You are on page 1of 57

ŞERHU AKİDETU'L VASITIYYE

26/02/2008

ِ ‫الرِح‬
‫يم‬ َّ ‫بِ ْس ِم الل ِّه‬
َّ ‫الر ْحمـَ ِن‬

‫دروس العقيدة‬
‫من العقيدة الواسطية‬
EL-AKĠDETU’L VASITIYYE’DEN
AKĠDE DERSLERĠ

Ubeydullah Arslan
Uluslararası İslamabad İslam Üniversitesi Mezunu
Not :
Aşağıdaki şerh, Şeyhul İslam İmam İbn Teymiyye’nin Akidetul Vasıtıyye adlı
Ehl-i Sünnet Akidesini içeren risalesinin şerhidir.
Bu risale her müslüman tarafından okunmalı, ezberlenmeli, okutulmalı, iman edilmelidir.
Aşağıdaki risalede öncelikle Şeyhul İslamın yazdığı ana metin verilmekte sonra da o metin şerh
edilmektedir.
GĠRĠġ :
El Akidetu’l Vasıtıyye ne demektir?
Akide Sözlükte: Rabtetmek, bağlamak, sağlamlaştırmak, iyice bağlamak, kenetlemek demektir.
Akide Istılahta: Ġnsanın hak olsun batıl olsun itikad ettiği hükümler, inançlardır.
Vasıtıyye demek: Vasıt Irak‘ın güneyinde Küfe ile Basra arasında orta bir yerde olduğundan dolayı
isimlendirilen bir diyardır.

Ġmam Ġbn Teymiyye kimdir ?


Adı: ġeyhu’l İslam Takıyu‘d Din Ebu‘l Abbas Ahmed bin Teymiyye‘dir.
Doğduğu yer :O zaman Şam topraklarından sayılan Harran‘dır. (Yani Urfa yakınlarında ki Harran‘dır.
)
Doğum Tarihi: Rebiulevvel ayının Onuna rastlayan bir Pazartesi günü 661(h) yılında doğmuştur.
Ölüm Tarihi: Zilkade ayının 20. günü Pazartesi gecesi 728 yılında vefat etti.

Ġmam Ġbn Teymiyye nasıl bir kiĢiliğe sahipti ?


Bedru’d-Din el-Ayni[1] yi dinleyelim: ―O, Faziletli, maharetli, Takvalı, tertemiz, vera sahibi, hadis ve
tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek
yazımı itibariyle ileri derece idi. Bidatçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Marufu çokça emreden,
münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde
atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi.[2]‖

YaĢadığı dönemde hapislere atılmasının ve eleĢtirilmesinin sebebi nedir


İmam İbn Teymiyye, Allah kitabından ve Rasulullah (s.a.v.) sünnetinden deliller getirerek toplumun batıl,
bidat itikadlarını ve amellerini çürütünce ona karşı âlimler ve âlimlere mutaassıp derecede bağlı olanlar,
ona düşmanlık ettiler ve görüşlerini reddettiler. O iman ve amel ettiği her şeyi Allah kitabına ve Rasulullah
sünnetine dayandırıyordu. Yöneticilerin yanında yer edinmek isteyenler onu hep suçladılar ve dışladılar.
O ise, Yolundan dönmedi ve bu yüzdende hapse atıldı.

Alimlerin Onun hakkında ortak kanaatleri nedir ?


Allah’ın Kitabı ve Resulünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı
görülmemiştir.

En MeĢhur Talebeleri kimlerdir ?


1-Şemsu’d-Din bin Abdil-Hadi
2-Şemsu’d Din ez-Zehebi
3-Şemsu’d Din İbn’l Kayyim
4-Şemsu’d Din İbn Müflih
5-İmadu’d-Din İbn Kesir.

Hangi Akide üzerine yaĢamıĢ ve ölmüĢtür [3] ?


İmam İbn Teymiyye, Ehl-i Sünnet Akidesi üzerine yaşamış, O Akidenin yücelmesi uğruna cihad etmiş, ve
O Akide üzerine de ölmüştür (şehit edilmiştir. )

‫الرحِيم‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ِ‫ِب ْس ِم هللا‬
“ Bismillahirrahmanirrahim. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile ”
Müellif, Allah’ın kitabına ve Rasulullah’ın ( sallallahu aleyhi vesellemin) sünnetine uymak amacı
ile eserine Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlamıştır. Rasulullah ( sallallahu aleyhi vesellem)
Sahabiler, Âlimler bir amele ve söze başlarken Bismillahirrahmanirrahim diyerek
başlamışlardır.[4]
1.Delil: ― Kuran surelerinin başında bulunan Bismillahirrahmanirrahimler….‖
2.Delil: ― (Nuh) dedi ki: Binin içerisine! Onun akması da durması da Allah‘ın
adıyladır.(Bismillah )‖ (Hud, 41 )
3.Delil: ― Rasulullah‘ın ( sallallahu aleyhi vesellem) mektuplarına Bismillah diyerek
başlamalarıdır.‖

َ ِ‫ِّين ُك ِّل ِه َو َك َفى ِباهلل‬


.‫ش ِهيدا‬ ِ ‫ِين ا ْل َح ِّق لِ ُي ْظ ِه َرهُ َعلَى الد‬
ِ ‫سولَ ُه ِبا ْل ُهدَى َود‬ َ ‫الح ْم ُد هللِ الَّذي أَ ْر‬
ُ ‫سل َ َر‬
“Resulünü hidayet ile, hak dini de bütün dinlere üstün kılmak üzere gönderen Allah’a
hamd olsun. Şahid olarak Allah yeter.”
Resul: Allah‘ın kullarına tevhidi ve kulluğu emretmeleri için gönderdiği elçisidir.
Hidayet (Huda) :Allah Resulünün İtikadi, ameli, şeri emirler ve hükümler konusunda
bildirmiş olduğu faydalı ilim demektir.[5] Allah, Rasulullah‘ı( sallallahu aleyhi vesellem) ümmetine
faydalı ilimleri ve amelleri öğretmesi ve yaşaması için göndermiştir. Rasulullah ( sallallahu
aleyhi vesellem) ümmetin hidayetine yol açan bir mürşiddir.
Hak din :Allah‘ın ister itikadi, ister fiili, ister kavli olsun emrettiği ve yapılmasını istediği
hüküm ve şeriatlar ve Salih amellerdir.Allah, dinini yeryüzündeki beşeri batıl dinlere galip
gelsin köklerini kurutsun diye Rasulullah‘ı ( sallallahu aleyhi vesellem) delillerle-hüccetlerle-
beyyinelerle-belgelerle ve Allah yolunda cihad etmekle göndermiştir. Allah; dinini, Kuran
ayetleriyle, şeri emirleriyle, hak beyyineleriyle, müminlerin cihadları ile üstün kılar. İslam,
Allah ‗ın nusreti ve yine Rasulullah ve Onu seven Müslümanların desteği ile ancak, bütün
dinlere üstün gelir. Hak din; ancak ayet, ilmi delil ve sahih sünnetle galib gelecektir. Allah,
Rasulullah‘ı ( sallallahu aleyhi vesellem) mutlaka batıl dinlere galip edecektir. Zira Onun
beraberinde hak din vardır. Her kim hak dine tutunursa mutlaka o galip gelecektir, kim de
izzeti bu hak dininin dışında ararsa zillet bulur, Zira, zafer, izzet, keramet(şeref) ancak
hak dindedir.[6]
1.Delil: ― O ki Resulünü hidayet ve hak dinle bütün dinlere üstün kılması için gönderendir
velev ki müşrikler istemese de‖ ( Fetih-28 )

َ ‫ش َه ُد أَن الَّ إلَ َه إِالَّ هللا ُ َو ْح َدهُ ال‬


.‫ش ِري َك لَ ُه إِ ْق َرارا ِب ِه َو َت ْوحِيدا‬ ْ َ‫وأ‬
“Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka hiçbir İlah yoktur. Bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur.
Bunu ikrar ederek ve (O’nu) tevhid ederek (söylüyorum)”
Şehadet, bir şey hakkında bilerek haber vermek, onun doğru olduğuna ve sabit olduğuna
inanmak denir. Yani itiraf etmek ve haber vermek manasındadır. Kişinin şehadeti, dille
söylemesine ve kalple de tasdik etmesine dayanır. Kişi dille söyleyip kalbiyle tasdiklemezse
Münafıklardan olur. Kişi bu durumda şehadet etmiş olmaz.[7] Şehadet Şartları üçtür. 1-İman
ettiğini İkrar etmek (dille söylemek ). 2-İman ettiğini kalben tasdiklemek. 3-İman ettiğine itaat
etmek.

La İlahe İllallah iki esasla bilinmelidir.


1-Nefy(Reddetmek) : Yani, Allah dışındaki tapılan, sevilen, hükmeden tüm ilahları-putları inkar
etmek-reddetmek. Müslüman, Allah dışındaki tüm ilahları reddetmekle emrolunmuştur.
2-İspat etmek (Kabul etmek): Yani, yalnız Allah’ın hak mabud olduğunu kabullenmek-itiraf
etmek-[8]
“Bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur” denilirken, Allah’ın hak mabud olduğu ve O’nun tek olduğu
tekid (pekiştirme) edilmiştir.[9]

.‫سلَّ َم تسليما َم ِزيدا‬ َ ‫صلَّى هللا ُ َعلَ ْي ِه َو َعلَى آلِ ِه َو‬


َ ‫ص ْح ِب ِه َو‬ ُ ‫ش َه ُد أَنَّ ُم َح َّمدا َع ْب ُدهُ َو َر‬
َ ‫سول ُ ُه‬ ْ َ‫ََ أ‬
Ve yine şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür. Allah’ın salatı ve artıp
duran selamı ona, aile halkına ve ashabına olsun.
Rasulullah’ın ( sallallahu aleyhi vesellem) kul olduğunu söylemenin maksadı; O bir İnsandır,
İlah veya Rab değildir diye iman etmek ve şehadet getirmek içindir. Bu ise, Ümmetinin
Rasulullah’a( sallallahu aleyhi vesellem) Uluhiyyet hakkı vermesinin caiz olmadığını gösterir.
Kimsenin Rasulullah’ı (s.a.v.) aşırı sevgi göstererek Onu insan konumundan İlah konumuna
çıkarma hakkı yoktur.
1.Delil: ― Hıristiyanların Meryem oğlu İsa‘yı aşırı tazim ettikleri gibi, siz de beni tazim etmeyiniz. Ben ancak bir
kulum. Bu sebeple, Allah‘ın kulu ve Rasulu deyiniz. ‖ (İmam Buhari)

:ُ‫أَ َّما َب ْعد‬


ُّ ‫ أَهْ ِل ال‬:ِ‫سا َعة‬
:ِ‫س َّن ِة َوا ْل َج َما َعة‬ َّ ‫ور ِة إِلَى قِ َي ِام ال‬
َ ‫ص‬ ِ ‫اعتِ َقا ُد ا ْلف ِْر َق ِة ال َّنا‬
ُ ‫ج َي ِة ا ْل َم ْن‬ ْ ‫َف َه َذا‬
İmdi [10] bu (Risale) kıyametin kopacağı vakte kadar yardıma mazhar, kurtuluşa eren fırka
olan ehl-i sünnet ve’l cemaat’in itikadına dairdir.
Akide Lüğatta: Düğümlemek, Bağlamak, manasındadır.
Akide Istılahta: Kalp ve vicdan ile tereddüt duymadan Allah ve Resulünün emrettikleri imani ilkelere
inanmaktır.
Fırka:Topluluk demektir.[11]
1.Delil: ― Onların her bir topluluğundan bir kesim de dinde fakih olmak ve kendilerine döndükleri zaman
kavimlerini uyarmak üzere (geri) kalmalı değil miydi ? Olur ki sakınırlar diye. (Tevbe, 122)
Naciye: Dünyada bidat yollardan uzak duran ve ahirette de cehennem ateşinden kurtuluşa eren demektir.
1.Delil: “ Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri müstesna hepsi ateştedir, o ise bugün benim ve
ashabımın üzerinde bulunduğumuz yolun benzeri üzerinde gidenlerdir.‖ (Tirmizi )
Bu hadiste kurtuluşa eren bir topluluk vardır, o ise Rasulullah ve Ashabının üzerinde olduğu
cemaattir. Onlar dünyada bidatten uzak ahirette de ateşten beri olanlardır.[12]
Fırka Naciye demek; Yardıma mazhar(dünyada), kurtuluşa eren(cehennem ateşinden ahirette) topluluk cemaat
demektir.[13] Fırka Naciye olan topluluk ise, Ehl-i Sünnet ve‘l Cemaat‘dır. Şeyhu‘l İslam İmam İbn Teymiyye
diyor ki; hadis ve sünnet ehli Fırka Naciye olmayı hak edenlerdir. [14]Ahmed Bin Hanbel diyor ki: Eğer onlar
Ehl-i Hadis değilse kimdir ?[15]İmam Buhari ve Tirmizi diyor ki: Onlar İlim ehli olan kimselerdir.[16] Fırka
Naciye, Allah ve Resulüne savaş açanlara, dinde bidat çıkaranlara, batıl ve heva yollara davet edenlere, sapık
akidelerle ümmeti saptıranlara, kuranla sünnetle, beyyineyle, hüccetle inşallah galip gelecektir.

Taifa Mansura, Fırka Naciye, Ehl-i Hadis, hepsi de aynı topluluk mudur ? Taife Mansura ( İlahi yardıma
mazhar), Fırka Naciye(kurtuluşa ulaşan), Ehl-i Hadis diye isimlenenlerin hepside aynı topluluktur. Bu
Müslümanlar; sağlam İtikadlı, bidatten uzak sünnet ehli Müslümanlardır. İman ve amel ilkelerine kuran ve
sahih sünnetten deliller getirerek iman ederler.Dinin esaslarına ve fürularına; hüccet-delil-beyyineyle
sarılırlar.O halde tüm bu ismi alanlar aynı topluluk olup tek ismi Ehl-i Sünnet ve‘l Cemaat‘tir. Allah bizleri
onlardan eylesin (Allahumme Amin.)

Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ne demektir ? İtikadlarını, sözlerini, amellerini, Rasulullah ve ashabından alarak
iman ve amel edenlerdir. Ehl-i Sünnet Rasulullah ve ashabının iman ettiği ve amel ettiği yol üzerinde gidenlere
verilen bir isimdir.Ehl-i Sünnet ve‘l Cemaat Rasulullah‘ın, sözlerine, amellerine ve takrirlerine sarılan amel eden
Müslümanlardır.[17]
Cemaat:İtikadlarını, sözlerini, amellerini Rasulullah ve Ashabına dayandıran, bir araya gelmiş topluluktur.

Fırka Naciye’nin üç sıfatı bulunur.


1-Kurtuluşa eren vasfı.
2-Zafere eren vasfı
3-Kıyamet bu akide mensubu üzerine kopmaması.
1.Delil: “ Ümmetimden bir kesim hak üzere yardıma mazhar olarak kalmaya devam edecektir. Onları yardımsız
bırakanların, onlara zararı olmayacaktır. Allah‘ın emri gelinceye kadar ‖ (İmam Buhari-Müslim)
2.Delil: ―Yeryüzünde Allah Allah denildiği müddetçe kıyamet kopmaz.‖ (İmam Müslim)[18]
3.Delil: ― Allah, misk kokusunda, ipek yumuşaklığında bir rüzgar gönderir ve kalbinde bir hardal tanesi kadar
imanı olan müminlerin ruhunu alır, ve geride insanların en şerlileri kalır ve kıyamet onların üzerine kopar.‖
(Hakim)

Ġman Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, öldükten sonra diriliĢe iman etmek ve hayrıyla, Ģerriyle
kadere inanmaktır.

Allah’a iman:Allah‘ın kesin olarak Rab, Malik, İlah olduğuna inanmak, zatına layık isim ve sıfatları ispat etmek,
zatına yakışmayan isim ve sıfatlarını nefy etmek, ibadete layık tek ilah olduğunu kabullenmek ve birlemek,
emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından uzak durmaktır.
Meleklerine iman:Allah‘ın ismen bildirdikleri meleklerin varlığına, sıfatlarına, kulluklarına, itaat ettiklerine,
evlenmediklerine, isyan etmediklerine iman etmektir.
Kitaplara iman:Allah‘ın indirdiği kitaplara iman etmek, emirlerine tutunmak, yasakladıklarından uzak durmak,
ismen kabullenmek, nur-hidayet- hak beyan ettiğine inanmak.
Resullere iman:Allah‘ın onları kullarına gönderdiğine, bildirdiklerinin doğruluğuna, Allah‘ın emrettiği risaleti
ulaştırdıklarına, aralarında hiçbir fark olmadığına,kuran ve sünnette ismi geçenlere iman etmektir.
Hayır ve Ģerrin Allah’tan geldiğine iman:Zamanını ve mekanını Allah‘ın takdir ettiği başa gelen tüm hayır ve
şerrin Allah‘tan geldiğine inanmaktır. Zira Allah ezeli ilmi ve yüce kudreti ile her şeyin kaderini belirlemiştir.
Öldükten sonra diriliĢe inanmak; Allah‘ın insanı öldürdükten sonra dirilteceğine inanmaktır.
Kadere iman [19] Kader Lüğatta: Bir şeyin miktarını kuşatmak, bilmek, anlamına gelir.
Istılahta: Allah‘ın eşyanın miktarlarını ve zamanlarını ezelden Levh-i Mahfuz da yazmış olduğu sözler ve
amellerdir.
Kaderin şerri ve hayrı takdir edilenlerden başka bir şey değildir. Üzerimize yazılan şer takdir
edilendir ama Allah Fiili değildir. Yani Allah’ın kuluna yazdığı şer gibi gözüken şeyler, bir başka
yönden hayır olabilmektedir.
1.Delil: ―İster yeryüzünde, ister nefislerinizde meydana gelen her bir musibet mutlaka bizim onu
yaratmamızdan önce o bir kitapta yazılmıştır.‖ (el-Hadid, 2)
2.Delil: ―Allah‘ın ilk yarattığı şey kalemdir. Ona Yaz dedi, O Ne yazayım? Deyince, olacak olan her şeyi yaz, diye
buyurdu.‖ (Ebu Davud, Tirmizi, Müsned, sahih hadistir.)
3.Delil: ―Allah yarattıklarının kaderlerini gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yıl önce takdir etmiştir. Arşı da su
üstünde idi.‖(İmam Müslim-Tirmizi)

Gerek Allah aziz kitabında kendisini,


gerekse Resulü Muhammed(s.a.v.) O’nu ne ile nitelendirmiĢ ise bunlara tahrif, tatil, keyfiyetlendirme ve
temsil (örneklendirme) söz konusu olmaksızın inanmak da Allah’a iman etmenin kapsamı içerisindedir.”

“Allah’ın Kuranda kendi zatı hakkında hangi isimleri ve sıfatları vermişse(sıfatlandırmışsa), o


şekilde olduğu gibi, hakiki manada iman etmek, kabul etmek, itiraf etmek demektir. Allah zatını,
işiten, gören, konuşan, Rahim, Rahman, Metin, Cebbar, gibi isim ve sıfatlarla tanıtır. Bizler bu
isim ve sıfatlara Allah’ın dediği, Resulünün buyurduğu, Tahrif-Tatil, Tekyif-Teşbih etmeden zahir
manaları üzerine iman ederiz.” şeklinde anlarız.

Allah’ın zatını, Allah ve Resulünün sıfatlandırdığı gibi sıfatlandırarak aşağıda gösterilen dört
esas ile iman edeceğiz.[20]
1-Tahrif etmeden iman edeceğiz. Tahrif Lüğatta: Değiştirmek demektir Istılahta : Nassı (ayet ve hadisleri)
lafız veya anlam olarak değiştirmektir. Tahrif üç çeşittir.
1-Anlamı değiĢen Lafız(söz, kelime) Tahrifi : Bazı sapık fırkalar(Muattıla) Allah‘ın konuşma sıfatını inkar
etmek için, ― ve Allah Musa ile konuştu.‖ Ayetinin Allah lafz-ı celalini üstün okuması(Allahe diyerek), aslında
okunması gereken Allahu olarak idi. Bu tür okuma manayı-anlamı değiştirir ki kim böyle değiştirirse (bilerek)
kafir olur.
2-Anlamı değiĢmeyen Lafız ( söz, kelime ) Tahrifi : Mesela Kişinin Elhamdu okuması gereken yerde Elhamde
okumasıdır ki bu insanın hatasıdır.
3-Anlam Tahrifi: Delilsiz olarak bir lafzı(sözü-kelimeyi) açık anlamı dışına çıkarmaktır. Mesela; Allah‘ın elinden
maksat, nimet ve kudret demek. Bu söz hiçbir delile dayanmaz. Mesela yine İstiva manasının sapık fırkaların
yanında İstila, egemenlik olarak manasının doğru olarak kabul edilmesi.

2-Tatil etmeden iman edeceğiz. Tatil Lüğatta: Boşaltmak ve terk etmektir.


Istılahta:Allah’u Teala için gerekli olan isim ve sıfatların tamamını veya bir kısmını inkar etmektir.
Tatil iki kısımdır.
1-Tam (Külli) Tatil :Allah’ın sıfatlarının kökten inkar edenler. Cehmiyye gibi…
2.Kısmi(Cüzi) Tatil : Allah’ın bazı sıfatlarını kabul edip bazılarını inkar edenler. Eşariyye gibi…

Tahrif ve Tatil arasındaki fark nedir ?


Tatil Kitab ve Sünnetin delalet ettiği gerçek ve hak olan manayı kabul etmemek, Tahrif ise,
nassları delalet etmedikleri batıl anlamlarla yorumlamaktır.

3-Tekyif etmeden iman edeceğiz. Tekyif: Allah‘ın sahip olduğu sıfatların keyfiyetini (nasıllığını)
soruşturmaktır. Allah‘ın elinin, Allah‘ın inmesinin, Allah‘ın yüzünün niteliği, özelliği şu şekildedir diyerek
konuşmaktır. Diyelim ki, Benim bir kalemim var, keyfiyeti şöyle şöyle demek gibidir.

4-TeĢbih etmeden iman edeceğiz.[21]


Teşbih ise, Muhammedin bazı sıfatları veya tüm sıfatları Halid gibidir demektir. Eğer, tüm
sıfatlarda benzetme olursa Teşbih ve temsil aynıdır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet temsille teşbihi bu
manada birbirinin aynısıdır diyerek kullanır.[22]

Temsil: Allah‘ın sıfatlarının, yaratılmışların sıfatları gibi olduğuna inanmaktır. Diyelim ki, Kalemim tıpkı şunun
kalemi gibidir demek Ehl-i Sünnet Allah‘ın isimlerini temsilsiz ispat eder, derki Allah hay‘dır, ama bizim
hay‘lığımız gibi değildir, Allah‘ın yüzü vardır, ama yüzü bizim ki gibi değildir.[23]
1.Delil: Onun benzeri hiçbir şey yoktur.‖ Şura, 11 (Allah bu ayette temsili reddetmektedir.)
2.Delil:O‘nun adıyla anılan bir kimse biliyor musun ? Meryem, 65 (Allah benzeri olmadığını ispat etmektedir.)
3.Delil: Kimse O‘nun dengi değildir. İhlas, 4 (Allah dengi olmadığını söylemekle temsili olmadığını ispat
etmektedir. )
4.Delil: Artık Allah hakkında örnekler bulmaya kalkışmayın. (Nahl, 74)

Temsil teşbihten farklıdır.


Temsil, bir şeyi olduğu gibi, her şeyde, her sıfatında bir şeye benzetmektir. Örnek verelim: ―Muhammed tıpkı
Halid.‖ dediğimizde, Muhammedi Halid de bulunan tüm iyi veya kötü olsun ne bulunuyorsa o sıfatlarla benzetmiş
oluyorum. Yani Muhammed cömertlikte tıpkı Halid gibi, cesarette tıpkı Halid gibi, ahlakta tıpkı Halid gibi
diyerek…
TeĢbih ise, Muhammedin bazı sıfatları veya tüm sıfatları Halid gibidir demektir. Eğer, tüm sıfatlarda benzetme
olursa Teşbih ve temsil aynıdır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet temsille teşbihi bu manada birbirinin aynısıdır diyerek
kullanır.[24]

Mümessile (Temsilciler) neye dayanarak temsile yönelmiĢlerdir, delilleri nelerdir ? Mümessile, Allah;
―kitabını anlayabileceğimiz, manalarını idrak edebileceğimiz açık ayetlerle bize bildirmiştir‖ der. Allah el, yüz,
göz diyorsa bu bizim anladığımız, gördüğümüz, bildiğimiz el yüz gözdür. Bu sebeple Allah‘ın eli yüzü gözü insanın
eli ve gözü gibidir, tıpkı diyerek bu inanca yönelmişlerdir.. Delil olarak kendilerine el, yüz, göz kelimelerinin
geçtiği ayetleri delil alırlar.

Bu sapık fırkaya verilecek en güzel cevap Ģudur,


Allah’ın yaratığı mahlukların hemen hemen hepsinde el, yüz, göz bulunmaktadır. Sıfatların
ortaklığı bu ortak sıfatı taşıyanların tıpa tıp aynı benzerlikte ve aynı şekilde zatlardır demek
değildir. Yani ortak sıfat taşıyanlar tıpa tıp birbirlerinin aynısıdır demek aklın ve şeriatın
kabulleneceği bir ilke olmaz. Diyelim ki, yukarıda da beyan ettik, karıncanın eli, gözü yüzü
insanın ki gibi midir ? Karıncada da el, göz, yüz bulunur, bu sıfatların insanda da olması demek
aynı sıfatlar ve aynı özelliler taşırlar demek midir ? Karıncanın işitmesi ve görmesi ile insanın
işitmesi aynı mıdır ? Filin ayakları ve insanın ayakları aynı mı, kuvvet ve ağırlıkta eşitler mi ?
Peki Allah’ın eli, yüzü, gözü, hiç kullarının sıfatlarıyla isimlerde ortaklık taşısalar da aynı sıfatlar
denilir mi ? denilmez. O halde Allah’ın ve insanın eli, yüzü aynı demek caiz değil, denilirse bu bir
teşbihtir.

“Bilakis yüce Allah’ın: “Onun benzeri hiçbir Ģey yoktur ve O her Ģeyi iĢitendir, görendir.”(eĢ-ġura, 11)
buyruğunda dile gerçeğe iman ederler.”
Müellif, Ehl-i Sünnet olan Müslümanların Allah’ı mahlukatına benzetmeden, zatına yakışır
sıfatları ispat ederek ve zatına yakışmayan sıfatları da nefy ederek iman ederler demektedir.
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat Akidesinin sıfatlar hususunda ki düsturu şura 11. ayeti kerimeye
dayanır. Allah ayetinde iki temel esası beyan ederek iman ve inkar edilmesi gerekenleri belirler.
1.Esas: Allah‘a yaraşır kuran ve sünnetin ispat ettiği (kabullendiği) tüm isim ve sıfatları ispat eder.
2.Esas:Allah‘a yaraşmayan Kuran ve sünnetin nefyettiği (reddettiği) tüm isim ve sıfatları nefy eder.
Ehli Sünnet bu iki esas üzerine bina ettiği sıfatlar konusunda; Hak yoldadır. Zira, diğer sapık
fırkalar ve bidatçi itikadi akımlar kuranın ve sünnetin sınırını aşmışlardır. Fırkalardan kimileri
Allah’ın sıfatlarını (Semi-Basir) ispat edersem Allah’ı beşere benzetmiş olurum diyerek inkara
yönelmiş (Muattıla), kimileri de Allah’ı beşere benzeterek (Müşebbihe)[25] sapık şirk yola
yönelmiştir. Hak yol ise, Allah’ın sıfatlarını 7 yola kaçmadan, Allah ve Resulünün ispat ve
nefyettikleri gibi öylece kabul etmektir.

Şu gerçeği Unutma Kardeşim !


Allah şura 11. ayetinde beyan ettiği sıfatların varlığını “ispat etmek” için beyan eder. Allah zatına
Semi ve Basir sıfatlarını layık görür. Allah bu sıfatlarını zatına verdiği gibi kullarına da vermiştir.
Fakat kullarının işitmesi ve görmesi asla Allah’ın işitmesi ve görmesi gibi değildir. Diyelim ki, bir
sinekte, karıncada işitir, peki sinek ve karıncanın işitmeleri insanın işitmesi gibi denile bilinir mi
? Asla denilemez. Sonra kim diyebilir insan ve karınca işitmesi birbirinin aynısıdır, işitmeleri
tıpatıp birbirinin dengidir ? Allah’ın işitmesinin insanın işitmesiyle aynı olduğu da söylene bilinir
mi ? Allah işitme ve görmeyi ispat etmekle işitmenin ve görmenin zatına layıklığını ve benzeri
olmadığın ispat etmiştir. Asla denk olduğunu, bir mahlukun kendi gibi işittiğini değil. Buradaki
ispata “ispatu’l vucud denilir, ispatu’l musave” denilmez.

“Bu sebepten ötürü onlar yüce Allah’ın kendi zatını nitelendirdiği vasıfları ondan nefyetmezler, kelimeleri
kullandıkları yerlerinden (açık anlamlarından) uzaklaĢtırmak yoluna gitmezler. Onlar Allah’ın isim ve
ayetlerine ilhada sapmazlar. Onun sıfatlarını, yaratıklarının sıfatına benzetmezler ve
keyfiyetlendirmezler.”
Öncelikle bilelim ki; Allah kendi zatına hangi isim ve sıfatları ispat etmiş ve hangisi de layık
görmeyip nefy etmişse öylece ispat etmek ve nefyetmek esastır. Zira bu yol Ehl-i Sünnetin
akidede yoludur. Kim Allah ve Resulünün ispat ve nefyettiği isim ve sıfatları ispat etmeyerek ve
nefyetmeyerek kelimeleri kullanılması gereken yerde kullanmazsa sapar. Bir kimse, Allah’ın
elini kudret, istivayı istila gibi tahrif ederek kullanılması bir sapıklıktır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet
Allah’ın isim ve sıfatları hususunda; Allah’ın ispat ettiğini ispat eder, nefyettiğini nefyeder,
kelimeleri kullanılması, bilinmesi gereken manada kullanır, isim ve sıfatlarda inkara yönelmez,
Allah’ın sıfatlarını mahluklara benzetmez, sıfatlar hususunda keyfiyetlendirmeye gitmez.

ġunu unutma KardeĢim!


Allah’ın sıfatını nefyetme iki türlüdür.
1-Sıfatı cüzi ve külli nefy (inkar) ki, mesela Allah elini, gözünü, inkar etmek ….
2-sıfatın manasını tahrif ederek nefyetmek (inkar etmek)istivayı istila-kuşatma olarak tahrif
etmekle nefyetmek….

AĢağıdakini bilmen ey kardeĢim zorunluluktur!


Ġlhad 5 çeĢittir.
1-Allah’ı kendini isimlendirdiği gibi isimlendirmemek.(Zira bu bir haktan meyletmek olup Allah’a
karşı edepsizlik ve büyük bir düşmanlıktır. Allah ancak nassla sabit olan isimlerle isimlendirilir.
Allah ismi tevkifidir (nassla bellidir) bir kişi seni sana layık olmayan bir isimle ansa ne
düşünürsün bu sana haksızlık olmaz mı peki Allah hakkında ona layık olmayan isimler verilirse?
2-Allah’ın isimlerini inkâr etmek.(Cehmiyye insana benzetme korkusundan Allah’ın isimleri
yoktur demiştir.)
3-Allah’ın ismini kabullenip sıfatını inkâr etmek.(Allah işitmeden Semi, bilmeden Âlim, kudreti
olmadan Kadir gibi iman etmek, onlara (Mutezile) göre, Allah isimleri sadece bir özel isim
hükmündedir. İşitmesi, bilmesi, kudreti olmayan bir Allah düşünürler. Kimileri tüm sıfatların tek
bir sıfat olduğuna inanırlar. Bu ise doğru değildir. Allah’a iman ancak isimlerinin içerdiği sıfatları
da ispat etmekle gerçekleşir.)
4-Allah’ın isim ve sıfatını mahluka benzetmekle (Allah gözünü insan gözüne benzetmekle..)
5-Allah ismini tapılan ilahlara vermek gibi..(İlah yerine Lat , Aziz yerine Uzza demek..) [26]

ġu soruyu sormalı ve cevabını mutlaka bilmelisin !


