You are on page 1of 435

YAZAN:

MEHMED ZEKİ PÂKÂLIN

S O N

SADRÂZAMLAR
VE

BAŞVEKİLLER

DÖRDÜNÇÜ CİLD

İ S T A N B U L

.A H M ET S A İ T M A T B A A S I

19 4 4
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Kaza voyvodalıklarında bulılnmuş olan Trabzonlu


Mehmed Hulûsi Ağanın oğludur. 1814 (Receb 1230) da
îstanbulda doğdu. Sıbyan mektebinde ilk tahsilini yap­
tıktan sonra cami derslerine devam ile arabî, farisî ve Ba-
bıâli Terceme odasında da fransızca öğrendi.
1831 (H. 1247) de, Serasker Halil Rif’at Paşa kethü-
dalığı hizmetinde bulunan büyük kardeşi Arif Efendinin
dedâleti üzerine, mülâzimetle Divanı Hümayun kalemine
girdi. O vaktin usulünce orada (Safvet) mahlasın* aldı.
İki sene sonra 1833 (H. 1249) da, iki yüz kuruş maaşla,
Babıâli Tecreme odasına nakledildi [13-
1836 (II. 1252) de uhdesine hacegânlık rütbesi tevcih
olundu.
1837 (H. 1253) de Sâlise rütbesi ve iki bin kuruş ma­
aş ile Divanı Hümayun mütercimi evvelliğine, 1838 (H.
1254) de Divanı Hümayun tercemanlığı vekâletine, 1839
(H. 1255) de devletin resmî gazetesi olan «Takvimi Veka-
yi» in fransızca olarak neşri takarrür etmesi ürerine ida­

[1] Değerli fciyoğraf İbnülemin Mahmud Kemal Bey Âlj Paşanın.


Terceme odasına girişini «Divanı Hümayun tercemanı Esrar Efendi,
maiyyetindeki iki me’murla vazifesini ifa etmekte ise de iş çoğaldığın­
dan ecnebi lisanına vâkıf me’murlar yetiştirilmesine ihtiyaç hâsıl ol­
du. Terceme odası için yapılan nizamname mucebince 1833 (Safer 1249)
da Ali Efendi ile diğer iki zat Terceme odasına me’mırr edildi» sure­
tinde yazdıktan sonri ilâve ettiği bir haşiye ile bu iki zatın kim olr
duklarını da söylüyor:
«Sadrı esbak Safvet Paşa ve sefaret müsteşarlarından Nedim E -
fendi.» [Osmanlı Devrinde Son Sadrâzamlar; cüz 1, sahife 4 - 51.
4 MTTTTMTD ES’AD SAFVET PAŞA

resi nezarete bittâhvil Sâniye rütt^esi ve yedi bin kuruş


maaşla Takvimhanei Âmire Nezaretine, 1840 (27 Cümad-
el-ahire 1256) da, on beş bin kuruş maaş ile, asaleten Di­
vanı Hümayun tercemanlığma tayin edildi.
1842 (H. 1258) de, azloluman (Eflâk) beyi prens (Gi-
ga'nın yerine diğerinin intihabında bulunmak me’muriye-
tiyle, (Bükreş) e gönderildi.
1846 (26 Cümad-el-ahire 1261) de Hariciye kitabeti­
ne, yine o sene (11 Şevval 1261) de, Abdülmecid’in fran-
sızca tahsiline gösterdiği rağbete binaen, Ulâ sânisi rüt­
besi, on bin kuruş maaş ve ta’yLnatı mahsusa ile Mabeyn
kâtipliğile saraya alınarak padişahın kızı Fatma Sultanla
oğlu Murad Efendinin hocalığlna da tayin olundu.
Oğlu Re’fet Bey tarafından yazılıp metrûkâtı meya-
nında bulunan hal tefcemesinde «memuriyetinin devam
ettiği on sene içinde hüsnü ifayı vazifeye muvaffakiyetle
ol derece teveccühatı padişahiye mazhar olmuştur ki em-
sâli gayri vâki olduğu söyleniyor» den ilmektedir.
1856 (13 Cümad-el-ulâ 1271), on yedi bin kuruş ma­
aşla, Meclisi Tanzimat âzalığ'na nakil ve üçüncü rütbe
Mecidî nişanı ile taltif olundu. Ayni sene (26 Cümad-el-
ahire 1271) de Ulâ evvelliği rütbesi ve yirmi beş bin ku-
t u ş maaş ile Hariciye Müsteşarlığına ve yine o sene (4

Receb 1271) de Balâ rütbesile Hariciye Nezareti vekâle­


tine me’mur edildi ve biraz sonra maaşı otuz bin kuruşa
çıkarıldı. Bir ay sonra vekâletten azledildi.
1857 (23 Receb 1272) de, kırk bin kuruş maaşla, Sa­
daret Müsteşar^ğına tayin edildi. 1858 (H. 1273) de Mem-
leketeyn’de toplanması Paris muahedesi iktizasından olan
Avrupa komisyonu âzalığı sıfatı ve altmış bin kuruş maaş
ve yüz elli bin kuruş harcirah Üle (Bükreş) e ve bir sene­
den fazla orada kaldıktan sonra yine Memleketeyn mese­
lesi için toplanan konferansta bulunmak üzere (Paris) e
gitti. Orada iken; infisali vuku buldu.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 5

Metrûkâtı arasıdaki hal tercemesinde infisali için


deniliyor ki:
«Bu infisalin esbabı Dersaadete avdetlerinde Âli Pa­
şanın yüzünden vuku’ bulduğu anlaşılarak altı mah ka­
dar konaklarına gitmeyüp izharı inkisar eylemiştir. Ba'-
dehu Âli Paşa kendu hanelerine gelmeleri üzerine meya­
nelerimde olan kırgınlık bertaraf olmuştur. Müşarünileyh
Âli Paşanın sebebi infisali olması ise kendusu Pariste ak-
dolunan konferansta bulunduğu müddetde ahvali dipoU
matikiyede zuhura gelen uygunsuz ahvalin tarafı padişo-
hiye akseder mütaleasına mebni olup çünkü Safvet Paşa
ma’zulen avdet eylediği halde huzuru hümayuna çikarru-
yacağından Âli Paşanın sui ahvali v^ektûm kalacaktır.
Halbuki müşarünileyh Safvet Paşa Istanbula vusulünün
üçüncü günü mahsusan adam irsaliyle sarâyı hümayuna
celb ve doğruca huzuru hümayunlarına kabul ile konfe­
rans ahvaline tamamen kesbi vukuf ve ma’lûmat eylemiş­
lerdir. »

îstanbula avdetinin haftasında 1869 (29 Safer 1275)


otuz bin kuruş maaş ile Meclisi Tanzimat âzaüığma, Fuad
Paşanın Şama gitmesi üzerine 1861 (22 Zilhicce 1276) da
ilâveten Hariciye Nezareti vekâletine, 1862 (9 Muharrem
1278) de, otuz beş bin kuruş maaşla Ticaret Nazırlığına,
1863 (26 Şaban 1279) da, elli bin kuruş maaş ve Vezaret
rütbesi ile Meclisi Valâ Reisliğine tayin olundu.

Hattı Hümayun sureti


Veziri meali semirim

Fuad Paşanın seraskerliğe vukuu me’muriyeti cihe­


tiyle Meclisi Valâ riyasetinin derkâr olan dirayet ve istir
kametine mebni Ticaret Nazın Safvet Efendiye rütbei ve­
zaret ve müşiri ile tevcihi nezdimizde bittensib kendusi
celb ile icabı icra olunarak Babtâlimize i’zam letltnmtş d -
6 MTüHMTT) ES’AD SAFVET PAŞA

mağla ilânı keyfiyyete ibtidar eyliyesin. Cenabı Hak mu­


vaffak buyura âmin. 26 Şaban 1279»
Safvet Paşa kendisine verilen vezaret rütbesine aid
fermam iysâle vasıta olan kapıyoldaşına bir hediyye takdi­
mini düşünmüş ve bunun doğrudan doğruya kendisine ve­
rilmesi iyi karşilanmıyâcağını mülâhaza ederek takdim
ettiği hediyyeyi padişaha arz ile kabuli için irade istihsa­
line dair bir de tezkire yazmıştır. Safvet Paşa ihtiyar et­
tiği yol ile ihsan olunan rütbenin kendisi için ne kadar
makbule geçmiş olduğunu anlatmış olmak suretiyle bir taş
ile iki kuş vurmuş oluyordu.
Mabeyn Başkâtibine yazdığı tezkere :
«Atufetlû efendim hazretleri
Cenabı Hak dünyalar durdukça şerir ârayı hilâfet ve
saltanat ve dihim pirayı iAzü iclâl ve şevket buyursun.
Velinimeti biminnetimiz zatı melâiksemat ■padişahımız efen­
dimiz hazretlerinin bir gû n a liyakat ve istihkakı kemtera-
nem olmadığı halde bu kerre dahi ahdi memlûkleri hak­
kında şâyân buyurulan lûtfi çelil ve ihsanı bi adili mu-
lûkânelerinin ifayı farizai şükraniyetinde olan kemali acz
ve iftikarı bendekânemi i’tiraf ile herhalde akdemi veza-
ifi ubudiyyet bulunan deavati âliyei cenabı hilaf etpenahi-
nin tekrariyle tezyini zebânı nkkıyyet kılındığı ve inayet
ve ihsan buyurulan rütbei celilenin menşuru âlisini isâle
vasıta olan kapuyoldaşım için yadigârı beha olarak tak­
dimine mütecasir olduğum şey’i nâçizin lütfen ve merha-
meten kabulü hakkında müsaadei meâliadei hazreti pa-
dişahi bidiriğ v& sezavar buyulduğu halde bendelerince
başkaca mefharet ve mubâhâtı müstelzim olacağından bu
babda himemi aliyei kerimanelerinin masnıfiyeti ricasına
ibtidar olunduğu rehini ilmi valâlan buyuruldukta her­
halde emir ve irade hazreti -men lehulemrindir.
8 Ramazan 79 Safvet
MEHMED ES’AD 3AFVET PAŞA 7

Devletlû efendim hazretleri


Residei desti i’zâz olan işbu tezkirei müşiraıfeleri
manzuru şevket mevfuri cenabı cihanbani buyurulmuş
ve teşekküratı ma’ruza mucibi mahzuziyeti seniyye olduğu
gibi zikrolunan yadigârı beha dahi şâyân buyurulan mü-
saadei mulûkore üzre mahalline verilmiş dimağla olbabda
emrü ferman hazreti men lehülemrindir. 7 N 1279
Tezkirede mevzubahs olan ve hediyyeyi alan kapıjtol-
daşı Mabeyn başkâtibidir. Safvet Paşanın bunu tasrih et­
in iyerek «kapıyoldaşı» tâbiri altında gizlemesi, hediyyeyi
alan başkâtibin de ayni şekilde cevap vermesi zamanın
kalem âdabım ve inceliğini gösteren dikkate d*eğer bir
keyfiyettir.
Yine o sene (24 Zilhicce 1279) da kırk bin kuruş ma­
aşla, ikinci def’a, Ticaret Nazırlığına tahvil ve 1865 (21
Şevval 1281) de elli iki bin beş yüz kuruş maaş ve iki yüz
elli bin kuruş harcırah île Paris sefirliğine tayin olundu.
Metrûkâtı arasındaki hal tercemesinde bu nakil için
«Mısırlı Yusuf Kâmil Paşa ile Âli Paşa arasındaki ger­
ginlik cihetiyle edilen entrikalar üzerine muvafakati pa-
dişahi hâsıl olmuştur» denildikten sonra şunlar ilâve
edilmiştir :
Her ne kadar zatı şahane böyle bir tebdili me’mu-
riyete muvafakat göstermiş ve matlûb dahi hâsıl olmuş
ise de zatı şahanehnin Safvet Paşa üzerinde görüle\n hüs­
nü enzâr ve teveccühe asla halel gelmemiş olması gerek
Sadaret ve Hariciye için Âli Paşaya bayağı bir rakib1
görülerek her ne kadar Fuad Paşa hasııd değil ise de
bu zatı dahi iğfal ederek ve ortaya birtakım münaisebet
almaz sözler koyarak Abdülâziz Han hazretlerini iğzab
eylemişlerdir. Şöyle ki ol vakit kaptanıderya Damad
Mehmed Ali Paşa ma’zul ve menkûp bulunduğundan
gûya kerimelerini büyük mahdumu Re’fet Beye verme­
8 MEHMED ES’ AD SAFVET PAÇA

ğe talib olmasından ve turuku ıheabir işleri Ticaret Ne­


zaretine aid bulunduğu cihetle Kadı karyesinde, tamir
olunan yollar sırasında Kurbağalıderede kâin Murad E-
fendi çiftliğinin yollan dahi tamir edildiğinden ve yine
tesadüf olmak üzre efendii müşarünileyhin valideleriyle
Rusya devleti tebeasından bir tüccar ile ticaret birinci
mahkemesinde cereyan eden muhakemelerinin kazanıl­
mak üzre olmasında nazır paşanın manevî kuvveti var­
dır denmesi gibi padişahın efkârMı tahdış edici sözler
meydan alarak nihayet vilâyatı şahaneden münasibinin-
valiliğine tayin ile i’zam ve teb’idi hakkında iradei seniyye
şeref südur etmiş ise de Fuad Paşanın gösterdiği mua?
melei hukukperveri ve insaniyetküsteri buna mâni’ olup
yalnız şu hal 21 Şevval 1281 tarihinde Paris sefareti se-
niyuesine ta’yin ve azimetle geçiştirilmiştir.»
Paris sefirliğine tayinine dair kendisine verilen fer­
manın sureti
« Düsturi mükerrem müşiri müfehham nizam-ül~âr
lem müdebbiri umur ül-cumhur bil-fikris-sakıb mütem­
mimi meham-il enam bir-rey-is-saib mürrihedi bünyan-
üd-devleti vel-ikbal müşiri erkcnia+seadeti vel-iclâl el-
mahfufi bi sunufı avatıf-il-melik-il a’lâ vükelayı izamı
saltanatı seniyydtmden sabıka Ticaret Nazırı olup bu
defa Paris sefareti seniyyemize me’mur ve ta’yin kılınan
ve birinci rütbe Osmanî ve Mecidî nişanı zişanlannı haiz
ve hâmil bulunan veziri fetanetsemirim Elseyyid Meh-
med Es’ad Safvet Paşa edamallahü tealâ iclâlü hu tevkii
refii hümayunun vâsıl olıcak ma’lûm ola ki veziri dirayet
semiri müşarünileyh sin hilyei hasnei fetanet ve revi-
yet ve mayei memduhi kâr agâhı ve istikametle mevsuf
olarak senden herhalde harakâu mergube ve hidematı
bergüzide zuhuru me’mul ve meczum- idüğüne binaen
işbu bin iki yüz seksen bir senesi şehri Şevvali mukerre-
minin yirminci gününde avatıfı aliyei mülûkâne ve ava-
MEHMED ES'AD 3AFVET PAŞA Q

rıkı behiyyie taçdaranemden mevhibet ejzâyı sünuh ve


siidur olan emri hümayun şevketi makrunu şahanem mu-
cebince zikrolunan Paris sefareti seniyyemiz hizmeti
rmı’tenası uhdei jetanet ve ehliyetine tevcih kılınmış ol­
mağın i’lâmen ve me’muriyetini ifhâmen divanı hüma­
yunumdan işbu emri celil-ül-kadrim isdar vd i’ta olun­
du. Salifüzzikir Paris sefareti seniyyemiz hizmetine tari­
hi merkumdatn i’tibaren mutasarrıf ve me’mur olub meç­
hul ve meftur olduğun kemali meham âşinâyı ve dira­
yet ve mendi kâr agahı ve fetanet muktezası ve m em u­
riyetin iktizası üzre herhalde umur ve me'murende ib­
razı mesaii cemile ve ifayı measiri memduhaya ikdam
ve sarfı reviyyet cyliyesin şöyle bilesin alâmeti şerifeme
i’timad kılasın tahriren evahiri şehri Şevval-üt-mükerrem.
sene ihda ve semanin ve me’teyn ve elf.'»
1867 (17 Rebiülâhir 1283) de, on altı bin üç yüz o-
tuz kuruş maaşla, Medlisi Valâ âjzalığma tayin olundu.
Metrûkâtı arasındaki hal tercemesinde bu tahvil için
deniliyor ki:
«Paris şehri içinde kolera hastalığından yevnû dört
yütze kadar vefeyat olmakta olmasından vükelâ ve ec­
nebi sefaretler ve İktidar sahibi bulunanlar Paris/ten u-
zak mahallelere azimet ettikleri halde ortada Girid mes ­
elesi ve bir taraftan da istikraz işleri bulunmasından
Parisi terkedemiyerek başkâtib Artin ve me’muren ora­
da, bulunan Abru Efendiler ile sefarete kapanıp ve gün­
düz veg ece hüsni hizmete gayret eder ve daima avdet­
leri ztrrmında Fuad Paşa hazretlerine ilticadan hâli kal­
madıklarından Meclisi Vaâ âzalığile avdet» ettij
Safvet Paşa ise oğlu Re’fet Beye yazdığı 30 Ağustos
1282 tarihli mektupta şöyle diyor:
«Bu sabah makamı ne&areti celilei hâriciyeden v a rit
olan bir kıfa telgrafnamei resmide sefaretin devletlû Ce~
10 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

mil Paşa, hazretleri uhdesine ihale ve tevcih ve bana da­


hi Meclisi Valâ âzalığı ihsanbuyurulmuş olduğu beyan
ve iş’ar kılınmış ve bu tebeddülün vuku’ bulacağı geçen
çarşamba günü tarihile müverrah olup cura’a günü ahzo-
lunmuş olan şifreli ve gayetülgaye mahremane olarak
nazır paşa efendimiz hazretleri tarafından alınan telgraf-
namede iyma ve iş’ar olunup bu suretin hakkımızda mah-
zı hayır olduğu ilâve ve tekid buyurulmuştur. Vakıâ
Pariste böyle müşevveş bir halde bulunmaktan ise va­
tanımıza avdet daha hayırlu olacağından iştibah olma­
makla hSmen kadere tevekkül ve teslimiyyet birle yola
çıkılmak üzre tedabiri lâzımeye tdşebbüs olunmuştur.»
1867 (10 Muharrem 1284) de otuz bin kuruş maaş
ile, üçüncü def’a Ticaret Nazırlığına, 1868 (12 Zilkade
1284) de yine o maaşla Maarif Nazırlığına tahvil ve bir
müddet sonra beş bin ve müteakiben tekrar beş bin ku­
ruş zammolunmak suretiyle maaşı kırk bin kuruşa çıka­
rıldığı gibi 1869 (19 Safer 1285) de başkaca yirmi bin ku­
ruş maaş ile HariciyeNezareti vekâleti de ilâveten uh­
desine tevdi olundu.
Metrûkâtı arasındaki hal tercemesinde Maarif Na­
zırlığına nakli için «bu esnada hey’eti vükelâ aleyhinde
bLr cem’iyvet zuhura gelmiş ve Sami Paşazade Suphi Pa­
şa dahi âzasından bulunmuş olup kerimesini Re’fet Beye
akdeylediğinden bir nevi tevbih olmak üzere Âli Paşa
sahibi terc-smeyi senei. mezbure Zilkadesinde ta’yin ey­
lemiştir» denilmektedir.
Vükdlâ aleyhinde tertip olunduğundan bahsolunan
cem’iyyet Jön Türkler namı altında kurulan cem’iyyettir.
Subhi Paşa bu cemiyete dahil olmadığı gibi oğlu Ayetul-
lah Beyden haber aldığı Çırpıcı hareketini Âli Paşaya
bildirmiş ve bu hareketi sadrâzamın memnuniyetini mu-
eib olarak maarife nakledilmiştir. Maarif Nazırlığı Tica­
ret Nazırlığından aşağı değil bilâkis yüksek bir vazife
METHMTD ES’AD SAFVET PAŞA

sayılmak icap ettiği için bu tahvili ceza mahiyetinde te­


lâkki etmeğe de imkân yoktur. Kaldı ki yukarıda da
kaydolunduğu veçhile Maarif Nazırlığında iken iki de­
fa maaşına zam yapılmış, Ticaret Nazın sıfatiyle otuz bin
kuruş olarak almakta olduğu maaş krk bin kuruşa çka-
nknıştır. Bu veçhile de tahvilin tercemei halde yazılı
olduğu veçhile bir nevi’ tevbih addedilmesine imkân yok­
tur.
Safvet Paşa oğlu Re’fet Beye yazdığı 3 Muharrem
89 tarihli mektupta diyor ki:
« Ali Paşa merhum için hakkımda lutfu himmetleri
pek kasırdır istemiş olsalar ne yapmazlar idi der idik, ve
fatından mukaddemce maaşıma beş bin kuruş zammet-
tirmesile istiklâli hukuk etmiş oldu, şimdi her an ve da­
kika kendusini rahmetle yaddetmekteyim, zira merhum
berhayat olarak sadarette bulunmuş olsa beni böyle şeh-
riyye on dokuz bin kuruş maaş ile btrahmak ihtimali yo-
gidi, gerçi Paristen avdette Meclisi Valâya me’mur ol­
dum, fakat iki mah mürurunda Ticaret Nezaretine ta’yin
ettirdi ve Giridde bulunduğu esnada altes ile (Prens
Mustafa Fazıl Paşa) Ülfet ve Subhi Paşa ile karabet mi-
sillû külliyen hilâfı marazisi, olan bir hareketten dolayı
kendusince azlim lâzım geldiği ve birtakım müffsidler1
kendusini bu yola sevk ve teşvik eyledikleri halde mü-
cerred hukuk ve ülfeti kedimeye riayeten Maarif Neza­
retine tahvili me’muriyetimle iktifa eyledi.»
Bununla beraber Safvet Paşanın bu mektubundan
Âli Paşanın Subhi Paşadan hoşlanmadığı da anlaşılıyor.
Metrûkâtı arasındaki hal terceırresinde Hariciye Ne­
zareti vekâleti için deniliyor ki:
«.Hariciye Nazın Fuad Paşa hastalığı münasebetiyle
Avrupaya azimetlerinde 19 Safer 1285 tarihinde rabian
Hariciye Nezâreti vekâleti ilâve olunmuştur. Bu d efa
12 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Nezareti Hariciye vekâleti hususunda Âli Paşa muvafa­


kat eylememiş ise de nazın bulunan Fuad Paşa bu emri
doğrudan doğruya padişahtan istihsal eylemiş olmasına
dan çaresiz olarak icra olunmuştur. Âli Paşanın bunu,
arzu eylememesi orta yerde Girid mes’elesi mevcud olup
Safvet Paşa ise bulunduğu hizmetlerde sahihan izhan
hamiyyet eder bir zat olduğundan bu madde hakkında
meydana koyacağı iktidarına Abdülâziz Han hazretleri*
nin öteden beru hakkında derkâr olan emniyyet ve hüsnü
teveccühlerini yeniden husule getireceğine mebni olup
ve hattâ Babıâli cânibinden neşrolunan kırm%zı kitabın
ikinci nüshası La Turquie gazetesi matbaasında tab’ olu­
nup neşrolunmak üzre iken Âli Paşa bunuhı neşrini iste-
miyerek emri mahsuslariyle ihrak e|dilmiştir. Sebep ise
bu ikinci nüshada Girid işlerinin bir sureti matlûbede
cereyanına dair sebkeden vukuat hep Safvet Paşanın asa­
rı k a le m iy y e le r i bulunduğundan Fuad ve Âli Paşalar gibi
bir zat dahi mevcud olduğunu ilân demek olacağıdır. Va-
kıâ Safvet Paşanvn ne oduğu Avrupaca ve buraca havas
mey anında ma’lûm ise de bunu avam için de bildirmece
ciheti düşünübn.üş olmalıdır.» [1].

[1] Safvet Paşanın Âli Paşa ile Terceme odasına birlikte me’mur
edilmeleriyle başlıyan arkadaşlık ve dostluğu Ali Paşanın yükselmesine
k?dar çok samimiyetle devam ettiği ve Hariciye Nazırlı,çından, hele
sadrazamlıktan sonra samimiyyetini kaybeylediği Safvet Paşanın met-
rûkâtı meyan mdaki mektuplardan anlaşılmaktadır. Ali Paşanın 1260
senesine kadar hemen her vesile ile yazdığı mektuplara ondan sonra
fasıla verilmesi ve Safvet Pa^a tarafından hepsi saklanan mektuplara
bu tarihten itibaren nadir olarak rastlanması bunu gösterir. Ali /Pa­
şanın pek çok olan mektuplarından Saffet Paşaya hürmet ve mu­
habbetini pöstermokle beraber bazı tarihî hâdiselere de temas eden­
lerden birkaçı aynen aşağıya konulmuştur:

Maruzu çâkeri direm harideleridir ki


Çeçende takdimi savbi savabnümayı âlileri kılınan ma~
ruzatı âcizanemin vüsulünden bahisle hakkı âcizanemde
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 13

Safvet Paşa o zamanın ricali arasında değerlilerden


madud olmakla beraber Âli Paşanın kendisini bu derece
çekememesine ve rakip telâkki ile çekinmesine pek az ih-

derkâr olan teveccühatı haıkikiyyei veliyyün neamilerinin


bekasım ve hususatı saireyi hâvi ve envai kelimatı dil-
Tvüvctzane ve ta’ biratı intifatkâraneyi muhtevi irsal ve ih­
san buyurulan bir kıt’a emimamei samileri bu kerre
ziver, ârayı enamili ta’zim ve ibcal olarak derkâr olan
bunca meşagili seniyyeleri arasında bu abdi nâçizlerinin
dahi nâmı âdzanemi unutmıyarak bu veçhile aralık ara­
lık emirname irsaliyle taltifa masruf buyurulan himmeti
seniyyeleri bihakkin hüdavendi alîm bu bendei nkkıy-
yet vesimlerine müstelzimi iftiharı azim olmasiyle ed’-
iy.ei maruzai muvaffakiyet ve tezyidi ikbali devletleri
tezkâr ve tekrar kılınmış olduğu beyaniyle mücerred mem­
nunu, iltifak ve talebkân mehasını teveccühatı seniyyeleri
olduğumu beyanen arİzai bendekâneme terkim ve tak­
dim kılındığı inşaallahü tealâ ma'lûmu münimaneleri
buyuruldvkta ba’dezin dahi savbi çakeranem âsan te-
vecciShatı miekârim ayjatı veliyy^lni’maneleriLe meşmul
ve mübahi buyurulmak babında, emrü irade efendim haiz-
retlerinindir.9 /25 L 54 mühür: Aü.
Mektubun başındaki yazı:
Geçenlerde takdimi savbi valâlan kılınan arizai âci-
zanemin birinde şu ma’hud Baron Kriştayn’m tasvir
maddesi tahrir ve iş’ar olunmuştu* Hususu mezburun tıpkı
iş’an bendekânem veçhile bir ayak evvel hüsnü tesviye­
sine himmet buyurmaları mültemesi hazreti veliyyünneami
idüğü ve bu esnada bu tarafta gazetelerde görülmekte
olduğuna göre Beyoğlunda bir teatro bina olunacağı ve
muvakkaten ariyet olarak A t meydanında bir mahal
tahsis olunmuş olduğundan ve halkın pek tehacüm et­
mekte vdüğünden bu keyfiyetin dahi sıhhat ve ademi
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

timaJ verilebilir. Ali Paşanın ölümünden sonra sadaret


makamına getirilmemesi Abdülâziz’in halikındaki tevec-

sıhhatini iş’ara himmet ve inayet buyurulması niyazı


mahsusu bendegânemdir efendimiz.
Mektubun altındaki yazı:
Bu kerre dahi leffen takdimi hakipâyi samileri kılı­
nan mektubun bendehaneleri tarafına, irsaline himemı
seniyyeleıri derkâr buyurulması niyazı mahsusu çâkera-
nem idüğü ve Mösyö Bedhouse haddi zatında ma’lûmatlû
ve sifrülyeâ bir adam olduğundan ol veçhile odaya me’-
mur buyurularak anın dahi sayei ihsamvayei hasreti şe-
hinşahide bu yüzden bekâm olma,sı mucibi memnuniyet
olmağla üzerlerimize farzı ayn olan duayı tezayüdi ömrü
şevket ve ikbali hazreti mulûkâne tekrar-kılındığı beya­
nı tahşiyei metni nkkiyyete ni’melvesile ittihaz olunmuş­
tur efendim.
Zarfın üstü:
Bimennihi Tealâ.
V ekili ter cemanı Divanı Hümayun devletlû inayetlû
atifetlû veliyyünneam efendim Safvet Efendi hazretlerinin
savbi samilerine
Başka bir mektub:
Maruzu çakeri kemterleridir ki
Bend.ei kemineleri öteden beru zatıâlilerinin me’lûfı
iltifat ve müterakkibi aJıbân behçet âyâtlan olduğundan
eğerçi derkâr olan meşagili hemşireleri arasında bir de
anınla iştigale vakit bulunamıyacağı derkâr ise de patı
devletlerine mevhibei celilei samedaniyye olan hasleti
mekârım menkibeti kemali bendenüvazı ve atifet ikti-
zasınca bu ana kadar meşhudum olduğu veçhile bir ara­
lık bularak lütfen ve inayeten tarafı bendegâneme sıkça
niivazişname tahririne himmet buyurulacağı meczumu
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 15

ciih ve liyakatine itimadın ne derecede olduğunu gösterir


bir keyfiyyettir.

âcizanem olmasile birkaç haftadan beri hiçbir keremna-


meleri zuhur etmemesi bâisi endişe ve ıztvrab olmuş ise
de Ramazan ve bayram gailelerinden neş’et etmiş olacağı
mütaleasi bâisi te s lis ti hatırı pür melal olmuş ve her­
halde tevfiki nim’melrejiki hazreti perverkâriye karin ve
kâffei umuru aliyyelerinde netayici hasene, ve mütemed-
dine rehin oimaları ed’iyei lâzımesi tekrar kılınmakta
bulunmuş olduğu ve leffen takdimi huzuru valâyi kpri-
mileri kılınan mektubun bendehaneleri tarafına irsali
hususuna himemi seniyyeleri eı'zan buyurulmadı niyazı
mahsusum idüğü beyaniyle tekidi savabiti ihlâs ve ihtisası
ma’rifette arizai»âcizanem tahrir ve erkam ve teseyyürû
sui miikremet akşamları kılındığı inşaallahü tealâ. ma
lûmu âlileri buyuruldukta herhade savbi bendegânem
âsan teveccühatı seniyyelerile meşmul ve mübahi buyu­
rulmak babında lütuf ve irade efendim hazretlerinindir.
/ 5 Z 54 mühür: Âli
Haşiye:

Bu rütbe bilâ fasıla arıza takdimi ve tarafı âlilerin­


den keremname istid’ası vakıa bâisi tasdi' ise de çünkü
cenabı âlilerine hulûsu taviyyetim pek kadîm ve aşuri
olduğundan bari bu suretle olsun teskini ateşi ciğersuzi
firkat etmek mülâhazasına mebni işbu küstahiye mübade-
ret olunmakta olduğundan bu veçhile vâki’ olan kusuru
âcizanemin afvına inayet buyurulması niyazı bengânem
idüğü beyanı tahşiyei metni rikkıyyete ni’melvesile itti­
haz olunmuştur efendim.
Safvet Paşa Âli Paşanın bu mektubunu bizzat evine
götürmüş ve bu ziyaret sırasında bir kızının dünyaya gel­
diğini de haber aldığından yazdığı ceVapta bundan da
MEHMET) ES'AD SAFVET PAŞA

1872 (20 Receb 1288) de, on dokuz bin kuruş maaş ile,
Şûrayı Devlet âzalığına, 1873 (8 Rebiülew,el 1289) da,

bahsederek tebrikte bulunmuştur. A li Paşanın buna ver­


diği cevap:
Maruzu çâkeri kemineleridir ki
Geçenlerde takdimi savbi valâlan kılınan arizai ben-
degânamin vusulünü ve melfuf olan mektubun bendeha-
nelerine lütfen ve inayeten bizzat teslimine himmet bu­
yurulmuş olduğunu ve güperan edetyı şehri Şevvali şe*
rifte bir cariyeleri dünyaya gelmiş idüğünü ve Mazhar
Efendi merhumun biraderile Muharrem nam efendinin
dahi terceme odasına atılmış olduklarını ve bundan ak­
dem Paristen celb olunmuş olan kitabların semeni ma'lû-
mu Alyon bazirg&na te’diye buyurulmuş olduğunu mü-
tezarıimin bu kerre hamepirâyı ibcâl olan bir k ıfa kerem"
namei âlileri meali nüvaziş iştimali rehini iz1anı çâkera-
nem olmuştur. Mektubu md&kûrun olveçhile bizzat tes­
limi zahmetinin irtikab buyurulması ve cariyelerinin te­
vellüdünden dolayı ibraz buyurulan memnuniyyeti seniy-
yeleri zatıâlilerine mevhibei samedaniyye olan seciyyei be-
hiyyei bendenüvazı ve atıfete ve hakkı çakeranemde ib­
zal buyurulmakta olan hüsnü teveccühe ve muhabbeti
kerimilerinin bekasına delâlet etmesiyle müstelzimi kemali
mübahat ve meserretim olarak ed’iyei hayriyyei hüsnü
muvaffakiyet ve tezayüdü ömür ve menezziletleri tek­
rar ve tezkâr kılınmış olduğu ve efendii mumaileyhima-
nm m e’muriyetleri dahi eğerçi bâisi memnuniyyet olmuş
ise de çünkü bir müddetten beru tecrübe olunmakta ol­
duğuna göre odai mezkûrda me’murinin adedi tezayüd ve
tekessür ettikçe işe yarar adam bulunmakta zahmet çe­
kilmekte olduğuna ve merhumu mumaileyhin biraderle­
rinin hal ve haysiyeti ma’ lûm olub mumaileyh Muhar­
rem Efendinin ise elbette bittabi’ andan aşağı elamıya-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 17

otuz bin kuruş maaşla, ikinci def’a, Sadâret Müsteşarlı­


ğına tayin olundu.

cağı cihetle ikisinin dahi şimdilik bir adam, yerini tuta^


mıyacaklan umuru vazıhadan gibi göründüğüne mebnî
bari inşaallahü tealâ ilerude işe yarayabilmeğe kesbi li­
yakat eylemleri ve herhalde zatıâlilerine kuvvet ve su­
hulet ihsan buyurıdması eltafı bigâyei ilâhiyeden istid’a
kılınmakta olduğu beyaniyle istibkayi teveccuhatı seniy-
yeleri ma’razında arizai âcizanem tahrir ve izbar ve tis-
yarı suyi mekârim asarları kılındığı bimennihilkerim
rna’lûnıu âlii veliyyünneeamileri buyuruldukta herhalde
lütuf ve irade efendimivdir. 27 Za 5b mühür Âli.

Hamiş:
Leffen takdimi savbn valâlan kılman mektupların
devletlû übbehetlû veliyyünneam Sânm Efendi hazretleri­
ne ve diğerlerinin dahi mahallerine takdim ve irsaline
himmet buyurulması niyazımdır efendim.
Bir başkası:
Maruzu bendei kemineleridir ki
Sureti karan me’muriyeti müteyemminei aliyye ve be­
kayı teveccühatı seniyyelerine ve Hafız Efendi bendele­
rinin zeuzeknâmesi irsal ve inayet buyurulduğuna dair
Bükreşten firistadei savbi çakeri buyurulan bir k ıfa ke-
remnamei âlilerinin hâvi olduğu iltifat ve taltifatı behiy-
y eleri ne derecelerde mesruriyyet ve m-übahatımı müstel-
zim olduğunu Allah bilür ki lâyikiyle ta’rif edemem, it-
yanı edillei cedideye hacet olmadığı veçhile tarafı âlile-
lerime kadimi olarak derkâr olan ihtisas vâ ihlâsı bende-
gânem iktizastnca mülâkatı hayat efzayı kerimanelerin-
den dur ve mehcur olduğum hengâmda hiç olmaz ise
sik sik ihsannamelerme nailiyyetle bir mikdar teskini ate­
şi hasret etmek emelinde olduğumdan bir hayli vaMtten
2
18 MEHMED ES’AD 3AFVET PAŞA

Metrûkâtı meyalımdaki hal tercemesinde deniliyor


ki:

beru bu inayete mazhar olamadığımdan dolayı mahzun


ve melûl idim ve zatıâlilerinin hakkı çâkeranemde olan
hüsnü mizan sârailerine mebni bendelerini bu cihetle
mahzun bırakmayı reva görmiyecekleri ve biraz müddet
iltifatnatmelerinin arası kesilmesi mücerred me’muriyeti
vakıadan neş’et eylediği nezdi çâkeranemde tecarübü
adide ile miisbet olan halattan olduğundan bu veçhile
yazmaklığım hüda â’lem sitem mânasına değildir, bu ta­
rafları teşrif ve temaşa etmeğe dair olan arzuyu devlet­
leri er ve geç hâsıl olacağından yani elbette pençei sefa­
rete duçar olacaklarında iştibahım olmdyıp fakat tahas­
sür, ve iştiyakı bendegânem kemale ermiş olduğundan
şimdilik lidcelisseyahe teşrifleri bendenizin hakkımda
şimdilik Ueclisseyahe teşrifleri bendenizin hakkımda
böyle şeylere mâni ve haciz oluyor, hemen Cenabı Hak
ömrü ikbali sâmilerini müzdad buyurması daavatını tek­
rar etmekteyim, Bükreşe azimet ve avdeti âliyeleri kışa
tesadüf etmesi yollarda bir takım zahmet çekilmesini
mucib olmuş olacağından hayli endişede kaldım, gelelim
zevzekname bahsine, bunun tarafı cakeraneme irsaline
himmet buyurulmasindan dolayı hakipaylerine azım
teşekkürler ederim, zira kullarına bir müddet sermayei
hande oldu ve düşündükçe ilâve olunacak daha pek çok
zevat hatıra geldi, fakat Hâfız Efendi bendeleri kendü-
sini Hayr Efendi bendeleri ile rütbei Rabiaya yapmış ise
de meselâ Karagözün cihâz alayı hevasiyle şamdanı ba­
şına koyup oy my ayım der iken bütün üstünü başını
mum yağı ile berbat etmesi ve Hayr Efendinin dahi Ka­
ragözün develerinin hörgücü dokundu diyerek devletlû
Şevket Beyefendi hazretlerinin konağında ensesine te­
miz tokatlar yermesi hususları ikisinin dahi derecei ulâ-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

«Bu me’muriyet Mahmud Nedvtn Paşanın bir sureti


mahiranede oynadığı bir maddedir. Şöyle ki: Bû zat A b-

ya kaydolunmalannı istilzam etmez mi ve hele mumai­


leyh Hafız Efendinin pederinin çadırların boşlarını aldır­
mayı, taşçılara yoğurt yedirmeyi merak etmesi bir türtu
hatırımdan çıkmıyor ve aralkta bilâ ihtiyar gülüyorum ve
iki sene mukaddem bir gece mumaileyh ile beraber Bo-
ğaziçindeki bendehanelerine gitmiştik, sabahleyin uyku­
muzun arasında bir gürültü işittik ve kalkıp baktık ki
herifin biri hamamın henüz yapılmış olan kubbesini yı­
kıyor Hafız Efendi hiddet ile sebebi hedmi sual ettikte
herif cam delikleri hesapsız olduğundan yıkılması lâ­
zım gelmiş olduğu cevabını vermiş ve bendenizin o araç­
lık darılıp bunu evvelce hesap etmeniz iktiza etmez miy­
di yollu biraz lâkırdı döylemekliğim icap eder iken hiç
sesimi çıkarmadığım mumaileyhe bâisi taaccüb olmuş idL
İşbu sükuti âcizanem dahi garaibden olduğundan acaba
bunun kangi raddeye yazılması lâzım gelür ve şimdiye
kadar mumaileyh tarafından bir ufacık selâma bile nail
olamadğımdan hendusini vefasız defterinin başına yaz­
dığımı lütfen ifade buyurmaları niyaziyle mücerred ifayı
tesekküri iltifat ve istibkayı teveccühatlan marazında
takdimi arizaya mübaderet kılınmıştır herhalde irade
hazreti men lehülemrindir.

