topkapı Sarayı'na gitti. dengeçtisi, bin beş yüz kıdemli sipahi
Uzun zamandan beri denetim dışı gönderdi. İstanbul'a gelen Özbek, Rus,
kalmış olan İstanbul huzurlu ve güven Venedik, Kalmuk elçilerini de kabul et
likli bir ortam değildi. Karışıklıklar, tu ti. 1710'da, Sarayburnu surları üstüne
tuklama ve idamlar sürdüğü gibi, hırsız yaptırılan ve Topkapı Harem Sarayı ola
lık ve soygun olayları da yaygındı. III. rak bilinen yeni ahşap harem dairesine
Ahmed'in geldiği günlerde bostancıların, yerleşen III. Ahmed, 16 Haziran'da Çor
yeniçerilerin ayaklanma girişimleri güç lulu Ali Paşa'yı sadrazamlıktan uzaklaş
lükle yatıştırıldı. Defter çalığı iki bin do tırdı. Köprülü Numan Paşa'nm iki aylık
layında yeniçerinin ocağa dönme istek sadaretinden sonra Baltacı Mehmed Pa
lerini geri çeviren III. Ahmed, bunların şayı 18 Ağustos 1710'da ikinci kez bu
elebaşılarını idam ettirdi. Bu kez bostan makama atadı. Numan Paşa'nm azil ne
cılar, saray bahçelerinde eylemler baş deni, "Köprülünün torunu sadrazam ol
lattılar. III. Ahmed kesin hükümler içe muş, varalım Dersaadet'e gidelim!'' di
ren bir hatt-ı hümayunla bunların tümü Levni'nin Silsilename 'de yer alan III. Ahmed yen ayağı çarıklı Anadolu ve Rumeli
nü yeniçeri sınıfına geçirtti. Uymayanları ve şehzadesini betimleyen bir minyatürü, Türklerinin İstanbul sokaklarını doldur
ise idam ettireceğini duyurdu. Ocakta, 18. yy. malarıydı. İstanbullular, ayaklanma çık
TSM. III. Ahmed Kütüphanesi masından, ekmek bulunmayacağından
sarayda ve devlet örgütünde yeni ata Nazım Timuroğlıı
malar yaptı. Suçlulardan kimileri idam ve soygundan korkmaktaydılar. O yıl
edildi ya da sürgüne gönderildi. Yeniçe içinde Kırım Hanı Devlet Giray da baş
ri ağası idam, Sadrazam Kavanoz Ah önünde vuruldu. Eski İstanbul kayma kente geldi. I I I . Ahmedl ikna ederek
med Paşa azledildi. İstanbul kadısı sür kamı Firari Hasan Paşa da kuşku üzeri Rusya'ya savaş açılmasını sağladı. Padi
güne göncierildi. Sadrazamlığa 16 Kasım ne, bostancıbaşı tarafından kaldırılıp Fe şah. Aİay Köşkünden geçit törenini iz
1703'te Damat Hasan Paşa'yı atayan III. nerbahçe'ye götürüldü ve fenerci oda ledikten sonra Baltacı Mehmed Paşa'yı
Ahmed, İstanbul kadılığına da Kara Ha sında boğuldu. Bunu, Kudüs nakibinin sefere uğurladı. İbadete açılan Üsküdar
lil Efendi'yi getirdi. Ancak 1704 yılı ilk sarayda Cellat Çeşmesi başında boynu Valide Sultan Camii'ni, Rabiâ Gülnûş
aylarında yönetime egemen olabildi. İs nun vurulması izledi. Bunayan Şeyhülis Sultanin ziyareti için, yol üzerindeki
tanbul'da hem para darlığı, hem mal kıt lam Sadık Mehmed Efendi'nin yerine tüm evler boşaltıldı. Sokak başlarına
lığı vardı. Piyasadaki züyuf (düşük ayar Ebezade Abdullah Efendi atandı. Tüm perdeler asıldı.
lı) akçeleri toplatan padişah, yeni çil ak bu operasyonlardan sonra III. Ahmed, Prut'taki başarısına karşın Baltacı
çeler kestirdi ve halkın, ellerindeki dü artık hem saltanatını sağlama aldı, hem Mehmed Paşa'yı görevden alan padişah,
şük değerli paraları darphanede değiştir de İstanbul'u baskı gruplarından ve sı Gürcü Yusuf Paşa'yı 20 Kasım 1711'de
melerine olanak verdi. Askerin ve hal kıntılardan bir ölçüde kurtardı. Dış siya sadrazam yaptı. Bir yıl sonra 12 Kasım
kın moralini yükseltmek düşüncesiyle sette savaş olasılığım önleyici tedbirler 1712'de Süleyman Paşa bu göreve gel
Okmeydanı'nda atış müsabakaları dü aldı. 1708'de Çorlulu Ali Paşa'nm I I . di. 1713'te Galata'da yangın çıktı. Kale
zenlenirken tersanede de yreni bir savaş Mustafa'nın kızı Emine Sultanla evlen nin iç ve dış mahalleleri yandı. Rusya
gemisi denize indirildi. Bu vesileyle zi mesi nedeniyle geleneksel sur-ı hüma ile yeni bir savaş olasılığı doğunca İs
yafetler verildi. III. Ahmed kısa aralıklar yun düzenlendi. O yaz mevsimini Kara tanbul'daki Rus elçi heyeti tutuklandı.
AffMFDW
III. Ahmed, yakınmaları dikkate ala saraylarını, hasbahçelerini tespit ettirte- duğu anlaşıldı. Suçlu bulunan bir fırıncı
rak geceleyin Boğaz trafiğine bir kolay rek her birinin onarımını ve imarını da ibret olsun diye idam edildi. III. Ah
lık olmak üzere Kızkulesi'ne bir fener sıraya koyüu. medin gelişmesine çaba gösterdiği bir
yapılmasını emretmişti. Padişah, çok İstanbul'un bir sorunu da taşradan semt Üsküdar'dı. Annesi adına buraya
bakımsız ve ıssız olan Dolmabahçe Ça- kaçak gelip kentin çevresine yerleşenle bir cami yaptırtması, iskele meydanına
yın'nın deniz tarafına da sakız bahçeleri rin vergi ödemeksizin mal üretip el al bir anıt çeşme inşa ettirmesi de bu yak
duvarları gibi bezemeli parmaklıklar tından satmalarıydı. Oysa bunlar, kendi laşımının kanıtlarıdır. Üsküdar bu yıllar
yaptırttı. Arap İskelesini halka kapattır memleketlerinde baç ve gümrük resmi da, herkesin rağbet ettiği bakımlı bir
dı. Buraya dış hassa odaları ve bir ka ödeyerek imal ettiklerini İstanbul'a ve kasaba görünümü kazandı. Ramazan
yıkhane inşa edildi. 24 Haziran 1719'da başka yerlere ihraç edebiliyorlardı. Bu ayında Üsküdar Valide Camiinde mah
Gedikpaşa'da sabun imalathanesinde çı alışkanlık, kamu bütçesine zarar verdiği ya yakılması için de bir ferman çıkartıl
kan yangın, o semtteki hamamı, Bâli gibi, piyasa kurallarına da aykırıydı. İs dı. Fakat 1723'te kasaba çarşısında çı
Paşa, İbrahim Paşa camilerini. Kürekçi- tanbul esnafının her ürlü vergiden mu kan yangın, Bit Pazarı'nı, Tabhane'yi,
ler Hanını, karakolu, Ermeni Kilisesi'ni af olması, taşralı esnafın başkente hücu Haffafhane'yi, birçok dükkânı ve evi
ve mahalleleri kül etti. muna bir başka nedendi. Bir ferman çı yaktı. 1725'te, Hint gezginlerinin öteden
III. Ahmed, en çok İstanbul'un para kartılarak sonradan açılan tüm işyerleri beri İstanbul'a getirip pazarladıkları
piyasasıyla ilgilendi. Başkentte kesilen vergi yükümlüsü kılındı. İstanbul'a göç haşhaşın (esrar) satışı yasaklandı. III.
zolata 80, Leh zolatası 90 akçeydi. Padi lerin durmaması yüzünden taşralarda Ahmed, İstanbul'un su sorununa da
şah bu farkın giderilmesini istedi. Yapı nüfusun azaldığı, kalanların daha ağır eğildi. 1725'te Belgrad Köyü korusu
lan ayarlamalar sonucu İstanbul zolatası vergi yükünden ezildikleri gerekçesiyle içinde bir bent yaptırttı. Kente su akıtan
90, Leh zolatası 88 akçe düzeyine geti "en az on yıldır İstanbul'da oturmayan şebekeleri de onarttı. Tekfur Sarayı'mn
rildi. Yeni paraya cedit zolata adı veril ların memleketlerine dönmeleri" için ele Kârhane-i Kâşî adı ile bir çini fabrikası
di. İstanbullular 1720'de heyecanlı bir 1722'de bir ferman çıkartıldı. na dönüştürülmesi, surların onarılması
gün yaşadılar. Akdeniz'in azılı korsanı 8 Temmuz 1721'de Küçükmustafapa- da bu yıllardadır. 1727'de Saray-ı Amire
Burunsuz, yakalanıp başkente getiril şa Çarşısında çıkan yangında ilk kez, (Topkapı Sarayı) içincie inşa edilen yeni
mişti. 1 Mart günü halk, kıyıları, kayık tulumba kullanıldı. Yüz elli tulumbacı Darphane-i Amire faaliyete geçirilerek
ları doldurmuştu. Burunsuz. kendi kal canla başla çalışıp bu yangını yayılma para işlerinin kontrolü sağlama alındı.
yonunun sereninde, Yalı Köşkü önün dan söndürdüler. Ama bir ay sonra Ba- Para operasyonu ve o yıllarda süren
de ipe çekildi. 3 Haziran'da İbrahim Pa- lat'ta çıkan yangın, yahudhanelerin sık İran savaşları yüzünden 1727'de yeni
şa'nın, Şehzadebaşı'nda Eski Odalarin lığı yüzünden söndüülemedi. Bu sırada vergiler konması kaçınılmaz oldu. Artık
karşısına yaptırttığı dershane, yatı hüc yapılan bir soruşturma sonucu, her iki İstanbullulardan da birtakım vergilerin
releri, kütüphane, sebil ve çeşme tören yangının da birer kundaklama eseri ol alınmaya başlanması halkta hoşnutsuz-
le hizmete girdi. 29 Temmuz'da Cihan
gir Camii ile çevresindeki tekke ve e v
l e r yandı. III. Ahmed, 13 Eylül günü,
Okmeydam'ndaki sur-ı hümayunla şeh
zadelerini sünnet ettirdi. Ziyafetler, gös
teriler yirmi gün sürdü. 1721'de gün
demdeki konu fiyatların denetleneme-
mesiydi. Esnaf, türlü nedenlerle narhla
ra uymamaktaydı. Gemilerle getirilen
zahirenin, yiyeceklerin denetimi de sağ-
lanamıyordu. Bu yüzden İstanbul Kadı
sı Dürrî Mehmed Efendi Ekim 1721'de
görevden alındı, yerine Köse Şaban
Efendi atandı. Öte yandan, kentin dış
ve kenar mahalleleri, hırsız şebekelerin-
:e soyulmaktaydı. Eyüp, Kasımpaşa,
Hasköy, Beyoğlu ve Büyükdere'ye ka
dar Boğaz köylerinde ev basan, soygun
düzenleyen, karşı koyanları öldüren çe
teler kol geziyordu. Bunların, kolluk
güçlerinden destek gördükleri biliniyor
du. Bir baskınla 18 soyguncu yakalan
dı. Çaldıkları öteberi, bekâr odalarında
ele geçirildi. Öte yandan III. Ahmedin
güvenini kazanıp bostancıbaşı olan Si
vaslı Mehmed, türlü kanunsuzluklara
göz yummakta, İstanbul'un her köşe
bucağına kaçak yapılar yaptırtmakta,
3oğazin iki yakasında sel yataklarının
:nlerine duvarlar ördürtüp akıntıyı ke
sip şunun bunun evine, bahçesine zarar
vermekte, hasbahçeleri gelenek dışı
çullandırmakta ve herkesten işine göre
rüşvet almaktaydı. Padişah, artan şikâ
yetler sonucu bostancıbaşım sürgüne
III. Ahmed'in
minderdi. 1721'den itibaren Eyüp, Ali-
Topkapı Sarayı
D e y k ö y ü , Beylik Bahçe'de imar çalış Harem
maları başlatıldı. İbrahim Paşa İstan Dairesinde,
bul'un harap durumdaki tüm camilerini, hat çalıştığı
d e p r e m ve yangınlardan zarar görmüş Yemiş Odası.
Ar as Neftçi
AHMED H! BENTLERİ 114
ve çeşmenin 1141/1728-29'da yaptırıl sebil olarak değerlendirilmiştir. Sebiller ve içerden bir delik açılmıştır. Bu nişle
mış olduğunu belirtmektedir. Marma bel düzeyine kadar duvarla örülmüş, rin kuşların su içmesi için tasarlandığı
ra'ya bakan cephedeki kitabeden çeş belli bir yüksekliğe kadar da dilimli ke anlaşılıyor. Çeşme cephesindeki düşey
menin Nevşehirli Damat İbrahim Pa- merlerle geçilen üç tunç şebekeli açık dikdörtgen alanların üzerinde boydan
şa'nın önerisi üzerine yapıldığı anlaşılı lıklarla su dağıtımı sağlanmıştır. Şebekeli boya yazıtın bulunduğu kırmızı çinili
yor. Kaside Bâb-ı Hümayun ile Ayasof- açıklıkları tekrar duvar izlemektedir. bordürle çevrili yatay dikdörtgen alan
ya arasına bakan köşedeki sebilin üze Hazne ve çevre koridorunu yüksek bir vardır. Sebillerde alt bölümde duvar be
rinden başlamakta ve Ayasofya'ya karşı çatı örtmektedir. Çatı dışa doğru açılarak zemesi doğalcı bitkisel bezemedir. Şe
olan cephede son bulmaktadır. Bu cep çeşme çevresindekileri yağmur ve gü bekeler de lale motifli dökme demirdir.
hedeki son tarih beyti III. Ahmed'in neşten koruyacak geniş bir saçak oluş Rumî-palmet-lotus gibi klasik Osmanlı
kendisi tarafından söylenmiştir. Boydan turmaktadır. Kurşun kaplı ahşap çatı or yüzey bezemesinde karşılaşılan gele
boya bir satır halinde celi sülüs hatla tada sekiz cepheli kasnak üzerinde di neksel motiflerle bezemeli öteki üç
yazılmış olan beyit Divan Edebiyatının limli kubbecikle yükselir. Köşe sebilleri cephe birbirine benzemektedir. Kitabe
tarihçilik alanında yazılmış en güzel be nin uzantılarında da merkezdeki kubbe- yalnızca musluk nişinin üzerindedir ve
yitlerinden biridir. III. Ahmed'in imzası cikten daha küçük kubbecikler vardır. iki yanında boya ile bezenmiş madal
son tarih beytinin altında bulunmakta Kubbecikler de kurşun kaplıdır ve altın yonlar vardır. Sebillerin alt bölümünde
dır. Söylentiye göre, III. Ahmed bu ta yaldızlı alemlerle son bulmaktadırlar. şemseler ve rozetler görülür. Güney
rih mısrasını "Han Ahmede eyle dua aç Meydan ç e ş m e s i n i n ana c e p h e s i cephesinde yan nişlerin yerinde ise bi
besmeleyle iç suyu" diyerek tamamla Topkapı Sarayı'na giden yol üzerinde rer kapı açılmıştır.
mış, ancak "suyu" sözcüğü kafiye bul dir. Bu cephe III. Ahmed'in boydan bo Çeşme duvarmın üst bölümü palmet,
mak bakımından sorun yarattığından ya uzanan beytinin bulunması, hem yazı, kartuş, mukarnas, yeşim çini, çin
Seyyid Vehbi tarafından değiştirilerek çeşme çevresi düzenlemesi, hem de se bulutu ve pers beneği gibi değişik nite
"Aç besmeleyle iç suyu Han Ahmede billerde doğalcı bitkisel bezemenin bir likteki bordürlerle çevrilmiştir. Saçak ah
eyle dua" denmiştir. tek bu cephede uygulanması ve çeşme şap kabartma bezemelidir. Saçağın köşe
Marmara Adası naibine gönderilen düzenlemesinin iki yanında yer alan lerini merkezde üzüm, armut, nar gibi
bir belgeye göre çeşmenin 1141 Rama nişlerin konumu ve işleviyle bezeme kabartma meyve grupları bezer. Köşeler
zan/Nisan 1729'da henüz bitmediği an açısından farklı değerlendirilmiştir. Ana de ışınsal gelişen bitkisel bezeme, ara
laşılıyor. Bu belgede saf beyaz ve da cephe doğalcı bitkisel bezemeli bordür- larda kaset sisteminde bir düzenlemeyle
marsız mermerlerin acele olarak gönde lerle çevrelenen dikdörtgen alanlara ay bezeme programını tamamlar.
rilmesi istenmektedir. Bazı yayınlarda rılmıştır. Düşey dikdörtgen alanların or- III. Ahmed Meydan Çeşmesi doluluk
çeşmenin baş mimarı Kayserili Mehmed tasındakinde musluk tablası dilimli ke ve boşluk karşıtlığı, düşey-yatay denge
Ağa'dır, ancak bu bilginin dayandığı ar mer ve rozetle bezenmiş, köşelikler do si, altyapıyla üstyapı ve geometrik bi
şiv kaydında Mehmed Ağa'mn çeşmenin ğalcı bitkisel bezemeyle doldurulmuş çimlerin ilişkisi açısından başarılı bir ta
alem ve şebekelerini yaldızlama işi için tur. Bu düzenlemenin üzerinde madal sarım örneğidir. Klasik Osmanlıdan Batı
görevlendirildiği geçmektedir. Bu kayda yon içinde "maşallah" yazısı vardır. etkilerine, özellikle baroğa geçişi sergi
göre, çeşmenin baş mimarı olarak Meh Musluk tablasının iki yanında şiş göv leyen bir başyapıttır.
med Ağa'yı yorumlamak yeterli değildir. deli, uzun boyunlu vazolar içinde çiçek Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 134; A.
İki basamakla çıkılan bir zemin üzeri demetleri bezemesi görülür. Mukarnas Arel, Onsekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisin
ne yerleştirilmiş olan dört cepheli III. öğeli korniş ve palmet-lotuslu kornişten de Batılılaşma Süreci, İst., 1975, s. 41; S. Eyi-
sonra kemer içi kıvrımdaki bir düzenle ce, "Ahmed III Çeşmesi", DİA, II, 38-39.
Ahmed Meydan Çeşmesinde merkezde
meyle doldurulmuştur. Niş dışında iki AYLA ÖDEKAN
sekizgen prizma gövdeli bir su haznesi
bulunmaktadır. Haznenin köşelerinde yanda şiş gövdeli çiçekli vazolar ikişer
bulunan sebillere su servisinde kullanı kere yinelenmiştir. Niş köşelikleri de AHMED (Durmuşzade)
lan çeşmeler yerleştirilmiştir. Hazneyi bitkisel bezemelidir ve merkezde birer (1665/1666. İstanbul - Mart/Nisan
içerde çevre koridoru oluşturan ve köşe kabara bulunur. Yanlardaki dikdörtgen 1717, İstanbul) Ta'lik hattatı. Şehremini
leri yarım daire çıkıntılarla dönen bir be alanlarda yan nişler sebil düzeyinden Durmuş Efendi'nin oğludur. Medrese
den duvarı çevirir. Beden duvarının her başlar. Öteki cephelerdeki yan nişler eğitimi gördü. İzmir ve Edirne'de kadı
kenarının simetri ekseni üzerinde geniş çeşme yalağının düzeyindedir. Su dol lık yaptı. Mekke payesi aldı. Ta'lik yazı
sivri kemerli az derin niş içinde çeşme dururken bir eşya koyma ya da oturma yı Ahmed Siyahî'den(->) meşk ettikten
düzenlemeleri oluşturulmuştur. Yarım işlevini karşıladıkları düşünülebilir. Ana başka. Abdülbâki Arif Efendi(->), Kırımı
daire çıkıntı yapan köşe dönüşleri, birer cephede ise daha yüksekten başlarlar Camii İmamı Ahmed Efendi gibi devrin
tanınmış hattatlanyla yakın münasebet
ler kurarak sanatını geliştirmiştir. Hattat
lar arasında Durmuşzade unvanıyla tanı
nan Ahmed yaşadığı devirde çok beğe
nilmiş, birçok da öğrenci yetiştirmiştir.
İstanbul'da, eski Darphane'deki okul
ve sebil ile Çorlulu Ali Paşa'nın Beya
zıt'ta yaptırdığı darülhadis ile tekkenin
ve Hırkaişerif'teki yapılar ile Tersane'-
deki camiin, Beyazıt'ta Kaptan İbrahim
Paşa Camii önündeki sebilin, Fatih'te
Şeyhülislam Feyzullah Efendi Medrese-
si'nin (bugün Millet Kütüphanesi) ve
çeşmesinin. Üsküdar'da Valide Camii'-
nin (Yeni Cami) yazıları onun eseridir.
Durmuşzade Ahmed, İran ta'lik okulu
nun takipçilerindendir.
Bibi. Müstakimzade, Tuhfe, 643; Rado, Hat
ÜX Ahmed Sebili ve Çeşmesi, Ayasofya Meydanı tatlar. 123; Tarih-i Raşid, IV, 340; Sicill-i Os-
Erdal Yazıcı
manî, I. 240.
ALİ ALPARSLAN
AHMED AĞA 118
AHMED AĞA (Tozkoparan) zemeleri sağlamakla görevli olan Dalgıç AHMED AĞA CAMÜ
Ahmed Ağa, 1595'te suyolları nazırı ol
(1458 ?, İstanbul - 1550, İstanbul) Ke Bağlarbaşı'ndan Selimiye Üsküdar yö
du. Bu görevi sırasında, Kırkçeşme su-
mankeş. II. Bayezid, I. Selim ve I. Süley nüne giden Tunusbağı Caddesi üzerin
yollarını, Eğrikapı'dan Haydara kadar
man devirlerinde yaşamış, birçok ö- de, Karacaahmet Türbesi'nin karşısında,
olan çeşmeleri, Hocapaşa kârizini (lağı
nemli görevde bulunduktan sonra paşa Karacaahmet Mezarlığı'na bitişiktir.
mı), Tahtakale suyollarım onardı. 1596-
lığa kadar yükselmiş ve 1532-1534 yılla Camiin kuzeybatı köşesinde, imam
1597'de ise Demirhane Çeşmesi ve Aya-
rında kaptan-ı deryalık yapmıştır. Asıl odası ile pencere arasındaki on dört sa
sofya Çarşısı ile birçok cami, mescit,
ünü ok atıcılığındandır. Diz çökerek at tırlık manzum kitabe yapının, üzengi
han ve medresenin suyollarım tamir et
tığı ok yerden 60 cm kadar yüksekten ağalarından Rodoslu Hacı Hafız Ahmed
ti. Eylül 1598'de DaTOd Ağartın ölümü
giderken hızının etkisiyle zeminden toz Ağa tarafından ahşap olarak yaptırıldığı
üzerine mimarbaşı oldu. Bu dönemde,
kaldırdığından ''Tozkoparan" sanıyla nı, daha sonra oğlu Tophane Müşiri
yapımına Davud Ağa tarafından başla
anılmıştır. Menzil (uzun mesafe) atışın Fethi Ahmed Paşa tarafından 1272/
nan Eminönü'ndeki Valide Sultan Ca-
da da, puta tabir edilen hedefe atışta 1857'de yeniden inşa ettirildiğini belge
mii'nin (bugünkü adıyla Yeni Cami) in
da, kaim madeni levhaları delme bece lemektedir.
şaatını sürdürdü. 1598-1599 yılı masraf
risine dayanan zarp atışınjda da aynı bü
listelerine göre, Topkapı Sarayının pa
yük başarıyı gösteren naidir kemankeş
dişah hamamını, valide sultanın ve da-
lerden biri olarak tanınmıştır. Makbul
rüssaade ağasının odalarını. Galata Sa-
İbrahim Paşa'nm Sultanahmet'teki sara
rayı'nm mutfak ve helvahanesini onar
yında I. Süleyman şerefine verdiği bü
dı. Eski Saray'ın padişah odasını, ende-
yük ziyafet sırasında yapılan gösteriler
run (iç) ve sirun (dış) odalarını billur
de, at sırtında dörtnala giderken savur
camları ile süsledi. Tebedarlar ve bimar-
duğu okla. iç içe yerleştirilmiş beş kal
lar odalarını onardı. İbrahim Paşa Sara-
kanı birden delmek gibi büyük bir zarp
yı'ndaki gılmanlar (acemiler) odasını el
vurma hüneri de göstermiştir. Çeşitli
den geçirdi. Ayrıca eski yeniçeri odala
menzillerde adına taşlar diktiren Tozko
rını, büyük ve küçük ıstabl-ı âmire
paran, sadece "Lodos Menzilimde bü
hasahırlar binalarını. Beşiktaş, Kavak ve
yük rakibi Bursalı Şüca'yı geçememiştir.
Dil (Gebze) iskelelerini, Baruthaneyi
Çeşitli menzillerdeki en iyi dereceleri
(Kâğıthane), Sinan Paşa ve Mirza Baba
şunlardır: Lodos Menzili'nde 1.269,5 gez
türbelerini, Fethiye Camii'ni de tamir et
(383 m); Poyraz Menzili'nde 1.271,5 gez
ti. Dalgıç Ahmed Ağa'nın en önemli
(839 m); Yıldız Menzili'nde 1.279,5 gez
eseri. Ayasofya'mn bahçesindeki III.
(846 m). Lodos Menzili'nde büyük rakibi
Mehmed Türbesi'dir. Aynı yerdeki III.
Bursalı Şüca'ya sadece 1,5 gez (99 cm)
Murad Türbesi'ni de onun yaptığı söyle
geçilmiştir.
nir. Ancak kapıdaki "ameli Dalgıç Ah
90'ı aşkın bir yaşta Cerrahpaşa'daki med" ibaresi dışında herhangi bir bel
evinde vefat etmiş; vasiyeti üzerine evi geye rastlanmadığı için, türbenin yapı
nin karşısındaki mescidin haziresinde mına Davud Ağa tarafından başlandığı,
toprağa verilmiştir. 19501i yıllarda yolun Ahmed Ağa tarafından tamamlandığı sa
genişletilmesi sırasında mezar, taşıyla nılmaktadır.
birlikte mescidin arka tarafına nakledil Ahmed Ağa Camii'nin güneybatıdan
Mimarlığının \ramsıra. sedefkârlığı ile görünümü.
miştir. Heybetli mezar taşının üzerinde
de ünlü olan Dalgıç Ahmed Ağa, Ali Kazım Tiımıroğht
şu kitabe yer alır: Budur Okmeydanını
ihya kılan / Söylenir dillerde nâmı haş Usta adlı bir sedef ustasından ders aldı.
ve dek / Budur ol ser-menzil-i sahib ü Eserlerinden biri Türk ve İslam Eserleri Yapı k a g i r ve ahşap çatılıdır. Basık
nişan / Ok atıp taş dikti, astı yayını / Müzesi'ndedir. III. M e h m e d Türbe kemerli, uzun dikdörtgen pencerelerle
Ona dahi kalmadı fâni cihan / Etti işân sinden getirilen bu eser. sekiz köşeli ve aydınlanan camiin, türbeye bakan cep
sünnet-i peygamberi / Menzilin nûr ile fildişi ayaklı bir cüz mahfazasıdır. Çek hesinin altında dükkânlar bulunmakta
Rabbü'l-müstean /İster ihlâs ile sizden mece ve kubbe bölümleri sedef ve ba dır. Kuzeydoğu köşesi, kitabeye kadar
fatiha / Hacı Ahmed, şöhreti Tozkopa ğa işlemeli olan bu mahfazanın kubbe uzanan mermer bir sütunla yumuşatıl
ran / H. 957. Ölümünden sonra Ök- bordüründe yine sedefle yazılmış âye- mıştır. Ana mekâna, merdivenlerle mi
meydanı'na üzerinde şu satırlar yer alan te'l-kürsî'nin başlangıç ve bitim noktala nare kaidesinin yola ve mezarlığa ba
bir anı taşı dikilmiştir: Sene 957 / Sahi- rı arasında Ahmed Ağanın imzası var kan yönlerinden girilir. İç mekân birçok
bü'l-menzil-i fi'lmeydan / Ellezi ism-i dır. Kendisinin bu konudaki ustalığına değişikliğe uğramış ve tarihi niteliğini
hû Tozkoparan. diğer bir örnek ise III. Murad Türbe kaybetmiştir. Tavanı ahşap kirişli, mih
sinin kapı süslemeleridir. rap ve minberi basit ve ahşaptır.
Bibi. Mustafa Kâni, Telhis-i Resailü 'r-Rumat,
Dalgıç Ahmed Ağa'nın adına 1605'- Kuzeydoğu köşesinde yer alan mina
İst., 1263; H. B. Kunter, Eski Türk Sporları
Üzerine Araştırmalar, İst.. 1938; S. K. İrtem, ten sonra başmimar olarak rastlanmaz. renin dikdörtgen kesitli kaidesi yapı kit
Türk Kemankeşleri, ist., 1939 O yıl paşalığa yükselerek Silistire bey lesinin içine dahildir. Sıvalı minaresi
CEM ATABEYOĞLU lerbeyi olan Ahmed Ağa, Anadolu'da çı kurşun kaplı bir külahla örtülüdür.
kan Kalenderoğlu isyanını bastırmak Bibi. Raif, Mir'at, 117: Konyalı, Üsküdar Ta
AHMED AĞA (Dalgıç) üzere, l607'de Vezir Nakkaş Hasan Pa rihi. I, 84-85.
şa'nm yanma gönderildi. Mihalıç'a (bu TARKAN OKÇUOĞLU
(?, ? - 1608. Ulubat) Osmanlı mimarba gün Karacabey) giderken, Manyas ya
şı. Dergâh-ı âli (divan-ı hümayun) ça kınlarında Ulubat'ta Kalenderoğlu güç
vuşlarından ve Mimar Sinan'ın çırakla- AHMED AĞA ÇEŞMESİ
lerince öldürüldü. Mezarı, Gönen'de Ilı
rındandır. Adı ilk kez, Yalı Kapısı'nda bak. AYRILIK ÇEŞMESİ
ca mevkiinde "Paşa Mezarlığı" olarak
(Sirkeci dolaylarında) mimar Davud anılan yerdedir.
Ağa tarafından yapılan ve bugün Sepet AHMED AMİŞ EFENDİ
Bibi. Ş. Akalın. "Mimar Dalgıç Ahmed Paşa",
çiler Kasrı(->) olarak bilinen binanın ya TD, S. 13 (1958), 71-80; (Altınay), Mimarlar, (1808, Tırnova - 1920, İstanbul) Halvet:
pımında geçer. 1593-1594 yılı mühimme 101: Z. Orgun. Mimar Dalgıç Ahmed. İst.. ve Nakşı tarikatlarına mensup mutasav
defteri kayıtlarına göre, binaların yapı 1958. vıf. Üçüncü devre Melamîlerinden olup
mına, ıhlamur ağacı ve kurşun gibi mal İSTANBUL "Fatih türbedarı" unvanıyla da tanınır.
119 AHMED BESİM PAŞA
Tırnova'da medrese eğitimi gördü ve la yapmıştır. Bunlar arasında Bursalı nedeki görevi sırasında çizdiği planlar
sıbyan mektebi hocalığı yaptı. 1853'te Mehmed Tahir. Babanzade Ahmed Na uyarınca 120 tane buhar makinesi yapıl
tabur imamı olarak Kırım Savaşıma ka irn, İsmail Fennî (Ertuğrul), Ahmed Avni dı. Bu planlardan birçoğu İngiliz teknik
tıldı. Abdülmecid ve Abdülaziz döne (Konuk) ve Balıkesirli Abdülaziz Mecdî dergilerinde yayımlandı. Buhar makine
minde iki defa istanbul'a gelerek kısa (Tolun) gibi son dönem Osmanlı dü si konusunda yaptığı çeşitli buluşların
aralıklarla kaldıktan sonra tekrar mem şünce adamları da vardır. patentlerini aldı. Osmanlı döneminde
leketine döndü. Bir süre Tırnova'da ha Kuşadalı İbrahim Efendi'nin (ö. 1845) yabancı uzmanlar dışında Ahmed Besim
mam işletti ve 1877'de İstanbul'a yerle ŞabanîlikGü içinde geliştirdiği Melamî- Paşa'dan başka makine tasarımı yapan
şerek vefatına kadar faaliyetlerini bura meşrep tarikat anlayışı, Amiş Efendi'nin bir mühendis bilinmemektedir. 1887'de
da sürdürdü. Mezarı. Fatih Camii hazi- kişiliğinde Nakşî-Melamî mistisizmiyle İngiltere'deki Makine Mühendisleri Ens-
resindedir. bütünleşerek 19. yy İstanbul'unun tasav titüsü'ne üye olmuş ve 1 9 l 4 ' e kadar
Küçük yaşta tasavvufa yönelen Amiş vuf kültürünü zenginleştirmiştir. Amiş enstitünün yaz toplantılarına düzenli
Efendi, Halvetîliğe bağlı Şabanîlikten Efendi, tarikatların şematik kurallara olarak katılmıştır.
kendi adına kol ayıran Kuşadalı İbra bağlanıp vahdet ilkesinden kopmalarını
him Efendi'nin(->) Tırnova'ya gönderdi ve böylece asıl fonksiyonlarından uzak
ği halifesi Ömer Halvetî'ye intisap etti. laşarak tutucu kurumlara dönüşmelerini
Kuşadavîlik veya İbrahimîlik olarak da eleştiren Kuşadalı'nın düşünce mirasına
tanınan bu Şabanı koluna bağlanan A- sahip çıkmış bir mutasavvıftır. Ona ait
miş Efendi, Kuşadalı'nın 1845te vefatın olan, 'Mücâhedâtın bir kısmını Kuşadalı
dan sonra İstanbul'a gelerek onun baş kaldırdı, mütebakisini de ben ref ettim"
halifesi B o s n a v î Tevfik E f e n d i ' d e n sözü İstanbul'un mistik hayatında yaptı
1846'da hilafet almıştır. İstanbul'a ikinci ğı reformun veciz bir ifadesidir. Bu açı
gelişi 1866'da Tevfik Efendi'nin vefatı dan Amiş Efendi, klasik anlamda bir ta
üzerinedir. Aralarında Tevfik Efendi'nin rikat şeyhi sayılmaz. Herhangi bir tekke
müritlerinden Nalçacı Tekkesi Şeyhi de postnişinlik yapmamış, "mukabele",
Mustafa Enver Bey (ö. 1872), Fatih Tür- "esma" ve "riyazat" gibi geleneksel tari
bedarı Niğdeli Bekir Efendi (ö. 1877) ile kat rimellerine itibar etmeyerek müritle
Kaşgar hükümetinin İstanbul temsilcisi rini Melamîliğin temel yöntemi olan
Yakub Han'ın da (ö. 1907) bulunduğu "sohbet" ile eğitmiştir.
çevreye girmiş ve düzenlenen tasavvuf Yetiştirdiği mutasavvıflar onun mistik
sohbetlerine katılmıştır. düşünce sistemini, Cumhuriyet döne
1877'de bir daha ayrılmamak üzere minde de etkin kılmışlardır. Kayserili
IRCICA / Yıldız Fotoğraf Albümleri Koleksiyonu
İstanbul'a gelen Amiş Efendi, aynı yıl Mehmed Tevfik Efendi (ö. 1927) ve ha
vefat eden Niğdeli Bekir Efendi'den Fa lifesi Maraşlı Ahmed Tahir Efendi (ö.
tih Camii türbedarlığını devralmış ve bu 1954), Kuşadalı ile başlayıp Amiş Efendi Hümanist-Batıcı bir Osmanlı yurtse
nedenle tarikat çevrelerinde "Fatih tür- ile devam eden tasavvuf anlayışının veri ve bir antimilitarist olan Ahmed Pa
bedarı" olarak isim yapmıştır. Cumhuriyet dönemindeki sözcüleri ol şa, İngiliz İşçi Partisi lideri Keir Hardie
Ahmed Amiş Efendi'nin Nakşibendî muşlardır. Diğer halifeleri arasında Şem- ile 1909-1914 yılları arasında mektuplaş-
liğe de intisabı vardır. Nakşî-Halidî şey seddin Paşa, Evrenoszade Süleyman Sa- mış ve 1910'da partiye üye olmuştur.
hi Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî'- mî ve özellikle Abdülaziz Mecdî To Mektuplarında hem II. Abdülhamid dö
den(-») icazet almış ise de onun üzerin kumun adları zikredilebilir. nemini, hem de İttihat ve Terakki'nin
deki asıl büyük etkiyi Melamîlik yap Bibi. Vicdanî, Tomar-Halvetiye, 81-82; ay, eylemlerini eleştirmiş, Trablusgarp Sa
mıştır. Kendisini Melamî olarak kabul Tomar-Melâmilik, 101-104; Vassaf, Sefine, vaşı dolayısıyla İngiliz sosyalist kamu
etmeyen Amiş Efendi'nin üçüncü devre IV. 110: O. N. Ergin. Balıkesirli Abdülaziz oyunu Türklerden yana etkilemeye ça
Melamîliğinin kurucusu Muhammed Mecdi Tolun. İst.. 1942, s. 134-167; Y. X. Öz-
lışmıştır. İşçi Partisi ile olan ilişkisini I.
türk. Muhammed Tevfik Basnevî. Hayatı.
Nur'a bağlandığı ve onun vefatından Mektupları, Halifeleri, İst., 1981, s. 18-28; ay, Dünya Savaşı sonrasında da sürdürmüş
sonra bu mistik akımın İstanbul'daki en Kuşadalı İbrahim Halveti. Hayatı, Düşünce- tür. Silahlanma yarışına karşı ve yakla
güçlü temsilcisi sayıldığı bilinmektedir. leri, Mektupları. 1st.. 1982. s. 48; N. Azamat. şan Avrupa savaşını önleme amacıyla
Şehrin kültür hayatı üzerindeki derin et "Ahmed Amiş Efendi". DL4. II. 43-44. 1914'te kurulmuş olan Avrupa Birliği
kisini, çevresine topladığı ve bu mistik EKREM IŞIN Derneği ile ilişkiye geçmiş ve 1914'te
akım içinde yer alan aydınlar aracılığıy derneğin danışma kuruluna üye seçil
AHMED BESİM PAŞA miştir. Emekli olduğu 1909'dan 1928'de-
(8 Eylül 1850, Kandiye/Girit - 31 Ağus ki ölümüne kadar geçen süre içinde İn
tos 1928, İstanbul) Osmanlı amirali ve giltere'deki çeşitli kişi ve çevrelerle olan
makine mühendisi. Soyca bir ilişkisi ol eski ilişkilerini kullanarak çeşitli girişim
mamakla birlikte çok iyi İngilizce bil lerde b u l u n m u ş t u r . B u n l a r d a n biri
mesi nedeniyle "İngiliz Ahmed Paşa" 1909-1910 yıllarında Üsküdar ve Kadı
olarak anılır. Bahriye Miralayı Şükrü köy elektrikli tramvayları ile bu bölgele
Bey'in oğludur. 1864'te Mekteb-i Bahri- rin elektrikle aydınlatılması konusunda
ye'ye girdi, 1282/1865-66'da harbiye sı sermaye ve imtiyaz sağlamak için yaptı
nıfına terfi ederek 1286/1869-70'te bu ğı girişimlerdir. Bu amaçla İngiltere'nin
har (makine) bölümünü birincilikle ve Leeds kentinde ortaklık kuran Rowland
üsteğmen olarak bitirdi. Aynı yıl, Tersa- Edward Dixon ile J o s e p h Nicholsen,
ne-i Amire'nin İngiliz başmühendisi Ahmed Besim Paşaya Osmanlı hükü
Alexander Shanks'm yanına yardımcı metine imtiyaz için başvurma yetkisi
olarak atandı. 1876'da Shanks'm ayrıl vermişlerdir. Bu girişim sonuçsuz kal
ması üzerine başmühendisliğe getirildi mış, dönemin siyasal koşullarının da et
ve 16 Kasım 1909'da emekli olana ka kisiyle bu imtiyazlar İngiliz sermayesine
dar bu görevini sürdürdü. 1879'da yüz verilmemiştir.
başı. 1887'de miralay (albay). 1897'de 1911'de yakın geçmişte İstanbul'da
bahriye livası (tümamiral) ve 1906'da çıkan yangınların tahrip ettiği yerlerin
bahriye feriki (koramiral) oldu. Tersa imarı konusunda girişimde bulunmuş,
AHMED BUHARI 120
konuyu ilginç bulan İngiliz finans kuru bileşik faiz ile 1.550.000 lira toplanmış mesini önledi. II. Mehmed'in vefatından
luşlarından Dunn Fischer and Co.. bu olacaktır. İmtiyazın bitiminde bu para sonra İstanbul'a gelebilen Abdullah İla
amaçla 1.000.000 sterlinlik ikrazda bu nın hisse senedi sahiplerine ödenmesi hî, Nakşîliğin şehir hayatı içinde örgüt
lunma kararına varmış olmakla birlikte sonucunda tünel hükümet tarafından lenip yaygınlaşması konusunda Buha-
bu girişim de sonuçlanmamıştır. satın alınmış olacaktır. rî'yi görevlendirdi. II. Bayezid'in kendi
Ahmed Besim Paşa'nın 30 yıla yakın Tünelin yapımına ilişkin deniz derin sine sağladığı yakın desteği çok iyi de
bir süre üzerinde ısrarla çalıştığı önemli liği ölçümleri yapılarak kesin yer sap ğerlendiren Ahmed Buharî, bu görevini
bir konu B o ğ a z i ç i tünelidir. İngiliz tanmış, gerekli plan ve projeler de bü vefatına kadar başarıyla yürüttü ve Nak
Henry John Cooke ile birlikte 19. yy'ın yük ölçüde hazırlanmıştır. Çok ilginç ol şîliği istanbul'un mistik hayatını şekil
sonlarında başladıkları bu girişim konu duğu kuşkusuz olan bu belgeler bugün lendiren temel kurumlardan birisi hali
sundaki ilk başvuru 1909'da Nafıa Ne- elde bulunmamaktadır. Tünel için bir ne getirdi. Türbesi, Fatih'te kendi kur
zareti'ne yapılmıştır. Bu başvuruya şirketin kurulması aşamasına kadar ge duğu ve bugün harap durumdaki tek
Lloyds İngiliz Bankası'nm bir banka linmiş olmakla birlikte, anlaşıldığı kada kesinin yanındadır. Türbe penceresi
mektubu ile bir de plan eklenerek tüne rıyla Türk hükümetinin günün siyasal üzerindeki kitabe, ebced hesabıyla ve
lin üç yıl içinde b i t i r i l e b i l e c e ğ i ve ve ekonomik koşullan içinde olaya so fat tarihi olan 15l6'yı verir: Can dima
3.500.000 sterline mal olacağı belirtil ğuk bakması, Ahmed Besim Paşa'nın ğın çünki bu sevda Buharî kapıldı / Dil
miştir. Tünel girişimi 1920'li yılların baş hastalığı ve 1928'de ölümü girişimi so didi târih ey Seyyîd Buharî ah vah! 922.
larında yeniden ve yoğun bir biçimde nuçsuz bırakmıştır. Önceleri Fatih civarındaki evinde,
gündeme gelmiştir. 1923'te denizaltı tü Bibi. Ahmed Paşa. "Single soretv engines for müritlerinin eğitimiyle meşgul olan Ah
nelleri yapımı konusunda çeşitli patent a Turrkish war vessel". The Mechanical med Buharî. buranın zamanla ihtiyaca
leri olan m ü h e n d i s Lewis T h o m a s World, 5 September 1902. s. 1 İ 4 - 1 1 5 : Deniz cevap vermemesi üzerine İstanbul'daki
Godfrey-Evans girişime ortak olmuş, Mektepleri Tarihçesi (1929). İst.. 1931: E. ilk büyük Nakşî merkezi sayılabilecek
gerekli sermayedarları bulmuş ve 15 ay Dölen; "Makine Mühendisliği ve Bahriye Fe
riki Ahmed Besim Paşa", TCTA, II, s. 514-
tekkesini inşa ettirmiş, bu tekkenin he
içinde bitirilmesi düşünülen tüneli ger men karşısına da II. Bayezid, Ahmed
515; E. Dölen. "XX. yüzyıl başlarında 'Boğa
çekleştirmek ve işletmek için düşünülen ziçi Tüneli' girişimi ve Ahmed Besim Paşa". Buharî adına bir mescit yaptırmıştır. Bu
şirketin sermaye yapısı, yatırım, amor //. Türk Bilim Tarihi Sempozyumu (İstanbul, ilk tekkeyi daha sonra Edirnekapı ve
tisman ve kâr marjına ilişkin bir tasarı 3-5 Nisan 1989) Bildirileri; The Institution of Ayvansaray'da kurulan diğer tekkeler
hazırlamıştır. Ahmed B e s i m Paşa Mechanical Engineers: Memoirs. December
izlemiştir. Ahmed Buharî, yetiştirdiği
1922'de İstanbul Şehremaneti'ne başvu 1928. London, (1928). s. 1033: M. Tuncay,
İngiliz işçi Partisi nde bir Osmanlı Amirali halifeleri aracılığıyla Nakşîliği İstan
rarak 10 yıldan fazla bir süredir düşü Bilineceği Bilmek, 1st., 1983. s. 166-197. bul'da yaygınlaştırmış ve bu halifelere
nülen, ancak savaşlar nedeniyle gecik bağlı olarak faaliyet gösteren söz konu
EMRE DÖLEN
meye uğramış olan Anadolu ve Rumeli su tekkeler de tarikatın şehir hayatında
demiryollarını Haydarpaşa ile Saraybur- ki etkinliğini artırmıştır.
nu veya Sirkeci arasında bir denizaltı
AHMED BUHAJRÎ
Halifelerinden Şeyh Mahmud Çelebi
tüneli ile birleştirme konusunda gerekli (1453, Buhara - 1516. İstanbul) Nakşi
(ö. 1531). Buharî'nin kızı Fatma Hanım
fenni ve mali proje ve planların hazır bendî tarikatına mensup şeyh. Abdullah
ile evlenerek ona damat olmuş ve şey
lanmış olduğunu belirterek kentin geliş İlahîden sonra Nakşîliğin İstanbul'da
hinin vefatından sonra Fatih'deki tekke
mesine yardımcı olacak bu girişim ko yaygınlaşmasını sağlayan kişi olarak ta
nin postnişinliğini yapmıştır. Mahmud
nusunda görüşmelere başlama talebin nınır.
Çelebi aynı zamanda Ahmed Buharî
de bulunmuştur. 1923'te de aynı konu Nakşibendîliği 15. yy sonlarında İs adına Edirnekapı dışında kurulan ikinci
da TBMM Başkanlığı ile Nafıa Vekâle tanbul'un gündelik hayatına sokan Ab önemli Nakşî tekkesinin de şeyhliğine
time başvurmuştur. 1925'te şehremaneti dullah İlahî'nin(-0 halifesidir. Hayatı getirilmek suretiyle her iki dergâhın or
konunun Dahiliye Vekâleti'ne iletildiği hakkındaki bilgiler, kendisiyle aynı adı tak meşihatini üstlenmiş, vefatıyla yeri
ni ve daha önce hükümete yapılan baş taşıyan bir diğer Nakşî şeyhi ile karıştı ne damadı Abdüllatif Efendi (ö. 1563)
vuruların incelenebilmesi için gerekli rıldığı için yeterince aydınlatıcı değildir. geçmiştir. Bir diğer halifesi Hekîm Çele
mali ve fenni bilgilerin ayrıntılı olarak bi olarak anılan Seyyid Mehmed Efen
Seyyid Mehmed Efendinin oğlu ve
verilmesinin istenildiğini bildirmiştir. didir (ö. 1566). Halıcılar civarında ken
Emir Sultanin amcazadesi olan Ahmed
Türk hükümetinin konuyu incelemek di adına kurduğu Hekîm Çelebi Tekke-
Buharî. Semerkant'ta Nakşîliğin önemli
için banka garantisi istemesi ve banka si'nde faaliyet göstermiştir. Buharî'nin
temsilcilerinden Ubeydullah Ahrar'a (ö.
ların da garanti vermek için Türk hükü halifelerinden olan Nefehatü'l-Üns mü
1490) intisap etti. Burada Abdullah İlahî
metinin garantisini istemeleri üzerine tercimi Bursalı Lamiî Çelebi (ö. 1531)
ile tanıştı ve her ikisi de bir süre sonra
konu bir kısır döngü içine girmiştir. H. ise Nakşîliğin daha çok ilmiye sınıfı
Ahrar tarafından Nakşîliği yaymak üzere
J. Cooke ile L. T. Godfrey-Evans 1925 içinde yaygınlaşmasına hizmet etmiştir.
Anadolu'ya gönderildi. İlahînin memle
yılı başmda Londra'da noterde hazırla
keti Simav'a yerleşen Ahmed Buharî, Nakşîliği İstanbul'da kurumlaştıran
dıkları bir yazı ile Anadolu ve İstanbul
hac ziyareti için tekrar uzun bir yolculu Ahmed Buharî, aynı zamanda tarikatı
demiryolu terminallerini denizaltından
ğa çıktı ve Kudüs'te bir süre kaldı. Si mali yönden güçlü kılan vakıf organi
birleştirecek Boğaziçi tüneli için ortak
mav'a döndükten sonra Abdullah İla zasyonunu da gerçekleştirmiştir. Bu va
olduklarını ve bu konuda yasal imtiyazı
h î d e n hilafet alarak şeyhi tarafından kıf sistemi sayesinde Nakşîlik diğer tari
elde etmek için her türlü girişimde bu
halife sıfatıyla İstanbul'a gönderildi. Bu katlara oranla daha erken bir dönemde
lunmak üzere Ahmed Besim Paşa'yı
rada Zeynî tarikatının ileri gelenlerin mali özerkliğe kavuşmuş ve böylece ka
tam yetki ile yasal temsilci tayin ettikle
den Şeyh Vefa ile tanıştı ve onun tekke zandığı nüfuzu siyasi açıdan İstanbul'un
rini beyan etmişlerdir.
sine misafir oldu. Şeyh Vefa ile kurduğu üst tabakası üzerinde daha rahat kulla
Sonunda sermayesi 1.550.000 İngiliz bu yakın ilişki, aynı meşrebe sahip olan nabilmiştir. 1546'da Ahmed Buharî'nin
Sterlini olan ve merkezi İstanbul'da bu Zeynîlik ile Nakşîliğin İstanbul'da ortak Fatih, Edirnekapı ve Ayvansaray'daki üç
lunan İstanbul-Üsküdar Tünel Kumpan bir toplumsal zemin üzerinde örgütlen tekkesine toplam 44 adet vakıftan gelir
yası kuruluş aşamasına kadar gelmiştir. melerini sağladı. Bu sırada II. Meh- bağlanması, tarikatın şehir hayatı içinde
Önerilen koşullara göre imtiyaz süresi med'in Abdullah İlahîyi İstanbul'a da ulaştığı gücü açıkça göstermektedir.
60 yıl olacak ve şirket hükümete her yıl vet etmesini, yerel güç odaklarını de Ahmed Buharî, Abdullah İlahî'den
15.500 lirası amortisman bedeli olmak netlemeye yönelik bir plan olarak de sonra Horasan kökenli Nakşîliğin İstan
üzere 58.125 lira verecektir. Hükümetin ğerlendiren Ahmed Buharî, şeyhine bul'daki en önemli temsilcisi sayılır. Ta
bu 15.500 lirayı her yıl bir bankaya ya gönderdiği Farsça bir beyitle kuşkuları rikatın hâcegân koluna mensup bulunan
tırması durumunda altmış yıl sonunda nı dile getirdi ve İlahînin İstanbul'a gel Buharî'nin tasavvuf anlayışı, fütüvvet ge-
121 AHMED DEDE
leneğine bağlı olan geleneksel Nakşîli- mescidin batı yönünde, sokağa doğm ta
ğin mistik çerçevesi içinde şekillenmiş şan kavisli bir çıkmanın ortasında yer al
tir. Bu açıdan tarikat ilmiye sınıfının ya- maktadır. Sonradan yenilendiği izlenimi
nısıra İstanbul'un esnaf tabakası arasın ni veren bu taşın üzerinde, sülüs hatla
da da yaygınlık kazanabilmiş ve bu "Hüve'l-Hayyü 'l-bakî sahibü 1-hayrât
özelliğini günümüze kadar korumuştur. merhum el-Hac Ahmed Çelebi ruhuna
Bibi. Lâmîî, Nefehât, 460-465; Mecdî, Hada- Fatiha sene 975" kaydı okunmakta, üze
ikü'ş-Şakaik, 262-265; Ataî, Hadaiku'l-Haka- rine eski bir kavuğun oturtulmuş olduğu
ik, 61-62; Şeyhî, Vekayiu l-Fuzalâ, I, 48-49; görülmektedir. Kabrin yanında, duvara
Ayvansarayî, Hadîka, I. 42-44; ay, Mecmuâ-i yaslanmış olan kitabe levhasında da "Bu
Tevârih. 231: Hocazade. Ziyaret. 10-14; Zâ-
kir, Mecmua-i Tekâyâ. 54. 66. 68: K. Kufralı.
mescid-i şerifin banisi merhum el-Hac
"Molla ilahî ve Kendisinden Sonraki Naks- Ahmed Çelebi'nin ruhu için el-Fatiha se
bendiye Muhiti", TDED. III/1-2, (1948). 135- ne 1181 fî 8 Şevval/1768 " yazısı yer al
143; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 203-208; maktadır. Burada iki ihtimal söz konusu
1. Gündüz, Osmanlûarda Devlet-Tekke Mü dur: Ya mescit, ilk banisi ile aynı ada ve
nasebetten, İst., 1989, s. 53-55; H. L. Şuşud, lakaba sahip, bu tarihte vefat etmiş olan
İslâm Tasavvufunda Hâcegân Hanedanı,
İst., 1992, s. 100-102. bir kişi tarafından yeniden inşa ettirilmiş
tir; ya da bu kitabe 1768'de gerçekleştiri
EKREM IŞIN
len bir onarıma aittir. Ahmed Çelebi Mes
cidi birçok onarım ve değişim geçir
AHMED BUHARI TEKKESİ
miştir. Bugünkü yapı 19. w i n ikinci yarı
bak. EMİR BUHARI TEKKESİ
sından kalmıştır. Ahmed Çelebi Mescidi
Dikdörtgen bir alam kaplayan mescit M. Baba Tanınan
AHMED ÇELEBİ (Hezarfen) kagir duvarlı ve ahşap çatılıdır. Bu du
O 7. yy) Kendi yaptığı kanatlı bir araçla varın kuzey kesimindeki kapıdan, kapa
Ahmed Çelebi Mescidimin, İstan
uçmayı başarmış ilginç bir kişidir. Hak lı son cemaat yeri niteliğindeki mahfile
bul'un işgal altında olduğu yıllarda, Milli
kında bilgi veren tek kaynak olan Evli girilmekte, mahfille harimin sınırındaki
Mücadele yanlısı Üsküdarlıların gizli mer
ya Çelebi'ye göre, Hezarfen Ahmed Çe iki ahşap dikmenin arasında harime da
kezlerinden biri olduğu bilinmektedir.
lebi ilk çalışmalarını Okmeydanînda hil olunmaktadır. Dikmelerle duvarlar
yaptı. Sonra Galata Kulesi'nden Üskü arasındaki açıklıklar ajurlu ahşap korku Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 214-215: Os
man Bey. Mecmua-i Cevâmi. II, 56-57, no.
dar Doğancılara kadar, şiddetli rüzgâr luklarla donatılmış, dikmelerin üst kesi 247; Raif, Mir'at, 63; İSTA, I, 347-348: Öz, İs
eşliğinde uçmayı başardı. Saraybur- mi ile kirişe çakılan ahşap köşebentlerle tanbul Camileri. II. 2: Konyalı, Üsküdar Ta
nu'nda Sinan Paşa Köşkünden kendisi Bursa kemeri görünümü yaratılmıştır. rihi. I. 86; İKSA, I, 395-396.'
ni izleyen IV. Murad (hd 1623-1640) Girişteki bu mahfilin üst katı, hanımlara M. BAHA TANMAN
bir kese altınla onu ödüllendirdiyse de mahsus fevkani bir mahfil olarak değer
sonradan böyle sıradışı bir olayı gerçek lendirilmiş, mescidin kuzeydoğu köşesi AHMED DEDE (Müneccimbaşı)
leştiren adamın tehlikeli olacağını söy ne bu mahfile geçit veren bir merdiven
yerleştirilmiştir. Fevkani mahfilin harime
(1631. Selanik - 27 Şubat 1702, Mekke)
leyerek Cezayir'e sürgüne gönderdi. Ev Osmanlı tarihçi. Yaşamının bir bölümü
liya Çelebi'ye göre. Hezarfen Ahmed bakan açıklığı, ahşap dikmelerle dokuz
nü geçirdiği İstanbul'da müneccimbaşı-
Çelebi orada ölmüştür. bölüme ayrılmış, dilimli kaş kemerlerle
lık görevinde bulunmuştur.
Bibi. Evliya Çelebi, Seyahatname. I, 6 7 0. taçlandırılan bu bölümlerin alt kısmına
ajurlu korkuluklar, bunların üstüne de Konya Ereğlisi'nden Selanik'e göç et
İSTANBUL
sık dokulu ahşap kafesler konulmuştur. miş. Lutfullah adlı bir çulhanın oğludur.
Kare planlı harimin doğu ve batı du Çocukluğu Selanik'te geçti. Babasının sa
varlarında, ayrıca mahfillerin arkasında natını öğrendi. Selanik Mevlevîhanesi'ne
kalan kuzey duvarında üçer çift, mihra kapılandı. l 6 5 5 ' t e İstanbul'a geldi. Med
bın yanlarında birer çift pencere bulun reselere ve cami derslerine devam etti.
maktadır. İki sıra halinde düzenlenmiş Tıp. doğal bilimler, matematik, felsefe,
olan pencerelerden alttakiler dikdörtgen hadis okudu. Dönemin müneccimbaşısı
açıklıklı. üsttekiler kaş kemerlidir. Ufak Mehmed Efendiye şakird (asistan) oldu.
boyutlu ve kaş kemerli bu tepe pencere Galata Mevlevîhanesi'nde çile doldumr-
lerinden bir tane de girişin üzerine yer ken Mesnevî okudu ve müzik eğitimi al
leştirilmiştir. Yuvarlak nişli ve sivri ke dı. Daha sonra Kasımpaşa Mevlevîhanesi
merli mihrap sade bir tasarım sergiler. Şeyhi Halil Dede'ye bağlandı. Ayrıca dö
nemin müneccimbaşısı Mehmed Efen
Harimin tavanında, çıtalardan oluştu
diden heyet (astronomi), riyaziye (mate
rulmuş ince uzun dikdörtgenler sıralan
matik) ve ilm-i nücum (astroloji) dersleri
Hezarfen Ahmed Çelebi'nin Galata maktadır. "Çubuklu" denilen türden bu
aldı. Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine
Kulesi'nden havalanışını gösteren bir resim. tavanın merkezinde göbek bulunma
l 6 6 8 ' d e . IV. Mehmed tarafından münec
Ana Yayıncılık Arşivi maktadır. Güneydoğu köşesindeki ahşap
cimbaşı ve musahip olarak görevlendiril
vaaz kürsüsünün tek süslemesi tabanın
di. Görevi gereği daha çok sarayda çalış
da sıralanan "çatık kaş kemer" biçimin
AHMED ÇELEBİ MESCİDİ maya başladı. Biga ve Kemer-Edremit,
deki ajurlardır. 1970'lerde konulduğu an
Üsküdar İlçesi'nde, Ahmetçelebi Mahal- kendisine arpalık verildi. Müneccimbaşı
laşılan ahşap minber son derece sadedir.
lesi'nde, Hüdai Mahmud Sokağı ile olarak görevi, o zamanın gelenekleri
Mescidin en ilginç unsuru, kuzeybatı kö
Açıktürbe Sokağının kavşağında yer al uyarınca önemli kararların uygulanmaya
şesinde, çatının içinden çıkan bodur ah
maktadır. konması için en uğurlu zamanı, birtakım
şap minaresidir. Çokgen gövdesini oluş
astrolojik ölçümler ve tahminler yapıp
Hadîka'da. kitabesi bulunmayan bu turan düşey ahşap panolar, enli çıtalarla
belirlemekti. Örneğin, yeni sadrazama
mescidin, 9 7 5 / 1 5 6 7 - 6 8 ' d e Ahmed Çelebi birbirlerine tutturulmuş, şerefe ahşap
mühür verilmesi, kızaktaki geminin deni
adında bir hayır sahibi tarafından yaptı konsollarla desteklenmiş, kısa bir saçak
ze indirilmesi, temel atılması, ziyafet ve
rıldığı bildirilmektedir. Baninin kabri, her la son bulan peteğin üzerine, basık so
rilmesi, sefere çıkılması vb için ilm-i nü
ne kadar Hadîka da mihrap duvarının ğan kubbe biçiminde, kurşun kaplı bir
cum denen Doğuya özgü astroloji kural-
önünde bulunduğu kaydedilmişse de. ahşap külah omrmlmuştur.
AHMED EFENDİ ÇEŞMESİ 122
lanna göre zayiçe hazırlıyordu. Saptanan kitabında yer alan kitabe metnine göre, Ahmed Emin, II. Abdülhamid tarafın
bu uygun zamanlara vakt-i hoceste-fer- çeşme, 1239/1823'te eşraftan el-Hac Ah dan, bir heyetle Anadolu'ya gönderile
câm, saat-i saadet-encâm, vakt-i müba med Efendi adında bir zat tarafından rek, Bursa, Bozüyük, Eskişehir ve İz-
rek, eşref saat vb denmekteydi. Tarih-i yaptırılmıştır. Çeşmenin üstü yan taraf nik'in pek çok fotoğrafını çekti. Aynı
Raşldde, Müneccimbaşı Ahmed'in bir lardan çıkılan bir düzlük halinde idi ve zamanda iyi bir suluboya ressamı ve
kez, padişahın huzurunda sınavdan geçi namazgah olarak kullanılırdı. gravür ustasıydı. Çektiği fotoğraflardan
rildiği anlatılır: IV. Mehmed, bir rikâb Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 416. oluşan bir albümü II. Abdülhamid'e tak
ağasına billur (kristal) bir kâse vermiş ve ' ZIYA NUR SEZEN dim ederken, albümün kapağını da, fil
saklamasını istemiş. Sonra Ahmed Efen- dişi oyma sanatındaki tüm ustalığını
di'ye saklananın ne olduğunu sormuş. AHMED EFLAKÎ DEDE göstererek kendisi hazırladı. Fotoğrafla
Ahmed Efendi, elindeki zayiçeyi kullana yakından ilgilenen II. Abdülhamid'in
rak, bunun dürbün vb cam ve mercekleri (1808, Tekirdağ - 1876, İstanbul) Eski yaverliğine getirilmesi, onun fotoğrafta
türünden bir şey olabileceğini bildirmiş. Türk saatçiliğinin son büyük ustası. ki başarısına bağlanabilir. Yaverlik gö
Padişahın takdirini kazanmış. IV. Meh Halveti Şeyhi Kırımlızade Ali Efendi'nin revinden sonra, Mühendishane'de resim
med, merak edip elindeki zayiçeyi almış. oğludur. 1 8 2 6 ' d a İstanbul'a g e l i n c e hocası olarak çalışmalarına devam eden
Arkasında bir dizi borcun yazılı olduğu Mevlevîliğe bağlandı. Yenikapı Mevlevî- Ahmed Emin genç yaşta öldü.
nu görünce ihsanda bulunmuş. hanesi'nde dedeliğe kadar yükseldi.
Mevlevîhanede öğrendiği saatçiliği ge Bibi. Esad, Mühendishane, 212; Boyar, Türk
IV. Mehmed'in tahttan indirilmesinin Ressamları, 48-50; Çizgen, Pbotography.
liştirmek için Paris'e gitti. Dönüşte II.
(1687) ardından, onunla yakınlığı olan ENGİN ÇİZGEN
Mahmud'un (hd 1808-1839) muvakkitli-
başkaları gibi Ahmed Dede de gözden ğine (saat ayarcılığı) getirildi. Abdülme-
düştü ve Mısır'a sürgün edildi. Kahi- cid döneminde (hd 1839-1861) ingilte AHMED FAİZ EFENDİ
re'de dört yıl kaldı. l691'de hacca gitti. re'ye giderek bilgi ve deneyimini artırdı. (? , ? - Mayıs 1807, İstanbul) III. Se-
Mekke Mevlevîhanesi'ne şeyh oldu. Tümü de özgün on saat yaptı. Bunlar lim'in sırkâtibi. Bu görevi sırasında ka
1700'de II. Mustafa tarafından münec- dan biri Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir. leme aldığı Rûznâme 18. yy sonu istan
cimbaşılık için İstanbul'a çağrıldı. Yaşlı Daha sonra bu on saati beğenmeyerek bul'u hakkında önemli bir kaynaktır.
lığından dönemedi ve orada öldü. yepyeni bir saat meydana getirdi. Gene Ahmed Faiz Efendi kemankeşlikle
17. yy'ın ikinci yarısındaki istanbul kendi eseri olan D o l m a b a h ç e Sara- (ok atıcılığı) uğraşırken bu işteki ustalı
kültürünü çok yönlü temsil eden Ahmed yı'ndaki kule biçimli saatin küçüğü olan ğıyla III. Selim'in dikkatini çekti ve En
Dede; tarih, tıp, tefsir, hadis, mantık, ah dört cepheli, cıva yaldızı ile altın görü derun'a alındı. Burada eğitim gördük
lak gibi alanlarda eserler vermiş, Âşık nümü verilmiş, makine ve çark aksamı ten sonra kısa bir süre mabeyncilik
mahlasıyla şiirler de yazmıştır. Asıl ünü az bulunur bu saat, yakuttan süsleriyle yaptı, 1791'de de sırkâtibi oldu. Bu gö
nü sağlayan Sahaifü l-Ahbar adlı iki cilt göz alıcıdır. 1870'te Paris Sergisi'nde revi dolayısıyla III. Selim'in yakın çev
lik Arapça tarihini, çoğu sonradan kay sergilenen bu saat de Topkapı Sarayı resinde yer aldı. önemli birçok resmi
bolmuş bulunan Arapça, Farsça, Türkçe Müzesi'ndedir. Ahmed Eflakî Dede. ay görüşmede bulundu, sarayda büyük
kaynaklardan yararlanarak yazmıştır. rıca Sadrazam Fuad Paşa'nın da muvak- güç kazandı, atamalarda, yükselmeler
Eser Camiü'd-Düvel adıyla da tanınır. Hz kitliğini yapmıştır. 18 7 6'da Cağaloğlu- de etkili rol oynadı, yüklü servet edin
Adem'den l672'ye değin olayları kapsa Setbaşı'ndaki evinde vefat eden Ahmed di. Ahmed Faiz Efendi bu konumuyla
yan genel bir tarih olan Sahaifü'l-Ahbar Eflakî Dede'den sonra, eski Türk saat çeşitli çıkar çevrelerinin, Nizam-ı Cedid
medrese çevrelerinin tarih bilimine sıcak çiliğini bilen başka bir usta yetişmedi. yanlısı olması dolayısıyla da tutucu çev
bakmaması yüzünden Lale Devrine de Bibi. Büngül. Eski Eserler. II. 47-50: İSTA. I. relerin baş h e d e f l e r i n d e n d i . Mayıs
ğin hiç okunmamış, değeri de anlaşılma 1807'de patlak veren Kabakçı Mustafa
mıştır. 1720-1730 arasındaki bilimsel ça Ayaklanması(-0 sırasında Topkapı Sa-
lışmalar sırasında şair Nedim'in başkanlı rayı'ndan kaçarak canını kurtarmak is
ğındaki bir kurulca Türkçeye çevrilmiştir. AHMED EMİN (Servili) tediyse de Fatih'te sığındığı evin sarıl
Osmanlı tarihiyle ilgili bölümleri, güveni ması üzerine damdan dama atlarken
(1845, İstanbul - 4 Ocak 1892. İstanbul) düştü ve asilerce öldürüldü.
lir bir kaynaktır. İstanbul'un IV. Mehmed Fotoğrafçı ve ressam. Mühendishane-i
dönemi için de eserde önemli pasajlar Berri-i Hümayun'dan 1865'te mülazım Ahmed Faiz Efendi'nin Rûznâme ad
yer alır. Sahaifü'l-Ahbar 3 cilt olarak (teğmen) olarak mezun oldu. Aynı yıl. lı eseri Osmanlı döneminde günlük tar
1285/1868'de istanbul'da basılmıştır. Os büyük resim yeteneği nedeniyle. Topha zında yazılmış nadir kitaplardandır. El
manlılara ilişkin bölümü de Arapça aslın ne Resimhanesi'ne desinatör olarak alın de bulunan nüsha Mart 1791'den Aralık
dan İsmail Erünsal tarafından çevrilerek dı. Burada fotoğraf işleri ile de ilgilendi 1802'ye kadar on bir yılı aşkın süreyi
Müneccimbaşı Tarihi (ist.. 1974, 2 c.) ve bu alanda büyük ün kazandı. kapsar. Rûznâme dönemin siyasi tari
adıyla yayımlanmıştır. Müneccimbaşı Ah hinden çok III. Selim'in günlük hayatı
med Dede'nin diğer eserleri, Risale-i Mu çevresinde saraydaki ve İstanbul'daki
sikî, Lisanü'l-Gayb ve'l-ilham. Letâifnâ olayları yansıtması bakımından önemli
me. Gâyetü'l-Beyan fî Dekaik-i İlmi'l-Be- dir. Eserde gün gün padişahın gezileri,
yân, Risale-i Kinaye ve't-Tâ'rizdh. bu münasebetle ziyaret ettiği yerler, ya
Bibi. Şeyhî. Vekayiu'l-Fuzalâ, II-III. 206-207; pılar, kentte düzenlenen eğlenceler, dü
Osmanlı Müellifleri, III, 142 vd; Babinger, ğünler, törenler, yarışmalar, meydana
Osmanlı Tarih Yazarları, 258-259: Ali Enver. gelen ilginç olaylar, yangınlar ayrıntılı
Semahane, 9 vd. olarak tasvir edilmiştir. Eser ilk olarak
NECDET SAKAOĞLU Tahsin Öz tarafından tanıtılmış, V. Sema
Arıkan tarafından da yayımlanmıştır.
AHMED EFENDİ ÇEŞMESİ Bibi. Sicill-i Osmanî, I. 27; "Ahmed Faiz
Kuzguncuk'ta, vaktiyle çöp iskelesi ola Efendi". İSTA, I. 363; N. S. Örik, 150 Yılın
Türk Meşhurları Ansiklopedisi, İst., 1953, s.
rak anılan yerde yol kenarında yer alır
80; T. Öz. "Selim IH'ün Sırkâtibi Tarafından
ken, 1972'de Boğaziçi Köprüsü çevre
Tutulan Ruzname", IV, no. 13 (Ağustos
yollarının yapımı sırasında sökülmüş,
1944). s. 26-35; no. 14 (Birincitesrin 1944), s.
taşlan bir süre karayolları şantiyesinde
102-116; no. 15 (Mayıs 1949), s. 183-199; Ah
muhafaza edildikten sonra yok olmuştur.
Ahmed Emin fotoğraf aletleriyle birlikte. 1886. med Efendi, Rûznâme (yay. haz. V. Sema
Tanışık, çeşmenin 19401ı yıllarda ak Arıkan). Ankara. 1993.
Engin Çizgen
madığından söz eder. Yine Tanışık'ın
İSTANBUL
123 AHMED HAMDİ BEY
Çok yönlü bir sanatçı olan Ahmed ilaçlar ve tıbbi müstahzarlar sayesinde
Fehim oyuncu, yönetmen, dekorcu, yö kısa sürede yaygın bir üne kavuşmuştu.
netici, yetiştirici ve öğretmen olarak ilk Kola Hamdi, Elixir Hamdi, Kefir, Liqu
gerçek Türk tiyatro adamı sayılır. İlk eur de goudron, Dermophile ve Sirop
blok sahne dekoru uygulamasını Bur iodotannique phosphate en tanınmış
sa'da gerçekleştiren ve Darülbedayi için hazır ilaçlarıdır.
de dekor yapan Ahmed Fehim için Muh Ahmed Hamdi Bey eczanesinde staj
sin Ertuğrul anılarında, çok sayıda deko yapan gençlerin elinden tutmuş, onların
ru ona yaptırdığını, döneminin dekor eczane sahibi olmalarına yardımcı ol
yapma ve dekor boyamada tek Türk uz muştur. Beşir Kemal (1897 mezunu,
manı olduğunu ve o tarihlerde İstan Bahçekapı'da eczane açmıştır), Meh-
bul'da dekorculuğu meslek edinmiş baş med Kâzım (1895 mezunu, Beşiktaş'ta
ka kimsenin olmadığını yazar. Anado eczane açmıştır) ve Cemal Kâzım (1897
lu'ya turneler düzenleyerek tiyatronun mezunu, Üsküdar'da eczane açmıştır)
buralarda da yaygınlaşmasını sağlayan bunlar arasında en tanınmış olanlarıdır.
Ahmed Fehim gerektiğinde gittiği yerler Ahmed Hamdi Bey eczacılık mesleği
de tiyatro binaları bile yaptırdı. 1919'da nin bilimsel yönüyle de yakından ilgi
Malul Gaziler Cemiyetinin sinema kolu lenmiş, iyi ilaç yapım yöntemleri üzerin
kurulunca, bu kolun sanat danışmanlığı deki gözlem ve incelemelerinin sonuçla
na ve yönetmenliğine getirildi. Ahmed rını dergilerde yayımlamış ve meslektaş
Ahmed Fehİm Fehim Türkiye'de çekilen ilk konulu ları ile tartışmıştır. Halk sağlığı konusun
Nuri Akbayar filmlerden Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın da da çalışmaları vardır. 1906'da "Cemi-
aynı adlı romanından daha önce de sah yet-i Tıbbiye-i Şahane" (Société Imperi
neye uyarladığı Mürebbiye filmini hem ale de Medecine de Constantinople) ta
AHMED FEHİM
yönetti, hem başrolünü oynadı. Bu film rafından kurulacak komisyonca "Süt Ço
(1856, İstanbul - 2 Ağustos 1930. İstan Türkiye'de sansür edilen ilk film de ol cuklarının Sağlığının Korunması" konulu
bul) Tiyatro oyuncusu, yönetmen, sine muştur. Aynı yıl Yusuf Ziya Ortaçin Vic- araştırmalar arasından, seçilecek çalış
macı. Hattat Abdülkadir Efendi'nin oğ tor Hugo'dan Lale Devri'ne uyarladığı maya verilmek üzere 25 altın tutarında
ludur. 1869'da girdiği Tophane Sanayi Marion Delorme'dan oğlu Münif Fe- "Hamdi Bey Ödülü" koyması bu alanda
Mektebi'nde tornacılık eğitimi gördü. him'in senaryolaştırdığı Binnaz adlı filmi ki kişisel gayretlerine bir örnektir.
Tersanede ve Sanayi Mektebi'nde çalış de yönetti. Her iki filmin de görüntü yö
tı. 1876'da Gedikpaşa Tiyatrosu'nda netmenliğini ilk Türk sinemacısı Fuat
Güllü Agop'un yönettiği İki Sağırlar ad Uzkınay yapmıştı. 1926'da döneminin
lı oyunda Uşak Boniface rolüyle oyun Maarif Vekili Mustafa Necati'nin deste
culuğa başladı. Gösterdiği başarıyla dö ğiyle 50. yıl jübilesi yapıldı. Aynı yıl Va
nemin ünlü tiyatro adamlarından Tomas kit gazetesinde Sahnede Elli Sene adıyla
F a s u l y e c i y a n ' m dikkatini ç e k t i ve yayımladığı anıları ölümünden çok sonra
1879'da birlikte Bursa'ya gittiler. Dört Ahmet Fehim Bey'in Hatıraları (1977)
yıla yakın kaldıkları Bursa'da özellikle adıyla kitaplaştı. Mezarı Büyükada'da,
Ahmed Vefik Paşa'nın Molière uyarla- Türk tiyatrosunun büyük oyuncuların
malarmdaki rolleriyle ünlendi. dan Ahmed Muvahhit Bey'in yanındadır.
Ahmed Vefik Paşa'nın Bursa'dan ay
Bibi. C. Filmer, Hatıralar, İst., 1984; G
rılmasından sonra Fasulyeciyan'm gru
Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, I, İst.,
buyla birlikte iki yıl boyunca Filibe, 1987: Ahmet Fehim Bey'in Hatıraları (haz.
Edime, Çanakkale, Trabzon. Ordu gibi H. K. Alpman). İst.. 1977; M. X. Özön - B.
kentlerde oynadıktan sonra iki yıl da Dürder. Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, İst.,
Ankara'da kalarak burada çeşitli tiyatro 1967: M. And. Tanzimat; M. Ertuğrul, Ben
çalışmaları başlattı ve kentteki ilk kon den Sonra Tufan Olmasın, İst., 1989: X.
Özön, Türk Sineması Kronolojisi, Ankara,
serleri düzenledi. İstanbul'a dönüşünde 1968; Ö. Xutku. Dünya Tiyatrosu Tarihi, I-II,
Osmanlı Komedi ve Vodvil Heyeti adlı İst., 1985; Ö. Nutku, Darülbedayi'nin Elli Yı
bir topluluk kurdu. Ardından Mınakyan lı, Ankara, 1969; (Sevengil), Türk Tiyatrosu,
Efendi'nin Osmanlı Dram Kumpanya I: And, Osmanlı.
Ahmed Hamdi Bey Müslüman ecza
s ı n a girerek kendi tarzına uymayan RAŞİT ÇAVAŞ
cıların örgütlenme isteklerine de yar
dramlarda bir süre oynadıysa da daha
dımcı olmuştur. 250 kadar arkadaşı ile
sonra rol aldığı bir ya da iki perdelik kı AHMED HAMDİ BEY
birlikte 1909'da ''Osmanlı Eczacıları İtti-
sa Fransız komedilerinde eski başarısını (?, ? -1909, İstanbul) İstanbul'da eczane had Cemiyeti" (Union Pharmaceutique
sürdürdü. II. Meşrutiyetin ilanından son açan ilk Türk eczacı. 1879'da Mekteb-i Ottoman) adlı bir eczacılık cemiyetinin
ra Ahmed Fehim ve arkadaşları, Fehim Tıbbiye'nin Eczacılık sınıfını bitirdi. kurulmasına öncülük etmiş ve bu cemi
Efendi ve Arkadaşları Kumpanyası gibi 1880'de Zeyrek Yokuşu başında Eczaha- yetin idare heyeti reisliğine seçilmiştir.
çeşitli tiyatro toplulukları kurduysa da ne-i Hamdi adıyla ilk eczanesini açtı. Ye Mesleki ve bilimsel çalışmaları nede
bunlar genellikle bir mevsim yani bir ra rin yetersiz kalması üzerine 1895'te Vez- niyle Ahmed Hamdi Bey'e Mecidi (3.
mazan ayı boyunca sürdü. II. Meşruti neciler'de, Kuyucu Murad Paşa Medre- rütbe) ve Osmani (4. rütbe) nişanları
yetin ilk günlerinde Şemseddin Sami'nin sesi'nin karşısına taşındı. Bu semtte bir verilmiştir. Türk eczacılığının gelişmesi
Besa ve Namık Kemal'in Vatan yahut Si- kaç defa daha yer değiştirdikten sonra için yaptığı çalışmalar nedeniyle meslek
listre adlı oyunlarını yönetti. Bugünkü Letafet apartmanının (bugün yerinde İÜ taşları tarafından "Şeyhüleczacıyan" ola
Şehir Tiyatroları'nın temelini oluşturan Fen Fakültesi Zooloji anabilim dalı bina rak anılmıştır. Halk arasında ise daha
Darülbedayi'nin komedi bölümünde, sa sı vardır) alt katında yeni bir eczane açtı. çok "Ebe Zilha hanım oğlu" veya "Sakal
nat yönetmeni André Antoinein çağrısıy Bu arada 1893'ten başlayarak Haseki lı Hamdi" olarak tanınırdı. Mezarı Eyüb
la kısa bir süre genç oyuncuları yönetti. Hastanesi başeczacılığını da yürüttü. Sultan kabristanmdadır. Eczacılık dip
Muhsin Ertuğrul'un 1918'de kurduğu
Ahmed Hamdi Bey'in eczanesinde loması almış olan Mustafa Asım Hamdi
Sahne-i Edebi'sinde ileri yaşma rağmen
ilaç yapımı için her türlü ilkel madde, (d. 1885, İstanbul) adlı bir oğlu vardır.
sahneye çıktı ve başarı kazandı.
alet ve olanak bulunuyordu. Hazırladığı TURHAN BAYTOP
AHMED KARAHİSARÎ 124
AHMED KARAHİSARÎ sarî'nin de o sırada ondan yazı öğrendi leler ve geometrik şekilde tertip ettiği
ği hatıra gelmektedir. kufi yazılarda gösterdiği yeniliklere baş
(1468 ?. Afyonkarahisar - 1556. İstan
Münzevi bir hayattan hoşlanan Ah ka hattatlarda rastlamak mümkün değil
bul) Aklâm-ı Sitte (yani "altı çeşit yazı"
med Karahisarî'nin. kendisi gibi kudretli dir. Bunlar, onun yaratıcı bir ruha sahip
demek olan muhakkak, reyhani. sülüs,
bir hat ustası olan kölesi Hasani mane olduğunu gösteren örneklerdir. Celi ya
nesih, tevki ve ııkâ) hattatı. Asıl adı Ah-
vi evlat edinmiş olması evlenmemiş zılarından bazılarını altınla yazmış ve
med Şemseddin'dir. Doğum tarihi ve
olduğunu düşündürmektedir. Sonraları sonra bunların kenarlarını siyah mürek
hayatı hakkında fazla bilgi yoktur.
Halvetîye tarikatı şeyhlerinden Ishak keple çevrelemiş olması, tezhip ile de
İstanbul'a ne zaman geldiği de bilin
Cemaleddin Karamanî'ye bağlanmış ve uğraşmış olduğunu gösterir.
miyor. II. Bayezid döneminde (hd 1481-
kendisi gibi yazıdan anlayan bu şeyh ile Bunlardan başka, Süleymaniye Ca-
1512) dikiş yerleri belli olmayan göm
ruhen anlaşmış ve arkadaşlık etmiştir. mii'nin kubbesindeki yazı da onun ese
lek dikmekte şöhret kazandığına göre,
önceden bu işle uğraştığı düşünülebilir. Türkçeden başka Farsça şiirler de ridir. Bu yazı zamanla harap olduğun
Kaynaklara göre çok titiz ve temiz giyi söylediği, Bursalı bir şahsa yazdığı mek dan Abdülfettah Efendi(->) tarafından
nen bir kişi olan Karahisarî'nin diktiği tuptaki üç beyitlik cevabından öğreni yeniden yazılmıştır. Kasımpaşa'daki Pi-
bir gömleği yedi yıl giydikten sonra bir len Karahisarî'nin hat sanatmda hususi yale Paşa Camii'ndeki "Selâmün aley-
fakire vermesine rağmen eskimemiş gö bir yeri vardır. O da hocası Esedullah küm..." ayetini onun yazdığı kayıtlı ise
rünmesi II. Bayezid'in kulağına gitmiş gibi, Abbasilerin son halifesi Musta'- de hattatın 1556'da öldüğü; camiin ise
ve emri üzerine diktiği gömleğin dikiş sımin saray hattatı Yakut'un üslûbunu 1577'de yapıldığı düşünülürse yazının
yerlerini terziler bir araya gelip aramış- devam ettirmiştir. Yakut ile 13. yy in Karahisarî'ye ait olmadığı anlaşılır. Ay
larsa da bulamamışlar. Bunlar mübalağa ikinci yarısında geliştirilen estetik anla rıca bazı kaynaklarda Mimar Sinan Tür-
da olsa onun titiz bir sanatçı olduğunu yış bütün İslam hattatlarınca ideal bir besi'nin ve sebilinin yazılarının da onun
göstermesi bakımından önemlidir. yol telakki edilmiş ve Böylece Yakut tarafından yazıldığı bildirilir ki, bu da
Hattatlar arasında sadece Karahisârî yolu, İranlı Esedullahin öğrencisi olan yanlıştır. Zira Sinan, ondan otuz iki yıl
diye anılan Ahmed'in önce nerede ve Karahisârî vasıtasıyla İstanbul'a gelmişti. sonra ölmüştür.
kimden yazı öğrenmeye başladığı belli Karahisârî bu üslubu daha da güzelleş 90 yaşma yaklaştığı sırada ölen Ah
değildir. Habib. Hat re Hattatan adlı tirmeyi başardı. Yakut'un bir ölçüde med Karahisârî, Sütlüce'de Caferâbâd
eserinde Yahya Sofî'den yazdığını kay gerçekleştirdiği dinamizmi daha ileriye Tekkesi haziresinde gömülmüştür. En
dederse de yıl olarak bu pek mümkün götürdü; onun kötü bir taklitçisi olmadı. başarılı öğrencisi evlatlığı olan Hasan
görünmemektedir. Zira Yahya Sofî'nin Eğer böyle olsaydı bir okul sahibi ola Çelebi'dir.
ölüm tarihi 1477'dir. Ayrıca Ahmed Ka mazdı. Kendisinden bir süre önce yaşa
Bibi. Müstakimzade, Tııhfe, 94; Suyolcuzade
rahisârî de yazılarının altına attığı imza mış ve 1520'de ölmüş olan Şeyh Ham Mehmed Necib. Devhatü'l-Küttab, İst., 1942,
larında onun adını zikretmez. Yalnızca dullah'ın kurduğu ve Türk zevki hâkim s. 9-10: Nefeszade İbrahim, Gülzar-ı Savab,
Esedullah Kirmânî'nin adını kaydeder. olan okuldan ayrı bir yolda yürümüş ol İst.. 1939. s. 21, 58-59: Habib, Hat ve Hat
masına rağmen 16. yy'da Anadolu'da tatan, İst., 1305, s. 84-85; Rado. Hattatlar, 69-
Ancak Esedullah Kirmânî'nin ne zaman
yetişen yedi büyük hattattan biri olarak 72; A. S. Ünver, Hattat Ahmet Karahisârî,
İstanbul'a veya Afyonkarahisar'a geldiği İst.. 1948.
de bilinmemektedir. Ahmed Karahisârî anılmaktadır.
ALÎ ALPARSLAN
İran'a gidip onun talebesi olmuştur de Eserleri, müze. kütüphane ve özel
nilse bile, İstanbul'da Şeyh Hamdullah koleksiyonlardadır. Bunların en önemlisi AHMED MİDHAT EFENDİ
gibi bir üstadın bulunduğu devirde I. Süleyman (Kanuni) için yazdığı büyük
İran'a yazı ö ğ r e n m e y e gitmek öyle boydaki Kuran'dır. İstif (kompozisyon) (1844, İstanbul - 28 Aralık 1912, İstan
mantıklı bir davranış olmasa gerek. Fa yenilikleri göstermiş; bir sayfada yaptığı bul) Yaklaşık yarım yüzyıl boyunca ver
tih zamanında sarayın, İranlı sanatçılara nı başka sayfada tekrar etmemiştir. Diğer diği ürünlerle Türk halkına okuma alış
kapısını açtığı yıllarda birçok kişi ara önemli bir eseri de Türk ve İslam Eserle kanlığı kazandırmakta ve çağdaş dünya
sında Esedullah Kirmânî'nin İstanbul'a ri Müzesi'ndeki büyük boydaki Enam'- yı anlayıp benimsetmekte büyük rol oy
geldiği ve muhtemelen Ahmed Karahi dır. Karahisarî'nin burada yazdığı besme nayan gazeteci, yazar.
İstanbul'un Tophane semtinde. Kaf
kasya göçmenlerinden bir ailenin en
küçük çocuğu olarak dünyaya geldi.
Annesi Nefise Hanım bekâr çamaşırı di
ker, babası Süleyman Ağa da bunları
pazar yerlerinde satarak ailenin geçimi
ni sağlamaya çalışırdı. Yaramaz bir ço
cuk olduğu için babası tarafından Mısır
Çarşısı'nda bir aktarın yanına çırak ola
rak verildi. Ahmed Midhat, bu mesleği
kısa sürede kavradığı gibi okuma yaz
ma hevesine de kapıldı. Dükkân kom
şusu Hacı İbrahim Efendi'den aldığı
derslerle okuma yazma öğrendi. Bu
nunla yetinmeyerek Galatalı ve Frenk-
ten Fransızca öğrenmeye bile girişti.
1856'da babasının ölümü ile düzenini
kökünden sarstı. O sırada Vidin'de bu
lunan ve babasının ölümüyle ailenin en
büyük erkeği durumuna gelen üvey
ağabeyi Hafız İbrahim, annesini ve kar
deşlerini 1857'de Vidin'e getirtti. Burada
ilk defa okula gitme imkânı bulan Ah
med Midhat, 186l'de Niş'e vali olarak
atanan Midhat Paşa'nın yanında görev
alan ağabeyi ile birlikte bu şehre geldi.
Burada rüştiyeye yazıldı ve kısa sürede
125 AHMED MÍDHAT EFENDİ
okulu bitirdi. 1864'te. yeni kurulan Tu Muslî'yi de (1877; yb Musullu Süley diği için yazı hayatından çekilen Ahmed
na Vilayeti valiliğine atanan Midhat Pa man, 1971) bu sırada yazdı. Dünyaya Midhat Efendi. Darülfünun'da(->), Da-
şa, Ahmed Midhati da vilayet merkezi İkinci Geliş yahud İstanbul da Neler Ol rülmuallimat'ta(->), Medresetü'l-Vâ-
olan Rusçuk'a çağırdı, vilayet mektubi muş? (1874) ve Felâtun Beyle Rakım izin'de(->) ders vermeye başladı. Tarih-i
kaleminde görevlendirdi. Devrin gele Efendi de (1875; yb 1966) bu dönemin Osmani Encümeni azalığma getirildi.
neğine uyarak ona kendi adını mahlas eserlerindendir. Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye'nin mec
olarak verdi. Bir süre sonra Midhat Paşa Ahmed Midhat Efendi, 1876'da Ebüz lis-i tedris (Öğretim Kurulu) üyesi oldu.
tarafından vilayetin gazetesi Tundya. ziya Tevfik'le birlikte Rodos'ta Medrese-i Bu cemiyetin kurduğu Darüşşafaka'-
yazı yazmakla görevlendirildi ( 1 8 6 8 ) . Süleymaniye adıyla bir okul açmış, hat da(-») "ders nazırlığı" da yaptı.
Rusçuk'ta çok hareketli bir hayat geçi tâ daha sonra bu okul için aynı adla bir Aktar çıraklığı ile başlayıp değişik
ren Ahmed Midhat bir süre sonra Tu ders kitabı da vazıp yayımlamıştır konularda iki yüze yakın eser kaleme
ndran başyazarlığına getirildi. Bu ara (1887-88. 3 cüz)'. Aynı yıl Abdülaziz alan bir yazar konumuna, gazete yayın
da, sonraki yıllarda çok faydasını göre tahttan indirilip V. Murad padişah olun cısı ve başyazarlığına oradan da Darül
ceği matbaa mürettipliğini ve makinistli ca ilan edilen afla Ahmed Midhat da İs fünun hocalığına kadar uzanan hayat
ği de öğrendi. 1869 yılı başlarında Bağ tanbul'a döndü. Üç yıl süren sürgün dö çizgisi ile Ahmed Midhat Efendi öteki
dat Valiliği'ne atanan Midhat Paşa, Ah nemi sonunda ülkede olup bitenleri da Tanzimat yazarlarından farklı özellikler
med Midhati da vilayet matbaası müdü ha değişik biçimde değerlendirmeye, taşır. Yetiştikleri ortamlar arasındaki
rü olarak beraberinde götürdü. Burada politikayla ilgilenmemeye karar verdi. fark onun çevresine, topluma, dünya
vilayet gazetesi Zevrdy\ çıkarmaya baş Ahmed Midhat Efendi bu yıllara ilişkin ya, hayata başka türlü bakmasına se
ladı (1869). anılarını yarım bıraktığı Menfa (1877: bep olmuştur. Tanzimatla birlikte Batılı
Bağdat'ta tanıştığı kişilerden sonraki yb 1988) adlı eserinde anlatmıştır. Sür laşma yönünde keskin bir dönemeçten
yıllarda müze müdürü ve ressam olarak gün dönüşü çıkardığı ilk gazete yayım geçen toplumun en temel ihtiyacının
ün kazanacak olan Osman Hamdi Bey hayatı yedi ay kadar süren Ittihad'du eğitim olduğunu önce kendi hayatında
ile Bakır Can Muattar adlı çok dil bilen, yaşamış ve uygulamıştır. Halkın yüzde
derviş kılıklı, filozof görünüşlü bir İran 95'nin okuma yazma bilmediği, hayatın
lıdan çok etkilendi. 1869'da ilk kitabı kapalı topluluklar biçiminde sürdüğü
Hâce-i Evveli Bağdat'ta yayımladı, bu bir ülkede insanları dış dünyaya aç
nu Kıssadan Hisse izledi. Birincisi bir mak, eğitmek, onlara hem Tanzimat'ın
kaç cüzden oluşan bir ders kitabı, ikin sağlayabileceği nimetlerden yararlan
cisi ise telif ve çeviri kısa öykü ve ma mayı öğretmek hem de onları yanlış
sallar derlemesidir. Batılılaşmanın zararlarından korumak
1870'te üvey ağabeyi Hafız İbrahim Ahmed Midhat Efendimin fikri hayatı
Paşa'nın ölümüyle ailenin bütün yükü nın ve yazarlığının başlıca amacı ol
Ahmed Midhat in omuzlarına binmiş ol muştur.
du. Bu yüzden 1871 başlarında Bağ Ahmed Midhat Efendi Osmanlı ülke
dat'taki resmi görevlerinden istifa edip sine Batı'dan gelen yeni yazı türleri ro
İstanbul'a döndü. Önce Ceride-i Askeri man, hikâye, tiyatro ve özellikle gazete
yede başyazarlık. Basiret gazetesinde yazılarının eğiticilik ve öğreticilik ama
yazarlık yaptı. Bir yandan da yazdığı ki cına hizmet eden birer araç durumun
tapları evinde kurduğu matbaada kendi dadır. Ayrıca tarih, coğrafya, din, felse
basmaya başladı. fe, eğitim, ekonomi, fen konularına iliş
İstanbul'da kendisini politikanın kin eserlerinde de bu amaca hizmet et
içinde bulan Ahmed Midhat. 1872'de meye özen göstermiştir. "Kırk beygirlik
İbret gazetesinin yönetimini üstlenen yazı makinesi" olarak anılmasına yol
Namık Kemal'le ve onun yakın arkada açacak verimli yazı hayatı boyunca bu
şı Ebüzziya Tevfik'le tanıştı. Onlardan görevi bıkmadan, usunmadan sürdür
Yeni Osmanlılar hareketinin amaçlarını müş, bu yolda sert tartışmalara girmek
öğrendi ve benimsedi. Bu hızla kendi Ahmed Midhat Efendi ten de çekinmemiştir.
Istanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı
adına çıkardığı ilk gazete olan Devir Ahmed Rasim(->) ve Hüseyin Rahmi
(1872) daha ilk günden kapatıldı, ikinci Gürpınar(->) gibi iki büyük yazarın ye
gazetesi Bedir (1872) ise ancak on üç (1876). V. Murad'ın tahttan indirilip II. tişmesinde etkili olan Ahmed Midhat
sayı çıkabildi. Birbirini izleyen Letâif-i Abdülhamid'in padişah olmasının ardın Efendi, yönetimi altındaki Tercüman-ı
Rivâyât (25 cüz. 1870/71-1894) cüzleri dan Mart 1878'de Takvîm-i Vekayi ga Hakikat'te de Ahmet Cevdet Oran(->),
ve Dağarcık (1872) bu yıllarda ortaya zetesinin müdürlüğünü kabul etti. 27 Ahmet İhsan Tokgöz(->) ve Hüseyin Ca
çıktı. Haziran 1878'de adı her zaman onunla hit Yalçın(->) gibi önemli gazeteci, ya
İbret gazetesinde çıkan "Millet-i Met- birlikte anılacak olan Tercüman-ı Haki zar ve yayıncılara ortam sağlamıştır.
bua" başlıklı yazısı yüzünden gazete ka kat gazetesini yayımlamaya başladı. Ahmed Midhat Efendi'nin eserleri
patıldığı gibi Ahmed Midhat da 10 Ni 1884'te Meclis-i Umûr-ı Sıhhiye azalığı- Tanzimat döneminin getirdiklerini, gö
san 1873'te Ebüzziya Tevfik'le birlikte na tayin edildi, 1895'te bu meclisin baş türdüklerini; olumlu, olumsuz yönlerini
Rodos'a sürgüne gönderildi. Rodos'ta kanlığına getirildi. Resmi görevleri ya o dönemin bir insanının kaleminden
da boş durmayan Ahmed Midhat. yakın nında gazetesinin yönetimini de bırak öğrenebilmek bakımından tükenmez
akrabası Mehmed Cevdet adına aldığı madığı gibi olağanüstü verimiyle birbiri bir kaynaktır. Bunlarda Tanzimat'tan II.
ruhsatla İstanbul'da çıkarttığı Kırkam peşi sıra kitaplar yayımlamayı da sür Meşrutiyet'e kadar geçen yetmiş yıllık
bar (1873) dergisinde telif ve çeviri ya dürdü. 1900-1908 arasında yazı hayatı dönemde bilim ve teknikte, yaşama tar
zılar yayımladı; romanlar, tiyatro eserle bir duraklama geçirdi. 1908'de II. Meş zında, güzel sanatlar ve edebiyatta, ka
ri, tarih kitapları yazdı. Bu dönemde ya rutiyetin ilanı üzerine yeniden gazeteci dında, aile hayatında, dünya görüşünde
zıp yayımladığı Alexandre Dumas (Pe liğe döndüyse de II. Abdülhamid döne meydana gelen değişmeleri en açık bi
re) yolunda bir tarihi serüven romanı mindeki faaliyetlerinden dolayı kendisi çimiyle görmek mümkündür.
olan Hasan Mellah yahud Sır İçinde Es ne pek iyi gözle bakılmadı. Son romanı Edebi eserleri geniş bir coğrafyaya
rar (II c, 1874-1875; yb Denizci Hasan, Jön Türk'le ( 1 9 1 0 ) geçmiş dönemin yayılmış olsa bile 18. ve 19. yy İstanbul
III c, 1975-1981) çok beğenilince Hüse olumsuzluklarına ilişkin görüşler sergi hayatını, şehrin doğal ve tarihsel çehre
yin Fellah (1875; yb 1981) ve Süleyman lemiş olsa bile yeteri kadar ilgi görme sini gerçekçi bir dille anlatan Ahmed
AHMED MİDHAT EFENDİ 126
AHMED NAİLÎ (Galatalı) dur. I. Ahmed döneminde (hd 1603- rikatçı zümrelerin çatışması da bugün
(?, İstanbul - 1812, İstanbul) Sülüs ve 1617) saraya alındı. Enderunda eğitim lerde başladı.
nesih hattatı. Zarifi adlı bir gemicinin gördü. Silahdarlığa kadar yükseldi. Gü Nisan l 6 5 1 ' d e dağıtılması gereken
oğludur. Hat hocası Kütahyalı Mustafa zel yüzlü ve şişman oluşundan önceleri ulufe için hazinede para bulunmadığı
Efendi'dir. Ahmed Nailî imzasını bazen "Malak", daha sonra "Melek" lakabıyla gibi gelecek iki yılın kamu vergi alacak
"Galatalı" bazen "Eyüplü", Hat ve Hat- anıldı. 1640'a doğru dış göreve çıkarak ları da satılmıştı. Ahmed Paşa, tüm vezir
tatan'a. göre bazen de "Kasımpaşalı" di Diyarbekir. Erzurum, Şam, Halep, Bağ haslarına el koydu. Gürcü Mehmed Pa
ye atmıştır. dat valilikleri, Musul muhafızlığı görev şa ise, sadrazamı rüşvet almakla suçlu
lerinde bulundu. 1644'te IV. Murad'ın yordu. Üst yönetimde ilişkiler gerginle
Galata'daki Taşmektep'te uzun yıllar
kızı İsmihan Kaya Sultanla evlenerek şirken ilmiye sınıfı içinde de tütünün
hat hocalığı yapan Ahmed Nailî çabuk
saraya damat oldu. Bir görev değişikliği haram olup olmadığı konusundan kay
yazan bir hattat olarak tanınmıştır. 120'-
sonrasında yeniden Bağdat Valiliği'ne naklanan çatışma şiddetlenmişti. Döne
den fazla Kuran yazmıştır. 99. 100 ve
gitmek üzereyken Kaya Sultanin aracılı min ünlü şeriatçısı Üstüvanî Mehmed
101. Kuranları Türk ve İslam Eserleri
ğı ile 5 Ağustos l650'de sadrazamlığa Efendi başkentte oluşturduğu çeteyle
Müzesi'ndedir. îbnülemin Mahmud Ke
atandı. Padişah IV. Mehmed henüz 9 tekkeleri basıyor, şeyhleri, denişleri dö
mal İnal Son Hattatlarda 1226/1811 ta
yaşında bir çocuktu. Kösem Mahpeyker vüp sövüp tutukluyordu. Şeyhülislamın,
rihli 121. Kuran'ınrn Ekrem Hakkı Ay-
Sultanin ve ocak ağalarının İstanbul'da İstanbul'daki İngiliz balyosunu (elçi),
verdi'de olduğunu yazar. Şevket Rado
ki egemenlikleri doruk noktasındaydı. bir konudan dolayı huzuruna getirtip
da Türk Hattatlarında 1222/1807 tarihli
Eyaletlerden vergi toplanması ve baş sorguya çekmesi, sonra da ahıra hapset
113. Kuranını gördüğünü bildirir. Oğlu
kente aktarılması neredeyse durmuştu. tirmesi, olaylara bir de diplomatik skan
Hafız İbrahim Efendi de hattattır. Ah
Divan üyeleri bile ancak rüşvetle ve es dal kattı. Ocak ağaları, Ahmed Paşa'yı,
med Nailî sülüs ve nesihte Hafız Os-
nafa salgınlar salarak geçimlerini sür Karadeniz'den dönen donanmayı seyre
man(->) okuluna bağlıydı.
dürmekteydiler. Kimse dış göreve ve gönderip Topkapı Sarayına gittiler. Ba-
Bibi. Habib, Hat ve Hattatan, İst.. 1305. s. valiliklere gitmek istemiyordu. haî Efendiyi azlettirip Karaçelebizade
163; İnal, Son Hattatlar, 218-221; Rado. Hat Abdülaziz Efendi'yi şeyhülislamlığa ge
tatlar, 187. Ahmed Paşa, mühr-i hümayunu al
dıktan sonra kola binip kenti dolaştı ve tirttiler. Bu tür kararlar, o zaman "İçerü"
ALİ ALPARSLAN
Kaya Sultan'ın Eyüp'teki sarayına gitti. denen harem dairesinde almıyordu.
Ertesi gün, şeyhülislam, kazaskerler, Halk, Abdülaziz Efendiye "Balyos Müf
AHMED NECİB lisi" adını taktı. Yine Nisan l651'de, Ah
ağalar padişaha çıkıp aylıkların öden
(1833 ?• İstanbul - 1898. İstanbul) Batılı mediğini şikâyet ettiler. Ahmed Paşa. med Paşa'mn özel olarak yaptırttığı kal
anlamdaki tiyatro sahnesine profesyo defterdarı. İstanbul kadısını değiştirdi. yon Bahçe Kapısı'nda denize indirilme
nel olarak çıkan ilk Türk ve Müslüman Kendisini her konuda "evrenin vekili" si sırasında yan yatıp battı, 50 kişi bo
tiyatrocudur. 1869-1870 döneminde. ilan eden ve İstanbul halkını korkutmuş ğuldu. Halk. bunu da Ahmed Paşa'mn
Güllü Agopün gazetelerde yaptığı du bulunan Müneccimbaşı Hüseyin Efen- uğursuzluğuna yorumladı. "Ah ile batdı
yuru üzerine, onun yönettiği Osmanlı di'yi Boğaziçi'nde sandalda yakalatıp vezirin gemisi deryaya" tarihi düşürül
Tiyatrosu'na giren Ahmed Necibin ilk boğdurttu. Müneccimbaşı patriklerden, dü.
büyük rolü Kasım 1871'de oynanan Ay- elçilerden rüşvetler alır. Kösem Sultana Kapıkulu askerlerine haziranda ulufe
yar Hamzddaki Muhterem Efendi rolü ve Murad Ağa'ya dayanarak her işi çevi dağıtılamaması sonucu sipahiler, ocak
dür. Gedikpaşa'daki Osmanlı Tiyatro- rirdi. Ahmed Paşanın bu bir-iki önlemi ağalarım taşladılar, defterdarın konağını
su'nda oynamadan önce ortaoyununda yüzünden, yeniçeriler kuşkulanıp ulufe bastılar. Bir iki elebaşıları boğdurulunca
pişekâr rolüne çıktığı da bilinir. divanı günü eyleme geçtiler. Asker güç Üsküdar'a geçip "yoldaşımızın kanını is
Ahmed Necib Schiller'in Haydutlar lükle yatıştırıldı ve ertesi gün ulufeleri teriz!" diyerek gösteri yaptılar. Bu olaya
adlı oyununda sahneye sarıkla çıkacak dağıtıldı. "Yenicami Vak'ası" denmiştir.
kadar geleneklerine bağlı olmasına kar
Daha kaygılandırın bir durum, İstan Merkezi yönetimin Üsküdar'da bile
şın, kısa zamanda Tanzimat dönemi ti
bul'a gelmesi gereken zahire yüklü ge etkinliği yoktu. Rüşvete doymayan ocak
yatrosunun önemli oyuncuları arasına
milerin İzmir açıklarında yabancı gemi ağaları, piyasaya egemendi. Bunlar, tür
girdi. 1885'ten sonra Mınakyan'ın yönet
lere satılması, başkentin kıtlık tehlikesi lü mallan kente getirip yüksek hatlarla
tiği Osmanlı Tiyatrosunda rol aldı. Bin-
ne düşmesiydi. Bunlardan habersiz ço ve zorla çarşı esnafına devredip bedel
bir Gece Masallarından Gozzi'nin oyun,
cuk padişaha, bostancıbaşı ve silahdar lerini tehditle topluyorlardı. Esnaf beş
Weber'in müzik ve Puccini'nin de ope
ağası. Kâğıthane'de. İmrahor Köşkü ko parasız kalmıştı. Celeplerin İstanbul'a
ra haline getirdiği ünlü Turandot masa
rusunda önüne tilkiler, tavşanlar bıraka koyun getirmelerini yasaklayıp bu işi de
lından uyarladığı İdbar ve İkbal (1874),
rak ilk av zevkini tattırmaktaydılar. Bü üstlendiler. Etin okkasını 8 akçeden 13
19. yy Türk tiyatro yazarlığı içinde ken
yük alay göstererek İstanbul'a gelen akçeye çıkardılar. Bursa ipeklisine, di
dine özgü bir yer tutan, masal havasın
Avusturya elçisiyle aradaki antlaşmayı misine. Bağdat ve Şam hilalilerine el
da gelişen fantezi bir oyundur. Ahmed
yenileyen Ahmed Paşa, ekonomik so koydular. Şikâyetlere karşı da "İstanbul,
Necib'in, Nedamet yahut Hırsız Evlat runlara eğilmek istedi. İstanbul'a tek varsıllar şehridür. Fukara şehri değül-
( 1 8 7 5 ) adlı oyunu da Osmanlı Tiyat-
kuruş mukataa bedeli ve vergi gelmi dür. Geçiminden âciz olan varsun taşra
rosu'nda sahnelendi.
yordu. Devlet bütçesi. Bağdat ve Mısır ya getsün. Bulgur bulamaç yesün!" de
İSTANBUL gelirleri ile kaptan-ı deryanın ödentisiy- mekteydiler. Dalkavukları ise ağalarına
le döndürülmeye çalışılıyordu. Bu sıra "Bir alay Türk, çiftlerin(i) bozup gelüb
AHMED NİYAZİ EFENDİ da donanmanın denize açılma zorunlu böyle nazenin şehirde zevk idüb et ve-
TEKKESİ luğu yeni kaynaklar gerektirdi. sâir şey ayaklarına gelüb onbeş akçeye
bak. AĞAÇKAKAN TEKKESİ Ahmed Paşa, iç hazineden borç ister almağa âr mı iderler? Hazzı olmayan es
ken eyaletlere de tekâlif-i şakka (yasal ki yerine gitsün!" diyorlardı. Ocak ağa
AHMED PAŞA (Melek) dayanaksız vergi) buyrukları yazdı. İs ları, hazineden çektikleri halis akçe ulu
(1604, ? - 1 Eylül 1662. İstanbul) Os tanbul çarşı esnafına altından kalkıla feleri, Yahudi sarraflarda ayarı düşük
manlı sadrazamı. Hazine açığını kapat maz salgınlar saldı. Artık divan oturum akçelerle bozdurup askere dağıtıyorlar
ma önlemleri alması, İstanbul'da fiyatla larında, üyeler birbirlerini en ağır söz dı. Defterdar da bu yolu denemek iste
rın dört kat artmasına neden olmuştur. lerle itham etmekteydiler. İstanbul, taş di. Bosna dolaylarından toplattığı bozuk
Evliya Çelebi'nin koruyucusu olduğu radan gelen şikâyetçilerle dolmuştu. akçeyi, meyhanecilerden toplanan kızıl
bilinir. Öte yandan, şeriatı en katı kuralları ile kırpık paraları, esnafa zorla verip her
Abaza asıllı Pervane Kaptanın oğlu uygulamadan yana Kadızadeliler ile ta 118 akçeye bir altın almaya kalkıştı. Bu
129 AHMED PAŞA
altınları da Yahudi sarraflara ikişer riya AHMED PAŞA (Humbaracı) gitti. Yeğen Mehmed Paşa sadrazamken
le bozdurtup bu yollardan 240.000 ri (1737-1739) Babıâli'deki etkinliğini yitir
(14 Temmuz 1675, Coussae, Fransa -
yal sağlamayı ve ulufe dağıtmayı tasar di. Bir toplantıda reisülküttab, kendisi
14 Man 1747, İstanbul) Asıl adı Claude
lıyordu. Toplanan düşük akçeler defter için "Bu herif üç ağızla yiyor, yine doy
Alexandre Comte de Bonneval'dir. Bo
dar sarayına yığıldı, keselere taksim muyor. En ziyade yediği yerler, Türki
urbon hanedanından bir prensti. Serü
edildi ve bedestene taşıtıldı. 21 Ağustos ye. Fransa ve Sicilyateyn" diyerek dü
venlerle dolu yaşamının son on altı yı
1651 günü, Bedesten Kethüdası, esnaf şüncesini açıklamıştı. Gerçekten Ahmed
lını İstanbul'da geçirmiş, Üsküdar'da
ihtiyarları çağrıldı. Herkes itiraz etti. Paşa, birçok devletin yöneticileri, elçi
Humbaracı Ocağı'nı kurmuştur. Lale
"Devletli vezir, biz bu yıl on dört vergi ler, hatta Tekirdağ'da oturan Macar
Devri sonrasında Osmanlı başkentinin
çektik. Kesat ise canımıza kâr etti. Ağa Prensi R a k o c z i ile h a b e r l e ş i y o r d u .
askeri, siyasal ve sosyal çevrelerinin et
ların Karadeniz'den gemilerle getirttik 1738'de humbaracıların ulufe alamama
kili kişilerindendir.
leri bakır ve şap ve fındık ve tuz. İz yüzünden ayaklanmaları sonucu tutuk
Fransa ve Avusturya ordularında gö
mir'den şaykalarla gelen sabun ve dimi lanarak Kastamonu'ya sürgün edildi.
rev alan Bonneval, l~l6'da Petervara-
ve sakız ve boğası, bunca şeyler de bi Bu. Avrupa'da yankılar uyandırdı. "Tu
din Savaşı'nda mareşal oldu. Prens Eu-
ze aktarıldı" denilince derterdar hepsini haf! Nasıl olmuş da sadrazamı düelloya
gene'le bozuşup 1729'da Osmanlı top
kovdu. Esnaf, dükkânlarını kapattı. Da- davet etmemiş?" bile dendi. Birkaç ay
raklarına sığındı ve Saraybosna'ya geldi.
vutpaşa Mahkemesi yanında toplandı sonra döndü. Fakat artık Babıâli ile iliş
Müslüman olup Ahmed adını aldı. İs
lar. Oradan şeyhülislam konağına yürü kisi kesilmişti.
tanbul'a gelmesi için izin çıktı. Fakat
düler. Abdülaziz Efendi "Ben sizin işini Son yıllarında Beyoğlu'ndaki evine
henüz Edirne'de iken Patrona Halil
ze karışmanı!" d e y i n c e bir kethüda taşındı. Burayı iki farklı daire olarak do
Ayaklanması başladı. Onun İstanbul'a
"Sizden kürk istenince, padişahı (İbra nattı. Bir daireyi Türk tarzında döşemiş
him) ve veziri katlettiniz. Niye bizimle ti. Burada İstanbullu dostlarıyla felsefe,
meşgul değilsiniz?" diye bağırdı. Müftü siyaset konuşuyor, nargile içiyordu. Ö-
yü zorla önlerine katıp saraya yürüdü teki Avrupa tarzı dairesinde, İstanbullu
ler. On bin esnaf toplandı. "Herkes azınlıklardan, yabancılardan oluşan bir
dükkânını kapatsın!" diye tellallar çıkar dost topluluğu ile gece geç vakitlere
tıldı. Padişah ayak divanına çıktı. Çağrı kadar yiyip içer, İtalyanca, Fransızca
lan Ahmed Paşa. korkusundan saraya konuşurdu. Bir dairede Osmanlı paşası,
gelemedi. Gönderdiği adamını esnaf ta ötekinde Fransız soylusu kıyafetinde ol
şa tuttu. Padişah bir hatt-ı hümayunla maya da özen gösterirdi. Birçok yaban
yasasız tüm istekleri kaldırdı. Bu sırada cı devlet adamı, hattâ hükümdar, Ah
ocak ağaları da kapıkulu askerlerini At- med Paşa'nın aracılığı ile Babıâli'yle iliş
meydanı'na getirmiş, bekletmekteydi ki kurmakta yarar görmekteydiler. Ken
ler. Padişah, Melek Ahmed Paşa'dan disi de Osmanlı Devleti'nin ve İstan
mühr-i hümayunu aldırttı. Siyavuş Paşa bul'un olanaklarını kullanarak Avru-
sadrazam oldu. Ramazan olduğu için, pa'daki kişisel prestijini korumayı amaç
iftardan önce herkes yatıştırılıp dağıtıl lıyordu. Başkentteki elçilerden yalnızca
dı. Ağalar da köşelere kılıçlı nöbetçiler Fransız elçisi Marquis de Villenuve ken
koyup, halkı dayaktan geçirerek ertesi disinden uzak duruyor ve "Babıâli, Ah
günkü toplanmayı önlediler. Esnaf, da med Paşa'ya güven duyduğundan beri
ha birkaç gün dükkân açmamakta di Osmanlı Devleti'nin gizliliği kalmamış
rendi. tır" diyordu. Müslümanlığını alaya alan
Fransa Kralı XV. Louis ise Ahmed Pa
Ahmed Paşanın bir yıl süren sadra Humbaracı " Tf8?
şa'ya yazdığı bir mektupta "En sonunda
zamlığında özellikle paranın ayarı ile Ahmed Paşa "™ h bir din sahibi oldun!" demişti. Gerçekte
oynanmasından enflasyon dört kat arttı. Galeri Alfa o. Müslümanlığı gelişmeye elverişli gör
1 Macar Dukası 50 akçeden 160 akçeye gelmesini Avusturya elçisi de engelle m e m e k t e y d i . Bu n e d e n l e ne sözde
fırladı. Silistire muhafızlığına atanan Ah mek istiyordu. Ayaklanma sonrasında Müslümanlığına ne de İstanbul'daki
med Paşa, ortalık yatışınca İstanbul'a ortalık yatışınca Sadrazam Topal Osman saygınlığına değer vermekteydi. Çevre
döndü. Kubbe veziri oldu. l654'te kısa Paşa, Ahmed B e y i İstanbul'a getirtti ve sinde toplanan Avrupalı bir sürü dalka
süre İstanbul kaymakamlığı yaptı. Yan 1731'de humbaracıbaşı atadı. Amaç. Os vuk, tufeyli de ona özbenliğini unuttur
beylerbeyliği (1654) ve Bosna valiliğin manlı kapıkulu ocaklarını kurtaracak bir maya çalışmaktaydılar. Bunlar arasında
den (1658) sonra l660'ta emekli oldu. adım atmaktı. Ahmed Bey. Müslüman pek çok da casus vardı.
l659'da ölen eşi Kaya Sultanin sarayına olan üç Fransız subayı ve Bosna'dan İstanbul'daki Fransız kültürü, etkileri
yerleşti. getirttiği 300 humbaracı ile Üsküdar nin temelini atan Ahmed Paşa, Boğazi
Ayazma Sarayı'nda modern Humbaracı çi'ne hayrandı. Türklerin İstanbul'daki
Ahmed Paşa 30 Nisan l662'de I. Ah-
Ocağı'nı kurdu. Üsküdar'daki Topçu yaşamı konusunda incelemeler yap
medln kızı Fatma Sultanla evlendi. Ye
Ocağı'nda da teknik ve askeri dersler maktan hoşlanıyordu. Yazdığı mektup
niden kubbe vezirliğine atandı. Bir ulufe
vermeye başladı. İki yıl içinde, alaybaşı larda, İstanbul'un renkli iç dünyasını,
divanı sonunda saraydaki ziyafette çok
olarak eğittiği humbaracıları disiplinli Avrupa'nın yüksek sınıftan bireylerine
ça yedi, soğuk şerbetler içti. O gece ko
bir birlik durumuna getirdi. Sadrazam tanıtmıştır. Ölümünden kısa bir süre ön
maya girip öldü. Eyüp'te Keçi Mehmed
Hekimoğlu Ali Paşa (1732-1735) Ahmed ce İstanbul'dan kaçmayı tasarlamış, fa
Efendi'nin ayakucuna gömüldü. İyilikse
B e y i "beylerbeyi" rütbesiyle ödüllendir kat başaramamıştı. Damla (gut) hastalı
ver, hoşsohbet olarak tanınmıştır. Saray
di. 1733'ten sonra Humbaracı Ahmed ğından ölmesinden birkaç gün önce
görgüsüne ve kültürüne sahipti. Evliya
Paşa olarak anılmaya başladı. Sadraza kendisine Fransız Elçiliği'nden yurduna
Çelebi'nin akrabasıdır. Seyahatname 'de
ma sunduğu bir raporda. Avrupa dev dönebileceğine ilişkin bir şifre gelmişti.
kendisinden çokça söz edilir.
letleriyle ittifak önerdi. Babıâli, ilk kez Türkçe bilmeyen Ahmed Paşa'nın müh
Bibi. Hadikatü'l-Vüzerâ, 91-93; Tarih-i Na- bu öneriye uyarak diplomatik ilişkilere ründe, Din-i islamdır a'tâ-yı müteâl /
ima, V, 16-102; Evliya, Seyahatname. V-VI, önem verdi. l 7 3 3 ' t e . Beyoğlu'ndaki Ulu ni'met sana Ahmed Bu-neval (ne-
İst., 1316-1318; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi. evinden. Üsküdar'da kendisine verilen
III; Danişmencl. Kronoloji, V. 38; İSTA. I.
val. Arapça nail olmak anlamındadır)
konağa taşındı. Devletin dış siyasetini sözleri kazılıydı. Mezarı Galata Mevlevi-
419-425. fiilen yürütür duruma gelmiş bulunu
NECDET SAKAOĞLU hanesi'nin haziresindedir. Çevresi par-
yordu. 1 7 3 6 ' d a askeri danışman ve
humbaracıbaşı olarak Erdel cephesine
AHMED PAŞA ÇEŞMELERİ 130
maklık içine alınmıştır. Taşında şunlar rında hocası Zekâi Dede'den aldığı mu
okunur: El Fatiha / Hüve'l-Bâkî/ Hakk siki zevki hayatı boyunca sürmüş, onu
Sübhane ve Tealâ Hazretleri bi'l-cümle ünlü bir şarkı bestekârı olmaya kadar
mü'minin ve mü'minâta /Merhum Ser- götürmüştür. Sayısı altmışın üstünde
Humbaracıyan Ahmed Paşa'nın ruhu olan şarkıları arasında "leb-i rengînine
na fatiha fİRa 1160 (Mani 747). bir gül konsun", "bir gönülde iki sevda
Bibi. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi. IV; av. sonu bilmem ne olur", "can hasta gö
Kapıkulu. II, 117-120; Ahmed Refik (Altı- züm yaşlı gönül zâr ü perişan", "pek re
nay). Tesavir-i Rical. İst., 1331. s. "6-139: vadır sevdiğim ettiklerin", "gözümde iş-
Mür'i't-Tevarih, I; Mehmed Arif. "Humbara venümâdır hayal-i bî-bedeli", "dün gece
cıbaşı Ahmed Paşa (Bonneval)". TOEM, S. bir bezm-i meyde âh edip anmış beni"
18-19-20.
gibi günümüzde de hâlâ sevilip okunan
NECDET SAKAOĞLU
birçok beste yer alır.
Ahmed Rasim'e asıl kişiliğini veren
AHMED PAŞA ÇEŞMELERİ
unsur İstanbul'dur. Ahmed Rasim her
Fatih Camii haziresinin kuzey ve güney şeyden önce bir İstanbul yazarıdır. Ha
girişlerinde, kuzeyde Karadeniz, güney yatı boyunca hep İstanbul'u yaşamış, İs
de ise Akdeniz medreseleri olarak isim tanbul'u yazmıştır. Şaheseri kabul edi
lendirilen yapıların önlerindeki avlulara len Şehir Mektuplarından başlayarak
bakan duvarlarda yer alırlar. bu koca şehrin kamu vicdanını temsil
Nimetullah Efendi'nin kaleme aldığı etmiş. İstanbul'un âdeta yeni bir kütü
kitabelerine göre her iki çeşme de Hacı Ahmed Rasim ğünü meydana getirmiştir. İstanbul Ah
Ahmed Paşa tarafından 1154 174T'de Nuri Akbayar med Rasim'de mahallesiyle, sokağıyla,
inşa ettirilmiştir. Tanışıkin belirttiğine camisiyle, çarşıları pazarlarıyla, mesire-
göre 19301u yıllarda kurumuş olan bu leriyle, meyhaneleriyie, Direklerarası'y-
çeşmelerin suyu bugün akmaktadır. AHMED RASİM la, eğlence yerleriyle, Müslüman kesimi
Kuzey tarafta Karadeniz Medrese (1865. İstanbul - 21 Eylül 1932. İstan ve Pera'sıyla, buralarda yaşayan bin bir
sinin giriş kapısının ön tarafına rastla bul) Gazeteci, yazar ve besteci. Elli yıla çeşit insanı, esnafı, oyuncusu, külhan
yan çeşme oldukça sadedir. En yukarıda yaklaşan yazı hayatında hep İstanbul'u beyi, imamı, muhtarı, genç-yaşlı, çoluk-
yer alan kitabeyi ve aynayı iki sütunçe konu almış, dört dönem (II. Abdülha- çocuk mahalle halkıyla, dedikodusu,
çevreler. Yuvarlak ve düz olan sütunçe- mid, II. Meşrutiyet. Mütareke. Cumhuri kafes arkası sohbeti, sevinci ve hüznüy
lerin başlıkları dilimlidir. Bunların tepe yet) boyunca İstanbul'daki yaşamı, ola le canlı bir varlık olarak yaşar. Bu koca
lerinde kitabenin iki yanında volüt biçi ğanüstü bir gözlem gücüyle son derece imparatorluk başkentinde olup biten
minde kıvrılmış yaprak motifleri yer alır. ayrıntılı biçimde yansıtmıştır. her şey, bütün içi dışı, girdisi çıktısı
Ayna küçük bir kitabelik dışında süsle Ahmed Rasim Fatih'te Sarıgüzel'de o l a n c a k o z m o p o l i t i z m i ve folkloru
meye sahip değildir. Tekne de mermer doğdu. Babası daha o doğmadan evi onun keskin gözlemciliğinden, araştırı
den olup sadedir. Kitabe beyitler halin terk ettiğinden annesi tarafından büyü cılığından, sonsuz dikkatinden nasibini
de yedi sıradır. Tarih beyitleri şöyledir: tüldü. Çocukluk ve ilkokul yılları Falaka almıştır. Ahmed Hamdi Tanpmar'ın de
Nîmetâ bâni-i şehinşaha heman / bu iki (1927, yb 1987) kitabında anlattığı, türlü yişiyle "pek az adam onun gibi yaşadığı
mtsrâ-ı tarihin yazıp eyle dua /yâd edip haşarılıklarla geçti. 1876'da girdiği Da- şehrin üstüne eğilmiş ve bir ses maki
eyledi şâd âb-ı Mehemmed hânı / çeşme- rüşşafaka'da edebiyat ve müzikle tanıştı. nesi gibi her duyduğunu kaydetmiştir".
i âb-ı hayât-ı hacı Ahmed Paşa 1154. Yazarlık tutkusu da bu yıllarda başladı. İnce bir mizahın egemen olduğu anı-
Kitabe metni talik hat ile yazılmış olup 1883'te okulu bitirince kısa süren me sohbet-fıkra karışımı bu tür yazılarından
hattatı belli değildir. Ayna üzerinde de murluktan sonra 188Tte Ceride-i Hava- seçtiklerini bir araya getirdiği Şehir Mek
ayrıca bitkisel dekorlu bir çerçeve için dis'e girerek yazı hayatına atıldı. 1886'da tupları (1898, 4 o, 1912-13, yb 2 c,
de, "Ve sakâhum rabbihum şarâben ta- birçok gazeteci ve yazar gibi onun da 1992), Eşkâl-i Zaman (1918, yb 1969),
hûra" ayeti yer alır. yol göstericisi ve elinden tutan ilk kişi Cidd-ü Mizah (1920, yb Ciddiyet ve Mi
Güney tarafta Akdeniz Medresesi olan Ahmed Midhat Efendi'nin(->) 7er- zah adıyla 1989). Gülüp Ağladıklarım
önündeki, külliyenin dış avlusuna bakan cüman-ı Hakikat gazetesine geçti. Son (1924, 1926. vb 1978) ve Muharrir Bu
çeşme de diğeri gibi sade bir biçimde raki yıllarda İkdam. Malumat. Saadet, ya (1926. yb 1969) II. Abdülhamid, II.
ele alınmıştır. Yalnız bunun aynası kıv- Sabah. Vakit, Zaman, Tasvir-i Efkâr. Ye Meşrutiyet, Mütareke ve Cumhuriyetin
rımdal biçiminde düzenlenmiş bir keme ni Gün ve Cumhuriyet gazetelerinde ya ilk yılları olmak üzere dört dönem İs
re sahiptir. Bu kemer kademeli olarak zarlık yaptı. Ayrıca birçok dergide yazı tanbul'unun ayrıntılı bir panoramasını
aynayı tepeden çevreler ve yine bitkisel ları çıktı. 1927'den ölümüne kadar İstan verir. Bu yazılar toplamında 1890'lardan
dekorlu bir kavsarayı taşır. bul milletvekili olarak TBMM'de bulun 1920'lere kadar uzanan bir kesit içeri
Yine Nimeaülah Efendi tarafından ya du. Kabri Heybeliada'dadır. sinde İstanbul'un değişen ve değişme
zılan kitabesine göre 1154/1741 tarihlidir. Ahmed Rasim'in hemen hepsi gençlik yen yönlerini görmek mümkündür.
Yedi beyit halindeki kitabenin tarih beyti yıllarının ürünleri olan hikâye ve roman Gençlik anılarını içeren Fuhş-i Atik'te
şöyledir: Evvel âbın içüb andan dedi Ni ları dönemin edebi zevkini yansıtır. İlk (2 c. 1922, yb 1958;'Dünkü İstanbul'da
met tarih / maksem-i ayn-atâ çeşme-i Ah Sevgi (1890). Bir Sefilenin Evrak-ı Metru- Hovardalık adıyla 1987) İstanbul'da 19
med Paşa 1154. Bu kitabe de talik hatla kesi (1891). Meşak-ı Hayat (1891), Leyâl- yy sonlarındaki eğlence yaşamı, kadın-
yazılmıştır. Tekne yine oyma mermerden ı İzdırab (189D, Meyl-i Dil (189D. Tec erkek ilişkileri ve gizli fuhuş ortamı üstü
yekparedir. Her iki çeşmede de teknenin rübesiz Aşk (1893). Sevda-yı Sermedi ne ayrıntılı bilgiler yer alır. Basın ve ede
iki yanında kovalıklar yer alır. (1895). Nâkâm (1897) gibi adlar taşıyan biyat çevreleriyle ilgili anılarını topladığı
İ. H. Tanışık her iki çeşmede birer bu eserlerde realist temele dayanan bir Muharrir, Şair, Edipte (1924, yb 1980)
saçağın varlığından söz ederse de bu romantizm egemendir. Ancak üslup ba ise II. Abdülhamid dönemi basınının ve
gün bunlar yoktur. Yine Tanışık'a göre kımından geleceğin Ahmed Rasim'ini ha edebi çevrelerin iç dünyası son derece
kitabeler siyah boyalı ve yazılar varak ber verdiği için önem taşıyan bu hikâye canlı biçimde tasvir edilir. Ahmed Ra
yaldızlıdır. Ancak bugün bütün bunlar ve roman denemeleri olay örgüsü ve sim'in dili, anlatımı anlattıkları kadar
silinmiş olup kitabeler sade mermerdir. kurgu bakımından da oldukça zayıftır. kendine hastır. Büyük ölçüde İstanbul
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 166-169. Ahmed Rasim'in başka bir yönü de halk ağzına yaslanan bu dil son derece
ZİYA NUR SEZEN bestekârlığıdır. Daha Darüşşafaka sırala kıvrak bir anlatımla bütünleşerek okuyu-
131 AHMED RATİB PAŞA KÖŞKÜ
tur ama, yan mekânlarla büyüyüp ge annenin çocuğudur. İki yaş küçük Ab
nişleyen ve zenginleşen bir mekân kur durrahman ve üç yaş küçük Abdullah
gusu sunarlar, üstelik ilginç bir yapım adlı iki kardeşi daha vardı.
tekniği bileşimi kullanılarak. Yapının Babasının aniden vefatı üzerine, üç
tümünde o dönem için geleneksel sayı çocuğu ile çaresiz kalan ve toplumu ta
labilecek bir yapım tekniği kullanılmış rafından da dışlanmış olan annesi, sela
tır: Dış duvarlarda ahşap dikme ve tuğ meti çocuklarını alıp İstanbul'a sığın
la dolgu, içerde yine ahşap strüktür makta buldu.
üzerine bağdadi ve sıva tekniği vardır.
Devrin padişahı II. Abdülhamid ai
Orta akstaki salon-hol bölümünde ise
leyle ilgilendi; onlara Beşiktaş'ta Aka
metal bir strüktür sistemi vardır. Zemin
retler Yokuşu'nda bir ev tahsis ettiği gi
kattaki haçvari planlı geniş holün her
bi çocukları da Kuleli Askeri Lisesi'ne
kenarda ikişer ince kolonla taşınan
yazdırdı. Ahmed daha sonra öğrenimini
strüktürü, üst kat salonu ve galerilerini
Mekteb-i Sultanide (Galatasaray Lisesi)
de içererek geleneksel strüktüre eklem
sürdürdü. Bu okulda öğrenciyken fut
lenmiş tir.
bola başladı. Okulun çatısı altında Ga
Salonları bağlayan anıtsal merdiven, latasaray Kulübü'nün kurulmasıyla ilk
som kristalden korkuluk dikmeleri, yine futbol takımının kalecisi oldu. Çıkardığı
kristalden ışıklandırma öğeleri, çiçeksi güzel oyunlarla büyük beğeni kazandı.
art nouveau bezemeli sahanlık vitrayları Spor yaşamını sürdürürken, mezun ol
ile zarafet, zenginlik ve görkemi birleş duğu Galatasaray Lisesi'nde beden eği
tiren bir tasarımdır. timi öğretmenliğine başladı. Kadıköy,
Köşk. aynı zamanda art nouveau üs Vefa ve İstanbul sultanilerinde de öğ
lubunun Türkiye'de ve İstanbul'da ah retmenlik yaptı. Pek çok öğrenci ve
Ahmed Ratib Paşa Köşkü'nün cephesinden
bir görünüm.
şaba uygulanmasının en görkemli ör sporcu yetiştirdi. Türkiye'de izciliğin
istanbul Deı-gisi Arşivi neklerinden biridir. Cephede pencere, kurulmasında önemli rol oynadı.
kapı, balkon vb öğelerde kullanılan çi
ç e k figürlü art nouveau b e z e m e l e r , Kardeşlerinden Abdurrahman Ro-
çeşitli kotlara yerleştirilmiş geniş saçak blok ahşaptan iskarpela ile yontularak bensonün Sarıkamış, Abdullah Roben-
lar ve bunları destekleyen eliböğründe- gerçekleştirilmiştir. Bir heykel çalışması son'un da Irak cephelerinde şehit düş
lerle klasik düzenleme disiplininden düzeyindeki uygulama artisanat olarak melerinden sonra annesinin de vefatı
farklılaşmaktadır. da heyecan vericidir. üzerine 1929'da Amerika Birleşik Dev
Aksiyal bir yerleşme düzenleri olma Köşk, betimlenen mimari özellikle letlerine göç etti. Son olarak orada bü
sına karşın klasik olmayan biçimleri, riyle 20. yy'rn ilk on yılında ahşaba uy yük bir malikânenin idari işleriyle uğ
eğrisel çizgileriyle bu öğeler Osmanlı gulanarak istanbul'da bir yerel karakter raştığı öğrenilebildi.
barok geçmişine referans vermektedir. edinecek olan art nouveau tasarımları CEM ATABEYOĞLU
Çıkmalar ve saçaklar cephede ışık-gölge na öncülük eden bir yaratımdır. Bura
alanlarını ayırırken pencere, kapı, bal daki gibi bir kompozisyon, Kemaleddin AHMED SAMİM
kon ve benzeri tüm mimari öğelerde, Bey'in mimarisinde -bilindiği kadarıyla- (1884, Prizren [bugün Yugoslavya 'da] -
örneğin sütun başlıkları, korkuluklar yegâne örnek ve uygulamadır. On beş 9 Haziran 1910, İstanbul) Gazeteci ve
vb'de "floral" art nouveau çizgiler ege yıl kadar sonra tasarlayıp gerçekleştirdi yazar. Mekteb-i Sultani'de (Galatasaray
men olmaktadır. ği Laleli Harikzedegân Kat Evlerinde, Lisesi) başladığı ortaöğrenimini, Robert
Ait nouveau'nun(-») klasik disiplinin Osmanlı barok geçmişinin referansları Kolej'de tamamladı. Bir süre Reji İdare -
normlarını zorlayan ve gevşeten, mimara bir kez daha görülecektir. Ama sonra si'nde memur olarak çalıştıktan sonra,
keyif ve özgürlük veren ve yaratıcılığını sında Mimar Kemaleddin, artık tüm re II. Meşrutiyetin coşkulu havası içinde
kışkırtan esprisinin Mimar Kemaleddin'i feranslarını Osmanlı klasik döneminde, yazarlığa yöneldi.
teşvik ettiği sezilmektedir. Örneğin ana 16. yy mimarlığında arayacaktır.
girişteki üçlü merdiven grubunun klasik Fecr-i Âti akımı içinde yer alan ya
Kemaleddin'in Ahmed Ratib Paşa
düzeni ve boyutları, mermer korkuluk zar. Osmanlı Ahrar Fırkasının yayın or
Köşkü'nün de içinde bulunduğu ilk ya
ve başlıklarının art nouveau biçimlenişi ganı olan Osmanlı gazetesinde yazarlık
pıları yeterince bilinmemektedir. Bu
çiçeksi desenlerle yumuşatılıp değiştiril yaptı. 31 Mart olayından (1909) sonra
günkü bilgilerimize göre köşk, Kema
miştir. Başlık öğesinin stilizasyonu, ger ancak birkaç sayı yayımlanabilen Hilâl
leddin Bey'in profesyonel yaşamının er
çek bir plastik kaliteye sahiptir. gazetesini çıkardı.
ken döneminin tek verisidir. Karşılaştırı
Orta akstaki salon-hollerde art nou- lıp değerlendirecek başka veriler elde İttihat ve Terakki'nin politikalarına
veau'ya özgü mekânsal akışkanlık yok- edilene kadar, Ahmed Ratib Paşa Köş şiddetle karşı çıkan ve adem-i merkezi
kü, döneminin görkemli bir sivil mimari yetçiliği savunan Ahmed Samim, 1910
örneği olmasının yanısıra Kemaleddin başlarında, Sadâ-yı Millet gazetesinin
Bey'in mimarisi açısından da vazgeçil yazı işleri müdürlüğü ve başyazarlığın
mez önemde olacaktır. da bulundu. İttihat ve Terakkiye çok
T
Bibi. İSTA. VII, 3 19-3~20: Yavuz. Mimar sert eleştiriler yöneltti. İttihatçılar da
Kemalettin. 15: A. Batur, "Biz Aşağıda İmzası onun İngiliz elçilik çevreleri ile yakın
Olanlar". İstanbul S. 2. 1992. s. 92-101. ilişkileri olduğunu ileri sürdüler.
AFİFE BATUR Ahmed Samim 9 Haziran 1910 gecesi
Bahçekapida, sokak ortasında tabanca
AHMED REFİK ile öldürüldü. Daha sonraları, ölüm ka
bak. ALTINAY, AHMED REFİK rarının bizzat İttihat ve Terakkice veril
diği ve öldürenin İttihatçıların önde ge
AHMED ROBENSON len fedailerinden biri olan ve 1926'da
Ahmed Ratib Paşa Köşkünde, ahşap (1888. Hindistan - ?, ABD) Futbolcu ve İzmir suikastına karıştığı gerekçesiyle
üzerinde çiçek figürlü art nouveau spor adamı. Macera aramak üzere Hin idam edilen Abdülkadir olduğu öne sü
uygulamasının örneklerinden biri. rülmüştür.
distan'a giden soylu bir İngiliz baba
Erkin Emiroğlu
(Sir Rhodes) ile Müslüman bir Hintli ORHAN KOLOĞLU
133 AHMED VEFİK PAŞA
AHMED SİYAHI deki merdivenler yok olmuştur. Suyu nümü, türbe ve tekkeler tasvir edilmiş,
akmaktadır. Su Belgrad Ormanindan, şairin kimliği ve destanın yazıldığı tarih
(?, İstanbul - 1687, Trabzon yakınları
Valide ve II. Mahmud bentlerinden ge bildirilmiştir.
Karadeniz'de) Ta'lik hattatı. Zenci ol
len Başlısüdur. Ahmed Şeyda İstanbul'a methiye ya
duğu için hattatlar arasında Siyahı Ah-
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 119-121. zan şairler arasında halk zevkine yakın
med Efendi olarak anılır. Yeniçeri Oca-
ğinda kâtiplik yaptı. Sanatında hocası, ZİYA NUR SEZEN lığı, söyleyiş ve tasvirlerindeki içtenlik,
yakın akrabası olan Tophaneli Mah- gözlem gücü ile dikkati çeker.
mud'dur. Çok güzel ta'lik yazdığı için AHMED ŞEYDA Bibi. Dâstân-ı Medhiyye-i İstanbul, Destan-ı
devrinin İmâd'ı sayılırdı. En tanınmış Bahr, Destan-ı Vehhâbî, Destan-ı Sivastopol,
(19. yy) İstanbul üzerine aruz ölçüsüyle [istanbul], ty, 2-12; M. Zeki Oral, "İstanbul
öğrencisi Durmuşzade Ahmed'dir(->). uzun bir destan yazmış olan kalem şa Destanları", İstanbul Enstitüsü Mecmuası, IV
II. Kılıç Ali Paşa ile Trabzon'a giderken iri. Abdülaziz devrinde (hd 1861-1876) (1958), İst., 191-197, Nebil Fazıl Alsan, Şair,
yolda kalp sektesinden ölmüştür. Siyahı yazdığı destanında verdiği bilgiye göre Edip ve Tarihçi Kalemiyle İstanbul, İst..
Ahmed Efendi, İran ta'lik okulu üslu Artvin'in Ardanuç Kazasindandır. On iki 1973, 109-114.
bunda eserler vermiştir. Kıtaları, müze yıl Fatih Medresesinde ya da Camiinde M. SABRİ KOZ
ve kütüphanelerdedir. hizmet etmiştir.
Bibi. Müstakimzade, Tuh/e, 643: Habib, Hat AHMED Tl KANİ TEKKESİ
ve Hattatan. İst.. 1305. s. 236: Rado. Hattat bak. BABA SUNGUR TEKKESİ
lar. 106.
ALİ ALPARSLAN AHMED VEFİK PAŞA
(1813 ?, İstanbul, - 1 Nisan 1891, İs
AHMED ŞEMSEDDİN EFENDİ tanbul) İstanbullu devlet adamı, diplo
ÇEŞMESİ mat, dil bilgini ve tiyatro yazarı. 19.
İstinye'de çarşı girişinde Boğaziçi sahil yy'da İstanbul'un çok yönlü aile ve kül
yolu (Emirgân Caddesi) ile İstinye Cad tür ortamlarında yetişmiştir. Bulgarzade
desinin birleştiği köşededir. Yahya Naci Efendi'nin torunu, Babı
âli'nin ilk Müslüman çevirmenlerinden
Çeşme, dört cepheli ve haznelidir.
Ruhiddin Efendi'nin oğludur. Yine, ay
Sade olan cepheleri orijinal halinden
dın bir eski İstanbul ailesi olan Hekim-
pek bir şey kaybetmemiştir. Yalnızca
başılarla (Tarihçi Hayrullah Efendi) ak
ahşap olan çatısı çökünce yerine beto
rabadır.
narme bir çatı oturtulmuştur. Cephele
rinde dört kitabe vardır. Bu kitabelerin Ahmed Vefik, 1831'de Mühendisha-
birinde yapının 1181/1767'de Ahmed ne-i Berrî-i Hümayuna yazıldı. Bura
Şemseddin Efendi isimli bir kişi tarafın dan. 1834'te, Mustafa Reşid Paşa'nm kâ
dan yaptırıldığı, bir diğerinde ise 1341/ tibi olan babasıyla gittiği Paris'te St. Lo-
1925'te Tarandil Şeminur Hanım tarafın uis Lisesi'nde okudu. 1837'de İstanbul'a
dan suyollarıyla birlikte onarıldığı yaz Ahmed Şeyda'nın Dâstân-ı Medhiyye-i İstan döndü. Babıâli Tercüme Odasina girdi.
maktadır. bul'unun da yer aldığı. 19. yy 1840'ta Londra elçilik kâtibi oldu. 1842'-
sonlarında basılmış bir destan mecmuasının de özel bir görevle Sırbistan'a gidip
Yapı sıvalı ve boyalıdır. Ayna nişi ve kapağı.
döndü. 1847'de ilk Osmanlı Devlet Sal
kemeri orantısız bir görünümdedir. Ay M. Sabıi Koz
namesini hazırladı. 1847'de Memleke-
na ve yalak mermerdir. Aslen yapı, dört
teyn (Eflâk-Boğdan) komiseri oldu.
yönde üçer basamaklı merdivenlerle çı
M. Zeki Oral tarafından 1888 tarihli 1851'de İstanbul'a dönüşünde yeni ku
kılan bir platformda yer alıyorken. bu
bir cönkte bulunarak yayımlanan Dâs- rulan Encümen-i Daniş'e üye atandı. Er
gün bu merdivenlerden yalnızca batı
yönündekinin izleri yol kenarmda gö tân-ı Medhiyye-i İstanbul başlıklı desta tesi yıl gittiği Tahran Büyükelçiliğinden
nı üç bölüm ve elli dört dörtlükten 1854'te döndü. Ulâ-evveli rütbesiyle
rülür. Çevredeki zemin kotunun tümüy
oluşmaktadır. Aynı destan daha önce Meclis-i Vâlâ üyeliğine getirildi. 1855'te
le yükselmesi yüzünden diğer yönler-
bir taşbasması destan mecmuasında iki bâlâ rütbesine yükseldi. 1857'de deavi
si 1284/1867-68 ve 1293 1876 tarihlerin (adliye) nazırlığı yaptı. 1859 yılı sonun
de ve ikisi de tarihsiz olmak üzere dört da Paris Büyükelçiliğine atandı. İstan
kez ve elli üç dörtlük halinde yayımlan bul'daki Fransız büyükelçisinin padişa
mıştır. Bu destan mecmuasından alın hın saltanat kayığına benzer bir kayıkla
mış kırk üç dörtlükten oluşan eksik bir . Boğaziçi'ndeki süksesini kırmak için,
örneğine N. F. Alsan'ın hazırladığı Şair, Paris sokaklarında imparatorun beyaz
Edip ve Tarihçi Kalemiyle İstanbul arabasını andıran bir arabayla dolaşma
(1973) adlı kitapta da yer verflmiştir. sı, amaçladığı etkiyi derhal sağladı. Bu
nun gibi, Paris'te oynanan, Türklüğe ve
Destanın birinci bölümü yirmi dört
İslamiyete hakaretler yöneltici bir piyesi
dörtlüktür. Bu bölümde İstanbul'dan ve
de sahneye çıkıp durdurdu.
Fatih Sultan Mehmed'den övgü ile söz
edilir; şehrin bellibaşlı camileri, çeşitli 1861'de geri çağrıldı. Meclis-i Vâlâ
özellikleriyle bazı semtleri ve bu semt reisi, ardından evkaf nazırı oldu. Bu kı
lerde yaşayan güzellerin vefasızlığı dile sa görevi sırasında Süleymaniye Camii'-
getirilir. On altı dörtlükten oluşan ikinci nin mükemmel denecek düzeyde ona
bölüm İstanbul'un resmi dairelerini, rım ve restorasyonunu sonuçlandırdı.
çarşılarını, pazar yerlerini, esnaf ve sa Fakat, İstanbul'daki evkaf bütçesinden
natkârlarım, sur dışı semtlerinin tabii aylıklı Mekke ve Medinelilerin ödeneği
güzelliklerini, ilim ve devlet adamları ni kesmesi, Selatin Camii mihraplarının
nın özelliklerini konu edinir. On dört iki yanındaki dev mumları kaldırtması
dörtlükten oluşan üçüncü bölüm İstan gibi nedenlerden 1862'de Divan-ı Mu
bul ramazanlarına ayrılmıştır. Ramazan hasebat reisliğine kaydırıldı. 1863'te ye
Ahmed Şemseddin Efendi Çeşmesi ayı boyunca kandillerle donatılan bel niden Meclis-i Vâlâ üyesi oldu. İki ay
Erkin Emiroğlu. 1993 libaşlı camilerin ve sur kapılarının görü kadar Darülfünun'da hikmet-i tarih, ta-
AHMED VEFİK PAŞA 134
rih okuttu. 1863-1865 arasında Anadolu med Vefik Paşa, İngiltere'yi bu kararın 30 Kasım 1882'de ikinci kez atandığı
sağ kol müfettişi olarak Bursa ve Balı dan caydırtamadı. Rusya ise böyle bu başvekillikten iki gün sonra azledilince
kesir'de olumlu işler başardı. Örneğin dununda İstanbul'a bir tümen asker so bundan çok alındı. Bir daha görev ka
Bursa'ya, görevinden dolayı "Müfettiş kacağını duyurdu. Yıldız Sarayinda top bul etmemek kararlılığı ile Rumelihisa-
Suyu" denen kaynak suları akıttı. 1865- lanan Meclis-i Fevkalade'de, ya savun rindaki köşküne çekildi. Dokuz yıl bo
1871 arasında görevsiz olarak Rumelihi- ma savaşma veya barışçı yoldan Rus tü yunca âdeta yoksul yaşadı. Bu durumda
sarı'ndaki köşkünde oturdu. Moliere'- meninin girişine karar verilmesi konu öldü. İstanbul gazeteleri ertesi gün
den adaptasyon ve çeviriler yaptı. Ta- şuldu. İkinci öneri benimsendi. Ancak. ölüm haberini "Bir müddettir müptela
rih-i Osmanî adlı. İstanbul ve taşra İngiltere ile Rusya anlaştıklarından Rus olduğu hastalıktan rehâyâb olamayarak
okullarında uzun süre okutulan ilk tarih birlikleri Yeşilköy'de karargâh kurmakla 20 Mart 1307/1 Nisan 1891 günü Rume-
dersi kitabı ile Atalar Sözünü yazdı. yetindiler. Rusya'nın ağır antlaşma ko lihisarinda kâin sâhilhânesinde tekmil-i
1871'de. önce rüsumat emini. 4 ay son şullarını hafifletmek için Ahmed Vefik enfas eylemişdir. Hastalığında Zât-ı
ra da sadaret müsteşarı oldu. Sert tutu Paşa çaba harcadı ve donanmanın tesli Hazret-i Şehriyarî (padişah II. Abdülha-
mu nedeniyle buradan Maarif Nezare mini önledi. 3 Mart 1878'de Barış Ant- mid) birkaç defa Mâbeynden ahvalini
t i n e atandı. 1873'te getirildiği Şûra-yı laşması'nın ön protokolü imza edildi. sordurmuşdu" vb cümlelerle verdiler ve
Devlet üyeliğinden açığa alındı ve üç Ahmed Vefik Paşa. bitmez tükenmez yaşamöyküsünü sansür korkusuyla çok
yıl yine görevsiz kaldı. Bilimsel ve çevi tartışmaların geçtiği Meclis'i süresiz tati kısa geçtiler. Serveti, yalısındaki 15 bin
ri çalışmalarını sürdürdü ve lehçe-i Os le sokan II. Abdülhamid'i, en azından, nadir kitabından ibarettir. Eyüp'teki aile
manî'yi hazırladı. 1876'da Petersburg'- bazı mebusların tutuklanması kararın kabristanına değil de Rumelihisarindaki
da toplanan Doğu Bilimcileri Kongre- dan caydırdı. Fakat bu kez. padişah, Kayalar Mezarlığına gömülmesi, sonra
si'ne Türk d e l e g e s i olarak katıldı. kendisine "Şehremini Rasim Paşa ile Re- dan birtakım yorum ve yalanlara bağ
1877'de, ilk Meclis-i Mebusan'a istanbul şad Efendiyi (Sultan) tahta geçirmek lanmıştır. Sözde, komşunu Robert Ko-
mebusu seçildi. 5 Şubat 1877'de Meclis için İstanbul'daki göçmenlerden fedailer lej'e sattığı için. Abdülhamid "oraya gö
reisliğine atandı. 20 gün sonra vezirlik grubu oluşturmaktadırlar!" savını içeren mün de çan sesleri dinlesin!" demiş.
rütbesi verildi. "Bana 20 yıldır bu onur Tanzimat ricali denen kişilikli kadro
lu rütbe teklif ediliyor. Mazeret bildirip içinde Ahmed Vefik Paşanın asıl farklı
kabul etmedim. Bu sefer, padişahın ve üstün yönünü bir kültür adamı oluşu
meclis hakkındaki teveccühünün belirti ortaya çıkarır. İstanbul'a çağdaş Batı ti
si olduğu için sevinerek kabul ettim." yatrosunun gelmesine öncülüğü o yap
dediği bilinir. Meclis oturumlarını çok mış, öte yandan adaptasyonlarında Ana
sert ve kırıcı yönetti. Midhat Paşanın dolu Türkçesine de yer vererek İstanbul
kurduğu Hediyye-i Askeriye Cemiyeti'ni kültürüne egemen Osmanlıcaya karşı
kapattı. Meclis tatile girince Edirne Vali arı Türkçeyi kendi eserlerinde cesaretle
liğine gönderildi. Üç ay sonra döndü. kullanmıştır. 1868'den başlayarak İstan
Ayan üyesi oldu. Bir ay kadar, ikinci bul'da sahnelenen. Zor Nikâh, Zoraki
kez maarif nazırlığından sonra 4 Şubat Tabip. Yorgaki Dandini, Merakı, Oku
1878'de dahiliye nazırlığı da üzerinde muş Kadınlar, Kocalar Mektebi vb çevi
olarak "başvekil" unvanıyla sadrazamlı ri ve uyarlamalarına İstanbullular, kah
ğa atandı. kahalarla gülmüşler, bu sayede tiyatro
O sırada İstanbul en buhranlı günle ya ısınmışlardır. Halk ve İstanbul kültü
rini yaşamaktaydı. Edirne'yi işgal eden rüne, dil-sözlük ve tiyatro alanlarındaki
Rus orduları başkente doğru ilerlemiş. katkıları büyüktür. Lehçe-i Osmanî adlı
Büyükçekmece, ateşkes hattı olarak be sözlüğü bir başyapıttır. Kendisi bu çalış
lirlenmişti. Şiddetli bir kış vardı. İstan malarını, Türklerin dil. edebiyat, kıyafet
bul, Rumeli'den kaçan iki yüz bin dola ve sanat bakımından bağımsız bir ulus
yında aç, çıplak, hasta ve sahipsiz, olarak canlanmalarına bir hizmet biçi
Türk-Müslüman göçmenle dolmuştu. minde yorumlamıştır. Moliere'den yaptı
Bunları donmaktan korumak için tüm ğı çeviri ve adaptasyonlar öylesine ba
camiler, hanlar, hamamlar açılmıştı. Sa şarılıdır ki, "Ahmed Vefik Paşa, eserleri
vaş koşullan yüzünden bütçe olanakları ni Moliere'e yazdırtmış!" denilmiştir.
Ahmed Vefik Paşa
tükenmişti. Kâğıt paranın değeri gün İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı Fransızca. İngilizce, İtalyanca, Grekçe.
gün düşmekte, fiyatlar yükselmekteydi. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen, Rusça.
Fırınlar kapalıydı. İstanbullular, kolluk İbranice, Çağataycayı anlayan ve oku
güçleri, hattâ saray hademeleri. Fatih. bir jurnal sunulunca 19 Nisan 1878 tari yan Ahmed Vefik Paşa'nın, Voltaire'der
Beyazıt, Sultanahmet meydanları ile Sir hinde Ahmed Vefik Paşayı başvekillik Micromegas (Hikaye-i Hikemiye-i Mik-
keci çevresindeki yarı donmuş, yollarda ten uzaklaştırıp Bursa valiliğine atadı. romega), Fenelon'dan Telemak, la Sa-
yatan göçmen çocuklarını sırtlarında ev Bu görevi üç yıl sürdü. ge'den Cilblâs, Santillâni'den Sergüzeşt.
lere taşımaktaydılar. Ahmed Vefik Paşa. Bursa'daki hizmetleri ve açtığı tiyatro V. Hugo'dan Emani çevirileri o döne:::
ödünsüz ve tehdit edici yöntemlerle vi unutulmamıştır. İstanbul'a maliye nazırı için önemli yenilikler olmuş, İstanbul
layetlerden para getirtti. Göçmenlerin na çektirdiği bir telgrafta, istenen parayı aydınları, bu eserlerin 2., 3., 4. basımla
çoğunu, Anadolu'ya gönderip iskân et gönderemeyeceğini aynen "Para deni rını aramışlardır. İstanbul okullarında
tirdi. Halk bunlara "93 Muhacirleri" de len b..., bu vilayette yok!" sözleriyle bil okutulan ilk Osmanlı tarihi ders kitab:
miştir. İstanbul'un iaşe ve geçim koşul dirmesi; hükm-i karakuşi denen, yasa olan Târih-i Osmanî / Eezleke-i Târih-
larını büsbütün zorlaştıran nüfus yükü ya, olagelene uymaz tutumu sonucu Osmanî, Osmanlı padişahlarını, övgüle
nü bir ölçüde hafifletti. Halk ve ordu 1882'de azledildi. Buna ilişkin Meclis-i re yer vermeksizin, dönemlerindeki
için iaşe temini önlemleri aldı. Fakat Vükela (Bakanlar Kurulu) kararında, olayları özetleyen ve bir imparatorluğu-
herkeste Rusların kenti işgal edecekleri merkezden atanan kamu görevlilerini anatomisini içeren özgün bir eserdir.
korkusu vardı. Bu sırada, İngiltere'nin, işe başlatmamak, yetkisi yokken kay Vezirlerin, paşaların padişaha ve bir
İstanbul'daki uyruklarını korumak için makam azletmek, tiyatro biletlerini zor birlerine dalkavukluk ettikleri bir dö
Boğaziçi'ne bir filo gönderme girişimi, la sattırmak, kimi memurlara maaş ver nemde kimseden çekinmeyen, kimseye
ikinci dönem çalışmalarına başlamış dirmemek, müfettişlere hakaret etmek boyun eğmeyen, bilgisinden emin. _-
olan Meclis-i Mebusan'ı karıştırdı. Ah vb suçlamalar yer alıyordu. lusçu kişiliği ile herkesle ters düşmes:
135 AHMED ZİYAEDDİN
doğaldı. O nedenle de farklı bir İstan AHMED ZİYAEDDİN EFENDİ Efendi tekkelerinde faaliyete geçerek İs
bul efendisi ve Osmanlı paşası olarak tanbul'un mistik hayatında önemli rol
TEKKESİ
yaşamının son yıllarım, İstanbul'un ilk oynamıştır. Ancak II. Abdülhamid'in do
bak. GÜMÜŞHANEVÎ TEKKESİ
büyük ve özel ihtisas kütüphanesini ğudaki Kürt aşiretlerini d e n e t l e m e k
içeren evinde geçirdi. Kütüphanesi İs amacıyla Halidîliği himaye etmesi, tari
AHMED ZİYAEDDİN
tanbul'daki özel kitap koleksiyonlarının katın zamanla siyasi işlevini ön plana çı
en değerlisiydi. 1893'te bir Amerikalının GÜMÜŞHANEVÎ kartmış ve bu yüzden mensupları, Babı
almak istediği bu kitaplığı, vârisleri sat (1813, Gümüşhane - 13 Mayıs 1893, İs âli tarafından sürekli takibata uğramıştır.
madılar. 314 sayfalık bir katalogu Bağ- tanbul) Nakşibendîliğin Halidî koluna Önceleri Mahmud Paşa Medresesi'n-
datlıyan tarafından yayımlandı. Buna mensup mutasavvıf. deki hücresinde yakın çevresine tarikat
göre ad olarak 3.851 eser, cilt ölçeğiyle Gümüşhane'de başladığı eğitimine telkini yapan Ahmed Ziyaeddin Efendi,
de 6.000 dolayında kitap saptanmıştır. sırasıyla Trabzon ve 1831'de geldiği İs müritlerinin kalabalıklaşması nedeniyle
Bunlar arasında nadir yazmalar. Çağa tanbul'da devam etti. Önce Bayezid ar 1859'dan itibaren Cağaloğlu'ndaki Fat
tayca, Farsça, Arapça, Türkçe, Latince, dından Mahmud Paşa medresesinde ma Sultan Camiini merkez olarak seç
İngilizce, Fransızca ve başka dillerden okudu ve burada Kürt Hoca lakabıyla miş Halidîliğin diğer Nakşî grupları için
eserler bulunuyordu. Bu eşsiz kütüpha tanınan Nakşî Şeyhi Abdurrahman el- deki varlığı bu tarihten sonra önem ka
ne, daha sonra küçük partiler halinde Harputî'nin (ö. 1851) öğrencisi oldu. zanmıştır.
satılıp dağıtılmıştır. 1844'te müderrislik icazeti aldı ve aynı Gümüşhanevî Tekkesi'ni(->) oluştu
Ahmed Vefik Paşa'nın, herkesten faz yıl Bayezid medresesinde ders vermeye ran Fatma Sultan Camii, daha önce bu
la alafranga olması gerekirken herkesten başladı. 1863'te ilk hac yolculuğuna çık rada mevcut bulunan Piri Ağa Mesci
çok ulusçu ve gelenekçi olması, kişiliği tı. 62 yaşında iken Şeyhülharem Meh- dinin yerine 1727'de Damat İbrahim
ni öne çıkartan tipik davranışları, bir di med Emin Paşa'nın kızı Havva Seher Paşa'nın eşi Fatma Sultan tarafından
zi anekdota konu olmuştur. Onu yakın Hanım ile e v l e n e n G ü m ü ş h a n e v î . yaptırılmıştır. 1826'da çıkan Hocapaşa
dan tanıyanlardan tarihçi Abdurrahman 1877'de Osmanlı-Rus Savaşına katılarak yangınında harap olan yapı, 1827'de ye
Şeref "Sokakta dilenci kıyafeti ile dolaş- Batum cephesinde çarpıştı. Ertesi yıl niden inşa edilmiş ve 1859da Ahmed
sa hiç tanımayan birisi, bu adam vezir ikinci defa hacca gitti ve dönüşünde bir Ziyaeddin Efendi tarafından Halidî usu
dir, diye hükmedebilirdi" der. Evinde, süre Mısır'da kaldı. 1878'den vefatına lünce "Hatm-i hâcegân" icra edilen bir
eşine Türk usulü ferace ve çedik giydir kadar İstanbul'da kendi adıyla anılan tekkeye dönüştürülmüştür. 1875'te ha
mesi, ailesini alafranga modalardan tekkesinde tarikat faaliyetlerini sürdür rem ve selamlık daireleri ile deniş hüc
uzak tutması meşhurdur. Yine A. Şeref, dü. Mezarı. Süleymaniye Camii nazire relerinin eklenmesiyle son şeklini alan
onunla ilgili anılarında "Son yıllarda üç sinde. Kanuni Sultan Süleyman Türbe tekkede Gümüşhanevî'nin vefatından
dört ayda bir kendisini görmeye gider sinin kıble duvarı bitişiğindedir. sonra Hasan Hilmî Efendi (ö. 1 9 1 1 ) , İs
dim. Gerçekten zengin bir insan değildi. Ahmed Ziyaeddin Efendi, medrese mail Necatî Efendi (ö. 1918). Ziyaeddin
Her ay ödenmeyen emekli aylığı, çok eğitimi gördüğü yıllarda tasavvufa da il Ömer Efendi (ö. 1920) ve Mustafa Feyzi
yalınkat olan evinin geçimine yetmiyor gi duymuş, İstanbul'daki çeşitli Nakşî Efendi (ö. 1926) postnişinlik görevini
du. Eşya eskimişti. Hattâ minder örtüleri tekkelerine devam ederek sohbetlere üstlenmişler ve tekke 1925'te çıkartılan
yamalı idi. Küçülmemek için ne aylığına katılmıştır. Bu Nakşî merkezlerinden 677 sayılı kanun gereği bu son şeyhin
zam ve ne de geçmiş maaşlarının öden Üsküdar'daki Alacaminare Tekkesi'nde zamanında kapatılmıştır. Cumhuriyet
mesini istemiştir... Farklılığı sırf gönül Mevlana Halid'in halifelerinden Abdül- döneminde kadro harici bırakılan Fatma
tokluğu değildi. Sevmediklerini mevkile fettah Ukarî (ö. 1864) ile tanışması ve Sultan Camii ve Gümüşhanevî Tekkesi
rine bakmadan apaçık aşağılardı. Hoş onun aracılığıyla Trablusşam müftüsü bir süre valiliğin yatakhane ve elbise
landıklarına da toz kondurmazdı. İri olarak tanınan Ahmed Ervâdî'ye ( ö . deposu olarak kullanılmış, 1957'de ise
püsküllü büyük fesi. yuvarlak çehresi, 1858) intisap etmesi. Halidîliğin İstan yol açma gerekçesiyle yıktırılmıştır.
korku ve saygı duygularını bir arada bul'da örgütlenmesi açısından bir dö Günümüz İstanbul'unda varlığını
uyandırırdı..." der. Onun için dönemin nüm noktasıdır. 1848'de gerçekleşen bu sürdüren Nakşî grupları arasında Gü
de "Başaşağı kütüphane", "Her tarafı di intisap sonucunda Gümüşhanevî. Halidî müşhanevî'nin tarikat silsilesine bağlı
kenli bir yuvarlak", 'Binek taşı iriliğinde hilafetinin yanısıra Nakşî. Müceddidî. olan Halidîlik. en etkili olanıdır. Gü
pırlanta" denmiştir. Devlet memurlarının Ceştî. Mahzarı, Desûkî. Kadiri, Kübrevî. müşhanevî Tekkesinin son şeyhi Mus
rüşvete bulaşmışlarım çerçöpten sayar, Şazelî. Halvetî. Sühreverdî, Bedevî ve tafa Feyzî Efendinin halifesi Mehmed
ahmakları ve yeteneksizleri bile bunlar Rıfaî tarikatlarından da icazet almış. "Ca- Zahid Kotku (ö. 1980) tarafından Fa
dan üstün tutarmış. Çoğu çevrelerce miu't-turuk" bir şeyh olarak yetiştirdiği tih'teki İskender Paşa Camiinde örgüt
"deli" bilinirmiş. Ahmed Vefik Paşa ise müritlerine, tasarruftaki eğilimlerine gö lenen bu Nakşî kolu. özellikle 1950'ler-
yakınlarına "Kendime deli dedirtinceye re bu tarikatlardan icazet vermiştir. den sonra İstanbul'a göç eden taşralı
kadar neler çektim!" dermiş. Bayram ta Gümüşhanevî'nin mensubu bulundu esnaf tabaka arasında hızla yaygınlaş
tilini kaldırması, kızdıklarını hapsettir ğu Halidî tarikatı. 19. yy"da Nakşibendî mış, dönemin partileriyle yakın ilişki
mesi, kovması, esnafa borcunu ödeme liğin İstanbul'daki en etkin koludur. As kurarak siyasi bir kimlik kazanmıştır.
yen bir bürokratın atını sattırması. Bursa len Şafiî mezhebinden olan Mevlana Kotku'nun damadı ve halifesi Prof. Dr.
valiliğindeki garip icraatı, alaycılığı, fesi, Halid'in (ö. 1826) kurduğu bu tarikat. M. Esad Coşan'a bağlı olarak halen fa
fesinin püskülü, takkesi, ayakkabıları, Kuzey Irak'taki Süleymaniye'de kökleş aliyetini sürdürmektedir.
gözlüğü, gecelik entarisi vb onun ilginç miş. Basra, Kerkük. Erbil. Diyarbakır, Ahmed Ziyaeddin Efendinin tasav
özelliklerindendi. Cizre, Mardin ve Urfa gibi Kürt nüfusu vuf anlayışı, Nakşîliğin ana ilkelerine
nun yoğun şekilde bulunduğu yerleşim sadık kalarak geliştirdiği hadis, fıkıh ve
Bibi. İnal, Son Sadrazamlar, I; Abdurrah
man Şeref, Tarih Musahabeleri. İst.. 1339, s. bölgelerinde hızla yaygınlaşmıştır. akaid ağırlıklı bir düşünce sistemi için
223-234; 1. Hikmet (Ertaylan), Ahmet Vefik 19. yy başlarında Mevlana Halid'in de şekillenmiştir. Halvete ayrı bir önem
Paşa, ist., 1932; F. A. Tansel, "Ahmed Vefik halifeleri Muhammed Salih ve Abdül- veren müritlerini riyazatla eğiten Gü
Paşa", Belleten, no. 109, 110, 113, (1964- vehhab Sûsî tarafından İstanbul'a getiri müşhanevî, eserlerini Arapça kaleme al
1965); M. Z. Pakalm, Ahmed Vefik Paşa, İst., mış olup bunlardan Camiü'l-Usûl, başta
len Halidîlik. başta Şeyhülislam Mekkî-
1942; M. Uraz, Ahmed Vefik Paşa, İst., 1944;
A. H. Tanpmar. "Ahmed Vefik Paşa", ¿4, I, zade Mustafa Asım Efendi. Namık Paşa Nakşîlik gelmek üzere diğer tarikatlar-
207-210; O. Köprülü, "Ahmed Vefik Paşa Kü ve Necib Paşa gibi devlet adamlarından daki adap ve erkânı da inceleyen'temel
tüphanesinin Katalogu Hakkında". Türk Kül yakın destek görmüş, Hocapaşa'da Saf- bir kaynaktır.
türü, Şubat 1971, s. 100. vetî. Eyüp'te Hüsrev Paşa. Halıcılarda Bibi. Avvansaravî. Hadîka. I. 156; Tarib-i
NECDET SAKAOĞLU Feyzullah Efendi ve Çarşamba'da İsmet Lutfî. I.' 286-287: Süleyman Zühdî Hâlidî.
AHMEDİYE KÜLLİYESİ 136
AHMEDİYE KÜLLİYESİ
Üsküdar'da Ahmediye semtindedir.
Gündoğumu Caddesi ile Esvapçı Sokağı
köşesinde meyilli bir araziye oturtul
muştur.
Külliye, cami. medrese (tekke), kü
tüphane, sebil, çeşmeler, türbe ve nazi Ahmediye Külliyesi
reden teşekkül etmiştir. Külliyedeki çe Önde medrese (tekke), sağda geride cami.
şitli kitabelere göre Tersane Kethüdası Erkin Emiroğlu, 1993
Eminzade Hacı Ahmed Ağa (ö. 1730)
tarafından yaptırılmıştır. İki kapısı olan
külliyenin meyilli araziye oturtuluşu ve tirdiğinin yazılı olduğu da İ. Hakkı tara kenarında birer pencere mevcuttur. Ca
mimari tanzimi çok başarılıdır. Gündo fından verilmektedir. miin yedi alt, sekiz üst sıra penceresi
ğumu Caddesi üzerinde sağında bir çeş Cami, moloz taşından, minare kesme vardır. Üst pencere içliklerinde sade alçı
me, solunda da bir sebil olan ve Tekke taştan inşa edilmiştir. Kare planlı, tek süslemeler bulunmaktadır. Mihrap bu
Kapısı denilen birinci kapısı 1134/1722 kubbeli ve bir minarelidir. 1965'ten son gün sıvalı basit bir oyuktur. Daha önce
tarihlidir. Kitabesi dört satır halinde ta'- ra yapılan tamiratta o sıralarda mevcut içinde Kabe resmi olan yeşil zeminli bir
lik hattı iledir. Bu kapı üzerinde medre bulunan ahşap son cemaat yeri kaldırıl çini bulunmakta imiş. Minber, mermer
senin dershanesi mevcuttur. Külliyenin mış, yerine yenisi yapılmamıştır. Camiin den yapılmış, küçük, fakat 18. yy'ın cid
ikinci kapısı Esvapçı Sokağindadır. Bu cümle kapısı, son cemaat duvarının sa den güzel bir eseridir. Külah kenarında
kapıdan merdivenlerle iç avluya çıkıl ğındadır. Bu duvar üzerinde ortada bir bir hadis-i şerif dolaşmaktadır. Ayrıca üç
maktadır. Külliyenin mimarı bilinmediği mihrap ve sol üstte bir kapı-pencere kenarlı güzel bir mermer kürsüsü vardır.
gibi vakfiyesi de bulunamamıştır. vardır ki, mahfilden son cemaat üstüne Cami tromplardan itibaren 19. yy üslu
1945'te Vakıflar İdaresinin ve Kızı geçiş olarak kullanılmış olabilir. Mahfil buyla nakışlanmıştır. Pencere içleri ve
lay'ın mutfak ve erzak ambarı ve imare ahşap direkler üzerinde, çıtalı tavam bo mihrabın iki yanındaki setler ise modern
ti olarak kullanılan külliyede, günde yalıdır. Yakın zamanda vapıldığı anlaşılı fayanslarla kaplanmıştır. Minare, kaide
Vakıflar İdaresi tarafından 250, Kızılay yor. Merdiveni camiin içine doğrudur. den itibaren kesme taştan, muntazam;
tarafından 2.300 fakire yemek dağıtıl- Mahfilin bir yan ve dışarı açılan kapıdan şerefe altı yuvarlak silmeli, korkulukları
maktaymış. 1986'da medresenin bir bö başka bir penceresi daha mevcuttur. Mi altı köşeli, kafeslidir. Camiin bugün iç
lümü, dershane ve kütüphane. Diyanet nareye ise yeni mahfilden çıkılmaktadır. avludan girilen bir avlu kapısı ve hazire
İşleri Başkanlığına bağlı bir Kuran kur Kubbe dilimli tromplara oturmaktadır. ile birleşen bir ihata duvarı olduğu ka
su olarak kullanılmakta, diğer kısımlar "İsm-i celâl", "ism-i nebî" ve "cihar yâr" lıntılardan anlaşılmaktadır.
yine imaret olarak vazife görmekte ve yazıları yuvarlak levhalar içinde ve ka Medrese (Tekke): Külliyenin on bir
günde 176 kişiye yemek dağıtılmaktay bartmadır. Sekiz kenarlı kasnağın her odalı medresesi, güneyde "L" şeklinde
dı. Bugün (1993) Kuran kursu talebele
rine günde 40-45, imarette de fukara
dan 109 kişiye yemek dağıtılmaktadır.
Cami: Cadde ve sokağın kesiştiği
köşededir. Camiin kitabesi kapı üzerin
de beş satır halinde Arapça olarak sülüs
hattıyla yazılmıştır. Bugün bu yazının
en alt satırı üzerine giriş saçağının çin
kosu isabet etmiştir. İlk cuma vaazını
İsmail Hakkı Bursevî'nin verdiği ve
Arapça olan tarih mısraını da söylediği
rivayet edilmektedir. Kitabeyi okuyan İ.
H. Konyalı ise Selim isimli bir şaire ait
olduğunu söylemektedir. 1134/1722 ta
rihli olan bu kitabede, yerinde bulunan
Kefçe (Kepçe) Hoca Mescidi'nin harap
olduğunu ve yerine Hacı Ahmed Ağa'- Ahmediye
mn bu camii yeniden yaptırdığı ve min Külliyesinin
ber koydurduğu yazılıdır. Yine camiin Esvapçı Sokağı
kapısı üzerinde bugün yeri boş bulunan üzerindeki
kütüphanesi.
bir başka levhada 1277/18°60'ta Ali Erkin Emiroğlu.
Efendi isminde birisinin camii tamir et 1993
137 AHMET HAŞİM
iki kolludur. Medrese kollan arasından mermer çeşme bulunmaktadır. Bu çeş belirmiştir. Bize Göre (1926), Gurebâ-
arka taraftaki helalara geçilmektedir. menin solundaki küçük bölümün külli hâne-i Laklakan (1928), Frankfurt Se
Odaların önünde yuvarlak kemerli ve yenin muvakkithanesi olduğu söylen yahatnamesi ( 1 9 3 3 ) kitaplarında derle
kubbeli bir revak bulunmaktadır. Revak mektedir. nen deneme, söyleşi, gezi ve felsefi ya
sütun başlıkları mermerden yontulmuş Türbe ve hazire: Külliyenin haziresi zılarının pek çoğunu da bu eserlerine
olup, "yedi-sekizli"dir. Medrese odaları kıble ve kuzey tarafında iki parça ha almayarak Servet-i Fünun, Dergâh, Yeni
da kubbelidir. Hem revaka ve hem de lindedir. Gündoğumu Caddesi tarafında Mecmua gibi dergilerle İkdam, Akşam,
dışarı açılan pencereleri, dolapları ve altı kemerli penceresi ile ihata duvarı Milliyet gibi gazetelerde bıraktı. Bu ya
bir ocağı bulunmaktadır. Medresenin vardır. İçinde bir hayli kabir olan hazi- zılar ancak 1 9 9 1 d e İnci Enginim ve
dershanesi, Gündoğumu Caddesi'ne rede külliyenin banisi Eminzade Ah- Zeynep Kerman tarafından bir araya ge
açılan ve Tekke Kapısı da denilen cüm med Ağanın kabir taşı 1143/1730 ta tirilip Bütün Eserleri dizisinde yayım
le kapısının üzerinde fevkanidir. Plan rihlidir. Ayrıca E m i n z a d e A h m e d lanmıştır.
olarak sekiz yüzlü, kubbeli ve revaklı- A ğ a ' n ı n oğlu E m i n M e h m e d Ağa 1901'den sonra otuz yılı aşkın bir za
dır. Kapı üzerindeki kitabesi beş satırdır 1 1 5 9 / 1 7 4 6 . Eminzade oğlu Hüseyin man diliminde değişik aralıklarla nesir
ve 1 1 3 4 / 1 7 2 2 tarihini taşımaktadır. Ağa 1145/1732 tarihli taşları ile Ahme- lerini yayımlayan Ahmet Haşim, çok ge
Önündeki üçlü revakın ortası çapraz to diye Camii hatibi tarik-i Rıfaîyeden Ha niş konu ve sorun yelpazesinde İstan
noz, yanlar kubbe ile örtülüdür. Sütun cı Sevvid M e h m e d Said Efendi'nin bul'dan da söz açmış; şehrin gündelik
başlıkları mukarnaslıdır. Dershanenin 1288/İ871 ve Rıfaî Şeyhi Mahmud Raci hayatını, tarihi çehresini, törelerini, git
altı alt ve altı üst sıra penceresi mevcut Efendi'nin 1 3 1 6 1898 tarihli kabir taşı tikçe değişen mimarisini, modalarını,
tur. Mermer mihrabı beş sıra mukarnas durmaktadır. Mescidin ilk banisi olan mevsimlerini, saatlerini, renklerini eşsiz
lıdır. Mihrap dışarı doğnı çok kenarlı ve Kefçe (Kepçe) Mehmed Dede'nin kabri bir tııtanakçı kimliğiyle kaleme getirmiş
yarım kubbeli olarak çıkmaktadır. Bu altı sütun üzerinde, kubbeli, yanları tir. Bu yazılar, özellikle 1920-1930 yılla
dershanenin Rıfaî meşayihinden Mah- açık türbededir. Kabir taşı 947/1540 ta rının İstanbul'unu inanılmaz bir ayrıntı
mud Raci Efendi (ö. 1724) tarafından rihlidir. Kepçe Dede'nin kabri önceleri zenginliğiyle saptamaktadır.
Rıfaî tekkesi haline getirildiği söylen haziredeki büyük çitlembik ağacı dibin Böylece şehrin hayatında sözgelimi
mektedir. Sonradan buranın bir tekke de iken. 1975 sonrasında taşı enkaz al "Sinema" ( 1 9 2 2 ) ve yabancı filmler,
.cin dar geldiği düşünülerek, camiin tından çıkartılarak bugünkü yerine ko "resmi beyazperde üzerinde kımıldayan
-: n cemaat yerine ahşap bir ilave yaptı nulmuştur. şu rimel ile kirpiğinin her teli bir ok gi
r d ı ğ ı rivayet edilmektedir. Bu tekke bi dikilmiş güzel kadının gözünden,
Bibi. Ayvansarayî. Hadîka. II. 206: Osman
1-31'de çökmüş ve enkazı ile 1965'lere B e y . Mecmua-i Cevâmi. II, 56-57: Raif, damla damla akan sahte gözyaşlari'yla
kadar duran ahşap bir son cemaat yeri Mir'at 107-109: Konyalı. Üsküdar Tarihi. I. karşımıza çıkmaktadır. Bahar bayramın
yapılmıştır. Kepçe Dede Dergâhı diye 87-89; Kütükoğlu. İstanbul Medreseleri, 277- da şehir, kırlık alanlar, papatya, gelincik
de anılan dershanede 1945'lerde hâlâ 392; Kütükoğlu, Darü'l-Hilafe, 186-187.
ve bülbül sağanağına tutulur; Kâğıthane
tekkeye ait bazı eşyalar, kudüm vb bu- İ. AYDIN YÜKSEL
Deresinde çingene, zurna sesiyle şen
lunmaktaymış. Dershane ile medrese likler yaratacaktır. Ne var ki "tozlu ve
arasındaki dört kemerli tonoz örtülü re- AHMET CEVDET dolaşık" yollardan geçilerek varılmış
vakta dokuz adet abdest musluğu bu bak. ORAN, AHMET CEVDET Kâğıthane Deresi'nde "yalnız bozuk fo
lunmaktadır. nograf" sesleri yankılanmaktadır ("Çin
Kütüphane: Külliyenin Esvapçı So AHMET HAŞİM gene", 1928). Fatih, Hırka-i Şerif, Kara-
kağı tarafındaki ikinci kapısı yanında (1885, Bağdat - 4 Haziran 1933, İstan gümrük taraflarındaki yangın felaketin
fevkani olarak yapılan kütüphane bina bul) Şair, yazar. Galatasaray Sultanisin den sonra açılan "bulvarların her iki ta
sı kare planlı, tek kubbelidir. Önünde de okudu. Hukuk Mektebindeki yükse rafında birbiri ardınca yapılmakta olan
üç kubbeli revakı vardır. Sekiz alt ve al köğrenimini yarıda bıraktı. Reji İdare küçük, üslupsuz, nizamsız binalar, bir
tı üst sıra penceresi, bir ocağı ve iki do s i n d e çalıştı, değişik okullarda öğret yeni çirkin İstanbul'un çekirdeğini" teş
labı mevcuttur. Bu kütüphanede yetmiş menlik yaptı. İlk şiirlerini yayımladıktan kil eder ("Yeni İstanbul", 1928).
adet yazma bulunmaktaymış. Revak sol sonra. Fecr-i Ati topluluğuna katıldı, İstanbul, herhalde henüz tenha bir
yan tarafa doğru genişleyerek bir hela İstanbul'dur ve "otomobillerin nadiren
ile son bulmaktadır. Revak sütun başlık geçtiği", Haydarpaşa'dan Beykoz'a ka
ları bademlidir. Kütüphane binasının al dar uzanan yollarda, geceleyin, hâlâ,
tı bugün umumi hela olarak kullanıl "merkebi yeşil dalllarla yüklü rençberle-
maktadır. re. kollarında yiyecek taşıyan gecikmiş
Sebil ve çeşmeler: Külliyenin tekke işçilere, bir evden diğer bir eve misafir
kapısının solundaki mermer sebil üç giden, başka bir asırdan kalma küme
cephelidir. Her yüzde bulunan ve içi is küme h a n ı m l a r a " r a s t l a n ı l m a k t a d ı r
tiridye dilimli olan yuvarlak kemerlerin ("Gece Gezintisi", 1928). Ama artık İs
üstünde talik hattıyla ikişer beyit vardır. tanbul'da hayat değişmekte; "İstanbul'u
Kemer köşeleri rumîlerle süslüdür. Bu yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâla
dilimli kemer aynası altında yine her rın en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saat
yüzde birer talik beyit daha vardır. Ba ler" Müslüman saatinin yerini almakta
sık kemerli sebil pencereleri altı köşeli dır. Alafranga saatle birlikte alaturka sa
demir şebekelerle örtülmüştür. Kitabe at "camilere, türbelere ve muvakkitha-
tarihi 1134/1722'dir. Kapının sağ tarafın nelere bırakılmış battal bir eski saat ha
daki zarif çeşme de sebille aynı üslupta line" gelmiştir. Alaturka saatin "ışıkta
dır. Kitabesi beş beyittir ve talik hattıyla başlayıp ışıkta biten, on iki saatlik, kısa,
yazılmıştır. Bu da 1134 tarihini taşımak topluluk dağılınca Dergâh dergisinde hafif, yaşaması kolay" günü, bundan
tadır. Çeşmenin aynataşı üzerindeki eserlerini sürdürdü. Şiirlerini Göl Saatle böyle, İstanbul'da ve bütün öteki büyük
ikinci kitabeye göre ise, II. Sultan Mah- ri (1921) ve Piyale (1926) kitaplarında kentlerimizde, "sarhoşları, evsizleri, hır
mud'un ikballerinden Tiryal Hanım. topladı. Şiirlerinde "duyulmak üzere vü sızları ve katilleri çok ve yeraltında
1280/1873'te bu çeşmeyi membaından cut bulmuş, musikî ile söz arasında, mümkün olduğu kadar fazla çalıştırıla
itibaren tamir ve ihya ettirmiştir. Ayrıca sözden ziyade musikîye yakın" bir dili cak köleleri sayısız olan büyük medeni
Gündoğumu Caddesi sonunda köşeye işleyen Ahmet Haşim. düzyazılarında yetlerin acı ve sonu gelmez" gününe
yakın daha sade, kitabesiz. ikinci bir çok önemli bir kültür adamı niteliğiyle dönüşecektir ("Müslüman Saati", 1921).
AHRİDA SİNAGOGU 138
Şehir hayatında usul usul bir ikilik de 1709 ve 1823'te tekrar onarım gör
belirmektedir. Boğaziçi'nde bütün yaz, müştür. Sinagogun giriş kapısının üze
görkemlerinden çok şey yitirmiş yalılar rinde okunan 5641/1881 tarihi binanın
da, düşkün Ruslar ve Yahudiler eğlen önemli onarımlarından birini belgele
mektedir. Onlar denizden ve güneşten mektedir.
yararlanırlar. 'Mülkün sahipleri"ne ge Sinagogun bahçesinde bir midraş
lince, iskele kahvelerinde, bakımsız kö (medrese) bulunmaktadır. Sinagogun
şelerde nargile çekmekte, "fincan fin arka duvarına bitişik daha önce mevcut
can" kahve içmekte, gülüp eğlenenlere Yahudi okulunda 1912 yılında Türkçe,
kızmaktadırlar. Rumeli sahili "musikîli. İbranice ve Almanca eğitim yapıldığı
parıltıli'yken Anadolu yakası her gece ifade edilmektedir. Belgelenmeyen bir
gamlı bir karanlığa bürünür. "Oteller, iddiaya göre sinagogun altında nereye
kulüpler, gazinolar, meyhanelerle dolu. Ahrida Sinagogunun içinden bir görünüm. kadar uzadığı belli olmayan bir gizli ge
cazbantlı ve balolu alafranga Ada'da Ön planda teva (dua kürsüsü). çit bulunmaktaydı. 1910'lu yıllarda bazı
yeni devrin zenginleriyse eğlenceyi, "ra Naim Güleıyüz
yöneticilerin kazı yaptıkları ve gerçek
kı sofraları ve kumar masaları"nda ara ten bir demir kapı ile karşılaştıkları, an
maktadır. Şimdi İstanbul'u saran, alatur cak belirsiz bir yönde ilerlemekten çe
ara kapı da bu iddiayı doğrular mahi
ka ve alafranga yaşayışlarda, yoğun bir kinip kazıyı kapattıkları söylenmektedir.
yettedir. 1992 restorasyonunu üstlenen
can sıkıntısı, tehlikeli bir üretimsizliktir
yüksek mimar Hüsrev Tayla çalışmaları 17. yy'da kendini mesih ilan eden
("Sayfiyelerden Dönenler". 1924).
nı binadaki mimari bulgulara uyan 17. Sabetay Sevi'nin İzmir'den İstanbul'a
İstanbul'da durgun, ölgün, isteksiz yy mimari tarzını ve iç tezyinatını göz geldiğinde içinde vaaz verdiği söylenen
bir kültür-sanat hayatıyla karşılaşılır: önünde tutarak düzenlemiştir. Ahrida Sinagogunun geçmişindeki an
"Süleyman Nazif'in mezarı hâlâ" yapıl Ahrida Sinagogu Balat sinagogları lamlı anılardan biri de 1877-1878 Os-
mamıştır; fakat zaten "bu gibi aç ölenle nın en büyüğü ve görkemlisidir. Tuğla manlı-Rus Savaşına katılan Osmanlı or
rin çürümüş kemiklerine mermerlerden ve yığma taş sinagogun teva'sı (dua dusunun zaferi için 18 Mayıs 1877 günü
bir köşk yapmaya kalkışmaktan ne çı kürsüsü) bir gemi pruvasını andırır. Bir düzenlenen ve Sadrazam İbrahim Ed-
kar?" ( " S ü l e y m a n Nazif'in Mezarı". rivayete göre bu profil Nuh'un gemisi hem Paşa ile devlet ricalinin de katıldığı
1928). "Ertuğrul Muhsin'in Amerika'ya ni anımsatmakta, bir başka rivayete gö dua törenidir.
ansızın gidişiyle" Darülbedayi'de yeni re ise Sefaradlan (ortaçağ İspanya Ya 1926 ve 1955'te kısmen onarım gören
tiyatro mevsimi pek zayıf açılmıştır. hudileri) İspanya'dan Osmanlı İmpara- yaklaşık 350 kişi kapasiteli Ahrida Sina-
"Hayatı bir tek adamın mukadderatına" torluğu'na getiren kadırgaları simgele gogu'nun 1992 restorasyonu sırasında
bağlı kaldıkça böyle bir sanat kurumun mektedir. elden geçirilen tavan kaplamalarının al
dan söz açmak da olasızdır ('Darülbe-
l693'te geçirdiği bir yangın felaketi tında, binanın kuruluş döneminden kal
dayi". 1928).
sonucu harap olan .Ahrida Sinagogu 10 ma orijinal tavan süslemelerini bulmak
Gitgide ironik bir ifadeye bürünen Mayıs 1694 fermanı ile yenilenmiş, Stei- mümkün olmuştur. Ahrida Sinagogu iki
yaklaşımlarda, Ahmet Haşim'in şehir ner isimli bir gezginin ifadesine göre yıl süren titiz bir çalışma sonunda 19
hayatının yeniliklerinde kofluğu, yalın-
katlığı gördüğü sezilebilir. "Yarını ya
malak tarihî bilgilerin ve ham bir zevkin
kaynaklarından akıp gelen" İttihat ve
Terakki siyaseti, mimaride türbeyle
medresenin taklidini uygun bulmuştur.
"İşte o tarihten beridir ki İstanbul'un
her tarafında bu biçim binalar inşa et
mek ve bu mimariye de 'millî mimari
rönesansi ismini vermek âdet" olmuştur
("Mürteci Mimari". 1926).
İstanbul'a ilişkin, bu türden, sayısız
eleştirel değinme, önsezili endişeler,
yönetim katlarmca ilgiye değer bulun
madığından. Ahmet Haşim'in şehir yazı
ları güncelliğini hâlâ korumaktadır.
Bibi. Y. K. Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim,
İst., 1934; Y. K. Karaosmanoğlu, Gençlik ve
Edebiyat Hatıraları. Ankara. 1969; A. Ş. Hi
sar, Ahmet Haşim/ Şiiri ve Hayatı. İst.. 1963:
Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının
Ana Çizgileri, İst., 1979.
SELİM İLERİ
AHRİDA SİNAGOGU
Balat'ta Kürkçü Çeşme Sokağı'ndadır.
15. yy başlarında kurulan sinagog adını
kurucularının Osmanlı İmparatorluğuna
göç ettiklerinde ilk yerleştikleri yer olan
Makedonya'daki Ohri Kasabası'ndan
alır. Bugünkü bina 15. yy'da yapılmış
ilk bina olmayıp bir rivayete göre daha
önce mevcut yan yana iki sinagogun
aralarındaki duvarın yıkılarak birleştiril
mesiyle oluşmuştur. Ahrida'nm son
restorasyonu sırasında ortaya çıkan arka
139 AİLE
Kasım 1992 günü düzenlenen bir tören çok daha sabit ve pekişik bir birim teş
le tekrar hizmete girdi. Balat Yahudi ya kil etmekteydi. Örneğin, Roma'da bir
şamının görkemli günlerinde sayısız dü evliliğin yürürlüğe girmesi yalnızca ta
ğün ve kutlama töreninin icra edildiği rafların rızasıyla mümkün iken, Bizans'
Ahrida Sinagogu, Kültür ve Tabiat Var ta bu yeterli görülmemiş, kilisenin ona
lıklarını Koruma Kurulunun 8.6.1989 ta yı ve ayrıca her iki ebeveynin de rızası
rihli Resmi Gazete'de yayımlanmış olan şart koşulmuştur. Roma kanununda ca
16.9.1987 tarih ve 3618 sayılı kararı ile riyelik kurumu tanınırken Bizans impa
(sıra no. 128) koruma altına alınmıştır. ratorları, önce evli erkeklerin cariye tut
NAİM GÜLERYÜZ malarını yasaklamış, sonra kurumu tüm
den yok etmeye çalışmışlardır. Bizans'ta
AİLE ailenin Roma devrinden farklı bir başka
özelliği de zamanla erkeğin aile içeri
Ana, baba, çocuklar ve aile biçimine gö
sinde sahip olduğu sonsuz otoritenin
re değişen sayı ve nitelikte kan akraba
("patria potestas") azalıp, kadının etkisi
larından oluşan; tarihsel, kültürel, dinsel,
nin ve öneminin artmış olmasıdır (bak.
ekonomik etkenlere göre biçimlenen;
Kadın yaşamı).
neslin devamını, yeni kuşakların yetişti
rilmesini ve topluma katılımını sağlayan Bizans devrinde, özellikle bazı aşırı
ekonomik ve toplumsal birlik. dini çevreler arasında, evlilik ve dolayı
Tarih boyunca çeşitli etnik grupları sıyla aile karşıtı tavırlar mevcut olmakla
ve halkları barındırmış çok kültürlü, beraber, aile genelde devlet ve kilisenin
çok dinli bir mozaik olan İstanbul'da ai himaye ve gözetimi altında bir kurum
le yapısının ve ilişkilerinin, tarihsel sü olarak varlığını sürdürmüştür. 8. yy'da Eski İstanbul'da mahalle, aile yaşamının hem
reç içinde farklılık ve değişme göster düzenlenen Ekloga isimli kanunnamede dış mekânı hem de uzantısıydı.
mesi doğaldır. Böylesine geniş bir tarih aile konusu pek çok maddede ele alın G. Brindesi'nin bir resmi. 19. yy
mıştır. Bu yasalara göre, evlilik yaşı kız Ara Güler
sel boyut ve karmaşık bir sosyo-ekono-
mik çerçeve içinde, değişmez ve tek bir lar için 13, oğlanlar için 15 olarak belir
"İstanbul ailesi'den söz etmek, gerçeği lenmiş; çeşitli akrabalık ve hısımlık de
modeli kullanılmıştır. Bu sisteme göre
yansıtmayan bir soyutlama olur. Bizans recelerinde olan kişiler arasındaki evli
imparator baba rolünü üstlenirken, baş
ailesi Fetih sonrası İstanbul'unun orta likler ise yasaklanmıştır. Boşanma ko
kalarının konumları aile içerisindeki de
tabaka Müslüman Türk ailesinden ne nusunda da devlet kısıtlayıcı bazı yasa
ğişik akrabalık derecelerine göre hiye-
kadar farklıysa, İstanbullu bir Rum ya lar getirmiştir. Çiftlerin boşanması ancak
rarşik olarak sıralanmıştır.
da Musevi ailesi de yaşam mekânı ko erkeğin üç yıl boyunca devam eden
cinsel iktidarsızlığı, kadının zina yap NEVRA NECİPOĞLU
nak olan bir ulema ya da paşa ailesin
ması, çiftlerden herhangi birinin diğeri Osmanlı D ö n e m i
den; orta sınıf Müslüman esnaf ailesi
Tanzimat ailesinden, günümüzde "Te- ni öldürmeye teşebbüsü veya çiftlerden 15. yy'ın ikinci yansında, fetih sonrasın
peler'den birinde gecekonduda oturan birinin cüzam hastalığına yakalanması da uygulanan iskân politikası, kente, ih
Doğu ya da Karadeniz kökenli bir işçi durumlarında mümkündü. Buna karşılık tiyacı olan Müslüman kalifiye nüfusu
ailesi de Boğaz'daki özel sitelerde bir akli denge bozukluğu veya erkeğin zina sağlamayı hedefliyordu. İskân edilenle
villada yaşayan büyük burjuva ailesin suçu aileyi bozmak için yeterli sebep rin şehir hayatına uyum sağlayabilecek
den o kadar farklıdır. Bütün bu farklı sayılmamaktaydı. Yasal olarak bir kişi ve ekonomik hayatın canlandırılmasına
lıklar ve tarih boyunca geçirdiği değiş nin üç kez evlenip ayrılması mümkün katkıda bulunabilecek nitelikte olması
meler göz önüne alındığında İstanbul olmakla beraber, gerek devlet, gerek yanında, bunların aile yapılarını koru
ailesinden değil İstanbul ailelerinden Bizans kilisesi ikinci evliliklere (özellik malarına da özen gösterildi. İstanbul'a
söz etmek; tarihsel, kültürel, ekonomik le kadmlarınkine) hoş gözle bakmamış, iskân edilen, ekonomik hayatın çok çe
ve toplumsal farklılıkların doğurup bi üçüncü evliliklere de çoğu kez engel şitli alanlarından esnaf ve zanaatkar ai
çimlendirdiği farklı aile yapılarım ve olmaya çalışmıştır. Başkent'te, fakir hal leleri. Osmanlı dönemi İstanbul ailesi
bunların tümünde ortak kalan yanlan kın düğün törenleri için senato binası nin ilk örnekleriydi. Şehirli kökenleri,
incelemeye çalışmak doğru olacaktır. nın karşısında Nimfaion(->) adlı bir ka gelişmelere ve kent yaşamına uyumları
mu binası yapılmıştır. nı kolaylaştırırken kuşaktan kuşağa geç
Bizans Dönemi Aile içi ekonomik ilişkilere gelince. miş becerileri, bu aileleri kent hayatının
Bizans iç yapısının temel birimi olan ai Bizans'ta drahoma âdeti vardı. Kadının vazgeçilmez öğeleri arasına sokuyor ve
le biyolojik, toplumsal ve ekonomik bir evlenirken aileye getirdiği ve asıl amacı İstanbul'un ekonomik hayatını canlan
kurumdur. Gerek başkent Konstantino- çocukların maddi güvenliğini sağlamak dırma politikasının gereği olarak kendi
polis'te, gerek imparatorluğun geri ka olan drahoma, mirasın tersine, satılamaz lerine sağlanan maddi destekler, aile
lan yörelerinde rastlanan en yaygın aile mülklerden oluşmaktaydı ve intifa hakkı yapısının güçlenip sağlamlaşmasına kat
tüm karı, koca ve çocuklardan oluşan kocaya aitti. Ancak kocanın ölümünden kıda bulunuyordu. 15. yy'ın ikinci yarı
çekirdek (nükleer) ailedir. Bu aile türü sonra veya bazı suiistimal durumlarında sında ve 16. yy'da İstanbul ailesinin de
nün yaygınlığının baş nedenleri arasın kadınlar drahomalarını kendileri denet mografik özellikleri konusunda fazla
da Bizans miras kanunlarında, ortaçağ leme ve idare etme hakkını elde edebi bilgi yoksa da, orta tabaka Müslüman
Avrupa'sındakinin aksine, ekber evlat lirlerdi. Şart olmamakla birlikte, çiftler reaya ailesinin şer'i ve örfi hukukun bi
hakkının mevcut olmayıp aile servetinin arası maddi ilişkiler ve mülk dağılımını çimlendirdiği bir yapıya sahip bulundu
çocuklar arasında (kızlar da dahil ol tanzim eden evlilik kontratı âdeti de ğu söylenebilir. Eski Türk aile yapı ve
mak üzere) eşit olarak paylaştırılması vardı. Bizans'ta aile aynı zamanda ö- gelenekleri, yerel özellikler, Bizans ken
gelir. Dolayısıyla, aynı çatı altında yaşa nemli bir üretim birimiydi; özellikle ev ti aile yapısı, İslamiyetin aile anlayışı ve
yan 20-30 fertten oluşan kalabalık aile de dokumacılık çok yaygındı. hukuku, karşılıklı bir etkileşim içinde,
lere de kaynaklarda zaman zaman rast genel olarak kentsel Müslüman Türk ai
Bizans toplumsal yaşamında ç o k
lanmakla birlikte, her evlenen çiftin lesini, özel olarak da İstanbul ailesini
mühim bir yer tutan aile örnek kurum
kendilerine ayrı birer ev açmaları yoluy şekillendirmiştir.
olarak başka sosyal ilişkilere de model
la ailelerin küçük birimlere bölünmesi olmuştur. Örneğin. Bizans imparatoru Söz konusu yüzyıllarda, Müslüman
daha yaygın bir âdet halini almıştır. nun halkla veya başka devletlerin reis Türk ailesi. İslamlığın ilk dönemlerinde
Roma devrine kıyasla, Bizans'ta aile leriyle ilişkilerinde, mecazi olarak aile ki kadın ve erkeğin rızasından ibaret
AİLE 140
Müslüman aileleri inceleyen A. Duben de, isteğe bağlı kürtaj yaptırma hizmeti, lisi, gözde bir semt olan Nişantaşı, bir
ve C Behar bu yıllarda İstanbul'da do yine dördünde, sağlık personeline aile yandan da İstanbul'un Müslüman dün-
ğurganlığın oldukça düşük olduğunu ve planlaması konusunda sertifikalı eğitim vasını simgeleyen Fatih, Karagümrük.
bu açıdan İstanbul ailelerinin Anado hizmetleri verilmektedir. İlin nüfusu dik zaman zaman Adalar, Boğaziçi gibi say
lu'dan çok Avrupa toplumlarındaki aile kate alındığında bu klinikler ve AÇS/AP fiye semtleri romanın toplumsal coğraf
lere benzediklerim göstermişlerdir. Bu merkezleri sayıca çok yetersizdir. yasını oluşturur. Romancı, bu semtleri,
çalışmada, 1907 nüfus sayımı sonuçların İstanbul'da Sağlık Bakanlığının dı daha çok yaşama biçimleri açısından
dan yararlanılarak ortalama doğurganlık şında aile planlaması ile ilgili hizmet tasvir etmiş, oralarda yaşanılan hayatları
oranının (ODO) 3.88 olduğu bulunmuş araştırması yürüten kamu kurumları, İs yansıtmıştır. İstanbul yine ahlaki çökü
tur. Kadın başına ortalama dörtten az tanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Ensti şün beşiğiyken Erol'un iz sürdüğü Ana
doğumun olması çiftlerin doğurganlıkla tüsü ve İstanbul ve Marmara üniversite dolu, bu ahlaki çöküşe bir yanıt gibi
rını denetlediklerini göstermektedir. lerindeki Halk Sağlığı ana bilim dalları gösterilmiştir. Bununla birlikte şehrin
20. yy'm başında, İstanbul ailelerinin dır. Ayrıca Türkiye Aile Planlaması ve sorunlarına ilişkin ilginç saptayımlara
çoğunlukla "geri çekme" yöntemi ile Sağlığı Vakfı, İnsan Kaynağını Geliştir yer verilmiştir: Çamlıca "bir vebalı eve,
korundukları ve istenmeyen gebelikler me Vakfı ve Aile Planlaması Derneği gi bir koleralı gemiye" dönmektedir; Üs
de kürtaja çok sık başvurdukları anlaşıl bi özel vakıf ve dernekler de aile plan küdar, "bit düşmüş tavuk kümesinden
maktadır. Lavaj da oldukça yaygın bir laması konusunda çalışmalar ve araştır daha ıssız, daha bakımsız"dır; sokakları
yöntemdir. Prezervatif ise. bilinmekle malar yürütmektedir. Ancak bu gönüllü kabak çekirdeği kabuğundan geçilme
birlikte, tercih edilen bir yöntem değil kuruluşlar çoğunlukla tüm ülkeyi hedef yen Adalar'a yirmi iki yıl önce su gele
dir. O dönemlerde dünyada yaygınlaş alan çalışmalar yapmakta. Sağlık Bakan cek denmiş, su sonunu bir türlü çözüle
maya başlayan diyafram İstanbul'da bi lığının çalışmaları dahil, aile planlama memiştir... Kokainde olduğunca bu ro
linmemektedir. sına ilişkin hizmet araştırmaları, genel manda da "fino" denilen esrarlı sigaray
20. yy'm ortalarında İstanbul'da do likle uluslararası kumluşların mali des la kokain 1920'ler İstanbul'unda hem
ğurganlık düzeyi daha da düşmüştür. teği ile yürütülmektedir. yüksek tabakanın, hem de ayaktakımı-
1945'te, biraz da II. Dünya Savaşinın nın rağbet gösterdiği uyuşturuculardır.
Bibi. F. C. Shorter-M. Macuıa. Türkiye'de
kötü yaşam koşullarının etkisiyle, orta Nüfus Artışı (1935-75) Doğurganlık ve D a n s tutkunu Çapraz D e l i k a n l ı
lama doğurganlık oranı, İstanbul ve İz Ölümlülük Eğilimleri. Ankara. 1983: A. Du- Okan, adını verdiği romanda, o yılların
mir illeri bir arada, 2,41 çocuk olarak ben-C, Behar. İstanbul Households. Family İstanbul'unu eğlenceler, suareler, balo
tahmin edilmektedir. Bu tarihten sonra, and Fertility, 1880-1940. Cambridge, 1991; lar dünyasıyla yansıtır. Tango, fokstrot,
A. Bulut-N. Üzel-T. Kutluay-O. Neyzi, 'Expe
doğurganlık düzeyi biraz artarak. ODO bluz. vals, çarliston bu çevrelerin gün
riences of a Health Team Working in a New
3 çocuk civarında olmak üzere. 19801e- Urban Settlement Area in Istanbul". Journal demindedir. Batılılaşmayı yanlış değer
re kadar istikrarlı bir seyir takip etmiş, of Community Health. XVI/5, (1991).' lendiren İstanbul, romancının anlatımıy
sonra biraz azalarak 2 çocuk civarına FERHUNDE ÖZBAY la, toplumsal endişelerden uzak, birta
gelmiştir. kım karanlık para işlerinden kazançlı,
Aile planlaması konusunda bütün İs AKA GÜNDÜZ vur patlasın çal oynasın yaşamaktadır.
tanbul İli için yapılmış bir araştırma İşin tuhafı. 1938 basımı Çapraz Deli
(1886, Selanik. - 7 Kasım 1958. Ankara) kanlıdan 1954 basımı Bir Kızın Masa
yoktur. Türkiye çapındaki araştırmalar
Hikâye ve roman yazarı. Kuleli Askeri lına, romancının bu kente bakışı he
da İstanbul ili için ayrı hesaplamalar da
Lisesi'ni bitirdi. Paris'te bir süre güzel sa men hiç değişmeyecek; İstanbul bir sa
yapılmamış; İstanbul, batı bölgesinde ya
natlar öğrenimi gördü. 1909'da İstan lonlar, barlar, arka sokaklar, randevuev-
da büyük kentler grubu içinde ele alın
bul'da gazeteciliğe başladı. İstanbul işgal leri kenti özelliğiyle nitelendirilecektir.
mıştır. İstanbul'un ancak belli bir yöre
edildiğinde Malta'ya sürüldü. 1932-1946
sini temsil eden yerel araştırmalar, bü Aka Gündüz ayrıca dergilerde, gaze
yılları arasında Ankara milletvekili oldu.
yük ölçüde alt gelir gnıplarına yönelik telerde kalmış, bir kitapta henüz derlen
tir. Özetle, İstanbul'un bütününün ve Milli Edebiyat akımı temsilcilerinden memiş yazılarında İstanbul'un ilginç ki
özellikle doğurganlıkları çok düşük bir olan Aka Gündüz yer yer çok gerçekçi şilerinden, semtlerinden, meslek dalla
düzeyde olan üst-orta gelir gruplarının sahnelerle örülü, ama çoğu kez üslup rından sıkça söz açmıştır.
aile planlaması uygulamaları bilinme özenlerinden uzak, popüler edebiyatın Bibi. S. X. Ergun. Aka Gündüz-Hayatı, Eser
mektedir. Elde bulunan kısıtlı bilgiye niteliklerine yatkın hikâye ve romanla leri, İst., 1937; M. N. Özön, Son Asır Türk
dayanarak İstanbul'da çiftlerin yaklaşık rında, "bir hayat yüksekokulu" diye ta Edebiyatı Talihi. İst.. 1941: H. Yücebaş, Bü
dörtte üçünün gebeliği önleyici yöntem nımladığı Anadolu'yla İstanbul'u kıyas tün Cepheleriyle Aka Gündüz. İst., 1959.
kullandıkları hesaplanmıştır. lama yoluna gitmiştir. Başlıca romanları SELİM İLERİ
Yerel araştırmalar, birbirleri ile tutarlı arasında sayılabilecek Tang-Tan-
bir biçimde, ailelerin, tıpkı yüz yıl önce g o ( 1 9 2 8 ) . Bir Şoförün Gizli Defteri AKAKİOS
sinde olduğu gibi. en çok geri çekme (1928). Kokain (1933). Çapraz Delikan (?, ? - 489, Konstantinopolis [İstanbul])
yöntemine rağbet ettiklerini ve kürtaj lı (1938). Zekeriya Sofrası (1938) ve Bir Patrik (472-489). Bu görevden önce Bi
yaptırdıklarını göstermektedir. Rahim içi Kızın Masalında (1954) bu kıyaslama zans başkentinde Zotikos Yetimhanesi
araç kullanan kadınların oranı da bütün nın izdüşümlerini yakalamak olasıdır. nin yöneticiliğini yapıyordu.
Türkiye'de olduğu gibi geri çekmeden Aka Gündüz, hikâye kitabı Bu Top Patriklik döneminin en ciddi sorunu
sonra ikinci sırada yer almaktadır. rağın Kızlarında (1927) İstanbullu dört monofizitlik akımı (bak. Halkedon Kon-
İstanbul'da doğurganlıklarını düşük genç kızı odak alıyor, daha o zamanlar, sili) etrafında gelişen çekişmeler oldu.
düzeyde tutmasını başaran çiftler, bu eski payitahtın sefih ve düşkün bir ahla Bizans İmparatorluğunun özellikle doğu
konuda devletten ve tıp sisteminden kı temsil ettiği kanısına varıyordu. İlk eyaletlerinde yaygın olan ve Halkedon
fazla yararlanmamaktadırlar. Zira aile iki hikâye, "Sokak" ve "Salon", adların Konsili (451) tarafından yasaklanan mo
planlaması hizmetleri açısından burası dan da anlaşılacağı gibi yoksul ve zen nofizitlik, Akakiosün patrikliğinin ilk yıl
öncellikli bölgeler arasında değildir. İs gin çevrelerin hayatlarını dile getirmek larında tahtı kısa bir süre için zor yoluyla
tanbul'da otuz bir Ana-Çocuk Sağlığı ve te: İstanbul'un fuhuş bataklarına eğil ele geçiren İmparator Basiliskos (hd 475-
Aile Planlaması (AÇS/AP) Merkezi halka mektedir. Bir Şoförün Gizli Defteri, tak 476) tarafından yeniden tanınmıştı. Baş
gebeliği önleyici yöntemler hakkında si şoförü Erol'la paşa kızı Çilerin aşk kent halkının büyük çoğunluğundan tep
yardımcı olmaktadır. Ayrıca seksenden macerası çerçevesinde. 1920'ler İstan ki gören bu olay sırasında Akakios, Aziz
fazla hastane ve sağlık kurumunun yal bul'undan çok renkli sahnelerle bezen Daniel Stylites(->) ile birlikte, monofizit-
nızca sekizinde aile planlaması kliniği miştir. Beyoğlu, o zamanın modern lere karşı mücadelenin başını çekti. Mü
vardır. Bunlar arasından ancak dördün apaıtmanlı Taksimi, ahşap konaklı Şiş cadeleler sürmekteyken çıkan büyük bir
147 AKARCA MESCİDİ VE TEKKESİ
yangın ise başkentte birçok kitap ve de di. 1887'de uzmanlık öğrenimi için Pa
ğerli sanat eserinin yanmasına yol açtı. ris'e gitti. 189T'de istanbul'a dönüşünde
Ancak bir süre sonra Bizans kilisesi Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane fenn-i vilade
nin diğer Doğu kiliseleriyle dayanışma (obstetrik-doğum bilgisi) muallimliğine
halinde olması yönünde bir siyaset be (profesör) getirildi. 1892'de İstanbul'da
nimseyen Akakios, bu arada monofizit ki ilk doğum kliniği olan Viladetha-
İskenderiye patriğine karşı Roma kilise ne'yi(->) kurdu. 1895'te müdürlüğüne
siyle girdiği ittifaktan vazgeçti ve 482'de atandığı Ebe Mektebi'ni modern bir
imparator Zenonün isteği üzerine. Hal- okul durumuna getirdi. 1896'da seriri-
kedon Konsili taraftarlarıyla monofizit- yat-ı viladiye (doğum kliniği) muallimi
ler arasında uzlaşma arayan bir bildiri oldu. Bu çalışmaları ona kısa zamanda
(Henotikon) yazdı. Bu bildiri, impara İstanbul'un en tanınmış kadm-doğum
torluk dahilinde her iki tarafı da tatmin hekimi olarak büyük ün kazandırdı.
etmediği gibi. Papa tarafından da red Rütbesi de paşalığa yükseldi.
dedildi, daha sonra da. Roma ile Kons- Akalın 1909'da Mekteb-i Tıbbiye-i
tantinopolis kiliselerinin bölünmelerine Mülkiye (Sivil Tıbbiye) ile Mekteb-i Tıb
sebep olan ve Akakiosün adıyla anılan biye-i Şahanenin (Askeri Tıbbiye) bir
bir mezhep hareketini doğurdu. Baş leştirilmesi ile Haydarpaşa'da kurulan
kentte ise 5. yy'ın ortasından beri mo- tıp fakültesine bağlı olarak Kadırga'da
nofizitlikle mücadelenin merkezi olan ikinci bir doğum kliniği ve ebe okulu
Akoimetoi ("Uykusuzlar'') Manastırı bu açtı. Bu klinik ve okul 1928'de Haydar
yöndeki faaliyetlerin odak noktası ola paşa'ya taşınmış, buradaki klinikle bir Necip Akar
Turhan Baytop
rak varlığını sürdürdü. leşmiştir.
Akakiosün patrikliği ve takip ettiği Akalın 1914'te tıp fakültesi dekanlığı
dini politika genelde başarısızlıkla so- na seçilmiş. 1919-1923 arasında da da AKAR, NECİP
nuçlandıysa da, dönemin olayları Kons- rülfünun emirliği (rektör) yapmıştır.
(1904. Halep - 18 Haziran 1957, İstan
tantinopolis Kilisesi'nin diğer kiliseler Mütareke dönemine rastlayan bu görevi
bul) Eczacı. 1924 te İstanbul Eczacı
karşısında önem ve etkisinin artmasına sırasında işgal kuvvetlerinin üniversite
Mektebinden diploma aldı. Yeniköy'de
işaret eder. ye girmesine izin vermemiştir. 1933 te
eczane (Merkez Eczanesi) açtı. 1927'de
Bibi. E. Schwartz, Publizistische Sammlun- emekli olduktan sonra 1935 ve 1939'da
ağabeyi Cemil Akar ile ortak olarak diş
gen zum acacianischen Schisma. Münih. iki dönem milletvekili seçilmiş, bu gö
macunu üretimine başladı. Ürettiği ma
1934; E. Marin, Dictionnaire de théologie cat revi dolayısıyla bulunduğu Ankara'da
holique, 1, 1935. s. 288-290; W. H. C. Frend, cuna "Xecip B e y Diş Macunu" adını
ölmüştür. Kabri İstanbul'da Merkezefen-
"Eastern Attitudes to Romo during the Acaci- vermişti. Bu isim sonradan "Radyolin
di Mezarlığindadır.
an Schism", Studies in Church History, XIII, Diş Macunu" olarak değiştirilmiştir.
(haz. D. Baker). Oxford, 1976, s. 69-81. Kadın-doğum hekimliği yanında, ço 1935'te "Gripin" adını verdiği ağrı kesici
NEVRA NECÎPOĞLU cuk hekimliğinin kurulmasına, hemşire bir kaşenin ruhsatını aldı. Necip ve Ce
liğin ve hastabakıcılığm bir meslek ola mil Akar kardeşler tarafından Radyolin
AKALIN, BESİM ÖMER rak gelişmesine büyük katkılarda bulu Laboratuvarı'nda ( B a h ç e k a p ı , Mimar
nan Akalın 1917'de Himaye-i Etfal Ce Vedat Caddesi) üretilen bu iki müstah
(1861, Istanbul - 19 Mart 1940, Anka miyetinin (Çocuk Esirgeme Kurumu) zar, yapılan etkili tanıtım çalışmalarıyla
ra) Hekim. Ömer Şevki Paşanın oğlu kumlmasında da rol oynamıştır. Hilal-i yurt düzeyinde büyük üne kavuşmuştu.
dur. 1885'te Mekteb-i Tıbbiye-i Şaha- Ahmer Cemiyetinin (Kızılay) 191 Tde
ne'yi (Askeri Tıbbiye) yüzbaşı rütbesiyle Necip ve Cemil kardeşlerin ortaklığı
yeniden düzenlemesine de öncülük et
bitirdi. Aynı yıl fenn-i kıbale (doğurtma 1950'de sona erdi, Cemil Bey Radyo-
miştir. 1918'de Veremle Mücadele Os
bilgisi) muallim muavinliği (doçent) sı lin'i. Necip Bey ise Gripin isimli prepa
manlı Cemiyetinin başkanlığına getiril
navını kazanarak akademik hayata gir- rati aldı ve Cağaloğlu'nda (Cemal Nadir
miştir. Verem Tehlikesi Veremle Müca
Sokağı, no. 1) kurduğu "Gripin Labora
dele (1919) adlı risalesi Türkiye'de ve
tuvarı'nda (Gripin İlaç AŞ) bu ilacı üret
remle savaş alanında yayımlanmış ilk
meye devam etti. Daha sonra yapım iz
broşürdür.
nini aldığı "Opon" isimli ilaç da bu la-
Akalın halkın sağlık konularında eği boratuvarda üretilmiştir.
tilmesine büyük önem vermiş, sağlıklı Necip Akar ilaç yapımından sonra te
çocuk yetiştirmek, dişlerin korunması, mizlik malzemeleri üretimine geçmiş,
zayıflık ve şişmanlık, tütün. içki. deniz "Puro" tuvalet sabunu ve "Fay" temizlik
banyoları, kaplıcalar ve ilkyardım gibi tozu ürünleri ile bu alanda büyük bir
birçok konuda kitaplar yayımlamıştır. gelişme ve başarı sağlamıştır.
Halkın koruyucu hekimliğe ilgisini çek Bir deniz kazası sırasında, arkadaşla
mek için Nevsâl-i Afiyet (1899-1904, 4 rını kurtarmak isterken boğularak öl
kitap) adlı yıllıklar çıkarmış, gazete ve müştür.
dergilerde çok sayıda makale yayımla TURHAN BAYTOP
mıştır. Mesleki kitaplarının sayısı da elli
yi aşkındır.
AKARCA MESCİDİ VE TEKKESİ
Bibi. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salna
mesi, İst., 1329-1331. s. 31. 35; A. Süheyl
Beyoğlu İlçesi'nde, Cihangir-Akarca
(Ünver), "Besim Ömer Paşa ve Doğum Tari semtinde, Kılıçalipaşa Mahallesi'nde, İl-
hi". Tedavi Seriıiyatı ve Laboratuarı, II, no. 6 yas Çelebi Sokağı ile İlyas Çelebi Camii
(1932); Feridun Neşet (Frik), "Prof. Dr. Be Sokağının kavşağında yer almaktadır.
sim Ömer Paşanın 70'inci Yıldönümü Müna Bulunduğu semtin adı (Akarca) ile
sebetiyle", Tedavi Notları. VIII. no. 9 (1933),
anılan bu mescit-tekke Kalyoncular
s. 249-250; Â. M. Özden. "Besim Ömer Aka
lın, "Tedavi Kliniği ve Laboratuarı, X, no. 37 Defterdarı İlyas Çelebi tarafından yaptı
(1942); Gövsa. Türk Meşhurları, 71; İSTA, I, rılmıştır. T. Öz. İstanbul Camilerinde
Besim Ömer Akalın 497-498. 16. yy'da inşa ettirildiğini yazmaktadır.
1HTTV Arsivi
NURAN YILDIRIM Ne var ki. İstanbul'daki hayır eserlerinin
AKARCA MESCİDİ VE TEKKESİ 148
nişinin üzerinde, boş bırakılmış olan, alanlarında, yangın sonrası düzenleme hacimleri olan modeldir. Bu tipin, mer
enine dikdörtgen kitabe yüzeyi, kemer bölgelerinde veya azınlık gruplarının divenin ortada veya yanda oluşuna ve
le bunun arasında kalan üçgen alanlar vakıf arazilerinde inşa edilmiş bir konut arkada tek veya çift oda bulunuşuna
da da birer adet kabartma rozet yer al tipidir. Orta ve küçük kentsoylu sınıfı göre varyantları bulunmaktadır. Yakla
maktadır. nın konutu olarak ortaya çıkan sıra ev şık 1 2 0 m2'lik inşaat alanı rasyonel bir
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 307: Ayvansa- tipi, İstanbul'daki konumu ve mimari düzenlemeyle, kayıp alanlar en aza in
rayî, Hadîka, II. 73-74; Kut, Dergehnâme, nitelikleri ile kent tarihi ve sosyolojisi dirgenerek kullanılmıştır. Mutfak ve
221, 232, no. 43; Çetin, Tekkeler, 590; Aynur, açısından son derece önemli veriler banyo/tuvaletin günümüz ölçülerine
Sallba Sultan, 34, no. 13; Âsitâne, 14; Os oluşturmaktadır. göre küçük tutulmasına karşılık oturma
man Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 34-35. no.
Akaretler sıra ev grubu, 66 parsel hacimleri büyüktür (ortalama net 49
6 1 ; Münib, Mecmua-i Tekâyâ. 11; Raif,
Mir'at, 349-350; Siciü-i Osmant, IV, 612: Öz. üzerinde 1 3 3 konut birimini içermekte m 2 ). Çok eskimiş ve kötü kullanılmış ol
İstanbul Camileri. II. 3: M. Sertoğlu. "Galata dir. Parseller, konum ve büyüklük bakı makla birlikte çağdaş donanımı vardır.
ve Tophane". Hayat Tarih Mecmuası. 7 mından birbirlerinden küçük ayrımlar İkinci tip, yalnızca, yukarıda beş ta
(Temmuz 1977), 9-17; H. K. y r ılmaz. Aziz gösterirler. En farklı olan, üçgen biçimli ne olduğunu söylediğimiz çift parsel
Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı. İst.,
adanın köşe parselidir. Belirli geomet büyüklüğündeki parsellerde kullanıl
1982. 126, 130, 286-287.
rik biçimi olmayan, üç cephesi de yola mıştır. Çok daha ileri bir tarihin plan
M. BAHA TANMAN
bakan ve alanı en büyük (600 m 2 ) olan anlayışına yakın duran bir düzenleme
parseldir. Geri kalanların tümü küçük görülmektedir. İki konut birimi, ortada
AKARÇEŞME HAMAMI
kenarları yoldan cephe alan dikdörtgen yer alan tek bir merdiven çekirdeğine
Eyüp Defterdar Mahallesi'nde Çömlek biçimli ve alanları 180 m 2 ile 220 m 2 bağlanmış ve böylece altı daireli apart
çiler Caddesi ile Abdurrahman Şeref arasında değişen parsellerdir. Parselle man tipi bir konut elde edilmiştir. Öteki
Bey Caddesi'nin kesiştiği köşededir. rin yoldan cephe alan kenarları, her bir parsellerdeki gibi önde salon, arkada
Bulunduğu mahallenin adına atfen grup içinde birbirine eşit genişliktedir. iki oda ve ortada servis hacimleri olan
"Çömlekçiler Hamamı" da denir. Çifte Üçgen adadaki parsellerin cephe geniş plan, özellikle bu hacimlerin daha kon
hamamdır ve Türk hamamlarının en liği 8,80 m, öbür gruplarda 7,50 m'dir. forlu olabileceği boyutlar sağlamakta
güzel örneklerinden biridir. Arazinin eğimlerinden ötürü arka bahçe dır. Tek merdiven ve geniş bir aydınlık
Camekân kısmının üstü kiremit örtü çizgisi değiştiğinden parsel büyüklükle orta alanlara önemli bir planlama rahat
lü olup, bir özelliği yoktur. Çatıda ah ri az da olsa farklıdır. Biri Şair Nedim lığı getirmiştir.
şap gövdeli bir aydınlık feneri vardır. Caddesi'nde dördü de Spor Cadde Akaretler sıra ev grubunda, cephe ti-
Burada kahve ocağı ile üst kata çıkılan sinde olmak üzere beş parsel çift par polojisi bakımından da iki ana tip vardır.
merdivenler yer alır. sel alanı büyüklüktedir. Parsellerin tü Birinci tip, üçgen biçimli adanın
Soğukluk kısmında, girişin sağındaki mü yolu dik çizgilerle bölümlemiştir. cephelerinde kullanılan ve birinci katın
duvarda, küçük bir niş içinde bir çeşme Akaretler sıra ev grubunun etkili da bir çıkma ve onun üzerinde bir bal
vardır. Buranın iki yan duvarının önün kentsel perspektifi öncelikle bu parse kon bulunan c e p h e düzenlemesidir.
de peykeler bulunur. Bunlardan sağda- lasyon sistemine dayanmaktadır. Mimar, İkinci tip ise, caddelerin öbür kenarın
kinin üstü bölünerek iki duş yeri yapıl kendi imar kurallarını da getiren bu dü daki konutlar için seçilmiş olan çıkma-
mış ve yapı düzeni bozulmuştur. zenleme ile ve yaratıcı bir ustalıkla ara sız ve salt ikinci katta balkonu olandır.
İki soğukluktan soldaki sıcaklığa açı zinin elverişsiz koşullarını olumlamıştır. Sıra ev grubunun cephe düzeni ve
lır. Sıcaklık üç bölümden oluşur. Birinci Üçgen biçimli yapı adasında arka grubun genel konsepti için üslup terimi
kısım, iki geniş kemerin taşıdığı bir bahçelerin gerisinde Akaretler'e ait ve olarak neoklasisizm sözcüğü kullanılabi
kubbe ile iki küçük beşik tonozun ört muhtemelen ortak kullanım için ayrıl lir. Ancak burada üslubun esnek ve öz
tüğü bir sofadır. İki kademeli bir seki mış, geniş bir alan bulunmaktadır. Bu gül kullanımına işaret edilmelidir. Çünkü
üzerinde altı kurnası vardır. Sıcaklığın gün Beşiktaş Plaza Projesinin uygulan buradaki gibi bir kentsel düzenleme söz
sol duvarında boydan boya tas koymak dığı bu alana Spor Caddesi üzerinde konusu olduğunda üslup betimlemeleri
için bir duvar girintisi ve ayrıca derin bulunan ve basık kemerli bir kapısı tek birimi değil, grubun bütününü göz
ve yüksek bir niş bulunmaktadır. Sağda olan geniş bir geçitten girilmektedir. önüne almak durumundadır. Tek yapıda
ise biri üç. diğeri dört kurnalı iki halvet Akaretler sıra ev grubunda, plan ti- belirgin, önemli veya belirleyici olmayan
vardır. Bunların arasındaki duvarda polojisi bakımından iki ana tip ve bun bir yapı elemanı, bütün içinde belirleyici
kandil nişi yer alır. Halvetlerin üzeri ların küçük farklar içeren varyantları özellik kazanabilir.
kubbelidir. bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Akaretler sıra
Bibi. İSTA, I, 500-501; İKSA, I. 510. Birinci tip. yandan girişli, önde salon ev gnıbunda, her iki cephe tipinde de
ZİYA NUR SEZEN ve arkada yatak odaları ve ortada servis yatay bölümlemeyi, dolayısıyla konut bi-
AKARETLER
Beşiktaş ve Maçka arasında, bulunduğu
semte adını veren sıra ev grubu. Şair
Nedim ve Spor caddelerinin çatalağzı
biçiminde birleştikleri bölgede ve eğim
li arazide kurulmuştur.
Akaretler sıra ev grubu, "sıra ev" ola
rak adlandırılan konut tipinin İstan
bul'daki en önemli ve anıtsal örneğidir.
Yapımına Ocak 1875'te irade-i hüma
yunla başlanan Akaretler sıra evlerinin
mimarı, Sarkis Balyan'dır.
Bu sıra evler kira konutu olarak ta
sarlanmış ve bunlardan elde edilecek
gelirle Aziziye Camii'nin yapılması ön
görülmüştür.
Sıra ev, 19. yy'ın ikinci yarısından
başlayarak İstanbul'un kentsel büyüme
AKARSULAR 150
rimleri arasındaki bağlantıyı ve süregidişi ği anıtsal sokak mekânı imgesi, yapılar yükseltide akmaktadır. W. Penck Kâğıt
sağlayan cephe öğelerinin öncelikle kul la açık mekân arasında gerçekleştirdiği hane ve Alibey derelerinin Haliç'te bir
lanıldığı gözlenmektedir. Örneğin, giriş entegrasyon, bu anıtsal uygulamanın en leştikten sonra Sarayburnu eşiği önün
katının yüksek bir profille üst kattan ay özgün kalitesini oluşturmaktadır. den kuzeye doğru kıvrılarak Boğaziçi'ni
rılması, kat bitiminin ayrıca 0,20 m'lik bir Bibi. A. Batur-A. Yücel-N. Fersan, "Ninete takip eden bir yatak içinde aktığını iddia
konsol kornişi ile belirtilmesi ve nihayet enth Cenaııy Row-Houses of istanbul", The etmiştir.
küçük takozlar dizisiyle vurgulanan sa Aga Han Award for Architecture, II İst., İstanbul İli'nin, Kocaeli Yarımadası
çak kornişi ve parapet, yatay bağlantıyı 1978: A. Batur-A. Yücel-N. Fersan, "İstan üzerinde bulunan ve Anadolu yakası
bul'da Ondokuzuncu Yüzyıl Sıra Evleri. Ko
ve sürekliliği sağlayan öğelerdir. adı verilen bölümünde ise akarsu ağın
ruma ve Yeniden Kullanım İçin Bir Monog-
Birinci cephe tipindeki çıkmalar, bu rafik Araştırma". ODTÜ Mimarlık Fakültesi da bir disimetri dikkati çeker. Karade
tipin en önemli cephe motifidir. Köşele Dergisi, V/2, 185-205; İKSA, I, 510-512; N. niz'e dökülen akarsular ile Marmara
ri klasik pilastrlarla belirtilmiş olan çık Akın, 19. yy in ikinci Yansında Balat, Gala- Denizi'ne dökülen akarsular arasında
malar, büyük ve yüksek kemerli ön ta-Pera, 1st., (basılmamış profesörlük tezi). kabaca kuzey, kuzeybatı-güney, güney
1993.
pencereleriyle birim konuta anıtsal sayı doğu doğrultulu olarak uzanan su bölü
labilecek bir gösterim verirler. Bu göste AFİFE BATUR mü hattı, sahanın tam ortasından değil,
rimin yamsıra çıkmalar, bütün içinde çok daha güneyden Marmara Denizi kı
sağladıkları ritim dolayısıyla önemlidir AKARSULAR yılarına yakın olarak geçer. Bu su bölü
ler. Birim konutlar, eğime bağlı olarak İstanbul ili sınırları içinden denize dökü mü hattının kuzeyinde kalan ve Karade
ikişer veya üçerli gruplar olarak bloklaş- len akarsular, Karadeniz ve Marmara niz'e dökülen, nispeten çok sayıda,
tığmda sıra ev dizisi, bu çıkmalarla şa- Denizi havzasına dökülen akarsular ol uzun akarsu bulunduğu halde, Marmara
şırtmalı bir hareket kazanmaktadır. Böy mak üzere ikiye ayrılırlar. İstanbul'un Denizi'ne dökülen kısa birkaç akarsu
lece cephelerin birim konuttaki klasik Avrupa yakasından denize dökülen vardır. Anadolu yakasındaki akarsular
dengesine karşın bütünde sokak mekâ akarsular eski masif ve dağlarla çevril dan en önemlileri Riva Deresi ile Hiçiz
nının akışına katılan bir hareket yönlen miş bulunan Ergene Havzası nedeniyle, Deresi'dir. K a r a d e n i z ' e dökülen bu
mesi oluşturulmaktadır. Cephe düzen kendilerine büyük bir akaçlama havzası akarsulardan Riva'nm uzunluğu 65 km,
lenmesi bakımından üçgen yapı adasın veya su toplama havzası (bir akarsuyun su toplama havzası 680 km2, deniz sevi
daki konutlar daha özenle ele alınmış kolları ile birlikte yayılmış olduğu alan. yesinden ortalama yüksekliği 50 m'dir.
görünmektedir. Bunların alanlarının da ya da başka bir deyişle, bir akarsu tara İstanbul İli sınırları içinden denize dö
20 m2 kadar büyük olması, bir üst sınıf fından suları boşaltılan alan) bulamamış külen ve İstanbul'un Armutlu Yarımadası
için tasarlandıklarını düşündürmektedir. lardır. Bu sahadaki akarsuları döküldük üzerindeki (Pendik yöresi) kesiminde
İkinci gruptaki yapılar, daha müteva leri havzalara göre ayıran ve kabaca ku- bulunan akarsulardan Sellimandira Dere
zı bir görünüşe sahiptir. Giriş katı, kalın zeydoğu-güneybatı doğrultusunda olan si, Eyrek Deresi (Kurtköy Deresi) ve Ki
ve düz bir profille üst kattan ayrılmıştır. su bölümü hattı, son epirojenik hareket line Deresi Marmara Denizi'ne akarlar.
Birinci ve ikinci katın pencereleri üçlü ler (yerkabuğunun yavaş bir tempo ile Anılan akarsular yaz aylarında iyice aza
gruplar olarak düzenlenmiştir. Ancak, ve esas olarak düşey doğrultuda maruz lırken, ilkbaharda genellikle taşarlar. Bu
mimar cephede küçük yüzey farkları, kaldığı yükselme, alçalma, çanaklaşma nunla birlikte, İstanbul'un birçok akarsu
çökertme ve taşmalar yaparak ve he ve çarpılma gibi) esnasında şekillenmiş vadisi bugün tümüyle yerleşme alanı ol
men hiçbir bezeme öğesi kullanmadan tir. Adı geçen su bölümü hattının güne muştur. Ancak günümüz İstanbul'unun
pencere yerleştirmeleri ile oynayarak yindeki akarsular Marmara Denizi'ne, yoğun nüfuslanmış alanlarının dışında
cepheye mimari kalite kazandırmıştır. kuzeyindekiler ise Karadeniz'e dökülür. kalan ve tabanları verimli alüvyal toprak
İkinci katta taş konsol öğeleriyle des Karadeniz kıyısında yer alan Terkos Gö larla kaplı bulunan bazı akarsu vadileri
teklenen balkon, c e p h e tipolojisinin lüne dökülen Istranca Deresi. Marmara tarım alanları olarak kullanılmaktadır.
önemli bir öğesidir. İlk bakışta fark kıyısındaki lagünlerden Büyükçekmece İstanbul akarsularının bazılarının
edilmeyen herhangi bir profille işlenip Gölü'ne akan Çakıl ve Karasu dereleri üzerinde barajlar yapılmıştır. Bunlar Ali
belirtilmemiş bir pilastr, zeminden yapı ile Küçükçekmece Gölü'ne açılan Sazlı- bey Deresi üzerindeki Alibey Barajı, Ri
bitimine kadar uzanmaktadır. Bu öğe, dere ve Nakkaşdere Avrupa yakasındaki va Deresi üzerindeki Ömerli Barajı, Hi
her birim konutun yalnızca bir tarafında göllere dökülen akarsuların en önemlile çiz Deresinin kollarından Darlık Deresi
yer almaktadır; yani birim konutun cep ridir. Su toplama havzalan, Karbon dev üzerindeki Darlık Barajı ve Göksu üze
hesinin var olan simetrik yapısını değiş rine (zamanımızdan 280 milyon yıl ön rindeki Elmalı Barajıdır.
tirmektedir. Ama bu asimetri, grubun ce) ait sertleşmiş kil taşları (şist) ve yap-
İstanbul'da yer alan akarsulardan ba
bütünlüğüne bağlı olarak bir süreklilik raklaşmış killi kumtaşlarmdan oluşan
zılarının özellikleri şöyledir:
motifi olmaktadır. Yani konut birimleri Alibey ve Kâğıthane (eski adı Kâtane)
Istranca Deresi: İstanbul İli'nin, Av
kendi içine kapalı ve bitmiş simetrik dereleri Halic'e dökülmektedir. Bu dere
rupa yakasında bulunan Istranca Dere
cepheler yerine bir sonrakine bağlanan ler killi, kumlu, dolayısıyla ufalanabilir
si, sularını Terkos (Durusu) Gölü'ne bo
açık birimlerin bütünlüğü ve sürekliliği araziden geçtikleri için, Halic'e taşıdıkla
şaltmaktadır. Yaklaşık 287 km2 su topla
ni edinmektedir. rı malzeme de çok boldur. Halic'in yu
ma havzası olan akarsuyun ortalama
karı kesimi "Alibey ve Kâğıthane derele
Balkonla cephe dizisinde, birim ko debisi 2,07 mVsn'dir. Istranca Dağla-
rinin getirdikleri erozyon materyalleriyle
nutlar, her parselde tek tek zemine uyar rimn doğuya doğru uzantılarını oluştu
geniş ölçüde dolmuştur. Adı geçen dere
lanarak yerleştirilmiştir. Her birim konu ran Kaplıca Tepe (351 m) ve Garipkuyu
lerin havzalarındaki arazilerin yaşı eski
tun diğeri ile ilişkisi eşdeğerli bir kayma Tepe'nin (36l m) güneye bakan yamaç
den beri Devon (zamanımızdan 345 mil
ile belirlenmektedir. Bu dizinin düzenli larından iki farklı kaynak halinde do
yon yıl önce) olarak kabul edilmişse de
ritmi, karşı sıradaki dizinin şaşırtmalı rit ğan, daha sonra birleşerek Şeytandere
İ. Yalçınlar tarafından bulunan fosiller,
minden farklıdır; daha süreğendir. adını alan akarsuya, Karamandere ya
bölgedeki bu eski arazinin Karbon ya
Birim yapılardaki konstrüktif öğele kınlarında, Danamandıra yöresinden
şında olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ali
rin, örneğin pencere altı veya kat silme kaynağını alan başka bir akarsu da katı
bey ve Kâğıthane derelerinin uzunluğu
lerinin "son derece sade ve düz profili, lır. Daha doğuda Yamaç Tepe'nin (281
38 km kadardır. Yaklaşık 205 km2'lik bir
birim konutta belki sözü edilmeyecek m) kuzey ve güneyindeki iki kaynaktan
alanın sularını toplayan Kâğıthane Dere
bir biçimlenmedir ama, bütünde bir sü çıkan suları da kendine katan dere, do-
sinin, deniz seviyesinden ortalama yük
reklilik ve ritim motifine dönüşmüştür. ğu-batı doğrultusunda Istranca Deresi
seltisi ise 38 m'dir. Alibey Deresi 130
Akaretler sıra ev grubunun kentsel adını alarak Terkos Gölü'ne ulaşır. Ka
krm'lik bir alanın sularını toplamakta ve
açık mekânı, yani sokağı betimlemede ramandere Köyü yakınında yapılan öl
deniz seviyesinden ortalama 30 m'lik bir
ve tanımlamadaki güçlülüğü, temsil etti çümlere göre ocak-mart aylarında mak-
151 AKARSULAR
Akarsular
Sedat Ava
simum debisi 3,80 mVsn'ye ulaşırken, m3/sn arasındadır. Su toplama havzası kısmen örttüğü Birinci Zaman'ın Kar
eylül-ekim aylarına rastiayan minimum 175 km2'dir. bon devrine ait kil taşlarından ve kum-
debisi 0,07 mVsn civarındadır. Yıllık or Sazlıdere: Küçükçekmece Gölü'nü taşlarından (gre) oluşan yapılarda açıl
talama su hacmi yaklaşık 105 milyon besleyen en önemli akarsu olan Sazlıde mıştır. Vadinin kazılması esas itibariyle
m3'tür. re. Terkos Gölü'ne güneyden dökülen Pliosen devrine ve bu devirdeki ovamsı
Çakıl Deresi: Büyükçekmece Gölü'ne küçük akarsuların su toplama havzaları aşınım düzlüklerinin (peneplen) mey
batıdan dökülen Çakıl Deresi, kaynağını nın güneyinden beslenir. Dursunköy ya dana geldiği zamana rastlar. Taban sevi
Ovayenice'nin kuzeyinden alır. Ihlamur kınlarında kuzeyden gelen üç kolla bir yesini meydana getiren denizlerin Dör
Tepe'nin (223 m) kuzeyinde Çatalca yö leşip, güneye doğru inerek, Küçükçek düncü Zaman'dan itibaren alçalmalarına
resine doğru bir yay çizen Çakıl Deresi, mece Gölü'ne kuzeyden dökülür. 84 ve Pliosen penepleninin yüksekte kal
güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunu ala km2'lik bir su toplama havzasma sahiptir. masına bağlı olarak, başlıca derelerin ve
rak Büyükçekmece Gölü'ne ulaşır. Te Ortalama debisi 0,87 mVsn, yıllık ortala diğer akarsuların yataklarındaki eğim ve
pecik Köprüsü'nde yapılan ölçümlere ma su hacmi 35 milyon m? dolayındadır. dolayısıyla akarsuların aşındırma güçleri
göre, ortalama debisi 0,430 mVsn olan Nakkaşdere: Küçükçekmece Gö- artmış, sonuçta Alibey ve Kâğıthane de
akarsu, 133 km2'lik bir su toplama hav lü'nün kuzeyinde kalan havzalardan bi relerinin vadileri derinleşmiştir. Adı ge
zasına sahiptir. Yıllık ortalama su hacmi rinin sularını toplayan Nakkaşdere'nin çen vadilerin peneplenlere göre derinli
16 milyon m3 dolayında değişir. su toplama havzası 43 km2'dir. Ortala ği yerine göre 100-150 m'yi bulur.
Karasu Deresi: Büyükçekmece Gö ma debisi 0.25 m-Vsn. yıllık ortalama su Alibey Deresi'nin beslenme havzasın
lü'ne karışan en önemli akarsulardan hacmi 14 milyon rm'tür. daki Karbon devrine ait arazinin üzerin
birisi olan elere, İnsaniye yöresinden Alibey Deresi: Kara Tepe'nin (158 m) de, Boğazköy ve İhsaniye köyleri ke
doğar, Kabakça'da güneyden gelen De doğu ve batı yamaçlarından iki kol ha simlerinde olduğu gibi, Üçüncü Za-
lice Irmağı'm da alarak İnceğiz'e ulaşır, linde doğan akarsuyun bu iki kolu, İm- man'a ait (daha çok Neojen) parçalar
buradan kuzeydoğuya doğru bir yay rahorün güneyinde birleşerek, Çıplak halinde kumlu, çakıllı ve killi topraklar
çizdikten sonra kuzeybatı-güneydoğu Tepe'nin (207 m) kuzeyinden kabaca varsa da, bunlar suyun dibe sızıp tutul
doğrultusunda akar. Göle ulaşmadan doğu-batı yönünde akar. Halic'e ulaşan masına yaramaktan çok, kolayca ufala
önce, Kestanelik Köyü'nün doğusundan en önemli akarsulardan birisi olan Ali nıp taşındıkları için, sel ve derelerle Ha
kaynaklanan Sarısu Deresi ile birleşerek bey Deresi üzerinde Alibey Barajı ku lic'e taşman maddelerin miktarını geniş
kuzeyden Büyükçekmece Gölü'ne dö rulmuştur. Baraj toprak dolgu tipinde ölçüde artırmışlardır. Halic'in dolmasına
külür. İnceğiz Köyü yakınında yapılan inşa edilmiştir ve İstanbul'un içme su da neden olan bu özellik nedeniyle, ta
ölçümlere göre ortalama debisi 1,04 yunun bir bölümünü karşılamaktadır. rihi kaynaklarda Fatih Sultan Mehmed'in
mVsn, yıllık ortalama su hacmi ise 44 Debi değerleri ve yıllık su hacmi yağışa Halic'in dolmasını önlemek için çıkar
milyon m 3 dolayındadır. Diğer akarsu göre değişen Alibey Deresi'nin su topla mış olduğu kanunla, Alibey ve Kâğıtha
larda olduğu gibi genellikle maksimum ma havzası Karbon devrine ait formas ne derelerinin sularını topladığı havzalar
debileri ocak-mart aylarında görülür. Bu yonlardan ibaretken, vadisi Miosen ve içinde ağaç kesmeyi, hayvan otlatmayı
değerler 2,22-2,06 mVsn arasında deği Pliosen (Üçüncü Zaman'ın 2. yarısı, za ve tarımı yasakladığı belirtilmektedir.
şir. Karasu Deresinin minimum debileri manımızdan yaklaşık 26 milyon yıl ön Kâğıthane Deresi: Kara Tepe'nin
temmuz-ağustos aylarında 0,081-0,093 c e ) tabakalarından ve bu tabakaların (158 m) doğusunda iki ayrı kaynaktan
AKAY 152
2
doğan Kâğıthane Deresi. Kemerbur külür. Yaklaşık 208 km 'lik bir su topla AKAY
gaz'ın kuzeyinde kalan alanların önemli ma havzasına sahip olan Hiçiz Dere Adalar, Kadıköy yakası, Anadolu yakası
bir kısmının sularını toplayarak Halic'e si'nin Şile yakınlarındaki ölçümlere göre ve Yalova iskelelerine sefer yapan de
2:
dökülür. Yaklaşık l 6 l km lik bir su ortalama debisi 4,69 m-'/sn, yıllık ortala niz ulaşım şirketi. Akay sözcüğü Adalar,
3
toplama havzasına sahip olup. vadisi ma su hacmi ise 169 milyon m 'tür. Kadıköy, Anadolu yakası ve Yalova is
Miosen ve Pliosen tabakalarından ve bu Göksu Deresi: İstanbul ili sınırları kelelerinin başharflerinden oluşan akro-
tabakaların kısmen örttüğü Birinci Za- içinde yer alan ve Göksu adını taşıyan nimdir.
man'ın Karbon devrine ait kil taşların iki akarsu vardır. Bunlardan birincisi
1 Temmuz 1933'te Seyrüsefain İdare
dan ve kumtaşlarından oluşan yapılarda Bakırdağinm (201 m) kuzey eteklerin
si yerine üç bağımsız işletme kuruldu:
açılmıştır. Dolayısıyla Halic'e taşıdığı den doğan ve Anadoluhisarı'nm kuze
İç ve dış hatlarda yolcu taşıyan Deniz
alüvyon da çok boldur. yinden Boğaz'a ulaşan Göksu'dur. Di
yolları İşletmesi Müdürlüğü; Havuz ve
Riva (Çayağzı) Deresi: Ömerli Bara ğeri ise Ağva'da denize dökülen Gök
Fabrikalar Müdürlüğü ve Marmara dahi
jımın üzerine kurulu bulunduğu Riva De su'dur. Bu ikinci Göksu Deresi, sularını
linde İstanbul ve civan sayfiyeler ara
resi, İstanbul'un en büyük akarsuyudur. Kocaeli il sınırları içinde kalan birkaç
sında deniz uluşamını sağlayan Akay İş
Kollarından bir kısmı İstanbul İli sınırları derecikten alarak Karadeniz'e akar.
2 letmesi. Dönemin diğer iki deniz ulaşım
dışından gelir. Bunlardan birisi Kocaeli il Yaklaşık 395 km 'lik bir su toplama
şirketi Boğaziçi'ne çalışan Şirket-i Hayri
sınırları içinde kalır ve Mollafenari yöresi havzasına sahiptir; ırmağın ortalama de
ye ve Haliç Vapurları Şirketi'ydi. Akay
nin sularını toplar. Uzundere adını alan bisi 5.89 mVsn'dir. Yıllık ortalama su
3 döneminde Burgazadası'mn baraka is
bir diğer kolu da yine Kocaeli il sınırları hacmi 159 milyon m olan akarsuyun
kelesi yıkılarak yerine taş bir iskele bi
içinden doğar, kaynaklarını değişik yer maksimum debisi ocak-mart aylarında
3 nası yapıldı. Galata Köprüsü'ndeki Ka-
lerden alan birkaç küçük akarsu ile bera 17,64 m /sn, minimum debisi ise eylül-
dıköy-Haydarpaşa İskelesi yenilenerek
ber Ömerli Baraj Gölüne dökülür. Baraj ekim aylarında 0.19 mVsn dolayındadır.
bir "deniz istasyonu"na dönüştürüldü.
çıkışında Riva Deresi adı altında kuzeyba- Sellimandıra Deresi: Armutlu Yarı
tı-güneydoğu doğrultusunda Sırapmar Deniz ulaşımının yanısıra, Yalova
madasında kabaca doğu-batı doğrultu
yerleşmesine ulaşır. Alemdağin kuzey kaplıcaları da Akay in bünyesinde yer
sunda uzanan Samanlı Dağlarimn. ku
eteklerinden doğan Alibahadır Deresini alıyordu. Akay döneminde Yalova'da
zeye bakan eteklerinden kaynağını alan
de kendine katarak, Çayağzindan Kara Termal Oteli yapıldı. 27 Şubat 1937'de
Sellimandıra deresi. Marmara Denizi'ne
deniz'e dökülür. Deniz seviyesinden orta Denizbank kuruldu ve diğer deniz işlet
dökülür. Yaklaşık 80 km2'lik su toplama
lama yüksekliği 50 m olan Riva Deresi meleriyle Akay İşletmesi de bu banka
havzasına sahiptir, ortalama debisi 2.2
680 km2'lik su toplama havzasına sahiptir. bünyesinde kumlan Devlet Denizyolları
mVsn'dir. Yıllık ortalama su hacmi 60
Hiçiz Deresi: Şile'nin batısından Kara İşletme Umum Müdürlüğü Şehir Hatla
milyon m3 dolayındadır.
deniz'e dökülen Hiçiz D e r e s i ' n i n 2 rına devredildi.
Bibi. H. Akyel "Türkiye'de Akarsu Sistemleri
önemli kolu vardır. Bunlardan birincisi ve Rejimleri". Türk Coğrafya Dergisi. S. 9-10. Devir sırasında Yalova Kaplıcaları ve
Kocaeli İli sınırları içinden çıkarak ku- 1947: H. Akyol "Türkiye'de Akarsu Rejimle Otellerinin idaresi de Denizbank'a inti
zeybatı-güneydoğu doğrultusunda akan ri", ae. S.ll-13, 1948-İ9ı9: 1. Yalçınlar. "İs kal etti. 1937'de, Akay'ın, toplam tonajı
Uludere'dir. Diğeri ise Gürgencik Te- tanbul Halic'inin Temizlenmesi ve Şehrin 4.011 olan 14 vapuru vardı. Ayrıca, de
Gelişmesi Üzerine Notlar". İstanbul Üniversi vir öncesi Avrupa'ya iki vapur ısmarlan-
pe'nin (357 m) kuzeyinden kabaca do-
tesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi. S. 20-21.
ğu-batı doğrultusunda akan Yeşilvadi 1974-1977; Y. Dönmez, Kocaeli Yarımadası
mıştı. Şirket 550 dolayında insan istih
Deresi'dir. Yeşilvadi Deresi ile Ulude- nın Bitki Coğrafyası, İstanbul Üniversitesi dam ediyordu. Yılda ortalama
re'nin birleşmeleriyle meydana gelen Hi Coğrafya Enstitüsü vay., no. 112. İst., 1979. 11.500.000 yolcu taşımaktaydı.
çiz Deresi Şile'nin batısından denize dö MERAL AVCI ZAFER TOPRAK
153 AKBABA TEKKESİ
racia da, halkın sevgisini kazanmış ve Hüdâ" mahlaslı şiirleri bulunan Akbıyık
kolektif hafızada yer etmiş bir velinin Dede'dir. İstanbul'un fethine katılan ga
gömülü olması, dinlenme ve eğlencenin zi denişler zümresinden meczub meş-
yanısıra, ziyaretlere mistik bir boyut kat repli bir zat olduğu anlaşılan Akbıyık
maktaydı. Yaz, kış misafiri eksik olma Dede'nin, menkıbelerle, efsanelerle iç
yan Akbaba Tekkesi'nin tam teşekküllü içe geçmiş hayatı ve kişiliği hususunda
bir tarikat tesisi olduğu anlaşılmaktadır. kesin şeyler söylemek imkânsızdır. Nite
Akbaba Tekkesi, bütün diğer Bektaşî kim, muğlak ve çelişkili ifadelere yer
tekkeleri ile beraber, Vak'a-i Hayriye veren kaynaklar, Akbıyık Dede'nin adı
( 1 8 2 6 ) sırasında kapatılmış, dervişleri (Abdullah, Ahmed Muhyiddin, Mehmed,
sürgüne yollanmış, daha sonra Nakşi- Muhyiddin veya Şemseddin) ve vefat ta
bendîlere devredilmiştir. Yüzyıllar içinde rihi (1456 veya 1481) konusunda bile
muhakkak ki, birtakım onarımlar ve de uzlaşmış değillerdir. Bursa'da yaptırdığı,
ğişimler geçirmiş olan ilk tekke binası günümüze kalmamış imaret ile zaviye
nın bu arada tahribe uğradığı, belki de nin yanındaki türbede gömülü olduğu
tamamen ortadan kaldırıldığı düşünüle halde İstanbul'daki bu mescit-tekkenin
bilir. Vak'a-i Hayriye'den sonraki Nakşi haziresinde de 894/1488 tarihli şahide-
bendî tekkesinin, eski Akbaba Tekke siyle bir makam kabri bulunmaktadır.
si'nin parlaklığı ile ilgisi olmayan, kendi Her ne kadar bazı araştırmacılar söz
halinde bir zaviye olduğu, bu dönemde, konusu mescidin, İstanbul'un fethini
tekkedeki gerilemeye paralel olarak müteakkip Akbıyık Dede'nin adına "te-
çevresindeki köyün de küçüldüğü, nü berrüken" inşa ettirildiğini ileri sürmüş-
Akbıyık Hamaminın sıcaklık kubbelerinin
fusunun azaldığı dikkati çekmektedir. görünüşü.
lerse de. 953/1546 tarihli Tahrir Defte-
Tekke, son olarak, 1876-1888 arasın Nazım Timuroğlu, 1993 n'nde yer alan "vakf-ı sahibü'l-mescid"
da, Nakşibendî şeyhlerinden Buharalı ibaresi bu iddiayı şüpheli kılmaktadır.
Abdülhakim Efendi (ö. 1888) tarafından Mescidin inşa tarihi kesin olarak tespit
canlandırılmıştır. II. Abdülhamid devri nalliğini kaybetmiştir. Ancak yapının pla edilememektedir. Ancak vakfiyesinin
nin başlarında Buhara'dan İstanbul'a ge nı orijinal halini korumaktadır. 869 Rebiyülevvelinin evâili/1464 te ter
len Abdülhakim Efendi'ye, İstanbul mer İstanbul'da mevcut hamamların için tip edilmiş olmasına dayanarak bu ta
kez kumandanı olan hemşehrisi Abdül- de küçük sayılabilecek bir yer işgal rihten az önce yaptırılmış olduğu kabul
kadir Paşamın delaletiyle, tekkenin boş eder. 1946'da geçirdiği ilk tamirde ca- edilebilir. İstanbul'un en eski mescitle
bulunan şeyhlik makamı verilmiş ve ar mekân kısmının üstü kiremit örtü ile rinden olduğu anlaşılan bu yapıya, tari
kasından, şeyhin girişimi ve paşanın kaplanmış, ortasına yine kiremit örtülü hi yarımadadaki cami ve mescitler için
yardımlarıyla harap durumdaki tekke bir aydınlık feneri yerleştirilmiştir. Er de kıbleye en yakını olduğu için i m a -
yeniden inşa edilmiştir. Abdülhakim kekler kısmında 18. yy yapısı fıskiyeli mü'l-mesâcid" veya ' : ewel-i Kıble" de-
Efendi'nin ölümünden sonra yerine oğlu bir havuzun mevcudiyeti bilinmekle bir nilegelmiştir.
Hafız Ahmed Mansur Mükerrem Efendi likte bugün yerinde yoktur. Akbıyık Mescidi'nin, daha sonraki ta
(ö. 196ı) geçmiş. 1925'e kadar tekkenin Girişte kahve ocağının ve yukarı gi rihlerde birtakım ek vakıflarla gelirleri
postnişini olarak görev yapmıştır. den merdivenlerin yer aldığı bir antre artırılmış, yapı zaman içinde çeşitli ta
Akbaba Tekkesi'nin ilk yapısı hak vardır. Soğukluğa geçiş ocağın yanında mirler geçirmiş, çevresine başka hayır
kında bilgi bulunmamaktadır. Günümü ki kapıdandır. Üst katta iki soyunma eserleri eklenmek suretiyle küçük kap
ze intikal edebilen bina ise. boyudan ve odası ile uzun bir peyke bulunur. Sıcak samlı bir külliye teşekkül etmiştir. Da-
mimari programı asgari düzeyde tutul lık kısmı ise dört kubbe altında üç bö rüssaade Ağası Mustafa Ağa, bir minber
muş bir zaviye niteliğindedir. Kagir bir lümden oluşur. İlk bölüm tek kubbeli ilave ederek mescidi camiye dönüştür
bodrum üzerinde yükselen ve dış görü ve dört köşe bir göbektaşı ile bunun et müş, 941 Zilkadesinin evâili/1535 tarihli
nüşüyle sıradan bir ahşap konutu andı rafındaki beş adet kurnadan ibarettir. vakfiye özetinde adı geçen Hüsam Bey
ran bu tek katlı ahşap yapı, ufak bir tev- Bunlardan biri duvarla çevrilerek bir bin Abdurrahman adında bir hayır sahi
hidhane ile iki odalı bir harem bölü halvet haline getirilmiştir. İkinci kısımda bi mescidin yanma bir mektep inşa et
münden ibarettir. Dikdörtgen pencerele ise küçük bir kubbenin altında iki kur tirmiş, Mehmed Yazıcı adında bir başka
rin aydınlattığı bu mekânlardan tevhid- nalı bir halvet vardır. Bunun solunda hayır sahibi m i n a r e n i n karşısına
hanenin girişi bahçe yönünde, haremin- ise biri büyük, diğeri küçük iki kubbe 1208/1793'te bir şadırvan yaptırmış, da
ki ise cadde üzerindedir. Harem bölü nin örttüğü bir başka sıcaklık birimi yer ha sonra "suyu çalınan" bu şadırvan kı
münde halen Akbaba (Canfeda Kadın) alır. Burası da iki duvarla bölünerek üç zı H a c c e Hanım tarafından 1283/
Camii'nin imamı olan. son şeyhin oğlu ana bölüme ayrılmıştır. Yanlardaki bö 1866'da ihya edilmiştir. 19- yy'ın sonla
oturmakta, kullanılmayan tevhidhane lümler ise yarım duvarlar aracılığıyla rında, eski boyutları korunarak yeniden
yarı yıkık durumda bulunmaktadır. bölünerek ikisi tek, ikisi çift kurnalı inşa edildiği anlaşılmaktadır. Son ola
dört halvet elde edilmiştir. Aynı plan rak. Türkiye Anıtlar Derneğinin İstan
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 337; Ayvansa-
rayî, Hadîka. IÎ. 150; Münib, Mecmua-i Te-
her iki tarafta simetrik olarak izlenebilir. bul şubesi, 1950'lerde, çevre halkının
kâyâ, 13; İSTA, I, 504; İKSA, I. 516-518. Yapının dış görünüşü bir hamamdan yardımları ile mescidi yenilemiştir.
M. BAHA TANMAN ziyade, birbirine bitişik yapılar toplulu
Akbıyık Tekkesi'nin, mescide ilişkin
ğunu andırır.
esas vakfiyede mezkur olmamasına rağ
AKRIYIK HAMAMI Bibi. İSTA. I. 508-509; İKSA. I. 520-521. men, mescitle birlikte ya da az sonra te
Sultanahmet'in Akbıyık Mahallesinde, ZİYA NUR SEZEN sis edildiği. Hoşkadem binti Abdullah ad
Akbıyık Caddesi'nin sonunda, tren köp lı kadının 889 Şevvalinin evâsıtı/1484'te
rüsünün deniz tarafında, Keresteci Hak AKBIYIK MESCİDİ VE TEKKESİ tertip edilmiş olan bir vakfiye ile Yediku-
kı Sokağı'mn köşesindedir. Eminönü İlçesi'nde, Ahırkapı'da, Sulta le'de bulunan evini "şeyh-i Akbıyık Zavi
İstanbul'da halen ayakta olan hamam nahmet Mahallesinde Akbıyık Caddesi yesine" tahsis etmesinden anlaşılmakta
ların en eskilerinden biridir. Bir çifte ha ile Akbıyık Camii Sokağının kavşağında dır. Zamanla ortadan kalkmış olduğu an
mam olan yapının kadınlar kısmı bugün yer almaktadır. laşılan tekkeyi 17. yy ortalarında Vezira-
çalışmakta, erkekler kısmı ise boş dur Banisi. Hacı Bayram Veli (1352-1429) zam Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa
maktadır. Bu kısım 1956-1957'deki tamir halifelerinden, II. Murad ve Fatih devir (1637-1691) yeniden tesis etmiş, postuna
sırasında bozularak dış görüntüsü oriji- lerinin ileri gelen sufilerinden, "Şems-i Halvetî tarikatından Çarhacı Şeyh Ahmed
755 AKBULUT, AHMET ZİYA
Şeref Akdik'in
bir resmi:
"Balıkçı
Tekneleri",
1955, tual
üzerine
yağlıboya,
54,5x65 cm,
özel
koleksiyon.
reli, Mahmut Cüda, Ratip Aşir Acudoğu, "Kalamış'ta Sabah", "Salacak'tan İstan da, 1958'de geçirdiği büyük onarımdan
Fahrettin Arkunlar ve Nurullah Berk ile bul'a Bakış". "Dolmabahçe'de Kayıklar". sonra Yeni Atlas Sineması olarak değiş
Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Bibi. G. Elibal. Şeref Akdik ist., 1973; O. Al ti. Özellikle 1950'den sonra, Nazif Du-
Birliğinin kurucuları arasında yer aldı. tıntaş, Şeref Akdik. Ankara. 1988. ru'nun yapımcılığını üstlendiği; Dağlan
Avrupa'daki yeni sanat eğilimlerinin AHMET ÖZEL Bekleyen Kız, İki Ateş Arasında, Beyaz
yurtta tanınmasını ve yaygınlaşmasını Mendil bu sinemada oynayan ve büyük
amaçlayan bu birliğin sergilerine dü AKITIN SİNEMASI beğeni toplayan filmler arasındadır.
zenli olarak katıldı. Bugün sinema salonunun yerinde bir
Feriköy'de, Kurtuluş Caddesi üzerinde,
1965'te emekli olması nedeniyle ge önceleri Kurtuluş Sineması, daha sonra işhanı vardır.
niş bir retrospektif sergisi düzenlenen da Yeni Atlas Sineması olarak bilinen BEHZAT ÜSDİKEN
Akdik ölümüne kadar sergilere katılma sinema salonu.
ya devam etti. En son 33- Devlet Resim 1937'de, Nazif Duru tarafından, eski AKINTILAR
ve Heykel Sergisine (1972) 'İstanbul" bir garaj binasının yrerinde Kurtuluş Si İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara
adlı tablosuyla katıldı. neması adıyla kuruldu. Sahibi ve işlet Denizi'ni birleştiren önemli bir deniz
Şeref Akdik'in resimlerinde, renk mecisi olan Nazif Duru ve ağabeyi Naci geçididir. Marmara Denizimin kuzeyin
coşkusunun disiplin altında tutulduğu Duru, Samsun'da matbaacılıkla uğraş de kabaca kuzeydoğu-güneybatı doğ
gerçekçi, ifadeci figür kümelerinin ağır mışlar, sonra İstanbul'a gelmişlerdi. Na rultusunda uzanan ve ortalama uzunlu
lıklı olarak işlendiği, akademik bir tavır zif Duru bu sinema salonunu açtıktan ğu 31 km, ortalama derinliği 35,8 m
gözlenir. 19301u yıllarda gerçekleştirdi sonra ağabeyi Naci Duru ile Duru Film olan İstanbul Boğazı büyük bir akarsu
ği, "Atatürk Telgraf Başında", "Harf İn Şirketi'ni kurdu. görünümündedir. Boğazın en belirgin
kılabı", "Mektebe Kayıt" gibi anlatımcı, Adı 1938'de Akın Sineması olarak özelliği iki tabakalı akıntı sistemidir. Üst
milli coşkunun temsiline yönelik büyük değiştirilen salon parter, parter locaları akıntı Karadeniz'den Marmara Denizi'ne
boyutlu eserleri ilgiyle karşılandı. Cum ve balkon bölümlerinden oluşuyor ve doğru, alt akıntı Marmara Denizi'nden
huriyet Halk Partisi'nin yurt gezileri yaklaşık 500 seyirci alıyordu. Sinemada, Karadeniz'e doğrudur.
programına katılarak 1940'ta İçel'den, çoğu Rum ve Ermeni asıllı olan semt İstanbul Boğazı'nda farklı su kütlele
1943'te Erzincan'dan manzaralar yapan halkının isteği doğrultusunda Türk film rinin iki yönlü hareketi günümüzden
Şeref Akdik'in İstanbul konulu resimleri leri ve Türkçeleştirilmiş yabancı filmler yaklaşık 3.000 yıl kadar önce belirmiş
ağırlıklı olarak, Devlet Güzel Sanatlar oynatılıyordu. tir. Çok sayıda akarsu tarafından besle
Akademisi'ne h o c a olarak atandığı
Nazif Duru, 1943'te işletmeciliğin ya- nen Karadeniz'de, bu beslenme fazlalı
1951'den sonra görülür.
nısıra, film yapımcılığına da başladı. ğı, Karadeniz'den İstanbul Boğazı'na
Akdik'in İstanbul konulu tablolarından 1945'te, Murat Köseoğlu ile birlikte "At doğru taşma akıntılarına neden olur.
bazıları şunlardır: "Beylerbeyi Sırtların las Film Şirketimi. 1946'da ise "Atlas Karadeniz'deki sıcaklık ve tuzluluk
dan", "Kısıklı", "Boğaz'dan", "Çamlıca", Film Stüdyosu"nu kurdu. Sinemanın adı oranları ile de doğrudan ilgili olan bu
AKINTILAR 158
AKİDE ŞEKERİ
Bir yeniçeri geleneğinden. İstanbul'a
özgü şekerleme türleri arasına girmiştir.
Akide sözcüğü, inanç, bağlılık, birbirin
den ayrılmamak, yapışmak anlamında
dır. Bir tür sert ve yapışkan şekerin yet
kililere sunuluşu, yeniçerilerin devlete
bağlılığına kanıt sayıldığından adına
akide şekeri denilmiştir.
Ulufe divanı günü yeniçerilere üç ay
lıkları dağıtılır ve saray avlusunda fodla,
çorba, zerde ve pilavdan oluşan bir ye
mek verilirdi. Bu tören içinde yer alan
"akide merasimi" ise, kapıkulu askerle
rinin aldıkları aylıktan ve yedikleri ye
mekten hoşnut kaldıklarım gösteren ba
sit fakat ilginç bir ara törendi. Osmanlı
kanunnamelerine göre. ulufe divanının
bu aşamasında, sadrazam ile divan-ı hü
mayun üyeleri ilkin askerin yemeğin
den tadarlar, fodlayı kontrol ederlerdi.
Bundan sonra kendilerine muhzır ağa,
asesbaşı ağa ya da kul kethüdası tara
fından tabaklar içinde şekerler sunulur
du. Bu, askerlerin bir şikâyetlerinin bu
lunmadığına kanıttı. Dolayısıyla şeker
tabaklarının divana getirilmesi herkesi
rahatlatırdı. Saray helvahanesinde özel
olarak hazırlanan ve işlevinden dolayı
akide denen bu şekerler, dirhem (3.2
gr) hesabmca ve mangır (bakır para) bi
çiminde hazırlanıyordu. Akide şekerin
den, sadrazama 500. vezirlere, yeniçeri
ağasına, sekbanbaşıya 300-200, başça
vuş, yeniçeri kâtibi, zağarcıbaşı, sanı-
soncubaşı, kethüdayeri, başyayabaşı,
turnacıbaşı vb ocak ağalarına 50-20, da
ha alt düzeydeki ocak subaylarına da
15-5 dirhem miktarında akide verilmesi
Cumhuriyet'in ilk yıllarında bir şekerci dükkânı ve akide kavanozları ( üstte),
ocak yasası gereğiydi. Bu işlem bittik
geleneksel kavanozları içinde çeşitli akide şekerleri (altta).
ten sonra Divanhane önünde feth-i şerif Necdet Sakaoğlu (üst). Bünyad Dinç. 1992 (alt)
(Fetih Suresi) okunurdu.
Bu saray ve ocak geleneği nedeniy
le, İstanbulluların akide şekerini, kent sının 30 akçeden 45-50 akçeye çıktığını akide şekeri ikram edilmesi de yerleşti.
güvenliğinin ve huzurunun bir simgesi şikâyet etmeleri üzerine, koltukçuluğun 19. yy ortalarına doğru ise ağdanın mer
gibi gördükleri söylenebilir. İmali basit yasaklandığı bildirilmiştir. mer tezgâh üzerinde çubuk biçimine
olan (eritilip ağdalanmış ve tartarik asit l640'a ait narh defterindeki kayıtlar getirilip köşeli, yuvarlak beyzi doğran
katılmış sakkaroz) akide şekeri, İstanbul dan aktar ve şekercilere verilen narhlar ması ile "Hacıbekir kesimi" denen akide
şekercileri tarafından içerisine tarçın, arasında tarçm, karanfil, anason, amber, türü ortaya çıktı. İstanbulluların pek
karanfil, türlü baharat, zararsız boya ve gül, kişniş, saray bademi, frengi badem, sevdiği akide, sade, fındıklı, fıstıklı, tar-
koku maddeleri katılarak değişik biçim peynir şekerlerinin yanında sade akide çınlı hattâ kakaolu türleriyle Anadolu'ya
lerde imal ediliyordu. Şekerci esnafı ör nin 5 dirhemi için bir akçe, mümessek da yayıldı. Günümüzde de İstanbul'da
gütüne bağlı olmaksızın akideyi kaçak (kokulu) akidenin 4 dirhemine bir akçe akide şekeri imal edilmektedir.
yapıp satanlar da vardı. 26 Safer 990/ narh konduğu görülmektedir ki akide, Bibi. Es'ad Efendi, Teşrifat-ı Kadime (tıpkı
22 Mart 1582 tarihli İstanbul kadısına değerce, sayılan diğer şekerler düzeyin basım), İst., 1979, s. 70-71; Uzunçarşılı, Kapı
yazılan bir hükümde, şekerci esnafının deydi. kulu, I, s. 178-179; Remzi, Lugat-ı Remzî, I,
ehl-i hibre ve yiğitbaşılarmın, İstan İst., 1305. s. 881; (Altinay), Onaltınca Asır
17. yy'da yaygınlaşan mevlit gelene
da, 178-179; M. Kütükoğlu, Osmanlılarda
bul'da "koltukçü'ların çoğaldığını, şehre ğinde, müminlerin, Allah'a ve peygam Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defte
gelen şekeri bunların alıp akide etmek bere içten bağlılıklarının göstergesi ola ri. İst., 1983, s. 101.
le şeker fiyatlarının yükseldiğini, okka rak kokulu şurup ve şerbetlerin yanında NECDET SAKAOĞLU
AKİNDİNOS, GREGORIOS 160
bak. PALAiMlSM
AKSARAY
Yarımadayı en dar yerinden ve en alçak
geçidinden geçerek ikiye bölen ve Ha
liç'le Marmara kıyılarını birbirine bağla
yan berzahın (bugünkü Atatürk Bulvarı)
Bayrampaşa (Lykos) vadisi ile kesiştiği
düzlükte yer alan semt. Eski Bous (Bo
ğa) Forumu'nun(->) yerinde, Türk dö
neminin Aksaray semtinin merkezi o-
luşmuştur. Bu bölge, Konstantinopo-
lis'in kurulduğu günden sonra, bir yan
dan Roma döneminin en büyük liman
Sarayburnu'nda Akropolis tepesinin doğal yapısı. larından biri olan Yenikapidaki Eleue-
Doğan Kuban terios Limanina(-») (sonradan Langa-
Ulanka) yakınlığı, öte yandan kentin en
önemli yolunun üzerinde oluşu nede
re ortalama 8 hektarlık bir alanı kaplı tantinos Akropolites'tir. Her ikisi de çe
niyle hayati bir ticari merkez ve ulaşım
yor ve en uzun kenarı 350 m'yi geçmi şitli idari görevlerden sonra devlet hiye
odağıdır. Fetih'ten sonra, ticari işlevini
yordu. Arazinin binlerce yıl yapı yıkmtı- rarşisinde oldukça itibarlı bir konumu
büyük ölçüde yitirmiş olan bu bölgeye,
larıyla dolduğu düşünülürse güneybatı olan megas logothetes rütbesine yüksel
Karamanoğullarmın İshak Paşa'ya yenil
daki Topkapı Sarayimn birinci avlusu mişlerdir.
gisinden soma, Aksaray halkının bir bö
nun da o zamanki Bizantion Akropoli- Bizans İmparatorluğu'nun son hane lümü getirilerek yerleştirilmiş, bundan
si'nin platformuna göre göreceli olarak danının kurucusu İmparator Mihael sonra da semtin adı Aksaray olmuştur.
daha yüksekte olduğu söylenebilir. VIII. Paleologos'la hısımlık bağları olan
Bizantion Akropolisi'nin eteklerinde baba Georgios Akropolites'in (1217- Vakfiyelere ve tahrir defterlerine göre
kentin asıl limanı olan Neorion'a doğru 1282) doğum yeri olan Konstantinopo Aksaray'da Fatih döneminde hepsi mes
resmi yapılar bulunuyordu. Akropolis in lis, yaşamının uzun bölümünde Latin citlere göre adlandırılmış on iki mahalle
doğu eteklerinde ise bir stadion ve ti hâkimiyeti altındaydı (bak. Paleólogos görülmektedir. Bu mahalleler alfabetik
yatro yer alıyordu. Topkapı Sarayimn Hanedanı, Haçlı Seferleri ve Latin İmpa sırayla şunlardır: Alem Bey Mescidi Ma
kent imgesine yüzyıllarca egemen olan ratorluğu). Dolayısıyla, siyasi yaşamına hallesi, Baklalı Kemaleddin Mescidi Ma
biçimi ve onun arka fonunda bir Bizans 1233'te gittiği İznik İmparatorluğu'nda hallesi, Çakır Ağa Mescidi Mahallesi,
anısı olarak yükselen Aya İrini ve Aya- başlayan Georgios, Konstantinopolis La- Gureba Hüseyin Ağa Mescidi Mahallesi,
sofya kiliseleri Bizantion Akropolisini tinlerden geri alındıktan sonra tekrar Kemal Paşa Mescidi Mahallesi, Kızıl Mi
hayal etmemizi güçleştirir. Fakat Atina doğduğu kente döndü. Zamanının ileri nare Mescidi Mahallesi, Kovacı Dede
Akropolisi'nden başlayarak Helenistik gelen aydınlarından olan Georgios, bu Mescidi Mahallesi, Mesih Paşa (Bodrum
çağa kadar, örneğin Bergama Akropoli rada Latin İmparatorluğu altında gerile Camii) Mescidi Mahallesi, Molla Kestel
sini de göz önüne getirirsek, teraslar yen Bizans yükseköğrenim kurumları Mescidi Mahallesi, Murad Paşa Camii
üzerinde kademeli olarak yerleşmiş ve nın yeniden gelişmesine katkıda bulun Mahallesi, Oruç Gazi Mescidi Mahallesi,
doğuya yönelmiş, genellikle dorik üs du ve felsefe, geometri, konuşma sana Sinekli Mescidi Mahallesi. O dönemde
luplu tapmaklarla silueti belirlenen Bi tı, konularında dersler verdi. Öğrencile İstanbul'da bilinen 262 mahallenin yüz
zantion Akropolisini İstanbul'un Boğaz rinden biri daha sonra Kıbrıslı II. Gre de 5'i oranında bir büyüklük olarak bu
girişine egemen ilk anıtsal çekirdeği gorios adıyla patrik oldu. Devlet adam nun 5-6.000 civarında bir nüfusa tekabül
olarak tasavvur edebiliriz. lığı ve hocalığın yamsıra yazarlık da ya ettiği düşünülebilir. Bu mahalleler yakın
pan Georgios Akropolites'in çeşitli eser zamana kadar yaşamıştır.