Nefiyciler (Muattıla) diye tanınan meĢhur sapık fırkalar kimlerdir ?
Nefiyciler; Allah’ın isim ve sıfatlarını külli ve cüzi inkar eden Muattaladır ki onlar, Cehmiyye,
Muteziledir. Bu sapık fırkalar Allah’ın sıfatlarını insana benzetiriz endişesi ile inkara yönelerek
sapıklaşan fırkalardır. Oysa ki Allah ayetinde bir benzeri olmadığını beyan etmiştir. Mesela bu
sapık fırka Rahman ismini tevile yönelip ihsan demek yerine ( ki buda doğru değildir) inkara
yönelmiş ve sapmıştır. Ehl-i Sünnet göre, Rahman Allah’ın isimlerinden bir isim olup Allah’ın
Celaline, Zatına layık, bir benzeri olmayan bir isimdir demektedir. Ehl-i Sünnet Rahman lafzını
ve onun hakkında iman edilmesi gereken zahiri manayı ispat ederken, Nefiyciler inkar ederler.
Unutma ki değerli müslüman ! Allah zatını, Allah ve Resulünün nitelendirdiği bir şekilde(elini-
gözünü-parmağını-gülmesini, sevmesini, gazaplanmasını, merhametini…) ispat ve nefyetmek,
kesinlikle bu zatın hakkında keyfiyetlendirmek demek değildir. Çünkü, sıfatlara dair söz
söylemek zat hakkında söz söylemenin bir ayrıntısıdır. Zatın ispatı varlığın ispatıdır. Bu yüzden
Allah kendi hakkında hangi isimleri ve sıfatları vermişse kabul etmek iman etmek
keyfiyetlendirme demek değildir.

Bu başlık altında şu soruları mutlaka bilmelisin.


Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat:“ Allah’ın isim ve sıfatları hususunda ne bildirilmiĢse, olduğu gibi kabul edilmeli,
keyfiyetine gidilmemelidir” derken ne demek istemiĢtir? Allah‘ın isim ve sıfatları hususunda bildirilenleri
olduğu gibi kabul eder, keyfiyetine gitmez demek; bildirilen isim ve sıfatların manalarını tevile-tahrife-teşbihe-
temsile-keyfiyetlendirmeye kaçmadan kabullenmektir. Bu cümleden manaları da kabullenmemek anlaşılmaz. Bu
ümmetin ilk asırda yaşayan âlimleri, manaların üzerinden geçerken manalarını bilerek ve anlayarak
keyfiyetlendirmeye kaçmadan iman eder, kabul ederlerdi.
1.Delil: İmam Ahmed : ―Allah kendi zatını nitelendirdiği yahut Resulünün onu nitelendirdiği sıfatlarla vasfedilir.
Bu hususta Kuran ve hadisin sınırlarının dışına çıkılmaz ‖
2.Delil: İmam Buhari‘nin Hocası Nuaym bin Hammad: ―Allah‘ı yaratıklarına benzeten kâfir olur. Allah‘ın kendi
zatını nitelendirdiği sıfatları inkar eden de kafir olur. Allah‘ın kendi zatını nitelendirdiği vasıflarda da,
Resulünün O‘nu nitelendirdiği vasıflarda da ne teşbih söz konusudur, ne de temsil.‖

Kelimelerin kullanılması gereken yerde kullanmayarak Ġlhada(eğriliğe) sapmanın hükmü nedir? Kelimelerin
kullanılması gereken yerde kullanılmaması ve böylece eğriliğe sapmak haramdır. Allah‘ın bildirdiklerini, hiçbir
delile-hüccete-burhana dayanmadan, tevil-tahrif-tatil-teşbih etmek asla kabul edilir bir doğru değildir. Bu
sapmadır, Allah korusun, bu inanç biçimi, küfür, büyük günah, olabildiği gibi, günah sahibini özürlü kılacak bir
hata da olabilir. O zaman İlhadın hükmü çeşit çeşittir. Her tahrif küfür hükmünde değildir.[27]

Bazen alimler “nefiyden maksat kemalin ispatıdır” derler bu ne demektir ? Bu sözden maksat, Allah‘ın kendi
zatı için nefyettiği bir sıfatın zıddının Allah için bir kemal sıfat olmasıdır. Mesela, Allah Bakara 255. ayette
―O‘nu ne bir uyuklama alır ne de bir uyku‖ buyurmaktadır. Allah bu ayette uyuklamayı ve uyumayı zatından
nefyetmiştir. Bu nefy, Allah‘ın Diri ve Kayyum olduğunu ve bu sıfatlarında Allah da kemal derecede olduğuna
delildir. Buradaki uyuklama ve uyuma nefyi, Allah‘ın diri ve Kayyum sıfatını ispat eder. Diyelim ki ― Muhammed
tembel ve asi değildir‖ dersek , biz Muhammed hakkında tembelliği ve asiliği nefyetmiş oluruz. Bu nefyin gereği
de ―Muhammedin Çalışkan ve itaatkar ‖ olduğunu, çalışkanlığı da kemal derecede bulunduğunu söylemiş oluruz.
Allah ayetlerinden sapmak ne demek ve ilhada sapanları Allah ayetinde uyarmıĢ mıdır ? Allah ayetinden
sapmak iki türlüdür:
1-Kevni sapma: Allah‘ın yaratan, öldüren, düzenleyen, meydana getiren olarak görmeyerek Nebilere-salihlere-
şıhlara-velilere bu sıfatları vermektir ki bu bir sapmadır.(Yaratan Allah olduğuna ayetler:Fussilet, 37 / Rum, 20-
22-23-24/Sebe, 22)
2-ġeri sapma:Allah ayetlerini inkar etme, yalanlama, tahrif etme, zıddına hareket etmedir.(Hac, 25)

Allah isim ve sıfatlarında sapanları uyarmıĢtır.


1.Delil : ―En güzel isimler Allah‘ındır. O halde O‘na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde eğriliğe sapanları terk
edin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.‖ (Araf, 180)
2.Delil : ―Ayetlerimiz hakkında doğru yoldan sapanlar, muhakkak onlar, Bize gizli kalmazlar.‖ (Fussilet, 40)

Ġsimler kaç hususa delalet ederler açıklayınız ? Üç hususa delalet eder.


1-Lafzın delalet ettiği uygun anlam: Lafzın delalet ettiği mana eğer Allah‘a ait ise o isimle Allah isimlendirilir.
Diyelim ki; Halık (yaratan) demektir kimdir o zat ? Allah‘tır, buradaki yaratan lafzının anlamı ancak Allah‘a
delalet eder.
2-Lafzın içerdiği anlam: Allah ismi yaratmayı, öldürmeyi, diriltmeyi içine alan bir isimdir.
3-Lafzın zorunlu kıldığı anlam: Allah yaratan, öldüren dediğimiz zaman Allah‘ın Alim, Kadir olduğuna delalet
eder ve bu sıfatları da kabullenmek zorunludur.
Diyelim ki; Bir kimse yaratan bir zat olduğuna inanırım fakat O zatın yaratan olduğuna inanmam derse bu Allah
isminde sapmıştır.
Diyelim ki; Bir kimse yaratan Allah‘ın zatı olduğuna ve yaratma sıfatının da Allah için olduğuna inanırım dese
fakat yaratma alim ve kadir ismini veya sıfatını gerekli kılmaz derse sapmıştır.
Diyelim ki ― Ev‖ bu kelime üç mana taşır.1-Ev denince, her insanın aklına gelen ilk anlam bellidir, bu lafzın ilk
anlamıdır. 2-Ev denince salon, hamam, mutfak içermesi gerekir ki bu ise lafzın içerdiği anlamı açıklar. 3- Ev
denince mutlaka onun duvarları, kirişleri, zorunludur, bu da lafzın taşıdığı zorunlu manayı açıklar.[28]

“Çünkü Ģanı yüce Allah’ın adaĢı yoktur, dengi yoktur, eĢi benzeri yoktur.”
O’nun ismi gibi bir isme layık, o ismi hak edecek bir benzeri yoktur. [29]Yani İbn Abbas’ın dediği
gibi;Onun ismine benzer, aynı, tıpkı bir isim yoktur.[30] Allah’ın benzeri, tıpkı aynı ismi ve dengi
yoktur. Onun sıfatlarından birini mahlukatın sıfatına benzetmek, dengi olduğunu söylemek,
sıfatlarını taşıyan aynı isimde zat olduğunu söylemek, caiz değildir.[31]
1.Delil: ―Onun adıyla anılan bir kimse biliyor musun ?‖(Meryem, 65)

Onun dengi yoktur denince:Onun dengi, benzeri, eşit olanı yoktur demektir.
1.Delil: ―Kimse de O‘nun dengi değildir‖ (İhlas, 4)

Onun eĢi benzeri yoktur denince:Onun benzeri, aynı sıfatları taşıyan, dengi yoktur.
1.Delil: ―Artık Allah‘a eşler koşmayınız‖ (Bakara, 22)

Allah’ın isminin aynısı yoktur demiĢtik fakat insanlardan kimileri Allah’ın bazı isimlerini(Aziz-Alim)
taĢımaktadırlar ne derseniz ? Bu isimlerdeki ortaklık sıfatlarında ortaklığını getirmez. Eğer Aziz Allah‘a izafe
edilirse bu aziz ismi ancak Allah‘a verilir. Fakat aziz ismiyle insana izafe edilirse bu da ona verilir. Allah‘ın
azizliği ile insanın azizliği birdir demek de mümkün değildir.

“ġanı yüce Allah yaratıkları ile kıyas edilemez.”


Öncelikle bilelim ki Kıyas benzetmedir. Hiç Halık (yaratan) ile mahluk (yaratılan) bir midir ki
kıyas olsun. Kıyas ancak iki aynı isim ve sıfatları taşıyan şeyler arasında olur. Allah ile insan
veya mahluk arasında kıyaslama asla doğru değildir. Mesela desek ki, Allah mevcut
(bulunmaktadır) insan da mevcut, İnsanın mevcutluğu Allah’ın mevcutluğuna kıyas edilerek
haktır. Bu cümle doğru değildir. Allah’ın mevcutluğu vaciptir, fakat insanın ki ise, mümkün
(olabilir-olmayabilir)
Mesela şöyle “ Ben İnsanın işitmesini Allah’ın işitmesine kıyas ettim” denemez. Zira Allah’ın
işitmesi vacip, insanın ki ise mümkündür.

Kıyas Üç çeşittir.
1-ġumuli Kıyas:
Külli bir şeyi cüzi olan bir şeye delil göstermektir. Külli verilen hüküm cüzi de içerir.
Mesela: Hayat (diri) diyelim. Her canlı (külli) diridir diyerek bu sebeple Allah da diridir demek ki bu kıyaslama
yolu yanlıştır, Zira Allah kulları ile kıyaslanmayacak kadar yücedir. Allah‘ın diri olmasını insanın diri olması
sebebiyle kıyaslamak sapıklıktır.

2-Temsili Kıyas:
Büyük önerme ile küçük önerme arasındaki benzerliğin varlığına dayalı olan kıyastır.
Mesela: Allah‘ın eli, gözü insanın eli gözü gibidir diyerek kıyaslamaya gitmektir.
Mesela: İnsanı sarhoş eden her şeyin içki olduğunu söylemek ki (esrar-eroin solunum yolları ile alınır ki bunlara
içki demek doğru olur mu ) demek gibi kıyaslamaya gitmek.

3.Evla kıyas:
Yaratılmışlar için sabit olan her bir kemal sıfat, Allah’a daha çok yakışır bir sıfattır diyerek
yapılan kıyastır ki bu kıyas caiz, diğer ikisi asla caiz değildir. İnsanda olan bilme-işitme-görme-
kudret sahibi olma sıfatları yaratan şanı yüce olan Allah için daha evladır.(daha layıktır) Yine
insan yücedir, eğer insanın yüceliği söz konusu ise Allah daha yücedir.
İnsanda olan her bir sıfat Allah’ın verdiği kadarı ile bulunurken, Allah için bu sıfat kemal
derecede bulunur.İnsanda bulunan sıfatları, Allah’a kemal derece de isnad ederken, nassla
sabit olan sıfatları ancak verebiliriz. [32]

ġüphesiz ki O hem kendi zatını, hem de baĢkasını en iyi bilendir. O’nun sözü yaratılmıĢların sözünden daha
ve daha güzeldir. Diğer taraftan Allah’ın Resulleri de O’nun hakkında bilmedikleri Ģeyleri söyleyenlerin
aksine hem doğru sözlüdürler, hem de doğrulukları tasdik edilmiĢ olanlardır.
Allah kendi zatını en iyi bilendir demek, Allah zatına en uygun isim ve sıfatları vermede en layık
olandır, bu sebeple Allah zatına layık olan en güzel isim ve sıfatları layık görmüştür demektir.
Bizler o isim ve sıfatları 4 yola kaçmadan kabul etmeli, iman etmeli, Allah ve Resulünün layık
gördükleri o güzel isim ve sıfatları Allah için layık görmeliyiz. Allah kendi zatına, kullarına,
kainata neyin gerekli neyin layık olduğunu en iyi bilendir, bunda şüphe yoktur. Allah hakkında ve
onun isim ve sıfatları hakkında kıyasa, benzetmeye, inkara gidenlere bu sözler bir reddiyedir.
İmam İbn Teymiyye bu cümlelerle, Ehl-i Sünnet dışı fırkalara cevap vermekte ve Allah kendi
zatına layık gördüğü isim ve sıfatları en iyi bilen olduğundan ona layık olan tüm isim ve sıfatları
kabul etmeliyiz demektedir. Diyelim ki, bir üretici firmanın mühendisleri, patronları mı daha iyi
bilir çıkarılan ürünü kapı önündeki bekçi mi ? Diyelim ki, Bilgisayar mühendisi bir kimse mi daha
iyi bilir Bilgisayardan hiç anlamayan biri mi ?
1.Delil : ―Rabbinin kelimesi doğru ve adil olarak tamamlandı.‖ (Ayette Allah ayetlerinin dosdoğru ve adil olarak
bildirildiğini, tamamlandığını beyan ederek eksiksiz ve en layık olacak bir güzellikte beyan edildiğini bildirir.)

“O’nun sözü yaratılmıĢların sözünden daha ve daha güzeldir.” Sözünden maksad, İsim ve sıfatları yüce olan
Allah, sözlerin, emirlerin, hükümlerin en güzelini söyler ve koyar. Allah ‗dan daha güzel sözlü kim olabilir ?
Allah‘tan daha güzel kim hüküm verebilir ? Allah‘tan daha güzel kimin ismi olabilir ? O en güzel isim ve sıfatların
sahibidir.
1.Delil: ―Hiç şüphesiz en doğru söz Allah‘ın sözüdür.‖ (İbn Mace, Tirmizi, Müsned, Tabarani, Beyhaki, Ebu
Davud, Nesai)
“Diğer taraftan Allah’ın Resulleri de O’nun hakkında bilmedikleri Ģeyleri söyleyenlerin aksine hem doğru
sözlüdürler, hem de doğrulukları tasdik edilmiĢ olanlardır.” Sözünden maksad, Allah Resulleri, Allah
hakkında bildirdikleri isim ve sıfatlar hususunda bilmedikleri haberleri bildirmemişlerdir. Onlar doğru bilgilerle,
en sadık haberlerle ümmetlerini bilgilendirmişlerdir. Allah onları sadıklar olduğunu teyid etmiştir. Rasulullah
insanlara haber vermek istediği isim ve sıfatlar hususunda en iyi bilendir. Rasulullah‘ın bildirdiği ve davet ettiği
yol vahyin yolu olduğundan dolayı eksiklik olması mümkün değildir. O halde, Allah ve Resulünün bildirdikleri tüm
isim ve sıfatlar haktır, iman edilmelidir ve ayrıca en güzel isimlerdir.
1.Delil : ―Eğer bazı sözleri uydurup bize isnad etseydi, biz onu elbette kudretimizle alıverirdik. Sonra kalbinin
damarını elbette koparırdık.‖ (Hakka, 44-45-46 )

Allah’ın isim ve sıfatlarına iman hususunda yapılması gereken temel vacip nedir ?
1-Allah’a zatını vasıflandırdığı gibi kabullenerek inanmalıyız:
Allah’a iman onun isim ve sıfatlarına inanmayı gerektirir. Allah’ın zatı, isimler ve sıfatlarla
vasıflıdır. Allah’ın zatının sıfatları olmadığına inanmak mümkün değildir. Kesinlikle bir zat sıfatla
vasıflıdır, sıfatsız zat olmaz.[33]
2-Allah’ın sıfatları bizlere gaybidir. Bu yüzden nass(ayet ve hadis) da geldiği gibi nass dıĢına çıkmadan inanmalıyız:
Allah’ı Allah ve Resulünün sıfatlandırdığı gibi vasıflandırmak farzdır. Allah hakkında kuran ve
hadise dayanmadan yapılan vasıflandırmalar caiz değildir.
1.Delil: ―Bilmediğin bir şey ardına düşme.‖ (İsra, 36)
Ahmed Bin Hanbel: ―Allah zatı Allah‘ın ve Resulünün sıfatlandırdığı gibi sıfatlandırılmalı Kuran ve hadis dışına çıkmamalıdır.‖
3-Allah kendi zatını vasıflandırmadığı herhangi bir sıfatla vasıflandırılamaz.
Yani Allah’a yakışmayan, zatına vermediği herhangi bir sıfatı vermek asla caiz değildir.
4-Kuran ve sünnette gelen nasslara zahir üzerine bırakarak inanmalı.
Nassla gelen sıfatları zahiri anlamı üzerine kabullenmeli, herhangi bir tevil, tatil, teşbih, temsil,
tekyife gitmeden geldiği gibi inanmalıdır.
5-Akıl, Allah’ın isim ve sıfatlarını kavramada ölçü değildir.
Mücerred akıl asla Allah sıfatlarını kavramada ölçü olamaz, Akıl nassı doğrulamak, manasını
kabullenmek, inanmak zorundadır.

Bundan dolayı yüce Allah “Ġzzet sahibi olan Rabbin onların niteleye geldiklerinden münezzehtir.
GönderilmiĢ peygamberlere selam olsun, alemlerin Rabbi Allah’a da hamd olsun (es-Saffat, 180-182)
buyurmaktadır.

“İzzet, şeref, yücelik sahibi Allah isim ve sıfatlarında eşi, benzeri, dengi, olmadığından dolayı,
Ehl-i Sünnet dışı fırkaların niteleye geldikleri batıl tevillerden, inkarlardan, tahriflerden,
teşbihlerden uzaktır. Yüce Allah, müşriklerin kendisine nispet ettikleri eşi bulunmaktan, çocukları
olmaktan, her türlü eksiklik ve kusurdan uzaktır” demek istemiştir.
1.Delil: “Allah koştukları ortaklardan münezzehtir.” ((el-Haşr, 23)
2.Delil : ― Kendine isim olarak verdiğin yahut kitabında indirdiğin yada mahlukatından herhangi bir kimseye
öğrettiğin yahut gayb ilminde kendi nezdinde kendin için mahfuz tuttuğun, sahip olduğun her bir isimle senden
diliyorum.‖ (Müsned, Albani sahih demiştir.)

Bu baĢlıkta Ģu gerçekleri bilmelisin kardeĢim !


Subhan Lüğatta: Uzak, beri manasına gelir. Subhanallah Istılahta: Allah’ı her tür eksik ve
kusurdan uzak, beri görmek demektir.[34]

Müslüman Rabbini kaç yönde tenzih etmelidir ? Müslüman 5 yönde rabbini tenzih etmelidir.
1-Allah’ı Rububiyyette ortağı olmadığı hususta tenzih etmelidir. Zira bazı insanlar, yerde ve
gökte velilerin yardımcılar olduğuna inanmaktadır.
2-Allah’ı Uluhiyyette ortağı olmadığı hususta tenzih etmelidir. Zira, müşrikler Allah’a ibadette
ortaklar isnad ederler.
3-Allah’ı isim ve sıfatlarında zatına layık olmayandan tenzih etmelidir. Zira, Ehl-i Sünnet dışı
fırkalar, Allah hakkında Allah’a layık olmayan isim ve sıfatları vererek, inkar ederek, benzeterek
sapmaktadırlar.
4-Allah’ı yarattığı mahlukatında hikmetle ve güzelce yaratma hususunda tenzih etmelidir. Zira,
bazı fırkalar Allah’ın alemi, çeşitli varlıkları gereksiz, olarak yarattığına inanır.
5-Allah dinini, şeriatını, Rasulullah sünnetini her tür yanlışlıktan, çelişkiden, eksiklikten,
ayıplılıktan tenzih etmelidir. Zira bazı düzenler ve batılı zihniyetler, Allah’ın nizamını, şeriatını,
dinini günümüz asrında yeterli görmemektedirler.[35]
1.Delil : ―Allah onların niteleye geldiklerinden münezzehtir.‖(Muminun, 91)
2.Delil : ―Sen bizzat kendi zatını övdüğün gibisin‖ (Buhari-Müslim)

“GönderilmiĢ peygamberlere selam olsun, alemlerin Rabbi Allah’a da hamd olsun (es-Saffat, 180-182)
sözünden ne anlamalıyız ? Müellif İmam İbn Teymiyye, Resullerin Allah‘tan aldıkları vahiyleri, emirleri,
hükümleri, isim ve sıfatları olduğu gibi saptırmadan, haksızlığa kaçmadan, batılla karıştırmadan, kullara
duyurduklarından dolayı selamı hak ettiklerini, bu sebeple de onlara selam, esenlik, huzur, rahmet üzerlerine
olsun demektedir. Yanı sıra, övülmeye, hamd edilmeye en layık olanın yalnız Allah olduğu gerçeğini de
bildirmektedir.

Yüce Allah kendi zatını nitelendirdiği ve kendisine verdiği isimlerinde hem nefy, hem de ispatı bir arada
zikretmiĢ bulunmaktadır.
Allah, zatını nitelendirirken ve zatına isim verirken, ispat ve nefy yolunu seçmiştir. Yani, Allah
zatını nitelendirirken ispat ve nefy yolunu seçmiş yine zatına isimler ve sıfatlar verirken zatına
layık olan ve olmayan isim ve sıfatları zikretmiştir. Allah zatına ve kemal sıfatına layık olmayan
her türlü isim ve sıfatları, ayıplıkları, noksanlıkları, zatından nefy etmiş, kemaline yakışır isim ve
sıfatları da ispat etmiştir.
Diyelim ki, Allah zatını nitelendirirken eşi, benzeri, dengi, zıttı, ortağı, oğlu bulunmaktan
cahillikten, acizlikten, unutmaktan, uyuklamaktan, uykudan, zatını nefy etmiştir.
Diyelim ki, Allah zatına isim ve sıfatlar verirken Rahman, Selam, Metin, Semi, Basir, Konuşan,
gören istiva eden, el, yüz, gibi isim ve sıfatları ispat etmiştir.

Bu baĢlıkta aĢağıdaki soruları ve cevapları mutlaka bilmelisin !


Allah’ın sıfatlar üç kısımdır.
1-Mutlak kemal ifade eden sıfatlar:
Kadir, Aziz, konuşan gibi…. Allah’ın kemal sıfatına işaret eden sıfatlardır.
1.Delil: ― O Allah‘tır ki O‘ndan başka hiçbir ilah yoktur. Meliktir, Kuddusdur, Selamdır, Mümindir, Müheymindir,
Azizdir, Cebbardır, Mütekebbirdir, Allah koştukları ortaklardan münezzehtir.‖ (Haşr, 23)
2-Mukayyed kemal ifade eden sıfatlar:
Allah hakkında direk verilmesi layık olmayan fakat müşriklerin-kafirlerin yapması durumunda
alınan sıfatlardır. Diyelim ki, Allah Mekir (tuzak kuran ) denilmez fakat Allah kendine bu sıfatı
Kuranda vermiştir. Bu sıfatı Allah kafirlerin tuzaklarını başlarına geçiren manada almıştır. Yine
Müstehzi (alay eden) ve Hadi (Hile kuran) gibi…Allah bu sıfatları Allah düşmanlarının oyunlarını,
hilelerini kendi aleyhlerine çevirmek manasında layık görmüştür.

3-Mutlak noksanlık ifade eden sıfatlar:


Allah’ın zatı hakkında aciz, Kör, İşitmeyen, konuşmayan hain, alay eden, tuzak kuran gibi ona
layık olmayan sıfatlardır.[36]
1.Delil: ―Kimse de O‘nun dengi değildir‖ (İhlas, 4)

Allah’ın Sıfatlarını ispat etmek Üç yolla olmaktadır.


1-İsmin delalet ettiği manayla sıfat ispat edilir(o sıfata iman edilir) Zira, her isim bir sıfata delalet
eder.Bu yüzden Allah’ın isimlerinden her isim sıfattan türeyen Allah’ın zatına delalet etmektedir.
Mesela: Rahman ismi Allah’ın rahmete sahibi olduğuna delalet eder…
2-Sıfatlar nassla ispat edilir..Mesela: Allah’ın eli, yüzü, iki gözü, ve benzeri sıfatlar, nassla sabit
olan sıfatlardır.Yine Allah’ın intikam sahibi olması ”Şüphesiz Allah intikam sahibidir.” (İbrahim,
47)ayetinin nassıyla sabittir.Zira Müntakim (intikam alan) Allah’ın Esmau’l Husnasından değildir.
3-Sıfatlar Fiillerin delalet ettiği manalardan ispat edilir. Mesela, “Allah Musa ile konuştu”(Nisa,
164) ayetindeki “konuştu” fiilinden Allah’ın konuşan olduğu ispat edilmiştir.
Bilelim ki, sıfatlar isimlerden daha kapsamlıdır. Her isim sıfatı taşır fakat her sıfat ismi içermez.

Nefy’de icmal (toplu ve özlü )ne demektir ? Nefy‘de icmal demek, Aziz ve Celil olan Allah‘ı yüce kemaline
yakışmayan ve çelişen her türlü kusur ve eksiklikleri zatından beri kılmaktır. Kuran ve sünnet hangi sıfatları
zatından nefyetmişse öylece nefiy etmeli, aklıdan ve hevadan sıfatlar nefyetmemelidir.
1.Delil: ―O‘nun benzeri hiçbir şey yoktur.‖ (Şura, 11)
2.Delil: ―O‘nun adıyla anılan bir kimse biliyor musun ?‖ (Meryem, 65)
3.Delil:”Allah onların niteleye geldiklerinden münezzehtir.‖ (el-Müminun, 91)

Kuran ve sünnette sadece nefyetme mi bulunmaktadır ? Kuran ve sünnette sadece nefyetme


bulunmamaktadır. Kuran ve sünnette Aynı zamanda ispatta söz konusudur. Ehli sünnet, Allah‘ın isim ve sıfatları
hususunda iki yol izlemiştir. Bu iki yol ispat ve nefy yollarıdır. Yani, Allah bazı sıfatlarını ispat etmiş, bazı
sıfatlarını da zatından nefyetmiştir. Allah, ayetlerinde zatından uyuklamayı, ortağı olmayı, eşi olmasını,
benzerinin bulunduğunu nefyetmiş, kimi ayetlerinde de zatını işiten, gören, eli olan, gözü olan sıfatlarla da ispat
etmiştir.Bu durumda kuran ve sünnette sadece nefy değil ispatta bulunmaktadır. Şunu da unutma kardeşim !
Kuran ve sünnette en çok ispat bulunmaktadır. Kuran ve sünnette en tafsilatlı olan Allah sıfatlarının ispat
edilmesidir. Nefy, ispata göre azdır.Bizler Allah‘ın ispat ettiği, zatına layık gördüğü,zatı için sevdiği o güzel
isimleri saymakla bitiremeyiz. Rahman, Rauf, Metin, Cebbar, Gaffar……………….
1.Delil : Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır.‖Seni tenzih ederiz. Biz sana övgü ifadelerin taamını sayıp
dökemeyiz. Sen bizzat kendi zatını övdüğün gibisin.‖(İmam Müslim-Ebu Davud-Tirmizi)

AĢağıdaki soruyu ve cevabı mutlaka bilmelisin !


Ehl-i Sünnet dıĢı fırkaların alimleri eserlerinde nefy tafsili olarak geçer neden ? Bir önceki
cevabımızda,―ispat kuran ve sünnette tafsili olarak beyan edilmiştir‖ demiştik.Bu görüş Ehl-i Sünnet ve‘l
cemaatin görüşüdür.Eli Sünnet dışı fırkaların eserlerinde(Bakillani‘nin Temhid eserine bakınız.) nefy tafsilatlı
olarak beyan edilir. Yani Kuran ve sünnette ispat edilerek vasıflandırılan Allah zatı bu eserlerde nefy yolu
seçilerek ―şu vasıf da değildir, şöyle değildir‖ denilerek vasıflandırılır. Diyelim ki,Allah‘ın zatı hakkında ―kanı,
ruhu, organları olmayan ve üstte-altta-kuzeyde güneyde-bir cihette-yer içinde-yer dışında olmayan ve benzeri
gibi, sürekli nefy yolu seçilerek vasıflandırma tercih edilir ve benimsenir.[37]Onların sıfatlar konusunda
gittikleri bu yol Kuran ve sahih sünnet usul olarak izlediği bir yol değildir. Fakat Ehl-i Sünnet Allah ve Rasulu
neyi ispat etmişse Allah hakkında o sıfatları vererek tafsili olarak o vasıfları tanıtır ve benimser.
1.Delil: ―Bize bir yorgunlukta dokunmaz‖(Kaf, 38) not:: Allah ayetinde yorgunluğu zatından nefyederek kemal
kuvvet ve kudretini ispat eder.
2.Delil: ―Rabbin asla kimseye zulmetmez‖ (Kehf,49) not: Allah ayetinde zulmetmeyi zatından nefyederek kemal
adaletini ispat eder.
3.Delil: ―Allah onların yaptıklarından gafil değildir.‖(Bakara, 85) not: Alalh ayetinde gafilliği zatından
nefyederek kemal ilmini ispat eder.
4.Delil: ―Rabbim yanılmaz ve unutmaz‖ (Taha, 52) not: Allah ayetinde yanılmayı-unutmayı zatından nefyederek
kemal ilmini ispat eder.
Ehl-i Sünnet ve’l cemaat resullerin getirdiklerinden baĢka tarafa sapmaz. Çünkü o (yol) yüce Allah’ın
kendilerine nimetler ihsan etmiĢ olduğu peygamberlerin, sıdıkların, Ģehitlerin ve salihlerin yolu olan
dosdoğru yol olan sırat-ı müstakimdir.

Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat akidesi ve ehli, asla imamlar, önderler, muallimler olan Resuller
yolundan ister itikadi olsun ister ameli boyutta olsun bir karış ayrılmazlar, uzaklaşmazlar. Ehl-i
Sünnet yolu Resuller, sıdıklar, şehitler, salihler, yoludur.İmam İbn Teymiyye’nin (r.h.) bu sözü
Ehl-i Sünnetin yolunun resul yolu olduğuna delildir.[38]Ehl-i Sünnet dışı yola yönelmek resullerin
yolundan ayrılmak olduğu ve bununda sapıklık olduğu açıkça bu cümlede beyan
edilmektedir.Allah Rasulu Muhammed’in (s.a.v.) sıfatlar hususunda bildirdikleri haberler haktır,
iman eder, doğrular ve o haberlere tabi oluruz. Zira Resul asla yalan söylemez ve bu hususlarda
cahil olamaz.O halde bu cümleden Ehl-i Sünnetin sıfatlar hususunda yolları kitap ve sünnet
olan resuller yoluna itikad ettiğini ve dayandığını[39] öğrendik. Ehl-i Sünnetin yolu sırat-ı
müstakim olarak bilinen Resullerin yoludur. O yol ki, tertemiz sahih bir akide ve tahir bir sünnet
yoludur. Şirk-küfür-dalalet ehli toplulukların yolundan uzak yoldur.Nasslara dayanan, hevayı-aklı
bir kenara bırakan yoldur.
Bu baĢlıkta Ģunu bilmelisin !
Ehl-i Sünnet dıĢı fırkaların sapmalarına sebebiyet veren bu yolların ilk çıkıĢ yeri neresidir ?
Bu sapık fırkaların çıkış yolu Müşriklerin-Yahudilerin-Hıristiyanların-Mecusilerin izledikleri yola
dayanmaktadır. Zira müşrikler ve diğerleri Allah’ın ispat ettiği bir çok sıfatları nefyetmişler, sapık
anlayışlarına uygun tahrif ederek, insana benzeterek, sapmışlardı.Müşrikler Allah hakkında
Rahman sıfatını inkar ederek, Yahudiler Allah’ın fakir olduğunu söyleyerek, Hıristiyanlar İsa’nın
Allah oğlu olduğunu söyleyerek Allah hakkında şirk ve küfür yollara sapmışlardır.Bu şirk ehli
nasıl saptıysa, bir çok fırkalarda onlar gibi onların yollarını karış karış izleyerek batıl yollara
kaymışlardır.İslam ümmetinin bidatleri de bu cahiliye adetlerine yönelmekten dolayı meydana
gelmiştir.[40]

Unutma kardeşim !
Bizlerin Allah hakkındaki bazı sıfatları Resullerden aldığımız doğrudur. Zira, Resuller Allah‘ı en iyi bilen ve
vasıflarını en güzel tanıyanlar ve tanıtanlardır. Resullerin yolu sıratu müstakimdir. Sıratu müstakim ise,
Resullerin üzerinde oldukları, haber verdikleri, amel ettikleri yolun adıdır. Müslüman resullerin yolu olan ehl-i
sünnet yoluna itaat eder. Bizler Allah haklında resullerin bildirdiklerini doğrular ve iman ederiz.
1.Delil: ―Rabbim yanılmaz ve unutmaz‖ (Taha, 52) not:Bu söz Musa‘nın (a.s.)Firavuna söylediği bir sözdür ve iman
eder Allah hakkında yanılmadığına ve unutmadığına inanırız.
2.Delil: ‖(Firavun) sizin Rabbiniz kimdir, ey Musa ? dedi. Musa rabbimiz bütün her şeye hilkatini[41] verip, sonra
da doğru yolu gösterendir.‖ (Taha, 49-50) not:biz Musa‘nın (a.s.) sözlerini doğrular Allah hakkında ne demişse
iman ederiz.