13 Safer 59 mühür: Elseyyid Mehmed Emin Âli

Mektubun başındaki yazı:


Saadetlû Hayr Efendi bendeleri hâkipâyi âlilerine
yüzler sürer, bu tarafa vürudumuzda bir aralık mübtelâ
olduğu illeti basurdan hamdolsun kurtuldu ve semeni sa­
bıkını ezserinev kesbeyledi v e belki evvelkini dahi geçti
D er saadete avdetinde Edhem Beyefendiye sani olmasın­
dan korkuluyor ve buralara geleli ma’ lûmatı daha ziya-
20 MEHMED I S ’AD SAFVET PAŞA

dülâziz hazretlerine kulunuz Hariciye Ndzın Server Paşa­


ya em viyyet üzre ise de devletin Avrupaya karşu idarei

deleştiğinden şimdi Louis Philippe dahi geru bıraktı efen­


dim.
Başka bir mektub:
Maruzu çâkeri diremharideleridir ki
Fehanvden sümme hamda sıhhati kâmilei âliyeleri
yerine gelmiş olduğunu mübeşşir ve envai iltifatı celile-
ye dair bu d efa residei desti inbisat ve iftihar olan bir
kıt’a inayetnamei sâmileri, meali kerem iştimali karini
itfanı çakeranem olmuştur, mübalâğasız ve müdahenesiz
olarak, efendimi kardeşten ileru bildiğim ve zamanede bu­
lunması müşkil ve belki mümteni’ olan muhabbeti ha­
lise ve âsan vefa ve inayeti zatıâlilerinde müşahede ey ­
lediğim cihetle vücudi bihbudi keremkârilerime ânz o-
lan inhirafı cüz’i hüzün v e esefi küllü bendegânemi istil­
zam eylediği Cenabı Hakka ma’lûm ve beşareti muave-
deti afiyyeti girankıymetlerinden hâsıl olan süruru âci-
zanemin ta’rifi müteassir olacağı emri gayri mevhum ol­
makla fimabad o makule avarızı rüzgârdan masun ve
kemali afiyyet ve ferhat ile hemişe sadr pirâyı izzü ik­
bali ebednumun olmaları duayı lâzımüledasım tekrar et­
mekte kusurum yoktur, bu sene bendehaneleri civarına
rağbet buyurulması validem cariyelerine şu mahzuniye-
ti kalbiyesi arasında büyük teselli olacağından dilsuhtei
ateşi iftirak ve tahassür olduğum halde hazreti feyyazı
mutlak cümlemiz hakkında hayırlusunu ihsan buyurma­
sı daavatına muvazabet üzereyirû, vakıâ tıpkı iş’an âli­
leri veçhile derkâr ohm monotonii ahval erbabı stdku iz­
zete İrası melankoli etmemek muhal olmasiyle hemen Rab-
bimiz tealâ ve tekaddes hazretleri kuvvetler vermesini
temenniden başka çare yoktur. Naib hâfızm tarafı âlile­
rine iki satır bir ariza takdim etmemesi mumaileyhin m-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

politikiyesine kesbi ma’lûmat etmiş bir zatın daima be­


raberimde bulunması lâzımdır. Müsaade buyurulduğu ve
münasib görüldüğü halde Safvet Paşa kulunuzu müste­
şarlık hizmetiyle yanımda bulundurmak istiyorum deme­
sine sultanı âli dahi pek münasib ve pek güzel olur
ama Safvet Paşa buna nasıl muvafakat eder buyurma­
larına cevaben kulunuz kendusine teklif ettim, bir hiz­
metkârın vazifesi efendisinin gösterdiği {hizmeti hüsnü
ifa etmektir gibi söylenmesine padişah hazretleri sahi-
han mahzuziyyet ile öyle ise Babıâliye azimetle icra eyle
buraya da ğelsühı buyurmaları üzerine hemen Babıâliye
gelerek Safvet Paşayı nezdine celb ile bugün sarayı hü­
mayuna azimetle huzuru hümayuna çıktığımda birtakım

sabi insaniyyet ve şükraniyetten bi behre olduğunu bir kat


dahi isbat eder ise de bihikmetillahi te ala bu hareketler
yani bir adam ile birlikte ikenolunan arzı mahabbet ve is­
tikametler aynlvndığı gibi unutularak iktizayı vakte göre
davranmışlar bizler de âdet hükmüne girmiş olmağla mAv-
maileyhin dahi ekseriyete ittıbaına hami ile bu efkârda
olan yadigârları ötedenberu nasıl çürütmüşler ise anı dahi
o merkeze tenzil buyurduklarından sonra Istanbulda ol­
duğu müddetçe meselâ aralıkta hayal getürdür gibi mec­
lise çağrılıp eğlenmek uyabilür zannederim. Ba’dezin dahi
hakkı çâkeranemde hüsnü nazarı çâkemüvazileri sezavar
buyurulmak babındı emrii irade hazreti veliyyülemrindir
8 C. 60 M

Bu mektublarla diğer vesikaları vermek lûtfunda bu­


lunan paşanın torunlarından muhterem Kadri Cenanı Bey­
le kendisi ile tanıştırmak ve daha başka tavassutlarda bu­
lunmak suretiyle gösterdiği pek kıymetli yardımdan dolayı
Aziz ve faziletli dostum Subhi Paşanın oğlu Vehhap K o­
ca Memi’ye sonsuz şükranlarımı sunmayı borç bilirim.
22 MEHMED ES’AD SAFVET PASA

sözlerden sonra kenduleri Hariciye Nazın Server Paşa­


dan ezher cihet memnun olup bendenizin lisan âşinâ
olmadığımdan bahisle devletin mesalihi hâriciyesine kes-
bi vukuf ve ma’lûmat etmiş bir zatın beraberinizde bu­
lunmasını arzu ederim. Safvet Paşa müsteşar sıfatiyle
yanınızda bulunmağa muvafakat ederse pek memnun o-
lurum buyurdular deyüp Safvet Paşa dahi bu keyfiyyeti
samimî dinliyerek muvafakat eder etmez hemen teşri­
fatçı efendi celb olunarak me’muriyeti icra olunmakla
beraber arzı teşekkür zımnında sarayı hümayuna gidip
serkurena Hurşid Beyin delâletiyle huzuru hümayuna
duhulünde birçok iltifatı şahaneye mazhar olur, ve bir
İltifatı mahsus ohnak üzere paşa siz Avrupamn pay i- 1
tahtlarını gördünüz, buralarda güzel saraylar ve âli eb-
niyeler dahi görmüşsünü'zdür. Biz burasım eski Arab
usulünde yaptık. Hurşid sizi gezdirsün. Bakalım nasıl
bulursunuz buyururlar. Beyfendiyle beraberce hamam
dairesine kadar gezip odasına avdetlerinde gûya zatı şa­
haneye ma’lûmat vermek üzre gider gibi sekiz on dakika
kaybolup avdetle efendimiz haremi hümayunu teşrif bu­
yurmuşlar, siz beklemeyiniz, ben meşhudâtı vakıanızı mü-
nasib lisan ile arz/ve ifade ederim derler. Safvet Paşa dahi
çıkıp gider. Bir saat sonra zatı şahane Hurşid Beyi çağı­
rıp ne yaptınız, Safvet Paşa nerede deyu sual ederler.
Mumaileyh dahi iradei şahanelietri veçhile sarayı âliyi
gezip bugün komisyon olmağla avdet eylediler diye ida-
rei lisan eder. Safvet Paşa saraya geleceğinden zatı şa­
hane ile yalnızca bırakılmaması Hurşid Beye sadrâzam ta­
rafından ta’limat verilmiş olduğu kurenadan bir zat
tarafından sonradan rivayet olunmuştur.»

Yine o sene (2 Cümad-eü-ahire 1289) da Adliye, 1873


(12 Muharrem 1290) da, elli bin kuruş maaşla, Hariciye
Nazırlığına tayin olundu.
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA 23

Metrûkâtı arasındaki tercemei halde bu memuri­


yetleri için şu izahat verilmiştir:
«.Mahmud Nedim Paşa azl ile Midhat Paşa sadarete
gelmekle Safvet Paşa elinde bazı kâğıtlar ile odasına,
girdiğinde paşa hazretleri müsteşar sıfatiyle kabul etme­
ğe cesaret edemem diyerek derhal Adliye Nezaretine
ta yini hususunu arz ile iradesi vürudunda nezareti mü-
şarünî\&yhaya 2 Cümad-elıahire 1289 nasb ile hamisen
Hariciye Nezareti vekâleit ilâve olunmuştur. 12 Muhar­
rem 1290 da nezareti müşarünileyha asaleten uhdelerine
tevcih buyuruldu.»
iki ay sonra (18 R,ebiülevvel 1290) da infisal etti.
Metrûkâtı nıeyanındaki hal tercemesinde infisali
hakkında aşağıdaki izahat verilmektedir:
«Bu infisalleri Sadrâzam Şirvanizade Rüşdü ve Ser­
asker Hüseyin Avni Paşalar ile beraberce buunmasının
kendulerince uyamıyacağından neş’et eylemiştir. Lâkin
bunun Hariciye Nezaretinden azlini padişahtan taleb ey ­
lemek ortaya esaslı bir mes’ele koymağa mütevakkıf olup
şimdi Almanya devleti sefareti olan mevki’ İslâm kab­
ristanı olduğundan bu mahal Almanya devleti sefaret­
hanesi inşa olunmak üzre verilmesi beynelislâm ve alel~
husus sınıfı ulemaya pek. ziyade te’siri olacağından ba­
hisle arz ve ifadesiyle Safvet Paşa Hariciye Nezaretinden
azl ile bu mes’eleyi diğer surette tesviyeye muktedir bir
zatın ta’yini lüzumunu gasterdiklçrinden Raşid Paşa
nezarete getirilmiş ise de bu yerin sefarethane olmak,
üzre Almanya devletine verildiği vel devleti müşarün­
ileyha tarafından memnuniyet ve mahzuziyeti mübeyym
varid olain resmî telgrafın tarafı padişahiye arz olunma­
sı Hariciye Nazırı sabıkı Halil Şerif Paşa zamanında
olmuş bitmiş bir madde olduğundan bu yer diğer surette
yola konması ne Safvet ve ne Raşid Paşalar işi olmadığı
24 MEttMED ES’AD SAFVET PAŞA

derkâr ve aşikâr iken muvaffak olunuyor zan ve milta-


leai acibesiyle Safvet Paşa azledilmiş ve buna muvaffak
olmak üzre Paşid Paşa vasıtasiyle Almanya sefareti olmak
üzre Mektebi Sultânı ebniyesi civariyle beraberce veril­
miş ve sefir hazretlerini iğfal için sefaret me’murlan
nişanlar ve birçok paralar arz ve teklif olunmuş ise d s
bu işe dair devleti tarafıma sefir tarafından bir gûna iş’a-
ratta bulunamıyacağından bahisle Hariciye Nezareti va-
sıtasiyle kendusinin tebdil edilmesi devleti canibinden ta-
leb ve iltimas olunabilur gibi sözlerde gösterdiği fetanet
üzerine bunlar bir çare bulamayıp bu yerin verilmesi
tekrar arz olundukta sadrâzam paşaya eyû ya bu işin o-
lamvyacağı düşünülmeden ne için Safvet Paşanın azlo­
lunması lüzumunu ihtiyar ettiniz diyerek Sadrâzam ve
Serasker Paşalara ziyadesiyle inkisarda bulunmuştur.»

înfisali münasebetiyle sefirlerden birinin yazdığı mek­


tuba Safvet Paşanın verdiği esvap dikkate değer. Müs­
veddesi metrûkâtı arasında kendi el yazısiyle, bulunan
bu cevap aynen şöyledir:

«Hariciye Nezareti celilesinden vuku’ bulan infisaii


âcizanem mesmui sâmileri olarak bu keyfiyyet hasb-el-
muhalesa nezdi valâyi vefa şiarilerinde mucibi esef ve
teessür olmuş olduğu bey aniyle hakkı âcizanemde bekayı
tevecciihaU aliyyei ihlâs nüvazileri tebşiratını ve envai
kelimâtı tesliyet âyâtı hâvi bu kerre residei desti i’zaz ve
tekrim olan bir kıt’a tahriratı belıiyyei sefiraneleri meali
mekârim iştimali rehini iykani dcizi olmuştur. Zâtı me~
kârim sematı samileri şimei kerimei mürüvvet ve insa­
niyetle mevsuf olduklarından ehibbayı ihlâs peymayi
kervmanelerinden bulunanlarca vaki’ olan arizatm nezdi
samii hukuk perverilerinde baisi teessiir olacağında iş-
tibah olmayıp şimdiye kadar sayei ihsan vayei hazreti
şahanede min gayri istihkak bilâ fasıla hizmet ve me’-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA
İÜ

muriyette bulunularak dimağı âcizanem heniifz merareti


azil ve infisal ile telhgâm olmamış olduğundan bu lezzeti
telhii esman rüzgâr dahi tecrübe olunmak üzre muave­
net istidadı efkâr ile ihtiyan uzlet edilmiştir. V e şimdiki
halde zuhuru eltâfı malâ nihayei cenabı rezzakt âleme
intizar ile imran evkatü ahyan ve dünyalarca mazhan
lûtf ü ihsanı olduğum zatı muallâsıfatı hazreti padişa-
hinin ejzayişi eyyamı ömrü ikbali âlii cihanbanileri ed’-
iyyei maruzasını virdi zeban etmekteyim. Şimdiye kadar
hiçbir taraftan suali halü hatıra dair iki satır bir varak-
pareye nail olmamış olduğum halde tarafı âlilerinden en­
vai taltifat ve tesliyatı şâmil şeref vürud eden salifüzzikir
tah riratı aliyyei ihlo.nüvazii kerimaneleri doğrusu ne de­
recelerde mucibi teşekkür ve memnuniyet olmuş oldu­
ğunu ta’rif ve beyanı biruni ez imkân olmakla hemen mu-
vazabi olduğum duayı afiyeti zatiye ve hüsnü muvaffa­
kiyeti sefiraneleri pirayei zdbanı tekrar ve tezkâr kılın­
mış olduğu beyaniyle hassaten ifâyı farizai şükür güzari
ve mahmedet ve istibkayi teveccühatı mekârim gayati
kerimanelerine mübaderet ma’razında takdimi nemikai
muhalesate müsaraat kılındığı rehini ilmi sâmii sefirane­
leri buyuruldukta olbabda emrü irade efendim hazretle-
rinindir.»
Hariciye Nezaretinden infisalinden biraz sonra on
beş bin kuruş ma’zuliyyet maaşı bağlandı.
Maaş tahsisi münasebetiyle kendi kalemiyle yazdığı
yazdığı teşekkürname:
«Pul kadar değerim olmadığı ve şayanı takdir bir gû-
na hizmeti kemteranem sebkat etmemiş bulunduğu hal­
de mücerred kidemi ubudiyyetime merhameten bu kerre
çökerlerine şehriye on beş bin kuruş maaş tahsisi husu­
suna emrü iradei ihsan adei hazreti padişahi müteallik
ve şerefsüdıır buyurulmuş olduğu hamezibi tebcil olan
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

bir kıt’a tezkerei samiyei cenabı vekâletpenahilerinde


tebşir ve iş’ar buyurulmuştur. Velini’meti bi minneti­
miz padişahı adalet Unvan ve şehinsahı sahibi cihanba-
nileri olan şimei fahimei lütfü mürüvvet ve seciyyei
celilei ihsan ve atifeti seniyyei hazreti tâçdarileri icabı
âlisi olarak şimdiye kadar mazhar ve müstağrak olduğum
bunca iltifat ve inayeti cenabı padişahinin ifayı farizai
tahâis ve teşekküründen min küllılvücuh âciz olduğum
halde bu suretle dahi hakkı ubeydanemde bi diriğ ve
sezavar buyurulmuş olan ihsanı çelil ve lûtfi bi adîli
hazreti padişahı doğrusu çakerlerine ne yapıp ve ne di­
yeceğimi şaşırtmış olduğundan ve çâkerleri misillû nâili
eltafı namütenahi olan bendegânca ifayı vecibei şükra-
niyyete muvaffakiyyet dâiyesi bir emri müstehilülimkâ-
nın husulünü temenni kabilinden olduğu meczumu kem-
teranem bulunduğundan yalnız elimden gelebilen bir
hizmeti mukaddesei milliyenin ifasını yani vücudu mes’-
udü hümayunlarının bu mülkü milletin saadet ve selâ­
meti hali için bir atiyyei mahsusai ilâhiyye olan zatı kud-
siyet âyatı hazreti şehinşahinin kemali sıhhat ve âfiyet
ve jartı inşirah ve meserretle ilelebed piraye bahşi şe­
riri şevket masiri saltanat ve ziynet efzayı dihimi übbehet
vesimi hilâfet olmaları ed’iyyei ma'niza,sının tekrarına
hasn evkat kılındığı muhatı ilmi âlem şümuli cenabı ve-
kâletpenahileri buyuruldukta clbabda emrü ferman haz­
reti veliyyülemrindir.»
Yine o sen,e (5 Şevval 1290) da yirmi bin kuruş ve­
kâlete ve yirmi bin kuruş âzalğa mahsus olmak üzre kırk
bin kuruş maaş ve ŞûrayıDevlet âzalığı ile riyaset ve­
kâletine tayin olunup 1875 (17 Safer 1291) de, ikinci
defa, Maarif Nazırlığına, ayni sene (8 Zilhicce 1291) de
yetmiş beş bin kuruş maaş ve tayinatı mahsusa ile, ikin­
c i defa, Hariciye Nazırlığına nasbedildi.
Pariste çkan L ’Illustration mecmuaası bu me’muri-
MF.HMFD ES’AD SAFVET PAŞA o

yeti münasebetiyle, güzel bir resmini de koyarak, şunları


yazmıştır:
«Resmini dercettiğimiz Safvet Paşa isti’fa eden A -
rifî Paşanın yerine Devleti Aliye Hariciye ‘Nazırlığına,
ta’yin olunmuştur. Bilindiği üzre 1865 - 1866 da Paris el­
çiliğinde bulunmuştur. Altmış yaşındadır.
« Çok genç iken Babıâli Terceme odasına girerek bi­
raz sonra Divânı Hümayun baş tercemanlığma, mütea­
kiben Sultan Abdülmecid’in kâtipliğine ta’yin edilmiş ve
bu vazifeden çekilince dostlan olup bugün isirlerine
iktifa eylediği Reşid, Ali ve Fuad Paşalarla birlikte D ev­
leti Aliyyenin teceddüdü sebeblerini tehiye eden bütün
mühim meclisere iştirak eylemiştir.
%1865 Paris muahedesine tevfikan, muahedeyi imza-
lıyan devletlerin murahhaslarından mürekkep olarak,
Eflak - Buğdan beyliklerinin nizamnamelerini tedkik et­
mek ve 1858 mukavelesi ahkâmını hazırlamak üzre bir
komisyon toplanmıştı. Safvet Paşa bu komisyonda D ev­
leti Aliyye murahhası sıfatiyle bulunarak riyaset vazife­
sini dikkate şâyân bir surette ifa etmiş ve Fuad Paşa Tu­
na eyaletlerinin teşkili hakkındaki konferanslarda bu­
lunmak üzre Parise gittiği vakit o babdaki ma’lûmatvnı
Babıâli murahhasına tevdi’ etmekle mükellef tutulmuştur.
«H ohenzollern hanedanından Prens Charles, bir ih­
tilâl neticesinde devrilen Prens Couza’mn yerine Eflak-
Buğdan birleşik prenslikleri hospodarlığvna ta’yin edil­
diği sırada Safvet Paşa Paris sefiri idi. Hâmi devletler?
bu muhataralı vaziyet üzerime müzakere icrası için top­
landıktan vakit Safvet Paşa o içtimada Devleti Aliyeyi
nadir görülür bir ehliyet ve nezaketle dolu bir metanet­
le temsil etmiştir.»
Bundan sonra bulunduğu me’muriyetler ve gördüğü
işler kaydedilerek yazı şu cümle ile sona erdirilmiştir:
28 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

aSafvet Paşa sebat ve metanetin son haddini i’tidal


ve adalete son derece hürmet hisleriyle daima teklif et­
miştir. Osmanlt imparatorluğu tebeasını, cins ve mezheb
tefrik etmeksizin, daima ayni vatanın evlâdı telâkki et­
miştir. Bu hissiyat, yalnız insaniyyet muhibbi değil, bel­
ki memleketini muhtevi olduğu her türlü kabiliyetler­
den istifade eder bir halde görmek istiyen ehil ve dira­
yetli bir adanmn hissiyatıdır [1].»
1876 (7 Şevval 1292) de infisaîi vuku buldu.
Azline dair kendisine yazılan tezkerenin sureti :
«Devletlû efendim hazretleri
Bu kerre emrü fermanı hasreti padişahi muktezayı
âlisi üzre Hariciye Nezareti çelilesi *tebeddül etmiş olup
bu keyfiyyet hakkı âlilerinde baisi endişe olacak bir gûna
esbabdan neş’ el etmediği beyaniyle tetzkerei âcizi terkim
kılındı efendim.
7 Şevval 92 ve 25 Teşrinievvel 91 M.

1877 (13 Rebiülâhir 1293) de, otuz bin kuruş maaş­


la, ikinci def’a, Adliye Nazırlığına ta’yin ve yine o sene (25
Cümad-dl-ulâ 1293) de, otuz dokuz bin kuruş maaşla,
üçüncü defa, Hariciye Nazırlığına tahvil olundu.
O sırada ecnebi devletleri murahhaslarından mü­
rekkep olarak Tersanede toplanan konferansa birinci
murahhas sıfatiie iştirak etti.
1878 (7 Receb 1294) de Nafia Nazırlığına tahvil o-
lundu. Safvet Paşanın Hariciye Nazırlığından Nafia Na­
zırlığına tahvili Ruslarla açılan harbin en şiddetli zama­
nında vâki olmuş idi. Arz tezkiresinde buna sebep ola­
rak «Hariciye Nezaretinin ahvali hazıraya müterettep
mesaili mabsusadan dolayı bilkiilliye kesbi ehemmiyet
etmesiyle hukuku saltanatı seniyyeyi muhafazaya mukte-
(1) 6 Şubat 1875, numara 1667.
MKTTMTgn ES’AD SAFVET FAŞA 29

dir bir zâtın vücudüae lüzumi kavi göründüğü ve. Arifi


Paşanın liyakat ve istikameti cihetiyle ahvali hazırada ef-
kân isabet âsarı tâçdâriye muvafık harekete muvaffa­
kiyeti akvayi me’mul bulunduğu» yazılıdır.
Ali Fuad Bey [Servetifünun, numara: 1549-75] bu­
nu kaydettikten sonra «tebeddülün sebebi hakikisine ge­
lince» diyerek şunlan ilâve ediyor:
«Safvet Paşanın büyük mahdumu Hariciye Mek-
tubçusu Re’fett Beyin gûya Rusya sefareti baş tercemam
Mösyö Öno ile mukâtebesi olduğu bazı taraftan tasni’ ile
sem’i hümayuna ilka edilir.
«Fakat evvelemirde buna inanilmıyarak keyfiyyet
Edhem Paşaya açıldıkta, o da böyle bir şâyia deveran
etmekte olduğu yolunda idarei kelâm eylemesiyle, Safvet
Paşa Hariciye Nezaretinden kaldırılıp Re’fet Bey dahi Ha­
riciye mektubonluğundan azledilir. Safvet Paşa bu is-
naddan ve kendi ta’ birmce «Edhem Paşanın bu kadar
senelik hukuk ve ülfete ve sadarete me’muriyetinden
beri kendisine karşı göstermiş olduğu hulûs ve istikame­
te riayet etmeyip makamı tasdikde bulunmasından ve
mfisaline dair olan tezkirede nezaretin hukuku saltana­
tı seniyyeyi muhafazaya muktedir bir zatın vücudu m
lüzum gösterdiği cümlesinin isti’maî edilmesinden» ga-,
y et münfail olduğundan Nafia Nezaretinden isti’fa eyle­
miştir. Müşarünileyhin isti’fası üzerine «devletin en zi­
yade müşkül bir mevki’de bulunduğu öyle bir zamanda
hizmetten tebaüd etmemek muktezayı hamiyyet olup ne­
zaretlerin cümlesi vükelâlık ve haysiyyet ve i’tibarlan
müsavi bulunduğundan me’muriyetine devam etmesi»
irade olunmuş ise de isti’fada ısrar etylemesile Adliye
Nezaretine nakil ve bilâhare Şûrayı Levlet riyasetine
ta’yin edilmiştir.»
Mehmed Arif Bey azli için başka sebep gösteriyor.
Diyor ki :
30 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

«Niğbolunun Ruslar tarafından zaptolunması üze-,


rine Istanbulda hey’eti vükelâ akdi meclis eyledi. Bu
hey’et miyanmda yalnız Hariciye Nazın Safvet Paşa
hakikati hali tasvire cesaret ederek dedi ki : ( Min
gayri me’mul taliin yardvmiyle Anadoluda Devleti A liyye
ordusu güzel ve hakikî neticeler hâsıl etmiştir. AncaJc
Rumelinden bu misillû muzafferiyyetler me’mul ve he-
sab olunamıyor.)
«Buna ilâveten dedi ki: ( Sahihan bizim askerlerimiz
kanaatkâr, cesur, itaatlidirler; bütün âlem bu hakikati
teslim etliği gibi bizzat düşmanlarımız bile i’tiraf eder­
ler. Lâkin bu gayyur ordular ademi ihtimam ve na ehillik
ile kumanda ve idare olunuyor.Bir musibet ve âfetin vu­
kuundan evvel ihtiraz etmeliyiz. Eğer biz kâr dânâ ve
siyaset âzma adamlar isek Anadolu cihetindeki muzaf-
feriyatm iyi neticelerinden istifade ederek Avrupanm
tavassutunu taleb ve ona muvaffak olmaklığa sa’yü ik­
dam eylemeliyiz; yok eğerçi sahte' bir vekar mes’elesine
tebaiyyetle son mertebeye kadar harb etmek ister isek
memleketi bir büyük muhataraya ilka etmiş olacağımızı
mütalea ediyorum. Vicdan ve vazifem bu mütaleatımı
ihbara beni mecbur etmiştir.)
«Müşarünileyhin bu sözü hey’eti vükelâca fena bir
halde telâkki olunarak derhal azil ile yerine na ehil o-
lan Arifî Paşa geçirildi; birkaç gün sonra bu da azlolu-
narak yerine harb tarafdan olan Server Paşa ta’yin o-
lundu intiha ( jl J je- [1].»
Ahmed Saib Bey «Başımıza Gelenler» müellifinin
mütaleasını ufak tefek değişikliklerle eserme geçirmiş­
tir. Onunki de aynen şöyledir:
«Yine o günlerde meclisi vükelâ hemen her gün top-
[11 Başımıza Gelenler, ikinci tab’ı, sahife 282 - 263.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 31

lanıyor ve ahvali müzakere ediyordu. Niğbolu kalesinin


düşman tarafından zabtı dahi ortalığı epeyce sarstı. lkin~
ci günü, yani Temmuzun beşinde vükelâ yine bir meclis
akdetti. Mecliste her taraftan fikirler sarfolunmakta iken
Hariciye Nazırı Safvet Paşa orduların ahvali müessife-
sinden bir lisanı yeisle beyanı efkâr etti. V e en sonra
hazırıma hitabla «Şübhesiz bizim asker gibi çesur ve fe­
dakâr asker dünyada yoktur. Bu ciheti düşmanlarımız
bile tasdik ederler. Fakat ordularımızın başlarında bülu-
ann ümeramız hiçbir iktidara malik zetiat /değildirler.
Bu sebebden bendeniz daha ileride vukuu melhuz peri­
şanlıktan korkuyorum. Bana kalırsa şu sırada ahvalden
biVistifade muharebeye bir an evvel hitam versek daha
iyi olur. Biz şimdiki halde Anadoluda galibiz. Ruslar da
Rumelide. Binaenaleyh şimdi sulh için Ruslarla muha­
bereye girişecek olursak zannederim ki vekar ve huku­
ku Osmaniyeye muvafık bir sulh elde edebiliriz» diye
buyurdu. Paşanın bu sözleri \zatı şahaneye arzolundu.
Hünkârın hoşuna gitmedi. Safvet Paşa o gün azloluna-
rak yerine Arifi Paşa ta’yin olundu [1].»
İnfisal için delillere dayanan birinci sebep şüphesiz
ki daha kuvvetli ve daha doğrudur. Bununla beraber
ikinci sebebin de hâdisede tâli bir müessir olmuş olması
dahi ihtimal dahilinde görülebilir.

Nafia Nazırlığını kabul etmıyerek istifada ısrar ey­


lemesi üzerine yine o sene (19 Şaban 1294) de, otuz bin
kuruş maaşla üçüncü defa, Adliye Nazırlığına tayin o-
lundu. Ayni sene (1 Saf er 1295) de Şûrayı Devlet reis­
liğine nakil ve o sırada Rusya müsailâhası müzakeresi
için murahhas olarak Edimeye i’zâm edildi.

[11 Son Osmanlı - Rus muharebesi, Mısır, Hindiye matbaası,


1327, sahife 130 - 131.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

1879 (16 Safer 1295) de, kırk bin. kuruş maaşla dör­
düncü defa, Hariciye Nazın oldu.
Mahmud Celâleddin Paşa Hariciye Nezaretine tayi­
nini şöyle yazıyor:
«Hariciye Nazın Server Paşa murahhaslıkla Kızan­
lıkta iken İngiliz matbuatından «Daily News» gazetesi­
nin Rusya ordugâhında bulunan muhbiri ile mülakatın--
da «Devleti Aliyeyi muharebeye tutuşturup da bu hale
getiren İngiltere devletidir. Bitaraflık içinde bizi kâh!
y e’se, kâh ümide düşürdü. Nihayet şu belâya uğrama­
mıza sebeb oldu» deyu ba’zt şedidülmeal sözler söyler.
Muhbir bunlan mensub olduğu gazete idarehanesine bil­
dirip neşrettirir. İngiltere devleti ise Server Paşanın sı­
fatı me’muriyeti i’tibariyle şu ifadatmı kasde makrun bir
teşebbüsi resmî renginde telâkki edip îstanbulda bulu­
nan İngiliz elçisi Lâyard Server Paşa baki oldukça Hari­
ciye Nezaretiyle icrayı muamelât ve mükâlemattan teba-
üd için devletinden emir aldığını Babıâliye tebliğ ve mü­
şarünileyhin fi mabaad o makamda bulundurulmamak
üzre azlini İngiltere Hariciye Nazın Lord Derby dahi
' Musuros Paşaya tekid eyledi.
«Bir devleti müstakillenin kendu vükelâsından biri­
ni azletmesi için diğer devlet tarafından icbar edilmesi
hukuku beynelmilel kavaidine bilkülliye mûnafi iken İn­
giltere devletinin bu hususda kemali şiddetle gösterdiği
tahakküm kabul olunur halâttan değil idi. Ne çare ki
o günerde İngiliz donanması Boğazdan girmiş olmasiyle
Ingilizlerin is’afı metalibine Devleti Aliye mecbur idi.
Binaenaleyh Server Paşaya isti’fâ ettirilerek Hariciye
Nezareti Safvet Paşaya ve Şûrayı Devlet riyaseti, Safvet
Paşamın avdetine, kadar nezarete vekâlet letmek üzre,
■meclisi âyan reisi Asımı Paşaya tevcih olundu [1].»
[II Mir’atı Hakikat, cild 3, sahife 76.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 33

1879 (3 Cümad-el-ahire 1295) de Hariciye Nazırlığı


uhdesinde kalmak üzere, elli bin kuruş maaşla, sadrâzam
oldu.
Hattı Hümayun sureti

Veziri mealisemirirn Safvet Paşa

«Rüşdü Paşanın hizmeti sadaretten bü’icab azliyle


hizmeti sadaretin Hariciye Nezaretinin inzimamiyle uh­
de i dirayetinize tefvizi ve seraskerlik me’mııriyetinin da­
hi kidem ve ma’ lûmatı cihetiyle dan şûrayı askerimiz reisi
Mustafa Paşaya ihalesi nezdimizd\e tensib olunmuş ve
Devleti Aliyemizin bulunduğu ahvali müşkilede Mema-
liki Şahanemizin aleddevam muhafazai emnü asayişi ve
bilcümle tebea ve ahalimizin husulü rahat >e emniyyeti
ve her türlü esbabı umrâni ve serveti isti’dad ve kabili­
yeti cümlenin ma’lûm ve meczumu olan memalikimizin
ma’muriyeti hakkında lâzım gelen kâffei tedabirin istih­
sâl ve icrâsı ve kanunu esasimizin muhafaza ve icrâyı
ahkâmı ve mehakimi nizâmiyyenin cümleye emniyyet bahş
olacak surette ve' az müddet zarfında ıslahı ve kâffei
tebebmız haklarında bilâ istisna levazımı adlü hakka-
niyyetin her tarafça icrasına fevkalgaye i’tina olunması
ve düveli mütehabbe ile saltanatı seniyyemiz beyninde
câri olan revabıtı selima ve münasebâtı hasenenin tekid
ve teşyidi hususları nezdi şâhânemizde matlub ve
mültezem bulunmuş olmakla sair vükelâmızla bil’ittifak
hususatı mezkûrenin icrayı icabatına mübaderet eyli-
yesiniz. Hemen Cenabı Hak cümleyi tevfikatı ilâhiyesine
mazhar buyursun.
3 Cümad-el-ahire 1295

Safvet Paşa Abdülhamidin rica ve minnet ile iş ba­


şına getirip bir hafta sonra azlettiği Mütercim Rüşdü Pa­
şanın yerine tayin edilmiştir.
3
34 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Ali Fuad' Bey, Rüşdü Paşanın infisâlini yazarken


kendisini istihlâf etmesi için Safvet Paşadan bir tezkire
ile ricada bulunduğunu da kaydediyor. «Ricali Mühim-
mei Siyasiyye» başlıklı kıymetli yazılar müellifi diyor ki:
«Rüşdü Paşanın Sadık Paşayı Dahiliye Nezaretine ge-'
tirmek istemesi ve bazı hususî evrakta görüldüğü üzre
sarayda padişahın reisliği altında in’ikad eden bir mec­
liste Rüşdü Paşa tarafından irâd edilip mahiyeti hak-
kiyle anlaşılamıyan ve Sultan Abdülmecid’çe doğrudan
doğruya kendi şahsı aleyhine tevcih edilmiş olmak üzre
telâkki olunan bir sözün fevkalâde sui te’sir hâsıl eyle­
mesi ve Serasker Dâmâd Mahmud Paşa ile birlikte hu­
zurda bulundukları esnada cereyan etmiş olan bazı mu-
haveratın da buna inzimam etmesi bir hafta içinde Rüş­
dü Paşanın da Mahmud Paşanın da azillerini müntic o-
larak sadarete Safvet Paşa ta’yin kılınmıştır. Rüşdü Pa­
şa cereyanı halden infisâlini teferrüs ederek Safvet Pa­
şaya yadmış olduğu âtiyüzzikir hususî tezkire ile ken­
disini sadâreti kabule teşvik etmiştir:
Nuru aynım devletlû efendim hazretleri
«Dün Mabeyni Hümayuna gitmiş idim. Teferrüs et­
tiğime göre bugün oraya celb buyurulacaksınız. Zatı şâ-
hâne ziyadesiyle sıkılmış. Size makamı te/klif buyuracak­
lar gibi anladım. Hakipayinize pek aşuri rica ve niyaz
ederim, huzuru hümayuna miitevazıane suretle ve güler
yüz ile musul buyurunuz, ve öyle bir şey teklif bu­
yurulur ise lütfen ve kat’iyyen red ve muhalefet buyur-
mayıp muvafakat buyurun efendim [1].»
O günlerde vükelâ meclisinde Kibrisin İngilizlere
terki mes’elesi müzakere olunuyordu. Kendisinin ricası­
na rağmen, sadâreti kabul etmiş olsa bile atak bir adam
olan Rüşdü Paşanın, memleketin kıymetli bir parçasının
[11 Servetifünun, numara 1528 - 54.
MTTHMTD ES’AD SAFVET PAŞA 35

ecnebi bir devlete bırakıldığım parmağna dolıyarak, söy­


lemedik söz bırakmayacağım bildiği için böyle bir
teklif karşısında kaldığı surette bu katan ona verdirme­
ği düşünmüş ve bunu da tatbik mevkiine koydurmak su­
retiyle selefi tarafından savrulacak tenkidleri önlemeğe
muvaffak olmuştur.
Ali Fuad Bey bu hâdiseyi aşağıdaki satırlarla te’-
yid ediyor:
€Rüşdü Paşanın azli atkarrür etmesi üzerine kendi­
sine sadâret teklif olunan Safvet Paşa o sırada meclisi
vükelâda Kıbrıs mes’elesi derdesti müzâkere bulundu­
ğundan bu babda tanzim olunacak mazbata Rüşdü Paşa­
ya mühürlettirilmez ise bilâhare lisânı ta’rizinden kur-
tulamıyacağını beyân ve mazbata mühürleninciye kadar
me’muriyetinin te’hirini istirhâm etmesiyle hey’eti vükelâ
Safvet Paşa hazır olmıyarak Babıâlide Rüşdü Paşanın
riyaseti altında içtima’ etmiş olduğu halde K ıbns hah-
kındaki ikinci mazbatanın müsta’celen tanzim ve takdim
olunması ve takdiminin telgrafla arz edilmesi hakkında
mükerreren iardei seniyye tebliğ olunmuş ve mazbatanın
takdimini müteakib gidiş müdürü Mahmud Efendi gön­
derilerek Rüşdü Paşadan möhri hümayun aldınlmıştır
(mazbatada Safvet Paşanın da möhrü bulunmasına na­
zaran sonradan kendisine möhürlettirilmiş olacağı anla­
şılmaktadır) » [1].
Genç Ahmed Paşazade (Osman Rasih) in tarihi :

Mülk-i islâmın Süleyman-ı zemam şeh Hamid


Möhre elyak buldu bir asaf gibi Safvet nihad

Elmulük mülhemum sırnnce ol şâh-i cihân


Mesned-i sadr-ı çelilin kıldı kadrin izdiyad
[11 Servetifünun, numara 1528 - 54.
MF.HMTCT) ES’AD SAFVET PAŞA

Ancak ol. düstur-i a’zam daver-i zişan ile


Oldu miskiyy-ül hitam dude-i rüşd-i sedad

Müjdeler devrane aşk olsun hidiv-i nâm ver


Sadrı teşrifile âlem neş’e mend-ü câm sâd

Möhr-i re’yile münevver meclis-i hâs-ü umum


Hâkipâyîne eder ecram-i eflâk inkiyad

Fıtk-u ntkınden mükemmel her umur-i saltanat


Hakipayinden ■mükehhal dide-i akl-i mead

Rişk-i tubay-i İrem her bir nihal-i nüktesi


Bâd-i adli tab’ı eşyadan ref’i tezad

Zırh-ı aks-i re’yi düşse safha-i mihr-ü mehe


İktisâb-ı feyz eder ta muredak ins-ü cemad

Hâmeı-i mu’ciz edası ba’is-i sulh-u salah


Sür’at-i azm-ü karan calib-i hubb-ü vedad

Lücce-i tedbîrde dürdane-i şeh vârdir


Gevher-i kencine-i esr-âr-ı hikmet i’tiyad

Feyz-i nutk-ı hikmetinden şermsar olur fuhul


Cevher-i gül nokta’i ilminden eyler istifad

Meslekinden müste’ar âsar-ı feyz-i subhgâh


Tal’atmdan müstenir envar-ı mihr-i adl-ü dad

Şahid-i eltafına divane hurşid-i cihan


Şu’lei irfanme pervâne ervah-ı cihad

Rükn-i devletdir vücud-i hikmet âludi Zebî


Zât-ı pâki zümre-i küttabe cay-i istinad
MFHMKD ES’AD SAFVET PAŞA

Lutf-i ma’na, feyz-i sûri, nuhbe-i kudsidir ol


Nusha-i zatından istinsah-ı feyz eyler reşad

Tab’ı safvet nab’idir âb-ı hayâtın menba’ı


Duyduğu dem azm eder Hıdr-i emel açüp kanad

Feyz-i hikmet, Adl-ü iffetle muhammer unsuru


Cism-i namuSun aziz bir ruhudur kıl i’timad

Dürc-i hikmetdir dehan-ı dürfeşan-i devleti


Her kelâmı gevher-i âlem behây-ı müstezad

A'kl-tl fikr-ü re’y-ü ilmin bir mücessem sureti


Nev’i âdemde melek veş daveri âli tnejad

Mihr-ü meh âvize-i tak-ı sipihr-i rif’ati


Encüm-i seyyare nur-i tal’atından şule zad

Hüsn-i tedbiriyle ol âsaf nihâdın dem, be dem


SaJıra-yi mülk-i vücudden mahv edildi irti’ad

Mülk-i feyzin gevher-i yektâsı ol kân-i kerem


Bir nazar kılsa fakire feyzi eyler imtidad

Ol hidiv-i sadr pirây-i adalet pidenin'