Bibi. E. Oberhummer, Constantinopolis, Ab-
riss der Topographie und Geschicthe, Stuttgart, leri arasında belki de en önemlisi Latin Bugünkü Vatan Caddesi'nin yerinde
1899; G. Wissowa, "Byzantion", Pauly's Re- istilası döneminde Konstantinopolis'ten olan Bayrampaşa Deresi'nin 19- yy'a ka
alenzyklopâdie, c. III. kısmen İznik'e göçmüş saray ve kent dar kurumadığı ve bütün yıl olmasa bile
DOĞAN KUBAN halkının çevresinde geçen olayların ak bazı mevsimlerde aktığı anlaşılmaktadır.
tarıldığı, 1 2 0 3 - 1 2 6 1 yıllarını kapsayan, Kauffer'in 1786 tarihli haritasında bu
AKROPOLİTES AİLESİ Chronike Syngraphe isimli tarihi kay dere görülür. Reşad Ekrem Koçu da 18.
Bizans İmparatorluğu'nda varlığı 10. naktır. Aynı zamanda faal bir sanat ko yy'da Aksaray'da bir ahşap köprünün
yy'dan itibaren bilinen ve çoğu devlet ruyucusu olan Georgios, 126l'den son varlığından söz eder.
görevlilerinden oluşan, muhtemelen ra başkentteki Anastasis Kilisesi'ni o- 19. yy'a kadar, Bayrampaşa vadisinin
Konstantinopolis kökenli aile. "Akropo nartmış ve oğlu Konstantinos'a vasiyetle surlarla Aksaray arasındaki bölümü
lis" sözcüğünden türemiş olan aile ismi bırakmıştır. bahçe ve bostanlarla doluydu. Bunlar
nin Bizantion Akropolisiyle(->) bağlantılı Babasının izinde yürüyen Konstanti- Edirnekapı ile Topkapı arasında geniş
olduğu sanılmaktadır (bak. Akropolis). nos Akropolites (ö. yak. 1324) ise, dev bir yeşil alan oluşturuyordu. Aksaray,
Nitekim, kaynaklarda rastlanan ailenin let görevlerinin yamsıra, Anastasia Ma- bu büyük yeşil alanla kentin ana ulaşım
en eski üyesinin büyük olasılıkla baş nastırimn kuruculuğunu üstlenmiş, ay aksının buluştuğu yerde olması ve Mar
kentin akropolisinde mevkilenmiş bir rıca çok miktarda aziz biyografisi ile di mara kıyılarına yakınlığı ile kent içinde
eve sahip olduğu anlaşılmaktadır. ğer bazı eserler kaleme almıştır. gözde bir konuma sahipti. Fakat kentin
Devlet görevleri arasında özellikle Çeşitli aristokrat ailelerle evlilik bağ en alçak alam olarak, İstanbul platosu
hazine ve mali işlerden sorumlu memu ları bulunan Akropolites ailesinin kadın nun kendine bakan yamaçlarındaki bü
riyetlere tayin edilen aile üyeleri arasın üyeleri arasında, 14. yy'ın başmda Kons- tün suyu alıyor, bu nedenle de sık sık
da en ünlüleri 13. yy'da yaşayan Geor- tantinopolis'te gayrimenkul sahibi olan, su baskınlarıyla karşılaşıyordu.
gios Akropolites ile büyük oğlu Kons- Maria Dukaina Akropolitiaea sayılabilir. Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği Ayşe
AKSARAY 162
Aksaray,1875
Taşbasma
haritalardan
yararlanılarak
1964'te istanbul
Belediyesi
tarafından
hazırlanan
haritalardan
çizilmiştir.
İstanbul
Ansiklopedisi
Sultan ve Kara Mustafa Paşa saraylarının rin oturdukları mahallelerdi. Buna karşı olarak görülebilir. Vaka-i Hayriye'den az
varlığına bakarak Aksaray'ın 17. yy'da lık Cerrahpaşa, Kocamustafapaşa, Fatih, önce kurulan Eşkinci askeri kurumunun
konut alanı olarak itibarlı bir semt oldu Horhor, Laleli gibi iç mahallelerde Türk kendilerine zarar vereceğini düşünen
ğunu söyleyebiliriz. Bu saraylar kuru ler yerleşmişti. Aksaray. Hıristiyan ve yeniçeriler Aksaray'daki Etmeydaninda
cularının ölümünden sonra, büyük yan Müslüman cemaatler arasında bir buluş toplanmışlar, kazanlarını bu meydana
gınlar sonucu ortadan kalkmış olmalı ma meydanıydı. III. Murad döneminden getirerek başkaldırmışlar ve kente dağı
dırlar. Konumu açısından Aksaray, bir (hd 1574-1595) sonra sürekli karışıklık larak yağmaya başlamışlardı (bak. Vaka-i
kent yapısının en önemli odaklarından lar çıkaran ve k o n t r o l e d i l e m e y e n Hayriye). Sonunda yenilerek odalarına
biri, daha sınırlı bir göıüş açısından bir 40.000 kadar yeniçerinin büyük bir bö sığman yeniçerilerin Etmeydam'ndaki
semtin merkezi işlev alanı olarak düşü lümü Aksaray'da oturuyordu. Eski ocak kışlaları sarılmış ve o sırada çıkan yan
nülebilir. Laleli, Fındıkzade, Yenikapı- disiplini bozulduktan sonra bunların bir gında bu yapılar yok olmuştur.
Langa, Haseki, Saraçhane gibi semtlerle çoğu kışlalar çevresindeki bekâr odaları Vaka-i Hayriye'ye (1826) kadar yeni
çevrilidir. na taşınmış, İdmisi çarşı ve pazarda tica çeriler kent yaşamında önemli bir öğe
Aksaray'ın konumu kentin nüfus da rete koyulmuş, ulufelerini alamadıkları oldukları için, Aksaray daima çok canlı
ğılımı açısından da ilginçti. İstanbul'un zaman kentte kargaşalıklar çıkarmışlar ve olaylarla dolu bir semt olarak tanın
Marmara kıyıları, Samatya'dan Kumka- dı. Aksaray'ın kötü şöhreti yeniçerilerin mıştır. Yeniçeri ocaklarının giderek kont
pı'ya kadar genellikle Rum ve Ermenile yarattıkları bu anarşi ortamının sonucu rolden çıkmalarına bağlı olarak Aksaray
çevresinde bir yolsuzluk ve fuhuş bölge
si oluşmuştur. Aksaray'ın, Yenibahçe ve
Langa gibi halkın çok gittiği bahçe ve
bostanlık kent içi mesire yerleri arasında
olması, çarşısı, fuhuşla ilişkisi ve kentin
tarihi ulaşım aksı üzerindeki yeri, onu
ünlü bir semt haline getirmiştir.
Aksaray'ı Osmanlı döneminde tanım
layan ünlü yapılar vardır. Her ne kadar
semt bütün tarihi fizyonomisini yitirmiş-
se de, yapıların bir bölümü bugüne ka
dar yaşamıştır. Bunların en önemlisi Fa
tih'in vezirlerinden Murad Paşa'nın yap
tırdığı ve camiini 1471'de bitirdiği Mu
rad Paşa Külliyesi'dir(->). Külliye cami-
iyle birlikte bir medrese (1936'da yıkıl
mıştır), bir hamam (1958'de, Vatan Cad
desinin açılışı sırasında yıkılmıştır), Mu
rad Paşa'nın türbesini ve bir hazireyi
içerir. Camiin önündeki şadırvan 1622'-
de Kara Davud Paşa tarafından yaptırıl
mıştır. Aksaray'daki diğer bir ünlü yapı,
Şehzade Camii yapıldıktan sonra buraya
inşa edilen yeniçeri odalarıdır. Bu kış
lanın yeri kesin olarak bilinmemekle
1950lerde Aksaray Meydanından geçen Topkapı-Bahçekapı tramvayı ve arkada Valide Camii. birlikte, ortasında Etmeydanı Mescidi
Ekrem Is/n
bulunuyordu. Etmeydanı bu kışlaların
163 AKSARAY
Aksaray, 1 9 9 3
İstanbul
Ansiklopedisi
önündeydi. 18. yy'ın sonunda, Kauffer ve Haseki gibi semtler arasında canlı bir rişsiz dükkânlarla çevriliydi. Deniz ta
planında Yeniçeri Mahallesi olarak gös kent ortamıydı. Aynı zamanda bir tram rafında birkaç sokak üzerinde çarşı ala
terilen bölge, Murad Paşa Camii'nin ku vay terminaliydi ve burada tramvay de nı bulunuyordu. Bu meydanın Yenika-
zeybatısında, Bayrampaşa Deresi üze poları bulunuyordu. Bu depolar atlı pı'ya doğru açılan ve Aksaray'dan kal
rinde ve Yenibahçe denilen bahçe ve tramvaylar döneminde ahır olarak kul kan tramvayların hareket alanı olan bir
bostanların yanındadır. Böylece kışlala lanılan alanlarda yapılmıştı. Aksaray cebi vardı. Topkapiya ve Yedikule'ye
rın, bugünkü Ahmediye Camii (Orta Ca çarşısı büyüktü ve kent içinde ünlüydü. giden tramvay yolları meydandan âdeta
mii, Etmeydanı Camii olarak da bilinir) Semt halkının büyük bir bölümü İstan küçük ahşap evlere süıünerek çıkardı.
çevresinde Sofular Caddesi civarında ol bul yerlisi denilebilecek Müslümanlar İstanbul gibi Aksaray'ın da değişme
duğu söylenebilir. Aksaray'ın yakın çağ dan oluşuyordu. Geleneksel yaşamı sür si, Demokrat Parti'nin iktidara gelişin
lardaki kimliğini yaratan yapılardan bir düren bir sosyal yapısı vardı. Eski Bous den ve II. Dünya Savaşı sonrası ekono
diğeri, seçmeci bir sözde-İslami üslupla Forumunun yerindeki Aksaray Meyda mik ve politik programlarının Üçüncü
yapılmış Pertevniyal Valide Sultan Ca- nı, ortadaki büyük ve bol ağaçlıklı refü- Dünya'yı ve Türkiye'yi sarsmasından
mii'dir (bak. Valide Camii). Aksaray jün çerçevesinde Valide Camii'nin gör sonra oldu. Bu bölgede yaşayan halkın
Meydanından Cerrahpaşa'ya çıkan yo kemli avlu cephesi ve taç kapısı. Aksa dağılmaya başlaması ve eski kent doku
lun ağzında ise, R. E. Koçu'ya göre eski ray Karakolu'nun revakmın yanısıra her sunun bozulması Menderes döneminin
bir yeniçeri kolluğunun yerine yapılmış iki tarafından da kısmen ahşap, göste- imar hareketleri sonucudur. Buradaki
neoklasik üsluplu ve karakteristik bir
revakı olan ünlü Aksaray Karakolu var
dı (1957'de yıkılmıştır). Eski Aksaray
Meydanının Cerrahpaşa yönündeki sı
nırlarından biri bu karakoldu.
Adnan Menderes döneminin imar et
kinliklerine gelene kadar meydan ve
çevresinin oldukça yeşil bir görünümü
vardı. 1937-1938'de yeni kent düzenle
meleri sırasında yapılan Aksaray Parkı o
zamana kadar duran bir bostan üzerin
de kurulmuştu. Langa meyhaneleri ve
ünlü Yeşil Tulumba Kahvesi gibi eğlen
ce yerleri hep bu bahçeler içindeydi.
Aksaray semtinde yukarıda adı veri
len başlıca yapılar dışında mahalle mes
citleri, tekkeler, sıbyan mektepleri ve
çeşmeler gibi kamu yapılarından bazıla
rı, değişikliklere uğrayarak günümüze
kadar gelmiştir.
Aksaray, Cumhuriyet'ten II. Dünya
Savaşı sonuna kadar bellibaşlı anıtsal
yapılarını, kent dokusunu, konaklarını
ve mütevazı evlerini koruyan, 1911
Uzunçarşı yangınından sonra daha ça
Meydanı ortadan kaldıran köprülü kavşak yapıldıktan sonra Aksaray,
buk yenilenmiş olan Laleli ile derin bir Erkin Emiroğlu
uykuya dalmışa benzeyen Cerrahpaşa
AKSARAY 164
harekete geçirdi. Yabancı okulları ücret amacı, türlü işkollarına dönük kurslar İstanbul'da kalan Rumların, tanınan
siz ya da sembolik bir ücret karşılığı ak düzenleyerek kalifiye eleman yetiştir haklar çerçevesinde kendi meyhane ge
şam okulları açtılar ve dil dersleri baş mek, eski mezunlara yeni teknolojiyi leneklerini sürdürdükleri kuşkusuz ol
lattılar. Bu konuda öncülüğü Haydarpa- göstermekti. Çırakların, noksan kalmış makla birlikte bunların işlettiği taverna,
şa'daki Alman Mektebi yaptı ve uygula öğrenimlerini bu gece okullarında ta meyhane ve balozlara Müslüman Türk
mayı 10 Kasım 1908 tarihinde başlattı. mamlamalarına da olanak tanınmıştı. lerin hangi padişah döneminde gitmeye
Halkı aydınlatma konusunu amaç Aynı şekilde benzeri bir akşam okulu başladıkları konusunda bir bilgi mevcut
edinenlerden Ahmed Midhat Efendi İstanbul Erkek Terzilik Okulu'na bağlı değildir. Kanuni döneminde (hd 1520-
başta olmak üzere Efdaleddin (Teki- olarak açıldı. Bunun Kadın Biçkisi, Er 1566), Türkler arasında da akşamcılığın
ner), Ahmed Şuayb, Sâtı Bey, Ahmed kek Biçkisi adlı iki şubesi vardı. yaygınlaştığı bilinmektedir. Bu nedenle
Muhtar ve Mehmed Emin (Yurdakul) İs Sonraki yıllarda, semtlerin gereksi de ilk içki yasağı bu dönemde birkaç
tanbul basınını bu kampanya için yardı nimleri dikkate alınarak Nişantaşı, Kadı kez yinelemnişti. Bu önlemler ve yasak
ma çağırdılar. Gazetelerde her gün, ge köy kız sanat okullarında da akşam bö lamalar Bakî, Nev'î gibi dönemin ünlü
ce derslerinin ilanları çıkmaktaydı. Ah lümleri açıldı. Okul çağı dışı kızlara ve şairlerini dahi etkilemiş; onların, yasağa
med Midhat Efendi'nin açtığı Osmanlı ev kadınlarına hizmet veren bu okulla ilişkin. Reh-i meyhaneyi kat'etdi tiğ-ı
Mektebi, gündüz yapılan okul içi, açık rın programlan A-B-C kategorilerine ay kahrı sultânın / Su gibi arasın kesdi
hava çalışmalarından başka en verimli rılmıştı. A şubesinde 4-5 saatlik beceri Stanbul u Galata'nın veya Kalb-i aşk
gece derslerini de programlamıştı. Fa kazandırma, moda, biçki-dikiş bölümle gibi viran etdiler meyhaneyi / Bî-vefâlar
tih'teki Cestebâli Mektebi ilk özel ak ri vardı. Haftalık ders saati toplamı 27'- ahdine döndürdüler peymâneyi vb di
şam okulu olarak iptidai (ilkokul öğre ye ulaşıyordu. B şubesi 19 saatlik bir zeleri halk dilinde de yer etmişti.
nimi) için ayda 5 kuruş, Arapça, Farsça, programla vakti sınırlı olan kadınlara Akşamcılığı ya da içkiye düşkünlü
Osmanlıca öğretim kursları için de ayda hitap etmekteydi. Çalışan kadınlar ve ğüyle tanınan II. Selim döneminde (hd
10 kuruş ücretle öğrenci kaydına yine kızlar içinse haftada 6 saatlik bir prog 1566-1574), ilkin sınırsız bir içki serbes
bu tarihlerde başladı. Akşam okulu, ge ram uygulayan C şubesi vardı. Bu geliş tisi tanınmış, hattâ söylenti doğru ise bu
ce dersleri geleneğine Daıüşşafaka me meye koşut biçimde İstanbul'daki lise, padişah babasının anısına tüm İstan
zunları da katkıda bulundular. 27 Şubat ortaokul ve ticaret okullarında da ak bul'un donanmasını, minarelerden de
1909'da Salih Zekinin bir söylevi ile Çi- şam bölümleri açılmaya başladı. "iyş ü işret" (yiyip içmek ve eğlenmek)
çekpazarindaki Taş Mektep'te yeni bir için selalar okunmasını buyuracak ka
Kent nüfusunun giderek artması, İs
program uygulamaya kondu. Okuma dar aşırılıkları göze almıştı. Onun bu
tanbul'un bir sanayi merkezi haline gel
yazma eğitimi yanında hesap, tarih ve yaklaşımını ünlü Münşeat yazarı Feri
mesi, 19501i yıllardan başlayarak akşam
coğrafya, vatandaşlık bilgilerini içeren dun Bey'in desteklediği ve "Niçün hılâf
okullarına olan ilgiyi artırdı ve çok sayı
bu program, çarşı esnafının eğitimden tutalım (karşı çıkalım), mizac-ı âlem
da ve farklı düzeylerde akşam okulları
yoksun kalmış çıraklarına dönüktü. Bu (toplumsal bünye) her zaman kaabız
nın açılmasını gerektirdi. Ama, 1980'e
nedenle de bu yeni akşam okuluna "çı üzere (yasaklama) tahammül eylemez.
doğm, toplumsal bunalım ve karışıklık
rak mektebi" de deniyordu. 1909'dan Gâhi basit (özgürlük) ister. Padişah-ı
lar, gündüz okullarından daha çok ak
1926'ya kadar 1.358 gencin yetiştiği bu âlemin kalb-i şerifleri her neye tevec
şam okullarını etkiledi. Bu nedenle de
kurum 1929'da harf devrimini izleyen cüh eylerse caiz ki anda hayrola!" dedi
pek çoğu kapatıldı. Öğrencileri ise eği
günlerde kapanmıştır. ği tarihe geçmiştir. Bu yaklaşımdan ce
timini sürdüren diğer akşam okullarına
Balkan Savaşı (1912-1913) ve I. Dün aktarıldı. saret alan şair Hayalî Bey daha da ileri
ya Savaşı (1914-1918) yıllarında İstan giderek dizelerinde namaz eşyası olan
1993-1994 öğretim yılı başında İstan
bul'daki birçok askeri ve sivil okulla hırkanın ve seccadenin rehine verilip
bul'da 6'sı özel. 20'si resmi 26 akşam
birlikte akşam okulları da kapandı. içki meclislerinin aksatılmamasını yaza-
okulu açıktı.
Cumhuriyetin ilamndan (1923) son bilmiştir. Dönemin ünlü şeyhülislamı
Bibi. X. Atuf (Kansu), Türkiye Maarif Tarihi Ebussuud Efendi (ö. 1574) ise cuma na
ra, İstanbul'daki iki kız sanayi mektebi Hakkında Bir Deneme, II, İst., 1932; N. Ayas,
bünyesinde, ortaokul düzeyinde birer mazı kılman kentlere açıkça içki sokul
Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitimi Kuruluşlar
akşam kız sanat okulu faaliyete geçti. ve Tarihçeleri, Ankara, 1948; Ergin, Maarif masının doğru olmayacağına, alım satı
Bunlar, yetişkin kızlara ve ev hanımları Tarihi, IV, V; F. R. Unat, Türkiye'de Eğitim mının da yine açıkta yapılmayacağına
na pratik beceriler kazandırmaya dönük Sisteminin Gelişmesine Toplu Bir Bakış, An ilişkin fetva vermişti. Buna göre, İstan
kara 1964; N. Sakaoğlu, Cumhuriyet Dönemi bullu gayrimüslimler ve kentteki yaban
uygulama kursu niteliğindeydi.
Eğitim Tarihi, ist., 1992. cılar kendi aralarında içki alıp satabile
1928'deki harf devriminin ardından
NECDET SAKAOĞLU cekler, gizlice içebileceklerdi. Bu hoş
Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi İs
tanbul'da da millet mektepleri açıldı. İs görü, akşam karanlığının sağladığı gizli
tanbul'un, ulaşım, aydınlatma ve diğer
AKŞAMCILIK lik olanağı ile birlikte Müslümanlar için
fiziksel özellikleri millet mekteplerinin Bizans içki kültürünün etkisinde 16. de bir kapı araladı ve akşamcılık denen
akşam saatlerinde verimli ve yoğun ça yy'ın ikinci yarısında yeni bir canlanış ilginç gelenek, 16. yy sonlarına doğru
lışmalar yapmasına uygundu. 1928-1935 gösteren İstanbul'a özgü bir gelenektir. yaygınlık gösterdi. Bununla birlikte içki
döneminde İstanbul Millet Mektepleri, Zamanla başka büyük kentlere de yayıl yasağı ve akşamcıların huzursuz edil
kentin bütün semtlerinde dört ay süreli mış; 20. yy başında, ortamını, tiplerini, meleri kısa aralıklarla yinelendi. Örne
kurslarla on binlerce yetişkine okuma üslubunu yitirmiştir. ğin I. Ahmed dönemindeki (hd 1603-
yazma eğitimi hizmeti verdi. Millet İstanbul'da eskiden beri akşamcılıkla 1617) yasak çok etkili oldu. Naima bu
mekteplerinin A sınıfı sadece okuma "iyş-i müdâm" denen alkoliklik farklı al yasağı anlatırken "humların (küpler) pa
yazma öğrenimine mahsusken B sınıfın gılanmıştır. Hattâ daha da ileri gidilerek re pâre ve meyhanecilerin âvâre (işsiz)
da kıraat, tahrir, hesap, ölçüler, sağlık içiş vakitlerine göre "sabahçılık", "gün- olduğunu" yazar. Son içki yasağı koyan
bilgisi, yurt bilgisi dersleri de gösterili düzcülük", "akşamcılık" ve "şâribü'l-ley- padişah, III. Selim'dir. Onun dönemin
yordu. İstanbullular, kent yaşamının ge lü ven'n-neharlık" (gece gündüz aralık de (hd 1789-1807), İstanbullu akşamcı
rekleri açısından millet mektepleri gece sız içmek) deyimleri kullanılmıştır. Ki ların bahçelerine imbik kump kaçak ra
derslerine aşırı ilgi göstermekteydiler. mileri de akşamcıları "keyif için", alko kı imal ettikleri ve evlerinde demlendik
likleri ise "ihtiyaç için" içenler olarak ta leri biliniyor. Nihayet son bir içki yasağı
1934-1935 öğretim yılında ise İstan
nımlamışlardır. Akşamcılara göre günün 1922'de milli ordunun İstanbul'a girme
bul'daki iki büyük erkek sanayi mekte
sadece akşam saatlerinde birkaç kadeh sinin ardından ilan edilmiş ve 1930'lu
bi olan Tophane ve Sultanahmet sanat
içmek bir bakıma "rûh-ı sâni'ye (ikinci yıllara kadar sürmüştür. Bu dönemin bir
mektepleri bünyesinde birer akşam er
bir canlılığa ve neşeye) kavuşmaktır. akşamcı ozanı: Meyhanede görünce bizi
kek sanat okulu açıldı. Bu okulların
169 AKŞAMCILIK
AKTARLAR
Aktar tabiri Osmanlı döneminde ilaç ya
pımında kullanılan hammaddeleri satan
ve ilaç hazırlayan esnaf topluluğu için
kullanılmıştır. Sonradan, mahalle arala
rında iğne, iplik, düğme, mum ve kibrit
gibi ufak tefek şeyleri satan kişilerin kü
çük dükkânlarına da "aktar dükkânı" is
mi verilmiştir.
İlaç hammadesi satan ve ilaç hazırla
yan bu esnaf topluluğu İstanbul'da Bi
zans döneminde de vardı. Bunlar her-
barius (ilaç yapımında kullanılan otları
satan), farmakopoeos (ilaç hazırlayan),
rhizomatos (kökçü, yerli bitkileri topla
yıp satan) ve ungentarius (merhem ya Mısır Çarşısı'nda günümüzün aktarları olan baharatçılar.
pıp satan) gibi sınıflara ayrılıyordu. Erdal Yazıcı
Bizans döneminde esnaf çok iyi bir
biçimde teşkilatlandırılmıştır. Esnafın da
hil olduğu gruplara göre satabilecekleri rince hazırlanan tertipleri (amel hapı, ba Evliya Çelebi, 17. yy ortalarında İs
maddeler, satış yerleri ve kâr hadleri be sur hapı. öksürük hapı, pehlivan yakısı, tanbul'da sağlıkla ilgili maddeler satan
lediyelerce saptanırdı. Bir esnaf ancak çocuk macunu, yara merhemi, romatiz dükkânların ve buralarda çalışan usta ve
grubuna ait malları satabilirdi. Belediye ma merhemi gibi) satıyorlardı. Bazı İs kalfaların sayısı hakkında bilgiler ver
lerin saptadığı kurallara uymayanlara kır tanbul aktarları ise taze ve üstün nitelikli mektedir. Buna göre 300 macuncu dük
baçlama, başım tıraş etme, sürgün veya bitkisel hammaddeleri elde etmek ama kânında 500 kişi, 41 gülsuyucu dükkâ
loncadan çıkartma gibi cezalar verilirdi. cıyla, evlerinin bahçelerinde veya özel nında 70 kişi, 8 ilaç yağları satıcısı dük
İlaç yapımında kullanılan maddelerle olarak edindikleri bahçelerde, tıbbi bitki kânında 14 kişi, 70 dekçi aktar dükkâ
ilaç satıcılarının kâr hadleri, diğer esna- leri (adaçayı, biberiye, boruçiçeği, hatmi, nında 100 kişi, 2.000 hoca aktar dükkâ
fınkinden daha yüksekti. Örneğin aktar kekik, kudretnarı. menekşe, oğulotu, nında 3.005 kişi, 35 amberci dükkânın
ve baharatçılara tanınan kâr haddi yüzde reyhan ve sater gibi) yetiştirip bunların da 100 kişi, 25 buhurcu dükkânında 35
16 iken kasap, balıkçı, mezeci ve fırıncı çiçek, yaprak veya köklerini zamanında kişi, 3 bağdemyağcı aktar dükkânında 8
gibi esnafın kâr haddi yüzde 4 idi. topladıktan sonra usulüne göre kuruta kişi çalışmaktadır. Dükkân sahibi olma
Osmanlı döneminde halkın ilaç ihti rak dükkânlarında satıyorlardı. yan seyyar aktarların sayısı ise 300'dür.
yacı büyük ölçüde aktarlar tarafından Buna karşılık bazı cahil aktarlar, ak- A. Süheyl Ünver de BOA 'da bulunan
karşılanmıştır. Bu dönemde aktarlar, he sülümen (Hydrargyri cbloridum) ve sı 1.686 sayılı dosyaya dayanarak 1260/
kimler gibi usta-çırak yöntemi ile yetişi çanotu (Arşemi trioxidum) gibi öldürü 1 8 8 4 t e İstanbul'da toplam olarak 492
yorlardı. Aktarlar dış ülkelerden getirilen cü zehirler, esrar ve afyon gibi uyuştu aktar dükkânı bulunduğunu ve bunların
bitkisel, hayvansal ve madensel ilaç rucu ve barut gibi patlayıcı ve yanıcı vergi yönünden 9 sınıfa ayrılmış olduk
hammaddelerim, kökçü denilen esnaftan maddeler satarak halk sağlığı için tehli larını saptamıştır. Bunlardan 35'i birinci
aldıkları yerli hammaddeleri ve kendile ke oluştuaıy orlardı. sınıf, 3 0 ü ikinci sınıf, 27'si üçüncü sınıf.
173 AKTARLAR
1. Bitkisel kökenli droglar zılcık kurusu (Fructus corni), kimyon (Fructus cumini), kiş
Acıağaç (Lignum quassiac), acıbadem (Semen amygdali niş (Fructus coriandri), kitre zamkı (Gummi tragacanthae),
amarum), adaçayı yağı (Oleum salviaé), adaçayı yaprağı kodamanotu çiçeği (Flos helichrysi), kozalak (servi) (Fruc
(Folium salviaé), adasoğam (Bulbus Scillae), akasya çiçeği tus cupressi), kökenfiye (Rhizoma veratri albi), kudretnarı
(Flos robiniaepseudoacaciaè), akgünlük (Olibanum), akse- (Fructus momordicae), kuşburnu (Fructus cynosbati), kü
defotu (Herba polii), almanpapatyası (Flos cbamomillae ro- çük hindistancevizi (Fructus Myristicae), küçük hindistance-
manae), amber kabuğu (Cortex cascarillae), anason (Früc viziyağı (Oleum myristicae), lavanta çiçeği (Flos lavandu
hts anisi), anzarut (Sarcocolla), arapzamkı (Gummi Arabi lae), lif kabağı (Fructus luffae cylindricae), limon kabuğu
cum), ararot (Amylum marantae), ardıç tohumu (Fructus (Cortex citri fructus), mahlep tohumu (Semen pruni maha-
juniperi), asilbent (Gummi benzoé), atkestanesi tohumu leb), maydonoz tohumu (Fructus petroselini), mazı (Gallae
(Semen hippocastani), ayçiçeği tohumu (Semen helianthi quercinae), melisa yaprağı (Herba lippiae), menekşe çiçeği
annui), ayrık kökü (Rhizoma graminis), ayva çekirdeği (Se (Herba vİolae tricoloris), menekşe kökü (Rhizoma iridis),
men cydoniae), ayvadana (Herba artemisiae), bademyağı mersin yaprağı (Folium myrti), mevzek tohumu (Semen
(Oleum amygdalae), baldıranotu (Herba conii maculati), staphisagriae), meyanbalı (Succus liquiritiae), meyankökü
bamya çiçeği (Flos hibisci), besbase (Macis), beyaz santal (Radix liquiritiae), mısır püskülü (Stylus maydis), misvak
(Lignum salitali album), biberiye (Folium rosmarini), bito- (Stipites salvadorae), nane kabuğu (Cortex granati fructu-
tu (Semen sabadillaé), boruçiçeği (Flos stramonii), boyacı- uum), nane yaprağı (Folium menthae), naneyağı (Oleum-
kökü (Radix rubiae tinctorum), böğürtlen yaprağı (Folium menthae), nar çiçeği (Flos granati), nişasta (Amylum), oğu-
rubi), buhur (Cortex thymiamatis), burçak tohumu (Semen lotu yaprağı (Folium melissae), okaliptüs yaprağı (Folium
lathyrì), cavi (Resina agathi), ceviz kabuğu (Cortex juglan- eucalptu), ödağacı (Lignum aquilariae), palamut (Semen
dis regiae nucum), ceviz yaprağı (Folium juglandis), ceviz- querci), pamuk tohumu (Semen gossygii), panama kabuğu
yağı (Oleum juglandis regiae nucum), çadıruşağı (Gummi (Cortex quillajae), papatya çiçeği (Flos chamomillae), papa-
ammoniacum), çam katranı (Pix liquida), çamsakızı (Tere- zotu tohumu (Semen sabadillae), pelinotu (Herba absint-
binthina communis), çekem tohumu (Fructus visci albi), hiİ), raziyane (rezene) (Fructus foeniculi), ravent kökü
çemen tohumu (Semen foenum graeci), çeşmezen (Fructus (Rhizoma rhei), reçine (Colophonium), reyhan tohumu (5e-
paliuri), çibriska (Herba saturejaé), çiriş (Radix eremuri),
men basilici), safran (Stigmata croci), sakız, kara (Resina
çörekotu tohumu (Semen nigellae satina), çörekyağı (Oleum
nigellae sativd), çöven kökü (Radix saponariae albae), dağ nigra), salep (Salep), santal odunu (Lignum santali), sapar
nanesi (Herba sideritis), dardare darısı (Semen panici mili- na kökü (Radix sarsaparillae), sarıhalile (Fructus myrobala-
acei), dar fulful (Fructuspiperis longi), darı, dağdağan darısı ni citrinae), sarısabır (Aloe), sedefotu (Herba rutae), sığırdi
(Fructus milii), defne tohumu (Fructus lauri), defne yaprağı li (Herba ancbusae), sinameki yaprağı (Folium sennae), si-
(Folium lauri), defne yezit kökü (Radix gentianae), defne- nirliot yaprağı (Folium plantaginis), sumak yaprağı (Folium
yağı (Oleum lauri), demirhindi (Pulpa tamarindorum), de rhois coriariae), susam (Semen sesami), şahtere otu (Herba
nizkadayıfı (Carrageen), devedikeni tohumu (Semen curdui fumariae), şalgam tohumu (Semen rapae), şeftali çekirdeği
mariaé), ebegümeci yaprağı (Folium malvae), edrefil tohu (Semen persicae), tarçın kabuğu (Cortex cinnamomi), tu
mu (Semen amomi paradisi), eğir kökü (Rhizoma calami), runç kabuğu (Cortex aurantii amarae), turunç yaprağı (Fo
enginar tohumu (Semen Cynarae), ferfelek tohumu (Semen lium aurantii amarae), üdülkahrı (Radix pyrethri romani),
arecae), fındık yağı (Olcum coryli), gelincik çiçeği (Flos üvez kurusu (Fructus sorbi domestical), üzerlik tohumu (5e-
rhoeados), gelincik suyu (Aqua rosae), gelincikyağı (Oleum men pegani), vanilya (Fructus elateri), yapışkanotu (Herba
rosae), gıcır, gutalampa (Gummi guttae), gül kurusu (Flos parietariae), yenibahar (Fructus pimentae), zencefil (Rhizo
rosae), hardal tohumu (Semen sinapis), haşhaş tohumu (Se ma zingiberis), zerdeçal (Rhizoma curcumae), zulumba kö
men papaveris), hatmi çiçeği (Flos althaeaé), hatmi kökü kü (Rhizoma zedoariae).
(Radix althaeaé), havacıva kökü (Radix alkannaé), havli- 2. Hayvansal kökenli droglar
can (Rhizoma glangae), havuç tohumu (Semen dauci), hin Akamber (Ambra grisea), alabalıkyağı (Oleum truttae),
diba kökü (Radix cichoriî), hintyağı (Oleum ricini), hiyar- ayıyağı (Oleum ursi), bal (Mel), balık nefsi (Cetaceum),
şember (Fructus cassiae fistulae), hünnap (Fructus jujubae), balık tutkalı (Colla piscum), balıkyağı (Oleum morrhuae),
ıhlamur çiçeği (Flos tiliaé), ısırgan tohumu (Semen urticae
balmumu (Cera flavd), balmumu çamuru (Cera flava),
piluliferaé), iğde çiçeği (Flos elaeagni), incir yaprağı (Foli
um caricae), kabak çekirdeği (Semen Cucurbitae), kâthindi denizköpüğü (Ossa sepiae), deveyağı (Oleum cameli),
(Catechu), kâfur (Camphord), kâfürotu (Herba artemisiae domuzyağı (Adeps suillus), misk (Moschus), sülük
camphoratae), kahve çekirdeği (seinen coffeae), kakaoyağı (Hirudö), şeytantırnağı (iblistırnağı) (Unguis diaboli), tav-
(Oleum cacao), kakule (Fructus cardamomi), kantaron şanyağı (Oleum cuniculİ), yılangömleği (yılanhavı) (Ser
(Herba centauriİ), karabaldır (Herba adianti), karabaşotu pentina exuvid).
(Flos lavandulae romanec), karabiber (Fructus piperis nig- 3. Diğer droglar
ri), karadut yaprağı (Folium mori nigri), karahalile (Fructus Barut (Pulvis fulminalis), beni israilzeytini (Lapis judaicus),
myrabalani nigri), karanfil (Caryophyllus), karaot kökü beyaz potas (Kalium cyanatum), cıva (Hydrargyrum), çivit
(Radix hellebori), karatopalak (Tuber cyperi), kardeşkanı (Pigmentum indicum), demirbozan (Stibin minareli),
(Sanguis draconis), kargabüken (Semen strychni), karnıya güherçile (Kalium nitricum), göztaşı (Cupri sulfas), ingiliz-
rık tohumu (Semen psylliİ), kasnı (Galbanuni), kebabiye tuzu (Natrii sulfas), kayatuzu (Sal gemmae), kırımtartar
(Fructus cubebae), kediotu kökü (Radix Valerianae), kefe- (Kalii tartras), kilermeni (Bolus armeniae), kükürt (Sulfur),
kimyonu (Fructus laseri), kekik (Herba origani), kekikyağı mürdesenk (Lithargyrum), nisadır (Ammonii chloridum),
(Oleum origani), kenevir tohumu (Semen cannabis), ken ponza taşı (Lapis pumicis), rastık taşı (Stibium sulphuratum
ger kökü (Radix gundeliaé), kereviz tohumu (Fructus apiî), nigrum), saçıkıbrıs (Ferrum sulfuricum oxydultum), sıçan
keten tohumu (Semen lini), kına (Folium lawsoniae), kına otu (Arşeni trioxidum), sürür (Hydrargyri oxidum rubrum),
kına kabuğu (Cortex cincbonae), kırkkilitotu (Herba equise şap (Alumen), tenkâr (Sodii boras), tuz (Natrii chloridum),
ti), kırmızı santal (Lignum santali rubrum), kırmızıbiber yılancıktaşı (Lapis ophites), zencefre (Hydrargyri sulfidum
(Fructus capsici), kısamahmut otu (Herba chamaedtys), kı rubrum), zırnık, kırmızı (Arsenicum sulfuratum rubrum),
zırnık, sarı (Arsenicum sulfuratum flavum).
ALACA HAMAM 174
luna intikal etmiştir. Ayin günü perşem olan, zamanında tek katlı ahşap birim Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 218; Çetin,
be olan tekkenin meşihat listesi şöyle lerin kuşattığı bu iki katlı yapının mut Tekkeler. 588; Aynur. Sallha Sultan, 37, no.
dir: 1) Şeyh el-Hac Hüseyin Dede (ö. fağı ve mutfakla bağlantılı bölümleri 150; Asitâne, 16; Osman Bey, Mecmua-t Ce-
vâmi, II, 56-57, no. 86, 66-67, no. 115; Mü
1760); 2) Şeyh Mehmed Fahri Efendi (ö. (taamhane, kiler vb) barındırması ihti nih, Mecmıta-i Tekâyâ, 14; Raif, Mir'at, 133-
1778); 3) Erzincanlı Şeyh Mehmed Sa mal dahilindedir. Duvarlarında farklı 134; thsaiyat, II, 19: Zâkir, Mecmua-i Tekâ
dık Efendi (ö. 1794-1795); 4) Şeyh el- boyutlarda söveli pencereler, batı cep yâ, 27; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 90-91,
Hac İbrahim Celalî Efendi ( ö . 1827- hesinde, zemin katta, kesme taştan iki 420-421.
1828); 5) Şeyh Ali Rıza Efendi (ö. 1858- konsola oturan, tuğla örgülü bir keme M. BAHA TANMAN
1 8 5 9 ) ; 6) Bağdatlı Şeyh Abdülfettah rin taşıdığı, ilginç bir çıkma gözlen
Efendi (ö. 1864-1865); 7) Tırnovalı Şeyh mektedir.
İbrahim Şerif Efendi (ö. 1882); 8) Şeyh Doğudan ve batıdan iki girişle dona
İsmail Efendi. tılmış olan arsanın kuzey kesimi hazire-
Alacaminare Tekkesi4ıin binaları, ye tahsis edilmiş, ayrıca tevhidhanenin
kıble doğrultusunda uzanan, dikdört doğusunda da ufak bir hazire bölümü
gen planlı geniş bir arsaya dağılmış bu oluşmuştur. Kartalbaba Caddesi üzerin
lunmakta, çoğu ortadan kalkmış olan deki avlu girişinin yanında bulunan
bu yapıların konumları, boyutları ve ufak çeşmenin, Osmanlı baroğu üslu
malzeme özellikleri 1935 tarihli Pervi- bunda kabartmalarla bezeli dikdörtgen
titch paftasından öğrenilebilmektedir. ayna taşı dikkat çekicidir. Arsanın gü
Kartalbaba Caddesi üzerinde, arsanın ney kesiminde, duvarları almaşık örgü
batı sınırında yer alan tevhidhane, ka lü, beşik tonozlu bir su haznesinin ka
gir duvarlı, ahşap çatılı, sıradan bir lıntıları, tevhidhanenin doğusunda, min
mescit niteliğindedir. Kuzey yönünde yatür şadırvan niteliğinde bir abdest
kapalı bir son cemaat yeri ile donatıl teknesi bulunmaktadır. Yekpare küfeki
mıştır. Moloz taş örgülü duvarlar yer taşından yontulmuş, dikdörtgen prizma
yer tuğla hatıllarla beslenmiştir. Dik biçimindeki teknenin geniş yüzlerinde,
dörtgen planlı harimde. caddeye bakan çatık kaş kemerli çerçeveler içinde birer Alâeddin Ali Çelebi Türbeyi planı.
iki pencere ile yarım daire planlı mih musluk yeri bulunmakta, bu çerçevele Yıldız Demiriz
rap nişinin kalıntıları hâlâ seçilebilmek rin üzerinde, aynı tür kemerciklerle so
tedir. Kuzey duvarındaki son cemaat nuçlanan, enine dikdörtgen biçiminde
yeri girişinden başka, doğu yönündeki kartuşlar görülmektedir. Batıya bakan ALÂEDDİN ALİ ÇELEBİ TÜRBESİ
avluya açılan bir giriş daha mevcuttur. yüzdeki kartuşun içinde, talik hatla şu Eyüp'te Piyer Loti Mezarlığı'ndadır. Alâ
Tevhidhanenin kuzeyinde, hemen kar kitabe yer alır: Asitâneli Dilsizzade el- eddin Ali Çelebi (ö. 1496), II. Bayezid
şısında, günümüzde mevcut olmayan Hac Büyükfesli Mehmed Fahreddin devri şeyhülislamlanndandır. Molla Gü-
iki katlı ahşap binanın, selamlık dairesi Efendi'nin hayratıdır gıırre-i Receb rani ve Hızır Bey'in talebesi olmuştur.
olması muhtemeldir. Söz konusu bina, 1326/1908. Halep civarında doğduğu için Alâeddin
cadde ve avlu yönlerinde çıkmalarla el-Arabî olarak da tanınır. Şeyhülislamlı
genişletilmiş, girişi güney cephesine Pervititch paftasında, arsanın güney ğı 1495-1496 yıllarına rastlar.
alınmıştır. kesimini işgal ettiği görülen, büyük bo
Alâeddin Ali Çelebinin kare planlı
yutlu, iki katlı ahşap konağın Alacamina
açık türbesinden bugün sadece kare ta
Arsanın doğusunda, Köprülü Fazıl re Tekkesinin harem dairesi olduğu an
banı ile iki paye kalmıştır. Aslında dört
Paşa Sokağı üzerinde iki tane tek katlı laşılmaktadır. Diğer tekke binaları ile be
paye üzerinde sivri kemerlere oturan
ahşap bina ile bunların arasında, halen raber aynı çevre duvarının kuşattığı bu
kubbeli bir yapı idi. Tabanın, payelerin
harap durumda olan kulemsi kagir bir konağın güneydoğu köşesinde hamamı,
ve kemerlerin kesme küfeki taşı ile inşa
yapı göze çarpar. Duvarlarının alt ke güneybatı köşesinde de su haznesi gö
edildiği anlaşılmaktadır.
simleri moloz taş ve tuğla ile, üst ke rülmektedir. Günümüzde bu konağın
simleri bütünüyle tuğla ile örülmüş yerinde birçok apartman bulunmaktadır. Bibi. Ayvansarayî. Hadîka, I, 262-265; Par-
doe, Bosphorııs. 12-13: Grosvenor, Constan
tinople. I. 84: M. Koman, Eyüp Sultan Loti
Kahvesi ve Çevresi, İst., 1966, s. 5; Demiriz,
Türbeler. 16; S. Eyice, "Haliç Sırtlarında Peri
şan Bir Türbe: Yok Olmaktan Kurtarmak",
İstanbul, S. 5 (Nisan 1993), 66-68.
YILDIZ DEMİRİZ
ALÂEDDİN BEY
(1844, ? -1887, İstanbul) Sülüs ve nesih
hattatı. Muzıka-i Hümayun'da esvab emi
ni ve sağ kolağası idi. Hat sanatında ho
cası ünlü hattat Kazasker Mustafa İzzet
Efendi'nin(->) usta öğrencilerinden biri
olan Şefik Bey'dir. Şefik Seyfi Bey, Ab-
dülaziz'in mabeyincilerinden Gözügüzel
Hakkı Bey, Şekercizade Hüseyin ve Çen-
gelköylü Sahhaf Besim Efendi de Alâed
din Bey'in tanınmış öğrencilerindendir.
Alâeddin Bey'in İstanbul'daki eserleri
arasında Yıldız'da Orhaniye Camii'ndeki
yazı ve levhalarla Beşiktaş'ta Sinan Paşa
Camii'nin pencereleri üstündeki esmâ-i
Alacaminare Tekkesinin yapılar araşma sıkışıp kalmış harap durumdaki ahşap binası ve hüsna (Tanrı'nın güzel isimleri) yazıları
naziresinden bir görünüm. zikredilebilir. Alâeddin Bey sülüste ve
Af. Baha Tanınan, 1988
nesihte Hafız Osman, celi sülüste Şefik
AIÂEDDİN MESCİDİ VE TEKKESİ 176
Bey ve onun üstadı Kazasker Mustafa 16) Şeyh Ali Sıdkı (Kurtar) Efendi (ö. o l a n e s k i m e s c i t - t e v h i d h a n e n i n kagir
izzet Efendi yolundadır. 20.11.1958). Alâeddin Tekkesi'nde pa duvarlı, a h ş a p çatılı iddiasız bir yapı ol
Bibi. İnal, Son Hattatlar, 39; Rado. Hattat zartesi günleri ayin icra edildiği, 1301/ duğu tahmin edilebilir. Aşağı yukarı ay
lar, 226. 1885'te dördü erkek olmak üzere beş nı yerde, 1976'da inşa edilmiş olan ka
ALİ ALPARSLAN kişinin ikamet ettiği, Maliye Nezare- gir duvarlı, a h ş a p çatılı y e n i cami, tasa
ti'nden günde 3 okka et, Kurban Bay rımı ile olduğu k a d a r ayrıntıları ile de
AIÂEDDİN MESCİDİ VE ramlarında da 7 tane kurban istihkakı O s m a n l ı mescitlerinin geleneğini sürdü
olduğu bilinmektedir. ren sevimli bir yapıdır. İki sıra tuğla ve
TEKKESİ
Alâeddin Mescit-Tekkesi'nin bütün bir sıra k e s m e taşla k a p l a n m ı ş olan du
Fatih İlçesi'nde, Aksaray'da, Sofular Ma-1 binaları tarihe karışmış, ancak çevre du varlarda, k l a s i k O s m a n l ı ü s l u b u n d a k i
hallesi'nde, Molla Hüsrev Sokağı'nda varlarının bir kısmı, avlu girişi, girişin d ü z e n e uygun b i ç i m d e , iki sıra halinde
bulunmaktadır. yanındaki çeşme ve bazı yıkıntılar gü p e n c e r e l e r açılmış, iki y a n d a n sağır du
Halvetîliğin Sünbülî kolunu tesis nümüze ulaşabilmiştir. Kesme küfeki ta varlarla kapatılmış olan s o n c e m a a t ye
eden Şeyh Yusuf Sünbül Sinan (Sünbül şı ile örülmüş, basık kemerli avlu girişi rinin sınırına, a h ş a p d i k m e görünümün
Efendi) (ö. 1529) halifelerinden Kefeli nin üzerinde, sülüs hatlı, kelime-i tev- de b e t o n a r m e sütunlar, bunların üzeri
Şeyh Alâeddin Ali Efendi (ö. 1562) tara hidle başlayan ve baninin adını içeren n e , yine a h ş a p m i m a r i d e n alınma yas
fından 16. yy başlarında yaptırılmış, tarihsiz bir kitabe bulunmaktadır. Kapı tıklar k o n m u ş , s o n c e m a a t yerinin, ah
vakfiyesi 916 Cemâziyelevvelinin ortala- nın sağına bitişik olan çeşmede alt alta şap kaplı tavanı harim b ö l ü m ü ile bir
n/1510'da düzenlenmiştir. İstanbul Kül iki kitabe göze çarpar. Çeşmenin yapım likte aynı çatı altına alınmıştır.
tür ve Sanat Ansiklopedisi 'nde bulunan tarihini (1246) veren alttaki kitabe, su Camiin en ilginç ayrıntısı, batı duva
ilgili madde de, C. S. Revnakoğlu'ndan mimarisinde kullanılan ayetleri içermek rında y e r a l a n , b e n z e r l e r i n e b i r t a k ı m
naklen, Fatih Sultan Mehmed'in Okçu- te ve sülüs hatla yapılmış değişik bir is k l a s i k d e v i r m e s c i t l e r i n d e rastlanılan,
başısı Sinan Ağa tarafından, adı geçen tif sergilemektedir. Rumi ve Hicri olarak b a c a görünümlü şerefesiz minaredir.
şeyh için inşa ettirildiği yolunda bir ka onarım tarihini (Nisan 1312 ile Zilkade Camiin doğu y ö n ü n e inşa edilmiş olan
yıttan söz edilmektedir. Ancak, 9 5 3 / 1313), ayrıca Ahmed Hulusi Paşa ile eşi y e n i şadırvanda da klasik O s m a n l ı üslu
1546 tarihli Tahrir Defteri'nûe, "Mahal- Nefise Hanım'ın isimlerini veren üstteki b u n u y a ş a t m a gayreti g ö z e çarpar. B e
le-i Mescid-i Mevlânâ Husrev" bölü kitabe ise ta'lik hatla yazılmıştır. Sağda, yaz m e r m e r d e n m a m u l sekizgen bir
münde yer alan, 1820 no'lu ve "vakf-ı buna bitişik olarak yer aldığı bilinen di hazne, bunu kuşatan sekiz adet ince
Zâviye-i Şeyh Alâüddin Halîfe" başlıklı ğer çeşme ortadan kalkmıştır. İstanbul m e r m e r sütun, bu sütunlara oturan, se
vakfiye özetinde şeyh efendinin "vâkıf Ansiklopedisi'nde yer alan, A. B. Ko kizgen piramit biçiminde, kurşun kaplı
olarak zikredilmesi yukarıdaki kaydı ge çuya ait resimde görülebilen bu çeşme bir a h ş a p çatıdan m e y d a n a g e İ e n şadır
çersiz kılmaktadır. van, ahenkli oranları ve özenli ayrıntıla
nin, enine gelişen oranları ve sade cep
rı ile dikkati ç e k m e k t e d i r .
İstanbul'daki birçok tarikat yapısı gi he tasarımı ile bu çeşmenin ilk inşa dö
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 312;
bi, bir mescit-tekke olan bu tesisin za neminden (16. yy başlarından) kalma
Kut. Dergehnâme, 219; Çetin, Tekkeler, 584;
man içinde çeşitli onarım ve değişmeler olduğu kabul edilebilir. Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 15; Âsitâne, 10;
geçirdiği tahmin edilebilir. Vezirazam Arsanın kuzeybatı köşesinde hazire, Ayvansarayî, Hadîka, I. 148; Osman Bey,
Bayram Paşa'nın (ö. 1638), minber koy güneybatı köşesinde, eski İstanbul'da Mecmua-i Cevâmi, 1, 72-73, no. 117; Münib,
durmak suretiyle mescidi camie dönüş "taş oda" denilen türden, almaşık du Mecmua-i Tekâyâ, 10; thsaiyat, II, 20; Zâkir,
türdüğü bilinmektedir. Tekkelerin kapa varlı, tuğla beşik tonozlu, harap bir me Mecmua-i Tekâyâ, 49-50; İSTA, I, 575-576;
tılmasından sonra bakımsız kalan bina kân, kuzeydoğu köşesinde de bir su Öz. İstanbul Camileri, I, 21; İKSA, I, 581-
lar ortadan kalkmış, boş kalan arsada, haznesinin kalıntıları bulunmaktadır. 582; H. K. Yılmaz, Azız Mahmûd Hüdâyî ve
1976 yılında, bu amaçla kurulan bir Arsanın ortasında yer aldığı anlaşılan, Celvetiyye Tarikatı, İst., 1982, 284-285.
dernekle Vakıflar İdaresi'nin işbirliği so günümüzde en ufak bir izi kalmamış M. BAHA TANMAN
nucunda yeni bir cami inşa ettirilmiştir.
Halvetî-Sünbülî tarikatına bağlı ola
rak faaliyete geçen Alâeddin Tekkesi 19.
yy başlarında Celvetîliğe ve Sa'dîliğe in
tikal etmiş, aynı yüzyılın birinci çeyre
ğinde, bir müddet her iki tarikata birden
hizmet etmiştir. Postuna geçen şeyhlerin
listesi şöyledir: l)Kefeli Şeyh Alâeddin
Ali Efendi (ö. 1562); 2) Şeyh Abdi Çele
bi Efendi; 3) Şeyh Mısrî Ömer Efendi (ö.
1658); Halvetîliğin Şemsî kolunu kuran
Şeyh Şemseddin Sivasî'nin (ö. 1597) to
runudur. 4) Şeyh Hamid Efendi; 5) Şeyh
Mehmed Müstakim Efendi (ö. 1709); 6)
Şeyh Feyzullah Efendi; 7) Şeyh el-Hac
Mustafa Efendi (ö. 1735); 8) Şamîzade
Kefeli Şeyh Seyyid Ahmed Efendi (ö.
1773); 9) Mudanyalı Şeyh Yakub Efendi
(ö. 1808); 10-11) Şeyh Mehmed Nured-
din Efendi (ö. 1849) ile Şeyh Nizamed-
din Efendi (ö. 1822): İkisi de Yakub
Efendi'nin oğlu olup birlikte posta geç
mişlerdir. M. Nureddin Efendi Celvetî,
Nizameddin Efendi ise Sa'dî tarikatından
hilafet almıştır. 12) Saçlı Şeyh Mehmed
Emin Efendi (ö. 1879), 13) Şeyh Meh
med Nizameddin Efendi (ö. 1888), 14)
Şeyh Seyyid Halid Efendi (ö. 1916), 15)
Şeyh Hoca Salih Nazım Efendi (ö. 1918),
177 ALAYLAR
ALAYLAR
Resmi, dini, askeri ve folklorik nitelikli,
halkın da izlediği törenler.
Bizans Dönemi
Allom'un deseninde Alay Köşkü, 19. yy. Bizans tarihi dinsel inanç ve törelerle
Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi pekiştirilmiş çok zengin bir tören yaşa
mına tanıktır. Bunların bir bölümü saray
da ve kiliselerde sınırlı ya da özel bir in
ALAY KÖŞKÜ biçiminde ve dilimli, kurşun kaplı bir san grubu için yapılan tören ve ayinler
Bugün Topkapı Sarayı olarak adlandırı külah örter, içeride ise bu külahın kub di. Diğer bir grubu ise kentin sokakların
lan, Saray-ı Cedid'in (Yeni Saray) etrafı be halinde olduğu görülür. Köşkün dış da halkın katılımı ile yapılan (bir bakıma
nı çeviren Sur-ı Sultani denilen duvarın yüzü ise mermer levhalarla kaplanmış halkın katılımının özellikle istendiği) bü
bir köşesinde yer alan Alay Köşkü, esa tır. Köşkün yedi penceresinin üstlerin yük alaylardır. Sıradan halkın düğün tö
sında bir burcun üstünde inşa edilmiş deki yayvan kemerler siyah mermer renleri, cenaze merasimleri, lonca men
olup, 18. yy'dan beri Sadaret makamı kaplanmış olup her birinde bir beyit ol suplarının geçit alayları, ölüm mahkûm
olan Babıâli'nin, evvelce yalnızca sadra mak üzere bronz harflerle tarih manzu larının siyaset meydanlarına götürülmesi,
zamların girip çıkmalarına mahsus olan mesi yazılmıştır. Pencerelerde evvelce vahşi hayvanların sürücü ve bakıcılarıyla
ve şimdiki biçimini 19. yy'm ilk yarısın altın yaldızlı oldukları anlaşılan dökme birlikte geçmeleri halkın ilgisini çekse
da alan, geniş saçaklı Paşa Kapısı'mn demir şebekeler vardır. Sofa ve esas sa de, Konstantinopolis'in yaşamına özellik
tam karşısında bulunur. Saray surunun lonun kubbe ve tavanı kalem işi nakış kazandıran büyük toplumsal olgular
90 derecelik bir dirsek teşkil ettiği köşe larla bezenmiştir. içinde Hippodrom'daki yarışlar sayılmaz
deki burç, diğerlerinden daha itinalı İsviçreli mimar Fossati kardeşlerin sa özellikle imparatorun yaşamına ilişkin
malzeme ile yapıldığı için daha Fatih projesine göre, 1855'te Alay Köşkü ile alaylar büyük önem taşır. Bunu dini ni
zamanında da bir köşkü taşımak üzere Soğukçeşme Kapısı yanındaki burç ara telikli alaylar izler. Anılan törensel alay
tasarlandığı tahmin edilir. 16. yy'da bu sına ve surun dışına bitişik olarak ilk ların ayrıntıları zaman içinde değişmiş
rada ahşap bir köşk vardı. Bugünkü bi Telgrafhane-i Amire binası yapılarak, ama nitelikleri aynı kalmıştır. Askeri za
nanın pencere kemerlerinde bronz harf Dolmabahçe Sarayı'nm bir köşesinde ferlerden sonra başkente dönüşte yapı
lerle yazılan manzum kitabeye göre, II. yeni bir Alay Köşkü (Pembe Köşk) ya lan merasim ve alaylar (Latince triumph,
Mahmud tarafından daha ö n c e k i bir pıldığından, artık fonksiyonunu kaybe Yunanca riambos. ta epinikid) Bizans'a
köşkün yerine 1225/1810 veya 1235/ den esas Alay Köşkü, telgrafhane nazır Roma'dan kalan geleneklerdir. Zafer ala
1819'da yaptırılmıştır. Keçecizade İzzed larına makam olarak tahsis edilmiştir. yının imparatorun yasal statüsünü pekiş
Molla tarafından yazılan bu tarihlerin Telgrafhane buradan çıktıktan ve cadde tiren bir tür referandum olduğu söylene
ebcedinin çözümlemesinde değişik gö kenarındaki binası da yıkıldıktan sonra bilir. İstanbul'da ilk yüzyıllarda putpe
rüşler ortaya atılmakla beraber, noktalı Alay Köşkü uzun süre boş durmuş, restlik gelenekleri içinde yapılırken, 7.
harfleri toplamak suretiyle 1235 elde Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında yy'dan sonra Hıristiyanlık öğeleri önem
edilmiştir ki, genellikle kabul edilen de Güzel Sanatlar Birliğine tahsis edilmiştir. kazanmaya başlamıştır.
budur. Alay Köşkü'nün, açıkça Batı Av Bir süre Eminönü Halkevi'nin oyun sa İmparatorun zafer dönüşü bir bay
rupa üslubunda oluşu, bunun, kesin bir lonu ve 1945-1946'da İstanbul Eski Eser- ram gibi kutlanırdı. De Ceremoniis'de
bilgi olmamakla beraber Kirkor Amira 872'de I. Basileios'un zafer alayı anlatı
Balyan (1764-1831) tarafından yapılmış lır. İmparator geceyi sur dışında manas
olabileceğini hatıra getirir. tırda geçirmiş, ertesi gün, oğlu ile birlik
te, değerli taşlarla süslü beyaz atlara
Alay Köşkü, önünden geçen şehrin binmiş olarak Altın Kapı'dan(-->) kente
anacaddesinin kenarında olduğundan, girmiş ve orada kentin valisi (Latince
padişahın bu caddeden geçit yapan praefectus, Yunanca eparkos) tarafından
alayları görmesi içindi. Bu yüzden bur karşılanmıştı. Mese(->) baştanbaşa re-
cun üzerinde taş konsollara dayanan vaklar, değerli kumaşlar ve çiçeklerle
çokgen ve yedi cephesi pencereli köşk, süslenmişti. Tezahürat yapan, alkışlayan
büyük tek salondan ibarettir. Arka ve ve çiçekler atan halkın arasında geçen
yan tarafında değişik büyüklükte hiz kafileyi arkada Müslüman esirler ve ga
met odaları vardır. Saray bahçesinden n i m e t l e r l e dolu arabalar izliyordu.
geniş bir rampa ile büyük sofaya ulaşı Alay Köşkü'nden bir ayrıntı. Konstantinos Forumu'nda alay durmuş
Bünyad Dinç
lır. Köşkün üstünü, geniş saçaklı, soğan ve imparator bu forumdaki Meryem
ALAYLAR 178
CTeotokosl Kilisesine girerek askeri el giyeceği elbiseler, bütün ayrıntılarıyla il karışık bir grup insan resmedilmiştir.
biselerini değiştirmiş, ünlü kırmızı kafta gili memurlar tarafından düzenlenirdi. Düğünlerde, kilisedeki törenden sonra,
nını (tunic) ve altın yaldızlı yeleğini giy İzleyiciler yolun iki tarafına dizilir ve müzik ve şarkılarla yola çıkan düğün
dikten sonra, kiliseden çıkıp yoluna de eğer bir dilekleri varsa, imparatorun alayında gelinin arkasında nedimeler
vam ederek Augusteion'dan Ayasofya önüne yazılı dilekçeler atarlardı. İmpara gelirdi. Alay damadın evinde sona erer
Kilisesi'ne gelmiş, kapıda patrik tarafın torların kent içi gezilerinde durdukları di. Genellikle düğün alayı gece yapılır
dan karşılanmış, Ayasofya'daki tören ya da geçtikleri yerleri belirten yol prog ve meşale taşıyanlar yollan aydınlatırlar
den sonra Büyük Saray'a geçmişti. ramları, kentin Bizans dönemi topograf dı. Cenaze alayları (kideia) Türk döne
İmparatorun başkentten ayrılışı (La yasını saptamak açısından tarihçiler için mindekinden çok farklı değildi. Cenaze
tince profectio, Yunanca ta eksitiria) yi temel verilerden birini oluşturmuştur. evde yıkanıp ölü beyaz ketenden kefe
ne kilisede yapılan bir ayinle başlıyor Din şehitlerinin, sonlan da büyük ne sarıldıktan ve evde eşin dostun ziya
ve halk imparatoru kent kapıları dışına din adamları ile azizlerin naaşlarının, ya reti tamamlandıktan sonra sandukayı
kadar uğurluyordu. 972'de Ioannes Tzi- da Kudüs'te mezarlarından çıkarılarak mezarlığa götürenler buhurlar ve meşa
miskes savaşa giderken arkasında bir büyük kentlere, bu arada İstanbul'a ge leler yakarlardı.
rahip ordusu ile önce çıplak ayakla sa tirilmiş kemiklerinin ve kutsal eşyaların Bibi. De Ceremoniis I. Kitap; L. Brehier, Le
raydan Ayasofya'ya, oradan Ayvansa- bir kiliseden bir başkasına taşınması da Monde Byzantine, III, civilisation byzantine,
ray'daki Meryem Kilisesi'ne (Teotokos önemli bir alay türüydü. Bu taşıma tö Paris, 1970. s. 84-85; M. Me. Cormick, Eter
ton Blahernon) gitmişti. Damlara kadar renleri bir bayram havasma bürünür, ki nal Victory, Triumphal Rulership in Late An
tiquity, Byzantium and the Early Medieval
her yer tıklım tıklım insanla doluydu. lise takvimlerinde özel bir yer alırlardı West, Cambridge, 1986; Dictionary of Byzan
İmparator rahiplerle birlikte yüksek ses ve Bizans sokak yaşamının sürekli gös tium, ilgili maddeler; Janin, Constantinople
le dualar okuyor, halk da onlara katılı terileriydi. Bazıları her hafta olurdu. Ör byzantine; Janin, Eglises et monastères;
yordu. İmparatorun kente dönüşü ise neğin, Meryem'in başörtüsünün -ki Mordtmann, Esquisse.
(Latince adventus, Yunanca apantisis) Konstantinopolis'in Palladium'u kabul DOĞAN KUBAN
büyük bir törendi. Bu törenin bütün ay edilirdi- saklandığı Blaherna bölgesin Osmanlı Dönemi
rıntıları önemli bir devlet protokolü ola deki Meryem Kilisesi'nden (Teotokos
rak belirlenirdi. Karşılama komitesinin Osmanlı döneminde İstanbul'da yapılan
ton Blahernon) Ayasofya yakınındaki
seçimi, karşılama yapılacak yerin belir resmi, dini, askeri ve folklorik nitelikli,
Halkoprateia Kilisesi'ne kadar uzanan
lenmesi, alkış ve tezahürat töreni, oku halkın izleyebildiği törenlerdi. Padişahın
alay her cuma günü yapılırdı. Patrik ve
nacak övgü ve şiirler, yakılacak kandil, katıldığı alaylara "selamlık alayı", "alay-ı
imparator, törene beyazlar giymiş, me
meşale ve kokular, nihayet taç giyme hümayun" denirdi. Geçit törenlerine
şaleler ve kandiller taşıyan halkla birlik
töreni bu karşılamanın parçalarıydı. "alay gösterme", işkollarınm gösterileri
te katılırdı. Azizin ikonu bir kişi tarafın
Kentte imparatora refakat etmek ve yü ne "esnaf alayı", sefere çıkış törenlerine
dan taşınır, arkasında kalabalık bir ra
rüyüş boyunca yapılacak şeyler de bü "alay-ı azîm" vb adlar veriliyordu.
hip grubu dualar söyleyerek onu izler,
tün ayrıntılarıyla saptanıyordu. Karşıla halk da bunların arkasmda ve etrafında Bizans imparatorluk geleneklerinde
ma töreninden sonra Altın K a p i d a n büyük bir coşku ile yürürdü. Bizans sa önemli bir yer tutan törenler, bu devlet
alay kente girer, bir ünlü kilise ziyaret natında törensel alaylara ilişkin sahneler le komşuluk ilişkisi olan Selçuklu ve
edilir ve saatlerce süren alay töreni Aya resimlenmiştir. Örneğin, 6 yy'a ait bir Osmanlı devletlerini de etkiledi. Grekçe
sofya ve Büyük Saray'da biterdi. Halkın fildişi plakada, iki atlı bir arabada dizle "allagion" (maiyet askeri) sözcüğünden
katılımı imparatorun prestijini ortaya rinde kutsal eşya kutusunu taşıyan pat Türkçeleşen alay deyimi ise tören anla
koyan bir gösterge idi. Nikeforos Fokas rik, adan dizginlerinden tutan bir yük mında kullanıldı.
İstanbul'a döndüğünde önce gemiyle sek memur, onların önünde yürüyen üç İstanbul'un fethinden (1453) sonra,
Bakırköy'e (Hebdomon) inmiş, yaldızlı kişi, onları karşılayan bir Basileus -ve et kentsel birçok gelenek arasında yeni ba
kırmızı kumaşlarla süslü beyaz bir ata raflarında alayı seyreden kadın, erkek zı törenler daha alaylar kapsamında pro-
binmiş, önünde altı sancak olduğu hal
de ve günün bütün sıcağına karşın yan
mış meşaleler, trompetler, nekkareler,
davullar eşliğinde Ayasofya'ya gelmişti.
Halkın elinde küçük bayraklar ve meşa
leler vardı. Bütün bu kalabalık impara
torla birlikte Ayasofya'ya girmişti. Nike
foros Fokas'm atla kente girişini göste
ren bir minyatür tarihçi Ioannes Skilit-
zes'in Synopsis Historiarum adlı yazma
sının Madrid'deki nüshasmdaki minya
türler arasında yer alır.
İstanbul'da bir düğün alayı. Önde giden nahılı, çeyizi taşıyanlar takip ediyor. En arkada ise gelin arabası görünüyor.
Mellingîn bir deseninden gravür, 18. yy. Voyage Pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore, tıpkıbasım. 1969
TETTV Arşivi
tokole girdi. Kuşkusuz bu törenlerin ço zı kılmayı aksatmamaya özen gösterir dar, rikabdar ağalar için düzenlenen tö
ğu, İstanbul'un kuruluşundan beri, yöne lerdi. Yrida iki kez bayram alayı(->), ra renler ile yeniçerilerin baklava alayı(->)
tim biçimlerine ve inançlara uyarlanarak mazan ayının 15. günü Hırka-i Saadet gibi kısa programlı alaylardı.
korunagelmişti. Kentin alınışı ile Osman ziyareti, tahta çıkan padişahın Eyüb Sul Alayların ilginç bir gösterisi de "al-
lı Devleti ilk kez büyük bir kültür ve ti tan Türbesi'nde kılıç kuşanması için dü kış"tı. Son dönemlerde "alkıç" da denen
caret merkezine kavuşurken buradaki zenlenen kılıç alayı(->), kutsal gün ve bu gelenek, alkışlama değil, dua idi.
uygarlık birikimleri de Türk ve İslam ge gecelerde yapılan mevlid alayı ve kadir Alayın türüne göre bir alkışçıbaşımn yö
lenekleri ile bağdaştırılabildiği oranda alayı(->), her yıl receb ayının 12. günü nettiği alkışçılar korosu, belirli noktalar
korundu. Cülus (tahta çıkma) töreni ve düzenlenen Surre alayı(->), sancak-ı şe da, örneğin padişah atına binerken, at
bahşişi, alkış ve alaylar bunlardandır. rifin saraydan çıkartılıp savaşa giden tan inerken, camiden çıkarken, "Aleyke
sadrazama teslimi için düzenlenen tö avnullah, uğrun açık olsun ikbâlin ef-
Osmanlılar döneminde İstanbul'da
ren, İstanbul'dan Edirne'ye ya da sefere zun, padişahım devletinle bin yaşa!";
düzenlenen ilk büyük alay, fethin ertesi
gidiş, seferden dönüş törenleri, odağı "Maşallah, mağrur olma padişahım sen
günü (30 Mayıs 1453) II. Mehmed'in
padişah olan, dini, askeri ve siyasi den büyük Allah var!"; "Uğrun hayır
(Fatih) İstanbul'a girişi münasebetiyle
amaçlı büyük alaylardı. Bunlar, nitelik ola, yaşın uzun ola, Hak tealâ, Efendi
yapılan zafer alayıdır. Bu alayda ve 20
lerine göre farklı kadroların katılımı ile mize ömürler vere. Devletinle bin yaşa!"
gün sonra Fatih'in Edirne'ye dönüşünde,
uygulanır, İstanbul halkının da izlemesi vb duaları yinelerdi. Her cuma günü se
soylu Rum kadm ve kızları, yol boyunca
için önlemler alınırdı. lamlık alayı, yılda iki kez bayram, birer
karşılıklı dizilerek padişahı ve maiyetini
alkışlamışlardı. Fatih Kanunnamesi ile Bu asıl alaylardan başka, İstanbul'a kez Hırka-i Saadet ve mevlid alayı, sık
de İstanbul'da yapılacak alayların ilkele gelen elçiler, verilen izin uyarınca alay sık yinelenen elçilik ve beşik alayları,
ri ve protokolü ilk kez belirlendi. Örne gösterirler, gerektiğinde elçilerin yukarı esnaf kesiminin organize ettiği esnaf
ğin, daha önce, yalın bir dinsel görev da sözü edilen alayları izlemelerine de alayları ile çocukların okula başlamala
niteliğinde algılanan iki bayram (Rama olanak verilirdi. Tahta çıkan padişahın rında düzenlenen âmin alayı(->), bir yı
zan ve Kurban) için, sarayın ve padişa annesinin valide sultan olarak Eski Sa lın ortalama 1/5'ini renklendirdi.
hın olanca görkemini ve gücünü dışa ray'dan Yeni Saray'a (Topkapı) törenle Kuşkusuz alayların ortak akılcı bir
yansıtıcı programlar öngörüldü. Alay ge gelişinde valide alayı, padişah kızının amacı, İstanbul'un kozmopolit toplumu
leneğinin İstanbul'da giderek yerleşmesi veya kız kardeşinin evlenip damat sara nu bu tür renkli ve oyalayıcı gösterilerle
ve başka birçok etkinliği de kapsamma yına gidişinde cihaz alayı ve gelin ala- gerilimlerden uzak tutmaktı. Buna bağlı
alması ise 16. yy'dadır. Bu süreç 17. ve yı(-0, padişahın çocuğu doğduğunda olarak başkent halkının nabzı alaylarla
18. yy'larda birtakım yenilik ve değişik beşik alayı(->), ölen padişah için cenaze kontrol edilebiliyordu. Coşku düzeyi,
liklerle devam etmiştir. alayı(->) düzenleniyordu. Bunlar, resmi padişah ve yönetim için bir bakıma ka
yönü ikinci sırada kalan özel törenlerdi. muoyu yoklaması yapma olanağı ver
İstanbul alayları arasında önceliği,
sonraları selamlık resm-i âlisi de denen, Üçüncü düzeydeki alaylar, halkı da mekteydi. Bu nedenle de alayları çok
her hafta cuma günleri yinelenen se ha az ilgilendirirdi. Bunlardan bazıları sayıda insanın izlemesi önlemleri alınır
lamlık alayı(->), kutsal gün ve gecelerde alay-ı yevm-i sâlis denen, bayramın 3. dı. Örneğin, cuma selamlıklarında, sa
yapılan mevlid alayı(->) alıyordu. Padi günü sadrazamın törenle Eyüb Sultan rayla padişahın gideceği cami arasında
şahlar, haftada bir kez, mevkib-i hüma Camii'ne namaza gitmesi, yeni sadraza izlenecek güzergâhtan ilkin, hasodalılar
yun denen görkemli tören birlikleri ile mı ziyaretler, çıkma denen yöntemle sa biri sorguçlu öteki sorguçsuz iki sarık
saraydan bir camie giderek cuma nama raydan ayrılıp dış göreve giden silah- götürürler, bununla halka kortejin geçe-
ALAYLAR 180
ALBERTI, TOMMASO nın toplantı merkezi haline gelen Kma- ğu Kadıköy takımında sürdürdü. Bu ta
lıada'da yaşayan Alboyacıyan, 1922'de kımda oynadığı bir maçta sakatlanıp
(17. yy) İstanbul'da 1609 ile 1621 tarih
Kahire'ye göç edip hayatının geri kalan futbolu bırakmak zorunda kaldı. Ömrü
leri arasında kalan ve gördüklerini tas
bölümünü orada tamamladı. nün sonuna kadar futbol maçlarını il
vir eden Tommaso Alberti hakkında
Arşag Alboyacıyan araştırmacı-yazar- giyle izledi. Hayatı Kadıköy'de geçti.
bildiklerimiz ancak kendi yazdıklarıdır,
lığm dışında uzun yıllar öğretmenlik Orada öldü.
onlar da yok denecek kadar azdır. Bo-
lognalı ya da Venedikli olduğu sanılı görevinde bulundu. Mısır Murahhaslı CEM ATABEYOĞLU
yor. Venedikli tüccarların yanında yar ğında Divan başkanı oldu. Azad Midk
dımcı ya da uşak olarak 18 Mayıs 1609'- (Özgür Düşünce, 1936-1937) ve Kırase- ALEKSANDER (D'jak)
da Venedik'ten gemiye binerek 18 Tem- ri Araçnort (Kitapseverin Kılavuzu, (14. yy) M u h t e m e l e n 1394-1395'te,
muz'da İ s t a n b u l ' a geldi. 26 Kasım 1938-1949) dergilerini; D. Şahlamyan ile Konstantinopolis'e kısa bir ziyaret için
1612'de aynı tüccarların halı, ravent ve Gyank yev Kir (Hayat ve Yazı, 1948) gelen Rus gezgini. Büyük olasılıkla
ipek yüklü otuz üç arabasını, Polon yıllığını çıkardı. Novgorodludur. Mesleğini Rusçada çe
ya'nın (bugün Ukrayna'da) Lvov kenti İstanbul tutkunu yazarın bu şehirle şitli anlamlara gelen d'jak (küçük kilise
ne götürmek üzere yola çıktı. İstanbul'a ilgili sayısız makalesi yıllık ve dergiler görevlisi; yazıcı veya muhasip; herhangi
1 Haziran 1613'te döndü ve üç hafta de dağılmış durumdadır. 1910 Surp Pır- seviyede bir devlet memuru) sözcüğüy
sonra yeniden Lvov'a doğru hareket et giç Ermeni Hastahanesi Yılhğı'nda "Ni- le tanımlayan Aleksander, Bizans baş
ti. Orta Avrupa'yı dolaşarak Venedik'e zamname-i Millet-i Ermeniyan"ın 50. yı kentinde ticaret amacıyla bulunduğunu
geldi ve oradan gemiye binerek 30 Ha lı nedeniyle çok geniş kapsamlı bir ileri sürer. Burada kaldığı sürece gördü
ziran l6l4'te İstanbul'a ulaştı. Bu sefer araştırması: aynı yıllığın 1925 tarihli sa ğü yerleri kısaca anlattığı gezi raporu
kentte yaklaşık yedi yıl kalan Alberti İs yısında ise "Anhedatsadz Hay Yegeğet- nun dışında başka hiçbir kaynakta adı
tanbul'u son olarak 14 Mayıs l621'de sinerı Bolso Meç" (İstanbul'daki Kay na rastlanmaz.
terk etti, denizyoluyla Venedik'e var bolmuş Ermeni Kiliseleri) adlı yazısı ya
yımlanmıştır. Yerektaryan Badmutyun Sözü g e ç e n kısa rapor, Aleksan-
dıktan sonra 1 Ağustos'ta Bologna'ya
Surp Hreşdagabed Yegeğetsvo Balatu der'ın ziyaret ettiği ve çoğunluğu kilise
geldi. Ancak İstanbul'la ilgisini kesme
(Balat Surp Hreşdagabed Kilisesi Üç veya manastır gibi dini önemi olan yer
diği görülür. Çünkü yazısında Mayıs
Yüzyıllık Tarihi. 1931) adlı eserde Balat lerin isimlerinden, buralarda bulunan
l622'de II. Osman'ın yeniçeriler tarafın
Mahallesi'nin kuruluşu ve Bahtlıların kutsal emanetler veya meşhur ikonların
dan öldürülmesinden söz eder.
ilk kiliseleri olan Çarkhapan Surp Asd- listelerinden ve zaman zaman da bu
Alberti'nin bırakmış olduğu yazma, yerlere ilişkin efsanelerin anlatımından
vadzadzin hakkında kapsamlı bir yazısı
Bolognalı kitap meraklısı bir eczacının ibaret bir katalogdur.
vardır.
elinden bu kentin üniversite kütüpha Ortaçağ boyunca Bizans başkentini
nesine geçmiş, 1889'da Alberto Bacchi Alboyacıyan'm eserleri arasında bazı
büyük şehirlerdeki Ermeni kolonilerinin g ö r m e y e g e l e n b i r ç o k gezgin gibi,
della Lega tarafından Viaggio di Costa- Aleksander da kent turuna Ayasofya
ninopoli di Tommaso Alberti adıyla 202 tarihi önemli bir yer tutar: Badmutyun
Hay Gesaryo (Kayseri Ermenileri Tarihi, Kilisesi'ni ziyaret ederek başlamış, ora
adet olarak basılmıştır. Metinde, İstan dan sırasıyla kentin doğusu, ortası ve
bul'un tasvirinden çok, Osmanlı Devle- 2 cilt, 1937), Badmutyun Yevtogyo Ha-
yots (Tokat Ermenileri Tarihi, 1961), kuzeybatısındaki diğer bellibaşlı kutsal
ti'nin idari düzeni hakkında oldukça ay yerlere uğramıştır. Gezisine şehir surla
rıntılı bilgiler vardır. Ancak Bostancıbaşı Badmutyun Malatyo Hayots (Malatya
Ermenileri Tarihi, 196l), Huşamadyon rını güneye doğru takip eden bir yol
kethüdasına olan yakınlığından dolayı, dan devam ettikten sonra, tekrar doğu
padişahın avda olduğu bir sırada, Top- Gudinahayeru (Kütahya Ermenileri Anı
Kitabı, 1961). Bazı önemli aile ve kişi istikametine yönelip, Büyük Saray ile
kapı Sarayı'nın deniz kapısından içeri Hippodrom'dan geçerek Ayasofya civa
alınarak ona bazı köşkler ve harem da lerle ilgili eserleri de vardır: Krikor Zoh-
rab ir Gyankn 11 Kordzı (Krikor Zoh- rına geri dönmüştür.
iresinin altında bulunan büyük havuz
gezdirilmiş, havuzun içinde eğlence rab. Hayatı ve Eserleri, 1919), Krikor Aleksander'm aşağı yukarı iki-üç gün
için kullanılan küçük bir geminin (çek Gesaratsi Badriark yev ir Jamanagı sürdüğü tahmin edilebilen ziyareti bo
tir!) olduğunu görmüştür. Bu mekânın (Patrik Kayserili Krikor ve Zamanı. yunca gördüğü yerler anlatılış sırasına
üstünde bulunan padişahın yatak odası 1936), Torkom Badriark Kuşagyan göre şunlardır: Ayasofya (bak. Ayasofya
na da bir göz attığını yazan Alberti, tas (Patrik Torkom Kuşagyan, 1940), Dad- Camii); Ayios Georgios Manganai Ma
virlerinin doğruluğuna bakılırsa, harem yannen (Dadyanlar, 1965). nastırı; yine Mangana'daki Soteros Fi
dairesini kısmen de olsa görüp yazabi Bibi. M. Boduryan. Hay Hanrakidag (Erme lántropos Kilisesi; Panalırantos Manastı
len ender kişilerden biridir. ni Ansiklopedisi), c. I, Bükreş, 1938, s. 71- rı; Hodegetria Manastırı (bak. Hodeget-
72; Haygagan Sovedagan Hanrakidaran ria Manastırı ve Ayazması); Havariyyun
STEFANOS YERASİMOS (Sovyet Ermeni Ansiklopedisi), c. I. Erivan, Kilisesi (Ayios Apostoleion); Pantokra-
1974, s. 190. tor Manastırı (bak. Zeyrek Kilise Camii);
ALBOYACIYAN, ARŞAG VAĞARŞAG SEROPYAN Pammakaristos Manastırı (bak. Fethiye
(17 Haziran 1879, İstanbul - 24 Hazi Camii); Petra'da Ayios Ioannes Pródro
ran 1962, Kahire) İstanbul Ermeni kili ALEKO (Tahtaperde) mos Manastırı; yine Petra'da Ayios Ni-
selerinin tarihi üzerine araştırmaları ile (1880, Midilli - 1955, İstanbul) Futbol kolaos Manastırı; Kariye (bak. Ka'riye
tanınmış yazar. Üsküdar'da doğdu. Öğ cu. Tam adı Aleko Kaliya'dır. Doğum Camii); Blaherna Kilisesi(->); Kosmidion
renimini Getronagan Lisesi'nde tamam yeri olan Midilli'den 15 yaşındayken İs Manastırı; Kutsal Peygamber Daniel Ma
ladı. Sekiz yıl kadar ticaretle uğraştıktan tanbul'a geldi. Kadıköy gazinolarında nastırı ve Türbesi; Peribleptos Manastırı;
sonra, yazı hayatına atıldı. fıstık satarak hayatını kazanmaya başla Studios Manastırı (bak. İmrahor Camii);
Alboyacıyan'm ilk yazıları 1897'de dı. İstanbul'a yerleşmiş İngiliz ailelerin Kyra Marta (Rahibeler) Manastırı; Bü
Püzantion gazetesinde yayımlandı. Kadıköy çayırlarında oynadıkları futbo yük Saray(-»); Küçük Ayasofya (Ayios
Hantes Amsordya, Goçnag, Püragn, lun cazibesine kapılarak 1900'de Kadı Sergios ve Bakkhus) (bak. Küçük Aya
Masis ve Dzağig dergilerine S. Ankeğ- köy'de Rum arkadaşlarıyla birlikte Elpis sofya Camii); Hippodrom(->) ve son
ya, Şavarş takma adlarıyla yazılar yazdı. takımını kurdu. Bu takımda defans olarak kentin doğu ucundaki Ayios La
Amenun Daretsuytsı'da (Herkesin Yıllı oyuncusu olarak kendini gösterdi. 1,90 zaros Manastırı.
ğı) yazmaya başladı. 1910-1922 arasın m'lik boyu ile rakip forvetlerin karşısın
Bibi. G. P. Majeska, Russian Travelers to
da Türkiye Ermenileri Patrikliği'nde da büyük bir set gibi durduğundan Constantinople in the Fourteenth and Fif
sekreterlik görevinde bulundu. Yazları "Tahtaperde Aleko" diye anıldı. Futbol- teenth Centuries, Washington, DC, 1984.
İstanbul'daki düşün ve sanat adamları culuğunu daha sonra İngilizlerin kurdu NEVRA NECİPOĞLU
ALEKSİOS I KOMNENOS 182
yy'dan beri var olan Hagios Pavlos ye Aleksios Sarayindan toprak üstünde Birinci Zaman'a (Paleozoik) ait ka-
timhanesi imparator tarafından onartılıp hiçbir iz yoktur. Yalnızca İvaz Efendi yaçlardan oluşan köyün arazisinde, ge
genişletilerek, yetimhane ve okuluna ek Camii önündeki burcun en üstündeki rek Silür (yaklaşık 435-395 milyon yıl
olarak fakirler, körler, sakatlar, yaşlılar odanın saraya ait bir mekân olması öncesi), gerek Devon (yaklaşık 395-345
ve emekli askerler için bakımevlerini de mümkündür. Çevredeki arazide evlerin milyon yıl öncesi) devirlerine ait kayaç-
içeren, yepyeni bir kurum haline getiril altlarında duvar kalıntıları ve küçük sar lar da yer alır. Bu kayaçlar, detritik tortul
miştir. "Başkent içinde ikinci bir kent" nıçlara da rastlanır. Fakat bunların Alek kayaçlardan arkozlar, grovaklar, kuvar
olarak tanımlanan Hagios Pavlos komp sios Sarayı'na ait olduklarını ispata yara sitler, feldispatlı kuvarsitler ve şeyllerden
leksinden "binlerce" kişinin yararlandığı yacak kesin dayanak yoktur. ibarettir. Alemdağ Köyü'nün çevresinde
ve tamamını gezmek için tam bir gün Bibi. Janin. Constantinople byzantine, 125- ki en büyük yükselti Alemdağı'dır (442
gerektiği devrin kaynaklarında belirtilir. 126; J.-B. Papadopoulos, Les palais et les égli m). Kuzeybatıda Türbe Tepe (379 rh),
Bibi. F. Chalandon, Essai sur le règne d'Ale ses des Blachernes, Thessalonique, 1928, s. kuzeyde Göz Tepe (267 m) ve Papeli-
xis Ier. Comnène (1081-1118). Paris. 1900; 138, 141-147: F. Dirimtekin, "Les palais naçma Tepe (238 m), doğuda Kamburun
C. Morrisson, "La Logarikè: Réforme monéta- d'Alexis I et Manuel II pourraient être locali Tepe (138 m) ve güneydoğuda Alem-
ire et réforme fiscale sous Alexis I e r Coirme sés", TTOK Belleteni, S. 201 (1958), s. 23-24;
ay, "Ayvansaray'daki İmparator Sarayları Böl dağburnu Tepe (200 m) yakın çevredeki
ne" Travaux et Mémoires, VII, 1979, s. 419- diğer yüksek noktaları oluşturur.
464; M. Angold. The Byzantine Empire, gesinde Yapılan Kazı". Türk Arkeoloji Dergi
1025-1204; A Politicai History, Londra-New si, IX (i960), s. 18-23.
Alemdağ Köyü ve çevresinin iklimi,
York, 1984, s. 102-149. SEMAVİ EYİCE içinde bulunduğu Marmara Bölgesi'nin-
NEVRA NECÎPOĞLU ki gibi Akdeniz ile Karadeniz iklim tip
ALEMDAĞ leri arasında bir geçiş tipini oluşturur.
ALEKSİOS SARAYI İlin doğusunda, Ümraniye İlçesi'ne bağ Bu iklimin genel karakteri yazlar sıcak
İmparator I. Aleksios Komnenos (hd lı bir köydür. Resmi adı Alemdar ol ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Ancak
1081-1118) iktidarı ele geçirdiğinde Sul makla birlikte yaygın olarak Alemdağ Karadeniz'e yakınlığı nedeniyle, yöre
tanahmet semtindeki Büyüksaray'da de diye adlandırılır. Kocaeli Yarımadası'nın güneyine naza
ğil, şehrin kuzeybatı köşesinde Blaher- Kuzeybatıdan Polonezköy, kuzey ve ran daha serin ve nemlidir.
nai (Vlaherne) bölgesindeki küçük pav kuzeydoğudan Reşadiye, doğudan Mah- Köyün arazisinde üç farklı toprak ti
yonlarda oturmayı tercih ettiğinden, bu mutşevketpaşa. güneydoğudan Paşa- pi görülür. Bunlar kırmızı Akdeniz top
rada yeni bir saray binası yaptırtmıştır. köy ve güneybatı ile güneyinden de rakları, kahverengi orman topraklan ve
İmparatorun kızı Anna Komnena, Sultançiftliği köylerinin arazisiyle çevril alüvyal topraklardır. Alemdağ Köyü'nün
babasının hayatına dair yazdığı kitapta, miştir. 21 knv yüzölçümüne sahiptir. çevresindeki ormanlık sahalarda kırmızı
Aleksios'un burada, I. Haçlı Seferi'ni ya İdari bölünüş bakımından 1987'ye ka Akdeniz toprakları ile kahverengi or
pan Batılı şövalyeleri kabul ettiğini bil dar Üsküdar İlçesi'ne dahilken, bu ta man topraklan yer alır. Kahverengi or
dirir. Haçlılar 1096'da İstanbul'dan geç rihten sonra yeni kurulan Ümraniye İl man topraklarının üzerindeki orman ör
tiklerine göre, saray bu tarihte tamam çesi'ne bağlanmıştır. tüsü, köye yakın alanlarda tahrip edil-
lanmış olmalıdır. Anna'mn yazdığına
göre, Haçlılar bu sarayda saklanan göz
kamaştırıcı zenginlikteki eşya ve değerli
şeylere hayran kalmışlardır. Bizanslı ta
rih yazarı Georgios Pakymeres (1242-
yak. 1310), bu sarayı Aleksiakos basili-
kos triklinos (Aleksios'un imparatorluk
triklinos'u) olarak adlandırır. Latin işgali
sona erip Bizans devleti yeniden İstan
bul'a sahip olduğunda, 1354'te burada
dini bir toplantı (consil) yapılmıştır.
1341-1354 yılları arasında tahtı ele geçi
rerek imparator olan M. İoannes Kanta-
kuzenos yazdığı tarihinde bu sarayı bir
kaleye (frurion, kastellion) benzettiğine
göre, içten ve dıştan gelecek tehlikeleri
önleyecek biçimde tahkim edilmişti.
Sarayın, şehrin kara tarafı surlarına
bitişik olduğu, sur dışında ordugâh ku
ran Haçlıların attıkları oklardan birinin
pencereden girerek, imparatorun yanın-
dakilerden birini yaralamış olmasından
anlaşılır.
İmparator II. İsaakios Angelos (hd
1185-1195) sarayı daha da tahkim et
mek üzere bitişik bir kule yaptırdığına
göre, bu sarayın Eğrikapı'da üzerinde
İvaz Efendi Camii'nin bulunduğu teras
üzerinde ve belki de kısmen, hemen
yanında olan Anemas Zindanı denilen
kemerli ve tonozlu mahzenin üstüne
uzandığı tahmin edilir. Janin, Aleksios
Sarayı'nın belkide Emîr Buharî Tekke
sinin olduğu yere kadar yayıldığını ileri
sürer. Dirimtekin tarafından yapılan ka
zılar, bazı duvar buluntuları sağlamış ol
makla beraber, bunların saray ile ilişki Alemdağ
Sedat Ara
leri aydınlatılmış değildir.
ALEMDAĞ KASRI 184
miş ve ziraat sahası haline getirilmiştir. ALEMDAĞ KASRI Bibi. İ. Yalçınlar, Türkiye Jeolojisine Giriş
Çevredeki kuvarsit tepelerde ana mater (Paleozoik açısından), İst., 1976; Y. Dön
Alemdağı mesire yerinde, padişahın kı mez, Kocaeli Yarımadasının Bitki Coğrafya
yalin ayrışması sonucunda ortaya çıkan
sa süre kalması için yapılmış bir biniş sı. İst., 1979: İ. Ketin, Türkiye Jeolojisine Ge
malzeme, yağışlarla akıp gittiğinden, nel BirBakış, İst.. 1983.
kasrıydı. Sultan Abdülaziz (hd 1861-
toprak oluşumuna meydan vermez. SEDAT AVCI
1876) için Sarkis Balyan tarafından ta
Köy ve çevresindeki akarsuların taban
sarlanmış neoklasik üslupta, yüksek bir
ları alüvyal topraklarla kaplıdır.
bodrum kat üzerinde iki katlı kagir bir ALEMDAĞI İSPİNOZU
Köy sınırları içinde özellikle geçmiş yapıydı. 1940'lı yıllarda bekçisinin çıkar
dönemlerde ekip-biçme faaliyetleri için Bayağı ispinoz, saka. flürya, iskete gibi
dığı bir yangında harap oldu. ötüşü güzel birçok kuş türünü içeren is
orman tahrip edilerek arazi kazanılma
İSTANBUL pinozgiller familyasının (Fringilla co-
ya çalışılmıştır. Köyün kuzeybatısında
yer alan Alemdağı, bitki örtüsünün çe elebs) bir üyesidir. İstanbul'da Alemdağı
ALEMDAĞI ispinozu olarak bilinir. İstanbul'un Ana
şitliliği ile ilginçtir (bak. Alemdağı).
Alemdağ Köyünün arazisi Riva De- İstanbul'un Anadolu yakasında. Üskü dolu yakasında, Çekmeköy'den, kuzey
resi'nin kolları tarafından sulanır. Yer dar-Şile arasına çekilecek hayali bir hat de Riva'ya kadar uzayan Alemdağı or
leşmenin su ihtiyacının bir kısmı kay tın üzerinde yer alır. Deniz seviyesin man serisi ve avlağında, öteki göçmen
nak sularından (Defneli, Ayazma, Müte den yüksekliği 442 m'dir. Alemdağı ve kuşlarla birlikte görülür. Açık mavi, kır
velli, Elmalı ve Kozpınar gibi), bir kısmı çevresi Birinci Zamanın (Paleozoik) Si mızı, yeşilimsi, beyaz-siyah tüyleri ve
da kuyulardan sağlanır. lurien ve Devonien devirlerine ait ka- diğer özellikleri ile öteki ispinoz türle
Alemdağ Köyü'nün kumlusu hakkın yaçlardan meydana gelmiştir. Bu kayaç- rinden önemli bir farkı yoktur. Ancak
da kesin bir bilgi yoktur. Ancak yaşa lar. tortul detritik kayaçlardan arkozlar, ötüşü daha güzel ve şakraktır. Tanınma
yanların çoğu "93 Rus Harbi" olarak bili grovaklar, kuvarsitler, feldispatlı kuvar sı ise 19. yy'da Alemdağı korularının ve
nen Osmanlı-Rus Savaşı yıllarında (1877- sitler ve şeyllerdir. Alemdağı'nı oluştu membalarının mesire (piknik yeri) ol
1878) Hopa'dan göçmüş olanların to ran kayaçların tabakaları. Kocaeli Yarı masından sonraya rastlar.
runlarıdır. Son yıllarda özellikle Doğu madasındaki diğer yüksek tepeler gibi
Karadeniz kıyı şeridindeki illerden de doğu-batı doğrultusunda kıvrılmıştır. Bu
nüfus almaktadır. Nüfus sayımlarına gö kıvrılma hareketi muhtemelen Kaledo-
re köyün nüfusu büyük artış ve azalışlar nien Orojenezi'nde (435-395 milyon yıl
gösterir. Bunun en büyük nedeni çevre önce) meydana gelmiştir.
deki askeri birliklerin hareketleridir. Alemdağı. üzerini kaplayan orman
1970'lerden sonraki hızlı nüfus artışı ise örtüsüyle ilginç bir günübirlik dinlenme
köyün İstanbul'un banliyölerinden biri alanıdır. Kocaeli Yarımadası'nda görülen
olması ve sanayi tesislerinin özellikle iki farklı karakterdeki bitki örtüsünün sı
1980'den sonra bu araziye yerleşmesidir. nırı bu dağdan geçer. Dağın kuzeye ba
Köyün nüfusu 1935'te 337, 1970'te kan yamaçları nemli ormanlar sahasına
668 iken 1990 sayımında 6.684 olarak dahilken güneye bakan yamaçlarında
kaydedilmiştir. 35 yılda iki katma çıkan kum ormanlar görülür. Dağın zirve kesi
nüfusun son 20 yılda on katına çıkması minden kuzeye. Polonezköy'e kadar
tüm İstanbul'a özgü g ö ç olgusunun olan bölgede, 250 m'ye kadar, kayın
Alemdağ'a yansımasını gösterir. ağaçlan (Fagus orientalis) hâkimdir. Ka
Köyün geçimi yakın yıllara kadar tarı yının içine özellikle batı kesimde birlik
ma dayanmaktaydı. Bu durum 1970'lere ler halinde kestane de (Castanea sativd)
kadar devam etmiştir. 1967'de köyde sa dahil olur. Doğuda ise gürgen (Carpi-
nayi tesisi olarak yalnızca yeğurthane nus betulus) ve ıhlamur (Tilia tomento-
vardı. Ancak son yıllarda ulaşım şartları sd) nemli ormanın diğer türlerini oluştu
nın iyileşmesi ve hızlı nüfus artışı sonu rur. Özellikle kayının tahrip edildiği yer
cunda Alemdağ Köyü önce bir banliyö lerde, hâkim türlerini kızılcık (Cornus
karakteri kazanmış, ardından sanayi te mas), muşmula (Mespilus germanica), DHKD Arşivi
sislerinin gelmesiyle bir sanayi merkezi üvez (Sorbus torminalis), geyik dikeni Alemdağı mesirelerine tutkun olan
halini almıştır. 1980'de süs eşyasından (Crataegus monogynd), fındık (Corylus ve sık sık bu çevreye binişler düzenle
soba tuğlasına ve marley, muşamba, avellana) ve sırımbağınm (Daphne pon- yen II. Mahmud döneminde (hd 1808-
profil sac, asetilen gazı üretimi gibi deği tica) oluşturduğu maki benzeri bir bitki 1839) İstanbullular da günübirlik veya
şik ürünlerin üretildiği 20'nin üzerinde örtüsü yer alır. Kuzeye bakan yamaçlar çadır kurup geceleyerek Alemdağı'na
tesis bulunmaktaydı. da 250 m'nin altındaki yükseltilerde saç mesireye gitmeye başladılar. 19. yy bo
Üsküdar-Şile karayolu kenarına yer lı meşe (Quercus cerris) toplulukları ya yunca süren bu geleneğin bir amacı da
leşmiş olan Alemdağ yerleşmesinin ula yılış gösterir. Alemdağı'nın güneye ba ispinoz ve bülbül dinlemekti. İlkbahar
şım problemi yoktur. İstanbul Belediye- kan yamaçlarında, kuru ormanı mazı sonu, yaz ayları boyunca tertiplenen
si'nin düzenli otobüs seferleri vardır. Su, meşesi (Quercus infectoria) ve yer yer geziler için özellikle mehtaplı geceler
elektrik ve ulaşım gibi hizmetlerin yanın maki temsil eder. Maki topluluğu için seçilirdi. Taşdelen ve Malkuyusu suları
da ucuz işgücü ve arsa fiyatları, çevrede deki hâkim türler akçakesme (Phillyrea nı içmek, eğlenceler düzenlemek, meh
sanayinin gelişmesini teşvik etmektedir. latifolid), kermez meşesi (Quercus coc- tapta ve koru serinliğinde dinlenmek,
cifera). kocayemiş (Arbutus unedö), özellikle Üsküdar ve Kadıköy halkı için
Bibi. Karakurum, "Alemdağ Ormanları ve
Orman Köyleri", (İstanbul Üniversitesi, Coğ funda (Erica arbored) ve katran ardıcı vazgeçilmez bir tutku oldu. "Alemda
rafya Enstitüsü, bitirme tezi). İst., 1939; N. dır {Juniperus oxycedrus). Alemdağı'nın ğı'na ispinoz dinlemeye, Taşdelen suyu
Çakın, "Alemdar Köyü Beşeri ve İktisadi Etü kuzey yamaçlarında, gelişmiş ağaçlarıyla içmeye gidiyoruz!" diyenler, Üsküdar,
dü", (İstanbul Üniversitesi, Coğrafya Enstitü tam bir orman görünümü varken, güne
sü, bitirme tezi), İst., 1967; Y. Dönmez, Ko Dudullu, Kısıklı, Sultançiftliği semtlerin
caeli Yarımadasının Bitki Coğrafyası, İst., ye bakan yamaçlar çalı görünümlü ağaç den at ve öküz arabaları ile sazlı sözlü
1979; A. T. Akdoğan, "İstanbul'da Şehirleş lardan oluşmuştur. Ormanın özellikle alt yola çıkarlardı. İstanbul kibar çevreleri
menin Tarım ve Orman Alanlarına Etkisi", Seviyeleri sürekli tahriple karşı • karşıya nin, doğal seslere ve çevre güzellikleri
(İstanbul Üniversitesi, Coğrafya Enstitüsü, bi dır. Hayvan otlatma, kaçak ağaç kesimi
tirme tezi), İst., 1981; 1. Ketin, Türkiye jeolo ne düşkün aydınları ve sanatçıları da
ve tarla açmak için yapılan tahribat yüz Emirgân'da bülbül, Göksu'da mehtapta
jisine Genel Bir Bakış, İst.. 1983.
yıllardır devam etmektedir. kurbağa, Boğaziçi'nde açık yali pençe-
SEDAT AVCI
185 ALEMDAR OLAYI
resinden, deniz şıpırtısı dinlemek kadar, ettiği bir öncü birlikle Kabakçı'yı ve sıkıntısı baş gösterdi. Alemdar, kentte
Alemdağı ispinozlarının ötüşlerini dinle adamlarını öldürterek yamakları etkisiz kalabalık bir milis gücüyle dolaşıyor,
meye de meraklıydılar. Bunlar aralarına, duruma getirdi. 21 Temmuz 1808'de İs padişahın katına bile silahlı çıkıyor, astı
dönemin ünlü bestekârlarını da (kema tanbul'a geldi. III. Selim'in öldürülmesi ğı astık bir yönetim anlayışıyla herkesi
ni Tatyos, k e m e n ç e c i Vasil, kanuni ni önleyememekle birlikte 28 Temmuz sindirmeye çalışıyordu. Bu sırada, Sek-
Şemsi, tanburi Yuvakim, Şevki Bey vd) günü IV. Mustafa'yı tahttan indirip II. ban-ı Cedid(->) adıyla, dağıtılan Nizam-ı
alırlar; kuşların ötüşüne eşlik eden fasıl Mahmud'u padişah ilan etti. Başlarında Cedid'in yerini alacak yeni bir asker ör
lar tertiplerlerdi. Kimi zaman da ispi şubara, kuşakları, omuzları silahlarla do gütü için de aday yazımına başlandı.
nozları çalgı sesleri ile farklı ötüşlere lu 8-10.000 Kırcalı milis ile İstanbul'un Alemdar, padişahtan Yeniçeri Ocağinın
alıştırma yarışmaları düzenlenirdi. yönetimini ele geçirdi. Yeniçeriler, bu kapatılmasına onay alamayınca bu oca
Kentin edebiyat ve sanat çevrelerin disiplinli ve silahlı güçle baş edemeye ğa karşı daha sert uygulamalardan çe
de, ispinozların kimi saz sanatçılarını ta ceklerini görerek sindiler. kinmedi. İstanbul'un yüzyıllardır oluşa-
nıdıkları ve usullerini taklit ettikleri gibi Sadrazamlık görevini üstlenen Alem gelen yaşam pratiklerinden, kültürün
iddialar ve fıkralar eksik olmazdı. İstan dar Mustafa Paşa. Rumeli ve Anadolu den de habersiz olduğu için, koymak
bul'un kenar halkı arasında ise Alemda ayanlarını İstanbul'a çağırarak Osmanlı istediği her kural tepkiyle karşılandı.
ğı ispinozu bir alay simgesiydi. İnce Devleti'nin iç ve dış güvenliğini sağla Milisler ise birkaç hafta içinde han, ha
sesli ve hızlı konuşan, kısa aralıklarla ma konusunda görüşmeler yaptı. Arala mam, çarşı, kapan ve iskelelere el koy
duraksayan, sesi pürüzsüz kimselere, rında Cebbarzade Süleyman, Karaosma- muş, vezir konaklarına yerleşmişlerdi.
kentli görgüsünü bir tarafa bırakıp ulu noğlu Hacı Ömer Ağa, Serezli İsmail Dönemin İstanbul ozanlarından Galatalı
orta ve seri konuşanlara, bazen ayıpla Bey, Kadı Abdurrahman Paşa, Gemici Hüseyin, bunlar için yazdığı uzun des
ma, bazen de alaya almak için "Alem Ali Ağa, Hacı Ahmed Ağa gibi ünlü de tanında şöyle diyordu: Bastı İstanbul'u
dağı ispinozu" denirdi. Ahmed Rasim, rebeylerinin de bulunduğu ayanlar, 29 dağ civanları / Alemdar Paşanın pehli
Şehir Mektupları'hda bir İstanbullu tipi Eylül 1808'de Sened-i İttifak denen bir vanları / Cümbüşlü olur bağçe zaman
ni (Muhsin Bey) tanıtırken "...Alemdağı protokol imzaladılar. Bunun bir madde ları /Pek yamandır bu Kırcalı askeri.
ispinozu gibi öte öte Kadıköyü'nde de- si de yeniçerilerin. İstanbul'da ayaklan Babıâli'de oturan Alemdar da her
hen-i şikâyetini açar..." der. ma girişiminde bulunmaları durumunda gün kenti denetliyor, suçlu gördüklerini
NECDET SAKAOĞLU ayanların çağrı beklemeksizin başkente bir-iki dedirtmeden astırıyordu. Halk
gelmelerini içermekteydi. II. Mahmud arasında ise geceleri Babıâli'de zevk ve
ALEMDAR GENÇLİK KULÜBÜ (hd 1808-1839), bu protokolü kendi sefa içinde cariyelerle düşüp kalktığı
mutlak egemenliğine gölge düşürücü konuşulmaktaydı. İstanbul kahvehane
1926'da Sultanahmet'te Alemdar semtin bulmakla birlikte kabul etti. lerine bu dedikoduları yayanlar yeniçe
de kuruldu. Turuncu-lacivert formalı ku
İstanbul'daki derebeyi ayanların her rilerdi. Çoğu ocağa kayıtlı yeniçeri olan
lüp futbol, boks ve basketbol dallarında
semte yayılan silahlı, saygısız ve vuru- esnaf ise Kırcalı milislere her gün rüşvet
faaliyet gösterdi. Uzun yıllar Alay Köş-
cu-kırıcı milisleri kentin özellikle çarşı vermekten, angaryaya koşulmaktan bık
kü'nün çatısı altında barınan Alemdar
pazar düzenini büsbütün altüst etti. İaşe mıştı. Bu nedenle çarşı esnafının birço-
Gençlik Kulübü özellikle boks dalında
pek çok ünlü şampiyon çıkardı. Bunlar
arasında Halit Ergönül, Abdi Özkutlu,
Cevdet Özçendek, Cihat Vurucu gibi YENİÇERİLERLE SEKBANLARIN ÇARPIŞMALARI
isimler de bulunmaktadır. Futbol takımı
ise İstanbul mahalli liglerinde uzun yıl 4 Kasım çarşamba sabahı, Kadı Paşa, Demirkapı'dan; bir binbaşı Soğukçeş-
lardan beri faaliyetini sürdürmektedir. me'den; diğer bir binbaşı da Bab-ı Humâyun'dan olmak üzere, seymenleri ile
Alay Köşkü'nden çıkarılmasından sonra beraber dışarı çıkarak dövüşe dövüşe Irgatpazarı'na kadar ilerlediler ve o kadar
kulüp bir lokal sahibi olamadığı gibi, yeniçeri öldürdüler ki ceset yığınından sokaklar geçilmez bir hale geldi. Sey-
boksörlerini çalıştırabilecek yer de bula menler: "Ey yeniçeriler, neredesiniz? Dövüşmek için meydana çıkın" diye bağı
madı. Yıllar geçtikçe artan ekonomik sı rıyor ve rast geleni öldürüyorlardı. Bu esnada, Kapudan Paşa da gemide hazır
kıntılar Alemdar Gençlik Kulübü'nü bu durmuş, kalabalık gördüğü iskeleleri topa tutuyordu. Gemilerden biri, toplan
gün Sultanahmet'te küçük bir kahvehane mış bulunan yeniçerileri dağıtmak için bilhassa Ayakapı'yı ve Süleymaniye'yi
köşesinde ve salt amatör futbol dalında devamlı olarak topa tutuyordu. Fakat bu aksi netice verdi, çünkü sık sık atılan
faaliyette bulunmaya zorlamaktadır. toplardan dehşet içine düşen halk, yeniçerilerin tarafını tutmağa başladı. Kadı
CEM ATABEYOĞLU Paşa'nm kendileri[ni] amansızca imha edeceğini anlayan yeniçeriler, birbirine
cesaret vererek, halkın da iştirakiyle Kadı Paşaya karşı harekete geçtiler. Bü
yük bir savaş oldu ve bir seymene karşı on kişi olmak üzere pek çok yeniçeri
ALEMDAR OLAYI
öldü. Paşa, yeniçerilerin kırıldıkça daha da çoğalarak hücum ettiklerini görün
Babıâli Baskını, Alemdar Vak'ası, Bay ce, dövüşe dövüşe geri çekilip Cebehane kışlasına geldi ve orada da birçok
raktar Mustafa Paşa Vak'ası da denir adamı öldürdü. Seymenler ara sıra dışarı çıkarak dövüşüp ve hayli insan öl
(16-19 Kasım 1808). Yeniçerilerin İstan dürdükten sonra içeri çekiliyorlardı. Bu suretle, iki defa gâh bu, gâh o taraf ka
bul'da gerçekleştirdikleri son büyük zanıyordu. Bab-ı Humâyun'dan Ayasofya'ya ve Cebehane'ye kadar olan yerler
ayaklanmadır. kana bulanmış, sokaklar cesetlerden geçilmez olmuştu. Vaziyetlerinin fenalaştı
1807'deki Kabakçı Mustafa Ayaklan- ğını gören yeniçeriler, seymenleri paniğe uğratmak için Cebehane'yi arka taraf
ması'nın(->) ardından İstanbul çalkantılı tan birkaç yerinden ateşe verdiler. Bir rivayete göre ise, önce seymenler yangın
bir yıl geçirdi. III. Selim'in(->) tahttan in çıkarmışlar, yeniçeriler de onların hareketini tekrarlamışlardır. Cebehane gün
dirilmesi. Nizam-ı Cedid(->) birliklerinin düz saat 5'de yanmağa başlamış ve büyüyen ateş cehennemi bir manzara mey
dağıtılması, Boğaz yamaklarının terörü dana getirmişti. Bir taraftan yükselen alevler, diğer taraftan da top ve tüfenk
nedeniyle kentte can güvenliği kalmadı sesleri şehri tasviri gayri kabil bir dehşet içine düşürmüştü. Yayılan yangının bir
ve soygun olayları yaşandı. Sürgünler ve kolu Yerebatan sarayı, bir kolu Süleymanpaşa Hanı, diğer bir kol Fazılpaşa Ca
idamlar devam ediyordu. Rusya ile sa mii, başka bir kol da Çatladıkapiya doğru uzandı. Yangın yirmiiki saat devam
vaş durumunun sürmesi de İstanbul ya etti. Hepsi de türklere ait olan evler, ne hamal ne de zabit bulunmadığı için
şamını etkilemekteydi. Sadrazam Çelebi bütün eşyaları ile beraber kül oldular ve sakinleri ancak canlarını kurtarabildi
Mustafa Paşa cephede olduğundan kenti ler. Bununla beraber alevlerin içinde kalmış birçok insan da yanmıştır.
sadaret kaymakamı yönetiyordu. Orduy
la birlikte İstanbul'a hareket eden Rus Georg Oğıılukyanin Ruznâmesi, (çev. H. D. Andreasyan), s. 41-42, İst., 1972
çuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, sevk
ALEMDAR SİNEMASI 186
ğu, ocaklılarla birlikte hareket etmek lıkla Alemdar Mustafa Paşa. kurtuluş sün!" dediler. Babıâli'nin yıkıntılan ara
durumundaydı. Bu d a y a n ı ş m a bir çaresi kalmayınca bodrumdaki cepha sında bulunup çıkartılan Alemdar Mus
komplo hazırlığına da olanak verdi. İl neliği a t e ş l e m i ş t i . P a t l a m a s o n u c u tafa Paşa'nın cesedini çırılçıplak soyan
kin, Babıâli'nin duvarlarına yaftalar ya Alemdarla birlikte birkaç yüz yeniçeri yeniçeriler ipe bağlayıp sürükleyerek
pıştırıldı: "Kümelinden geldi bir çıtak. de öldü. Kalost Arapyan ölü sayısını kent sokaklarında "Savulun! Haydi açı
Bayram ertesi ya kılıç oynayacak ya bı 800 olarak verir. lın, çabuk, işte Sadrazam Mustafa geli
çak!" Eylemi planlayanlar için en uygun Olayın uzantıları kentin başka semt yor!" diye dolaştırdılar. Sonra iki ayağın
zaman, kadir alayının(->) yapılacağı 15/ lerini de etkiledi. Rumelili milisler, kal dan bir ağaca asıp olmadık aşağılama
16 Kasım (Ramazanın 27. gecesi) akşa dıkları veya saklandıkları evlerden, han larda bulundular. En son Edirne Kapısı
mı idi. lardan toplanıp sur dışına çıkartıldılar. dışında bir hendeğe attılar. Alemdar
Yeni Odalar'da toplanan 450 kadar Hasköy Ayanı Süleyman Ağanın kaldığı yanlısı Kaptan-ı Derya Râmiz Paşa ile
yeniçeri, suikastı kararlaştırıp yemin et konak basıldı. Birçok kamu görevlisi Kadı Abdurrahman Paşa, tersane emini
tiler. Bunlardan 300'ü Atmeydanı. diğer parçalandı. Ölüler. Ağa Kapısının avlu ve başkalan İstanbul'dan kaçtılar. Bun
leri ise gruplara ayrılıp Ağa Kapısı'na, suna atıldı. İkindiye doğru saraya yöne lar, daha sonra gittikleri yerlerde yaka
Çarşıkapı ve Çemberlitaş'a yöneldiler. len ayaklanmacılar, içerideki sekban as lanıp idam edilmişlerdir.
Ağa Kapısına gidenler yeniçeri ağasını kerlerinin bir çıkış hareketiyle püskür Bu kadar olaydan sonra somut bir
öldürdüler. Öte yandan, o gün iftar için tüldüler. Sekbanlar, silahlarını ateşleye başka sonuç daha elde edemeyecekleri
Şeyhülislam Esad Efendinin Çemberli- rek Bâb-ı Hümayun'dan çıktılar. Atmey- ni kavrayan yeniçerilerle öteki katılımcı
taş'taki konağına giden Alemdar Musta danı'na kadar gövde gösterisinde bu lar. Çarhacı Ali Paşa'nın, kazaskerlerin
fa Paşa, Ayasofya Camiindeki kadir ala lundular. Dükkânlardan, fırınlardan bul öğütlerine uyarak 19 Kasım (Ramazan
yına yetişmek için erkenden çıktı. İstan duklarını yağmalayıp geri saraya dön Bayramı arifesi) günü sözde yatıştılar.
bullular, kutsal gece nedeniyle Çarşıka- düler. Alemdar m intiharından sonra Koşulları. Sekban-ı Cedid Ocağinın ka
pı'dan Ayasofya'ya uzanan Divanyo- kışlalarına çekilmeyi tasarlayan yeniçe patılması idi. Fakat o gün de Selimiye
lu'nu ve ara sokakları doldurmuşlardı. rileri, İstanbul medreselerinin bağnaz ve Levent çiftliğindeki sekban kışlalarını
Yeniçeriler, akşam karanlığmda kalaba kesimi sürekli kışkırtmaktaydı. Bunlar, yaktılar. Bu semtleri yağmaladılar. Be
lığın arasına dağılarak suikast fırsatı kol- eyleme katılmayanların nikâhlarının dü yoğlu cihetine zarar verdiler. Yakaladık
ladılarsa da Alemdarin vardacıları, ka şeceğini bildiren bir de fetva çıkartmış ları sekbanları da öldürdüler. Zorbaların
vas ve sekbanları halkı döverek güç be lardı. O akşam yeniçeriler, kışlaların isteğini kabul eden I I . Mahmud, eski
la yol açtılar. Alemdar, Ayasofya'daki s e k b a n l a r c a b a s ı l a c a ğ ı n d a n korkup çavuşbaşı olan İstanbul Kaymakamı
törene katıldıktan sonra Babıâli'ye gitti. kentin amele takımını (ırgat, hammal, Muhsin Paşa'yı sadrazam, Hacı Memiş
Atmeydanı'nda toplanan yeniçeriler ise kayıkçı vb) zorla sokak ve mahalle nö Efendiyi sadaret kethüdası, Şeydi Ali
Babıâli'ye topluca gitmenin kuşku u- betine koydular. Paşa'yı kaptan-ı derya atadı.
yandıracağını düşünerek, "Yangın var!" 16/17 Kasım 1808 gecesi. I I . Mah Yüzlerce insanın öldüğü, evlerin,
ağzıyla harekete geçmeyi uygun gördü mud, yaşamını ve tahtını güvenceye al dükkânların yağmalanıp yıkıldığı Alem
ler, "sabahtır" sözcüğünü de parola mak için, daha önce tahttan indirilmiş dar Olayı, İstanbul halkını ve II. Mah-
edindiler. Küçük gruplar halinde ara bulunan ağabeyi IV. Mustafa'yı boğduıt- mud'u çok etkiledi. Padişah, 1815'e ka
yollardan ve sokaklardan Babıâli'ye yö tu. I I . Mahmud. Osmanlı hanedanının dar önemli hiçbir yeniliğe girişemedi.
neldiler. Eski Odalar'daki bölükler ve hayattaki tek bireyi kaldı. Ertesi gün, Yeniçerilerin kentteki şımarıklığı ve zor
acemioğlanlar da sahurdan önce Vezne ayaklanmacılar yeniden saraya yöneldi balığı sürdü. Kahvehanelerde yıllarca
cilerden topluca yürüyüşe geçtiler. ler. Ayasofya'nın minarelerinden kurşun olayın destanları, ağıtları okundu. Örne
Babıâli'yi kuşattıklarında, artık Alem- attılar. Sarayın suyollarını tahrip ettiler. ğin, aynı zamanda bir yeniçeri olan
dar'm dışarıya haber uçurup milislerini Sekbanlar ikinci bir çıkışla yeniçeri ka Derviş Osman, konuya ilişkin uzun des
getirtmesi olanağı kalmamıştı. Yeniçeri labalığını dağıttılar. Cebeci kışlalarını tanında, Sahur taamında yediğim yağlı
ler ilkin ahşap konağı ateşe verdiler. basıp yakaladıkları yeniçeriyi öldürdü / Dört yanım ateştir kollarım bağlı / Ka
Alemdar Mustafa Paşa, dışarı çıkmaya ler. Kanlı sokak çarpışmaları oldu. 5.000 ra kın içinde kılıçlar zağlı / Kıymayın
rak yanmdakilerle Babıâli'nin kagir bö yeniçerinin, 600 sekbanın öldüğüne iliş canıma der Mustafa Paşa dizeleriyle
lümünün bodrumuna indi. Mazgaldan kin tarihi bilgilerde abartı yoksa, o gün Alemdar'ın trajik sonunu anlatmıştır.
kurşun atmak suretiyle yeniçerileri oya İstanbul'un korkunç bir katliam yaşadı 1826'da Yeniçeri Ocağı kapatıldıktan
lamayı ve sabahı beklemeyi denemek ğı söylenebilir. Haliç'teki donanma ge sonra ise Alemdar'm bir kahraman kim
istedi. Bu sırada tek tük oraya gelen milerinden de Ağa Kapısı topa tutuldu. liği kazandığı dikkati çeker.
Kırcalıları ise ayaklanmacılar hemen öl Cebeci Kışlası'nda çıkan yangın, Aya
dürmekteydiler. Savunma 7-8 saat sürdü sofya, Sultanahmet semtlerine yayıldı. Bibi. Tarib-i Cevdet, Vili, X; Tarih-i Şâniza-
de. I: Mustafa Nuri Paşa, Netayicul-Vukuat,
ve ertesi gün (16 Kasım) kuşluk vakti Üçüncü gece boyunca genişleyen yan III-IV, İst., 1327; 1. H. Uzunçarşılı, Rumeli
oldu. Bodruma giremeyen yeniçeriler, gın, olayların heyecanıyla birlikte İstan Ayanından Tirsinikli İsmail, Yılıkoğlu Süley
yapının kubbesini yıkmaya başladılar. bul halkını korkuya boğdu. Herkes so man Ağalar ve Alemdar Mustafa Paşa, An
Yangının dumanlan, kuşatmacılar, seyre kaklarda sabahladı. 18 Kasım günü de kara, 1942; Karal, Osmanlı Tarihi, V; G.
gelen halk ve esnaf, o günkü Babıâli hem yangın, hem eylemler devam etti. Oğulukyan, Georg Oğulukyan'ın Ruzname-
si-1806-1810 İsyanları, III. Selim, IV. Musta
mesaisine gelen kamu görevlileri ile or Bu kez, Galata ve Tersane semtlerin fa, II. Mahmud ve Alemdar Mustafa Paşa,
talık ana baba günüydü. Herkes izliyor, deki külhanbeyi, kopuk, serseri, ipsiz, ist., 1972; Efdaleddin (Tekiner), "Alemdar
fakat içlerinden müdahale etmek iste kaçak takımları, Kandıralı Mehmed adlı Mustafa Paşa", TOEM, no. 10-21 (1911-1913);
yenler çıkmıyordu. Öte yandan ayak bir kabadayının peşine takılıp yürüyüşe Ali Rıza, Bir Zamanlar ; K. Arapyan, Rusçuk
lanmacıların ileri gelenleri, ulemadan Âyânı Mustafa Paşa'nın Hayatı ve Kahra
geçtiler. Tophane'yi ve Tersane'yi ele
birkaç kişiyi, kendilerini tutan bağnaz manlıkları. Ankara, 1943.
geçirdiler. Topçu, top arabacı askerle
Aygır İmam'm görüşü doğrultusunda NECDET SAKAOĞLU
riyle birlikte İstanbul tarafına geçip At-
saraya gönderdiler. Amaçlan, padişahı meydanı'na geldiler. II. Mahmud'un, es
da tahttan indirmekle tehdit etmekti. ki padişahı (IV. Mustafa) öldürttüğünü ALEMDAR SİNEMASI
Fakat I I . Mahmud, Tersane'den ve Üs öğrenince "Bu padişaha itimadımız yok İstanbul'un sinema olarak yapılmış ve
küdar Kışlasindan getirttiği disiplinli 3- tu. Esma Sultana (I. Abdülhamid'in kı halen ayakta olan en eski salondur.
4.000 askerle saray güvenliğini sağlamış zı) ya Tatarzade (Kırım Hanı soyundan) Gülhane'den Yerebatan Sarayina doğru
bulunuyordu. birine, Konya'daki çelebiye (Mevlevi çıkarken, Alemdar Caddesi üstünde sağ
Öğle üzeri, Alemdar'm sığındığı bö şeyhi) biat ederiz. Padişahlar insan de koldadır. Bugün (1993) otomobil galeri
lümde büyük bir patlama oldu. Olası ğil midir? Kim olsa olur. İllâ bize ilişme- si olarak kullanılmaktadır.
187 ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ
Ihtifalci Ziya Bey, sinemanın yapıldı deki öbür hocaları Musevi besteciler
ğı yerde eskiden bir Bizans Manastı- Şem Tov Şikâr (1840-1920) ile Hayyim
rı'nın (Meryem Ana) bulunduğunu söy Alazraki'dir (ö. 1913). Hem Musevi dini
ler. Salonun inşa tarihi belli değildir. musikisi hem de klasik Türk musikisi
Cumhuriyet'ten önceki yıllarda işletme alanında yetişti. Türklere ve Yahudilere
cisinin Haçaras Efendi, sonra ise Anas- musiki dersleri verdi. Algazi'nin eşine
tas ve Vasil Anas kardeşler olduğunu az rastlanır, geniş hacimli sesi ile üstün
1933'te Cumhuriyet gazetesinde çıkan okuyuş üslubu 78 devirli plaklarla gü
bir yazıdan öğreniyoruz. Mustafa Gök nümüze ulaşmıştır. Bu plaklardan 32'si
men de, çeşitli gazete kayıtlarına daya dini ve dindışı Yahudi şarkıları ile do
narak, sinemanın ilk sahibinin Mehmed ğaçlamalardır. Bu ezgilerin en belirgin
Abut Efendi, ikinci sahibinin ise Sadık özelliği, bir-iki şarkı dışında tümünün
Bey olduğunu yazar. Türk musikisi makamlarının yapısı için
Alemdar Sineması'nın bir özelliği de de bestelenmiş ve icra edilmiş olmasın
kadın ve erkeklere bir arada film oynat dadır. Doğrudan doğruya Türk musikisi
mayı ilk deneyen salon oluşudur. Bilin için doldurduğu plaklarda ise şarkılar
diği gibi İstanbul'da ilk sinema salonları ve gazeller okumuştur; Türk musikisi
açıldığında müşteriler sadece erkekler plaklarının tam bir dökümü çıkarılma
di. Alemdar'da ise, kapıdan perdeye mıştır. Tamamı İstanbul'da doldurulan
doğru tahta perdeyle salon ikiye bölü her iki türdeki plaklarında da ses, perde
nerek, bir tarafına kadın, diğer tarafına ve aralık hâkimiyeti hemen dikkati çe
erkek seyirciler alınmıştır. Burhan Ar- ker. Özellikle "gazel" türünü başarıyla
pad, 19601ı yıllarda kaleme aldığı bir kullanmıştır. Üslubu ve tavrı zamanın
yazıda, Alemdar Sineması'nın bir za tanınmış birçok Türk musikisi okuyucu
manlar İstanbul sinemalarının en kibar su üzerinde etkili olmuştur. Gözlemcile
salonu olarak tanındığını belirtir. 470 ki İzak Algazi re göre Türk musikisi repertuvarı da ge
şilik, locası ve balkonu bulunmayan bir Edwin Seroussi, Mvzimrüt Qedem - The Life andMusic niş olan bir sanatçıydı. Algazi üzerine
salona sahip olan Alemdar Sineması, ofR. Isaac Algazi from Tıırkey, Kudüs, 1989 bir araştırma yayımlayan, İsrail'deki
açıldığı günden 1960'lara kadar sürekli Bar-Ilan Üniversitesi öğretim üyesi Dr.
yabancı film oynattı. Daha sonra ise Edwin Seroussi sanatçının taş plakların
Orientale'de yazdığı yazılarda dile getir dan temizlenerek hazırlanan iki kasetini
yerli film gösterilmeye başlandı. 1974'te di; Atatürk'ün modernleşme ve Batılılaş
seyirci sayısı iyice azalmca kapatıldı. kitapla birlikte yayımlamıştır.
ma konusundaki düşüncelerini savundu.
Önce spor salonu oldu, ardından da Algazi aynı zamanda bestecidir. Ne
1930'lu yıllar Algazi için oldukça hu
otomobil galerisi yapıldı. veser kâr, suzidil, şevkefza, mâye ve
zursuz yıllardır. Devlet memuriyetinde
Bibi. Gökmen, Sinemalar, 27; İSTA, II, 606. bestenigâr fasılları bestecilik alanındaki
Türklerin azınlıklara tercih edilmesi yü
GÖKHAN AKÇURA zünden iş bulma imkânları azalmış, bu başlıca ürünleridir. Ne var ki, bu eserler
arada radyo yönetim kurulu üyeliği yet bestelendiği günlerde seslendirilmişse
Al GAZİ. İZAK kililerce onaylanmamıştır. Çıkardığı haf de notaları yayımlanmamış, mirasçıların
talık gazete 1933'te İbrani alfabesini bı da kalmıştır. Sanatçı bunlar dışında bir
(24 Nisan 1889, İzmir - 3 Mart 1950,
rakıp, Latin alfabesini kabule zorlanmış, de "tayyare marşı" bestelemiştir. Şiirleri
Montevideo, Uruguay) Yahudi asıllı,
Siyonist eğilimleri de Türkiye'de kalma ile şiir derlemeleri Türk musikisi açısın
klasik Türk musikisi ve Musevi dinî mu
sını engellemiştir. Bütün bu etmenler dan önem ve özellik taşır. Bu şiirlerin
sikisi okuyucusu; Musevi din adamı.
sonucu Türkiye'de artık barınamayaca- her biri bir musiki faslında yer alan mu
"Bülbülî Salomon" lakabıyla tanınan, si
ğma inanan Algazi önce Paris'e göç et siki eserleri için yazılmış, bir araya geti
nagog hazzanı (hanendesi), besteci Sa
miş, iki yıl sonra da Uruguay'ın Monte rildiğinde bir dizi oluşturan güftelerdir.
lomon Algazi'nin oğludur. İlk ve orta
video şehrine yerleşmiştir. Her dizi bir makamın adını taşır.
öğrenimini İzmir'de tamamladı. 19l4'te
İzmir'deki Yahudi okullarında öğret İzak Algazi İstanbul'daki Yahudi ce Algazi'nin bir de Hüseynî Fasit adlı
menliğe başladı. Genç yaşta Yahudi ce maatinin en tanınmış hahamlarından ve bir nota yayını vardır. 1925'te İstan
maati içinde ve dışında çeşitli toplumsal en seçkin aydınlarından biridir. Geniş bul'da yayımladığı bu kaynakta çeşitli
faaliyetlere katıldı, cemaate bağlı kuru kültürü son yıllarında yayımlanan, ma Musevi bestecilerin bir "fasıl" oluşturan
luşlarda görevler aldı. 1908-1911 arasın kale, şiir ve öteki edebi yazılarını topla eserlerinin notaları yer almaktadır.
da İzmir Belediye Meclisinde üye ola dığı kitaplarında görülür. Aynı zamanda Bibi. A. Galanti, Türkler ve Yahudiler, İst.,
rak bulundu. I. Dünya Savaşı ile Yunan güzel konuşan, etkileyici bir hatipti. Ya 1947; A. Galanti, Türk Harsı ve Türk Yahudi-
işgalinin yol açtığı yıkımlar İzmir'deki si, İst., 1953; E. Seroussi, Mizimrat Qedem-
hudi ve Türk musikilerindeki ustalığı
The Life and Music of R. Lsaac Algazi from
Yahudi cemaatini de etkileyince 1923'te ise en önemli yönüdür. Bu çokyönlülü- Tıırkey, Kudüs, 1989; B. Aksoy, "Unutulmuş
ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etti. İs ğüyle Türkiye Yahudi cemaati içinde Bir Musiki Üstadı: Haham İzak Algazi Efen
tanbul'da Şişhane'deki Neve Şalom Si- benzerine az rastlanır bir ün kazanmış, di", Argos, no. 37, Eylül 1991.
nagogu'nun(->) maftirimine (koro) girdi, nerdeyse efsaneleşmişti. Bu efsane bu BÜLENT AKSOY
bir süre sonra da musiki faaliyetleriyle gün de Yahudi cemaati içinde canlıdır.
tanınan Galata'daki İtalyan sinagoguna ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ
Algazi 20. yy'ın en önde gelen Sefa-
hazzan ve musiki müdürü oldu.
rad musikicilerinden biridir. Yahudi Kentin çeşitli semtlerinde, son beş yıl
Algazi İstanbul'da geçirdiği on yıl dünyasında yakın zamanların en büyük içinde kurulup yaygınlaşmaya başlayan,
içinde Yahudi cemaatinin en ileri gelen Doğulu musiki adamlarından biri sayıl içinde çeşitli mağazalar yanında eğlence
hahamlarından biri oldu. Yahudi eğitim maktadır. Musikiciliğiyle Türklerin de ve boş zaman değerlendirme birimlerini
kurumlarında etkin görevler üstlendi. hayranlığını kazanmış, musiki çevrele de toplayan büyük merkezler.
Cemaatle genç cumhuriyetin ileri gelen rinde seçkin bir sanatçı katına yüksel İlki 1988'de Ataköy'de Galleria adı
leri arasındaki ilişkileri geliştirmeye ça miştir; musikideki bilgisi ve ustalığından altında açılan modern alışveriş merkez
lıştı. Yahudi cemaatinin cumhuriyetin ötürü Türklerce "Hoca'' sıfatıyla anılırdı. leri, tarih boyunca her zaman canlı bir
ülküleriyle bütünleşmesi gerektiği görü Musiki yeteneği çok genç yaşta fark alışveriş ve ticaret kenti olan İstanbul'
şünü benimseyerek bu inancını İstan edilen Algazi ilk musiki bilgilerini baba un Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, büyük pa
bul'da çıkardığı haftalık gazete La Voz sı Salomon Algazi'den öğrendi. Musiki sajlar gibi mekânlarının işlevini günü-
ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ 188
kata hizmet veren asansör vardır. Plaza çekmiş ve her ikisinin de aynı kişi oldu dolaşır, sağ omzunda çapraz takılmış
bölümünün toplam yüksekliği 72 m'dir. ğu ispatlanmıştır. "Acem" ve "Esir" la- yalın bir kılıç taşırdı. Kuşağından ke
Alışveriş merkezi olarak faaliyet gös kaplarıyla anılmasının nedeni, Yavuz ment ve çeşitli işkence aletleri sarkar,
teren Nova B a r a n Center ise 2 . 9 3 0 Sultan Selim'in Doğu seferi sırasında bu görünümü ile etrafa dehşet saçardı.
m 2 'lik bir alanda, 3 kata dağılmış 46 İranlılardan esir alınmasıdır. İdam edilen kişinin giysileri ve üzerin
dükkân ile hizmet vermektedir. Birinci Babasının Abdülkerim adlı bir kişi deki parası celladın hakkı olduğundan,
katta lokantalar, "fast food" dükkânları, olduğu, vakfiyelerdeki 'Abdülkerim oğ Kara Ali'nin kurbanlarının kim olduğu
cafe ve barlar vardır. İkinci katta, giyim, lu Alâeddin Ali Bey" kaydından anlaşıl nu dahi merak etmeden büyük bir so
bijuteri, parfümeri, saat, gözlük, içki, si maktadır. Mezarı, Şehremini'ndeki ken ğukkanlılıkla görevini yaptığı söylenirdi.
gara, evcil hayvanlar satan mağazalar di adını taşıyan Mimar Acem Camii'nin Şair Nef'î, Sadrazam Hezarpare Ahmed
ile bir pizza restoranı, oyun salonları ve mihrap cephesi önündeki hazirededir. Paşa ve Sultan İbrahim Kara Ali'nin
Nova Baran Sineması bulunmaktadır. Kendisinden sonra Mimar Sinan, mi- boğduğu ünlü kişilerden birkaçıdır. Ka
Üçüncü kat yine giyim ve çeyiz mağa marbaşılığa atanmıştır. ra Ali'nin yalnız, Sultan İbrahim'in ölü
zaları, plak, kaset, CD, fotoğraf mağaza münde (1648) soğukkanlı davranamadı-
Acem Ali, mimarbaşılığı döneminde
ları ile güzellik salonlarına ve turizm ğı rivayet edilir.
Bursa ve Edirne üsluplarını ç o k iyi
acentalarma ayrılmıştır. özümlemiş; Sinan ve sonrası için bu İSTANBUL
Nova Baran Plaza ve Centerin dış alanda önemli bir mimari birikim bırak
cephesi reflektif camla kaplıdır. Isıtma, mıştır. Bunların içinde en önemlisi hiç ALİ (Derviş)
soğutma, havalandırma merkezi sistem şüphesiz cami mimarisinde yan mekân (?, İstanbul - 1673, İstanbul) Sülüs ve
ile sağlanmaktadır. Binada, uydu TV ve ların terk edilip, orta kubbenin ayak nesih hattatı. Hattatlar arasında, Anbarî-
müzik yayını yapabilen modern dona kullanmadan doğrudan duvarlara otur zade Derviş Ali'den ayırmak için Büyük
nım vardır. Güvenliği sağlamak amacıy tulması geleneğini başlatmış olmasıdır. Derviş Ali, I. Derviş Ali adlarıyla anılır.
la kurulmuş güvenlik odası, bu merkeze Sultan Selim Camii ve Sultanahmet' Yeniçeri ağalarından Karahasan oğlu
bağlı olarak tüm katlarda elektronik u- teki İbrahim Paşa Sarayı(->). Acem Hüseyin Ağa ailesi tarafından yetiştirildi.
yarı sistemleri ve çok ekranlı bir koruma Ali'nin en önemli eserleridir. Kitabesiz Bir rivayete göre Hüseyin Ağa'nm ma
sistemi ile donatılmıştır. Merkez kendi olmalarına rağmen bazı yapıların da nevi evladı; bir rivayete göre de azatlı
kesintisiz enerji kaynağına sahiptir. ona ait olduğu, üslup özellikleri dikkate kölesidir. Gençliğinde Yeniçeri Oca-
Center'ın iç bahçesi boydan boya ay alınarak ileri sürülmüştür. Bunların ara ğinda karakullukçu idi. Hat sanatında
na ve çiçeklerle süslü, ferah bir mekân sında Eyüp'teki Cezerî Kasım Paşa Ca hocası Halid-i Erzurumi'dir. Birçok öğ
olarak düzenlenmiştir. Kapalı otopark, mii, Sütlüce ve Silivri'deki Piri Mehmed renci yetiştirmiştir. Bunlar arasında Sad
Plaza katlarının kullanıcılarına (her kata Paşa camileri ile Topkapı Sarayindaki razam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa da
4 araçlık yer olarak) tahsis edilmiştir. Bâbüsselam bulunmaktadır. vardı.
Açık otopark ise. 60 araç kapasiteli ÖZKAN ERTUĞRUL Derviş Ali. elliden fazla Kuran ve bir
olup, Genter'daki dükkân işleticilerine
çok enam, evrâd (dua kitabı), kıt'a ve
ve müşterilerine ayrılmıştır. ALİ (Kara) murakka yazmıştır. Suyolcuzade Meh
Fenerbahçe Burnu'nda kurulu olan med Necib Efendi, Devhatü'l-Küttâb ad
(17. yy) Osmanlı cellatlarının en ünlü
Pyramid kültür ve e ğ l e n c e merkezi, lı eserinde onu, Şeyh Hamdullah üslu
sü. 17. yy'rn ortalarında yaşadı ve yakla
mağazacılık sektörünün tanınmış isim bunu canlandırdığı için göklere çıkarır.
şık yirmi beş yıl cellatbaşılık yaptı. Cel
leri (Cotton Bar, Divarese, B e y m e n
lat Usta Süleyman'ın çırağı olarak mes Derviş Ali, gerçekten de Şeyh Ham
Club, Benetton, Sisley, Jean Shop, Be
leğe başladı. Pek çok cellat gibi Çinge dullah kudretinde yazı yazmıştır. Eserle
netton 012 Levi's), fast food firmaları
ne asıllı olduğu sanılmaktadır. İri yarı rini Şeyh Hamdullah'ın eserlerinden
(Me Donald's, Dairy Queen, Creperie,
bir adam olan Kara Ali. yaz kış çıplak ayırmak zordur. Bu yüzden hattatlar,
Sultanahmet Köftecisi, Taco Grande,
Pizzamatik, Yam Yam, Baskin Robins),
Talya Tekel birimi, 10 hattan oluşan
Bowling Salonu, Snack Barı ve sinema
sı ile her yaştaki müşteri kitlesine ses
lenmektedir.
Yaklaşık 3.000 m2'lik bir alana kurul
muş olan merkez, 2 kattan oluşmakta
dır. Giriş katında 8 mağaza, 5 yiyecek
içecek mağazası ve tekel birimi vardır.
İkinci katta Bowling Salonu, Snack Bar,
Family Fun adlı oyun salonu ve Deniz
Bar bulunmaktadır. Alt kattaki 440 m2'-
lik Atrium, müşterilerin dinlenme alanı
olarak düzenlenmiştir.
Yaz aylarında açık olan teras katında,
iki adet bar ve şark köşesi vardır. Eğlen
ce merkezinin bahçe düzenlemesi ve iç
mekânlarının dekorasyonu, İstanbul in
sanının özlem duyduğu yeşillik ve doğa
imgelerini canlandırmayı hedeflemiştir.
AYŞE HÜR
ALİ (Acem)
(?, ? - 1537, İstanbul) Klasik Osmanlı
yapı sanatında adı bilinen ilk başmimar-
dır. 1537'de ölen Acem Ali ile aynı dö
nemde yaşayan Esir Ali arasındaki isim Derviş Ali'nin bir hattı: Mülk suresi. TSM.
Şevket Rado, Türk Hattattan
benzerliği, araştırmacıların dikkatini
ALİ 190
ona "şeyh-i sani" (ikinci şeyh) adını ver yer alır. Özellikle hisarbuselik yürük ak 1507'de Yakub Şah'la birlikte Bursa
mişlerdir. Derviş Ali, ünlü hattat Hafız sak ("Yandım deminden, ağyar elin Pirinç Hanı'nm yapımında görev aldı.
Osman'a da(->) hocalık etmiştir. den"), şehnazbuselik semai ("Gönlüm Yakub Şah'ın ölümünden sonra mimar
Bibi. Müstakimzade, Tuhfe, 336; Rado. Hat alamam, yüzün göremem") ve şedd-i başı oldu. Bu dönemde, Rumelihisarı
tatlar, 100-101; Suyolcuzade Mehmed Necib, araban yürük aksak ("Bahçelerde aşla- Hamamı'm inşa etti. II. Bayezid'in Dime-
Devhatü'l-Küüâb, ist., 1942, s. 49. ma. aşlamayı taşlama") şarkıları günü toka Sarayı'nın yapımında bulundu. İs
ALİ ALPARSLAN müze kadar değerinden ve güzelliğin tanbul'da kırk beş gün süren 1509 dep
den hiçbir şey yitirmeyen, konserlerde reminde hasar gören birçok yapının ta
ALİ (Derviş) (Anbarîzade) ve radyolarda sık sık okunan eserlerdir. mirini üstlendi. Bu yapılar arasında bu
(?, İstanbul - 1716, İstanbul) Hattat. Ak- İSTANBUL lunan Fatih Camii'ni Mimar Bâlî ve Mi
lâm-ı sitte denen altı çeşit yazıda ustalık mar Mahmud ile birlikte tamir etti. Yine
göstermiştir. Babası Anbarîzade unvanı ÂLİ BEY (Direktör) aynı depremde hasar gören İstanbul
nı taşıdığı için Anbarîzade Derviş Ali di surlarının onarımını mimarbaşı sıfatıyla
(1844. Ìstanbul- 3 Şubat 1899, İstan
ye meşhur olmuştur. Ayrıca, Şeyh Ham yürüttü. Mimar Ali bin Abdullah'ın Ham-
bul) Mizah ve oyun yazarı. Kapı kethü
dullah okuluna bağlı diğer Derviş za isimli bir oğlu olduğu ve saray mi
dası Yusuf Cemil Efendi'nin oğludur.
Ali'den(->) ayırmak için II. Derviş Ali, marlarına katılmış olduğu bilinmektedir.
Özel eğitim gördü. Babıâli Tercüme
Küçük Derviş Ali, Deniş Aliyy-i Sani ve Mimar Ali bin Abdullah'tan sonra, saray
Odası'nda çalıştı. Karantina başkâtipliği,
ya İmam Derviş Ali gibi unvanlarla da mimarbaşılığı görevine Mimar Murad'ın
Varna Sancağı mutasarrıflığı. Mamure-
anılır. Mevlevi tarikatına mensuptu. Hat getirilmiş olma ihtimali kuvvetlidir.
tü'l-Aziz ve T r a b z o n valiliği yaptı.
sanatında hocası Ağakapılı İsmail bin 1894'ten ölümüne kadar Düyun-ı Umu Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 141-142; R.
Ali'dir. Yazının inceliklerini de Hafız Os miye İdaresi'nde direktör olarak çalıştı. Melül Meriç, "Beyazıd Camii Mimarı", Anka
man'dan öğrenmiştir. Alaca Mescit de ra Üniversitesi İlahiyat Fak. Yıllık Araştırma-
Bu yüzden 'Direktör" lakabıyla anılır. larDergisi. II (1957), s. 30-31.
nen Çelebioğlu Mescidi'nin imamı idi. Ali Bey ilk Türk mizah yazarlarından
Mezarı Eyüp'tedir. Derviş Ali, Hafız Os BURCU ÖZGÜVEN
dır. Diyojen (1870-1872), Çıngıraklı Ta
man okulunun ünlü hattatlanndandır. tar (1873) ve Hayal (1873-1877) gazete ALİ ÇAVUŞ TEKKESİ
Bibi. Müstakimzade, Tuhfe, 338; Rado. Hat lerindeki yazıları edebi mizahın ilk başa bak. ALTUNCUZADE TEKKESİ
tatlar, 123. rılı örnekleri arasındadır. Ali Bey Gedik-
ALİ ALPARSLAN paşa'daki Osmanlı Tiyatrosunun kuru ALİ EFENDİ (Paşmakçızade)
luşunda Güllü Agop'la(->) birlikte önem
ALİ BABA TEKKESİ li rol oynadı. Fransız oyun yazarlarından (1638, İstanbul - 1712, İstanbul) Şey
bak. ŞEHİDLİK TEKKESİ çeşitli yapıtlar uyarladı. Telif oyunlar da hülislam ve Melamî kutbu. Melamîlerce
yazdı. Bunların başlıcaları Ayyâr Hanıza "Seyyid Ali Sultan" olarak tanınır.
ALİ BEHÇET EFENDİ TEKKESİ (1871, yb 1940), Kokona Yatıyor (1870, Üsküdar Kadısı Paşmakçızade Meh
bak. SELİMİYE TEKKESİ yb 196İ), Misafiri İstiskal (1870). Geveze med Efendi'nin oğludur. 17.yy'ın önde
Berber ( 1 8 7 2 ) . Tosun Ağa ve Çıngı- gelen alimlerinden ders gördü ve Müftü
ALİ BEY (Denizoğlu) Abdurrahim Efendi'nin yanında mesleki
tecrübesini geliştirdi. Bir süre İstan
(19- yy) Türk besteci. Hayatı, gördüğü bul'un çeşitli medreselerinde müderris
musiki eğitimi ile onu izleyen musiki lik yaptıktan sonra 1686'da Kudüs ve
çalışmaları konusundaki bilgiler yok de ardından l689'da Edirne kadısı oldu.
necek kadar azdır, ama İstanbul'da ya Bu görevlerinde gösterdiği başarı üzeri
şadığına kesin gözüyle bakılabilir. ne kendisine "Nakibüleşraf" unvanı ve
"Denizoğlu" lakabıyla anılan Ali Bey, "Rumeli payesi" verildi.
hem sanat musikisi zevkine, hem de Paşmakçızade Ali Efendi, üç defa
halk zevkine seslenen, kendi türünde şeyhülislamlık makamına getirilmiştir.
son derece başarılı şarkılar bestelemiş Bunlardan birincisi, "Edirne Vak'ası"
tir. 17. ve 18. yy'ların musikisinde "şar olarak bilinen ve II. Mustafa'nın tahttan
kı" pek önemli sayılmayan, kuralları ke indirilmesiyle sonuçlanan ayaklanmanın
sin olarak belirlenmemiş, hafif bir tür karışık siyasi ortamına rastlar. Şeyhülis
dü. "Şarkı" ilk kez 19- yy ortalarında Ha lam Feyzullah Efendi'nin devlet yöneti
cı Arif Bey'in eserleriyle kuralları belirli, mindeki nüfuzunu ortadan kaldırmak
daha ciddi bir müzik formu durumuna isteyen Sadrazam Ramî Mehmed Paşa, o
geldi. Ancak, Hacı Arif B e y l e aynı dö sırada Gürcistan seferini bahane eden
nemde yaşadığı halde eski bestecilerin Direktör Cebeci Ocağı'nı el altından kışkırtmış
şarkı anlayışını sürdüren değerli beste Âli Bey ve İstanbul'da başlayan ayaklanma kısa
ciler de vardır. Son derece kıvrak, coş Nuri Akbayc sürede Edirne'ye sıçramıştır. İsyancılar
kun, neşeli, zarif, şuh, bazen de buruk 23 Temmuz 1703'te Ali Efendi'yi Fey
bir hüzün taşımakla birlikte büsbütün rakın. Ayrıca Letafet (1897, yb 1961) zullah Efendi'nin yerine şeyhülislam
karamsar olmayan bu tür şarkılar, bir adlı müzikli oyunu vardır. Lehçetü'l-Ha- seçmişler ise de o bu görevi, siyasi orta
bakıma "Mustafa Çavuş üslubu" denebi kayık (1897, yb 1962, 1974) adlı mizahi mın karışıklığı nedeniyle kabul etme
lecek bir bestecilik çizgisinin uzantıları sözlüğü de çok ünlüdür. miş, bunun üzerine İmam Mehmed
dır. Denizoğlu Ali Bey de bu çizginin Bibi. Osmanlı Müellifleri, II, 334; Sicill-i Os- Efendi, isyancılar tarafından şeyhülis
bestecilerinden biridir. Şarkıları İstan maııi IV, 675; (Sevengil), Türk Tiyatrosu, I, lamlığa getirilmiştir. Padişah iradesi
bul'un musiki çevrelerinde olduğu ka 31; And, Tanzimat, 259; And, Osmanlı. 173. alınmadan yapılan bu atamalar yasal ol
dar halk katında da çok sevilmiştir. Sa İSTANBUL madığı için II. Mustafa, durumu düzelt
nat musikisi zevkiyle İstanbul halkının mek amacıyla Ali Efendi'yi 31 Temmuz
musiki zevkini ilgi çekici bir üslupla ALİ BİN ABDULLAH 1703'te birinci defa şeyhülislamlık ma
kaynaştırdığı, bu yönüyle de İstanbul'a kamına getirmiş, ancak isyancılar İmam
(1456, ? - ?, ?) Osmanlı mimarı. Mimar
özgü musiki zevkini geniş ölçüde temsil Mehmed Efendi üzerinde ısrar edince
başı Yakub Şah'ın başhalifesi olarak Ba-
ettiği söylenebilecek olan Ali Bey'in şar bu görevde 23 gün kalabilmiştir. II.
yezid Camii'nin inşasında görev aldığı
kılarından bazıları Türk musikisi reper- Mustafa'nın tahttan indirilip yerine III.
ve padişah tarafından çeşitli hediyelerle
tuvarınrn en tanınmış şarkıları arasında Ahmed'in geçmesiyle Ali Efendi, ikinci
ödüllendirildiği bilinmektedir.
191 ALİ EFENDİ
defa 26 Ocak 1704 ! te şeyhülislam olmuş Paşa ile evlenmiştir. Paşmakçızade Ali miş olmakla birlikte, musikisi dönemin
ve üç yıl bu görevini yürüttükten sonra Efendi tarafından Melamîliğe kazandırı anlayış ve özelliklerine uygun olarak içli
Sadrazam Çorlulu Ali Paşa'mn muhale lan bu siyasi kimlik, Sadrazam Nevşe ve duyguludur. Eserlerinde, ince bir
feti nedeniyle 1707'de Sinop'a sürül hirli İbrahim Paşa'mn katledilmesine hüznün altında, aydınlık ve coşkulu bir
müştür. Bir süre burada kalan Ali Efen kadar önemini korumuş ve başta Sadra sevgi hissedilir. Sipihr, nişabur, muhay-
di, III. Ahmed tarafından bağışlanmış ve zam Çorlulu Ali Paşa (ö. 1711) olmak yerzengule, muhayyersünbüle, arazbar-
Ebezade Abdullah Efendi'nin yerine üzere pek çok üst düzey muhalifini si buselik gibi az kullanılmış ya da unutul
üçüncü defa 16 Temmuz 1710'da şey yaset sahnesinden silmiştir. maya yüz tutmuş makamlardan eserler
hülislam olarak atanmıştır. Bu son göre Bibi. İlmiye, 496-498; Gölpınarlı, Melâmilik. besteleyerek bu makamları tekrar can
vini yürütürken vefat eden Ali Efendi, 163-164; Üzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1, landırdı. Bir ay içinde bestelediği "suzi
Edirnekapı Mezarlığında gömülüdür. 45; Altunsu, Şeyhülislamlar, 107-108. dil takımı", Türk musikisinin şaheserleri
Yazılı kaynaklarda yalnızca şeyhülis EKREM IŞIN arasındadır. Oğlu Aziz Mahmud Bey ve
lamlığı belirtilen ve yakın çevresi dışın Manisalı Hafız Salis Efendi C?-1915) tara
da, üstlendiği bu resmi görev nedeniyle ALİ EFENDİ (Tanburi) fından notaya alman eserleri Aksaray
tanınan Paşmakçızade Ali Efendi, İstan (1836, Midilli - Temmuz 1890, İzmir) yangınında yandı. Yüz elliye yakın eser
bul hayatı üzerindeki asıl kalıcı etkisini Besteci ve tanburi. Enisefendizadeler bestelemişse de çeşitli özel koleksiyon
Melamî kutbu olarak yapmıştır. soyundan Hafız Bekir Efendi'nin oğlu larda ve öğrencilerinde bulunan notalar
Ali Efendi, kendisinden önceki Mela dur. Genç yaşında İstanbul'a geldi. Ha da değişik makam ve formlardan seksen
mî kutbu Bursalı Seyyid Haşim Efen- yatının en uzun ve verimli dönemini İs dolayında eseri günümüze ulaşmıştır.
di'nin (ö. 1677) müritlerinden olup mü tanbul'da geçirdi. Medresede okurken GÜLDENİZ EKMEN
derris ve şair Gedayî Ali Efendi tarafın musikiye başladı. İlk musiki derslerini
dan tarikata sokulmuştur. Haşim Efen- Enderun hocalarından Lâtif Ağa (yak. ALİ EFENDİ (Çırçırlı)
di'nin vefatından sonra Melamîliğin 1815-1885), Sütlüceli Âsim (?-1895) ve (?, ? - Kasım/Aralık 1906, İstanbul) Celi
"gavsiyet" makamına geçmiş ve tarikatı Kanuni Rıza Efendi'den aldı. Yenikapı sülüs, sülüs ve nesih hattatı. Hayatı
büyük bir gizlilik içinde yönetmiştir. Bu Mevlevîhanesi Şeyhi Celâleddin Efendi hakkında fazla bilgi yoktur. Hattatlar
gizliliğe o denli riayet etmiştir ki, onun (1849-1907) ile birlikte Tanburi Küçük arasında Çırçırlı veya Haydadı lakabıyla
tarikatla bağlantısı ancak vefatından Osman Bey'in (yak. 1825-yak. 1900) anılırdı. Uzun yıllar Maliye Nezareti'nde
sonra vasiyeti gereği ünlü Melamî Kutbu tanbur derslerine devam etti. İstan memurluk yaptı. Sülüs, celi sülüs ve ne
Sütçü Beşir Ağa'nm (ö. 1662) damadı bul'da geleneksel tanbur tavrının usta sih yazılarını Şefik Bey'den öğrendi.
Osman Ağa'nın Edirnekapı'daki mezarı bir tanburisi olarak ün kazandı. Ali Eserlerinin birçoğu kaybolmuş, bir
yanına gömülmesi üzerine öğrenilmiş ve Efendi'nin aynı zamanda güzel bir sesi kısmı da şahıslarda kalmıştır. Sanatında
bu durum İstanbul halkı arasında çeşitli vardı. Fatih Camii Müderrisi Hopçuzade usta olduğunu, devrin en büyük hattatı
söylentilere yol açmıştır. Mezartaşı kita Hafız Şakir Efendi'den ders alarak za Sami Efendi de takdir etmiştir.
besi Melamî şairlerinden Rahimî'ye ait manın en iyi hafızlarından biri oldu. Ali Efendi, hocasının takip ettiği Ka
olup tarih beyti şöyledir: Yegâne zâtı 1868'e doğru "Sarıklı Müezzin" göreviy zasker Mustafa İzzet üslubuna bağlıdır.
gitdikde denildi fevtine târih / Bekaya le saraya girdi. 1868'de Abdülaziz'e
Bibi. İnal, Son Hattatlar, 45-48; Rado, Hat
göçtü es-Seyyîd Ali ol müftî-i âfâk 1124. "imam-ı sani" oldu. Ali Efendi, ayrıca, tatlar, 232-233.
İsmail Maşukî(->), Hamza Bâlî ve Süt padişah imamlarına verilen müderrislik ' ALI ALPARSLAN
çü Beşir Ağa'mn(-0 şeriata ters düştük te ikinci dereceye yükselerek mevlevi-
leri gerekçesiyle katledilmeleri üzerine yet rüusu aldı. 1869'da imam-ı saniliği ALİ EFENDİ (Basiretçi)
Melamîlik(-0, gizlilik esasına dayalı içe sona erdi; 1872'de de saraydan çıkarıl (1838, İstanbul - 1912, İstanbul) İstan
dönük bir örgütlenme modeli benimse dı. 1885te Abdülaziz'in tahttan indiril- bul basınının yurtdışında önemsenerek
miş ve böylece 17. yy ortalarından itiba mesiyle ilgili olaylara karıştığı şüphesiy izlenmesine zemin hazırlayan gazeteci
ren özellikle saray çevresi ile bürokrasi le İzmir'e gönderildi. Hayatının son beş lerden. Enderun'dan yetişti. Memurluk
içinde etkili olmuştur. Sadrazam Halil yılını İzmir'de geçirdi. larda bulundu. 1283/1866-67'de bir ga
Paşa, Sarı Abdullah(-») ve La'lîzade Ab- Ali Efendi İstanbul'da Beylerbeyi'nde, zete çıkarmak için Hariciye Nezareti'ne
dülbâki(-0 gibi devlet adamları bu dö İstavroz Mahallesi Nevnihal Sokağımda başvurdu. İzin verilirse o sırada sorun
nemde Melamîliğe girmişler, fakat hiçbi oturdu. Oğlu besteci ve tanburi Aziz yaratan Rumlara da izin verilmesi zo
risi "gavsiyet" makamına yükselip tarika Mahmud Bey (1870-1929) bu evde dün runluluğu doğabileceği gerekçesiyle
tın yönetimini üstlenmemiştir. Melamîli yaya geldi. Türk musikisinin saraydaki reddedildi. Oysa aynı sırada Tasvir-i Ef
ğin tarihinde bu görevi üstlenen ilk dev itibarını günden güne kaybettiği V. Mu- kâr ve Muhbir de şiddetli muhalefet
let adamı Paşmakçızade Ali Efendi'dir. rad ve II. Abdüıhamid dönemlerinde İs yaptıkları için geciktirilmişti. Ali Efendi
III. Ahmed üzerindeki nüfuzunu kul tanbul'da saraydan uzak. besteci olarak izni 1869'da aldı ve Babıâli'nin maddi
lanarak saray çevresinde kendine bağlı eser verirken, pek çok da öğrenci yetiş yardımıyla Basiret 'in ilk sayısını 20 Şev
bir zümre oluşturmayı başaran Paşmak tirdi; İsmail Fennî Ertuğral (1856-1946), val 1286/23 Ocak 1870'te yayımladı. Kı
çızade, böylece Melamîliği bürokrasi Ömer Ferid Kam (1863-1944) ve Tanburi sa süre sonra Prusya-Fransa Savaşı'nın
içinde ağırlığı olan bir baskı grubuna Cemil Bey(->) öğrencileri arasındadır. Ce patlaması ve buna objektif bir yaklaşım
dönüştürmüştür. Lale Devri boyunca bu mil Bey. Ali Efendi'den doğrudan doğru la sütunlarında yer vermesi -Fransız kül
grubun Topkapı Sarayı'ndaki helvacılar ya ders almamakla beraber, genel musiki türünün egemen olduğu bir dönemde
zümresi içinde örgütlendiği ve bürokra bilgisi ve Türk musikisinin inceliklerini Alman tezlerini dışlamaması- dikkatleri
sinin çeşitli kademelerine yapılan ata öğrenmek bakımından kendisinden ya çekti. Alman Başbakanı Bismark'ın bu
malarda söz sahibi olduğu görülmekte rarlanmıştır. Ali Efendi tanburda gelenek Türk gazetesinin yayınlarının kendisine
dir. Paşmakçızade'ye bağlı bu Melami sel tavrın önde gelen temsilcilerinden ulaştırılması hakkındaki emri üzerine
ler arasında sadrazamlığa kadar yükse olduğu halde Cemil Bey'in çok genç yaş Basiret 'ten yapılan çeviriler gönderildi.
lecek olan Şehit Ali Paşa ile Nevşehirli larında elde ettiği yeni tanbur tavrını be Bunun üzerine Almanya'ya çağrıldı.
İbrahim Paşa(->) da vardır. Şehit Ali Pa nimsedi ve onu teşvik etti. İstanbul'un Sadrazam Âli Paşanın izniyle Alman
şa, Paşmakçızade'nin vefatıyla Melamî musiki hayatı, o dönemde bu iki usta ile ya'ya gitti, onun talimatlarına uygun ko
kutbu olmuş, III. Ahmed'in kızı Fatma daha bir canlılık kazanmıştı. Yeğeni Be nuşmalar yaptı. Bismark'ın hediye ettiği
Sultan ile evlenerek sarayla bağını güç kir Sıtkı Efendi de (ö. 1934) musikiciydi. bir matbaa makinesi, gazetesinin daha
lendirmiştir. Ali P a ş a n ı n Petervara- Tanburi Ali Efendi 19. yy'm önemli iyi baskı yapmasını sağladı.
din'de şehit düşmesiyle dul kalan Fatma bestecilerindendir. Büyük beste formla Mısır'a gidip Hıdiv İsmail Paşa ve
Sultan, daha sonra Nevşehirli İbrahim rını kullanmış, bu arada fasıllar bestele Hocabey'de Rus Çarı II. Aleksandr ile
ALİ EFENDİ 192
de uzanan caddenin doğusunda bulu de yer alan ahır mekânına açılır; beşik Ali Paşa Kemeri'nin kimin tarafından
nan yapı, inşa edildiği yıllarda mevcut tonoz örtülüdür. yaptırıldığı bilinmemektedir. Eskiden
yol durumuna uygun olarak şekillen Ali Paşa Hanı'nm Atatürk Bulvarı'na mevcut olan "maşallah" yazısının altın
miştir. Bu nedenle bulvar cephesi kısa açılan cephesi kesme taş ve tuğla derz da 1205/1790-91 tarihi görülmektedir.
ve uzun kırık bir şekilde, kuzey ve gü hatıllı olarak örülmüş, aynı dokuyla ze Ali Paşa Kemeri iki katlıdır, altta altı,
neyi düz bitişik nizamda, girişin yer al min kat dükkânlarının payeleri de mey üstte ise sekiz gözü vardır. Bu kemer
dığı ve ana cephe olarak Kıble Çeşme dana getirilmiş, hafif sivri kemerleri ise gerek 1748 tarihli ve ölçekli Beylik Su
Caddesi'yle şekillenen bir plan şeması tuğla derz olarak yapılmıştır. Üst katta yu haritasında ve g e r e k s e ö l ç e k s i z
na sahiptir; yapı tamamen bulunduğu her mekân bu cepheye tuğla derz yay 1750-1800 arasında yapılmış olan Süley
yerin (arsanın) durumuna uydurularak kemerle kavranan dikdörtgen taş söveli maniye suyollarına ait haritada gösteril
planlanmıştır. Bulvar cephesinde alt ka ikişer pencere ile belirlenmiştir. Yakın memiş, yerine Ayvalı Dere'nin daha yu
tın yola bağlı düzensiz gelişimi üst kat zamanda görmüş olduğu onarımlarla karısında üç gözlü, bir katlı küçük bir
mekânlarının iki noktada konsollarla bugünkü şeklini almış olan cephenin kemer çizilmiştir. Anlaşıldığına göre bu
dışa taşması ile giderilmeye çalışılmıştır. alt kısmı, esasında alt kat mekânlarına üç gözlü kemer harap olmuş, yerine
Hanın planında dış konturlarda gö ait birer penceresi olan düz bir duvar daha aşağıda iki katlı bugünkü Ali Paşa
rülen farklılıklar iç avluya yansımamışsa halinde yükselmekteydi. Ancak, cephe Kemeri yapılmıştır.
da, avlusu köşegenleri ve kenarları (15 nin bulvara açılması ile cephedeki alt Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı III.
ve 17 m) farklı boyutlarda olan bir plan kat mekânları birer kemerle dışa açılan Ahmed Bölümü'nde mevcut 1816 nu
şeması gösterir. İki katlı olarak planla hacimler durumuna getirilmiştir. maralı ve 1016/1607 tarihli haritada 59
nan yapının avlusu revaklı olup, her iki Kıble Çeşme Caddesi'ne uydurulmuş numara ile gösterilen "Ali Paşa suyu ba
katta da mekânlar revaklara açılırlar. ana cephe, bütünüyle muntazam kesme şıdır" şeklindeki yazıdan, Ali Paşa Ke
Üst kat mekânları revak altına birer ka taş dokuya sahiptir. Yay kemerli alt kat meri'nin adının bu sudan geldiği anla
pı ve pencere ile açılırken, dış cephe dükkânları arasındaki giriş açıklığı da şılmıştır. Ayrıca Millet Kütüphanesinde
lerde de ikişer pencere, cephelerin şe basık yay kemerli olup üstte çifte kartuş ki 1584 tarihli haritada Ali Paşa suyun
killenmesine katılmıştır. Zemin kat me yer alır. Giriş üzerinde belirgin cephe dan bahsedilmiştir. 1859 tarihinde yapı
kânları, yapının dışındaki dükkânlarla özelliği olarak taş konsollar üzerine ta lan Köprülü haritasında kemerin adı
aynı duvar ekini paylaştığından dışa şan ve çift pencereli mekân cepheye "Şirinkemer"dir. Buradan da anlaşılaca
pencere ile açılmaz. hâkim bir şekilde yer alır. İki tarafta ise ğı üzere bu kemer adını Ali Paşa Mem-
İki kat boyunca yer alan revak siste üst kat mekânlarının pencereleri bu ba'mdan almıştır. 16. yy'da yaşayan bu
minde, zemin kat revakları, doğu yö cepheyi ifadelendirir. Bu giriş kapısı kişinin hangi Ali Paşa olduğu bilin
nünde bütünüyle kapatılarak depo hali üzerindeki taşkın mekân, mescit fonksi memektedir.
ne getirilmiş, diğer yönlerde ise avluya yonunu yüklenmiştir. Üstten, cepheyi Bu kemerin O. Dalman tarafından
açılan mekânların kullanım alam içerisi sınırlayan kirpi saçak yer yer ve dış ör 1930'da çekilen fotoğrafındaki durumu
ne katılmıştır. Kare kesitli ayakların taşı tü sistemi zaman içinde değişmiştir. Av nun bugünkü ile kıyaslanmayacak ka
dığı kemerler tuğla derz dokulu sivri lu cepheleri ise taş, tuğla derz dokulu dar iyi olduğu görülmektedir. Dal-
kemer şeklindedir. Zemin kat revakları olup bunların gene kirpi saçak bordü- man'm kitabındaki fotoğrafta kemerin
beşik tonoz örtü sistemine sahiptir. Üst rüyle sınırlandığı anlaşılmaktadır. güney yüzünde, dördüncü ve beşinci
kat revaklarında da aynı yapı malzeme Bibi. Güran, İstanbul Hanları, 105-107; G. üst gözlerin arasında dairesel bir madal
si görülmekte, ancak kemer şekilleri Güreşsever (Cantay), "Anadolu'da Osmanlı yonun içerisindeki "maşallahTn altında
değişerek yuvarlak kemer olmaktadır. Devri Kervansaraylarının Gelişmesi", (yayım "sene 1205" tarihi yazıldığı açıkça görül
Gene, zemin kat mekânları ile üst kat lanmamış doktora tezi), İst., 1975. mektedir. 1979'da çekilen fotoğraflarda
mekânları ve revaklar çapraz tonoz örtü GÖNÜL CANTAY madalyonun çerçevesinin sağlam dur
sistemine sahiptir. duğu ve "maşallah" yazısının ise düştü
Kıble Çeşme Caddesi'ne açılan cep ALİ PAŞA KEMERİ ğü tespit edilmişti. Ancak 16 Mart 1989'
hede yer alan giriş, taştan sivri kemerli Metris Çiftliği'nin 750 m kadar güneydo da çekilen fotoğraflarda madalyonun
olup, beşik tonoz örtülü bir koridorla ğusu veya Avasköy Kemeri'nin 750 m kenarları ile kemerin birçok yeri yıkıl
avluya açılır. Solda taş merdivenlerle kuzeydoğusunda, Ayvalı Dere'nin batı mış ve tümü yıkılmaya yüz tutmuştur.
üst kata çıkılır. Gene solda merdivenin kolunda bulunup üzerinden Beylik ve Kemerde yalnızca moloz taşların kulla
simetrik köşesindeki bir giriş, bu bölge Süleymaniye suyollarının künkleri geçer. nılması, kesme taşlara kenet yapılma-
ÂLİ PAŞA KONAĞI 198
Hoca Ali Rıza, özellikle 1910'dan sonra dan sonra Şevki Efendi'nin oynadığı ti Ali Rıza Bey'in, Peyâm-ı Sabah'ta. ay
kendine özgü bir yoruma ulaşmış, re yatroda bir topluluk kurduysa da yürü nı genel başlık altında yayımlandığı hal
simdeki üslup ve tavrıyla bir okul hali temedi. 1923-1925 arasında çekilen film de Bir Zamanlar İstanbul 'a alınmayan
ne gelmiştir. Titiz, belgeci, ayrıntılardan lerde küçük rollerde göründü. "Saray Âdetleri" ve "Balık Musahabeleri"
vazgeçmeyen canlı fırçasıyla kendinden RAŞİT ÇAVAŞ başlıklı yazıları da vardır.
önceki soğuk, fotoğrafik etki uyandıran Bir söyleşi rahatlığı ve anı lezzeti ile
anlayışlarından ayrılır. Konu olarak fi ALİ RIZA BEY kaleme alınmış olan bu yazılar, İstanbul
güre ve natürmorta fazla ilgi gösterme folkloru, tarihi ve şehrin eski çehresi ba
(1845 ?, ? - 1926, İstanbul) Eski İstan
miştir. Asıl alanı manzara ressamlığıdır. kımından kaynak niteliği taşımaktadır.
bul yaşayışına ilişkin anı ve gözlemleri
Aynı zamanda büyük bir desen ustası Bibi. Ali Rıza, "Saray Âdetleri", Peyâm-ı Sa
ni dile getirdiği dizi yazılarıyla tanınan
olan ressamın öğrencileri için hazırladı bah, ( 2 4 Kânunıevvel 1921-6 Kânunısani
yazar. Balıkhane'de yöneticilik yaptığı
ğı taşbaskı albümlerde yer alan desen 1922); ay "Balık Musahabeleri". Peyâm-ı Sa
için "Balıkhane Nazırı" diye de ün ka bah, (23-25 Kânunısani 1922); ay, "19'uncu
leri bu ustalığını çok iyi yansıtır. Hoca
zanmıştır. Öldüğünde 80 yaşını geçkin Asırda İstanbul", Büyük Doğu, S. 59-87, (18
Ali Rıza, resimlerinde Osmanlı karakte
olduğu bilinmektedir. Nisan 1947-2 Nisan 1948); ay, "Eski Ramazan
rini özellikle vurgulamış, yitip gitmekte Âdetleri". Büyük Doğu, S. 55-62 (11 Mayıs-29
olan değerleri, yaşantı biçimlerini ola 18 Kasım 1902 tarihli Tercüman-ı
Haziran 1951); İSTA, IV, 2011-2015; İKSA, II,
bildiğince belgelemeye çalışmıştır. Hakikat gazetesinde yer alan Balıkha- 688.
ne'nin açılışı ile ilgili haberde Düyun-ı
Hoca Ali Rıza, teknikte gelenekten M. SABRİ KOZ
Umumiye İdaresi'ne bağlı olarak faali
ve denenmişten yanaydı. Özellikle sulu yet gösteren bu kurumun başında bu
boya ve guvaş boyaları kullanmadan ALİ RIZA BEY (Kaptanzade)
lunduğu kaydedilen Ali Rıza Bey'in ha
önce dener, güneşte solmadığına emin yatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. (1881, İstanbul - 15 Şubat 1934, Edre
olduğu boyalarla çalışırdı. Yağlıboya ça mit) Besteci. Mecidiye Kruvazörü süva
Ali Rıza Bey eski İstanbul yaşayışını
lışmalarında, şeffaf boya katmanların risi Miralay Mehmed Bey'in oğludur.
iyi bilen ve yazılarında bunu o güne ka
dan oluşan "glase" tekniğini kullanırdı. Babası kaptan olduğu için "Kaptanza
dar çok az denenmiş bir yolla yansıtan
İzlenimcilerin (empresyonistler) rağbet de" lakabıyla anılmıştır. Çocukluğunda
yazarlardandır. Gazetelerde yayımlanan
ettiği kalın boya tekniğine, dökülme ve ki kısa bir süre dışında bütün ömrü İs
dizi yazıları "Onüçüncü Asır-ı Hicrîde
çatlama tehlikeleri taşıdığı endişesiyle tanbul'da geçti. Öğrenimini tamamla
İstanbul Hayatı" genel başlığını taşımak
hiç yanaşmadı. dıktan sonra İstanbul gümrüğünde me
tadır. Yazı başlığı 18. yy sonlarım da içi
Türk resmindeki imzasız resimler so ne alıyor izlenimi veriyorsa da gözlem mur olarak çalıştı, ayrıca öğretmenlik
runu, Hoca Ali Rıza için geçerli değildir. ve anıların ağırlığı 19- yy'ın ikinci yarısı yaptı. Bir ara amatör olarak Karagöz oy
İmzasız resmi hemen hemen yok gibidir. ile 20. yy başlarına aittir. nattı. Karagözü Sevenler Cemiyeti'ne
En küçük krokisini dahi imzalamıştır. başkan oldu.
Ali Rıza Bey, dizi yazılarına ilkin
İlk toplu sergisi ölümünden üç yıl Alemdar gazetesinde başlamış (8 Şubat Besteci, icracı ve aktör olarak tanı
sonra 1933'te Eminönü Halkevi'nde 1921). daha sonra aralıklı olarak Pe- nan Ali Rıza Bey musikiye 14 yaşında
açılmış, bu sergide yaklaşık iki yüz ese yâm-ı Sabah'ta. (9 Mayıs 1921-25 Kânu kanun çalarak başladı, daha sonra piya
ri sergilenmiştir. 1956'da Ankara Dil-Ta- nusani 1922) sürdürmüştür. Bu yazılar no öğrenerek Batı müziği etkileri taşı
rih ve Coğrafya Fakültesi'nde açılan ser dan bazıları, somadan yazarın evrakına yan eserler besteledi. Geleneksel Türk
gisinde ise 441 eser yer almış, bu eser sahip olan şair ve yazar Necip Fazıl Kı- musikisinde sahne musikisi örnekleri
ler 19ö0'ta Milli Kütüphane tarafından sakürek (1905-1983) tarafından Büyük yaratmak amacıyla Musahibzade Celal,
satın alınmıştır. Doğu dergisinde de yayımlanmıştır. Ço Muallim İsmail Hakkı Bey ve Fahri Ko
Üretken bir sanatçıdır. Suluboya, gu ğu gazete sayfalarında kalan bu yazıla puzla birlikte 1919'da kurdukları İstan
vaş, pastel, desen ve yağlıboya tekniği rın bir bölümü gazeteci, yazar Niyazi bul Operet Heyeti'nin çalışmalarına
ile oluşturduğu binlerce eseri bugün Ahmet Banoğlu (1913-1992) tarafından önemli katkılarda bulundu. "Macun
başta Milli Kütüphane olmak üzere çe sadeleştirilmiş, birtakım açıklayıcı notlar Hokkası" ve "İstanbul Efendisi" operet
şitli müze, banka ve özel koleksiyonlar eklenerek Bir Zamanlar İstanbul (ty) leri, zamanında çok sevilmişti; Ali Rıza
da yer almaktadır. adıyla kitaplaştırılmıştır. Bey bestelediği bu operetlerde aktör
Manzara alanında, Halil Paşa ile bir olarak da rol almış, çok başarılı olmuş
Bir Zamanlar İstanbul'da mahalle
likte Türk resminin en önemli temsilci tu. Operetleri dışında şarkı, fantezi,
çocuklarının oyunları, mahalle mektep
lerinden biri olan Hoca Ali Rıza'nm fokstrot ve marş türlerinde eserleri var
leri, devlet memurlarının niçin cahil kal
eserleri, bugün müzayedelerde yüksek dır. Kürdilihicazkâr ("Her tel saçı bir ter
dığı, İstanbul esnafı tütüncüler, bedes-
fiyatla alıcı bulmaktadır. dudağın değdiği yerdir"), acemkürdi
tenliler. kaşıkçılar, mürekkepçiler, çu
("Leyi olur ki hüzn içinde her nefes bir
Bibi. Boyar, Türk Ressamları; N. İslimyeli, bukçular, tespihçiler, balmumcular, in-
Türk Plastik Sanatlar Ansiklopedisi, Ankara,
âh olur"), hicaz ("Âşıkım dağlara kurulu
ciciler, doğramacılar, ciltçiler, çiniciler,
1967; K. Erhan, Hoca Ali Rıza, Ankara, 1986. tahtım"; "Ufuklara yaslanmış yorgun
çatma, kilim ve halı satanlar, 1863'teki
AHMET ÖZEL dağlar sırayla"; "Eğilmez başın gibi gök
Sergi-i Umumi-i Osmanî, İstanbul so
ler bulutlu efem"); segah ("Gel gitme
kaklarının nasıl temizlendiği. İstanbul
ALİ RIZA (Sepetçi) kalmasın gözüm yollarda"), nihavend
tabakhaneleri, saraçlar, simkeşler, tuz
("Issız gecede ben yine hicranı düşün
(1860, İstanbul - 19 Aralık 1928, İstan cular, balıkçılar, kasaplar, ekmekçiler,
düm"; "Benim gönlüm sarhoştur yıldız
bul) Ortaoyunu ve tuluat oyuncusu. narh, Tiryaki Çarşısı, tiryakilerin hayatı,
ların altında") şarkı ve fantezileri sevi
Oyuna çıkmadığı zamanlar İstanbul Si- muşamba fenerciler, divitçi esnafı, tirya
len, günümüzde de okunan eserlerin
üvrikapidaki sepetçi dükkânmda asıl işi ki kahvehaneleri ve tiryakiler, esrarkeş
den bazılarıdır.
olan sepet örücülüğü yaptığı için "Se ler ve meczuplar, sebilciler, dilenciler,
petçi" adıyla da anılırdı. Önceleri orta- kopuklar, tulumbacılar, köşklüler, küp İSTANBUL
oyunlarında oynadıktan soma, 1880' 1er- lü takımı, doğum âdetleri, lohusa eğlen
de Abdürrezzak Efendi'nin Handehane-i celeri, kurşun dökme, çocuk dili, aile ALİ SAMİ (Bahriyeli)
Osmani Topluluğu'nda çalıştı. Kel Ha kavgaları, ramazan âdetleri, eğlenceler, (?, İstanbul - ?, Selanik) Fotoğrafçı. Ha
san Efendi'nin Hayalhane-i Osmani ve mesire yerleri, Karagöz ve ortaoyunu yatı ile ilgili fazla bilgi yoktur. 1892'de
Şevki Efendi'nin Eğlencehane-i Osmani sanatçıları, hokkabazlar, cambazlar, Mekteb-i Bahriye-i Şahane ve Leyli
topluluklarında komik, ortaoyununda çengiler, nüktedanlar, musahipler, ne Tüccar Kaptan Mektebinin, inşaiye sı
ise aptal rollerine çıktı. Kavuklu'ya çıktı dimler, musiki üstatları ve meyhane nıfından deniz teğmeni olarak mezun
ğı da olmuştur. II. Meşrutiyetin ilanın âlemleriyle ilgili bilgiler bulunmaktadır. oldu. Yüzbaşılığa kadar yükseldi. Ali
201 ALİ SOFÎ
Sami Bey, "Bahriyeli Ali Sami" diye anı 1924'te hazırlanan ve Kurtuluş Savaşina ce maçları da oynanan stadın aydınlat
lır. Bu lakap kendisine, yine saray için karşı çıktıkları için Türkiye'ye dönmele ma sistemi 1993'te yenilendi ve yeniden
çalışan, Mühendishane-i Berri-i Hüma- ri yasaklanan "yüzellilikler" listesinde gece maçları oynanmaya başladı. Yakla
yun'dan mezun Ali Sami Aközer'le(->) yer alan Ali Sami Selanik'te öldü. şık 40.000 seyirci kapasiteli Ali Sami
aynı adı taşıdığından, karışıklığı önle- ENGİN ÇİZGEN Yen Stadı İstanbul'un en büyük stad
yumlarından biri olarak bugün de hiz
ALİ SAMİ YEN STADYUMU metini sürdürmektedir.
Mecidiyeköy'de, Galatasaray Spor Kulü- CEM ATABEYOĞLU
bü'nün yönetiminde bulunan, kulübün
kurucusu ve 1 numaralı üyesi Ali Sami ALİ SOFÎ
Yen'in adını taşıyan stadyum. Taksim (15. yy) Özellikle celi sülüste ünlü hat
Stadimn 1940'ta yıkılıp yerinde İnönü tat. Edirneli hattat Yahya Sofî'nin oğlu
Gezisi'nin yapılması üzerine, sahasız dur. Hayatı hakkında bilgi çok azdır.
kalan Beyoğlu semti kulüpleri için, Me Yazıyı babasından öğrendi. Her çeşit
cidiyeköy'de, Likör Fabrikasimn yanın yazıda usta idi. Eserlerinden II. Meh-
da bulunan Tekel'e ait arazi Beden Ter med (Fatih) döneminde (hd 1451-1481)
biyesi Genel Müdürlüğü tarafından satın yaşadığı anlaşılıyor. Mezarı Karacaah-
alınmış ve 30 yıl müddetle, yıllığı 1 lira met'te Şeyh Hamdullah'ın mezarının ya
dan Galatasaray Spor Kulübü'ne kira kınındadır.
lanmıştı. Galatasaray kulübü bu sahada
Bildiğimiz imzalı kitabeleri şunlardır:
modern bir stad ve velodrom yapılması
Ayasofya'nın arkasında Bâb-ı Hümayun
nı taahhüt etmişti. Stadın yapımına an
kemeri aynasında müsenna besmele ve
cak 1943'te başlanabildi. Araya II. Dün
lnne'1 müttekîne..." ayeti, kapı kemeri
ya Savaşimn en karanlık günlerinin gir
üstünde girift celi sülüsle inşa kitabesi,
mesi nedeniyle saha küçük açık tribün
sağda dairevi ve müsenna tarzda "Nas-
lerle çevrilebildi. Buna rağmen saha
run min Allah" ayeti ile solda aynı tarz
açıldı ve 1945'ten itibaren resmi maçlar
da ketebe kıtası. Fatih Camii'nin üç par
oynanmaya başladı. Ancak inşaatın Ga
Bahriyeli çadan ibaret olan inşa kitabesi. Bu kita
Ali Sami latasaray Spor Kulübü'nün maddi im
be sağda yedi satırla başlayıp kemer üs
Engin Çizgen koleksiyonu kânlarıyla yürütülemediği görüldüğün
tünde iki satır halinde devam etmekte,
mek için verildi. Darülaceze'de başfo- den iş Beden Terbiyesi Genel Müdürlü
solda yine yedi satırla sona ermektedir.
toğrafçılık ve Mekteb-i Bahriye'de fo ğüne devredildi. Stadın inşası duraksa
Hattatın Bâb-ı Hümayun'daki imzası
toğraf hocalığı yapan Ali Sami, Osmanlı malarla sürdü ve ancak 1964'te tamam
"Ali bin Mürid es-Sofî" Fatih Camii'nin
donanmasının pek çok fotoğrafım ve lanabildi.
kitabesinde de "Ali bin es-Sofî" şeklin
İstanbul'a gelen yabancı amirallerin ve dedir. Sofî kelimesi künyedir, mürid ise
donanmaların fotoğraflarını çekti. 1893' Stadın açılışı 20 Aralık 1964'te Türki-
ye-Bulgaristan milli maçıyla yapıldı. bir ad olmayıp sıfattır. Yani birinci im
te Mebadi-i Usul-i Fotoğrafya adlı bir zanın anlamı, "Sofî'nin müridinin oğlu"
kitap yayımladı. Dönemin fotoğraf tek Açılış töreninde büyük izdiham yüzün
den Büyükdere Caddesi tarafındaki açık ikincisininki ise "Sofî'nin oğlu Ali"dir.
niklerini içeren kitap, II. Abdülhamid'e
ithaf edildi. tribünden yüzlerce kişinin alt kata dü Bilhassa Bâb-ı Hümayun'da müsenna
Ali Sami, 1897'den sonra Yıldız Sara- şerek yaralanması üzücü bir olay teşkil ayet ile kitabede harfler, yazı kurallarına
yinda açılan serginin müdürlüğünü yap etti. 1965'te ışıklandırılarak bir süre ge uygun ve hem teker teker hem de bir-
tı. Daha sonra II. Abdülhamid'in yaverli
ğine getirildi ve saray fotoğrafçısı oldu.
Bu dönemde padişah için pek çok al
büm hazırladı. Özellikle bahriye için
çok değerli belgeler olan bu albümler
nedeniyle, üçüncü dereceden Osmani,
dördüncü dereceden Mecidi nişanı ve
sanat madalyası ile ödüllendirildi.
Ali Sami II. Meşrutiyetin ilanından
sonra, subaylıktan uzaklaştırıldı. Tercü-
man-ı Hakikat gazetesinin 2 Ağustos
1909 tarihli sayısında bahriye fotoğraf
çısı Ali Sami Bey'in bir hafiye olduğu
belirtilerek padişah yaverliğinden alın
dığı ve İskenderun liman reisliğine ta
yin edildiği bildirilmektedir. Bu arada
Mısır'a kaçan Ali Sami'nin fotoğraf ma
kinesini de yanında götürdüğü anlaşd-
maktadır. 28 Ağustos 1909 tarihli İk
dam gazetesinde Ali Sami'nin berabe
rinde götürdüğü devlet malı fotoğraf
makinesinin bedelinin, kaçağın haciz
edilen mallarından tahsil edileceği ha
ber verilmektedir. Ali Sofî'nin
Ali Sami, milli mücadelenin başladığı Bâb-ı
sıralarda tekrar Anadolu'ya gelerek, Hümayun
Bandırma'da beş sayı yayımlanabilen kemeri
aynasındaki
Adalet adında bir gazete çıkardı. Bu ga inşa kitabesi.
zete ile II. Abdülhamid devrini savun Erkin Emiroğlu.
du, Milli Mücadele'ye karşı çıktı. 1993
Kurtuluş Savaşı başladığında ise, ön
ce İzmir'e, oradan da Selanik'e kaçtı.
ALİSUAVİ 202
leşmiş durumlarıyla güzeldir. Ali Sofî'nin arif 'yayınıyla Türkçe ilk ansiklopedi ör İsveç'in o dönemdeki İstanbul sefir
ustalığını anlamak için, Bâb-ı Hüma neğini verdi. lerinden Claes (Nicholas) Ralamb, ken
yunun Topkapı Sarayı tarafında, celi sü Bireysel davranışı tercih eden Ali Su disinden dinlediğine göre, onun l645'te
lüsün en gelişmiş çağında yani 19. yy'rn avi, Ali Paşa'nın ölümünden (1871) son Osmanlı-Venedik Savaşinda Osmanlıla
sonunda Abdülfettah Efendi tarafından ra çıkan aftan yararlanmadı. Avrupa'da ra esir düştüğünü, sarayda Enderun'a
yazılmış olan diğer müsenna "inne'l- kaldı, ancak 1876'da V. Murad tahta alınarak yetiştirildiğini ve burada on yıl
müttekîne..." ayetine bakmak kâfidir. çıktıktan sonra İstanbul'a döndü. Basi- hanendelik ettikten sonra padişah tara
Ali Sofi, devrini aşan bir hattattır. Ce ret'te Midhat Paşa aleyhindeki yazılarıy fından azat edilerek sipahi ulufesi aldı
li sülüs onun elinde hemen hemen ke la yeni Sultan II. Abdülhamid'in dikkati ğını yazar. Kendisi de, Sultan İbrahim
mal derecesine yükselmişken, sonraki ni çekti ve Ocak 1877'de Mekteb-i Sul (hd 1640-1648) ve IV. Mehmed dönem
asırlarda duraklamış, hattâ gerilemiş, tani (bugün Galatasaray Lisesi) müdür lerinde (hd 1648-1687) sarayda görev
ancak 19. yy'da yetişen Mustafa Ra- lüğüne getirildi. İngiliz eşiyle yaşantısı aldığını, Enderun'da bilim, fikir ve sanat
kım'm elinde yeniden güzelleşmiştir. ve okuldaki alışılmamış davranışları alanlarında yeteneğini geliştirdiğini be
Bibi. Müstakimzade, Tuh/e. 333; Nefeszade tepkiler topladığından Aralık 1877'de lirtir. Genel bilgilerin yanısıra Doğu ve
İbrahim, Gülzar-ı Savab, İst., 1939. s. 17; E. görevinden alındı. Rus ordularının İs Batı musikisini öğrendiğini, kısa sürede
H. Ayyerdi, Fatih Devri Hattatları ve Hat Sa tanbul kapılarına dayanmış olduğu bir santur çalmakta usta olduğunu, Ufkî
natı, İst., 1953. s. 16-21. sırada, Basiret gazetesinde, devletin içi mahlasıyla şiirler yazdığını, musiki eser
ALİ ALPARSLAN ne düştüğü güçlüklerden kurtulmanın leri bestelediğini yazar. İçoğlanı ve mu-
yolu bulunduğunu, bunu üç gün sonra sikici olarak on dokuz yıl kadar sarayda
ALİSUAVİ açıklayacağını yazıp herkesi o tarihli ga kaldı, yetenekleriyle dikkati çekti. Di-
(Kasım/Aralık 1839, İstanbul - 20 Mayıs zeteyi okumaya davet etti. O gün bazı van-ı Hümayun'da tercümanlık görevin
1878, İstanbul) Gazeteci, yazar, fikir Rumeli göçmenlerini ayaklandırıp Çıra- de bulundu. Çeşitli kaynaklarda on yedi
adamı. Yazarlığı kadar eylemciliği ile de ğan Sarayı'm bastı ve akli denge bozuk dil bildiği belirtilir. l675'te İstanbul'da
tanınır. Medrese kültürü ile Batı kültü luğu sebebiyle tahttan indirilmiş olan V. öldüğü tahmin ediliyor.
rünü bağdaştırmaya çalışan yeni Os Muradı tekrar padişah yapmaya çalışır Çok yönlü bir kişiliği olan Ali Ufkî
manlı tipinin örneklerindendir. Yoksul ken öldürüldü (bak. Çırağan Olayı). Bey İstanbul'da musiki eserleri bestele
bir ailenin çocuğuydu. Davutpaşa Rüşti Ali Suavi Tanzimat'ın gündeme getir miş, bunlan Şiir ve Şarkı Mecmuası (Pa
yesini bitirdi. Bir süre Bâb-ı Seraske- diği Doğu-Batı sentezinde, bir yandan ris Bibliothèque Nationale, AF 292) ile
ri'de memurluk, ardından Simav, Bursa, saf ve temiz bir İslamı, İslami adaleti sa Ali Ufkî Edvarı diye bilinen Mecmua-i
Sofya ve Filibe'de rüştiye öğretmenliği vunurken, öbür yandan Kuranın Türk- Saz ü Söz 'de (Londra British Museum,
yaptı. Filibe'deki görevinden devlet yö çeye çevrilmesinden, Türkçülükten bah Sloane 3 1 1 4 ) toplamıştır. Bu eserler,
netimini eleştiren konuşmaları yüzün sedebiliyordu. Bunların İstanbul'da med kendi besteleri dışında, 17. yy saz ve
den uzaklaştırılınca İstanbul'a gelip ga reseliler ve softalar arasında yayılması söz, dini ve dindışı musiki eserleri ile
zetelerde yazar olarak mücadeleye gi ve devrimci eylemlere dönüşmesinde halk ezgilerinin notalarım verdiği için
rişti. Muhbir 'deki sert eleştirileri üzeri (kanun-ı esasi istemek gibi) şüphesiz Türk musikisi tarihi açısından büyük
ne 1867'de Kastamonu'ya sürüldü. Kısa etkisi oldu. Bu yüzden M. C. Kuntay, önem taşır. Saray ve İslami gelenek ve
süre sonra Paris'e kaçıp Mustafa Fazıl onu "Sarıklı İhtilalci" olarak niteler. Ali göreneklere ilişkin bir yapıtı olan Serai
Paşa'nın yanında toplanmış olan Namık Suavi'nin uzun süren bir etkisi de V. Endenim Cive Penetrale deli' Serraglio
Kemal ve Ziya Bey'e (Paşa) katıldı. Ye Murad'ı tahta çıkarma girişimiyle II. Ab- detto Nuovo del G. Stie Re Oltomani
ni Osmanlılar'ın yurtdışındaki ilk gaze dülhamid'de "Murad psikozumu kök (Londra British Museum, Harleian 3409)
tesi olan Muhbir'i orada yayımlamaya leştirmesinde görülür. 17. yy'da İstanbul'da saray hayatı, Ende
başladı (31 Ağustos 1867). Bir süre son run örgütü, orada verilen eğitim ve öğ
ra beliren anlaşmazlık üzerine onlardan Bibi. I. H. Danişmend, Ali Suavi'nin Türk retim ile günlük hayat ve Türk musikisi
çülüğü, İst.. 1942; M. C. Kuntay, Sarıklı İh
ayrıldı. 1869'da Paris'te Ulûm gazetesini hakkında yazılmış gözlem ürünü değer
tilalci Ali Suavi, ist., 1946; F. R. Atay, Baş-
çıkardı. 1870'te Kamusu'l-Ulüm ve'l-Ma- veren Bir İhtilalci. İst.. 1954; N. Akbayar, "Ali li bir belgedir. l643'te İstanbul'da kale
Suavi", TDEA, I, 116-117; I. Doğan, Tan- me aldığı bir Latince-Türkçe konuşma
zimatın İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi. kitabı (Paris Bibliothèque National, FT
İst.. 1991. 216) ünlüdür. İstanbul'da çevirdiği en
İSTANBUL ünlü yapıtı Kitab-ı Mukaddes çevirisidir;
birçok kez gözden geçirilip düzeltilen
ALİ SÜREYYA bu çeviri günümüze kadar kullanılmış
tır. Eski Ahid, Yeni Ahid ve Apokrip-
bak. KALEMCİOĞLU, ALİ SÜREYYA ha'dan meydana gelen bu çeviriyi Ali
Ufkî Bey Hollanda'nın İstanbul sefiri Le-
ALİ UFKÎ BEY vinus Warner'in isteği ve onun para
(17. yy) Leh asıllı Osmanlı besteci, nota yardımı ile g e r ç e k l e ş t i r m i ş t i r . Eski
yazarı, çevirmen. Polonya (Leh) kökenli Ahid'deki Ezra ve Yeremya kitapların
olup asıl adı Wojciech Bobowski'dir. Ba dan bir bölümü eksik olan yazma, Le
tı kaynaklarında adı daha çok Albeıt Bo- iden Üniversitesi Levinus Waner kolek-
bowski ve Albertus Bobovius diye geçer. siyonundadır (Cod. 390 Warn). l664'te
Din değiştirince Ali adını almıştır; "Ufkî", tamamlanan bu çevirinin Yeni Ahid bö
şiirlerinde kullandığı mahlasıdır. Kimi lümü Kieffer'in tashihinden geçtikten
kaynaklarda lólO'da Polonya'nın Lwow sonra 1819'da, tamamı ise 1827'de Pa
şehrinde doğduğu beliıtilirse de bugüne ris'te yayımlanmıştır. Eski Ahid'in bir
kadar hayatı, doğum, ölüm tarihi ve yeri bölümü olan Mezmurlar 'ın (Paris Bibli
hakkında kesin bilgi elde edilememiştir. othèque Nationale Suppl. turc 472) ilk
Soylu bir aileden geldiği söylenir. on dört bölümü Latin harfleriyle, nota-
Çocukluğu ve öğrenim hayatı konusun larıyla birlikte yayımlanmıştır. O dö
da da aydınlatıcı bilgiler yoktur. Ancak nemde İstanbul'da İsveç sefiri olan Cla
eserlerinden, muhtemelen esir olarak es Ralamb'in Ali Ufkî Bey'den satın al
Ali Suavi İstanbul'a gönderilmeden önce iyi bir dığı 137 adet minyatürün de Ali Uf
İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı öğrenim gördüğü, birçok dil öğrendiği kîmin eseri olabileceği ileri sürülmüştür.
anlaşılmaktadır.
203 ALİBEYKÖYÜ
B u minyatürler b u g ü n S t o c k h o l m Kun-
gelige B i b l i o t h e k ' t e d i r ( n o . 10).
Bibi. C. Ralamb, Constantinopolitaniske Re-
san, Stockholm, 1679; F. Babinger, "Wojci-
ech Bobowski". Polski Sloumik Biograficzny,
II, 1936; T. Kut, "Ali Ufki Bey ve Eserleri
Hakkında", Musiki Mecmuası, S. 332 (Hazi
ran 1977); C. Behar, "Ali Ufkî'nin Bilinme
yen Bir Musiki Elyazması", 77: VIII, 1987; C.
B e h a r , Ali Ufkî ve Mezmurlar, İstanbul,
1990.
TURGUT KUT
ALİBEYKÖYÜ
Alibeyköyü, Halic'in yukarı k e s i m i n d e ,
A l i b e y k ö y ü D e r e s i ' n i n Halic'e ulaştığı
b ö l g e d e y e r alan, E y ü p İ l ç e s i ' n e bağlı
bir semttir. Haliç'te 1.000 m d o l a y ı n d a
sahili o l a n Alibeyköyü, k u z e y d e K e m e r
burgaz v e C e b e c i k ö y , g ü n e y d e Haliç v e
E y ü p İlçesi, d o ğ u d a K â ğ ı t h a n e D e r e s i
v e batıda d a K ü ç ü k k ö y v e G a z i o s m a n
paşa arazileriyle sınırlanmıştır.
Alibeyköyü'nün yaşamında Alibeykö
yü D e r e s i ve Haliç tarih b o y u n c a çeşitli
şekillerde etkili olmuştur. Halic'in eski
mesire olanakları, kıyılarda yalı ve k ö ş k
tipi konutların g e l i ş m e s i n e yol a ç a r k e n
Alibeyköyü Deresi vadisindeki zengin
topraklar, çayırlar ve su, O s m a n l ı asker
lerinin atlarının b e s l e n m e s i dahil, top
raktan yararlanmada geniş olanaklar
sağlamıştır. Bu doğal kaynakların bozul
masıyla e ğ l e n c e - d i n l e n m e işlevinin aza ABbeyköyü ve çevresi
Ìstanbul Ansiklopedisi
l a r a k yavaş y a v a ş o r t a d a n k a l k m a s ı n a
rağmen, dere b o y u n c a tarım ve hayvan
cılık 1950'lere k a d a r A l i b e y k ö y ü ' n ü n resi batı y a m a c ı ve E y ü p doğrultusun sonra, daha ö n c e d e n var o l a n kırsal ni
simgesi olmuş, 1950 yıllarında bile, Ali daki yayla düzlüğü ( K ö p e k Yaylası), t e l i k t e k i s a n a y i e hızla b a ş k a l a r ı n ı n d a
beyköyü, sebzecilik ve mandıracılığın ö n c e l e r i plansız g e c e k o n d u l a r , bir süre eklendiği görülür. Bunda, Alibey
e g e m e n olduğu 2.150 nüfuslu bir k ö y sonra d a g e c e k o n d u ö n l e m e girişimleri k ö y ü ' n ü n ş e h r e k o l a y ulaşılabilir k o n u
yerleşmesi g ö r ü n ü m ü n ü korumuştur. ne bağlı olarak sosyal k o n u t l a r ile iskân m u , u c u z v e b o l işçi ile y i n e u c u z v e
Alibeyköyü'nün, İstanbul'un g e r e k iş e d i l m e y e başlanmıştır. B ö y l e c e e s k i d e n b o l a r a z i n i n varlığı b a ş r o l ü o y n a m ı ş ;
m e r k e z l e r i n e ( ö r n e ğ i n E m i n ö n ü ) gerek beri y e r l e ş m e b ö l g e s i olan Halic'in so b ö y l e c e , Alibeyköyü arazisinde, başlıca-
s e y o ğ u n nüfus a l a n l a r ı n a y a k ı n l ı ğ ı n a n u n d a k i alan dışmda, Alibeyköyü arazi lan eski k ö y konutları, g e c e k o n d u l a r v e
r a ğ m e n , u z u n süre İstanbul İli sınırları sinin geri kalan kısımları da k o n u t alan sosyal k o n u t l a r o l a n k o n u t alanları dı
içinde, g e n i ş b o ş alanlara da sahip kü ları h a l i n e d ö n ü ş m ü ş t ü r . K ı s a bir s ü r e şında, y e n i bir arazi kullanım şekli ola-
ç ü k bir y e r l e ş m e h a l i n d e k a l m a s ı n ı n n e
denlerinin başında, b ü y ü k kısmı ile İs
tanbul'a y ö n e l e n iç g ö ç l e r i n o d ö n e m
lerde h e n ü z g ü ç l e n m e m i ş v e y e r l e ş m e
nin m e k â n s a l olduğu k a d a r s o s y o e k o
n o m i k yapısını da e t k i l e y e c e k olan sa
nayi faaliyetlerinin y o ğ u n l a ş m a m ı ş ol
ması gelir. İstanbul'un g e r e k alansal ge
rek nüfus b a k ı m ı n d a n b ü y ü m e s i n d e
b ü y ü k rolü o l a n i ç g ö ç l e r i n y ö n e l d i ğ i
ve b u n a bağlı olarak da nüfus ve yer
l e ş m e alanının b ü y ü d ü ğ ü s e m t l e r i n d e n
biri de Alibeyköyü'dür. 1950'den itiba
ren ü l k e n i n çeşitli k e s i m l e r i n d e n İstan
bul'a g e l e n nüfus, şehirde, g e n e l d e j e
omorfolojik yapı b a k ı m ı n d a n d a h a ö n c e
k o n u t ya da diğer y e r l e ş m e l e r e p e k uy
gun o l m a y a n Alibeyköyü ve b e n z e r i
alanlara ( d i k y a m a ç l a r , t e p e l e r v b ) sa
hip kesimlere yerleşmiştir. Alibey-
k ö y ü ' n e ö z g ü bir b a ş k a g ö ç h a r e k e t i d e
1950-1955 yılları a r a s ı n d a y o ğ u n l a ş a n
Y u g o s l a v g ö ç m e n l e r i n i n Alibeyköyü sı
nırları i ç i n e yerleştirilmesidir. Yugoslav
ya'dan g e l e n g ö ç m e n l e r i n planlı bir şe
kilde Taşlıtarla ve S a ğ m a l c ı l a r a yerleşti Alibeyköyü'nden bir görünüm.
rilmesine paralel olarak Alibeyköyü D e - Erkin Emiroğlu, 1993
ALİBEYKÖYÜ BARAJI 204
rak sanayi de güçlü bir şekilde yer al 1950'de ancak 2.150 olmuş, yukarıda 1315 tarihini içeren kartuşun sağında ve
maya başlamıştır. Sanayi faaliyetleri ve verdiğimiz büyüme çizgisine uygun ola solunda "mimarı Eskizağralı-Mehmed
onunla sıkı bağı olan gecekondu yapı rak, 1955'te, yani beş yıl içinde, 12.809'a Sadık" ibaresi yer almaktadır. Geç de
mı, Alibeyköyü'nün eskiden rekreatif varmıştır. Sürekli artış çizgisini daha virde pek az örneği bulunan bu mimar
kullanışlara, oldukça yakın zamanlara sonraki yıllarda da sürdüren Alibey kitabesi dikkat çekicidir.
kadar da sebzecilik ve hayvancılık faali köyü'nün nüfusu 1970'te 22.072, 1975'te Eski haliyle dört kagir duvar üzerine
yetlerine sahne olan vadideki arazisinin 33.387 ve 1980'de de 45.532 olmuştur. kiremit çatılı ve ahşap minareli olan ya
büyük çapta ortadan kalkmasına yol aç Eyüp İlçesi içindeki mahalle sayısının pı son yıllarda betonarme olarak tama
mış, Alibeyköyü Barajinın kurulması ise artması ve mahalle bölünümleri nede men yeniden inşa edilmiştir. Doğu ve
Alibeyköyü Vadisi'nin âdeta yok olma niyle 1985'te 37.927'ye inmiş görünen batı cephelerinde ikişer pencere yer al
sına neden olmuştur. Alibeyköyü'nün nüfusu 1990 sayımında, makta, mihrap duvarının önüne bir oda
Özellikle 1950-1960 arasında Alibey- tekrar 45.292'ye çıkmıştır. ile hela eklenmiş bulunmaktadır. Giriş
köyü'nde sanayi faaliyetleri çok hızlı ge EROL TÜMERTEKİN cephesinde de küçük bir son cemaat
lişmiş; 1950'den önce bir-iki gıda, doku yeri oluşturulmuş, fayansla kaplanan bu
ma, madeni eşya sanayi tesisi ile mermer ALİBEYKÖYÜ BARAJI cephede, demir doğramadan mamul,
atölyesi varken, bu tarihten sonra. İstan bak. BARAJLAR son derecede zevksiz camekân kapısı
bul'un başka yerlerinden, örneğin Kuru nın üzerine onarım kitabesi yerleştiril
çeşme ve Şişli'den buraya taşman ya da ALİBEYKÖYÜ MESCİDİ VE miştir. Mescidin kuzeybatısında yer alan
doğrudan burada kurulan sanayi tesisleri geniş gövdeli güdük minare de yenilen
ÇEŞMESİ
de bunlara eklenmiştir. Bu tesisler Ali- miştir. Harim m e k a n ı n d a k i fevkani
beyköyü'nde iş imkânları yaratırken, bir Alibeyköyü'nün girişinde, Silahdarağa mahfil iki sütuna oturmakta, mihrabın
yandan da konut alanlarında çok daha Caddesi'nin sağında yer alır. yanındaki pencereler, sonradan eklenen
yoğun bir gecekondulaşmaya yol açmış Mescit, Hibetullah adında hayırsever küçük odaya bakmaktadır. Mihrap ile
tır. Bütünüyle Haliç'te, özellikle Alibey- bir kadın tarafından inşa ettirilmiştir. minber fayansla kaplanmıştır.
köyü'nde, temelde yine sanayie bağlı Hangi tarihte yaptırıldığı ve banisinin
Mescidin güneybatı köşesinde yer
olarak, ulaşım sektöründe de sorunların kabri bilinmemektedir.
alan, kesme taşla klasik üslupta inşa
artması ve çevre kirliliğinin büyük bo III. Ahmed, minber koydurmak ve edilmiş olan çeşmenin yapım tarihi ve
yutlara varması bu kesimden sanayiin vakfiyeye gerekli ilaveleri yapmak sure ilk banisi bilinmemektedir. Talik hatlı
kaldırılmasına neden olmuştur. tiyle mescidi camie dönüştürmüş, yapı kitabesinde Adana mutasarrıfının küçük
nın giderlerinin, babaannesi Hatice Tur kızı Hatice Hanım'ın ruhu için 1279/
Günümüzde Alibeyköyü, sanayiin
han Valide Sultanin Yeni Cami Külliye 1862 yılında onarıldığı belirtilmektedir.
terk ettiği alanlardan yararlanma biçimi
si gelirlerinden ödenmesini şart koş Çeşme, bulutların arkasından güneş
nin araştırıldığı; gecekondu alanlarının
muştur. Muhtemelen bu sebepten ötü ışıklarının dağılımını temsil eden bir ka
iyileştirilmeye çalışıldığı; İstanbul'un
rü, söz konusu yapı günümüzde "Hati bartma ile taçlandırılmıştır.
içinde yer almasına rağmen şehrin bir
ce Sultan Camii" olarak tanınmaktadır.
çok yerinde olduğu gibi ayrı bir sosyo Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 299; Osman
19. yy'ın sonlarında Kürt Ahmed Paşa
ekonomik yapıya sahip bir yerleşme Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 12-13, no. 47; Ra-
ile eşi tarafmdan yeniden inşa ettirilmiş, if, Mir'at, 574; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I,
halindedir. Bu yapı ve yarattığı mekân
bu husus girişin üzerinde yer alan talik 274; İSTA, II, 640, 642; Öz. İstanbul Camile
sal görünüm, hızlı nüfus artışı ve doğur
hatlı, sekiz mısralık kitabeyle belgelen ri. I. 21: İKSA. II, 632.
duğu sorunları kontrol altına alma ama
miştir. Söz konusu kitabenin altında, EMİNE NAZA
cıyla, Alibeyköyü 19ö7'de belediye hali
ne getirilmiştir.
Alibeyköyü'nde, mekânsal değişim ve
gelişim sonucu yerleşmede 4 mahalle
oluşmuştur: Merkez, Karadolap, Emniyet-
tepe ve Güzeltepe mahalleleri. Merkez
Mahallesi Alibeyköyü yerleşmesinin çe
kirdeğini oluşturan mahalledir. Merkezi
iş alanı, pazar, bu mahalle içindedir; ye
rel ihtiyaçları karşılayacak ticarethaneler,
lokantalar, sinemalar, eczaneler, doktor
muayenehaneleri ve avukat büroları, ida
ri binalar da burada yer almaktadır.
Sosyoekonomik yapıdaki değişim,
Merkez Mahallesinde yer alan bu fonk
siyonlara da yansımıştır. Örneğin, hay
vancılık faaliyetinin hâkim olduğu dev
rede yem satan dükkânlar çoğalmış, za
manla sinemaların yerini müzik ve vi
deo kaseti satan dükkânlar almıştır.
Merkez Mahallesi dışında kalan diğer
mahalleler konut alanlarıdır. Karadolap
Mahallesi'nin çoğunluğunu ve Merkez
Mahallesi'nin de bir bölümünü Yugos
lavya'dan gelen göçmenler oluşturur.
Emniyettepe ve Güzeltepe mahallelerin
de daha çok Erzurum, Sivas, Kars ve
Doğu Karadeniz illerinden gelenler ço
ğunluktadır.
Alibeyköyü'nün bugünkü kalabalık
görüntüsünü almasında iç ve dış göçler
başlıca etkendir. Gerçekten de 1935'te
yalnızca 701, 1940'ta 856 olan nüfus
205 ALLEON AİLESİ
ALIBRANTİS, YORGO tururlar, sık sık olay çıkarırlardı. Bir ka", "Ormanlar Prensesi", "Kamçılı Sü
Rum tiyatrosu olan Alkazar Ameri- vari", "Zorro" gibi seri filmler ağırlık ka
(1886, İstanbul - ?, ?) Jimnastikçi. Öğre
kan'da, Güllü Agopün Osmanlı Tiyatro zandı. 1960'larda Ayfer Feray'ın kendi
nimini yaptığı Galatasaray Lisesi'nde
su, 1872'de Mustafa Efendi'nin Leyla ile adıyla kurduğu tiyatro topluluğunu ba
jimnastik sporuna başladı. Ali Faik Üs-
Mecnun'unu da oynamıştı. Çeşitli kum rındırdı. 1970'li yıllardan itibaren ağırlık
tünidman'ın(->) en yetenekli öğrencile
panyaların oyunlarım sergilediği ve bir seks filmlerine kaydı. Aynı dönemde alt
rinden biri olarak yetişti. Spor yaşamını
tür içkili gazino olan Amerikan Alkaza- salonu birahane ve bilardo salonuna
daha sonra Tatavla Heraklis Jimnastik
rı'nın adını taşıyan ikinci bir tiyatro, II. dönüştürülerek sinemadan ayrıldı.
Kulübümde (bugünkü Kurtuluş Spor
Meşrutiyet yıllarında Galata'da yaptırıl İSTANBUL
Kulübü) sürdürdü. 1906'da Atina'da ya
mıştır. İstiklal Caddesi 184 no'daki Alka-
pılan "Ara" olimpiyat oyunlarına Os
zar'a ise B i z a n s Alkazarı (Alcazar
manlı Devleti'ni temsilen katılan Tatavla
Byzantin), Petit Alcazar ya da daha son
Kulübü sporcuları arasında yer aldı. O
raki adıyla Şark Tiyatrosu da denirdi.
tarihlerde olimpiyat oyunları resmi
programı içinde bulunan 10 m'lik ipe Bibi. M. N. Özön-B. Dürder, Türk Tiyatrosu
tırmanış yarışmasında 11,4 saniyelik de Ansiklopedisi, İstanbul, 1967; M. And, Tanzi
mat.
recesiyle şampiyon oldu. Bu aynı za
RAŞİT ÇAVAŞ
manda olimpiyat ve dünya rekoru idi.
Yorgo'nun kardeşi Niko Alibrantis de
ALKAZAR SİNEMASI
jimnastikçi idi. O da Tatavla Heraklis
Jimnastik Kulübü'nde yetişmiş ve ağa Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde, 1923'ten
beyi ile birlikte "Ara" olimpiyat oyunla bu yana film gösteren sinema. Sinema
rına katılmış ama derece elde edeme binasının ilk yapım tarihi kesin olarak
mişti. Yorgo Alibrantis'in daha sonra bilinmemekte, 1918-1920 yılları arasında
Yunanistan'a yerleştiği ve orada öldüğü inşa edildiği tahmin edilmektedir. Salon
bilinmektedir. 1923'te Safvet ve Naci beyler tarafından
CEM ATABEYOGLU Cine Salon Electra adıyla işletilmeye
başlanmış, 1925te Alkazar adım almış
tır. Sinemanm bulunduğu binanın mül
kiyeti 1955-1956 yıllarında Doğubank'a
geçmiş; bir dönem Mahmut Hayrettin
Kocataş, daha sonra Kadri, Ali, İzzet
Cemalî kardeşler tarafından işletilmiştir.
Alkazar Sineması binası, İstiklal Cad
desine açılan Ahududu ve Kuloğlu so
kakları arasındaki yapı adasında, 179
no'da İstiklal Caddesi'ne bakan dar cep
heli bir parsel üzerinde kurulmuştur.
Yığma ve dört katlı olan binanın, geçir
diği onarımlar nedeniyle, yapım sistemi
hakkında detaylı gözlem yapma olanağı
yoktur. İki yanında karyaditler bulunan
ve iki kat boyunca yükselen yarım daire
kemerli giriş kapısının açıldığı korido
run tonoz örtüsü, alçı kasetler ile beze
melidir. Üst katlara çıkan merdiven ise.
bu holün bitiminde, solda yer almakta
dır ve giriş koridorundaki alçı kaset be
zemeler basamak altlarında da kullanıl
mıştır. Parsel üzerinde, giriş koridoru
nun bitiminde yer alan sinema salonu ALLEON AİLESİ
Yorgo Alibrantis na giriş, fuayenin de bulunduğu birinci
Melissinos Hristodulos, Ta Tatavla, İst., 1913
kattan sağlanmaktadır. İkinci katta da 1789 Fransız İhtilali'nden sonra, Os
diğer bir salon girişi bulunan binanın manlı Devletime sığınmış soylu bir Ka
son katında merdiven holünü aydınla tolik ailesi.
ALEME HATUN TEKKESİ Fransa'da bankerlikle uğraşan Alleon
tan tepe ışıklığı çevresindeki alçı tavan,
bak. KABAKULAK TEKKESİ dolama dal motifleri ile bezemelidir. ailesinin zenginliği ünlüydü. Aile İstan
bul'a ilk geldiğinde önce Büyükdere'ye
Binanın yapıldığı dönemin seçmeci
ALKAZAR AMERİKAN yakın bir yerde çok büyük bir konağa
anlayışını yansıtan cephesinde, giriş ka
TİYATROSU pısı kemerinin sırtı ile kat silmesi ara
yerleşti; daha sonra, yabancıların gayri
menkul edinmelerine olanak sağİayan
İstanbul'daki bazı tiyatro ve sinemaların sındaki alanda bulunan antik dönem
1854 tarihli yasadan yararlanarak Grand
adı Alkazar'dı. Ancak 19. yy'da, Topha kaynaklı mitolojik hayvan figürleri ve
Rue de Pera'da (bugünkü İstiklal Cad
ne Caddesi 216 no'da bulunan Alka- kilittaşı yerindeki barok kartuş ile üçün
desi) 354 no'lu konağı satın aldı. Kışları
zar'ın adı halk arasında Amerika Tiyat cü katm geriye çekilmiş, taş parmaklıklı
burada, yazları ise yine Büyükdere'de
rosu ya da Amerikan Alkazarı olarak bi ve kolonlu küçük balkonu üzerinde yer
oturuyorlardı. İleriki yıllarda, Pera'daki
linirdi. İki sıra locası vardı. Kantocula- alan barok b e z e m e öğeleri c e p h e y i
büyük konak, Bortoli Biraderler'e satıl
rıyla ünlüydü. Çoğu oyunları pando- zenginleştirmektedir.
dı, ünlü "bon marche" mağazası haline
mim ve şarkılı oyunlardı. Asıl adının Alkazar Sineması 1930'lu yıllarda
getirildi.
Kadriye Hanım olduğu söylenen, zama kovboy ve korku filmleriyle özdeşleş
nın ünlü kantocusu Matmazel Küçük miş bir sinemaydı. Drakula, Frankenş- Alleon ailesinin Jacques, Antoine ve
Amelya kanto yapardı. İzleyicilerinin tayn tülünden filmler bu sinemanın re- J e a n adlı üç oğlu vardı. Bu çocuklar,
çoğunluğu gemiciler ve Galatalılardı. pertuvarmın özelliği sayılırdı. 19501er- babalarının ölümünden sonra dağıldılar.
Bunlar hareketli bir seyirci kitlesi oluş de, "Maskeli Süvari", "Yüzbaşı Ameri Büyük oğul Jacques satılıncaya kadar
ALLIANCE ISRAELITE OKULLARI 206
baba evinde kalırken, Antoine. Derviş amacı ile bir teşkilat kurulması fikri ge melerini istedi. Türkçe eğitimin seçilme
Sokağinda büyük ve eski bir konağı sa lişti. 1858'de Bologna'da (İtalya) Morte- si üzerine tüm bu okulların AIU genel
tın aldı. En küçükleri J e a n ise, yine ra adında bir Yahudi çocuğun Roma'ya merkezi ile bağlan sona erdi ve Türk
Grand Rue de Pera'da, şimdiki Tokatlı- kaçırılarak zorla vaftiz edilmesi olayı da eğitim sistemi içindeki yerlerini aldılar.
yan Hanı'nm karşısındaki üç katlı eve bu fikri oluşumu hızlandırdı. Mayıs Bibi. A. Rodrigue. French Jews Turk Jews, In
taşındı. 1860'ta Paris'te, aralarında Isidore Ca diana. 1990; P. Dumont, "Une source pour
Pera bölgesinde Altıncı Daire-i Bele- nan. Narcisse Leven, Charles Netter ve l'Etude des Communautés Juives de Turquie:
diye(-0 kurulduğunda. Antoine Alleon Eugene Manuel'in de bulunduğu bir les archives de l'Alliance Israelite Universel
grup Fransız Yahudi yazar ve edebiyatçı le", Journal Asiatique, Paris, 1979, s. 267; B.
buraya birinci üye olarak seçildi, uzun Lewis, The Jews of Islam, Princeton. New Jer
yıllar yönetimde kaldı. Altıncı Daire-i Be tarafından Alliance Israelite Üniverselle sey, 1984.
lediyemin adı da yine Antoine Alleonün (AIU) adlı bir cemiyet kuruldu. Kurum
NAİM GÜLERYÜZ
öneri ve etkisiyle Paris belediye örgütü cehalet ve fakirlikten kurtulabilmenin
nün gelişmiş bir bölgesi olan "6. Arron- ancak lisan, müspet ilim ve teknik bilgi
ALLOM, THOMAS
dissement"dan esinlenerek konulmuştu. temellerine dayalı çağdaş bir eğitim sis
temi uygulaması ile mümkün olabilece (13 Şubat 1804, Londra - 21 Ağustos
Babalarının ölümünden sonra, üç
ği esasından hareket etti. AIU yönetici 1872, Barnes) İstanbul'u konu alan re-
kardeş bankerlik işine devam ettiler. İşe
leri arasında, bu gayeye ulaşabilmek simleriyle tanınan İngiliz mimar ve res
ilk olarak Voyvoda Caddesinde bir bü
için her toplumun yaşamım sürdürdüğü sam. Kraliyet Akademisini bitirdi. Fran
ro açarak başlayan Alleonlar, sonraları,
ülkenin anadilinde eğitilmesi gerektiği sa'da Kral Louis Philippe'in (1773-1850)
dönemin en ünlü bankerlerinden Mano-
nin faydalarını savunanlara karşın en Dreux Şatosu için resimler yaptıktan
laki Baltazzi ile ortak oldular. Bu kişi,
uygun lisanın bir kültür dili olan Fran başka, mimar olarak da 1850'de Hig-
yabancı uyruklu olmasına rağmen Os
sızca (Mısır ve Ortadoğu'da biraz da İn burg'da İsa, 1856'da Notting-Hilide Sa
manlı İmparatorluğu sınırları içinde özel
gilizce) olduğu görüşünde olanlar ço int Peter kiliselerini inşa etti. 1827-1871
bir irade ile gayrimenkul satm alabilen
ğunlukta idi. arasında Royal Academy'de projelerini
ilk kişidir. Alleonlar böyle güçlü bir or
sergileyen Allom, İngiliz Mimarlar Ensti-
tak sayesinde, 1845 başlarında İstan AlU'nun okullar zincirinin Osmanlı
tüsü'nün (Institute of British Archi
bul'daki tüccarlara 450.000 Fransız Fran İmparatorluğu'ndaki ilk halkaları Bağ
t e c t s ) kurucularındandı.
gı tutarında bir kredi sağlayacak düzeye dat ve Şam'da görüldü. Bu okullar daha
ulaşmışlardı. Alleonlarm ortak olduğu soma Volos. Edirne, Selanik, İzmir, İs Allom, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde
bankerlik kuruluşu, bir banka kurmak tanbul'un değişik semtlerinde, Kava- ki görüntüleri resimledi. Bunlar İngiltere,
için girişimlere başladı. 1847'de, özel bir la'dan Safed'e, Usküp'ten Kudüs'e, Ma Fransa, Belçika ile ilgili olup, ayrıca
ferman ile 1.000.000 İngiliz Sterlini ser nastırdan Basra'ya muhtelif yerleşim Çin'den resimler getirdi. 1834-1836 ara
maye ile kurulan bu bankanın adı Ban merkezlerinde kuruldu. Ev işleri ve aile sında İstanbul'dan başlayıp Anadolu, Su
que de Constantinople idi. 100.000 his bilgisi (dikiş, nakış, yemek, bakım, vb) riye ve Filistin'i gezdiği, buralarda resim
seye bölünmüş bankanın en büyük his ağırlıklı kız okullarının yanında erkek ler yaptığı bilinmektedir. Taslak halinde
sedarı ise Baltazzi ve Alleon aileleriydi. okulları, meslek okulları, ziraat okulları çizilen bu resimler, İngiliz hakkâkları ta
Gerçek görevi, kambiyo kurunu belirli ve seminer (ruhban okulu) açıldı. İstan rafından çelik üzerine işlenerek gravür
bir düzeyde tutmak olan banka, bu bul'da ilk AIU erkek okulu 1875'te Dağ- olarak Robert Walshln yazdığı bir metin
amacında başarılı oldu. Ancak 1848 h a m a m ' d a ö ğ r e t i m e başladı. B u n u , ile birlikte yayımlanmıştır. İstanbul'da İn
Fransız İhtilali sırasında, Fransa ile yü Temmuz 1875'te Balat erkek, Ağustos giliz Elçisi Lord Strangfordün 1820'den
rüttüğü yakın ilişkiler yüzünden büyük 1875'te Hasköy kız, Ekim 1875'te Galata itibaren özel papazı olan Robert Walsh,
sarsıntı geçirdi. Bu dönemi atlatmak erkek. 1876'da Aşkenaz cemaati karma, Osmanlı topraklarında gördüklerine dair
için, kendilerine kuaıluşta yardımcı olan Ocak 1877'de Hasköy erkek. Temmuz 1836'da yayımlanan bir eserinden başka
Osmanlı Devleti'ne başvuran ortaklar, 1879 da Kuzguncuk erkek, Ağustos A Journey from Constantinople başlıklı
umdukları desteği göremediklerinden 1879'da Galata kız, Ağustos 1880'de bir kitap daha hazırladı ve bu metin İs
hisselerini 1852'de devretmek zorunda Dağhamam kız, Şubat 1881'de Ortaköy tanbul ile Batı Anadolu'daki başlıca antik
kaldılar. Bu arada b a b a Alleon da, karma, Nisan 1882'de Balat kız okulları merkezlere dair büyük kitapta kullanıldı.
Alphonse de Lamartine'e(->) Türki izledi. İlk kız meslek okulu 1882'de Ga- Allom'un resimleri ile süslenen ve çeşitli
ye'deki girişimleri için ihtiyacı olan kre lata'da öğretime başladı. Bu okulların ülkelere dair büyük bir dizinin içinde
dileri bulmakta aracılık ediyordu. mali gereksinmesi, kısmen AIU fonla yer alan bu kitap Constantinople and
rından, kısmen de yerel cemaat yöne the Scenery of the Seven Churches of Asia
Aile, büyük konağı elden çıkardıktan timlerinin ve durumu müsait olan öğ Minor adı ile, iki cilt olarak 1838'de
sonra Beyoğlu'nda yeni bir konak yap rencilerin katkılarından sağlanıyordu. Londra'da yayımlandı. Aynı kitap L. Gali-
tırarak buraya taşındı. Sokağa da ailenin bert ile C. Pelle tarafından Fransızcaya
AIU okullarının Türkiye Yahudilerini
adı olan Alleon (bugün Alyon Sokağı) çevrilerek üç cilt halinde Constantinople
eğitme ve kültür seviyelerini yükseltme
adı verildi. Aile fertleri zaman içinde te ancienne et modeme, comprenant aussi
konularındaki başarıları tartışılmaz. Ne
ker teker Fransa'ya döndüler. Ancak, les Sept Eglises de TAsie Mineure adı ile
var ki Alliance uygulamasına karşı ciddi
öldüklerinde, cenazeleri İstanbul'a geti Paris'te basılmıştır. Metinler arasında
tenkitler de bulunmaktadır. Özellikle
rildi ve Pangaltidaki Katolik mezar farklılıklar olmakla beraber, Allom'un re
Fransızcayı temel eğitim dili olarak ka
lığına gömüldü. simleri aynı çelik klişeler kullanılmak su
bul etmesi sonucu Osmanlı Yahudileri
BEHZAT ÜSDİKEN retiyle bu yayında da yer aldı. İçinde İs
nin Türkçeyi zamanında öğrenmeyi ih
tanbul'un çeşitli görüntüleri dışında Bur
mal etmeleri yanında İspanya göçünden
ALLIANCE ISRAELITE OKULLARI sa, Manisa, Bergama, Efes, Pamukka-
beri korudukları Judeoespanyolü (Ya
le'den de resimler bulunur. Ancak kitap
Yahudi eğitim kurumları. 19. yy'ın ikin hudi İspanyolcası) unutmaları veya çar
taki gravürlerin hepsi Allom'un çizgisi
ci yarısında yurtdışında gelişen bir giri pıtmaları bu tenkitlerin başında gelir.
değildir. Bunlardan tamamen fantezi
şim Türkiye ve İstanbul Yahudileri üze Alliance okullarına zaman zaman Ya ürünü olduğu görülen Silivri Kalesi gra
rinde birkaç nesil iz bırakan boyutlara hudi olmayan birçok öğrenci de devam vürü F. Hervé imzalıdır. Rumeli ve bil
erişti. 1840'ta Şam'da meydana gelen etti. Cumhuriyetin ilanından sonra milli hassa Arnavutlukü tasvir eden gravürler
bazı toplumsal olayların yarattığı heye bir eğitim sisteminin yerleşmesi üzerine de başka ressamlarındır ve gerçekçilik
can sonucu, özellikle Fransız ve Alman Haziran 1924'te Maarif Vekâleti (Milli dereceleri şüphelidir. Allom, ayrıca L.
Yahudileri arasında, dini inançlarından Eğitim Bakanlığı) Yahudi okullarından Galibert ve C. Pelle'in Constantinople
dolayı ayrımcılığa maruz kalan Yahudi tedrisata Türkçe veya anadillerinde de ancienne et modeme (1828) ile Charac-
leri, nerede olurlarsa olsunlar korumak vam etme konusunda tercihlerini bildir
207 ALMAN ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ
Thomas Allom'un Constantinople and the Scenery of the Seven Churches of Asia Minor adlı kitapta yer alan
Atmeydaninı betimleyen bir deseni, 1838.
Ara Güler fotoğraf arşivi
ter and Costume in Turkey and İtaly da Roma'da kurulan bir araştırma merke mann ailesinin bazı fertlerinden alınan
(1840) adlı kitaplarını da resimlemiştir. zinin yaratılması ile gerçekleşmiştir. Ar kitaplardan oluşmuştu. 1917'de kuru
Bunlarda da İstanbul'un tarihi atmosferi keoloji Enstitüsü programı soma genişle lup. 1918'de ilk dünya harbinin yenil
ni ve günlük hayatını aksettiren güzel di. Önce 1859'da Prusya Devlet Enstitü giyle sona ermesi üzerine kapanan Ma
gravürler yer alır. sü, 1871'den itibaren de Alman İmpara car Enstitüsü'nün pek fazla olmayan ki
Allom, gördüklerini güzel ve canlı şe torluk Enstitüsü oldu ve arkasından da tapları da buraya devredilmiş, bunlara
kilde, ayrıntılara önem vererek tasvir Alman Devleti Arkeoloji Enstitüsü adını gerek Türkiye'de alınan, gerek Almanya
eden bir resim ustasıdır. Ressamın yerin aldı. Berlin'de kurulan bir merkez dışın ve çeşitli ülkelerden pek çok sayıda ge
de çizdiği gerçekçi desenler, bu yerleri da Atina'da. Frankfurt'ta, Madrid'de. Ka- tirtilen kitap ve dergi de katılarak çok
hiç görmemiş hakkâklar tarafından klişe hire'de, son olarak da Bağdat'ta (az son zengin bir kütüphane meydana getiril
haline getirilirken, bazı üslup farkları da ra lağvedildi) şubeler açıldı. miştir. Bununla birlikte, enstitüde eski
meydana gelmiştir. Fakat ne olursa ol nadir fotoğraflardan oluşan bir de arşiv
İstanbul'da da bir enstitü kurulması
sun, fotoğraf sanatının başlayıp yaygın düzenlenmişti. Müdür M. Schede'nin
fikrinin temeli 1924'ten itibaren atılmış
laşmasından pek az önce Allomün mey Berlin'deki ana merkeze atanması üzeri
bulunuyordu. Alman Arkeoloji Enstitü
dana getirdiği gravürler, İstanbul'u bina ne de İstanbul şubesinin başına Prof.
lerinin İstanbul şubesi önce Alman Elçi-
ları, manzaralar, insanları ve bunların kı Dr. Kurt Bittel geçti ve enstitü uzun yıl
liği'ne komşu bir evde kuruldu. Başına
yafetleri ile Batiya tanıttı. Bugün bu re lar onun yönetiminde kaldı.
müdür olarak Prof. Dr. Martin Sche-
simlerin çoğu birer belge niteliğindedir. de'nin (1883-1947) getirildiği bu mües Sıraselviler Caddesi'ndeki küçük bina
Bibi. The Ait Journal, no. 300 (1872): Thi- sese 1929 yılında bütçesinin kabul edil böyle bir enstitü için çok dardı. Zemin
eme-Becker, Kûnstlerlexikon, I (1907), s. mesi üzerine resmileşti. Enstitüye, Tak- katında hizmet mekânlarından başka,
319; R. E. Koçu, "Allom, Thomas", İSTA, II, s. sim'de Sıraselviler'de Alman Hastane Türkiye'ye gelen Alman araştırmacılarına
725-727; H. Bowen, British Constributions to sinin kapısı yanında ayrı bir bina olan
Turkish Studies, London, 1945, s. 35; L. mahsus üç küçük odası vardı. Birinci
Thornton, Les orientalistespaintres voyageurs poliklinik tahsis edilmişti. Alman Arke katta ise büyük bir okuma salonu ile
1828-1908, Paris, 1985: S. Eyice, "Allom, oloji Enstitüleri İstanbul şubesi, bütün başvuru kitaplarından oluşan bir kütüp
Thomas", DİA, II. s. 505. teşkilatı ve zengin kütüphanesi ile bura hane bulunuyordu. Gerideki büyük sa
SEMAVİ EYİCE ya yerleşti ve 1930 yılından itibaren ça lon ise kitap ve dergi deposu idi. Kütüp
lışmaya başladı. hane her kesimin faydalanmasına açıktı.
ALMAN ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ O sıralarda adı, Archäologische Insti Alman Enstitüsü faaliyete geçmesi ile
Arkeoloji biliminin Batı ülkelerinde yay tut des Deutschen Reiches Abteilung İs birlikte bazı yayınlara da girişmişti.
gınlaşması ile, Almanya'da da klasik ar tanbul olan enstitünün çok zengin kü Bunlardan ilki istanbul Forschungen
keoloji ile uğraşacak bir enstitü kurulma tüphanesi, tanınmış Türkolog ve Bizans (İstanbul Araştırmaları) adlı bir dizi
sı düşünülerek, bu yolda ilk adım 1829- arkeolojisi uzmanlarından A. D. Mordt- olup, ilk fasikülü İstanbul Arkeoloji Mü-
ALMAN ÇEŞMESİ 208
ALMAN ÇEŞMESİ
Sultanahmet'te günümüzde Sultanahmet
Meydanı olarak anılan antik Hippodrom
alanının kuzey kesiminde ve I. Ahmed
Alman Türbesi'nin önündedir. Meydanın dikili
Arkeoloji taşlarla belirlenen aksından kaydırılarak
Enstitüsünün doğuya alınmıştır.
okuma ve Prusya Kralı ve Alman İmparatoru II.
konferans
salonu. Wilhelm'in 1898 yılında Türkiye'ye yap
Almanya Federal tığı ikinci ziyaretinin anısına ithaf edil
Cumhuriyeti miş bir anıttır. Anıtın tasarımının II. Wil
Ìstanbul helm'in bir deseni üzerine geliştirildiği,
Başkonsolosluğu planların Kaiserin özel danışmanı mi
izniyle
mar Spitta (1842-1902) tarafından çizil
diği ve yapımının mimar Schoele'ye ve
zeleri'nin o sırada müdür muavini olan bulunan Macar asıllı Halâşi Kun Alman rildiği bilinmektedir. Yapının mimarları
(sonra Prof.) Dr. Arif Müfid Mansel'in Enstitüsü Kütüphanesi'nde bulunan ve arasında ayrıca mimar Carlitzik ve İtal
(1905-1975) Almanca doktora tezi ola Macar Enstitüsü'nden kalmış olan ge yan mimar Joseph Antony de vardır.
rak basıldı. Bunu başka yayınlar takip nellikle İstanbul tarihine dair yayınların Çeşme için çalışmalar 1899 yılı yaz
etti. ikinci dizi ise Istanbuler Mitteilung Ankara Üniversitesi'ne devredilmesini aylarında başlamış, önce Hippodrom
en (istanbul Haberleri) adlı olup, bu da sağlamış ve bu cilüer çıkarılarak gönde alanının düzenlenmesi, dikilitaşların
kitaplardan meydana geliyordu. Ancak rilmiştir. Bu da, bu zengin kütüphanede çevresinin düzeltilmesi ve ağaçlandırma
sonraları bu dizi kalın bir dergi veya bazı önemli boşlukların oluşmasına yol çalışmaları yapılmıştır. Çeşmenin önce
yıllık şekline dönüşmüştür. açmıştır. II. Abdülhamid'in 25. cülus yıldönü
Ayrıca enstitü bu dizilerden bağımsız Enstitü 1948 yılı sonlarında geçici münde (1 Eylül 1900) açılması düşünül
olarak bazı yayınlar da yapmıştır. Her olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa müş ancak, muhtemelen yapım çalışma
iki dizi ve bağımsız yayınlar çeşitli ko kültesi'nde Arkeoloji Kürsüsü Başkanı larının yetişmemesi nedeniyle 27 Ocak
nulara dair olmakla beraber aralarında Prof. Dr. Arif Mürfid Mansel'in yönetimi 1 9 0 1 günü, bu kez İ m p a r a t o r Wil
yalnızca istanbul hakkında olanlar da ne verildi. Böylece buradan yine fayda helm'in doğum gününe rastlatılarak
bulunuyordu. lanmak mümkün oldu. Ancak 1950'den açılmıştır.
İstanbul Alman Arkeoloji Enstitü- itibaren Almanya'nın bir devlet olarak Yapıldığı tarihte Türk-Alman dostlu
sü'nde çalışan elemanlardan Prof. Dr. yeniden haklarını alması üzerine adı ğunun simgesi olarak sunulan ve dola
A. M. Schneider (1896-1952) İstanbul'un Deutsche Archäologische Institut'a (Al yısıyla politik anlamı ve içeriği çeşme
Bizans dönemindeki topografyası ve es man Arkeoloji Enstitüsü) dönüşen mü olarak işlevinin önüne geçen yapıt, gü
ki eserleri üzerinde malzeme toplarken, essese, yeniden işlemeye başladı, az nümüzde daha çok anıtsal değeri ile ta
II. Dünya Harbi içinde, Sultanahmet'te sonra da yayınları birbirini takip etti. nınmaktadır.
yeni adliye binası yapılırken ortaya çı Alman Enstitüsü, Roma'da veya Ati- Çeşme, II. Wilhelm tarafından (kana
kan Aya Efemiya martiron ünün kazısı na'daki örneklerinde olduğu gibi, şeh lizasyon giderleri dahil) yaptırılmış ve
nı idare etmiş ve buluntuları yayıma ha rin içinde başlıbaşına büyük ve yeni bir Osmanlı hükümetine teslim edilmiştir.
zırlamıştı. Fakat 1 Ağustos 1944'te Tür bina yaptırarak kütüphanesi, arşivi ve Evkaf Nezaretimin devraldığı çeşmenin
kiye'nin Almanya ile siyasi ilişkilerini misafirhanesi ile buraya yerleşmeyi iste kitabesi Seraskerlik Dairesi görevlile
kesmesi üzerine enstitü kapatıldı ve mesine rağmen, yabancıların Türkiye'de rinden Ahmed Muhtar Bey tarafından
mensupları da yurtlarına dönmek zo mülk edinemeyecekleri yolundaki yasa yazılmıştır. Çeşmenin giriş bölümünde
runda kaldılar. Enstitü, Almanya'nın yüzünden bu istek olumlu karşılanama bir bronz plaka üzerinde de Almanca
1945'te yenilgisi üzerine zor günler ya dı. Sonunda çok dar olan ve komşusu olarak bir kitabe bulunmaktadır.
şadı. Sovyet hükümeti, gördüğü zarar Alman Hastanesinin de Türk idaresine Alman Çeşmesi, genellikle üstü açık
ziyanın karşılığı olarak kütüphanesinin geçme hazırlıklarının belirmesi üzerine ve heykellerle veya plastik öğelerle be
kendisine teslimini istiyordu. Bu arada, Alman Arkeoloji Enstitüsü, Ayaspaşa zeli Avrupa meydan ç e ş m e l e r i n d e n
Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğraf semtinde eski elçilik binası olan Alman hayli farklı bir tasarıma ve görünüme
ya Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak Konsolosluğumun sınırları içindeki bir sahiptir. Mimari olarak, şeması veya kit-
209 ALMAN ELÇİLİĞİ BİNASI
ALMAN HASTANESİ
Taksim Sıraselviler Caddesi'nde bulu
nan özel sağlık kurumu. Prusya Elçiliği
Geçen yüzyılın sonlarına ait iki kartpostalda Alman Hastanesi'nin binaları.
hekimlerinden Dr. Georg Hermann Rit-
Erkin Emiroğlu arşivi (üst), NuriÂkbayar koleksiyonu (alt)
ter von Mühling'in (1826-1907) önerisi
üzerine İstanbul'daki D. W. V. Alman
Hayır Cemiyeti'nin katkılarıyla 6 Nisan iki oda, birinci katta rahibeler için bir ihtiyacı ise bir kuyu ve sarnıçtan sağla
1846 tarihinde kurulmuştur. Hastane oda, kadm hastalara ayrılmış bir özel nıyordu.
için gereken arsa ve bina Alman Protes oda bulunmaktaydı. Orta bina iki kat Hastane Alman Hayırseverler Cemi
tan Kiliseleri Topluluğu tarafından sağ lıydı. İki katta da çiçek hastaları için yeti tarafından Alman Elçiliğimden bir
lanmıştır. Sıraselviler'de sadece 5 yatak odalar, zemin katta bir de çamaşırhane temsilci ile birlikte yönetilmekte ve ce
la hizmete giren hastanenin kısa bir sü yer almaktaydı. Ön cephede bulunan miyet üyeleri ücretsiz tedavi edilmek
re sonra ihtiyaçları karşılayamadığı gö üçüncü binanın alt katında mahzen, teydi. Hastaların büyük bölümünü İs
rüldüğünden aynı yılın kasım ayında banyo, eczane ve bir hasta odası vardı. tanbul'a gelen Alman gemiciler, yoksul
daha geniş bir ev kiralanmıştır. Hastane Birinci katında bir genel hasta koğuşu, Almanlar oluşturuyordu. İstanbul hal
1851'de Sakız Sokağıma, 1853'te de frengi hastalarına ayrılmış bir istasyon kından da çok sayıda hasta başvurmak
Telgraf Sokağı'na taşınmış ve içinde taş ve birinci sınıf hastalar için 5 özel oda taydı. İstisnalar dışında ruh hastaları ile
bir bina bulunan bir arsa da satın alına mevcuttu. Isınma odun sobalarıyla sağ frengililer kabul edilmiyordu. Eczane,
rak hastaneye eklenmiştir. Kırım Savaşı lanıyordu. Hastanedeki toplam 33 ya gerekli farmasötik işlemleri bilen bir ra
(1854-1856) sırasında hasta sayısı artın tak genel koğuşlarda iki sıra halinde di hibenin sorumluluğu altında çalışmak
ca, 1856'da Halilpaşa arsası adı verilen zilmişti. Koğuşlar birbirine koridorlarla taydı. Gereken droglar İstanbul'da ilgili
bugünkü hastane sahasının içine ek bir bağlıydı. Hastanenin iç hizmetleri biri yerlerden sağlanmakta, alkaloitler ise
bina yapılmıştır. müdire, ikisi erkek koğuşundan, biri Almanya'dan getirtilmekteydi. Hastane
Hastane 1874'te at nalı şeklinde di kadm koğuşu ve eczaneden, biri de de basit ameliyatlar için gereken cerrahi
zilmiş üç binadan oluşuyordu. Ön bi mutfak ve çamaşırhaneden sorumlu aletler, ayrıca bir elektromanyetik cihaz
nanın zemin katında kapıcı odası, bek beş rahibe tarafından yürütülmekteydi. ile sabit akım veren 30 voltluk bir batar
leme odası, mutfak ve mahzen, asma Ayrıca birer hastabakıcı, kapıcı, hizmet ya da bulunmaktaydı. 1915'te şehir
katta konsültasyon odası, rahibeler için çi ve aşçı bulunmaktaydı. Binanın su elektrik ağına bağlandıktan sonra hasta-
ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ 212
nede röntgen ve sterilizasyon bölümleri başladı. 1961'de, merkezi Almanya'nın rastlanan neoklasik üsluptan izler taşı
açılmıştır. Münih kentinde bulunan ve 701 aşkın yan yapı, 1894'teki zelzelede büyük ha
I. Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) ülkede 150'ye yakın şubesi olan Goethe sar gördü. Sayıları sürekli artan, 1873'te
Almanya'dan hekimler getirtilmiş ve bir Enstitüsü'nün bünyesine girdi. Böylece 147; 1884'te 180 erkek, 137 kız olmak
doğum servisinin açılması düşünülmüş Almanya'dan yazar ve sanatçıların gel üzere toplam 317'ye yükselen öğrenci
fakat savaş yüzünden gerçekleştirileme mesi ve merkezin çalışmalarına destek lerin ihtiyaçlarına yetmeyen eski okul
miştir. Savaş sırasında 1917'de ana bina vermesi kolaylaştı. 1988'de Alman Kül binasının yerine yeni bir bina yapılması
sivil hizmete bırakılmış, çocuk ve erkek tür Merkezi adını alan kuruluş çalışma gündeme geldi. 1868'de okulun kurul
servislerine ait 72 yatak askeri birliklere larını, Program, Eğitsel İlişkiler, Dil ve masına önayak olan Okul Birliği, İstan
verilmiştir. Teknik aleüerin de ortaklaşa Kütüphane bölümlerinde yürütmekte bul'daki Almanlardan ve Almanya'dan o
kullanılması kararlaştırılmıştır. Savaşta dir. Uluslar ve kişiler arasında kültürel zamana göre büyük bir meblağ olan
yaralanan Türk ve Alman askerler hasta iletişime yardımcı olmak ve Alman dili 100.000 mark topladı. Deutsche Bank'ın
nede tedavi edilmişler, sterilizasyon bö ni yaymak amacında olan merkez, çalış da mali desteğiyle inşa edilen o zaman
lümünün bir kısmı da bitieri temizlemek malarını 2.500'e yakın üyesiyle halen İs lar on beş sınıflı yeni binaya Eylül
için bir tebhirhane haline getirilmiştir. tiklal Caddesi'ndeki Odakule binasında 1897'de taşınıldı. 1901'de binaya, kız
Çocuk servisinin yerine, 1918'de Mo- sürdürmektedir. okulu ve öğretmen evleri için altı sınıflı
da'da bir yer kiralanarak 20 yataklı bir AYŞE HÜR bir bölüm eklendi. Alman Lisesi'nin bu
çocuk servisi faaliyete geçirilmiştir. gün de bulunduğu Şahkulu Bostanı So-
ALMAN LİSESİ kağı'ndaki bu bina üç katlıydı. Planları
I. Dünya Savaşımın bitiminde imzala
nı, binanın inşaatım da üstlenen Otto
nan mütarekename uyarınca bütün Al Beyoğlu Tünel'de, Almanca eğitim ve Kapp, eski binada olduğu gibi dönemin
man ve Avusturyalılar İstanbul'u terk et ren, Milli Eğitim Bakanlığıma bağlı özel eğitim ilke ve ihtiyaçları yanında sağlık
mişler ve 2 Şubat 1919'da hastanede İn yabancı okul. koşullarına ve pedagojik işlevlere uy
giliz hekim ve hemşireler çalışmaya baş Alman Lisesi, 19. yy ortalarından iti gunluğu da göz önünde bulundurarak,
lamıştır. Bu tarihten soma İngilizler has baren sayıları giderek artan Alman tüc hazırlamıştı. Binanm cephesi pilastırlar
tanede asker barındırmışlar, 1925-1928 car, zanaatkar, mühendis, hekim ve el ve neoklasik üsluba uygun dekoratif
yıllarında da hastaneyi Amerikalılar kul çilik mensuplarının çocuklarının eğitim unsurlarla bezenmişti.
lanmışlardır. Kaiserswerth rahibe hemşi ihtiyacını karşılamak üzere Mayıs 1868'
releri ancak 1931'de Alman Hastanesi'ne de 23 öğrenci ve 2 öğretmenle derslere I. Dünya Savaşı sona erdiğinde Tür
geri gelmişlerdir. Kaiserswerth Vakfı başladı. Okul, çocuklarım Prusya Elçili kiye'deki Almanlar ülkeyi terk ederken
1973'te dağılınca hastane Alman Federal ği ikametgâhında, 1850'den beri eğitim Alman Lisesi de kapatıldı, bina işgal
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'na bağ veren Protestan evangelist kilisesine kuvvetlerinin eline geçti. Okul Kasım
lanmıştır. Eylül 1993'te, Almanya ile Tür bağlı okula göndermek istemeyen; çağ 1924'te o zamanki adı Polonya Caddesi
kiye arasında imzalanan bir protokole daş ve bağımsız bir eğitim düşleyen Al olan Nuriziya Sokağı'nda geçici bir bi
göre Alman Federal Cumhuriyeti, Alman man ve İsviçreli ailelerin çabalan sonu nada 100 öğrenciyle yeniden açıldı. Bir
Hastanesi üzerindeki bütün haklarını ve cunda kısa sürede gelişti. 1871'de Al yıl sonra yeniden kendi eski binasına
kullanım imkânlarını İstanbul Erkek Li man Birliğimin sağlanmasından sonra, taşındı. O günlerde binaya merkezi ısıt
seliler Vakfı'na devretmiştir. Alman devletinden önemli yardım ala ma sistemi eklendi. Neoklasik üsluba
bilme olanağı doğdu. 1873'te İstan uygun olarak inşa edilmiş eski düz çatı,
Günümüzde Alman Hastanesi; dahili
bul'da ayrı ayrı eğitim vermekte olan iki beşik çatı ile değiştirilerek bugünkü ha
ye, cerrahi, kadın hastalıkları, doğum ve
Alman okulu birleşti. O yıl, okulun 4 line getirildi. Bu onarım ve ekler sıra
çocuk kliniği, röntgen, laboratuvar ve
öğretmeni ve 147 öğrencisi vardı. sında, binanm bazı karakteristik özellik
mutfak bölümlerinin bulunduğu ana bi
leri değişime uğradı. II. Dünya Sava
na ile diğer binalarında bulunan toplam 1873'e kadar Pera civarındaki kiralık
şımın son dönemlerinde, 1944'te kapatı
90 yatakla faaliyetini sürdürmektedir. binalarda barınan okul, aynı yıl Galata
lan okul, 1953'te yeniden açıldı. Arada
Bibi. Plan-Proje-Kroki, BOA, no. 701; İrade, yakınındaki kendi binasma taşındı. Ga
geçen sürede Beyoğlu Kız Lisesi olarak
Rüsumat, BOA, no. 6-20, s. 1312; Abdullah lip Dede Sokağı'na bitişik Müeyyetzade
kullanılan bina, 1953-1957 arasında
Bey-Zoeros-Mordtmann: "Notices sur le hô Camii karşısında bulunan ve Doğan
pitaux civils de Constantinople", Gazette Mé önemli onarımlardan geçti. Binaya bir
Apartmanı olarak bilinen binanın mima
dicale d'Orient, c. 18, no: 9 (1874) s. 141- jimnastik salonu ve müzik odası eklen
rı M. F. Cumin'di. Okulun planı, döne
142; H. Akbay, "Alman Hastanesi", İSTA, II, di. Okulun karakteristik Prusya üsluplu
728; Istanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp min Alman okul planlarına uygun ola
cephesi de değiştirilerek kışla görünü
Tarihi Anabilim Dalı Cem'i Demiroglu Üni rak düzenlenmişti. On bir sınıflı ve üç
münden uzaklaşması sağlandı.
versite Arşivi Alman Hastanesi dosyası. katlı olan binada, öğretmen konutları,
NURAN YILDIRIM bir sarnıç ve bir jimnastik salonu da Bina, bazı küçük değişiklikler dışın
vardı. Dönemin okul binalarında sık da, halen 1957'deki durumunu sürdür-
ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ
Aralık 1956'da, Almanya ile Türkiye ara
sındaki kültürel ilişkileri geliştirmek
amacıyla, Dr. Robert Anhegger tarafın
dan, Beyoğlu Alyon Sokağımda kurulan
kültür merkezi.
Merkezin Teutonia Alman Kulübü'n-
de(->) başlayan kuruluş çalışmalarında
Macit Gökberk, Behçet Necatigil, Adalet
Cimcoz, Haldun Taner, Bülent Özer,
Metin Özek, Mustafa Asher ve Ekmel
Zadil de yer aldı. Başlangıçta, Türk Al
man Kültür Enstitüsü adıyla, Alman
ya'da bulunan Goethe Enstitüsü'nün
Türkiye şubesi olarak yalnızca dil eğiti
mi vermeyi amaçlayan kuruluş, 21
Ocak 1959'da Türk-Alman Kültür Der
neğime dönüştü ve kültür etkinliklerine
213 ALTI-YEDİ EYLÜL OLAYLARI
mektedir. Okulun "L" biçimindeki kitle da 1993-1994 öğretim yılında 259 kız, Savaş sırasında, daha çok askeri uz
si, uzun koridorlu ve iki yanı derslikli 698 erkek öğrenci eğitim görmektedir. manlar ve makamlar için Neuen Türkei,
bir plana dayanır. Binanın dolaşım ekse Bunlardan 114'ü çoğu Alman olmak Jilderim (Yıldırım), The Verteidigung
nini oluşturan koridorlar ve oldukça ge üzere yabancı uyrukludur. (Fransızca nüshası Defense Nationale)
niş merdivenler, dersliklerden aynı anda BURCU ÖZGÜVEN gazeteleri Türkçe olarak da çıkmış fakat
çıkan öğrencilerin rahat dolaşımını sağ etkileri çok sınırlı kalmıştır.
lamayı amaçlamaktadır. Üst kadarda yer ALMANCA BASIN Hitler'in iktidara gelişinden sonra yo
alan spor, müzik vb işlevli salonlar Prus Almanya Osmanlı Devleti piyasalarına ğunlaşan propaganda çabalarının aracı
ya okul mimarisinin ve 19. yy Alman geç girdiğinden Almanca da basında olarak İstanbul'da 1944'e kadar Türkisc
eğitiminin vazgeçilmez öğeierindendir. he Post adlı bir gazete de yayımlandı.
geç belirdi. Alman uzman ve işadamla
Binanın cephesi 19. yy okul binalarında 1 Bibi. I. Jacobsen, Die Deutsche Pressepolitik
rının sayısı 19. yy ortalarından, özellikle
sık rastlanan sadeleştirilmiş, klasik bir und Propagandatätigkeit im Osmanischen
1880'lerden sonra arttı; bundan dolayı
cephedir. Bu sade görünümü, kornişler Reich, (doktora tezi), Hamburg Üniversitesi,
gazete ihtiyacı ortaya çıktı. Osmanisch-
ve saçak süslemeleri tamamlamaktadır. 1987.
en Post'un ilk sayısı 20 Eylül 1890'da
Başlangıçta İstanbul'daki Alman ço ORHAN KOLOĞLU
yayımlandı. Alman İmparatoru II. Wil-
cukların okul ihtiyacını karşılamayı helm'in İstanbul'a bir yıl önceki ziyare
amaçlayan okul giderek Alman, İsviçre ALTI-YEDİ EYLÜL OLAYLARI
tinin bunda etkili olduğu anlaşılmakta
li ve Avusturyalı öğrenciler yanında 18 dır. Gazete önce haftada iki gün, soma Kıbrıs sorununda Yunanistan'a karşı
değişik ulus ve tabiyetten öğrencilere günlük çıktı; 1895'te kapandı. Sayıları Türkiye'nin tepkisini gösterme gerekçe
de açıldı. İstanbul'un Türkler arasında gittikçe artan Alman ve Avusturyalı tüc siyle İstanbul ve izmir'de, bir ölçüde de
da rağbet gören seçkin okullarından bi carlar bilgiye gereksiniyorlardı, bunun Ankara'da, ulusal duyguların vandaliz-
ri oldu. için 1896'da İstanbul'da haftalık Kons- me dönüştürüldüğü ve Rum vatandaşla
1879'da Direktör Mühlmann döne tantinopler Handelsblatt yayımlanmaya rın taşınır ve taşınmaz mallarının yağ
minde hazırlık sınıfı açılarak Almanca başladı; 1905'te yayınını hâlâ sürdürü malandığı 6-7 Eylül 1955 gecesi, Türki
bilmeyen çocukların da okula devam yordu. Gazete daha çok ticari, mali, sı ye'nin içinde bulunduğu ekonomik bu
edebilmeleri sağlandı. 1880'lerden son nai ve ulaşım konularından söz ediyor nalımın da bir göstergesiydi. Yunanis
ra, öğrencilerin 16 yaşına kadar eğitim du. Sözü edilen iki gazete de özel giri tan aleyhine bir gösteri biçiminde baş
görebilecekleri bir ortaokul yapısı ka şimcilerin çabalarıyla çıkarıldı. Bunların layan olay, taşkın halkın amansız bir
zandı. 1898'de, Alman imparatorunun dışında, İstanbul'da her gün 600 kadar servet düşmanlığına dönüştü.
İstanbul'u ve okulu ziyaretinden sonra, Almanya ve Avusturya gazetesinin satıl Demokrat Parti 501i yılların ortaların
okula Alman resmi ortaokul diploması dığı hesaplanmıştır. da ekonomik sorunlarla karşı karşıya
verme hakkı tanındı. 1911'de son sınıf gelmişti. Toplumda hoşnutsuzluk artıyor,
Artan bilgi ihtiyacı, İstanbul'un, Al
lara sınavla Osmanlı diploması verilme muhalefet giderek bastırıyordu. Demok
man gazetecileri ve ajansları için mer
ye başlandı. I. Dünya Savaşı yıllarında, rat Parti yönetimi içteki baskıyı azaltmak
kez haline getirilmesi sonucunu da do
bir ara, öğrenci sayısının bine varması kaygısıyla kamuoyunun dikkatini dış
ğurdu. Frankfurter Zeitung'un muhabiri
nın en önemli nedeni, Almanya dışında olaylara çekmeyi denedi. Kıbrıs sorunu
Paul Weitz 1895'ten 1918'e kadar 23 yıl
orta dereceli Alman diploması veren kısa sürede milli davaya dönüştü.
İstanbul'da yaşamış, bütün devlet adam
tek Alman okulu olmasıydı. Yunanistan Enosis'te diretiyor, İngil
larıyla yakınlık kurmuş, bu arada Alman
1924'te yeniden açıldığında okulun Elçiliği'nin başlıca haber kaynağı olmuş tere ise Türkiye'yi de taraf haline getire
587 öğrencisi vardı. Bu sayı 1931'de tu. Viyana'da çıkan Neue Freie Presse rek Yunanistan karşısında konumunu
828'e yükselmişti. Okul, kuruluşunda 'nin muhabiri Nevlinski de II.Abdülha- güçlendirmeyi deniyordu. Bu sırada
olduğu gibi, Alman devletinden yardım mid ile Siyonist lider Herzl arasında bağ Kıbrıs'ta terör olayları artmıştı ve Türk
ve destek görüyordu. 1933'ten sonra, kurmakta önemli rol oynamıştır. Ayrıca ler giderek mağdur oluyordu. Nitekim
nazizm döneminde, dönemin okul mü Alman haber ajansı Wolffsche Telegraf Türkiye de, bir süreden beri Kıbrıs'la il
dürü Scheuermann'm da katkılarıyla er Bureau, İstanbul'da şube açarak, Wie gilenmeye başlamış ve "Kıbrıs Türktür,
eğitim büyük yara almadan ve bağım ner Telegrafer Bureau ise Agence de Türk kalacaktır" belgisi, giderek kamu
sızlığı korunarak sürdürülebildi. 1954'te Constantinople ile bağ kurarak iki taraflı oyuna benimsetilmişti. İngiliz Uluslar
Başbakan Konrad Adenauer'in ve haber akımım sağlıyorlardı. Topluluğumun bir iç sorunu gibi görü
1957'de Cumhurbaşkanı Theodor He- nen Kıbrıs sorunu kısa sürede uluslara
ussün okulu ziyaretleri, Federal Alman 1908'de II. Meşrutiyetin ilam Alman rası bir nitelik kazandı.
ya'nın bu eğitim kurumuna verdiği öne ları daha etken bir mekanizma işletme 1955'te terör olayları Kıbrıs'ta tırma
min bir göstergesiydi. Okul bu destek ye yöneltti. Ekonomik etkinliği artırmak nışa geçmişti. Haziran 1955'te İngiltere,
ten yararlanarak kısa zamanda İstan kadar siyasal etkinliği de artırmak plan Türkiye ve Yunanistan'ı bir konferansa
bul'un seçkin özel yabancı okulları ara landı. Alman Dışişleri Bakanlığı'nın yö çağırdı. Türkiye çağrıyı kabul etti ve
sında yerini aldı. Bu gelişmede nazizm netiminde Loewe ve Krupp gibi silah Yunanistan'a sert bir nota vererek Kıb
döneminde Almanya'yı terk eden hoca fabrikalarıyla National Bank ve Deutsc rıs konusundaki kışkırtmalara son veril
sı Leo Spitzer'i izleyerek İstanbul'a gel he Bank'm mali katkılarıyla 18 Aralık mesini istedi. Adanın kaderini belirleye
miş olan ve önce öğretmen, daha soma 1908'de Osmanischer Lloyd Almanca ve c e k görüşmeler 27 Ağustos 1 9 5 5 ' t e
müdür yardımcısı, 196l'de okul müdü Fransızca {Lloyd Ottoman) olarak yayı Londra'da başladı. Görüşmelerden üç
rü olan Anstockün payı vardı. ma başladı. Yeterli sayıda Almanca gün önce, Menderes, "Kıbrıs'taki kar
İstanbul Özel Alman Lisesi günü okuyan belirince Fransızca nüshanın deşlerimizin yakın günlerde umumi bir
müzde bir yıllık hazırlık sınıfı, üç yıllık yayımdan kaldırılacağı belirtiliyordu. tecavüz tehlikesi karşısında bulundu-
orta kısım ve dört yıllık lise kısmıyla, 1918 sonuna kadar yaşayan Osmanisch ğu"ndan söz etti. Dış politikada son de
Türkçe-Almanca iki dilde eğitim yapan, er Lloyd, ilk yılında 836 nüsha basarken rece gergin bir dönem yaşanıyordu.
zorunlu İngilizce yanında seçmeli ola 1915'te 6.700 nüshaya ulaştı. Gazete Al Konferansta Yunanistan Enosis'i sa
rak Fransızca da okutan, fen ağırlıklı bir man makamlarından her yıl 100-200 bin vundu. Türk k a m u o y u n u n dikkati
lisedir. Sınıfların her biri A'dan D'ye mark arasında yardım alıyordu. Savaş Londra'ya çevrilmişti. Basın görüşmele
dört şube olup A şubeleri Alman tabi- sırasında yerli gazetelerin aksine kâğıt re geniş yer veriyordu. Bu arada Kıbrıs
yetindeki öğrencilerle daha önce Al ve baskı malzemesi sıkıntısı çekmedi Türk Kültür ve Yardım Cemiyeti, Kıbrıs
manya'da okumuş Türkiye Cumhuriyeti ğinden Fransızca nüshasının 1.800lük Okullarından Yetişenler Cemiyeti, Kıb
vatandaşı öğrencilere ayrılmıştır. Merke tirajı diğer Fransızca gazetelerin iki mis rıs Koruma Cemiyeti, Kıbrıs Türk Der
zi sınav sistemi ile öğrenci alman okul line ulaşıyordu. neği gibi dernekler kurulmuş, kamuoyu
ALTI-YEDİ EYLÜL OLAYLARI 214
12 Eylül Pazartesi günü Meclis olağa Menderes'e göre olay, "bir gençlik, CHP'lilerin yer aldığını bilen DP, olayla
nüstü toplanarak İstanbul olaylarını gö bir talebe grubunun harekete geçmesiy rın kısmen de olsa CHP tarafından dü
rüştü. Muhalefet lideri İsmet İnönü ikti le" başlamıştı. Öğrenci dernekleri, Kıb zenlenmiş olabileceği görüntüsünü ver
dara uyarı niteliğinde bir konuşma yap rıs Cemiyeti ve bu tür kuruluşlar "birta meye çalıştı. 10 Eylül günü, Namık Ge
tı: 6-7 Eylül Olayları'nda Türkiye'nin kım muzır eşhasın, muzır faaliyetlerine dik İçişleri Bakanlığı'ndan istifa etmek
kaybı asıl manevi yönden ağırdı. Vatan meşruiyet kisvesini ve siperini" teşkil et zorunda kaldı. Bu, hükümetin verdiği
daşın el sürülmez hakları, kanun hima mişti. Kısaca ayaklanmadan yine komü tek şekli tavizdi.
yesi, hukuk devleti gibi kavramlar ağır nistler suçlanıyordu. Öte yandan hasıl 6-7 Eylül'de tahrip edilen milli ser
darbe yemişti. Bu olaylar vatanı cehen olan psikoz, o derece birden patlamıştı vetti. Kıbrıs sorununda puan kazanmak
nem kılan, Türk ulusunu uygarlık karşı ki, ilk anda polis güçleri mefluç hale istenirken dünya kamuoyu önünde Tür
sında lekelemeye yönelik girişimlerdi. gelmişti. Menderes Kıbrıs sorununun kiye çok güç duruma düşmüştü. Olay
İnönü konuşmasında sıkıyönetimin kal bütün vicdanlarda bir "cihat" gibi göste larla ilgili olarak önce 6.000 kişi tevkif
dırılmasını da istedi. Ancak DP Meclis rilmiş oluşu nedeniyle kolluk kuvvetle edildi. Bir süre sonra 3-0001 serbest bı
Grubu, sıkıyönetimin altı ay sürmesine rinin gelişmelere anında müdahale ede rakıldı. Ancak yüzlerce vatandaş, olayla
daha önce karar vermişti. Bir görüşe mediğini vurguluyordu. "Şeytan, rahma ilgili olarak sorgusuz sualsiz dört ay bo
göre, sıkıyönetim, hükümetin muhalefe ni bir kılığa girerek" karşılarına çıkmıştı. yunca Selimiye Kışlası'nda tutuklu kal
ti daha kolaylıkla kontrol altına alabil dı. Sonuçta yargı önüne çıkarıldılar ve
6 Eylül gecesi İstanbul ve İzmir'de, 9
mesi için ilan edilmişti. beraat ettiler.
Eylül'de Ankara'da sıkıyönetim ilan
Dışişleri Bakanı Köprülü suçu "komü- edildi. "Vatandaşları tahrik ve memleke Hükümet yapılan tahribatı tazmin
nistler"e yüklemeyi denedi. Emniyette tin yüksek menfaatlerine aykırı olarak yoluna gitti ve zarar sahiplerine 68 mil
dosyası bulunan birçok solcu, herhangi hükümet kuvvetlerine karşı koymak su yon lira ödedi. Zarara uğrayan kurumlar
bir delil olmaksızın, olay ertesi hemen retiyle girişilen toplu hareketlerin amme o yıl gelir vergisinden muaf tutuldu.
tutuklandı; sorgusuz sualsiz aylarca hapis huzur ve asayişini ihlâl edecek istidat Yunanlıların istediği manevi tamir yani
yatırıldı. Zafer gazetesi: "Müessif hadise göstermesi" sıkıyönetim ilanına gerekçe tarziye Türk Hükümeti adına büyükelçi
nin tahrikçilerinden İstanbul'da 43 kızıl gösterildi. Hükümet "yağmacılığın ve tarafından tebliğ neşretmek suretiyle ya
yakalandı" haberini veriyordu. Hapse tahrikçiliğin, merkezi Beyrut'taki kızıl pıldı. Yunanlılar, bunu yeterli görme
atılanlar arasında, Hasan İzzettin Dina bir örgütçe hazırlandığı" ve buna alet diklerinden dolayı, Ulaştırma Bakanı
mo, Aziz Nesin, Faik Muzaffer Amaç, olduğu gerekçesiyle Kıbrıs Türktür Ce- Muammer Çavuşoğlu, 24 Ekim 1955 gü
Hamdi Şamilof, Kemal Tahir, doktor Bo- miyeti'ni kapattı. Bu dernekte bazı nü İzmir'de NATO Karargâhı'na Yunan
ratav kardeşler, Arslan Kaynardağ, Asım
Bezirci, Emin Sekün, Hadi Malkoç, İsmet
Selimoğlu, Recep Yelkenkaya vardı. Vâlâ
Nurettin, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı
Nurettin Aknoz'a Harbiye'de tutuklu bu
lunan elli iki kişiyi ne yapacaklarım sor
duğunda "İstanbul'u yaktıran o herifler
dir. Hepsine müstehak oldukları cezayı
verdireceğim. On, on beşini sallandıraca
ğım, geri kalanını da yirmi beşer, otuzar
yılla zindanda çürüteceğim" yanıtını al
mıştı. Bu arada Demokrat Parti, tezini
doğrulatmak için, Amerika'dan uzman
getirterek 6-7 Eylül Olayları'nı inceletti.
Amerikalı uzman, komünistlerin bu ka
dar güçlü olmaları durumunda, etrafı tah
rip edeceklerine ihtilal yapmayı yeğleye
ceklerini kaydederek DP'nin "komünist
parmağı" görüşünü reddetti.
12 Eylül günü toplanan Mecliste gü
nün en ilgi uyandıran konuşmalarını
DP'nin Ermeni ve Rum iki milletvekili
yaptı. Özellikle Hacopulosün konuşma
sı pek çok acı noktayı içeriyordu. İstan
bul Rum milletvekili bizzat başına ge
lenleri anlattı. Polisin olaya seyirci kalı
şını gündeme getirdi. Hacopulos'a gö
re, kolluk kuvvetleri sanki masum va
tandaşları değil, mütecavizleri koruyor
du. Hacopulos, 80 yaşındaki anne ve
babasının nasıl tartaklandığını, kiliseleri
nin nasıl yakıldığını bir bir söyledi.
Meclisle herkes mütacavizleri telin
ediyordu. Ancak hükümet kuvvetlerinin
gerektiği gibi müdahale etmediği, önle
nebilecek olayların önüne geçilemediği
genel kanıydı. Daha sonra Başbakan
Adnan Menderes ve yardımcısı Fuad
Köprülü de bunu kabul edecekler, kol
luk kuvvetlerinin milliyetçi bir gösteri
olduğu kamsıyla ayaklanmaları bastır
madıklarını ve bu nedenle iyi çalışma 7 Eylül sabahı İstiklal Caddesi.
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
dıklarını bizzat söyleyeceklerdi.