Kuran-ı Kerim’in üçte birine denk düĢen Ġhlas suresinde yüce Allah’ın kendi zatına dair belirttiği vasıfları
da bu çerçeve içerisindedir. Yüce Allah bu surede Ģöyle buyurmaktadır :“Deki, O Allah’tır, tektir.
Allah’tır, Sameddir, doğurmamıĢtır, doğurulmamıĢtır. Kimse de O’nun dengi değildir.” (el-Ġhlas 1-4)
Müellif(r.a.) bu sözleri, ”Allah’ın kendi zatına ispat ettiği en güzel sıfatları ve zatından nefyettiği
sıfatları İhlas suresinde çok belirgin bir şekilde görür ve şahid oluruz ” demek için getirmiştir. İbn
Teymiyye ispat ve nefy hususunda en belirgin sure olarak İhlas suresini getirmesi çok
anlamlıdır. Zira İhlas suresi tevhidi, ispatı, nefyi, sıfatların taşıdığı o mükemmel anlamları en
bariz bir güzellikle belirtir. İmam İbn Teymiyye’nin sözünün doğruluğuna dair sahih hadisler
bulunmaktadır. İbn Kayyim, İhlas suresinin Kuranın üçte birine denk olmasıyla alakalı hadislerin
tevatür derecede olduğunu beyan eder.[42] İhlas suresi : Muattıl, Müşebbihe, Mücessime,
Mümessile fırkalarına reddiye vererek, Allah hakkında ispat ve nefy edilmesi gereken isim ve
sıfatları beyan eder.
1.Delil : Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur : ―Nefsim elinde olana yemin ederim ki şüphesiz ki, O Kuran‘ın üçte
birine denktir.‖(İmam Buhari, Tirmizi, Müsned, İbn Asım fi Sunne )

ġunu bilmen gereklidir kardeĢim ! Allah‘ın bazı sıfatları bazı sıfatlarından üstündür veya Kuran‘ın bazı sureleri
bazı surelerden daha üstündür cümlesi doğru mudur ?
Bu cümle Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat Akidesine göre doğrudur.Allah’ın bazı sıfatları bazı
sıfatlarından üstündür.
1.Delil :”Benim rahmetim gazabıma galiptir.‖ (Buhari) Not : Allah rahmetinin gazabından daha çok ve üstün
olduğunu söylemekle faziletini belirler.
2.Delil : ―Öfkelenmenden rızana sığınırım.‖ (Buhari ) Not : Allah‘ın rızası daha üstün ve güzel ki ona sığınıyoruz,
bu da rıza sıfatının üstünlüğünü beyan eder.
3.Delil : ―Ebi Kab Kuranda en büyük ayet hangisidir diye Rasulullah‘a sordu. Rasulullah (s.a.v.) :‖Allah ondan
başka ilah yoktur.Diridir, Kayyum‘dur.‖ dedi. (İmam Müslim )

Ġhlas suresinde iki tür tevhid olduğu sabittir bunu çok iyi bilmelisin kardeĢim !
1.Ġspat Tevhidi :İhlas suresinde Allah‘ın varlığı, tekliği, samedliği, isim ve sıfatlarında eşi, benzeri, dengi, misli
olmadığı ispat edilir. İşte bu ispat, ―İspat Tevhididir.‖
2.Tenzih Tevhidi :İhlas suresinde Allah‘dan, doğurması, doğurulması, dengi, misli, muhtaçlığı, noksanlığı,
veledinin olması,benzerinin bulunması nefy edilir. İşte bu nefy, ― Tenzih Tevhididir.

Kuranın bazı sureleri (Fatiha-Ayete’l Kürsi gibi) diğer bazı surelere göre üstündür. Zira kelam iki boyutta
nispet edilir.
Kuranın bazı sureleri bazılarından üstündür.
1-Kelamı konuĢan : Diyelim ki Rasulullah‘ın sözü ile Ebu Bekir‘in konuşmaları birdir, aynıdır denilir mi Konuşanın
kimliği üstünlüğü belli eder. Allah kelamı Kuran, bu sebeple üstündür. Zira Konuşan Allah‘tır.
2-KonuĢulan Kelam : Diyelim ki, Kişi Allah ayetlerini-Rasulullah hadislerini-Tevhid ilkelerini beyan eden bir
konuşma yapsa sonrada belli bir müddet sonra havadan, sudan, tabiattan, konuşmuş olsa ilk konuşma ve son
konuşma bir midir, aynı mıdır ? O halde Allah‘ın İhlas suresinde beyan ettiği ― O Allah‘tır, tektir, Allah‘tır,
Sameddir.‖ ayeti ―İki eli kurusun ―(Tebbet suresi ) ayetinden daha üstündür.[43]
Kitabında yer alan en büyük ayette kendi zatını nitelendirmesi de bu kapsam içersindedir ki, bu ayet-i
kerime’de Ģöyle buyurmaktadır: ”Allah O’ndan baĢka ilah yoktur. Diridir, Kayyum’dur. O’nu ne bir
uyuklama alır, ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi yalnız O’nundur.
Kuranda en büyük ayet olarak bilinen Ayete’l Kürsinin doğruluğu sahih hadisle
sabittir.Rasulullah (s.a.v.) Nebinin aşağıdaki sözü sözümüze delildir.
1.Delil : ― Ebi Kab, Kuranda en büyük ayet hangisidir diye Rasulullah‘a sordu. Rasulullah (s.a.v.) :‖ Allah ondan
başka ilah yoktur.Diridir, Kayyumdur.‖ dedi. (İmam Müslim )

Bu baĢlıkta aĢağıdaki soru ve cevapları mutlaka bilmelisin.


Diridir ve Kayyumdur denince ne anlaĢılmalıdır ? Diri ve Kayyum isimleri Allah‘ın kemal derecede sahibi olduğu
isimler ve sıfatlardır. Zira Allah‘ın zatı isimleri sıfatlara da delalet eder.[44]Daha öncede söylemiştik, sıfat
zattan bir ayrıntıdır. Ayrıca isimler hem zata hem de sıfata delalet ederler. Diyelim ki, Hayy ismi Allah ismidir.
Bu isim Allah zatına delalet ettiği gibi Allah‘ın hayat sıfatına da delalet eder. Diri demek, en kemal derecede
Allah‘ın hayat sahibi olduğunu beyan eder. Bu isim Allah‘ın hayat sahibi olduğunun ispat eder. Hayat nassla gelen
tüm Allah sıfatlarını zorunlu kılar.(İzzet, Kudret, İlim, Hikmet, Semi) Zira diri ismi sıfatların aslıdır.[45]Allah‘ın
Diri ismi zatı için lazım olan zati sıfatlardandır. Kayyum ise, kendi zatıyla kaim olan, kimseye muhtaç olmayan,
her dilediğini bir şeye dayanarak yapmayan, baki kalan, varlığının ortadan kalkması mümkün olmayan[46]
demektir.Allah Kuranda üç defa peşpeşe hay ve Kayyum diyerek önemini beyan etmiştir. Bu sebeple müslüman
Rabbine duada bu güzel isimlerle tevessül edebilir ki bu sünnettir.(Al-i İmran 2 /Taha 11 /bakara 255)[47]
1.Delil : ‖ Allah O‘ndan başka İlah yoktur. O diridir. Kayyum‘dur.‖ (Ali-İmran 2)
2.Delil : Rasulullah (s.a.v. ) :―Ey Hayy ve Kayyum olan Allah‘ım, rahmetinle yardımını diliyorum.‖(Hasen Hadis,
Tirmizi )
Allah’ın diri olması ile alemin ve insanın diriliği bir midir ? Allah‘ın diriliği ile yerlerde ve gökte olan canlı ve
cansız varlıkların diriliği asla bir değildir. Zira Allah kemal derecede diri sıfatını taşırken, diğer sayılan
varlıklar bu sıfatı eksik taşımaktadırlar. Allah‘ın dirilik sıfatı hiçbir kimsenin hiçbir varlığın desteği olmadan
sahip olduğu bir sıfattır. Fakat, diğer varlıkların diriliği Allah‘ın emri gereği devamda edebilir sona da erebilir.
Bu sebeple nasıl olurda Allah‘ın diriliği ile diğer varlıkların diriliği aynı denebilir ? Allah kemal derecede hayat
sahibi ve dirilik sıfatına sahip olduğu için dinlenme, uyuklama, unutma, yanılma gibi sıfatları asla zatında
bulundurmaz. Fakat diğer canlılar ve cansız varlıklar uyuklamayı, unutmayı, dinlenmeyi,fani olmayı, ölmeyi
yaşarlar. Allah‘ın laneti üzerlerine olsun Yahudiler Allah‘ın yerleri ve gökleri yarattıktan sonra yorulduğunu sonra
da dinlendiğini söylemişler, şanı ve şerefi yüce Allah‘a dinlenme isnad ederek noksan bir sıfat verip küfre
sapmışlardır.Allah kainatta çeşitli varlıklara dirilik verdiği bir gerçektir.İnsanın, dağların, meleklerin, cinlerin,
taşların diriliği söz konusudur.Tüm bu sayılan varlıkların diriliği varlıklarına has bir diriliktir.Sizce İnsanla
meleklerin diriliği bir midir ? Sizce taşlarla insanın diriliği bir midir? Hepsi kendine has bir diriliktir.
1.Delil :Rasulullah Uhud dağı hakkında :―Uhud bizi sever bizde onu severiz.‖ demesi dağların diri olduğuna
delildir.(Onların diriliğinin nasıllığını anlamakta mümkün değildir.)
2.Delil :Rasulullah‘ın minbere çıktığında dayandığı hurma kütüğü Rasulullah ona dayanamayınca inilti sesinde bir
ses çıkarmıştı ki bu ağaçların diriliğine delildir.
3.Delil :―Hiçbir taş yoktu ki Rasulullah‘a selam vermemiş olsun‖ sözü de taşların diriliğine delildir. Tüm bu diri
olan varlıkların diriliği kendi varlıklarına has bir diriliktir.[48] Ayrıca, Buhari‘nin rivayet ettiği Abdullah bin
Mesud‘un (r.a.) şu sözü ;―Rasulullah döneminde yemeğin tesbihini duyardık‖ sözü yemeğin diriliğine delildir.

“ O’nu ne bir uyuklama alır, ne de bir uyku ” ayetini nasıl anlamalıyız ? ― O‘nu ne bir uyuklama alır, ne de bir
uyku ‖ ayeti Allah‘ın kemal derecede ki hayat sıfatını ispat eder. Allah, bu ayette zatından uyuklamayı ve uykuyu
nefyederek bu sıfatların zıddı olan hayat sıfatını en kemal güzellikte ispat eder. Allah‘ın kemal derecede sahibi
olduğu hayat sıfatı uyku ve uyuklamayı nefyetme zorunluluğu getirir. Nasıl olurda En güzel derecede ve en kemal
düzeyde hayat sahibi olan uyuyabilir, uyuklayabilir ? Uyuklama uykudan daha hafif, uyku ise daha şiddetlidir. Bu
iki sıfat noksan sıfatlardır.Bu iki sıfat zayıflıktan, yorulmaktan, acziyetlikten, meydana gelen bir sıfattır.Allah
yorulmaktan, zayıflıktan, acizlikten, dinlenmekten, uyumaktan, uyuklamaktan münezzehtir. Zira tüm bu sıfatları
kullarında sıfat olarak bulunmasını dileyen ve onları yaratan Allah‘tır. Nasıl olurda en üstün sıfat ve isimlere
layık olan Allah zatına noksan sıfatlar verir ?
Allah uyku ve uyuklamayı zatından nefyetmiştir.Bu nefyetme ise Allah’ın kemal derecede hayat
sahibi olduğunu ispat eder.
1.Delil: Rasulullah (s.a.v.) ―Allah uyumaz uyku ona yakışmaz. ― (İmam Müslim )

Allah’ı övmek için“ O’nu ne bir uyuklama alır, ne de bir uyku ”demiĢ olsak kemal bir övgü olur mu ? Allah‘ı
zatından nefyetmiş olduğu sıfatlarla övmek övgü sayılmaz. ―Allah‘ı zatına layık olmayan sıfatlarla övmek medh
sayılmaz.‖ilkesine göre nefy sıfatları övgü taşımaz. Ancak zıddını söyleyerek ispat edersek o zaman övgü niteliği
kazanır.

O’nun izni olmaksızın nezdinde kim Ģefaat edebilir!


O, yaratıkların önlerindekilerini, arkalarındakini bilir. O’nun ilminden kendisinin dilediğinden baĢka hiçbir
Ģeyi kavrayamazlar.
ġefaat Lüğatta : Çift kılmaktır.
1.Delil : ―Hem çifte, hem teke.‖ (Fecr, 3)
Istılahta : Bir başkasının zararını defeden ve yardım eden aracı demektir.Örnek verecek olursak; Rasulullah‘ın
kıyamet günü günahkar Müslümanların bağışlanması için Rabbine dua ederek azaptan kurtarmak istemesi,
cennet ehli içinde dua ederek fayda-yarar sağlaması bir şefaattir.[49] Şefaat, ihtiyacın giderilmesini talep
etmektir. Dua ile talepte bulunmaktır.[50] Bu konu ile alakalı şunu da unutmayalım, dünyada şefaat hakkı sadece
Allah‘ındır. Yani dünyada insanlara yardım eden ancak Allah‘dır.Rasulullah (s.a.v.) kıyamet günü Allah izin verdiği
takdirde şefaatçi olacaktır.Rasulullah‘ın şefaatçiliği de Allah‘tan yardım istemek ve zararı müminlerden
gidermek için yaptığı duadır.
Bu baĢlıkta aĢağıdaki soru ve cevapları mutlaka bilmelisin.
Allah katında kimsenin Ģefaatçi olmaması demek ne demektir ?
Allah, kullarının zararını,acısını, sıkıntılarını defeden, onlara rahmetini, yardımını, nusretini
inirdendir. Allah’tan başka zararı gideren ve fayda veren kimse yoktur. Kulların yardıma ihtiyacı
varsa zararın onlardan giderilmesi lazımsa bunları yapacak ancak Allah’tır. Zira Allah’ın şanı,
şerefi, sıfatları yücedir. Allah dünyada aciz olan, zayıf olarak yaşayan insanlara yardım etmeye
en layık olan izzet sahibi, kuvvet sahibi zattır.İnsan yardım hususunda muhtaçtır. İnsanın insana
yardımı kemal derecede olmaz. Fakat Allah’ın insana yardımı kemal derecede gerçekleşir. Bu
yüzden nasıl olurda Allah varken bir kimse yardım edebilir ? Bu yüzden Allah izin verdiklerine
dua yoluyla yardım isteme hakkı verir. Allah izin vermeden kimse kimseye şefaatçi
olamayacaktır.
1.Delil :Göklerde nice melek vardır ki, Allah‘ın dileyip razı olduğu kimseye izin vermedikçe şefaatleri hiçbir işe
yaramaz.‖ (Necm, 26)
2.Delil : ―Ancak katında razı oldukları şefaatçi olur.‖ ( Enbiya, 28)
3.Delil : ―O günde Rahmanın izin vereceği ve sözden razı olacağı kimseninki müstesna, şefaatin hiçbir faydası
olmayacaktır.‖ (Taha, 109)
Allah’ın Ģefaat için izin verdikleri kimseler kimlerdir ? Onlar,Tevhid, sünnet, iman, salih amel sahibi Allah‘ın
sevdiği ve razı olduğu muttaki kullardır. Allah ancak bu kimselere izin verecektir. Müşriklerin, kafirlerin,
zalimlerin şefaatçi olma hakları yoktur.

Allah’ın Ģefaat etme hakkı tanıması neyi ispat eder ? Şefaatin hak olduğuna, şefaat edeceklerin (ancak
tevhid ehli) Allah‘ın razı olduğu kullar olduğuna, kafirlerin Mekke‘de iddia ettikleri putlarının şefaatçiler
olmadığına delalet eder ve ispat eder.

“O, yaratıkların önlerindekilerini, arkalarındakini bilir. “ Bu cümlede Allah‘ın alim sıfatı açık bir ifade ile ispat
edilir. Allah‘ın ilmi, ezeli, ebedi, geçmiş ve gelecek tüm her şeyi içine alan bir ilimdir.Allah alemde olan,
olmayan,olacak her şeyi ezeli ilmi ile bilir Allah‘ın ilmi küçüğü, büyüğü,görünmeyeni içine alan şümullü bir ilimdir.
Allah için geçmiş ve gelecek hiçbir şey gizli kalmaz, zira Allah‘ın ilmi geniş ve kuşatıcıdır. Allah kullarının
yaptıklarını ve yapacaklarını bilir.

“ O’nun ilminden kendisinin dilediğinden baĢka hiçbir Ģeyi kavrayamazlar.” Allah, kullarına neyi bildirmiş,
öğretmiş, dilemişse ancak onu bilirler. Allah‘ın gaybla alakalı ilmine kullarının asla sahip olması mümkün değildir.
İlim, şeri ilim, gaybi ilim, tecrübe yoluyla elde edilen ilim olmak üzere üç çeşittir. Gaybi ilmi ancak Allah,
diğerlerini de kulları bilir. İnsan tecrübe ve çalışma yoluyla tecrübe ve şeri ilimleri elde edebilir. Fakat, Gaybla
alakalı, ilimleri asla bilemez. İşte bu yüzden İnsanlar, Allah‘ın ilmini kuşatamazlar, öğrenemezler, bilemezler.
Kullar Allah‘ın dilediği kadarı ile bilirler.Yukarıdaki cümlede, Allah‘ın öğrettiklerinden başka bir ilimleri
olmadığına delil vardır.Allah nasıl yaratma ve yoktan var etmede tekse, hidayet vermede ve öğretme hususunda
da tek hak sahibidir.
1.Delil :Allah sizi analarınızın karınlarından kendisiniz hiçbir şey bilmediğiniz bir halde çıkardı.‖ (Nahl, 78 )
2.Delil : Senin öğrettiğinden başka bir şey bilmeyiz.‖ (Bakara, 32 )
3.Delil : İmam İbn Teymiyye :―Kullar ancak Allah‘ın öğrettiğini bilirler.‖[51]
4.Delil : İbn Useymin : ― Bizler Allah‘ın zatını, sıfatını, isimlerini, ve şeri ahkamlarını ancak o öğrettiği kadarı ile
biliriz. İnsan ilmi Rabbinin katında çok az bir ilimdir. ‖

O’nun kürsisi gökleri ve yeri kuĢatmıĢtır. Onları koruması O’na ağır gelmez, O çok yücedir, çok
büyüktür.”(Bakara, 255)
Kürsi ne demektir ?[52]
Lüğatta : Döşek ve üzerine oturulan her şeydir.
Istılahta :Kürsi, Arş‘tan ayrı olan Allah‘ın iki ayağını koyduğu yerin adıdır. Kürsi Arş‘ın içerisinde bir düzlüğe
bırakılmış bir halka gibi olduğu sahih hadisle gelmektedir. Arş kürsi‘den büyüktür.[53]
1.Delil : “ Andolsun biz Süleyman‘ı imtihan ettik. Tahtanın üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra O, yine eski
haline döndü.‖
2.Delil : İbn Abbas : ― Kürsi Allah‘ın iki ayağını koyduğu yerdir.‖[54]
3.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : ― Yedi kat gök ve yedi kat yer, Allah‘ın kürsüsü yanında, ancak geniş çöl bir yere
bırakılmış bir halka gibidir. Arşın kürsüye üstünlüğü ise geniş çölün bu halkaya üstünlüğü gibidir.‖ (Ahmed-Nesai-
Bezzar ibn Ebi Şeybe )[55]

Kürsinin ArĢ veya Ġlim olduğunu söylemek sahih delillerle gelmekte midir ? Kürsünün Arş ve ilim olduğunu
söylemek sahih değildir. Zira sahih delille sabit değildir. İbn Abbas‘ın Kürsiyi ilim diye tefsir etmesi şaz bir
rivayetle gelen bir delildir. Arap dilinde buna dair bir delil getirmekte mümkün değildir. Ebu Mansur el-Ezheri
ise çok daha mükemmel bir söz söyleyerek ― İbn Abbas‘ın ―Kürsi Allah‘ın iki ayağının koyduğu yerdir ‖ rivayetinin
sahih olduğunu ilim ehli ittifakla kabul etmişlerdir. Kürsinin ilmi olduğuna dair ondan rivayet yapan kimse bu
sıfatı iptal etmiş olur.‖ [56] Kürsünün ilim ve arş olarak tevil edilmesi batıldır. Ehl-i Sünnet ve‘l cemaat ittifakla
Kürsünün Allah‘ın iki ayağını koyduğu yer olduğunu söyler.[57]

Kürsünün arĢ olduğunu söyleyen fırka kimdir ? Eşariler; Kürsinin ve arşın bir olduğunu söyleyerek batıl bir
tevil yolunu seçmişlerdir. Kimi Eşariler‘e göre ise; Kürsi ilimdir. Eşariler henüz Kürsinin ilim ve arş olup olmadığı
hususunda ittifak etmiş değillerdir. Bir akidede aynı anda iki ayrı ayrı tevil olur mu ? Kendi aralarında farklı
görüşler ileri sürenler, sahih delile dayanmadan itikad edenler, nasıl bir itikada inanmaktalar ? Ehl-i Sünnet
Kürsi hususunda ittifakla tek bir görüş söyler (ki beyan ettik)

“ Allah’ın kürsisi yerleri ve gökleri kuĢatmıĢtır.” ayeti bize neyi ispat eder ? Kürsünün, gökleri ve yeri
kuşatması Allah‘ın zatının ve kürsünün büyüklüğünü ispat eder. Bu ayet yüce Allah‘ın kudretini, azametini,
kuvvetini, kemal derecede ispat eder. Ayet, Kürsünün Kuranla sabit olduğunu ortaya koyar.

“ Onları koruması O’na ağır gelmez“ ayetini açıklar mısınız ? Allah için yerleri ve gökleri korumak ağır
gelmez. Yerleri ve gökleri korumak Allah‘ı sıkıp yormaz. Allah gökleri ve yerleri emriyle korur. Allah için yerde
ve gökte korunmayacak bir zerre olabilir mi ? Yerlerin ve göklerin sahibi olan Allah yarattığını korumakta aciz
midir ? Asla Allah aciz değildir . Ayet bize yerlerin ve göklerin korunmasının Allah‘a ağır gelmediğini beyan
ederek Allah‘ın azametini ve yüce kudretini ispat eder.

O çok yücedir, çok büyüktür.” ayetini açıklar mısınız ? Ayet, bize Allah‘ın iki yüce ismi El-Ali ve el-Azimi
beyan eder. El-Ali; Allah‘ın kemal derecede ve mutlak yüceliğe sahip olduğunu, Arş‘ın üzerinde olduğunu,bütün
mahlukları üstünde bulunduğunu ispat eder ve açıklar.[58] El-Azim ise, Allah‘ın azametini, yüce üstünlüğünü, ve
büyüklüğünü ispat eder. El-Azim Allah‘ın isimlerinde, sıfatlarında, isim ve sıfatlarında yüceliğini, büyüklüğünü
beyan eder. Allah kullarından Azimdir. Allah kulları üstünde el-Alidir. Allah, Ayete‘l Kürsiyi iki güzel isimle
bitirir, bu iki isim Allah‘ın uluvluğunu ve azametini ispat eden isimlerdir.[59] Ayet bize Allah‘ın zatının,
kudretinin, kulları üstünde yüceliğinin çok açık bir şekilde ispat eder.

Allah’ın uluvluğu (yüceliği) kaç kısımdır ? İki kısımdır.


1-Allah’ın zati olarak uluvluğu : Allah‘ın zatıyla her şeyin üstünde olduğunu, arşın üzerinde bulunduğunu beyan
eder.
2-Allah’ın sıfatlarının uluvluğu : Allah‘ın güzel sıfatlarının yüceliğini, sıfatlarının noksan olmadığını beyan
eder. [60]
1.Delil : ― Kullarının üstünde kahir olandır. ‖ (Enam, 18)
2.Delil : ― En yüce örnek ise Allah‘ındır.‖ (Nahl, 60)

“ Bundan dolayı bir gecede bu ayet-i kerime’yi okuyan kimseyi yüce Allah muhafazası altına alır ve
sabaha kadar Ģeytan ona yaklaĢamaz.”
İbn Teymiyye (r..h) İmam Buhari’nin rivayet ettiği hadisin bir bölümünü delil getirerek, bu ayet
okunduğu takdirde Allah okuyanı koruyacağını ve sabaha kadar şeytanın musallat olmayacağını
söyler.
1.Delil : Rasulullah‘ın (s.a.v.) Ebu Hureyre‘ye şeytandan korunması için söylediği söz, ― yatağına girdiğinde
Ayete‘l Kürsü oku, Allah‘tan başka koruyanın olmaz ve sabaha kadar şeytan sana zarar vermez. ‖ (İmam Buhari)
Yüce Allah’ın Ģu buyrukları da bu kabildendir : O hem ilktir, hem ahirdir, hem zahirdir, hem batındır. O,
her Ģeyi en iyi bilendir.” (Hadid, 3)
Rasulullah (s.a.v.) bizlere bu güzel isimleri çok açık bir dille tefsir etmiştir. Hep birlikte o güzel
isimleri Rasulullah’ın yaptığı tefsirlerle manalarını anlayalım.
Evvel : kendinden önce hiçbir şeyin bulunmadığı manasına gelir.
1.Delil :Rasulullah (s.a.v.) : ― Sen ilksin, senden önce hiçbir şey yoktur.‖ (Müslim )

Ahir : Kendinden sonra hiçbir şeyin bulunmayacağı manasına gelir.


1.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : ― Sen Ahirsin, senden sonra hiçbir şey yoktur.‖ (Müslim )

Zahir : Her şeye üstün galip gelen zahir olan manasındadır.


1.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : ― Sen Zahirsin, senin üstünde hiçbir şey yoktur.‖ (Müslim )

Batın : Kendisinden ötede kimsenin olmadığı, yakın manasındadır.


1.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : ― Sen Batınsın, senden ötende hiçbir şey yoktur.‖ (Müslim )

“ O, her Ģeyi en iyi bilendir.” Ayetini açıklar mısınız ?


Allah’ın ilmi aşağıdaki maddeleri içerir.
1-Allah’ın kemal derecede ilim sahibi alim olduğunu ispat eder.
2-Allah kullarının, yerlerin, göklerin her şeyini bilir.
3-Allah olan, olmayan, olacak her şeyi ezeli ilmi gereği bilir.
4-Allah’tan herhangi bir şeyin ilmi saklı kalmaz.
5-Allah hem zatını, isimlerini, sıfatını ve hem de alemdeki her şeyi en iyi bir şekilde bilir. Zira
Allah’ın alimliği kemal derecededir.[61]
1.Delil : ― Yeryüzünün karanlıklarında (düşen) tek bir tane (bile olsa onu bilir) yaş ve kuru müstesna olmamak
üzere hepsi apaçık bir kitaptadır.‖ (Enam, 59)
Açıklama :Allah bu ayette yerde, gökte ne oluyorsa, bildiğini beyan eder.

2.Delil : ―Eğer geri döndürülürlerse yine kendilerine yasaklanan şeylere geri dönerler.‖ (Enam, 28)
Açıklama : Allah gelecekte bile kullarının ne yapacaklarını bilir sözümüze delildir. Allah kafirlerin gerisin geri
dünya döndürülseler yine küfür-şirk-haram yoluna gideceklerini beyan eder.

3.Delil : ―Eğer göklerle yerde Allah‘dan başka ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni bozulup gitmişti.‖ (Enbiya, 22)
Açıklama: Allah eğer olacak olsaydı demekle mümkün olacakları da bilir sözümüze delildir. Allah mümkün
olacakları da bilir. Zira Allah ezeli ilme sahiptir. Allah, eğer yeryüzünde iki ilah olsaydı düzeni biterdi demekle
geleceği, olması mümkün olmayan şeyleri ve olmayacak şeyleri de bildiğini ispat eder.

4.Delil : ― Onların önündekini de arkalarındakini de bilir. ‖ (Enbiya, 28)


Delil Cümlemiz : Ayetin tümü delil cümlemizdir.
Açıklama :Allah‘dan hiçbir ilmin saklanmadığı sözümüze açık bir delildir. Allah her şeyi kemal derecedeki ilmiyle
bilir.

Rasulullah (s.a.v.) : “ Sen ilksin, senden önce hiçbir Ģey yoktur. Sen Ahirsin, senden sonra hiçbir Ģey
yoktur. Sen Zahirsin, senin üstünde hiçbir Ģey yoktur. Sen Batınsın, senden ötende hiçbir Ģey yoktur ”
(Müslim )
Evvel Allah’ın Kadim ve ezeli olduğuna, Ahir Allah’ın baka, kalıcı ve ebedi olduğuna, Zahir
Allah’ın yüceliğine ve azametine, Batın ise Allah’ın yakın ve beraber oluşuna delalet eder. Allah
bu isimlerinde Evvel ve Ahir Allah’ın zamanı kuşattığını, Zahir ve Batın ise Allah’ın mekanı
kuşattığını ispat eder.

Asla ölmeyen ve Hayy olana tevekkül et.” (Furkan, 58)


İmam İbn Teymiyye (r.h.) bu ayet ve diğer getireceği ayetleri Allah’ın zatına ispat ettiği isim ve
sıfatları beyan etmek, ispatın tafsilatlı olarak geldiğini delillendirmek amacıyla getirmiştir. Ayette
Allah zatına “ölmeyen” demekle zatından ölmeyi nefyeder, Hayy denekle diri olduğunu ispat
eder. Ayrıca ayette Allah’a dayanmanın farz olduğuna açık delil bulunmaktadır. Bizler, Allah
ölmeyen dediği için Allah ölmeyen demeli ve zatına layık olmayan bu sıfatı nefyetmeli ve zatına
layık gördüğü diriliği de ispat etmelidir.
Tevekkül et ; Müslüman ölmeyen ve diri olan kudret ve kuvvet sahibi Allah‘a dayanmak, emrine tutunmak, dini
uğranda çilelere sabretmek zorundadır. Allah‘a tevekkül etmek her şeyde olmalıdır. Korkuda, dönemde,
yardımda, zararı defetme ve faydayı elde etmede dayanmayı içine alır. Allah‘a dayanmayarak nefsine
dayananlar kaybederler. Ashab‘ın Huneyn günü çokluklarına güvenerek kaybetmeleri buna örnektir. Kim Allah‘a
tevekkül ederken sebeplere sarılmazsa bu aklı eksik, dini nakıs kimsedir.[62] Ayette; ― Ey Muhammed fayda ve
zarar vermeyen, yerde ve gökte zerre miktarı güçleri bulunmayan, ölen ve diri olmayan putlara değil de Allah‘a
tevekkül et denilmektedir.

Yüce Allah’ın Ģu ayetleri de böyledir :


“ O en iyi bilendir. Hakimdir.” (Tahrim, 2)
“O hakimdir, her Ģeyden haberdardır (habirdir.) yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ve orada
yükseleni bilir.” (Sebe, 1-2)
“yaĢ ve kuru müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Enam, 59)
“O’nun bilgisi dıĢında hiçbir diĢi ne gebe kalır, ne de doğurur. (Fussilet, 47- Fatır, 11)
Allah’ın gerçekten her Ģeye kadir olduğunu ve muhakkak Allah’ın ilmi ile her Ģeyi kuĢatmıĢ olduğunu
kesinlikle bileseniz diye.” (Talak, 12)
Hakim ne demektir açıklar mısınız ?
Allah’ın alim olduğunu beyan etmiştik. Biz ayette hakim olan Allah’ın ismini anlamaya çalışalım.
Hakim ismi hikmetten alınmadır. Hakim ; doğrudan başka bir şey söylemeyen ve yapmayan
anlamındadır. Allah’ın her söylediği, yaptığı en mükemmel manada meydana gelir. O’ndan abes
ve batıl bir şey sadır olmaz. Her yaratılan şey Allah’ın hikmetine tabidir. Allah’ın yaratmasında
tutarsızlık ve bir eksiklik bulunmaz. Allah bu mükemmel derecede sıfatı ile Hakimdir. Allah’ın
hikmeti iki kısımdır.
1-ġeri Hikmeti : Resullerinin getirdikleri ve dinin emrettikleri hikmetlerdir.
1.Delil : ― Bunlar Allah‘ın hükümleridir. Aralarınızda O hükmeder, Allah en iyi bilendir. Hakimdir.‖ (Mümtehine,
10)
Açıklama : Allah ayetinde şeri hikmetini Allah‘ın hükümleri olarak beyan eder.