Hatt-i dest-i devleti reşk âver-i hattı îmad

Ruh-ı a’zam, kutb-i âlem, ziver-i seyf-ü kalem


Daver-i dünya vü din kâfil-i emn-i ibad

Ziver-i mecd-ü celâl-i' sadr ede Rabb-üs samed


Hall-ü akd-ü zabt-ü rabt-i mülki etdikçe mürad

Görsün âlem kuvve-i feyz-ü kemalinden eser


Her bir emr-i usri yüsr etdikçe kat’iy-ül müfad
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Hökm-i ahd-i adli te’sir eyledikçe âleme


Çârşuy-i kâle-i küffare verdirdi kesad

Hace-i bazar-ı medh olsam sezâdır âsafa


Kıymet-i kâlây-ı vasfin kadrimi eyler ziyad

Gayri Rasih. vasfım kes etme itnab-ı kelâm


Bendesisin eyler elbet kalb-i pâki iştihad

Hame-i mu’cizde olsa vasfına âciz kalur


Kıl hulus ile duasın etme teksir-i sevad

Ahdim olsun nazm-ü nesrim vasfına hasr eyleyim


Nusha-i feyzinden öldükçe bu bikes müstefad

Asiyâb-ı ömr-i insane şebih devr-i felek


Duyamaz edvar-ı vasf-ı ömri her zatı kubad

Ziver-i divân-ı sadr oldıikçe ol âli himem


Görmesün bağ-ı cihande nahl-i ömri tündbad

Ruzırn meh, mahım sâl, sâlım asr, ide Hak


Hanüman-i devletiyle §an-ü ikbâlin ziyad

Afiyetle ömr-i Nuh ihsan ide Rabb-ül-menân


Daim itsün sadr-i âlide ilâ yevm-üt-tenad

Eylesün Hak hasıd-ı ikbal-ü şan-ü übhetin


Harmen-i âmâlın ifna, hoşe-i ömrün hasad

Zümre-i bed hah-i ikbal-i hasid be’süs ş’iar


Bulmasun mecmu’a-i fikrinde hüsn-i ittihad

Bir gazel tarh eyle (hame) ma’raz-ı tefhimde


Arzıhal et hakipay-i devlete itme inad
MF.HMKD ES'AD SAFVET PAŞA 39

yazdı tebrik ile Rasih bendesi tarih-i tam


Hamil-i möhr oldu enseb Safvet-i âsaf nihad

1295

Hariciye Nezareti inzimam,iyle sadârete tayinini vilâ­


yetlerle müstakil mutasarrıflıklara aşağıdaki telgrafla
bildirdi:
«Mesnedi sadaret Hariciye Nezareti inzimamiyle uh-
dei senâveriye tevcih buyurularak müsteniden bittev-
fikihi teald umun mevkuteye mübaşeret olunmuştur.
Mekastdt celilei hazreti padişahi Memaliki Mahrusai haz­
reti şehinşahilerinin ma’muriyet ve emniyyeti ve bilcüm­
le sunufı tebeai şahanelerinin bilâ istis-rıa mütesaviyen
ma’delet ve hakkaniyyete mazhariyyeti ve,her tarafça hoş-
nudi ve asayişi umuminin istikmali husüslanna ma’tuf
ve masruf oluv r-lbabda saniha pirâyi südur buyurulan
?râdâti ma’ledet âyâtı hazreti padişahileri hattı hüma-
yunı mülûkâneleriyle izah buyurulmuş olduğundan her­
halde mantukı münifine tevfiki harekât ve muamelât ile
bu taraftan iş’ar ve ihtar vukuuna hacet bırakılmıyarak
emniyyeti hal ve zamana göre hüsnü ifayı vezaife bezli
mesai ve ihtimam ve istirahat ve emniyyeti mûltezime-
nin mütemadiyen hüsnü muhafazasına ikdam buyurul-
ması muntazırdvr.
24 Mayıs 1294
Mütercim Rüşdü Paşanın azliyle Safvet Paşanın sa­
darete tayini keyfiyyeti (Mir’ati Hakikat) de [cild - 3,
salıife 141] şöyle yazılıdır:
«Mehmed Rüşdü Paşanın bu kerre dahi makamı sa­
dârete gelişi fevkalâde bir şurisin eseri oluv yoksa ken-
dusinin bundan akdem vuku’ bulan iki hal’ ve iclâs
mes’etelerinde bulunması sebebiyle hakkında i’timadı şeh­
ri yari münselib idi.
40 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

«Dâmâd Mahmud Paşa ise seraskerlik makamına na-


iliyetinden sonra nezdi padişahide idarei devlete dair
ta’ne zenlikte ihtiyata riayet etmediğinden anın da tarzı
ve tavn beğenilmiyor idi. Sarayı hümayunda açılan mes­
leki cedid iktizasınca padişah hazretlerinin müteneffir ol­
duğu hissedilen vükelâ ve rical haklarında vehme doku­
nacak müftereyat tertib ve arzı âdet hükmüne girdiği gibi
toansıblanndan defi’ leri mültezem olanlar için o makule
siayeıtlerin hüsnü kabulüne isti’dad dahi zahir olduğundan
bazı fesede taraflarından gûya sadrâzam ve serasker be­
yinlerinde nihani ittifak etmişler veliahdi saltanat şehza­
de Reşad Efendiyi tahtı saltanata iclâs kaydında bulunu­
yorlar imiş deyu İlkaat vuku’ bulmakla şehri Cümad-
el ahirenin üçüncü günü mesnedi sadaret Hariciye Neza­
reti inzimamiyle Safvet Paşaya ve Seraskerlik Dan Şurayt
Askerî Reisi Fosfor Mustafa Paşaya tevcih edildi.»
Abdülhamid, sadârete ta’yimnin haftasında gösterdiği
muvaffakiyetten dolayı iltifatı mütezammm bir hattı hü­
mayun gönderdi. 10 Cümad-el-ahire 1295 tarihine müsa­
dif çarşamba gecesi hususî me’murla Kanlıcadaki sahilha-
nesine gönderilen bu hattı hümayun vükelâ meclisinde o-
kundu.
Hattun sureti

Veziri mealisemirim Safvet Paşa

«Vâlidi mâcidim ve ammı muhteremim ve biraderim


zamanı saltanatlannda bulunduğunuz hidematı mütenev-
viada halisane ve müsadikatkârane ifayı vezaifinizden do­
layı cümlesinin mazhan teveccüh ve emniyyetleri oldu­
ğunuz gibi, benim dahi cülusumdan beru tarafıma gös­
terdiğiniz sıdku mahabbet ve kemali emniyyetiniz hak­
kınızda vüsuk ve itimadımızı bir kat daha te’yid ve teş-
yid eyledi. Ma’lûmunuz olduğu üzre nuhbei âmâlim mülk
ve devletimizin saadet ve selâmeti kaziyyesi olup bu ise
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

ruhu devlet olan i’tiban mâlimizin iadesi ve memleketi­


mizin serveti tabiyyesi olan ziraatirı terakkisi ve envârt
ulûm ve maarifin mülkümüzün her cihetine ta’mim v e
■intişarı ile hâsıl olacağından şu üç maddenin arzuyu şa­
hanemiz veçhile teyessürü husulünü dirayet ve reviyyeti
müsellemeniz hasebiyle sa’yinizden beklerim. Tarafıma
fartı sıdk ve mahabbet ve muhalesatla göstrediğiniz hi-
demattan ve her hal ve hareketlerden aşuri derece höş-
nııd olduğumdan hakkınızda ber kemal olan teveccüh ve
emniyyeti mülûkânemize bir nişânei cedid olmak üzre
işbu iltifatnamei hümayunumu yadikân mahsus olarak
tarafınıza irsal eyledim.
10 Cümad-el-ahire 95, 30 Mayıs 94

Sadâret makamına işgalden i’tibaren vazifesini ifa


hususunda gösterdiği muvaffakiyetten dolayı padişahın
takdirini kazanan Safvet Paşa, bilâhare karşdaştığı güç­
lükler münasebetiyle hünkârın i’timadı za’fa uğramağa
haşladı, nihayet Bosna ve Hersek mes’elerinden dolayı
saltanat makamı ile aralarında ihtilâf zuhur etmesiyle
isti’faya kıyam etti.
Avusturyanm Bosna ve Herseği işgale teşebbüsü ü-
zerine Viyana kabinesine tebliği irade edilmiş olan tel­
grafta yazılı dokunaklı bir fıkranın tayyı mâbeyn-
de toplanan mecliste karargir olmuş iken tekrar ibkası
irade olunması üzerine Safvet Paşa isti’fa etmiş ise de
Abdülhamid tarafından isti’fası kabul olunmadı.

Isti’fanamenin sureti :
«Bosna vukuatı hakkında Viyana kabinesine tebliği
em rü ferman buyurulan telgrafname müsveddesinde
münderiç olan fıkrai ma’lûmenin tay ve ihracı müna-
sib olacağı dün akşamki meclisi âlide dahi tasdik olun­
muş olduğu halde fıkrai mezkürenin betekrar ibkası
4:i MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

emrii irade buyundmuştur. Fıkrai mezkûre derejcei ga­


yette ağır ve muzır olup, hattâ Yunan devletine tebliğ
olunacak olsa hükmüne tevfiki hareket şöyle dursun
fevkalhad infial ve inkisarı mucib olmak lâzım gelür
iken Avusturya gibi bir devleti fahîme ministoru nez-
dinde mucibi kemali teessür olacağı ve (zâtı maslahata
dokunacağı indi kemteranemde emri meczum olduğuna
velinim eti biminnetvmiz efendimiz hazretlerinin hâkipâyi
âlii cenâbı mülûkânelerine d&rkâr olan sıdku ubudiyyet
mahsusai kemteranem iktizasmca gerek hakkı âlii haz-
reti padişahilerinde ve gerek mesâUhi saltanatı seniyye­
leri hakkında ayni mazarret bildiğim bir şeyin icrasına
vasıta olmaklığımı hiçbir vakit ihtiyar eyleme\k elimden
gelmiyeceğine binaen yine mahza şiddeti ubudiyyeti kem­
teranem ilcaâtmdanyolarak min gayri haddin bulundu­
ğum hizmeti sadaret ve nezaretten afvı kemteranemi is-
‘ tirhama ve hakkı ubeydanemde bîderiğ buyurul/makta
olan hüsnü teveccühatı meali âyâtı hazreti şehinşahinin
kemâkân beka ve istikrarını niyaz ve istid’aya ictisar ey­
lediğimin huzuru âlii hazreti veliyyini’mete arz ve ifadesi­
ne him&mi aliyyeleri sezavar buyurulmasını rica ederim
efendim.
7 Şevval 1295 Safvet

Mabey.n başkâtibinin cevabî :


«Bugünkü tezkerei daveri ekremileri vâsılı desti ça-
keri ve meali perişani dihi şuuru kemteri oldu. Zâtı âlii
âsafanelerinin hemen yarım asırdan beru devlet ve vata­
nımıza ve padişahımıza olan kemâli sadakat ve irtibat
ve mahabbeti vicdaniyyeleri cümlenin ma’lum ve mü­
sellemi olup içinde bulunduğumuz zamanı buhranda şöy­
le bir mes’elenin ortaya konması devlet ve vatanımıza
ve zâtı padişahiye ne derece İrası mazarrat ve vehamet
edeceği bedidâr olmakla şu mazarrat ve vehameti azime-
MEHMED ES’AB SAFVET PAŞA 43

ye efendimiz tarafından sebebiyyet verilmek muttasıf


oldukları sıfatı celilei mezkûreye münâfi olduğundan
ve buna kulunuzun vasıta ve âlet olmaklığımı bir türlü
sadâkat ve samimiyyetime yakıştıramadığımdan tezkirei
mezkûreyi şimdiki halde takdimden kullarını ma’zur tut­
malarını ve eğer efkârı âlilerinde ısrar buyurulur ise
«Derniyere eforf» kabilinden olarak bir kerre daha hâki-
pâyi hümayuna ibarei ma’hudenin hücneti arz ve beyan
ve bunun üzerine yine sureti mukavemet ve ısrar ibraz
buyurulur ise efendimizce icâbıva bakılmak yani tezki­
rei mezkûre takdim olunmak üzere yarın sabah mabeyni
hümayuna azimeti aliyyei sadrâzamilerri ehem ve lâbüd
olduğunun ihtarına ictisar eyledim. Yine herhalde irade
ve ferman hazreti veliyyülemrindir.
7 Şevval 1295 Ali Fuad

Başkâtibin araya girmesi üzerine isti’fadan vazgeçen


Safvet Paşa, sadârete ta’yininin altıncı ayında (9 Zilhicce
1295) azledildi.
Sadaretten infisali birtakım maddî vema’nevî sebeb-
lerin birleşmesiyle padişahın teveccühünün yavaş yavaş
zevale yüz tutmasından ve en son olarak verilen jurnal-
larla beraber hal’ işlerinde bulunmasından dolayı, Ab-
dülhamidin diğerleri gibi kendisinden şübhe ettiği, Mü­
tercim Rüşdü Paşanın tstanbuldan çıkarılması hakkında
padişah tarafından verilen emri yerine getirmeyip «Rüş­
dü Paşa, kulunuz kudemadan ve erbabı sadâkat ve liya­
kattendir. Dersaadetten çıkarılması münasib olamaz.
Burada bulunması herhalde faidelidir. Merhamet buyu­
runuz» yolunda cevap vermesinden ileri gelmiştir.
Ibnülemin Mahmud Kemal Bey; Mütercim Rüş­
dü Paşanın tercemei halinde ["Osmanlı Devlerinde Son
Sadrâzamlar, cüz’ - 1, sahife 132], dikkate değen bu hâdi-
de hakkında diyor ki:
44 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

«Payitahtta vücudu istiskal edilmeğe başlandığı,


Mabeyn başkitabetinden makamı sadarete yazılan şu
tezkireden anlaşılıyor :
«Rüşdü Paşa hazretlerinin sahilhanelerinde kâh kâh
içtima’ edilmekte bulunduğu vasılı seım’i âli olup âsayiş
ve emniyyeti dahiliyyeyi muhafazaya en ziyade ihtimam
ve i’tina etmeğe muhtaç olduğumuz şöyle bir zamanda
bu misillû şeylerin hiçbir yerde vukuu kat’iyyen câiz o-
lamıyacağından tarafı âlii sadâret penahilerinden müşa­
rünileyh hazretlerine bu makule ahvalden tevakki etm e­
si lâzım geleceğinin ve cem’iyyfitlerin ba’dezin* tekerrür
rü halinde kuvvei zabıta müracaata mecburiyyet elvere­
ceğinin beyan ve tefhimine me’mur buyurulduklarınm
tebliği iradei seniyye iktizasındandır. Emrü ferman haz-
reti veliyyülemrindir.
12 Şaban 1295 Ali Fuad

Sadarette halefi Safvet Paşa tarafından vâki’ olan:


tebligat üzerine Rüşdü Paşa, şu yolda cevap vermiştir:

«Ma’ruzu çâkeri dirineleridir ki


Atufetlû Mustafa Efendi [İzmirli Mansuri zade Mus­
tafa Paşa] bendeleri vasıtasiyle tebliğ buyurulan bat»
hususât rehini iykanı kemteranem olarak mefhum ve
mezayâları kalbi ubeydanemi pürhun eyledi. Zâtı fehâ-
met semâtı vekâlet penahilerinin şerefi sohbeti seniyye
leıriyle müşerref olalı hemen kırk seneye karib olup sa-
yei saltanatı seniyyede bu kadar me’muriyet ve hizmet­
lerde ve pek çok mesaili mühimmede beraber bulunarak
envai vesâil ile beynimizde keşif ve dermeyan olunmadık
efkâr ve mütâleât kalmamak melâbesesiyle meslek ve ef­
kârı âcizanem elyevm cümleden ziyade muallâ kalbi hi-
divileri vâkıf olup kullan minelkadim bu devleti ebed
müddeti aliyyenin sâdık ve muhlis bir bendesi ve husu­
MF.HMFJ) ES’AD SAFVET PA §A 45

siyle velini’meti biminrıetimiz padişahı adalet desti-


gâh efendimiz hazretlerinin bir abdi ihsan. adidesi ol­
duğum hasebiyle kalben ve kaliben l-J j
olmuş ve medarı kıvamı din ve devlet, padişahımız efen­
dimiz hazretlerinin ve saltanatı seniyyel&rinin hüdaneker-
de amden menafii seniyyeleri hilâfında hal ve kale ben­
delerini sevk ve imale edecek hiçbir sebeb ve menfaat
olmadığı indi Bâride zahir olduğu gibi nezdi hakayik
vefdi daveranelerinde dahi rehini merkezi sübut bulun­
muş olmasıyle hasbeten lillâhi tealâ çigunegii hale şe-
hadeti âlileri sezavar buyurulmaz ise ketmi şehadeti hak­
ka vebalinin zimmeti aliyyelerine aid olacağı bi irtiyab-
dır. Gelelim hususatı mübellegaya, bunların cümlesi er­
babı nifak tarafından icad ve ihtira’ olunmuş azviyattan
ibaret olup ezcümle Midhat Efendi [Afimed Midhat E-
fendi] denilen adam, müddeti ömrümde yüzünü gördü­
ğüm şahıs değil iken takriben iki sene mukaddem sair
rüfekasiyle mahalli menfasından avdetinde bir gün ben-
dehanelerine gelerek bir çeyrek kadar tevakkuf etmiş,
şeklü şemaili ol gün görülmüş ve bihakkı hüda andan
sonra bu saate kadar hiç yüzünü görmediğimden başka
tahriren ve şifahen edna mertebe muhabere gibi bir şey
dahi vuku’ bulmamıştır. Çünkü o mizaç ve meslekte o-
lanlar ile ihtilât etmek tab’an menfuru ubeydanerp. oldu­
ğu dahi nezdi samilerinde ma’lûmdur. îşte mumaileyhi
haremi âciziye celb ile görüştüğümü ihtira’ ve ihbar eden
bedhah, daha ne azviyat icad edemez. Midhat Paşaya dair
tefevvüh etmiş olduğum söz dahi asla makrunı sıhhat
olmayıp böyle bir kelâm hatırı çakeraneme bile gelme­
miştir. Çünkü müşarünileyhin rivayet olunan fe’alliğin-
den ne rütbe bizâr ve müstekreh olduğuma dahi birinci
şahidi âdil, yine zâtı sâmii hidivileri olup şöyle ki vak-
ten mine'levkat kendusiyle beraber bir işte bulunmak­
tan çok kerre Cenâbı Hakka istiaze ettiğim vardır. Sair
46 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

nifak ve azviyatvn cümlesi bu kabilden olup icab eder


ise müvacehe ve muhakemeye hazırım. Bizzat hakipayi
âlilerine yüz sürerek bunları şifahen arz ve ifade etmek
vecibei zimmetim idi ise de miibtelâ olduğum illeti ta­
kat fersanın iz’aciyle bugünlerde halim pek perişan o-
lup bir lâhza rahat ve huzurum olmadığından kemali
şerm ve hicab ile isti.fayı kusuru bendegâneme müsaraat
ve berveçhi balâ her hal ü kâr ve meslek ü efkârım,
neızdi sâmilerinde gayri mestur olmusiyle hakkı âciza-
nemde ne yolda şehadet buyurulur ise bilâ istinaf tarafı
ubeydanemden kabul ve tasdik olunacağı beyanına mü-
baderet olunmuş olmakla herhalde emrü ferman hazreti
men lehülemrmdri.
3 Haziran 1294 Mehmed Rüşdü

Temini sadakat vadisinde şifahen ve tahriren vâki’


olan ma’ruzatma i’timad edilmiyerek merkezi saltanat­
tan uzaklaştırılması için vesiyle aranmağa kalkışıldı.
Çünkü hal’ vak’asmda bulunanların her biri bir tarafa def’
edildiği hailde - şahsan ve mevkian onlardan' daha mühim
olan - Rüşdü Paşanın merkezde kalması, halk ile ihtilât
etmesi padişah nezdinde pek tehlikeli görünüyordu. Ba­
husus Damad Mahmud Paşa ile huzurda - kendi tadirin­
ce «zühd ü takvasına mağrur olarak lâübaliyane haleti
mütaleaya cür’et eden sofii ahmaka tariki belâhette pâ-
dâş olup» - tehdidkârane sözler söylemesi, büsbütün te­
vahhuşu istilzam ediyordu.
«îstanbuldan çıkarılması Sadrâzam Safvet Paşaya
emrolundu. Safvet Paşanın «Rüşdü Paşa kulunuz, kude-
madan ve erbabı sadakat ve liyakattendir. Dersaadetten
çıkarılması münasib olmaz. Burada bulunması herhalde
faidelidir, merhamet buyurunuz» yolundaki arzı infiali
mucib oldu.
«Safvet Paşaya halef olan Hayreddin Paşaya da ay-
MEHMED ES’AD SAFVET FAŞA 47
ni emir verildi. O da selefi gibi muvafakat göstermedi.
Padişah «Ben, Safvet Paşayı bundan dolayı azlettiğim
halde siz dahi onun gibi Rüşdü Paşayı himaye ediyorsu­
nuz» dedi, muğber oldu.»
Ali Fuad Bey; [Servetifünun, Numara: 1551 - 77];
sadâretten infisali için şunları yazıyor:
«Hakkmdaki zevali teveccühün esbabı ma’neviyyesi
Kıbrıs ve ıslahat ve Yenipazar mesailinde Sultan Abdül-
hamid ile beyinlerinde efkâr ve nazariyatça hastl olan
tebayün ve İhtilâftır.
«Hakanı müşarünileyh badii emirde Ingilizlerin Kıb­
rıs hakkmdaki teklifine bilâ tereddüd re’yi muvafakat
gösterdiği halde olbabdaki mukavelenamenin imzasından
sonra birtakım mehâzir serdiyle tasdikmda taallüle baş­
lamış, İngiltere hükümeti ise bir kerre böyle bir taahhü­
dü resmiyi elde edince tehdid ve tecebbüre kıyâm eyle­
miş olduğundan Safvet Paşa arada kalarak devletçe vâ­
ki’ olan taahhüdü resminin icrayı hükmü talebinde ısrarı
mecbur olmuştur. Sultan Abdülhamid bundan dolayı
Safvet Paşa hakkında izhan infial ile : «İngiltere devleti
hayırhahlık yüzünden bazı ihtarâta kıyâm ile Kibrisin
idarei muvakkate sini ele geçirmek isteyip ve Anadolu
cihetinde bulunan Hıristiyanların te’mini ve başı örtülü
bir ıslahat, icrası teklifiyle muahede tanzimini tavsiye
edip o zaman başvekâlette ve müahharen makamı sada­
rette bulunan Sadık ve Safvet Paşaların dahi ne efkâra
mebni ise bu babda Mösyö Layard tarafından vuku’ bu­
lan teklifatı kabulde ısrar eylemeleri ve böyle alelacele
muahedâ tanzimi ve Kibrisin terki suretinin bir va’de
binaen ihtiyarı devletçe muzır, ve envai mazarratı câlib
olduğu ihtar kılınmış iken bu ihtaratı tasdik ve terviç et­
meyip Lâyard’m teklifaû devletin mabihilhayatıdır, buna
muvafakat buyurulmaz ise işin neticesi pek muzır olur,
dakika fevt olunmaksızın bunun bitirilmesi ehem ve el­
zemdir, mealinde arzı mütaleat etmeleri üzerine bunla-
-48 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

rm mütaleatma emrıiyyet edilerek muahedeye vaz’ı im­


za olunmuş ise de ileride müşkilât zuhurunu mâni’ ve
takayyüdâtı matlûbeyi câmi’ olmak üzere tez elden mu­
ahedenin balâsına, hukuku şahanemi asla halel gelme­
mek şartiyle muahedenameyi tasdijc ederim, ibaresini
tahrir ve bu mealde Lâyard’dan bir de sened ahz ve hıfz
eylediğini» bildirmektedir.
«Mevzuubahs ol an ıslahat mes’elesi hakkında Ingi-
lizler tarafından vuku’ bulan tekâlifin kabul edilmiş ol­
ması da Safvet Paşa hakkında daii iğbirar olduğu bilâ­
hare sebkaden bazı muhaberât ve muamelâttan münfehim
olmuş, ve Bosna ve Hersek mes’elesinden dolayı müşa­
rünileyhin isti’faya kıyamı dahi buna inzimam etmiştir.
«Safvet Paşa hakkında bu suretle teveccühsüzluk
âsârı runüma olmağa başlayınca büsbütün nazardan is-
katı için etraftan da esbabı maddiye ihzarına başlanılıp
o yalda aleyhinde tasni’ edilen bir jurnal te’siri matlûbu
husule getirmiş ve derhal azlini intaç eylemiştir.
Bu vak’a sadrı esbak Said Paşadan naklen da­
madı Nuri Bey tarafından şu veçhile hikâye edilmiştir:
«Said Paşa Bursa valiliğinden tsthnbula avdetinde
bir gün araba ile Tophane yokuşundan çıkarken harab
bir konağın kapısı üzerinde Romanya sefareti levhası
muallâk olduğunu görerek böyle harab bir hanenin nasıl
sefarethane ittihaz edildiğine taaccüb eder. Aradan bir­
kaç gün mürurunda mezkûr sefarethaneye süvareye da’~
vet edilir, ö yle hali harabîde bulunan bir yerde verile­
cek süvarenin ihtiyarı zahmete değmiyeceğini teemmül
ile da’vete icabet etmez. O gece Nişantaşında ikamet ey­
lediği konakta yatarken merdivenden gelen şiddetli ayak
sesleriyle uykudan uyanır. Odasının kapısı vurulup sa­
raydan gönderilen bir yaver telâşla, zâtı şahanenin ken­
disini ayakta beklemekte olduğunu ve kapıda arabanın
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 49

da hazır bulunduğunu haber verir. Derhal hazırlanıp


aşağı iner. İttisalindeki konakta ikamet eden ikinci ma­
beyinci Osman Beyin damadı Mabeyn feriki Edhem Pa­
şa da (Alasonya ordusu kumandanı) beraber çağırılmış
olduğundan anı da sokak kapısınn önünde hazır bularak
birlikte arabaya binip saraya giderler. Daha kapıdan gi­
rerken aman çabuk olun efendimiz ayakta bekliyor der­
ler. Acele ile huzura çiktıklamda filhakika zâtı şahaneyi
ayakta ve telâş içinde bulurlar. Padişah heyecanla «Paşa
haberin var mı? Bu gece beni hal’ ediyorlaryt diye hitab
edip keyfiyyeti izaha başlar. Gûya o gece vükelâ ve sair
birçok zevat süvare vesilesiyle Romanya sefarethanesin­
de bil’içtima’ hal’ e karar vermiş olduklarını, ve bunun
bir deavi çavuşu tarafından haber verildiğini, ve hajtır
bulunanların esamisi de merkum tarafından tevdi’ olu-
•nan defterde birer birer muharrer bulunduğunu söyler.
Bunun üzerine Edhem Paşa dayanamayıp «aman efendim
böyle şey mi olur?» deyince Sultan Abdülhamid bitte-
hevvür kendisini huzurdan tard ve ertesi gün de Hale-
be teb’id eder. Ba’dehu içeri odada beklemekte olan de­
avi çavuşunu huzuruna celb ile keyfiyyeti kendisine tak­
rir ettirir. Said Paşa merkumun takdim etmiş olduğu
d,efterde hüzzar meyannıda kendi isminin de muharrer
olduğu görerek, Said Paşayı şahsen tanıyıp tanımadığını
sormasile tanmadığı cevabını alır. Çavuş huzurdan çık­
tıktan sonra zâtı şâhane Safvet Paşayı azil ile Hayreddin
Paşayı sadarete nasb için da’vet ettiğini ve kendisini de
Adliye Nezaretine ta’yin eylediğini bildirir. Müteakiben
Hayreddin Paşa gelerek mg’muriyeti icra ve yeni hey’eti
vükelâ teşkil olunur.
« Esbabı infisali ma’lûmu olmıyan Safvet Paşa bida-
yeten bunu vazifei me’muriyetinden münbais bir sebebe
hamleylemekte iken, gûya birtakım fesad cem’iyyetleri
teşekkül ettiğini bildiği halde ehemmiyyet vermemiş bu-
4
.50 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

lunması infisaline vesiyle olduğunu bilâhare, haber ala­


rak saraya azimet ve isnadı vâkiden teberri ile, ve böyle
bir şeyi her kim tasni’ etmiş ise muvacehe ve muhakeme
olunmasını baş mabeyinci vasıtasiyle arte ettirdikte, hak­
kında teveccühi şahanenin bekası tebşir ile beraber «cem’-
iyyeti jesadiyye kendisinin ma’lûmu olan cem’iyyettir»
denilerek bu babda isnadata vücud verilmiş olması mü­
şarünileyhi büsbütün telâşa düçar ve taharrii esbaba
mecbur eyleyip, tahattür edebildiği esbab meyanında
«deavi hademesinden bir mecnunun mücerred cerri men­
faat zımnında birkaç kişiyi bir haneye da’vet etmiş ol­
duğu halde buna ehetmmiyyet vermemiş olması cümlsi
azviyattan olarak rivayet edilmekte ise de böyle bir, ada­
mın gelip kendisini da’vet eylediğini haber veren zabti-
ye nazırı sabıkına niçün bu adamı tevkif ettirmemiş ve
hanesine da’vet ettiği zata da suali keyfiyy&t için haber
göndermemi? idüğiinü ve şimdi haber yollayıp alacağı
cevabı bildirmesini ihtar ve ertesi gün de huzuru hüma­
yunda keyfiyyeti ber tafsil arz r? iş’ar eylemiş» olduğu­
nu beyan ve sebebi infisali olmak üzre hatırına gelebilen
sair hususatı da ityan ile, hakkında her ne gûna ilkaât
ve ifsadat vuku’ bulmuş ipç tarafına büdirildÂği hald.e
cümlesind&n beraeti zimmetini i.sbata muktedir olacağını
te’mine çalışmıştır ki bu babda en sonra başkitabete yaz­
mış olduğu tezkire bazı izahatı müfıdeyi hâvi olduğun­
dan Sureti zire derç edildi:
«V elini’mel i biminnetimiz efendimzi hazretlerine o-
lan sadakat ve ubudiyyeti kemteranem hakkında bazı ni­
fak ve siayetler vuku’ h u lm u old u ğu ve bunların ef­
kârı şahaneye azîm te’siri olmuş idüğü peyderpey saimia
hırası âcizanem oldukça np d.erecelerde müteellim oldu­
ğumu tarif edemem. Tebeddül gecesine gelinceye kadar
hakkı kemteranemde emnîyyet ve i’timadı âlii cenabı pa­
dişahı berkemal bıdunduğu halde bunun bir anda tagay-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

yürü acaba ne makule siayetin eseri olduğunu her ne


kadar it’abı zihin ve efkâr eylesem de keşfedemediğim­
den hayrette kaldım. Acaba dünyada o Tcadar alçak ve
denî bir âdem var mıdır ki müstağrakı deryayı lutuf ve
ihsanı olduğu ve aksayı meratibi devlet olan mesnedi ce-
lili sadarette bulunduğu halde velini1met efendisi hak­
kında mugayiri meseki sadakat bir hal ve harekette bu­
lunmuş olsun? Çâkerlerinin ahlâk ve efkârım cümlenin
ma’lûmu olup şimdiye kadar ne halen ve nede kalen
münafii ubudiyyet hiçbir şeyim vukua gelmemiş iken
nasıl olabilir ki mücerred icrayı garez maksadiyle söy­
lenmiş olan sözlerle hakkımda olan i’timadı âliye halel
gelsün? Eğerçi deavi hademesinden bir mecnûnun mü­
cerred cerri menfaat zımnında birkaç kişiyi bir haneye
da’vet etmiş olduğu işidildiği halde tarafı âcfeanemden
buna eherrvmiyyet verilmemiş olduğu cümlei azviyattan
idüğü rivayet olunup, halbuki keündusini böyle bir dda-
77177i geliip da’vet etmiş olduğunu haber veren zabtiye
nazırı sabıkına bu adamı niçün tevkif ettirip de hanesine
da’vet eylediği zat tarafına suali keyfiyyet için adam
göndermediniz? Şimdi git haber yolla, ve alacağın cepabı
bana dahi bildir, demiş olduğum ve ferdası gün keyfiyye-
ti huzuru hümayuna kabulü âcizanemde ber tafsil arz
ve beyan eylediğim hâtır nişânı âli olup, ihtimal ki bu
maddeye düşmanlarım berk ve şah vererek ve daha kim
bilür bu yolda neler söyliyerek hakkı âcizanemde na ka­
bili tagayyür bildiğim emniyyet ve i’timadı âliyi ihlâl et­
miş olalar? Eğerçi me’muriyyeti devlette çâkerleri misil-
lû efkârı ma’lûm ve sadakati meczum bir fi&ndei sıdJc ü
siyretten münafu mesleki ubudiyyet bir hal me’mvl olıı-
nvr ise artık kimlere emniyyet olunabilür? Sadaret me’-
raurb>e,ti âcizaneme gelince, tarafı âcfeanemden bu yol-
d'i. bir gûna sa’y ve taleb vuku’ bulmayıp bunu mücerred
velim’met efendimiz hazretlerinin emrü fermanı hü-
52 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

mayunlarıım imtisalen kabul etmiş olduğum ma’lûmu şa­


haneleridir. Eğerçi hasbelbeşeriyye ifayı v&zaifi me’muri-
yette kusur ve hataiyyatı âcizanem vukua gelmiş ise buna
bir diyeceğim olmayıp ancak infisali âcizanemin asla ha­
tır ve hayalime gelmiyen bir şeye bina edilmiş olduğunu,
hissettikçe Hüdayı müteâl hakkı için aklım başımdan git­
mektedir. Müddeti me’muriyyeti âcizanemde kâffei me­
sai ve meşguliyyeti kemteranem tebea ve ahalinin tarafı
eşrefi hazreti şahaneye celbi mahabbet ve emniyyetleri
m&ksadına ma’tuf ve masruf olup ihtimalki bu babda
bazı mertebe hilâfı •marazii âli hareketim vâki’ olmuş
ola. Ve bu cümleden meselâ Midhat Paşanın Ingilterede
bulunduğu hali ducret ve sefaletine dair bir söz söylemiş
isem bunu Duke of Sterland İngiltere elçisine yazıp
anın dahi âcizlerine vâki’ olan ıbrâmü ûhahına mebni
söyleyip, Suriye vilâyetine me’muriyetine gelince ol ara­
lık oraca ba’zı fesad ikama çalışılmakta ve Mısıra iltihak
için mahzarlar tanzim olunmakta olduğu mesmuu âli bu­
yurulmuş olması üzerine müşarünileyhin oraya ta’yini
münasib göründüğü mücerred bir hatıra olarak min gay-
di resim arz ve ifade kılınmış idi. Çâkerlerinin müşa­
rünileyh ile bir gûna hukuku kadm^e ve müşareketi ef­
kârım olmayıp, hattâ Abdülâziz Han merhum zamanında
iki defa Hariciye Nezaretine me’muriyeti âcizanem tas-
vib ve tensib buyurulmuş olduğu halde birinde sinni â-
cizanemi beyan ile mümanaat ve diğerinde bilmem ne se-
beb serdiyle muhalefet eylemiş, velini’meti bi minne­
timiz efendimizin cülûsi saadet me’nusi hümayunların­
da nezarette bulunduğumdan, sadaret me’muriyetine de­
ğin bir şey yazmayıp vukuu me’muriyeti gününden deh’
ile azli gününe kadar azli kemteraneme dair mabeyni
hümayun başkitabeti celilesine birçok tezkire ve pusla-
lar göndermiş olduğu muhakkaktır. Müşarünileyh Mid-
had Paşg, ile hiçbir alış verişim olmayıp, vesateti âciza-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 53

nem mücerred müşarünileyhi Giridde bilâ meşguliyyet


oturup beyhude maaş alacak yerde hizmette bulundur­
mak maksadından ibaret idi. V e sair insilâbt emniyyeti
mucib olacak esbabdan addedebildiğim birisi dahi Hay­
dar Efendinin [eski Posta ve Telgraf Nazın] sarayın ah­
valine vukuf ve ma’lûmatım olmadığı halde Maarif Neza­
retine me’muriy yetini yine hatıra kabilinden olarak min
gayrı resmin arz etmiş olmaklığım ise, bu dahi başka
münasib birini bulamadığımdan neş,et etmiş olduğu der-
kârdtr. Ve esbabı mezkûreden birisi dahi infisali âcijza-
ıremden birkaç gün mukaddem İtalyada ikamet etmekte
olan Madam Aristakinin perişâniyyeti halinden ve fdkr ü
zaruretinden ve aradan iki sene dahi mürur etmiş olup
duçar olduğu felâket kendusine bir dersi ibret olmuş o-
lacağmdan, yine buraya gelmesi tecviz olunmıyarak, yal­
nız Sakızda ikameti sureti arz olunmuştu. Bunun dahi
mütalea ve te’vil götürür mahalli olmadığı bedihiyattan-
dır. Bu ta’dad eylediğim şeyler indi âlii hazreti veliyyi-
ni’mette derecei sıdk u ubudiyyeti mütehakkdk olan bir
bende hakkında asla selbi emniyyeti mucib olabilecek
esbabdan değil ise de bunlar tahattur olunabilmiş oldu­
ğundan, başka surette hakkı âcizanemde her ne gûna il-
kaât ve ifadât vuku’ bulmuş ise lütfen tarafı kemterar
neme beyan buyurulduğu halde cümlesinden beraeti
zimmeti âcizanemi her suretle isbata hâzır ve muktedir
olduğumu arz ve ifadeye ictisar ederim olbabda»
Deavi çavuşu Ahmed Efendi hakkında Zabtiye Na­
zırı Mehmed Paşa tarafından takdim edilmiş olan ariza-
da ise: «Bir gün merkum dâirei zabtiyeye gelerek Şirva-
nizade Ahmed Hulusi Efendinin hanesinde bir cem’iyyet
olacağını ve ba’zı vükelânın dahi geleceğini ve kendisinin,
de bulunması arzu olunduğunu ifade etmesiyle keyfiyye-
ti Sadrâzam Safvet Paşaya haber verdiği, ye sadrâzam
tahkik için bir me’mur irsalini ifade eylemesi üzerine
54 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

me’mur i’zamiyle keyfiyyet Ahmed Hulûsi Efendiden


sual ettirildikte, deavi hademesinden Ahmed Efendi ev­
velce kendisini hanesine da’vet eylemiş iken bilâhare
■birkaç kişi daha da’vet edeceğinden ve içlerinde vükelâ­
dan ba’zı zevat da bulunacağından ve evi dar olduğundan
bahisle sizin hanede lokma edelim diye teklifte bulunmuş
ise de kendisi red eylediğini beyan etmiş ve müteaddit
kollar ve tarassud me’murları vasıtasiyle tarassudât ic­
ra ettirildiği halde bir tecemmü’ olmadığı görülmüş ol­
duğu ve ertesi gün Ahmed Hulûsi Efendinin hanesine bir
me’mur daha gönderilerek yalnız İcra cem’iyyeti reisi
Hikmet Bey mevcud olup kendisi haremde bulunduğu
ve dışarı çıktıkta Hikmet Bey mukaddema hakipâye yüz
sürmek arzusunda iken dün bir adam göndererek cem’-
iyyete da’vet buyurmuşsunuz, bu vesiyle ile tasdi’ ettim
demesi üzerine Ahmed Hulûsi Efendi öyle bir cem’iyyet
olmayıp o adam kendiliğinden da’vet etmiş olacak demiş,
ve bunun üzerine merkum Ahmedin celbiyle dairei zab-
tiye istintakına mübaşeret olunmak üzere iken Mabeyn-
den aldırılmış olduğu» bildirilmektedir.