ALTIMERMER 216
bayrağının çekilme merasiminde hükü ALTIMERMER Altın Kapı, üç gözlü bir mimariye sa
met adına bulunarak tarziye anlamına hip olduğundan, dış ifadesi bakımından
Türk döneminde Rumların "Eksimarma-
bayrağı selamladı. bir zafer takına benziyordu. Bu hususu
ra" diye adlandırdıkları Kocamustafapa-
6-7 Eylül Olayları 27 Mayıs 1960'ta dikkate alan bazı sanat ve İstanbul ta
şa bölgesindeki Çukurbostan (Mokios
DP'nin bir askeri darbe ile iktidardan rihçileri, başta J. Strzygowski olmak
açık s a r n ı c ı ) çevresi, Rumca sözün
uzaklaştırılmasından sonra, Yassıada üzere, bunun, esasında arazide yapılmış
Türkçeye çevrilmesiyle Altımermer'e
mahkemelerinde tekrar gündeme geldi. bir zafer takı olduğunu ve kara tarafı
dönüşmüştür. Bugün de aynı bölgede
Mahkeme 6-7 Eylül Olayları'nı Anaya- surlarının inşası ile onlarla birleştirilerek
Altımermer Caddesi vardır. Koçu burası
sa'yı ihlal suçunun maddi unsuru olarak kapı haline getirildiğini ileri sürmüşler
nın, eski kent teşkilatı içinde Samatya
kabul etti. Duruşmalar sırasında Mende dir. Ancak sonraki inceleme ve araştır
nahiyesinin Seyit Ömer Mahallesi ile ci
malar bu görüşün inanılır olmadığını ve
res, olayların tertip olmadığını; bu tür varındaki Altımermer bostanları olduğu
Altın Kapı'nm surlar ile beraber bir bü
bir olayın daha önceki hiçbir hüküme nu yazar. Bütün sur çevresi eskiden
tün olarak yapıldığını ortaya koymuştur.
tin başına gelmediğini; o nedenle ön bostan olduğu için bu tanımın alan ta
Kapı, adım altın yaldız kaplamalı kapı
lem alınmasının olanaksız olduğunu nımı ile ilgili bir değeri yoktur. Bizans
kanatlarından almıştı. Sadece imparator
vurguladı. dönemi kent tarihçileri, bu arada Janin.
lara mahsus olduğundan, bunun az yu
Ancak. Menderes'in inkârına rağmen Eksimarmara deyiminin Rumlar tarafın
karısında kuzeyde, surlarda halk için bir
genel kanı, 6-7 Eylül'de tertip unsuru dan bölgenin eski adı olan Eksokionion
kapı daha açılmıştı. Yeni Yedikule veya
nun olduğu doğrultusundaydı. sözünün bozulmasından ürediğini ya
sadece Yenikapı denilen bu kapı Türk
Gösterilerin bir tertip eseri olduğu zarlar. Bunun inandırıcı bir açıklama ol
devrinde büyük ölçüde değişikliğe uğ
mahkeme tarafından şu kanıtlara da duğu söylenemez. Eksokionion dış re-
ramış olmakla beraber, esasının Bizans
yandırılıyordu: Olaylar izmir ve İstan vak anlamına gelir ve patriograflara gö
dönemine ait olduğu kabul edilir.
bul'da aynı zamanda başlamış; aynı tür re, Konstantin surları dışında bir kapı
önünde inşa edilen ve imparatorun Üç gözlü olan Altın Kapı'mn iki ya
tahrip araçları kullanılmıştı. İlgililer olay
heykelini taşıyan bir sütunla onun çev nında 16,87 m ileri taşan kare planlı iki
saatinden kısa bir süre önce İstanbul'
resindeki revağa işaret eden bir sözcük kule vardır. Her biri 18,34 m genişliğin
dan uzaklaşmışlar, sadece İçişleri Baka
tür. Pseudo-Kodinus, antik siteden ge de olan bu kulelerin arasında daha geri
nı Namık Gedik İstanbul'da kalmış: an
len bu revak sütunlarının 10. yy'da hâlâ de olan üçlü giriş cephesi yer alır. 19,40
cak olayların vahamet kazanması üzeri
görüldüğünü söyler. Türk döneminde m yükseklik ve 29,34 m genişliğindeki
ne, başbakan ve cumhurbaşkanı Sapan- bu cephenin ortasında açılan kemerli
de bu sütunlar bir süre yerinde kalmış
ca'dan geri dönmüşlerdi. İstanbul Valisi esas kapı 15,50 m yüksekliğinde ve 8,50
olmalıdır. Fakat Janin'in dediği gibi bu
Fahrettin Kerim Gökay'ın istifa ederken m genişliğindedir. İki yanındaki yine
bölgenin Konstantin sum ile Teodosius
söyledikleri, yukardan direktif aldığı kemerli küçük geçitler 10,88 m yüksek
suru arasındaki bütün alanların adı ol
şeklinde yorumlanmıştı. lik ve 5,75 m genişliğindedir. İki büyük
duğu kabul edilemez. De Ceremoniisde
Yine dava sırasında ortaya çıktığı ka kule ("propile'ler) ve 66 m'yi bulan üç
imparatorun B a l ı k l ı y a Kserolofos'da
darıyla, önlem alınan yerlerde tecavüz lü cephe tamamen Marmara Adası (Pro-
(Yedinci Tepe, yani Cerrahpaşa) Arka-
olmamıştı. Mesela Eyüp'te o tarihte 263 konnessos) mermeri ile kaplanmıştır.
dios Forumu'ndan daha sonra Mone-
fabrika bulunuyordu. Ancak burada Bunlar da çok muntazam işlenmiş, 1,90
ta'dan geçerek Eksokionion'a vardığı
kolluk kuvvetleri önlem aldığı için hiç yazılıdır. Bu sınırlı bir alana işaret edi m boyunda, 0,37 m yükseklik ve 0,95 m
bir tecavüz olayı saptanmamıştı. Keza yor. İmparator paskalyadan sonraki kalınlığında bloklar halinde yontulmuş
İstanbul Valisi Rum Ortodoks Patrikha- dördüncü haftada Aziz Mokios Kilise- tur. Kulelerin üstlerinin, etrafı mermer
nesi'ne telefon ederek telaşlanılmaması- si'ni ziyaret edip dönerken Moneta de korkuluklu teras olduğu anlaşılmakta
nı, patrikhane için güvenlik önlemleri nilen yapıda Yeşiller ve Mavilerle görü dır. Kulelerin saçak silmelerinin köşele
nin alındığını bildirmişti. Nitekim patrik şüyordu. Kilise bugün yeri belli olan rine ise birer Roma kartalı kabartması
haneye ilişilmedi. Çukurbostan (Mokios Sarnıcı) yakınında nın işlenmiş olduğu dikkati çeker. Orta
İlginç bir örnek de Kınalıada'da gö olduğuna göre, Eksokionion da, bugün daki kapının büyük kemer taşlarında
rülmüştü: Kınalıada'yı tahrip için karşı kü gibi, Türklerin Altımermer dedikleri evvelce altın kaplamalı bronz harfler
sahilden kayıklarla gelen kafileye, Kına- bölge olmalıdır. Fatih döneminde Altı den bir kitabe bulunduğu çok eskiden
lıada emniyet amiri "Burası tamam; siz mermer Mescidi Mahallesi vardır. Bu da beri tespit olunmuş ve bu harfleri bağ
başka yere gidin!" demişti. Altımermer'in belirli bir bölgenin adı ol lamak için açılan kemer deliklerinden
Olaydan sonra Milli Emniyet Müfet duğunu kanıtlamaktadır. harfler teşhis olunarak Trakya tarafında
tişliği tarafından yaptırılan tahkikat da ki Latince kitabe okunmuştur: AVREA
aym doğrultuda sonuca varıyordu. Mü Bibi. De Ceremoniis; Mordtmann, Esquisse; SAECLA GERİT QUI PORTAM CONSTRVIT
fettiş Korgeneral B e h ç e t Türkmen'in Janin. Constantinople byzantine; "Altımer AURO
verdiği raporda, olayın birbirinden uzak mer", İSTA, II, 731. Ünlü Fransız araştırıcı Charles clu
mekânlarda aynı anda başladığı; bazı DOĞAN KUBAN Cange'm (1610-1688) İstanbul'a hiç gel
yerlerde göstericilere talan vaat edildiği; meksizin, tespit ettiği bu metin, "kapıyı
Rum mağaza ve dükkânlarının biline ALTTN KAPI altın olarak yaptıran altın bir devir yarat
rek, ilk anda hedef olduğu; olaylar Kıb İstanbul kara tarafı surlarının, Yedikule tı" şeklinde çevrilebilir. Kapının, şehre
rıs'taki gelişmelere bir mukabele olarak kesiminde imparatorların zafer alayı açılan doğu tarafındaki kemerinde ise
başlasa da, bilincini kaybeden toplulu başmda şehre giriş yaptıkları Bizans dö aynı sistemle düzenlenmiş ikinci kitabe
ğun önlemlerin alınmayışı nedeniyle ta nemine ait ana tören kapısıdır. bulunuyordu: HAEC LOCA THEVDOSIVS
lana yeltendiği kaydediliyordu. Yaldızlı Kapı olarak bilinen bu giriş, DECORAT POST FATA TYRANNI
Daha sonraki yıllarda, 1960'lardan Latince "Porta Auera", Grekçe "Krisai Bu metnin çevirisi de şöyledir: "Tira
sonra, 6-7 Eylül'ün ilk kıvılcımı olan, pilai" (Kriseia pile veya porta) olarak nı yok ettikten sonra Teodosius burayı
Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba adlandırılmıştı. Osmanlı döneminde ise süsledi".
atılmasının, bir tertip olduğu da ortaya Yedikule Kapısı olarak tanınmıştır. Batı Altın Kapı'mn aslında bir zafer takı
çıktı. da Trakya yönünden uzanan şehirlera olduğunu düşünenler, bu yazıda adı
6-7 Eylül Olayları Demokrat Parti ik rası Via Egnatia denilen yol bu kapı geçen imparatorun I. Teodosius (379-
tidarının sertleşmesinin başlangıcı oldu. önüne kadar gelir ve kapıyı aştıktan 395) olduğunu düşünüyorlardı. Ancak
İlan edilen sıkıyönetim İstanbul'da 279 sonra şehrin içindeki Mese(-») adı veri bu hükümdarın, Hippodrom'da Dikili-
gün sürdü. len anacadde ile Ayasofya önündeki taş'm kaidesindeki kitabesinde çoğul
ZAFER TOPRAK meydana kavuşurdu. olarak "tiranlara karşı zaferinden" balı-
217 ALTIN KAPI
sedilmesi, halbuki Altın Kapı'da tekil yola çıkıp, geri dönmek zorunda kal ki taş ve tuğla tekniği çok açık surette
olarak yalnızca bir tirana karşı kazanı ması üzerine, onun şehre girişinde ya 13-14. yyların Bizans duvar örgüsüne
lan zaferin anılması, burada adı geçen zılmıştır. işaret eder.
imparatorun II. Teodosius (408-450) ol Altın Kapı Bizans İmparatorluğu'nun F e t i h t e n az sonra 1 4 5 7 / 5 8 ' d e I I .
ması gerektiğini gösterir. (Tiran: Geç sonlarına doğru eski haşmetini kaybet Mehmed tarafından Altın Kapı ve yanla
İmparatorluk döneminde, otorite boş meye başlamıştı. Evvelce Trakya'dan İs rındaki kulelerin arkası kuleli bir duvar
luğundan faydalanarak kendilerini dış tanbul yönünde giden herkesin, daha la çevrilip burası bir hisar biçimine so
eyaletlerde imparator ilan ettiren kişi çok uzaklardan heybetli beyaz kitlesi ile kularak tarihe Yedikule Hisarı(->) olarak
lerdir). Gerçekten I. Teodosius. tahta gözünü dolduran, Roma'ya nazaran ya geçmişti. Kulelerden güney tarafındaki
ortak olmak isteyen Maximus ve oğlu bancı sayıldıklarından "Barbar" denilen zindan yapılmış, hattâ II. Osman burada
Victor'a karşı savaşmış, II. Teodosius insanların hayretini çeken bu muhteşem öldürülmüştür.
ise yalnızca 423'te İtalya'da ayaklanan kapı tesisinin üç açıklığı içleri doldurul Altın Kapımın önünde, ön surun kü
Primecerius ile çarpışmıştır. Ph. Schwe- mak suretiyle kapatılmış, hattâ işlemeli çük kapısı ve burçları bulunmaktadır.
infurth tarafından ileri sürülen bu görüş başlıklar olan yan dikmelerin yerleri de İki sütunun desteklediği bir kemerden
inandırıcıdır. Bu duruma göre Du Can- ğiştirilmiştir. Soldaki girişin dolgusunda- ibaret olan bu kapının, mimarisi bakı-
ge'dan beri kapının I. Teodosius tara
fından yaptırıldığı hipotezi kapanmıştır.
Bu duruma göre II. Teodosius tarafın
dan, şehrin kara tarafı surları 412 yılına
doğru praefectus praetorio (eparkhos)
Anthemius tarafından inşasına başla
nıp, büyük ihtimal ile 439'a doğru ta
mamlandığında Altın Kapı da inşa edil
miş olmalıdır (bak. Surlar). Malzeme
farklılığı dışında Altın Kapı, surların di
ğer kapıları ile aynı prensiplere uygun
olarak yapıldığına göre bir bütünün
parçasıdır. Mermer cephe yüzeyine kır
mızı ve siyah boya ile bazı yazılar da
yazılmıştır. Bunlardan Grekçe olanında
"Basileios'a çok yıllar" temenni edilir;
Latince olanları ise "cornuti" ve "leones
iuniores" denilen askeri birlikler ile il
gili olup, bu yazılar büyük ihtimalle II.
Altın Kapı'mn giriş cephesini kare planlı kuleler ve surlarla birlikte gösteren çizimden ayrıntı.
Teodosius'un Primecerius'un öldürül Fritz Krischen, Die Landmauer von Konstantinopel. Berlin, 1938
mesinden sonra İtalya'ya gitmek üzere Alman Arkeoloji Enstitüsü
ALTINAY, AHMED REFİK 218
mından ilgi çekici bir tarafı yoktur. Yal 22, 41-44; Schneider-Meyer. Landmauer. II, dönemin havasına uygun ve kendisine
nız bunun 19- yy'ın ilk yarısı başlarında s. 39-62; Ph. Schweinfurth, "Istanbul Suru ve ün sağlayan popüler tarih yazılarım İk
II. Mahmud devrinde tamir edildiği, ka Yaldızlı' Kapı". Belleten, XVI/62 (1952). s. dam gazetesinde yayımlamaya başladı.
261-267; Janin, Constantinople byzantine,
pı kemeri üstündeki tuğradan (1992'de 252-255; Müller-Wiener. Bildlexïkon. 298- Bu dizide, sonradan ayrı kitaplar halin
sökülüp çalındı) ve fresko olarak yapıl 300. de de yayımlanan "Samur Devri", "Köp
mış bunu çevreleyen Osmanlı devlet ar SEMAVİ EYİCE rülüler", "Felâket Seneleri", "Lâle Devri"
masından anlaşılıyordu. Bu arma da vb tefrikaları çıktı ve İstanbul'da çok tu
son yıllarda yok olmuştur. Bizans döne ALTLNAY, AHMED REFİK tundu. İlk kez halka dönük, açık ve
minin sonlarında 14. yy'da kapının iki akıcı bir Türkçe ile tarihi ve geçmişteki
(1880 ?, İstanbul - 10 Ekim 1937. İstan
yanındaki duvar yüzeylerine, daha eski yaşamı anlatması takdir topladı.
bul) Kitaplarında ve yazılarında eski İs
yapılardan çıkarılan mermer konsol ve
tanbul hayatını en çok işleyen ve bunu, Ahmed Refik, 1909'da Erkân-ı Harbi-
sövelerle çerçeveler yapılarak bunların
tarihi sevdirici bir üslupla yapan yazar. ye-i Umumiye Reisliği (Genelkurmay
içlerine, yine antik çağa ait bir yapıdan
Türkiye'de popüler tarihçiliğin kurucu Başkanlığı) tarafından yayımlanan Mec-
çıkarılmış, mermerden kabartmalarla
su ve en başarılı kalemi sayılır. 20. yy'm mua-yı Askerî'nin yönetimine getirildiği
süslü on iki levha yerleştirilmişti. MS 2.
ilk yarısında İstanbul'un aydın ve sanat gibi, yeni kurulan Tarih-i Osmani Encü-
yy'a ait kabartmalar, mitologya konulu
çı çevrelerinin ilk akla gelen kişilerin- meni'ne de üye seçildi. Balkan Savaşı
olup bunlarda Herakles, Afrodit, Apol-
dendi. Çağdaşı birçok yazar, şair gibi o (1912-1913) boyunca askeri sansür mü
lon ve Faetonün maceraları anlatılıyor
da bellek gücüne, kitap bilgisine, halk fettişliği yaptıktan sonra emekliye ayrıl
du. Fetihten soma da yerlerinde kalan
kültürüne, anı zenginliğine sahip renkli dı. Fakat kısa süre soma yüzbaşı rütbe
bu levhalar, İstanbul'da 1621-1628 yılla
bir şahsiyet olup "tarihi sevdiren adam" siyle yeniden orduya alındı. Kavalalı ai
rı arasında İngiltere elçisi olarak bulu
olarak tanınmıştı. Ahmed Rasim gibi, lesinin Osmanlılara ihanetini anlatan bir
nan Sir Thomas Roe'nin (1584-1644) il
bilgi ve belgeleri gerektiğinde öyküleş- yazısından dolayı dönemin sadrazamı
gisini çekmiştir. Roe aldığı bir izne gü
tirebilen usta bir yazar, meclis adamı ve (Kavalalı soyundan) Said Halim Paşa ta
venerek bunları söktürmüş, ancak çevre
İstanbul efendisiydi. Yahya Kemal Be- rafından, 19l4'te arpa saman memuru
halkının şiddetle karşı koyması üzerine
yatlı'mn Lale Devri diye nitelendirdiği olarak Ulukışla'ya sürdürüldü. 1915'te
kabartmaları götüremeyip, sökülmüş
1718-1730 yenilikler dönemini, aynı adı Eskişehir'e atandı. Hastalanarak İstan
halde yere bırakmak zorunda kalmıştır.
taşıyan bir kitapta anlatmış. İstanbul'un bul'a döndü. Harp Mecmuasında, yazıla
Fakat bunlar toplanmadığından dağıla
ve Osmanlı tarihinin bu çok renkli yılla rı çıkarken bir yandan da Hazine-i Evrak
rak kaybolmuş, bazı parçalar ise Batı
rı artık Lale Devri olarak yerleşmiştir. denen Devlet Arşivimden, eski İstanbul
müze ve özel koleksiyonlarına gitmiştir.
Ahmed Refik, 1934'te aldığı "Altmay" yaşayışına ilişkin yüzlerce belge derledi.
Bugün yalnızca çerçevelerinin kalıntıları
soyadını yazılarında kullanmamıştır. I. Dünya Savaşı'nın (1914-1918) sonuna
görülür. 1894 depreminde Altın Ka-
doğru yabancı gazetecilerle birlikte Do
pı'nın yanındaki güney kulesinin yukarı Ürgüplü Gürlükçüoğullarrndan, saray ğu Anadolu'ya gitti. 1918'de ikinci kez,
kısmındaki mermer kaplama, ana du vekilharcı Ahmed Ağa'nın oğludur. Viş- yüzbaşı rütbesiyle emekliye ayrıldı. Da-
vardan çok tehlikeli biçimde ayrılmış ve nezade Sıbyan Mektebi, Beşiktaş Askeri rülfünun'a tarih müderrisi oldu.
böylece yarım yüzyıl durmuştur. Uz Rüştiyesi, Kuleli Askeri İdadisi ve Harbi
manlarca çoğu çok zahmetli ve masraflı ye Mektebimde öğrenim gördü. 1898'de Ahmed Refik mütareke yıllarında
tamir sistemleri teklif edilirken yüksek mülazim-i sani (asteğmen) çıktı. Askeri (1919-1922) siyasetle ilgilendi. Hürriyet
mimar Cahide Tamer 1960larda büyük okullarda coğrafya, tarih, Mekteb-i Har- ve İtilaf Fırkası'na katıldı. Veliaht Ab-
bir başarı ile buradaki restorasyonu ger biye'de Fransızca ve meç öğretmenliği dülmecid Efendi (son halife) ile dostluk
çekleştirmiş, eksik kısımları bütünü ile yaptı. 1908'de Mekteb-i Harbiye'nin asıl kurdu. 1 9 2 5 ' t e Abdurrahman Ş e r e f
değil, fakat evvelce var olduğunu göste öğretim kadrosuna tarih muallimi ola ölünce Türk Tarih Encümeni başkanlı
recek biçimde kısmen yapmıştır. Bu ve rak katıldı. II. Meşrutiyete (1908) kadar, ğına seçildi. O yıl, Milli Mücadele sıra
sile ile Altın Kapı içi, geçitleri ve döşe İstanbul'da yayımlanan İrtika, Malumat. sında faaliyet gösteren Tarikat-ı Salahi-
mesi de temizlenmiştir. Maalesef, büyük Hazine-i Fünun, Mecmua-ı Ebüzziya ye adlı gizli örgütle ilişkisi olduğu ileri
kemerin taşları yenilenirken, üstlerinde adlı dergilerde makaleler, Tercüman-ı sürülerek tutuklandı. Ankara İstiklal
kitabe harflerinin kenet delikleri olan Hakikat gazetesinde de başyazılar yaz Mahkemesi'nde yargılanıp beraat etti.
taşlara dikkat edilmediğinden bunların dı. II. Meşrutiyeti izleyen günlerde ise 1931'de, İstanbul Belediyesi'nin taraf
yerlerine düz taşlar konulmuştur. Altın
Kapı'nın üstünde olduğu bilinen Te-
odosius ve zafer tanrıçası Nike heykel
lerinden hiçbir iz yoktur. Yalnız son ta
mir sırasındaki temizlikte toprak için
den, dışarıdaki kabartmalardan bazı kü
çük parçalar bulunmuştur. Daha başka
parçalar da 1930larda yapılan kazılarda
meydana çıkarılmıştı.
mioğlanlar, Boğaziçi, meslekler, esnaf, zer kent hizmetlerini de gündeme getir yoğlu'nun Dördüncü Daire olması gere
kadın zümreleri, düğünler, eğlenceler, di. İstanbul'a Batı başkentlerine benzer kirken, Beşiktaş'a Dördüncü Daire den
rüşvet, ayaklanmalar, anıtlar vb ele aldı bir görünüm verme özlemi bir dizi re di; Beyoğlu Altıncı Daire adını korudu.
ğı konuların başlıcalarıdır. Yedigün der formu gerekli kılıyordu. 16 Ağustos Altıncı Daire adı bir kez başka bir
gisinde ise 1933'ten itibaren, Münif Fe- 1855'te Takvim-i Vekayi, Meclis-i Ali-i semte verildi: 1912'de belediyeler tekrar
him'in resimlendirdiği, yine eski İstan Tanzimat'ta, İhtisap Nezareti'nin lağve- düzenlenirken Beyoğlu Üçüncü Daire
b u l yaşamına ilişkin en zevkli yazıları dildiğini ilan ediyor "Dersaadet ve Bi- oldu; Üsküdar'a Altıncı Daire dendi.
yer almıştır. lâd-ı Selâse'de şehremaneti ünvaniyle 1913 başında daire adı toptan kaldırıldı
Yayımlanan 91 kitabından, doğrudan bir memuriyet" ihdas edilmesine ve bir ve yerel birimler şubeye indirgendi.
İstanbul'u ilgilendirenler şunlardır: Bi şehir meclisi kurulmasına karar verildi 1857 Nizamnamesi Altıncı Daire'nin
zans İmparatoriçeleri (1331), Eski İstan ğini yazıyordu. Bu doğrultuda Kırım Sa başına bir daire müdürü getiriyor; onun
bul (1931), Hicrî Onbirinci Asırda İs vaşı ertesi kısa aralıklarla çıkarılan iki başkanlığında Daire-i Belediye Mecli
tanbul Hayatı (1931), Hicrî Onikinci nizamname çağdaş belediyeciliğin te simi kuruyordu. Babıâli'nin atadığı ve
Asırda İstanbul Hayatı ( 1 9 3 0 ) , Hicrî mellerini attı: Bunlar 28 Aralık 1857 padişahın tasdik ettiği daire müdürünün
Onüçüncü Asırda İstanbul Hayatı günlü "Altıncı Daire-i Belediye Nizama- Altıncı Daire hudutları dahilinde en aşa
(1932), Kadınlar Saltanatı (I-IV c, tı" ve 7 Haziran 1858 günlü "Devair-i ğı 100.000 kuruşluk emlake sahip bu
1 9 1 6 - 1 9 2 3 ) , Lâle Devri (İst., 1 3 3 1 ) , Belediyeden Altıncı Daire İtibar Olunan lunması gerekiyordu.
Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı Beyoğlu ve Galata Dairesinin Nizam-ı Altı ay sonra 7 Haziran 1858'de ya
1333 (yb Onaltıncı Asırda İstanbul Ha Umumisi'ydi. yımlanan Nizam-ı Umumi, Altıncı Da
yatı, 1935), Tarihî Simalar (İst., 1331), 28 Aralık 1857 tarihli nizamname ile ire'nin görevlerini bu kez ayrıntılarıyla
Türklerin İstanbulMuhasaralan (1932). nefs-i İstanbul (İstanbul suriçi), Boğaz düzenliyordu. 1857 Nizamnamesi on
Kitaplarının ve yazılarının açıklamalı lar ve Adalar da dahil olmak üzere İs dokuz madde iken, 1858 Nizam-ı Umu
bir listesi, Muzaffer Gökman'm hazırla tanbul 14 belediye dairesine ayrıldı. Be misi doksan üç bent ya da maddeden
dığı Tarihi Sevdiren Adam Ahmed Refik yoğlu ve Galata, Altıncı Daire olarak ör oluşuyordu; 1857 Nizamnamesi'ni gelişti
Altınay adlı kitapta yer almıştır. gütlendi. Kısmen Tophane'yi de içeren ren bir mevzuattı. Bu nizamname ile Al
Bibi. M. Halil (Ymanç), "Müverrih Ahmed Altıncı Daire yabancıların, Levantenlerin tıncı Daire müdürünün adı "reis" olmuş
Refik", Millî Mecmua, no. 39, 1925; M. H. ve Ermeni, Rum, Osmanlı gayrimüslim tu. Padişah iradesiyle atanacak olan reis,
Bayrı, "Müverrih Ahmed Refik", Yeni Türk, lerinin rağbet ettikleri bir mekândı. hizmeti karşılığı bir ücret almıyordu.
no. 59-60, 1937; R. E. Koçu, Ahmed Refik Babıâli'nin, belediye reformuna Ga- 1857 mevzuatına göre, Daire-i Beledi
Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları, ist., 1938; M.
Gökman, Tarihi Sevdiren Adam Ahmed Refik lata-Beyoğlu'ndan başlamasının nedeni, ye Meclisi, reis dışında yedi üyeden olu
Altınay, İst., 1978. yörede değerli ve görkemli taşınmazla şuyordu. Babıâli'nin seçtiği ve padişah
NECDET SAKAOĞLU rın bulunması ve kentin bu kesiminde iradesiyle göreve gelen üyelerin en az
oturanların Avrupa'da bu tür belediye 100.000 kuruşluk emlak sahibi olmaları
ALTINCI DAİRE-İ BELEDİYE hizmetleri gördükleri için reformlara sı ve en az on yıldan beri İstanbul'da otur
cak bakacakları umuduydu. Altıncı Da maları gerekiyordu. Altı ayda bir kura ile
Tanzimat döneminde, Batı'dan esinle ire örnek ya da o günkü deyimle "nu Meclis üyelerinin yarısı değişecekti.
nerek çağdaş kent anlayışı doğrultusun mune" bir daire olarak kuruluyordu. Nizamnamede asli üyelerin yamsıra,
da Galata-Beyoğlu bölgesine hizmet gö Galata'nın Altıncı Daire adını almasının belediye hizmetleri nizamnameye dö
türen ve Altıncı Daire-i Belediye adıyla nedeni Paris'te "sixième arrondisse nüştürülürken görüşmelerde bulunmak
bilinen ilk belediyecilik deneyimi. ment" (6. bölge) diye bilinen belediye üzere dört müşavir üye öngörülmüştü.
Kırım Savaşı Osmanlı Devleti'nin Batı biriminin kentin en etkin donanıma sa Asli üyeler gibi Babıâli'nin seçtiği bu
ile ilişkilerini pekiştirdi; İstanbul kısa sü hip bölgesi olmasıydı. Altıncı Daire ba üyeler padişah iradesiyle göreve getirili-
rede yabancı orduların, ardından Avru şarılı olduğu takdirde, yeni belediye dü yorlardı. Müşavir üyeliğe atanabilmek
palıların uğrak yeri oldu. 18201er ertesi, zeni diğer bölgelere de uyarlanacaktı. için kendisinin ya da en yakın akraba
gerek ticari ilişkilerdeki artış, gerekse Altıncı Daire'deki deneyim doğrultusun sından birinin Altıncı Daire sınırları dahi
Kırım Savaşı nedeniyle Galata'nın bir da tedricen diğerlerinin de kurulması linde en az 500.000 kuruş değerinde em
ara liman işlevi görmesi Avrupalıların öngörülmüştü. lake sahip ve en az on yıldır İstanbul'da
Galata ve Beyoğlu'nda iş tutmalarına ve Öte yandan Tanzimat'ın gündeme oturuyor olması gerekiyordu. Belediye
zamanla yerleşmelerine ortam sağladı. getirdiği istişari nitelikteki İntizam-ı Şe dairesinde çalışan birinci mimar, mühen
Tanzimat'ın gündeme getirdiği Batı hir Komisyonu büyük ölçüde bu bölge dis ve tabip de Daire-i Belediye Mecli-
özlemi sarayı da etkilemekte gecikmedi. de yaşayanlardan ve tüccarlardan olu si'ne müşavir sıfatıyla katılabileceklerdi.
Abdülmecid, "nefs-i İstanbul" diye bili şuyordu. Bu nedenle reformlara kentin 1858 mevzuatında Daire-i Belediye
nen suriçini terk ederek, köprünün karşı bu bölgesinden başlanması doğaldı. Ni Meclisi üyesi, ikisi reis vekili tayin edil
yakasına geçiyor; 16 Temmuz 1856 da tekim sokakların düzenlenmesi ve te mek üzere sekize çıkarılmış, dört müşa
Dolmabahçe Sarayı'nı Fransız tarzı bir mizliği girişimlerine ilk kez bu yörede vir korunmuştu. Meclisin diğer üyeleri
devlet yemeğiyle açıyordu. Saray bun başlandı. Gazyağıyla sokak aydınlatıl bir muavin, bir başkâtip, bir sandık
dan böyle Topkapı'dan kentin Avrupai ması işine de Cadde-i Kebir (bugün İs emini, iki mütercim, bir mühendis ve
yakasına taşınmıştı. Eskiden Batılı diplo tiklal Caddesi) öncülük etti. Yöre halkı bir mimardı. Böylece Meclis, reis dahil
matik misyonların mekân edindikleri nın görece varlıklı ve Batı'ya açık oluşu, yirmi kişiden oluşuyordu. Üyelerin hiz
Beyoğlu bundan böyle Avrupalı tüccar, belediye hizmetlerine sıcak bakılacağı met süreleri üç yıldı ve kendilerine her
serbest meslek erbabı ve Avrupai yaşa beklentisine neden olmuştu. hangi bir ücret ödenmeyecekti.
mı benimsemiş Levanten ve gayrimüs Paris'e özenilerek verilen Altıncı Da Daire-i Belediye Meclisi nizamname
lim Osmanlıya mesken oluyordu. Bun ire adı, 1868 mevzuatında da korundu. ile belirlenmiş görevleri yerine getire
dan böyle Galata ve çevresinin servet Keza 1877'de daire sayısı yirmiye yük cek, bu konuda hazırlanacak ayrıntıları
birikimi bir tür Osmanlı "burjuvazi"sinin seltilirken sıra itibarıyla, Beşinci Daire yeni nizamnamelerle düzenleyecekti.
oluşumuna ortam hazırlıyordu. Eyüp'ten sonra Hasköy'ün Altıncı Daire Mahalle, çarşı ve pazarlann temizlik dü
Sanayi devrimi Batı'daki kent doku olması gerekiyordu. Hasköy Yedinci zenine ait kararlar alacak, yasaklar ko
sunu kökten etkilemişti. 19. yy'da Avru Daire yapılarak sıra atlandı ve Beyoğ- yacak ve bu konuda talimatnameler ha
pa kentleri hızla büyüyor; artan nüfus lu'na Altıncı Daire dendi. 1880'de daire zırlayacaktı.
kent hizmetlerinin önem kazanmasına adedi ona düşürüldüğünde de Beyazıt Yapı ve tamir işlerini pazarlık veya
neden oluyordu. Tanzimat'la birlikte birinci, Fatih ikinci, Cerrahpaşa üçüncü eksiltme yoluyla ihale etmek ve bunlar
çağdaşlaşmaya yöneliş Batı'dakine ben daire diye adlandırıldı. Sıra gereği Be- la ilgili sözleşmeler düzenlemek ve ka-
221 ALTINCI DAİRE-İ BELEDİYE
Daire sınırları içinde açılan yeni yol, tanbul şehri bir tek belediye dairesi ad niş bir özerklik tanıyarak belediye re
cadde ve yapılan lağımlar için hane ve dolundu ve bu dairenin dokuz idare şu formlarını özendirmekle kalmadı; aynı
dükkânlardan fevkalade vergi alınacak besine ayrılması öngörüldü. Böylece da zamanda Osmanlılık anlayışım sınama
tı. Bu oran mülk sahiplerinden emlak ire-i belediye meclisleri ve reislikleri de olanağı buldu. Osmanlı yurttaşlığı anla
vergisinden ayrı olarak alınacak, mülk kaldırıldı. Bu dokuz belediye idare şube yışını beslemek amacıyla Galata'da giri
lerinin yıllık gelirinin en çok yüzde 3'ü sinin başında ve şehremininin emri altın şilen bu yeni yapılanma ve Daire-i Be
kadar olabilecekti. Daire-i B e l e d i y e da olmak üzere, devletçe mansup bir lediye Meclisi'ne sağlanan mali destek
Meclisince kararlaştırılan istikraz geliri; müdür bulunması öngörüldü. İdare şu İntizam-ı Şehir Komisyonu'nun beklen
devletçe yapılacak para yardımı ve ha belerinin sınırları ve merkezleri ayrı bir tilerine yanıt veriyordu. Babıâli yeni bir
yırsever kişilerin bağışları nizamnamede nizamname ile saptandı. Ancak bu ni devlet yapılanmasının kent öncelikli
fevkalade gelirler arasında sayılmıştı. zamname Şûra-yı Devletle takıldı kaldı. olacağı bilincindeydi. Osmanlı yurttaşı
1858 Nizamnamesinde Daire-i Bele Böylece 1913 tarihli mevzuat görece ancak kent ortamında yeşerebilirdi. Ni
diye Meclisi'ne belediye zabıtası görevi bağımsız belediye dairelerini şehrema- tekim Daire-i Belediye Meclisi üyeleri
de verilmişti: Narh ve tarifeleri düzenle netinin bünyesi içinde eritti. Bu bir an de Altıncı Daire girişimi ile Osmanlılık
yecek; kantar ve ölçüleri denetleyecek; lamda, 5 Ekim 1877 günlü Dersaadet anlayışı arasında ilişki kurmakta gecik
panayır, tiyatro, çarşı, lokanta, mektep, İdare-i Belediye Nizamnamesi'yle ayrı memişlerdi.
balo, kahve, meyhane türü kamuya calığım yitiren Altıncı Daire'nin adını da Bütün bu beklentilere karşın, Altıncı
açık mekânlara nezaret edecekti. Ni yitirmesi anlamına geliyordu. Daire'de gerçekleştirilenler Osmanlılık
zamnamede bu hizmetler için ayrı ayrı Bir deneme niteliğinde kurulan Al bilincini oluşturmakta başarılı olamadı.
düzenlemelere gidileceği de belirtiliyor tıncı Daire, bağımsız kimliğiyle on iki Yönetim büyük ölçüde Galata-Beyoğlu
du. Nitekim 20 Nisan 1859 tarihli ''So yıl devam etmişse de, gündeme getirdi kesiminde yerleşik Avrupa himayesinde
kaklara Dair Nizamname" bu tür bir dü ği kent hizmetleri ile Osmanlı belediye bulunan varlıklı "burjuvazi'' elinde kal
zenlemeydi. tarihi üzerine etkileri derin olmuştur. dı. Gerek İntizam-ı Şehir Komisyonu,
Nizamnameyle Altıncı Daire sokakları Öte yandan yerel yönetim anlayışına gerekse Daire-i Belediye Meclisi kent
üç sınıfa ayrılıyor, bunların süpürülmesi Batı normlarını getirmenin ve diğer be reformları konusunda tutucu bir çizgi
eksiltme usulüyle müteahhide ihale olu lediyelere örnek olmanın ötesinde Al izledi. Öneriler ve icraat yörenin fiziki
nuyordu. Nizamnameye göre, birinci sı tıncı Daire. Tanzimat zihniyetini de yan ve toplumsal yeniden yapılandırılmasın
nıf sokaklar kışın günde bir, yazın iki sıtması bakımmdan Osmanlı çağdaşlaş dan çok. var olan ekonomik ve toplum
kez; ikinci sınıf sokaklar yazın ve kışın ma anlayışına ışık tutmaktadır. sal ilişki ağını akılcı kılmaya yönelikti.
günde bir; üçüncü sınıf sokaklar haftada Batidaki kentleşme örneğini Osman Bu nedenle sokakların düzenlenmesi ve
bir kez süpüıülecekti. Nizamnamede so lı'ya taşıyarak Tanzimat'ın gündeminde temel kent hizmetleri ile yerinildi. Da
kakların yaz ve kış mevsimlerinde gü ki "asrileşme" ya da "muasırlaşma" anla ire-i Belediye Meclisi, bu tür bir düzen
nün hangi saatlerinde temizleneceği de yışına da ışık tutmaktadır. Galata ve Be lemenin yörenin varlığını göstereceği,
belirtilmişti. Dükkân sahipleri ile ev sa yoğlu Osmanlı'nın etnik dokusundaki Avrupaileşme çizgisini kanıtlayacağı ve
kinleri yaya kaldırımlarının yıkanıp sü- çeşniyi en iyi yansıtan mekânlardan bi G a l a t a ' m n varlıklı kesiminin kültür
pürülmesiyle mükellef tutulmuş ve çöp ridir. Bu tür karmaşık bir nüfusu ortak normlarını ön plana çıkaracağı beklenti
çülerin her evin kapısını çalarak çöp te yaşama uyum sağlamak üzere katılıma si içindeydi. Ancak Altıncı Daire bölge
nekelerini alacakları, başka zamanlarda özendirmesi ve bu alanda başarı göster sinde yaşayan farklı toplumsal katman
dışarıda çöp tenekesi bulundurmanın mesi Tanzimat'ın Osmanlılık anlayışının ların gereksinimlerine karşı bir sorumlu
yasak olduğu kaydedilmişti. Meydan ve bir yansımasıdır. Müslümanı, gayrimüs luk duygusu oluşmadı. Babıâli karşısın
sokakların yazın sulanması da müteah limi. Levanteni, yabancısı ile bu mekân da güç kazanmak ve özerklik elde et
hitler aracılığıyla gerçekleşecekti. Tanzimat'ın karşılaştığı tüm etnik sorun mek Galata iş çevrelerinin konumlarını
15 Mayıs 1871 tarihli bir kararname ları bağrında yaşatmıştır. Farklı unsurla güçlendirmek anlamına geldi.
ile Altıncı Daire bünyesinde bina ve rın birlikteliği, aynı mekânı ve sorunları Nitekim Daire-i Belediye Meclisimin
gayrimenkul gelirleri davalarına bak paylaşmaları, ortak çözüm arayışı çağ çabaları üyelerinin toplumsal sınıf bek
mak üzere bir sulh mahkemesi (mahke- daş kent kültürünün yeşermesine yol lentilerini yansıttı ve bu nedenle beledi
me-i sulhiye) kuruldu. Mahkeme Divan-ı açmıştır. Altıncı Daire, Osmanlı'nın ge ye reformlarını cılız bir konuma soktu.
Ahkâm-ı Adliye Nezareti'ne tabi olacak nel düzeyde karşılaştığı tüm sorunları Düzlenen, genişletilen, gazla aydınlatı
tı. Böylece belediye davalarına bakmak farklı ölçekte de olsa yaşamış bir idari lan, taş döşenen sokaklar dairenin ana
üzere bir ihtisas mahkemesi oluşturulu birimdir. Bu açıdan Altıncı Daire Tanzi ulaşım ağına hasredildi. Ticaretin ger
yordu. Daire bünyesinde sulh mahke mat'ın bir tür bilançosudur. çekleştiği alan, Meclis üyelerinin de ya
meleri kurulmasına 1877 belediye mev Osmanlı yönetiminin 19. yy'da ana şadıkları, iş kurdukları, eğlendikleri me
zuatıyla son verildi. sorunu Müslümanlarla gayrimüslim ke kândı. Cadde-i Kebir donatılırken daire
28 Aralık 1857 ve 7 Haziran 1858 ta simin meşru göreceği çağdaş bir devlet sınırları içinde yer alan sokakların bü
rihli Altıncı Daire nizamnameleri 5 kurmaktı. Bu nedenle geleneksel yapı yük çoğunluğuna en temel hizmetler
Ekim 1877 tarihli Dersaadet Belediye nın çözülerek Osmanlılık anlayışının bile götürülemedi. Galata tacirinin Mec
Kanunu ile kaldırıldı. Altıncı Daire ge toplumun her katmanında yerleşmesi listeki ağırlığı bu yörede ticaret mahke
nel belediye mevzuatına girdi. Yeni ka gerekiyordu. Osmanlılık bir anlamda melerinin kuruluşu ve gediğin kaldırılı-
nunla İstanbul Şehremaneti yirmi bele din farkı gözetmeksizin aynı devlet şıyla da kanıtlanıyordu.
diye dairesine ayrıldı. Beyoğlu bölgesi bünyesinde yurttaşlık bilincinin oluş Öte yandan dairenin en büyük gider
ne yine Altıncı Daire dendi. Diğer adı ması ve yasalar karşısında eşitlikti. Ye kalemi Galata rıhtımı ve han yapımıydı.
Beyoğlu Dairesiydi; Kasımpaşa Deresi rel yönetim anlayışında Altıncı Da Ticaret erbabının özlemini duyduğu Ga-
nin sol tarafından Tatavla (Kurtuluş), ire'nin yapmak istediği işte böyle bir lata-Taksim araba yolu aynı kesimin
Feriköy dahil olduğu halde Küçükçiftlik katılım bilincini oluşturmaktı. İdari re beklentilerinin bir başka göstergesiydi.
Deresi'yle Dolmabahçe İskelesine ve formların ve yasal eşitliğin sağladığı Beyoğlu ile Galata'yı birleştirecek bir
sahilde Azapkapidan Galata, Tophane, olanaklarla pekiştirilmiş yerel yönetime tramvay hattı istemi ve fuhuşu Galata
Salıpazarı, Kabataş ve Dolmabahçe'ye bizzat katılım, bağımsızlık özlemlerini rıhtımına kapatma girişimi yörenin Hı
kadar olan mahalleri kapsıyordu. törpüleyecek ve yeni bir devlet yapısı ristiyan ve orta sınıf değerlerinin kanı
Böylece 30 Ocak 1913 tarihli Dersa oluşabilecekti. Bu açıdan Altıncı Daire tıydı. Tüm bu projeler, yörenin fakir
adet Teşkilât-ı Belediyesi hakkındaki deneyimi Tanzimat beklentilerinin kü Rum ve Ermeni sekenesi ve Tepebaşı,
Muvakkat Kanun'a kadar Altıncı Daire çük ölçekte de olsa bir göstergesiydi. Kasımpaşa ve Pangaltı varoşlarında ya
varlığını sürdürdü. Bu yeni mevzuatla İs Babıâli Galata'da, gayrimüslimlere ge şayan Müslüman ahali için pek bir an-
223 ALTINCI DAİRE-İ BELEDİYE
lam taşımıyordu. Bu yörelerde ne çöp Ancak bu tür olumsuzluklara rağmen tanbul'a başka eserler de kazandırmış
toplandı, ne de sokaklar temizlendi. Altıncı Daire deneyi Babıâli'nin kent olan İtalyan kökenli Barborini'dir. Haliç
Altıncı Dairemin öncelikleri, ticareti konusunda duyarlılık kazanmasına ne ve tarihi yarımada manzarasına hâkim
rasyonel temellere oturtmak, Avrupai den oldu. Çağdaş toplum anlayışının olan yapı, önemli işleviyle semte de adı
kent hizmetlerini getirmek ve yeni bir kent dokusundan geçtiğini gördü. Kent nı vermiş, Meşrutiyet Caddesi'nin başlan
tüketim örüntüsü oluşturmaktı. Bu ne hizmetlerinin kamunun görev alanına gıcı "Daire" olarak anılmıştır.
denle, sefaretlerin bulunduğu bir ortam girdiğini anladı. Geçmişin vakıflar gibi Osmanlı'da ilk belediye binası olan
da, Avrupa'ya aşırı bağımlı oluşu, Os dağınık birimleriyle gerçekleştirilen de Altıncı Daire-i Belediye, uzun yıllar işle
manlılık bilincinin gerektirdiği Müslü- ğişik tür hizmetlerini tek bir çatı altında vini sürdürmüş, 19601ı yıllarda kayma
man-gayrimüslim dayanışmasına engel toplamanın gereğine inandı. Bu neden kamlık olarak kullanılırken tekrar bele
di. Avrupa'yı taklit özlemi zamanla Ga- le çağdaş yerel yönetim anlayışının Tür diye şube müdürlüğü yapılmış, 1984'te
lata'da Müslüman ve Hıristiyan cemaati kiye'de temelleri kısa süreli bir girişim Beyoğlu Belediye Başkanlığı olmuştur.
ni uzlaşmaz bir konuma getirdi. de olsa, Altıncı Daire ile atıldı. Bu sırada tadilat görmüş, mevcut çatı
Daire-i Belediye Meclisime tanınan Bibi. (Ergin), Mecelle, İst., 1330-1338; (Os katı, çatının yükseltilmesi ile normal ka
özerklik Osmanlılık anlayışını geliştir man Nuri Ergin) Muhtasar Mecelle-i Umur-ı ta dönüştürülmüş, ancak bu müdahale
mek şöyle dursun Meclis üyelerinin Os Belediyye, İst., 1337; İ. Ortaylı, Tanzimatdan de yalın bir ifadeye sahip olan ilave kat,
manlı yönetimine karşı bağlılık duyma Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, İst.. cepheden içeri çekilmiş ve şevli (geriye
1985; ay. Tanzimattan Sonra Mahalli İdare
larına bile yol açamadı. doğru hafif eğik) eserin özgün mimari
ler (1840-1878), Ankara, 1974; S. T. Rosent-
Sefaretlerin yerel yönetim girişimin hal, The Politics of Dependency. Urban Re sinden yalıtılmaya çalışılmıştır. 1992'de
de sınırlayıcı rolü yöre sakinlerinin ya form in İstanbul, Westport, 1980; S. Tümer- dış cephesi temizlenmiş ve boyanmıştır.
pılan yenilikler konusunda gösterdiği kan, Türkiye'de Belediyeler (Tarihi gelişim ve Eski fotoğraflarda, yaz aylarında, yapı
tepkide de gözlendi. Osmanlı gayrimüs bugünkü durum), ist., 1946. nın pencerelerinde cepheye hareket ka
lim tebaasına kapitülasyonlarla ayrıca ZAFER TOPRAK zandıran tenteler kullanıldığı görülür.
lıklı konum tanınması, gayrimüslim ce
Dik eğimli bir parselde yer alan yapı,
maate güvenlik ve sadakat konusunda ALTINCI DAİRE-İ BELEDİYE
Şişhane Meydanindan merdivenlerle
başka seçenekler sundu. Yabancıların BİNASI ulaşılan yükseltilmiş bir platform üzeri
himayesine giriş Osmanlı nüfusunun
Günümüzde Beyoğlu Belediye Başkan ne inşa edilmiştir. Açıklıkların tonozlar
yurttaşlık bilincini köreltti. Ortak mekâ
lığı olarak kullanılan Altıncı Daire-i Be la geçildiği bu geniş platformun altı
nın paylaşıldığı bir cemaat anlayışından,
lediye binası, Şişhane Meydanımda, bodrum kat olarak kullanılmaktadır. Mi
giderek bağımsız millet yapılanmasına
Yolcuzade İskender, Meşrutiyet ve Mü mari düzenleme, ihtiyaçlara cevap ve
yönelindi. Babıâli'nin, Daire-i Belediye
ellif caddelerinin birleşme noktasında ren açık ve sade bir tasarımdır. Zemin
Meclisi'nde Düvel-i Muazzama'mn her
dır. Arkasında (doğusunda) Tünelin üst katta, yapı aksında geniş bir giriş holü
birinin himayesine aldığı bir kişiyle
girişini oluşturan Metro Han, kuzeyinde ve buradan ulaşılan her iki yönde uza
temsilini istemesi, bu eğilimi güçlendiri
Şişhane ve Tünel Meydanim birbirine nan koridorlar üzerinde, hepsi iyi ışık
ci bir etmen oldu. Birçok girişim, kapi
bağlayan merdivenlerden sonra köşede alan ofis olarak düzenlenmiş mekânlar
tülasyonlara aykırı olduğu gerekçesiyle,
bugün otel olarak kullanılan Degucis yer alır. Kat yükseklikleri 4,5 m'yi bu
başta İngiltere olmak üzere, sefaretlerce
Evi yer alır. Yapının güney ve doğusun lur. Katlar arası bağlantıyı sağlayan mer
engellendi. Birçok sefaret Avrupa dev
dan tırmanan yokuş İstiklal Caddesi'nin divenler giriş holünün karşısındadır.
letlerinin himayesinde oldukları ve do
girişine ulaşır. Yenilenen merdiven kovasının yanına,
kunulmazlıkları bulunduğu için daire
1857'de on dört bölgeye ayrılan İstan kat yüksekliğinden yararlanılarak ara
nin giderlerini karşılamak üzere belirle
bul'da, örnek belediyecilik uygulamasına kat seviyesinde muhdes mekânlar ilave
nen vergileri ödemeyenlere arka çıktı.
Altıncı Daire kabul edilen Beyoğlu-Gala- edilmiştir. Merdivenler, bu mekânlara
Başkalarına kötü örnek olan bu tür du
ta bölgesinde başlandı. Bina Edouard girişi sağlamak amacıyla dört kollu ola
rumlar daire gelirlerini büyük ölçüde sı
Blacque Bey'in ilk reisliği döneminde rak yenilenmiştir. Girişin üzerinde birin
nırladı. Özellikle, vergi ödemeye yanaş
(1879-1883) inşa edilmiştir. Mimarı, İs ci katta yer alan geniş salon günümüz-
mayanların dairenin varlıklı kesimi olu
şu, özerk yönetimin mali temellerini
yok etti.
Altıncı Daire deneyimi Tanzimat dö
neminde Batı ile olan sağlıksız ilişkile
rin de bir göstergesiydi. Daha Ocak
1858'de Babıâli, Altıncı Daire düzenle
mesinden sefaretleri haberdar eder et
mez tepki almakta gecikmedi. Birçok
düzenlemenin kapitülasyonlara aykırı
olduğu ileri sürüldü. Vergilere, bu ara
da, ticaret erbabına getirilen harçlara
büyük itiraz geldi. Osmanlı, bir yandan
belediye hizmetlerini düzenlemeye çalı
şırken öte yandan sefaretlere sürekli
güvence verme gereği duydu. Batinin
reformdan yana desteği, kendi vatan
daşlarının ve himayelerine aldıkları un
surların çıkarlarıyla çatıştığı anda yerini
köstek olmaya bıraktı.
Kapitülasyonlar Babıâli'nin elini ko
lunu bağlıyordu. Altıncı Daire ile bölge
yönetiminin özerk kılınması kapitülas
yonları daha da vahim bir konuma sok
tu. Bu nedenle Babıâli, 1913'te Altıncı
Daire'nin ayrıcalığım kaldırdı ve diğer Altıncı Daire-i Belediye binası
Nazım Timuroğlu, 1993
belediyeler konumuna indirgedi.
ALTINCI DAİRE İ BELEDİYE 224
Bibi. Abdullah Bey-Zoeros-Mordtmann, "No sabahı işgal ederek Amerikalıların geç lar 15 Temmuz 1968 günü 6. Filo'nun
tices sur les hopitaux de Constantinople", mesine izin vermeyeceklerini açıkladı istanbul'a gelişiyle başladı. Aynı gün
Gazette Medicate d'Orient, c. 18, no. 6-7,
lar. Yayımlanan bildiride "şımarık Ame İTÜ'de öğrenci dernekleri bir toplantı
(1874), s. 115-117; Müessesât-ı Hayriye-i Sıh
hiye Müdüriyeti, İst., 1911, s. 57-60: B. N. rikalı ve Amerikan askeri" için Saygon düzenlediler ve yapılacak protesto ey
Şelısuvaroğlu, Istanbulda 500 Yıllık Sağlık ile Türk limanlarının pek fark etmediği, lemlerini tartıştılar. Toplantı ertesi,
Hayatımız, İst., 1953; B. N. Şelısuvaroğlu, kentlerimizi "cinsel boşalım merkezi" gençlerin Taksim Alam'na çıkışı toplum
"İstanbul Sağlık Hayatı", İstanbul 11 Yıllığı, olarak kullandıkları, en çok satan gaze polisince engellendi. Öğrenci liderleri
İst., 1973, s. 452-453; İ. Ortaylı: Tanzimat- telerin objektiflerine kucaklarında Türk gözaltına alındı.
dan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği.
İst., 1985, s. 139; İstanbul Tabip Odası, İs kızları olduğu halde poz verdikleri, İs 16 Temmuz günü, İTÜ'lü öğrenciler
tanbul Tıp Katalogu 86-87, 1st., (1987), s. 28: tanbul sokaklarının Saygon sokaklarına bu durumu protesto etmek üzere Dol
O. Balcıgil, "Geçmiş Zaman Olur ki. Şimdiki benzetilmek istendiği kaydediliyor, "İşte mabahçe rıhtımına indiler; göndere ya
Beyoğlu Hastanesi'nin Aslı İngiliz Bahriye biz Türk gençleri olarak bu kez buna rıya kadar bayrak çektiler. Gerekçe 6.
Hastanesi'dir", Hürriyet Magazin, no. 7, 12 izin vermemek azmindeyiz" deniyordu. Filo'nun Türkiye'nin "tam bağımsız'Tığı
Şubat 1989.
TİP (Türkiye İşçi Partisi) Genel Sekre için tehdit oluşturduğuydu. Bu sırada
NURAN YILDIRIM
teri Rıza Kuas da yayımladığı bildiride İTÜ sürekli polis ablukası altındaydı.
ALTINCI FİLOYU PROTESTO "Emperyalist Amerika'nın Akdeniz korsa Taksim ve Gümüşsüyü çevresinde po
nı" 6. Filoyu artık Boğaziçi sularında lislerle öğrenciler vur-kaç yöntemiyle
OLAYLARI görmek istemediklerini, Lozan Antlaşma- çatışıyorlardı.
6. Filo'nun İstanbul'u ziyareti sırasında sı'na hayır diyen Amerika'nın, İstan Aynı gece bir grup öğrenci Gümüş-
Amerikan askerlerine karşı girişilen ey bul'un kurtuluşunun kutlandığı günlerde suyu'ndan Taksim'e doğru yürüdü. Po
lemler. Dolmabahçe'ye demir atmasının Türk lis 16 öğrenciyi Toplantı ve Gösteri Yü
1967-1969 yılları arasında özellikle halkının bağımsızlığına karşı alenen say rüyüşleri Yasası'na aykırı hareket gerek
eğlence yerlerinin ve genelevlerin bu gısızlık oluşturduğunu belirtiyordu. çesiyle gözaltına aldı. Gençler Dolma-
lunduğu Beyoğlu'nda Amerikan asker 7 Ekim sabahı g e n ç l e r e l l e r i n d e bahçe'den Beyoğlu'na çıkan Amerikalı
lerinin başlarından keplerini kapmak, "Yankee, Go Home", "6 Ekim'de kov erlerin ve subayların üzerlerine boya
üstlerine kırmızı mürekkep atmak, üni duk, 7 Ekim'de geldiler", "Filolarıyla gel atıyor, keplerini alıyor ve kıstırdıklarını
formalarını jiletlemek, ya da köşede kıs diler, finolarıyla dönecekler", "Türkiye pataklıyorlardı.
tırıp hırpalamakla başlayan "antiemper- Vietnam olmayacaktır" yazılı pankartlar 17 Temmuz günü sabaha karşı İTÜ
yalist eylemler" askerlerin Dolmabah- olduğu halde Dolmabahçe rıhtımını tut Rektörü Bedri Karafakioğlu'nun, yurdun
çe'de kargatulumba denize atılmasına tular. Sol basın, direnişi Türkiye'nin üniversite dışında olduğunu belirtmesi
kadar vardı. "ikinci kurtuluş savaşının ilk muharebe üzerine Talebe Birliği ve 444 öğrencinin
Kıbrıs sorununda Amerika'nın tutu leri" olarak yorumluyor, gençlik ve işçi kaldığı İTÜ Öğrenci Yurdu polis tarafın
mu, Vietnam Savaşı, Ortadoğu'da ABD' liderlerini "Yankee emperyalizmi''ne dan basıldı. Öğrenciler direndi. Arala
nin İsrail yanlısı tavrı ve Israil-Arap sa karşı mücadele açmaya çağırıyordu. rında FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu)
vaşı 1960'lı yılların gençliğini Amerika Gençlerin Dolmabahçe rıhtımını tut İstanbul Sekreteri Veysi Sarısözen'in de
karşıtı bir tavır almaya sevk etti. "Ameri ması üzerine Amerikalı askerler sahile bulunduğu 30 öğrenci tutuklandı. Yak
kan emperyalizmi" bu yıllarda sol söy başka yerlerden çıkarıldılar. Subaylar laşık yedi saat süren olaylar sırasında 35
lemin ana muhalefet çizgisiydi. ABD'nin helikopterlerle Yeşilköy'e götürüldü. 12 öğrenci, 70 polis yaralandı. Ağır yarala
Akdeniz'deki gücü 6. Filo, gençlik ey Ekim'de de, bu kez İzmir'de, Amerika nan Vedat Demircioğlu, Alpaslan Ertuğ-
lemlerinin hedeflerinden biri oldu. Bu aleyhtarı gösteriler yapıldı. rul ve Kerim Taşgören adlı öğrenciler
gösteriler İstanbul'da Haziran 19ö7'de Bir sonraki yıl, gençliğin benzer ey İlk Yardım Hastanesi'ne kaldırılarak yo
başladı ve dönem dönem tekrarlanarak lemleri sürdü. Sol yazının bir kesiminde ğun bakıma alındılar. Vedat Demircioğ
Kanlı Pazar diye bilinen 1969 Şubat'ma "Dolmabahçe Direnişi" diye bilinen olay lu tüm çabalara karşın kurtarılamadı ve
kadar sürdü. Bu süre içinde, 6. Filo'nun
Türk limanlarını her ziyareti gençliğin
protestosuyla karşılaştı.
24 Haziran 1967 günü, Amerika'nın
Türkiye ve Ortadoğu'daki rolüne karşı
öğrenci gösterileri sırasında Alp Kuran
ve arkadaşları hırpalandı. Olayı izleyen
günlerde, TMGT (Türkiye Milli Gençlik
Teşkilatı) ve TMTF'nin (Türkiye Milli
Talebe Federasyonu) bunu protesto et
mek üzere yayımladıkları bildiride, "Bu
kahbece hırpalanmanın Amerika'ya ve
CIA'ya uşaklık edenlerden beklenebile
ceği" belirtiliyor, "Türkiye'deki Ameri
kan üslerini söküp atacağız" deniyordu.
6. Filo'ya karşı gösteriler Eylül 1967'de
tırmanışa geçti. Olaylar 6. Filo'nun İz
mir'e, ardından İstanbul'a gelişiyle ve
Dolmabahçe önlerine demiıieyişiyle baş
ladı. Ziyaretin İstanbul'un düşman işga
linden kurtuluşunun 45. yıldönümüne
rastlaması yükseköğrenim gençliğinin si
yasal bilincinde yer etmiş "bağımsızlık"
duygularına da ters düşüyordu.
İTÜ, İTÜ Teknik Okulu, ODTÜ, İs
tanbul Yüksek Teknik Okulu öğrenci
birlikleri ortaklaşa bir protesto hareketi
düzenlediler. 6. Filo erlerinin ayak bas 6. Filo'yu protesto amacıyla Dolmabahçe sahilinden denize siyah çelenk atan TMTF'li öğrenciler.
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
tıkları Dolmabahçe rıhtımını, cumartesi
Al TIN KUM PLAJI 226
24 Temmuz günü öldü. Öğrencilerle Tuslog Komutanlığımın duvarları siyaha 1969 günleri 6. Filo'ya karşı gösteri ya
toplum polisi arasında çıkan çatışma, 27 boyandı. panlarla polis arasında çatışmalar çıktı.
Mayıs'tan beri, bu tür olayların ilki idi. 20 Temmuz günü gençlik örgütleri 16 Şubatla Taksim'de düzenlenen mi
İTÜ Öğrenci Yurdu baskını ertesi, Beyazıt'ta emperyalizme karşı büyük bir tinge bu kez gençliğin yanısıra sendika
gençler Taksim Alanıma kadar bir pro miting düzenlediler. Bir gün sonra Mec lar ve meslek kuruluşları da katıldı. O-
testo yürüyüşü düzenlediler. "Bağımsız lisle, İçişleri Bakanı Faruk Sükan bu laylar 6. Filo'ya karşı gösteri yapanlara,
Türkiye", "Kahrolsun Amerika", "Ameri hareketlerin ve akımların hürriyeti kötü "Müslüman Türkiye" diye bağıran bir
kalı it, evine git", "Tanklarıyla toplarıyla ye kullanmak olduğunu, ülkedeki sükû grubun saldırıya geçmesiyle başladı.
gelseler dahi, bağımsız olacak Türk'ün neti bozduğunu, vatandaşlar arasında Gençlere sopalarla ve bıçaklarla saldı
ülkesi" sloganları atıldı. Taksim Ala- şikâyetlere yol açtığını ve devletin pres ran kalabalık karşısında toplum polisi
nı'nda 6. Filo'yu protesto eden gençler, tijini sarstığmı söyleyerek, bunların de çaresiz kaldı. Sokak aralarındaki çatış
daha sonra Amerikalı denizcilerin kadın vamına izin verilmeyeceğini bildirdi. malarda 2 işçi öldürüldü; 200 kişi yara
larla girdikleri Opera Oteli'ni taşladılar. 24 Temmuz günü Vedat Demircioğ- landı. Kanlı Pazar ya da 16 Şubat Ola
Ardından açığında 6. Filo'nun demir lu'nun komadan kurtarılamayarak ölme yımı anlatan basın, "Taksim Savaş alanı
li olduğu Dolmabahçe rıhtımına yönel si ikinci bir öğrenci-polis çatışmasına na döndü" diyordu.
diler. Durumun vahamet kazanması neden oldu. FKF'liler Vilayete' siyah çe Tabii Senatör Ahmet Yıldız, Kanlı Pa
üzerine • FKF yöneticileri ve İTÜTB (İs lenk koymaya ve "oturma grevi" yap zar olayından hükümeti sorumlu tuttu ve
tanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birli maya karar verdiler. 47 öğrenci tutuk istifasını istedi. Demirel Kanlı Pazar'la il
ği) Başkanı Harun Karadeniz yürüyüş landı. İstanbul Üniversitesi'nde toplanan gili filmlerin televizyonda gösterilmesini
çüleri durdurmak istediler. Ancak, Mus gençler Vilayet'e yürüdüler. Divanyo- yasakladı. Basın bunun bir sansür oldu
tafa Gürkan ve öteki DÖB'lüler (Dev lu'nda polisle çatışmaya girildi. Vedat ğunu ileri sürdü; Demirel kanunun ken
rimci Öğrenci Birliği) yürüyüşün sürdü Demircioğlu'nun cenazesinin gençlere disine bu yetkiyi verdiğini söyledi.
rülmesinden yana etkin ajitasyona giriş verilmemesi üzerine sembolik bir tabut Kanlı Pazar'dan sonra Amerikan hü
tiler. Polis kiüeyi durduramadı ve rıhtı la yürüyüşe geçildi. Öğrenci ile polis kümeti 6. Filo'nun Türkiye ziyaretlerini
mı boşalttı. Bu sırada botlarla açılmaya sokak aralarında çatıştı. Askeri inzibat bir süre için ertelemeye karar verdi.
çabalayan Amerikan erleri gençler tara birlikleri devreye girdi. Bibi. E. Korkmaz, Kafa Tutan Günler: 68
fından denize atıldılar. Filo'ya ait motor Temmuz olayları TMGT'nin ayın Güncesi, İst., 1969; S. Genç, Bir Devrin Perde
lar taşlandı. Yeşilköy'den Amerikan do 27'sinde yaptığı "Anayasa ve Kanunlara Arkası... 1960-7T. 12 Mart'a Nasıl Gelindi,
nanmasına erzak getiren bir kamyon Saygı" mitingiyle son buldu. Dolmabah Ankara. 1971; H. Karadeniz, Olaylı Yıllar ve
yağmalandı ve yakıldı. Amerikalılara ait Gendik, İst., 1975; H. Çetinkaya, Sancılı Yıl
çe olayları TİP yanlısı "Sosyalist Dev- lar (1965-1971), İst., 1986; A. Yıldırım, Bel
bir askeri otobüs taş yağmuruna tutul rimciler'le sonraki yıllarda Milli De gelerle FKF. Dev Genç. 2 cilt, Ankara. 1988,
du. Dolmabahçe duvarları ve yerler ya mokratik Devrim yanlısı olan "Demok 1990; E. Höke, 1960lardan 1980'e Gençlik
zılarla donatıldı. ratik Devrimciler" ayırımının belirginleş ve Mücadelesi, İst, 1989; A. Kabacalı, Türki
İstanbul Merkez Komutam Tümgene mesine neden oldu. TİP "oportünizm" ye'de Gençlik Hareketleri, İst., 1992; Sosya
lizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi.
ral Selami Pekün gençlere dağılmalarını ile suçlandı.
söylediyse de sözünü dinletemedi. Tüm Kısa bir süre sonra 6. Filo liman ZAFER TOPRAK
general Pekün omuzlarda taşındı ve or kentlerini tekrar ziyarete geldi. 21 Ağus
du lehinde tezahüratta bulunuldu. Bu tos 1968 günkü Cumhuriyet gazetesi Dı ALTIN KUM PLAJI
arada 41 öğrenci geç saatlerde gözaltına şişleri Bakanlığımın ve Deniz Kuvvetle- Boğazin yukarı kesiminde, Rumeli ya
alındı; 400'e yakın toplum polisi Dol ri'nin, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 9 kasında Rumelikavağı'mn kuzeyinde,
mabahçe rıhtımını kuşattı. Eylül İzmir'in kurtuluşu ile aynı zamana doğal bir plajdır. Şirket-i Hayriye(-0 ta
18 Temmuz günü İTÜ Rektörü Prof. rastlayan 6. Filo'nun ziyaretlerine karşı rafından, 1929'da, halkın ailece, kadınlı
Karafakioğlu ile dekanlar ve senato çıktığım yazıyordu. 30 Ağustos günü Za erkekli denize girebilmesi amacıyla so
üyeleri topluca görevlerinden istifa etti fer Bayramı nutkunda Cumhurbaşkanı yunma kabinleri kurulması ve doğal
ler. Gözaltına alman 30 öğrenci ilk sor Sunay, Türkiye'nin Nato müttefikleriyle kumsalın düzenlenmesiyle açıldı. Ana
gularından sonra tutuklandı. Amerika'ya ilişkilerini sarsmaya uğraşan aşın grupla dolu yakasındaki Küçüksu Plajı'yla bir
karşı gençlik hareketi bu sırada Anka rı eleştirdi ve 6. Filo'ya geleneksel misa likte, tasarlanarak işletmeye açılmasında
ra'ya da sıçradı. Amerikan Haberler firperverliğin gösterilmesini istedi. Boğaz'ın gelişip kalkınmasını ilke edi
Merkezi, Pan Amerikan Hava Yolları ve 6. Filo olaylarının son evresi 1969 nen Şirket-i Hayriye'nin yöneticilerin
Amerikan Kültür Merkezime molotof Şubat ayıdır. Filo'nun İstanbul'u yeni den Necmettin Kocataş'la birlikte Mü
kokteyli atıldı; cam ve vitrinleri kırıldı; den ziyaret etmesi üzerine 10-13 Şubat dür Sadi Akant'ın da emeği geçti.
İncecik kumu ve tertemiz deniziyle
dikkati çeken Altmkum'da soyunma ka
binleri ve bir lokanta da yaptırıldı. O ta
rihlerde Sarıyer'den ulaşılması hayli zor
olduğundan vapur seferleri düzenlendi.
Şirketin o sıralarda yeni inşa ettirdiği
vapura da "Altınkum"(->) adı verildi. Ne
var ki plaj, şehre uzak olduğu için fazla
rağbet görmedi. Araya II. Dünya Sava-
şı'nm girmesiyle, Sarıyer Yenimahal
le'den itibaren sahil şeridi askeri bölge
içine alınınca, çevreye giriş çıkışlar kı
sıtlandı. Plajın ulaşımı daha da güçleşti.
Plaj bugün halka açıktır. İstanbul'da
halen denize girilebilen ender doğal
plajlardan biridir. Sarıyer'den kalkan be
lediye otobüsleri ve dolmuşlarla gidile
bileceği gibi, şehir hattı vapurları da ya
nı başındaki Rumelikavağı İskelesi'ne
yaz kış ring seferleri yapmaktadır.
ESER TUTEL
227 ALTINYURT SPOR KULÜBÜ
Al 11.\YARARCILIK
Altınvarak, külçe altının haddehanede
silindirden geçirilmesi ve daha sonra
değişik özellikteki deriler arasında dö Altınyurt Spor
k e r e k inceltilmesiyle elde edilen çok Kulübü'nün
ince bir kâğıt görünümündeki levhadır. sunduğu kanto
gösterilerinden
Belli boyutlarda kesilip aralarına "tükü biri, 1965.
rük kâğıdı" konularak on yaprağı bir Tuna Baitacıoğlu
"deste", yirmi destesi de bir "tefe" diye arşivi
ALTUNBEZER, İSMAİL HAKKI 228
ayini icra ettiği, daha sonra mescidin rumda günümüze intikal eden son yapı şini taçlandırmaktadır. Girişin yer aldığı
yanma bağımsız bir tevhidhane inşa et sı ise 20. yy başlarına aittir. Kemâl Paşa doğu duvarındaki izlerden, burada iki
tirdiği, hayatı boyunca burada şeyhlik Mescidi'nin yanındaki türbesinde gömü katlı ahşap mahfillerin mevcut olduğu
yaptıktan sonra mescidin naziresine gö lü olan Hasan Fehmi Paşa'nın eşi Zey- anlaşılmaktadır. Aslında iki katlı olduğu
müldüğü anlaşılmaktadır. Daha sonra neb Feride Hanımın, 1902'de, adı geçen bilinen, ahşap olan üst katı ortadan
tekkenin postnişini olan "Altuncuzade" mescitle birlikte Altuncuzade Tekkesi'ni kalkmış bulunan harem-selamlık kanadı
ve "Kudsizade" lakaplı şeyhler, tekke de yenilemiş olması akla yakındır. 23 nın zemin katı, geçirdiği değişimler so
nin bu isimlerle de anılmasına sebep Temmuz 1911 tarihli ünlü Aksaray yan nucunda özgün tasarımını bütünüyle yi
olmuşlardır. Bu arada İstanbul tekkele gınında Kemalpaşa Mahallesi bütünüyle tirmiştir. Söz konusu iki kanat arasında,
rine ilişkin bazı kaynaklarda tekkenin yandığında muhakkak ki tekke de bü basık kemerli geniş bir pencereyle ku
"Altun", "Altunizade", "Altmcıoğlu" ola yük ölçüde harap olmuş ve daha sonra zeydeki Yeşil Tulumba Sokağı'na açılan,
rak kaydedilmiş olduğu görülmektedir. onarım görmüştür. 1925'ten sonra kade üstü açık ufak bir avlu bulunmaktadır.
Ayrıca, Saliha Sultanın 1834'teki düğü rine terk edilen tekkenin tevhidhanesi Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 256; Ayvansa-
nüne davetli olan şeyhler arasında, Hal- halen mezbelelik halindedir. Harem-se- rayî, Hadîka, I, 180; Çetin, Tekkeler, 585; Ay
vetîliğin Şabanı kolundan, "Ağayoku- lamlık kanadından geriye kalan zemin nur. Saliha Sultan, 34, no. 18; Asitâne, 9;
şu'nda Altmcıoğlu Tekkesi Şeyhi Müş kat ise Kemâl Paşa Mescidi'nin imam Osman Bey, Mecmua-i Cevámí, I, 8-9, no.
10; İhsaiyat, II, 22; M. B. Tanman, "Altuncu
tak Efendi'nin" adı geçmekte, tekkenin meşrutası olarak kullanılmaktadır. zade Tekkesi". DİA, II. 544-545.
bu tarihten itibaren Halvetîliğin bu ko M. BAHA TANMAN
luna bağlı kaldığı, "Hacı Müştak" veya Mimari programı ve boyutları asgari
"Müştakzacle" gibi adlarla da anılmaya düzeyde tutulmuş, mütevazı bir zaviye
olan Altuncuzade Tekkesi, aralarında AITUNÎZADF
başladığı tespit edilmektedir.
duvarla bağlantı kurulmuş iki kanattan Üsküdar-Kısıklı yolu üzerinde, Bağlarba-
İlk yapının özellikleri bilinmemekte, oluşmaktadır. Batı kanadı tevhidhaneyi, şı ile Millet Bahçesi adı verilen park ara
çeşitli tarihlerde onarımlar geçirdiği hat doğu kanadı da iki katlı harem ve se sında kalan bölgenin güneye, Koşuyo-
tâ yeni baştan inşa edildiği anlaşılmakta lamlık bölümlerini barındırmaktadır. Ka lu'na doğru uzanan kesimine Altunizade
dır. Özellikle 1826 tarihli Vaka-i Hayri reye yakın dikdörtgen planlı ufak tev adı verilir. Semtin adı Altunizade İsmail
ye'de, hemen yanında bulunan, "Eski hidhane, son devre ait sıradan bir mescit Zühdi Paşa'dan(->) gelmektedir. İsmail
Odalar" isimli yeniçeri kışlasının yakıl niteliğindedir. Duvarlar moloz taş ve Zühdi Paşa'ya "Altunizade" adı, babası
ması sırasında tekkenin de tahrip oldu tuğla ile örülmüş, üstü ahşap çatı ile ka döneminin büyük altınvarakçılarmdan
ğu, 1826-1834 arasında, yukarıda adı ge patılmıştır. Doğu yönünden girilen bu ve ticaret filosu sahibi Altuni Hacı Ali
çen Şeyh Müştak Efendi tarafından Şaba- mekânda toplam beş adet basık kemerli Efendi olduğu için II. Mahmud tarafın
nî koluna bağlı olarak ihya edildiği tah pencere bulunmakta, tuğla ile örülmüş dan verilmiştir. İsmail Zühdi Paşa, Altu
min edilebilir. Tekkenin, yarı yıkık du olan bu kemerlerin bir eşi de mihrap ni nizade lakabını aldıktan sonra bu semtte
Altunizade
İstanbul
Ansiklopedisi
ALTUNİZADE KÖŞKÜ 230
iki köşk, bir cami, çeşme, iptidai ve rüş ti. Altunizade İlkokulu bugün, bu bina bahçe içinde beş tane havuz, bir de ha
tiye mektepleri, fırın, hamam, karakol, da öğretimini sürdürmektedir. mam bulunuyordu. Havuzlardan biri,
vakıf evleri ve dükkânlar yaptırmıştır. Altunizade semtinin Üsküdar-Kısıklı içinde kayıkla gezilebilecek büyüklük
Altunizade semti geçmişte, büyük tramvay caddesinin bulunduğu kuzey teydi. Havuzun ortasında küçük bir
bahçe içinde köşkleri ve konaklarıyla kesimine eskiden Tophanelioğlu denir adacık vardı.
İstanbul'un ünlü bir yazlık köşesiydi. di. Şimdi Tophanelioğlu adı bilinmeyen Köşkün ayakta kaldığı 120 yıl içinde
Şimdi çoğu yıkılmış olan eski Altuniza bir nedenle Koşuyolu'na inen caddeye yaşanan en ilginç olaylardan biri, I. Dün
de köşkleri arasında şunları sayabiliriz: verilmiştir. Tophanelioğlu'nda Gül Baba ya Savaşı sonrasında İstanbul işgal altın
Altunizade Köşkü(->), Sürre Emini Be- adıyla anılan bir yatırın türbesi vardır. da iken Anadolu'ya kaçırılan bazı silah
hiç Bey'in köşkü (1858) (restore edil Altunizade'de Altınyurt adlı bir de spor lar için kısa süreler depo olarak kullanıl
miştir, Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökay kulübü bulunmaktadır (bak. Altınyurt masıdır. Bir keresinde işgal kuvvetleri
Caddesi no. 33'tedir), Hüseyin Hâki Spor Kulübü). aniden köşkü basarak oturanları bir hay
Köşkü (1922'de gazeteci yazar Burhan Altunizade semti son yıllarda imar li korkutmuşlar fakat yaptıkları aramada
Felek'in amcası tarafından satın alınmış, durumunda yapılan değişiklik nedeniy saklı olan silahları bulamamışlardır.
1947'de Burhan Felek tarafından Emni le işyeri binalarının, sitelerin ve apart Köşk çok uzun yıllar onarım görme
yet Genel Müdürlüğüme satılmıştır. Ha manların birbiri ardından yükseldiği bir miş, artık içinde oturulamaz bir duruma
len polis prevantoryumu olarak kulla çevre haline geldi. Bahçeler, yeşillikler gelmişti. Bu nedenle birinci derecede
nılmaktadır), Âdile Sultan Kasrı(->) ve arasındaki köşklerle belirlenen görünü eski eser sınıfına giren köşk, 1987'de İs
Abdülaziz Av Köşkü(~>) bakımlı olarak mü değişti. Genel müdürlüklerini Altu mail Zühdi Paşa'nın vârisleri tarafından
ayakta durmaktadır. Millet Bahçesi'nin nizade ve çevresine taşıyan birçok ta içerisi ve dışarısı aynı görünümde ol
karşısında Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa Sa nınmış kuruluştan sonra Eylül 1993'te mak üzere yeniden inşa edilmek koşu
rayı bugün Sabancı Holding'e aittir. Al- Capitol adlı büyük alışveriş merkezinin luyla STFA firmasına satıldı ve 1988'de
tunizade'nin diğer ünlü köşkleri arasın (bak. Alışveriş Merkezleri) açılmasıyla yıktırıldı. Yeni binanın yapımına ise şu
da Rauf Paşa Köşkü, Nafiz Paşa Köşkü semt, bahçeli yazlık köşklerin gözde ol ana kadar başlanmamıştır.
ve Sermet Efendi Köşkü sayılabilir. duğu o eski havasını tümüyle yitirdi. Altunizade Köşkü kuruluşundan iti
Semtin en önemli camii olan Altuni TUNA BÂLTACIOĞLU baren kültür ve sanat faaliyetlerine açık
zade Camii'nin (bak. Altunizade Külli bir yuva olmuştu. Cumhuriyet sonrasın
yesi) banisi İsmail Zühdi Paşa'dır. Cami da, aile bireylerinin ve yakınlarının sa
ALTUNİZADE KÖŞKÜ
in önünde bir çeşme ve Altunizade aile natın çeşitli kollarına yatkınlıkları köş
Altunizade Köşkü semte adını vermiş kün sanat atmosferini daha da zengin
sine ait bir mezarlık yer alır. Bu mezar
olan Altunizade İsmail Zühdi Paşa tara leştirdi (bak. Altınyurt Spor Kulübü).
lıkta İsmail Zühdi Paşa, eşi Habibe Nev-
fından 1868'de inşa ettirilmiştir. Paşa Köşk 1 Mart 1935 ile 31 Aralık 1936 ta
res Hanım, kız kardeşi Emine Şerife Ha
daha önce o zaman sahibi bulunduğu rihleri arasında iki yıla yakın bir süre,
nım, oğlu Ali Necib Bey ve torunu Emi
Milli Eğitim Bakanlığı Validebağ Pre Saime Altunigfl'in eşi Ismayıl Hakkı Bal-
ne Rabia Hanım yatmaktadır. Camiin bi
vantoryumu arazisi içinde kendisi için tacıoğlu'nun çıkarmakta olduğu haftalık
tişiğindeki "akaretler" adı verilen evler
bir köşk yaptırmıştır. İlk Altunizade Yeni Adam dergisinin yönetim yeri ol
de, kira ödemeden imam ve müezzinler
Köşkü budur. muştu. Erenköy'de oturmakta olan ünlü
otururdu. Diğer evlerin, dükkânların, fı
rın ve hamamın iradı camie verilirdi. Harem ve selamlık bölümleri birbiri besteci Yesari Asım Arsoy(->) 1940'lı yıl
Camiin karşısında Küçük Çamlıca yolu ne köprüyle bağlı olan ve Küçüksu Kas- larda bazı geceler Altunizade Köşkü'
üzerinde Altunizade Karakolu vardır. rı'nı(->) andıran bu köşkün dış görünü nün üst salonunda ışıkları söndürterek
Karakol binası da İsmail Zühdi Paşa ta mü çok güzeldi. Bu güzelliğin övgüsü ay ışığında Altunizadelilere kendi beste
rafından 1866'da yaptırılmıştır. nü duyan Abdülaziz, İsmail Zühdi Pa- lerini o k u m u ş t u . Nazım H i k m e t ' i n
Altunizade semtinin güneye doğru şa'yı huzura çağırarak ima yoluyla bu 1948'de yazdığı "Angina Pektoris" adlı
uzanan kesiminde eskiden bellibaşlı üç köşkün kendisine verilmesini ister. Pa şiirinde: Sonra, bizim burda mahkûm
yapı yer alırdı. Bunlar Koşuyolu'na doğ dişahın isteğine boyun eğen İsmail Züh lar uykuya varıp revirden el ayak çeki
ru Muhsin Bey'in köşk ve bahçesi; Saf di Paşa bu güzel köşk elinden gidince lince / kalbim Çamlıca'da bir harap ko
fet Bey'in köşkü ve Validebağ Prevan Altunizade Camii'nin karşısmda yeni bir naktadır her gece, doktor, diye sözünü
toryumu idi. Muhlis Bey'in köşkünün köşk yaptırır. Altunizade Köşkü denilen ettiği harap konak Altunizade Köşkü'
yerinde bugün Marmara Üniversitesi bu yeni köşkün dış görünüm olarak es dür. Nazım Hikmet'in eşi Piraye Hanım,
Hastanesi ve Huzurevi bulunmaktadır. kisinin aksine hiçbir özelliği ya da gü bu harap köşkün bir odasında 10 yılı
Saffet Bey'in köşk ve bağının yerinde zelliği yoktur. Paşa elinden alman ilk aşkın süreyle oturmuştur.
ise STFA şirketinin genel müdürlük bi köşkün yapımında özen gösterdiği dış TUNA BÂLTACIOĞLU
naları yükselmektedir. Milli Eğitim Ba güzelliğe, bu kez yeni köşkün iç beze
kanlığına ait Validebağ Prevantoryu melerinde yer vermiştir. Altunizade ALTUNİZADE KHLLİYESİ
mumun bahçesinin kuzey kesimine son Köşkü'nün on sekiz odası, üç salonu,
Üsküdar İlçesi'nde, kendi adını taşıyan
yıllarda yapılan okul binasına Haydar altı sandık odası, altı helası vardı. İki
mahallede, Ord. Prof. Dr. Fahreddin
paşa Lisesi taşınmıştır. mutfağı içeren bodrum katının üstünde
Kerim Gökay (Küçükçamlıca) ve Top
bir alçak tavanlı kat ile iki yüksek ta
Altunizade Camii'nin arkasındaki ip hanelioğlu (Koşuyolu) caddeleriyle İs
vanlı kat olmak üzere, üç yerleşim ka
tidai mektebinin adı Cumhuriyet'ten mail Paşa Sokağı'nm çevrelediği dik
tından oluşmaktaydı. Köşk 420 m 2 'lik
sonra Altunizade 14. İlkokul'a dönüştü. dörtgen bir alan üzerinde kurulmuştur.
bir zemin üstüne oturtulmuştu. Bina
Bu okul 1923-1938 arasında Millet Bah- Camideki iki kitabeye göre Abdülmecid
yüksekliği ön cephede 18 m, arka cep
çesi'ne yakın bir yerde Kısıklı tramvay ve Abdülaziz dönemlerinde önemli gö
hede 16 m idi. En üst katm salon tavanı
caddesi üzerindeydi, ahşap bir binaydı revler alan devlet adamı Altunizade İs
bir İtalyan ressam tarafından alçı üzeri
ve oldukça haraptı. Bu bina yıkılınca mail Zühdi Paşa (1806-1887) tarafından
ne yapılmış çok güzel yağlıboya resim
okul Yeniyol adlı kavşaktaki kagir bir 1282/1865'te yaptırılan külliye, cami,
lerle bezenmişti. Ayrıca tüm salonların
binaya taşındı. 1954'te İsmail Zühdi Pa- hamam, sıbyan mektebi, muvakkithane,
ve odaların tavan bezemeleriyle merdi
şa'nm torunu Saime Altunigil, Altuniza dükkânlar, fırın, imam ve müezzin meş
ven korkulukları elişi tahta oyma sanatı
de Köşkü'ne ait 40 dönüm bahçeyi par rutaları ile çeşmeden ibaret olup cami
2 nın birer göstergesi gibiydi. Bir kattan
selletti ve 1.800 m büyüklüğünde bir dışında kalan yapıların bir bölümü çok
diğer kata iniş çıkış dört ayrı merdiven
arsayı okul yapmak koşuluyla Milli Eği harap durumda günümüze ulaşmış, ba
den yapılmaktaydı.
tim Bakanlığı'na bağışladı. Milli Eğitim zıları da ortadan kalkmıştır. Ayrıca bu
Bakanlığı buraya bir okul binası inşa et Köşkün 40 dönüm bahçesi vardı. Bu yapı topluluğunun yakınında, imam ve
231 ALTUNİZADE KÜLLİYESİ
arasında yer alıyordu. Bir başka kayna Akdeniz' deki Amalfi donanmasını yok geçtiği yazılmıştır. Meydanda çok sayı
ğa göre ise, Amalfi Mahallesi o zamanlar ettikten sonra, Amalfi Kolonisi önemini da pagan heykel (Pseudo-Kodinus) ol
Apologotheton Manastırı'nın (bugünkü neredeyse tümüyle yitirdi. duğu bilindiğine göre, kuruluşunun
I. Abdülhamid Türbesi'nin mevkii) bu Bu tarihten sonra Amalfi adına pek Konstantin döneminde olduğu söylene
lunduğu yerdeydi. Yine Paspati'ye göre. az belgede rastlanır. 1192 tarihli bir baş bilir. O dönemde yarımadanın topograf
Amalfililer, Langa ile Kumkapı arasında ka imparatorluk emirnamesinde, Kons yası doğal durumunu korumaktaydı.
taşımacılık yapıyorlardı. Akdeniz'den tantinopolis'teki Amalfililerin kendileri Mese'nin, önce Konstantin Martiri-
Hint Okyanusu'na kadar geniş bir coğ ne saldırıda bulunan batı komşuları Pi- onu'na giden yönde ve yarımadanın ol
rafyada faaliyet gösteren Amalfililerin ta salıları şikâyet ettikleri görülür. Gerçi dukça düz olan en yüksek su ayrımı çiz
şıdıkları en önemli mallar, "triblattia" de verilen cevapta, tüm varlıklarının impa gisini izleyerek Tauri düzlüğünden ayrıl
nen üç renkli kadifeler, Babylonia (Ka rator tarafından güvence altına alındığı dığını ve sonradan bugünkü Saraçha
hire) mumları ve Afrika ipeğinden yapıl garanti edilmektedir, ama Amalfililerin ne'ye varmadan Şehzadebaşı'nm bir
ma mihrap örtüleri idi. durumunun giderek kötüleşmekte oldu noktasında şimdiki yol kotundan 4-5 m
Konstantinopolis'teki Amalfi Koloni- ğu da bir gerçektir. daha alçak bir düzeyde Bous Forumu'na
si'nin tarihi, Kont Mauro ailesinin iki Konstantinopolis Patrikliği'ne veril doğru meyilli olarak döndüğünü düşün
üyesi, Mauros ve büyük oğlu Pantale- mesi gereken yabancılar vergisine iliş mek gerekir. Bugünkü yol yönleri o gün
on'un faaliyetinde izlenebilir. Bizans bel kin 1208 tarihli bir emirnamede. Papa için yanıltıcı olabilir. Bu nedenle Amast-
gelerinde "consoli marittimi" (deniz kon III. Innocent şehirde yerleşmiş yabancı rianon'u Saraçhanebaşı'nda değil, daha
solosu) olarak tanımlanan Pantaleon. bü lar arasında Amalfililerden de söz et önce Şehzadebaşı ile Laleli arasında Ak
yük ihtimalle K o n s t a n t i n o p o l i s ' t e k i mektedir. Gene aynı yıl. büyük ihtimal saray'a yakın bir noktada ve Bous Foru
Amalfi Kolonisi'nin de başıydı. İmparator le uğradıkları saldırılar yüzünden. Ayios munu da, Bayrampaşa Deresi'ne doğru,
tarafından "patrice" ve "consul" payeleri Andreas'a (bak. Andreas [Ayios]) ait Aksaray düzlüğünün daha batıda bir
ile onurlandırılan bu soylu kişi, İtalya'da kutsal emanetlerin. Amalfili Kardinal Pi noktasında düşünmek doğru olabilir.
Normanların hâkimiyetini kınrıak için Bi erre de Copoue tarafından italya'ya ta Öte yandan eski yeniçeri odaları, Fa
zans İmparatorluğu ile ittifak kurmuş, şındığı anlaşılmaktadır. 1256' da, Papa tih'in Saraçlar Çarşısı ve sonradan Şeh
bunun karşılığında da önemli ayrıcalıklar IV. Alexandre Amalfililere ait Santa Ma zade Camii'nin yapıldığı düzlük göz
elde etmişti. Öte yandan baba Mauros ria de Latino Manastırı'm himayesine al önüne alınırsa Filadelfion ve Amastri-
da, Salerno Prensi Gisulfu Normanlara dıysa da, 1257'de tekrar Papaya başvu anonün birbirlerini izleyen bir çizgide
karşı kışkırtıyordu. Bir belgeye göre. ba ran Amalfililer kendilerine yöneltilen ve platonun su ayrımı çizgisine yakın
ba Mauros Prens Gisulfu, hac nedeniyle saldırıların devam ettiğinden şikâyet bir doğrultuda iki meydan oldukları da
Kudüs'e giderken uğradığı Konstantino- ediyorlardı. Papanın cevap mektubun düşünülebilir.
polis'te, oğlu Pantaleon'a ait güzel bir da, Konstantinopolis'teki Cistercien tari Kentin tarihi topografyasını inceleyen
malikânede misafir etmişti. Pantaleon'un, katına bağlı St. Ange Kilisesi rahibin bilim adamlarının kesinleştiremedikleri
Venedik'teki St. Andrea Kilisesi için, den, nüfuzunu bundan böyle koloni le sorun, Aksaray'a (Bous) giden yolun Fi
1066'da Konstantinopolis'te yaptırdığı hine kullanmasının istenmesine karşın, ladelfion'dan sonra Amastrianon'a ve
bronz kapı öylesine ün kazanmıştı ki. o bu tarihten sonra Amalfililerin adına bir Konstantin Forumu'na doğru iki kola ay
dönemde İtalya'daki irili ufaklı birçok ki daha rastlanmaz. rılıp ayrılmadığıdır. Guilland. Amastri-
lise bu kapının kopyalarını Konstantino- Mucidi oldukları mıknatıslı gemici anon'un Apostoleion (eski Konstantin
polis'e sipariş etmiş, ayrıca İskenderiye pusulaları ile tanınan Amalfililer. aynı Martirionu) yolunda olduğu kanısında
ve Konstantinopolis'ten getirttikleri mo zamanda Akdeniz'de 1570'e kadar ge dır. Fakat De Ceremoniis'de, Filadelfi
zaik ustalarıyla kilise binalarını onanmış çerli olan "Tavola Amalfitana" adlı de on'dan sonra iki yol ayrıldığına ve bun
lardı. Bu kiliselerin arasında Roma'daki nizcilik yasaları ile ünlüdürler. St. Jean lardan birinin Amastrianon Bousu'na, di
ünlü St. Paul Kilisesi de vardı. Şövalyeleri Tarikatı'nın da Amalfi Pisko ğerinin Olibriu-Polieuktos Kilisesi-Kons-
İtalya'daki St. Andrea Kilisesi ile aynı posu Jean adına Kudüs'te kurulan bir tantin Martirionu'na gittiğine işaret edil
adı taşıyan küçük bir kilise (burası ya imarethanede doğduğu söylenir. diğine göre Amastrianon'u Edirnekapı'ya
St. Sauveur Manastırı veya Santa Maria Bibi. W. Heyd, Yakın-Doğu Ticaret Tarihi I, giden yol çizgisi üzerinde düşünmemek
Ankara, 1975: R. Stewig, Bizans-Konstanti- daha doğru olur. Arazinin topografyası
de Latino Manastırı olabilir) Amalfililerin
nopolis-İstanbul, "Dünya Şehri" Problemi çok değiştiği ve arkeolojik veriler de ye
İstanbul'daki ibadet yeriydi. Söz konusu
Bakımından Bir Araştınna. İst.. 1965; Janin. tersiz olduğu için, bugüne kadar kesin
kilisede Salerno Dükü Gisulf ile birlikte
Constantinople byzantine, 228-f; ay, Englisés
Haçlı Seferine çıkan, fakat Konstantino bir sonuca ulaşılamamıştır. Ne var ki,
et monastères. 570.
polis'te bir salgın hastalıkta yaşamını yi Amastrianon'un Polieuktos Kilisesi'nden
tiren Palermo Piskoposu Bernard'm gö AYŞE HÜR çok daha eskiden kurulduğu, kilisenin
mülü olduğu rivayet edilir. bugünkü Aksaray'a yakınlığı ve bugün
1073'te, kendilerine baskı yapan Lom- AMASTRİANON FORUMU bile var olan arazi meyli düşünülecek
bardlardan kurtulmak için Normanlardan İstanbul'un Bizans dönemi topografyası olursa, Amastrianon'un Belediye Sara-
yardım isteyen Amalfililer, Bizans İmpa içinde yer alan bir meydan. Varlığı ve yı'nın arkasındaki daha düşük bir kotta,
ratorluğunun tepkisini çektiler. Bizans'ın bazı işlevleri bilinen ve Filadelfion gibi bugünkü Aksaray kavşağına yakın bir
en büyük düşmanı olan Normanlarla itti Tauri Forumu(->) ve Bous Forumu(-0 yere oturduğu savunulabilir.
fak kuran Amalfilileri cezalandırmak iste arasında yer alan meydanın kent içinde Filadelfion'u vaktiyle bazı araştırma
yen I. Aleksios Komnenos(->) (hd 1081- ki kesin yeri saptanamamıştır. Varlığı ve cıların yaptığı gibi bugünkü Şehzade
1118), bir emirnameyle, Konstantinopo içindeki önemli yapıtlar bilindiği halde Külliyesinin yerinde düşünmek de doğ
lis'te ve imparatorluğun herhangi bir ye İstanbul topografyası ile ilgilenen tarih ru olamaz. Polieuktos Kilisesi ile külliye
rinde dükkânı olan her Amalfilinin Vene çiler bazen Amastrianon'dan söz etme arasında ancak 100 m'lik bir mesafe var
dik'teki St. Marco Kilisesi'ne ağır bir ver meyi yeğlemişlerdir. Bu meydan belge dır. Oysa, bu arada Olibriu denen ma
gi vermesini emretti (1082). O güne de lerde forum olarak adlandırılmaz. halle yer alıyordu. Filadelfion Beyazıt'a
ğin diğer koloni devletleriyle eşitlik için Meydanın adı. Amastrisli (Amasra) yaklaşınca, Amastrianon da daha kolay
de rekabet eden Amalfililer. bu yasadan bir kişi ile ilgili, belgelenmemiş bir ku açıklanabilir bir konuma gelmektedir.
sonra Venediklilerin uyruğu durumuna ruluş hikâyesinden kaynaklanmaktadır. Amastrianon'da pagan dönemden
düştüler. Böylece, Bizans tarafından, İtal De Ceremoniis'de imparatorun Beya kalmış heykeller arasında en çok sözü
ya'daki yardımlarından dolayı Venedikli zıt'tan Aksaray'a (Tauri Forumumdan edilenler bir kadriga üzerindeki Zeus
lerin ödüllendirilmesiyle. Amalfililerin yıl Bous Forumu'na) inerken sırayla önce Helios ile Herakles ve Hermes heykelle
dızı sönmeye başladı. 1135'te Pisalılar Filadelfion'dan sonra Amastrianon'dan riydi. Bu meydanda 8. yy'da hâlâ ayakta
235 AMBARLI TERMİK SANTRALI
duran bir Zeus tapınağı, içinde atlarla anon'daki tahıl deposu önüne ya da Büyükçekmece İlçesi'ne bağlı Yakuplar
birlikte müzik aletleri de olan ve Artemi- üzerine konduğuna işaret edebilir. Köyü, kuzeyde Cihangir ve Merkez ma
sion olarak adlandırılan bir yapı ile bir Amastrianon'un, meydanda idam ce halleleri ve güneyde Marmara Denizi ile
tiyatro ya da hipodrom vardı. Sonraki zaları yerine getirildiği için kent tarihin çevrilidir. Kıyılardaki kumların lodos
gözlemcilerin sözünü ettiği yarım daire de kötü bir şöhreti vardı. Fakat şöhreti rüzgârlarıyla Soğuksu Burnu'na sürük
biçiminde olan ve Vavassore'nin kent nin kötülüğü büyük bir olasılıkla, Hıris lenmesini ve dolayısıyla toprağın kayma
planında görülen yapı bu yöredeydi. An tiyan Konstantinopolis'te pagan âdetler sını önlemek için setlerle korunmaktadır.
cak yapının Amastrianon'la doğrudan ve geleneklerle uzun zaman iç içe ya Ambarlının batısında bulunan Reşid
ilişkisi bugünkü bilgilerle ileri sürüle şanmış olmasından kaynaklanmaktaydı. Paşa Çiftliği'nin bir kısmından şimdi ay
mez. İzleri Osmanlı dönemine kadar ge Sade halk için, burada şeytanlar, kâhin nı adı taşıyan cadde geçmektedir. Arazi
len bu dairesel yapı kalıntısının geç dö ler, tılsımlarla ilişkilendirilen pagan dö nin geriye kalan bölümünde apartman
nemlerde "Coliseo dei Spiriti" (Ruhlar nemi kalıntıları vardı. lar yapılmıştır. Bu çiftliğin ilerisinde bu
Amfiteatrı) adıyla anılması Latin işgalin Bibi. Janin, Constantinople byzantine, s. 72- lunan ve Yakuplar Köyü'ne kadar olan
den kalmış olabilir ve bu ad burada hâlâ 74; A. Cameron-J. Herrin, Constantinople in yerlerde ise çeşitli fabrikalar ve işletme
pagan geleneklerin kehanet ve tılsımlar the Early 8th Century, The Parastaseis ler kurulmuştur.
la ilgili pratiklerinin yapıldığını gösterir. Syntomoi Chronikai, Leiden, 1984, s. 187, 1922'de muhacirlerin yerleştirilmesi
Bizans kaynaklarının I. Teodosius ya da 224, 226, 228.
sırasında mevcut kiliseden mescide çev
II. Teodosius tarafından yapıldığım söy DOĞAN KUBAN
rilen binadan günümüzde iz kalmamış
ledikleri anfiteatrın burada gerçekten var tır. Ambarlı Sağlık Ocağından aşağıya
olup olmadığı tarihçiler arasında tartış AMBARI CAMİİ
doğru denizcilerin barınağına inen yo
malı olmakla birlikte, eski gravürlerde bak. YUSUF ŞÜCAÜDDİN CAMİİ
lun solunda, yamacın üstündeki restora
dairesel yapı vurgulu biçimde gösteril nın yerinde, eskiden Rum mezarlığının
miştir. Hıristiyanlığın kabulünden uzun AMBARLI bulunduğu söylenmektedir. Semtte Os
yüzyıllar sonra bile, burada hâlâ pagan Ambarlı, Avrupa yakasının Marmara manlı döneminden kalma, ancak kulla
gelenekler içinde kehanetler yapılıyordu. Denizi kıyısında, Küçükçekmece'den 7 nıma kapatılmış 3 çeşme vardır.
Bu kehanetlerle ilişkili olan nehir, kurt, km ileride tatlı bir meyille denize inen Eski Rum yerleşim yerlerinden olan
kartal, kaplumbağa, kuş ve yılan heykel arazinin üzerinde kurulmuş bir yerleşim Ambarlı'da, bugün Türk ve Müslüman
leri de 8. yy'da henüz ayakta duruyordu. birimidir. Osmanlı döneminde zengin nüfus, semt nüfusunun tamamını oluş
Amastrianon'da da, bütün forum ve çiftçilerin buğday ambarlarının burada turmaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu
meydanlarda olduğu gibi ticaret yapılı bulunmasından dolayı Ambarlı olarak işçi ve ücretlidir.
yordu. Burada at ve büyükbaş hayvan anılmıştır. Cumhuriyet döneminde muhacirlere
satılırdı. Aynı etkinlikler Bous'da da ya Bizans imparatorlarının yazlık olarak dağıtılan tarımsal topraklar yapılaşmaya
pıldığına göre, Amastrianon Bous'a ya kullandıkları Küçükçekmece çevresinde açıldığından, artık tarım yapılmamakta
kın olmalıdır. Türk döneminde Saraçha bulunan Ambarlı, bir balıkçı köyüydü. dır. Semtte, Kaleterasit, İnsa, Arçelik
ne Çarşısı'nın konumu bu eski ticaret Osmanlı İmparatorluğu döneminde, İs fabrikaları ile Petrol Ofisi ve Etibank te
alanlarının bir uzantısı olarak düşünüle tanbul'u çevreleyen surların dışındaki sisleri bulunmaktadır. Ambarlı Termik
bilir. Janin, Bizans tarihinde önemli Eyüp Kadılığı sınırları içinde bir Rum Santralı(->) semtin sınırları içindedir.
olan Modion'un bu meydanda olduğu köyü olarak varlığını sürdürdü. Ambar- FİGEN TAŞKIN
nu yazar. Modion piramit biçiminde bir lı'ya Türklerin ilk yerleşmesi, 1912'de
anıttı ve üzerinde iki uzanan el arasında Usturumca muhacirlerinden 15 hane AMBARLI TERMİK SANTRALI
bir tahıl ölçü birimini (modius) gösteren kadar Türkün iskânıyla başlamış ancak
kabartma vardı. Amastrianon'da bir tahıl Avcılar'da kumlu İstanbul ve Trakya'ya
I. Dünya Savaşı sonunda Rumlar, Türk
ambarı da vardı. İmparatoriçe Eirene 8. elektrik enerjisi sağlayan Türkiye'nin en
leri köyden çekilmeye mecbur etmişler
yy'da meydanın bir bölümünü ve bu büyük termik elektrik santrallarmdan
dir. 1922'den sonra, Ambarlılı Rumlar
arada amfiteatrı da yıkarak bir saray biridir. Kuruluş çalışmaları 1964'te baş
mübadeleye tabi tutulmuş ve Selanik
yaptırdığı zaman bir yoruma göre bu layan santral, 1967'te 110 MW'lık iki
Kayalar'dan gelen muhacir Türkler böl
yapıdan kalan revakların içine fırıncı ünitesiyle devreye girdi. Yakıt olarak
geye yerleştirilmiştir.
dükkânları inşa ettirilmişti. Amastri fueloil kullanan santrala, 1970'te 110
anon'da bir tahıl ambarı (Horreum) ve Ambarlı Cumhuriyet döneminde bir MW'lık bir ünite daha eklendi. 1971'de
fırıncıların bulunması onun Aksaray İstanbul köyü olarak varlığını sürdür 150 MW'lık iki ünite daha devreye so
Meydanı'na yakın olduğunun bir başka müş, 1950'li yıllarda bir banliyö yerleşim kulunca, Ambarlı Termik Santralı 630
kanıtıdır. Çünkü burasmın da Bous Fo alanı olarak gelişmeye başlamış ve kısa M W l ı k toplam kurulu güç ve 3,472
rumu gibi Eleuterion Limanı'ndan gelen sürede İstanbul'a yönelen iç göçten na Gvvh'lık t e r m i k enerjisi ile ( 2 . 4 0 0
tahılın depolandığı bir yer olduğuna sibini alarak banliyö kimliğinden uzak MW'lık Atatürk, 1.350 MW'lık Karakaya
işaret etmektedir. İmparatoriçe Eirene'in laşmış ve 900 haneli bir yerleşim alanına ve 1.340 MW'lık Afşin Elbistan sandalla
sarayının adı da Eleuterios idi. Ne var dönüşmüştür. Ambarlı 1980'li yıllardan rının ardından) Türkiye'nin dördüncü
ki, De Ceremoniis*de, Modionün Tauri sonra daha çok Türkiye'nin doğu bölge büyük elektrik santralı oldu.
Forumu ile Filadelfion arasında olduğu lerinden gelen göçle büyümüştür.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dö
yazılmıştır. De Ceremoniis'in ziyaretler Ambarlı İstanbul kentine ve kentin neminde, Türkiye'nin mevcut elektrik
den söz eden bölümü 10. yy'a aittir. önemli merkezlerinden Aksaray'a Edir kapasitesinde 910,4 MW'lık bir artış sağ
Oysa Modionü Amastrianon'da göste ne asfaltından ayrılan bir yol ile bağlı lanmıştı. Bu dönem boyunca, hidrolik
ren kaynaklar daha eski tarihlidir. O za dır. Halen balıkçı sığmaklarının bulun enerji kaynağından daha çok yararlanıl
man iki Modion'un varlığından söz edi duğu deniz kıyısından geçirilecek yolun ması yönündeki plan ilkelerinin aksine,
lebilir. Birincisi bir anıta izafeten veril E-5 Karayolu'na bağlanması projesi so 280,4 MWlık hidroelektrik santrallarma
miş bir meydan adıdır ve bunun Tauri nuçlandığında, Ambarlı şehirlerarası karşılık 630 MW'lık, termik güçle çalı
ile Filadelfion arasında yer alması gere ulaşım ağına girecektir. şan Ambarlı Termik Santralı inşa edil
kir. İkinci Modion ise sadece bir anıttır. miş; böylece termik santralların toplam
Ambarlı, daha önce Küçükçekmece
Bu durum Cameron'un dediği gibi, Mo- elektrik enerjisi üretimi içindeki payı
İlçesi'ne(->) bağlıydı. 1992'de Avcılar(->)
dion'daki heykelin Amastrianon'a taşın korunmuştur.
Küçükçekmece'den ayrılıp ilçe yapıldı
dığını gösterebilir. Parastaseis'te, Modi
ğında Ambarlı da Avcılar'a bağlandı. Ambarlı Termik Santralı yakıt olarak
on'un diğer adının Horreum olduğu be
Ambarlı doğuda yine Avcılar İlçesi'ne İpraş, At'aş ve Aliağa rafinerilerinden ge
lirtilir. Bu, Modion heykelinin Amastri-
bağlı Deniz Köşkler Mahallesi, batıda tirilen fueloili kullanmaktadır. Devreye
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA 236
sokulduğu 1967 yılında varili 2.5 dolar geçirilen bir adet 380 kilovoltluk. iki nası haline getirilmiş olan külliye "Türk
olan petrolün 1973'teki büyük petrol bu adet 154 kilovoltluk TEK bağlantısın İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi" olarak
nalımı döneminde aşırı zamlanması so dan, Anadolu'dan İstanbul'a doğru akan kullanılmaktadır.
nucu, Ambarlı Termik Santralı yakıt sı elektrik enerjisi ile karşılanmaktadır. Kareye yakın bir alanda yerleştirilmiş
kıntısına düşmüş, bir elektrik darboğazı Bibi. (Bu madde kaleme alınırken, rakamsal olan külliyenin doğu cephesi ortasında
ortaya çıkmış, o zamanki bir deyimle bilgilerin güncelliğini sağlamak için Ambarlı basık kemerli kapısı vardır. Üzerinde üç
Ambarlı, petrol değil dolar yakmaya baş Termik Santralı Teknik İşler Müdürlüğü yet satır halinde Arapça yazılmış on iki mıs-
lamıştır. Bu dönemde İstanbul'da elekt kililerinin sözlü açıklamalarından da faydala- ralık inşa kitabesi bulunmaktadır. Kapı
nılmıştır.); T. Çandar. "Türkiye'de Enerji",
rik darboğazından kurtulmak için elekt nın sağında çeşme ve altta dükkânlar
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi.
rik kesintileri yapılmış, daha sonraki yıl c. 3, İst.. '1983; K. Öngün, "Türkiye'de Elekt ile üstte sıbyan mektebi, solunda ise or
larda, petrol faturasının nispi ağırlığının rik Enerjisi Üretimindeki Gelişmeler". Enerji tada sebil iki yanda hazire yer almakta
azalmasıyla bu uygulama kaldırılmış, Dünyası, Dünya Enerji Konferansı Milli Ko dır. Girişin karşısında, batı cephesi bo
santral günlük üretimine dönmüştür. mitesi, Ankara, 1 9 - 5 : M. Ula. Türkiye'de yunca uzanan, kuzey ve güney yönler
Elektrik Santralleri. TEK Genel Müdürlüğü de de kollan olan "U" şeklinde revaklı
Bugün, 630 MWlık Ambarlı Termik Yayınları, Ankara, 1985: M. Ula. Türkiye
Santralı, 1980 yılında ilk grupları devreye Elektrik İstatistikleri Özeti, TEK Genel Mü medrese odaları mevcuttur. Avlunun
giren, 1990 yılında da tamamlanan 1.350 dürlüğü Yayınları, Ankara 1983; T. Yarman, kuzeyinde, medresenin kuzey koluna
MWTık Ambarlı Doğalgaz Kombine Çev "Enerji ve Türkiye", Cumhuriyet Dönemi bitişik olarak fevkani kütüphane binası
rim Santralı ile birlikte toplam 1.980 Türkiye Ansiklopedisi, c. 3. İletişim Yayınları. yer alır. Avlunun ortasına yakın bir yer
1983. de sekizgen şadırvan ile güneyde üç ta
MW'lık elektrik enerjisi üretmektedir.
SEVİM BUDAK rafı revaklı sekizgen dershane-mescit
Ambarlı Doğalgaz K o m b i n e Çevrim
Santralı her biri 139 MW gücünde altı binası bulunmaktadır.
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
gaz türbinine ve her biri 172 M\V gücün Dershane-Mescit: Külliyenin en dik
de, atıksuyu değerlendirmeye yönelik KÜLLİYESİ kat çekici bölümlerinden birini güneyde
inşa edilmiş üç buhar türbinine sahiptir. Fatih İlçesi, Saraçhanebaşı semtinde, yer alan dershane-mescit binası oluştu
Halihazırda Türkiye Elektrik Kuru- Sofular Mahallesi sınırları içinde yer al rur. Sekizgen plana sahip yapı, geçişleri
mu'nun işlettiği Ambarlı Termik Santra maktadır. mukarnaslarla sağlanan 11 m çapında
lı, tam kapasite ile çalıştığı zaman, gün 17. yy sonlarında İbrahim Ağa'nm kubbe ile örtülmüştür. Bina dıştan do
de 14 milyon, yılda 4-4,5 milyar kilo mimarbaşılığı sırasında inşa edilen külli ğu, batı ve kuzey olmak üzere üç yön
vat/saat elektrik enerjisi üretmektedir. yenin banisi Köprülü ailesinden olup II. den "U" şeklinde geniş bir revak ile
Ve bu üretilen elektrik enerjisi 34 kilo- Mustafa devrinde vezirazam olarak gö çevrelenmiştir. 22 mermer sütun üzerin
voltluk hatlarla Trakya'ya, 154 kilovolt- rev yapmış olan Amcazade lakabı ile de de mukarnaslı ve baklavalı başlıklara
luk hatlarla da İstanbul'a gönderilmek tanınan Hüseyin Paşa'dır. oturan sivri kemerli revakta birimlerden
tedir. Bu iki santral ortalama olarak Külliye önceleri medrese, dershane- dokuz tanesi kubbe, dört tanesi çapraz
Türkiye'nin elektrik enerjisi üretiminin mescit, kütüphane, sıbyan mektebi, tonoz, bir tanesi aynalı tonoz ile, sekiz
yüzde 5'ini karşılamaktadır. İstanbul'un, dükkânlar ve sebilden oluşmakta iken gen gövdeyi tamamlayan dört köşe ise
Türkiye'de üretilen elektrik enerjisinin daha sonra bunlara Şeyhülislam Mustafa yarım kubbelerle örtülmüştür.
yaklaşık yüzde 40'ını tükettiği dikkate Efendi tarafından 1152/1739'da bir çeş Girişin önündeki revak kemeri diğer
alınırsa, bu iki santralın İstanbul'un me ilave edilmiştir. Ayrıca 1114/1702'de lerine göre daha dar tutulmuş, üzerini
elektrik enerjisi ihtiyacının yaklaşık yüz vefat eden Amcazade Hüseyin Paşa'nın örten kubbe ise biraz yüksek ele alın
de 37'sini karşılamak suretiyle çok sebilin güneyine gömülmesinden sonra mıştır. Dershane-mescit kapısı, mermer
önemli bir rol üstlendiği görülmektedir. aileden olan diğer kişilerin de buraya kaplamalı olup basık kemerli açıklığa
İstanbul'un elektrik enerjisi ihtiyacı gömülmeleri ile bir hazire oluşmuştur. sahiptir. Kemer ortasında "Mühr-i Süley
nın geri kalan bölümü ise Lülebur Külliye 1718 ve 1782 yangınlarında, man" motifi yer alır. Kemer köşe dolgu
gaz'da inşa edilmiş, 100 MW gücünde 1755 ve 1894 depremlerinde hasar gör ları kıvrık dallar üzerinde rumîlerden
sekiz gaz, 100 MW gücünde dört buhar müştür. 1755'te banisinin kızı Rahmiye oluşan süslemeye sahiptir. 1112/1700
türbininden oluşan toplam 1.200 MW Hanım tarafından, 1940, 1957-1958 ve tarihini veren tek satırlık Arapça sülüs
lık kurulu güce sahip Trakya Hamitabat 1960'ta çeşitli tamirler yaptırılmıştır. kitabe üzerinde mukarnas ve palmet sı
D o ğ a l g a z K o m b i n e Çevrim Santra 1966 yılında Vakıflar İdaresi tarafından ralı firiz bulunmaktadır. Kapının iki ya
lından ve İstanbul Boğazı üzerinden yapılan yeni düzenlemeler ile müze bi nında birer küçük niş yer alır.
23 7 AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
Yapı çift katlı pencere düzenine sa helerde bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla, duvarının avluya yakın köşesinde pen
hiptir. Giriş cephesi hariç diğer cephe revak cephesinde ise tuğla hatıllı moloz cere açıklığı boyunca kesme küfeki taşı
lerde altlı üstlü ikişerden dört pencere taştır. Bu cephe günümüzde sıvalı olup kaplama yapılmıştır.
yer alır. Alt kat pencereleri basık boşalt pencere ve kapı üstlerindeki tuğladan Yuvarlak kemerli açıklığa sahip olan
ma kemerleri altında dökme demir par sivri boşaltma kemerleri ve tuğla alınlık tonozlu dehlizden geçilerek kuzeydeki
maklıklı, dikdörtgen söveli, üst kat pen ları sıva altında kalmıştır. Revak kemer küçük avluya, oradan da üst kata ulaşı
cereleri ise sivri kemerli olup içlik ve leri ve kemer araları düzgün küfeki ta lır. Burada baklavalı başlıklı iki mermer
dışlıklara sahiptir. Girişin iki yanında, şından olup tüm örtü sistemleri tuğla sütunun taşıdığı basık tuğla kemerli,
altta pencereler yerine küçük birer do dandır. Batıdaki revak cephesinin orta üzeri düz meyilli beton çatı ile örtülü
lap nişi açılmıştır. Girişin karşısında ek sında kemer arasındaki yüzeyde bir ta olan revak bulunmaktadır. Ortada yer
sende yer alan mermer mihrap yedi ke ne kuş köşkü bulunmaktadır. Revak ke alan yuvarlak kemerli açıklığa sahip ka
narlı bir nişe sahiptir. Niş üzeri mukar- merlerinin kilit taşı üzerinde bir rozet, pı, dıştan küfeki taş, içten mermer sö-
naslı, yaşmaklı olup iki köşede birer ro bir "Mühr-i Süleyman" motifi alternatif velidir. 6,50x6,50 m ölçüsündeki mekâ
zet mevcuttur. Üstte sülüs hat ile yazılı olarak sıralanmıştır. Revak medrese bir nın üzeri dıştan sekizgen kasnaklı, içten
mihrap ayeti, en üstte ise palmetli bir fi- leşmesinde bir uyumsuzluk söz konu pandantiflerle geçişi sağlanan kubbe ile
riz ile taçlandırılmıştır. sudur. Depremler neticesinde çok ha örtülmüştür.
Yapıda kubbe içi, pencere ve dolap rap olan medresede yenilenen kubbeler Kütüphane, güneyindeki avluya dört,
üstleri kalem işleri ile süslenmiştir. Ye arasında da farklılıklar görülmektedir. girişin iki yanında birer, doğu ve batı
nilenmiş olan bu kalem işlerinde klasik Şadırvan: Avlunun ortasında mer duvarlarının güney uçlarında yanlara iki
desenler söz konusudur. Kubbe ortasın merden ongen bir haznesi olan şadır olmak üzere toplam sekiz pencere ile
daki yazı madalyonundan sonra kubbe van, baklavalı başlıklara sahip sekiz dışa açılmaktadır. Pencereler dikdört
eteğine uygun salbekli şemseler sıralan mermer sütunun taşıdığı ahşap çatı ile gen olup dıştan küfeki taş, içten mer
mıştır. İçlerinde bitkisel düzenlemeler örtülmüştür. Son yıllarda yenilenmiş mer sövelidir. Batı cephesinde yer alan
görülür. Yazı madalyonunun etrafı ile olan şadırvanda hazne, fıskiyeli olup pencere, tuğladan sivri boşaltma kemeri
kubbe eteğinde, pencere ve dolap üst çeşme aynataşları. silmelerle sivri kaş altında, niş içindedir. Güneydeki avluya
lerinde kıvrık dallarla rumîli ve palmetli kemer şeklinde düzenlenmiş, içleri bir bakan dört pencere ile, doğu cephesin
kompozisyonlar vardır. Üst kat pencere rozet ile süslenmiştir. deki pencerenin üstleri birbirini takip
aralarında mihrap üstüne gelen yerde Ayrıca ihtiyaçtan dolayı girişin sağın eden üç kademeli silme ile sivri kemerli
çerçeve içinde yine mihrap ayeti yazıl da yer alan hazne duvarına musluklar alınlık şeklinde dekorlanmıştır. Kütüp
mıştır. Diğerlerinde ise yuvarlak madal yerleştirilmiş, önüne de küfeki taşından hanede doğu ve batı duvarları içinde
yonlar içinde Allah, Muhammed, dört bir kanal yapılmıştır. Vaktiyle üzerinde üçerden altı tane dikdörtgen niş bulun
halife, Hasan, Hüseyin adları yazılıdır. ahşap bir sundurmanın da olduğu mev maktadır. Mekânın içi beyaz badana ile
Dershane-mescidin etrafında yer alan cut izlerden anlaşılmaktadır. kaplanmıştır. Vaktiyle mevcut olan 19.
revakta kubbe içlerinde vaktiyle mevcut Kütüphane: Avlunun kuzeyinde sıb yy kalem işlerinden hiç iz kalmamıştır.
olan 19. yy kalem işleri bugün mevcut yan mektebi ile medrese odaları arasın Külliyenin yapımından sonra kütüp
değildir. Buralarda yer yer orijinal kalem da yer alan kütüphane iki katlı bir yapı hanenin geçirdiği tamirlerden dolayı
işlerinden küçük izler görülmektedir. dır. Avluya bakan girişinin üzerinde yer geç devir izleri açıkça belli olmaktadır.
Medrese Odaları: Girişin karşısında alan ve nestalik hat ile yazılı olan do Kütüphanenin altında yer alan mah
yer alan medrese, güneydeki dershane- kuz satır halinde, on dört mısralı oval zenin su dağıtma yeri (maksem) olduğu
mescit ile kuzeydeki kütüphane arasın kitabeden, yapının ll68/1755'te Hüse anlaşılmaktadır. Güneyde avluya bakan
da avluyu geniş bir "U" şeklinde çevre yin Paşamın kızı Rahmiye Hanım tara küçük yuvarlak kemerli açıklığı bulun
lemektedir. Batıda on bir, kuzeyde dört, fından tamir ettirildiği anlaşılmaktadır. maktadır. Bugün tonozlu koridordan bir
güneyde iki olmak üzere toplam on ye Avluya bakan cephesi düzgün kes kapı açılmış ve depo olarak kullanıl
di birimden oluşan medrese önünde me küfeki taşı ile kaplı olan yapının di maktadır. Yapıda ayrıca üst kata çıkışı
baklavalı başlıklara sahip on üç mermer ğer üç cephesi bir sıra kesme taş, iki sı sağlayan merdiven altında bir hela yer
sütunun taşıdığı sivri kemerli revaklar ra tuğla ile kaplanmıştır. Yalnızca doğu almaktadır.
yer almaktadır. Medrese odalarının ta
mamı pandantiflerle geçişleri sağlanmış
kubbeler ile örtülüdür. Revaklarda ise
güney uçtaki birim ile batıda kuzey ka
natla birleşmeden önceki birimin üzer
leri, aynalı tonozla, diğerleri pandantifti
kubbelerle örtülüdür. Medrese odaları
yaklaşık 4x4 m ölçüsünde olup basık
kemerli kapı ve dikdörtgen söveli bir
pencere ile revaklara, bir veya ikişer
pencere ile de dışarıya açılmaktadır.
Yalnızca güneyde ortada yer alan oda
ile kuzeyde kütüphane yanındaki üç
odanın dışarıya açılan pencereleri yok
tur. Burada köşeye yakın olan odanın
köşedeki birime açılan bir penceresi
vardır. Köşe mekânının üzeri bugün
açıktır. İçinde bir ocak nişi ile vaktiyle
dışa açılan fakat bugün içi doldurulmuş
olan kapısı vardır. Odaların içinde iki
veya üç dolap nişi ile bir de ocak nişi
bulunmaktadır. Ocaklar dıştan sekizgen
gövdeli, her yüzeyinde birer rüzgâr
açıklığı bulunan, üzeri küçük kubbecik Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi'nin yüzyıl başlarındaki görünümü. Sebil, hazire pencereleri
ile örtülü kesme taş bacalara sahiptir. ve giriş kapısı.
İAM, Encümen Arşivi, 1. no. 448
Medresede yapı malzemesi dış cep
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA 238
Kütüphaneye Hüseyin Paşa 457, Sey- ne rüzgâr açıklığı vardır. Yapı dıştan bir lür. Cephelerde "C", "S" kıvrımlarından
yid Nafiz Efendi 85 kitap vakfetmiştir. sıra moloz taş, iki sıra tuğla dizisinden oluşan dökme demir parmaklıklar vardır.
Kitaplar önce Beyazıt Kütüphanesi'ne, oluşan almaşık bir duvar örgüsüne sa Her parmaklıkta Bursa kemerli altı tane
1929 yılında Fatih-Millet Kütüphane hiptir. Yalnızca penceresiz olan güney su verme açıklığı mevcuttur.
si'ne, son olarak da 1936 yılında Süley- cephe ile batı duvarının güney köşesi Dershane-mescidi çevreleyen revak
maniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır. tamamen düzgün kesme küfeki taşı ile ile sebil arası iki çapraz tonoz ile örtül
Sıbyan Mektebi: Külliyenin doğusun kaplanmış olup taş konsollar ile dışa müştür. Burada yer alan basık kemerli
da ön cephede yer alan dükkânların hafif taşkındır. Bu cephe üzerinde üçlü kapı ile sebile geçilir. İçeride kuzey du
üzerine inşa edilmiştir. Bugün kare konsollara oturan iki kuş köşkü mev varı üzerinde dikdörtgen bir niş bulun
planlı iki kubbeli mekândan oluşan ya cuttur. İçten sade, dıştan ise tuğladan maktadır. Güney duvarı üzerinde ise
pı 1894 depreminde büyük hasar gör sivri boşaltma kemerleri altında mermer vaktiyle mevcut olan sivri kemerli açık
müş, son yıllarda Vakıflar İdaresi- tara alınlık ve söveleri olan pencereler dök lık, hazire zemininin yükselmesinden
fından esaslı bir şekilde onarılmıştır. me demir parmaklıklıdır. Güney me dolayı kapatılmış, içine yatık dikdörtgen
Mektebe giriş, dükkân dizisinin orta kânda odaları ayıran ortak duvar üze şeklinde mermer hazne ve bir kurnadan
sında yer alan yuvarlak kemerli kapı ile rinde 19- yy'da yazılmış olan iri çifte oluşan çeşme yerleştirilmiştir. Haznede
sağlanmıştır. Beşik tonozlu bir koridor vav kompozisyonu bulunmaktadır. ki aynataşı, silme ile üçe ayrılmıştır. Or
dan geçilerek etrafı duvarla çevrili, ze Dükkânlar: Külliyenin doğu cephe tada sivri kaş kemerli bölüm içinde bü
mini taş döşeli küçük iç avluya ulaşılır. sinde, sıbyan mektebinin altında dört yük bir rozet ile karşılıklı iki vazodan
İçinde bir adet hela bulunan ve mekte adet dükkân yer almaktadır. Oval hare çıkan stilize çiçekler vardır. İki yan pa
bin batısında yer alan bu avludan yuka ketli, iki kademeli konsollar üzerine otu noda ise birer iri servi ağacı motifi mev
rıdaki sahanlığa çıkılır. Köşeye yakın ran dışa taşkın yuvarlak kemerli cephe cuttur. Çeşmenin yanında bir de kuyu
yerleştirilmiş olan küfeki taşından söveli lere sahiptirler. Beşik tonoz ile örtülmüş bulunmaktadır. Sebil içinde vaktiyle
ve basık kemerli kapı ile önce kuzeyde olan mekânlarda girişin karşısında birer mevcut olan ve 19- yy'ıiı zevkini akset
ki mekâna, oradan da dikdörtgen mer tane niş bulunmaktadır. Altında mahzen tiren kalem işlerinden bugün iz kalma
mer söveli kapı ile güneydeki mekâna leri olan dükkânlar 2.5x5 m ölçüsünde mıştır. Son restorasyonda klasik desen
geçiş sağlanmıştır. Mekânlar dıştan on olup dikdörtgen plana sahiptirler. lerden izler tespit edilmiştir.
iki kasnaklı. içten pandantiflerle geçişi Sebil: Külliyenin doğu cephesi üzerin Çeşme: Külliyenin doğu cephesi üze
sağlanan kubbeler ile örtülmüştür. Ku de, girişin solunda yer alır. Son yıllarda rinde, girişin sağında dışa hafif taşkın
zeydeki oda, batıda iki pencere ile iç tamir görmüş olan sebil dışa taşkın dört olarak yer alır. Külliyenin inşasından 39
avluya, doğuda iki pencere ile de dışa dilimli cepheye sahiptir. İçten pandantif yıl sonra Şeyhülislam Mustafa Efendi ta
açılır. Kuzey duvarında üç, güney duva lerle geçişi sağlanan bir kubbe ve bunun rafından yaptırılmış olmasından dolayı
rında bir mermer söveli niş mevcuttur. önünde küçük yarım kubbe ile örtülü Şeyhülislam Mustafa Efendi Çeşmesi adı
Bu mekânda, girişten sonra zemin 0.30 olan sebil dıştan bir saçak ile çevrelen üe tanınmaktadır. 1152/1739 tarihini ve
m kadar yükselir. Güneydeki ikinci oda miştir. İkisi duvara gömülü, üçü serbest ren mermer üzerine talik hat ile yazıl
ise doğuda üç pencere ile dışa, batıda beş mermer sütun üzerinde mukarnaslı mış bulunan beş satır halinde yedi be-
bir pencere ile avluya açılmaktadır. Bu başlıklara oturan sivri kemerli dört açık yitlik bir kitabesi vardır. Kitabenin hat
mekânın batı duvarında bir ocak nişi ile lığa sahiptir. Kemer içleri mermer dolgu tatı Katibzade diye de tanınan Mehmed
güney duvarında mermer söveli üç do lu olup başlık araları da oval harekete Refi bin Mustafa'dır. Harap durumda
lap nişi vardır. Baca dışta, kesme taştan uygun lentoludur. Kemer kilit taşlarında olan kitabenin alt satırında, iki köşede
sekizgen gövdeli olup üzeri küçük kub- birer rozet, lentolarda kıvrık dallar üzeri bitkisel süslemeli küçük kartuşlar görül
becikle örtülmüştür. Her vüzde birer ta ne rumîlerden oluşan süslemeler görü mektedir.
Amcazade
Hüseyin Paşa
Külliyesi
Erdem Yücel,
Vakıflar Dergisi,
Sayı V N I , 1968
(Sıbyan
Mektebi'nin
kaynak planda
var olmayan
sağ kanadı
sonradan onarıldığı
için plana
eklenmiştir.
A. V. Çobanoğlu)
239 AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
Amcazade
Hüseyin Paşa
Yalısı'mn
günümüze
kalabilen
selamlık
divanhanesinin
Boğaz'a hâkim
konumu.
Bünyad Dinç,
1992
pılmıştır. B u n u n için selamlığın iki oda hanesinin en karakteristik tarafı p e n c e r e y a s e m i n ve lale demetleri yerleştirilmiş
sı ve sofası ile b a z ı servis b i n a l a r ı n ı n lerinin ç o k alçak tutulmuş olmasıdır. Du ti. Kapı ve d o l a p c e p h e s i ise tel ve fildi
yıktırılmış olduğu anlaşılmaktadır. var y ü k s e k l i ğ i n i n a n c a k yarısına k a d a r ş i k a k m a ile b e z e n m i ş t i . O d a n ı n orta
Selamlıktan artakalan d i v a n h a n e "T" uzanan p e n c e r e l e r i n üst tarafı t a m a m e n sındaki havxiz ve fıskiye iki sıra m e r m e r
şeklindedir. Ahşap k u b b e ile örtülü ka sağırdır; Osmanlı konut mimarisinin kla ile çevriliydi. D a h a b u n d a n otuz yıl ön
re ş e k l i n d e k i orta şahın etrafında birer sik c e p h e elemanı olan ikinci sıra p e n c e ce gözlemciler ahşap dekoratif eleman
kol, bir tanesi deniz üstüne o l m a k üze reler burada t a m a m e n kaldırılmıştır. El- ların t a m a m e n s ü n g e r l e ş m i ş o l d u ğ u n u
re, üç y ö n d e çıkıntı m e y d a n a getirirler. d e m ' e g ö r e ışığın b u d e r e c e kısılması, kaydettiklerinden artık yalının iç d e k o
Seriye sicilleri, B o ğ a z i ç i ve Haliç sahilsa- B o ğ a z sahillerinde denizden gelen yansı r a s y o n u n u y e n i l e m e k için ö z g ü n parça
raylarına ait inşaat, k e ş i f ve onarım def mayı ö n l e m e k içindir. Divanhanenin üç ların kullanılamayacağı sanılmaktadır.
terleri, ' ü ç sofalı o d a " diye t a n ı m l a n a n tarafı manzaralı olduğundan doğal olarak Yalının dış cephesi, yapıldığı günlerde
bu m e k â n tipinin 17. yy s o n u n d a n itiba arka duvarı hariç diğer duvarları tümüyle de içerisindeki zenginliği dışa vurmazdı.
r e n y a l n ı z c a h a n e d a n a ait k a s ı r l a r v e p e n c e r e y l e kaplanmıştır. Pencerelerin Sonradan kesilmiş olan geniş saçağın ye
k ö ş k l e r d e değil, sıradan insanların evle üst kısımlarının da c a m duvar yapılması rine gelmiş olan çıtalı baş silmesi dışın
rinde de revaçta olduğuna tanıklık eder, halinde m e k â n ı n dayanılmaz bir ışık faz da, dış mimari elemanları korunmuş; an
B u tipin e n s o n ö r n e k l e r i n d e n biri d e lalığı içinde kalması tehlikesi doğabilirdi. c a k eskiden pencereleri örten k e p e n k l e r
K ü ç ü k s u Kasrı'dır(-»); ayrıca B e b e k K ö ş E l d e m b u düzenin k e n d i n e m a h s u s bir ortadan kalkmıştır. B u g ü n bir eşi mevcut
kü, B e ş i k t a ş Sarayımda Çinili K ö ş k ( - 0 , m e k â n v e ışık k o m p o z i s y o n u yarattığı olmayan bu uygulamanın diğer örnekle
Aynalı K a v a k Kasn(->), Çırağan Sarayı'n- görüşündedir. Suyun üstündeki hareketli rine, d ö n e m i n ç e ş i t l i s a h i l s a r a y l a r m ı ,
da G ü l ş e n a b a d Köşkü, Emirgân'daki Şe ışınların loş tavan ve duvarlara akisleri, b a h ç e l e r içindeki köşk ve kasırlarını gös
rifler Yalısı(-0 divanhanesi de bu tiptey bu arada tezhipli yüzeylerdeki altın kap teren gravürlerde rastlıyoruz. Pencereler
di. 18. y y ' d a B o ğ a z i ç i ' n d e inşa edilmiş lamaların yer yer pırıltılan, benzersiz bir ve kapakları, bu geometri ve süslemeden
olan pek ç o k sahilsarayda ve yalıda m e k â n yaratmış olmalıdır. t a m a m e n arınmış c e p h e l e r i n tek canlı
b ö y l e denize taşan v e ü ç y ö n d e manza elemanı idi. P e n c e r e kapaklan kapandık
Y a p ı n ı n ait olduğu Mülhak Amcaza
raya açılan bir m e k â n ı n aranmış olması ları zaman bir yatay tahta kaplama yüze
d e H ü s e y i n P a ş a Vakfı v e A m c a z a d e
kadar, evlerde de bu tür sofalara ç o k sık yi m e y d a n a getirirlerdi ve böylelikle bir
Hüseyin P a ş a Yalısı İnşaat, Restorasyon,
rastlanması, bu tipin kaynakları üzerin d ö n e m yalnızca mevsimlik olarak kulla
Turizm ve Ticaret AŞ'nin yıllardır süren
de ayrıca durulmasını gerektirir. nılmış olan B o ğ a z i ç i yalıları denizin ve
dışlayıcı tutumu nedeniyle, bugünkü
durumu b i l i n e m e y e n iç m e k â n , bir za iklim koşullarının tahribatından bir ölçü
H a n e d a n a ait yapılara baktığımızda,
m a n l a r t a m a m e n renkli d e s e n l e r l e b e de korunurdu. Üst kapaklar açıldığı za
"üç sofalı oda'ların, h e n ü z sahilsarayların
zeli a h ş a p p a n e l l e r l e kaplanmıştı. Kul m a n ise pencerelerin ö n ü n d e bir gölge
denize paralel değil de dikey olarak bir
lanılan r e n k l e r d e b ü y ü k bir ılımlılık ve lik, güneş siperi m e y d a n a gelirdi.
birine e k l e m l e n e n odalar ve sofalar dizisi
h a l i n d e b a h ç e i ç l e r i n e uzandıkları dö ö l ç ü hissedilmekteydi. B a z ı mimari ele 1956'da yetersiz bir o n a r ı m g ö r e n ya
n e m d e , h e m e n deniz üstündeki ö n me m a n l a r altın varak kaplı v e y a tezhipliy- p ı b u g ü n , ortadan k a l k m a tehlikesiyle
kânların, itibarlı, g e n i ş k a b u l salonları, di. D u v a r l a r stilize ç i ç e k l e r , t a v a n ise karşı karşıyadır.
divanhaneler olduğu anlaşılmaktadır. Bu yerine göre tezhipli soyut şekiller ve Bibi. M. H. Saladin-R. Mesguich, Le Yali des
divanhanelerin denize taşan kısımları bü bitkisel d e s e n l e r l e b e z e n m i ş t i . Orta ta Keupruli à Anatoli-Hessa Côte Asiatique du
yük çıkma payandalarla destekleniyordu. vandaki şişelerin arasında zarif güller Bosphorer, Paris, 1915; S. Ünver-S. H. Eldem.
Amucazâde Hüseyin Paşa Yalısı, İst., 1970:
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nda da di y e r almıştı. Ç e p e ç e v r e duvar kitabeleri
Eldem. Köşkler ve Kasırlar, II, s. 151-179; El
v a n h a n e kaide duvarından çıkan büyük n i n i ç i n d e k i p a n o l a r a vazolar içinde na dem. Türk Evi, II. 190-191.
furuşlarla taşınmaktadır. Selamlık divan turalist tarzda nar ç i ç e ğ i , gül, karanfil, TÜLAY ARTAN
241 AMELE TEALİ CEMİYETİ
AMELE FIRKASI ği'ni giderek daha sıkı denetleme çabası ri murahhasları hakkında hükümetçe "ta
içinde olduğu gözlendi. Türkiye Umum kibat ve isticvabat" icra edileceği söylen
Mütareke yıllarında istanbul'da kurul
Amele Birliği Başkanı Rasim Bey zaten tileri bazı gazetelerde yer alıyordu. Ce
muş siyasal parti.
yönetimin yakm ve güvenilir adamıydı. miyetin "layiha" çalışmaları 17 Şubat gü-~
Amele Fırkası, Amiralzade Cemal
Onun yanısıra Halk Fırkası İstanbul Mu nü başladı. 20 Şubat günü tekrar topla
Hüsnü, Davavekili Râdi, sabık memur
temedi Refik İsmail Beyin Birlik Yürüt nıldı. Bu kez mekân Divanyolu'ndaki
lardan Mehmet Behçet ve Haydar, kö
me Kurulu Başkan Yardımcılığına geti Cumhuriyet Lokantası'ydı. Ancak bu top
mür müteahhidi Mehmet Kâmil, Hüsnü
rilmesi, işçi çevrelerince olumsuz karşı lantıya, Meslek dergisinin tanımıyla "Türk
Paşazade Seyit Bilâl, kömür kâtiplerin
landı. 1923 Aralıklnda 19-000 dolayında komünistleri" de iştirak etmişler, heye
den Ali Haydar, Vanlı Mehmet Baba ve
üyesi olan birliğin üye sayısı dört beş ay canlı tartışmalar izlenmiş; itirazlar yük
Mehmet Ali Ağa tarafından 11 Ağustos
içerisinde 7.000'e düştü. Bu gelişmeler selmişti. Layihayı yetersiz bulup Anka
1920'de kuruldu.
sonucunda Mürettibin Cemiyeti, İstanbul ra'ya yeni bir layiha gönderilmesini öne
işçinin refah ve saadetini sağlamak,
Umum Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ren "müfrit" guruba karşı "mutediller'ln
işçi ile sermayedar arasındaki ilişkileri
ve Tahliye İşçileri Cemiyeti, Cibali Tü görüşü ağırlık kazandı. Halk Fırkası kâti
düzenlemek, hasta düşen işçiyi tedavi,
tün Fabrikası Amele İttihadı Cemiyeti, bi ve tramvay işçileri reisi Sadi B e y
sakat ve alil olanlara sahip çıkılması ve
Şark Şimendiferleri Müstahdemin Te- "müfrit" komünistleri tasvip etmediğini
kimsesiz kalan amele evladının okutul
avün Cemiyeti, Anadolu Bağdat Şimen- vurguladı. Komünistler bunu protesto et
ması için amele sandıkları kurmak, fır
diferciler Cemiyeti, İstanbul Tramvay tiler. Amele Teali Cemiyeti ile "eski tü-
kanın ana amacıydı. Genel merkezi İs
Amelesi Cemiyeti, Haliç Şirketi Amele fek'lerin ilişkileri basında da tartışıldı.
tanbul'da olmak üzere ülkenin birçok
Cemiyeti başta olmak üzere, İstanbul'un Bu konuda "uyarı'lardan biri de Mes
yöresinde ve özellikle Ereğli kömür hav
bellibaşlı işçi kuruluşlan bir araya gele lek dergisi çevresinden geliyordu. Der
zasında şubeler açmayı amaçlıyordu.
rek Amele Teali Cemiyeti'ni kurdular. ginin görüşü sendikalist bir temele otur
Fırkaya memur alınmıyordu. Üyele
Amele Teali Cemiyeti değişik işkolla- tulmuştu: İşçinin sorununu en iyi işçi
rin serbest meslek ve mesai erbabından
rımn yoğunlaştığı yörelerde şubeler açtı. bilirdi. İşçiyi siyasi amaçlarına alet et
olması gerekiyordu.
Şirket-i Hayriye işçilerini Kürkçüler Kapı mek isteyenlere karşı işçi uyanık dav
Amele Fırkası'nın örgütlenişi ve faali
sı Şubesi'nde. Gaz Şirketi işçilerini Dol- ranmalı, işçi haklarına kendisi sahip
yetleri hakkında fazla bilgi yoktur.
mabahçe Şubesi'nde, kunduracı işçilerini çıkmalı mücadelesinin önderliğini biz
ZAFER TOPRAK
Divanyolu Şubesi'nde örgütledi. Bir ara zat üstlenmeliydi. Politikacılar işçiyi şu
Emekçi adıyla bir gazete çıkarma girişi raya buraya çekiştirip duruyorlardı. Şa
AMELE TEALİ CEMİYETİ
minde bulundu. Bünyesinde sanatkârları yet politika yapmak gerekirse de onu
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'da toplayarak Amele Sahnesi adı altında ti "proletarya kendisi cemaat halinde"
kumlan işçi konfederasyonu. yatro gösterileri sunmayı kararlaştırdı. yapmalıydı.
Türkiye'de sendikal örgütlenmeyle 1925 yılı, Amele Teali Cemiyeti'nin en Çalışmalar şubat sonunda bitirildi.
ilgili mevzuat 1909 Tatil-i Eşgal Kanunu faal olduğu yıldı. Mesai Kanunu projesi Dilekler uzunca bir "layiha" halinde tes
ile gündeme geldi. Bu yasanın 8. mad üzerine görüş bildirmek için toplantılar pit edildi. "Amele metalibatı" böylece
desi kamuya hizmet götüren işyerlerin düzenledi. İstanbul'un hemen hemen Ticaret Vekâleti'ne gönderilecekti. Bu
deki sendika kuruluşunu yasaklayarak tüm işçi sendikaları 13 Şubat 1925 tarihli sırada Şeyh Sait isyanı baş gösterdi. Ce
diğer işyerlerinde sendikal gelişmeleri toplantıya katıldılar. Amele Teali Cemi miyet Cumhuriyet'ten yanaydı. Amele
zımnen onaylamış oldu. Meşrutiyetin yeti, Mürettibin Cemiyeti, Bahriye Milli Teali Cemiyeti isyanı telin için toplandı.
ilk yıllarında cemiyet olarak kurulan Sanatkâran Cemiyeti, Tahmil ve Tahliye 1925 1 Mayıs İşçi Bayramı, Amele Te
sendikalar yine 1909 tarihli Cemiyetler Maden Kömüıü Amelesi Cemiyeti, Em- ali Cemiyeti tarafından örgütlendi, (bak.
Kanunuma tabiydiler. val-i Ticariyye Tahmil ve Tahliye Cemi Bir Mayıs Kutlamaları) Aynı gün işçile
Cumhuriyet döneminde sendikalara yeti, Cibali Tütün Amelesi Cemiyeti, Şark re, Amele Teali Cemiyeti yayınlarından
ilişkin mevzuatın ana dayanağı 1924 Şimendiferleri Müstahdemin Teavün Ce "Mayıs 1 Nedir?" başlıklı kitapçık dağıtıl
Teşkilat-ı Esasiye Kanunuydu. Cumhuri miyeti, Balat Un Fabrikaları Amelesi, dı. 16 sayfalık bu broşür, işçilerin birlik
yetin bu ilk anayasasının 70. maddesi Seyrüsefain Fabrikaları Amelesi, Şirket-i ve dayanışma günü 1 Mayısların kısa ta
toplanma ve dernek kurma hakkını dü Hayriye Amele Cemiyeti. Şirket-i Hayriye rihçesini veriyordu. Risale Şefik Hüsnü
zenliyor, böylece sendika hakkı da der Memurin Cemiyeti, Perukâr Esnafı Cemi tarafından kaleme alınmıştı.
nek kurma hakkı bünyesinde ele alın yeti, Hasköy Değirmen Amelesi, İnşaat Ancak, bu broşür nedeniyle başta
mış oluyordu. 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Irgat ve Rençber Amelesi Cemiyeti, Kap Kâtib-i Umumi Abdi Receb olmak üzere
Kanunu sendika kurma hakkını ortadan tan ve Makinist ve Müntesibin-i Bahriye Amele Teali Cemiyeti yöneticileri tutuk
kaldırdıysa da, 1926'da b e n i m s e n e n Cemiyeti, Anadolu Bağdat Şimendiferleri landılar. Ankara'ya gönderilerek İstiklal
Türk Medeni Kanunu ile dernek kurma Cemiyeti,-. Şark Şimendiferleri Edirne Ce Mahkemesi'ne çıkarıldılar. Yargılama
hakkı geniş bir biçimde düzenlendi. miyeti, Kazancı Amelesi, Makriköy Fabri sonucu 10 amele "komünistlik teşkilat
Bu genel çerçeve içinde yer alan, kaları Amelesi, Tramvay İşçileri Amelesi ve propagandası yapmak suretiyle dahi
19201i yıllardaki sendikal gelişmelerde Cemiyeti, Kalafatyeri Fabrikaları Amelesi li emniyeti ihlâl ve binnetice hükümet
Amele Teali Cemiyeti'nin ayrı bir konu ve İstinye Dok Şirketi Amelesi toplantıya şeklini değiştirmeye matuf fiil ve hare
mu vardır. 12 Ağustos 1924 günü kuru temsilci gönderdiler. ketlerde bulunmak'lan suçlu bulunarak
lan cemiyet, çalışma yaşamıyla ilgili ol Katılan sendika temsilcilerinden, 19 tevkif edildi ve 7 yıldan 15 yıla kadar
gularda ön planda göründü; sendikalar kişilik bir komisyon (encümen) kurul küreğe mahkûm oldu.
arası eşgüdüm ve uyumu sağladı. Cemi du. Komisyon, Amele Teali Cemiye Aynı yılın eylül ayında ilk senelik
yet, İstanbul sendikalarının bir anlamda ti'nin Babıâli'deki merkezinde toplana kongre toplandı. Bu kongreye 60 üye
bağlantı noktasıydı. Daha önceki Türki- rak o sırada TBMM Ticaret ve Ziraat En- katıldı. Cemiyetin Babıâli Caddesi'ndeki
ye Umum Amele Birliğine oranla çok cümeni'nde görüşülmekte olan Mesai genel merkezinde toplanan delegeler
daha etkin bir kuruluştu. Siyasal bağ Kanunu hakkında bir "layiha" hazırladı. marangoz esnafından Hasan "arkadaşT
lamda radikal çizgideki Aydmlık(-0 İzmir İktisat Kongresi'nce kabul edilen riyasete seçtiler. Gündemde amele ço
çevresiyle de diyalogu vardı. ilkeler çalışmalarda esas olarak alına cuklarına mahsus bir okul açılması ve
Amele Teali Cemiyeti aslında gitgide cak, Heyet-i Umumiye'nin onayından bir teavün sandığının kurulması da var
güçten düşen ve işlevini yitiren Türkiye sonra Meclis'e sunulacaktı. dı. Yeni yönetime Refik İsmail (riyaset),
Emum Amele Birliği yerine kurulmuş Cemiyetin "layiha" üzerinde çalışması Sabri (riyaset-i sani) ve Hüseyin (kâtib-i
bir sendikaydı. Cumhuriyetin kurulu güç koşullar altında gerçekleşiyor; cemi umumi) beyler seçildi. Amele Teali Ce
şuyla birlikte, hükümetin Amele Birli- yet merkezinde toplanan amele zümrele miyeti 1927 sonbaharına kadar faaliyeti-
AMELE-İ OSMAıNİ CEMİYETİ 242
Cumhuriyet'in
ilk yıllarında
bir bayram
törenine
katılan
İstanbul
Ameli Hayat
Ticaret ve
Lisan Mektebi
öğrencileri
öğretmenleriyle.
Necdet Sakaoglu
koleksiyonu
ni sürdürdü. Bu arada 1927 1 Mayısı Kurucularmm sürgünden kaçarak ge Mektebimin ayrıca, Fransızca öğretimine
kutlandı. Bu tarihe kadar Babıâli'deki ri dönmesinden sonra 1901-1902'de ce mahsus mahreç (hazırlık) sınıfı da vardı.
genel merkezin yanısıra Beyazıt, Aksa miyet tekrar canlandırılmak istendi. 19l4'te ise ticaretle uğraşanlara pratik
ray, Yedikule, Haliç ve Beşiktaş'ta şube Toplantılar düzenlendi; işçi kesiminin bilgiler kazandırmak amacıyla serbest ti
ler açılmıştı. 1927 Ekiminde zabıta ce sorunları gündeme getirildi. Avrupa'da caret derslerinin verildiği bir sabah mek
miyetin kayıt ve defterlerine el koydu. ki sosyalist hareketle ilgili gelişmelere tebi açılmıştı. İlkokul mezunlarının ka
İşlemlerinde yolsuzluk olduğu gerekçe ilişkin bilgi ve yayınlar çevrilerek dağı bul edildiği bu kurs, ertesi yıl iki devreli
siyle soruşturma açtı. tıldı. Topkapı Mezarlığında gizli bir rüştiye (ortaokul) düzeyinde bir okula
Cemiyetin kapatılış tarihi kesin ola toplantı yapıldı; alman kararlar bir bildi dönüştürüldü. Sonraki yıllarda ise, lise
rak bilinmemekte, ancak soruşturma ri şeklinde İngiliz, Fransız ve Rus sefa ve yüksek düzeyde sınıfları da açıldı. Bu
açılmasından kısa bir süre sonra kapa retleri aracılığıyla padişaha gönderildi. okul bünyesinde bir de ameli ticaret şu
tıldığı tahmin edilmektedir. Nitekim o Hükümet bir aralık işçi sorunlarına besi bulunuyordu. 1917'de kızlar için
tarihlerde diğer sendikaların da faaliyet eğilir gözükmüşse de. dernek yönetici ameli ticaret inas şubesi de faaliyete
lerine son verilmiştir. Bazı kaynaklarda leri kısa süre sonra tutuklanarak tekrar geçti. İstanbul'u örnek alan İzmir. Sam
Amele Teali Cemiyetimin 1928 Tem sürgün edildiler. Dernek dağıldı. Kaça sun, Trabzon, Adana ve Ankara'da da
muzunda yapılan Şark Şimendifer ve bilenler Amerika ve Avrupa'ya gittiler. benzeri kurs ve okullar açıldı.
İstanbul Tramvay grevlerinden sonra Bunlar arasında Osmanlı sosyalist hare Cumhuriyet'in ilanı (1923) ve Tevhid-
kapatıldığı ileri sürülmektedir. ketinde daha sonraki dönemlerde de i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu'nun
adı geçen Osman Abdullah ve Edhem yürürlüğe girmesinin (1924) ardından
Bibi. Z. Toprak, "Tek Parti Döneminde Ça
lışma Yaşamı ve Amele Teali Cemiyeti." Dü Nejat da bulunuyordu. bu tür okullar, yerel yönetimlere bağlı
şün, S. 7. Haziran 1986; M. Tuncay, Türki Kuruculardan bazılarının aynı kişiler oldukları için yaşama olanağı bulamaya
ye'de Sol Akımlar (1908-1925), 2 c. İst.. olmasına dayanılarak II. Meşrutiyet erte rak kapandı. 1918'de Orta Ticaret Mek
1991; M. Tuncay. Türkiye'de Sol Akımlar si kurulan Osmanlı Sanatkâran Cemiye- tebi adını almış olan İstanbul'daki okul
(1925-1936), ist., 1992. ti'nin Amele-i Osmani Cemiyeti'nin da aynı nedenle 1924'te çalışmasına ara
ZAFER TOPRAK uzantısı olduğu söylenir. verdi. Fakat, İstanbul'un büyük bir eko
ZAFER TOPRAK nomi merkezi olması ve dış ticaret ilişki
AMELE-İ OSMANİ CEMİYETİ leri, aynı amaçlı bir okulun açılmasını
Osmanlı Amele Cemiyeti adıyla da bili AMELİ HAYAT MEKTEPLERİ gerektiriyordu. Diğer yandan, İstan
nen, İstanbul'da sendikal amaçlı kuru Vilayet Umumi Meclisimin aldığı kararla bul'da işsizlik ve geçim sıkıntısı ileri dü
lan ilk işçi örgütü. 1925'te açılan, pratik yabancı dil ve tica zeydeydi. İlk ve orta okuldan sonra
1890'ların ortalarında İstanbul'da ret bilgisi kazandırmaya yönelik kurs ni okuma olanağı bulamayan veya öğreni
Tophane fabrikaları çevresinde kuruldu. telikli okul. 1932'de Ameli Hayat İktisat mini yarım bırakan gençler için, kısa
O sırada bu fabrikalarda dört binin üze Lisesi adını almış, 1936'da kapanmıştır. yoldan meslek ve uzmanlık edinebile
rinde işçi çalışıyordu. Sekiz kişilik bir Eskiden beri bir ticaret merkezi olage cekleri kurumlara gereksinim duyulmak
kurucu heyetle örgütlenme girişiminde len, ayrıca çok sayıda yabancı nüfus ba taydı. Konu. aynı zamanda belediye
bulunuldu. Avrupa'daki J ö n Türklerle rındıran İstanbul'da yabancı dil öğrenimi meclisi işlevindeki Vilayet Umumi Mec
temasa geçildi. Gizli kuruluşu ve Abdül- ve ticaret bilgisi edinimi için okul açılma lisimde gündeme geldi. Ortaokullardan
hamid'e karşı tavır alışı nedeniyle yarı sı düşüncesi 1883-1884'te gündeme gel Fransızca derslerinin kaldırılmış olması
sendikal, yarı siyasal bir dernekti. Bir yıl mişti. Bu amaçla Hariciye Nezareti'nin, da dikkate alınarak yeni bazı meslek ve
gibi kısa bir faaliyet süresinin ardından, Lisan Mektebi, Ticaret Nezareti'nin de ihtisas okulları yanında iki kız ve üç er
kurucuları yakalandı; sürgüne gönderil Hamidiye Ticaret Mektebi adlı birer okul kek ameli hayat mektebi açılması kabui
di; dernek dağıldı. açtıkları bilinmektedir. Hamidiye Ticaret edildi. Zabıta-i Belediye Memurları Mek-
243 AMERİKAN BRİSTOL HASTANESİ
mültecinin acil sağlık ihtiyaçlarını karşı şim ve bilgi teknolojisiyle ve Amerikalı lendirmek, aileleri, kendi çocuklarını
lamak gayesiyle kurulmuştu. Kurucuları personeliyle etkin bir başvuru kaynağı okula göndermeye teşvik etmekti. İstan
arasında Beyrut-Odessa deniz sahasında oluşturmaktadır. Görsel-işitsel merkezi bul çocuklarının yaşamında, sünnetten
seyreden 50 gemilik filonun komutanı öğrencilere geniş olanaklar sunmakta sonra en unutulmaz anıyı oluştururdu.
ve Amerika Birleşik Devletlerinin İstan dır. Mezunlarının Bizim Tepe diye bili Kentin zengin ve soylu ailelerinin gele-
bul'daki temsilcisi Amiral Mark L. Bris- nen bir dernek mekânı vardır. nekleştirdiği âmin alayını, yoksul kesim
tol de vardı. Amiral BristoPün 1945'te İSTANBUL yapamaz veya dua ile geçiştirirdi. İstan
ölmesinden sonra, hastanenin gelişme bul'a özgü bu tören, görenekle başka
sine yaptığı hizmetlere karşılık adı Ami AMİGOLUK büyük kentlere de yayılmıştı.
ral Bristol Hastanesi olarak değiştirildi. İstanbul'da, Tanzimat'tan önce de
Spor karşılaşmalarında tribünlerin renkli
Daha sonra da Amerikan Bristol Hasta âmin alayı geleneği vardı. Fakat kurgusu
simaları; kitleleri yöneten kişiler. İspan
nesi oldu. ile toplumu etkileyici bir programa ka
yolca ve Portekizcede "arkadaş" anlamı
Zamanla büyüyen hastane, 1929'da vuşması, 19- yy m ikinci yarısında oku
na gelen "amigo" adıyla tanındılar.
Teşvikiye'ye taşınmış ve burada 69 ya manın değer kazanması sürecindedir. II.
1940'lı yılların başlarında; Fenerbahçe
tak ile faaliyetini sürdürmüştür. 1939'da Abdülhamid döneminde ( 1 8 7 6 - 1 9 0 9 )
tribünlerinde Babahindi Süha(->) ile
ise bugünkü yerine taşınmıştır. 1928- açılan özel okullar da daha çok öğrenci
başlayan amigoluk gittikçe yaygınlaşa-
1957 arasında başhekimlik yapan Dr. çekebilmek için, önceleri eğitimin hayır
rak günümüze kadar geldi. Galatasaray
Lorrin A. Shepard'ın hastanenin geliş lı olmasına dönük bir dua töreni ile tür
tribünlerinde Karmcaezmez Şevki(->) ve
mesinde büyük payı vardır. 1969'da ya be ziyareti yalmlığmdaki bu töreni ilginç
Aslan; Beşiktaş tribünlerinde Kafa Saba
tak sayısı 72'ye çıkarılan hastaneye bir alay haline getirmişlerdir.
hattin ve Orhan; Fenerbahçe tribünle
1970'te bir yoğun bakım ünitesi, 4 yeni rinde Amigo Çetin ve Feriköy maçların Âminin ilk aşamasında evde temizlik
ameliyathane eklenmiş ve bir de mo da Apartman Mustafa; basketbol maçla ve bayram hazırlığı yapılırdı. Ziyafet
dern radyoloji servisi kurulmuştur. rında İTÜ'lü yüksek mühendis Mehmet için günlerce önceden kumanyalar alı
1977'de 2 kat ilave edilerek yatak sayısı Ali Denli, milli maçlarda da "Milli Ami nır, aşçı kadınlar tutulur, davet edile
110'a çıkarılmıştır. 1988'de ise 10 katlı go Birol" içlerinde en ünlüleri olarak ta ceklere haberler gönderilirdi. Ailenin
yeni bir poliklinik binasının açılmasıyla nınırlar. Ayrıca bir mobilya mağazası sa kadm bireyleri okula başlayacak çocu
hastane artık ayakta tedavi ve koruyucu hibi olan Vecdi Teker de tribünleri ken ğu hamama götürürlerdi. Bir erkek ço
hekimlik hizmetleri de veren bir tıp di eliyle yazdığı koskoca bez dövizlerle cuk için bu. onun annesi, teyzesi, hala
merkezi niteliğini kazanmıştır. 1990da donatarak "Paşalı Birol" olarak ün yaptı. sı, ablaları ile son kez kadın hamamına
yoğun bakım ünitesinin tamamlanma Takım amigolarının zaman zaman bir gidişiydi. Bu nedenle hamamda natırlar
sıyla yatak kapasitesi 1 2 5 e ulaşmıştır. birlerine çiçekler vermek suretiyle dost tarafından çocuğa türlü gösteriler sergi
Amiral Bristol Hemşirelik Okulu(->) luk gösterilerinde bulunduklarına da lenir, göbek atılırdı. İkinci aşama çarşı
hastaneye bağlı olarak çalışan bir diğer rastlanır. ya çıkmaktı. Hayatta ise büyükanne, ha
kuruluştur. nımanne, cicianne, dadı, kalfa... ile
CEM ATABEYOĞLU Mahmutpaşa Çarşısı'na, Kapalıçarşı'ya
İSTANBUL
gidilir. Kapamacdar'dan kız veya erkek
ÂMİN ALAYI çocuğa, uygun giysiler alınırdı. Hilâli
AMERİKAN LİSAN VE TİCARET
İstanbul'da Cumhuriyetten önce çocuk gömlek, ipek mintan, kalçın, kaloş po
DERSHANESİ
ların ilkokula başladıkları gün yapılan tin, mavi püsküllü fes... bunlardandı.
bak. YMCA
özel tören. Bed-i besmele cemiyeti de Kesenin ağzını açanlar, kuyumcuya
denmiştir. Hazırlık, Eyüb Sultan ziyareti, uğrar sorguç, nazarlık iğne beğenirler,
AMERİKAN ROBERT LİSESİ alay ve ziyafet etkinliklerini içerirdi. Kı fesin ortasına nazarlık, yanlarına sorguç
1 8 6 3 ' t e kurulan Robert Kolej(->) ve saca âmin de denen bu halk gelene iğne takarlardı. Kitapçılardan elifba cü
1 8 7 1 ' d e faaliyete g e ç e n Arnavutköy ğinin amacı, çocukları okumaya heves- zü, supara, nihale, cüz kesesi; Tahtaka-
Amerikan Kız Koleji'nin(->) devamı olan le'den de rahle alınırdı. Atlas minder
karma lise. çoğu kez evde hazırlanırdı. Çocuğun
1971'de Arnavutköy Amerikan Kız boynuna lahuri şal bağlama âdeti de
Koleji ile Robert Kolej birleşti ve karma
B İ R ÂMİN ALAYI İ L Â H İ S İ
vardı. Üçüncü gün, çocuk yeni giysisi
eğitime geçti. Robert Kolej'in yüksek Ey garip bülbül, diyarm kandedir ile türbe ziyaretine götürülürdü. İstan
kısmı, Bebek'teki kampusta kurulan ve Bir haber ver gülizarm kandedir bul tarafında oturanlar için bu ziyaret
bir devlet üniversitesi olan Boğaziçi Sen bu ilde kimseye yar olmadın Eyüb Sultan'a yapılırdı. Çocuk, türbenin
Üniversitesi'ne devredildi. Orta-lise eği Var senin elbette yarin kandedir hacet penceresine alnım dayar, büyük
timi veren okulun adı Özel İstanbul âmin leri de dua ederlerdi. Türbe ziyareti sa
Amerikan Robert Lisesi oldu. bahleyin yapılmışsa öğleden sonra veya
Arttı günden güne feryadın senin ertesi gün asıl âmin alayı başlardı.
Okul Milli Eğitim Bakanlığımın dene
Ah u figan oldu mutadın senin
timi altında öğretim faaliyetini sürdür Zengin rical çocukları için düzenle
Aşk içinde kimdir üstadm senin
mektedir. Son yıllarda Hisar Vakfından, nen bir âmin alayının programı şöyley
O senin sabr u kararın kandedir
mezunlarından ve hükümetin bina ya di: Çocuğun başlayacağı sıbyan mekte
âmin
pımı ve onarımı için sağladığı destek binin hocasına haber verilir, okuldan
ten, gitgide artan ölçülerde yararlan Bir enisin yok aceb hayrettesin veya dışarıdan bir ilahiciler ekibiyle an
maktadır. Okul ücretlerinden elde edi Rahatı terk eyleyip mihnettesin laşılır, midilli ya da bir fayton temin edi
len gelir, 1993-1994 yılı tahminlerine Gece gündüz bilmeyip hayrettesin lirdi. Mektebin hocası, öğrencilerine er
göre işletme giderlerinin yüzde 35'ini Ya senin leyi u neharin kandedir tesi gün âmin alayı olacağını bildirerek
karşılamaktadır. Bağışlar yüzde 5. mali âmin temiz giyimli gelmelerini söylerdi. Per
yatırım gelirleri yüzde 26'dır. Mali des Gökte uçarken yere indirdiler şembe veya pazartesi günü yapılan tö
teğin önemli bir kesimi ABD'deki vak Çar anasır bendlerine urdular reni, denk düşerse kandil günleri yap
fedilen mal varlığından sağlanmaktadır. Senin adın Niyazi koydular maktan hayır beklenirdi. O gün sabah
Günümüzde çok tercih gören bir orta Şol ezelden itibarın kandedir âmin çocuk hazırlanır, kız ise başörtüsüne bir
öğretim kurumudur. iğne iliştirirdi. Sonra çocuğun boynun
Musahipzade Celâl, Eski İstanbul dan aşağıya hamaylı olarak sırma işle
Robert Lisesi'nin kütüphanesi Türki
Yaşayışı, İst.. 1992. s. 44-45 meli cüz kesesi sarkıtılır, evin cumbası
ye'deki ortaöğretim birimlerinde bulu
nan en iyi kütüphanedir. Çağdaş ileti na, saçağına, kapısına bayraklar, renkli
245 ÂMİN ALAYI
kumaşlardan askılar, işkembe fenerler gındı. Bu nedenle yaşlılar, hastalıklılar, ni içeren "Rabbi yessir" duasını okurdu.
asılırdı. Yine fenerler, askılar ile süslen sakatlar, şifa bulmak umuduyla sokağa Evdeki bu derse "bed-i besmele" denir
miş fayton ya da kırmızı kolanlı, yeşil çıkıp kalabalığa sürtünürlerdi. Fakat di. Sonra sofralar kurulup yemekler, tat
altlıklı, siyah eyerli midilli kapıya getiri asıl, okula başlayan çocuk, kişiliğinin lılar yenir, topluluk dağılırdı. Ertesi gün
lirdi. Tüm bunlar, bir kalabalığın top değerini, toplumun kendisine verdiği çocuk lalasının elinden tutarak okula
lanması, çocuğun da kendisi için yapı değeri bu mizansen içinde kavrar, belki gitmeye başlar veya özel hoca konağa
lanları görüp çok önemli bir işe başla de ilk kez sorumluluk duyardı. gelerek derslere devam edilirdi.
makta olduğu inancıyla okul yaşamına Dolaşma sırasında ilahilerin okunuş Âmin alayının daha kısa programlısı,
ısınması içindi. Diğer taraftan hoca, kal sırası vardı. Çocuk evinin kapısına çıkın mektebe başlama cemiyeti adıyla yapı
falar ve öğrenciler, önlerinde ilahici grup ca, ''Tövbe edelim zenbimize/Tövbe illal lırdı. O gün çocuk, bir arabaya veya
ve âminciler olduğu halde ikişerli sıra lah ya Allah / Lütfunla bize merhamet midilliye bindirilir;, mektebin bevvabı
larla okuldan hareket ederler, yol bo eyle/ Aman Allah ya Allah" ilahisi oku (kapıcı), başında rahle, minder, omzun
yunca ilahiler okuyarak eve yönelirler nur: âminciler hep bir ağızdan "Âmin! da, kendisine hediye edilen mintanlık
di. Âmin alayı sokağın başından gözü Âmin!.." derlerdi. Yol boyunca, "Gel vü kumaş bağlı olduğu halde, önde yürür,
künce, çocuk dualarla dış kapının önü cudun âteş-i aşk-ı Habibullah 'a yak / başkamı, ilahici çocuklar, âminciler ile
ne çıkartılır, mahalle bekçisi tarafından Çeşm-i kalbi ol ziyâde fethedip Mevlâ 'ya doğru mektebe gidilirdi. Alay okula ge
midilliye veya arabaya bindirilirdi. Ara bak/ Sinen içre nûr-ı zikr ile uyandırır lince burada, ilahicibaşı çocuk, gülbank
bada yanma, karşısına mektebe başla bir çerâğ / ol çerâğın şû İesiyle görüne çekerdi. Bütün çocuklar da bir ağızdan
yacak bir akraba, komşu çocuğu veya didâr-ı Hak "dizeleri yinelenir, arada, "huu!" derlerdi. Öğrenciler içeri girerler
giydirilmiş bir yetim, çocuğun lalası, da "Allah Allah uludur / Emrin tutan kulu ken mektep kalfası ile bevvab çocuğun
dısı binerlerdi. En önde, kadife veya at dur..." veya Niyazî-i Mısrî'den bir başka elinden tutup hocanın önüne götürür
las yastık ile üstündeki elifbayı taşıyan, ilahi okunurdu. Sık sık durulup dua edi ler, rahlesi, minderi konur, cüz kesesin
onun arkasında mavi atlas kaplı minder lirdi. Varlıklı aileler âmin töreni için İs den elifbası çıkartılırdı. Hoca, " e l i f i
ile bağa veya sedef işli rahleyi götüren, tanbul'un en tanınmış ilahicilerini çağı gösterir, "Bugünkü dersin bu. Unutur
sonra midilli veya arabaya binmiş ço rırlardı. Evin kapısına dönüldüğünde san kulağını çekerim!" derdi.
cuk, daha sonra hoca, ilahicibaşı, ilahi- mektep gülbankı okunurdu. Hoca. gül- IL Abdülhamid döneminde âmin ala
ciler, âminciler, çocuğun babası, akra banktan sonra uzunca bir dua eder, yı dualarına bir de kendisi için dua ka
baları ve mahalle halkından katılanlar mektep cemiyeti için eve girilirdi. Bu tılmıştı: "Ey şebriyâr-i pür kerem/Ey pa-
sıralanırdı. Bu kortej, evin çevresindeki cemiyete semtin yaşlıları, davetliler de dişah-ı muhterem/Tahtında ol dâim
sokakları, varsa yakındaki çarşıyı, mey katılırlar, sofada veya selamlık başoda- hurrem/Eypadişah-ı muhterem."
danı dolaşarak en uzun yoldan ve ağır smda hoca ortaya oturur, önüne rahle
ağır, arada âminler için durarak ilerler Tarikat şeyhlerinin ve mensuplarının
ve minder konur, çocuk hocanın elini
di. İzleyen kalabalık da giderek artardı. çocukları için yapılan âmin alaylarına
öpüp iznini aldıktan sonra mindere diz
Ayrıca sokak kapılarına koşanlar, pen şeyhin izniyle dergâh veya tekkenin
çöker ve ilk dersi orada alırdı. Bu ders
cerelerden, şahnişinlerden sarkanlar, dervişleri, önlerinde tarikat sancakları,
"besmele" okumak ve "elif" (Arap alfa
dükkân tezgâhlarının önüne çıkanlar kudüm, ney, halile, mazhar çalarak, zi
besinin ilk harfi), demekten ibaretti. Ho
alayı izlerlerdi. Halk arasında, âmin ala kir çekerek nevbe (ayin) tertibine katı
ca bundan sonra, eğitim-öğretimin güzel
yına meleklerin de katıldığı inancı yay lırlardı. Sıradan ahalinin çocukları için
başlayıp kolay ve başarılı gitmesi dileği
âmin alayı söz konusu değildi. Baba,
ÂMİNE HATUN CAMİİ 246
Adı Türkçede "emircik" anlamına ge Almagesfe ilgi duyan Fatih Sultan Meh- AMPİR ÜSLUBU
len Amirutzes'e ilk kez, Ferrara-Floran- med'e bu çalışmalarda yardımcı olan bir Napolyon yönetimi sırasında Fransa'da
sa'da toplanan dini konsile katılan Bi diğer felsefeci de yine Trebizondlu olan ortaya çıkan bir tür neoklasik üslup, sa
zanslı delegelerin danışmanı olarak rast Georgios Trapezuntios'tur (d. 1 3 9 5 ) . nat tarihinde ampir (empire) üslubu ola
lanır. Amirutzes, bu toplantıda, Kilisele Amirutzes'in tersine, Aristo ve Platon rak tanınır. İtalya ve Mısır'ın fethinden
rin Birleşmesi(~») doktrinini desteklediy- karşıtı olan bu soylu, Amirutzes'in teş sonra Napolyonün bir imparatorluk üs
se de daha sonraları, XI. Konstanti- viki ile Ahnagesfi Grekçeye çevirerek lubu yaratmak isteğini karşılamak üzere
nosün kardeşi olan Mora Prensi despot Fatih'e sunmuş olan kişidir. geliştirilmiştir. Ampir üslubunun Fran
Demetrios'a yazdığı mektupta, bu ko Çabaları padişah tarafından büyük sa'da etkin olduğu süre 1800-1830 yılla
nudaki tavrını değiştirdiğini beyan etti. övgülerle ödüllendirilen Amirutzesler, rıdır; ancak, Fransa dışındaki ülkeleri de
Bu tutumu, bazı çağdaşları tarafından çeşitli para ve unvanlar vaat edilerek etkisi altına aldıktan sonra bu ülkelerde
kararsız karakterine bir kanıt olarak haritanın metnini Arapçaya çevirme gö daha uzun bir süre varlığını korumuştur.
gösterilmişse de, kimi tarihçiler, birlik revini aldılar. Çevirinin iki kopyası gü Özellikle Osmanlı İmparatorluğumda
karşıtı bu mektubun, Amirutzes'e affe nümüze dek ulaşmıştır. Bundan bir süre 20. yy'ın başlarına kadar izlerini sürdür
dilmesine karşı çıkarlar. sonra, üç Amirutzes'in de adına pek düğü görülür. Genel bir dönem üslubu
Trebizond'da hüküm süren son Rum rastlanmaz. Muhtemelen Mehmed Ami olarak yaşamasa bile, yüzyılın sonların
imparatorunun elçisi olarak 1447'de Ce- rutzes'in. o sıralarda patrik olmaya ha da beliren seçmeci (eklektik) üslup için
nova'ya gönderilen Amirutzes, 1458- zırlanan III. Máximos'a başvurarak, Fa de ampir üslubuna özgü bezeme öğeleri
146i arasında İmparator I. David Kom- tih Sultan Mehmed için Hıristiyanlığı ta kullanılmaya devam etmiştir. Ampir üs
nenos'a "protovestiarios" ve son "megas nıtan bir eser yazmasını talep ettiği söy lubunda Antik Yunan ve Roma biçimleri
logothetes" olarak hizmet etti. Trebi- lenir. Yine Mehmed Amirutzes'e, sultan yalmlaştırılmıştır. B e z e m e kendinden
zond'un 1461'de Osmanlılar tarafından için İncil'in Arapça bir tercümesinin si önceki barok ve rokoko üsluplarına gö
kuşatılması sırasında, kentin düşmesin pariş edildiği söylenmekle beraber bu re daha sınırlı kullanılmıştır, öğeler bir
de Amirutzes'in ihanetinin rol oynadığı tercüme günümüze ulaşmamıştır. birlerinden ayrı, tek tek işlenmiştir ve
ileri sürülmüştür. Bazı tarihçilere göre Bazı kaynaklara göre, 1475'te zar simgesel öğeler seçilmiştir.
savunma önlemlerini sabote ederek, atarken geçirdiği bir kalp krizinde yaşa
Fransa'da barok dönemden gerçek
halkın cesaretini kırmasıyla, kentin ka mını yitiren Georgios Amirutzes, çağına
ampir üslubuna geçiş birden olmamış
derini tayin etmiştir. Yaşamı boyunca göre yetkin bir insan ve felsefeci idi.
tır. Geçişte, bir ara üslup olarak, direk-
Osmanlılara ve İslamiyete yakınlık du Kendisinden kalan az sayıdaki elyazması
tuvar üslubu (1790-1800) vardır. Doğa
yan Amirutzes'in bu davranışlarında, arasmda, Fatih Sultan Mehmed ile yaptı
dan, hafiflikten uzaklaşma ve klasisizme
anne tarafından, Fatih Sultan Meh- ğı sohbet ve tartışmalara dair yazılar, sul
dönüş bu dönemde başlar. Sanat yine
med'in veziri Mahmud Paşa ile akraba tan için kaleme aldığı methiyeler ve çağ
bir araçtır; istek imparatoru ve impara
olmasının etkisi muhtemeldir. Gerçek daşı olan Bessarion ve T. Agallianos(->)
torluğu yüceltmektir. Bunun sonucunda
ten de, Mahmud Paşa'nın annesi Trebi- gibi yazarlara yazdığı mektuplar vardır.
yüce, ulu, sonsuzluk, ölümsüzlük gibi
zondlu bir Rum olup, aynı zamanda Bibi. F. Babinger, Mehmed the Conqueror kavramları vurgulayacak bir anlatım di
Amirutzes'in a n n e s i n i n kuzenidir. and His Time, Princeton. 1978, s. 195. 196.
line gereksinim doğmuştur. Aranan "asil
"Türksever'liği çağdaşlarmca içten gö 230, 246-248
AYŞE HÜR yalınlık, sakin yücelik'tir. Duygusallık
rülmemiş olan Amirutzes, bu yardımla
ve ince espriden uzaklaşan direktuvar
rının ödülünü, kentin zaptından sonra
üslubu giderek kısa zamanda ampir üs
kendisinin ve iki oğlunun yaşamlarının AMORİON HANEDANI
lubunun olgunlaşmasına zemin oluştu
bağışlanmasıyla aldı. Tüm imparatorluk 820'den 867'ye kadar iktidarda kalan rur. Yatay ve düşey öğeler arasında gör
ailesi yok edildiği halde, Amirutzes ya Bizans ailesi. Frigya Hanedanı olarak sel denge, taşıyanla taşman arasmda
kınlarıyla birlikte, o sıralar Edirne'de da tanınır. Adını ailenin kurucusu II. strüktürel denge, boşlukların azalıp do
dinlenen Fatih Sultan Mehmed'in yanı M i h a e l ' i n doğum yeri olan Amori- lulukların çoğalması, dolgu duvarın ta
na gitti, onun güvenini kazandı ve sul on'dan (bugünkü Afyon-Emirdağ ya nımlanması, hacimsel olanın vurgulan
tanın yakın çevresine girmeyi başardı. kınlarında Hisar kasabası) alır. Haneda ması ampir üslubunun etkisini belirle
Kendisi hiçbir zaman İslamiyeti kabul nın diğer ünlü üyeleri Teofilos(->), yen niteliklerdir. Tüm bu nitelikler ba
etmediyse de, Mehmed ve İskender adı onun karısı Teodora(->) ve III. Miha- roğa karşıt bir üslubun araçlarıdır. Ra-
nı verdiği iki oğlunu bu inanca uygun el'dir(->). Amorion Hanedanı, zamanın
olarak yetiştirdi. da meydana gelen önemli dini olaylar
Bilime, teolojiye ve özellikle felsefe daki rolü ile tanınır. Teodora. II. Miha
ye yakın ilgi duyan Fatih Sultan Meh el'in hoşgörüsü ve Teofilus'un desteği
med'in hocalarından biri olarak, onunla ile İkonoklasma(-0 hareketine son ver
stoacılık, Aristoculuk (daha doğrusu ne- di. Hanedanın son üyesi III. Mihael ise.
oplatonculuk) üzerine derin tartışmalara Patrik Fotiosün seçimi sırasında Roma
giren Amirutzes, özellikle İslamiyet ve Kilisesi'nden ayrı bir yol tutarak hizip
Hıristiyanlık üzerine, o günler için ol çilik yaptı. Ayrıca filozof Konstantin ve
dukça sıradışı kabul edilen görüşlerini Bulgar Boris'in vaftizciliğini destekleye
padişahla paylaşıyordu. 1465 yazında, rek, Slavların Bizans kültürüne girmesi
Fatih coğrafyaya merak sardı ve Amirut ne yardımcı oldu.
zes'in rehberliğinde İskenderiyeli ünlü Amorion Hanedanı, dünyevi öğreti
matematikçi ve astronom Ptolemaios'un lerin canlanması için de çaba gösterdi
(ö. 145) coğrafya kitapları, harita ve di ve Teoktistos, Kayzer Bardas gibi siya
yagramları üzerinde çalışmaya başladı. sal kişiliklere, matematikçi Leon(->) gibi
Amirutzes, Ptolemaios'un harita ve plan bilim adamlarına destek verdi. Hanedan
larını karşılaştırıp bir araya getirdi ve zamanında, Araplar Girit'i, Sicilya'yı ve
sultan için tek bir dünya haritası hazırla Güney İtalya'nın diğer bölgelerini işgal
dı. Bu haritadaki ülke, kent ve kasaba ettiler. Fakat Arapların zaferi uzun erim
isimleri Amirutzes'in oğullarından biri li olmadı ve özellikle III. Mihael döne
tarafından Arap harfleriyle haritaya ek minde (842-867) saldıran değil savun Ampir üslubundaki Alay Köşkü'nün
lendi. Ptolemaios'un ölümünden sonra cephesinden bir ayrıntı.
maya gecen taraf oldular.
Afife Baîur
defalarca Latinceye çevrilen ünlü eseri AYŞE HÜR
AMPİR ÜSLUBU 248
bi yapılmıştır. Hocapaşa yangınında ya nekler vermiştir. Anıtsal ve taş mimarlığa seklikten sonra yalın silmeli bir korniş
nan Babıâli'nin yapımına İ826 ! da başlan bir öykünme niteliğinde benimsendiği yapıyı dolanır. Yazıt kornişin üstüne
mış, yapı 1838'de tekrar yanmıştır. II. söylenebilir. Yalın bezemesi, klasik ve alınmıştır. Bu dönemde cephe düzenle
Mahmud döneminde çok sayıda karakol simetrik kurgusuyla tutunmuştur. Pence mesine yeni bir öğe olan tuğra katılır.
binası da yapılmıştır. Bu tür yapılar ara re alınlıklarında üçgen, basık ve kırık Akantus yaprağı, istiridye kabuğu, kilit
sında 1831'de yapılan Hasanpaşa Hanı yuvarlak kemerlidir. Yuvarlak kemerli taşı öğesi keskin çizgilerle yontulmuş
yakınındaki karakol, Odunkapısı Kara pencerelerde kilit taşı ve üzengi noktala hotoz biçimini almıştır. Yaprak öğeleri
kolu, Şehzade Camii karşısındaki kara rı belirtilmiştir. Pencere alınlık tablasında kumaş biçimine dönüşmüştür. Amfora,
kol ve 1834'te yapılan İstinye Karakolu aylama askılar görülebilir. Pencereler madalyon, tüye dönüşmüş yaprak bi
ampir üslubunun örnekleridir. arasında duvara gömülü sütunlar ve kat çimleri bu dönemin çeşme tasarımında
lar arasında da düz silmeler vardır. Beze yer alan bezeme öğeleridir. Üsküdar III.
Saray konusunda da II. Mahmud dö
mede yüzeyselleştirilmiş palmet ve yap Selim Çeşmesi (1802), Küçüksu Meydan
nemine ait birçok yapı vardır. II. Mah
raklar, yıldız ve ışınsal dağılan motif yay Çeşmesi (1806), Beylerbeyi II. Mahmud
mud Topkapı Sarayı'nda 1819'da Kubbe-
gındır. Barok ve ampirin bezemede bir Çeşmesi ( 1 8 1 1 ) , Çevri Kalfa Çeşmesi
altı'nı ve Enderun odalarını, 1823 yılında (1819), Maçka Bezmiâlem Valide Sultan
Hırka-i Saadet dairesini ampir üslubunda likte yer aldığı örnekler çoktur. Bu ör
neklerde balkon perdesindeki oymalar Çeşmesi ( 1 8 3 9 ) . Topkapı II. Mahmud
onartmıştır. Topkapı Sarayı yazlık bölü Çeşmesi (1843). Talimhane Abdülmecid
münün yapımını 1815'te yeniden başlat da barok bezeme yer alırken, gömme
Han Çeşmesi (1843). Gedikpaşa Kethü
mıştır. Boğaz kıyılarında ahşap Beylerbe sütunlarda başlıklar ampirdir. Çatı katın
da Canfeda Kadın ve Haznedar Şevkini-
yi Sarayı ve Çırağan Sarayı'nın yapımına daki öküzgözü pencere ampir olabilir.
hal Usta Çeşmesi (1847) ve Eyüp Pertev-
II. Mahmud'un emriyle başlanmıştır. Üs Ampir üslubunun etkisi saray ve ko nihal Kadın Efendi Çeşmesi (1856) çeş
küdar'da Şemsi Paşa Kasrı, Küçükçamlı- nutların duvar bezemesine de yansımış me mimarlığında ampir üslubun değişik
ca'da Sürurâbâd, 1810'da Alay Köşkü ya tır. Özellikle Topkapı Sarayı'nın pers yorumlarını sergileyen yapılardır.
pılmış, 1814'te Sa'dâbâd Sarayı, 1828'de pektifli mimarlık betimlemelerinde bu Bibi. M. Cezar, Sanatta Batı'ya Açılış ve Os
Davutpaşa Sarayı ve kışlası onarılmıştır. etki görülür. Bu resimlerde e g e m e n man Hamdi, İst., 1971, 27-23; S. Ciner, Son
Ayrıca Beşiktaş Sarayı'nda, Dolmabah- renk gri ve bejdir. Haremde Sultan Da- Osmanlı Dönemi Ahşap Konutlarında Cephe
çe'de, Galatasaray'da, Babıâli'de. Bâb-ı iresi'ne çıkan arka merdiven nişini. III. Bezemeleri. İst.. 1982; A. Ödekan, "Kentiçi
Seraskeri'de, Kuleli Kışlası'nda, Haydar Osman Köşkü'nün oda duvarlarını ve Çeşme Tasarımında Tipolojik Çözümleme",
paşa Hastanesi'nde ve diğer kimi yerler Valide Sultan Yemek Odası duvarlarını Semavi Eyice Armağanı, İstanbul Yazılan,
de padişah için kasırlar yapılmıştır. manzaralı mimarlık betimlemeleri bezer. İst., 1992,"284-285; Tuğlacı, Balyan Ailesi.
II. Mahmud döneminde ampir üslubu Ampir üslubunun tasarım ilkelerini AYLA ÖDEKAN
konut mimarlığında da etkili olmuştur. en iyi yansıtan bir öteki ilginç yapı gru
Geleneksel Türk konutunun yapısal ve bu, 19. yy'ın ilk yarısında yapılmış çeş ANADOLU BİRAHANESİ
biçimsel özellikleriyle uyum içinde kul melerdir. Bu yapıların düzenlemelerinde Beyoğlu'nda, Grand Rue de Pera'da
lanılmıştır. 19. yy'ın içinde ve 20. yy'ın çoğu kez musluk çevresi bir yay kemer (bugünkü İstiklal Caddesi) Atlas Sine
başlarında izleri devam etmiştir. Ampir, le çevrilidir. Çeşme köşeleri kare kesitli, m a s ı ^ ) bitişiğindeki Anadolu Pasa-
ampir eğilimli ya da seçmeci üslubun bir gövdeleri yivli ve İyon başlıklı az derin jı'nda halen çalışan tarihi birahane.
parçası olarak değişik görüntülerde ör pilastrlarla belirlenmiştir. Belli bir yük
Birahanenin bulunduğu Anadolu Pa-
sajı(->) 20. yy'm başlarında yapılmıştı.
Pasajın sahibi, II. Abdülhamid'in maiye
tinden Mabeyinci Ragıp Paşa idi. Pasa
jın inşa edildiği yerde önceleri Hayden
mağazalarıyla Madam Latour'un kadın
giysileri satan dükkânı vardı. Anadolu
Pasajı'nm 9 ve 11 numaralı yerleri de.
önceleri Galata'da, Kara Mustafa Paşa
Sokağı'nda meyhanecilik yapan Nikola
(veya kısaca Niko) Valavanis tarafından
kiralanmıştı.
Meyhanecilik konusunda çok bilgili
olan Valavanis, burayı dekore ederek,
lüks bir birahane haline getirdi ve adını
Brasserie l'orient (Şark Birahanesi) koy
du. Birahanede herkes birasını, rakısını
içer. ara sıra gelen yabancılar ise şarabı
nı, viski ve votkasını yudumlardı. Bira
hanenin havuzunda sular akar, akvar
yumunda canlı renkli balıklar dolaşır,
bahçede ise bülbüller öterdi. Galata'da-
ki meyhanesinde kendisine "Balabani"
diye hitap eden müşteriler, burada da
onu aynı adla çağırıyorlardı.
Niko Valavanis'in ölümü üzerine, oğ
lu Apostol Valavanis, burayı Madam Ma-
rie Fundulis'e devretti. Kendisi de, Gla-
vany Sokağı'nda (bugünkü Kallavi Soka
ğı) Caprice Lokantası'm açtı. Babasının
düzenini aynen koruyan A. Valavanis bi
nayı 1934'te Yani Meletyadis" ve ortakla
rına sattı ve lokantanın adı Anadolu Bi
rahanesi oldu. Aynı tarihte, Beyoğlu Ha
malbaşı Caddesi üzerinde Todori Dosso-
ANADOLU ÇOCUK OYUNLARI 250
Eğitim Bakanlığı'nca kararlaştırıldı. Ön ANADOLU HİSARI 797/1394-95'te Şile'nin fethine Yahşi
görülen amaç, ilk ve ortaokulda, resim İstanbul Boğazımın yaklaşık 780 m ge Bey gönderildiği sırada, Yıldırım Baye
ve müzik dallarında yetenekleri ortaya nişliğindeki en dar yerinde, Anadolu zid Kocaeli'nden Yoros'a giderken yap
çıkan öğrencilere özel eğitim alanı ha yakasında, Göksu (Aretas) Deresi'nin tırılmıştır. Ankara Savaşının (1402) ar
zırlamak, ayrıca üniversite düzeyinde Boğaz'a döküldüğü yerde bugün aynı kasından, Osmanlı Beyliği bir dağılma
güzel sanatlar eğitimi veren fakülte ve adlı semtte bulunan hisar. dönemi yaşadığı sırada kalenin yine
yüksekokullara aday yetiştirmekti. Ülke Türk kuvvetlerinin elinde kaldığı sanılır.
I. Bayezid (Yıldırım), Bizans'ı kuşat
kültürü ve sanat kaynakları bakımından Ancak Bizans'ın desteğini sağlamak is
madan önce, Boğaziçi'nden geçişleri
da bu tür bir okul için uygun ortamın teyen Süleyman Çelebi'nin İstanbul'a
kontrol altına alabilmek ve Göksu Vadi-
öncelikle İstanbul olduğu belirlendi. yakın Kartal, Pendik gibi yerleri Bizans
si'ne girişi önleyebilmek için, zaten
İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lise imparatoruna geri verirken Anadolu Hi
Türklerin idaresinde olan Anadolu ya
si, konumuna uygun hizmet binası yapı sarı'nın durumunun ne olduğu bilin
kasında bir hisar yaptırmayı, strateji ba
lıncaya değin Erenköy Kız Lisesi pansi mez. Yalnız şehzade kısa bir süre bura
kımından uygun görerek Boğaz'm iki
yon binasında eğitim vermek üzere da konaklamıştır.
yakasının en dar olduğu yerde Güzelce-
1989-1990 öğretim yılında açıldı. Okula,
hisar olarak adlandırılan kaleyi yaptırdı. Avrupa yakasında, 1452'de Rumeli
diğer Anadolu meslek liseleri için uygu
Neşrî tarihinin bir nüshasında buraya Hisarını yaptırırken II. Mehmed (Fatih),
lanan sınav esaslarına göre ve ayrı bir
Gözlücehisar denilmiştir. Gözetleme işi tam karşısında olan Anadolu Hisarı'nın
yetenek sınavı da uygulanarak başarılı
gören bu kaleye, Güzelcehisar adından da güçlendirilmesi gereğini görerek, et
ortaokul mezunları alınmaktadır. Müzik
çok Gözlücehisar adının uygun düştüğü rafına bir hisarpeçe inşa ettirmiştir. Evli
ve resim bölümleri bulunan okul, eği-
söylenebilir. Fatih dönemi kaynakların ya Çelebi'nin 17. yy'da yazdığına göre
tim-öğretim, araç-gereç ve uygulamalar
dan Tursun (Turu Sina) Bey, burayı Ye- hisarın bir dizdarı ile Kocaeli sancağın
yönünden, Marmara Üniversitesi ile Mi
nihisar veya Yenicehisar olarak anar. dan gelme iki yüz tımar neferi vardı.
mar Sinan Üniversitesi'nden destek gör
Daha sonraları Hoca Sadeddin Efendi Topları ise, karşıya Rumeli Hisarı'na ve
mektedir. Okul hizmet binası projesi
ise burayı Akçehisar şeklinde adlandırır. Akıntı Burnu yönüne atış yapacak su
Marmara Üniversitesi tarafından hazırlan
16. yy'da İstanbul'da incelemeler yapan rette yerleştirilmişti. Anadolu Hisarı'nda
mış, ancak henüz uygulanmamıştır. Tüm
Albi'li Pierre Gylli'nin (Gyllius) yakıştır dışarıda olan bir mescitten başka bir de
Anadolu liselerindeki yabancı dil dersleri
dığı ''Nova-castrum" adı da, Yenihisar'm namazgah vardı. Mescit yıkılıp yakın ta
bu okulda da vardır.' Okul. 1992-1993
tercümesidir. rihlerde başka yerde yeniden yapılmış
öğretim yılı sonunda ilk kez 72 mezun
tır, namazgah ise yerinde durmaktadır,
vermiştir. 1993-1994 öğretim yılı genel Yıldırım Bayezid'in Bizans'a karşı bir
(bak. Anadoluhisarı Namazgahı).
öğrenci mevcudu 244'tür. Milli Eğitim "köprübaşı" olarak tasarladığı hisar için
Bakanlığının aldığı kararla 1993-1994 Göksu Deresi'nin denize döküldüğü ver Anadolu Hisarı'nın esas görevi Bi
öğretim yılında açılan iki Anadolu Türk ile Boğaz arasında yükselen kayalık to zans'a Karadeniz yoluyla yardım gelme
müziği lisesinden teki de (diğeri Urfa'da- puk seçilmişti. Aynı yerde evvelce bir sini önlemek olduğundan, İstanbul'un
dır) geçici olarak bu okulun bünyesinde Bizans kalesi bulunduğu yolundaki gö fethi ile bu görevi sona ermişti. Bundan
24 öğrenciyle eğitimini sürdürmektedir. rüşün sağlam bir dayanağı yoktur. Âşık- sonra "kalebend" edilecek suçlu yeniçe
AYHAN DOĞAN paşazade'nin bildirdiğine göre kale rilere hapishane olarak kullanılmış, 17-
18. yy'larda Boğaz'ı tehdit eden Kazak Hisarı'nın bütününün iyi bir biçimde içinde üç kat daha olduğunu gösterir.
akınlarının durdurulmasında biraz fay restore edilmesi ve içinden geçen ana- Esasında başkulenin dışarıya bağlantısı,
dalı olmuş, fakat 18. yy'da Boğaz'ın ku caddenin kaldırılması ile ilgili projeler birinci kattan bir iner-kalkar köprü ile
zey kesiminde yeni istihkâmların yapıl bugüne kadar bir sonuç vermemiştir ve sağlanmıştı. Böylece burası tam bir orta
ması ile tamamen görev dışı kalmıştır. bundan sonra da böyle bir uygulamanın çağ şatosu karakterinde idi. Buradan da
Hisarın 19. yy'ın ortalarına gelinceye yapılabilmesi ihtimali çok zayıf görün bodruma duvar kalınlığı içindeki bir
kadar mimari bütünlüğü korunmuştu. mektedir. merdivenden iniliyordu. Bu başkuleyi
Eski resimlerinden anlaşıldığına göre. Kale ve şatolar konusunda iyi bir uz saran ve "gömlek" denilen yamuk dört
Anadolu Hisarımın bütün kalelerinin man olan mimar Prof. A. Gabriel'e göre, gen biçimli duvarların köşelerinde kü
üstlerinde külahları 1825'te henüz duru ortaçağ mimarisine göre yapılan Anado çük kuleler vardır. Kuleler arasındaki
yordu. Çevresi ise boş kalmış, sadece lu Hisarı'nın en eski kısmı, dört köşe bağlantı, dendanların arkasında çepe
hisarpeçe ile esas eski kale arasında bu planlı bir basküle (donjon) ile bunu sa çevre dolaşan bir seğirdimyolu ile sağ
lunan sahada, içlerinde muhafızların ba ran bir "gömlek "ten ibaret olup, Göksu lanmıştır. Avludan seğirdimyoluna çıkış,
rındıkları evler yapılmıştı. 1830'lardan Deresi vadisini koruyan bir savunma bazıları temel duvarlarının içinde olan
itibaren, hisar duvarları ile Göksu Dere kalesi idi. Esasında kayalık bir burun taş merdivenler yardımıyla oluyordu.
si ve deniz arasındaki kıyı doldurulmuş üstüne oturan bu ilk hisarın eteklerine Sonradan eklenen hisarpeçenin yarım
ve buraya ahşap yalılar yapılmıştır. Ana kadar suyun geldiği tahmin edilir. Son yuvarlak burçlarının ikisinin içlerinde,
dolu Hisarı ise bütünüyle ihmal edilmiş radan 1452'de Fatih Sultan Mehmed'in minare merdiveni biçiminde helezoni
tir. Bu arada çok yanlış bir iş yapılarak, çevirttiği köşeleri burçlu hisarpeçe ile merdivenler vardır.
hisarpeçeden dışarı açılan iki kapı yıkı Anadolu Hisarı bir taarruz kalesi duru I. Bayezid (Yıldırım) dönemindeki kı
lıp buradan duvarda iki geniş gedik açı munu almıştır. Hisarpeçe duvarı arkası sımlarının yapısında duvar örgülerinde
larak avludan geçirilen yol, Anadolu ya na yerleştirilen toplar, su hizasından atış moloz taş ile aralarında tuğlalar kullanıl
kasının ana sahil caddesi olmuştur. yaparak. Boğaz'dan geçecek gemileri mıştır. Pek az yerde tuğlalardan yapılmış
1928'de Anadolu Hisarı'nın bazı kısımla hedef tutabiliyordu. geometrik süslemeler ile karşılaşılır.
rı tamir edilerek, iç avludaki bazı evler Basküle kare planlı olup, üstü tonoz Sonraki Fatih dönemine ait kısımda ise,
yıktırılmış ancak çimento takviyeler bu lu bir mekândan ibarettir. Duvarlarında daha değişik bir duvar örgüsü tekniği
değerli esere zarar vermiştir. Anadolu ki kiriş delikleri, evvelce bodrumun uygulanmıştır. Top menfezlerinin ke-
253 ANADOLU KULUBU
ANADOLU KULÜBÜ
Merkezi Ankara'da bulunan Anadolu
Kulübünün İstanbul Büyükada Nizam
Mahallesinde, 23 Nisan Caddesi üzerin
de bulunan şubesi.
Anadolu Kulübü, Cumhuriyet'in ila
nından sonra Batılı bir yaşam biçimine
uyma amacıyla Atatürk'ün isteği üzerine
31 Ekim 1926 tarihinde Ankara'da ku
rulmuş olan ilk ve tek parlamenter ku
lübüdür. Merkezi Ankara'dadır. Kuruluş
tüzüğü gereği parlamenterlerin yanısıra
üst dereceli bürokratlar, hariciyeciler ile
yabancı ülke elçileri de kulübün asli ve
ANADOLU LİSELERİ 254
Bazı anılarda belirtildiği kadarıyla, ze dir. Anadolu liseleri türü içinde özel ko İstanbul'da Anadolu lisesi konumun
min katın yat kulübünün toplantı ve ye numları olan Galatasaray Lisesi'nde(->) da teknik ve mesleki öğretim veren li
mekleri için kullanıldığı, üst kattan ise Türkçe-Fransızca; İstanbul Lisesi'nde(->) seler de vardır (bak. Endüstri meslek li
otel olarak faydalanıldığı anlaşılmakta Türkçe-Almanca öğretim yapılmaktadır. seleri; kız meslek liseleri; ticaret liseleri,
dır. Yapının bahçeye bakan köşe odala İstanbul İlindeki diğer Anadolu lise imam hatip liseleri).
rından birinde, Atatürk'ün adaya geldiği leri. Türkiye genelindeki benzerleriyle AYHAN DOĞAN
zaman kaldığı, bu sebeple de buraya aynı programı uygulamaktadırlar. İstan
bir banyo ilave edildiği bilinmektedir. bul'daki Anadolu liselerini ş ö y l e ANADOLU OSMANLI
Bina 12/13 Ağustos 1979 gecesi, hemen sıralayabiliriz: Bakırköy-Adnan Mende DEMİRYOLU GREVİ
yanında yer alan Akasya Otelimde baş res Anadolu Lisesi (İng.), Yeşilköy 50. II. Meşrutiyetin ilanı (1908) ertesi baş
layan bir yangın sonucu yanmış, özgün Yıl Anadolu Lisesi (İng.), Bahçelievler gösteren ve İstanbul'da ulaşımı önemli
yapısına ve görünüşüne uygun olarak Anadolu Lisesi (Alm.), Beşiktaş Atatürk ölçüde aksatan ilk kapsamlı grevlerden
1980'de mimar Sinan Genim tarafından Anadolu Lisesi (İng.). Beyoğlu Anadolu biri.
restore edilmiştir. Anadolu Kulübünün Lisesi (İng.), Galatasaray Lisesi (Fr.), Osmanlı döneminde İstanbul'da ku
bulunduğu arazi içerisinde yer alan di Büyükşehir Hüseyin Yıldız Anadolu Li rulan ilk sendika tipi örgütlerden Ana
ğer yapılardan Sarı Ev, çeşitli ek ve de sesi ( İ n g . ) . Eminönü-İstanbul Lisesi dolu Osmanlı Demiryolu Memurin ve
ğişikliklerle günümüze ulaştığından öz (Alm.), Vefa Anadolu Lisesi (İng.). Ca- Müstahdemini Cemiyet-i Uhuvvetkâra-
gün mimarisi hakkında bir hükme var ğaloğlu Anadolu Lisesi (Alm.), Fatih-Ya nesi'nin başlattığı bu grev, kapsamı ve
mak zordur. Aynı arazide yer alan bir tan Anadolu Lisesi (İng.). Kadıköy Ana tartışmanın boyutları açısından Türki
diğer önemli yapı ise "İkiz Konaklar" dolu Lisesi (İng.), Kartal-Burak Bora ye'de iş hukuku ve sosyal politika tari
olarak bilinen Gavuridis Evleridir. Anadolu Lisesi (İng.-Fr.), Kartal Anado hinin önemli bir evresidir.
SİNAN GENİM lu Lisesi (Alm.), Fatin Rüştü Zorlu Ana
II. Meşrutiyet Türkiye'de sendikal ta
dolu Lisesi (İng.), Maltepe Anadolu Li
rihin başlıca dönüm noktalarından biri
ANADOLU LİSELERİ sesi (İng.). Şişli-Nişantaşı Anadolu Lisesi
dir. 1908 J ö n Türk Devrimi ya da o
(İng.), Üsküdar Hüseyin Avni Sözen
Yabancı dil (İngilizce-Almanca) ağırlıklı günkü deyimle "İlan-ı Hürriyef'le birlik
Anadolu Lisesi (İng.). Üsküdar Anadolu
program uygulayan resmi liseler. İlk uy te, çalışan kesimin sendikal nitelikli ilk
Lisesi (Alm.), Ümraniye Anadolu Lisesi
gulama 1955-1956 öğretim yılında, İs örgütleri doğdu. Osmanlı topraklarında
(İng.). Zeytinbumu A. Mermerci Anado
tanbul'da Kadıköy Maarif Kolejimde geniş iş bırakma eylemleri görüldü. Ka-
lu Lisesi (İng.). Tamamında karma (kız-
başlatıldı. Bu okul örnek alınarak son vala'dan Hayfa'ya, Samsun'dan İzmir'e
erkek) ve normal olmak üzere öğretim
raki yıllarda, Ankara'da ve diğer illerde ülkenin dört bir yanında baş gösteren
yapılmaktadır.
de Anadolu liseleri açıldı. 1993-1994 öğ grev dalgası günlük yaşamı önemli öl
retim yılında İstanbul İli'nde 22 Anado Kadıköy Maarif Koleji 19~5'e kadar çüde etkiledi.
lu lisesi vardır. bu adla öğretim yaptıktan sonra 1974'te Anadolu Demiryolu Kumpanyası'nda
Bu liselerin öğretim süreleri 1 yıl ha IX. Milli Eğitim Şûrası'nda. programlara ilk grev söylentileri halk arasında ağus
zırlık olmak üzere, 7 yıldır. İstanbul Li dönük ilke kararlarına dayalı olarak Ka tos sonlarına doğru dolaşmaya başladı.
sesi ve Galatasaray Lisesi ile Kadıköy dıköy Anadolu Lisesi adını aldı. 26 Ağustos günü bu söylentiler üzerine
Anadolu Lisesi'nde ise öğretim süresi 2 Nişantaşı Anadolu Lisesi ile Beyoğlu Üsküdar Mutassarrıfı ve Ordu-yı Hüma
yılı hazırlık, 3 yılı ortaokul ve 3 yılı da Anadolu Lisesi ise eski İngiliz Erkek ve yun Erkân-ı Harbiye Reisi Ferik Ahmed
lise olmak üzere 8 yıldır. Bu okullarda Kız Okullarının (Boys' High School ve Şükrü Paşa komutasındaki askeri birlik
ağırlıklı yabancı dil dersleri yanında, Girls' High School) İngiltere hükümeti ler, hattın başlangıcı Haydarpaşa Garı'nı
matematik ve fen dersleri de (fizik, ile imzalanan bir protokolde Milli Eği kuşattılar. Ancak, grev emaresi harhangi
kimya biyoloji, fen bilimleri) yabancı tim Bakanlığı'na devrinden sonra 12 bir durumla karşılaşılmadığmdan, askere
dille okutulmakta, diğer dersler genel li Ekim 1979'da Anadolu lisesi konumuna "seferberlik halinde vagonlara girip çık
se programlarıyla paralel götürülmekte getirilmişlerdir. mak" talimi yaptırıldı ve kışlaya dönüldü.
Aynı gün, Anadolu Demiryolu Kum
panyası işçileri, Moda'da Kışlık Tiyat-
ro'da toplandılar. Başta ücret artışı ol
mak üzere, işverenden talepleri içeren
bir "layiha" düzenlendi. Bu istekler da
ha sonra Sadaret makamına, Nafıa Ne-
zareti'ne. Deusche B a n k a ve Alman Se-
fareti'ne bildirildi. 29 Ağustos günü Da
hiliye Nazırı. Zaptiye Nazırı ve Deutsc
he Bank temsilcilerinden oluşan bir ko
misyon ücret artışı talebini incelemeye
koyuldu.
Anadolu demiryolu işçilerinin "Cemi
yet-i Uhuwetkârane"leri vasıtasıyla ilet
tikleri talepleri inceleyen komisyondan
bir sonuç çıkmadı. O sırada Rumeli De-
miryolları'nda da iş uyuşmazlığı sür
mekteydi. Nitekim Rumeli Demiryolu
çalışanları da greve gitmişlerdi.
Anadolu Osmanlı Demiryolu Memu
rin ve Müstahdemin Cemiyet-i Uhuvvet-
kâranesi'nin Sadaret'e verdiği layihada,
grevden doğacak sorumluluğun kum
panya ve hükümete düşeceği belirtili
yordu. Layiha Türkiye'de toplu iş söz
leşmesi yapma girişimlerinin ilk örnek
Beyoğlu Anadolu Lisesinin bulunduğu binanın dış cephesinden bir görünüm.
Beyoğlu Anadolu Lisesi Arşivi
lerinden biriydi. Cemiyet-i Uhuvvetkâra-
ne, Anadolu-Bağdat demiryolu memu-
255 ANADOLU OTELCİLİK
rin ve müstahdemini adına toplu görüş rar işe başlamaya amade olduğunu", Nitekim bir süre sonra Anadolu ve
me ve toplusözleşme yapmayı amaçla ancak Ankara demiryolu mukavelena Rumeli demiryolları hatlarında grevlerin
maktaydı. 33 maddelik "metalibat" iş mesinin 12. maddesi gereğince "ahvâl-i önlenmesi amacıyla Harbiye Nezare-
gören kesimin toplusözleşme tekliflerini fevkaladede temin-i münakalât için hü ti'nce Hicaz demiryolu zabitlerinden şi
kapsamaktaydı. Bu denli ayrıntılı bir kümet-i seniyyenin tekmil hatta vaziyet mendifer taburları oluşturuldu ve kum
"metalibat" listesi, iş gören kesimin ör etmesi"nin gerektiğini belirtti. panyalara grev vukuunda gerekli işgü
gütlenme gücünü de yansıtmaktaydı. İstida, şirketi harekete geçirdi. Ordu cünün hükümetçe sağlanacağı bildirildi.
Hat çalışanları, her şeyden ö n c e , nun demiryollarına el koyması kumpan Ayrıca Ticaret ve Nafıa Nezareti'nin
kurdukları sendikanın işveren tarafın yanın işine gelmiyordu. Huguenen, ce demiryolu şirket ve kumpanyalarına 14
dan tanınmasını istiyorlardı. Talep liste miyetin "metalibatı"nı alelacele kabul Ekim 1908 tarihli bir tezkeresiyle, grev
lerinin ilk maddesi bu isteği içeriyordu. etti. Anadolu Demiryolları Memurin ve lerin ülkede ticareti ve kamu güvenliği
Ücretlerde, on yıllık çalışanlara yüzde Müstahdemini Cemiyet-i Uhuvvetkâra- ni aksattığı, devletin siyasi ve mali itiba
40, beş yıllık çalışanlara yüzde 30 ücret nesi'ne yazdığı 19 Eylül 1908 günlü rını düşürdüğü, halkı güç durumda bı
artışı talep ediliyordu. Günlük çalışma "tahrirat" bir bakıma sendikanın tanın raktığı gerekçesiyle bundan böyle de
saatlerinin sınırlandırılması, gece işi için ması anlamına geliyordu. miryolu, liman, rıhtım, tramvay, havaga
çift yevmiye ödemesi, pazar gününün Ancak, Tatil-i Eşgal Kanun-ı Muvak- zı, elektrik, gibi genel hizmete yönelik
hafta tatili olarak kabulü, senede dört katı'nm yayımlanması ve bir süre sonra işyerlerinde devlet memuriyetinde oldu
hafta ücretli izin, talep listesinde yer 31 Mart Vakası üzerine İstanbul'da ilan ğu gibi greve gidilemeyeceği; bunun çı
alan diğer maddelerdi. Ayrıca çalışanla edilen sıkıyönetim Huguenen'i sözün karılmakta olan Tatil-i Eşgal Kanun-ı
rın hastane masraflarının şirketçe öden den döndürdü. Verilen haklar geri alın Muvakkati ile güvence altına alındığı
mesi istenmekteydi. dı. Bunun üzerine memur ve müstah bildirildi. Durumlarından hoşnut olma
"Eşit işe eşit ücret" Osmanlı uyruklu dem 900 kişinin imzasını taşıyan bir "is yanlar şirketle ilişkilerini kesmek üzere
çalışanların direttikleri önemli talepler tida" hazırlandı ve Ticaret ve Nafıa Ne- istifa edeceklerdi. Buna uymayan ve
den biriydi. Kumpanyanın "İstanbullu zareti'ne verildi. Bakanlığın arabulucu grev girişiminde bulunan ya da grev
ve bilhassa Türk memurlara müsavata luğu istendi. Nazır Hallaçyan Efendi'nin kışkırtıcılığı yapan işçi ve memurların
muhalif muamelede" bulunduğu, yerli başkanlığında iki kez işçi ve kumpanya tutuklanıp haklarında kanuni takibata
ve yabancı işçiler arasında ayrım gözet temsilcileri bir araya geldiler. Hallaçyan geçileceğinin şirketçe çalışanlara iletil
tiği, yapılan işe göre ücret tahakkuku ta Efendi çalışanları haklı buldu. Ancak mesi istendi.
leplerini geri çevirdiği vurgulanıyordu. genel müdür Huguenen ortalıkta yoktu. Bibi. A. Gavrili, Anadolu Osmanlı ve Bağdat
Fransa'nın İstanbul'daki Ticaret Oda Görüşler Huguenen'in dönüşüne erte Demiryolu Şirket-i Osmaniyyesi'nin İçyüzü,
sı, Türk işçilerin Avrupalı işçilerden her lendi. Dersaadet, 1327; H. Onur, "1908 İşçi Hare
bakımdan geri oldukları gerekçesiyle iş Bu arada Cemiyetler Kanunu yayım ketleri ve Jön Türkler", Yurt ve Dünya, S. 2,
Mart 1977; D. Quataert, Osmanlı Devleti'nde
çilerin istemlerine kesinlikle karşı çıktı. landı. Adliye Nezareti Adli İşler Müşavi Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-
İstanbul'daki yabancı ticaret odaları ri Kont Ostrorogün uyarısı üzerine, işçi 1908), Ankara, 198"7; O. Sencer, Türkiye'de
nın farklı ücret uygulama yönteminden cemiyeti nizamnamesinde gerekli dü İşçi Sınıfı: Doğuşu ve Yapısı, İstanbul, 1969;
yana tavırlarına Dersaadet Ticaret Odası zenlemeleri yaptı ve resmen hükümete Z. Toprak, "îlân-ı Hürriyet ve Anadolu Os
da katıldı. Odanın yayın organı, yerli- başvurdu. Üsküdar Mutasarrıflığı'ndan manlı Demiryolu Memurin ve Müstahdemini
Cemiyet-i Uhuvvetkâranesi," Tarih ve Top
yabancı işçi ayrımı konusunda Osmanlı alınan onayla Anadolu Osmanlı Demir
lum, S. 57, Eylül 88; Z. Toprak, "1909 Tatil-i
amelesini haksız buldu. "Yerli amelenin yolları Memurin ve Müstahdemin Cemi Esgâl Kanunu Üzerine". Toplum ve Bilim, S.
ecnebi amelesi seviyesinde olamayaca- yet-i Uhuvvetkâranesi yasal bir örgüt 13, 1981.
ğı"nı belirtti. olarak tasdik edilmiş oldu.
ZAFER TOPRAK
Demiryolu grevleri işte böyle bir or Reisliğini demiryolu hekimlerinden
tamda başladı. 13 Eylül günü Haydarpa Arhangelor Gavrili'nin yaptığı cemiyetin ANADOLU OTELCİLİK VE
şa İstasyonu girişine bir beyanname ası yeni programında, işverene karşı çalı
larak 13 Eylül akşamı son trenlerin geli şanların haklarını korumanın yanında TURİZM MESLEK LİSELERİ
şinden sonra tüm işçilerin işyerlerini iane sandığı kurulacağı, hasta, sakat ka İstanbul'da otelcilik ve turizm eğitimi
terk edecekleri işçi komitesince halka lan çalışanların gözetileceği, vefat eden veren biri resmi, ikisi özel üç okul var
duyuruldu. lerin ailelerine yardım edileceği, çocuk dır. Bunlardan resmi olan Anadolu Otel
Grevin başlamasıyla birlikte Harbiye larının okutulacağı kaydediliyor; demir cilik ve Turizm Lisesi Beşiktaş'ta, Etiler-
Nezareti Haydarpaşa'ya asker sevk etti. yolu memurlarına mahsus bir koopera Nispetiye Caddesi, Ulus kavşağı yanın
İşçiler işgal ettikleri binalardan çıkarıldı tif açılacağı, fırın işletileceği, yakacak dadır. 1967'de İstanbul Otelcilik Okulu
lar. Cemiyet temsilcilerinin kumpanya temin edileceği belirtiliyordu. adı altında, Üsküdar-Harem yolu üzerin
genel müdür Huguenen ile görüşme gi Huguenen bu gelişmeleri kaygıyla iz de bulunan, Toprak Mahsulleri Ofisi bi
rişimleri sonuç vermedi: direktör kendi lemişti. İşçi cemiyetini kapattırmak için nasında kurulmuştur. Eğitim-öğretim
lerini kabul etmedi. elinden geleni ardına koymadı. Cemiye 1976'ya kadar bu binada sürdürülmüş;
Grevden asıl zarar gören devlet ha- tin gizliliğini ileri sürdü. Sonuç alamayın 1976'da önce Zeytinburnünda geçici bir
zinesiydi. Grev nedeniyle Babıâli her ca bu kez de cemiyetin aslında sendika binaya taşınmış, daha sonra Anadoluhi-
geçen gün kilometre garantisi ödemek olduğunu ve Tatil-i Eşgal Kanunu gere sarı Ortaokulu b i n a s ı n a geçmiştir.
zorunda kalmaktaydı. Zaptiye Nazırı ğince kapatılması gerektiğini iddia etti. 1980'de yine geçici olarak Çapa Yüksek
Sami Paşa Haydarpaşa'ya geçerek işçi Bu arada, Osmanlı İttihat ve Terakki Öğretmen Okulu binasına nakledilmiş
temsilcileriyle görüştü; grevler sonucu Cemiyeti merkez yayın organı İttihat ve tir. Okul, Etiler'deki bugünkü binasına
Maliye'nin güç durumda kaldığını an Terakki gazetesinde demiryolu işçileri Aralık 1983'te taşındı. 1986-1987 öğretim
lattı, işbaşı yapmadıkları takdirde zor nin taleplerinin hiçbir esasa istinat et yılında "Anadolu lisesi" konumuna geti
kullanıp grevci işçileri tutuklatacağı mediği, bu tür aşırı taleplerden vazgeç rilerek, "Anadolu Otelcilik ve Turizm
tehdidini savurdu. meleri gerektiği, aksi takdirde ülke için Meslek Lisesi" adını aldı. Kurum olarak,
Grevin ü ç ü n c ü günü, Cemiyet-i hayati bir önem taşıyan demiryollarının çeşitli turistik tesislere (otel, restoran,
Uhuvvetkârane Hukuk Müşaviri Abdur işletilmekten alıkonmasına milletin razı seyahat acentesi vb) orta seviyede nite
rahman Adil Bey hükümetin arabulucu olamayacağı, bu nedenle hükümetin işe likli eleman (resepsiyoncu, rehber, kat
luğunu talep etti. Sadaret'te bulunun vaziyet ederek ordu içerisinde oluşturu hizmetlisi, mutfak personeli vb) yetiştir
Kâmil Paşa'ya verdiği istidada "memu lacak şimendifer taburlarıyla trenleri iş meyi amaçlayan bir meslek lisesidir.
rin ve müstahdeminin hükümet-i seniy- leteceği, işçilerin de açıkta kalacağı be Ortaokul mezunu olup merkezi sis
yenin zararını mudi olmamak için tek lirtiliyordu. temle yapılan meslek liseleri sınavını ka-
ANADOLU PASAJI 256
zannıış öğrenciler ayrıca okulda yapılan münde üç kat boyunca bir çıkma yer ANADOLU SPOR KULÜBÜ
mülakata alınırlar. Mülakatta, düzgün fi alır. Girişin üstünden başlayarak devam Üsküdar'da kurulmuş spor kulübü, II.
ziki görünüm, konuşma yeteneği, insan eden çıkma, en üst katta bir balkona Meşmtiyet'in ilanıyla gelen cemiyet kur
ilişkilerinde rahatlık ve yabancı dil bilgi açılır. Yapı cephesine hâkim pencere di ma serbestisi sonucu 1908'de kuruldu.
si gibi hususlar göz önünde bulunduru zilerinde genellikle dikdörtgen çerçeve Kulübün kurucuları semtin köklü ailele
lur. Öğretim süresi, 1 yılı hazırlık sınıfı kullanılmıştır. Sadece beşinci katta kilit rinin çocuklarıydı. Bunların arasında
olmak üzere 4 yıldır. Okulda öğrencile taşları belirtilmiş, yuvarlak pencereler Burhan Felek ile kardeşi Dr. Hüdai Fe
re kültür dersleri yanında, uygulamalı kullanılmıştır. lek de bulunuyordu. Yeşil-sarı formalı
olarak meslek dersleri verilmektedir. Yapının tümünde kullanılan pilastr, Anadolu Kulübü, futbolun yanısıra atle
Öğrenciler uygulama çalışmalarını özel sütunçe ve frizler, öne çıkan bölümde tizm, deniz sporları ve halat çekme dal
sektörde yapmaktadırlar. Öğretim süre yoğunluk kazanmış durumdadır. Cephe larında da varlık gösterdi. Burhan Felek
since 180 günlük uygulama çalışmasını düzenlemesi, pencere dizilerinin yerleş ile kardeşi Hüdai Felek, kulübün ilk fut
başarıyla tamamlamamış öğrencilere tirilişi ve kullanılan dekoratif elemanlar bol takımlarında yer aldılar. Anadolu
diploma verilmez. Okuldan 1992-1993 yönünden incelendiğinde, neoklasik dö futbol takımı. 1920Tİ yıllara kadar İstan
öğretim yılma kadar 2.134 öğrenci me nem mimari özelliklerinin ağırlıklı ola bul'un en güçlü ekiplerinden biri olarak
zun olmuştur. 1993-1994 öğretim yılında rak kullanıldığı söylenebilir. Yapının kendini gösterdi. Üzün süre İstanbul
kız-erkek 620 öğrencisi vardır. balkon korkuluklarında metal malzeme amatör ve profesyonel liglerinde yer
Öğrencilerin mesleki bilgi ve beceri kullanımı görülür. Bugün, içinde çeşitli alan futbol takımı, 1970-1971 sezonunda
lerini geliştirmek bakımından, okul bi dükkânların yer aldığı pasajda eskiye ait Türkiye 3. Ligi'ne katıldı. 1980-1981 se
nasına bitişik uygulama oteli ve lokanta ayrıntıların gün geçtikçe daha da azaldı zonunda Türkiye 2. Ligi'ne yükseldiyse
faaliyet göstermektedir. Uygulama oteli ğını gözlemek olasıdır. de tekrar 3. Lig'e düştü. Son yıllarda Üs
kısmında toplam 69 yatak kapasiteli 36 Anadolu Pasajının inşa edildiği yer küdar Anadolu Spor Kulübü adını aldı.
oda vardır. Ayrıca toplam 250 kişiye de önceleri, "Hayden" mağazaları ile
CEM ATABEYOĞLU
hizmet verebilecek iki lokanta ve halka Madam Latourün elbise mağazaları var
açık büfesi ile çay bahçesi mevcuttur. dı. Bu mağazaları satın alan Ragıb Paşa.
ANADOLUHİSARI
İstanbul'da aynca Milli Eğitim Bakan- Anadolu Pasajını onların yerinde inşa
lığı'na bağlı iki özel Anadolu otelcilik ve ettirmiştir. Pasaj bittiğinde, girişin sağ İstanbul Boğazının en dar yerinde, Ana
turizm meslek lisesi vardır. Özel Altuni- tarafına Lazarro F r a n c o ve oğlunun dolu yakasında. Göksu Deresinin deni
zade Anadolu Otelcilik ve Turizm Mes mefruşat mağazası, sol tarafına ise. ön ze aktığı bölgede, aynı adı taşıyan hisa
lek Lisesi Üsküdar'da Altunizade-Küçük- ce Mihal Kukis'in manifatura mağazası, rın (bak. Anadolu Hisarı.) çevresinde ve
çamlıca Caddesi'ndedir. Okul, 1972'de daha sonra, Belfast gömlekçisi yerleş ardındaki yamaçlarda kurulu köy. Ha
"Özel Otelcilik Meslek Lisesi" olarak Or- miştir. Bu pasajın içinde ünlü Anadolu len, yalı, villa ve diğer konutların yoğun
taköy'de açılmış, 1988-1989 öğretim yı Birahanesi de(-») yer alır. olarak bulunduğu; turistik yanı da olan,
lında özel Anadolu lisesi statüsü PELİN AYKUT Beykoz İlçesi'ne bağlı Boğaziçi semti.
kazanmıştır. Bu kurum da şimdiye kadar
çoğu otelcilik ve turizm sektöründe çalı
şan 2.342 mezun vermiştir. Özel Birkan
Yetkin Anadolu Otelcilik ve Turizm
Meslek Lisesi, kurucusunun ismini taşı
maktadır. 1991-1992 öğretim yılında
açılmıştır. Beşiktaş, 4. Levent-Akasyalı
Sokağı'nda faaliyet göstermektedir.
AHMET MÜLAYİM
ANADOLU PASAJI
Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde, bugünkü
Atlas Sineması'nm bitişiğinde, günü
müzde de yaşamakta olan Anadolu Pa
sajı, bugünkü Alyon (eski Alleon ya da
Aleon) Sokağına açılır.
Yapının 20. yy başlarında inşa edildi
ğini biliyoruz. Sahibi. II. Abdülhamid'in
mabeyincilerinden Eğribozlu Ragıb Pa-
şa'dır. Ragıb Paşa, çeşitli devlet görevle
rinin yanısıra, uzun süre ticaret ve ma
dencilikle uğraşmış, kazandığı paralarla
Beyoğlu'nda Anadolu, Rumeli ve Afrika
hanlarını inşa ettirmiştir.
Dikdörtgen planlı yapının ana mal
zemesi taştır. Yapı, dar cephesine rağ
men, büyük bir kitle olarak İstiklal Cad-
desi'nden Alyon Sokağı'na kadar devam
eder. Pasajın yapıldığı dönemde geçiş
koridorunun üstünün açık olduğu, bu
kısmın sonradan kapatıldığı sonucuna
varmak mümkündür.
İstiklal Caddesi'ne bakan giriş cephe
sinden içeri girildiğinde, iki taraflı dük
kânların yer aldığı uzun bir koridora ge
çilir. Dükkânların bulunduğu giriş bölü
mü dahil beş katlı yapının orta bölü
257 ANADOLUHİSARI
ANADOLUHİSARI İDMAN
YURDU
Anadoluhisarı'nda kurulmuş spor kulü
bir cami olarak inşa ettirildiği kayıtlıdır. sonradan kapatılmış küçük bir mekân bü. Kuruluş tarihi 1912'dir. Futbol, ho
Minarenin kaidesindeki kitabede cami da, bir mermer çeşme ile abdestlik yeri key ve kürek dallarında faaliyet göste
nin 1301/1883'te II. Abdülhamid tarafın oluşturulmuştur. ren sarı-yeşil formalı kulüp, kendi mü
dan yeniden yaptırıldığı yazılıdır. Geniş tevazı imkânlarıyla, İstanbul'un en göz
Bahçede 1987 yılında yapılmış altı
bahçe duvarları içinde yer alan kagir de mesire yerlerinden biri olan Anado
gen bir şadırvan ve doğusunda lojman
cami ahşap çatı ile örtülüdür. Yapı kare luhisarı çayırının bir köşesinde bir fut
lar bulunur.
planlı bir harim ile, cephede üç sıra ke bol sahası yaptırdı. Er Meydanı adı veri
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II: Raif, Mir'at, len saha, 19 Şubat 1915 günü törenle
merle açılan bir son cemaat yeri ve ku 222-223; Öz, İstanbul Camileri, II, 5.
zeybatıda kesme taştan yapılmış bir mi hizmete girdi. Uzun yıllar bu sahada
TARKAN OKÇUOĞLU
nareden meydana gelmiştir. Sonradan resmi ve özel futbol ve hokey maçları
pencerelerle kapatılan, ahşap tavanlı oynandı. Kulübün futbol takımı uzun
ANADOLUHİSARI GENÇLİK VE
kagir son cemaat yerinin doğu ve batı yıllar İstanbul mahalli liginde yer aldı.
SPOR AKADEMİSİ Bu arada kürek sporunda da kazandığı
yönlerinde sivri kemerli açıklıkları var
dır. Yapı, sivri kemerli pencereleriyle I. Anadoluhisarı'nda sahil yolu ile Göksu- şampiyonluklarla dikkat çeken bir ku
Ulusal Mimari döneminin özelliklerini Küçüksu dereleri arasındaki 100 dö lüp oldu. Kulüp bugün Beden Terbiyesi
sergiler. Bu husus caminin II. Abdülha nümlük arazide kurulu yükseköğretim Genel Müdürlüğü'nce yaptırılan küçük
mid döneminden sonra yenilendiğini kurumu. Türkiye'de alanındaki ilk yük bir stadyumu işletmektedir.
göstermektedir. Son cemaat yerinin ke sekokul olarak 1976'da açılmıştır. CEM ATABEYOĞLU
merleri arasında, tahta üstüne alçı kap 1968-1975 arasında milli takımların
lama palmetler yer alır. kamp yeri olan bu sahaya yapılan bina ANADOLUHİSARI NAMAZGAHI
Ana mekânı ve daha alçak olan son lardan yararlanılarak spor alanında yük Anadoluhisarı'nda Toplarönü mevkiin
cemaat yerini çıtalarla kasetlenmiş bir seköğretim verecek bir okulun açılması de yer alan namazgah. Boğaziçi'nden
saçak kuşatır. Cami, alt sırada dikdört 12 Ocak 1976 tarihinde Gençlik ve Spor geçişleri kontrol etmek ve Bizans'a kar
gen kesitli, üst sırada ise alttakilerle ay Bakanlığımca kabul edildi. Öngörülen şı bir "köprübaşı" olmak gayesiyle I.
nı hizada ve genişlikte olan sivri kemer ilk programa göre okulda antrenör ve Bayezid (Yıldırım) tarafından yaptırılan
li ikiz pencerelerle aydınlanmıştır. spor yöneticisi yetiştirilecekti. Öğretim Anadolu Hisarının yanında bir de mes
Harimin kuzeyinde, mihrap eksenin çalışmalarını bu kapsamda sürdüren cit vardı. Bunun dışında ayrıca bir de
de, kuzeybatıdan bir merdivenle çıkı okul, 1982'de Yüksek Öğretim Kuru namazgaha niçin ihtiyaç duyulduğu bi
lan, iki ahşap direğin taşıdığı fevkani l u n u n kararı ile Marmara Üniversite- linmez.
bir mahfil yer alır. Çıtalarla kasetlenmiş si'ne bağlandı. Atatürk Eğitim Enstitü- Hisarın güneybatı tarafında olan na
ahşap tavanın ortasında, kare içine alın sü'nün 1983'te Eğitim Fakültesi olması mazgah etrafı bir duvarla çevrili yakla
mış, merkezden kenarlara doğru gelişen ile bu yeni fakültenin bünyesine alındı şık 20x25 m ölçülerinde bir sahaya sa
çıtaların oluşturduğu bir göbek meyda ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ilişiği hiptir. A. Gabriel, bu namazgahın, hisa
na getirilmiştir. Son cemaat yerinin ta kalmadı. Son olarak 1993'te de doğru rın dışındaki toprağın yükseltilip düzen
vanı da aynı biçimde çıtalarla kasetlen dan Marmara Üniversitesi Rektörlüğü'ne lenmesinden sonra büyük ihtimal ile
miş ve iç içe iki karenin ortasına çıta bağlı, bağımsız yüksekokul konumuna 17. yy'dan daha önce olmamak üzere
dan sekiz kollu bir yıldız yerleştirilmiş getirildi ve adı Beden Eğitimi ve Spor yapılmış olacağını ve mihrabın üslubu
tir. Minber ahşaptır. Yüksek Okulu olarak değiştirildi. nun da bu tahmini doğruladığını yazar.
Kuzeybatıdaki kesme taş minarenin, Okulda, beden eğitimi, antrenör eği Ancak böyle bir dayanağın yetersizliği
II. Abdülhamid'in yaptırdığı eski cami timi, spor yöneticiliği adlı üç ana dal ve de açıkça belirlidir. Uğur Derman, altta
den kaldığı bilinir. Kare bir kaide üze bu dallarda öğrenim gören yaklaşık bir çeşmesi olduğuna göre bunun bir
rinde yükselen minarenin altıgen ge 1.000 öğrenci vardır. Öğretim kadrosu "fevkani" namazgah olduğunu yazar.
ometrik geçmeli korkuluklu şerefesi ka 80 dolayında öğretim üyesinden oluş Fakat böyle bir çeşme izine rastlanma
im konsollarla desteklenmiştir. Taş kü maktadır. Okul kampusu içinde, Mar dığı gibi namazgahın fevkani olabilece
lahının altında bir girland dizisi dolaşır. mara Üniversitesi'ne bağlı İktisadi İlim ğini gösteren bir işaret de yoktur.
Son cemaat yerinin doğusuna bitişik, ler Fakültesi'nin Çalışma Ekonomisi ve Anadoluhisarı Namazgahı, son yıllar-
ANADOLUHİSARI VAPURU 260
Anadolukavağı
Yoros Kalesini ve IV. Muradın yaptırdığı sahildeki kaleyi gösteren AUomün bir deseni, 19- yy.
Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
sonra, yaz ve kış. limanında 300 gemi ayn mahallesi bulunan önemli bir yer re, 1946'da 270-280 haneli olan, halkı
olduğunu ekler. Bir yüzyıl sonra, Incici- leşmeydi. Şirket-i Hayriye'nin 1914'te nın büyük çoğunluğu balıkçılıkla geçi
yan, Anadolukavağı'nın nüfusunun yayımladığı Boğaziçi broşüründe, o ta nen, diğerlerinin bahçecilik ve işçilik
1.000 kadar Türk'ten oluştuğunu, kö)ün rihte 180 haneli ve 1.000 kadar nüfuslu yaptığı Anadolukavağı, 1990'da 1.500
dükkânlarının denizcilerin ihtiyaçlarını olduğu bildirilmektedir. E. Koçu'ya gö- nüfusa sahiptir.
karşılamak için geceleri bile açık tutul
duğunu, sayısı bazan 3 0 0 ü bulan gemi
nin Karadeniz'e çıkmak için müsait hava
kollarken burada demir attığını yazar.
Eremya Çelebinin de, limanda ''nodos'ü
(lodos) beklemek üzere iki veya üç yüz
geminin durmasının vaki bulunduğunu
yazması ilginçtir. Yine Eremya Çelebi,
buradan Karadeniz'e, Giresun'a (Kera-
sun), Azak'a. Don Nehri ve Sinop'a. ge
milerle odun. yemiş, başta buğday ol
mak üzere hububat sevk edildiğini, ayrı
ca kirazının meşhur olduğunu, üç su de
ğirmeninden oluşan, saraya has ekmek
yapılmak üzere un üreten beylik değir
menin de burada olduğunu kaydeder.
Geçmişte, Boğaz'ın Karadeniz'e açıl
dığı bölgede askeri ve ticari öneme sa
hip bir yerleşme olduğu anlaşılan Ana
dolukavağı'nın dalyanlarının da en eski
ve bereketli daylanlardan olduğu, an
cak 19. yy'ın sonlarında kapandığı bi
linmektedir. Özellikle kılıçbalığı avı, ya
kın zamanlara kadar köy halkının başlı
ca geçim kaynağını oluşturmuştur.
20. yy başlarında Anadolukavağı hâ Anadolukavağı
İstanbul Ansiklopedisi
lâ oldukça büyük bir çarşıya sahip, beş
ANADOLUKAVAĞI VAPURU 262
Anadolukavağı
ve Karadeniz'e
açılımının
izlenebildiği
bir genel
görünüm.
Bünyad Dinç,
1993
Anadolukavağı'nın çehresi 1980'lerde, lar açılmış, köy vadinin içine doğru da Bibi. S. Eyice, Bizans Devrinde Boğaziçi,
bölgenin askeri yasak bölge olmaktan genişlemiştir. Köy, turizm mevsimi dı İst., 1976, s. 72-92; "Anadolukavağı", İSTA, s.
çıkarılmasından sonra değişmeye başla şındaki dönemlerde, Boğaz'da eski sü 828-831; M. Tayyip Gökbilgin, "Boğaziçi",
İA. s. 683; Evliya, Seyahatname I-II, İst., ty,
mıştır. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı kûnetinden ve görünümünden hâlâ bir
s. 320-321: Kömürciyan, İstanbul Tarihi, s.
tesisleri halen Anadolukavağı'nda bulun şeyler koruyabilen nadir köşelerden biri 49, 269; İnciciyan, İstanbul, s. 120, 123, 124
makla birlikte, Anadolukavağı ve çevre sayılabilir.
sinin "yasak bölge" statüsünün kaldırıl Anadolukavağı'na Beykoz üzerinden İSTANBUL
masıyla Beykoz, Riva, Şile vb üzerinden belediye otobüsleri ve diğer vasıtalarla
karayolu bağlantısı sivil araçlara da sağ ulaşılabileceği gibi şehir hatları vapurla ANADOLUKAVAĞI VAPURU
lanmış, karayolu ulaşımı başlamıştır. rı da Rumelikavağı'ndan Anadolukavağı Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 196l'de,
Yoros Kalesi, geçmişte olduğu gibi iskelesine sefer yapmaktadır. Anadolu İskoçya'da Glasgow'daki Fairfield tez
bugün de. önemli bir tarihsel kalıntı kavağı'nın kalesi, balığı ve balık lokan gâhlarında inşa edilen birbirinin eşi 9
olarak turizme açılmış; sahilde öteden taları yanında kavakinciri olarak bilinen şehir hattı vapurundan biriydi. 781
beri var olan küçük kahve ve bir-iki sa küçük siyah incirleri, günümüzde he grostonluk olup boyu 69,9 m, genişliği
laş lokantanın yerini çok sayıda balıkçı men hemen kalmamış olan kiraz, armut 13,6 m, sukesimi de 2,6 m kadardı. Her
restoranı, çay bahçeleri, kahveler alma ve diğer meyveleri, bir de tatlı yumuşak biri 800 beygirgücünde iki buhar maki
ya başlamış; turistik eşya satan dükkân icimli suları ünlüdür. nesi vardı. Kazanı akaryakıtla ısıtılıyor
du. Çift uskurluydu. 5 Mart 1985 günü,
limanda iken makine dairesinde başla
yan yangın sonunda büyük hasar gör
dü. Can kaybı olmadı. Kasım 1986'da
satışa çıkarıldı.
ESER TUTEL
ANAHORİTİS KİLİSESİ
bak. KİRYAKOS (AYİOS) KİLİSESİ
ANALİPSİS KİLİSESİ
bak. HRİSTOS ANALİPSİS KİLİSESİ
ANAOKULLARI
II. Meşrutiyet döneminden (1908-1918)
günümüze kadar, okulöncesi 2-6 yaş
grubu çocukların eğitimlerine katkı sağ
Semtin iskele layan İstanbul'daki resmi ve özel karma
meydanında (kız-erkek) kurumlardır. Hizmet türleri
turistik hizmet ne ve statülerine göre anasınıfı, yuva,
veren bazı eski
çocuk yuvası, çocukevi, çocuk bahçesi,
tip yapılar.
Erkin Emiroğiu. kreş adları ile bilinenleri vardır. Türki
1993 ye'de ilk anaokulları İstanbul'da açıldığı
263 ANAOKULLARI
gibi, ülke genelinde de en çok anaoku mekteplerini de açtılar. Buna koşut ola retmen Okulu) bünyesinde bir ana mu
lu İstanbul'da olagelmiştir. rak İttihad ve Terakki Fırkası da Os allime mektebi (şubesi) açıldı. 1913-
Tanzimat'ın ilanından (1839) önce ve manlı Mektepleri, İttihad Mektepleri ad 1914 öğretim yılından başlayarak 1918'e
Tanzimat döneminde, İstanbul'da ço ları altında, anasınıflarını da içeren ipti değin buradan 100 dolayında ana mek
cukların okula başlama yaşları 4-6 ola dai ve rüştiyeler açtı. tebi muallimesi (bayan öğretmen) yetiş
rak kabul ediliyordu. Çocukların erken Osmanlı eğitimine köklü yenilikler ti. Bunların çoğu, İstanbul'daki ana-
okula gönderilmelerindeki amaç ise ho getirme çalışmalarıyla tanınan ve iki kez okullarmda öğretmen olarak veya aile
ca önündeki eğitimin, aile eğitiminden maarif nazırlığı (1910-1911, 1912) yapan yanında mürebbiye (eğitimci) sanıyla iş
daha yararlı olduğu kanısına dayanıyor Emrullah Efendi (1858-1914) ise, "ana buldular.
du. Ancak, herhangi bir kayıt esası bile mektebi" (küçük çocuklar sınıfları) kav 4-6 yaş çocuklarının alındığı İstanbul
bulunmayan mahalle-sıbyan mektepleri ramını ve bunun yararını ilk defa ortaya ana mekteplerinde, nizamname gereği,
ne verilen çocuklar, ilk bir-iki yıl. ciddi attı. Emrullah Efendinin bu görüşü dö ruh ve beden sağlığına yararlı oyunlar
bir eğitim-öğretim almadan mektep or nemin İstanbul basınında ve aydınları ağırlıklıydı. Ayrıca, dönemin siyasal
tamına ısınmaktaydılar. Bu okullarda bi arasında tartışıldı. Emrullah Efendi, ana yaklaşımları buralarda da etkiliydi ve
reysel eğitim ve öğretim geçerli oldu mektebi konusunda "çocuğun olabildi çocuklara ulusal, dinsel öyküler anlatılı
ğundan, hoca, yaşça büyük kardeşiyle ğince erken yaşta okula alınıp bir taraf yor, bu doğrultuda seçilen resimler ve
okula gelmeye başlayan küçük çocuk tan zihin kuvvetlerinin dengeli biçimde levhalar üstünde gözlemler yaptırtılıyor-
larla daha az ve terbiyevi açıdan ilgile gelişmesine bir taraftan da yetenekleri du. Özel girişimcilerin, ana mektebi
nirdi. Bu açıdan, eski sıbyan mekteple nin ortaya çıkmasına yardımcı olunma açabilme olanağını kötüye kullanmama
rinin bu süreci anaokulu işlevindeydi. sı" gerekliliğini vurguladı. Önerdiği eği ları için de bu alana tahsis edilecek bi
1 8 4 6 ' d a yürürlüğe k o n a n Sıbyan tim sistemini de ana mektepleri 1 yıl - naların, yeni. bakımlı, ferah, geniş bah
Mektepleri Talimatnamesi ise ana baba sıbyan mektepleri 3 yıl- rüştiyeler 3 yıl çeli olması koşulları getirilmişti. Diplo
nın rızasıyla 5 ve daha aşağı yani 4 ya olarak önerdi ve İstanbul'daki uygun or ması ya da sertifikası olmayanların eği
şındaki çocukların okula kabul edilme tamlı okullarda ilk uygulamaları başlattı. timciliğine de izin verilmiyordu. Önemli
lerine izin vermekteydi. Fakat bu yönet Fakat bu girişimin henüz yasal bir bir aşama olarak da İstanbul'daki ana-
melikte asıl okula başlama yaşı 6 olarak dayanağı yoktu. 1913'te yürürlüğe giren okullarınm eğitimciliğine salt bayanlar
belirlenmişti. Eğitimle ilgili daha sonraki Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-ı Muvakka- atanmaktaydı. Bu nedenle, Türk kadını
bir dizi düzenlemede de bu yaş sınırla ti'nin (Geçici İlköğretim Yasası) 3. ve 4. nın sosyal ve kültürel yaşamda yerini
rında bir değişiklik olmadı. Ancak, doğ maddesi ile ana mekteplerine de yer almasında anaokulları ayrıca önemli ol
rudan, okulöncesi çocuklar için ayrı ve verilmesi, ayrıca 2 Mart 1915 tarihinde muştur.
ya özel bir kurum da açılmadı. Buna Ana Mektepleri Nizamnamesi'nin ya Maarif Nazırı Şükrü Bey, Meclis-i Me-
karşılık Abdülaziz döneminden (1861- yımlanması, bu boşluğu giderdi. Kuşku busan'daki bir konuşmasında 4-6 yaş
1876) başlayarak varlıklı aileler, çocuk suz yasal düzenlemeler tüm Osmanlı ül grubu çocuklarının okul eğitimi alarak
larının yetişmesi için ev ve konak or kesine dönüktü. Fakat, İstanbul dışında, yetişmelerinin zorunluluğu üzerinde
tamlarında, anaokulunun ilkeleri doğrul henüz ilköğretim bile yeterince yaygm- durmakla birlikte, henüz İstanbul'da bi
tusunda pedagojik yöntemlerle beden, laştırılamamış olduğundan, ana mektep- le bu düzeyde kurum sayısı ve kapasi
akıl ve duygu gelişimine dönük "hususi leriyle ilgili gelişmeler, daha çok İstan tesi, kentin barındırdığı nüfusla orantıla-
tahsil ve terbiye"ye (özel eğitim ve öğre bul'u ve birkaç büyük kenti ilgilendir namayacak yetersizlikteydi. Tahmini
tim) giderek daha çok ilgi duydular. mekteydi. Bu sırada, İstanbul'daki tüm olarak 20 dolayındaki ana mektebinde
II. Meşrutiyet'ten (1908) sonra İstan yabancı okulları ile azınlıkların cemaat 500-600 çocuk eğitim alabilmekteydi.
bul'daki özgürlük ortamı, iptidai (ilk), okullarında da anasınıfları bulunuyor Cumhuriyet'in ilanından sonra ilköğ
rüştiye (orta), idadi (lise) düzeylerinde du. 1910'lu yıllarda Ermenilerin 20 ana retimin ve dolayısıyla da okulöncesi
çok sayıda özel okulun açılmasına da okulunda 600 çocuk. 30 eğitimci; Muse anaokulu ve anasmıflarının yerel yöne
olanak verdi. Cemiyet-i İrfan, Şirket-i vilerin ise 2 anaokulunda 30 çocuk. 2 timlere bırakılmasının ardından, 1925'te
Tedrisiye-i Osmaniye vb adlarla ortak eğitimci vardı. ve 1930'da Maarif Vekâleti'nin iki ayrı
lıklar kuran girişimciler, Batı'daki oku Maarif Nazırı Şükrü Bey döneminde genelgesiyle ilköğretime duyulan gerek
löncesi eğitim kurumlarını özellikle de (1913-1917), sayıları artmakta olan ana sinim ileri sürülerek anaokullarına öde
Almanya'daki kinder-garden ( ç o c u k mekteplerine öğretmen yetiştirmek için nek ayrılması bir bakıma yasaklandı. Bu
bahçesi) sistemini örnek alarak ilk ana İstanbul'daki Darülmuallimat (Kız Öğ tür eğitim kurumlarının, istisnai olarak
Anaokullarında oyun (solda) ve resim yapma (sağda) çocukların sıkılmadan eğitilebilmelerinin en önemli araçlarıdır.
Özel Şişli Terakki Lisesi Anaokulu
Cengiz Kahraman / İti 1 VArşivi
ANASTASİOS I 264
yan neredeyse Anastasiosü tahtından geçerli kılmak (bak. Konsiller) ve Mili- le yapıldığından yeteri kadar güçlü de
ediyordu. Bunalımın doruk noktasını ise, on Kapısı üzerindeki Filippikos ve Pat ğildi". Ayrıca bunun komnması için çok
Trakya'daki komutanlardan Vitalianosün rik Sergios'a ait tasvirleri yerinden sök sayıda askeri kuvvete ihtiyaç vardı. 6.
513'te başlattığı ayaklanmalar oluşturdu. mek oldu. Bu politika uyarınca, VI. Ion- yy yazarlarından bir başkası ve daha
Emrindeki birliklerle Ortodoksluğun sa nes'in yerine I. Germanosü patrik ola sonrakileri buraya "Uzun Duvar" adını
vunucusu olarak üç kez başkente yürü rak atayan II. Anastasios, dikkatini, şeh verir. Bir başka kaynak ise duvarın ya
yen Vitalianos, 515'teki üçüncü saldırı re saldırıya hazırlanan Araplara çevirdi. pımının 512'de gerçekleştiğini bildirir.
sında yenilgiye uğratıldıysa da, Anastasi- 714'te Galatia içlerine (Ankara, Yozgat Bizans kaynaklarından öğrenildiğine
osün değiştirmeye yanaşmadığı dini-si- ve Çankırı havalisine) bir akın düzenle göre, Anastasios Suru, imparatorlar tara
yasi tavrı yüzünden, başkent devamlı bir yen Arap komutanı Mesleme (Maslama) fından tamir ettirilmiş olmakla beraber,
gerginlik içinde yaşadı. ile barış sağlamak için Halife Velid'e bunların şehrin korunmasında fazla bir
I. Anastasiosün kayda değer faaliyet başvuran II. Anastasios, Suriye içlerinde faydası olmamıştır. Bu onarımlar 10. ve
leri arasında "Makron Teichos" (Uzun toplanan büyük bir ordunun Konstanti- ya 11. yy'a kadar sürmüştür.
Duvar) veya "Anastasios Duvarı" adla nopolis'e saldıracağını öğrenince, kuşat Ancak Anastasios Suru kendilerinden
rıyla anılan, Trakya'da inşa ettirdiği ve maya karşı hazırlıklar yapmak üzere bekleneni tarih içinde hiçbir vakit ger
Konstantinopolis'in savunmasına dolaylı başkente geri döndü. Kara ve deniz çekleştirmedi. Batıdan gelen her akın
olarak katkıda bulunan surlar gelir. Baş surlarını onarttı, tahıl stok ettirdi ve do onları kolayca aşabildi. Surlar, Karade
kentin batı yönünde, kimi kaynaklara nanmayı neredeyse yeniden yaptırdı. niz kıyısında Avcık İskelesi denilen yer
göre iki günlük, kimilerine göre dört Konstantinopolis halkı içinde üç yıl sü den başlar ve 500 m kadar batıya uzan
günlük yolculuk mesafesine uzanan ve resince geçimlerini sağlayıp ihtiyaçlarını dıktan sonra, güneybatıya dönerek Hi-
45 km olduğu tahmin edilen bu surların tedarik edemeyecek durumda olan kişi sartepe'ye ulaşır. Buradan da Karacaköy
bazı bölümleri hâlâ ayaktadır. lerin kenti derhal terk etmelerini emret yakınından geçerek, Balçıkdere ve Kara
518'de hiç çocuksuz ölen I. Anastasi ti. İç çekişmeleri önlemek için de, ken caköy Deresi'ni aşarak, Hamzaderesi'ni
os, yerine yeğenlerinden birini bırakma disine rakip olan tema şeflerini ve de geçip, küçük Kuşkaya Tepesi'ne ulaşır.
yı düşündüyse de, tahtı, muhafız alayı ğerli komutanları önemli devlet görev Bu tepenin 0,5 km güneyinde uzanan
komutanı ve gelecekteki ünlü İmpara lerine atadı. Araplardan önce davrana surlar Kızıltepe'ye, oradan da Kabakça-
tor I. İustinianosün(->) amcası. I. İusti- rak onları habersiz vurmak isteyen II. Karacaköy yoluna parelel uzanarak,
nos'a kaldı. Ne var ki, Anastasiosün ye Anastasios, Rodos üzerinden, Arapların Kurfalh-Gümüşpmar yolu kenarından
ğenlerinin soyundan gelen kişiler, 6. kereste deposu olan Fenike'ye karşı güneye doğru devam eder. Hırsızte-
yy'da, yaklaşık beş kuşak boyunca, 715'te bir deniz saldırısı başlattıysa ela. pe'den sonra surların yalnızca temel ka
Konstantinopolis'in siyasi, dini ve top Rodos'ta yeniden ayaklanan Opsikion' lıntısı olarak görülebildiği belirtilmiştir.
lumsal yaşamında söz sahibi olmaya lular, Anadolu'ya geçerek, yine bir vergi Sur izleri, Kurfallı'nm içinden geçerek,
devam ettiler. memuru olan T e o d o s i o s ü imparator
ilan ettiler. Altı ay kadar süren çatışma
Bibi. C. Capızzı, L'lmperatore Anastasio I
(491-518), Roma, 1969; P. Charanis, Church
döneminden sonra, III. Teodosios adıy
and State in the Later Roman Empire: the Re- la tahta geçen yeni imparator tarafından
ligioıts Policy of Anastasias the First, 491- kesin olarak yenilgiye uğratılan II.
518, 2. baskf, Selanik. 1974. Anastasios, keşişliği seçti ve Selanik'e
AYŞE HÜR sürgüne gönderildi.
719'da, magistros (bir çeşit yüksek
ANASTASİOS H memur) Niketas Ksilinites tarafından
(?, ? - 719, Konstantinopolis)) Bizans im kışkırtılan II. Anastasios, Onogur Hanı
paratoru (hd 713-715). 8. yy başında, Tervel'in yardımıyla Konstantinopolis'e
düşman akınlarına karşı Konstantinopo yürüdüyse de bir süre sonra, Onogurlar
lis! tahkim etti ve donanmayı yeniden kendisini o sırada imparator olan III.
kurdu. Leon'a(->) teslim ettiler Leon tarafından
Vaftiz adı Artemios olup, imparator başı vurulan II. Anastasiosün cesedi,
olmadan önce, sıradan bir sivil memur karısı Eirene tarafından Konstantinopo-
(protasekretis) idi. Yüzyılın başında orta lis'teki Havariyyun Kilisesi'ne(->) (Ayios
ya çıkan karışıklıkların zayıf bıraktığı im Apostoleion) gömüldü.
paratorluk, o sırada bir yandan Arapların Bibi. Ostrogorsky, Bizans, 143-144; Sumner,
İ3İr yandan da Onogur Hunlarınm (o dö "Philippicus. Anastasius II and Theodosius
neme ait kaynaklarda Bulgarlar olarak III". Greek, Roman and Byzantine Studies. S.
adlandırılırlar) saldırılarına uğramaktay 17. 1976. s. 289-291.
dı. Özellikle II. Anastasiosün selefi Filip- AYŞE HÜR
pikos devrinde (711-713) Onogur Hanı
Tervel'in komutasındaki birliklerin Kons ANASTASİOS SURU
tantinopolis surlarının hemen önüne dek İmparator I. Anastasiosün yaptırdığı
gelerek, zengin Bizanslıların başkent dı (hd 491-518), İstanbul'u Trakya yönün
şındaki sayfiye mahallelerini yakıp yık den gelen akınlara karşı korumak üzere
ması üzerine, bölgeye Opsikion teması Karadeniz'den Marmara'ya kadar uza
na (vilayetine) ait birlikler sevk edilmişti. nan sur.
Fakat Opsikion'lular, düşmanla savaş Eyaletlerin (limes) sınırı boyunca Ro
mak yerine, imparatora karşı ayaklandı ma İmparatorluğu böyle surlar inşa et
lar ve 3 Haziran 713'te, Filippikos'u taht tirmiştir (Büyük Britanya'da Hadrianus;
tan indirerek gözlerine mil çektiler. Yeri Dobruca'da Traianus chivarían gibi). I.
ne de memur Artemiosü, II. Anastasios Anastasios bunların benzeri olarak bir
adıyla imparator ilan ettiler. sur duvarını 507-512 yılları arasında
Y e n i imparatorun ilk işi. Filippi- Bulgar akınlarından şehri korumak üze
kosün monoteletik görüşlerine karşı çı re yaptırdı. Prokopiosün 6. yy'da yazdı Anastasios Surunun izlediği hat.
ğına göre, şehirden 40 mil uzakta inşa F. Dirimtekin. "Anasthase Surları", Belleten, XII/45,
karak, 680/81'de başkentte gerçekleşti
(1948), s. 1-10. Lev. I'den yararlanılarak hazırlanmıştır.
rilen VI. ökumenik konsilin kararlarını ettirdiği sur duvarı "çok uzundu ve ace
ANATOIİ 266
Kurfallı-Silivri yolunu doğuda bırakarak gelinos Misailidis Efendi, uzun yıllar İz
Çilingirtepe'ye ulaşır. Buradan sonra mir'de gazetecilik ve yayımcılık yaptı.
Anastasiosün uzun duvarı, Kurfallı-Fe- Matbaası yandığı için istanbul'a göçtü
ner yolunu takip eder, Fener'in 200 m ve 1851'de Anatoli gazetesini çıkarmaya
batısında ve Yapağca'yı doğuda bıraka başladı.
rak Parapattepe'den geçerek Sancakte- Anadolu'da yaşayan ve Rumca bilme
pe'ye, oradan da Karınca Burnu'nda yen Ortodoksların okuma ihtiyaçlarını
Marmara kıyısında denize kavuşur. karşılamak amacıyla Grek harfleriyle
Son derecede harap durumda olduk Türkçe kitap ve gazete yayımlanması 19.
larından, ancak birçok yerlerde sadece yy'ın ikinci yarısından sonra hız kazan
temel işleri kalan Anastasios Surundan mıştır. "Karamanlı" denilen ya da kendi
oldukça iyi korunmuş bir parça Arabacı lerini "Anadollu" (Anadolulu) olarak ni
Kapısı denilen yerde görülmüştür. Bura teleyen bu topluluk Anadolu'nun çeşitli
da surun 30 m'lik kadar bir parçasının, yerlerinde ve İstanbul'da yaşamıştır.
yüksekliği 5 m'den fazla olarak ölçül Anatoli gazetesi 1865'e kadar Kara
müştür. Kalınlığının ise 3,15 m olduğu manlıca, bu yıl içinde birkaç ay kadar
görülmüştür. Surun uzunluğu Feridun Hristoforos Samarcidis'in başyazarlığın
Dirimtekin tarafından 52 km kadar he da Rumca olarak çıkmıştır. Daha sonra
saplanmıştır. Duvarlar küfeki taşlarmdan 1873'e kadar yalnızca Karamanlıca çı
kaplanarak içleri moloz dolgu olarak ho- kan Anatoli gazetesine bu tarihte bir de
rasanharcı ile yapılmış olmalarına rağ Rumca bölüm eklenmiştir. 1874'te Rum
men bazı yerlerde değişik teknik ve mal ca bölüm Mikra Asta adıyla ayn bir ga
zeme kullanılmış olması, geç dönemler zete haline getirilmişse de bir yıl sonra
de yapılan tamirlerin işaretleri olarak ka kapanmıştır. 1877'de Rumca bölüm ye
bul edilir. Schuchhardt'ın 1898'de yaptığı niden konulmuştur. 10 yıl boyunca iki Kadri Raşit Anday
incelemeler sırasında varlıkları tespit edi dilde yayımlanan gazetenin Karamanlı Suratı Yıldırım koleksiyonu
len Karanlık Ayazma ile Çilingirtepe ara ca bölümünde siyasi haber ve makale
sındaki on kadar yarım yuvarlak burçtan ler, Rumca bölümünde ise kilise haber
da bir şey kalmamıştır. tir. Aynı yıl bu okulda fahri olarak ço
leri ve dini makaleler yayımlanıyordu.
cuk hastalıkları polikliniği dersi verme
Anastasios Surunda devamlı savaşçı Rumca bölümün başyazarlığını Manuel
ye başlamıştır. 1905'te Hamidiye Etfal
bulundurmak mümkün olmadığı için, Gedeon yapmıştır.
Hastanesi dahiliye kliniği şefliğine nak
duvarların gerisinde, kışlalar veya ordu Anatoli gazetesinin matbaası yalnız ledilmiştir. Burada hem hastanenin ge
gâhlar yapılmıştı. Bunlardan Karacaköy ca gazete basımıyla değil. Karamanlıca lişmesi için çalışmış hem de pek çok
yakınındaki, 250x300 m ölçüsündedir. kitap basım ve yayımıyla da uğraşmıştır. çocuk' hastalıkları uzmanı yetiştirmiştir.
Surların geçit yerlerinin ise 31x57 m ve Gazete, başyazarının ölümü üzerine 1917'de yeniden Tıp Fakültesi Seririyat-ı
ya 31x59 m ölçülerinde dikdörtgen biçi 1920'li yıllara kadar oğlu Hristos Misaili Etfal (Çocuk Kliniği) müderrisliğine ge
minde kapı tahkimatlarına sahip olduk dis tarafından devam ettirilmiştir. tirilmiş, 1933 üniversite reformunda
ları tespit olunmuştur. Böylece, dışarıdan Bibi. M. Gedeon. Aposimiomata Hronograjiı emekli edilmiştir. 1933-1945 yıllan ara
içeriye ancak bu dikdörtgen küçük avlu 1800-1913, Atina. 1932: T. Kut. Temaşa-i sında Beyoğlu Belediye Hastanesi'nin
dan geçilerek girilebiliyordu. Benzeri sis Dünya ve Cefakâr u Cefakeş Yazarı Evange
çocuk kliniğinde hekimlik yapmıştır.
tem 6. yy'da Bizanslıların Kuzey Afri linos Misailidis Efendi". TT. S. 48 (Aralık
1988), s. 22-26; R. Anhegger, "Evangelinos Anday'ın çocuk kliniğinde görevlen
ka'da yaptıkları küçük kalelerde de gö Misailidis ve Türkçe Konuşan Dindaşları". I- dirildiği 1917'den önce sütçocuklarına
rülmüştür. Halk tarafından bu, köşelerin H, TT, S. 50, 51 (Şubat, Mart 1988), ~s. 9-12. kadın-doğum mütehassısları bakıyordu.
de kuleler olduğu anlaşılan kapı tahki 47-49; E. Misailidis, Seyreyle Dünyayı (Tema Diğer yaş gruplarındaki çocukları ise
matlarına "bedesten" adı verilir. 1898'de şa-i Dünya ve Cefakâr ıı Cefakeş), haz. R.
Anhegger-V. Günyol, İst.. 1988 (2. bas.), s. dahiliye uzmanları tedavi etmekteydi.
mükemmel durumda olan kapı istihkâm
643-664. Anday, çocuk hastalıkları üzerinde yap
ları sonraları yok edilmiştir. Anastasios
İSTANBUL tığı araştırmaları yayımlayarak, çocuk
Suru'nun Silivri yakınındaki güney ucu
hastalıklarını ayrı bir uzmanlık dalı ola
daha 1898'de görülmez durumdaydı.
ANDAY, KADRİ RAŞİT rak tanıtmıştır. Besim Ömer Akalın(->)
Nispeten belirli olan kuzey bölümü de
ile birlikte ailelerin çocuğa önem ver
çevredeki köylüler tarafından taşlarından (1875, İstanbul -1949, İstanbul) Çocuk melerinde etkili olmuştur. Türkiye'de
faydalanmak için tahrip edilmiş, 1990'da, hekimi. Eczacı Mirliva Mehmed Raşid ilk çağdaş ç o c u k hastalıkları kliniği
duvarın Karadeniz'e kavuşan ucu da bir Paşa'mn oğludur. İlköğrenimini Beya onun tarafından kurulmuştur, çocuk
müteahhit tarafından sökülmüştür. zıt'taki Simkeşhane Mektebinde yaptık hastalıkları dalının da öncüsüdür.
Bibi. C. Schuchhardt, "Die Anastasiusmauer tan sonra Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi
Anday, İstanbul'da m u a y e n e h a n e
bei Constantinopel und die Dobrudschawäl- ve Kuleli'deki Askeri Tıbbiye İdadi
açan ilk hekimlerdendir. Eskiden İstan
le", Jahrbuch des Archäologischen Institut, sinden mezun olup Mekteb-i Tıbbiye-i
bul'da hekimler, hastalarını ya bir ecza
XVI (1901), s. 107-127; ay, Aus Leben und Şahane'ye (Askeri Tıbbiye) girdi. Üçün
Arbeit, Berlin, 1944, s. 210-216; F. Dirimte nede ya da eczanenin üstündeki bir
cü sınıf öğrencisiyken 1894'te kaçarak
kin, "Anasthase Surları", Belleten, XII/45, odada muayene ederlerdi. İstanbul'da
Paris'e gitti ve tıp fakültesine kaydoldu.
( 1 9 4 8 ) , s. 1-10, lev. I-X; ay, "Le mura di kendi adına ilk muayenehaneyi Cemil
Anastasio I", Palladio (yeni seri), V (1955), s. Paris'te kaldığı yıllarda muntazaman ün
Topuzlu(->) açmış, onu Besim Ömer
80-87; R. M. Harrison, "The Lorig Wall in lü fizyoloji bilgini Charles Richet'nin la-
Akalın ve Kadri Raşit Anday izlemiştir.
Thrace", Archaeologia Aeliana, XLVII (1969), boratuvarına devam etmiş ve ayrıca
s. 33-38; ay, "Trakya'da Uzun Duvar", Türk Prof. Grancher, Marfan ve Nobecourt'- Bibi. Gövsa, Türk Meşhurları, 202; K. R. An
Arkeoloji Dergisi, XVIII/1 (1969), s. 77-83. day, Hatıralar, İst., 1947; F. Erden; Türk He
un çocuk hastalıkları kliniklerinde ihti
SEMAVÎ EYİCE kimleri Biyografisi, İst., 1948, s. 17-18; N.
sas yapmıştır. 1900'de pekiyi derece ile Onur, "Kadri Rasit Paşa, Hüseyin Kenan Tu-
diploma almış ve 1901'de İstanbul'a rakan". Pratik Doktor, c. 19 (1949). s. 13; İ.
ANATOIİ dönmüştür. H. Alantar, "Prof. Kadri Raşit Anday", İstan
Evangelinos Misailidis (1820-1890) tara Anday İstanbul'a döndükten sonra bul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c.
12 (1949), s. 47-49; M. O. Uzman, "Kadri Ra-
fından İstanbul'da yayımlanan Karaman Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'de (Sivil sid Paşa". İstanbul Seıiriyatı, c. 31 (1949), s.
lıca (Grek harfleriyle Türkçe) gazete. Tıbbiye) açık bulunan fizyoloji dersi 3-5.
Kulalı bir ailenin çocuğu olan Evan muallimliğine (profesör) tayin edilmiş- NURAN YILDIRIM
267 ANDREA HANI
AND AY, MELİH CEVDET Cumhuriyet modasıyla içli dışlı, bir İs
tanbul hanımefendisi görünümündedir.
(1915, İstanbul) Şair, romancı, deneme
Hiç çalışmadan, üretmeden yaşamak is
ci ve oyun yazarı. Ankara Gazi Lisesi'ni
teyen bu imparatorluk çocukları ve on
bitirdi, 1940'larda Belçika'da kaldı, savaş
ların yetiştirdiği kuşak, bir yandan da,
çıkınca yurda döndü. Ankara'da Milli
bugünkü hayatımızda yeri kalmamış eli-
Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde
açıklığı, ikramseverliği, hatta dalkavuk
çalıştı; istanbul Belediye Konservatuva-
beslemeyi sürdürmek isterler. Yakın
rı'ndaki öğretmenlik görevinden emekli
geçmişte yaşadıkları zaman, şimdi bir
oldu. Anday, Orhan Veli ve Oktay Rı
denbire "tarih" olmuş; onlar da bu tarihi
fat'la birlikte, Yeni Şiir'in (Garip Şiiri)
çözemez duruma gelmişlerdir. Romanın
başlıca temsilcilerindendi. Şiirlerini Ga
kişilerinden biri şöyle der: "Birinci Dün
rip (Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte,
ya Savaşı'na neden girdiğimizi Talât Pa
1941), Rahatı Kaçan Ağaç (1946), Telg
şa bilmiyor, Cemal Paşa bilmiyor. Enver
rafhane (1952), Yanyana (1956), Kolları
Paşa bilmiyor. Peki kim biliyor? Bilen
Bağlı Odysseus (1963), Göçebe Denizin
yok." Acı tatlı bir ironi diliyle yazılmış
Üstünde ( 1 9 7 0 ) , Teknenin Ölümü
bu güçlü roman, kültür gömleği değişti
(1975), Ölümsüzlük Ardında Gılgamış
ren İstanbul'un öz çocuklarını tanımak
(1981), Tanıdık Dünya (1984), Güneşte
açısından bir kaynak niteliğindedir.
( 1 9 8 9 ) kitaplarında topladı. Aylaklar
(1965), Gizli Emir (1970), İsa 'nm Gün SELİM İLERİ
cesi (1974) önemli üç romanıdır. 1987-
1989 arası iki ciltte derlenen toplu oyun ANDELİB
larından İçerdekiler (1965), Mikado'nun bak. FAİK ESAD
Çöpleri (1967) istanbul sahnelerinde bü
yük ilgi devşirmişti. Doğu-Batı ( 1 9 6 i ) , ANDREA HANI
Konuşarak (1964), Yeni Tanrılar (1974), Cağaloğlu'ndaki eski bir İstanbul evinin
K a r a k ö y - T o p h a n e arasında, Galata
Paris Yazıları (1982), Yiten Söz (1992) merdivenlerinde Melih Cevdet Anday.
İsa Çelik Mumhane Caddesi üzerinde bulunan 63
bazı deneme kitaplarıdır. Akan Zaman numaralı binadır. Hanın yan cephesi
Duran Zaman l'de (1984) anılarını, ye Karatavuk Sokağı'na, arka cephesi Hoca
tişme ve gençlik yıllarını dile getirdi. Tahsin Sokağına bakmaktadır. Binanın
Melih Cevdet, Aylaklar romanında
Bellekte iz bırakan şiirlerinden "Fo konak ve köşk hayatının, sonunda ille tek girişi, Galata Mumhane Caddesi
toğraf (Rahatı Kaçan Ağaç) Dört kişi apartmana geçecek son temsilcilerini, üzerinde bulunur.
parkta çektirmişiz / Ben, Oktay, Orhan, edebiyatımızda örneğine az rastlanılır Yapım tarihi kesin olarak bilinme
bir de Şinasi.. dizeleriyle başlıyor; İstan bir başarıyla dile getirmiştir. II. Abdülha- mekle beraber, 1880'lerde Rusya'dan
bul'un ve yurdun dört bir yanının o ün mid'in eczacıbaşılarından Şükrü Paşa'nın hac görevi için Kudüs ve Aynaroz'a gi
lü parklarda hatıra fotoğraflarına şiirle Erenköyü'ndeki bu konağı "artık çök den Ortodoksların İstanbul'da konakla
sesleniyordu. "Boğaziçi'nde Ayın On- meye yüz tutmuş, üç katlı" bir yapıdır. maları amacıyla yapılmıştır. Bina, Ayna-
dördü" (Telgrafhane) Boğaziçi pitoreski İç süslemesini bir zamanlar bir İtalyan roz'daki üç manastırdan biri olan Aya
ne alışılagelmiş şiirsel söyleyişin çok dı sanatçı yapmış: eşyaları da İtalya'dan Andrea'ya bağlı olması dolayısıyla bu
şında yaklaşır. Bu şiirde Boğaziçi yine getirtilmiştir. Ne var ki "dam saçakları adı almıştır.
bir eğlenceler, güzellikler beşiğidir ama, sarkmış, pancurlarm çoğu kırık, bağdadi I. Dünya Savaşı'na kadar hacı aday
sosyal endişeler açısından ne ölçüde bi yer yer kopmuş. dökülmüş"tür. Kapıları larının konakladıkları binanın malzeme
linçsiz yaşandığına da işaret etmektedir. kapanmaz olmuştur. Koltukların, kane lerinin bir kısmının, Rusya'da açılan ba
Art arda sıralanan çalgı adları birdenbire pelerin değerli kumaşı çoktan yırtılmış, ğış kampanyası ile getirtildiği söylen
bir musiki faslını söyler: Nazlı nazlı, perdeler lime lime olmuştur. Üç kuşağı mektedir. 1917 Ekim Devrimi'nden son
aheste beste... Derken zil zurna / Def ke barındırmış konakta, son fertler, eski, ra, ülkeden ayrılan çarlık yanlısı Beyaz
man dümbelek çiftenağra... Herkes Bo varlıklı günleri hâlâ sürdürme peşinde Ruslar bir süre burada ikamet etmişler,
ğaziçi'nde mehtap eğlentisine karışmış dirler. Mesela Şükrü Paşa'nın kızı Leman daha sonra Avrupa ve Amerika'ya geç
tır: "Sonunda fakir zengin bir arada". Hanım, krem rengi, çiçekli hasır şapka mişlerdir, istanbul'da kalanlar ise, daha
Ayışığmda sırlı güzellikler sunan Göksu sı, "şanel biçimi, kırmızı harçla süslü, çok Beyoğlu bölgesine yerleşmişlerdir.
testileri, balık ağları, alamanalar geçişir; parlak Fransız keteninden, lâcivert tay-
1950'lere kadar binanın idaresi keşiş
bir yanda yalılar, sahilsaraylar, ötede ba yörüyle" imparatorluğun kılıç artığı,
lerin elindeydi. Bu dönemde keşişlerin
lıkçı köyleri... Bazı yalıların "Hürriyefte Aynaroz'a dönmeleri veya ölüm nede
beli bükülmüştür, bazılarıysa yine o dö niyle, bina bir süre idaresiz kaldı. 1954'-
nemde yapılmıştır. Sonra günün özüm- te Galata bölgesindeki üç kiliseden -
senmemiş mimarisi beliriverir: Bir yan Ş İ N A N A Y
Panteleymon, Andrea, Elia- üçer kişilik
da betonarme kübik yalılar / Betonarme heyetlerin P. A. E. Fukaraperver Cemi-
Ada vapuru yandan çarklı
kübik yalıların salonlarında/Mor kadi yeti'ni kurmaları ile bina, cemiyetin ida
Bayraklar donanmış cafcaflı
fe yastık üstüne çiğ beyaz / Yağlı boya resi altına girdi.
Simitçi kahveci gazozcu
hülyalı bir mehtap. Nihayet bu yalılar,
Şinanay da şinanay "L" biçiminde bir plana sahip olan
âdeta bir bostancıbaşı defteri söylemiy
Müsülmanı yahudisi urumu yapı kagirdir. Üç katlı inşa edilen han,
le, küçük bir geçit törenine çıkartılır; şiir
İsporcusu ihtiyarı veremi cephede kesme taş ve tuğla malzeme
acı bir alayla sona erer. "Şinanay" (Telg
Kiminin saçı uçar, kiminin eteği birlikteliği ile oluşturulmuştur. Girişi ta
rafhane) ise ada vapurlarını şenlikli ses
Şinanay da şinanay mamen kesme taş malzeme ile meyda
lenişle saptar. O yandan çarklı vapurlar
Estirir de Ada yeli estirir na getirilmiştir. Üst kat cepheleri ise
cafcaflı bayraklarla İstanbul'dan Ada-
Seni sevindirir beni küstürür tuğla örgülüdür. Cephenin simetri ekse
lar'a, "Müsülmanı yahudisi urumu", koz
ninde orta bölüm ve köşeler kesme taş
mopolit bir kalabalığı taşımakta; yeller Lüküs kamarada kimler oturur
ile öne çıkarılmıştır.
esmekte, hanımların saçları, etekleri Şinanay da şinanay
uçuşmakta; Adalar yazlara özgü sevinç Melih Cevdet Anday Sütunlu giriş kapısının iki yanında ve
lerden bir hatıra olup kalmaktadır... diğer cephelerde dükkânlar bulunmak
tadır. Bu dükkânlar, binaya ve Ayna-
ANDREAS, APOSTÓLOS 268
NEVRA NECİPOĞLU
ANDREOMENOS, NİKOIAİ
(1850. lstanbul-27 Ocak 1929, İstan
bul) Fotoğrafçı. 11 yaşındayken Abdul
lah Biraderlerin Beyazıt'ta Rabach'tan
devraldıkları, bugünkü İstanbul Üniver-
sitesi'nin yakınındaki stüdyoda çırak
olarak çalışmaya başladı. Mesleği iyice
öğrendikten sonra 1867'de stüdyoyu
Andrea Abdullah Biraderler'den(->) satın aldı.
Hanının 30 yıla yakın bir zaman burada çalışan
giriş cephesi. Andreomenos. daha sonra fotoğrafçılı
Nazını Tiınuroğlıı. ğın merkezi haline gelen Pera'da (Be
1993 yoğlu) bir şube açtı. Pera'daki stüdyoyu
merkez. Beyrazıt'takini ise şube durumu
roz'daki Aya Andrea Manastırına gelir Andreas. Roma kilisesinin kumcuları na getirdi. Yavaş yavaş işi azalan Beya
sağlamak üzere yapılmışlardır. olarak bilinen havarilerden Petros ve zıt'taki stüdyo daha sonra kapatıldı.
Orta bölüm, birinci katta üçgen alın Pavlos'dan ilkinin kardeşiydi ve aynı 1890'larda 27x33 boyutundaki makine
lık, ikinci katta yuvarlak k e m e r ve zamanda Petros gibi balıkçıydı. Hakkın siyle İstanbul sokaklarının büyük bir ti
üçüncü katta düz bir pencere ile ta daki en eski öykülerde, yaşadığı devir tizlikle fotoğraflarını çekti.
mamlanırken, diğer pencereler kemerli de henüz Byzantion adıyla anılan Kons
dir. İlk iki katta, kilittaşı yerini barok tantinopolis kentiyle herhangi bir alaka Andreomenos saraya girmeyi başa
kartuşlara bırakmıştır. Pencere kenarla sı görülmemekle birlikte, Tours'lu Gre ran fotoğrafçılardandır. VI. Mehmed'in
rında ise, "S" motifleri bulunur. Aynı gory onun çeşitli misyonerlik gezileri sı (Vahideddin) veliahtlığı sırasında ona
pencere eteklerinin köşelerinde, triglif rasında bu kenti de ziyaret ettiğine de fotoğraf dersleri verdi ve Vahideddin
(üçüz yiv) motifli konsollar ile cephe ğinir. Ancak ilk defa 7. yy'da. Andre-
hareketlendirilmiştir. as'm Stachys isimli efsanevi bir kişiyi
Kat araları, zincir daire motifli yatay Konstantinopolis'e kentin birinci pisko
dikdörtgen bloklar ile öne çıkarılmıştır. posu olarak atadığı ve dolayısıyla ilerde
Bina, cephe boyunca devam eden bir patriklik olan Konstantinopolis pisko
saçakla sonlandınlmıştır. posluğunun kuruculuğunu yaptığı ileri
Giriş cephesinin gerisinde yer alan ve sürülür.
çekme kat-teras olarak düzenlenmiş kat Efsanenin ortaya çıkışının nedenleri
ta, Aya Andrea Kilisesi bulunmaktadır. bu devirde Konstantinopolis ve Roma
Bu katta, kilise girişinde duvar resimleri kiliseleri arasında giderek yoğunlaşma
ne de rastlanır. İkametgâh olarak kulla ya yüz tutan rekabette aranmalıdır. 6 ve
nılan odaların sayısı yetmiş kadardır. 7. yy'larda "ökumenik patrik" unvanını
BANU KUTUN kullanmaya başlayan Konstantinopolis
piskoposları böylelikle Roma kilisesinin
ANDREAS, APOSTÓLOS (AYİOS) o güne dek savunduğu ve Hıristiyanlık
Bizans devrinde ortaya çıkan söylencele âleminin beş ana kilisesi (Roma, Kons
re göre Konstantinopolis piskoposluğu tantinopolis, İskenderiye. Antakya, Ku
nun kurucusu; İsa'nın on iki havarisin düs) arasında Roma'ya en üstün mev-
den biri; aziz. Yortu günü 30 Kasımdır. kiyi tanıyan prensibe karşı geliyorlardı.
269 ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ
t a b a n yükseltilmiştir. A h ş a p kirişlerin kelini dikmeyi düşündüğünü de söyler. man" İoannes Komnenos'a (bak. Aksu-
m u n t a z a m sıralı delikleri görülür. Üzer Bu yapının yüzlerini süsleyen dört bü hos Ailesi) yeterince destek vermediler.
leri b e ş i k tonozlarla örtülü olan hücrele yük bronz heykelin Teodosiusün geldi 1203 yılında Bizans başkentini kuşatan
rin ortasında u z a n a n kemerli galeri dört ği kent olan Dyrrhachium'dan getirildiği IV. Haçlı Seferi orduları karşısında kısa
kat halinde ise de, bunu a n c a k bazı yer Patria'da yazılmıştır. Rodoslu Konstanti- bir mücadeleden sonra şehri terk edip
l e r d e tespit m ü m k ü n d ü r . B u k a r a n l ı k nus İstanbul'daki yapı harikalarından kaçan III. Aleksios, Konstantinopolis'e
h ü c r e l e r y a l n ı z c a dış d u v a r d a k i d a r biri olan Anemodulionün I. Teodosius bir daha hiç geri dönmedi ve yaşamı
mazgallardan p e k az ışık ve hava alır. (hd 379-395) tarafından yaptırıldığını 1211 veya 1212'de İznik'te sona erdi.
Y a r ı m yüzyıl ö n c e s i n e kadar, bu es yazar. Anemodulion, Tauri Forumu ile Angelos Hanedanı'nın son hükümda
rarlı ve ürperti v e r e n m a h z e n i ziyaret Artopoleia adlı fırıncılar çarşısı arasında, rı IV. Aleksios (hd 1203-1204), babası
e t m e k isteyenler, İvaz Efendi Camii herhalde Mese(-*) üzerinde ya da yakı II. İsaakiosün 1195'te tahttan uzaklaştı
imamının yaktığı meşalelerle içeri gire nında bir yerde bulunuyordu. rılmasından az sonra Avrupa'ya kaçmış
bilirlerdi. Sonraları buraya elektrik tesi DOĞAN KUBAN tı. IV. Aleksios babasının tahtı yeniden
satı konuldu ise de, burada barınan ge ele geçirmesi için Avrupa'da çeşitli giri
nellikle esrar ç e k e n kişilerce bu hatlar ANGELOS HANEDANI şimlerde bulundu ve rv. Haçlı Seferi'nin
b i r k a ç defa söküldü. S o n yıllarda, Ane- Konstantinopolis üzerine yöneltilmesin
Bizans İmparatorluğu'na 1185-1204 yıl
mas Zindanı d e n i l e n t o n o z l u hücreler, de rol oynayan kişilerden biri oldu.
ları arasında hükmeden soylu aile. Aile
tarihi filmler için plato olmuştur. Fatih 1203 yılında Haçlılar baba oğul Ange-
nin ismi, Türkçe karşılığı "melek" olan
Belediyesi de burayı temizleyerek turis losları Bizans tahtına yerleştirdilerse de
Grekçe sözcükten türemiş olabileceği
tik bir y e r haline getirme düşüncesinde Angeloslar Haçlılara verdikleri vaatleri
gibi, Amida'ya (Diyarbakır) bağlı bir yö
dir. İstanbul arkeolojisine A n e m a s Zin yerine getiremediler. Bunun üzerine IV.
re adı olan Angel veya Agel'den de ge
danları olarak g e ç e n bu ö n e m l i kalıntı Aleksios başkentte Haçlılara düşman
liyor olabilir. Ailenin kurucusu Filadel
ların h e r ş e y d e n ö n c e eksiksiz ve doğru gruplarla işbirliği yapmaya başladı.
fia (Alaşehir) asıllı Konstantinos Ange-
plan ve r ö l ö v e s i n i n çıkarılması, b ü t ü n Bunların arasında kendinden sonra im
los, belki çok yüksek bir sosyal sınıfa
dehlizlerin ve bağlantıların t e m i z l e n m e parator olacak olan V. Aleksios Dukas
mensup olmamakla beraber, Bizans İm
si ve çeşitli kısımlarının duvar teknikleri da vardı. V. A l e k s i o s 2 8 / 2 9 O c a k
paratoru I. Aleksios K o m n e n o s ' u n ( - > )
b a k ı m ı n d a n i n c e l e n e r e k , hangi d ö n e m 1204'te önce IV. Aleksiosü saraydan
kızlarından Teodora (d. 1096) ile yaptı
lere ait olduklarının m e y d a n a çıkarılma kaçmaya teşvik etti ve hemen ardından
ğı evlilik vasıtasıyla sülalesinin asaletini
sı gereklidir. da yakalattırıp boğdurttu. Yaşlı impara
temin etti.