2-Kevni Hikmet : Allah‘ın kulları üzerindeki kazası, yaratma, rızık verme, hayat ve ölüm verme gibi hikmeti.
1.Delil : ― Artık ya babam izin verinceye yahut benim için Allah hükmedinceye kadar, katiyen bu yerden
ayrılmam. O, hükmedicilerin en hayırlısıdır.‖ (Yusuf, 80)
Açıklama : Allah ayetinde Yusuf‘un (a.s.) kardeşinin Allah hakkımızda hüküm verinceye kadar demesi
hakkımızda olması gereken hikmetini verinceye kadar demesidir ve buda Allah‘ın kevni hikmetine delildir. Ayet
kulları üzerinde hükmeden sözümüze açık bir delildir.

Allah’ın alim olduğunu delille ispat ediniz ? Allah zatıyla bilir. Allah‘ın alimliği bildiğine delalet eder. Allah
alimdir ve ilim sahibidir. Alimliği ilim sıfatından ayrı değildir. Mutezile Allah alim fakat bilmeden diyerek ve
sadece Mücerred ismi kabullenmişler ve sıfatını inkar etmiştir. Onlardan kimileri de Allah‘ın alimliğini ispat etme
yolunu tercih etme yerine Allah cahil değildir diyerek inanmıştır. Allah ancak ispat edilen isim ve sıfatlarla
övülür ilkesine göre iman etmeyi düşünmemişlerdir
1.Delil : “ O hakimdir, her şeyden haberdardır (habirdir.) yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ve orada
yükseleni bilir.‖ (Sebe, 1-2)
Açıklama : Ayet Allah‘ın alimliğini ve bilen olduğunu ispat eder.

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır. :


“Çünkü Ģüphesiz ki Allah’tır hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan.” (Zariyat, 58)
Rezzak, ismi rızk kökünden gelen bir mübalağa ismidir. Rezzak; Kullarına çokça ve bol bir
şekilde ardı arkasına rızık veren demektir. Kullar Allah’ın rızkına muhtaçlardır. Allah kullarından
rızık istemez.
1.Delil : Şüphesiz ki Allah‘tır hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan‖ (Zariyat, 58)
Açıklama : Ayet Allah‘ın rızık veren olduğunu açıkça beyan eder.

2.Delil : ― Hiçbir kimse (kendisi hakkında) duyduğu ezaya(isnada-iftiraya) Allah‘tan daha sabırlı değildir.
Kafirler ve müşrikler Allah‘a oğul isnad ederler de sonra Allah yine onları illetler ve afetlerden selamette kılar
ve onları türlü nimetlerle rızıklandırıp yaşatır.‖ (Buhari)
Delil Cümlemiz : ―………………………nimetlerle rızıklandırıp yaşatır.‖
Açıklama : Hadis Allah‘ın rızıklandıran olduğunu beyan etmektedir.

Rızık iki kısımdır.


1-Genel Rızık : Helal veya haram olsun kafir veya müslüman bir bedenin faydalandığı rızıktır. Bu çeşit rızık ise
haram ve helal olmak üzere iki çeşittir. Allah alemde helal ve haram rızıklar yaratmış kullar bunları seçmekle
imtihan olur.
1.Delil : ―Yeryüzünde yürüyüp de rızkı Allah‘a ait olmayan hiçbir canlı yoktur.‖ (Hud,6)
Açıklama : Ayet her canlının rızkını verenin kafir olsun müslüman olsun ister helal ister haram olsun Allah‘a
aittir.

2-Özel Rızık : İnsana verilen iman, salih amel, faydalı ilim, helal kazanç, Allah‘a itaat gibi rızıklar…
1.Delil : ― Onun rızkından yeyin ve dönüş yalnız O‘nadır. ‖
Açıklama : Ayet Allah‘ın verdiği rızıktan yemeyi emretmektedir. Allah kullarına helal rızıkları yemeyi ve
haramlardan da kaçınmayı emreder.

Zu’l kuvveti’l metin demek ise, kuvvete sahip olan demektir. Zu‘l kuvve‘l metin Allah‘ın kuvvetinde herhangi bir
eksilmenin söz konusu olmadığını, zamanla gücünün azalıp, bitmesinin düşünülemeyeceğini ortaya koyar.

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır :


“Onun benzeri hiçbir Ģey yoktur ve o her Ģeyi iĢitendir, görendir.” (ġura, 11)
Gerçekten Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor ! ġüphe yok ki Allah hakkıyla iĢitendir, hakkıyla
görendir.” (Nisa, 58)
Yukarıdaki iki ayet, Allah’ın benzerinin olmadığını, celaline layık olmayan sıfatların nefy edilmesi
gerektiğini, işiten ve gören olduğunu ispat etmeyi beyan eder.

Sana aĢağıdaki soru sorulsa nasıl cevaplarsın !


Rasulullah (s.a.v.) Yüce Allah’ın : “ Şüphe yok ki Allah hakkıyla işitendir hakkıyla görendir”
ayetini okumuş ve başparmağını kulağının üzerinde, ona bitişik olan şehadet parmağını da
gözlerinin üzerine koymuştur.” (Ebu Davud) bu bir teşbih olur mu ?
Cevap : Bu teşbih olmaz. Zira, Rasulullah (s.a.v) bu fiiliyle işitme ve görme fiiline işaret etmiştir. Rasulullah asla
uzuvları benzetme yoluna gitmemiştir. Hepimiz de biliyoruz ki, Allah‘ın sıfatları kullarının sıfatlarına benzemez,
bu hususta kıyasa da gidilmez. Bu konuda İbn Useymin der ki : Rasulullah‘ın (s.a.v.) başparmağını gözüne ve
kulağına koymasından maksat; işitme ve görme sıfatlarını ispat etmek için olup göz ve kulağı (organ olarak) ispat
etmek için değildir.[63]

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır.


“Bağına girdiğin zaman maĢallah (bu Allah’ın dileğidir.) Allah’ın yardımı olmadan (hiçbir Ģeye ) güç
yetirilemez, demeli değil miydin ?” (El-Kehf, 39)
“Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini
öldürmezlerdi. Fakat anlaĢmazlığa düĢtüler de kimi iman etti, kimi de kafir oldu. Eğer Allah dileseydi,
birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediği Ģeyi yapar. (el-Bakara,253)
“Ġhramda iken avlanmayı helal saymamak Ģartı ile ve size okunanlar hariç olmak üzere size dört ayaklı
hayvanlar helal kılındı. ġüphesiz Allah dilediği hükmü koyar. (el-Maide,1) “ Allah kimi doğru yola iletmeyi
dilerse , göğsünü Ġslam’a açar. Kimi de saptırmayı dilerse, onun da göğsünü –gökyüzüne
tırmanıyormuĢ gibi –daraltır, sıkıĢtırır…” (el-Enam, 125)

İmam İbn Teymiyye; yukarıdaki ayetleri Allah’ın irade ve meşiet sıfatlarını ispat etmek için
getirmiştir. Allah yarattığı tüm varlıklar üzerinde irade ve meşiet sıfat taşıyan zattır.Ayetler Allah
dilemeden , irade etmeden kainatta hiçbir şeyin olmadığını da beyan eder.

“Bağına girdiğin zaman maĢallah (bu Allah’ın dileğidir.) Allah’ın yardımı olmadan (hiçbir Ģeye ) güç
yetirilemez, demeli değil miydin ?” (El-Kehf, 39) : Allah bu ayetinde, iki bahçe sahibi hakkında beyanda
bulunur. Bu iki bahçe sahibinin biri mümin biri de kafir idi. Mümin olan, kafire ― sana bahçeyi verenin Allah
olduğunu, onun dilemesi ile elde ettiğini ifade eden Maşallah diyerek girmeli değil miydin ‖ demişti. Mümin bu
sözleri; ― Allah‘ın dilemesi ile bahçe sahibi olduğunu bildirmek, bu gerçeği kabul etmeye davet etmek, verilen her
şeyin Allah‘ın dilemesi ile olduğunu öğretmek, insanın bu hususta güç ve kuvveti olmadığını anlatmak için ‖
söylemiştir.

“Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini
öldürmezlerdi. Fakat anlaĢmazlığa düĢtüler de kimi iman etti, kimi de kafir oldu. Eğer Allah dileseydi,
birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediği Ģeyi yapar. (el-Bakara,253)
Ayet, Resuller sonrası gelen ümmetlerin tevhid yolundan saparak birbirlerine haksızlıklar
yaptıklarını, küfür yolu seçtiklerini, birbirlerini öldürmek için çabaladıklarını fakat tüm bu olan
hadiselerin Allah’ın dilemesi ile olduğunu ispat etmektedir. Allah dilemeseydi birbirlerini
öldürmezlerdi. Allah dilediğini yapar.

“ Allah kimi doğru yola iletmeyi dilerse , göğsünü Ġslam’a açar. Kimi de saptırmayı dilerse, onun da
göğsünü gökyüzüne tırmanıyormuĢ gibi –daraltır, sıkıĢtırır…” (el-Enam, 125)
Ayet, sapıklığın ve hidayetin yüce Allah’ın yaratması ile meydana geldiğini ispat eder.Allah kime
hidayet vermek isterse, o kimsenin kalbine bir nur indirir, onun kalbini İslama doğru meylettirir ve
müslüman eder. Kimin de sapmasını-küfre girmesini isterse o kimsenin kalbine de son derece
bir darlık ve sıkıntı verir ve kafirlerden eder. Bu üç ayette Allah’ın kuvvet, irade, Uluhiyyet
sıfatları ispat edilir.

Bu başlıkta şunları bilmelisin !


Ġrade iki çeĢittir.
1-Kevni Ġrade(MeĢiet) : Bu irade, yüce Allah‘ın yapmayı ve meydana getirmeyi dilediği her bir şeye taalluk
eder.
Allah neyi murad veya meşiet ederse, o şey hemen meydana gelir. Bu iradede Allah’ın ol
demesi ile oluveren, dilemesi ile gerçekleşen her şeyi içine alan iradedir.
1.Delil : Bir şeyin olmasını istediği zaman, onun işi, ona ol demekten ibarettir., o da hemen oluverir.‖ (Yasin, 82)
Açıklama : Ayet, Allah‘ın kevni iradesini belirleyen açık bir ayettir.
2-ġeri Ġrade : Allah‘ın sevdiği ve razı olduğu şeylere ait kullarına vermiş olduğu emirlerle ilgili şeri iradedir.
Allah kulları için imanı, salih ameli, iyiliği emretmiş yapmalarını istemiştir. Kim bunları yapmak istemez ve isyan
ederse, iradesini batılda kullanmış olur ki bu istediği yolu yaratanda yine Allah‘tır.
1.Delil : ― Allah tövbelerinizi kabul etmek ister.‖ (Nisa, 27)
Açıklama : Allah kullarından tevbe etmelerini, imanlı olmalarını ister ayet Allah‘ın kullarına sevdiğini istediğini
beyan eder.
Hatırlatma : Müminin itaat etmesinde, salih amel işlemesinde, cihad etmesinde, hakkı söylemesinde hem kevni
hem de şeri irade bulunur. Fakat; kafirin şirke-küfre-isyana gitmesinde sadece kevni irade bulunur, zira Allah
bu haram fiilleri emretmez, kulları için sevmez.[64]

Kevni ve Ģeri irade arasındaki farkı biraz daha açık beyan edecek olursak,
Salih Fevzan el-Fevzan’ı dinleyelim :
1-Kevni irade, Allah’ın sevdiği ve razı olduğu irade olabileceği gibi, sevmediği ve razı olmadığı
iradede olabilir. Fakat Şeri irade ise, Allah’ın sevdiği ve razı olduğu iradedir. Zira Allah günahı
kevni iradesi ile ister (kul istediği ve yapmaya niyet ettiği için) ama şeri iradesi ile razı olmaz.
(Diyelim ki bir insan küfür veya günah bir amel etmek isterse, Allah onu kevni iradesi ile yaratır,
fakat Allah bu amelden asla razı olmaz ve bunu emretmez. )
2-İblisin ve şirkin yaratılması, tevhidin ve imanın yaratılması hepside kevni iradeyi içerir. Fakat
Allah asla şirki küfrü emretmez, hakkı ve güzeli emreder.
3-Kevni irade mutlaka meydana gelir. Fakat, şeri irade meydana gele de bilir gelmeye de
bilir.[65]

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır. :


“ ve ihsan edin, muhakkak Allah ihsan edenleri sever. (el-Bakara, 195) “ ve adaletli olun, çünkü Allah
adaletli olanları sever.” (el-Hucurat, 9) “ O halde onlar size karĢı doğru davrandıkları sürece siz de
onlara doğrulukla davranın. ġüphesiz ki Allah sakınanları sever.” (et-Tevbe,7) “ gerçekten Allah çokça
Tevbe edenleri de sever. Çok temizlenenleri de sever.” (el-Bakara,222)
“deki eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Ali-Ġmran,31) “ Allah …kendisinin
onların da kendisini seveceği bir topluluk getirir. (el-Maide,54) “Gerçek Ģu ki Allah kendi yolunda birbirine
kenetlenmiĢ bina gibi saf bağlayarak çarpıĢanları sever.
İmam İbn Teymiyye (r.a) bu ayetleri Allah’ın muhabbet (sevme) sıfatını ispat etmek için
getirmektedir. Allah’ın sevmesi haktır, ayet ve hadislerle sabittir, sevmesi celaline layık bir
sevmedir, asla kullarının sevgisi gibi değildir. Bu Ehl-i Sünnet akidesidir. Fakat Eşariler ve
Mutezile; Allah’ın tüm sıfatlarını inkar ettikleri için veya tevile yönelerek saptırdıkları için bu
sıfatları “ ikramda bulunmak veya mükafat vermek ” tevil etmişlerdir. Onlara göre bu sıfat bir
eksikliktir. Zira kulların sevmesi kendilerine münasip bir sevgidir demişlerdir.
Ehl-i Sünnet Allah’ın sevmesini hangi delillerle ispat eder ? Yukarıda beyan ettik, Allah‘ın sevmesi hak olup
celaline layık bir sıfattır.
1.Delil : ―De ki eğer Allah‘ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Ali-İmran,31)
Açıklama : Ayet açıkça Allah‘ı sevdiğini beyan eder.

2.Delil : Rasulullah (s..a.v) : ―Şüphesiz Allah bir kulu sevdiği takdirde Cibril‘e : Ben filanı seviyorum, sen de onu
sev der. Bunun üzerine Cibril‘de semavattakilere şöyle der. : Şüphesiz sizin aziz ve Celil olan Rabbiniz filan
kimseyi sever, siz de onu seviniz. Bunun üzerine semadakiler o kimseyi sever.‖ (Buhari-Müslim)
Delil Cümlemiz : ― …………Ben filanı seviyorum,……………………………….‖
Açıklama : Hadis, Allah‘ın sevdiğini, bunu da Cibril‘e söylediğine, sevdiği kulunda sevilmesini istediğin hususlarına
delildir.

Ġhsan ne demektir delille açıklayınız ?


Ayette ihsan edinden maksad Allah yolunda infak edin manasınadır. İnfakta ihsan, savurganlıkla
kısmak arasında bir vermektir.
1.Delil : ―Ve Onlar ki, mallarını infak ettiklerinde israf da etmezler, cimrilik de etmezler. Bunun arasında orta
bir yol tutarlar.‖ (el-Furkan, 67)
Açıklama : Ayet infakta ihsanı beyan eder. İhsanın cimrilikle israf arasında olması gerektiğini de beyan eder.

2.Delil : Rasulullah (s.a..v) : ―Muhakkak Allah her şeye ihsanı yazmıştır. O bakımdan öldürdüğünüz takdirde
güzelce öldürünüz, boğazladığınız vakit güzelce boğazlayınız. Sizden (boğazlayacak) kimse bıçağını iyice bilesin
ve keseceği hayvanı rahatlatsın.‖ (Müslim)
Açıklama : Hadis, ihsanın her şeyde olduğunu, yapılan bir amelde ve söylenen bir sözde ihsan ehli olmayı
emreder.

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır.


“O çok mağfiret edendir. Pek sevendir.” (el-Buruç, 14) “Rahman ve Rahim Allah’ın adı ile ” (en-Neml,30)
“Rabbimiz rahmetin ve ilmin ve ilmin her Ģeyi kuĢatmıĢtır.” (el-Mümin,7) O müminlere çok merhametlidir.”
(el-Araf, 156) “Rabbimiz kendi üzerine rahmeti yazdı.” (el-Enam, 54) “ O mağfiret edendir, O
merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf, 64)
İmam İbn Teymiyye; bu ayetleri Allah’ın merhamet sıfatını ispat etmek için getirmiştir. Allah’ın
merhameti Kuran ve sünnetin nassları ile sabittir. Allah’ın merhameti zatına ve celaline layık bir
merhamet olup hak bir sıfat olduğuna iman ederiz.

Allah’ın iki sıfatı olan el-Gafur ve el-Vedud’un manaları nelerdir ?


Bu iki isim Allah’ın Esma’ul Husnasından iki isimdir.

el-Gafur : Günahkar kullarının günahlarını çokça örten ve onları sorgulamayıp affeden demektir.
el-Vedud : Kendisine itaat edenlere çokça sevgi besleyen ve onlara yardım ve verdiği zaferleriyle onlara yakın
olan demektir.

Yine yüce Allah buyurmaktadır. “ Allah onlardan razı olmuĢtur, onlar da O’ndan hoĢnut olmuĢlardır.”
(Maide, 119) (Tevbe,100) “ Kim de bir mümini kasten öldürürse, cezası orada ebediyen kalmak üzere
cehennemdir. Allah ona gazab etmiĢ, ona lanet etmiĢtir.” (Nisa,93) “Bu böyledir. Çünkü onlar Allah’ı
gazablandıran Ģeylere uydular. O’nun rızasını hoĢ görmediler.” (Muhammed, 28)
İmam İbn Teymiyye bu ayetleri Allah’ın rıza, gazab, lanet, hoşlanmamak, kızmak(saht),
öfkelenmek, öfke duymak sıfatlarını ispat etmek için getirmiştir. Bu sıfatlar, Allah’ın celaline
yakışan sıfatlar olup bunlar yaratılmış varlıkların sıfatlarına asla benzemez. Eşariler ve Mutezile
fırkaları bu sıfatları kabul ettikleri takdirde kullara benzer korkusu ile inkar etmişlerdir. Onların bu
sıfatları inkar etme konusunda şeri delilleri bulunmamaktadır.

AĢağıdaki sıfatların manalarını açıklayınız ?


Rıza : Allah‘ın rızası demek; kulların emrettiklerini yapınca onların amellerinden razı olmasıdır.
Gazab : Cezalandırarak cehenneme atması.
Lanet : Allah‘ın rahmetinden kovulmak ve uzaklaşmaktır.

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


“ Onlar buluttan gölgeler içinde Allah’ın ve meleklerin kendilerine gelivermesinden ve iĢlerin
bitirilivermesinden baĢkasını mı bekliyorlar ? ” (Enam, 158)
“Hayır yer dağılıp zerler gibi parça parça edildiğinde Rabbin gelip melekler de saf saf dizildiğinde”(el-
Fecr, 21-22) “ ve o günde gökyüzü bulutla yarılacak, melekler ardı arkasına indirileceklerdir.”
İmam İbn Teymiyye bu ayetleri Allah’ın ityan ve meci (gelmek-geliş)sıfatlarını ispat etmek için
getirmiştir. Bu sıfatlar, Allah’ın celaline yakışan sıfatlar olup bunlar yaratılmış varlıkların
sıfatlarına asla benzemez. Bu sıfatları tatil, tevil, tekyif etmek kesinlikle caiz değildir. Allah’ın
gelişi kıyamet günü kullarının hükmünü vermek amacıyla olacaktır. Bu sıfatlar gerçek sıfatlar
olup mecaz değildir.
Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır :
“ Ancak celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır. ”(Rahman, 27)
“Onun vechinden baĢka her Ģey helak olacaktır.” (Kasas, 88)
Ancak “Celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır.” ayeti ile diğer ayet-i kerime yüce Allah
hakkında vech (yüz) sıfatını tespit etmektedir.
İmam İbn Teymiyye bu ayetleri Allah’ın vech/yüz sıfatını ispat etmek için getirmiştir. Allah’ın
yüzü kuran ve sünnetten gelen delillerle sabittir. Allah’ın yüzü asla yaratıklarının yüzüne
benzemez.Allah’ın yüzü celaline layık yüz olup her tür tevil, teşbih, tatil, tekyif, tahriften uzak bir
şekilde gerçek bir sıfattır.
1.Delil : ― Ancak celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır. ‖(Rahman, 27)
Açıklama : Ayet, Allah‘ın yüzü olduğunu çok açık bir ifade ile belirlemektedir.Yüz hakiki bir sıfat olup, sapık
fırkaların her tür tevil ve tahriflerinden uzaktır.

2.Delil :―Onun vechinden başka her şey helak olacaktır.‖ (Kasas, 88)
Açıklama : Allah ayetinde yüz olduğunu beyan eder.

3.Delil : Rasulullah (s..a.v.) : ―O‘nun hicabı nur yahut nardır. Eğer hicabını açacak olur ise vechinin parıltıları
yarattıklarından gözünün ulaştığı her bir şeyi muhakkak yakardı.‖ (Müslim)
Açıklama : Hadis, Allah‘ın yüzü olduğunu beyan etmektedir.

4.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : ― Kendisi sebebiyle karanlıkların aydınlatıldığı, vechinin nuruna sığınırım.‖ (İbn İshak
siyerinde zikreder, Albani zayıftır.)
Açıklama : Hadis, Allah‘ın yüzü olduğunu ispat eder.

Bu baĢlıkta aĢağıdaki soruyu ve cevabını mutlaka bilmelisin !


Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat Vech/yüz hakkında, :Allah‘ın vechi/yüzü celaline, keremine yakışan bir sıfattır.
Allah‘ın yüzü tatilden, tekyiften, teşbihten, temsilden, tekyiften uzak bir şekilde yüzdür.
Cehmiyye : Allah‘ın yüzünü nefyedenler ve tahrif edenler olarak iki grupturlar. Tahrif edenler yüze 4 mana
(Zat-Kıble-Sevap-Salih Amel) verirler. Böylece Allah hakkında sabit olan yüzü inkar ederler.
MüĢebbihe ve Mücessime : Allah yüzünü insanın yüzüne benzetirler.
Maturidiyye : Allah‘ın yüzünü nefyederek ispat etmezler. Cehmiyyenin tahrif ettikleri gibi tahrif ederler.
Allah‘ın yüzüne; Zat, Kıble, Sevap olarak mana verirler.
EĢariyye : Allah‘ın yüzü hakkında iki gruptur. Ebi Hasan el-Eşari ve Bakalani Allah‘ın yüzünü ispat ederken
diğerleri tahrif yolunu seçerek yüze Zat, Sevap, Ceza, Salih amel ve rıza manalarını verirler.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu?" (Sâd, 38/75);
"Yahudiler: Allah’ın eli bağlıdır, dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlandı ve onlara lanet edildi.
Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır. O, nasıl dilerse öyle infak eder." (el-Maide, 5/64)
İmam İbn Teymiyye yukarıdaki ayetleri Allah’ın elini ispat etmek için getirmiştir. Allah’ın eli
haktır, kuran ve sünnetle sabittir, el asla nimet ve kudret manasında değildir, hiçbir ehli sünnet
alimi eli inkar etmemiş, elin Allah’ın celaline layık bir sıfatı olduğunu söylemişlerdir.

Allah’ın el sıfatını Kuran ve sünnet nassları ile ispat ediniz ?


1.Delil : " Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu? " (Sâd, 75)
Açıklama : Ayet Allah‘ın iki eli olduğunu ispat eder. Allah ayetinde iblis azarlayarak ― iki elimle yarattığıma
neden secde etmiyorsun ‖ demektedir.

2.Delil : ― Allah‘ın eli dopdoludur. O gece gündüz durmadan infak eder. Hiçbir harcama onda bulunmaz.‖(Buhari
Müslim )
Açıklama : Hadis Allah‘ın eli olduğunu ispat ettiği gibi, Yahudilerin asılsız olarak söyledikleri Allah‘ın eli cimridir
sözüne reddiyedir.

3.Delil : Allah Rasulu çeşitli hadislerinde Allah‘ın parmağı olduğunu, ellerinin yakaladığını ve açtığını söylediği
hadisler bulunmaktadır.Bu hadisler, açıkça elin hakiki bir el olduğunu ve mecaz taşımadığını ve nimet ve kudret
manası asla verilemeyeceğini ispat eder.[66]
"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:
"Rabbinin hükmü (gele)ne kadar sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin." (et-Tûr, 52/48);
"Onu levhaları ve çivileri olan (gemi) üzerinde taĢıdık. Gemi gözlerimizin önünde akıp gidiyordu."
(el-Kamer, 54/13, 14);
"Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım. Benim gözetimim altında yetiĢtirilesin diye."
(Tâ-hâ, 20/39)
İmam ibn Teymiyye yukarıdaki ayetleri Allah’ın iki gözü olduğunu ispat etmek için
getirmektedir.Allah’ın iki gözü hakiki gözdür, kuran ve sünnetle sabittir, gözden maksad asla
görmek, korumak ve muhafaza etmek (Muattıla böyle demektedir) değildir, göz asla kulların
sıfatı gibi olmayan, Allah’ın zatına layık bir sıfattır.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"Kocası hakkında seninle mücadele eden ve Allah’a Ģikâyet etmekte olan kadının sözünü elbetteki Allah
iĢitmiĢtir. Allah sizin konuĢmanızı da zaten iĢitiyordu. Çünkü Allah en iyi iĢitendir, en iyi görendir." (el-
Mücadele, 58/1);
"Andolsun Allah: Muhakkak Allah fakirdir ve biz zenginiz, diyenlerin sözlerini iĢitmiĢtir." (Al-i Ġmran,
3/181);
"Yoksa onlar gizlediklerini ve fısıltılarını iĢitmez miyiz sanırlar? Öyle değil, hatta elçilerimiz de
yanlarındadır yazıp duruyorlar." (ez-Zuhruf, 43/80);
"Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim, iĢitir ve görürüm." (Ta-ha, 20/46);
"Allah’ın muhakkak gördüğünü hiç bilmez mi?" (el-Alak, 96/14);
"O, seni kalkınca da görür, secde edenler arasındaki dolaĢmanı da. Muhakkak O, her Ģeyi iĢitendir,
bilendir." (eĢ-ġuara, 26/218-220);
"Deki: Haydi amel edin. Allah, Rasulu ve mü’minler de iĢlediğinizi görecektir."
(et-Tevbe, 9/105)"
İmam ibn Teymiyye yukarıdaki ayetleri Allah’ın semi’ (işitme), basar (görme) ve ru’yet (görme)
sıfatlarına sahib olduğunu ortaya koymak için zikretmiş bulunmaktadır. Allah işitme sıfatı ile
sesleri idrak eder. Allah’ın basar sıfatı kendisi vasıtası ile kişileri ve renkleri her şeyi idrak ettiği,
gördüğü bir sıfatıdır. Allah’ın bu sıfatları diğer sıfatlar gibi hakiki olup mecaz değildir ve asla
kullarının sıfatına benzemeyen zatına layık bir sıfattır.

Kuran ve sünnetten delillerle yukarıdaki sıfatları ispat ediniz ?


1.Delil : " Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm." (Ta-ha, 20/46)
Delil Cümlemiz : ―…………………….işitir ve görürüm."
Açıklama : Ayet, Allah’ın işittiğini ve gördüğünü ispat eder.

2.Delil : " Ey insanlar, kendinize acıyınız. Siz ne sağır olan bir kimseye ne de hazır olmayan bir kimseye dua
ediyorsunuz. Aksine sizler semî‘ ve basîr (herşeyi işiten ve herşeyi gören)e dua ediyorsunuz. Hiç şüphesiz
kendisine dua ettiğiniz (o yüce zat) sizden herhangi birinize devesinin boynunun yakınlığından daha yakındır. "
(Buhari-Müslim )
Delil Cümlemiz : ―………….semî‘ ve basîr (herşeyi işiten ve herşeyi gören)e dua ediyorsunuz…..‖
Açıklama : Hadis Allah‘ın işiten, Basir sıfatlarını çok açık ispat eder.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"O kudret ve azabı çetin olandır." (er-Râd, 13/13); "Onlar hile yaptılar, Allah da hilekârlıklarına karĢılık
verdi. Allah hileye karĢılık verenlerin en hayırlısıdır." (Âl-i Ġmran, 3/54);
"Onlar tuzak kurdular, biz de -onlar fark etmeksizin- bir tuzak kurduk." (en-Neml, 27/50
"Gerçekten onlar oldukça hile yapıyorlar. Ben de bir hile yaparım." (et-Târık, 86/15-16)

İmam ibn Teymiyye yukarıdaki ayetleri Allah’ın mekr ve keyd sıfatlarını ispat etmek için
getirmiştir. Bu sıfatlar fiili sıfatlardır. Şu kadar var ki bu iki sıfattan onun hakkında isim türetilerek
o mâkirdir (hilekârlık yapandır) ve o kâid’dir (hile yapan, düzen kuran) denilmez. Aksine nass’ın
tesbit ettiği şekilde o mâkirlerin en hayırlısıdır ve o kâfir düşmanlarına keyd yapar (hile yapar,
düzen kurar) denilir.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affeder iseniz, Ģüphesiz Allah affedicidir, her Ģeye
gücü yetendir." (en-Nisâ, 4/149);
"Affetsinler ve görmezlikten gelsinler, Allah’ın size mağfiret etmesini sevmez misiniz? Allah çok
bağıĢlayandır, bol bol rahmet edicidir." (en-Nur, 24/22)
Bu âyet-i kerîmeler yüce Allah’ın çok affedici (afuvv), kudret, mağfiret, rahmet ve izzet, şanının
yüceliği (tebârek), celâl ve ikram sahibi oluşu sıfatlarını ispat eder.

Yukarıdaki sıfatların manalarını delillerle ispat ediniz ?


Afuvv, yüce Allah‘ın ismi olup kendisine tevbe edip yöneldikleri takdirde kullarını cezalandırmayan demektir.
1.Delil : " O kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden...dir." (eş-Şûrâ, 42/25)
Açıklama : Ayet Allah‘ın affeden olduğunu ispat eder.

Kudret ise; var etmek ve yok etmek bakımından mümkün olan varlıklar ile ilgisi bulunan bir sıfattır. Meydana
gelen ve var olan her bir varlık ve oluş, yüce Allah‘ın dilemesi ve kudreti ile ortaya çıkar.
1.Delil : "Allah‘ın dilediği olur ve dilemediği olmaz." (Ebu Davud, Nesai )
Açıklama : Hadis, her şeyin Allah‘ın kudreti ve dilemesi ile meydana geldiğini ispat eder.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"Halbuki izzet Allah’ındır, Resûlünündür ve iman edenlerindir."
(el-Münafikun, 63/8)
Yüce Allah Ġblis’in Ģöyle dediğini de nakletmektedir: "Ġzzetin hakkı için hepsini mutlaka azdıracağım."
(Sad, 38/82)
İmam İbn Teymiyye bu ayetlerle izzet sıfatını ispat etmek için getirmiştir.Allah’ın izzeti celaline
layık bir sıfattır. İzzet galib olmak ve kahretmek anlamına gelir.
1.Delil :"İzzetin hakkı için hepsini mutlaka azdıracağım. Aralarından ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna." (Sad,
38/82-83)
Açıklama : Ayet Allah‘ın izzet sıfatını açıkça ispat etmektedir. İblis Allah‘a karşı bu sözü söylemişti.

2.Delil : " İzzetim, büyüklüğüm ve azametim hakkı için yemin ederim ki, ben oradan (cehennemden) lâ ilahe
illallah diyen herkesi çıkartacağım." (Müslim )
Açıklama : Hadis, Allah‘ın celaline layık olan izzet sıfatını ispat eder.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!" (er-Rahman, 55/78)"
İbn Teymiyye Allah’ın celalliğini ve ikram sıfatını ispat etmek için getirmiştir. "İkrâm" ise
kendisine yakışmayan şeylerden mükerrem olan yani münezzeh olan demektir. Salih kullarına
dünya ve âhirette türlü lütuflarla lütufta bulunarak onlara ikramda bulunan demektir.

"Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


"O halde O’na ibadet et ve O’na ibadetinde sabır göster. O’nun adıyla anılan bir kimse biliyor musun?"
(Meryem, 19/65); "Kimse de O’nun dengi değildir." (el-Ġhlâs, 112/4);
"Artık siz de bildiğiniz halde Allah’a eĢler koĢmayınız." (el-Bakara, 2/22);
"Ġnsanlar içinde Allah’tan baĢkasını eĢ edinen kimseler de vardır. Onları Allah’ı sever gibi severler." (el-
Bakara, 2/165); "Ve de ki: Çocuk edinmemiĢ, mülkte hiçbir ortağı olmayan, âcizliğinden ötürü velisi
(yardımcısı) da bulunmayan Allah’a hamd olsun. Onu tekbir ettikçe et." (el-Ġsra, 17/111);
"Göklerde ve yerde olan her Ģey Allah’ı tesbih eder. Mülk de yalnız O’nun, hamd de yalnız O’nundur ve O
her Ģeye kadirdir." (et-Teğâbun, 64/1);
"Hak ile batılı ayıranı (furkanı) âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren (Allah) ne yüce, ne mübarektir ki
göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur ve O hiçbir evlat edinmemiĢtir. Mülkünde de ortağı yoktur.
HerĢeyi yaratıp, onu inceden inceye takdir ve tayin etmiĢtir."
(el-Furkan, 25/1-2);
"Allah hiçbir evlat edinmedi. Onunla birlikte herhangi bir ilah da yoktur. Eğer olsaydı, bu takdirde her bir
ilah yarattığını alır, elbette kimisi kimisine üstünlük sağlardı. Allah onların niteleye geldiklerinden
münezzehtir. O gizliyi de, açığı da bilendir. Ortak koĢmalarından yücedir O." el-Mu’minûn, 23/91-92);
"Artık Allah hakkında örnekler bulmaya kalkıĢmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz." (en-Nahl, 16/74);
"Deki: Rabbim ancak hayasızlıkları, onların açık olanını, gizli olanını, bununla beraber günahı, haksız isyanı,
Allah’a -hakkında asla bir delil indirmediği- herhangi bir Ģeyi ortak koĢmanızı ve Allah’a bilmediğiniz
Ģeyleri isnad etmenizi haram kılmıĢtır." (el-A’raf, 7/33)
Yukarıdaki ayetler bizlere :
1-Allah’ın aynı ismini, sıfatlarını, taşıyan bir varlığın olmadığını ispat eder.
2-Allah’ın eşinin, denginin, mislinin asla olmadığını ispat eder.
3-Müminlerin sevgileri Allah’a şiddetli, müşriklerin ise putlarına şiddetli olduğunu beyan eder.
4-Allah’ın evlad edinmediğini ve evlad edinmenin ona yakışmadığına deliller bulunmaktadır.
5-Göklerde ve yerde her şeyin Allah’ın olduğunu ispat etmektedir.
6-Cansız varlıkların dilerli olduğunu ve kendi lisani halleri ile Allah’ı tesbih ettiklerini ispat eder.
7-Allah, isimleri-sıfatları-filleri-dini ve şeriatı hususunda bilgisizce söz söylemeyi
yasaklamaktadır.

Yüce Allah’ın :
“ Rahman arĢa istiva etti ’’ buyruğu yedi yerde geçmektedir: (el-Araf) :’’ġüphesiz Rabbiniz O Allah’tır ki
gökleri ve yeri altı günde yarattı,sonra arĢa istiva etti.’’(el –A’raf,7/54)
Yunus (a.s)süresinde Ģöyle buyurmaktadır:’’ġüphesiz ki sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde
yaratan,sonra da arĢ üzerine istiva eden Allahtır.’’(10/3)
er-Rad süresin de Ģöyle buyurmaktadır:
’’Allah O’dur ki gökleri gördüğünüz Ģekilde direksiz
yükseltmiĢtir.Sonra da arĢ üzerine istiva etmiĢtir.’’(er-Rad, 13/2)
Ta-ha süresin de Ģöyle buyurmaktadır:’’Rahman arĢa istiva etti.
El-Furkan süresin de Ģöyle buyurmaktadır:’’Sonra arĢ üzerinde istiva edendir.Rahmandır.’’(el-
Furkan,25/59)
Elif.Lam.Mim es-Secde süresin de Ģöyle buyurmaktadır:’’Allah göklerle yeri ve onların aralarında olanları
altı günde yaratan sonra arĢa istiva edendir.’’(es-Secde,32/4)
El-Hadid süresin de Ģöyle buyurmaktadır:’’O, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra da arĢ’a istiva
edendir.’’(el-Hadid,57/4)
İbn Teymiyye Allah’ın istiva sıfatını ispat etmek için getirmiştir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaate göre
istiva, yüce Allah’ın kendi zatı hakkında haber verdiği şekilde arşı üzerinde kendi yüce zatının
bildiği bir keyfiyet ile yarattıklarından ayrı olmak üzere istiva etmesidir.(yerleşmesi-üstte olması-
yükselmesi-oturmasıdır.) Nitekim İmam Malik ve başkaları da: " İstiva"nın ne demek olduğu (
anlam olarak ) bilinmektedir, ancak keyfiyeti meçhuldür

Bu baĢlıkta çağdaĢ EĢarilerin önderi olan Kevseri’nin batıl tevilini bilmelisin !


İstivayı, Kevseri[67] ve onun yolunda gidenler,Onlar, istivayı, istila-kastetmek gibi anlamlar
vererek ehl-i sünnet yolundan ayrı bir yola kaymışlardır.
Allah nerededir ?
Allah semanın üzerindedir. Allah’ın ayetleri ve Rasulullah’ın hadisleri çok açıktır. Allah’ın her
yerde veya kalpte olduğunu söylemenin Kurandan, sünnetten-Ashabdan- müçtehit imamlardan
gelen asla bir delili yoktur. Böyle inanmak Kuranın-sünnetin-ehli sünnet itikadının zıddına
inanmaktır ki bunun da sapıklık olduğunda şüphe yoktur. Ayetler açıkça yukarıda verilmiştir.
1.Delil : Rasulullah, cariye‘ye Allah hakkında: " Nerede " diye soru sormuştu. Cariye de: "Allah nerededir?" diye
sormuş ve: " semadadır " diye cevap vermesini de beğenmişti.( Müslim ve diğerleri)

Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


’’Ey Ġsa! Muhakkak ben seni öldüreceğim ve seni kendime yükselteceğim.’’(Al-i Ġmran,3/55)
Bilakis Allah onu kendi katına doğru kaldırmıĢtı (en-Nisa,4/158);
Güzel söz yalnız O’na yükselir,onu da Salih amel yükseltir’’(Fatır,35/10);
Ey Haman ! Benim için yüksek bir köĢk yap.Belki o yollara ulaĢırım,göklerin yollarına.Sonunda belki
Musa’nın ilahının yanına çıkarım.Doğrusu Ģu ki ben onu yalancı sanıyorum.’’(el-Mümin, 40/36-37);
Göktekinin sizi yere geçirmesinden emin mi oldunuz? O zaman onun durmadan çalkalanmakta olduğunu
göreceksiniz. Yahut göktekinin üzerinize taĢ yağdıran bir rüzgar göndermesinden emin mi oldunuz.Hem
benim korkutmamın nasıl olduğunu bileceksiniz.’’(el-Mülk,67/16-17)

Yukarıdaki ayetler, Allah’ın uluvluğunu, semada oluşunu, Sema üzerinde bulunduğunu ispat
eder. Aşağıdaki ifadeler Allah’ın uluvluğunu ispat eder.
Seni kendime yükselteceğim (Ayet, Allah’ın sema üzerinde olduğunu ispat eder.)
Allah onu kendi katına doğru kaldırmıştı – (Allah’ın katı semanın üzeridir.)
Güzel söz yalnız O’na yükselir (Allah semada olduğu için ameller ona ve güzel sözler yükselir.)
Göktekinin-(Allah gökte olduğu için denilmiştir. Melek olarak tevil etmek cehmiyyecilik etmektir.)
göktekinin üzerinize taş yağdıran …..(Taş yağdıran Allah‘tır o ise semanın üzerindedir.)

O, gökleri ve yeri altı günde yaratan,sonra da ArĢ üstüne istiva edendir.O yere gireni de, ondan çıkanı
da,gökten ineni de oraya yükseleni de bilendir. Nerede olursanız O, sizinle beraberdir.Allah yaptıklarınızı
çok iyi görendir.’’(el-Hadid, 57/4);
Üç kiĢi fısıldaĢmayı versin,muhakkak O,onların dördüncüleridir.BeĢ kiĢi olmayıversinler,mutlaka O, onların
altıncılarıdır. Ġster bundan daha az veya daha çok olsunlar,nerede bulunurlarsa bulunsunlar,O mutlaka
onlarla beraberdir.Sonra kıyamet gününde kendilerine yaptıklarını haber verir.Gerçekten Allah her Ģeyi
çok iyi bilendir.’’(el-Mücadele,( 58/7);
Tasalanma Ģüphe yok ki Allah bizimle beraberdir.’’(et-Tevbe, )
Çünkü Ben sizinle beraberim iĢitir ve görürüm.’’(TA-Ha,20/46)
Allah sakınanlarla ve daima iyi davrananlarla beraberdir.’’(en-Nahl16/128)
Bir de sabredin.ġüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir,’’(el-Enfal,8/46)
Nice az bir topluluk,daha fazla bir topluluğu Allah’ın izniyle yenmiĢtir.Allah sabredenlerle
beraberdir.’’(el-Bakara,2(249)
İbn Teymiyye Allah’ın kulları ile beraber olduğunu ispat etmek için bu ayetleri delil getirmiştir.
Allah’ın beraberliği zatı ile değil sıfatlarıyla beraber oluşudur. Bu beraber oluş da iki türlüdür:
1-Genel olarak beraber oluĢ : Bu bütün mahlukatı kapsar. Şanı yüce Allah, ilmi, kudreti kahr-u galebesi ve kuşatıcılığı
ile her şeyle beraberdir. Hiçbir şey O‘ndan gizli değildir, hiçbir şey O‘nu âciz bırakamaz. İşte âyet-i kerîmede söz
konusu edilen beraber oluş budur.
2-Geri kalan âyet-i kerîmelerde ise O‘nun resûlleriyle, dostlarıyla, yardımı, desteklemesi, muhabbeti, tevfıki
ve ilhamı ile birlikte oluşunu ifade eden özel bir birlikte oluşudur.
1.Delil : ― Nerede olursanız O, sizinle beraberdir.Allah yaptıklarınızı çok iyi görendir.‘‘(el-Hadid, 4)
Açıklama : Ayet, Allah‘ın kulları ile ilmiyle, işitmesiyle beraber olduğunu ispat eder.

2.Delil : ― Tasalanma şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir.‘‘(et-Tevbe, )


Açıklama : Ayetteki Allah‘ın Rasulullah ve Ebu Bekir‘le beraberliği yardım ve desteğiyle olan beraberlik olup
zatının beraberliği değildir.
Yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:
’’Allah’tan daha doğru sözlü kimdir ? ’’en-Nisa,4/87);
Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir ’’(en-Nisa,4/122);
Allah: Ey Meryem oğlu Ġsa…diyeceği zaman’’el-Maide,57116);
Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından eksizdir.’’ (el-En’am,6/115);
Ve Allah Musa ile konuĢtu.’’en-Nisa, 4/164);
Allah onlardan kimisi ile söyleĢmiĢ…!!(el-Bakara,2/253);
Musa tayin ettiğimiz vakitte gelip ve Rabbi de onunla konuĢunca..’’(el-A’raf, 7/143);
Biz ona Tur’un sağ tarafından seslendik ve onu kendimize yaklaĢtırarak özel bir Ģekilde konuĢtuk’’(Meryem,
19752);
Hani Rabbin Musa’ya Ģöyle seslenmiĢti: Git, o zalimler topluluğuna…’’(eĢ-ġuara,26/10);
Rableri her ikisine:Ben size bu ağacı yasak etmedim mi?...diye seslendi.’’(el-Araf,7/22);
O gün onları çağırıp buyuracak ki: Peygamberlere ne cevap verdiniz?’’(el-Kasas,28/65)
İmam İbn Teymiyye yukarıdaki ayetleri Allah’ın kelam sıfatını ispat etmek için getirmiştir. Allah’ın
kelamı Allah’ın zatı ile kaim (birlikte) bir sıfattır. Allah dilemesi ve iradesi ile konuşur. O her
zaman dilediği an konuşur. Allah’ın kelam sıfatı ondan ayrı yaratılmış değildir. Allah, kullarından
Adem, Havva, Musa (a.s.) ile kendine layık bir sesle, harfle konuşmuştur. Allah’ın sesi ve ses
anında gelen harfi, asla mahluk (yaratılmış) değildir. Allah’ın sesi kullarının sesi gibi de değildir.
Allah’ın tüm sıfatları Allah ile nasıl kaim ise konuşması da zatı ile kaimdir.
1.Delil : Allah Musa ile konuştu.‘‘(en-Nisa, 164)
Açıklama : Allah Musa (a.s.) ile vasıtasız, sesle ve harfle konuşmuştur. Alalh asla kalbine sesini indirmeyip
celaline layık bir sesle konuşmuştur.

2.Delil : ― Biz ona Tur‘un sağ tarafından seslendik.‖ (Meryem 52)


Açıklama : Allah, ayetinde Musa (a.s.)‘a seslendik demekle sesi olduğunu ispat eder.

Bu baĢlıkta aĢağıdaki soru ve cevabı çok iyi bilmelisin !


Ehl-i Sünnet dıĢı fırkalar Allah’ın kelamı hakkında ne düĢünürler ?
1.Mutezile : Allah‘ın kelamını zatından ayrı ve bir mahluk olarak kabul etmişler, Mütekellim demenin, kelamın
yaratıcısı olması demektir diye inanmışlardır.
2.Kullabiye-EĢariler : Allah‘ın kelamı ezelde ve ebede zatından ayrılmaz. Onun meşiet ve kudreti ile ilgisi
bulunmayan bir sıfat olarak kabul etmişler, harf ve sesinin olmadığına inanmışlardır.
3.Kerremiyye :Allah ezelden beri konuşan değildir, konuşması sonradan yaratılmıştır diye inanalar.[68]

Eğer müĢriklerden biri senden eman dilerse,ona eman ver;ta ki Allah’ın kelamını dinlesin.’’(et-Tevbe,9/6);
Halbuki onların bir zümresi vardır ki Allah’ın kelamını dinlerlerdi de onu anladıktan sonra bile bile onu
tahrif ederlerdi.’’(el-Bakara,2/75);
Allah’ın sözünü değiĢtirmek isterler.De ki Sizler asla peĢimizden gelemezsiniz.Allah daha önceden böyle
buyurmuĢtur.’’(el-Feth, 48/15);
Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku!
O’nun sözlerini değiĢtirebilecek yoktur.’’(el-Kehf,18/27);
Gerçekten bu Kur’an Ġsrail oğullarına hakkında anlaĢmazlığa düĢtükleri Ģeylerin çoğunu anlatır.’’(en-
Neml,27/76);
Bu ise indirdiğimiz bir kitaptır,mübarektir.’’(el-Enam,92/155);
ġayet biz bu Kur’an’ı bir dağa indirse idik, muhakkak ki Allah’ın korkusundan onun,baĢını eğerek dağılıp
parça parça olduğunu görürdün.’’(el-HaĢr,59/21);
Biz bir ayeti diğer bir ayetin yerine getirip değiĢtirdiğimizde-Allah neyi indireceğini en iyi bilen olduğu
halde- : Sen ancak bir iftiracısın dediler- Hayır,onların çoğu bilmezler. Deki:Onu Ruhu’l-Kudüs(Cebrail)
iman edenlere tam bir sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinden hak
olarak indirmiĢtir. Andolsun ki onlarım: Ona muhakkak bir insan öğretiyor, dediklerini biliyoruz. Ġnkara
saparak kastettikleri o kimsenin dili yabancıdır. Bu ise apaçık bir arapçadır.’’
(en-Nahl. 16/101-103)
Kuranın Allah’ın kelamı olduğunu ispat etmek için getirmiştir.
Ehl-i Sünnet Kuran Allah’ın kelamı demek derken Ģunları amaçlar,
1-Kuran Allah’ın kelamı olup, Allah’ın kelamı zatı ile kaimdir.
2-Allah kuranı Cebrail’e işittiği bir sesle indirmiştir, Cebrail de Kuranı Rasulullah’a şanı yüce
Allah’dan işittiği gibi ulaştırmıştır.
3-Allah kelamı mahluk değildir.
4-Kuran Allah’dan bize geldiği gibi yine ona döner.
5-Kuranın mushaflara yazılması Kuranı Allah’ın kelamı olmasından çıkarmaz. Çünkü kelam
gerçek mana ile ilk olarak onu söyleyene izafe edilir. Aldığı kelamı başkasına tebliğ eden
kimseye değil.
6-Kurandaki tüm ayetler Allah’ın kelamı olup, Muhammedin, Musa’nın kelamı değildir. 7-Kuran
Allah’ın kelamı olduğu için Allah kendi sesi işle konuşmuştur. Fakat insanlar Allah’ın kelamını
okurken Allah sesi ile değil kendi sesleri ile konuşmuş olurlar.
(Mesela Kur’ân okuyan kimse: "Elhamdu lillahi Rabbi’l-alemiyn" diyecek olursa, ondan söylediği
işitilen bu söz Allah’ın sözüdür. O kimsenin bizzat kendi sözü değildir. Onu okuyan şahıs ise
Allah’ın sesi ile değil, kendi sesiyle okumuş olur.)

Yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:


’’O günde yüzler var ki apaydınlıktır. Rablerine bakıcıdırlar.’’
(el-Kıyamet. 75/22-23);
Tahtlar üzerinde seyrederler.’’(el-Mutaffifin,82/23 ve 35);
Ġhsanda bulunanlara daha güzel ve daha da fazlası vardır.’’(Yunus,10/26);
Orada onlara diledikleri her Ģey var,yanımızda fazlası da var.’’(Kaf,50/35);
Yüce Allah’ın kitabında bu kabilden ayet-i kerime’ler pek çoktur . Kur’an üzerinde, hidayeti Kuran’dan
isteyerek iyice düĢünen kimse içi hak yolun hangisi olduğu açıkça ortaya çıkar.!
Şeyhu’l İslam (r.h.) yukarıdaki ayetleri, kıyamet gününde cennette müminlerin Allah’ı
göreceklerine delil olarak getirmiştir. Allah’ın cennette görüleceğine dair delillerimiz :
1.Delil : ‘‘O günde yüzler var ki apaydınlıktır. Rablerine bakıcıdırlar.‘‘(Kıyamet, 22-23)
Açıklama : Ayet, cennette müminlerin Allah‘ı göreceklerine delildir.

2.Delil : “ Tahtlar üzerinde seyrederler.‘‘(el-Mutaffifin 23 ve 35)


Açıklama : Ayet, cennette müminlerin Allah‘ı seyredeceklerine delildir.

3.Delil : İhsanda bulunanlara daha güzel ve daha da fazlası vardır.‘‘(Yunus, 26)


Açıklama : Rasulullah buradaki daha fazlası vardır ayetini ―Allah‘ı cennette görme ile ― tefsir etmiştir. (Müslim-
Tirmizi-İbn Mace, Müsned)

4.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : (Yüce Allah) hicâbı açar. Rablerine bakmaktan daha çok sevdikleri herşeyi onlara
verilmiş olmayacaktır. Sonra da: ― İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha fazlası var‖ (Yunus, 10/26)
buyruğunu okudu.‖ (Müslim-Tirmizi-İbn Mace, Müsned)
Açıklama : Ayet, açıkça Allah‘ın cennette müminlere görüleceğine delildir.

Bu baĢlıkta aĢağıdaki soru ve cevabı çok iyi bilmelisin !


Ehl-i Sünnet dıĢı fırkalar Allah’ın görüleceğine inanırlar mı ?
1-Mutezile : Allah hakkında ciheti kabul etmedikleri için ( onun bir yönde olmasını kabullenmediklerinden dolayı
) görülmeyeceğine inanırlar. Mutezile (Gözler O‘nu idrak edemez /En‘am,103-Beni asla göremezsiniz /Araf, 143)
ayetini delil olarak almıştır.
Fakat ayetler; aleyhlerine delildir.
En’am,103 ayeti; Allah‘ı gözler görecektir ama onu kuşatamayacaktır olarak anlaşılmalıdır. Nitekim akıllar onu
bilirler amma bilgileriyle onu kuşatamazlar. Çünkü idrak etmek kuşatmak suretiyle görmek demektir.
Araf, 143 ayeti; Beni asla dünyada göremezsin demektir. Çünkü insanların dünyada yüce Allah‘ı görme güçleri
yoktur. Eğer bizatihi görmek imkânsız bir şey olsaydı, yüce Allah‘ın: Ben görülmem yahut ta benim görülmem
mümkün değildir ya da ben görülen bir varlık değilim gibi bir ifade ile cevap vermesi gerekirdi. Doğrusunu en iyi
bilen Allah‘tır.

Sıfat ayetleri ile alakalı bilinmesi gereken esaslar nelerdir ?


1-Birinci Esas: Ehl-i Sünnet alimleri; Esmâ-i Hüsnâ‘ya, bu güzel isimlerin delâlet ettiği sıfatlara ve bunlardan
ortaya çıkan fiillerin tümüne iman etmenin vacib olduğunu ittifakla kabul etmiştir. (Buna kudreti örnek
gösterebiliriz. Yüce Allah‘ın herşeye kadir olduğunu, O‘nun kudretinin mükemmel olduğuna ve bütün kainatın
kudreti ile meydana geldiğine iman etmek vacibtir.)
2-Ġkinci Esas: Bu Kur‘ânî nasslar yüce yaratıcının sıfatlarının iki kısım olduğunu göstermektedir:
a- Zatî Sıfatlar:
Bunlar Allah’ın zatından asla ayrılmazlar. Aksine bu sıfatlar ezelde ve ebedde O’nun zatından
ayrı olmadığı gibi, yüce Allah’ın meşîet ve kudreti de bunlara taalluk etmez. Hayat, ilim, kudret,
kuvvet, izzet, mülk, azamet, kibriyâ, mecd, celâl... sıfatları gibi.

b- Fiilî Sıfatlar: Bunlara da yüce Allah‘ın meşîet ve kudreti her zaman ve her an taalluk eder. Bu fiilî sıfatların
ayrı ayrı tecellileri O‘nun meşîet ve kudreti ile meydana gelir. Şanı yüce Allah ezelden beri dilediğini yapandır.
Şimdi de böyledir, ebediyyen de böyle olacaktır. Her zaman için O, söyler konuşur, yaratır, işleri çekip çevirir,
idare eder. O‘nun fiilleri hikmet ve iradesi bağlı olarak kısım kısım meydana gelir.

3-Üçüncü Esas: Yalnızca şanı yüce Rabbimizin kemal sıfatlarına sahib olduğunu bilip, kabul etmek bu sıfatların
hiçbirisinde O‘nun hiçbir ortağının yahut benzerinin bulunmadığına inanmak.

4-Dördüncü Esas: Kitab ve sünnette varid olmuş bütün sıfatları kabul etmek, bunların ilim, kudret, irade, hayat,
semî‘, basar ve buna benzer zatî olanları ile rıza, muhabbet, gazab ve hoşlanmayış gibi fiili sıfatlar arasında
hiçbir fark gözetmemek yine Allah‘ın sahib olduğu belirtilen vech, eller ve buna benzer sıfatlar ile Arşın üzerine
istiva etmek ve nüzul (inmek) gibileri arasında da hiç fark gözetmemek.
Not : Cehmiyye; (isim ve sıfatları inkar eder)Mutezile (isimleri kabul ederken sıfatları inkar )
eder, Eşariler ise (hayat, ilim, kudret, irade, semî’, basar ve kelâm) sıfatlarını kabul eder diğer
sıfatları tevil-tahrif-tatil eder.

"Diğer taraftan Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın sünnetinde (de bu sıfatlar varid olmuĢtur.)
Çünkü sünnet Kur’ân’ı tefsir eder, açıklar, ona delâlet eder, onu yorumlar. Allah Rasûlünün Rabbini
kendileri ile vasfetmiĢ olduğu ve bu hususta bilgi sahibi kimselerin kabul ile karĢılamıĢ olduğu sahih
hadislerde yer alan sıfatların tümüne de aynı Ģekilde iman etmek vacibtir."
Sünnet; Allah’ın ayetlerini, sıfatlarını beyan eden, onları açıklayan, iman edilmesi gerekenleri
bildiren ikinci esastır. Sünnet vahiydir ve onunla amel etmek ise farzdır.
1.Delil : ―Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiştir.‖ (Nisa, 113)
Açıklama : Hikmetten maksad sünnettir, İmam Şafi bu şekilde beyan eder.

2.Delil : "Peygamber size ne verdi ise onu alın, neyi de yasak etti ise ondan sakının." (el-Haşr, 7)
Açıklama : Ayet, Allah Rasulunun emrettiğini yapmanın ve yasakladıklarını da yapmamak gerektiğini beyan eden
farz bir emirdir.
3.Delil : " Dikkat edin gerçek şu ki bana Kur‘ân-ı Kerîm ve onunla birlikte de onun bir benzeri verilmiştir."
(Sahih bir hadistir. Ebû Dâvûd, Ahmed, Müsned, )

AĢağıdaki soruların cevabı çok önemlidir ! lütfen okuyunuz,


Bidat ehlinin sünnete karĢı tutumu nasıldır ?
Sahih sünnete karşı bidat ve hevâ ehli kimseler sünnete karşı tutumlarına göre ikiye ayrılırlar:
1- Kendi mezhebine muhalif olarak varid olduğu takdirde sünneti red ve inkâr etmekten çekinmeyen bir
kesim.(İki elin rukudan önce ve sonra kaldırılmasını inkar etmek, iki eli göğüs üzerine koymayı red etmek ,
teşehhüdde şehadet parmağını hareket ettirmeyi reddetmek, Allah‘ın semada olmasını beyan eden sahih
hadisleri tevil ederek, Allah‘ın her gece dünya semasına inmesini rahmeti inmesidir diyerek tatil etmek gibi)
Bunu yaparken de bu sünnetin zannın dışında bir şey ifade etmeyen âhâd hadisler olduğu iddiasını ileri sürerler.
Onlara göre itikad bahislerinde yakîn gerekir. Böyle diyenler Mutezile ve Felsefecilerdir.
2- Sünneti kabul edip, naklinin sıhhatine inanmakla birlikte kitabın âyetlerini te‘vil ile uğraştığı gibi sünneti de
te‘vil etmeye (Allah‘ın her gece dünya semasına inmesini rahmeti inmesidir diyerek tatil etmek, Allah‘ın
vechinden maksad rıza, salih amel, kıble, zat gibi demeleri) çalışan kimseler; ta ki bunları zahir manalarından
çıkartıp, sapma ve tahrif türünden istediği anlama göre (mesela, istivaya istila – ele minnet ve kudret manaları
vererek, )yorumlayabilsinler. Bunlar ise Eş‘arî mezhebine mensub müteahhir kimselerdir. Bu hususta en ileri
derecede yorumu genişleten kimseler ise el-Gazzali ile er-Razî dirler.

Allah her gece dünya semasına iner mi sünnetten delile ispat ediniz ?
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat nüzulün yüce Allah’ın gerçek anlamda ve O’nun dilediği keyfiyette
olmak üzere hakiki bir sıfatı olduğuna iman ederler. Onlar kitab ve sünnette sabit olan bütün
sıfatları kabul ettikleri gibi nüzulü de kabul ederler ve burada dururlar. Herhangi bir
keyfiyetlendirme ve temsile gitmezler. Böyle bir sıfatı reddetmez ve ta’til etmezler. Şöyle derler:
Allah Rasûlü bizlere Rabbimizin indiğini haber vermiş, ancak nasıl indiğini bize haber
vermemiştir. Ayrıca biz yüce Allah’ın dilediğini yapan olduğunu ve herşeye de kadir olduğunu
biliyoruz.
1.Delil : "Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri geriye kaldığında dünya semasına iner ve: Yok mu bana dua
eden, duasını kabul edeyim. Yok mu benden istekte bulunan, ona vereyim. Yok mu benden mağfiret dileyen ona
mağfiret edeyim, der.‖ (Buharî ve Müslim)
Açıklama : Hadis Allah‘ın indiğini açıkça beyan eder.

Allah’ın sevinmesi olduğunu sünnetten delillerle ispat ediniz ?


Allah’ın sevinmesi dilemesi olan fiili sıfatlarındandır. Allah’ın sevinmesi diğer sıfatları gibi
açıklanan bir şekilde bilinmelidir. Allah’ın Sevinmesinin, rıza ile yorumlanması, rızanın da ona
mükafat verme iradesi ile yorumlanmasına gelince, bütün bunlar yüce Allah’ın sevinme ve
rızasını nefyetmek ve ta’til etmektir. (Yaratılmışın sevinmesi çeşitli şekillerde olduğuna göre kimi
zaman bu sevinç duyulan bir hafiflik, neşe ve zevk dolayısıyla olabilir. Kimi zaman bu sevinç
şımarıklık ve azgınlık dolayısıyla olabilir. Ancak şanı yüce Allah bütün bunlardan münezzehtir.)
1.Delil : "Sizden herhangi birinizin üzerinde yükünün bulunduğu devesini bulmasından daha çok, yüce Allah
tevbe eden mü‘min kulunun tevbesinden ötürü sevinir." (Buharî ve Müslim)
Açıklama : Hadis, Allah‘ın sevindiğini beyan eder ve iman ederiz.

Allah’ın gülmesini sünnetten delillerle ispat ediniz ?


Allah’ın gülmesi fiili sıfatlarındandır. Allah’ın gülmesi diğer sıfatları gibi açıklanan bir şekilde
bilinmelidir.
1.Delil : "Yüce Allah her ikisi de cennete girecek olan ve biri diğerini öldürmüş iki adamın bu halinden ötürü
güler." (Buharî ve Müslim)
Açıklama : Hadis, bir kafirin bir müslümanı öldürdükten yıllar sonra İslam‘a girmesi neticesinde cennete
girmesini ve bu ikisi cennete girerken, Allah‘ın güldüğünü beyan eder. Bu da şanı yüce Allah‘ın rahmetinin ne
kadar geniş olduğunu ispat eder.Allah‘ın gülmesi haktır ve iman ederiz.
Allah hayret eder mi sünnetten delille ispat ediniz ?
Allah’ın hayret etmesi fiili sıfatlarındandır. Allah’ın hayret etmesi diğer sıfatları gibi açıklanan bir
şekilde bilinmelidir. Hayret etmesi zatına layık bir sıfattır.
1.Delil : ― Rabbimiz hayrının yakınlığına rağmen, kullarının ümit kesmelerinden hayret eder. O sizin darlık ve
sıkıntı içerisinde halinize bakar ve sizin ümit kestiğinizi görür. Sizin kurtuluşunuzun pek yakın olduğunu bilerek
gülmeye devam eder.‖(Oldukça zayıftır. İbn Mace, Musned, Tabarani, Beyhaki)
Açıklama : Allah kullarının darlık ve sıkıntı anında ümit kesmelerine ve yağmur yağmayıp da her yer kurak
olduğunda ümitlerini yitirmelerine hayret eder.

2.Delil : ―Allah zincirlerle cennete girecek bir topluluğun haline hayret eder‖ (Buhari)
3.Delil : ―Allah filan kişi ile filan hanımdan dolayı hayret etmiştir.‖ (Buhari)
Açıklama : Hadisler Allah‘ın hayret ettiğini ce bu hayret etmenin şanına yakışan olduğunu ispat eder, iman
ederiz.

Allah’ın ayağı olduğunu sünnetten delille ispat ediniz ?


Allah’ın ayağı diğer sıfatları gibi açıklanan bir şekilde bilinmelidir. Ayağı celaline layık olan bir
sıfattır.
1.Delil : "Cehennem izzetin Rabbi oraya ayağını (ricl) -bir rivayette ise: kademini- koyuncaya ve bunun
sonucunda biri birinin içine geçinceye ve nihayet: Artık yeter, artık yeter deyinceye kadar, içine
(cehennemlikler) her atıldıkça o : Daha var mı? deyip durur." (Buharî ve Müslim)
Açıklama :Hadis, Allah‘ın ayağı olduğunu ispat eder ve keyfiyetsiz bir şekilde iman ederiz.

Allah seslenir mi- nida eder mi sünnetten delille ispat ediniz ?


Allah’ın seslenmesi, nida etmesi, konuşması haktır ve daha önceden de değindik.
1.Delil : "Yüce Allah ey Adem diye buyuracak, Adem emret Rabbim emrine hazırım diyecek. Ona şöyle bir sesle
nida edilecek: Şüphesiz Allah sana soyundan gelenler arasından cehennem ateşine gidecekleri çıkartmanı
emretmektedir..." (Buhari-Müslim)
Açıklama : Hadis Allah‘ın Adem‘e (a.s.) seslendiğini ispat eder.