«Safvet Paşanın infisalinden iki gün evvel Damad


Mahmud Celâleddin Paşannın müşarünileyhin hanesine
gelmesi ve görüşmedikleri halde jurnal edilmesi de hak­
kında bâdii infi’al ve sebebi infisal olmak melhuzdur.
Çünkü infisalinden sonra senei cedide tebriki için saraya
gittiği halefe «Damad Mahmud Paşa gibi bir cahile uy­
muş ve anın sözüne kapılmış olduğundanı» bahisle tarafı
padişahiden bilvasıta serzeniş edilmiştir. Kendisi buna
karşı da tebriyei zimmet ve tavzihi keyfiyyeti mutazam-
mm bir arkza takdim eylemiştir.

«Said Paşanın balâda naklolunan ifadâtiyle Safvet


Paşanın ve Zabtiye Nazırının beyanatı badii nazarda
yekdiğeriyle kabili te’lif olmıyacak derecede mütebayin
MEHMED ES*AD SAFVET PAŞA 55

görümekte ise de ta’miki madde edilince, Safvet Paşanın


teveccühten sukutunu his ile makamından da ıskatına
çalışan bir hizbin merkum Ahmedi vasıta ittihaz ederek
vükelâdan ve zevatı ma’rufeden bazûarını da’vet baha­
nesiyle bir yere toplamak, sonra da niyyâtı hafiyye ve fe-
sadkârane ile toplandıkannı ve sadrâzamın da böyle bir
cem’iyyeti fesadiyyenin teşekkülünü men’ etmediğini
curnal edip maksada vâsıl olmak istemeleri ve bu suret
mümkün olamayınca bittesadüf o sırada Romanya sefare­
tinde vuku’ bulan da’veti hal’ maksadiyle toplanmış bir
cem’iyyet suretinde tasvir ederek, ve merkum Ahmede
o yolda bir curnal tertib ettirerek, bu suretle nâil o'ımuş
olmaları mütebadiri hatır olmaktadır. Herhalde Safvet Pa­
şanın infisali bir deavi çavuşunun curnaliyle Dârmâd
Mahmud Paşanın hanesine gelmiş olduğuna dair bir ha­
fiyye cumalının ihtimalinden inbiâs eylediği muhakkak
bulunmaktadır. Asıl bâisi teessüf olacak cihet ise Berlin
muahedesi akabinde devlet envai müşkilât içinde çaba­
lamakta iken bu gibi bir iftira ve curnal üzerine sadrâ­
zamın ve baştan başa hey’eti vükelânın tebdiliyle Safvet
Paşa kâ’bında tecrübekâr bir recüli siyasînin işten çekil-
y
mesidir.»

Ali Fuad Bey; Safvet Paşanın fazla izahatı İhtiva


eden sonuncu tezkeresini aynen koymuş, ondan evvelki­
lerden bahseylememiştir. Halbuki metrûkâtı meyanında
kendi el yazısı ile bulunan bundan evvelki iki tezkirede
ehemmiyyeti haiz olduğ için bunların dahi aynen konul­
ması lüzumlu sayılmıştır.
Infisalinden altı gün sonra 15 Zilhicce 1295 tarihiy­
le yazdığı birinci tezkire:
Fezâili müktesebei zâtiyyeden mahrum olduğum
halde yalnız velrni’meti biminnetimiz efendimiz haz­
retlerine ciddî ve samimî ve hakikî olan hulûs ve sada­
56 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

katle müftehir olup bu kerre mesnedi sadaretten in­


fisali kemteranemin me’mur ve mesalihi mevkutece mü-
tekâsil ve kusurdan neş’et etmiş olması zan ve i’tikadın-
da iken keenne bu infisal ba’zı cem'iyyatı fesadiyyenin te­
şekkülünü haber almış olduğum halde ehapımiyyet ver­
memiş olduğumdan neş’et etmiş olduğu evvelki gece vâ­
sılı sâmiai kemteranem olmasiyle böyle bi esas ve hiçbir
suretle münasebet ve yakışık almıyan bir iftirayı mah­
vın hakkı kemteranemde vukuu âcizlerini pek asm
dilhun ve ezher cihet melûl ve mahzun ederek tab e sa­
bah hab u huzuru kemteranemi selb eylemiş olduğun­
dan evvelki gün doğruca mabeyni hümayunu mülûkâne-
ye azimetle serkurena devletlû paşa hazretlerinin odası-
na gidip evvelki geceye gelinceye kadar me’muriyetten
infisali âcizanemi matlûbu âli ve rızayı hümayunu mûlû-
kâneye muvafık suretle harekete muvaffak olamamış ol­
duğuma hami ile beraber hakkı âcizanemde derkcr bil­
diğim teveccüh ve İtimadı âliye halel getirecek bir ha­
rekette bulunmamış olduğum i’tikadiyle müteselli idim.
Dün gece tarafı âcizaneme vâki’ olan bir ifadeye göre ke­
enne birtakım fesad cem’iyyetleri teşekkül etmiş olduğunu
bildiğim halde asla ehemmiyyet vermemiş olmaklığım
bâisi infisali âcizanem olmuş olduğunu kemali taacciib
ve hayretle dinledim. Azlü nasb umuru tabiiyyeden
olup nice kerre azil vA nice kerre dahi nasb olunmuş ol­
duğumdan buna birdiyeceğim olmayıp fakat kırk sene­
den beru bulunduğum menâsıb ve me’muriyetlerâ,e ca­
nibi sinniüülcevanibi saltanatı seniyyeye aleddevam ibrazı
asarı hulûs ve sadakatten bir an hâli olmamış olduğum
âlemin ma’lû.mu olup alelhusus gerek cennetmekân pe­
derleri ve gerek ammı ekremilerine ve zâtı hümayunu
mülûkânelerine olan sıdku hulûsu kemteranemi bundan
beş mah mukaddem tasdir buyurmuş oldukları bir kıt1a
hattı hümayunu mülûkâneleriyle dahi tasdik buyurmuş­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 57'

lar iken ififisali kemteranemin böyle bir iftirayı mahaz


üzerine vukuu hakkı âcizanemde müstakar ve payidar
bildiğim emniyyet ve itimadı âlinin halel pezir olmuş ol­
duğunu isbat eylediğinden ve böyle bir denİ ifk ve if­
tira altında yaşamak âcizlerince kabil olamıyacağından
bunu her kim tasni’ etmiş ise anınla müvacehe ve muha-
kemei âcizanemin emrü ferman buyurulmasını niyaz ve
rica ederim dediğimde müşarünileyh hazretleri hufzuru
hümayuna azimetle sureti istirhamı âcizanemi hâkipâyi
âlii hazreti veliyyini’mete ifade eylediğinde hakkı kem-
teranemde hüsnü teveccühü âlilerinin bekasım tebşir üe
beraber cdm’iyyeti fesadiyye kendusinin ma’ lûmu olan
cem’iyyettir buyurulmuş olduğunu ifade edip halbuki
böyle bir cem’iyyet ne işitilmiş ve ne dahi vuku’ bulmuş
olduğundan bu ifadei seniyye dahi siayeti vakıanın mu-
karini sıhhat olduğunu ve hakkı kemteranemde olan i’ti-
madı âlytıin halel pezir olmuş idüğünü te’yid eylediğin­
den ve bu zan ve şübhenin. izalesi ise bu iftirayı tasni’
edenlerle müvacehe ve muhakemei kem.teranemle hâsıl
olacağından dünkü gün vâki’ olan istid’ayı âcizanemin
bugün dahi vesatati aliyyei sipehsaalrilerine müracaatle
tekrarına ibtidar ve me’lûf olduğum mesleki sıdku isti­
kametten zerre kadar inhirafı kemteraneme delâlet ede-
bilür cüz’î bir fi’il ve hareketi âcizanem sabit olur ise
her nevi’ cezaya râzî olduğumu arz^ ve beyan ederim ol-
babda emrü irade efendim hazretlerinindir. »
Bu tezkireden on bir gün sonra yazdığı diğer tezkire
Serkurena canibi celilesine

« Çâkerleri velinimet biminnetimiz efendimiz haz­


retlerinin atik ve âzad kabul etmez ve validi maddi ke-
sirülmehamidleri cennetmekândan mevrus bir abdi ahkar-
lan olup gerek müşarünileyh hazretlerinin müddeti sal­
tanatlarında ve gerek avımı ekremileri huldaşıyan mer­
58 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

hum zamanında bilâ fasıla istihdam olunup rıza ve hoş-


nudilerini istihsale muvaffak olmuş olduğum cümlenin
ma’lûmu olduğu gibi lehülhamd velminne derecet
sıdk u hulûsu âcizânem nezdi ulyayı cenabı mülûkânede
dahi mütehakkak olarak olbabda bfr kıt?a hattı
hümayun iltifat meşhunu hazreti padişahi şeref tasdir
buyurulmuş idi. Min gayri istihkak- hizmeti sadarete
me’muriyeti âcizanem gününden hasbelkader infisalime
değin habu huzuru terk ile gece gündüz tesviyei me-
salihi cariye ile uğraşarak altı mah müddeti me’muri­
yeti âcizanemde velini’meti binnetimiz efendimizce zerre-
tünma rahatsızlığı mucib olacak surette hiçbir şey vu­
kua gelmemiş olduğunu maatteşekkür veViftihar arz v e
beyana cesaretle beraber bundan böyle dahi sayei lûtuf-
vayei hazreti şahanede herhangi hizmet ve me’muriyette
bulunacak olsam yine mesleki memduhu sıdk u istika­
metten bir an aynlmıyacağima mübarek kalbi ilham
celbi hazreti padişahı dahi şehadet buyuracağından iş-
tibahım olmadığından bundan dolayı ezher cihet mut-
meinülbâl isem de bazı ahval ve hissiyyata nazaran hak­
kı kemteranemde öteden beru müstakar ve payidar bil­
diğim hüsnü teveccühatı seniyyei hazreti veliyyünni’me-
te bazı mertebe sekte ve haleldar . olduğu anlaşılıp se-
beb ve hikmeti ise indi âcizanemde külliyyen meçhul ol­
duğuna ve hakkında emniyyet ve i’timadı âli ve teveccü-
hatı sâmii cenabı padişahi derecei kemale vâsıl olmuş o-
lan bir bendenin böyle birdenbire gördüğünden ve me’-
lûf olduğu hüsnü nazarı kimya eseri hdzreti veliyünne-
amdan dûr ve mehcur olması ne derecelerde mucibi elem
ve ducret ve ne surette müstelzimi hüzün ve huduret ol­
mak lâzım geleceği müstağnii ta’rif ve beyan bulunduğu­
na binaen şu ukdei müşkilenin hallini İcapuyoldaşlık mü­
nasebetiyle bilhassa tarafı âlti düsturilerine havale ile şi­
fa bahşi kalbi hazin olacak surette cevabı sâmilerine in­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 59

tizar eylediğimi arz ve ifade ve beyan ederim ölbabda. »

26 Zilhicce 1295

Bu iki tezkire ile hiçbir hâdiseye temas etmiyen Saf­


vet Paşa Ali Fuad Beyin aynen dercettiği ve fakat tarihini
koymadığı 28 Zilhicce 1295 tarihli üçüncü tezkirede ba­
zı izahat ve tafsilâta girişiyor ve bu işlerle hiçbir alâkası
okradığını isbata hazır olduğunu söylüyor. Paşa bu iki
tezkireye yazılı cevap alamamış ise de üçüncü tezkire­
nin yazılış tarzına göre infisalinin sebepleri hakkında ba­
zı ma’lûmat edindiği anlaşılmaktadır. Safvet Paşanın en­
dişesinin derecesini gösteren bir vesika da Parisden oğ­
luna yazdığı mektubtur. Paşa oğlu Re’fet Beye yazdığı
6 Nişan 95 tarihli mektubta diyor ki:

« Hakkımızda efkârın tebeddül etmekte olduğu be-


yaniyle celbi teveccühata vesiyle olmak üzre burada bazı
tuhaf şeyler alınıp takdim olunması münasib olacağı iş’-
ar ve ihtar kılınmış olup halbuki böyle bir tedbir iki
mahzuru azimi mütstelzim olup birisi yine tecdidi ikbal
ile Istanbula gelmek dâiyesine düşmüş olduğuna hamil
ve isnad ile husemamız bir kat daha hakkımda türlü şey­
ler ihdas ve ihtira’ etmeleri ve diğeri dahi elhaleti ha-
zihi hakkımda efkârı hakikiyyei şahane ne merkezde ol­
duğunu cezmen bilmediğimden böyle bir teşebbüse ora­
ca dahi bu yolda ma’na verilmesi kaziyyesidir ve bir de
bu yola dökülmek arasıra kendimi hatıra getürmek de­
mek olup halbuki benim arzu olunan nâmı âcizanem as­
la serzedei hatır olmayıp unutulmaktır, acaba sadaretle
Istanbula da’vet olunacak olsam kim taahhüd ve tekeffül
edebilir ki hakkımda bu d efa olduğu gibi iki üç mah
mürurunda bir siayet vukuiyle azlolunup kış ortasında
bilâdı baideye tard ve d e f edilmiyeceğim, binaenaleyh
benim için bir hayli müddet hayırlı suret burada kal­
60 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

maktır, gerçi bu sinrıü salde serimillette bulunmak arzu o*


lunur ise de bir taraftan bivayelık ve diğer taraftan daimî
havf ve halecanı derun ile vakit geçürmek arzu olunur
bir şey olmadığı derkârdır ve sadarete me’m ufiyyet gibi
bir şey vuku’ bulacak olur ise derhal isti’fa niyyeti kat’-
iyyesinde bulunduğumdan böyle bir şey vuku’ bulmaması
m leyi ü nehar Cenabı Haktan temenni etmekteyim, bu ci­
hetle siz dahi hakikati hali bilüp hakkı âcizanemde böyle
bir dâhiyenin vukua gelmemesini temenni eylemeniz
lâzım gelür, zira benim bu defa azlim gününden vapura
bindiğim saate kadar çektiğim halecanı derun ve diiçar
olduğum ducret ve ıztırabı gûnagûn henüz hatırdan çı­
kacak kadar olmadı, hemen Cenabı Hak iz ü ikbali âlii
cenabı padişahiyi ruz efzun ve ara ve tedabiri vükelâyı
devleti merkezi isabete makrun buyursun âmin».

Ali Fuad Bey tarafından aynen yazılan 28 Zilhicce


1295 tarihli uzun tezkerede Maarif Natırlığına getirmek
istediği mevzuubahs edilen Haydar Efendi o günlerde
Ankara valiliğinden infisal etmiş olan Haydar Efendidir.
Maarif Nazırı Münif Efendi (Paşa) müşkilât çıkardığı
için işinden uzaklaştırmak, yerine Haydar Efendiyi Maa­
rif Nazırı yaptırmak istemiş ve aşağıdaki tezkireyi yaz­
mıştı:
«Maarif Nazın Münif Efendi hazretleri bidayeti me’­
muriyeti âcizanemden bed’ ile şimdiye kadar sıra düş­
tükçe icrââtı vakıaya ta’riz yolunu tutmuş olduğu halde
i’tirazatın ekserisi ecvibei mukni’a iradiyle ve ba’zılan
defan lilmünakaşa svJcût ile geçiştirilmekte olup ancak
biraz vakitten beru belki arasıra mazhar olduğu iltifatı
âliyi hazmedememesinden midir nedir tavır ve hareketini
değşitirip âdeta usulen bir muhalefet silkine sülük etmiş
ve hattâ dün mecliste Maliye Nezareti celilesinin hezan
tekellüfle asakiri şahanenin emri tesviyei akdemi hava-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 61

yici zımnında istikrazına karar vermiş olduğu yüz elli


bin lira hakknda birçok i’tirazat dermeyan eylemiş oldu­
ğundan ve şu buhranh zaman içinde başka suretle akçe
tedariki kabil olmadığını kendusi dahi eyuce bildiği hal­
de mücerred işi sektelendirmek ve tarafı valâyı Tcapuda-
nîden beyan ve irad ilunduğu üzre maazallahi tealâ asa-
kiri şahaneyi aç bırakmak gibi 1 bir hali hatamaJci intaç
edecek yolda harekete kıyam eylemesi artık senaverle-
rinde kendusiyle birlikte bulunulmak imkânını selb ey ­
lemiş ve yerine muahharen Ankara vilâyeti valiliğinde
bulunup müşiri sabık devletlû Said Paşa hazretlerinin
oraya m e’muriyeti münasebetiyle infisali vuku’ bularak
avdet etmiş olan atufetlû Haydar Efendi hazretlerinin
ta’yini münasib gibi görülmüş ise de olbabda her ne v eç­
hile emrü fermanı isabet beyanı hazreti padişahi mü­
teallik buyurulursa resmen istizanı keyfiyyet olunmak
üzre tarafı âcizaneme iş’an mütevakkıfı himemi aliyye-
leridir efendim.»
Müsvedde halinde ve Safvet Paşanın el yazısı ile ya­
zılmış bulunan bu tezkirenin tarihi olmak üzre arkasında
9 Zilka’de 95 gösterilmiştir.
Bu tezkireye cevap alınddğına dair bir malûmat
mevcud değil ise de Münif Efendi (Paşa) nin infisal et­
mediğine bakılırsa müsbet bir netice hâsıl etmediği an­
laşılır.
Bazı hallerinden dolayı hudud haricine çıkarılan bir
kadının memleket dışında kaldığı müddetin kâfi ceza ad-
diyle tekrar avdejtine müsaade olunması hakkmdaki is­
tizanın bir sadrâzamın infisalini icab ettirecek ehem-
miyyeti olamıyacağı ise aşikârdır.
Safvet Paşa sefirlikle (Paris) e gittikten sonra Hari­
ciye mektubçusu olan oğlu Re’fet Bey tarafından yazılıp
bu mes’elelerden bir kısmına temas eden mektub da
dikkate şayandır.
62 MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

Re’fet Beyin mektubu:


«Hakipâyi hazreti veliyyünnearrıilerine ma’ruzıı çâ-
ketleridir.

27 Mart tarihli fermannâmeleri kemali ta’zim ile ahz


olundu ve Cenabı Hakka şükürler olsun kemali sıhhat ve
afiyet üzre bulunulduğu istişar olunarak devamı ömrü
afiyeti veliyyünneamileri duası tekrar edildi. Bizlerde
burada cümleten dairei afiyetteyiz. Sigara gönderilmeme­
si emrü iş’ar buyurulur ise de vüsuli emirnamenizden
evvel beş bin sigara daha göndermiş idim. Mösyö Cakome-
tinin matbuat işlerinde istihdam buyurulması münasibdir.
Mumaileyh hakikaten edib ve dirayetli ve işgüzardır. Ken-
dusinin kulunuzun Atina sefaretine ta’yin olunacağım
hakkında verdiği ma’lûmat gayri vâki’ dir. Vakıa mukad­
dema bu babda bazı sözler cereyan etmiş olduğundan
mumaileyhin aldığı mektub ihtimalki bundan neş’et et­
miştir. Faiz Bey (oğlu) bir hayli vakitten berudur tavır
ve hareketini dilhahı âlii âsafaneleri dairesine koymuş
ve bu yolda devam etmesi Cenabı Hakdan temenni olun­
makta bulunmuştur.

«.Dersaadet ahvalinden berveçhizir bazı ma’ lûmat ve


mesmuatm arz ve iş’anna ibtidar olunur. Kahvecibaşı
Mahmud Efendi geçende bizim Hakkı Efendiye tesadüf­
le istifsarı hal ve hatır etmiş ve çoktan görüşülemediğin­
den ve konağa gelerek kulunuzu- göremediğinden dola­
yı beyanı teessüf ve ma’zeret eylemiş olduğuna muka­
bil birkaç gün sonra bendeniz de Hakkı Efendiyi zâtı âlii
veliyyünneamilerinin infisaline müalıharen şevketmeab
efendimizin pek pişman olduklarını ve âdeta mahcubiy-
yetlerinden birkaç defa mabeyni hümayuna teşrifi âlile­
rinde görüşemediğini ve nihayet sadrâzamın huzuriyle
vuku’ bulan mülâkata sebeb dahi \‘tarafı sâmilerinden'
bir şey söylenememesi kaziyyesi olduğunu vu bugünler-
MSHMED ES'AD SAFVET PAŞA 63

de tebeddüli sadaret vukuu kaviyyen muhtemel olup


Said Paşanın sadre geleceğini ve anı müteakîb kendusi-
ne bir Paris seyahati görüneceği pek ağleb olduğunu
ve sadn müşarünileyhin te’lifgerdesi olup geçenlerde bir
nüshasını takdim etmiş olduğum kitabın münderecatına
zâtı şahanenin ziyadesiyle canı sıkılarak hemen el altın­
dan toplattırılma,s için emrü irade buyurmuş olduklarını
dermeyan etmiştir. İnfisali veliyyünneamilerinden sonra
mumaileyhe pek çok hakaretler olunduğu gibi serasker
paşa âdeta nefyolunmasına birkaç defa teşebbüs etmiş
ir,e de muvaffak olamamış olduğunu ilâve eylemiştir.
«Yenirjczar mukavelenâmesine gelince, bu madde
hakkındaki miizakerata Münif Efendinin huzuriyle ne­
zaretçe hitam verilmiş olduğu halde imzası mes’elesi
be.ynelvükelâ keşmekeşe düşürülmüştü. Sebebi aslı ise
zâtı şahanenin Yenipazar istilâsına bittabi’ göstereceği
ademi rıza olup, iilhakika değil padişah en edna bir şah-
s bile memleketin bir karış yerini terke kalben va kali-
ben kabıd ve muvafakat göstermez ise de ne çare ki
ahvali hazıra bu pereseye gelmiş ve Avusturyalular afi­
den Bosna ve Herseğe girmiş oldukları cihetle zarurî ve
tabiî Yenipazarı elde etmeğe çalışacakları bedihî olduğu
misillû su emel ve ümniyyenin icra, olunacağı devlete
ihbar bile edilmiş ve mukavelenâme müzakeratına baş­
lanılmasına me’zuniyyet verilmiş iken imzadan imtina’
ve istinkâf beyhude iğbirar ve ihtilâftan başka bir neti­
ce vermeyin bilâhare şimdi işgali müşterek denilmekte
olduğu halde ol vakit herifler harben ve darben gelerek
Bosna ve Hersek gibi zabt ve idareye kalkışacakları bi
şek olduğunu hiç tefekkür etmiyerek vükelâyı kiram yal­
nız zâtı şahanenin re’y ve arzularına mümaşet ile yekdi-
ğeriyle entrikaya ve bu vesiyle ile külâh kapmağa çalış­
makta idiler. İşin bu derecesi ayıb olduktan başka neti-
cei hal mukaddimesinden daha vahim olduğundan sad­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

râzam ile nazır paşa mukavelename imzalanmaz ise işten


çekileceklerini beyan etmeleri üzerine mabeyni hüma­
yunda geceli gündüzlü meclisler akdolunarak ve diğer
taraftan Avusturya sefirinin tazyikatı görüldükten. sonra
nihayet Nisanın dokuzuncu günü mukavelenameye vaz’ı
imza ve ortada olan keşmekeşi ihtilâf d e f ve imha olun­
du. Mukavelenâme imza olunmazdan bir gün evvel mü­
şarünileyh Miinif Efendi kapıda komisyondan sonra nez-
di çâkeraneme gelerek bir hayli vakit müsahabet olun­
duğu sırada bittabi’ söz ahvali hazıraya intikal ettikte
kendusi de idarei umumiyyeden hoşnudsuzlük gösterme­
si üzerine bendenizde hey’eti vükelâdan oldukları halde
ıslahı ahval olunmasına herkes vazifesince tamamen sa’y
ve ihtimam eylese neticei hal böyle zuhur etmez ve hat­
tâ ma’lûmat ve dirayetleri cihetiyle kendüleri şayanı
i’timad ve vüsuk ve gayretm üntazır ve me’mııl iken
aksi kaziyyenin zuhuruna yani gayri muhik i’tirazlar ile
vakit geçirildiğine taaccüb edilmemek mümkün olamaz
gibi beyanı mütalea eyleyişime mukabil müşarünileyh
efendimize olan ta’zimat ve ihtiramâtım dermeyan île
haddimi bilürüm ve hiçbir vakit amden ve kasden i'tiraz
ile ikaı müşkilâtı tecviz etmem. Fakat bazı kerre re’yi
zâti olarak beyan eylediğim suretlere tesadüfen re’yi hü­
mayunu padişahinin muvafık düşmesine Evvelce zâtı
şahaneye ma’lûmat vermekte olduğum ma’nası verilmiş
olduğu cevabını verdiğinden kulunuz da tesadüf at teker­
rür ve taaddüd eder ise başka ma’na verilememek tabiîdir
yolunda iradı mekal ettiğimde sözü diğer cihete nakil ile
avakibı ahvalimizin neye müncer olacağında beyanı ta-
hayyiir ederek tebeddüli sadrı kendusinin dahi yakın
görmekte olduğunu ifade etti. Esnayı infisali veliyyünne-
armilerinde mabeyni hivmayuna takdim olunup olvakit
manzuru şehriyâri buyurulmadı denilen uzun tezkerei
t dâverilerini zâtı şahanenin kendusine gösterdiğini ve hat­
MEHMED ES’AD SAFVET PAÇA 65

tâ nezdinde saklamakta olduğu evrakın içinde mahfuz


olduğunu dahi bilmünasebe zikir ve beyan eyledi, ve bu
günlerde bir akşam taama konağa geleceğini ilâve ede­
rek gitti.

«Sahib Bey ile Mahkemei Temyiz Hukuk Reisi Ramiz


Mollanın nefyi ma’nevî olmak üzre birer niyabete ta’ya-
ni emrü irade büyurulduğu cihetle keyfiyyet tarafı me-
şihatpenahiden müşarünileyhimaya tebliğ ve vakti azi­
metleri tesri’ olunması üzerine Ramiz Molla kabulü me’-
muriyyçt etmiş ise de Sahib Bey şeyhülislâm efendiye
böyle hallerin devamında olan mazarratın hâkvpâyi şa­
haneye anladılmayup da tervici cihetine gitmek vakten
minel’evkat kendulerine bu misillû hâlâtm vukuunu da’-
vet etmek demek olduğunu ve muhakemesiz nefiy, tag-
rib muhalifi kanuni adalet olduğu gibi gerçi kanuni
esaside zabıtanın ihbarı üzerine nefiy ve iclâ şayanı ka­
bul ve icra gösterilmiş ise de bu babda sathî olsun bir
muhakeme icrası dahi o kanun ahkâmından bulunduğu­
nu ve binaenaleyh, me’muriyyet kabul etmek İhtimalinde
olmadığını ve kendi kendini nefyedeceğini beyan ile iki
gün sonra doğruca Bursaya gitmiş ve Ramiz Efendi dahi
merkezi me’muriyyetine gitmek üzre vapura binmiş iken
maSzharı af olarak me’muriyyetlerinde ibka olunmuşlar­
dır. Müşarünileyh Sahib Beyin ifadjatını şeyhülislâm
efendi evvelilemre muhalefet yolunda meclisi vükelâda
ifade etmesi üzerine sadrâzam da bunların me’muriyyet
ve i’zamlanna ma’lûmatı olmadığını ve bu misillû ahvali
muzirrenin ne vakte kadar devam edeceğini lisanı hid­
det ve i’tiraz ile beyan etmesine vükelâdan bazıları ic­
rââtı şehinşahiyi tahfif ma’nası vererek gıyaben takbih
ettikleri mesmuatı mevsukadandır.

«Mösyö Bordiyanonun bundan . beş altı gün evvel


Halim Paşa ile vuku’ bulan mülakatında bir telgrafnâme
S
66 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

sureti irae etmiştir ki meali arz olunur «peder Paşa haz­


retleri her vasılsa hakkımda biraz muğber iseler de
fransaca müşküâta düşen hususatı Mtsriyyece muave­
net ve sahabet buyurmalarının kerıdusine iş’ar ve tavsi­
yesini rica ederim.» Bu telgraf gûya kulunuza Hidivi Mı­
sır tarafından yazilmş ve bir sureti kendulerine gönde
rilmiş olduğunu müşarünileyh ifade etmiş ise de bende­
nize böyle bir telgraf gelmedi. Halim Paşa bu telgraf su­
retini Mösyö Bordiyanoya irae ettiği sırada kulunuzun
böyle bir telgrafrıâme alıp almadığımın tahkikini muma­
ileyhe havale ile beraber hakkında teveccühatı' âsafane-
lerinin devamından emin olduğu cihetle böyle bir iş’ar
vuku’ bulsa bile kendi aleyhinde bir şey olduğundan
terviç buyurulmıyacağı i’tikadında olduğunu ilâve eyle­
miştir. Balâdaki telgrafnâmenin kulunuza gelmeyişi aca­
ba doğrudan doğruya tarafı sum,ilerine yazılışından mı
neş’et etmiştir, yoksa hiç esası mı yoktur bilemem.
«Bu arizapı derdesti tahrir iken 31 Mart tarihli e-
mirnâmei veliyyünneamileri alırdı. Kaime için yedi yüz
elli yüzlük kaime iane i’tası emrü irade buyurulıyor. Li­
ranın bugün fiyatı bin kuruşu mütecaviz olduğuna ve
bu hesabca yedi yüz elli kaime yetmiş liraya baliğ olmı-
yacağma mebni bu vıikdar umuma karşu pek cüz’î görü­
neceğinden bin aded kaime i’tası tensib olunarak bugün
Sebuh İSfendi ma’rifetiyle alınıp Mabeyni Hümayundaki
komisyonu mahsusuna irsal olunacaktır. Kaimeler şu
saf*e kadar gelmediği ve binaenaleyh piyasa fiyatı doğru
bilinemediği münasebetle bin kaimenin kaç liraya, baliğ
olduğu arz olunamadı. Puslasını ba’dehu takdim ederim.
Lira fiyatı dokuz yüz kuruşa kadar tenezzül ettiği halde
bugün bin kuruşu tecavüz edişine sebeb şimdiye kadar
ekmek kaime ile satılıp lira farkı devlet tarafından v e­
rildiği halde bugünden i’tibaren ekmeğin bakır ve mete­
lik ile satılmasına ruhsat ve karar verilmiş olması kaziy-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

yesidir. Şirketi Hayriyye vapurlarında bilet ücretleri ba­


kır akçe alınmağa başlandığı esnada müşterilerce birçok
ktl ü kali mucib olduğuna nazaran, bu ekmek farkına na­
zaran bu ekmek farkının lâğvı elbette ziyade sui te’sir
eder zannolunur. Allah encamını hayreyliye.

«Balâda piyasa fiyatından bahsettiğim, sırada iane


için verilecek kaimelerin henüz gelmediğini arz etmiştim.
Şimdi Simon Bey dokuz yüz beş kuruşa bin kaimenin mu­
bayaa olunduğunu haber verdi. Kaimeler de gelip komis­
yonu mahsusuna gönderildi. Bunun bedeli yüz on buçuk
Osmanlı lirasına baliğ olduğundan Bankı Osmanî üzerine
çeki verilmek üzre Sebuh Efendiye muvakkat bir Um ü
haber verilmiştir.

«Hacı Nuri Efendi maasusi ile Hakkı Efendi harisinin


beyinlerinde lâkırdı ederek eski hesablar şu yolda tes­
viye olunmalıdır, maaşlar Marttan i’tibaren altın yüz yir­
mi kuruştan verilmelidir gibi vuku’ bulmuş ve vuku’ bu­
lacak iş’arlarına bendenizden istimzaç etmeksizin bir gû-
na emir verilmemesini arz ve ihtar ederim. Kulunuz u-
mıım maaşları elli beş liraya tenzil ettim. Böyle yapmamış
olaydım alınmakta olan maaş ile idare kabil olmmaralr
idi. Lâkin şimdi idare, olunduktan başka fazla belki biraz
şey de kalır. Bu hafta biraz ziyade tasdi’ ettim zannede­
rim. Baki irade ve ferman hazreti veliyyülemir efendimi-
zindir. 11 Nisan 95 köleleri

Re’fet

Mektubda o zamanın tarihini tenvir edecek mühim


mevzulara temas edilmiştir. O meyanda Münif Efendinin
(Paşa) i’tirafı Safvet Paşaya hak verdirecek mahiyettedir.
Anlaşılıyor ki, Münif Pasa padişahtan gördüğü iltifatlara
güvenerek, yahud Abdülhamid’den aldığı ta’limata daya­
narak Safvet Paşaya kafa tutmuş, çok mütehammil olma­
«8 MTCHMTgn ES’AD SAFVET PAŞA

sına rağmen, sabrı tükenen paşa bunu açıktan açığa söy­


lemek cesaretini de göstermek suretiyle tebeddülüne te­
şebbüs eylemiştir. Fakat bu müracaati akim kaldığı hal­
de isti’fa cesaretini gösteremiyen Safvet Paşa bundan bir
ay sonra sadaretten uzaklaştırılmıştır. Re’fet Beyin mek­
tubunda padişahın kendisine gösterdiğini kaydettiği uiun
tezkire üçüncü tezkiredir. Bunda ise Haydar Efendinin
Maarif Nezaretine getirilmesi de mevzuubahs edildiğine
göre kendisini attırmak teşebbüsünde bulunmasına rağ­
men, oğlunun yanına gitmesi ve gece yemeğe gideceğini
söylemesi o günlerde sadaret tebeddülünden bahsolunma-
sından ve az bile olsa Safvet Paşanın tekrar iktidar mev­
kiine getirilmesi ihtimalinin bulunmasından ileri gelmiş
olsa gerektir.
Yukarıya kaydolunan evrak ve vesaik ile mütalealar-
dan paşanın sadaretten azli padişahın i’timadını kaybey-
lemiş olmasından ileri geldiği neticesini çıkarmak en doğ­
ru bir hükümdür.
O zamanı idrâk etmiş olanAbdürrahman Şeref Efen­
di sadaretten infisalini yaşlılık ve ihtiyatkârlık gibi umu­
mî sebeblere atfediyor. Son vak’anüvis aynen şöyle diyor:
« Sadrâzam Safvet Paşa i'tidali fıtratı ve mizacı millet
ve saltanata tamamii vukufu ve idarei devlette tecrübei
medidesi hasebiyle ıslahat yapayım der iken kınp dök­
mekten ve aculâne heveslerle îleruye atılarak «ma’nalı
ma’nasız cuş ü huruşlerden ve rabıtasız zahmet ve yürü­
yüşlerden» tevakki eder bir zat olduğundan dahilen ve
haricen intizar olunan icrââtı idâriyye ve tnülkiyyeyi
teenniye tâbi’ kılmak ve yapılacak şeylefri memlekete haz­
mettirmek için evvelce anlara isti’dad husule getirmek ta­
raftan idi. Islahatı adliyyeden bahseden bir zata «efendi!
Hâkim yok, mahkeme yok, bu halde ıslahatı adliyye söz­
de ve arzuda kalır, evvelâ hâkim yetiştirmeli, sâniyen
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 69

mahkeme binaları inşa etmeli de sonra teşkilâtı adliyye-


yi ıslah ve tevsie çalışmalı. Yoksa umumu hukukiyyeyi
tahsil etmemiş kalem mümeyyizlerinden hâkim nasb ve
medrese odaları ve kira ile tutulmuş ahşab hanelerden
mahkeme ittihaz olununca neûcei hâsıle derde deva ol­
maz» zemininde cevab vermiş idi.
«Safvet Paşanın ihtiyatkârlığı, çoğalan dahilî büyük '
gaileleri başarmağa müsaid değil idi. Ordunun munta-
zamen terhisi, Rus askerinin Rumeli’den azimeti, üserâyı
Ostnaniyyenin Rusyadan ve Romanyadan avdeti, kıyme­
ti tenezzülde devam eden kavaimi nakdiyyenin bir ça­
resine bakılarak zaten müşevveş olan umun maliyyenin
tanzimi, idarei cedidenin Berlin muahedeki ahkâmına
tatbiki, keşmekeşte kalan meclisi meb’usanın içtimai mi-
sillû mevad ve mesaili mühimme re’si kârda daha dinç
ve daha fa’al bir zâtın vücudunu icab eyliyordu. Padişah
eski vüzeranın birer birer tadını tatmış olduğundan, y e­
niden emin ve müstaid adamlar yetiştirmek ve ıslahatı
müsammemeyi anlara yaptırmak emelini beslemeğe baş­
lamıştı. Tunus’dan İstanbul’a yeni gelmiş olan Hayreddin
Paşayı kendusine tavsiy d ettiler. 1295 Zilkade’sinin do­
kuzunda Safvet Paşa azlolunaralç möhri sadaret Hay­
reddin Paşaya tevdi’ buyuruldu [1].»
Mehmed Galib ve Ali Rıza Beyler taralından « On
Üçüncü Asrı Hicride Osmanlı Ricali» başlığiyle yazılan
kıymetli makaleler serisinde tercemei halinden kısaca
bahsolunurken «akl ü iz’an ve kiyaset ve irfan s a h ib i»
olduğu kaydedilmekte ve sadaretten infisali için şu m a ­
lûmat verilmektedir:
«Safvet Paşa merhum sadarette iken Sultan Abdül-
hamid’i Saniye verilen bir cumalda tahtı riyasetindeki
hye’eti vükelânın hal’a teşebbüs edeceği yolunda bir if-
[11 Tarih Musahabeleri, sahife 295.
70 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

tirada bulunulduğuna ve bundan dolayı bir gün huzuru


hümayunda itabe düçar olan müşarünileyh tarafından
(em niyyet buyurulmuyorsa hizmeti sadaret bir başka ku-
lanna tevdi’ edilebilür) yolunda dûrştane bir cevab ve­
rildiğine binaen hey’eti müşarünileyhima tebeddül ve
Safvet Paşa dahi Paris sefaretiyle Dersaadetten teb’id
olurtmuşdur [1].»
Sadaretten infisalinden bir ay geçmeden (3 Muhar­
rem 1296) da, ikinci def’a, Paris sefirliğine ta’yin edildi.
Safvet Paşa bu yeni vazifeyi kabul etmek istememiş
ise de, vehmine dokunacak surette ma’ruz kaldığı mua­
mele üzerine sefirliği kabul ile (Paris) e gitmek mecbu­
riyetinde kaldı.
Ali Fuad Bey; bu/ıun için diyor ki:
«Safvet Paşanın balâda beyan olunan te’minatı ka­
naat bahş olmıyarak ve îstanbülda kalmasına da emniy­
yet edilmiyerek, kendisi Paris sefaretiyle merkezden u-
zaklaştınlmak istenilmiştir. Bunun üzerine Sadrâzam
Hayreddin Paşaya müracaatle ve ihtiyarlığından bahis­
le azimette beyanı ma’zeret ddip, salibi emniyyet ahvali
varsa bir hey’et teşkiliyle bilmuihakeme tebeyyün etti­
rilerek cezalandırılmasını taleb eder. Hayreddin Paşa,
«teşekkül edecek hey’etin vereceği hükmün adaletinden
emin misiniz» delmesi üzerine « giderim efendim; giderim
efendim» diyerek azimete karar verir, ve o zaman daha
şimendifer iltisak etmemiş ve hasbelmevsim Tuna nehri
de incimâde başlamış olduğundan Tuna’nın buzlarım kır­
dırarak ve:
Bu sefaret, bu seyahat, bir felâketdir bana
Son sefaret, son seyahat, son felâketdir bana
beytini tekrar ederek azimet eyler [2].»
[1] Peyam Sabah serisi numarası 25.
[21 Servetifünun, numara 1552 - 78.
MEHMED ES*AD SAFVET PAŞA 71

Kemal Paşazade Said Bey «Sefirler ve Şehbender­


ler» adlı eserinde [sahife 87] beyti başka türlü yazıyor.