Bibi. Anonim (Patrik Konstantios), Constan- tor II. İsaakios ise, V. Aleksios'in müda
Bu çiftin torunlarından biri, II. İsa-
tiniade, 1st., 1846, s. 13; A. G. Paspatis, halesine gerek bırakmadan, kısa bir sü
akios Angelos (hd 1185-1195, 1203-
Byzantinai Meletai, İst., 1877, s. 32-33, 38; re önce doğal şekilde ölmüştü.
Millingen, Walls, 131-163; Ziya, İstanbul ve 1204), ailenin imparator olan ilk ferdi
Boğaziçi, I, 257, II, 119; Schneider - Meyer, dir. Komnenos Hanedanının son ferdi Angelos Hanedanı böylece son bu
Laundmauer II. s. 100, 143; J. B. Papadopu- I. Andronikosü bir ayaklanma sonucu lurken, Angelos ailesinin bazı fertleri
los, Les palais et les eglises des Blaquemes, tahttan indiren başkent ahalisi tarafın 1204 Latin istilasının ardından Konstan-
Selanik 1928, s. 80-82; S. Eyice, "Anemas dan 12 Eylül 1185'te imparator ilan tinopolis'ten Epir'e ve Selanik'e gidip
Zindanı ve Kulesi", İSTA, II, 853-859; Müller-
edildi (bak. Komnenos Hanedanı). Hü yerleşerek, orada Angelos Komnenos
Wiener, Bildlexikon, 301; M. W. Carlson,
"Söylenmemişin Şarkısını Söylemek: Biacher- kümdarlık dönemi zorluk, sıkıntı ve so Dukas adı alünda güçlerini sürdürdüler.
na Sarayı'nda Keşfedilen Yeni Bizans Mima runlarla dolu geçti. II. İsaakios sık sık Bibi. C. Brand, Byzantium Confronts the
risinin Kısa Raporu", Dragon. S. 3-4 (Mart- devlet memuriyetlerini satmak yoluna West, 1180-1204, Cambridge, Mass, 1968, s.
Mayıs 1991). s. 1. 6. başvurdu. İkinci evliliğinin düğün mas 69-157, 234-251; G. Ostrogorsky, Bizans, s.
SEMAVİ EYİCE raflarını karşılamak için toplattığı özel 371-386, 441, 459-460.
bir vergi halkın kızgınlığına neden ol NEVRA NECİPOĞLU
ANEMODULİON du. Frederik Babarossa komutasında
Bizans'tan geçen III. Haçlı Seferi ordu ANGIOLELLO, delli ANGIOLELLI
Üzerinde kadın b i ç i m i n d e bir rüzgârgü
lü olan bu piramidal ya da piramidal bir ları (bak. Haçlı Seferleri) başkent ahali GIOVANNI MARIA
örtü ile kaplı kare planlı kule Tauri F o - sine korkulu günler yaşattı. Tüm zor
(1451, Vicenza - 1524, ?) İtalyan yazar.
r u m u ( - 0 yakınında bir meydandaydı. luklara rağmen, II. İsaakios başkentte
13- yy'da Bologna'dan Vicenza'ya göç
Kedrenus'a göre 5. yy'da yapılmıştı. çeşitli imar faaliyetlerinde bulundu: Bü
eden önemli bir ailenin çocuğudur. 17
"Rüzgârın h i z m e t i n d e " a n l a m ı n a g e l e n yük Saray(->) ve Blahernai Sarayı'na(->)
yaşma gelince, ağabeyi Francesco ile
adıyla kentin ilgi ç e k e n yapılarından bi hamamlar ve yeni daireler ekletti; Mar
birlikte Venedik yönetiminde olan Neg-
riydi. Bu tür yapıların en ünlü ö r n e ğ i mara Denizi üstünde suni adalar inşa
reponte'nin (Eğriboz, bugünkü Halkis)
Atina'da MÖ 1. yy'a tarihlenen Rüzgâr ettirdi. Fakat aynı zamanda Büyük Sa
savunmasına katılır. Kent 2 Temmuz
Kulesi'dir. S e k i z g e n planlı k ü ç ü k bir ray'ın içindeki Genikon isimli hazine
1470'te Osmanlılar tarafından alınınca,
kulesel yapı olan Atina'daki yapının binası ve Manganai Manastırı'm teme
esir düştü. 5 Eylül'de İstanbul'a getirilen
c e p h e l e r i n d e de A n e m o d u l i o n ' d a k i gibi linden yıktırıp, Nea Ekklesia'yı da(->)
Angiolello 1472'de II. Mehmed'in (Fa
çeşitli a l e g o r i k k a b a r t m a l a r vardı. 1 3 . talan ettirdi.
tih) ikinci oğlu Şehzade Mustafa'nın
yy'da Niketas Honiates, Anemoduli- 1195'te, II. İsaakios ağabeyi III. Alek hizmetine verildi ve 1473'te Otlukbeli
o n ü n kentin diğer semtlerindeki b ü y ü k sios tarafından bir darbeyle tahttan indi Savaşı'na katıldı. 1474'te Mustafa'nın
sütunlar k a d a r y ü k s e k v e b r o n z kaplı rildi, gözleri kör edildi ve hapse kapatıl ölümünden sonra sarayda içoğlanlığa
o l d u ğ u n u , ü z e r i n d e kuşları, çiftçileri, dı. 1203-1204'te oğluyla birlikte tahtı alındı ve hazinedar oldu. Bu sıfatla pa
k o y u n ve kuzuları, kimisi ağlara takıl tekrar ele geçiren II. İsaakios, artık kör, dişahın yanında 1476 Boğdan ve 1476-
mış, kimisi ağdan kurtulup d e n i z e dö yaşlı ve bunamaya yüz tutmuş bir impa 1477 Bosna seferlerine katıldı. II. Meh
n e n balıkları, birbirleriyle güreşen, bir ratordu. m e d ' i n ( F a t i h ) ö l ü m ü n d e ( 3 Mayıs
birlerine elmalar atan çıplak Erosları 1481) yanında bulunuyordu.
III. Aleksios Angelosün (hd 1195-
tasvir e d e n b e z e m e l e r b u l u n d u ğ u n u ya
1203) zayıf idaresi altında ise Bizans Angiolello, II. Bayezid'e hizmet et
zar. Piramidal bir çatı ve en hafif bir
devleti daha büyük çöküntüye uğradı. meyi de sürdürdü, büyük bir olasılıkla,
rüzgârla d ö n e n bir kadın heykeliyle bi
Konstantinopolis ahalisi zaman zaman padişah tarafından Tebriz'e, Uzun Ha-
ten anıtın Haçlılar tarafından eritildiğini
imparator aleyhtarı gösteriler ve ufak san'ın yanma gönderildi. Ama bu gö
belirtir. Honiates, I. A n d r o n i k o s ü n ( h d
başkaldırılar düzenledilerse de, devrin revden geri dönmeyerek İtalya'ya kaçtı.
1 1 8 3 - 1 1 8 5 ) bu anıtın üzerine k e n d i hey
en ciddi ayaklanmasını hazırlayan "Şiş 1483'te Vicenza'dadır. 1490'da bu kent-
ANIT AĞAÇLAR 272
te Uzun Hasan'a ait gözlemlerini içeren 5 Haziran 1870'teki Pera yangınında kültür çevreleri, yani öğretmenler, ya
bir metni basılır. Bugün hiçbir nüshası sarayla birlikte şapel de büyük zarar zarlar, şairler ve özellikle müzisyenler,
kalmamış olan bu metin G. B. Ramu- gördü. 1873'te iki bina da onarıldı. Ha ikinci bir doktrin kurdular. Buna da, "ta
sio'nun Venedik'te 1559'da basılan Na- len faal olan ve St. Helena Şapeli adıyla biatın korunması" adı verildi.
vigazioni e Viaggi adlı derlemesinin da bilinen kilise, 1988'den beri rahip lan Tabiatı kommak, kendi içinde birkaç
ikinci cildinde "Breve Narratione della Shenvood tarafından yönetilmektedir. ilgi ve çalışma grubunu içeriyordu. Bi
Vita e Fatti degli Scia di Persia Ussun BEHZAT ÜSDİKEN rincisi, orman, göl ve ırmak gibi toplu
Hassan'' (İran Şahı Uzun Hasan'ın Ha doğal (ve güzel) peyzajların, olduğu gi
yatı ve Eylemlerinin Kısa Anlatımı) adı ANIT AĞAÇLAR bi, yani bütün bakir tablosuyla devam
ile yeniden yayımlanır. Angiolello 1499 ettirilmesi fikriydi. İkincisi, belirli bitki
Batı'da akla gelip benimsenmiş bir kav
ile 1515 arasında İran'a ikinci bir yolcu ve hayvan türlerinin korunmasıydı.
ram. Ağaçların birkaç bakımdan anıt ça
luk yapmış olabilir. 1517'de Vicenza'da Üçüncüsü, dağ, kaya ve tepe gibi jeolo
pma ve karakterine erişmiş olanlarını
noterler loncasının başına getirilen An- jik yapıdaki özel biçimlenmelerin esir-
anlatan bir deyim.
giolello'ya ait son bilgi Ağustos 1524'e genmesiydi. Dördüncü kategori, bir kı
rastlar. Sağlığında basılmış kitabının dı Bu kavramın ve deyimin ortaya çıkışı
Avrupa'da endüstrinin yol açtığı geliş sım tek tek ağaçların, ya formları, ya da
şında iki tane yazma eser bırakmıştır. yaşları ile dikkati çekecek kişisel bir gö
Bunlardan biri 1909'da Bükreş'te Ion meler içinde oldu. İlk fabrikalar kurulup
üretime geçtiklerinde, bu. bir sıra köklü rüntüye ulaşmış olmaları halinde, üzer
Ursu tarafından Historic! Turchesca lerine adeta görünmez bir cam fanus
(1500-1514) adı ile yayımlanmış olan değişimi de beraberinde sürükledi. De
ğişimin bir bölümü de şehirler mimari kapatır gibi. hem toplumun özel ilgi ve
Osmanlı tarihidir. Rumen araştırmacının sevgisine sunulmasını, hem de hukuk
bu metni Donado da Lezze'ye atfetme sinde yaşanmaya başlandı. Kültür temeli
endüstrileşmeye rağmen devam eden sisteminin belirli güvencelerine kavuş
sine rağmen bu iddia doğru değildir. İs turulmasını sağlıyordu. Toplumun bilgi
tanbul'u tasvir eden ikinci bir yazma ise Batı ülkeleri, önce Alman prenslikleri
olmak üzere, bu yozlaşmaya karşı bir si, dikkati ve sevgisi olmadan yapılacak
1881'de Vicenza'da A. Caparozzo tara her düzenleme ve kurulacak her rejim
fından Di G. M. Angiolello e di un Svo koruma doktrini ve rejimi kurdular. Bu
na "tarihin ve sanatın korunması" adı temelsiz ve ömürsüz olurdu. Onun için
Manoscritto Inedito adı ile özel olarak aydınlar, "anıt ağaç" kavramını yerleşti
bastırılmıştır. verildi. Endüstrinin yol açtığı ikinci tah
ribat tabiat varlıklarında görülüyordu. recek birçok özverili çalışma yaptılar.
En az yedi yılını İstanbul'da geçirmiş Bozulan doğal ortam, eski denge içinde Anıt görüntüsündeki ağacı yücelten, içli
olan Angiolello kentin Fetih'ten sonraki yer alan tabiat zenginliklerinin yaşam ve lirik şiirler yazıldı. Tablolar yapıldı.
durumunu anlatan ilk yabancıdır. Verdi hakkını ellerinden alıyordu. Bu yozlaş Belgesel nitelikli ya da sanat içerikli fo
ği bilgiler, örneğin sürgün yoluyla İstan maya karşı da aydın çevreler ve bütün toğraflar çekildi; sergiler, yarışmalar dü-
bul'a getirilip yerleştirilen halkın oluş
turduğu mahallelerin, birbirinden ayrı
dil. örf ve âdetlerinin olması, kentin o
dönemdeki sosyal yapısına dair bazı
ipuçları verdiği gibi, binalar ve mekân
lar hakkında da birçok bilgi sunmakta
dır. Bunların en önemlileri içinde yaşa
mış olduğu Topkapı Sarayı'na aittir.
Böylece üçüncü avluda bulunan ve bu
gün Kutsal Emanetler Dairesi adı verilen
dairenin sanıldığı gibi II. Bayezid zama
nında inşa edilmeyip Fatih dönemine ait
olduğu anlaşılıyor. A n g i o l e l l o ' d a n
1766'da yıkılan ilk Fatih Camii'nin. üçü
önde ikisi yanda olmak üzere beş kapı
sının olduğunu da öğreniyoruz.
Bibi. S. Yerasimos, "Giovan Maria Angiolello
ve İstanbul'un Fethinden Sonraki İlk Tasviri".
TT, 58. (Ekim 1988).
STEFANOS YERASİMOS
ANGLİKAN KİLİSESİ
bak. KIRIM KİLİSESİ
ANGLİKAN ŞAPELİ
Galatasaray'da, İngiliz Sarayı'nın (bugün
İngiltere Başkonsolosluğu) bahçesinde
ki küçük kilise. 1692-1697 arasında. İn
giltere Büyükelçisi Lord Paget dönemin
de inşa edilen bina, Windsor tarzında
dır. Şapelin yapıldığı tarihe kadar, İstan
bul'da yaşayan Anglikanların başka bir
mabedi yoktu. Şapelin saraya açılan ka
pısı dışında. Tepebaşı Caddesi (bugün
kü Meşrutiyet Caddesi) üzerinde no.
12'de ikinci bir girişi daha vardır. Haco-
pulo Pasajının (bugünkü Danışman Ge
çidi) karşısındaki çıkmaz sokakta bulu
nan bu kapı, ziyaretçilerin İngiliz Sara
yı'na girmeden kiliseye ulaşmalarını
sağlıyordu.
273 ANIT AĞAÇLAR
ANKARA CADDESİ
bak. BABIÂLİ CADDESİ
ANKARA PASTANESİ
Beyoğlünda, İstiklal Caddesinde bulu
nan eski pastane.
Ankara Pastanesi ilk olarak 1918-
1920 arasında İstanbul'a gelen Beyaz
Ruslardan Nikola İgnatiedis tarafından
Petrograd Pastanesi adıyla Tepebaşı,
Meşrutiyet Caddesi no. 9-11'de açılmış,
daha sonra İstiklal Caddesine, Alkazar
Sinemasının biraz ilerisine taşınmıştır.
Ankara Pastanesi adını aldığında, Mus
tafa Tütüncü ve Aleksandr adlı ortaklar
tarafından işletiliyordu.
Ankara Pastanesi'ne girildiğinde sağ
Medrese, bir külliyeye bağlı olmadan ği, birçok özgün ayrıntısını yitirdiği göz
tarafta merdivene kadar uzanan büyük
yapılan tek medrese türü içine girmekte lenmektedir. Kalan izlerden kornişlerin
bir buzdolabı göze çarpardı. Sol tarafta
dir. Bir dershane, on dört hücre ve hela kirpi saçak, çatı kaplamasının kurşun
ise, bembeyaz örtülerle kaplı masalar
lardan oluşmaktadır. Hücreler dar, uzun olduğu anlaşılmaktadır.
sıralanırdı. Yukarı kata çıkan merdivene
bir avlunun üç kenarı üzerinde, "U" plan Bibi. Ayvansarayî, Hadika, 98; İSTA I, 87-88;
gelmeden solda bulunan küçük girinti
düzeninde sıralanmakta, dershane onlar Unsal, Eski Eser Kaybı, 22; Kütükoğlu, İstan
de de birkaç masa vardı. Üst katta ise.
dan bağımsız olarak dördüncü kenar bul Medreseleri, 297-299; Kütükoğlu, Darü'l-
küçük bir salonla yan yana iki oda bu Hilafe, 81-82.
üzerinde yer almaktadır. Güneydoğu
lunuyordu. Buranın müdavimi olan ya ZEYNEP AHUNBAY
cephesindeki girişten beşik tonozlu dar
zar ve sanatçılar alt katı tercih ederler,
bir geçitle revaklara ulaşılmaktadır. Giri
mümkünse ön masalarda oturmaya çalı ANKONALILAR
şin üzerinde ahşap bir saçak olduğu, ge
şırlardı. Üst katta ise özel nitelikli top
riye kalan demir kancalardan anlaşıl İtalya'nın Adriyatik kıyısında küçük bir
lantılar yapılırdı.
maktadır. Avlu zemininden yükseltilmiş liman şehri olan Ankona'nm, 12-15.
1943'te, Aleksandr'ın ayrılması üzeri olan dershane, giriş ekseni üzerindedir. yy'larda Konstantinopolis'te koloni ku
ne M. Tütüncü pastaneyi işletemedi ve Önündeki revak. alışılmıştan farklı ola ran halkı.
1944'te Niko Kleovulos Hürmüzoğlu rak tek açıklıkhdır ve üzerinde dar bir İtalya Yarımadası'nda, Bizans İmpa-
adlı bir Rum'a devretti. Hürmüzoğlu tonoz vardır. Kare planlı olan dershane ratorluğu'nun yürüttüğü politikalara
pastanenin üst katındaki duvarları yıka nin duvarlarında pencereler ve nişler yer destek veren Ankonalılar, 1173-1174 yıl
rak burasını büyük bir salona dönüştür almaktadır; dilimli tonoz bingilere oturan larında Alman İmparatorluğu ve Papalık
dü. Alt kat ise Atlantik Lokanta ve Bira bir kubbe ile örtülüdür. tarafından kuşatıldıktan sonra, Bizans
hanesi adıyla yeniden hizmete girdi.
Üç kol üzerinde yerleştirilen hücre İmparatoru I. Manuel Komnenosün(->)
Ankara Pastanesi'nin bir diğer özelli
lerden güney kol üzerinde yer alan dört (hd 1143-1180) desteği ile bazı ayrıca
ği de, sabaha kadar açık olmasıydı. Bu
tanesi diğerlerinden daha büyüktür. Ku- lıklar elde ettiler. Bu döneme ait bir
arada, aynı dönemde Büyükada'da, Pet-
zey kol üzerinde beş hücre dizilmiştir. emirnamede, bunalım dönemlerinde,
ro Çiçoviç adlı bir Rus tarafından işleti
Zemin kattaki on üç hücreye ek olarak, Ankonalıların "akla uygun" ve "dürüstçe
len bir Ankara Pastanesi daha vardı.
girişin üstünde, merdivenle ulaşılan kü yapılmış" her türlü isteğinin karşılanma
Bugün Ankara Pastanesi'nin yerinde bir
çük bir hücre yer almaktadır. Helalar sı konusunda imparatorun talimatı gö
işhanı ve altında bir mağaza vardır.
güneybatı köşesindedir. rülür. Kentleri düşmana teslim olduktan
BEHZAT ÜSDİKEN sonra. Ankonalıların, Konstantinopo
Medrese yapılarla çevrili olduğun
dan, dershane ve hücreler avluya açılan lis'te belli bir toprak sahibi olmayı talep
AN KARA VÎ MEHMED EFENDİ edip etmedikleri bilinmemekle birlikte,
p e n c e r e l e r l e aydınlatılmıştır. Yalnız
MEDRESESİ dershanenin batı yönüne açılan üç üst başkentteki faaliyetleri hakkında yazılı
1686-1688 arasında şeyhülislamlık ya penceresinin yanısıra kuzeydoğu köşe belgeler vardır.
pan Mehmed Emin Efendi adına yaptırı sindeki küçük bahçeye bakan alt pen 11 Şubat 1199'da. St. Peter ve Pisalı-
lan medrese, Saraçhanebaşı'nda, İstan cereleri vardır. lara ait St. Nikolas kiliselerine gönderi
bul Büyükşehir Belediye Sarayı'nın gü Revaklar taştan yekpare olarak yapıl len bir protokolde. Ankonalılara ait St.
neybatısında yer almaktadır. mış kaide ve sütunlara oturmaktadır. Ki- Stephen adlı kiliseden ve onun rahibi
Kapısı üzerindeki yazıta göre medre reçtaşmdan yapılan sütun başlıklarının D o m i n i k ' t e n söz edilmektedir. ( 1 5 .
se 1119/1707 tarihinde, Osmanlı mimar üzerlerinde yüzeysel olarak işlenmiş yy'da yapılmış bir Ankona portolamna
lığının klasik çağının sonlarında yapıl baklava motifleri bulunmaktadır. Kuzey İdeniz haritasına] e k l e n m i ş listede,
mıştır. Mimarı bilinmemektedir. 1935 ta ve güney yönündeki kemer biçimleri Konstantinopolis'teki St. Stephen Kilise
rihli Pervititch planında medrese girişi farklıdır; kuzeydekiler basık sivri kemer si zikredilmiştir.) 1308 tarihli bir impara
nin Hoşkadem Medresesi Sokağı üzerin biçimlidir. Kemerler tuğladan yapılmıştır; torluk emirnamesinde, II. Andronikos
de yer aldığı ve giriş yönü hariç, yapılar yalnızca kilit taşları küfeki taşmdandır. Paleologosün (hd 1282-1328) Ankonalı
la çevrili olduğu görülmektedir. 1950'ler- Revak kemerleri üstünde ve dershanede lara da, Venedikliler(->) ve Cenevizlile
de Belediye Sarayı yapımı sırasında çev bir sıra taş, iki sıra tuğladan oluşan alma r e ^ ) tanınan ayrıcalıkları tanıdığı belir
resindeki kentsel doku istimlak edilerek şık örgü uygulanmıştır. Dıştan ise, giriş tilmektedir. Buna göre Ankonalılar şeh
kaldırıldığından, medrese bugün yeşil cephesi dışında kalan ve çevre yapılarla rin limanlarına gelen ve buradan giden
alan içinde tek başına durmaktadır. kapanan kısımlarda özensiz, kaba yonu mallar için sadece yüzde 2 vergi öde
Hoşkadem Mescidi'ne yakınlığı dola taş örgü vardır. Hücreler kubbe, revaklar mekle yükümlü idiler. Bu belgede her
yısıyla Hoşkadem Medresesi olarak da aynalı tonozlarla örtülüdür. Revak örtü ne kadar Ankonalıların nerede yerleş
anılan yapı, günümüzde ( 1 9 9 3 ) Türk sünün eğimi avluya doğru verilmiş ve tikleri konusunda kesin bilgiler yoksa
Dünyası Araştırmaları Vakfı ve Kaşgarlı yağmur suları sütun eksenleri üzerine da, anlaşıldığına göre bu mahalle, diğer
Mahmut Dil Enstitüsü tarafından kulla yerleştirilen cörtenlerle uzaklaştırılmıştır. İtalyan yerleşimleri gibi, Halic'in güney
nılmaktadır. Medresenin kötü bir onarım geçirdi kıyısında, Pisalılar(->) ile Cenevizlilerin
ANI E l , NECİP CELAL 276
mahalleleri arasında, "Porta Veteris Rek- gemi hediye etmesinden dolayı bu ayrı müzik hocası Tahir Sevenay'dır. Gözle
toris" (bugün Sirkeci) civarında olmalı calıklı davranışı hak ettiğini belirtir. rindeki ciddi rahatsızlık yüzünden ilko
dır. 17 Ağustos 1380 tarihli bir talimatta, (Ferducci'nin oğlu Othman Lillo'nun adı kuldan sonra özel öğrenim gördü. İleri-
Konstantinopolis'ten Ankona'ya gönde- da II. Murad'm isteği üzerine konmuş- ki yıllarda görme yetisini tümüyle yitir
tur.) O/h/nan li))o ve Ba/nabe): Boiâo- di Bir ara Almanya 'âa kimya öğrenimi
Eylül 1380 tarihli bir yazıda, imparator ni'nin bağışlanmasında, kendisinin Fa gören ağabeyi ile birlikte Avrupa'ya gitti
V. l o a n n e s P a l e o l o g o s ü n (hd 1341- tih'in yakın çevresinden bazı önemli ki ve orada tedavi görürken Profesör Ha-
1 3 9 1 ) uygulamalarından zarar gören şileri Ankona'daki evinde ağırlamasının bermann'ın keman ve kompozisyon öğ
Ankona kolonisinin şikâyetleri sıralan rolü olduğundan söz ederler. Bu aracı rencisi oldu. Ailesinin ısrarla klasik mü
dıktan sonra, seçimle gelen yöneticisi lardan biri büyük ihtimalle Ciríaco adlı ziğe yönlendirdiği Necip Celal, önceleri
G. Angeli di Michele'den söz edilir. bir aydmdır. Bu kişi İstanbul'un fethin hafif müzik parçaları besteledi. İlk iki
1389'da yazılmış bir mektupla, Konstan- den sonra, Fatih'in maiyetinde yer almış eseri "Sarı Yapıncak" ve "Daktilo" adlı
tinopolis'teki St. Stephen Kilisesi'nin ve ona danışmanlık yapmıştır. iki fokstrottu. Sözlerini Necdet Rüştü
onarımı için Loggia'dan (tüccarlar evi ya Yakın zamanda bulunan bir belgeye Efe'nin yazdığı bu iki parçadan sonra
da sarayı) yardım istenmesi, Ankona göre ise, şehrin fethi sırasında Ankona ilk Türk tangosu olarak kabul edilen
kolonisinin şehirde başka kurumlara da Konsülü Boldoni değil Benvenuto adlı "Mazi"yi besteledi (1928). Yitirilen bir
sahip olduğunu düşündürmektedir. bir başka soyludur. Benvenuto tarafın aşkın anısı için bestelediği bu tangoyu
1392'de. Ankonalıların Konstantinopo- dan şehrin kuşatılması sırasında yazılmış hemen hepsi beğenilen öteki eserleri
lis'teki yöneticisi olduğu sanılan ' : con- bir rapor ya da mektup, başlığı ve adresi izledi: 11 tango, liedler, viyolonsel so
sul" G. de Arduinis adlı bir soylunun, bilinmemekle beraber, şehirdeki Anko natı, viyolonsel k o n ç e r t o s u , keman
imparator II. Manuel Paleologos'u (hd nalıların tarihi hakkında önemli bir boş konçertosu, obua konçertosu, marş vb.
1 3 9 1 - l 4 2 5 X - 0 kutlamak ve Ankonalı luğu doldurmaktadır. Bu şahsın yazıla Günlerini Sultanahmet ve Istinye'deki
tüccarların kentte kalmasma izin verme rındaki bilgiler, sonradan Kritobulos(-»), evlerinde İstanbul'un artık göremediği
sini sağlamak amacıyla imparatoru ziya Kievli İsidoros(-0. Kioslu Leonardo(->) ama gönlünde hissettiği güzelliklerin
ret ettiği bilinmektedir. Bu ziyaret sıra gibi tarihçilerin verdiği bilgilerle uyum den aldığı esinle dopdolu olarak geçi
sında, şehirde yaşayan Ankonalıların içindedir. Fetihle ilgili olaylann ayrıntılı ren Necip Celalin İstanbul sevgisi mü
gönderdiği 25-30 duka değerinde bir bir dökümünü yapan Benvenuto. her ne ziğinde ve tangoları için yazdığı dizeler
hediye de imparatora verilmiştir. kadar şehrin savunmasında kendisinin de belirginleşir. Necip Celal'in en güzel
8 Nisan 1419 tarihli bir mektup ise, ve diğer Ankonalıların aldığı görevleri tangolarından biri de Alman film yıldızı
genel konsül olarak seçilen F. de Alferi- tam olarak belirtmiyorsa da, Cenevizlile Evelin Hold'a adadığı "Özleyiş" adlı tan
is'i kutlayan II. Manuel'e, Ankona kolo rin ve Venediklilerin faaliyetlerine ilişkin godur. Sanatçının tangoları bütün Türki
nisinin teşekkürü hakkındadır. 20 Nisan önemli bilgiler vermektedir. ye'de çalınıp söylendiği gibi bazıları Av
1430'da toplanan koloni meclisi, impa Bu tarihten sonra, bazı Ankonalıların rupa radyolarında da seslendirildi. Son
rator VIII. İoannes Paleologosün(->) adma, Fatih'in yakın çevresinde rastlan yazdığı üç tango dışında bütün tangola
(hd 1421-1448) elçisi olarak Papa V. makta ise de Ankona kolonisinin varlı rı Seyyan Hanım tarafından plağa okun
Martin'i ziyaret eden heyetin, Anko- ğım sürdüremediği bilinmektedir. du. "Ayrılık", "Suna", "Kimse Sevgimi
na'da "Plazzo della farina"da ağırlanma Bilmez", "Yıllar", "Günler", "Bir An İçin"
Bibi. A. Pertusi "The Anconitan Colony in
sının, imparatoru çok hoşnut edeceği Constantinople and the Report of its Cónsul çok tanınmış tangolarından bazılarıdır.
konusunda görüş bildirir. 21 Nisan 1440 Benuemuto. on the Fail of the City". Chara- Plağa okunmayan, sözlerini de kendisi
tarihli bir b e l g e y e göre bu konsül, nis Studies, Essays in Honour ofPeter Chara- nin yazdığı son üç tangosu "Benim Şar
nis, Ed. A. E. Laiou, New Brunswick. N. O.. kım", "Damla Damla" "Geçmiş Zaman"
Konstantinopolis limanlarına Ankonalı- 1980.
larca getirilen mallar için belli bir yüzde adlarını taşır.
AYŞE HÜR
almaya hak kazanmıştı.
Hemen her çeşit müzik aletini çala
Bütün bu belgelerden anlaşıldığına ANTEL, NECİP CELAL bilen ve müziğin çeşitli türlerindeki
göre, Ankonalılar şehirde en az bir kili
Í1908. İstanbul - 29 Aralık 1957, İstan bestecilik çalışmalarını ömrünün sonu
seye, bir "Loggia"ya, kendilerini temsi-
bul) Besteci. Hukuk müderrisi ve Os na kadar sürdüren Necip Celal'in öteki
len seçilmiş bir konsüle ve İtalya'daki
manlı Devleti nazırlarından Mehmet Ce- eserleri arasında "Fenerbahçe Marşı" ile
Ankona genel meclisinde temsil hakkına
laleddin B e y i n en küçük oğlu, Cum Atatürk'e adadığı "Yalova" adlı bir parça
sahiptiler. Bu meclise gönderilen temsil
huriyet döneminin ilk pedagoglarından anılabilir.
ciler koloni halkı tarafından 3 yıllık bir
dönem için seçiliyorlardı. Ankonalıların Sadrettin Celalin kardeşidir. Küçük yaş Soyadı Kanununun çıkarılmasından
yönetim biçimi de aynen diğer İtalyan larda keman öğrenimine başlatıldı. İlk sonra Yahya Kemal Beyatlı tarafından
kolonilerindeki gibi olmalıdır. Venedik
lilerin "balyoz'ü, Cenevizlilerin "potes-
tasT gibi onların da "konsül"leri vardı.
Bazı kaynaklarda kentin Osmanlılar ta
rafında kuşatılması sırasında Ankona
konsülü olarak zikredilen Boldoni, fetih
ten sonra Fatih Sultan Mehmed tarafın
dan bağışlanmış ve daha önce el konan
bir gemi yükü mal kendisine iade edile
rek şehri terk etmesine izin verilmişti.
Ankonalıların Konstantinopolis'ten baş
ka ikinci büyük yerleşimlerinin bulun
duğu Gallipoli'de (Gelibolu) yaşayan
ünlü Ankonalı tüccar ve gemi sahibi Lil-
lo Ferducci'nin kayınbiraderi olan bu
zat, bazı kaynaklara göre, Fatih'in Fer-
ducci ailesine duyduğu yakınlıktan ya
rarlanmıştı. Bazı kaynaklar ise, Boldo-
ni'nin uzun yıllar önce Fatih'in dedesi Necip Celal
Belkıs Özdogan 'm
Mehmed Çelebi'ye tam donanımlı bir izniyle
277 ANTİKACILIK
aileye ant içen el anlamında önerilen hendis-mimar kabiliyetinde olduğu an şan eski ustaların da rolü vardır. Bu sa
ve kabul edilen ANDEL soyadı, zaman laşılır. I. İustinianos dönemine (527- natkârların, içinde ve çevresinde yerleş
la fonetik kolaylık için ANTEL'e dönüş 565) dair bir tarih yazan Myrina'lı Agati- tikleri Kapalıçarşı ise yeni üretilen fakat
müşse de Necip Celal bütün yaşamı bo as onun üstün matematik bilgisine sa değerli olan parçalarla birlikte kıymetli
yunca soyadını ilk haliyle ve ANDEL hip olduğunu, kardeşleri Metrodorosün eski eşyanın da pazarı olmuştur. Bu
olarak kullanmıştır. kuvvetli bir matematik bilgini, Olympi- açıdan Kapalıçarşı, yüzyıllar boyunca
FEHMİ AKGÜN o s ü n tanmmış bir hukukçu, Dioskoros Avrupa'nın, Anadolu'nun ve Ortado
ve Aleksandrosün ise şöhretli hekimler ğu'nun en zengin antika pazarı olma
ANTEMİOS olduğuna işaretle, "analarının böyle ev özelliğini komdu.
latlara sahip olmasıyla iftihar etmesi ge Osmanlı yönetiminin, İstanbul'a ge
(5. yy) Muhtemelen Mısır asıllı soylu ai
rektiğini'' yazar. Bunlardan Dioskoros len tüketim maddelerinin ve iaşenin ih
lelerden birine mensup yüksek düzey
Tralles'te kalarak mesleğini burada sür racını önleme konusundaki duyarlılığı,
de devlet görevlisi. Arkadios(->) ve II.
dürmüş, Aleksandros ise Roma'ya gide antika vb eşya, araç gereç için, son dö
Teodosiosün(->) imparatorlukları döne
rek, yerleşmiştir. Metrodoros ile Ante nemlere kadar söz konusu değildi.
minde önce magister officiorum (404),
miosün şöhretlerinin yayılması üzerine 1582'de İstanbul'a gelen İngiliz gezgin-
sonra praefectus praetorio (405-414)
imparator onları Byzantion'a çağırmış diplomat John Sanderson, bedestenleri
olarak hizmet gördü. 404'te İoannes
ve burada bilgilerini ortaya koyduktan kentin en önemli ticaret merkezi olarak
Hrisostomosün(->) Konstantinopolis
başka "başka yerlerdeki birçok binayı tanımlanmıştır. Dükkânlarda çok ender
patrikliği görevinden alınmasında rol
inşa etmişlerdir". Antemios hakkında rastlanan mallar, paha biçilmez mücev
oynamış olması muhtemeldir. Bu tarih
başka bir bilgi edinilemediği gibi diğer herler, inciler, samurlar, kumaşlar, ya
ten iki yıl sonra, Peygamber Samuel'e
yapıları da tespit olunamamıştır. bancı taşlarla süslü palalar ve kılıçlar,
ait kutsal emanetler Konstantinopolis'e
onun refakatinde getirildi. Antemios, Bibi. F. W. Unger, Quellen der Byzantinisch ok ve yaylar, kalkanlar bulunduğunu
praefectus praetorio görevinin yetkileri en Kunstgeschichte, I, Viyana, 1878, s. 45-46. anlatır. 17. yy'da İstanbul'a gelen yaban
dahilinde, başkentin iaşesini yeniden SEMAVİ EYİCE cılar, efsanevi bir yer olarak düşledikleri
düzenledi ve şehir surlarını onarttı; Kapalıçarşı'ya mutlaka uğramakta, ilgile
onarım işleminin 4 Nisan 413'te tamam ANTİKACILIK rini çeken parçaları, Nişabur firuzelerini,
landığı bilinmektedir. Çocuk imparator Arap mızraklarını, Bahreyn incilerini,
Değerli ve eski eser satıcılığı. İstanbul'a
II. Teodosiosün hükümdarlığının ilk al Golkonda elmaslarını, Afgan ve Hint
özgü antikacılık temelde, kuyumculuk
tı yılı boyunca devlet idaresini fiili ola şallarını, Çin ve Rodos porselenlerini,
işleri başta olmak üzere Doğu el sanat
rak elinde tutan Antemios, imparatorun eski çağlara ait paraları almakta ve ülke
ları ürünlerine dayalıdır. Koleksiyoncu
ablası Pulheria'nın(->) 4l4'te hâkimiyeti lerine götürmekte; çarşıda üretilen ve iş
luk ve antika merakının giderek daha
ele geçirmesinin hemen ardmdan göre lenen kutni ve kemha kumaşlara, pahalı
geniş alanlara yönelmesiyle etnografik
vinden alındı ve gücünü kaybetti. Pul- kürklere de müşteri olmaktaydılar.
ve arkeolojik eserler 19.yy'dan beri İs
heria onun yerine Aurelianos isimli bir tanbul antika pazarında yer almıştır. Çarşı içinde en zengin zümreyi oluş
başka kişiyi atadı. turan mücevherciler ya da bedesten ha-
Eski dönemlerde İstanbul'da "antika
cegileri, dükkânlarında göz kamaştırıcı
Ancak Antemiosün ailesi başkentte cı" denen satıcılar ve bir esnaf zümresi
bir sergileme yapmayarak, salt neler alıp
ki nüfuzunu sürdürmüş olmalıdır ki, yoktu. Buna karşılık Kapalıçarşı'da
sattıkları konusunda fikir veren örnek
kendisiyle aynı adı taşıyan torunu özellikle de Cevahir Bedesteni'nde fa
parçaları, seyyar camekânlarına, raflara,
454'te Bizans tahtına aday olmuştur. I. aliyet gösteren mücevherciler, silahçılar,
önlerindeki tezgâh görevi yapan açık
Leon (hd 457-474) tarafından kayzerliğe billurcular, kutucular, sedefçiler, alanla
kepengin üstüne koyarlardı. Müşteriyle
yükseltilen torun Antemios, nihayet rıyla ilgili ya da elden düşme antika
ilgilenmezler, ancak o bir şey sorar veya
467-472 arasında, fakat imparatorluğun parçaları pazarlamaktaydılar. Evliya Çe
isterse, bazen dünyanın en eşsiz parça
doğu değil batı kesiminde hükümdarlık lebi, Seyahatname'de "Esnaf-ı bezazis-
larından birini çıkartıp önüne koyabilir
yapmış ve Roma'da ölmüştür. tan-ı atik" başlığı altında İç (Cevahir)
lerdi. Buna karşılık kentte sık sık yinele
Bibi. R. Martindale (haz.), The Prosopog- Bedesten'deki esnafla İlgili bilgiler ve
nen şenliklerde, çarşıdaki süsleme kam
raphy of the Later Roman Empire, c. 2. rir. Burasının güvenlikli oluşunu, kapı
panyasına bunlar da katılırlar ve dolap
Cambridge, 1980, s. 93-98. ve percerelerin demir kapaklı olduğu
denen dükkânlarının içini dışını mücev
NEVRA NECİPOĞLU nu, akşamları pasbanların (bekçi) kub
herler, antika ziynet eşyaları, murassa
belerin çevresinde dolaşıp kapakları ka
hançerler, eyerler vb ile donatırlardı.
ANTEMİOS (Tralles'li) pattıklarını, dört sokakta 600 dolap-
dükkân bulunduğunu, murassa ve mü Antikacılığın Kapalıçarşı'da ve özel
(6. yy) Ayasofya'nm 6. yy:da yapımında likle de İç Bedesten'de odaklanışmda
çalışmış iki mimardan biri olarak bilinen cevherat eşyanın ortada bırakılsa bile
çalınmasının olanaksızlığını vb anlatır. burasının yangına ve depreme karşı da
Antemiosün (Anthemios) hayatı hak güvenlikli oluşu etkiliydi. İstanbul'un
kında yeterli bilgi elde edilememiştir. Antikacılığın İstanbul'da gelişiminde, sık sık geçirdiği yangınlar ve depremler
Batı Anadolu'da Tralles'li (Aydın) ol Bizans geleneklerinin ne ölçüde etkili pek çok yeri yok ederken bundan en
duğu ve çağının tanınmış bir ailesinden olduğu konusunda bilgiler yoktur. Buna az zarar gören yer Kapalıçarşı'ydı. Kent
geldiği bilinir. Kardeşlerinden biri de o karşılık 16. yy'da, Batı'da ve Doğu'da te yaşanan ayaklanmalarda da çarşı,
yüzyılın ünlü hekimlerinden biri olarak pek çok ülkeyi kapsayan sefer ve fetih soygun ve yağma olasılığına karşı çok
isim yapmıştır. Tralles'li Antemios, lerin, elde edilen ganimet mallarıyla İs sağlam bir koruma yapısına ve güvenlik
532'de Nika ayaklanmasında yanan tanbul'u bir antika hazinesi durumuna önlemlerine sahipti. Bununla birlikte
Ayasofya'nm I. İustinianos tarafından getirdiği ve başta Cevahir Bedesteni es 1695, 1701, 1750 yangınları, 1894 dep
yeniden, değişik ve iddialı bir mimari nafı olmak üzere başka zümrelerin de remi, 1687'deki ayaklanma Kapalıçar-
projeye göre yapılmasında Miletos'lu bunların alım satımına yöneldikleri anla şı'yı, dolayısıyla da buradaki antikacıları
(Söke yakınında) Isidoros ile birlikte şılmaktadır. Saray ve Darphane hazine olumsuz y ö n d e etkiledi. 1 6 8 7 ' d e k i
çalışmıştır. Her iki mimarın da Batı lerinde her yıl yapılan genel ayıklama ve ayaklanmada buraya saldıran yeniçeri
Anadolu'dan oluşu, yapı sanatında Ana düşüm işlemlerinde de pek çok değerli ler, İç Bedesten'de bir dolabı yağma
dolu'nun yaratıcı gücünü gösterir. parçanın müzayede yoluyla İstanbul pi edince tüm çarşı esnafı, dolap sahibinin
Ayasofya gibi bir yapının meydana yasasına devredildiği bilinmektedir. açtığı bayrak altında toplanarak karşı
getirilmesinde, göz önünde tutulması İstanbul'un bir antika pazarı oluşun eyleme geçmiş ve saraya yürümüşlerdi.
geren statik bilgilere sahip olduğuna da, Ehl-i Hıref-i Hassa denen ve saraya Sonuçta, bedesten soyguncusu yeniçeri
göre, Antemiosün çağma göre bir mü- bağlı bir sanatkârlar örgütü olarak çalı ler yakalanıp idam edilmişlerdi.
ANTİKACILIK 2 78
16. yy'ın sonlarına doğru, antika eşya ğunu bildirdiklerinden İstanbul kadısına kanatlı kepenkleri, eşya teşhirinde işe
ticaretiyle uğraşan esnafla ilgili bazı hü ve Ayasofya mütevellisine hüküm yazı yaramaktaydı. Eski eser alıp satanlar,
kümlerin çıkarıldığı tespit edilmektedir. larak ölen esnafın tasarrufundaki dola önlerindeki, yanlarındaki kutulara, ca-
Bunlardan biri 1573 yılma ait olup be bın varislerine verilmesi duyurulmuştur. mekânlara, raflara ve rahlelere porselen,
destende, esnaf ile tellalların anlaşıp hi Bedestendeki dolap denen, mücev fağfur, ayna, billur, lamba, şamdan,
lelere başvurduklarına ve gelen eşyayı heratla birlikte nadir ve yüksek değerli mangal, her çeşit eşyayı, Venedik kris
değerinden çok ucuza alıp sonra yüksek antikaların da satıldığı küçük dükkânlar tallerini, bindallıları, şalları, halı secca
fiyatla sattıklarına ilişkindir. Bu konuda ilginçti. Buralarda dükkân sahipleri salt deleri yerleştirirler, silahları, hançerleri
bedesten kethüdasının uyarıldığı görül kendi mallarını muhafaza etmez, belli asarlardı. Çarşının loş ortamında bunlar,
mektedir. Yine aynı yıllarda, kimi esna bir saklama ücreti karşılığında çarşı için olduklarından daha farklı gözükür, ilgi
fın damgasız gümüş evani ya da sahte den ve dışından varlıklıların da kıymetli uyandırırdı. Sandal Bedesteni ise daha
şeyler sattıkları saptanmış ve bu tür suç öteberilerini, paralarını saklarlardı. İstan çok değerli kumaşların, giyim eşyasının
ları işleyenlerin hapsolunacakları bildi bullu zengin ailelerin bedestende bir pazarlandığı bir yer olmakla birlikte bu
rilmiştir. Yine bedesten hacegileri, kol- dolap sahibiyle mutlaka bu tür bir ilişki rada da antika alım satımı yapılıyordu.
tukçu ve oturakçı denen esnafı aracı si vardı. Bu açıdan bedesten, tüm kent İstanbullu hanımlar, sokağa ve çarşıya
edinerek terekelerden ya da paraya sıkı teki antikaların büyük bir bölümünün çıkabilme iznine bağlı olarak en çok bu
şanlardan pek ucuza mal kapatıp sonra deposu durumundaydı. İç Bedesten'de raya gelmekte, bazen eski bir şey sat
kendi aralarında çıkışma denen yöntem 44 mahzen ve bunların önünde de do makta, bazen da alıcı olmaktaydılar.
le kazanç paylaşımı yapmaktaydılar. lap denen dükkânlar vardı. Mahzenler Her köşe bucağı ile bir antika pazarı
Bundan dolayı 19- yy ortalarına doğru birer kasa odası durumundaydı. Diğer olan Kapalıçarşı ile Cevahir ve Sandal
suçlanmışlar ve birbirlerine müteselsil esnaf gibi antika alım satımı yapanlar da bedestenleri için Miss Julie Pardoe, "Av
kefil olmuşlardı. 1582'de ise bir dilek sandıklarını, camekânlarını, satmak iste rupalıların binbir gece rüyası" deyimini
çeyle saraya başvuran bedesten esnafı, dikleri eşyayı, dolap raflarına, oturduk kullanmıştır. Pardoe, bu çarşının, pazar-
vakıf sandığına yüksek bedeller ödeye ları tezgâhın çevresine yerleştirirler, ak lanan değerli eserler bakımından, Ala-
rek tasarruf hakkını elde ettikleri dolap şam toplarlardı. Dolap sisteminde dük eddin'in sihirli lambası gibi ışıklar saçtı
larının, ölümlerinden sonra varislerine kânlar bedestenin dışında, Kapalıçar- ğını yazar. İç Bedesteni, Sandal Bedes
verilmeyip başkalarına kiralandığını, bu şı'nın başka yerlerinde de bulunuyordu. tenimi ve Galata'daki daha eskiden
yüzden çoluk çocuklarının perişan oldu Bunların aşağıya ve yukarıya açılan iki mevcut olan ve benzeri şeylerin satıldı-
279 ANTİKACILIK
ğı kapalıçarşıyı tanımlar. Galata'daki be dığı Sultanahmet Arastası müşteri açısın vb) kandil zarfları, sedef kakmalı Kuran
destenle ilgili 22 Aralık 1585 tarihli bir dan tenhadır. ve sakal-ı şerif mahfazaları, bunların ba
belge önemlidir. Bu belgede, Galata ci- Eski birçok resim ve gravürün dela ğa, fildişi işlemeli, altlıkları ajur süsle-
hetindeki aşırı gereksinim dikkate alına letiyle Kapalıçarşı'da ve Mısır Çarşı- meli olanları, Trabzon kemerleri, Van
rak 20 kubbeli ve Bizans yapısı olan es sı'nda seyyar antikacıların dolaştığı da işi savatlı tabakalar, Tokat bakırı evani,
ki bir binanın onarılıp 55 dolaplı bir be biliniyor. Bunlar, omuzlarına attıkları Beykoz işi cam eşya, yaldız pullu şişe
desten durumuna getirilmesi ve Ayasof- şallar, ağır kumaşlar, boyunlarına geçir ler, süt beyaz, mine rengi opalin şeker
ya vakfına bu yoldan yeni bir gelir kay dikleri yay kirişleri, kılıçlar, kuşaklarına likler, sürahiler, lacivert ve kırmızı cam
nağı sağlanması açıklanmaktadır. Kuş doldurdukları piştovlar, hançerler, kol dan kandiller, laledanlar, bardaklar, ku
kusuz Galata Bedesteni'nde İstanbul ci- larındaki dizilerle tespih, çubuk vb ile pa ve kâseler, fincanlar, ibrikler, aşure
hetindeki antikacıların rağbet etmedik dolaşmakta ve ayaküstü pazarlıkla anti likler, gülabdanlar, çeşmibülbüller, kuş
leri, daha çok gayrimüslimleri ilgilendi ka alıp satmaktaydılar. lar (güvercin ve kumru), tabaklar, dal
ren ikonalar, tablolar, Hıristiyanlıkla ala Fakat. 19. yy ortalarına gelinceye de dırmalar, kadehler, tuzluk, şekerlik, yu
kalı eşya ve simgeler satılıyordu. ğin İstanbul antikacılarının ev eşyası tü murtalık, karlıklar, nargileler, hokkalar,
Bedestenlerde antika değerinde ki ründen parçalarla ilgilenmedikleri, top mühreler, mataralar, avizeler, askı top
tapların satıldığını ise 1672-1673 yılların rak altından çıkan arkeolojik objeleri de ları, duvar, koyun saatleri, sandıklı saat
da buralardan hayli yazma eser alan An türlü inanç kaygıları ve sakıncalar yü ler, sedef işli çekmeceler, rahleler, gü
tonie Galland anlatmaktadır. Galland, al zünden alım satım konusu yapmadıkları müş, altın, billur, çini kupalar, Osmanlı
dığı yazmalar arasında Hasan Çelebimin anlaşılıyor. Saray çıkışlı bile olsa mobil silahları, Edirnekâri çekmeceler, halkâri
Tezkiretü'ş-Şuara'sı ile Lâmîî'nin Ceva- ya türü eşyanın bitpazarlarına gittiği ve billur kutular, minekâri kutu ve çekme
miü'l-Hikâyat'ini da zikreder. Tarih bil çoğu zaman da antika fiyatlarıyla oran- celer, kuburlar, sadaklar, som veya geç
gileri, yangın tehlikesi nedeniyle sahafla lanamayacak düzeyde ucuza satıldığı me türlü ağızlıklar, Venedik işi gümüş
rın yüzyıllar boyunca Kapalıçarşı içinde veya en iyilerinin Sandal Bedesteni'nde, el ve minder aynaları, Tophane işi lüle
ve bedesten civarında iş yaptıklarını dışarıdaki mezat yerlerinde müzayede ler, yazı takımları, sürahiler, ibrikler ve
doğrulamaktadır. Dolayısıyla İstanbul'a ye çıkarıldığı sanılıyor. Bu açıdan, eski askılar, bağa, fildişi işlemeli kutular ve
gelen yabancılar, gerek sahaflardan ge İstanbul antikacılarının, deyimin anlamı çekmeceler, hamam lalinleri, madeni
rekse bedestenlerdeki antikacılardan na na uygun olarak yükte hafif pahada hamam tasları, sabunluk ve killikler, tel-
dir yazmaları, hatları, levhaları da almak ağır nesnelerle uğraştıkları söylenebilir. kırma, İstanbul işi, sırma işlemeli ha
taydılar. Sahafların kitap alma ve satma Bakır, pirinç, gümüş, altın evani (man mam takımları, günlük yaşamla İlgili fa
larının da yine bedesten esnafının alım gal, güğüm, tepsi, fincan zarfı, gülab kat antika değerindeki bağa hoşaf ka
satım gelenekleriyle aynı olduğu anlaşıl dan, buhurdan, fiske, şamdan semaver şıkları, mercan saplı kaşıklar, billur kâ-
maktadır. Birer dolaba sahip olan sahaf
lar, antika değerindeki kitaplarını ortada
bulundurmayarak uygun müşterisinin
çıkmasını beklerlerdi. Bunlar, yeni kitap
alımında ise tellalın o dolaptan ötekine
dolaştırdığı sahafiye işi kitabı dikkatle in
celerler, uzmanlarına danışırlar ve ona
göre artırırlardı. Sahafların Kapalıçar-
şı'dan dışarıya çıkıp şimdiki yerlerine
(eski Hakkâklar Çarşısı) geçmeleri 19.
yy'ın sonlarında başlamıştır.
İstanbul antikacılığının bir uzantısı
ise Sultanahmet Arastası idi. Buradaki
silahçılar aslında birer antikacıydı. Ed
mondo de Amicis, burayı anlatırken
parlatılarak boy boy sıralanmış olan
korkunç silahların, Türk, Macar, Arap
kılıçlarının, kabzaları mücevherli, altın
işlemeli tüfeklerin, piştov ve tabancala
rın, meşin kılıflı hançerlerin uyandırdığı
duyguları dile getirir. Sedef, agat, sapla
rı firuzelerle bezemeli simli kamaları, al
tın ve inci işlemeli eyerleri, at başlarına
mahsus tombak zereleri, gümüş gemle
ri, haşaları, fitilli tüfekleri, Arnavut ta
bancalarını, baştan başa mücevher gibi
işlenmiş uzun Arap tüfeklerini, türlü de
rilerden yapılma antik kalkanları, Çer
kez ve Kazak zırhlarını, yayları, cellat
palalarını... betimler. Satıcıları ise bağ
daş kurmuş, yaşlı, zayıf, yüzleri gülme
yen insanlar olarak tanımlar. Gazeteci
Mery (19. yy) silahçıların, İngiliz kolek
siyoncuları ile antika meraklılarının isti
lasına uğradığını yazar. Birçok parça Geçen yüzyılda
nın, Justinyan zırhı, son yeniçeriye ait Kapalıçarşı'daki
kuka, III. Murad'm hançeri vb yuttur bir antikacı
malarla lortlara nasıl pazarlandığını hi dükkânını
kâye eder. Antika fiyatları konusunda betimleyen
kartpostal.
bilgiler veren gezgin Fellows'a (19. yy) Turhan Baytop
göre ise antika silah ve öteberinin satıl koleksiyonu
ANTİKACILIK 280
A p o k a u k o s ü n idaresi altında, gerek Horhor Ağa başta olmak üzere bir dizi şarkılı, danslı eğlence yerlerinden biri
başkentte, gerek imparatorluğun diğer oyunu bu binada sergiledi. 1915'te sa nin de Galata'da Topçular Sokağı no.
yörelerinde, aristokrat ve mülk sahibi londa sinema filmleri de gösterilmeye 136'da bulunduğu ve Apollon Tiyatrosu
sınıf çok sıkıntı çekti ve zayıfladı. Alek- başlandı. Darülbedayi 19l6'dan itibaren olarak tanındığı anlaşılmaktadır.
sios Apokaukos, 11 Haziran 1345'te, haftada bir kez burada temsiller verdi. Bibi. C. Filmer, Hatıralar, İst., 1984; And.
Konstantinopolis'te bir zindanı teftişi sı Apollon Sinema-Tiyatrosu tiyatro tarihi Meşrutiyet; And, Tanzimat; Gökmen, Sine
rasında orada bulunan aristokrat asıllı mizde yer alan önemli bir olaya da ta malar. Ö. Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi, c.
siyasi mahkûmlar tarafından öldürüldü. nıklık etti. İlk Türk kadın oyuncu Afife c. 2, İst.. 1985.
İki oğlu oldukça yüksek makamlara Jale(-») ilk kez Tatlı Sır oyunuyla bura BURÇAK EVREN
erişmelerine rağmen, başkent dışında da sahneye çıktı ama ardından bir dizi
daha faal oldular; megas primikerios olaya neden oldu.
olan îoannes Apokaukos Selanik'te, Ma Rus Yahudisi Siroçkin tarafından işle
nuel Apokaukos ise Edirne'de valilik tilen Apollon Tiyatro-Sineması Şark
yaptı. adıyla da anıldı. 1922'de adını değiştire
Aile, Aleksios A p o k a u k o s ü n ölü rek Hale Sineması oldu. Önce Süreyya
münden ve özellikle Kantakuzenosün Paşa (İlmen), sonra Sami İpekçi, Vasil
1347'de imparator olmasından sonra Anas. son olarak da Anastas Anas ile
gücünü büyük ölçüde yitirdiyse de. Yordan Anas tarafından işletilen sinema
Konstantinopolis'te bu adı taşıyan kişi binası 1960'ta büyük ölçüde yıkıldı, ye APOYEVMATLNI
lere ileriki yıllarda zaman zaman rastla rine 196l'de bir kez daha, hem adını Rumca yayımlanan günlük akşam gaze
nır. 14. yy'ın ikinci yarısında, Ayasofya hem de mimarisini değiştirerek bugün tesi. 13 Temmuz 1925'te Ligor Yaveridis
Kilisesi'nin megas skeııofylaks'ı Eutymi- kü Reks Sineması'na dönüştürüldü. tarafından kuruldu. Galatasaray Lisesi
os Apokaukos ile, her ikisi de papaz İkinci Apollon Sineması 1914'te Be mezunu olan L. Yaveridis, gazeteci Se
olan Konstantinos ve Manuel Apoka şiktaş Şair Nedim Caddesi no. 46'da dat Simavi'nin(->) sınıf arkadaşıydı. Ku
ukos ile 15. yy'm başlangıcında saray açıldı. Çok kısa bir süre hizmet veren mlusundan bugüne değin, İstiklal Cad-
çevrelerine çok yakın olan ve 1403'te bu binanın yerinde bugün Vakıflar İda desi'nde Suriye Pasajı'nm zemin katın
Blahernai Kilisesi'ne(->) bir elyazması resi Onarım Şantiyesi vardır. daki yerinde kesintisiz olarak yayımlan
bağışlayan, şehrin ileri gelenlerinden, maktadır. L. Yaveridis, 1962'ye kadar
1 9 2 0 ' d e Kuledibi Büyük Hendek
arhon Georgios Apokaukos bunlardan gazetenin hem sahibi hem de başyazarı
Caddesi no. 87'de Ünion Sineması'nm
üçüdür. idi, bu tarihte çıkan bir yasa ile üniver
yerine açılan sinema da Apollon adıyla
site mezunu olmayanlara gazete sahipli
Ailenin başkentte ismi bilinen tek ka anılmıştır. Ayrıca Millet ve Kuledibi si
ği yasaklanınca Apoyevmatiniyi damadı
dın üyesi, 1401 öncesinde Kyprianos Ma neması da denilmiştir. Bu sinemaya
Dr. Yorgo Adasoğlu'na devretti. L. Ya
nastırına katılan, Eirene Apokaukissa'dır. Apollon Apatmanı'ndan girilir, Okçu
veridis 1975'e kadar başyazarlığı sürdür
Fatih Sultan Mehmed'in (bak. Meh- Musa Caddesi tarafından da çıkılırdı. İş
dü. Balıklı Rum Hastanesi'nin başhe
med II, [Fatih]) İstanbul'daki sarayında letmeciliğini önce S. de Toledo, sonra
kimliğini de yapan Yorgo Adasoğlu ve
1456-1488 arasında kâtiplik yapan De- da Kemal Seden'in yaptığı bina 1923'te
Ekim 1993'te vefat edinceye kadar kar
metrios Kyritzes Apokaukosün adından Kenesset Sinagogu'na dönüştürüldü.
deşi Vasili Adasoğlu 1977'den sonra ga
anlaşılacağı gibi, aile. varlığını kentte Kaynaklara göre, Bakırköy Sakızağa- zeteyi fiilen yönettiler.
Osmanlı hâkimiyeti altında da sürdür cı'nda ve Şişhane Karakolu yakınlarında
müştür. 1453'te esir düşen ve ileride pat da Apollon adlı birer tiyatro vardı. Yine, 1929-1930 arasında tirajı 15.000'lere
rik olan Filippopolisli Dionysiosün fetih yüzyılın başlarında, baloz adı verilen çıkan Apoyevmatini, bugün (1993) 900
ten az sonra fidyesini ödeyerek hürriye kadar basılmakta, Kadıköy, Feriköy ve
tini satın alan Demetrios Kyritzes Apoka Balat'taki belirli gazete bayileri aracılı
ukos, Osmanlı hâkimiyetinin ilk yılların ğıyla okurlarına ulaşmaktadır. Yazı işleri
da kentin Grek-Ortodoks cemaati üze müdürü Istefan Papadopulos'tur. El diz
rinde ve özellikle Osmanlı sarayının pat gisi yapan eski makinelerini, Basın Mü-
riklikle ilişkilerinde, büyük rol oynadı. zesi'ne(-») bağışlayan gazete, yaklaşık
altı yıldır, montaj ve pikaj işlerini kendi
Bibi. E.Trapp (haz.), Prosopographisches Lex si yapmakta, JamanakÇ-0 gazetesi mat
ikon der Palaiologenzeit, Viyana, 1976, 1.
fas., no. 1178-1195; S. Eyice, "Alexis Apo-
baasında basılmaktadır.
cauque et l'église byzantine de Séliymbria Halen pazar günleri hariç her gün 4
(Silivri)", Byzantion, 34. 1964, s. 77-104: O. sayfa olarak yayımlanan Apoyevmati
Feld, "Noch einmal Alexios Apokaukos und ni'de, İstanbul haberleri, e v l e n m e ,
die byzantinische Kirche von Selymbria (Si ölüm gibi cemaat haberleri, Türkiye ve
livri)", Byzantion, 37, 1967, s. 57-65.
Yunanistan'da yayımlanan gazetelerden
NEVRA NECİPOĞLU özetler, bazı bilimsel yazılar ve ilanlar
yer alır.
APOLLON SİNEMALARI İSTANBUL
İstanbul'da Apollon admı taşıyan üç sa
lon vardı. İlki Kadıköy'ün en eski tiyat APRAHAM (Engürülü)
ro ve sinema salonudur. Bugünkü Reks (15. yy) İstanbul'un fethine tanıklık et
Sineması'nm bulunduğu yerdeydi. Bina miş Ermeni rahip. Hayatı hakkında hiç
Kadıköy Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı'na bir bilgi yoktur. Engürülü lakabından
aitti. Sakızgülü Caddesi no. 20-22'de aslen Ankaralı olduğu anlaşılmaktadır.
bulunuyordu. 1786 tarihli Ermenice yazma kısmi bir
Dışı kagir, içi ahşap olarak klasik ti Osmanlı Tarihinden Galata'da oturmuş
yatro biçiminde inşa edilen binanın tek olduğu tespit edilmiştir.
özelliği üç kat localara sahip olmasıydı. Engürülü Apraham, doksan sekiz
1908'den sonra çoğunlukla tiyatro bina Apollon Sineması'nm Hale adını aldıktan dörtlükten ibaret olan, İstanbul'un fethi
sı olarak kullanıldı. Milli Osmanlı Tiyat sonraki dönemine ait bir ilan. hakkında bir mersiye kaleme almıştır ki,
Hakkı Tarık Us Kütüphanesi
rosu Kirli Çamaşırlar, 1913'te de Milli birçok yazma nüshası olduğu gibi, bir
Mustafa Gökmen. Türk Sinema Tarihi. İst., 1989
Osmanlı Operet Kumpanyası Leblebici k a ç defa da neşredilmiştir. Ö n c e .
285 ARABA VAPURLARI
İlk araba
vapuru
Suhulet.
Şiikrii Yaman
koleksiyona
1938'de Şirket-i Hayriye, Haliç Şirke- du. İşletme. 1954'te Kartal, iki yıl sonra sorun oldu. Üsküdar'da ve Kabataş'ta
ti'nden aldığı, önü ve arkası yuvarlak da Kabataş araba vapurlarını inşa ede uzun vapur kuyrukları oluştu. Meydan
küçük tekneyi dizel motorlu araba va rek Boğaz'da hizmete soktu. Bunların lar sıraya giren otomobilleri alamaz ol
puru haline getirdi. Ama ortaya çıkan yalnız tekneleri yeni inşa edilmişti. İlki du. Bu durumda, ortaya çıkan ihtiyacı
Kabataş adlı vapur yetersiz ve dengesiz nin makinesi eski Maltepe yolcu vapu karşılamak üzere, yeni araba vapurları
olduğu için ertesi yıl seferden kaldırıldı. runun, ikincisininki de eski Pendik'in nın inşasına hız verildi. Üçü de motorlu
II. Dünya Savaşı'nm sonlarına doğru, hâlâ çalışabilir durumdaki buhar maki olan 900'er grostonluk Harem 1965'te,
İngilizler tarafından yardım olarak De neleriydi. Yine eski yolcu vapurlarından Salacak 1966'da, Eminönü 1967'de hiz
niz Kuvvetlerime verilen 12 adet araba Basra ile Bağdat'ın makineleri kullanıla mete sokuldu. Onları, 1971'de çalışmaya
vapurunun dördü Devlet Denizyolları rak. Karamürsel adlı, hayli uzun ve ge başlayan Topkapı, Kmalıada, Cemalettin
İşletmesine aktarıldı. Bunlar. 692 gros niş çok sayıda araba alabilen bir araba Erem ile Eyüp izledi. 1980'li yıllarda da
tonluk, önleri yuvarlak, başta ve kıçta vapuru daha inşa edildi. Bu vapurun İntepe, Kocadere. Fırkatepe, Topçular I,
kapakları olan sağlam teknelerdi. Çar özelliği, ikisi bir başında, ikisi de öteki Eskihisar I, Halıdere, Karamürsel, Değir-
dak ve Silivri yıllarca Kartal-Yalova hat başında olmak üzere dört çarkı olma mendere, Hereke III, Selamiçeşme, Sul-
tında çalıştırıldı. Derince ile Mudanya sıydı. Ne var ki. bu vapur fazla uzun tantepe, Zeytinburnu, Okmeydanı, Haz
da Çanakkale-Eceabat hattına verildi. ömürlü olamadı. 1960'ta inşa edilen nedar, Mecidiyeköy, Esenköy adlı araba
1952'de İstanbul sularına 4 adet yeni. Hürriyet adlı araba vapurunu. 1962'de vapurları inşa edildi.
Fransız yapısı araba vapuru geldi. Bun Orhan Erdener, bir yıl sonra Hüseyin Eskiyen vapurların hurdaya çıkmasıy
lar, dört köşesinde birer kaptan köşkü Hâki, ertesi yıl Sirkeci, daha sonra da la ortaya çıkan boşluklar yeni vapurlarla
olan, o zamana kadar benzeri görülme Şemsipaşa izledi. Dördü de buhar maki kapatılmaya çalışıldı. Bu vapurlar yalnız
diği için de hayli yadırganan. 1.013 neli vapurlardı. ca İstanbul sularında değil, zaman za
grostonluk Kasımpaşa ve eşi Kızkulesi Bu tarihten sonra, şehirdeki motorlu man Çanakkale Boğazında da çalışarak
ile, 813 grostonluk Kuruçeşme ile eşi araç sayısının hızla artmaya başlamasıyla araçları iki yaka arasında taşımakta de
Karaköy'dü. Dördü de dizel motorluy Boğaz'ın bir yakasından ötekine geçmek vam ettiler.
Yüzyıl başlarında Sarıyer'de bir mesire yerindeki arabacıları gösteren bir fotoğraftan ayrıntı.
E. İhsanoğlu, İstanbul, Geçmişe Bir Bakış. İst.. 1987
IRC1CA, Yıldız Fotoğraf Koleksiyonu, no. 37/23
sap ağası tarafından cezalandırılacaktı. ye de düşkün kimselerdi. Kabadayılık maktadır. Plan itibarıyla son tadilatlar
İstanbul (suriçi) sokakları dar oldu âlemlerinin ayrılmaz parçası, tuluat ti dan önce tek hamam halinde idi.
ğundan arabacıların araba sandıkları üs yatrolarının sürekli seyircileri arasında Ayvansarayi Hadîkatü 'l-Cevâmide bu
tüne binmeleri eskiden de yasaktı. Bu yer alan arabacılar için 19. yy sonların hamamı Çelebi Mehmed Paşa'nın hanımı
yasak, yeni nizamname ile de sürdürül da o yılların modasına uygun olarak ve Karahasanzade Mustafa Paşa'nın kızı
müş, ancak Üsküdar sokakları elverişli birtakım kantolar da bestelenmiştir. olan Fatma Hanımın. Yatağan Mescidi
olduğundan burada arabacıların sandık Bibi. (Ergin), Mecelle, 349; A. Rasim, Muhar önündeki sıbyan mektebine vakıf olarak
üzerine binmelerine izin verilmişti. rir Bu Ya. İst.. 192". s. 368; İSTA. 902-918. vaptırdığmı yazar. R. E. Koçu ise, bir sü
İstanbul sokaklarında kibar ve ricalin İSTANBUL re sonra bu vakıf mülkünün şahıslar eli
özel binek arabalarıyla dolaşmaları Yeni ne geçtiğinden ve Münir Bey isimli bir
çeri Ocağı'nm kaldırılmasından (1826) ARABACILAR HAMAMI zatın sistemi bozmadan burayı dokuma
sonra daha da yaygınlaşmıştır. Bu tarih atölyesi yaptığından bahseder. 1946 yı
Fatih İlçesi'nde, Ayvansaray'da, Esnaf
lerde özel binek arabaları yanında kira lında Zonguldaklı bir tüccarın eline ge
Loncası adı ile bilinen mahallede. Yon
arabaları da yaygınlık kazanmıştır. Abdü- çen hamam, 1950'li yıllara kadar kapalı
ca Sokağı üzerindeki Yatağan Mesci-
laziz (hd 1861-1876) ve II. Abdülhamid kaldıktan sonra 1955'te Şükrü Kahveci-
di'nin 50 m aşağısında köşe başındadır.
(hd 1876-1909) dönemleri, kira arabaları oğlu tarafından bugünkü sahibi olan Si
Çeşitli değişiklikler sonucu bugün ta
nın şehrin her yanında görülmeye baş vaslı Hasan Yıldırım'a kiralanmıştır. Bu
nınmaz bir yapıya dönüşmüş olan Ara
landığı yıllardır. 20. yy'ın ilk çeyreğinde kişi 1967'de hamamın mülkünü satın al
bacılar Hamamı, kayıtlara göre Fatih
kitle ulaşım araçlarının şehir yaşamında mış ve soğukluk ve sıcaklığı ikiye böle
devrinde inşa edilmiştir. Ancak yapının
etkili olmaları, otomobilin yaygınlaşma rek planını değiştirmiş, yapının içini ve
yuvarlak kemerli geçişleri ile tonozlu
ya başlaması atlı binek arabalarını reka giriş kısımlarını da renkli fayanslarla
mekân örtüsü, buranın daha öncesinin
bet edemez duruma getirmiş, arabacılar kaplatmıştır. Vaktiyle gündüz kadınlara,
de var olduğunu, yani aslen bir Bizans
da bir esnaf topluluğu niteliğini kaybet gece erkeklere açık olan hamam böyle
yapısı olmasının hiç de yabana atılma
mişlerdir. Yalnızca yük arabacılığı 1950'li ce her iki hizmeti aynı anda yapabilecek
yacak bir ihtimal olduğunu ortaya koy-
yılların sonuna kadar varlığını korumuş, duruma gelmiştir.
artan motorlu araç trafiği dolayısıyla şe Son tadilatta eski soğukluk, bir gö-
hir içinde yük taşımaları yasaklanınca bektaşı ile 19 adet kurna döşenmek su
onlar da tarihe karışmışlardır. retiyle erkekler kısmı sıcaklığı haline ge
Bugün arabacılık yalnızca motorlu tirilmiştir. Bu kısım bir beşik tonoz ile
araç trafiğinin yasak olduğu Adalar'da örtülüdür. Buraya giriş sağlayan bölüm
varlığını korumaktadır. Arabacılık eski beş adet soyunma ve dinlenme odası ila
den ayaktakımından kimselere mahsus vesi ile soğukluk haline getirilmiştir. Bu
bir meslek gibi görülmüş, bu işi yapan gün kadınlar kısmı olarak kullanılan eski
lara külhani, kabadayı, kavgacı gözüyle sıcaklık ise orijinal halini korumaktadır.
bakılmıştır. Arabacı esnafı belediye tara Ancak buranın girişi de yeniden düzen
fından sıkı denetim altında tutulduğu lenmiş ve camekân ile soğukluk hiç de
halde düzene sokulmaları mümkün ola güzel olmayan bir şekilde bölünerek ya
mamış, zaman zaman halkın bu kişile pının bütünlüğü ve estetiği bozulmuştur.
rin tutum ve davranışlarından şikâyetçi Bibi. Ayvansarayi, Hadîka, I, 224; İSTA, II,
olduğu görülmüştür. Arabacılar, aynı Arabacılar Hamamı 921-922.
Ziya Nur Sezen, 1993
zamanda hovardalığa, işret ve eğlence ZİYA NUR SEZEN
289 ARABALAR
ARABACILAR MESCİDİ uzun yan dayanak tahtaları ise dıştan Nemse Seferime çıkan Kanunî Sultan
bak. HACI HALİL MESCİDİ altın varaklanmış motifleri ile boyalı ve Süleyman, uzun yollarda koçu ile gider
desenli olurdu. ken şehir ve kasaba geçişlerinde, o ha
ARABALAR Kimi minyatür ve gravürlerde, öküz liyle arabadan çıkıp ata binmekteydi.
Araba insanlığın yüz b i n l e r c e yıllık yerine at koşulmuş, dört tekerlekli ve 19. yy'm son çeyreğinde, artık Avru
uzun tarihi içinde, "yeni" sayılabilecek, daha kapalı, yanları kafesli örtülü türler pa'dan ithal, iki yanı açık, üstü arkadan
İstanbul'da ise dünya örneklerine ve görülmekte ise de, genel tip, yukarıdaki körüklü (meşin) iki kişilik faytonlar; on
Batı yaşamına göre daha da yeni tarih koçu arabasıydı. 18. yy, Avrupa ile be ların dört kişilik, karşılıklı iki kanepeli
lerde ortaya çıkmış, hayvan koşulu bir raber Osmanlı payitahtında da genel bir ve ön ile arkadan iki körüklü, üstü ka
taşıma aracıdır. aydınlanmayı ve yükselmeyi getirdi. panan tipi olan landonla ve her yanı
Mimarlıkta, giysilerde ve çeşitli kullanım ahşap yapım, kapalı, yan pencereleri
Roma-Bizans İstanbul'unun nasıl bir
eşyalarında ince bir zevki egemen kılar camlı, kutu biçiminde dik, iki kişilik atlı
araba türü kullandığı, özel olarak ince
ken, taşıma araçlarında da, çizgileri da arabalar olan kupalar sosyal hayata gir
lenmemiştir. Genel bilgi ve kaynakların
ha rafine, renkleri ve süslemeleri daha dikten sonra, devlet yapısında ve cemi
ışığında bakıldığı zaman, şehir hayatı
zengin bir araba tipini topluma soktu: yetin dünya görüşünde kaydedilen ge
nın ana eksenini oluşturan hipodrom
Kâtipodası. lişmelerin etkisiyle, bunlara yine sırasıy
olgusu içerisinde, Roma ana model alı
narak, sürat ve yarış arabalarının kulla Bu, öküz yerine bir veya iki at koşu la, başta padişah, saray mensubu erkek
nıldığı kolaylıkla kabul edilebilir. Bun lu, karoseri ahşaptan bir oda biçiminde, ler, devlet ricali, yüksek memurlar ve bu
lar, önüne bir veya birkaç at koşulan; dört tekerleğe fazla yüksek olmayan bir taşıtları satın alıp arabacı-seyis tutabile
sürücünün taşıtı ayakta durarak kullan seviyede oturtulmuş; yanlardan büyük cek ya da geçici olarak kiralayabilecek
dığı kısmı yüksek, arkası açık olan iki ve açık iki, arkadan camlı ve küçük tek kadar varlıklı aileler binebilmeye başla
tekerlekli taşıtlardı. pencereli, zarif bir taşıttı. Dıştan açık dı. Abdülmecid bu yolu önce kendisi
yeşil ve sarı gibi zeminler üstüne çiçek için açtı. Birkaç irade ile, konuya ilk dü
Avrupa müzelerinde, Roma tarihin
desenleri ile süslü, tekerlekleri de boya zenlemeleri getiren de yine o oldu.
den sadece bu tip arabalara ait rölyefler
ve biblolar görülür. İstanbul'un Arkadi- lı, pencereleri ponponlu perdeli, içleri I. Dünya Savaşı'na kadar atlı fayton
os Sütunu'nun(-0 helezonlu kabartma iyi kumaşla kaplı, köşelerine aynalar ve lar ve kupalar, şehirde birkaç sınırlı gü
larında, Bizans yaşamını asker, tutsak ince uzun kristal vazolar yerleştirilmiş zergâhta 1860'lardan itibaren işlemeye
ve köylü kesimlerinden yansıtan resim bu arabalar da. önce saray hanımları başlayan atlı, sonra elektrikli tramvay
lerde de, daha sonraki dönemlere mah nın, sonra her varlıklı aile kadınının ta dışında, başlıca ve genel tipte ulaşım
sus dört tekerlekli arabalara rastlanmaz. şıtı oldu. Erkeklerin bu arabalara bin araçlarıydı.
Bizans kaynaklarının bu monografik mesi, akıldan bile geçirilmezdi. Özel tipte arabalara gelince, onları da
konu açısından taranması gereklidir. Arabanın kadın ve en çok hastalar şöyle sıralamak mümkündür: Eşya ve
Osmanlı İstanbul'unda yani son 500 için kabul edilmesi o kadar kesin bir yük naklinde kullanılan, önlerine man
yılda ise durum daha açıktır. Şehrin bu kuraldı ki, yaşlı ve hasta olarak son da koşulu, uzun gövdeli ağır arabalar.
döneminde, bir yerden bir yere gitmek
için prensip, insanların yürümesi gere
ğiydi. Araba, sadece iki kesim, biraz
varlıklı kadınlar ve aynı durumdaki has
talar için kabul edilmişti. Yoksul hasta
ları taşıma aracı, el sedyesiydi.
Başlangıçta Avrupa ülkelerinde de
aynı durum geçerliyken, 16-17. yy'dan
sonra, önce hanedana mensup, sonra
varlıklı erkekler, bu ayrıcalığı kazan
mıştı. Osmanlı İstanbul'unun bu aşama
ya geçmesi, 200 yıllık bir arayla olmuş,
yani ancak 19. yy ortalarından itibaren
erkekler, o da bir kesimi, arabaya bine-
bilmiştir.
Fetih'ten sonra .400 yıl boyunca, İs
tanbul'da insanlar bir yerden öbürüne,
genelde yürüyerek gitti. Kudret sahibi
erkeklerin ata binmesine izin vardı. Ön
ce sadece saray kadınlarının bir aracı
olan araba, 19. yy'dan itibaren sırasıyla,
paralı kesimlerin kadınlarına ve daha
sonra, "arabaya binmesi yakışık alabile
cek" her tabakanın erkeklerine doğru
yaygınlaştı. Özellikle II. Meşrutiyet'ten
sonra, kesesi elveren herkes için, daha
sonraki dönemlerin özel otosu ve taksi
si konumuna geçti.
Osmanlı İstanbul'unun hayvan koşu
lu ilk araba tipi, iki öküzün çektiği koçu
idi. Bu, boyunduruktan geriye doğru kı
rık yay biçiminde iki askıya püskül ve Koçu
çıngıraklar takılmış, makassız ve yaysız, Amadeo
yüksek tabanlı ve dört büyük tekerlekli, Preziosi'nin
üstü yarım silindir biçiminde kasnakla bir resmi,
19. yy.
örtülü bir taşıttı. Koçu arabalarının saray Ara Güler
tipi, içleri süslü minder ve yastıklı, iki fotoğraf arşivi
ARABESK 290
ARABESK
Endülüs'ten Hindistan'a kadar yayılmış
olan İslam sanatında arabesk, her böl
gede değişik motif ve bileşenleriyle ye
rel uygulamalara yansımıştır. Yaklaşık
500 yıl Osmanlı payitahtı olan İstanbul,
bu tür süslemelerin zirve eserlerinin
sergilendiği bir merkez halindedir. Sa
natın her dalında adeta bir "başkent üs-
291 ARABESK
uçta tepelikli kuleler halinde yükselen ARABYAN, BOĞOS Kuruluşundan on yıl sonra 1885'te
daha ince unsurlarla sınırlandırılmıştır. Türkçe ilk özel kitapçı katalogu sayıl
(1 742, Kemaliye/Erzincan - 1836. İs
Yan kanatların üst kısmı akroter sırala- ması gereken Esamî-i Kütüb'ü yayımla
tanbul) Ermeni asıllı matbaacı. Babası
rıyla son bulan süslü bir korkulukla yan Arakel Kitaphanesi, bu katalogdaki
Hovannes Arabyan da (ö. 1802/1803)
cephelendirilmiştir. kitapları Osmanlı Devleti'nin taşradaki
matbaacıydı. Mesleğe genç yaşta İstan
Dışa taşmtı yapan konsollu bir sun 1 vilayet ve sancaklarında dağıtabilmek
bul'da başladı. 1778'de babasıyla birlik
durmayla ayrılan alt kesimde, genel için 24 merkezde dağıtım örgütü oluş
te Mahmutpaşa Kürkçü Hanı'nda kur
kompozisyonu belirleyen unsurlar Ko- turdu. Ayrıca İstanbul'da yayımlanan
duğu matbaayı 1796'dan sonra tek başı
rent başlıklı sütunlar ve üçlü kemer Türkçe ve öteki dillerde gazeteleri de
na yönetti. 1800'den sonra oğulları Ast-
formlarıdır. İri rozetler ve akantus form bu yolla okuyucusuna ulaştırdı.
vadzadur, Kevork ve Kalust da burada
larıyla dolgulanmış bölmelerin yer aldı çalışmaya başladılar. 1820'de oğulları
ğı friz, cepheyi enlemesine kat eder. için Ortaköy'de yeni bir matbaa açtı.
Yan nişlerin üstü; bitkisel formlar, Boğos Arabyan. 1 8 l 6 ' d a Matbaa-i
kartuşlar, vazo formları ve "C" kıvrımla- Amire müdürlüğüne atanmca "Araboğlu
rıyla, çapraz çubuklu ızgara ile dolgu hurufatı" olarak tamnan nesih ve talik
lanmış olup, dekoratif yükün en yoğun harfleri hazırladı. Göze daha hoş gelen
olduğu alanlardan biridir. Orta kesim bu harfler Osmanlı matbaacılığının ge
de, Roma zafer taklarında olduğu gibi lişmesinde bir aşama sayılır. 1831'de ya
tonozla örtülüdür. Bu kısım, cepheler yıma başlayan Takvim-i Vekayinin Er
de yarım daire kemerlerle cephelere menice baskısı da Boğos Arabyan'ın
açılır. Kemerin üstünde kalan üçgen matbaasında basılmıştır.
köşelikler daire madalyon içinde rozet
Bibi. Teotik (Lapçincivan). Dib u Dar (Baskı
ve akantuslarla dolgulanmış, kilit taşı ve Harf), İst.. 1912: K. Gorgodyan. Hay Dı-
zengin bir bitki kompozisyonu ile taç bakir Kırkı Gosdantnubolsıtm (İstanbul'daki
landırılmış tır. Ermenice Basılı Kitap), Erivan. 1964: K. Pa-
Kapı cephesinin en çarpıcı unsurla mukciyan, "1801-1850 Yılları Arasında Erme
nice ve Ermeni Harfli Türkçe Meçhul Baskı
rından biri de dökme demirden kapı lar" (Ermenice). Pazmavep. 1-2. Yenedik.
kanatlarıdır. Simetrik işlenmiş her kanat; 1992.
çapraz çubuklu kafes şeklindeki şebe KEYORK PAMUKCİYAN
keler, zengin bitkisel kıvrımlarla bir
dantel görünümüne sahiptir. ARABYAN, KALUST
Dolmabahçe Sarayı'nm saltanat kapı
ı)1785. İstanbul - 9 Temmuz 1850. İs kuran Arakel Tozluyan Efendi.
sındaki anlayış; 18. ve 19. yy saray ve
tanbul) Matbaacı ve tarihçi. B o ğ o s Vahran ve Raçe Dernesesyan. Dib u Dair. ist.. 1912
kasırlarında görülen eklektik karakteri
Arabyan'm(->) en küçük oğludur. Lütfü Sermen koleksiyonu
yansıtmaktadır. Yazı, bitkisel ve ge
1800'de babasının matbaasında çalışma
ometrik formlarla Yunan, Roma ve Rö
ya başladı. 1820'den sonra kardeşleriyle
nesans mimarisinin çeşitli unsurları bir 1899'da Sirkeci'de Musullu Hanı'nda
birlikte Ortaköy'deki matbaayı yönetti.
araya getirilmiştir. Karmaşık-girişik be kendi matbaasını da kuran Arakel Efen
1846-1850 arasında Takvim-i Vekayinin
zeme olarak, en geniş anlamıyla alman di, Muallim Naci ile birlikte Talim-i Kı
Ermenice baskısının yazıişlerini yürüttü.
arabesk karakter, hem klasik Osmanlı raat ve Mekteb-i Edeb isimli okul kitap
Onun ölümünden sonra gazete kapandı.
hem de Batılılaşma dönemine ait İstan ları da hazırlamıştır.
bul örneklerinde tekrarlanmaktadır. Kalust Arabyan'ın Alemdar Mustafa Arakel. Nisan 1912'de ölünce oğlu
SELÇUK MÜLAYİM Paşa hakkında 1815'te kaleme aldığı Er Leon bir süre yayıncılığı sürdürdüyse de
m e n i c e tarihçe, yazma nüshasından başarılı olamadı ve Arakel Kitaphanesi
ARABOĞLU, MELİDON Türkçeye tercüme edilmiş ve Rusçuk 19İ4'te kapandı.
Âyânı Mustafa Paşa'nın Hayatı ve Kah LÜTFÜ SEYMEN
(?. Kayseri - Eylül/Ekim 1742, İstanbul) ramanlıkları adıyla basılmıştır (Ankara,
Ermeni asıllı hassa mimarı. III. Ahmed 1943). Ayrıca Hazret-i Süleyman'ın Me
(hd 1703-1730) ve I. Mahmud (hd 1730- ARAKİYECİ AHMED ÇELEBİ
sellerini de Türkçeye çevirmiş ve ya
1754) döneminde hassa mimarlığı yaptı. yımlamıştır ( 1 8 0 6 ) . Oğlu Harutyun MESCİDİ
Sultan Ahmed Camii'nin onarımında ça Arabyan da (1816-1890) matbaacılıkla Fatih İlçesi'nde, Kocamustafapaşa'da,
lıştı. Tarihçi Yetvart Alyanakyan'a göre uğraşmıştır. Arabacılar Mahallesinde Meşeli Mescit
şahsi dostluğunu kazandığı Sadrazam Sokağı ile Alayimamı Sokağı'nm dik açı
Hekimoğlu Ali Paşa'nın inşa ettirdiği Bibi. Teotik (Lapçinciyan). Dib 11 Dar (Baskı
ve Harf), İst., 1912; V. K. Gukasyan. Bolsa- ile kesiştiği köşededir.
külliyenin kalfalığını yürüttü. Caminin bay Mamııli Iskızpnavorumi (İstanbul Erme Banisi l6l3'te vefat etmiş olan Araki-
önündeki sebil de onun eseridir. ni Basınının Başlangıcı), Erivan, 1975; K. Pa- veci Hacı Ahmed Çelebi'dir. Mezarı ca
Ayrıca 1719'da Kumkapı Surp Asd- mukciyan, "Ermeniler Hakkında Biyografik minin kuzeybatı köşesinde yer almakta
vadzadzin Kilisesinin yeniden inşasına Notlar" (vavımlanmamış çalışma). dır. Yapı "Meşeli Mescit" ve "Takkeci
nezaret etti. 1722'de yenilenen Samat- KEVORK PAMUKCİYAN Ahmed Çelebi Mescidi" olarak da anıl
ya'daki Surp Kevork Kilisesi'nin mimar maktadır. 16. yy'da Mimar Sinan'ın ta
lığını yaptı. 1730'da bir yıl önce yanan ARAKEL KİTAPHANESİ sarladığı bu eser sonradan değişiklikle
Balat'taki Surp Hıreşdagabet Kilisesi'nin I. Meşrutiyet (1876) sonrasında ortaya re uğramıştır.
üçüncü inşaatını yürüttü. Tarihçi Ho- çıkan "alafranga" kitapçı dükkânlarının Mescitten, Evliya Çelebi Seyahatna-
vannesyan'a göre bu kilisenin yakının ilklerindendir. Önceleri Galata Köprü mesi'nde, dörtgen planlı, kesme taştan,
da kagir büyük bir evi vardı. sünde gazete müvezziliği yapan Arakel çatılı ve taş minareli olarak söz edilmiş
Bibi. Y. Alyanakyan, "Altımermeri Surp Ha- Topuzluyan tarafından 1875'te Babıâli tir. Günümüzde ise harim duvarları ah
gop Ukhdavayrı" (Altımermer'deki Surp Ha- Caddesi no. 46'da açıldı. Arakel Kitap- şap hatıllı moloz taştandır. Yapı iki sıra
gop Adak Yeri), Jamanak, 31 Mart 1945; S. hanesi daha çok okullarda okutulan kirpi saçak üzerine kiremit çatı ile örtül
Hovannesyan, Vibakrutyun Gosdantnubulsa Türkçe ve Fransızca ders kitaplarının ya- müştür. Doğu, batı ve mihrap duvarında
(İstanbul Tarihi), Kudüs, 1967; K. Pamukci-
yan, "Ermeniler Hakkında Biyografik Notlar" nısıra; Ahmed Rasim, Ahmed İhsan, Fia- iki sıra halinde sıralanan pencereler, alt
(yayımlanmamış çalışma). lid Ziya gibi dönemin ünlü yazarlarının kısımda dikdörtgen açıklıklı sövelerle
KEVORK PAMUKCİYAN çeviri ve telif eserlerini de yayımladı. çerçevelenmiş, sivri hafifletme kemerle-
293 ARAP AHMED PAŞA TÜRBESİ
Müslüman haklarını da savunuyordu. bü'l-Osmani olarak sıralanabilir. II. latlandırılmıştır. Ahşap tavanda, çıtalarla
Oysa Farisu'ş-Şidyak'ın oğlu Selim Şid- Meşrutiyet (1908) sonrasında imtiyazı basit geometrik taksimat uygulanmıştır,
yak Mısır hıdivinden aldığı maddi yardı alman gazete ve dergilerin (bazıları çık tavanın m e r k e z i n e beyzi bir g ö b e k
mın da etkisiyle gazeteyi 1878'den itiba mamıştır) başlıcaları şunlardır: el-Adl, el- oturtulmuştur. Ahşap direkler üzerinde
ren Arap ya da Mısır ulusçuluğuna doğ Fatihü'l-îslam, el-Arab. el-Hadara, el- ki fevkani mahfil, ajurlu ahşap korku
ru yöneltmeye çalışmıştır. İddiaların ak Rakib, Hilalü'l-Osmani, el-Hidaye, Ci- luklarla çevrelenmiştir. Mihrap yeni Kü
sine panislamcı olmayan ama ayrılıkçı han-ı Ìslam. Hak, el-lttihadü'l-Osmani, tahya çinileriyle kaplıdır. Sade görü
eğilimlerden ürken I I . Abdülhamid'in Darü'l-Hilafe, Darü's-saade, Sada-i İs nümlü ahşap minberde, kapının üzerine
sansürü bu yayınları frenlemiş, sonunda lam, Lisanü'l-Arabi, el-Mutadüİ-Edebi, ve köşk kısmının saçağına oymalı ve
gazete 1884'te kapanmıştır. Bununla İs el-Âlemü 'l-lslami, el-Mıısavat, Livaü '§- yaldızlı alınlıklar yerleştirilmiştir.
tanbul'un Arap kültürünü yönlendiren Şark. en-Xahla, el-İttihadüi-İslami, ed- Caminin son cemaat yerine bitişik
bir merkez olma niteliği ortadan kalk Destur. Ayrıca Türkçe-Arapça ve Arap- bir meşrutası bulunmaktadır. Doğu ve
mıştır. İkincisi gazetenin dışında el-Ce- ça-Fransızca olanlar da vardır. güney yönünde bir haziresi olmakla be
vaib Matbaası, Arapça kitaplar yayımla Bibi. tmad el Solh. Ahmad Farisu 'ş-Şidyak, raber banisinin mezarı bilinmemektedir.
yarak ve hem Türkçe hem de Arapça Beyrut, ty; O. Koloğlu, "Turkish-Arabic Rela Caminin avlu giriş kapısının karşısında
kitapları bütün İslam dünyasında pazar tions as Reflected in the Arabic Press" Tiirk- bulunan köşesi pahlı, sivri kemerli çeş
layarak ö n e m l i bir rol oynamıştır. Arap İlişkileri I. Uluslararası Konferansı Bil me Ahmed Dede'nin hayratıdır.
1881'e ait bir listede şunları görüyoruz: dirileri, Ankara. 1979. s. 96-121.
Bu yapıda Halvetî-Sünbülî tarikatının
Farisu'ş-Şidyak'ın Arapça 5 kitabı, ayrıca ORHAN KOLOĞLU
faaliyet gösterdiği, harimde ayinlerin ic
7 cilt olarak el-Cevaibden seçmeler; bir ra edildiği bilinmektedir. Tekkelerin son
Hintlinin Arapça 6 kitabı; din, dil. şiir ARAPKAPISI MESCİDİ VE
günlerinde kaleme alınan Sefinede, İs
gibi konularda 43 ciltte 19 Arapça kitap; TEKKESİ tanbul'daki Sünbülî tekkeleri arasında
Türkçe 5 eser. Ayrıca el-Cevaib Matba- "Arapkuyusu Tekkesi'min adı verilmek
Fatih İlçesi'nde Samatya Narlıkapı'da
ası'nda basılmış olanların dışında pazar- te, pazartesi geceleri ayin yapıldığı belir
Hacı Hüseyin Ağa Mahallesinde, Arap-
lanan, Mısır'da basılmış 9, Suriye'de ba tilmekte, şeyhi Mustafa Efendi'nin adı
kuyusu Sokağı ile Hacı Hüseyin Camii
sılmış 25, Paris'te basılmış 1. Hindis kaydedilmektedir. Daha eski tarihli tek
Sokağı'nm kesiştiği köşededir.
tan'da basılmış 1 eser vardı. Yayın yeri ke listelerinde adı geçmeyen bu tekke
1 0 1 2 / 1 6 0 3 tarihli caminin minberini
belirtilmemiş 8 Arapça, 7 Farsça, 16 nin 20. yy'ın birinci çeyreğinde tesis
İmam Ali Efendi koydurmuştur. Yapı
Türkçe kitap da vardı. Bunlar arasında edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim harimin
"Arapkuyusu" ve "Hacı Hüseyin Ağa"
Türkçeden Arapçaya çevrilmiş Kanun-ı güneydoğu köşesindeki vaaz kürsüsü
adlarıyla da anılmaktadır.
Esasi, Nizamât-ı Ayan ve Mebusan, Me- nün üzerinde "Ya Hazret-i Sultan Sün-
celletü'l-Ahkâmü'l-Adliye (16 cilt). Hu- Caminin duvarları ahşap hatıllı mo
bül Sinan" yazısını içeren, söz konusu
kukü'l-Milel, divanlar, Tarih-i Amerika loz taştan inşa edilmiştir. Üzeri ahşap
pirin ve tarikatın simgesi durumundaki
gibi kitapların da bulunması Tanzi çatıyla örtülmüştür. Minaresi avlu duva
sümbül motifleri ile süslü 1286/1869 ta
mat'ın Arap dünyasına aktarılması çaba rına bitişik ve camiden bağımsızdır. Ka
rihli ve "Hafız Ahmed Sünbülî" imzalı
sının önemli kanıtlarıdır. ide ve pabuç kısmı kesme taştan, göv
bir levha dikkati çekmektedir.
desi ise tuğladandır. Harim girişi mihrap
1852-1877 arasında Osmanlı toprak ekseninden sağa kaydırılmış, sol tarafta Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 147; Vassaf, Se-
larında yayımlanan (Mısır hariç) 33 iki pencere ve aralarına son cemaat yeri fine, V, 273; Öz, İstanbul Camileri, I, 23; Fa
Arapça yayından sadece 3'ü İstanbul'da mihrabı yerleştirilmiştir. Son cemaat ye tih Camileri. 108
EMİNE NAZA
ç ı k m ı ş , bunlardan a n c a k el-Cevaib rinin ahşap tavam çubuklu denilen tür
önemli etki yaratmıştır. 1878-1907 ara dendir. Harim kısmmda çift sıra pence
sında 93 Arapça gazete ve dergiden ARASTA HAMAMI
reler 18. yy tarzında alçı revzenle teşki-
16'sı İstanbul'da çıkmıştır. Ancak sansür bak. SULTAN AHMED KÜLLİYESİ
yüzünden bir dinamizme sahip olama
mışlardır. Zaten en önemlileri, vilayet ARASTALAR
lerde yayımlanan resmi gazetelerdi. II. Farsçada "ordugâh pazarı" anlamına
Meşrutiyet'in getirdiği özgürlük havası kullanılan bir terimden Türkçeleştirilen
içinde 1908-1914 arasında 399 Arapça arasta, dükkân dizilerinden meydana
yayın görülür, bunların sadece 27'si İs gelen çarşıları ifade eder. Osmanlı dö
tanbul'da çıkmıştır ve polemik nitelikli neminde, külliyelerin bakımları için ge
dirler. İstanbul'dan önce Beyrut'a, sonra lir sağlamak amacıyla yapılan arastala
Mısır'a geçmiş olan Arapçanın kültür rın İkinci bir görevi de külliyenin çevre
merkezi olma niteliğini geri almaya hiç sine canlılık vererek, külliyenin merkezi
yeterli değillerdi. Hattâ bu son dönem olan camiye cemaat sağlamaktır. Dük
de Mısır'dan Osmanlı topraklarına doğ kânlar iki sıra olarak karşılıklı yapılmış,
ru yoğun bir gazete ve kitap ihracatı ortadaki yol ise önceleri sadece gölge
görülür. lik asmalar veya ahşap çatılar ile örtül
Cumhuriyetten sonra İstanbul Arap- müş, sonradan yangınlar yüzünden bu
çayla ilişkisini tümüyle keser. Harf dev yolların da üstlerinin kagir tonozlar ile
rimi de bunda etkili olur. Sadece bir ke örtülmesi yoluna gidilmiştir. Bu arada
re, İran şahmın ziyareti sırasında (1934) dükkânların da bu orta yola kemerlerle
Son Posta gazetesinin Arap harfleriyle açılan, tonozlu gözler halinde yapılması
"hoş geldin" yazısı yazmasına izin veril tercih edilmiştir. Arastalarda, esnafın sa
miştir. Günümüzde turizm ve ticaret bu bahları topluca yemin ve dua ettikleri
tabuyu kaldırmış ama Arapça gazete ih bir de dua yeri bulunur.
tiyacı yaratmamıştır. İstanbul'da büyük külliyelerin çoğu
1908 öncesinde İstanbul'da çıkan nun ilk yapıldıklarında böyle arastaları
Arapça gazeteler Miratüİ-Ahval el-Ce vardı. İlk Fatih Camii'nin, Şehzadebaşı
vaib, el-Saltana, es-Selam, Medresetü'l- tarafında geniş bir alana yayılan Saraç
Fünun, el-ltidal, el-İnsan, Kevkebü'l- Arapkapısı Mescidi ve önde sağda banisine lar Çarşısı esasında bir arasta idi. Bugün
ait çeşme. hemen hemen hiçbir izi kalmayan bu
ilm, el-Hakaik, el-Hukuk, el-Beyan. el-
Aras Neftçi, 1993
Malumat, el-Mekteb, el-Ahval, Kevke- arastadan yalnızca Saraçhanebaşı semt
297 ARAYICI ESNAFI
dört yüzyıl boyunca, eşeledikleri biri imamına bırakılmıştı. Her mahalle ima mahalle içlerinin ise eski durumunda
kintiler içerisinden çok değerli yüzük mı, bu işi ya arayıcı esnafı ile anlaşarak bırakıldığı biliniyor. Özellikle de arsalar
ler, pırlantalar, sorguç vb saray işi par veya mahalle olanakları ile bir düzene ve terk edilmiş evler ve viranelikler, bi
çalar ele geçirdikleri tarihlerde yazılıdır. bağlamak durumundaydı. rer çöplük durumundaydı. İstanbul Be-
Yine onların en çok ilgi duyduklan bir Darphanenin özel bir arayıcı örgütü lediyesi'nin bura/ara da temizlik hizmeti
alan da yangın yerleriydi. Arayıcılar, ya vardı. Darphane'deki para döküm ve götürmesi 1911'den Nezafet-i Fenniye
sal süre sonunda yangın yerlerini tathir kesimi sonunda lağım ve kanallardaki Müdüriyeti'nin kurulmasından sonradır.
etmek (temizlemek ve molozları kaldır altın, gümüş, bakır tesviye artıkları gö Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 514-515; (Er
mak) hakkı elde ederler, böylece hem revli arayıcılar tarafından toplanıp yine gin), Mecelle, I; Ali Rıza, Bir Zamanlar, Pa-
enkazın kaldırılmasını gerçekleştirirler Darphane'ye teslim edilirdi. Sarayların kalın, Tarih Deyimleri, I; Ahmet Refik (Altı-
hem de yangın külleri altından değerli nav). Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı,
çöplerini taşıyan, ayıklayan örgüte ise Ankara, 1987, s. 98.
şeyler bulurlardı. Mezbelekeşan deniyordu. Bunlar Bos NECDET SAKAOĞLU
Arayıcı esnafının bir bölümü, kent tancı Ocağı'na bağlıydılar. 1585'te İstan
mahallelerini dolaşıp sokak başlarında bul kadısına yazılan bir hükümden. Ye ARBORETUM
"Çöp çıkaran!.." diye bağırırlardı. Eski niçerilerin Eski Odalar ile Yeni Oda- bak. ATATÜRK ARBORETUMU
kent düzeninde o muhitten olmayan lar'ın, Acemioğlanlar Kışlası'nın, sekban
kimselerin rasgele sokaklara girmeleri odalarının mezbelelerini her gün kendi ARCAN, İSMAİL GALİP
yasak olduğu halde arayıcı esnafı için beygirleriyle mirî mezbelecilerin Langa
bu yasak söz konusu değildi. Arayıcılar civarındaki kapıdan denize döktükleri, (1894. İstanbul - 8 Ağustos 1974, İstan
kapı kapı gezip evlerde biriken çöpleri, fakat kapıcıların buna engel olmak iste bul) Tiyatro ve sinema oyuncusu, yö
zembil ve küfelerle alırlardı. Bu hizmet dikleri öğrenilmektedir. netmen, oyun yazarı. Ravza-i Terakki
lerine karşılık kendilerine bahşiş de veri Okulunda ve Soğukçeşme Askeri Rüşti-
İstanbul'da İhtisap Nazırlığımın ku yesi'nde öğrenim gördü. İlk kez 1909'da
liyordu. Evlerden toplananlar kemik, pa
rulması (1826) ile kent ölçeğindeki te Ahmed Fehim Efendinin kumpanyasın
çavra, kırık dökük nesnelerden ibaretti.
mizlik işleri yeni esaslara bağlandı. Bu da, Ahmed Vefik Paşa'nm Moliere'den
Çünkü eskiden her eve giren tüketim
tarihten sonra bir süre adı geçen neza uyarladığı Tabib-i Aşk adlı oyunuyla
maddeleri o zamanki yaşam pratikleri
ret, ardından Zaptiye Nezareti ve sahneye çıktı. Daha sonra Burhanettin
içerisinde çöp bırakmayacak tarzda tü
1854'ten sonra da şehremaneti (beledi Tepsimin topluluğuna katılan sanatçı,
ketiliyordu. Örneğin yiyecek artıkları ke
ye), çöp ve temizlik işlerini yüklendi. 1914'te açılan Darülbedayi'nin ilk öğren
dilere, kümes hayvanlarına yal ve yem
Fakat sağlıklı bir işleyişe kavuşturula cileri arasına girdi. 1921'de Fransa'ya gi
olmakta veya küçük koltuk bahçelerine
mayan temizlik işleri için Altıncı Daire-i dene kadar Darülbedayi'de Uçurum,
gübre olarak gömülmekteydi. Yine. so
Belediyemin (Beyoğlu) akılcı bir çözüm Kundak Takımları, Kısmet Değilmiş,
kaklarda kaçak olarak dolaşan eskiciler
bulduğu saptanmaktadır. Galata-Beyoğ- Kendini Bil adlı oyunlarda rol aldı; Bora
de birçok şeyi değerlendirmekteydiler.
lu semtleri çöplerinin ihale yöntemiyle adlı oyunun çevirisini yaptı. 1921-1924
İstanbul'un kenar mahallelerindeki dura
kaldırtılması. anayolların, hayvan pislik arasında Paris'te çeşitli tiyatrolarda çalış
ğan yaşamın bir sonucu olan aşırı göz
lerinden, enkazdan çamur ve tozdan tı. 1924'te yurda dönerek Muhsin Ertuğ-
lemcilik ve komşular arası kıskançlık,
arındırılması konusunda bu belediyenin rulün kurduğu Ferah Tiyatrosunda bir
arayıcı esnafının ve eskicilerin birtakım
çalışmaları Avrupa kentleri düzeyinde yıl kadar çalıştıktan sonra, 1925'te bir
öteberiyi torbalarına atmalarına fırsat
olmuşken, beride İstanbul cihetindeki yıllığına Berlin'e gitti. Yurda gelişinde
sağlıyordu. Çünkü kimi aileler varsıllık
ara sokaklar uzun zaman çamur, su bi yeniden Şehir Tiyatroları'na girdi, emek-
larını kanıtlamak ve komşularım kıskan
rikintileri, gübre, pislik yığınları, kedi İi oluncaya kadar bu kurumda çalıştı. İs
dırmak için, henüz kullanılabilir bazı eş
köpek, fare ölüleri ile çok kötü manza tanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda
yayı "Aman al şu partalları da ortadan
ralar sergilemiş, arayıcı düzeni de gide yüze yakın oyunda rol almıştır. Bu
kalksın!" yollu konuşmalarla arayıcılara
rek bozulmuştur. Nihayet 1868'de şeh oyunlardan bazıları şunlardır: Kafes Ar
verirlerdi. Bu tür bir davranış hemen et
remaneti yeni bir organizasyona gide kasında (1930), Müddeiumumi (1931),
kisini gösterir; cumbadan cumbaya
rek ilk kez çöp arabaları yaptırtmış, Bir Ölü Evi (1932), Süt Kardeşler (1933),
"Aaa, seninki yepyeni hırkayı arayıcıya
verivermiş!" dedikoduları aktarılırdı.
"çöpçü" adı altında aylıklı personel is Hamlet (1934), Müfettiş (1935), Ayak
tihdamıyla bu işi üstlenme gereğini Takımı Arasında (1936), Kral Lear
Arayıcı esnafının kent temizliğine duymuştur. Çöpçülerin kontrolü ise be (1937), Windsor'ıtn Şen Kadınları
önemli hizmette bulunduğundan söz lediye kavaslarına bırakılmıştı. Ancak, (1938), Kibarlık Budalası (1941), Nasıl
edilemez. Çünkü, örneğin çarşı esnafı, bu dönemdeki temizliklerin meydan, Hoşunuza Giderse (1942), Cimri (1944),
ortaklaşa ya da bireysel olarak kendi anayol, çarşı pazar sınırlarını aşmadığı. Cyrano de Bergerac (1945), Kral Oidi-
arastalarının temizliğini gerçekleştirirler;
işyerleri denize yakın olan esnaf, dük
kân süprüntüsünü götürüp denize atar
dı. Ya da dükkân sahipleri, anlaştıkları
arayıcılara haftalık, aylık belli bir ücret
ödeyerek çöplerini kaldırtırlardı. Bun
dan ise esnaf kethüdaları sorumluydu
lar. Kent meydanlarının temizliğini ocak
subaşıları acemioğlanları istihdam ede
rek sağlamaktaydılar. Bu nedenle mey
dan temizliklerine arayıcı esnafı karış
mazdı. Anacaddelerle meydanların dü
zenli olarak acemioğlanlarca temizletilip
1. Galip Arcan
temizletilmediğini, yeniçeri ağası, kola
(sağda) Kral
(genel denetim) çıkan sadrazam, İstan Lear oyununda
bul kadısı kontrol ettikleri gibi, tebdil kral rolündeki
gezen padişah da denetlerdi. Görülen Hüseyin Kemal
olumsuzluklardan şehremini sorumlu Gürmen'le.
tutulur ve kendisine buyruklar yazılırdı. Şehir Tiyatroları.
pus (1947), Don Juan (1950), Son Koz musikisini eğitim, öğretim ve uygulama Arel müzikle ilgili birçok kitap, ma
(1952), Benim Üç Meleğim (1957), Bir bakımından, çağdaş bir zemine oturt kale, inceleme yazdığı gibi 1909-1914
Kavuk Devrildi (1962). Ayrıca, sahnele maya çalıştı. Yakın arkadaşları Dr. Sup arasında Şebbâl, 1939-1940 arasında da
nen, basılan birçok çevirisi ve uyarlama hi Ezgi ve Rauf Yekta Bey ile Türk mü- Türklük adlı dergileri çıkarmıştır. Türk
sı bulunan sanatçının, Tiyatroda Makyaj zikolojisini temellendirmek üzere bilim Musikisi Nazariyatı Dersleri adlı çalış
(1941), Tiyatroda Diksiyon (1947) adlı sel araştırmalara girişti. Dr. Suphi Ezgi ması Musiki Mecmuasinm 1-83. sayıla
yapıtları vardır. Konservatuvarda diksi ile Türk musikisi nazariyatı üzerine ça rında yayımlanmış, sonradan kitap hali
yon dersi de veren Arcan, sinemada "Bi- lıştı. Ord. Prof. Salih Murad Uzdilek'in ne getirilmiştir. Türk Musikisi Kimindir
can Efendi", radyoda "Habibe Molla" ses fiziği incelemeleriyle bir oktavda önce Türklük dergisinde, sonra Musiki
tiplemeleriyle geniş ilgi toplamıştı. eşit olmayan 24 aralık ve 25 sesin olu MecmuasîvAa yayımlanmış, 1969'da ki
H. ZAFER ŞAHİN şumu açıklandı. Arel-Ezgi-Uzdilek siste tap haline getirilmiştir. Prosodi Dersleri
mi olarak adlandırılan bu sistem, eği de 1992'de yayımlanmıştır. Bunların dı
AREL, HÜSEYİN SAADETTİN tim, öğretim ve nota yazımı bakımından şında musiki ile ilgili 100'ü aşkın maka
büyük kolaylıklar sağladı. le yayımlamıştır.
(18 Aralık 1880, İstanbul - 6 Mayıs
1955, İstanbul) Türk musikisi bilgini ve Türk musikisinde çoksesli eserler ve Türk musikisinin kendi ses sistemine
bestekârı. Vefa semtinde dünyaya geldi. rilmesi taraftarı olan Arel, Türk musikisi dayanarak çoksesli Batı tekniği ile çağ
B a b a s ı Anadolu Kazaskeri Mehmed aralıkları ve perdelerine bağlı kalarak çe daş bir noktaya geleceğine inanan Arel,
Emin Efendi, annesi Fatma Zekiye Ha- şitli beste çalışmalarına yöneldi. Bir Türk teksesli ve çoksesli, dini ve dindışı bes
nım'dır. Beş yaşında özel olarak musiki musikisi piyanosu geliştirmek istedi. Ke- te şekillerinde 700'e yakın eser bestele
dersleri almaya başladı. İlkokul öğreni mençenin üç telini, dörde çıkararak dört miştir. 72'si çoksesli olan bu eserlerin
mine İstanbul'da başladı, babası Emin telli ve keman düzeninde kemence kul içinde, hüseyni "Düğün Evinde", tahir
Efendi'nin kadı olarak İzmir'e tayini çı lanımım özendirdi. Kemençenin sopra "Oyun Havası", hicazzirgüle "Bir Peri
kınca, Arel eğitimine İzmir'de Fransız no, alto, tenor, bas, kontrbas türlerini Masalı", nihavend "Minimini Bir Peş
Koleji'ncle devam etti. Burada Fransız imal ettirdi. Ayrıca musiki terimleri üze rev", kürdilihicazkâr "İnce Bir Bulut Gi
ca'nın yanısıra Almanca ve İngilizce öğ rinde de çalıştı; bugün kullanılan birçok bi Siyah İpek Peçesi" gibi eserleri sık
renme imkânını elde etti. Aynı yıllarda Türk musikisi terimini o türetmiştir. Bü sık icra edilir.
İzmir medreselerine de devam ederek tün bu çalışmalar, Batılı anlamda bir Bibi. Y . Öztuna, Sâdeddin Arel, Ankara,
orta kısımdan "icazet" aldı. B ö y l e c e Türk musikisi eğitimi, orkestrası ve icra 1986.
Tanzimat'ın iki kültürlü eğitimini birlik sına ulaşma amacını taşıyordu. FATİH SALGIR
te gördü. Arel bir musiki eğitimcisi ve öğret
"Rüûs" denen yüksek medrese icaze men olarak sırasıyla Darüttalim-i Musiki
tini İzmir'den almak mümkün olmadı Cemiyeti'nde, İstanbul Belediye Konser-
ğından İstanbul'a geldi. Almanca, İngi vatuvarı'nda ve İleri Türk Musikisi Kon-
lizce ve Farsça özel dersler alarak, Fran servatuvarı Derneğinde çalıştı. 1943'te
sızca ve Arapça gibi bu üç dili ele çok İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda.
iyi öğrendi. Yüksek medreseden sonra, Türk musikisi bölümü ve bu bölüme
Mekteb-i Hukûk-i Şâhâne'ye devam etti. bağlı icra heyetinin kurulması görevini
1906'da bu okuldan mezun oldu. üstlendi. Çağdaş ölçülere göre kurduğu
bu bölümde, nazariyat, armoni, musiki
Arel 1901'den 1918'e kadar çeşitli tarihi, prosodi dersleri verdi. Türk Musi
memuriyetlerde bulundu. Adliye Neza kisi Nazariyatı Dersleri'ni bu amaçla
retinin çeşitli kademelerinde çalıştıktan kaleme aldı. 1948'de konservatuvardaki
sonra müsteşarlığa kadar yükseldi. sözleşmesi bitince uzatılmasını isteme
Büyükçekmece Gölü yakınında Aretas
19l4'te Defter-i Hakanî nazırlığına, bir Sarayı'nın kalıntısı olduğu sanılan Bizans
yerek konservatuvardan ayrıldı. 1949'da harabesi.
yıl sonra da Şûra-yı Devlet Tanzimat Da İleri Türk Musikisi Konservatuvarı adı Semavi Eyice arşivi
iresi başkanlığına atandı. 1918'de Şûra-yı altında bir dernek kurdu. Bu dernekte
Devlet kapatılınca memurluktan ayrıldı, bir süre dersler verdi.
daha sonra verilen hiçbir görevi kabul ARETAS SARAYI
Musiki teorisine çok önem veren,
etmedi, sadece avukatlıkla uğraştı.
çocukluğundan başlayarak ömrünün Malazgirt'te 1071'de Selçuklulara yeni
Çocukluğundan beri musikiye karşı son günlerine kadar kitap toplamaya len imparator IV. Romans Diogenes (hd
derin bir ilgi duyan Arel musikiye man devam eden Arel'in zengin bir kitaplığı 1068-1071), kısa saltanatı sırasında, şeh
dolin çalarak başladı. Notayı ve Batı vardı. 1922'de İstanbul'un işgali sırasın rin dışında yazlık bir saray yaptırmıştı. I.
müziğinin temel kurallarını bu dönem da, müttefik askerlerince el konulan ko Aleksios Komnenosün (1081-1118) kızı
de öğrendi. İzmirli Şeyh Cemal Efendi nağında çıkan yangın sonunda, 10.000'e Anna Komnena'nın yazdığına göre bu
ile Şekerci Cemil Bey'den ut ve Türk yakın basma kitapla 200 kadar da de saray İstanbul'a oldukça yakın sayılacak
musikisi dersleri aldı. İstanbul'a geldik ğerli yazma yok oldu. Daha sonra top bir yerde, denizden fazla uzak olmayan
ten sonra da çalışmalarına aralıksız de ladığı kitap, yazma ve notalarla ikinci ufak bir bir tepede bulunuyordu.
vam etti. 1907-1909 arasında Edgar Ma- kütüphanesini kurdu. Kütüphanede Bazı araştırıcılar, Aretas Sarayı'nın
nas'tan armoni, kontrpuan ve füg ders Türk ve Batı musikisi ile ilgili basma Topkapı Maltepe'sinde Davutpaşa'da
leri aldı. Çalgı tekniği, orkestra tekniği, eserler, nota ve dergi koleksiyonları, olabileceğini ileri sürmüşler, ancak sara
bestecilik ve musiki tarihi gibi konular Türk musikisi üzerine yazılmış Arapça, yın denize inen bir yamaçta bulunduğu
daki araştırmalarıyla bilgilerini geliştirdi. Farsça, Türkçe yazmaların kopyaları bilindiğinden bu görüş pek inandırıcı
Aynı zamanda Hüseyin Fahreddin De- vardı. Özellikle Dr. Suphi Ezginin yet olmamıştır. Janin ise Aretas Sarayı'nın
de'den de dini musiki dersleri aldı. miş yılda topladığı notaları da koleksi Haznedar Çiftliği'ne hâkim olan yamaç
Türk ve Batı musikisi sazlarını daha ya yonuna alarak kütüphanenin nota kıs ta olması gerektiğini ileri sürer. Gerçek
kından tanımak amacıyla ney, nısfiye, mını zenginleştirdi. Kitaplığın Batı musi ten 1950'li yıllarda burada evvelce bir
girift, kemence, keman, viyola, viyolon kisi bölümünde ise üç büyük Batı dili Bizans yapısı bulunduğuna işaret eden,
sel ve piyano üzerinde çalıştı. Böylece ile yazılmış yüzlerce kitap ve on binler işlenmiş mermer mimari parçalar mey
Türk ve Batı musikisini teorik ve pratik ce nota vardı. Kütüphanenin büyük bir dana çıkarılmış fakat ilgili yerlere duyu-
yönleriyle değerlendirip, karşılaştırabile- kısmı, Arel'in ölümünden sonra. İstan rulmaksızm bunlar yok edilmiştir. Bu
cek bir musiki birikimine erişti. Bu an bul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsüne nun dışında, Büyükçekmece'ye inen ye
layış doğraltusundaki çalışmalarla, Türk verildi. ni yolun sağ tarafındaki yamaçta bir Bi-
ARGİRONİON 300
Göğüs. Subiş: Çocuk.) 8- Kışla, asker kapı Güreş Kulübü'nde başladı. İki yıl için besteledi. Bu şarkıyla sarayda bes
argosu (Tertip: Aynı devredeki asker. içinde kendini gösterdi. 1926'da sıkleti tekâr olarak da adını duyurmaya başla
Hemşo: Hemşeri. Astek: Asteğmen.) 9- nin İstanbul ikincisi oldu, 1928'de milli dı, ama Arif Bey evlilikte umduğunu
Denizcilik argosu (Çaça: Usta denizci. güreş takımına seçildi. O sene Amster- bulamadı, eşi, iki çocuğuyla Arif Bey'i
Baba: Penis. Palamarı çözmek: Kaç dam'da yapılan Olimpiyat Oyunlarında bırakarak kaçtı. Bu olay Arif Bey'in ru
mak.) 10- Etnik azınlıklar argosu 11- milli mayo altında ilk güreşlerini yaptı. hunda derin izler bıraktı. Bu dönemde
Göçmen argosu (Zarbo: Polis memuru. Güreş hayatını kapattığı 1938'e kadar 5 ki duygularını "Niçin terkeyleyip gittin
Moruk: Arkadaş. Nema: Yok. Kaspa- kez milli takımla Rusya'ya gitti; orada a zalim" kürdilihicazkâr şarkısıyla dile
nak: Zor yoluyla alınmış şey. Nokaris: yaptığı 34 güreşin 33'ünü kazandı. 1936 getirdi. Saraya karşı da mahcup duru
Bitti. Kavanço: Takas.) 12- Cinsel argo Berlin Olimpiyatı ile 1937 Avrupa Şam- ma düşen Arif Bey, eşinin zaman za
(Ahtu: Cinsel ilişki. Fular: Bir kadınla piyonası'nda başarılı güreşler çıkardı. man geri döneceği umuduna kapıldı.
erkek travestinin sevişmesi. Metalle- 1932, 1933, 1934 ve 1935'te 72 ve 66 ki Padişahın kendisini affetmesi için sulta-
mek: Cinsel ilişkide bulunmak.) 13- Eş lolarda dört kez Balkan şampiyonluğu nîırak makamından bestelediği, Bana
cinsel argosu (Koli: Cinsel ilişki. Kurşet: nu kazandı. lutfeylerken sen / neden menfurun ol
Eşcinsel olduğunu gizlemek. Denyo: Arıkan güreş hayatında 200'e yakın dum ben şarkısını Abdülmecid'e sundu.
Delibozuk.) 14- Fuhuş argosu (Otobüs: yabancı ve 2.000'in üzerinde yerli rakip Bunun üzerine affedilerek tekrar saraya
Fahişe.) 15- Esnaf argosu (Hanut: Ko le karşılaştı. Bunların yaklaşık yüzde alındı. Fakat daha önceki hatasını tek
misyon. Mira: İşte, bak. İmşa olmak: 80'inde galip geldi. Güreşi bıraktıktan rarlayan Arif Bey bu kez de Zülfinigâr
Ortak olmak.) 16- Şoför argosu (Ördek: sonra antrenörlüğe başladı. Bu alanda adlı bir cariye ile duygusal ilişki kurdu.
Yolcu. Asfalt biti: Küçük oto. Şaşı: Şaş da büyük ün yaptı. 1947'de İran Güreş Olayın dedikodusu Abdülmecid'in ku
kın.) 17- Eğlence yerleri argosu (Faça: Milli Takımı antrenörlüğüne getirildi. İki lağına gidince padişah ikisini evlendir
Yüz, surat. Resto: Yeter. Mekân: Ku yıl içinde güreş dünyasında söz sahibi di. Bir süre sonra Zülfinigâr geride bir
marhane.) 18- Spor argosu (Ampul: To olan bir İran takımı ortaya çıkardı. Yur çocuk bırakarak veremden öldü. Arif
pun üst direğin hemen altından, üst da döndükten sonra güreş antrenörleri B e y duygularını segah makamındaki
köşelerden girerek gol olması. Çocuğu ne hocalık yaptı. Bir ara spor levazımatı ünlü "Olmaz ilaç sine-i sad-pâreme"
koymak: Gol atmak. Doksana asmak: mağazası işletti. şarkısı ile dile getirdi.
Topu direğin hemen yanından kaleye
CEM ATABEYOĞLU
sokmak.)
Bibi. (Bayrı), İstanbul Argosu; S. Şimşek, ARITMA TESİSLERİ
Mecaz ve Argo Lûgatçesi, İst., 1958; Ferit De- bak. ATIKSU
vellioğlu, Türk Argosu, ist., 6. bas., 1980; H.
Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, İst., 1990; ay,
"İstanbul'un Argo Haritası", Aktüel, 24-30 Ey ARİF BEY (Hacı)
lül 1992. (1831, İstanbul - 28 Haziran 1885, İs
HULKİ AKTUNÇ tanbul) Bestekâr. Eyüp'te doğdu. Baba
sı şer'i mahkeme başkâtibi Ebubekir
ARI CAN, FİKRET Efendi'dir. Eyüp'te iptidai mektepte
(1911, İstanbul - 24 Mayıs 1993, İstan okurken sesinin güzelliği ile dikkat çek
bul) Futbolcu ve spor yöneticisi. Futbo ti. Aynı okulda kalfalık eden Zekâi De
la, doğup büyüdüğü Kadıköy'ün çayır de, onu Dede Efendi'nin öğrencilerin
larında başladı. Fenerbahçe Spor Kulü- den Eyyubi Mehmed Bey'e götürdü. Ey-
bü'nde yetişip parladı. Kısa bir süre kü yubi Mehmed Bey, ÂTif Bey'le bir süre
çükler takımında top koşturduktan son ilgilenince, büyük bir yetenekle karşı
ra 16 yaşındayken birinci takım kadro karşıya olduğunu anladı. Ona makam,
suna alındı. On dört yıl aralıksız olarak usul ve çeşitli fasıllar öğrettikten sonra
Fenerbahçe birinci takımında solaçık öğrencisini Dede Efendi'ye götürdü.
formasını giydi. Bu süre içinde 406 maç Dede Efendi, Arif Bey'i dinledi, çok be
oynadı, 231 gol kaydetti. Yine aynı sü ğendi, bir süre evine kabul ederek ders
rede 6 kez milli futbol takımında yer al verdi.
dı, iki de gol attı. Zeki Rıza Sporel ta Eyyubi Mehmed Bey, Muzıka-i Hü
kım kaptanlığını, daha futbolu bırakma mayunda hocalık etmeye başlayınca, Kendisi de bestekâr olan ve Türk mu
dan ona devretti. Futbol dünyasında öğrencisi Arif Bey'i Türk musikisi kısmı sikisini seven Abdülaziz 186l'de tahta
"Büyük Fikret" namıyla tanındı. Futbolu na aldı. Bu arada, Mehmed Bey'den geçince Arif Bey'i tekrar saray fasıl heye
bıraktıktan sonra da Fenerbahçe kulü otuza yakın fasıl öğrendi, serhanende tine başhanende olarak aldı. O sırada sa
büne hizmetini sürdürdü; antrenörlük, sıfatıyla saray fasıl heyetini yöneten Ha ray fasıl heyetinin başında Dede Efen-
teknik direktörlük ve kulüp müdürlüğü şini Bey ile de derslerini sürdürüyordu. di'nin torunu Rifat Bey vardı. Arif Bey
görevlerinde bulundu, son olarak da Arif Bey öğrenimi süresince meşk ettiği bir yandan da saray cariyelerine ders
Fenerbahçe kulübü başkanlığına seçildi. eserleri hemen öğrendi. Bu arada Meh vermeye başladı. Pertevniyal Valide Sul
Oyuncu ya da takım kaptanı olarak kut med Bey'in aracılığıyla Bâb-ı Seraske- tanin nedimelerinden Nigârnîk adlı cari
ladığı şampiyonluklara yaşamının sonla ri'ye kâtip olarak girdi. yeyle ilişkisi duyulunca, valide sultan
rında kulüp başkanı olarak bir Türkiye ikisini hemen evlendirdi. Arif Bey bu sı
Arif Bey 20 yaşlarında Abdülmecid'e
Futbol Ligi şampiyonluğu ekledi. ralarda İstanbul'da ününün zirvesine çık
mabeyinci oldu. Burada cariyelerin bir
CEM ATABEYOĞLU kısmına musiki meşk etmeye başladı. mıştı. Gördüğü aşırı ilgi, iltifat ve övgü
Bu dersler, Arif Bey'in hayatındaki çal ler onu davranışlarında ölçüsüzlüğe itti.
ARLKAN, SAİM kantıların da başlangıcı oldu. Padişahın 1871'de saraydan üçüncü kez çıkarılan
(1906, İstanbul) Güreşçi ve güreş ant gözdelerinden Çeşmidilber adlı Çerkez Arif Bey bu yıllarda Şûra-yı Devlet'te kâ
renörü. İstanbul'un işgali yıllarında kızı ile aralarında başlayan duygusal tiplik yaptı, sonra da Beykoz maliye mü
(1918-1922) ailesi tarafından gönderildi ilişki sarayda duyulunca, Abdülmecid, dürlüğünde çalıştı. Ölümünden bir süre
ği Ordu'daki dayısının köyünde güreşe Arif Bey'le Çeşmidilber'in evlenmeleri önce kalp hastalığına yakalandı. Dehası
başladı. Karakucak güreşinden yetişti. ne izin verdi. Sanatçı bu arada "Geçti nı adeta özetleyen "Gurub etti güneş
1924'te İstanbul'a döndü. Minder çalış zahm-ı tîr-i hicrin tâ dil-i nâşâdıma" dünya karardı" kürdilihicazkâr şarkısını
malarına ve grekoromen güreşe Kum- kürdilihicazkâr şarkısını Çeşmidilber besteledikten kısa bir süre sonra öldü.
ARİF BEY 302
Arif Bey Türk musikisinde çığır aç Ta'lik ile de uğraşan hattat bu yazıda tır. Şiirlerinin bir bölümü de ölümünden
mış bir bestekârdır. Şarkı formunu yeni Yesarîzade Mustafa İzzet, sülüs ve ne sonra öğrencisi Ahmed Tevhid Efendi
bir anlaşıyla işlemiş, musiki bilgisinin sı sihte Hafız Osman, celi sülüste de Mus tarafından derlenip Divan-ı Kethüdaza
nırlılığına rağmen ünü zamanının bütün tafa Rakım ekolüne bağlıdır. Eserleri de Arif'adıyla yayımlanmıştır (İst. 1855).
bestekârlarını aşmıştır. pek yaygın değildir. Bibi. Sicill-i Osmanî, II, 248; ae, III, 273; ae,
Hanendeliğindeki ustalığı da. onun Bibi. İnal, Son Hattatlar, 49-53: Rado, Hat IV. 668-669: Fatin Davud. Tezkire-i Hâtime-
her zaman aranan bir musikici olmasını tatlar, 226-227: U. Derman. Hattat -Hacı tü'l-Eş'ar. İst., 1271, s. 2 6 1 - 2 6 2 : Ergun, Türk
Arifler, İst., 1 9 6 5 . Şairleri, I, 66-69; İnal, Türk Şairleri, 1 6 - 2 0 : İ.
sağlamıştır. Arif Bey çok verimli bir bes H. Uzunçarşılı, "Nizam-ı Cedid Ricalinden
tekârdı. Bir gecede sekiz şarkı bestele İSTANBUL
Valide Sultan Kethüdası Meşhur Yusuf Ağa
yebiliyordu. Abdülaziz'in verdiği bir ve Kethüdazade Arif Efendi", Belleten, no.
güfteyi yedi ayrı makam ve usulde bes ARİF D E D E T E K K E S İ 79. 1956: E. İnsanoğlu, "19. Asrın Başlarında
telemiştir. 1873'te Mecmııa-i Arifi acili bak. KAPIAĞASI MESCİDİ VE TEKKESİ -Tanzimat Öncesi- Kültür ve Eğitim Hayatı
ve Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi Olarak Bilinen
bir güfte mecmuası yayımlamıştır. Kür- Ulemâ Grubunun Buradaki Yeri", Osmanlı
dilihicazkâr makamını terkip etmiş, mü- ARİF E F E N D İ ( K e t h ü d a z a d e )
İlmî ve Meslekî Cemiyetleri, İst., 1987.
semmen usulünü düzenlemiştir. Arif (1771, İstanbul - 28 Şubat 1849, İstan İSTANBUL
Bey'den sonra bu makam ve usulde bir bul) Tanzimat öncesi İstanbul'unda il
çok eser verilmiştir. Arif Bey. Kanuni miye sınıfından olmasına rağmen yenili ARİF E F E N D İ ( B a k k a l )
Mehmed Bey, Mustafa Servet Efendi, ğe açık görüşleriyle dikkati çekmiş bit
Zati Arca, Levon Hancıyan, Lenı'i Atlı. kisidir. (1830, Filibe [bugün Bulgaristan'da] -
Bimen Şen ve Şevki Bey gibi birçok öğ 17 Eylül 1909, İstanbul) Sülüs, nesih
Dedesi Yusuf Ağa III. Selim'in annesi hattatı. Emîr Şeyhi diye bilinen Süley
renci yetiştirmiştir. Mihrişah Valide Sultanın kethüdasıydı. man Efendi'nin oğludur. Ataları, I. Mu-
D e d e Efendimden sonra, sarayda Bu görevi dolayısıyla padişahın yakın rad zamanında ordu şeyhi olarak Fili
yaygın olan Batı müziğine karşı, Arif çevresinde bulunmuş ve Nizam-ı Cedid be'nin almışından sonra buraya yerleş
Bey'in "şarkı" formuyla Türk musikisini hareketinin de destekleyicileri arasında mişti. Arif Efendi'nin tam adı el-Hac Ah
ayakta tuttuğu görülür. Yüzyıllardır bi yer almıştı. Yusuf Ağa bu tutumun be med Arif Efendi'dir. Yazılarında bazen
rinci planda bulunan kâr. beste, semai delini III. Selim'in tahttan indirilmesin El-hac ve Seyyid kelimeleriyle birlikte
gibi beste şekillerinin yerini şarkı for den (180~) sonra idam edilerek ödemiş Ahmed adını da kullanırdı. Medrese
muna bırakması büyük bir değişimdir. ti. Babası Mehmed Sadık Efendi (1747- eğitimini Filibe'de yaptığı sırada Yürü
Geçmişte de kullanılan şarkı formu, Arif 1818) ise ilmiye smıfmdandı. Medrese yüş Camii hatibi hattat Hafız İsmail
Bey'le gerçek kurallarını bulmuş, şekil öğrenimi görmüş, kadılıklarda bulun Efendi'den vazı öğrenerek icazetname
de kesinlik kazanmıştır. Sonraki beste muş, Rumeli kazaskerliğine kadar yük aldı. Genç yaşında hacca gittikten sonra
kârların hemen hepsi, Arif Bey'in açtığı selmişti. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında
bu yolda şarkılar bestelemişlerdir. Arif Efendi de babası gibi medrese İstanbul'a geldi ve Saraçhanebaşı'nda
Hacı Arif Bey, binden fazla eser bes öğrenimi gördü. 1795'te imtihanla mü bir bakkal dükkânı açtı. Bir yandan da
telemiştir. Bugün elimizde dini ve din derris oldu. Ama bununla yetinmeyerek yazı ile meşgul oldu. Kayınbiraderi hat
dışı formlarda üç yüz seksen dolayında dönemin tanınmış müderrislerinden ri tat Hulusi Efendi'nin yardımıyla ünlü
eseri bulunmaktadır. Nihavend "Bakmı yaziye (matematik), hey'et (astronomi), hattat Şevki Efendi'ye müracaat etti. On
yor çeşm-i siyah feryade", "Vücud ikli felsefe, mekanik, edebiyat, tasavvuf gibi öğrenciden başkasına ders vermeyen
minin sultanısın sen", "Ben bûy-i vefa alanlarda özel dersler aldı. Tıp ve musi Şevki Efendi. Arif Efendi'nin yazılarını
bekleriken suy-i çemenden"; mahur kiyle de ilgilendi. 1822'de Halep kadılı görünce "O tahdit senin gibiler için de
"Gösterip ağyare lutfun bizlere bigâne ğına atandı. 1832'de Bursa kadısı oldu. ğil" diyerek kendisini çıraklığa kabul et
sin"; muhayyer "İltimas etmeye yâre va 1836'da Mekke, 1838'de de İstanbul pa ti. Arif Efendi 40 yaşından sonra, kendi
rınız" çok sevilen ve sık sık okunan yesini aldı. 1847'de Anadolu kazaskerli sinden bir yaş büyük olan Şevki Efen
yüzlerce şarkısından birkaçıdır. ği payesine yükseldi. di'den aldığı dersler sayesinde terakki
Bibi. Y . Öztuna, Hacı Arif Bey, Ankara, Arif Efendi ilmiye sınıfındaki bozul ederek 1884'te ikinci icazetnamesini al
1986; S. Y. Ataman, Mehmed Sadi Bey, Anka mayı yakından bildiği için Halep kadılı dı. Bir hilye olan icazetname Topkapı
ra, 1987; İnal, Hoş Sada. Sarayı Müzesi'ndedir.
ğı dışında fiilen g ö r e v y a p m a m ı ş .
FATİH SALGIR 1824'ten ölümüne kadar istanbul'da bu Arif Efendi, açılan imtihanı kazandık
lunduğu sürede özel dersler vererek tan sonra Nuruosmaniye Camii Vakfı
ARİF BEY (Çarşambalı) birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bu arada yazı hocalığına başlayınca dükkânını
(?, İstanbul - 1892, Ìstanbul) Sülüs, celi Beşiktaş Cemiyet-i îlmiyesi(->) üyesi ol kapatarak zamanını tamamıyla yazıya
sülüs, nesih ve ta'lik hattatı. İstanbul'da duğu için 1826'da yeniçeriliğin kaldırıl ayırdı. Haftada iki gün ders vererek öğ
Çarşamba semtinde oturduğu için "Çar ması olayında Bektaşilikle suçlanmışsa renci yetiştirdi. Hastalanıncaya kadar
şambalı" unvanıyla anılırdı. Uzun yıllar da hayatına dokunulmamıştır. kalemi elinden bırakmadı. Çabuk ve
Maliye Nezareti Mektubi Kalemi'nde ça Arif Efendi Tanzimat öncesi dönem tashihsiz yazmasıyla ün salmıştı. Kabri
lışan Arif Bey, sülüs ve nesihi. Haşim de yeniliğe açık düşünceleri ve davra Edirnekapı Mezarlığı'ndadır.
Efendi'den(->); taliki Sami Efendi(->) ile nışlarıyla dikkati çekmiştir. Osmanlı Arif Efendi sülüs ve nesih hatla çok
İsmail Hakkı (Kıbrısîzade) Efendi'den Devleti'nin kurumsal yapısındaki çözül sayıda meşk, kıt'a, hilye. murakka, ev-
meşk etti. Sonraları Ali Haydar Bey'e(->) menin ardındaki zihniyeti eleştirmiş, rad, delâil ve levha kaleme almıştır.
devam edince, bunu duyan Sami Efen- Batı'nm bilim, eğitim ve teknoloji ala Şevket Rado, Türk Hattatları adlı ese
di'nin Arif Bey'i "Ben. hocamı ölünce nındaki ilerlemelerini övmüş, bunların rinde, hattatın Kuran yazdığından bah
ye kadar bırakmadım ve çok feyz al mutlaka örnek alınmasını savunmuş, sa sedilmemiş olmasına rağmen, yazılış ta
dım" sözleriyle tenkit ettiği söylenir. rığı ve cüppesiyle kiliselere giderek, ya rihi belli olmayan "es-Seyyid el-Hac Ah
Çifte yazı (oynak yazı veya müsenna bancıların balo davetlerine katılarak ta med Arif" imzalı bir Kuran gördüğünü
yazı da denir) yazmakta ustaydı. Bir assuba meydan okumuştur. Arif Efen- ve bunun ona ait olabileceğini bildirir.
başka özelliği de, imzasız yazıların kime di'nin hayatından sayfalar, çeşitli konu Yazdığı delâilden biri Medine Kütüpha-
ait olduğunu anlamasıydı. lar, olaylar ve gelişmeler karşısında ser nesi'ne hediye edilmiştir. Biri de Mısır
Yazdığı Kuran ve Delâil-i Hayrat ne gilediği davranışlar öğrencilerinden Hıdivi İsmail Paşa'nın oğlu Hüseyin Kâ
sihte usta olduğunu gösterir. Yalnız bu Emin Efendi'nin yazdığı Menakıb-ı Ket mil Paşa için yazılmıştır. İstanbul'da
Kuran'ın iki cüzüne hareke koymaya ve hüdazade (ist., 1877; 2. bas.. İst., 1888) Şehzade Camii'nin Vefa tarafındaki ka
sonuna imza atmaya ömrü yetmemiştir. adlı kitapta ayrıntılı biçimde aktarılmış pısı üstündeki besmelesi pek meşhur-
303 ARİFE DİVANI
yapılırdı. 17. yy sonlarına doğru dış tö tılıyordu. Buradan çıkınca da Silahdara- Ruznâme, Ankara, 1993, s. 75, 125, 272, 369;
renin tamamen terk edilerek Ende ğa Köşkü'ne geçerek Mehterhane'nin Hızır İlyas Ağa, Tarih-i Enderun {Vekayi-i
letâif-i Enderun), İst., 1276, s. 25-26; Uzun-
run'daki törenle birleştirildiği anlaşıl çaldığı marşları dinliyor, Enderunlularm
çarşılı, Saray, s. 201-202.
maktadır. Esad Efendi'nin Teşrifat-ı Ka (içoğlanları) tomak oyunlarını izleyip
NECDET SAKAOĞLU
dime adlı eserinde açıkladığına göre bu para saçtırtıyor, silahdar ağanın sundu
tören şöyle olmaktaydı: Çavuşbaşı, mü- ğu ata binerek kısa bir gezinti yapıp if
tar için iç köşklerden birisine gidiyordu.
ÂRİFÎ PAŞA KORUSU
cevveze kavuk, serasere kaplı üstlük,
divan bisatlı atla ikindi namazından bir Bu tören programının II. Mahmud Bebek-Rumelihisarı arasındaki sahil yo
saat önce saraya gelir, ikindi namazını döneminde de (1808-1839) değişmedi lundan Boğaziçi Üniversitesi korusu ve
eski Divanhane'de (Kubbealtı) kıldıktan ğini Tarih-i Enderun 'un yazarı Hızır II- kampusuna doğru yükselen, yamaçları
sonra Bâbüssaade karşısında kapıcılar yas Ağa'nın açıklamalarında görmekte güneydoğuya dönük, Boğaz'ı gören, ol
kethüdası ile yerini alırdı. İkisinin ara yiz. Hicri 1227 (Miladi 1812) yılı rama dukça dik eğimli arazi parçasıdır. Tüm
sında ve bir adım geride ise teşrifati zan ayı sonunda icra edilen arife diva alanı yaklaşık 22 dönüm kadardır.
efendi (protokol müdürü) bulunurdu. nında II. Mahmud. Yalıköşkü'nden Sün İsmi koru ile bütünleşen Ârifî Paşa
Çavuşbaşının yan gerisinde mücevveze net Odasına gelmiş, burada cemaatle (1830-1895), hariciye nazırlarından Se
kavuklu ve erkân kürklü çavuşlar kâti ikindi namazını kıldıktan sonra Arzoda kip Paşa'nın oğludur. Ârifî Paşa elçilik
bi, çavuşlar emini, duagû (duacı), daha sı'na geçerek tören öncesinde dinlen lerde bulunmuş, hariciye nazırlığı ve
geride gedikli ve ulufeli çavuşlar yine mişti. Dışarı çıkıp sedefli tahta oturmuş, sadrazamlık (1879) yapmıştır.
mücevveze kavuk ve çuha feraceli ola divan çakışlarının ve hasodalıların alkış Koru, Hariciye Nazırı Sekip Paşa ta
rak yerlerini alırlardı. Kapıcılar kethüda yapmaları. Mehterhane'nin nöbet çal rafından Yahya Paşa'dan satın alınmış
sının yan gerisinde ise kapıcılar kâtibi, ması ve duadan sonra yine Arzodası'na olmakla beraber, mülkiyeti (tapusu) an
mataracı; pişkeşçi, kapıcı sınıfından sa girerek imam ve hatiplerin aşr-i şerif cak padişah fermanı ile Ârifî Paşa'ya ve
ray görevlileri, muvahhidi kürk ve mü okumalarını dinlemiştir. Farklı olarak Si- rilmiştir. Bu yer 19301u yılların başında
cevveze sarıklı olarak sıralanırlar, en ar lahdarağa Köşkünde karşısma sıralanan varisleri arasında taksim edilmişse de,
kada ise mir-i alem, mirahurlar, başla Enderun ağalarının ilk kez fes giymiş 1952'ye kadar ağaçlarına el sürülmemiş;
rında selimi kavuk, serasere bölüklü sa olmaları herkesin dikkatini çekmiştir. O sık ağaçlardan oluşan orman görünümü
mur kürk, kadife şalvar ve filar denen gün akşam, gece yarısına kadar meşale devam etmiştir. Ârifî Paşa'nın uzaktan
ayakkabı giymiş olarak dizilirlerdi. Da ler yakıldığı gibi saray dış avlusunda da akrabası olan ve Mısır Kralı Faruk'un
ha da geride Mehterhane ve padişahın Mehterhane nöbet vurmuştur. halası ile evlenmiş bulunan Mustafa
atları yerlerini alırlardı. Bâbüssaade giri Bey, korunun hissesine düşen kısmını,
şinin sağ yanında zülüflü baltacılar, Ka- Arife divanı geleneği. 19. yy ortaları 1946'da çok düşük fiyatlarla bankacılara
pıarası'nda akağalar, Arzodası önüne na doğru, daha dar kapsamlı bir saray satmıştır. 1952-1960 arasında koruda, 3,
konan tahtın her iki yanında Enderun geleneği durumuna girmiştir. Buna kar 5 ve 6 katlı apartman blokları inşa edi
ağaları dizilirlerdi. Bu düzen tamamla şın, devlet yöneticilerinin bayramdan lirken ağaçların hemen tümü kesilmiştir.
nınca padişah Arzodası'ndan çıkıp se önce ve arife muayedesi adı altında bir Bloklar arasında iki yaşlı çınar, birkaç
def işli Arife Tahtı'na (bugün Topkapı birlerini ziyaretleri. Osmanlı Devleti'nin ıhlamur ve atkestanesi ile üç beş sedir
Sarayı Müzesi'ndedir) oturur, herkes yer yıkılışına değin sürmüştür. ağacı, korudan geriye kalan tüm bitki
öper, usulünce alkış yapılır. Mehterha Bibi. Tevkiî Abdutrahman Paşa Kanunna örtüşüdür. Bugün Ârifî Paşa Korusu,
ne bir fasıl çalar, duagû dua eder ve pa mesi. Ankara. 1935. s. 120-124; Atâ Bey, Ta- duvara çakılmış bir tabela üzerine yazıl
dişah Arzodası'na dönerdi. rih-i Atâ, I, ist., ty. s. 221 vd; Silahdar Tari mış bir isim olarak kalmıştır.
hi. II. s. ~48 vd; Esad Efendi, Teşrifat-ı Kadi
Törenin bu aşamasının ardından Ar me. İst., ty, s. 43; Sırkâtibi Ahmed Efendi. FAİK YALTIRIK
zodası'na alınan selatin cami hatipleri
tarafından, padişahın huzurunda aşr-i
şerifler okunur, kendilerine atiyyeler
verilirdi. Bazen, törenin bu bölümü.
Hırka-i Saadet Odası'nda yapılırdı. Padi
şah Arzodası'nda iken başta yeniçeri
ağası olmak üzere ocak ağaları, cebeci-
başı, topçubaşı, humbaracıbaşı. topara-
bacıbaşı, lağımcıbaşının, kul kethüda-
sıyla birlikte huzura girip tebrikte bu
lunmaları da usuldendi. Yine bu tören
sırasında silahdar ağa ile sadrazamın
Enderun ve Birun görevlileri adına,
bayram hediyesi olarak padişaha birer
at sunmaları da gelenekti. Bu gelenek
son dönemlerde kısmen bırakılmıştır.
Arife divanının daha eski tarihlerde
Hasoda önünde yapıldığı, ancak bu iç
törene, dışarıdan Birun halkından gö
revlilerin katılmadıkları ve Enderun ağa
larıyla sınırlı kaldığı sanılıyor.
III. Selimin sırkâtipliğini yapan ruz-
name yazarı Ahmed Efendi'nin belirle
melerine göre 18. yy sonunda arife di
vanı daha da basit bir programla icra
edilmekteydi. Padişah, arife günü öğle
n a m a z ı n d a n sonra sarayda, Sünnet
Odası'nda tıraş olup abdest tazeliyor,
buradan Hırka-i Saadet Odasına geçe Bugün artık koni niteliğini yitirmiş olan Arifi Paşa Korusu'ndan geriye kalan tek tük ağaçların
rek ikindi namazını kılıyordu. Sonra Ar arasından Boğaz'm görünüşü.
Hazım Oklirer. 1993
zodası'na gelerek alışılagelen törene ka
305 ARKADİOS
edilmesi ve ordularının İtalya ve batıya 543'teki deprem ve 550'de üzerine vaklarla çevrilmişti. Hattâ burası kabart
yöneltilmesiyle barış sağlandı. Fakat bu düşen bir yıldırım yüzünden Arkadios malar ve heykeller ile süslenmişti. Bura
arada başkentte Germen aleyhtarı kuv Sütunumun gördüğü zarar bilindiğine daki heykeller arasında Artemis ile Sep-
vetli bir tepki oluşmuştu ve çok geçme göre, bu tarihlerde, forumu çevreleyen timius Severus'unkinden başka, II. Te
den Bizans hizmetindeki Gainas isimli yapıların da tahrip olduğu düşünülebi odosios, I. veya II. Valentinianos ve
bir Got generali yeni bir krize sebebiyet lir. Arkadios h e y k e l i n i n yıkıldığı Markianos'unkiler de vardı.
verecekti. 740'tan, şehrin Osmanlılar tarafından Arkadios Anıtı 543 depreminde zarar
İlk önce Rufinus'un. sonra Eutropi- fethedildiği 1453'e kadar, forum ve için gördü. Az sonra. 24 Haziran 550'de bir
os'un güçten düşmelerinde rol oynaya deki eserler hakkında yazılı bir kaynağa yıldırım anıtın tepe kısmında tahribat
rak Konstantinopolis içerisindeki siyasi rastlanmamıştır. Fetih'ten hemen sonra yaptı. 26 Ekim 740'ta vuku bulan şid
çekişmelere karışan Gainas, kentte Ger sütunun çevresinin ahşaptan yapılmış detli depremde ise imparatorun heykeli
men karşıtı aristokratik bir siyasi gru ev ve dükkânlarla çevrelendiği ve foru aşağıya düştü ve herhalde bir daha da
bun liderliğini yapan Aurelianos'un da mun "Avrat Pazarı" olarak adlandırıldığı yerine konulamadı.
sürgüne gönderilmesini sağladıktan bilinmektedir. 1633 ve 1660 depremle Bizans halkı, bu ve bunun gibi anıtla
sonra, askeri birlikleriyle Konstantino- rinde, çevresindeki evlerin sütunun rı birtakım hurafelere bağlamıştı.
polis'e girdi. Büyük Saray'ı işgal etmeye üzerine yıkıldığı bilindiğine göre. o ta 1204'ten 126l'e kadar Bizantion'u işgal
koyulan ve Ari inancına bağlı Gotlar rihlerde forum (meydan) olarak adlan eden Haçlılar da aynı hurafelere inanmış
için Konstantinopolis'te özel bir mabet dırılabilecek bir mekânın kalmadığı gözükürler ve hatıratlarında bunları tek
kurulmasını talep eden Gainas'a karşı söylenebilir. rarlarlar. Hattâ inanıldığına göre, anıtın
başkent halkı ayaklandı. Kentteki çatış Bibi. J. Strzygowsky, "Die Saeule des Arcadi gövdesindeki kabartmalarda şehrin işgal
malar 12 Temmuz 400 günü Gainas ve us". Jahrbuch des Deutschen Archaeologisch- edileceği kehanetinde bulunulduğu için
beraberindeki Gotların yenilip tümden en Instituts. Mil. (1893). s. 230-249: A. Geff- Bizanslılar güya bu kabartmalardan bazı
yok edilmeleriyle son buldu. roy. "La colonne d Arcadius à Constantinople larını kazımışlardı. O sıralarda anıtın te
d'après un dessin inédit.". Monuments et mé pesinde bir keşiş yaşıyordu. Latin işgali
Arkadios Forumu ve Arkadios Sütu- moires. Fondation E. Piot. S. 2. 1895. s. 99-
nu'nun haricinde, Arkadios döneminin sırasında. Bizans'ta hüküm süren karga
129; Miiller-Wiener, Bildlexikon. 250-253.
önemli anıt ve binaları arasında en kay şa sırasında 1204'te kendisini imparator
SACİT PEKAK
da değer olanlarından bir diğeri Arkadi- ilan eden V. Aleksios Murtzuflos, Haçlı
anai(->) isimli hamamdır. ların eline geçtiğinde, "unvanının yük
ARKADİOS SÜTUNU sekliğine uygun" bir şekilde idam edil
Bibi. J. B. Bury, History of the Later Roman
İstanbul'un eski Lycus (Likos), sonraki mesi için, yüksek bir yerden aşağı atıl
Empire, I, New York, 1958. s. 106-158; J. H.
W. G. Liebeschuetz, Barbarians and Bis adıyla Bayrampaşa Deresi vadisinin gü mak suretiyle öldürülmüştü. Haçlı kay
hops: Army, Churc and State in the Age of neyinde olan ve Kserolofos denilen ye nakları onun. "dışı resimli bir sütunun
Arcadius and Chrysastum, Oxford, 1990; A. dinci tepesinde, İmparator Arkadios dö üzerine çıkarılarak", buradan aşağıya
Cameron-J. Long, Barbarians and Politics at neminde (395-408) onun hatırasını ya atıldığım bildirir. İstanbul'da bu türden
the Court of Arcadius. Berkeley, 1993. şatmak üzere büyük bir anıt dikilmişti. iki anıt olduğuna göre, bu infaz ikisin
NEVRA N E C Î P O Ğ L U Arkadios Sütunu olarak bilinen bu anıt den birinde cereyan etmiş olmalıdır.
aynı imparatorun adını alan Arkadios Türk döneminde Arkadios Anıtı'nın
ARKADİOS FORUMU Forumu'nun(->) ortasında yükseliyordu. dibinde ve yakınında alıcıları ve satıcıları
İmparator II. Teodosios(->) döneminde Bizanslı tarih yazarı Teophanes'e göre, kadın olan kadınlar pazarı kurulduğun
(408-450) düzenlenen ve ortasında anıt anıt 404'te yapılmış fakat üstüne Arkadi- dan, bu tarihi eser de "Avrat Taşı" olarak
sal bir sütun bulunan meydan. Bizans os'un heykeli ancak oğlu II. Teodosios adlandırılmıştır. Sanıldığı gibi, burası ka
döneminde Kserolofos (Kuru Tepe) diye tarafından konulabilmiş ve bunun için dın esirlerin satıldığı esir pazarı değildi,
bilinen, daha sonraları ise Avrat Tepesi 10 Temmuz 421'de tören yapılmıştır. Osmanlı döneminde İstanbul'a gelen
denen bugünkü Haseki bölgesinde idi. Bir başka yazardan öğrenildiğine gö yabancı seyyahların pek çoğu Arkadios
İmparator Arkadios(->) (hd 395-408), re ise. anıtın dikilmesinden hayli sonra Anıtı'ndan bahsederler. 17. yy'da Evliya
Got generali Gainas'ın çıkardığı ayak forumun düzenlenmesi ancak 435'te ta Çelebi de. eski Bizans efsanelerinden
lanmayı bastırdıktan sonra, 5. yy başla mamlanmıştır. Forum anlaşıldığı kadarı aktarmak suretiyle, bu anıtın bir tılsım
rında (402 veya 403). kazandığı zaferi ile dikdörtgen biçiminde olup, etrafı re- olduğunu bildirir.
kutlamak amacıyla anıtsal bir sütun inşa
ettirmeye başladıysa da, eser ancak ölü
münden (1 Mayıs 408) sonra, oğlu II.
Teodosios tarafından tamamlandı. Üzeri
ve kaidesi zengin bezemelerle süslenen
bu sütun Arkadios Sütunu(->) olarak ad
landırılmıştı. Teodosios. sütunun üstüne
babasının büyük boyutlu bir heykelini
yerleştirdikten sonra, 421'de görkemli
bir törenle açılışı yaptı.
Bundan bir süre sonra (453 ?) heyke
lin ve sütunun bulunduğu yerin çevre
sinde bazı galeriler ve dükkânlar yapıl
mış ve meydan, ithaf edilen ya da yap
tıran imparatorun adıyla, Arkadios veya
Teodosios Forumu olarak adlandırılmış
tır. Forumu çevreleyen mimari unsurlar
bilinmemekle beraber, burasının Tauri
Forumu'nun(->) bir benzeri olduğu dü
şünülmektedir. Kaynaklara göre. mey
danda Arkadios Sütunu'ndan başka,
tanrıça Artemis, II. Teodosios, III. Va-
lantinianos, Markianos vb'nin heykelleri
bulunmaktaydı.
307 ARKEOLOJİ MÜZELERİ
Onun yazdığına göre anıtın üstünde başlayan yuvarlak gövdenin dış yüzeyi, inach, "Description des oeuvres dan..". Re
bir maksure bulunur ve bunun da tepe spiral (helezoni) biçimde uzanan ve İm vue des Etudes Grecques, 1896, s. 78-82; A.
sinde bir kız heykeli dururmuş. Bu kız parator Arkadios ile babası I. Teodosi- Geoffroy, "La colonne d'Arcadius â Constan
tinople", Fondation E. Piot-Monuments et
yılda bir kere canlanır, bir sayha kopa osün sefer ve zaferlerini anlatan kabart Memoires, II, Paris, 1895, s. 99-129; J. Eber-
rır, bunun üzerine de uçan kuşlar yere malarla bezenmişti. Bu tür anıtlardan solt, Constantinople byzantine et les voya-
düşermiş. Yine Evliya Çelebi'nin rivaye Roma'da yapılan Traianus ile Mareus geurs du levant, Paris, 1918; W. Hasluck,
tine göre, Hazret-i Muhammed dünyaya Aurelius anıtları hâlâ ayakta durmakta "Topographical Drawings...", Annual of the
geldiğinde bir deprem olmuş, sütun dır. Çok sonraları Napoléon da aynı tür British School at Athens, XVIII (1911-1912),
s. 273; J. Kollwitz, Oströmische Plastik der
parçalanmış fakat tılsımlı olduğundan anıta heveslenerek, Paris'te bunların Theodosianischen Zeit, Berlin, 1941, s. 17-62;
dağılmayarak, Çelebi zamanına kadar benzeri olarak Vendôme Anıtı'nı yaptır S. Ünver, "Avrat Pazarı Dikilitaşı", Tarih
gelmiştir. mıştır. Ünlü Avusturyalı mimar Fischer Dünyası, 11/16 (1950), s. 687-689; A. Grabar,
1544-1547 arasında İstanbul'da bulu von Erlach da, 18. yy'da Viyana'da inşa L'empereur dans Tart byzantin, Paris, 1936,
nan Albi'li Pierre Gilles, Arkadios Anıtı'- ettiği Karlskirche'nin önündeki çifte ku lev. 13-15; G. Mendel, Catalogue des sculp
leyi yine böyle yapmıştı. tures grecques. romanies et byzantines, II.
nı oldukça etraflı surette inceleyerek öl 1914, s. 242. Ill, s. 523-524; S. Eyice, "Arka
çülerini almıştır. l605'te anıtı anlatan bir Arkadios Anıtının içinde dönen mer dios Sütunu", İSTA, II, 1012-1019; Janin,
seyyah, gövdesinde çatlaklar olduğun diven en yukarıya kadar çıkışı sağlıyor Constantinople byzantine, 75-76, 86-87; G.
dan demir çemberler ile bir dereceye du. Bunun sonunda, anıtın başlığında G. Giglioli, La colonna di Arcadio a Costan-
kadar sağlamlaştırılmış olduğunu bildi bir balkon vardı. Gylli'nin verdiği ölçü tinopoli, Napoli, 1952; G. Becatti, La Colon
na coclide Istoriata, Roma, I960, s. 151-164;
rir. British Museum'da bulunan bir el- lere göre hesaplandığında anıtın boyu Mliller-Wiener, Bildlexikon, s. 250-253.
yazmasmda 1670'lere ait olduğu sanılan 47 m kadardı. Bu yüzden Galata sırtla
SEMAVİ EYİCE
bir resmi bulunan bu anıt, o tarihlerde rından çizilen İstanbul resimlerinde anı
artık tehlikeli durumda bulunuyordu. tın en yukarı ucu, şehrin siluetine hâkim
1666'da İstanbul'da olan Robert de Dre olarak görülür. (Traianus Anıtı, 39 m, M. ARKEOLOJİ MÜZELERİ
ux, anıtın içine girmiş ise de, ortalarda Aurelius Anıtı ise 41 m'dir.) Gylli, anıtın Sultanahmet'te, Gülhane Parkı girişinin
merdivenler yıkıldığından daha yukarı içinde 233 basamak saymış, içeriyi ay sağından Topkapı Sarayı Müzesi'ne çı
çıkamamıştır. Çevresini harap eden bü dınlatan 56 mazgal tespit etmiştir. Yıkıl kan Osman Hamdi Bey Yokuşu'nun sol
yük yangınlar, mermerden olan anıtta dıktan sonra bu anıttan geriye ancak 8-9 tarafındadır.
izler bırakmıştı. m yüksekliğinde, yangınlardan çatlamış İstanbul Arkeoloji Müzeleri idaresi
1711'de yurduna dönen Aubry de La ve ufalanmış, şekilsiz bir kitle durumun altında Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eser
Motraye, anıtın birdenbire devrilip bir daki kaide kalmıştır. Evvelce bunun yü leri Müzesi(->), Çinili Köşk(->) Müzesi
kazaya s e b e p olmaması için, İstan zeylerini kaplayan kabartmalardan, dışa yer alır. Bu yüzden, kumlduğundan bu
bul'dan ayrılışından az sonra yıktırıldığı- rıdan görülebilen tek cephede hiçbir iz yana çoğul olarak "İstanbul Arkeoloji
nı haber verir. İngiliz elçisinin eşi Lady yoktur. İki taraftan evlere bitişik olan Müzeleri" diye adlandırılmıştır.
Montague ise, 1718 tarihli bir mektu cephelerin durumu ise bilinmez. Bu müzelerde 60.000 arkeolojik eser,
bunda, kendisi İstanbul'a gelmeden iki Kare biçimindeki kaidenin içinde bir 800.000 sikke, 75.000 çiviyazılı tablet,
yıl kadar önce anıtın yıktırıldığmı öğ giriş holünden başka, birinden diğerine 2.000 civarında Türk çini ve keramiği
rendiğini bildirir. Veliyüddin Efendi Kü geçilen iki küçük oda vardır. Holün di ile kütüphanesinde 70.000'i aşkın kitap
tüphanesi kitapları arasındaki 3191 sayı ğer tarafında ise bir merdiven, evvelce bulunmaktadır.
lı mecmuada bulunan ".. hedm-i dikili gövdenin içinde spiral olarak çıkan ba İstanbul'da ilk müze, Abdülmecid za
taş der Kurb-i Cerrahpaşa, fî 16 Şevval samaklara ulaşır. Bugün duvar kısmın manında Tophane Müşiri Ahmed Fethi
1 1 2 3 " ş e k l i n d e k i kaymtan anıtın. da, çelenk biçimindeki bir bilezikten Paşa (1801-1858) tarafından gerçekleşti
1711'de yıktırıldığı açıkça öğrenilir. sonra başlayan dışı kabartmalı gövde rilmiş ve 1846'da, Topkapı Sarayımın
18. yy seyyahları Arkadios Amtı'nın den geriye 0,60 m kadar yükseklikteki dış avlusunda, o tarihe kadar cephane
artık yıkılmış olduğunu ve sadece kaide dışı kabartmalı az bir parça kalmıştır. ambarı olarak kullanılan 6. yy Bizans
kısmının durduğunu görürler. Son yüz Orta aksın çapı 1 m kadar olup, etrafın yapısı Aya İrini Kilisesi'nde (Hagia Eire-
yıl i ç i n d e ise anıt h a k k ı n d a J. da dönen basamaklar 0,80 m genişliğin- ne) çeşitli eski silahların toplanması su
Strzygowski, C. Gurlitt ve J. Kolhvitz ta dedir. Giriş holünün tavanındaki levha retiyle oluşturulmuştur. Osmanlı İmpa
rafından ilmi araştırmalar yapılarak ya da da ortada İsa'nın alameti olan bir ratorluğunun çeşitli bölgelerinde bulu
yımlanmıştır. A. Geoffroy, Paris'te Ro khrisma işlenerek bunun iki yanında al nan eski eserler İstanbul'a getirilmeye
bert de Gaignieres Koleksiyonu'ndan fa ve omega harfleri yer almıştır (Grek ve Aya İrini'de toplanmaya başlanmıştır.
B i b l i o t h è q u e Nationale'da Arkadios alfabesinin ilk ve son harfi, İsa'nın her Böylece, Aya İrini'de iki bölümden
Amtı'nın, boydan boya, bütününü yıkıl şeyin başı ve sonu olduğuna işaret oluşan bir koleksiyon oluşmuştur. Bu
madan önceki görüntüsüyle tasvir eden eden iki semboldür). İstanbul Arkeoloji koleksiyonlara Mecma-i Asâr-ı Atika
bir resmini yayımlamıştır (1895). Resim Müzesi'ndeki kabartmalı mermer parça (Eski Eser Koleksiyonu) ve Mecma-i Es-
de sütunun gövdesinin çatlamış olduğu larından 1874'te Davutpaşa Kapısı ya liha-i Atika (Eski Silah Koleksiyonu) ad
ve alt kısımlarda demir çemberlerle tak nında denizde bulunanın bu anıta ait ları verilerek Arkeoloji Müzesi ile Askeri
viye edildiği görülür. Anıtın kare planlı olduğu kuvvetle muhtemeldir. Diğer Müze'nin(->) temelleri atılmıştır.
kaide kısmının iç yüzünün de evvelce bazı parçaların buraya mı yoksa Beya Bu küçük müzenin basit bir katalogu
şeritler halinde kabartmalarla kaplı ol zıt'ta onun benzeri olan Teodosios Anı İstanbul'u ziyaret eden Albert Dumont
duğu Cambridge'te Trinity College'de tıma mı ait oldukları anlaşılamamıştır. tarafından 18ö7'de hazırlanmıştır. Du-
bulunan resimlerden anlaşılır. Fatih Belediyesi'nin projesi gerçekleştiği montün bildirdiğine göre, burada Yu
Son dönemde Arkadios Anıtı, her ta takdirde, anıtın kaidesinin etrafındaki nan, Roma, Erken Hıristiyan ve Bizans
rafından bitişik olan evler ile sarılmış, toprak temizlendiğinde daha başka par eserleri bulunmakta, bunlar camekânlı
hattâ bu yüzden kaidenin içine ulaşıla çaların da çıkması beklenir. dolapları olan kapalı büyük bir salonda,
maz duruma gelmiştir. Bu önemli tarihi Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 61; J. bu salonun önündeki açık avluda ve
hatıranın iyi bir biçimde ortaya çıkarıl Strzygowski. "Die Säule des Arcadius", Jahr Harbiye Ambarı'nm girişinin solunda
ması için Fatih Belediyesi'nce istimlak buch des Archäologischen Instituts, VIII, bulunan açık avluda sergilenmektedir.
yoluyla etrafının açılmasını amaçlayan (1893), s. 230-249: C. Gurlitt, "Antike Denk Toplanmış eserlere ilk defa müze adı
bir proje hazırlanmıştır. malsäulen in Constantinopel", Der Baumeis
Âli Paşa'nm (1815-1871) sadrazamlığı ve
ter, VII (1909). s. 55-56; ay, Die Baukunst
Anıt, Roma imparatorluk döneminde Konstantinopels, Berlin, 1908-1912; F. W. Saffet Paşa'nm (1814-1883) Maarif nazır
tercih edilen bir biçimde yapılmıştı. Ka Unger. Quellen der Byzantinischen Kunst lığı sırasında verilmiş, koleksiyon Müze-i
re bir kaidenin üstünde bir çeienkle geschichte, Viyana 1878. s. 179-186; S. Re Hümayun adını almıştır.
ARKEOLOJİ MÜZELERİ 308
Arkeoloji Müzelerinin bahçesinde sergilenen eserlerden bazıları. Arka planda ana binanın giriş cephesi görülüyor.
Fotoğraflar Hazım Okıtrer 1993
lim dünyasına tanıtmış ve kataloglarının 1979), Aykut Özet (1979-1980), Altan nemi sonuna kadar heykeller, Kyme,
hazırlanmasını sağlamıştır. Özellikle Akat ( 1 9 8 0 - 1 9 8 1 ) . Dr. Nuşin Asgari Milet ve Ilgın'da bulunmuş Ana Tanrıça
Gustav Mendel'e hazırlattığı Heykeltraş- (1982-1985), Alpay Pasinli ( 1 9 8 5 ) bu Kybele'ye adanan adak stelleri; Halikar-
hk Eserleri Katalogu, (Catalogue des görevi sürdürmüşlerdir. nassus Mauseleum'una ait adak kabart
sculptures Grecques, Romaines et Osman Hamdi Bey'in yaptırdığı Ar maları, Bergama Zeus Sunağı'ndan hey
Byzantines, [İst. 1912-1914]) ile Pişmiş keoloji Müzesi binası, üzerinden 100 yı kel parçaları, İskender başı, Afrodisias,
Toprak Figürinler Katalogu (Catalogue la yakın uzun bir zaman geçmesinden Efesos ve Miletos'ta bulunan heykeller;
des figurines Grecques de terre cuite, ötürü, son yıllarda gerek yapı olarak es küçük boyutlu çanak çömlek, pişmiş
[İst., 1908]) bugün bile değerlerinden kimiş, gerekse geçen zaman içinde çok toprak figürinler; "Hazine'' bölümünde,
bir şey kaybetmemiştir. sayıda eserin yan yana dizilmesiyle, teş takı ve kıymetli süs eşyaları, sikke kabi
Müzelerin bir eğitim ve araştırma hiri kalabalık, sıkışık, hatta sıkıcı bir hal neleri vardır.
merkezi olduğunu iyi bilen Osman almış ve adeta bir depo niteliğine bü Yeni ek müze binasında ''Anado
Hamdi Bey, müzenin içinde bir de bü rünmüştü. Hem binayı restore ederek, lu'nun Çevre Kültürleri" bölümünde
yük kütüphane kurmuştur. Müdürlüğü çağdaş, eğitici ve anlaşılır bir sergileme Kıbrıs'ta, Filistin-Suriye bölgesinde, Bey
döneminde 15 bine ulaşan bilimsel ki yapmak, hem de müzenin Topkapı Sa rut, Sayda, Sebasteia, Megiddo vb mer
tap ve derginin çoğunu kişisel dostluk rayı avlusuna bakan arka cephesine bi kezlerde yapılmış kazılarda bulunmuş
ve gayretleriyle Avrupa ülkelerinden tişik 4 katlı yeni ek binanın birkaç katı eserler; "Anadolu ve Truva Kültürleri"
bağış yoluyla sağlamıştır. nı ziyarete açabilmek için 1988'den iti bölümünde Trakya bölgesinden Tru-
Müze k o l e k s i y o n l a r ı n d a B a l k a n baren çalışmalara başlanmış, çalışmalar va'ya, Frigya ve Gordion'a kadar çeşitli
lardan Afrika'ya, Anadolu ve Mezopo 1991'de sonuçlandırılmıştır. arkeolojik buluntular sergilenmektedir.
tamya'dan Arabistan Yarımadası'na ve Müzenin kuruluşunun 100. yılı olan 1991'de yapılan yeni teşhirde, müze
Afganistan'a kadar bir zamanlar Os 13 Haziran 1991'de, ana binanın restore koleksiyonlarmdaki eserler çağdaş ve
manlı İmparatorluğu sınırları içinde yer edilerek yeniden düzenlenen 8-20 no'lu yeni bir anlayışla sergilenmiştir. Bu ser
alan bölgelerden, değişik kültürlere ait salonları ile ek binanın üst iki katı çağ gilemede, panolar ve video köşeleri ile
zengin ve çok önemli eserler vardır. daş bir müzecilik anlayışıyla ziyarete ziyaretçilere daha fazla bilgi verilmesi
Osman Hamdi Bey 1910'da ölünce açılmıştır. düşünülmüş; çizim, fotoğraf, maketler ile
yerine kardeşi Halil Edhem (Eldem)(->) Restorasyon ve mekânların yeniden kolay ve eğitici bir sergileme yapılmıştır.
tayin edilmiş, 1931'de emekliye ayrılana düzenlenmesinden sonra Arkeoloji Mü 1991'de teşhire açılan bu bölümler
kadar bu görevde kalmıştır. 1931-1953 zelerinde sergilenmekte olan en önem yerli ve yabancı kamuoyunda büyük
arasında Aziz Ogan(->) müdürlük yap li parça ve koleksiyonlar arasında, ana bir ilgi ve beğeni toplamış, İstanbul Ar
mış, daha sonra da sırayla, Rüstem Du binadaki Sidan (Sayda) Kral Nekropolü keoloji Müzeleri, 17 Avrupa ülkesinden
yuran ( 1 9 5 4 - 1 9 6 1 ) , Necati Dolunay lahitleri (İskender, Ağlayan Kadınlar, 46 müze arasından EM YA (Avrupa'da
(1962-1978), Dr. Nezih Fıratlı (1978- Satrap vb); arkaik dönemden Roma dö Yılın Müzesi Ödülü) Komitesi tarafın
dan seçilerek Avrupa Konseyi'ne öne
rilmiş ve konseyin kültür ve eğitim ko
misyonunca 1993 yılı "Avrupa Konseyi
Müze Ödülü"ne layık görülmüştür.
Bibi. G. Mendel, Catalogue des Sculptures
grecques, romaines et byzantines, I-III, İst.,
1912-1914; E. B. Şapolyo, Müzeler Tarihi,
İst., 1932; H. E. Eldem, "Müzeler", Birinci
Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara, 1932;
A. Ş. Hisar, "Bizde Müzeciliğin Başlangıçları",
Ülkü, no. 8, 1933; ay, "Müzelerimiz ve Hamdi
Bey", Ülkü, no. 14 ve no. 16, 1934; A. Oğan,
"Türk Müzeciliğinin yüzüncü yıldönümü",
TTOK Belleteni, S. 61. 1947; T. Öz, "Ahmet
Fethi Paşa ve Müzeler", Türk Tarih, Arke-
ologya ve Etnografya Dergisi, V, 1949; S. Eyi-
ce, "İstanbul Arkeoloji Müzelerinin ilk mü
dürlerinden Dr. Ph. Anton Dethier hakkında
notlar", İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, 9
(i960), s. 45-52; K. Su, Osman Hamdi Bey'e
Kadar Türk Müzesi, İst., 1965; M. Cezar, Sa
natta Batı'ya Açılış ve Osman Hamdi, İst.,
ARKEOLOJİ MÜZELERİ BİNASI 310
Arkeoloji
Müzeleri
Binası
İstanbul
Ansiklopedisi
1971; N. Dolunay, İstanbul Arkeoloji Müzele yük yapıdan oluşan bir müzeler komp mamlanmıştır. A. Vallaury'nin tasarladı
ri, İst., 1973; M. Önder. Türkiye Müzeleri ve leksi meydana getirilmiştir. Açık havada ğı güney kanadının yapım çalışmaları
Müzelerdeki Şaheserlerden Örnekler, Ankara, sergilenen çok sayıda yapıt, kompleksin bu kez mimar H. Edhem Bey tarafından
1977; İstanbul Eski Şark. Eserleri Müzesi, İst.,
1981; S. Eyice, 'Arkeoloji Müzesi ve Kurulu kendine özgü atmosferine katılır. yürütülmüştür.
şu". TCTA, VI; A. Pasinli, istanbul Archaeolo Arkeoloji Müzeleri binaları, dünyanın Eklenen iki yeni bölümle 192 m'lik
gical Museums, İst., 1989; ay, "13 Haziran en zengin Grek-Roma heykel ve lahit bir uzunluğa ulaşan müze binası, yak
1991'de 100. kuruluş yılını kutlayran İstanbul k o l e k s i y o n l a r ı n d a n birine sahiptir. laşık 9.000 m2'lik bir alan kaplamaktay
Arkeoloji Müzelerinin yeni acılan bölümleri". 50.000 civarında kayıtlı eser bulunmak dı. Eski Şark Eserleri ve Çini müzeleri
Müze-Museum, S. 4, 1990-19*91. s. 68-72; A.
Pasinli-S. Balaban, Türk Çini ve Keramikleri. tadır. Ayrıca 800.000 parçanın bulundu nin katılımına karşın yeterli olmayan ve
Çinili Köşk, 1st., 1992; A. Pasinli, "Osman ğu bir sikke kabini ve 75.000 civarında özellikle modern müze işlevleri için ge
Hamdi Bey'in Müzecilik Yönü ve İstanbul Ar çiviyazılı tabletten oluşan bir tablet arşi reken mekânlar açısından yeni bir ya
keoloji Müzeleri", /. Osman Hamdi Bey vi ve 70.000 civarında nadir ve değerli pıya gerek duyulmuş ve müze. 1984'te
Kongresi Bildirileri, 1st., 1992, s. 147-152. kitaptan oluşan bir arkeoloji kitaplığı arka cephesine eklenen bir yapıyla ge
ALPAY PASİNLİ vardır. Arkeoloji Müzeleri. 1993'teAvru- nişletilmiştir.
pa Konseyi ve UNESCO'nun "Avrupa A. Vallaury'nin tasarımı, son derece
ARKEOLOJİ MÜZELERİ BİNASI Müzesi" ödülünü almıştır. klasik bir plan şemasına ve neogrek
Sultanahmet'te, Topkapı Sarayı dış avlu Müzenin ilk bölümü. 61x13 m'lik bir vurgusu belirgin klasik bir konsepte
sunun kuzeyinde, Haliç girişine inen dikdörtgen olarak inşa edilmiştir. Önce oturmaktadır.
yamaçta ve üzerinde Çinili Köşk'ün(->) tek katlı olarak yapımına başlanan bina İlk yapı, bir giriş bölümü ile iki ana
de yer aldığı platodadır. Topkapı Sara ya daha yapımı sırasında bir kat daha salondan oluşmaktaydı. Giriş bölümün
yı, Darphane ve Gülhane Parkı tarafın eklenmesi kararı verilmiş ve yapı bu de geniş merdivenlerle ulaşılan ve dört
dan çevrelenmiş olan alandaki müzele günkü boyut ve görünümü ile bitirile kolonla taşınan bir propile vardır. İki kat
re, Topkapı Sarayı-Gülhane Parkı bağ rek 13 Haziran 1891de açılmıştır. yüksekliğindeki kolonlar, yüksek bir en
lantısını sağlayan bir iç yol üzerinden O. Hamdi Bey tarafından sürdürülen tablement ve akroterli bir fronton taşır
ulaşılmaktadır. arkeolojik kazılarda çıkarılan yapıtların lar. Lotus yapraklı başlıklar ve akroterler
Müze binası, 1891-1907 arasında ve giderek artması karşısında mevcut müze dışında bezeme yoktur. Duvar yüzeyi,
üç aşamada olmak üzere dönemin ta yapısı yeterli olmamaya başlamış ve ye strüktürel eksenleri belirten ve antomi-
nınmış mimarı Alexandre Vallaury(->) ni bir ek bina yapılması kararlaştırılmış onla sonlanan pilastrlarla bölünmüş; ara
tarafından tasarlanıp inşa edilmiştir. tır. Mevcut yapının kuzey tarafına ekle larına İyon düzeninde gömme kolonla
Yapı, uzunlamasına ana ekseninde nen yeni dairenin yapımına 1 Eylül rın çerçevelediği pencereler yerleştiril
kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda. 1898'de başlanmıştır. Tasarımı yine A. miştir. Bu pilastr+kolon modülü, yapının
Çinili Köşk'ün (ve Topkapı Sarayı'nm) Vallaury'ye ait olan ek binanın yapım tüm cephe düzeninde yinelenen birim
ana eksenlerine bağıntılı olarak yerleşti çalışmaları mimar ve ressam Philippe öğedir. Modülün iki kat olan yüksekliği,
rilmiştir. İkinci ve üçüncü etapta eklen Bello'nun katılımıyla yürütülmüş ve ye yapının tek kat gibi algılanmasına ve
miş kanatlarıyla Çinili Köşk u "U" biçi ni bölüm 7 Kasım 1903'te açılmıştır. cephenin bütüncül kavranışına yol aç
minde kuşatır. Bu yerleştirimi ile bütün Yeni buluntular nedeniyle binanın maktadır. Birinci ve ikinci kat arasında
leşmiş bir müze mekânı oluşturur. Eski yine yetersiz kalması karşısında bir ek kat kornişi veya benzeri bir öğenin bu
Sanayi-i Nefise Mektebi binasının Şark daha yapılması gerekmiş ve hemen er lunmaması, ayrıca pencerelerle birlikte
Eserleri Müzesi'ne dönüştürülmesi ve tesi yıl yeni bölümün yapımına girişil geriye çekilmiş olması bu bütüncül kav
Çinili Köşk'ün de Çini Müzesi olarak miştin-. 1 Eylül 1904'te temeli atılan gü rayışı güçlendirmekte ve yapıya sade
yeniden düzenlenip açılmasıyla, üç bü ney kanadının yapımı Nisan 1907'de ta ama anıtsal bir görünüm vermektedir.
311 ARKEOLOJİ MÜZELERİ
Çinili Köşk ile aynı eksen üzerinde uyumla eklenmiştir. Bir ikincil giriş bö rik olarak inşa edilmişlerdir. Bunun so
olan propileden sonra girilen holde, tek lümü ve iki yanında büyük salonlar nucunda müzenin iki propilesi olmuş;
kollu bir merdiven üst kata ulaştırmakta olarak düzenlenmiştir. Dışarıdan oldu güney kanat, Sanayi-i Nefise Mektebi
dır. Bu holün iki yanında "Lahitler Salo ğu kadar içeriden de ilk bölümün öğe binası ile bütünleşebilen bir pozisyon
nu" olarak tanınmış olan büyük ve yük lerini, mimari konseptini ve biçimlerini kazanmıştır; veya mektep-müze komp
sek salonlarda, İskender Lahti olarak sürdürmektedir. leksinin avlusuna bağlanabilmiştir.
anılan (ve kime ait olduğu kesin olarak Bu bölümde müzenin en ilgi çekici Kuzey ve güney kanatlarındaki bö
bilinmeyen) lahit başta olmak üzere Say- mimari özelliğe sahip köşelerinden biri lümler daha geniş olarak planlanmış ve
da kazısında bulunmuş olan 20 civarında olan kitaplık bulunmaktadır. Kitaplık, iki ayak sırası tarafından üç nefe ayrıl
lahit sergilenmektedir. Bu yapıtlar müze çift kollu bir merdivenle çıkılan ikinci mıştır. Kuzey kanatta alternatif dizili iki
nin tasarımından önce bulunmuşlar ve kattadır. Merdiven anıtsal bir düzenle si büyük, ikisi küçük dört salon vardır
İstanbul'a getirilmişlerdi. Bu bakımdan me gösterir: Bir çift kükreyen arslan ve bu bölüm güney kanada göre daha
salonların boyutlandırılmasını ve hattâ heykelinin (Bukaleon arslanlan, MS 6. uzundur. Güney kanatta eşit büyüklük
mimari konsepti etkilemiş olması doğal yy) iki başa yerleştirildiği merdivenin te dört salon vardır.
dı. "Ağlayan Kadınlar Lahti'min mimari sahanlığında da tam ortaya bir Medusa Tümü kagir malzeme ile, taşla kaplı
konsepti etkilemiş olduğu pek çok yazar figürü konmuştur. tuğla duvarlarla ve çelik putrelli döşe
tarafından öne sürülmüştür. Bu lahtin Kitaplık, tamamen kagir olan yapının me ile inşa edilen yapı, kiremit kaplı
mimari düşünceyi öne çıkaran kompo içinde ahşap iç merdivenleri ve asma kırma bir çatı ile örtülüdür. Müzenin
zisyonu, İyon düzenli kolonları, fronto- kadarıyla hem malzeme açısından çok tüm sergi salonları kaset tavan düzenin-
nu vb klasik mimari öğeleri gerçekten farklı bir noktadır, hem de diğer salon dedir. Bunlar en çok geometrik desen
esin kaynağı olabilecek güçtedir. Yine ların anıtsal ölçülerinin dışında kalan lerin ve meandr çeşitlemelerinin yer al
de A. Vallaury'nin yapıtın bu ilginç bi oranlarla düzenlenmiş görünmektedir. dığı dekoratif öğelerle bezenmişlerdir.
çim öğelerinden çok, çağrıştırdığı klasi- Sergileme ve okuma/araştırma arasında Son yıllarda yapılan doğudaki ek bi
sist idealle ilgilendiği söylenebilir. Müze ki işlev farkını vurgulayan bir düzenle na, Arkeoloji Müzesi'ne ikinci katta bağ
nin yalın ama güçlü anlatımı klasik ide me ve öne çıkan bir torna işçiliği vardır. lanmaktadır.
ale denk düşmüş görünmektedir. Belki de Ph. Bello'nun katkısını düşün Bibi. İSTA, II, 1025-1033; M. Cezar, Sanatta
İçeride, giriş katı, lahitlerin sergilenip düren bir medievalist yaklaşıma işaret Batıya Açılış ve Osman Hamdi, 1st., 1971, s.
kavranabileceği yüksekliktedir. Mimar, etmektedir. 165-214; M. Akpolat, Fransız Kökenli levan-
mekânlar arasında açık geçişler sağla Güney kanadının, başlangıçta tıpkı ten Mimar Alexandre Vallaıııy, (basılmamış
yan kapı boşluklarını bu yüksekliğe doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi), Anka
kuzey kanadı gibi tek bir dikdörtgen ra. 1991. s. 122-124.
uyarlamak üzere kiriş/lentolarının üzeri kitle olarak eklenmesi düşünülmüş ol
AFİFE BATUR
ni açmış ve İyonik düzenli dekoratif malıdır. Bu kanadın yapımında A. Valla-
öğeler taşıyan dörder mini kolon yerleş ury ile birlikte çalışan Mimar H. Ed-
tirmiş ve mekânlar arası sürekliliği sağ
ARKEOLOJİ MÜZELERİ
hem'in imzasını taşıyan bir proje, bu ta
layan ilginç bir çözüm bulmuştur. sarıyı biçimlendirmektedir. Ancak son KÜTÜPHANESİ
İkinci katın yüksekliği daha azdır ve radan ek bölümün daha geniş tutulması Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü birimi
bu katta mekânlar arası açık geçiş yeri düşünülüp gerçekleştirilmiştir. Bunun olan kütüphane. Kütüphanenin resmen
ne salonlar ayrı ayrı tutulmuşlardır. için de o zamana dek inşa edilmiş olan kuruluşu, Arkeoloji Müzesinin II. Daire-
Müzenin ikinci aşamada yapılan bö bölümler, birinci ve ikinci etap binaları, si'nin 1903'te açılışına rastlar. Bazı kay
lümü ilk bölüme büyük bir dikkat ve üçüncü etapta birlikte, aynen ve simet naklarda bu tarih 1902'dir. Ancak Maarif
ARKEOLOJİ MÜZELERİ YILLIĞI 312
Nezareti'nin kütüphaneye ilk olarak (Reşad) Koleksiyonu'ndaki 52 adet be hacmi gittikçe büyüyerek çıkmaya de
1893'te memur atamış olması, oluşumu şik devri (1500 tarihine kadar basılmış vam etti. Bu arada, içindeki makaleler
nun 1902/1903'ten çok daha önce baş kitaplar) kitap, resimli yazmalar, uzman müzeyle ilgili konularda olmak üzere
ladığını göstermektedir. Kütüphane I I . lık süreli yayınları ayrıca yayımlanmıştır. küçük araştırmalar halinde yayımlandı
D a i r e ' n i n üst katında, yaklaşık 500 Kurumun kültürel etkinliklerinin de ğından, yıllığa bir arkeoloji dergisi hüvi
m2'lik alanda yer alır. İlk kütüphanecile yer aldığı. 15 kişilik okuma masası bu yeti verdi. 316 sahifelik kalın bir cilt teş
ri müzeciliği ve devrin uluslararası kitap lunan kütüphanede, yer sıkıntısı nede kil eden 15-16. sayı (1969), yıllığın son
kataloglama kurallarını bilen değerli niyle uzun yıllardır sağlıklı yerleştirme gelişme aşamasını gösterir. Yıllık uzun
şarkiyatçılardı. Bugünkü dermenin bü yapılamamaktadır. Kütüphaneden resmi yıllardır çıkmamaktadır.
yük kısmı Osman Hamdi Bey'in titiz tu işgünlerinde kurum izniyle yararlanıl SEMAVİ EYİCE
tumuyla satın alma, bağış ve değişim maktadır.
yoluyla oluşmuştur. Kuruluşundan son ARMAN, CİHAT
Bibi. Collection des Guides-Joanne (De Paris
raki elli yıl içinde gittikçe artan değerli a Constantinople). Paris. 1902: Halil Edhem. C1918. İstanbul) Futbolcu. Futbola İs
yazma eserleri, oldukça kabarık sayıda "Das Osmanische Antikenmuseum in Kons- tanbul'da başladı. Daha sonra babası
Arap harfli ve yabancı dillerde çeşitli tantinopel", Hilprecht Anniversary, Leipzig.
1909; O. N. Ergin. Muallim Cevdet'in Haya nın görevi nedeniyle gittikleri Anka
konulardaki dermesiyle, uzmanlık kü
tı, Eserleri ve Kütüphanesi. 1st., 193"; H. Kı- ra'da lise öğrencisiyken Gençlerbirliği
tüphanesi sınırlarını aşmıştır. Dermesi
vırcık-N. Vatin. "La Bibliothèque des Musées Spor Kulübü'ne girdi. 1 9 3 3 ' t e genç ta
nin bu özelliğinden ötürü sürekli baş
A r c h é o l o g i q u e s d'İstanbul". Turcica. 2. kım kadrosuna alındı. İki maç oynadık
vuru alan kütüphane, az sayıda perso 1984; Salname-Maarif, III, 1318; V. Tura, tan sonra birinci takım kalesi kendisine
nelle hizmet vermeye çalışmıştır. Kü "Müze Kütüphanesine Vakfedilen Kitaplar teslim edildi. Çıkardığı güzel oyunlar
tüphanecilik mesleğinden ilk atama ve Vakıfları". Türk Tarih. Arkeologya ve Et
nografya Dergisi. V, Ankara, (1949): P. D. sonucu Güneş Spor Kulübü yöneticileri
1972, ikincisi de 1993'te yapılmıştır.
Voûte-S. B. Baykan. Catalogue des Périod tarafından İstanbul'a getirildi. Öğrenim
Bugün yaklaşık 80.000 dermesi için iques Concernant l'Histoire. 1 Archéologie. hayatını Boğaziçi Lisesi'nde sürdürdü.
de bağışlar önemli bir yer tutmaktadır. l'Histoire d'Art et la Philologie dans les Bibli Bu arada Güneş takımının kalesinde
Çoğunluğu veya tamamı izlenmiş yakla othèques d'Istanbul et d'Ankara, 1st., 1980 parladı. 1936'da İstanbul'da oynanan
(teksir).
şık 700 başlıklı süreli yayından halen Türkiye-Yugoslavya milli maçında, he
1/10 kadarı izlenmektedir. Derleme Ka HAVYA KOÇ nüz 18 yaşındayken milli takım kalesini
nununun 11. maddesince alınması ge korudu. 1 9 3 9 ' d a G ü n e ş Spor Kulü-
reken meslek dermesi bugün alınma ARKEOLOJİ MÜZELERİ YILLIĞI bü'nün kapanmasıyla F e n e r b a h ç e ' y e
maktadır. İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri (sonra geçti. On iki yıl aralıksız olarak Fener
Kütüphaneye uzmanlık dalı dışında Arkeoloji Müzeleri) Müdürlüğü bütün bahçe'nin değişmez kalecisi oldu. Milli
ki çeşitli konularda yapılan bağışların dünya müzelerinde usulden olduğu gi maçlardan uzak g e ç e n on bir yıllık
en önemlileri, başta 5.000 ciltle Ahmed bi, yeni giren eserleri ilim âlemine ta (1937-1948) dönemden sonra 1948'de
Cevad Paşa Koleksiyonu olmak üzere nıtmak gayesiyle Türkçe ve bir yabancı yeniden milli takımın kalesini korudu.
Mehmed Şakir Paşa, V. Mehmed (Re dilde olmak üzere bir yıllık yayımına "Uçan Kaleci" lakabıyla ün kazandı. Fe
şad), Diyarbekirli Said Paşa, Recaizade 1934'te başladı. 74 sahifelik bu ilk yıl nerbahçe birinci takımında 308 maç oy
Ekrem, Hattat Mektebi, Murtaza Hoca- lıkta, müzenin kadrosu, yeni g e l e n nadı, uzun yıllar kaptanlık yaptı. 13 kez
zade Hatice Hanım, Zeki Megamiz, eserler ve yayınlar tanıtılmış, metin de milli takımda yer aldı, bunlardan
Kamran Büyükkayra ve H. Turhan Dağ- Türkçe ve Fransızca olarak yayımlan 9'unda milli takımlarında kaptanlık
lıoğlu toplu bağışlarıdır. Bugün de bu mıştı. İkinci sayı ancak 1937'de basıldı. yaptı.
yolla beslenen kütüphaneye uzmanlık Uzunca bir aradan sonra üçüncü sayı Cihat Arman futbolu bıraktıktan son
dallarında sürekli ve en büyük bağışlar, 1949'da yayımlanmış, fakat bu defa ya ra antrenörlük hayatına başladı. Beşik
İstanbul Arkeoloji Müzelerini Sevenler bancı diİ metin İngilizceye dönüşmüş taş, Kasımpaşa, Beyoğluspor, İstanbuls-
Derneği'nce yapılmaktadır. tür. Yıllık bundan sonra oldukça inti por ve Yeşildirek takımlarını çalıştırdığı
zamlı biçimde yayımlandı. gibi G e n ç ve A milli t a k ı m l a r ı n d a
Alfabetik (yazar, kitap, bazen seçil
miş başlık adına göre) ve özel konu fiş Dördüncü sayı 1950'de basıldığında, antrenörlük yaptı. Aktif spor yaşamı sü
katalogları vardır. Süreli yayınlardan uz içinde müzeye giren eserlere dair kısa rerken Özfenerbahçe dergisini çıkar
manlık dalıyla ilgili gerekli yazılar da makalelere de yer verildiği görülür. Be makla (1948) başlayan spor yazarlığı da
kataloga alınmaktadır. Ahmed Cevad şinci sayıdan (1952) itibaren, bu maka çeşitli gazetelerdeki yazı ve yorumlarıy
Paşa, V. Mehmed (Reşad) koleksiyonla leler daha dolgun bir biçim almıştır. Yıl la devam etti.
rının basılı katalogu vardır: V. Mehmed lık, intizamlı sayılabilecek aralıklarla ve CEM ATABEYOĞLU
313 ARNAVUTKÖY
ARNAUDİN olmasına karşın Arnaudin ciddi bir verse olduğu için "yuvarlak" ya da "gü-
(20. yy) Fransız mühendis. Yüzyıl ba kentsel büyüme önerisi ortaya koymuş verseli köstek"; Giritlilerce de benim
şında bir Boğaziçi demiryolu geçişi pro ve bunu ulaşımla bütünleştirerek çöz senmesinden dolayı "Girit kösteği" de
jesine bağlı olarak, istanbul için, ger meye çalışmıştır. Bugünkü II. Çevre Yo denilir.
çekleşmeyen ilginç bir metropoliten ge lunun bile dışında kalan demiryolu rin Bu zincirler Kapalıçarşı civarındaki
lişme şeması önermiştir. gi, o zamana göre geniş bir metropoli bütün hanlarda yapılırdı. Köstekli cep
ten sınır tamamlamakta ve gelecekteki saatlerinin modası geçip de yerini kol
Arnaudin'in planı, salt İstanbul'un
gelişmelerin bu sınırlar içinde olacağını saatleri alınca bu sanat 1970'li yılların
bütünü için geliştirilmiş bir plan olma
ya da olması gerektiğini öngörmektedir. sonuna kadar zincir kolye yapımında
yıp, Boğaziçi geçişi için önerilen bir de
G e r ç e k l e ş m e y e n bu ö n e r i d e Arna azalarak sürmüştür. Son ustası ise Çuha
miryolu köprüsü çerçevesinde düşünül
udin'in, yağ lekesi şeklindeki öngörü cı Hanı'nda İsmet Esen'dir. Bugün ise
müş bir çalışmadır.
süyle İstanbul için oldukça gerçekçi ve kaba turistik bir işçilikle bazı kişilerce
Mart 1900'de, Compagie Internati
olabilir bir gelişme tahmininde bulun vapılmaktadır.
onale de Chemin de Fer. de Bosphore
muş olduğunu söylemek mümkündür. MEHMET ZEKİ KUŞOĞLU
şirketi adına Arnaudin iki köprüyle Bo
ğaziçi'ni geçen bir çevre yolu önerir. Bibi. Z. Çelik, The Remaking of Istanbul,
Projeyi, getirdiği önerilerle metropoliten Portrait of an Ottoman City in Nineteenth ARNAVUTKÖY
Century. University of Washington Press,
bir ulaşım projesi olarak değerlendir 1986. Boğaziçi'nde. Kuruçeşme ile Akıntıbur-
mek mümkündür. Projede önerilen ilk M. RIFAT AKBULUT nu arasındaki sahilde ve bu sahile açı
köprü Üsküdar-Sarayburnu, ikincisi ise. lan vadi boyunca, yamaçlarda kurulu,
Kandilli-Rumelihisarı arasında olacaktır. halen Beşiktaş İlçesi'ne bağlı semt. İlk
ARNAVUT ZİNCİRİ
Böylece İstanbul çevresinde Boğaziçi'ni çağda adı Hestai idi. Bizans döneminde
iki noktadan geçen bir ring oluşturula Haddeden geçirilmiş ince altın ya da Promotu ve Anaplus olarak da bilinirdi.
cak ve köprüler aynı zamanda Anadolu gümüş tellerin çift katlanarak at nalı bi Boğaziçi'ndeki önemli ibadet yerlerin
ve Rumeli demiryollarını da birbirine çiminde birbirini kavrayacak biçimde den biri olan Ayios Mihael Kilisesi bura
bağlayacaktır. karşılıklı getirilip, biri diğerinin halka daydı. Konstantinos tarafından yaptırıl
boşluğundan geçirilerek yapılan bir zin dığı söylenen bu kilisede Başmelek Mi-
Arnaudin'in köprüleri iddialı ve gös
cir çeşididir. Örgü, istenilen uzunlukta hael'in mozaik bir ikonası saklanıyordu.
terişlidir. Üsküdar-Sarayburnu arasında
yapıldıktan sonra halka boşluklarına Büyüklü küçüklü çok sayıda kilise ve
ki köprü her iki sahilden 130'ar m
"güverse" denilen kürecikler kaynatılır ayazmanın yapılmasından sonra ve bü
uzaklıkta birer çift, ortada da bir çift ol
ve zincir böylece tamamlanmış olur. yük olasılıkla Ayios Mihael Kilisesi'nin
mak üzere altı ayağı olan bir asma köp
rüdür. Ayaklar köprü zemininden itiba Arnavut zinciri saat kösteği olarak varlığı yüzünden, bölgeye Melekler Kö
ren 16 m yüksekliğinde minarelerle süs Batı'dan gelmiştir. İlk Batılılaşma hare yü dendiği anlaşılmaktadır. Kaynaklarda
lenmişlerdir. ketleriyle birlikte saat, köstek, yelek ve adı geçen Mihaleion bölgesinin, Kara
Kandilli-Rumelihisarı arasındaki di Avrupai giyim kuşam Osmanlı aydınları deniz'den Marmara'ya Boğaz akıntısının
ğer kopili de üç çift ayaklıdır. Hamicliye arasında yayılınca Fransa'dan ithal edi en kuvvetli olduğu bugünkü Arnavut-
Köprüsü adı verilen bu köprüde, ayak len bu köstek zinciri sonraları İstan köy ile Akıntıburnu arasında bulunduğu
lar ilkinden farklı olarak, köşelerinde bul'da da yapılmaya başlanmıştır. sanılmaktadır.
dört minarenin yer aldığı Kahire Mem Adına "saray kösteği" denilen İstan Köyün Arnavutköy adını hangi ne
luk mimarisi üslubunda, cami şeklinde bul işi yassı zincir ile milli bir karakter denle ve ne zaman aldığı kesinlikle bi
tasarlanmıştır. Arnaudin, köprü ayaklan kazanan bu zincir, çeşitli adlar alarak linmemektedir. Bir rivayete göre, II.
için proje raporunda, "Müslümanlar'ın halk arasında da benimsenmiştir. Ço Mehmed'in (Fatih) Arnavutluk'a ege
Halifesi Sultanin dinî ve politik gücünü ğunlukla köstek olarak kullanılan bu men olmasından sonra yöreden getiri
sembolize etmekde, taçlandırmaktadır" zincire, Arnavut asıllı Osmanlı tebaasın- len Arnavutlar bu semte yerleştirilmiştir.
ifadesine yer verir. ca çok kullanıldığı için "Arnavut köste Bir Arnavut cemaatinin, o zamanlar ba
Önerdiği proje pahalı ve gösterişli ği"; yuvarlak oluşu ve boşluklarında gü kımsız, harap ve yarı metruk olan bu
sahile yerleştirilmesinin tarihi olarak
1468 verilmektedir. 1540'larda İstan
bul'a gelmiş olan Petrus Gyllius, bu ci
varın üzüm bağlarıyla kaplı olduğunu
yazarken bölgenin adını Arnavutköy
olarak anmaz. Buna karşılık 1568'de
bostancıbaşma gönderilmiş bir ferman
da, "Bostancıbaşıya hüküm ki, Arna-
\T.ıdköy bağları hassa-i hümâyunum için
koru iken bazı kimseler anda şikâr et
tikleri işitilmiştir..." denmekte ve halkın
buralarda avlanmasının yasaklanması is
tenmektedir. Bu fermandan anlaşıldığı
na göre 1568'de bölgenin adı artık Ar
navutköy'dür. 1715'te ölmüş olan şair
Fennî, Boğaziçi köyleri üzerine yazdığı
Sahilnamdde, eskiden hamam tellakla
rının ekseriya Arnavut olduğunu hatırla
tarak, burası için Takılub ardına âl ile
rakib-i nâpâk / Arnavııd kaıyesine git
miş o şûb-i dellâk beytini söylemiştir.
Yüzyılın
başlarında
Arnavutköy.
Nazım Timıtroğlu
fotoğraf arşivi
şmda 18 evin, 1 8 8 7 ' d e 264 evin, lence hayatı yüzünden Küçük Beyoğlu gındı. Bu kabuklu deniz hayvanlarının
1908'de 109 evin yandığı kaydolunmuş; da denirdi. rıhtımda bıraktıkları izlerin 18. yy'da hâ
1887 yangınından sonra Yahudilerin Arnavutköy'ü semt olarak kuzeyde lâ belirgin olduğu yolundaki iddia bu
büyük kısmı köyü terk etmiş, onların sınırlayan Akmtıburnu, İstanbul Boğa- söylencenin bir parçası olmuştu.
yerine Müslümanlar yerleşmeye başla zı'nda akıntının en şiddetli olduğu yer Ayazmalar, bağlar, bahçeler, koruluk
mıştır. I. Dünya Savaşı arifesinde di. Eskiden kötü havalarda çok tehlikeli lar arasındaki köşkleri, sahil boyunca di
1912'de Şirket-i Hayriye'nin yayımladığı sayılan bu sahilde, kayıklar kimi zaman zilen sahilhaneleri, sahilsarayları, yalıları
Boğaziçi Salnamesi'nde Arnavutköy'de yedekçiler tarafından halatla sahilden ile bilinen Arnavutköy'ün çehresi günü
493 Müslüman, 5.973 Rum, 342 Ermeni, çekilir, kimi zaman da yolcular burada müzde tümüyle değişmiş bulunuyor. Or-
32 Musevi ve 642 ecnebinin yaşadığı kayıklardan inerek yollarına karadan taköy'den Arnavutköy'e uzanan yol dar
kaydolunmakta, günlük vapur yolcusu devam ederlerdi. Hattâ 16. yy'da akıntı olduğu ve ihtiyaca cevap veremez hale
sayısı 1.550 olarak hesaplanmaktadır. ya karşı yüzemeyen çağanoz sunilerinin geldiği için, önce deniz tarafındaki bina
Arnavutköy öteden beri canlı bir ti de burada karaya çıktıkları, akıntının ların büyük bölümü yıkıldı ve tramvayın
caret hayatına sahip görünmektedir. Ye- sonuna kadar yürüdükleri, sonra yeni geçtiği yol sahil y^olu haline getirildi. Bu
niköy'den sonra Boğaz'ın denizciler için den denize döndükleri söylencesi yay sırada ahşap binaların yıktırılarak yerleri-
peksimet üreten ikinci köyüydü. Bura
da II. Mahmud döneminde bostancıbaşı
defterine de geçmiş bir beylik peksimet
fırını bulunmaktaydı. Daha Evliya Çele
bi zamanında çok sayıda dükkân oldu
ğu, bağlarının bahçelerinin Kanuni dö
neminden itibaren büyük ün kazandığı,
burada büyük panayırlar kurulduğu bi
linmektedir. Kaynaklarda panayır gele
neğinin eskilere gittiği, 18. yy'da "pana
yır akçesi" alınmaya başlandığı, pana
yırların 1940'-lara kadar sürdüğü nakle
dilmekte; aynı zamanda Arnavutköy'ün
öteden beri bir eğlence ve zevk merke
zi olduğu vurgulanmaktadır. Akintıbur-
nu'nun. yazın en sıcak günlerinde bile
tatlı esintili havası, köyün sırtlarındaki
bağlar ve bahçeler, buraya mesire yeri
olarak her dönem ün kazandırırken, ga
zinoları, sandal sefaları özellikle panayır
döneminde çalgılı, kasap havalı, sazlı,
sözlü âlemleri de meşhurdu. Ortodoks
kilisesinde İsa'nın vaftizine remiz olarak
haçın suya atılması yortusu. Arnavut-
köy'de 20. yy'ın başına kadar gelenek
sel biçimde kutlanmaya devam etmiş,
denize haç atma törenini izleyen çalgılı,
içkili gazino âlemleri rağbet bulmuştu. Arnavutköy'den geçmişi günümüze getiren bir ev (solda) ve bir sokak (sağda).
O zamanlar Arnavutköy'e bu canlı eğ Ahmet Hızarcı (sol). Erdal Yazıcı (sağ)
ARNAVUTKÖY AMERİKAN KIZ 316
Kıyıdan
"kazıklı yol"
geçirildikten
sonra
Arnavutköy.
Tuğrul Acar.
1992
ne beton binalar yapılmasına da başlan ları arttı. Halen semt, ç o k sayıda lüks res ARNAVUTKÖY AMERİKAN KIZ
dı. Bir dönem yangınlar, daha yakın dö toran, gazino, g e c e kulübü, bar ve mo KOLEJİ
nemde yapılaşma ve betonlaşma semtin dern kahvelerle Boğaz'm canlı bir yaşam
görünümünü hızla değiştirdi. 1960'lardan 1871-1971 arasında Gedikpaşa, Üsküdar
ve eğlence merkezi görünümündedir.
sonra sahil yoluna ve vadi boyuna apat- ve Arnavutköy'de faaliyet g ö s t e r e n
Bibi. S. Eyice, Boğaziçi, s. 25-28: R. E. Kocu,
manlar dikilmeye başlandı. 1980 sonra Amerikan eğitim kurumu.
"Arnavutköy", İSTA, II., s. 1039-1041; Evliya,
sında, sahil yolunun genişletilmesi sıra Seyahatname, ty. s. 314: Boğaziçi; Kömürci- Robert Kolej'in(->) kurucusu Cyrus
sında halen var olan yalıların önünden, yan. İstanbul Tarihi, s. 41, 219. 259: Incici- Hamlin 1867'de kız öğrenciler için de
van. İstanbul, s. 115-116; "Amavutköv". İK- bir okul açılması gereğini duydu. Chris
denizin içinden "kazıklı yol" geçirildi. Ya
SA. II. s. 782. 783. topher Robert öneriyi Congregational
pılaşma daha hızlandı, arsa ve bina fiyat
TULAY ARTAN Kilisesi Kadın Misyon Heyeti'ne (Wo-
man's Board of Missions) götürdü. Ka
dın Misyon Heyeti ve Bostonlu bir grup
A R N A V U JC Ö Y Ç İ L E Ğ İ eğitimci kadın bir araya gelerek 3.000
dolar topladılar ve okulu kurarak başı
Arnavutköy'ün bağları, b a h ç e l e r i 16. yy'dan beri ünlüydü. Bu bölgede na Julia Rappleye'i getirdiler.
bağcılığın tarihinin daha eskilere, Bizans dönemine gittiği bilinir. Ancak, köyün
1871'de Abdülaziz'in iradesiyle Ge-
kendi adını taşıyan çileğinin tarihi sanılabileceği kadar eski değildir. İlk çilek
dikpaşa'da kiralık bir konakta açılan
fidesinin, 19. yy'ın h e m e n başında İpsilanti ailesi tarafından getirildiği,
okulun İngilizce ilk adı Home School
Arnavutköy sırtlarına dikildiği, bir süre sonra da bağların önemli bölümünün,
for Girls at Constantinople idi. İlk yıl 6
yerini çilek tarlalarına bıraktığı bilinmektedir.
yaşında 3 öğrencisi vardı. 1873'te ana
Arnavutköy'de aslında iki ayrı cins çilek yetişirdi. Küçük, açık pembe renkli, okulu düzeyinde öğrenci sayısı 40 oldu.
kokulu olanı, osmanlıçileği de denen, sevilip aranan bir türdü. Bu nadide cins, Bu arada 50.000 dolar bağış toplandı ve
önceleri sadece Arnavutköy sırtlarındaki tarlalarda bulunurken, daha sonra Anadolu yakasında, Üsküdar Selam-
İstanbul'un Yeniköy, Tarabya, İstinye sırtlarında ve Kadıköy tarafında Pendik sız'da, Pişmişoğlu'na ait arazi satın alın
civarında da yetiştirilmeye başlandı. Ancak adı nereden gelirse gelsin, belli bir dı. Bu arazi üzerinde yapımına başla
türe bağlı olarak Arnavutköy çileği kaldı. 'Arnavutköy'de sırtlardaki tarlalarda nan ve sonraları Bowker Hail diye bili
osmanlıçileğinden başka daha koyu renkli ve biraz daha büyük frenkçileği de nen bina bitinceye kadar inşaata yakın
dikilirdi. İlk mahsul, genellikle mayıs ayında alınır; çilek meraklıları tarlalara bir konak kiralandı ve eğitime Anadolu
küçük sepetlerle kendileri toplamaya ve hemen orada taze taze yemeye gelir yakasında devam edildi. Bina inşaatı
lerdi. Çevreye kol atan çilek fideleri, küçük beyaz çiçekleri ve koyu yeşil 1875'te tamamlandı ve okul burada Üs
yapraklarıyla bahar aylarında çok güzel görünür, çilek tarlalarının bulunduğu küdar Kız Rüştiyesi olarak öğrenime
sırtlardan çevreye çilek kokusu yayılırdı. başladı.
Arnavutköy sırtlarındaki çilek tarlaları. 1960'lara kadar korundu. 1960'lardan
Julia Rappleye'in 1875'te istifası üze
sonra, önce osmanlıçileği daha sonra frenkçileği hem Arnavutköy'de, hem de
rine Clara Catherine-Pond Williams gö
bu çileğin yetiştirildiği diğer bölgelerde azalmaya başladı. Günümüzde ise,
revi devraldı. Bu arada William Chapin,
küçük özel bahçeler haricinde, bütünüyle yok oldu; sadece adı ve bilenlerin
20.000 dolara Barton Hail adı verilen
damağındaki ince, hoş lezzeti kaldı.
ikinci binayı yaptırdı. Okul 1890'da Mas
İSTANBUL
sachusetts Eyaleti yasalarına göre kolej
olarak örgütlendi. Kolejin İngilizce iki
317 ARNAVUTKÖY AMERİKAN KIZ
adı vardı: American College for Girls ve Hail, dört katlı Sarah Lindley Mitchel Tıp okulu b i n a s ı n ı n inşaatına
Constantinople Woman's College. Hail, dört katlı Henry Woods Hall, dört 1922'de William Bingham'm bağışladığı
Kız kolejine Yunanistan, Arnavutluk, katlı Russel Sage Hall adlı dört binaya 100.000 dolarla başlandı. 1923'te ta
Dicle-Fırat yöresi, Mısır, Suriye, Rusya, taşındı. 1922'de William Bingham tara mamlanan binaya Bingham Hail adı ve
Romanya ve Bulgaristan gibi geniş bir fından Bingham Hall yaptırıldı. rildi. Ancak, 1924'te kolejin mütevelli
coğrafyadan öğrenci geliyordu. Willi- Kız koleji bir süre B. A. (edebiyat-li- heyeti tıp okulunu sürdürecek mali gü
ams'ın emekliliği ertesi, okul bir süre sans), ardından 1 9 1 7 - 1 9 1 8 ' d e M. A. cü olmadığını açıkladı. Öte yandan ka
Cyrus Hamlin'in kızı Clara Hamlin ve (yüksek lisans) derecesi verdi. Sonraları pitülasyonları kaldıran Cumhuriyet hü
Mary Mills Patrick'in ortak yönetiminde Türk milli eğitimi denetimine girinceye kümeti sağlık eğitimini de ulusaİ örgüt
kaldı. 1889'da Clara Hamlin'in evlenme kadar B. A. ve B. S. (fen-lisans) verdi. I. lenme içine aldı. Bu nedenle tıp okulu
si üzerine Mills Patrick yönetimi tek ba Dünya Savaşı sırasında kapitülasyonla Nisan 1924'te kapatıldı. Amerikan Has-
şına üstlendi ve 1924'e kadar müdire rın kaldırılmasına rağmen kız kolejine tanesi'ne bağımsız bir statü verildi ve
olarak kaldı. dokunulmadı. Milliyetçiliğin güçlendiği ayrı bir mütevelli heyeti oluşturuldu.
Kolej ilk mezununu 1891'de verdi. bir ortamda kolej diplomaları Latincenin Cumhuriyet hükümetleri başlangıçta
Mezuniyet töreninde II. Abdülhamid'in yanısıra Türkçe de yazılmaya başlandı. ülkedeki Amerikan okullarına sıcak
bir temsilcisi de bulundu. Miss Patrick Amerika savaşa girdikten sonra da Os bakmadı. Bu okulların değişik etnik un
fen derslerine ayrı bir önem veriyordu. manlı topraklarında birçok Amerikan surlara kültürel kimlik kazandırdığı ve
1894'e gelindiğinde okul klasik diller, okulu açık kaldı. kültürel düzeyde de olsa, yerel milliyet
edebiyat ve fen dallarında üç bakalorya I. Dünya Savaşı öncesi kız koleji iki çilikleri özendirdiği yaygın kanıydı. Ni
verir durumdaydı. 1893'te Şikago'da açı alana açılmayı düşünüyordu. Bunlardan tekim kız koleji mezunu olan Kyrias
lan bir sergide kolej öğrencileri bronz biri öğretmen okulu, diğeri tıp okuluy kardeşler Arnavut milliyetçiliğinin ol
madalya aldılar. Kolejden ilk Müslüman du. Ancak her iki proje Osmanlı Devle- gunlaşmasına yol açan kültürel çevre
mezun 1901'de Halide Edip (Adıvar) ti'nin savaşa girişiyle ertelendi. nin oluşmasında başı çekmişlerdi. Keza
Hanım oldu. 1903'te koleji ziyarete ge Savaş ertesi 1919'da tıp okulu için gi Bulgar, Ermeni ve Arap milliyetçilikleri
len Boutiller adlı Amerikalı zengin bir rişimlere başlandı ve Dr. Aide R. Ho için de aynı şey söylenebilirdi. Ameri
kadın ve yakınları okula 62.000 dolar over okulu kurmakla görevlendirildi. kan okulları bu tür milliyetçilikleri doğ
yardımda bulundu. Yakın Doğu Yardım Örgütü (The Near rudan özendirmese de ders programla
Aralık 1905'te sınıfların bulunduğu East Relief) ve Amerikan Kızılhaçı, oku rında yerel dillerin, edebiyat ve kültü
Barton Hall yandı. Fen laboratuvarları, lun kuruluşuna yardımcı olacaktı. Üç rün öğretilmesi, Batı Avrupa siyasal dü
jimnastik salonu, toplantı salonu ve ya deniz subayı cerrah ve bir ABD Halk şüncesinin işlenmesi, ulusal bilincin
takhane de bu binadaydı. Yangına rağ Sağlığı Servisi doktoru göreve getirildi. oluşmasında önemli katkılarda bulunu
men hazırlık okulunun ilk üç sınıfı ka 1920'de kolejde 19 öğrenciyle altı yıllık yordu. Kolejlerin entelektüel çevresi
patılarak eğitime devam edildi. tıp eğitimine başlandı. Aynı zamanda milliyetçi düşüncelerin gelişmesi için
Miss Patrick okulu tekrar kurmakta sonradan Amiral Bristol adını alan bir uygun bir ortam oluşturuyordu. Ameri
kararlıydı. II. Meşrutiyetin ilam ile ya hastane ile bir hemşire okulu açıldı. kan eğitiminin öğrenciye kimlik kazan-
bancıların taşınmaz mal edinmeleri üze
rindeki sınırlamaların kaldırılması Miss
Patrick'in işini kolaylaştırdı. 1908'de
Massachusetts yasama organlarının ka
rarıyla kolej Kadın Misyon Heyeti'nden
ayrılarak tümüyle bağımsız bir eğitim
kurumu oldu. Böylece kolej daha libe
ral bir çizgiye girdi.
Önceleri koleji genişletmek için Üs
küdar'da komşu arazi satın alınmak is
tendi. Ancak fiyatın yüksek bulunması
ve Barton Hall'un yanması kolejin baş
ka yere t a ş ı n m a s ı n a n e d e n oldu.
1907'de Arnavutköy ile Kuruçeşme
arasındaki tepenin Boğaz'a bakan ya
macında bulunan 54 dönümlük arazi
Paris'te oturan bir Ermeni ailesinden
57.400 dolara satın alındı.
II. Meşrutiyet kız kolejinin tarihinde
dönüm noktası oldu. Koleje Müslüman
kızların alınması teşvik gördü. 1910'da
Türk kadınları için özel sınıflar açıldı.
Çoğu anne olan bu kadınlara tercüman
aracılığıyla yemek pişirme, çocuk bakı
Arnavutköy
mı, Türk tarihi ve İngilizce dersleri ve Amerikan Kız
rildi. Osmanlı hükümeti 5 kızın kolejde Koleji ve
okuması için maddi yardımda bulundu. Robeıt Kolejin
Bu kızları seçim görevi yazar Halide (bugün
Edip (Adıvar) Hanım'a verilmişti. Amerikan
Robert Lisesi)
1910'da Arnavutköy'de koleje komşu öğretim
olan Paris elçilerinden Musurus Pa- yaptığı Gould
şa'mn konağı ve arazisi satın alındı. 16 Hall'un girişi
Kasım 1910'da Arnavutköy'de hazırlık (üstte) ve
okulun
sınıfları ve bina inşaatı için irade yayım
bahçesinden
landı ve inşaata başlandı. 1914'te kolej, bir görünüm.
yapımları tamamlanan beş katlı, girişi Hazım Okurer,
İyon stilinde sütunlarla süslü Gould 1993
ARNAVUTKÖY KARAKOLU 318
ARSA SPEKÜLASYONU
İstanbul'da 1 9 9 2 - 1 9 9 3 Arsa ve Arazi Fiyat Artışları
Türkiye ekonomisini özellikle 1940'lı
yıllardan sonra etkisi altına alan sürekli Bölge 1992 başlan
2
(TL/m ) 1993 başları (TL/nf)
enflasyon, ülkede üretilen hemen tüm
mal ve hizmetlerin her yıl bir öncekin Çatalca (Merkez) 250.000.- 1.000.000.-
den daha pahalı olmasını olağan kılar Silivri 100.000.- 400.000.-
ken, arsa ve arazi fiyatlarının da yine
Avcılar 250.000.- 600.000.-
her yıl yükselmesini yerleşik bir ekono
1.000.000.-
mik kural durumuna getirdi. Yine tıpkı
temel tüketim mallarının uzun süreli Maltepe 250.000.- 750.000.-
stoklanmasıyla elde edilen ve kaynağını 750.000.- 2.000.000.-
sürekli enflasyondan sağlayan üretim dı Merter 2.500.000.- 6.000.000.-
şı kazanç birikiminde olduğu gibi, kent
lerdeki ve kıyılardaki arsa ve arazilerin Maslak 3.000.000.- 7.000.000.-
de benzer şekilde stoklanmasıyla, yük 5.000.000.- 12.000.000.-
sek oranlarda rant oluşmaya başladı; bu Beylikdüzü 250.000.- 500.000.-
yolla kazanılan gelirler çoğaldıkça, "arsa
Havaalanı/İkitelli 500.000.- 1.000.000.-
spekülasyonu" da en çekici ekonomik
etkinliklerden biri haline geldi. 2.500.000.- 5.000.000.-
İstanbul'daki arsa spekülasyonu, ülke Zinciılikuyu 10.000.000.- 20.000.000.-
düzeyindeki bu genel gidişe koşut ola 15.000.000.- 25.000.000.-
rak, önceleri, salt enflasyonun getirdiği Bakırköy/Yeşilköy 1.000.000.- 5.000.000.-
yıllık fiyat artışlarına dayanarak gelişti. 2.000.000.- 20.000.000.-
Gecekondulaşmanın (bak. gecekon
du) ve yap-sat sektörünün kentin genel Kaynak: Milliyet/Ekonomi-ArasUrma Seıvisi
imar düzeni içindeki yerinin henüz çok
etkili olmadığı 1940-1950 döneminde,
arsa alım satımları ağırlıklı olarak gerçek özellikle 19ö0'lı yıllarla birlikte, yıllık Denebilir ki İstanbul'un özellikle son
ihtiyaca dayanan nedenlerle gerçekleşi enflasyonu gerilerde bıraktı. Günümüz 40 yıllık kentleşme sürecinde, arsa spe
yordu. Toplu arsa alımı ya da büyük de bu fark. İstanbul'un bazı semtlerin külasyonu, planlama ve imar eylemleri
araziler satın alınarak bunların daha son de, yıllık enflasyonun beş-altı katma nin birçok temel kararında etkili olur
ra parsellenip birkaç katı fiyatla satılması ulaşarak spekülasyonun lehine tırmanı ken, bu kararların yarattığı yeni ve daha
şeklindeki eğilimler 1950'lerden sonra şa geçti. yüksek rant hareketleriyle birlikte yine
ortaya çıktı. İstanbul'da emlak komis 1992-1993 döneminde, yıllık enflas arsa spekülasyonunda da hızlı bir tır
yonculuğunun ayrı bir "meslek" olarak yon oranının yüzde 70'lerde olmasına manma yaşanmıştır.
1950'lerden itibaren görülmeye başlama karşın, aynı dönemde ve sadece bir yıl Yani, spekülasyon imar politikalarına
sı; imar planlarındaki apartmanlaşmaya içinde arsa fiyatları yüzde 400'e varan yön vermiş, imar politikaları da spekü
dönük kararlarla birlikte kat karşılığı in artışlar gösterdi, (bak. Tablo) lasyonu daha fazla özendirmiştir.
şaat sürecine geçilmesi ve ardından göç Arsa spekülasyonu ve buna girdi Bu sürecin kaçınılmaz sonucu ise, yi
ile gecekondulaşmanın da baskısıyla he oluşturan gayrimenkul değer artışları, ne İstanbul'un kentsel dengelerini göze
nüz planlarda yerleşime açılmayan yöre kentsel değerler üzerinden elde edilen ten bir gelişmeye değil, bu dengeleri
lerdeki arsa ve arazilerin değer kazan yüksek ve yasadışı (vergisiz) kazancın bozan ve değerlerini yok eden bir "bü
maya başlamaları spekülasyonun da gi ötesinde, doğrudan kentin imar hare y ü m e y e " tutsak olmasıdır. B ö y l e c e
derek kurumsallaşmasına yol açtı. ketlerine ve gelişmesine yönelik olum kent, imar için değil, rant için planlanan
Böylece, kent topraklarının değer- suz etkileri açısından da İstanbul için ve yapılaşan bir metropol kimliği ve gö
lenmesiyle elde edilen rant oranları, önem taşımaktadır. rüntüsü içinde büyümektedir.
ARSA SPEKÜLASYONU 320
Yakın zamana
kadar doğal
çevreye uygun
ev ve yaşama
koşullarına
sahip Bostancı
sahillerindeki
aşırı
yapılaşmanın
oluşturduğu
son durum.
Bünyad Dinç.
1993
Spekülasyonun Nedenleri dıkları bir araştırmaya göre, İstanbul ge açan imar afları, 1984 ve 1985'teki yasa
istanbul'da, yıllık enflasyonun getirdiği cekondularının yüzde 96'sı kamu arazi larla, "tapu güvencesini" de gündeme
"olağan" fiyat artışlarından kaynaklanan leri üzerinde kurulmuş durumdadır. Bu getirmiştir. Tapu tahsis belgesi uygula
arsa ve arazi fiyatlarındaki yükselmenin gecekondu sahiplerinden ancak yüzde masıyla, kamu arazileri üzerindeki ge
ötesinde, doğrudan enflasyona bağlı ol 181 araziyi kendisi işgal ederek sahiple cekondu sahiplerine işgal ettikleri arsa
mayan ve diğer mal ve hizmetlere göre nirken: yüzde 781nin daha önce çevi lar devlet garantisi altında verilirken bu
çok daha yüksek artışlarla beslenen ar ren ve el koyan başka kişilerden satın tür arsaları yine yasadışı yöntemlerle ele
sa spekülasyonunun başlıca nedenleri, aldıkları görülmektedir. Yani arsa spe geçirenlerin spekülatif kazançlarında
göç ve gecekondulaşma, imar afları, nâ külasyonu, salt özel mülkiyetteki arazi olağanüstü artışlar ortaya çıkmıştır.
zım plan kavramından uzaklaşma ve lerin değil, büyük oranlarda kamuya ait imar aflarmın, spekülasyondaki yük
imar hukukundaki "ayrıcalıklı hak ola alanların da yasadışı yollardan ele geçi selmeye ve yaygınlaşmaya yol açan di
nakları" olarak sıralanabilir. rilip, pazarlanması yöntemiyle geliş ğer bir uygulaması ise yine 1985 yasa
mekte ve yaygınlaşmaktadır. sından sonra yürürlüğe giren "Islah
Bu nedenler arasında özellikle nâzım
plan disiplininin 1980'li yıllarla birlikte Aynı araştırmanın diğer verileri, İstan İmar Planrdır.
terk edilmesi, kentin olağan gelişme bul'da salt gecekondu bölgelerindeki ka Af kapsamına giren kaçak yapıların
alanlarının yanısıra, doğal ve ekolojik mu arazileri üzerinde yasadışı yöntem oluşturduğu yasadışı yerleşme bölgele
çevre özellikleri nedeniyle yapılaşmaya lerle gerçekleştirilen arsa spekülasyonu rinde, söz konusu yapıları koruyarak; bu
kapalı tutulması gereken tarım ve or nun yarattığı haksız kazancın 45-50 tril
man alanlarının da spekülasyonun yo yon liraya tırmandığını göstermektedir.
ğunlaştığı bölgeler arasına girmesine Devlete ait 110 bin dönüm alan üze Gecekondu İçin Pazarlanan Hazine
yol açmıştır. Yine 1980'li yılların özelliği rine yayılan Sultanbeyli'de(->). üzerine Arazilerinde 1 9 9 3 Yılı m 2 Fiyatları
olan "ayrıcalıklı imar hakları" ise, mer kaçak olarak apartman yapma hakkı fi
kez semtlerde ve Boğaziçi alanında Gecekondu bölgesi m2 arsa bedeli (000)
ilen elde edilen ve herhangi bir kadas
spekülatif yapılaşmanın aşırı derecede tro çalışmasına bağlı olmadan, basit Paşaköy 100-120
yoğunlaşması sonucunu yaratmıştır. krokilerle ve toprak üzerindeki işaret Kurnaköy 10-60
Göç ve Gecekondulaşma.- 1950'li yıl lerle ayrılan arsaların satış fiyatı m-'si Yenidoğan 80-100
larla birlikte hemen her dönemde arta 1.5 milyon liraya dek yükselebilmiştir.
Şamandıra 70-100
rak süregelen göç(-0 olgusu, 19901ı yıl Benzer şekilde, ormanlar nedeniyle
larda artık yılda 400 bine yaklaşan kitle kaçak yapılaşmaya açılabilen alanları Sultanbeyli 100 -1.500
sel karakteriyle İstanbul'daki arsa spe kısıtlı olan Karadeniz kıyılarındaki Riva Riva 500 -3.000
külasyonunu yasadışı yapılaşmayla bes bölgesinde de, yine 1993 yılı fiyatlarıy Kurtköy 100-500
leyen bir ekonomik sürecin de temel la, m2'si 3 milyon liraya kadar tırmanan
Emiıli Köyü 300-700
dayanağını oluşturmaktadır. gecekondu arsaları pazarlandığı saptan
Özellikle son yıllarda yapılan araştır mıştır, (bak. tablo) Ömerli Köyü 300-700
malar kitlesel göçün yarattığı gecekon İmar Afları: İstanbul'da arsa spekü Dudullu 200-500
dulaşmanın arsa ve arazi gereksinmesi lasyonunun yaygın ve "güvenli" bir Arnavutköy 200-700
nin, eskiden olduğu gibi "fiili işgal" ile ekonomik etkinlik olarak kentin imarı 100-400
Esenyurt
değil, doğrudan "satın alma" yoluyla na egemen olmasında, imar aflarmın
karşılanmaya başladığını göstermektedir. Armutlu 100-500
payı önemli yer tutmaktadır. Kaçak ya
DPT (Devlet Palanlama Teşkilatı) uz pılaşma ve özellikle gecekondulaşma Kaynak: Nokia dergisi araştırması - Şubat 1993
manlarının 1992 yılı sonunda tamamla nın sürekli olarak özendirilmesine yol
321 ARSA SPEKÜLASYONU
yapıların bulunduğu arsalara ek imar terecek kültür, dinlence, gezi bölgeleri olan yeşil alan niteliğindeki araziler,
olanakları sağlayarak ve en önemlisi de tasarlanmıştı. birkaç yıl içinde olağanüstü değer artış
aynı bölgedeki henüz yapılaşmamış ar 12 Eylül 1980'den sonra İstanbul Nâ larına kavuşmuşlar; Sarıyer İlçesi İstan
sa ve arazilere de imar hakkı tanıyarak zım Plan Bürosu'nun lağvedilmesi, ya bul'da arsa spekülasyonunun her tür
yerleşmenin "planlı" bir bölge haline sal olarak onaylı konumda bulunmasına kentsel, kültürel ve politik olumsuzluk
getirilmesini amaçlayan Islah İmar Planı karşı, 1/50.000 ölçekli Metropoliten larının yoğun olarak yaşandığı bir bölge
uygulaması, bu nitelikleriyle arsa spe Alan Nâzım Planı'nın da uygulamadan haline gelmiştir.
külasyonunun da giderek en güçlü ya fiilen kaldırıldığı bir sürecin başlaması Yine bu yörede, 1990'da başlanan ve
sal dayanaklarından biri niteliğine bü na yol açtı. Bu süreç 1984 yerel seçim 1991'de sonuçlandırılan "bölgesel plan
rünmüştür. lerinden sonra hızlandı. Ağırlıklı olarak, lama" çalışmalarıyla, Boğaziçi Yasası'mn
1986-1993 arasındaki yedi yıllık dö 1985'ten sonra İstanbul bütününe ege gerigörümüm ve etkilenme bölgeleri
nem içinde Kartal, Pendik, Ümraniye, men olan süreç, yine arsa spekülasyo için öngördüğü yapılaşma oranlarının
Üsküdar, Beykoz, Sarıyer, Şişli, Gazios nunun hem etkisi altında, hem de spe çok üzerinde yeni imar hakları getiril
manpaşa, Bayrampaşa, Zeytinburnu, külasyonu özendiren ve güçlendiren et miş ve son kalan tarım alanları da "is
Bakırköy, Bahçelievler, ikitelli, Küçük- kileriyle, kentin bugün yaşanan ağır kân bölgesi" olarak spekülasyona açıl
çekmece, Avcılar, Büyükçekmece gibi, imar sorunlarını yaratmıştır. mıştır. Söz konusu alanlardaki arazile
kentin gelişme bölgelerini içeren he 1/50.000 ölçekli nâzım planda İstan rin, küçük parseller olarak değil, geniş
men tüm semtlerinde, nâzım planlarda bul'un yaşam kaynağı alanları olarak mülkiyetler halinde bulunması, bu böl
koruma b ö l g e l e r i olarak b e l i r l e n e n belirlenen, kuzey bölgelerindeki tarım gedeki arsa ve arazi spekülasyonunun,
alanlar, gecekondulaşma oranı ne dü ve orman arazileri, 1986'dan sonra "böl yüksek gelir gruplarına pazarlanan pa
zeyde olursa olsun, doğrudan ıslah imar gesel imar planları" ve "ıslah imar plan halı villa siteleri uygulamalarıyla çok
planlarıyla imara açılmıştır. Yine, bütün ları" uygulamalarıyla 1980 onaylı nâzım daha yüksek oranlarda gerçekleşmesine
plana aykırı olarak parça parça yapılaş yol açmıştır. Yine, 1991 planlarında, da
bu bölgelerdeki arsa ve arazileri daha
maya açılmıştır. Özellikle Sarıyer-Kilyos ha önce bölgesel spor alanı, kültür te
önceden çok ucuz fiyatlarla satın alan
bölgesinde Zekeriyaköy, Demirciköy, sisleri ve yeşil alan olarak ayrılan ya da
spekülatör çevreler, ilçe belediyelerince
Uskumruköy gibi kırsal yerleşme bölge okul, çocuk bahçesi, rekreasyon alanı,
yürürlüğe sokulan ıslah imar planları
lerinde hızla yaygmlaştırılan bu uygula kırsal koruma alanı vb gerek İstanbul
sayesinde, imar yasalı arsaları üzerinde
mayla, daha önce imar kısıtlaması bu bütününe, gerekse bölge halkına hiz
yapı hakkı elde ederek, spekülasyon
lunduğundan parasal değeri de düşük met edebilecek sosyal ve kültürel altya-
oranlarını olağanüstü yükseltmişlerdir.
Nâzım Plan Kavramından
Uzaklaşma
İstanbul'un kentleşme ve imar sürecin
de arsa spekülasyonunun etkilediği bir
başka olumsuzluk da nâzım plan(->)
kavramından uzaklaşılmasıdır. Yine
göç, gecekondulaşma, imar afları ve ıs
lah imar planları olgularında yaşandığı
gibi, kentin nâzım plan disiplininden çı
kartılması da aynı anda spekülasyonun
yaygınlaşmasına ve yoğunlaşmasına yol
açmıştır.
29.7.1980 tarihinde onaylanarak yü
rürlüğe giren nâzım plan, İstanbul'un
Marmara Denizi'ne paralel olarak doğu-
batı ekseninde "lineer" bir konumda
büyümesini öngören ve kentsel gelişme
alanlarını bu ilkeye bağlı olarak belirle
yen bir plandı. Pendik-Küçükçekmece
arasında uzanan yaklaşık 100 km'lik
metropoliten bölgenin temel toplu ula
şım aksı da Haydarpaşa ve Yenikapı is
tasyonlarından denizyolu bağlantısıyla
bütünleştirilecek demiryolu şebekesiyle
tasarlanmıştı. Öte yandan aynı nâzım
plan, Asya yakasında Üsküdar bölgesi,
Avrupa yakasında ise Beyoğlu-Şişli-Be-
şiktaş bölgesi ve Haliç çevresi dışında,
kentin kuzey kesimlerini iskân dışı böl
geler olarak ayırmış, böylece bu kesim
lerdeki içme suyu havzaları, tarım alan
ları ve ormancılık bölgelerinin korun
masını, İstanbul'un kentsel gelişmesinin
diğer önemli temel ilkesi olarak belirle
mişti. Kuzeyde, korunan bu bölgelerin
arasında bir doğal ve kültürel aks oluş
turan Boğaziçi ise, yine hem nâzım
plan yönlendirmeleriyle, hem de özel
yasa ve nâzım plana bağlı alt plan kara
rıyla, bir SİT alanı olarak ayrıca koruma
altına alınmış; düşük yoğunluklu iskân
ve bununla dengeli bir bütünleşme gös
ARSA SPEKÜLASYONU 322
pı alanları da benzer şekilde villa ticare külasyonun başlıca yeni kazanç alanla ise 1993 Ekim ayında gerçekleşmiştir.
tine dönük iskân sahaları haline getiri rını oluşturmaktadır. Habibler Köyü ile Cebeci Mahallesi ara
lerek spekülasyonun tüm Sarıyer sınırla Yine Asya yakasındaki en önemli iç sında kalan ve Alibeyköyü Barajı su
rı içinde en etkin ekonomik faaliyet ol me suyu kaynaklarından olan Elmalı toplama havzası içinde bulunan 92 hek
ması sonucu yaratılmıştır. Baraj Gölü çevresindeki arazilerde ger tarlık alanın imara açılması kararı Gazi
Su Havzalarında Spekülasyon çekleşen kaçak yapılaşma, sonunda bu osmanpaşa Belediye Meclisi'nde alınır
kaynağın "giderilebilmesi olanaksız" de ken, bu bölgede henüz yapılaşmamış
İstanbul'da hemen tüm ilçe belediyeleri
recede kirlenmesine yol açmış ve Elma bölgelerde arsa ve arazi fiyatlarının bir
yönetimlerinde ve Büyükşehir Belediye
lı Barajı. İstanbul'un içme suyu şebeke yıl önceye göre on, on beş kat birden
si yönetiminde, 1980'Ii yıllarla birlikte
sinden, ayrılarak 20 Eylül 1993 günlü İl yükselmiş olması, bu' karar üzerindeki
egemen olan "nâzım plana bağlı kalma
Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla devre dışı spekülatif etkilerin de göstergesidir. Bü-
ma" eğilimleri, 1980 onaylı 1/50.000 öl
bırakılmıştır. Elmalı bölgesindeki yasa yükçekmece Gölü içme suyu havzası ve
çekli nâzım planda koruma altına alı
dışı yapılaşmanın da önemli ölçüde arsa çevresinde ise arsa spekülasyonunun
nan su havzalarında ve yakın çevrele
spekülasyonu tarafından özendirildiği, imar hareketleri yönlendirmesi, gece
rinde de yine bölgesel planlama ve ıs
bu bölgedeki kamu arazilerinin yine ya kondu ağırlıklı değil, büyük tesisler ve
lah imar planları uygulamalarıyla spe
sadışı yöntemlerle gecekondu yapmak prestij yatırımları şeklinde kendini gös
külasyonun ve yapılaşmanın özendiril
isteyenlere satıldığı bilinmektedir. termektedir.
mesine, yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Benzer gelişme, öbür su havzaları Bu bölgede daha önce imara yasak
Asya yakasında Ümraniye(-0 bölge arasında özellikle Alibeyköyü Barajı lanan tarım alanları, lüks villa siteleri,
si, ilçe sınırlarının tamamına yakın bir çevresinde de ortaya çıkmıştır. Yine bu toplu konut uygulamaları, serbest böl
kesiminde nâzını planlara aykırı ıslah bölgede. 1980 onaylı nâzım planda ve ge, özel üniversite kampusları, özel ha
imar planlarıyla kentleşirken, bu kent 1986'lara kadar yapılan planlarda kesin vaalanı girişimleri vb değişik amaçlarla
leşmenin yasadışı ve denetimsiz karak koruma altına alman arazilerde, özellik yapılaşmaya açılmaya başlanmıştır. Böl
teri arsa spekülasyonunu da hızlandır le 1987'lerden sonraki el değiştirmeler gede planlı ve plansız olarak gerçekleş
mış, bu süreç 1988'lerden sonra hızla sonucundaki arsa spekülasyonu, baskı tirilen bu tür yatırımların üzerinde ilgili
tersine dönerek, bu kez spekülasyonun sını göstermeye başlamıştır. Kaçak yapı kamu kuruluşlarının gerekli denetleme
baskısıyla o yıllara dek yapılaşmayan laşma için satılan arsaların bulunduğu yi yapmamaları sonucunda, içme suyu
bölgeler de iskân yöreleri olarak imara bölgelerde ıslah planı uygulamasına ge havzası ve çevresindeki, özellikle Çatal
açılmıştır. çilmesiyle birlikte de spekülatif imar ha ca İlçesi'nde bulunan arsa ve arazilerde
Asya yakasında Ömerli Barajı'nı bes reketleri yaygınlaşmıştır. Alibeyköyü(->) spekülatif değer artışları yüksek düzey
leyen ormanlık alanlar, "kaçak kent" bölgesinde, arsa spekülasyonunun yön lere ulaşmıştır. Böylece, Büyükçekmece
olarak adlandırılan Sultanbeyli'deki spe lendirdiği son büyük imar operasyonu Gölü ve içme suyu kaynağını oluşturan
323 ARSAN, HÜSEYİN HÜSNÜ
havzadaki araziler, yasal olarak "imara Kurulu'nun kapsamlı bir kararıyla "SİT eser binaların olağanüstü değer kazan
kapalı" bölge içinde kalmalarına karşın, alanı" olarak tescil ve ilan edilmiştir. masına yol açarken, bu tür binalar üze
yapılaşma hakkının elde edilebileceği 1980'de onaylanan İstanbul Metropo rindeki spekülasyonun da yükselmesine
yönündeki güvenceler ve başlayan yap liten Nâzım İmar Planı'nda da Boğaziçi n e d e n olan bir süreç başlatmıştır.
tırımların da bu güvenceyi pekiştirmesi için özel koruma kuralları getirilmiş ve 1983'te sık sık gözlenen tarihi bina ve
sonucunda, İstanbul'un en hızlı ve yük böylece dünyanın en değerli SİT'lerin- yalı yangınlarının, imar yasağının başla
sek oranlarda değer kazanan mülkleri den biri, metropoliten kent bütünü için dığı bu tarihten sonra birdenbire azal
arasına girmiştir. deki olumsuz etkilenmelerden uzak tu ması; yıkılacak derecede harap durum
Orman Alanlarında Spekülasyon tulmaya çalışılmıştır. da olan eski ahşap binalarm bile ayakta
Boğaziçi'nin korunmasına yönelik durabilmeleri yönünde sahiplerince ön
İstanbul'da arsa ve arazi spekülasyonu
1980 sonrası gelişmeler içerisinde de lemler alınmaya başlaması; eski eser
nun son yıllardaki etkisini yoğunlaştır
aynı amaç ve ilkeleri benimseyen Boğa restorasyonunda yoğun artışlar, hattâ
dığı alanlar arasında ormanlar da önem
ziçi Yasası'nm; bu yasayla eşgüdüm vaktiyle var olduğu halde, daha sonra
li bir yer tutmaya başlamıştır.
içinde hazırlanan B o ğ a z i ç i koruma çeşitli nedenlerle yıkılan ve yok olan
Özellikle Beykoz bölgesindeki or binaların "tarihsel değerleri" anımsana
planlarının devreye girmesi ve bölge
manlık alanlarla yine Sarıyer yöresindeki rak yeniden inşa edilmeleri Boğazi
için özel bir koruma kurulu ile yine
ormanlarla kaplı arazilerde, üst gelir çi'nde 1983 sonrasındaki imar uygula
özel bir imar müdürlüğü örgütlenmesi
gruplarına pazarlanmak üzere üretilme malarının başlıca alanını oluşturmuştur.
nin gerçekleştirilmesi önemlidir.
ye başlanan villa siteleri, spekülasyonun
bu doğa zenginliğini de hızla ortadan Bütün bu önlemlerin sonucunda, Eski eserlerin böylesi bir ayrıcalık el
kaldırdığı bir süreci gündeme getirmiştir. Boğaziçi ülke düzeyinde en etkin koru de etmeleri, bu yapılar üzerinde spekü
Ormanlık bölgelerdeki spekülasyon, ma hukukuna ve kurumlarına sahip bir latif girişimlerin de etkili olmalarını ge
özel orman statüsünün yaygınlaştırılması SİT bölgesi özelliğine kavuşurken sahip tirmiştir.
ve bu statüdeki yerler için Orman Yasa- olduğu zenginlikler ve mülkiyetlerinin İstanbul için arsa spekülasyonu,
sı'yla getirilen yüzde 6 oranındaki yapı değeri nedeniyle de yine arsa spekülas özellikle kentin Nâzım Plan Bürosunun
laşma hakkı ile birlikte hızlanmıştır. yonunun en büyük gözdesi olmak talih lağvedildiği ve nâzım planın askıya
İmar planı kurallarından ve nâzım plan sizliğini sürekli yaşamıştır. alındığı 1980'li yıllarla birlikte, yine İs
ilkelerinden bağımsız bir yapılaşma ola B o ğ a z i ç i ' n d e arsa spekülasyonu, tanbul'un bütününe yönelik imar politi
nağı yaratarak, denetimden uzak bir imara yasak olmasına rağmen denetim kalarını yönlendiren önemli ve güçlü
imar etkinliğine ortam sağlayan bu yasal zayıflığı nedeniyle yasadışı yapılaşma bir ekonomik faktör olurken buna bağlı
düzenleme, ormanlık alanlarda aslında nın işgaline uğrayan Beykoz, Paşabah- geliştirilen imar kararları ve uygulama
yüzde 30'lara varan bir yapılaşmaya hu çe, Çubuklu, Kavacık, Çengelköy, Küp ları da aynı anda spekülasyonu özendi
kuksal dayanak oluşturmuş; böylece lüce (Beylerbeyi) ve Üsküdar-Çamlıca ren ve körükleyen bir süreç izlemiştir.
spekülasyonu da yine hem özendirmiş, bölgesiyle Avrupa yakasında Sarıyer, OKTAY EKİNCİ
hem de etkili bir güç haline getirmiştir. Büyükdere, Armutlu, Bebek-Etiler ya
Beykoz bölgesindeki Mahmutşevket- maçları ve Ortaköy Vadisi gibi bölgeler
ARSAN, HÜSEYİN HÜSNÜ
paşa Köyü, Polonezköy ve Cumhuriyet de özellikle etkili olmuştur.
Bunun yanısıra, 1985'te yürürlüğe (1898, İstanbul - 31 Temmuz 1949, İs
Köyü, çevresi ormanlarla kaplı kırsal
giren 3194 sayılı İmar Yasası'nda yer tanbul) Eczacı. 1922'de İstanbul Eczacı
yerleşim alanları olarak arsa ve arazi
verilen ve Boğaziçi Yasası ile koruma Mektebi'ni bitirdi ve 1923'te Küçükpa-
spekülasyonunun ormanları imara açan
planları ve SİT kurallarına aykırı olarak, zar semtinde bir eczane satın alarak ec
etkisi altında hızla yapılaşan yöreler
öngörünüm bölgesinde yüksek oranlar zacılığa başladı. Kısa süre içinde bu ec
arasındadır. Bölgenin kent merkezine
da yapılaşma hakkı getiren özel mad zane semtin en önemli eczanesi haline
olan 25-30 km'lik uzaklığı ve bu uzaklı
delerle arsa ve arazi spekülasyonuna gelmiştir. Arsan 1934'te Küçükpazar'da-
ğın yeni yol projeleriyle ulaşılabilir bir
"yasal ortam" hazırlanmış ve yüksek ki eczanesini satarak Karaköy'deki Kas-
k o n u m a g e l m e y e başlaması, nâzım
düzeyde arazi alım satımına koşut ola toryadis Eczanesi'ni almış ve adını Kara-
planlarda korunmaya çaba gösterilen
rak birçok koruma alanında yapılaşma köy Eczanesi olarak değiştirmiştir. Bura
bu yörelerin de İstanbul için yeni yer
gerçekleştirilmiştir. sı kısa sürede İstanbul'un sayılı eczane
leşme alanları olması sonucunu yarat
lerinden biri olmuştur.
maktadır. Orman alanlarındaki spekü Boğaziçi öngörünüm bölgesinde belli
lasyon, yine son yıllarda planlanan bazı büyüklüklerdeki arazilere imar olanağı
büyük özel yatırımlar için de ormanla getiren ve böylece arsa spekülasyonunu
rın yeğlenmesi sürecini başlatmıştır. İs özendirerek hızlandıran bu yasa madde
tanbul'da 1993-1994 öğrenim yılına ge leri. 11.12.1986 tarihinde Anayasa Mah
çici tesislerinde başlayan bazı özel üni kemesince iptal edilmesine karşın, ka
versiteler, asıl kalıcı kampusları için Sa rarın Resmi Gazetäde yayımı için bekle
rıyer ve Riva bölgesindeki orman arazi nen yaklaşık 4 aylık süre içinde yine
lerinde yer seçimlerini yapmışlardır. spekülasyon ve bunu besleyen ruhsatlı
yapılaşmada patlama yaşanmıştır.
Boğaziçi'nde Spekülasyon
İstanbul'un dünya ölçeğinde değer taşı Öte yandan aynı uygulamalar, Boğa
yan doğal ve tarihsel zenginlikleriyle ziçi'nde koruma altına alınan araziler
bezeli Boğaziçi bölgesi, koruma amaçlı üzerinde imara açılma umudunu da sü
imar kısıtlamaları nedeniyle, yapı fiyat rekli canlı tutan bir süreç başlatmış,
larının her dönemde çok yüksek oldu böylece bir yandan arsa ve arazi fiyatla
ğu bir özellik göstermiştir. rında yeniden yüksek artışlar gözlenir
ken öbür yandan yatırım amacıyla arsa
1970'lere kadar etkin korama önlem
satın alınması yönünde de gelişmeler
leri bulunmayan ve belli oranlarda ya
gözlenmiştir.
pılaşma olanakları sağlayan imar planla
rı ile, yine kentsel yerleşme bölgesi sta Kültür Mirası Üzerinde Spekülasyon
tüsünde imar haklan sağlayan imar yö Boğaziçi'nde Boğaziçi Yasası ve SİT ku
netmeliklerinin olumsuz etkilerini yaşa ralları ile birlikte getirilen genel imar
yan Boğaziçi, ilk kez 1974 yılında Gay yasağı, bölgedeki yapı gereksinmesi Hüseyin Hüsnü Arsan
Turhan Baytop koleksiyonu
rimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek için tek yasal olanak olarak kalan eski
ARSENİOS MANASTIRI 324
bizzat Fransızcaya çevirmiş, içine Türk Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu 113 (1972). s. 303-314; S. Eyice, "Celâl Esad
sanatı ve Türk eserlerine dair büyük bir yayınları arasında yeni harflerle tekrar Arseven". Belleten, S. 142 (1972), s. 173-202
bölüm katarak Constantinople, De basılmış olmakla beraber, her iki kitap ve 12 levha ile 1 plan (burada C. E. Arse-
ven'in her daldaki çalışma ve yayınları belir
Byzance à Stamboul başlığı ile 1909'da ta da konuların son 70-80 yıl içindeki tilmiştir); ay, "Arseven, Celâl Esad", DİA, III,
yayımlamıştır. Kitabın başında tanınmış gelişmeleri dikkate alınarak bazı düzelt s. 397-399; E. Işın, "Celâl Esad Arseven Üze
Bizans tarihi uzmanlarından Prof. Char meler ile eklemelerin yapılmayışı bü rine", Eski Galata, İst., 1989, s. 9-18; ay, Eski
les Diehl (1859-1944) tarafından yazılan yük eksikliktir. İstanbul, İst., 1989, s. 7-16.
önsözde, C. Esad'ın meslekten bir eski Celal Esad'ın İstanbul'a dair üçüncü SEMAVİ EYİCE
eser uzmanı olmamakla beraber, uz eseri Kadıköy Hakkında Tetkikat-ı Bele
manların araştırmalarını iyi bilen bir diyedir (1329). Bu ince cilt, metni ve ARSLANHANE
amatör olduğu belirtiliyor ve alanın ya resimleri bakımından Eski Galata kali Ayasofya'nın güneydoğusunda, eski Da
bancısı olan okuyucunun eski Bizans'ın tesinde değildir. Zaten başlığından da rülfünun arsasında evvelce bir Bizans
çok zor topografyası ve eserleri hakkın anlaşıldığı gibi, tam bir tarih ve arke kilisesi bulunuyordu. Osmanlı dönemin
da pek çok şey öğrenmesini sağlaya oloji araştırması da değildir. de burası Arslanhane olarak tanınmıştı.
cak bir kitap meydana getirdiği vurgu İstanbul'a dair son derecede az rast Tarihi kaynakların desteğiyle yapılan
lanıyordu. Fakat Diehl, C. Esad'ın ko lanır bir çalışması ise üzerinde baskı araştırmalar imparatorların Büyük Sa-
laylıkla yerinde yapabileceği bazı oriji yeri ve tarihi olmamakla beraber 1908'e ray(->) denilen sarayının esas girişinin
nal araştırma ve tespitleri ihmal etmesi doğru hazırlanan İstanbul'un arkeolojik burada bulunduğunu gösterir. I. Roma-
ni de eleştirmiştir. Bu kitap P. Bezobra- plânı-plan archéologique de Constanti nos Lekapenos (hd 920-944) sarayın
zov tarafından Rus diline çevrilerek nople başlıklı 57x38 cm ölçüsünde plan Halke Kapısı adı verilen girişinde İsa
Konstantinopol', od Vizantii do Stam- ile bunun 4+32 sahifelik indeksidir. C. adına küçük bir şapel yaptırmıştır. İçine
bula başlığı ile Moskova'da yayımlan Esad bu planı, İstanbul hakkındaki kita güçlükle on beş kişinin sığabildiği bu
mıştır. Aynı konu hakkında olmakla be bına rehber olarak hazırlamıştı. Bu gü ibadet yeri I. İoannes Tzimitzes (hd
raber, metninde farklılar olan Eski İs zel baskılı, renkli planda, şehrin 969-976) 971 Mart'mda Ruslara karşı bir
tanbul, âbidat ve mebânisi, şehrin tesi 1900'lerdeki sokakları, üzerinde siyah sefere çıkarken, bu şapelin küçüklüğü
sinden Osmanlı fethine kadar başlıklı ve kırmızı işaret ve yazılarla bellibaşlı nü görerek, kendisi tarafından düzenle
eseri ise İstanbul'da 1328/1912-1913'te Bizans ve Osmanlı mahalleleri, semtleri nen bir plana göre bunun yerinde yeni
basılmıştır. Başlığından da anlaşıldığı ve eski eserleri işaretlenerek adları ya ve muhteşem bir kilise yapılmasını em
gibi bu kitapta İstanbul'un Bizans dö zılmıştır. Bu elde edilmesi hemen he retmiştir. Çok zengin surette bezenen
nemine ait eserleri üzerinde durulmuş, men imkânsız olan planın siyah-beyaz bu kiliseye imparator birçok değerli eş
fakat Fransızca kitapta büyük yer tutan bir röprodüksiyonu, C. Esad Arseven ya ile iki kutsal hatıra da (rölik) bağışla
Türk devri ve bu dönemin eserleri ya hakkındaki yazımızla birlikte Belle mıştı. İoannes 976 Ocak'ında öldüğün
zılmamıştır. tende tekrar yayımlanmıştır. de, bu kilisenin giriş holünde kendisi
Celal Esad'ın, Eski Galata ve binaları için önceden hazırlattığı müzeyyen bir
Bibi. R. Koçu. "Arseven. Celâl Esad". İSTA.
başlığı ile 1329/1913-1914'te basılan kü II, 1056-1057; D. Kuban, "Celâl Esad Arse lahte gömülmüştü. Bizans tarih yazarla
çük kitabı ise içindeki güzel plan ve ven ve Türk Sanatı Kavramı", Mimarlık, no. rından Kedrenos'un ifadesine göre, bu
surlardan kalanlar ile Türk eserleri hak 72, 1969, s. 18-20; B. Özer, "Celâl Esad Arse kilise Halke Kapısı'mn kemeri üstüne
kında verdiği bilgiler bakımından de ven", Mimarlık, no. 72, 1969, s. 21-24; E. oturtulduğundan, yüksek bir bina idi.
ğerlidir. Yazar bu eserinin Fransızcasını Dolu (Kırdar), "Harika İhtiyar öldü...", Ha
yat, S. 49 (2 Aralık 1971), s. 27-30; B. Unsal, Fetih'ten sonra bu alanda, eski yapı
da hazırlamıştı. Fakat bastırılmadan ka "Celâl Esat Hoca", Arkitekt, S. 345 (1972), s. ların kalıntılarından da faydalanmak su
lan bu yazmanın ne olduğu bilinmez. 33-35; N. Diyarbekirli, "Türk sanatının büyük retiyle, bir Cebehane(->) yapılmış, 16.
Eski İstanbul ve Eski Galata, 1989'da kaybı, Celâl Esad Arseven", Türk Kültürü, S, veya belki de 17. yy'da buradaki bir es-
ARSOY, YESARİ ÂSİM 326
ki kilisenin içine Saray-ı Hümayun'a ait ARSOY, YESARİ ÂSİM 1930'lu, 1940'h yıllarda çok tutulan bu
vahşi hayvanlar yerleştirilmiştir. Kuvvet fanteziler o dönem İstanbul'unun yaygın
(6 Ağustos 1896, Drama [Bugün Yuna
le muhtemeldir ki, Halke Kapısı üstün gündelik musiki zevkini yansıtır. Hüsey
nistan'da] - 18 Ocak 1992, İstanbul)
deki İsa Kilisesi bu Arslanhane'dir. ni makamında "Fariğ olmam meşreb-i
Şarkı bestekârı. Berkofçalı Ömer Lutfi
Polonyalı Simeon 17. yy başlarında rindaneden" gibi, geleneksel yolda bes
Efendi'nin oğludur. Annesi Zübeyde
Arslanhane olarak tanınan eski kilise telenmiş şarkıları da vardır. Öğrencisi
Hamm'dır. Sırasıyla Nazifi Mektebi,
den ve bunun içinde hâlâ görülen mo Bülend Gündem, sanatçının ölümünden
Beykonağı Rüşdiyesi ve Yeni İdadi'de
zaiklerden bahseder. Evliya Çelebi de sonra bütün eserlerini bir araya getirmiş,
okudu. Okul dönemlerinde müezzinlik
yine 17. yy'da "Arslanhane'nin üst taba adına da bir musiki derneği kurmuştur.
etti, sesinin güzelliği ile dikkatleri çekti.
kaları kat kat bina hücreleridir ki cem-i Verimli bir besteci olan Yesari Âsim
1917'de ailesi ile Adapazarı'na göç etti.
nakkaşan-ı ustadan kârhanede sakinler Arsoy iki yüzden fazla eser bırakmıştır.
Burada babasının karşı çıkmasına rağ
dir" diyerek. Arslanhane'nin üst katında Hüzzam "Ömrüm seni sevmekle nihayet
men musiki ile uğraşmaya başladı. Çe
hücreler bulunduğunu ve saray nakkaş bulacaktır", "Yar yolunu, kolladım"; hi
şidi saz sanatçılarından ders aldı. İki yıl
larının burada barındıklarını bildirir. caz "Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçele
kadar bağlama çaldı. Sonra uda başladı.
Böylece eski kilisenin altındaki mahzen rinde", "Adalardan bir yar gelir bizlere":
1920'de Antalya'da vapur acenteliğinde
veya bodrumun Arslanhane, üstteki sultaniyegâh "Biz Heybeli'de her gece
çalıştı. Aynı yılın sonuna doğru İstan
esas mekânın ise Nakkaşhane olduğu mehtaba çıkardık"; kürdilihicazkâr "Öm-
bul'a yerleşti. Bir ara İzmit'te maliyede
anlaşılır. Arslanhane-Nakkaşhane olarak rümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam",
görev yaptı. Burada Fehmi Tokay ve
yüzyıllar boyu kullanılan kilisenin, "Aşkım Yeniköy sahil-i deryasını sardı"
Zeki Arif Ataergin ile tanıştı, onlardan
1786'da Sir Richard Worsley için bir onun sevilen eserlerinden birkaçıdır.
yararlandı. 1929'da ilk eserini besteledi.
İtalyan ressam eliyle çizilen resminde FATİH SA1GIR
1930'larda eserlerini plaklara da okudu.
sadece kubbesi görülür. İsveçli subay
İstanbul radyosunda iki defa sanatçı öğ
Cornelius Loos'un 1710'da çizdiği İstan ART DECO
retmen olarak görev aldı. Solak olduğu
bul manzarasında da, pencereleri yarıya
ve sol elle çaldığı için "Yesari" adıyla Art deco. mimarlıkta ve dekoratif sanat
kadar örülmüş yüksek kasnaklı, otlarla
tanınmıştır. larda 1 9 2 0 ' l e r d e ortaya ç ı k a n ve
kaplanmış kubbe fark edilir.
Yesari Asım Arsoy, musiki zevkini ve 1930'larda yaygınlaşan bir akımdır. Adı
Ermeni coğrafya yazarı İnciciyan'm
anlayışını kendi çalışmalarıyla geliştirdi. nı. 1925'te Paris'te açılan ve akımın ta
(1758-1833) 11 ciltlik büyük coğrafya
Tasavvufa ömür boyu ilgi duydu. Ta- nınıp yaygınlaşmasını sağlayan Çağdaş
eserinin, beşinci cildinde bu kilisenin,
savvufi şiirler yazdı. Musiki sanatına Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar Ulus
tek levha halinde bir gravürü bulun
saygısı yüzünden, kendisine önerilen lararası Sergisi'nden (Exposition Inter
maktadır. Bu satırların yazarı tarafından
yüksek ücretleri kabul etmedi ve piya nationale des Arts Decoratifs Industriels
ilk defa meydana çıkarılan bu gravürde
saya çıkmadı. Bestelediği şarkılar ve et Modernes) alır.
Arslanhane olan eski kilise, başlıca mi
mari ayrıntıları ile görülebilir. Nasuh es- okuduğu plaklar ile geniş kitlelere ses Art deco, köken olarak büyük ölçü
Silahi'nin (Matrakçı Nasuh) 16. yy'da lenmeyi tercih etti. de art nouveau(~>) akımından beslenen
yaptığı İstanbul minyatüründe Ayasof- İstanbul'u çok seven Yesari Âsim Ar bir stil veya beğenidir. Atna art nouve-
ya'nın komşusundaki kubbeli yapının soy şarkılarında da İstanbul'un birçok au'nun Bauhaus ve kübizm gibi akım
da böylece Arslanhane olduğu anlaşılır. semtini ve güzelliklerini dile getirdi. lardan etkilenerek daha sade, geomet
İnciciyan'm bildirdiğine göre 1802'de Eserlerinin hepsinde güfte ile beste ara rik, analitik ve endüstriyel nitelikli bir
Nakkaşhane yanmış, komşusu Cebeha- sındaki uyuma son derece özen göster içerik edinmesiyle ortaya çıkan bir bi
ne'nin genişletilmesi için 1804'te yıktırıl di. İlhamsız eser bestelemedi. Şarkı güf çim ve beğeni bütünüdür. Art nouveau
mıştır. Fakat 1808'de Alemdar Mustafa telerinin de çoğunu kendi yazdı. Arsoy üslubunun ve zengin Avrupa beğenisi
Paşa olayı sırasında Cebehane bir yan kendi bestelerini çalıp okuması yönün nin 1920'lerin Amerikan kültürü içinde
gın daha geçirmiş ve toprak üstünde den ozan geleneğinin çağdaş bir temsil özümsenmesi ile de bağıntılıdır. New
hiçbir izi kalmayan Arslanhane'nin arsa cisiydi. Gaygaysız, düz ve sade olan York'taki Rockefeller Merkezi, Chrysler
sı üzerinde İsviçreli mimar G. Fossa- okuyuş üslubu yeni icranın ilk örnekle binası veya Empire State binası, art de-
ti'nin projesi uygulanmak suretiyle rinden biriydi. Bu yönleriyle kendine co'nun anıtsal örnekleridir.
1848'de büyük bir Darülfünun binası özgü bir tavır oluşturdu. Arsoy şarkıdan Endüstriyel tasarıma özgü, sadelik,
yapımına başlanmıştır. İnşası yıllar sü daha hafif bir beste şekli olan "fantezi" düzlemsellik. öğelerin yinelenmesi, ge
ren bu bina sonra çeşitli müesseselere türünde pek çok eser bestelemiş bir sa ometri ve stilizasyon art deco'da gözle
tahsis edilerek, nihayet İstanbul Adliyesi natçıdır: çoğunu plaklara okuduğu, nen niteliklerdir. Estetik kökeni dışavu-
olmuş ve 1933'te yanmıştır.
Eski gravüründen öğrenildiği kadarı
ile Arslanhane-Nakkaşhane olan kilise,
gerçekten geniş kemerli bir kapı üstünde
.idi. Otlarla kaplanmış kubbesi, pencere
leri yarıya kadar örülmüş kasnağı, bunu
destekleyen iki takviye payandası ve bir
yarım kubbesi görülür. Önde, kemerli
kapının tam önünde, çok geç dönemin
mimari özelliğini gösteren, üzeri kiremit
örtülü, pencereli bir ek bina vardır. İleri
ye taşan bu binanın biraz gerisinde ve
kemerli kapının iki yanında yine kiremit
örtülü iki kanat bulunmaktadır.
Bibi. C. Mango, The Brazen House, A Study
of the Vestibüle of the Imperial Palace of
Constatinople, Koebenhavn, 1959; S. Eyice,
"Arslanhane ve Çevresinin Arkeolojisi", İstan
bul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, XI-XII (1964), s.
23-33, lev. IV-IX; Janin, Eglises et monasteres,
529-530; Müller-Wiener, Bildlexikon, 81.
SEMAVİ EYİCE
327 ART NOUVEAU
rumculuk ve kübizme yaslanır. Mimaride Art deco'ntın tek aile konutunda kul ilişkiliydi. Aynı ortak zemin, toplumsal
yalın ve saf biçimler, geometrik üsluplu lanımına ilişkin birçok örnek, özellikle yapılaşmanın belirli bir aşaması için de
bezemeler ve genellikle yüksek kaliteli Kadıköy'de Moda, Feneryolu veya Suadi- geçerliydi. Yeni sınıf ve tabakaların
ve pahalı malzeme kullanımı görülür. ye semtlerinde bulunmakta idi. 1970'li oluştuğu Avrupa ülkelerinde bu yeni sı
İstanbul'da art deco mimarlığı. 1920- yıllardaki yoğunluk artırıcı imar uygula nıfların ve başta zengin, aydın ve öz
1940 arasında özellikle kentin orta üst maları sırasında art nouveau üslubundaki gürlükçü kentsoyluların estetik gerek
sınıflarının yerleşim alanlarındaki konut konutlar gibi art deco üslubundaki kü sinme ve taleplerinin ve etik normları
yapılarında görülmektedir. Özellikle Ta çük konutlar da ortadan kalktı. Yalnızca nın art nouveau'nun oluşumunda bü
limhane, Ayaspaşa, Maçka-Nişantaşı ve birkaç tanesi ayakta kalmış bu örneklerin yük payı vardır. Akım, İngiltere ve
Şişli ile Cihangir, art deco mimarlığının İstanbul'a özgü karakteristik biçimlenme Amerika'da modern style, Fransa ve Bel
seçkin örneklerinin en çok bulunduğu leri de böylece kaybedilmiş oldu. çika'da art nouveau; Hollanda'da nieu-
semtlerdir. İstanbul'da apartman tipi ko Konut dışı uygulamalar arasında we kunst; Almanya'da Jugendstil; Avus
nutun ortaya çıkışı kuşkusuz daha er Eminönü'ndeki Kuru Kahveci Mehmet turya'da secessionsstil; İtalya'da stile flo-
kendir ama yaygınlaşmaya başlaması art Efendi ve Oğullan Mağazası ilginç bir reale, İspanya'da modernismo gibi ad
deco uygulamalarıyla eşzamanlı görün art deco örneği olarak belirtilebilir. Ama larla anılıp benimsendi.
mektedir. İstanbul'daki en önemli art deco tasarı Art nouveau üslup olarak çeşitli kay
Bu yapıların mimari niteliklerinin ve mı Markiz Pastanesi için tanınmış sanat naklardan esinlenmiştir. Bunların he
düzeyinin Avrupa'daki örneklerle para çı Mazhar Resmol'ün yaptığı vitray çalış men tümü o zamana dek bilinmeyen
lel olduğu söylenebilir. Kitle biçimleni masıdır. Bir peyzaj stilizasyonu olan bu veya marjinal olarak kalmış ikincil kay
şinde ve plan şemalarında benzerlik vitray çifti, İstanbul art deco literatürü naklardı. Klasik ve akademik çizginin
açıktır. Cephelerde stilize pilastrlar, ge için özgün bir örnek sayılmalıdır. dışında tutulmuş eğilimlerdi. Klasisiz-
ometrik motifli balkon ve pencere para AFİFE BATUR min yaslandığı Grek-Roma dünyasında
petleri, daha çok giriş katlarında kullanı bile farklı esin kaynaklarına, örneğin
lan köşeleri pahlı pencereler ve hemen Girit ve Minos kültürüne yönelmişti.
ART NOUVEAU
daima ayırt edici bir geometrik motif Art nouveau'nun asıl esin kaynağı
kompozisyonuna sahip olan kapılar, is Sanat tarihinde 19. yy'ın sonu ile 20.
Avrupa dışı kültürler oldu. Bunların ba
tanbul art deco'sunun da tipik özellikle yy'ın başında yaklaşık 25 yıl süren ve
şında Japon sanatı geliyordu. Japon kül
ridir. Apartman girişinde büyük panolar derin izler bırakmış olan akım.
türüyle en etkili karşılaşma, 1873 Viya
halinde resim kullanımı, özgün bir uy Art nouveau 19- yy'ın son çeyreğin na Dünya Sergisi'nde oldu. Özellikle Ja
gulama olarak hayli yaygındır. Bu ka de Avrupa ülkelerinin, göreli bir politik pon grafik sanatının çiçeksi bezemeyle
rakteristiklere sahip apartmanlara örnek istikrara ve refaha kavuştuğu yıllarda birleşen çizgisel düzenlemeleri, gölge-
olarak şunlar verilebilir; Gümüşsuyu'nda ortaya çıktı. Öncelikle sanayileşmiş, ye sizliği ve asimetrisi, sergiye gelen veya
Bosfor Apartmanı (Mimar Sami Maca- ni bir üretim biçimini geliştirip sahip yayınları izleyen sanatçıları çok etkiledi;
roğlu), Ankara Palas, Gümüşsüyü Apart lenmiş ülkelerde görüldü. Akımın dü coşkuyla karşılandı.
manı; Nişantaşı'nda Melek Apartmanı; şünsel arka planı, sanayileşmenin ve Art nouveau mimarlığında başlıca iki
Taksim'de Pertev Apartmanı. büyüyen ekonomilerin problemleriyle ana çizgi öne çıkmaktadır: Biri ve krono
lojik olarak önce gelen, Brüksel/Paris-
Nancy/Barcelona eksenli eğrisel ve çi
çeksi (floreal) olandır; diğeri Viyana mer
kezli Orta Avrupa ülkelerinin birkaç yıl
sonra geliştirdiği geometrik konsepttir.
İstanbul'da Art Nouveau Üslubu
Art nouveau üslubunun İstanbul'a nasıl,
kimler tarafından ve ne zaman getirildi
ği veya İstanbul art nouveau'sunun
hangi ilişkilerle, çalışma ve etkileşimler
le oluştuğu aslında 19- yy İstanbul'unun
yapısal, ekonomik, politik ve kültürel
özelliklerine ilişkin bir sorudur.
Art nouveau akımının ortaya çıkıp
geliştiği yıllar, Osmanlı İmparatorlu-
ğu'nun çöküş öncesi dönemine rastla
maktadır ve yüzyıl sonu istanbul'u da
çökmekte olan bir imparatorluğun baş
kentidir. Milliyetçi veya etnik başkaldırı
lar, sürekli savaşlar ve yenilgiler, özel
likle "93 Harbi" denen 1293/1877-78
Osmanlı-Rus Savaşı, Çatalca'ya kadar
gelen düşman ve o müthiş Ayastefanos
Anlaşması, imparatorluğu güçsüz ve
yoksul düşürmüştür. Sanayi gelişmemiş
tir; üretim düşüktür.
Ne var ki, imparatorluğun içinde bu
lunduğu bu perişan durum, İstanbul ve
bazı kentler için geçerli görünmemekte
dir. İmparatorluk için çizilebilecek ka
ranlık ve koyu renkli tablo, İstanbul, İz
mir vb kentler söz konusu olduğunda
ışıltıya dönüşebilmektedir. Bunlar, im
paratorluğun tüm verimini toplayıp ih
raç eden, bir anlamda hinterlandı impa-
ART NOUVEAU 328
ratorluğun kendisi olan büyük kentler Avrupa kentlerine ve yurtiçine bağlayan deli içindeki Hassa Mimarları Ocağı'nın
dir. Özellikle İstanbul, Tanzimat'tan telgraf haberleşmesi ile demiryolu ya bilgi ve deneyim alanı dışında kalan ye
sonra yönetim etkinliklerinin artması ve pımları, İstanbul'un Avrupa ile bağlantı nilikler vardı. Örgün mimarlık eğitimi
merkezileşmesi; dışalım ve liman işlev sını kolaylaştırmaktadır. Paris ve Brük nin Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi bün
lerinin önem kazanması, transit ticaretin sel'deki gibi İstanbul'da da "Bon Marc- yesinde kurulup mezun vermesine ka
getirdiği yüksek gelirler ve nüfus artışı he", "Au Lion", "Bazar Allemand", "Louv- dar, yaklaşık bir yüzyıl boyunca yapı
ile ülkenin "egemen" kenti olmuştur. re" vb büyük mağazalar açılıyor; İstan alanı yabancı mimarların katkısına açık
Bazı araştırmacıların sağlıksız ve kolon- bul kentsoylusu Paris veya Londra mo kaldı. (Yurtdışında öğrenim görebilen
yal tipte buldukları bu tür gelişme, so dasını "Maison Botter"in haute couture birkaç Osmanlının bu açığı kapatması
nuçta bu kentleri -özellikle de İstan kreasyonlarından veya "Mir et Cotte- söz konusu değildi.)
bul'u- zengin ve yapı yatırımlarına akta rau"dan izleyebiliyordu. "Cercle D'Ori- 19- yy başında yabancı mimar olarak
rılacak büyük artıdeğer birikimine sahip ent", "Teutonia", "Constantinople", "Uni yalnızca A. Melling'in(->) adı bilinirken
merkezler haline getirmiştir. on Française" kulüplerden; "Concordia", 1850'li yıllara doğru Fossati Kardeşler
Gerçekten de İstanbul'da aktif bir in "Odeon", "Cristal", "Petits Champs" tiyat pek çok İstanbul yapısını imzalamışlar
şaat ve mimarlık piyasası vardır. Piyasa rolardan birkaçıydı. Listeye yüzlerce isim dır. Ama yüzyılın ikinci yarısından baş
yı canlandıran, yalnızca dış ticaret gelir daha eklenebilir. Tümü Avrupai yaşam layarak çeşitli Avrupa ülkelerinden gel
leri veya yüzyıllarca 3 0 0 . 0 0 0 ila biçiminin gereği veya dekoru olan bin miş çok sayıda mimarın bu kentte çalış
500.000'i geçmeyen İstanbul nüfusunun lerce yapı inşa edilmektedir. tığı bilinmektedir.
19- yy sonunda bir milyona yaklaşması Yüzyıl ortalarında kurulan belediye Aslında Osmanlı mimarlığında Batılı
değildir. Nüfusun yapısında ve gerek de İstanbul'a çağdaş bir kent görünümü üslup ve biçimlerin, Osmanlı mimarların
sinmelerinde büyük değişmeler olmuş kazandırmak amacındadır. Bu amaç, ca kullanımı yeni değildir. 18. yy ortala
tur: Geleneksel toplumsal tabakaların yukarıda değinilen gereksinmelerle bir rındaki Osmanlı barok üslubunun (bak.
durumu gerilerken yeni bir kentsoylu likte Avrupa'dan gelecek mimarlar için barok mimari) özgün ve ustalıklı uyarla
kesim, Osmanlı yüksek bürokrasisini de geniş iş alanları demekti. maları, Topkapı Sarayindaki rokoko be
içeren varlıklılar ve Levanten kentsoylu Osmanlı başkenti, herhangi bir alan zemeler, 19- yy başmdaki klasisist tasa
lar öne çıkmakta, gereksinme ve bek da -örnekse tıp veya askerlikte- öteden rımlar, ampir(->) uygulamalar belirli bir
lentileri önem kazanmaktadır. beri Avrupalı uzmana alışıktır. Ama mi yönelimi ve birikimi işaret etmektedir.