2.Delil : "Kişinin kendisi ile Rabbi arasında herhangi bir tercüman bulunmaksızın, aranızda Rabbinin kendisi ile
konuşmayacağı hiçbir kimse yoktur." (Buhari-Müslim)
Açıklama : Hadis, Allah‘ın konuştuğuna açık bir delildir.

Allah’ın üstte-yukarda (semada) oluĢunu ispat eder misiniz ?


Allah sema üzerindedir. O, arşına istiva etmiştir. Aşağıdakiler delillerimizidir.
1.Delil : "Ey semada olan Rabbimiz Allah, ismin pak ve münezzehtir. Emrin hem semada, hem yerde geçerlidir.
Nasıl ki semada rahmetin varsa, yeryüzünde de rahmetini ihsan et. Günahımızı bağışla, hatalarımızı bağışla. Sen
iyilerin Rabbisin. Rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifayı bu ağrıya indir. (Ebu Davud, zayıftır.)
Açıklama : Hadis Allah‘ın semada olduğunu ispat eder.

2.Delil : " Semada bulunanın emini olduğum halde bana güvenmez misiniz? (Buhari-Müslim)
Açıklama : Hadis Allah‘ın semada olduğunu ispat eder.

3.Delil : Peygamber cariye‘ye: "Allah nerede?" diye sormuş, o: Semadadır, diye cevap vermiş. Bu sefer: "Ben
kimim?" diye sormuş, yine cariye: Sen Allah‘ın Resûlüsün deyince, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-: "Sen
bunu azad et, çünkü o mü‘min birisidir." demiştir. (Müslim)
Açıklama : Hadis Allah‘ın semada olduğunu ispat eder.
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Ģöyle buyurmaktadır:
"Ġmanın en faziletlisi nerede olursan ol, Allah’ın seninle beraber olduğunu bilmendir."
(
Tabarani-Beyhaki hasen bir hadistir.)
Bir baĢka hadisinde Ģöyle buyurmuĢtur: "Sizden herhangi bir kimse namaza kalktığında yüzünün döndüğü
tarafa doğru ve sağına sakın tükürmesin. Çünkü yüce Allah onun yüzünü döndüğü taraftadır, ama soluna
yahut ta ayağının altına (tükürebilir.) (Buharî ve Müslim[69])
Bir baĢka hadisinde Ģöyle buyurmaktadır:
"Yedi semavatın [ve arzın] Rabbi! Büyük arĢın Rabbi olan Allah’ım! Bizim Rabbimiz ve her Ģeyin Rabbi,
taneyi ve çekirdeği yaran, Tevrat’ı, Ġncil’i ve Kur’ân’ı indiren. Ben [nefsimin Ģerrinden]] ve alnından
yakaladığın her bir canlının Ģerrinden sana sığınırım. Sen ilk olansın, senden önce hiçbir Ģey yoktur. Sen
ahirsin, senden sonra da hiçbir Ģey yoktur. Sen zâhirsin, senin üstünde hiçbir Ģey yoktur. Sen batınsın,
senden öte bir Ģey yoktur. Benim borcumu öde ve fakirlikten, muhtaçlıktan beni kurtar." (Müslim)
Yine [ashab-ı kiram] zikrederlerken seslerini yükselttiklerinde Peygamber Ģöyle buyurmuĢtur: "Ey insanlar,
kendinize acıyınız. Çünkü sizler ne sağır olan birisine, ne de gaib (hazır olmayan) birisine dua ediyorsunuz.
Sizler herĢeyi iĢiten [herĢeyi gören] ve çok yakın olan birisine dua ediyorsunuz. Sizin kendisine dua
ettiğiniz sizden herhangi birinize devenizin boynundan bile daha yakındır." (Buharî ve Müslim)[70]
Yukarıdaki hadisler; Allah’ın kulları ile beraber oluşuna açık delillerdir. Allah’ın kulları ile olan
beraberliği sıfatlarıyla olan birlikteliktir. Daha önceden işlenmişti.

MÜ’MĠNLERĠN KIYAMET GÜNÜNDE RABLERĠNĠ GÖRMELERĠ:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Ģöyle buyurmuĢtur: "Sizler ondördünde ay’ı onu görmek için
herhangi bir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi Rabbinizi göreceksinizdir. Bundan dolayı eğer güneĢ
doğmadan önceki bir sabah namazını cemaatle kılmak ve batmadan önceki bir ikindi namazını geçirememek
(vaktinde eda etmek) gücünüz varsa, bunu yapınız."
(Buharî ve Müslim)
Sahih ve mütevatir olan bu hadis-i şerif daha önce mü’minlerin cennette Allah’ı göreceklerine ve
onun kerim zatının, kerim vechine bakmakla nimetleneceklerine delil teşkil etmektedir. Ayrıca;
Hadis Allah’ın üstte oluşuna delildir.Alalh ahirette müminlere görülecektir. Bu ise en güzel ihsan
ve nimet olacaktır.

EHL-Ġ SÜNNET VE’L-CEMAAT DĠĞER FIRKALARIN ORTASINDADIR

"... ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın Rabbi hakkında bize haberler verdiği benzeri daha baĢka
hadisler de vardır.ġüphesiz ki Fırka-i Nâciye (kurtulmuĢ fırka) olan ehl-i sünnet ve’l-cemaat Allah’ın
kitabında haber verdiği Ģeylere iman ettikleri gibi, bunlara da herhangi bir tahrif ve ta’til, herhangi bir
keyfiyetlendirme ve misillendirme söz konusu olmaksızın iman ederler. Aksine onlar ümmetin fırkaları
arasında vasattırlar. Tıpkı bu ümmetin diğer ümmetler arasında vasat ümmet oluĢu gibi."
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat; sahih sünnette varid olmuş sıfatlara inanırlar. Tıpkı yüce Allah’ın
Kitab-ı Kerîm’inde haber verdiklerine inandıkları gibi, herhangi bir tahrif, ta’til, keyfiyetlendirme
ve temsil yoluna da gitmezler. Ayrıca bu cümleler Ehl-i Sünnet’in vasat bir yoldadır yani adil ve
tertemiz nebilerin ve resullerin yolunda.
Vasat ne demektir ?
Rasulullah’ın şu hadisiyle tefsir edelim :“Kıyamet gününde Nuh çağırılacak, o: Buyur Rabbim,
emrine hazırım diyecek. Yüce Allah ona: Tebliğ ettin mi? diye soracak. O da: Evet, diyecek. Bu
sefer onun ümmetine: Size tebliğ etti mi? diye sorulacak, onlar: Bize uyarıcı diye bir şey
gelmedi, diyecekler. Bu sefer yüce Allah ona: Senin lehine kim şahitlik eder diye soracak, o da:
Muhammed ve onun ümmeti, diyecek. Onun tebliğ ettiğine şahidlik edecekler. Rasûl de size
karşı şahid olacak. İşte şanı yüce Allah’ın: “Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık. İnsanlara karşı
şahidler olasınız, rasûl de size karşı şahid olsun diye buyruğu bunu anlatmaktadır.” Vasat ise:
adaletli demektir.” Ehl-i sünnet ve’l-cemaat de böyledirler. Onlar sırat-ı müstakim’den sapmış
bulunan ümmetin bid’atçi fırkaları arasında orta yolu tutturmuş vasat fırkadır. Diğer ümmetler
Allah’a şirk koşmuş, emirlerini dinlememiş, nebilerini yalanlamış, Allah’a yakışmayan isimler ve
sıfatlar vermişlerdir. Bu yüzden onlar saparak delalete sürüklenmişlerdir.

CEHMĠYE VE MÜġEBBĠHE:
"Onlar Ģanı yüce Allah’ın sıfatları bahsinde ta’til ediciler olan Cehmiyye[71] ile temsil ehli olan
MüĢebbihe[72] arasındadır (vasattır)lar."
Cehmiyye Allah’ın isim ve sıfatlarını inkar etmiş, Müşebbihe ise Allah’ın sıfatlarını kullarının
sıfatlarına benzetmiştir. Ehl-i Sünnet bu iki sapık fırkanın arasındadır. Yani vasattır o, Allah’ın
isim ve sıfatlarını celaline layık olarak kabul eder ve 7 yoldan kaçınarak iman eder.

CEBRĠYE VE KADERĠYE:
"Onlar aynı Ģekilde yüce Allah’ın fiilleri hususunda da Cebriye[73] ile Kaderiye[74] [ile baĢkaları arasında]
vasattırlar."
Allah’ın fiilleri hususunda ehl-i sünnetin ve sapık fırkaların görüĢleri nelerdir ?
Kulların fiilleri hususunda ileri sürülen görüşler aşağıda verilmiştir.
Ehl-i Sünnet : Kullar işledikleri fiilleriyle Allah‘a itaatkâr ya da isyankâr olurlar. Bunlar yüce Allah tarafından
yaratılmışlardır. Şanı yüce Allah bütün mahlukatı tek başına yaratır, O‘ndan başka mahlukatın yaratıcısı yoktur.
1.Delil : Allah: "Halbuki sizi de, yapıp ettiklerinizi de Allah yaratmıştır." (es-Sâffât, 96) diye buyurmaktadır."
Delil Cümlemiz : ―….. yapıp ettiklerinizi de……‖
Açıklama : Allah, kullarının hayır olsun şer olsun yaptıklarını yaratandır. Allah asla kullarına şerri-batılı
emretmez.
EĢariler : fiillerde kul etki sahibi değil, Allah etki sahibidir.
Mutezile ve Kaderiye : Allah, kulun kudreti ile yaptığı şeyin bizatihi kendisine kadir değildir.Bu görüş kulların
Allah ile yaratıcı olduğunu söylemektir ki bu küfürdür. Bu görüşlerinden dolayı bunlara ümmetin Mecusileri
denilmiştir.
Cebriyye : kulun fiillerinde asla hiçbir etkisi yoktur diyerek hangi fiil olursa olsun onu yapmak zorundadır
(kaderine göre) demiştir.

MÜRCĠE VE VAÎDĠYE:
"Allah’ın vaîdi (tehdidi) hususunda da Mürcie[75] ile Kaderiye’ye ve baĢkalarına mensub Vaîdiye [76]
[arasında] dırlar."
Allah’ın vaidi demek; Allah’ın büyük günah işleyen (şirk dışında) kimseye vaad ettiği tehdit ve
azabın nasıllığıdır.
Ehli sünnet mezhebi : Mürcie‘den olup vaidi (tehdidi) kabul etmeyenler ile vaidi gerekli gören Kaderiye
mensupları arasında orta bir yoldur. Ehl-i sünnete göre büyük günah işleyerek ölen kimsenin durumu Allah‘a
kalmıştır. Dilerse onu cezalandırır, dilerse onu affeder. Az önceki âyetin delâlet ettiği gibi. Bu günahı dolayısıyla
kulu cezalandıracak olursa, elbetteki kâfirler gibi orada ebedi kalmaz. Aksine cehennemden çıkar ve cennete
girer.
Mürcie : Nasıl ki küfür ile birlikte itaatin faydası söz konusu değilse, iman ile birlikte günahın da hiçbir zararı
olmaz. Bunların iddialarına göre iman sadece kalb ile tasdikten ibarettir. İsterse dil ile bunu söylemese, amel
etmese bile.
Ebu Hanife gibi Kufe’lilerin önder ilim adamları :Ameller imandan değildir. Ancak bununla birlikte onlar da ehl-
i sünnet gibi yüce Allah‘ın büyük günah işleyen kimselerden dilediği kimseleri cehennem ateşinde
azablandıracağını kabul etmektedirler.
Vaîdiye’ye gelince, bunlar aklen Allah‘ın isyankâr kimseyi cezalandırması gerektiğini kabul ederler. Tıpkı itaat
eden kimseyi mükâfatlandırması vacib olduğu gibi. Onlara göre büyük günah işleyip, tevbe etmeden ölen kimseye
Allah‘ın mağfiret etmesi caiz değildir. Ancak mezhebleri bâtıldır, kitab ve sünnete muhaliftir.

HARURÎLER:
"Ġman[ın isimleri] ve din hususunda ise Harurîler [77] ile Mutezile arasında ve Mürcie ile Cehmiye
arasındadırlar."
İslam tarihinde ilk itikadi fırkalaşma Ali (r.a.) ve Muaviye (r.a.) arasında meydana gelen savaşın
ardından çıkmıştır. Bu savaş sonrası Hariciler, Rafiziler, Kaderiler, Haruriler oluşmuştur. Onlar
büyük günah işleyen bir hakkında şu görüşleri ileri sürmüşlerdir.
Hariciler-Haruriler-Mutezile : kalbiyle tasdik edip, dili ile ikrar eden ve bütün farzları yerine getirmekle
birlikte bütün günahlardan kaçınan kimseler dışında kimse iman ismine layık değildir, derler. Onlara göre büyük
günah işleyen (murtekib-i kebire)ye her iki kesimin ittifakı ile mü‘min adı verilmez. Bu insan kafir adı verilir mi
verilmez mi bu hususta farklı farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hariciler; bu adama kafir deyip malını-kanını-
canını helal saymışlardır. Mutezile ise bu adam iki menzil arasındadır diyerek imandan çıkmıştır fakat kafir
denilmez demiştir !
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in mezhebi ise bu iki mezheb arasında vasat bir mezhebdir. Onlara göre büyük günah
işleyen bir kimse imanı eksik bir mü‘mindir. İşlediği masiyet kadarıyla imanı eksilmiştir. Haricilerle Mutezile gibi,
asla imanı yoktur, demezler. Mürcie ile Cehmiye gibi imanı kâmildir, de demezler. Allah günahının cezasını
çektirir ve cennetine kor isterse affeder cennete koyar.

RAFIZÎLER:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ashabı hususunda da Râfızîler ile Hariciler [arasında]]arasında
yer alırlar."
Rafiziler : Ashaba dil uzatırlar, Hasan ve Hüseyni ilahlaştırırlar, Ali‘ye ilah gibi bakarlar, Kuranın eksikliğine
inanırlar, Aişe animize küfrederler, ona habis derler, 5 sahabi dışındakileri kafir görürler, yalan haber ve
nakilde onlar gibi sapık ve yalancı yoktur, ölülerden medet beklerler, ölülerin fayda verdiklerine işittiklerine
inanırlar, 12 imamlarına masumluk verirler, takiyyeyi şeri görürler, halifeleri suçlarlar, Ebu Bekir ve Ömer
hakkında lanet okurlar, her sözleri ali-hasan-Hüseyin şöyle şöyle diye başlar hadislerle konuşmazlar, sünnet
ehline buğz ederler, sünnet eserlerimizi kabullenmezler, Kuran hakkında farklı farklı görüşler ileri sürerler.
Kelamcıdırlar . İslam ümmetinin fitnecilerdirler. Ümmeti ıslah değil yıkmak isteyenlerdir.
Hariciler : Bunlar ashabın savaşa katılanlarına kafirler demişlerdir.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’e gelince, onlar da bir kesimin aşırıya gitmesi ile öbürlerinin kusurlu davranması
arasında vasat bir yoldadırlar. Yüce Allah peygamberlerinin ashabının faziletini kabul etmek, onların iman, İslam,
ilim ve hikmet bakımından bu ümmetin en mükemmelleri olduğunu söylemek hususunda hidayete iletmiştir. Ancak
onlar hakkında aşırıya kaçmazlar. Onların masum (günahsız) olduklarına da inanmazlar. Aksine onların haklarını
yerine getirmişler, geçmişteki büyük işleri dolayısıyla İslam‘ın zafere kavuşması ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- ile birlikte cihad etmeleri hususundaki güzel sınavları dolayısıyla onları sevmişlerdir.

"Daha önce sözünü ettiğimiz Allah’a ve Allah’ın kitabında haber verdiği hususlara iman etmek ile
rasûlünden mütevatir olarak nakledilip, ümmetin selefinin icma ile kabul ettiği Ģanı yüce Allah’ın
semavatının üzerinde, arĢının üstünde, mahlukatına âlî
yüce oluĢuna iman etmek de sözünü ettiğimiz bu hususların kapsamı içerisine girmektedir. O Ģanı yüce
Allah nerede olursa olsunlar, kulları ile birliktedir. Onların neler yapmakta olduklarını bilir. Nitekim bu
hususları Ģu buyruğunda bir arada zikretmiĢ bulunmaktadır:
"O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arĢ üstüne istivâ edendir. O yere gireni de, ondan çıkanı
da, gökten ineni de, oraya yükseleni de bilir. Nerede olursanız O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı
çok iyi görendir." (el-Hadid, 57/4)
Yüce Allah’ın: "O sizinle beraberdir" buyruğu yaratılmıĢlar ile karıĢık ve içiçedir demek değildir. Dil böyle
bir anlamayı gerektirmez. [78][Ayrıca bu ümmetin selefinin icma ile kabul ettiğine muhaliftir. Yüce Allah’ın
mahlukatı üzerinde yaratmıĢ olduğu fıtrada da aykırıdır.] [79]Aksine (mesela) ay Allah’ın âyetlerinden ve
yarattıklarının en küçüklerinden olan bir âyettir. O semada yerleĢtirilmiĢtir. Bununla birlikte o yolcu
nereye giderse gitsin, onunla beraberdir, fakat ondan baĢka bir Ģeydir.
ġanı yüce Allah arĢının üstündedir. Mahlukatının üzerinde rakib (gözetleyici)dir. Onların üzerinde
egemendir ve onlara muttalidir... ve buna benzer O’nun rububiyetinin diğer hususiyetlerine de sahiptir.
"Yüce Allah’ın söz konusu ettiği arĢının üzerinde olması, O’nun bizimle birlikte olması gibi bütün bu hususlar
gerçektir ve hakikati üzeredir. Herhangi bir tahrife ihtiyacı yoktur. Bununla birlikte yalan zanlardan
korunması gerekir. Mesela "gökte" (el-Mülk, 67/7) buyruğunun zahiri kabul edilerek semanın onu
gölgelediği yahut ta onu taĢıdığı söylenemez. Bu ilim ve iman ehlinin icmaı ile batıldır. "ġüphesiz Allah’ın
Kürsîsi gökleri ve yeri kuĢatmıĢtır." (el-Bakara, 2/255) "Ġzni ile olması dıĢında Allah gökleri ve yeri zeval
bulmasınlar diye (Fâıır, 35/42) ve semada yerin üzerine düĢmesin diye tutar. (el-Hacc, 22/65); Göklerin
ve yerin emri ile ayakta durması da O’nun âyetlerindendir."
Ayetler Allah’ın uluvluğunu, üstte oluşunu ,sıfatları ile kulları ile beraber oluşunu ispat
etmektedir.

Yüce Allah’ın Yakınlığı ve Birlikte OluĢu (Maiyeti):


"Yine bunun kapsamına yüce Allah’ın [yarattıklarına] [80] yakın ve dualarını kabul edici olduğuna iman etmek
de girer. Nitekim yüce Allah bu hususları Ģu buyruğunda bir arada söz konusu etmektedir: "Kullarım sana
Beni sorarlarsa, iĢte muhakkak ben pek yakınım..." (el-Bakara, 2/186); "ġüphesiz sizin kendisine dua
ettiğiniz zat sizden herhangi birinize devesinin boynundan daha yakındır." [81] Yine kitab ve sünnette söz
konusu edilmiĢ O’nun yakın ve birlikte oluĢu, ayrıca söz konusu edilen olan yüceliği ve yukarda oluĢuna da
aykırı değildir. Çünkü bütün sıfatlarında Ģanı yüce Allah’a benzer bir Ģey yoktur. O yakın oluĢunda da
yücedir, yüceliğinde de yakındır."
Ayetler bizlere Allah’ın kulları ile beraberliğine ve yakınlığına değinmektedir.

Kur’ân Allah’ın Kelâmıdır: "Allah’a ve kitaplarına imanın kapsamı içerisinde Kur’ân-ı Kerîm’in Allah’ın kelâmı
olduğuna iman etmek de girmektedir. ġöyle ki: Kur’ân-ı Kerîm Allah tarafından indirilmiĢ olup, mahluk
değildir. O’ndan gelmiĢtir, O’na gidecektir. Allah Kur’ân-ı Kerîm’i gerçek anlamı ile konuĢmuĢtur. O’nun
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’a indirmiĢ olduğu bu Kur’ân Allah’ın gerçek manasıyla kelâmıdır,
baĢkasının kelâmı değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’in Allah’ın kelâmının nakledilmesi (hikayesi) yahut onun tabiri (ifadesi) olduğunu söylemek
caiz değildir. Aksine insanlar onu mushaflarda okuyup yahut yazdıkları takdirde, bu bile Kur’ân-ı Kerîm’in
gerçek anlamıyla Allah’ın kelâmı olmamasını gerektirmez. Çünkü kelâm gerçek anlamı ile onu ilk olarak
söyleyene izafe olunur. Onu tebliğ eden veya ulaĢtıran olarak söyleyen kimseye izafe olunmaz.
Harfleri ve manaları ile o Allah’ın kelâmıdır. Manalar bir yana sadece harfler Allah’ın kelâmıdır
denilemeyeceği gibi, harfler bir yana sadece manalar Allah’ın kelâmıdır da denilmez.
Bu ayetler daha önce işlenmiştir.

"Yine Allah’a, kitaplarına, meleklerine ve resûllerine iman ile ilgili olarak yaptığımız açıklamaların kapsamı
içerisine Ģunlar da girmektedir: Mü’minler kıyamet gününde Rablerini gözleri ile göreceklerdir. Tıpkı
bulutun olmadığı, havanın açık olduğu bir zamanda güneĢi gördükleri gibi ve tıpkı ondördünde ay’ı herhangi
bir sıkıntı çekmeksizin (ya da birbirleri üzerine çıkmak gereğini duymadan yahut izdiham olmaksızın)
gördükleri gibi göreceklerdir.
Yüce Allah’ı kıyamet arasât’ında bulundukları sırada görecekleri gibi, cennete girmelerinden sonra da -yüce
Allah’ın dilediği Ģekilde- Allah’ı göreceklerdir."
Bu ayetler daha önce işlenmiştir.

Kabir Fitnesi (Suali) ve Azabı:


"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ölümden sonra olacağına dair haber verdiği bütün hususlara
iman etmek de âhirete imanın kapsamı içerisindedir. O bakımdan mü’minler kabir fitnesine (sualine) kabir
azab ve nimetine de inanırlar.
Kabir fitnesine gelince, insanlar kabirlerinde sınanırlar. KiĢiye: Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?
Diye sorulur.
Yüce Allah iman edenlere dünya hayatında da, ahiret hayatında da sabit (sağlam) söz üzerinde sebat
verir. O bakımdan mü’min Rabbim Allah’tır. Ġslam dinimdir. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- de
peygamberimdir, diye cevab verir.
ġüphe içerisinde olan Ģahıs ise: "Hı, hı bilmiyorum. Ben insanların birĢeyler söylediklerini duymuĢtum, onu
söyledim, der. Bunun üzerine demirden bir balyoz ile vurulur. Öyle bir feryat basar ki insan dıĢında
herĢey o feryadını duyar ve eğer insan o feryadı duyacak olsa, mutlaka bayılır.
Bu sorgulamadan sonra ya nimet vardır ya da azab. Bu da büyük kıyametin kopacağı vakte kadar devam
eder. ĠĢte o vakitte de ruhlar cesetlere geri döndürülür."
Kabir azabının delillerini ispat eder misiniz ?
1.Delil : "Ateştir o, onlar sabah akşam ona arz olunurlar." (el-Mu‘min, 40/46)
Açıklama : Ayet, firavun halkını sabah akşam azaba düşeceklerini ispat eden bir ayettir.

2.Delil :Rasulullah (s.a.v.)― Kabir azabından sakının‖ (Müslim)


Açıklama :Hadis açıkça kabir azabının hak olduğunu dile getirmektedir.
Not : Mutezile bunlar kabir suali, kabrin nimeti, azabı, sırat, mizan ve buna benzer hususları inkâr ederler. Bu
husustaki iddiaları ise bunların akıl ile sabit olmadıklarıdır. Çünkü onlara göre akıl, onun yolu ile olmaksızın imanın
caiz olamayacağı birinci derecede hüküm koyucudur. Onlar bu hususta varid olmuş hadislerin de ayrıca bunların
itikad hususlarında kabul edilmeyecek türden olan âhâd hadisler olduklarını iddia etmeleridir. Bu husustaki
âyetlere gelince, onlar bu âyet-i kerîmeleri gerçek manalarından uzaklaştıracak şekilde te‘vil ederler.

Kıyametin Kopacağına Ġman Etmek:


"Yüce Allah’ın kitabında ve rasûlü vasıtası ile haber vermiĢ olduğu, müslümanların da icma ile kabul
ettikleri kıyamet kopacaktır.
Ġnsanlar kabirlerinden âlemlerin Rabbinin huzuruna gelmek üzere çıplak ayaklı, elbisesiz ve sünnetsiz
olarak kalkacaklar. GüneĢ onlara oldukça yaklaĢacak ve terden adeta gemlenmiĢ gibi olacaklardır.
Teraziler kurulacak ve bu terazilerde kulların amelleri tartılacaktır."Kimlerin tartıları ağır gelirse, iĢte
onlar kurtuluĢa erenlerin ta kendileridir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, iĢte onlar kendilerine zarar
verenlerdir. Cehennemde ebedi kalıcıdırlar." (el-Mu’minun, 23/102-103)
Divanlar yani amel sahifeleri yayılacaktır. Kimisi kitabını sağından, kimisi solundan yahut arka tarafından
alacaktır. Nitekim yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır: "Her insanın amelini kendi boynuna ayrılmayacak
Ģekilde doladık. Kıyamet günü de onu yayılmıĢ bir halde karĢısında bulacağı bir kitab çıkarırız: Oku
kitabını bugün kendine karĢı iyi hesablayıcı olarak kendin yetersin (denir.)" (el-Ġsra, 17/13-14)
O vakit göklerde bulunanlar ile yerde bulunanların hepsi -Allah’ın diledikleri müstesnâ- baygın
düşeceklerdir. Yeryüzü de dümdüz bir alan haline dönüşecek, dağlar darmadağın ve yumuşacık
kum tepeleri haline dönüşecektir. Daha sonra yüce Allah semaya emir verecek, sema da kırk
gün süreyle erkeklerin menilerini andıran bir yağmur yağdıracaktır. O yağmur sonunda insanlar
kabirlerinden "acbu’z-zeneb" denilen küçük parçacıktan ekin gibi bitip yetişeceklerdir. Çünkü
Âdemoğlu bütünü ile çürüdüğü halde acbu’z-zeneb çürümez. Sonra melekler onları ayakkabısız,
çıplak ayaklı, elbisesiz, çıplak olarak ve sünnetsiz olarak Mevkıf diye bilinen duracakları yere
haşredecektir (toplanmalarını sağlayacaklardır.) Mevkıf (denilen hesab için durulacak yer)’de
güneş insanların başına doğru oldukça yaklaşacak, ter her taraflarından boşanacak. Kimisi
topuklarına kadar, kimisi diz kapaklarına kadar, kimisi göğsüne kadar, kimisi de gırtlağına kadar
tere gömülecek, herkes ameline göre. Bir takım kimseler de yüce Allah’ın gölgesinde bulunacak.

Teraziler hakkında neler söyleyebiliriz ?


Bu teraziler gerçek anlamda terazidir. Her bir terazinin bir dili ve iki kefesi bulunacaktır. Yüce
Allah araz olan kulların amellerini, ağırlıkları bulunan cisimlere dönüştürecektir. Hasenât bir
kefeye, seyyiât bir diğer kefeye konacaktır. Sonra amel sahifeleri ile aynı şey olan divanlar
yayılacaktır. Kitabı sağ tarafından verilecek olan kolay bir şekilde hesaba çekilecek ve
yakınlarının yanına sevinçle geri dönecektir. Kitabı sol tarafından yahut arka tarafından verilen
kimse ise[82] helak olmayı temenni edecek ve cehenneme atılacak, keşke bana kitabım
verilmeseydi, keşke hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, diyecektir.

Hesaba Ġman:
"Allah (mükellef) mahlukatı hesaba çekecektir. Mü’min kulu ile baĢbaĢa kalacak ve kitab ve sünnette
belirtildiği Ģekliyle günahlarını ona tek tek söyletecektir.Kâfirlere gelince; onlar iyilikleri ve kötülükleri
tartılacak kimseler gibi hesaba çekilmeyeceklerdir. Çünkü onların iyilikleri yoktur. Ancak amelleri sayılıp,
tesbit edilecek ve amellerinden haberdar edilecekler, onları yaptıkları kendilerine söyletilecektir [ve bu
amelleri dolayısıyla rezil edileceklerdir.
Hesaba dair delilleriniz nelerdir?
1.Delil : "Nihayet dönüşleri yalnız Rablerinedir. O da kendilerine yaptıklarını haber verecektir." (el-En‘âm,
6/108)
Açıklama : Ayet açıkça kulların yaptıkları her amelin onlara haber verileceğini ispat etmektedir.

2.Delil : "İnceden inceye hesaba çekilen kimseye azab edilir." Bunun üzerine Aişe -Radıyallahu anh- dedi ki: Ey
Allah‘ın Rasûlu yüce Allah: "O kolay bir hesap ile hesaba çekilecek." (el-İnşikak, 84/8) diye buyurmuyor mu?
Bunun üzerine Rasûlullah -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: "O, arz halindedir. Fakat inceden inceye
hesaba çekilen kimse helâk olur." (Buhari-Müslim)
Açıklama : Ayet çok açıktır.
Not : Allah müminleri yanına yaklaştırır hesaba çeker. Ona filan filan ameli işlemedin mi, filan günahı yapmadın
mı diyerek ona her amelini hayır olsun şer olsun söyletir ve varsa günahlarını bağışlar. Kafirlere gelince, dünyada
hep karşılığını aldıklarından ahirette onlara bir nasip kalmaz ve sahifeleri bomboş olarak cehenneme atılırlar.

Havz:
"Kıyamet arasat’ında Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın susuzluğu gidermek için baĢına gelinecek
olan Havz’ı (el-Havdu’l-Mevrûd) vardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Etrafındaki kapları
semadaki yıldızlar kadardır. Boyu bir aylık, eni bir aylık mesafedir. Ondan bir defa içen, ondan sonra bir
daha ebediyyen susamayacaktır.
Havuz haktır, her peygamberin havuzu bulunmaktadır, iman etmek farzdır, inkarı ise tevatür
derecede olan bir hadisi inkar etmektir ki çok büyük bir günahtır.
Sırat:
"Sırat da cehennem üzerinde kurulmuĢtur. Sırat cennet ile cehennem arasındaki köprüdür. Ġnsanlar onun
üzerinden amelleri ölçüsünde(ki bir hızla) geçerler. Kimisi bir göz açıp kapayacak kadar hızlı, kimisi ĢimĢek
gibi hızlı geçecektir. Kimisi rüzgar gibi geçecek, kimisi asil bir at gibi geçecektir. Kimisi de binek olarak
kullanılan deve gibi geçecektir. Kimisi koĢarak geçecek, kimisi yürüyerek geçecektir. Kimisi sürünerek
geçerken, kimisi de iyice yakalanıp cehenneme atılacaktır. Çünkü köprünün üzerinde insanları amellerine
göre alıp yakalayan kancalar vardır. Sırat’ın üzerinden geçebilen kimse cennete girer.
Sırat’ın üzerinden geçtikten sonra cennet ile cehennem arasındaki bir köprünün baĢında dururlar. Bu sefer
birinden ötekinin lehine kısas yapılır. Nihayet tertemiz edilip, arındırıldıktan sonra cennete girmeleri için
kendilerine izin verilecektir."
Sırat, usturadan daha keskin, kıldan ince bir kılıç gibidir, iman etmek farzdır, inkar etmek ise
küfürdür.

CENNETE ĠLK GĠRECEK KĠMSE:


"Cennetin kapısının açılmasını isteyecek ilk kiĢi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’dır. Cennete
girecek ilk ümmet de onun ümmetidir."
1.Delil : "Öğünmek için söylemiyorum ama kıyamet gününde Âdemoğullarının efendisi benim. Yine öğünmek için
söylemiyorum ama (diriltilmek için) yerin üzerinden ayrılacağı ilk kişi benim. Cennetin (kapısının) halkalarını
hareket ettirecek ilk kişi benim. Oraya ben gireceğim ve benimle birlikte de ümmetimin fakirleri girecektir."
(Tirmizi senedi zayıftır.)