Tanınmış muharririn yazısı aynen şöyledir:

«Safvet Paşa merhum Paris sefirliğine son defa o-


larak ta’yin olundukda bir mevsimi şitade azimet mecbu­
riyijetinde olup §ikâyeten şöyle bir mukaddimeyi hâvi
bar şarkı tanzim ve ba’zt ehibbasına irsal etmiştir:

Sanma Paris pür letafetidir bana


Cay-ı enduh-u şikâyetdir bana
Bû azimet bir sefaletdir bana
Son sefaret son seyahatdir bana

Arifî Paşanın başvekâlete ta’yini üzerine 1880 ( 6


Şaban 1296) da, beşinci def’a, Hariciye Nazın oldu.
Bir lûtfi mahsus olmak üzere Hariciye Nazırlığı ma­
aşından başka evvelce tahsis edilmiş olan ta’yinatın es­
kisi gibi verilmesine irade çıktı.

Tezkirei sâmiyenin sureti :


«Zâtı sâmii âsafanelerine njtzareti celileye muhassas
maaşdan başka esnayı cülûsı hümayunı hazreti padişahi-
de tahsis ve i’ta buyurulmuş olan ta’yinatın kemafıssa-
bık i’tası emr ü fermanı atifet beyanı cenabı mülûkâne
muktcfzayı celilinden olarak Maliye Nezareti celilesine
tebliğatı lâzım e icra kılınmış olmağın olbabda emr ii ira­
de hazreti men lehülemrindir.
14 Şaban 1296 ve 21 Temmuz 1295 Ârifî
O sırada Istanbulda Yunan mes’elesini müzakere için
toplanan kongrede murahhas sıfatiyle bulundu.
Bu münasebetle yazılan tezkirei sâmiyenin sureti :
Başvekâlet Diresi
131
72 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Hariciye Nezareti çelilesi cânibi âlisine

Ma’ruzu çâkerleridir ki
Hududı Yunaniyye. mes’elesinin Der saadette tekrar
'müzakeresiçün Yunan devleti tarafından murahhaslar ta’­
yin olunduğu gibi tarafı saltanatı seniyyeden dahi komi­
serler ta’yini lâzım, gelerek ehemmiyeti maslahat icabmca
işbu komiserlik me’muriyyeti mühimmesine zâtı âlii âsa-
faneleri ve Tophane Müşiri devletlû Ali Saib Paşa hazret­
leriyle nezareti celilei dâverâneleri müsteşarı devletlû Sa­
va Paşa hazretlerinin me’muriyyetleri ve erkânı harbiyye
zabitanmdan miralay Hayri ve binbaşı Rıfat Beylerin
dahi icab ettikçe bulunmak ve mevki’ce ma’lûmatı mah-
susalarma müracaat edilmek üzere ta’yinleri ile mes’eleı
mezkûrenin müzakeratma şurua m e’zuniyyet i’tası bil-
istizan müteallik buyurulan iradei semyyelerine cenabı
padişahı iktizayı âlisinden olup sureti hal müşarüniley-
himaya bildiirldiği gibi miri mumaileyhimanın ta’yınleri
dahi tarafı sâmii seraskeriye iş’ar kılınmış dimağla ber
mucibi emrü fermanı hümayun müzakeratı lâzımeye bed'
ve mübaşeret buyurulması babında emrü irade hazretı
men lehülemrindir.

Gurre Ramazan 296 ve 6 Ağustos 95 Ârifî

Yine o sene (20 Zilka'de 1296) da Devairi Âliye mü­


fettişliğine, 1883 (19 Muharrem 1300) de, altıncı def’a,
Hariciye Nazırlğna ta’yin olunmuş ise de Âhmed Vefik
Paşanın sadâretten azli üzerine infisal ederek Devairi Â-
liye Umum Müfettişliğinde ibka olundu.

Ali Fuad Bey; ölümüne kadar kaldığı bu son me’mu­


riyyeti için şunları yazıyor:

«Bu me’muriyy et bir ünvandan ibaret olup vazifei


resmiyygsi ve devairi mahsusası yok idi. Yalnız ara sıra
MEHMED ES’AD SAFVET PAÇA 73

muamelâtı umumiyyenin ıslahına ve ba’zı mesaile aid lâ­


yiha ve ariza takdim ederdi [1].»
Mehmed Galib ve Ali Rıza Beyler de müfettişliği aşa­
ğıdaki seci’li cümle ile kayıd ve izah etmişlerdir:
«...Devairi mülkiyye müfettişliği gibi bir hizmet ih­
das olunarak uhdesine tevdi’ kılınmış ise de ne devairde
tefitşe değer âra ve ne de Safvet Paşada ifayı vazifeye pa­
ra bulunmadığından, üç beş sene daha mümted olan müd­
deti hayatını kışın Şehzadebaşmdaki konağında ve yazın
Kavhcadaki sahilhanesinde geçirirdi [2].»
1883 (16 Muharrem 1301 — 5 Birinci Teşrin 1299)
da, bağırsaklarında zuhur eden Seretan illetinden öldü..
Sultan Mahmıjd türbesine gömüldü.
Bükreş komisyonuna me’muriyyetinin hitamında bi­
rinci rütbe Osmanî, birkaç sene sonra Osmanî ve Mecidî
ile İmtiyaz nişanının murassa’ları ile taltif olundu.
İspanyanın birinci rütbeden Isabelle la Catholique,
îngilterenin birinci rütbeden Ğtoille des îndes, Avusturya-
nın birinci rütbeden Leopold, İranın birinci rütbeden Şir
ü Hurşid, Belçikanm birinci rütbeden Leopold, Prusyanm
birinci rütbeden Kron Royal, Rusyanm birinci rütbeden
Sainte Anne, Rom any anın birinci rütbeden fit oille Ro-
maine, Saksonyanın birinci rütbeden Faucon blanc, Saks
dukalığının birinci rütbeden Saxe - Weimar, Fransanın bi­
rinci rütbeden Legion d’honneur, Hollandamn birinci rüt­
beden Lion Neerland, Yunanın birinci rütbeden Sainl
Sauveur nişanlarını hâmil idi.
Münif Paşa tarafından vucude getirilip mezar taşma
yazılan ölüm tarihi :

[11 Servetifünun, numara 1552 - 78.


12] On Üçüncü Asn Hicride Osmanlı Ricali, Sabah gazetesi, tef­
rika numarası 25.
4 MEHMED I S ’AD SAFVET PAŞA

Pişvay-ı vüzera hazret-i Safvet Paşa


îrcei emr-i İlâhisini etdi isga

Dört böyük padişehe sidk ile hizmetler edüb


Her vakit olmuşidi mazharı taltif-ü sena

Hüsni ahlâkı gibi sinni kemale yetmiş


Bir kemal ehli idi zikr-i cemile ahra

Cümleye mucib-i hülzn1oldu vefatı merhum


Afv-u gufran ile şad eyleye ruhun Mevlâ

Olmamışdı diye şeyh-ül-vüzera emma kirtı


Deseler şanına şayan idi şeyh-ül-vükelâ

öm rü müzdad ola Sultan-ı zeman etmişidi


Cah-ı valây-ı sadaret ile kadrin i’lâ

Daima olmuşidi sulh-u salaha mail


Hasmı mur olsa da incitmeyi görmezdi reva

Sen de tarihini yaz eşk-i teessüfle Münif


Dar-ı dünyaya veda’ eyledi Safvet Paşa

16 Muharrem 1301

O zaman intişar etmekte olan «Ceridei Havadis» de


«Teessüf» başlığı altında çıkan yazıda ölümü ve kalaba­
lık bir cemaât tarafından Şehzadebaşndaki evinden kal­
dırılarak Bayezid camiinde namazı kılınıp, Sultan Mah-
mud türbesine gömüldüğü yazıldıktan ve tercemei hali
de dercedildikten sonra deniliyor ki:
«Müşarünileyh sahihan her cihetle mükemmel fazıl
v e âkil ve kâmil ve âlicenab ve umun siyasâye âşinâ bir
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

zâtı âlikadir olarak müddeti ömürlerinde infisalleyi iki


buçuk seneye ancak baliğ olabilmiş ve garibeden olmak
üzere bunlar da hep Hariciye Nezaretinde olduğundan
istikameti zâtiyyelerini bu da bir kat daha ifham eyle-
mişdir.
«Müşarünileyhin üç nefer mahdumu olarak büyük­
leri el'an Hariciye Mektubçusu bulunan Re’fek Beyefen­
didir.
«Padişahı ikadırdan bu kadim bendelerinin âilesine
elbette velini’metlik ifa buyuracakları bedihî olup böyle
bir sadık ve müstakim nısıf asrın yadigârı bir müşiri sa-
dakatsemirin vefatına asdikayı vatan mahzun olmuşlar­
dır. Müşarünileyhin sinni yetmişi mütecaviz olarak Re-
sid Paşa merhumun terbiye gerdei ba ihtisası olan ze­
vatı selâseden ya’ni Âli ve Fuad Paşadan biri olmagla o
eseri siyasiye vukufiyyet için bir mükemmel kütübhanei
maarif olduğu halde defini ziri türab olmuşdur [1].»
Safvet Paşanın ölümü üzerine zamanın tanınmış
münşilerinden Haleb mektubçusu îzzet Efendinin oğlu
R e’fet Beye yazdığı ta’ziyetnâme:
«Burada yâdi bile ( kalbim gibi) kalemime de kan
ağlatacak bir haber bugün yanımda gazetiye okuyanla­
rın lisanından pek dilşikâf bir sada ile kulağıma aksetdi.
Hûda bilir ki o anda havassıma bir ihtilâli azîm düşerek
oturduğum sandalyanın üzerinden âdeta yerlere seril­
mek mertebelerini halimin içinden müşahede eyledim.
Hattâ ruhum bu teessürün harareti münhal olarak he­
men bir buhare münkaliben havaya münteşir olmak de­
recesini bulduğunu hissetdim. Meşâiri batmiyyemin her
birinden gönlüme hücum eden bu teessür bütün efkârı­
mı boğdukdan sonra lisanımı da söz söylemekden men’

[11 İT Muharrem 1301 - 19 İkinci Teşrin 1883, numara 3503.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

etmekle uzun müddetler nefesi natıkamın her bir kuv­


veti sükûtda ve gönlümün her ciheti hayrette' kaldı. ...
«Bu müsellemdir ki İTisan telekkisinden mükedder
ve dehşet nâk olduğu bir haberin medlulüne derhal su­
reti kat’iyyede inanmak istemez» hikmeten muhafazai
şuura hâdim olan bu hassa tarafından mütevellid saikai
tabiiyyeye ittibaan haberi mezkûrun sıdk u kizbinden ve
za’f u kuvvetinden istizah kaseliyle ağzımı açmak iste­
dikçe de başdan ayağa kadar vücudüme bir müdhiş ra’şe
yayılıp şakkı şefe etmeğe muktedir olamamakda bulun­
duğumu görüyordum. Âlemi gaşy ü gaybubette ise lisanı
halimden (hayfa ki bugün dünya üzerinden «münferid-
ül-vucud» bir şem’i fazilet dahi şu’lei âlefm şumulümü
ref’ eyliyerek kendisinden iktibası fiyuzat eden ve ede­
cek olanları zulmeti y e’s içinde- bıraktı. Hâki sefaletde
mütehayyir gezenlerin muhtaç oldukları merhametin
menba’ı kerimi cihandan gitdi) makalelerinin gayet sûz-
nâk bir perde ile cereyanını his eylemekde bulunuyor­
dum. Elhasıl bana kendi serveri nev zuhurumun lezze­
tini bildirmiyen o dilsûz günden beri kederle muhat bir
kalb taşımağa başladım.
«Bu noktada istitraden şurasını da i’tiraf etmeliyim
ki hakikaten evsafı âliye istimaiyle kulaktan âşık olmak
hassasının insandan be’id bir şey olmadığım işte nefsim­
de vâki’ şu eserden anlıyorum ki o nâmı âliye olarak
bugün maşukundan ayrılmış bir âşık çeşmi gibi gözüm­
den önüme düşmekde olan sirişki tehassürün katrelerinı
asla ta’dad edemem. Gerçekden ruhum da bütiin esbabı
mucibei telezzüzatı red ediyor. Kederde şu hassa dahi
gözükmekdedir ki vicdanı büsbütün mağlûbı hayret e-
dip de hattâ bulunduğu mebıfıas üzerindeki vazifesini
bile taakkulden âciz bırakıyor.
«Çünkü bu babda en mühim olan vazifem elemi de-
MEHMED ES’ AD SAFVET PAŞA 77

runumu bu kadar şerh etmemek idi. Yaralı bir kalbin


karşısında bu derecelerde bahse girişmemek idi. Lâkin
bu teessürün şiddetinden ihtilâl eden ruhumu mehma-
emken izharı mafilbal ile teskin edebileceğimi gayet de­
rin ,bir* hayret içinde t&hattür ettim. Maahaza tahtı ka-
ziyyede şu kayıd mukarrerdir ki ifadatı mebsutai kem-
teri zaten kalbimin kâffei hissiyyatını da mut e zammın
değil belki binde birini muhtevi demek olabilir. Maha-
sal azdan çokdan şerh ma jissuveydade bulunmak mu-
cebi tezayüd mihnetim olmakla beraber yine tabiatın şah­
ikasına ittiba’ mecburiyyetinden kendimi kurtaramadım.
Binaberin bu tasdiimden dolayı muhatabı zişanım haz­
retleri tarafından af ve tesamüha muhtacım. Maamafih
bu fıkrai mühimmeyi terk edemem ki bir beyanı balâ
gaşy ve gaybubeti âlemine girdiğim zaman ruhum şu ha­
kikate muttali’ oldu 'ki firdevsi âşiyan « ; *.Ac. »
hazretleri artık hiç de bir zevk ve şevki kalmvyan bu
gamlı dünyanın yüzüne bir günden ıziyade bakmak iste-
m iyerek arşı a’lâye uçmak cihetini ihtiyar buyurmuş­
lardır. İmdi kendilerinin nâmı nâmilerine olarak uhdei
ubudiyyete düşen vazifei nazifeyi işbu:

Nâil-i mağfiret-i hazret-i Gaffar olsun


Vasıl-ı kurb-i Hüdavend-ı keremkâr olsun

Hil’at-ı fahiresi damen-i afv-i Settâr


Rüh-ı pâkine gıda lezzet-i didar olsun

Merkad-ı pakin idüp şem’i hidayet ruşen


Mdşhed-i tâhiri müstağrak-ı envar olsun

Mazmunları içinde edaye her bâr lisanı halü kalimi


medyun ad etmek kararında bulunduğumu arz eyledik-
den, ve böyle âsümanı gaybden gelen bir da’vete icabet
78 MEHMET) ES’ AD 3AFVET PAŞA

şerefiyle mes’ud olmuş bir revanı pahin sureti azim ve


teveccühleri üzerine tesliye kabul etmek ihtiyacından
irfanı sâmii keremkârilerrini müstağni gördüğümü de be­
yan ve i’tiraf etdikden sonra o ruhi illiyyin pervar ebe-
diyyen esrarı melekût ile hemraz oldukça bu âlemde de
mekamı âlilerini vucühı mehasini zâtiyyeleriyle ma’an
hüsni muhafaza için istihlâf buyurdukları efendimizin ve
bilcümle eczayı hanedanı zişanlarınm Ömr ü ikbali ser­
medi ile bekâm buyurülmalan duasını tezkâr, ve o babı
mekârim unvanın halkai feyz. âverini ebediyyet için
tutmuş olduğumdan hiçbir vakitde oradan el çekmeyece­
ğimi dahi müftehiren ikrar eyliyerek ehasini teveccüha-
tı sâiyei rahimanelerini istikrar ederim baki [2].»
«Ahdülhamid’i Sâni ve Devri Saltanat]» adlı eserde
tahsili ile me’muriyyetleri ve hususî hayatı hakkında şu
ma’lûmat vardır:
«Pederi servet ve yesar erbabından olup oğlunun
ta’limü terbiyyesine pek ziyade i’tina ile hanesinde hu­
susî muallimler vasıtasiyle lisanı mnder zadını, arabî ve
fa/risî lisan ve edebiyyatını, riyaziyyat ve tarih ta’lim et-
,dirmiş, Safvet Paşa daha küc.ük yaşda iken bu iki lisan­
da pek ziyade rusuh ve iktidar peyda eylemişdir. Baba­
sı kendisini bidayetde ehli kalem ve şair olarak yetiştir­
mek istemiş ise de bilâhare fikrini tebdil ederek diplo­
masî silkine idhale karar vetrmisdir. Bu fikri ona i Uca
eden de Sadrâzam Reşid Paşa merhum olmuşdur. Bu
fikir tekarriir etdikden sonra, bir fransızca hocası tutul­
muş, mu muallimden lâtince ve coğrafya dahi tealliim et-
mişdir. Bir müddet sonra hoca ve şakird Fransız gazete­
lerini ve ezcümle Debas gazetesinin başmekalelerini bir-
Ukde okumaca, başlamıştır. Safvet Paşa bu mekaleleri
o kadar severdi ki balzılarını kendiliğinden türkçe veya

[11 Envarı Zekâ, cild - 1, numara 16, sahife 411.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 79

arabcaya terceme edip pederine ve arkadaşlarına gö ste ­


rirdi.
Bilâhare pederi elsinei cedide ve ulûmı tdiplomati-
kiyye tahsil etmek üzre Parise gönderdi.
Oradan avdetinde Hariciye Nezaretine ta’yin olunup
uzun müddet mütercimi evvellik mevkiini işgal etdi.
Ba’döhu Divanı Hümayun Mütercimi evvelliğine ta’yin
edilerek elsinei ecnebiyyeye vukufu, ma’lûmat ve dira­
yeti hasebiyle Sultan Abdülmecid’in nazarı dikkatini
celb etmiş ve hattâ müşarünileyh kendisinden franstzca
ders almağa başlamışdır. Safvet Paşa bu esnada her gün
padişaha İngiliz ve Fransız gazetelerini okumağa da me’-
mur idi. Sultan Mecid bilâhare Safvet Paşayı müteaddid
defalar me’muriyyeti mahsusa ile Avrupaya gönderdi­
ğinden bu esnada Lord Palm&rston, Nesselrode ve saire
gibi birçok büyük siyasî rical ile münasebet peyda eyle­
mindir. Âli ve Fuad Paşalar dahi Safvet Paşanın liyakat
ve dirayetini takdir ederek kendisine diplomasi mesle­
ğinde hayli muavenet eylemişlerdir. Safvet Paşa bilâha­
re Fuad Paşanın Hariciye Nezaretinden infisalinde ne­
zareti mezkûreye ta’yin olunmuş ve bu mühim me’mu­
riyyeti kemali meharetle ifa eylemişdir.
Ba’delnı bir müddet müteaddid sefaretlerde bulım-
dükdan sonra Sultan Abdülâziz'in saltanatı sonlarında
tekrar Hariciye Nazın, olmuşdur. Safvet Paşanın meza-
yasından biri de hafızasının gayet kuvvetli olmasdır. Sa­
kin ve fevkalâde hayırhah bir adam olmakla ma’rufdur.
Boş vakitlerinin bir kısmını ilim tahsiline hasretmiş, evi­
ni ve kesesini ilim erbabına her vakit küşade bulundur-
muşdur [1].»
Safvet Paşanın, şehzadeliğinde Abdülhamid’e de fran-
sızca hocalığı yapdığı ve kendisinin i’timadını dahi ka­

il] Cilt - 1, sahife 161 - 162.


.*0 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

zanmış bulunduğu başkâtibinin şu ifadesinden anlaşılı­


yor:
«O zamanın vükelâsı içinde en çok temas etdiği ze­
vat Safvet ve Edhem Paşalardı. Abdülhamid Efendi bu
iki zatdan fransızzca dersi aldığı için bunlar da sik. sıfc {
veliahd dairesine gelirlerdi [2].»
«Sicilli Osmanî» de [cild - 3, sahife 230], «lisan, âşi­
nâ, müverrih, haricî siyasete dâhiliyeden ziyade vâikıf,
fasih, natuk, kerim, hadid idi. Mahdumları Re’fet, Faiz.,
Fehim Beyler dahi vefat etmişlerdir» diye yazılıdır.
R e’fet Bey; muhtelif hariciye me’muriyyetlerinde ve
Hariciye Nezareti Mektubculuğunda, Fehim Bey de ke-
zalik Hariciye Nezareti me’muriyyetlerinde ve Tahriratı
Hariciyyei Mühimme Müdürlüğünde bulundu. Re’fet Be­
yin vefatı 1887 dir.
«Kamusül’islâm» da [cild - 4, sahife 2958], tercemei
hali yazıldıkdan sonra deniliyor ki:
«Maarif perver ve efkân münevvere sahibi bir zat
.olup, ba’zı işariyle münşeatı vardır. Şu matla’ gençliğin­
de söylemiş olduğu eş’anndandvr:

Derd-i aşka mübtelâ bir nây, bir ben, bir gönül


Zar eden subh-u mesa bir nây, bir ben, bir gönül

Hal tercemesini kısaca yazan İbrahim Alâedin Bey


[Meşhur Adamlar, cild - 4, sahife 1400], hakkında şu
.hükmü vermiştir*
«Safvet Paşa, ecnebi lisan bilir, tarihe ve siyasî iş­
lere vâkıf, dürüst ve değerli bir devlet adamı olarak ta-
mnmışdır.»
Kendisini yakından tanımış olan Dahiliye Nazırı
. Memduh Paşa da şunu yazar:

. [21 Tahsin Paşanın hatıratı, sahife 10.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 81

«A sn Abdülmecid Hânide ricâli devletden ol­


makla tehayyüz ve temeyyüz etmiş zevatdandır. Abdül’-
■aziz Hân devrinde mühim nezaretlerde ehliyyet ve liya­
katini isbat eyledi. Sultan Abdûlhamid’in vaktinde bir
defa sadrâzam oldu. İnfisal edince Paris sefareti seniy-
yesiyle emsali gibi Istanbuldan baid bulunduruldu. Bir
müddet mürurunda Istanbula geldi. Vatanda rahat ede­
cek iken cihandan rihlet etdi. Müşarünileyh Maarif Na­
zırı bulunduğu sırada mektubçuluk me’muriyyetiyle ma-
iyyetinde idim. Hilyei hamiyyetle müzeyyen, âkil ve
durendiş, dilnevaz ve halim bir zat idi [1].»
Hayreddin Bey «Vesaiki Tarihiyye ve Siyasiyye Te-
tebbüatı» adlı eserinde [beşinci kitab, sahife 55], Reşid
Paşanın Âli ve Fuad Paşaları yetişdirditinden ve Reşid
Paşadan sonra «Babıâli mektebi irfanı Hüdâyı nabit ka-
nununa daha büyük bir vüs’at ve şumul ile mahkûm kal­
mış» olduğunu kaydeyledikden sonra «refakatinde bulu­
nanlar için bir üstadı kâmil olan matbuatı ecnebiyye mü­
dürü müteveffa Nişan Safer Efendiye atfen şunu kaydet-
mişdir:
«Bizde Âli Paşa merhumdan sonra, iki yarım Harici­
ye Nazın gelmişdir. Bunların biri Safvet Paşa, diğeri Ârifî
Paşa merhum idi.»
Kendisini yakından tanımış bulunan eski Sadrâzam
Said Paşa da «Kaçırılan Fırsatlar» adlı eser münasebe­
tiyle Feri d Paşaya gönderdiği mektubda Safvet Paşa için
şunları yazmışdır:
«Safvet Paşa sahihan diplomat ve dekayıki muharre-
ratı siyasiyyeyi takdirde sahibi meharet idi [2].»
Mehmed Galib ve Ali Rıza Beyler tarafından yazılan
«On Üçüncü Asrı Hicride Osmanlı Ricali» başlıklı ve çok

[11 Asvatı Südur, sahife 35.


[21 Vesaiki Siyasiyye, sahife 8.
6
82 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

kıymetli mekaleler serisinde [numara 25], «muktedir ze-


vatdan» olduğu kaydedilerek kısaca tercemei hali yazıl­
dıktan sonra deniliyor ki:
«Berlin kongresinin in’ikadı esnasında Hariciye Nazı­
rı bulunuyordu. Kongrede Osmanlt murahhası evveli olan
Aleksandr Caratheodoris Paşa ile cereyan eden nün resmî
muhaberatı, kendisinin dirayeti siyasiyyesine delildir. İş­
bu muhaberatın Garatheodoris Paşa mahsuli kalemi olan
akşamı Paris sefiri müteveffa Naum Paşanın kopyasiyle
iki büyük cild teşkil edecek derecede olup bu cildler Saf­
vet Paşanın irtihalinden sonra büyük mahdumunda kal­
mış ve birinci cildi sadn esbak Said Paşa tarafından liec-
lilmütalea alınıp diğer cildi de R e’fet Beyin vefatında o
vakit Dersaadetde Fransa maslahatgüzarı bulunan Hari­
ciye Nazırı esbakı Mösyö Hanotaux tarafından terekeden
iştira kilmmışdr. Müşarünileyh Said Paşa nezdinde man-
zurumuz olan mektubat, ledünniyatı siyasiyyeyi ve konğre
a’zası ile vuku’ bulan müsahabatı mühimmeyi muhtevi bu­
lunması i’tibariyle gayet kıymetdar olup bu cildlerin her
ikisinin de suretlerinin elde edilmeleri Tarih Encümeni­
nin hivt,metinden muntazardır.»
Tersane konferansında bulunmuş ve Safvet Paşayı
yakından tanımış olan Charles de Moüy diyor ki:
«Babıâli iki murahhas ta’yin etmişdi. İkisi de müslü-
mandı. Bunlardan biri. devletin en eski müsteşarlarından
olan Safvet Paşa idi, ki partilerle bozuşmaksam ■ metbu-
una sadikdı. Uzun bir i’tiyad eseri olarak, müzakereleri
dolaşdırmak usulüne, mutantan ibareli resmî üslûba alı­
şık olduğundan, devlet umurunu şarka mahsus bir beta-
etle, fakat pek samimî bir vatan severlikle çevirirdi.
Asabî bir rahatsızlık yüzünün - tatlı ve melânkolik ifa>■
desini bozmaksızın - adalelerini harekete getiriyordu. Tat­
lı diller dokmekde ve uysallık göstermekdeki mehareti
MEHMED ES’AD SAFVET FAŞA 83

sebebiyle me’mur olduğu politika müzakerlerinin inkı-


tama imkân bırakmazdı. Bilâkis arkadaşı Edhem Pa-
J® - [i] >
Kendisini yakından tanımış ve Ayastafanos muahe­
desinin akdi müzakerelerinde birlikde çalışmış olan Sa’-
dullah Paşa Safvet Paşa için diyor ki:
«Merhumla olan hukukum kadim ve kendusine hür­
metim fevkalâde idi. Hem de Safvet Paşa kuvvei halika-
nm nadiren yetişdirdiği eazımı siyasiyyundan olmakla
beraber sohbeti dahi dilnevâz idi. Vakıâ müşarünileyH
ile birlikde bulunmak ve akdi muahede gibi mühim bir
vazifenin ifası esnasında kendusine refaket etmek benim
için bir şeref idi. Fakat iş de o nisbetde müşkil idi [2].»
Es’ad Paşanın ikinci def’a sadarete ta’yini münase­
betiyle «Times» gazetesinde çıkan bir yazıda deniliyor
ki:
« Vükelâ içinde Hariciye Nazın Safvet Paşa ile Ma­
liye Nazın Yusuf Paşa şimdiye kadar yapdiklan işler
hakikaten pek yolunda oldukdan başka, Safvet Paşanın
meftur olduğu dirayet ve fetaneti, sıdk u istikameti bü­
tün Osmanlılar ve Umum Avrupa devletleri nezdinde
müsaddak ve müsellem olmağla me’muriyyetlerinde be-
kalan temenni olunur [3].»
Ali Fuad Bey «Servetifümm» daki mekaleler silsi­
lesinden Safvet Paşaya tahsis etdiği yazılarda diyor İd:
« Babıâli eklâmında tem eyyüz ederek Divanı Hüma­
yun kalemine kadar irtika eylediği halde, bilâhare Ma­
beyin kitabetine me’mur edilmesiyle müddeti hizmetinin
on senesini orada geçirmişdir. Mabeyinden infikâkinden
sonra da Hariciye ve sadaret müsteşarlıklanna Âli Paşa

[11 Souvenirs et causeries d’un diplomate P. 49.


[2] Sa’dullah Paşa ve Mezardan Nida, aahife 53.
[3] Basiret, 5 Cümad-el-ulû 1292, numara: 1546.
«4 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

şevkiyle ta’yin kılınmışdtr. Bu suretle kendisi doğrudan


doğruya Reşid Paşa mektebi siyasetinden yetişmiş addo­
lunamaz ise de fikren ve mesleken o zümreye nisbet edil­
m ek icab eder.
«Safvet Paşa lisanı siyasî olan franstzcayı en iyi bi­
lenlerden ve türkçeyi dç fikrini suhulet ve hüsnü suret­
le eda, edecek derecede yazanlardandır. Fakat hüsnü hat­
tı olmayvp sür’atle ve ince kalemle yandığı yazılar güç­
lükle okunabiliri
«Hususiyyeti haline gelince nazik, halim, hoş sohbet
ve şuh meşreb bir zat olup, bünyesi pek nahif olduğu
halde gayet kaim olan sesiyle muhatabına «efendi baba!
Efendi bana!» diye hitab eder ve asabı bir hal neticesi
olarak daima yüzünü oynatır idi. Hattâ Mabeyin kâtibi
iken Abdülmecid Han kerimesi Fatma Sultanın hizmeti
ta’ limiyyesine me’mur eylemiş olduğundan, esnayı ted-
risde Sultan kendisinen bir sual irad edince yüzünü oy­
natarak cevab vermesiyle bunu istihzaya hamledip ağ-
lıyarak pederine şikâyet etmiş, Sultan Abdülmecid de
gülerek hakikati hali kızına anlatmışdır. Rivayete naza­
ran çocukluğunda Tophanede sakin olduğu hanenin kar­
şısında Karamanlı bir bakkal varmış, daima yüzünü oy­
natırmış, çocukluğundan beri mizacı mizaha mâil olan
Safvet Paşa akşam sabah evine girip çıkarken bunu tak-
lid edermiş, zaman ile o i’tiyad kendisinde de hâsıl ol­
muş. Evaili neş’etinde Madrid sefaretine me’mur edilmiş
iken, müşarünileyhin bu i’tiyadmın genç kıraliçe Eliza-
bet üzerinde iras edeceği te’sir İspanya elçisinin ihtarı
üzerine nakan mülâhazaya aUnarak me’mu/rİyyetinden
sarfı nazarla yerine Fuad Efendi (Paşa) ta’yin kilınmış-
dır.
«Safvet Paşa cidden bir recudÇ siyasî olmak isti’da-
dında bulunduğu halde, o zamanlar siyaseti devlet Ali
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 85

ve Fuad Paşaların yedi temşiyetine muhavvel olduğun­


dan anların hali hayatında ekser evkatı vilkelâlık hik­
metlerinde geçmişdir. Re’sen mesleki siyasetde hizmeti
Paris muahedesi ahkâmınca memleketeynde in’ikad eden
Avrupa komisyonu a’zalığiyle başlamış ve bilâhare Paris
sefaretinde de bulunarak ve Ali Paşanın hususi mektub-
lanna nazaran, hizmeti sefadetde mazharı ihtiram ol*
muşdur.
«Hariciye Nezaretine bidayeten ta’yini 1290 fatihine
müsadif olup, altı defa asaleten ve evvelce üç defa dtı
vekâleten o makamı işgal etmişdir. Fakat hizmeti mü-
himmei siyasiyyesi doksan üç tarihindeki üçüncü neza­
retinden, doksan beş senesi nihayetinde sâdaret ve sâda-
retden infisaline kadar olan zamana aiddir.
« Sadrı sabık Tevfik Paşa, münasebetde bulunduğu
hariciye nasırları içinde Safvet Paşayı takdir eylediği
gibi esbak Tahriratı Hariciye kâtibi müteveffa Nişân E*
femdi de müşarünileyhin iktidarı siyasîsini tasdik eder
ve fakat müddeti medide siyaset haricinde istihdam olu-
narak « Depayse » obnuşdu (muhitinden uzak düşmüş f
der idi.
«Sultan Abdülhamid’in talebi üzerine Avnıpcı ve~
fcayîi mühimmei siyasiyyesi ile Devleti Âliyye ve Rusya
muhasebesinin esbab ve menşei zuhuru hakkında takdim
etmiş olduğu lâyihai mufassala ki Said Paşanın hatıra>
tında da sitayişle bahsolunuyor, kendisinin siyasiyyata.
ve tarihi siyasiye derecei vukufunu gösterri. Malumatı
siyasiyye ve tarihiyyesiyle müştehir bulunan Hayreddin
Paşa dâhi vuku’ bvlan taleb üzerine o yolda bir lâyiha,
takdim etmiş ise de, hetikisini mukayese edenler arada­
ki farkı tasdikde tereddüd etmezler.
«Safvet Paşa muasırları tarafından siyasetçe biraz
gevşeklikle itham edilirdi. Kendisini yakından tanıyan-
86 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

lann ifadesine nazaran bunun hikmeti de devletin dti-


sinden ümidvar bulunmaması ve oluriyle idarei maslahat
etmek istemesi imiş.
«Cümlei meziyyatmdan olarak, Safvet Paşa vazife-
since afif ve müstakim olup medid bir hizmetden sonra
terekesi garimen tesviye edümişdir [2].»
Yine Ali Fuad Bey «Tarihî Fıkralar» başlıklı yazılar
silsilesinden Safvet Paşaya âid olanları yazarken [Ser-
vetifünün, numara: 155 - 1629] hususî haline dair şunları
söylüyor:
«Tanzimat ricalinin hatimesi addolunan Safvet Paşa,
Ali ve Fuad Paşalardan sonra umun siyasiyyede vukuf
ve ihatasiyle en ziyade temeyyüz eden ricalimizden ol­
duğu gibi, tab’an hezl ve mizaha meyyal bulunması ci­
hetle siyasî şöhreti kadar meşrebi şuhanesiyle de ma’ruf-
dur. Resmî hayatı ne derece ciddî ve vakur ise, hususi,(
hayatı da o derece neş’e l i v e lâtif olduğundan kalem ar­
kadaşı olan Âli ve Fuad Paşalar bezmi ülfetlerinden ek­
sik etmezler ve sohbetinden telezzûz ederler imiş.>
Sultan Abdülhamid bir gün ^ski Sadrâzam Tevfik
Paşaya Safvet Paşaden ‘bahis açarak «kendisi doğru a-
damdı. Fakat Ali Paşaya dalkavukluk ederdi. Bu hal o
zaman me’murlarm her şeyi Babıâliden beklemelerinin
seiyyesidir. Elhamdülillâh, bugün vükelâmız için öyle
şeylere ihtiyaç yokdur» dediğini gene Ali Fuad Bey ya­
zıyor.
Yine Ali Fuad Bey, Safvet Paşaya âid tarihî fıkralar
arasında şunu da yaanakdadır:
«Tevfİk Paşa, (son sadrâzam), Safvet Paşanın me-
yâyyet ve iktidannı takdir ile beraber devletin âtisinden
bilkülliye nevmid ibülunduğunu beyan etmekdedir. Hat­
tâ sâdareti esnasında bir sabah. îcpnağtn-a ziyaretine gi­
di Numara: 1 5 4 8 - 7 1
MEHMED ES’AD SAFVET FAŞA 87

dip tanımadığı bir adam ile birlilcde kabul olunması ve


o adamın birçok isti’taftan sonra avdet etmesi üzerine
paşa, bu adamı tanır mısınız? Buna Mardinli Abdülgani
Paşa derler, kendisi tekke şeyhi iken Mahmud Nedim Pa­
şa sadaretinde Miri miranlikla mütesamflığa ta’yin edil­
miş, sonra da Rumeli Beylerbeyliği pâyesi verilmişdir.
Şimdi ise bir valiliğe hiç olmazsa yine bir mütesamflığa
td’ynini istiyor. Hakkında iradei seniyye de var; bu adam
mütesarrıf olur mu? Hiç böyle adamlarla devlet idare
edilir mi? Artık bu devlet için felâh ümidi yokdur de­
miş olduğunu da hikâye eylemişdir. Safvet Paşanın âtim­
den nevmid olduğunu sair rivayetler de te’yid eder. Fa­
kat her ne denilirse denilsin, Safvet Paşa ahvali siya?-
siyyeye vâkıf, mu’tedil-ül-mizâç, tecrübekâr ve kıymet-
dar bir reculi devlet idi [1].»
Kıymetli biyoğraf îbnülemin Mahmud Kemal Bey
Mütercim Rüşdü Paşanın tercemei halinde, Sultan Ab-
dülhamid tarafından dikte edilerek kurşun kalemle yaz­
dırılan - tarihsiz - muhtıre müsveddesinden nakledilen
aşağıdaki satırlarda da Safvet Paşanın hal ve vasfım an­
latan mühim şeyler vardır:
«...Bunun Üzerine konferansın kararının müzakeresi
için Midhat Paşanın riyaseti tahtında Babı&lide bir mec­
lisi umumî teşekkül edecek, eğer konferans kabul olunur
ise febihâ, olunmaz ise bir muharebeye devleti sevk ve
mecbur edeceği aşikâr olduğundan, ol vakit Rüşdü Paşa
hakkında akıl ve dirayetine zâtı hümayunca bir emniy-
yeti tamme olduğundan ve kendusi de bu hususu zâtı
şahaneye arz eylediğinden meclisi hassı vükelâya me’-
muriyyeti için Midhat Paşaya tebliğ olunan iradei se-
niyyeye Rüşdü Paşanın meclisi vükelâya dahil olması
■münasib olmtyacağı cihetle geçinmek için meclisi a’yana
[11 Servetifünun, numara 1630 - 154.
88 IvraKMT’. n ES’AD SAFVET FAŞA

ta’yini münasib olacağı cevaben makamı sâdaretden ba


tezkire arz olunur. Rüşdü Paşa, bu babda cereyan eden
muhabereden ma’lûmat aldığı cihetle bundan fevkalâde
rne’yus ve mahzun olur. Bu aralık bilcümle vukuat ya’-
ni Devleti Aliyyenin istikbalince görülen muhatarat ve
Midhat Paşa ve avenesinin ahvalinden dolayı - Cenabı
Hak, bir daha göstemesün - hâsıl olan teessür eseriyle ra­
hatsızlık vücudu âliye ânz olarak, hattâ ol zaman üç diş
ziyamı mucib olup dişçi Döreni ve kekim Kastori ma’ri-
fetlertyle birtakım ameliyyat icra olunarak ve bir haf­
ta da selâmlık resmi âlisine çıkılamadığı vâki’ olmuş ve
bu sırada gayet rahatsız ve lâkırdı söylemeğe iktidarsız
bir halde iken Rüşdü Paşa tâ haremi hümayuna kadar
celb buyurularak «Paşa hazretleri, sizi buraya celbimin
sebebi, konferansın kararı Babıâlide meclisi umumîye
konulup müzakere olunacakdır. Bunun birkaç cihetinin
ta’dilini Midhat Paşaya söyledimse de kabul etmedi. Lâ-
■' yihanın münderecatı serapâ devleti muharebeye sevk
için meydan okuyor. Müttefikimiz devletlerden kimse
yokdur, o ise « vardır» diyerek ısrar ediyor. Safvet Paşa
ise iki cami’ arasında kalmış adam gibi ne yapacağını bil-
meyip ağlıyor. Bana gelince ağlayıp Midhat Pahaya gi­
dince ne diyeceğini bilmiyor. Halbuki benim efkârımda
Safvet Paşadan maada kimseyi görmüyorum. Vükelânın
cümlesi Midhat Paşa tarafını tercih ediyor. Devletin mu­
hatarasını görmüyorlar. İngiltere tarafından muavenete
mazhar olacaklarına dair te’minat aldıklari gibi sair
devtlerin dahi muavenetde bulunacağını kaviyyen zan ve
tahmin ediyorlar. Zan ve i’tikadıma göre bunlar, d efle­
tin hezimetinden istifade etm ek istiyorlar. Siz ise Ana­
dolulu bir Türk ve pederim zamanından beri devletin
nan ve ni’metiyle perverde olmuş ve tecrübeli bir zat ol­
duğunuzu cülûsumdan evvel sizi böyle biliyorum ve size
olan teveccühümün derecesi sizce de ma'lûmdur zanne-
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA 80

derim. Bu hale nazaran devletimizin selâmeti ve uğra­


yacağı muhataram bertaraf edilmesi için sizi makama
getüreyim. Meclisi umumîde devleti istikbalde zuhura
gelecek vehameti meclisi teşkil eden bilcümle erkâna
devlete biletraf bildirin, ve benim arzumun dahi bu ol­
duğunu beyan ve tefhim edin. İşte ben, bu hallerden do­
layı teessüf ve teessürümden hasta oldum. Bu hususu
der’uhde ve bana va’d eder misiniz?» diyerek suali âli
üzerine müşarünileyh, birçok dua ve senaları ağlıyarak
beyan ve elinden ne gelirse her türlü vehamet ve müş-
kilâtı lisani döndüğü kadar, ya’ni devletlerin muaveneti
olmıyacağını ve devletin bundan nâşi uğrıyacağ ıfelâket
ve vehamptı evveliyyei katıa ile meclisde beyan eyliye-
ceği cihetle ekalliyyet ve ekseriyyet hâsıl olacağını ve
ekalliyyetin dahi kendu tarafında olacağından o halde
emri hümayuna muntazar bulunacağını gözlerinden ır­
mak gibi yaşlar akarak beyan etmesinden hâsıl olan mem-
nuniyyet üzerine kendusini oda kapısına kadar teşyi’ edip
bu te’minat üzerine o gece hayli rahat ve istirahat edil­
miş ise de çi faide ki o meclisde dahi bir faide görülme-
dikden başka âdeta Midhat Paşanın fikrine tebaiyyetle be-
rnhp-r diner fikirde bulunanlar dahi bunu görmesiyle
cümlesi bir fikirde bulunarak efkârı vmumiyye bu yüz­
den bir kat daha galeyana gelmeğe sebeb olur. Çok za­
man mürur etmeksizin Rusyaltlar Erdehan ve Kars üze­
rinden hududu tecavüzle muharebeye bed> olunmuş-
dur [1].»