Kısaca, imparatorluk içinde bir ada marlık, bilindiği kadarıyla, daima yerli Krikor ve Garabet Balyan, Melling,
gibi de olsa İstanbul, yenilikçi düşünce sanatçıların alanı olarak kalmıştı. Ancak, Smith ve Fossatiler, yüzyılın ilk yarısının
lerin ve art nouveau'nun boy verdiği Av 18. yy'da Batiya açılmaya başlayan im klasisist eğilimlerini b i ç i m l e n d i r e n
rupa başkentlerinin parasal ve toplumsal paratorlukta yeni program ve kavram önemli ve tanınmış adlardır. Bu kuşağın
koşullarına sahip gibi görünmektedir. lar, yeni teknikler, yeni model ve tipler çekilmesiyle 1860'lardan başlayarak kla
Çok isabetli bir öngörü ile gerçekleş ve yeni motifler mimarlığın gündemine sik disiplinin çözülmeye başladığı gö
tirilen çağdaş iletişim ve ulaşım araçları girdiğinde yabancı mimar gereksinimi rülmektedir. Okul, kışla, hükümet ko
nın kullanımı, Osmanlı başkentini tüm belirdi. Çünkü geleneksel yetişme mo- nağı, hastane vb resmi binalarda neo-
klasik çizgiler hâlâ e g e m e n d i r ama
kentsel mimaride bir çeşitlilik ve reper-
tuvarı geniş bir eklektisizm belirmekte
dir. Bu çeşitlilikte Doğu ve İslam kö
kenli oryantalist biçimlenmeler giderek
öne çıkmaktadır. Avrupa'nın çeşitli ül
kelerinden gelmiş çok sayıda mimarın
varlığından ötürü bu dönemde bir üs
lup çeşitliliği yaşanmaktadır. Dönem
Avrupa'da da eklektisizmin (eclectis-
me=felsefe ve sanatta seçmecilik) ve
historisizmin (historicisme=felsefe ve
sanatta tarihselcilik) alabildiğine yaygın
olarak kullanıldığı yıllardır. Ama İstan
bul'da ülkelerarası yaklaşım ayrımları
nın da aynı kentsel mekânda yer aldığı
görülmekte ve belki de bu nedenle eşi
olmayan bir koleksiyon oluşmaktadır.
Art nouveau, historisizmin hemen
her modelinin temsil edildiği İstanbul
mimarisine yüzyıl dönümünde katıldı.
Sanatlarda yenilik düşüncesinin sana
yileşme düzeyi ile ilişkisine yukarıda işa
ret edilmişti. Tarihsel ve yapısal özellik
leri nedeniyle sanayi toplumuna doğru
bir evrimi gerçekleştiremeyen Osmanlı
ların, bu açığı ve geride kalmışlığı aşma
amacıyla başlatılan ve "Batiya açılma",
"Batılılaşma" gibi terimlerle dile getirilen
modernizasyon çabaları bilinen gerçek
lerdir. Ne var ki, yüz elli yılı aşan mo
Kefeliköy dernizasyon çabalarına karşın 19. yy so
Caddesi no. nuna gelindiğinde sanayi hâlâ yeterince
43'te Bilgin gelişmiş değildi. Buna bağlı olarak da
Evi olarak sanat veya kültür üzerine tartışmaların
anılan binanın
ön cephesi. geliştirdiği söylem, sanayi ve makinenin
Afife Batur ezdiği veya yozlaştırdığı zanaat-sanat
329 ART NOUVEAU
İstanbul'daki art nouveau mimarlığı uy yıktırıldı), Şeyh Zafir Türbe / Kitaplık / yük, görkemli ve pahalı yapılardan oluş
gulamalarında başlıca iki dönem ayırt Çeşmesi (Beşiktaş, 1903), Laleli Çeşme maktadır. İstanbul art nouveau mimari
edilmektedir: (Galata), Yeniçeri Müzesi (Sultanahmet, mirasının en önemli örnekleri arasında
I. Birinci dönem: 1900-1915; II. İkin 1900), yetimhane (Beyoğlu, 1900), sa Hıdiv sarayları (Bebek ve Çubuklu), Hu-
ci dönem: 1922-1930. ray (Şale Köşkü, 1898), tiyatro (Yıldız ber Köşkü (Yeniköy-Tarabya, halen
Bu tarihlendirme hemen fark edilebi Sarayı) ve diğer birçok yapısı anılabilir. Cumhurbaşkanlığı Rezidansı), İtalyan El
leceği gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun R. D'Aronco'nun sarayın ve Evkaf Neza çiliği Yazlık Rezidansı (Tarabya, 1905),
siyasi tarihi ile belirlenmiş gibidir. I. retinin de miman oluşu, tipolojik reper- Nazime Sultan Sarayı (Kuruçeşme, 1903;
Dünya Savaşı doğal olarak bütün ülke tuvarm genişlemesine katkıda bulun 1923 yılında yıktırıldı) belirtilebilir.
lerde olduğundan daha fazla Türkiye'yi muş olmalıdır. Bu dönemde genellikle kagir yapım
ve İstanbul'u etkiledi. İmparatorluğun İstanbul'un art nouveau yapı portfö yöntemleri kullanıldı. Taş, tuğla vb ge
çöküşü ve yeni bir siyasi düzenin olu yünde en çok apartman, köşk veya ko leneksel malzemeler ve geleneksel ya
şumu elbette belirleyici olacaktı. nak türü büyük kentsel konutlar, sayfiye pım teknikleriyle olduğu kadar çelik
I. D ö n e m konutu ve ofis binaları bulunmaktadır. strüktürlü ve cam yüzeyli uygulamalar
I. dönem, art nouveau mimarlığının İstanbul'da kentsel lokalizasyon açı da yapıldı. Genel olarak anıtsal yapılar
profesyonel mimarlar tarafından benim sından art nouveau'nun belirli bir yo da geleneksel tekniklerle yeni malzeme
senip uygulandığı dönemdir. Bu döne ğunlukla kullanıldığı belirli bölge ve ve teknikler bir arada kullanıldı. En çok
min art nouveau tasarımları, bilindiği mahalleler seçilebilmektedir. Bunlar, ge görülen düzgün kesilip işlenmiş taşla
kadarıyla, örgün akademik eğitim gör nellikle Osmanlı yüksek bürokratlarının, kaplı tuğla duvar ve volta tekniğinde
müş mimarlar tarafından gerçekleştiril sarayla ilişkili kesimin, Levanten kent çalışılmış putrelli döşemedir. Beyoğ-
di. Bu nedenle hemen hepsinde belirli soyluların, yabancı misyon mensupları lu'ndaki apartmanların hemen tümü bu
bir profesyonel kalite hep var oldu. nın yerleşme haritası ile hemen hemen malzeme ve tekniklerle inşa edilmiştir.
Profesyonellik, bu ilk dönemde tüm çakışıktır: Pera, Boğaziçi'nin batı yakası. Yine bazı anıtsal yapılarda İstanbul'un
tipolojik ve işlevsel kategorilerde art Yeşilköy. Moda gibi. Art nouveau yapı geleneksel malzeme ve tekniği kullanıl
nouveau üslubunun kullanılmasında da lokalizasyonu. art nouveau'nun temsil mış; kagir zemin kat üzerine, ahşap
gözlenmektedir. Cami, türbe, çeşme, ettiği yenilik ve çağdaşlık eğilimlerini ve strüktürlü. tuğla dolgulu ve bağdadi du
müze, resmi yapı vb ile her tür konuta ürünlerini benimseyip kullanmaya hazır varlar yapılmıştır. Bu teknik, örneğin,
(apartman, otel, saray, sayfiye konutu lıklı elit kesimin de sosyal topografyası İtalyan Elçiliği Yazlık Rezidansı olarak
vb) okuldan hatıra anıtına kadar çeşitli nı vermektedir. R. D'Aronco tarafından tasarlanmış olan
tip ve işlevde yapı, art nouveau üslu Tarabya'daki görkemli binada kullanıl
Sıralanan bu sosyal grupların gerek
bunda tasarlandı. Bu olguda en büyük mıştır. Benzer bir uygulama A. Ratib Pa-
sinme ve beğenilerinin ve parasal ola
katkı R. D'Aronco'nundur. Karamustafa şa'nın Küçükçamlıca'daki anıtsal kona
naklarının bir türevi olarak gerçekleştiri
Paşa Mescidi (Karaköy. 1903: 1958'de ğında mimar A. Kemaleddin(-0 tarafın
len art nouveau mimarisi genellikle bü
dan da gerçekleştirilmiştir. Her iki ör
n e k t e galeri ve benzeri mekânların
strüktürü için yer yer yeni malzemelere
de başvurulmuştur.
Tasarım yapan mimarların değişik Av
rupa ülkelerinden gelmelerinin veya Os
manlı mimarlarının farklı akademilerde
öğrenim yapmalarının sonucunda art no
uveau tasarımlarda stilistik ve formel
özellikler bakımından zengin bir., çeşitli
lik gözlenmektedir. Bu bakımdan İstan
bul art nouveau'su değişik esin ve etkile
ri yansıtan görkemli bir koleksiyon ola
rak algılanmaya açık bir mimari mirastır.
İstanbul'daki art nouveau yapılarının
hepsinin kendi içinde bütüncül anlam
da bir art nouveau mimari tasarıma sa
hip olduklarını söylemek kolay değildir.
Art nouveau özellikleri, motifler, biçim
ler çoğu kez, -Avrupa'da da olduğu gi
bi- başka üsluplardaki tasarımlara ek
lenmişlerdir. Örneğin, Hidiva Emine Sa-
rayı'nda (Bebek) art nouveau, neoklasik
biçimlerle bir aradadır. Yeniçeri Müzesi
ve Ziraat, Orman ve Maadin Nezareti
binasında oryantalist öğeler art nouveau
bir tasarıma eklenmiştir.
İstanbul art nouveau'sunun sözü edi
len çeşitliliğine karşın başlıca iki çizgi
nin egemen olduğu da söylenebilir. Bi
ri, en belirgin olarak Şeyh Zafir Tür-
be/Kitaplığinda temsil edilen -yapının
kitlesinin de biçiminin, hattâ geometrisi
nin önem kazandığı- Viyana Ekolü ve
özellikle Olbrich etkileridir. Hidiva Emi
ne Sarayı, Maison Botter veya Laleli
Çeşme de bu grup içinde yer alabilir.
İkinci çizgi, İtalyan Liberty'sinin floral
motiflerinin öne çıktığı bezemenin de
331 ART NOUVEAU
1090; Z. Çelik, The Remaking of istanbul. Artemel, 1930'da Kaşıkçılar ile sine mağı yer alır. Bu madeni davlumbazın
Portrait of an Ottoman City in the Ninete ma filmlerinde rol almaya başladı. İstan tombak tekniğinde altın yaldızlı olduğu
enth Century, Washington, 1986; A. Batur, bul Sokaklarında (1931), Aysel, Bataklı tahmin edilmektedir.
"On the Contributions of Italian Architects to
the Architecture of Istanbul in the 19th Cen Damın Kızı (1935), Bir Kavuk Devrildi Arzodasrnın başköşesini, padişaha
tury", 6. Seminario Internazionale; Presenza (1939), Denli Pınar (1943), Deniz Kızı mahsus sedir-taht işgal eder. Dört ince
dell'Italia nell'Architettura e nell Urbanistica (1945), Kanun Namına (1952), Beklenen sütunun taşıdığı taht kubbesinin iç yü
dell'Islam Mediterraneo 1857-1980, Roma, Şarkı (1954), Bir Avuç Toprak (1957) oy zü, muhteşem bir dekorasyona sahipti
1990; ay, "Art Nouveau Architecture in Tur nadığı filmlerden bazılarıdır. Ayrıca Hür ve oymaların aralarında çeşitli değerli
key", International Joint Cultural Study and
riyet Apartmanı (1945), Sonsuz Acı taş kakmaları kullanılmıştı. Sedir-tahtm
Action Project to Preserve and Restore World
Art Nouveau/Jugendstil Architectural Herita (1946), Vatan ve Namık Kemal (1951). üstü ve yastıkları ise sim işlemeli, inci
ge, Viyana, 1990; ay, "On Some Characteris Can Yoldaşı (1953), Büyük Sır (1956) ve değerli taşlarla bezeliydi. Bu örtü ve
tics of Building Material Usage in Art Nouve adlı filmleri yönetti. Bir film çekimi için yastıklar, halen Topkapı Sarayı'nm Hazi
au Architecture of Istanbul", International gittiği Bolu'da trafik kazasında öldü. ne bölümünde teşhir edilmektedir. Salo
Joint Cultural Study and Action Project to nun iç duvarları çinilerle kaplıdır. Kapı,
Preserve and Restore World Art Nouveau/Ju H. Z. ŞAHİN
gendstil Architectural Heritage, Brüksel, pencere ve dolap kapakları ise bağa ve
1991; ay, "Biz Aşağıda İmzası Olanlar", Is ARZODASI sedef kakma tekniğiyle ve muhtemelen
tanbul, S. 2, (1992), s. 97-101; ay, "İstanbul altın yaldızlı nakışlarla işliydi. Günümü
Mimarlığında Oryantalizm", Arredamento Arzhane, Arzhane-i Hümayun adlarıyla
ze bunlardan hiçbir örnek kalmamıştır.
Dekorasyon, S, 9 (1992). da bilinir. Topkapı Sarayı'nın(->) padişa
Salon tavanınm da önceden malakârî bir
AFİFE BATUR ha mahsus makam dairesidir. Sadrazam,
süslemesi olduğu düşünülebilir. Fakat
vezirler, kazaskerler, sunuşta bulunmak
1857'deki yangında iç süslemeler tama
AvRTEMEL, TALAT için padişahın katma burada çıkmaktay
men tahrip olduğundan daha sonra asıl
dılar. Yabancı devlet elçilerinin, prens
(24 Nisan 1901, İstanbul - 4 Ağustos mimari ve süsleme ile bağdaşmayan bir
ve bağlı kralların huzura kabul törenleri
1957, Bolu) Tiyatro ve sinema oyuncu yenilemeye gidilmiştir. Topkapı Sara
de burada yapılmaktaydı.
su. Topkapı Mahfeli'nde dekoratörlük, yı'nm Enderun Mektebi ile Akağalar Da-
Topkapı Sarayı'nm üçüncü avlusuna iresi'ni de kül eden söz konusu yangın
makyajcılık yaptıktan sonra, amatör ola
geçişi sağlayan Babüssaade'den girilin da, Arzodası'nın sedir-tahtı ile madeni
rak sahneye çıktı. Daha sonra Raşit Rı-
ce tam karşıdadır. Edirne Sarayı'ndaki ocak davlumbazı kurtarılabilmiştir.
za'nın topluluğunda oynayan sanatçı,
Arzodası'nın plan ve özellikleri örnek
1927'de girdiği Darülbedayi'de ölünce Dış duvarları yer yer çeşitli devirlere
alınarak yapılmıştır. Osmanlı saray pro
ye kadar çalıştı. B u r a d a Hamlefle ait çinilerle kaplı olan Arzodası'nın Ba
tokolünde, 19. yy ortalarına değin en
(1927) başlayan oyunculuğunu, yüz ka büssaade tarafındaki ön yüzünde ve sağ
önemli mekân olma özelliğini koruyan
dar oyunda rol alarak sürdürdü. Bunlar tarafta, Farsça kitabesinden Kanuni Sul
Arzodası, Osmanlı hanedanının Beşiktaş
dan bazıları, Bir Kavuk Devrildi (1930), tan Süleyman (hd 1520-1566) tarafından
saraylarına taşınmasından, saray ma
Şarlatan (1931), Pazartesi-Perşembe yaptırıldığı anlaşılan duvara bitişik bir
beyin örgütünün kurulmasından sonra
(1932), Büyük İkramiye (1933), Unutu çeşme vardır. İçeride sedir-tahtm kub-
işlevini yitirdiği gibi, 1857'deki yangınla
lan Adam ( 1 9 3 4 ) , İnsanlık Komedisi besindeki süslemeler arasına yazılan
da iç tezyinatı büyük ölçüde tahrip ol
(1935), Macbeth (1936), Kuru Gürültü manzum tarihler ise III. Mehmed döne
muştur. Osmanlı devri Türk mimarlığı
(1937), Haydutlar (1939), Otello (1940), mini ( 1 5 9 5 - 1 6 0 3 ) işaret eden 1005-
içinde, köşk yapılarına özel bir örnek
Vişne Bahçesi ( 1 9 4 3 ) , Atinalı Timon 1006/1597-1598 tarihlerini verir. Babüs-
teşkil eder.
(1944), Kral Oidipus ( 1 9 4 7 ) , Faust saade'ye bakan arz kapısı üstündeki sü
( 1 9 4 9 ) , Fırtına ( 1 9 5 2 ) , Hile ve Sevgi Arzodasinı, Fatih devri yapıları ara lüs besmele, III. Ahmed'in (hd 1703-
(1955), Tanrı Dağı Ziyafeti 'dir (1957). sında gösteren Evliya Çelebi, burayı, 1730) imzasını taşımaktadır. Arkadaki
dikdörtgen planlı, çevresi revaklı, üstü kapının üstünde ise IV. Mustafa'nın (hd
geniş saçaklı bir çatı ile örtülü olarak ta 1807-1808) tuğrası ile adını içeren man
nımlar ve "Havemak Kasri'na benzetir. zum bir kitabe bulunmaktadır. Bu kita
Edirne Sarayı Arzodası'nın bir benzeri be, Arzodası'nın IV. Mustafa tarafından
olan bu mekân 24,05x18,70 m ölçüsün tamir ettirildiğini açıklar. Yine Babüssa-
de bir temele oturmuştur. Dış çevresin ade'ye bakan Pişkeş Kapısı'nın üstünde
de 4 m genişliğinde revaklı bir açık deh ise II. Mahmud'un imzasını taşıyan
liz vardır. Asıl kapalı mekân 16,13x10,36 1225/1810 tarihli bir dua levhası vardır.
m boyutundadır. Dış revaklar eskiden Arzodası'nın 1857 yangınından sonraki
ahşap sütunlara dayalı iken sonradan onarımı Abdülmecid (hd 1839-1861) ta
bunların yerine çeşitli mermer sütunlar rafından, Avrupa'mn ampir(-0 üslubuy
konmuştur. Sütunların yirmisi yeşil breş, la yaptırılmış, bu çalışmalar sırasında
ikisi beyazdır. Asıl yapı ise taş-tuğla sıra mekânın iç çini kaplamaları, duvarların
larla örülmüş, dıştan ve içten çini ve ve kubbenin eski ihtişamı, kapı kanatla
mermerlerle kaplanmıştır. Revak sütun rı tamamen kaybolmuştur. Cumhuriyet
ları, mukarnaslı başlıklar ve kırmızı-be- dönemindeki ilk onarımı 1946'dadır.
yaz taşlardan örülme sivri kemerler, Os Sonraki yıllarda da daha esaslı onarım
manlı mimarisinin klasik devir üslubunu lar görmüştür.
vermektedir. Babüssaade tarafında iki
Arzodası, fermanlarda, hükümlerde
kapısı ve ortaçla büyük bir "maruzat
sıkça geçen ve "Südde-i Saadet", "Serir-i
penceresi" bulunan Arzodası'nın arka
Saltanat" denen, padişah makamıydı. Ba-
cephesinden Enderun avlusuna iniş çifte
büssaade'ye iyice yakın bir konumda ya
merdivenle sağlanmıştır. Odanın sağın
pılmak suretiyle geri plandaki Enderun
daki iki küçük bölümden biri hela ve
mekânları saklanmıştı. Ancak önünde,
abdest odası, diğeri hediyelerin kondu
törenler için elverişli geniş bir sofa veya
ğu pişkeş odasıdır. Asıl mekânı çatı al
taşlık bulunmadığı için, Babüssaade'nin,
tında gizlenmiş olan tek bir kubbe örter.
sütunlara dayalı ve Divanhane avlusuna
Artemel'in İ. Galip Arcan'a imzaladığı bir Sağ ve sol duvarlarda mermer çerçeveli
bakan sayvanı, Arzodası'nın dışa dönük
fotoğrafı, 1933. ikişer niş bulunmaktadır. Sol taraftaki iki
tören salonu işlevindeydi. Cülus, bay
Ara Güler fotoğraf arşivi nişin arasında ise çok zarif bir ocak yaş
ram, sancak-ı şerif çıkartılması törenleri
ARZODASI 334
ile ayak divanları burada yapılıyordu. yolluklarla, revaklar ise kadife perdeler girecek yabancı elçilerin, protokol ku
Divan-ı Hümayun teşkilatı dağıtılıncaya le örtülüydü. Her noktada bir akağa me rallarına uymalarına önem verilmektey
ve Osmanlı hanedanının Beşiktaş saray rasim nöbeti tutardı. Rivayete göre Arzo di. Gerektiğinde rikab ağaları elçiyi kol
larına taşınmasına kadar ( 1 9 . yy) padişa dası'nın çeşmeleri, içeride kabul töreni larından sımsıkı tutup yer öptürtür, çı
hın, sadrazamı, vezirleri, divan üyelerini, olduğu sürece akar. böylece hem ko kıncaya kadar da kollarını bırakmazlar
İstanbul'a gelen elçileri, prens ve kralları nuşmalar dışarıdan duyulmaz, hem de dı. l667'de IV. Mehmed'in huzuruna çı
kabulleri Arzodasrnda olmaktaydı. Padi suyun müzikli sesi etrafa yayılırdı. Gala- kartılan Rus elçisinin direnmesi üzerine
şahlar zaman zaman halktan kimseleri be Divanı denen elçi kabullerinde, padi silahdar ağa elçiyi ensesinden tutup zor
ve şikâyetçileri de burada huzurlarına şaha sunulan ağır hediyeler, at, silah, la yere yatırarak yer öptürtmüştü.
alıp sorunlarını dinlemekteydiler. kürk, cariye vb içeriye sokulmaz maru Arzodasindaki elçi kabullerine iliş
Padişahın A r z o d a s i n d a k i kabulü zat penceresinin önünden geçirilirlerdi. kin yabancı kaynaklarda pek çok bilgi
"teşrifat-ı azime" denen ve saray proto Aynı şekilde, idam edilen kralların, pa vardır. Ayrıca bu kabullere dair resimler
kolünün tüm inceliklerini içeren bir dü şaların, asilerin kesik başlan da bu pen de yapılmıştır. Bunlarda, bu mekânın
zenle yapılmaktaydı. Bu kurallara padi cere önünden usulen geçirilirdi. Huzura göz alıcı ihtişamı özellikle vurgulanmış-
şah da uymak durumundaydı. Örneğin
Sedir-tahtta. o günkü kabulün özelliğine
göre oturuşu, elçi kabullerinde hiç ko
nuşmaması ve hareketsiz durması, hu
zura girenlerin padişahla göz göze gel
memeye dikkat etmeleri gerekiyordu.
Sedir-taht, üzerindeki kubbe, muhteşem
ocak, büyük kubbe ve çeşmeler, ege
menlik sembolleriydi. Nişlere, padişahm
sorguçlu kavukları konuyordu. Arzoda-
sı'na padişahın gelişi de özel bir törenle
olmaktaydı. Elmas düğmeli kabaniçe,
hüma tüylü, murassa sorguçlu sarık ile
iki yanında silahdar ağa ve hasodabaşı
olduğu halde ilerleyen padişaha, Ende-
runlular alkış yaparlardı. İnci. yakut,
zümrüt işlemeli taht minderine oturunca
yanma murassa kılıcı ve yazı takımı ko
nurdu. Bu iki öğe. padişahın iki gücünü
Arzodası -
simgeliyordu. Arzodası'nın içi ve dışı, Ali Hikmet Varlık.
ipek halılarla payendaz denen yine ipek 1993
335 ARZUHALCİLER
ARZUHALCİLER
Osmanlı başkenti İstanbul'da padişaha
y a d a s a d r a z a m a d i l e k ç e v e r m e k iste
yenleri dinleyip k o n u y u d ö n e m i n yazım
kurallarına g ö r e kâğıda geçirip d i l e k ç e
hazırlayan yazıcılardı. D e r s a a d e t arzu
halcileri, yazıcı da denmiştir.
İ s t a n b u l arzuhalcileri, arzuhalcibaşı-
nın d e n e t i m i n d e ayrı bir e s n a f örgütüy
dü. B u m e s l e ğ e k a t ı l a b i l m e k için ö z e l
bir s ı n a v d a n g e ç m e k k u r a l d ı . D i v a n - ı
H ü m a y u n Çavuşları O c a ğ ı ' n d a n bir ka
l e m zabiti ile çavuşlar e m i n i ve arzuhal-
cibaşıdan o l u ş a n sınav kurulu, arzuhalci
adayını yazı kuralları, b a ş v u m y ö n t e m
leri, yazı ve hat türleri a l a n l a r ı n d a sı
navdan geçirirlerdi. B u n d a n a m a ç , doğ
rudan padişaha ya da sadrazama sunul
m a s ı n e d e n i y l e a r z u h a l l e r i n ifade, an bilmediğinden, mektup, pusula, maz- l e c e ğ i n i s a p t a m a y a çalışırlardı. Arzuhal
lam ve biçim bakımından doğru ve har. ıtıkname, senet, m u k a v e l e vb bel ci ise başvuru ya da şikâyet k o n u s u n u n
d ü z g ü n olmasıydı. Ayrıca, a r z u h a l c i l e gelerin yazımı için de arzuhalcilere g ö yazılmasında yürürlükteki yasalar ve
rin, yazdıkları d i l e k ç e n i n , sarayın v e y a rev düşerdi. Ç o k l u k l a da askerler, gur kurallar a ç ı s ı n d a n h e m kendisi h e m di
Babıâli'nin hangi biriminde işlem göre b e t ç i l e r , b a z e n sevgililer, m e k t u p l a r ı n ı lek sahibi a ç ı s ı n d a n bir s a k ı n c a olup ol
ceğini de bilmeleri koşuldu. B a z ı dilek y i n e a r z u h a l c i l e r e yazdırırlardı. B a ş v u madığına karar verirdi. Çünkü, arzuhal
çelerin seçili ( i ç kafiyeli) yazılması, ifa ran, dileğini u z u n uzun anlatmaz, sade ler ç o ğ u kez, selamlık alaylarında, padi
denin Arapça ve Farsça tamlamalarla c e k o n u y u bildirmekle yetinirdi. Ö r n e şahın ardınca giden kapıcılar kethüdası
yüklü olması da gerektiğinden, arzuhal ğin bir m u h a b b e t n a m e (sevgili m e k t u na verilir, g e n e l d e de p a d i ş a h tarafın
cilerin e z b e r d e n d e o l s a p e k ç o k d e b u ) i s t e n m i ş s e , arzuhalci e l i n d e k i inşa dan o k u n u r d u . B u k o n u d a K o ç i B e y ' i n
yim, terim ve kalıp c ü m l e l e r i bilmeleri defterinden örneğini bulur veya e z b e Sultan İ b r a h i m ' e ( h d 1640-1648) uyarıla
zorunluydu. Y i n e hoş-nüvis (okunaklı rinden yazıp verirdi. rı ilginçtir. K o ç i B e y , Risale'sinde, kapı
yazan), dürüst ve güvenilir, şer'i şerif ve İ s t a n b u l a r z u h a l c i l e r i n i n ayrı dük cılar kethüdasına, kadınların ve e r k e k l e
kanun-ı m ü n i f (yasa ve kurallar) bilen, kânları, y a z ı h a n e l e r i yoktu. Cami avlu rin verdikleri arzuhalleri, padişahın sa
d e n e y i m l i kişiler o l m a l a r ı da aranırdı. larında revaklar altında, arastalarda, sa raya d ö n d ü k t e n sonra dikkatle o k u m a
Çünkü, k o n u n u n etkileyici bir ifadeyle, raya ve Babıâli'ye yakın han, kervansa sını, daha s o n r a h e p s i n i bir t o m a r halin
saygı v u r g u l a m a l a r ı y l a y a z ı l m a s ı , a m a ray ve k a h v e h a n e l e r d e seyyar olarak iş de bağlayıp mühürleyerek sadrazama
yanlış anlamalara n e d e n o l m a m a s ı gere yapmaktaydılar. En çok bulundukları göndermesini, ayrıca "Sen ki Vezira-
kiyordu. T ü m bu özellikleri ise Divan-ı yerler Y e n i Cami ile Ayasofya, B a y e z i d zamsın. B i r k a ç arzuhal sunanların dava
Hümayun ve Babıâli kalemlerinden v e S u l t a n A h m e d c a m i l e r i avlularıydı. larını dinleyip haklarını h a k edip bir da
e m e k l i o l a n e s k i k â t i p l e r taşıdıkların Her arzuhalcinin bir rahlesi, hasırdan hi katıma arzuhal sunan olmasın, şöyle
dan, a r z u h a l c i l i k b i r b a k ı m a b u n l a r ı n k ü ç ü k bir iskemlesi olurdu. Rahleye bilesin" yollu bir buyruk yazmasını
t e k e l i n d e y d i . S ö z ü e d i l e n l e r , ilgililere m ü r e k k e p h o k k a s ı , rıhdan, k a m ı ş ka önermektedir.
rüşvet v e r e r e k arzuhalcilik tezkiresi el lemler, arzuhal kâğıtları t o m a r ı k o n u r , Evliya Çelebi, k e n d i d ö n e m i n d e k i ar
de ederlerdi. m ü ş t e r i n i n o t u r m a s ı i ç i n d e arkalıksız zuhalcileri "Esnaf-ı Y a z ı c ı y a n " adı altın
M e s l e ğ i n iş alanı ç o k geniş, k a z a n ç y e r iskemlesi bulundurulurdu. Kimi ar da 400 d ü k k â n ve 500 yazıcı olarak ta
o l a n a ğ ı da yüksekti. Ç ü n k ü salt İstan zuhalcilerin ise divitleri ve kâğıt kuburu nıtır. B i r kısmının orduyla b e r a b e r c e p
bullular değil, taşradan gelip ilgili ma kuşaklarında olurdu. h e y e d e gittiğini, yol b o y u n c a v e c e p
kamlara dilekçe sunmak isteyenler de İstanbul'a taşradan gelenler, ilkin so h e d e sadrazama sunulan arzuhalleri, İs-
bunlara başvurmak durumundaydılar. rup soruşturarak davasına uygun en et tanbul'dakilerin ise Paşakapısı'na yakın
Halkın b ü y ü k ç o ğ u n l u ğ u o k u m a y a z m a kili dilekçeyi h a n g i arzuhalcinin yazabi oturup arzuhal ve m e k t u p yazdıklarını
ARZUHALCİLER
336
başka illere dağılarak arzuhalcilik, dava
vekilliği yapmaya başladılar.
Son dönem İstanbul arzuhalcileri,
değişen yaşam koşullan nedeniyle aşk
mektubu, asker mektubu, hattâ muska,
büyü yazarak para kazanma çabasın-
daydılar. Bunların başlıca merkezleri
Eminönü'nde Yeni Cami avlusu ve çev-
resiydi. İstanbul'da bugün de kamu ku
ruluşlarının çevrelerinde daktilo ile di
lekçe yazan arzuhalciler görülmektedir.
Bunlar daha çok Sultanahmet'te Adliye
Sarayı önünde, Unkapaninda Sosyal Si
gortalar Bölge Müdürlüğü'nün kapısın
da çalışmaktadırlar.
Eski İstanbul yazıcıları, değişmez bir
şablona göre arzuhal yazmaktaydılar, il
kin arzuhal kâğıdını uzunlamasına ikiye
katlayıp bir orta çizgi elde ettikten son
ra bu çizginin yukarısına "beduh" işare
tini koyar, sonra kâğıdın üst yarısını,
göreceği işlem için boş bırakırlardı. Yi
ne, sağda da genişçe bir kenar bırakılır,
buna karşılık yazılan her satır sol kena
anlatır. Bunların pirlerinin Kûfeli Kasım Arzuhallerin ilgili yerlere sunulma ra iyice yaklaştırılarak sağda boşluk pa
bin Abdullah olduğunu yazar. sında da birtakım kuralların olduğu bili yı kazanılırdı. Konu ne olursa olsun, ar
18. yy'ın ikinci yansında arzuhalcile niyor. Örneğin, dilekçe sahipleri Divan-ı zuhalin tek kâğıtta ve kâğıdın ön yü
rin örgütsel düzenlerinde bozulma baş Humayun'a doğrudan başvurabilmek zünde başlaması ve bitmesi, altta da bir
ladığı, deneyimsiz ve bilgisiz birçok ki teydiler. Yine, Deavi Kasrı'nda nöbetçi miktar boşluk kalması esastı.
şinin rüşvet vererek arzuhalcilik tezkire olan vezire de arzuhal veriliyordu, ikin Arzuhallerin şablonu şöyleydi:
si aldıkları, hattâ kimilerinin de tezkire di, çarşamba ve cuma divanlarında ise Hitap ve dua (ilgili makamın ya da
bile almadan kaçak çalıştıkları; bunla Paşakapısina gidilip sadrazama veya is kişinin unvanıyla anılışı ve devamlılık,
rın, başvuru konularının niteliğine bak tanbul kaymakamına arzuhal sunulu uzun ömür diİeği), tarif-i nefs (kişinin
maksızın her konuyu yazıya döktükleri, yordu. Selamlık alaylarında olduğu gibi, kendisini tanıtması), beyan-ı matlab (di
haklarındaki şikâyetlerden anlaşılmakta binişlerde de halkın arzuhallerini kapı lek ve istek), hatime (dilekçenin sona
dır. Örneğin, İslam hukukuna göre za kethüdası, bazen de rikâb çavuşları top erdiğine ilişkin, yine bir dua içeren
manaşımına uğrayan haklar için arzuhal lamaktaydılar. cümle).
verilmemesi gerekirken, türedi arzuhal Tanzimat'ın ilanından (1839) sonra Örneğin, "Hâk-ı pây-i meded-risây-ı
ciler buna dikkat etmedikleri gibi, bazı idari yapıda önemli değişiklikler ger hazret-i veliyü'n-niâmîlerine arz-ıhâl-i
yörelerin vergi yükümlüsü sayısının dü çekleştirilerek yerel yöneticilere yeni ubeydânem budur ki (hitap). Bu kulları.
şürülüp başka yerlerin vergi yükünün birtakım yetkiler tanınınca arzuhalcilik Fındıklı'da iskeleye karib kalafatçı taife
artmasına, kamu gelirlerinin azalmasına taşrada da bir meslek oldu. Giderek taş sinden olup (tarif-i nefs); mahallemiz sa
neden olan arzuhaller de yazmaktaydı ra arzuhalcileri, davavekili konumu el kinleri ehl-i ırz olup kadimden kahveha
lar. Bu dönemde bir tür gedik (rüus) de ettiler. Cumhuriyetin ilanı en çok is ne ve şerbethâne ve bozahane ve koltuk
düzenine bağlanan arzuhalcilerin kont tanbul arzuhalcilerini etkiledi ve işsiz tâ'bir olunur meyhane yoğiken çend se
rol altında tutulmalarına da çalışıldığı bıraktı. Hükümet merkezinin Ankara ol neden berü ocakdan ve kalyoncu taife
görülmektedir. Şeriata, kanunlara, yü ması ile İstanbul'daki yüzlerce arzuhalci sinden kimesneler kefere hanelerini
rürlükteki kurallara aykırı arzuhaller ya boşta kaldı. Bunlarla birlikte, dağıtılan meyhane ve koltuk ittihaz edüb... (be-
zıp hem halkın parasını alan hem ilgili saltanat, sadaret, nezaret vb kadroların yan-ı matlab). İnşallahu tealâ manzur-ı
makamları uğraştıran arzuhalcilerin tez dan açıkta kalan yüzlerce yazıcı, daire ayn-ı inayetleri buyuruldukda ol babda
kireleri iptal ediliyordu. müdürü, mümeyyiz de Ankara'ya ve ve herhalde emr ü ferman inayetlu mer-
hametlu veliyü'n-niâm-ı â l e m efendim
sultanım hazretlerinindir (hatime)".
Arzuhalin sonuna "bende" (kul) söz
cüğüyle birlikte kişinin adı yazılır varsa
mührü de basılır, fakat tarih konmazdı.
Eski İstanbullular için arzuhalciler bi
rer sırdaştı. Her türlü dertlerini dökerler,
ondan akıl alırlar, en gizli haberleşme
leri için yine onlara güvenirlerdi. Elem
li, sıkıntılı günlerde de nereye başvuru-
lacaksa yine arzuhalcilere danışılırdı. is
tanbul'da yaygın "Peder gitti, konak
yandı, birader hâli de mâ 'lûm / Elimde
bir yazım yok her kime arzuhal etsemr
beyti, acıların ve çaresizliklerin, bir ar
zuhalle giderilebileceği temasını içer
m e k t e d i r . 1 8 3 5 ' t e i s t a n b u l ' a gelen
Moltke, Tophane ve Nusretiye camileri
nin avlularında bir kemerin altında sa
natını sürdüren arzuhalcileri, dizlerinin
üstünde bir tabaka kalın kâğıt, ellerinde
337 ASÂKİR-İ MAN SURE-İ
"Asâkir-i Mansure-i Muhammediye'nin geçit töreni. François Dubois'nın bir resmi, 19. yy, Dolmabahçe Sarayı.
Ara Güler fotoğraf arşivi
Üçüncü aşamada ise eyaletlerin iç kir-i Nizamiye-i Şâhâne", bunun kısaltıl kadroları genişletildi. 2 alaya "liva" (fır-
güvenlik sorunlarına bakmakla yüküm mışı olarak da "Asâkir-i Şâhâne" deyimi ka-tümen), liva komutanına "mir-i liva"
lü, ayrıca büyük savaşlarda bir bölümü geçerli oldu. (mirliva-tümgeneral) denildi. İstan
orduya çağrılacak olan düşük aylıklı Asâkir-i Mansure'nin İstanbul'daki ilk bul'un iki yakası birer liva merkezi sayı
(mansure askeri aylığının 1/4'ü ödenen) örgütü 8 tertip (alay) idi. Bunlardan iki larak istanbul ciheti "Hassa", Üsküdar
yerli milislerden "Asakir-i Mansure Re si eski Ağa Kapısı'nda, üçü Davutpa- ciheti "Mansure" garnizonları kabul
dif" birlikleri oluşturulmaya başlandı. şa'da. üçü de Üsküdar'daydı. Üskü edildi. Hassa birlikleri komutanına has
1834'te Asâkir-i Mansure'ye subay dar'daki yeni kışla (Selimiye) yapılınca sa feriki (korgeneral), mansure komuta
yetiştirmek için Maçka Kışlası'nda Mek- ya kadar buradaki askerler baraka ve nına da mansure feriki rütbeleri verildi.
teb-i Harbiye açıldı. çadırlarda barınmışlardır. Tertip komu 1833'te bu unvanlar müşirliğe (mareşal)
Asâkir-i Mansure'nin ilk döneminde tanlarına binbaşı, tertiplerin genel ko dönüştürüldü. Asâkir-i Mansure rütbele
II. Mahmud bir komutan gibi görev üst mutanına da başbinbaşı deniyordu. Her ri ise yukarıdan aşağıya müşir, ferik,
lendi. Enderun ağalarından oluşan Bi tertip 16'şar saftı (bölük). Saf komutan mirliva, miralay, kaymakam, binbaşı,
rinci Asâkir-i Hassa Taburu'nun eğiti larına yüzbaşı rütbesi verilmişti. Saf ko sağ kolağası, sol kolağası, yüzbaşı, mü
miyle doğrudan ilgilendi. Özellikle de muta kadrosunda 2 yüzbaşı mülazımı lazım, başçavuş, çavuş, bölük emini,
1828-1829'da, Rusya ile savaşlar devam (teğmen). 1 sancaktar. 1 çavuş vardı. onbaşı, nefer olarak belirlenmişti. Mira
ederken Rami Kışlası'nda kalarak yağışlı Her tertip 2 kola (tabur) ayrılmıştı. Kol lay üstü rütbedekilere "paşa" sanı verili
ve soğuk havalarda dahi askerle talime komutanlarına sağ kolağası (ağa-yı ye yordu. Ordu içinde ilk sivil rütbeler ta
çıktı. Hekimbaşı Abdülhak Molla, bu min), sol kolağası (ağa-yı yesâr) deni bur emini, alay emini, tabur kâtibi, bö
günlere ilişkin anı ve olayları Tarih-i Li yordu. Bunların da kolağası mülazımı lük emini idi. Taburlarda görev alan
va adlı vakayinamesinde anlatmıştır. Se denen birer yardımcısı vardı. Bir tertibin Mühendishane çıkışlı uzmanlara da
rasker Hüsrev Paşa ise. kendi yetiştir mevcudu, nefer ve zabitleriyle 1.280'e mansure mühendisi denmiştir. Asâkir-i
mesi olan köle asıllı subaylar arasından ulaşmaktaydı. 1828'deki ikinci örgütlen Mansure'nin er sayısı artınca 15-18 yaş
en yetenekli olanların Avrupa'ya askeri mede tertip yerine alay. saf yerine bö arasındaki gençlerin alındığı sıbyan bö
eğitim için gitmelerini sağladı. Rusya'ya lük denildi. 8 bölük 1 taburdu. 1 alay. 3 lüklerinde okuma yazma, din ve asker
(1829) ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmed taburdan oluşmaktaydı. Bu yeni düzen lik eğitimi başlatıldı. Süvari sınıfı için de
Ali Paşa'ya (1833) karşı yenilgiler nede leme gereği alay komutanına "mir-i Kuleli Kışlası yapıldı. Asâkir-i Mansu
niyle Asâkir-i Mansure'nin en iyi biçim alay" (miralay-albay), tabur komutanla re'ye yazılmak isteyenlerde aranan ko
de yetiştirilmesi amacıyla Prusya'dan as rına binbaşı, yardımcılarına kaim-i ma şulların başlıcalari: 15-30 yaş arasında
keri danışmanlar istendi. Gelen danış kam (kaymakam-yarbay), 4'er bölüklük olmak: sağlıklı, soyu sopu belli olmak,
manlar arasında bulunan Moltke'nin ve kol komutanlarına kolağası, bölük ko işsiz, aylak, serseri, tellak, berber, ha
diğer uzmanların verdikleri raporlar mutanlarına da yüzbaşı rütbeleri öngö mal, dönme olmamaktı.
doğrultusunda ordu için yeni bir orga rüldü. Eski Bostancı örgütünün yerini Asâkir-i Mansure için öngörülen ilk
nizasyon öngörüldü ve daha çok İstan alan Asâkir-i Hassa için de özel bir tü kıyafet, vücuda yapışan dar ceket, ge
bul dışındaki eyalet ordularının gelişti zük (nizamname) çıkartıldı. Asâkir-i mici pantolonu, potin ile önceleri şuba
rilmesine önem verildi. "Asâkir-i Mansu Hassa komutanı bir süre bostancıbaşı ra denen başlık, 1828'den sonra festi.
re Redif Müşirlikleri" kuruldu. 1843'te olarak anılmış, sonra hassa müşiri unva Silahları tüfek ve kılıçtı. Neferden başla
ise "Asâkir-i Mansure" adı yerine "Asâ nını almıştır. 1832'de Asâkir-i Mansure yarak her rütbedekilere gündelik hesa-
339 ASAYİŞ VAPURU
bıyla maaş ve tayinat bedeli ödeniyor Eteğinde geniş bir silmenin dolaştığı kadar yükselir. Pabuç kısmı olmaksızın
du. Neferlikten müşirliğe yükselme ola bağdadi kubbenin iç yüzeyi kartonpiyer kalın bir simitle başlayan silindir gövdeli
nağı vardı. İlk dönemde, kadroya alman tekniğinde yapılmış, ampir üslubunda minarenin şerefesinin altına madeni
herkese üniforma ve tüfek yetişmedi süsleme grupları ile bezenmiştir. Mer akanaıs yaprakları aplike edilmiştir. Se
ğinden, çoğu, bellerine ordudan verilen kezde, avizenin asılı bulunduğu yuvar kizgen yıldızlarla süslü şerefe korkuluk
beyaz bir kuşak dolamakta, ellerinde lak madalyon şeklindeki göbek içinde, larının alt kısmına girland kabartmaları
birer sopa ile İstanbul sokaklarında do yapraklardan ve çiçeklerden oluşan se yerleştirilmiştir. Çıkmaz sokağın kuze
laşmaktaydılar. kiz kollu bir süsleme görülür. Geri ka yinde, eskiden şadırvanın olduğu yerde
İstanbul'un kent içi güvenliği için lan yüzey, çift pilastrların hizasında bu halen tuvaletler ve abdest alma mekânı
ayrılan iki tabur ise nöbetleşe, serasker lunan birer çift silme ile sekiz dilime bulunur. Hünkâr kasrının zemin katı
likte, karakollarda asayişe bakmakta ve ayrılmıştır. Silmeler arasında, kubbe dernek lokali olarak kullanılmaktadır.
yangın gözcülüğü yapmaktaydılar. Za merkezine doğru gittikçe daralan sekiz Barok üsluptan ampir üslubuna geçi
bit denen subayların özel hizmetlerini adet dikdörtgen bölüm içinde, yaprak şin yaşandığı II. Mahmud dönemine ait,
yapan uşaklara da nefer üniforması giy dolgulu oval süsleme grupları yer alır. daire planlı Aşariye Camii, Kocamusta-
dirilip kollarına birer emir-ber şeridi Söz konusu dilimlerin eteğinde çelenk fapaşa'da aynı dönemin eseri olan, oval
bağlanmıştı. motifleri, merkeze bağlanan kısımların planlı Küçük Efendi Camii-Tekkesi ile
Bibi. Tarih-i Lutfî, I, 192 vd; Esad Efendi, da ise perde motifleri bulunur. Aynı beraber, Osmanlı cami tasarımında ge-
Üss-i Zafer, İst., 1293, s. 190; Mustafa Nuri perde motifleri mihrabın üzerinde de lenekleşmiş kare ve dikdörtgenin uygu
Paşa, Netayicü'l-Vukuat, (haz. N. Çağatay), karşımıza çıkar. İki yandan ahşap pi- lanmadığı, Batı kökenli barok etkiler
III-IV, Ankara, 1980, s. 297 vd; H. von Molt- lastrlarla sınırlanan mihrabın yanlarında, den kaynaklanan yeni biçimlerin tercih
ke, Türkiye'de Durum ve Olaylar Üzerine ampir üslubu ile uyum içinde, cami ile
Mektuplar, Ankara, 1960; M. Kütükoğlu, edildiği nadir örneklerden birisini oluş
"Sultan II. Mahmud Devri Yedek Ordusu. yaşıt pirinç şamdan durmaktadır. Ahşap turmaktadır.
Redif-i Asâkir-i Mansûre", TED, 12, 1982; ay. minber, iki tarafındaki pilastrlar ve eğri Bibi. İSTA. II, 1095-1097; Öz, İstanbul Ca
"Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Kıyafeti çizgilerden oluşan tepeliği ile aynı üslu mileri, II, 41; T. Cantay, "Aşariye Camii",
ve Malzemesinin Temini Meselesi", 1ÜEF Do bun egemenliğini uygular. DİA, III, 461.
ğumunun 100. Yılında Atatürk'e Armağan.
Caminin kuzeybatı köşesinde, hün
İst., 1981, s. 519-605; İ. H. Uzunçarşılı, "Asâ TARKAN OKÇUOGLU
kir-i Mansûre'ye Fes Giydirilmesi Hakkında kâr kasrı çıkmasının altındaki kapıdan,
Sadrıâzam'm Takriri ve II. Mahmud ün Hatt-ı hünkâr kasrının zemin kat sofasına giri
Hümayunu", Belleten, 70, 1954; Pakalm, lir. Güney yönünde bir odanın bulun ASAYİŞ VAPURU
Tarih Deyimleri, I, 92; Karal, Osmanlı Ta duğu bu sofadan merdivenle üst kata Şirket-i Hayriye'nin 18 baca numaralı
rihi, V, 150 vd; Salname-i Askeri, 1282. çıkılır. Hünkâr mahfili ile bağlantılı üst vapuru. 1865'te. Londra'da M. Wigram
NECDET SAKAOĞLU kat, bir sofa, iç içe iki oda ve bir hela- tezgâhlarında inşa edildi. 17 no'lu Ba-
abdestlik mekânından oluşmuştur. Ha- hariye'nin eşiydi. Maudslay yapımı, 70
AŞARİYE CAMİİ rim yönünde dışbükey bir çıkma yapan beygirgücünde makinesi vardı. Teknesi
Beşiktaş'ta, Yıldız Mahallesi sınırları için hünkâr mahfili ahşap karkaslı, ajurlu ahşap olup. yandan çarklıydı. Hasköy
de, Aşariye Caddesi ile Aşariye Camii madeni şebekelerle kapatılmıştır. Karka Fabrikası'nın sermimarı Mehmed Efen
Çıkmazı'mn köşesinde bulunmaktadır. sın üzerinde, marköteri tekniğinde, I I . dinin gözetimi altında yapılmıştı. 1865'
Aynı yerde daha eski tarihli bir cami Mahmud döneminde çok yaygın olan te hizmete girdi. Baş bodoslaması sivri
nin bulunduğu bilinmekte, ancak kay çubuk biçiminde ve oval kakmalar var ve bastonlu olduğu için Boğaz halkı ta
naklarda söz konusu yapının inşa döne dır. Son cemaat yerinin üstünde büyük rafından ilgiyle karşılandı.
mi ve b a n i s i hakkında farklı görüşler bir mahfil, kuzeydoğu köşesinde ise. Asayiş, 1908'de, iki Fransız tarafın
ileri sürülmektedir. Bugünkü yapı I I . hünkâr mahfilinin simetriği olan ve aynı dan seyyar sinema yapılmak istendi.
Mahmud tarafından, büyük bir ihtimalle biçimde bir çıkma ile donatılmış ancak Vapur römorkörle ç e k i l e r e k B o ğ a z ,
saltanatının (1808-1839) sonlarına doğru şebekesiz müezzin mahfili bulunmakta Adalar, Bakırköy ve İzmit Körfezi kıyıla
inşa ettirilmiştir. Caminin ta'lik hatlı dır. Söz konusu mahfilin merdiveni son rında uygun yerlerde bağlanacak, için
mermer kitabesi kırık olarak bahçenin cemaat yerinin doğu kesiminde yer alır. de "sinematografi" gösterileri yapılacak
kuzeydoğu köşesinde durmakta, ancak Caminin kuzeydoğu köşesindeki kes tı. Ancak Yıldız Sarayı Mabeyin Başkâti
eksik olduğundan tarihi tespit edileme me taş minarenin kare kaidesi gövdeye bi Tahsin Bey'in 20 Haziran 1908 günkü
mektedir. yazısından, dönemin padişahı II. Abdül-
Daire planlı ve k a g i r olan yapıya,
geç dönem özelliği olarak, dış görünü
şüne egemen olan ve kuzeybatı köşe
sinde dikdörtgen bir çıkma yapan ah
şap hünkâr kasrı eklenmiştir. Hünkâr
kasrı çıkmasını taşıyan, iki mermer sü
tunun araşma, daha sonra iki adet kare
kesitli ahşap sütun yerleştirilmiştir. Ana
mekân, yüksek ve yuvarlak bir kasnağa
oturan, içeriden sıvalı, dışarıdan kurşun
kaplı bağdadi bir kubbe ile örtülmüştür.
Kagir duvarlarda iki sıra halinde dik
dörtgen açıklıklı pencereler yer almak
ta, alttakiler, II. Mahmud devrinde çok
ça görülen, baklava taksimatlı ve pullu
şebekelerle donatılmış bulunmaktadır.
Harimin cümle kapısı kuzeyde, mihrap
ekseninde yer almakta ve kapalı son
cemaat yerine açılmaktadır. Daire planlı
ana mekân, alışılmış cami plan tiplerine
aykırı, şaşırtıcı bir görünüm sunar. Pen Asayiş Vapuru
cere aralarındaki sekiz çift bağdadi pi- Arkada henüz bomboş olan Ortaköy tepeleri görülüyor.
Eser Tıttel koleksiyonu
lastr, kubbe eteğine kadar devam eder.
ASDVADZADZİN ERMENİ 340
hamid'in sakıncalı görerek bu girişime sinde 1880'de Ermeni Patriği II. Nerses radaki bir odaya kurna koyularak vaftiz-
izin vermediği anlaşılıyor. "Asayiş" (Varjabedyan) tarafından takdis edilip hane olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1 9 l 4 ' t e kadro dışı bırakıldıysa da I. ibadete açılır. Burada unutulmaması ge Yalın bir yapıya sahip kilise binası
Dünya Savaşinda duyulan ihtiyaç üzeri reken nokta, ülkedeki Süryani azınlığın içerisinde iki çeşit süsleme görülmekte
ne 1 9 1 5 ' t e y e n i d e n h i z m e t e alındı. Ermeni toplumunun bir alt topluluğu dir: Sütun başlıklarında görülen taş işçi
1919'da sökülmek üzere satıldığı zaman olarak görülmesiydi. Osmanlı Devleti'nin liği ve sonradan boyayla yapılan duvar
54 yıllık bir tekneydi. gözünde yalnızca iki patrikhane vardı: resimleri. Kilisenin tüm dış yüzeyi, çan
ESER TUTEL Rum ve Ermeni patrikhaneleri. Diğer kulesi; içerde sunak, sütun başlıkları ve
tüm Hıristiyan azınlıklar bu iki patrikha bazı bölümler Mardin'den özel olarak
ASDVADZADZİN (SURP) nenin himayesi altında toplanmışlardı. getirtilmiş ve İstanbul'daki Mardinli us
Monofizit inanca bağlı Ermeniler. Gürcü talar tarafından oyulmuş krem renkli
ERMENİ-SÜRYANİ KİLİSESİ
ler. Alanlar, Süryaniler, Kiptiler, Habeşler taşlarla bezenmiştir.
Beyoğlu, Tarlabaşı, Karakurum Soka- ve Kaideliler Ermeni Patrikliği'nin hima Girişte gül motifleriyle süslü kemerli
ğindadır. Ermeni-Süryani kiliselerinin ye ettiği grubu oluştururlardı. kapı, tümü kemerli pencereler, tipik
yakınlığı, her iki kilisenin de Doğu Or Süryani tarzıyla yapılmış çan kulesi, kili
196l'de yıkılan kilisenin yerine bu
todoks kilise grubuna bağlı olmaların senin alnındaki melek ve haç kabartma
günkü kilise binası inşa edilmiştir. İki
dan gelir. 5. yy sonunda ve 6. yy başın ları, sütun başlıklarmdaki burmalardan
yıl süren inşaatın temellerini Süryani
da Ermeni Kilisesi, diğer Doğu Orto sarkıtılmış çelenk işlemeleri binaya zen
Patriği İknadios III. Yakup atmış ve kili
doks kiliseleri üzerinde bir otoriteye sa ginlik kazandırmaktadır.
se 1964'te ibadete açılmıştır.
hipti. Süryaniler, diğer kiliselerle birlikte
Günümüzde istanbul Süryani cema Bibi. M. Hanesyan, Haryurkısanhinkamya
yetkilerini ve resmi onaylarını Ermenile Hopelyan Perayi Sutp Yerrortutyun Yegeğets-
ati dini reisi istanbul ve Ankara Metro
rin himayesi altında alırlardı. Birçok Sür vo (Beyoğlu Surp Yerrortutyun Kilisesi Yü-
politi ve Patrik Vekili Mor Filüksinos'tur
yani episkoposun, Ermeni episkoposlar zellinci Yıl Hatıra Kitabı), İst., 1932, s. 330-
(Yusuf Çetin). 337; S. İ. Saka. Süryani Kilisesi Tarihi, Şam,
tarafından takdis edildiği bilinmektedir.
Kilisenin taş kaplama olan cephesi 1985: M. Ormanyan. Azkabadum. İst., 1912,
Süryani Kadim Kilisesi tarihine göre nin girişi asma ve üzüm salkımları mo c. I. s. 511, 512, 537, İst, 1914, c. II, s. 3159;
Süryani Patriği II. Uyas'm İstanbul vekili tifleri ile süslüdür. Kilisenin çan kulesi, A. Berberyan. Badmutyun Hayots (Ermeni
Metropolit Kirillos Yakup, Beyoğlu Ka binanm tipik Süryani mimarisine ait ol Tarihi), İst, 1871, s. 547-548; A. Günel, Türk
rakurum S o k a ğ i n d a k i arsayı 1844'te Süryani Tarihi, Diyarbakır, 1970; Tuğlacı,
duğunu kanıtlar. Kuzey ve güneydeki
alıp bir kilise ve bitişiğinde metropolit- Ermeni Kiliseleri, 82.
binalar ile kilise binası bir kompleks
lik ikametgâhı inşa ettirmiştir. Ermenice VAĞARŞAG SEROPYAN
oluşturur. Bu kompleksin bodrum katı
kaynaklara göre ise 1650-1780 arasında tören salonu ve büyük mutfak olarak
burada bir kilise vardı. Mardiros Ha- kullanılmaktadır. Salonun her iki yö ASDVADZADZİN (SURP)
mesyan'a göre İstanbul'a gelen Süryani nünden merdivenlerle zemin kata çıkı KİLİSESİ
Patriği İlyas 30 Temmuz 1844'te Beyoğ lır. Zemin kat iki giriş ve ibadethaneye Beşiktaş'ta İlhan Sokağı no. 20'dedir. İlk
lu Surp Yerrortutyun (Kutsal Üçlü) Er ve vaftizhaneye tahsis edilmiştir. Birinci kez P. Ğ İnciciyan tarafından hakkında
meni Kilisesi şapellerinden birinde ayin normal katta kilisenin galeri katı bulun bilgi verilen kilise muhtemelen 1661 ve
yapmıştır. Daha sonra da, 1846'da Ku maktadır. İkinci normal katın doğusu ya 1681-1684 arasında inşa edilmiştir. Ay
düs'teki Aziz Gregor Manastırından İs müdüriyet, sekreterlik ve bürolara ayrıl nı yazarın 1794'te kaleme aldığı Amara-
tanbul'a gelen Metropolit Yakup, Erme mıştır. Aynı katın batı ucunda ise bekle nots Püzantyan (Bizans Yazlıkları) adlı
ni çocukların da öğrenim gördüğü bir me odası ve kabul salonu vardır. Çatı- eserinde ise kilisenin yıkık olduğu kay
Süryani okulu ve matbaası kurar. Tüm teras katı ise metropolitlik ikametgâhı dedilmiştir. Sarkis Tıbir Sarraf Hovhan-
bunlar Ermeni Patriği II. Madteos'un olarak kullanılmaktadır. Kilise yönetim nesyan yıkılış tarihini 1759 olarak kayde
emri ve desteği ile gerçekleşir. Metro kurulu toplantılarını kilisenin güney yö der. 1836-1838 yıllarına rastlayan ikinci
polit Yakup'un yardımcısı Şemmas I ş o nünde bulunan binada yapmaktadır. inşa tarihine dek yerine geçici bir şapel
(veya îşa) kilise inşasına başlar.
Bazilika tipindeki kilisenin ibadetha yapıldığı konusunda kanıtlar mevcuttur.
1863'te Hasköylü mimar Serope Kal ne bölümü iki safhada incelenebilir. Kilise ikinci kez ünlü saray mimarı
fa kiliseyi tekrar inşa eder. İnşaatın gi Kuzey ve güney yönlerinden ikişer adet Garabed Amira Balyan'ın (1800-1866)
derleri İzmirli Isdepan Ağa Bilezikciyan olmak üzere toplam dört kapıdan giri mali desteği ile yapılmış olup, mimari
tarafından karşılanır. Ermeni yönetim len nef, halkın ibadetine ayrılmıştır. Bu olarak da yine onun eseridir. Süsleme
meclisi tutanaklarına göre, eski şapelin rada doğu-batı yönünde iki duvara biti ve bezeme bakımından çok zengin bir
yerinde, Ermeni patriğinin elde ettiği şik on iki kolon vardır. Bu kolonlar dı kilisedir. İkinci inşasından soma kilise
fermanla yeni kilise inşa edilmiştir. Kili şında, nefin batısında "U" şeklindeki ga ye verilen isim "Küd Dıpo Surp Asdvad-
se ibadete açılmadan Metropolit Yar leri katını taşıyan iki kolon daha vardır. zadzin"dir (Aziz Meryem Ana'nın San
dımcısı Şemmas I ş o , Isdepan Ağa Bile Işık alan üç pencere batı yönündeki dukasının Bulunuşu).
zikciyan ile yazılı bir antlaşma yapıp ki duvar üzerindedir. Yan duvarlarda bu Kilise inşaatının bitiminden 28 yıl
lise üzerindeki tüm haklarından feragat lunan pencereler ise havalandırma ama sonra konan kitabe şöyledir: "Bu Kutsal
eder ve mülkiyetini Ermeni milletine cıyla açılmış olup kuzeydeki üç pence Kilise Bakire Meryem Ana adına 1838 yı
bırakır. 1 Mayıs 1863 tarihli bu antlaşma re kilisenin yan binasına, güneydeki iki lında ünlü Hassa Mimarı Saygıdeğer Ga
gereğince Ermenilere boş olarak teslim si ise giriş bölümüne bakarlar. rabed Amira Balyan eliyle ve yardımla
edilen kilisede her iki millet de eşit şe Nefin doğu ucunda absid bölümü rıyla inşa edildi. Onun 1866 tarihindeki
kilde ayin yapabileceklerdir. vardır. Dairesel geniş basamaklarla çıkı beklenmedik ölümünü, sayısız iyilikleri
6 Eylül 1863'te biten inşaatın ardın lan absidin önünde ise, ortada, İncil'in ni gören Ermeni toplumu kederle anar
dan, 8 Eylül 1863 Pazar günü kilise tak konduğu yüksek bir sehpa vardır. Absi ve Kilise sonsuz göksel yaşam diler".
dis ve meshedilip ibadete açılır. Kilise din iki ucunda episkopos ve ruhaniler Çan kulesi daha sonra eklenmiştir.
nin yönetimine Mardiros Antreasyan ve için sandalyeler bulunur. Absidin de ku Surp Asdvadzadzin Kilisesi, Kuzgun
aktar Krikor seçilir. Bunlara bir de Sür zey ve güneyden iki kapısı vardır. Absi cuk'taki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi
yani asıllı üye katılır. Kilise 1870'teki Be din ortasındaki yarım dairesel niş içeri ile birlikte Osmanlı döneminde inşa
yoğlu büyük yangınında harap olur. sinde ise krem renkli, Mardin'den geti edilen iki kubbeli kiliseden birisidir. Ki
Yangın sonrasında ikinci büyük onarım rilmiş mermerden yapılmış olan tipik lise 1987'de büyük bir onarım geçirmiş
gerçekleştirilmiştir. Kilisenin bugün var Süryani tarzındaki sunak vardır. Kilise tir. Bu onarım sırasında kilisenin içi ve
olan kitabesi 1878 tarihini büyük onarım nin kuzey yönünde bitişik bina daha dışı boyanmış, ahşap sunak tümüyle al
tarihi olarak kaydeder. Bu onarımın erte sonra alınınca aradan geçit sağlanıp, bu tın varak kaplanmıştır.
341 ASDVADZADZİN KİLİSESİ
Kilise plan yönünden Ermeni kilise Kilise dış görünüş bakımından sade 1874) eseridir. Her iki tonozun birleştiği
mimarisinin tipik bir örneğidir. Haçvari ibadethanelerden biridir. Ön cephesin köşede ise dört İncil yazarının, Matta,
plana sahip kilisenin değişik yönlerin de düz bir satıh üzerinde kapı ve üç Markos, Luka ve Yuhanna'mn eliptik
den biri iki galeri katına sahip olması pencere görülür. İkinci galeri katının resimleri vardır. Tonozların bingisinde
dır. Kilisenin ana girişi batı yönünden- yarım dairesel penceresi cepheyi süsle duran bu resimlerin etrafındaki yerler
dir. Önce nartekse girilir. Burada, sağ yen yegâne öğedir. Cephe, içindeki de defne yaprakları ve çiçek demetleri
ve soldaki mekânlar yerden üç rıht yük oyuğa çanın yerleştirildiği üçgen bir ile süslenmiştir.
sektir. Tüm kilisede yalnızca burada ta alınlıkla son bulur. Cephede, kapı üze Sunağın iki yanı ile nefin çevresinde
şıyıcı kolonlar görülür. Narteksin iki yö rindeki kitabe yalın yüzeye hareketlilik bezemeler ve kemerlerle bölünmüş ma
nünde ikişer pencere ile kilise avlusun kazandırır. hallerde Beyzad'ın resimleri bulunmak
dan hava ve ışık alınır. Narteks neften Kilisenin süslemeleri iki çeşittir. Bun tadır.
demir kafes-seperatörle ayrılır. Sepera- lardan ilki Garabed Amira Balyan'ın in Bibi. M. Ormanyan, Azkabadum, 3 c , İst.,
törün aksı üzerinde sadece görünüşte şaat sırasında yaptığı mimari süsleme 1912-1914; P. Ğ. İnciciyan, Amaranots Pü-
simetriyi bozmamak için demirle dört lerdir. zantyan (Bizans Yazlıkları), Venedik, 1794,
kolon görünüşü elde edilmiştir. Haçvari Kilisenin dört kolunu örten tonozlar s. 122; E. Ç. Kömürciyan, Sdambola Bad-
nefin girişinde sağ ve sol köşelerdeki mutyun (İstanbul Tarihi), I-III, Viyana, 1913-
haçvari ve eşkenar dörtgen şeklindeki 1938, s. 41, 82, 650-661, 671; İnciciyan, /<;-
kolonlardan sonra kilise avlusuna çıkış bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümler ise tanbul, 114; Kömürciyan, İstanbul Tarihi,
kapıları vardır. Nefin dört kolu tonozlar kendi içlerinde süslenmişlerdir. Haçla 254; S. Hovhannesyan, Vibakrutyun Gos-
la örtülü olup köşe kolonlara biner. rın içi çiçek, asma yaprakları ve üzüm tantnubolis Mayrakağakin 1800 (Başkent İs
Kilisenin tüm sütunları duvarlara bi salkımlarıyla bezenmiştir. Eşkenar dört tanbul'un Topografyası 1800), Kudüs, 1967;
A. Berberyan, Badmutyun Hayots (Ermeni
tişiktir. Binanın tüm köşelerinde ikişer genler ise yine asma yaprakları, üzüm
Tarihi), İst., 1871, s. 611; Tuğlacı, Ermeni
kolon vardır. Bunların dışında, nefin salkımları, çiçekler ve başaklarla bezeli Kiliseleri, 108-113.
kuzey ve güney kollarının uçlarında iki dir. Kubbenin merkezindeki İsa yağlı
VAĞARŞAG SEROPYAN
şer kolon vardır. Nefin doğu kolu ruha boya resminin yanındaki haçvari dört
nilere ve okuyuculara ayrılmıştır. Bu kolun uçlarındaki süslü çelenkler ve
ASDVADZADZİN (SURP)
bölümün yanlarından kiliseciklere giri ışınlar içerisinde "HS" (Hisus: İsa), "KS"
lir. Küçük birer odadan ibaret olan kili- (Krisdos: Mesih), "DR" (Der: Rab), "AZ" KİLİSESİ
secikler çapraz tonozla örtülüdürler. (Asdvadz: Tanrı) kelimelerinin kısaltıl Kumkapı'da Şarapnel Sokağı no. 3'te-
Kuzeydeki kilisecik vaftizhaneye, gü mış şekilleri vardır. dir. Patrikhane Kilisesi, Patriklik Kated
neydeki ise ruhanilerin ve okuyucuların Aşırı sade dış görünüşüne karşın rali olarak da adlandırılır. İstanbul'un
giyimine ayrılmıştır. Yarım yuvarlak süslü bir iç ortamı olan kilise, sunağı ile fethinden sonra şehre getirilen Ermeni
planlı abside beş rıhttan oluşan geniş tam bir uyum içerisindedir. Beyazın toplumuna verilen birkaç Bizans kilise
basamaklarla çıkılır. Kilisenin doğu ko ağır bastığı, sarı ve mavinin de kullanıl sinden biridir. l608'de Ermeni gezgini
lunu örten tonozun bitiminde bulunan dığı mekân, varakla kaplı sunağı ile Polonyalı Simeon seyahatnamesinde bu
kemer, duvara bitişik iki ve ayrık duran seyredeni büyüler. Başlıbaşma bir sanat kiliseden söz eder. Patrik makamı ve
iki (toplam dört) kolon üzerine oturur. eseri olan sunak dört kolon üzerinde patrikhane 1641'de Samatya'dan (bu
Bu kemerin üzerinde kilisenin Meryem yükselmiştir. Üç kolonun birleşmesin gün Kocamustafapaşa) Kumkapı'ya ta
Ana'ya atfedildiğini belli eden ve Erme den oluşan her bir kolon helezonik yiv şınmıştır.
ni Kilisesi ilahilerinden alman şu dize lidir. Kolonlara oturan takın iç merke Mayıs 1645'teki yangında harap olan
yazılıdır: "Tanrı kelamının temiz mabe zinde Kutsal Üçlü'yü (teslis) simgeleyen kilise, Patrik Tavit I. Arevelkli'nin üçün
di, sınırsız konutu olan aziz Bakire". üçgen içindeki göz resmi vardır. Bu cü döneminde (1644-1649), Divrikli Ra
Absidin ortasında sunak bulunur. resmin tüm çevresini ışınlar kaplar. Da hip Boğos'un ve bölgedeki kadınların
Sunağın arkasından açılan kapı, gü ha üst bölümde rozetler, onların üzerin bilfiil çalışmaları sonucu tekrar inşa edi
neydeki kiliseciğe bağlanan koridor- de ise çelenklerin üzerinde haç bulun lir. 14-17 Temmuz 1660 büyük yangı
odaya açılır. Bu koridor-oda ile simetrik maktadır. Yivli kolonlar korint yaprak- nından Patrik Mardiros II. Gırimetsi'nin
olarak vaftizhaneden girilen kilisenin larıyla süslü sütun başlıkları ile son bu (Kırımlı) çabaları sonucu hasar görme
küçük hazine odası vardır. lur. Kolonlardan sonra binanın içini den kurtulur. l677'de kilise çevresinde
Kuzey, güney ve batı kollarındaki çevreleyen saçak ise akantus yapraklan basımevi kurulur. Burada birçok kitap
pencereler yarım daire şeklinde olup, ve çiçeklerle süslenmiştir. yayımlanır.
yüksektedir. Doğu kolunda ise, tepede, İkinci süsleme çeşidi ise resimlerdir. Merkezi kilise olması nedeniyle sayı
absidi aydınlatan küçük bir pencere Genellikle büyük boy olan aziz resimle sız önemli olaya sahne olur. Kilise 5-6
vardır. ri saray ressamı Umed Beyzad'ın (1809- Temmuz 1718 yangınında patrikhane
ile birlikte yanar. Ertesi yıl Kudüs Patri
ği Krikor Şirvantsi (Şirvanlı) Şığtayagir
ve istanbul Patriği Hovhannes Pağişetsi
(Bitlisli) Golod'un ortak çabalarıyla
onarım başlar. Hassa mimarı Melidon
Araboğlu(->) ve Sarkis Kalfa yönetimin
de yürütülen çalışmalar, yetmiş gün gi
bi kısa bir sürede tamamlanıp kilise 13
Aralık 1719'da ibadete açılır. Kilisenin
takdis töreni sırasında, merkezi kilise
Meryem Ana'nın göğe alınışının anısına
Surp Asdvadzadzin, yan kiliseler ise,
kuzeydeki Surp Sarkis (halk arasında
dış kilise adıyla anılırdı), güneydeki ise
Surp Hagop diye adlandırıldılar. Bu
Surp onarıma paralel olarak, patrikhane bi
Asdvadzadzin nası da onardır. Bu tarihten itibaren ki
Kilisesi, lise ilk kez Mayr Yegeğetsi (Ana Kilise,
Beşiktaş
Katedral) adıyla anılır.
Hazım Okurer.
1993 10 Mayıs 1762 yangınında büyük ha-
ASDVADZADZİN KİLİSESİ 342
sar gören kilise Koca Ragıp Paşa ve Pat bitişik, dördü serbest, iki sıra üzerine man kiliseleri simetrik iki yapıdır. Batı
rik II. Hagop'un ortak çalışmaları sonu dizili toplam sekiz kolonla üç nefe ayrı yönünden verilen ana giriş kapısının
cu onarılır (1764). Bu tarihe kadar Surp lır. Kuzey ve güney netlerinin tabanı üzerinde beş pencere bulunur. Girişten
Asdvadzadzin Kilisesi avlusunda bulu yerden üç rıht yüksektir. Narteksin gü sonra ikisi duvara bitişik on altı kolon
nan Kudüs Patrikliği Vekâlethanesi yan neybatı köşesinde Patrik Nerses II. Var- iki sıra halinde dizilmişlerdir. Katedral
gında harap olunca bugünkü patrikha jabedyanln mezarı bulunur. Girişte üçü den farklı olarak ilk on kolon üzerine
ne binasının bitişiğinde yeni bir bina in kuzey, üçü güney, ikisi de batı yönüne oturan ve genellikle koroya tahsis edi
şa edilmiştir. (I. Dünya Savaşindan son açılan sekiz pencere vardır. Girişin so len "U" planlı bir galeri kata sahiptir.
ra yıkılan binanın arsası birkaç yıl önce nunda demir bir kafes kapıdan geçilip Vortvots Vorodmanln kuzeyinde beşi
sine değin boş durmaktaydı. Günümüz asıl kiliseye girilir. işler, altı pencere vardır. Kilisenin ku
de, üzerine bina inşa edilmiş olup, polis Nefte iki sıra üzerine dizili on ikisi zeydoğu ucunda geçide açılan bir kapısı
lojmanı olarak kullanılmaktadır.) serbest, ikisi duvara bitişik on dört ko vardır. İkinci kat yüksekliğinde de sekiz
Patrik II. Hagop ana kilisenin kuze lon vardır. Kilise boydan boya, orta nef pencere dizilmiştir. Kilisenin güney yö
yinde bulunan Surp Sarkis Kilisesi'nde basık beşik tonozla, yan nefler ise düz nünde ikisi kapıya çevrilmiş, biri kapa
Surp Nigoğayos sunağını ve yangın du döşeme ile örtülmüştür. Kuzey ve gü tılmış, altı pencere vardır. Güneydoğu
varını inşa ettirir. Ama 1767'de duvar ney netlerin batı ucunda birer kapı var köşesinde bahçeye açılan bir kapısı ve
fazla yüksek bulunarak yıktırılır. 1769' dır. İki kolon dizisiyle üçe bölünen kili üst kat seviyesinde sekiz penceresi daha
da kiliseye bir su havuzu inşa edilip, tu senin ortasındaki büyük nef. koro bölü vardır. Absidde ana sunağın iki yanında
lumbacı grubu kurulur. mü ile biter. Kuzeydeki nefte ilk kapı bulunan iki küçük sunak da günümüze
Kilise 1819'da büyük bir onarıma ta dan sonra. Surp Harutyun Şapeli'ne açı değin varlıklarını korumuştur.
bi tutulur. Patrik Boğos I. Adrianobol- lan üç pencere, bir kapı, Surp Khaç Ki Galeri kat çıkışı kilisenin kuzeybatı
setsi (Edirneli) Krikoryan döneminde lisesine giden geçide açılan bir kapı ve güneybatı köşelerindeki merdiven
(1815-1823) ve Harutyun Amira Bezci- vardır. Daha yüksekte ise altı pencere lerle sağlanır.
yan yönetiminde ve hassa mimarı Hov- daha vardır. Kuzey nefinin kuzey duva Bibi. M. Ormanyan, Azkabadum, 3 c , İst.,
hannes Serveryan'ın kalfalığında yapı rının ortasında Ermeni kiliselerinde hiç 1912-1914; E. Ç. Kömürciyan, Sdambola
lan onarım kilise tutanaklarına-göre 1 olmayan vaiz ve İncil okuyucu kürsüsü Badmutyun (İstanbul Tarihi), 3 c, Viyana,
Aralık 1819 : da başlayıp, 19 Şubat 1820 vardır. Girişi, katedrali Surp Harutyun 1913-1938. s. 8. 140, 157. 169, 213, 226, 229,
Kilisesine bağlayan kapımn duvarı için 231, 257, 337, 779-780; K. Pamukciyan, Ha
tarihinde son bulur. Takdis töreni sıra gop Nalyan Badriark 1706-1 764, Gyanki,
sında kuzeydeki kilise Surp Khaç, gü deki merdivenledir. Güneydeki nefte Kordzeri yev Aşagerdneri (Patrik Hagop Nal
neydeki ise Vortvots Vorodman (Gök ise ilk kapıdan sonra, üç pencere, Surp yan 1706-1764, Hayatı, Eserleri ve Öğrencile
Gürlemesinin Oğulları) diye adlandırılır. Dzmunt Vaftizhane Kilisesine açılan bir ri), İst., 1981, s. 22, 24. 25. 28, 56, 58. 61, 64,
(Surp Khaç bugün Kazaz Artin Amira kapı, diğer yan bölümlere açılan bir ka 69. 101. 105. 109, 115-118. 128, 145, 160-163,
adıyla tören ve yemek salonu olarak pı vardır. Yine yüksekte altı pencere 168, 172, 173; İnciciyan, İstanbul, 20, 38, 84-
85; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 3, 23, 76,
kullanılmaktadır. Vortvots Vorodman daha vardır.
80-82: Simeon, Polonyalı Simeon'un Seya
ise boştur.) Kilisedeki kolonlar ahşap strüktür hatnamesi, İst., 1964, s. 4; H. Varjabedyan,
Altı yıl sonra, 18 Ağustos 1826 Hoca- üzerine alçı ile yapılmıştır. Kolonlar, Haryuramya Hopelyan Veraşinutyan Badri-
paşa yangınında kilise, patrikhane, Ku yerden belli bir yüksekliğe eriştikten arkanisd Mayr Yegeğetsvuyn Kumkapui
(Kumkapidaki Patriklik Katedralinin Yeni
düs Patrikliği vekâlet binaları harap sonra yivlerle süslenir. Klasik kolon den İnşasının Yüzüncü Yıl Anı Kitabı), İst.,
olur. II. Mahmud'un yakın dostu ve da başlıkları çelenklerle zenginleştirilmiştir. 1928; E. Ç. Kömürciyan, Badmutyun Hragiz-
nışmanı olan Harutyun Amira Bezci- Kolon başlıkları birbirine basık kemer man Gostantnubolso (1660 Darvo) (istanbul
yan'm sayesinde 2 Şubat 1828 tarihinde lerle bağlanır. Bunlar üzerine oturan 1660 Yangını Tarihi), İst., 1991. s. 10-12, 16-
elde edilen onarım fermanı ile onarım basık tonoz kolonlar arasına sadece 17, 23, 31, 72, 76-77, 119; S. T. S. Hovhan-
nesyan, Vibakrutyun Gostantnubolis Mayra-
çalışmaları başlar. Krikor Amira Balyan süsleme amacıyla çiçek desenli kayıtlar
kağakin 1800 (Başkent İstanbul'un Topog
(1764-1831) ve Dövletyan Garabed kili atılmıştır. Bunlar dışında yalın kiliseyi rafyası 1800), Kudüs, 1967, s. 6, 8; Tuğlacı,
se kompleksinin planlarım çizerler. 10 süslemek amacıyla tonoza altın yaldız Ermeni Kiliseleri, 96-103.
Şubatla temeller atılıp eylül ayı sonun bezemeli göbekler konmuştur. VAĞARŞAG SEROPYAN
da tamamlanır. İnşaat sırasında üç bü Nefteki son kolonlarla başlayıp, ab-
yük, üç küçük kilise ve şapeller dışında sidle son bulan bölüm koro ve ruhani ASDVADZADZİN (SURP)
fakir çocuklar için bir dershane, ilahi lere ayrılmıştır. Yüksek korkuluklarla
öğrenimi için iki sınıf, yangına karşı bir ayrılan bu bölümde patriklik ve episko-
KİLİSESİ
havuz ve tulumbacılar için bir oda yapı pos tahtları bulunmaktadır. Buradan Yeniköy'de Salih Ağa Sokağı no. 19'da-
lır. Havuz ve tulumbacılar odası günü beş rıhtla abside çıkılır. Katedral ana su dır. İstanbul Ermeni Patriği II. Hagop Zi-
müzde yoktur. Bunların yerinde Ekna- nağının iki yanlarında küçük sunaklar maralı'mn (Nalyan) döneminde (1741-
yan ve Tavşancıyan kardeşler tarafından vardır. Ana sunağın güneydoğusunda 1764) inşa edilmiştir. Kesin inşa tarihi
inşa edilen okul binası bulunmaktadır. hazine odasına, kuzeydoğusunda ise bilinmemekle birlikte 1760 civarında ol
Halkın isteği üzerine, Surp Harutyun küçük şapele açılan geçitler vardır. duğu kabul edilmektedir. Tarihçi Rahip
Şapeli'nin bodrumunda Aziz Teodoros Bir tonozla örtülü basit bir kilise Gugas İnciciyan Amaranots Püzantyan
adına bir de ayazma yapılır. Patrikhane olan Surp Harutyun Şapeli de tipik ba- (Bizans Yazlıkları) adlı eserinde bu kili
ve Kudüs Patrikliği vekâlet binaları da zilik plandadır. Kuzeyinde dört, güne seden söz eder. Ünlü tarihçi Sarkis Tıbir
tekrar inşa edilir. yinde üç. batısında iki pencere olan bu Sarraf Hovhannesyan da Yeniköy ve
18 Ocak 1845 tarihli fermanla kilise kilisenin batıdan, güneyden ve doğu Surp Asdvadzadzin Kilisesi hakkında
1847'de kısmi bir onarım daha geçirir. dan (sunağın arkasından) üç kapısı var bilgi verir. Kilise ilk büyük onarımını 19.
1870'te Patrik Mıgırdiç I. Vanetsi (Vanlı) dır. Kuzeybatı köşesinde Harutyun Ami yy'da geçirmiştir. Bu onarımın mali yü
Khırimyanln çabalarıyla katedralin ana ra B e z c i y a n l n lahit-mezarı ve bronz kü Harutyun Amira Nevruzyan tarafın
girişine saatli bir çan kulesi inşa edilir. büstü yer alır. Mezarın hemen yanından dan üstlenilmiştir. Büyük onarım sonra
1902'de kilise büyük bir onarım daha inen merdivenlerle Surp Teodoros Ayaz- sı, kilisenin ibadete açılış töreni 24 Hazi
geçirir. Son kez de 1985'te onarılmıştır. ması'na inilir. ran 1834le Patrik Isdepanos II. Ağavni
Surp Asdvadzadzin Kilisesi doğu-batı Surp Dzmunt Vaftizhane Kilisesi to (Zakaryan) tarafından yapılmıştır.
yönünde oturan tipik bir bazilikadır. nozla örtülü kuzey, güney ve batıdan Büyük onarım sonrasında koyulan ki
Batıdaki çan kulesinin altındaki kapıyla girişli, batıda iki penceresi olan küçük tabenin metni ise aynen şöyledir: 'Yeni
ana giriş bölümüne girilir. Giriş bölümü bir kilisedir. köy Surp Asdvadzadzin Kilisesi saygıde
ikisi duvara, ikisi daha geniş kolonlara Surp Khaç ve Surp Vortvots Vorod ğer Harutyun Amira Nevruzyanln gayret-
343 ASESLER
de g ö z yummalarının karşılığı rüşvet al bul için, resmi b e l g e l e r d e s ı k ç a g e ç e n aliyye", "âsitane-i şâh-ı cihan", "âsitane-i
maktaydılar. Ases kolları, g e c e karanlı adlardandır. E s k i d e n İ s t a n b u l l u l a r a d a padişahı" deyimlerini kullanmışlardır.
ğında karşılarına ç ı k a n h e r tip insan ve Asitaneli dendiği olurdu. K e n t t e k i başlı Resmi b e l g e l e r d e "âsitane" ile eşanlam
grupla b a ş e t m e k d u r u m u n d a oldukla ca b ü y ü k kurumlara, dergâhlara da âsi- da a t e b e deyimi de sıkça g e ç e r . B u n u n
rından, b u g ü n k ü judo, karate teknikleri t a n e deniyordu. la birlikte "atebe-i aliyye", "atebe-i ulyâ",
n e b e n z e r h ü n e r l e r e sahiptiler. Evliya Farsça bir s ö z c ü k olan "âsitan/âstan", "atebe-i felek-mertebe" vb daha ç o k pa
Çelebi, asesler sınıfını (esnaf-ı ases-i sâ- kapı, k a p ı eşiği, giriş, b a ş l a n g ı ç , savaş dişahlık sarayı anlamını vermektedir.
ni-i b î - a m a n ) a n l a t ı r k e n 2 0 2 n e f e r ol yeri, dergâh, h ü k ü m d a r sarayı, yer, m a Tevkiî Abdurrahman Paşa K a n u n n a
duklarını, tutma, k a p m a , vurma, k o v m a , k a m , b a ş k e n t , evliya k a b r i v b k a v r a m m e s i n d e ise "Kanun-ı K a i m m a k a m - ı
b a s m a , b a ğ l a m a işlerinde p e k başarılı, ve adları karşılayan bir a n l a m zenginli Âsitane-i Saadet" başlıklı b ö l ü m d e , sad
"birbirinden e ş e d m e l ' u n " bir t o p l u l u k ğ i n e sahiptir. O s m a n l ı l a r d a n ö n c e d e razamın y o k l u ğ u n d a o n a vekillik e d e n
oluşturduklarını açıklar. D o ğ u ' d a h ü k ü m d a r saraylarına "âsitan-ı ve İstanbul'un sorunlarıyla ilgilenen ve
Asesbaşı, Y e n i ç e r i O c a ğ ı ' n ı n "Erkân-ı ref-î m e k â n " (yeri y ü k s e k e ş i k ) dendiği zirin, k e n t l e ilgili yetkileri açıklanmakta
Y e n i ç e r i y â n " ya da "Katar Ağaları'' de bilinmektedir. Tasavvufta dünyaya "âsi dır. Evliya Ç e l e b i ise, T o p h a n e - i Ami-
n e n , 18 b ü y ü k subayının (yeniçeri ağa tane-i fena", "âsitane-i a d e m " d e n d i ğ i re'yi "Evsâf-ı Âsitane-i T o p h a n e " başlığı
sından avcıbaşıya k a d a r ) 17.'si idi. R e s gibi Mevlevîlikte çileye girilen t e k k e l e r e altında anlatır. Eski b i r ç o k kayıt ve bel
mi kıyafeti, yeşil ç u h a d a n çatal kalafat de "âsitan" d e n m e k t e y d i . Tarikat çevre geler ise, b a z ı tarikatların İstanbul'daki
başlık, zağra yakalı ve yeşil kaplı divan lerinde, dergâhların k a p ı l a n ve eşikleri, m e r k e z t e k k e l e r i n e "âsitane" denildiğini
kürkü, ak çakşır, sarı y e m e n i y d i . Paşa- yüz sürülüp niyaz edilen, ö p ü l e n , basıl k a n ı t l a m a k t a d ı r . Aziz M a h m u d H ü d a î
k a p ı s ı ' n d a (Babıâli) oturur, s a d r a z a m ı n m a d a n geçilen, pirin v e y a şeyhin ayağı (Celvetî) Âsitanesi, Kadirîlerin, İsmail
buyruklarına g ö r e g e c e kollarını düzen nı bastığı kutsal yer o l a r a k ululandığın Rûmî v e Kadirihane ( T o p h a n e ) âsitane-
lerdi. Kendisi de "kol"a çıkardı. Sadra dan, bunların gerisindeki dergâhlara da leri. S ü n b ü l î l e r i n K o c a m u s t a f a p a ş a v e
zam seferde iken sadaret kaymakamı " â s i t a n e " denmiştir. İ s l a m d ü n y a s ı n d a , Sünbül Sinan aşhaneleri, Koska'daki
nın e m r i n d e h a r e k e t eder, "büyük k o l " kutsal yapıların, h ü k ü m d a r saraylarının Sâ'di  s i t a n e s i ( A b d ü s s e l â m T e k k e s i ) ,
g e z m e l e r i n e , arkasında asesleriyle katı b u l u n d u ğ u k e n t l e r e de "âsitane" denil B e d e v î Â s i t a n e s i , Ü s k ü d a r ' d a k i Rıfaî
lırdı. İstanbul sorunlarının görüşüldüğü miş, ayrıca buraları için "aliyye, saadet, Âsitanesi, Uşşakîlerin K a s ı m p a ş a Âsita
" ç a r ş a m b a divanı" oturumlarında ases muallâ" vb sıfatlar da kullanılmıştır. nesi, Mevlevîlerin, Galata, Y e n i k a p ı , Ka
başı, asesleri ile ayakta dururdu. Sadra Saraylara " â s i t a n e " d e n m e s i , Müslü sımpaşa, B a h a r i y e âsitaneleri (Mevlevi-
z a m ı n c u m a n a m a z ı n a gidişinde y o l b o m a n h ü k ü m d a r l a r ı n "emirü'l-mü'minin, haneleri), Karagümrük'teki Nureddin
y u n c a güvenliği sağlayıcı ö n l e m l e r alır imam, halife, melikü'l-âdil, rüknü'd-din, Cerrahî Âsitanesi bunlardandır.
dı. İstanbul'daki tutukevi ve h a p i s h a n e nâsırü'd-din" vb unvanlar alarak kendi Osmanlı Devleti'nin son d ö n e m i n e
l e r ( t o m r u k l a r ) ile B a b a Cafer Z i n d a - lerini birer İslam önderi olarak tanıtma- doğru, İstanbul için "âsitane" deyiminin
m ' n m da amiriydi. K e n t güvenliğini b o larıyla ilgilidir. K e n d i l e r i n e d u y u l m a s ı g i d e r e k d a h a az kullanıldığı, b u n u n ye
zan, yargılanıp idama m a h k û m o l a n ye g e r e k e n s a y g ı d a n v e s a r a y l a r ı n ı n bir rine D e r s a a d e t ' i n ö n e çıktığı görülmek
niçerilerin g e c e yarısı B a b a Cafer Zinda- h a k v e a d a l e t yeri o l a r a k g ö r ü l m e s i n tedir. B u n a bağlı olarak sadaret kayma
nı'nda idam edilmesi sırasında hazır bu d e n dolayı oturdukları k e n t e v e y a sara kamına, âsitane k a i m m a k a m ı , defterdar
lunurdu. Asesbaşı. Ağa K a p ı s ı n d a k i Di- ya "âsitane" denilmiştir. vekiline âsitane defterdarı vb unvanlar
v a n ' a d a (yargı k u r u l u ) katılır, i d a m a İ s t a n b u l ' u n f e t h i n d e n (1453) ö n c e , verilmesi de bırakılmıştır.
m a h k û m edilen a s k e r k e n d i s i n e teslim Edirne'ye, Bursa'ya, buralardaki O s m a n H a l k a r a s ı n d a ise "âsitanlı" d e y i m i ,
edilirdi. Asesbaşı, y e n i ç e r i a ğ a s ı n d a n da lı saraylarına "âsitane" d e n d i ğ i n e ilişkin İstanbullu a n l a m ı n d a u z u n z a m a n kul
b u y r u k alır ve ikisi arasındaki iletişimi bilgiler m e v c u t değildir. Bu deyimin lanılmıştır. İ s t a n b u l l u l a r ı n k e n d i l e r i n e
"emir neferi" sağlardı. Ulufe dağıtımı sı yaygınlık ve resmiyet k a z a n m a s ı , İstan "şehrî", Galata, Eyüp, Ü s k ü d a r h a l k ı n a
rasında, yeniçerilerin iyi tutumlarına ka bul'da Sur-ı S u l t a n i d e n e n d u v a r l a r l a "kasabalı", A n a d o l u v e Rumelililere d e
nıt olarak sadrazama ve o c a k ağalarına çevrili Saray-ı Cedide-i Amire'nin ( T o p - "taşralı" d e m e l e r i n e karşılık, taşra halkı
ş e k e r s u n m a k , e s n a f alaylarında subaşı kapı Sarayı) yapılmasından sonradır. da İstanbullulara "asitaneli, âsitanlı" de
v e k ı l a v u z ç a v u ş u ile a t b a ş ı , k o r t e j i n Z a m a n l a , içinde p a d i ş a h s a r a y l a r ı n ı n , mişlerdir. Halk o z a n ı G e d a î bir şiirinde
ö n ü n d e ilerlemek, padişah veya sadra büyük selatin camilerin, kurumların, " M ü c e r r e d âsitanlı adı şanlı dilber-i şeh
zam sefere çıktığında tüm aseslerle d e r g â h l a r ı n y e r aldığı suriçi İ s t a n b u l ' a rî" der.
uğurlama t ö r e n i n e katılmak a s e s b a ş ı n m da "âsitane" d e n m e y e başlanmıştır. Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 436; Tevkiî Ab
görevlerindendi. Aseslik, 1 8 2 6 ' d a Y e n i durrahman Paşa Kanunnamesi, Ankara,
"Asitane-i aliyye" ve d a h a doğru bi
çeri O c a ğ ı ile birlikte kaldırılmıştır. 1935, s. 126-127; Tarih-i Cevdet, I, 2 9 8 ;
ç i m i y l e " â s i t a n e - i devlet-i a l i y y e " de
Hüseyin bin Halef Tebrizi, "Astan", Tibyan-ı
İstanbul h a l k kültüründe, m a h a l l e y i yimlerinin, O s m a n l ı resmi b e l g e l e r i n d e
Nâfi der Tercüme-i Burhan-ı Katı, (çev. Mü
k o r k u t a n , e r k e k l e r i susturan k a d ı n l a r a s ı k ç a k u l l a n ı l m a y a b a ş l a m a s ı ise 17. tercim Âsim), 1st., 1214, s. 48; Pakalm, Tarih
"atlı a s e s " deniyordu. Bu adla ün y a p a n yy'dadır. "Mahsurâ-i saltanat", "südde-i Deyimleri, I, 94; Efdaleddin (Tekiner), "Âsi
b i r f a h i ş e n i n d e 16. yy'da, A r a p F a t ı . s a a d e t " deyimleri, E d i r n e için de kulla tane", İslâm-Türk Ansiklopedisi, I, İst., 1941,
nıldığı h a l d e "âsitane-i aliyye'' salt İs s. 547.
Narin, Girütlü Nefise üe, Galata semtin
t a n b u l ' u v e T o p k a p ı S a r a y ı ' n ı karşıla N E C D E T SAKAOĞLU
de "yaramazlık" yaptıkları, evlerinin b a
sıldığı, semt halkının b u n l a r d a n şikâyet y a n resmi bir a d olmuştur.
Nef'î ( ö . 1634) IV. Murad için yazdığı ASKERİ HASTANELER
çi oldukları saptanmıştır.
bir kasidesinde, sarayı ve İstanbul'u tüm O s m a n l ı D e v l e t i ' n d e k i askeri kurumlar
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 517; d'Ohsonn,
Tableau, VII, 167, 319; Marsigli, Osmanlı İm dünya hükümdarlarının kıblesi ve Kabe' da sağlık işlerine u z u n yıllar cerrahlar
paratorluğunun Zuhur ve Terakkisinden İn si o l a r a k nitelendirir: Ol Şehinşâh-ı ci- b a k m ı ş , h e k i m l e r e ise s a d e c e savaşlar
hitatı Zamanına Kadar Askeri Vaziyeti, İst., hân-peıver ki lâyıkdır dese / Kıble-i şâ- sırasında g e ç i c i olarak g ö r e v verilmiştir.
1934, 83 vd; (Ergin), Mecelle, I. 884 vd; hân-ı âlem âsitanımdır benim. B u y ü z d e n u z u n süre askeri h a s t a n e l e r e
Uzunçarşılı, Kapıkulu, I. ihtiyaç duyulmamıştır. İlk kez, III. Selim
B a ş k a bir şiirinde ise: Asmân-ı din ü
N E C D E T SAKAOĞLU devletdir o âlî âsitan / Matla-ı mihr-i ci- z a m a n ı n d a ( 1 7 8 9 - 1 8 0 7 ) o r d u n u n yeni
hân-tâb-ı saâdetdir o bâb, diyerek yine d e n y a p ı l a n m a s ı s ı r a s ı n d a a s k e r i has
ÂSİTANE sarayı ve İstanbul'u, dini ve devleti gök t a n e l e r kurulmaya başlanmıştır.
"Âsitane-i S a a d e t " , "Âsitane-i Aliyye", y ü z ü gibi k a p s a y a n n i t e l i k t e tanımlar. B u g ü n k ü bilgilerimize g ö r e İstan
'Âsitane-i Padişahı", "Âsitane-i Saadet- Padişahı da g ü n e ş e eş tutar. Osmanlı ta b u l ' d a k i a s k e r i h a s t a n e l e r i n e n eskile
Aşiyan", "Asitane-i Devlet-i Aliyye" de r i h ç i l e r i n i n b i r ç o ğ u , ö r n e ğ i n , Selânikî, r i n d e n biri T o p h a n e - i  m i r e H a s t a n e -
denmiştir. O s m a n l ı l a r d ö n e m i n d e İstan Nâimâ, Abdî de İstanbul için "âsitane-i si'dir. T a k s i m ' d e k i t o p ç u o c a ğ ı erlerinin
345 ASKERİ HASTANELER
1877-1878
Osmanlı-Rus
Savaşı sona
erdikten sonra
kapanan
Serviburnu
Askeri
Hastanesi.
İÜ Kütüphanesi.
Yıldız Albümleri,
no. 90667/5
nunda büyük bir onarım görmüş ve bir binası ve arazi, şehremanetine devredil Serviburnu Askeri Hastanesi: İstan
de ameliyathane ilave edilmiştir. Boğaz miştir. Ama yeterli tahsisat bulunamadı bul Üniversitesi Kütüphanesindeki Yıl
lar Kumandanlığinm. Deniz Kuvvetle- ğı için burası hastane olarak kullanıla dız Albümlerinden (no: 90667/5), 1877-
ri'ne devredilmesi üzerine hastane Kara mamış, boş kalan hastane 191 l'de ha 1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Beykoz'
Kuvvetlerinden ayrılmış ve 1960'a ka rap bir halde Müessesât-ı Sıhhiye-i Hay da Yalıköyü'ndeki Serviburnu Koyu'nda
dar Deniz Kuvvetleri emrinde faaliyetini riye Müdüriyetine verilmiştir. I. Dünya bir kışla ile bir askeri hastanenin bulun
sürdürmüştür. II. Mahmud döneminde Savaşı'nda burada bir nekahethane açıl duğu anlaşılmaktadır. Burası, I. Dünya
kurulmuş bir başka deniz hastanesi Ka- mış, savaş bitince lağvedilmiştir. Tekrar Savaşı'nda bulaşıcı ve salgın hastalıklar
sımpaşa'daki Bahriye Merkez Hastane- belediyeye intikal eden binanın yer al dan birine yakalanan erler için tecrit ye
si'dir(—»). dığı arazi bugün Emirgân Korusu olarak ri olarak kullanılmış, Mütareke'den son
Tarabya'da bulunan Alman Elçiliğinin kullanılmaktadır. ra kapanmıştır.
yazlık binasının yerinde Tarabya Askeri İplikhane Hastanesi: 1827'de Eyüp'te Şemsipaşa Muhacirin Hastanesi: Bu
Hastanesi adında bir hastane bulunduğu ordu kumaşlarının yapımında kullanılan hastanenin mevcudiyetini, İstanbul Tıp
bilinmekteyse de açılış tarihi belli değil ipliklerin hazırlanması amacıyla kurulan Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana-
dir. I. Dünya Savaşinda Tarabya Hasta İplikhane'de 1877-1878 Osmanlı-Rus Sa bilim Dalı'nda bulunan 19 Şubat 1294/3
nesi adı ile faaliyete geçen hastanenin vaşı sırasında 1.500 yataklı bir hastane Mart 1879 tarihli bir yazıdan öğrenmek
bu hastane ile bir ilgisi yoktur. faaliyete geçmiştir. 1890'a doğru hasta teyiz. Hastane Sertabibi Mahmud Bey'in
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve sa ne, personeli ile Humbarahane Kışla- mührünü taşıyan yazı hastaneye tayin
vaşı izleyen geri çekilişte İstanbul, asker sı'na nakledilmiştir. I. Dünya Savaşı'nda edilen eczacı Ali Rıza Bey hakkındadır.
ler ile göçmenlerin akınına uğramıştı. İs İplikhane tekrar hastane haline getiril Hastanenin 1877-1878 Osmanlı-Rus Sa-
tanbul'daki sağlık kurumları çoğu hasta miş, Mütareke'de hizmet vermemiş, 8 vaşı'ndan soma göçmenlere ve askerle
ve yaralı olan bu göçmen ve askerlere Haziran 1921'de lağvedilmiştir. re hizmet amacıyla faaliyete geçtiği dü
cevap veremediğinden İstanbul'da bu Beylerbeyi Hastanesi: 1877-1878 Os şünülmektedir.
dönemde yeni askeri hastaneler açılmış manlı-Rus Savaşı'nda, Beylerbeyi Sara- II. Abdülhamid döneminde açılmış
tır. Bunları şöylece sıralayabiliriz: yı'nın eklerinden olan Muzıka-i Hüma en önemli askeri hastane Yıldız Askeri
Mîrgûn (Emirgân) Hastanesi: Mısır yun ve Paşalar Dairesi binalarında açıl Hastanesi'dir. Bu hastane 1884'te Bal
Hıdivi İsmail Paşa kendisine ait Emir- mıştır. Sarayın Kuzguncuk tarafında olan mumcu ve Orhaniye kışlalarındaki sa
gân'daki korulukta, yanında hamam ile bu bölümlerine 1890'da Kuleli Kışla- ray muhafız erleri ve Beşiktaş çevresin
ayrı bir memurlar dairesi bulunan bir sındaki hastane ve Tıbbiye İdadisi taşın de oturan saray mensuplarının muaye
hastane inşa ettirmişti. Fakat bina ta mış, 1906'da da Mekteb-i Sultani (bugün ne ve tedavileri için Yıldız Sarayı içinde
mamlandıktan sonra içi döşenmeden Galatasaray Lisesi) bir süre burada faali kurulmuştur.
kalmış ve araç gereç de alınamamıştı. yetini sürdürmüştür. Mekteb-i Sultaninin En son yeniliklerle donatılan ve Du-
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda yar yerine taşınması üzerine 15 Mart 1909'da quer Sistemi adı verilen barakalardan
dım için Mısır'dan gönderilen askerlerin yeniden hastane olarak kullanılmaya oluşan hastane üç ayrı pavyondan mey
hasta ve yaralılarının bakım ve tedavi başlanmıştır. I. Dünya Savaşı'nda ağır dana gelmekteydi. Bunlar taş temeller
lerinin burada yapılması düşünülmüş yaralılara tahsis edilmiş, 1919'da lağve üzerine kurulan ve 10 saatte sökülüp
ve bina derhal donatılarak hizmete açıl dildikten sonra bina bir aralık Yedek Su yeniden kurulabilen portatif barakalar
mıştır. Savaş sırasında 7-8 ay kadar fa bay Okulu ve Sıhhiye Transit Deposu dı. 200 hastanın yatırılarak tedavi edile
aliyette bulunan hastane savaş bitince olarak kullanılmış, daha sonra da büyük bildiği hastanenin 1887'de Hassa Ordu-
kapatılmıştır. bir restorasyon geçirerek Deniz Astsubay yı Hümayunu İkinci Fırkası için daimi
1879'da yeni Mısır Hıdivi Tevfik Paşa Okulu olmuştur. Sonraları kısmen yan bir hastane haline getirilmesi kararlaştı
ile yapılan görüşmeler sonunda hastane mış ve daha sonra da yıkılmıştır. rılmış ve kagir olarak inşa edilecek ba-
ASKERİ HASTANELER 348
Yıldız Askeri
Hastanesi'nin
barakaları.
Seruet-i Fünun,
c. XIII. no. 330,
s. 280, 1313/1897
rakaların koridorlarla bağlanması düşü lal-i Ahmer Cemiyetinin (Kızılay) yar rakolu (bugün yerinde Şişli Camii var
nülmüştü. Ancak yapılan keşifte bunun dımlarıyla, savaşlar boyunca olağanüstü dır) ile karşısındaki Rıza B e y Kona
çok masraflı olduğu tespit edilince son koşullarda hizmet veren bu hastaneler ğımda Dr. Klemov'un yardımlarıyla ku-
raları bir röntgen dairesi, hamam ve banş döneminde kapatılmıştır. mlmuştur. Kasım 1912-Şubat 1913 tarih
müştemilat ilave edilmiştir. Balkan Savaşinda ( 1 9 1 2 - 1 9 1 3 ) , Ru leri arasında burada 155 yaralı ve hasta
1892'de Almanya'dan en son sistem meli'ye gönderilmek üzere Anadolu'dan tedavi olmuştur.
de 13 baraka satın alınmış, hastanenin gelen. Kartal ve yöresinde toplanan as Maçka Hastanesi: Balkan Savaşimn
yerleştirilmesi için Yıldız Sarayı bahçe kerler arasında kolera baş göstermişti. zor günlerinde İstanbul'daki kışlaların
sinde bulunan Yıldız Hastanesi'nin ar Hadımköyü'ne yapılan sevkıyat hastalı hastane olarak kullanılması zarureti doğ
kasındaki Ramiz Paşaya ait arsanın sa ğın yayılmasına sebep olmuştu. Hasta muş ve Maçka Silahhanesi'nin bir bölü
tın alınması kararlaştırılmıştır. sayısı çok fazla olduğundan bir kısmı İs mü de yaralılara ayrılmıştır. I. Dünya Sa
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında tanbul'a gönderilmiş ve kolera istan vaşimn çıkması üzerine binanın tamamı
hastanede yatak sayısı 957 idi. Yatakla bul'a da yayılmaya başlamıştı. Salgın ne 400 yataklı bir hastane olarak hizmete
rına kadar bütün eşyaları Almanya'dan deniyle Kızılay'ın yardımlarıyla, Demir- girmiştir. Çanakkale Savaşı sırasında ya
getirtilen hastanede Tesalya'dan gönde kapı ve Ayastefanos'ta askeri hastaneler tak sayısı 750'ye yükseltilmiştir. Hastane
rilen 2.000'e yakın yaralı tedavi ve ame kurulmuştur. Demirkapı Hastanesi, Top- hizmetlerine uygun olmayan binada sağ
liyat edilmiştir. Nisan 1897'de, Mekteb-i kapı Sarayı içinde Demirkapı civarında lık hizmetleri zorluklarla yürütülmüştür.
Tıbbiye-i Şâhâne'nin son sınıfında oku kurulan barakalarda 110 yatakla hizmet Hastane 1922'de lağvedilmiştir.
makta olan Esad Feyzi ve Rıfat Osman vermiştir. Salgın önlendikten sonra da Tuzla Askeri Hastanesi: Balkan ve I.
varaklardaki kurşun ve mermi parçaları savaş bitinceye kadar yaralı ve hasta er Dünya savaşları sırasında Tuzla Tahaf
nı röntgen ışınları ile tespit ederek Ce lerin tedavilerini üstlenmiştir. Ayastefa- fuzhanesi yakınlarında kurulmuştur.
mil Paşa'nın (Topuzlu) yaptığı ameliyat nos (Yeşilköy) Hastanesi ise Yeşilköy Tuzla Sevkıyat Hastanesi adı ile de anı
lara yardımcı olmuşlardır. Bunlar dünya tren istasyonu yakınlarındaki Rum mek lan hastane, 1912-1913'te koleralı erlerin
tıp tarihinde savaş yaralıları üzerinde tebi merkez olmak üzere çeşitli binalar, tecrit ve tedavileri ile meşgul olmuştur.
yapılan ilk röntgen uygulaması olarak deniz kıyısında kurulan barakalar ve ça 19l4'te, ordu zührevi hastalıklar hasta
kabul edilmektedir. Dünyada röntgen dırlarda faaliyet göstermiştir. Salgm ön nesi yapılmış, ancak 300 yataklı hasta
uygulaması yapan ilk askeri hastane de lendikten soma I. Dünya Savaşinda 200 nede hasta mevcudu 20-30'dan yukarı
Yıldız Hastanesi'dir, röntgeni savaş cer yataklı hafif yaralı menzil destek hasta çıkmamıştır. 1918-1919'da hastane tahaf
rahisinde kullanan ilk cerrah da Cemil nesi olarak askeri hekimler ve Kızılay fuzhanede bulunan sıhhiye bölüğüne
Paşa'dır. Hastane II. Meşrutiyet'te faali denetiminde faaliyetini sürdürmüştür. devredilmiş, bir süre sonra Çamlıca'ya
yetini sürdürmüş, Balkan ve I. Dünya Çanakkale'nin İngilizler tarafından boşa- nakledilmiş, 1920'de de lağvedilmiştir.
savaşlarında da yaralı erleri tedavi et tılmasından sonra Kızılay tarafından baş II. Dünya Savaşı seferberliği sırasında
miştir. Mütareke'de çalışmaları durdu ka bir yere sevk edilmiştir. Trakya'nın boşaltılma kararı üzerine
rulmuş, 1923'te de lağvedilerek malze Hasta ve yaralı ordu mensupları ise 1941'de Kırklareli Hastanesi, Tuzla'daki
mesinin bir bölümü Gümüşsüyü Hasta şu hastanelerde bakıma alınmışlardır: Topçu Kışlası'na nakledilmiştir. Bir ame
nesine gönderilmiştir. Taşkışla Hastanesi: Balkan Savaşı sı liyathane eklenerek Tuzla Harp Hasta
Günümüze kadar ulaşan en önemli rasında Taksimdeki Taşkışla binasında nesi adı altında faaliyetini sürdürmüştür.
askeri hastanelerden biri olan, Gülhane 2.000 yatakla yedek harp hastanesi ola Bundan sonra yöredeki birliklerde görü
Tatbikat Mektebi ve Seririyat Hastane- rak 2 Kasım 1912'de hasta kabulüne len; dizanteri, menenjit ve tifüs vakaları
si(->) de 1898'de faaliyete geçmiştir. başlamıştır. Bir yıl görev yaptıktan son nın tecrit ve tedavileri ile uğraşmış, has
istanbul'daki askeri hastanelerin sayı ra lağvedilmiştir. I. Dünya Savaşinda ta mevcudunun artması üzerine hastalar
sı Osmanlı Devleti'nin girdiği savaşlara Taşkışla yeniden yedek hastane haline yöredeki başka sağlık kurumlarına nak
paralel olarak artış göstermiştir. Balkan getirilmiş Mütareke'de tasfiye edilmiştir. ledilmiştir. Hastane ise önce Gebze'deki
ve I. Dünya savaşları ile II. Dünya Savaşı Kandilli Hastanesi: Kandillide Prens 41. Tümen emrine, sonra Eskişehir Yur
seferberliği sırasında orduda baş göste Celaleddin Bey'in köşkündeki ağalar tiçi Bölge Komutanlığı'na bağlanmış.
ren salgın hastalıklarla mücadele etmek dairesinde 7 Kasım 1912 tarihinde 50 1947'de de kapatılmıştır.
ve yaralıları tedavi etmek üzere pek çok yatakla hizmete girmiştir. Istihlak-ı Milli Cemiyeti Hastanesi: is
geçici hastane kurulmuştur. Osmanlı Hi- Klemov Hastanesi: Şişlide Süvari Ka tanbul Divanyolu'nda halen Sağlık Mü-
349 ASKERİ KURULUŞLAR
zesi olarak kullanılan binada Çanakkale Abdülaziz'in av köşkü olan ve o dönem Savaşı'nda Pangaltı'daki Rus Hastane
Savaşı (1915) sırasında 173 yatakla hiz de Ahmed Celaleddin Paşa Köşkü olarak sinde faaliyete geçmiş, Çanakkale Sa-
mete girmiş, 19l6'da da kapatılmıştır. bilinen yapı ve çevresindeki arazi, diğer vaşı'ndan sonra kapanmıştır.
Moda Askeri Hastanesi: Çanakkale binalarla birlikte satın alınmıştır. 1940'ta Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı yıl
Savaşı sırasında Kalamış ile Mühürdar Milli Savunma Bakanlığı emrine verilen larında İstanbul'da kurulan diğer geçici
arasında bulunan bazı binalar ile Mo- hastane 1 9 4 3 ' t e faaliyete geçmiştir. askeri hastaneler şunlardır:
da'da Vitollere ait konak bu isim altmda 1945'te mevcut binaların yetersizliği göz Beyoğlu yakası- Belediye Hastanesi
faaliyete geçmiştir. önünde tutularak yeni bir hastane inşa (bugünkü İlkyardım Hastanesi), B o -
Ağahamamı Hastanesi: Çanakkale atına başlanmıştır. 1950'de hastane 200 monti Hastanesi (Bomonti'deki İtalyan
Savaşı sırasında açılmıştır. 1917'de lağ yataklı yeni binasına taşınmış, eski bina Mektebinde), Emirgân Nekahethanesi
vedilmiş, hastalar İplikhane Hastane bir süre müze gibi korunmuştur. Artan (Emirgân Tokmakburnu'ndaydı, bugün
sine nakledilmiştir. hasta talebi karşısında burası da yetersiz yıkılmıştır), Feriköy Mecruhun Hastane
Makriköy (Bakırköy) Gaziler Askeri kalınca 1953'te 500 yataklı büyük bir bi si, Galatasaray Hastanesi, Halıcıoğlu
Hastanesi: Çanakkale Savaşı sırasında, nanın yapımına başlanmış ve 19ö3'te bi Hastanesi, İngiliz Hastanesi (Kulekapı-
Bakırköy'deki Reşadiye Kışlası'nda faali tirilmiştir. Buraya Sarayburnu'ndaki Ve sı'nda bugünkü Belediye Hastanesin
yete girmiş, iç hastalıklarının ve neka rem Hastanesi de nakledilerek Çamlıca de), İtalyan Hastanesi, Ağaçlı Maden
het dönemindeki erlerin tedavilerine Askeri Göğüs Hastalıkları Hastanesi adı Hastanesi (Kâğıthane), Maçka Hastane
ayrılmıştır. Savaş bitince kapatılmıştır. altında faaliyete devam edilmiştir. si, Taksim Fransız Hastanesi (bugünkü
Çamlıca Askeri Hastanesi ve Sana Davutpaşa Askeri Hastanesi: I. Dün Fransız Konsolosluğu binası), Tarabya
toryumu: I. Dünya Savaşı sırasında yeri ya Savaşı sırasında Davutpaşa Kışla Hastanesi (Tarabya'daki Sümer Palas
ve havasının güzelliği, çevresinin sessiz sı'nda açılmış. 1920'de lağvedilmiştir. Otelinde, daha sonra yıkılmıştır), Yeni-
liği dikkate alınarak Çamlıca'da bir ne- Fenerbahçe Askeri Hastanesi: 1915'te köy Hastanesi, Zapyon Hastanesi (Zap-
kahethane açıldığı ve Mütareke yılların Fenerbahçe askeri depolarının yakının yon Lisesi'nde) ve Sarıyer Hastanesi.
da bir süre faaliyette bulunduğu bilin da kurulmuş bulunan barakalarda faali İstanbul yakası: Vefa Hastanesi (Ve
mektedir. Burası esaretten dönen su yet göstermiş, Çanakkale Savaşı'nın biti fa Lisesi'nde), Balat Yahudi (Orahayim)
bayların bir süre dinlenmesi amacıyla minden sonra kapatılmıştır. Hastanesi, Darülmuallimîn Hastanesi
kullanılmaktaydı. 1920'de lağvedilen Teâll-i Nisvan Cemiyeti Hastanesi: I. (Çapa), Darülfünun Hastanesi (Zeynep
hastanede görevli hekimlerin bir kısmı Dünya Savaşı sırasında yaralı erleri te Hanım Konağinda), Darüşşafaka Hasta
Anadolu'ya geçmiş, bir kısmı da emekli davi etmek amacıyla açılmıştı. Cağaloğ- nesi, Letafet Apartmanı Hastanesi (Şeh-
ye ayrılmıştır. lu'nda Himâye-i Etfal Sokağında bulu zadebaşı'nda), Mercan Hastanesi, Yedi-
Cumhuriyet döneminde başlatılan ve nan ve cemiyet üyelerinden Mihri Ha kule Hastanesi (Yedikule Rum ve Erme
rem mücadele programı çerçevesinde nimin (Pektaş) ailesine ait olan evde 30 ni hastanelerinde), Yeşilköy İntaniye
ordu için bir verem hastanesi kurulması yatakla hizmet vermiştir. Burada Halide Hastanesi.
planlanmıştır. 1939'da Çamlıca'daki eski Edip Adıvar da hastabakıcılık yapmıştır. Üsküdar yakası: Alemdağ Hastanesi,
nekahethane civarında, Abdülmecid ve Pangaltı Askeri Hastanesi: I. Dünya Anadolukavağı Hastanesi, Beylerbeyi
Hastanesi, Tıp Fakültesi H a s t a n e s i
(Haydarpaşa'daki Tıp Fakültesi binasın
da), Zeynep-Kâmil Hastanesi (Zeynep
Kâmil Hastanesi'nde).
Cumhuriyet döneminde İstanbul'da
kurulan en önemli askeri hastaneler ise
Maslak Askeri Hastanesi ile son yıllarda
Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne bağ
lanarak yeniden örgütlenen Haydarpaşa
Askeri Hastanesi'dir(->).
Bibi. Tahsin. Tıbbiye; Esad, Harbiye; Os
manlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salnamesi
1329-1331; İst.. 1329; S. Ünver. "Osmanlı
Tababeti ve Tanzimat Hakkında Yeni Not
lar", Tanzimat, I, İst., 1940; H. Şehsuvaroğlu.
"19. Asırda İstanbul'da Hekimlik", Akşam, 5
Kasım 1947; C. Topuzlu, 80 Yıllık Hatırala
rım. İst.. 1951: S. Kumbaracılar, "İstanbul'da
Askeri Hastanelerin Kuruluşu", Dirim, c.
XXVI, no. 5-6, no. 7-8; K. Özbay, Asker He
kimliği, III, Kısım 1-2; N. Yıldırım, "Tanzi
mat'tan Cumhuriyet'e Koruyucu Sağlık Uygu
lamaları". TCTA, V.
NURAN YILDIRIM
ASKERİ KURULUŞLAR
istanbul coğrafi konumu bakımından
askeri öneme sahip olduğu kadar, Ro
ma, Bizans ve Osmanlı imparatorlukla
rının başkenti olması yönüyle de askeri
bir merkez olma özelliğini sürekli koru
muştu. Bizans döneminde en seçkin
birliklerin bulunduğu, eğitildiği, silah
ve diğer savaş araç gereçlerinin hazır
landığı yerdi. Osmanlı döneminde de
bu özelİik yoğun biçimde sürdü. Bir
çok askeri kuruluş kent içinde konuş
landığı gibi çevrede de askeri amaçlı
ASKERİ MÜ2E 350
üretim yapan yan sivil bir hayli kurum olarak kullanılmaya başlandı. 1846'da med Muhtar Paşa daha önce Maçka Si-
vardı. Osmanlı ordusunun İstanbul'daki Tophane Müşiri Ahmed Fethi Paşanın lahhanesi'ne kaldırılan çeşitli malzeme
en önemli gücünü oluşturan yeniçeri- girişimiyle Aya İrini Kilisesinde Mecma-i leri buraya getirtti; dört bir yana dağıl
ler(->) kent yaşamında da etkili rol oy Esliha-i Atika ve Mecma-i Asâr-ı Atika mış topların hurda demir olarak satışını
namışlardır. Kapıkulu O c a k l a r i n ı ( - 0 adlı iki bölümden oluşan modern an engelledi. Adı Müze-i Askeri-i Osmani
oluşturan topçu, top arabacı, cebeci, la lamda ilk Türk müzesi açıldı. olarak değiştirilen müzenin aylık 500
ğımcı, humbaracı gibi ocakların bir bö Mecma-i Esliha'da eski zırh takımları, kuruş olan tahsisatının yetersiz olması
lüm kuruluşu da İstanbul civarındaydı. miğferler, ordu kantarları, baltalar, ^kılıç yüzünden cumaları 100 para, diğer gün-
Ayrıca donanma da İstanbul'da üslen lar vb malzeme vardı. Mecma-i Âsâr-ı İer ise 4 kuruş giriş ücreti alınmaya baş
mişti. Tophane-i Amire(->), Tersane-i Atika'da ise, Mısır'dan gelen mumyalar, landı. 40 para karşılığında "Endaht Oda-
Âmire(->), K ı l ı ç h a n e ( - 0 , Tüfenkha- lahitler ve yazıüar ile çeşitli çini eserler sı"nda atış talimleri yaptırılıyor, 1 kuruş
ne(->) gibi askeri araç g e r e ç üretim sergileniyordu. İkinci kısım, I I . Abdül- ile çalışan bir org, çeşitli marş ve hava
merkezleri ve ambarlar da kentte yer hamid döneminde (1876-1909), Osman lar çalıyordu. Binanın bir bölümü ise si
almışlardı. Baruthaneleri.-») zaman za Hamdi B e y i n d e n e t i m i n d e Çinili nema salonu olarak düzenlendi. Ahmed
man meydana gelen büyük kazalar so Köşk'e(-0 taşındı ve bugünkü Arkeoloji Muhtar Paşa, 19l4'te Mehter Takımı'nı
nucu kent yaşamını altüst etmelerine Müzesinin temelini oluşturdu. yeniden kurarak konserler verdirdi.
rağmen varlıklarını sürdürmüşlerdi. Abdülaziz döneminde (1861-1876), Müzedeki eşyalar ve eserler I I . Dün
O s m a n l ı d ö n e m i b o y u n c a İstan müze önemini yitirdi ve tekrar Harbiye ya Savaşı'mn başlaması üzerine güven
bul'un içinde ve çevresinde çok sayıda Ambarı'na dönüştü. Müzede bulunan ve lik gerekçesi ile 1940'ta Niğde'ye taşın
kışla da vardı (bak. kışlalar). Bunlardan Ahmed Fethi Paşa tarafından Avustur dı. 1949'da, 7.000 parçalık koleksiyon,
bazıları günümüzde de kullanılmakta ya'da yaptırılan mankenler önce Sulta İstanbul'da Maçka Silahhanesi'ne getiril
dır. 18. yy'da başlayan ordudaki mo nahmet'teki Mehterhane'ye, sonra Ma- di, fakat buranın İstanbul Teknik Üni
dernleşme çabalan çerçevesinde kuru adin ve Sanayi Mektebine en sonunda versitesine devri üzerine 1955'te eski
lan yeni askeri kuruluşlar da hep İstan da Sultanahmet'teki Ticaret ve Ziraat Harbiye'nin jimnastikhane binasına nak
bul'da üslenmişlerdi. Nizam-ı Cedid(->), Nezaretime taşındı. II. Abdülhamid za ledildi ve restorasyon çalışmaları bittik
Sekban-ı Cedid(->) ve Asâkir-i Mansure-i manında Mühendishane-i Beni-i Hüma ten sonra 1959'da burada faaliyete geç
Muhammediye(->) bunların başlıcaları- yun öğretmenlerinden Ahmed Muhtar ti. Bu binanın yetersiz kalması üzerine
dır. 19. yy'da İstanbul askeri okullar(-0, Paşa(->), Tophane Müşiri Zeki Paşa'ya 1967'de mimar Nezih Eldemln projesiy
askeri hastaneler(->) ve askeri fabrikalar Avrupa'daki benzerleri gibi bir müze le Harbiye binasının tadilatına ve yeni
bakımından da önemli bir merkezdi. kurulmasını önerdi. Bunun üzerine Al binalar yapılmasına başlanmış, yeni mü
man m ü h e n d i s J a s m u n d ve Alman ze kompleksinin bir bölümü 1986'da,
Cumhuriyet döneminde Türkiye de
Gromkov Paşa bir müze projesi hazırla tamamı 1993'te hizmete açılmıştır.
ğişen dünya ve ülke koşulları içinde as
makla görevlendirildi. Bu proje uyarın Askeri Müze'deki eserler Silahlar, Ça
keri kurumlarım yeniden düzenlerken
ca Yıldız Sarayı(->) bahçesindeki bir dırlar, Kıyafetler, Meşrutiyet Dönemi, I.
İstanbul tarih boyunca önemini koru
köşkte bir müze açıldıysa da. II. Abdül- Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtu
yan jeopolitik konumu yüzünden askeri
hamid'in kuşkuları yüzünden kısa süre luş Savaşı, Cumhuriyet Dönemi, Atatürk
merkez olma özelliğini yitirmedi. Bu
de kapatıldı ve buradaki eserler Maçka ve Şehitler konu başlıkları altında 17 sa
gün Kara Kuvvetleri bakımından I. Or
Silahhanesi'ne(-0 nakledildi. londa sergilenmektedir.
du'nun karargâhı İstanbul'dadır ve çev
resinde bu orduya bağlı çeşitli birlikler 1908'de. I I . Meşrutiyetin ilanından Toplam 20.000 eserden ancak 9.000
konuşlandırılmıştır. Deniz Kuvvetleri kısa bir süre sonra, Tophane Müşiri Ali tanesinin sergilenebildiği müzede, bü
bakımından ise Kuzey Deniz Saha Ko Rıza Paşa'nm girişimiyle Mühendishane-i tün koleksiyonlar Şubat 1993'te elden
mutanlığı ile Boğazlar Komutanlığımın Berri-i Hümayun Nazırı Ferik Ahmed geçirilerek yeniden sınıflandırıldı. İlk
bulunduğu yerdir. Ayrıca Taşkızak Ter Muhtar Paşa başkanlığında bir müze te salonda, 16-19. yy'lara ait ok, yay ve
sanesi de askeri bir kuruluştur. Hava sis komisyonu kuruldu ve malzemeler bunlarla ilgili malzemeler, IV. Mehmed,
Kuvvetlerinin de kent çevresinde çeşitli Aya İrini'de toplanmaya başlandı. Har III. Selim ve I I . Mustafa'ya ait ok nişan
hava savunma birimleri vardır. biye Nazırı Mahmud Şevket Paşa tara beratları ile 1882'de Hüsameddin Paşa
fından müze müdürlüğüne atanan Ah adına dikilmiş bir ok menzil taşı bulun-
İSTANBUL
ASKERİ MÜZE
Harbiye'de, Türklere ve yabancılara ait
silah ve savaş araç gereçlerinin sergilen
diği müze.
I I . Mehmecl (Fatih) (hd 1451-1481)
Topkapı Sarayı'nı yaptırırken saray sur
larının içinde kalan Aya İrini Kilisesi'ne
cebecilerden bir kısmını yerleştirerek
burayı sarayın silah ambarı haline getir
di. İç cebehane olarak anılan bina 1726'
da III. Ahmed'in emriyle onarılarak ge
zilebilecek şekilde düzenlendi, kapışma
"DarüTEsliha" yazılı bir kitabe kondu
ve bazı tarihi Kuranlar ve kutsal ema
netler de buraya yerleştirildi. I I I . Se
limin tahttan indirilmesi (1807) sırasın
da cebeciler tarafından yağmalanması.
1826'da Yeniçeri Ocağı'nm kaldırılma
sından sonra birçok eserin yeniçerilerle
ilgili olduğu için tahrip edilmesi veya
dağıtılması üzerine Darül-Esliha'nm
önemi azaldı. 1839'cia adı Harbiye Am Askeri Müze'nin girişinden bir görünüm, Harbiye.
b a r ı n a çevrilerek tekrar silah ambarı Hazmı Okureı\ 1993
351 ASKERİ OKULLAR
Askeri Müze'nin eşyaları 1940'ta Niğde'ye taşınmadan önce son kez Aya İrini'de.
Gökhan Akçura koleksiyonu
maktadır. Bir başka bölümde at koşum mektedir. Bunlar arasında 15701e yapıl yy'da Harbiye, Askeri Tıbbiye gibi yük
ları, süvari sınıfıyla ilgili silahlar, I I . mış İtalyan çakmaklı metris tüfeği ile II. sekokulların yanında rüştiye ve idadi
Mehmed'e (Fatih) ait bazı eşyalar, I. Se Mahmud'un kaza ile yaralanmasına ne düzeylerinde de yeni okullar hizmete
limin (Yavuz) atının zırhı ve bir kılıcı, den olan tüfek en iiginç parçalardır. girdi ve İstanbul, Osmanlı İmparatorlu-
Bizanslıların Halic'e gerdikleri zincir, I. Koridorlarda ise 15. ve 16. yy'lara ait ğu'nun askeri eğitim merkezi oldu.
Süleyman'a (Kanuni) ait on dört kılıç ile tunç ve ahşap top modelleri ile bunlar Kent, Cumhuriyet döneminde de bu ni
atının alınlığı sergilenmektedir. Müzenin dan yapılmış toplar dünya çapında bir teliğini bir oranda korudu. Günümüzde
en zengin koleksiyonlarından birini ise koleksiyonun parçaları olarak ziyaretçi Harp Akademileri. Deniz Harp Okulu
alemler oluşturur. Birçoğu Memluk sul lere sunulmaktadır. Atatürk'e ait çeşitli ve Hava Harp Okulu, Kuleli Askeri Li
tanları ve İran şahları adına yapılmış eşya ve eserlerin sergilendiği salon ise. sesi ile bazı teknik askeri uzmanlık sınıf
olan bu alemler maden işçiliği sanatının Atatürk'ün bu okulda ders gördüğü okulları, bazı yedek subay okulları ve
en güzel örneklerindendir. Bir başka günlerdeki biçiminde düzenlenmiş bir askeri eğitim merkezleri İstanbul'dadır.
bölümde yer alan Avrupa silahlarının mekândır. Müzenin açık olduğu günler Kent, 15. yy'dan beri, askeri sanayinin
önemli kısmı, Mısır'ın fethi (1517) sıra de 15.00-16.00 arasında Mehter Takımı ve teknik eğitimin de merkezi olup
sında Kahire hazinesinden getirilenler konser vermektedir. Müzenin yanındaki Tophane, Tersane, Kılıçhane, Tüfenkha-
dir. Buradaki Haçlı kılıçlarından en il bir süre Harbiye Orduevi olarak kulla ne aynı zamanda birer okul hizmeti
ginç olanı 1437'de Bohemya kral ve nılan bina da onarılarak 1993'te Kültür vermişlerdir.
kraliçesi adına yapılmış olan bir mızrak Sitesi olarak hizmete açılmıştır. Bir askeri temel eğitim okulu ve ta
temrenidir. 13. yy'a ait İslam kılıçları, Bibi. A. Sermed Muhtar (Alus), Müze-i Aske- limgahı olan Acemi Ocağı(->) ile bu
17-18. yy'lara ait yatağanlar, İran şahla ri-i Osmanî Züvvanna Mahsus Rehber. I-III, kaynaktan beslenen Enderun(~»), Galata
rına ait kakmalı kılıçlar bu koleksiyon İst., 1920-1922-, N. Eralp. "1908-1923 Döne Sarayı Mektebi, ibrahim Paşa Sarayı
ların en değerli parçalarındandır. minde Türkiye Askeri Müzesi'nin Batılı An Mektebi(->), Topçu, Cebeci, Toparabacı,
Bir diğer bölümde, 14-20. yylarda lamda Kumlusu ve Kültür Hayatındaki Yeri'', Humbaracı, Lağımcı ocakları, Bostancı
İkinci Askeri Tarih Semineri, Ankara. 1985.
kullanılan çeşitli çelik miğferler, zırhlı at Ocağı(->), Mehterhane(->), Canbazha-
başlıkları, Macar ve Rus askerlerine ait İSTANBUL ne(->) ve diğerleri, askeri nitelikli eğitim
zırh gömlekleri vardır. Hemen ardında kurumlarıydı. Bunların her birinde, ge
ki s a l o n d a Osmanlı, Akkoyonlu ve ASKERİ OKULLAR nel askerlik eğitiminin yanısıra uzman
Memluklerin kullandığı zırhlar ve diğer 15. yy İn ikinci yarısında Acemi Oca lık eğitimleri de veriliyordu. Ata binme,
savunma silahları ile ilgi çekici bir deve ğımın örgütlenmesinden sonra İstanbul ok atma, mızrak kullanma, kılıç talimi,
alınlığı görülür. Ateşli silahlar bölümün askeri eğitimin merkezi oldu. 18. yy'da kebade (bir tüy yay) germe, kepez sal
de fitilli, çakmaklı, kapsüllü ve iğneli Avrupa'daki teknik askeri eğitim ku lama, top, cup, tomak, cirit oynama
mekanizmalı çeşitli silahlar sergilen rumları örnek alınarak yeni okullar. 19. başlıca çalışmalardı. Mehterhane, Can-
ASKERİ OKULLAR 352
len Asma Mescidi'nden almıştır. Hadî- Oteller Sokağı (eski Kabristan, daha mış, kançılarya daha sonra, 1892'de no,
katü'l-Cevâmi'ye göre, "tarik-i 'âm üzre sonra Asmalımescit Mezarlık Sokağı) 47'ye taşınmıştır. Stanboul gazetesinin
(cadde üstünde) bina olunmakla Asma vardır. Soldaysa Sofyalı Sokağı ile Mina yönetim bürosu ve matbaası da 1889-
mescidi diye" şöhret kazanmıştır. re Sokağı bulunmaktadır. Pasaj Français, 1902 arasında no. 21-22'deydi.
Tahminen, Sofyalı Sokağı köşesi ile kaynaklarda 1882'den sonra ortaya çık 1895'te, Sabah gazetesinin sahibi
Kamhi Apartmanı civarında olan ve bu maktadır. Mihran Efendi (no. 5), Belçika Legasyo-
gün yerinde bulunmayan mescit, muh 1881'de Asmalımescit Sokağı'nda, nu'nun birinci tercümanı Baron Gustave
temelen 1898'den çok önceleri ortadan ünlü fotoğrafçı ve Darphane-i Amire Hübsch (no. 11) bu sokakta oturmak
kalkmıştır. Münif Fehim'in, Asmalımes hakkâklarından James Robertson (no. taydı Amerika Birleşik Devletleri Legas-
cit 74 adlı kitaba (1933) çizdiği krokide 9), Courrier d'Orient'm sorumlu müdü yonu no. 141e ve İstiklal Caddesi no.
ki, üzerinde "Haza kabri Mehmed De rü J. Giampietri (no. 28), taşbaskıcı F. 467'den taşman Levant Herald gazetesi
de. Sene 99" yazan parmaklıkla çevrili Loeffler (no. 34). hekimlerden E. Spada- nin matbaası no. 35'te yer alacak, gaze
mezar taşının bulunduğu set bugün hâ ro, Elias Paşa, Polyak, E. Revey, J. Sal- te 1914'te kapanıncaya kadar burada
lâ yerindedir. Ancak Ekim 1993'te setin vatori ve bugünkü Nil Apartmanı'nın kalacaktır. Matbaa arka bahçesinden,
duvarları sıvatılmış üzerine yeniden de bulunduğu yerde de tanınmış P. Cris- Minare Sokağı no. 11'de bulunan Ha-
mir parmaklık yaptırılmıştır. tisch ailesi oturmaktaydı. Bu mülk, menora dergisinin (1923-1938) yönetim
İstanbul'u Sevenler Grubu'nun 1945 1932'de Viçen Papazyan'a geçmiştir. binasına bağlanmaktaydı
tarihli raporuna göre, bu sette bulunan Aynca, sokakta C. M. Tothfalussy'nin iş 1892'den beri, mermerci dükkânları
Yunus Ağanın ve başka iki mezar taşı lettiği Hotel Imperial (no. 45, daha son nın bulunduğu yere, 1908'de Kamhi
nın Galata Mevlevihanesi'neÇ-») taşındı ra 1912'de Azarian Apartmanı olmuştur) Apartmanı inşa edildi. 1932'de apartma
ğı bildiriliyorsa da, yaptığımız araştırma ile A. Nicolaidi'nin lokantası (no. 63) na, Konyalı Kullukzade ailesi ortak oldu.
da bu taşlar mevlevihanede yoktur. vardı. 1980lerde, apartmanın tümünü izale-i
Mescidin yakınında bulunan 1153/ İthal malı içkiler satan ünlü "A la şuyu ile alıp, TEK'e kiraladılar. Şimdi
1740 tarihli, Beşir Ağa Çeşmesi'nin kita Grotte" mağazası (no. 5) daha sonraki boş olan binanın altındaki dükkânların
besi bugün Kamhi Apartmanı'nın altın yıllarda el değiştirip. 1940'ta Arap İz birisi (no. 57), İrina Baydak tarafından
da durmaktadır. Suyu akmayan çeşme zetin (İzzet Toker) işlettiği ve dönemin avizeci dükkânı olarak kullanılmaktadır.
nin sarnıç kapısı 1950'lerde örülerek ka sanatçılarının buluştuğu Tuna Birahane Ünlü fotoğrafçı Guillaume Berggren
patılmıştır. Üçer mısralık dört satıra hak si (bugün Beyoğlu Restoran) olmuştur. de, 1912'de bir süre Hacı İlyas B e y
kedilen kitabenin tarih beyti şöyledir: Romanya Konsolosluğu, 1882'de no. Apartmanı'nda (no. 51, bugün Hak-
Aktı bir tarih-i ter mizûn-ı tab'a su gibi 31'de faaliyete başlamış ve on yıl sonra Hürriyet Apartmanı) oturmuştur. Yine
/ Ayn-i zemzem âb-ı dilcû kıldu pâk ic da no. 13'e taşınmıştır. Bu bina, 1912'de aynı yıl sokakta, sattığı Münih biralarıy-
ra Beşir 1153- Paris Oteline dönüşmüştür. Bugün ye la tanınan A. Kohoutün birahanesi de
Asmalımescit Sokağına, İstiklal Cad rinde Çağın Han bulunmaktadır. 1889' (no. 27) bulunmaktadır. İleriki yıllarda
desi tarafından girildiğinde, sağ tarafta da P. Pichalowski'nin açtığı ekmek fırı birahane birkaç kez yer değiştirecektir.
Şark Aynalı Pasajı'mn çıkışı (no. 12), nı, 1932'de İlya Yuvaniclis tarafından iş Fikret Âdilin, Asmalımescit 74 adlı
Gönül Sokağı'na (eski Timoni Sokağı) letilmiş ve 1950lere kadar aynı yerde romanında adı geçen ev, bugün altında
açılan Nil Pasajının girişi (no. 40, eski kalmıştır (bugünkü Hotel Pmar'm altı). ki dükkânla birlikte harap bir halele bu
Pasaj Français, daha sonra Papazyan Yine 1889'da Bulgaristan Prensliği'nin lunan, iki katlı 47 nolu binadır. Fikret
Geçidi) ile Meşrutiyet Caddesine çıkan kançılaryası ve ajansı (no. 14-15) açıl Âdil, bohem hayatını anlatan romanında.
Asmalımescit
Sokağı
Suat Nirven
(1950)'den
yararlanarak
istanbul
Ansiklopedisi
ASPAR SU HAZNESİ 356
ASRİ SİNEMASI
Tepebaşinda Sergi Sarayinm bulundu
ğu yerin üst tarafında yer almış eski si
nema.
Bina 1889'da, aynı zamanda bir ope
ra emprezaryosu olan Claudius tarafın
dan üstü açık bir amfi şeklinde inşa
edilmiş ve bir dönem "Amphi" adıyla
Aspar Su Haznesi'nin bugünkü durumu. anılmıştı. Aşağıda daha önce yapılmış
Aras Neftçi, 1993 Kışlık Tiyatro'ya karşılık, üstü açık ol
duğu için Yazlık Tiyatro diye de bilinir
di. 1890'da çıkan bir yangında bina ta
kat sonraları, Aspar Su Haznesi'nin bu zenledi. Fakat esnaf buraya gelmek is mamen yok olunca, büyük para kaybı
değil, Sultan Selim Camii yanındaki Çu- temediğinden, bu düzenleme öylece na uğrayan Claudius, dönemin Fransa
kurbostan olduğu yolunda yeni bir gö kaldı, yalnız mescit bu vesile ile ihya büyükelçisinden yardım istemek zorun
rüş ortaya atılmıştır (A. M. Schneider, R. edilmiş oldu. da kaldı. Yazlık Tiyatro yeniden inşa
Janin, E. Mamboury, W. Müller-Wi Bu haznelerin Trakya'dan şehre geti edilinceye kadar temsiller Kışlık Tiyat-
ener). Genellikle yeni ve sağlam kay rilen suyun toplanıp, çeşitli yönlere da ro'da verildi.
naklara dayanan bu teşhis gerçeğe en ğıtıldığı havuzlar olduğu açıkça belirli Yeni tiyatro binası bu defa çatısı ka
yakın olanıdır. Buranın Bonus Su Haz olmasına rağmen bunlara sarnıç denil palı olarak yapıldı. Mevcut on altı kapı
nesi olduğu yolundaki hipotez ise artık mesi yanlıştır. Çok yıl önce J. B. Papa- sının yanısıra, yeni yapılan yola ulaşmak
bütünüyle reddedilmektedir. dopulos tarafından ortaya atılan, bu için bir de geçit eklendi. 19051e kapıla
Bu açık hava su haznesi kare biçi haznelerin surların h e n d e k l e r i n e su rının değiştirilmesi ve yeniden dekore
minde olup 152x152 m ölçüsündedir. sağlayan merkezler olduğu yolundaki edilmesi amacıyla mimar Campanaki ile
Etrafını çeviren duvarların aslında yük hipotez de pek kabul edilmemiştir. anlaşma yapıldı. Campanaki, tiyatronun
sekliği 11 m kadardı. Kalınlıkları ise Bibi. Strzygowski-Forchheimer, Byzantinisch çıkışını yukarıya, Glavani K o n a ğ i m n
5,20 m olarak ölçülmüştür. Duvarların en, Wasserbehälter, 46-47; J. B. Papadopu- (şimdiki Kallavi S o k a ğ i n d a , Büyük
dış yüzeyi çok muntazam 5 sıra tuğla
şeritler ile 5 sıra kesme taş diziler halin
de örülmüştür. Geçen yüzyılda güney
doğu duvarının ortalarında bir kanal
ağzı tespit edilmişti.
Bizans döneminde bu su haznesinde
artık su toplanmadığı ve buraya "kuru
bostan veya bahçe" anlamında Kseroki-
pion denildiği bilinir. Albi'li Pierre Gylli,
1540'larda buranın içinde bostan oldu
ğunu görmüştür. Su haznesinin içinde
daha 16. yy'da küçük bir mahallenin ku
rulmuş olduğu da, burada 973/1565-66
tarihinde ölen ve o yılların bazı önemli
camilerinde hatiplik yapmış olduğu bili
nen Hatip Müslihüddin Mustafa Efendi
tarafından Çukurbostan Mescidi şeklinde
adlandırılan küçük bir mescidin yaptırıl
masından anlaşılır. Bu mescit 19501i yıl
larda tamamen yıkılmış, 1987-1989 ara
sında ise yeniden yapılmıştır.
Aspar Su Haznesi, 19501i yıllara ka
dar içindeki küçük ahşap evlerden, ara
larındaki dar sokak dokularından ibaret
görünümü ile İstanbul'un en ilgi çekici
ve sempatik köşelerinden birini teşkil
ediyordu. Fakat 1950'den sonra bu şirin
evler çirkin beton kitleleri hattâ küçük
apartmanlara dönüştü ve mescit de yı
kıldı. 1985'te Fatih Belediyesi haznenin Asri Sineması'nm amfi şeklindeki o t u r m a düzenini gösteren plan.
Sahne Sanatları Müzesi
içini istimlak ederek, tamamen temizle
Gökhan Akçura koleksiyonu
di ve burayı açık pazaryeri olarak dü
ASTARCI HANI 358
Londra Oteli'nin bulunduğu yer) karşısı le dışa açılmakta, üstte yükselen cephe şekilde konumlandırılmıştır. Türbe ala
na aldı. Tiyatro salonu onarılarak 1.200 de ise üst kat mekânlarının birer pence nını ön dört adet sütun kuşatmakta,
kişiye hizmet verecek hale getirildi. re sırası orijinal durumlarını kaybetmiş bunların üzerinde çepeçevre bir lento
Tiyatronun yeniden açıldığı dönemde olarak günümüze gelmiş bulunmaktadır. dolaşmaktadır. Sütunlar, dar yüzlerde
o zamanki deyimle ''hareketli resimler" Yapının Yağlıkçılar cephesinde yer ikişer, geniş yüzlerde dörder, köşelerde
ilgi çekmeye başlamıştı. Sinema piyasa alan girişi karşısında, kuzey kanatta da de birer tane olmak üzere, eşit aralıklar
sında ünlenmiş olan Pathe Freres'in tem zemin kat mekânları arasında tonoz ör la yerleştirilmiş, arka cephede, kapı ola
silcisi Sigmund Weinberg burayı kirala tülü bir koridorla dışa açılan bir kapı rak kullanılan orta açıklık dışında, di
yarak Pathe Sineması adı altında işletme yer alır. ğerleri demir parmaklıklarla donatılmış
ye başladı. 1915'te sinema bu kez Char GÖNÜL CANTAY tır. Türbenin iç ve dış yüzünde pilastr-
les Varian'a kiralandı. Bu dönemde sine larla hareketlendirilmiş olan sütunların
manın adı Modern Sinema olarak değiş AŞÇI AHMED DEDE TÜRBESİ kesiti haç şeklindedir. Lento, pilastrların
tirildi. Sonradan sinemanın "Asri" olarak hizasında bir miktar ileri alınmış, cadde
Zeytinburnu İlçesinde, Merkezefendi
adlandırılmasının kaynağı bu isimdir. üzerindeki doğu cephesinde, türbe ka
Mezarlığında, Mevlanakapı'dan Yenika-
19l6'da sinemanın sahibi olan İstanbul idesinin yüzeyi de mermerle kaplanarak
pı Mevlevihanesi'ne giden Mevlevihane
Şehremaneti işletmeyi geri aldı. 1918'de pilastrlarla donatılmış, lentoda gözlenen
Caddesi'nin üzerinde bulunmaktadır.
ise sinemayı Jean Lehmann kiraladı ve profilasyon, zemin kotundaki silmeye
adını tekrar Amphi koydu. 1924'e kadar Yenikapı Mevlevihanesi'nin aşçı de de aktarılmıştır. Bu cephede, ziyaret
sinemayı işleten Lehmann, dönemin en d e l e r i n d e n Sahih Ahmed D e d e ( ö . penceresi niteliğinde olan ortadaki açık
güzel filmlerinin oynatılmasını sağladı. 1813) için II. Mahmud devri ricalinden, lığın üzerine beyzi bir kitabe levhası
Mevlevî muhibbi Halet Said Efendi (ö. konmuştur. Yaprak kabartmalarının ku
1924'te Henri Habib, salonu beledi 1823) tarafından 1235/1819'da yaptırıl
yeden kiraladı ve adım Asri Sineması şattığı levhada, "Hüve'l-Bakî" ibaresinin
mıştır. "Hacı Dede" lakabı ile tanınan altında, Aşçı Ahmed D e d e ' y i öven.
koydu. Bundan sonra işletmecisinin de Sahih Ahmed Dede. Yenikapı Mevlevi-
ğişmesine karşın, bu isim değiştirilmedi. onun keramet sahibi olduğunu belirten,
hanesi şeyhlerinden Seyyid Ebubekir ta'lik hatlı iki beyit yer almaktadır.
1942'de sinemanın son işletmecisi Necip Dede Efendi'nin (ö. 1775) kardeşi Ömer
Erses burayı boşaltmak zorunda kaldı. Efendinin oğlu. Galata Mevlevihanesi Türbede, Aşçı D e d e y e eşi Emine
Bina uzun süre Şehir Tiyatroları Komedi şeyhlerinden Seyyid Kudretullah Dede Hatun'a (ö. 1809) ve iki yakınma ait
Bölümü olarak kullanıldı. 1958'de ise Efendi'nin (ö. 1871) babasıdır. Yenikapı dört tane kabir bulunmaktadır. Aşçı De-
hiçbir gerekçe gösterilmeden yıktırıldı. Mevlevihanesi'nde aşçı dede (sertab- de'nin, cadde tarafından bakıldığında
Asri Sineması'mn fuayesi küçüktü. bah) olarak görevli olduğu sırada. 19. üçüncü sırada yer alan kabri alışılmadık
Fuaye girişinin hemen yanında, en ar yy'ın başlarında, Telhisçi Ahmed Ağa bir tasarıma sahiptir: Beyaz mermerden
kada localar vardı. Yandaki iki iniş mer adında bir muhibbin delaletiyle ve Sad mamul olan lahit, kapalı türbelerin ah
diveninden başka, sahneye doğru inen razam Safranbolulu İzzet Mehmed Pa- şap sandukalarına benzer biçimde ta
beş ayrı yol bulunuyordu. Merdivenler şa'nm (ö. 1812) masrafları üstlenmesiyle sarlanmış, başucuna, kare kesitli kısa
ve yer tahtaydı. Son yıllarında oldukça mevlevihanedeki türbenin, genişletile bir kaide üzerine Mevlevi sikkesi otur
bakımsız kalan sinemada dönemin en rek yeniden inşa edilmesine önayak ol tulmuştur. Lahtin yan yüzlerinde, uçları
güzel filmleri oynatılmıştır. muştur. Amcazadesi Seyyid Nasır Ab- kemerler ve yaprak kabartmaları ile so
BEHZAT ÜSDÎKEN dülbaki Dede Efendi'nin (ö. 1820-1821) nuçlanan, enine dikdörtgen kartuşlar
1804'te posta geçmesi üzerine Yenikapı içinde, Aşçı Dedenin kimliğini açıkla
ASTARCI HANI Mevlevihanesi'nden uzaklaştırıldığı, Ma yan, ayrıca türbenin banisi Halet Efen
Kapalıçarşı'mn kuzey tarafında Yağlıkçı cuncu semtindeki evinde münzevi bir di'nin adı ile inşa tarihini (1235) veren
lar Caddesi boyunca uzanan hanlar gru hayat sürdüğü ve zikirle meşgul iken ta'lik hatlı ikişer beyit sıralanmaktadır.
bunda, Cebeci Hanı'na bitişik bir ko vefat ettiği bilinmektedir. Keçecizade İzzet Molla'nm (ö. 1829)
numdadır. Doğu yanında Küçük Sarraf eseri olan bu beyitlerde türbenin yapı
Açık türbeler grubuna giren yapı bü
Hanı bulunur. mına iki ayrı tarih düşürüldüğü görülür.
tünüyle beyaz mermerden inşa edilmiş
Lahtin doğu (cadde) tarafındaki beyit,
Astara Hanı inşa malzemesi ve özel tir. Türbenin dikdörtgen tabanı, dar
"Aşçıbaşı Dedenin kabri kılındı iscâd",
likleriyle 18. yy'a tarihlenebilir. yüzlerinden biri cadde üzerine gelecek
Günümüze pek çok onarım ve deği
şiklikle gelmiş olan yapı, Cebeci Hanı
eksenine paralel bir eksen üzerinde dik
dörtgene yakın bir plan semasıyla ko-
numlanmıştır. İki kat düzeninde 22x18
m ölçüsünde inşa edilmiştir. Kareye ya
kın dikdörtgen şeklindeki avlu iki kat
boyunca revaklı olup bu revak sistemin
den pek azı günümüze ulaşabilmiştir.
Revak kemerleri tuğla derz dokulu, avlu
cephesinin ise moloz taşla inşa edildiği
anlaşılmaktadır. Zemin kattaki revak ke
merlerinin sivri kemerli, üst kattakilerin
ise yuvarlak kemerli olduğu anlaşılmak
tadır. Üst kat revaklarmın gerisinde yer
alan mekânlar orijinal özelliklerini kay
betmişlerdir. Zemin kat mekânları da
aynı durumda olmakla beraber, girişin
iki yanındaki mekânların birer kapı ile
giriş koridoruna açıldığı ve gene köşe
mekânlarının çapraz tonoz sistemiyle
örtülü olduğu görülmektedir.
Yağlıkçılar Caddesine açılan ana cep
hede zeminde bir sıra dükkân kemerler
359 AŞENİ, AHMED FETGERİ
Selim Giray'ın 1100/l688-89'da İstan daki âşıklar kendisinden Talibî'yi sor etkinliği göze çarpar. Âşıklar arasında
bul'a gelişiyle ilgili bir destanı vardır. muşlardır. Fedaî bu olayı "istanbul Des- kendileri için kullanılan ve daha sonra
Bu destanda hanın İstanbul'da nasıl tanı"nda dile getirmiş, âşıklara ustasının araştırmacılar tarafından da benimsenen
karşılandığı, gördüğü izzet ve ikram öldüğünü bildirmiştir. "meydan şairi'' adlandırması bu yüzyıl
saygılı bir dille anlatılmaktadır. Üsküdarlı olup Mora S e f e r i n d e dan kalmadır.
17. yy sonları ile 18. yy başlarında İs (1715) ölen Şermî de kahvelerde altı Kibar ve rical konaklarından şehrin
tanbul'da daha çok nakkaşlığı ile tanın telli saz çalan asker âşıklardandır. Aruz değişik semtlerine dağılmış meyhanele
mış olan Levnî(->) aynı zamanda güzel la da şiirler yazmış olan Âşık Şermî'den re, bozahanelere ve âşık kahvelerine
destanlar söylemiş bir âşık olarak da bi şuara tezkireleri de söz eder. kadar her ortamda kendilerine yer edi
linir. 18. yy âşıklarından Abdî(->) de nen âşıklar saray tarafından da korun
aruz ve hece ile söylediği şiirlerde İs muşlardır. Âşıklar arasındaki geleneğe
tanbul'dan ve bu şehre duyduğu sevgi göre bu yüzyılda Çemberlitaş'taki Tavuk-
ve özlemden söz eder. D İ V A N pazarinda bulunan bir kahve en önemli
18. yy'da âşık edebiyatı bakımından âşık merkezi sayılıyordu. Burada saray
Dermedim hayli zamandır gülünü
İstanbul'da büyük isimler görülmemek tarafından himaye edilen bir "reis-i aşi
İstanbul'un
le birlikte şiirlerinde şehrin çeşitli yön karı", "âşıklar kâhyası" bulunur, âşıklar
Dinlemeğe hasretiz bülbülünü
lerinden ve bazı tarihsel olaylardan söz loncasının işlerini idare ederdi. II. Mah-
İstanbul'un
eden birçok âşık vardır. Bağdatlı oldu mud (hd 1808-1839), Abdülmecid (hd
Bilmezem n'işler içinde ol
ğu ya da uzun bir süre burada yaşadığı 1839-1861) ve Abdülaziz (hd 1861-1876)
melek-siymâları
tahmin olunan Âşık Bağdadî, Topkapı dönemlerinde saray tarafından himaye
Gelir ise ben sorayım yelini
Sarayı ile III. Selim hakkında şiirler söy edilen yirmi-otuz âşık bulunduğu kabul
İstanbul'un
lemiştir. Bağdadî, yayımlanmış iki koş edilmektedir. Geleneğe göre İstanbullu
ma ve bir semaisinde Topkapı Sarayı Aşık Hüseyin, Tavukpazarı âşıklarına
Bir acâyib yerde kaldık kûy-ı yârdan
Hazine Dairesi'nden söz etmekte, padi 1834-1861 arasında reislik yapmış, on üç
kim gelür
şahı bizzat görüp ayağına yüzünü sür yıl da sarayda fasıl yapan âşıkların başın
Biz varınca nazlı dilber bizi
düğünü, karşısında el bağlayıp divan da bulunmuştur. Beşiktaşlı Gedâî(-«) de
yakmağa gelür
durduğunu ifade etmektedir. Abdülaziz döneminde padişah huzurun
Ne hâlimden bir sorar var, ne
Konyalı olduğu sanılan ve Kabakçı da icra edilen fasıllara reislik etmiştir. Bu
dilimden bir bilür
Mustafa Ayaklanmasın) ile ilgili bir des yüzyılda İstanbul'da öteden beri varlığını
Hele bizler de unuttuk dilini
tan söyleyen Nigârî, isyancılardan yana koruyan, Türkçe şiirler söyleyen Ermeni
İstanbul'un aşuğlar da ya kendi muhitlerinde ya da
olduğunu, ıslahatçıları ve ıslahatları sev
mediğini dile getirmiş, III. Selimin yeri âşık kahvelerinde sanatlarını icra etmiş
Görmez olduk hûblar ile ol safâlı
ne tahta geçen IV. Mustafa'yı övmüştür. lerdir. Bunlardan Nâmî(->), Bîdârî(-0 ve
yerlerin
Anadolulu âşıklar arasında İstanbul'a Serverî(-0, destanları, koşmaları ve aruz-
Kokmaz olduk yasemîn-ü nerkis-ü
uğramak, kazanç ve şöhret sahibi olmak lu şiirleriyle ün yaptıkları gibi, basılmış
sünbüllerin eserleri ile de adlarını duyurmuşlardır.
için gerekli görülürdü. Bu yüzden gezici Gam yemezdim vakıamda bâri
âşıkların 18. yy'm sonlarından itibaren görsem hûbların 19. yy'da İstanbul, âşık edebiyatının
İstanbul'a uğradıkları saptanmıştır. Hasretiz sarmağa ince belini en eski türlerinden biri olan destanın,
Konyalı Şem'î ( 1 7 8 3 - 1 8 3 9 ) 18. yy İstanbul'un bunu bir geçim yolu haline getiren des
sonlarıyla 19. yy'm ilk yarısında yaşa tancılar eliyle yaygınlık kazanmasına ve
mış, hayatının bir döneminde İstan Gider oldum hasretiyle ben de 20. yy başlarına, hattâ günümüze kadar
bul'da bulunmuş âşıklardandır. İstan hülya semtine devam etmesine de tanık olmuştur. Son
bul'a üç kez gelen Şem'î, âşık kahvele Ol sebebten gitmedim ben dahi yıllara kadar Anadolu'da da devam etti
rinde çalıp söylemiş, ünü kibar ve rical sevda semtine rilen destancılık(-0 tek yaprak üzerine
konaklarına, saraya kadar ulaşmıştır. Bir kerecik düşebilsem ben de basılmış destanları kalabalık yerlerde
Şem'î bir gazelinde III. Selim'in huzu Konya semtine yüksek sesle ve özel bir ezgi ile okuyan
runda da saz çaldığını belirtir. Bu ya D e f ederdim ol vakit işgilini destancılar eliyle sürdürülürdü (bak.
kınlığın sonucu kendisine Konya'nın İstanbul'un destanlar).
başhavalalığı (su memurluğu) ve sonra Bolu'nun Şahnalar Köyü'nde doğan
da çarşı ağalığı görevi verilmiştir. Ölü Çare ne gurbet ilinde ben bükâlar Dertli de (1772-1845) İstanbul'a uğrayan
münden sonra İstanbul'da birçok kez eylerim âşıklardandır. İlk kez 25 yaş dolayların
basılan Divan-ı Sem % bu âşığın şöhreti Ol keman - ebrulara hayr-ü dualar da İstanbul'a gelen Dertli, burada um
nin 20. yy başlarına kadar devam ettiği eylerim duğunu bulamaz. Konya, Halep, Şam ve
ni gösterir. Ahdî der kim yine inşallah sâfalar Mısır'da geçirdiği uzun yıllar onun âşık
Şem'î'nin arkadaşı Silleli Sürûrî de eylerim olarak olgunlaşmasına, tasavvuf terbiye
(ö. 1855) memleketinden ayrılıp istan Destime bir kez alaydım elini sinden geçmesine yardımcı olur. Yıllar
bul'a gelen âşıklardandır. Geleneğe gö İstanbul'un sonra bir kez daha İstanbul'a gelen
re âşık kahvelerinde çalıp söylemiş, pa ABDÎ Dertli, âşıklığının zirvesindeyken burada
dişah katında ilgiye mazhar olmuş, an büyük bir itibar kazanır. Tavukpaza-
cak kendisini kıskanan İstanbullu âşık rindaki Âşıklar Kahvesi'nde âşıklar kâh
lar tarafından zehirlenerek ya da boğ yasının önünde saz çalıp muamma çö-
durularak öldürülmüştür. Kesin olma 19- yy, âşık edebiyatının büyük şah zer, o günlerde yeni kabul edilen fes
yan bu bilgiler Sürûrî'nin bir ara İstan siyetler yetiştirdiği, İstanbul'da da âşık üzerine bir methiye yazarak II. Mah-
bul'da bulunduğunu göstermesi bakı lara değer verildiği bir dönemdir. mud'un himayesini kazanır. Dertli'nin
mından ilginçtir. Âşıklığı meslek olarak seçmiş halk istanbul'daki şöhreti ölümünden sonra
18. yy âşıklarından Zileli Talibî de sanatçılarının ülkenin dört bir yanını da sürmüş, taşbasması olarak birçok kez
(ö. 1813) âşıklar arasmdaki geleneğe ve dolaştıkları, birçoğunun yanında çırak- basılan Divan'ı büyük ilgi görmüştür.
çırağı Fedâî'nin ifadesine göre İstan larıyla gidilen her yerde meclis kurup Kalem şuarası âşıklardan Bayburtlu
bul'da bulunmuş, burada âşıkların hatı meydan açtıkları, panayır zamanlarında Zihnî'nin (1797-1859) İstanbul serüveni
rasında iz bırakmıştır. Fedâî'nin yolu da Anadolu'nun büyük şehirlerinin bu ge de oldukça ilginçtir. 1815'ten itibaren
bir ara İstanbul'a düştüğünde Kumka- zici âşıkları dört gözle beklediği bu birkaç kez istanbul'da bulunmuş, bazı
pı'daki "Sazlı Kahve'ye uğramış ve ora yüzyılda İstanbul'da da büyük bir âşık devlet adamlarının divan kâtipliğini
ÂŞIK EDEBİYATI 362
loğlu, İst., 1974; ay, "Osmanlı Tarihine Adı sayılan bir "arakiye" âşıklar reisince de tutunamayanlar İstanbul'u terk etti
Karışan Saz Şairi Koroğlu", Türkoloji, VI, S. kendisine hediye edilirdi. ler, kalanlar ise tarzlarım az çok değişti
1, Ankara, 1974; ay, Uyan Padişahım, İst.,
O dönemde, âşıkların belirli bir kıya rerek sanatlarını yaşatmaya çalıştılar.
1976; H. Eren, Türk Sazşairleri Hakkında
Araştırmalar, I, Ankara, 1952; M. H. Bayrı, fetleri yoktu. Ama giyimleri dervişane Çalgılı kahvelerde, âşık tiplerinin ya
Halk ŞUH. XIX. Yüzyıl, İst., 1956; ay, Halk Şi ve birbirine benzer tarzda idi. Bazıları nında, kendisine âşık sıfatı yakıştırarak
iri, XX. Yüzyıl, İst.. 1957: K. Pamukciyan, destegül dedikleri kolsuz hırka giyerler, destan, mani, semai ve divan gibi oku
"Aznavuroglu", İSTA, III, 1728-1729; Ali Ufkî, bellerine kemer bağlarlar ve çoğu za duğu tür ya da türlerle ünlenmiş okuyu
Mecmuâ-i Sâz ü Söz (haz. Şükrü Elçin), An man başlarına yeşil bir sarık sararlardı. cular ortaya çıktı. Arnavut, Ermeni gibi
kara, 1976; Şair Dertli, I-II (haz. Şemsettin
Kutlu), İst., 1979; F. Halıcı. Âşık Sem î. Haya Bir kısmı da haydari giyerek başlarına çeşitli zümrelere mensup okuyucular da
tı ve Şiirleri, Ankara, 1982; ay, Âşıklık Gele dervişlerinkine benzer taç koyarlardı. okuyuş tarzları ile ünlenenler arasında
neği ve Günümüz Halk Şairleri. Güldeste, 16-17. yy âşık sanatında âşık meclis idi. Böylece gerçek temsilcileri ile olma
Ankara, 1992; H. A. Kasır, Develili Seyrânı. lerinin nasıl kurulduğu ve âşık fasılları sa bile, geride bıraktığı kalıplaşmış söz
Hayatı-Sanatı-Şiirleri, İst., 1984; Ş. Elçin, nın nasıl yapıldığı konusundaki bilgiler ve musiki unsurları ile âşık sanatı bir
Halk Edebiyatı Araştırmaları, I-II, Ankara,
1988; M. Yardımcı-H. İvgin, Zileli Fedaî, An yok denecek kadar azdır. Bununla bir süre daha yaşamaya devam etti.
kara, 1983; M. Yardımcı, Zileli Âşık Talibi, likte, âşık musikisini doğrudan ilgilendi Çalgılı kahveler, çoğunlukla tulum
İst., 1989; S. Sakaoğlu, Bayburtlu Zihnî, İst.. ren en eski kaynak olan Ali Ufkî Bey'in bacılığın en parlak olduğu semtlerde,
1988; ay. "Türk Saz Şiiri". Türk Dili, S.445- kaleme aldığı Mecmua-i Saz ü Söide sadece ramazan aylarında ve hükümet
450 (Ocak-Haziran 1989). s. 104-250; ay, "17. varsağı, türki, tekerleme, yelteme, dua, ten izin alınarak açılırdı. Halkın serbest
Yüzyıl Âşık Edebiyatı Üzerine Notlar: I-IX".
oyun havaları gibi türlerle, aşk. muhab çe oturmalarına elverişli olarak seçilen
Türk Dili, S. 477-501 (Eylül 1939-Eylül 1993).
bet, gurbet, nasihat, kahramanlık, savaş, bu kahvelerin bir k ö ş e s i çalgıcılara
M. SABRİ KOZ tabiat ve övgü konulu âşık tarzı havala mahsustu. Çalgı sesinin her taraftan iyi
rın da yer alması, âşıkların repertuvarla- duyulabilmesi için çoğu zaman kahve
ÂŞIK MUSİKİSİ rı hakkında bazı ipuçları vermektedir. nin ön köşelerinden birisi çardağa ben
Osmanlı ülkesinde yıllarca gezip dolaş Bu ezgilerin güfteleri genellikle, her zer biçimde, yerden biraz yüksek bir
mış ve ustalığını kabul ettirmiş âşıklar, mısrası 7, 8 ve 11 heceli dörtlüklerden zemin olarak hazırlanır, dört tarafı birta
İstanbul'a gelerek musiki çevrelerinde oluşmaktadır. Bunun yanında, gazel ya kım kâğıt çiçeklerle süslenir ve kapısı
tutunmaya çalışır, k a h v e h a n e l e r d e , da murabba tarzlarında fâilâtün-fâilâtün- nın üzerine de "muamma" asılırdı. Mec
meyhanelerde, bozahanelerde, mesire fâilâtün-fâilün; mefûlü-mefâîlü-mefâîlü- lis, daha çok, muamma hazırlayan ve
yerlerinde, panayırlarda ve düğünlerde meûlün; mefâîlün-mefâîlün-mefâîlün- asan usta bir âşığın çalıp okuduğu bir
çalıp söylerlerdi. Bu halk sanatçıları, mefâîlün ve müstef'ilâtün-müstef'ilâtün- hava ile başlar, ardından başka bir âşık,
beylerin konaklarında ve padişah saray müstefilâtün-müstef'ilâtün gibi kalıpları meclisi idare etme görevini üzerine alır
larında bile ustalıklarını göstermeye ça -çoğu zaman bozuk bir biçimde- kulla dı. Muammayı asan ve meclisi idare
lışırlardı. Evliya Çelebi, IV. Murad ve IV. nan aruz vezinli ya da aruz veznine he edene çığırtkan denirdi.
Mehmed'in âşıklara ilgi gösterdiklerini ce sayısı bakımından uyan tarzlara da Bu mekânlarda, musiki meclisleri ise
belirtmiştir. Çeşitli kaynaklarda da 19. rastlanmaktadır. Ancak, bunların ne za mani ile açılırdı. Mani faslının ardından
yy'da II. Mahmud, Abdülmecid ve Ab- man, hangi ortamlarda, ne şekilde kul koşma, semai, divan, yıldız, destan, ka
dülaziz dönemlerinde sarayda, otuzdan lanıldığı bilinmemektedir. lenderi, lebdeğmez ve noktasız gibi tür
fazla âşık bulunduğuna değinilmiştir. M. Fuad Köprülü'nün, Kastamonulu lerde havalar okunur ve âşık karşılaş
19. yy'ın ikinci yarısından itibaren İs Âşık Fevzi'den aldığı bilgiye göre; 19. maları yapılırdı. Âşık karşılaşmaları ve
tanbul'da Aksaray, Beşiktaş, Çemberli- yy'ın ikinci yarısında, İstanbul Tavukpa- okuyucuların atışmaları genellikle hazır
taş, Yenibahçe, Unkapanı, Üsküdar ve zarı âşık fasıllarında, önce bir âşık, Çu- lanmadan gerçekleşirdi.
Tahtakale âşık kahveleri öncelikle âşık hacıoğlu Ali Paşa peşrevini okur, ardın Çalgılı kahvelerde halkı eğlendirecek
ların özel mekânları idi. Bu kahveler dan âşıklar reisi saz ile bir taksim ve ge bir program uygulanırdı. Kumlan musi
içinde Beşiktaş, Çemberlitaş ve Tahta zinme ile faslı başlatırdı. Başâşığın oku ki meclisleri eskiye göre daha basit,
kale âşık kahveleri gözde idi. Fuad duğu gazel ve bir beyitlik bir parçanın hattâ yozlaşmış bir tarzdaydı. Gerçi bu
Köprülü'ye göre, II. Mahmud'dan önce ardından, öbür âşıkların katılımı ile di kahvehanelerde de âşık tarzı havalar
ki dönemlerde Tahtakale, daha sonra van okunur, bunu her âşığın ayrı ayrı çalınıyordu, ancak, âşıklar ve âşık çalgı
da Tavukpazarı'nda bulunan kahveha çaldıkları divanlar takip eder, sonra ları yerine gürültülü çalgılarla okuyucu
neler, âşıkların mekânı olarak önem ka âşıklar reisi bir koşma okur, taşlamalara lara eşlik eden ve daha çok kalıplaşmış
zanmıştı. Semai kahveleri(->) ya da âşık başlardı; Öbür âşıklar da reisi takip e- ayaklar, aranağmeler çalan çalgıcılar
lar mahfeli denilen bu mekânlar içinde derlerdi. Yanık Kerem ve garip havaları önem kazanmıştı artık. Gene de, âşık
en önemlisi Çemberlitaş'taki Tavukpa nın okunmasından sonra yatsı namazı lar, çalgılı kahveler dışında, açık havada
zarı'nda idi. için yaklaşık bir saatlik bir ara verilirdi düzenlenen düğün şenlikleri ve eğlen
Âşık sanatının, II. Mahmud dönemin Aradan sonra, âşıklar reisinin okuduğu celere de katılarak geçimlerini temin et
de (Î808-1839) teşkilatlanmış bir sanat bir gazel ve bir kalenderi ile fasıl yeni meye çalışıyorlardı. Bu şekilde meslek
olarak geliştiği görülmektedir. Ustalığı den başlar, reis yine bir semai söylerdi, lerini yaşatmayı başaran bu son âşıklar,
kabul edilmiş bellibaşlı âşıklar, âşıklar semailerden sonra da sıra destanlara ge İstanbul'da âşık sanatının da son temsil
cemiyetini meydana getirir, bir âşık da lirdi. Destan bitince, bülbül koşması ile cileri oldular ve 1920'li yıllarda tama
başkanlığa seçilirdi. Başkana da "reis-i bir müstezat birkaç âşık tarafından oku mıyla kayboldular.
âşıkan" ya da "âşıklar kethüdası" denir nur veya dü-beyt, bahr-i tavil, acem ağ- Çeşitli kaynaklardan 16. ve 17. yy'
di. Reis-i âşıkanın makamı, Tavukpaza- zı-sakiname veya Âşık Emrah'ın püskül larda kopuz, çöğür, bozuk, çeşde, sun-
rı'ndaki büyük kahve idi. ve perçem kalenderisi, bunlar da olmaz der, çartar, şeş-hane, yelteme, karadü-
Kendisinde âşıklık hevesi ve kabili sa Tahir-Zühre havası, Köroğlu, Genç zen, ravza, yonkar, tanbura gibi çalgıla
yeti gören bir genç mutlaka gelip Ta- Osman, Sivastopol, Yemen ve Mısır des rın Osmanlı şehirlerinde ve saraylarda
vukpazarı'ndaki Âşıklar Cemiyeti'ne sı tanlarından biri söylenirdi Fasıl bu şe çalındığı anlaşılmaktadır. Minyatürlerde
ğınır ve önce "çırak" olarak kabul edi kilde bitince sıra muammaya gelirdi. de bu çalgılardan bazıları resimlenmiş-
lirdi. Usta âşıklardan ders alarak saz ve Âşık tarzı, 19. yy'ın sonlarında gittik tir. 18. yy'a kadar kopuz, çöğür ve bo
sözde onları taklide başlar, kabiliyet çe zayıfladı, itibarım kaybetti. Halk. se zuğun fasıl heyetinde kullanıldığı görül
gösterirse kalfa olur ve kabiliyetini daha mai kahveleri yerine çalgılı kahve deni mektedir. 18. yy'da kopuz kaybolmaya
fazla geliştirince usta âşık kabul edile len yerlere rağbet etmeye başlayınca da başlamış, çöğür hâkim çalgı olmuştur.
rek "itimadname" alırdı. O zaman bu bu kez âşıkların sığındıkları mekânlar Çaldıkları çalgıdan dolayı âşık kelimesi
nun için özel bir tören düzenlenir, uğur çalgılı kahveler oldu. Çalgılı kahvelerde ile aynı anlamda olan "çöğürcü" tabiri
ÂŞIK ÖMER 364
de bu yüzyılda kullanılmaya başlanmış Çalgılı kahveler ve özellikle meyha coşturarak hükümetin istediği yönde
tır. Kastamonulu Âşık Fevzî, 19. yy'da neler gibi halkın sık sık bir araya geldi kamuoyu oluşturmaya çalışırlardı.
semai kahvelerinin duvarlarında gün ği yerlerde âşık tarzının bozuk örnekle Hükümetçe korunan ve teşkilatlan
boyu çöğür, onun küçüğü Bulgarî, beş rini söyleyen okuyucular âşık musikisi mış bir âşık sanatı ile özellikle Anadolu
telli bağlama, altı telli bozuk (bozok), nin İstanbul kültür hayatına bıraktığı âşık sanatı arasında tespit edilen yakın
yedi telli yanuk ve tambura gibi çalgıla hatırayı yaşatmaya çalışmışlardır. Yakın lık, İstanbul'un etkili bir merkez oldu
rın asılı durduğunu bildirmektedir. bir geçmişe kadar, matbaada bastırdığı ğunu göstermektedir. Bu benzerlikler,
20. yy başlarında, çalgılı kahvelerde hüzünlü ya da eğlenceli destanları oku 18. yy'a kadar Anadolu'dan İstanbul'a
ise, klarnet, zurna, darbuka, dümbelek, yarak dolaşan destancılar da âşık musi taşınan bir âşık sanatı geleneğinin varlı
zilli maşa, çifte nağara gibi çalgılar kul kisinin son temsilcileridir. ğını düşündürebilirse de özellikle 19.
lanılmıştır, ama bu çalgılar, şüphesiz İstanbul âşık musikisinin çeşitli Os yy'dan itibaren etkileşimin yönünün İs
âşık sazları değildir. Bunlar, âşık tarzı manlı şehirlerinde yaygınlaşmış olan şe tanbul'dan Anadolu'ya doğru olduğu
havaları okumakla ünlenmiş halk sanat hir muhiti âşık sanatı ile de büyük ben gözlemlenmektedir.
çılarına eşlik eden çalgıcıların kullandığı zerlikleri vardır. Bu benzerliğin en Bibi. Ahmet Cevat, "Mevdan Şâirleri, 1-2",
çalgılardır. Âşık sanatının İstanbul'da önemli kaynağı, daha çok kendi kişilik HBH, 26, 27, 1933; Ahmet Talât ( O n a y ) ,
yok olduğu zamana kadar, özellikle çö lerini ispatlamak ve biraz da şöhret bul Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev'i, İst., 1928; Ali
ğür vb çalgılar kullanıldığını çeşitli kay mak amacıyla İstanbul'a gelen ve bir Ufkî, Mecmuâ-i Sâz ü Söz (haz. Şükrü Elçin),
İst., 1976; İ. H. Uzunçarşılı, "Osmanlılar Za
naklar bildirmektedir. süre kaldıktan sonra tekrar memleketle
manında Saraylarda Musiki Hayatı", Belleten,
İstanbul'da yüzyıllar boyunca yaşa rine dönen gezgin âşıklar ve bu âşıklar no. l 6 l , 1977'; M. K. Özergin, '"XVII. Yüzyıl
maya ve geleneklerini korumaya çalışan yoluyla oluşmuş "âşık kolları"dır. da Osmanlı Ülkesinde Çalgılar", TFA, no.
âşık musikisi, istanbul'un musiki hayatı İstanbul'a gelen bu gezgin âşıklar, 263, 264, 265, s. 6006-6009, 6031-6036, 6049-
na pek çok katkıda bulunmuş, İstan geliş ve gidişlerinde uğradıkları yörelere 6056; Köprülüzade Mehmed Fuad, "Türk
Edebiyatında Âşık Tarzının Menşe ve Teka
bul'un sanat hayatından da çok yönlü öğrendiklerini götürmüşler ve yetiştir mülü Hakkında Bir Tecrübe", Millî Tetebbu-
etkilenmiştir. Özellikle aruz vezinli ya dikleri çıraklara da bildiklerini aktarmış lar Mecmuası, I, 1, Mart-Nisan/133K1915), s.
da aruz vezinli hissi veren bazı türlerde lardır. Böylece, Anadolu'da yaygın âşık 5-46; ay, "Saz Şâirleri/1-11", İkdam, 3, 7, 11,
bu etkilenme kendini daha çok gösterir. tarzı havaların İstanbul'a taşınması ya 16, 19, 25 Nisan; 2, 7, 9, 31 Mayıs; 6 Hazi
Bu çeşit ezgilerin okuyuş tavrı, klasik nında, İstanbul'daki âşık meclislerinde ran/1330 (1914); M. F. Köprülü, Türk Sazşâ-
irleri, I-V, Ankara, 1962-1965; ay, Edebiyat
Türk musikisi ve tekke musikisinin bir çalınan ezgilerin, ağızların ve bunların
Araştırmaları, Ankara, 1966, s. 157-238; O.
sentezi gibidir. Vezin, söz ve ritim kulla çalış-okuyuş tavır ve üsluplarının yayıl C. Kaygılı, İstanbul'da Semaî Kahveleri^ve
nımları ile ezgisel işleyişler de şehir mu masına da vasıta olmuşlardır. Nitekim Meydan Şâirleri, İst., 1937; I. Ozanoğlu, Âşık
hiti âşık sanatının önemli unsurlarıdır. halk musikisi derleme gezileri ile eski Edebiyatı, Kastamonu, 1940; S. Şenel, "Aşık
Bu özellikler âşık fasıllarında kendini şehir merkezlerinde tespit edilen şehir Mûsikîsi", DİA, III, 553-556.
daha belirgin bir biçimde gösterir. Peş muhiti âşık musikisi özellikleri (gele SÜLEYMAN ŞENEL
rev, gazel ve taksim gibi türlerin âşık fa- nek, görenek, adap, erkân, türler, âşık
sıllarındaki varlığı ile mersiye, methiye, tarzı ezgi çeşitliliği, icra tarzları, ağız ÂŞIK ÖMER
nat, divan, semai, kalenderi ve müstezat kullanımları vb), İstanbul semai kahve bak. ÖMER (ÂŞIK)
gibi türlerin icra tarzları tekke musikisi lerinde ve İstanbul'u çevreleyen yöre
ve klasik Türk musikisinin etkilerini ko lerde icra edilen âşık musikisiyle yakın ÂŞIK PAŞA KÜLLİYESİ
layca hissettirir. Bir özenti sonucu orta benzerlik gösterir. Sözgelimi. İstanbul
âşık fasıllarında icra edilen taksim, di Fatih İlçesi'nde, Haydar Mahallesi'nde,
ya çıktığı açık olan bu özellikler, şüphe
van, koşma, taşlama, muamma, kalen Cibali Caddesi, Esrar Dede Sokağı ve
siz ki zamanla âşık repertuvarmda belli
deri, aruz semai, müstezat, mersiye, Şair Baki Sokağı'nın kuşattığı alan üze
bir zenginlik de yaratmıştır.
methiye, kerem havaları, Tahir-Zühre rinde bulunmaktadır.
Âşıklar kendi şiirleri yanında, Fuzuli,
Ziya Paşa ve Rıza Tevfik gibi kalem şa havası (Tahir ağzı), Garip ağzı, destan Sonradan camiye dönüştürülmüş bir
irlerinin şiirleriyle de âşık tarzı havalar çeşitleri, Çuhacıoğlu Ali Paşa peşrevi, mescit, günümüzde mevcut olmayan bir
okumuşlar ve ilgi toplamışlardır. Bu şi bülbül koşması, Köroğlu, Genç Osman, tekke, iki türbe, bir çeşme ve hazire bö
irlerden bazıları klasik Türk musikisi Sivastopol gibi ezgiler, "adam aman"lı lümlerinden meydana gelen Âşık Paşa
bestekârlarınca da bestelenmiştir. söz maniler, lebdeğmez ve noktasız gibi Külliyesi'nin kuruluş dönemi yeterince
gelimi Medeni Aziz Efendi'nin, ''Ey türler, Anadolu'nun özellikle şehir mer aydınlatılmış değildir. Külliyeye ilişkin
çerh-i sitemger dil-i nâlâne dokunma" kezlerinde derlenmiştir. Ayrıca, Anado kaynaklarda, inşa tarihi, banisinin kimli
mısraı ile başlayan hicaz şarkısının güf lu'da, İstanbul Âşık ağzı olarak okunan ği, binaların geçirmiş olduğu onarımla
tesi, Âşık Ömer'in bir kalenderisidir. "adam aman" manileri, aruz semai ve rın niteliği gibi önemli hususlar hakkın
Bunun yanında, âşık musikisi türlerin divan gibi örnekler de derlenmiş ve no da çelişkili ifadelere rastlanmaktadır.
den divan, koşma, kalenderi, müstezat, taya alınmıştır. Külliyenin tarihçesi, şimdilik, 953/1546
semai, kesik kerem gibi havalar ve bun tarihli İstanbul Vakıflan Tahrir Defte-
İstanbul âşık musikisinin özellikle
ların ayakları, klasik musiki icra eden n'ndeki kayıtlar esas alınarak şu şekil
Anadolu'ya yayılmasını sağlayan mer
sazende ve hanendelerce de çalınıp de özetlenebilir: Külliyenin merkezini
kezlerden biri de Tavukpazarı'ndaki
söylenmiştir; örneğin Âşık Dertli'nin oluşturan mescit, 1464-1479 arasında,
Âşıklar Cemiyeti'dir. M. F. Köprülü'nün
"Sâkıyâ camında nedir bu esrar" mısraı Eski Saray'ın ağalarından Abdullah oğlu
verdiği bilgilere göre, Rumeli ve Anado
ile başlayan kesik keremi ile "Ok gibi Hüseyin Ağa tarafından, "Derviş Ahmed
lu'da dolaşan âşıklar, hükümet memur
hûblar beni yaydan yabana attılar" mıs Âşıkî" ya da kısaca "Âşıkpaşazade" ola
ları tarafından korunabilmek için, Ta-
raı ile başlayan "divan'ı bu yoldan gü rak tanınan, sufî ve tarihçi Şeyh Ahmed
vukpazarı Âşıklar Cemiyeti'nden vesika
nümüze ulaşabilmiştir. Efendi (ö. 1484'ten az sonra) adına inşa
ve itimatname alırlardı. Her yıl ekim ba
ettirilmiştir. Mescit, Şeyh Ahmed Efen
Âşık musikisi, ayrıca bazı klasik Türk şından, şubat sonuna kadar âşıklar ara
di'nin büyükbabası olan, Kırşehir'deki
musikisi bestekârlarına ilham vasıtası da sından seçilen güvenilir ve hatırı sayılı
türbesinde gömülü, ünlü sufî ve şair
olmuştur. II. Mahmud, Pertev Paşa, Ke olanlar vilayetlere gönderilirdi. Âşıklar,
Âşık Paşa'nm (ö. 1333) ruhuna ithaf
mani Tatyos Efendi, Nevres Paşa, Suphi duruma göre vilayet merkezlerine, liva
edilmiş ve onun adıyla anılagelmiştir.
Ziya Özbekkan gibi bestekârların divan, lara, kazalara dağıtılır; nahiye ve köyle
kalenderi, müstezat ve kesik kerem gibi re de vilayet ve liva merkezindeki âşık Âşık Paşa Mescidi'nden önce burada,
âşık musikisi türlerinde eserleri vardır, lardan bir kısmı gönderilirdi. Bu âşıklar "Azadlı Sinan" ya da "Sinan-ı Atik" ola
bu eserlerinin güfteleri de daha çok gittikleri yerlerin kahvehanelerinde otu rak tanınan Mimar Sinaneddin Yusuf
âşık şiirlerinden seçilmiştir. rup fasıl geçerler, halkın duygularını Ağa'nın (ö. 1471-1472) bir zaviye inşa
365 ÂŞIK PAŞA KÜLLİYESİ
mukarnas konsollu sivri tromplar, dışar planlı birime açılan küçük türbenin 519; î. Tütüncü, "Âşık Paşa Külliyesi", İstan
dan on iki köşeli bir kasnakla destek caddeye bakan iki penceresi, diğer yön- bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk İs
lam Sanatı Anabilim Dalı basılmamış lisans
lenmiştir. Yapının kuzeybatı ve kuzey lerdeki duvarlarında da ikişer dolap nişi
tezi, 1982: S. Eyice, "Âşık Paşa Camii", DİA.
doğu köşeleri pahlanmıştır. bulunmaktadır. IV, 3-5: E. Mitchell, "Âşık Paşa Çeşmesi'nin
Türbenin basık kemerli girişi doğu Seyyid Velayet Türbesi: Kare planlı Gizli Tarihi", 77; 90 (Haziran 1991), 44-49:
duvarında olup bu yöndeki avluya açı (18x18 m) ve kubbeli olan Seyyid Vela Fatih Camileri. 59-60, 271, 315, 351, 360.
lır. Avluyu sınırlayan ve cadde boyunca yet Türbesi, malzeme ve mimari ayrıntı M. BAHA TANMAN
uzanan kesme taş örgülü duvarda, dik bakımından Âşıkpaşazade Türbesi ile ay
dörtgen açıklıklı, demir parmaklıklı pen nı özellikleri paylaşmaktadır. Basık ke ÂŞİR EFENDİ KÜTÜPHANESİ
cerelerle basık kemerli bir dış kapı bu merli bir kapıdan türbenin doğusundaki Bahçekapı'da, Âşir Efendi ve Sultanha-
lunmaktadır. Asıl türbenin kuzey, batı avluya, buradan da, aynı tür bir kapıyla mam caddelerinin birleştiği köşededir.
ve doğu cephelerinde, klasik düzende, türbeye girilmektedir. Beyaz mermerden I. Mahmud'un reisülküttablarındar.
iki sıra halinde düzenlenmiş altışar pen sövelerle çerçevelenmiş olan avlu kapısı Mustafa Efendi, B a h ç e k a p ı ' d a kendi
cere vardır. Bunların ayrıntıları, daha nın üzerinde, yan yana iki kartuş içinde, adına bir kütüphane kurmak istemiş ve
önce değinilen cami pencereleri ile ay istifli sülüsle yazılmış "reseme Ali el-ma- bu amaçla 1741 ve 1747'de iki ayrı vak
nıdır. Güneydoğu köşesindeki alt pen ruf bi-Kanîzade" imzalı, Seyyid Vela- fiye düzenleyerek 1237 kitabını vakfet
cere yerini türbe girişine terk etmiştir. yet'in ayrıcalıklı kişiliğini vurgulayan miştir. Ancak 1749'da vefat etmesi üze
Âşıkpaşazade'ye ait ahşap sanduka me Arapça bir kitabe bulunmaktadır. Kuzey rine yarım kalan bu kütüphane projesi
kânın güney kesiminde, iki türbe bölü duvarı sağır bırakılmış, bu duvara üç ni, oğlu Şeyhülislam Mustafa Âşir Efen
münü bağlayan üçgen^ alanın sınırında adet dolap yerleştirilmiş, diğerleri, iki sı di (ö. 1804) yeniden ele alarak, babası
yer alır. Bu bölümde Âşıkpaşazade'den ralı altışar pencere ile donatılmıştır. nın düzenlediği vakfiyede bazı küçük
başka, herhalde neslinden gelen dokuz Türbede, Seyyid Velayet'in, son yıl değişiklikler yapmak suretiyle gerçek
kişi daha gömülüdür. Ne var ki bu yapı larda acemice onarılmış sıvalı lahtinden leştirmiştir.
da, İstanbul'daki birçok türbenin akıbe başka on iki kabir daha bulunmaktadır. Kütüphanenin kitap koleksiyonu ön
tine uğramış, 1925'te türbeler kapatıldı Bunlardan birisi eşi Rabia Hatun'a, bir ce Reisülküttab Mustafa Efendi'nin bağı
ğında, ahşap sandukaların başuçlarında diğeri de neslinden gelen şeyhlerden şıyla oluşmuş ve bunu Şeyhülislam Âşir
duran, kitabe niteliğindeki levhalar kal Said Efendi'ye aittir. Sandukalarından Efendi, Rumeli Kazaskeri Hafîd Efendi.
dırılmış, geriye kalan kabir izlerinin ve kitabe levhalarından soyutlanmış Kasidecizade Süleyman Sırrı Efendi ile
kimlere ait olduğunu kanıtlayacak hiçbir olan diğer on kabrin kimlere ait oldu Mehmed Bahaeddin Efendi'nin bağışlan
belge kalmamıştır. Kubbe eteğinde, bazı ğunu bilen yoktur. izlemiştir. Bu koleksiyon, 19l4'te Sul-
parçaları hâlâ görülebilen, barok üslup
Hazireler: Âşık Paşa Külliyesinde bi tanselim'deki Medresetü'l-Mütehassi-
taki siyah renkli kalem işlerinin, caminin
ri Seyyid Velayet Türbesi'nin batısında sin'e, daha sonra 1918'de Süleymaniye
onarıldığı 1783'e ait olması muhtemel
diğeri cami ile Âşıkpaşazade Türbe Kütüphanesine nakledilerek "Reisülküt
dir. Tromplarla kubbe arasında yer alan
si'nin arasında yer alan iki hazire adası tab Mustafa Efendi" ve 'Âşir Efendi" bö
küçük pandantiflerin yüzeyinde, yuvar
bulunmaktadır. Seyyid Velayet Türbe- lümlerinde toplanmıştır.
lak çerçeveler içinde, istifli sülüsle yazıl
si'ne komşu olan hazire adası kesme taş Âşir Efendi Kütüphanesi, iki katlı
mış "esmâ-i hüsnâ" da (yâ Sultân, yâ
örgülü bir çevre duvarı ile kuşatılmış, olup dış cephesi taş ve tuğla şeritlerle
Sübhân, yâ Gaffar vb) geç döneme ait
bu duvar dikdörtgen açıklıklı ve demir örülmüştür. Yaklaşık 11x14 m ebatların-
olmalıdır. Pandantiflerden bazılarında,
parmaklıklı pencerelerle donatılmıştır. daki binanın ikinci katında yer alan ve
türbenin inşa edildiği döneme ait küçük
parçalar halinde günümüze intikal ede Seyyid Velayet Türbesi'ne bitişik, ba taş konsollar üzerine oturtulan çıkma
bilmiş, stilize bitki motiflerini içeren ka sık bir kemerli kapıdan girilen bu hazi şeklindeki okuma salonu güzel mimari
lem işi izleri seçilmektedir. re bölümünde ulemadan ve devlet rica si ile dikkat çeker.
linden birçok kimsenin, tasarım açısın Bugüne kadar bitişiğindeki han ile
Türbenin iki bölümü arasında bulu dan ilginç mezarları bulunmaktadır. birlikte tam bir rölevesi yapılmayan kü
nan üçgen planlı birimin cadde üzerin Çevre duvarındaki bazı pencereler, ha- tüphanenin yalnızca planı yayımlanmış
deki cephesine üçlü bir pencere grubu zirede gömülü olan kimselere ait kita tır. Bu plana göre, merdivenle çıkılan
yerleştirilmiştir. Ziyaret penceresi niteli belerle taçlandırılarak ziyaret penceresi üst katta "L" şeklindeki koridora açılar.
ğinde olan ortadaki açıklık, köşelerinde durumuna getirilmiştir. bir kitap deposu ve yanında iki küçük
sütunçelerin yer aldığı sığ bir nişin içine Çeşme: Kesme küfeki taşıyla örülmüş mekân vardır. Koridorun diğer ucunda
alınmış, hafifletme kemerinin aynası, olan çeşme caminin çevre duvarı üze ki okuma salonu ise iki sütunla ayrılmış
geometrik taksimatlı bir mermer şebeke rinde. Seyyid Velayet Türbesi'ne komşu üç bölümlü bir girişle bu hole açılır. Bu
ile kapatılmış, üzerine de küçük bir te olan hazirenin karşısında bulunmakta üç b ö l m e d e n ortadaki kubbeli olup
pe penceresi oturtulmuştur. Ayrıca nişin dır. Klasik üsluba uygun oranları ve ay yanlardakiler çapraz tonozlarla örtülü
içine, ziyaretçilerin içeriyi görebilmeleri rıntıları ile dikkati çeken çeşmenin cep dür. Ana koridorun ucundaki küçük
için basamaklar konmuştur. Padişah ve hesi silmelerle çerçevelenmiş, sivri ke hücre ise büyük ihtimalle hela olarak
rical türbelerinde hemen hiç görülme merin üzengi hizasında yer alan yatay kullanılmaktaydı. Altındaki kumaş ma
yen, veli türbelerine özgü bir ayrıntı bir silme ile de cephe ikiye ayrılmıştır. ğazasının deposu olan okuma odasını-
olan bu tür pencerelerin istanbul'daki Biri kemerin kilit taşında, dördü de yan tavan tonozundaki çiçekli kalem işi na
en erken tarihli örneklerinden birisi bu larında olmak üzere toplam beş adet kışlar, üzerleri boya ile örtüldüğü halde.
olmaktadır. rozet kabartması, ayrıca ufak s e n i ka 1960'lara kadar görülebiliyordu.
Güneybatıdaki ufak bölümde Meh- bartmaları çeşmenin süsleme unsurları Âşir Efendi ve ailesinin, mezarları,
med Çelebi'nin mermer şahideli kabrin nı oluşturur. kütüphanenin taşınması sırasında Molla
den başka, külliyeye zengin bir vakıfla
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri. 273- Gürânî Camii haziresine nakledilmiş ve
katkıda bulunmuş olan Fatma Sultan'a 278; Ayvansarayî, Hadîka. I, 153-155; ay, boşaltılan kütüphane dükkân olarak ki
ait olduğu rivayet edilen, levhası ve Mecmuâ-i Tevâ'rih, 109. 126, 145, 275-276; raya verilmiştir.
sandukası bulunmayan bir mezar daha Çetin, Tekkeler, 585: Âsitâne, 5: Osman Bey,
teşhis edilmektedir. Fatma Sultan'ın Mecmııa-i Cevâmi, I, 54-55, no. 79; İhsaiyat Bibi. Ş. N. Bayraktar, "Âşirefendi Kütüpha
II. 19; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 14; Ay- nesi", İSTA, II, 1154-1155; Unsal, Kütüphane
Bursa'da gömülü olduğu bilindiğinden,
verdi, Mahalleler, 37; "Âşıkpaşa Camii ve ler, 101; İ. E. Erünsal, Türk Kütüphaneler-,
bu rivayetin tarihi gerçeklere uymadığı Tarihi, II, Ankara, 1988, s. 120-121; ay, "Âşir
Âşıkpaşazade Türbesi", 'Âşıkpaşazade Çeş
ya da bağlı bulunduğu bu tekkede ken mesi", 'İSTA, II (1959). 1148-1151; Öz, İstan Efendi Kütüphanesi", DİA, IV, 8; S. Eyice.
disine bir makam kabri yapıldığı ileri bul Camileri. I. 24; Cezar, Yangınlar, 335, "Âşir Efendi Kütüphanesi", DİA, IV, 8-9.
sürülebilir. Basık bir kemerle üçgen 364; Müller-Wiener. Bildlexikon, 369-370, SEMAVİ EYİCE
369 AŞİRET MEKTEBİ
AŞİRET MEKTEBİ
Aşiret Mekteb-i Hümayunu da denmiş
tir. II. Abdülhamid'in isteğiyle kurulmuş
ve 1894-1907 arasında açık kalmıştır.
Osmanlı ulusçuluğu ya da Osmanlı
topraklarında yaşayanları İslamiyet ül
küsü ve padişahın kutsal kişiliği çevre
sinde bütünleştirme çabası Tanzimat
döneminin (1839-1876) sonlarına doğru
ortaya çıktı. Bu düşünceye dolaylı yol
dan da olsa hizmeti amaçlayan girişim
lerden teki, 1864'te Silahşoran-ı Hassa
örgütü içinde, özel bir zadegan ve aşi
ret birliğinin kurulmasıdır. Abdülaziz
(hd 1861-1876) bu girişimle, uzak böl
gelerdeki etkili aşiretlerin hanedan
gençlerini İstanbul'a getirtmek ve kendi
özel hassa birlikleri arasında bir çeşit
rehin tutmak, ayrıca bu gençlere salta
nata bağlılık duygusu aşılamak istemişti.
Bu özel bölük, II. Abdülhamid'in (hcl
1876-1909) tahta çıktığı sırada, saray
muhafız birlikleri arasındaki yerini ko
rumaktaydı.
II. Abdülhamicl, biraz daha farklı bir
yaklaşımla 1886'da, Arap aşiret reisleri
nin ve şeyhlerinin yetişkin çocuklarını
Aşiret Mekteb-i Hümayunu'mın Akaretler'deki ilk binası. Abdullah Biraderlerin bir fotoğrafı.
Harbiye Mektebi'ne aldırttı. Hicaz, Ye Ş. Tekin-G. A. Tekin (Editör), 'Tmperial Self-Portrait: The Sultan Abdül Hamid IFs Photographic Albums", Journal of
men ve Trablusgarp eyaletlerinden seçi Turkish Studies / Türklük Bilgisi Araştırmaları, e. 12, 1988
lerek getirtilen 48 genç, Harbiye'deki üç
yıllık eğitimden sonra mülazım (teğ
men) rütbesiyle ve padişahın fahri ya Recaî Efendi atandı. O gün yapılan ko layan gençler, belirlenen kadro tamam
veri sanını da taşıyarak memleketlerine nuşmalarda da Osmanlı feodal topluluk lanıncaya değin Mülkiye Mektebi'nde
gönderildiler. Ancak bu uygulama, as larının hanedan gençlerini az çok bir konuk öğrenci olarak barındırıldılar. Bu
keri okulların yeniden örgütlenişiyle ay genel kültürle donatıp İslamiyetin yüce arada, II. Abdülhamid'in bir iradesiyle
nı yıllara rastladığı gibi Harbiye'de Arap ve bağlayıcı esaslarını ve Türkçeyi öğ Kabataş'taki Esma Sultan Sarayı tahsis
gençlerinin okumasını istemeyen etkili retmenin din ve kamu görevi olduğu edildi. Okulda derslere 14 Eylül 1894'te
çevrelerden de tepki gördü. II. Abdül- vurgulandı. Dörder beşer gelmeye baş başlandı. Sonraki yıllarda da 50'şer öğ-
hamid, yeni bir düşünceyle askeri da
nışmanlarından Osman Nuri Paşa'ya bir
layiha hazırlaması direktifini verdi. 9
Haziran 1308/22 Haziran 1892 tarihli la
yihada özetle Arap topluluklarının ge
çimsizliğinin ve devlete karşı olumsuz
tavırlarının bilgisizlikten kaynaklandığı,
bunun giderilmesinin ise ancak eğitimle
mümkün olabileceği, bu maksatla İstan
bul'da bir aşiret mektebi açılmasının ye
rinde olacağı vurgulanıyordu. Layihada,
önerilen okul için bir ders programı da
düzenlenmişti. Bundan beş gün sonra
27 Haziran 1892'de de Aşiret Mektebi
Nizamnamesi yayımlandı. Ayrıca Beşik
taş'ta Akaretler'deki uygun binalar da
bu okula tahsis edildi. Daha ilginç ola
rak da nizamnamede okulun her türlü
masrafının devletçe karşılanacağı ve ya
tılı olacağı belirtilmişken tüm giderleri
Darüşşafaka'ya yüklendi. İlgili valilere
yazılan ivedi buyruklarla Halep, Şam,
Bağdat, Basra, Musul, Zor, Kudüs, Di-
yarbekir, Trablusgarb ve Bingazi san
caklarından dörder, Yemen ve Hicaz
bölgelerinden de beşer (toplam 50) aşi
ret soylusu gencin, yaşları 12-16 arasın
da, sağlıklı ve zeki olmak koşulu ile se
çilip gönderilmeleri istendi.
ÂŞİYAN
Bebek ile Rumelihisarı arasında, bugün
aynı isimle anılan mezarlık sırtlarında
bulunan semt. Sahilden denizin içine
uzanan dil, Boğaz'ı çok daralttığı için
Yerel giysileriyle Aşiret Mektebi öğrencileri. Abdullah Biraderlere ait iki fotoğraf. buraya Yunanca Lomekopi, Türkçe ola
Ş. Tekin-G. A. Tekin (Editör), "Imperial Self-Portrait: The Sultan Abdül Hamid ITs Photographic Albums", Journal of
Turkish Studies I'Türklük Bilgisi Araştırmaları, c. 12, 1988
rak da Boğazkesen denilmişti. Eremya
Ç e l e b i Kömürciyan, B o ğ a z i ç i ' n d e k i
üçüncü burun olan bu mahalde deniz
rencinin gelmesiyle beş yıllık okulun sı içte ciddi sorunların gündemde olduğu de iri kayalar bulunduğunu kaydetmek
nıfları tamamlandı ve 250 mevcudu ol bir sıradaki bu eylem, II. Abdülhamid'i tedir. Bu kayalardan ötürü semte Kaya
du. Rüştiye-idadi düzeyindeki Aşiret kaygılandırdı. O yılki tatilden sonra lar Köyü adı verilmişti. Evliya Çelebi.
Mektebi'ni bitirenler Harbiye ve Mülkiye okul bir daha açılmadı. Önkayalar denilen Sıdkî Efendi Ca-
mekteplerine girebilmekteydiler. Amaç, Aşiret Mektebi sınıflarının ders prog mii'nin de bulunduğu mevkide o dö
bu okullarda okuyanların Osmanlılığı, ramları, dengi okullara oranla çok basit nemde 40-50 ev olduğunu söyler. 17
Türklüğü, Osmanlı hanedanını seven ve ti. İlk iki sınıftaki Kuran-ı Kerim, ulum-ı yy yazarlarından Kömürciyan ve İt
savunan aydınlar olarak memleketlerine diniye, ilm-i hal, kıraat-ı Türkî, imla, ta yazarlarından İnciciyan da burada Y-a.-
subay ve yönetici kimlikleriyle dönme lim, sonraki iki yılda da okutuluyor, ay lerin oturduğunu, sahilde bir kuç_c
leriydi. Okulun İstanbul'da açılışının bir rıca hüsn-i hat, lügat, hesap, tecvit, kı- mescit, birkaç bahçe ve ilerisinde -
nedeni ise onları bu görkemli kentte bü sas-ı enbiya, sarf-ı Türkî, coğrafya, Fran ağaçlarının yükseldiği bir Müsh::
yülemekti. Ayrıca. II. Abdülhamid, Arap sızca, sarf-ı Arabî, nahv-i Türkî, Farisî, mezarlığı olduğunu kaydeder! r'
aşiret reislerinin yetişkin oğullarını İstan Tarih-i İslam, kitabet-i Türkî, malûmat-ı mezarlık Üsküdar'dan sonra Be E.
bul'da rehin tutarak olası ayaklanmaları mütenevvia, resim, Tarih-i Osmanî, ka- çi'ndeki ikinci önemli mezarlık;: -
önlemeyi de düşünmüş, ayrıca bu genç vaid-i Osmaniye, mükâleme-i Türkî, sar'da yaşayan Müslüman ahalirıir. r»efc-
leri himayesinde göstermek suretiyle de
Araplar arasında sempati toplamayı
amaçlamıştı. Yatılı olan okulda öğrenci
lerin gereksinimlerinin en iyi şekilde
karşılanması, her birine ayda 30 kuruş
harçlık verilmesi, törenlerde ön sıraları
almaları vb de aynı düşüncelere dayanı
yordu. Öğrencilerin iki yılda bir, özel
görevliler eşliğinde memleketlerine ziya
rete gitmeleri de sağlanıyordu.
1902'de okula ilk kez 18 Arnavut
genç de alındı. Böylece genel mevcut
Arap, Kürt ve Arnavut gençlerinden
oluştu. Ancak, her yıl muhtelif bölgeler
den gönderilen gençler, amaçlandığı gi
bi, yörelerin ve aşiretlerin hanedan, reis
ve şeyh çocukları olmayıp sıradan aile
lerin çocuklarıydı. Bu ise amaca aykırıy
dı. Diğer yandan 1897'de Mülkiye Mek-
tebi'ne Aşiret Mektebi mezunları için
özel bir sınıf açılmıştı. Bir yıl süreli bu
sınıfın çok basit programını izleyenler,
kendi bölgelerine kaymakam atanmak
taydılar. Mülkiye Mektebinin bu sınıfın
dan 1907'ye değin dört dönem mezun
verilmiştir.
Giderek şımaran ve kozmopolit bir
okul topluluğu oluşturan Aşiret Mektep
Âşiyanda Tevfik Fikret'in Edebiyat-ı Cedide Müzesi (Aşiyan Müzesi) olarak kullanılan evi.
liler, 1907'de. okul yönetiminden şikâ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphaneler re Müzeler Genel Müdürlüğü
yetle yemek boykotu yaptılar. Dışta ve
371 ÂŞİYAN
lemeleri olan çırpıcılar Kayalar Köyü sa miştir. Bunların içinde Tavukçu Reis adı
hillerinde köy ve hisar sakinlerinin ça ile bilinen Reisülküttab Mustafa Efen
maşırlarını yıkarlardı. Bugün Kayalar dinin yalısı kayda değer. Mustafa Efen-
Köyü'nün ismi, burada bulunan cami di'nin geniş bir bahçe içindeki yalısını
dışında tamamen unutulmuştur. Sahil devlet ricali ve Avrupa elçileri gizli gö
ve sırtlar Âşiyan semti olarak bilinir. rüşmeler için sık sık ziyaret ederlerdi.
17. yy'da burada Nişancı Ahmed Sıt Mustafa Efendi'nin hayratından olan, Ka
kı Efendi (Paşa) (ö. 1662/63) tarafından. yalar Mescidi'nin yakınında ve sahilde
Kayalar Mescidi olarak bilinen, duvarla bulunan 1763 tarihli çeşme, 1914'te sahil
rı kagir, çatısı ahşap bir mescit yaptırıl yolunun genişletilmesi sırasında yıkılmış;
dığı kaydolunmuşttır. Evliya Çelebi bu yalı ve Deli Hüseyin Paşa Bağı Robert
mescidin üst tarafında bulunan Kadirî Kolej'in mülkiyetine geçmiştir. Devlet
dergâhı ile I. Süleyman (Kanuni) döne protokolünde nişancılardan hemen son
minde yaşamış bir Bayramî-Melamî şey ra gelen reisülküttabların da hep bu ma
hi olan İsmail Maşukî'nin anıtmezarını halde yerleştiklerini göz önüne alırsak
efsanevi bir tarzda anlatmaktadır. 1551' Boğaziçi sahillerinin yerleşim hiyerarşisi
de müritlerinden Irakîzade Hasan Efen ne dair bir başka geleneği yakalamış
di, İsmail Maşukî'nin başının gömülü oluruz. Bir başka 18. yy yalısı, Yılanlı
olduğuna inanılan Kayalar Mescidi'ne Yalı'nın kötü bir restorasyon geçiren se
bitişik Şeyh Mehmed Efendi haziresinde lamlığı halen ayaktadır. Semt bugünkü
şeyhin anısına bir anıtmezar yaptırmış adını şair Tevfik Fikret'in bu mahaldeki
tır. Mescidin hemen arkasında, Melamî- evinden almaktadır. Farsça bir sözcük
lere karşı inşa edildiği söylenen Kadirî olan "âşiyan'in anlamı "kuş yuvasr'dır.
Tekkesi'nin bugün hiçbir izi kalmamış Bibi. B. Tanman, "Settings for the Venerati-
tır. Dergâhın sırtlarmdaki bağ ise birkaç on of Saints'', The Dervish Lodge, Berkeley.
kez kaptan-ı deryalık yapmış-ve Girit'in 1992, s. 169: M. T. Gökbilgin, "Boğaziçi", İA,
fethinde önemli rol oynamış Deli Hüse II, 677; Evliya, Seyahatname, I. 314; Kömür-
yin Paşaya aitti. Bu bağ, Rumeli Hisa- ciyan, İstanbul Tarihi, 41. 219, 260: İncici-
yan, İstanbul, 116; R. E. Kocu. "Âşiyan", İS
rı'nm arkasında, bir Bektaşî tekkesi olan
TA, III. 1161 vd.
Nafi Baba Tekkesi'ne kadar uzanıyordu.
TULAY ARTAN
Vakanüvisler ve arşiv belgeleri 16.
yy'da bu sahilde eşkıyanın ve haydutla ÂŞİYAN
rın mekân tuttuklarına işaret etmektedir. Rumelihisarı'nda Aşiyan (Kayalar) Me
17. yy'da ise bir başka efsanevi kişilik, zarlığının önünden başlayan yolun so
gemicilerin dostu olarak tanınan Dur lunda Robert Kolej'in doğusundaki sırt
muş Dede burada bir dergâha adım ve tadır. Tanınmış şair Tevfik Fikret'in evi
rir. Durmuş Dedenin I. Ahmed zama olan konut, 1946'dan beri İstanbul Bü-
nında (1603-1617) Akkirman'dan İstan yükşehir Belediyesi'ne aittir ve müze
bul'a gelerek Kayalar Köyü mezarlığının olarak hizmet vermektedir (bak. Âşiyan
bittiği yere yakın bir noktada, deniz ke Müzesi).
narında bir tekkede şeyh olan Akkir- Âşiyan, kagir bir zemin kat üzerinde
manlı Ali Baba'nın yanma yerleştiği iki ahşap katı olan üç katlı küçük bir
söylenmektedir. Aslında tekkenin kuru evdir. Evin önemi Tevfik Fikret'e ait
cusu, I. Süleyman (Kanuni) zamanında oluşunun yanısıra onun tarafından ta
Mısır'dan İstanbul'a göçen Şeyh İbrahim sarlanmış ve yapılmış olmasındadır. 19.
Gülşenî halifelerinden Hasan Zarifî yy'ın sonuna doğru Avrupa'da, daha
Efendi (ö. 1569) olduğu halde tekke çok da İngiltere'de görülen amatör ve
Durmuş Dede'nin adıyla anılagelmiştir. kişisel tasarım ürünü ve kırsal karakteri
Zamanla, Boğaz'dan geçen gemilerin belirgin küçük konut yapımının Türki
tekkeye zahire yardımında bulunmaları ye'de bilinen birkaç örneğinden biridir.
bir gelenek haline geldi. Hadîkatü 1-Ce- İngiltere'de "arts and crafts" (bak. art
vâmfyi yazdığı 1768'de, Hafız Hüseyin nouveau) hareketiyle başlayan, ö n c e
Ayvansarayî bu geleneğin hâlâ devam mimarlar eliyle, sonraları ise amatör ta-
ettiğini kaydetmektedir. Çeşitli kaynak sarımcılarca sürdürülen rahat, cesaretli,
ların, yerini Rumelihisarı yönünde Ka serbest taşra evi yapımları özgür bir ya Tevfik Fikret'in Âşiyan'ı tasarlarken yaptığı
yalar Köyü yakınında tespit ettiği Dur şam kültürü ile birlikte dönemin aydın küçük ev resimleri.
muş Dede Tekkesi'nden günümüze hiç kesimi, düşünür ve sanatçıları tarafın Fotoğraflar Erkin Emiroğlu, 1993
bir iz kalmamıştır. Bu tekke Gülşeni dan da benimsenmiş bir moda idi. ' Do-
tekkesi olarak kurulmuşsa da Ahmed mestic styl" veya "domestic revival" ola
Münib Üsküdari'nin Mecmua-i Tekâyâ rak anılan, genellikle farklı stillerden se model kitaplarının İstanbul'a da gelmiş
adlı eserinde ayin günü Çarşamba olan çilmiş başka başka motiflerin karışımı olduğu, kitaplık ve arşivlerdeki varlıkla
bir Şabanî dergâhı olarak gösterilmiştir. nın pitoresk olanaklarından yararlanan rından ötürü kesindir. Âşiyan Müze
1715'te ölmüş olan Fennî Mehmed bir eğilimdi. Yayın tekniklerinin ve ola sinde Fikret tarafından yapılmış küçük
Dede Boğaziçi köyleri üzerine yazdığı naklarının gelişmesiyle ortaya çıkan ev resimleri, sözü edilen model kitap
Sabilname'âe bu semt için fiske tâşıyle dergi ve model kitaplarıyla yayılan bu larındaki ev resimlerine birebir benze
eğer ürker ise gülşenden / bülbül-i zâre eğilimin en başarılı örneği, mimar Ph. mektedir. Bu küçük resimler, Fikret'in
Kayalar kadar olmaz mesken demiştir. Webb'in (1831-1915), İngiliz yazar ve "domestic revivaP'ı tanıdığının kanıtları
18. yy sonundan 19. yy ortalarına ka politikacı W. Morris için onunla birlikte dır. W. Morris gibi Fikret'in de kendine
dar olan dönemi kapsayan bostancıbaşı tasarladığı ünlü Red House'dur. özgü bir konut yapma isteği, çağının
defterlerinde bu sahilde hekimbaşı, re- Osmanlı elit kesiminin Avrupa'da duygu ve düşünce dünyasına yakınlığı
isülküttab ve ulemadan önemli devlet olan bitenden habersiz olduğunu san nın da işaretidir. Hattâ adının "Âşiyan"
görevlilerinin yalıları olduğu kaydedil mak yanıltıcı olur. Özellikle dergi ve oluşu, çağrıştırdığı şiirsellik, hüzün ve
ÂŞİYAN MÜZESİ 372
içedönüklük dönemin egemen eğilimi mında 378 ve-diğer Edebiyat-ı Cedideci- bulunan Aşkî'nin bazı hikâyeleri taş-
olan art nouveau'nun sembolist esteti ler kısmında ise 22 olmak üzere toplam plaklara da alınmış, Portakala Yahudi.
ğinden hiç de uzak değildir. 470 parça eşya ve eser mevcuttu. Bu Sürpik Dudu, Belalı Bıçkın, Sulukule
Âşiyan, İstanbul konutlarından izle arada Hâmid'in kütüphanesine ait 120 kavgaları gibi taklitleri de plaklara geç
nimler taşıyan ama "domestic revival" eser de ciltlenmiş bir halde bulunmak miştir. Günümüzde bilinen meddahlık
örneklerine daha yakın olan bir tasa taydı. 1959'da Şair Nigâr Hanımın kitap hikâyelerinden çoğu. 60 yıla yakın bir
rımdır. Planında, profesyonel bir tasa ları ve arşivi de müzeye katıldı. 196l'de süre meddahlık sandalyesine oturan Aş-
rımcının yapmaması gereken yanlışlar Âşiyan Müzesi adını aldı. Bugün (1993) kî'den derlenmiştir. Aşkî, meddahlık
vardır. Üst kattaki çift koridor veya taş müze Büyükşehir Belediyesi Kültür İşle sandalyesine, başında sıfır kalıp bir fe
duvarın konutu kesen pozisyonu bun ri Daire Başkanlığı Kütüphaneler ve Mü arkasında kısa bir ceket, açık renkli b : i
lardan biridir. Buna karşılık "bay win- zeler Müdürlüğü'ne bağlıdır. Pazartesi bir pantolon, ayağında ökçesi kırık bsr
dow" tipi yarım altıgen çıkmaların kul ve perşembe günleri dışında 9-00-17.00 pabuçla ve okuma yazması olmayan b—
lanımı ustacadır. Fikret'in asıl yaşama saatleri arasında ziyarete açıktır. bıçkın görünümüyle çıkardı. Çeşitli lir
hacmi olan giriş katı düzenlemesine İSTANBUL leri konuşurken ayağa kalkıp oynama-:
özen gösterdiği anlaşılmaktadır. Burada ve tiplere göre başlığım da değiştirmem
salonun Boğaziçi panoramasına açılan kendine özgü bir meddahlık biçimivc:
kesimdeki küçük nişlerin veya şömine 1910'da, Göksu'da Tahtırevan adı veri
nin konumu son derece kişiseldir. len yerde döneminin ünlü oyuncularıy
Fikret'in iç mekân düzenlemelerini la birlikte ortaoyununa da çıkmıştır.
büyük ölçüde art nouveau mobilya ve Bibi. M. And, Geleneksel Türk Tiyatrosu. An
kumaşları kullanarak gerçekleştirmiş ol kara, 1 9 6 9 ; Ö. Nutku, Dünya Tiyatrosu Tari
duğu çeşitli betimlemelerden anlaşıl hi, c. I, İst., 1985; Nutku. Meddahlık; S. I
Gerçek, Türk Temaşası, İst., 1942.
maktadır. Âşiyan, şairin resim ve mi
RAŞİT ÇAYA-
marlığa olan yakınlığının onun edebiyat
dışı kişiliğini ne denli "avant garde" bir
çizgiye ulaştırdığının göstergesi ve ölçü AŞURE
tü olan önemli bir yapıttır. Muharrem aşı da denen aşure, Hz Nuh'
Bibi. İSTA. III. 1161-1170; B. R. Eyüboglu. un. Tufan'dan sonra karaya çıktığı zaman
"Çekirdekten Yetişen Ressamlara Yaraşır, gemide kalan yiyecekleri bir kazana dc!-
Acık Seçik, Dipdiri Resimler", Milliyet Sanat durup pişirmesine bağlanan eski bir Do
Dergisi,'?,. 145. s. 18-20. ğu geleneğidir. Anadolu'da olduğu gir:
AFİFE BATUR İstanbul'da da aşurenin en az yedi çeşi
malzemeyle pişirilmesi âdetti. İstanbul'un
ÂŞİYAN MÜZESİ saray ve zengin çevreleri aşure gelene ;_-
Tevfik Fikret'in Rumelihisarı'nda müze ne farklı özellikler kazandırmıştır.
ye dönüştürülmüş evi. Türk-Müslüman geleneğinde aşure,
İstanbul Belediyesi, büyük Türk şairi hicri-kamerî yılın ilk ayı muharremin
Meddah Aşkî (ortada, eli yanağında olan) 10. günü pişirilir. İstanbul mutfağı aşu
ve düşünürü Tevfik Fikret'in hayatının (solda Cüce Vasil, önde Pişekâr Asım Baba,
bir kısmını içinde geçirdiği, şiirlerini sağda Çiftenaracı Emin).
reyi, buğday, bakla, nohut ağırlıklı \ -
yazdığı, edebiyatçı dostlarıyla ilişkilerini Yedigün dergisinden alınmıştır. niteliğinden bir sofra spesiyalitesi düze
sürdürdüğü ve hayata gözlerini kapadı Gökhan Akcura arşivi yine getirmiştir. İstanbul usulü aşurece
ğı Rumelihisarı'ndaki "Aşiyan" adını ta pirinç, buğday, iç bakla, fasulye, şeker
şıyan konutunu 1940'ta şairin eşi Nazi- vb ana malzeme oranlarının dengelen
me Hamm'dan satın alarak kamulaştır- AŞKÎ (Meddah) mesi yanında incir, üzüm, kuşüzümü
dı. Binada dönemin vali ve belediye kayısı, kestane, çamfıstığı, şamfısüğı, ce
(1853, Bodrum/Muğla - 1934, İstanbul)
başkam Lütfi Kırdar'm girişimiyle bir viz, fındık, nar tanesi vb kullanılan::
Döneminin en iyi meddahlarından bi
Edebiyat-ı Cedide Müzesi kuruldu. Tev damak zevki de gözetilir. Ayrıca misk
riydi. Sakız Adası'nda doğduğu da söy
fik Fikret'e, Abdülhak Hâmid'e ve diğer amber, gülsuyu ilave edilir ve tarçın
lenen Aşkî, Rumca ve İspanyolca da bi
Edebiyat-ı Cedide yazarlarına ait hatıra serpilir. Saray ve konak usulü aşure ise
lirdi. Meddah Şükrü'nün yetiştirmesiydi.
eşyalar ve belgeler bu binada toplandı. "süzme" ve "sütlü" denen iki ayrı tarzda
Kendisi de ünlü meddah Sururi'yi yetiş
bir tür muhallebi kıvamında hazırlanr
19 Ağustos 1945'te açılan müzenin tirdi. Genç yaşta geldiği İstanbul'da bü
Bu tür lüks aşureye bademşekeri, çiko
Tevfik Fikret kısmında 160, Hâmid kıs yük ün kazandı. Geniş bir repertuvarı
lata dahi katılır.
Osmanlılar dönemi boyunca aşure
geleneğinde öncülük saraya aitti. Muhar
rem ayının 10. günü Topkapı Sara]
mutfaklarında pişirilecek aşure için Ki-
lar.-ı Has'tan gereken malzeme veri;-
birkaç gün önceden hazırlıklara başlanır
dı. Saray aşuresini helvacıbaşılar pişir
mekteydiler. Büyük kazanlarla hazırla
nan aşureden ilkin, özel bir törenle pa
dişaha, harem halkına sunulması, sor_-_
devlet ileri gelenlerine, imaretlere, halka
dağıtılması âdetti. Sır kâtibi Salâhî Efer-
di'nin tuttuğu Ruznâme 'den, 1735'te sa
rayda pişirilen amberli ve miskli iki maş
Aşiyan rapa aşurenin, o sırada Beylerbeyi Sarr-
Müzesinden yı'nda dinlenmekte olan I. Mahmur _
Tevfik Fikret'in götürüldüğü, bir maşrapasının padişaha,
çalışma odası.
Erkin Emiroğlu,
diğerinin de maiyetindekilere sunuldu In
1993 ve zevkle yenildiği yazılıdır. II. Abdülhi-
373 AŞURE
mid döneminde (1876-1909) Yıldız ve re ile ilgili tuhaf inanışlar vardı. Örne
Beşiktaş saray mutfaklarında hazırlanan ğin, aşure yenirken ağza gelen ilk bakla
aşurenin dağıtımı Istanbullularca sabır çiğnenmez, çıkarılır, yıkanıp kurutulur
sızlıkla beklenirdi. Dağıtım iki biçimde ve para kesesine "bereket baklası" ya
yapılırdı. Birincisi, saray testilerine ve da "aşure baklası" denerek konurdu.
kâselerine konan aşureleri tablakârlar, Hemen herkesin kesesinde bir aşure
Beşiktaş, Ortaköy, hattâ daha uzak baklası bulunurdu. Aşure pişerken ka
semtlerdeki yüksek kamu görevlilerinin, rıştırmaya mahsus kepçeye ibrişimle
ilmiye, mülkiye ricalinin konaklarına gö delikli gümüş paralar bağlamak, daha
türürlerdi. Ertesi gün, "cevap" denen sonra bunları yıkayıp yine bereket ol
usul gereği boş testi ve kâselerin çikola sun diye keseye koymak da bir âdetti.
ta, bademşekeri, fıstık vb doldurularak Şehzadebaşı Külliyesi tabhanesinde
konak ağalarınca saraya iadesi gelenekti. barınan veya Anadolu'dan gelen körler,
İkinci ve asıl dağıtım, halka dönüktü. muharrem ayının ikinci ve üçüncü haf
Saray matbaalarının her birinde iki ve taları boyunca "aşure goygoycuları" ola
dört kulplu büyük kazanlarda, buğday, rak İstanbul'un bütün semtlerini dola
incir, üzüm, kayısı kurusu, nohut, bakla, şırlardı. Altışar kişilik gruplar halinde,
vb ile "daneli" denen aşureler pişirilir; Kerbela ağıtları söyleyerek dolaşan
10 Muharrem gecesi, sırık hammalların- İstanbul usulü pişirilmiş bir ev aşuresinin goygoycuların boyunlarına geçirilmiş
ca taşınan 50-60 kazan, Yıldız Talimha üzerinde ceviz, nar taneleri, kuşüzümü ve önlü arkalı iki gözlü heybeler (on iki
ne Meydanı'na götürülerek düzgün bir serpilmiş tarçın taneleri görülüyor. heybegözü, On İki İmam'ı simgeliyor
sıra halinde dizilirdi. Sabah erkenden Hazım Okurer du) aşure erzakına mahsustu. Bir sokak
Matbah-ı Amire müdürü, vekilharç, hel- başında durduklarında yüzleri birbirine
vacıbaşılar resmi giysileriyle meydanda dönük bir halka oluştururlar, hep bir
kendi aralarında bir organizasyonla ima
hazır beklerler, seccadecibaşımn, aşure
retlerden hayrat kazan alıp aşure pişirir,
ağızdan; Seyyah Dede topraklara yüzü
tevziinin padişahın buyruğu olduğunu
çarşı esnafına ve halka dağıtırlardı.
nü / Sürsün, kan ağlasın, Matem ayın
duyurmasından sonra, Matbah-ı Amire da nakaratlı mersiyeyi okurlar, bu sıra
imamı dua eder, âmin diyen halka par Evlerde ise her aile, kendi konumu da semt halkı taslarla aşurelik getirip
maklık kapıları açılırdı. Her kazanın na ve ihtiyacına göre 10-17 Muharrem hangi gözde ne varsa aynısını onun üs
önünde kuyruklar oluşur ve herkesin haftası içerisinde mevsim olanaklarına tüne koyarlar, bu sırada körler de "Hoy!
getirdiği kap kaçağa aşure doldurulurdu. göre zengin malzemeli aşure pişirirdi. goy goy canım!.." derlerdi.
Bu sırada disiplinin sağlanamadığı, gö Evlerde büyük helvahane veya kuzu
kazanı içinde hazırlanan aşure ocaktan Eski birçok gelenek gibi, İstanbul'a
revlilerin tepeden tırnağa aşure bulaşığı özgü aşure geleneği de unutulmuştur.
na battığı sıkça görülür, bu da tatlı anıla indirilince evin en yaşlısı kazanı karıştı
rıp bir Yasin-i şerif okur, kazanın ağzı Ancak yine de muharrem ayında Müs
ra olanak verirdi. lüman aileler evlerinde aşure pişirmek
na kalaylı bir tepsi, bunun üstüne de
Saraya koşut biçimde, sultanefencliler te, konu komşuya dağıtmaktadırlar. Öte
beyaz bir örtü örtülür, aşurenin dem
de (padişah kızları) kendi saraylarında yandan, İstanbul mutfağının yemekleri
lenmesi tamamlanınca tepsi alınır, evin
aşure pişirttirip semt halkına, yoksullara ni hazırlayan birkaç lokanta ile muhal
en büyüğünden en küçüğüne sıra ile
dağıttırırlardı. Hanedan mensuplarının lebiciler süzme aşure yapmaktadırlar.
tas tas verilirdi. Herkes salavat getirdik
karşılıklı olarak birbirlerine gönderdik Bibi. Efdaleddin (Tekiner), "Aşura", îslam-
ten sonra yer, ayrıca tepsideki "aşure
leri aşureler çok değerli porselen, kris Türk Ansiklopedisi, ist., 1942, s.'604-614; Pa-
teri'' denen buhar suyu da şifa niyetine
tal, bakır, gümüş, prinç aşureliklere ko kalın, Tarih Deyimleri, I, 101-102; "Aşure",
gözkapaklarına ve alna sürülürdü.
nurdu. Sürahi biçiminde ve ağzının bir İSTA, III. 1178.
tarafı yalaklı olan bu tek kulplu aşure İstanbul halkı arasında eskiden, aşu NECDET SAKAOĞLU
liklerin yaldızlı, kabartmalı, hattâ muras
sa olanları vardı. Bunlar, birer hediye
olarak konak ve sarayların köşe rafların
da camekânlarmda saklanırdı. 10 Mu BURHAN F E L E K ' T E N BİR AŞURE ANISI
harremi izleyen hafta boyunca rical ve Peder merhum uzun müddet Evkaf Nezaretinde (Vakıflar Bakanlığı) memuriyet
paşa konaklarında da aşure pişirilip da
etmişti. Evkaf Nezareti de Muharremde aşure pişirtip dağıtırdı. Evkafın dağıttığı
ğıtılırdı. Son dönemlerde aşureden çok
bu aşure, şimdi yerine Bahçekapısı Dördüncü Vakıf Hanın yapıldığı Hamidiye
aşure kabı ilgi çektiğinden muharrem
İmaretinde, zannederim Birinci Abdülhamid'in vakfı olarak pişer, dağıtılırdı.
ayı yaklaşınca züccaciyeci ve evani dük
Aşure dağıtmak için hususi deştiler vardı. Muteber yerlere ve kimselere gidecek
kânları binbir çeşit aşurelik, kâse, tas ve
aşureler Avrupa malı tek kulplu, ağızlı, kapaklı porselen güzel vazo gibi desti-
sürahilerle dolardı. Bunları alanlar, aşu
lere konurdu.
re vesilesiyle yakınlarına, komşularına
Bizim eve, bildiğimiz topraktan içi dışı yeşil sırlı geniş ağızlı destilerle gelir
değerli hediyeler sunmuş olurlar, bu tür
di. Bu deştiler yarım gaz tenekesi kadar aşure alırdı. Babam merhum müdür ol
kaplar da evlerde hediye edenin adıyla,
örneğin "Saraylı hanımın kâsesi", "Müftü duğu zaman 6 desti aşure geldiğini hatırlarım. Ye babam ye!.. Tabii biz de ko
efendi tası" vb olarak anılırdı. nu komşuya dağıtırdık. Ama kendimiz de ayrı aşure pişirirdik. Babam merhu
mun ilk memuriyeti bu aşurelerin piştiği Hamidiye imaretinde anbar memurlu
Evkaf Nezareti de kendi bünyesindeki
ğu ile başlamış imiş. O bize anlattı. Aşureler, imaretin büyük, ama birkaç ton
sayısız vakfın birçoğunun vakfiyelerinde
luk kazanlarında bir gün evvelden pişermiş. Muharremin dokuzunu onuncu
yer alan "Muharrem ayında aşure pişiri
gününe bağlayan gece soğuduktan sonra sabah erkenden kapıları halka açar-
lip halka ve fukaraya dağıtıla" koşulu ge
larmış... Çoluk çocuk, kız kızan genç ihtiyar eline ne geçirirse imarete koşar
reği, İstanbul'un büyük imaretlerinde
kazana daldırırmış. Bir gün kalabalık öylesine hücum etmiş ki elindeki saplı
aşure pişirttirip dağıtımını sağlardı. Son
gaz tenekesini biraz derinleşmiş olan kazana daldırmak için fazlaca içine eğilen
dönemlerde bu gelenek daha çok Bah-
bir Arap (zenci) arkadakilerin de tazyiki ile başaşağı aşure kazanına düşüp bo
çekapı'daki Hamidiye İmareti'nde yapılı
yordu. Aşurenin yanısıra, aynı günlerde ğulmuş. Rahmetli peder: "Kazanda aşure bittikten sonra cesedini çıkardılardı"
imaretlerde, sebillerde şerbet, memba diye anlatırdı...
suyu, hatta pişmiş kurban eti dağıtıldığı Milliyet, 20 Mart 1970
da olurdu. Kimi zaman esnaf örgütleri de
AT YARIŞLARI 374
AT YARIŞLARI bün yaptırıldı ve yarışlar için de iki pist İstanbul'a sığman Beyaz Ruslar arasın
açıldı. Düzenlenecek at yarışlarının tek daki atçılar da yarışçılık dünyamıza ay-
Türkiye'de, bugünkü şekline en yafan nik işleriyle uğraşmak üzere, yine Enver bir renk kattılar. Özellikle, Arcady ile
at yarışlarının 1900'de İzmir'de düzen Paşa tarafından Keçecizade İzzet Fuad kardeşi Dr. Seferov'un Türk yarışçılığına
lenmeye başlandığı bilinir. Bu konuda Paşa ile İmrahor (ahırlar amiri) Miralay pek büyük yararları dokundu.
öncülük yapan kişi orada yerleşmiş bu Şevket B e y görevlendirildiler. İş pek Mütareke yıllarında, İşgal Kuvvetleri
lunan Mr. Patterson adında bir İngiliz hızlı büyüdü; modern sistemlerin ya- Başkumandanı General Harrington'ın
işadamıydı. Onunla el ele veren Musevi nısıra, İngiltere ve Macaristan'dan davet girişimiyle İngilizler tarafından İstan
asıllı Riz ve Alyoti efendilerle Evliyaza- edilen jokeyler de İstanbul at yarışlarına bul'da at yarışları yeniden başlatıldı. Ya
de Refik Bey'in girişimleri sonucu, o za katıldılar. Yine aynı yıllarda Roman rışları İşgal Kuvvetlerinin kontrolü al
manlar Paradisu adıyla anılan bugünkü ya'dan gelen Sabri (Tulça) Bey de mo
Şirinyer'de ilk at yarışları yapılmaya tındaki "Races Syndikate of Makrikeu
dern yarışçılık anlayışının yerleşmesin (Makriköy Yarış Sendikası)" düzenlivor-
başlanmıştı. On yıla yakın bir süre de de etkili oldu. Heyecanlı yarışlar gitgide
vam eden İzmir at yarışlarının kesilme du. Yine aynı sendika tarafından YeB-
daha fazla ilgi topluyor ve aralarında efendi'de ahşap tribünlerin yerine
sinden sonra İstanbul'a gelen Evliyaza- Reşid Akif Paşa, Kıbrıslı Mustafa Paşa,
de Refik Bey, at merakıyla tanınan dö ton bir tribün yaptırıldı. Kurtuluş Savu-
Hassa Müşiri Rauf Paşa, Keçecizade şı'nm ardından İngiliz İşgal Kuvvetle
nemin Harbiye Nazırı Enver Paşa'yı zi Hikmet Bey, Müşir İzzet Fuad Paşa. Sa-
yaretle at yarışları konusunu açıp geniş rinin İstanbul'dan ayrılmasıyla at yarı>-
ib Molla, Hacıbekirzade Ali Muhiddin lan yeniden durgun bir döneme girdi.
izahatta bulunmuştu. Konuya ilgi göste
Bey ve Şehzade Ömer Faruk Efendi gibi
ren Enver Paşa'nın emriyle, derhal ken Cumhuriyet'in ilanından sonra bu
devrin ileri gelenlerinin de bulunduğu
di başkanlığında bir "Islah-ı Nesl-i Feres konu yeniden ele alındı. Akif Aksonun
birçok kişi atçılıkla fiilen ilgileniyordu.
Cemiyeti" (At Neslini Islah Derneği) ile kişisel gayretinin hükümet tarafından clu
buna bağlı olarak Sipahi Ocağı Kulübü Enver Paşa'nın İzmir'den satın aldığı desteklenmesiyle, Veliefendi'de at yarış
kuruldu. Bu cemiyet ile kulübe, devrin "Übeyyâm" isimli atı ela Veliefendi'nin ları yeniden başladı. Cumhuriyet yöne::-
ileri gelenleri arasındaki at meraklıları en gözde şampiyonlarından biri olmuş minin en seçkin kişilerinin bu işe eğil
toplandı. Önemli şahsiyetlerin de des tu. Önceleri İstanbul at yarışlarına katı dikleri görüldü. İsmet (İnönü), F e v r i
tekleriyle Makriköy'de (bugünkü Bakır lan atların tümü Arap atlarıyken, za (Çakmak) paşalar ile Celal (Bayar), Atıf
köy) Hazineye ait Veliefendi Çayırı bu manla bunlara İngiliz atları da eklendi. (Esenbel), Ahmet (Atman), Ali Muhid
işe tahsis olundu. Buraya ahşap bir tri Rus İhtilali sırasmda 1918-1920 arasında din (Hacıbekir), Akif (Akson) beylerin
de atları yarışlara katılmaya başladı. Bu
arada Atatürk'ün izniyle 1927'de kene.
adına ihdas olunan koşu İstanbul at ya
rışlarına ayn bir renk ve heyecan kattı.
At yarışları gittikçe artan büyük bir
ilgiyle sürdü. Bu arada yerli yarış atlan
da yarışlara başka bir kan getirdiler.
1950'de Demokrat Parti Hükümeti tara
fından konu ele alındı; bu işe gönül ve
emek vermiş kişilerin bir araya gelmele
riyle kurulan "Türkiye Jokey Kulübü .
at yarışları organizasyonunu üstlendi -.-t
bugünlere kadar gelen olumlu çalışma
larıyla at yarışlarına çağdaş bir nitelim
kazandırdı.
CEM ATABEYOĞLU
ATABAY, KEMAL
(1903. İstanbul - 8 Ekim 1967, Baden-
Baden/Almanya) Eczacı. Babası kayma
kamlık görevlerinde bulunmuş olan
Mülkiye Mektebi mezunu Ahmed Esau
Sezai Bey'dir. Atabay 1926'da İstanbul
Eczacı Mektebi'nden diploma almış w
ecza ticareti ve tıbbi müstahzar yapım
konularıyla ilgilenmiştir. Çalışmaların,
öğrenciliği sırasında Nazaryan Ecza De-
posu'nda başlamış, eczacılık diplomas:
aldıktan sonra bir süre Ekrem Necib Ec
za Deposu'nda çalışmış ve 1928'de Os
manlı döneminin ünlü ecza depoların
dan Şark Merkez Ecza Deposu şirketine
memur olarak girmiştir. 1930'da şirketin
bir şubesini kurmak üzere Ankara'n:
görevlendirilmiştir.
1940'ta şirketin İngiliz ve R u m ortak
lan arasında yapılan düzenleme sonucu
Atabay meslektaşı Hasan Derman ile
birlikte, Şark xMerkez Ecza Deposunun
en büyük hissedarı durumuna gelmij
ve vefatına kadar bu şirketi yönetmişin
Şirket 1985'te kapanmıştır.
Atabay tıbbi müstahzar yapımınu
3 75 ATABİNEN, REŞİT SAFVFT
17 yaşında liseyi bitiren Reşid Safvet, par: Nazilerin Berlin'inde Türkiye'yi Atabinen'in ikinci mekânı, çok daha
1904'te. Paris'te Ecole libre de Sciences temsil etmek üzere Uluslararası Olimpi görkemli bir yerdir: Damadı olduğu Se
Politiques'ten diploma almış ve İstan yat Komitesi'nin Türkiye temsilciliğini rasker Rıza Paşa ailesinin elindeki j: -
bul'a döndükten sonra, o zaman yaban ona verdirir. konak. Seraskerin II. Meşrutiyet'in ila
cı dil bilen gençler için birkaç çalışma Kısa süre sonra patlayan savaş, Ata- nından sonra Midilli'ye sürülmesi üzeri
yerinden biri olan Tütün Rejisi Komiser binen'in başında bulunduğu TTOK'yi ne kapanan Yıldız'daki Büyük Saray.
lik Kalemi mütercimliğine tayin edilmiş harp öncesi yıllardaki faaliyetinden alı 1932 veya 1933'te rehinli olduğu Emni
tir (1906). Aynı yıl Beyoğlu'nda Fransız koyan. yet Sandığı'nca sökülmüş, paşanın toru
ca ve İngilizce yayımlanan Levant He 1940'lardan ölümüne kadar geçen bu nu Nurhayat Hanımefendiye bu taş ko
rald gazetesinin başyazarlığa getirilir. dönemde Atabinen'in İstanbul açısından nak kalmıştır. Eski Saray'ın arkasında.
Burada Avrupa-Yakındoğu ilişkileri ko özel önemi şu alanlarda kendini göste II. Abdülhamid'in kuyumcubaşısı tara
nusunda vukuflu yorumlarıyla dikkati rir: O dönemlerde henüz bir Anıtlar fından yaptırılmışken, Serasker Rıza Pa
çeker. Dönemin bütün Fransızca litera Yüksek Kurulu bulunmadığı için. o boş şa'nın satın aldığı 4 dönümlük ayrı bir
türünü edindiği gibi, salonlarını ünlü ki luğu istişari bir organ olarak doldurma b a h ç e içindeki binada, Reşid Safve:
şilere açan alımlı ve ünlü Frenk ve Le ya çalışan "Eski Eserler Encümeni" üyesi Bey'in II. Dünya Savaşı sonundan, 1 Ça
vanten madamlarının da en makbul da olan Atabinen, çeşitli yazılarla, encüme basındaki vefatına kadar 20 yıl boyuncu
vetlilerinden biri olur. ne gönderilen kültür mirasımızla ilgili yazları düzenlediği kokteyller ve resep
Bu arada 10 yıldan fazla sürecek bütün dosyaların takipçisi olur ve kendi siyonlar, o tarihlerde İstanbul'da bir
mesleği de artık belli olmuştur: Diplo kendine üstlendiği bu fonksiyonu, yö başka benzeri olmayan kalabalık ama
matlık. 1907'de Osmanlı Devleti-Ro- netimindeki kurum eliyle yapar. seçkin davetlerdir.
manya Muhtelit Komisyonu başkâtipliği Kurum dergisi TTOK Belleteni, çey İstanbul'un tarih mirasım kendine
yapan Reşid Safvet, Bükreş Sefareti baş rek yüzyıllık bir dönem boyunca, özel dert edinen, aristokrat ruhlu bu aydır
kâtip vekili olur. Sonra, sırasıyla Ameri likle o zamanlar İstanbul'da henüz ya kişinin önüne, iki büyük toplumsal
ka'ya, İspanya'ya ve İran'a gider; Was şayan bütün fiziksel kültür mirasının problem çıkmıştır: 1939'da Vali Lütf:
hington. Madrid ve Tahran'da başkâtip durumu, problemleri ve İstanbul'la ilgili Kırdar'm. 1956'da da Başbakan Adnar
lik yapar. literatür hakkında başlıca ve en zengin Menderes'in başlattıkları, tekniğe ve
1917'de Beyoğlu'nun bu gözde sima kaynak olmuştur. modernizme öncelik veren iki büyük
sı, artık yuva kurmak zamanının geldi 1940'lar ile 1950'ler boyunca Atabi imar operasyonu meselesi. Atabinen.
ğine inanmış, bir izdivaç yapmıştır. Seç nen'in İstanbul için bir başka hizmeti, bu iki olayda, o zamanlar çok riskli bir
tiği kız. II. Abdülhamid'in seraskeri Rıza kurumun o zamanki çok dar imkânları durum olan, "resmi makamlarla ihtilafa
Paşa'nın torunu, Nurhayat Hanrm'dır. nı zorlayarak, birkaç örnek restorasyo düşmek" pahasına da olsa, kültürün ve
1918-1920 arasında Reşid Safvet Bey, nu üstlenmiş ve gerçekleştirmiş olması sanatın açık ve cesur sa"\amuculuğunu
İsviçre ve Fransa'ya gider ve Anadolu dır. Bunların başlıcaları, İstanbul Üni yapar. 1964'te yakalandığı prostat kan
hareketinin haklılığını Batı kamuoyuna versitesi Merkez Kütüphanesinin bitişi seri, onu. 1 yıl kadar sonra bu dünya
kabul ettirmek üzere birçok şehirde ğindeki İbrahim Paşa Sebilinin ve Gala- dan ayırdı. 4 yıl kapalı kalan ve vefatın
konferanslar verir, kitaplar, risaleler ya ta'da Kara Mustafa Paşa Camii'nin dan birkaç gün sonra zaten bütün per
yımlar. Bunların hepsi, Mustafa Kemal önündeki Reisülküttab İsmail Efendi soneli dağıtılmış konağının eşyaları ve
Paşa'nın bilgisiyledir. Çünkü, genç ve Mektebi'nin ve altındaki enfes rokoko en değerli parçaları, 1969'da yok paha
dâhi Paşa, Çanakkale Savaşı'ndan (1915) çeşmenin onarımlarıdır. sına elden çıkarıldı. Sonra da, Serasker
İstanbul'a döndüğü vakit, Akaretler'de Reşid Safvet Bey'in İstanbul için bir Rıza Paşa Konağı'nın bu son müştemila:
Reşid Safvet'le komşuluk etmiştir. başka önemli işi. tehlikede gördüğü binası, toprağı, yani arazisi değil, kire
1 9 2 1 ' d e Reşid Safvet B e y "Şûra-i ö n e m l i binaların durumunu, ısrarla mitleri ve tuğlası satılmak suretiyle sö
Devlet Tanzimat Dairesi" üyeliğine ata mektuplar, ziyaretler ve temaslarla, de küldü. Aile, 10.000 cilde yakın zengin
nır. Lozan Barış Konferansı'na Türk he vamlı olarak yetkili ve sorumlu makam kütüphaneyi TTOK'ye bağışladı.
yeti gönderilirken, Atatürk, genel sekre lara iletmesidir. Bu iletişimi yapmak Kara Semsi soyundan Reşid Safvet
terliğe Reşid Safvet Bey'in adını yazarsa için, tercih ettiği yollardan biri, zengin, Bey, aynı soydan gelen ve " S ü n b C
da İsmet Paşa, Lozan Konferansımın ama nezih davetler düzenlemesidir. Bu Efendi" namı ile maruf evliyanın, Koca-
ikinci bölümüne Reşid Safvet Bey'in ka nun için, elinde iki ayrı mekân vardır. mustafapaşa'daki türbesine, 1950'lerde
tılmasını veto eder. Atatürk de bu duru Birisi. Taksim Cumhuriyet Caddesinde dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın
ma ses çıkarmaz ve Reşid Safvet Bey. 5 133 no'lu, üç katlı küçük evidir. II. Ab- aracılığı ile alınmış olan özel izinle
yıl kadar, kendisini bir boşluğun içeri dülhamid döneminde Furlani adlı İtal gömüldü.
sinde bulur. yan piyaniste ait olan kagir ev, geniş bir ÇELİK GULERSOY
Ancak 1923'te önemli bir iş yapar: mekân değildir ama. evi 1920'lerde satın
Cumhuriyet'in kuruluşundan bir ay ön alan Reşid Safvet Bey, onu saygı uyan ATAÎ (Nev'îzade)
ce. Türkiye'nin en eski turizm kuruluşu dıran bir konut haline getirmeyi bilmiş (Ekim 1583, İstanbul - Ekim 1635, İs
olan Türkiye Turing ve Otomobil Kuru- tir: Koyu yeşile boyalı demir giriş kapısı tanbul) Divan şairi. 16. yy'm ünlü şairle
mu'nu(->) (TTOK), iki isimli küçük bir nın üzerinde, sarı pirinçten iki adet "RS" rinden Nev'î Efendinin oğludur. İyi bir
dernek halinde kurar: Türkçe adıyla inisiyali taşımasının, İstanbul'da bir baş medrese öğrenimi yanında devrin önem
Türk Seyyahın Cemiyeti, Fransızca adıy ka benzeri yoktur. Asalet mührü, böyle li âlimlerinden dersler gördü. İstan
la Touring Club de Turquie. ce daha kapısında başlayan küçük bina, bul'da müderrislik yaptı. Rumeli'nin pek
Reşid Safvet Bey, Atatürk'ün desteği holden itibaren zevkle yerleştirilmiş ve çok kasabasında (Babadağ, Varna, Rus
ile 1927 ve 1931'de Kocaeli mebusu yığıntı şeklinde olmayan, ama her yeri çuk. Lofça, Silistre, Tırnova, Tırhala, Ü>-
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne dolduran tablolarla, gravürlerle, bronz küp) kadılıklarda bulundu. Sık sık azil
girer. 7 yıllık bu dönem, gerek Reşid heykelciklerle ve mutlak sessizliği ile lerle karşılaştı. Ömrü, bürokratik müca
Safvet Bey, gerekse genç Türkiye Cum küçük bir mabede benzer. delelerle geçti. Mezarı İstanbul'dadır.
huriyeti devleti için yurtdışı konferans Reşid Safvet Bey, burada ağırladığı Ataî. divan edebiyatında bilhassa
larının parlak başarılarıyla doludur. Bu konuklarına, önleri prostelalı, beyaz mesnevileriyle tanınmıştır. Osmanlı bi
tarihçi diplomat, sadece Fransızca kon saçlı Ermeni ve Rum hizmetçiler gümüş yografi yazarlarının da önemlilerinden
feranslar ve seçkin çevrelere davetlerle takımlarla çay servisi yaparken İstan sayılır. Manzum eserleri, Divân, Hamse
yetinmemekte, kendisi keman, eşi piya bul'a ait bir derdi iletirse, onun. maka (Nefhatü 1-Ezbâr, Sohbetü 'l-Ebkâr, Hil-
no çalarak resitaller de vermektedir. ma gönderilecek bir yazıdan daha etkili yetüi Efkâr, Heft-hân ve Sakînâme):
Atatürk ölmeden, ona bir jest daha ya olacağını düşünür. mensur eserleri ise Hadaiku 1-Hakaik f.
377 ATAKÖY
Ataköy
İstanbul Ansiklopedisi
deniz olan, büyük boş bir araziydi ve taksitlerle ö d e m e koşuluyla satışa çıka artık İstanbul ile birleştiği 1960 sonla
Baruthane adıyla bilinirdi. rıldı v e d a h a ç o k orta d ü z e y d e k i b ü rında planlanarak inşaata başlandı. Arsa
II. Dünya Savaşfnı izleyen yıllara ka rokratlar, orta üst k a t m a n d a n m e m u r ve diğer girdi fiyatlarının artmış olması,
dar İstanbul'a yönelen ciddi bir iç göç ve e m e k l i l e r c e tercih edildi. 2. kısımda maliyetleri yükselttiği için daha müte
yoktu. Konut ihtiyacı ve gecekondulaş k o n u t l a r ı n i n ş a a t ı n a 1963'te b a ş l a n d ı . vazı, daha küçük konutlar yapıldı. Bu
ma 1950'lere doğru kendini göstermeye Apartman daireleri daha k ü ç ü k tutuldu. kısımlar da ağırlıklı olarak orta halli
başladı. İstanbul'un 1950'lerden sonra B l o k l a r d e n i z e dik o l a r a k yerleştirildi memurlar, aydınlar, orta katman aileler
artan konut talebini karşılayabilmek için ve binalar, geçiş kolaylığı sağlamak tarafından satın alındı. 5. kısmın inşa
Türkiye Emlak ve Kredi Bankası çeşitli ü z e r e k o l o n l a r ü z e r i n d e yükseltildi. 3. atına 1976'da başlandı. Konforlu, rahat
bölgelerde toplu konutlardan oluşan ve 4. kısımlar, Ataköy'ün ve çevresinin prefabrik binalar ilk kez 5. kısımda ya-
yeni mahalleler kurma işini üstlendi.
1950'de Levent, daha sonra Koşuyolu
ve nihayet Ataköy toplu konut projeleri
birbiri ardına gerçekleştirilmeye başlan
dı. Banka, Ataköy'ün üzerine kurulu ol
duğu araziyi, Makine Kimya Endüstrisi
Kurumu'ndan 1955'te satın alarak altya
pı ve planlama çalışmalarını başlattı.
Kentin dışında kaldığı için arsa fiyatları
nın oldukça düşük olması, öte yandan
kente yakınlığı bu bölgenin seçilmesi
nin başlıca nedenleriydi.
1. kısmın temeli 1958 başında atıldı.
Apartman tipindeki konutlar, 3 veya 4
Galleria'nın
odalı geniş evler olarak planlanmıştı. genel
Konutlar uzun vadeli kredilendirmeyle, görünümü.
yani küçük bir peşinattan sonra aylık Ara Güler
379 ATANASİOS I
Ataköy
Marina'dan
bir görünüm.
Bûnyad Dinç
pildi. 9- ve 10. kısma. 1985'te başlana uzanan. 9- ve 10. kısımların da doğu sı ATANASİOS I
rak kısa sürede tamamlandı. Bu kısım nırını çizen Ataköy Bulvarı'nın doğu (yak. 1235, Adrianopolis [Edirne] - yak.
larda hem 15 katlı yüksek bloklar hem sunda. 9. ve 10. kısımların karşısında, 1315, Konstantinopolis) Konstantinopo-
de 5 katlı apartmanlar yer aldı. Lüks in buz pateni salonu, kapalı atletizm salo lis patriği (Ekim 1289-Ekim 1293; Hazi
şaat kategorisine giren 9. ve 10. kısım nu, olimpiyat evi. açık yüzme havuzu, ran 1303-Eylül 1309). Ölümünün ardın
larda merkezi ısıtma sistemi kullanıldı. sporcu sosyal tesisleri gibi önemli spor dan, 14. yy'ın ikinci yarısında, Bizans
Konutların fiyatları artık oldukça yük tesisleri sıralanmıştır. İkinci dereceden kilisesi tarafından aziz ilan edildi; yortu
selmişti. Satın alanların sosyal profili de korunması gereken tarihi eser sayılan günü 28 Ekim'dir.
değişmeye başladı. Varlıklı kesimler, eski Baruthane'nin dışının aynen resto
Yaşamının ilk yarısını Bizans İmpara
orta üst ve üst gelir grupları bu bölge re edilmesiyle düzenlenen Yunus Emre
torluğu'nun değişik yörelerinde muhte
den konut aldılar. 1988'de yapımına Kültür Merkezi de 9. kısımdadır. Bu
lif manastırlarda keşişlik yaparak geçi
başlanan 7. ve 8. kısımlar, Ataköy ko merkezde iki tiyatro sahnesi ve bir sa
ren Atanasios, 1282'de tahta çıkan İm
nutlarına talebin fazlalığı nedeniyle vil nat galerisi vardır. Büyük sahnenin bu
parator II. Andronikos (bak. Paleólogos
ladan, küçük apartman dairelerine ka lunduğu salon 360 kişiliktir. Deneme
Hanedanı) tarafından Konstantinopo-
dar çok alternatifli düşünülmüştü. Bu sahnesi ise 260 kişilik salona sahiptir.
lis'e çağrıldı ve kentin Kseralofos Tepe
kısımlarda, serpiştirilmiş bloklar yerine Merkezde ayrıca 300 m 2 'lik bir sanat
sinde bir manastıra yerleştirildi. 1285'te,
eski Türk yaşam biçiminden esinlenen galerisi bulunmaktadır.
Kiliselerin Birleşmesi(->) taraftarı Patrik
bir yerleşme düzeni oluşturulmasına İSTANBUL İoannes Bekkos'un görevinden azledil-
çalışıldı. diği Blaherna Konsili'ne katıldı. Dört yıl
Alçak bloklar arasında sokaklar, so ATAKÖY VAPURU sonra imparator kendisini patrik tayin
kakların açıldığı meydanlar ve meydan Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 196l'de etti. Ancak koyu disiplin taraftarı ve fa
ları çevreleyen blokların köşelerine yer İskoçya'da, Glasgow'da Fairfield Ship natik bir din adamı olan Atanasios, aynı
leştirilmiş dükkânlarla değişik bir ortam building Cop. tezgâhlarında inşa edilen zamanda Anadolu'da Türklerin korku
yaratılmak istendi. Bu arada açık artır birbirinin eşi 9 şehir hattı vapurundan suyla görev bölgelerini (metropolitlik-
ma ile gerçekleştirilen satışlarda Ataköy biridir. 780 grostonluktur. Boyu 69,9 m. ler) terk edip başkente gelmiş bulunan
konutlarının fiyatları olağanüstü yükse genişliği 13,6 m, su kesimi 2,6 m kadar çok sayıdaki piskoposa karşı açtığı şid
lirken bu yükseliş İstanbul konut piya dır. Her biri 800 beygirgücünde iki ma detli kampanya yüzünden, manastır ve
sasına da sıçradı. Böylece, İstanbul'da kinesi vardır. Kazam akaryakıtla ısıtıl kilise çevrelerinin tepkilerini topladı ve
orta katmanların konut ihtiyacına elve maktadır. Çift uskurludur. Daha çok iki kez görevinden uzaklaştırıldı.
rişli koşullarla cevap verebilmek ama Köprü-Kadıköy arasında çalışmaktadır. Atanasios patriklik dönemlerinin her
cıyla kurulan Ataköy, son kısımlarında, ESERTUTEL ikisinde de Bizans kilisesi çeşitli dış ve
her kesimden üst gelir grubundan kişi
iç sorunlarla çalkalanmaya devam etti.
lerin rağbet ettikleri lüks bir yerleşme
Bunlardan biri 1274'teki Lyons Konsi-
bölgesi haline geldi.
li'nden beri süregelen Kiliselerin Birleş
Günümüzde Ataköy. İstanbul'un dü mesi davası, diğeri de 1265'te İmpara
zenli, seçkin ve yer yer de lüks semtle tor VIII. Mihael Paleologos'un(->) meş
rinden biri sayılmaktadır. Semtte, çeşitli ruiyetini tanımamakta direndiği için
kısımlara dağılmış olarak çarşılar, okul patriklik tahtından indirilen Arsenios
lar spor ve kültür tesisleri vardır. Sahil Autorianos'tan sonra seçilen patrikleri
deki marina İstanbul'un en önemli tu kabul etmeyen ve Arsenitler adıyla anı
rizm komplekslerinden biri durumunda lan bir grubun neden olduğu iç çekiş
dır. Yine İstanbul'un en büyük alışveriş melerdir. Arsenitlere karşı sert bir kam
merkezlerinden Galleria ve Atrium Ata panya sürdüren Atanasios'un ikinci pat
köy'dedir. Ataköy Vapuru riklik döneminin bitmesiyle, bu sorun
Eser Tute! sona erdi.
Londra Asfaltı'ndan güneye doğru
ATANASİOS KİLİSESİ 380
İmparator II. Andronikos'un desteği ATANASİOS (AYİOS) KİLİSESİ güneydedir. Narteksin girişleri kuzey ve
ne rağmen kilise ve manastır çevrelerin güneydeki çıkıntılar üzerinde yer alır.
Kurtuluş'ta, güneyde Omuzdaş Sokağı
ce benimsenmeyen Patrik I. Atanasios, Yapının kuzey ve güneyinde aynı hiza
ile doğuda Ateşböceği Sokağı arasında,
Konstantinopolis halkı tarafından çok da, eş aralıklı ve eş büyüklükteki yuvar
Omuzdaş Sokağı no. l'de yer alır.
seviliyor, özellikle fakir ve ezilmiş kişi lak kemerli pencereler ile bunların üst
K i l i s e n i n b a t ı s ı n d a yer alan ve
lerin koruyucusu olarak tanınıyordu. hizasında bulunan yarım daire biçimin
kiliseyle aynı adı taşıyan ayazmanın gi
Konstantinopolis'te 1304'te başlayan ve deki birer pencere karşılıklıdır. Doğu ve
riş kapısı üzerindeki 1855 tarihli Yunan
I3O6-1307 kışında doruk noktasına ula batıda üstte, biri eksende ve büyük, iki
ca kitabe, yapının inşasına ilişkindir. Ki
şan açlık sırasında aldığı önlemler bu si yanlarda simetrik olan karşılıklı üç
lisede 1893 ve 1949 tarihli iki kitabe da
açıdan önemlidir. Civar topraklarda Ka- dikdörtgen p e n c e r e vardır. Doğuda
ha bulunmaktadır.
talan ve Türk akınları nedeniyle ortaya bunların alt hizasında üç dar pencere,
Eğimli bir arazi üzerinde yer alan ki
çıkan ve imparatorun kimi yanlış karar üst hizasında eksende daire biçiminde
lise bugünkü yol seviyesinden aşağıda
ları yüzünden daha da ciddileşen tahıl bir pencere, batıda ise nartekse bakan
kalan, yüksek duvarların çevrelediği ge
kıtlığının başkentteki yansımaları olan yuvarlak kemerli üç pencere bulunur.
niş bir avlunun ortasındadır. Avlunun
yiyecek spekülasyonu, tahıl ve ekmek Atanasios Kilisesi'nin naosunda, do
güneybatısında yönetim birimleri vardır.
fiyatlarının artması, açlık, vb gibi sorun ğuda apsis önünde ahşap ikonostasis,
larla şahsen mücadele eden Atanasios, Kubbeli bazilika tipindeki kilise do-
kuzeydoğuda ahşap ambon ve karşısın
kentin bazı mahallelerinde, köşebaşla- ğu-batı doğrultusunda uzanır. Kuzey ve
da despot koltuğu yer alır. İkonostasiste
rında, fakir ve aç halka yiyecek dağıtan güneyinde, batıya doğru eksende ve
ve ambon yüzlerinde ikonalar, yan du
aşevleri açtırdı. Kent içinde ekmek ve narteks hizasında iki kez kademelene-
varlarda İncil'den sahneler, pandantif
buğday fiyatlarını denetleyen bir komis rek genişleyen yapının dört köşesinde
lerde dört İncil'in yazarları, kubbede
yon kurulmasına önayak oldu. Ayrıca baldaken tipinde çan kuleleri bulunur.
Pantokrator İsa tasvirleri görülmektedir.
Katalan ve Türk akınlarından kaçıp Yapı, dört yönde çift yüzlü kırma çatılar
ve bunların kesiştiği yerde yüksek kub ZAFER KARACA
Konstantinopolis : e sığman Bizanslı aha
liye yiyecek, giyecek ve sığınak yardı be ile örtülüdür.
Kilisenin doğu-batı doğrultusunda ATASÖZLERİ
mında bulundu.
dikdörtgen planlı ve tek nefli naosu, İstanbul'da kullanılan atasözleri genel
Patrik, bu olaylardan kısa bir süre doğusunda içte yarım yuvarlak ve deh- anlamda başka kentlerde kullanılanlar
önce, 1305'te, başkentte çıkan büyük lizli apsis ile sınırlanır. Naosun batısın dan farklı değildir. Yüzyıllar boyunca İs
bir yangın sırasında yine etkili olmuş, daki narteks, kuzey ve güney cepheler tanbul değişik yerlerden sürekli göç aldı
Petra'daki İoannes Pródromos Manastı deki kademelere oturarak yapıyı dışta ğı için folklorik zenginlikler de bu olgu
rımdan Kinegos Kapısı'na kadar uzanan "U" biçiminde çevreler. Naosta, kuzey dan etkilenmiştir. Atasözlerinde İstan
yangın yöresindeki ev, dükkân ve diğer ve güneydeki duvar payeleri ve bunları bul'a ait yer adlarının sıkça geçmesi de
binaları talan eden bazı fırsat düşkünü dört yönde bağlayan yuvarlak kemerle bir özellik olarak belirmektedir. "Arasta,
kişileri yakalatarak çaldıkları eşyaların rin sınırladığı merkezi mekân kare plan Uzunçarşı, tiryaki isen tütün taşı.",
sahiplerine iade edilmesini sağlamıştı. lıdır. Apsis önünde bema ile doğuya "Uzunçarşı'nm üst başında bir yalan söy
I. Atanasios, çok önem verdiği ahlaki doğru uzatılan naos, batısında bemaya ler, alt başında kendisi de inanır.",
değerlere ilişkin kararlar almak üzere, eş planlı mekân ile tamamlanmıştır. Na "Uzunçarşı baştan başa, beğen beğendi
1304'te başkentte kendi başkanlığı altın osun batısında narteks üzerinde yer ğini al." bunlara birkaç örnektir. "Divan-
da bir "sinod" (ruhani meclis) toplatmış- alan galeri, narteks ile eş planlıdır. Ga yolu'nda fidan büyümez." sözüyle gelip
tır. Bazı adaletsizliklerin son bulmasını leriye, narteksin kuzeyindeki merdiven geçenin çok olduğu, Babıâli'ye yani sa
ve ahlaki standartların yükselmesini ile çıkılır. Doğuda apsis üzerinde ek raya giden bu yolda fazla gidip gelme
amaçlayan bu toplantıda taverna ve ha sende küçük bir mahfil bulunmaktadır. nin iyi olmayacağı ima edilir. "Eğrika-
mamların açılış ve kapanış saatlerini ya pı'nm eğrisi, mahallenin doğrusu.", "Ok-
Kilisede merkezi mekânın örtüsü,
da fuhuş, zina, veraset gibi birtakım ko meydanı'nda buhur yakılmaz.", "Atı alan
duvar payelerine oturan ve pandantif
nuları kapsayan kararlar alındı. Bu ka Üsküdar'ı geçer, alamayan çukuru ka
lerle geçilen kasnak üzerindeki yüksek
rarlar 1 3 0 6 ' d a imparator tarafından zar." sözleri İstanbul hayatının türlü yön
kubbedir. Merkezi mekânın doğusunda
onaylanmıştır. lerini hatırlatan gerçek olgulara dayanır.
ve batısında yer alan mekânlar beşik to
Atanasios'un, başta II. Andronikos noz ile örtülüdür. Apsisin örtüsü içte İstanbul'un eğlenceli geleneklerin
olmak üzere, Bizans devletinin ve kili yarım kubbe, narteksin örtüsü düz ta den helva sohbetleri(->) sırasında ata
sesinin önde gelen kişilerine yazdığı vandır. Kilisenin naosa açılan ve nar- sözleri de oyunlara konu olurdu. Bunla
çok sayıda mektupla verdiği çeşitli va tekste yer alan üç girişinden biri batıda rı İstanbul'da Bir Sene adlı eserinin
azlar günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca eksende, ikisi karşılıklı olarak kuzey ve Helva Sohbeti bölümünde oldukça can-
yaşamöyküsü Palamizm(->) taraftan iki
Bizanslı din adamı (İosef Kalotetos ve
Teoktistos Studites) tarafından ayrı ayrı
kaleme alınmıştır.
Ölümünden sonra popülerliği devam
eden Atanasios'un mezarı civarında çe
şitli mucizelerin gerçekleştiğine inanıl
mış ve burası kutsal bir ziyaret merkezi
ne dönüşmüştü.
Bibi. A. M. M. Talbot (haz.), The Correspon
dence of Athanasius L Patriarch of Constan
7
tinople. Washington, D. C, 1 9 5 : ay, Faith
Healing in Late Byzantium; the Posthumous
Miracles of the Patriarch Athanasios I of
Constantinople by Theoktistos the Stoudite.
Brookline, Mass., 1983; A. Laiou, "The Provi
sioning of Constantinople during the Winter
of 1306-1307". Byzantion, XXXVII, 1967. s.
91-113; J. Boojamra, Church Reform in the
Late Byzantine Empire, Selanik, 1982.
NEVRA NECİPOĞLU
381 ATATÜRK ARBORETUMU
gürgen, doğu kayını ve Anadolu kesta "canlı ağaç laboratuvarı" olarak hizmet ATATÜRK BULVARI
nesi izlemektedir. görmektedir. Unkapanı ile Aksaray'ı birbirine bağla
Arboretuma yabancı orijinli (egzotik) Atatürk Arboretumu'nu ziyaret eden yan kentin ana arterlerinden biridir.
ilk fidan, kokulu servi (Cupressus gove- ler. İstanbul'da başka bir yerde göreme Cumhuriyet'le birlikte kent içi ulaşım
niand) 1960'ta dikilmiş ve o tarihten iti yecekleri bazı nadide ağaçları, örneğin, sorun olmaya başladı. Vali ve Belediye
baren yabancı kökenli ağaç dikimine Japon şemsiyeçamı (Sciadopitys verticil Başkanı Lütfi Kırdar döneminde (1938-
artan bir hızla aralıksız devam edilmiş lata). Çin suladini (Metasequoia 1949) yol yapımına önem verildi. Ata
tir. Bunların çoğu Çin, Japon ve Kuzey glyptostroboides), Kaliforniya susediri türk Bulvarı. Dolmabahçe-Maçka, Ka-
Amerika ağaçlarıdır. Diğer taraftan, ül (Calocedrus decurrens). bataklık servisi sımpaşa-Dolapdere-Pangaltı, Taksim-
kemizin değişik bölgelerinde yetişen CTaxadium disticum). Çin tırpanağacı Taşkışla yolları ve daha birçok yol bu
ağaç ve çalı türleri de arboretuma getiri (Cıınninghamia lanceolata), tayvanya devrin ürünüdür.
lip dikilmektedir. (Taiıvania cryptomeroides). Amerikan Atatürk Bulvarı'nın inşasına Cumhu-
Bugün arboretum, başta İÜ Orman siglasi (Liquidambar styraciflud), Ame riyet'in ilk yıllarında başlandı. Uzunlu
Fakültesi öğretim elemanları ile öğren rikan laleağacı (Liriodendro)! tıılipife- ğu 445 m, eni 50 m olan Yenikapı-Ak-
cilerinin, Orman Bakanlığı bünyesinde ra). mendilağacı (Davidia involucratd), saray kısmı 1925'te yapıldı. Parke olan
ki ilgili kuruluşlar ile orman mühendis Doğu Karadeniz meşesini (Quercus bu kısım 160.000 liraya mal oldu. Ata
lerinin, diğer fakülteler ile araştırma ku politica) burada bulabilirler. türk Bulvarı'nın ikinci ve üçüncü kısım
rumlarının, yerli ve y a b a n c ı bilim larını oluşturan Saraçhanebaşı-Unkapanı
Bibi. F. Yaltırık. 'Atatürk Arboretumu". İÜ
adamlarının, doğaseverlerin yapacakları Orman Fakültesi Dergisi. Seri A. c. 38(2), ve Aksaray-Saraçhanebaşı kısımları 1938
incelemeler, bilimsel araştırmalar: lise. 1988: J. Scott-F. Yaltırık. The gardens of İs sonrası yapıldı. Bu kısımlar için istim
orta ve ilkokul öğrencilerinin ve halkın tanbul and the Bosporus. Londra. 1990. laklerle birlikte 4.200.000 lira sarf edildi.
gezip g ö r m e s i n e her y ö n ü y l e açık FAİK YALTIRIK
Saraçhanebaşı-Unkapanı kısmının bo
yu 1.100 m. eni 44 m'ydi. Aksaray-Saraç
hanebaşı kısmı 555 m uzunluğunda ve
40-50 m genişliğindeydi. Kısmen mozaik
parke, kısmen asfalt olarak yapılan her
iki kısmın toplam alanı 43.788 m2'ydi.
Sonraki yıllarda yapılan alt ve üst geçit
ler nedeniyle ilk şekli değişime uğradı.
Atatürk Bulvarı'nın Haliç ucu, Unka
panı Geçidi'nin inşasına Haşim İşcan'ın
belediye başkanlığı döneminde (1964-
1968), 30 Nisan 1964 günü başlandı.
Unkapanı Geçidi Aksaray'dan gelip
Azapkapı'ya geçmekte olan araçlarla,
Eminönü-Eyüp arasında işleyen araçla
rın bütün kesişmelerini ortadan kaldırdı.
Bu geçit vonca vaprağı biçimindedir.
Balçıklı bir zemin üzerine oturduğu için
bu alana 198 adet fore kazık çakıldı. Her
biri 30-35 m uzunluğunda olan bu ka
zıkların uzunluk toplamı 6.450 m'dir. 40
ton taşıma gücü olan her kazık 40 cm
çapındadır. Kazıklar birbirine bağlanarak
kolonlar meydana getirildi. Her kolon
205 ton ağırlık kaldırabilecek güçtedir.
Atatürk Bulvarı'nın uzantısı olan üst
geçit 27 m genişliğinde ve 68 m uzun
Atatürk Arboretumu'nda büyük gölet ve çevresinden bir görünüm. luğundadır. Bu kısım Aksaray ile Tak
Faik Yaltırık
sim arasında işleyen araçlara ayrılmıştır.
383 ATATÜRK HAVALİMANI
ATATÜRK HAVALİMANI
İ s t a n b u l ' u n 20 km batısında Yeşil
köy'de, denizden 30 m yükseklikte ken
tin ana havalimanıdır. 1930'lu yıllarda
önce askeri amaçlara hizmet eden İs
tanbul'un hava terminali 1938'de İstan-
Atatürk bul-Ankara seferlerinin başlamasıyla si
Buharının vil amaçlı havacılığa açılmış oldu. Bu
Unkapanı
yönüne doğru
ilk havaalanı uluslararası standartlar dı
görünümü. şında bir meydan olarak bir süre hizmet
Erdal Yazıcı verdi; 1944'ten sonra Amerikan Wes-
ATATÜRK HAVALİMANI 384
Atatürk Havalimanı
Şemsi Güney
tinghouse-IG White firmasıyla yapılan melerini karşılayabiliyordu. Yeni termi pılması gereksinmesini ortaya çıkarmış
bir anlaşma uyarınca 1949-1953 arasın nal binasına aynı anda dokuz uçak köp tır. Özellikle turizm mevsimlerinde ve
da uluslararası normlarda inşa edildi. rülerle yanaşabilmekte. ayrıca apronda yurtdışında yaşayan büyük işçi grupları
12.000 m2'lik bir alanı kaplayan bu mey on uçak park edebilmektedir. Terminal, nın yurda geldikleri tatillerde, bayram
dan tesisleri hem iç, hem dış seferler yapıldığı dönemin bütün teknik, konfor arifelerinde, havalimanında büyük bir
için hizmet veren bir terminal binası, ve emniyet gereksinmelerini karşılamak kargaşa yaşanır. Öte yandan sürekli trafi
bir hangar ve servis yapılarından oluşu taydı. Ne var ki, turizmin giderek artan ği, gümrüksüz satış dükkânları, dünya
yordu. 2.300 m uzunluğunda pisti ile yoğunluğu, havayollarının, özellikle nın her köşesinden gelen kozmopolit
bu meydan, yılda 500.000 yolcu kapasi "charter" şemslerinin, uluslararası yolcu yolcu kalabalığı ile İstanbul'un en renkli
tesi ile 1957'ye kadar yeterli olmuştur. lukta daha çok yeğlenen bir ulaşım aracı köşelerinden biridir.
Bu yıldan sonra uluslararası seferlerde olması, özel uçak trafiğinin ve Türk Ha Atatürk Havalimanı planlamasını mi
jet uçaklarının kullanılmaya başlanması, va Yollarının dış seferlerinin artması gibi mar Hayati Tabanlıoğlu yapmıştır. Ata
alanın kullanımını kısıtlamıştır. Gerçi nedenlerle, eski Yeşilköy terminalinin türk Kültür Merkezi(->) ve Ataköy'deki
I960 ile 1970 arasında yolcu sayısında kapasitesinin 1980 li yılların sonunda bü Galleria kompleksi (bak. alışveriş mer
yüzde 25 dolayında artış olmuş ve bu yük ölçüde artırılarak hemen hemen iki kezleri) gibi yapılarıyla da tanınan Ta-
oran g i d e r e k büyümüştür. F a k a t katma çıkarılmasına karşın, bugün Ata banlıoğlu'nun bu yapısı, kendisinin öğ
1969'dan bu yana terminal tesislerinin türk Havalimanı İstanbul'un hava ulaşı retim, eğitim ve uygulama yaşamında sı
yeniden planlanarak kapasitelerinin ar mı ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. kı ilişkiler içinde olduğu çağdaş Alman
tırılması gündeme gelmiş ve 1971'den Terminaldeki yolcu salonları 1993'te ya modernizminin etkilerini özümseyen bir
başlayan plan hazırlıkları sonucunda pılan değişikliklerle iki katma çıkarılmış mimari davranış sergiler. Strüktürel ifa
1975'te inşaata girişilerek sekiz yıl için tır. İstanbul'a eski çevre yolu ile bağla deye duyarlı, ayrıntılarda itinalıdır. Ge
de yeni terminal 1.275 hektarlık bir alan nan terminale TEM ve Marmara kıyısın nel kompozisyonuna, kavranabilen ge
üzerinde gerçekleştirilmiş ve 7 Ekim dan gelen yollar da geliştirilerek, üçüncü ometrik formların abartılı olmayan bir
1983'te çalışmaya başlamıştır. Eski do- bir yol daha bağlanmıştır. Havalimanına artikülasyonu egemendir. Renk ise kla
ğu-güney pisti 2.300 m, yeni kuzey-gü- yeni bir genel müdürlük binası yapılmış, sik modernizmin ak-kara kontrastına in
ney pisti 3-000 m'dir. Yeni terminal bi hangarlar, servisler, bürolar ve otopark dirgenmiştir. Atatürk Havalimanı termi
nasının bitirilen birinci bölümü 70.000 lar ilave edilmiştir. Dünyanın bütün bü nal binası, çağdaş ve dikkatli tasarımı ile
m2'dir. 1.000 araçlık bir otopark imkânı yük kentlerindeki havalimanları gibi Ata II. Dünya Savaşı sonrası İstanbul mimar:
olan alanın yıllık yolcu kapasitesi, bitti türk Havalimanı da sürekli büyümekte peyzajında kentin uluslararası hava ula
ği tarihte. 5.000.000'du. dir. Bu durum, başından beri planlanan şım ağının saygın bir kapısını oluşturur.