ġEFAAT TÜRLERĠ:
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin kıyamette üç Ģefaati olacaktır:
1- Birinci Ģefaat: Aralarında hüküm verilmek üzere Mevkıf’te bulunan kimselere yapacağı Ģefaattir.
Adem, Nuh, Ġbrahim, Musa ve Meryem oğlu Ġsa peygamberler, bu Ģefaati biribirlerine havale edecek ve
sonunda ona ulaĢılacaktır.
2- Ġkinci Ģefaat: Cennetliklere cennete girmeleri için Ģefaatte bulunacaktır.
Bu iki Ģefaat sadece ona mahsustur.
3- Üçüncü Ģefaat: Cehennem ateĢine girmeyi haketmiĢ kimselere yapacağı Ģefaattir. Hem onun, hem diğer
peygamberlerin, sıddîkların ve baĢkalarının bu tür Ģefaat hakları vardır. Cehennem ateĢine girmeyi
haketmiĢ kimselere girmemesi için, oraya girmiĢ kimselere de oradan çıkartılması için Ģefaatte
bulunacaktır.
Ayrıca yüce Allah birtakım kimseleri Ģefaatsiz olarak kendi lutfu ve rahmeti ile cehennem ateĢinden
çıkartacaktır. Dünya ehlinden olup, cennete giren kimselerin cennete girmesinden sonra da cennette bir
fazlalık kalacaktır. Yüce Allah bunun için birtakım kimseleri var edecek ve onları cennete girdirecektir."
ġefaat türlerini açıklar mısınız ?
Birinci Ģefaat:
Aralarında hüküm verilmek üzere Mevkıftekilere şefaatte bulunacaktır" ifadelerinde sözkonusu
edilen şefaat, Şefaat-i Uzmâ’ (Büyük Şefaat)dır. Bütün peygamberlerin kendisi sebebiyle gıbta
edecekleri Makam-ı Mahmuddur.
1.Delil : "Umulur ki Rabbin seni öğülmüş bir makama gönderir" (el-İsra, 17/79)
Açıklama : Ayet büyük şefaati ispat eder.

2.Delil : Rasulullah (s.a.v.) : ― Ey bu eksiksiz davetin, kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah‘ım! Muhammed‘e
vesileyi, fazileti ver; onu kendisine vaadetmiş olduğun makam-ı mahmud‘a ulaştır." (Buhari—Tirmizi-Ebu Davud)
Açıklama : Hadis, makam-ı mahmudu ispat etmektedir.

Ġkinci ġefaat :
Cennetliklerin cennete girmeleri için şefaat edecektir." Yani onlar cennete girmeyi hak kazanmış
olmakla birlikte, ancak onun şefaatinden sonra cennete girmeleri için kendilerine izin verilecektir.
1.Delil : ―Şanı yüce ve mübarek olan Allah insanları toplar. Mü‘minler ayağa kalkar; ta ki cennet onlara çokça
yakınlaştırılır. Adem‘e giderler, ey babamız derler. Bizim için kapıların açılmasını iste...‖ (Müslim)
Açıklama : Hadis Rasulullah‘ın cennete girecek olan müminlerin girmeleri için dua edeceğini ispat eder.

2.Delil : ―Belki kıyamet gününde şefaatimin ona faydası olur...‖ (Buhari-Müslim)


Açıklama : Rasulullah bu sözü, Ebu Talib için söylemektedir. Cehenneme girecek olan Ebu Talib‘in azabının
hafifletilmesi için yapacağı şefaattir.

Üçüncü Ģefaate gelince:


Cehenneme girmeyi haketmiş kimseler hakkında... şefaatte bulunacaktır." İşte Haricilerle,
Mutezile’nin kabul etmediği şefaat budur. Onların görüşlerine göre cehennemi haketmiş bir
kimsenin cehenneme girmesi kaçınılmaz bir şeydir. Oraya giren bir kimse de ne şefaat ile ne de
başka bir yolla oradan bir daha çıkamaz.
1.Delil : ―Muhammed -sallallahu aleyhî ve sellem-‘ın şefaati ile birtakım kimseler cehennem ateşinden çıkıp
cennete gireceklerdir. Onlara ―el-cehennemiyyun: cehennemliler‖ adı verilecektir.‖ (Buhari-Müslim)
Açıklama : Hadis çok açıktır.

KADERE ĠMAN:
"Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’ten olan Fırka-i Nâciye (kurtuluĢa eren kesim) hayrı ile Ģerri ile kadere de iman
eder.
Kadere iman da iki derecedir. Her bir derece de iki Ģeyi ihtiva eder."
Hayrı ile şerri ile kaderin şanı yüce ve mübarek olan Allah’tan olduğuna iman etmek, iman
yörüngesinin etrafında döndüğü altı esastan birisidir.
"Birinci derece”
yüce Allah’ın yarattığı varlıkların ne ameller iĢleyeceklerini ezel ve ebed olarak sıfatı bulunan kadim ilmi
ile bildiğine iman etmektir. Ayrıca yüce Allah itaat, masiyet, rızık ve ecel gibi bütün hallerini de bu
ilmiyle bilir. Sonra yüce Allah levh-i mahfuz’da mahlukatın kaderlerini yazmıĢtır.
Allah’ın ilk yarattığı kalem’dir, ona: Yaz dedi, o: Neyi yazayım? Deyince, Ģöyle buyurdu: Kıyamet gününe
kadar olacak Ģeyleri yaz.
Ġnsana isabet eden bir Ģeyin isabet etmeyeceği düĢünülemez. Ona isabet etmedik bir Ģeyin de isabet
etmesi düĢünülemez. Çünkü kalemler kurumuĢ, sahifeler dürülmüĢtür. Nitekim yüce Allah Ģöyle
buyurmaktadır:"Bilmez misin ki Allah gökte ve yerde olan herĢeyi bilir. ġüphesiz ki bütün bunlar bir
kitabtadır. Gerçekten bu Allah’a çok kolaydır." (el-Hac, 22/70);"Ġster yeryüzünde ister nefislerinizde
meydana gelen herbir musibet mutlaka bizim onu yaratmamızdan önce o bir kitabta (yazılmıĢ)dır. ġüphesiz
ki bu Allah’a çok kolaydır." (el-Hadid, 57/22)
ġanı yüce Allah’ın ilmine tabi olan bu takdir kimi yerde icmali olarak (bütün yaratıklar için), kimi yerde de
tafsilî olarak bulunur:
Yüce Allah levh-i mahfuz’a dilediğini yazmıĢtır.
Ġçine ruhun üflenmesinden önce cenini yarattığı vakit de yüce Allah ona bir melek gönderir. Bu melek dört
kelime yazmakla emrolunur. Ona: Rızkını, ecelini, amelini, mutlu mu yoksa bedbaht mı olduğunu yaz -ve
buna benzer Ģeyler- denilir.
Bu anlamdaki takdiri önceleri kaderiye’nin aĢırı gidenleri inkâr ediyor idi. Ancak günümüzde onun inkârcıları
azdır."
1-Yüce Allah’ın her şeyi kuşatan kadim ilmine ve yüce Allah’ın ezelden ebede kadar sıfatı
bulunan bu kadim ilmi ile yarattıkların neler yapacaklarını bilmiş olduğuna, bu ilmiyle onların
itaat, masiyet gibi halleri ile rızık ve ecellerini bütünüyle bildiğine iman etmektir.
2-Yüce Allah bütün bunları Levh-i Mahfuz’da yazıp tesbit etmiştir.
3-Kalem olup biten ve bitecek her şeyi yazmıştır.

"Ġkinci dereceye gelince:


Allah’ın geçerli ve etkin meĢîeti ile kapsamlı kudretidir. Bu da Allah’ın dilediğinin olduğuna, dilemediğinin
olmadığına, göklerde ve yerde hareket ve durgunluk türünden ne varsa mutlaka O’nun meĢîeti (dilemesi) ile
olduğuna [mülkünde istemediği hiçbir Ģeyin olmadığına] var olan ve olmayan herbir Ģeye kadir olduğuna,
yerde ve gökte ne kadar yaratık varsa mutlaka Allah tarafından yaratılmıĢ olduğuna, O’ndan baĢka bir
yaratıcı, O’ndan baĢka bir Rab olmadığına iman etmektir.
Bununla birlikte O kullarına kendisine ve rasûllerine itaat etmelerini emretmiĢ ve kendisine karĢı gelip,
isyan etmelerini yasaklamıĢtır.
O, takva sahiblerini, ihsan edicileri, adaletli olanları sever. Ġman edip salih amel iĢleyenlerden razı olur.
Kâfirleri sevmez, fasıklar topluluğundan razı olmaz. Hayasızlıkları emretmez, kullarının kâfir olmalarına
razı olmaz, fesadı sevmez."
1-Yüce Allah’ın meşîetinin genel olduğuna, O’nun dilediği herşeyin olduğuna, dilemediği hiçbir
şeyin olmadığına, mülkünde O’nun dilemediği hiçbir şeyin meydana gelmediğine, kulların itaat
olsun, masiyet olsun bütün fiillerinin, hiçbir varlığın dışında kalmadığı bu genel meşieti ile
olduğuna -ister Allah’ın sevip, razı olduğu şeylerden olsun, ister öyle olmasın- iman etmektir.
2-Herşey yüce Allah’ın kudreti ile meydana gelir. Herşey O’nun tarafından yaratılmıştır. O’ndan
başka hiçbir yaratıcı yoktur. Bu hususta kulların fiilleri ile başkaları arasında herhangi bir fark
yoktur.
1.Delil : "Aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere, âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz de
dileyemezsiniz." (et-Tekvir, 81/28-29)
Açıklama : Allah ayeti çok açıktır.

"Kullar gerçek manada faildirler. Allah da onların fiillerini [yaratmıĢtır.]


Kul mü’min, kâfir, iyi, günahkâr, namaz kılan, oruç tutandır.
Kulların kendi amellerini yapabilme kudretleri vardır. [Onların bir iradesi de vardır. Onların, kudretlerinin
ve iradelerinin yaratıcısı da Allah’tır.]
Nitekim yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:"Aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere(bir öğütten baĢka
bir Ģey değildir, Ģu da bir gerçektir ki), alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir Ģey
dileyemezsiniz." (et-Tekvir, 81/28-29)
İbn Teymiyye, kulun yaptığı fiilleri kendisinin yaptığını beyan eder.Bu konuda Büyük ilim adamı
Şeyh Abdu’r-Rahman b. Nasır es-Sa’dî yüce Allah günahlarını bağışlasın, bol bol
mükâfatlandırsın- şöyle demektedir: "Kul namaz kılıp, oruç tuttuğunda, hayır işlediğinde yahut
herhangi bir masiyet işleyecek olursa, bu salih ameli de o kötü fiili de yapan kendisidir. Sözü
geçen bu işi de hiç şüphesiz onun tercihi ile meydana gelmiştir. Ayrıca o, kaçınılmaz olarak bu
fiili işlemeye ya da terketmeye mecbur olmadığını da hisseder. Dilediği takdirde o işi
yapmayacağını fark eder, vakıa budur. İşte kitabında yüce Allah’ın ve O’nun Resûlünün iyisiyle,
kötüsüyle amelleri kullara izafe edip, bu işleri yapanların onlar olduklarını haber verince, salih
oldukları takdirde bu amelleri dolayısıyla öğülüp, mükâfat kazanacaklarını, kötü olmaları halinde
ise bunlardan ötürü kınanıp cezalandırılacaklarını belirtirken söyledikleri de budur.
1.Delil :"Mutlu kimselerden olana ise, mutlu insanların amelini işlemesi kolaylaştırılır‖ (Buhari )
Açıklama : Hadis, kulun amelini kendisi işlediğini, amelleri yaratanın da Allah olduğunu ispat eder.

"Bu aĢamadaki kaderi Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın: "Bu ümmetin mecusileri" diye adlandırdığı
kaderiye genel olarak yalanlamaktadır. Kabul edenlerin bir kesimi de bu hususta aĢırıya gitmekte, öyle ki
kulun kudret ve ihtiyar (seçme) sahibi olduğunu kabul etmemekte, bunların hüküm ve maslahatlarını Allah’ın
fiillerinden ve hükümlerinden çıkartmaya kalkıĢmaktadırlar."
Ümmetin Mecusileri olarak isimlendirilen Kaderiye ve Cebriye’nin kader hakkındaki görüĢlerini açıklar
mısınız ?
Kaderiye : Bu sapık itikada göre, kullar kendi kudret ve iradesiyle fiillerinin (namaz-dua-adam öldürme-içki
içme) yaratıcısıdır demişlerdir. Bu görüşle, hem Allah‘ı hem de kulları yaratıcı görmektedirler. Onlara göre,
şeytan tüm kötü ve rahatsız edici şeyleri yaratmıştır, bu ise şeytanın yaratıcı olduğunu kabullenmektir.
Cebriye : Bunlar da kaderi kabul etmekte o kadar aşırı gittiler ki, sonunda kulun gerçek anlamda bir fiilinin
olmasını inkar edecek hale geldiler. Hatta onların kanaatlerine göre kulun ne bir hürriyeti, ne bir tercihi, ne de
bir fiili vardır. Tıpkı esen rüzgarın önündeki bir tüy gibidir. Fiillerin kula isnad edilmesi; mecazidir. Namaz kıldı,
oruç tuttu, öldürdü, hırsızlık yaptı denilmesi tıpkı güneş doğdu, rüzgar esti, yağmur yağdı demek gibidir.

ĠMANIN TARĠFĠ:
[Ehl-i sünnet ve’l-cemaat] in inandığı esaslardan birisi de Ģudur: Din ile iman kavl ve ameldir. Kalbin ve
dilin kavli ile kalbin, idilin ve azaların amelidir."Ġman itaat ile artar, masiyet dolayısıyla eksilir."
Ġman : Dile söylemek, kalple tasdiklemek, amelle de uygulamaktadır.Ebu hanife dışında diğer üç imam imanın bu
tarifinde ittifak etmişlerdir. Ebu Hanife‘nin tanımı ise, lafzı olarak farklı olduğu için lafzi ihtilaftır.

Ġman artar ve eksilir mi ?


Ehl-i Sünnet imanın artma ve eksilme konusunda ittifak eder. İman Allah’a ve Resulüne
itaatlerle artar ve günah işlemekle de eksililir.
Müminlerin Allah karşısındaki amellerinin zaman zaman artması ve eksilmesi gibi artar ve
eksilir.
1.Delil : "İman yetmiş küsur şubedir. En yükseği lâ ilâhe illallah sözü, en aşağısı ise yoldan gelip, geçenleri
rahatsız edici şeyleri kaldırmaktır." (Buhari-Müslim)
Delil Cümlemiz : . ……..En yükseği lâ ilâhe illallah sözü, en aşağısı ise yoldan gelip, geçenleri rahatsız edici şeyleri
kaldırmaktır."
Açıklama : Rasulullah imanın en aşağısını ve en üstününü söylemekle imanın arttığını ve eksildiğini beyan eder.

"Bununla birlikte onlar mutlak masiyetler ve büyük günahlar sebebiyle -Hâricîlerin yaptıkları gibi- kıble
ehlini tekfir etmezler. Aksine masiyetlerle birlikte iman kardeĢliği sabittir (derler). Nitekim yüce Allah
[kısas âyetinde] [83][255]Ģöyle buyurmaktadır: "Fakat kime kardeĢi tarafından bir Ģey affolunursa, artık
(diyet alan) örfe uyarak istesin." (el-Bakara, 2/178) Yine yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır: "Eğer
mü’minlerden iki grub birbirleri ile çarpıĢırlarsa, onların aralarını düzeltin. Eğer onların biri diğerine karĢı
tecavüz ediyorsa, o tecavüz eden grubla Allah’ın emrine dönünceye kadar çarpıĢın. Eğer dönerse ikisinin
arasını adaletle düzeltin ve adaletli olun. Çünkü Allah adaletli olanları sever." (el-Hucurat,
49/9);"Mü’minler ancak kardeĢtirler. O halde iki kardeĢinizin arasını düzeltin." (el-Hucurat, 49/10)
İmam İbn Teymiyye, kişi dinin iman edilmesi Gereken zaruri esaslarını inkar etmediği müddetçe
günahından dolayı kafir denilemeyeceğini ispat için getirmektedir. Bir kimse küfre düşüren söz
ve ameli yapmadığı müddetçe, günahından dolayı tekfir edilemez.

"Ġslam dini üzere bulunan fâsık kimseden [Ġslam]]adını büsbütün kaldırmazlar. Mutezile’nin söylediği gibi de
ebediyyen cehennemde olduğunu söylemezler.
Aksine fâsık da iman adının kapsamı içerisindedir. Nitekim yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır:"...O zaman
(katilin) mü’min bir köle azad etmesi gerekir." (en-Nisa, 4/92)
Yüce Allah’ın Ģu buyruğunda olduğu gibi bazan mutlak olarak iman adı kapsamı içerisine de girmeyebilir:
"Gerçek mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Âyetleri karĢılarında
okunduğu zaman (bu) onların imanını arttırır." (el-Enfal, 8/2) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın Ģu
buyruğunda da bu kabildendir: "Zinakâr, zina ettiği vakit mü’min olarak zina etmez. Hırsız, hırsızlık
yaptığı vakit mü’min olarak hırsızlık yapmaz. Ġçki içen, içki içtiğinde mü’min olarak içki içmez. Ġnsanların
değer verdiklerinden ötürü baĢlarını kaldırıp, kendisine bakmalarına sebeb teĢkil edecek herhangi bir malı
haksızca alacak olursa, mü’min olarak almaz."
"[Biz diyoruz ki]]: Böyle bir kimse imanı eksik bir mü’mindir. Yahut imanı ile mü’min, iĢlediği büyük günah
dolayısıyla fasıktır. Bu durumda ona ne mutlak olarak (iman) ismi verilir, ne de mutlak olarak bu (iman)
ismi ondan alınır."
İbn Teymiyye imanlı olan günahkar bir müslümanın ebedi cehennem ehli görülemeyeceğini, kişi
günah amel işleyebileceğini ve bu günahnın da onu iman dairesinden dışarı çıkartmayacağını,
kalplerinde ürperti olmadan yaşayanlarında aynı şekilde iman ehli olabileceklerini, hırsızlık-zina-
içki içme gibi günah amelleri işleyenden asla imanın gitmeyeceğini, günahkar birinin günahı
anında imanın eksik olduğunu ispat etmek için bu cümleleri getirmiştir. İslam dini üzere bulunup
ta haram olduklarına inanmakla birlikte birtakım günahları işleyen fâsıka gelince, ehl-i sünnet
ve’l-cemaat böyle bir kimseden iman adını büsbütün kaldırmazlar ve Mutezile ile Hârîcilerin
dedikleri gibi, onun ebedi olarak cehennemde olduğunu söylemezler. Aksine ehl-i sünnet’e göre
böyle bir kimse imanı eksik bir mü’mindir. Masiyeti kadarı imanından eksilme olmuştur yahut
böylesi fasık bir mü’mindir. Ona mutlak olarak iman adını vermedikleri gibi, mutlak olarak iman
adını da ondan kaldırmazlar.
1.Delil : "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler (dostlar) edinmeyin." (el-
Mumtehine, 60/1)
Açıklama : Allah ilk dönem Allah düşmanlarını bilmeden düşman edinen müslümanlara ey müminler diyerek
onların imanlı olduğunu söylüyor.

ĠMAN VE ĠSLÂM:
Ġman ve Ġslam nedir ?Şeri anlamda İman ve İslam bir arada söz konusu edildiği takdirde; İman ile tasdik ve
itikad, İslam ile dil ile ikrar, azalarla amel gibi zahiri inkıyat ve itaat kastedilir. Fakat mutlak iman ve mutlak
İslam deyince bazen birbirinden ayrı olabilir. Hani bedeviler demişlerdi ki biz iman ettik Allah ise onlara iman
ettik değil İslam olduk buyruğunda olduğu gibi. "Bedevi Araplar: İman ettik, dediler. De ki: Siz iman etmediniz,
fakat İslâm olduk, deyiniz..." (el-Hucurat, 49/14)

ASHAB-I KĠRAM’I SEVMEK:


"Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in esaslarından birisi de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ashabına karĢı
kalblerinde herhangi bir kötü duygu beslememeleri, dilleriyle de onlardan kötü bir biçimde söz
etmemeleridir. Onlar yüce Allah’ın Ģu buyruğunda nitelendirdiği Ģekilde davranırlar:"Onlardan sonra
gelenler derler ki: Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiĢ kardeĢlerimizi mağfiret eyle. Kalplerimizde
iman edenlere karĢı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz Ģüphesiz ki sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin."
(el-HaĢr, 59/10) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın: "Ashabıma sövmeyiniz. Nefsim elinde olana
yemin ederim ki sizden herhangi bir kimse Uhud dağı kadar altın infak edecek olursa, onlardan herhangi
bir kimsenin bir müd yahut onun yarısı kadar yaptığı harcamasına (mükâfat ve faziletine) ulaĢamaz."
[84][260]
buyruğunda belittiği Ģekilde peygambere itaat ederler.
Ayrıca onlar kitab, sünnet ve icma ile tesbit edilen Ģekliyle onların fazilet ve mertebelerini de kabul
ederler."
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in kendilerinin dışında kalan hak yoldan uzaklaşmış ve sapmış
kimselerden ayrıldıkları esaslardan birisi de şudur: Onlar Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
’ın ashabından hiçbir kimseyi küçük görmezler ve hiçbir kimsenin aleyhine dil uzatmazlar.
Kimseye karşı kin, düşmanlık ya da küçümseyici duygular beslemezler. Onların kalbleri de,
dilleri de bütün bunlardan uzaktır.[85]

ASHAB-I KĠRAM ARASINDA FAZĠLET FARKI:


"Hudeybiye barıĢı demek olan Fetih’ten önce Allah yolunda infakta bulunup savaĢmıĢ olan kimselerin,daha
sonradan infakta bulunup savaĢanlardan daha faziletli olduğunu kabul ederler.Muhacirleri, Ensar’dan önde
bilirler.
Yüce Allah’ın Bedir’e katılanlara -ki üçyüzon küsur kiĢi idiler-:
"Dilediğinizi yapınız, ben size (günahlarınızı) bağıĢladım." dediğine inanırlar.Ağacın altında Peygamber -
sallallahu aleyhi ve sellem-’ın haber verdiği gibi ] bey’at eden kimselerden hiçbirisinin cehenneme
girmeyeceğine, aksine yüce Allah’ın kendilerinden razı olup onların da yüce Allah’ın mükâfatından hoĢnut
olacaklarına da inanırlar. Bunla, 1400 kiĢiden daha fazla idiler."Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın
cennetlik olduklarına tanıklık ettiği kimselerin, cennetlik olduklarına onlar da tanıklık ederler. AĢere-i
mübeĢĢere, Sabit b. Kays b. ġemmâs ve diğer ashab-ı kiram gibi."
İbn Teymiyye,fazilet bakımından muhacirlerin Ensar’dan önde olduğunu, bedir ehlinin , ağaç
altında beyat edenlerin, Aşare- i Mübeşşire’nin faziletli olduğunu ispat etmektedir.

RAġĠD HALĠFELER:
"Mü’minlerin emiri Ali b. Ebi Talib -radıyallahu anh-’dan mütevatir nakil ile gelmiĢ olan: Bu ümmetin
peygamberinden sonra en hayırlıları Ebu Bekir, sonra Ömer’dir, Ģeklindeki naklin gereğini ikrar ve kabul
ederler.
Üçüncü olarak Osman ve dördüncü olarak Ali (r.anhum)’in faziletli olduğunu söylerler. Nitekim rivayetler
de buna böylece delâlet ettiği gibi ashab-ı kiram’da (halifeliğe) bey’at hususunda Osman -radıyallahu anh-
’ın öncelenmesini icma ile kabul etmiĢlerdir.
Bununla birlikte bazı ehl-i sünnet mensubu kimseler Ebu Bekir ile Osman -radıyallahu anh-’ın öne
geçirilmelerini -ittifak ile kabul etmekle birlikte- Osman ile Ali -radıyallahu anh-’den hangisinin faziletli
olduğu hususunda ihtilaf etmiĢ bulunuyorlar. Kimileri Osman’ı öncelemiĢ ve baĢka bir Ģey söylememiĢ yahut
ta dördüncü olarak Ali’yi saymıĢlar, kimileri de Ali’yi öncelemiĢ, kimileri ise bu konuda bir Ģey
söylememiĢlerdir.
Fakat nihayette ehl-i sünnet Osman -radıyallahu anh-’ın efdal olduğuna, ondan sonra da Ali’nin geldiğine
karar kılmıĢlardır.
Bununla birlikte bu mesele -Osman ve Ali meselesi- ehl-i sünnet’in cumhur’unun kanaatine göre bu hususta
muhalif kanaat kabul eden kimselerin sapık kabul edileceği esas meselelerden değildir.
[Fakat kiĢinin sapık olduğuna hüküm verilmesine sebeb teĢkil eden mesele] hilafet meselesidir. Çünkü onlar
(ehl-i sünnet ve’l-cemaat) Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’dan sonra halifeliğin (sırasıyla) Ebu
Bekir, Ömer, sonra Osman, sonra da Ali’ye geçtiğine inanırlar.
Bunlardan herhangi birisinin halifeliğine dil uzatan bir kimse evindeki eĢĢeğinden de daha ĢaĢkındır."
Raşid Halifeler sırasıyla Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali Bin Talib “Peygamberinden sonra bu
ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir’dir. Ebu Bekir’den sonra Ömer’dir. Eğer ben size üçüncü kişinin
adını vermek isteseydim, onu da yapardım.” Buharî’de, (Fethu’l-Barî, 7/54); İbn Ömer -
radıyallahu anh-’dan şöyle dediği kaydedilmektedir: “Biz Peygamber -sallallahu aleyhî ve
sellem- döneminde Ebu Bekir’e denk hiçbir kimseyi görmezdik. Daha sonra Ömer, sonra da
Osman geldiği görüşünde idik. Sonra da Peygamber -sallallahu aleyhî ve sellem-’ın ashabını
birinin diğerinden faziletli olduğunu söylemeksizin, öylece dururduk.” Ayrıca bk. Ahmed b.
Hanbel, Fedailu’s-sahabe, I, 76 Ayrıca ehli sünnet, .Osman’ın, Ali’den faziletli olduğunu kabul
ederler. Buna delil olarak da Ashab-ı Kiram’ın halifeliğe bey’at hususunda Ali’den önce Osman -
radıyallahu anh-’a bey’at etmiş olduklarını gösterirler.

Halifelik hususunda, Ali’nin (r.a.) Osman’dan daha hak sahibi olduğunu söylemek doğru mudur ?
Ali -radıyallahu anh-’ın halifeliğe ondan daha çok hak sahibi olduğunu iddia eden bir kimse bu
ifadelerindeki muhacir ve ensar’ı küçük düşürücü anlamlar ihtiva etmekle birlikte, şiîlik
anlayışının daha ağır bastığı bid’atçi ve sapık bir kimsedir.

ÂL-Ġ BEYT’Ġ SEVMEK:


"(Ehl-i sünnet ve’l-cemaat) Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ehl-i beyt’ini severler. Onları veli
edinir ve onlar hakkında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ⁄adir-i Hum gününde söylemiĢ olduğu Ģu
sözlerindeki vasiyetine riayet ederler: "[Benim ehl-i beyt’im hakkında sizlere Allah’ı hatırlatırım.]
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bazı KureyĢ’lilerin, HaĢimoğullarına katı davrandığından
kendisine Ģikâyette bulunan amcası Abbas’a da Ģöyle demiĢtir: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, Allah
için ve benim akrabalığım dolayısıyla sizleri sevmedikçe iman etmiĢ olamazlar."Bir baĢka hadisinde de Ģöyle
buyurmaktadır: "Muhakkak Allah Ġsmailoğullarını seçmiĢtir. Ġsmailoğullarından Kinane’yi, Kinane’den
KureyĢ’i seçmiĢ, KureyĢ’ten HaĢimoğullarını, HaĢimoğullarından da beni seçmiĢtir."
İbn Teymiyye, Ehl-i beytin sevilmesinin imandan olduğunu, onlar sevilmeden Rasulullah
sevilmiş olmayacağını ispat için getirmiştir.Sözüne delil olarak; Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-’ın amcasına söylediği: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki Allah için ve benim
akrabalığım dolayısıyla sizleri sevmedikçe iman etmiş olamazlar."

MÜ’MĠNLERĠN ANNELERĠNĠ SEVMEK:


"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın hanımları ve mü’minlerin annelerini de veli edinirler. Onların
âhirette de Peygamber efendimizin hanımları olacaklarına inanırlar. Özellikle çocuklarının çoğunluğunun
annesi olan, ona ilk iman eden, dininde ona destek olan ve Peygamberin nezdinde önemli bir yeri olan
Hadice -radıyallahu anha-’yı;
Ve Ebu Bekir es-Sıddîyk’ın kızı olan ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın hakkında: "ÂiĢe’nin diğer
kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir." dediği sıddîyka (AiĢe -radıyallahu anha)’yı
(dost ve veli edinirler.)"
İbn Teymiyye, Rasulullah zevcelerinin faziletini ve aralarında en faziletli olanın da Hatice ve Ebu
Bekir kızı Aişedir.

RAFIZÎ’LER ĠLE NEVASIB’IN ASHAB’A KARġI TUTUMLARI:


"Ayrıca (ehl-i sünnet ve’l-cemaat) ashab’a buğzeden ve onlara dil uzatan Rafızî’lerin izledikleri yoldan
uzak olduklarını belirtirler.
Aynı Ģekilde söz [yahut] davranıĢları ile ehl-i beyt’e eziyet veren Nevâsıb’in izledikleri yoldan da
uzaktırlar.
Ashab arasında meydana gelen olaylar hakkında söz söylemekten kaçınır ve Ģöyle derler: Onların bu
olumsuz halleri ile ilgili olarak gelmiĢ olan bu rivayetlerin kimisi yalandır, kimisine birtakım ilaveler yapılmıĢ
yahut eksiltmelerde bulunulmuĢ ve gerçek Ģekli değiĢtirilmiĢtir. Bunların sahih olanlarında ise onlar
mazurdurlar. Ya içtihad edip isabet etmiĢler yahut ta içtihad edip hata etmiĢlerdir.
Ehli sünnet Rafizi zındıklarından uzaktır. Zira onlar Rasulullah’ın dinine canları ve malları ile
destek veren bekçisi ashabına hakaret ederler, buğzederler hatta kafirlikle suçlarlar. Ayrıca
Ehl-i Sünnet Nevasıb denilen Ehli beyti küfürle suçlayan fırkanın itikadından da uzaktır. Ehl-i
Sünnet, Ashab arasında meydana gelen olayları adaletle değerlendirir. Ashab hakkında gelen
kimi haberlerin eksik, yalan, ilaveli ve art niyetli olarak nakledildiğine inanır. Gelen sahih
heberlerde ashabın özürlü olduğuna, kusurlarının bağışlanması için dua etmeye davet
eder.Diğer haberleri de yalanlar ve itimad etmez.
ASHAB MASUM DEĞĠLDĠR:
Bununla birlikte ehl-i sünnet ve’l-cemaat ashab-ı kiram’dan her bir kimsenin büyük olsun, küçük olsun
günahlardan masum olduklarına inanmazlar. Aksine genel olarak onların günah iĢlemeleri mümkündür.
Bununla birlikte önce müslüman olmuĢ olmaları ve sahib oldukları faziletler -eğer meydana gelmiĢse-
yapmıĢ oldukları günahların mağfiret edilmesini gerektirir. [Öyle ki onların] kendilerinden sonra gelmiĢ
olanların bağıĢlanmayacak türden olan günahları bağıĢlanabilir. Çünkü onların kendilerinden sonra gelenlerin
sahib olamayacakları türden günahları silen hasenatları vardır.
Daha önce açıklanmıştır.
ASHAB NESĠLLERĠN EN HAYIRLISIDIR:
Onların nesillerin en hayırlısı oldukları, onlardan herhangi birisinin sadaka olarak vermiĢ olduğu bir mud’ün
kendilerinden sonra gelenlerden bir kimsenin harcayabileceği Uhud dağı kadar altından daha faziletli
olacağı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın buyruğu ile sabit olmuĢtur.
Diğer taraftan onlardan herhangi birisinden sadır olmuĢ bir günahtan ötürü tevbe etmiĢ olması yahut o
günahı silecek iyiliklerde bulunmuĢ olması ya da erken Ġslam’a girmiĢ olmasının fazileti yahut insanlar
arasında Ģefaatine baĢkalarına göre daha layık olduğu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in Ģefaati
ya da dünyada karĢı karĢıya kaldığı bir belâ ve sıkıntı dolayısı ile bu günahı affedilmiĢ, örtülmüĢ de
olabilir.
Muhakkak olarak bilinen günahlarda durum böyle olduğuna göre; içtihad edip de isabet etmiĢ olmaları
halinde iki ecir, hata etmiĢ olmaları halinde ise tek bir ecir alıp hatalarının da bağıĢlanabileceği türden
olan içtihad ettikleri iĢlerde ya durum nasıl olur?
Diğer taraftan onlardan bazıları tarafından yapılmıĢ ve uygun karĢılanmayan bazı fiilleri Allah’a ve
Rasûlüne iman, Allah yolunda cihad etmek, hicret, Allah’ın dinine yardım etmek, faydalı bilgi ve salih amel
gibi sahib oldukları faziletler ve güzelliklere nisbetle oldukça azdır ve bağıĢlanacak özelliktedir.
Bir ilim ve bir basiret ile onların yaĢayıĢlarını ve yüce Allah’ın onlara ihsan etmiĢ olduğu faziletleri tetkik
eden bir kimse kesin olarak Ģunu bilmiĢ olacaktır: Peygamberlerden sonra insanların en hayırlıları onlardır.
Ne öncesinden onlar gibi gelmiĢtir, ne de sonra onlar gibileri gelecektir. Onlar ümmetlerin en hayırlıları,
Allah nezdinde de en değerli ümmet olan bu ümmeti meydana getiren nesillerin en seçkin olanıdırlar."
İbn Teymiyye ashabın en hayırlı nesil olduğunu, onları sevmenin imanın bir gereği olduğunu,
hatalarının asla masum olmadığını, yaptıkları hataların Allah tarafından affolunabileceğine
değinmiştir. Onlar, çok hasenatları olan bir nesildir. Allah onların dine olan hizmet ve
davetlerinden dolayı hatalarını bağışlanmış olabilir diyerek onlar hakkında insaflı olmayı
emretmiştir. Ali ve onun aile halkı hususunda aşırı gitmek, onun dışındaki ashab-ı kiram‘ı buğzedip, onlara dil
uzatıp, tekfir etmek şeklindeki Rafızî‘lerin izledikleri yoldan ehl-i sünnet ve‘l-cemaat‘in uzak olduklarını
anlatmak istemektedir.