Safvet Paşa; fenalık yapmakdan sakın)ır, iyililk et-


mekden hoşlanırdı. Âmmenin nefretine uğramış ve sâ-
daretden çekildikden sonra Sakızda menfa hayatı sür-
mekde bulunmuş olan Mahmud Nedim Paşanın îstanbu-

[11 Osmanlı Devrinde Son Sadrâzamlar, cüz* - 1. sahife 123*125.


90 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

la gelmesi için tavassutda bulunması bunun en bâriz bir


misalidir.
Mabeyin başkitabetinden bu husus hakkında yazılan
ve dikkate şayan bulunan cevabî tezkire:
«Mahmud Nedim Paşa hazretlerinin Dersaadete av­
deti hakkında mahkemei temyiz hukuk a'zasından Rıza
Beye [Mahmud Nedim Paşanın hemşiresinin damadı es­
ki Adliye Nazırı Hüseyin Rıza Paşa] gönderdiği fuklea-
nm takdimiyle bu babda şerefsümıh buyurulacak emrü
iradei seniyyeye tevfiki hareket olunacağına dair teğki-
rei hususiyyei cenabı sâdaretpenahileri ve şukkai mez­
kûr e manzurı hümayunı hazreti padişahi oldu. V elini­
meti bi minnetimiz efendimizin cülûsı hümayunlarından
evvel müşarünileyh, Dersaadetden azimet etmesi ve ken-
dusinin şahıs ve şekli bile ba’zı resimli gazetelerde meş­
hudu âli olmuş ve müşarünileyhle vakten min-el-evkat
ne bizzat, ne bilvasıta muamelei âşinai sebkat etmemiş
ve şimdiye kadar birkaç defalar hâkipâyi şahaneye ari-
zalar takdimiyle avdet ricasında bulunmuş olup mücer-
red müşarünileyh hakkında olan efkân umumiyyey»
ve avdeti halinde buraca tekevvün edecek envai güftü-
gûlere binaen müracaatı vakıası sükûtla gecikdirilmiş ise
de müşarünileyhin Sakızda ikameti bir hükmi kanunîye
mübteni olmadığı ve oraya sureti nefiy ve tağribde
dahi gönderilmediği hasebiyle teceddüd ve tekerrür et-
mekde olan bu nevi’ mes’ulâtme muvafıkı kanun ve ka­
ide bir cevab verilmemek emri tabiî olduğuna ve avde­
tine me’zuniyyet verilse britakım erâcifin tahaddüsüneı
bâdi olacağına binaen hem müşarünileyhin bulunduğu
halin bir dairei meşrua içine alınması, hem de avdetin­
den tahassül edecek mehâzire vesiyle verilmıemesi zım­
nında kendusinin Trablusgarb veya Yafmen gibi bir v i­
lâyete ta’yini sureti varidi hatır olmağla bâ iradei seniyye
iş’an keyfiyyete ibtidar kılındı. 24 Zilka’de 1295.»
MTCTTMlgn ES*AD SAFVET PAŞA 91

Bu tezkirenin vümdundan on beş gün sonra Safvet


Paşa infisal etdiğinden Mahmud Nedim Paşa yerine ge­
len Hayreddin Paşa zamanında îstanbula getirildi ve Mu­
sul valiliğine ta’yin edildi ise de i’tizar etmekle Midilliye
gönderildi [1],
Safvet Paşa hoşlanmadığı adamların bile olsa ypa-
tıkları iyi şeyleri hoş karşılardı. Bu yüksek seciyyesi oğ­
lu Re’fet Beye yazdığı 11 Mayıs 95 tarihli mektubdaki
şu satırlar isbat eder:
«Nazır Paşanın hakkımızda olan muamelei bivefa-
kâranesi ma’lûmunuzdur. Fakat bununla beraber diye
bilurum ki müşarünileyhin imza etmiş olduğu mükave\-
lenâme hükmi zaman icabmca bir muzafferiyyeti diplo-
matikıyye addolunmak lâzım gelür, zira bunun arzu o-
lunan suretde tanzimine imkân müsaid değildir. Istilâyi
askerî ve idare için müddet ta’yin etdirilememiş olması
câyı i’tiraz ise bu surete Avusturya devletini yanaşdır-
mak kabil değildir, çünkü devleti müşarünileyhaca mak-
sad oradan ilelebed çikmamakdır. Fakat bunu şimdiden
i’tiraf etmek istemiyor, pek açtkdan açığa gasib ma’nası-
nı tazammün edecek ve âleme çirkin görünecek, binaen­
aleyh yalnız hukuki seniyyeyi tasdik ile iktifa etmesi
lâzım gelür.*
Safvet Paşanın çok muhteriz ve ihtiyatkâr bir adam
olduğu, Avrupadaki serbest düşüncenin îstanbulda yeri
olamıyacağını ve bu yüzden zarar gelebileceğini söyliye-
rek oğlunu bundan tahzir etmesi te’yid eder. Paşa Viya-
rıada bulunan oğlu Re’fet Beye 3 S 89 ve 30 Mart 88 ta­
rihiyle yazdığı mektubda diyor ki:
«Sobanın akçesine dair olan poliçenin vusuli habe­
rinin vürudu hkkında Ahmed Beyin bu suretde ta’cil
etmiş olduğunu bilmiş olaydım üç ay daha göndermez
[11 Osmanlı Devletinde Son Sadrâzamlar, cüz’ - 2, sahife 299-300.
<32 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

idim deyu yazılmış, halbuki bu haber bir ay daha gecik­


miş olsa idi kitabetten infisaliniz vukuiyle İDersaadete
avdet ve bizzat ifadei keyjiyyete mecbur olur ve belki
odaca olan me’muriyyeti dahi kaybeder idiniz. Viyana
gibi serbest bir mâmleketde oturulduğu halde İstanbul
dahi ana kıyas olunarak yazılabiliyor, jakat sonra aksi
kaziyye zuhuriyle kesbi intibah olunur, müdüri mumai­
leyh tarafına ara sıra hulûs ve taltifatı hâvi mektub ya»-
zıhnasını ve kıymetinden sarfı nazarla meselâ telâtin ve
sair şeyden ma’mul ve fakat gayet zarif ve buraca görül­
memiş ve otuz kırk frank bahalarında sigara cüzdanı gi­
bi şeyler gönderilmesini bu vesiyle ile ihtar ederim.'»
Safvet Pşanın gene o mektubdaki dikkate değen ve
her zaman için doğru olan "bir miitaleası:
« Maaşların bundan böyle kırk günde bir kerre ve­
rileceği karan üzerine umum me’murin isti’fa etmiş ol­
dukları hakkında isidilen havadis külliyyen bi asi ü esas
olup cü,nkü me’murin takımının hazinei devlete karsu
olan ihtiyaçları bir mertebededir ki maaşlannın üç ayda
bir mah i’tibariyle verileceği i’lân olunsa lâ ve ne’am de­
meğe cür’ et edemeyip kabule mecbur olacaklan derkâr-
dır. Zira Memaliki Devleti Aliyyede me’murini islâmiyyei
icin hizmeti devletden başka esbabı taayyüş olmadığın­
dan haklarında her ne suretle muamele icrası tasavvur
kılınsa anı kabul etmemeleri ihtimali yokdur. Nice me’­
murin hizmetden çikanldı ve nicelerinin zaten havayicî
zaruriyyelerine kâfi derecede olmıyan maaşlan tenzil kı­
lındı, halbuki içlerinde hiçbirinin ben bu mikdar maaş
ile aeçinemem deyup isti’fa edeni qörülmedi. Hıristiyan
takımı dört yüz seneden beni hükümete müşareketten-
mahrum edilmiş olduğundan anlar sanayi ve ticarete ko­
yularak her birerleri az çok refahı kal ile gecinmekde ve
bu cihetle devlete ihtiyaçdan vareste olmalariyle bir va-
Tcitde hallerine gibta etmekde olduktan müslümanlann
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 93

şimdiki sefalet ve zaruretlerini görüp kendulerinin bu­


lundukları silk ve tarikden izharı hoşnuda, ve memnu-
niyyet eylemekdedirlerj*

Safvet Paşa nezaket icabı olarak sarfolıman ibir ke­


limeden bile ahkâm çıkarıyor, bunu mes’ele yapıyordu.
Evlenmek üzre îstanbula hareket etdiğini 15 Haziran
95 tarihli mektubla Re’fet Beye bildirdiği Fehim Beyin
îstanbula muvasalatı üzerine ziyaret etdiği sadrâzamın
kendisine ve sonra da Re’fet Beye babalarının yeri Paris
değil İstanbul olduğunu söylemesi bakn Safvet Paşayı ne
türlü mütalealara sevkediyor. Paşanın 20 Temmuz 95 ta­
rihli mektubundan:

« Sadrâzam hazretlerinin evvelâ Fehim B eye ve sâ-


niyen size bizim için anların yeri Paris değil îstanbuldur
deyu buyurmuş olmalarına bir ma’na veremedim. Ken-
duleri için bizi Istanbulda tevkif pek kolay bir şey idi.
Hususiyle hâkipâyi şahaneye liecl-il-ve)da'? rumâl oldu­
ğum gün hakkımda olan efkâr ve zanniyyat külliyyen
zail olduğunu cezm derecesinde his etmişdim. her ne ise
andan bahsi sonraya bırakalım, şimdi müşarünileyh haz­
retlerinin öyle buyurmaları eğerçi bizi nezaretlerin biri­
ne ta’yin eylemek maksadına mebni ise ne sinnimin ve
ne de vücudumun öyle geceli gündüzlü halk ile ve me-
salih ile uğraşmağa tahammülü olmadığından bence hak­
kımda kendulerinin büyük lütuf ve inayetleri bu âcizle­
rini senei âtiye mevsimi sayfine kadar burada ibka bıt-
yurmakdır. îstanbuldan hareki âcizanemden evvelce vü-
cudçe za’fı halimi görerek Fransada mevcud olan maden
suyu hamamlarından birine gitmekliğimi nush ve ihtar
buyurmuşlar idi. Şimdiye kadar hâkipâylerinden ruh­
sat istid’asına cesaret edemeyişim mücerred şu derdest
olan birkaç mesaili müşkilei politikiyyenin arkasını al­
mak maksadına mebnidir, inşa Allah-ül-kerim sayei aliyye-
94 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

lerinde hamamlara gidip d e fi illet ve kesbi kuvvet ey~


ledikden ve ol müddetde burada elden geldiği mertebe­
de ifayı vazifei me’muriyyet etdikden sonra ol tarafa
celbi hâkipâylerinden kendim niyaz ve rica edermi. Bi­
naenaleyh hakkımda izhar buyurulan âsarı teveccüh ve
i’timaddan dolayı pek aşıru memnun ve müftehir ve
fevk-al-gaye müteşekkir olduğumu sureti mahsusada hâ-
kipaylerine arz ve ifade ile beraber, şimdilik bir müd­
det daha burada kalmak emel ve istid’asında bulundu­
ğumu dahi beyan eylemeniz mütemennadır.»
Safvet Paşa daha başka şeyler yazdığı mektubunun,
sonunda gene bu bahse rücu’ etmiş, aşağıya naklolunan
satırlarla verdiği ehemmiyyetin derecesini göstermiştir:
«Huzurı sadrczamiye ber minvali muharrer arz olu­
nacak niyaz ve istid’amtzm kabul buyurulduğunun bir­
kaç kelimeli telgraf ile tarafımıza iymo olunması ihtar
olunur.»
Safvet Paşanın hakkında sui zannı mucib olacak en
ufak bir söze bile tahammülü yoktu. Faizlerin tenzili
işinde, o sırada vükelâdan olmak dolayısiyle, re’yinin
inzimam etmiş olduğu yolundaki dedikodulardan bahse­
den oğluna 15 Haziran 95 tarihiyle verdiği cevabda bü­
tün mes’uliyyetin Mahmud Nedim Paşaya âid olduğunu
söylüyor. Mektubda, Maliye tarihinin de alâkadar eden,
buna âid kısım aynen şöyledir:
«Mahmud Paşa faizlerin nısfına tenzili meselesine
ferdi vahidi teşrik edemez, ba’dema da münhasıran ken-
du re’yi sakimi mahsulüdür ve bunun yevmi i’lânı olan
çarşamba günü saat on sularında meclisden çıkılıp sada­
ret odasına gelindikde bu tedbirin iradei seniyyesini
Cum'a günü istihsal eylemiş olduğunu bir gûna re’yi mu­
halife mahal kalmamak için bizlere de ifade eylemişdir.
Müşarünileyh bundan dolayı hiçbir suretle tebriei zim-
MTTTTMTTD ES’AD SAFVET PAŞA 95

met edemez ve müşarünileyhin akçe maddelerine dair


Hurşid Beye yazmış olduğu tezkireler ele geçerek enzan
âmmeye konulmuş ve bunlar Avrupa gazetelerine dahi
dere ile i’lân olunmuş iken müşarünileyhin âleme kar-
şu istihdamı nasıl tecviz olunabilir fimaba’d hizmeti dev-
letde istihdam olunmıyacağının resmen i’lâniyle beraber
ed’iyei seniyyei Şahane ile meşgul olmak üzere Dersaa-
detde ikametine ruhsat i’tasmda bir beis görünmez v e
böyle bir şart olmıyarak gelecek olur ise hâsıl edeceği
sui te’sir dairei tahmin ve kıyasdan hariçdir ve istihda­
mından kat’iyyen me’yus olmadıkça, bu adam için rahat .
ve huzur kabil olmıyacağından envai ilkaât ve ifsadat
üe velinVmet efendimizi ne suretle bihuzur edeceği ta’-
rif olunamaz.»

Safvet Paşanın gördüğü hemen her iş mukabilinde


bir mükâfat beklediğini oğlu Re’fet Beye yazdığı 17 S. 89,
13 Nisan 88 tarihli mektubdan anlıyoruz:
«Zâtı hazreti sadâretpenahinin muvaffak olduSklan
hidematı celileden biri dahi bu d efa Rumeli demiryolu
tmûyaztıniin f^shi maddesidir, şirket iki Sene zafrfında
şimdiye kadar inşasına başlanmış olan bin iki yüz kilo­
metre tarikin iki sene müddetde ikmali inşasiyle işden
çekilmeğe muvafakat eyledi, fakat işletici kumpanyadan
beher sene kilometre başına alacağı şevkiz bin frangı
devlet tarafından i’tası taahhüd olunan on dört bin fran­
ga zam ile yirmi iki bin frankdan hesab görmesiyle yo­
lun her bir kilometresi iki yüz yedi bin franga gelmiş
oldu, ya’ni bundan dolayı senevî eski hösabdan fazla o-
larak dokuz milyon raddesinde bir faiz verilmesi lâzım
geliyor ise de bü fazla işletici kumpanyanın Mösyö Hirş’ e
vereceği sekiz bin frangı şimdi yolun devlete intikal et­
miş olması hasebiyle hazinei celileye i’ta Edeceği cihetle
bundan hâsıl olacak ücretin mikdart zikrolunan fazla
"96 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

masarife tekabül edeceğinden zarar edilmemiş olacak-


dır, işbu bin iki yüz kilometre tarikin elli sene müddetle
işletici kumpanyaya şeraiti cedide ile ihalesi v e bunun
ikmali inşası şeraitinin kararlaşdınlması hususlarının
müzakeresiyle iki şirket ile başka başka mukavelenâme-
ler akid ve tanzimi maddei mühimme ve nazikesi bir ko­
misyonu mahsusa havale olunarak bunun riyaseti uh­
de i âcizâneme tefviz ve ihale buyurulmuş ve bu şir­
ketin feshi maddesinde bazı mertebe mahremane re’y ve
efkâr beyanı dairei mahdudesinde bulunmuş olduğum
cihetle şu ,yolda vâki’ olan hizmeti cüsfiyyem pek ziyade­
siyle takdir buyurularak hakkımda hüsnü nazarı âlii
hazreti vekâletpenahi tezauf eylemiş ise de henüz bir
eseri zuhur etmemişcCir, fakat zuhur edecek kadar dahi
vakit geçmedi ve bu fıkrai ahire yalnız sizce ma’ lûmat
olmak üzere yazılmış olmagla kimseye açılmamak lâzım
geleceği İhtar olunura
Safvet Paşa varlıklı olduğu ve ihtiyacı bulunmadığı
halde vükelâdan ba’ızılaranm nâil oldukları bir atiyye-
den mahrum kalması kendisini müteessir ediyordu. Bu­
nu anlatan bir mektub kendisinin pek çekingen bir adam
olduğunu da bir kerre daha te’yid etmekdedir.
Viyana sefareti başkâtibi olan oğlu Re’fet Beye 3
S 89 ve 30 Mart 88 tarihiyle yazdığı mektubdaki su
fıkra bunun delilidir:
«Mahı Muharremin yirmi altıncı günü Valide Sultan
hazretleri Aksaray da bina ve inşasına muvaffak olduk­
ları camii şerifi bizzat küşad için teşriflerinde orada bu­
lunan vükelâya murassa’ kutular ihsan etmiş olduğu gi­
bi kenduliklerinden olarak camii şerifi mezkûrde bulun­
muş olan Cevdet ve Kâni Paşalara dahi kezalik birer a-
ded murassa’ kutu ihsan buyurmuşlardır. Oraya gitmek­
liğimiz emr ü irade buyurulmamış olduğu cihetle şayed
MEHMED ES’AD SATVET PAŞA 97

sadrâzam, efendimizin mugayiri rızaları bir hareketde


bıdunmuş olurum mütaleasiyle oraya gitmemiş olduğum­
dan bu inayetten dahi mahrum oldum ve kâffei vesâil ve
vükuatda karşıma çıkmakda olan sui tali’im bunda dahi
kendini gösterdi, ol günün ahşam,isi sadrâzam efendimizin
ber mu’tad ba’dettaam konaklarına gitdiğimde bugün ni-
çün camii şerife teşrif buyurmadınız deyu söylediler ve
ben dahi emr ü irade buyurulmadığı cihetle gidemedim
dediğimi müteakiben kâşki geleydiniz buyurdular.»
Safvet Paşa din ve millet rrçüdafi’lerini takdir eder,
millet ve memleket için faideli eserlerin meydana gelme­
sini teşvik de eylerdi. Kimin gönderdiği belli olmamak­
la beraber, memleket dışından mühim bir mektub yollı-
yan bir zata yazdığı aşağıdaki cevab dikkate değer:
«Saadetlu meveddetlû efendim
«Bu kerre muvakkaten Dersaadete azimet eden izzet-
lû Behçet Beye tevdian ve şehri Nisanın üçü tarihiyle
müverrehan irsal buyurulan bir kıt’a keremnâmeleri ra-
ha zibi vusul olarak meal ve mezayâst rehini ikam hu-
lûsveri oldu. Otuz seneyi mütecaviz olan ülfet ve mahab-
betimizin unudulmayup ara sıra nâmı âcizanemı'çin ta-
hattür buyurulması ve istifsarı hal u hatim senâverâne-
mize rağbet olunması doğrusu, mevhub ve mütehallik ol­
dukları şimei vefadârı ve ehillâ perverânelerini bir kat
•daha te?yid etmesiyle bu veçhile tecdidi rabıtai meveddet
ve te’kidi râsimei ülfete masruf olan himmeti behiyyeleri
mucibi kemaU teşekkür ve memnuniyyet olmuş ve bu
vesiyle ile dahi deavatı hayriyye ve esniyei behiyyeleri
tekrar ve tezkâr kılınmışdır. Hakayikı ahkâmı diniyyei
\slâmiyye hâlâ Avrupaça lâyıkiyle anlaşilmayup hakkı­
mızda hatır u hayale gelmez zanniyyat v e birçok müfte-
reyat neşrolunmakda olduğuna teessüfden başka diyece­
ğimiz olmayıp fakat işmarı valâlan veçhile bu kerre akü-
7
98 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

yidi islâmiyyede taifei nisvamn ruh ve ahiret ve mesübât-


ten hâli ve mehcur addolunması mislilû müjtereyat cüm­
lesinden eşna’ olduğundan ve islâmiyette sımfı nisanın
sınıfı rical ile beyinlerinde asla fark ve tefavüt olmayıp
ve hukuk ve muamelâtça iki sınıf müsavat üzere bulun­
duğu cihetle müftereyatı mezkûrenin red ve cerhi yo­
lunda irad buyurulan delâil pek yolunda görülüp bu
dahi din ve milletimize olan mahabbeti samimiyyelerini
isbat etmekle zâtı âlilerine millet namına olarak teşek­
kür ederim. Ve milleti Osmaniyyenin şuarâsı olmadığı
hakkında olan iddia dahi nefselemre gayri muvafık olup
şuârâyı milleti Osmanvıfyenin binlerce müretteb divan­
ları kütübhanelerde mevcud olduğundan böyle bir iddia­
nın dahi cerh ve red olunmuş olması şayanı teşekkür
olduğu ve Vrsali va’d buyurulan lâyihanın tab’ı karini hi­
tam oldukdan sonra irsaline himmet buyurulur ise bu
dahi' başkaca teşekkür ve memnuniyyeti mucib olacağı
beyaniyle ve bundan böyle dahi tarafı senâverânemizin
âsâri teveccüh ve muhadeneti behiyyeleriyle mübâhi bu­
yur ulması ricasiyle terkim ve tesyiri şukkai muhalesata
ibtidar kılındı efendim.»
Safvet Paşa Avrupa neşriyatım da takib ederdi. Vi-
yanada bulunan oğlu Re’fet Beye yaladığı 3 S 188 tarihli
mektubdaki «J. Cavour’un kitabı vâsıl oldu şimdi Duc
de Gramont’un bu kerre neşretmiş ol'duğu broşürün dahi
irsali mütememıadır» ibaresi bunu te’yid eder.
Darüşşaf akanın te’sis ve inşasında, o zamanın bir kı­
sım ricali gibi, Safvet Paşanın da yardımı olmuşdur.
Üdebadaiı Veys Paşazade Zeynelâbidin Bey Darüş-
şafaka müessislerinin ileri gelenlerinden Yusuf Paşayı
sena etdikden sonra, onun ifadesine atfen diyor ki:
«Müşarünileyh, «Darüşşafaka, Kâmil Paşanın [Yu^
suf Kâmil Paşa] himmeti hafiyyei müşkil ber endatzâ-
nesiyle yapıldı» der idi ve vükelâyı maziye içinde müşa-
MEHMED ES’AD SAFVET PASA

riinileyhi ve Midhat ve Safvet Paşaları ta’zim ile yad ve


ruhlarım tuhfei fatiha ile şâd ederdi [1].»
(Ali Şefkati) tarafından (Napoli) de taş 'basması o-
larak çıkarılan «istikbal» gazetesinde [3 Teşrinisani 1879,
numara 2], o günlerde neşrolunan büdçe münasebetiyle
«Islahatı Maliyye Komisyonu namiyle teşekkül eden hey’-
etden ciddî bir şey me’mul edilmiyor idiyse de, müahha-
ren o komisyonun verdiği defter üzerinebüdçe komisyo­
nunun bu def’a Vakit gazetesiyle neşredilen raporuna na­
zaran şu hey’eti hükümetden tanzirrli umun maliyye de­
ğil hiçbir vakit hiçbir gûna ıslahat ümid etmek ne de­
rece abes olduğu anlaşılıyor» denildikten ve varidat ile
masarif hakkında izahat verildikden sonra söz açığın ka­
patılmasına intikal ettirilmiş ve şunlar yazılmıştır:
«Zühdü Efendi (Paşa, Maliye Nazırı) açığı kapatmak
için yüzde on hesabiyle yüz altmış sekiz milyonu umum
devair büdçelerine serpiştirmek istemiş. Büdçelerin ise bir
para tenzile tahammülü yok. Bakalım bu yüzde on ten­
zilinden tahsisatı seniyye de hissedar olacak mı? Biz
me’mul edemeyiz. Hangi kahraman çıkıp da öyle bir ter­
biyesizliğe cesaret edecek.
«Rapor hakkında diyecek söz yok ise de gazetemi­
zin hacmi müsaid olmadığından yalnız esasın çürüklü­
ğünü isbat ile iktifa edelim. Meselâ Safvet Paşaya Paris-
den avdetinden beri bâ iradei seniyye tayin veriliyor imiş.
Büdçe komisyonu lâyihasında söylemiş. Safvet Paşa mil­
let sayesinde sahibi servet olduğu ve el’ an o milletin hâ­
zinesinden maaş almakda bulunduğu halde hâzinenin şu
zamanı zaruretinde tayin almaklığım günahdır dememiş,
veren vermiş, alan ahjjor. Bir kişi çıkıp da Safvet Paşa­
ya ihsanı şahane olmak lâzım ise cebi hümayundan ve­
rildin demiyor. Yekdiğerinin mağsubaUnı çok görmeğe
başlarlar ise ocak dağılur.»
[1] Taktuka, sahife 90.
100 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Safvet Paşa Avrupanın t akdirkârları ndandı. Oğluna


yazdığı bir me'ktubda bunu açıkça izhar etmekde ve İs­
tanbul ile Avrupa şehirleri arasında mukayese yaparak
ömrünün bir kısmım Avrupada geçiremediğine teessüf
eylemekdedir. Dikkate değen mektub şudur:

«Nuru aynım oğlum


«Viyana civarında kâin Kalinberg nâm Kampanyaya
azimet olunduğuna ve oranın nefaseti mevkiiyye ve mu-
hassenatı sairesine dair muahharen residei râhai ibtihac
olan bir kıt’a mektubunuz meali ma’lûm oldu. Gerçi bir
ikisinden maadası görülmemiş ise de Viyana’nm karib
v e baidinde pek güzel kampanyalar ve güzel otel ve kah­
veler ve ebniyyei âliye ve bahçelre mevcud olduğu ve
Viyana şehrini ve etraf ve havalisini görüp gezenlerden
biddefat işidilmişdir. Avrupa’nın en fena şehri bizim
nefsi İstanbul şehrine ve Üsküdar ve Galata ve Eyüb’üne
nisbet kabul etmez suretde faikdir. Bizim ecanibe karşu
iftihar edecek yalnız bir Boğaziçi’nden başka bir şey’imiz
olmayıp anın dahi mesire ve mahalli içtima’ addolunan
Küçüksü ve Çubuklu ve Sultaniyye ve Hünkâr iskelesi
denilen mahallerinin ne hal ve hey’etde bulunduğu, ve
bunların üçünde zeytin ekmek satar âdi bir bakkal ba­
rakası dahi mevcud olmadığı derkârdır. Bu hali bilme-
yip de oraya gidenlerin şayed karınları acıkıp ve o ara­
lık simit ve ekmek satanlardan birisi tesadüf etmez ise
artık ağızlarını havaya açıp durmaları lâzım gelür. Ve
şurası cezmen bilinmelidir ki nefsi İstanbul şehri gerek
sekenesinin kudretsizliği ve gerek ba’zı ahval ve âdatımı-
zın ademi ihtimali tegayyüri ve sair ba’zı esbab ve key-
fiyyat cihetleriyle hiçbir vakitde en aşağı bir Avrupa şeh­
rinin bulunduğu hal ve hey’ete giremez. Dersaadetin bi­
rinci caddeleri olan Divanyolu ve Cağaloğlu ve civarının
ne hali harabiyyetde bulunduğu ve öyle sokakları geniş
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA ıo t

caddelerde elhaleti hazihi birçok hâli arsalar durup bazı


mahallerinde dört buçuk arşın irtifamda bir buçuk odalı
haneler mevcud olduğu görülmekdedir. Avrupa’nın hangi
şehrinde on altı arşın kaddinde bir hanenin ittisalinde beş
altı arşın irtifaında bir hane görülür, ve hangisinde ek­
mekçinin fırını ve hangi otelin yem ek pişirilen mutbahı
halkın gözü önünde tutulur. Hâsılı Istanbulun ebniyye ve
sokak ve dükkânlarının sıkleti manzaralariyle sair fena­
lıkları ta’rif olunmaz derecededir, ve bunların ıslahı im­
kânı yokdur. İstanbul Divanyolu ve Bayezid meydanı ve
Cağaloğlundan ibaret olmayıp muhtacı ıslah ve tecdid bin­
lerce sokakları vardır. Bir kerre oraların ne haldeı bulun­
dukları görülmelidir. Her türlü nizamat ve ıslahatın düş­
meni tabiîsi addettiğimiz yeniçerilerin ilgaları elli seneye!
yaklaşdı. O müddetde Avrupa şehirlerinden birine tam i­
miyle muadil olacak suretde iki yüz evli bir mahalle tan­
zim ve teşkiline muvaffak olamadık. Artık İstanbul'un
Viyana şehrine benziyecek bir hale gelebilmesi
bu kıyas üzere kaç yüz senelere muhtaç ol­
mak lâzım geldiği anlaşılır. Müddeti ömrümün hiç ol­
maz ise birer ikişer sene fasılalerle bir yirmi senesini A v-
ruvada c/eo»Yememiş olduğuma pek ziyadesiyle müteessi-
jim. Öyle olmuş olsa idi simdi o müddetde görmüş oldu­
ğum şeylerin hayaliyle mütelezziz olur idim. Çi faide) ki
geçmiş zamanların avdeti fevt edilen fırsatların tekrar ih­
tilası kabil olamıyor. Devletlû Said Paşa hazretleri âkil
ve hakim bir zatdırlar. Bulundukları halden ve orada
müddeti ikametlerinden istifada buyurmalıdırlar. Malc-
sudzade izzetlû Sebuh Efendi mücerred bir seyahat eyle­
nmek ve Viyana’dan bed’ ile Avrupa’nın sair mahallerini
gezmek üzere bugünlerde ruberâhı azimet olacağını ifade
eylemişdir.
«Şehri Nisanın yirmi beşinci, günü bilütfihi Tealâ cüm-
leten yalıya naklolunmuşdur. Şimdilik çoluk çocuk cüm­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

lesi sıhhat üzere oldukları halde tarafınıza arzı hulûs ve


meveddet eder. 25 Receb 91, 30 Nisan 90. Safvet

Safvet Paşa yine oğluna yazdığı bir mektübda terak­


ki ve temeddünde geri kalınmanın Macaristan’ın muhafa­
za edilememesinden ve Almanlarla rabıtanın kesilmesin­
den ileri geldiğini yazıyor. 10 Şubat 86 tarihli olan ve mü­
him daha başka mütaleaları da muhtevi bulunan bu mek-
tubda deniliyor ki:

«.Macarlarla yüz elli sene müddet. ihtilât ve münase­


betimiz olduğundan maada bayağı Türklük ve Tatarlik
cihetleriyle cinsiyyetimiz dahi olduğu derkârdır ve bu
kaziyyeyi lisanlarında birçok kelimat ve ta’biratı türkiy-
y e ve çağataiyye bulunduğu dahi isbat eder, eğerçi Sul­
tan Muradı Evvel ve Seni ve Bayezid ve Fatih zaman-
larında olduğu gibi Sultan Süleyman ve ahlâfı vakitle­
rinde dahi iskânı ahali usulü câri olarak yalnız elde bu­
lunan kılâa müstahfız asakiri ikamesiyle iktifa olurvma-
yıp Anadolu ve Rumeli’nin mevakii münasebesinden bir
iki milyon nüfusı islâmiyye geçirülmüş ve diğer tarafdan
dahi ziri idarede bulunan ahali haklarında kemali adi ü
hakkaniyyetle hareket olunup aleddevam celb ve istima-
letleri tarafına gidilmiş olsaydı bugünkü gün belki Ma-
caristanm bizim hududumuz cihetinde bulunan meipıa-
lik elimizde kalmış olur ve Almanya ile bir hayli vakit-
den beru ihtilât hâsıl edilerek sivilizasyonumuz bu dere­
celerde gecikmemiş olur idi, lâkin herhalde Macarista-
nm yüz elli sene müddet zabt ve istilâsiyle uğraşmak ve
hesabsız mal ve nüfus telef etmek ayni hata olduğunda
iştibah olunamaz ve Macaristan oldukça bir kıratlık ve
nüfuslu bir elektörlük olduğu halde bizim tarafdan vâki’
olan, muhacemat ve muharebat sebebiyle kesbi za’f Ede­
rek bilâhare Avusturya devleti tarafından kıraliyyeti
lâğv ile zabt ve istilâ■olunmuşdur.»
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 103

Safvet Paşa denizden pek ziyade korkardı. îstanbula


dönmesi için aldığı emir üzerine Paris’den «velini’meti
biminnetim padişahi merhamet küster ve şehmşahı ada­
let perver efendim» başlığiyle doğrudan doğruya hünkâ­
ra yazdığı telgrafda şöyle diyor:
«Şeref sâdir olan emrü fermanı hazreti cihandârile-
rine imtisalen merkezi me’muriyyeti kemteraneme azi­
met etmek üzere denizden fevkalâde korkduğum halde
şimdi vapura gifdim. Fakat hava gayetle fena olduğum-
dan vapurun kumandanı bugün yola çtkamıyacağını be­
yan eyledi. K eyfiyyet mücerred ma’lûmı merhamet mel-
zumi hazreti şehinşahileri buyurulmak üzere arz ve iş’a-
re ictisar kılındı. Herhalde emrü ferman ve lûtf u mer­

hamet ve İhsan efendimizindir.y>


Sadâretden infisal etdikden sonra ikinci def’a olarak
sefirlikle Paris’e gitmesi üzerine oğlu Re’fet Beye yaz­
dın me'ktubda deniz korkusunu daha heyecanlı bir su­
ret de tasvir etmekdedir. Eski sefaretnâmeleri andıran ve
ba’ 7.1 mühim ma’lûmatı da ihtiva eden 23 Kânunusâni 95
tarihli mektub olduğu gibi aşağıya nakledildi:

« Nuru aynım oğlum

Tophane önünden saat on bir sularında fekki lengeri


ikametle ol gece Anadolu pişgpıında kalınıp ertesi Çar­
şamba günü saat üç raddelerinde Boğazdan çıkıldı, hava
sabahleyin evvelki gün gibi tutkun olduğu halde derece
derece açılmağa baslıyarak tegayyür 'ihtimali bertaraf
old.u iip güneş kendusini göstererek bulutlar külliyyen
zail oldu, fakat evvelki gün şiddetle esmiş olan rüzgârın
eseri olarak bir mikdar salıntı var idiyse de râkib oldu­
ğumuz cesim vapur anı çokluk hissetdirmedi, hattâ Fu-
ud Bey evvelemirde uykuya yatmış olduğu halde bir saat
sonra uyandı ve kenduye geldi bu hal ile gece saat üçde
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Varnaya vâsıl olduk ve bir saat müddet dahi karaya adam