Terminal binası, yapıldığı dönemde, 2 no'lu terminal binasının yapılmasını
Bibi. Anonim. Yeşilköy Havalimanı Yeni
iç hatlara tahsis edilen eski yolcu salonu zorunlu kıldığı gibi kentin yeni planla Terminal Binası, Cenajans, ist., 1984.
ile birlikte kentin hava ulaşım gereksin masında başka havalimanlarının da ya DOĞAN KUBAN
385 ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
ATATÜRK HEYKELİ alan düzenlemesi, çevre ilişkileri, kaide büm, atlas-harita, takvim, salname, kart
biçimi, modelin anlatım yöntemi konu postal, ayrıca gazete, Atatürk, İstanbul,
Sarayburnu'nda Gülhane Parkı kapısı
sunda Batı Avrupa'da 19. yy'dan itiba başvuru gibi özel koleksiyonları bulun
nın karşısındaki alandadır. Anıtın yer
ren yaygınlaşan tercihin açık izlerini ta maktadır. Bu dermelerle ilgili bölümler
leştirildiği nokta Atatürk'ün Kurtuluş Sa-
şır. Heykelin büstünden kalıplar alına haftanın altı günü, "kendi kitabını oku
vaşı'nı başlatmak için Samsun'a yola
rak birçok resmi bina ve alana kopyala ma bölümü" ise her gün saat 19.00'a
çıktığı yerdir. Yapıt Türkiye'deki ilk fi
rı yerleştirilmiştir. kadar açıktır. 500.000 kitap kapasiteli
güratif heykeldir.
FATMA AKYÜREK deposu, cilt ve onarım atölyesi, arşivi,
Cumhuriyet'in ilanından sonra Kurtu
konferans ve sergi salonları, fotokopi
luş Savaşı'nın önemli basamakları bir
dizi heykelle anıtlaştırılmak istenmişti. ATATÜRK KİTAPLIĞI ve mikrofilm servisleriyle kitaplık sürek
li çalışma ve gelişme halindedir. Mual
Türkiye'nin pek çok yerini kapsayan bu Taksim'de, Mete Caddesi üzerinde, İs
lim Cevdet kitaplarıyla başlayan, Koç
program çerçevesinde Sarayburnu Ata tanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüpha
Topluluğu bağışları da dahil pek çok
türk Heykeli Avusturyalı heykeltıraş ne ve Müzeler Müdürlüğü'ne bağlı, hal
değerli bağışla büyüyüp beslenen kü
Heinrinck Krippel'e verildi. Krippel'in ka ve özel araştırmacılara hizmet veren
tüphaneye en son bağış Ferit Edgü tara
Türkiye'deki ilk çalışması olan heykel, kütüphane.
fından yapılmıştır.
sanatçının Viyana'daki atölyesinde ger İstanbul'da ilk belediye kütüphanesi
çekleştirildi. Dökümü Viyana'da Birleşik 1924'te Şehremaneti Dairesi'nde oluştu Alfabetik, konu (Dewey) katalogları
Maden İşletmeleri'nde yapıldı; daha ruldu. Daha sonra Vali ve Belediye Baş bulunan kütüphanede sözlük ve konu
sonra parçalar Türkiye'ye taşınarak sa kanı Muhittin Üstündağ başkanlığında başlıklarıyla fiş katalogu çalışmaları,
natçının denetiminde yerlerine yerleşti Fuat Köprülü. Halil Edhem, Süheyl Ün- Anglo-Amerikan Kataloglama Kuralları
rildi. Heykelin yapımına 1925'te başlan ver ve Osman Nuri Ergin'clen kurulu bir (AAKK 2) uygulanarak sürdürülmekte
mış, açılışı 3 Ekim 1926'da yapılmıştır. komisyonun çalışmasıyla 1929'da Şişli dir. Osman Nuri Ergin kitapları, O. Du-
Bronzdan dökülmüş olan heykel, Atatürk Evi'nde toplanmaya başlanan rusoy'ca hazırlanıp 1953 ve 1954'te üç
Atatürk'ü sivil giysili, başı açık, sol elini ve 1931de de Beyazıt Medresesi'ne ta cilt halinde basılmıştır. Yazmaların, N.
beline dayamış, sağ kolunu aşağı uzat şman koleksiyon 10 Temmuz 1939'da Bayraktar'ca hazırlanan yeni bağışlar
mış olarak gösterir. Heykel, yüksekliği Belediye Müzesi ve Kütüphanesi olarak kısmı ile haritaların ilk kısmının kata
3 m'ye yaklaşan, yukarı doğru hafifçe açıldı. Kütüphane, satın alma ve büyük logları da yayımlanmıştır. Yazmaların ve
incelen, mermer ve granitten, dörtgen çapta bağışlarla büyüyünce. 1945'te mü haritaların geri kalanlarıyla konusal baş
bir kaideye oturur. Kaicle de iki katlı, ze buradan ayrıldı. Büyümenin sürüp lık verme çalışmaları süren kartpostal
dörtgen bir platformun üzerinde yer gitmesiyle 1960'lı yıllarda kütüphane katalogları ise basıma hazırlanmaktadır.
alır. Birinci kata dört, ikinci kata üç ba koleksiyonu da medreseye sığamaz ol Belediyenin olanakları çerçevesinde
samakla çıkılır. Alanın dış çevresi 70 cm du. 3 Mart 1981'de Koç Topluluğu tara başta altı terminalli bilgisayar sistemi ol
yüksekliğinde alçak bir duvarla çevrili fından yapılan yeni binasına taşınarak mak üzere, kütüphaneciliğin diğer mo
dir. Üzeri üçgen, kare ve altıgen motif ferah bir mekâna kavuşan kütüphane dern sistemlerine kavuşma yolunda pro
lerle dekore edilmiş olan duvarda l'er 24 Nisan 1981'de Atatürk Kitaplığı adıy jeler geliştiren kitaplık, çeşitli kültür et
m aralıklarla, l'er m yüksekliğinde sü la hizmete girdi. kinlikleriyle de ilgi çekmektedir.
tunlar kullanılmıştır. Bu sütunların kub Bugün Atatürk Kitaplığı her kesim Bibi. M. Alpay-S. Özkan, İstanbul Kütüpha
beye benzer başlıkları vardır. Benzeri den okuyucuya, 4 u kendisine bağlı Ka neleri, İst., 1983; M. O. Durusoy, İstanbul
elemanlar kaidenin yer aldığı noktanın dın Eserleri Kütüphanesi'nde olmak Belediye Kütüphanesi Alfabetik Katalogu, I,
çevrelenmesi için daha küçük ölçülerde İst., 1953; A. Polatoğlu, "İstanbul Büyük Şe
üzere 8'i kütüphaneci, 67 personelle
hir Belediyesi Atatürk Kitaplığı", (basılmamış
tekrarlanmıştır. hizmet vermektedir. 180.000 dolayında konferans metni), 1992; Ü. Yıldırım, "istan
Bu dönemde Türkiye için yeni bir ki genel dermesi içinde yaklaşık 70.000 bul Kütüphaneleri ve Bir Sorun", Türk Kü
yaklaşım olan figürlü anıt aslında Avru Türkçe, 30.000'e yakın yabancı dilde, tüphaneciler Derneği Bülteni, XVII, 2, 1968.
pa'da yaygın bir anıt tipiydi. Bu anlayı 17.000 kadar Osmanlıca, 17.000 kadar HAVVA KOÇ
şın en tipik özelliklerini taşıyan heykel, da süreli yayın vardır. Çeşitli yazma, al
ATATÜRK KÖPRÜSÜ
bak. UNKAPANI KÖPRÜLERİ
AKM Büyük
Salonu'nda
Hintli müzisyen
Ravi Shankar
ve
topluluğunun
verdiği bir
konser.
Ahmet Kuzik
387 ATATÜRK VE GENÇLİK ANITI
jestle uzatan Atatürk'ün sağında aydın 1904'e değin aralıksız 5 yıl İstanbul'da lere rastlamıştır. İlk birkaç gününü Pera
lanmayı simgeleyen meşale tutan bir okumuştur. 20-25 yaş arasındaki gençlik Palas'ta geçiren ve dağıtılan 7. Ordu'nun
genç kız, solunda bayrakla ulusal dev dönemine rastlayan bu yıllar zarfında, komutanı Mirliva (tümgeneral) Mustafa
leti simgeleyen bir genç erkek figürü Mustafa Kemal'in, çevresindeki soylu ve Kemal Paşa sanıyla Harbiye Nezareti'ne
vardır. İdeolojik bir tavırla Atatürk'ün zengin ailelere mensup arkadaş gru gidip gelmeye başlayan Atatürk'ün, 16
gençliğe hitabesini somutlaştıran ve bundan İstanbul'a özgü incelikleri, ya Mayıs 1919'a kadar 7 ay kaldığı İstan
üniversite önündeki yeri ile yol göste şam anlayışını özümsediği, kibar kişili bul'da ilginç girişimleri, ilişkileri sapta
ren bilime adanmış bu kompozisyon, ğinin oluşumunda bu kabullenişinin pa nıyor. Kentin kaderinin istilacılar, salta
Batı heykel sanatının özellikle totaliter yı olduğu söylenebilir. Ali Fuat Cebe- nat yönetimi ve azınlıklar arasında pa
kültür ortamlarında I. Dünya Savaşı'n- soy'un Sınıf Arkadaşım Atatürk adlı anı zarlık konusu olduğu bu aylarda, Vahi-
dan sonra oluşturdukları neorealist ve kitabı, bu yargıyı doğrulayan bir dizi dedclin'in kızı Sabiha Sultanla evlendiri
klasisist bir üslupta tasarlanmıştır. Ol anekdot ve açıklama içerir. Örneğin Be- lip hanedan damadı olması gündeme
dukça alçak ve kademeli kaidesi, 4 m yoğlu'nun renkli dünyasına Mustafa Ke gelirken o, Beyoğlu'nda Bursa Soka
yüksekliğindeki bu bronz heykelle göz mal'in de katılışı bu grupla olmuştur. ğında oturan Madam Corinne adlı, çok
lemciyi kaynaştıran bir nitelik taşır. Bu Onlarla Zeuve Alman Birahanesinde iç iyi piyano çalan, İtalyanca, Fransızca bi
amacına uygun olarak 27 Mayıs 1960 miş. İngiliz Con Paşa'nm lokantasına len fevkalade kibar bir Levanten hanım
hareketi öncesinde ve sonrasında öğ birçok kez gitmiş. Taksim Bahçesinde la dostluk kurmuştur. Padişah damatlığı
rencilerin gerçekleştirdikleri birçok ey müzik dinlemiş, Adalarda çamlar altın konusundaki kararsızlığını ise arkadaşı
leme sahne olmuştur. da sabahladığı olmuştur. Her İstanbullu Rasim Ferid (Talay), kendisini caydıra
İSTANBUL gibi o da Alemdağı mesiresine gitmiştir. rak gidermiştir. Yaşama bakışında, ka-
Mercan'daki ünlü Altın Makas Terziha dm-erkek ilişkilerini algılayışında, Ba
ATATÜRK VE İSTANBUL nesinde ilk kurmay subay üniformasını tiyi örnek seçişinde ise İstanbullu dul
diktirdiği de biliniyor. Fakat. İstanbul Levanten hanımın etkili olduğunu, biz
14 Mayıs 1899-10 Kasım 1938 tarihleri
yaşamıyla böylesine kaynaşmışken I I . zat Atatürk, çok sonraki yıllarda itiraf
arasındaki yaklaşık 40 yıllık sürecin
Abdülhamid'e suikast hazırlayanlar ara etmiştir.
1919'a kadarki ilk 20 yılında İstanbul'un,
şma adının karışması ve benliğini derin Öte yandan ilginç bir girişimi, aylık
Atatürk'ü çok yönlü etkilediği gözlemle
den yaralayan bir tutuklanmanın ardın larından artırabildiği bir miktar parayı
nir. Buna karşılık 1919-1938 arasında İs
dan İ905'te Şam'daki 5. Ordu'ya bir an yatırarak arkadaşı Ali Fethi (Okyar) ve
tanbul'la ilgili yeni durum ve gelişmeler
lamda sürgün olarak atanması, İstan Dr. Rasim Ferid'le Minber gazetesini çı
de Atatürk'ün kararları etkili olmuştur.
bul'dan buruk duygularla ayrılmasının karmasıdır. 1 Teşrinisani 1334/1 Kasım
Bu iki açıdan bakılınca Atatürk'le İstan
nedenleridir. 1918 günü ilk sayısı yayımlanan bu ga
bul arasındaki ilişkiler üç aşamalıdır:
Atatürk'ün öğrenimini ve askerlik kariye 31 Mart Olayı'ndan sonra 23 Nisan zetede, gerçi onun imzasıyla veya tak
rini tamamladığı ilk dönem (1899-1919); 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordu- ma adıyla çıkmış bir yazıya rastlanmaz.
Atatürk'ün önderliğindeki Kuva-yı Milli su'nun kurmay subayları arasında yer Buna karşılık, "Mustafa Kemal Paşa ile
ye ve Cumhuriyet yönetimi ile İstan alan Atatürk, ayaklanmanın bastırılması Mülakat", "Nihüfte Bir Sima" başlıklı iki
bul'daki saltanat yönetimi ve eski payi üzerine Selanik'teki görevine döndü. yazı kendisiyle ilgilidir (Minber 16. ve
taht kurumları arasmdaki kırgınlık döne Bundan sonra, görev değişiklikleri ne 18. sayılar). Bu yazılardan, 19 Teşrinisa
mi (1919-1924); Atatürk'ün yakın ilgisiyle deniyle 1912. 1913 ve 1915'teki kısa sü ni 1334/19 Kasım 1918 tarihlisi şu cüm
İstanbul'un Türkiye'nin kültür, sanat, relerle İstanbul'da kaldığı biliniyor. leyle biter. "Herhalde istikbal-i vatan
spor, turizm merkezi olması çabalarının 1917'de Suriye'den İstanbul'a izinli geli Mustafa Kemal Paşa'dan büyük hizmet
öne çıktığı son dönem (1924-1938). şinde Veliaht Yahideddin ile Almanya ler beklemekte haklıdır." Kuşkusuz, o
Atatürk'ün İstanbul'a ilk geliş tarihi gezisine çıkmış, dönüşünde yine Suri gün için Minber'in okuyucularından
14 Mayıs 1899'dur. Bu tarihte Harbiye ye'ye gitmiştir. 13 Kasım 1918'deki İs hiçbiri, İstanbul'un gelecekteki yazgısı
Mektebine yatılı olarak kaydolmuş, er- tanbul'a gelişi, İtilaf Devletleri ortak do nın da Mustafa Kemal'in kararlarıyla be
kân-ı harp (kurmay) sınıflarıyla birlikte nanmasının İstanbul'a demir attığı gün- lirleneceğini düşünmemişlerdir. Minber
52 sayı çıkmıştır.
İstanbul'daki bir görevi de seryaver-i
şehriyarilik (padişah yaverliği) olan Mus
tafa Kemal Paşa'nın Pera Palas'ta çok
kalmayarak Beyoğlu'nda dostu Salih
Fansa'nın evine geçtiği biliniyor. Yeni
bir görev verilinceye kadar uzun bir za
man İstanbul'da kalacağını öğrenince
de Şişli'de Osep Kasapyan'ın (bugün
Atatürk Müzesi) evini tutmuş, Akaret-
ler'deki lojmanda oturan annesi ile kız
kardeşini de bu evin üçüncü katma al
mıştı. Burada, 16 Mayıs 1919'da Sam
sun'a gitmek üzere İstanbul'dan ayrılın
caya değin oturan Atatürk'ün, Anado
lu'ya geçmek, halka dayalı bir mücade
le başlatmak kararını bu evde aldığı, ar
kadaşlarıyla siyasal gündemli toplantıla
rını burada yaptığı yaşamöyküsünde
vurgulanır. Yaverlik görevi nedeniyle
Yıldız Sarayı'na gidişlerinde Vahided-
din'le birkaç kez ülke sorunlarını görüş
tüğü de bilinir. Bir keresinde Vahided-
din'in kendisine "Paşa, ben her şeyden
evvel İstanbul halkını doyurmak mec
Atatürk'ün Pera Palasla kaldığı (1918) süitin salonundan bir gölünüm. buriyetindeyim. İstanbul halkı açtır" de
Pera Palas OteliMüdürlüğü'nün izniyle diği, Atatürk'ün de bunu, padişahın ön-
389 ATATÜRK VE İSTANBUL
gösterimle izlediği, Yalova'ya geçip bu karpuz, meyve getiren köylülerle pazar lık da bu tatilde. Yalova'daki Gazi Köş-
radaki bataklığın kurutulması çalışmala lık edip bir araba kavun, altı küfe üzüm kü'nde. kendisine dizbağı nişanı veril
rıyla ilgilendiği, İstanbul ve çevresinde alması, bu yazın ilginç anılarındandır. mesi nedeniyle çıktı.
ağaçlandırma yapılması için emirler ver Giderek İstanbul'a daha çok ısınan ve 8-26 Şubat 1933 tarihleri arasında bir
diği vb girişimleri saptanmaktadır. Unu kış tatillerini de burada geçiren Atatürk. kez daha İstanbul'a gelen Atatürk, Top-
tulmayan bir başka anı. 13 Aralık 1930 12 Ocak-4 Mart 1932 tarihleri arasında kapı Sarayı'ndaki düzenlemeleri gördü.
günü Darülfünunu ziyaretidir. Öğrenci yine İstanbul'daydı. Elhamra Sinema Tokatlıyan'da Vali Muhiddin Bey'le (Üs-
lere "Bilim uğruna ölmeyi değil yapma sında Kongre Eğleniyor, Opera Sinema- tündağ) yemek yiyerek kentin başlıca
yı isteyin!" öğüdünde bulunmuştur. Bu sı'nda Çanakkale filmlerini, Darülbeda- sorunlarını görüştü. Kadıköy-Köprü va
bir aylık gezinin programının, kentin yi'de Yalova Türküsü ve Akın piyesleri purunda halkın arasına oturdu ve soh
her yönü hakkında bilgilenmeyi sağla ni. Galatasaray Lisesi müsameresini izle bet etti. 31 Mayıs 1933'te Darülfünun'un
yacak yoğunlukta tutulduğu görülür. di. Dolmabahçe Sarayı'nda alaturka fa kapatılmasından bir ay sonra 30 Hazi
Kazlıçeşme'yi, Yedikule'yi, Bakırköy sa sıllar dinledi. Maksim'de baloya katıldı. ran günü ikinci gelişinde, İstanbul Üni
nayi bölgelerini, Çarşıkapı'daki ayakka Şehir içinde ve Boğaz'da geziler yaptı. versitesinin kurulması çalışmalarıyla il
bıcılar sergisini, Beykoz Deri ve Kundu O yılın 16 Temmuz'undan 21 Ekim'ine gilendi. Okul sınavlarında bulundu.
ra Fabrikasını ve mağazasını, Sultanah değin süren uzun yaz tatilini de çoğun Eylül'e kadar süren tatilinin çoğu günle
met Trikotaj Fabrikası'nı, Karaağaç Mez ca Yalova'da geçirdi. Artık İstanbullular rini Yalova'da geçirdikten sonra trenle
bahasını, Kâğıthane Köyü ile Süleyma- için Yalova bir yazlık olmuştu. Dünya Ankara'ya döndü. 11 Eylülde tekrar İs
niye'deki İtfaiye Alayı'nı ve Darülace- güzeli seçilen Keriman Halisi kabul tanbul'a gelerek Yunanistan Başbakanı
ze'yi gezen Atatürk, vilayeti, belediyeyi, eden Atatürk "Türk ırkının soylu güzelli Venizelos ile Türk-Yunan Antlaşma
Halk Partisi ocaklarını, kolordu karargâ ğini" vurgulayan bir mesaj yayımladı. sının imza töreninde bulundu. 4 Ekim
hını. Kadırga Maarif Cemiyetini ziyaret 1932 yazında Florya ile de ilk kez yakın günü Yugoslavya Kralı Aleksandr ile
etmiş, Türk Ocağı'ndaki konuşmasında dan ilgilendi. Burasının, bir plaj olarak Kraliçe Mari'yi konuk etti. 9 Ekim'de
gençlere "Demokrasinin ne olduğunu düzenlenmesi emrini verdi. Çamlıca te Ankara'ya döndü.
halka anlatalım" mesajını vermiştir. Kısa pelerini gezerek koaımaya ve park ola Soyadı Kanunu'ntın kabul edildiği
Trakya gezisinden dönüşünde ise Me rak imar kapsamına alınmasını istedi. 20 gün (21 Haziran 1934) İran Şahı Rıza
nemen Ölayı'nı öğrenmiş ve Dolmabah Eylülden sonra dil çalışmalarıyla ilgilen Pehlevi'yi konuk eden Atatürk, onunla
çe Sarayı'nda, TBMM Başkanı Kazım meye başladı. İstanbul'da oluşturulan 26 Haziran'da İstanbul'a geldi. Harp
Paşa (Özalp), Başvekil İsmet Paşa (İnö Türk Dili Tedkik Cemiyeti Müteşebbis Akademisini birlikte ziyaret ettiler. Şah
nü) ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Pa Heyetine koruyucu başkan oldu. 26 Ey İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Atatürk
şa (Çakmak) ile bir toplantı yaptıktan lül 1932'de ilk dil kurultayı, Dolmabah Yalova'da dinlendi. 12-18 Ağustos 193*
sonra Ankara'ya dönmüştür. çe Sarayı'nda toplandı. İstanbul'a gelen tarihleri arasında D o l m a b a h ç e Sara
Atatürk 1931 yazında 21 Temmuz' ABD Genelkurmay Başkam Mac Arttır, yı'ndaki II. Dil Kurultayı çalışmalarını
dan 25 Eylül'e kadar süren tatilinin bü dil çalışmalarının ikinci oturumunu Ata izledi. 20 Eylülde Ankara'ya döndü.
yük bölümünü Yalova'da geçirdi. Bir sa türk'le birlikte izledi. Kurultay çalışmala 1935 yılı boyunca, ocak, şubat, ma
bah erkenden (güneş doğmadan) Eyüp rı 5 Ekim'e kadar sürdü. 4 Ekim günü yıs, haziran aylarında dört kez geldiği
sırtlarına gelerek İstanbul'un şafak man Diyarbekir gazetesine şu demeci verdi: İstanbul'dan Ege seyahatine çıktı; Hürri-
zarasını izlemesi, buradan Yeşilköy'e ve "Diyarbekirli, Vanlı, Erzurumlu, Trab yet-i Ebediye Tepesi'nde düzenlenen
Halkalı'ya gitmesi, dönüşünde yine hal zonlu. İstanbullu, Trakyalı ve Makedon manevraları izledi. 28 Haziran'dan 21
kın arasına karışıp banliyö trenine bin yalı, hep bir ırkın evladan hep aynı cev Eylül'e kadar, Yalova'da, Florya'da din
mesi, kendisini tanıtmadan, yakın köy herin damarlarıdır." Atatürk'le İsmet İnö lendi. Edebiyatçıları, tarihçileri, askerle
lerden İstanbul'a hayvanlarıyla kavun, nü arasındaki ilk açık tartışma ve kırgın ri, müzisyenleri toplayarak kültür so-
393 ATATÜRK VE İSTANBUL
runlarını tartıştırdı. Özellikle de düğün yaret etti. Ürdün Kralı Abdullah'ı Bey lerinin, bakımlı plajların, spor alanları
ve balolara katılarak bu tür sosyal et lerbeyi Sarayı'nda ağırladı. Prof. Pit- nın yer aldığı, tarihsel ve kültürel zen
kinliklerin birer curcuna havasında de tard'la dil ve tarih konularını tartıştı. 20 ginlikleriyle korumaya alınmış bir İstan
ğil, çağdaş ve gelişmiş bir toplumun Eylülde Dolmabahçe Sarayı'nda topla bul düşlemekteydi. İstanbul'un salt Tür
göstergeleri niteliğinde gelenekleşme nan II. Tarih Kurultayı'na katıldı. İsmet kiye'nin değil, Balkanlarin ve Ortado
sine çaba gösterdi. Bu yılki, İstanbul'a İnönü'nün başvekillik görevinden alınıp ğu'nun çok yönlü bir kültür merkezi
dönük en dikkate değer mesajı ise "Si Celal Bayar'm vekâleten bu göreve geti konumuna getirilmesini istiyordu. Fa
nan'ın heykelini yapınız!" olmuştur. İs rilişi de İstanbul'da oldu. kat, İstanbul için hazırlanan planın uy
tanbul'a Türk-İslam silueti kazandıran 18 Ocak 1938'de Ankara'da İçişleri gulanmasıyla ilgilenmeye, 22 O c a k
ve kentin uluslararası ününü artıran Bakanlığı'na giden Atatürk'e H. Prost'un 1938'de Yalova'da konan siroz tanısın
anıtsal eserlerin mimarı için bu görevin, hazırladığı İstanbul'un imar planı ve dan sonra zaman bulamadı. 24 Şubat
görkemli bir anıtla yerine getirildiği maketi hakkında brifing verildi. Kuşku 1938'de İstanbul'dan Ankara'ya döndü.
söylenemez. suz o çevresinde çağdaş dinlenme tesis İki ay sonra 27 Mayıs'ta trenle son kez
1936'da da şubat, mayıs, haziran ve
aralık aylarında dört kez İstanbul'a gel
di. Topkapı Sarayı'ndaki onarım ve mü
ze çalışmalarıyla ilgilendi. Yeşilköy'deki
uçuş denemelerini izledi. Montrö Söz
leşmesi (20 Temmuz 1 9 3 6 ) , o İstan
bul'da iken imzalandı. 22 Ağustos'ta III.
Dil Kurultayı, Dolmabahçe Sarayı'nda
yine Atatürk'ün katılımı ile başladı ve
üç gün sürdü. 2 Eylülde Beylerbeyi Sa
rayı'nda Balkan Festivali düzenlendi.
Atatürk 4-7 Eylül 1936 tarihlerinde, Nah-
lin yatıyla gelen İngiltere Kralı VIII. Ed-
wardi ve Miss Simpson'u İstanbul'da
ağırladı. Kralla otomobil gezileri yaptılar
ve Moda deniz yarışlarını izlediler.
1937'nin ocak ayından ekim ayma
kadar, kısa yurt gezileri ve Ankara'ya
gidişler dışında dokuz ayını İstanbul'da
geçirdi. Hatay'la ilgili politikayı, basının
ağırlığını da dikkate alarak İstanbul'da
belirledi ve yürüttü. Bu konuda sık sık
demeçler verdi. Gençlik coşkulu miting
ler düzenleyerek ulusal duygunun do
ruğa çıkmasını sağladı. Daha çok Yalo
va'da ve Florya'da kalan, denize giren
Atatürk, İstanbul'un yakın köylerini Atatürk, 1932'deki uzun yaz tatilinin çoğunu Yalova'da geçirdi. Solunda Yunus Nadi Bey
(Yakuplu, Mimarsinan, Büyükçekmece (Abalıoğlu) görülüyor.
Fotoğrafla Atatürk, 1939
köyleri, Angurya ve İskeçe çiftlikleri) zi
ATATÜRK VE İSTANBUL 394
Sarayburnu'ndan Zafer torpidosuna konan Atatürk'ün naaşı açıkta bekleyen Yavuz zırhlısına götürülüyor
Fotoğrafla Atatürk, 1939
ATÂULLAH EFENDİ 396
madan camilere kadar her kurum ve ATÂULLAH EFENDİ (Şânizade) türlü padişaha takdim edilmemiştir. Bu
eserle Atatürk'ün doğrudan ilgilenmesi, arada modern tıbbın anlaşılabilmesi için
(1771?, İstanbul - Ağustos 1826, Tire)
söz konusu yaklaşımın kanıtlarıdır. İs modern anatominin de bilinmesi gerekti
Çağdaş anatomi ve hastalık kavramını
tanbul basını, Atatürk'ün her gelişini ve ğini düşünerek bir de anatomi kitabı ha
getiren eserleriyle Türkiye'de yeni tıb
kentle ilgili çalışmalarım aşırı duyarlılık zırlamıştır. Haremeyn Evkafı müfettişliği
bın yerleşmesine yardımcı olan hekim
la işlemiş, saraya ve sultana bağlılık ne atanınca görevi sadrazam denetimin
duygularının yerini, Atatürk sevgisine ve tarihçi.
de olduğundan yeni hazırladığı kitabını
bırakmasında etken olmuştur. Mehmed Atâtıllah Efendi, büyükba
Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa vası
bası Ahmed Dede, tarakçılık yaptığı için
Atatürk'ün İstanbul'da dört dinlenme tasıyla padişaha sunabilmiştir. Önsözün
Şânizade (Tarakçıoğlu) adıyla tanınmış
ve çalışma ortamı seçtiği görülür: Dol- de Miyârii'l-Etibba'dan da bahsettiği için
tır. İstanbul Oıtaköy'de bir yalıda doğ
mabahçe Sarayı, Yalova, Florya ve Ada daha önce yazdığı fizyoloji kitabı Usû-
duğu bilinmekle birlikte doğum tarihi
lar. Bir mekân olarak sevmediği ve "İn lü't-Tâbi'a da dahil üç kitabın basılması
kesin değildir. Medrese öğrenimini ta
san denen varlığın yaşayacağı yerler na irade çıkmıştır. Buna rağmen Hamse-i
mamlayarak 1786'da ilmiye rüûsu aldı.
değil!" dediği Dolmabahçe Sarayımda Şânizademin ilk üç cildini teşkil eden bu
siyasal nedenlerle ve o günün koşulları Daha sonra Süleymaniye Tıp Medrese
eserlerin basımı üç senede tamamlana
gereği kaldığı bilinmektedir. Ancak sinde ve Halıcıoğlu'ndaki Mühendisha-
bilmiştir. Şânizade'nin çektikleri bununla
Atatürk, "Hususi Daire" denen küçük ne'de öğrenim gördü. İtalyanca. Fran
kalmamış, Valide Sultan'ın ölümü üzeri
bir bölümünü kullandığı bu sarayı siya sızca, Arapça, Farsça ve Rumca öğrendi.
ne Hekimbaşı Mustafa Mesud Efendi az-
sal ve kültürel çalışmalara olabildiğince Hesap adlı eserinde önce Mühendisha-
ledildiğinde hekimbaşılık hakkı olduğu
açmıştı. Yalova'yı kaplıca ve sağlık tu ne'de İtalyanca, daha sonra da Fransız
halde bu göreve Halet Efendi'ye yakın
rizmine açan Atatürk'tür. Burası için ca kitapları aslından okuyabilmek için
olan Mustafa Behçet Efendi getirilmiştir.
imar planı hazırlatmış, kaplıcaların mo Fransızca öğrendiğini bildirmektedir.
Kendisini çekemeyenler, İzzet Molla'nm
dern yapılara kavuşmasını sağlamış, bu Öğrenimini tamamladıktan sonra "Erkân-ı devletin haline bak, bir müverri
köy görünümlü beldeyi, hareketli, şirin uzun süre ordu kadısı olan babası Hacı hi hekimbaşı ve bir başhekimi vakanüvis
ve çağdaş bir turizm merkezi konumu Mehmed Sadık Efendi ile dolaştı. 1792' tayin ettiler" sözünü Şânizade söylemiş
na getirmiştir. Millet Çiftliği, Atatürk de Medine mevleviyetine yükseldi, gibi yetiştirince, Mustafa Behçet Efendi
Köşkü, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile 18l6'da Havâss-ı Refia (Eyüp) kadılığı önce kendisini vakanüvislikten azlettir
Termal Otel, Atatürk döneminde bura na ve mûsila-i Süleymaniye derecesiyle miş, sürülmesi için de elinden geleni
ya kazandırılan eserlerdir. Atatürk dö Çorlu Medresesi müderrisliğine getirildi. yapmıştır. 1821'de Rum ihtilaline karışan
neminde Yalova, bir bakıma Türkiye 1817'de Haremeyn Evkafı müfettişi ol baştercüman Dimitreşko'nun idamından
Cumhuriyeti'nin yazlık başkenti olmuş muş, 1819'da da vakanüvis taydn edile sonra bu göreve atanması düşünülmüş,
tu. Florya'ya ilgisi ise 1935'ten sonradır. rek kendisine Mekke-i Mükerreme pa bu gerçekleşmediği gibi Divan-ı Hüma
Buradaki doğal plaj, İstanbul Belediyesi yesi verilmiştir. yun tercümanlığına getirilmesi de engel
tarafından Cumhurbaşkanlığı Deniz
Süleymaniye Tıp Medresesini bitirdi lenmiştir. Onu çekemeyenlerin kullandı
Köşkü'nün yapılması ve Atatürk'ün
1935, 1936 ve 1937 yaz aylarında bura ği, çok önemli tıp kitapları yazıp yayım ğı en etkili silah, Beşiktaş Cemiyet-i İlmi-
da denize girmesi ile İstanbulluların ladığı ve hasta tedavi ettiği halde hekim yesi(—0 üyeliği olmuştur. Cemiyetin top
koştuğu bir yer olmuştur. olarak kendisine hiçbir resmi görev veril lantılarını gizli yapması ve üyeleri arasın
memiştir. Bunun sebebi tıptaki bilgisini da Bektaşî Şeyhi Mahmud Baba'nın da
çekemeyen, başta Hekimbaşı Mustafa bulunması, 1826'da yeniçeriliğin kaldırıl
Atatürk'ün İstanbul halkıyla ilişkisi
Mesud olmak üzere, devrin ileri gelen ması olayında Şânizade ve diğer cemiyet
de padişahların "yaklaşılmaz ve kutsal"
görevlileridir. II. Mahmud'un Atâtıllah üyelerinin Bektaşîlikle suçlanmasına yol
kişiliklerine oranla doğal ve samimiydi.
Efendiyi hekimbaşı yapmasından kork açmış, cemiyet dağıtılmış ve üyeler ayrı
Halkla denize girer, parkta onlarla ge
zer, kayığa biner, kürek çeker, o deniz muşlardır. İtalyancadan çevirdiği Miyâ- ayrı yerlere sürgüne gönderilmiştir. Şâni
deyken veya caddede yürürken herkes rü'l-Etibba adlı eserini 1812'de. II. Mah- zade de vakanüvislikten azledilerek ar
serbestçe çevresini alır, kendisiyle pe mud'a sunulmak üzere, o sıralarda bağlı palığı olan Tire'ye sürülmüştür. Tire'ye
kâlâ şakalaşılırdı. bulunduğu Şeyhülislam Dürrizâde Ab gittikten 2 ay sonra masum olduğu anla
dullah Efendi'ye vermiş, fakat eser bir şılmış, ancak fermanı getiren Tire Voyvo
Halkın arasında görünmesi temel at dası Eğinli Ali Bey; itlakmıza (affınıza)
ma, kurdele kesme ya da tören gereği diyeceği yerde, itlafınıza (idamınıza) fer
değildi. Müsamerelerde, yüzme, idman,
man getirdim deyince fenalaşmış ve bir-
güreş müsabakalarında, at yarışlarında,
iki gün sonra da vefat etmiştir.
plajda, parkta, lokantada, gazinoda İs
tanbullularla yan yanaydı. "Ankara'da Çok yönlü bir kişiliği olan Atâullah
dağ başında yaşıyorum. İstanbul'da sa Efendi'nin. tıp, tarih, edebiyat, matema
raya hapsoluyorum. Bırakın, burada tik ve diğer bilim dallarında telif ve ter
gelenleri gidenleri göreyim. Hiç olmaz cüme kitaplarının sayısı 16'yı bulmakta
sa tren sesi işiteyim" dediği Florya'nın dır. Bunların en önemlileri şüphesiz tıp
denizine, Yalova'nın ise suyuna ve konusunda olanlardır.
yeşiline tutkundu. Atâullah Efendi, tıp kitaplarına İslam
Yeşilköy'ün bir havacılık merkezi dünyasındaki geleneğe uyarak Hamse-i
oluşuna da Atatürk ö n c ü l ü k etmiş, Şânizade veya İbn Sina'nın Kanun fi't-
Türk Hava Yollarımın hangarları onun Tıbb adlı külliyatına benzeterek Kânûn-
direktifiyle kurulduğu gibi ilk kadın ı Şânizade adını vermiştir. Hamse-i Şâ
havacılar da burada yetiştirilmişlerdir. nizade'nin (İstanbul, 1235/1820) ilk üç
Bibi. N. A. Banoğlu, Atatürk'ün İstanbul' kitabı bir arada yayımlanmış, erkân
daki Hayatı, I-II, İst.. 1973-1974; A. F. (devlet büyüklerine armağan) ve halk
Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk. İst., 1967; nüshaları (satış için) olmak üzere iki
A. Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve türde hazırlanmıştır. Bundan önce 7er-
Belgeler. Ankara. 1968; Ş. S. Aydemir, Tek tib-i Ecza (İstanbul, 1232/1817) adlı
Adam, I-III, İst., 1969-1971; S. Borak, Ata ve ilaçlara dair bir kitapçık varsa da Ham
İstanbul, İst., 1983; V. Kocatürk, Doğumun se-i Şânizade modern tıp bilgilerini içe
dan Ölümüne Kadar Kaynakçah Atatürk Şânizade Atâullah Efendi ren ilk Türkçe basılı tıp kitabıdır.
Günlüğü. Ankara. 1988. Nuran Yıldırım koleksiyonu
15 Safer 1235/3 Aralık 1819 tarihinde
NECDET SAKAOĞLU
39 7 ATÂULLAH EFENDİ TEKKESİ
ATICILIK
Okla yayın yerini ateşli silahların alması
bu silahlarla atış yapmayı da bir spor
dalı haline getirmeye başladı, böylece
daha önceden okla yapılan nişancılıkta
ateşli silahlar ön plana geçti.
Ceddi olan Osmanlı padişahları Ok-
meydanı'nda adlarına taş diktirirlerken.
Abdülaziz de (hd 1861-1876) Maçka'da
yaptığı silah atışlarında gösterdiği ma
haretle adına nişan taşları koydurmuştu.
Bugün Maçka ve Nişantaşı adlarıyla an
dığımız semtte görülen nişan taşlan.
ğımsız girişi kuzeye, hazirenin bulundu ve Nestorius'la görüş birliği yapan Eu- Türkiye'deki atıcılık sporunun ilk belge
ğu tarafa açılmaktadır. Çatısı çökmüş dokia, Pulheria'nın imparator üzerinde leri olarak geçtiğimiz yüzyıldan günü
olan bu mekânın barındırdığı ahşap ki katı dinci etkisini, bir süre için azalt müze ulaşmıştır.
sandukalar bütünüyle ortadan kalkmış mayı başarmıştı. Constantinus tarafın Daha sonraları ateşli silahların avcılı
olup bunların sayısı ve konumu bilin dan kurulan üniversitenin Teodosios ğa da girmesi, atıcılık sporunda yeni bir
memektedir. döneminde yeniden örgütlenmesinde unsur oldu. Atıcılığın modern bir spor
Kuzeyde, ayrı bir girişe sahip olan ve müfredat programının olarak benimsenmesi ise 20. yyin başla
harem-selamlık kanadının zemin katın hazırlanmasında o zamanki prefekt ve rına rastlar. Komple bir sporcu olduğu
da, ortada bir taşlık ile buna açılan mut kendisi gibi gelenekçi Kiros'la işbirliği kadar mükemmel bir avcı da olan Said
fak ve kahve ocağı gibi servis birimleri yaptığı düşünülür. 437 depreminin ar Salâhaddin Cihanoğlu'nun girişimiyle
bulunur. Üst katın üç yönde yaptığı çık dından kenti imar eclen Kiros. Konstan- 1913'te Fenerbahçe Spor Kulübü'nde bir
ma, tuğla örgülü yedi adet payenin ya- tin'den sonra Konstantinopolis'in ikinci avcılık ve atıcılık kolunun faaliyete geç
nısıra. Batı kökenli olması muhtemel, kurucusu gibi övülmüştür. Kiros ayrıca tiği, böylece kulüplerimizin de atıcılık
art nouveau(->) üslubunda iki döküm kentin sokaklarını ilk kez aydınlatan ve sporuna eğildiği görülür. Ancak bu fa
sütunla taşınmaktadır. Üst katta, ortada kararnameleri ilk kez Yunanca yayımla aliyetin 19201i yılların sonlarında büyük
"zülvecheyn" bir sofa ile buna bağlanan yan bir devlet adamı sıfatıyla da ünlen- bir duraksama içine girdiği de gerçektir.
odalar ve bir hela yer almaktadır. Hazi- miştir. Eudokia'mn bir yazar kimliğiyle Atıcılık sporu modern şartlarla ancak
rede son dönem Osmanlı mezar tasarı pagan üslubunda yazılmış dinsel şiirleri 1950'li yıllarda yeniden canlılık kazanır.
mı açısından dikkate değer taşlar göz yanında kilise ilahileri de vardır. Sonra Bu tarihlerde Beden Terbiyesi İstanbul
lenmektedir. dan Pulheria'nın kardeşi üzerindeki et Bölge Müdürü olan Said Salâhaddin Ci
Bibi. Âsitâne, 17; Osman Bey, Mecmua-i Ce- kisi yeniden güçlenmiş. Eudokia 438'de hanoğlu'nun kişisel çabasıyla Emirgâr.
vâmi, II. no. 78. 52-53. no. 7 9 . 54-55: Münih. hac için gittiği Kudüs'e zorunlu olarak sırtlarında kurulan atış poligonu ile
Mecmua-i Tekâyâ, 15; Raif. Mir'at, 225; Ihsa-
iyat, II, 19; Zâk'ir, Mecmua-i Tekâyâ, 78; Va-
da, Boğaziçi, 82-83; M. B. Tanman. "Atâ
Efendi Tekkesi", DİA, IV, 36-37.
M. BAHA TANMAN
ATENAİS-EUDOKİA
(400, Atina - 460, Kudüs) II. Teodosi-
os'un(->) karısı ve Konstantinopolis kül
türünün paganizmle Hıristiyanlık arasın
daki erken dönem çatışmasında gelenek
ten yana ağırlığını koyan AugustaO).
Atenais Atinalı bir felsefe hocasının
kızı olarak iyi bir eğitim görmüş ve bir
miras nedeniyle geldiği başkentte impa
ratorun ablası Pulheria'nın ilgisini çeke
rek, onun tavsiyesiyle 421'de II. Teodo-
sius ile evlenmiş, Hıristiyan olup Eudo-
kia adını almıştı, imparatordan üç ço
cuk doğuran Atenais küçük yaşta tahta
çıkan II. Teodosios üzerinde egemenlik
kurmuş, ablası Pulheria ile hem impara
tora etki yapmaya çalışarak, hem de sa
raydaki paganizm-Hıristiyanlık tartışma
sında gelenekçiler safında yer alarak,
sürekli çekişmek zorunda kalmıştı. Bi
zans tarihindeki yeri temelde bu çatış Fotoğrafta Türkiye'nin ilk atıcılık milli takımlarından biri görülüyor. Ortada bu sporun
madan kaynaklanır. II. Teodosios'un da gelişmesine önderlik eden Said Salâhaddin Cihanoğlu.
Cem Atabeyoglu arşivi
önce bir ölçüde katıldığı fikirleri taşıyan
399 ÂTTF EFENDİ KÜTÜPHANESİ
atıcılık spoaı İstanbul'da belidi olanak Kütüphaneye çoğu şarkiyatçı, yerli ve rafyasına uydurulmuş görünüşüyle İs
lar kazandı. Ancak kabul etmek gerekir yabancı araştırmacılar başvurmakta; tanbul'un eski Türk ev mimarisinin gü
ki, İstanbul'da atıcılık sporu diğer illeri 1993'ten itibaren kendi kitabını okuma nümüze kadar gelebilmiş nadir örnek
mize oranla oldukça sönük kaldı. İstan izni verilerek, üniversite ve lise öğrenci lerindendir.
bul bölgesi av meraklıları arasından leri de kabul edilmektedir. 48 kişilik Kütüphanenin yanındaki meşruta ev
"trap" ve "skeet" dallarında bir-iki atıcı okuma salonunda, üç kişilik ayrı bir ma ler, yüksek dış cepheleri ile üç kat ha
çıkarabildi, diğer silahlarda büyük bir sa, vakfiye uyarınca yalnızca Âtıf Efendi linde olup en üst katlarda konsollara
varlık gösteremedi. İstanbul Atış Poligo- kitaplarının okunması için hazır tutul oturan çıkmalar vardır. Bu evlerin orta
nu'nda düzenlenen birkaç şampiyona maktadır. Kütüphanede doktora eğitimli avlusundaki kütüphane yaklaşık 13,5x
ve uluslararası müsabaka bu spor dalın bir sorumlu, bir koruma görevlisi, bir de 9,5 m ebatlarında zemin üzerine oturtul
da görülebilen en önemli faaliyet oldu. yardımcı personel hizmet vermektedir. muş bir bodrum ile çıkıntılı bir esas kat
CEM ATABEYOĞLU Haziran-eylül döneminde cumartesi, tan oluşur. Kesme taş ve tuğladan şerit
pazar; eylül-haziran döneminde pazar, lerle örülmüş dış cephe sokağın kavsini
ATIF EFENDİ KTJTTJPHANESİ pazartesi hariç resmi çalışma günlerinde izler. Üzerinde 1289/1872 tarihi bulunan
Vefa'da, Vefa Caddesi'nde, bulunan va açık olan kütüphane, huzur verici avlu kemerli kapı, bir dehlizle teneffüs avlu
kıf kütüphanesi. Bugün Kültür Bakanlı su ve iç mekanlarıyla zevkli bir çalışma suna bağlanır. Burada esas kütüphane
ğı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Mü ortamıdır. binası, kemerlerle dışarıya açılan bir
dürlüğü Süleymaniye Kütüphanesi Mü- bodrum üzerine oturtulmuştur. Binanın
Bibi. Osmanlı Müellifleri. II; Defter-i Kütüb-
dürlüğü'ne bağlı birimdir. havalandırılmasında önemli rolü olan bu
hâne-i Atıf Efendi, İst., 1310; İ. E. Erünsal,
Türk Kütüphaneleri Tarihi II, Kuruluştan kemerler ne yazık ki, daha sonraları ka
I. Mahmud döneminde (1730-1754)
Tanzimata Kadar Osmanlı Vakıf Kütüpha patılmış ve bodrum. M. Zeki Pakalm ai
üç kez başdefterdarlık yapmış, divan sa neleri. Ankara. 1988. s. 90-91: İSTA, III; E. lesinin bağışladığı kitaplar için bir depo
hibi şair Âtıf Mustafa Efendi (ö. 1742) ta Sezgin. "Atıf Efendi Kütüphanesi Vakfiyesi", ya dönüştürülmüştür. Bodrumdan altı
rafından 1741'de kurulmuştur. Dış giriş TDED. VI (1955). basamakla bir sekiye çıkılır ve namaz
kapısı üzerinde "Dârü'l-Kütüb-i Atıf' ya HAVVA KOÇ gah olarak düşünülmüş mihraplı küçük
zılı 1289/1872 tarihli kitabesi, okuma sa
Mimari bir mekâna ulaşılır. Buradan iki açıklığı
lonu girişinin sağ duvarında ise bir mer
Planı, yapı strüktürü ve konumu ile bulunan bir sundurma aracılığıyla kü
mer levha üzerinde kabartma sülüs ya
dikkat çekici bir yapı olan Âtıf Efendi tüphanenin okuma salonuna geçilir. Ka
zıyla vakfiyesinin özeti bulunmaktadır.
Kütüphanesi, şehrin eski sokak topog re biçimindeki bu bölüm, aynalı tonoz-
Kütüphanenin 2858/5, 8, 12 no'larm-
da kayıtlı vakfiyelere göre, gelir kay
nakları ve idaresi belirlenmiş olan kü
tüphanede üç hafız-ı kütüb, bir şeyhü'l-
kurra, bir suyolcu, bir mücellit, bir ma
rangoz ve bir ferraş (temizlikçi) görev
lendirilmişti. Kütüphanenin yanma inşa
edilmiş olan üç meşruta evde oturmala
rı şart koşulan hafız-ı kütübler haftada
beş gün kütüphanecilik görevinde bu
lunmanın yanısıra kütüphanede cemaat
le kılınacak namazlarda imamlık ve mü
ezzinlik yapmakla yükümlüydü. Kütüp
hane salı ve cuma günleri dışında açık
olacak, günlük çalışma güneşin doğu
şundan bir saat sonra başlayıp, batımın-
dan iki saat önce bitecektir.
Atıf Efendi'den sonra oğulları Meh-
med Emin, Ömer Vâhid, torunları Ömer
Hüsâmeddin ve Abdülkâdir efendiler
kütüphaneye kitap vakfettikleri gibi,
Atıf Efendinin kayınbiraderi Darphane-i
Amire Başkâtibi Hacı Ömer Efendi'nin
kitapları da ölümünden sonra evinin sa
tılması üzerine 1743'te Âtıf Efendi ko
leksiyonuna katılmıştır.
Kumlduğunda 2.857 kitapla hizmete
açılan kütüphane. Kültür Bakanlığı ve
çeşitli kişi ve kurumlardan gelen kitap
larla gelişmektedir. Nisan 1993 itibariyle
3.228'i yazma, 24.597'si eski ve yeni
basma olmak üzere toplam dermesi
27.825'tir. Yazmalar içinde Nef'î'nin
evinde yazdığı divandan başka pek çok
müellif hattı, çok eski nüshalar, güzel
ciltler, tezhip ve minyatürlü eserlerle
mühür albümleri yer alır. Koleksiyon,
Âtıf Efendi, Âtıf Efendi Eki, M. Zeki Pa-
kalın ve Yeni Eserler bölümlerine yer
leştirilmiştir. Alfabetik (yazar, kitap) ve
konu (Dewey) fiş katalogu, ayrıca kuru
luştaki ilk kitapları içeren yazma ve
basma fihristleri bulunmaktadır.
ATIKSU 400
Atış alanı
Köyü
istanbul
Ansiklopedisi
de 67. Havaalanı Mahallesi'nde yüzde Atışalanı'nda ticaret ve hizmet sektörün lıkları incelendiğinde açıkça karşımıza
65, Cevat Paşa'da da yüzde 61 düzeyin de çalışanların toplam istihdam içerisin çıkmaktadır. Nitekim çeşitli işkolları ara
deydi. Aynı oran, Bakırköy İlçesi gene deki payları ilçe ve büyükşehir için he sında tekstil işçileri çoğunluktadır. Do-
linde yüzde 54, E-5 yolu ile deniz ara saplanan değerlerden kayda değer bi kuma işçileri ve terzi-döşemecilerin alt
sında kalan mahallelerde de yüzde 25 çimde daha düşüktür. kategorilerinin toplam sanayi çalışanla
ile yüzde 30 düzeylerindeydi. Bu veriler, Eğitim düzeyi incelenirken görüldü rına oram Turgut Reis Mahallesi'nde
Atışalanı nüfusunun öğrenim sürecini ğü üzere, Atışalanı'nda aktif nüfus ge yüzde 42, Havaalanı Mahallesi'nde yüz
erken terk etmek zorunda kaldığını gös nelde belli bir eğitim düzeyi ve iş dene de 32, Birlik Mahallesi'nde yüzde 34,
termektedir. Bu durumda, Atışalanı'nda yimi gerektiren iş pazarlarının giriş en Kemer Mahallesi'nde yüzde 36, Karaba-
ekonomik açıdan aktif nüfusun metro gellerini aşacak özelliklerle donanmış yır'da yüzde 35, Cevat Paşa Mahalle
politen iş pazarına daha çok imalat sa olmasa da, dokuma ve konfeksiyon iş si'nde de yüzde 50 düzeyindedir.
nayiini oluşturan işkolları aracılığı ile çiliği gibi deneyim ve beceri gerektiren Önemli sayıda tekstil işçisi barındır
katılması doğal karşılanmalıdır. Atışala- iş pazarlarına girebilmeyi başarmıştır. masına karşılık Atışalanı kayda değer
m'nı oluşturan 6 mahallede ekonomik Bu durum sanayi kategorisinin alt baş sayı ve büyüklükte sanayi kuruluşu
açıdan aktif nüfusun işkolları itibariyle
dağılımı tabloda verilmektedir.
Tablodaki istihdam verilerinin de Atışalanı'nda İstihdam Yapısı
açıkça gösterdiği üzere, Atışalanı. imalat (Genel ve mahalleler itibariyle çalışanların yüzdeleri)
sanayii ağırlıklı, ancak mahalleler itiba
riyle mekânsal farklılaşma göstermeyen Turgut Birlik Kemer Hava Cevat Karabayır Atışalanı Bakırkö;
bir istihdam yapısına sahip bulunmakta Reis alanı Paşa Toplam Geneli
dır. Bu yapının en belirgin özelliği de
İlmi-Teknik eleman 2,1 2,9 3.2 3,8 0,4 2,1 2,7 8,4
ilmi-teknik elemanlar, yöneticilik, idari
personel, ticaret ve satış personeli gibi Üst kademe yönetici 1,5 1,6 1,2 2,5 0,4 0,8 1,5 3,6 İ
görece yüksek eğitim düzeyi gerektiren İdari personel 3,6 4.8 5.3 5,2 5,5 3.6 4,3 7,2
işkollarında çalışanların oran olarak be 12.2 12,8 11,7 15,2
Ticaret-satış personeli 10.9 12,7 10,3 8.9
lirgin bir biçimde Bakırköy İlçesi ortala
masının altında; sanayi çalışanları gibi Şahıs hizmetleri 8,6 9,5 9,6 8,2 12,8 9,1 8,8 8,8
yüksek beceri gerektiren istihdam kate Tarımda çalışan 1,0 1,0 0.7 1,2 2,6 0,7 1,0 0,8
gorilerinin yanısıra, inşaat işçiliği ve şo Sanayide çalışan 65.1 61,7 63,0 60,2 63,4 63,2 63,1 50,2
förlük gibi görece az eğitim ve beceri
İşsiz olup iş arayan 7,2 5,8 6,7 6,7 6,0 7,7 6,9 5,8
gerektiren alt başlıklar içeren bir kate
goride Bakırköy İlçesi ortalamasının Toplanı
çok üzerinde bir yığılmaya sahip oluşu Yüzde 100.0 100,0 100.0 100,0 100,0 100,0 100,0 ıoo..:
dur. Gerçekten de bu kesimde imalat 35.484
Sayısal 13.405 5.013 3.708 7.032 235 6.091 481.131
sanayiinde çalışanlar, metropoliten alan
ortalamasının yaklaşık iki katıdır ve Devlet istatistik Enstitüsü tarafından Türkiye Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı için özel olarak hazırlanan "1990
1990 nüfus' sayımının yapıldığı tarihteki Genel Nüfus Sayımı Mahalleler" itibariyle döküm tablolarından hesaplanmıştır, 12 yaş üzeri ekonomik açıdan aktif
toplam nüfus verileridir. Karşılaştırma kolaylığı açısından yüzde değerler verilmektedir. Mutlak sayılar toplam
sınırlarıyla Bakırköy ilçe ortalamasının
çalışan savılanndan elde edilebilir.
da yüzde 13 üzerindedir. Buna karşılık
403 ATİK ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
besi bulunan yapı olduğu sanılmakta Cami: "Sedefçiler", "Eski Ali Paşa", kubbe ile örtülüdür. İki yana doğru bi
dır. İmaret, hazirenin devamında idi. Bu "Çemberlitaş", "Dikilitaş". "Vezirhanı". rer kare paye ile ana mekândan ayrılan
yüzyılın başına kadar harap olarak gel "Sandıkçılar Camii" gibi isimlerle tanı daha alçak ikişer kubbenin örttüğü yan
miş ve bir kısmı Divanyolu Caddesi'nin nan Atik Ali Paşa Camii, külliyenin hacimlerle genişletilmiştir. Minare sağda
düzenlenmesi esnasında ve son kalan ayakta kalan en büyük parçasıdır. Şeh ve tek şerefelidir. Bu plan eski Fatih Ca-
izleri de 1912-1914 arasında ortadan rin en işlek caddelerinden birindedir ve mii'ne küçük bir farkla benzemektedir.
kalkmıştır. Vakfiyede imarete yakın ol İstanbul'un en eski eserlerinden biridir. Fatih Camii'ndeki yan hacimler üçer
duğu ifade edilen kervansaray ise şimdi Caminin orijinal kitabesi yoktur. Fa kubbe ile örtülü idi. Yan hacimlerin tab-
yoktur. Bu kervansarayın elçilerin misa kat cümle kapısı üzerindeki hattat Sami haneli veya zaviyeli camilerde olduğu
fir edildiği ve Elçi Hanı(->) denilen bina Efendi imzasını taşıyan "ayet-i kerime" gibi sonradan ara duvarlarının açılara!-:
olduğuna dair ihtimaller ileri sürülmek yazılı 1314/1896 tarihli kitabenin köşesi esas harime dahil edilmedikleri anlaşr-
tedir. Bu han 1865 Hocapaşa yangının ne 902/1496 rakamı ilave edilmiştir. Üs maktadır. Hans Demschwam'm 1553'te-
da harap olmuş ve 1880'e doğru tama tünde yine Sami Efendimin beyzi bir ki gözlemlerinde bugün kare ve barok
men ortadan kalkmıştır. besmelesi vardır. Yazı levhasının 1894 bir üslubu yansıtan ayakların yuvarlak,
Külliyenin banisi aslen Bosnalı olan zelzelesinden sonra konulduğu anlaşıl kırmızı benekli sütunlar olduğu ifade
"Hadım, Tavaşi, Şehit, Eski" lakapları ile maktadır. Minare kapısında da 1315/ edilmiştir. Bu yan hacimler sayesindedir
anılan ve iki defa sadrazam olup, 1511' 1897 tarihli bir "besmele" bulunmakta ki yapı mimari nispetler bakımından ol
de Şah Kulu (veya Şeytan Kulu) Vaka- dır. Cami çeşitli tarihlerde geçirdiği yan dukça mükemmel bir hal almıştır. 6,85
gın ve zelzelelerden sonra tamir görmüş m genişliğindeki revak (son cemaat ye
sı'nda şehit olan Atik Ali Paşa'dır. Vakfi
olmalıdır. Bu yangınların neticesinde ya ri) beş kubbelidir. Altı sütunun dördü
yesi 915/1509 tarihlidir.
pılan tamirlerde cümle kapısı köşelerin mermer, ikisi porfirdir. Sütun başlıklar,
Ali Paşa, İstanbul'da, Edirne ve Mo
deki kum saatleri yontularak boşaltılmış klasik tarzda mukarnaslıdır.
ra'daki hayratı için İstanbul içinde ve
dışında çeşidi vakıflar bırakmıştır. Bun ve bazı kemer kilit taşları barok üslubu Revağm orta kubbe köşelikleri ba
lar, İstanbul, Galata, Edirne, Yanbolu ile tadil edilmişlerdir. 1648 zelzelesine dem ve yapraklarla çok zengin görünüş
Yenicezağra, Moton, Koton, Anavarin ait olduğu sanılan bir vesikada caminin lü olduğu gibi, kubbe içi de rumî mala-
Kefe, Balyabadra (Patras), Serez, Bursa kubbesinin tamamen ve minaresinin de karilerle kaplanmıştır. Cümle kapısı çer
Mizestre (Mistra), Silivri, Pınarhisar, Vi şerefesine kadar yıkıldığı kayıüıdır. Daha çevesi sade silmelere sahiptir. Üstü ise
ze, Filibe, Zihne, Kartene, Hırsova, Göl, soma 1716 ve 1766'daki zelzeleler, 1865 devrin birçok örneğinde olduğu gir.
Alaşehir, Adalar, Ayasluğ, Amasya, Ka Hocapaşa yangını ve 1894 zelzelesinden zengin mukarnaslarla son bulmaktadır
vak, Bafra, Çarşı gibi şehir, kasaba ve soma da mühim tamirler geçirmiş oldu Sağda ve soldaki kum saatleri yok ol
köylere dağılmıştır. Buralarda bedesten, ğu muhakkaktır. Cami, en son 1937-1938 muş, sadece yerleri kalmıştır. Yukarıdal-L
hamam, dükkânlar, köy, bostan, mezra arasında tekrar tamir gördükten sonra bitişleri barok üslubu yansıtmaktadır.
ve bahçeler, değirmenler olduğu gibi 1981'de küçük bir onarım geçirmiştir. Kapının sağ ve solundaki nişlerin mu-
119 cilt kitap da vakfedilmiştir. Vakfın Cami tamamen kesme küfeki taşın kamaslarınm bir bölümü korunabilmiş-
gelirleri 4 7 1 . 9 9 8 a k ç e , giderleri ise dan yapılmıştır. Plan olarak beş kubbeli tir. Son cemaat duvarındaki pencere ara
270.638 akçeye ulaşmakta idi. Külliye bir son cemaat yeri, bir eksen üzerinde larında da birer mihrap bulunmaktadır.
nin inşa tarihi bilinmemektedir. bir büyük ve mihrap üstünde bir yarım Caminin duvarları 2,05-2,10 m kaimi:-
405 ATİK ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
k i t a b e s i n d e k i tarihi 1 1 6 8 / 1 7 5 4 ' t ü r . Ayrı 8 4 2 ) kızı T e k l a ' n ı n bir kilise ve manastır y e m Kilisesi, b u c a m i n i n ç o k yakınında
ca N u r u o s m a n i y e Camii tarafında kita- k u r d u r d u ğ u v e a z i z e l e r d e n Aya T e k l a olduğuna göre (100-150 m mesafede)
b e s i z bir su h a z n e s i bulunmaktadır. adına sunulan bu manastıra çekilerek manastırın tarihte adı g e ç e n T e k l a Kili
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 67-72; burada öldüğü bilinir. Aya T e k l a Kilise sesi y a n ı n d a k i m a n a s t ı r o l a b i l e c e ğ i d e
Evliya, Seyahatname, I; Ayvansarayî, Hadî- si, bir s a v a ş t a n d ö n e r k e n k o r k u n ç bir bir h i p o t e z olarak düşünülmüştür. 1430'
ka, I, 149-152; Osman Bey, Mecmua-i Cevâ- k a s ı r g a ile s e l d e n k u r t u l u ş u n u o g ü n d a B l a h e r n a K i l i s e s i y a n d ı ğ ı n d a , Mer
mi, I, 70-71, no. 287; Gurlitt. Konstantino- yortusu o l a n Aya T e k l a ' n ı n bir mucize y e m ' i n kutsal elbisesi, k o m ş u T e k l a Ki-
pels, 63; Gabriel, Constantinople, 367-368; F. sine b o r ç l u o l d u ğ u n a i n a n a n , İ s a a k i o s lisesi'ne konulmuştur. Elbise (çuha)
1. Ayanoğlu, "Vakıflar İdaresince Tanzim Etti
rilen Tarihi Makbereler", VD, II ( 1 9 4 2 ) , s. K o m n e n o s (hd 1 0 5 7 - 1 0 5 9 ) tarafından y a k l a ş ı m ı ile, v a k f i y e d e k i Ç u h a l i c a ' n ı n
400; M. T. Gökbilgin, XV-XVI. Asırlarda 1 0 5 9 ' d a t a m i r ettirilmiştir. B u t a m i r i n T e k l a Kilisesi o l d u ğ u , dolayısıyla Atik
Edirne ve Paşa Livası. İst.. 1952: Eyice. İstan ö n e m l i ö l ç ü d e bir v e n i l e m e o l d u ğ u n u . Mustafa P a ş a Camii e ğ e r T e k l a Kilisesi
bul, 38-39; E. H. Ayverdi, Fatih Devri Mima I. Aleksios'un ( h d 1 0 8 1 - 1 1 1 8 ) kızı Anna ise, kutsal e l b i s e n i n saklandığı m a b e d i n
risi, İst., 1953; Cezar, Yangınlar, 335-336; S. K o m n e n a ' n m kitabından öğrenmek burası olması m u h t e m e l d i r .
Eyice, "Atik Ali Pasa Camii'nin Türk Mimari
m ü m k ü n d ü r . Anna K o m n e n a b u kilise Kilisenin, II. B a y e z i d d ö n e m i n d e sad
sindeki Yeri", TD, XfV/19 (1964), 99-114; S.
Eyice, "Elçi Hanı". TD, 24 (1970). s. 93-130: nin "... m u h t e ş e m bir m a b e t olduğunu, razam olan ve I. Selim'in (Yavuz
MüllerAVİener, Bildlexikon, 371-373. h i ç t e a z ı m s a n m a y a c a k harcamalarla ya 1 5 1 2 ' d e idam ettirdiği K o c a Mustafa Pa
İ. AYDIN Y Ü K S E L pıldığını, s a n a t ı n çeşitli usulleriyle b e - şa tarafından c a m i y e çevrildiği bilinmek
zendiğini ve imparatorun ibadetlerini te ise de bu hususta da b a z ı karanlık
ATİK İBRAHİM PAŞA CAMÜ VE daima orada yaptığını..." yazmıştır. An noktalar vardır. 9 5 3 / 1 5 4 6 tarihli İstanbul
MEDRESESİ na K o m n e n a ' n m büyükannesi Anna D o - Vakıfları Tahrir Defterinde çok daha
bak. ÇANDARLI İBRAHİM PAŞA CAMİİ l a s s e n a d a g ü n ü n ü n b m o i k kısmını b u k ü ç ü k m e s c i t l e r ayrı başlık altında yer
VE M E D R E S E S İ Aya T e k l a Kilisesi'nde ibadetle geçirirdi. alırken bu cami. K o c a Mustafa Paşa'nın
Tarihi topografya hakkında araştırma bir s e m t e adını veren, yine kiliseden
yapan, b a z ı yazarlar. Atik Mustafa P a ş a
ATİK MUSTAFA PAŞA CAMÜ çevrilme diğer camii ile birlikte kayde
Camii'nin az ilerisinde olan yine kilise dilmiştir: "... ve câmi-i şerif-i â h a r der
İ ç i n d e s a h a b e d e n Hazret-i Câbir'in kab d e n çevrilme T o k l u İ b r a h i m D e d e Mes kurb-i Bâb-ı Hazret-i E b u Eyyüb-i Ensâ-
rinin b u l u n d u ğ u i n a n c ı y l a Câbir Camii cidimin (şimdi h i ç b i r izi k a l m a d ı ) isim rî". Vakıf kaydından öğrenildiğine göre.
o l a r a k d a a d l a n d ı r ı l a n b u tarihi y a p ı b e n z e r l i ğ i n d e n dolayı ( T e k l a : T o k l u ) b u b u caminin çevresindeki p e k ç o k sayıda
e s a s ı n d a e s k i bir B i z a n s kilisesidir. İs Aya T e k l a Kilisesi o l a b i l e c e ğ i n i ileri sür ev ve d ü k k â n da o n u n evkafmdandı. Bi
tanbul'un kuzeybatı k ö ş e s i n d e kara ta müşler ise de. bu teşhis inandırıcı görül nanın b ü t ü n s a ç a k b ö l ü m ü T ü r k d ö n e
rafı surları ile Haliç kıyısı arasında kalan memiştir. P a p a d o p u l o s , S c h n e i d e r v e b u m i n d e değiştirilip, esas B i z a n s yapısı
s a h a d a Ayvansaray s e m t i n i n i ç i n d e fa satırların yazarı Aya T e k l a Kilisesi'nin, k u b b e n i n yerine Türk mimari üslubun
k a t 1 9 3 3 ' l e r e d o ğ r u y a p ı l a n garip dü Atik Mustafa Paşa Camii o l a b i l e c e ğ i g ö da bir k u b b e yapıldığına göre, bu işle
z e n l e m e s o n u c u n d a adını verdiği m a rüşündedirler. min 1 5 0 9 d e p r e m i n d e n sonra gerçekleş
hallenin surları dışında bulunmaktadır.
Fetih sıralarında kilisenin ne durum tirildiğine i h t i m a l verilebilir. Ayvansa-
Eski bir kilise olduğu kesinlikle belli ray'da b ü y ü k tahribat y a p a n 1 7 2 9 yangı
da olduğu b i l i n m e z . Fatih vakfiyelerin
olan bu yapının eski adı tespit e d i l e m e nında c a m i zarar g ö r m ü ş olmalıdır. İs
de adı g e ç e n Ayaleharna Mahallesi'nin
miştir. İstanbul'un B i z a n s d ö n e m i n e ait t a n b u l ' d a e s k i e s e r l e r d e izler b ı r a k a n
B l a h e r n a olması m u h t e m e l görülmüş v e
eski eserlerine dair toplu bir e s e r yazan 1 8 9 4 d e p r e m i n d e de Atik Mustafa Paşa
buradaki Ç o k a l i c a M a n a s t ı r ı n ı n adı Çu-
Patrik K o n s t a n t i o s , F r a n s ı z c a s ı 1 8 4 6 ' d a Camii zarar g ö r m ü ş ve minaresi yıkıldı
h a l i c a o l a r a k a ç ı k l a n a r a k , b u n u n Mer
y a y ı m l a n a n ( R u m c a ilk b a s . 1 8 2 4 , 2 . ğından y e n i baştan yapılmıştır. Bu tami
y e m ' i n elbisesi ile bağlantılı o l d u ğ u so
bas. 1 8 4 4 ) kitabında burayı havarilerden rin 1 9 0 6 ' y a kadar sürdüğü söylenir.
n u c u n a varılmıştır. B l a h e m a ' d a k i Mer-
Petrus ( P e t r o s ) v e M a r c u s ' u n ( M a r k o s )
kilisesi olarak gösterir. Bu teşhis sonra
ları İstanbul'un eski eserleri ve tarihi to ı
p o g r a f y a s ı n a dair b e l l i b a ş l ı k i t a p l a r d a
tekrarlanmıştır. A. G. Paspatis 1 8 7 7 ' d e ,
D. Pulgher 1 8 7 8 ' d e , Dr. Mordtmann
1 8 9 2 ' d e burayı Petros ve M a r k o s Kilisesi
olarak gösterdikleri gibi, E. M a m b o u r y
de ilk baskısı 1 9 2 5 ' t e yapılan Rehber-i
Seyyahin'de aynı teşhisi tekrarlamıştır.
Bu h i p o t e z e esas o l a n e f s a n e y e göre. I.
Leon döneminde (457-474) Galbios ve
K a n d i d o s a d l a r ı n d a iki patris K u d ü s ' ü
ziyaretlerinde bir Y a h u d i n i n evinde bu
lunduğunu öğrendikleri M e r y e m ' i n elbi
sesini (maforion) çalarak 4 5 8 ' e doğru
B i z a n t i o n ' a getirirler v e B l a h e r n a sem
tinde havari Petros ve M a r k o s adlarına
bir kilise y a p t ı r a r a k bu kutsal e l b i s e y i
k ü ç ü k bir yapı olan bu kiliseye koyar
lar. F a k a t imparator b u n u ö ğ r e n i n c e da
ha b ü y ü k olan B l a h e r n a K i l i s e s i n i inşa
ettirerek, elbiseyi oraya taşıtır. Bu eşya
nın oraya k o n u l m a s ı n ı n hatırası için h e r
yıl 2 T e m m u z g ü n ü b ü y ü k bir t ö r e n ya
pılırdı. F a k a t Atik Mustafa P a ş a Camii
o l a n kilisenin, iki patrisin 4 5 8 ' e doğru
inşa ettirdikleri b i n a olması ihtimali ç o k
zayıf hattâ imkânsızdır. B u n a karşılık bu Atik Mustafa Paşa Camii'nin yüzyılın başındaki görünümü.
bölgede İmparator Teofilos'un (hd 829- İAM. Encümen Aışivi. I. 101
407 ATİK VALİDE KÜLLİYESİ
Atik Valide Külliyesi vaziyet planı restitüsyonu. 1. Cami, 2. Medrese, 3- Tekke, 4. Sıbyan mektebi, 5. Darülhadisin yeri, 6. Darülkurramn yeri,
7. Kervansaray, 8. Aşhane, 9. Tabhane, 10. Darüşşifa, 11. Hamam.
Ali Saim Ûlgen, levha 136, 1951
klasik Osmanlı üslubundaki düzene uy Mustafa'nın bu göreve getirildiği 1582 yan bir mescit-tekke inşa ettiren, mese
gun olarak, iki sıra -caminin bazı duvar başları ile, halen cami kapısında yer le ortaya çıkınca da idam edilen "Kur
larında üç sıra- halinde düzenlenmiş, alan ve yapıyı tarihleme hususunda bir ban" ya da "Kurbağa" lakaplı Nasuh'tur
alttakiler dikdörtgen açıklıklı söveler ve çok araştırmacıyı yanlışlığa sürüklemiş (ö. 1586).
demir parmaklıklarla donatılmış, sivri olan kitabenin konduğu 1583 arasında, 3) II. Mahmud devrinde, muhteme
kemerli olan tepe pencerelerine ise alçı harim, yanlara doğru, ikişer kubbeli sa len 1834-1835'te caminin güneybatı kö
revzenler yerleştirilmiştir. Caminin son tımlar eklenmek suretiyle büymtülmüş- şesine, bağımsız girişi bulunan bir hün
cemaat yeri revağmda görülen mukar- tür. Bunun sonucunda cami harimi, Os kâr kasrı ve bununla bağlantılı bir hün
naslı başlıklar dışında, külliyedeki bü manlı mimarisinde ilk defa 1447 tarihli kâr mahfili ilave edilmiş, bu arada, söz
tün başlıklar baklavalı türde imal edil Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'de görü konusu köşede cami kitlesine saplanan
miş, tekkenin avlu revağmdaki kırık len, Sinan'ın 1555 tarihli Beşiktaş Sinan şadırvan avlusu revağından iki birim ip
(çatık) kaş kemerler dışında bütün di Paşa Camiinde tekrar ele alarak geliştir tal edilmiş, ayrıca harimin batı yönün
ğer kemerler de sivri olarak tasarlanmış diği şemaya sahip olmuş, minareler de, deki pencere düzeni kısmen değişime
tır. Bu arada kapı ve pencere sövelerin- klasik Osmanlı uygulamalarına ters dü uğramıştır. Bunlardan başka, sonuncusu
de, şadırvan haznelerinde ve birtakım şecek şekilde yapı kitlesinin içinde kal 1956-1972 arasında Vakıflar Genel Mü
başka ayrıntılarda beyaz mermer tercih mış, dış revak harimin kuzey duvarının dürlüğü eliyle gerçekleştirilmiş olan, çe
edilmiştir. hizasında kesilerek, her iki yanda bir şitli onarımlar da söz konusudur.
Cami: Külliyenin ana yapısı olan ca adet kemer, yeni inşa edilen duvarların Camiyi üç yönde (kuzey, doğu ve
minin bugünkü duruma üç aşamada içine gömülmüştür. batı) kuşatan şadırvan avlusuna, her biri
ulaştığı anlaşılmaktadır: Sinan'ın 1580'lerde iyice yaşlandığı bir yöndeki dört adet kapıdan girilmek
1) 1570-1579 arasında inşa edilen ve ve çeşitli inşaatlarda, yardımcıları olan tedir. Güney kapısı, kısmen hazirenin iş
kesinlikle Koca Sinan'ın eseri olan ilk mimarları görevlendirdiği hatırlanacak gal ettiği dış avluya açılmakta, medrese
cami bugünkü caminin, altıgen şemaya olursa, bu ikinci aşamada tasarımın, Si avlusu ile bağlantıyı sağlayan kuzey ka
sahip olan orta bölümüdür. Bu durum nan'ın çıraklarından birisi -mesela Da- pısı ile sokaklara açılan yan kapılar mer
da, kuzey yönünde son cemaat yeri ve vud Ağa (ö. 1598)- tarafından üstlenil divenlerle donatılmış bulunmaktadır.
ahşap çatılı ikinci bir revak (dış revak) miş olması akla yakın gelmektedir. Ay Üçü batı kapısının, biri de doğu kapısı
bulunmakta ve bu dış revak harimin rıca, Üsküdarlılar arasında yaygın bir ri nın yanında olmak üzere, toplam dön
kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde vayete göre, Sinan'ın çıraklarından olup tane sivri kemerli çeşme, avlu duvarının
yer alan minarelerin güney sınırına ka külliyenin inşaatında görev alan mimar dış yüzeyinde yer alır. Güneydeki hariç
dar ilerleyerek son cemaat yerini üç lardan biri de, buradan aşırdığı malze diğer girişlerin üzerine, bevvaplarm (ka
yönden kuşatmaktaydı. melerle Üsküdar'ın Hayrettinçavuş (Deb- pıcıların) barınmasına mahsus, kaburga!
2) Vakfın ilk mütevellisi Pir Ali bin bağlar) Mahallesi'nde kendi adını taşı çapraz tonozlara oturan, kare planlı ve
409 ATİK VALİDE KÜLLİYESİ
kubbeli birer oda yerleştirilmiştir. Avlu Merkezi kubbe, ikisi batıda, ikisi doğu sonlarında ya da II. Mahmud devrinde
revaklarmı oluşturan otuz sekiz birim, da, biri de güneyde olmak üzere, top onarım geçirdiğini kanıtlamaktadır.
bu odalarla aynı boyutlarda olup pan- lam beş yarım kubbe ile desteklenmiş, Fevkani bir yapı olan hünkâr kasn,
dantifli kubbelerle örtülüdür. Her biri bütün bu örtü öğeleri ile duvarlar arası dış avlu ve şadırvan avlusu yönlerinde
min arkasındaki duvarda, dikdörtgen na küçük pandantifler yerleştirilmiştir. direkler üzerine oturmaktadır. Kısmi ze
açıklıklı ve sivri hafifletme kemerli birer Harim, kıble yönünde, iki duvar payesi min katında, güneyde, Osmanlı baroğu
pencere yer alır. Avlunun merkezinde, arasında, bir yarım kubbe derinliği ka na has bileşik bir kemerle donatılmış
yakın zamanda onarılmış olan çokgen dar ileriye doğru genişletilmiş, bu suret olan giriş, bunu izleyen ufak bir taşlık
hazneli şadırvan bulunmaktadır. le güney duvarının ortasında, mihrabı ile üst kata çıkan merdiven yer almakta
Caminin giriş cephesindeki dış re- barındıran ve üstü, bu yöndeki yarım dır. Hünkâr mahfili ile bağlantılı olan
vak, dört paye ile on altı sütuna oturan, kubbe ile örtülü olan bir çıkıntı elde üst kat, padişah ile maiyetinin dinlen
beyaz mermer ve somaki ile örülmüş edilmiştir. Doğu ve batıdaki sütunların mesine mahsus mekânları içerir. Bu
sivri kemerlerle dışarı açılmaktadır. Or arkasındaki payeler ilk yapıda duvar mekânların, dışardan ahşap kaplama,
tadaki payelerin, taç kapı ile aynı ek payesi niteliğinde iken, ikinci aşamada içerden bağdadi sıva ile oluşturulmuş
sendeki açıklığı basık bir kemerle geçil buradaki duvarlar kaldırılınca, birer sivri duvarları, dikdörtgen açıklıklı ve pan-
miştir. Kurşun kaplı olan ahşap çatı kısa kemerle, hem güney ve kuzeydeki du curlu pencereleri, hafif içbükey saçakla
bir saçakla son bulur. Dış revağa gö varlara hem de geri çekilen doğu ve ba rı ve her iki yönde ilerleyen çıkmaları
mülmüş olan son cemaat yeri beş bi tı duvarlarındaki gömme payelere bağ hünkâr kasrına bir eski İstanbul konağı
rimlidir. Yüksek tutulmuş olan orta bi lanmış, her iki yönde, kemer açıklıkları görünümü kazandırmaktadır.
rim aynalı tonozla, diğerleri pandantifli çapında ikişer kubbe inşa edilmiştir. Hünkâr mahfili, caminin güneybatı
kubbelerle örtülüdür. Bütünüyle beyaz Küçük Bursa kemerleri ile donatılmış köşesindeki kubbeli birime yerleştiril
mermerden mamul olan taç kapı, kaval korkulukların sınırladığı mahfiller harimi miştir. Harime bakan doğu sınırı kavisli
silmeli çerçevesi, basık kemerli açıklığı, üç yönde (doğu, batı ve kuzey) kuşat bir çıkma ile hareketlendirilmiş, ahşap
mukarnaslı ve sarkıtlı kavsarası, köşele maktadır. Müezzinlere ait olan kuzey kafeslerle donatılmıştır. Kafeslerin üze
rinde kum saatli sütunçeleri, yanlarda kanadında, taç kapı hizasına gelen kesi rinde, barok üslubun bütün özelliklerini
yarım sekizgen planlı ve mukarnaslı min zemini yükseltilmiş, yine bu hizada, sergileyen, oymalı ve yaldızlı ahşap ho
hücreleri ile klasik üslubun ve titiz bir daha yukarıda, duvar payeleri arasında tozlar sıralanmaktadır. Hünkâr mahfili
işçiliğin bütün inceliklerini sergiler. Ke ki girintiye iki mahfil daha kondurul- nin kuzey ve güney duvarlarında yer
merin üzerinde, Nurbânu Valide Sul- muştur. Bunlardan alttaki taç kapı kitle alan resimler de Batılılaşma dönemi Os
tan'ın adım ve 991/1583 tarihini veren, sine oturmakta, diğeri bu kitleye daya manlı resim sanatının dikkate değer ör
ahşap bir levha üzerine ta'lik hatla ya nan sivri kemerli bir revak tarafından ta neklerindendir. II. Mahmud dönemine
zılmış Osmanlıca manzum kitabe bu şınmaktadır. Mahfillerin güneybatı kesi tarihlenen bu duvar resimlerinde, o yıl
lunmaktadır. Taç kapıya göre simetrik mi hünkâr mahfiline dönüştürülmüş ve ların, baroktan ampire geçiş aşamasın
olarak, yanlarda, pencerelerin yanısıra ahşap çıkmalarla genişletilmiştir. Beden daki mimari zevkini yansıtan hayali sa
birer küçük mihrap ile minare girişi, ay duvarlarında yetmiş üç, yarım kubbele ray enteryörleri tasvir edilmiştir. Kor
rıca doğu köşesinde, fevkani mahfillere rin eteklerinde yirmi üç, merkezi kubbe donlarla tutturulmuş perde kıvrımlarının
çıkan merdivenin kapısı görülmektedir. nin kasnağında on sekiz tane olmak sınırladığı kompozisyonun güney duva
Karimin, ilk yapıdan kalan orta bölü üzere, toplam yüz on dört pencereden rındaki kesiminde, sarayın bir pencere
mü yaklaşık 13 m çapında bir kubbe ile ışık alan, ayrıca başarılı oranlarda şekil sinden, tam olarak teşhis edilememekle
örtülmüştür. Yapının gerek dış görünü lendirilmiş bulunan harim mekânı ay birlikte bazı ayrıntıları 1826 tarihli Nus-
şüne gerekse de iç mekânına egemen dınlık ve ferahtır. Minareler kare planlı retiye Camii'ni hatırlatan bir yapı seyre
olan bu merkezi kubbe, güneyde ve kaidelere oturmakta, üçgen yüzeylerin dilmektedir. Güney duvarındaki iki
kuzeyde ikişer duvar payesine, batıda oluşturduğu pabuç kısmından sonra pencerenin arasına, perde ve kandil
ve doğuda, kahverengi somakiden birer çokgen gövde yükselmektedir. Şerefele motifleriyle süslü ufak bir mihrap yer
sütuna oturan altı adet sivri kemerle ta rin altındaki yumurta frizleri ya da ah leştirilmiştir. Batı duvarındaki pencere
şınmaktadır. Sütunlar küçük kemerlerle şap külahların eteğindeki girlandlar gibi lerden birisi, hünkâr dairesi ile bağlantı
gerilerindeki payelere bağlanmıştır. birtakım ayrıntılar minarelerin 18. yy'ın yı sağlamak üzere kapıya dönüştürül-
müş, diğeri iptal edilerek, oymalı bir Medrese: Vakıflar İdaresi tarafından yy'da kütüphaneye dönüştürülmesinden
hotozun taçlandırdığı süsleyici bir niş 1963-1964'te onarılmış ancak herhangi sonra aynı görevi üst/enmek üzere inşa
şeklinde değerlendirilmiştir. bir fonksiyon verilmediğinden kısa bir edildiği tahmin edilebilir.
Çoğunlukla 18. ve 19. yy'lara ait me müddet sonra yoksul ailelerce işgal Tekke: Kaynaklarda "Atik Valide Sul
zar taşlarını barındıran hazirenin duva edilmiştir. tan", "Eski Valide", "Valide-i Atik", "Ka-
rında, pencere üstlerine çeşitli mezar ki Yamuk planlı medrese avlusu doğu, rabaş-ı Velî" ya da "Karabaş Ali Efendi"
tabeleri konmuştur. Sinan'ın hemen bü batı ve kuzey yönlerinde revaklar ve adlarıyla anılmaktadır. Nurbânu Valide
tün eserlerinde olduğu gibi, Atik Valide hücrelerle, güneyde ise, yüksekte kalan Sultanın vakfiyesindeki bilgilerden, Va
Camii'nde de, oranların ahengi ile anlam şadırvan avlusunun duvarı ile sınırlandı kıflar İdaresi Arşivindeki kayıtlardan ve
kazanan cephelerde süsleme yok dene rılmıştır. Medreseye göre alçakta kalan Mecmua-i Tekâyâ'&aki şeyhler listesin
cek kadar azdır. Buna karşılık içerde ol Valide Kâhyası Sokağı boyunca uzanan den tekkenin -bazı yayınlardaki iddi
dukça zengin bir süsleme programanın kuzey duvarı istinat duvarı niteliğinde anın aksine- başından beri külliyenin
uygulandığı görülür. Süsleme öğeleri olup payandalar ile desteklenmiştir. Ca- mimari programı içinde yer aldığı v-
içinde öncelikle, caminin inşa edildiği mi-medrese bağlantısını sağlayan kuzey özgün kullanımını tarikatların yasaklan
dönemde en parlak çağını yaşayan İznik deki merdivenli geçidin yanısıra. esas gi dığı 1925 tarihine kadar sürdürdüğü an
çiniciliğinin, gerek kalite ve teknik ge riş batıdaki Kartal Baba Caddesi'ne açıl laşılmaktadır.
rekse de renk ve kompozisyon açısın maktadır. Avlunun ortasında, sütunları Başından beri Halvetîliğe bağlı olan
dan çok başarılı örnekleri olan panolara ve çatısı ortadan kalkmış olan şadırvanın tekkenin postuna, 1670'te, bu tarikatın
değinmek gerekir. Sıraltı tekniğinde imal sekizgen prizma biçimindeki haznesi gö Karabaşı kolunu kuran, "Karabaş-ı Velî"
edilmiş olan, kompozisyonlarında natu ze çarpmaktadır. Revak, üçü dikdörtgen ve "el-Atvel" (en uzun) lakaplı Şeyh el-
ralist çiçek motiflerinin ağır bastığı bu çi planlı, diğerleri kare planlı olan, toplam Hac Ali Alâeddin Efendi (ö. 1635) geç
niler mihrap çıkıntısında yoğunlaşmakta on dokuz birimden oluşur. Dikdörtgen miş ve sürgüne yollandığı l679'a kadar
dır. Bu bölümdeki pencerelerin üst hiza birimler aynalı tonozlarla, kare birimler buradaki görevini sürdürmüştür. Tekke
sında yer alan ve mihrap tarafından iki pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Re- nin bu müddet zarfında Karabaşî kolu
eşit parçaya bölünen yazı kuşağı, laci vağın arkasında sıralanan on sekiz adet nun merkezi (âsitanesi) olduğu söylene
vert zemin üzerine beyazla yazılmış, celi hücreden on beşinin öğrencilere, ikisi bilir. Karabaş-ı Velî'den sonra bu maka
sülüs hatlı "âyetü'l-kürsf'yi içerir. Zemi nin "muitlere", birinin de bevvaba tahsis ma, Halvetîliğin Sivasî kolundan Bülbül-
ninde yer yer rozetlerin, ufak çiçeklerin, edilmiş olduğu vakfiyede kayıtlıdır. Kare cüzade Şeyh Fethi Abdülkerim Efendi (ö.
yaprakların ve geometrik geçmelerin planlı olan hücreler pandantifli kubbe 1694) ile oğlu Abdürrahim Nesib Efendi
serpiştirilmiş olduğu yazı kuşağında bazı lerle örtülüdür. Hepsinde revakla açılan (ö. 1713) geçmiş, daha sonra tekke, aynı
harflerin karınlan firuze ya da mercan birer kapı ve pencere, dışarı açılan ikişer tarikatın Şabanî koluna intikal etmiştir.
kırmızısı ile renklendirilmiştir. Güney tepe penceresi, birer ocak ve çeşitli do Kapatıldıktan sonra uzun müddet metruk
duvarındaki pencerelerin iç, kuzey du- lap nişleri bulunmaktadır. kalarak harap olan yapı 1970'li yıllarda
varındakilerin ise dış yüzeylerinde, aynı Kuzey kanadındaki hücre dizisinin İlim Yayma Cemiyetine bağlı bir öğrenci
özellikleri gösteren yazı panoları vardır. ortasında, yaklaşık dört hücre büyüklü yurdu olarak kullanılmaya başlamış, bu
Camideki en önemli çini süsleme ğünde olan, ayrıca hücrelerden biraz arada onarım görmüştür.
grupları, mihrap çıkıntısının yan duvar geriye çekilmiş bulunan dershane yer Yamuk planlı bir avlu ve bunu çepe
larında yer alan, birbirinin aym iki bü almaktadır. Dershanenin önünde, kare çevre kuşatan, kırık kaş kemerli ahşap
yük panodur. Bunlarda, mercan kırmı kesitli iki mermer sütuna oturan bir iç çatılı revağm arkasında otuz beş adet
zısı zemin üzerine, beyaz rumîlerle süs revak bulunmaktadır. Yatayda ve düşey kare planlı ve kubbeli birim sıralanmak
lü bir vazodan, birbirine bağlı iki şemse de hücrelerin kitlesinden taşkınlık yapa tadır. Bunlardan, güneybatı köşesinde
çıkmaktadır. Şemselerin içine, lacivert rak medresenin görünümüne egemen bulunan iki tanesi, eksenleri kaydırılmış
zemin üzerine, beyaz, mercan kırmızısı olan dershane kare planlı ve kubbeli bir bir giriş bölümü oluşturmaktadır. Geri
ve koyu yeşille renklendirilmiş laleler, tasarım sergiler. Dershane kuzeyde, Va ye kalan otuz üç birim şeyh ile dervişle
karanfiller, birtakım ufak çiçekler ve lide Kâhyası Sokağı'nm karşı yakasına rin ikametine tahsis edilmiştir. Nitekim
yapraklar oldukça karmaşık bir düzen yerleştirilmiş iki paye ile payandalı med vakfiyede "hankah" ve "ribat" olarak
de yerleştirilmiştir. Geriye kalan yan ke rese duvarına basan sivri kemerlerin ta anılan tekkede bir şeyh ile otuz iki "ne
simlerde, zarif kıvrımlarla yükselen kah şıdığı çok basık bir tekne tonozun üstü fer fukaranın" sakin olması öngörül
verengi dallar üzerinde, ortaları mercan ne oturmaktadır. Böylece fevkani bir mektedir. Doğu kanadındaki hücrelerir.
kırmızısı yaprakları mavi olan bahar çi mekân niteliği kazanmış olan dershane, arasından, kare planlı ve kubbeli tev-
çekleri ile küçük yeşil yapraklar dikkati altından geçip giden sokağı tıkamadığı hidhanenin kitlesi yükselir. Hücrelerin
çekmektedir. gibi • çevreye özellik katan bir mimari kubbeleri pandantiflere, tevhidhane
Caminin süslemeleri arasında, sedef öğe olmaktadır. İçine ufak bir çeşmenin kubbesi ise, içerden mukarnaslı konsol
ve fildişi kakmalarla zenginleştirilmiş ge kondurulmuş olması bu tonozlu geçidi larla desteklenmiş sivri kramplara, dı
ometrik kompozisyonları ile kapı ve daha da çekici kılmaktadır. Dershanenin şardan on iki köşeli bir kasnağa oturur
pencere kanatları 16. yy'ın ahşap işçili basık kemerli kapısı basamaklarla çıkı Tekkenin tek girişi, mukarnas başlık
ğinin kıymetli örneklerindendir. Mahfil lan bir sahanlığın önündedir. Sekizgen lı bir paye ile yumuşatılmış olan günev-
tavanlarında, koyu kırmızı zemin üzeri kasnakla desteklenmiş bir kubbenin ört batı köşesinde bulunmaktadır. Bası"-:
ne açık kırmızı ve yaldızla çalışılmış tüğü mekânın güney, doğu ve batı du kemerli girişin üzerinde ta'lik hatlı bir
olan kalem işleri tezhibe yaklaşan bir varlarında çift sıralı pencereler bulunma beyit bulunmaktadır. Beyitte geçer.
inceliktedir. Mihrap klasik üsluba uygun sına karşılık, komşu meskenlere bakan "Hazret-i Şaban-ı Velî" ibaresi, tarihsiz
oranları ve ayrıntıları ile mimariye uyum kuzey duvarı, muhtemelen mahremiye olan bu kitabenin, tekkenin Şabanîliğe
sağlamaktadır. Bütünüyle beyaz mer tin ve sessizliğin korunması amacıyla sa intikal ettiği 1713'ten sonraya ait olduğu
merden mamul olan minberin şebekeli ğır bırakılmıştır. kanıtlanmaktadır.
bölümleri yarı şeffaf yüzeyler oluştura Medresenin helaları doğu kanadının Avluyu kuşatan hücrelerde -köşeler
cak kadar ince bir işçilikle ele alınmıştır. arkasında, bağımsız ufak bir avlunun et de bulunanlar hariç- revağa açılan kapı
Ayrıca kubbe ve kemerlerin iç yüzeyle rafında sıralanır. Avlunun güneybatı kö ların yanısıra avluya bakan birer dik
rinde ve pandantiflerde bulunan kalem şesinde, girişin yanında yer alan ve bağ dörtgen pencere ile yuvarlak tepe pen
işleri rumî, palmet, şakayık gibi klasik dadi sıvalı duvarları, caddeye doğru iler ceresi bulunmaktadır. Verev dehlizler
süsleme motiflerini içermektedir. Renkli leyen çıkması ve ahşap saçakları ile ufak den ulaşılan köşe hücrelerinde ise, avL
camlarla işlenmiş, klasik üsluptaki alçı bir köşk görünümü arz eden fevkani ya yönüne pencere açmak imkânsız oldu
revzenler de kayda değer niteliktedir. pının, külliyedeki sıbyan mektebinin 18. ğundan, ışık ve hava ihtiyacı dışa açılar
411 ATİK VALİDE KÜLLİYESİ
ve b e ş i k tonozlu, on ikisi kare planlı ve sofya önünden başlayarak Edirne Kapı- rıldığına göre semt bu tarihten sonra is
kubbeli o l m a k üzere toplam on dört bi sı'nda son bulan en büyük yolu Me- kân edilmeye başlamış olmalıdır.
rim tespit edilmektedir. se(-0, Atikali semtindeki bugünkü Ha Kentin eski semtlerinden biri olan
Hamam: Gelir getirmek amacıyla ta san Fehmi Paşa Caddesi'nden geçmek Atikali'de. Osmanlı döneminde esnaf ve
s a r l a n m ı ş o l d u ğ u n d a n v a k f i y e d e adı teydi. Yine Osmanlı döneminin en işlek zanaatkarların yoğun olduğu, Uncular,
g e ç m e y e n , a n c a k Sinan'ın eserlerine iliş kapısı olan Edirne Kapısı'ndan padişa Somuncular, Tahtacılar, Rendeciler vb
kin tezkirelerde yer alan h a m a m g e ç de hın sarayma kadar olan yol da bu hat sokak adlarından anlaşılmaktadır. Uzun
virde m a r a n g o z h a n e olarak kullanılmış, üzerindeydi. Atikali semti bu yolun gü yıllar eteklerinde bostanlar olan gele
Vakıflar İdaresi tarafından s o n yıllarda ney kesiminde bulunur. Semt, ismini n e k s e l bir mahalle görünümündeki
onartılarak tekrar faaliyete geçmiştir. Fevzi Paşa Caddesi ile Hasan Fehmi Pa semt, 1970'lerden sonra arada kalmış
Ufak b o y u t l u bir çifte h a m a m olan şa Caddesi arasında, Atikalipaşa Camii boş arazi ve bostanların da yapılaşmaya
yapı, doğu-batı doğrultusunda g e l i ş e n Sokağındaki Atik Ali Paşa Camii'nden açılmasıyla bugünkü, kagir bina ve
ayrılma ç i z g i s i n e g ö r e simetrik o l a r a k almaktadır. apartmanların yoğun olduğu görünümü
yerleştirilmiş soyunmalıklar, birer sofa Semti ikiye ayıran ve eskiden Fatih- almıştır.
ile halvetten oluşan soğukluklar, sıcak Edirnekapı tramvay hattının geçtiği Fev Semtin bugünkü sakinleri Cumhuri
lıklar ve iki b ö l ü m b o y u n c a u z a n a n su zi Paşa Caddesi, kentin önemli merkez yetten sonra yerleştirilen muhacirler ile
h a z n e s i n d e n m e y d a n a gelmektedir. Gü lerinden olan Aksaray'a bağlanır. Sem yoğun yaşanan iç göçle gelenlerden
n ü m ü z d e yerlerini bir dizi d ü k k â n a terk tin, Edirnekapı ile İstanbul'un tarihi sur oluşmaktadır. Azınlık nüfus yoktur. Hır-
etmiş bulunan soyunmahklarm ahşap ları dışında kalan semtleriyle bağlantısı ka-i Şerif Camii'nin yakınında bulunma
çatılı oldukları tahmin edilebilir. Soğuk nı da yine bu cadde sağlamaktadır. sı nedeniyle, semt özellikle ramazan ay
luklar pandantifli k u b b e l e r ve aynalı to Atikali semti, güneyinde Hırka-i Şe larında kentin ve Türkiye'nin çeşitli yö
nozlarla, sıcaklıklar tromplu kubbelerle, rif, kuzey ve batı tarafında Karagümrük, relerinden gelen Müslümanlarla canlılık
su h a z n e s i de b e ş i k t o n o z l a örtülüdür. doğusunda ise Yavuzselim semtleriyle kazanır. Nüfusun çoğunluğunun gele
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 328; Ayvansa- çevrilmiştir. Muhtesip İskender ve Bey- neksel ve dinsel yaşam biçimini sürdür
rayî, Mecmuâ-i Tevârih, 16, 125; Ayvansara- ceğiz mahalle muhtarlıkları arasında bö düğü Atikali, ekonomik açıdan orta ve
yî, Hadîka, II, 182-184; Kut, Dergehname, lünmüştür. Ancak bu mahallelerin sınır orta-alt katmanların yerleştiği bir semt
no. 105, 236; Aynur, Saliha Sultan, no. 203, ları Atikali'den daha geniştir ve semtin görünümündedir.
39; Âsitâne, 18; Osman Bey, Mecmua-i Ce-
sınırlarını bu iki mahallenin sınırlarıyla Semtin ana arteri olan Fevzi Paşa
vâmi, II, no. 316, 72-73; Münih, Mecmua-i
Tekâyâ, 8; Raif, Mir'at, 128-129; Ihsaiyat II, özdeş saymamak gerekir. Caddesi, ticari faaliyetin yoğun olarak
21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 74-75; Gurlitt. Bizans döneminde, kentin en önemli yaşandığı bir kesimdir. Cadde üzerinde
Konstantinopels, II. 85, levha 28; Gabriel. güzergâhı üzerinde bulunduğuna göre, çeşitli malların sergilenip satıldığı mağa
Constantinople, 353-419; Halil Ethem, Cami zalar bulunmaktadır.
lerimiz, 72-74; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, bölgede belli ölçülerde bir yerleşme ol
malıdır. Ancak daha sonra bölgenin boş FİGEN TAŞKIN
II, 258; Konyalı, Mimar Sinan, 77-85; E. Di
ez, Sinan-der Baumeister Osmanischer arazi ya da bostan olarak kullanıldığı
Glanzzeit, Erlenbach-Stuttgart, 1954, 105- sanılmaktadır. Semtin hemen yanında, ATLAMATAŞI MESCİDİ
107; Eyice, İstanbul, 114; D. Kuban, "Eski Bizans döneminden kalma, halen Kara bak. HACI HALİL MESCİDİ
Valide Camii", Mimarlık ve Sanat, 2 (1961),
gümrük Mahallesi içinde bulunan dev
33-36; D. Kuban, "Les mosquees â coupole â
base hexagonaie", Beitrage zur Kunstge sarnıç daha sonra doldurularak bostan ATLAS SİNEMASI
schichte Asiens-In Memoriam Ernst Diez, Ist., haline getirilmiş ve Çukurbostan olarak Beyoğlu İstiklal Caddesi 209 no'da bulu
1963, 49-68; Meriç, Mimar Sinan, 24, 33, 35- bilinmiştir. Hemen yanı başındaki top nan sinema salonu. 19 Şubat 1948'de
37, 39, 45, 79, 94° 100, 106, 108, 125; Öz, Is rakların da aym amaçla kullanılmış ol açıldı. 1.600 koltuk ve 35 locası ile Be-
tanbul Camileri, II, 68-69; A. Batur-S. Batur. ması doğaldır.
"Sinan'a ait yapıların listesi", Mimarlık, 49 yoğlu'nun en büyük sinemaları arasında
(1967), 35-44; K. Tuğcu, "Eski Valide Camii", Eremya Çelebi de, 17. yy'da Edirne yer aldı. Daha önce aynı yerde, sinema
Hayat Tarih Mecmuası, 2 (1967), 54-57; F. Kapısı'ndan içeriye doğru bir beylik ça salonunun da ilk sahibi olan Köçeoğ-
Akozan, "Türk Külliyeleri", VD, VIII (1969), yırından bahseder ki, tarif ettiği yer Ati lu'nun 1870'te yapılan kışlık evi bulunu
303-308; Goodwin, Ottoman Architecture, kali civarlarına denk düşmektedir. Sem yordu. Salon daha sonra Aziz ve Ahmet
288-291; E. Yücel, "Eski Valide Camii ve Kül
te adını veren ve Zincirlikuyu Camii Borovalı tarafından satın alınıp işletildi.
liyesi", İSTA, X (1971), 5300-5303; A. Strat-
ton, Sinan, Londra, 1972, 159-169; H. Sum- olarak da bilinen Atik Ali Paşa Camii, II. Atlas Sineması ilk yıllarında Fitaş Şir-
mer-Boyd-J. Freely, Strolling trough İstanbul. Bayezid'in sadrazamlarından Hadım Ali keti'nin işletmesinde serüven filmleri
İst., 1972, 425; Sözen, Mimar Sinan, 209- Paşa tarafından 15. yy sonlarında yaptı gösterdi. 1950-1951'de ise yine aym şir-
210, 224, 232, 333, 374, 386: Baltacı, Osman
lı Medreseleri, 470, 474, 607, 612; Konyalı,
Üsküdar Tarihi, I, 141-149, 439-445, II, 29;
Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri, 386: G.
Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim
Sanatı (1700-1850), Ankara, 1977. 119-120;
Müller-Wiener, Bildlexikon, 402-404; Uluçay,
Padişahların Kadınları, 40; A. Kuran, "Üs
küdar Atık Valide Külliyesi'nin Yerleşim Dü
zeni ve Yapım Tarihi Üzerine", Sunt Kemal
Yetkin'e Armağan, Ankara, 1984, 231-248;
Kuran, Mimar Sinan, 175-192, 254, 304, 354, Atlas Sineması
357, 359, 361, 367, 376, 401; Osmanlı Müel film çekimleri
lifleri, I, ty, 96, 138, 217; M. B. Tanman, için de
"Atik Valide Külliyesi", STAD, 2 (Nisan kullanıldı.
1988), 3-19; M. B. Tanman, "Atik Valide Sul Resimde
tan Külliyesi", DİA. 4, 68-73. Vedat Ar'ın
M. BAHA TANMAN yönettiği
"III. Selimin
Gözdesi"
ATİKALİ filminden
bir sahne
Karagümrük'le Çarşamba arasında, Ha
görülüyor.
lic'e b a k a n y ö n d e y e r alan, Fatih İlçesi 1950.
sınırları içindeki semt. Gökhan Akçura
B i z a n s d ö n e m i İ s t a n b u l ' u n u n , Aya- arşivi
413 ATLETİZM
ATLETİZM
Türkiye'de modem anlamda atletizm fa
aliyetinin II. Meşrutiyet'in ilanından
(1908) sonra İstanbul'da başladığı görü
lür. Daha önceleri Okmeydanı'nda bazı
koşular yapılıyorduysa da buna ciddi
bir atletizm faaliyeti denemezdi. Bu ara 1932'de 3. Balkan Oyunlan'na katılan atletizm milli takımımız. Sol başta kafile başkanı Tevfik
Haccar Bey (Taşçı), sağ başta Alman antrenör Herr Abrahams.
da Mekteb-i Sultani'de (bugünkü Gala Cem Aîabeyoğlu arşivi
tasaray Lisesi) jimnastik öğretmeni ola
rak görev yapan M. Curel'in 1870'te öğ
rencilerine Kâğıthane'de koşu ve atla bir renk ve heyecan getirdi. Bu yarışma şampiyon ve rekortmenlerin de büyük
malar yaptırdığı ve başarı gösterenlere larda Fenerbahçe'den Bedri (Yıldırım), çoğunluğu yine İstanbulluydular. Bu
madalyalar verdiği bilinir. Bu olay Tür İstanbul Sultanisi'nden Ziya, Alman Mek dönemde Muzaffer Baloğlu, Melih Ko
kiye'de atletizm sporunun tam bir baş tebinden Fuad, Sanayi Kulübü'nden Ha tanca, Ali Ferit Gören, Rıza Maksut İş-
langıcı sayılmasa bile, ilk adım olması san, Galatasaray Spor Kulübü'nden Şük man, Faik Önem, Arat Ararat, Fikret
bakımından önem taşır. rü Halil (Dölek) beyler sivrildiler. Taygun, Ruhi Sarıalp, Doğan Acarbay,
Öte yandan 1863'te Robert College'de I. Dünya Savaşı yıllarında bir durak
de öğrencilerin Amerikalı öğretmenler lama dönemine giren atletizm Cumhuri-
nezaretinde koşular ve atlama müsaba yet'in ilanından sonra yeniden canlandı
kaları yaptıkları bilinen bir başka ger rıldı. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşik
çektir. Adı geçen iki okulda yetişen öğ taş kulüplerinin tertipledikleri atletizm
renciler arasında atletizme önem veren bayramları da ayrı bir ilgi odağı oluyor
bazı Rum gençleri bulunuyordu. Tatavla ve Galatasaraylı Rauf (Hasağası), Beşik
Kulübümden Konstantin Devecis ile taşlı Sünusi ve Daniş (Karabelen), Ali
Kosta Celepoğlu bu alanda parlayan ilk Rıza ( S ö z e r a l p ) , F e n e r b a h ç e l i Âsim
atletler olarak göze çarpanlardı. 1908'de ( U ç a r ) , Turhan ( N a z i k o ğ l u ) , Hakkı
II. Meşrutiyet'in ilanıyla yasal kimlik ka (Gürtay) ve Tarık beyler sivriliyordu.
zanan spor kulüpleri futbolun yanısıra 1924'te Türk atletlerini Paris'te yapıla
atletizme de önem vermeye başladılar. cak Olimpiyat Oyunlan'na hazırlamak
Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş ku üzere Almanya'dan getirtilen Abra-
lüplerinin yanısıra Anadolu Spor Kulü- hams'ın çabalarıyla modem atletizmi ya
bü(->) de, kurucusu Burhan Felek'in giri kından tanımak imkân ve fırsatını bulan
şimiyle atletizmde temayüz eden bir baş İstanbul atletizmi yeni yeni şampiyonlar
ka spor örgütüydü. Galatasaray'dan Ce ve rekortmenler kazandı. Ömer Besim
lâl İbrahim, Sabri Mahir, Silifkeli Şükrü
Koşalay, Şakir Engineri, Rauf Hasağası,
Halil (Dölek), Beşiktaşlı Şair Kâzım ve
Adil Giray, Suat Hayri Ürgüplü, Unvan
Fenerbahçeli Selâhaddin (Türsen) ile
Tayfuroğlu. Vildan Aşir Savaşır, Cezmi
Nureddin (Otmar-Savcı) parlayan ilk
Şahingiray, Mazhar Resmor, Said Odyak,
Türk atletleri oldular. Bu arada 1912'de
Cemal Tural bu dönemin atletizm pistle
Stockholm'de yapılan Olimpiyat Oyunla
rinde parlayan yıldızları oldular.
n'na kendi paralarıyla giden Vahram Pa-
pazyan ile Mıgır Mıgıryan adlarında iki Daha sonra Semih Türkdoğan, Meh
Ermeni genci orada Osmanlı Devleti'ni met Ali Aybar, Mehmet Koşar, Sudi Aziz İlk sürat
temsil eden ilk atletlerdir. Vurdemir, Nailî Moran, Veysi Emre, koşucu
Haydar Aşan, Tevfik Böke, Selim Dirva- larından
Silifkeli
1913'te Anadoluhisarı İdman Yur na, Enver Aziz Göknil gibi genç isimler
Şükrü
d u ^ ) tarafından Anadoluhisarı Çayı- ortaya çıktı. Bu isimler 1930'lu yıllarda Halil
rı'ndaki "Er Meydanı" sahasında düzen yalnızca İstanbul atletizminin değil, tüm (Dölek)
lenen yarışmalara Naile, Fahriye ve Fa- ülke atletizminin en büyük şampiyonla yarışma
ide hanımların da ilk Türk bayan atletleri rı olarak kendilerini gösterdiler. giysisi ve
olarak katıldıkları görüldü. 1913'ten iti madalya-
1940'lı ve 1950'li yıllarda da İstan larıyla.
baren Fenerbahçe Spor Kulübü'nün İtti- bul'da atletizm gözde bir spor dalıydı. Cem
hatspor sahasında tertiplemeye başladığı Milli atletizm ekibinin büyük bölümünü Atabeyoğlu
atletizm yarışmaları bu spor dalma ayrı İstanbullu atletler oluşturdukları gibi arşivi
ATLI, LEM'İ 414
Cahit Önel, Ayçan Önel, Osman Coş- ölçüde ilgi uyandırdı. Hemen sonra güf Camii'nin, batı tarafına ise yaklaşık 150
gül, Eşref Aydın, Güner Frik, Cezmi Or. tesini Mahmud Celaleddin Paşanın yaz m cephesi 50-75 m derinliği olan İbra
Kemal Koksal, Kemal Aksur, Torna Bal dığı "Penbelikle imtizaç etmiş tenin" him Paşa Sarayı'nm yapılmasının sonu
cı, Mehmet Jeba Berkok, Ekrem Koçak, şarkısını hicazkâr makamında bestele cudur. Mehterhane, Arslanhane, hapis
Muzaffer Selvi, Erdal Akkan. Ferhan De- yerek, adını İstanbul'un musiki çevrele hane, mektep, medrese, imaret vb diğer
vekuşoğlu, Orhan Aydın, Aydın Onur, rinde duyurmaya başladı. Bir yandan da yapılaşmalar da meydanı daralttı. Eski
Turhan Göker gibi büyük isimler çıktı. Hacı Faik Bey, Bolâhenk Nuri Bey, Rıfat surnamelerdeki minyatürlerde 16-18.
1948 Londra Olimpiyat Oyunları'nda Bey, Levon Hancıyan, Kadıköylü Ali yy'lardaki görünüşüne yer verilen At
Ruhi Sarıalp'in üç adım atlamada Olim Bey gibi zamanın ünlü musiki adamla meydanı, duraklama ve gerileme devir-
piyat üçüncülüğünü kazanması büyük rından yararlandı. "Boğaziçi Bülbülü" lerindeki ayaklanmalarda tahrip gördü.
bir olay teşkil etti. Aynı atletimiz 1951 adıyla da tanınan, 1894-1904 arasında Uzun bir bakımsızlık döneminden son
Avrupa Ş a m p i y o n a s ı ' n d a kazandığı Kanlıca ve Rumelihisarı'nda oturan ra Abdülaziz döneminde (1861-1876
üçüncülük ile Olimpiyat Oyunlar!ndan Lem'i Atlı, Boğaz'da düzenlenen toplan Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa'nın girişimiy
sonra Avrupa Atletizm Şampiyonası tari tıların da seçkin musikicilerindendi. le park olarak düzenlendi.
hinde de madalya kazanan ilk Türk at Lem'i Atlı, Arif Bey'in geliştirip yay Hippodrom'un 1453'teki durumunu
leti olmak şerefine erişecekti. Ruhi Sarı- gınlaştırdığı şarkı bestekârlığımn son açıklayan bilgiler olmadığı gibi, II. Meh-
alp, Fenerbahçe Spor Kulübümde yeti büyük temsilcileri arasında yer almış, med'in (Fatih) (hd 1451-1481) İstan
şip parlamış bir atletti. bu zevk ve anlayışa uygun eserler ver bul'da başlattığı imar çalışmaları kapsa
19604ı yıllarda İstanbul'da atletizm miştir. Bir şarkı bestekârı olarak temiz mında bu alana ilişkin bir girişiminin
faaliyetinde büyük bir durgunluk başla bir üslup ve şekil anlayışı çerçevesinde bulunup bulunmadığı da bilinmemekte
dı. Bu, doğrudan tüm ülke atletizmini çok güzel eserler vermiştir. Beste ile dir. Bununla birlikte meydanın kuzey
etkiledi. Atletizm pistlerinden kayda de güftenin anlamca uyumuna olduğu ka doğu uzantısını oluşturan alanın, Aya-
ğer başarılar gelmez oldu. Ama yine de dar, "prozodi" denilen biçimsel uyuş sofya-yı Kebir Meydanı olarak Saray-ı
o tarihlerden bu yana yapılagelen Tür masına da önem vermiştir. Hayatının Cedide-i Amire'nin (Topkapı Sarayı)
kiye atletizm şampiyonalarında ekip bi son yıllarında kaleme aldığı anıları ölü merasim kapısı (Bâb-ı Hümayun) önün
rinciliklerinin Galatasaray ve Fenerbah münden sonra Hatıralar (1947) adıyla deki törenler için yeterli görüldüğü an
çe kulüpleri arasında paylaşılması en yayımlanmıştır. Şarkılarının konserlerde laşılmaktadır. Bu bakımdan, Atmeydanı
durgun devrinde dahi İstanbul atletiz ve radyolarda olduğu kadar sahnelerde adı verilen, yıkıntılarla dolu Hippod
min üstünlüğünün bir göstergesidir. okunması, plaklara alınması, filmlerde rom'un bir süre olduğu gibi bırakıldığı,
CEM ATABEYOĞLU kullanılması Atlı'nın ününü iyice perçin- burada, cirit ve at yarışları yapıldığı tah
lemiştir. "Bir kendi gibi zâlimi sevmiş min edilebilir. Fatih'in de burada gürz
yanıyormuş" kürdilihicazkâr, "Siyah eb- talimi yaptığı biliniyor. 17-18. yy'da İs
ATLI, LEM'İ
rûlerin duruben çatma" uşşak, "Son aş tanbul'a gelen gezginler, Türklerin, cu
(1869, İstanbul - 25 Kasım 1945, İstan kımı canlandıran en tatlı emelsin" hicaz ma günleri öğleden sonra Atmeyda-
bul) Şarkı bestekârı. Üsküdar'da doğdu. kâr, "Bu zevku safâ sahn-ı çemen zâre nı'nda toplanıp iki gruba ayrılarak cirit
Babası Çerkez İbrahim Hakkı Bey. an de kalmaz" rast. "Bin gül çıkarırdım sa oynadıklarını, bu yarışların çok tehlikeli
nesi ise Dilber H a n ı m d ı r . Annesini na kalbimdeki külden" nihavend şarkı ve heyecanlı geçtiğini, ayrıca meydan
doğduktan bir hafta kadar sonra, baba ları, en tanınmış eserlerindendir. da, at üzerinde ok atışları yapıldığın:
sını da 2 yaşlarındayken kaybetti. Ablası Bibi. İnal. Hoş Sacla. 2 1 3 - 2 İ 4 : Öztuna. anlatırlar.
ile eniştesinin yanmda büyüdü. Tezgâh- BTMA, I, 123-126. 1491 tarihli Finiz Ağa Camii ise, At
çılar İlkokulu'nu bitirdikten sonra Fatih
FATİH SALGIR meydanı'nın kuzeybatı köşesine yapılar,
Askeri Rüştiyesine devam etti. Özel ho
ilk Osmanlı eseridir. İstanbul'u 15. yy'ın
calardan Arapça ve Fransızca dersleri
ATMEYDANI ikinci yarısındaki durumuyla gösteren
aldı. 1887'de Soğtıkçeşme Rüştiyesi'ni
eski harita ve resimlerde Atmeyda-
bitirdikten sonra bir süre Mülkiye Mek Hippodrom'aG» İstanbul'un fethinden nı'ndaki Roma-Bizans yapı yıkıntıları.
tebinde okudu. 1889'da Dahiliye Neza (1453) Yeniçeri Ocağı'mn kapatılışına Kadırga yönünde ise muhteşem Bizans
reti Mektubi Kalemi'nde kâtip ve nazı (1826) kadar verilen addır. Ahmediye sarayı harabesi görülür. Ancak bunlar
rın mühürdarı olarak çalışmaya başladı. Meydanı, Sultanahmet Meydanı olarak dan hiçbiri zamanımıza kadar koruna
Aynı zamanda Takvim-i Vekayi yazarlı da bilinir. Atmeydanı deyimi, Hippod- mamıştır. Halkın kıyamet-i suğra (küçük
ğını da yürüttü. 1894'te Zaptiye Nezareti rom'un Türkçesidir. Bizans döneminde kıyamet) adını verdiği 1509'daki büyük
Mektubi Müdürlüğümde başkâtip oldu. Eski Mısır, Eski Yunan, Roma ve Bizans depremle, sonraki yangın ve deprem
1907'de memuriyet hayatından ayrıldı. anıtlarını içeren meydan, Osmanlılar za lerde bu açık ve nispeten güvenlikli
Atlı askeri okuldayken sesinin güzel manında yapılan Türk-İslam eserleriyle alanın evsiz barksız kalan İstanbul hal
liği ve ''tavırlı" okuyuşu ile dikkatleri Akdeniz uygarlıkları havzasının en il kına geçici olarak mekânlık ettiği de bi
üzerinde topladı. Musikisever bir kişi ginç açık mekânı özelliğini kazandı. linmektedir.
olan eniştesi Şefik Bey'le beraber musi Hippodrom'un geleneksel şenliklere ve
Rum kaynakları ise, Latin yağmasının
ki toplantılarına katıldı. Musikiye karşı çoğu zaman da kanlı ayaklanmalara
Hippodrom'u çok tahrip ettiğini, kolon
duyduğu ilgi ve öğrenme isteği onu Ha sahne oluşu gibi, Atmeydanı da yüzyıl
lardan bir kısmının ise Fatih tarafından
fız Yusuf Efendi'den dersler almaya yö lar boyunca saray düğünlerine ve ayak
kentin başka yerlerine taşındığını, öte
neltti. Repertuvarı genişleyince, musiki- lanmalara sahnelik etti.
yandan Hippodrom'a ait çok sayıdaki
severlerin evlerinde düzenlenen fasılla Hippodrom'un 118,5x370 m (yakla sütunun, eski mermer amfi kalıntılarının
ra katıldı. Henüz 14 yaşındayken döne şık 45.000 m-) ölçülerine karşılık, At da ve İbrahim Paşa Sarayı ile sonraki
min büyük bestekârı Hacı Arif Bey(->) ile meydanı, çevresindeki yapılaşmalar ne cami ve saray yapımlarında kullanılarak
tanıştı. Arif Bey, sesini beğenince, on 2
deniyle 75x300 m'lik (22.500" m ) ölçü ortadan kaldırıldığını yazar.
dan ders alma imkânı doğdu. Lem'i At- süyle daha dar bir açıklıktı. Yine de Su- Lokmanın (ö. 1601) Hünernâme'sm-
lı'nın musiki anlayışını büyük ölçüde et riçi İstanbul'un, en geniş alanıydı. Ayrı d e k ı " Atmeydanı tasvirinde, Mak
kileyen bu dersler, Arif Bey'in ölümüne ca "meydan" adını taşıyan sayılı ve iş bul/Maktul İbrahim Paşa'nın 1530'a doğ-
(1885) kadar sürdü. levsel alanların en önemlisi sayılıyordu. ru burada yaptırdığı saray ile Budin'den
18 yaşındayken "Hüsnüne etvâr-ı nâ Atmeydanı'nın daralışı, güney-kuzey (Budapeşte) getirip meydana diktirdiğ:
zın şan senin" güfteli şarkısını karcığar doğrultusunda doğu tarafmdaki eski se Herkül. Apollon ve Diana tunç heykel
makamında besteledi. Bestekârlık ala yirci tribünlerinin yerine önce paşa sa leri de gösterilmiştir. Tarihçi Solakzade
nında vermiş olduğu bu ilk eser. geniş raylarının, 17. yy başında Sultan Ahmed "Ol üç suret-i garibeyi İstanbul'a naklet-
415 ATMEYDANI
Jean Baptiste Hilair'in Atmeydanı'nı betimleyen bir deseninden gravür. Chousel de Gouffier. Voyage Pittoresque de ta Grèce, c. II, 1822.
Ara Güler fotoğraf arşivi
buranın romantik manzarasını çerçeve- mış, bu arada Alman İmparatoru II. Wil- ramlanan ve tüm İstanbul halkına dö
lemektedir. helm'in İstanbul'u ziyareti anısına Al nük şenliklere mekânlık etme işlevini,
Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasından manya'da yapılan çeşme, 1901'de getiri Kanuninin vezirazamı (1522-1535) İbra
sonra Atmeydanı'nda bir süre Asâkir-i lip meydanın, Bizans imparatorlarının him Paşa'nın burada yapılan sarayını,
Mansure-i Muhammediye birliklerinin Hippodrom oyunlarını izledikleri loca hem ikametgâh, hem resmi makam ola
talim yaptıkları bilinmektedir. II. Mah- mevkiine kurulmuştur. rak kullanmaya başlaması sürecinde ka
mud'un da (hd 1808-1839) buraya gele Atmeydanı'mn İstanbul kent tarihin zanmıştı. Nitekim, Atmeydanı'ndaki
rek birlikleri teftiş ettiği Tarih-i Lutfî de de ve Osmanlı yaşayışında birbiriyle zıt saptanabilen ilk şenlik 22 Mayıs 1524
yazılıdır. Buna ilişkin yağlıboya bir tab iki ayrı olguya mekânlık etmesi ilginçtir. tarihinde Kanuni'nin kız kardeşi Hatice
lo ise Dolmabahçe Sarayı'ndadır. Bu Kent halkını günlerce neşeye boğan bü Sultanla İbrahim Paşa'nın 15 gün sü
nunla birlikte Atmeydanı'mn, Osmanlı yük sultan düğünleri (sur-ı hümayun) ren düğünleridir. 1529'da Avusturya se
Devleti'nin son dönemlerinde ilgiden daima burada düzenlendiği gibi, yöneti feri dönüşünde "Pişgâh-ı Menzil-i Sulta
yoksun kaldığı anlaşılıyor. Sadece at me başkaldıran kapıkulu askerleri de nî" olan Atmeydanı'nda türlü gösteriler
meraklılarının uğradıkları, cirit oynanan, Topkapı Sarayı'na ve Paşakapısı'na, ay yapıldığı, çarşı esnafının alay gösterdiği
Arap ve Tatar atlarının koşturulduğu, rıca kentin alışveriş merkezlerine ve li biliniyor. Fakat asıl büyük düğün, 1530'
doğal olarak at alım satımlarının da ya manına yakm bu meydanı, eylemlerine da Kanuni'nin şehzadelerinin sünnetler:
pıldığı bir yerdi. 1853-1856 Kırım Savaşı en uygun yer olarak seçmişlerdir. için düzenlendi. Atmeydanı'mn kuze
yıllarında, istanbul'daki müttefik kuv Fuad Köprülü, Osmanlılar dönemin yinde lacivert sütunlar üzerine konan
vetleri subaylarının girişimiyle meydan de saray düğünleri münasebetiyle At özel bir tahtta oturan padişah, altın iste
daki dikilitaşların çevrelerine oval hen meydanı'nda tertip edilen eğlence ve zi meleriyle gözleri kamaştıran bir sâye-
dekler kazılarak toprak dolgu altında yafetlerin, İorga'nm iddia ettiği gibi, Bi ban (gölgelik) altında oyunları izledi.
kalan kaidelerin ortaya çıkartıldığı bilin zans devrindeki Hippodrom şenlikleriy- Meydana yüzlerce güzel çadır kurul
mektedir. Bu düzenleme günümüze ka le bir ilgisinin bulunmadığım savunur. muştu. Bunlar arasında Akkoyunlu Hü
dar korunmuştur. 1863'te ise ilk Os Köprülüye göre Atmeydanı eğlenceleri kümdarı Uzun Hasanın, Memluk Sulta
manlı fuarı olan Sergi-i Umumi-i Osma- ve genel şölenleri Bizans geleneklerin nı Kansu Gavri'nin savaşlarda ele geçer,
nî(->) Atmeydanı'nda açılmıştı. Bu tarih den apayrı, eski Türk âdetleriyle bağ otağları da vardı. Meydandaki gösterile
lerde artık buraya Atmeydanı yerine lantılıdır. Nitekim. Köprülü burada dü rin en heyecan uyandıranı ise gerçek si
Sultanahmet Meydanı deniliyordu. Ser zenlenen her sur-ı hümayunda, herkese lahlarla yapılan savaş oyunuydu. Gece
giden hemen sonra da burası, Zaptiye açık sofralarda, türlü yemeklerin, şeker leri, meydandaki ahşap kuleler tutuştu
Nazırı Hüsnü Paşa'nın girişimiyle park leme ve şerbetlerin eski han-ı yağma ruluyor, havai fişekler atılıyordu. Mey
olarak düzenlenmiştir. geleneğini andıracak tarzda sunulduğu dandaki iki dikilitaş arasına gerilen bir
nu anlatır. Ancak, I. Süleyman'dan (Ka ipte, Mısırlı bir cambaz hünerler göster
II. Abdülhamid ( 1 8 7 6 - 1 9 0 9 ) ve II.
nuni) (hd 1520-1566) önce burada bu di. Üç hafta boyunca İstanbullular ilk
Meşrutiyet dönemlerinde (1908-1918)
tür şölen ve şenliklerin düzenlendiğine kez muhteşem bir düğün izlediler. Ben
eski Atmeydanı'mn çevresine Ticaret
ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Öyle zeri bir başka sünnet düğünü 1539'da lf
Mektebi, Defter-i Hakanî Nezareti, Bay
anlaşılıyor ki Atmeydanı, sarayca prog gün süreyle Kanuni'nin iki küçük şehza-
tar Mektebi gibi yeni binalar da yapıl
417 ATMEYDANI
rilip II. Süleyman'ın padişah olmasını Hazine no. 1344; Evliya, Seyahatname, I, 64- acemioğlanlan yarı aç, harçlıksız ve ba
izleyen günler boyunca kapıkulu asker 66, 559-560; Vehbî, Surnâme-i Sultan Ah- şıboş, "çıkma" müjdesi beklerlerken bu
med Han, Topkapı Sarayı Ktp., Ahmed III, nun gerçekleşmediğini öğrenince 2
;
leri Atmeydanı'ndan ayrılmayarak türlü
no. 3593-3594; Mür'i't-Tevarih, II/A, 29; Ta
eylemlerde bulundular. İdamını istedik rih-i Râşid, II, 26-28; Tarih-i Lutjl, III, 166; Ekim 1648 günü saraydan boşandılar
leri İstanbul kaymakamının cesedini bu Hans Derncshwam, İstanbul ve Anadolu'ya Kontrolsüz gruplar halinde kenti heye
rada parçaladılar. Kapalıçarşı'yı yağma Seyahat Günlüğü, (çev. Y. Önen), Ankara, cana ve paniğe boğarak Atmeydanı'rj.
layıp naralar atarak Atmeydanı'na dön 1987, s. 137-140; Kömürciyan, İstanbul Tari geldiler. Buradaki İbrahim Paşa Sarayı
düler. Sarayı, bahşiş istekleriyle bunalt hi, 92, 93, 97; Inciciyan, İstanbul, 63-66; Jean acemioğlanlan da kendilerine katıldı.
Thevenot. 1655-1656'da Türkiye, (çev. N.
tılar. Sipahilerden başka, yeniçeriler, ce Olayı öğrenen Topkapı Sarayı Enderun
Yıldız), İst., 1978, s. 63; Lady Montagu, Tür
beciler, topçular da bu eylemlere katıl kiye Mektupları 1717-1718, (çev. A. Kurutlu- gılmanları da (içoğlanları) engelleri aşıp
dılar. Nihayet 11 Şubat l688'de İstanbul oğlu), ist., ty, s. 126; Doriha L. Neave, Eski dışarı çıktılar. Yatıştırmaya gelen yeniçe
çarşı esnafı beyaz bayrak açıp Atmeyda- İstanbul'da Hayat, (çev. O. Öndeş), İst., ri ağasını tutsak alan acemioğlanlan.
nı'ndaki askerlerin üzerine yürüdü. Es 1978, s. 92; Emest Mambouıy, İstanbul, Reh- çarşıya doğru harekete geçtiler. Elçi Ha-
ber-i Seyyahın, İst., 1925. s. 171 vd; Köprülü- nı(->) ile o çevredeki birkaç hanı ele ge
nafı, halk, Galata, Eyüp kasabalarından
zade Mehmed Fuad, "Bizans Müesseselerinin
gelen silahlı gençler desteklediler, bu Osmanlı Müesseselerine Te'siri", Türk Hukuk çirdiler. Küçük gruplar halinde kente
nun üzerine isyancılar dağılıp kaçtı. ve İktisat Tarihi Mecmuası, I, 1931, s. 270- dağılıp yağmaya ve soyguna başladılar.
18. yy'ın başında da Atmeydanı, asi 271; Ahmed Refik "Kafes ve Ferace Devrinde İsteksiz olarak Girit'e gitmek üzere yola
istanbul At Meydanı", Akşam, 17 Şubat 1936; çıkmış bulunan bin kadar sipahi de Si
lerin toplanma yeriydi. Ülkeyi Edirne' Z. Orgun, İbrahim Paşa Sarayı (Arkitekt'ten
den yöneten II. Mustafa'ya (hd 1695- livri'den geri döndü. Bıyıklı Mahmud
ayrı basım), İst., 1939: Konyalı. İstanbul Sa
1703) karşı 15 Temmuz 1703'te 200 ce adlı bir sipahi çalığı ise peşindeki zor
rayları; T. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Gö
beci Atmeydanı'nda toplanmış; birkaç re XVI. Yüzyılda İstanbul'da Hayat. Ankara balarla Sultan Ahmed Camii'ne yakın bir
gün içinde bunlara İstanbul esnafı, halk 1983, s. 41; Şehsuvaroğlu. İstanbul, 27-28; E. eve yerleşip ayaklanmanın elebaşısı ol
Â. Çavlı, "Sultanahmet At Meydanı", Cumhu du. Kente dağılmış olan acemioğlanla-
tan yüzlerce insan da katılmıştı. İstan
riyet, Aralık 1960; M. And, Kırkgün Kırkgece. nyla içoğlanları Bıyıklı Mahmud'un.
bul'dan yürüyüşe geçen ayaklanmacılar, ist., 1959; "Tezkiretü'l Enbiye", Mimar Sinan
Edirne Vakası denen ihtilalle II. Musta çevresinde toplanmaya başladı. Yöne
ile İlgili Tarihi Yazmalar Belgeler, (haz. Z.
fa'nın tahttan indirilmesini, birçok kişi Sönmez), İst., 1988, s. 74-75. tim karşıtları, çıkarcılar, Sultan İbrahim
nin idamını gerçekleştirmişlerdir. 28 Ey yanlıları da birer ikişer Mahmud'un ya
NECDET SAKAOĞLU
lül 1730'da başlayan Patrona Halil Ayak nında yer aldılar. Sofu Mehmed Paşa.
l a n m a s ı ^ ) ve 25 Mayıs 1807'deki Ka ulema sınıfından saygın kişileri nasihatçi
ATMEYDANI OLAYI gönderdi. Fakat söz dinletmek olanak
bakçı Mustafa Ayaklanması'nda(->) da
25-28 Ekim 1648 günleri boyunca İstan sızdı. Üsküdür'daki sipahiler de kayık
toplanma yeri Atmeydanı olmuştu. 1808'
bul'un yaşadığı kanlı olaylar ve karışık larla bu tarafa geçip Ahır Kapısı'ndan
deki Alemdar Olayı'nda(-0 yeniçeriler,
lıktır. "Atmeydanı Vakası", "Sipahi Fetre Atmeydanı'na çıkmaktaydılar. Paşakapı-
ara kararlar almak ve din bilginlerine
ti", "Sipahi Fitnesi", "Sultanahmed Mu sı'nda toplanan vezirazam ve vezirler,
danışmak için birkaç kez Atmeydanı'nda
harebesi", "Sultanahmed Vakası" da yeniçerilerin silahlanıp karşı hareket
toplanmışlardı. Nihayet 1826'da Yeniçeri
denmiştir. Bu ayaklanma başlamazdan için hazır bekletilmeleri kararını aldılar.
Ocağı'nın kapatılmasıyla sonuçlanan
önce Sultan İbrahim'in tahttan indirilip Şeyhülislam, ayaklanmayı sürdüren si
Vak'a-i Hayriye sırasında da bu meydan
boğdurulması, eski vezirazam Hezarpa- pahilerin ve acemioğlanlarının öldürül
da önemli olaylar geçti. Kazan kaldırma
re Ahmed Paşa'mn, Cinci Hocanın idam meleri yönünde fetva verdi. Buna karşı
olayını haber alan II. Mahmud, Beşik
ları, kentteki gerilimi artırmıştı. Bu n e lık Atmeydanı'nda mevzilenen ve sa
taş'tan Topkapı Sarayıma geldi. Sancak-ı
denle kolaylıkla yatıştırılabilecek bir vunma önlemleri alan ayaklanmacılar.
şerif çıkartıldı. Herkesin bu kutsal bay
olay, büyük bir ayaklanmaya dönüştü. 26 Ekim günü aldıkları kararla ayak di
rak altında toplanması istendi. Atmeyda
Atmeydanı Olayı, yeniçerilerle sipahiler vanı istediler. Ayrıca, Sultan İbrahim'in
nı'nda toplanan yeniçeriler, saray muha
arasındaki düşmanlığı daha da artırdı katili olan vezirlerin idam edilmeleri ko
fız birliğinin başında meydana gelen pa
ğından sonraki yıllarda bu iki ocağın as şulunu öne sürdüler. Örgütlenen ayak
dişaha saygı gösterdiler. Fakat buyruğu
kerleri arasında sık sık kavgalar oldu. lanmacılar, yöneticilerin, ocak ağaları
nu dinlemeyerek alışkanlıkları olan yağ
Osmanlı tarihinde ağalar saltanatı denen nın evlerini taşlamaya giriştiler ve kent
maları yapmak için kente dağıldılar. Bu,
kısa ve başarısız bir askeri yönetim de halkını korkutucu eylemlere yönelttiler.
onlara karşı, kesin sonuçlu hareketin
bu olayın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Herkes kaçıp saklanacak yer aramaya
başlamasına fırsat verdi.
başladı. 27 Ekim günü, ikinci bir fetva
7 yaşında tahta oturtulan IV. Meh-
Tarih-i Lûtfî'de, Yeniçeri Ocağı'nın yayımlanarak teslim olan acemioğlanla
med'in (hd 1648-1687) ilk günlerinde
kapatılmasından, yeniçerilikle ilgili ya rının ocağa çıkarılacakları, diğerlerinin
Vezirazam Sofu Mehmed Paşa, kamu ha-
da bu ocağı çağrıştıran her şeyin yasak öldürülecekleri duyuruldu. Bunun etkisi
zinesindeki açıkları kapatabilmek için
lanmasının ardından, Etmeydanı'na(->) görüldü ve bir kısım acemioğlanlan ile
önlemler aldı. Acemioğlanlarının bir bö
"Ahmediye", Atmeydanı'na da Ahmedi- sipahiler dağılmaya başladılar. Bıyıklı
lümünün "çıkma" yöntemiyle sipahi sını
ye Meydanı adlarının verildiği yazılıdır. Mahmud da zorbaların bir bölümüyle
fına geçip ulufeli (aylıklı) olmalarını er
30 Eylül 1895 günü, silahlı bir grup Üsküdar'a geçti.
teledi. Ocaktan atılmış sipahilere yeni
Ermeninin Kadırga'dan Sultanahmet den asker yazılmaları için Girit Savaşına Olay neredeyse yatışmış iken Sofu
Meydanı'na çıkıp buradan Babıâli'ye gitmeleri koşulunu koydu. Sipahilerin Mehmed Paşa ile Şeyhülislam Abdürra-
yönelmeleri, İstanbul'da heyecan uyan bayram harçlıklarını, kuloğlu denen as him Efendi(->), zağarcıbaşım henüz Sul
dırmıştı. ker çocuklarının terakkilerini (aylık zam tanahmet Meydanı'nda bulunan kalaba
II. Meşrutiyet döneminde, Sultanah mı) vermedi. Bundan dolayı sipahiler lığa gönderip elebaşıları istediler. Bu.
met Meydanı adıyla İstanbul'un başlıca Üsküdar'da toplanmaya başladılar. Baba- yeni bir tepki doğurduğu gibi, gece de
miting alanı durumuna gelen burada, dağı'ndan dönen ve iki yıldır aylık ala netimi yapan ocak ağaları ve silahlı ye
İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edil mayan bir kısım sipahi de bunlara katıl niçeriler, üç sipahiyi tutukladılar. Ertesi
mesinin ardından protesto mitingleri dı. Toplanan vezirler, ocak ağalarını Üs gün Şehzadebaşı Camii önünde bunla
düzenlendi. küdar'a gönderip sipahilere öğüt verdir rın boyunları vuruldu. Kent içindeki si
Bibi. Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, II, 89, III, 590; diler. Ama, Osmanlı deyimiyle "kul yüze pahi evlerine baskınlar düzenlendi.
Silahdar Tarihi, I, 731; Tarih-i Solakzade, çıkmış", ayaklanma kaçınılmaz olmuştu. Olaylar ikinci kez alevlendi.
459; Tarih-i Selânikî. 166; Bostanzade Yah Bununla birlikte sipahilerin ramazan ayı Sipahiler ve acemioğlanlan "Bunlar
ya, Tarih-i Saf/Tuhfetıı'l-Ahbab. (Duru Ta boyunca etkili bir eylemleri görülmedi.
rih, [haz. N. Sakaoğlu]), İst., 1978, s. 108-109; bizi ayırıp kılıçtan geçirecekler!" diyerek
Surname-i Hümayun, Topkapı Sarayı Ktp., Diğer yandan, Galata Sarayı'ndaki yeniden Atmeydanı'nda toplandılar. Hü-
419 ATP AZARI SARNICI
şeyin K e t h ü d a ve Kara Kethüda, sipahi P a ş a ile y a n ı n d a k i l e r i s i p a h i l e r t u t s a k bir terör potansiyeli içerdiği bu ayaklan
leri kışkırtıcı k o n u ş m a l a r yaptılar. Sofu alınca h ü c u m a geçtiler. Ö n l e r i n e g e l e n i ma ile bir k e z d a h a kanıtlanmıştır.
M e h m e d P a ş a ise İ s t a n b u l surlarının kılıçla doğramaya başladılar. Sipahiler Atmeydam'nda yoğunlaşan olayın,
tüm kapılarının kapatılmasını, deniz ula ve içoğlanları ise ok yağdırıp s a p a n taşı bu ç e v r e d e k i tarihi eserlere, en ç o k da
şımının durdurulmasını emretti. Fakat atıyorlardı. Bir ara y e n i ç e r i l e r n e r e d e y s e Sultan A h m e d Camii'ne büyük zarar ver
ayaklanmacılar Ahır Kapısı'nı açtırıp Üs ç e k i l e c e k gibi oldular. O c a k ağaların diği anlaşılmaktadır. Sipahiler, s a v u n m a
küdar'a h a b e r ulaştırdılar. Bıyıklı Mah- dan Muslihiddin, atım ileri sürüp c e s a maksadıyla Atmeydanı'ndaki b i r ç o k yapı
mud, t e k n e l e r e d o l d u r d u ğ u z o r b a l a r l a ret verdi. A s k e r " ç o r b a y a seğirtir gibi" kalıntısını s ö k ü p siperler yapmışlar, kimi
geri d ö n d ü . S a r a y a b i r a r z u h a l v e r e n ç ı l g ı n c a saldırdı. Bir anda Atmeyda yerleri de yıkıp kazmışlardır.
ayaklanmacılar, yeniçerilerin kendilerini n ı ' m n ortasına k a d a r ilerlediler. Önleri Bibi. Tarih-i Naima, IV, 350 vd; J . Hammer,
kıracağını bildirip tarafsız bir vezirazam n e g e l e n h e r k e s i k ı l ı ç l a y e r e serdiler. Devlet-i Osmaniye Tarihi, X, İst., 1338, s. 130
atanmasını istediler. Padişahm ağzından C a m i avlusuna v e i ç e r i s i n e sığınanlara vd; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III, I. Kısım,
" Y e n i ç e r i v e sipahi kullarımın ç e n g i n e da tüfeklerle kurşun yağdırdılar. Savaş 242-244; Danişmend, Kronoloji, III, 413.
iznim yoktur. Dağılırsanız vezirazam ve n e d i r b i l m e y e n , fakat i k i d e b i r s a v a ş N E C D E T SAKAOĞLU
müftüyü azlederim" yollu bir hatt-ı hü açılması için fetvalar v e r e n din bilginleri
m a y u n l a c e v a p verildi. B u n u ö ğ r e n e n bu c a n pazarı ortamında tir tir titremek ATP AZARI SARNICI
Sofu M e h m e d Paşa, Y e n i ç e r i O c a ğ ı m a teydi. Kimi ağalara yalvarıyor, kimi k a ç Fatih Atpazarı'nda ( b a k . Atpazarlan) B i
sığındı. O ve ö t e k i vezirlerle şeyhülis m a k için yol arıyordu. Meydan, ak sa zans d ö n e m i n e ait sarnıç. B u g ü n Mıhçı-
lam, g e c e y i Orta Cami'de geçirdiler. kallı, k a r a sakallı sipahilerin, g e n c e c i k lar Caddesi'nin altında kalmıştır.
A t m e y d a n ı ' n d a k i a y a k l a n m a y ı yeni içoğlanlarının ve a c e m i o ğ l a n l a r ı m n kel B i z a n s d ö n e m i n d e b u b ö l g e d e sığır
den örgütleyen Hüseyin K e t h ü d a , Kara leleri, c e s e t l e r i ile d o l m u ş t u . Y e n i ç e r i pazarı b u l u n u y o r d u . V a l e n s ( B o z d o ğ a n )
K e t h ü d a , Bıyıklı M a h m u d . D a l a k l ı Ali, l e r d e n d e e p e y c e ö l e n vardı. Bıyıklı K e m e r i ' n e o l d u k ç a y a k ı n bir y e r d e b u
O r u ç Ağa, K a r a Abdullah, P a n d u r Ali, M a h m u d ile H ü s e y i n K e t h ü d a , k e n d i lunan bu sarnıçtan, İstanbul'daki B i z a n s
Deli Birader Ahmed, B e n g i M e h m e d adamlarıyla Ahır Kapısı'na inip kayıkla su tesisleri ile ilgili k a p s a m l ı bir çalışma
adlı sipahiler, H ü s e y i n K e t h ü d a y ı b a ş Üsküdar'a savuşmuşlardı. C a m i d e ka hazırlamış olan, b u k o n u n u n uzmanları
b u ğ seçtiler. F a k a t m e y d a n ı v e c a m i y i lanlar, şadırvan ç e v r e s i n d e , içeride mih Ph. F o r c h h e i m e r v e J . Strzygowski, ki
d o l d u r a n a y a k l a n m a c ı l a r ı n ç o ğ u silah rap ö n ü n d e , m i n b e r b a s a m a k l a r ı n d a kı taplarında b a h s e t m e k t e l e r s e de, bu araş
sızdı. Günlerdir aç susuz ve yorgundu lıçtan geçirildi. C a m i n i n i n c e kapıları, tırmacılar sarnıcın içine girememişlerdi.
lar. O g e c e s a r a y h a s a h ı r ı n ı n h a d e m e i ş l e m e l i c a m l a r ı tüfenk fındıkları (kur Atpazarı Sarnıcı b u tespitten ç o k u z u n
ve seyisleri de k e n d i l e r i n e katıldılar. ş u n ) ile d e l i k d e ş i k o l d u . Y e n i ç e r i l e r , bir süre sonra, a n c a k Î 9 7 8 ' d e i n c e l e n
"Aramızda bir de din bilgini bulunsun!" öldürülenlerin giysilerini, para keseleri miş v e A l m a n Arkeoloji Enstitüsü m ü
diyerek o semtte oturan Hanefi Efendi' ni, silahlarını yağmaladılar. H e r b a ş g e dürlerinden Prof. Dr. W. Müller-Wiener
yi zorla getirdiler. S a b a h a kadar, planlar tirene Y e n i ç e r i Ağası Murad Ağa bahşiş tarafından planı çıkarılmıştır.
kurdular. l e r verdi. M i n a r e l e r e ç ı k ı p ş e r e f e l e r d e
Atpazarı Sarnıcı bir binaya altyapı
yalvarıp a ğ l a y a n a c e m i o ğ l a n l a r m a s o n
2 8 E k i m g ü n ü s a b a h ı Orta C a m i ' d e teşkil e d e n bir m a h z e n i n (kyripta) sar
a n d a af ilan e d i l e r e k d o k u n u l m a d ı . Sa
t o p l a n a n vezirler v e u l e m a n ı n g ö n d e r nıç şeklinde düzenlenmesiyle meydana
vaş y e r i n d e n 7 0 içoğlanı v e a c e m i , 5 0
diği ö ğ ü t ç ü l e r bir başarı sağlayamadılar. gelmiştir. Sarnıcın mimari formunda bir
ahır h a d e m e s i . 2 0 0 sipahi c e s e d i t o p
Kara Abdullah'ın başkanlığındaki bir kiliseye altyapı oluşturduğu belirgindir.
landı. O l a y yatışınca teşhis e d i l e n ceset
zorba grubu IV. M e h m e d ' i n katına çıkıp
leri, aileleri ve yakınları alıp götürdüler.
isteklerini yinelediler. Padişah, "Kimi is
Kalan 200 cesedi asesbaşı arabalara
terseniz vezir yapayım." dedi. Y e n i ç e r i
yükletip d e n i z e attırdı.
ler b u n u h a b e r alınca, sipahileri kılıçtan
g e ç i r m e k ü z e r e h a r e k e t e geçtiler. K e n Olay, kapıkulu ocaklarının iki b ü y ü k
tin h e r s e m t i n e tellallar g ö n d e r i p "Kim sınıfı olan yeniçerilerle sipahiler arasın
bu c e n g e hazır o l m a z s a avreti boştur!" daki kin ve düşmanlığı artırdı. Sipahile
diye bağırttılar. Mahalle imamlarına ha rin s ü r e g e l e n etkinlikleri de bu olayla
berler saldılar. B u arada Sofu M e h m e d s o n a erdi. Y e n i ç e r i O c a ğ ı ' n ı n ileri g e l e n
P a ş a iki tarafı d a h a da ö f k e l e n d i r m e k ağalan, İstanbul'da, yönetimi etkileye
için bir y e n i ç e r i ç o r b a c ı s ı n ı s ö z d e öğüt c e k k a d a r nüfuz kazandılar. l651'e de
için A t m e y d a n ı ' n a göndertti. Bu subayı, ğin süren bu nüfuz d ö n e m i , ağalar salta
Atmeydanı y a k ı n ı n d a sipahi kılığına gir natı olarak bilinir. Sipahilerin p e k çoğu
miş a d a m l a r ı n a öldürttü. Y e n i ç e r i l e r nun o c a k kayıtları silindi. Sipahioğulları
olayı ö ğ r e n i n c e b ü s b ü t ü n g a l e y a n a gel d e n e n ve aylıklı asker adayı sayılanların
diler. Sipahilerle a c e m i o ğ l a n l a r ı ise At- ise tamamı bu haktan y o k s u n bırakıldı
m e y d a n ı ' n ı n dört y a n m a metrisler kaz lar. Bursa'ya k a ç a n Bıyıklı M a h m u d , Y e
mış, s o k a k girişlerini tutmuşlardı. nişehir yakınında yakalanıp idam edildi.
Ö n e m l i noktalara o k ç u l a r mevzilenmiş- Olayın etkili olduğu günler b o y u n c a İs
ti. Y e n i ç e r i b ö l ü k l e r i n i n arkasından ve tanbul'da y a ş a m durdu. D ü k k â n l a r açıl
zirler, o c a k ağaları, u l e m a da atlara bin madı. Kimse sokağa çıkmaya cesaret
miş ilerlemekteydiler. İstanbul, kanlı bir e d e m e d i . Cemaat, camilere gitmedi. Pa
iç savaş gününü yaşamak üzereydi. dişah ve saray halkı. T o p k a p ı içinde
Şeyhülislam Abdürrahim Efendi'nin oğ m a h s u r kaldılar. B o ğ a z i ç i ' n d e t e k bir ge
l u G a l a t a Kadısı M e h m e d Ç e l e b i , zırh mi görünmedi. Aynı günlerdeki şiddetli
giymiş, b a ş ı n a miğfer geçirmişti. Nâ- bir fırtına halkı b ü s b ü t ü n korkuttu.
ima'nın deyimiyle "zırh-ı dâvudî giyüb Şehrin g ü v e n l i ğ i n d e n sorumlu a s k e r
başına miğfer-i p o l a d ü z e r i n e kansariy- sınıfları ile o d ö n e m i n askeri okulları ni
ye destar-ı c e d i d ve k o l ç a k l a r " ile sefere teliğindeki A c e m i O c a ğ ı celepleri ( a c e -
çıkan vezirler gibiydi. Elçi H a n ı ö n ü n e m i o ğ l a n ı ) ile E n d e r u n içoğlanlarının ka
gelindiğinde y e n i ç e r i l e r iki t ü m e n e ay tıldığı bu a y a k l a n m a , İstanbul tarihinin
rıldılar. B i r kol, A t m e y d a n ı ' m n bir y ö en ö n e m l i olaylarındandır. 17. yy'm or Atpazarı Sarnıcının W. Müller-Wiener
n ü n d e n diğeri ö b ü r y ö n ü n d e n alanı ku tasında İstanbul'un, disiplinsiz, soyguna, tarafından çizilmiş planı.
şattılar. S o n k e z ö ğ ü t ç ü g i d e n K e n a n Müller-Wiener. Bildlexikon
ö l d ü r m e y e susamış 1 0 - 2 0 . 0 0 0 m e v c u t l u
AUGUSTA 422
Augusteion
Ìstanbul
Ansiklopedisi
nın yanında ise Milion ya da Miliarium antik çağın şair, filozof, oratör (hatip) Milion, Regia ve büyük bazilika tümüy
Aureum vardı. Büyük bazilikanın Au- gibi ünlülerinin mermer ve bronz hey- le yandıktan ve bunlar I. İustinianos ta
gusteion'la ve çok muhtemeldir ki, Re- kelleriyle kent yaşamı için bir çekim rafından onarıldıktan ya da yeniden in
gia veya Piliatou Palatiou ya da Basile- noktasıydı. Halk bitişikteki Hippod- şa edildikten ve imparatorun sütunu bu
ios Stoa denen ve sarayla Constantinus rom'a büyük beşik tonozlu dehlizlerle meydana dikildikten sonra Augusteion
Forumu arasında uzanan büyük revakla Augusteion tarafından giriyordu. İmpa kuşkusuz kentin en önemli merkezi ol
da bağlantısı vardı. Augusteion'un ya ratorlar ise saraydan doğruca "katizma" muştur.
nındaki büyük revakta dava görüldüğü denilen imparator locasına geçiyorlardı. 7. yy'dan bu yana kentin tamamı gi
nü Prokopios yazıyor. Ayrıca arzuhalci Hippodromun meydan yönünde bir de bi, Augusteion da ihmal edilmeye baş
ler de buradaydılar. Bütün çevre gibi I. kulesi vardı. lanmış, anıtlar yavaş yavaş tahrip edil
Constantinus tarafından ilk kez yaptırı miş, madeni heykeller eritilmiş, giderek
Hippodrom her zaman halka açıktı
lan bu revağm da heykellerle süslü ol köhneleşmiş, zaman zaman onarılması
ve halk isteklerini burada dile getirirdi.
duğu biliniyor. Milion'dan geçerek sara na karşın Türk döneminden önce he
Araba yarışları ise Bizans yaşamının,
yı Constantinus Forumu'na bağlayan re- men hemen ortadan kalkmıştır. Augus
bugünkü futboldan daha da büyük ilgi
vak dışında, Augusteion'un çevresi de teion'un güneydoğu köşesine 7. yy'da
toplayan törensel ve politik bir etkinli
Tetrastoon gibi dört tarafından revaklar- bir patrikhane yapılmış ve bina 1453'e
ğiydi. Böylece Hippodrom halkın yo
la çevriliydi. kadar bu işlevini sürdürmüştü. 8. yy ba
ğun kullanışı açısından Augusteion ile
Meydan üzerinde kentin en ünlü an birleşiyordu. Eski bir deyişle, Konstanti- şında Augusteion, Ayasofya Kilisesi'nin
tik hamamı olan Zeuksippos Hama- nopolis'te Tanrı Ayasofya'ya, imparator avlusu haline dönüşmüş olmakla birlik
mı(->) bulunmaktaydı. Bu hamam adını, lar Büyük Saray'a, halk da Hippodrom'a te bazı anıtsal yapıları hâlâ koruyordu.
Bizanslı tarihçilere göre, eskiden aynı sahipti. Augusteion ile çevresindeki bü Haçlı istilası sırasında bütün kent gibi
yerde duran Zeus Tapınağı'ndan almak tün bu anıtsal yapılar ve onların etkin bu meydan da soyuldu, İustinianos Sü-
taydı ve Hippodrom'un yanma inşa likleri düşünüldüğünde, gerek fiziksel tunu'nun kaplamaları ve heykelleri de
edilmişti. Ayasofya'ya da yakındı. Bu atmosferin görkemi, gerekse sosyal, götürüldü ya da tahrip edildi. 1316'daki
günkü Ayasofya Hamamı muhtemelen kültürel, ekonomik ve politik etkinlikle bir fırtınada İustinianos Sütunu da kıs
Zeuksippos'un bulunduğu alanın bir rin yoğunluğu açısından bu meydanın men yıkıldı. Meydan en son kez II.
bölümünü kaplamaktadır. Bizans döne kentte en başta gelen merkezlerden biri Andronikos döneminde (1282-1328) bir
minde Zeuksippos kentin en ünlü ve olduğu söylenebilir. Özellikle Nika tamir daha görmüştür.
eski hamamı idi. Büyüklüğü ve kullanı Ayaklanmasında Büyük Kilise, saray gi Augusteion'un son durumunu I. Se
lan malzemenin zenginliğinin yanısıra rişi, Zeuksippos Hamamı, Hippodrom, lim (Yavuz) döneminde (1512-1520) İs-
AVARIZ 424
tanbul'a g e l e n Pierre Gilles'in kitabında lüleri ise h e r yıl ö d e n e n ve yasal vergi a n c a k savaşın getirdiği ağır e k o n o m i k
buluyoruz. Ayasofya M e y d a m ' n d a yapı ler kapsamına giren avârız-ı divaniyeyi b u h r a n n e d e n i y l e k a m u c a İstanbul'daki
lan bir kazı n e d e n i y l e tesadüfen K o r e n t ödemek için sandıklar, vakıflar kurmuş tüm avarız sandıklarına el k o n u l a r a k ne
düzeni y e d i sütun g ö r d ü ğ ü n ü s ö y l e y e n lar, buralarda biriken parayı faize ver k a d a r "avarız akçası" varsa h e p s i hazi
Gilles bunların kaidesinin t o p r a k altında mişlerdir. Bununla birlikte vilayetlere n e y e gelir yazılmış v e bir d a h a m a h a ^ T
kaldığını, altı ayak (ortalama 9 m) uzun konan avarız vergilerinin hem yüksek ö l ç e ğ i n d e avarız s a n d ı k l a r ı k u r u l a m a
luğunda o l d u ğ u n u ve b ü t ü n k o l o n sis olması, hem de yöneticilerin, kadıların mıştır. Aynı ş e k i l d e e s n a f örgütlerinin
t e m i n i n y ü k s e k l i ğ i n i n k a i d e y l e birlikte çıkarcı tutumları yüzünden pek ç o k birer kredi ve kefalet k a y n a ğ ı işlevinde-
14 m tutalabileceğini ve k o l o n l a r arasın yerde halkın perişan olduğunu tarihler ki avarız sandıkları da kapanmıştır.
da o r t a l a m a 6 m a ç ı k l ı k b u l u n d u ğ u n u haber verir. Fındıklık Süleyman Efendi, Avarız uygulamasının ortaya çıkardığı
yazar. Gilles'in g ö r d ü ğ ü sütunlar m e y Mür'i't-Tevarih'te, Anadolu'nun harap ikinci tür kurumlar, avarız vakıflarıydı.
dan ç e v r e s i n d e k i r e v a k l a n n öğeleriyse, oluşunun ve yoksul düşüşünün bir ne Kimi hayır sahipleri, ev, d ü k k â n , bağ.
bu yükseklikteki revaklann çevresinde denini avarız olarak gösterir. b a h ç e , tarla gibi taşınmazlarını ya da bir
d u r a n y a p ı l a r ı n Ayasofya b o y u t l a r ı y l a Avarızın İstanbul'daki uygulanışına miktar parayı avarız vakfı yapmaktaydı
a h e n k i ç i n d e k i anıtsal kütleler oldukla ilişkin en eski kayıt, 1044/l634'te düzen lar. Bu vakıfların gelir v e y a nemaların
rını ve K o n s t a n t i n o p o l i s î n imparatorluk lenmiş olan "Defter-i hânehâ-yı avârız-ı dan, yoksul yükümlülerin avarız vergis:
R o m a ' s ı n d a n h i ç d e aşağı k a l m a y a n bir mahallât ve zimmîyân ve yahûdiyân tâ- payları ö d e n d i ğ i gibi, hastalara, afetze
k e n t s e l o r t a m a sahip b u l u n d u ğ u n u söy bi-i kaza-i mahmiye-i İstanbul" başlıklı delere, yoksullara da bu vakıflardan yar
leyebiliriz. avarız defteridir. Burada, İstanbul'un, dımda bulunuluyordu. Avarız vakfından,
Bibi. Prokopios, Notita Urbis Constantinopo- Müslüman. Hıristiyan ve Yahudi yüküm m a h a l l e n i n ç e ş m e s i , m e k t e b i , camisi,
litanae, (çev. B. Dewing), Londra-Cambrid- lüler olarak toplam 288 mahallede 2.990 y o l u onarılıyor, y o k s u l ailelerin kızlan
ge, 1564, s. 33-35; Muller-Wiener, Bildlexi- "hane" (vergi birliği) oluşturduğu görül gelin ediliyor, d ü k k â n açanlara sermaye
kon, 248-249; Constantinople in the Early mektedir. Bu sayı l650'de 3.055'e çık a k ç e s i dahi veriliyordu. İstanbul'da b u
Eight Century: the Parastaseis Syntomoi türden p e k ç o k vakıf vardı. Avarız vakfı
mıştır. Yüzyıllar boyaınca birçok ayrıca
Chronikai, (haz. A. Cameron-T. Herrin). Le
iden, 1984, s. 232-262; P. Gilles. The Antiqu lıkları ve muhtelif vergilerden bağışıklık mallarının kirası ile sair gelirlerinden ih
ities of Constantinople, New York. 1988, s. ları bulunan İstanbul halkından, İV. Mu tiyacı olanlara kredi açılıyordu. E s n a f ve
104-108; Janin, Constantinople byzantine, rad dönemine ait ve olasılıkla Revan se m a h a l l e avarız s a n d ı k l a r ı n d a n sorumlu
65-67; Guillan, Etudes, 40-54; C. Mango, "le feri (1634-1635) öncesinde düzenlenen mütevellileri İ s t a n b u l v e Bilâd-ı Selâse
Développement Urbain de Constantinople bu defterde ne kadar avarız vergisi top kadıları denetlerlerdi. M u s a h i b z a d e Ce
(IV e -VII e siècles)", Travaux et Mémoires du
landığına ilişkin bir bilgi yoktur. Ancak, l a l i n İstanbul Efendisi o y u n u n d a , Kadı
centre de Recherche d'Histoire et Civilisation
de By zan ce, Paris, 1985. s. 8-19. Koçi Bey Risalesi'nde. avarız defterinin Savleti ile avarız mütevellisi arasında ge
DOĞAN KUBAN doğrudan vezirazam tarafından dağıtıl ç e n k o n u ş m a l a r , m a h a l l e n i n su, kaldı
ması, toplama işinin Müslüman ve din rım vb işlerinin sandık parasıyla yapıldı
dar kimselere yaptırtılması. hane başına ğına ilginç bir ö r n e k verir. İstanbul'da,
AVARIZ
300 akçe, toplayan için 40 akçe alınması avarız vergisini ö d e m e y e n l e r i n davasına
"Avârız-ı d i v a n i y e " , "avarız a k ç a s ı " da öngörüldüğüne göre valnızca İstanbul' ise İ s t a n b u l k a d ı s ı n ı n y a r d ı m c ı l a r ı n d a n
denmiştir. Tekâlif-i örfiye t ü r ü n d e n bir dan (Galata ve Üsküdar hariç) yaklaşık olan avarız naibi bakıyordu.
vergi o l u p . 19. yy sonlarına d e ğ i n İstan 1.000.000 akçe tutarında avarız geliri el
bul'da da uygulanmıştır. B a ş l a n g ı ç t a , sa T a n z i m a t ' ı n ilanından ( 1 8 3 9 ) sonra
de edildiği tahmin edilebilir. Bununla vergi ve y ü k ü m l ü l ü k konularındaki yeni
vaş zamanlarında, olağanüstü h a r c a m a birlikte 1640'tan sonra, bir yandan Girit
ları g e r e k t i r e n d u r u m l a r d a a l ı n m a k t a d ü z e n l e m e l e r d e n s o n r a avarız sandıkları
Savaşının (1645-1669) getirdiği parasal ve vakıfları, avarız vergisiyle ilgili asıl iş
i k e n z a m a n l a olağan vergiler k a p s a m ı yük. diğer yandan eyaletlerden gelmesi
n a girmiştir. "Avarız a k ç a s ı " m " h a n e " levini yitirdi. F a k a t İ s t a n b u l ' d a k i kuru
gereken vergilerin tahsilindeki güçlükler, luşlar, m e k t e p ve mahalle yolları yapımı
d e n e n y ü k ü m l ü grupları öderlerdi. İstanbul'un vergi yükünü artırmış gözük gibi hayır işlerine daha ç o k ağırlık ver
T a r i h ç i Lûtfî Paşa, avarızın ilk k e z I. mektedir. Özellikle de üç ayda bir kapı diler. 1830'lu yıllarda İstanbul mahallele
Selim (Yavuz) zamanında ( 1 5 1 2 - 1 5 2 0 ) kulu ulufelerinin ödenmesinde karşılaşı rinde muhtarlık ve ihtiyar heyeti örgütü
k o n d u ğ u n u v e " h a n e " (gelir d u r u m u n a lan güçlükler çarşı esnafına ve mahalle kurulunca avarız sandık ve vakıflarının
g ö r e 3-5 aileyi k a p s a y a n yükümlü biri halkına yeni avarızlar yüklenmesini ge yönetimi de bunlara bırakıldı. Ancak
m i ) b a ş ı n a ö n c e l e r i b e ş s e n e d e bir 2 0 rektirmiştir. Bunun sonucunda ise İstan 1 8 3 6 ' d a n sonra avarız vakıflarının yöne
a k ç e , d a h a s o n r a 4 0 a k ç e alındığım ya bul halkının ve esnaf zümrelerinin ilginç timi, E v k a f N e z a r e t i n e , avarız sandıkla
zar. IV. Murad d ö n e m i n d e ( 1 6 2 3 - 1 6 4 0 ) çözüm yolları buldukları, avarız sandık rının y ö n e t i m i ise 1 8 6 9 ' d a n itibaren be
ise b u miktarın 3 0 0 a k ç e y e çıktığını K o - ları ve vakıfları oluşturdukları saptan lediye dairelerine bırakıldı. Fakat mahal
çi B e y bildirmektedir. Mür'i't-Tevarih'te maktadır. Doğal olarak bu tür kurumlar le ya da e s n a f örgütleri ö l ç e ğ i n d e , birey
ise, bu verginin II. B a y e z i d d ö n e m i n d e mahalle, çarşı ve arasta ölçeklerinde ye lerin karar ve katılımı ile oluşan bu sos
( 1 4 8 1 - 1 5 1 2 ) k o n d u ğ u , g e r e k İstanbul v e ni dayanışmalara, yardımlaşmalara ortam yal kuruluşlara, O s m a n l ı h ü k ü m e t i n i n
g e r e k s e A n a d o l u v e Rumeli bölgelerin hazırlamıştır. Örneğin Yahudi cemaatinin n i z a m n a m e l e r ç ı k a r t a r a k m ü d a h a l e et
d e n toplandığı yazılıdır. B a ş l a n g ı ç t a bu "kaza, bela sandığı" adını verdiği ve ava mesi, z a m a n z a m a n da savaş g e r e k ç e l e
v e r g i y e " p e k s i m e t - b a h â " d e n m e s i , bu rız bedellerinin ödenmesinde yararlanı riyle p a r a s a l b i r i k i m l e r i n e el k o y m a s ı ,
nun savaş z a m a n l a r ı n a m a h s u s bir uy lan ortak paradan, l 6 6 l ' d e Sadrazam hoşnutsuzluk doğurdu. Avarız sandık ve
g u l a m a o l d u ğ u n u düşündürür. A n c a k , Köprülü Mehmed Paşa'ya rüşvet verme vakıflarını b e s l e y e n y a r d ı m l a r kesildi.
ü ç b e ş yılda bir k e z k o n a n avarız, d a h a yolları arayarak Eminönü'ndeki Yahudi Bu kuruluşların y ö n e t i m i n d e birtakım
sonraları d e p r e m , sel, yangın vb afetler Mahallesi'nin yıkılmasını durdurmaya ça yolsuzluklar ortaya çıktı.
de g e r e k ç e gösterilerek sık sık a l ı n m a y a lıştığı bilinmektedir.
1 8 7 0 ' t e y a y ı m l a n a n 3 4 m a d d e l i k bir
başlandı ve I. Mustafa'nın ikinci saltana
Müslüman mahallelerinde oluşturu y ö n e t m e l i k l e , h e r m a h a l l e d e birer tedris
tında (1622-1623) ise m a k t u vergiye dö
lan avarız sandıklarında biriken para e n c ü m e n i oluşturulması v e s e m t m e k t e
nüştü. H e r yıl Fatih Camii avlusunda yi
dan ise, vergi ödendikten sonra arta ka binin ihtiyaçlarının bu e n c ü m e n c e ve
n e l e n e n b i r a r t ı r m a ile d e d i ğ e r b a z ı
lan para ile düşkünlere, yoksullara, evi "avarız a k ç a s ı " t o p l a n m a k suretiyle kar
vergiler gibi toplanması, kapıkulu sipa
yanan veya yıkılanlara yardım edildiği şılanması öngörüldü. 1 9 1 2 ' d e İstanbul
hilerine ihale ediliyordu. Sipahiler ava
ne ilişkin pek çok örnek saptanabil- m a h a l l e l e r i n i n tedris e n c ü m e n l e r i n e
rız tahsili karşılığında "gulamiye" d e n e n
mektedir. Bir tür mahalle kasası olan bu maarif e n c ü m e n i adı verilerek y e n i bir
ayrı bir vergi d a h a almaktaydılar.
sandıklar, 1877-1878 Osmanlı-Rus Sava- y ö n e t m e l i k çıkartıldı. Y ö n e t m e l i k , semt
G e r e k İstanbul g e r e k s e taşra yüküm- şı'na kadar sosyal işlevini sürdürmüş, okullarının masraflarını karşılayıcı gelir
425 AVCILAR İLÇESİ
kaynaklan arasında "avarız akçası"na da fet ve uygulanan teknik de Sinan yapısı AVCILAR İLÇESİ
yer vermekteydi. Fakat bu paranın top olduğunu açıkça göstermektedir. İstanbul şehrinin, Trakya kesimine ya
lanması ve y e r i n e h a r c a n m a s ı sağlana Yatay kuvvetlerin karşılanması için yılmasına katkıda bulunan eski köy yer
madı. B u n e d e n l e 1913'te y a y ı m l a n a n Sinan'ın Uzunkemer, Paşa Kemeri ve di leşmelerine tipik bir örnek olan Avcılar,
Tedrisat-ı İbtidaiye K a n u n - ı M u v a k k a ğer kemerlerde uyguladığı 3 m eninde 1987'ye kadar Bakırköy İlçesi'ne bağlı
t i n d e ( g e ç i c i ilköğretim yasası) bu ver ve tabandaki 10,60-0,75 m'lik çıkıntılar, idi. İdari bakımdan köy statüsünü sür
giye y e r verilmedi. tepede sıfır olacak şekilde yapılan pa dürürken 1966'da ayrı bir belediyeye
Bibi. Lûtfî Pasa. Asafname, 1st., 1326, s. 24- yandalar bu kemerde de aynen uygu sahip oldu. 1987'de Küçükçekmece'nin
25; Koçi Bey 'Risalesi, 1st., 1972, s. 124-125, lanmıştır. Gözlerin açıklıkları 4,50 m'dir. ilçe yapılmasıyla buraya bağlanan Avcı
Mür'i't-Tevarih, 481; Silahdar Tarihi, I, 218 Yalnız ortadaki göz 6 m olarak yapılmış lar 1992'deki yeni idari yapı değişiklik
vd, Ö. Lütfi Barkan, "Avarız", ¿4, II, 13-19; tır. On bir gözü vardır. Talveg'den tepe
Abdurrahman Vefik, Tekâlif Kavaidi, 1st., leri çerçevesinde, Küçükçekmece İlçe
sinin yüksekliği 10.30 m'dir. Sert kalker sinden ayrılarak İstanbul'un yeni ilçele
1328, s. 98-99; M. Aktepe "XVII. Asra Ait İs
tanbul Kazası Avarız Defteri" İstanbul Ensti taşları ile yapılmış olan bu kemer insan rinden biri haline getirildi.
tüsü Dergisi, III, 1957, s. 109-125; Ergin, Ma ların tahribatından kurtulamamış, künk-
İstanbul'a 27 km uzaklıktaki Avcı
arif Tarihi, III, 726, IV, 1066; Ergin, Şehirci leri ve taşları sökülmüş ve sökülmekte
lik, 27; Pakalm, Tarih Deyimleri, I, 112 vd; ların yerleşme alanının bulunduğu ke
dir. Künklerin iç çapı 21 cm'dir.
Musahipzade, İstanbul Yaşayışı, 1992, 61-62; sim. Ayazma Deresi ile hafifçe parçalan
Musahipzade Celal, İstanbul Efendisi, 1st., Süleymaniye suyollarma ait haritada mış, yaklaşık 90 m yükseklikte bir plato
1938, s. 70; Uzunçarşılı, İlmiye, 143. bu kemer on bir gözlü, Topkapı Sarayı görünümündedir.
NECDET SAKAOĞLU Müzesi III. Ahmed bölümündeki 1607
Bugünkü Avcılar'm bulunduğu yöre
tarihli haritada on iki gözlü, 1748 tarihli
de, Ambarlı'da(->), Cumhuriyetten ön
haritada ise yine on iki gözlü olarak çi
AVASKÖY KEMERİ ce, 40-50 haneden oluşan bir Rum köyü
zilmiştir. Bu sonuncu harita eski harita
Atışalanı'nda eski adıyla Avasköy olarak vardı. Balıkçılık ve bağcılıkla uğraşan
lar içerisinde ölçekli çizilmeye çalışılan
bilinen yerdedir. Sinan'ın yaptığı suke- köy halkının 1924'te mübadeleye tabi
ilk haritadır ve Müderris Köyü Avas
merleri arasında g e r e k Tezkiretü'l-Bün- tutularak Türklerle yer değiştirmesi, kö
köy'ün kuzeydoğusunda işaretlenmiştir.
yan ve gerekse Tezkiretü'l-Ebniye'de yün ekonomik faaliyetlerinin de değiş
Sinan'ın bu önemli yapısının kenarı mesine neden oldu; balıkçılık ve bağcı
"Müderris K ö y ü k u r b u n d a k i k e m e r d i r " na her türlü pislik ve moloz dökülmek
diye bir k e m e r d e n bahsedilir, fakat adı lığın yerini tarım aldı. Kısa bir süre son
te, günden güne harap olmaktadır. ra. 1928de yöreye 35 hanelik bir göç
verilmez. Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde
Wittek, v o n der Goltz Paşa'nm harita men gurubunun gelmesi, bu kez yerleş
1815 numaralı ve 1748 tarihli Beylik Su menin mekânsal değişimine yol açtı. Kı
sında gösterilen ve halen Metris Çiftliği yu haritasında on iki gözlü, aynı yerde
diye anılan yerin Fatih Sultan M e h m e d yıdaki yerleşmenin kuzeyinde bulunan
ki Süleymaniye suyollarma ait haritada 12.000 dönümlük Amindos Çiftliği satın
tarafından h o c a s ı Müderris Alaeddin Tu- ise on beş gözlü, Köprülü Kütüphane
si'ye verildiğini ve bu yüzden de burası alınarak Avcılar Köyü'nün çekirdeği
sindeki 244/2 numara ve 1859 tarihli oluşturuldu. Avcılar Köyü'nün nüfusu,
nın Müderris Köyü diye anıldığını bildir haritada ise on iki gözlü gösterilmiş ve
mektedir. Ancak yeni haritalarda ve hat b ö y l e c e 1935'te 340'a çıktı. 1940'ta,
Yılanlıkemer olarak yazılmıştır. Bu ke 1.222'ye yükselen nüfus, 1945'de II.
tâ 19. yy'daki haritalarda Müderris Köyü merin üzerinden Süleymaniye ve Beylik
adını bulmak m ü m k ü n değildir. T o p k a p ı Dünya Savaşı sırasında, 1.730'a çıktı. Bu
sularının künk boruları geçer. Kemerin artışta, savaş sırasında bölgeye yerleşti
Sarayı Müzesi Kitaplığı III. Ahmed bölü göz sayısı on birdir. Yukarıda sözü edi
münde bulunan 1161/1748 tarihli harita rilmiş askeri birliklerin de payı olabilir.
len haritada on iki olarak gösterildiğine Savaştan sonra tekrar bir miktar azalma
da Müderris Köyü, Avasköy'ün (Atışala- göre bir göz yıkılınca sonradan kapatıl
nı) yanında çizilmiştir. B ö y l e c e Müderris göstererek 1950'de 1.130'a inen nüfus,
mış olabilir. 1950'den itibaren tekrar artmaya başla
K ö y ü ' n ü n Metris Çiftliği ve b a h s e d i l e n
k e m e r i n de on bir açıklıktı ve bir katiı Bibi. O. Dalman. Der Valen Aquädukt in dı. 1970'ten sonra daha hızlı bir artış sü
Konstantinopel, Bamberg, 1933: Cecen. Hal recine girerek 1960'ta 1.979, 1965'te
Avasköy Kemeri olduğu kesin olarak an kalı, 129-130.
laşılmıştır. Bu kemerin yapısındaki zara 3.295, 1970te 9.856, 1975'te de 14.888
KAZIM ÇEÇEN oldu; 1985'te 105.668 ve 1990'da da
126.282'ye erişti.
Avcılar nüfusunun hızla çoğalmasın
da, özellikle 1965'ten sonra yerleşme sı
nırları içinde kurulan sanayi tesisleri
başrolü oynamıştır. Önceleri Ambar
lıda, bir süre sonra da Haramidere'de
kurulan tesisler, zamanla Londra Asfal-
tı'nm iki kenarında yayılmaya başlamış:
1970te burada yalnızca 9 tesis bulun
masına rağmen, bölgede sanayi, balıkçı
lık ve tarım sektöründen daha önemli
bir duruma gelmiştir. Böylece, Avcılar'ın
ekonomisinde balıkçılık, bağcılık ve ta
rım tarihe karışmış, bunların yerini sa
nayi, ticaret ve rekreasyon (eğlence-
dinlenme) almıştır. Yakın yıllarda İstan
bul Üniversitesi kampusunun buraya ta
şınmasıyla, Avcılara yeni bir hareketli
lik ve canlılık gelmiştir.
Köy statüsündeyken sanayi tesisi
kurma izninin son derece kolay veril
mesi kısa bir süre içinde yerleşmenin
sanayi tesisleriyle dolmasına yol açmış,
Avasköy Kemeri işletmelerdeki işçi talebi, İstanbul'un
Kâzım Çeçen
birçok bölgesinde olduğu gibi, ülkenin
AVCILIK 426
AVCILIK
İstanbul'un coğrafi konumu ve doğal
yapısı sayesinde, yakın zamana kadar
şehrin çevresinde avlanmak mümkün
dü. Fetihten itibaren, İstanbul ahalisi şe
hir civarında, özellikle de Haliç ve Bo
ğaz sırtlarındaki kırlık ve ormanlık ara
zide avlanıyordu. Ava elverişli arazinin
bir bölümü koru adı altında padişahın
avlanmasına tahsis edilmiş olup buralar
da başkalarının avlanması yasaktı. 16-
18. yy'lar arasında, Frenklerin korularda
avlanmalarını men etmek için yazılmış
olan fermanlardan, bu avlaklardan bazı
larının: Kâğıthane'den sukemerlerine
uzanan bölge; Beykoz, Tokat Bahçesi
ve Akbaba arasındaki bölge; Halkalı ve
Belgrad Ormanı yakınındaki Arnavut-
köy olduğu anlaşılmaktadır. I. Ahmed
İstanbul'da Üsküdar, İstavroz (Beylerbe
yi), Tersane ve Davutpaşa bahçelerinde
avlanırdı. Bununla birlikte padişahlarm
doğancı, şahinci, zağarcı, seksoncu gibi
avcı birlikleriyle sürek avı düzenledikle
ri asıl avlakları Trakya'da, Çatalca'dan
Avcılar Edirne'ye uzanan bölgedeydi. 1853'te
İstanbul Ansiklopedisi
yaptırılan Ihlamur Kasrı'nın "av köşkü"
olarak nitelenmesi, o tarihte bile, şehrin
çok çeşitli yerlerinden bölgeye nüfus manlar şehirden çok uzak sayılan Am- hemen kenarında iyi av yapılabildiğin:
akması ve gecekonduların ortaya çık barlı'ya taşınmasıyla başlamıştır. Avcı göstermektedir. İstanbul'da sadece kara
masıyla sonuçlanmıştır. Daha 1959'da, larda 1974'e kadar, gerek doğrudan bu hayvanları değil, su kuşları da avlanabi
Yakıt Depolama ve Dolum Tesisleri ile rada kurulan gerekse İstanbul'dan (hat liyordu. Melling'in 18. yy'a ait bir gravü
Termik Santralın kurulmaya başlama tâ bir tesis de Konya'dan) taşınarak ge ründe, o zaman yer yer sazlıklarla kaplı
sıyla özellikle Karadeniz ve Doğu Ana len toplam 37 tesis vardı. Bu tarihte Av olan Halic'in iç kısımlarında tüfekle ya-
dolu bölgelerinden gelen göç hareketi, cılar Belediyesi'nde sanayi alanlarım be banördeği avlandığı görülmektedir.
diğer sanayi tesislerinin ve bu arada kı lirlemeye doğru bir hareket başladı: Ci
Türkiye'de geleneksel av silahı ok ve
yıdaki dinlenme tesisleri ve yazlık evle hangir Mahallesinde sanayi tesisi kurul
yaydı. Padişah ve devlet ricali, kuş avını
rin inşası için işçi ihtiyacına bağlı olarak masına izin verildi. Ancak daha sonraki
doğanlarla yapmayı tercih ederdi. Ge
hızla artmıştır. Bugün Avcılar nüfusu yıllarda yalnızca sanayi değil, diğer şe
yik, karaca gibi hayvanlar ise zağarla:
nun, yüzde 70 kadarı İstanbul dışı iller hirsel fonksiyonlar da plansız bir şekil
tarafından bulunup kıstırıldıktan sonra
den gelenlerden oluşmakta; hattâ. Ci de arttı. Böylece. 1980'lere kadar ba
okla vurulurdu. 18. yy'da ağızdan dol
hangir Mahallesinde bu oran yüzde 90'ı ğımsız bir belediye olan Avcılar, bu ta
ma çakmaklı tüfekler ok ve yayın yerini
aşmaktadır. rihten sonra İstanbul Büyükşehir Bele
aldı. 20. yy başında da fişek atan kırma
Avcılarda sanayi faaliyetleri, İstan diyesi sınırları içine alındı ve arazi kul
tüfekler kullanılmaya başlandı.
bul'da kent içinde Ortaköy'de bulunan lanımı açısından tam bir kargaşa içinde
olan yeni bir alan parçası daha İstan Evliya Çelebi 17. yy'da en çok avla
petrol depolama ve dolum tesislerinin,
bul'a eklendi. nan kuşlar olarak, yabankazı (Anser ve
tehlikeli oldukları düşüncesiyle o za-
Branta türleri), yabanördeği (Anas.
Günümüzde Avcılar'da, başta made Aythya, Netta vb türleri), turna {Grus
ni eşya, dokuma, giyim eşyası olmak grus), toy (Otis tarda), balıkçıl İArdea
Avcılar'ın Nüfusu üzere 350'den fazla sanayi tesisi faali
(1990) ve Egretta türleri), turaç {Francolinus
yettedir. francolinus), keklik {Alectoris graecd).
Mahalleler Nüfus Avcılar'da yerleşmenin ilk çekirdeğini çil keklik {Perdix perdix), karatavuk
oluşturan Merkez Mahallesi'yle birlikte (tahminen ormantavuğu: Tetrao urogai-
Merkez (Avcılar) 21.803
toplam 8 mahalle bulunmaktadır. Bunla lus) ve sülünü {Phasianus colchicusj
Cihangir 15.518 rın en yenisi 1985 nüfus sayımında bile sayar; memelilerden ise, geyik ve kara
Ambarlı 18.131 yer almayan Üniversite Mahallesi'dir. Bu cadan söz eder.
Denizköşkler 28.758 mahalle, yakın yıllara kadar oldukça 20. yy başına geldiğinde, bu liste
tekdüze bir yaşantısı olan Avcılar'a can epey değişmiş; turaç ve ormantavuğu-
Mustafakemalpaşa 11.231 lılık getirmiş, özellikle rekreasyon tesis nun İstanbul çevresinde soyları tüken
Firuzköy 11.383 leri başta olmak üzere, ticaret hayatının mişti. Turna ve balıkçıllar ise artık av
Üniversite 4.414 da hareketlenmesine yol açmıştır. Avcı kuşu olarak kabul edilmiyordu. Turna
ların 8 mahallesini E-5 Karayolu ikiye ve balıkçıl tüyleri, başta yeniçeriler ol
Gümüşpala 15.044
böldüğü için, 4 mahalle (Merkez, Cihan mak üzere birçok askeri sınıf mensubu
427 AVCILIK
Haliç'te sazlıklar arasında yapılan tüfekli ördek avını gösteren gravürden ayrıntı. Melling'in "Karaağaç Manzarası" adlı deseninden, 18. yy.
Voyage Pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore, tıpkıbasım, 1969
TETTV Arşivi
AVCILIK 428
sırıda bulunan Yakuplu Köyü yakınında İstanbul'da tüfekle bıldırcın avlayan Doğu Avrupa ve Rusya'nın ormanla
ki çiftliğinde 1889dan 1934'e kadar her ların yamsıra bu kuşu atmaca (Accipiter rında üreyen çulluklar kasım ayından
yıl bıldırcın avlamıştı. Bu zaman zarfında nisıts) ile avlayanlar da vardı. Bütün yır itibaren kışı geçirmek üzere Türkiye'ye
bir mevsimde 3-394 kuşla en çok bıldır tıcı kuşlarda olduğu gibi atmacanın da gelmeye başlarlar. Özellikle şiddetli ti
cını 1893'te vurmuştu. Günlük rekorunu dişisi erkeğinden daha iri ve güçlü oldu pilerin ardından çulluk curnatası yapıl
da 404 kuşla aynı yılın 13 Eylülündeki ğundan, bu iş için dişi atmaca kullanılır dığından çulluk avına çıkmak için böyle
curnatada kırmıştı. Bütün avcılık hayatın dı. Atmacayla bıldırcın avcılığı 1970'li yıl havalar beklenirdi. Nemli ormanlarda
da vurduğu bıldırcın sayısı ise 49-000'di. lara kadar Haramidere'de sürüyordu. yaşayan çulluğun tüylerinin rengi or
man zeminindeki kuru yapraklarla ku
sursuz bir uyum gösterdiği ve ürkünce
sindiği için, bu kuşun avı fermaci kö
E S K İ İ S T A N B U L A V C I L A R I peklerle yapılırdı. Yüzyıl başında Bo-
ğaz'ın her iki yakasındaki köylerin arka
Avcılar! zâlim avcılar! ah! avcılar! Tevekkeli size şarkı çıkarmamışlar!
larındaki ağaçlıklarda bile çulluk boldu.
İki puhu bir derede su içer Boğaz'daki yalı ve köşk sahipleri çulluk
Dertli puhu dertsizine dert açar avını kendi korularında yaparlardı. Şeh
Buna karasevda derler tez geçer rin büyümesiyle birlikte, çulluk avı için
Zâlim avcı niçin kıydın canıma Rumeli yakasında Belgrad Ormanı, Ana
Yazmayayım diyorum, yine yazıyorum. O ne kıyafet! Başta siyah tüylü kıvır dolu yakasında Ömerli, Elmalı çevresi
cık kalpak, üstte şayak, enli yaka, arkası taraka, yanlar yarık, yukandan aşağı gibi daha geniş ormanlık alanlar tercih
cep bir ceket, çift sıra düğmeli jile (cepken), fişeklik, onun altında Trablus ku edilmeye başlandı. Curnatalarda İstan
şak, aba pantolon, üstü çarık tulum, çarığın altında kaim tüylü Bursa çorabı, el bullu bir avcının 50, hattâ 100 çulluk
lerde, omuzlarda adamına göre santral, bake, likoşe tüfek. vurması olağandı. Fransız etkisiyle çul
Aman avcılar! O ne tavır! Kaşlar çatık, surat mehib, bıyıklar dondan nemnâk, luk İstanbul'da seçkin zümrenin ve lüks
koltuklar şişkin, kollar bedenden biraz açıkta sallanıyor. Bunlara kır kabadayı lokantaların mönüsüne dahil olduğu
ları denirmiş. Fakat tarz-ı mükâleme dahi şık! için büyük sayılarda ağlarla yakalanır
- Ahmed Bey, Çekmeceye geliyoruz ben farkına vardım a. Bir tanesi şöyle ve Balıkpazarı'nda tavukçu dükkânla
hani ya yukarıki sırt yok mu, tâ onun hizasından aykırı geçti. rında satılırdı.
- Yeşilbaş mıydı? İstanbul'da ördek avı ağustos sonu ve
- Yok., (kılkuyruk). Bekledim, anladım ki var. Biraz daha gezindim. Yukarı eylül başında, İstanbullu avcıların (her
dan bir (Macar) söktü, durdum, durdum ama (iyice bindirdim). halde bıldırcın mevsimine denk düştüğü
- Sonra? için) bıldırcın ördeği dedikleri çıkrıkçın
- Sonrası dokununca (çektim aldım). (Anas querqueclulci) avı ile başlardı. Di
- Duble mi? ğer ördek türleri gibi kışı ılıman kuşakta
- (Duble) çektim ama saçmalar patır patır dokundu. değil Afrika'da geçirdiği için erken göç
- Ben de bir (patka) vurdum. Haberin var mı? eden çıkrıkçınlar ağustos sonundan eylül
- Neden? sonuna değin İstanbul'un Karadeniz ta
- Geçen gün bizimkiler bir yabankargası vurmuşlar, yolda güzelce yolmuş rafından, Kilyos ve Kavaklarda sabah ve
lar, Bedros'la Mıgırı da çağırmışlar, (çamurcun) diye yedirmişler. akşam geçit yaparlardı. Bunu sadece
Kah! kah! meraklı ördek avcıları bilirdi. Bu avın
- Geçen gün onlar ne vurmuşlar? tatsız tarafı, o havalinin çoğu balıkçı
- Ne vuracaklar; iki gün durmuşlar iki üç (sekermeke) ile bir teker. Mösyö olan ahalisinin, avcının etrafında bekle-
Bodöva bir tane (jilli patka), bağcı Petro üç (yeşilbaş), şık beyi dört tane kadın şerek vurulan ördekleri kapışmak âde
ördeği, Ayastefanos'taki Hırvat bir iki (elmabaş), Nemseli Frenk de iki macarla tinde olmasıydı. Eğer avcı atik davranıp
bir dişi (sütlabi). vurduklarından kapamazsa, kapışılan ör
İşte bizim köyün avcıları! Onlann rivayetine göre şimdilik av eti namına çul dekler üzerinde hak iddia edemeyece
luk nev'inden: ğinden, eli boş kalabilirdi.
Bekaca -sultani bekaçin- bekaçinya -diğer kuşlardan yalıçapkını, tarlakuşu, Asıl ördek mevsimi ise, kasımda ha
karatavuk, sığırcık, duy, kuğu, yabankazı. (çobanaldatan) varmış. vaların soğumasının ardından, kışlamak
"Bakırköyü'nde işittiğime inanılacak olursa köy avcıları berây-ı sayd u şikâr üzere büyük sürülerin gelmesiyle baş
Çekmece tarafına gittikleri zaman kendilerini seferi zannederek oruç bozuyor- lardı. Özellikle Tuna'mn donması sonu
larmış. Günahı diyenlerle yiyenlerin boynuna? cunda İstanbul'a çok ördek geldiğin
"Tahkikatıma göre avcıların da tavcıları varmış. Bunlar da avcıysa da barut, den, ördek avcıları her gün gazetelerde
fişek meselesinde biraz fakirce olduklarından şöyle ördek vurmuşlar, böyle kuş Tuna'mn donduğu haberini ararlardı.
düşmüş diye diğerlerini kışkırtıp bu suretle ava gidiyorlarmış. Kışın avlanan başlıca ördek türleri yeşil
*Ördek avına giden sayyâdândan biri "es-sayyâdu müselles velev kâne mü- baş (Arias platyhyrnchos), boz ördek
sennâ'' meseline ittibâen avda satın aldığı bir ördeği üçleştirmek için kümesteki (Anas streperà), fiyo (Anas penelope).
ördeği kesmiş, orta kattakini de kırmışmış. çamurcun (Anas crecca), kılkuyruk
"Ördek bahsinin ehemmiyetine binâen icra eylediğimiz tahkikatta ta'dâd ey (Anas acuta), kaşıkçın (Anas clypeatd),
lediğimiz nev'ilerden mâada bağırtlak, çıkrıkçın, çin ördeği, kaçıkcın, karaca, Macar ördeği (Netta rufina), elmabaş
patka (Aythya nyroca), pasbaş patka
vezne boşaltan namında birkaç cins daha varmış.
(Aythya ferruginea), karabaş patka
"Ördek denince ''paytak'' kelimesini hatırlamamak kabil olmaz. Badi badi
(Aythya marila) ve tepeli patka (Aythya
yürümek bu hayvanın muhtereât-ı mâşiyânesindendir. Fakat o savt-ı kerih din
fuligula) idi. Bunlardan eti en makbul
lenir sadâlardan değildir. Şâyân-ı sayd olmayıp da mâil-i inkisar olan nev'i öt
sayılan yeşilbaştı. İstanbul'un başlıca ör
meye bedel ses çıkarmaktadır. İlm-i hayvanât ulemasmca ikisi de suda yaşa
dek avlakları Küçükçekmece ve Büyük-
makta yani zü'l-maişeyn ise de biri suda yüzdüğü halde diğerinde su ve me- ç e k m e c e gölleriydi. Uzak olduğu ve
vadd-ı mâiye yüzmekteymiş. Doğru olup olmadığını bilenlerden sual ederiz. fazla ördek tutmadığı için Terkos Gö-
""Ördek gibi sudan çıkmaz" lisanımızda fart-ı istihmama müptelâ olanlar lü'ne pek rağbet edilmezdi. En basit ör
hakkmda darb olunur hadd-i ma'rûftur. dek avı yöntemi parlama avıydı. Bu, ka
Ahmet Rasim, Şehir Mektupları, İst., 1992, IlI-rv", s. 40-43 sık veya boy çizmesiyle sazların arasın
da gezerek kalkan ördekleri vurmaktan
429 AVNİ LİFİJ
ibaretti. Parlama avında, düşen ördekle yan avcılar rağbet ederdi. Dönemin en
ri alması için köpek de kullanılabilirdi. tanınmış domuz avcıları Börekçi İbra
Güme avı ise daha teferruatlı fakat daha him Bey, Akbabalı Karadayı, Polonez-
verimli bir yöntemdi. Güme göl kena köylü Yaşo, Emil ve Yanoş'tu. Müslü
rında avcıların gizlenerek av yapmasına man avcıların çoğu vurdukları domuzla
yarayan tahtadan bir odacıktır. Güz ba rı Hıristiyanlara satardı. Domuzun sert
şında, sular çoğalmadan, kıyıda toprak kılları da fırça yapımında kullanılırdı.
kazılarak açılan bir çukura oturtulur. Beykoz'un doğusundaki ormanlık böl
Toprak fazla kazılırsa su çıkacağından, gede, günümüzde de yabandomuzu av
üstten yükseltilmesi durumunda ise, ör lanmaktadır. Bununla birlikte şehrin
dekler ü r k e c e ğ i n d e n , güme, içinde hızla genişlemesiyle eski avlakların he
ayakta durulamayacak kadar alçak olur. men hepsi tarihe karıştığından bugün
Göle bakan cepheye, mazgal denen kü İstanbul ve yakın çevresinde avcılık ya
çük pencereler açılır; bunların arkasına pılmamaktadır.
da ateş ederken dirsek dayamak için bir Bibi. N. A. Banoğlu, Turkey, A Sportsman's
tahta konur. Güme tamamlanınca üstü Paradise, Ankara. 1957; H. Gündeş, Türkiye
ne teneke mıhlanır, bunun üzerine de Av Ansiklopedisi, İzmir, 1966; N. Özcan, Kara
toprak dökülerek çimlendirilir. Güme- Avcılığı, ist., 1971; Evliya, Seyahatname, I.
nin içi muşamba, kilim ve minderlerle SELİM SOMÇAĞ
döşenir. Isınmak için gümede mangal
yakılır. Ördekler mühreler aracılığıyla AVNİ LİFİJ
gümenin önüne indirilir. (Göllerde ku (1886, Samsun - 3 Haziran 1927, İstan
luçkaya yatan ördeklerin yumurtaları bul) Manzara ve figürlü kompozisyonla-
toplanarak yavrular çıkartılır ve evcil ör rındaki şiirsel, simgeci tavrı ile Türk res
dek gibi yetiştirilir. Bunlara mühre de minde özgün bir kişilik oluşturan res
nir.) Mühreler ayaklarındaki fırdöndülü sam. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sıra
meşin kösteklerden, dişiler bir tarafa, Avni Liflj
sında Kafkasya'nın Kuban bölgesinden Ara Güler fotoğraf arşivi
erkekler bir tarafa olmak üzere, güme göç eden ailesi önce Samsun'a, daha
nin önünde suya çakılı kazıkların arası sonra İstanbul Rumelihisarı'na yerleşti.
na gerilmiş iplere bağlanır. Mühreleri Çocukluk yılları yoksulluk içinde geçti. senlerinden ve hiçbir eğitim almadan
gören, daha çok da seslerini işiten ya- İlköğrenimini Fatih'te mahalle mektebin yaptığı, bugün İstanbul Resim ve Heykel
banördekleri, yanlarına konmak üzere de yaptı. Ortaöğrenimini Şehzadebaşı Müzesi'nde bulunan yağlıboya kendi
inerlerken gümedeki avcılar tarafından Numune-i Terakki İdadisi'nde yaparken portresinden çok etkilenen Osman Ham
vurulur. 1980'lere kadar Büyükçekmece resim ve müzikle ilgilenmeye başladı. di Bey, Avni Lifij'i, o sıralar Avrupa'ya iki
Gölü'nde az sayıda güme bulunuyordu. Babası Abdullah Efendinin, resim konu öğrenci göndermek isteyen Şehzade Ab-
Üçüncü ördek avlama yöntemi ise İs sundaki katı inançlı tutumu nedeniyle dülmecid'e (daha sonra Halife Abdülme-
tanbul'a özgüydü. Ördekler Büyükçek çalışmalarını gizli olarak sürdürdü. Şiir cid Efendi) tavsiye etti. Sanayi-i Nefise
mece ve Küçükçekmece gölleri arasın ve edebiyatla ilgilendi. Kendi imkânla Mektebi'nde bir yıl temel sanat eğitimi
da gidip geldikleri için, bazı avcılar iki rıyla özel dersler alarak Fransızca öğren alan Avni Lifij 1909'da Paris'e gitti. Türk
göl arasındaki tepelerden avlanırlardı. di. Bu olağanüstü duyarlı ve yetenekli izlenimcileri olarak bilinen Hikmet Onat,
Çekmece göllerinde, ördek kadar ol genci Ayasofya'nm mimari çizimlerini İbrahim Çallı, Namık İsmail gibi ressam
mamakla beraber, özellikle karlı hava yapan Henry Prost keşfederek onu Sana- lara hocalık yapmış olan Fernand Cor-
larda kaz da avlanırdı. En çok boz kaz yi-i Nefise Mektebi Müdürü Osman mon'un atölyesine devam etti. Cormon'
(Anser anser), daha seyrek olarak sa Hamdi Bey ile tanıştırdı. Karakalem de- un katı, reçeteleşmiş akademik eğitim
karca kaz (Anser albifrons), ara sıra da
Sibiıya kazı (Branta ruficolUs) vurulur
du. Kemeri kuğu (Cygnus olof) ve sarı
ca kuğu da (Cygnus cygnus) av kuşu
kabul edilir ve avlanırdı.
Eskiden İstanbul avcılarının bir bölü
mü yalnızca ördek avına çıkar, başka
avlarla ilgilenmezdi. Güme ve mühre
avını bunlar yapardı. Ördek avcıları ör-
dekçi kahvesi denen, biri Fatih'te, biri
de Sultanahmet'te, Dikilitaş'm karşısın
da bulunan iki kahvede toplanırlardı.
1970'lerde Küçükçekmece Gölü su
kirliliği ve çevresindeki yoğun yapılaş
ma nedeniyle ördeklerin barınabileceği
bir yer olmaktan çıktı. 1985'te şehir su
yuna bağlanması için Büyükçekmece
Gölü'nün önüne bir baraj yapıldı. Bu
nun sonucunda su seviyesi çok yükse
lince, göl, ördeklerin beslenmesine elve
rişsiz hale geldi. Böylece Çekmece göl
lerinde ördek avı tarihe karışmış oldu.
20. yy başında Belgrad Ormam'nda
ve Beykoz'dan Şile'ye ve Ömerli'ye
uzanan ormanlık alanda karaca ve ya-
bandomuzu avlanıyordu. Bu avlar ge
nellikle zağarlarla ve sürek avı şeklinde Avni Lifij'in "Haliç" adlı yapıtı.
Erkin Emiroğlu fotoğraf arşivi
yapılırdı. Domuz avına özellikle Hıristi
AVRAT PAZARLARI 430
tarzım benimsemedi. Duyarlı, çağını izle köylerden gelen kadın üreticilerden, ev karşılık, İstanbul'da, kentin muhtelif yer
yen, yaratıcı yapısı onu dönemin sembo lerinin gereksinimlerini almaktaydılar. lerinde kurulan pazarlarda kadınların
list ressamlarına, özellikle Puvis de Cha- Doğal olarak avrat pazarlarına, semte hem alıcı hem satıcı olarak gündelik ya
vannes'e yaklaştırdı. 1912'de İstanbul'a yabancı olanlar gelmedikleri gibi, her şamın bu işlevine katıldıklarım vurgular.
dönen Avni Lifij, İstanbul Lisesi ve Kan halde genç kızlar ve delikanlılar da bu Bu pazarların kuruldukları yerleri ise
dilli Kız Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. Sa ralara girmiyorlardı. günlere göre sıralamaktadır. Cuma günü
nat ortamına ilk kez, 19l6'da Galatasa Evliya Çelebimin bir esnaf alayı vesi Üsküdar, Edirnekapı, Sulumanastır yakı
ray Yurdu'nda açılan sergiye iki resmini lesiyle geçide katılan gruplar arasında nındaki Kocamustafapaşa ile Kasımpa
vererek katıldı. Ertesi yıl aynı yerde açı "ehl-i kâr-ı avret pazarı, dükkânları be- şa'da, cumartesi günü, kentin ortasına
lan sergide, "Haliç", "Eyüp'te Bir Sokak", raberlerindedir, nefer 300" kısa bilgisine düşen Alipaşa ile Kasımpaşa yakınında
"Sabah", "Servili Sokak", "Mezarlık" gibi yer vermesi, bu pazarların 17. yy'daki ki Kulaksız'da, pazar günü. Arkadios Sü-
İstanbul'un çeşitli görünümleri olan 20 durumunu aydınlatma bakımından ö- tunu'nun bulunduğu Avrat Pazarı'nda,
resmi yer aldı. Sanat gelişimini borçlu ol nemlidir. Bu bilgiden, pazarcıların sey pazartesi günü Macuncu'da, salı günü,
duğu Halife Abdülmecid'in isteği üzerine yar dükkânlarının olduğu ve İstanbul'da Tophane ile Fındıklı arasındaki Mehme-
"Biat Merasimi" adlı tablosunu yaptı. Ab- avrat pazarlarına tezgâh kuran satıcıların dağa'da (daha sonra burası Salıpazarı
dülmecid Köşkü'ndeki "Çeşme Başında 300 dolayında bulunduğu anlaşılmakta adını almıştır), çarşamba günü, Fethiye
Aşk Dedikoduları" ve Kadıköy Belediye dır. Kuşkusuz, bu satıcılar, esnaf alayına Camii'nin bulunduğu yerde (burası da
si için hazırladığı "Kalkınma" gibi büyük katılabildiklerine göre erkektiler. zamanla Çarşamba adını almıştır), per
boyutlu eserleri onun dekoratif amaçlı Eremya Çelebi Kömürciyan 17. yy'da şembe günü Galata'da pazar kurulmak
duvar resimlerine olan yatkınlığını göste pazar geleneğinin Üsküdar'da yaygın ol taydı. Galata pazarına ilaç satıcıları, şer
rir. Bir süre Harbiye Nazırı Enver Paşa duğunu, civar köylerden gelen satıcı ve betçiler de gelmekteydiler. Kömürciyan,
tarafından açılan Şişli'deki resim atölye üreticilerin cuma pazarını hareketlendir Üsküdar Avrat Pazarına bahçe ve bos
sinde savaş ve kahramanlık konulu çalış diklerini ve bu pazarın Üsküdar'a özgü tanlardan gül kadar iri karanfillerin de
malar yapan Avni Lifij, sergilere düzenli olduğunu yazar fakat, müşteriler konu saksılar içerisinde getirilip satıldığını
olarak resim verdi. 1923'te Sanayi-i Nefi sunda bir açıklamada bulunmaz. Buna yazmaktadır.
se Mektebi'nde süsleme hocalığına geti
rildi ve bu bölümün gelişmesi için ölü
müne kadar büyük çabalar harcadı, bö
lüme İtalya'dan bir öğretmen getirilmesi
ni sağladı. Ölümünden sonra 1931'de İs
tanbul Alay Köşkü'nde geniş bir sergisi
düzenlendi.
Avni Lifij, izlenimci Türk ressamları
nın estetiği içinde değerlendirilmesine
karşın, anlayış olarak tümüyle farklı bir
kişilik gösterir. Doğayı görünür yanıyla
değil, içsel anlamıyla yansıtmaya çalışır.
Bir anlamda doğa karşısında kendi kar
maşık ruh halinin görünümlerini arar.
Bibi. Ö. Altan, Avni Lifij, Retrospektif Sergi
Broşürü, İst., 1986; A. Çöker, Avni Lifij. Po-
sadiar İst., 1983.
AHMET ÖZEL
Avrat pazarları esas olarak yiyecek Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 6l6; Şeyhî, Ve- ve Zografos, terzi Konstantin Hisar, Ma
maddelerinin satıldığı yerlerdir. Bizans kayiu'l-Fuzalâ, II-III, 100, 215; Kömürciyan, dam Puzzo ve Marko Perpignai, ibrişim-
devrinden kalma meydanlarda, bazen İstanbul Tarihi, 48, 111; Mür'i't-Tevarih,
ci Emmanuel Karlatos ve Yorgo Tsiotis,
H/A, 9; inciciyan, İstanbul, 36, 49-52, 69-70;
bir anayolun iki tarafında kurulan bu Mantran, İstanbul, 67-69; Uzunçarşılı, Os iplikçi Josef Miari, saatçi Wosterling ve
pazarlarda, taşınması ve kurulması ko manlı Tarihi, III/2, 386, 582; M. Aktepe, çiçekçi Sabuncakis.
lay seyyar dükkânlar ve tezgâhlar da "XVII. Asra Ait istanbul Kazası Avanz Defte Avrupa Pasajında hemen bitişiğinde
vardı. Kuşkusuz pazar yerlerinin çevre ri''. İstanbul Enstitüsü Dergisi, III, 1957. s. ki Krepen Pasajımda olduğu gibi ayak
sinde daimi dükkânlar, kadınlara mah 126-138.
kabı malzemesi satan dükkânlar da bu
sus hamamlar da bulunuyordu. Kentte NECDET SAKAOĞLU lunuyordu. Örneğin M. Bon, N. Mora-
ki pazarları gün sırasına göre dolaşan itis, Yani Siottos, Hacı Angelidis, J a n
pazarcılar ise kadın müşterilerin gerek AVRAT TAŞI Vakkas, C. A. Efrimidis ve A. Tombro
sinimi olan aktariye (kına, şap, nöbetşe- bak. ARKADİOS SÜTUNU h e m ayakkabı imal ederler hem de
keri, mum, tohum, ilaç vb), bez, iplik, ayakkabıcılar için malzeme satarlardı.
havlu, terlik vb satmaktaydılar. AVRUPA PASAJI 1920'den sonra pasajda faaliyet gös
Inciciyan, İstanbul'un 18. yy'daki gün Beyoğlu, Meşrutiyet Caddesi ile Sahne teren Antranik Ütücüyan'ın yerine terzi
delik yaşamıyla ilgili bilgiler verirken bit- Sokağı'nı (eski Hamalbaşı ve Tiyatro so Menetaos, terzi Patriklesin yerine mü
pazarımn, atpazarınm, tavuk pazarının kakları) birbirine bağlayan, kagir bir ya zik aletleri tamircisi Felix Livarevich,
ve esir pazarının yerlerini açıklar ve pıdır. Aynalı Pasaj olarak da tanınır. ayakkabıcı Moraitis'in yerine de daha
kentte haftanın yedi gününde belirli Avrupa Pasajımın inşa edildiği yerde sonraları İstiklal Caddesi'ne taşınacak
semtlerde pazarlar kurulduğunu vurgu eskiden Naum Tiyatrosu bulunuyordu. olan ünlü kuyumcu Paghonis yerleşmiş
lar. Buna göre, 17. yy için Kömürciyan'm Bu dönemde tiyatrodan İngiliz Elçili tir. 1945'te Kadıköylü Mehmet Tipi'nin
belirttiği pazar kurma yerlerinde ve gün ğ i n e kadar uzanan geniş arazi "Jardin "Çamlıca Pazarı" burada faaliyete geç
lerinde bir değişiklik olmadığı görülmek des Fleurs" adıyla tanınıyordu. 1856'da miş, ancak bir süre sonra Ömer Aksoy
tedir. İnciciyan, I. Süleyman'm (Kanuni) burada Louis Souillier, kendi adına kur ile Mustafa Katipoğlu tarafından devra
bir hasekisinin anısına yapılan medrese, duğu sirkte gösteriler yapmıştır. Bir süre lınmıştır.
imaret ve darüşşifa ile bir caminin ise soma arazinin sahibi Mr. Scribe, Jardin 1929'da hazineye intikal eden Avrupa
Avrat Pazarı'ndaki dikilitaşın (Arkadios des Fleurs Tiyatrosu'nu açmış ve 1862' Pasajı, Emlak ve Eytam Bankası (bugün
Sütunu) yakınma yapıldığını ve bu sem de Karagöz temsilleri vermiştir. 5 Hazi Emlak Bankası) tarafından satılmıştır.
tin Haseki adını aldığını da açıklamakta ran 1870'te çıkan Beyoğlu yangınında BEHZAT ÜSDİKEN
dır. Günümüzde de burası aynı adla anı tamamen yanan tiyatronun yerine daha Mimari
lır. IV. Murad'la (hd 1623-1640) Bağdat sonra Avrupa Pasajı yaptırılmıştır. 1874'te Naum Tiyatrosu ile "Palais des
seferine giderken yolda ölen ve cenazesi
Pasajda ilk defa faaliyet gösterenler Fleurs" Bahçesi'nin bulunduğu yere,
İstanbul'a getirilerek Cerrahpaşa'da Av
şunlardır; Kuaför Karkonakis, Massali Ohing adlı bir Ermeni tarafından mimar
rat Pazarı yakınındaki türbesine gömülen
Bayram Paşa'mn Avrat Pazarı'ndaki ha
nında ise esir satılmaktaydı. Buradaki
pazar yerinin, Şehzadebaşı'ndaki Direk-
lerarası'nın küçük bir benzeri olduğu ve
bu özelliğini 20. yy başına kadar koru
duğu da günümüze ulaşan bilgilerden
dir. 1905'te Avrat Pazarı'nm önündeki
çatı kaldırdığından dükkânlar ortaya çık
mış ve eski özelliği kaybolmuştur. İstan
bul'un sık sık yaşadığı yangın afetlerinin,
özellikle 18. yy başında bu çevreyi de et
kilediği biliniyor. 1701'deki şiddetli bir
yağmurda da pazar yerindeki Arkadios
Sütunu'na-yıldırım isabet etmiş, 1757'de-
ki büyük yangında ise Cerrahpaşa, Da-
vutpaşa semtleriyle birlikte buradaki Av
rat Pazarı da yanmıştı.
Pulgher'e yaptırılmıştır. Uzunluğu 56 rında kademelendirilmiş, ancak birinci blok tesirinin hafifletilmesi amacı ile
m'dir. Üzeri cam ve 'fer forje"den (döv kat silmesi üzerinde yatay bir düzene çok sayıda geniş pencereyle şeffaflaştı-
me demir) bir çatıyla örtülü orta geçidin geçilmiştir. Zemin Trieste taşı ile döşeli rılmış ve mermer sövelerle zenginleşti
iki yanında dükkân sıralarının bulundu dir. Cephedeki taşlar da Malta Ada rilmiştir. Cephelerde hâkim diğer bir
ğu lineer pasaj tipine girer. Toplam yir sından getirtilmiştir. İlk yıllarda binada öğe de balkonlar ve teraslardır. Yapının
mi iki adet dükkândan her birinin bir piyano yapımcılarıyla ayakkabı ustaları ana karakteristiği simetriye uygun ola
mahzeni, üst katta da bir odası ve mut nın dükkânları yer alırken, bunlar yerle rak yapılmış dört cephedeki masif mer
fağı vardır. rini Cumhuriyet döneminde düğme ve mer payandaların taşıdığı balkonlar ve
Yapı neorönesans üslubundadır. Her kemercilere terk etmiştir. Bu durum cepheleri içeriye çeken teraslar kütleyi
iki sokağa bakan dış cephelerde, üzeri 1989'da mal sahibinin yapıyı restore et hafifletirler.
yüksek bir alınlıkla vurgulanmış girişin tirmek amacıyla boşaltmasına kadar sür Simetri anlayışı yapının dış cepheleri
iki tarafında, iki katlı birer pencere sırası müştür. 1 9 9 3 ' ü n ekim ayında bitmesi gibi içinde de hissedilir. Denize göre
ile simetrik düzen elde edilmiştir. Özel planlanan yenileme çalışmaları halen sağ taraftaki kısa cepheden muhteşem
dövme demir kapılar tam kemerli, pen devam etmektedir. bir portik ile yapıya girilir. Bu katta
cereler ise düz atkılıdır. Kilit taşlı kapı SEZA DURUDOĞAN merkezde orta sofa benzeri bir mermer
kemerleri birinci kat silmesi üzerine taşlıktan odalara girilir. Yüksek tavanlı
oturtulmuş, çatı silmesi olarak da kirpi AVUKATLIK odaların tavanları ve tavan koltuk sil
saçak taklidi sıva ile sembolik bir friz bak. BARO meleri sade bir kalem işi ile bezelidir.
oluşturulmuştur. Bu kattan bir üst kata mermer bir mer
AVUSTURYA ELÇİLİĞİ YAZLIĞI divenle çıkılır. Bu merdivenin bitki mo
Dıştaki sadeliğe karşın, içerde deko
tifleriyle bezeli demir döküm korkulu
ratif yoğunluğu daha belirgin düzenle Boğaziçi'nde Yeniköy sahilinde yaklaşık
ğu, merdiveni zenginleştiren önemli bir
melere gidilmiştir. Bunlar arasında, me 36 dönümlük bir alan üzerinde yer alan
unsurdur. Kabul ve toplantılar için dü
kânı zenginleştirmek amacıyla ana taşı yapılar topluluğu.
zenlenmiş olan bu kata zengin bir süs
yıcılar üzerine yerleştirilmiş insan bo Osmanlı-Avusturya dostluğunun bir leme hâkimdir. Üçüncü kat hizmet bi
yunda aynalar ile üst katta nişler içinde nişanesi olarak Mıgırdıç Cezayirliyan'a rimlerine ve yatak odalarına ayrılmıştır.
heykeller ve korent başlıklı sütunların ait olan arazi II. Abdülhamid'in emri ile
arasında yer alan üzerleri kemerli ikiz Sefarethanenin bahçesi 19. yy Boğazi
kamulaştırılmış ve Avusturya-Macaristan
pencereler sayılabilir. Ayrıca dış kapıla çi setli bahçelerinin güzel bir örneği o-
İmparatoru II. Franz Joseph'e 1898'de
rın üzerinde, birinde aslan başı kabart lup, flora olarak çok çeşitli ve zengindir.
hediye edilmiştir.
ması diğerinde de Atatürk maskının yer Bibi. F. İrez-H. Aksu, Boğaziçi Sefarethane
Sefarethane denize cepheli görkemli
aldığı rozetler bulunmaktadır. leri. İst.. 1992. s. 42-43.
saray binasından ve buna bağlı müşte
YAMAN İREPOĞLU
Pasaj ilk yapıldığında aynaların önün milat yapılarından oluşmaktadır. 3 6 x 2 7
deki gaz lambalarıyla aydmlatılırken, m ebatlarındaki ana yapı üç katlıdır. Ze
AVUSTURYA HASTANESİ
daha sonra elektriğin bağlanmasıyla bu min katın altında binanın yarısını kapla
bak. SANKT GEORG HASTANESİ
lambalar kaldırılmış, yerlerine modern yan bir bodrum katı vardır.
aydınlatma objeleri takılmıştır. İki sokak Neoklasik üslupta kagir olarak inşa
AVUSTURYA KÜLTÜR OFİSİ
arasında 1,5 m olan kot farkı iyi bir mi edilen yapının birinci ve ikinci katları,
mari çözümle mekân içinde hissedilme- üçüncü kata nazaran daha yüksek ve İstanbul'da, Avusturya Başkonsolosluğu
mektedir. Bunu sağlamak için, ortadaki malzeme olarak daha gösterişlidir. Bu bünyesinde kurulu, ancak çalışmalarını
geçit yaklaşık yüzde 3'lük tek eğimli bir da bize üçüncü katın yapıya daha son bağımsız olarak sürdüren kültür kurumu.
rampa şeklinde oluşturulurken, dük ra eklenmiş olabileceğini düşündür Kuruluş çalışmaları 1955-1956 arasın
kânlar da buna bağlı olarak kendi arala mektedir. Dikdörtgen formdaki yapı da St. George Avusturya Lisesi'nde gö
revli öğretmenler tarafından başlatılan
Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul'da gö
revli Avusturya kültür temsilcisinin, Ka-
hire'de bulunan Ortadoğu Avusturya
Kültür Temsilciliği bünyesine alınmasın
dan sonra doğan boşluk üzerine, Ekim
1963'te. Teşvikiye Caddesindeki binasın
da resmen kuruldu ve 1974te, Avusturya
Federal Dışişleri Bakanlığına bağlandı.
Avusturya Kültür Ofisi'nin başlıca
amaçlan arasında, Avusturya kültür ve
düşünce yaşamının tanıtılması, Avustur
ya ile Türkiye arasındaki kültürel ilişki
lerin geliştirilmesi, bu konuda ortan
projeler hazırlanıp desteklenmesi sayıla
bilir. Kurulduğundan bu yana okunu
günleri, film, tiyatro ve müzik program
ları, sergiler, sempozyumlar, seminerle:
vb üç bine yakın kültürel etkinlik ger
çekleştiren ofisin bu etkinliklerine yak
laşık üç milyon kişi katıldı.
Toplam sekiz kişilik personeli, dön
bin kitaplık kütüphanesi, yüz yirmi kis:-
lik sinema salonu, video ve film bölüm
leri ile faaliyet gösteren Avusturya Kül
tür Ofisi'nin, 1994 sonbaharında Yeni
köy, Köybaşı Caddesi'ndeki yeni binas:-
na taşınması planlanıyor.
AYŞE HÜT-
433 AYA İRİNİ KİLİSESİ
Aya İrini
Kilisesi'nin
planı.
Müller-Wiener.
Bildlexikon dan
yararlanarak
AYA İRİNİ KİLİSESİ 434
ğı'nca açılan "Anadolu Medeniyetleri Ser ayrılamayacak kadar ivedi olduğuna bir Mahmud Paşa'nm kışkırttığı sipahiler,
gisi" yapının ismini duyurmuş, bunun işaretti. Bu gelenek, padişahların orduy sözde ülke sorunlarıyla ilgileniyorlarmış
ardından da İstanbul Festivali başta ol la sefere çıkmadıkları zamanlarda da gibi topluca saraya yürüyerek III. Meh-
mak üzere çeşitli etkinliklere tahsis edil sadrazam ve serdar-ı ekremin başkanlı med'i (hd 1595-1603) ayak divanına ça
miştir. Böylece Aya İrini konser ve gös ğında sürdürüldü. ğırdılar. İlk kez böyle bir öneriyle karşı
teri merkezi olma özelliğine bürünmüş İstanbul'un başkent olmasından son laşan saray halkı, kanunnamelerde ol
tür. 1992 başında burada çıkan bir yan ra, gündemi kent sorunları olan farklı mayan bu divan için Bâbüssaade'nin dı
gına hemen müdahale edilmiş, yapının bir ayak divanı daha gelenekleşti. Saray şına bir taht koydular. III. Mehmed, ar-
zarar görmesi önlenmiştir. Müze olarak daki Divan-ı Hümayun ve ulufe divanla zodasmdan gelip oturdu. Sipahi kalaba
kullanıldığı zamana tarihlenen ahşap rından farklı ve düzenli olmayan bu tür lığından öne çıkan Hüseyin Halife, Poy
balkon bu sırada yanmışsa da orijinalli toplantılar padişahm istemiyle gerçekle raz Osman ve Kâtip Çelebi, padişahı
ğinden uzaklaşılmadan onarılmıştır. şiyordu. Saptanabilen bu tür ayak divan saygıyla selamladılar. Kâtip Çelebi, Ana
Bibi. A. Oğan, "Aya irini Kilisesi", TTOK Bel larından ilki, 1509'da İstanbul depremi dolu'daki Celalilerden yakındı. Üzerleri
leteni, ( 1 9 4 6 ) , s. 55-56; M. Ramazanoğlu, sonrasında, II. Bayezid'in başkanlığında ne gönderilen komutanların bir iş başa
Sent İren ve Ayasofyalar Manzumesi, İst., dır. Kentin imarıyla ilgili emirler veren ramadıklarını söyledi. Devletin saygınlı
1946; A. Oğan, "Aya İrini", İSTA, III, 1363- I I . Bayezid, bu sırada atından inmediği ğını yitirdiğini ileri sürdü ve suçlu gör
1369; Mathews, Early Churches; ay, The için, kimi tarihçiler buna "at divanı" de dükleri eski İstanbul kaymakamı Saatçi
Byzantine Churches of İstanbul a Photogra
phie Survey, Pennsylvania, 1976; V. Peshlow, meyi uygun bulmuşlardır. I. Selim'in (Ya Hasan Paşa, Kapı Ağası Gazanfer Ağa
Die Irenen Kirche in Istanbul Untersuchun vuz) 1512'de İstanbul'a gelip alayla ken ve Darüssaade Ağası Osman Ağanın
gen zur Arcitectur, Tubingen, 1977; Müller- te girdikten sonra Topkapı Sarayı'nda idam edilmelerini istedi. Padişah bir ya
Wiener, Bildlexikon, 112-117; H. Tezcan, Bâb-ı Hümayun önünde babası II. Baye- nıt vermedi. İkinci gün, kentte taşkınlık
Topkapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri zid'den saltanatı devraldığı törene de ların artması üzerine iki ağa da idam
Arkeolojisi, ist., 1989.
ayak divanı denmiştir. edildi.
ERDEM YÜCEL
I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520- Bu ilk örnek olaydan sonra İstan
AYA KAPISI 1566) İstanbul'a yeni su kaynakları sağ bul'daki kapıkulu askerleri için yeni bir
lamak üzere proje hazırlattığı Kerzi Ni- başvuru yöntemi de ortaya çıkmış oldu.
bak. SURLAR
kola'yı Vezirazam Rüstem Paşa'nm tu İkide bir ayaklanan askerlerin saraya gi
tuklatması. Kâğıthane'de ilginç bir ayak rip ayak divanı istememeleri için çoğu
AYAD, FAHRİ
divanı yapılmasına neden olmuştu. Ta- zaman Bâb-ı Hümayun'un kapatılması
(1896, İstanbul - 1965, İstanbul) Spor rih-i Selânikî'nin yazdığına göre. padi ve saray surları çevresinde önlemler
adamı. Futbol oynamakla başlayan spor şah, bu divanda Rüstem Paşayı, Niko- alınması gerekti.
hayatını boksör, hokeyci, yüzücü, atla- la'yı haksız yere tutuklamakla suçlamış, IV. Murad (hd 1623-1640), saltanatı
yıcı, sutopu oyuncusu olarak sürdürdü. o da buna gerekçe olarak kente daha nın despotizm olarak nitelendirilen ve
Önce Fenerbahçe'de futbol oynadı, son fazla su olanağı sağlamanın nüfus artışı İstanbul'u titreten ikinci evresinin başın
ra Altmordu kulübüne geçti. Futbolu na neden olacağını ve bu kez yiyecek da tehlikeli ayak divanları deneyimin
orada bıraktıktan sonra tekrar Fener sıkıntısı çekileceğini ileri sürmüştü. Ka den geçti. İstanbul Kaymakamı Recep
b a h ç e ' y e döndü. B o k s yaparken bu nuninin bir kez de Semiz Ali Paşa'nm Paşa'nm tahrikiyle harekete geçen sipa
yandan da genç boksörler yetiştirdi, Ya vezirazamlığmda (görevi 1561-1565), bir hiler 10 Şubat l632'de saraya girmeyi
vuz İsmet (Uluğ) ve Çanakkale Fırtınası Türk gemisinin Malta Şövalyeleri tara başardılar. Ayak divanına çağırılan IV.
Nuri (Kadıköylü) gibi büyük şampiyon fından zaptedilmesi üzerine devlet erkâ Murad'a, Recep Paşa, -öldürülebileceği-
lar ortaya çıkardı. Tramplen ve kule at nını saraya çağırıp ayak divanı akdettiği ni ima ile- abdest alması uyarısında bu
lamada, Fenerbahçe Sutopu Takımında bilinmektedir. lundu. Gerçekten de IV. Murad gözü
da çok başarılı oldu. Birçok spor dalın dönmüş sipahilerin karşısında güç anlar
17. yy'da ise ayak divanlarının padi
da başarı gösterdiğinden "Yedibela Fah yaşadı. Zorbalar padişahın gözü önünde
şahm istemi dışında, ayaklanmacıların
ri" lakabıyla ün yaptı. Fenerbahçe, Bey Vezirazam Hafız Paşa'yı öldürdüler. Bun
baskısıyla yinelenen riskli ve disiplinsiz
koz ve Modaspor yüzme takımlarını ça dan daha tehlikeli ikinci bir ayak divanı
tartışmalara dönüştüğü saptanmaktadır.
lıştırdı. Bu arada kızı Nermin Ayad'ı da 12 Mart 1632 günü gerçekleşti. Bu kez
Topkapı Sarayının, revaklı açık sofası
şampiyon bir yüzücü olarak yetiştirdi. ayaklanmacı sipahiler. Hüsrev Paşa'nın
nın bir tören salonu gibi kullanılan iç
Türk sporunda "Yedibela" lakabıyla haksız yere idam edildiğini öne sürerek
kapısı (Bâbüssaade) önünde gerçekle
anılmasına rağmen mükemmel bir salon ileri geri konuştular. Tarihçi Naima'nın
şen bu tarz ilk ayak divanı 6 Ocak 1603
adamıydı. Türkiye'nin ilk "Dans Krallı- deyimiyle neredeyse IV. Murad'm yaka-
tarihindedir. İstanbul Kaymakamı Gürcü
ğf'nı da kazanmıştı. Komple bir sporcu,
mükemmel bir hoca ve iyi bir yönetici
olarak tanındı.
CEM ATABEYOĞLU AYAK DİVANINDA HAFIZ AHMED PAŞANIN ÖLDÜRÜLMESİ
AYAK DİVANI Sipahiler Orta Kapu'dan içerü yürüyüb Divânhâne-i Hümâyûn asker ile dolub
ol namdar zorbalar ileru durub padişahımıza sözümüz vardır, divâna çıksun!
16. yy'da kent sorunlarıyla ilgili olarak, deyü çağırıb bağırmağa başladılar... Padişah hazretleri taşra çıkub şiâr-ı saltanat
17. yy'da da ayaklanmalarda, padişahın ile ayak divânı edüb taht-ı hilâfet üzere karar eyledi. Nedir kullarım? deyu sa-
önünde yapılan olağanüstü toplantılar ded-i suâlde olıcak, ol bî-edebler ifrat-ı vakahat edüb bir mertebe edebsizlik ve
dır. Bu toplantılarda padişah tahtta ona itale-i lisân etdiler ki tâ'bire gelmez ve Hafız Paşa'yı ve defter etdikleri onyedi
nırken herkes ayakta dururdu. mû'teber erkân-ı devleti bize ver paralayalım, zira bunlar devlete ve padişahı
Ayak divanı geleneği Osmanlı Devle mıza dost değillerdir dediler ve padişahın ma'kul olan mukabelesini dinlemedi
tinin kumlusundan 16. yy'a değin sa ler ve bağırub elbetde verirsiz, paralarız, yoksa iş gayri olur deyu yakın h ü c u m
vaşlarla ilgili olagelmişti. Otağda ya da edüb padişaha el uzatacak kadar yaklaşdılar, padişah, nasihatinin dinlenmedi
açıkta, padişahın, devlet erkânı ve ko ğini görünce çünkü cevâba kulak tutmazsız ve kabil-i hitâb değilsiz. Niçün be
mutanların katılımıyla yapılan ayak di ni taşra divâna davet eylediniz? deyü kalkub içeri girdi. Fakat soma Receb Pa
vanlarının konusu genelde savaş taktik şa'nm rica ve ısrarıyla saray kapısı açılub tekrar tahta oturdu. Asilerin isteklerini
lerini belirlemekti. Yalnızca padişah kabul etti ve ibtidâ Hafız Ahmed Paşa'nm feci' şehâdeti vuku' buldu.
tahtta oturur, sadrazam ve diğerleri belli
Tarih-i Naima, III, 87
bir düzende ayakta dururlardı. Bu, alın
ması gereken kararın oturmaya zaman
AYAKAPI 436
sına yapışacak oldular. Musahip Musa önünde toplandılar. Padişah IV. Meh Kapının adı da muhtemelen aynı azi
Çelebi'nin, Hasan Halife'nin, Defterdar med, köşkün bir penceresi önüne kuru zeye adanan, 1490'da cami haline dö
Mustafa Paşa'nın idamlarını istediler. lan tahtına oturdu. Onbinlerce asker ve nüştürülen, bugünse Gül Camii dive
Halk arasında boğuldukları söylenen halk, Atmeydam'ndan Gülhane'ye kadar anılan ve semtin Bizans döneminden
şehzadelerin kendilerine gösterilmesi olan alanı doldurmuş bulunuyordu. Asi kalma en önemli yapısı olan aynı adlı
önerisinde bulundular. IV. Murad, sara lerin sözcülüğünü yapanlar, ilkin yanık kiliseden gelmektedir. Söz konusu kap:
yın Şimşirlik Kasrı'nda tutuklu kardeşleri bir sesle dua okudular. Bundan sonra Bizans döneminde kentin bu kesimindi
Bayezid, Süleyman, Kasım ve Sultan ib Mehter Hasan Ağa, ulufelerinin öden Deksiokratinai adlı bir semt bulunması
rahim'i getirtti. Bunlardan Şehzade Ba mediğini, sarayda ve dışarıda birçok suç nedeniyle Deksiokrates Kapısı olarak
yezid ve Süleyman, ayaklanmacılara yal- lu bulunduğunu yüksek sesle açıkladı. da anılmaktaydı. Bugünkü durumuylı
vararak "Bizi kendi hâlimise bırakmayıp Cebinden çıkardığı ayarı bozuk, kırkık kapı, iki dikmenin üzerine oturtulur.: -
niçin nâmımızı anıp bizi lisâna getirirsi akçeleri gösterdi. Padişah, durumun dü yekpare taş bir lento ile lentonun üze
niz? Yoksa bizi suçlandırıp öldürtmek zeltileceğini, suçluların da idam edile rindeki yükü azaltmak amacıyla yapıl
mi istiyorsunuz?" dediler. O gün dağılan ceklerini bildirdi. Bostancıbaşı. Kızlara- mış tuğla bir kemerden oluşmaktadır
sipahiler, eylemlerini ertesi gün de sür ğası Behram, Kapı Ağası Bosnalı Ahmed Gerek dikmelerin, gerek lentonun dıs
dürdüler ve padişahtan idamını istedik ile bir zenci ağayı hemen boğdurup sur yüzünde bir zamanlar yuvarlak ya d;
leri kişileri getirtip Atmeydanı'ndaki ib ların üzerinden ayaklanmacıların önüne dikdörtgen çerçeveler içinde bazı ka
rahim Paşa Sarayı'nda öldürdüler. Üçün attırdı. Kalabalık, bu ölülere türlü işken bartma figürlerin bulunduğu anlaşr-
cü ayak divanının ise önceki iki ayak di celer ederek Atmeydanı'na döndüler. maktaysa da son derece aşınmış olma
vanının düzenleyicisi olarak gördüğü Osmanlı tarihindeki son ayak divanı, ları nedeniyle neyi betimledikleri seçile-
Vezirazam Recep Paşayı idam ettirdik istanbul dışında, Edirne'de gerçekleşti. memektedir. Cibali Kapısı'ndan başlaya
ten sonra IV. Murad kendisi düzenledi. 15 Ekim 1658'deki bu divanı, IV. Meh rak batıya doğru Abdülezel Paşa Cadde
18 Mayıs l632'de, Sinan Paşa Köşkü'ne med toplattı. Sadrazam Köprülü Meh si boyunca yer yer binaların arasında ya
çağırdığı devlet adamlarının yanında, si med Paşa ile devlet ileri gelenlerinin da arka tarafında izlenebilen Haliç kiv:
pahilerin önde gelenlerine öğütlerde katıldığı bu divanda Anadolu'daki Aba surları, almaşık tuğla ve taş sıralarında'
bulundu. Yeniçeriler bağlılık bildirdiler. za Paşa Ayaklanması görüşüldü. örülmüş tek bir kurtin ile bunu aralık
Sipahiler de korkup bir daha ayaklan larla berkiten kare ya da dikdörtger.
mayacaklarına ilişkin söz verdiler. Ora Bibi. Tarib-i Naima, I. 117. V. 97 vd. VI. planlı burçlardan oluşmaktadır. Burçlar
357; Süahdar Tarihi, I, 142, Tatih-i Selânikî.
da bir tutanak düzenlendi. Ama, IV. Mu 5 vd: Mustafa Nuri Paşa. Netayicul-Vukuat. dan büyük bir bölümü bugün yok ol
rad çok sayıda sipahiyi yine de boğdurt- I-II. Ankara, 1988, s. 186, 233, 253: Tarih-i muştur. Aya Kapısı'nm yaklaşık 50 rr
tu. Bu olaydan sonra da giderek daha Peçeuî, II, 421; J. V. Hammer, Devlet-i Osma kadar batısında yer alan Yenikapı ya da
da sertleşen, acımasız bir buyrukçuluğa niye Tarihi, VIII, İst., 1336, s. 20; Uzunçarşı- Bâb-ı Cedid, Kanuni döneminde sur yı
yöneldi. lı, Osmanlı Tarihi, III/l, 257; Uzunçarşılı, Sa kılarak ya da burada bulunan eski bir
ray, 30, 114, 225-229; Uzunçarşılı, Kapıkulu.
I, 470, II, 201, 204, Uzunçarşılı, Merkez ve Bizans poterni genişletilerek açılmıştır.
Ayak divanlarının sonuncuları IV.
Bahriye, 13, 14; Koçu, Topkapu Sarayı, 23, Semtte Bizans döneminden kalma diğer
Mehmed döneminde (1648-1687) yaşan
26, 27, 58, 65, 225; Pakahn. Tarih Devimleri. yapılar arasında, 16. yy'da Sinan Paş;
dı. Bunların ilki 3 Şubat 1651'dedir. Me
I, 117-118. Mescidi adıyla camiye çevrilen (bugün
lek Ahmed Paşa'nın(->) bütçe açığını ka
NECDET SAKAOĞLU kü İncebel Sokağı'ndaki) kilise ile Yeni-
patmak düşüncesiyle İstanbul esnafına
kapı'nın hemen doğusunda sur, duvarla
ayarı düşük para bozdurtmak ve ek ver
AYAKAPI rına bitişik kalıntıları görülen küçük ki
giler uygulamak istemesi üzerine ayak
lise sayılabilir.
lanan, halktan askerden de destek gö Halic'in güney yakasında, Cibali ile Fe
ren esnaf zümreleri, Şeyhülislam Kara- ner arasındaki semt. Aykapı adıyla da Fethi izleyen yıllarda kentin diğer ke
çelebizade Abdülaziz Efendi'yi(-0 önle bilinir. Bugün Fatih İlçesi'ne bağlı Kü- simlerinde olduğu gibi bu semtte de yo
rine katarak ilkin Paşakapısı'na gittiler. çükmustafapaşa Mahallesi sınırları için ğun bir imar faaliyeti yaşanmıştır: Fatih
Melek Ahmed Paşa, bunları kovdu. Ora dedir. Bizans dönemi kentinin yedi te devri (1451-1581) şeyhülislamlarından
dan Topkapı Sarayı'na yöneldiler. IV. pesinden beşincisi olan ve daha sonra Molla Hüsrev Mehmed Efendi tarafından
Mehmed henüz 10 yaşında bir çocuktu. Sultan Selim Külliyesi'nin üzerine kurul Ayakapı'da bir mescit yaptırıldığı (vakfi
Bâbüssaade önüne konan tahta oturdu. duğu tepenin kuzeydoğu yamaçları ile yesi 870/1465 tarihini taşımaktadır) ve
Bir esnaf kahyası söz alarak "padişahım, Haliç kıyısı arasındaki düzlükte bulunan mescidin çevresindeki mahallenin de
bu zulme takatimiz yoktur. Lalana var Ayakapı semti, adını Haliç surları kapı aynı adla anıldığı bilinmektedir. Yakı
dık, bize kâfirler diye sitem eyledi. Hâ larından biri olan Aya Teodosia Kapı- nındaki Mustafa Paşa Hamamı nedeniy
len sana geldik. Halife-i rûy-i zeminsin. sı'ndan almaktadır. le Küçük Mustafa Paşa Mescidi de dem-
Hakkımızı hak edip üzerimizden zulmü
def eyle!" dedi. Padişah, danışmanları
nın uyarısıyla bir hatt-ı hümayun yazdır
dı ve haksızlığın önlenmesini duyurdu.
Melek Ahmed Paşa da görevden alındı,
ikinci ayak divanı Kösem Sultanın boğ
durulmasının ardından 3 Eylül 1651 tari
hinde, bu kez padişahın istemiyle dü
zenlendi. Bâbüssaade önünde tahta otu
ran IV. Mehmed'in yanı başına Sancak-ı
Şerif de dikilmişti. Yapılan duyurular
üzerine halk da saray avlusunu doldur
muştu. Padişah buyruklarına uymayan
ların idam edilecekleri herkese ilan edil
di. Şeyhülislam ve kazaskerler görevle
rinden alındılar. Saray ağalarından bir Ayakapı
çoğu da öldürüldü. 5 Mart 1656 günü semtine adını
başlayan Çınar Olayı'nda(-») da ayakla veren Aya
nanlar saraya yürüdüler. Fakat Bâb-ı Kapısı.
Hazım Okıırer.
Hümayun kapatıldığı için Alay Köşkü
1993
437 AYAKAPI KARAKOLU
AYAKAPI MESCİDİ
Fatih İlçesi'nde, Ayakapı'da, Küçükmus-
tafapaşa Mahallesi'nde, "Aya Kapısı" c-
larak anılan sur kapısının yanında bu
lunmaktadır.
Aya Kapısı'nın dışında, sur duvarına
bitişik olarak inşa edilmiş bulunan bu
mescidi, Ahmed Çelebi adında, ölüm ta
rihi bilinmeyen bir hayır sahibi yaptır
mış, zamanla harap olan yapı, 18. yy'ın
birinci yarısında Sadrazam Şehlagöz Ah
Dikdörtgen bir alanı kaplayan, iki miştir. Eksik bir planı ilk olarak A. M. med Paşa (ö. 1753) tarafmdan yeniden
katlı, kagir binanın girişi, Ayakapı Mey Schneider tarafmdan 1935'te yayımlamış, inşa ettirilmiştir. Bugünkü ahşap binanın
danı üzerindeki doğu cephesindedir. bu satırların yazarı da 1947'de Ayakapı ise geçen yüzyıla ait olduğu söylenebi
Yuvarlak kemerli girişin yanlarında, aynı Kilisesi'ni incelediğinde, harabenin gü lir. Mescidin zemin katında, İstanbul'un
tür kemerlerle donatılmış birer pencere ney tarafında Schneider'in planında gös fethinde şehit düşenlerden, Fatih'in sek-
yer alır. Abdülezel Paşa Caddesi'ne ba terilmemiş, tonozlarla örtülü mekânlar banbaşısı Abdurrahman Ağa'nın türbesi
kan kuzey cephesinde, zemin kat duva halinde tuğladan büyük bir ek binanın bulunmakta, söz konusu mescidin, bu
rında, atölyenin girişi olarak kullanılan varlığını tespit etmiştir. fetih şehidinin hatırasını yaşatmak ama
geniş bir açıklık meydana getirilmiş, üst 1935'te bu harabenin üstünde ahşap cıyla tesis edildiği anlaşılmaktadır.
katta üçü doğuya, ikisi kuzeye bakan, bir ev bulunuyordu. 1947'de ise bu ev Ahşap malzemesi, tasarımı ve dış gö
toplam beş adet. basık kemerli pencere ortadan kalktığından kilise, daha doğru rünüşü ile ufak boyutlu bir eski İstan
açılmıştır. Aynı dönemde inşa edilen ve su şapel bütünüyle ayıklanmış halde, bul evini andıran bu mescit-türbenin
eklektik zevke uygun aşırı süslü cephe- kerestelerin istif edildiği arsanın kena zemin kat cephesinde, Abdurrahman
leriyle dikkati çeken birtakım karakol bi rında iyi sayılabilecek bir durumda bu Ağa Türbesi'nin, enine dikdörtgen açık-
nalarının aksine, Ayakapı Karakolu'nun lunuyordu. Fakat çok yakın tarihte ger lıklı ve demir parmaklıklı ziyaret pence
cephe tasarımında Osmanlı ampir üslu çekleştirilen bir parselasyon sonunda, resi ile bunun sağında giriş yer almakta
bunun sadeliği gözlenmektedir. gerek şapelin gerek yanındaki tonozlu dır. Girişi izleyen ve günümüzde çay
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka. I, 237; İSTA, III, mekânların üstlerine konutlar yapılarak, ocağı olarak kullanılan koridordan tür
1381. bu tarihi yapı, dışarıdan görülemeyecek beye geçilmekte ve fevkani mescide çı
M. BAHA TANMAN şekilde, yok edilmiştir. 1993 başlarında kılmaktadır. Yakm zamana kadar mes
yerinde yapılan incelemede, surların ken olarak kullanıldığı bilinen, halen
AYAKAPI KİLİSESİ hemen arkasındaki dar sokağm içinde, harap durumda bulunan mescit, sokak
İstanbul'un Haliç surlarındaki Aya Kapı- bir konuta temel olmuş, kilise veya şa yönünde bir çıkma ile genişletilmiş ve
sı'nm (veya Ayakapı) iç tarafında eski pele ait olduğu talimin edilen tuğladan dikdörtgen pencerelerle donatılmıştır.
bir Bizans şapeli bulunuyordu. Şehrin bir duvar parçası görülebilmiştir. Böyle
Ayakapı Mescidi, İstanbul'da sayıları
Bizans dönemi eski eserleri hakkında ce Ayakapı Kilisesi şimdiki halde İstan
epeyce azalmış olan ahşap mescitlerin
araştırmalar yapanların ihmal ettikleri bul'un tarihi topografyasından silinmiş
son örneklerinden birini teşkil etmekte,
bu yapının, tarihte adları geçen ve bu durumdadır.
ayrıca türbe ziyareti ve ibadet fonksi
bölgede oldukları bilinen kiliselerden Ayakapı Kilisesi, aralarında tuğla ha yonlarının, üst üste iki katta karşılandı
birinin kalıntısı olmasına ihtimal verilir. tıllar olan taş sıralarından inşa edilmişti. ğı, kendine özgü tasarımı ile, kökleri
Bu yapıdan ilk bahseden Dr. Mordt- Alt kısımlarda, taşların aralarında dikine Osmanlı öncesi Anadolu Türk mimari
mann, bunun Petrion Mahallesi'ndeki konulmuş tuğlalar da görülüyordu. Taş sindeki kümbetlere kadar giden bir ge
Aya İuliane Kilisesi veya onun bir parça ları tuğlalar ile çerçeveleme tekniği Bi leneği sürdürmektedir.
sı olabileceğini öne sürmüştü. Başkaları zans yapı sanatında 11. yy'dan itibaren Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 237; İSTA, III.
ise yine Petrion Mahallesi'nde Zenon başlamıştır. Ayrıca tuğla ve harç kalınlı 1380-1381; Öz, İstanbul Camileri, I, 27; Av-
döneminde (474-475 ve 476-491) yapıl ğı orantıları 11-12. yy'larm duvar örgüsü yerdi, Fatih IV, 757; Ünver, Mutlu Askerler.
dığı ileri sürülen, fakat harap olduğun tekniğine işaret etmektedir. 2; İKSA, I, 78.
dan I. Basileios'un (hd 867-886) yeniden M. BAHA TANMAN
Plan bakımından esas mekân, üstü
yaptırarak, muhteşem surette tezyin et çapraz tonozla örtülü, haç biçiminde bir
tirdiği Ayios Elios Kilisesi üzerinde dur AYAKLANMALAR
odadan ibaret olup doğu tarafmda, orta
muşlar, bazıları da Andronikos'un oğlu, sında penceresi olan yarım yuvarlak bir Bizans Dönemi
1176'da Miriokefalon Savaşı'nda ölen İo- apsis halinde dışarıya taşıyordu. Duvarın İstanbul Bizans dönemi boyunca çeşitli
annes tarafından yapılan ve 1420'de hâlâ bir köşesindeki izden, sur duvarı tarafın ayaklanmalara sahne olmuştur. Bu ayak
duran Evergetes İsa Manastırı'nı teklif et da bir devamı olduğu anlaşılıyordu. Ap- lanmaları dini, siyasi ve sosyoekonomik
mişlerdir. Bu duruma göre kesin bir çö sisli mekânın batısında birbirine geçit nedenlere bağlayarak üç ana grup altın
züme ulaşılamamıştır. Yapı uzun süre veren dikdörtgen planlı iki mekân daha da i n c e l e m e k mümkündür. Ama bu
boş olarak durmuş, geçen yüzyıl içinde vardı. Bunların güneyinde ise, herhalde ayaklanmalar çoğu kez bu nedenlerin
yakınındaki Ayakapı Hamamı'nm(->) o- 1935'te görülemediğinden Schneider'in birbirine eklemlenmesiyle gerçekleşmiş
dun deposu olmuş, bu hamam kullanıl planında işaretlenmeyen tonozlu odalar, tir. Örneğin, I. Anastasios(->) (hd 491-
maz duruma gelince de yanındaki boş üstteki sokağın kenarına kadar uzanı 518) döneminde, imparatorun destekle
arsadaki kerestecinin kullanımına geç yordu. Ayakapı Kilisesi'nin bugünkü du diği monofizitlik akımına tepki gösteren
439 AYAKLANMALAR
başkent halkının sık sık düzenlediği ve rılmaları yoluyla bastırıldı. Ayaklanmala Bizans devrinin tüm ayaklanmaları
en şiddetlisi 512'de gerçekleşen dinsel ra kentteki Müslüman ve Hıristiyan ya gözden geçirildiğinde, öncelikle Maviler
kökenli ayaklanmalara çoğu kez Orto bancıların da katıldığını yazan İbn el- ve Yeşillerin, Konstantinopolis halkının
doksluk taraftarı Mavilerin de katılma Esir'e göre, imparator bu olaydan sonra siyasi görüşlerinin taşıyıcısı ve temsilcisi
sıyla, sosyal ve politik bir boyut eklen Konstantinopolis'te yaşamakta olan tüm sıfatıyla, 5. ve 7. yy'lar arasındaki ayak
miştir (bak. Maviler ve Yeşiller). Öte yabancıları kovdurttu. Yabancı yasağı lanmalarda oynadıkları merkezi rol be
yandan 5 3 2 ' d e İmparator I. İustini- otuz yıla yakın bir süre devam etti. lirgindir. Ancak I. Anastasios devrinde
anos'u(->) neredeyse tahtından eden Ni- 11. yy'm ikinci yarısında başkent, ve Nika Ayaklanması'ndaki faaliyetleri
ka Ayaklanması(->) hem siyasi, hem üçü iktidardaki imparatorların devrilme nin ardından, sırasıyla Mavrikios (582-
sosyoekonomik içerikli bir harekettir. siyle sonuçlanan, en az dört büyük 602), Fokas (602-610) ve Herakleios ha
Yeşillerin Hippodrom'da(->) alışılagel ayaklanmaya sahne oldu. Bunlardan bi nedanları (610-711) altında patlak veren
miş başkaldırılarından biri olarak başla rincisinde, Patrik I. Mihael Kerularios'un isyanlarda hep ön planda olan Maviler
yan, sonra Maviler, halktan kişiler ve kışkırtmasıyla VI. Mihael Stratiotikos'a ve Yeşiller, 7. yy'ın sonundan itibaren
birçok Senato üyesinin katılmasıyla bü (hd 1056-1057) karşı örgütlenen lonca siyasi önemlerini yitirmişler ve ayaklan-
yüyüp b a ş k e n t s o k a k l a r ı n a yayılan şefleri ve Senato üyeleri Ayasofya'da malardaki rolleri sona ermiştir. 8. ve 11.
ayaklanmayı kışkırtan nedenler arasın toplanarak İsaakios Komnenos'u (bak. yy'lar arasında, başkentte çeşitli ayak
da, I. İustinianos'un giderek otokratikle- Komnenos Hanedanı) 30 Ağustos 1057' lanmalar görülürse de, bu devirde is
şen rejimi, yükselen vergiler ve bazı de imparator ilan ettiler. Nisan 106l'de, yanların odak noktası eyaletlere kay
devlet memurlarının icraatları sayılabilir. X. Konstantinos Dukas'a (hd 1059-1067) mıştır. Fakat çoğunluğunu askeri ayak
karşı ordu ve donanma komutanları ta lanmaların oluşturduğu bu hareketlerin
Bizans İmparatorluğu'nda hükümda
rafından yapılan darbe, başarısız olma bir kısmı Konstantinopolis 'te iktidar de
rın iktidara geliş biçimine dair kesin bir
sına rağmen, Konstantinopolis eparkı- ğişikliklerine sebep olmuştur: Örneğin,
kural veya yasa mevcut olmadığı ve ba
mn (bak. Eparhos tes poleos) sivil halk Leontios (hd 695-698), Filippikos (hd
şarılı bir ayaklanma sonucunda tahta çı
tan isyancıların liderliğini üstlenmiş ol 711-713), III. L e o n ( - 0 (hd 717-741),
kan imparatorun meşruiyeti sorgulan
ması açısından ilginçtir. Öte yandan Artabasdos (hd 742-743) ve II. Mihael
madığı, diğer bir deyişle başarılı bir
1078'de III. Nikeforos Botaneiates'in (hd 820-829) eyaletlerde başlayan is
ayaklanma bir nevi meşruiyet aracı ola
tahtı ele geçirmesiyle sonuçlanan giri yanlar sonucunda bu dönemin ilk yarı
rak görüldüğü için, iktidarı ele geçirme
şim, 1057 ayaklanması ile büyük ben sında tahta çıkan ordu komutanlarıdır.
yi amaçlayan şahıslar veya kendi aday
zerlikler gösterir. Ayasofya'da toplanan 11. yy ve sonrası, Konstantinopolis hal
larını tahta geçirmek isteyen askeri güç
ve aralarında senatörlerle halktan kişile kının tekrar yoğun olarak ayaklanmala
lerin başlattığı ayaklanmalara Konstanti-
rin bulunduğu isyancıları, Patrik I. Kos- ra iştirak ettiği bir dönemdir. Özellikle
nopolis'te çok sık rastlanır. Sayısız Bi
mas s a d e c e d e s t e k l e m e k l e kalmadı, 11. yy'da loncaların ve kilisenin, erken
zans imparatoru bu şekilde tahta geç
darbeye henüz katılmamış olan devlet Bizans dönemindeki Maviler ve Yeşiller
miş veya tahtını kaybetmiştir.
görevlilerine gözdağı veren mektuplar gibi, başkent halkının sosyal ve siyasi
Buna karşılık, iktidardaki imparatoru görüşlerinin temsilciliğini yapan kurum
yolladı. Bu sırada Büyük Saray'ı(->) ku
müdafaa etmek veya bir hanedanın taht lar olarak ayaklanmalarda önemli rol
şatıp içeri giren isyancılar İmparator VII.
ta sürekliliğini sağlamak amacıyla dü oynadıkları göze çarpar. Esnaf ve zana
Mihael Dukas'ı (hd 1071-1078) (bak.
zenlenen ayaklanmalar da az değildir. atkar sınıfın etrafında toplandığı Kons
Dukas Hanedanı) 31 Mart 1078'de tahtı
Örneğin, M a k e d o n y a l ı l a r Haneda- tantinopolis lonca teşkilatının 11. yy'a
terk etmeye zorladılar. Üç yıl sonra III.
nı'nm(->) son iki kadın ferdinden biri mahsus olan bu özelliği, ortaçağda ge
Nikeforos Botaneiates bir başka darbe
olan İmparatoriçe Zoe'nin(->) evlat edin- rek Avrupa'da gerek İslam dünyasında
sonucunda, 1-4 Nisan 1081'de tahtını I.
mesiyle tahta çıkartılan V. Mihael Kala- lonca teşkilatlarının ayaklanma vb siyasi
Aleksios Komnenos'a terk etti. I. Aleksi-
fates'in (hd 1041-1042) devlet idaresini hareketlerdeki yaygın faaliyetlerini çağ
os'un darbesi, 1028'de Makedonyalılar
tümden eline geçirmek arzusuyla Zoe'yi rıştırır. Konstantinopolis loncaları, 1081'
Hanedanımın son erkek ferdinin ölü
Büyükada'ya sürdürmesi üzerine, baş den sonra eriyen siyasi güçleriyle birlik
münden itibaren, Anadolu'nun askeri
kent halkı 19 Nisan 1042'de "Annemiz te, ayaklanmalardaki rollerini yitirmiş,
aristokrasisinin Konstantinopolis'in sivil
Zoe'yi isteriz" haykırışlarıyla imparatora ancak kilise, Bizans devrinin sonuna
aristokrasisine karşı örgütlediği elli-alt-
karşı ayaklandı. Patrik Aleksios Studites dek, hattâ Osmanlının fethinden sonra
mış dolayındaki ayaklanmanın sonun
ve Senato üyeleri tarafından destekle dahi koruduğu kentin Ortodoks ahalisi
cusudur. Bu ayaklanmaların hepsi eya
nen isyancılar, Zoe'nin Büyükada'dan nin dini ve siyasi temsilciliği vasfıyla,
letlerde başlamakla beraber, isyancı ge
geri getirtilmesiyle yatışmayıp, ancak kız halk hareketlerinde faal olmaya devam
nerallerin amacı Anadolu'da ayrılıkçı
kardeşi Teodora'nm(->) da Ayasofya(->) etmiştir.
devletler kurmak yerine Bizans tahtını
Kilisesi'nde imparatoriçe ilan edilip taç
ele geçirmek olduğu için, Konstantino- Konstantinopolis'teki ayaklanmalarda
giymesinden sonra sakinleştiler. Yakla
polis'le doğrudan ilgilidirler. zaman zaman kadınların da faal olduğu
şık üç gün süren ve üç binden fazla in
sanın hayatlarını kaybettikleri söylenen görülür. 8. yy'da İkonoklazma(-») hare
ayaklanmanın sonunda, saraydan kaçıp 12. yy'da ise başkenti sarsan en ö- ketini başlatan İmparator III. Leon'un(->)
Studios Manastırı'na (İmrahor Camii) sı nemli hareketler arasında Latinlere karşı Büyük Saray'ın Halke Kapısı'nda asılı
ğınan V. Mihael'in gözleri kör edildi ve yöneltilen halk isyanları gelir. İktisadi, duran İsa ikonunun kaldırılmasına iliş
başkent dışına sürüldü. siyasi ve ideolojik nedenlere dayanan kin emrine, öncelikle başkentin kadın
Latin karşıtı gösterilerin en şiddetlisi nüfusu sokaklara dökülerek tepki gös
Çok g e ç m e d e n Zoe'yle evlenerek 1182 ilkbaharında kentteki Cenevizli ve termiş, hattâ ikonu kaldırmak üzere yol
imparator olan IX. Konstantinos Mono- Pisalı tacirlerin katliamı ve mallarının lanan bir görevlinin oradaki kadın is
mahos'un (hd 1042-1055) sarayda met tümden yağmalanmasıyla son bulan a- yancılar tarafından öldürüldüğü ileri sü
resi Skleraina'yla açıkça sürdürdüğü iliş yaklanmadır. Latin karşıtı hareketler Pa- rülmüştür. Makedonyalılar Hanedanı'nın
ki halk tarafından tepki gördü. Bu ilişki leologoslar devrinde de (bak. Paleólo son temsilcileri Zoe ve T e o d o r a ' m n
nin, imparatorun saltanatı resmen pay gos Hanedanı) (1261-1453) devam etti. müşterek iktidarıyla sonuçlanan 1042
laştığı Zoe ve Teodora'nm dolayısıyla Örneğin, İmparator II. Andronikos'un ayaklanmasında da kadınlar aktif bir rol
Makedonyalılar Hanedam'nm, emniyeti 1305'te müttefiki Cenova'nın deniz kud oynamışlardır. 1185'te I. Andronikos
ni tehlikeye düşürdüğünden kuşkulanı retine güvenerek Bizans donanmasını Komnenos'un tahttan düşürülüp öldü
lıyordu. Kentte patlak veren ayaklanma dağıtmasına isyan eden Konstantinopo rülmesine yol açan isyanda yine halktan
lar ancak iki yaşlı kız kardeşin saltanat lis ahalisi, başkentte oturan Cenevizlile kadınların katılımı olduğu bilinir.
kıyafetleri içerisinde halkın önüne çıka rin evlerini ateşe verdi. Bibi. Al. Cameron, Circus Factíons, Oxford,
AYAKLANMALAR 440
1976; W. Kaegi, Byzantine Military Unrest, hattâ öldürülmesiyle sonuçlananlardır. medik ölümünün uyandırdığı yasla bir
4 7 1 - 8 4 3 , Amsterdam, 1 9 8 1 ; Sp. Vryonis, Dört Osmanlı padişahı (II. Osman, ibra likte bu ayaklanmadan doğan korkulu
"Byzantine Demokratia and the Guilds in the
him, III. Selim ve IV. Mustafa) ayaklan ortamda Amasya'dan geldi ve İstan
Eleventh Century", Dumbarton Oaks Papers.
17, 1963. s. 289-314. malar sonunda tahttan indirilmiş ve öldü bul'da tahta çıkan ilk padişah oldu.
NEVRA NECİPOĞLU rülmüşler; yedi padişah da (II. Bayezid, Y e n i ç e r i l e r i n ikinci ayaklanması,
IV. Mehmed. II. Mustafa. III. Ahmed, Ab- otuz yıllık bir sükûnetten sonra Ağus-
Osmanlı Dönemi dülaziz, V Murad, II. Abdülhamid) tahtı tos-Eylül 1511 tarihindedir. II. Baye-
istanbul, Konstantinopolis'ten birçok ge yitirmiş ama canlarını kurtarabilmişlerdir. zid'in, büyük oğlu Şehzade Ahmed'i
lenekle birlikte kanlı ve korkunç ayak tahta oturtmak için İstanbul'a çağırması,
İstanbul'un gündelik hayatı ve eko
lanma g e l e n e ğ i n i de devraldı. İlki küçük oğlu Şehzade Selim'i tutan yeni
nomik düzeni, her ayaklanmada çok
1482'de gerçekleşen bu ayaklanmaların çerilerin ayaklanmasına neden oldu.
yönlü sarsıntı geçirmiş, ayaklanmaların
sonuncusu 1909'dadır. 428 yıllık süre Kent 21-22 Eylül günleri yağmalandı.
olumsuz sonuçları, bazen yeni eylemle
dikkate alındığında İstanbul'daki Osman Rical ve ulema konakları yerle bir edil
rin gerekçesi olmuştur. II. Mehmed (Fa
lı dönemi ayaklanmalarının, Bizans dö- di. İskeleleri zapteden askerler, Üskü
tih) döneminde (1451-1481) istanbul'da
nemindekilere oranla daha az sayıda ve dar'a geçişi kestiler. Ayaklanma, yeniçe
kapıkulu ocaklarının kalabalık kadrolarla
ılımlı olduğu saptanır. Niteliklerine ve rilere bol para dağıtılarak bastırıldı. Fa
yeniden örgütlenmesine koşut biçimde
gerçekleştirenlerine göre, fitne, kul kıya kat bu olaydan altı ay sonra 6 Mart 1512'
askeri disiplin ve kent güvenliği de sağ
mı, vaka, hâile, kazan kaldırma, ihtilal vb de II. Bayezid'in sarayını kuşatan ve
landığından herhangi bir ayaklanma giri
adlar verilen bu olaylarda ilk sırayı, kapı gösteriler yapan yeniçeriler, Yavuz Se
şimi olmamıştır. Fakat ölümünü (3 Mayıs
kulu ocaklarından sipahilerle yeniçeriler limin İstanbul'a girişini ve Osmanlı tari
1481) izleyen günlerde, yeniçeriler ilk
almıştır. Medreselilerin, çarşı esnafının, hinde ilk kez askeri baskıyla padişahın
ayaklanmayı gerçekleştirdiler. Fatih'in
çapulcu ve işsizlerle ayaktakımınm ger tahttan indirilmesini sağladılar.
cenazesinin istanbul'a getirilmesi sırasın
çekleştirdikleri ayaklanmalar da vardır.
da, Vezirazam Karamam Mehmed Pa- Ortada haklı bir gerekçe yokken bir
Ayaklanma nedenleri çoğunlukla asker
şa'mn Üsküdar-Istanbul deniz trafiğini disiplinsizlik belirtisi olarak yeniçerilerin
aylıklarının zamanında verilmemesi ya
kesmesi ve yeniçerilerin kente geçişleri ayaklanmaları 25 Mart 1525'tedir. I. Sü
da noksan ödenmesi, savaş olasılığı, pa
ni önlemek istemesi, beklenmedik tepki leyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) o yıl
halılık, yönetim bozukluğu, disiplinsizlik
lere yol açtı. El koydukları mavna ve ka kışı Edirne'de geçirmesi, Vezirazam İb
tir. İstanbul'un büyük bir ticaret merkezi
yıklarla istanbul'a geçen yeniçeriler, bir rahim Paşa'nm Mısır'da oluşu, İstan
olması ve kentteki servet birikimleri de,
baskın düzenleyerek Mehmed Paşa'yı bul'da yönetim boşluğuna neden olmuş
bunlara göz dikenlerin görece nedenlerle
katlettiler ve başını bir mızrağa geçirip tu. Fakat yeniçeriler başka bir gerekçey
ayaklanma çıkarmalarına yol açtığı gibi,
sokaklarda gezdirdiler. Yahudi hekim le kendilerinin, yağma ve ganimet ola
iktidar grupları arasındaki çekişmeler de
Yakup'u öldürdüler. Eminönü'ndeki Ya nakları sağlayan bir sefere götürülmeyiş-
kentteki etkin örgün kesimleri ayaklan
hudi Mahallesini, Venediklilerin ve Flo- leri ve padişahın hareketsiz kalması yü
malara yönlendirebilmiştir.
ransalılarm mağazalarını yağmaladılar. zünden eyleme geçtiler. İkinci Vezir
Ayaklanmaların en tehlikelileri ve et İshak Paşa, ayaklanmayı güçlükle yatış Ayas Paşa'nm, devlet adamlarının saray
kili olanları, padişahın tahttan indirilmesi tırdı. II. Bayezid, babası Fatih'in beklen larım, gümrük binasını, Yahudi Mahalle-
441 AYAKLANMALAR
si'ni yağmaladılar. K â ğ ı t h a n e Köş- verilmesi g e c i k e n sipahiler birleşip riliyordu. Bu kez, devşirme kökenli ve
kü'nden Topkapı Sarayı'na gelen Kanu kentte gösteriler yaptılar. Saraydan dö zirlerle Anadolu-Türk kökenli vezirlerin
ni, elebaşıları idam ettirdi. Ama, askere nen vezirlerin önünü kestiler. III. Mu süregelen iktidar mücadelesi, Sadaret
de 1.000 duka altını değerinde para da rad, yine ilk kez yanlış bir önleme baş Kaymakamı Mahmud Paşa'nın kışkırt
ğıttırarak kışlalarına dönmelerini sağladı. vurarak bunların üzerine yeniçerileri masıyla sipahileri ayaklandırdı. Buna
İstanbul, Kanuni'nin ölümüne değin saldırttı. Gerçi kuloğulları ve sipahiler karşılık Yeniçeri Ocağı da harekete geç
(1566) tarihinin en müreffeh ve huzurlu dağıldılar. Fakat bu tarihten başlayarak ti. Böylece İstanbul'un iki büyük askeri
yıllarını yaşadı. Bu 40 yılı aşkın döne kapıkulu ocaklarının bu iki zümresi ara örgütü arasındaki düşmanlık büsbütün
min ardından yeniçeriler bir kez de II. sına giderek düşmanlığa d ö n ü ş e c e k arttı. Sipahiler bazı yöneticilerin görev
Selimin (hd 1566-1574) padişah olarak olan kırgınlık bu olayla girdi. den uzaklaştırılmasını yeterli görmeye
İstanbul'a girişinde, kendilerinin korkul III. Mehmed döneminde (1595-1603), rek III. Mehmed'i ayak divanına(->) ça
ması gereken potansiyel bir güç oluş kapıkulu ayaklanmaları daha değişik ğırdılar. Bu tarihe gelinceye kadar an
turduklarını kanıtladılar. II. Selim, Edir gerekçelerle çıktı. Birinde, rüşvet karşı cak padişahın isteğiyle yapılan bu tür
ne Kapısı'ndan kente girerken alay kor lığı sarayda iş çeviren Kira Kadm'a karşı bir divan, ilk kez asi askerlerin önerisiy
tejinin ilerleyişini engellemeye başladı 1 Nisan 1600 tarihinde ayaklanan sipa le yapıldı. III. Mehmed, darüssaade ve
lar. Edirnekapı'dan Ayasofya Meyda hiler haklıydılar. Çünkü Kira Kadm'ın Bâbüssaade ağalarını idam ettirerek si
nıma giden Uluyol'u yer yer kestiler. gümrük iltizamı bedeli olarak hazineye pahileri yatıştırdı. Fakat İstanbul günler
Öğüt vermek isteyen paşaları tartakladı ödediği düşük ayarlı paralar askere ve ce güvenden yoksun kaldı. Sipahiler
lar. Padişahı saraya sokmadılar. Ancak,
II. Selim'in "cümle bahşişleri ve terakki
leri verilsin" fermanı çıktıktan sonra da
ğıldılar. II. Selim döneminde İstanbul'
daki Yahudi sarrafların Osmanlı altınını
Avrupa'ya satmalarından kaynaklanan
enflasyon yüzünden halkın, esnafın ve
kapıkulu sipahilerinin, kendilerine nok
san ödeme yapıldığını ileri sürerek bö
lükler halinde saraya yönelmeleri ve
toplantı halindeki Divan-ı Hümayunu
basmaları ise III. Murad'm (hd 1574-
1595) 1575'te ilk saltanat yılma rastlar.
O zaman vezirazam olan Sokollu Meh-
med Paşa, sipahileri, haklarının verile
ceğini söyleyerek yatıştırmıştı. Benzeri
bir gerekçeyle bu kez yeniçerilerin ha
rekete geçmeleri 1589'dadır. Ulufe ak
çesinin mağşuş (ayarı bozuk) olduğunu
ileri sürerek ayaklanan yeniçerilere si
pahiler de katıldılar. Esnafın bozmadığı
sikkeleri gösterip "Üç yüzyıldır, padi
şahlar askere böyle para verdiler mi?"
diyerek taşkınlıklarda bulundular. III.
Murad'm musahibi Rumeli Beylerbeyi
Mehmed Paşa ile Defterdar Mahmud
Efendi idam edildi. Osmanlı tarihine
Beylerbeyi Olayı(-0 olarak geçen bu
ayaklanmanın öncekilerden bir farkı, ilk
kez ayaklanmacıların "kelle" istemeleri
ve amaçlarına ulaşmalarıdır. III. Murad
döneminde kapıkulu ocaklarının önceki
düzenini ve disiplinini yitirmesi, kuşku
suz asker ayaklanmalarının daha sık ve
sudan bahanelerle yinelemesine bir ne
dendi. Nitekim 1593'te sarayı basan si
pahiler, yeniçerilerin ulufelerinin tam
verilmesine karşılık, kendilerine noksan
para verildiğini ileri sürerek Vezirazam
Siyavuş Paşa'nın, Başdefterdar Emir Pa-
şa'nın, saray hareminde etkinliği olan
Kethüda Kadm'ın idamlarını istediler.