EHL-Ġ SÜNNET VE’L-CEMAAT’ĠN ASHAB-I KĠRAM ARASINDAKĠ ANLAġMAZLIKLARA KARġI


TUTUMLARI:
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, ashab -radıyallahu anh- arasında meydana gelmiş anlaşmazlıklara
dalmaktan uzak kalırlar. Özellikle Osman -radıyallahu anh-’ın öldürülmesinden sonra Ali, Talha
ile Zübeyr arasında meydana gelen olaylar ile daha sonraları Ali, Muaviye, Amr b. el-Âs ve
başkaları arasında cereyan etmiş olaylar hakkında... Ashab’ın kötü halleri ile ilgili gelmiş
rivayetlerin çoğunluğunun yalan yahut gerçekleri tahrif edilmiş olduklarını kabul ederler. Bu
rivayetlerin sahih olanlarını ise ashab’ın bu hususta mazur olduklarını kabul ederek: Onlar te’vil
etmiş ve içtihad etmiş kimselerdir, derler.Bununla birlikte ashab’ın büyük küçük günahlardan
korunmuş (masum) olduklarını da iddia etmezler. Fakat onların erken dönemlerde müslüman
oluşları, faziletleri, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’a sahabe oluşları, onunla birlikte
cihad etmiş olmaları, onlardan sadır olmuş olması ihtimal dahilinde bulunan yanlışlıklarının
mağfiret edilmesini gerektirmektedir. Çünkü onlar Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın
tanıklığı ile bütün nesillerin en hayırlıları ve en faziletlileridir. Peygamberini seçen yüce Allah o
peygamberine bu ashabı seçmiştir. Onlar peygamberlerden sonra en hayırlı insanlardır.
Ümmetlerin en faziletlileri olan bu ümmet arasından seçkin kimselerdir. Müellifin ashab-ı kiram
hakkındaki bu açıklamalarını dikkatle düşünen bir kimse, cahil ve mutaassıpların ona yaptıkları
iftiralardan, onların ashabın değerine karşı hücum eden bir tavır takındığını, onların değerlerini
küçültüp, icmalarına karşı çıktığını ve buna benzer asılsız iddia ve iftiraları ona yakıştıran
mutaassıp cahillerin yaptıkları bu iftiralara son derece hayret eder.

EVLĠYÂNIN KERÂMETLERĠ:
"Ehl-i sünnet’in kabul ettikleri esaslardan birisi de evliyânın kerâmetleri ile yüce Allah’ın onlar vasıtası ile
gerçekleĢtirdiği çeĢitli ilim, keĢif, kudret ve tesir kabilinden meydana getirdiği olağanüstü hadiseleri
tasdik etmektir. Ayrıca gerek Kehf suresinde ve baĢkalarında önceki ümmetlerden ve gerekse de bu
ümmetin ilkleri olan ashab-ı kiram ile tabiînden [nakledilen] ile ümmetin diğer [fırkaları] [86][288] ndan
nakledilenleri de (tasdik ederler). Ayrıca bunlar bu ümmet arasında kıyamet gününe kadar devam
edecektir."
Müellif bu sözle “ Peygamberlerinin getirdikleri hidayete tabi olan Allah dostlarına yüce Allah’ın
birtakım kerametler verdiğini kitab ve sünnetin nassları mütevatir bir şekilde ortaya koyduğu gibi,
eski ve yeni olaylar da buna delâlet etmektedir. Keramet olağanüstü bir iştir. Yüce Allah bunu
velilerinden bir velisi vasıtası ile gösterir. Bunu da o kimseye ya dini, ya da dünyevi bir hususta
yardımcı olmak üzere yapar.” demek istemiştir.

MUCĠZE ĠLE KERAMET ARASINDAKĠ FARK:


233.Soru Mucize ile keramet arasında ne fark vardır ?
Mucize ile keramet arasındaki farkı şu ortaya koymaktadır: Mucize kerametten farklı olarak
risalet iddiası ile birlikte gösterilir. Bu kerametlerin meydana gelmesi birtakım hikmetler ve birçok
maslahatlar ihtiva etmektedir. Bunların önemlileri şunlardır:
1- Keramet de mucize gibi yüce Allah’ın kudretinin kemaline, O’nun meşietinin etkinliğine, O’nun
dilediği herşeyi yaptığına, bu görülen sünnetler (tabiî kanunlar) ile alışılmış sebeblerin dışında
insanların bilme imkânını bulamadığı amelleri ile de tesbit edemeyecekleri başka birtakım
sünnetlerinin olduğunun en büyük delilidir.
Bu kerametlerden birisi Ashab-ı Kehf kıssasıdır. Yüce Allah bu upuzun süre içerisinde onları
uyutmuş olmakla birlikte, bedenlerini dağılıp, yok olmaktan korumuş olmasıdır.
Mihrabında (mabedinde) bir kenara çekilmiş olduğu halde rızkının kendisine ulaştırılması da
yüce Allah’ın İmran kızı Meryem’e vermiş olduğu kerametlerdendir. Öyle ki Zekeriya -
aleyhisselâm- bu işe şaşırmış ve ona: "Bu sana nereden geliyor?" (Al-i İmran, 3/37) diye
sormuştu.
Babasız olarak İsa -aleyhisselâm-’a gebe kalmış olması, onu doğurmuş olması, beşikte iken
konuşması ve diğer hususlar da bu türden birer keramettir.
2- Evliyanın kerametlerinin meydana gelmesi gerçekte peygamberlere bir mucizedir. Çünkü bu
kerametler ancak onların peygamberlerine tabi olmalarının, onların gösterdikleri hidayet üzere
yürümelerinin bereketi ile onlar tarafından gösterilebilmektedir.
3- Velilerin kerametleri yüce Allah’ın onlara dünya hayatında çabuklaştırdığı bir müjdedir.
Burada müjdeden kasıt, onların veli olduklarına, akibetlerinin güzelliklerine delâlet eden bir iş
olmasıdır. İşte kerametler de bu kabilden bir delâleti ihtiva etmektedir. Bununla birlikte
kerametler bu ümmet arasında kıyamet gününe kadar var olacaktır ve kesilmeyecektir. Bu
hususta görülenler bunun en büyük delilidir.

Kimler kerameti kabul etmez ?


Felsefeciler peygamberlerin mucizelerini kabul etmedikleri gibi, evliyanın kerametlerini de kabul
etmezler. Mutezile ile bazı Eş’arî mezhebi mensubu kimseler de kerametleri mucizeye karışabilir
iddiası ile kabul etmemişlerdir. Ancak bu çürük bir iddiadır, çünkü keramet belirttiğimiz gibi
peygamberlik davası ile birlikte gösterilmez.

Bazılarının çeĢitli uydurma kerametleri olmakta bunlardan örnek verir misiniz ?


Mutasavvıf adını veren bid’at, tarikat mensubu yalancı deccallerin ve insanların gözlerini
boyayan kimselerin meydana getirdikleri ameller ile şeytani birtakım olağan üstü gibi görülen
hadiselere de dikkat etmek gerekir. Ateşe girmek, kendilerine silah vurmak, yılanları tutmak,
gayba dair haber vermek gibi... Bunların kerametle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü keramet Allah’ın
gerçek velilerinin eliyle gerçekleşir. Bunlar ise şeytanların velileridirler.
SÜNNET VE BĠD’AT:

"Diğer taraftan ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in tarikatı (yolu) batınen ve zahiren Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem-’ın izinden gitmek, ilk önde gidenler olan muhacirler ve ensar’ın yoluna uymak ve Rasûlullah -
sallallahu aleyhi ve sellem-’ın Ģu buyruğundaki vasiyetine uymaktır: "Benim sünnetime ve benden sonra
gelen raĢid ve hidayete erdirilmiĢ halifelerin sünnetine uymaya bakınız. Bu sünnete sımsıkı sarılın ve onu
azı diĢlerinizle kavrayın. Sonradan ortaya çıkartılan iĢlerden sakının. Çünkü hiç Ģüphesiz [sonradan ortaya
çıkartılan] herĢey [bir bid’attir ve her]] bid’at dalâlettir."
En doğru sözün Allah’ın sözü, en doğru yolun Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın gösterdiği yol
olduğunu bilirler. Allah’ın kelâmını, o kelâmın dıĢında kalan çeĢitli insanların kelâmına tercih ederler.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın yolunu da herkesin yolundan öncelikli bilirler.
ĠĢte bundan dolayı onlara ehl-i kitab ve sünnet adı verilmiĢ, ehlu’l-cemaat denilmiĢtir. Çünkü cemaat
demek [icma] demektir. Bunun zıttı ise ayrılıktır. Her ne kadar (cemaat) lafzı biraraya gelip toplanmıĢ bir
topluluğun kendisinin adı haline gelmiĢ ise de bu böyledir.
Ġcma ise ilim ve dinde dayanak kabul edilen üçüncü esastır.
ĠĢte ehl-i sünnet ve’l-cemaat insanların kabul ettikleri bütün sözler ile din ile ilgisi bulunan gizli ya da
açık bütün amelleri bu üç esas ile ölçüp biçerler.
Esas kabul edilen icma ise selef-i salih’in üzerinde bulundukları yoldur. Zira onlardan sonra ayrılıklar
çoğalmıĢ [ve ümmet arasında yayılmıĢtır.

EHL-Ġ SÜNNET VE’L-CEMAAT YOLUNUN ESASLARI:


"Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in yolu gerek usul, gerek furûata dair bütün dini hükümleri çıkarmak
için izledikleri yol üç esasla açıklanabilir.
1- Sözlerin en hayırlısı ve en doğrusu olan yüce Allah’ın kitabı, Onlar, hiçbir insanın sözünü
Allah’ın sözünün önüne geçirmezler.
2- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın sünneti ile onun hidayet ve yoluna dair gelmiş olan
nakiller. Hiçbir insanın izlediği yolu bunun önünde tutmazlar.
3- Ayrılıklardan, dağınıklıklardan çeşitli bid’at ve yanlış görüşlerin ortaya çıkmasından önce bu
ümmetin ilk neslinin üzerinde icma ettiği hususlar. Bu dönemden sonra meydana gelmiş
insanların ortaya attıkları görüşler ile kabul ettikleri kanaatlere gelince, bunları kitab, sünnet ve
icma’dan ibaret olan bu üç esas ile ölçer, biçerler. Bunlara uygun düşerse kabul ederler, bunlara
aykırı olursa söyleyenin kim olduğuna bakmaksızın reddederler.
İşte orta yol, dosdoğru yol budur. Onu izleyen sapmaz, ona uyan bedbaht olmaz. Nasslarla
dilediği gibi oynayıp, kitabı tevil eden, sahih hadisleri inkâr eden, selef’in icmaına aldırmayan
kimseler ile rasgele önüne geleni alıp, her görüşü kabul eden, her bir sözü benimseyen bu
konuda doğru ile yanlışı, sahih olan ile olmayanı birbirinden ayırt etmeye kalkışmayan ve bunu
önemsemeyenlerin yolları arasında orta bir yoldur.

GÜZEL AHLAKIN ESASLARI:


"Diğer taraftan onlar bu esaslarla beraber Ģeriatın gerektirdiği Ģekilde iyiliği emredip kötülükten alıkorlar.
Yöneticilerle birlikte -ister iyi, ister günahkâr olsunlar- haccın, cihadın, cuma ve bayramların gereklerinin
yerine getirileceği görüĢündedirler, cemaatle namaza dikkat ederler.
Ümmete nasihatta bulunmayı dinin bir gereği olarak kabul eder. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
’ın: "Mü’minin, mü’mine karĢı durumu birbirini güçlendiren, birbirine kenetlenmiĢ bir yapı gibidir." deyip,
parmaklarını birbirine geçirmesi ile "mü’minlerin sevgi, merhamet ve Ģefkatlerinde birbirlerine karĢı
durumları bir vücudun durumuna benzer. Onun herhangi bir organı rahatsızlanacak olursa, vücudun diğer
kısımları ateĢ yükselmesi ve uykusuz kalmak ile onun bu ızdırabına katılır" hadislerinin ifade ettiği manaya
inanırlar.
Belâ ve musibetlere karĢı sabırlı olmayı [rahatlık zamanlarında] Ģükretmeyi, acı ilahi kaza ve hükümlere
razı olmayı emrederler.
Ahlâkın üstün değerlerine, güzel amellere çağırır ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın: "Ġmanı en
mükemmel mü’min, ahlâkı en güzel olanlarıdır"] hadisinin anlamına iman ederler.
Seninle iliĢkileri kopartanın bağını gözetmene, seni mahrum edene vermene, sana zulmedeni affetmene seni
teĢvik ederler.
Anne-babaya iyilikte bulunmayı, akrabalık bağını gözetmeyi, güzel komĢuluk iliĢkilerini, yetimlere,
yoksullara, yolculara iyilikte bulunmayı, kölelere Ģefkat ve merhametle davranmayı emrederler.
Böbürlenmeyi, büyüklenmeyi, haddi aĢmayı, haklı ya da haksız olarak diğer insanlara karĢı taarruzlarda
bulunmayı yasaklarlar.
Yüce ahlakî değerleri emreder, bayağı huyları yasaklarlar.
Ġster bu kabilden, ister bunların dıĢındakilerden olsun söyleyip yaptıkları bütün hususlarda onlar yalnızca
kitab ve sünnete tabi olurlar. [Onların izledikleri yol ise yüce Allah’ın Muhammed -sallallahu aleyhi ve
sellem- ile göndermiĢ olduğu Ġslam dinidir.
İbn Teymiyye her ehl-i sünnete tabi olan müslüman için gerekli olan güzel ahlakı beyan
etmektedir. Müslüman, sahih akide, sahih sünnet, sahih salih amellerle ve güzel ahlakla örnek
olmalıdır. Ehl-i sünnet akidesine mensup olmak bir ayrıcalık olup bu akideye yakışan bir ahlakla
hareket etmek gerekir. İbn Teymiyye muhtasar bir şekilde nebevi ahlakı bizlere bu cümlelerle
özetlemiştir.

FIRKA-Ġ NÂCĠYE (KURTULMUġ FIRKA), EHL-Ġ SÜNNET VE’L-CEMAATTĠR:

"Ancak Peygamber, -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ümmetinin yetmiĢüç fırkaya ayrılacağını, bunların
cemaati teĢkil eden bir tanesi dıĢında cehennemde olacaklarını diye haber verdiğine ve yine ondan rivayet
edilen bir hadiste belirtildiği üzere: "Onlar ise bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğum yolun
benzeri üzerinde olanlardır." diye buyurduğundan ötürü her türlü Ģaibeden arınmıĢ, katıksız Ġslam’a sımsıkı
yapıĢanlar ehl-i sünnet ve’l-cemaat’i teĢkil ederler.
Sıddîklar, Ģehidler, salihler onlar arasındadır. Hidayetin önderleri, karanlığın aydınlatıcı kandilleri, ardı
ardına nakledilegelmiĢ büyük menkıbeler ile nakledilegelmiĢ faziletlerin sahibleri onlar arasındadır. Ebdal
da onlar arasındadır, müslümanların hidayet üzere oldukları ve [dirayetlerini] kabul ettikleri kimseler olan
[din önderi kimseler] de onlar arasındadır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın haklarında:
"Ümmetimden hak üzere ilâhî yardıma mazhar bir kesim var olmaya devam edecektir. Onlara muhalefet
edenlerin de, onları yardımsız bırakanların da ona zararları olmayacaktır. Kıyamet kopuncaya kadar bu
böyle kalacaktır." diye buyurduğu ilahi yardıma mazhar olan kesim de onlardır.
Yüce Allah’tan bizleri de onlardan kılmasını, bizi hidayete ilettikten sonra kalblerimizi saptırmamasını,
kendi nezdinden bizlere bir rahmet bağıĢlamasını niyaz ederiz. ġüphesiz ki O çok bağıĢlayıcıdır.
Doğrusunu da en iyi bilen Allah’tır. Muhammed’e, onun aile halkına ve ashabına Allah’ın pek çok salât ve
selâmları olsun."
Fırka Naciye akidesine mensup Müslümanlar; Peygamberin ve sahabilerin inandığı ve amel
ettiği gibi iman eden ve amel edenlerdir. Onlar, Rasulullah ve ashabın yolu üzerinde hareket
ederler ve asla o yolun dışına çıkmazlar. Onlar, her tür şaibeden, şekten, bidatten, şirkten uzak
dururlar. Onlar, hak üzere sebat edip, tevhid-sünnet-cihad yolu üzerinde yaşar ve ölürler.
Kıyamete kadar ayıplanmaları-dışlanmaları asla onlara bir zarar vermeyecektir. Zira onlar Allah
ve Resulünün dinini yüceltmek ve onun rızasını kazanmak için yaşar. Hidayetin önderleri,
karanlığın aydınlatıcı kandilleri, müslümanların hidayet üzere oldukları ve kabul ettikleri kimseler
onlar arasındadır. Onlar, yeryüzünde şirki, küfrü, batıl ve tağutun yollarını kırmak ve yerine Allah
ve Resulünün emrettiği dini yerleştirmek için yaşarlar. Allah bizleri onlardan eylesin. Bu yolda
olan müslümanların ayaklarına Allah sebat ve ecir versin. Son sözümüz Rasulullah’ın meclisin
kefareti hükmünde olan şu duası olmalıdır : “Subhanekellahumme ve bihamdik, Eşhedu enla
ilaha illallah ente ve Estağfiruke ve Etubu İleyk”

Aralık 2005 tamamlandı.


[1] Sahih Buhari‘nin şerhi Umdetu‘l Kari‘nin müellifi olan Bedru‘d Din, Antepli olduğu için ona Ayni denilmiştir.
[2]Geniş Bkz:Guraba yayınlarının el-Akidetü‘l Vasıtıyye ve Şerhi adlı kitabın 19-20-21 sayfalarına bakınız.
[3] O aslında Şam kalesinde zulmen şehit edilmiştir.
[4] Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. Sf.-6
[5] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.6
Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. Sf-.3
[6] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.8
[7]Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.6
[8]Salih Fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. Sf-.4 Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.6 diyor ki: “Allah Rasulu,
müşriklere bu kelimeyi söyleyin deyince söylemiyorlardı. Allah’ın ibadete layık olduğunu kabul ediyorlar(ispat ediyorlar) Fakat ibadete layık tek ilah
olduğunu nefy ediyorlardı.”
[9]İbn Haceru’l Askalani, Fethu’l Bari.
[10] Şimdi söylemek istediğimize gelelim manasındadır.
[11] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.6 Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-8
[12] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-8
[13] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.6
[14] İmam İbn Teymiyye, Mecmua Fetava, 3/347
[15] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.15
[16] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.15
[17] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.15
[18] Bu hadisler açıkça kıyametin ancak kafirler-müşrikler-zalimler-fasıklar üzerine kopacağını beyan eder.
[19] Zina eden insana verilen dünyadaki ceza, onun için şer gibi gözükür olsa da, aslında bu onun için hayırdır, zira ahiret azabı dünya azabından daha
büyüktür. İnsanın hasta olması da şer gibi gözükür, ama o hastalıktan dolayı çektiği acılar onun günahlarına kefaret olur hayır olarak faydalanır, kimi
hastalıkların tıp doktorlarına göre şer gibi gözüken yanlarının aslında hayrı olduğu söylenilir öyle ki o hastalık vücutta bazı hastalıklara tedavide kolaylık
sağladığını bildirirler. Hastalıklar insana şer gibi gözükür, aslında sıhhatin değerini anlamada hayır sağlar. ( Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l
Akidetu’l Vasıtıyye sf.-15)
[20] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-.24
[21] Ahmed Bin Hanbel diyor ki; “Allah, ancak Allah ve Resulünün, Kuran ve Sünnetin hududu dahilinde vasıflandırılır.” ( İmam İbn Teymiyye,
Mecmua Fetava, 5/382) İmam ibn Teymiyye diyor ki; “ Kim Kuran ve Sünnet delillerini düşünürse, Allah’ın noksansız ve kamil vasfının ispat
edilişini görür.” ( İmam İbn Teymiyye, Mecmua Fetava, 5/382)
[22] a.g.e.
[23] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-15
[24] a.g.e.
[25] Her muattıl bir mümessil(örneklendirme yapan gibi) midir ?Her muattıl (Allah’ın celaline layık olan sıfatları inkar edenler) bir mümessil( Allah’ı
mahlukatına temsil edenler, benzetenlerdir.)ehlidir. Zira, Muattıl ehli ilkin Allah’ın sıfatlarını işittiği zaman “ben eğer Allah hakkında işitmesini, görmesini,
konuşmasını kabullenirsem Allah’ı benzetmiş olurum” diye ilkin aklına benzetmeyi getirir ve böylece mümessile olur ve ayrıcada inkar edince de Muattıla
ehli konuma ulaşır. O halde her muattıl bir mümessildir diyebiliriz.[25]

[26] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-37


[27] Şerhu Akideti’l Vasıtıyye Abdullah Muslih, 21
[28] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-37
[29] Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. Sf-.9
[30] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-40
[31] Mecmua Fetava, 6/516
[32] Yani insanda kulak, burun, kalp varsa Allah için bu sıfatlar daha layıktır demek gibi ki, bu cümle batıl bir cümledir. Allah’ın ispat etmediği sıfatları
Allah’a ispat etmek nefyettiği sıfatları da nefyetmek gerekir. Allah zatına kulak, burun, isnad etmemiştir. Kim bunları Allah’a isnad ederse, Allah’a iftira
etmiştir.
[33] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-21
[34] Salih Ali Şeyh, Şerhu Akidetu’l Vasıtıyye, 42
[35] a.g.e.
[36] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.45
[37]Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-46
[38] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-46
[39] İmam İbn Teymiyye, Mecmua Fetava,
[40] a.g.e.
[41]Allah insana, hayvana, aleme, farklı farklı biçim vermiş, onlara yollar göstermiştir.her biri mükemmel güzellikte hayat sürer, yaşar, kazanır,
biriktirir. Her biri yazın ve kışın çok farklı bir hayat içinde yaşar. Tüm bunları meydana getiren Allah’tır, şeklini düzenleyen Allah’tır.
[42] Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. 13
[43] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-46
[44] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-65
[45] Halid bin Abdullah el-Muslih, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf.35
[46] İmam İbn Teymiyye Mecmua Fetava, 1-25
[47] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-54
[48]Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-65
[49]Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-55
[50] Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-67
[51] İbn Teymiyye, Cevabu’s Sahih, 3/210
[52] İbn Useymin eserinde Ayete’l Kürsi hakkında der ki, Ayete’l Kürsi 5 tane Allah ismi, 26 tanede Allah sıfatını ispat eder.Allah’ın 5 ismi : Allah, Hayy,
Kayyum, el-Ali, el-Azimdir.Allah’ın 26 sıfatı : 5 tane ismi sıfatı da içerir, diğerleri şunlardır : Uluhiyyette birliği, uyuklamanın ve uykunun olmadığı , kemal
derecede hay ve Kayyum olduğu, yer ve göklerin mülkünün sahibi olduğu, mülkte tek hak sahibi olduğu, egemenliğinin kuvveti, katının olduğu, izninin
olduğu, ilminin genişliği, unutmadığı, kemal derecede azim olduğu, kürsüsünün olduğu, azametinin-kudretinin-kuvvetinin ispatı, ilminin-rahmetinin-
korumasının kemal derecede olduğu, uluvluğunun ispatı, Allah’ın azametliğinin ispatıdır.[52]

[53] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-56


[54] Abdullah ibn Ahmed bin Hanbel Sunne eserinde, ibn Ebi Şeybe kitabu Arş eserinde, İbn Huzeyme Tevhid eserinde, Hakim Müstedrek eserinde bu
sözün Buhari ve Müslim’in şartlarına uygun olduğunu zikreder ve buna ez-Zehebi de muvafakat eder, Darekutni Kitabu’s Sıfat eserinde, Tabari tefsirinde
ricalinin sahih olduğunu söyler, Albani Muhtasar’l Uluv eserinde sahih ve tüm ricallerinin siga olduğunu söyler.
[55]İbn Useymin :Bu hadis mahlukatın büyüklüğünü mahlukatın büyüklüğü de yaratanın büyüklünü ortaya koyar.
[56]Şerhu Akidetu’l Vasıtıyye 59.sayfa 1.dipnot:Halil Harras Guraba Yayınları.
[57]Salih Ali Şeyh, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye, sf-70
[58]Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. 14
[59]İbn Kayyim : Savaigul Mursile 4 /1371
[60] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-57
[61] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-57 / Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. 15
[62] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-62
[63] Muhammed bin Salih Useymin, Şerhu’l Akidetu’l Vasıtıyye sf.-72
[64] Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. 19
[65] Salih fevzan el-Fevzan, Şerhu muhtasar ale’l Akideti’l Vasıtıyyeti. 19
[66] Allah’ın tekil ve ikil el olarak zikrettiği ayetleri de Allah’ın iki eli olduğunu ispat eder. Çünkü lüğatta iki organ ile yapılan bir işin bazan tek organ ile
yapılmış gibi söz konusu edilmesi pekala mümkündür. Mesela; gözümle gördüm, kulağımla duydum denilir. Maksat ise iki göz ve iki kulaktır. Aynı
şekilde çoğul da bazen tesniye anlamında kullanılır. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz (ne alâ; çünkü)
kalbleriniz meyletmiş bulunuyor." (et-Tahrim, 66/4) Maksad ikinizin kalbidir.
[67] Adı Muhammed Zahid b. el-Hasen b. Ali el-Kevserî’dir. Tokatlıdır. Aslen çerkezli hanefi mezhebine
mensuptur. Cehmiyye itikadını savunur. İbn Teymiyye’ye (r.h.) çok ağır ve haksızca saldırır.
1296 h. yılında
doğmuş. 1371 h. yılında vefat etmiştir.
[68] Allah’ın hiçbir sıfatı Allah’ın zatından ayrı olmayıp, hiçbir sıfatta yaratılmış değildir. Sıfatların yaratılmış olmasını kabullenmek, Allah’ın zatının da
yaratılmış olduğunu kabullenmektir. Bu sebeple bu akide batıl bir akidedir. Allah’ın sıfatları zatı ile kaim olup, asla mahluk değildir.
[69] Şeyhu’l-İslam (İbn Teymiyye): "el-Akîdetu’l-Hameviyye" adlı eserinde şöyle demektedir: "Şüphesiz ki hadis zahiri üzeredir ve haktır. Şanı yüce
Allah arşın üstündedir ve O namaz kılanın kıblesinin karşısındadır. Hatta bu vasıf mahlukat hakkında da böyledir. Çünkü insan şâyet semaya yahut
güneşe ve aya dua edecek olursa, şüphesiz ki sema, güneş ve ay onun üzerinde bulunur ve aynı şekilde bunlar yüzünü döndürdüğü tarafta bulunurlar."

[70] "Ey insanlar! Kendinize acıyınız..." hadisine gelince, bu hadis şanı yüce Allah’ın kullarına ne kadar yakın olduğunu ve seslerini yükseltmelerine
ihtiyacının bulunmadığını dile getirmektedir. Çünkü yüce Allah hem gizlice söylenen sözleri, hem de fısıltıları bilir. Hadis-i şerif’te sözü edilen bu yakınlık
kuşatıcılık, ilim, işitmek ve görmek anlamı ile bir yakınlıktır. O’nun kullarının üzerinde oluşuna aykırı değildir.
[71] Cehmiyye: Emevi’lerin sonlarına doğru yayılmış bir fırkadır. Tirmiz’li el-Cehm b. Safvan’a nisbet edilirler. İsim ve sıfatları kabul etmezler. Aynı
zamanda onlar Mürcie ve Cebriye’nin de aşırı kolunu temsil ederler.
[72] Müşebbihe: Mücessime diye de adlandırılırlar. Bunlar ise isim ve sıfatları kabul etmek hususunda Cehmiyye’nin tam zıttıdırlar. Allah’ın
yaratılmışların eli gibi bir eli vardır, (İşitmeleri gibi işitmesi, görmeleri gibi görmesi vardır) demişlerdir. Yüce Allah zalimlerin söylediklerinden alabildiğine
yücedir.
[73] Cebriye: Bunlar Cehmiye ile onların kanaatlerini kabul edip şöyle diyen kimselerdir: Kulların ne iradeleri vardır, ne de itaatleri işleme kudretleri, ne
de yasak kılınmış şeyleri terkedebilme güçleri. Onlar bütün bunları yapmaya mecburdurlar. Cebriye, Kaderiye’nin tam zıttıdır.
[74] Kaderiye: Bunlar da Mutezile ve onların kanaatlerini kabul edip, şöyle diyenlerdir: Şüphesiz şanı yüce Allah kullara kendisine itaat etmelerini
emretmiş, isyan etmelerini yasaklamıştır. İtaat ve masiyet ortaya çıkmadıkça O, kimin kendisine itaat edeceğini, kimin de kendisine isyan edeceğini
bilmez. Kaderiye, Cebriye’nin zıttıdır. Yine daha önce Kaderiye ile ilgili malumat verilmiş bulunmaktadır.
[75] Mürcie: İman kalb ile tasdik, dil ile söylemektir. Ameller ise imandan değildir, diyen kimselerdir. Mürcie’ye mensub Kerrâmiye ise şöyle derler:
İman sadece dil ile söylemektir. Bunların aşırıları (ğulât) ise şöyle derler: O sadece kalb ile tasdiktir. Şehadet kelimelerini dili ile söylemese dahi. Bunlara
göre nasıl ki küfür ile birlikte bir itaatın faydası olmuyorsa, iman ile birlikte günahın da bir zararı yoktur.
[76] Vaîdiye: Bunlar Kaderiye’ye mensub olup Allah’ın tehdidinin mutlaka yerine getirileceğini kabul ederler. Büyük günah işleyen bir kimse tevbe
etmeksizin ölecek olursa, ebedi olarak cehennemde kalır. Yine derler ki: Allah isyankâr kullarını cehennem ve azab ile tehdit etmiştir. O ise verdiği
sözünden caymaz.
[77] Harurîler: Bunlar Ali (r.a)’a kendisi ile Muaviye (r.a) arasındaki hakem tayin etme olayını kabul etmesi üzerine karşı çıkmış kimselerdir. Ondan
ayrılıp, Harura diye bilinen Kûfe’ye iki millik mesafedeki bir yerde toplanıp biraraya geldiler. Buraya nisbet edilerek adlandırılmış oldular.

[85] Bu Ashab-ı kiram’a güzel bir şekilde uyan ve onlardan sonra gelen kimselerin yaptıkları bu dua onların Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın
ashabını mükemmel bir derecede sevip, onlardan övgüyle söz ettiklerini göstermektedir. Esasen ashab-ı kiram böyle bir sevgiye, saygıya layıktırlar.
Çünkü onların üstün faziletleri öncelikle İslam’a bağlanmaları ve İslam uğrunda büyük fedakârlıkları vardır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın
yakın arkadaşları olmuşlar ve bütün ümmete iyilikte bulunmuşlardır. Zira Peygamberleri Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın bütün getirdiklerini
onlara tebliğ edenler onlardır. Sonradan gelenlerden herhangi bir kimseye ulaşmış bulunan bütün bilgi ve haberler (peygambere ve ashaba dair
rivayetler) onların aracılığı ile ulaşmıştır. Sonradan gelenler aynı şekilde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’a itaat etmek üzere de ashaba gereken
saygıyı gösterirler. Çünkü Peygamber ashaba dil uzatmayı, onların değerlerini küçümsemeyi yasaklamış, herhangi bir sahabinin yapmış olduğu azıcık bir
amelin başkalarının yapmış olduğu pekçok amelden üstün geldiğini beyan etmiştir. Bu ise onların ihlâslarının mükemmelliğinden, imanlarının samimi
oluşundan dolayıdır.

You might also like