çıkarıp Rusya karantine me’murlarından pratika alınmak­
la geçip saat dörtde lûtfı Hak ile karaya çıkıldı, çünkü va­
purda bir şey yememiş olduğumdan bizi karşülamağa gel­
miş olan Fransa konsolos vekilinin oğlu Tedeski ile Var­
na'da bir kahveye gidildi ve orada a’lâ bonbon ve büftek
ve envai bisküvi ve pek nefis peynirler ve tereyağı ve sair
şeyler bulduk, bu hal bana pek ziyade te-sir eyledi, çün­
kü nefsi İstanbul şehrinde böyle bir lokanta bulunmayıp
gece Edime demiryoliyle Dersaadete gelenlerin bekâr ve
rencberlere mahsus olan ve tencereleri önünde bulunan
pis aşçı dükkânlarına girmeğe mecbur olduklarını tehat-
tur eyledim, ol gece Ruscük’a azimet kabil olamıyacağı
şimendifer me’murları tarafından ifade olunmasiyle chef
de gard’in odasında üç dört saat uyunup alessabah ve so­
ğuk sıfırdan sekiz derecede olduğu halde ekspres ile saat
dokuz sularında Rusçuk kenarında vâki’ istasyon mevkii­
ne gelindi, orada Romanya prensi tarafından bizi istikba­
le gelen Hariciye Nezareti Chef du cabinefsi Mösyö O-
lancaux görülüp oradan bri muş ile ve buz parçalan için­
de ve fakat kemali rahat ve emniyyetle Yerkök’e çıkıldı
iskelede bir bölük asker mıizıka ile bizi selâmlayıp şimen­
difer garında bir mikdar âramdan sonra vagonlara gidilip
akşam üzeri Bükreş’e muvasalat olundu, mu’teberanı mem-
leketden ve müteveffa îstedik’in damadlanndan Mösyö
Belleaux’nın mahdumunun hanesi bizlere tahsis edilmiş
olduğundan doğruca oraya inildi, bu seyahatde ma’lumu-
nuz olduğu üzere en ziyade zihnimi işgal eden şu kış
mevsiminde Varna’ya azimet idi, Cenabı Hakkın mahza.
lûtfi mahsusi İlâhisi eseri olarak bu suret yaz mevsimin­
de dahi tesadüf olunamıyacak veçhile müyesser oldu ve
İkincisi Varna liman Kmn ma’lûm olan hali ifetişiasınca
■suhuletle karaya çıkılmak maddesi idi, o dahi kemali
sühuletle vuku’ buldu ve üçüncüsü ba’zı mahalleri buz
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 10

tutmağa başlamış olduğu işidildiği cihetle Tuna’dan kar-


şuye geçmek idi, bu dahi bir gûna müşkilâta te'sadüf o-
lunmnfardk hâsıl oldu, hâsılı şu seyahatde korkduğum
şeylerden hiçbirine tesadüf edilmemiş olduğundan bu
habda Cenabı Rabbi müteal hazretlerinin lûtfi İhsanı ilâ-
hisinin ifayı teşekküründen âçizim salifüzzikir vapurun
kum,andanı Mösyö Dechan bu babda bana pederlik ve
karındaştık etcli, şöyle ki Varna limanına vusulümüzde
her ne kadar havada keşayiş var idiyse de vâki’ olan ifa-
data göre bayağı oraya mahsus olmak üzere bir anda
tegayyür ihtimali dahi göründüğünden ba’zı mertebe
havf ü halecan tarî olarak bir aralık karaya cikmakdan
sarfı nazarla Hocabey’e kadar azimeti göze kesdirdim, fa­
kat ara yerde yirmi dört saatlik bir mesafe olfyıkdan
başka o müd.detde havanın ne suret kesbedeceği biline­
mediği rn'7v Hr>r'rrh?.ıı limanının donmuş olması dahi muh­
temel olduğundun ol halde tekrar Dersaadete avdet lâ­
zım Geleceğinden artık buna ne ma’nalar verileceği müs-
taavM ta’rif olmashde buralar mülâhaza olunarak ne ya­
nacağımı şaşırır) hayretde kalmış olduğum halde mumai­
leyh Mösyö Dechan vapurun büyük sandalını indirtip
kf>rtd'>ısi dümene aeçerek ve her suretle beni teşci’ ede­
rek k.arava çkardı, bu hizmeti fevkalâdesinden dolayı
mumaileyhe ne suretle teşekkür edeceğimi bile bilemem.
Boroyano yeddiyle almış olduğum saati kendusine ve
mukaddema Paris’de aldığımı ikinci kumandana veril­
mek. üzere sefine taifelerine tevzi’ edilmek için bin frank
ilâvesinle beraber Tedeski’ye bırakmış isem de muma-
ileuh kumandan Dechan’m hizmeti böyle bir yadigârı
nâçiz ile ifa olunur şey olmadığından nivyeti âcfeanem
burada kurrmanyanın reisini ve meclis a’zalarım görüp
bu adam hakkında kendu taraflarından bir muamelei
lûtfiyye icrasını rica etmekdir ve anınla berabeV yine ta­
rafı âcizanemden mumaileyh için bir münasib yadigâr
306 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

tedarik edip göndermekdir, Romanya prensi Charls haz­


retleri gayetle nâzik bir zat olup hakkı âcizanemde pek
ziyade hürmet v e riayet izhar ve ibraz eyledi ve mülâr
kat günü akşamisi dahi taama da’vet olunduk ve prenses
dahi derecei nihayede nezaketle mevsufe ve ma’lûmatlı
olduğundan anınla dahi hayli müsahabet kılındı, orada
dört gün ikametle gene maiyyetimizde mumaileyh Olan­
cam: mevcud olduğu halde Varcharom’ da şimendiferle
Orchova’ya gelinip orada Macar şimendiferiyle Peşte'ye
vâsıl olduk, istasyonda Feridun Bey oğlumuzla mülâkat
olunarak oradan Viyana’ya azimet kılındı, miri muma­
ileyh biraz semirmiş ve kendusine bir kat daha taravet
gelmiş olduğundan kendusine olan hulûs ve muhadeneti-
mizin pederleri atufetlû beyefendi hazretlerine tebliğiyle
mahdumlarının kemali sıhhat ve âfiyet üzere olduğunu.
ifade eylemeniz matlûbdur, Viyana garına vanlmaksızın
iki istasyon uzağında Es’ad Beyefendi bizi istikbal ede^
rek Viyana’ya muvasalatımızda otel Emperyal'e inilip o-
rada dahi dört gün ikamet ve Kont Andrachy ve ba’de-
hu imvarator hazretleriyle mülâkat olundukdan ve ken-
duleriyle muarefei sabıkamız olan ba’zı süfera ile görü-
şüldükden sonra Paris’e azimet ve evvelki gün muvasa­
lat olundu, Dersaadetden hareketim gününden bu ana
değin kemali sıhhat üzere bıdunmuş ve hiçbir suretle
zahmet çekmemiş olduğumdan dolayı Cenabı Hakka te­
şekkür eder ve bundan böyle dahi devamı sıhhati eltafı
malânihayei ilâhiyyeden temenni eylerim, Fuad Bey es­
nayı seyahatd,e asla bize sıkıntı vermeyip ve hiçbir şey­
den havf ve telâş sureti göstermedi, sefarethane lüzu­
mundan ziyade vâsi’ ve cev>anibi erbaası hanelerle mu­
hat olduğundan biraz rütubetli olup hattâ aşağı katının
duvarlarında eseri rutubet meşhud olduğu gibi esnayı
şitade her tarafını ısıtmak şehriyye bin beş yüz vd belki
iki bin franklık odun vekömür sarfına muhtaç olduğun­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA J07

dan ve el’an yirmi iki muhtelif geceli gündüzlü bilâ fa­


sıla yirmi iki aded şömine yanmakda olduğu halde dere-
cei hararet sekiz dokuzu tecavüz edememekde bulundu­
ğundan Paris’in müteaddid yeni bulvarları ve birçok ma-
hallâtı cedidesinde müceddeden yapılmış bunca haneler
var iken Cemil Paşanın bunu beğenmiş olmasına pek
aşıru teessüf eyledim, haremimiz hanım hazretleriyle
haremi muhteremleri hanımefendiye mahsus selâmlar et-
diğimizi ve Faiz Beyin ve Seniyye Hanımın gözlerinden
öpdüğümüzü ifade ve Melek Hanıma dahi >
selâmımızı
tebliğe himmetleri mütemennadır, işbu mektub derdesti
terkim olduğu halde nezareti celilenin paketi uiirud ede­
rek derununda bir kıt’a mektubunuz zuhur etmiş oldu­
ğundan ve cümlenizin sıhhat ve âfiyet üzere olduğunuz
istinbat kılındığından pek memnun oldum ve Serkiz E-
fendi hazretlerinin dahi bir kıt’a mektubunu aldım, ken-
dulerine selâmımızın tebliğiyle beraber beyani memnu-
niyyet eylemenizi rica ederim, bundan böyle dahi hatır­
dan çıkarılmayıp beher hafta postasiyle mektubumuza
intizar eylediğimi beyan eylerim, Selânik vilâyeti müs­
teşarı tarafından vürud etmiş olan iki kıyye duhan si­
garaya tahvil olunarak iki kutu derununda olduğu halde
sandıkların birine konacak iken nasılsa unudubmış ol­
duğu gibi Mösyö Baltacı’nın göndermiş olduğu duhan
dahi orada’ kalmış olduğundan bunların bir ufak tahta
sandık derununa vaz’ olunup bu tarafa gönderilmesi ih­
tar olunur. 23 Kânunusâni 95 Safvet

Safvet Paşanın kadına düşkün olduğu, zamanının


modasına uyarak, konağında cariyeler bulundurması ve
bunları iştifraş ederek çocuk yapanları nihâklaması ile
anlaşılmakdadıı. Hattâ metrûkâtı arasında mevcud bir
vesikaya nazaran hoşuna giden bir cariyeyi satın almak
istediği, sahibinin cevab vermemesi üzerine hatırından
108 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

çıkamıyacağı birini tavsit etdiği de anlaşılıyor. Müsved­


desi kendi kalemi ile yazılmış olan vesika şudur:
«Saadetlû efendim hazretleri
Mabeyni Hümayuni mülûkâne kitabet hizmeti celi-
lesiyle mubâhî saadetlû Safvet Efendi biraz vakitden be­
n i mücerred bulunmak ve haremce akriba ve mütealli-
kat ve saireden kimsesi bulunmamak hasebiyle hanesini
çekip çevirmeğe muktedire bir şey aramakda olduğu hal­
de geçenlerde bilmünasebe bir cariye görmüş ve cariyei
'mezktjrü haremi âlilerinde bulunduğunu istihbar lifle
mazharı hüsnü terbiyet olması ve evsafı matlûbeyi câ-
^ mia bulunması cihetleriyle iştirasına talib olarak olbab-
da validei mükerremeleri iffetlû hanımefendi hazretleri
tarafına haber göndermiş ise de şimdiye kadar bir cevab
alamamış olduğundan vesateti âcizanemi iltimas eylemiş
ve efendii mumaileyh sayei şevketvayei hazreti şahane­
de cariyei mezkureyi bil’iştira zevce ittihaz eylediği hal­
de mezbure ezher cihet refah ve rahata mazhariyyetle
bir cerağı dest efruhteleri olacağından zâtı, âlilerine dahi
ecri azimi mucib olacağı derkâr bulunmuş olmağla bir
münasib beha takdiriyle i’tasma himmet buyurulur ise
tarafı sâmilerine olan hulûsı mahsusi cihetiyle işbu ria­
yeti aliyyeleriefendii mumaileyh nezdinde kemaliyle tak­
dir olunacağı misillû senaverlerince dahi müstelzimi
fahr u memnuniyyet olacağı rehini ilmi âlileri buyurul-
dukda olbabda emrü irade efendimindir.»
Tezkirede tarih olmadığı gibi kimin tarafından ne­
reye yazıldığı da işaret olunmadığı için mürselünileyh
de bilinemiyor. Ancak Mabeyn kâtibliği İzamamnda ya­
zıldığına göre 1261 - 1271 tarihleri arasında yazılmış de-
mekdir. Mektuba müsbet bir cevab alınıp alınmadığına
dair bir kayıd ve işaret yok ise de metrûkâtı arasındaki
tercemei halde «7 Safer 65 tarihinde (Hüsnüdil) nâm ca-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 109

riyelerinden bir mahdumları vücude gelip ismi (Ahmed


Faiz) tesmiye kılınmış ve elyevm berhayat bulunmuş-
dur. Altı mah kadar mürurunda cariyei mezbureyi
akdedip dört sene sonra, ya’ni altmış dokuzda hanımı mu-
maileyhadan bir diğer mahdumları dahi dünyaya gelip
isimleri (Mahmud Fehim) tesmiye olunmuşdur. Denil­
diğine göre mektubun bunun için yazıldığı ve emeline de
nail olduğu anlaşıhyor.
Safvet Paşann kadın ve eğlenceye düşkün olduğunu
gösteren bir vesika da Memleketeyn mes’elesi münasebe­
tiyle (Bükreş) de beraber bulunmuş olan arkadaşınım
mektubudur. (Bükreş) den (Paris) e yazılıp, metrûfeâtı
arasında bulunan ve ayni zamanda sahibinin hususiyye-
tini de göstermek i’tibariyle ehemmiyeti haiz olan bu
mektub aynen şöyledir:

«Ma’ruzu bendeleridir ki
«Hâkipâyi valâyı mün’imâ nelerine icrayı vecibei ve­
da’ ile müfarekat vukuundan beru hüsnü muvasalet ve
peyâmı âfiyyeti cenabı veliyyünneamilerine dair e^nir-
nâmelerine daima intizar üzere bulunduğum, halde an zi
74 tarihiyle müzeyyen olup 11 zi 74 tarihinde kemali
memnuniyyet ile almış olduğu/m bir kıt’a emirnâmei a-
liyyeleri münevver sâzı çeşmi ubudiyyet ve iftiharım
olmuş ise de (Paris) e vüsüli devletlerinin dördüncü gü­
nü Hunak illetine giriftar olarak ıztırabı münasebetiyle
ma’ruzatı mütekaddimei çâkerâneme cevab tahririne
muvaffak olamadıklarından ve illeti mezkûrenin el’an
d e f olamamasından kulları dahi âşuri mertebe muztarib
ve müte&zzî oldum. Çünkü efendim çâkerleri velini’met
efendimin sürurlariyle mesrur ve kederleriyle mükedder
olur, bendelerinden bulunduğum ecilden doğrusu pek
müteAssif oldum. Hemen Cenabı Hak ve feyyazı mut­
lak hazretleri vücudi âlilerine âfiyeti dâime ihsan bu­
110 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

yursun. Bu da geçer efendim. Ya'ni şu ânza belâsiyle


Paris’in lütfiyyati mütenevvia ve ^zvkiyyatı müteaddi-
desinden henüz istifade olunamıyarak âdi suretle vakit
geçirilmekde ve kullariyle birlikde geçirilen evkatın te-
hatturiyle eğlenmekde imişsiniz. Vakıa saâiksiniz efen­
dim. Bir de bendenizden sual buyurun ki efendim gi-
deliden beru çökerleri dahi âdi suretle vakit geçirip ve
derdleşecek bir yârı vefakâr' bulamayıp - geçmiş zaman
olur ki hayali cihn değer - fehevasınce efendimle birlik­
de geçirilen evkatın tehayyüliyle vakit geçirmekdeyiz.
Ve (Paris) şehri görülmeğe şayan bir şehri azâm olup
biraz genç ve vücudu sağlam ve akçesi çokça olanlar
için dünyada bundan iyi memleket bulunamaz deyu be­
yan buyurmuşsunıiz. Vakıa efendim öyledir ve efendim-
ce bu üç madde mefkud idüğü irad buyurulmuş. Fakat
bunların ba’zısı mevcud ve ba’zısı mefkud ise de haki­
katen efendim bizlerce lstanbulda yaşamakdan hayırlısı
olmaz. Zira bunu bendeniz efendime d e f at ile söylemiş
idim. Vakıâ■ böyledir efendim jimnas hocası olacak arsız
herifin on bir altın almayınca girmediği mukaddemce iş’-
ar olunmuşdu. V e tıbki zannı devletleri gibi demir ede­
vat Mehmed Ağa bendeleriyle Deraliyyeye gönderildi. Bu­
nun üzerine hiç edevati kulunuz verir miyim? Vermedim
efendim. Gündüzleri Çeşmeci ve sair mesirelerde eğlen­
mekde olduğumuz tahmin buyurıdmuş. Bunu böyle tah­
min ve sual buyurmanıza taaccüb ederim efendim. Ben­
denizden şu veçhile sual buyurmalı idiniz ki Bükreş’ de
el’a.n yağmur yağıyor mu v e fırtınaalr oluyor mu? Fırtı­
nanın tozundan ve bârânın çamurundan dışaru çıkamıya-
rak dâr-ün-nedve olan konağın derununda bunca eyyam
hastalık geçirdiğimiz me’hud odada bensiz kapanıp yap­
yalnız deliler gibi oturup'nasıl vakit geçiriyorsun, eyu çıl­
dırmıyorsun deyu sual buyurmanız lâzım gelür idi. İşte
efendim ol tarafı teşrifinizden beru iki günde bir yağmur
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 111

ve rüzgâr ve gök gürleyip şimşek çakmadan ve ey ­


yam reisi gibi gece gündüz havaya bakmadan göz açamı­
yoruz. Birkaç günden beru bir parça hava açıp Çeşmeci’-
ye çikmakda isek de tarihi ardadan birkaç gün evvel
mahalli mezkûrde oturup eğlenmek ve muzika dinlemek
ve gelen geçen zükûr ve inası seyrü temaşa eder iken
ansızın bir bora kopup halkı birbirine katıp herkes ka­
çan kaçana iken boranın kemali şiddetinden yuvarlanan
şabkalar ve yırtılan fistanların aralarından biz de fesi
basıp tabanı kaldırıp konağa kapağı atdik. O günden be­
ru el’an hava bulanık gitmekdedir. Gelelim geceleri sev­
diğimiz zat *ile eğlenmek bahsine bu eylenti dahi velini’-
met efendimin buyurmuş olduğunuz mâr-ül-beyan üç
maddeye mütevakkıf idüğü müsellemdir. Birincisi akçe...
Hele o bizde hiç yok. Andan salimiz, hattâ. efendim, gi-
deliden beru aylık gitdikden sonra beher mah fazla ma­
sarif için Mösyö Halfon bazirgâna hayli borç etdik. Bun­
dan maada o Deraliyye matlub etmekde oldukları hatab
ve kömür parası ve ba’zı ufak tefek borçlarımızın sahih­
lerinin para istemesi bükülür varak diğer. Biz gelelim,
ma nahnü fihimize İkincisi efendim biraz genç bulunmak.
O dahi bizden çokdan elini ayağını çekdi. Üçüncüsü sağ­
lam vücud. O dahi bizde şu veçhiledir ki bir gejce d efi S
gam emeliyle birkaç bâde nuş edüp sevdiğimiz zat ile ey-
lenildikde anın üzerine tam bir hafta basur hareket ede­
rek burnumuzdan gelüp zevki humarına değmiyor efen­
dim. Kışın halim eyu idi. Bilmem ya.2 geleli bilâkis bâ-
surdan kurtulmayıp ara sıra ilâç yemekdedir. Sağ elini­
zin ürerinde olan çıbanların el’an d e f olmadığına pek
esef etdim. Ol tarafda kendinizi meşhur hekim Rikor'a
bakdırmakda olduğunuz iş’ar buyurulmuş. Vakıâ tabibi
mumaileyhin şöhret ve hazakati müsellem olup kendu—
sine illeti ma’ lumeden bir eser kalıp kalmamış olduğunu
istimzaç buyurduğunuzda Bükreş’de olunan müdavat ile
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

külliyyen d e f ve zâil olmuş olduğu cevabım vermiş ol­


duğundan pek ziyadesiyle memnun ve müteşekkirim e-
fendim, anin öyle olduğunu bizler dahi bilür idik. Ho-
kipâyiniz nafile merak buyurmuş idiniz. İnşaallahü te-
<alâ anın d efi gibi şimdiki ânzanın dehi külliyyen d ef o-
lacağı eltafı ilâhiyyeden mütemennadır efendim. İki haf­
tadır tarafı çâkerîden ariza irsal olunamadığından kav­
limiz böyle olmadığını ve meşguliyyeti bekasını kale al­
sam bir veçhile kabul buyurmıyacaklarını irade ve be\-
yan buyurmuşsunuz. Doğrusu efendim iki üç haftadır ki
ariza takdim edemediğim bir sebebe mebni olmayıp fa­
kat mukaddemce takdim etdiğim arızalanma cevab ala­
madığımdan ma’da öteki beriki Ğfendi hazretlerinden
kâğıd alıyor musunuz deyu suallerinde hicabımdan hilâf
söyliyerek alıyoruz cevabı verdiğimden başka bir aralık
Mösyö Halfon gelür efendi# hazretlerinden bugün kâğıd
aldım der. Ertesi gün bizim kanbur Muyisaki gelür Re’fet
Beyefendiden bir mektub aldım der. İki gün sonra Fol-
koyano gelür R e’fet Beyefendiden Fransız hocasına bir
•mektub geldi deyu söyler. Andan bizim doktor gelür
efendi hazretlerinden iki üç telgraf aldım der. Bunları
bendeniz işitdikçe acayib bikler hâlâ yazdığımız ariza-
lara cevab alamadık, deyu kendi kendime taaccüb ede­
rek mahzun olduğumdan dolayı doğrusu âşuri canım sı­
kılıp gayet gücenmiş idim. Halbuki çökerleri bu ânza-
lan bilmez idim. Bu babda kusur etmiş olduğumdan her
halde afvı âlilerini niyaz ve temenni ederim, ve bundan
böyle takdimi ma’ruzat ile hâkipâyinizi tasdi’ ederim e-
fendim. Tarihi arizadan bir ay evvel Maliye Nezaretin­
den bir tahrirat zuhur edip meali muhasebenin şimdiye
kadar sebebi teehhürü ve ne vakte değin arkası alınabi­
leceği sual buyurulması üzerine bizler dahi muhasebe­
nin cesametinden bahisle sebebi teehhürünü ve bundan
böyle iki maha kadar arkası alınacağı cevaben iş’ar kı-
MEHMFıD ES’AD SAFVET FAŞA 113

immiş olmasiyle şimdilerde işlerimİtz pek sikışdı efendim


ve efendimin teşrifi seniyyenizden sonra ba’zı işimizin
hüsnü tesviyesine himmet olunmak üzere fehametlû
devletlu sadrâzam efendimiz hazretlerinden kaymakamı
emaret Retbetlû Giga Bey tarafına bir tavsiye emirnâ-
mesi istihsali emeli âcizanem olarak irsalini niyaz etti­
ğim üzerine kendu hattı devletleriyle olarak haftasında
fransavi-ül-ibare olmak üzere pek mültezimane bir
tavsiye emirnamesi gelüp kaymakamı emarete takdim
olunmuş. Doğrusu bu babda bendelerim âşuri mefmnun
buyurmuş oldular. V e bunu efendime yazmanın her ne
kadar münasebeti yoksa da hâkipâyi seniyyelerine her
bir vukuat ve ahvali bendegânemi yctzmak usuli mer’iy-
yei çâkerânemden bulunduğundan bunu dahi iş’ara ib-
tidar eyledim. Ve Mösyö doktor Lamberd dostumuza se­
lâm’ tahrir buyurulmuş. D okton mumaileyh efendimden
almış olduğu çend kıt’a telgrafın üzerine irsal buyuru­
lan emirnâmei seniyyenizin vürudundan dört gün evvel­
ce hâkipâyi ulyalerine yüz sürmek ve o, vesiyle ile A v-
rupayı seyr ü seyahat etmek arzusiyle madamasiyle bir-
Ukde âramsâzı iclâl oldukları Paris cânibine gitmiş ol­
duğundan vüsudünde - âsâfa bendei nâçizi Anastas’tan sor-
fehevasınce biraz ahvalimizi dahi dokton mumaileyh-
den sual buyuruldukda ifadei şifahiyyesinden ma’lûmt
devletleri buyurulacağı beyaniyle mücerred izhan teşek­
kür ve memnuniyyet ve isticlâbi teveccühatı ihsan gâyâ-
tı âliyei cenabı veliyyünneamileri ma’razmda terkimi ari­
zai çâkeriye ibtidar kılınmağın olbabda ve herhalde emrü
irade hazreti men lehülemrindir.
19 zi 74 mühür
Esseyyid Hafız Ömer

Safvet Paşa tiryaki ve zevk sahibi idi. Avrupa’da


bulundukça İstanbul’dan getirttiği sigaraları kullandığı
8
İli MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

gibi İstanbul’da da Avrupa’da alıştığı şarabdan getirte­


rek onları içerdi, ikinci def’a Paris’e giderken yazdığı
mektubla beraber gene oğlu Re’fet Beye Paris’den gön­
derdiği 9 Mart 95 tarihli mektubdaki «Dersaadetden hiy-
ni müfarakatimizde Mösyö Baltacı tarafından altı kıyye
duhan gönderilmiş olduğundan bunun bir kıyyesi siga­
raya tahvil olunup küsür beş kıyyesi orada bırakılmış
olduğu cihetle bunların dahi sigaraya tahvil ettirilerek
tarafımıza irsal kılınması bundan yirmi beş gün mukad­
dem savbı şeriflerine yazılmış olduğu halde şimdiye ka­
dar buna dair bir cevâb alınamayıp bu def’a mumaileyh
tarafından gönderildiği iş’ar kılman bunlar mıdır yoksa
bunlar başkaları mıdır anlaşılamadı, artık bu karişikli-
ğa teessüfden başka bir şey beyan olunamaz» cümlelerden
tütün düşkünlüğünü gösterdiği gibi Re’fet Beyin1 harici­
ye teşrifatçılığı sırasında Sermed Beyden aldıği aşağida-
ki mektub da şarab tiryakiliğini isbat eder:
«Lefjen takdim kılman şarabçı notasından (fatura­
sından demek olacak!) ma’lûmı âlii mün’imaneleri buyu-
rulacağı veçhile devletlû paşa efendimizin irsalini emrii
irade buyurmuş oldukları Adlerlierg şarabından bu
d efa on iki düzine ya’ni yüz kırk dört şişe iştira oluna­
rak üç aded sandık derununda geçen şehri Nnisanı ef-
rencinin yirmi altısında Triyeste tarikiyle ve Loid kum-
panyasiyle Der saadete irsaline mübaderet kılınmış olup
arizai âcizanem vâsılı desti valâları oluncıya kadar mez­
kûr şarablann dahi Istanbula vusul bulacakları derkâr
idüğünden mahallinden taharri ettirilerek ahz buyurul-
■masını ve bu şarab paşa efendimizin daima isti’ mal bu-
yurmakda oldukları şarabdan olup Macar kırmızı şara­
bının da bundan a’ lâsı bulunmadığından başka Bordeaux’-
ya müşabih bulunmasiyle mizacı âlilerine tevafuk ede­
ceği pek me’mul idüğünden bir kerre tecrübe buyurul-
sa me’muli âcizanem veçhile mizacı âlilerine tevafuk eder
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 115

ise bundan böyle dahi peyderpey irsal kılınmak üzere


beyanı hâl buyurulmasını rica ederim.»

Safvet Paşa bütün hayatmca gelirini ve masrafını


muntazam bir suretde tutardı. Metrûkâtı meyamnda bu­
lunan bu hesab hülâsalarından biri ilk, diğeri son zaman­
larına âid olmak üzere iki tanesi aynen aşağıya konul-
muşdur. Mabeyn kâtibliği zamanına âid olan birinci hü­
lâsadan, sarayın etrafındakilere dağıttığı paralan gös­
termek i’tibariyle ehemmiyeti haiz olduğu gibi, ikinci hü­
lâsadan da bir devlet reisinin sunilik irad v,e masrafım
belirtmek i’tibariyle hususî bir kıymeti vaazdır:

«Mabeyni Hümayunı mülûkâne hizmeti kitabeti ce-


lilesine me’muiryyeti âcizanemiz tarihi olan bin iki yüz
altmış bir senesi şehri Şevvalinin onuncu gününden alt­
mış altı senesi Zilhiccetülşerifesi gayetine değin kâffei va­
ridat ve masarifatı vâkıâi âdzanemizi mübeyyin defterî
icmaldir. 21 R 67.

Numara 1
Kuruş

25 000 İbtidayı me’muriyeti âcizanemizde tanzimi leva­


zım zımnında ihsan buyurulan
15 000 Sair efendilerle birlikte alınan atiyyei seniyye
20 000 Mazhar Paşa tarafından gönderilen harcı men-
şurı âli
15 000 Muharremin ibtidaki günü ihsan buyurulan

100 000
25 000 Rumeli canibine seyahati seniyyede harcirah ola­
rak ihsan buyurulan
40 000 Ruscuk’da Eflâk ve Buğdan ve Sırib Beyleri ta­
rafından takdim olunan akçeden ihsan
11 6 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

25 000 Min gayri resmin ihsan buyurulan


20 000 Def’a ihsanı şahane buyurulan
25 000 D efa

235 000
25 000 Mısır valisi esbak Mehmed Ali Paşa tarafından
takdim olunan akçeden ihsan buyurulan
25 000 Şeyhülislâm beyefendi tarafından gönderilen da’-
vetiyye
15 000 Sânm Paşa tarafından vürud eden harcı men­
şur! âli
25 000 Hazinei Hassa Nazın müteveffa Tahir Paşa ta­
rafından gelen harcı menşur
32 000 D ef’a Babıâlice taksim olıinan akçeden ihsanı
şahane

357 000
20 000 Âli Paşa hazretleri tarafından gönderilen harcı
menşur
15 000 Maliye Nezaretine me’ımiriyyetinde R if’at Paşa
tarafından gönderilen
25 000 Mısır valisi sabık müteveffa İbrahim Paşa tara­
fından takdim olunan akçeden
10 000 Umumen ihsan buyurulan atiyyei seniyye
20 000 Abbas Paşa tarafından takdim olunan akçeden

447 000
75 000 Min gayri resmin ihsan buyurulan
,10 000 Eflâk Beyi tarafından takdim olunan akçeden
5 000 Buğdan Beyi tarafından takdim olunn akçeden
100 000 Def’a bigayri resmin ihsan buyurulan
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA
*

24 000 Ticaıet Nazın İsmail Paşa tarafından gönderilen


harcı menşun âli
30 000 Hanei âcizanemizin ta’miri esnasnda ihsan bu­
yurulan

691 000

Numara 2
Kuruş

160 000 İstanbul’da furuht olunan konağın muaccelesi


13 000 Bcgos yediyle furuht olunan fırın ve gerdanlık
esmam
6 500 Kezalik mersum yediyle furulıt olunan esb behası
3 500 Esma Sultan hazreletri tarafından olarak zarf
behası
5 000 Atiye Sultan hazretleri tarafından olarak ihsanı
buyurulan zarf

188 000
2 000 Furuht olunan kutu esmam
1 800 iki aded lokum ve bir aded toplu iğne esmam
4 900 Mısır valisinin validesi tarafından verilen zarf
esmam
5 000 Suru hümayunda verilen zarf esmanı
3 000 Minalı kutu esmanı

204 700
850 Bir aded pırlanta behası
1 800 Furuht olunan gümüş çatal ve kaşık esmanı
1200 Bir aded çubuklu şal behası
800 Çarşaf behası
118 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

1180 Evrakı nakdiyye faizi


1410 Altın tebdili

211940

900 Furuht olunan araba beygirleri esnamı


2 000 Kezalik diğer bir çift beygir esmanı
1250 Elmaslı çubuk esmam
900 Sırmalı entari behası
1200 Şefik Bey ve Ragıb Ağa taraflarından gelen iki
re’s esb esmanı
690 Şal behası
457 Ba’zı kütüb esmam

219 342
Numara 3
Kuruş

1500 Kule kapısında kâin dükkânın üç aylık icarı


10 800 Mezkûr dükkânın altmış dört ve beş seneleri icarı
10 000 Yoğurthanenin altmış üç senesine mahsuben icarı
17 500 Altmış dört senesi icarı
17 500 Altmış beş senesi ican

57 300
Hülâsai yekûm varidat
Kuruş

691 000 Birinci numaralı sahifede muharrer varidat ye­


kûnu
219 342 İkinci numaralı sahifede muharrer varidat ye­
kûnu
57 300 Üçüncü numarada bulunan varidat
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 119

Numara 4
Kuruş

27 500 Penbe mina üzerine pırlantalı kutu esmanı' _C<3 J ®


•e> "Sa S
At
7 000 Pırlantalı saat behası
4 500 Murassa’ diğer kutu
2 000 Minekâri saat
1400 Altın saat

42 400
2 500 Evrakı nakdiyye faizi
4 600 Def’a evrakı nakdiyye faizi

Kuruş

30 000 Altmış bir senesi Şevval ve Zilka’de ve Zilhicce


maaşları
120 000 Altmış iki senesi maaşı
120 000 Altmış üç senesi maaşı
137 500 Altmış dört senesine mahsuben alman maaş
150 000 Altmış beş senesine mahsuben alman maaş
170 000 Altmış altı senesi maaşı

727 500
İcmali yekûn
Kuruş

967 642 Varidatı müteferrikai muharrere


727 500 Beş sene iki mah zarfında alınan maaş

1695 142
49 500 Diğer varidatı muharrere yekûnu

1744 642
20 MEHMED ES*A t) SAFVET PAŞA

Kuruş

69 948 Altmış bir senesi Şevval ve Zilka’de ve Zilhicce


masarifatı yekûnu
204 249 Altmış iki senesi masarifatı yekûnu
201 075 Altmış üç senesi masarifatı
199 605 Altmış dört senesi masarifatı
256 114 Altmış. beş senesi masarifatı
282 048 Altmış altı senesi masrifatı

1 213 039
Kuruş

1 744 642 Yekûnu varidat


1 213 039 Yekûnu masarifat

531 603
474 250 [1]

57 353
49 500 Hoca Bogos’a verilen

7 753

Kuruş
---- — w
100 000 İştira olunan yoğurthâne behası
65 000 Kule kapısında alman dükkânın muaccelesi
40 000 Maçka’da kâin tarlanın muaccelesi
95 000 Beyoğlu’nda kâin hanenin arsası
120 000 Hanei mezkûrun masarifi inşaiyyesine mahsuben
47 250 Bağ ve tarla esmam
7 000 Mahmud Ağanın hanesi muaccelesi

474 250
MF.HMKD ES’AD SAFVET PAŞA II

1875 (Malî 1291) senesi varidat ve masarifi

Numara 1 Defteri varidat Mart 91

Kuruş

40 267 Senei sabıka bakiyyei varidatı


21 760 21 Nisan 61 tarihiyle bâ sened sarrafdan alınan
lira 170
20 240 1 Mayıs 91 tarihiyle def’a sarrafdan bâ sened a-
lınan lira 80
12 800 6 Mayıs 91 tarihiyle def’a bâ sened sarrafdan a-
lman lira 100
17 270 10 Mayıs 91 tarihiyle d e f a bâ sened sarrafdan a-
lınan lira 135
12 800 19 Mayıs 91 tarihiyle def’a bâ sened sarrafdan a-
lınan lira 100
12 800 2 Haziran 91 tarihiyle def’a bâ sened sarrafdan a-
lman lira 100
12 800 19 Haziran 91 tarihiyle def’a bâ sened sarrafdan a
İman lira 100
89 088 Doksan senesi Şubat maaşı olmak üzere hazinei
celileden alınan lira 696
10 000 Hnenin 90 senesi Kânunusâni ve Şubat ve 91 se­
nesi Mart, Nisan ve Mayıs icarları
5 500 Kezalik barakanın beş aylık icarı
2 500 90 senesi iŞubatı ihtidasından 91 senesi Temmu­
zu nihayetine kadar yoğurtçu dükkânının altı
aylık icarı
16 696 2 Temmuz 91 tarihiyle sarrafdan alınan lira 132,
fi 128
89 088 Doksan bir senesi Mart maaşı lira 696, fi 128
16 900 1 Ağustos 91 tarihiyle bâ sened sarrafdan alınan
lira 130
f 22 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

9 750
30 Ağustos 91 tarihiyle bâ sened sarrafdan alı­
nan lira 75
26 000 Şehri Eylül maaşına mahsuben Kirkor yediyle
verilen
40 820 Şehri Temmuz maaşı olmak üzere mumaileyh
yediyle iskonto ettirilen
2 200 Bostanın doksan senesi Kasımından 91 senesi
Kasımına kadar ican
2 000 Hanenin Haziran maaşı
6 600 Hanenin Temmuz, Ağustos ve Eylül ican
2 200 Barakanın Haziran ve Temmuz ican
1 500 Barakanın Ağustos ve Eylül ican
19 500 5 Teşrinisani 91 tarihiyle bâ sened sarrafdan a-
lman lira 150
44 070 Iskonto ettirilen Ağustos maaşı lira 339
13 000 Şehri Eylül maaşına mahsuben mumaileyh Kir­
kor Efendi yediyle verilen
9 750 11 Kânunuevvel 90 tarihiyle bâ sened sarrafdan
alınan lira 75
10 400 7 Kânunusâni 90 tarihiyle bâ sened sarrafdan a-
lman lira 80
4 400 Hanenin Teşrinievvel ve Sâni icarlan
1 500 Barakanın Teşrinievvel ve Sâni icarlan
1 560 Furuht olunan beygir esmanı
18 200 Kânunuevvel 90 tarihiyle bâ sened sarrafdan a-
İman lira 140
9 428 Doksan bir senesi Teşrinisâni maaşı yevmülkısti
lira 72
13 282 Doksan ve doksan bir seneleri emlâk vergisiçün
doksan senesi Nisan maaşı suretinden hâzinece
tevkif ve mahsub olunan lira 102
97 032 Ceste ceste te’diyyesi Posta ve Telgraf Nezareti­
ne havale olunan 91 senesi Nisan, Mayıs, Hazi-
ranve Teşrinievvel maaşatma mahsuben doksan
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 123

iki senesi şehri Nisanının üçü tarihine değin altı


def’ada ahz ile liraya tebdil olunan mebaliğ lira
746 mecidiye 2 fî 130
6 600 Hanenin Kânunuevvel, Sâni ve Şubat icarı
2 250 Barakanın Kânunuevvel, Sâni ve Şubat ican
12 064 10 Nisan 92 tarihiyle telgrafdan alman lira 92
fî 130
21 034 92 Mart maaşı lira 101 fî 130 t
14 950 19 Mayıs 92 tarihiyle telgrafdan alınan akçeden
alelhesab lira 115 fî 130
24 180 29 Mayıs 92 tarihiyle alman 91 senesi Kânunu­
evvel maaşı mecidiye 930 fî 26
12 297 10 Mayıs 92 tarihiyle telgrafdan alman lira 91
fî 135
15 660 19 Mayıs 92 tarihinde telgrafdan alman akçenin
ktisüri lira 116 fî 135
18 495 26 Mayıs 92 tarihiyle telgrafdan alınan
31 050 7 Haziran 92 tarihinde def’a telgrafdan alınan
31 050 15 Haziran 92 tarihinde def’a telgrafdan alınan

893 541 Yekûn


875 936 Masarifatı vâkıâ

172604 Senei âtiye defterine irad kaydedilmiştir.

Numara 2 Hülâsa puslalan


Mart
Kuruş

24139 Mutbak merasifi


43 060 Müteferrik masraf
13 540 Maaşat

80 779
124 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Nisan

24 703 Mutbak masrafı


24 654 ' Müteferrik masraf
14 340 Maaşat

63 697

Mayıs

28 596 Mutbak masrafı


42 674 Müteferrik masraf
14 340 Maaşat

85 610

Haziran

21232 Mutbka masrafı


54 418 Müteferrik masraf
14 440 Maaşat

90 090

Temmuz

19 755 Mutbak masrafı


792645 Müteferrik masraf
14 440 Maaşat

113 840
MEHMED ES’AD SAJFVET PAŞA 125

Ağustos

17 9l\î Mutbak masrafı


28 435 Müteferrik masraf
14 440 Maaşat

60 807

Eylül

21249 Mutbak masrafı


37 313 Müteferrik masraf
14 290 Maaşat

72852

Teşrinievvel

20118 Mutbak masrafı


38118 Müteferrik masraf
14110 Maaşat

72 346

Teşrinisani

14 224 Mutbak masrafı


63 629 Müteferrik masraf
13 910 Maaşat

91763
126 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Kânunuevvel

15170 Mutbak masrafı


19 120 Müteferrik masraf
13 660 Maaşat

47 951

Kânunusâni

15 238 Mutbak masrafı


19 628 Müteferrik masraf
13 660 Maaşat

48 526

Şubat

14 739 Mutbak masrafı


19 662 Müteferrik masraf
13 260 Maaşat

47671

Masarifin icmali

875 936

[Not: Senelik hesabın Marttan Şubat nihayetine ka­


dar gösterilmesi eskiden senenin Mart’dan -başlayıp Şu-
bat’ın sonunda bitmesinden ileri gelmiştir.]
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 127

Safvet Paşa şâirdi. Şiirde (Safî) ve (Safvet) mahlas­


larım kullanırdı.
Gençliğinde yazılan «Fatin Tezkiresi» nde «Fenni
inşada derkâr olan meharet ve malûmatı iktizasmca
mabeyni hümayunı mülûkâne küttabı muallâ sınıfına da­
hil» olduğu söylenmekde, şâirliği için de «müşarünileyh
maarif perver bir şâiri pâk gevher olup şiir ü inşası er­
babı maarif indinde pesendide ve mu’teberdir» denil-
mekdedir [1].
Maarif Nazırı iken «semerei teşvik ve himemi aliyye-
leri ile tertib ve tab’ ve temsil» olunduğu zikir ve tasrih,
olunan « Müntehabatı Âsârı Osmaniye » de [toplayan :
Meclisi Kebiri Maarif a’zadından Kostantrnidi. Mektebi
Sanayi Matbaası 1288, sahife 258]münderiç gazeli

Derd-i aşka mübtelâ bir nay bir ben bir gönül


Zar eden subh-u mesa bir nay bir ben bir gönül

Dağlarla serteser efgan eder -hasret çeker


Nağme perdazı cefa bir nay ben bir gönül

Ibtüâsm bildirir pür hundur dem gösterir


Ders han-ı macera bir nay bir ben bir gömül

Zerd rudur hicr üe pek teşnedir âh etmede


Dem be dem hayret feza bir nay bir ben bir gönül

Her nefesde huş-ı derdim sımnı tefhim eder


Derd hah-i bi neva bir nay bir ben bir gönül

Mahrem-i ehl-i belâ erbab-ı aşka pişüva


Daima firkat sera bir nay bir ben bir gönül
[1] Sahife 242 - 243.
128 MEHMED ES’ AD SAFVET PAŞA

Feyz-i Mevlâna ile Safvet bu devr içre heman


Derd-i aşka mübtelâ bir nay bir ben bir gönül

«Fatin Tezkiresi» ndeki [sahife 243] İlâhisi :

Ey tabib-i irfan olan gel Halveti dergâhına


Cuyende-i gufran olan gel Halveti dergâhına

Bab-ı seray-ı vahdeti feth etmek istersen eğer


Sıdk-u hulus-i kalble gel Halveti dergâhına

Sırr-ı hakikatdan haberdar olmayan na puhtenin


Bakma sakın inkârına gel Halveti dergâhına

Bul Hakkı sen çık aradan kurtul riya-vu ucubden


Kalsun fenade bu beden gel Halveti dergâhına

Müsterşid ol bil nefsini mürşidden oku dersini


Sartf eyle zikre vaktmı gel Halveti dergâhına

Oldun Safî bi ma’rifet garkab-ı bahr ma’siyet


Şayed eder Hak mağfiret gel Hâlvetî dergâhına

Bu manzumelerin İkincisinden Safvet Paşanın «Hal­


veti» tarikatı mensublanndan olduğu, birincisinden de
«Mevlevi» muhibbi bulunduğu anlaşılmakdadır.