Saray ikinci avlusundaki taşkınlık ve
tehdit karşısında, III. Murad, enderunlu-
ları ve baltacıları sipahilere saldırtarak
olayı önledi. Bu kavgada 300'den fazla
sipahinin öldürüldüğü ileri sürülmüştür.
kentin bütün semtlerine korku saldılar. diye geçen bu olay, ayaklanmacıların keş denen hediyeler getirip asmalarım
Atmeydam'na yürüyerek vezirazamın aleyhine sonuçlandı. Yeniçeri Ocağı'na istediler. İstanbullular, korkularından
sarayını kuşattılar. Vezirazam Yemişçi sığman Mere Hüseyin Paşa, yeniçeriler para, üstlük, kumaş vb götürdüler. Ken
Hasan Paşa, asilerin elinde parçalan le acemioğlanlarını Fatih Camii'ne sal- tin her tarafına dağılan zorbalar, yer yer
maktan güçlükle kurtuldu ve Yeniçeri dırttı. 19 kişi öldürüldü. Kadı ve müder çengi oynatmakta, yakaladıkları kadın
Ocağı'na sığındı. Askerleri, sipahilere rislerin birçoğu sürgüne gönderildi. ların, oğlan çocuklarının ırzlarına geç
karşı savaşmaya tahrik etti. Fakat, göre Bundan etkilenen ozan Meylî uzun bir mekteydiler. IV. Murad, sipahilerin ü-
vinden uzaklaştırılıp idam edildi. müseddes yazmıştır. Bunun iki dizesi çüncü kez Atmeydanı'nda toplanmakta
I. Ahmed döneminde ( 1 6 0 3 - 1 6 1 7 ) , şöyledir: Girdiler çok âlim ü âl-i Re- olduklarını öğrendiği gün, ulemayı,
ocakla ilişkileri kesilmiş eski bölük ağa sul'ün kanına / Döndü sahn-ı Han ocak ağalarını çağırarak bu sefer kendi
larından bir grup, ayaklanmaya istekli Mehmed Kerbelâ meydanına. Yeterince si bir ayak divanı topladı. Daha önce
sipahileri çevrelerinde toplayarak 1605' güçlendiğine inanan Mere Hüseyin Pa yeniçerilerin elde edilmiş olmasından
te Divan-ı Hümayun'u bastılar. İstekleri şa, yeniçerilerle bostancıları harekete da güç alarak ayaklanmacıların önderle
yeniden ocağa alınmaktı. Bunların, geç geçirip sipahileri ortadan kaldırmayı rini saraya çağırdı. Bunlara Kuran üzeri
mişteki suçlan bağışlandı ve hepsi, se amaçladı. Fakat durumu öğrenen sipa ne yemin ettirdi. Yeniçeriler ve sipahi
fere gitmek koşulu ile yemden ocağa hiler ayaklanıp Divan-ı Hümayun'u bas ağaları, kentte kimseye haksızlık etme
alındılar. Bu kez, yeniçeriler ve sipahi tılar. Mere Hüseyin Paşa azledildi, bir yeceklerine, yağma ve soygun yapma
ler, ulufelerinin zamanında ödenmeme süre soma da öldürüldü. yacaklarına, yasaklara ve padişahın buy
sini ileri sürüp ayaklandılar. I. Ahmed, Tüm bu eylemler boyunca hazine ruklarına uyacaklarına ilişkin tutanak
bunlara ödün vermedi. Elebaşlarını idam boşalmıştı. Padişah adına buyrukları Va imzaladılar. Bundan sonra IV. Murad.
ettirerek eylemcileri sindirdi. lide Sultan ve ocak ağaları vermekteydi sert bir yönetim biçimiyle İstanbul'da
İstanbul, 17. yy'm en korkunç ayak ler. Anadolu'da Celali ayaklanmaları sür yasaklar uyguladı ve bunlara uymadık
lanmasını, Mayıs l622'de II. Osman'ın mekteydi. Kentte güvenlik yoktu. Bun ları gerekçesiyle pek çok zorbayı ve di
(Genç) tahttan indirilip daha sonra tra dan dolayı yaşam neredeyse durmuştu siplinsiz askeri idam ettirdi.
jik biçimde boğulmasıyla gelişen bir di ve kıtlık yaşanıyordu. Bu sırada, adını Uzunca bir süre sessiz kalan sipahi
zi olaylarla yaşadı. Osmanlı tarihine "Hâ- bilmeyecek kadar bilinç yitikliğine uğ ler ve yeniçeriler, Sultan İbrahim'in (hd
ile-i Osman", "Genç Osman Vakası" ola ramış bulunan I. Mustafa tahttan indiri 1640-1648) Edirne'ye gitmiş olmasını fır
rak geçen bu büyük ayaklanma sırasın lerek yerine henüz 11 yaşındaki rv Mu- sat bilerek 15 Temmuz l644'te İstan
da kentte can güvenliği kalmadı. Esnaf, rad (hd 1623-1640) padişah yapıldı. Bu bul'da bir ayaklanma denemesinde bu
korkusundan dükkânını açamadı. Her değişikliği onaylayan kapıkulu askerle lundular. İlkin halk arasında büyük bir
kes evine kapandı veya uzak köylere ri, hazine açığı nedeniyle cülus bahşişi isyanın başlayacağı dedikodusunu yay
gitti. Bu ayaklanmadan altı ay kadar almayacaklarına daha önce söz vermiş dılar. Bu haber piyasayı karıştırdı. Halk.
sonra, karşıt ayaklanmalar gerçekleşti lerken aradan birkaç gün geçince "Bah evlerine yiyecek i ç e c e k doldurmaya
ve İstanbul adeta bir korku kenti duru şişimizi isteriz!" diyerek taşkınlıklara başladı. Fiyatlar arttı. Haberler Edirne'ye
muna girdi. Yeniçerileri ve sipahileri başladılar. Enderun hazinesinde ne ka ulaşınca padişah İstanbul'a döndü. Fa
padişah katili olmakla suçlayan ve Ana dar altın, gümüş eşya varsa Darpha- kat ayaklanma olmadı. Ama 4 yıl sonra.
dolu'da isyan bayrağı açan Abaza Meh- ne'ye verilerek yeni para kesildi ve Sultan İbrahim'in saray çılgınlıkları ve
med Paşa, II. Osman'ın kan davasını bahşiş dağıtıldı. bitmeyen rüşvet istekleri karşısında ule
güderek İstanbul'a yürürken, sipahiler Doğudaki sorunlar nedeniyle l631'e ma ile anlaşan ocak ağaları, darbe amaç
de Divan-ı Hümayun önünde toplanıp değin seferlere giden kapıkulu askerle lı bir ayaklanma için anlaştılar. İstan
"Taşrada bize sultan katili deniyor. Ka rinin İstanbul'da yeni bir eylemi olmadı. bul'daki bütün din bilginleri, kapıkulu
tiller kimse haklarından gelinsin!" diye O yıl alınan bir kararla tüm ocaklılar İs ağaları ve subayları önce Fatih Camii
rek gösterilerde bulundular. Eylemlerini tanbul'a çağrıldı. Dönen birliklerin içeri çevresinde toplandılar. Buradan Orta
31 Aralık 1622-3 Ocak 1623 günlerinde sinde, yıllarca Anadolu'daki Celali ayak Cami'ye hareket ettiler. Sofu Mehmed
de sürdüren sipahiler ile yeniçeriler ara lanmalarına katılmış zorbabaşı sipahiler Paşa'yı vezirazam seçip saraya gönder
sındaki olası bir savaş güçlükle önlendi. de vardı. Bunlar İstanbul'daki eylemleri diler. İstanbul'un denizden ve karadan
Eski vezirazam Davud Paşa ile II. Os nin ilkini 10 Şubat 1632'de gerçekleştir dışarıyla tüm bağlantısı da kesildi. Ön
man'ın katili olarak bilinenler idam edil diler. "Sipahi Fitnesi" denen bu ayak ceki vezirazam Damat Ahmed Paşa öl
di. Bu kez eski vezirazamlardan Mere lanmada hedef olarak IV. Murad seçil dürüldü. Sultan İbrahim'e gönderilen
Hüseyin Paşa yeniden bu makama gele mişti. Sadaret Kaymakamı Topal Recep Kadı Beyazî Hasan Efendi, padişaha
bilmek için ocaklıları ayaklandırdı. Ulu Paşa'nın yönlendirdiği olaylar sırasında tahttan indirileceğini ima etti. O gün (7
fe günü kapıkulu askerleri Vezirazam saraya yürüyen asiler, padişahı ayak di Ağustos 1648) İbrahim tahttan indirile
Gürcü Mehmed Paşa'ya baş kaldırdılar. vanına çıkmak zorunda bıraktılar. 17 ki rek IV. Mehmed (hd 1648-1687) padi
"Seri bizim arkadaşlarımızı öldürttün. şinin idamını istediler. IV. Murad, eski şah ilan edildi. Sarayda hapsedilen İbra
Hadımdan vezir istemeyiz. Ayrılmazsan Vezirazam Hafız Ahmed Paşa'yı teslime him, sipahilerin kendisini yeniden tahta
hançer üşürüp seni paralarız" dediler. mecbur kaldı. Sipahiler, Ahmed Paşa'yı çıkarmak için ayaklanacakları söylentisi
Mere Hüseyin Paşa, amacına ulaştı ve parçaladılar. İkinci saray baskım bir ay nin İstanbul'da yayılması üzerine on
vezirazam oldu. Ayaklanmacı askerleri sonra 12 Mart 1632'de yapıldı. IV. Mu gün sonra boğuldu. Aynı yıl içinde ace-
"koyun parası" vererek dağıttı. Padişah rad, yine ayak divanına çağrıldı. Sipahi mioğlanları ile sipahilerin işbirliğine da
I. Mustafa (hd 1622-1623) akıl hastası, ler, hiçbir saygı kaygısında bulunmaksı yalı Atmeydanı Ölayı(->) yaşandı. Yüz
Mere Hüseyin Paşa ise sağduyu yoksu zın ileri geri konuştular. Padişaha doğru lerce acemioğlanı, sipahi, yeniçeri, halk
nuydu. Bir gün Divan toplantısında Ru neredeyse hamlede bulundular. Tutuklu tan kimseler öldü. Ertesi yıl ise sipahi
meli beylerbeyini dövdürerek öldürt şehzadeleri getirttiler. Saraydan dönüş ler, yine ulufelerinin zamanında veril
müş, peygamber soyundan bir kadıya lerinde, ramazan ayında bulunulmasına mesi yüzünden eyleme geçtiler. Hazine
da dayak arttırmıştı. Bu sonuncu olay, önem vermeksizin sokaklarda naralar de para olmadığı için avârız(->) vergisi
İstanbul'a daha değişik yapıda bir ayak attılar, içki içtiler. Dükkânları yağma et toplandı. İstanbul ve Galata çarşıların-
lanma yaşattı. Dayak yiyen kadı, İstan tiler. Silahlı çeteler halinde kol gezip daki esnaftan alman paralarla ulufeler
bul'daki tüm kadıları, müderrisleri top türlü kötülüklerde bulundular. Halktan, dağıtıldı ve olay yatıştırıldı. Ama, 1651'
layıp Bostanzade Yahya Efendi ile Fatih din adamlarından haraç aldılar. Rama de aynı nedenle çarşı esnafına avarız ve
Camii'ne gittiler. "Vezirazam ile dava zan Bayramı'nda, eski bir ocak geleneği salyane yüklenmesi, ayarı düşük parala
mız vardır!" diyerek ilk ulema ayaklan uyarınca sokaklarda salıncaklar kurup rı, halis akçelerle değiştirmelerinin is
masını başlattılar. Tarihe "Fatih Vakası" vezirazamdan halka kadar herkesin piş- tenmesi bu kez esnafı ayaklandırdı
443 AYAKLANMALAR
bayrak altında toplananlar, "Ümmet-i leyen günlerde de (Ekim 1703) yeniçe nik ortamına girdi. Çarşılar bir kez dahi
Muhammed'den olan yanımıza gelsin!" rilerin, sarayı korumakla görevli bostan y a ğ m a l a n d ı . Soygunlar, suikastlar,
dediler. Herkes koştu. Bedesten, Arasta, cıların ulufe bahanesiyle baskıları ve idamlar birbirini izledi. Yaşamını ve tah
Saraçhane, Bitpazarı, Uzunçarşı ile öteki eylemleri sürdü. tını güvenceye almak isteyen II. Mah-
çarşıların esnafının katılımıyla 5-6.000 III. Ahmed de tahtı elde etmesine mud (hd 1808-1839) ağabeyi eski padi
kişilik bir kalabalık oluştu. Bunlar sara olanak veren Edirne Vakası'ndan daha şah IV. Mustafa'yı boğdurdu. Günlerce
ya doğru yürüdüler. Sancak-ı Şerifin çı korkunç bir ayaklanma sonunda padi çarşı pazar açılmadı, gayrimüslimler ev
kartılmasını istediler. Sarayda toplantılar şahlıktan çekildi. Patrona Halil Ayaklan lerinden dışarıya çıkamadılar. Yeniçeri
yapıldı. Sancak-ı Şerifin çıkartılması m a s ı ^ ) denen ve 28 Eylül 1730 tarihin kıyafetlerine giren hırsızlar ve soygun
karşısında zorbalar, tüm kent halkının de başlayan bu büyük ihtilal, istan cular, taşradan gelen çeteler, İstanbul'u
kendilerine cephe almalarından korktu bul'un tahribine de neden oldu. O gün bir dehşet kenti durumuna soktular.
lar. Zorbabaşıların bazıları, sancak bey Beyazıt'ta Kaşıkçılar Kapısı'nda kılıç sı Zorbalar, yakaladıkları herkesi kışlalara
liği verilerek İstanbul'dan uzaklaştırıldı. yırıp "Şer' ile davamız vardır. Ümmet-i götürüp haraç almaya çalıştılar. Kadın
Gece sokağa çıkma yasağı kondu. Sipa Muhammed'den olanlar dükkânını ka lar, çocuklar kaçırıldı. Babıâli yakıldı.
hi ağalarından Hacı Ali, Deli Piri öldü payıp bayrak altına gelsinler!" diyen 17 Alemdar Mustafa Paşa ve adamları öl
rüldü. Bu olaylar tam dört ay sürdü. kişi, istanbul'u altüst edecek en büyük dürüldü. Kentte yangınlar çıktı. 1809'da
(Kasım 1687-Mart 1688). ayaklanmayı başlatmış oldular. Bu disiplin altına alınabilen asker kalaba
Cebecilerin 15 Temmuz 1703'te baş ayaklanmanın bir özelliği de ilk kez ye lıkları Rusya cephesine gönderilerek İs
lattıkları ayaklanma da görünüşte ulufe niliklere karşı gerici bir tepkinin, padi tanbul'un nefes alabilmesi sağlandı.
lerin ödenmemesine dayanıyordu. Oysa şahın tahttan indirilmesi, vezirlerin öl 1826'ya kadarki kısa dönemde, İstan
bu ayaklanma da etkisi Edirne'ye kadar dürülmesi, kentin tahrip edilmesi gibi bul'daki yeniçeri ortaları arasında semt
uzanan ve II. Mustafa'nın (hd 1695-1703) sonuçlar veren bir ihtilale dönüşmesi kavgalarının sıklaşması dikkat çeker.
tahttan indirilmesi ve pek çok insanın dir. İstanbul'un birçok semti harabeye Orta savaşı denen bu eylemler, birer
öldürülmesiyle sonuçlanan bir darbenin çevrilmiş, çarşılar yağmalanmış, gayri ayaklanma olmaktan çok, ocaklı geçi
başlangıcıydı. Tarihe "Edirne Vakası" müslim halk Adalara kaçmak zorunda nenlerin, balta asmak, nişan koymak vb
olarak geçen bu ayaklanmayı, Nusret- kalmışlardır. yöntemlerle kent halkını haraca kesme
namenva yazdığına göre Edirne'de bu Bu tarihten sonra 1807'deki yine ge alışkanlıklarının gereğiydi. Nisan 1810'
lunan Sadrazam Damat Hasan Paşa. ce- rici bir hareket olan Kabakçı Mustafa da Yeniçeri Ocağı'na kayıtlı birkaç ha
becibaşı atadığı İbrahim Ağa'yı istan Ayaklanması'na(->) kadar, istanbul'da malın, Balıkpazarı'nda güpegündüz ve
bul'a göndererek düzenletmişti. Cebeci ciddi bir ayaklanma yaşanmadığı sapta kalabalığın içinde bir kadını yakalayıp
lerin eylemine yeniçeriler de katıldılar, nıyor. Kent tarihinde, ayaklanmaların odalarına götürmeye kalkışmaları ise bir
izleyen günlerde, sarayın yağmalanma yinelenmesi açısından en uzun ara. bu esnaf ayaklanmasına neden olmuştu.
ması için önlemler alındı. Bunu gören dönemdir. Kuşkusuz bunun nedenleri Kadın zorbaların elinden kurtarılmakla
asiler Ağa Kapısı'na gidip orayı yağma arasında kapıkulu ocaklarının artık po birlikte ertesi gün silahlanan esnaf, bun
ladılar. Ağa Kapısı zindamndaki mah tansiyel bir güç olmaktan çıkması, oca dan böyle yeniçeri giysili kimi görürler
kûmları serbest bıraktılar. Paşakapısı'm, ğa kayıtlı gözükenlerin neredeyse tama se kurşunla vuracaklarını duyurdular.
istanbul kaymakamının konağını bastı mının çarşı esnafı olması, bunların, elle Korkan ocak halkı, kendi aralarında
lar. Tomruk denen cezaevlerini boşalttı rindeki esame (aylık belgesi) kâğıtlarını suçlu ilan ettikleri birkaç kişiyi öldürüp
lar. Üçüncü gün ayaklanma tüm istan yitirmemek düşüncesiyle eylemlere sı aklanmayı gözettiler. 18l4'te bir grup
bul'u sardı. Sekbanbaşı öldürüldü. At- cak bakmamaları başta gelir. Bu dö zorba yeniçerinin Ağa Kapısı'm kuşatıp
meydanı'nda toplanan ayaklanmacılara nemde tahta çıkan padişahlar ise genel yeniçeri ağasını öldürmeleri karşısında,
İstanbul'daki devlet adamları da katıldı de mümaşaat (popülizm) siyaseti güt kent yaşamını olumsuz biçimde etkile
lar. Bunların tepkisi, neredeyse 40 yıldır müşler, kentteki güç odaklarını tepkiye yecek yeni bir ayaklanmaya neden ol
padişahların ve sadrazamların İstanbul'u yöneltecek uygulamalardan kaçınmış mamak için bir müdahalede bulunul
terk etmeleri, vakitlerinin çoğunu Edir lardır. Nitekim, aynı politikayı benimse madı. 1819'da ise ilkin, Hasköy'de ter
ne'de geçirmeleri yüzündendi. Asiler, meyen ve köklü yenilikleri gündeme sane vardiyanları ile humbaracılar ara
"Padişah adil değil!" diyerek cuma na getiren III. Selim'e (hd 1789-1807) karşı, sında bir orta savaşı çıktı. Olay Kasım
mazı kılınmasını yasakladılar. Bostancı Boğaz yamaklarının eyleme geçişi 25 paşa semtini etkileyen bir ayaklanmaya
lar da kalabalık gruplar halinde bunla Mayıs 1807'de Kabakçı Mustafa Ayak dönüştü. Humbaracılar ve lağımcılar si
rın yanında yer aldı. Ayaklanmayı Kara- lanması denen yeni bir ihtilale dönüş lahlanıp baskınlara koyuldular. Kışlalar
kaş Mustafa adında bir tımarlı sipahi müştür. Padişahın tahttan indirilmesi, yakılıp yıkıldı. Yeniçeriler ise Galata ve
yönlendiriyordu. Onun buyruklarıyla Nizam-ı Cedid yeniliklerinin yasaklan Karaköy semtlerini dehşete boğdular.
birçok atama yapıldı, imam Mehmed ması ile noktalanan bu ayaklanmadan Bir bölümü gemilerden, bir bölümü de
Efendi şeyhülislam oldu. Padişah Edir sonra 1808 içinde yeni olayların yaşan Galata Kulesi'nden, karşılıklı kurşun
ne'den İstanbul'a çağrıldı. dığı görülmektedir. Bunlardan, Mart yağdırdılar. Istanbul-Galata-Üsküdar de
26 Temmuz'a gelindiğinde eylemci 1808'de gerçekleşen Fatih Camii olayı, niz ulaşımları kesildi. Benzeri bir olay
lerin sayısı o kadar artmıştı ki, Atmey- medreseliler ile yeniçeriler arasında es Ocak 1820'de yinelendi. Kulluk neferle
danı'nda toplanma olanağı kalmadı. Bu kiden beri devam eden düşmanlığın son ri ile yeniçeri geçinen inşaat ırgatları
radan Yenibahçe'ye gidildi. Ulufe için kez yinelenmesi olmuştu. kavgaya tutuştular. 21 Temmuz 1820'de
Edirne'den gönderilen para, askerin ya- ise Katolik ve Gregoryen Ermeniler ara
Milis kuvvetleriyle istanbul'a gelen
tıştırılması için bir çözüm olmadı. Niha sında kavga çıktı. Bir grup, Ermeni pat
Alemdar Mustafa Paşa'nın III. Selim'i
yet 10 Ağustos 1703 günü, 4.000 terak- rikhanesine saldırdı. Patrik, kaçarak
ikinci kez tahta çıkarma girişimi, Se-
kili sipahi ve silahdar, 1.100 ulufeci, kurtuldu. Elebaşılardan 5'i idam edildi,
lim'in öldürülmesi, IV. Mustafa'nın (hd
4.000 cebeci, 1.000 topçu. 300 top ara birçoğu da sürgüne gönderildi.
1807-1808) tahttan indirilmesi ve II. Mah-
bacı ile 15.000 yeniçeri ve bir o kadar mud'un saraydaki suikasttan kurtulup İstanbul, her üç ayda bir. çok çirkin
da halktan katılanlar, Edirne'ye doğru tahta çıkması gibi, bir dizi olaya neden bir ayaklanma gösterisine sahne olmak
hareket ettiler. Olay Edirne'de etkisini oldu. Bundan dört ay sonra ise Alemdar taydı. Bu, yeniçerilerin sözde "ulufe
gösterdi ve II. Mustafa tahttan çekildi. Mustafa Paşanın, İstanbul gelenekleriy şenliği" idi. Ulufe divanı günlerinde ve
Hocası Şeyhülislam Feyzullah Efendi ve le bağdaşmayan yönetim anlayışına kar gecesinde kışlalarından ve bekâr odala
daha birçok kimse öldürüldü. Edirne'de şı geleneksel ayaklanmaların sonuncu rından boşanan disiplinsiz, serseri, çoğu
tahta çıkan III. Ahmed (hd 1703-1730) larından olan Alemdar 01ayı(->) yaşan sadist ve soyguncu kişiler, naralar atıp
bir süre istanbul'a gelemedi. Gelişini iz dı. Kent, öncekileri unutturacak bir pa rasgele kurşun sıkarak çarşılara dalmak-
445 AYAS BİN ABDULLAH
ta, sokak aralarında taşkınlık yapmaktay kara, 1973, s. 110-141; J. Thevenot. 1655- dü?", Tarih Dünyası, S. 23 (1951); "Eşsiz
dılar. Günahsız insanlar öldürülüyor, 1656da Türkiye, (çev. N. Yıldız), İst., 1978, Mezartaşları", Tarih Hazinesi, S. 12
soyuluyordu. Yönetim, bu disiplinsizli s. 184; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I I I / l , (1951); "Fatih Devri Ricali Mezartaşları
177, IH/2, 274; Danişmend, Kronoloji, I-IV.
ğin önünü alamayınca İstanbul halkını ve Kitabeleri", VD, S. 4 (1958); "Vakıf
NECDET SAKAOĞLU
silahlanmaya zorladı. Silahsız sokağa Yapan Türk Kadınları", İÜ Hukuk Fakül
çıkmak yasaklandı. tesi Mecmuası, XXIX, S. 1-2 (1963); "Fer-
AYANOĞLU, İSMAİL FAZIL
Mora'da Rumların ayaklanmasının had Paşa ve Gizli Kalan Vakıfları", VD,
sürdüğü 1821'de, İstanbul'da Rum patri (1893, Bursa - 14 Haziran 1975, İstan S. 7 (1968); "İstanbul'da Yola Kalbedilen
ğinin ve suç ortaklarının idamının ar bul) Mezar taşları ve kitabeler hakkın Cami Vesaire", VD, S. 8 (1968); "Tahrip
dından, 26 Nisan günü, medreselilerle daki çalışmalarıyla tanınan tarihçi. Bur- Edilen Eski Eserler Serisi, Lûtfi Efendi
onlara uyan bir kısım sivil halk, sözde sa'da özel öğrenim gördükten sonra Mezarı", VD, S. 9 (1971). Okmeydanı ve
bir ayaklanma başlattılar. Hıristiyan ma idadiden mezun oldu. Önce Bursa'da, Okçuluk Tarihi adlı kitabı ölümünden
hallelerine, kiliselere saldırıldı. Galata 1921'den itibaren İstanbul'da tarih ve sonra 1976'da basıldı. "İstanbul, Bursa,
ve Beyoğlu semtlerinde evler, işyerleri coğrafya öğretmenliği yaptı. Bir yandan Edime Kitabeleri" ve "İstanbul Namaz
yakılıp yıkıldı. da tarih incelemeleri için yazılı kaynak gahları" adlı kitapları basılmamıştır.
lardaki biyografilerde kaydedilen ölüm "Şeyhülislam Mezartaşları Kitabeleri" ve
Yeniçeriler, ocaklarının yıkılmasını,
tarihlerini kontrol etmek amacıyla me "İstanbul Tekkeleri" adlı çalışmaları ise
adlarının yasaklanmasını gerektirecek
zar taşlarıyla ilgilenmeye başladı. Çok kayıptır.
son eylemlerini 1826'da gerçekleştirdi
sayıda tarihi mezar taşının fotoğrafını H. NECDET İŞLİ
ler. 15 Haziran 1826'daki bu son ocaklı
çekerek kitabelerini kaydetti. Önemli ve
ayaklanması, Sancak-ı Şerifin çıkartıl
sanat bakımından da değerli pek çok
ması, eğitimli teknik sınıf askerleriyle AYAS BİN ABDULLAH
mezar taşının cami hazirelerinde bulun
birlikte halkın da karşı cephede yer al (?, ? - 1487, İstanbul) Osmanlı mimarı.
ması onu Vakıflar İdaresi ile ilişki kur
ması nedeniyle tam bir yeniçeri katli "İyas", "İyaz" veya "İlyas" adları ile de
maya yöneltti. Bu konuda Evkaf-ı İsla-
amına dönüştü. Ele geçirilen yeniçeriler anılır. II. Mehmed ve II. Bayezid dö
miye Müzesi (bugün Türk ve İslam E-
boğduruldu. Kışlalar topa tutulup yıkıl nemlerinde eser vermiştir. Mimar Atik
serleri Müzesi) Müdür Yardımcısı Ab-
dı. İstanbul'un yüzyıllarca korkulu rüya Yusuf Sinan'ın öğrencilerinden olan
dülkadir Erdoğan'dan(->) ve Arkeoloji
sı olan yeniçerilik tarihe karıştı. Bu ola Ayaş'ın, II. Mehmed döneminde Fatih
Müzeleri Müdürü Halil E d h e m El-
ya Vak'a-i Hayriye!.-») denmiştir. Camii'nin yapımında bulunduğu ve o
dem'denO-») himaye ve destek gördü.
1859'daki ayaklanma girişimi (bak. Uzun yıllar İstanbul'da, Vakıflar Bölge sırada saray mimarlarına katıldığı sanıl
Kuleli Olayı) dışında 1876'ya kadar İs Başmüdürlüğü'nde mezar taşları ve eski maktadır. Atik Sinan'ın ö l ü m ü n d e n
tanbul'da herhangi bir eylem ya da eserler uzmanı olarak çalıştı. (1471) sonra Ayas, saray mimarı olarak
ayaklanma olmadı. 10 Mayıs 1876 tari çalışmalarını sürdürdü. Mimar Kemâled-
Çoğu kendi çektiği fotoğrafları içeren
hinde, Fatih ve Beyazıt meydanlarında din ile birlikte, II. Bayezid dönemine ait
makaleleri şunlardır: "Vakıflar İdaresince
toplanarak "Devletin ve memleketin hu yapıların inşaatında görev aldı. En ta
Tanzim Ettirilen Makbereler". \~D. S. 2
kuku ve istiklali çiğnenirken derse otu nınmış eseri. Saraçhanebaşı'nda kendi
(1942); "Bekri Mustafa Nerede Gömül-
rulmaz!" diye eyleme geçen medrese adına yaptığı camidir. "Mimar Ayas Ca
öğrencileri, değişim amaçlı bir ayaklan mii" veya "Saraçhanebaşı Mescidi" ola
ma başlattılar. Bu olay aynı zamanda, rak bilinen ve günümüze ulaşmamış
İstanbul'daki ilk siyasal amaçlı miting olan bu yapı, Şehzade Camii yakınların
dir. Birkaç gün boyunca başına sarık da, Sahilaltı bölgesinde bulunmaktaydı.
saran herkes kalabalıkları daha da sık Yapımı 891/1486'ya tarihlenir. Bu bina
laştırdı. Hıristiyan kent halkına tehditler dışında, mimarın Afyonkarahisar'da 879/
yönetildi. Tipik bir provokasyon olan 1475 tarihli bir camiye daha imza attığı
ve "Talebe-i Ulûm Kıyamı" denen bu bilinmektedir.
hareket, askeri bir ihtilalle Abdülaziz'in
tahttan indirilmesinin ilk eylemidir. Ayas 892/1487'de ölmüş ve Saraçha-
1876 içindeki Çerkez Hasan 01ayı(->) nebaşı'ndaki camiinin avlusuna gömül
ile Çırağan 01ayı(->) ise birer ayaklan müştür. Caminin niyaz penceresinde
madan çok, kişisel başkaldırılardır. yer aldığı bilinen kitabe mimarın ölü
münü tarihler: "Cennet-mekân firdevs-
1895 ve 1896'da Ermeni militanların âşiyân ve cealel cennetu misvahi Ebü'l-
gerçekleştirdikleri Ermeni Ayaklanma- Feth Sultan Mehmed han hazretlerinin
sı(-0 ve Osmanlı Bankası Olayı(-0 İs mimarı sahibü'l-hayrât üstad Mimar
tanbul'da, basının da işlemesiyle geniş Ayas merhumun ruhi içün ve cemi' ehl-
çapta heyecan uyandırmıştır. Osmanlı i iman ruhi içün rızaenlillahi teâlâ el-Fa-
tarihinin İstanbul'daki son büyük ayak tiha 892."
lanması ise Otuz Bir Mart Olayı'dır.(-0
Mimar Ayas Camii kesme taştan ve
Bibi. Celâlzâde Mustafa, Selimnâme, Ankara,
tek sağır kubbeli olarak yapılmıştır.
1990, s. 88-101; Hoca Saadeddin Efendi, Ta
cil 't-Tevarih, II. İst.. 1280; Tarih-i Selânikî. 1956'da gerçekleştirilen yol açma çalış
65, 252; Tarih-i Naima, I, 75-78, II, 235-250, malarında yeniden inşa edilmek üzere
354 vd, III, 79 vd, V, 4-88, 133-149, VI, 1-54; yıktırılmış, bugüne kadar da tekrar yap
Silahdar. Nusretname, II; Kâtip Celebi, Fezle tırılmamıştır.
ke, I, İst., 1268, s. 186-192, II, s." 337; Tarih-i
Raşid, II, 26-28, III, 11-70; Tarih-i Şânizade, Bibi. X . Enire, "Ahmet Refik'in 'Türk Mimar
III, 50 vd; Âsim Tarihi, İst., ty, I, s* 317-384, ları' Adlı Eseri Hakkında", Arkitekt, 1 (1937),
II; s. 2-38; Dimitri Kantemir, Osmanlı İmpa s. 11; 1. Kumbaracılar, "Türk Mimarları", Ar
ratorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, II, kitekt, 2 (1937), s. 59; K. Altan, "Klasik Türk
(çev. Ö. Çobanoğlu), Ankara, 1979, s. 138 Mimarlarından Esir Ali", Arkitekt, 3 (1937), s.
vd; Es'ad Efendi, Üss-i Zafer, İst., 1242; Mah- 81; L. A. Mayer, Islamic Architects and their
mud Celaleddin Paşa, Mir'at-ı Hakikat, I, Works, Geneva, 1956, s. 55-56; Öz, İstanbul
İst., 1326, s. 194: Ş. Tekindağ, "İstanbul", ¿4. Camileri, I, 119; G. Goodwin, Ottoman Archi
Ismail Fazıl Ayanoğlu, Karacaahmet tecture, Londra, 1971, s. 122; Ayverdi, Fatih
V/2, s. 1199-1214; M. Seroğlu, "İstanbul", İA, Mezarlığında, 1972.
V/2, s. 1214/1-44; M. Aktepe, Patrona İsya III, 455-457.
H. Necdet İşli arşivi
nı, ist., 1958; Ahmed Refik, Lâle Devri, An BURCU ÖZGÜVEN
AYAS MEHMED PAŞA TÜRBESİ 446
Kare planlı açık türbe, dört sütun li kubbenin yapımını insanüstü güçlere
üzerinde sivri kemerlerin sağladığı se bağlamış ve bu gözlem, dini inanç ile
kizgen kasnağa oturan bir kubbeden birleşince, Ayasofya ortaçağ mistisizmi
ibarettir. Malzeme olarak düzgün kesme nin erişilmez bir sembolü olmuştur. Or
küfeki taşı kullanılmıştır. Sütunlar ve todoks inancında insanlar ve dünya üs
baklavalı başlıkları ise mermerdendir. tünde semavi âlemi temsil eden kubbe,
Yapı oldukça sadedir. Başlıca süslemesi burada en yüceleştirilmiş görünümüne
kademeli silmeler ve sütunların araların kavuştuğundan, bu kubbenin "sanki
da yer alan geometrik mermer şebeke boşlukta yüzdüğü "ne inanılmış ve böy
lerdir. Türbe girişi kuzey tarafta asma lece, Ayasofya adının maddeleşmiş bir
kapı ile sağlanmıştır. Kapı üzerinde bir belirtisi sayılmıştır. Ortaçağ insanının bu
palmet frizi bulunur. görüşü, günümüze kadar insanları aynı
Ayas Mehmed Paşanın madalyon be güçle etkisi altında bırakabilmiş ve Aya-
zemeli mermer lahti, türbenin ortasında sofya'yı inceleyen çağımızın ilim adam
bulunmaktadır. Baş ve ayak taşları sivri ları da çok defa bu görüşlere katılmak
kemerlidir ve üçer sıra mukarnaslı mih- tan kendilerini alamamışlardır.
rapçıkla bezenmiştir. İmparator I. Constantinus (hd 324-
Bibi. Akakuş, Eyyûb Sultan, 167; Unsal. Tür 337), Hıristiyanlığı yasaklanan bir inanç
Ayas Mehmed Paşa Türbesi'nin planı. beler, 82; Demiriz, Türbeler, 16-18; Haskan, olmaktan resmen çıkardıktan sonra, im
Yıldız Demiriz Eyüp Tarihi, I, 156-158. paratorluğun her tarafında büyük kilise
YILDIZ DEMİRİZ ler yapımına başlandı. Constantinus'un
bu hoşgörüsünden dolayı birçok kilise
AYAS MEHMED PAŞA TÜRBESİ AYASOFYA nin kurucusu olduğu iddia edilmiştir.
Eyüp'te Eyüb Sultan Camii'nin Bostan Bizans sanatının en büyük eseri olan Fakat bu söylentilerin en eskisi 7. yy'-
İskelesi'ne açılan dış kapısının sağında, Ayasofya'nın yerinde daha önceki paga- dan daha geriye gitmez. Halbuki 380-
çevre duvarının içindedir. nisma dönemi mabetlerinden birinin 440 arasında İstanbul'da yaşayan, kilise
Türbede medfun bulunan Ayas Meh bulunduğu sanılır. İlk yapıldığında Bü tarihi yazarı Sokrates, Ayasofya'nın ilk
med Paşa 1482de doğmuş, devşirme o- yük Kilise (Megale Ekklesia) olarak ad yapısının İmparator Constantius (hd
larak saraya alınmış ve Enderun Mekte- landırılan Ayasofya'ya ancak 5. yy'da sa 337-361) tarafından inşa ettirildiğini bil
bi'nde yetişmiştir. Yavuz Sultan' Selim dece Sopfia denilmeye başlanmıştı. Hı dirir. Constantius'un hayatını kaleme
zamanında yeniçeri ağalığı, Anadolu ristiyan üçlemesinin ikinci unsuru olan alan Evsebios (260-339) onun böyle bir
beylerbeyliği yapan paşa. Kanuni dev Kutsal Hlkmet'e'(Sofia) adandığından kilise yaptırttığından hiç söz etmez.
rinde vezir olmuştur. Ölüm tarihi hak Ayia Sofia olarak tanınmıştır. Fakat Bi Ayasofya'nın ilk açılış töreni, 15 Şu
kında farklı bilgiler vardır. Ayvansara- zans halkı buraya uzun süre Büyük Ki bat 360'ta yapıldı. Bu üstü ahşap çatı ile
yi'ye göre 942/1535'te, Lutfî'ye göre ise lise demeye devam etmiştir. Aynı ad fe örtülmüş, uzunluğuna gelişen bir bazili
946/1539'da vefat etmiştir. Türbedeki tihten sonra da Ayasofya biçimini alarak ka idi. İstanbul Patriği İoannes Krisosto-
mezar taşının kitabesi 1539 tarihini ver günümüze kadar yaşamıştır. mos. Arkadios'un (hd 395-408) eşi Ev-
mektedir. Bu tarih doğru olarak kabul Ayasofya'nın iç süslemesinin ihtişamı, dokia'nın Ayasofya önüne gümüş kap
edilmelidir ve aynı zamanda türbenin mimari ölçülerinin bir kilise için alışıl lamalı bir heykelinin dikilmesi yüzün
de tarihidir. Türbenin yapım tarihi Mi mamış büyüklükte oluşu ye hepsinin den çıkan tartışmada, 20 Haziran 404'te
mar Sinan'ın hassa başmimarlığına tayi üstünde, orta mekânına hâkim olan İç Anadolu'ya sürgün edildiğinde mey
ni yıllarına rastladığından, onun eseri kubbenin yüksekliği ve çapının genişli dana" gelen ayaklanmada, ilk Ayasofya
olduğunu ileri sürenler vardır. Ancak, ği, daha yapıldığı yıllardan itibaren her kısmen yandı. Onarım ancak II. Teodo-
tezkirelerde adı geçmez, dolayısıyla Mi kesi şaşırtmış ve hayranlık duymalarına sios döneminde (408-450) tamamlandı
mar Sinan'ın eseri değildir. yol açmıştır. Hıristiyan dünyası bu cüret- ve açılış 10 Ekim 415'te yapıldı. A. M.
Schneider (1896-1952) tarafından, bina
nın batı tarafında yapılan kazıda bulu
nan, üzerlerinde On iki Havari'yi temsil
eden kuzu kabartmaları olan mermer
blokların, bu ikinci Ayasofya'nın abide
vi ölçüdeki girişinin parçaları oldukları
ileri sürülmüştür. Bu Ayasofya da tah
min edildiğine göre yine ahşap çatılı,
bazilika tipinde bir yapı idi.
İmparator I. İustinianos (hd 527-565)
aleyhine 13 Ocak 532'de başlayan ayak
lanmada, isyancıların ö n c e başarıya
ulaştıklarını sanarak "zafer" diye haykır
maları yüzünden Nika (Zafer) olarak
adlandırılan büyük kargaşada çıkan
yangında, 13-14 Ocak gecesi kilise ikin
ci defa yandı. Durum düzeldikten sonra
İustinianos derhal kilisenin ihyasına gi
rişti. İmparatorun hayatı ve işlevi hak
kında pek çok eser yazan Prokopios
(yak. 500-562) inşaata 23 Şubat'ta baş
landığını bildirir ki, bugün görülen işte
bu üçüncü Ayasofya'dır.
Ayasofya'nın içinde ve çevresinde
1946'dan itibaren kazılar yapan Muzaffer
Ayas Mehmed Paşa Türbesi'nin kapı kitabesi. Ramazanoğlu (1901-1958) bazı yeni gö
Yıldız Demiriz
rüşler ileri sürerek, ilk binanın Constan-
i AYASOFYA
447
Ayasofya'nm havadan çekilmiş bir fotoğrafı. Sağda arkada Aya İrini ve Topkapı Sarayı, önde sağ köşede III. Ahmed Sebili ve Çeşmesi.
Ara Güler, 1970
tinus zamanında yapıldığını, oğlu Kons- si, "erişilmez bir sınırsızlık, mozaik ve Ayasofya 859'da büyük bir yangın
tantios'un bunu büyütüp, üç nefli bir renkli taşlarla kaplı duvarlar, çayır, or geçirdi. Fakat 8 Ocak 869 günü meyda
bazilika biçimine soktuğunu iddia etmiş man ve denizleri" temsil eden yeryüzü na gelen depremde batıdaki yarım kub
tir. II. Teodosios bu bazilikanın güney olarak kabul ediliyordu. belerden biri yıkıldı. I. Basileios (hd
kısmının üstünde yeni kiliseyi yapmış Ayasofya'nm, Ağustos 553'te ve 14 867-886) derhal gerekli onarımı yaptır
olup şimdi görülen iç ve dış holler (nar- Aralık 557'deki depremlerde büyük dı. 989'un 25-26 Ekim gecesi olan dep
teksler), bunun orta ve bir yan nefi üs kubbesi ile doğudaki yarım kubbesinde remde, kilisenin birçok kısımları ile bü
tündedir. Nihayet I. İustinianos'un kili çatlaklar belirmesi üzerine onarımına yük kubbe önemli ölçüde çöktü. II. Ba
sesi ise bu kalıntıların üstünde kurul geçildi, fakat 7 Mayıs 558 günü kubbe sileios (hd 967-1025) altı yıl süren ve
muştur. Ancak bu görüşler hiç taraftar nin büyük bir kısmı çökerken, sunak Tiridat adında Ermeni asıllı bir mimarın
bulmadığı gibi, iddiaların çoğu inandırı masası, kiborion ve ambon'u da parça yürüttüğü çalışmalar ile Ayasofya'yı eski
cı olamamıştır. Fakat Ramazanoğlu'nun ladı. I. İustinianos'un emri ile İsidoros' haline getirtti ve 13 Mayıs 994'te kilise
yeteri kadar tanıtılmadan kalan kazı bu un yeğeni Genç İsidoros onarımı üst yeniden ibadete açıldı. Onarımın bu ka
luntularının da arkeoloji bakımından lendi. Bu mimar, kubbeyi otuz ayak (7 dar uzun sürmesi, tahribatın büyüklü
önemli oldukları inkâr olunamaz. m kadar) yükselterek daha hafif malze ğüne bir işaret sayılır.
I. İustinianos, Ayasofya'nm yapımı meden yaptı ve açılış 23 Aralık 562'de Bizans'a esir olarak 10. yy'da gelen
için Batı Anadolulu iki mimar-mühendi- oldu. Bu ikinci açılış töreni dolayısıyla, Haran bin Yahya, Ayasofya'nm bir kö
si görevlendirdi. Bunlar Miletoslu (Söke Pavlos Silentiarios, Ayasofya'nm büyük şesinde bulunan bir "vakit gösterme ara
yakınında Balat) İsidoros(->) ile Tral- lük, güzellik ve ihtişamını öven abartılı c ı n d a n bahseder. Kilisenin güneybatı
les'li (Aydın) Antemios(->) idi. İnşaat manzum bir destan (ekphrasis) yazmış köşesinde olan bu horologio'nun için
için, her taraftan malzeme toplanırken, tır. Bu sıralarda kilisenin hizmetini gö deki bir mekanizma ile her saat başı bir
başta Efesos'ta Artemis'teki olmak üzere ren din adamlarının sayısı altı yüz ola kapağın açılması ile bir kukla dışarıya
pagan (putperest) mabetlerinin sütunla rak belirlenir. çıkıyordu. Sonra sırası ile başka kapak
rı da İstanbul'a getirildi. Bir kaynağın Bizans tarihinde önemli bir akım lardan başka kuklalar görünüyordu. İm
bildirdiğine göre, yüz ustabaşınm idare olan İkonoklazma (tasvirkırıcılık) döne parator VII. Konstantinos Porfirogenne-
sinde on bin amele ile yapılan inşaat minde (726-842), Ayasofya'daki bütün tos (hd 913-959), yazdığı " Törenler Kita-
beş yıl sürdü ve açılış 27 Aralık 537 gü figürlü resimlerin yok edildikleri bilinir. bfnda, Ayasofya'da imparator ve patri
nü yapıldı. Fakat içinin süslemesi daha Bu akımın en büyük taraftarı İmparator ğin katılımı ile yapılan törenleri ayrıntı
yıllarca sürerek ancak II. İustinos (hd Teófilos (hd 829-842), Ayasofya'ya de ları ile anlatır. Bizans tarihi içinde pat
565-578) döneminde bitti. Ayasofya ya ğer verdiğini göstermek üzere, antik ça rikhane, Ayasofya'nın güney tarafında
pıldığında "... kaplanamaz, sınırlanamaz ğa ait bir binadan alınmış, tunçtan çok olmakla beraber, büyük dini toplantılar,
bir boşluk, çevrelenemeyen kozmosun" güzel bir çift kapı kanadını, kilisenin kilisenin üst katındaki güney galerisinde
bir sembolü olarak görülmüştü. Kubbe güney taraftaki girişine taktırmıştır. yapılıyordu. Bu toplantılardan I. Manuel
AYASOFYA 448
Komnenos döneminde (1143-1180) Bizans, 126l'de şehri geri alıp impa râsiyâb'ın kalesinde nevbet vuruyor).
1166'da yapılanında alman karar bir fer ratorluğu ihya ettiğinde Ayasofya olduk Gerekli temizlik yapıldıktan sonra, usul
man halinde mermer levhalara işlene ça yıpranmış halde idi. Büyük ihtimal gereğince fetih işareti olarak, kilise ca
rek, narteks bölümünün duvarına yapış ile binanın batı tarafındaki dört destek miye çevrilmiş, genç padişah imamlık
tırılmıştı. Fetihten sonra uzun süre yerle payandası bu sırada yapılmıştır. II. And- görevini yapan Akşemseddin'in idare
rinde duran bu levhalar II. Selim (hd ronikos (hd 1282-1328). 1317de yapının sinde ilk cuma namazını artık Ayasofya
1566-1574) döneminde, 1566'da kaldırı doğu ve kuzey taraflarının tehlikeli du Cami-i Kebiri olan bu mabette kılmış,
lıp, ters çevrilerek Kanuni Sultan Süley rumunu önlemek için, bu cephelere onun adına burada ilk hutbe okunmuş
man türbesinin saçağında kullanılmıştır. destek payandaları yaptırmıştır. 1344 tur. Bundan itibaren de Ayasofya'nın
IV. Haçlı Seferi 1203'te Byzantion'a Ekim'indeki şiddetli depremde. Ayasof Türk dönemi başlamış oldu.
geldiğinde, onlara borçlu olan IV. Alek- ya'nın birçok kısmı çatlamış, fakat çö 16. yy'da yaşayan Gelibolulu Âli'nin
sios, Ayasofya'nın değerli bazı eşyasını küntü 19 Mayıs 1346'da olmuştur. Kub Künhü'l-Abbar'da bildirdiğine göre Fa
Latinlere bağışlamak zorunda kalmıştır. benin bir parçası ile doğu kemeri ve ba tih, Ayasofya hakkındaki Bizans yazma
Kısa süre sonra 1204'te Batılı şövalyeler zı bölümler yıkılmıştır. Bu sırada impa larını toplatarak, bunları Türkçeye çe-
şehri ele geçirdiklerinde, Ayasofya ciddi ratorluk, onarınım giderlerini karşılaya virtmiştir. Pek çok kütüphanede yazma
surette yağmalandığı gibi, ilk kargaşa cak durumda olmadığından, Ayasofya olarak rastlanan Tarih-i bina-i Aya Sof
günlerinde bir dini bina için yakışıksız bir süre kapalı kalmış, ancak 1354'te ya başlıklı risalelerin hepsinin özünün.
bazı çirkin olaylar da oldu. Kaynaklara özel bir vergi toplamak ve bağışlar al Bizans döneminde yazılmış "Patria" de
göre, Meryem sunağı parçalandı, dini mak suretiyle Astras ve Peraeta adların nilen İstanbul tarihlerinin, Ayasofya'dan
ayin kupalarında şarap içildi, yağmala da iki Latin mimar tarafından gerekli bahseden "Diegesis" adlı bölümüne da
nan eşyayı taşımak için hayvanlar kilise onarımlar yapılabilmiştir. İstanbul'un yandığı belirlenmiştir.
nin içine kadar sokuldu. Hattâ Bizanslı 1453'te fethinden kısa süre önce, Aya- Bellibaşlı Türk şehirlerinde varlığı gö
yazar Niketas'a inanılırsa, bir fahişe, kür sofya'da bazı onarımlar yapmak üzere rülen bir ulu cami İstanbul'da yapılma
süye çıkarak şarkı okumuş ve dans et Ali Neccar adında bir Türk mimarın mış, bu görevi Ayasofya görmüştür. Fa
miştir. Bu arada Hıristiyanlığın birçok gönderilmiş olduğu yolundaki söylenti tih, değişik nüshaları günümüze kadar
kutsal eşyası (rölik), içinde saklandıkları nin doğruluk derecesi bilinemez. Bizans gelen vakfiyelerinde Ayasofya Camii'nin
değerli mahfazaları ile Ayasofya'dan alı İmparatorluğu'nun son döneminde Aya bakımı için gelir sağlayacak pek çok
narak, Batı'daki kiliselere yollanmıştır. sofya artık bakımsız ve perişan bir hal mülk ayırdıktan başka, caminin hizmet
dedir. Semerkant'a, Timur'a elçi olarak lerini görmek üzere 62 görevli atamıştır.
İlk taşkınlıklar durulduktan sonra
giden İspanyol Ruy Gonzales de Clavi-
Ayasofya Venediklilerin idaresinde kal Fatih döneminde, genellikle sanıldığı
jo, 1403'te kilisenin birçok kapısının
mıştır. Buranın idaresini diğer Katolikle- gibi tuğla minare değil, batıdaki yarım
düşmüş ve çevresinin harabelerle dolu
re vermek istemedikleri için aralarında kubbenin güney köşesindeki ağırlık ku
olduğunu seyahatnamesinde yazar.
ciddi sürtüşmeler olmuştur. Fakat 126l'e lesinin üstüne ahşaptan bir minare ya
kadar süren Latin işgali sırasında, Batılı II. Mehmed (Fatih) 29 Mayıs 1453'te pılmıştır. Fatih caminin kuzey tarafına
beş imparator burada taç giyiniştir. Aya Byzantion'u fethedip, şehre girdiğinde, da bir medrese inşa ettirmiştir.
sofya'nın yukarı kattaki güney galerisin gerek Tacizade Cafer Çelebi, gerek Tur II. Bayezid döneminde (1481-1512),
de yerde görülen Henricus Dandolo ya sun (Tûr-ı Sînâ) Bey'in haber verdikleri Bâb-ı Hümayun tarafındaki minarenin
zılı taşın, İstanbul'un Haçlılar tarafından ne göre, doğru Ayasofya'ya giderek, yapıldığı söylenirse de, bize göre bu mi
işgali için çok uğraşan ve burada ölen kubbenin üstüne kadar çıkmıştır. Fe nare daha sonra Mimar Sinan tarafından
Venedik dojunun mezarı olduğuna ina tihte bizzat bulunan Tursun Bey II. yapılmış olup Bayezid döneminde inşa
nılır. Ancak bu yazının 1847-1849 ara Mehmed'in (Fatih) kilisenin çevresini edilen minare tuğladan olandır. II. Ba
sındaki onarım sırasında, Dandolo'nun çok harap bulduğunu bildirirken, onun yezid medresenin üzerine bir de kat ila
hatırasını yaşatmak için sembolik bir burada ünlü Farsça beyti söylediğini de ve ettirmiştir. I. Süleyman (Kanuni) dö
mezar yeri uydurmak düşüncesiyle bu kaydeder (Türkçesi, Örümcek Kisrâ'nın neminde (1520-1566) Macaristan'da Bu-
raya işlendiği de ileri sürülür. takında perdedarhk ediyor / Baykuş Ef- din'in fethi üzerine oradaki katedralden
449 AYASOFYA
yeni bir hünkâr mahfili ile mihrap inşa çizdikten sonra yeniden üstlerini ört toğrafçı Robertson'un hakkettiği altın,
edildikten başka bu dönemde içerideki müştür. Bu arada bazı yeni ek binalar gümüş ve bronz bir de madalya basıl
mozaiklerin de üstlerinin kalın badana da inşa edilmiş, medrese bütünüyle 19. mıştır. Bu olay Lutfi Efendi'nin Vekayi-
tabakası ile kapatıldıkları bilinir. Baron yy üslubunda bir yapı halinde yeniden na?nes'mde de anlatılır. Fossati, Abdül-
de Tott, 1755'te mozaiklerin artık görü yapılmıştır. Dökülmüş mozaik tanelerin mecid'in yaptığı maddi yardımla, Aya
lemediğine işaret eder. den, Lanzoni adlı mozaik ustasma Ab- sofya'nın içini, dışını ve çevresini gös
Hocapaşa semtinde çıkan ve 36 saat dülmecid'in bir tuğrası işletilmiştir. Kan teren renkli resimlerden oluşan bir al
süren yangında ise, çevredeki alevlerin diller yenilenmiş, kıble duvarındaki bümü 1852'de Londra'da yayımlamış,
şiddetinden Ayasofya'nın kubbe kur renkli alçı pencereler yapılmış. Tekneci- onun kurduğu iskelelerden faydalana
şunları eriyerek çörtenlerden aşağıya zade İbrahim Efendi tarafından 1644- rak meydana çıkan mozaiklerin 1848'
akmıştır. I. Mahmud'un inşa ettirdiği ek 1645'te yazılan kare çerçeveli büyük de resimlerini çizen W. Salzenberg de
binalar ile Ayasofya. bir külliyenin mer levhalar indirilerek, yerlerine Kazasker (1803-1887) ilim ahlakına aykırı düşen
kezi durumuna girmişti. Câbi Said Efen Mustafa İzzet Efendi'nin (1801-1877) Al bir davranışla, bunların renkli resimleri
di'nin Vekayiname 'sinden öğrenildiğine lah, Muhammed, ilk dört halifenin adla ni büyük bir albüm olarak 1854'te bas
göre, II. Mahmud tarafından 1809-1810' rını ve Hasan, Hüseyin adlarını celi sü tırmıştır.
da sekiz yüz kese kadar para harcana lüs hatla yazdığı dev ölçüde yuvarlak Mozaiklerde tahribat 19. yy'da ya
rak Ayasofya tekrar onarılmıştır. Fakat çerçeveli sekiz levha asılmıştır. Fossati bancıların artık Ayasofya'yı rahatça ge
bunun yeterli olmadığı, Abdülmecid ayrıca Ayasofya'nın dış duvarlarını sarı zebilmeleri ile başlamıştır denilebilir.
(hd 1839-1861) tarafından çok büyük ve koyu kırmızı şeritler halinde boyat Çünkü bazı cami hademeleri, elle erişi
çapta bir onarım girişiminde bulunul mıştır. Fossati'nin inşa ettiği ek binaların lebilecek yerlerdeki mozaik tanelerini,
masından anlaşılır. İsviçre asıllı mimar başında kıble duvarına bitişik, neobi- bahşiş karşılığında yabancı ziyaretçilere
Gaspare T. Fossati'ye (1809-1883) hava zans üslubundaki yeni hünkâr mahfili veriyorlardı. Th. Gautier de 1852'de böy
le edilen bu işin gerçekleşmesi için mi- gelir. Bu, arkadaki küçük çapta bir sa lece bir avuç mozaik tanesine sahip ol
rasçısız ölen Şeyhülislam Mekkîzade ray mekânı görünümünde olan Kasr-ı duğunu bildirir. Fakat en önemli tahrip
Mustafa Asım 'Efendinin (1733-1846) Hümayuna bağlanmıştır. Bunun iç de 10 Temmuz 1894 günü meydana gelen
devlete kalan parası kullanılmıştır. Kar korasyonu A. Fornari tarafından yapıl depremde vuku bulmuş, yarım kubbe
deşi Giuseppe (1822-1891) ile 1847'den mıştır. Fossati avlu kapısının yanma bir ler ile tonozlardaki sıvalardan çok bü
itibaren çalışmalarına başlayan Gaspare muvakkithane de inşa etmiştir. Bu ona yük parçalar ile mozaikler aşağıya düş
Fossati, ortalama sekiz yüz işçi çalıştıra rımın bitmesi üzerine 1265 yılı ramaza müştür. Cami bu depremin arkasından
rak, yapıdaki çatlakları o yılların tekniği nının ilk cuması (13 Temmuz 1849) çok uzun süre kapalı kalmıştır.
ile giderirken, iç ve dış süslemeyi de büyük bir törenle açılış yapılmış, bu Ayasofya hakkında ilk ilmi monogra
bütünü ile elden geçirmiş, mozaikleri olayın hatırası olarak da taslağını Fossa fi W. R. Lethaby ve H. Swanison tarafın
meydana çıkarmış, bunların desenlerini ti'nin çizdiği ve Darphane'de görevli fo dan yayımlanmış (1894) ve az sonra E.
451 AYASOFYA
de üçe bölünerek daha da azaltılmıştır. me, yıkılan kubbenin parçalarından nı kitleden biçilen tabakaların bitiştiril-
Bu sistem ana kubbe ağırlığının, batı- çökmüş durumda şimdiki kaplamanın mesi suretiyle bazı şekiller ortaya çık
doğu ekseni üzerinde dağıtılarak, dış altında bulunmuştur. Orta nefin sağ ta mıştır. Halk bunlarda bazı figürleri ve
duvarlara kadar getirilmesini, buradan rafında, döşemede görülen renkli taşlar aralarında şeytanın resmini de gördüğü
da zemine indirilmesini sağlamıştır. Hal dan yuvarlaklar kesilerek yapılmış süs nü sanır. Bazı levhalarda ise Byzanti-
buki aynı baskı yanlarda (kuzey ve gü lemenin, taban yükseltildiğine göre geç on'un simgesi olan yunusbalığı motifler,
neyde) ve binanın içinde birtakım ke bir tarihe ait olduğu belirlidir. Bu yuvar kabartma olarak görülür.
merlerin yardımı ile karşılanmaya çalı laklarda evren, burçlar ve Hıristiyan üç Kuzey ve güneydeki rampalardan çı
şıldığından, bu sistemin statik bakımdan lemesinin sembollerini görmek isteyen kılan üst galeriler, naıteks ile yan netle
yetersizliği yüzünden. Ayasofya'mn gü hipotez inandırıcı görülmemiştir. Onıfa- rin üzerlerinde uzanır. Naıteks üstünde
ney ve kuzey cephelerine zaman za los adı verilen bu yer. bazı kaynaklar ki, boydan boya beşik tonozla örtülü
man destekleyici payandaların yapılma dan öğrenildiğine göre. Bizans'ın son olan uzun galeri kadınlara mahsus idi.
sını gerektirmiştir. Taşıyıcı büyük paye yıllarında imparatorların taç giydikleri Tam ortada imparatoriçeye tahsis olar.
lerin, renkli taştan levhalarla kaplanma yerdir. yer belirtilmiştir. Burada önemli ve ben
sı ile ağırlıkları gizlenerek, orta nefin zeri çok az görülen bir özellik, kemerle
Orta nefi yanlarmdaki neflerden ayı
aydınlık, geniş bir mekân halini alması rin aralarındaki ağaç gergi kirişleridir.
ran paye ve sütunların başlıkları zengin
sağlanmış, ortaçağda başka benzeri ol Bunların yüzeylerinde motifler oyıru
biçimde bezenmiştir. Uzak ülkelerdeki
mayan kubbenin seyirci üzerindeki et olarak işlenmiştir. Bu galerinin günev
mabetlerden getirilen bu sütunlar ma
kisi daha güçlenmiştir. ucunda. Türk döneminde "papaz odala
denden kalın çemberlerle dayanıklı du
Orta nefin iki yanındaki büyük ke ruma sokulmuştur. Başlıkların, kuvvetli rı" denilen birkaç mekân vardır. Gün--
merlerin içlerini kapatan tynıpanorida gölge-ışık tesirlerine sahip olmaları için galeri, patrik başkanlığında metropolit
(üst duvarlar) açılmış pencereler ile üzerlerindeki yaprak motiflerinin arala lerin toplantısı için kullanıldığına göre
kubbedekiler ortayı aydınlatır. Bu geniş rı matkapla övülmüştür: ortalarında ise bu odaların da patrik ve kilise adamları
sahanın zemini, dikdörtgen büyük mer I. İustinianos'un adını veren markalar na mahsus oldukları tahmin edilir.
mer levhalar ile kaplıdır. Ancak Rama- (monogram) işlenmiştir. Bütün duvar Güney nefin üstündeki galeride kub
zanoğlu'nun 1947-1950 arasında yaptığı yüzeyleri damarlı mermer veya başka benin iki yana olan baskılarını karşıla
araştırmada, daha önceki mermer döşe cins renkli taş levhalarla kaplanmış, ay yan, paye, kemer ve tonoz sistemi g:-
453 AYASOFYA
rülür. Bunun statik yetersizliği, sütunla Ayasofya'nm kuzeydoğu köşesinde, İustinianos döneminin renkli ve yaldızlı
rın dikeyliklerini kaybetmelerinden an esas binadan 5 m kadar açıkta yuvarlak yüzeyler meydana getiren bezemeleri
laşılır. Güney galeriyi ayıran mermer böl bir ek bina bulunur. İç çapı 11,50 m, dış ise günümüze kadar gelmiştir.
me ise, ağaç ve tunç kapı kanatlarının çapı ise 14,50 m olan bu yapının, kilise Ayasofya'da bugün görülen ve 1932'
taşa işlenmiş kopyasıdır. Bu bölmenin nin değerli eşyalarının saklandığı skevo- den itibaren Amerikan Bizans Enstitüsü
gerisindeki kısımda kilise adamları top filakion (hazine binası) olduğu genellik tarafından meydana çıkarılan figürlü
lantı yapıyorlardı. Bu galerinin sağın le kabul edilir. I. Mahmud döneminde mozaiklerin hepsi de İkonoklazma Akı
daki payandaların içinde yapılmış olan, arkada aşhane-imaret yapıldığında bura mı 842'de kapandıktan sonraya aittir.
çok ufak karanlık hücre, 1453'te Türk sı erzak ambarı olmuştu. 1980'li yıllarda Bunlar peyderpey yapıldıklarından ara
ler şehri aldığında, güya ayini idare içindeki kalın toprak tabakası temizlen larında üslup birliği yoktur. Fetihten
eden papazın içine girerek kaybolduğu diğinde, çepeçevre on iki niş meydana sonra uzun süre, yalnızca yüzleri kapa
ve bir gün, Ayasofya tekrar kilise oldu çıkmış, ayrıca duvara saplanmış mermer tılmış olarak görülen figürlü mozaikle
ğunda çıkacağı yer olarak gösterilmiştir. konsollar da görülmüştür. Bunun da, rin bütünüyle örtülmeleri ancak 18.
Ayasofya'nm güney tarafına bitişik İustinianos Ayasofya'sından daha eski
yy'ın ortalarına doğru gerçekleşmiştir.
olan baptisterion (vaftizhane) ise zemin olabileceği tahmin edilmiştir.
Th. Whittemore'un 1932'de başlayan
de kare planlı bir binadır. Köşelerde ya Mozaikler mozaikleri meydana çıkarma çalışmala
rım yuvarlak çıkıntılardan sonra üst ya I. İustinianos tarafından yaptırıldığında rı, onun ölümünden sonra 1970'e kadar
pısı sekizgene dönüşür ve üstünü bir kilisenin içinin mozaiklerle kaplandığı sürdürülmüştür. Fakat Fossati'nin notla
kubbe örter. Vaftizhane ile ana bina ara bilinmekle beraber, bunlar arasında fi rına göre yeni tespit edilen bazı yerler
sında küçük bir avlu vardır. Bu yüzden gürlü kompozisyonların da yer alıp al de mozaik bulunmaması şaşırtıcıdır.
bu binanın İustinianos Ayasofya'sından madıkları hakkında bir şey bilinmez. Whittemore'un açıkladığı gibi, mozaik
daha eski olabileceği düşünülür. Burası Pavlos Silentiarios, sadece kubbenin or lerin hiçbirinde kasıtlı tahrip veya yüz
17. yy'da türbeye dönüştürüldüğünde dı tasını büyük bir haçın süslediğini bildi lerin kazınması gibi bir durum görül
şarıdaki aralığa çıkarılan yekpare mer rir. Çok zayıf bir ihtimal ile eğer figürlü memiştir. 1932-1970 arasında üstleri açı
merden oyulmuş 3,20 m uzunluk ve resimler var idiyse, bunlar 726-842 ara lan mozaikler şunlardır:
2,50 m genişliğindeki muazzam vaftiz sındaki, İkonoklazma (tasvirkırıcılık) Narteksten esas mekâna açılan İm
teknesi bugün hâlâ orada durur. Akımı sırasında kazınmış olmalıdır. I. parator Kapısı üstünde, ortada tahtında
AYASOFYA 454
Yan neflerdeki üst duvarlarda bulunan aziz mozaikleri: Soldan sağa. Genç İgnatios. İoannes Krisostomos ve İgnatios Teoforos.
Fotoğraflar Tahsin Aydoğmuş
455 AYASOFYA
Osmanlı dönemi mermer ve taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan minber ve minber
gibi 16. yy üslubunu yansıtan müezzin mahfili (üstte) ile Fossati'nin Bizans üslubunda yaptığı
hünkâr mahfili (sağda).
Fotoğraflar Tahsin Aydoğmuş
ma) üslubuna sahiptir. Herhalde Fossati rımda yapılmış olmalıdır. Aynı dönem lam Yeliyüddin Efendi ( ö . 1768), ve
tarafından yenilenen bu mihrabın yerin de vaaz kürsüsü de yapılmış olmalıdır. Mehmed Esad Efendi'nin (ö. 1798) hat
de, Türk mimari üslubunda bir mihrap Bu mermer eserler, ahenkli orantıları ve ları ile yazılmış levhalar da vardır. Aya-
vardı. Belki de kalıntıları bugün görüle zarif süslemeleri ise Türk sanatının taş sofya müzeye dönüştürüldüğünde pek
nin arkasında hâlâ durur. işçiliğinin en parlak dönemine işaret çok yazı levhası Türk ve İslam Eserleri
Minber, Osmanlı dönemi Türk mer ederler. Müzesi ile Sultan Ahmed Camiine götü
mer işçiliğinin en güzel eserlerindendir. Ayasofya'nın mihrabı etrafında de rülmüştür.
l6. yy sonlarında II. Selim ve III. Murad ğerli bazı çiniler de vardır. Mihrabın üs Ayasofya'nın ilk hünkâr mahfili bilin
dönemlerindeki büyük tamir sırasında tünde eski apsisi saran çini kuşak, 1016/ mez. Eski resimlerden bunun, apsisin
konulmuş olmalıdır. İki yan levhası 1607 tarihli olup Mehmed adında bir sol (kuzey) tarafındaki iki ana payenin
dantela gibi oymalı olarak işlenmiştir. hattatın imzasını taşır. İznik çini sanatı önünde olduğu anlaşılır. Şair Nedim'in
Giriş alınlığında ise renkli ve altın yal nın son eserlerinden olan bu çini şeri bir tarih kasidesinde hünkâr mahfilinin
dızlı nakışlar bulunmaktadır. din bir kısmı bozulduğundan, eksik kı 1141/1728'de Sadrazam Nevşehirli Da
Caminin ortasındaki müezzin mahfili, sımlar 19. yy'da boya ile tamamlanmış mat İbrahim Paşa tarafından genişletile
minber gibi 16. yy'ın üslubuna işaret tır. Mihrabın sağ (güney) tarafındaki rek daha güzel biçimde yeniden yapıldı
eder. Caminin içinde ve nartekste aynı aralıkta iki çini pano bulunmaktadır. ğı övülür. 16. yy çinileri ile kaplanmış
üslupta dört mahfil daha vardır ki, bun Bunlardan birincisi tek çini halinde olan eski mahfil. Fossati tarafından kal
ların hepsi de 16. yy sonlarındaki ona- olup üzerinde Hazret-i Muhammed'in dırılarak, çinili mihrabı ile bazı çinileri
türbesi tasvir edilmiştir. Ayasofya'ya va iki paye arasındaki tonozlu dar dehlizde
kıf olarak sunulan bu çininin kitabesin bırakılmıştır. Eski hünkâr mahfilinde,
de 1053/1643-44 tarihi ve Debbağzade padişahın dışarıdan girişi, Bâb-ı Hüma
Mehmed Bey adı okunur. Aynı yerdeki yun tarafındaki bir kapıdan oluyor ve
ikinci çini pano ise birçok parçadan ya bütün büyük camilerde olduğu gibi, bu
pılmış ise de, Kabe'yi gösteren karolar giriş ile namazın kılındığı mahfil arasın
dan biri çalınmış, yerine yine 16. yy'ın da ufak bir dinlenme mekânı bulunu
yapraklı bir karosu yapıştırılmıştır. yordu. Kasr-ı Hümayun denilen bu ka
Caminin içindeki yazılardan, büyük sır. I. Mahmud döneminde yapılmış ve
payelere asılı olan, Teknecizade İbra içerideki eski mahfil ile bağlantı sağlan
him Efendi'nin kare çerçeveli ve mima mıştır. Fossati kasrm dış mimarisini de
riye uyan büyük levhaları Fossati tara ğiştirerek üç kemerden ikisini demir
fından kaldırılarak yerlerine Kazasker parmaklıklı pencere şekline sokmuş, or-
Mustafa İzzet Efendi'nin yeşil zemin tadakine de mermer söveli kapı yapmış
üzerine altın yaldızla yazılan 7,50 m ça tır. Bu kapının üstünde Mustafa İzzet
pındaki büyük yuvarlak yazıları asılmış Efendi'nin ta'lik hatla 1848/1849 tarihli
tır. Bunlar bütün İslam âleminin en dev kitabesi yer alır. Bunun üstünde de Al>
ölçüde yazıları olarak kabul edilirler. dülmecid'in tuğrası bulunur. Bu girişin
Kubbenin ortasında, Pantokrator İsa arkasında bir holden, klasik üslupta ke
mozaiğinin herhalde üstüne yazılan ya merli bir kapıdan 19- yy saray mimarisi
zının da hattatı Kazasker İzzet Efen- taklidi bir sofaya, oradan da uzun bir
di'dir. Mihrabın sağ ve sol duvarlarında salona geçilir. Buradan caminin içindeki
genellikle padişahlar tarafından bizzat ve Fossati'nin Bizans üslubunda yaptığ:
yazılan levhalar bulunmaktadır. Bunla hünkâr mahfiline geçmek mümkündür.
rın arasında II. Mustafa'nın (hd 1695- Kasr-ı Hümayun'un dış cephesi ya
Mihrabm güney tarafında bulunan bir karosu 1703) hattı olduğu sanılan bir levhadan nında Sogukçeşme Sokağı başındaki
çalınmış Kabe'yi betimleyen çini pano. başka III. Ahmed, III. Selim, II. Mah- köşede geniş saçaklı barok üsluptak:
Tahsin Aydoğmuş
mud'un hattı olan levhalar ile Şeyhülis zengin bezemeli kapı, I. Mahmud tara-
457 AYASOFYA EFSANELERİ
fından yaptırılmıştır. Gerek bunun, ge nary Report, Oxford, 1942; Fourth Prelimi Bizans İmparatorluğu'nun sonuna
rek içerideki aşhane-imaretin ambarı nary Report. Oxford. 1952; C. Mango, Mate doğru Ayasofya'nm, giderek zayıflayan
rials for the Study of St. Sophia at Istanbul,
olan yuvarlak Bizans binasının duvarın imparatorluk simgesinden koparak Tan-
Washington. 1962; A. Sami Boyar, Ayasofya
daki kitabeler, garip ve kötü şöhreti ol ve Tarihi, 1st., 1943; A. M. Schneider, "Sophi rı'ya mal edilmesi sürecinin bir öğesi
makla beraber başarılı bir hattat olduğu enkirche und Sultansmoschee", Byzantini de, kilisenin Tanrı'nın göndermiş oldu
bilinen Kızlarağası Beşir Ağa tarafından sche Zeitschrift, XLIV (1951). s. 5Ö9-516; S. ğu bir melek tarafından korunması hi
yazılmıştır. Eyice, "İstanbul Minareleri", Türk San 'atı Ta kâyesidir. Yukarıda adı geçen 9- yy'a ait
rihi Araştırma ve İncelemeleri, I (1963). s. 36 efsaneye göre, bu melek paydos saatin
Ayasofya müzeye dönüştürüldüğün
vd, 51 vd; E. Yücel, "Ayasofya Onarımları ve
de içinde müzelik eşyanın sergilenmesi Vakıf Arşivinde Bulunan Bazı Belgeler". VD, de aletleri beklemekte olan mimarın
de düşünülmüştü. Çok ciddi eleştirilerle X ( 1 9 7 3 ) , s. 219-220; C. Mango-E. S. W. oğluna görünerek kiliseden ilk defa
karşılaşan bu tasarı gerçekleşmedi. Yal Hawkins, "The Apse Mosaics of St. Sophia Ayasofya (Kutsal Bilgelik) adıyla bahse
nızca dış narteks bölümünde az sayıda at istanbul", Dumbarton Oaks Papers, XIX der ve inşaatın hızlanması için genç iş
taş eser toplanmış bulunuyor. Yukarı (1965), s. 113-151; M. Is. Nomıdis, Ta Mosa- çileri çağırmaya gönderir; onun dönme
ika tes Hagias Sophias, 1st., 1937; O. Oikono-
kattaki "papaz odaları" denilen mekân sine kadar orada kalacağına ve aletleri
mides, "Leo VI and the Narthex Mosaic of
larda ise ikonalardan bir koleksiyon yer Saint Sophia", Dumbarton Oaks Papers, XXX bekleyeceğine yemin eder. Bu haberi
almıştır. Ayasofya'nm dışında, batı tara (1976), s. 151-173; ay, "The Mosaic Panel of alan mimar İgnatios oğlunu geri görder-
fındaki avluda İstanbul'un çeşitli yerle Constantine and Zoe in Saint Sophia", Revue meyerek meleğin sonsuza dek orada
rinden toplanmış bir kaç anıt kaidesi ile des Etudes Byzantines, XXXVI (1978), s. 219- kalmasını sağlar. Meleğin saklı olduğu
232; Müller-Wiener, Bildlexikon, 84-96; İSTA, yerin, kalın bakır levhalarla kaplı olma
mimari parçalar sergilenmiştir.
III, 1439-1475: S. Eyice, Ayasofya, I-III. İst..
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 3-7; G. Fossati. 1984-1986; ay, "Ayasofya", DIA, IV, 206-210. sına rağmen yüzyıllarca ziyaretçilerin
Aya Sophia of Constantinople as Recently SEMAVİ EYİCE dokunması ile aşınan sütunun yeri ol
Restored by Order ofH. M. the Sultan Abdul- duğu kabul edilir ve ortaçağın sonuna
Medjid, Londra, 1852; W. Salzenberg, Alt- kadar Konstantinopolis'i gezen seyyah
christlihe Baundenkmale von Konstantino AYASOFYA EFSANELERİ
lar, özellikle Rus hacılar, burayı meleğin
pel, Berlin, 1854; A. D. Hamlin, "Aya Sofia. A Bizans Dönemi
Study of Origins Byzantirie Structural Art", bulunduğu yer olarak anlatırlar.
Arcbiteclural Review, II (1893), s. 39-44; w! Ayasofya'nm geç dönem Bizans mimari 1453 kuşatmasına Türk saflarında ka
R. Lethaby-H. Swainson, The Curch of Sanc- sinin erişemediği bir yapıt olması, etra tılan Rus Nestor İskender, fetihten beş
ta Sophia Constantinople: A Study of Byzan- fındaki efsanelerin giderek yoğunlaşma gün önce, meleğin Ayasofya'yı terk e-
tine Building, Londra, 1894; E. Antoniades, sına yol açmıştır. Bu konuda ilk ve
Ekphrasis tes Hagias Sophias, Atina. I-III. dip göklere yükseldiğini yazar. Böylece
1907-1909; Gurlitt, Konstantinopels: J. Eber- önemli metin 9- yy da yazılmış anonim kilise ve dolayısıyla kent, Türklere karşı
solt, Sainte Sophie de Constantinople, Paris, "Ayasofya adlı Tanrıya adanmış büyük korunmasız kalmıştır.
1910; H. Holtzinger, Die Sophienkirche und kilisenin yapılma öyküsü'dür. Burada İstanbul'un fethinden sonra Rum
Verwandte Bauteil der Byzantinischen Arc genel çizgilerde tarihsel olaylara bağlı
hitektur, Berlin-Stuttgart, 1898; G. A. Andre çevrelerinde gelişen efsane ise bir geri
ades, "Die Sophienkathedrale von Konstanti kalınmakla birlikte bazı önemli değişik dönüş efsanesidir. Türklerin gelmesiyle
nopel", Kunstwissenschaftliche Forschungen, likler yapılmıştır. Başlıcası, Ayasofya'yı Ayasofya'daki son ayini yarıda bırakıp
I, Berlin, 1933, s. 33-94; F. von Caucig, "Gra 532'de inşa etmeye başlayan mimarlar elindeki kutsal kaplarla görünmez bir
bungen im Atrium der Hagia Sophia", Christ Tralles'li Artemios ve Miletos'lu Isidoras kapının arkasında kaybolan papaz, ken
liche Kunst, XXI (1934-1935), s. 348-351; A. ile 558'de yıkılan kubbesini tamir eden
M. Schneider. Die Hagia Sophia zu Konstan- tin geri alınacağının işareti olarak, aynı
tinople, Berlin. 1939; E. H. Swift, Hagia Sop Genç İsidoros'un yerlerini efsanevi tek yerden çıkıp ayine kaldığı yerden de
hia, New York, 1940; W. Emerson-R. L. van bir kişiye, mimar İgnatios'a bırakmaları vam edecektir.
Nice, "Hagia Sophia, Istanbul, Preliminary dır. Kilisenin inşası ve kubbenin tamiri I. Osmanlı Dönemi
Report on a Recent Examination of the İustinianos dönemine (527-565) rastla
Structure", American Journal of Archaeology. Bizans'ın son döneminde Ayasofya ef
masına rağmen efsanede tamir olayı on
(1943), s. 403-436; K. Kumaniecki, -'Eine Un sanelerinin gelişmesi, bunların İslam
bekannte Monodie auf den Einsturz der Ha dan sonra başa geçen II. İustinos döne
gia Sophia im Jahre 558", Byzantinische Zeit mine (565-578) kaydırılmıştır. Böylece, dünyasına da yayılmalarına yol açar.
schrift, XXX (1929-1930); s. 35-43; E. Mam- mimarları tek bir kişiye indirgeyip impa
boury, "Topographie de Sainte Sophie", Stu- ratorun kişiliğini parçalayan efsane, mi
di Bizantini e Neoellenici, VI/2 (1940), s.
197-209; P. A. Michelies, Hagia Sophia, Ati marın rolünü pekiştirmektedir. Burada
na, 1946; Th. Preger, "Die Erzählung vom söz konusu olan, Hz Süleyman'ın Kudüs
Bau der Hagia Sophia", Byzantinische Zeit Tapınağı efsanesinden bu yana sürege
schrift, X (1901), s. 455-476; H. Prost, Monu len Tanrı-mimar-hükümdar ilişkisini mi
ments antiques releves et restaures par les mardan yana geliştirme çabasıdır. Bizans
architectes pensionnaires de IAcademie de
France a Rome-Supplement, Paris, 1924; P. efsanesinin asıl amacı, mimarı hükümda
M. Micheiis, L'esthetique d'Hagia-Sophia, Fa- rın aleti olmaktan çıkarıp, Tanrı'nın aleti
enza, 1963; P. Sanpaolesi, Santa Sofia a haline getirmek ve böylece tapmağı be
Constantinopoli, Fienze, 1965; F. Dirimtekin, şeri iktidarın simgesi olmaktan kurtarıp
Ayasofya Kılavuzu, Ist., 1966; R. L. van Nice,
Saint Sophia in Istanbul: An Architectural ilahi güce mal etmektedir. Bundan dola
Survey, Washington, ty; G. Bonfiglioli, Sainte yıdır ki, efsanede inşaatın seyrini, önemli
Sofia di Constantinopoli L'architettura, Bo ölçüde, bazen imparatora, bazen de mi
logna, 1974; W. R. Zaloziecky, Die Sophien mara görünen bir melek belirler. Bizans
kirche in Konstantinopel, Citta del Vaticano, efsanesi, kısmen de olsa, Ayasofya'nm
1936; A. M. Schneider, Die Grabung in Wost-
bof der Sophienkirche zu Istanbul, Berlin, yapılışını hükümdarın iradesinden kopa
1941; ay, "Die Hagia in der Politisch-Religi rıp Tanrı'nın iradesine bağlamaktadır.
ösen Gedankenwelt der Byzantiner". Das
Werk des Künstlers II, (1941), s. 4-15; M. Ra- Aynı zamanda, 13. yy'a doğru geli
mazanoğlu, Sentiren ve Ayasofyalar Manzu şen ve Konstantinopolis'in kurucusu
mesi, İst., 1946; H. Jantzen, Die Hagia Sop Büyük Constantinus'u efsaneleştiren hi
hia des Kaisers Justinian in Konstantinopel,
Köln, 1967; D. Köhler-C. Mango, Hagia Sop kâyeler, onu Ayasofya'nm kurucusu ha
hia, Londra, 1967; Th. Whittemore, "The Mo- line getirirler. Ancak, burada da efsane
saies of St. Sophia at İstanbul", First Prelimi vi bir mimar, Efratas, araya girer. Bu ef Efsaneye göre bir meleğin saklı olduğu
nary Report, Oxford, 1933; Second Prelimi saneye göre hem kenti hem kiliseyi ku sütunu kaplayan bakır levha, ziyaretçilerin
nary Report. Oxford, 1936; Third Prelimi dokunmalanyla aşınmış durumda.
ran bu mimarın adı metinlerde Constan-
Tahsin Aydoğmuş
tinus'unki kadar geçmektedir.
AYASOFYA HAMAMI 458
Arap gezginler ve coğrafyacılar, 12. yy' rer padişahın yadigârı. Hz Süleyman ya AYASOFYA HAMAMI
dan önce Ayasofya'dan doğrudan bah da İskender Zülkarneyn tahtından alın bak. HASEKİ HAMAMI
setmezler. Kilisenin adı ilk defa 1180'de mıştır. Böylece Süleymaniye büyük hü
kaleme alman Haravi'nin Hac Yerleri kümdarların tahtları üstünde kurulmuş AYASOFYA İMARETİ
Rehberi'nde geçer. Ancak, Ayasofya'da bir imparatorluk anıtı haline gelir.
Ayasofya Külliyesi kapsamındaki aşevi,
namaz kılanlara cennetin yolunun açıla Herhalde Tarih-i Konstantiniyéye ya fırın, erzak ambarı gibi binalardan olu
cağına dair hadise ya da Hz Muham- nıt olarak yazılmış anonim Tarih-i Bina-i şan imaret. I. Mahmud, Ayasofya Camii
med'in, miracında göğün yedinci katın Ayasofya ise Süleymaniye'den söz etme ve müştemilatında geniş çaplı onarım,
da görmüş olduğu Mescid ül-Aksa'nm mekle birlikte Ayasofya'yı yüceltir ve yenileme ve genişletme çalışmalarına
yeryüzü örneğinin Ayasofya olduğu ko onun Hz Muhammed'm miracında gör giriştiğinde, bazı binaların ilavesi, bazı
nusundaki hikâyelere fetihten ö n c e müş olduğu caminin yeryüzündeki örne larının da tadili sonucunda kurulmuştur.
rastlanmaz, yani Ayasofya'mn Müslü ği olduğunu yazar. İki melek durmadan
man efsanelerinin tümü Türk olduğu gi Ayasofya kubbesinin çevresini tavaf eder Kitabelerde 1155/1742-43 diye geçen
bi, bunlar kilisenin camiye çevrilmesin ve "nuraniyetine münevver olurlar". Ya inşaatın bitim tarihini, Şem'danizade zil
den sonraya aittir. zara göre açıkça, Ayasofya'mn kutsallığı hicce (şubat), Hammer ise zilkade (ocak)
Süleymaniye'yi gereksiz kılmaktadır. ayları olarak gösterir. Kitabelerin üze
Bu efsaneler Konstantinopolis'in ku
rindeki sülüs hatlı mensur yazılar, Mo
rulmasını da içeren genel bir temanın Mimar Sinan'ın Edirne'deki Selimiye rali lakabıyla bilinen ve adı darüssaade
içinde toplanır. Oysa bu temanın iki Camii'nin kubbesini Ayasofya'mn kub ağası ya da hazinedar gibi görev unvan-
önemli varyantı vardır. Birincisi. 9- yy besinden altı zira daha geniş ve dört zi larıyla anılan Beşir Ağa, manzumeler ise
Bizans efsanesini Türkçeye çevirerek ra daha derin yaptığını ilan etmesiyle, dönemin şairlerinden Nimeaülah Efendi
bazı değişikliklerle imparatorun Ayasof efsaneler aracılığıyla yürütülen bu tartış tarafından yazılmıştır. Böylece, I. Mah
ya'mn kuruluşundaki rolünü güçlendi ma sona erer. Ancak 19- yy'da Batı etki mud devrinde söz konusu inşaat faali
rir. Burada yükseltilmek istenen impara sinde tarih yazılıncaya dek Ayasofya ve yeti sonucunda Ayasofya Camii imare-
torluk iktidarıdır, çünkü Osmanlı hü Konstantiniye efsanelerinin getirmiş ol tiyle, sıbyan mektebiyle, kütüphanesiy-
kümdarı bu iktidarın, devamcısıdır. dukları öğeler ideolojik vasıflarını yitir le. sebilleriyle ve şadırvanıyla bir külli
İkincisi, bunun aksine, imparatorluk kar melerine karşın kent tarihinin bir parça ye haline getirilmiştir.
şıtı bir metindir ve kuruluşundan beri la sı olarak yaşamlarını sürdüreceklerdir.
netli bir Kostantiniye (Konstantinopolis) Örneğin Yanko bin Madyan'm İstan Zamanın çeşitli bekçi destanlarından
hikâyesi anlatır. 15. yy Türk yazarlarının bul'un ilk kurucusu olduğuna uzun za ve menkıbelerinden anlaşıldığına göre,
icat etmiş olduğu, kentin ilk kurucusu man herkesçe inanılacaktır. Ayasofya imarette dağıtılan ve fodla denilen ek
Yanko bin Madyan lanetli bir kişidir ve efsaneleri örneğinin önemi, efsanelerin meklerin yanısıra, fukaraya her gün çor
dolayısıyla Kostantiniye yok olmaya ideolojik fonksiyonlarını ortaya çıkar ba veriliyor, perşembe günleri ayrıca
mahkûm bir kenttir. Ayasofya'ya gelin masıdır. Bu metinler okuyucuya hoş va zerde ve pilav çıkıyordu.
ce, bu tapmak Tanrı'nm doğrudan yö kit geçirtmekten ya da tarih bilgisi ek İmaretlerin kapatılmasından sonra
nettiği bir mimarın yapıtıdır ve Tanrı- sikliğini örtmekten çok, açıkça yapıla Vakıflar İdaresi Başmüdürlüğü deposu
mimar ikilisinin karşısında imparator tü mayan politik ve ideolojik tartışmaların olarak kullanılan bina, daha sonra kur
müyle etkisiz ve çaresizdir. kılıfı olarak karşımıza çıkar. şun levha atölyesine dönüştürüldü.
İkinci varyantın en gelişmiş hali olan Caminin çevre duvarının Bâb-ı Hü
Bibi. G. Dagron, Constantinople Imaginaire,
1491 tarihli metinde, anonim yazar Aya Paris, 1984: S. Yerasimos, Türk Metinlerinde mayun tarafı köşesindeki muhteşem bir
sofya efsanesini anlattıktan sonra ''Ol Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri, ist., barok kapıdan geçilerek imarete giril
zaman zulümle bina yapdırmazlardı" 1993. mektedir. Cami ile aşhane arasında bir
deyip II. Mehmed (Fatih) dönemi düze STEFANOS YERASİMOS avlu yer alıyor, ambar ise kuzeydoğu-
nini ve Fatih Camii'nin yapımını sert bir
dille eleştirir. Yazara göre cami hazine
den para çıkarmamak için eyaletlerin
geliri ile yapılmıştır. Bu durumu da "Ol
suretle yapılan binadan sevab ummak
dürüst müdür? Anın sevabından geçil
melidir, eğer günahı olmazsa ve illa gü-
nahdan gayrı dahi nesi vardır ola?" şek
linde anlatır. Ayrıca yazar, hükümdarın,
caminin mimarı olan Atik Sinan'ı "habs
içinde döğe döğe" öldürttüğünü söyler
ve bu bilgi başka kaynaklarca da doğ
rulanmaktadır. Oysa imparatorluk karşı
tı Ayasofya efsanelerinde Tanrı'nın aleti
durumunda olan mimarın öldürülmesi
nin ne denli ağır bir suç oluşturduğu
ortadadır. Bu efsanenin amacının, Fatih
Sultan Mehmed'in Bizans'tan devralıp
sürdürmek istediği imparatorluk projesi
ne karşı çıkmak olduğu açıktır.'
Aynı tartışma 16. yy'm ortalarında
Süleymaniye Camii'nin yapımıyla yeni
den ortaya çıkar. İlyas Efendi 1 5 6 2 d e
yazmış olduğu Tarih-i Konstantiniye de
Ayasofya efsanesinde imparatorun rolü
nü yeniden yüceltirken metnin sonunda
Süleymaniye'ye uzun bir methiye düzer.
Orada bulunan malzeme ve taşların her
Ayasofya İmareti'nde avlu ve asıl binanın girişi.
biri bir "memleketin harcıma eşdeğer
M. Baha Tanınan
dir. Somaki sütunlarının her biri ise bi
459 AYASOFYA KÜTÜPHANESİ
vaaz veren, aynı zamanda çoğu birer ta Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı'nda-
rikat şeyhi olan küçük bir gruba, ilmiye ki yazma eserler arasında bulunan Müs-
sınıfı ayrıcalıkları tanınmıştı. Bunlara ait takimzade Süleyman Saadeddin Efen
"tarik defterimde (protokol ve kadro sı di'nin Ayasofya-ı Kebîre Şeyh Olanlar
ralaması) ön sırayı Ayasofya kürsü şeyhi adlı risale, 17. ve 18. yy'larda bu göreve
almakta, onu, cuma namazı kılman diğer atananların biyografilerini ve Ayasofya
Sultan Ahmed, Süleymaniye, Bayezid, vaizliği ile ilgili açıklamaları içerir.
Fatih, Nuruosmaniye, Sultan Selim, Eyüb NECDET SAKAOĞLU
Sultan, Laleli, Şehzade, Üsküdar Yeni
Valide. Ayazma, Beylerbeyi. Hasköy Va- AYASOFYA KÜTÜPHANESİ
lidesultan, Selimiye, Nusretiye, Şemsipa-
Ayasofya Camii içinde I. Mahmud (hd
şa camilerinin ve Yeni Caminin vaizleri
1730-1754) tarafından yaptırılan kütüp
izlemekteydiler. Ayasofya vaizliğine ve
hane.
diğerlerine, İstanbul'daki başlıca dergâh
Vakfiyesi 1152/1740'ta düzenlenmiş
ve âsitanelerin şeyhleri öncelikle atan
ve 21 Nisan 1740'ta açılmıştır. Bu dö
maktaydılar. Bu konumdaki vaizlere kür
nemde kütüphanede 4.000 civarında ki
sü şeyhi, tümüne birden de katar şeyhle
tabın bulunduğu Vakanüvis Subhî Meh-
ri denmekteydi.
med Efendi tarafından belirtilmektedir.
Selatin camilerde hemen her gün, sı Kütüphanenin dördü yazma biri de bas
radan vaizler tarafından halka vaazlar ma olmak üzere beş tane katalogu var
verilirken Ayasofya kürsü şeyhi ve öteki dır. 1968'de mevcut kitapları Süleymani
selatin camilerin vaizleri, yalnızca cuma ye Kütüphanesi'ne(->) nakledilmiştir.
günleri, çok kalabalık cemaatlere vaazlar
Ayasofya Kütüphanesi, başlıbaşına
vermekteydiler. Bunun bir nedeni de cu
bir yapı olarak tasarlanmakla birlikte,
ma hutbelerinin baştan sona Arapça
caminin güneyindeki iki payandanın
okunmasıydı. Halk hutbede okunan ve
Ayasofya İmareti'nin kapısı. arasına inşa edilmiştir. Türk kütüphane
söylenenleri anlamadığından cuma va
Ali Hikmet Varlık binalarında rutubetin önlenmesi gaye
azı, genellikle o günkü hutbenin konu
siyle hava akımını sağlamak için alt kı
sunu açıklamaya dönük olmaktaydı.
sımların boş bırakılması, geleneksel bir
daki yivli m i n a r e yanında bulunuyordu. Ayasofya'mn İstanbul camileri arasındaki
mimari uygulama iken burada böyle bir
Bizans'ta h a z i n e binası diye adlandırılan özel saygınlığı, saraya yakın oluşu, ce
yer seçimi şaşırtıcıdır.
bu yuvarlak yapı tadil edilmiş, içine ah maatinin ise saray ve Babıâli görevlileri
Kütüphanenin girişi ve okuma odası,
ş a p bir kat e k l e n m i ş , t a b a n ı bir hayli ile çarşı esnafından oluşması nedeniyle
caminin sağ tarafındaki sahnın içine in
yükseltildiğinden, yeni kapı v e p e n c e r e de kürsü şeyhinin buradan verdiği me
şa ettirildiğinden, kitapların muhafazası
ler açılmıştı, girişte ise k o c a m a n bir kan sajlar önemsenirdi. Bu bakımdan Aya
na ayrılan müstakil binanın cami hari
tar duruyordu. sofya kürsü şeyhliğine, İstanbul'da en
cinde kalan bu payandaların arasına
çok saygı duyulan, erdemi, bilgisi ve hi-
1979'daki bir kazıda, b i n a n ı n eski Bi isabet ettiği düşünülebilir. Burası barok
tabetiyle tanınmış bir tarikat şeyhinin
zans z e m i n i n e k a d a r inilmiş, bu arada üslupta harikulade bir işçiliğe sahip bu
atanmasına özen gösterilirdi. Bu nitelikte
a h ş a p kat ve kirişleri ile kantar kaldırıl lunan tunç şebekelerle cami harimin-
birisi bulunmadığı dönemlerde ise diğer
mıştır. İmaretin e s a s binası c a m i n i n ku den ayrılmıştır. Bu tunç işçiliğine, daha
camilerin vaizliklerinde bulunarak kıdem
zey dış duvarı b o y u n c a batıdan doğuya gerideki kubbeli giriş holünün kemerle
ve deneyim kazanmış ve sırası gelmiş
doğru uzanır. Üç b ö l ü m l ü b i n a n ı n ilk ri ve kapısında da rastlanır. 90 derecelik
olan cuma vaizi atanırdı. Atama işlemi
iki b ö l ü m ü fodlahane ve aşhanedir, ü- dik bir açı yapan dar koridor, kemer
Şeyhülislamlık'ça yapılan Ayasofya şey
ç ü n c ü k u b b e l i b ö l ü m ise " m e k ' e l " ola kısmında "besmele" bulunan bir kapı
hine yüksek bir aylık ödenir, ayrıca bu
rak adlandırılan y e m e k h a n e d i r . Bu kıs ile kitapların muhafaza edildiği hazine
caminin vakfından da ücret bağlanırdı.
mın a n a girişinde sütunlar üzerinde üç bölümüne açılır. Burası ince mermer
b ö l ü m l ü bir revak bulunur. Ayasofya kürsü şeyhi ya da vaizi sütunlarla ayrılmış ve ilki kubbeli, ikin
Ayasofya İmareti'nin sanat tarihi açı olan kişinin sarayla ilgili tüm dinsel tö cisi ise hafifçe yüksek seki halinde olup
sından ö n e m i , O s m a n l ı mimarisinde B a renlere katılması kuraldı. Şehzadelerin aynalı tonozla örtülüdür. Kubbeli bölü
tı e t k i l e r i n i n g ö r ü l d ü ğ ü ilk y a p ı l a r d a n bed'-i besmele (okumaya başlama), sün mün ortasında sedef kakmalı, nakışlı
birisi olmasıdır. net, hatim törenlerinde, mevlid alayında ahşap kitap dolabı yer almaktadır.
Bibi. Mür'i't-Tevârih, I/A, 110; Ayvansarayî, vaaz verip dua etme. Ayasofya kürsü Ayasofya Kütüphanesi, tunç şebeke
Hadîka, I, 5; Ramazannâme, (yay. A. Çele- şeyhinin g ö r e v l e r i n d e n d i . Örneğin, leri kadar içindeki nakışlar ve duvar çi-
bioğlu), İst., ty, s. 165-167; Hammer, Cons- Mür'i't-Tevarih'e göre 18 Ağustos 1766' nileriyle de tanınmıştır. Ancak bu çiniler
tantinopolis-Bosporus, XXV, XLVI-XLVII; A. da d ü z e n l e n e n Sultan Ahmed Ca- binayla aynı tarihte yapılmamış olup 16.
Akar, "Ayasofya'da Bulunan Türk Eserleri ve mii'ndeki mevlid alayında, III. Mustafa
Süslemelerine Dair Bir Araştırma", VD, IX yy'dan itibaren imal edilen farklı üslup
hünkâr mahfiline gelip kafes pencere taki parçalardan meydana gelmektedir.
(1971), s. 286; E. Yücel, Ayasofya Müzesi,
İst., 1986, s. 32; S. Eyice, "Ayasofya İmareti", sinden cemaati selamladıktan sonra Duvarlara devşirme İznik, Kütahya ve
DÍA, IV, 212. Ayasofya şeyhi kürsüye çıkıp törenin Tekfur Sarayı atölyelerinde imal edilmiş
SEMAVİ EYICE amacına uygun vaaz verip dua etmiş, çiniler konulmuş, aralarına İtalya Faen-
kürsüden inince kendisine samur bir za çinileri yerleştirilmiştir. Burada eski
AYASOFYA KÜRSÜ ŞEYHİ kürk giydirilmişti. Yine aynı tarihin yaz çinilerin içindeki bilhassa servi motifli
Osmanlılar d ö n e m i n d e İstanbul'daki cu dığına göre, Şehzade Selim (III. Selim) pano son derece kıymetlidir. Kitap ha
ma n a m a z ı kılman b ü y ü k c a m i l e r d e va için 1766'da İncili Köşk'te düzenlenen zinesi kısmındaki dolap aralarında da
az v e r e n hocaların en kıdemlisinin un bed'-i besmele cemiyetinde de padişa çiniler bulunmaktadır. Kubbe kasnağını
vanı. "Ayasofya vaizi", "Ayasofya c u m a hın, sadrazamın ve yüksek devlet ve kuşatan celi sülüs hattıyla yazılmış "Fâ-
vaizi" de denmiştir. din adamlarının huzurunda ilk dersi tır" suresinin 29-32. ayetleri Baltacızade
ilmiye sınıfının şeyhülislamdan, ibti- Şeyhülislam Efendi verdikten sonra Mustafa Paşa'mn eseridir. Kubbe içinde
da-i hariç müderrisliğine kadar d e r e c e Ayasofya şeyhi dua etmişti. 17ö7'de ise ki alçı kabartma süslemeler ve okuma
lenmiş bir kadrosu vardı. Cami görevlile Ayasofya vaizi olan Bayramî Şeyhi Him- odası ile kitap hazinesindeki taş kakma
ri ilmiye sınıfından sayılmazlardı. Ancak metzade Abdüşşükür Efendi'nin ölümü, tekniğiyle yapılmış tuğralar, kütüphane
katar şeyhleri d e n e n ve selatin camilerde kentte üzüntüye neden olmuştu. nin başlıca süsleme unsurlarıdır.
AYASOFYA MEDRESESİ 460
düzenlenip bu mekânın Türk kütüpha ler geçirmiş olmalıdır. Çünkü 19. yy'a
ne mimarisinin bir örneği olarak yaşatıl ait bazı fotoğraflarda, medrese binası o
ması yerinde bir davranış olacaktır. günlerde moda olan Batı tarzı görünüşü
Bibi. Subhî Mehmed, Tarih, İst.. 1198. vr ile dikkat çekmektedir.
174a-175a; Defter-i Kütüphane-i Ayasofya, Konya İzzet Koyunoğlu Müzesi arşi
İst.. 1304: (Altmav). Onikinci Asırda. 142, vinde no. 13363'te kayıtlı bulunan 1286/
145. 147. 150. 151; M. Yahya Dağlı, İstanbul 1869 tarihli "Cedvel-i Medâris-i Âsitâne"
Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mâni Katar
başlıklı belgeye göre medrese 198 tale
ları. İst.. 1948. s. 58-61; Ramazannâme,
(yay. A. Çelebioğlu), İst., ty. s. 123-125; N. beyi barındırmakta ve İstanbul'un en
Malkoç. "Ayasofya Kütüphanesi". TTOK Bel kalabalık eğitim müessesesi olma özelli
leteni, S. 170 (1956), s. 11-12: A. Akar. "Aya- ğini taşımaktadır. Ayasofya-i Kebîr Med
sofya'da Bulunan Türk Eserleri ve Süsleme resesi olarak tanman bu yapı Şeyhülis
lerine Dair Bir Araştırma". VD, TX (1971). s. lam Hayri Efendimin başlattığı medrese
284-286: Unsal. Kütüphaneler. 102: E. Yücel,
"La bibliothèque du Sultan Mafımud I a Sainte lerin ıslahı çalışmaları sırasında, "Dârü'l-
Sophie". Travaux et Recherches en Turquie, hilâfeti'l-aliyye medreseleri" başlıklı dü
II, Paris, 1985, s. 201-208; ay, Ayasofya Mü zenlemede talî kısm-ı evvelin 2. sınıfına
zesi, İst.; 1986; İ. E. Erünsal, Türk Kütüpha dahil edilmişti.
neleri Tarihi II. Kuruluştan Tanzimat'a Ka
dar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri. Ankara. 1924'e kadar eğitim müessesesi ola
1988, s. 87-90: M. Özlü. Avasofva Kütüpha rak kullanılan medrese bu tarihte İstan
nesi'". ISTA. III. 1482-1484. bul "Belediyesi tarafından öksüzler yur
du haline getirildi. 1934'te Ayasofya Ca
SEMAVİ EYİCE
mii. Vakıflar İdaresi'nden alınarak Mü
zeler Genel Müdürlüğüme bağlandıysa
AYASOFYA MEDRESESİ
da 1935'te bina boşaltılarak yıktırılmış
Ayasofya Camii Külliyesi'nin bir bölümü tır. Ayasofya'nın etrafını açmak amacıy
olan medrese binası. II. Mehmed (Fatih) la yapılan bu davranış, zamanında pek
tarafından yaptırılmıştır. çok eleştiri almıştı. 1985-1986'da medre
İstanbul'un fethinden (1453) sonra se arsasındaki molozlar kaldırılarak bi
medrese binası olarak Ayasofya Camii' nanın temeli ortaya çıkartılmış ve bina
nin hemen yanındaki papaz okuluna ait nın bu plana uyarak yeniden yapılması
bazı bölümler kullanıldıysa da asıl med düşünülmüşse de henüz bu gerçekleş
rese binasının Fatih tarafmdan eklendi memiştir.
ği, külliyenin vakfiyesinden anlaşılmak 1915'te hazırlanan ve İstanbul Müftü
tadır. Fatih Külliyesi'nin inşası üzerine lüğü Şer'i Siciller Arşivimde bulunan
bir süre boş kalan Avasofya Medresesi, Ders Vekâleti Medrese ve Müderris Def-
Ayasofya Kütüphanesi'nden görünümler. II. Bayezid(-) döneminde (1481-1512) teri'ndeki bilgilere göre, Ayasofya Med
Fotoğraflar Tahsin Aydoğmuş. tekrar kullanılmaya başlanmıştır. Mü resesi, iki katlı bir bina olup, alt katında
derrisleri arasında 15. yy'ın ünlü bilgin 14. üst katında 18 olmak üzere toplam
lerinden Molla Hüsrev ile Fatih Medre 32 odalı bir yapıydı. Odalar çeşitli bo
Daha sonraki dönemlerde kütüpha sesinin açılışına kadar çalışan Ali Kuşçu yutlarda olup, 80-90 talebenin barınma
ne binasının iç mimari özelliklerini bo vardı. Hüseyin Ayvansarayî' ye göre. sına müsaitti. Ayrıca her iki katta helası,
zan bazı değişiklikler yapılmış, özellikle medresenin kapısının hemen yanında ortasında şadırvanı ile genişçe bir avlu
1906'da yapı önemli bir tamir görmüş Akşemseddin'in bir halvethanesi bulu su, gusülhane ve çamaşırhanesi olan
tür. 1959-1960'ta Kütüphaneler Genel nuyordu. medresenin C. Gurlitt (ö. 1938) tarafın
Müdürlüğü'nün emri üzerine okuma dan yapılan ve tam doğru olmayan pla
1596 tarihli masraf defterinden anla
odasının sedirleri kaldırılarak tavanı nına göre, medrese binası, caminin ku
şıldığına göre, daha önce yıktırılan med
sunta ile kaplanmıştır. Bu düzenleme sı zey tarafında, kuzeybatı köşesindeki
rese, 1596'da yeniden ihya edilmiştir.
rasında kitap hazinesindeki kalem işi minare ile yan giriş dehlizine bitişik bir
Medrese herhalde birkaç tamir veya de
nakışlarla süslü ahşap dolapların yerine yapı idi. Daha sonradan A. Süheyl Ün-
ğişiklikten sonra. 1846-1849 arasında,
sac dolaplar konulmak istenmiş ise de ver ve E. Hakkı Ayverdi tarafından ya
Abdülmecid(-0 tarafından İsviçreli mi
bu teşebbüs durdurularak tarihi öneme pılan planlarla Gurlitt'in planı arasında
mar Gaspare Fossati'ye(->) yaptırılan
sahip dolaplar kurtarılmıştır. 1982-1983' bazı farklılıklar görülmektedir. Daha
büyük tamir sırasında köklü değişiklik
te yapılan geniş çaplı restorasyonda ise
önceki bütün ilaveler kaldırılmış, örül
mek suretiyle dolap haline getirilen
pencereler açılmıştır. Öte yandan ba
kımsızlıktan harap olan kitap dolapları
tamir ettirilerek aslına uygun biçimde
parçaları yeniden birleştirilmiştir.
18. yy'ın ikinci yarısında derlendiği
tahmin edilen bekçi destanlarından bi
rinde "Fasl-ı Kütüphane" başlığı altında
Ayasofya Kütüphanesi'nden söz edil
mekte, nakışları, çinileri, padişaha mah
sus al "pûşîde" örtülü yer ve kitap dola Ayasofya
bı anlatılmakta, burada bir de elmas as Medresesi'nin
kının bulunduğu belirtilmektedir. kalıntıları.
Ayasofya Kütüphanesi, Türk sanatın Arkada
Soğukçeşme
daki barok etkinin başladığı ilk döneme Sokağının
ait olmakla birlikte klasik üslubun izle evleri
rini de taşıyan güzel bir binadır. Günü görülüyor.
müzde okuma odasının eski şekliyle Tahsin Aydoğmuş
461 AYASOFYA M Ü Z E S İ Y I L L I Ğ I
zans, hem de Türk dönemlerinde yapı nen bir Vakıf Mektepleri Listesi'nde
ya ana giriş mahalli olarak kullanılan, (Mekâtib-i Vakfiyye Cedveli) o tarihler
ancak son yıllardaki düzenlemeler so de bu binanın imama tahsis edilmiş ol
nucu bu fonksiyonunu kaybetmiş bulu duğu belirtilmiştir. Caminin müzeye
nan bu önemli geçit bölümünün köşe çevrilmesinden sonra bir süre büro ola
sinde yer alan sebil, 90 derecelik açıyla rak kullanılmış olan sıbyan mektebi bir
birbirini kesen iki ana cephesiyle ilginç süre de müze müdürüne lojman olarak
tir. Kimin yaptırttığı bilinmemekle bir tahsis edilmiştir. Alt katı bugün kütüp
likte, mimari üslubu, yapının 18. yy'a hane olarak kullanılmaktadır.
tarihlenmesini sağlarsa da 1740'lı yıllar Bibi. Ayvansarayî, Hadîka I, 3; Aksoy, Sıb
da Ayasofya'ya I. Mahmud tarafından yan Mektepleri, 68; K. Altan "Ayasofya Etra
inşa ettirilmiş ek mekanlardaki zengin fında Türk Sanat Ekleri", Arkitekt, S. 9
üslup ve işçilik burada yoktur. Bu ba (1935), s. 266-267; Kut, Sıbyan Mektepleri, II.
kımdan yapıyı I. Mahmud ilaveleri ara 65; DİA, IV, 216-217.
sına sokmak pek mümkün değildir. SEMAVİ EYİCE
Sebil tamamen mermer kaplı olup iki
AYASOFYA ŞADIRVANI
pencerelidir. Pencerelerden birine üç ba
samaklı bir merdivenle çıkılır. Bu pence I. Mahmud tarafından, Ayasofya'nm bir
re önünde yer alan platform (seki) sü takım ek binalarla donatılması sırasında,
tunların taşıdığı bir saçakla örtülüdür. 1153/1740-4l'de yaptırılmıştır. Şadırvan,
Saçak aynı zamanda geriye doğru uza Ayasofya'nm Osmanlı devrinde ana giri
narak sebilin yanında sıralanan abdest şi durumuna gelen güneydeki yan kapı
musluklarını da örter. Ayasofya Sıbyan Mektebi sının yakınına yerleştirilmiştir.
Tahsin A\doğmuş
Bibi. Kumbaracılar, Sebiller, 65; K. Altan Şadırvanın revağı, bir sekizgenin kö
"Ayasofya Etrafında Türk Sanat Ekleri", Arki- şelerine oturtulmuş ve mukarnaslı baş
tekt, S. 9 ( 1 9 3 5 ) , s. 267; S. Eyice. "Mimar Ka olduğu gibi iki katlı olarak inşa edilmiş lıklarla donatılmış sütunların taşıdığı
sım Hakkında", TTOK Belleteni, XLIII/172, s. sivri kemerlerden oluşmaktadır. Mer
799; DİA, IV, 216. tir. Zemindeki kat iki bölümdür. Bugün
camekânla kapatılmış iki kemer ile dı merle örülmüş olan revak kemerlerinin
SEMAVİ EYİCE
şarı açılan mekânın ne amaçla yapıldığı üstünde, dış yüzde, Baltacızade Mustafa
belli değildir. Bu kattaki kapalı olan bö Paşa'nın celi sülüs hattıyla kabartma
AYASOFYA SIBYAN MEKTEBİ
lüm ise büyük ihtimalle "bevvap odası" olarak yazılmış ve yaldızlanmış bir ku
İnşa edildiği tarih, kitabesinden anlaşı olmalıdır. Üst kat kare bir mekândır ve şak yazısı dolaşmaktadır.
lamayan bu yapı Ayasofya avlusunda, taş bir merdivenle çıkılır. Merdivene Bu kuşakta, sekizgenin her kenarına
parka bakan bölümdedir. 1740'lı yılların komşu duvarda bir ocak vardır. Diğer iki beyit gelecek şekilde, "Kaside-i Bür-
hemen başında I. Mahmud tarafından üç duvar ise üçer pencerelidir. Çatı, de"nin on altı beyti yer almaktadır. Aynı
yaptırtıldığı bilinir. dört eğimli olmakla birlikte tam ortasın kesimin iç yüzünde ise talik hatlı tarih
Taş ve tuğla malzemenin almaşık da kasnağı pencereli, aydınlık feneri manzumesi yine bir yazı kuşağı oluştur
kullanılması ile zarif bir görünüm kaza görüntüsünde bir kubbeye sahiptir. maktadır. Gerek bu manzume gerekse
nan bina, pek çok sıbyan mektebinde Cumhuriyetin ilk yıllarında düzenle de havuzun üzerindeki panolarda yer
Bartlett'in
deseninden
renklendirilmiş
gravürde
Ayasofya
Şadırvanı ve
arka planda
Ayasofya.
Erkin Emiroğlıı
fotoğraf arşivi
AYASOFYA ÜÇÜZLÜ ÇEŞMESİ 464
lümü a y n e n bırakılmıştır. S e l i m e Hatun y a n ı n d a k i apartmanlarının alt katlarında Eylül 1 9 2 6 tarihli Pervititch paftasında
Camii S o k a ğ ı n a adını v e r e n mescit 1 9 3 0 ' turizm a c e n t e l e r i , çeşitli d ü k k â n l a r v e mezarlığın vaziyet planı, bulunmaktadır.
larda ibadete kapatılmış ve minaresi yık restoranlar açılmışsa da y ö r e hâlâ İstan I. D ü n y a Savaşı yıllarında b a l o n d a n çeki
tırılmış, daha sonra D e m o k r a t Parti dö bul'un Beyoğlu kesiminin muteber ve len hava fotoğrafları ise mezarlığın servi
n e m i n d e onarılarak y e n i d e n açılmıştır. s e ç k i n bir y e r l e ş m e a l a n ı d ı r . A y a s p a lerle kaplı olduğunu göstermektedir. Me
Ö z e n l i , g ö r k e m l i apartmanlarıyla da şa'nın e n e s k i v e ünlü sakinleri arasında zarlık alanında inşaatların yapılması tar
t a n ı n a n A y a s p a ş a ' d a k i k o n u t v e apart A h m e d Tevfik P a ş a n ı n oğulları v e to tışmalara n e d e n olmuş, 1 8 9 7 O s m a n l ı -
manların tarihinin 1 9 2 5 - 1 9 3 0 ' l a r d a n ge runları. Ziyad Ebüzziya, d a h a y e n i l e r d e Y u n a n S a v a ş ı n d a yaralanıp Gümüşsüyü
riye gitmediği anlaşılmaktadır. 19. yy'm ise S e m i h a B e r k s o y , Hilmi Yavuz, sine Askeri H a s t a n e s i n e getirilip vefat e d e n
ortalarına kadar mezarlık olan semtte ma sanatçısı H a l e Soygazi, tiyatro sanat asker kabirlerinin b a ş k a yerlere nakli bu
mezarların tümüyle kalkması uzun bir çısı H a l d u n D o r m e n . y ö n e t m e n S i n a n tartışmaları büyütmüştür. Ama arazinin
d ö n e m e yayılmıştır. A y a s p a ş a ' n ı n e s k i Çetin, o p e r a sanatçısı S u n a Korad, sine ç o k d e ğ e r l e n m e s i , tartışmaların bir etki
sakinleri mezarlığın b ü t ü n ü y l e k a l k m a ma sanatçısı Lale Mansur, tiyatro sanat yaratmasına imkân v e r m e m i ş ve mezar
sının tarihi olarak 1 9 2 5 ' i vermektedirler. çısı Ali P o y r a z o ğ l u ve d a h a b i r ç o k sa lık parsellenip satılmıştır. M e z a r taşları
O sıralarda vilayet bu b ö l g e d e arazi sa natçı, yazar, mimar, bilim adamı, ünlü nın b ü y ü k b ö l ü m ü tahrip o l m u ş ya da
tışına başlamış, arsalar b i r k a ç kişi tara avukat ve h e k i m l e r vardır. inşaat t e m e l l e r i n d e kullanılmıştır. B u n
fından ç o k u c u z fiyatla kapatılmış ve ilk Bibi. "Ayaspaşa", Arkitekt, S. 4 (1993), s. 15- lardan ç o k k ü ç ü k bir b ö l ü m ü Alman El
o l a r a k P a r k O t e l ' i n karşısına A y a s p a ş a 50; "Ayaspaşa", İKSA, c. II. s. 853, 854; 'Ayas çiliği ( b u g ü n B a ş k o n s o l o s l u k ) bahçesin
Apartmanı yapılmıştır. Paşa". İA. c. II; Evliya, Seyahatname. I. de muhafaza altına alınmıştır.
Diğerleri arasında, Ankara Palas. Kar İSTANBUL
Mezarlıktaki kıymetli taşların kitabe
deşler, G ü m ü ş s ü Palas(->), Hayırlı. Rüya, leri 19- yy s o n l a r ı n d a F ı n d ı k l ı k İ s m e t
Pamir apartmanları g e r e k tarihleri ve AYASPAŞA MESCİDİ Efendi tarafından tespit edilmiş, a n c a k
kendilerine özgü üslupları, g e r e k s e gü bak. KADI MESCİDİ y a y ı m l a n m a y a n bu eser, yazarın eviyle
n ü m ü z d e b i r ç o k ünlü sanatçının, aydı birlikte yanmıştır.
nın, eski İstanbullunun konutları olmala AYASPAŞA MEZARLIĞI
Tarihçi Fındıklık Silahdar M e h m e d
rıyla, özellikle hatırlanmaya değer. Taksim'den başlayarak, Gümüşsüyü Ağa. şair Şinasi gibi ünlü kişilerin gömü
1 9 3 0 ' l a r d a n itibaren s e m t i n profilini üzerinden D o l m a b a h ç e ve Fındıklı'ya lü olduğu mezarlığın bir b ö l ü m ü üze
ve havasını belirleyen en ö n e m l i yapı ve k a d a r indiği bilinir. B u g ü n izi k a l m a rinde de, bugün, Atatürk Kültür Merkezi
m e r k e z , kuşkusuz Park Otel'dir. Park mıştır. Mezarlığın adı I. S ü l e y m a n ( K a bulunmaktadır. Karşı k ö ş e d e Gümüşsu-
Otel'in s a d e c e bir b i n a ve otel o l m a k t a n n u n i ) d ö n e m i v e z i r l e r i n d e n Ayas P a - yu'na inen yolun başındaki işhanı da
ibaret o l m a y a n tarihi ve 1 9 8 1 sonrasında ş a ' d a n g e l m e k t e d i r . B u b ö l g e n i n Ayas 1 9 8 0 l e r d e inşa edilmiş ve mezarlığın
k e n t profiline ilişkin en b ü y ü k tartışma P a ş a V a k f ı n a ait o l m a s ı v e Ayas P a ş a kalan s o n parçası ortadan kalkmıştır.
nın o d a k n o k t a s ı o l a r a k g ü n ü m ü z d e k i K o n a ğ ı n ı n d a aynı y ö r e d e b u l u n m a s ı
Bibi. Sicill-i Osmant, I, 161, 446, 447; İSTA.
durumu, A y a s p a ş a ' n ı n 2 0 . yy'daki tari n e d e n i y l e bu ismi aldığı bilinir. İstan III, 1488; İKSA, II, 853, 854; Eldem, Boğaziçi
hiyle h e p iç içe olmuştur. Üstelik 1 9 9 3 bul'u anlatan eski seyahatnamelerde Anılan. 8. 16. 18; İnal, Son Hattatlar, 213,
K a s ı m ı n d a yıkılması g ü n d e m e g e l e n ye tasvir e d i l e n ve gravürlerde g ö r ü l e n 340; Malûmat, S. 158 (1314); F. Ayanoğlu
ni Park Otel inşaatı n e d e n i y l e semtin es Ayaspaşa Mezarlığı daha I. D ü n y a Savaşı "Tahrip Edilen Eski Eserler Serisi: Lûtfi Efen
ki sokaklarından Ağa Çırağı S o k a ğ ı inşa ö n c e s i n d e h a r a p vaziyetteydi. Mezarlık dinin Mezarı", VD, TX (1971), s. 264; İ. Ar
ttık, "Silahdar Fındıklık Mehmed Ağa", 725,
at sahiplerine satılmış ve s o k a k yok 1933'te Vakıflar İdaresi tarafından kadro XXVII (1973). s. 130; Ç. Gülersoy, İstanbul
edilmiştir. dışı bırakılmış ve İstanbul B e l e d i y e s i ' n e Görünümleri. II, Milano, ty, s. 123.
G ü n ü m ü z d e İ n ö n ü C a d d e s i n i n iki devredilmiştir. İSTANBUL
467 AYASTEFANOS RUS ANITI
AYASTEFANOS ANTLAŞMASI
Ayastefanos Muahedesi, San Stefano
(Yeşilköy) Muahedenamesi de denir.
Osmanlı resmi kayıtlarında "Rusya ile
Ayastefanos Mukaddimat-ı Sulhiye Mu
ahedesi" adıyla geçer. 1877-1878 Os-
manlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonunda 3
Mart 1878'de Yeşilköy'de imzalanmıştır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın
son evresinde, Osmanlı hükümeti, dev
letin büsbütün yıkılmasını önlemek ama
cıyla Avrupa devletlerinin müdahalesini
istedi. Bu girişimin bir etkisi olmadı. II.
Abdülhamid, Rus Çarı II. Aleksandr'a bir
telgrafla başvurdu ise de çar, antlaşma
koşullarının komutanlarla görüşülebile
ceği cevabını verdi. Bu sırada Rus ordu
su Edirne'yi işgal etmiş bulunuyordu.
Başkomutan Grandük Nikola, Osmanlı
ordu komutanlarına 31 Ocak 1878 günü
Edirne Ateşkes Antlaşması'm imza ettir 3 Mart 1878'de 29 maddelik antlaşma dülhamid'le görüştü. Padişah, aynı gün,
di. Bu belge, Rus ordusunun Çatalca metni imzalandı. Saffet Paşa'nm belgeyi Nikola'nm konuk edildiği Beylerbeyi
hattına kadar ilerlemesi koşulunu da imzalarken ağlaması meşhurdur. İmza Sarayı'na Teşrifiye Vapuru ile ziyaret ia
içermekteydi. Bu oldubitti, İngiltere, aşamasında, hiç değilse Osmanlı do desinde bulundu. Bu, Osmanlı tarihinde
Fransa, Avusturya ve İtalya yönetimlerini nanmasının Rusya'ya verilmesi koşulu padişahın bir düşman komutanının zi
kaygılandırdı. İngiltere, Akdeniz filosuna nun kaldırılmasını, Başvekil (sadrazam) yaretine gidişine tek örnektir. II. Abdül
İstanbul'a hareket emri verdi. Amacını Ahmed Vefik Paşa, Yeşilköy'e gidip hamid, ertesi gün de Rus orduları baş
da İstanbul'da yaşayan uyruklarının gü Grandük Nikola'yı, salt kişisel saygınlığı komutanı ile komutanlarına Yıldız Kas
venliğini sağlamak olarak açıkladı ve ge ile ikna ederek sağlamıştı. Bununla bir rımda bir ziyafet verdi. Daha sonra Ayas
rektiğinde zor kullanılacağını da duyur likte antlaşma, Balkanlar'daki Slav ulus tefanos Antlaşması'nm anısına, gerçekte
du. Bu gelişme karşısında Rusya, İngiliz larına bağımsızlık kazandırdığı gibi, da ise Rusya'nın İstanbul kapılarına kadar
donanmasının İstanbul Boğazı'na girme ha kötüsü bu bölgedeki Osmanlı ege dayandığını simgeleyen bir anıt yapıldı.
si durumunda, ordusunun İstanbul'u iş menlik sınırlarını da birbiriyle bağlantı Ayastefanos Rus Anıtı(->) adı verilen bu
gal edeceği tehdidinde bulundu. sız üç ayrı noktada (Yunanistan, Arna^ anıt, 1914'te İttihad ve Terakki Fırka-
Her iki tehdit de İstanbul'a yönelik vutluk ve Bosna-Hersek) muhafaza e- sı'nın kararıyla yıktırılmıştır.
olduğundan kentte, tarihte benzeri gö derek ilk fırsatta yeni bir savaşın gerek Dönemin basınında Ayastefanos gö
rülmeyen bir korku ve bunalım yaşan çesini hazırlamış bulunuyordu. Yine, bu rüşmeleri ve antlaşması konusunda il
maya başladı. Esasen, savaş boyunca antlaşma ile İstanbul'u besleyen bölge ginç yazılar çıkmıştı. Örneğin, karşılıklı
Balkanlar'dan göçmüş bulunan 200.000 ler elden çıkmakta, Rumeli'de yitirilen ziyafetler, Rusların İstanbul'a gelişleri
dolayındaki göçmen de kent yaşamım topraklar 195.500 km"yi bulmaktaydı. vb yarı acı, yarı alaylı haber üsluplarıyla
altüst etmiş bulunuyordu. Bu sırada ka Buralardan göçen ve göçecek olan yüz halka duyurulmuştu.
rargâhını Ayastefanos'a taşıyan Grandük binlerce göçmen de başlıbaşma büyük
Bibi. Mecmua-i Muahedat, IV, İst., 1298, s.
Nikola, II. Aleksandr'a gönderdiği tel bir sorundu. 183 vd; Ed. Engelhardt, Tanzimat, İst., 1976,
grafta, Ayasofya'mn minarelerinin gö İstanbul'u doğrudan ilgilendiren bir s. 290; Reşad Ekrem (Koçu), Osmanlı Mu
başka koşul, sözde egemenlik hakları ahedeleri ve Kapitülasyonlar, İst., 1934, s.
ründüğünü ve önünde hiçbir engelin
218 vd; Karal, Osmanlı Tarihi, VIII, 57 vd.
kalmadığını bildirmişti. korunan Osmanlı Devleti'nin başkenti
NECDET SAKAOĞLU
II. Abdülhamid'in başkanlığında top nin iki yıl boyunca Rus askeri işgalinde
lanan Meclis-i Fevkâlade'deki tartışma tutulması ve bir Rus askeri komiserinin
görevlendirilmesiydi. Ancak bu madde AYASTEFANOS RUS ANITI
lardan bir sonuç çıkmadı. Ancak ilk kez
padişaha karşı bir halk temsilcisi sesini nin antlaşmada yer alması Avrupa'da 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nda ölen
yükseltebildi. İstanbul Mebusu Astarcılar tepkilere yol açtı ve Ayastefanos metni Rus askerlerinin anısına yaptırılmış bir
Kethüdası Ahmed Efendi "Bizim görüşü nin yürürlüğe girmemesi için kampanya anıttır. Yeşilköy'de Galataria'da (eski
müzü almak için, düşmanın İstanbul'a başlatıldı. Kamuoyu baskıları sonucu Kalkıratya Köyü'nün hemen yanında)
dayanmasını mı beklediniz?.." dedi. Ko Rusya, antlaşmanın yeniden gözden ge yapıldığı bilinen anıt bugün mevcut de
nuşmalardan bunalan padişah ayağa çirilmesi önerisini kabul etti. İngiltere ğildir.
kalkıp "Bu meclisi ben topladım. Şu ile 30 Mayıs 1878'de gizli bir antlaşma Anıtın yapılma nedeni görünüşte ol
efendi evvela bunu bilmiyor. Eğer Rus imzaladı. Buna karşılık 4 Haziran 1878' dukça makul ve hümanisttir: Savaş sıra
tümeninin İstanbul'a girmesini kabul et de de Osmanlı Devleti ile İngiltere ara sında yaşamını yitiren 5.000 civarında
mezseniz, bana uyanlarla gider savaşır, sında Kıbrıs ödünü verilerek bir savun Rus askeri çok dağınık bir biçimde ve
gerekirse ölürüm!" yollu konuştu. ma antlaşması imzalandı. 13 Haziran-13 çeşitli mezarlıklarda gömülüdür. Bunla
İstanbul'da bunlar olurken Rusya ile Temmuz 1878 tarihleri arasında Ber rın gözetimi ve bakımı zor, hattâ ola
İngiltere kendi çıkarlarını dengeleyip lin'deki görüşmeler sonunda Ayastefa naksızdır. Rus hükümeti soruna çözüm
anlaştılar. İngiliz donanması Mudan nos Antlaşması geçersiz ilan edilerek olarak dini gerekler için bir şapel eşli
ya'da demir attı. Rusya da İstanbul'a as Osmanlı Devleti lehine hükümler içeren ğinde mezarları bir kemik gömütlüğün
ker sokmaktan vazgeçti. Yeşilköy'deki Berlin Antlaşması imzalandı. Rusya, iş de (ossuaire) birleştirmek istemektedir.
Rus karargâhı için de sözde padişahtan gal ettiği yerlerin büyük bir bölümün Öneri, Babıâli'ye iletildiğinde savaşın
izin alındı. Bundan sonra barış görüş den çekildi. sonunda koşulları çok ağır bir barış ant
melerine geçildi. Osmanlı delegeleri Grandük Nikola, Yeşilköy'de bulun laşmasını imzalamak zorunda kalmış
Hariciye Nazırı Saffet Paşa ile Berlin Bü duğu aylarda İstanbul'u ziyaret etti. 26 olan Osmanlı hükümeti tarafından tek
yükelçisi Sadullah B e y (Paşa), Rusya Mart 1878'deki resmi ziyaretinde Dol- nik bir sorun olarak ele alınır ve antlaş
delegeleri de Kont İgnatief üe Nelidof mabahçe Sarayı rıhtımında tüm devlet manın yapıldığı ve Rus ordusunun savaş
tu. On gün süren görüşmelerden sonra erkânınca karşılandı ve sarayda I I . Ab- sırasında konakladığı Ayastefanos'ta is-
AYAŞLI, MÜNEVVER 468
Ancak asıl şaşırtıcı düzenleme, anıtsal uygun onarımı ile bu kompleks içinde lemeler bu bölümün en çarpıcı yönü
merdiven holünde görülmektedir. Geniş seminer vb toplantılar için kullanımını dür. Bugün kalan parçalardan anlaşıldı
ve tek kollu başlayan ve sahanlıktan öngörmektedir. Av köşkü ise önündeki ğına göre duvarlarda önceleri İtalyan çi
sonra çift kollu olarak devam eden mer büyük havuza bakan 450 kişilik bir nileri kaplı idi.
divenin iki yanı doku/desen ve renk ka açık hava amfisi ile birlikte önerilen Ayazma Camii genelde Avrupa sanat
litesi bakımından son derece değerli kültür merkezinin önemli çekim nokta üsluplarının etkisinde kalınan bir dö
mermer plaklarla kaplanmıştır. Merdiven larından biri olacaktır. nemde yapılmış olmakla birlikte, büyük
holü, her biri yelken tonoz biçiminde Bibi. İSTA. III. 1435-1436; S. Eyice. "Ayasaga kemerler içindeki pencereler, Türk kla
eğrisel örtülü 3x3 m'lik bir aks sistemi Kasrı", DİA. IV, 205-206 sik mimarisi özelliğini taşımaktadırlar.
içinde bölümlenmiştir. Şaşırtıcı olan bu AFİFE BATUR Minber, vaaz kürsüsü ve mihrapta çeşit
mekândaki öğelerin historisist/oryanta- li renkli taşların zarif birleşmesiyle mey
list biçimlenmeleridir. Bütün aks açıklık AYAZMA CAMİİ dana getirilmiş zengin bir süsleme dik
ları, magrip (mauresque) üslubunda di kati çeker. Bunların, genellikle Türk sa
Üsküdar'da Şemsipaşa ile Salacak semt
limli kemer biçimi verilmiş öğelerle ge natı geleneklerine ters olmakla birlikte
leri arasında, Marmara'ya hâkim bir te
çilmiştir. Taşıyıcılar, gövdeleri yeşil, ta göze hoş görünen bir ihtişama sahip ol
pede, Kız Kulesi'nin hemen karşısında
banları beyaz mermerden yapılmış ince dukları kesindir. Yapının kapı üstünde
yer alır.
cik dörtlü kolonetlerden oluşmaktadır. ki yazılarının hattat Seyyid Abdullah'a
Cami III. Mustafa tarafından annesi
Örtü kesimi canlı renkli kalem işi oryan ait olduğu bilinmektedir. Bazı renkli
Mihrişah Emine Sultan ile ağabeyi Şeh
talist bir bezeme ile işlenmiştir. camlı alçı pencerelerdeki yazılar ise Sey
zade Süleyman adına yaptırılmıştır. Ka
Kasrın plan. kitle ve cephelerindeki yid Mustafa'ya aittir.
pısı üstünde yer alan kitabelerden yapı
klasik disiplinin tamamen dışına düşen nın 1174/1760-61 tarihli olduğu anlaşı Ayazma Camii'nin müştemilatından
bu fantezi ve hattâ irrasyonalist düzen lır. Kitabe ta'lik hatla yazılmış olup tarih olan sıbyan mektebi, hamam ve muvak-
leme, muhtemelen yapı için umulmadık manzumesi Sadrazam Râgıb Mehmed kithane yıkılmıştır. Önceleri cami yakı
bir çekim noktası vardır ve bu mekân Paşa'ya, hat ise şeyhülislam ve hattat nında inşa edilen vakıf dükkânlardan ise
çevresindeki diğer hacimlerden (yakla Veliyüddin Efendi'ye aittir. sadece bazı izler kalmıştır. Caminin du
şık 1,50 m kadar) daha yüksek tutulmuş varlarında küçük konsol çıkmaları üzer
İnşaata 19 Receb 1171/29 Mart 1758'
ve bu yükseklik aslında dekoratif nite lerine oturan tam bir Türk köşkünün
de başlanmış. 1174 Cemaziyelevvel'inin
likli kaburgalı konstrüksiyonla sağlan minyatür modeli biçimindeki kuş evleri
sonları/Ocak 176l'de tamamlanmıştır.
mıştır. Bu hayli maniyerist biçimlenme görülmektedir. Caminin haziresinde ise
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde
de elbet klasik disiplin içinde gerçekleş saraya mensup pek çok kişinin mezarı
bulunan 1137 numaralı inşaat defterin
tirilmiş bir çözüm değildir. Kaburgalı bulunmaktadır.
de bu yapı ile ilgili bilgiler arasında ya
strüktürün kendisinin ve bezemesinin pı emini olarak İshak Ağa' nın ismi ge Geniş avluyu çevreleyen duvarın bir
neogotik üslupta olması, dönemin mi çer. Bu zatın Beykoz'da meşhur bir çeş köşesinde mermerden büyük bir çeşme
marlık konsepti için ilginç bir veri ol mesi bulunmaktadır. Yine Topkapı Sa vardır. Kitabesinden 1174/ 176l'de cami
malıdır. Ayazağa Kasrı'nı önemli kılan rayı Müzesi arşivinde bulunan 5446 nu ile birlikte yapıldığı anlaşılan bu çeşme
da bu ikilemidir. maralı ve 1172/1758-59 tarihli bir belge nin manzum tarih kitabesi şair Zihnî'nin-
Haznedar Çiftliği içinde servis işlev den de caminin, yerleştiği arazide ev dir. Alışılmamış bir biçimde olan bu çeş
leri için ve padişahın maiyeti için kulla velce Ayazma Sarayı ve Bahçesi'nin bu me, mermer bir cepheye yapıştırılmış
nıldığı düşünülen bir ikinci köşk daha lunduğu anlaşılmaktadır. Başka bir arşiv dört köşe bir paye şeklindedir. Alt kısmı
vardır. Kasrın kuzeyinde ve yaklaşık belgesine göre 1740'lı yıllarda Ayazma taş ve tuğla, üst pencereli kısmı taş olan
100 m kadar ötesindeki bu bina, muh Sarayı iyi durumda olup tamir edilerek avlu duvarında açılan esas kapının
temelen daha geç tarihli olmalıdır. O İran elçisinin ikametine tahsis edilmişti. önünde taş korkuluktu iki taraflı rampa
yıllarda şale tarzı denen biçimde yük Camiye vakıf olarak bir hamam ile bulunuyordu.
sek çatılı, oymalı çatı pervazları ve ka birçok dükkân ve han yaptırılmış, ayn-
visli eliböğründeleri olan bir yapıdır. ca cami, hamam ve avluya bitişik çeş
Plan şeması ana binadan çok farklı ol meye Bulgurlu'dan su getirilmiştir. Ca
mamakla birlikte cephe ve kitle düzeni mi, Şem'dânîzade Fındıklık Süleyman
iyice farklıdır ve daha geç bir tarihe ait Efendi'nin yazdığına göre 1174 Cemazi-
olmalıdır. İlginç olan iç bezemelerinin yelevvel/Ocak 176i'de bir cuma günü
asıl kasrın benzeri hattâ aynı oluşudur. Râgıb Paşa ve Veliyüddin Efendi'nin de
Ayrıca zemin kattan üst kata çıkan da hazır bulundukları bir törenle ibadete
iresel planlı ahşap merdiven de kalem açılmıştır. Birkaç defa tamir gören cami
işi bezeli ilginç bir uygulamadır. Halen nin yıkılan minaresi de iki defa yeniden
oldukça harap durumdadır. yapılmıştır. Yapı son yıllarda bir onarım
Çeşitli yayınlarda, kasrın güneydoğu daha geçirmiştir.
kesiminde bulunduğu yazılan, ancak Geniş bir avlunun ortasında yerleş
bugün mevcut olmayan (belki de başka miş bulunan caminin son cemaat yerine
bir yere taşınmış olan) II. Mahmud adı yarım daire düzeninde on basamaklı bir
na dikilmiş bir nişan taşı bulunmaktay merdivenle çıkılır. Avlu kapıları üstünde
dı. Muhtemelen, arazinin II. Mahmud celi hatla yazılmış ayet-i kerimeler bu
dönemi kullanımı için tek örnekti. Ni lunmaktadır. Son cemaat yeri üç bölüm
şan taşı 5,30 m yüksekliğinde ve 1831 lüdür. Esas mekân dikdörtgen planlı
tarihini veren 14 mısralık kitabesi olan olup dört kemere oturan merkezi bir
bir anıttı. Nişan taşının arka yüzünde de kubbe ile örtülüdür. Sol tarafta yapıya
buraya süvari okulunun yerleşmesini bitişik Hünkâr Köşkü yer alır. Sokak
bildiren bir ikinci kitabe vardı. yönünde taş konsollar tarafından taşı
Ayazağa Av Köşkü(->) olarak tanınan nan bu mekân, sütunlar tarafından taşı
ve yine Sarkis Balyan tarafından tasar nan ve iki katlı olan bir galeriyle cami
landığı bilinen yapı da aynı arazinin sı nin hünkâr mahfiline bağlıdır. Caminin
nırları içindedir. içinde çok göz alıcı bir biçimde dekore Ayazma Camii'nin ana girişini oluşturan batı
edilmiş bulunan hünkâr mahfili de sü cephesi.
Burada yapımı kararlaştırılan yeni
Bünyad Dinç
müzik kompleksi, tarihi yapıların aslına tunlar üzerinde taşınır. Altın yaldızlı süs
AYAZMA KAPISI 472
ayazmaların bazıları ise: Çengelköy'de 109, 302, 309, 497; Kömürciyan, İstanbul Ta yurtdışında yaşayan, 1938'de affedilince
Ayia Anaryiri; Fener'de Ayia Arma; Kadı- rihi, 172-173, 182-184; H. Tezcan, Topkapı Türkiye'ye dönen Refik Halit, Aydede'yi
Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeoloji ikinci kez 8 Mayıs 1948'de yayımlamaya
köylü Ayia Eufemia'ya adanmış olan Fe
si, ist., 198*9. s. 115-116; S. Eyice. 'Ayazma",
ner, B e y l e r b e y i ve Heybeliada'daki DİA, IV, 229-230. başladı. Cemal Refik, Fikret Âdil, Semih
ayazmalar; Ayia Katerina'ya ithaf edilen ENİS KARAKAYA Mümtaz, Melih Cevdet Anday, Fazıl Ah-
Kadıköy ve Moda'daki ayazmalar; Ayia med Aykaç, Ercümend Ekrem Talu gibi
Eudoksia'ya sunulan Langa'daki ayaz yazarlar ve Togo, Turhan Selçuk gibi
AYDEDE
malar; Balat'ta Ayia Elisavia; Arnavut- karikatürcülerin katkısına rağmen, dergi
köy, Yeniköy, Yeşilköy, Büyukdere ve Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkan en etkili fazla başarı sağlayamadı ve 1 Ekim 1949'
Cevizli'de Ayia Fotini; Arnavutköy, Ki- mizah dergisi, ilk sayısı 2 Ocak 1922de daki 125. sayısında kapandı.
reçburnu, Kadırga ve Paşabahçe'de Ayia yayımlandı. Haftada iki defa çıkıyordu. İSTANBUL
Kiryaki; Kireçburnu, Istinye, Tarabya ve Sahibi ve başyazarı İttihatçılara karşıtlı-
Fener'de Ayia Marina ayazmaları ile ğıyla tanınan, onların iktidarında çeşitli AYDINLATMA
Ayia Paraskevi'ye ithaf edilen Arnavut- baskılar altında bırakılıp sürgüne gön
köy'deki iki ayazma; Baltalimanı, Çıra- derilen Refik Halit (Karay)(->) idi. Refik Bizans Dönemi
ğan, Büyukdere, Küplüce, Beykoz, Ka Halit Mütareke döneminde, bir ara pos Bizans'ın geç Roma dönemi sayılabile
dıköy, Edirnekapı (Hançerli Ayazma), ta ve telgraf umum müdürlüğü yaptık cek ilk yüzyıllarında aydınlatma, saray
Küçüksu, Kuruçeşme, Kasımpaşa, Kireç tan sonra tekrar gazeteciliğe dönmüş ve ve evlerde yağ lambaları ile sağlanıyor
burnu, Küçükçekmece. Kartal, Merdi- Aydede'vi çıkarmaya başlamıştı. du. Yağ lambaları genelde seramikten
venköy, Maltepe, Sütlüce, Yeşilköy, Se- Dönemin siyasal olayları içinde yoğ yapılırdı. Maden ve camdan olanlarına
faköy, Hasköy, Fener, Yeniköy, Kumka- rulan Refik Halit, İtilafçıların olumsuzlu da Roma döneminden bu yana rastlanır.
pı, Büyükada ve Heybeliada'daki ayaz ğuna da tanık olmuş, dergisinin ilk sayı Lambalar genellikle çanak biçiminde bir
malar ile Mevlevihane Kapısı dışındaki sında iki akımı da reddettiğini açıklamış: yağ deposu, içinden fitil çıkması için
Yılanlı Ayazma; Fener'de Ayia Teodosia; bunların bir devamı saydığı "milliciliği" ona açılan küçük bir üst cidar, taşımak
Süreyyapaşa ve Mevlevihane Kapısı dı de aynı mantıkla dışladığını kaydetmiş ya da asmak için kol ya da kulaklardan
şındaki Ayia Trias ayazmalarıdır. tir. Aydede'riva. bu üç yola da hevessiz oluşur, genellikle kabartmalarla beze-
ve üçünün gidişinden de bezgin olarak, nirdi. Kullanılan yağ genelde kükürtlü
Bu ayazmalardan bir kısmı Hakkı edebi, mizahi, yani nezih ve eğlenceli zeytinyağı idi. Fitil olarak da üstüpü ya
Göktürk'ün listeyi hazırladığı tarihlerde bir yol izleyeceğim, ne onu ne bunu ne da papirüs kullanılırdı.
(1947) yok olmuş durumdaydı. Bir kısmı ötekini benimseyip, her yolun kabahati Bütün Bizans ülkelerinde olduğu gi
da o tarihten sonra çeşitli nedenlerle gü ni yüzüne vuracağım belirtmiştir. bi, Konstantinopolis'te de, çanak şeklin
nümüze ulaşamamıştır. Tehlike arz ettik
Kurtuluş Savaşı döneminde, çözüm deki yağ lambalarının yerini, 7. yy'dan
leri için kapatılanlar, bina ve yol inşaat
önermeden sadece eleştiriyi hedefleyen sonra mum kandilleri (kerion, keros) al
larında ortadan kaldırılanlar dışında bir
Aydede, yazar ve çizerlerinin kaliteli ol dı. Eparhosün kitabında mumların bal
kısmı da özel konutların bahçe kuyusu
masına karşılık, ilkesi bulunmadığı için, mumu ve zeytinyağı ile yapılması ve
haline sokulmuş, bir kısmı ise ayazma
İstanbul'daki sınırlı bir kesim dışında hayvan yağı kullanılmaması gerektiği ya
inancı olmayan Gregoryen mezhebinin
genellikle tepkiyle karşılanmıştır. Milli zılıdır. 7. yy'dan sonra mumculardan
kiliselerinin içinde kalmıştır (örneğin
Mücadele'yi İttihatçılıkla özdeşleştirdiği (keroularios) ve mum atölyelerinden
Balat Surp Hreşdagabet, Surp Kevork
için bütün yazı ve karikatürlerinde Ke- (keropoleion) söz edilmeye başlandı. O
Ermeni kiliseleri). Ama ayazmalara karşı
malistleri eleştirmiştir. 30 Ağustos'tan dönemlerde sokakların aydınlatılması
gösterilen saygı ve inancın eksilmediği.
sonra gazete Mustafa Kemal'e övgü yazı söz konusu değildi. Büyük alanların ay
mevcut ayazmaların yalnızca Ortodoks
ve resimleri basmış, ama 9 Kasım 1922' dınlatılması için birbirine bağlanmış, ba
lar tarafından değil, Müslümanlarca da
de yayımına son vermiştir. zen yanıcı yağlarla yağlanmış ve demet
ziyaret edilerek, adaklar adanıp, dilek
Yazarları arasında Orhan Seyfi (Or- haline getirilmiş meşaleler kullanılıyor
lerde bulunulduğu görülmektedir.
hon). Halil Nihad (Boztepe), Fazıl Ah- du. 5. yy'da Prefekt Kirosün bazı ana-
Bibi. M. H. Bayrı, "istanbul İlinde Yer Adla- med (Aykaç), Rıza Tevfik (Bölükbaşı), caddeleri aydınlattığı söylenir. II. Teodo-
n: Bentler, Sukemerleri, Ayazmalar, Kaynak Osman Cemal (Kaygılı) gibi isimlere sios döneminde (408-450) Augusteion
lar", TFA, U/45 (Nisan 1953), s. 716-171; yakınındaki bazı dükkânların kandillerle
rastlanır. Karikatürist olarak, Rıfkı, Cem,
İSTA, III, 1505; Erdenen, Adalar. 67, 74, 92,
102,118; Eyice, Boğaziçi, 68-69, 109-110; İn- Ramiz (Gökçe), Ratip Tahir (Burak) sa aydınlatıldığı anlaşılıyor. Fakat bu uygu
ciciyan, İstanbıd, 118; Konyalı, Üsküdar Ta yılabilir. lamalar uzun ömürlü olmamıştır.
rihi, II, 409-414, Müller-Wiener, Bildlexikon, 150'likler listesinde yer aldığı için Bizans ortaçağında mumcuların Cons-
tantinus Forumu civarında çalıştıkları,
931'de çıkan bir yangında atölyelerinin
yanmasından anlaşılıyor. Ayasofya'mn
ise kendi mumhanesi vardı. Kuşkusuz
sarayın da özel mumhanesi olmalıdır.
Paskalya gibi merasimlerde renkli ve
gösterişli mumlar kullanıldığı biliniyor.
Bu geleneğin Osmanlılara miras kalıp
sonradan daha da zenginleşmiş olduğu,
Osmanlı dönemi kaynaklarında belge
lenmiştir.
Kiliselerin aydınlatılması pratik oldu
ğu kadar simgesel bir anlam da taşıyor
Aydede'nin
5 Ocak 1922 du. Kiliselerin aydınlatılması için vakıflar
tarihli ikinci kurulmuştu. Hıristiyanlar için mum, ışık
(solda) ve kaynağı olan İsa'yı simgeliyordu. Mum
1 Ekim 1949 adamak Hıristiyanlıkta günümüzde de
tarihli son devam eden bir âdettir. İstanbul'da Müs
sayısının
lümanlar da mezar ziyaretlerinde bu
kapakları.
Nuri Akbayar âdeti benimsemişlerdir. İslam geleneğine
koleksiyonu kandil ve buhurdanlık, kilise gelenekle-
475 AYDINLATMA
rinden miras kalmıştır. Hıristiyanlar me lerdendi. Mumcuların kontrolünü şem- lann bir grubu, büyük bir kesik koni bi
zarlarda, ikonalar önünde ve kilisede hane emini yapar, kontrol edilen mum çiminde yüksek bir kaidenin çanak
ikonostais üzerinde mum dikerek, bu lar damgalamrdı. Ancak bunun yaygın oluşturan yüzeyi üzerindeki zengin pro
gün de olduğu gibi, dilekte bulunurlardı. ve sürekli bir kontrol olduğu kuşkulu filli silindirik bir üst bölümden meydana
Kiliselerde kullanılan mumlu kandil dur. 19- yy'da, balina başından alman gelirdi. Cami mihraplarında kullanılan
lerin değişik biçimleri vardı. Çok mum yağla yapılan ispermeçet (Latince ve başlıca tip buydu.
lu cam ve madeni avizelere (polikande- Yunanca "balina" anlamına gelen söz Bir başka tür şamdan, zengin profilli
lon, polikandela) erken yüzyıllarda rast cük) mumu denilen mumlar içyağı ile uzun çubuk biçimindeydi. Küçüklü bü
lanır. Kilise akarlarında döşemeye otu yapılanların yerine geçtikten sonra, 1863' yüklü çubuk şamdanların bir lale motifi
ran büyük şamdanlar (kandelabra), ço te Beykoz'da bir ispermeçet mumu fab ile bitirilmeleri Lale Devri'nden sonra
ğu kez gümüşten yapılan ajurlu lamba rikası kuruldu. İhtisab Nezareti tarafın yaygınlaşmıştır. Altıgen ya da sekizgen
lar (kaniskia) değişik kandil türleridir. dan 1831'de çıkarılan bir narh listesinde piramidal bir kaide üzerine yivli küresel
Bunların hemen hepsi, bazen içine elekt şişe mumu, sade mum ve yerli mum başlıkla biten delikli (ajurlu) cami lam
rik lambaları takılsa da günümüze kadar olarak ayrılan üç tür mumun fiyatları baları da vardı. Bunlar Memluk gelene
kullanılageldi. Bizans ortaçağı, yere ko okka başına 4 kuruş 15 para ile 3 kuruş ği uzantılarıydı. Bu temel biçimlerin dı
nan büyük kandil ve şamdanları yeğle 38 para arasında değişiyordu. Aynı liste şında kalan, özel olarak üretilmiş gü
mişti. Kapıların, nişlerin, ikonaların iki de, bir okka iyi un 1 kuruş, kelleşekeri müş şamdanlara ve lambalara her dö
yanlarına konan şamdanlar genel aydın 5 kuruş, bir okka beyazpeynir 2 kuruş nemde rastlanmıştır. Benzer biçimleri
latma araçlarıydı. Kubbeli kiliselerde 30 para idi. yineleyen seramik şamdanlar, kandiller
kubbeye asılan büyük polikandelalar Uzun yüzyıllar boyunca mum kulla ve lambalar, genelde İznik atölyelerinde
vardı. Kilise çevresine, içine çok sayıda nımı, bu malzemeyi taşıyan değişik karakteristik çini bezeme ve renkleriyle
kandil alan fenerler asılırdı. araçların yaratılmasına neden olmuş, de üretilmiştir. Cam avizeler özellikle
değişik amaçlarla kullanılan mum için son yüzyıllarda Avrupa'dan ithal edil
Osmanlı Dönemi
ilginç kandil ve lamba biçimleri ortaya mişse de İstanbul'da yapılan avizeler de
Fetihten (1453) sonraki aydınlatma araç vardır. Beykoz Cam Fabrikası'nın "çeşm-i
çıkmıştı. Konutlarda mumlar kandil ve
ları da Bizans döneminde kullanılanların bülbül" tekniğinde yapılan çiçek motif
şamdanlara konurdu. Kandiller düz bir
aynısıydı. Bir bakıma çıra kandili diyebi leri ile süslü avizeleri, bunların en göz
yüzeye oturan cam şişeler ya da zincirle
leceğimiz meşale, çıra ve başka kolay de olanlarıydı (bak. camcılık).
asılan kap şeklinde fanuslar biçiminde
alev alan ağaçların taşındığı, demir bir
yapılırdı. 16. yy'da yapılmış, her iki türe Fenerler bakır, bronz ya da gümüş
sırığa bağlı ilkel bir aydınlatma aracıydı.
ait, yaldızlı, klasik bezemeli örnekler ten yapılan, camlı, taşınabilir kandiller
Meşaleci, meşaleyi tutuşturan ve gezdi
Topkapı Sarayı Müzesi'nde vardır. Top di. Tümüyle karanlık olan sokaklarda
ren, çoğu kez asker olan bir görevliydi.
şeklinde madeni büyük ajurlu avizeler yatsı namazından sonra fenersiz dolaş
Ancak Osmanlı döneminde de temel ay
de özellikle sarayda kullanılmıştır. İs mak IV. Murad döneminde (1623-1640)
dınlatma aracı mumdu. Bunun Bizans
tanbul'da ilk cam kandillerin; hamam, yasaklanmıştı. Yaygınlaştıktan sonra,
döneminden farkı, yapımında zeytinyağı
cami ve benzeri yerlere şişe işleyen sır- madeni, pahalı fenerlerin yerini muşam
yerine hayvan yağı kullanılmasıdır. Mu
çacı fırınlarının Yahudilere ait olduğu ba fenerler aldı. Bunların alt ve üst iki
mun esas malzemesi içyağı ve balmumu
ve bunların atölyelerinin Eyüp civarında madeni parça arasında armonika gibi
idi. Birçok divan kaydında, kasapların,
bulunduğu biliniyor. Madeni şamdanlar katlananları da vardı.
hattâ evinde koyun kesenlerin, yağları
da ufak profil farklarıyla cam kandillere Vakfiyelerde camilerin aydınlatılma
mumculara vermeleri emredilmiştir.
benzerdi. Bazılarında yapıldıkları tarih sında görevli olanlar ve yapacakları iş
Özellikle fetihten sonraki ilk yüzyıllarda
ler yazılıdır. 16. yy'dan sonra İstanbul' ler özenle belirtilmiştir. Fatih Vakfiye-
İstanbul'da sürekli bir mum darlığı oldu
da üretilmişlerdi. İstanbul'da pirinç, si'nde cami için, "Kanadili zerrin ile ol
ğu anlaşılıyor. Mumcular zimmi yani
bronz, gümüş, altın ya da tombak (cı kubbe-i simin evc-i letafette mah ü per-
Müslüman olmayanlardan oluşuyordu.
vayla parlatılmış bakır) kandiller yapılır vindir" denir. Caminin aydınlatılması
II. Mehmed'in mum işleyenlerin zimmi
dı. Saraylar için bunların değerli taşlarla için "dört nefer suleha-i nurani mezahir-i
olduğu ve ihtiyaçları olan yağın onlara
süslü olanları da üretilirdi. Osmanlı dö saadet-i tevfik-i rabbani suruc ü kanadil
verilmesi gerektiğini bildiren bir iradesi
neminin İznik işi klasik kandilleri de çi huddamı olup evvel-i leylde ikad ve
vardır. 17. yy'da bu gereği anımsatan bir
ni işçiliğinin ve klasik bezemenin bü iş'al-i kanadile iştigale ikdam ve bade
divan kararını Ahmed Refik yayımlamış
yük boyda ünlü örnekleri arasındadır. edai's-salat iftası ile ihtimam edüp..."
tır. Mumcular genellikle "kefere tayfasın
Son yüzyıllarda, zengin konutlarda ve denmiştir. Ayasofya'nm aydınlatma hiz
dan" Rumlardı. Bunların işyerleri (mum
saraylarda, büyük aynalı ve mermer metlerinin "Üç nefer merd-i salih siraci
kârhaneleri) çokluk Yedikule civarın
kaplı konsolların iki yanlarında, değişik vehhaç" "gah lema-i nur ile şem-i mür-
daydı. İstanbul'un daha birçok yerinde
biçimlerde, renkli camdan bezemeli fa deyi ihya, gah nefha-i sur ile mahv ü if
de mumhaneler olduğunu biliyoruz. Ör
nuslar taşıyan petrol lambaları, ev de na..." ederek yerine getirildiği anlatıl
neğin 1575'te Nurbanu Sultan'ın Üskü
korasyonunun önemli öğeleri olmuştu. maktadır. Süleymaniye Camii'nde de se
dar'da yaptırdığı Şemhane'ye yağ sağ
lanmasına ilişkin bir divan kararı vardır. Camilerde iki tür ışık kaynağı kulla kiz "siraci" vardı.
Mum üreten Rumlar yeniçerilere ve hal nılırdı: Birincisi, mihrabın iki yanındaki Osmanlı döneminde sokakların ay
ka saptanmış fiyatlardan mum satarlardı. büyük şamdanlar; ikincisi, kubbeye zin dınlatılması 19- yy'a kadar söz konusu
Sonraları yeniçeri kışlalarında kullanılan cirlerle asılmış, caminin asıl ışık kaynağı değildi. Sadece gece bekçileri, ellerinde
mumların, örneğin 18. yy'da, doğrudan olan Bizans döneminin polikandelonu- fenerlerle dolaşırlardı. Geceleyin sokağa
kışlaların (odaların) mumcu kârhanele- na tekabül eden ve top kandil denen çıkmanın da, o dönemler nadir olduğu
rinde mumcu denilen askerler tarafın avize. Yukarıya asılı anlamına gelen Fars nu anımsamak gerekir. Sokağa fenersiz
dan yapıldığı anlaşılıyor. Sarayın mum ça avize sözcüğü büyük kandil karşılığı çıkmanın yasak edilmesinden, evlerin
ları ise saray mutfağında görevli mum kullanılmıştır. Bazen insan boyunu ge ve dükkânların önüne fener asılmasının
cular (şemgerân-ı hassa) tarafından ha çen dev şamdanlar içine çapları 20-30 istenmesinden sonra, sokakta fener kul
zırlanıyordu. Çok büyük sayıda küçük cm'yi bulan büyük mumlar konurdu. lanımı artmıştır. Cam fenerler genellikle
ve büyük baş hayvan tüketen saray mut Top kandiller ise kubbeye asılan büyük kapı önüne asılmış sabit fenerlerdi.
fağının bütün içyağları, gereken balmu bir madeni çember üzerine dizilmiş cam Elde dolaştırılan fenerler ise özel ola
mu ile karıştırılarak, mum yapımında fanuslar içindeki mumlardan oluşuyor rak hazırlanmış muşamba bez ya da da
kullanılırdı. Fakat bu mumcuların atöl du. Asılan kandiller içinde daha çok bir ha ucuz olarak kâğıttan yapılırdı. Mu
yeleri saray dışmdaydı. Ağa kârhanesi vazoya benzeyen, gümüş, bakır ya da şamba fenercilerin en ünlü merkezi, Sü-
denen ve yeniçeri ağasına bağlı atölye pirinçten yapılanları da vardı. Şamdan- leymaniye'de Tiryaki Çarşısı idi.
AYDINLATMA 476
Toplumsal amaçlı aydınlatma, tören fenerlerle gezintiye çıkardı. A h m e d Ra- esnaf kethüdalarına yapılan tenbihle,
ler, şenlikler, donanmalar, ramazan, bay sim. şair Sabit'in Ramazaniye 'sinde, if aralarında hane bulunmayan dükkân
ram ve kandillerde ortaya çıkmış, ya tardan iftara dolaşan bir o b u r tipini çi sahiplerinin masrafını kendileri karşıla
bancıları da yerliler gibi etkileyen ve zer: Elde işkembe fener, arkada zenbil-i mak üzere kırk-elli adım aralıkla kandil
hayran bırakan olağanüstü zengin, yara sahur / Gece faslında şikemharelerindir yakmaları gerekiyordu. Fenerlerin tek
tıcı biçimlere bürünmüştür. "Şehrâyin" meydan. Tarihi b e l g e l e r i n c e l e n d i ğ i n d e tip olması için zaptiye yerel zabıtaya bi
sözcüğü şehrin donanması anlamına şenliklerde görülen d ü z e n l e m e l e r i n da rer örnek göndermişti.
kullanılmıştır. Mevlit ve regaip kandille ha k ü ç ü k boyutlarda günlük y a ş a m a da Böylece sokaklarda kandil veya fe
rinde minarelere kandil asılmasının II. yansıdığı anlaşılır. T. Gautier bir kahve ner yakılması âdet haline geldi. Yüksek
Selim döneminde (1566-1574) başladığı h a n e n i n ilginç aydınlatma düzenini şöy rütbeli memurlar ve zengin kimseler ev
söylenir. Berat ve miraç kandillerinde le anlatır: "Fitilli, yağ dolu kandiller kıv lerinin önlerini kandillerle süslediler.
de minareleri kandille süslemenin Ko- rımlı tellerle tavana asılıdır. Bu teller bir Geceleri çarşı bekçileri fenerleriyle do
camustafapaşa Dergâhı Şeyhi Necmed- tür y a y ö d e v i görür. K a h v e c i ara sıra laşır, dükkânların kandillerini denetler
din Hasan Efendimin tavsiyesiyle, 1577' kandillere d o k u n u n c a kandiller, ışıktan lerdi. Bu uygulamaya rağmen, gazyağı
de III. Murad tarafından irade edildiği bir b a l e gibi, inip, çıkar... Çizgilerini b e dönemine kadar kenti karanlıktan kur
söylenir. Ramazan gecelerinde minare lirten b i r ç o k ışıkla süslü telden yapılmış tarmak mümkün olamadı. Geceleri so
lerin aydınlatılması ise I. Ahmed döne g e m i b i ç i m i n d e k i bir avize de bu garip kakta dolaşmak tehlikeli addedildi.
minde (1603-1617) yaygınlaşmıştır. Ra ışıklandırmayı tamamlar." Petrol 1850'lerin sonlarına doğru
mazanda mahya kurmak törensel aydın Işığın simgeselliği B i z a n s kültüründe ABD'de Pennsylvania'da keşfedilmiş ve
latmanın en önemli gösterilerinden biri olduğu kadar Osmanlı kültüründe de kısa sürede Avrupa'da kullanılmaya
dir. Zengin bir geleneği ve tekniği olan geçerlidir. Dini yapıların, türbelerin ay başlanmıştı. Osmanlı'ya da ticari mal
mahyacılık Lale Devrimden bu yana, dınlatılması, adaklar, karakteristik gös olarak gecikmeden geldi. Başlangıçta
mahya asılacak camilerin sayısının Da tergelerdir. B e k t a ş î t e k k e l e r i n d e on iki İstanbul'a yerleşmiş yabancılar ve hali
mat ibrahim Paşa tarafından artırılma köşeli kandiller ( ş e b ç ı r a ğ ) . O n İki İ m a m vakti yerinde olan yerli halk tarafından
sından sonra gelişmiştir. Bayram günle için yakılırdı. "Kandil" s ö z c ü ğ ü günlük kullanıldı. Petrolden önce, iç mekân ay
rinde kandil asılması da Esma Sultanın y a ş a m ı n pratik sözlüğünde, folklorda ve dınlatma aracı olarak varlıklı kesim bal
1725'teki doğum şenliklerinden sonra argoda olduğu kadar, simgesel ve şiirsel mumu, fakirler yağmumu ya da zeytin
yaygınlaşmıştır. kavram ve sözlükte de ışıkla ilgili ola yağı, hattâ yerine ve bolluğuna göre sa
Dini günlerde camilerin mahya ve rak b ü y ü k y e r tutar. M e h m e t Akif'in Ça deyağ kullanıyorlardı. Petrol zeytinyağı
kandillerle süslenmesi dışında ışığın tö n a k k a l e şehitleri için yazdığı şiirde şe kandilleriyle mumlara oranla daha fazla
rensel kullanımına daha da görkemli hitlerin mezarı üzerine astığı avize, Y e d i ışık veriyordu. Bu nedenle, kısa sürede,
büyük şenlikler sırasında rastlanırdı. Kandilli Süreyya, B o ğ a B u r c u içinde ye ülkeye tenekelerle çok miktarda gazya
Büyük şenliklerde çok sayıda meşale ve di yıldızdan oluşan Ü l k e r grubunu sim ğı ithal edildi. Bir süre sonra biriken te
kandil düzenlemeleri yapılırdı. Kandil g e l e y e n bir metafordur. nekeler Osmanlı'da tahıl ölçü birimi o-
lerle mahya düzenlemek de sadece ca Bibi. "Lighting", "Lamps": Dictionary of larak kullanılmaya başlandı.
milere özgü değildi. Denizde gemi di Byzantium, II; L. Bouras, "Byzantine Ligh Petrol beraberinde depolama sorunu
rekleri arasında ya da yüksek yerlerde ting Devices", fahrbuch der Österreichischen nu getirdi. İstanbul'daki yapıların büyük
kandillerle resimler yapılır, yazılar yazı Byzantinistik, 32/3 (1982), s. 479-91; Bün- çoğunluğunun ahşap oluşu nedeniyle,
lırdı. Böyle tören günlerinde kentin ay gül, Eski Eserler; And. Şenlikler, 101-121,
d'Ohsonn. Tableaıt. zaten eksik olmayan yangın tehlikesini
dınlatılması olağanüstü boyutlara ulaşır artırmamak için şehir dışında depolar
DOĞAN KUBAN
dı. Petit la Croix 17. yy'da Boğaz'm iki kurularak oralarda gaz depolanması uy
kıyısının da aydınlatıldığını söyler. Anla Tanzimat D ö n e m i gun görüldü. Önceleri petrole sulu gaz
şıldığına göre, ahşap direklerle yapılan O s m a n l ı d ö n e m i n d e sokakların düzenli deniyordu. Zamanla bu tabir değişti,
hafif konstrüksiyonlara. iplerle çeşitli bi aydınlatdması ilk k e z Tanzimat sonra gazyağı denmeye başladı. Romanya'nın
çimler meydana getirecek şekilde kan sında g ü n d e m e geldi. K e n t ö n c e gaz ardından Çarlık Rusyası'ndan da petrol
diller asılıyordu. Bunlar makaralar aracı yağı, ardmdan havagazı ve nihayet elek getirildiğinde, halk arasında Romen ga
lığı ile inip çıkıyor, çeşitli biçim olanak trikle aydınlatıldı. zına oranla daha vasıflı olan Rusya kay
ları yaratıyorlardı. Bu kandiller rüzgâra Sokakların petrol lambasıyla aydınla naklı petrole Batum gazı adı verildi.
karşı cam fanuslarla korunuyordu. Fa tılmasından ö n c e , geceleri e n d e r de ol O zamanlar sokakların aydınlatılması
nusun içine kaba yağ, su ve fitil olarak sa s o k a ğ a çıkıldığında fenerle dolaşılır- kentin güvenliğiyle ilgili bir sorun ola
pamuk konuyordu. dı. Fenersiz sokağa çıkmak yasaktı. Dev rak görülüyordu. Hers adında yabancı
Osmanlı tarihinde ışığın gösterilerde riye memurları fenersiz gezenleri kara bir müteahhit 1864'te dönemin güvenlik
kullanımının doruğa çıktığı dönem Lale k o l a çekerdi. F e n e r l e r m u ş a m b a ya da işlerine bakan en yüksek mercii olan
Devri'dir. Lale Çeragâm denen gösteriyi kâğıttan yapılırdı. Bâb-ı Zaptiye Nezareti'ne başvurarak so
Muradgea d'Ohsonn anlatır. Çırağan Sa- T a n z i m a t ' l a birlikte k e n t h i z m e t l e r i kakları gazyağıyla aydınlatma imtiyazını
rayı(->) bu gösterinin yapıldığı Boğaziçi ö n e m kazandı. Batı'nın çağdaş k e n t ol aldı. Görüşmeler sonucu teklif uygun
Kasrı yerine sonradan yapılan saraydır. gusu Osmanlı'yı da b e n z e r ö n l e m l e r al görülmüş ve yapılan anlaşma gereğince
Işık, çiçek, kandil biçimleri, hareket m a y a s e v k etti. 1 8 4 7 ' d e yayımlanan bir müteahhit firma, İstanbul, Üsküdar ile
eden objeler, üzerine konan kandiller, r e s m i bildiride g e c e l e r i s o k a k l a r ı n ay Boğaziçi ve Marmara kıyılarındaki köy
aynalar ve meşalelerle yaratılan ışık dü dınlatılmasının "mamuriyet ve m e d e n i lerin aydınlatılmasını taahhüt etmişti.
zenleri Osmanlı döneminde etkili bir yet" eseri olduğu belirtilerek çarşıda Müteahhide her ay için lamba başına
sanat haline dönüştürülmüştür. O dö dükkânların ö n l e r i n e kandil asılması ge 22,5 kuruş ödenecek, gaz lambalarının
nemde, olağanüstü günlerde bütün kent reği vurgulandı. Arzu e d e n l e r evlerinin yerleri Zaptiye Nezareti tarafından tespit
te saraylar, kışlalar, yalılar, minareler on ö n ü n e de kandil asabileceklerdi. B i r sü edilecekti. Fenerler yaz ve kış, güneşin
binlerce kandille donanırdı. Ne var ki, re sonra, Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye batmasından sonra yakılacak, güneş do
bu gösteriler havagazı ile aydınlatma kararı üzerine, b u n d a n b ö y l e m e m u r v e ğuncaya kadar yanık kalacaktı. Fener
başlayana kadar, kent sokaklarını ka b e n d e g â n h a n e v e yalıları ö n l e r i n d e lerle gaz lambalarını mahalli idare sağ
ranlıktan kurtaramamıştır. Bu nedenle tüm yıl b o y u n c a birer v e y a ikişer kandil layacak; bu fenerlerin yakılmasına, sön-
ramazan geceleri, daha aydınlık bir y a k m a y a m e c b u r tutuldular. Halk ara dürülmesine ve bakımına müteahhit fir
kent imgesi olarak folklorda özel bir sında da bu usulü b e n i m s e y e n l e r i n hü manın adamları memur edilecekti.
yer tutmuştur. Ramazan gecelerinde da k ü m e t n e z d i n d e takdir g ö r e c e k l e r i kay Fenerlerin işler bir halde bulundurul
ha aydınlık olan sokaklarda, halk elinde d e d i l i y o r d u . Ayrıca ş e h r e m a n e t i n d e n masına, tamirine, kırılan lambaların ye-
477 AYDINLATMA
AYDINLATMA 478
nilenmesine ait giderler, müteahhit tara elektrik imtiyazının verilmesini tramvay yılda 4.000 saat, diğer 300'ünün her biri
fından ödenecekti. Müteahhit, masrafı ve gaz şirketlerinin imtiyazlarıyla bağ yılda 2.000 saat yakılacaktı. Diğer bir
kendisi tarafından karşılanmak üzere daştırmak güçtü. Sorun, görüşmeler so deyişle yarısı sabaha kadar, diğer yarısı
uygun yerlerde gaz ambarları kuracaktı. nucu çözüldü ve merkezi Peşte'de bulu gece yarısına kadar yakılacaktı.
Her mahallenin sokaklarında yakılan nan Ganz Elektrik Arıonim Şirketime 50 Yabancı şirketlerle yapılan bu tür
gaz bedeli, zaptiye idaresi tarafından, yıl için Rumeli cihetinde 1. ile 12. daire sözleşmelere konan aydınlatma madde
mahalle imam ve muhtarları eliyle her ler sınırları içinde elektrik dağıtımı imti leri yeterince işletilemedi. Yukarıda be
ay halktan tahsil edilecekti. 1877'de gaz yazı verildi. Sözleşme gereği elektrik lirtildiği gibi elektrik şirketi ancak 1920'
bedellerinin tahsili "tenviriye resmi" a- donanımı Haziran 1913'te tamamlana den itibaren kenti aydınlattı. Yedikule
dıyla belediyelere verildi. caktı. Ancak Silahtarağa'da yapımına Gazhanesi savaş yıllarında ordunun fab
Sonraları İstanbul dışında diğer kent başlanan santral, Balkan Savaşı nedeniy rikayı tahrip ettiği gerekçesiyle işleme
lerde de sokaklar petrol lambalarıyla le bir süre aksadı. Öte yandan 28 Eylül di. Dolmabahçe Gazhanesi ise yeni söz
aydınlatılmaya başlandı. Bu nedenle be 1913 günü İstanbul'u sel bastı ve santral leşmeyi savaş ve işgal yıllarında uzun
lediyeler "gazhane" adıyla petrol tene binası önemli ölçüde hasar gördü. süre uygulamaya koymadı.
kelerini muhafaza etmek için depolar Sözleşme gereği 3.000 kw'hk (kilo I. Dünya Savaşı başladığında Yedi
açma gereği duydular. İstanbul'da en vat) bir merkez fabrikası kurulacak ve kule Gazhanesi'nce Beyazıt ve Fatih da
büyük petrol ambarları şehremanetinin imtiyaz süresince şehremaneti adına irelerinde 4.000; Tophane Gazhane
Çubuklu depolarıydı. 600 genel aydınlatma lambası konacak si'nce Beyoğlu ve kısmen Yeniköy da
Batı'da havagazı, yani madenkömü- tı. 24.000 paydan oluşan 12 milyon iresi dahilinde 1.966 ve Kadıköy Gazha
ründen gaz üretimi 1812'de bulundu. frank (528.000 lira) sermaye ile şirket nesi'nce Üsküdar, Kadıköy ve kısmen
İlk olarak 1813'te, Londra, havagazıyla kurulmuş ve Silahtarağa Elektrik Santra Hisar daireleri sokaklarında 2.776 fener
aydınlatılmaya başlandı. Onu Paris ve lı 14 Şubat 1914'te faaliyete geçmişti. yakılmaktaydı. Üç gazhanenin beslediği
diğer Batı kentleri izledi. Osmanlı top Santral işletmeye alındıktan sonra pay toplam fener adedi 8.742 idi. Yine savaş
raklarında ise havagazı Abdülmecid dö senetleri tümüyle Belçika'dan Sofina öncesi belediye daireleri dahilinde 2.316
neminde (1839-1861) Dolmabahçe Sara- m ü e s s e s e s i n e devredilmiş, b ö y l e c e petrol. 277 ark lambası (lüks) yakılmak
yı'nın yapımıyla gündeme geldi. Sarayın Ganz ismi ortadan kalkarak yerini Sofi- ta idi.
aydınlatılması için yakın bir mekânda na'ya bırakmıştı. Durum 1920'de de farklı değildi.
bir gazhane kurulması gereği doğmuş, Santral her biri beşer bin kilovatlık Elektrikle aydınlatma başlamadan önce
bu nedenle Dolmabahçe Gazhanesi in üç türbojeneratör grubu ile saatte 12- İstanbul ve Bilâd-ı Selase diye bilinen
şa edilmişti. Daha sonra Beylerbeyi Sa 13.000 kg buhar verecek altı kazanla Üsküdar, Galata-Beyoğlu ve Eyüp semt
rayı inşa ettirildiği sırada, Kuzguncuk'ta donatılmıştı. 1921'de bu üç türbin gru leri toplam 8.747 lambayla donatılmıştı.
dere içinde ikinci bir gazhane kuruldu. buna, yeni bir makine dairesi de inşa Bu sayıyla ancak İstanbul'un birinci ve
Her iki gazhane de başlangıçta sara edilerek, 12.000 kw'lık bir türboalterna- ikinci derecedeki sokakları geceleyin
yın aydınlatılması için yapılmışsa da bir tör ile saatte 12.000 kg buhar veren iki aydınlatılıyordu. Osman Nuri Erginin
süre sonra saray dışına da hizmet götür kazan daha eklenmişti. tahminine göre kentin gereği gibi ay
dü. Gazhaneler 1856da, özellikle sokak İstanbul'da öncelikle tramvaylara dınlatılması için yirmi-otuz bin sokak
aydınlatması için saray dışına gaz ver elektrik verildi. Balkan Savaşı nedeniy fenerine ihtiyaç vardı.
meye başladılar. İlk aydınlatılan cadde, le, tramvay kumpanyasının çekim gücü
Cumhuriyet Dönemi
Beyoğlu'nda bugün İstiklal Caddesi ile olan atlara ordu tarafından el konmuş,
Galip Dede Caddesi'ni kapsayan eski elektrik tek seçenek olarak kalmıştı. Ar 17 Haziran 1923'te Sofina, Ankara hü
nin Cadde-i Kebiridir. dından özel tesisata da akım verildi. kümetiyle yeni bir sözleşme yapmış, o
güne kadar sağladığı hak ve çıkarları
İstanbul suriçinin aydınlatılması ise 1914 sonunda şebeke uzunluğu 258.320
hükümete kabul ve tasdik ettirmişti.
ancak II. Abdülhamid döneminde ger m, indirici merkez adedi 60 ve müşteri
Fabrika ve şebekede yapılacak tevsiata
çekleşti. 1880'de Yedikule Gazhanesi toplamı 2.055'ti.
karşılık olmak üzere kuruluş sermayesi
inşa edilerek kentin bu kesimi de hava İstanbul'da elektrik 1914'te üretilmiş-
ni de 12 milyon franktan 30 milyon
gazıyla aydınlatılmaya başlandı. se de sokaklarm elektrikle aydınlatılma
franga (1.320.000 Türk Lirası) çıkarmıştı.
1891'de Georgy isminde bir Fransız sına ancak 1920'de başlanabildi. Gaz ve
Aynı yıl fabrikadaki türbojeneratörler-
mühendise 50 yıl süreyle Kadıköy, Üs elektrik şirketlerine ayrıcalık verildiği sı
den biri sökülerek yerine 10.000 kw ta
küdar ve 8. Daire-i Belediye sınırlarına rada sözleşmelere sokakların belediye
katinde yeni bir türbin konmuştu.
kadar olan yörelerin madenkömürün- adına ve hesabma parasız fenerle dona
den üretilen gaz ile aydınlatılma ve ısı tılması konmuştu. Şebeke Büyükdere ve Bakırköy'e ka
tılma imtiyazı verildi. Böylece Kadıköy Nitekim Dersaadet Gaz Şirketi bele dar uzatılmış, indirici merkezi sayısı
Gaz Şirketi de faaliyete geçmiş oldu. diye hesabına parasız 200 fener yak 152'ye, şebeke uzunluğu 265 km'ye ve
Elektrik alanında 19- yy' l n ilk yarısın makla yükümlüydü. I. Dünya Savaşı ön müşteri sayısı 30.228'e çıkmıştı.
da önemli gelişmeler sağlanmışsa da cesi İstanbul sokaklarına sözleşme gere Cumhuriyet'in ilk yılında aydınlatma
elektriğin aydınlatmada kullanılması için ği 3.943 fener konmuştu. da kullanılan havagazı, petrol ve lüks
yüzyılın sonunu beklemek gerekiyordu. Dolmabahçe Gazhanesi'nce de şehre lambalarının sayıları sırasıyla 1.345, 250
Paris'te havagazı aydınlatması 1838'de maneti hesabma parasız 200 fener yaktı- ve 66'ya düştü. Buna karşılık 1.228
başladı; 1878'den sonra elektrik ile ay rılması sözleşmeye alınmış, Üsküdar ve elektrik lambası kondu. Bu lambaların
dınlatmaya geçildi. Kadıköy Gaz Şirketi de sokaklara 2.989 323'ü 1.500 mumluk ve 905'i 250 mum
Elektriğin Osmanlı payitahtına gelişi fener koymuştu. Bunlarm 70 adedi pa luktu. Beyazıt, Beyoğlu, Yeniköy ve
nin gecikmesini, şehremaneti mektup rasız, diğerleri bedel karşılığıydı. Fitille Makriköy (Bakırköy) tümüyle elektrikle
çusu Osman Nuri (Ergin) de dahil bir rin değişimi ve şişelerin bakımı dahil fe aydınlatılmıştı. Bu dairelerdeki ampul
çok yazar II. Abdülhamid'in istibdatına nerlerin yakılması şehremanetine ayda sayıları sırasıyla; 196, 538, 75 ve 40 idi.
ve güvenlik kaygısına bağlar. Hattâ 85 ile 90.000 kuruş dolayında bir mebla Fatih Dairesi de hemen hemen tümüyle
devlet, Şam, Selanik gibi diğer kentler ğa mal oluyordu. Şirketin imtiyazı 25 elektriklendirilmişti. 7 lüks radyum lam
de elektrik donanımına izin verdiği hal Temmuz 1920 tarihinde 50 yıl uzatılırken basına karşılık 188 elektrik lambasına
de İstanbul'da elektrik kullanımına ge bedelsiz fener adedi 100'e çıkarıldı. sahipti. Üsküdar ve Adalar hâlâ havaga
çilememiş, bu nedenle tramvaylar da Şehremaneti, elektrik şirketiyle söz zı kullanıyordu. Bu dairelerde sırasıyla
elektrik gücüyle işletilememişti. leşme yaparken bedelsiz 12 amperlik 371 ve 719 havagazı lambası vardı. Hi
II. Meşrutiyetle (1908) birlikte elek 600 adet ark lambası asılması şart koşul sar ise 250 petrol lambası ve 245 hava
trik fobisi kalktı. Ancak İstanbul'da muştu. 600 lambadan 300'ünün her biri gazı lambasıyla aydınlatılıyordu.
479 AYDINLATMA
Dolmabahçe Gazhanesi.
Ara Güler. 19501er
1924'te Kadıköy Gaz Şirketi hükü şirketin faaliyet alanı Pendik'ten Adalar uzunluğu 1.402 km; indirici merkezi sa
metle yeni bir anlaşma yaparak geriye ve Karadeniz Boğazıma kadar genişledi. yısı 319 ve abone sayısı 123.781 idi.
kalan imtiyaz müddetini yeniden 50 yıl Yapılan takviye neticesinde fabrikanın ÎETT(->) (İstanbul Elektrik, Tramvay
uzattı. Bu arada Kadıköy ve havalisinin elektrik üretim kudreti 65.000 kw'a yük ve Tünel İşletmeleri) 16 Haziran 1939
elektrik imtiyazı da bu şirkete verildi ve seltildi. gün ve 3645 sayılı yasayla tüzel kişiliği
şirketin adı Kadıköy Elektrik ve Hava Ancak 1931-1937 arası dünya buhra olan ve İstanbul Belediye Reisliği'ne
gazı Kumpanyası (Satgazel) oldu. nı ve Türkiye'nin izlediği para politikası bağlı bir umum müdürlük olarak kurul
I. Dünya Savaşımda faaliyetini tatil nedeniyle Sofina dış borçlarını ödeye- du. Havagazı şirketi 1945'te satın alındı
eden Yedikule Gazhanesi de Satgazel ta medi; bu nedenle de taahhütlerinin bir ve İETT bünyesinde yer aldı. İdare ge
rafından devralındı. Şirket bir süre elekt kısmım yerine getiremedi. Var olan te lirleriyle kurulmuş olan otobüs ve tro-
rik şirketinden satın aldığı elektriği Ana sisler ufak tefek tamiratla sürdürülmeye leybüs işletmeleri ile birlikte İstanbul'un
dolu cihetinde şebeke tesisi ile satmaya çalışıldı. Sözleşme hükümlerinin yerine en önemli altı kamu hizmeti İETT bün
devam etti. Ancak faaliyetini daha fazla getirilmediğini gören hükümet şirketin yesinde toplanmış oldu. İETT İşletmele
devam ettiremeyerek imtiyaz ve tesisatı donanımını satın almaya karar verdi ve ri Umum Müdürlüğü elektrik ve hava
nı 1931'de Sofina Şirketine sattı. görüşmeler sonucu 31 Aralık 1937 günü gazı üretecek ve dağıtacak; kent içi oto
Cumhuriyet ertesi, kentin yıllardır sü tüm mal varlığı ve tesisat 11.500.000 lira büs, troleybüs ve tramvay-tünel yolcu
regelen ekonomik durgunluğu giderek bedel karşılığı ve yüzde 5 faizle 20 yıl taşımacılığı yapacaktı.
son bulmuş, sanayi faaliyetleri, atölye da ödenmek koşuluyla satın alındı. İstanbul günden güne genişliyor, sı
ler, imalathaneler ve fabrikalar kurul Elektrik şirketi devralındığı tarihte nai faaliyet yoğunlaşıyordu. Kentin elek
maya başlamış, sınırlı da olsa nüfus artı fabrikada 65.000 kw gücünde 5 muhte trik enerjisine olan ihtiyacı her geçen
şıyla kentte bina yapımı artmıştı. Elek lif grup ve 40.0000 kw gücünde buhar gün artıyordu. Sofina'dan devralınan ve
trik tüketiminin sürekli artışı karşısında, veren 12 kazan bulunuyordu. 345 km amortisman süresini çoktan doldurmuş
Eylül 1926'da Sofina Şirketi hükümetle yeraltı kablosu, 12 km denizaltı kablosu bulunan eski tesisatın bakımdan geçiril
yeni bir sözleşme yaparak imtiyaz müd ve 53 km yüksek gerilim şekebesi; 409 mesi, yenilenmesi ve tevsii gerekiyordu.
detini 1993'e kadar uzattı; sermayesini km yeraltı ve 478 km alçak gerilim şe Bu nedenle yönetim 5 yıllık bir ıslahat
56 milyon İsviçre Frangı'na, buna karşı bekesi ve ayrıca 55 km pilot kablosu ve programı hazırladı.
lık yeni bir türboalternatör ile fabrika nihayet 301 indirici merkezi, 422 trans Bu program gereğince önce fabrika
nın üretim gücünü 47.000 kw'a çıkardı. formatör ve 3.669 genel ışık lambası nın üretim gücünü artırmak gerekiyor
Arnavutköy-Vaniköy arasında denizaltı- vardı. Müşteri sayısı 107.156 ışık ve du. Bu amaçla 1939'da Almanya'ya saat
na döşenen kablo ile elektrik enerjisi 4.618 sınai tatbikat olmak üzere 111.774 te 12.000 kw gücünde gelişmiş iki adet
Anadolu yakasına da verildi. Şirket 1927' abone idi. kazan sipariş edildi. Aynı zamanda
de Silahtarağa-Yedikule yüksek gerilim 1 Ocak 1938 günlü ve 3480 sayılı ya 1.000 m2 genişliğinde ve 1 m kalınlığın
havai hattını kurdu ve buna karşılık ser sayla hükümetçe satın alınarak Nafıa Ve- da betonarme bir radye üzerine kazan
mayesini 60 milyon İsviçre Frangı'na kâleti'ne bağlı İstanbul Elektrik İşleri dairesi yapıldı. II. Dünya Savaşı'na rağ
yükselti. Umum Müdürlüğü kuruldu. Bir süre bu men kısa sürede getirilen ve bina ile
21 Nisan 1931'de yapılan bir sözleş şekilde yönetildikten sonra 16 Haziran birlikte bir milyon liraya mal olan yeni
me ile Kadıköy Elektrik ve Havagazı 1939 gün ve 3645 sayılı kanunla beledi kazanlar, yönetimin belediyeye devrinin
Kumpanyası (Satgazel) şirketçe 2.785.500 yeye devredildi. İşletmenin aynı yıl üret ilk yıldönümünde, yani 17 Haziran 1940'
İsviçre Frangı'na satın alındı; böylece tiği elektrik 145.245.515 kw/saat; şebeke ta hizmete alındı.
AYDINLATMA 480
yeni santrallar öngörüldü, istanbul'un miktarı yaklaşık 57.770.000 kw/saattir. tir. Ayrıca Çukurcuma, Horhor, Mecidi-
kişi başına günlük elektrik tüketiminin Anadolu yakasındaki toplam ş e b e k e yeköy, Çadırcılar ve Topkapı bitpazarla-
0,5 kw'tan, 1,11 kw'a çıkması bekleni uzunluğu 3-250.000 m'dir. rı ile Beşiktaş hurdacılarından alınmış
yordu, istanbul Elektrik Şebekesi Tevsii 1993 verilerine göre, İstanbul'un Av çok değerli parçalar vardır. Diğer eser
ve Islahı Projesi kapsamında 17 büyük rupa yakasına elektrik veren TEK'e ait ler ise, Mehmet Yaldız tarafından Hol
merkez, 574 dağıtım merkezi ve 500 km şebeke uzunluğu ise yaklaşık 18.000.000 landa, Fransa, Avusturya ve İngiltere'
dağıtım şebekesi yapımı planlandı. m'dir. Bu miktar, her türlü havai hat, ye den satın alınmıştır.
1977'de ÎETT'nin toplam şebeke u- raltı ve sualtı kablolarını da kapsamakta Müzede, MÖ 7000 yıllarından kalma
zunluğu 7.022 km, toplam abone sayısı dır. TEK İstanbul Şubesi için satın alınan kandillerden günümüzde kullanılan
ise 999.579'du. Sağlanan elektrik enerjisi toplam elektrik miktarı 7,3 milyar kw/sa- modern aydınlatma ve ısıtma araçlarına
35-10 kw'lık alçak gerilim şebekesi ile at iken bunun 6,2 milyar kw/saati abo kadar her dönemden 600 eser bulun
dağıtılıyordu. Abonelerin 933-713'ü ko nelere satılmaktadır. Yaklaşık 2.100.000 maktadır. Kandiller; karpit, gaz, havaga
nut, ticaret kuruluşu ve resmi kurumlar, a b o n e s i olan TEK'in a b o n e l e r i n i n zı ve mumla yanan fenerler; tekke, kili
65.462'si küçük ve 404'ü büyük sanayi 1.500.000'i mesken, 310.000'i ticaretha se, sinagog ve konak şamdanları; soba
kuruluşuydu. Türkiye genelinin üçte bi ne, 100.000'i küçük sanayi kuruluşu, lar; kaloriferler; 18ö7'de İngiltere'de ya
rini oluşturan İstanbul'un sanayi kuruluş 130.000'i mesken dışı ortak kullanım pılmış ilk şofben, buhurdanlar, mangal
ları, İstanbul'a verilen enerjinin yüzde alanları, 13.000'i şantiyeler, 6.000'i resmi lar dikkat çekicidir. Müzede bulunan en
60-70'ini tüketiyordu. Abone sayısı bir kurumlar, 3.500ü TEK'te çalışan perso değerli parçalar arasında tarihöncesi dö
milyona yaklaşıyor görünüyorsa da, ger nel, 2.000'i büyük sanayi kuruluşları, nemden kalma toprak, cam ve metal
çek sayı kaçak kullanımlar nedeniyle 1.500'ü tüketim bedeli alınmayanlar, kandiller, Roma ve Bizans şamdanları,
bunun çok üzerindeydi. 1.400'ü hayır kurumları, 45'i tarımsal su Selçuklu ve Memluk demir kandilleri,
30.3.1990 tarihinden bu yana, TEK lama yerlerinden oluşmaktadır. bir eşi de Fransa'da Louvre Müzesi'nde
Genel Müdürlüğü ile bir sözleşme imza ZAFER TOPRAK olan porselen kandil, 13. yy'a ait ocak
layan AKTAŞ Elektrik Şirketi, İstan lar, Beykoz işi kandiller, giyotinli şam
bul'un Anadolu yakasındaki elektrik da AYDINLATMA VE ISITMA danlar, yumurtanın tazeliğini ölçmeye
ğıtım hizmetlerini yürütmektedir. 1992 ARAÇLARI MÜZESİ yarayan aynalı şamdan, ingiltere'den gel
verilerine göre, yüzde 50'si Ar Hol- me yürüyen soba sayılabilir.
Kadıköy, Büyükçamlıca Tepesi'nde üç
ding'e, yüzde 15'i ise TEK'e ait olmak Müzenin bir bölümünde de, gene
katlı bir evin düzenlenmesiyle oluşturu
üzere çok ortaklı bir kuruluş olan AK- Yaldız tarafından toplanmış elle çalışan
lan Türkiye'nin ikinci özel müzesi.
TAŞ'ın kurulu gücü 1.175 MVA (Mega film makineleri, buhar makinesi maketle
25 Haziran 1991'de ziyarete açılan
Volt Amper) ve abone sayısı 955.000'dir. ri, ilk pil, radyo, gramofon örnekleri gibi
müzenin kurucusu ve sahibi işadamı
1992'de TEK' ten satın alınan enerji mik değerli başka eserler sergilenmektedir.
Mehmet Yaldız'dır. Büyükçamlıca'da Se
tarı 3.051.860.000 kw/saattir. Bu mikta fa Tepesi adıyla bilinen yerde, eski bir AYŞE HÜR
rın 501.860.000 kw/saatlik miktarı, şebe evin onarılması ve eklemeler yapılma
ke kaybı olup, 103-569.000 kw/saati ge sıyla oluşturulan bina, üç müze katı ve AYDINLIK
nel aydınlatmaya, 4.585.300 kw/saati ise bir bodrum kattan oluşmaktadır. Top Mütareke döneminde, İstanbul İtilaf
karayolu aydınlatmasına ayrılmış, geri lam 400 m2 kullanım alanına sahip olan Devletleri işgali altındayken yayımlan
kalan 2.441.842.000 kw/saat ise çeşitli müzenin birinci ve ikinci katlarında maya başlayan ve yayımını 1925'e ka
kurum ve meskene satılmıştır. Net elek eserler sergilenmekte, üçüncü kat ise dar sürdüren Marksist dergi.
trik satışının yaklaşık olarak abonelere ziyaretçiler için dinlenme yeri olarak Aydınhk'm ilk sayısı Haziran 1 9 2 1 '
dağılımı şöyledir: M e s k e n tüketimi kullanılmaktadır. de yayımlanmış, çeşitli ara vermelerle
920.937.000 kw/saat, bina ortak kullanı Müzede sergilenen eserlerin hemen yayımı sürdürülerek, son (31.) sayısı
mı 85.443.260 kw/saat, ticarethane tüke hepsi, Mehmet Yaldız'm 50 sene bo 1925 Şubat'ımn ortalarında basılmıştır.
timi 292.541.900 kw/saat, resmi daire tü yunca derlediği 2.500 parçalık koleksi Dergi, diğer birtakım muhalif süreli ya
ketimi 79-757.075 kw/saat, sanayi kulla yonun bir bölümüdür. Bunların yüzde yınların yanısıra, 6 Mart 1925'te Takrir-i
nımı 832.405.500 kw/saat, İSKİ kullanı 90'ı Anadolu'dan, özellikle de Elazığ, Sükûn Kanunu'na dayanılarak hükümet
mı 172.985.900 kw/saat ve diğer tüketim Erzincan ve Ağrı yöresinden derlenmiş tarafından kapatılmıştır.
AYDINOĞLU TEKKESİ 482
Gençlik Nüshasf'dır. Bir sunuş eklenerek dara fazla yakın durması, Komintern'in
1976'da yeni harflerle basılmıştır. Aydın- 1924'teki V. kongresinde "sosyal patri-
lık'm 10 Şubat 1923 tarihli 13. sayısı, "ta otizm" eleştirilerine yol açmıştır.
mamen amele hareketlerine tahsis edil Yine de, özellikle Dr. Şefik Hüsnü'
miş", ayrıca 1924 yazından itibaren lö'şar nün Aydınlık sayfalarında geliştirdiği.
sayfalık 8 sayı da "Fevkalade Amele Nüs Türkiye sorunlarını Marksist kavram ve
haları" çıkarılmıştır. Bunlardan bulunabi yöntemlerle çözümleme çabaları özgün
len 6'smın tıpkıbasım ve çevrim yazıları ve değerlidir. Bu makalelerin hepsi, "Ah
1975'te yeni harflerle yayımlanmıştır. met Çavuşoğlu" tarafından yeni harflerle
Çevre, işçilere yönelik yayınlarını, 1925 ve dilce sadeleştirilerek Ankara'da iki
Ocak ayı sonuyla Mart başlan arasında 7 kez kitap halinde basılmıştır. Ancak, Ay
sayı (4'er sayfa) çıkardığı haftalık Orak dınlık döneminden sonra Komintern di
Çekiçle sürdürmüş; ama bu dergi de Ay- siplinine girilince, bu tür bir özgünlüğün
dınhk'h. birlikte yasaklanmıştır. kalmadığı ve yeni analizlerin basmaka-
İç içe geçmiş görünen yeraltındaki lıplaştığını da belirtmek gerekir.
İstanbul TKP, TİÇSF ve Aydınlık çevre Bibi. M. Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar, An
si, 1923'ün son aylarında Vazife adlı bir kara, 1978, s. 293-374, 521-524; Aydınlık Fev
de gündelik gazete çıkarmaya çalışmış, kalade Gençlik Nüshası, Ankara, 1976; Ay
fakat mali güçlükler nedeniyle yayımı dınlık Fevkalade Amele Nüshaları, İst., 1975;
Şefik Hüsnü, Seçme Yazılar, Ankara, 1971;
devam ettirememiştir. Tirajı 1.500 olarak Şefik Hüsnü, Türkiye'de Sınıflar, İst., 1976.
gösterilen Aydınlık'm sorumlu müdürü METE TUNCAY
Sadrettin Celal; Orak Çekicin ise eczacı
Hüseyin Vasıftı.
AYDINOĞLU TEKKESİ
Dr. Şefik Hüsnü, Aydınlık dergisinin
başyazarı durumundadır. Sadrettin Celal Eminönü İlçesinde, eskiden "Salkımsö-
Aydınhk'm 13 Aralık 1924 tarihli sayısı.
ve eşi Lenıan Hanım (William Morris'in ğüt" olarak anılan semtte, Hocapaşa Ma-
Aydınlık Arşivi
Neıvs from Nowbere adlı ütopik romanı hallesi'nde, Alemdar ve Hüdavendigâr
nı çevirip tefrika etmiştir). Ali Cevdet, caddelerinin kavşağında yer almaktadır.
1921 başında, Türkiye'de resmi Tür Vedat Nedim (Tör), Alamet Cevat (Emre) Banisi, II. Bayezid devri ulemasından
kiye Komünist Fırkasından başka, ko başlıca yazarlardır. Ayrıca. Şevket Sü "Saçlı Emir" lakaplı Tebrizli Muhyiddin
münist eğilimli başlıca 4 örgüt vardı: İs reyya (Aydemir), Nâzım Hikmet (Ran), Mehmed Efendi'dir. Mescit-zaviye niteli
tanbul'da Kurtuluş dergisi çevresi tara Kerim Sadi (Nevzat Cerrahlar), Mimar ğinde olan ve inşa tarihi tespit edileme
fından 1919 sonlarında kurulan ''Türki Sâmih ile Hasan Âli (Ediz), Hikmet (Kı yen ilk tesisin, Kasım Çavuş adında bir
ye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası" vılcımlı), Memduh Necdet gibi Askeri hayır sahibi tarafından yaptırıldığı ve bir
(TİÇSF), Ankara'da 1920 sonlarında ku Tıbbiye öğrencileri, derginin genç ya depremde ortadan kalkan mescidin ye
rulan "Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası" zarları arasında yer almışlardır. rinde bulunduğu bilinmektedir. Söz ko
(THİF), Ermenilerin sol "Hınçak Partisi" Yeraltındaki Türkiye Komünist Parti- nusu depremin 1509'da İstanbul'un altı
(yeraltında) ve Rumların daha çok bir si'nin (TKP) yasal bir uzantısı olan. bu nı üstüne getiren ve "kıyamet-i sugrâ"
sendika federasyonu niteliğindeki "Bey nedenle de. yazarları Ankara İstiklal (küçük kıyamet) olarak anılan büyük
nelmilel İşçiler İttihadı". Mahkemesi'nce ağır hapis cezalarına deprem olduğu tahmin edilebilir. Bu
1 9 1 9 ilkbaharında, Berlin'de, genç çarptırılan Aydınlık çevresi, Komintern'in durumda tekkenin yapımını 1509'dan
lerden oluşan bir Türk solcuları grubun ısrarlarına karşın, İstanbul'daki Rum ve kısa bir süre somaya tarihlemek müm
ca yayımlanan Kurtuluş dergisi, bu gru Ermeni örgütleriyle birleşemediği gibi, kün görünmektedir. Aydınoğlu Tekkesi
bun üyelerinin bir bölümünün İstan Ankara'da 1922 ilkbaharında canlandı "Aydınzade", "İzzî Efendi", "Saçlı Emir"
bul'a dönmesinden sonra Dr. Şefik Hüs rılan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası ve "Ünsî Hasan Efendi" adlarıyla da ad
nü (Değmer) ve Sadrettin Celal (Antel) (THİF) ile de anlaşamamıştır. Nitekim, landırılmaktadır.
gibi aydınların da katılmasıyla İstanbul' 1922 Ekim ayında Moskova'da toplanan Tekkenin 17. yy'daki postnişinlerin-
da 1 9 1 9 Eylül'ü ile 1920 Şubat'ı arasında IV. Kornintern Kongresi'ne, Türk solcula den Aydınoğlu (Aydınzade) Şeyh Meh
beş sayı daha çıkarılmış; bundan sonra rı iki ayrı grup olarak, ayrı temsilcilerle med Efendi 1095/l683'te mescit-tevhid-
TİÇSF çevresi 15 ay herhangi bir yayın katılmışlar; Ankara'dan THİF'den seçilen haneye bir minber koydurmuş, ayrıca
yapamamıştır. delegelerin yanısıra, İstanbul'dan da Sad şadırvan ile avlu kapısının yanındaki
Çoğu, sosyalizmi eğitim gördükleri rettin Celal, Sakallı Celal ve Vedat Nedim küçük çeşmeyi yaptırmıştır. Kendisin
Avrupa ülkelerinde tanıyan Kurtuluş İstanbul TKP ve Aydınlık çevresini tem- den sonra posta geçen Şeyh Ünsî Ha
çevresinden İstanbullu Türk Marksistler, silen kongreye gitmişlerdir. san Efendi'nin (ö. 1724) vefatını müte
1 9 2 1 yazında, tabloid boyutlarda 32 Aydmlık'taki yazıların içeriği hakkında akip mezarının üzerine bir türbe inşa
sayfalık bir "İçtimai. Terbiyevi. Edebi genellemeler yapmak güçtür. I. Dünya ettirilmiştir. Uzun müddet iddiasız bir
Aylık Mecmua" çıkarmaya girişmişlerdir. Savaşı'ndan yenik çıkan Türkiye'de, zaviye niteliğini koruyan Aydınoğlu
Dergiye verilen Aydınlık adının. H. Bar Marksizmin ve Sovyet deneyiminin bir Tekkesi. 1894 depreminde harap olduk
busse yönetimindeki Fransız Clarté der çoklarına bir kurtuluş umudu olarak gö tan sonra Şeyh Mehmed Bedreddin İzzî
gisinden esinlendiği anlaşılmaktadır. ründüğü söylenebilir. Aslında, TİÇSF/ Efendi (ö. 1920) tarafından üç defa ona
1921'de 6 sayı çıkan Aydınlık, ertesi Kurtuluş çevresinin bazı üyeleri, daha rılmıştır. Adı geçen şeyhin, tekkenin
yılın ilk yarısında yayımlanamamıştır. Aydınlık çıkmadan önce Ankara'ya gide mensuplarıyla birlikte bizzat işçi olarak
1922'de basılan 5 sayıdan sonra, 1923'te rek Milli Mücadeleye katılmışlardı. Geri çalıştığı bu onarımlarda tekkeye yeni
8, 1924'te 9 sayısı çıkmış; 1925'te çıkan kalanlar, sosyalizmin ancak proletarya ile bölümler (harem, selamlık, derviş hüc
3 sayıdan sonra yasaklanmıştır. birlikte var olabileceği inancıyla ve işçile releri) eklenmiş, eskileri tadil edilerek
Aydınlık'ta tefrika edilen telif ve ter rin çoğunun İstanbul'da bulunduğuna yenilenmiş, bu arada tevhidhane üç de
cüme yazıların bazıları, ayrıca kitapçık bakarak, Anadolu'ya geçmemiş, ama "an- fa büyütülmüştür. Yine bu yıllarda tek
lar halinde de basılmıştır. (Şefik Hüs- tiemperyalist" nitelikte gördükleri Milli kenin kaybolan vakıfları yeniden dü
nü'nün yaptığı ilk tam metin Komünist Mücadeleyi desteklemişlerdir. Hattâ, Ay zenlenerek bunlar yeni eklerle zengin
Manifesto çevirisini de içeren külliyat dınlık çevresinin Cumhuriyet hükümeti leştirilmiştir. Tekkelerin kapatılmasın
13 yayından oluşmaktadır.) nin "kapitalist olmayan" bir kalkınma yo dan sonra harap olmaya terk edilen ya
luna yönlendirilebileceği umuduyla ikti pı 1960'larda, kavşağında bulunduğu
Derginin son (31.) sayısı. "Fevkalade
483 AYDLNOĞLU TEKKESİ
mış süslemelerin bulunduğu bilinmekte 1959'da toplam 782.188 m 2 beton yol zeyindeki toplantısıyla hizmete açıldı.
dir. Söz konusu süslemelerin, II. Abdül- yapıldı. Aynı yıl inşası biten yol sayısı Kemal Aygün NATO toplantısından son
hamid devrinin eklektik zevkini yansıttı 192 idi. inşaatı devam eden yol toplamı ra 26 Mayıs 1960'ta makam odasında
ğı tahmin edilebilir. Tevhidhanenin ku ise 69 idi. Kemal Aygün döneminde Ka yarım gün çalışmış ve burada ancak bir
zeydoğu köşesinde yer alan ahşap mina dıköy'de Bağdat Caddesini düzenleme ziyaretçi kabul edebilmişti. Ertesi gün
re, kısa ve kalın gövdesi ile yapının çalışmalarına başlandı. Beyazıt-Eminönü 27 Mayıs askeri darbesi olmuş ve tutuk
oranlarıyla uyum içindedir. istimlaki hazırlandı. Kanalizasyon proje lanmıştı. Belediye daireleri binaya 3 Ha
Bibi. Kut. Dergehname. no. 9, 230; Ayvansa- leri ihale edildi. ziran günü taşınabildiler.
rayî, Hadîka, I, 30-31; Ayvansarayî, Mec- 1950'li yılların sonlarına doğru istan İSTANBUL
muâ-i Tevârih, 255; Çetin, Tekkeler, 584; Ay bul'da inşaat sayısında büyük artış oldu.
nur, Saliha Sultan, no. 24, 34; Asitâne, 4: Kırsal kesimlerin çözülmesi ve istan ÂYİNE-İ VATAN
Osman Bey, Mecmıta-i Cevâmi, I. no. 21.
12-13; Münih, Mecmua-i Tekâyâ, 3; Zâkir.
bul'a göç kenti sürekli büyütüyordu. Es İstanbul'un ikinci resimli Türkçe gazete
Mecmua-i Tekâyâ. 10-11; M. B. Kâhyaoğlu. kiden yılda iki-üç bin inşaat yapılırken si. İlk sayısı 14 Ocak 18ö7'de çıktı. Gaze
"Aydınoğlu Dergâhı ve Mescidi", İSTA, III, bu sayı 1958'de yedi bine ulaşmıştı. te haftalık olduğunu belirtmesine karşı
1520-1526; Öz, istanbul Camileri, I. 26; Os Apartman inşası ve satışları karaborsaya lık, on gün arayla çıkmıştır. İlk sayısında
manlı Müellifleri, I, 213; M. B. Tanman, "Av- düştü. Kentte gecekondu yapımı bariz
dınoglu Tekkesi", DİA, IV, 238-239. İstanbul camiler profilini ve hal girişini
bir şekilde arttı. Beyoğlu yönünden gösteren, şimşir ka
M. BAHA TANMAN
Yükselen konut talebi karşısında in lıpla basılmış bir çizgi resim vardır. Klişe
şaatların niteliği sorgulanmaya başlandı. yaptırmanın güç olduğu o dönemde bu
ÂYETULLAH BEY Yapılarda eksik malzeme kullanımı ve önemli bir yenilikti, Ancak, sürekli yeni
(1888, İstanbul - 1918, İstanbul) Fener teknisyenlerin bilgisizliği nedeniyle yeni klişe sağlamanın olanaksızlığı karşısında
bahçe Spor Kulübümün kumcularından. binaların ve ilave katların zaman zaman avnı resmin birkaç kez kullanıldığı gö
Piyade Feriki (korgeneral) Şevki Paşa'mn çöktüğü görülüyordu. Bu nedenle Bele rülmektedir. 8. sayısının kapağında Paris
oğludur. Saint Joseph Lisesi'ni bitirdi. diye Mimarlar Odası ile birlikte inşaat Uluslararası Sergisi'ndeki Türk pavyonu
Önce Terkos Şirketimde, daha sonra da malzemelerinin standart bir hale getiril nun bir resmi yer almaktadır.
Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Bu memuri mesi için bir çalışma başlattı. İnşaatlar
yeti sırasında iki arkadaşıyla birlikte -Nu- Yayımcı Giritli Mehmed Arif, sunuş
da kullanılan biriket, tuğla, fayans, ke
rizade Ziya Bey (Songülen) ve Prof. Ne yazısında gazetenin ünlü kişiler, ünlü te
reste, demir vb malzemenin kalitelerini
cip Bey (Okaner)- 1907 ilkbaharında Fe sisler, olaylar, sanayi kurumları hakkında
denetleme hedeflendi. Kaçak inşaatların
nerbahçe Spor Kulübümü kurdu. Kısa bir resim ve haberler vereceğini, politika ve
kontrolü ve önlenmesi için imar zabıtası
süre ilk takımlarda futbol da oynadı, son edebiyattan da bahsedeceğini belirtmiş,
kurulması düşünüldü, ancak gerçekleş
ra yöneticilikte karar kıldı. Kâtib-i umumi resim ve hakk (oyma) sanatlarının Türki
tirilemedi.
(genel sekreter) olarak çalışırken, Reis ye'de pek geç kalmış olması sebebiyle
1959'da Vakıflar İdaresi ile birlikte hatalar olabileceğini ve bunun hoş karşı
Ziya Bey'in istifası üzerine, 1910'da he büyük küçük 22 cami onarıldı. Topha
nüz 22 yaşındayken başkanlığı üstlendi. lanması gerektiğini de eklemiştir. Haber
ne'de Nusretiye ve Fındıklı'da Molla Çe leri fazla ciddi olmayan, Mısır hıdivinin
Dağılmak üzere bulunan kulübü toparla lebi camileriyle, T o p h a n e Çeşmesi,
yan ve kurtaran kişi oldu. Fenerbahçe resimlerini yayımlayarak, bu yolla para
Edirnekapı'da Mihrimah Camii ve med kazanmayı tasarladığı anlaşılan Ayine-i
kulübüne büyük hizmetler verdi, bu ara reseleri. Topkapı'da Kara Ahmed Paşa,
da Türkiye'de izciliğin vücut bulmasında Vatan'm ömrü pek uzun olmamış, Mart
Üsküdar'da Atik Valide ve Abdurrah 1867'de Vatan adıyla çıkmıştır. Aynı yı
da önemli rol oynadı. I. Dünya Sava- man Ağa, Yeni Valide camileri, Şehzade
şı'nın son yılında istanbul'da baş göste lın temmuz ayında "Ruzname-i Ayine-i
Medresesi, Ayasofya Hamamı, Amcaza Vatan adıyla çıkan gazetenin de Va
ren ve pek çok cana mal olan "ispanyol de Hüseyin Paşa Medresesi, Laleli Ca
nezlesi" salgını sırasında, henüz 30 yaşın tanın devamı olduğu sanılmaktadır.
mii, sebili ve dükkânları, Eyüp imaretle
dayken hayata gözlerini yumdu. Karaca- İSTANBUL
ri, Yıldız Çeşmesi restore edildi.
ahmet Mezarlığımda toprağa verildi.
Taksimdeki bugün adı Atatürk Kül
CEM ATABEYOĞLU AYKAÇ, EŞFAK
tür Merkezi olan Büyük Opera binası
nın inşaatı hızlandırıldı. Tepebaşı'ndaki (1919, İstanbul) Futbolcu, yönetici ve
AYGÜN, KEMAL Dram Tiyatrosunda Ankara Devlet Ope- spor yazarı. Şair Fazıl Ahmet Aykaç'ın
(1916, Şebinkarahisar - 1979, İstanbul) rası'run desteğiyle opera kadrosu oluş oğludur. Futbola, Galatasaray Lisesi'nde
İstanbul'un Şehir Meclisi'nce seçilmiş ilk turuldu. Kemal Avgün'ün girişimiyle ku başladı. Galatasaray Spor Kulübünde
belediye başkanı. rulan Şehir Operası 12 Nisan 1960'ta yetişip parladı. 1934-1946 arasında Ga
İstanbul'da 1928'den beri valilik ve Kültür Sarayının açılışına kadar etkin latasaray birinci takımında yer aldı.
belediye başkanlığı aynı kişinin uhde liklerini sürdürdü. Oyuncu olarak en parlak dönemi, milli
sinde toplanmıştı. Valiliğe atanan kişi 25 O c a k 1960'ta Avrupa Konseyi maçların yapılmadığı 1937-1948 arasına
belediye başkanlığı görevini de üstleni üyesi ülkelerin yerel yönetim ve beledi rastladığından milli formayı giyemedi.
yordu. 1958'den itibaren bu uygulama ye temsilcileri Strassbourg'daki toplantı Bununla birlikte, 1955'te Futbol Fede
ya son verildi. Kemal Aygün İstanbul larında 1959'daki imar çalışmalarıyla rasyonu üyeliğine, sonra da milli takım
Şehir Meclisi'nce belediye reisi seçildi. önde gelen kent olarak İstanbul'u oy tek seçiciliğine getirildiğinde, Türki
25 Aralık 1958 ile 27 Mayıs 1960 arası birliğiyle Avrupa Ödülüne layık gördü ye'nin o zamanki efsanevi Macaristan
görevde kaldı. ler. Kemal Aygün, ödülü Avrupa Konse futbol takımını 3-1 yendiği maçta (Şubat
Kemal Aygün, 1950'li yılların istim yi Avrupa Ödülü İstişare Komisyonu 1956) takımın başındaki teknik sorumlu
laklerinin yarattığı bezginlik ortamında Başkam M. Van Cauvelaret'den büyük olmak onurunu kazandı.
görevi devraldı. Kendinden önce yapı bir törenle aldı ve İstanbul'da getirdi. Galatasaray Spor Kulübü yöneticili
lan istimlaklerin borçlarını kısmen öde Bu arada Belediye Zabıtası yeni baş ğinde ve o yıllardaki başarılı Feriköy
di. Ancak istimlak işleri onun dönemin tan kuruldu. Zabıta memurlarının kıya futbol takımı antrenörlüğünde de bulu
de de hızla devam etti. Dolmabahçe- feti değiştirildi. Yeşil yerine lacivert nan Aykaç, Sümerbank'taki memuriye
Tophane yolu, Yıldız-Beşiktaş, Millet renk elbise kabul edildi. Türkiye'nin ilk tinden emekliye ayrılınca Cumhuriyet
Caddesi-Beyazıt, Sirkeci-Florya sahil yo çağdaş belediye binası. Belediye Sara- gazetesinde spor yazarlığına başladı ve
lunun bir kısmı beton asfalt olarak biti yı'nın tamamlanması ve hizmete açılma yazılarını daha sonra Hürriyet'te sür
rildi. Karaköy-Azapkapı yolu açıldı. Ka sı için büyük gayret sarf edildi. Binanın dürdü. Aykaç, İstanbul'un yetiştirdiği
rayollarıyla ortaklaşa Sirkeci-Florya sahil inşasına Aralık 1953'te başlanmıştı. 2 büyük futbol otoritelerinden birisidir.
yolu düzenlendi. Mayıs 1960'ta NATO'nun bakanlar dü CEM ATABEYOĞLU
485 AYNALIKAVAK KASRI
AYLA, SAFİYE öncülü olup olmadığını anlamak müm yangın sırasında cariyelerin önce sulta
bak. TARGAN, SAFİYE AYLA kün değildir. 1614 Şubat'mda İstanbul'a nın bulunduğu "camlı büyük köşke",
döndüğünde I. Ahmed hemen sarayı zi sonra da "deryaya nazır kafesli köşke"
AYNALI PASAJ yaret ettiği gibi. Tersane Kasrımın ya kaçtıklarını kaydeder. Eski bir bina ol
bak. AVRUPA PASAJI nında bir de çiçek bahçesi düzenlen duğu için yangın söndürme çalışmaları
mesini istemişti. Başta şeyhülislam ol nın fayda etmediğini, yangının ancak
AYNALIKAVAK KASRI mak üzere devrin vüzerası, uleması bu camlı büyük köşke sıçramak üzereyken
bahçeye nadide çiçek soğan ve fidanla durdurulduğunu ekler. Fındıklık Meh
Kasımpaşa'da Hasköy'de bulunan bir
rı hediye ettiler. Sultanın emriyle yapı med Ağa, Polonya seferinden dönen
zamanlar Haliç sahilinin en büyük sa-
mını Kaptan-ı Derya Halil Paşa'nm üst İV. Mehmed'in, şerefine üç gün üç gece
hilsarayı olan Tersane Sarayı arazisinde
lendiği bu kasır l 6 7 7 ' d e yanmış ve süren bir şenlikle karşılandığında, Ha
yer alan kasır.
l679'da IV. Mehmed tarafından yeniden liç'te kayıklarla büyük bir esnaf alayı ile
Tersane Sarayı, Topkapı, Üsküdar ve yaptırılmış, özellikle III. Ahmed ve III. donanma düzenlendiğini kaydetmekte
Beşiktaş saraylarından sonra Osmanlı Selim devirlerinde tamamen yenilen dir. Esnaf at kayıkları ve mavnaları bir
hanedanının İstanbul'da inşa ettirdiği mişti; saray ise tecdiden yapılan binalar birine çattırıp, üstlerine köşkler yaptırıp
dördüncü büyük saraydır. İmparatorluk ve ilavelerle sürekli büyümüş idi. Galata önünde toplandıktan sonra çe
tersanesinin Kasımpaşa'da kuruluşu I. şitli gösteriler yaparak Tersane Sara
Selim (Yavuz) zamanında başlamıştı. Bugün elimizde olan arşiv belgeleri
de Tersane Sarayının ve Aynalıkavak yı'mn önünden geçmiş, Sultan bu alayı
Bu devirde Haliç kıyısından Okmeyda- kafesli köşkten seyretmişti.
m'na doğru Kasımpaşa sırtlarını büyük Kasrı'mn 1613 öncesi tarihine ışık tuta-
bir koru kaplamıştı. Sahilde tersane ku mamaktadır. Bu tarihten sonraki belge Fakat Tersane Sarayı'ndaki Aynalıka
rulunca bu koru "Tersane Bahçesi", sul ler de yeterli değildir ve genellikle kısmi vak Kasrı'nı tarihe geçiren asıl şenlik III.
tanların bir tenezzüh mahalli olması ne onarımlarla ilgilidir. Bu nedenle 19. yy Ahmed zamanında, 1720'de, sultanın
deniyle de "Hasbahçe" diye anılır oldu. başına kadar sarayın bütünsel yerleşim dört oğlu ile Sadrazam Damat İbrahim
Bu bahçede ilk kasrın ne zaman yapıl şeması hakkında bilgi edinmek müm Paşamın oğlu ve yüzlerce yoksul çocu
dığı kesin olarak bilinmemektedir. Ör kün olamamaktadır. Gene Naima'da bu ğun sünnet edildiği otuz gün süren dü
neğin Evliya Çelebi 17. yy'da burada bir lunan bir kayda göre Tersane Sarayı'mn ğündür. Sultan düğün süresince haremi
hamam, sofalar ve şadırvan olduğunu harem kısmı denizi görmezdi; önünde ile birlikte Tersane Sarayı'nda kalmıştı.
kaydederken kasrın yapımını da II. yüksek bir duvar vardı. Gününün bü Saray gündüz ve gece muhteşem eğlen
Mehmed'e (Fatih) atfeder. Evliya, II. yük bir kısmını haremde geçiren Sultan celere sahne olurken, bu düğünü anla
Mehmed'in aynı zamanda buraya sat- İbrahim tarafından l647'de bu duvar yı tan Sıırname-i Vehbi adlı bir manzum
rançvari düzende 12.000 servi ağacı kıldı; haremin yüzü denize açıldı, buna eser kaleme alan şair Vehbi'nin, bu ese
diktirdiğini söylemekte; deniz kenarın karşılık, o taraftan pereme ve kayıkların rinin minyatürlü kopyalarında çok canlı
daki kasrı ise Sultan İbrahim'in yaptır geçmesi yasak edildi; fakat bu yasağın olarak sultan defalarca Aynalıkavak Sa
mış olduğunu iddia etmektedir. Vaka- halka verdiği zarar fark edilerek bir haf rayı'nda resmedilmiştir. Bu resimlerden
nüvis Naima ise 1613 sonlarında I. Ah- ta sonra yasak kaldırıldı. birinde kasrın yanındaki bir kavak ağa
med'in Edirne'den gönderdiği bir hatt-ı Tersane Sarayımı tercih eden sultan cının üstüne çerçeve içinde bir ayna
hümayun ile, İstanbul'a döneceği bir yıl lardan biri de IV. Mehmed olmuştur. asılmış olduğu ve üzerine de aynalı ka
içinde, çok sevdiği ve oradan sık sık 1677 Mart ayı ortalarında sultan haremi vak yazıldığı görülmektedir. Seyyahların
yaya olarak Ebâ Eyyübü'l-Ensarî'nin tür ile birlikte Tersane Sarayında bulunur ifadesine göre Tersane Sarayı'mn Aynalı
besini ziyarete gittiği Tersane Bahçesi'n- ken horanda odalarından birinin oca kavak Sarayı adını alması 17. yy ortasın
de bir kasır yaptırılmasını emrettiğini ğından sıçrayan ateşle yangın çıkmıştı. da olmuştur. Daha l654'te Sieur du Loir
kaydeder. Ancak bu ifadeden kasrın bir Vakanüvis Fındıklık Mehmed Ağa bu sarayın görkemli aynalarına ve adına
AYNÎ ALİ BABA TEKKESİ 486
dikkati çeker. 1718 Pasorofça Antlaşması dir. Bu belgeden özetle S. H. Eldem sa deki şematik bütünlüğüyle ilgi çekicidir.
sonrasında Venedik Cumhuriyeti'nin Os rayın Osmanlı saray düzenini ve teşkila Salonların ve odaların bütünlüğü, cep
manlı sarayına hediye olarak gönderdiği tını tamamen yansıttığını gösteren yapı helerde alt ve tepe pencerelerinden
aynalar da bu sarayın bazı dairelerini grupları dışında bazı mimari ve süsleme oluşan birimlerin üçlü gruplar halinde
süslemişti. Öyle ki, bir iddiaya göre de elemanlarına dair ayrıntılı bilgi ile bazı düzenlenmesiyle sağlanmıştır. Alt pen
bu "kavak kadar uzun endam aynaları", yapıların isimlendirilmelerine ve boyutla cerelerden Haliç yönündekiler dikdört
halk dilinde sarayın adının Aynalıkavak rına dair tanımlamamıza yardımcı olabi gen biçimli klasik çerçevelerle çevrili
Sarayı'na dönüşmesine neden olmuştu. lecek bilgiler aktarmıştır. Ancak bu tür dir; kara tarafındakiler ise basık kemerli
Bu dönemde, Surname-i Vehbi'deki belgeler bir tarihsel bütünlük içinde in ve çerçevesizdir.
minyatürlerde görüldüğü gibi kasır, di celenmedikçe sarayın geçirdiği aşamalar Yüzeylerin ele almışı ve bezeme ba
rekler üzerinde denize taşan üç sofalı ti konusunda aydınlatıcı olamamaktadır. kımından kasrın en ilginç bölümü di
pin güzel bir örneğiydi. Sarayı 1727'de Örneğin sarayın III. Ahmed veya III. Se vanhane ve arzodasıdır. Divanhanenin
görmüş olan La Motraye kasrın zengin lim dönemlerine tarihlenmesi konusun üç duvarını çevreleyen alt p e n c e r e n :
nakışlı bir yalancı kubbe ile örtülü oldu da anlaşmazlıklar vardır. Bugünkü kas arasında, basık kemerlerle birbirine bağ
ğunu, bu kubbenin dışının ise kurşun rın, III. Ahmed zamanında inşa edilen lanan dekoratif kolonatlar bulunmak:_-
çatılı olduğunu kaydetmiştir. kasrın 18. yy sonunda geçirdiği onarım dır. Bu bölümde kemer ayaklarının içi
Tersane Sarayı harem ile enderun ta sırasında iç dekorunun yenilenmesi ve aynalarla ya da mermer levhalarla kaplı
kımının ancak bir kısmını alabildiğin divanhanenin kısmen değiştirilmiş olma dır. Kasrın ortasındaki bu mekânın tavs -
den, padişah buraya göç ettiğinde ma sı dışında aynen kaldığı ya da III. Selim nı, içeriden tekne biçiminde yükseltil
iyetinden bir kısmı da Halic'in sonunda zamanında tamamen yıkılarak yeniden miştir. Bu tavanda, arzodası ile benzer
ki Karaağaç Kasrı ile yanında, yine em- yapıldığı konusuna bir açıklık getirile biçimde, çapraz kordonlarla g e o m e t r i
lak-ı midyeden Yusuf Efendi Bahçesi'ne memekte; yapının mimari özelliklerine örgeli bir girift bezeme düzeni oluşturu.-
çıkardı. Aynalıkavak Sarayı'mn bazı bi bakarak yapılan yorumlar kadar bir tek muş, bitkisel ve stilize örgelerle de zen
nalarının 1766-1767, 1779 ve 1787'de de belgeyi yorumlayarak varılan sonuçlar ginleştirilmiştir. Yanlardaki eyvanlar ise
I. Abdülhamid'in sadrazamı Koca Yusuf da tatmin edici olmamaktadır. Aynalıka altın yaldızlı bir dal şeridi ile çevrümiş-
Paşa'nın girişimiyle tamir edildiği anlaşıl vak Kasrımın Abdülmecid devrinde, tir. Tavan köşelerinde daire biçimli dc'rr
maktadır. III. Selim zamanında ise Kap- 1850'de Garabet Balyan tarafından ona madalyon yer alır.
tan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa, sarayı rılmış olması da onanma dair böyle bir Tersane Sarayı'mn tersanenin genişle
tamir ettirmişti. Bu tamir sırasında civar belgenin o tarihte Garabet Balyan'm has tilmesi öncesindeki durumunu bütün
daki Piyale Büyük Hasan Paşa'nın sarayı sa başmiman olması ile ilişkilendirilmesi- olarak gösteren tek gravür Antoine-Ig
da alınarak Aynalıkavak Sarayı'mn ha ne dayanmaktadır. nace Melling'e aittir. Bu gravürde saray:
rem dairesine eklendi. Ancak Kaptan-ı Aynalıkavak Kasrı, III. Selim, II. Mah- tanımlayıcı ayrıntılar seçilememekte; an
Derya Küçük Hüseyin Paşa'nın gayretle mud ve II. Abdülhamid zamanlarında cak resmin sağ başında görülen, zaman
riyle tersane genişletilmeye başlandığın tersaneye yapılan eklemeler sırasında zaman "Hasoda Kasrı", "Hasbahçe Kas
dan sarayın bazı yapıları da peyderpey denizden koparak içeride kalmıştır. Bu rı", "Daire-i Hümayun" olarak bilinen
yıkılarak tersaneye katıldı. Harabesi 1787 günkü Aynalıkavak Kasrı'nm ön cephe Aynalıkavak Kasrı hakkında genel bir fi
Rus Savaşı sırasında erzak ambarı olarak si kara tarafmdadır ve iki katlıdır. Arazi kir edinilebilmektedir. Üzeri yüksek bir
kullanılmış olan Aynalıkavak Kasrı (Kas nin eğiminden faydalanan Haliç yönün kubbeyle örtülü olan kasır, 1720 minya
rı Hümayun) yerine III. Selim 1791'de deki cephe ise üç katlıdır. Kasrın planı, türlerinde olduğu gibi iki katlı ve üç so-
Hasbahçe Köşkü'nü inşa ettirdi; mimarı kuzeydoğu-güneybatı ekseninin iki ta falıdır. Orta sofa denize doğru taşmakta
nın Kirkor Balyan olduğu iddia edilmek rafında yer alan salonlarla ömlmüştür. dır. Choiseul Gouffier albümündeki iki
tedir. III. Selim'in sırkâtibi Ahmed Efendi Güney cephesinde ortası hafif bir bom gravür ise kasrı daha ayrıntılı olarak
tarafından tutulan ve sultanın 1791-1802 be ile yükseltilmiş, sade bir örtüsü olan gösterir. Üç çıkmalı olan kasır, yüksek
arasmdaki gündelik faaliyetlerini kayde sahanlıktan yapıya girilir. Hemen karşı bir subasman üzerine yerleştirilmiştir.
den Ruzname 'sinden, 1799'a dek tekrar ya gelen giriş holü ile merdivenlerin yer Alt katı daha geniş olmak üzere iki kat
Tersane Sarayı denilmeye başlanan sara aldığı bölümün altmda, arazinin eğimin tan oluşmaktadır; üzeri kubbeyle örtülü
yı sultanın oldukça sık ziyaret ettiği an den yararlanılarak, hizmet odalarının dür. Geri plandaki yüksek bahçe duvarı
laşılmaktadır. Bu yıllarda sarayın daha bulunduğu bir alt kat inşa edilmiştir. Gi nın arkasında kalan binalar saraya ait
çok bazı diplomatik görüşmelere sahne riş holünün sol taraftan açıldığı yan olan köşk ve dairelerdir. Ancak bu gra
olduğu da anlaşılmaktadır. R. E. Koçu, odalar ve servis hacimleriyle de bağlan vürde de ayrıntılar seçilememektedir.
Câbi Said Efendi'nin elyazması vekayi- tılı büyük sofanın köşeleri pahlıdır ve Oysa sarayı 1710-1711'de gören Corné
namesinden naklederek 1802-1803 ara iki eyvanı vardır. Haliç yönünde bulu lius Loosün hazırladığı dört adet resim
sında da sarayın son izlerinin yok edildi nan eyvan daha az derinliklidir. Bu sa kasrm iç mekânlarını çok ayrıntılı olarak
ğini söylemektedir. Bu belgeye göre Ay lonun iki tarafında simetrik olmayan göstermektedir.
nalıkavak Sarayımın taşları Mihrişah Val dört oda bulunmaktadır. Burası kasrm Aynalıkavak Kasrı'nın alt katında bu
ide Sultan'm Eyüp'te inşa edilecek med harem bölümüdür. Giriş holünün sağın gün eski müzik aletlerinin sergilendiği
rese ve türbesinde kullanılmak üzere da "bir köşe kapısıyla ulaşılan kasrın di Türk Müziği Araştırma Merkezi ve Çalgı
naklolunmuştu. ğer bölümü, üç eyvanlı bir divanhane Müzesi yer almakta; zaman zaman da
Ancak 1911'de Saffet Bey tarafından ile ona bağlı bir arzodasmdan oluşur. klasik Türk sanat müziği konserleri dü
yayımlanmış, Bahriye Arşivi'nde bulun Kasrın en önemli mekânları bu odalar zenlenmektedir.
duğu söylenen ve bir keşif defteri olması dır. Divanhane kubbeyle örtülü olması
Bibi. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, I, 250-284,
gereken 1805-1806 tarihli bir belge, sara na rağmen bu kubbe içeriden algılan II. 311-324; P. Tuğlacı, The Role of the Balian
yın asıl yapı gruplarının bu tarihte ayak maz. Divanhanenin pencereleri üzerin Family in Ottoman Architecture, İst., 1990, s.
ta olduğunu göstermektedir. Bu keşif de Yesarizade'nin talik hat ile yazdığı 9-15; M. Sözen, Devletin Evi Saray, İst., 1990,
defterinde harem, daire-i hümayun, na Enderunî Fazılın Aynalıkavak Kasrını s. 98-111.
öven şiiri bulunmaktadır. Divanhane TÜLAY ARTAN
mazgah köşkü, kızlarağası dairesi, hazi
nedar ağa ve maiyetinin dairesi, acemi- den arzodasma geçilmektedir. Bu oda
oğlanı koğuşları, hademe odaları, ende nın pencereleri üzerinde gene Yesariza AYNÎ ALİ BABA TEKKESİ
run ağalarının odaları, silahdar ağa, hazi de'nin talik hatla yazdığı Şeyh Galibin Beyoğlu İlçesi'nde, Kasımpaşa semtinin
ne ve seferli daireleri, balıkhane, köşk III. Selim'i öven şiiri bulunmaktadır. Çürüklük kesiminde, Bedrettin Mahalle-
ler, hamamlar, havuzlar, kapılar ve cami Kasrın selamlık bölümü olan bu bölüm, si'nde, Ayni Ali Baba Sokağı ile Lobut
ler gibi çok sayıda bina ismi geçmekte bezemelerinin yoğunluğu ve kendi için Sokağının kavşağında yer almaktadır.
48 7 AYNÎ ALİ BABA TEKKESİ
şiş, tığ v b ) ile ve bu tarikata özgü bir dü emekli oldu. 1955'te davetli olarak Bağ İ. H. Tanışık'ın belirttiğine göre çeş
zen içinde tefriş edilmiştir. dat'a gitti ve 1959'a kadar Bağdat Üni- me 1940'h yıllarda bir miktar toprağa
Tevhidhanenin kuzeyinde, ayinleri iz versitesi'ne bağlı Güzel Sanatlar Oku gömülmüş ve suyu akmaz durumda idi.
l e y e n e r k e k s e y i r c i l e r e ayrılan, a h ş a p lu'nda hat hocalığı yaptı. 1980'lerin sonunda Kadıköy Belediyesi
korkuluklarla sınırlandırılmış bir mahfil Ayral küçük yaşta hat sanatıyla ilgi Ayrılık Çeşmesi'nin yaşamasını sağla
y e r a l m a k t a d ı r . Z e m i n kattan h a r e k e t lenmeye başladı. Ali Be}" ile Endemnlu mak amacıyla yapıyı yol kotunun üstü
eden iki merdiven de, aynı zamanda s o n Ahmed Rakım Efendi'den sülüs, nesih ve ne çıkartmış ve temizletmiştir. Bölüm
c e m a a t yeri gibi kullanılan bu mahfile rık'a dersleri aldı. Yazılarına hayran ol bölüm bozulmuş olan saçaktaki palmet-
ulaşır. Bu mahfilin batısında yan yana iki duğu hattat Şefik Bey gibi yazmak en li friz çimento harcı ile tümlenmeye ça
ufak m e k â n sıralanır. B u n l a r , t e k k e y e büyük emeliydi. Medresetü'l-Hattatin'e lışılmış, ancak pek başarılı olmamıştır.
gelen önemli konukların şeyh efendi ta devam ederek İsmail Hakkı Altunbe- Çeşme oldukça sade bir yapı olması
rafından ağırlandığı "şeyh odası" ile der zer'den(-0 celi sülüs, Hulûsî Yazgan'dan na karşın, sosyal hayattaki önemi açı
vişlerin sohbetine tahsis edilen "meydan ta'lik yazı öğrendi ve icazetname aldı. sından çok tanınır. Bunun nedeni, doğu
odasıdır". Zemin kattan bu mahfile çıkan İstanbul'da Şişli. Levent (Âfet Yola). seferlerine çıkarken ordunun burayı ilk
merdivenin yanından, tekkenin batı c e p Bebek. Yeşilköy, Beyoğlu, Kamer Hatun menzil noktası olarak kullanmasıdır. IV.
hesindeki "mükebbireye" geçilir. Minare ve Davutpaşa camilerinde yazılan vardır. Murad Bağdat seferine (1638) çıkarken,
si olmayan bazı tekkelerde olduğu gibi, Bunun dışında Topkapı'da sur kapısının ordu buradan hareket etmiş ve İstanbul
burada da minarenin yerini tutan bu e- dış tarafında İstanbul'un alınacağına dair âyânı tarafından bu menzilden uğurlan-
zan o k u m a mahalli c e p h e y e iliştirilmiş olan hadis ve bazı çeşmelerdeki celi sü mıştır. Bundan sonradır ki ordunun iz
minyatür bir köşk niteliğindedir. lüs yazıları da sayılabilir. Eserlerinin kâ lediği yol Bağdat Caddesi(-0, çeşme de
Erkek seyircilerin kullandığı mahfilin ğıt üzerine olanlarına ise özel koleksi Ayrılık Çeşmesi olarak adlandırılmıştır.
bir kısmı, ahşap bir b ö l m e duvarı ile ay yonlarda rastlanmaktadır. Ayral'm bir Çeşme 17. yy'm başlarında şimdi yok
rılarak k a d ı n l a r m a h f i l i n e dönüştürül özelliği de. imzasız olan yazıların hangi olmuş bulunan bir namazgahın kıyısına
m ü ş t ü r . B u r a d a n dar b i r m e r d i v e n l e , hattata ait olduğunu tammasıydı. inşa edilmişti. Namazgahın bir diğer ta
tevhidhanenin bütün k u z e y duvarı b o Sülüs ve nesihte Hafız Osman, celi rafında da, bugünkü Bağdat Caddesi bo
yunca devam eden fevkani kadınlar sülüste Mustafa Rakım, ta'likte de Yesâ- yunca bir hazire meydana gelmiştir. Bu
mahfiline ulaşılır. Alçak tavanlı olan bu rîzade Mustafa İzzet Efendi ekolüne hazirede önemli şahsiyetler gömülü ol
iki mahfilin tevhidhaneye b a k a n yüzleri bağlıdır. makla birlikte, bakımsızlıktan taşları ça
ahşap kafeslerle kapatılmıştır. Birinci lınmış ve mezarların çoğu yok olmuştur.
Bibi. İnal. Son Hattatlar. 179-182; Rado.
kata göre bir miktar içeri çekilmiş o l a n Hattatlar, 263; U. Derman, Türk Hat Sanatı Ayrılık Çeşmesi mimari açıdan klasik
i k i n c i kat h a r e m b ö l ü m ü n e aittir. B u nın Şaheserleri, İst.. 1982. Osmanlı üslubunun basit bir örneğidir.
katta, iç i ç e iki sofanın çevresinde yatak ALİ ALPARSLAN Küfeki taşından inşa edilmiş, haznesiz
odaları, h a r e m mutfağı, h e l a ve gusül- bir yapıdır. Kaş kemerli ayna nişinde iki
h a n e gibi birimler sıralanmaktadır. Ha AYRILIK ÇEŞMESİ kitabe yer alır.
r e m b ö l ü m ü tek katlı sıradan bir m e s Birinci kitabe 1154/1741-42 tarihlidir
Kadıköy'de İbrahimağa Mahallesi'nde
k e n gibi tasarlanmış ve adeta t e k k e n i n ve iki kıta halinde manzum halde yazıl
Bağdat Caddesi ile Acıbadem'e çıkan
üzerine iliştirilmiştir. mıştır. Tarih beyti, Geldi bir hayr ehli
yolun kesiştiği yerde yol kenarmdadır.
Her türlü şekilcilikten ve üslup kay Kızlarağası Gazanfer Ağa tarafından tarihin dedi / Pak ihya eyledi Ahmed
g ı s ı n d a n u z a k o l a r a k t a s a r l a n a n Aynî 17. yy'ın başlarında yaptırıldığı bilinen Ağa 1154, şeklinde, ikinci kitabe ise
Ali B a b a T e k k e s i ' n i n planındaki düzen çeşme üzerindeki kitabeden anlaşıldığı bunun altında ve tek satırdır: "Dürriye
sizlik, asimetri ve organik d o k u c e p h e na göre 1154/1741 tarihinde de kızlara Sultanın rûhiçün el fatiha 1340".
lerine de a y n e n yansımaktadır. Bu özel ğası olan Ahmed Ağa tarafından tamir Ayna taşı yüzeysel bir sivri kemer
liği ile, estetik açısından başarılı o l m a s a ettirilmiştir. Yine yapıda bulunan bir motifi ile bezelidir. Musluk kopartılmış
da, çağdaşı olan diğer t e k k e l e r d e n fark başka kitabeye göre 1340/1921-22 tari olduğundan akmaz haldeki çeşme, cep
lı " n e v ' i "şahsına m a h s u s " b i r yapıdır. hinde de V. Mehmed'in (Reşad) torunu hesinin iki kenarı yuvarlak sütunçeli o-
Ayrıca g ü n ü m ü z ü n İstanbul'unda, Gala Dürriye Sultan adına bir kez daha tamir lup, başlıkları stalaktiktir. Tanışık'a göre
ta Mevlevîhanesi dışında, b ü t ü n özgün ettirilmiştir. üç yalaklı olan yapının bugün ayna al
aksesuvarıyla döşeli olarak ayakta du tındaki tek yalağı içi toprak dolu olarak
ran b a ş k a t e k k e bulunmadığı için Aynî durur. Diğerleri -ki Tanışık'taki resim
Ali B a b a T e k k e s i t e k k e folkloru açısın den bunların çeşmenin sağ ve solunda
dan b ü y ü k kıymet taşımaktadır. uzanan hayvan sulama yalakları olduğu
Bibi. H. Göktürk, "Aynîbaba Dergâhı", "Ay- anlaşılır- yok olmuştur.
nîalibaba Sokağı", "Aziz Ensari Bey", İSTA, Bibi. İSTA, III, 1631; S. Eyice, "Ayrılık Çeş
III, 1621-1622. 1723-1725; ay, "Ensari (Mu- mesi", İA, IV, 284; Tanışık, İstanbul Çeşmele
hiddin)", İSTA, IX, 5126-5127: A. Nesin, Böy ri, II, 346; S. Eyice, "İstanbul-Şam Bağdat
le Gelmiş Böyle Gitmez, İst., 1975 (4. baskı). Yolu Üzerindeki Mimari Eserler", TD, 13, s.
75-79. 90-92; M. K. Özergin, "Üsküdar Bostancıbaşı
M. BAHA TANMAN Derbendi Güzergâhı Mimarî Eserlerinin Kita
beleri". TD, 13, s. 121-123.
AYRAL, MACİD ZİYA NUR SEZEN
(11 Nisan 1891, İstanbul - 17 Mart 1961,
İstanbul) Hattat. Ş e h r e m a n e t i müdürle AYRILIK ÇEŞMESİ MEZARLIĞI
rinden Zühdü B e y ' i n oğludur. B e y l e r b e Kadıköy'de Rasimpaşa Mahallesi'nde,
y i n d e doğdu. Üsküdar İ d a d i s i n d e (lise) Acıbadem yolu üzerindeki Yıldızbak-
okurken sağlık sebepleri yüzünden kal'dan başlamakta ve tren hattına para
o k u l u bıraktı. 1 9 0 8 ' d e E v k a f N e z a r e t i lel uzanarak İbrahimağa'da Ayrılık Çeş
Teftiş Heyeti K a l e m i ' n e m e m u r o l a r a k mesi ve namazgahı yanında sona er
girdi. 1923'te Polis Müdüriyeti sicil m e mektedir. Adını Ayrılık Çeşmesi ve na
murluğundan ayrılınca Babıâli'de bir ya mazgahından alır. Ayrılık Çeşmesi Me
zıhane açarak hattatlık yaptı. Cumhuri zarlığı 1934 tarihli İstanbul Rehberi'n-
yet d ö n e m i n d e Ankara'da Vilayet G e n e l Ayrılık Çeşmesi deki haritaya göre Ayrılık Çeşmesi So
Nazım Timuroğlu, 1993
Meclisi Başkâtipliği'nde çalıştıktan sonra kağı ile Taşköprü Caddesi ve bu cadde
489 AYŞE SULTAN ÇEŞMESİ
da güvendiği bir yakınının aracılığıyla Sa Aytaç, ilk ve orta öğrenimini Diyar bul'da Şişli, Söğütlüçeşme, Moda, Kar
mi Ozan'a (Serozan) satmış, 1960 sonra bakır'da yaptı. Diyarbakır İdadisi'ni bitir tal, Pendik camileriyle Eyüb Sultan Ca
sında da koru parsellenerek İstanbul' un di. 1908'de İstanbul'a gelerek Hukuk mii kubbe yazısı onun eseridir. Şişli Ca-
zengin ve tanınmış kişilerine satılmış, Mektebi'ne kaydoldu ise de sanata olan mii'nin ana kapısı üstündeki müsenna
üzerine ilk olarak 20 kadar iki-üç katlı merakı dolayısıyla bir yıl kadar sonra yazı bir şaheserdir. Sülüs ve nesihte Ha
villa, ev veya apartman inşa edilmiştir. ayrılıp Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel fız Osman, celi yazıda Mustafa Rakım,
Korunun içinde bulunan balta yontusu, Sanatlar Okulu) resim ve hakk (oymacı talikte Yesârîzade Mustafa İzzet, rık'ada
meşe lata ve kalaslarla inşa edilmiş, tek lık) şubesine girdi. Hayatını kazanma Mehmed İzzet Efendi yolundadır.
katlı, 38 odalı, iç ve dış duvarları bağdadi zorunluluğu karşısında burayı da bıraktı. Bibi. İnal, Son Hattatlar, 119-123; Rado,
ve sıvalı, kireç badanalı köşk, daha Yazı sevgisini Diyarbakır'da sıbyan Hattatlar, 267-268; TDÜA, I, 542; U. Derman,
1958'de yıktırılmış, 1960 sonrasında, in okulunda, sonradan Diyarbakır milletve Türk Hat Sanatının Şaheserleri, ist., 1982; M.
şaat alanı haline gelirken de ağaçların Z. Kuşoğlu. "Köprü İnsanlardan Hattat Hâ
kili olan Mustafa Âkif Tütenk'ten aldı.
mid Aytaç ve İmzalan", Kaynaklar, 6, 1988,
çok büyük bölümü kesilmiştir. Görgü ta Askeri rüştiyede Hoca Vâhid Efendi'den s. 29-32; A. Alparslan, "Hattat Hamid'in Kay
nıkları, 80-90 cm çapındaki ulu, yaşlı rık'a ve jandamıa kolağalarından Ahmed bının Düşündürdükleri", Milliyet, 8 Temmuz
çamların kesildiğini anlatmaktadırlar. Hilmi Efendi'den sülüs yazı meşketti. 1982; M. H. Subaşı, "Aytaç, Hamid", DİA, IV,
Bugün Ayşe Sultan Korusu'nun yerin İdadide de yazı öğretmeni akrabası Ab- s. 287-289.
de bir mahalle oluşmuş, koru yok olmuş düsselâm Efendi'den istifade ederek ya ALİ ALPARSLAN
tur. Ancak ev ve apartmanların çevresin zısını geliştirdi; İstanbul'a geldiğinde fır
deki müşterek alanlar üzerincie, korudan sat buldukça devam ettiği Nazif Bey'den AYVANSARAY
arta kalmış ağaçlar, örneğin, yaşlı fistık- celi sülüs; Kâmil Akdik'ten(->) sülüs ve İstanbul'da tarihi yarımadanın kuzeyba
çamları, mavi atlas sedirleri, Himalaya se nesih yazarak eksiklerini tamamladı. İ. tısında, kara surlarının Haliç surlarıyla
dirleri, serviler, erguvanlar, defneler, ce Hakkı Altunbezer'den(-0 tuğra çekmeyi birleştiği köşede yer alan ve Fatih İlçesi
viz ağaçları, acemdutları, dişbudak ve öğrendi. Hulusi Yazgan'dan bir miktar sınırları içinde bulunan tarihi semt. Ay-
kokarağaçlar, dağ akçaağacı Boğaz'da ta'lik yazdı. Çok kabiliyetli olduğu için vansaray Karabaş, Atik Mustafa Paşa ve
her yerde pek rastlanmayan yaşlı Macar her türlü yazıda ilerledi. Bir aralık Hase- Abdülvedud mahallelerinden oluşur. Ba-
meşesi (Quercus frainetto), karayemişler, ki'de Gülşen-i Maârif Mektebi'nde resim lat'tan Eyüp yönüne giden Demirhisar
sakızağaçları, akçakesme ve karaağaçlar ve yazı öğretmenliği yaparken hattat Caddesi, Kalafatçı Hüsnü Sokağı kavşa
mahalle sakinleri tarafından bir ölçüde Halim Özyazıcı'nın(->) yetişmesinde rolü ğında sona erer ve buradan itibaren Ay-
korunmaktadır. Ayrıca mülk sahipleri, oldu. 1914'te Mekteb-i Harbiye Matbaa vansaray Caddesi, Haliç surları ile deniz
kendi evlerinin bahçelerine manolya, at- sı, daha sonra da yazı hocası Nazif Bey' arasında uzanarak 1980'li yıllara kadar
kestanesi, morsalkım, kırmızı yapraklı sü- in ölümü üzerine Erkân-ı Harbiye Mat gemi ve teknelerin yapıldığı Kalafat
seriği, porsuk, mavi ladin, mavi göknar, baası hattatlığına geçti. Burada yedi yıl Meydanîna ulaşır. Ayvansaray vapur is
Uludağ göknarı, oyaağacı, gülibrişim, çalıştıktan sonra kendi isteği ile ayrılıp kelesi de buradadır. Yavedut Caddesi,
zakkum, ağlayan kadın kalbi (calycant- Î920'de "Hattat Hâmid Yazı Evi'' adında Ayvansaray Caddesi'nin Eyüp'e doğru
hus), Trabzon hurması, kelebekçalısı gibi bir yer açtı. Nuruosmaniye'deki dükkâ devamım oluşturur. Arazi Ayvansaray
süsleme değeri olan ağaç ve çalıları dik nını altı ay sonra Babıâli Caddesi'nde Caddesi'nden batıya, Ayvansaray semti
mişlerdir. Ayşe Sultan Korusu, günümüz Reşid Efendi Hanîna taşıdı. Orada yazı, nin üst kısmındaki Tekfur Sarayîna doğ
de orman görünümünü yitirmiş, yeşillik etiket, kartvizit ve çinkografi işleriyle ru oldukça dik bir biçimde yükselir. Ki
ler içindeki bir mahalleye dönüşmüştür. meşgul olmaya başladı. Daha sonra ken mi merdivenli dar sokaklar, yer yer hâlâ
FAİK YALTIRIK dini yalnızca yazıya verdi ve 1980'e ka rastlanan eski, mütevazı İstanbul evleri
dar burada çalıştı. ve Bizans ya da Osmanlı döneminden
AYTAÇ, HÂMİD Hâmid Bey, geçim kaygısı yüzünden kalma harap vaziyetteki anıtlar semtin
(1891, Diyarbakır - 19 Mayıs 1982. İs hocalarından düzenli ders görmemesine genel manzarasını oluşturur.
tanbul) Hattat. Asıl adı Şeyh Musa Az- rağmen yeteneğiyle çağımızın en kud Ayvansaray adının kökeni konusunda
mi'dir. 30 yaşlarına kadar yazılarında retli hat sanatçısı oldu. Şöhreti, İslam ül değişik tezler vardır. Bunlardan biri, Os
Azmi imzasını kullandıktan sonra Hâ- kelerine yayılmıştı. Birçok öğrenci yetiş manlı döneminde semtteki bazı Bizans
mid adını almış ve ölümüne kadar onu tirmiştir ki en tanınmışları Halim Ozya- mahzenlerinde, sıcak ülkelerden getirti
kullanmıştır. Babası kasap Zülfikâr Efen- zıcı, Hasan Çelebi, Hüseyin Kutlu'dur. len hayvanların barındırılması nedeniyle
di'dir. Dedesi ise, Tuhfe-i Hattâtin adlı Eserleri sayılamayacak kadar çoktur. İki halk arasında kullanılmaya başlayan
hattatlar tezkiresinde adı geçen Adem-i Kuran yazmıştır. Bunlardan biri Alman "hayvan sarayı" deyiminin zamanla bo
Âmidî'dir (Diyarbakırlı Âdem). ya'da ve Türkiye'de basılmıştır. İstan- zularak Ayvansaray'a dönüştüğünü iddia
eder. Bir başka tez, buradaki Bizans sa
rayının "kemerli yüksek bina" anlamına
gelen "eyvan" sözcüğüyle "Eyvan Sara
yı" olarak anıldığım ve giderek Ayvansa
ray adının oluştuğunu ileri sürer. 18. yy
Ermeni yazarı P. Ğ. İnciciyan(->) semtin
adının "Ayios Mamas"dan geldiği kanı
sındadır. Türkolog J. H. Mordtmann ise
Ayvansaray adının Eyyüb Ensari'den gel
diğini, Eyüp'e giden yolun başında sur
larda açılan bir gediğe verilen "Eyyüb
Ensari Kapısı" adının zamanla "Ayvansa
ray Kapısî'na dönüştüğünü ileri sürmüş,
Evliya Çelebi de 17. yy'da bu kapının
adını "Ayyub Ansari" kapısı şeklinde
yazmıştır.
Ayvansaray, Bizans ve Osmanlı devir
leri tarihinin kucaklaştığı semtlerden biri
Hâmid Aytaç
çalışma dir. Semt, Arap kuşatmaları sırasında bu
odasında. rada şehit olanlar (bak. Sahabe) nede
Erkin Emimğlu niyle İslamiyet açısından da önem ka-
A YVANSAJtA Y 492
Ayvansaray,
1 9 . yy
İstanbul
Ansiklopedisi
zanmıştır. Bu nedenle Ayvansaray'da her şen blehron (yabani nane) veya ble- Meryem'in elbisesinin muhafaza edildiği
uygarlığa ait tarihi kalıntılara, Bizans sa hon'dan (eğreltiotu) ya da o sıralar Ha Teotokos ton Blahernon Kilisesi'ni ko
rayının set duvarlarına, mahzenlere, sur liç kıyılarında çokça tutulan lahernai' rumak için surları genişletmiştir. V. Le-
lara, kilise ve ayazmalara, türbe ve kabir den (palamut) geldiğini ileri sürenler on da 813'te surların önüne bir hisarpe-
lerle cami ve mescitlere sık sık rastlanır. vardır. 2. yy'da yaşadığı sanılan Dionisi çe yaptırmıştır. Böylece bugün iç avlu
Bizans Dönemi os Bizantios'a göre, kasaba adını Blak- sunda Toklu Dede Mescidi(->) ve hazi-
hernas isimli bir Trak şefinden almıştır. resi bulunan hisar meydana gelmiştir.
Ayvansaray, İmparator II. Teodosios dö
Bizantion surları 5. yy'da, şimdiki ka Bizans döneminde bu iç hisara Pterion
neminde (408-450) yazılmış olan ve İs
ra surları yapılarak büyütüldüğünde, denilmekteydi. Kara tarafı surları ile Ha
tanbul'un mahallelerini anlatan Latince
Blahernai şehrin surlan içine alınmış ve liç kıyısı surlarının birleştikleri yerde
Notitia Urbis Constantinopolitanae'yei-*)
onun bir mahallesi ya da bölgesi haline bulunan bir duvar Halic'e doğru uzan
göre XIV. bölgede (regio) bulunuyordu.
gelmiştir. Blahernai'nin kuzey ve doğu makta ve kıyı parçasını dışarıdan ayır
Ayvansaray bu belgeye göre, o sıralarda
tarafındaki eski surlarına artık ihtiyaç maktaydı. Bu duvarda açılan Ksiloporta
Bizantion adını taşıyan şehrin bitişiğinde
kalmadığından bunlar yıktırılmış olmalı adlı kapı, kıyı şeridinin dışarıyla bağlan
yer alan bir kasaba konumundaydı ve
dırlar. Blahernai'nin sur dışında kalan, tısını sağlıyordu. Bu duvar ve kapının
etrafı bir surla çevriliydi. Surların içinde
Haliç kıyılarındaki ucu 626'daki Avar 1868'de yıktırıldığı bilinmektedir.
bir kilise, bir saray, bir çeşme, bir ha
mam, bir tiyatro ve bir lusarium (oyun kuşatması sırasında tahrip edilmiştir. 10. yy'dan itibaren imparatorlar ve
yeri) bulunuyordu. Semtin o zamanki İmparator Heraklios 627'de, sur dışında saray halkı Blahemai'ye rağbet etmeye
adı olan Blahernai'nin burada çok yeti kalan bu bölgeyi ve burada yer alan ve başlamışlardır. Atmeydanı ile Marmara
493 AYVANSARAY
kıyısı arasındaki geniş alanda yer alan edildikten sonra açılmış bir geçit yeri bisesi muhafaza ediliyordu. Bu tarihte
Büyük Saray(->) 11. yy'da ihmal edilme idi. Kapının karşısında, Teotokos ton yanında bir de ayazma tesis edilmişti.
ye başlanmış ve imparatorlar bu yüzyıl Blahemon Kilisesi ve Ayazmasîm deniz Büyük ölçüde bir bazilika biçiminde
dan başlayarak Bizans'ın çöküşüne ka yoluyla ziyarete gelen imparator kayık olan kilise, kaynaklardan öğrendiğimize
dar Blahernai Sarayı'nda(->) yaşamışlar larının yanaştığı bir iskele bulunuyordu. göre muhteşem mozaiklere sahipti. Bu
dır. Blahernai Sarayı'nın bugün İvaz Ayvansaray vapur iskelesinin doğu tara bina, sonuncusu 1434'te çıkan çeşitli
Efendi Camii'nin(->) bulunduğu teras fındaki küçük koyun, imparator iskelesi yangınlara duçar olmuş ve bir daha ih
üstünde yer aldığı sanılmaktadır. I. Ma- ni de koruyan barınağın son kalıntısı ol ya edilememiştir. Bugün aynı yerde bu
nuel Komnenos'un(->) yaptırdığı belirti duğuna ihtimal verilmektedir. Ancak bü lunan Panayia (Kimisis) Vlaherna Kilise
len sarayın ise Tekfur Sarayı(->) olduğu tün bunlar sağlam dayanaklara bağlana ve Ayazması 1869'da Ortodoks Hıristi
tahmin ediliyor. Manuel Komnenos'un mayan hipotezlerdir. yanların Kürkçüler Cemiyeti tarafından
Blahernai Sarayı'nı korumak amacıyla inşa olunmuştur.
Teotokos ton Blahemon Kilisesi İm
yaptırdığı surlar, Halic'e doğru uzanarak
parator Markanos (hd. 450-457) ve eşi Notitia Urbi^te XIV. bölgede bir ağaç
Anemas zindanları denilen mahzenlerin
Pulheria(-0 tarafından yaptırılmıştı. Bu köprünün bahsi geçer. Bu köprünün
kuzey ucunda sona erer.
binanın yanında I. Leon tarafından yap Blahernai'yi Halic'in karşı kıyısına bağ
Semtte, Ayvansaray Kapısı adıyla anı tırılan yuvarlak ek binada Meryem'in el ladığı düşünülebilir. Köprünün sonra-
lan iki kapıdan söz edilebilir. Bunlardan
biri, Mordtmann'ın semtin adının men
şeini izah ederken sözünü ettiği kapıdır.
Mordtmann Ayvansaray adının Ebu Ey-
yub Ensari'den geldiğini ve Haliç surla
rında açılan bir gediğin kapı olarak gö
rüldüğü için Eyüp semtine giden yolun
başında bulunan bu kapıya "Eyyub En-
sari Kapısı" denildiğini ileri sürmüştür.
Böyle bir kapının günümüzde izi kalma
mıştır. Esas Ayvansaray Kapısı ise bugün
Haliç tarafındaki bir sur parçasının üze Geçen yüzyılın
rindeki Ayvansaray Mescidi'nin tam di sonlarında
Ayvansaray
binde idi. Bugün izi kalmayan bu kapı,
kıyılarından
şehrin Haliç tarafı surlarının en batıdaki bir görünüm.
son kapısı olup Bizans devrinde Koili- Sebah & Joaillier'in
omene Porta (Çukur veya Alçak Kapı) fotoğrafından
adındaki geçit olmalıdır. Schneider'e gö renklendirilmiş
re bu kapı, şehrin esas kapılarından biri bir kartpostal.
Erkin Emiroğht
olmayıp Blahernai Kapısı örülerek battal
fotoğraf arşivi
AYVANSARAY 494
sürülmüştür. Ancak, 1858 tarihli bir kita Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 236; Öz, İstan eğimlidir. Göl hacmi 156.000 m3, göl
bın eki olan haritada Haliç üzerindeki bul Camileri, I, 26; İKSA, IV, 2064; Fatih Ca uzunluğu 700 m'dir. Sağ sahildeki dolu
mileri, 6l; S. Eyice. 'İstanbul'da İhmal Edil
diğer iki köprünün yanısıra bu köprü de savak 1,05x0,55 m boyutlarında olup
miş Tarihi Bir Semt: Ayvansaray". TAÇ, no.
gösterilmiştir. Dolayısıyla, söz konusu 5, Nisan 1987. s. 33- savak eşiği payandalı plaklardan 0,55 m
köprünün ne zamana dek kullanıldığı ve N. ESRA DIŞOREN aşağıda, sol sahil dolu savağı ise l,05x
akıbeti konusunda kesin bilgi yoktur. 0,28 m boyutlarında ve savak eşiği pa
Bugün Ayvansaray'ı Halıcıoğlu'na AYVAT BENDİ yandalı plaklardan 0,28 m aşağıdadır.
bağlayan ve Haliç Köprüsü adını taşı Tahliye 0,250 mmlik boru üzerine kon
İstanbul'un kuzeyinde Kemerburgaz na
yan köprü, 1974'te hizmete girmiştir. muş vana yardımı ile yapılmakta ayrı
hiyesinin takriben 4,5 km kuzeydoğu
Boğaz Köprüsü çevre yollarının Haliç bir 0,250 mm'lik borunun üzerindeki
sunda, Belgrad Ormanı içerisindeki Ay-
geçişini sağlayan bu köprü, ayaklar vana vasıtasıyla ise su alınmaktadır.
vat Deresi üzerindedir ve Kırkçeşme
üzerinde inşa edilmiştir. Yapımı Türkiye Bentten alman suyun debisinin öl
sistemine su verir.
Karayolları Genel Müdürlüğü, ishikawa- çülmesi, ölçme sandığı kenarına, ekseni
I. Süleyman (Kanuni) tarafından yap
jime-Harima Heavy Industries adlı J a su yüzeyinden 96 mm aşağıda yerleşti
tırılarak 1563'te hizmete giren Kırkçeş
pon ve Julius Berger-Bauboang A. G. rilmiş, kısa borular yardımı ile yapıl
me tesislerinin kuzey kolu üzerinde
adlı Alman kuruluşlar tarafından üç yıl maktadır. Debi bu boruların çapına gö
olan Ayvat Bendi 1765'te III. Mustafa ta
da gerçekleştirildi. Uzunluğu 995 m, ge re belirlenir. Bentten toplam 46 lülelik
rafından yaptırılmıştır. Kitabesi yoktur.
nişliği 31,20 m, deniz yüzeyinden yük su, yani günde 2.392 m1 su alınabilmek
Bent yağışlı zamanlarda ihtiyaç fazlası
sekliği 22 m'dir. tedir. Bent ormanlık bölgede yapılmış
suyu depolayarak şehre daha fazla su
Bibi. Eldem, İstanbul Anıları, 260; S. Eyice, olduğundan haznesinde 1735'ten beri
verilmesi sağlanmıştır. Ayvat Bendi ke-
"İstanbul'da îhmal Edilmiş Tarihi Bir Semt biriken katı madde çok azdır.
mer-ağırlık baraj tipine örnek olarak
Ayvansaray", TAÇ, no. 5, Nisan 1987; Y. Bibi. Nirven. İstanbul Suları, İst., 1946; Çe
gösterilir. Bazı yabancı kaynaklarda ise
Kâhya-G. Tanyeli, ''Haliç Köprüleri ve Kent çen, Kırkçeşme; Çeçen, Su Tesisleri.
Ulaşımına Etkileri", Osmanlı Devletinde Mo "Bizans Bendi" olarak tanımlanmıştır.
Bizans ile hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. KÂZIM ÇEÇEN
dern Haberleşme ve Ulaşım Teknikleri. 11.
Türk. Bilim Tarihi Sempozyumu. 1989. Ayvat Bendi Kırkçeşme tesislerinden Mimari
GÜLSÜN TANYELİ-YEGÂN KAHYA iki yüz sene sonra yapılmış, ama mev Ayvat Bendi, tasarım açısından İstanbul
cut sulama tesisleri ile çökeltme havuzu bentlerinin en yalm örneklerinden biri
AYVANSARAY MESCİDİ aynen muhafaza edilmiştir. 1563'te yapıl dir. Kırık çizgilerle kemer biçimi verilen
Ayvansaray'da, Ayvansaray Caddesi ile mış olan küçük bağlama ve yüzen cisim bir planı vardır. Bu, direnç artırıcı olma
Kuyu Sokağı'nın birleştiği köşede bulu leri tutan ızgaralar ile kumları tutan da sının ötesinde bendin yalın biçiminin
nuyordu. Halk arasında "Korucu Meh- iresel çökeltme havuzları bendin hemen hareketli bir kitle etkisiyle karşılanması
med Ağa Mescidi" ya da "Korucu Meh- altında bulunmaktadır. Bendin su tara nı da sağlamıştır. Ayrıca doğa içinde de
med Çelebi Mescidi" diye de bilinir. fındaki payandalarla tahkim edilmiş olan ğişen perspektifler elde edilmiştir.
Hüseyin Ayvansarayî, bu mescidi Ay mermer plakalar vasıtasıyla daha fazla 18. yy Osmanlı barok konsepti bura
vansaray Kapısı dışında olarak tarif etti suyun depolanması mümkün olmuştur. ya doğrudan yansımamış görünmekte
ğine göre, esas bina herhalde daha Haliç Kırkçeşme tesislerinden sonra yapıldığı dir. Düzgün kesme taştan hiç bezeme
tarafında idi. Ancak sonraları bir ihya sı için sulama sistemi bentten uzaktadır. siz olan bent, menba tarafında 1 m yük
rasında şimdiki yerine yapılmış olmalıdır. Ayvat Deresi'nin başından alman su seklikte bir parapetle çevrilidir. Basit
Yapı Korucu Mehmed Çelebi bin Hüse lar, üstü kapalı kanallarla güneydoğuya profilli plaklardan oluşan parapet, set
yin tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyesinin iletilmekte. Ortadere ve Bakraç Dere- tarafında "C" profilli takozlarla destek
tarihi 999/1590'dır. Bu zatın mezarı Tok- si'nden gelen kollar ile birleşerek, Kurt lenmektedir. Destekleyici işlevi de olan
maktepe Mezaıiığı'nın eteğinde, Eyüp'e Kemeri ve Uzun Kemer üzerinden Baş- köşklerin tabanındaki payanda biçimin
giden yolun sağ tarafındadır. Minberini. havuz'da diğer koldan gelen sular ile de iki çıkma üzerinde birer küçük köşk
Zal Mahmud Paşa Türbesi yakınında bu birlikte depolanmaktadır. oluşturulmuştur. Yine "C" biçimli takoz
lunan İskender Bey Okulu öğretmenle Ayvat Bendi'nin drenaj alanı 2 km-, lara oturan çıkmalar parapetle çevrili ve
rinden ve Çömlekçiler yakınındaki Arpa derenin en alçak yerinden (talveg) iti zeminden üç basamakla çıkılan küçük
cı Hayreddin Mescidimin imamı olan baren su tarafındaki payandalı plakların açık mekânlardır. Köşklerin tabanında
Şeyh Abdullah Efendi koymuştur. üstüne kadar olan yüksekliği 13,45 m; takozlarla bütünleşen profil dizisinin
bu plakların yüksekliği 1 m. kalınlıkları plastik etkisi ve bendin kırık çizgili pla
1187/1773 ve 1249/1833 Ayvansaray 0,18 m'dir. Bendin tepe uzunluğu 65,8 nı, dolaylı da olsa bir barok izlenim ola
yangınlarında iki defa yanan mescit, Ka m, genişliği 6,90 m, taban genişliği 8.42 rak yorumlanabilir.
dılar Kapısı Kethüdası Muhzir Hacı Be m olup m a n s a p duvarı yüzde 8 1 . 5 AFİFE BATUR
kir'in kızı olan bir hanım tarafından tek
rar yaptırılmıştır.
Mart 1947'de Vakıflar İdaresi'nce kad
ro dışı bırakılan mescit, mimari önemi
olmayan, basit bir ev görünümüne sa
hip, kırmızı aşıboyalı, harap, ahşap bir
yapıydı. Fevkani bir mescit olup, mina
resi yoktu. Ezan, balkonumsu bir yerden
okunurdu. Mescidin altında bir tane
dükkân ve Osmanlı-Türk klasik üslubun
da kesme taştan 975/1567 tarihli bir Mi
mar Sinan eseri olan İskender Paşa Çeş
mesi vardı.
Mescit, 1930'larda Vakıflar İdaresi ta
rafından kiraya verilmiş, tutan kişi de
burayı gemi ve kalafat ameleleri için
bekâr pansiyonu haline getirmişti. Bu
gün çeşme yerinde durmakla beraber,
yanan mescitten günümüze bir şey ulaş
mamıştır.
497 AYVAZOVSKİ, İVAN
yedi-sekiz defa geldiğini yazarlarsa da rikhanesi koleksiyonlarında tabloları Ağa Medresesi (1943-1950), Ayasofya
bu yanılgı İstanbul'da açtığı, ancak ken vardır. (1943) ve Topkapı Sarayı'nın çeşitli bö
disinin bulunmadığı sergileri yüzünden Bibi. P. Tuğlacı, Ayvazovski Türkiye'de. İst.. lümleridir (1935-1945).
olmalıdır. Ayvazovski'nin tabloları İstan 1983; N. Novovspensky. Ayvazovski, Londra, Ayverdi özel çabasıyla hat, tezhip, iş
bul'da 1881. 1882. 1886 ve 1888'de ol 1980: A". Pilipenko. Ayvazovski, Leningrad. leme, çini. yazma kitap gibi eski el sa
mak üzere dört kez sergilendi. 1888'de- 1991: K. Pamukciyan. "Enneniler Hakkında natları alanında zengin bir koleksiyon
Biyografik Notlar" (Ermenice yayımlanmamış
ki son sergi Beyoğlu'ndaki Rus Sefare- oluşturdu. Bütün bu birikimiyle 1950'
çalışma).
ti'nde tertiplenmiş ve elde edilen gelir den sonra Osmanlı mimarlığı üstünde
KEYORK PAMUKCİYAN-
ressamın isteği üzerine hayır kurumları çalışmalara girişti. Bu arada İstanbul Fe
AHMET ÖZEL
na verilmişti. Sergide en fazla göze çar tih Cemiyeti ile bu cemiyete bağlı İstan
pan tablolar. "Boğaziçi Üzerinde Ayın bul Enstitüsü ve Yahya Kemal Enstitü-
Doğuşu", "Güneş Doğarken Vezüv Ya AYVERDİ, EKREM HAKKI
nardağı", "Fırtınalı Deniz", "Boğaziçi'nde (22 Aralık 1899. İstanbul - 24 Nisan
Osmanlı Zırhlı Gemisi'' vb idi. 1984. İstanbul) Mühendis, mimarlık ta
Ayvazovski'nin İstanbul manzaraları rihçisi. Piyade miralayı İsmail Hakkı
na hasredilen tabloları kronolojik sıra Bey'in oğludur. Vefa Sultanisi'nde oku
ile şunlardır: "Tophane'de Bir Kahveha du. 1920'de Mühendis Mektebi'ni bitir
ne" (1846), "Mehtapta İstanbul" (1846), di. Kısa bir süre İstanbul Şehremaneti
"Sultan Ahmed Camii ve Marmara Deni Fen İşleri Dairesi'nde çalıştıktan sonra
zi" (1847), "Kız Kulesi" (1848), "Marma serbest inşaat müteahhitliğine başladı.
ra Kıyı Surları" (1859), "Mehtaplı Gece" Fabrika, yol. köprü, hastane, cami gibi
(1862), "Sarayburnu" (1874), "Tophane yapılar yanında eski binaların tamir ve
Üstlerinde Sarayburnu" (1874), "Fethi restorasyon işlerini de üstlendi ve bu
Paşa Korusu" ( 1 8 7 4 ) , "Göksu Kasrı" alanda uzmanlaştı.
(1875), "Çırağan Sarayı" (1875), "Güneş İstanbul'da tamir ya da restore ettiği
Batarken İstanbul" (1891), "Sarayburnu yapılardan başlıcaları Zeynep Hanım Ko
Önünde Osmanlı Kadırgaları" (tarihsiz), nağı (1922), Medresetü'l-Kuzat (1922)
"Kayığa Binenler" (tarihsiz), "İstanbul'da (bugün İstanbul Üniversitesi Merkez Kü
Güneşin Batışı" (tarihsiz). tüphanesi Eski Eserler Bölümü). Harbiye
Beş binin üzerinde eseri olan Ayva Nezareti (1922 ve 1933) (bugün İstanbul
zovski'nin tablolarının büyük bir kısmı Üniversitesi merkez binası). Bâli Paşa
Moskova, Leningrad, Erivan devlet mü Camii (1935). Mesih Paşa Camii (1935),
zelerinde ve Odessa resim galerisinde- Laleli Camii (1937), Kuyucu Murad Paşa
dir. Türkiye'de de, Dolmabahçe Sarayı, Medresesi ve Sebili (1943-1950), Hasan Ekrem Hakkı Ayverdi
İlhan Ayverdi'nin izniyle
Deniz Müzesi, Askeri Müze, Fener Pat Paşa Medresesi (1943-1950), Gazanfer
499 AYVERDİ, SÂMİHA
sü'nün kurucuları arasında yer aldı. un Türk ve Müslüman dünyasmı anı ve bul'a yeni bir kimlik kazandıran Os
Uzun yıllar istanbul Fetih Cemiyeti'nin tarih kitaplarında ayrıntı zenginlikleriyle manlı dünyasını deşiyordu.
başkanlığını yaptı. işlemiştir. Zaman zaman söyleşi hava Boğaziçi'nde Tarih (1964) bu anlayış
Ayverdi'nin İstanbul'a ilişkin eserleri sında, zaman zaman şiirsel bir anlatımla çerçevinde Boğaziçi'nin semt semt, köy
nin başında ilk biçimi 1953'te yayımla örülmüş bu eserlerden Edebî ve Manevî köy bir gezintisi; bir yandan da Osman
nan Fatih Devri Mimarisi gelir. II. Meh- Dünyası İçinde Fatih (1953) İstanbul'un lı imparatorluğu tarihi içinde zamana
med (Fatih) döneminde ( 1 4 5 1 - 1 4 8 1 ) Bizans'tan Osmanlı'ya geçişinin bir pa- bir yolculuktur. Ayverdi yüzyılların
Osmanlı topraklarında meydana getiril noramasıdır. Yazar, bu eserinde dini olaylarına, hikâyelerine, çocukluğu ve
miş bütün mimari eserleri kapsayan bu kaynaklardan, yüzyılların imbiğinden gençliği boyunca yakından gözlemledi
kitabın genişletilmiş ve tamamlanmış bi süzülmüş efsanelerden, günümüz oku ği Boğaziçi'ni katıştırarak, kendi türün
çimi Osmanlı Mi'mârîsinde Fatih Devri runun ulaşamadığı eski tarihlerden yola de, neredeyse bir benzeri olmayan bir
adıyla iki cilt olarak yayımlanmıştır çıkarak ve esinlenerek II. Mehmed'in eser armağan etmiştir: Böylece Boğazi
(1973-1974). Ayverdi'nin İstanbul'a iliş (Fatih) bir portresini çiziyor, istanbul'u çi'nde Tarih, imparatorluğun yükseliş
kin diğer eserleri de XVIII. Asırda Lâle Bizans'tan gitgide uzaklaştıran, istan ve çöküş günlerini, Boğaziçi'nde yaşa-
(1950), Fatih Devri Hattatları ve Hat Sa
natı (1953), Fatih Devri Sonlarında İs
tanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nü
fusu (1958), XIX. Asırda İstanbul Hari E S K İ İ S T A N B U L ' A B İ R B A K I Ş
tası (1958, yb 1978) ve İstanbul Vakıf Geceler... dedim; istanbul geceleri... gündüzleri de söylesem, hattâ buna, gece
ları Tahrir Defteri-953 (1546) Tarih- lerin ve günlerin teknesinde yuğurulup şekillenmiş içimizin sesinden ve nefe
li'âh (1970-Ö. L. Barkanla birlikte). Ay sinden de bir tutam katsam günah mı olur? Amma Asya ile Avrupa'nın ortasın
rıca İstanbul üzerine görüşlerini de içe da, boşluğa kurulmuş muazzam bir örümcek ağı gibi, her telini bir kıt'aya iliş
ren çeşitli gazetelerde ve dergilerde çık tirmiş olan bu şehrin mânevi fezasında dolaşmak, onun kıldan ince tellerini ko
mış yazılarından seçmeler Makaleler parmadan, örselemeden bir taraftan öbür tarafa geçmek mehâreti nerede?
(1985) adlı kitapta toplanmıştır.
Sanır mısınız ki istanbul, meyvelerinin altına çarşaf tutulup silkelenen bir
İSTANBUL ağaç gibi, asırlar boyunca, dallarında budaklarında oldurduğu ne varsa, çelimsiz
bir insan gücü, mütevazı bir teşebbüs, münferit bir hamle ile döküp bitirecektir?
AYVERDİ, SÂMİHA Onu gövdesinden tutup sarsacak ve haşmetli mazisini, lezzetleri, zevkleri, hüs
(21 Kasım 1905, İstanbul - 22 Mart ranları, hatâları, meziyetleri, mürüvvetleri, hülyaları, ümitleri, hulâsa bütün çeşni
1993, İstanbul) Tarih, anı, roman yaza ve hasiyet terkibi ile eteğine indirecek kuvvetli bâzû nerede? Nerede bu şehri
rı. Süleymaniye Kız Numune Mektebi'ni fedaice benimsemiş, nerede onun hâkim hüviyetini can gibi gizlemiş, nerede
bitirdi ( 1 9 2 1 ) . Daha sonra köklü bir onun irfanına, tabiatla târihin iş birliğinden örülmüş mazisine hasretle yanmış
özel öğrenim gördü. Tasavvuf, Osmanlı serdengeçti nerede? Nerede o adam ki, bir yürek dağının tek solukta söylettiği
tarihi, istanbul gelenek ve görenekleri kasideler misâli, onun beyanında tükenircesine feryâd etsin; içinden, tâ içinden
konusunda geniş ve derin bilgiler edin vurulmuşlarm ateşi ile coşup, bir sevdâlının bağrı gibi yansın ve tütsün...
di. Eserlerinde, çağdaşlarından hayli İstanbul ağacı, gölgesinden gelip geçenlerden, boylarının yettiği miktar ken
farklı bir tutumu seçerek, dini sorunlara disine uzananlara, meyvelerini esirgememiş, hattâ tırmanıp uzanmağı külfet sa
eğildi. Bu açıdan ele alındığında Yolcu yıp da dallarına budaklarına taşlar atıp sopalar vuran küstahları bile nasipsiz bı
Nereye Gidiyorsun (1944), Mesihpaşa rakmamıştır. Fakat bir dolaşık saç kadar birbiri içine kenetlenmiş tepelerini ne
İmamı (1948) gibi romanları 19. yy'dan kimse merak etmiş ne kimse yetişmiş, ne de yoluna varıp sıralarını fethedebil-
20. yy'a geçişte Müslüman Türk insanı miştir. Böylece de istanbul, hırpalanmış güzelliği, hakarete uğramış şahsiyeti,
nın duyarlıkları, ruh sarsıntıları, endişe kırılan gururu, hiçe sayılan irfanı ortasında, kocasını evlendirmek için görücü
leriyle yüklüdür. gezen bir kadının hazin kahramanlığı ile sabırlı, hazımlı, iffetli temkin ve fera
Sonraları roman türünde eser ver gatinden bulduğu bir tokgözlülükle hep başı yukarda kalabilmiştir.
mekten uzak duran Ayverdi, istanbul' istanbul tiryakiliği... buna insaflı olup da istanbul hastalığı da desek olur. Ip-
tilânın bir derecesi vardır ki artık bize zevk yerine ıstırap verir. Fakat bu öyle
bir ıstıraptır ki, bedelini hiç bir zevkin dudağında bulamayız. Belki de bu yüz
den bir istanbul tiryakisi, içinde doğup büyüdüğü bu şehrin heyecanı âfetine
yakalanmış samimi bir İstanbul dîvânesidir.
Onun için acaba, bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman
içinde., diye tıpkı bir masala başlar gibi, böyle bir İstanbul tiryakisi ağzı ile geç
miş zamandan konuşmaya âğâz etsek nasıl olur? Gerçi bu geçmişin, efsâne ve
esatirle alâkası yoksa da, görünmez bir buyruğun keyfi üzere tasarruf edilmek
te olan biz insanların birer masal kahramanından ne farkımız vardır? Başlangıcı
bilinmiyen uzun ve ezelî dünyâ hikâyesinin zincirine kendi masalını ekliyerek
geçip giden insan oğlu, belki de bu yüzden mazisine, yaşadığı günden daha
muhabbetli, daha yatkın, daha sokulucu ve onu daha derinden eşeleyicidir.
Belki gene aynı yaradılışın zorlayışı ile, sislerinden, örtülerinden, gizliliklerin
den kurtaramadığı daha eski bir geçmişe, bir öte âleme de, peçesini açması,
sırrım dökmesi, düğümünü çözmesi için istîdâdma göre kâh muhabbetle yalva
rır, kâh hiddetle yumruk sıkar, kâh inatla baş çevirir, kâh sabırla bekleyici ve
araştırıcı olur, kâh ise ümide düşer, kâh meyus olur, kâh inkâr eder, kâh düş
man kesilir ve kâh dize gelir.
Amma bilmem, uzak ve yakın târihinin kolları arasında uyuyan istanbul'u
beşiğinde sallamak, biraz okşayıp, biraz olsun öpüp sevmek dururken, idrâk
ve şuur aydınlığının işlemediği fikir kesafetlerine dalmaya, yaradılışın sırları es
kiliğinden söz açmaya da ne lüzum var? Evet, gözün ve hafızanın ölçüye sığan
bir mâzî tarlasında el birliği ile toplayıp şuraya buraya sakladığı tohumları ara
mak dururken...
Sâmiha Ayverdi Sâmiha Ayverdi, İstanbul Geceleri, İst., 1971, s. 3-5
Ara Güler
AZAK SİNEMASI 500
tır. Tarihin eşliğinde, Osmanlı-Türk kül ne varmaktadır. Rahmet Kapısı (1985). AZAPKAPI
türünün nitelikleri, uygarlığımızın üze Ne İdik Ne Olduk ( 1 9 8 6 ) . Hey Gidi Şişhane'den Atatürk Köprüsüne inerken
rinde henüz pek durulmamış birçok Günler Hey (1988) adlı kitaplarda top bugünkü Yolcuzade İskender Cadde-
özelliği bu eserin başlıca değer kıstası ladığı anıları da kendisinden çok yaşa si'nin güneyinde kalan, güneybatıda Ter
sayılabilir. Boğaziçi'nin, semt semt bir dığı dönemin olaylarım hikâyeler biçi sane Caddesi ve köprünün ayaklarından
peyzajını da çıkaran Ayverdi, İstanbul' minde anlatır. denize kadar uzanan semt. Atatürk ve
un özel bir yöresiyle bütün bir şehri di Yakın tarihe adamakıllı iğneleyici bir Galata köprüleri ile Halic'in güney kıyı
le getirme imkânına kavuşmuş gibidir. dille eğilen Ayverdi, daha çok muhafa sına, dolayısıyla Eminönü ve Aksaray
Boğaziçi'nde Tarih, istanbul'u yal zakâr çevrelerin ilgisini çekmiş olmakla bölgelerine bağlantısı bulunmaktadır.
nızca bir payitaht olarak saptamaz; bu birlikte, 20. yyln sayılı "İstanbul yazar Batısındaki Yolcuzade İskender Caddesi
şehir, doğrudan doğruya, imparatorlu larından" biridir. Yalnız bu özelliği bile. ile de Taksim'e ulaşılabilmektedir.
ğun çekirdeği, atardamarıdır. Boğazi Sâmiha Ayverdi'yi. günümüzün nesnel Azapkapı. bugün Arap Camii ile
çi'ni yıllar boyu ayakta tutan "vakıf mü aydın okuru katında önemli kılmaya Emekyemez mahalleleri muhtarlık sınır
essesesi", Ayverdi'nin bakış açısıyla, Os yetmektedir. ları içindedir ve bu iki mahallenin belir
manlı-Türk uygarlığının evrensel uygar Bibi. K. Yetiş. Sam İha Ayverdi Hayatı ve li bir kısmını oluşturmaktadır.
lığa büyük bir katkısı, imparatorluğu Eserleri, Ankara, 1993. Semte Azapkapı adının verilmesinin
ayakta tutan büyük bir güçtür. Aynı şe SELİM İLERİ nedeni, İstanbul'un fethinden sonra ku
kilde, inançlardan geleneklere, töreler
rulan, o zamanlar İstanbul Tersanesi
den törenlere, yaşama biçiminden sanat AZAK SİNEMASI olarak bilinen, bugünkü Haliç Tersane-
kollarına, istanbul'un dünyasını sürüp
Beyazıt'tan Kumkapı'ya inen Tiyatro si'nfn yanındaki Azebler Kışlası ve sur
giden, kesintiye uğramayan bir çizgide
Caddesi'nde (eskiden Gedikpaşa Cad ların bu bölgesindeki kapının adı olan
gören Ayverdi, asıl kültürümüzün yeni
desi) bulunan eski sinema salonu. Azeb Kapısı'dır. Azebler, 15. yy'ın ilk
likler ve yenilik hareketleri karşısında
Azak Sinemasının yerinde daha ön yarısından itibaren, gemi hizmetlerinde,
yenik düştüğü kanısına varmıştır.
ce Gedikpaşa Tiyatrosu bulunuyordu. tersane ve donanmada görevli deniz er
Zaten daha İstanbul Geceleri (1952) leriydi. Kışlaları tersane yakınındaydı.
adlı yorum ve anı kitabında, yazar, İs 188Tte tiyatronun yıkılmasından sonra
uzun süre boş kalan arsası 1931'te Tev- Azapkapı, Bizans döneminde Cene
tanbul'un çehresini değiştiren etkenler
fik Azakoğlu ve kardeşleri tarafından vizlilerin ticaretlerini yürüttükleri imti
arasında. Batılılaşmayı ve yenilikçiliği
satın alınarak buraya Azak Sineması yazlı Galata bölgesinin sınırları içinde
gördüğünü açıkça kaleme getirmiştir.
yaptırıldı. 1935'te açılan, parter, balkon bulunmaktaydı. Âma semt Bizans'ın son
Yer yer önyargılı denebilecek bu olum
ve locaları bulunan sinema 550 kişilikti. dönemlerine kadar meskûn değildi. Ce
suz yaklaşım sebebiyle, İstanbul Gecele
Dönemine göre çok konforlu olan sine nevizlilerin bölgedeki hâkimiyetlerinin
rinde şehrin bazı semtleri, özellikle
mada sıcak ve soğuk hava tertibatı da bir izi olan m a h k e m e binaları hâlâ
alafranga semtleri ya hiç anılmamış, ya
bulunuyordu. Ancak sanat düzeyi dü Azapkapı'da depo olarak kullanılmakta
da hayli sert bir dille tasvir edilmiştir.
şük ve eski filmler gösterildiği için müş dır. Bizans döneminde Galata surları
Buna karşılık, geleneğin korunduğu, tö
terisini çoğunlukla orta halli semt halkı Tophane'den Haliç Tersanesi'nin bulun
rel dünyanın henüz yıkılmamış olduğu
ve çocuklar oluşturuyordu. duğu yere kadar uzanıyordu. Galata yö
öteki semtler, örnekse, şehrin istanbul
Azakoğlu kardeşler kışlık sinemanm nünden gelen deniz surlarının hemen
yakasındaki semtler adeta şiirsel bir or
açılmasından bir süre sonra az ileride bitiminde bulunan kapıya, Bizans döne
tam içinde irdelenmiştir.
büyük bir garaj yaptırdılar ve garajın üs minde Porta di San Antonio da denirdi.
Roman, anı, yorum ve gözlem karışı Arapların 716-717'deki kuşatmaları sıra
mı İbrahim Efendi Konağı (1964) ise. tünü yazlık sinema haline getirdiler.
Yazlık sinemada Muammer Karaca, İs sında inşa ettikleri söylenen Arap Ca-
Ayverdi'nin artık yaşadığı günden, yaşa mii(->) semtin en ünlü yapısıdır.
dığı istanbul'dan büsbütün kopuşunu mail Dümbüllü ve Zati Sungur da temsil
belgeler. Bu eserde biri dünya işlerine ve gösteriler düzenliyordu. 196l'de ara II. Mehmed'in (Fatih) Konstantino-
fevkalade bağlı, ötekisi huzur arayışı larında Gazanfer Özcan, Gönül Ülkü, polis'i fethinden sonra buradaki surların
içindeki iki erkek kardeşi kıyaslayan ya Tevfik Gelenbe, Âdile Naşit'in de bu bir bölümü yıktırıldı. Surların tersane ta
zar, yüzyılın başına geri döner ve yakın lunduğu. Şehir Tiyatrolarından ayrılan rafındaki kapısı ise yıkılmamıştır. Surla
gelecekte çöküp kaybolacak konak ha bir grup sanatçı, yazlık sinemanın altın rın kalan bölümü çok sonra 1864'te be
yatının, dolayısıyla İstanbul'un belli bir daki garajı tiyatro salonu haline getirdi lediye tarafından yıktırılmış, ancak Ha-
kesiminin sergilemesine girişir. Anlatı ler. Fakat kısa bir süre sonra sinemalar rup Kapısı'na doğru uzanan küçük bir
mından sözcük seçimine eski dönemle ve tiyatrolar kapandı. Bugün yerlerinde kısmı günümüze kalabilmiştir.
rin bilinçli bir savunusu olan İbrahim bir işhanı bulunmaktadır. Semt II. Mehmed (Fatih) döneminde
Efendi Konağı, geçmişte kalan bir uy BEHZAT ÜSDİKEN (1451-1481) iskân edilmeye başlanmış ve
garlığı saptamak ve tasvir etmekle ye
tinmez, bu uygarlığın günümüzün sar
sıntılarına bir çözüm olabileceğini de
ileri sürer.
Yazar, Türk Tarihinde Osmanlı Asır
ları adlı üç ciltlik tarih kitabında (1975-
1976), Osmanlı Devletinin kuruluşunu,
yükselişini ve çöküşünü kişisel bir ba
kış açısıyla saptarken, sık sık İstanbul'a
sayfalar açmış ve şehrin tarihi çizelgesi
ni çıkarmıştır. II. Abdülhamid'i tahttan
Eski bir
indiren ittihat ve Terakki'yle birlikte kartpostalda
büyük yıkılışın gelip çattığı kanısındaki Azapkapı
Ayverdi, istanbul'u da gerek mimarisi, semtine adını
doğal görünümü, gerekse şehircilik an veren
layışı açılarından imparatorluğun yük Azeb Kapısı
(sol yarıda)
selişi dönemlerinde önemli bir başkent
görülüyor.
saymakta; ittihat ve Terakki'yle birlikte Behzat Üsdiken
İstanbul'un özelliksizlestiği düşüncesi koleksiyonu
Azapkapı semtinin Haliç'ten genel görünümü.
Hazım Okurer, 1993
Cenevizlilerin yaşadığı bir yer olmaktan Perşembepazarı olarak anılmaya baş AZAPKAPI SEBİLİ
çıkmıştır. İstanbul'un fethinden önce bu lanmıştır. Semtin görünümü 1960larda bak. SALİHA SULTAN SEBİLİ VE
rada yaşayan halk önce Okçumusa'ya, yapılan alt ve üst geçitler ve yonca yap MEYDAN ÇEŞMESİ
oradan da Asmalımescit'e doğru kayarak rağı düzenlemeleri ile çok değişmiş,
yeni yerleşim merkezleri oluşturmuştur. semt adeta bu ulaşım bağlantılarının al AZARYAN APARTMANI
I. Süleyman (Kanuni) döneminde Mısırlı tında kaybolmuştur. bak. GÜMÜŞSÜ PALAS
lar, Suriyeliler ve Iraklılar Arap Camii İnşaat malzemeleri, hırdavat ve elek
çevresine yerleştirilmişlerdir. Sokollu trik gereçlerinin satıldığı işyerleri Azap- AZARYAN, BEDROS
Mehmed Paşa, 1577'de Mimar Sinan'a kapı'nın görünümüne egemen olmuş (12 Aralık 1842, İstanbul - 3 Eylül
kendi adını taşıyan camiyi yaptırdı (bak. lardır. B. Dalanın belediye başkanlığı 1906, Frenzenbad/Avusturya) Ermeni
Sokollu Mehmed Paşa Camii). Saliha döneminde (1984-1989) Haliç kıyılarını asıllı Osmanlı işadamı.
Sultan tarafından 1145/1732-33'te yaptı açmayı amaçlayan istimlakler, semtin Aristakes Azaryan'm oğludur. Yük
rılan Saliha Sultan Sebili ve Meydan Çeş- yola göre Haliç kıyısında kalan bölü sek tahsil gören Bedros Azaryan, önce
mesi(->) ve sıbyan mektebi, Sokollu'nun münü hemen hemen yok etmiştir. Per babasının ticari işlerini yönetmiştir.
Mimar Sinan'a yaptırdığı Azapkapı Ha şembepazarı tüccarları için Okmeyda- 1892'de, mütemayiz rütbesini haiz tacir
mamı semtte bulunan önemli tarihi yapı nı'nda inşa edilen PERPA, gerek açılışı olarak zikredilmektedir. 1899'da, İstan
lardandır. Azapkapı 16. yy'dan itibaren geciktiren nedenler, gerekse de çarşı bul Ticaret Odası başkan vekili olarak
iş merkezi olmaya başlamıştır. Kömürci- esnafının buraya gitmek istememesi adı geçmektedir. 1901'de ise, ulâ sanisi
yan 17. yy'da Azapkapı'da birçok büyük nedeniyle Perşembepazarı'nm yerini rütbesini haiz olup, İstanbul Ticaret
demirci dükkânının ve her türlü ürünün alamamıştır. Odası başkanı idi. Ömrünün sonuna
satıldığı bir iskelenin bulunduğunu be Bugün Yeşildirek Hamamı diye bili kadar bu görevde kalmıştır. 1906'da,
lirtmektedir. Yine Kömürciyan buradaki nen Azapkapı Hamamımın arkasında üçüncü sınıf mecidî nişanını haizdi. Şir-
demircilerin gemiler için lazım olan bü bulunan Cenevizlilerden kalma sarnıç ket-i Hayriye'nin idare meclisi azalığın-
yük gülleleri imal ettiğini ve gemilerin halen çöplerle dolmuş durumdadır. Sa da ve Aliyans Sigorta Şirketi'nin müdür
burada kalafat edildiklerini anlatmakta rıkçı Sokağı'nda bulunan 1476 tarihli lüğünde de bulunmuştur. Ermeni Kato
dır. II. Mahmud döneminde (1730-1754), Yolcuzade Camii, günümüzde mimarisi lik Cemaati'nin idari işlerinde dahi gö
Unkapanı ile Azapkapı arasında 1836'da ne uygun olmayan bir tarzda boyanmış revler deruhte etmiştir ve hayratı ile de
yapılan Hayratiye Köprüsü (bak. Unka bir haldedir. Kapısında adı Fransızca tanınmıştır.
panı Köprüleri) Azapkapı'yı karşı yakaya olarak yazılı, 1881 tarihli Ticari Han ile
bağlamıştır. İstanbul'un ilk tramvay hattı 19 Nisan 1874'te Takuhi Maruşla ev
1912 tarihli Roman Han, Azapkapı'nm lenmiştir. Evlatları şunlardır: Anna-Marta
1872'de Azapkapı-Beşiktaş arasında ku önemli tarihi binalarındandır.
rulmuştur. (1876-1878), Ohannes Aristakes (1880-
Azapkapı semti, 1715, 1797 ve 1807' 1902), Nektarine (1892-1908), Mariamik
Köprü son kez 1939'da yemlenmiş, deki yangınlarda büyük ölçüde yanmış, adındaki kızı ise, 1901'de ünlü mimar ve
ama Atatürk Bulvarımın açılabilmesi her defasında yeniden inşa edilmiştir. araştırmacı Prof. Levon Güreğyan'la
için Azaplar Camii ile Azaplar Hamamı FİGEN TAŞKIN (1869-1950) evlenmiştir. Mezarı Şişli Er
yıktırılmıştır. meni Katolik Mezarlığı'ndadır.
Cumhuriyet'ten sonra Azapkapı ta AZAPKAPI CAMÜ Bibi. Yedikule Ermeni Hastahanesi Salname
mamen bir iş merkezine dönüşmüş ve bak. SOKOLLU MEHMED PAŞA CAMİİ si, 1892, 1899, 1901 ve 1908; Dzağik (Çiçek),
AZARYAN KOŞKU 502
AZARYAN YALISI
Boğaziçi'nde Büyükdere'de Piyasa Cad
desi'nde 27-29 n o l u yalı-konak.
Bugün Sadberk Hanım Müzesi(->)
olan yapı 20. yy başında yanan daha es
ki bir konak arsasında tüccar Bedros
Azaıyan tarafından yaptırılmıştır. Büyük-
dere'deki yabancı kolonisinin ve azınlık
ların değişik üsluplarda yapılmış konak
ları içinde Azaryan ailesinin konağı o
Azaryan Köşkü, Büyükada
Erkin Emiroğlu. 1985
çağın Batılılaşmaya özenen ya da doğru
dan Batılı modelleri örnek alan zengin
konut anlayışını yansıtır. Yüzyıl sonla
S. 4 (631), 8 Eylül 1906; Hanrakidak (Ansik kün bir ucundan diğer ucuna "zülvec- rında egemen olan geleneklerden kop
lopedi), 9 Eylül 1906; s. 3; Kerezmanadun heyn" sofalar uzanmakta, zemin katta muş seçmeciliğin örneklerinden biridir.
Katoğike Hayotz Gosdantnubolso (İstanbul Plan açısından İstanbul'da son dönemin
çeşitli yaşama birimleri, üst katta da ya
Katolik Ermenileri Mezarlığı), s. 83: Pamukci-
tak odaları bu sofalara açılmaktadır. Köş büyük konutlarındaki merkezi planlı ve
yan, "Ermeniler Hakkında Biyografik Notlar"
(Ermenice, yayımlanmamış çalışma). kün kuzey ve güney cephelerinin yanla merkezi çıkmalı temel tipolojiye uyan
KEVORK* PAMUKCİYAN rında, doğu ve batı cephelerinin ise orta ahşap konak, cephe tasarımıyla çevre
larında çıkıntılar oluşturulmuş, bu çıkın sindeki yapılardan ayrılır. Az derin bir
tıların arasına, içerdeki zülvecheyn sofa bodrum katı üzerinde üç ana kat ve bir
AZARYAN KÖŞKÜ
ların devamı olan. eyvan niteliğinde te çatı katından oluşur. Cadde üzerinde
Büyükada'da. eski adı "Nizam Caddesi" olan ana giriş kapısından parke kaplı
raslar ve balkonlar yerleştirilmiştir.
olan Çankaya Caddesi'nde yer almakta büyük bir sofaya girilir. Düşey sirkülas
dır. Köşkün ana girişi zemin katta, güney
cephesindeki terasta bulunmaktadır. Ku yon sofanın iki yanında, biri servis için,
Son devir Osmanlı hariciyecilerinden iki merdivenle yapılır. Servis merdiveni,
Manuk Azaryan Efendi (1850-1922) ta zey cephesindeki terastan iki kollu mer
mer merdivenlerle bahçeye inilmekte girişe göre solda bulunan servis kapısı
rafından 1885-1890 arasında inşa ettiril na açılır. "Piano Nobile" birinci kattadır.
miştir. Mimar Fotiadis'in tasarladığı köş dir. Terasları iki yandan kuşatan, zemin
kata ait mekânların köşeleri pahlanarak Çatı katı, Batılı örneklerde de görüldüğü
kün inşaatını Yorgo Simota Kalfa üst gibi, hizmetçilere tahsis edilmiştir. Beze
lenmiştir. Azaryan Efendiden, Tophane yarım altıgen biçiminde kitleler meyda
na getirilmiştir. Kuzeydoğu köşesinde, me duvarlarda ampir üslubunda kalem
Müşiri Zeki Paşaya (1849-1914) intikal işleri, mermer taklidi sıvalar ve tavanlar
eden köşk birçok sahip değiştirdikten İstanbul'un son devir köşk mimarisinde
epeyce yaygın olan. Adalar'ın yanısıra da alçı malzeme ile Orta Avrupa mima
sonra 1972'den itibaren Büyükada Tenis risinden esinlenen seçmeci ve zengin
ve Su Sporları Kulübümün yönetim bi Kadıköy-Bostancı eksenindeki banliyö
lerde, ayrıca Bakırköy-Yeşilköy yöresin bir tasarımla gerçekleştirilmiştir.
nası olmuştur. Yaz aylarında faal olan
kulübün konaklama tesisleri, tenis kort deki k ö ş k l e r d e de sıkça rastlanan, Yapının dış mimarisi ahşap karnıyarık
ları, yüzme havuzları, çeşitli eğlence ve "mehtabiye" denilen cihannüma niteli tipi konakla "chalet" anılarının bir karışı
spor birimleri, köşkün, denize kadar ğinde bir kule yükselir. Kulede, çepe mıdır. Osmanlı konağında daha çok bir
inen geniş bahçesi içinde dağılmış bu çevre balkonlarla kuşatılmış olan iki kat
lunmakta, kıyıda da plaj yer almaktadır. bulunmakta, çinko kaplı konik bir kü
lah kuleyi taçlandırmaktadır. Marsilya
Kagir bir bodrum katının üzerinde
kiremitlerimle kaplı olan dik meyilli çatı,
yükselen ahşap köşk, iki kat ile bir çatı
köşkün çıkıntılarının üzerinde üçgen
katından oluşmaktadır. Eğimli araziden
alınlıklar meydana getirmekte, kuzey ve
ötürü cadde yönünde (güney) istinat
güney cephelerinde bu alınlıkların ara
duvarına yaslanan bodrum katı, deniz
sında çatı katma ait önleri balkonlu, kü
yönüne (kuzey) bir revakla açılmakta
çük üçgen alınlıklarla donatılmış me
dır. Bodrumda sarnıç ile çeşitli sen/is bi
kânlar bulunmaktadır.
rimleri (mutfak, kiler, çamaşırhane) bu
lunmaktadır. Diğer katlar, yapının mer Azaryan Köşkü'nde, geç devre ait Os
kezinde dik açıyla kesişen iki eksene manlı sivil mimari eserlerinin büyük ço
göre simetrik biçimde tasarlanmıştır. Söz ğunluğunda olduğu gibi, iç mimari ile
konusu katlarda, Osmanlı sivil mimarisi dış mimari arasında üslup açısından bir
nin en yaygın plan tiplerinden olan ve tezat gözlenir: Mekânların tasarımında
"karnıyarık" tabir edilen iç sofalı plan sivil mimarinin köklü g e l e n e k l e r i n e
uygulanmıştır. uyulmuş, buna karşılık cephelerin tasa Bugün Sadberk Hanım Müzesi olarak
rımı ve süslemesinde II. Abdülhamid kullanılan Azaryan Yalısı.
Gerek zemin katta gerekse de üst
Ara Güler
katta, kuzey-güney doğrultusunda köş devrinin eklektik zevki egemen olmuş
503 AZINLIK OKULLARI
cihannüma olarak biten çıkma burada. kiye'deki Yahudi okullarında görülmüş madde de azınlıkların ilköğrenimlerin-
Alp şalelerinde görüldüğü gibi bir bal tür. Yahudilerin Alliance Israelite Üni den söz edilerek Türkiye Cumhuriyeti
konla sonlanmaktadır. Ahşap kaplama verselle aracılığı ile okullaşmaya önem hükümeti, bunların yoğun olduğu böl
yine Avrupa ahşap yapılarından esinlen vermesi 19. yy'ın ikinci yarısında başla gelerde kendi dilleriyle öğrenim görme
miş kesişen diyagonallarla dekoratif bir mıştır (bak. Alliance Israelite Okulları). lerini sağlamayı taahhüt etmiştir. Buna
çatkı düzeniyle vurgulanmıştır. Fakat bu 18. yy'ın ortalarından sonra azınlık karşılık okul yönetimlerinin de Türkçe
artikülasyon art nouveau(-») bezemenin okullarının sayısı hızla artmış, ama bun öğretiminin zorunlu olmasını engelle
moda olduğu bir dönemde oldukça me lar 19. yy ortalarına kadar her türlü de m e y e c e k l e r i kuralı getirilmiştir. 4 5 .
kanik ve kuru bir seçimi yansıtır. Diya netimden uzak kalmışlardır. Ancak 1869' madde ise yalnızca Rum azınlıkla ilgili
gonal çatkı, çıkma üzerindeki pencerele da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi nin olarak mütekabiliyet esasını öngörmüş,
rin biçimini de saptamıştır. çıkmasıyla azınlık okullarının konumları "Türkiye'nin tanıdığı hakların, Yunanis
Azaryan Yalısı arkada Yazlık Rus Se- belli olmaya başlamıştır. Nizamnamenin tan'daki Müslüman-Türk azınlığa da ta
fareti'nin sınırlarına kadar uzanan çok 2. maddesindeki "mekâtib-i hususiye" nınması" benimsenmiştir.
büyük bir bahçe içindedir. Boğaz kıyı deyimiyle bu okullardan bahsedilmiş. 1 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Ka
sındaki bütün büyük konaklardaki gibi 131. maddesinde de Meclis-i Maarifin nunu yürürlüğe girince yabancı ve azın
teraslarla yükselen bahçede anıtsal ağaç- üyeleri arasında cemaat temsilcisi olarak lık okulları da doğrudan Maarif Vekâle-
'ar vardır. Yapı birinci derece tarihi eser ruhani reislere yer verilmiştir. 19l4'te çı ti'ne bağlı konuma girmiş ve bunun ge
Marak tescil edilmiştir. kan "Maarif-i Umumiye Nezareti Teşkila reği olarak da bu okullardaki dini faali
DOĞAN KUBAN-ÇETİN ANLAĞAN tı Hakkında Nizamname"den sonra da yet ve eğitimler yasaklanmıştır. Cumhu
devlet tarafından bütün yabancı ve azın riyet hükümetinin eğitime verdiği önem
AZINLIK OKULLARI lık okullarının denetlenme sorumluluğu sonucunda 1925-1931 arasındaki atılım
üstlenilmiştir. 1915'te "Mekâtib-i Hususi larla resmi okulların cazip hale gelme
Müslüman olmayan azınlıklara mensup ye Talimatnamesi'' adı altında azınlıkları siyle azınlık okullarına ilgide düşüş gö
Türk uyruklu kişilerin, özel yasaya göre doğrudan ilgilendiren ilk önemli yönet rülmüştür. 1930'lu yıllarda, tamamına
açtıkları okullardır. İstanbul'un fethinden melik çıkmıştır. Bu yönetmelikte ekalli yakını istanbul'da olmak üzere Rumların
sonra II. Mehmed (Fatih) her dinden ve yet (azınlık) deyimi yerine "Türk cema 43 ilk, 3 orta, 4 liseleri; Ermenilerin 34
milletten insanlarm, ortak çıkarlar etra atleri" deyimi kullanılmıştır. Bu talimat ilk, 1 orta, 3 liseleri; Musevilerin de 6
fında uyumlu ve uzlaşmaya dayalı top name ile yabancıların yeni okul açmaları ilk, 1 liseleri öğretime açıktı. Çok sayıda
lumlar oluşturmalarını amaç edinmiş, yasaklanmış, azınlıklara (Türk cemaatle okul ise öğrencisizlikten kapanmıştı.
Rumlara, Ermenilere ve Yahudilere azın rine) ait okullara da kuruluş ve işleyiş 1935 te yürürlüğe giren 2762 sayılı
lık (cemaat) hakları vererek, bunların açısından birtakım esaslar getirilmiştir. II. Vakıflar Kanunu ile de azınlık okulları
kendi geleneklerini, kültürlerini yaşatma Meşrutiyet döneminde (1908-1918) ise vakıflarının başka bir amaç için kullanıl
larını, dini mahiyette örgütlenmelerini ve hükümet, bu okullara atanacak öğret ması yasaklanmıştır. Azınlık kurum ve
eğitim yapmalarını, evrensel siyasetinin menlerin Osmanlı uyruğu olup olmadık okullarının onarım izni ile onarımın, ta
gereği saymıştır. Bunlar Tanzimat'a ları konusuna eğilmiş, öğrencilerin kayıt şınmazın asli yapısına aynen uygun tarz
( 1 8 3 9 ) kadar dinsel bir organizasyon ları konusunda da bazı prensip ve ko da gerçekleştirilmesi işini kontrol görevi,
içinde cemaatlerin ruhani liderlerinin so şullar getirilmiştir. Vakıflar Tüzüğümün 48. maddesi ile Va
rumluluğunda kurumlaşmışlardır. Azınlık
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan kıflar Başmüdürlüğü'nün yetkisindedir.
okullarının gelişim süreci incelendiğin
Barış Antlaşması'nda, azınlık haklarına Yine aynı tarihte yayımlanan 2739 sayılı
de, Rumların diğer azınlıklara kıyasla da
ve eğitime ilişkin maddeler de yer al Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında
ha ayrıcalıklı konumda olageldikleri gö
mıştır. 40. maddede, azınlık mensupları Kanun gereği, azınlık okullarında, resmi
rülür. Fener Rum Mektebi, İstanbul'un
nın TC vatandaşı olarak eşit haklara sa bayram ve tatil günleri dışında, kendi
fethi yıllarına dayanan köklü bir kurum
hip oldukları belirtilmiş, eğitim-öğretim özel dini gün ve bayramlarında da öğre
olup, burada teoloji, felsefe, tıp ve dil
kurumlarını kurup çalıştırmada, yönet time ara verilir. 1955'te yürürlüğe giren
öğretimleri yapılmakta idi. Rumlar Türki
mede, giderlerini karşılamada, kendile 6581 sayılı Azınlık Okulları Türkçe ve
ye'deki ilk gerçek üniversite olarak da
rine tanınan haklara yer verilmiştir. 41. Türkçe Kültür Dersleri Öğretmenleri
tanıtılan "Kuruçeşme Mektebi'hi 1805'te
açtılar. Burada laik eğitim ve ilk ciddi tıp
öğretimi yapılmıştır.
Ermeniler de Osmanlı tarihinde ken
dilerinden "Millet-i Sadıka" olarak bahse
dilmesi ayrıcalığını kullandılar. Özellikle
eğitim yoluyla, unutulmakta olan Erme-
niceyi canlandırmayı amaçladılar. 16.
yy'da matbaacılığa el atarak, Osmanlı ya
yın dünyasında önemli bir yer edindiler.
Kilise örgütünün dışında ilk özel Ermeni
okulunu 1790da Amira Miricanyan, Kum-
kapı'da açmıştır. Ermeni okullarının laik
leşmesi sürecinde, 1838'de Üsküdar'da
açılan Cemeran Okulu aynı zamanda ilk
yatılı yüksekokuldur. 1860'a doğru ise
Ermeni cemaatinin anayasası kabul edi
len "Nizamname-i Millet-i Ermeniyan" çı
kartılarak azınlık okullarının yönetimleri
için de seçimle belirlenen bir eğitim ku
rulu oluşturulmuştur.
Yahudiler ise 19- yy'ın ikinci yarısına
kadar gelenekçi "Talmut Torah" okulları
ile eğitimlerini sürdürmüşlerdir. Buna Beyoğlu'nda, Meşelik Sokağındaki Zapyon Rum Kız Lisesi (solda) ve Esayan Ermeni Kız
Lisesi binaları (sağda).
karşın, Haskala (aydınlanma) denen laik
Hazım Okurer, 1993
kültüre ve eğitime yöneliş ilk defa Tür
AZİZ BERKER İLÇE HALK 504
Hakkında Kanun ile, bu okullardaki oluşturulmuş konu katalogu vardır. Bir ailesindeydi. Diğerlerinin nerede olduğu
Türkçe ve genel kültür derslerinin, Milli çok kültürel etkinliğin düzenlendiği kü bilinmemektedir. Yazdığı büyük boyda
Eğitim Bakanlığı'nca atanan Türk öğret tüphanede açık raf sistemi uygulanmakta ki üç Hilye'den biri Topkapı Sarayı'nda
menlerce okutulması yasalaşmıştır. Tür ve 14 personel çalışmaktadır. ikisi de ailesindedir.
kiye ile Yunanistan arasında imzalanan Ömer Faruk Toprak Halk Kütüpha Önceleri "Abdülaziz Eyyûbi" sonra
20 Nisan 1951 tarihli kültür antlaşması nesi, Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi, "Aziz", 1908'de Rıfaî şeyhlerinden Kenan
ve 20 Aralık 1968 tarihli Atina protokolü, Bahariye Çocuk Kütüphanesi, Serap Se Bey'e (Büyükaksoy) intisap ettiği için
azınlık okullarını ilgilendiren bazı özel dat Çocuk Kütüphanesi gibi semt kü olacak son zamanlarda da eş-Şeyh Meh
hususları da içermektedir. tüphaneleri Aziz Berker Halk Kütüpha med Abdülazizü'r-rifaî diye imza atardı.
Tüm azınlık okulları 1739 sayılı Milli nesi'nin bağlı birimleridir. Aziz Efendi, sülüs ve nesihte Hafız
Eğitim Temel Kanunu doğrultusunda AYTEN ŞAN ŞÖLEN Osman, celi sülüste Mustafa Rakım,
eğitim ve öğretim yapmakla yükümlü ta'likta Yesârizade Mustafa İzzet okulu
dürler. Rumların halen İstanbul'da 21 AZİZ EFENDİ na bağlıdır.
okulları vardır. Ancak örnek olarak Hey- Bibi. İnal. Son Hattatlar, 68-72; Rado, Hat
(1871, Maçka/Trabzon - 16 Ağustos
beliada Rum Erkek Lisesi, Fener Yuva- tatlar, 251; M. Serin, Hattat Aziz Efendi, İst.,
1934, İstanbul) Hattat. Asıl adı Mehmed 1988.
kimyon Kız Lisesi gibi okullarda kayıtlı
Abdülaziz'dir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Sa ALİ ALPARSLAN
öğrenci bulunmamaktadır. Ermenilerin
vaşı sırasında ailesiyle birlikte İstanbul'a
19 ilk, 5 ortaokul ve 5 lise olmak üzere
geldi. Güzel yazıya daha sıbyan mekte AZİZ EFENDİ TEKKESİ
29 okulları, Yahudilerin de 2 ilkokul ve
binde iken başladı ve Bakkal Arif Efen-
1 lise olmak üzere 3 okulları eğitim-öğ- Eminönü İlçesi'nde, Sultanahmet'te,
di'ye(->) tavsiye edildi. Oturduğu Kâğıt
retime devam etmektedir. Cankurtaran Mahallesi'nde, Kabasakal
hane'den yaya olarak gelip gittiği hoca
AHMET MÜLAYİM Caddesi üzerinde, Sultan Ahmed Arasta-
sından sülüs ve nesih öğrendi. 1896'da
sı'nın karşısında bulunmaktaydı.
icazet aldı. Ayrıca devam ettiği Muhsinza-
AZİZ BERKER İLÇE HALK de Abdullah Bey'den(->) ve Karinâbâdlı Rıfaî tarikatından, "Seyyah Şeyh" ya
KÜTÜPHANESİ Hasan Hüsnü Efendi'den de icazeti var da "Seyyah Aziz" lakapları ile tanınan
dır, Devrin üstadı Sami Efendi'den(->) de Şeyh Abdülaziz (Aziz) Efendi tarafmdan
Kadıköy'de Rasimpaşa Mahallesi. Nüz- 1285/1868-69'da tesis edilmiştir. Tekke
het Efendi Sokağı no. 73'tedir. yazarak, Hasan Hüsnü Efendi'den başla
dığı taliki kemale erdirmiştir. bazı kaynaklarda Şeyh Aziz Efendi'nin
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yap bu lakapları ile kayıtlı olduğu gibi, avlu
tırılan kütüphane 23 Nisan 1969'da Kadı 1893'te Bâb-ı Meşihata (şeyhülislam girişi üzerindeki kitabede "Seyyah Eren
köy İlçe Halk Kütüphanesi adıyla hizme lık) kâtip olarak girdi. Sekiz yıl sonra Dergâhı" olarak anılmakta, ayrıca, karşı
te açılmıştır. Bu tarihte çocuk bölümü, aynı idarenin mektubi kalemi kâtipliği sında bulunan arastadan dolayı "Arasta
evlere ödünç kitap verme bölümü ve ne getirildi. Aynı yıllarda Şehri Ahmed Tekkesi" olarak da tanınmaktadır.
müracaat kitapları bölümü ile üç katta Efendiye devam ederek "ilmiye icazet
Aziz Efendi Tekkesi "Büyük Saray"
faaliyet gösteren kütüphanenin, kat sayı namesi" aldı. Dürüstlüğü ve yazısının
denilen Bizans İmparatorluk Sarayı'nın
sı daha sonra beşe yükseltilmiş 23 Nisan güzelliği cihetiyle çalıştığı dairede mü
kalıntıları üzerinde yer almaktadır. Tek
1971'de de Kütüphaneler eski genel mü himine kâtipliğine yükseldiği gibi Med-
ke binalarının üzerinde bulunduğu set,
dürü Aziz Berker'in adı verilmiştir. Bina, resetü'l-Kuzât ve Mahmudiye Merkez
Marmara yönünde, bu saray komplek
894 m2'lik bir alanda yer almaktadır. Rüştiyesinde ve çalıştığı yerde memur
sinden arta kalmış istinat duvarları ile
1992 itibariyle kütüphanenin toplam lara talik yazı dersleri verdi.
desteklenmekte, arsanın batı kesiminde,
dermesi 18.826'dır. Yılda ortalama 20.000 Mısır Kralı I. Fuad'ın bir Kuran yaz aynı komplekse ait birtakım binaların
kullanıcı fotokopi, çocuk bölümü ve ev dırmak istemesi üzerine Bâb-ı Meşihat altyapıları teşhis edilmektedir. Fetihten
lere ödünç verme hizmetlerinden yarar tarafından verilen izinle 1922'de Kahi- sonra, özellikle 16. ve 17. yy'larda Bü
lanmaktadır. 7 günlük gazete, 80 süreli re'ye giderek altı ay kaldı. Kuran'ın tez yük Saray'ın arazisinde, çoğunluğu kagir
yayın izlenmektedir. Kitap ve yazar adla hibi de kendinden istenince izni altı ay olan vezir saraylarının inşa edildiği, geç
rına göre hazırlanmış alfabetik kataloglar daha uzatıldı. 1923'te Cumhuriyetin ila devirde ise daha ufak boyutlu parseller
ile Dewey onlu tasnif sistemine göre nıyla Bâb-ı Meşihat kapatılınca açıkta içinde inşa edilmiş ahşap konakların,
kalan Aziz Efendi, Kahire'de yazı öğreti bunların yerini aldığı bilinmektedir. Ni
mi için bir okul açması hususundaki tekim tekkenin, Kabasakal Caddesi bo
teklifi kabul ederek Mısır'da kaldı ve yunca uzanan yüksek bahçe duvarı ile
Halil Ağa Medresesi'nde birinci ve daha bu duvarda bulunan avlu girişinin, tek
sonra Şeyh Salih Medresesi'nde ikinci keden en az iki yüzyıl daha eski bir ve
hat okulunu açtı ve böylece on bir yıl zir sarayına ait olduğu söylenebilir.
içinde orada hem yazı ve hem de tezhip Zâkir'in, Mecmua-i Tekâyâ'sında bu
dersleri vererek birçok öğrenci yetiştirdi. tekkenin şeyhleri hakkında bilgi bulun
İstanbul'a döndükten kısa bir zaman mamaktadır. Bandırmalızade A. Münib'
sonra Çarşamba'daki evinde vefat etti. in Mecmua-i Tekâyâ'smı yayımladığı
Edirnekapı Mezarlığına gömüldü. 1307/1889-90'da Şeyh Aziz Efendi'nin
Aziz Efendi, her çeşit yazıda usta idi. hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Tekke
Tuğra çekmesini de bilirdi. Divan-ı Hü- nin son şeyhi ise Sadık Efendi'dir. Var
mayun'da tuğrakeşlik vazifesini kabul lıklı ve yardımsever bir insan olduğu,
etmesi için hocası Sami Efendi ısrar et İstanbul'daki tekke şeyhleri içinde mad
mişse de Bâb-ı Meşihat'taki vazifesini bı di sıkıntı çekenlere yardımda bulundu
rakmak istemediğinden kabul etmemişti. ğu bilinen Şeyh Sadık Efendi büyük bir
Süratli yazı yazardı. Tezhip sanatmda da ihtimalle Aziz Efendi'nin neslindendir.
usta idi. Her isteyene parasız yazar, hat Ayin günü pazar olan, 1885'te içinde iki
tâ tezhip ederek verirdi. On iki Kuran erkek ile üç kadının ikamet ettiği bili
yazmıştır. Bunlardan biri Afganistan Kra nen Aziz Efendi Tekkesi'nin, 1925'te ka
lı Emânullah Han'ın babasında, birisi patıldıktan sonra bir müddet son şeyhin
Mısır Krallığı hazinesinde idi. Bir Kuran ailesi tarafmdan mesken olarak kullanıl
Aziz Berker İlçe Halk Kütüphanesi'nin binası. da Hıdiv Abbas Hilmi Paşa'nm annesi dığı, mülkiyetinin Vakıflar İdaresi ile
Hazım Okurer. 1993 için yazmıştı. Ayrıca bir tanesi de kendi şeyh ailesi arasında dava konusu oldu-
505 AZİZ MAHMUD HÜDAÎ
Nev'îzade Ataî(->), Bayramî/Melamî mu Hadaiku'l-Hakaik, II, 760-762; Şeyhî, Veka- dığı için "pirevi" niteliği arz eden bu tek
tasavvıf Sarı Abdullah(->) ve "Olanlar yiü'l-Fuzalâ, I, 280-281; İsmet, Tekmiletü'ş- ke kaynaklarda şu adlarla da anılmakta
Şakaik, 345-346; Ayvansarayî, Hadîka, II,
Şeyhi" lakabıyla tanınan Halvetî/Melamî dır: Hazret-i Hüdaî Âsitanesi, Hüdaî
195-204; ay, Mecmuâ-i Tevârih, 55-56; İ.
Şeyhi İbrahim Efendi(->), özellikle men Hakkı Bursevî, Silsile-i Tarîk-i Celvetî, İst, Mahmud Efendi Âsitanesi, Pişvây-ı Tari-
subu bulundukları tarikatların mistisiz 1291; Raif, Mir'at, 63-67; Hocazade. Ziyaret, kat-ı Aliyye-i Celvetiyye, Aziz Mahmud
mini Celvetîlik ile bütünleştiren kişiler 56-64; Vassaf, Sefine, II, 372-382; Mehmed Hüdaî Efendi Hankahı, Hankah-ı Celvetî,
olarak dikkati çekerler. Gülsen, Külliyat-ı Hazret-i Hüdaî, İst, 1338; Hüdaî Aziz Mahmud Efendi Hankahı,
Celvetîliğin İstanbul'da orta tabaka Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 72; E. W. Gibb, A Hazret-i Hüdaî Aziz Mahmud Efendi
Histoıy of Ottoman Poetry, I, Londra. 1958, s.
arasında yaygınlaşması, Hüdaî'den son 218; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 337-339; Dergâhı, Hüdaî Dergâhı, Hüdaî Aziz
ra onun yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla Beldiceanu-Steinherr, "Hüdaî", El2, II, 538- Mahmud Efendi Tekkesi.
gerçekleşmiştir. "Serhalife" unvanıyla ta 539; F. A. Tansel, "Seyyid Aziz Mahmud Hü- Bir tarikat külliyesi olan bu yapı top
nınan Muk'ad Ahmed Efendi (ö. 1639), dâyî", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi luluğu 19. yy'm ortalarına kadar çeşitli
Veliyüddin Efendi (ö. 1651), Mehmed Dergisi, XV, (1967) s. 1-42; H. K. Yılmaz, eklerle genişletilmiş, kalabalık bir derviş
Aziz Mahmud Hüdayî ve Celvetiyye Tarikatı,
Fenaî Efendi (ö. 1664) ve Tophaneli Ve İst: 1982; ay, "Aziz Mahmud Hüdayî", DİA. zümresini besleyebilecek güçte maddi
li Efendi (ö. 1697) İstanbul'da faaliyet IV, 338-340; Z. Tezeren, Seyyid Aziz Mah kaynaklara, bu kalabalığı barındırabile
göstermişler, Muk'ad Ahmed Efendi ile mud Hüdayî, I, İst, 1984. cek ölçüde mekânlara sahip olmuştur.
kendi adına Celvetîlikten kol ayıran EKREM IŞIN 1850'de Üsküdar çarşısında çıkan ve kül
Mehmed Fenaî Efendi ayrıca Hüdaî Asi- liyenin bulunduğu yamaca doğru yayılan
tanesi'nde postnişinlik görevinde bulun AZİZ MAHMUD HÜDAÎ bir yangında, Hüdaî Türbesi dışında ka
muşlardır. Diğer halifeleri ise başta Bur lan binalar ortadan kalkmış, bu yangın
sa ve Edirne olmak üzere Rumeli'de fa
KÜLLİYESİ
dan sonra kısa bir müddet dervişler tür
aliyet göstermişlerdir. Bu yoğun faaliyet Üsküdar İlçesinde, Doğancılar'da, Ah- bede toplanarak ayinleri icra etmişlerdir.
ve örgütlenme sonucunda İstanbul'daki metçelebi Mahallesi'nde, Hüdai Mah Abdülmecid 1855'te, türbe de dahil ol
diğer tarikatlara ait bazı tekkeler Celve- mut, Aziz Mahmut ve Aziz Efendi Mek mak üzere külliyeyi yeni baştan inşa et
tîlerin denetimine geçmiştir. Özellikle tebi sokaklarının kuşattığı bir arsa üze tirmiştir. Bu ikinci kuruluşunda, külliye
tasavvuf anlayışı bakımından Celvetîliğe rinde yer almaktadır. nin yerleşim düzeni aynen korunmuş,
yakın olan Halvetîlere ait tekkeler bu Külliyenin çekirdeğini oluşturan tek fazladan cami-tevhidhaneye bir hünkâr
grup içinde ön sırayı almaktadırlar. 17. kenin banisi Celvetî tarikatının piri Şeyh mahfili, arsanın güney kesimine bir sıb-
ve 18. yy'lar arasında İskender Baba, Aziz Mahmud Hüdaî'dir (ö. 1628). 1589' yan mektebi eklenmiştir. Bu son dönem
Küçükayasofya, Sokollu Mehmed Paşa, da tekkenin arsasını satın alıp inşaata de, II. Abdülhamid'in "mukarriblerinden"
Alaeddin, Akbıyık, Erdebil, Bezirgan ve başlattığı tespit edilmektedir. Muhteme Lütfi Bey, 1317/1899-1900'de cami-tev-
Sertarikzade tekkeleri Halvetîlerden len m e n s u p l a r ı n ı n da katkılarıyla hidhanenin karşısına bağımsız bir kütüp
Celvetîlere geçmiş, bunları Kadirîliğe 1003/1594-95'te tamamlanan ilk tekke hane binası yaptırmış, bu binanın bir
bağlı Akarca ile Nakşîlere ait Zeyrek ve nin şu bölümlerden oluştuğu anlaşıl kısmını kendisi ve ailesi için türbe ola
Çakır Dede tekkeleri izlemiştir. 19. yy maktadır: Aynı zamanda tevhidhane rak ayırmıştır. Külliye, bundan bir yıl
başlarından itibaren Celvetîliğin İstan olarak kullanılan ve 1007/1598-99'da sonra, giderleri Hazine-i Hassa'dan karşı
bul'da eski önemini kaybetmeye başla bizzat baninin minber ekletmesiyle ca lanmak suretiyle tamir ettirilmiş ve gü
dığı ve suriçindeki tekkelerini özellikle miye dönüştürülen bir mescit, bunun nümüzde ayakta olan harem bölümü in
Halvetî denetimine bırakarak faaliyet etrafında yer alan derviş hücreleri, aşha şa olunmuştur. Kısa bir süre sonra 1910'
alanını büyük ölçüde Üsküdar'da yo ne niteliğinde büyük bir mutfak, taam- da yıldırım düşmesiyle yıkılan minare,
ğunlaştırdığı gözlenmektedir. hane, biri Aziz Mahmud Hüdaî'ye, dör türbenin önüne, türbedarlara ayrılan bö
İbnü'l-Arabî'nin "vahdet-i vücud" an dü de kızlarına tahsis edilmiş toplam lümün üzerine devrilerek burayı tahrip
layışına bağlı kalan Aziz Mahmud Hü beş adet meşruta ev, cümle kapısı ile etmiş, bu olayın hemen ardından minare
daî, Arapça ve Türkçe kaleme aldığı bunun yanındaki iki çeşme. Bu yapıla yeniden inşa edildiği gibi, Mısır Hıdivi
eserlerinde bu tasavvuf çizgisinin başa ra. Aziz Mahmud Hüdaî'nin vefatına ya ismail Paşa'nm (ö. 1895) kızlarından
rılı örneklerini vermiştir. Arapça yazdığı kın inşa edilen türbesi de eklenmiştir. Prenses Fatma Hanımefendi (ö. 1912) ta
Keşfü'l-Kınâ an Vechi's-Semâ, 17. yy'da rafından türbenin camekânlı giriş bölü
İstanbul'un tasavvuf hayatında önemli
sema ve musikinin İslamiyete aykırı ol mü yaptırılmıştır.
bir yeri olan Celvetîliğin merkezi Aziz
duğu için yasaklanmasını isteyen Kadı- Mahmud Hüdaî Tekkesi'dir. Bünyesinde Bu haliyle, tekkelerin kapatıldığı
zadeliler'e(->) karşı bu tarikat rimelleri bu tarikatın pirinin türbesini de barındır 1925 tarihine kadar gelen külliyenin ca-
nin savunmasını yapan ve bu açıdan İs
tanbul'daki tekke hayatını yakından il
gilendiren bir eserdir. Türkçe eserleri
arasındaki Celvetî tarikatının adap ve
erkânını inceleyen Tarîkatname (İst.,
1287, 1338) ve padişahlara yazdığı mek
tuplarının yer aldığı Tezakir-i Hüdaî
adıyla da tanınmış Mektûbât, istanbul
hayatını yakından ilgilendirir. Yunus
Emre etkisinde kalarak yazdığı ilahiler
pek çok bestekâr tarafından bestelen
miş ve İstanbul tekkelerinde yaygın şe
kilde okunmuştur. Bu ilahiler ile birlikte
çeşitli rubai ve kıtaları da Divan-ı lla-
hiyyat (İst, 1287, 1338, yb 1970, 1986)
başlığı altında toplanmıştır.
Bibi. Cemaleddin Hulvî, Lemezat-ı Hulviye,
Süleymaniye Ktp, Hacı Mahmud Efendi, no.
4536, vr 187a; Harîrîzade, Tibyân, Süleyma
niye Ktp, İbrahim Efendi, no. 430, vr 227a-
245b; Tarih-i "Naima, I, 112; Tarih-i Peçevî,
II, 36; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, İst., 1287, s.
113-114; Evliya, Seyahatname, I, 479; Ataî,
AZİZ MAHMUD HÜDAÎ 508
Cami-Tevhidhane: Kagir duvarlı, ah cami-tevhidhanenin ilk inşa edildiği yıl Bodrum katının, ilk mescit-tevhidha-
şap çatılı, fevkani bir yapıdır. Biri bod lardaki sınırını göstermektedir. nenin altına tekabül eden kuzey kesi
rum katı, biri de mahfillerin oluşturdu Kuzey yönündeki mahfiller de ortada, minde, dar uzun koridorlara açılan ve
ğu kısmi üst kat olmak üzere, toplam iki sütun arasındaki açıklık miktarmca ufak pencerelerden az miktarda ışık
üç katlıdır. Bütün açıklıkların basık ke kesintiye uğramakta ve bu açıklığın ek alan halvethane (çilehane) niteliğinde
merlerle geçilmiş olduğu cephelerde, seninde, harimin güney duvarında mih mekânlar vardır. Güney kesiminde ise,
kat döşemeleri ve saçak hizalarında ya rap, kuzey duvarında son cemaat yerine 1855-1856'daki genişletme sırasında içe
tay silmeler dolaşmaktadır. Zemin kat açılan kapı. bunun da karşısında yapının riye alınarak bir türbe niteliği kazanmış
ta, namaza ve ayinlere tahsis edilen dış duvarındaki esas kapı yer almaktadır. olan hazire parçası yer almaktadır.
dikdörtgen alan. kıble yönünde yer al Dışarıdan bir sıra basamakla ulaşılan ve Ampir üslubuna has sadeliğin hâkim
makta, batı ve kuzey yönlerinde, ze cami cemaatince kullanıldığı anlaşılan bu olduğu cami-tevhidhane cephelerinde
minleri bir seki ile yükseltilmiş mahfil kapının üzerinde, ortada Abdülmecid'in herhangi bir süsleme unsuru göze çarp
lerle çevrili bulunmaktadır. Bu mahfil tuğrası, yanlarda şair Ziver'in kaleminden maz. İçeride de süsleme asgari ölçüler
lerin sınırında, ahşap korkuluklar ara çıkmış ve ta'likla yazılmış 1272/1855-56 de tutulmuştur. Şöyle ki; profilli çıtalarla
sında, fevkani mahfilleri taşıyan ve al tarihli bir kitabe bulunmaktadır. Bu esas meydana getirilmiş geometrik taksimata
çak bir korkuluk duvarından sonra ta kapının batı yönünde, aynı şekilde önü sahip tavanda, ayrıca pencere sıraları ile
vana kadar devam eden ahşap dikme basamaklı, daha ufak boyutlu diğer bir alt ve üst kat mahfilleri arasındaki ku
ler sıralanır. Söz konusu dikmeler kare kapı daha vardır ki "tevhidhane kapısı" şakta, pastel renkler kullanılarak ampir
kesitli olup pilastr başlıklarla donatıl olarak adlandırıldığına göre daha ziyade üslubunda stilize çiçekler ve dal kıvrım
mıştır. Her dikmeye, karşısındaki du tekke sakinlerince kullanılmış olduğu an larından oluşan bir tezyinat uygulanmış
varla aynı boyutlarda bir duvar payesi laşılmaktadır. Bu girişin üzerindeki kita tır. Ayrıca üst kat pencereleri ile üst kat
tekabül etmekte, bunların arasında altlı be levhasında, sülüsle yazılmış ve Aziz mahfillerinin kafesleri oymalı ve yaldızlı
üstlü ikişer pencere bulunmaktadır. Ba Mahmud Hüdaî'ye ithaf edilmiş bir beyit hotozlarla taçlandırılmıştır. Bu hotozla
tıdaki zemin kat mahfilleri ortada, iki yer almaktadır. Son cemaat yerinin doğu rın tepelerinde, zemini siyaha boyalı
dikme arasında kesintiye uğratılarak ucundan geçilen minare, dışarı taşkın, daireler içine, zerendûd tekniği kullanı
buraya, yalnız Hüdaî Tekkesinde bulu kare bir kaide üzerinde yükselen daire larak "Muhammed" ibareleri ile Dört
nan "şeyh kafesi" yerleştirilmiştir. kesitli gövdesi, basit şerefesi ve kurşun Halife'nin isimleri yazılmıştır. Minber ile
Şeyh kafesinin varlığı, Aziz Mahmud kaplı koni biçimindeki ahşap külahı ile şeyh kafesinin önünde yer alan vaaz
Hüdaî ile Hızır Aleyhisselam arasında iddiasız bir görünümdedir. kürsüsü ahşaptan mamul olup, "S" ve
cereyan ettiğine inanılan bir menkıbe İçinde birçok sofayı, odayı ve bir he "C" kıvrımlarını ihtiva eden ve daha zi
den dolayı, sırf bu tekkede icra edilen layı barındıran hünkâr mahfilinin girişi, yade barok üsluba bağlanan kabartma
ayinlerde uygulanan farklı bir ritüelden cami-tevhidhanenin kuzeyinde, Hüdai lar ile süslüdür.
kaynaklanmaktadır. Cuma namazların Avlusu Sokağı'nm öbür yakasında yer Türbeler ve Hazire: Aziz Mahmud
dan sonra icra edilen ayinlerde, cuma alan kısmı bir zemin kattan sağlanmıştır. Hüdaî'nin türbesi, vefatından 1925'e ka
namazını bu kafesin içinde eda eden Duvarları içeriden bağdadi sıva. dışarı dar, Celvetî tarikatı mensuplarınca, bay
şeyh efendi, ayinin belirli bir yerinde, dan ahşap kaplama ile donatılmış olan ram arifelerinde, âsitane şeyhinin riya
dervişler kıyama kalktıktan bir müddet ve bir hünkâr kasrı niteliği arz eden bu setinde debdebeli bir şekilde ziyaret
sonra kafesten çıkarak ayindeki yerini bölümün üst katı, iki çift ahşap dikme edilmiş, ayrıca İstanbul'daki veli türbe
alırdı. Gerektiğinde kapı gibi açılabilen üzerinde, köprü gibi sokağı kat ederek leri içinde en çok rağbet görenlerden
kafesli bölmelerin kuşattığı bu mekânın yapıya bağlanmaktadır. Cami-tevhidha birisi olma özelliğini günümüze dek
arkasında, iki ucu kapılarla donatılmış nenin kafeslerle donatılmış olan üst kat sürdürmüştür. Cami-tevhidhane ile aynı
ufak bir geçit, mahfiller arasındaki bağ mahfillerinin kuzey kanadı hünkâr ile inşaat ve süsleme özelliklerini paylaşan
lantıyı sağlamaktaydı. Şeyhler, harem maiyetine ve hanedan mensuplarına, ba türbe, kuzeyden güneye doğru sırala
dairesinin bulunduğu batı yönünde, bi tı kanadı ise kadınlara tahsis edilmiştir. nan camekânlı bir giriş bölümü, türbe-
nayı kuşatan dar geçide açılan "şeyh Ahşap bölmelerle taksim edilmiş olan darların nöbet tuttukları, piramit biçi
kapısını" kullanarak cemaate görünme mahfillere, biri son cemaat yerinden, di minde bir külahla örtülü oda ve esas
den bu kafese girerlerdi. Şeyh kafesinin ğeri de batı yönündeki geçitten başlayan harimden oluşmaktadır. Harim kapısı
kıble yönündeki sınırında yer alan seki. iki merdivenle ulaşılabilmektedir. üzerinde Aziz Mahmud Hüdaî'nin vefat
tarihini (1038/1628) veren Arapça men
sur metinli ve ta'lik hatlı bir kitabe var
dır. Dikdörtgen planlı harimin ortasında
daire kesitli dört adet mermer sütuna
oturan ve içeriden Celvetî tacının tepeli
ği gibi on üç dilime taksim edilmiş olan
bir ahşap kubbe yükselmektedir. Pirin
yaldızlı demir şebekelerle kuşatılmış
olan ahşap sandukası, bu kubbenin al
tındadır. Çevresinde çocuklarına ve bir
torununa ait toplam on adet sanduka sı
ralanmaktadır. Duvarların üst kesiminde
hattat Mahmud Celaleddin'in (ö. 1829)
kaleminden çıkmış, Sure-i Mülk'ü içe
ren, sülüs bir yazı kuşağı dolaşmakta
dır. Türbede bulunan sandıklar içinde
Aziz Mahmud Hüdaî'nin birtakım ema
netleri muhafaza edilmektedir.
Bu türbenin doğusunda, ilk önceleri
açık hazire şeklindeyken muhtemelen
1855-1856'da. üstü örtülerek türbeye
dönüştürülmüş olan bölüm vardır. Tek
ke şeyhlerinden, mensuplarından ve ai
M. Baha Tanınan. 1983
le efradından birçok kişinin gömülü ol-
AZİZİYE CAMİİ 510
duğu bu ikinci türbenin çatısı Cumhuri Nezareti'nin istatistiklerinde belirtilmek AZİZİYE CAMİİ
yet devrinde ortadan kalkınca ahşap tedir. Diğer İstanbul tekkeleri ile karşı Maçka, T a ş l ı k l a Vişnezade Mahalle
sandukaların yerlerine çimentodan ga laştırıldığında oldukça kalabalık görü sinde Abdülaziz (hd 1861-1876) tarafın
rip lahitler kondurulmuş, üzerlerine de nen bu nüfusun bir kısmı harem dairesi dan inşaatına başlattırılmış, ancak ta
bir kısmı hatalı olan. Latin harfli ufak ile meşruta evlerde, bir kısmı da deniş mamlanamamıştır.
kimlik levhaları iliştirilmiştir. hücrelerinde yaşamaktaydı.
Projesine göre Abdülaziz bu camiyi
Külliyenin haziresinde, birçoğu hat Külliye İle İlişkili Yapılar: Külliyenin
Maçka'nın Dolmabahçe üzerindeki hâ
ve oymacılık sanatları açısından dikkat yakın ve uzak çevresinde bulunan ve
kim bir noktasında dört minareli olarak
çekici nitelikte mezar taşları bulunmak burası ile ilişkili olan bazı tesisler şun
yaptırmak istemişti. Caminin mimarı Sar-
tadır. Cami-tevhidhanenin batısındaki lardır: Aziz Mahmud Hüdarnin halifele
kis Balyan olacaktı.
hazire parçası içinde yer alan Fatma rinden, tekkenin üçüncü postnişini "Ehl-i
Yaptırdığı bütün büyük yapılarda
Hanımsultan Türbesi, hepsi mermerden Cennet" Mehmed Efendimin (ö. 1664)
şehrin kuzey taraflarını tercih eden Ab
yontulmuş sekiz adet sekizgen kesitli ve cümle kapısının karşısında yer alan tür
dülaziz, inşaatı başlatmadan önce ca
baklavalı başlıklı sütunları, bunlara otu besi; Aziz Mahmud Hüdaî'nin mensup
mi giderleri için, günümüzde de Akaret
ran sivri kemerleri, sütunların arasını larından olup mürşidine duyduğu saygı
ler olarak anılan sıra evleri yaptırdı.
kapatan tunçtan dökülmüş nefis şebe dan ötürü kendisini onun tekkesinde
1874 sonları veya 1875 başlarında bü
keleri ile açık türbeler içinde ayrıcalıklı "kapıcı" olarak niteleyen Maraşlı Halil
yük bloklar halindeki temel taşlan yer
bir yere sahiptir. Paşanın (ö. 1629). külliyenin güneydo
leştirilerek bina temelden yükselmeye
Mutfak: Külliyenin mutfağı, kagir du ğusunda, biraz ilerisinde inşa ettirdiği
henüz başlamışken Abdülaziz 30 Mayıs
varlı ve ahşap çatılıdır. Biri daha büyük Kapıcı Tekkesi ve Bulgurluda, Aziz
1876'da tahttan indirilmiş ve inşaat dur
olan, iç içe iki birimden oluşmaktadır. Mahmud Hüdaî'nin çileye girdiği mevki
muştur. Duvarların ve büyük ana paye
Basık kemerli kapılar ve pencerelerle olduğundan "Çilehane" adım alan yerde
lerin uzun süre burada duran temel taş
donatılmış olan bu mekânlardan büyük 1024/l6l8'de inşa ettirdiği mescit-tekke.
ları, mevkinin "Taşlık" adını almasına
olanında, tuğladan örülmüş kemeri ile Bibi. Tarib-i Naima, II. 112: Evliya, Seyahat sebep olmuştur.
anıtsal ocak yer alır. 20. yy in başlarında name. I. 329; Kâtip Çelebi. Fezleke. îst..
1287/1870-71. II. 1 1 * Kut. Dergehnâme, no. Cumhuriyet döneminde bu temeller
Hüdaî Tekkesi'nin Maliye Nezaretinden
41: 232. Avvansaravî. Mecmuâ-i Tevârih, 55- üzerinde Taşlık Gazinosu inşa edilmiş,
aldığı "taamiye tahsisatı" şöyledir: Gün
56. 87-88. 222-223, 231, 273. 328. 395; ay, Ha- 19801i yıllarda ise beş yıldızlı bir otel
de üç çift ekmek ve altı okka et, Kurban dîka. II. 195-204; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, (Svvissotel-Bosphorus) yükselmiştir. Ca
Bayramlarında yirmi beş adet koyun, Saliha Sultan, no. 25. 3-1; Âsitâne, 2; Osman
minin, avlu olarak tasarlanmış bölümü
zeytinyağı bedeli ve yılda 216 kuruş. Bey, Mecmua-i Cevâmi. II. no. 192, 72-73;
Münib. Mecmua-i Tekâyâ. 5: Raif, Mir'at, 53. ise Vişnezade İnönü Parkı olarak dü
Kütüphane: Dikdörtgen planlı olan
63-6". 102: Ihsaiyat II, 21; Muallim Vahyî. zenlenmiştir.
kütüphane binasının duvarları sarı renk Müslümanlık ve Türklüğü Yükseltmeye Çalı SEMAVİ EYİCE
li yumuşak bir taşla kaplanmıştır. Üzeri şanlardan Bursalı Tabir Bey. İst.. 1335/1916-
tuğladan örülmüş bir tekne tonozla ör 17, 101: Mehmed Gülsen, Külliyât-ı Hazret-i
tülü olan yapının girişi cami-tevhidha- Hüdâyî, İst.. 1338/1919-20, 5; Zâkir, Mecmııa- AZİZİYE KARAKOLU
neye bakan güney cephesinin ortasın- i Tekâyâ. 72-74: "Aziz Mahmud Efendi (Şeyh Karaköy'de, köprünün Galata çıkışında
dadır. Gerek bu kapı, gerekse de pen Hüdâyî)". İSTA. III. 1718-1722; Öz, İstanbul Perşembepazarı ile Karaköy Meydanı
Camileri. II. 31: A. H. Tanpmar. Beş Şebir, îst,
cereler, kilit taşları konsollarla belirtil 1969 (2. bas.). 185: K. Senocak. Seyyid Aziz arasında bulunmakta idi. Bugün mevcut
miş, yuvarlak kemerlere sahiptir. Arala Mahmud Hüdayî. İst.. İ 9 " 0 . 29-32; Konvalı. değildir.
rında, duvara gömülmüş ve İyon niza Üsküdar Tarihi, I, 104-107, 129-130, 325-341. Aziziye Karakolu. 19- yy in ortalarında
mında başlıklarla donatılmış yivli sütun II, 16-18. 69-70, 128, 303, 403, 437, 356, 419, başlatılan kolluk kuvvetlerinin yeniden
lar vardır. Başlıkların üstünde de "arc- 427-428, M. O. Bavrak. İstanbul'da Gömülü örgütlenmesi girişimlerinden sonra yaptı
Meşhur Adamlar, İst, 1979, 119; H. K. Yılmaz,
hitrave" gömnümünde bir kuşak uzan Azîz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı. rılan karakollardan biridir. 1860lardan
maktadır. Cephenin en üst kesimi sü ist.. 1982. 246-258: M". B. Tanman,""Aziz Mah sonra hızlanan karakol yapımları, asayiş
tunların hizasında yer alan. ortaları birer mud Hüdâvî Külliyesi", DİA. IV, 340-343. sorunları olan Galata vb liman bölgele
kabartma rozetle süslenmiş küçük pi- M. BAHA TANMAN rinde öncelikle gerçekleştirilmiştir.
lastrlarla üçe taksim edilmiş, bu bölüm
lere, bani Lütfi Beyin adını ve ebcedle
1317/1899-1900 tarihini veren, t a l i k
hatlı manzum kitabenin mısraları yerleş
tirilmiştir. Halen Aziz Mahmud Hüdâî
Vakfı'nın idare binası olarak kullanılan
kütüphanenin batı kesimi, demir par
maklıklarla tecrit edilerek, bani ile aile
sine ait sandukaları barındıran bir türbe
haline sokulmuştur. Ampir üslubunun
antik tapmak cephelerini taklit eden ve
Osmanlı mimarisine çok yabancı düşen
bir uygulamanın sergilendiği bu binanın
tonozlu örtüsü üzerinde de, başka yer
de benzerine rastlanılmayan koni biçi
minde üç madeni alem sıralanmaktadır.
Harem Dairesi ve Meşruta Evler:
Hepsi ahşap olan bu yapılar 19. yy İn
ikinci yarısı içinde yenilenmişlerdir. Ka
gir bir zemin kat üzerinde yükselen üç
katlı, büyük boyutlu harem dairesi bir
eski İstanbul konağının bütün özellikle
rini yansıtmaktadır.
Aziz Mahmud Hüdaî Külliyesi, Hüdaî
Tekkesi'nde 1304/1885-86'da, 29 erkek
ile 20 kadının ikamet ettiği, Dahiliye
511 AZNAVUR PASAJI
larak Aznavur Sitesi yapıldı. Bu site bir sahneye ilk kez 1869'da çıktı. Onu. ti İlk Ermeni kadın tiyatro sanatçıları
yarım pasaj şeklindeydi, Tepebaşı'na çı yatroya annesinin muhalefetine rağmen geleneğinin halkalarından olan; sahne
kışı bulunmuyordu. Bu yönde, Aznavur Bedros Magakyan çekmişti. İstanbul'da lerde yıllarca kalan ve Osmanlı tiyatro
ailesinin kendi evleri vardı. 1924'te evin ki sahne hayatı 1879'a kadar sürdü. Bu sunda önemli bir yere sahip bulunan
altından bir geçitle pasaj Tepebaşı ile arada kısa bir süre Güllü Agop'la, daha Aznif Hanım, 1864'te İstanbul'da doğdu.
birleşti. Bina, 1993'te işyeri kompleksi sonra Magakyan'la ve döneminin diğer 1884'te sahneye çıktı. 1894'te, 1908'e
olmak üzere aslına uygun olarak restore önemli kumpanyalarıyla çalıştı. En önem kadar tiyatro hayatının en önemli adı
edildi. Yazılı kaynaklarda yapının mima li rol arkadaşı zamanın en iyi aktörlerin sayılan Mardiros Mınakyan'ın başta ge
rının adına rastlanmamıştır. den sayılan Bedros Atamyan'dı. Her ro len kadın sanatçıları arasında yer aldı.
Altı katlı k a g i r binanın, ilk üç katı, le çıkmayan, titiz, mesleğine önem ve Aznif Hanırn'ın 1908'de Şehzadebaşı Fe
cephenin simetri ekseninde orta bölüm ren bir sanatçı olarak tanınırdı. 1877- rah Tiyatrosu'nun karşısındaki binada,
boyunca cumba biçiminde bir çıkma 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Edir Müfit Ratip Bey ve arkadaşlarının Ev Ti
yapmaktadır. Üst katlarda bu çıkma, ye ne'de de temsiller verdiği, burada ve yatrosu grubuyla ve Küçük Şamran Ha
rini balkonlara bırakır. Giriş katı olduk Zekiye rolüne çıktığı Vatan Yahut Silist- nımla birlikte Nasıl Oldu ve Zor Nikâhı
ça yüksek tutulan binada, kapının iki re'de Türkçe oynadığı ve başarı kazan oyunlarında sahneye çıktığı biliniyor.
yanında art nouveau stilize floral süsle dığı bilinmektedir. Döneminin önemli Aznif Hanım, kısa bir süre Osmanlı Do
meler yer alır. Bu süslemeler, cumba tiyatro topluluklarında çalışmış olan Az nanma Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi'nde
konsolunda ve pencere sövelerinin üst nif Hratçya 1880lerin başında Atamyan, de oynadı. 1915'te, kuruluşu sırasında
kısımlarında da yinelenir. Kapının he Siranuş, Mari Nıvart. Karakaşyan Kar Darülbedayi'ye girdi. Özellikle kaynana
men üzerinde, alınlık olarak nitelendiri deşler ve Mardiros Mmakyanla Kafkas rolleriyle tanındı. 1924'te Muhsin Ertuğ-
lebilecek camlı bölümde, demir malzeme ya'ya gitti. Tiflis'te verdiği temsillerde rulün Ferah Tiyatrosu'nda sahneye çık
kullanılarak oluşturulmuş art nouveau başarı kazandı. Schiller, Shakespeare ve tı. 1925'te Raşit Rıza (Samako) yöneti
floral süslemeler bulunmaktadır. Lermontovün eserlerinde oynadı. Özel mindeki Darülbedayi temsil heyetinin
Pasajın dar girişi, koridor boyunca pi- likle Kamelyah Kadındaki rolüyle ta İstanbul Tepebaşı Tiyatrosundaki kad
lastr ve pasaj içinde de neoklasik başlıklı rımdı. Hastalandığı için Türkiye'ye dön rosunda görülen Aznif Hanım, 40 yılı
sütunlarla devam eder. Buradan, orta dü ve 10 yıl s a h n e d e n uzak kaldı. aşan bir sahne hayatından sonra 1929'
merdivenlerle bir kat aşağıya inilirken. 1893'te bir kez daha Tiflis'e çağrıldı. da İstanbul'da öldü. Aznif Hanım, Muh
yan merdivenlerden üst katlara çıkılır. Çok hasta olmasına rağmen Kamelyah sin Ertuğrul'un ilk filmi İstanbul'da bir
BANU KUTUN Kadını b i r k a ç kez daha oynadı. Facia-i Aşk'ta. da. (1922) rol almıştı.
1900lerin başında hastalığı onu sahne
Bibi. And, Osmanlı, 137-138; And, Meşruti
AZNİF HANIMLAR lerden uzaklaştırdı. Bir Kadın Oyuncunun yet; And, Tanzimat; M. And, "Geçen Yüzyıl
Anıları (Souvenir d'une tragedienne) adlı da Bir Kadın CHuncunun Anıları", Devlet Ti
Bu adı taşıyan ve aynı dönemlerde sah anıları Ermenice ve 1912'de de la Patrie yatrosu Dergisi, Ankara, Ekim 1967; (Seven-
neye çıkmış olan iki Aznif Hanım var gazetesinde dizi halinde Fransızca ya gil), Türk Tiyatrosu, I-II; M. Ertuğrul, Benden
dır. 1853'te İstanbul'da doğup 1920'de yımlandı. Sonra Tufan Olmasın, İst.. 1989.
Kafkasya'da ölmüş olan Aznif Hratçya İSTANBUL
513 BÂB NÂİBLİĞİ
pılması, ölçü, tartı, kalite hileleri vb ko leme aldığı anlaşılan Mecmuâ-i Tevâ- 15". Kitabede adı geçen şeyhin, tekke
nulardı. Genellikle bu konuları yiğitba- rih'inde türbe ile ilgili şu kayda rastlan nin son banisi olduğu tahmin edilebilir.
şılar, esnaf kâhyaları yargı önüne getir maktadır: "Osmaniye (Nuruosmaniye) Maliye Nezareti'nce 1325/1910'da hazır
mekteydiler. Kol gezme denen kontrol Camii kurbünde Cebeci kulluğu karşı lanan İstanbul Tekkeleri Taamiye ve
lerde ve denetimlerde kadının ve naibin sında çıkmaz sokak içinde vâki türbe-i Tahsisat Defteri'nde, Mahmutpaşa ya
saptadıkları usulsüzlükler bâb mahke mahsûsasında medfûndur. Ali Baba kınlarında, her sene Kurban Bayramı'n-
melerine havale edilirdi. nâm ehl-i hâl ni'me'l-ceyşden olup Fa da 3 adet koyun istihkakı olan "Âmâ Ali
Bibi. J . Schacht, "Mahkeme", ÎA, VIII. 146 tih ile gelenlerdendir. Ol etrafta nezr ü Efendi Zaviyesi'nin" adı geçmektedir.
vd; E. Mardin, "Kadı", İA, VI, 45: Mantom. İs sadakası müceıribâtdan olmağla teber- Söz konusu çevrede çok az sayıda tari
tanbul, I, 126, 131, 137-139: Uzunçarşılı. İl rüken tahrîr olundu." Buradan, 18. yy'ın kat tesisi bulunduğundan bu belgede
miye, 117, 133; Pakalın, Tarih Deyimleri, I. ikinci yarısında Baba Ali Şah Tekke kayıtlı olan Amâ Ali Efendi Zaviyesi ile
142; İ. Ortaylı, "Osmanlı Kadısı-Tarihi Temeli si'nin çevresi hakkında bilgi edinilmek Şah Ali Baba Tekkesi'nin aynı yapı ol
ve Yargı Görevi", Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgeler Fakültesi Dergisi, 1-4, s. 117-128; ay, te, ayrıca -tekke binasının değilse bile- ması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla
"Osmanlı Şehirlerinde Mahkeme". Bülent en azından türbenin bu dönemde ma tekkenin, kitabedeki tarihten ( 1 3 3 3 /
Nuri Esen 'e Armağan, Ankara, 1977, s. 245- mur olduğu ve çevre halkı tarafından 1914-15) biraz daha önce ihya edilmiş
262; (Ergin), Mecelle, 6; Şeyhî, Vekayiu'l-Fu- ziyaret edildiği öğrenilmektedir. Birçok olması da ihtimal dahilindedir.
zalâ, II-III, 530, 532, 581. yangına sahne olan bir bölgede bulun İki katlı ufak bir ahşap bina ile Baba
NECDET SAKAOĞLU duğu için. tekkenin çeşitli tarihlerde ye Ali Şah'ın bağımsız kagir türbesinden
nilenmiş olması muhtemeldir. oluşan bu son tekke binası 1925'ten
BABA ALİ ŞAH TEKKESİ Diğer taraftan ne Tahrir Defteri'nde. sonra bir müddet şeyh ailesi tarafından
Eminönü İlçesi'nde, Mollafenari Mahal- ne de Mecmuâ-i Tevârih'ıe Baba Ali ikametgâh olarak kullanılmış, daha son
lesi'nde, Mahmud Paşa Külliyesi'nin(->) Şah'ın ve kurmuş olduğu tekkenin tari ra terk edilen ve harap olan binalar
yakınında, Mengene Sokağı ile Celal katına ilişkin bir bilgiye rastlanmaktadır. Temmuz 1984'te. "fnail-i inhidam" (yı
Ferdi Gökçay Sokağının kavşağında yer Mamafih "Baba Ali Şah" ve "Şahkulu" kılmaya yüz tuttuğu) oldukları gerekçe
almaktadır. adları, ayrıca Mecmuâ-i Tevârih'ıe geçen siyle belediye ekiplerince yıkılmıştır.
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde, "ehl-i hâl" tabiri bu kişinin. İstanbul'un Baba Ali Şah'm türbesi 1986'da Vakıflar
"Vakf-ı Baba Alişâh b. Zengî" başlığı al fethine katılan, Batıni ve Alevi eğilimlere İdaresi tarafından yeniden inşa ettiril
tında, tekkenin, 891 Muharreminin or- sahip heterodoks zümrelerden birine miş, tekke binasının yeri ise boş arsa
taları/1486'da tescil edilen vakfiyesinin (Rum Abdallarına. Kalenderîlere veya olarak bırakılmıştır.
özeti verilmektedir. Vakfiyede, zaviye Bektaşîlere) mensup olma ihtimalini güç Tevhidhanenin yanısıra harem ve se
şeyhliğinin, baninin vefatından sonra, lendirmektedir. İstanbul tekke listelerin lamlık birimlerini barındıran asıl tekke
halifesi olduğu anlaşılan Şahkulu tara de adı geçmeyen bu tesisin zaman için binası 13,25x9,25 m boyutlarındadır.
fından üstlenilmesi, vakfedilen evin ki de hangi tarikata -veya tarikatlara- hiz Dış duvarları kagir olan bir zemin kat
raya verilerek bunun geliri ile zaviye gi met ettiği de karanlıkta kalmaktadır. 16. ile iki ahşap kattan meydana gelmekte
derlerinin karşılanması, arta kalanın da yy başlarından itibaren Anadolu ve Ru dir. Kuzeybatı köşesindeki cümle kapı
her gece baninin kabri üzerinde kandil meli'deki hemen bütün heterodoks züm sından, sonradan eklenmiş izlenimini
yakılmasına harcanması, ayrıca Mahmud releri bünyesinde toplayan Bektaşîliğe uyandıran, ahşap duvarlı, yamuk planlı
Paşa vakıflarına mütevelli olan kişinin bağlanmış olduğu, bir varsayım olarak bir sofaya girilir. Sofanın güney kesi
zaviyenin vakfına da nezaret etmesi va ileri sürülebilir. Ne var ki. Bektaşîliğin minde, tevhidhanenin bulunduğu üst
siyet edilmiştir. Mimari özellikleri tespit lağvedildiği Vak'a-i Hayriye'de (1826). kata çıkan bir merdiven, doğusunda ise
edilemeyen bu ilk tesisin, dar gelirli kü İstanbul'da, kapatılan ya da yıktırılan, yan yana iki mekân yer alır. Bu mekân
çük bir zaviye niteliğinde olduğu ve Ba şeyhleri sürgüne yollanan Bektaşî tekke lardan kuzeydekinin, küçük kapsamlı
ba Ali Şah'ın türbesini barındırdığı anla lerinden söz eden kaynaklarda da Baba tarikat yapılarında görülen, çok fonksi
şılmaktadır. Ali Şah Tekkesine değinilmektedir. yonlu (sohbet, yemek, barınma) bir se
Tekkenin, kuruluşundan 20. yy baş Baba Ali Şah Tekkesi 20. yy başların lamlık birimi, diğerinin de harem-se-
larına kadar geçen zaman içinde ne gibi da S a d î tarikatına bağlı olarak ihya lamlık bağlantısını sağlayan mabeyin
aşamalardan geçtiği bilinmemektedir. edilmiştir. Vakıflar İstanbul Başmüdür odası olduğu tahmin edilebilir. Kuzey
18. yy'ın ortalarından itibaren kaleme lüğü nezdinde bulunan, bu son binaya doğu köşesindeki harem kapısının ar
alman çeşitli İstanbul tekke listelerinde ait ahşap kitabe levhasında şunlar yazı dında ise üst kata çıkan diğer bir merdi
Baba Ali Şah Tekkesi'nin adı geçmez. lıdır: "Şah Ali Baba nâm-ı diğer Şeyh ven ile iç içe iki yaşama birimi bulunur.
Ayvansarayî'nin 1765-1785 arasında ka Şerefeddin Efendi Dergâhı 1333/1914- Üst katın önemli bir kesimini işgal
eden tevhidhane kareye yakın dikdört
gen planlıdır. Biri batı, diğeri doğu du
varında bulunan iki ayrı girişi vardır.
Dervişlerin ve ayinleri izlemeye gelen
erkek konukların kullandığı batı girişi,
zemin katta, cümle kapısını izleyen
merdivenin ulaştığı küçük bir sofaya
açılır. Bu sofadan hatırlı misafirlerin ka
bul edildiği, kare planlı şeyh odası ile
buna bitişik olan kahve ocağına da ge
çilmektedir. Gerek söz konusu sofa ge
rekse de bu iki mekân, tekkenin batı
Baba Ali Şah cephesinde, üçgen biçiminde çıkmalar
Tekkesi'nin
üst kat planı:
teşkil etmektedir. Tevhidhanenin doğu
1. tevhidhane. duvarındaki giriş ise zemin kattaki ha
2. harem rem bölümü ile bağlantılı olan ince
merdiveni. uzun bir sofaya açılmakta ve yalnızca
3. selamlık şeyh efendi tarafından kullanılmaktadır.
merdiveni, Koridor görünümündeki bu sofadan,
4. şeyh odası,
5- kahve ocağı. ikinci bir merdivenle kadınlara mahsus
MSÜ Arşivi mahfillere çıkılır.
515 BABA CAFER TÜRBESİ
Çubuklu bir tavana sahip olan tev- muâ-i Tevârih adlı e s e r i n d e tekrar söz konusu türbenin makam niteliği ta
hidhane, ikisi güney, üçü de kuzey yö eden Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hayrî şıdığı söylenebilir. Eski İstanbul'un dini
nüne bakan beş adet pencereden ışık adlı bir şairin Baba Cafer'in menakıbmı folklorunda önemli bir yeri olan, zama
almaktadır. Güneye bakan pencerelerin manzum hale getirdiğini belirterek yir nında beş adet türbedarı olduğu bilinen
arasında, cephede taşkınlık yapan, ba mi sekiz beyitten oluşan ve o yıllarda bu türbenin, Fetihten h e m e n sonra
sık kemerli mihrap yer alır. Mihrabın türbe duvarında asılı duran manzumeyi "Şeyh Zindanî" lakaplı Abdürrauf Same
içinde bulunan perde ve kandil motifle de kaydetmiştir. danî tarafından, Seyyid Cafer'in hatırası
ri tekkede teşhis edilebilen yegâne süs istanbul'un fethi sırasında şehre Baba nı canlı tutmak amacıyla tesis edildiği
leme unsurlarıdır. Cafer Türbesi'nin bulunduğu yerden gi anlaşılmaktadır.
Ayinlere tahsis edilen alan, kuzey ve ren Abdürrauf Samedanî, Baba Cafer'in Seyyid Cafer'in neslinden geldiği söy
batı yönlerinde, zemini bir seki ile yük mezarını keşfetmiş ve ecdadı olduğunu lenen Şeyh Zindanî'nin Edirne'de, kendi
seltilmiş olan, erkek seyircilere mahsus beyan ederek yeşil imamesini başucuna adını taşıyan bir tekkesi ve türbesi oldu
mahfillerle kuşatılmıştır. Bu mahfillerin koymuş, daha sonra da buraya inşa edi ğu rivayet edilmiştir. Ayrıca, Baba Cafer
sınırında yer alan, kare kesitli ahşap len türbeye türbedar tayin olunmuştur. Zindanının batısında, Yemiş îskelesi'n-
dikmeler, kadınlara mahsus fevkani Baba Cafer Türbesi İstanbul halkı ta de yer aldığı bilinen, yine Bizans döne
mahfili taşımaktadır. Tevhidhaneye ba rafından adak ve ziyaret yeri olarak be mine ait bir burcun içinde tesis edilmiş
kan tarafları ahşap kafeslerle kapatılmış nimsenmiştir. Halk arasındaki geleneğe diğer hapishanede de bir türbenin var
olan fevkani mahfil, doğu yönündeki göre türbeden alman toprağın (cevher) olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan Lü
ince uzun sofanın üzerinde de devam şifa verici olduğuna inanılırdı. Doğum leburgaz'da, Sokollu Külliyesi'nin karşı
ederek yukarıdan "U" şeklinde ayin ala yapacak kadınlar türbeye bir deste mum sında bulunan Zindan Baba Türbesi ve
nını kuşatır. adarlar, dokuz yüz doksan dokuzluk özellikle Kütahya Hapishanesi'nin içinde
Asıl tekke binasının kuzeydoğu kö tespihten geçerler, doğuma kadar çocuk yer alan Cafer Dede Türbesi, üzerinde
şesine bitişik olan ufak boyutlu (3,50x3 için hazırlanan çamaşırı bir bohça içeri ayrıca durulmayı ve aydınlatılmayı ge
m), tek katlı bölümün mutfak olması sinde türbede bekletirlerdi. Doğumdan rektiren bir geleneğin, bir tür "hapisha
gerekir. Yine bu yapının güneybatı kö sonra çocuklarla birlikte dokuz yıl bo ne yatırı kültünün", birbiriyle bağlantılı
şesinde, Mengene Sokağı'ndan girilen yunca türbe ziyaret edilirse çocuğun ya tezahürleri gibi görünmektedir.
iki katlı küçük (5x3,50 m) bir bölüm ramaz olmayacağına inanılırdı. Ayrıca İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü nez-
daha görülmektedir. Burasının da der çocukların akıllı olması için tespihten dinde bulunan Esâmi-i Tekâyâ Defte-
vişlerin barınmasına ayrıldığı tahmin edi geçirilmesi, iyi hattat ve hafız olmaları n ' n d e , Baba Cafer adına tescilli, yeri
lebilir. Eski şekline az çok uygun bir bi için türbeye kalem ve Kuran getirilmesi belirtilmeyen bir tekkenin kaydına rast
çimde yenilenmiş olan Şah Ali Baba de gelenek haline gelmişti. Türbeden lanır. Gerek istanbul'da gerekse de taş
Türbesi dikdörtgen (4x3 m) planlı, ka birçok hastalık ve aile içi huzursuzluklar rada, halkın rağbet ettiği pek çok türbe
gir (moloz taş) duvarlı ve ahşap çatılı için de dilekte bulunulurdu. nin, bir türbedar-şeyhin nezaret ettiği
bir yapıdır. Ziyaretçilerin B a b a Cafer'i ziyaret minyatür zaviyeler niteliğinde olduğu,
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 45, no. ederken Ali Baba'nın mezarına uğrama bilinen bir gerçektir. Baba Cafer Türbe
272; Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 357. ları ve buradaki kuyudan su içmeleri de si'nin de bu tür bir tesis olması muhte
M. BAHA TANMAN gelenek haline gelmişti. mel görünmektedir.
Bibi. Evliya. Seyahatname, I. s. 82-86. 101; Baba Cafer Türbesi'nin, kitabelerin
BABA CAFER (Ergin). Mecelle, I, 928-933; Ziya. İstanbul ve den, II. Mahmud tarafından tamir ettiril
Eminönü'nde Zindankapısı Mahallesin Boğaziçi, I, 328-332; M. Önüs. istanbul'da diği, daha sonra 1298/1881'de de bir
Bazı Ziyaret Yerleri". I-II, HBH, S. 104, 105 onarım geçirdiği anlaşılmaktadır. Her
de türbesi bulunan ve yaşamı hakkında (Haziran, Temmuz 1940); Ünver, Sahabe Ka
kesin bilgi elde edilemeyen Abbasi elçi ne kadar Seyyid Cafer ashabdan olmasa
billeri, 14-21; Tanyu, Adak Yerleri, 221-222;
si. CaferüTEnsârî, Baba Caferü's-Sâdık, İşli, Sahabe, 85-88; Hocaoğlu, Sahabe, 171- da, II. Mahmud'un, İstanbul'daki sahabe
Seyyid Cafer, Cafer-i Sâdık gibi adlarla 172; Gürel, İstanbul Evliyaları, 60-63; İSTA, makamlarının hemen hepsini ihya et
andırsa da İstanbul halkı arasında Baba IV, 1733-1734; Demircanlı, Evliya Çelebi, mesi ile bu onarımın aynı döneme rast
563; Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 408- laması tesadüf olmasa gerektir.
Cafer diye şöhret bulmuştur.
410; S. Eyice, "Dönüyle, Bugünüyle, Çevre
Baha Cafer hakkındaki rivayetlerin Son olarak 1989-1990'da, bitişiğinde
siyle Zindan Kapısı", İstanbul, S. 3 (Ekim
kaynağı Evliya Çelebimin Seyahatname 1992). s. 129-138; Bayrı, İstanbul Folkloru, ki Zindan Hanı ile birlikte onarım geçi
sidir. Bu kaynakta verilen bilgilere göre (1972), 154-156. ren türbenin girişi üzerinde 1298/1881
Baba Cafer, imam Hüseyin soyundan M. SABRI KOZ tarihini taşıyan, bu türbeyi ziyaret etme
olup Abbasi halifelerinden Harunü'r-Re- nin yararlarını anlatan manzum bir kita
şid döneminde (786-809) Şeyh Maksud be bulunur. Söz konusu kitabede Baba
BABA CAFER TÜRBESİ VE
adlı birisiyle birlikte elçilik göreviyle Bi Cafer'den "Caferü'l-Ensârî" olarak söz
zans'a gönderilmiştir. Baba Cafer ve
TEKKESİ edilmesi dikkat çekicidir. Demir kanatlı
Şeyh Maksud, İmparator I. Nikeforos Eminönü'nde Baba Cafer Zindanı ile ay dış kapıyı izleyen giriş bölümünün ön
(hd 802-811) tarafından kabul edilmiş nı burç içinde yer alan ve bu zindana kısmı taşla, arka kısmı ahşap malzeme
lerdir. O sırada Bizanslılarla Müslüman adını vermiş olan türbe. 9. yy'ın başla ile kaplanmıştır. Giriş bölümünün so
lar arasında bir çatışma çıkmış, çok sa rında Bizans'ta şehit edildiği rivayet edi lunda türbedar odası, üst kattaki zinda
yıda Müslüman öldürülmüş ve cesetleri len Abbasi elçisi Seyyid Cafer'e atfedile- na çıkan merdiven ve türbenin kapısı
de ortalıkta bırakılmıştı. İmparatorla gö gelmiştir. Burcun yanında yer alan ve sıralanmaktadır. Türbe girişi II. Mah
rüşme sırasında bunun hesabını sormak giderek bu çevreye adını vermiş olan mud'un tuğrası ve manzum onarım kita
isteyen Baba Cafer, bugün mezarının Zindan Kapışımın Seyyid Cafer'in türbe besi ile taçlandırılmıştır.
bulunduğu yerin yanındaki zindana sinden dolayı "Bâb-ı Cafer" olarak da Küçük bir taşlıkla donatılmış olan
hapsedilir ve daha sonra da zehirlene anıldığı bilinmektedir. Fetihten sonra türbe, dikdörtgen planlı, zemini tahta
rek öldürülür. Zindanda bulunduğu sı yeniçerilerin, bağlı oldukları Bektaşî ge döşeli ve tonozlu bir mekândır. Ancak
rada kerametlerini müşahede eden zin leneği doğrultusunda bu kelimeyi "Ba kapıdan ışık alabilen türbede Baba Ca
dancı da Müslüman olmuş ve Ali Baba ba Cafer" şekline sokmuş olmaları muh fer ile Zindancı Ali Baba'ya ait sanduka
adını almıştır. temeldir. Her halükârda istanbul halkı lar yer alır. Aslında Seyyid Cafer'in Bi
İmparator, Baba Cafer'le birlikte Ali nın zaman içinde "Baba Cafer" olarak zanslı gardiyanı olduğu halde Islamiyeti
B a b a ' y ı da öldürtmüş ve aynı yere anmayı âdet edindiği bu kişinin hayatı kabul ettiği için katledildiği rivayet edi
gömdürmüştür. Evliya Çelebi'nin riva ve şahsiyeti hakkındaki bilgiler daha zi len Zindancı Ali Baba'ya ait sandukanın
yetlerini bazı bilgiler ekleyerek Mec- yade menkıbe düzeyinde olduğundan yanında, suyunun birtakım hastalıklara
BABA CAFER ZİNDANI 516
iyi geldiğine inanılan kuyu bulunmakta göre aynı kulede Baba Cafer denilen bir BABA HAYDAR MESCİDİ VE
dır. Birçok başka türbede gözlenen şifa yatır vardır. TEKKESİ
lı su kültü burada da karşımıza çıkar. Naima'nm yazdığına göre 19 -Mayıs
Üst katta, zindanın girişinde yer alan, 1622de. II. Osman'ın(->) tahttan indiri Eyüp İlçesi'nde, e s k i d e n " B ü r ü n c ü k l ü -
ufak boyutlu ve mihraplı mescidin Ca lerek yerine I. Mustafa'nın(->) getirilme ayazma" olarak tanınan semtte, D ü ğ m e
fer Baba Türbe-Tekkesi ile bağlantılı ol si üzerine askerler yeni cülusu kutla ciler M a h a l l e s i n d e , Haydar B a b a ve B a
ması kuvvetle muhtemeldir. mak üzere Baba Cafer ve Galata zin ba Haydar Camii sokaklarının kavşağın
danlarına giderek buradaki tutukluları da yer almaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 408-
410; Evliya, Seyahatname, I, 82-86; İSTA. IV. salıvermişlerdir. Başından beri mescit-tekke niteliğinde
1733-1737; A. Özcan, "Baba Cafer Zindanı'. İstanbul Kadılığı sicillerinden Osman olduğu anlaşılan bu yapıyı, I. Süleyman
DİA, IV, 366-367; Okan, İstanbul Evliyaları, Nuri Ergin tarafından çıkarılan bir kay (Kanuni), Nakşibendî şeyhlerinden Baba
181-185; Bayrı, İstanbul Folkloru. 154-156: Haydar Semerkandî ( ö . 1550) adına inşa
İKSA, II, 931-934; A. Altun, "Kütahya'nın da göre 1180/1766'da Baba Cafer Zin
danı idaresi ile ilgili bir yönetmelik var ettirmiştir. T a m olarak tespit edilemeyen
Türk Devri Mimarisi-Bir Deneme". Atatürk' inşa tarihinin Kanuni'nin cülusu ile şey
ün Doğumunun 100. Yılına Armağan. İst.. dır. Buraya kapatılanlara iaşe verilmedi
1981-1982, 171-700 (429); O. Aslanapa. Os ğinden, tutuklular halkın yardımlarıyla hin vefatı arasında ( 1 5 2 0 - 1 5 5 0 ) yer alma
manlı Devri Mimarîsi, İst, 1986, 254; S. Eyi- yaşarlardı. Zindanı idare edenler bura sı gerekir. Yapıya adım vermiş olan şeyh,
ce. "Dünüvle. Bugünüyle, Çevresiyle Zindan daki tutuklulardan para ve haraç alma Naşibendî tarikatının ileri gelenlerinden
Kapısı", İstanbul, S. 3 (Ekim 1992), 129-138. Hâce Ubeydullah Ahrâr'ın (ö. 1 4 9 0 ) men-
ya başladıkları için bu yönetmelik yazı
M. BAHA TANMAN suplarmdandır. Semerkant'tan İstanbul'a
larak sıkı önlemler alınmıştır. Yönetme
liğe göre zindanın hesapları, dört ayda gelerek, t e k k e n i n yerinde b u l u n a n bir
BABA C A F E R ZİNDANI bir istanbul kadısı tarafından kontrol k u l ü b e d e m ü n z e v i bir hayat geçirdiği,
Eminönü'nde, Haliç kıyısında, İstanbul edilecektir. zaman zaman Eyüb Sultan Camii'nde iti-
Ticaret Odası binası ile Galata Köprüsü kâfa girdiği rivayet edilmektedir.
Ahmed Lütfi Efendinin bildirdiğine
arasında Zindan Hanı'na bitişik kule. göre. II. Mahmud(->) zamanında (1808- III. Mustafa devrinde, Eyüp'teki Arpa
Zindan adını Baba Cafer'denf-») almıştır. 1839) burası fahişelikten suçlu kadın cı Mescidi'nin imamı olan Şeyh Abdullah
I. Süleyman ( K a n u n i ) zamanında mahkûmlara tahsis edilmiştir. 1247/ Efendi mescit-tevhidhaneye minber koy
(1520-1566) bir elçilik heyeti ile İstan 1831'de kadınlar Ahmediye'deki Tabha- durmak suretiyle burasmı camiye dönüş
bul'a gelen, Kuzey Almanya'da Flens- ne'ye götürülmüş ve zindana bir kara- türmüştür. Geçirdiği birtakım onarımlara
burglu Melchior Lorichs (veya Lorck) kolhane yapılmıştır. rağmen özgün mimarisini büyük ölçüde
1554'te yaptığı 11 m uzunluğundaki İs Baba Cafer Zindanı 1989-1990 ara koruyabilmiş olan mescit-tevhidhane gü
tanbul panoramasında, Baba Cafer Zin- sında restore edilerek bitişiğinde bulu n ü m ü z d e c a m i olarak kullanılmaktadır.
danı'nm resmini çizmiştir. Resme göre nan Zindan Hanının iç fonksiyonlarına Ç e v r e duvarı ve h a z i r e d ı ş ı n d a k a l a n
oldukça yüksek olan kulenin sadece bağlanmıştır. tekke bölümleri tarihe karışmıştır. Ayin
küçük bir mazgalı vardır ve üstünde bir günü p e r ş e m b e olan B a b a Haydar Tek
Bibi.Ayvansarayî, Mecmuâ-i Tevârih. ı08- k e s i n d e şeyhlik yapanların tam bir liste
galeri ile sivri bir çatı işaretlenmiştir. 410: Evliya Seyahatname. I, 82-86: Kömürci-
"Kayserin gefangene Thurm" (sultanın yan, İstanbul Tarihi, 167-169; Mordtmann, si bulunmamaktadır. A n c a k Saliha Sul
hapishane kulesi) açıklaması bunun Esquisse. -î-4": Millingen. Walls, 214 vd: H. t a n i n 1834'teki düğününe davet edilen
zindan olduğunu belli eder. Dernschwam. İstanbul, 165; Ziya, İstanbul Nakşibendî şeyhleri arasında "Eyübensa-
ve Boğaziçi. I, 330-332; (Ergin), Mecelle, I, rî'de Babahaydar Mahallesi'nde mescidi
Bir Alman elçilik heyeti ile gelerek 909-915, 927-933: E. Oberhummer. Konstan
1553-1555 arasında İstanbul'da bulunan zaviye e d e n Şeyh Tahir Efendimin" adı
tinopel unter Sultan Suleiman dem Grossen,
Hans Derschwam, 8 Aralık 1554 günü Aufgenommen im Jahre 1559 durch Melchi geçer. Buradaki ifadeden, tekkenin me
çıkan büyük bir yangından bahseder or Lorichs aus Flensburg, Münih, 1902. s. 12- şihatının belirli bir müddet kesintiye uğ
ken Tahtakale civarında bir hapishane 13, levha IX-X; Ayverdi, Istanbul Haritası. radıktan sonra adı g e ç e n şeyh tarafın
kulesi olduğunu ve içinde çeşitli suçlar B/5; Müller-Wiener. Bildlexikon. 342: İSTA. dan, m u h t e m e l e n 19. y y l n birinci çeyre
IV, 1733-1737; A. Özcan. "Baba Cafer Zinda ğinde ihya edildiği anlaşılmaktadır. Öte
dan tutuklanmış yüz kadar suçlunun nı". DİA. IV. 366-367: S. Eyice, "Dünüyle,
bulunduğunu bildirir. Yangın yüzünden yandan Bandırmalızade A. Münib Efen
Bugünüyle. Çevresiyle Zindan Kapısı". İstan
kapılar açılmış ve suçlular serbest bıra bul. S. 3 (Ekim 1992). s. 129-138. dimin Mecmua-i Tekâyâ'smda da, B a b a
kılmışlardır. Derschwam'ın yazdığına SEMAVİ EYİCE Haydar T e k k e s i şeyhi olarak Niyazi
Efendimin adı verilmektedir.
B a b a Haydar Tekkesi, Nişancı T e p e
s i n i n , Haliç kıyısına ( d o ğ u ) doğru alça
lan dik meyilli bir y a m a c ı üzerinde inşa
edilmiştir. B u y ü z d e n arsa, ç e p e ç e v r e
istinat duvarları ile desteklenmiş, avlu
ya, iki s o k a k t a n da merdivenli girişler
düzenlenmiştir. Mescit-tevhidhane, m o
loz taş örgülü duvarların sınırladığı dik
dörtgen planlı bir harim ile kapalı bir
s o n c e m a a t yerinden m e y d a n a gelmek
tedir. Her iki b ö l ü m de kurşun kaplı bir
a h ş a p çatı altına alınmıştır.
S o n c e m a a t yeri ile harimin girişleri,
kuzey duvarlarının doğu kesiminde, ay
nı e k s e n üzerindedir. Ahşap duvarlarla
kuşatılmış olan s o n c e m a a t yerinin c e p
hesi, e l i b ö ğ r ü n d e l e r e oturan g e n i ş bir
s a ç a k l a s o n b u l m a k t a ; yapıya bir sivil
mimari çeşnisi katan bu c e p h e , harimin
kirpi saçaklı kagir cepheleriyle ilginç bir
tezat oluşturmaktadır. Harim duvarların
Baba Cafer Zindanı (sağda) ve Zindan Ham restore edilmeden önce. da, klasik Osmanlı üslubundaki ilkelere
Erkin EmiroSlu
uygun olarak, iki sıra halinde düzenlen-
517 BABA SUNGUR TEKKESİ
vâmi, II, 2-3. no. 8; Münib, Mecmua-i Tekâ- coğrafya çerçevesine oturtmak zordur.
yâ, 13; İSTA, IV, 1742-1743; Öz, İstanbul Ca Menkıbelerde Ahmed Turanî, Emevi-Bİ-
mileri, I, 30; Okan, İstanbul Evliyaları, 217-
zans mücadelelerinin efsanevi kahrama
225: Akakus, Eyyûb Sultan, 314; İKSA, II,
936-937; M. B. Tanman, "Baba Haydar Camii nı Seyyid Battal Gazi'nin çağdaşı olarak
ve Tekkesi, DİA, IV, 367-368; Haskan, Eyüp gösterilmekte, önceleri Battal Gazi'nin
Tarihi, I, 27-29; H. Algar. "Baba Haydar", rakibi olan bir Bizans cengâveri iken
DİA, IV. 367. zorlu bir çengin sonunda Battal Gazi ile
M. BAHA TANMAN dost olduğu, onun telkini ile Islamiyeti
kabul ettiği, daha sonra Bizans'ı kuşatan
BABA S AİTTİK ZAVİYESİ İslam ordusuna katıldığı ve şehit düşe
bak. MİMAR SİNAN TEKKESİ rek Dolmabahçe Sarayı'nın Kuşluk Bah
çesi'nde, kendisine izafe edilen ikinci
BABA SUNGUR TEKKESİ kabrin bulunduğu yerde gömüldüğü
Beşiktaş İlçesi'nde, Vişnezade Mahalle nakledilmektedir. Ahmed Turanî'nin Ab-
sinde, Vişneli Tekke Sokağı'nda, Dol- dülmecid'in rüyasına girerek, yüzyıllar
mabahçe Sarayı'na bağlı Camlı Köşk'ün boyunca unutulan "mesnedinin" yerini
karşısındaki yamaçta yer almaktadır. gösterdiği, kendisine bir türbe yaptırma
Baba Haydar Mescidi ve Tekkesi sını istediği de yaygın rivayetler arasın
Mescit-tevhidhanenin planı. İstanbulün dini folklorunda kendine
özgü bir yeri olan ve "Ahmed Turanı dadır. Tarihi gerçeklere uygunluğu çok
Şinasi Aydemir/MSÜ Arşivi
Tekkesi" olarak da anılan bu tesisin kö şüpheli olan bu rivayetlerde dikkati çe
keni, tarihçesi ve niteliği tam olarak ay ken husus Ahmed Turanî'nin Bizans kö
miş pencereler sıralanmaktadır. Alttaki dınlatılmış değildir. Söz konusu tekkenin kenli olarak gösterilmesi ve Bizans'ın
ler dikdörtgen açıklıklı olup kesme taş bodrum katında, hâlâ belirli günlerde çevresinde cereyan eden İslam-Hıristi-
tan söveler, demir parmaklıklar ve sivri Ortodoks cemaati tarafından ziyaret edi yan mücadelesinde rol aldığına inanıl
hafifletme kemerleriyle donatılmış, sivri len bir ayazma bulunmaktadır. Osmanlı masıdır. Kuşluk Bahçesi'nin duvarına bi
kemerli tepe pencereleri ise alçı revzen- kaynaklarında "şenlendirme" olarak ad tişik olan açık türbenin şahidesinde ise
lerle dolgulanmıştır. landırılan geleneğe uyularak, özellikle kendisinden "Nakşibendî Hâce Tayfur-u
Son cemaat yerinin üstü, harime açı fetih öncesine ait kült yerlerinin üzerine Taşkendî hulefâsından Hâce Ahmed Tu
lan fevkani bir mahfil olarak değerlendi inşa edilen birtakım tarikat tesisleri ve ranî Hazretleri" olarak söz edilmekte,
rilmiştir. Süsleme olarak göze çarpan veli türbelerinde karşılaşılan bu durum, ancak ölüm tarihi verilmemektedir. S.
unsurlar mihrabın mukarnaslı kavsarası Baba Sungur Tekkesi'nin yerinde de Bi Ünver ise Ahmed Turanî'nin Hicri 9.
ile harim tavanının merkezinde bulunan, zans dönemine ait bir ziyaret merkezinin yy'da (15. yy) yaşamış Nakşibendî şeyh
muhtemelen 19. yy İn ikinci çeyreğine bulunduğunu düşündürmektedir. Nite lerinden olduğunu, ne zaman İstanbul'a
ait "Sultan Mahmud güneşi" biçimindeki kim İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü'nde geldiğinin bilinmediğini, sarayın karşı
tavan göbeğidir. Ahşap minber ile vaaz bulunan 1341/1925 tarihli Esâmi-i Tekâ- yamacındaki türbesi Hıristiyanların ziya-
kürsüsünün herhangi bir özelliği yoktur. yâ Defteri 'nde Baba Sungur Tekkesi'nin retgâhı olmaya devam ettiğinden, saray
Harimin kuzeybatı köşesinde yükselen "Ayasofya-i Kebir mülhakatından" oldu bahçesindeki bu makamın ihdas edildi
minarenin kapısı son cemaat yerine açıl ğu kayıtlıdır. Söz konusu kayıt, tekkenin, ğini ileri sürmektedir.
maktadır. Minarenin, kare planlı ve al İstanbul'un fethinden hemen sonra, II. Ahmed Turanî ve onunla bağlantılı
maşık örgülü kaidesi ile kesme taş örgü Mehmed (Fatih) tarafından Ayasofya va bu tekke hakkında henüz kesin bir şey
lü baklavalı pabucu ilk yapıdan kalma kıflarının düzenlendiği yıllarda tesis edil söylemek mümkün değilse de, söz ko
dır. Silindir biçimindeki gövde ile basit miş olabileceğini göstermektedir. Tekke nusu kişinin, istanbul'u fetheden Os
demir parmaklıkların kuşattığı şerefenin ye adını vermiş olan ve küçük hazirede, manlı ordusu içinde yer alan çok sayı
ise geç tarihli bir onarıma ait olduğu kendisine izafe edilen bir mezarın yer al daki tarikat şeyhlerinden birisi olduğu,
söylenebilir. Avlunun doğusundaki girişi dığı Baba Sungur hakkında hemen hiç sonraki yüzyıllarda Nakşibendîler tara
izleyen merdivenlerin sonunda, soldaki bir şey bilinmemektedir. fından bir ölçüde yaşatılan, Türkistan
hazire duvarında, Baba Haydar Semer- Diğer taraftan, biri tekkenin nazire kökenli "Hacegân" geleneğine bağlı bu
kandî'nin kabrine açılan, kitabeli bir ni sinde, diğeri tekkenin karşısında, Dol- lunduğu, fetihten sonra, Fatih'in izniyle
yaz (ziyaret) penceresi bulunmaktadır. mabahçe Sarayımın Kuşluk Bahçesi'nde bir Bizans dini tesisini tekkeye çevirdiği
olmak üzere, iki tane mezarı bulunan ya da bir manastır-ayazma harabesi
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 285; Çetin,
Tekkeler, 587; Aynur, Saliha Sultan, 38, no. Ahmed Turanî'nin hayatı ve kişiliğine üzerine tekkesini inşa ettirdiği varsayım
189; Âsitâne, 17; Osman Bey, Mecmua-i Ce- ilişkin menkıbeleri de belirli bir tarih ve olarak ileri sürülebilir.
Tekkenin zaman içinde geçirdiği aşa
malar da tespit edilememiştir. 18. yy or
talarından itibaren kaleme alınmış olan
İstanbul tekke listelerinin hiçbirinde ne
Baba Sungur Tekkesi'nden ne de Ahmed
Turanî Tekkesi'nden söz edilir. Tekkele
rin kapatıldığı tarihte düzenlenen Esâmi-i
Tekâyâ Defteri'nde, vakfiyesinin kayıtlı
olmadığı, son şeyhinin Ahmed Şükrü
Efendi olduğu belirtilmektedir. Halen
tekkede ikamet eden torunlarından, Ah
med Şükrü Efendi'nin Nakşibendî tarika
tına bağlı olduğu, babasının Harput'tan
gelerek İstanbul'a yerleştiği, Ahmed Şük
Baba Haydar rü Efendi'nin 1947-48'de vefat ettiğinde
Mescidi ve Feriköy Mezarlığı'na gömüldüğü öğrenil
Tekkesi'nin mektedir. Şahıs mülkü olduğu anlaşılan
kuzeydoğudan
tekke binasında günümüzde son şeyhin
görünümü.
M. Baha Tanman,
torunları yaşamakta, tekkenin altındaki
1980 ayazma da faaliyetini sürdürmektedir.
BABAHİNDİ SÜHA 518
BABIÂLİ şeyhülislam konağında yapıldığı bilin Naili Mescit denilen caminin etrafı
mektedir. Sadrazam iki günü az görerek aynı adı taşıyan bir mahalleyi oluşturu
Osmanlı Devletimde sadaret makamıdır.
cumartesi günleri de toplanmayı padişa yordu. Buradan dar bir geçit ile belirti
Diğer bir deyişle devlet yönetiminin
ha arz etmişse de öneri halk arasında len kapıların açıldığı meydanlığa geçilir
merkezidir. ''Yüksek kapı" anlamına ge
dedikoduya neden olacağı gerekçesiyle di. Vezir teşrifatına mahsus Bâb-ı Âsafi
lir. Özellikle 19. yy başından itibaren
kabul görmedi. ve binek taşı buradaydı.
yaygın kullanılan bir deyimdir.
1826'da yeniçeriliği kaldıran Vak'a-i Beşir Ağa Camii ve binek önündeki
Sadrazam ya da yezirazamm özel ika
Hayriye'den sonra padişah tarafından dar ve çıkmaz bir sokak harem kapısı
metgâhı önceleri resmi daire olarak da
atanan ve azledilen vekillerden oluşan olan Tomruk kısmının arka kapılarını
kullanılırdı. Bu mekâna kapı denilirdi.
heyet-i vükela yavaş yavaş belirmeye oluşturuyordu. Naili Mescit tarafından
18. yyln ikinci yarısından itibaren Babı
başladı. Sadrazamın başkanlığında kap- da Tomruk'a girilirdi. Aynı alandan ça
âli hükümet merkezi olarak biçimlenme
tan-ı derya ve daha sonra bahriye nazırı vuşlar, kavaslar ve seyisler dairelerine
ye başladı. Sadrazamların devlet işlerini
adını alan vezir ile eski adı kethüda-ı açılan ve aile ve maiyetin geçmesi için
yönettikleri resmi ikametgâh oldu.
sadr-ı âli olan mülkiye ya da dahiliye değişik kapılar vardı. Harem ile selamlı
Babıâli tarih yazınında çoğu kez Os
nazırı ve eski adı reisülküttab olan hari ğın birleştiği yer olan zülveçheyn sofa
manlı hükümeti anlamına kullanıldı. Ni
ciye nazırı ve defterdar ya da maliye lar buradaydı.
tekim Batı yazınında da Babıâli anlamı
nazırı, serasker ve eski adı çavuşbaşı Vezir dairesi bu kısmın üzerindeydi.
na gelen "Porte Sublime", "Sublime Por
iken sonradan değiştirilen deâvi nazırı Dairenin buradan Ayasofya'ya uzanan
te", "Hohe Pforte" sözcükleri Fransız,
vekiller heyetini oluşturdular. kısmı reis ve kethüda dairelerini içeri
ingiliz ve Alman diplomasisinde uzun
süre Osmanlı hükümeti anlamma geldi. Sonraları şeyhülislam da heyete katıl yordu. Şengül yokuşuna ve Fatma Sul
dı. Buna karşılık Yeniçeri Ocağı'nın kal tan Mektebi Sokağına, sebil ve camiye
Klasik dönemde devlet işleri divan-ı
dırılışına kadar sırf kapıkulu ocaklarına ve kütüphaneye karşı olan kısımlarda
hümayunda görülürdü. Divan ilk devir
ulufe dağıtım merasiminde divana katı sokağa bakan şahnişinler vardı.
lerde her gün toplanırdı. 16. yy'dan iti
lan kazaskerler heyetten düşürüldü. Ana Alay Köşkü'nün karşısında "Bab-ı Ke
baren bu haftada dört güne indi. Savaş
hatlarıyla padişahın arzusuna göre oluş bir" de denilen görkemli kapı bulunu
dönemlerinde haftalık toplantı ikiye dü
turulan bu yapı Meşrutiyetin ilanına ka yordu. Bunun üzerinde kethüda-i sadr-ı
şerdi. Nihayet sırf kapıkulu askerlerine
dar sürdü. Vak'a-i Hayriye'den sonra âli'nin makam odası vardı. Odanın kapı
ulufe vermek ve sefir kabul etmek üze
Babıâli ve bazı daireler perşembe ve üzerinde oluşturduğu şahnişin ve altın
re divan üç ayda bir toplanır oldu.
pazar olmak üzere haftada iki gün tatil daki payanda ve direklerin araları boş
18. yy'm ikinci yarısından itibaren yapmaya başladılar. Vak'a-i Hayriye'den tu. Kalem memurları, hacegân ve diğer
devlet işleri vekil-i saltanat denilen sad önce perşembe günü vükelanın toplantı daire reisleri deniz tarafındaki kısımda
razamın ikindi divanında ve olağandışı günüydü. iş görürlerdi. Dairenin altında sarnıç,
görüşmelerde değişik yerlerde toplanan
Öte yandan Tanzimat'la birlikte gün mahzen, izbe, bodrum ve tünel gibi bir
şûrada görülmeye başladı. Böylece kub-
deme gelen meclisler de Babıâli'nin ya çok mekân bulunuyordu.
bealtı toplantısı ve kubbe vezirleri usu
pılanmasında rol oynadılar. 1838'de ku Sadrazam, Babıâli'nin batı tarafında
lü kalkarak vekiller heyeti oluşmaya
mlan Meclis-i Vâla-yı Ahkâm-ı Adliye ile Babıâli yokuşu kısmında Ebussuud
başladı. İstanbul'da bulundukları zaman
Dar-ı Şûra-yı Babıâli, Osmanlı bürokrasi Caddesi'ne kadar uzanan fevkani bir
kaptanpaşalar da bu toplantıya katıldı
sine yeni bir boyut getirdiler. II. Mah pavyondaki resmi odalarda çalışırdı.
lar. Kimi zaman şeyhülislamın konağın
mud döneminde zaman zaman toplanan Buradan özel selamlık dairesi olan Naili
da yapılan toplantılar nedeniyle zaman
meşveret meclislerinin yetersiz kalışı Mescit tarafındaki divanhaneye ulaşılır
la şeyhülislamın da vekiller heyeti bün
üzerine oluşturulan bu iki meclis geniş dı. Yatmak için ise harem dairesinin bu
yesinde yer alması uygun görüldü.
bir memur kadrosunu gerektirdi. Tanzi lunduğu Tomruk kısmına geçilirdi.
B ö y l e c e sadrazamın ikindi divanı mat'ın ilanından sonra bu iki meclis bir Tomruk Dairesi iki kısımdan oluşu
devlet işlerini üstlendi. Yeni bir toplantı leştirildi (1840) ve Babıâli'deki yeni bi yordu: Doğusunda harem dairesi, batı
düzeni kuruldu. Divan-ı hümayunda nasında görev yapmaya başladı. 1854'te sında mutfaklar, sekban koğuşları, ahır
bulunan kalemler, defterler ve kayıtlar tekrar Meclis-i Âli-i Tanzimat ve Meclis-i lar, kışlalar vardı.
Babıâli bünyesinde yer aldı. Reisülküt- Ahkâm-ı Adliye olarak ikiye ayrıldı. Babıâli odalarının en ünlüleri divan
tab ve divan kalemleri, çavuşbaşı ile da 186l'de bir kez daha bir araya geldiler. hane, arzodası ve hil'at giydirilen kürk
ire ve maiyeti, teşrifatçı vb Babıâli'ye ta 1868'de Şûra-yı Devlet ve Divan-ı Ah odasıydı. Divanhane, sadrazamın divanı
şındı. Bunlar sadrazamın maiyeti olan kâm-ı Adliye olarak son kez ikiye ayrıl topladığı salondu. Arzodası kabul ve
kethüda ve mektupçu ile birlikte hade- dılar. Babıâli'nin tek katlı daireleri üzeri merasim salonuydu; vezirler ve sefirler
me-i Babıâli adını aldılar. ne bir kat daha eklenerek 1869'dan iti bu odada kabul edilirdi. Önemli toplan
Başlangıçta Babıâli toplantılarının gü baren Şûra-yı Devlet heyetinin topluca tılar da arzodasında yapılırdı.
nü ve toplantıya katılan üyelerin sayısı burada çalışması sağlandı. Kethüda bey odası, reis efendi odası,
belli değildi. Bazı gizli toplantılara sad Babıâli, sadaret makamı olarak bi âmedi odası, beylikçi odası, mektupçu
razam, devlet erkânından dilediğini ça çimlendiği 19. yy başlarında altlı üstlü odası, büyük efendi (tezkire-i evvel)
ğırıyordu; gündem ıslahat üzerine ya da birçok odadan oluşuyordu. Şimdiki vila odası, küçük efendi (tezkire-i sani) oda
askeri nitelikte ise toplantıya yeniçeri yet binasının olduğu yerden itibaren sı, tahvil kalemi odası, rüus kalemi oda
ağasıyla diğer ileri gelen ocak ağaları, Defterdarlık binası da dahil olmak üze sı, mühimme odası, çavuşbaşı odası,
kazaskerler ve bunların mazulleri, istan re arkasındaki Tomruk Dairesi'nin oldu mektubi kalemi odası, kethüda kâtibi
bul kadısı ve ulema katılırdı. ğu alanı ve önündeki bahçeyi içine alı odası, kapıcılar kethüdası odası, teşrifat
Olağan görüşmelerde ise hemen her yordu. Alt katının bir kısmı kagir olarak çı odası, çavuşbaşı abdest odası, kapıcı
zaman sadrazam kethüdası, reisülküttab, harem ve selamlık daireleri, ahırlar, am lar bölükbaşısı odası, kethüda kalemi
defterdar, çavuşbaşı, nişancı ve tezkireci- barlar, silahhane, cebehane, geniş avlu odası, hünkâr köşkü, sarık odası, hazine
ler bulunurlardı. Gerektiğinde darphane ve bahçelerden oluşuyordu. odası, yatak odası ve Havuzlu Köşk Ba
emini, tersane emini vb kişiler de davet Binaya Soğukçeşme tarafındaki bü bıâli'nin divanhane, arzodası ve kürk
olunurdu. yük kapıdan geniş bir avluyla giriliyor odasının dışında başlıca mekânlardı. Se
Toplantılar önceleri gerektiğinde ya du. Bu avludan Naili Mescit yanındaki lamlık kısmını oluşturan bu odaların al
pılırdı. II. Mahmud döneminde (1808- Babıâli yokuşuna çıkılan bahçe kapısına tında mutfak, kahve ocağı, muhzır ve
1839) toplantıların haftada iki gün, per ulaşılıyordu. Bu bahçe gibi meydanda yoldaşlarının yerleri, uşak ve kavas oda
şembe ve pazartesi günleri olduğu ve çavuşbaşı, tevkii, telhisçi daireleri ile di ları, sadrazamın maiyetinin koğuşları,
bunlardan birinin Babıâli'de, diğerinin vanhane ve bunun merasim kapısı vardı. ahırlar bulunuyordu.
BABIÂLİ 520
Babıâli'nin
Sadaret Dairesi
olan bugünkü
Vilayet binası.
Hazım Okurer.
1993
rayın adını anmazlar. Oysa, Babıâli böl ve bürosu olarak kullanılmakla birlikte, rülen mimari çerçevesini fazla zorlanma
gesinin kentin çok önemli bir kesimini Paşa Kapışımın burada konumlanması mıştır. Hattâ, eldeki kısıtlı sayıda veriden
tahrip eden o yangından kurtulamadığı nın bir kural olmaktan uzak bulunduğu anlaşıldığı kadarıyla, 16. yy sadrazam sa
bilinir. Yapının bu yangında adı bile anlaşılıyor. Oysa, 1740 sonrasında komp raylarında da aynı mekânsal-mimari dü
anılmayacak kadar önem yitirmesi, belki leks ancak belirgin fiziksel engeller belir zen egemendir. Saray, harici ve dahili ya
de sadrazamlık kurumunu güçlendiren diği zaman geçici olarak kullanım dışı da harem diye nitelenen iki kesimi içer
ve saygınlık kazandıran Köprülü Meh- kalacak, sorun çözüldüğünde, yeniden mektedir. Dahili kesim sadrazamın özel
med Paşa zamanında hiç kullanılmamış aynı işlevi yüklenecektir. Örneğin, 27 konutu olarak kullanılır. Harici kesimse,
oluşundan ötürüdür. Ancak, sarayın Ramazan 1223/16 Kasım 1808'de Alem sarayın resmi işlevlere tahsis edilmiş bö
1660-1682 arasında yeniden inşa edilip dar Olayıf-») sırasında yeniçerilerin ku lümüdür ve 18. yy'ın sonlarında sayısı
"miri" statü kazandığı anlaşılıyor. Silah- şatması altında kalan saray bir kez daha 130-200 kadar olan bir memur kitlesinin
dar Tarihi'nden derlenen bu bilgiye gö yanar. Sadrazam Beyazıt'ta Yusuf Ağa' çalışma alanıdır. Bu kesimde bulunan ve
re, 1093/1682'de Alay Köşküü+) önünde nın konağına taşınır. 10 Muharrem 1125/ "kalem" diye adlandırılan büroların yine
sadrazamlar tarafından kullanılagelmekte 15 Şubat 1810'da ise yeni Babıâli komp 18. yy sonlarında nasıl bir görünüme sa
olan bir "miri" saray vardır. leksinin temeli atılır. Bu yapım da bir yıl hip olduğu da kabaca bilinir. Kalem
O tarihten 1740'a dek bu yapı toplu dan az sürede bitirilip yapı 31 Aralık odaları dönemin üst sınıf konaklarmdaki
luğundan söz eden bir kaynak yoktur. 1810'da kullanıma açılır. Ancak, sadece odalardan pek az farklıdır. Onlar gibi,
Ancak, "miri" olmakta devam etmesine on altı yıllık bir ömrü bulunan kompleks bir giriş (pabuçluk) ve ondan bir basa
karşın, sarayın 1740'ta Paşa Kapısı olarak 2 Ağustos 1826 yangınında yeniden yerle mak yükseltilmiş bir oturma bölümünü
işlev görmediği kesindir. Çünkü, aynı yı bir olarak sadrazamı Süleymaniye'deki içermektedirler. Oturma bölümünün üç
lın şubat ayının sonlarında çıkan bir yan Ağa Kapısı'na(->) taşınmak zorunda bıra tarafı sedirlerle çevrelenmiştir. Bu sedir
gında yanan kompleks bugünkü Babıâli kır. Yeni kompleksin yapım işlemleri, bu lerde ve onların önünde ikinci bir sıra
değil, o sıralarda Paşa Kapısı olarak kul gibi durumlarda adeta gelenekselleşmiş oluşturan minderlerde memurlar oturur.
lanılan eski Maktul İbrahim Paşa Sara- olan bir hızla yürütülerek. 22 Ekim 1827' Sedir ve minder dizisinin arasındaysa,
yı'dır. Cağaloğlu makamı ve konum, dö de tamamlanacak ve sadrazamın konu- küçük hattat rahleleri dizilidir. Kalemin
nemin kaynaklarında "eski Paşa Kapısı" tuyla büroları yeni yerleşim alanına bir şefi olan görevli, odanın simetri ekseni
olarak nitelenen şimdiki yerine taşınır. kez daha nakledilecektir. Üstelik, bu ya üzerinde konumlanır, sağ ve solda on
Böylelikle Babıâli'nin bugüne dek ardı pım sırasmda çevrede istimlakler yapıla dan uzaklaştıkça hulefa ve şakirdan ola
şık yıkım ve yapımlarla süren kesintisiz rak, Babıâli arsası da büyük oranda ge rak kıdemlerine göre pabuçluğa dek di
yaşamı başlamaktadır. Ne var ki. sadece nişletilmiştir. Ne var ki, bu da kısa ömür ğer görevliler sıralanır. Harici bölümün
on beş yıl sonra, 30 Eylül 1755'te bir lü bir yapı topluluğudur. 5 Zilkade 1254/ kalemler dışında bir de arzodasım (belki
başka yangın, bu yapı topluluğunun or 20 Ocak 1839'da çıkan yangın onu da de arzodalarım) içerdiği, bu mekânın
tadan kalkmasına neden olacaktır. Yeni yeryüzünden siler. Sadrazam ve onunla devlet ricalinin resmi toplantıları için
si yapılana dek Paşa Kapısı, Kadırgada birlikte devletin merkez örgütünün kullanıldığı ve hattâ, içinde ziyafetler de
Esma Sultan Sarayı'na geçici olarak yer önemli bir bölümü tekrar geçici barınma verilebildiği anlaşılıyor.
leşir ve 1169 Muharrem'i/Ekim-Kasım alanlarına taşınırlar. Yeni bina yapılınca
1755'te Babıâli'nin yapımına başlanır. ya dek çok kısa bir süre Vezneciler'deki Dahili ve harici kesimler bodrum ve
Yalnızca sekiz ay sonra, 6 Şevval 1169/3 Necib Efendi Konağı'nda ve ardından da zemin katları dışında tümüyle ahşaptan
Temmuz 1756'da yapımı bitirilen komp Defterdar Kapısı'nda yerleşeceklerdir. dır ve saray tek bir yapı kitlesinden de
leks sultan tarafından resmen açılacaktır. ğil, farklı işlevlere hizmet eden çok sayı
1839 yangını Babıâli'nin tarihinde ke da yarı bağımsız yapıdan oluşur. Bu mi
1740'tan başlayarak Babıâli'nin yeni sin bir dönüm noktası oluşturur. O dö mari ilkelerin Babıâli özelinde nasıl so-
bir anlam ve işlev kazandığı kesindir. O neme dek bu kompleks tüm yeniden mutlaştığıysa bilinmez. Bilinenlerin ba
döneme kadar sık sık sadrazam konutu yapımlara karşın, 17. yy'dan beri sürdü şında, sarayın ana kapısının Alay Köş-
BABIÂLİ 522
razam Kâmil Paşa, Şeyhülislam Cemaled- ve diğer yayınları kontrol altında tuta lanmadan, bölgeyi "dekorsuz, kulissiz,
din Efendi, Maliye Nazın Abdurrahman bilme amacıyla bunları Babıâli'ye yakın perdesiz bir ortaoyunu meydanı"na ben
Bey ve Dahiliye Nazırı Reşid Bey ülke bir yerde toplamasıydı. Bir başka görü zetir ve sınırlarını oldukça geniş tutarak
dışına çıkarıldılar. Savaşa girmek ve sa şe göre, Levanten kültürünü temsil "Sultan Mahmud Türbesi'ndeki Çemberli-
vaşı beceriksizce yönetmek gerekçesiyle eden Galata-Pera'yı "karşı taraf olarak taş Hamamı bitişiğindeki kitapçı Celü'den
Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Kâmil Paşa niteleyen Müslüman Osmanlı kesim, sonra Cağaloğlu istikametine inilir, kitap
kabineleri aleyhine tahkikat açıldı. kendi kültürel kimliğini yerli bir ortam çılar ve gazete idarehaneleri arasından
Darbe cephede pek değişikliğe ne içinde koruyabilmek amacıyla Babıâli ilerlenip Ebussuud Caddesi'nin altına ve
den olmadı. 30 Mayıs 1913 günlü Lond çevresinde kümelenmişti. karşısındaki postane tarafındaki sokaklara
ra Antlaşması'yla Edirne- Bulgaristan'a 1870'ten sonra bu bölgede çıkan Türk varılır" diye çizer.
geçti. Ağır barış koşulları kabul edildi. çe gazetelerin ve çalışanların sayısı gide Bu "Matbuat Meydani'ndaki kalem
Babıâli Baskmı'nın ilginç yönü hükü rek arttı. Ahmet Rasim. Babıâli adını kul ehlinin 1880'lerdeki sınıflandırılması
metin böyle bir baskının yapılacağından
haberdar olmasıydı. Ancak, bu tür ih
barlar pek önemsenmiyordu. Nitekim
İstanbul Muhafızlığından Babıâli'ye bir B A B I Â L İ C A D D E S İ
bölük asker getirilmesiyle yetinilmişti.
Şimdi elli altmış yıl evvelki Babıâli Caddesi'ndeyiz. Buradaki hayat büsbütün
Bu bölük de baskın sabahı eğitime çık
başka bir şeydi o çağlarda.
ma bahanesiyle Babıâli'den uzaklaştırıl
mıştı. Yerlerine Anadolu rediflerinden Babıâli Caddesi'nde o zaman orta kaldırım yoktu, parke, mozayık filân, iki
yeni silah altına alınmış bir müfreze gö yanda eciş bücüş, çaştak çuştak, eğri büğrü, kırık dökük, kanbur zanbur Malta
revlendirilmişti. O nedenle İttihatçılar taşlarından yapılmış, sözümona yaya kaldırımı vardı ki çamurlu, yağmurlu ha
pek fazla direnişle karşılaşmaksızm Ba valarda bunların üstünden yürümek, hele yürüyenleri seyir ve temaşa etmek
bıâli'ye girdiler. Babıâli Baskınımın di hem eğlenceli, hem acıklı olurdu. Çünkü taşları gelişigüzel dizilmiş, hayranlığı
ğer bir boyutu İttihatçıların önceden Al çeken bir hokkabazlık maharet ve el çabukluğu kerametiyle çimentosuz, kum
man ve Avusturya elçiliklerini de haber suz, harçsız bastırılmış, yani efendim tükürükle yapıştırılmış, her parçası ayrı
dar etmeleridir. Nitekim Alman Elçiliği ayrı oynar, gerçekten şakrak, oynak, fıkırdak bir kaldırım olduğundan, araları
baştercümanı ile Anadolu Bağdat De na, altlarına yağmur suları, çamurlar girer, çıkar, birikir. Üstünden geçenler bu
miryolu Genel Müdürü Huguenen bas taşlara bastı mı? bastı. Taşlar hiddetlenir, gazaba gelir, isyan eder, ayağa kalkar,
kın sırasında Babıâli'de bulunuyorlardı. yahut yere gömülür, çamurlar fışkırır, gelip geçenlerin üstlerini, başlarını tepe
den tırnağa serpme ve serpilme kirletir, leke içinde bırakır.
Babıâli Baskını İttihatçıların muhale
Arabalara, atlara, eşeklere, köpeklere, öküzlere, ineklere, koyun keçi sürüle
feti sindirerek ülkeyi fiilen tek parti yö
rine, ördeklere, tavuklara, hindilere, kazlara, hamallara... Ve damatlara mahsus
netimine sokmalarına neden olan olay
orta kısım ise güya. hani, odur o! çapından şose müsveddesi gibi bir şeydi.
dır. Kaba kuvvet kullanarak iktidarı ele
Evet şose gibi bir şey ama yalnız toprakla yapılmış. Halis muhlis yerli malı. ilâç
geçirme yöntemlerinin tarihteki kalıcı
için de ötesine berisine o günkü Şehremaneti bir iki avuç çakıl atmış.
bir örneğidir.
Yaya kaldırım ile şose arasındaki kenarlara seller için hendekler açılmış ama
Bibi. F. Ahmad, Ittihad ve Terakki (1908- yağmurlar ve seller bu hendeklerin güzelliğini bozmamak, estetik durumunu
1914), 1st, 1971; S. Aksin, Jön Türkler ve İtti
hat ve Terakki, 1st, 1980; Y. H. Bayur, Türk kırmamak, yoksa bunları taciz etmemek için midir, nedir? şosenin ortasından,
İnkılabı Tarihi, II, I. Kısım, Ankara. 1943; A. yaya kaldırımların üstünden şarıl şarıl akar, şosenin binbir yerinde hendekler,
F. Türkgeldi. Görüp İşittiklerim. Ankara. tepeler, çukurlar, dağlar, dereler, yarlar, uçurumlar yapar ve yakalayabildiği ka
1984; Tunaya, Siyasal Partiler, I. III. dar taşları, toprakları sallasırt edip götürür. .Sirkeci istasyonu önünde ehramlar
ZAFER TOPRAK kurardı.
Şu halde yaya kaldırımları kıyılarındaki sel hendekleri neye yarardı?., diye
BABIÂLİ CADDESİ ceksiniz. Yarardı. İştaynbiruh, Kafkasya birahanelerinde, veya Sirkeci meyhane
Cumhuriyet dönemi öncesinde, Sirkeci lerinin birinde kafayı fazla tutan, fitil olan, zom olan, yolunu kaybeden gazete
Meydanı'ndan başlayıp Cağaloğlu'na muharrirlerinin yan gelip yatmasına. Kaç muharriri sabahları bu sel yalakların
doğru dik bir yokuşla yükselen ve Nu- da sızmış kalmış buldular bilseniz!
ruosmaniye Sokağı'yla kesiştiği noktaya Gelgelelim o zaman buralarda yer tutmuş gazetelerle, matbaalara, bunlarla
kadar devam eden yoldu. Cumhuriyet' ilgili yerlere o şeylere. Kafamda kalanlar:
in ilanından sonra, Sirkeci'den İran Bugünkü Adliye postahaneden, yahut postahaneli adliyeden Babıâli Cadde
Konsolosluğuna, Türk Ocağı ya da eski sine (Ankara Caddesi) gelirken Halk Sandığı olan bina (Alem Matbaası, Ahmet
adıyla Çifte Saraylar Sokağı'na kadar İhsan ve Şürekâsı, Servet-i Fünuri), Babıâli Caddesi'ne köşeyi dönün, İkbal Kü
uzanan bölümüne Ankara Caddesi, ora tü phanesi'nin üstünde (Sucu Kosti'nin dükkânı), Sucu Kosti'nin dükkânı o gün
dan Divanyolu'na kadarki bölümüne de lerin şairleri, edibleri, gazetecileri için bir mahfildi, bir harabat sarayı. O devrin
Babıâli Caddesi dendi. matbuat hayatiyle bu dükkân kadar ilgili yer pek azdır. Bunun karşısında, cad
denin solunda Mihran Matbaası, Sabah gazetesi, şimdiki Tan Matbaası, yukarı
Babıâli sözcüğünün Osmanlı'nın yö
doğru çıkınız. Vakit matbaa ve gazetesinin biraz altmdaki handa ikdam Matba
netim merkezi anlamı dışında Türkçe
ası, İkdam gazetesi. Şimdiki Vakit'in üst tarafındaki büyük bina (Tahir Bey Mat
basın merkezi anlamını da kazanması
baası) Baba Tahirln. Ve Malûmat, Servet, Musavver Fen ve Edeb, İrtika, Arapça
1870'lerden sonraya rastlar. Deyim, gide
el-Malûmat, Fransızca Servet gazeteleri. Geri dönünüz, Meserret apartımanının
rek sadece gazeteleri ve basımevlerini
yanmdan Ebussuud Caddesi'ne giriniz. Sağda (Kırkanbar Matbaası) Tercümandı
değil, basın alanında çalışan bütün
Hakikat, Mecmua-i Edebiye, solda biraz ilerde Hanımlara Mahsus Gazete ile
emekçileri, onların yaşamını, tüm basın
Çocuklara Mahsus Gazete.
dünyasını içeren bir kavram haline geldi.
İkdam Ahmed Cevdet'indi. Servet-i Fünun Edebiyat-ı Cedide Mektebini kur
Fransızca başta olmak üzere, yabancı muştur. Kırkanbar Ahmet Mithat Efendinindir. Hanımlara Mahsus Gazete ile
dilde gazete ve yayınların merkezinin Çocuklara Mahsus Gazeteyi Ibnülemin Tahir Bey çıkarırdı. Bunların dışında da
Galata-Pera olmasına karşılık, Babıâli gazete ve risaleler vardı. Tarik, Maarif, Mektep, Hazine-i Fünun, Pul Mec
Caddesi ve Cağaloğlu, 1870'lerden son muası, Terakki... O günlerin diğer bellibaşlı tabileri de Asır Kütüphanesi sahibi
ra Türkçe basının merkezi oldu. Bir gö Kirkor Faik, Kitapçı Arakel.
rüşe göre, Türkçe basının burada kü
Sadri Sema, Eski İstanbul'dan Hatıralar, İst, 1991 (ilk basımı 1952), s. 80-82
melenmesinin nedeni, hükümetin, sayı
lan birden artmaya başlayan gazeteleri
525 BABIALİ CADDESİ
Sonlarına Ait İstanbul, Galata ve Üskü aşk âteşi dağlar", "Neş'eyle geçen ömrü tırlık, bohçacılık ederlerdi. Kimileri de
dar'ın Üç Manzarası), Viyana. 1959; Zwei mü eyvah keder ettin" gibi şarkıları sık kaçak esircilere gidip kendilerini sattırır-
Stambuler Stadtansichten aus den Jah sık okunan Bacanos, Türk musikisinin lardı.
ren 1616 und 1642 (I6l6 ve 1642 Yılla yetiştirdiği birkaç büyük udiden biridir. Bacıların bir âdeti, istanbul'daki er
rına Ait İki İstanbul Manzara Resmi), Uttan çıkardığı ses taklit edilemeyecek kek hemcinsleri haremağaları gibi, her
Münih, i960; Ein weiteres Sultansbild ölçüde zengindi. Son yetmiş yılın udileri yıl 1 Mayıs günü Çamlıca'daki Çilehane
von Gentile Bellini? (Gentile Bellini'nin arasında "Yorgo üslubü'ndan hiç etki Bayramıma katılmaktı.
Bir Başka Sultan Portresi mi?), Viyana, lenmemiş sanatçı yok gibidir. Mızrap şa Cumhuriyetin ilanından (1923) sonra
196ı; Ein Unbemerkte Hollandische kırtısı çıkarmayan keskin, tannan bir
Grossansicht von Konstantinopel (İstan İstanbul'a türlü yollardan zenci kadın
ses: açık tel-basılı perde farkını ortadan getirtilmesi sona ermekle birlikte önce
bul'un Gözden Kaçmış Bir Felemenk
kaldıran kaydırmasız, temiz parmak bas den gelenler. 1940lara değin, kapılan
Tablosu). Göttingen, 1962.
kıları; çok sağlam ritim duygusu sonucu dıkları ailelerin ikinci, üçüncü kuşakları
Makalelerinden 83'ü, merkezi Mü hızlı parçalarda "lavta mızrabı" denen yanında barınma olanağını bulmuşlar;
nih'te bulunan Südosteuropa-Gesell teknikle aynı anda hem tempo verip bunlara, ana baba yadigârı gözüyle ba
schaft (Güneydoğu Avrupa Derneği) ta hem ezgi çalma yeteneği; taksimlerinde kılmıştır.
rafından üç cilt olarak 1962, 1966 ve bayağı ezgilere rağbet etmeyip klasik Tanzimat dönemi ve sonraki Türk
1976 yıllarında basılmıştır. makam anlayışına sadık kalması ut üslu edebiyatının roman ve hikâyelerinde,
Bibi. F. Babinger, Aufsätze und Abhandtun bunun başlıca özellikleridir. Sanatçı aynı bacı tipinin sıkça işlendiği görülür. Aynı
gen zur Geschichte Südosteuropas und der zamanda "varyasyon" denilen süslü ve dönemlere ait anılarda da bacılara iliş
Levante, Münih, 1962, s. 1-51; M. Gubuoğlu, ya alternatifli ezgi yaratma sanatının da kin ilginç olaylar anlatılmıştır. Bacı tipi
"Franz Babinger". Studia et Acta Orientalia. Tanburi Cemil Bey'den sonraki büyük ni radyoda Selçuk Kaskan'ın yazdığı
Budapeşte, 1968, s. 233-235; H. J. Kissling. bir ustasıydı; günümüzde birçok fasıl
"Franz Babinger (1891-1967)". Sud-Ost For Uğurlugiller skeçlerinde Reşit Baran(->)
aranağmesi onun varyasyonlarıyla çalı canlandırmış, daha sonra bu rolü radyo
schungen, XXVI, s. 375-379; İSTA, IV. 1773- nır. Gerek taksimleri, gerekse besteli
1774; IA, IV, 391. da ve televizyonda Tevfik Gelenbe sür
eserlerdeki hemen ayırt edilen icrasıyla dürmüştür.
İSTANBUL
Yorgo Bacanos, Türk saz musikisinin İSTANBUL
BACANOS, YORGO büyük üstatlarından biridir.
(1900, Silivri - 24 Şubat 1977, İstanbul) CİNUÇEN TANRIKORUR BADOER, GIACOMO
Rum asıllı udi, besteci. Lavtacı Haralam- (15. yy) 1436-1440 yıllarını Konstantino-
bos'un oğludur. Besteci, kemençeci Ale- BACI polis'te geçiren Venedikli tüccar. Bura
ko Bacanos ağabeyi, kemençeci Anastas İstanbul'daki esir pazarının yıktırılması da yaptığı işleri kaydettiği muhasebe
dayısı, kemençeci Sotiri de amcasının ve köle alım satımının yasaklanmasın defteri Bizans başkentinin 15. yy ticaret
oğludur. Saint-Benoît Lisesi'ne girdiyse dan (1847) sonra, hacca gidenlerin ya yaşamına ışık tutan nadir ve önemli
de musiki hevesiyle okulu yarıda bırak da görevle Hicaz'a, Yemene, Afrika'ya kaynaklardan biridir.
tı. Babasından aldığı lavta dersleriyle gidip dönenlerin getirdikleri zenci kadın Badoerin ticari hesap defterinde ka
musikiye başladı, ayrıca Büyük Sinan- kölelerdi. Köle kaçakçılığı yapanlar da yıtlı bilgilerden anlaşıldığına göre Kons-
yan'dan Batı müziği tekniğiyle piyano Afrika'dan aldıkları zencileri istanbul'a tantinopolis, Bizans İmparatorluğu'nun
dersleri aldı. Taksim'deki Eftalofos Gazi- getirip gizlice satmaktaydılar. Aile içinde bu devirde karşı karşıya bulunduğu si
nosu'nda çok genç yaşta profesyonelli bunlara bacı, arap bacı, kara anne, dadı, yasi, iktisadi ve diğer tüm zorluklara
ğe yöneldi; dört-beş yıl içinde şöhret ol kara böcek vb lakaplar verilirdi. rağmen. Batılı ve Doğulu tüccarların sık
du. Piyanoda da başarılıydı. İstanbul aileleri için bacı, evin uğuru sık uğradığı, Bizanslıların da katılımının
Bacanos 1927'de Büyük Postane'nin gibiydi. Çoğu zaman da gelin edilen kı kayda değer olduğu, canlı bir uluslara
üstünde Türk Telsiz Telefon Şirketi'ne zın yanına, onunla akran bir bacı katı rası ticaret merkezi niteliğiyle varlığını
bağlı ilk radyo açıldığı zaman, ağabeyi lırdı. Bacı. koca evinde, gelinin dert or sürdürmekteydi. Sadece orta seviyede
Aleko ile birlikte, radyo müdürü Mesud tağı, sırdaşı, yardımcısı, oda hizmetçisi bir tüccar olan Badoerin Bizanslı, ital
Cemil tarafından iki kişilik fasıl heyetin olur, doğan çocuklara dadılık ederdi. yan, Osmanlı ve diğer tüccarlarla girişti
de çalmak üzere davet edildi. Bu tarih Giderek yaşamını hanımına bağlar, aile ği muhtelif ticari faaliyetlerinde yılda
ten başlayarak elli bir radyoda çaldı. nin bireyi konumunda ölünceye kadar dönen para ortalama 126.000 Bizans Al
1928'de gene Aleko Bacanos ve kanuni evden kopmazdı. tını (hiperpira) civarındaydı. Kentteki
Ahmet Yatman ile birlikte, Hafız Kemal Yalnız zengin konaklarında değil orta yabancı tüccarlar arasında İtalyanlar,
ile Hafız Sadeddin'e (Kaynak) eşlik et halli evlerde bile bacılar vardı. Bunların bunların arasında da başta Cenevizliler
mek üzere Berlin'e gidip plak doldur kölelikleri. Osmanlı yasalarına göre söz ve sonra Venedikliler, Badoerin iş iliş
du; bir yıl sonra kemani Sadi Işılay ve konusu değilken seran köle sayılmak kileri içinde bulunduğu en kalabalık
Aleko Bacanos ile, Işılay'ın eşi Denizkı taydılar. Fakat aileler bacıları açıkça alıp grubu teşkil etmekteydi. Anılan yabancı
zı Eftalya'ya eşlik etmek üzere Paris'e satamazlardı. Evin birçok işini yüklenen, gruplar aynı zamanda oldukça büyük
gitti. Doldurduğu rast, hüzzam, hüseyni, örneğin aşçılık, çocuk bakıcılığı, temiz sermayelerle ticaret yapıyorlar, Batı'dan
nihavent taksim plakları bu döneme ait lik yapan bacılar, hamama bohça götü beraberlerinde çoğunlukla ipek kumaş
tir. Aynı ekiple Kahire'ye geçen sanatçı rürler, çarşıya pazara gezmeye gidişler lar getirip, Avrupa pazarlarına Konstan-
burada başta ünlü Ümmü Gülsüm ile de hanıma koruyuculuk yapar, dert din tinopolis'ten çeşitli hammaddeler ve
ona eşlik eden besteci, udi Muhammed ler bazen dedikodu üretirlerdi. Çocuk balmumu geri götürüyorlardı.
el-Kasapçı olmak üzere Mısırlı musikişi lar, bunlardan kâh korkar, kâh kucakla Sayıları çok fazla olmamakla birlikte,
nasların takdirlerini kazandı; hocalık et rından inmezlerdi. Kent kültürünü yete kentte Osmanlı tüccarları da bulunmak
mek üzere Kahire'de kalma teklifini ise rince edinememiş olan ve Türkçeyi ken taydı. I. Bayezid (Yıldırım)(-») zamanın
kabul etmedi. 1946'da istanbul Belediye dilerine has bir şiveyle konuşan bacılar, da Konstantinopolis'te kurulan Türk ma
Konservatuvarı icra Heyeti'ne katıldı; aile ortamında birçok gülünç olaylara hallesinin Ankara Savaşı'ndan ( 1 4 0 7 )
1953'ten itibaren Münir Nurettin Selçuk neden olurlar ve günlük yaşamın tuzu sonra yok edilmesini izleyen yıllarda.
yönetiminde iki haftada bir Şan Sinema- biberi sayılırlardı. Kapılandıkları aile Osmanlı tüccarları buradaki ticari faali
sinda klasik Türk musikisi konserleri içinde yaşamlarını tamamlayanlar mutlu yetlerine geçici olarak ara vermişlerdi.
veren bu toplulukta 19601ı yılların orta ölürler, fakat geçinemeyenler, kendileri Bir süre sonra Bizans başkentine tekrar
larına kadar çaldı. ne yeni bir kapı ya da eş ararlar, bula gitmeye başlayan Osmanlılar, Badoerin
Özellikle "Sevdası henüz sinede gön mazlarsa evsiz barksız kalır, şurada bu muhasebe kayıtlarında görüldüğü gibi.
lüm gibi sağdı", "Hâlâ kanayan kalbimi rada gündelikçilik, çocuk bakıcılığı, na 1 4 3 0 ' l a r d a burada balmumu, kuru
BAĞCILAR İLÇESİ 528
BAĞCILAR İLÇESİ
İstanbul'un Rumeli kesiminde, Çatalca olan, adını da bağ ve bahçelerden alan lık en yaygın işlerden biridir. Yine kü
Yarımadasında yer alır. Kuzeyden ve bölgede ilk gecekondular, ilin diğer ge çük arabalarıyla seyyar satıcılık yapan
doğudan Güngören, güneyden Bahçeli- cekondu bölgelerinden biraz daha geç lar, küçük dükkânlar, ilçenin mahallele
evler, batıdan Küçükçekmece ilçeleri ile olarak 1960'lardan sonra yapılmaya rinin sosyal profilini çizmektedir.
çevrilidir. Bu alan içinde, yüzölçümü başlanmıştır. Askeri birliklerin de varlığı Bağcılar İlçesi'ni batıdan sınırlayan,
20,98 km2'dir. hesaba katılırsa 1970 sayımında 8.500 havaalanı ile T E M İ bağlayan "Trakya
Bağcılar (Yeşilbağ) 1981'e kadar Ba civarı olan nüfus 20 yıl içinde 300.0001 Otoyolu-E-5 Bağlantı Yolu'' üzerinde ve
kırköy İlçesi içinde bağımsız bir beledi aşarak diğer iç göç bölgeleriyle karşı çevresinde 1990'lardan sonra yer alma
ye iken 1981'de yapılan düzenlemeyle laştırıldığında bile benzersiz bir artış ya başlayan basın kuruluşları ve Metro
önce Bakırköy İlçesi'nde İstanbul Bele- göstermiştir. gibi büyük mağazalar ilçeye yeni özel
diyesi'ne bağlı dört şube müdürlüğün Bağcılara yönelen iç göç, daha çok likler kazandırmaktadır. Hürriyet gaze
den Güngören'e bağlandı; daha sonra Karadeniz ve Orta Anadolu kaynaklıdır. tesi, tesislerini Bağcılar'ın mahallelerin
1984'te bütün bu şube müdürlükleri ye 1960'ların gecekonduları 1980'lerdeki den olan Güneşli'ye taşımış, bağlantı
niden Bakırköy Belediyesi'ne dahil edil imar aflarmdan da yararlanarak günü yolunun batısında ve Küçükçekmece İl
di. 3 Haziran 1992'de yürürlüğe giren müzde kat ortalaması 5 veya 6 olan çesi sınırları içinde yer alan İkitellideki
3806 sayılı yasayla bağımsız bir ilçe olan apartmanlara dönüşmüş, ilçe küçük bir Sabah, Milliyet ve diğer basın kuruluş
Bağcılar, aşağıda adları verilen 21 ma Anadolu kasabası görünümü kazanmıştır. larıyla Bağcılar'ın bir bölümünü de içe
halleye sahiptir. İlçenin kendisine bağlı İlçenin faal nüfusu, ilçenin dışındaki ren bölge, İstanbul'un basın merkezi
köyü yoktur. Mahalleleri şunlardır: Bağ büyük sanayi kuruluşlarında olduğu ka haline gelmeye başlamıştır.
cılar, Bağlar, Barbaros, Çınar, Demirka- dar Bağcılar'ın bütün semtlerine yayıl Bağcılar İlçesi'nde 18 ilkokul, 15 ilk
pı, Evren, Fevziçakmak (Kirazlı bölgesi), mış küçük atölyelerde, imalathanelerde öğretim okulu, 1 ortaokul, 4 lise ve 1
Fevziçakmak (Bağcılar bölgesi), Hürri çalışmaktadır. Marangozluk, doğramacı- endüstri meslek lisesi bulunmaktadır.
yet, Güneşli, Göztepe. İnönü, Kazımka- İSTANBUL
rabekir, Kemalpaşa, Mahmutbey (mer
kez), Sancaktepe, Yavuzselim, Yenigün, Bağcılar'ın Nüfus Gelişimi
BAĞDAT CADDESİ
Yenimahalle, Yıldıztepe ve Yüzüncüyü.
Yıllar Erkek Kadın Toplam Anadolu yakasında, Kadıköy İlçesi sınır
B a ğ c ı l a r ı n nüfus gelişimi, ilçenin ları içinde ana ulaşım yolu. Bağdat Cad
1935 1.124 709 1.833
sosyal yapısı konusunda da bir fikir desi, şehre doğrudan gelen yolun bir
vermektedir (bak. tablo). 1940 1.196 792 1.988 bölümünü teşkil eder. Bizans dönemin
Demografik gelişmenin dikkat çeken 1945 1.300 799 2.099 de de var olan bu yol, kıyının az içeri
bir özelliği, 1970-1990 arasındaki yakla 1950 3.869 sinde İzmit'ten Üsküdar'a kadar uzanı
şık yüzde 3.500ü bulan olağanüstü ar yordu. Bu yol ile kıyı arasında en azın
tış, diğer bir özelliği de kadm nüfusun 1955 2.994 1.179 4.173
dan iki manastır bulunduğu, biri Şaşkm-
erkek nüfusa oranla azlığıdır. I960 2.360 1.208 3.568 bakkal'da. diğeri ise Bostancıda Çatal-
Öteden beri askeri tesis ve kışlaların 1965 4.486 1.571 6.057 çeşme'de bulunan bazı kalıntılardan an
bulunduğu bölgede erkek nüfus fazlalı 1970 4.674 8.593 laşılır. Bostancı dolaylarında yeri kesin
3.919
ğı, kışlalardaki er sayısıyla açıklanabilir. likle bilinmeyen bir yerde ise Satiros
1975 17.323 14.752 32.075 Manastırı bulunuyordu. Bir süre bu dini
Bölge nüfusundaki büyük artışın nede
ni ise, İstanbul'un benzer ilçe ve bölge 1980 43.601 38.646 82.247 yapının kalıntısı olduğu sanılan önemli
lerinde de gözlenen iç göç olgusudur. 1985 ? •/ 169.762 bir yapının bodrum katı ve mahzeni
1950lere kadar bağlık bahçelik, gev olan bir altyapı ise Bağdat Caddesi'nin
1990 ? 306.586
şek yerleşimli bir köy görünümünde kenarında Küçükyalı'da bulunmaktadır.
529 BAĞDAT CADDESİ
Bunun İmparator Teófilos döneminde nın yan yana geçebileceği, tozlu ve kışın (selyaranı) ve bir de ölçüsü verilen aya
9. yy'ın ilk yarısında yapıldığı bilinen çamurlu toprak bir şose yol halinde olan ğın ortadaki büyük gözün bir parçası
Bryas Sarayı(->) olduğu anlaşılmıştır. Bi Bağdat Caddesi 1930'dan sonra Bostancı henüz görülebiliyordu. O sırada, olması
zans dönemindeki tam güzergâhının bi- yönünden Fenerbahçe yolu kavşağına gereken diğer küçük gözden bir kalıntı
linmeyişine karşılık Türk dönemindeki kadar asfalt kaplanmış, buradan Kadıköy- fark edilemedi. Yakın tarihlerde burada
izi, bu yol kenarında değişik tarihlerde Üsküdar yönlerindeki devamı parke dö üst üste yapılan üç düzenlemeden son
yapılan köprü, çeşme ve namazgahlar şeli olarak bırakılmıştır. Bu durum böy ra bu tarihi köprünün bütün izleri orta
dan takip edilebilmektedir. lece uzun yıllar sürmüştür. 1935'ten son dan kalkmıştır. Köprünün her iki ucun
Osmanlı döneminde, Üsküdar'dan ra da caddenin iki tarafından tramvay da da sağlı sollu, Karacaahmet Mezarlı
Şam veya Bağdat yönünde gidecek ker hatları geçirilmiştir. Önceleri bu tramvay ğımın devamı olmakla beraber ayrı ad
vanlar gibi, Doğuya yapılacak seferler hatlarının içleri balastlı, ayrı yolları var lar alan mezarlıklar (Mahmud Baba, Sö-
de ordu, bu yol üzerinden yolculuğuna ken. 1940'tan sonra Bağdat Caddesi'ni ğütlüçeşme, Taşköprü) bulunuyordu.
başlıyordu. Mühendis F. Kauffer tarafın genişletebilmek için, raylar esas cadde Taşköprü'den Kızıltoprak yönünde,
dan, Fransa'nın elçisi Comte de Choise- nin kotuna indirilerek trafik yolu daha solda Papazınbağı denilen geniş bir bağ
ul-Gouffier için 1776'da çizilen, fakat ferah bir duruma sokulmuştur. ve bostan vardı. Bundan soma da solda
1786'da yine F. Kauffer ile Le Chevali- Bağdat Caddesi, Adnan Menderes dö Kalyonlar Başhalifesi Hacı Ömer Efen
er'nin düzeltip tamamladıkları İstanbul nemindeki şehir düzenlemesi sırasında dimin 1186/1772'de yaptırdığı güzel bir
ve çevresini gösteren haritada, o sıralar 1958'de tekrar ele alınmış ve zaten tram namazgah yer almıştı. Çok değişik bi
da etrafı tamamen boş kırlık olan yerler vay hatları da bütünüyle kaldırıldığından, çimde bir çeşme, namazgah sofası, kıb
den geçen bu yol İzmit yolu (Chemin cadde aylar boyunca trafiğe kapatılarak le taşı ve mermer bilezikli kuyudan olu
de Nicomédie) olarak işaretlenmiştir. yeniden genişletilmiş, kazılmış, iki yanın şan bu küçük manzume çok yaşlı üç
Necip Bey'in adı altında İstanbul Şehre daki bahçeler istimlak edilerek kesilmiş, ağaç ile gölgelenmişti. Yanındaki hazi-
maneti (Belediyesi) tarafından, Kadıköy duvarlar geri alınmıştır. 1960'lardaki hü rede, namazgahın kurucusu Ömer Efen
paftası 1918'de yayımlanan şehir planın kümet değişikliği kargaşası içinde uzun di (ö. 1191/1777) ile ailesi mensupları
da, yalnızca dereden doğuya doğru kısa süre öylece kalan çalışmalar, sonra tekrar nın mezarları bulunuyordu. Yakın za
bir parçası Bağdat Caddesi olarak adlan sürdürülerek Bağdat Caddesi yeniden man önce namazgah ve mezarlar da
dırılan yol, Kızıltoprak'tan itibaren Ihla düzenlenmiş, bazı bölümlerinde yaya kaldırılmış, ağaçlar kesilmiş, yerlerine
mur Caddesi olarak işaretlenmiştir. kaldırımları ile trafik yolu araşma iki sıra bir oto galerisi ile apartmanlar yapılmış
Bu yol Bağdat Caddesi adı ile istan halinde çınar ağaçları dikilmiştir. tır (geriye yalnızca bir ağaç kalabildi).
bul Belediyesi tarafından 1934'te yayım Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlı Az ileride Kadıköy'den gelen yolun
lanan Ìstanbul Şehri Rehberinde Yo- ğı yıllarında (1984-1989) Kalamış'tan iti birleştiği yerde Zühdî Paşa Çamii'nin ar
ğurtçu-Kurbağalı derelerinin evvelce üze baren sahilin doldurulması ve sahil yo kasında, Ihlamur menzili denilen bir yer
rinden geçen Taşköprü'den başlamakta lunun yapılması, Bağdat Caddesi'nin vardı. Burada evvelce ulu çınarlar bu
dır. Bu başlangıç şimdi, Fenerbahçe Sta- yalnızca Kadıköy yönünde tek istikamet lunduğuna göre herhalde bir namazgah
dı'nın arkasında, Kadıköy-Üsküdar-An- olarak trafiğe tahsisi ile de yeni bir dö da olmalıydı. 1177/1763 tarihli, "Kadı
kara yollarının birleştiği yoncanın oldu nem başlamıştır. karyesi sakinlerinden Kürt Hasan Ağa"
ğu yerdir. Buradan itibaren doğuya uza Bağdat Caddesi'nin Osmanlı dönemi nın hayır eseri olan ve 1955'te arkasın
nan Bağdat Caddesi, Kalamış Koyu hi boyunca iki tarafının boş ve ekili arazi daki apartmanın sahibi tarafından yıktı
zasında bir kavis yaptıktan sonra, he olduğu bilinir. Burada, resmen Bağdat rılan bir de çeşme vardı.
men hemen düz bir çizgi halinde Fe- Caddesi'nin başladığı Taşköprü, 16. Feneryolu'nu geçtikten sonra Selami-
neryolu, Çiftehavuzlar, Göztepe, Eren yy'da yapılmış, klasik üslupta üç gözlü çeşme semtine adına veren namazgah
köy, Suadiye semtlerinden geçerek Bos bir köprü idi. 1957'de bu köprünün ile çeşme görülür. Bunlardan namazgah
tancı Deresinin batı tarafındaki Bostan modern köprünün altında kalan 6,50 m 23,10x12 m ölçülerinde, taş duvarla çev
cı Çarşısina ulaşıyordu. açıklığındaki küçük gözlerinden biri ile rili bir sofa idi. Kıble taşı 1194/1780 ta
1930'lu yıllara kadar ancak iki araba 3,60 m genişliğinde bir ayağı, mahmuzu rihli olup, yüzeyi zengin surette kabart-
malarla bezenmişti. Namazgahın yerinde Hâce Mahtume Hatun'un cariyesi Hâce leri sayar. Cadde üzerinde ise Kâzım
şimdi benzin istasyonu vardır. Karşısın Narkerâb Kalfa tarafından ihya edilmiştir. Paşa ile adını vermediği bir mollanın
da olan Selamiçeşme ise 1 2 1 5 1 8 0 0 ta Bağdat Caddesinin istanbul Belediye köşklerini bildirir. 1940lara kadar, Kala
rihli ilk kitabesine göre Kethüda Şuhî si sınırlarının ucunda olan Bostancı men mış'a ayrılan caddenin kenarında çok
Kadın tarafından ihya edilmiştir. İkinci zili ise evvelce Bostancıbaşı kolluğunun büyük bir köşk bulunuyordu. Solunda
kitabede ise çeşmenin 1254/1838'de Ha önünde olan birkaç yaşlı ağacın gölgele Hakkı Paşa'nmki ile Hüseyin Avni Pa-
zinedar Usta tarafından II. Mahmud'un diği, geniş bir namazgah ve bir çeşme şa'nm damadı Reşid Paşa'nm köşkleri
isteği üzerine bir daha tamir ettirildiği ile işaretlenmişti. Çeşme ve kıble taşı vardı. Sağdaki Abacıbaşı Köşkü sonra
öğrenilir. Bağdat yolundan giden yolcu son yıllarda birkaç defa yer değiştirmiş Esad Paşa'nm olmuştur.
ları ikinci kademe uğurlama yeri olan ve son olarak da çok çirkin bir biçimde Yine S. Muhtar Alus'un yazdığına gö
Selamiçeşme'nin kitabeleri evvelce ka yan yana dikilmiş, namazgah sofası ise re. Bağdat Caddesi'nin sol tarafında,
zınmışken, 196l'de bir müteahhitin gay ortadan kalkmış, sadece ağaçlar kalmış sadrazam yaveri Cemal Paşa'nm bağları,
reti ile yeniden işlenmiştir. tır. Ahşap bir bina olan Bostancıbaşı kol bostanları, kebir havuzu, kaskatları ve
Bağdat yolu, şimdiki Caddebostan luğu da, Bostancı Karakolu olarak uzun sayfiyegâhı. sağda sonradan yapılan ca
semtinde, sol tarafta Çukurçeşme olarak yıllar hizmet ettikten sonra son yıllarda mi (Erenköy-Galip Paşa Camii), Şem-
adlandırılan bir menzil yerine sahip bu yıktırılmıştır. Önceki mimari bütünlüğü seddin Sami'nin köşkü, yanında Dr. Ce
lunuyordu. Evvelce arkasında bir na nü kaybetmiş olan çeşme, daha eski bir lal İsmail Paşa'nın yazlık ve kışlığı, ileri
mazgah sofası olan bu kitabesiz çeşme, çeşmenin ihyası suretiyle II. Mahmud ta sinde tek tük evler yer alırdı. Şaşkın-
önce bir evin b a h ç e duvarına bitişik rafından 1247/1831'de yaptırılmıştır. bakkaf daki ağaçların altı pazarları Hıris-
olarak kalmış, yakın tarihlerde de arka Bağdat Caddesi, bu menzillerin he tiyanlarla dolar, laternalarla ve mando
sında kurulan bir restoran yapılırken men yanında olan, klasik üslupta mima- linlerle horalar tepilirdi. Buradaki köşk
yok edilmiştir. İhyası için 1991'de yapı rili köprüde sona ermektedir. Bu köprü lerden kime ait olduğu kesinlikle anlaşı
lan girişimler sonuçlanmamıştır. den itibaren tarihi yol, Küçükyalı-Malte- lamayan bir tanesi Şemseddin Sami
Çınardibi semtinde çok yaşlı bir çına pe-Kartal-Pendik yönünde değişik adlar Beyinkinden sonra geliyordu. Bunun
rın bulunması burada da evvelce bir alarak uzanır. Bağdat Caddesi'nin iki ya büyük havuzu çok yakın tarihlere kadar
menzilin bulunduğuna işaret sayılabilir. nındaki arazilerde geniş bahçeler içinde Bağdat Caddesi'nin kenarında görülebi
Nitekim uzun yıllar açık hava tiyatrosu, Batı üslubunda büyük köşkler. II. Ab- liyordu. Havuzun iki yanından köprü
sonraları sinema olarak kullanılan bu dülhamid döneminin (1876-1909) son lerle tam ortasındaki yuvarlak bir müzik
yerde yakın tarihlerde modern bir cami larına doğru yapılmaya başlamıştır. S. kameriyesine geçiliyordu. Köprüler ve
yapılırken buranm Valide Sultan vakfı ol Muhtar Alus'un yazdığına göre, Papazın- kameriye, 19- yy sonlarında köşk ve sa
duğu ileri sürülmüştür. Zaten C. Von der bağı denilen yer, I. Dünya Savaşımdan ray bahçelerinde moda olan ağaç taklidi
Goltz'un haritasında bu yerde Çoban önceki yıllarda oldukça ünlü bir mesire olarak betondan yapılmıştı.
Çeşmesi adıyla bir çeşme işaretlenmiştir. ve eğlence yeri idi. Aynı yerlerde Ali Pa Bağdat Caddesi'nin etrafında seyrek
Bağdat Caddesi kenarındaki menzil şamın köşkü bulunuyordu. Bağdat Cad olarak bazı ufak ahşap köşkler 20. yy'ın
yerlerinden biri de Bostancı'da Çatalçeş- desi'nin Kızıltoprak semtine kavuştuğu başlarında yapılmıştı. Bunlar arasında
me denilen yerdedir. Sağ tarafta olan na yerde, sol tarafta Maarif Nazırı Zühdî Pa- Suadiye ile Bostancı koylarını ayıran
mazgah yıllar önce herhalde Vakıflar İda şa'nın büyük ahşap köşkü vardı. Zühdî burnun üzerinde Mabeyinci Sâdi Beyin
resi tarafından satıldığından, yaşlı çınar Paşa, aynı yerdeki ilk köşkünün yanma köşk ve yalısı bulunuyordu. Girişi Bağ
ağacı binaların arasına sıkışmıştı. 1991'de sı üzerine bu ikincisini yaptırmış; Cum dat Caddesi üzerinden olan köşkün ara
ağaç kesilerek ortadan kaldırıldı. Karşı huriyet döneminde Kadıköy Kız Orta- zisi çok geniş olup, iki tarafı ağaçlı bir
tarafta olan çeşmesi ise 1946-1947'de ye okulu'na dönüştürülen bu büyük yapı yoldan ahşap köşke bağlantı sağlanmış
rinden sökülerek geriye alındı. Esas kita da 1940larda yanarak yok olmuştur. tı. Bir tarafı Bağdat Caddesi, diğer tarafı
besine göre İstanbul'un çok az sayıdaki Köşkün yanında olan Zühdî Paşa ailesi denizle sınırlanan köşkün, denize uza
en eski çeşmelerinden olan bu küçük nin mezarları, oradaki caminin az beri nan burnun üstünde içinde fıskiyeli ha-
anıt, 957/1550'de büyük ihtimal ile İhsan sinde hâlâ durur. vuzu olan tek katlı kagir bir müştemila
adında bir kişi tarafından vakfedilmiş ve S. Muhtar Alus. Bağdat Caddesinden tından başka koruluk halindeki bahçe
ikinci kitabesine göre de 1282/1865'te istasyona çıkan yol üstünde bazı köşk sinde hizmet binaları, çok büyük bir li-
531 BAĞDAT KÖŞKÜ
morduk (sera), meyve ve sebze porter- İstanbul'un Anadolu yakası gençliğinin BAĞDAT KÖŞKÜ
leri de vardı. Bir süre kır kahvesi olan yaz aylarında saat 17.00'den genellikle
Topkapı Sarayı(->) manzumesi içinde
arazi parsellenirken, ahşap köşk de yan 20.00'ye kadar trafik olmadığı için ra
dördüncü avluda yer alan yapılardan
dı. Bugün yerinde birçok sokak ile yük hatça gezinti yaptığı bir arter oldu. "As
biridir.
sek apartmanlardan meydana gelen ma falta çıkmak" denilen bu akşam gezinti
Bağdat Köşkü (Bağdat Kasrı) IV. Mu-
halleler bulunmaktadır. leri ancak 1950lerde sona erdi. Bu "as
rad tarafından yaptırılmıştır. l624'te Sa-
Bostancı'ya yakın bölümdeki iki katlı falt piyasalari'nda kalabalık arasında,
feviler tarafından ele geçirilen Bağdat'ın
ahşap köşklerin bazıları ise, I. Dünya zarif süvari giyimi içinde güzel atının
l638'in son günlerinde yeniden fethe
Savaşinda Cihangir yangınında evleri üstünde gezintiye katılanlar da vardı-.
dilmesinin hatırası olarak bu adla anıl
yananlar tarafından inşa ettirilmiştir. Bunlardan biri, İstiklal Savaşı sırasında
mıştır. Naîmâ, Bağdat seferini anlatırken
Bunlar 1950'lerden itibaren peyderpey İçerenköy'de Rum çetecilere karşı çarpı
köşkün inşaatının sefere çıkılırken em-
yıktırılarak, yerlerine önce bahçeli kagir şan, soma Bostancı'da imar mevzuatına
redildiğini ve yapımının bir yıl içinde
villalar yapılmış; 1970'lerden itibaren bu aykırı gazino ve otel yapmasına göz yu
tamamlandığını bildirir. IV. Murad'm
villalar da yerlerini, belediye imar mev mulan Şaban'ın kızı, bir diğeri Şaşkın-
Bağdat seferi bir yıl iki ay sürdüğüne
zuatı ancak beş kata izin verdiğinden, bakkal'da oturan "Atlı Muazzez" olarak
göre Bağdat Köşkü'nün inşası 1639'da
bu ölçüde apartmanlara bırakmışlardır. adlandırılan genç bir hanım ile, onlara
gerçekleşmiş olmalıdır. İç süslemelerin
Yalnız tam Ç a t a l ç e ş m e ' n i n yanında heveslenerek atıyla caddeye çıkan ve
ise bir süre daha devam ettiği tahmin
1935'ten sonra devrin bakanlarından sonra atını zapt edemeyen lise öğrencisi
edilebilir.
Tahsin Coşkan tarafından satın alman Zülâl Ece idi.
güzel ahşap köşk durmaktadır. Suadi- Bağdat Caddesi'nin iki yanındaki ara Ahmed Refik'in (Altmay) kaynak gös
ye'de yine cadde kenarında olan üç ziler, 1935'ten sonra küçük parsellere termeksizin belirtiğine göre köşkün mi
katlı "Yağcıların Köşkü" denilen yapı da bölünerek, buralara genişçe bahçeler marı, Mimarbaşı Hasan Ağa'dır. Oysa bu
yakın tarihlerde ortadan kalkmıştır. içinde, genellikle iki katlı küçük villalar tarihlerde hassa başmimarının Kasım
inşa edilmiştir. Bunların fotoğrafları 1935- Ağa olması gerekir. Sedat Hakkı Eldem
Bağdat Caddesi'nin, şehir sınırına
1940 arasında çıkan Arkitekt ve Yedigün de Bağdat Köşkü'nün mimarının Kasım
yaklaştığı yerde, Bostancı'da son önemli
dergilerinde görülür. Ağa olabileceğini muhtemel görmüştür.
köşkler, cadde ile deniz arasında bulu
nan, Anadolu-Bağdat Demiryolları Ge Bağdat Caddesi kenarında yeni apart 19. yy sonlarına doğru Bağdat Köşkü
nel Müdürü, İsviçreli Huguenin'in 1900' manlar yapılırken, aralarındaki parseller revaklarınm araları demir çerçeveli bir
e doğru yaptırdığı muhteşem köşkler ve de Fenerbahçe Lisesi ile Semiha Şakir Li camekânla kapatılmıştı. II. Abdülhamid
parktır. Cadde kenarında, aslında etrafı sesi de inşa edilmiştir. Bugün Bağdat (hd 1876-1909) bu camlı galerinin bir bö
yüksek duvarla çevrili sebze bahçesi Caddesi, blok apartmanların altında ge lümünü döşetmişti. Padişah ramazan ayı
olan malikâne, deniz tarafındaki parkın niş vitrinli mağazaları, banka şubeleri, nın on beşinde saraya geldiğinde bir sü
içinde, Batı üslubunda iki köşk halinde caddeyi dört dizi halinde işgal eden yo re bu dar aralıkta dinlenirdi. Bu oda ve
dir (bak. Bostancı). ğun trafiği ile tamamen değişik görü camekân yakın tarihlerde kaldırılmıştır.
Bağdat Caddesi'nin canlanması 1930' nümlü bir anacadde olmuştur. Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı man
lu yıllarda Mustafa Güler Bey'in Suadiye Bibi. C. von der Goltz, Karte der Umgegend zumesinin en güzel ve ilk şekli bozul
Plajı'nı yaptırması ile gerçekleşmiştir. von Konstantinopel, Berlin, ty, 1:100.000; İs maksızın günümüze gelmiş bir parçası
tanbul Şehremaneti (Necip Bey), İstanbul dır ve Türk köşk mimarisinin şaheserle
Mabeyinci Sâdi Bey Korusu'nun yanın
Rehberi, İst, 1918, Anadolu yakası paftası;
daki koyda ilk tesislerini kuran Mustafa rinden sayılır. Sarayın "Şimşirlik" ve "İn
Ergin, Rehber; S. M. Alus, "Yoğurtçudan
Bey, plajına Moda ve Altınkum plajları Bağdat Caddesi Boyu", Akşam, Şubat 1938; cirlik" denilen iki bahçesinin birleştiği
nın müşterilerini çekebilmek için, koyu S. Eyice, "İstanbul-Şam-Bağdad Yolu Üzerin yerde 7 m yüksekliğinde kemerli bir
kırmızı renge boyalı dört otobüs yaptı deki Mimari Eserler, I-Üsküdar-Bostancıbaşı bodrum katı üstüne oturtulmuştur. Ha
rarak (bu yıllarda otobüsler kamyon şa Derbendi Güzergâhı", TD, S. 13 (1958), s. liç ve Marmara'ya, Galata ve Beyoğlu
81-110; M. K. Özergin, "Üsküdar-Bostancıba-
sisi üzerine yapılırdı), İstanbul halkının şı Derbendi Güzergâhı Kitabeleri", 723, S. 13 semtlerine hâkim bir konumdadır.
Kadıköy İskelesi'nden Suadiye Plajı'na (1958), s. 111-132; R. E. Kocu, "Bağdat Yolu- Köşkün ana mekânı dört tarafında
geliş ve dönüşünü sağlamıştı. Bir süre Caddesi", İSTA, IV, 1811-18Î4. çıkıntılar olan bir sekizgen biçiminde
sonra asfalt kaplanan Bağdat Caddesi SEMAVİ EYİCE dir. Dikdörtgen çıkıntılar birer sivri ke-
BAĞDAT VAPURU 532
merli eyvan şeklinde orta mekâna açı " Y e n i K ü t ü p h a n e " adı v e r i l e n , i ç i n d e ' BAĞDAT VAPURU
lırlar. Ortasında bir aydınlık feneri bu saraya ait bütün kitapların bir araya ge Şehir Hatları İşletmesi vapuru. Yandan
lunan kurşun kaplı bir kubbe orta me tirildiği m e r k e z e alınmıştır. çarklı yolcu vapurlarmdandı. Basra ile
kânı örter. Çok dengeli bir planı olan Klasik devir Türk sanatının en muh Halep adlı iki de eşi vardı. Anadolu-Bağ-
köşkün bir tarafına dikdörtgen planlı t e ş e m eserlerinden olan B a ğ d a t K ö ş k ü dat Demiryolu Şirketi tarafından 1904'te
ve üstü aynalı tonoz ile örtülü bir oda eski Türk yapı g e l e n e k l e r i n i n değişik Almanya'da, Kiel'deki Howaldtswerke
eklenmiştir. Bu odanın duvar kalınlığı bir uygulamasıdır. tezgâhlarında inşa ettirilmişti. 434 gros
içine ustalıkla gizlenmiş bir hela bulu Bibi. Tarihi Naima. III. 1442. 1448; H. Et- tonluktu. 54 m boyunda, 7 m genişliğin-
nur. Baklavalı başlıklı mermer sütunla hem (Eldem). Topkapı Sarayı, 1st, 1931, s. deydi. 900 beygirgücünde, üç genleşmek
ra sahip bir revak köşkün etrafını dola 23; Topkapı Sarayı Müzesi Rehberi, İst.. 1933.
s. 135-136; N. M. Penzer. The Harem, Lond makinesi vardı. Idare-i Mahsusa adlı de
şır. Bu sütunlara oturan çift renkli taş niz işletmeciliği kuruluşuna, bedelleri
lardan işlenmiş sivri kemerler kurşun ra. 1936. s. 253-255; T. Öz. Turkish Cera
mics, Ankara. 1953. s. 36. levha LXIII-LXIV; Haydarpaşa hattı gelirlerinden karşılan
kaplı geniş bir saçağı taşımaktadır. Sü K. Otto-Dorn, Türkische Keramik, Ankara, mak üzere yaptırılmıştı. Gerçekten zarif,
tunlar arasında mermer şebekeli korku 1957, s. 132; Melek Celâl Lampe, Le vieux sé güzel ve rahat bir vapurdu. Beyaza bo
luklar vardır. rail des Sultans. İst.. 1959. s, 80; Koçu. Top- yanmıştı, yalnızca bacası siyahtı. Baş ve
Bağdat Köşkümün esas girişinin üs kapu Sarayı. 108-112; Eldem. Köşkler ve Ka
sırlar, I, 298-318; Eldem-Akozan, Topkapı kıç tarafında birinci mevki iki geniş salo
tünde Farsça bir beyit yazılmıştır. Dış nundan başka, önemli kişilere ayrılmış
Sarayı. 28-29; F. Davis, ne Palace of Topka
duvarları renkli taş kaplama ve çiniler pı in Istanbul, New York. 19"0. s. 180-184; özel yan kamaraları da vardı.
süsler. Kuzey rüzgârlarına maruz kalan H. Tezcan. Köşkler. İst.. 19"8. s. 10-13; Ab
bu çiniler büyük ölçüde zarar görmüş durrahman Şeref. "Topkapı Saray-ı Hümayu Ağustos 1910'da öteki iki eş vapurla
ve bazı yerleri de kötü biçimde tamir nu". TOEM. H/7 (1327), s. 411-414; Ahmed birlikte Seyr-i Sefain İdaresi'ne verilen
edilmiştir. Kapı seviyesinden itibaren Refik (Altmay). "Bağdat Kasrı", Cumhuriyet, Bağdat, 1918'de sisli bir havada Ada
( 2 4 Mayıs 1935): E. H. Avverdi. "Bagdad lara giderken Mühürdar önlerindeki ka
beyaz zemin üzerinde narçiçeği ve en Köşkü".' İSTA. IV 1804-1808; S. Eyice, "Mi
ginar yapraklı çiçeklerle bezenmiş olan yalara bindirdi. Sonra Haydarpaşa men
mar Kasım Hakkında". Belleten. LXIII/172
çiniler klasik devir Türk çini sanatının (1979). s. 767-808: av. Topkapı Sarayı. İst.. direğinin içine çekildiyse de orada bata-
son ve güzel örnekleridir. 1985, s. 35: av. "Bağdat Köşkü". DİA. IV, rak dibe oturdu; yalnızca direği ve ba
Köşkün içindeki ocağın altın yaldız 444-446. cası su"yun üzerinde kaldı. Sonra yeni
kaplamalı muhteşem bir davlumbazı SEMAVİ EYİCE den çıkartılarak onarılıp servise kondu.
vardır. Ocak ince uzun bir baca ile dı
şarıya bağlanmıştır. Planda çıkıntı ola
rak görülen hücrelerin içlerinde sedirler
yer almaktadır. Bu kısımların ahşap ta
vanları altın yaldızlı ve bugün artık sayı
lı denilebilecek ölçüde az örneği kalmış
malakâri bir süslemeye sahiptir. İç du
varlar kubbe eteğine kadar çinilerle kap
lanmıştır. Ocağın iki yanında bulunan
çiniler hem ölçüleri hem de süslemede
kullanılan kuş motifleri bakımından son
derece nadirdir, iki pencere dizisi ara
sında ise mavi zemin üzerinde beyaz
harflerle yazılmış yine çini bir yazı ku
şağı çepeçevre mekânı dolaşır. Dıştan
pirinç şebekeli olan alt sıra pencerelerin
ve dolapların ahşap kanatları fildişi, se
def ve bağa kakma süslemelidir. Üst sı
ra pencereler renkli camlı alçı çerçeveli
revzenlere sahiptir.
Bağdat Köşkü'nde 360 kadar kitaba
sahip bir kütüphane de bulunuyordu,
içlerinde nadir yazmalar bulunan bu ki Bağdat Vapunı Moda İskelesine yanaşıyor.
Salâbaddin Giz
taplar, Ağalar Camii'nde kurulan ve
533 BAĞLARBAŞI
Daha çok, Moda-Kalamış-Caddebostan ma, 25 ayva, 43 şeftali, 13 vişne, 31 ki haline getirilen bu bağda, ilk gömüldü
hattında kullanıldı. II. Dünya Savaşı sı raz, 21 kayısı, 9 nar, 11 incir. 11 dut, 15 ğü yerdedir. Osmanlı mimarisinin de
rasında, 1940'ta araba vapuru haline ge muşmula, 59 üzüm, 31 portakal türü ğerli kalfalarından Balyanlar da (bak.
tirildiyse de dengesi bozuk olduğundan yetiştiği yazılmaktadır. Bu değişik türler Balyan ailesi) aynı mezarlıkta yatmakta
uzun süre çalıştırılamadı. Ekim 1954'te gerek yurtdışından, gerek imparatorlu dırlar. Ermeni edebiyatının ustalarından
hizmet dışı bırakıldı. Hâlâ çalışabilir du ğun çeşitli yörelerinden, gerekse İstan Mateos Zarifyan'ın ve Bedros Turyan'm
rumdaki makinesi, 1956'da yapılan "Ka bul'un bağlarından getirtilmiştir. mezarları da buradadır.
ramürsel" araba vapurunda kullanıldı. Çavuşüzümünün en iyisinin Valde- Bağlarbaşı Meydam'ndan ilahiyat fa
ESER TUTEL bağı'nda, Pendik civarındaki Dolaybağ- kültesine doğru inen caddenin sol ya
ları'nda, Kurbağalıdere'deki Dereba- kası tümüyle mezarlıktır. Bu mezarlık
BAĞLAR ğı'nda yetiştiği; Göztepe-Maltepe ara Rum ve Ermeniler arasındaki uzun tar
sındaki bağlarda bir, hattâ iki ay süren tışma ve kavgalardan sonra, iki başı Er
Bizans döneminde, özellikle manastırla
üzüm panayırları yapıldığı; Maltepe bağ meni mezarlığı, ortası Rum mezarlığı
rın çevresinde üzüm bağlan olduğu
larında panayır boyunca eğlenceler dü olarak üçe bölünmüştür. Eskiden arka
(bak. Adalar), Heybeliada ve Büyüka-
zenlendiği kaynaklarda belirtilmiştir. tarafında, tam Marmara Üniversitesi ila
da'daki bağlarda üretilen üzümlerden
yapılan şarapların ünü bilinmektedir. Üzüm bağlarına çıkma ve buralarda hiyat Fakültesi'nin karşısında Yahudi
Yine Bizans döneminde Boğaz'm Rume eğlenme mevsimi, ağustos sonu, eylül mezarlığı vardı. Bu alan bugün beledi
li yakasında Rumelikavağı'ndan Büyük- başlarıdır. Meyve bağları ise, hangi mey yenin park ve bahçeler müdürlüğü ola
dere'ye doğru bağlar bahçeler bulundu venin mevsimiyse ona göre şenlenir. rak kullanılmaktadır.
ğu, Anadolu yakasında Fenerbahçe'den Boğaz sırtlarmdaki bağlar, ilkbahar ve Osmanlı döneminde semtte çoğun
bugünkü Pendik'e uzanan bölgede bağ yaz aylarında tercih edilmiştir. Gerek lukla Ermeniler, az sayıda da Rum otur
yetiştirildiği eski kaynaklarda ve gezi üzüm gerekse meyve bağları. 20. yy'a duğundan camiler oldukça yenidir. İs
notlarında geçmektedir. Ancak, Osmanlı doğru daralmaya ve bakımsızlaşmaya lam Enstitüsü Camii, Beylerbeyi'ne inen
döneminde "bağ" sözcüğü üzüm bağın başlamışsa da Çamlıca eteklerinde, Ada- yol üzerinde Hacı Yakub Kazdal Camii,
dan daha geniş anlamda, meyve bahçe lar'da, Maltepe tarafında ve Boğaz'm Üsküdar yolu üzerinde Kuruçeşme Ca
lerini de içeren biçimde kullanılmıştır. Rumeli yakasında yer yer küçük bahçe mii ve otobüs garajının karşısındaki
İslam dini şarabı yasakladığından şarap ler halinde 1950lere kadar varlığını ko Bağlarbaşı Camii hep yeni yapılardır.
yapımını hedefleyen yaygın bir bağcılık rumuş; 1950'lerden, hele de yapılaşma Kiliseler ise oldukça eskidir. Bağlar-
Osmanlı döneminde görülmez. Buna nın hız kazandığı 1 9 7 0 l e r d e n sonra, başı'nda Ermenilere ait iki kilise vardır.
karşılık Osmanlı dönemi İstanbul'unda birkaç meraklının özel bahçeleri dışın Yenimahalle'deki Surp Garabet Kilisesi
meyve bağları yaygındır. Ayrıca çeşitli da, bütünüyle yok olmuştur. 15. yy'da Vanli Despot Zakarya tarafın
üzüm türlerinin büyük özenle yetiştiril Osmanlı döneminde bağların bakım dan yaptırılmıştır. 1727'de Patrik Ohan-
diği üzüm bağları da elverişli yörelere ve işletmesiyle uğraşanlar, çoğunlukla nes Golod binayı yenilemiş, Kudüs'e gi
ve saray bahçelerine dağılmıştır. Arnavutlar, Rumlar ve Ermenilerdi. Sa den hacılar için bir de manastır yaptır
ray mensuplarının ve devlet ricalinin mıştır. Kiliseye bağlı olarak 1844'te "Ce-
Kentin, gerek üzüm gerekse meyve bağlarında bahçıvan olarak Arnavutlar meran" okulu yapılmış, fakat bina 1887'
bağlarının yoğun ve ünlü olduğu bölge çalışırdı. Boğaziçi köylerinde bağ işle- de yanmış, 1888'de yeniden inşa edil
leri, Anadolu ve Rumeli yakası Boğaziçi tenlerse daha çok Rumlardı. Adalar'da miştir. Bugün "Semerciyan Cemeran İl
köyleri; Çamlıca ve etekleri, Yakacık, yakın zamanlara kadar süren bağcılık kokulu" olarak öğretim görevini sürdür
Bağlarbaşı(-0 bölgesi; Üsküdar'dan Eren yine Rumların, yer yer de Ermenilerin mektedir. İkinci Ermeni kilisesi, Selam-
köy, Göztepe, Maltepe'ye kadar yayılan elindeydi. sız'daki Surp Haç Kilisesi'dir. l697'de
alan; Kadıköy'den Fenerbahçe'ye uza .Günümüzde, İstanbul'un bağlarının Papaz Abraham tarafından inşa edilmiş
nan kesim; Kartal, Pendik çevresi; Ru yerinde evler, apartmanlar, asfalt yollar, tir. Abraham'ın mezarı kilisenin bahçe-
meli tarafında Topkapı Maltepe'si; Ayas- beton bloklar veya eski günleri hatırla sindedir. Patrik Golod, 1727'de binayı
paşa'dan Kabataş'a doğru inen sırtlar ve tan durak levhalarından başka bir şey yenilemiş, daha sonra 1830'da bina hal
nihayet Adalar'dır. Eski bağların en ün kalmamıştır. kın bağışlarıyla bir kez daha yeni baş
lülerinin nerelerde bulunduğu bugünkü tan yapılmıştır.
Bibi. -Bağ ve B a h ç e " , İSTA, III, 959-963;
semt, sokak ya da durak adlarından da
"Bağ, Bağlar, Bağcılar", İKSA, II, 1790; Kö- Semtteki tek Rum kilisesi Rodoslu
çıkarılabilir: Örneğin Bağlarbaşı, Valde- mürciyan, İstanbul Tarihi, 48-49, 68; Erde- taş ustalarının kendi ibadetleri için
bağı, Papazınbağı, Viranbağ, Dolaybağ- nen, Adalar; Evliya, Seyahatname.
1804'te inşa ettikleri Profotis İlyas Kili
ları ve kentin çeşitli yerlerindeki Bağo- İSTANBUL sesi'dir. 4.000 irilik bir bahçe içindeki
daları adını taşıyan sokaklar vb.
bu bina, İstanbul'daki kiliselerin en bü
Eremya Çelebi Üsküdar tepelerinden BAĞLARBAŞI yük ve en bakımlılarından biridir. İçin
Çamlıca'ya kadar sağlı sollu uzanan ço Bağlarbaşı semti, Üsküdar yönüne doğru deki ikonalar ve avizeler çok değerlidir.
ğu Ermenilere ait bağlardan söz eder. Selamsız ve Fıstıkağacı, Kadıköy yönüne Kilisenin karşısındaki Profotis Okulu,
Yine Kadıköy'den Fenerbahçe'ye yayı doğru Nuhkuyusu, Kısıklı yönüne doğru bugün Doğuş Anaokulu olarak kullanıl
lan bölgenin gözleri okşayan bağlarla Altunizade, Beylerbeyi yönüne doğru maktadır. Rum anaokulu ise Altı-Yedi
örtülü olduğunu söyler. Bu bağların bir Nakkaştepe arasında kalan, Üsküdar 11- Eylül OlaylarıG» sırasında yakılmıştır.
bölümü zaman zaman sökülmüş ya da çesi'ne bağlı bölgeyi kapsar. Semtin çok Semtteki diğer eski ve yeni okullar
hastalık girdiğinden kavrulup kırılmıştır. eskiden tümüyle bağlık bir arazi olduğu; şunlardır: Marmara Üniversitesi İlahiyat
19- yy ortalarında, meyve ağacı ve çeşit Ermeni manastırının bağı olan bölgeye Fakültesi, Üsküdar Amerikan Kız Koleji
çeşit bağ kütüğü yetiştirme merakının manastır anlamına gelen "vank" sözcü (şimdi karma), Cumhuriyet Lisesi, Özel
saray çevresinde yaygınlaştığı görülür. ğünden "Vankmbağı" da dendiği bilin Belde Deneme Lisesi, eski Fransız er
Dönemin bağ meraklılarının başında, mektedir. Sonraları bağlık arazinin baş kek ve kız okulları (sonra 48. İlkokul,
Hekimbaşı Salih Efendi ve bağ merakı ladığı yere "Bağlarbaşı" denmiş ve semt şimdi Bağlarbaşı İlkokulu), Tibrevank
nı ondan aldığı söylenen, Abdülme- bu adla anılmaya başlamıştır. Rahip Okulu (şimdi Surp Haç Lisesi),
cid'in annesi Bezmiâlem Sultan bulun Kaynaklara göre, uzun yıllar Kudüs'e Nersesyan Yermoniyan İlkokulu, Kalfa-
maktadır. Bugün de Valdebağı olarak kervan götüren Atam adlı bir Ermeni yan Kız Yetimhanesi İlkokulu, Hayuh-
bilinen yörede 1848'de Valide Sultan, deveci, 1700lerde bu bölgedeki bağlık yats Okulu (kapanmıştır), Garabetyan
içinde 573 ayrı cins meyvenin ve üzü bir araziyi satın alarak merzarlık yapıl Okulu (kapanmıştır), Berberyan Okulu
mün yetiştiği dillere destan bir bağ kur- mak üzere semt halkına bağışlamıştır. (kapanmıştır).
durmuştur. Bu bağda 206 armut, 98 el 1718'de ölen Atam'ın mezarı, mezarlık Bağlarbaşı ile Altunizade(->) semtle-
BAĞODAIARI MESCİDİ 534
BAHARATÇILAR
Baharat, yemeklerin ve bazı yiyecekle
rin tadını, çeşnisini, kokusunu değiştir
mek, hazmını çabuk ve kolay hale getir
mek amacıyla kullanılır, bitkilerin kök,
gövde kabuğu, soğan, çiçek, tepecik,
meyve, tohum ya da yaprak gibi bölüm
lerinin kurutulmasıyla elde edilir. Bu
maddelerin pek çoğu İstanbul'a Hindis
tan'dan ve Uzakdoğu'dan gelirdi.
İlaç, kutsal yağ ve merhem hazırlan
Bağlarbası masında kullanıldığı gibi afrodizyak ola
İstanbul Ansiklopedisi
rak da kullanılan baharat, dinsel tören
lerde rahiplerin yararlandığı maddeler
arasında da yer almış, bazılarından da
rinin birleştiği yerde, son yıllarda Altu- ta ve basketbol, voleybol, jimnastik, ka
adak olarak yararlanılmıştır.
nizade Kültür Merkezi kurulmuştur. Bi rate ve bale çalışmaları yapılmaktadır.
nada 200 kişilik tiyatro salonu, konfe Bağlarbaşı'ndan Üsküdar'a inen yol 7. yy'a kadar Bizans İmpatorluğu,
rans ve sergi salonları vardır. Etkinlikle üzerinde Selamsız Mahallesi (eski adı Hindistan'dan ve Uzakdoğu'dan gelen
ri arasında org, solfej, Türk sanat müzi Selamiye) ve burada Çinili Karakolu var her türlü baharatın toplandığı limanların
ği, ut, gitar, bale, aerobik, resim ve ti dır. Bu bina 1842'de Sultan Abdülmecid çoğunu sınırları içinde bulundurduğun
yatro dersleri yer almaktadır. tarafından hassa askeri için yaptırılmış, dan temininde herhangi bir güçlükle
Sanat yönünden Bağlarbası semtinin sonra maliye ve itfaiye binası olarak da karşılaşılmıyordu. Daha sonraki yüzyıl
geçmişi zengindir. Eskiden "Frenk Tepe kullanılmıştır. Arkası eskiden mezarlık larda Konstantinopolis'e baharatın, ku
si" denilen yerde büyük bir tiyatro vardı. ken, sonraları mezarlık kaldırılarak bu zeyden Trabzon, güneyden ise Dimyat
Bugün ilahiyat fakültesinin kurulduğu. raya Belediye Evleri yapılmıştır. (Mısır) yoluyla ulaştığı biliniyor. 627'de
"Çiftlik Gazinosu" adı verilen arazide de Selamsız geçmişte Çingenelerin otur İran seferine çıkan Herakleios (hd 610-
büyük bir tiyatro ve Napolyon Konser duğu bir mahalleydi. Buraya Çingene 641), Deştgerd'deki hükümdar sarayını
Salonu bulunuyordu. Ayrıca Beyleroğlu Mahallesi de denirdi. Çingene aileleri zapt ettiğinde, ele geçen ganimet ara
Bahçesi, Çırağan Bahçesi, Kalfanın Bağı arasındaki kavgalar adeta seyirlik bir sında biber, zencefil, sarısabır otu da
Tiyatrosu gibi açık hava tiyatrolarında, gösteriye dönüşürdü. Kalabalık seyirci zikredilmiştir.
aralarında Mmakyan, Karakaş, Agopyan topluluklarının izlediği bu kavgaların 10. yy'da Arap tacirlerin Bizans impa
Candaş, Zarifyan, Apelyan, Agavni Ne özelliği, tarafların üstünlüklerini kanıtla ratorluğunun çeşitli limanlarına karanfil,
cip, Ertuğrul Sadi Tek, Raşit Rıza, İsmail mak için mallarını birer birer sokağa ta sarısabır, kara ve sarı helilenin yanısıra
Dümbüllü, Tevfik İnce, Şevki Şakrakin şımaları ve şarkılı sözlü taşlamalarla kar o zamana kadar pek bilinmeyen hindis-
da bulunduğu birçok ünlü oyuncu sah şı tarafı alt etmeye çalışmalarıydı. Semtin tancevizini de taşıdıkları biliniyor. 13.
neye çıkmıştı. Geçmişte, semtin bir de diğer yanları gibi bu bölge de günümüz yy'da Çin'den getirilen baharat arasında
ahenk ve fanfar takımı vardı. de hızlı bir yapılaşmaya sahne olmuş; biber, kakule ve havlıcan kökü de bulu
En eski sakinleri Ermeniler ve Rum folklorik öğelerini yitirmiştir. nuyordu. Büyük gezgin Marco Polo'nun
lar olan, 19. yy'dan itibaren de seçkin TUNA BALTACIOĞLU ailesi de 1250'lerde Konstantinopolis'e
kişilerin yaşadığı bu semti Osmanlı sa gelmiş. Galata'da bir ticarethane açarak
rayı mensuplarının konakları süslerdi. BAĞODAIARI MESCİDİ kürk ve baharat ticaretine başlamışlar
Bunlardan Abdülmecid Efendi Kasrı ol dır. Marco Polo Seyabatnamesi'nde de
Fatma Hatun adıyla da anılan bu mescit,
dukça iyi durumda korunmuştur ve ha Ortadoğu ve Uzakdoğu ile ilgili bilgiler
Beyoğlu İlçesi'nde. Kabataş sırtlarında,
len Yapı ve Kredi Bankası'nm dinlenme verilirken baharat ve baharatçılık konu
Ömeravni Mahallesi'nde. Beyodaları So
yeridir. Son yıllarda Koç Holding, Şark suna da değinilmiştir.
kağı ile Bağodaları Sokağı'nm (Tarık Za
Sigorta gibi büyük firmalar da genel fer Tunaya Sokağı) birleştiği köşededir. Konstantinopolis'e baharat sevk eden
müdürlüklerini bu semte taşımışlardır. Tersane Emini Hüseyin Efendi'nin ülkeler arasında pelin ve ravent üreten
Bağlarbaşı'nda iki spor kulübü vardır: kızı Fatma Hatun tarafmdan 1117/1705- Rusya da vardı. 14. yy'da Konstantinopo
Bağlarbası Spor Kulübü ve Gökspor. Es 06'da yaptırılmıştır. Kitabesine göre, bir lis'e baharatın en çok Trabzon üzerinden
kiden Bağlarbası Meydanı'nda Aslan'ın yangın geçirmiş ve 1839'da Ali Paşa geldiği biliniyor. Daha sonra baharat pa
Gazinosu denen bahçeli lokantanın ar mescidi ihya ettirmiştir. zarına Magosa (Kıbrıs) ve İskenderiye'
kası futbol sahasıydı. Şimdi bu alanda Kagir duvarlı ve ahşap çatılı yapı, yo nin de (Mısır) katıldığı görülmektedir.
apatmanlar ve Gençlik ve Spor 11 Müdür lun eğimine göre belirlenmiş yamuk bir İstanbul'un fethiyle birlikte şehirdeki
lüğüme bağlı spor tesisleri bulunmakta plan gösterir. Sokak üzerindeki sade esnafa fazla dokunulmamış, bu arada
dır. Tesisler üç kapalı salondan oluşmak kapıdan küçük bir hazırlık mekânına baharatçılar da eski faaliyetlerini devam
555 BAHARİYE
ettirmişlerdir. Bizans döneminde baha 1975; "Baharat ve Baharatçılar", İKSA: II, Semtin ne zaman yerleşmeye açıldığı,
rat ticaretini elinde bulundurduğu bili 970-972; E. Ashtor, Levant Tmde in the Later buradaki günümüzde hiçbir izi kalmamış
Middle Ages, Princeton, 1983; "Baharat", "Ba Kasr-ı Hümayun'un ne zaman inşa edil
nen üç ailenin fetihten sonra da bu işe harat Ticareti", Ana Britannica, III, İst.,
devam ettikleri sanılıyor. 1987. s. 185-187; Dictionary of Byzantium, diği konusunda söylenceler dışında bil
Osmanlı döneminde İstanbul'da top III, 1937-1938. giye sahip değiliz. Bizans döneminde,
tan baharat ticareti yapanlar Büyük Va İSTANBUL yemyeşil görünümü yüzünden buraya
lide Hanı, Vezir Hanı gibi merkezlerde Kozmidion adı verildiği, Bahariye adını
yerleşmişlerdi. Perakendeciler ise B i BAHARİYE İstanbul'un fethinden sonra yine aynı
zans döneminde olduğu gibi Mese (Di- nedenle yeşilliği ve çiçeklerle bezenmiş
Halic'in sonunda, Eyüp İskelesi'nden doğası nedeniyle aldığı sanılmaktadır.
vanyolu) üzerindeydi. Daha sonra yapı sonra gelen Bostan İskelesi ile bugünkü
mı İ 6 6 4 ' t e tamamlanan Yeni Cami Kül İstanbul sahillerinin bir çeşit eğlence
Silahtarağa arasında, bayıra yaslanmış
liyesi içinde yer alan ve bir zamanlar ve lüks yaşam merkezleri olan yalılar ve
dar bir kıyı şeridi üzerinde kurulu, bir
Yeni Çarşı diye de anılmış olan Mısır sahilsaraylarla donandığı 18. yy'da Ba
zamanların seçkin semti. Bugün Eyüp hariye Kasrı'nın özellikle itibar gördüğü
Çarşısı'ndaki(->) dükkânlara taşındılar.
İlçesi'ne bağlı mahalle. anlaşılmaktadır. III. Ahmed döneminde
İstanbul'un değişik semtlerinde de
Yüzyıllar öncesindeki Halic'in doğal Kâğıthane ve Alibeyköy dereleri boyun
baharatçı dükkânları vardı. Mısır Çarşısı
güzelliği içinde, bu sakin, yemyeşil, çi da Sa'dâbâdG» ve Asafâbâd isimlerini
esnafı genellikle aktar-baharatçı sayılır
çekler, bahçeler arasındaki köşe, birkaç alan saray ve köşkler yapılırken Bahari
dı. Bu çarşıda ticaretle uğraşan aktar-
yüzyıl boyunca bir sayfiye semti olmuş, ye'de de devletin üst kademe görevlileri
lar(->) aynı zamanda baharat da satarlar
İstanbul ektinin ve sultanların köşkleri, ile saray mensuplarının, özellikle hanım-
dı. Evliya Çelebi bu gerçeği kendi döne
valıları, sahilsarayları ile süslenmişti. 18. sultanların yalılar yaptırdığı, sultanın ve
minde de gördüğünden Seyahatna
yy sonu ile 19- yy'm ilk yarısına tarihle- maiyetinin de sis sık Bahariye Kasrı'nı
mede baharatçıları ayrı bir esnaf olarak
nen bostancıbaşı defterleri, yalı sahiple ziyaret ettiği görülmektedir. Özellikle I.
değerlendirmemiş, sayıları 3.500'ü geçen
rinin meslekleri ve unvanları göz önüne Mahmud'un, 1730 isyanı sonunda kıs
aktarlar içinde zikretmiş olmalıdır.
alındığında, Haliç sahillerindeki en iti men tahrip olan Sa'dâbâd yeniden yapı
İstanbul halkı, güvenilir ve taze ol barlı Müslüman yerleşmesinin Bahariye lıncaya dek ve daha da sonra, bu kasra
ması bakımından Mısır Çarşısı esnafın semti olduğunu açıkça göstermektedir. sık sık geldiği bilinmektedir. Ayrıca bu
dan alışveriş yapar, ihtiyacını buradan Örneğin Bostan İskelesi ve Bahariye sahilde öteden beri valide sultan ile sul
temin ederdi. Ayrıca haftanın yedi gü Kasrı(->) ile Eyüp İskelesi ve Defterdar- tan kızları, kardeşleri ve kız kardeşlerine
nünde İstanbul'un her yerinde açılan burnu'ndaki yalıların sahipleri açısından tahsis edilmiş olan sahilsaraylar bulun
semt pazarlarında tezgâh kuran seyyar bir karşılaştırma yapıldığında, Melling'in maktaydı. Bostancıbaşı defterlerinden ve
baharatçılar da vardı. Günümüzde ge Eyüp semtini resmeden gravüründe de çeşitli kaynaklardan 19. yy başlarında
rek Mısır Çarşısı, gerek seyyar pazar es görüldüğü gibi, Bahariye'deki miriye ait bu saraylardan Bahariye Saray-ı Hüma
nafı ve gerekse semt aralarında açılmış görkemli sahilsaraylar ile Eyüp ve Def- yunu, Beyhan Sultan (daha sonra Hibe-
olan küçük baharatçı dükkânları halkın terdarburnu'nun mütevazı yalıları ara tullah Sultan) Yalısı, Hatice Sultan Yalısı,
ihtiyacını karşılamaktadır. Ayrıca bakkal sındaki büyük fark ortaya çıkar. Eyüp Esma Sultan Yalısı, Çukursaray gibilerini
ve marketlerde küçük paketler halinde gibi dini efsaneler ve gelenekle bezen tespit edebilmekteyiz.
hazırlanmış baharat da bulunmaktadır. miş bir semt ile hemen yanı başındaki
Bahariye 18. yy sonuna kadar itibarlı
Bibi. Evliya, Seyahatname, I; N. Baylav, "Ba zengin, debdebeli Bahariye'de, günde
bir sayfiye semti olmaya devam etmişse
harat, Baharatçılar", İSTA, IV, 1841-1842; M. lik yaşam biçimlerinin de çok farklı ola
İzer, Baharatın İzleri, İst, 1975, s. 9-10; W. de, Bahariye Kasrı gözden düşmüş, 19.
bileceği anlaşılmaktadır.
Heyd, Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, Ankara, yy'da ilginin Haliç'ten Boğaziçi'ne kay-
Melling'in Eyüp u betimleyen deseninde Bahariye'nin bir bölümü ve Bahariye adaları görülüyor, 18. yy.
Ara Güler fotoğraf arşivi
BAHARİYE 536
BAHARİYE
Kadıköy'ün, Moda, Küçükmoda ve Şifa
arasında kalan bir semtidir. Adını, hava
sı güzel olduğu için bir zamanlar piknik
yeri olarak kullanılmasından aldığı söy
lenir. Şimdiki Bahariye Caddesi'nin Altı-
yol'a doğru giderken sağ tarafı Kalamış
Koyu'na bakar. Yayıldığı alanda Pekme-
zoğlu, Cevizlik ve Sakızağacı mahallele Kadıköy Bahariye Opera Sineması'nm yerine yapılan Opera Çarşısı ve trafiğe kapalı olarak
ri vardır. Moda ile aşağı yukarı aynı ta yeni düzenlenmiş ana caddeden bir görünüm.
Elif Erim, 1993
rihlerde meskûn hale gelmiş olmalıdır.
53 7 BAHARİYE MEVLEVÎHANESİ
ğinın köşesinde Ayia Trias Rum Orto dığı 1925'ten itibaren çeşitli nedenlerle görmüştür. Evkaf Nezareti'nce 1908-
doks Kilisesi vardır. Ayrıca, Süreyya Si- tahrip edilerek ortadan kaldırılmıştır. 1910 arasında gerçekleştirilen bu tami
nemasinın yanında bahçe içindeki tari Bahariye Mevlevîhanesi'nin tarihi, ratta mevlevîhanenin bütün yapıları ye
hi ahşap bina da Ortodoks kilisesine l622'de kurulan Beşiktaş Mevlevîhane- nilenmiş ve bir de tek katlı selamlık
aittir. Günümüzde Bahariye Caddesi üs si(-») ile doğrudan ilgilidir. Bu dergâhın köşkü inşa edilmiştir. Bu tamirat sırasın
tünde adliye, maliye gibi devlet dairele son postnişinlerinden Hasan Nazif Dede da semahan-türbe binası yeniden ele
ri de bulunmaktadır. (ö. 1861) ailesine mensup şeyhler, daha alınmış, Halic'e bakan cephesindeki pa
Burada bulunan bellibaşlı, kurumlaş sonra Bahariye Mevlevîhanesi meşihatını yandalar yerine ahşap dikmeler konul
mış dükkânlar arasında, Saray Muhalle üstlenmişler ve bu aile fertlerince İstan muştur. Daha önce semahanenin zemin
bicisi ile Ermeni kilisesinin yanındaki bul'daki Mevlevî zümresi içinde yaygın- katında bulunan kadınlar mahfili üst ka
Ankara Pasta Salonunu, Kadıköy yaka laştırılan Bektaşî/Melamî-meşrep tasavvuf ta taşınmış, böylece "züvvar maksure-
sının en ünlü ayakkabıcısı Antranikl sa anlayışı, bir kültürel miras olarak Bahari si"nin alanı genişletilmiştir. 1877'de üç
yabiliriz. ye Mevlevîhanesi'nde temsil edilmiştir. katlı yaptırılan harem-selamlık binası ise
Moda ile aynı zamanlarda, yani 1960' l622'de Ohrili Hüseyin Paşa tarafın iki kata indirilmiş, selamlık ayrı bir bina
lardan başlayarak, Bahariye de eski ah dan, günümüzde Çırağan Sarayı'nm(->) olarak semahanenin batısında yeniden
şap binaların yıkılıp yerlerini apartman bulunduğu alanda inşa ettirilen Beşiktaş inşa edilmek suretiyle harem kısmından
lara bıraktığı bir semt haline geldi. Bu Mevlevîhanesi, 1867'ye kadar faaliyetini ayrılmıştır. Mevlevîhanenin mescidi ile
gün semtte eskiyi hatırlatan çok az bina Boğaziçi'nde sürdürmüş, ancak Abdüla- cümle kapısının da bu dönemde inşa
kaldı. ziz'in eski sarayın yerine yenisini inşa et edildiği hem kitabelerinden hem de
Nisbiye Sokağı köşesinde, bahçesin tirmek istemesi üzerine yıktırılarak önce yansıttıkları Birinci Ulusal Mimarlık Üs-
de cüce heykelleri olan eski ev, eski Fındıklı'daki Karacehennem İbrahim Pa lubu'ndan anlaşılmaktadır. Tamirat son
genelkurmay başkanlarından Asım Gün- şa Konağı'na, ardından 1871'de Maç rası yapılan açılış törenine ait izlenim
düz'e aitti. Celal Esat Arseven ölünceye ka'ya ve daha soma 1874'te geçici olarak ler, Fahreddin Dede'nin yazma "mec-
kadar Yoğurtçu Parkıma yakın güzel Eyüp'teki Hatab Emini Mustafa ve Hüse mua"sında kayıtlıdır. V. Mehmed Reşad
ahşap bir evde oturmuştu. Nâzım Hik yin efendilere ait yalılara taşınmış, 1877' başta olmak üzere Şeyhülislam Musa
metin de bir süre burada oturduğu bi de ise Bahariye'deki yeni binalarına yer Kâzım Efendi ve kalabalık bir davetli
linmektedir. leşerek 1925'e kadar Bahariye Mevlevî grubunun katıldığı bu törende Zekâi
hanesi adıyla faaliyet göstermiştir. Dede'nin Isfahan ayini okunmuş, ardın
MURAT BELGE
Dergâhın ilk postnişini Hüseyin Fah- dan Kocamustafapaşa Âsitanesi Şeyhi
reddin Dede'dir(->). Beşiktaş Mevlevîha Mehmed Kutbeddin Efendi tarafından
BAHARİYE KASRI "Sünbülî devranı" icra edilmiştir.
nesi Şeyhi Hasan Nazif Dede ile Zübey-
Eyüp'te Bahariye sahil şeridinin sonun de Havva Hanimin oğlu olan Fahred- 1911de Fahreddin Dede'nin vefatıyla
da yer alan kasır. Günümüze ulaşma din Dede (1854-1911), babasının vefa yerine oğlu Küçük Hasan Nazif Dede (ö.
mıştır. tından sonra Beşiktaş Mevlevîhanesi 1915) geçer. 1878'de dergâhta doğmuş
Bostancıbaşı defterlerinden bu kasır meşihatına atanmış ise de yaşça küçük ve henüz 7 yaşındayken 1885'te sema çı
dan sonra Alibeyköy'e kadar olan saha lüğü nedeniyle dergâhı Râşid Dede ve karmıştır. Postnişinliği dört yıl gibi kısa
nın tamamen boş olduğu anlaşılmakta kâleten yönetmiştir. 1871'de asaleten bir dönemi kapsayan Nazif Dede'nin ve
dır, tik olarak ne zaman inşa edildiği ke Maçka Mevlevîhanesi meşihatını üstle fatıyla meşihat makamı, Fahreddin Dede'
sin olarak saptanamamaktadır. Bahariye nen Fahreddin Dede, bu görevini 1877' nin kızı Fatma Fasiha Hanım'dan doğma
Kasrı sultanların kısa süreli binişlerinde den 1911'e kadar Bahariye Mevlevîha Selman Faik Dede'ye asaleten geçmiş ise
kullanılmış; 1708 ve 1722'de, geçirdiği nesi'nde yürütmüştür. de, bu tarihte yaşça küçüklüğü nedeniy
önemli tamirat, yenileme ve bahçe dü Bahariye Mevlevîhanesi, Hüseyin Fah le dergâh önce, Salâheddin Çelebi ve ar
zenlemeleri sonucunda tekrar itibar gör reddin Dede döneminde İstanbul'daki dından da Bahaeddin Dede'nin idaresin
müş, özellikle I. Mahmud devrinde rint Mevlevîliğin başlıca merkezidir. Bazı de kalmıştır. Salâheddin Çelebi, Mevla-
(1730-1754), burada birçok resmi tören Mevlevîlerce "Şems" kolu olarak nitelen na'nm torunu Mutahhara Hatun'a bağlı
yapılmış, elçiler, konuklar ağırlanmış, zi dirilen tarikat içindeki bu "ehl-i beyt" Tnas Çelebileri" kolundandır. Salâhed
yafetler verilmiştir. Sultanların günlük zi yanlısı tasavvuf anlayışının kökeni, 17. din Çelebi'den sonra dergâh meşihatını
yaretleri sırasında biniş yerlerindeki ge yy'da Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhliği üstlenen ikinci postnişin, Beşiktaş Mev
leneksel eğlence türlerinden atış talimle yapan Sabuhî Ahmed Dede'ye kadar levîhanesi Şeyhi Büyük Nazif Dede'nin
ri, güreş müsabakaları yapılmış, yemek uzanır. Bektaşî ve Melamîlere yakınlığıy kardeşi el-Hac Arif Efendimin torunu Ba
ler yenmiş ve oyunlar oynanmıştı. la tanınan Fahreddin Dede, bu rint Mev haeddin Dededir. Bilecik Mevlevîhanesi
19- yy başında sahilde küçük bir bi levîlik anlayışını Bahariye Mevlevîhane postnişini iken Bahariye Mevlevîhanesi
na olan kasır harap durumda idi. Kasra si'nde sürdürmüş, damadı olduğu Yeni meşihatına atanmış ve bu görevini tek
verilen ad sonradan bütün sahilin ismi kapı Mevlevîhanesi Postnişini Osman kelerin kapatıldığı 1925'e kadar sürdür
olmuştur. Salâheddin Dedemin hem Midhat Paşa müştür. Bu tarihten önce vekâleten yü
Bibi. İSTA, IV, 1853-1854; M. Erdoğan, "Os yanlısı siyasi fikirlerinden, hem de gele rüttüğü dergâh meşihatını tarikat gelene
manlı Mimari Tarihinin Arşiv Kaynakları", neksel Mevlevîlik anlayışından bağımsız ğine aykırı bir şekilde Evkaf Nezareti'ne
TD, III/5-6 (1951-1952), s. 64-66; Haskan, bir çizgide dergâhım yönetmiştir. Bu dö onaylatarak asaleten postnişin olan Ba
Eyüp Tarihi, II, 64-66. nemde Bahariye Mevlevîhanesi, arala haeddin Dede'nin bu tartışmalı şeyhliği,
TÜLAY ARTAN rında Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Mevleviler arasında hoş karşılanmamış
Mehmed Celâleddin Dede ile Galata ve Selman Dede son postnişin olarak
BAHARİYE MEVLEVÎHANESİ Mevlevîhanesi Şeyhi Mehmed Ataullah kabul edilmiştir.
Eyüp'te Halic'in Kâğıthane kıvrımmdaki Dede'nin de bulunduğu ve Medeni Aziz 1885 sayımına göre barındırdığı 24
Bahariye mevkiinde olup adını buradan Efendi, Tanburi Kâmil Bey, Yeniköylü kişilik nüfus açısından Yenikapı, Kasım
alan adaların karşısındaydı. Kara tarafı Hasan Efendi, Bolahenk Nuri Bey, Dr. paşa ve Galata mevlevîhanelerinden
kuzeyde Silahtarağa Caddesi ile sınırla Subhi Ezgi ile Rauf Yekta gibi tanınmış sonra dördüncü sırayı alan Bahariye
nan mevlevîhane güneyde Halic'e uzan isimlerden meydana gelen aydın bir Mevlevîhanesi, I. Dünya Savaşı yılların
makta ve cümle kapısı Mevlevîhane Çık- çevreyi bünyesinde barındıran, İstan da Osmanlı ordusunda görev yapan I.
mazı'nın sonunda bulunmaktaydı. Gü bul'un bellibaşlı musiki merkezlerinden Kolorduya bağlı Alman subayların ika
nümüze yalnızca mescidi, oldukça bo birisi durumundadır. metine ayrılmıştır. Cumhuriyet dönemin
zulmuş bir şekilde kalabilen mevlevîha- Fahreddin Dede'nin meşihat döne de Hazine, Vakıflar İdaresi ve mirasçılar
nenin diğer yapıları, tekkelerin kapatıl minde mevlevîhane önemli bir tamir arasında çıkan mülkiyet davası uzunca
BAHARİYE MEVLEVÎHANESİ 538
ikişer mekân daha vardır. Soldakilerin masıdır. Yenikapı Mevlevîhanesi ile Ge çe sinemalarının da en az kışlık sinema
hela-abdestlik birimleri olduğu anlaşıl libolu Mevlevîhanesi'nde de karşımıza lar kadar kârlı bir iş olduğunu görünce
maktadır. Sağdakilerin de ardiye türün çıkan bu durum tarikat sembollerinin Mısırlıoğlu Sineması'mn yanısıra yine
den birimler olması muhtemeldir. süslemeden de öte bizzat tasarımı etki aynı mahallede Zamoğlu Sineması'mn
Dışardan yaklaşık 16x12 m boyutla leyebileceğini kanıtlamaktadır. Ayrıca işletmeciliğini üstlendiler.
rında olan harem iki katlıdır. Malzeme türbe korkuluklarında ve semahane ale İstanbul'da yazlık sinemaların en çok
ve işçilik olarak semahane-türbe ile ay minde görülen Mevlevî serpuşları geç izleyici bulduğu semt Üsküdar'dı. İlk
nı özellikleri paylaşır. Harem binasının devir mimarisinde tarikat alametlerinin Türk sinemacısı Fuat Uzkınay aynı za
iç taksimatı açık seçik bilinmemektedir. mimarideki kullanımını göstermektedir. manda sinema işletmeciğinde de öncü
Elimizdeki fotoğraflarda ancak Haliç Bibi. Ziva. İstanbul ve Boğaziçi, II, 242; İS ler arasında yer alır. Uzkınay 1920'de
üzerindeki güney cephesi ile semaha- TA, IV, 1854-1865: E. Yücel, "İstanbul Mevle- önce Malul Gaziler Cemiyeti adına Do
ne-türbeye bakan batı cephesi görüle vihaneleri". Hayat Tarih Mecmuası, XI/58 ğancılar (daha sonra Jale, 1921'de Park,
bilmektedir. Selamlık binasındaki gibi (Aralık 1969), 28-33; B. Turnalı, "Bahariye 1940'ta Aypark adını aldı), daha sonra
ortasında kesişen iki eksene göre simet Mevlevîhanesi'nin Yıktırılan Büyük Avlu Ka
da Üsküdar Hâkimiyeti Milliye Caddesi
pısı", Bizim Anadolu. 13.1.1971: M. Erdoğan.
rik bir düzene sahip olduğu anlaşılmak "Mevlevî Kuruluşları Arasında İstanbul Mev- no. 1-3'te Hale Sineması'm işletti. Her
tadır. Yaklaşık 16 m uzunluğundaki gü levîhaneleri", GDAAD, 4-5 (1975-1976), 15- iki açık sinemada da zaman zaman baş
ney cephesi 4 m'lik dört eşit parçaya 46; E. Yücel, "Bahariye Mevlevîhanesi", Türk ta Türk filmleri olmak üzere birinci viz
bölünmüş, sonlarda ve ortada yer alan Edebiyatı Dergisi. 46 (1977), 31-33; ay, "Yok yon filmler de gösterildi.
parçalar 2 m kadar ileri çıkarılmıştır. Ze Olan İstanbul Mevlevihaneleri". TTOK Belle
teni, 60/339 (Eylül-Aralık 1977), 3-7; ay, "Be 1922'de bahçe sineması geleneği, Üs
min katta, ileriye çıkan kesimin ekse küdar'dan karşı yakaya Beşiktaş'a sıçra
şiktaş (Bahariye) Mevlevihanesi". SİY, XII
ninde harem binasının esas girişlerin (1982), 161-168; İKSA, II, 975-981; M. B. dı. Önce bugün Balıkçılar Çarşısı'nın
den biri yer alır. Şeyh efendinin ve aile Tanınan. "Bahariye Mevlevihanesi". DİA. IV, bulunduğu yerde Elektra, sonra da Has-
bireylerinin semahane-türbe başta ol 471-473; Haskan. Eyüp Tarihi. I, 112-116; E. fırm Caddesi no. 67'de Park sinemaları
mak üzere mevlevîhanenin diğer bö Işın, "İstanbul'un Mistik Tarihinde Beşik
açıldı. Bu sinema 1930'da Suatpark adı
lümleri ile olan ilişkilerini sağlayan bu taş, Baharive Mevlevihanesi", İstanbul, S. 6
(Temmuz 1993). 129-137. nı aldı, 1984'te yıktırıldı.
kapının önünde basamaklı bir sahanlık 1934'te Kadıköy'deki kışlık sinemalar
ve semahane-türbe binasında görülenle M. BAHA TANMAN
yazın da gösterilerine devam etmek için
rin eşi olan camekânlı bir bölme yer al yazlık bahçe sinemaları açmaya başladı
maktadır. Batı cephesinde de bir baca BAHÇE SİNEMALARI
lar. Bu sinemaların başında Süreyya İl
seçilmektedir. Güney cephesindekiler- Yazlık sinemalar da denen, sıcak mev menin sahipliğini üstlendiği Süreyya Si
den daha dar, pervazlı ve panjurlu on simlerde açık havada geceleri film gös neması geldi. Bu sinema film gösterileri
iki tane pencere sayılabilmektedir. Ha teren sinemalar. Sinemanın İstanbul'da nin yanısıra çeşitli yaz eğlenceleri ile ba
rem bahçesinin moloz taş örgülü ve iki yaygınlaşmasında büyük rol oynayan lo ve sünnet düğünleri için de kullanıldı.
sıra tuğla hatıllı duvarı doğuya doğru bahçe sinemaları, uzun yıllar halkın tek Ayrıca çeşitli tiyatro toplulukları yazlık
uzanmakta, haremin önündeki rıhtımda ve en ucuz gece eğlencelerinden biriy gösterilerini yine aynı sinemada yaptı.
küçük bir kayık iskelesi görülmektedir. di. Kışlık sinemalara oranla daha ucuz
1930-1940 arasında, yerli yapımların
olması, şehrin çeşitli semtlerinde aile
Harem binası geç devir yalı mimarisi artması ve ithal filmcilik alanındaki kı
cek gidilebilecek yakınlıkta bulunması
nin sıradan örneklerinden biridir. İlk in mıldamaya paralel olarak kışlık ve yazlık
ve halkın çok kısıtlı olan gece eğlence
şa edildiğinde bütün cephelerinde, batı sinemalarda da bir artış gözlendi. Bahçe
lerine farklı bir boyut getirmesi, bahçe
cephesindekiler gibi, Türk ahşap yapı sinemaları geleneği Kadıköy. Üsküdar ve
sinemalarının yaygınlaşmasına ve uzun
geleneğine uygun oranlara sahip pence Beşiktaş semtlerinin dışına da taşarak
süre seyirci toplamasına neden oldu.
relerin bulunduğu, Haliç üzerinde oldu yaygınlaşmaya başladı. 1930'da Kara-
ğu için, nemden en fazla etkilendiği tah İstanbul'da ilk bahçe sineması 1913' gümrük'te Uzunbahçe; Bakırköy'de Lale;
min edilen, ayrıca en fazla göze çarpan te Şişli Halaskârgazi Caddesi'nde no. 1935te Gedikpaşa'da Kadri, Ali ve İzzet
güney cephesinde yer alanların 1910 192-194'te açıldı. Osmanbey Bahçesi Cemalî kardeşlerin işlettiği Azak; 1937'de
onarımı sırasında, bu dönemde İstan adını taşıyan yerde aynı adla açılan si İstanbul Belediyesi'nin işletmeciliğinde
bul'da moda olan art nouveau(->) üslu nemanın bir de kışlık bölümü bulunu Bebek Bahçesi; Şehremini'de İnşirah ve
buna uygun oranlarla tadil edildikleri yordu. Halen yerinde Yapı ve Kredi Akgün: 1939'da Cağaloğlu'nda bugün İs
anlaşılmaktadır. Nitekim haremin yegâne Bankası'nm bulunduğu sinema, uzun tanbul Erkek Lisesinin yatakhane bölü
dış süslemesini oluşturan pencere per yıllar bahçe sineması olarak İstanbullu münün bulunduğu yerde Çiftesaraylar;
vazları ile ajurlu balkon korkuluklarında lara hizmet etti. 1940'ta ise Beyazıt'ta bugün Beyazsa-
da art nouveau'nun izleri görülüyor. Bir yıl sonra, Erenköy'de aynı adı ta rayin olduğu yerde Lale; Galatasaray Li-
Bahariye Mevlevîhanesi her şeyden şıyan ikinci bahçe sineması açıldı. Bu sesi'nin bahçesinde ise Galatasaray adlı
önce tam teşekküllü bir Mevlevi âsita- sinema 1933'te Sefa Bahçesi adını ala bahçe sinemaları açıldı. Savaş yıllarında
nesi olarak, mimari programının zen rak 1940'h yılların başına kadar film sinemada ve dolayısıyla bahçe sinemala
ginliği ve bölümlerinin geniş araziye ra gösterilerine devam etti. 1915te Kadı rında patlama yaşandı. Avrupa filmleri
hatça dağılışı ile dikkati çeker. Osmanlı köy'de Milli Sinema açıldı. Kuşdili Çayı- nin yerini Mısır filmlerinin alması, yerli
dönemine ait ahşap tarikat yapılarının rı'nın hemen başında olan bu sinema yapımlarda buna öykünen filmlerin ya
sivil mimari ile kurdukları yakın ilişki bir süre sonra Kuşdili adım aldı. pılması sinemaya ilgiyi artırdığı gibi sine
ve çevredeki ahşap meskenler ile sağla 1920'de Kadıköy'ün ve İstanbul'un ma salonlarının çoğalmasına da zemin
dıkları uyum burada en açık şekilde ifa en ünlü ve en büyük bahçe sinemala hazırladı. 1943'te açılan başlıca bahçe si
de edilmiştir. Yine tarikat mimarisine rından biri olan Mısırlıoğlu Sineması nemaları, Nurpak (Suadiye), Çırağan da
has türbe-ibadethane kaynaşması Baha açıldı. Kadıköy'ün Halitağa Mahalle- ha sonra Bağlarbaşı (Üsküdar), Ünal
riye Mevlevîhanesi'nin özelliklerinden si'nde bir konağın bahçesinde film gös (Kasımpaşa), Kiğılı (Kâzımpaşa), Çiçek
birini oluşturur. terilerine başlayan sinemanın işletmeci (Arnavutköy), Aile Bahçesi (Sarıyer),
Bahariye Mevlevîhanesi'nin en ilginç liğini, başta Apollo Sineması olmak üze Emek (Paşabahçe), Çiçek (Karagümrük),
yönlerinden biri de, Mevlevi terminolo re Kadıköy'deki birçok sinemayı işleten İskele (Beylerbeyi), Tunca (Yedikule),
jisinde "nezr-i Mevlânâ" ya da "nezr-i Siroçkin Kardeşler yaptılar. Film gösteri Çınar (Suadiye) oldu.
Mevlevi" olarak adlandırılan, uğurlu ve lerinin yanısıra konser, tiyatro ve zaman İstanbul'un unutulma? bahçe sine
kutlu sayılan 18 rakamının, dedegân zaman da sünnet düğünlerinin yapıldığı maları arasında ilk sıra ı Suadiye'de
hücrelerinin adedinin yanısıra semaha bahçe bir süre sonra Halk Sineması adı 1943'te açılıp aralıksız 1980'li yılların
nedeki sütun adedini de belirlemiş ol nı aldı. Siroçkin Kardeşler aynı yıl bah başına dek film gösteren Çiçek Sinema-
541 BAHÇEKAPI
sı aldı. Çoğunlukla yabancı filmleri oriji 20. 1958'de 103, 1960'ta 122, 1964'te yatro ve benzeri eğlenceler de yapılmış;
nal kopyadan gösterme gibi bir gelene 143, 1966'da 169, 1967'de 184, 1969'ta dünün bahçe sinemaları bugünün sanat
ğe sahip olan bu sinema, çok az da ol 188. 19701i yılların ortalarına dek de merkezlerinin adeta prototipini oluştur
sa yılın en iyi yerli filmlerine de progra vamlı artış gösteren bahçe sinemaları, muştur. Bugün İstanbul'da tümü gece
mında yer verdi. Kadıköy'de Yoğurtçu- 1974'ten sonra televizyonun devreye kondu semtlerinde olmak üzere sadece
park Karakolu'nun yanında aynı adla girmesiyle sinemada kendini hissettiren 9 bahçe sineması, eski geleneği sürdür
anılan bahçe sineması ise çok az bir üc krizden etkilenerek, işlevlerini yitirdiler me çabasındadır.
ret karşılığında gösterdiği iki üç filmiyle ve kapanmaya başladılar. BURÇAK EVREN
en çok müşteri çeken yazlık sinemala Filmlerin yaz aylarında serbest bir bi
rın başında yer aldı. Henüz hava karar çimde izlenmesine büyük katkıları olan BAHÇE TİPİ VAPURLAR
madan gösterime başlayan bu sinemada bahçe sinemaları, yalnızca film gösteri Köprü-Adalar ile Yalova ve Çmarcık'a
müşteri çekmek için filmlerden önce len yerler değil, aynı zamanda sıcak yaz çalışan, büyük, hızlı ve çok yolcu alan
ünlü komik Fahri Beyin eşi Ayten Ha aylarının topluca eğlenilen değişik ve şehir hattı vapurlarının ortak adı. İki sa
nım borazan, davul ve klarnet eşliğinde unutulmaz mekânları olmuştur. Bu si ati bulan Köprü-Adalar seferlerinin da
konserler verdi. Beyoğlu sinemalarında nemalara çoluk çocuk ailece gidilir; fın ha kısa sürede yapılabilmesi için, biri
gösterilen, hemen hemen tümü serial dık fıstık ihmal edilmez; evden tahta is 1952'de İtalya'da, ikisi 1953'te İngilte
olan filmler yazın bu sinemada, çoğu kemlelerin üzerine koymak için min re'de inşa ettirilip getirtilen Paşabah-
kesilmiş olarak bir kez daha yinelendi. derler götürülür; sonbahara doğru yün çe(->), Dolmabahçe(->) ve Fenerbah-
Bu sinemanın bir diğer özelliği de İs şallar, bacaklara örtmek için küçük bat çe(->) adlı yeni vapurlann adlarında yer
tanbul'daki tüm bahçe sinemalarından taniyeler de alınırdı. Sigara tiryakileri si alan "bahçe" sözcüğünden ötürü, bu
önce açılıp, en sonra kapanmasıdır. Ki garalarını tüttürürler; bebek arabaların hızlı vapur tipine "bahçe tipi" vapurlar
mi yıllar yağmurlu havalarda bile film da bebekler uyutulur; böylece küçük dendi. Tıpkı, Çengelköy, Ortaköy, Vani-
gösterimine devam etmesiyle, mizah çocuklu anneler de sinemadan istifade köy gibi benzeri vapurlara "köy tipi"
edebiyatımıza konu olmuştur. edebilirlerdi. Bahçe sinemalarının he vapurlar dendiği gibi.
İstanbul'daki bahçe sinemalarının yıl men hemen tümünde film gösterilerinin
yanısıra konserler, sünnet düğünleri, ti- Bu vapurlarla "ekspres" seferleri ya
lara göre dağılımı ise şöyledir: 1949'da pılmaya başlanınca bilet fiyatları da nor
mal posta vapurlarımnkinin bir misli da
ha fazla oldu. Ekspres vapurlar, Kadı
köy, Kınalıada ile Burgazadası'na uğra
madan doğaıca Heybeliada ile Büyüka-
da'ya uğruyorlar, oradan da Yalova'ya
gidiyorlardı.
Günümüzde, 658 grostonluk, 2.100
kişi taşıyabilen, 18 mil hızı olan Bahçe-
kapı ile eşi Fahri S. Korutürk adlı iki va
pur da bahçe tipi vapurlardan sayılabilir.
ESER TUTEL
BAHÇEKAPI
Halic'in ağzında, Galata Köprüsü'nün
güney ayağında, Yeni Cami'nin arkasın
da, Eminönü ile Sirkeci arasında kurulu,
halen Eminönü llçesi'nin Hobyar Ma
hallesi sınırları içinde bulunan semt.
Kuzeyinde Eminönü ve Yeni Cami, do
ğusunda Sirkeci, güneyinde Sultanha-
mam, batısında Mısır Çarşısı vardır. Gü
nümüzde çok sayıda dükkân, işyeri, ya
zıhane, ticarethane ve seyyar satıcılarla
canlı bir iş ve ticaret bölgesidir.
Semt, adını İstanbul'un deniz surları
nın Haliç ağzına açılan kapılarından biri
olan Bahçe Kapışımdan almaktadır. Bi
zans döneminde bu kapıya "Porta Neori-
on" dendiği belirtilmekle birlikte, İstan
bul'un fethine yakın yıllarda "Porta Ore-
at" diye anıldığı, fetihten sonra Türklerin
buraya "Orya Kapısı" adını vemıiş olma
larıyla da doğrulanmaktadır. Bizans dö
neminde, kapının çevresindeki nüfusun
çoğunluğu Musevilerden oluştuğundan
kapıya "Porta Hebraica" ya da "Porta Ju-
deca" denmiş, Türkler de bu yüzden "Çı
fıt Kapısı" adını vermişlerdir.
Bizans döneminde kapının yakının
da bir kule olduğu, Halic'in ağzına geri
li zincirin bir ucunun bu kuleye, diğer
ucununsa Galata Kulesine bağlı bulun
duğu söylenir. Kapının yerinin bugünkü
Yeni Cami arkasında, Arpacılar Caddesi
üzerinde olduğu sanılmaktadır. Piri Reis
BAHÇEKAPI 542
BAHÇEKAPI
bak. SURLAR
BAHÇEKAPI VAPURU
Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 1989'da
İstanbul'da. Haliç Tersanesi'nde inşa
edildi. 658 grostonluktur. 78,4 m bo
yunda, 11.6 m genişliğindedir. Her biri
haritasında Çıfıt Kapısı, Yeni Cami'nin madı. Bunun en önemli nedenleri ara 1.500 beygirgücünde iki dizel Pendik-
civarında işaretlidir. Eremya Çelebi ise sında yangınları ve 1980'lere kadar yüz Sulzer motorlu olup 18 mil hızı vardır.
Bahçe Kapısını Sarayburnu'ndan sonra yıllar boyu devam eden bilinçsiz yıkım 2.100 yolcu alabilmektedir. Eşi Fahri S.
ki ilk kapı olarak tarif eder. Bahçe Ka- ları saymak gerekir. Korutürk'le birlikte daha çok Kabataş-
pısı'nın, Osmanlı döneminde sadrazam 1569da Demirkapı'da başlayıp Bah- Yalova. Kabataş-Çınarcık hatlarında ça
lığa terfi eden vezirlerin saraya götürül çekapı'ya uzanan yangında semtin Ya lışmaktadır. Kalabalık saatlerde de Ka-
mek üzere geçirildikleri kapı olduğu bi hudi mahallesi bütünüyle vandı. 1723' dıköy-Sirkeci hattına verilmektedir.
linmekte, kente getirilen zahire ve diğer te. 1750'de, 1865'te ve 1909'da çıkan ESER TUTEL
her türlü ticari metanın da bu kapıdan yangınlarda birçok yapı yok oldu. Yine
geçirildiği kaydedilmektedir. Akşamları, çeşitli yapılaşmalar sırasındaki yıkımlar
şehir kapıları kapandıktan sonra geç da da tarihi eserler zarar gördü ya da
kalanların şehre girdikleri kapı da bura bütünüyle ortadan kalktı. Bahçekapı
sıdır. Kapı ve çevresindeki surlar 1865' çevresindeki bugün tümüyle ortadan
teki büyük Hocapaşa yangınından son kalkmış yapılar arasında, Fatih döne
ra şehrin bu bölgesindeki sokaklar ge- minde inşa edilen Yıldız Hamamı. Ab-
nişletilirken yıktırılmıştır. basağa Hamamı. Abdullah Paşa Konağı.
Sadece Osmanlı döneminde ve günü Abbasağa Mektebi sayılabilir. Günü
müzde değil Bizans döneminde de Bah- müzde semtte bulunan önemli yapılar
çekapı yoğun bir ticaret merkezi olmuş oldukça yeni tarihlidir. Semtin kimi tari
tur. Bizans döneminde Musevilerin yo hi yapıları örneğin Abdülhamid I Külli-
ğun olarak yerleştikleri bölgede, bugün yesi'nin(->) imareti, sıbyan mektebi, 4. Bahçekapı Vapuru Heybeliada İskelesi'nde.
Yeni Cami'nin yerinde de St. Antoine Vakıf Hanı inşaatı sırasında yok olmuş, EserTutel, 1992
Kilisesi vardı, istanbul'un fethinden son eskiden semtte bulunan I. Abdülhamid
ra semtte, Müslüman Türk nüfus ağırlık Sebili de buradan kaldırılıp Gülhane
kazanmaya başladı. Museviler buradan Parkı'nın karşısına yeniden kurulmuş BAHÇELER
çıkarılarak Hasköy'e iskân edildiler. Os tur. Zahire Borsası olarak da bilinen Ti Meyve, sebze, çiçek, süs bitkileri ve şi
manlı tebaası olmayan yabancıların elin caret Borsası halen Zahire Borsası Soka- falı otların yetiştirildiği, bunun yanında
den ticaret yapma hakları alındı. Bölge ğı'ndadır. 4. Vakıf Hanı, Hamidiye Cad- doğanın yeşilliğinin, güzelliğinin, din-
ticari merkez görünümünü sürdürdüyse desi'ndedir. Yine aynı caddede Agop- lendiriciliğinin insan eliyle denetim al
de han, hamam, cami, mescit gibi bina yan Hanı vardır. Eskiden arpacıların bu tında tekrarlandığı toprak parçası.
ların yanında bahçe içinde konaklar, lunduğu Arpacılar Sokağındaki Arpacı İstanbul'da bahçeler, meyve bahçele
köşkler de yapıldı. Ancak bu binaların lar Camii bir başka eski yapıdır. Uzun ri (bak. bağlar) sebze bahçeleri (bak.
hemen hiçbiri günümüze kadar ulaşa süre Emniyet Müdürlüğü binası olarak bostanlar), küçük ev bahçeleri, konak
543 BAHÇELER
ve saray bahçeleri, manastır bahçeleri, lar örülmeye başlandı. Bazı zenginler leri vardı. Anılan geniş doğa parçaları
özel korular, kamu için düzenlenmiş bahçelerine girilmesini önlemek için av, spor faaliyetleri ve diğer eğlenceler
açık hava dinlenme alanları (bak. mesi özel görevliler tutarlardı. için kullanılırken bir yandan da buralar
reler; parklar) olarak ayrılabilir. En yoksul manastırın bile kendi gıda da sarayların ihtiyacını karşılamak üzere
ve tıbbi ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir çiçek, sebze ve meyve yetiştiriliyordu.
Bizans Dönemi
bahçeye sahip bulunduğu başkentte, Hadaik-i hassa denilen bu miribahçeler-
Bizans'ta, ev yaşamının ayrılmaz parçası
manastır ve kiliselerin büyük toprakları, den Bostancıbaşı Ocağı sorumluydu.
halinde ailenin ihtiyaçlarına dönük bah
bağları ve bahçeleri olurdu. Bahçeler Topkapı Sarayı hasbahçesi ile saray dı
çelere genel olarak "peripolion" adı ve
genellikle dikdörtgen biçiminde düzen şındaki bahçe ve bostan işleriyle uğra
rilirdi. Bir de bağ, üzüm bağı ve bahçe
lenir, patikalarla haç şeklinde dörde ya şan bostancılar ikiye ayrılır, Topkapı Sa
kavramlarını birlikte ifade eden "ampe-
da ikiye bölünürdü. Bahçe yolları çakıl rayı bahçe ve bostanlarıyla ilgilenenlere
lokepion" sözcüğü vardı. Terminolojide
taşlarının dekoratif düzenlemesiyle gü- hasbahçe bostancıları adı verilirdi. Saray
bağ, bostan, gezinti bahçesi ve ev bah
zelleştirilir, süs bitkileri geometrik bi yapılarını doğu, kuzey ve batıdan kuşa
çesi için ayrı ayrı sözcükler bulunma
çimlerde budanır, çiçeklere özen göste tan hasbahçeyi işleyen bu bahçıvanlar
masına karşın tarımsal ilişkileri düzenle
rilirdi. Manastır bahçelerinin temel ama Hasbahçe Ocağı'na bağlı bulunuyorlar
yen Çiftçiler Yasası'nın 85 maddesinden
cı, dinsel arınma, düşünme ve tedaviye dı ve 20 bölüktüler. Maaş almayan ocak
9'u, bağ ve bahçelerle ilgiliydi. Bizans
hizmet etmek olduğundan, bahçenin iş mensupları, saray mutfağı olan matbah-ı
dönemi İstanbul'unda geniş bağ ve bah
levselliği yanında güzelliğine de önem âmireye gerekli meyve ve sebzeyi bura
çeler, özellikle de üzüm bağları manas
verilmesi doğaldı. Din ve felsefe konu da yetiştirirler; geçimlerini ürün fazlasını
tırlar çevresindeydi. Buralarda manastır
larındaki dersleri izleyen öğrenciler, ra satarak sağlarlardı. Nazırlarına bostancı
ve diğer dini kurumların ihtiyaçlarının
hip veya keşiş adayları bahçedeki pati başı, amirlerine de silahdar ağa denirdi.
ötesinde ticari amaçlı tarım da yapılırdı.
kalarda gezinir; manastır sakinleri ağaç 1 6 . yy sonlarında sayıları, 1563'te 705,
En yoksul manastırların bile bağ ve
ların altında kitap okur veya dinlenirdi. 1576'da 641, 1588'te 921 olmuştu.
bahçeleri vardı.
Bahçeyi geometrik şekiller çizerek ke Topkapı Sarayı haricinde bahçe ve
Bizans bahçelerini, hane ihtiyaçlarına sen patikaların tam ortasında, genellikle bostanlarda çalışan hassa bostancıları
yönelik ev bahçeleri, tıbbi amaçlı bitki yaşam kaynağını simgeleyen bir çeşme ise "usta" denilen başlarının denetimin
ler üreten bahçeler, soyluların bahçele ya da fıskiye bulunurdu. Çevre halkının de ayrı gruplar halinde organize edil
ri, manastır bahçeleri ve Konstantinopo- veya kölelerin çalıştığı, ihtiyaç ve ticare mişlerdi. 16. yy sonlarında sayıları 1576'
lis'te izine rastlanmayan, ancak impara te dönük sebze ve meyve bahçeleriyle da°971 ve 1588'de 1.109 idi. Bu bahçe
torluğun diğer yörelerinde dinlenme ve üzüm bağları da manastırların doğal lerin toplam sayıları da zaman içinde
eğlence için düzenlenmiş oldukları bili uzantısıydı. değişmiştir. 1588'de sayıları 39 olarak
nen gezinti bahçeleri olarak beş küme
Bahçeler mümkün olduğunca su ke tespit edilmişti. Başlıcaları Davudpaşa,
de incelemek olanaklıdır.
narlarında kurulur, sulak topraklar İskenderçelebi. Haramidere, Siyavuşpa-
Küçük ev bahçeleri, ailenin yaşamı "hypopotion" diye adlandırılır, uzak ka şa, Halkalı, Tersane, Florya (Filuıya, Fi-
ve beslenmesi açısından önemliydi. Bu lan bahçelere su kanallarla ulaştırılırdı. lorina), Topçular, Vidos, Alibeyköyü,
bahçelerde soğan, turp, yabani havuç Kâğıthane, Karaağaç, Beşiktaş, Dolma-
Bibi. A. R. Littlenood. "Romantic Paradises:
ve pancar gibi kök bitkiler, pırasa, ka The Role of the Garden in the Byzantine Ro- bahçe, Karabali, Arnavutköy (Hasan
bak, rezene ve ıspanak gibi sebzeler ye mance", Byzantine and Modem Greek Studi- Halife Bahçesi), Bebek. Mirgün, Kalen
tiştirildiği bilinmektedir. Aile bireylerinin es. 19 7 9/5.' s. 95-114; O. Schissel, Der Byzan der, Büyükdere, Beykoz (Tokat Bahçe
beslenmesine yardımcı olan bu bahçeler tinische Garten, Viyana, 1942. si), Sultaniye, Paşabahçe, İncirli, Çubuk
dışında, Bizans köylülerinin çoğunun AYŞE HÜR lu, Kandilli, İstavroz, Üsküdar, Ayazma,
da, yetiştirdiklerini satarak geçimlerini Osmanlı Dönemi Haydarpaşa ve Fenerbahçe'de bulunu
sağlamaya yönelik bahçeleri vardı. yordu. Bu bahçelerin bir kısmı aynı za
Kentli yaşamın bir parçası olan bahçele
Bütün ortaçağ toplumlarında olduğu rin, özel olarak da İstanbul bahçelerinin manda halka açık mesire yerleriydi.
gibi Bizans'ta da, ilaçlar çeşitli ot ve bit tarihi, Osmanlı kültür tarihi çalışmaları İstanbul bostancıbaşısı her yıl has
kilerden elde edildiğinden, tıbbi amaçlı nın genel sorunlarının izlerini taşır. Bu bahçe ve saray dışmdaki bahçelerde ye
bitkilerin üretildiği bahçeler önemliydi. güne kadar yazılı kaynakların dağınıklı tiştirilerek satılan mahsullerden elde
Bu türden bahçeler manastırlara, çeşitli ğı, niteliği ve günümüz mimarlık tarihçi edilen geliri, yapılan masrafı ve bostan
dinsel kurumlara bağlı ya da özel kişile lerinin Osmanlıca tarihi belgeleri kolay cı bahşişlerini bir deftere kaydeder; def
rin mülküydü. Buralarda çemenotu, bi lıkla kullanamamaları nedeniyle, bu ko teri belirli zamanlarda sultana sunar; çe
beriye, nane, adaçayı, sedefotu, süsen, nuda yapılan çalışmalar, çoğunlukla, şitli masraflar düşüldükten sonra kalan
yarpuz, bergamot, kimyon, yaban kere var olan bilgilerin yinelenmesiyle sınırlı kâr, kasım ayından kasım ayına sultanın
vizi, rezene, leylak, gül yetiştirilirdi. kalmıştır. Ayrıca bu bahçeler, 19. yy'da kişisel hazinesine gönderilirdi. Bazı
Soylulara ait bahçeler ise. sıradan ev başlayan hızlı kentleşme süreci içinde bahçelerin mahsulleri önceden tespit
bahçelerinden hem büyüklüğü hem de yok olduklarından, çalışmaların gele edilmiş olan 200 kadar sebzehaneye gi
düzenlemesiyle ayrılır, bu bahçelerde, cekte tatmin edici sonuçlara varması u- derdi, çiçekler 17 çiçekçi dükkânına, ıs
ihtiyaç için üretilen sebze ve diğer bit mudu da fazla gözükmemektedir. panaklar da 30 kadar ıspanakçı dükkâ
kiler yanında, dekoratif amaçlı süs bitki Yazılı kaynaklar üzerinde konuyla il nına verilirdi.
leri ve çiçekler de bulunurdu. Gül, ley gili önemli çalışmalar yapan Muzaffer Bu hasbahçelerin hemen hepsinde
lak, menekşe, safran, şakayık, süsen, Erdoğan. 15. yy'a dek uzanan bahçeci sultanın günlük gezilerinde ve av partile
çuhaçiçeği, adaçayı, kasımpatı en fazla lik ve çiçekçilik uygulamalarını, çiçekle rinde dinleneceği, düzenlenen çeşitli eğ
rastlanan türlerdi. Bahçede ayrıca elma, ri ve çiçekçilikle ilgilenenleri kaydeder lenceleri izleyeceği köşk ve kasırlar inşa
şeftali, vişne ağacı mutlaka bulunur, ken risaleler, tezkireler, arşiv belgeleri edilirdi. Bazılarında, örneğin Tersane
çardak ya da kütük üzümleri çizenle ye gibi bazı tarihi kaynaklan tanıtmakta; Bahçesi, Davutpaşa Bahçesi, Üsküdar
tiştirilirdi. Büyük zengin hanelerinin ayrıca İstanbul'daki bazı görkemli bah Bahçesinde sultanın harem halkıyla bir
bahçelerinin bir bölümü depo olarak çeleri, düzenleniş ve kullanış biçimleri likte bir süre kalabileceği daireler bulu
ayrılır; eğlence, dinlenme, sohbet için ne, içinde yer alan yapılara, yetişen nurdu. Bu bahçelerin mimarisine dair ba
düzenlenmiş özel mekânlar, gölgelikler, ağaç ve çiçek türlerine ışık tutacak özel zı ipuçları ile havuzlar, sarmaşıklı çardak
pergolalar, patikalar, havuzlar bulunur likleriyle saptamaktadır. lar, köşkler, kameriyeler, setler, duvarlar,
du. Önceleri, yabani gül ve benzeri ça İstanbul'da her evin, konağın, yalının parmaklıklar, merdivenler, fıskiye, çeşme
lılardan oluşan çitlerle çevrilen bu bah bir bahçesi olduğu gibi sultanların sa ve selsebiller, mermer sofalar, çiçek tarh
çelerin etrafına daha sonra tuğla duvar ray, kasır ve sahilsaraylarınm da bahçe ları, gülistan, lalezar ve çemenzarlar gibi
BAHÇELER 544
18. yy'da oluşturulan Kâğıthane bahçeleri aynı zamanda halkın da yararlandığı en önemli mesire yerlerinden biriydi.
Allom'un bir deseninden gravür, 19. yy.
Ara Güler fotoğraf arşivi
yapılarla ilgili bazı bilgileri çeşitli dönem açılan geniş pencereli sahil duvarının ar dine özgü bir üslubu olduğunu, doğayı
lerde yapılan inşaat ve tamiratı kaydeden ka yüzeyinin çiçek desenleriyle bezeli yeniden işleyen ve anlamlandıran Çin
belgelerde bulmak mümkündür. Bazen olması gibi bir ayrıntıyı tamirat ve keşif ve İngiliz natüralist bahçelerinden farklı
Bostancı Ocağı teşkilatını, usta ve bahçı belgelerinden öğrenebiliyoruz. 18. yy'da şekilde, Osmanlı bahçelerinde yol, ram
vanları, kimlikleri, görevleri, kazançları bahçelerin iç duvarlarının çiçek motifle pa, merdiven, set, duvar gibi elemanlar
açısından tanımlayıcı bilgiler ile bu bah riyle bezenerek bahçeyi kuşatması; yalı la doğaya müdahalenin en az düzeyde
çelerde yetişen meyve ağaçlarını, meyve bahçelerinin duvarlarının denizle bahçe tutulması ile doğa karşısında insan gü
siz ağaçları ve elde edilen geliri öğren arasında bir görsel bağ kuracak biçimde cünün sınırlılığının kabul edilmiş oldu
mek de mümkün olmaktadır. geniş pencerelerle boşaltılmasının bir ğu tezini ileri sürmektedir.
Örneğin Evliya Çelebi, II. Mehmed çok yalı ve sahilsaray tamirat ve keşif Ancak genel olarak tslamiyette doğa
zamanında Tersane Bahçesi'ne 12.000 defterinde karşımıza çıkması, bu devrin nın üstünlüğü kabul edilirken, tasavvuf
adet satrançvari s e n i ağacı dikildiğin ayırt edici bir tarzı olduğu sonucunu do- insanı doğanın uyumlu bir parçası diye
den söz eder ki, bu düzenleme ilkesinin ğunnaktadır. Belgelerde sözü edilen sat tarif etmektedir. Ağaçlar, çiçekler, hay
19. yy sonlarına dek uygulandığı görül rançvari ağaç dikimi, şahnişinler, yılan vanlar, su ve insan bir bütünün eşit par
mektedir. Çeşitli arşiv belgeleri, hassa kavi tarikler, bahçe hamamları (grotto) çalarıdır; bu doğa parçalarım bir araya
bahçeleri için, örneğin İzmit'ten 4.000 türü ayrıntılardan, bahçe düzenlemele getiren bahçede, insan kendisinin de
adet çınar, dişbudak, karaağaç, idris, çit rinde tercih edilen üslupları izlemek parçası olduğu bütünü ve diğer parçaları
lembik, meşe, defne, erguvan ve ahlat mümkün olmaktadır. hissederek yaşar. Bir başka deyişle, in
fidanı (1735); Karaağaç Bahçesi için ge İstanbul bahçelerini 1930-1940 ara sanla doğa arasında var olan böyle bir
ne İzmit'ten ıhlamur, karaağaç, meşe, sında henüz izleri kaybolmadan tespit ilişki biçimi içinde bahçe seyirlik bir tab
dişbudak, gürgen ve çınar türlerinde etmiş olan S. H. Eldem. yazılı ve görsel lo, gösteri sahnesi ya da prestij sembolü
500 ağaç fidanı (1745) ısmarlanması ya kaynakları da içeren bu çığır açıcı çalış değil, içinde yaşanan bir mekândır. Do
da Uzeyr'den 500.000 sümbül soğanı masında doğal ve formel (şekillere da layısıyla bu bahçede ağaç grupları, bah
(1579), Maraş'tan 50.000 al sümbül ve yalı olan) bahçeler olarak ikiye ayrılan çe, yolları, tarhlar ve havuzlar, tek bakış
50.000 gök sümbül soğanı (1593), Edir Osmanlı başkentinin bahçe mimarisinin ta algılamayı ya da hareketi yönlendire
ne'den gül (1578), 400 kantar kırmızı bazı özelliklerini belirleyerek halka açık cek eksenler üzerinde planlanmaz. Bu
gül ve 300 kantar sakızgülü (1593) geti mesire yerleri ve doğal parklar; setli nedenle geniş düzlüklere de gerek yok
rilmesi gibi bilgiler içerir. Bazen bahçe mesireler ve özel parklar; asma bahçe tur. Ancak küçük ölçekli İstanbul bahçe
lerdeki parmaklıkların, havuzların biçimi ler, parterler, iç avlu ve meydanlar, iç lerinde dahi boyutlarıyla karşılaştırılama
ya da örneğin, Hatice Sultanin Defter- bahçeler ile yalı bahçelerini ayırt edici yacak zenginlikte algılama noktaları bu
darburnu'ndaki sahilsaraymı görüntüle tipler olarak saptamış, bunları örnekler lunur: Bir meyve ağacı, gölge veren bir
yen Mellingln gravüründe de görülen, le belgelemiştir. Bu örneklerden hare başka ağaç, bir çeşme, bir havuz, karma
bahçeden dışarıyı görebilmek amacıyla ketle Eldem, istanbul bahçelerinin ken şık bir algılama sistemi yaratır.
545 BAHÇELER
Özellikle yapılmış doğal görünümlü elemanlarla, örneğin merdivenler, set yapıları Çırağan. Beylerbeyi ve Dolma-
tepeler, vadiler, göller, ağaç toplulukla ler, kafesler, duvarlar, havuzlar, köşk bahçe saraylarının bahçelerinde görüyo
rının inşa edilmesiyle oluşan İngiliz ve lerle de ilişki kurulduğu anlaşılmakta ruz. Bundan 50 yıl önce henüz izleri du
Çin bahçelerinin aksine, Osmanlılar do dır. Buna karşın iç bahçenin doğal çev ran Boğaziçi yalı bahçelerinde de birkaç
ğayı denetim altına alarak bahçe haline reyle ilişkisi az ve uzaktandır; bazen bir formel bahçe örneği tespit edilebiliyor
getirmişlerdir. İstanbul'da doğal bahçe ya da daha fazla yönden, doğaya veya du. Ayrıca bu dönemde inşa edilmiş ve
ler ve mesireler manzaraya, tercihen dış bahçeye, manzaraya açılır. İç bahçe bugüne planları kalmış olan Kuruçeşme
Boğaziçi veya Halic'e açılan vadilere den doğal bahçeye ya da dış bahçeye Zekiye Sultan Yalısı bahçesinde olduğu
yerleşmiştir. Bu çok geniş alanlarda geçiş, taklar, kapılar, duvar pencereleri gibi, birçok sultanefendi sahilsarayı bah
ağaç grupları veya tek ve anıtsal ağaç aracılığıyla sağlanır. çesinde; ya da Ayazağa, Maslak, Levent
lar, dereler, pınarlar, kanal, çeşme, ha Bahçe alanı küçüldükçe geometrik ve Kalender kasırlarında görüldüğü gibi
vuz gibi su elemanları, taş veya çemen çizgiler bahçe düzenine hâkim olur. Bir biniş yerlerinde, formel bahçe ile infor-
sofalar, köşkler, tarih, mihrap ve nişan ya da iki eksen etrafında ve simetri esa mel (şekillere dayalı olmayan) bahçenin
taşlarıyla özel noktalar yaratılmıştır. Düz sına göre köşk, havuz, merdiven, çeşme bir arada düzenlenmesinin örneklerini
çayırlık alan, çeşitli eğlenceler, oyunlar gibi mimari elemanların, çiçek tarhları bulabilmekteyiz.
ve cirit, güreş, ok talimi gibi spor ey nın fıskiyelerin yerleştirilmesiyle formel Su motifi, bu bahçelerin vazgeçilmez
lemleri için ayrılmıştır. Çayırı amfiteatr bahçe uygulamalarının bazı öğelerini es bir elemanıdır. Havuzlardaki su, fıskiye
şeklinde kuşatan tepelerde ise gezinti ki İstanbul bahçelerinde görmek müm ler ve çağlayanlarla hareketlendirilir; üze
patikaları bulunur. Yer yer sıra ağaçları kün olmaktadır. Paris Elçisi 28. Mehmed rinde adacıklar, köprüler, kayalıklar yapı
na, düzenli dikilmiş ağaç kümelerine de Çelebi'nin 1720'de Versailles, Fontaineb lır ve kayıklar yüzdürülür. Havuzlar ön
yer verilir. Özellikle B o ğ a z i ç i ' n d e k i leau ve Marly saray ve bahçelerinin plan celeri dörtgen şeklindeyken 18. yy'da yu
eğimli arazi, değişik set düzenlemeleri larını İstanbul'a getirdiği söylenir. Bu varlak, oval ve kesik kıvrımlı hatlar; 19.
ne olanak vermiş, geç dönemlerde, ma planların etkisi, 1722'de inşa edilen Kâ yy'da yapay göl şekilleri itibar görmüş
liyeti yüksek barok eğrilerle biçimlen ğıthane'deki Sadâbâd Kasrı bahçelerinin tür. Kimi zaman havuzlar çok büyük bo
miş setler en görkemli bahçelerde uygu düzenlenmesinde görülürken ayrıca 18. yutlara varabilmiş, bütün bahçelerde çeş
lama alanı bulmuştur. yy sonunda İstanbul'daki elçiliklerde meler, selsebiller, şadırvanlar yer almıştır.
İstanbul'da şehir içindeki bahçeler görevli bazı yabancı mimarların ve bah İstanbul bahçeleri, doğal olarak Do
ise mimari elemanlarla çevrilmiştir. Kü çıvanların birçok bahçe düzenlemesi ğu ve Batı bahçe mimarlığının kimi il
çük ya da büyük olsun, konak ve yalı yaptıkları, bu sırada örneğin kaskat, la kelerini özümsemiş, taklit etmiş ve ye
ların avlu, iç ve dış bahçelerinde, ikli birent, grotto, nemfiyum gibi bazı öğele niden yaratmış, aynı zamanda bir baş
min gereksinimi olarak sergiler, asmalık ri de uyguladıkları bilinmektedir. Formel kent modası oluşturarak imparatorluğun
ve çardaklarla oturma mekânları yaratı Batı bahçesinin İstanbul'daki uygulama dört bir köşesine yayılmış, yeni sentez
lırken; bahçenin çevresindeki mimari larının en güzel örneklerini ise 19. yy lerin doğmasına imkân vermiştir.
BAHÇELER 546
1982'den sonra, Boğaziçi öngörünüm bölgesinde (Ulus Mahallesi'nde) inşa edilmiş, yüzme havuzlu ile geniş bahçeli villalar (solda) ve 1950'den
sonra oluşan bahçeli evlerin bulunduğu semtlerden 2. Levent.
Fotoğraflar Faik YaîUrık arşivi
dan Hekimbaşı Yalısı, I I . Mahmud'un yordu. Sık servilerle donanmış Göksu Versailles Sarayı'nı ve bahçelerini öven
hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi'ye Çayırı'nı çok seven IV. Murad dere kıyı Çelebi Mehmed Efendi'nin etkisinde ka
aitti. Yalının arkasındaki yamaç üzerin larım düzenletip hasbahçeyi daha da larak, Boğaziçi'nde ve Haliç'te çeşitli sa
de, setler halinde düzenlenmiş büyük güzelleştirmişti. ray, köşk ve bahçeler yaptırmışlardı.
ve güzel bir meyve ve çiçek bahçesi, Kandilli'de, setler üzerinde padişah Sâ'dâbad Sarayı ve bahçesi bunların en
tepedeki Mahmud Baba Dergâhı'na ka köşkleri ve bahçeleri vardı. Kayalar üze ünlüsüydü. Yapımı 6l günde tamamla
dar uzanıyordu. rine bir dizi setler yapılmış, bunlar lale nan bu sarayın bahçesinde, mermer set
Mustafa Reşid Paşa'nm geniş (bu ve sümbüllerle bezenmişti. IV. Murad, lerden düşürülen çavlanlar ve süslü çeş
günkü Kemik Hastalıkları Hastanesi) Revan seferinden döndüğünde Nevâ- meler yanında, müzik pavyonlarına ve
büyük bir bahçesi, bahçenin ucunda bâd Köşkü'nde bir şehzadenin doğumu bir camiye yer verilmiş; çınar, ıhlamur,
ayrı bir hünkâr dairesi, arkada da Balta- üzerine, bahçedeki boylu bir servi ağa karaağaç ve dişbudak gibi ağaçlar dikil
limam çayırının üstüne kadar uzanan cını yedi gece kandillerle donattığından miş; geniş çim sahalara lale, nergis, süm
büyük bir meyveliği vardı (bak. Baltali- o günden sonra bahçe Kandilli Bahçe- bül, çiğdem gibi çiçekler serpiştirilmiş
manı Sahilsarayı). si(->) diye anılmıştı. tir. Özellikle lale, bu dönemde gözde
Emirgân'da, içerisinde zarif bir İran Bugünkü Kuleli Askeri Lisesi'nin ye çiçek olmuş; 800 kadar lale çeşidi yetiş
sarayının yer aldığı Nişancı Feridun rinde, I. Süleyman'ın (Kanuni) bir sarayı tirilmiştir.
Bey'in bahçesi de ünlüydü. Bu bahçeyi ve bahçesi vardı. Saray bahçesine Narlı Anılan bahçe ve mesirelere ek olarak
IV. Murad Emirgûneoğlu'na armağan et Bahçe veya Kale Bahçesi denilirdi. I. padişahların av yarışmaları düzenledikle
mişti. Bahçe, Bizans devrindeki servi Süleyman'ın bu hasbahçeye kendi eliyle ri, avlanarak eğlendikleri ve geceledikle
ormanının içinde kalıyordu. Koruları, bir servi ağacı diktiği söylenir. ri, İstanbul çevresinde inşa edilmiş av
servi ve diğer ağaçlarla yemyeşil olan 17. yy başlarında I. Ahmed dönemin köşkleri, kasır bahçeleri (örneğin Vidos
bu bahçe, bundan böyle Emirgân Ko de. İstavroz hasbahçesinde Şevkâbâd Hasbahçesi, Halkalı Hasbahçesi, Harami
r u s u ^ ) diye anıldı. Kasrı inşa edilmişti. İstavroz Bahçesi IV. Bahçesi) ile 15. yy'm ikinci yarısında II.
I. Süleyman'ın (Kanuni) bizzat uğraş Melımed döneminde çok parladı; özel Bayezid'in sadrazamı Davud Paşa'nm,
tığı Yeniköy Hasbahçesi-de ün yapmıştı. likle kiraz mevsiminde aranılan bir yer padişahların orduları uğurlayıp karşılama
İstinye ile Yeniköy arasında, kıyı bo oldu. Yazları padişah çevre bahçeleri törenlerinde geceleri konaklayabilmeleri
yunca bahçeli yalılarla köşkler sıralan de kiralayıp haremiyle birlikte buraya için geniş bir alan üzerinde inşa ettirdiği
mıştı. Yeniköy'ün biraz ilerisinde, kü göçerdi. padişah kasır ve bahçesi anılmaya değer.
çük bir vadi üzerinde Kalender Bahçesi Salacak ile Harem arasında, içinde Rumeli'ye akma giden orduların uğur-
görülürdü. padişah köşklerinin ve hasbahçenin ol landığı ve karşılandığı bölgede düzenle
Tarabya, çoğunlukla Rumların otur duğu Kavak Sarayı topluluğuna "Üskü nen bu hasbahçe "Davutpaşa Bahçesi"
duğu bir köydü. II. Mahmud'un burada dar Hasbahçesi" de denirdi (bak. Kavak diye anılmış ve ün yapmıştır.
bir yazlık sarayı, bir de köşkü vardı. Sa Sarayı Bahçesi). Üsküdar Bahçesi en es Cumhuriyet döneminin ilk yirmi yılın
ray basit bir yapımevini andırır yalınlık ki ve en önemli hasbahçelerden biriydi. da (II. Dünya Savaşı'nm sona ermesine
taydı; padişah buraya seyrek gelirdi, I. Süleyman (Kanuni) tarafından 1555'te kadar) İstanbul'da bahçeler ve yeşil alan
ama yüksek duvarlarla çevrilmiş olan Mimar Sinan'a yaptırılan sarayı III. Mu lar açısından büyük bir değişiklik olma
bahçesi çok geniş ve güzeldi. rad genişletti. Bahçesindeki yeşillik da mıştır. Fakat şehirleşme ve özellikle
Sarıyer'de, Beykoz'da, Çubuklu'da, ha çok çam ve servilerden meydana ge 1950'li yıllardan sonra süratli bir sanayi
Kanlıca'da ünlü bahçeler bulunurdu. liyordu. Süs ağaçları veya çiçek tarhları leşme, İstanbul nüfusunun hızla artması
Kanlıca Tekkesi ile iskele arasında şim yoktu. Üstelik bahçede sebze yetiştir na sebep olmuş; bu zorunlu, bilinçsiz ve
di çorak bir alan olan Saffet Paşa Bağı; meye özel bir önem verildiğinden, iş plansız yerleşmelerin kötü etkileri Boğa
havuzlu setleri ve kestaneliği ile Saffet levsel bir yanı da vardı. ziçi ve yakın çevresi ile bir zamanlar İs
Paşa Korusu; korunun en yüksek yerin 18. yy'da büyük önem kazanıp dille tanbul'un "Rivierası" sayılan Fenerbahçe,
deki Saffet Paşa Köşkü ile çevresindeki re destan olan Kâğıthane mesiresi ve Kalamış, Erenköy ve Bostancı semtlerin
çiçek ve sebze bahçeleri zamanında ün bahçeleri, parlak yaşantısıyla belki de de görülmüştür. Ahşap evler ile yalılar,
yapmıştı. diğerlerinin tümünü gölgede bırakmıştı. köşkler ve konaklar, arsaya olan talebin
16. yy'm sonunda, Göksu Çayırı'nm III. Ahmed ve sadrazamı Nevşehirli birdenbire artması üzerine yıktırılmış ve
yerinde bir hasbahçe mevcuttu; burada Damat İbrahim Paşa, elçi olarak Fran ya yakılmış, yerle bir edilmişlerdir. Bu
ustanın buyruğunda 66 bostancı çalışı sa'da bulunup dönen ve XIV. Louis'nin gün mevcut olan bir villa ertesi gün yok
BAHÇELİEVLER İLÇESİ 548
Bahriye Nezareti binasının deniz cephesinden görünümü (üstte) ve şadırvanlı orta avludan
bir gömnüm (sağda).
Tuğrul Acar (üst). Erkin Emiroğlu (sağ)
mermer şebekeleri veya kornişteki mu- kın bir kornişle biten bu çok öğeli cep kullanılmış, duvarlara fresk tekniğinde
karnas dizisi gibi yerlerde Osmanlı gele he düzeni, simetrik bir kutudan gör denizle ilgili resimler yapılmıştır.
neğinden seçmeler yapmaktadır. kemli bir kamu yapısının elde edilişini Bibi. A. Batur, "Bahriye Nezareti Binası", H.
Yapının simetrik plan şemasına bağlı sergilemektedir. Kemali Söylemezoğlu Anı Kitabı, ist., 1982, s.
olarak birbirinin aynı olan dört cephesi Yapının simetrik ve betimlediğimiz 45-60: Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 219-226;
Demircanh, Evliya Çelebi, 564-566; "Divan
vardır. Kolaylıkla tekdüze olabilecek bu gibi geometriye bağımlı bir planı oluşu, hane", Pakalm, Tarih Deyimleri, I, 462;
biçimleniş, önce eksenlerdeki ve köşe mekânların işlevlerine özgü nitelikler ve Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Karargâhı
lerdeki çıkmaların plastik katkısıyla gi boyutlar edinmesini zorlaştırmıştır. Ör Binası, İst., 1989.
derilmiştir. İkincil olarak pencere biçim neğin bir köşede amirallere ayrılmış AFİFE BATUR
lerinin farklılığına dayanan cephe dü olan salon ve oda grubu diğer köşede
zenlemesi yapılmıştır. Bu, kullanılan bi aynı boyut ve düzenle vardır ve bu kez BAKER MAĞAZALARI
çimlerin sayısını artırarak hem çeşitleme yazıcılara ait bir hacim olarak kullanıl
Kırım Savaşı'ndan sonra (1856) istan
yapma olanağı vermekte, hem de plas maktadır. Bu nedenle mimarın, mekân
bul'a gelerek yerleşen, İngiliz kökenli
tik etkiyi artırmaktadır. ların özellik kazanmasını bezemeyle ve
Baker ailesi tarafından kurulan mağaza
Planda birbirinin aynı ölçülere sahip bezemenin yoğunluğu ile sağlamaya gi
lar. Baker mağazaları ile ilgili olarak İn
pencereler üç ayrı grup içinde toplana riştiği görülmektedir.
giliz kökenli Binns ve Edwards aileleri
rak farklı biçim ve düzenlemeler yapıl Dört giriş içinde en zengin bezeme de zikredilmelidir.
mıştır. Eksendeki pencereler at nalı bi deniz tarafındaki tören girişinde gerçek Bu iki İngiliz kökenli aile İstanbul'a
çimindedir. Tıpkı orta avludakine ben leştirilmiştir. Simetriği olan tersane yö yerleştiğinde ayrı ayrı işyerleri açmış ve
zer bir arkad içinde yer alırlar ve aynı nündeki giriş bir dizi merdivenle ulaşı değişik işkollarında çalışmış olmalarına
atektonik düzenlemeye sahiptirler. lan giriş holünün duvarları ve örtüsün karşılık, zamanla firmalarını ya Baker'a
Köşe çıkmalarındaki pencereler, üç de kalem işi çalışılmıştır. Duvarlarda pa devretmişler ya da onlarla ortak olmuş
gen kemerli ikili gruplar halinde düzen nolar ayrılmış, örtüde geometrik çerçe lardır. Baker mağazalarının kurucusu
lenmiştir. Üçgen kemerin o dönem için veleme yapılmış ve içleri neoklasik mo olan George Baker'ın, Londra'da daha o
çok yeni hattâ alışılmadık bir biçim ol tiflerle işlenmiştir. dönemler büyük bir işyeri vardı.
duğu ayrıca belirtilmelidir. Ara pencere Binanın üst katının deniz cephesi George Baker, İstanbul'a ilk geldi
ler, profilli veya dilimli moresk biçimli bahriye nazırına veya amirallere ayrılmış ğinde, Hayden'la ortak olmuş ve birlik
kemer öğeleriyle belirtilmiş ve pilastrla- bölüm olarak çok özenle düzenlenmiştir. te biri Grand Rue de Pera'da (şimdiki
nn oluşturduğu panolara yerleştirilmiştir. Bu bölümün özgün dekorasyonu ve hat İstiklal Caddesi) Anadolu Hanı'nm bu
Böylece, cephe düzenlemesinde ge tâ mobilyası korunmuştur. Geometrik lunduğu yerde, diğeri, Kulekapısı'nda
nel olarak yüksek pilastrlar ve bordür- bölümleme içinde klasik motifli dekoras şimdiki Serdarı Ekrem Sokağı'nın karşı
lerle meydana getirilen pano gruplama- yon burada da geçerli olan programdır. sında Galata Kulesi'ne bakan köşede ol
ları, cephe yüzeyinden ileri geri çıkma Bezeme, ayrıca altın yaldızla zenginleşti mak üzere iki mağaza açmışlardı. 1860'
ve çekilmelerle planda karşılığı olma rilmiştir. Bu kesimde geometrik çerçeve lı yıllardan 1870'li yılların sonlarına ka
yan son derece hareketli bir perspektif leme, sekizgen, yıldız, altıgen, beşgen, dar, ortaklık bozulmamıştı.
elde edilmektedir. Mimari öğelerin bu üçgen vb olarak çeşitlenmiştir. Göbek ve Bu yıllarda Baker ve Hayden birbi
kullanımı, orta avluda değinilen mani- köşelerde natüralist çiçek veya manzara rinden ayrıldı. Hayden eski mağazala
yerist yaklaşımla eşdeştir. Geniş ve taş resimlerinin bulunduğu madalyonlar rında kaldı, George Baker ise, yeni ma
ğazalar açtı. Bu mağazalardan biri, Ku-
ledibi'nde Şahdeğirmeni Sokağı'ndan
önce idi, diğeri ise eski Kanzuch Ecza-
nesi'nin bitişiğinde bulunuyordu.
George Baker, Grand Rue de Pera'
daki ilk mağazasından sonra şimdiki
Sümerbank'ın bulunduğu yerde ikincisi
ni de açmıştı.
Şahdeğirmeni Sokağı'nın yanındaki
ile birlikte, Pera yönünde üç mağazası
olan Baker firmalarında, her türlü kon
feksiyon, yatak takımları, çarşaflar, mo
bilya aksesuvarı ile mobilya dahi satılı
yordu. Bunun dışında, birçok yabancı
firmanın Türkiye'deki temsilciliklerini
almışlardı.
Bu aileye yakınlığı bilinen Binns'ler-
den, Cuthbert Evelyn Binns, I. Dünya
Savaşı'ndan sonra Baker mağazalarına
müdür olmuştu. İngiliz kökenli diğer ai
le Edwards'lann kurduğu "Edwards ve
Oğlu" firması G. ve A. Baker firması
1920'de birleşti.
Bu dönem firmanın müdürü C. E.
Binns oldu. 1926'da değişen kanunla
şirketleşme söz konusu olunca, birleşik
firma ayrı ayrı anonim şirkete dönüştü.
C. E. Binns, genel müdür olarak kal
dı. W. G. M. Edwards, yönetim kurulu
üyesi olarak görevini sürdürdü. 1924-
1925'te W. G. M. Edwards, istanbul'daki
İngiliz Ticaret Odası üyeliğini sürdürdü.
1930'da da başkanlığına seçildi.
BAKIRCILAR 552