Safvet Paşa ile müşa’are [1]

Hasırcı zade

Safvet efendi revnakıdır ehl-i dillerin


Mir’at-ı tab’a bakda görürsün bu sureti
[1] Hasırcı zadenin yazma divanı Âli Beyin hususi kütübhane-
sinde, sahife 87 - 88.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 129

Sehbay-ı saf-ı nazmını’ Câmi göreydi ver


Nabiye derdi seyr et efendi bu Safveti

Safvet Paşa

Yayılıb kaldım görünce kali’i uşşak veş


Verdi asan bana hayret Hasırcı zadenin
Atlas-ı çarh benim olsa gelince haneme
TTerş ederdim pâyine Safvet Hasırcı zadenin

Hasırcı zade

îzzet mematı verdi küduret gönüllere


Safvet hayatı şimdi safa ehl-i dillere

Safvet Paşa

Keçeci zade efendi görse derdi aferin


Mürtecil-i nazmım etdiği bir mısra’i azadeyi
Okuyanlar bu riyadır derseler kezzabdır
Eylesem tatvil evsaf-ı Hasırcı zadeyi

Safvet Paşa eski zamanın ta’biriyle büyük nâsir değil


ise de gördüğüm, çok ince ve okunması oldukça güç, yüz­
lerce yazısı hususîyleri sade ve güzel bir türkçe ile ve
resmîleri zamanının müstalah şivesiyle yazdığını ve her
ikisini de hemen hemen hiç tashih yapmaksızın kolaylıkla
kaleme aldığını anlatıyor.

Sadrâzam Said Paşa «Gazeteci Lisanı» adlı eserinde


[sahife 51] resmî kitabetin zararlarını kayıd ve hikâye
ederken misal olmak üzere Safvet Paşanın yazdığı bir lâ­
yihadan ve dolayısiyle Safvet Paşa ile onun yazı tarzın-
9
ISO MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

dan bahsetmektedir. Kimseyi beğenmediği halde Safvet


Paşadan takdir ile bahseden Said Paşa diyor ki:
Kitabeti resmiyettin zararlarına bir misal daha gös•
tereyim : Merhum Safvet Paşa sadâretten infisalinden
sonra bir sual üzerine Rusya - Avusturya, Almanya -
Fransa, Osmanlı - Rus muharebelerinin esbabına dâir bir
lâyiha yazmışdı. Kendi hattiyle gördüğüm müsveddesi
belki yetmiş seksen sahife teşkil ediyor idi. Vekayii tas­
virde meharet göstermiş, mühakematında isabet etmiş
idi. Fakat cümleler o kadar teselsül etmiş, tarzı kadim
o kadar taklid olunmuş idi ki kitabeti resmiye tarafda-
ranı bile o derecesini çok görürler. Müşarünileyh ise
bunu aczinden değil neskı ma’hudde yazı yazamıyor ta’-
rizinC\ malzhar olmamak için yapmışdır. Safvet Paşa ki
edib ve gerçekden diplomat idi. Öyle bir zatın ma’lûmat
ve efkârından tamamiyle istifazayı usuli kalem denilen
taassüb men’ etmesine, zekâyı millete delil olan eserle­
rinin sair lisanlara aynen tercemesini o taassubun hâsil
etdiği ukud adim-ül-imkân hale getirmesine teessüf o-
lunmaz m ı?»
Gene Said Paşa hatıratında [cild - 1, sahife 422 * 423
haşiyesi] şunları yazıyor:
«Zâtı şahane ıslahat hakkında bir lâyiha yazmamı
irade ettikleri sırada «Büyük Petro’nun vasiyyetnâmesİ
gibi bir vasiyyetnâme isterim» demişlerdi. M eğer Safvet
Paşaya da ayni ifadede bulunmuşlar ve müşarünileyh-
den de ayni tarihde Almanya - Avusturya, Almanya -
Fransa, Osmanlı - Rıısya muharebelerinin esbabına dair
bir lâyiha istemişler. Bunu Safvet Paşa merhumdan işit-
mişdim. Merhumun zâtı şahaneye verdiği lâyihai mükem­
mele ve mufassalenin kendi yazısı ile olan müsveddesini
vaktiyle müşarünileyhin um un tahririyyesinde v e şimdim
ki âmedcilikde bulunan Mehmed Ali B eyde gördüm.
B u lâyiha seksen sahifeyi muhtevidir.»
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA 131

* *

Safvet Paşa Maarif Nezın sıfatiyle memleketin ilim ü


irfanma ciddî hizletde bulunmuşdur.
Safvet Paşanın Maarif Nazırlığı zamanında epey bir
müddetten beri hazırlıkları yapılan Darülfünun 1286 se­
nesi Zilka’desinin 19 uncu Pazar günü (M. 1870) Sadrâ­
zam Âli Paşa ile bütün vükelâmn ve tanınmış adamların
huzuru ve Safvet Paşanın aşağıdaki nutku ile açıldı:
«Cümleye ma’lûm olduğu üzere ilmin fezaili bahsinde
ne kadar söz söylense gene hakhiyle beyan ve ta’dadı
mümkün olamaz. Milleti islâmiyyenin tahsili ulûm ve fil-
nuna tergib ve teşvik emrinde K ur’anı Kerimin hâvi ol­
duğu âyâtı beyyinat ve lisanı m u’riz beyanı cenabı nü-
büvvetmeâbden şeref sudur buyurulmuş olan ehadisi şe­
rifei hikmet' âyât cümlenin ma’lûmu olan keyfiyyattan­
dır. Ahalii M 'sr’i kadîm ile eski Yunanîlerden sonra ilmin
kadr ü m eziyyet ve şerefini takdir edenler Arablar olup
hulefayı Abbasiyyeden Harun-ür-Reşid ve M e’mun za­
manlarında ulûm u fünun hakkında gösterilen rağbet
dahili havzai hükümetleri olan mahallerde elhaleti ha-
zihi müellefati celile ve âsârı mu’teberei ilmiyy,eleriyle
müftehir olduğumuz birçok ızevatı meşhurenin zuhuru­
na sebeb ve illet olmuş ve İspanya Arabları ise birtakım
milel ü akvamı vahşiyyenin galeyan ve hareketleriyle Ro-
maluların inkılâb ve mhilâli hükümetlerinden sonra ol
havali birkaç yüz seneler miitevarii sehabı cehl ü nâ-
dânî olarak ulûm ve fünundan bir gûna eser kalmamış ol­
duğu bir zamanda bayağı unudulmuş derecesine gelmiş
olan ilmi tababeti yeniden ihya ve fenni ameliyyatı cer-
rahiyyeyi müceddeden iihtira’ eylemişlerdir, ve iki yü z
seneye gelinciye kadar hakikat ve keyfiyyeti ve dçzayı
müterekkebesi anlaşılamtyan nice şeylerin keşfini mvr
cib olan nice sanayiin icad ve ihtirama bâis ve bâdi bu­
lunan fen -v e ameliyyatı kimyaiyye muhtereatı Arabdan
132 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

olduğu misillû hesab ve ilmi cdbri dahi anlar vaz1 ve te’-


sis eylemişlerdir, ve Geldanîler’den müntahil olarak ilmi
h ey’et dahi bunların zamanlarında haylıca ilerleyip hat­
tâ cesameti kürrei arzı hesab için muaddil-ün-nehan bul­
mak üzere M e’mun halife zamanında Avrupaya mahsu-
sen adam gönderildiği dahi rivayâtı mevsukadendir. Ve
Arablar ilmi hayvanat ve nebatat ve meadin vej ahcar
üzerine pek çok kitablar te’laif edip musikide bile ilerle­
mişler idi, ve ibtida kâğıdın Çinlülerden alınarak harir-
den ve ba’dehu pamuk ziraatinin intişarından sonra pa­
muk ve ketenden i'mali ve barutun evvel be evvel arâar
tarafından isti’mali ve taharrii kiblei şerife için pusla
icadı dahi Arablara nisbet olunmakdadır, bunların inkı­
razlarından sonra ulûm ve fiinun Avrupa kıt’asına geçe­
rek hele bir yü z seneden beru pek ziyade ilerlemiş ve
âsârı celiyesi olmak üzere bulunduğumuz zamanda hay-
retbahşı ukıd nice nice muhteriâtı acibe ve ihdasatı ga­
ribe görülmekde bulunmuşdur ve bulunduğumuz asn
ihtidayı hilkatden bu ana değin mürur eden ezman ve
a’sara gibta ferma eden vapur ve telgraf elektrik misillû
hayret efzayı ukul olan ihtiraâtı acibe mahza fenni hik-1
meti tabiiyyenin ilerlemesiyle vücude gelmiş âsâri celiler
dendir ve bu gördüğümüz garaibden ma’da daha nice ih-
tiraât mevcud olup bunlar peyderpey tesadüf olundukça
görülmekde ve keyfiyyeti icad ve îhtiraı mucibi taaccüb
ve hayret olmakdadır. gerçi ma’rifeti hakayıkı eşya kuv-
■vei müdrike ve ukuli za’ifei beşeriyyeye mestur olup
ve hakikati mükevvenata kesbi vukuf derecei istihalede ise
de nice müfred zan olunan anasırın keyfiyyatı hakikiyye-
si işbu fünunu celile vasıtasiyle bilinip bu cihetlej derecei
kudret ve azameti ilâhiyye bir kat daha taayyün eylemiş-
dir, zulâmı cehil ve nâdânîde kalan efradı beşer yalnız
meşhudata nazarla iktifa edip ehli ilmin kuvvei ilmiyye ile
■vâkıf olduğu serairi kevniyyeye muttali’ olamvyarak gider
M'RTHMm ES’AD SATVET PASA 133

ve bu cihetle derecei kadri Halik-ul-mükevvenâtı fehm v e


idrak edemeyip bulunduğumuz kürrei arza nice milyon se­
neler ve saatler ve günlerle bu’di olan sevabit ve seyyaratı
nücumi ba’ideyi pek yakın zan ve kıyas eyler ve ehli ilim
ise cevvi heva perdaz ve ziri tabakatı arza tek ü taz tle
birçok ahvali felekiyye ve arziyyeye kesbi vukuf ve m ı’-
lûmat ile kudreti halik-bim enbaz kemali acz ü ibtihal ile
nazar eyler ve ulûm ve fünun bu hal üzere günden güne
ilerüler ve ahvali âlem bu siyak üzere gider ise bugünkü
güne nazarı taaccüb ve istiğrab ile bakmakda olduğumuz
muhtereât ilerude derecei âdiyede kalarak kuvveden fi’le
isali muhal addolunan nice tasavvuratı zihniyyenin mü ■*
beddeli hakikat olacağı ve akli beşerin ne büyük şeyler vü-
cude getireceği şu mükaddimatı meşhudeden istidlâl
olunabilir ve ulûmun alel’infirad hilkati zâtiyyei beşe-
riyyeyi envai fezail ile tezyin ettiği gibi bir memleketin
medeniyyet ve ma’muriyyeti dahi buna mütevakkıf oldu­
ğu derkârdır. Devleti A liyyei Osmaniyyeynn bidayeti te­
şekkülünde iki yü z sene müddette ulum ve fünuna gös­
terilen rağbet ve eshabı hüner ve ma’lûmat haklarında
izhar olunan muamelei teşvik ve hürmet bir ol kadar
müddet dahi devam etmiş ve Avrupanm mileli müter
meddinesiyle dahi ihtilât ve münasebet hâsıl edilerek
anlarla birlikde terakki yoluna gidilmiş olsaydı bugün­
kü gün Memaliki Devleti A liyye dahi daha bir başka hal­
de bulunarak memaliki sairenin terakkiyatı ilmiye ve
sınaiyyesi bizde dahi kemale ermiş olur idi, her nasıl
ine birtakım mevani’ ve müşkilâtm hayluleti cihetiyle
ulûm, ve fünun bir dairei mahdude dahilinde devran ile,
ihtiyacatı zamaniyyeyi ta’kıb edememesiyle henüz dere*
cet matlübeye vâsıl olamamışdır ve bu hali mucib olan
ya’ni ilmi maaş hususunda teehhürümüzü istilzam eden
esbabın biri belki a’zamî mübadelei efkâra tarik bulun-
mıyarak bir iki yüz sene müddet' hal inzivada gibi ka­
134 ırrcmfTgn ES*AD SAFVET PAŞA

lınmış olmasıdır, zira ulûmı akliyyenin ilerlemesi an­


larla. meşgul olanlar beyninde müdavelei ârâ ve müba-
kaseye menut olup mleli mütemeddinei Avrupa işte bu
talcrib ile terakkii maarife kudretyab olmuşlardır. Bizim
ise ilmi Çinde dahi olsa arayıp almağla me’muriyyetimiz
ma’lûmdur' binaenaleyh ve bihamdihi tealâ biraz vakit­
ten beru ulûm ve fünunun ilerlemesi hakkında devletçe
ittihaz buyunlan tedabir semeresi olmak üzere halkça
tahsili hüner ve maarife gereği gibi rağbet hâsıl olmuş
ve mekâtibi rüşdiyyenin vaz’ ve te’sisi bu maksadın hu­
sulünü teshil eylemişdir. Bu mekteblerin te’sisi ye kü~
şadı taÂhine değin Memaliki Devleti A liyyede hidemat%
mülkiye ve aklâm ve devairi saltanatı seniyyede istih­
dam olunmak arzusunda bulunanlar ve sair gûna esbabı
taayyüş arayanlar için bir mahalli tahsili ilim ve hüner
mevcud değil idi. Hüdavendigârı huld âşiyen hazretleri
zamanlarında bu maksadın husuli niyyeti hayriyyesiyle
darülsaltanatı seniyyede ve ba’dehu memaliki mahrusg-
iıin ba’zı taraflarında rüşdiyye namiyle mektebler küşad
olunarak vaz’ı esası bünyam maarife himmet buyuruU
mu? olduğu halde Cenabı Rabbi müteal şeriri şevket-
masiri iclâl ve âfiyet ve erikei hilâfette müebbed buyur­
sun, vücudi mekârim âlûd cenabı cihanbanileri bu
mülk ü devlete bir atiyyei mahsusai ilâhiyye olan zât\
§evketsimatı hazreti padişahı efendimiz hazretlerinin
mebde’i cedidi saadet olan cülûsı hümayun m ey amin
makrunı mülûkâneleri ruzifiruzunden beru intişarı ulûm
ve fünun ve maarif hakkında masruf ve sezavar buyurul-
makda olan tergibatı seniyye ve ol babda şeref sudur
buyurulan iradatı hayr âyâtı şahaneleri semeratı çeli­
lesi olmak üzere kâffei sunufı muhtelifei ahali evlâdla~
nnı tahsili hüner ve maarife sevk ve teşvik eylemekde
v e bu yolda ihtiyarı mesarif bir emri meçhul olduğu hal­
de şimdi evlâd sahihleri hal ve iktidarlarınca birçok fe­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 135

dakârlıklar etmekde olduklarından az vakit zarfında


Memaliki JVtahrusei Şahanenin hçibir kürsü vilâyet v e
elviye ve kazalarında rüşdiyye mektebi olmadık mahal bu-
lunmıyacağı şu birkaç sene zarfında görülen âsârdan is­
tidlal olunmakda■ olduğu gibi muahharen şûrayı devlet-
de to.nzim ile icrayı ahkâmı mündericesine İradei seniy-
yei cenabı padişahi müteallik ve şeref sudur buyurulan
maarif nizâmnâmesinin bittedriç icraatı fi’liyyesi dahi bu
neticei matlûbenin husulünü teshil edeceği derkârdır ve
cümlei muhassenatı asrı celili hümayundan olmak üzere
Galatasarayı tesmiye olunan mektebi cesimi i’dadii askerî
evvelki sene Mektebi Sultanî namiyle bir liseye tahvil'
olunarak derununda elhaleti hazihi müeli müslime ve
gayri müslimeden altı yüz neferi mütecaviz şakirdan
ahsili ulûm ve maarife çalışmakdadırlar ve bundan ma,’-
d.a fukara evlâdı ve kimsesiz eytamı zükûr ve inas için
•dahi Darüşşafaka namiyle kezalik beş altı yiiz şakird is-
tiab edecek suretde bir büyük mektebin bina ve inşasına
iradei mekârimâdei hazreti şehriyarî şeref sudur buyw-
rulmasiyle bir müddeti kalile zarfında residei hitam o-
larak küşadı me’mul bulunmuşdur, fünun ve sanayii mü-
tenevvia tahsiline mahsus olmak üzere sanayi’ mektebi
namiyle Sultan Ahmed civarında büyük bir mekteb teş­
kil vs te’sis olunarak bunda dahi altı yüzü mütecaviz
etfali ahali sayei ihsanvayei hazne/ti şahanede te’mini ah-
vali âtiyyeleri malcsadiyle tahsili hüner ve sanayie sarfı
makderet eylemekdedirler. İşte sâlifüzzikir nizamnâ­
me ahkâmınca evvelemirde mekâtibi rüşdiyye ve ba’dehu
i’dadiyyei mülkiyye ve sultaniyyede ulûm ve fünun
mertebe bi tahsil ile şehadetnâme alıp çıkacak şakirdan-
dan tahsilatı vâkıâi ilmiyye ve ma’lûmatı mütenevviai
müktesebelerini bir kat daha ikmal etmek istiyenler için
dahi Darülfünun nam ve ünvaniyle bina ve inşa olunup
hey’eti vükelâyı fiham hazeratmın bizzat küşadı resmi­
136 MEHMED ES’AD SAFVET FA^A

nin icrasında bulundukları işbu medresei ilmiyyenin te’-


sisiyle tahkijni esası medetıiyyeti sahihaya himmet bu-
yurulmuşdur ve şimdiye kadar Memaliki Devleti Aliy-
yede sanayii nefise tesmiye olunan fünunun revacı ol­
mamak cihetiyle bir büyük babı taayyüş mesdud Jealmıj
ise de bundan böyle bu ferilerin dahi tahsiline sarfı i’tina
olunduğu halde biraz zaman içinde burada dahi âsân <1-
m iyyesi ve kütüb ve resail te’lif ve tercemesi ve sair u-
murı tahririyye ve maarife taallûku olan birçok hv^usat
ile iştigal sayesinde binlerce kesanm taayyüş edecekleri
m e’muli kavidir ve emri taayyüş yalnız hidematı devlet-
de bulunmağa mütevakkıf olmayıp elinde hüner ve rna’-
rifeti olanların her suretle taayyüşe yol bulacakları ve
kesbi servet ve iktidar edecekleri nice emsali delâletiyle
müsbetdir. Milleti Osmaniyye ve sunufı ahalii saire hiç­
bir vakitde böyle bir inayeti seniyyeye ma'zhar olmamış
olduklarından bu lûtfi çelilin kadir v e kıymeti cihanbe-
hasını takdir ile evlâtlarını geceyi gündüze katarak tah­
sili ilim ve kemale teşvik etmeleri ve emri muhabere ve
seyr ü seyahatça hâsıl olan teshilât ve ulûm ve fünun ve
sanayiin ilerulemesiyle an be an vücude gelmekde olan
ihtiraât aleddevam tagayyüri ahval ve âdât ile ihtiyecatı
cedide husule getürmekde olduğundan sunufı ahalii me­
maliki şahane dahi icabı asır ve zamana tevfiki hareket­
le ulûm ve fenne ve sanayi’de ezher cihet terakki yolu­
nu tutmaları lâzımedendir. Hemen Cenabı Hak velini­
met biminnet efendimiz hazretlerini memaliki şahânele-
rinin müstelzimi saadeti hali olacak bu misillû nice âsân
hayriyyeye ve te’sisatı celileye muvaffak buyursun, â-
min [1].»
«Darülfünun Tarihi» nin değerli müellifinin de dediği
gibi bu nutukdaki «Avrupamn inileli mütemeddinesiyla
dahi ihtilât ve münasebet hâsıl edilerek onlarla birlikde te-
‘[11 M uhanerstı Nâdire, Sahile 333-340.
M THlfttn ES’AD S A fV T T PA$A 137

rakki yoluna gidilmiş olsa idi bugünkü gün Memaliki


Devleti Aliyye dahi başka bir halde bulunarak memaliki
sairenin terakkiyyatı ilmiyye ve sınaiyyesi bizde dahi
kemale ermiş olurdu» cümlesi hâlâ ehemmiyyetini muha­
faza etmektedir [1].
Safvet Paşanın nutkundan sonra Meclisi Maarif Reisi
Münif Efendi (Paşa) ile Darülfünun müdürü Tahsin E-
fendi türkçe, muallimlerden Âristoklis Efendi fransızca,
Cemaleddini Efganı de arabça birer nutuk irad etdiler.
Merasim, o vakit yapılan böyle şeylerin nihayetinde ol­
duğu gibi, Murad Molla tekkesi şeyhi Arif Efendinin du­
ası ile son verildi.
Darülfünunda bir tarafdan tedrisat yapılırken, diğer
tarafdan, Avrupada olduğu gibi, tahsil çağı geçmiş olanla­
rın seviyyelerini yükseltmek maksadiyle gene orada kon­
feranslar verilmesi de düşünülmüş, tertib olunan program
mucebince, Ramazan gecelerinde memleketin en yüksek
siymaları tarafından konferanslar verilmişdir.
«Takvimi Vıekayi’» de «Müsamerâti Leyliye ve E-
debiye » başlığı altında yazılı bulunan bu konferanslara
Darülfünun açılışını ta’kib eden 1286 senesi Ramazanın­
da başlanıldığı ve yalnız o aya mahsus olarak verilmiş o-
lan konferansların ertesi 1287 senesi Ramazanında d^ ve­
rilmesinin kararlaşdırıldığı anlaşılmaktadır. Bu i’lânda
«konferans vermek istiyenlerin i’lânın altında yazılı ba­
hislerden hangisini intihab ve tercih eyler ise o bahsi Ra­
mazanın hangi gecesi verileceğini Darülfünun müdürlüğü­
ne bildirmeleri» gösterilmiştir-
1 Receb 1287 tarihli «Takvimi Vekayi’» de o başbkla
şu tafsilât vardır:
«Envarı bâhir-ül-âsârt ulûm ve fünun ile ezham hal­
kın tenviri ve bu veçhile saadeti efrad ve millet ve ma’~

[1] Darülfünun Tarihi, müellifi Mehmed Ali Ayni, sahife 22.


138 ..MEHMED I S ’AD SAFVET PAŞA

muriyyeti büâd ve memleket kazaya/yi mühimmesinin is*


tilısali esbabı husuli zımnında bir vakitden beru mema­
liki mütemeddinede geceleri mevakü muayyene ve ev-
katı mahsusada eshabı maarifden ba’zı zevatı hamiyyet
sımat, tecemmu’ etmiş olan talibanı ilim ü ma’rifete
ilme dair iradı mekalât etmekde olduklarından bu su­
retle mebadii ulûm u fünuna bile muttali’ olmıyan ef-
rafı ahali kendulerinin anlıyacakları suretle irad olunan
mekalâtı ilmiyyeden istijade ile tahsili ma’lûmatı ibti-
daiyye eylemekde olup bu suretin ise terbiyei ahalice
bilvücuh fevaid ve muhassenatı meşhud olmasına mebni
geçen sene Ramazanı şerifi gecelerinde ( Darülfünunı Os-
mani) dershanelerinde ba’zı zevatı maarifşimat çıkıp ol
veçhile mesaili muhtelifeye dair mekaleler irad etmiş ve
bilcümle huzzar ve müstemi’in bundan müstefid olmuş
olduklarından işbu usuli mehasin. şümulün bu senei mü-
hareke Ramazanı şerifi gecelerinde dahi icrası kararlaş­
tırılmış olmağla her gece iradı ahalice faıdeli görünen
mebahisi ilmiye ve edebiye ve hikemiyyenin defteri
berveçhi zir dere kılınmış olduğundan erbabı maarif ve
hamiyyetten berveçhi usul Darülfünunı mezkûrda iradı
mekalâtı ilmiyye etmek emel ve arzusunda bulunan 'ze­
vatı kiramın âtiyyüzzikir bahislerden kangisini intihab
v e tercih eyler ise ol bahsi ve Ramazanı şerifin kangi
gecesi ana dair mekale irad eyliyeceğini Darülfünunı
mezkûr müdüriyyeti canibine beyan ve iş’ar eylemesi
i’lân ve ihtar olunur.
1) Hikmeti tabiiye. Hararet ve bürudet, savt ve zi­
ya, nar ve ihtirak, kuvvet ve heyulâ, telgraf, rüyeti ba­
sar ve emsali.
2) Kimya: Maadini cedide, demir ve pulad, terekkü-
bi ecsam, kimyayı atika, ihtirak.
3) İlmi cevvi heva, buhar ve heva, fırtınalar, zelzele,
kavsi kuzah, berf ü bârân, tulumba.
MEHMED ES’AD SAFVET FASA 139

4) H ey’eti âlem: Âlem i şems, mahiyy&ti şems, haki­


kati kamer, kevakib ve gehkeşanlar, nücumı kiysudar,
seyyarei arz.
5) İlmi tabiatı insan: A ’sabı hassase ve muharrike,
cevlâni dem, teneffüs, kalb ve dimağ, m evt ve hayat.
6) Tıb: Hıfzı sıhhat, zarar ve taaffünat, tahareti be-
deniyye ve ma’muriyyeti belediyye, te’sıratı iklim, mua-
lecat.
7) Tarihi tabiî: Esnafı beni âdem, nemi ve nahil su~
nufi hayvanat, idraki hayvanat, ecnas ve envam müste-
mir veya mütegayyer olması, ahcarı giranbeha ve envai
nebatat.
8) Tabaktı arz: Arazii muhtelife, cibal, arazii civan
Dersaadet, nebatat ve hayvanatı münkariza.
9) Ziraat: Araziyi ıslah eden maddeler, buğday, pa­
muk, garsi eşcar, âlâtı ziraat, terakkiyatı ahirei ziraat.
10) Terakkiyatı ulûm ve sanayi’ : Taksimi ma’lû-
matı insaniyye, tertibi fünun, ihtiraâtı mütedhhirin, san’-
atı tıbaat, âlâtı harb,* riyaüiyye, evzân, mekayis.
11) İlmi servet: Çalışmak, banka, evrakı nakdiyye,
ticaret, makine ve fabrika, medeniyyet, cem’iyyeti beşe-
riyye, kumpanyalar.
12) İlmi hukuk: Hukuki tabiiyye ve mevzua, hukuki
bahriyye, hukuki düveliyye, hukuki mülkiyye, cinayât,
sulh ve muharebe.
13) Ahlâk: Fezail ve nekayis, n e fi mazarrat.
14) Edebiyyat: Suveri muhtelifei inşa, hututı muh­
telife nesir ve şiir, belâgat.»
Konferans verme işi arzuya bırakıldığı halde kıy­
metli bir şahsiyyet olan Darülfünun müdürü Hoca Tahsin
Efendi zamanın yüksek ve hür fikirli bir adamı olarak
tanınan (Cemaleddin-i Efgânî) den san’ate dair bir kon­
ferans vermesini istedi. Müdürün bu talebini kabul eden
büyük âlimin verdiği konferans sui tefsire uğradığı için
140 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Tahsin Efendi vazifesinden uzaklaştırıldığı gibi Cemaled-


din Efendi de memleketten çıkmağa mecbur edildi.
Değerli edip ve muharrir Ali Canib Bey (Cemaled-
din-i Efgânî) ye dair yazdığı kıymetli bir yazıda bunun
için şu tafsilâtı veriyor:
«Mehmed Abduh » un « Cemaleddini Efgam» ya dair
yazdıklarına nazaran 1287 senesi Ramazanında Darülfü­
nun müdiri Taksin Efendi, sanayie teşvik gayesiyle Da­
rülfünunda bir konferans vermesini kendisinden rica
etmiş, « Cemaleddin» de türkçedeki 'ça’fını ileri sürerek
i’tizarda bulunmuşdur. Fakat Tahsin Efendi ısrar edince
konferansını evvelâ yazarak devrin Maarif Nazırı Safvet
Paşaya ve o zaman «Meclisi Kebiri Maarif» de a’za bulu­
nan Münif Paşaya takdim etmiş, ve gene «Mehmed A b ­
duh» un ifadesine göre bu zatların cümlesi veriletek kon­
feransı pek beğenmişlerdir.

Konferansın verileceği gün halk Darülfünuna şitab


etmeğe başladı. Hükümet adamları, âlimler, gazeteciler
de vardı. Hattâ vüzeradan bir kısmı da gelmişdi. Cema­
leddin Efendi, evvelce hazırladığı konferansı verdi. «M eh­
med Abduh » un ifadesine göre «Haşan Fehmi Efendi ifa­
denin akşamına gözlerinin şua’lannı tevcih etdi. Onu
başka bir şekle benzetecek bir delil, başka bir şekle so­
kacak bir vesiyle elde etmeğe çalışıyordu. Vâkıâ böyle
bir delili bulamazdı. Ancak konferansda İnsanî maişet,
zihayat bir vücude benzetiliyor, ve sanayi’den her biri
bu zihayat viicudün birer uzvu olarak gösteriliyor, ha-
yatda her uzvun nasıl bir vazifesi varsa sanayiin de mai-
şetde öyle bir n e f ve faydast bulunduğu dermeyan edi­
liyordu. Şeyh Cemaleddin meselâ demirciliği kollara,
ziraati karaciğere, gemiciliği ayaklara teşbih etmiş, son­
ra başka san’at ve uzuvlara geçerek hepsini bu şekilde
izaha çalışmışdır. Nihayet demişdir ki insanlara âid sa­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 141

adetin vücudu bunlardan terekküb eder, ruhsuz bir ci­


sim için hayat,yokdur. Bu cismin ruhu ise ya nübüvvet -
dir veya hikmet [1] dir. Yalnız bunların arasında fark
vardır Zira nübüvvet ilâhî bir atiyyedir ki kâsibin eli
buna erişemez. Allah dilediğine verir. Hikmete gelince
bu kisbîdir. Fikir ve nazarla kazanılır. Peygamber hata­
dan masundur. Hakîmin hata etmesi mümkün ve belki
böyle bir hataya düşmesi caizdir. Nübüvvetlerin hüküm­
leri ilmi ilâhî dairesinde v e bir guna butlana ma’ruz kal-
mıyarak varid olur. Bunlara i’timad iymamn farzların-
dandır. Hakimlerin re’ylerine gelince bu re’ylere «müte-
hattimi ümmet» olduklanndn değil, evlâ ve efdal bulun­
maları itibariyle ittiba’ edilir...»

O devre yetişen ve son zamanlarda Rumeli Kazas­


keri olan merhum Oflu Mahmud Kâmil Efendi Darülfü­
nunda verilen konferanslarda, bu meyanda Cemaleddin'
Efganî’ninkinde de bulunmuşdur. Mahmud Kâmil Efen­
diyi tanıyan bir zatın anlattığına göre konferans esna­
sında hâyli gürültü olmuş, «Şeyhülislâm Haşan Fehmi
Efendi» isbatı vücud etmiş değilmiş. Bilâkis bu gürültü
üzerine konferansda bulunanlar ve bu meyanda Mahmud
Kâmil Efendi meşihate celb edilerek Cejfbaleddin Efendi­
nin neler söylediği sorulmuşdur. Gene o zatın Mahmud
Kâmil Efendiden naklen anlatdığına göre «Efgariî» din
ve ilme mugayir bir söz söylememişdir. Her ne hal ise
gene «Mehmed Abduh » un ifadesine nazaran şeyhülislâm
intikam almak için Hakdan bir bâtıl çıkarmağa çabala*
rnış ve sanayie dair verilen bir konferansda nübüvvet-
den bahsetmiş olmasını fırsat ittihaz ederelc Cemaleddini
Efganî’nin [nübüvvet san’atdır] zu’mında bulunduğunu
işaa edip camilerde bundan ber tafsil bahsetmeleri için
vâizleri teşvik eylemişdir.

[1] «Hikmet* burada «felsefe» ma’nasınadır.


142 MEHMF.D ES’AD SAFVET PAŞA

Cemaleddin’i tanıyanlar, gayet asabî bir adam oldu­


ğunu hattâ kızdığı zaman ağzına geleni söylediğini anla­
tıyorlar. Konferansının bu suretle sui tefsir ve tahrifi
kendisini iğdab etmiş, şeyhülislâmla muhakemesini is-
mişdir. İstanbul ikiye ayrilmışdı. Ba’zı dostlan «Cema­
le ddini Efganî» ye çar ve nâçar susması lâzım geleceğini,
hakkmdaki şayiaların zamanla hükümden düşeceğini an-
latdûar. Fakat o köpürmüşdü. Çünkü aleyhinde çok şey
söyleniyor ve yazılıyordu. Bunlardan en mühimmi ders
vekili Filibeli «Halil Efendi» nin arabça olarak kaleme
almış olduğu « Siyufülkavatı’» unvanlı eserdi. «Darülfü­
nunda risalet ve nübüvvetin sanayiden ma’dud olduğu
iddiayı bâtılı ile sâii bilfesad olan bir müfsidin ilkaâtı
muzırrasından sade dilânı müslimin meyanesinde hâsıl
olan sui te’siri mahv ü izalesi ve merkumun tarafı şer’i
şerifden terettüb eden cezasının izah v e iraesi zımnında
bâ iradei seniyyei cenabı hilâfetpenâhi» kaleme alındığı
türkçeye tercemesinin başında kaydedilen bu eser Cema-
leddini Efganz’ye «şahsı leim» diyor ve ona atfen farisî iba­
reler zikredilerek cevablarını veriyor. V e meselâ «indü
sınaatı şerife ya’ni peygamberi ve feylesofî...» cümlesini
yazdıkdan sonra « kaili merkumun mezkûr kelâmı ken-
du zu’munca felsefe ve hikmetin dareyn saadetine iysal
için kifayet eder olduğuna ve bir de nebî olan zâtı şeri­
fin hikmeti felsefeye muvafık olup ana muhalefet etme­
yeceğine ve kavaidi felsefiyyeyi hedmeylemiyeceğine de­
lâlet eder. Halbuki her kimse bu i’tikadlarda bulunur ise
kâfir olur» diyor. V e « her müslim ki irtidad ede, eğer
tâib olmazsa derhal katlolunur. Bir müslim ki hakkında
riddet ile sehadet ettikleri vakit kendu münkir ola, kne-
duye ilişilmez. Fethülkadir nâm kitabda musarrah oldu­
ğu üzere buna sebeb şühudi aduli tdjkzib olmayıp belki
ol müslimin irikân tövbe ve rücu’ı i’tibar olması kaziyye-
sidir. Şahsı merkuma taarruz olunup ilişilmez d£nilmesi
MEHMED ES’AD SAFVET PASA 143

tövbesi dünyada rehini kabul olur mürted hakkındadır


yokse zâtı nübüvvetpenahiye veyahud şeyheyni muhte-
remeyne cem’an ve anlardan birine münferiden sebbet-
mek sebebiyle olan riddet gibi hale duçar olan şahıs balâ­
da zikrolunduğu veçhile tövbesi kabul olurmıayıp katlo-
lunur.» gibi ağır hükümler veriyor.
Dedikodu, bu suretle dallanıp budaklandığı için efkâ­
rı teskin etmek maksadiyle Cemaleddini Efganî’nin « bi­
lâhare arzu ettiği takdirde avdet edebilmek üzere Istan-
buldan uzaklaşması hususunda mekamı sadâretden bir
emir» sâdir oldu. (Mehmed Abduh) un ta’birine göre Is-
tanbuldan hakkına nâil olamıyarak ve hiddetine mağlûb,.
olarak ayrıldı. Ba’zı refiklerinin teşrikiyle Mısır’a yol­
landı. V e 1288 senesi Muharremi bidayetinde oraya mu­
vasalat etdi.
Cemaleddini Efganî hâdisesi 1278 Ramalzanda olmuş-
du. ( Takvimi Vekayi’) in 17 Ramazan Cum’aertesi nüs­
hasında « Darülfünun müdüriyyetinde bulunan mek~
remetlû Tahsin Efendinin hasbelicab vukuu infisaline
mebni yerine Maarif Nezareti çelilesi muavinlerinden
mekremetlû Kâzım Efendinin muvakkaten müdir ta’-
yin » edildiğini okuyoruz. Fakat Darülfünun hemen ka­
patılmıyor, netekim 1285 senesi 5 Şevval Cum’aertesi ta­
rihli «Takvimi Vekayi ’» de «... Mayei kemalâtı insaniy-
yenin mükessib ve mektebi bulunmuş olan Darülfünunu
Osmanîde kıraet olunan derslere biinay.eiMlahi tealâ mahı
halin on dokuzuncu Pazartesi günü bed’ olunacağı i’lân»
ediliyor. «Hakayıkulvekayi’» gazetesinin 1 Safer 1288 (21
Nisan 1871) tarihli nüshasında «Maarif Nezareti celile-
sinden gelen i’lân» kaydiyle «Darülfünunı Osmanî eğer-
çi henüz arzu olunacak derece kesbi ehemmiyyet ve in­
tizam edememiş ise de hini küşadmdan beru mütemadi­
yen tedris olunan ulûmı nafianm intişarına hayli medar
olduğu bi iştibahdır. Bu bbada şimdiye kadar olunan
14 4 MEHMED ESVID SAFVKT PAŞA

tecrübeye nazaran Darülfünun derslerinin ba’zı mertebe


ta’dili l^zım gelmiş olmağla muktezayı hale ve talebesi­
nin ihtiyacına daha muvafık surette tertıb olunup eyyam
ve saati dahi münasibi veçhile tebdil kılınmış dır. Ced-
veli mahsusunda gösterildiği veçhile ilmi mevalid ve ilmi
hey’et ilâvesiyle beraber ba’dema dersler herkesin anlı-
yacağı derecede sehil ve sade ta’birat ile takrir ve tefhim
kılınacağından müstemi’inin evvelkinden ziyade istifade
edecekleri derkârdır. Bunlara d$uam etmek isttıyenler
ruhsat tahsiline ve sair gûna muamelât icrasına hacet
olmaksızın doğrudan doğruya evkatı muayyenede gelip
istima’ edeceklerdin deniyor. 10 Safer 1288 tarihli Tak­
vimi Vekayi’de (Darülfünum Osmanîde Dersi  m ) ün-
vaniyle «Darülfünun Osmanîde umum ahalinin dinliye-
bilmelerine mücerred bir suhulet olmak üzere kalem
vaktinden evvel ya’ni erkence ulûmı mütenevvia tedris
olunacağı) ve müteakib nüshada bu derslerin hülâsaları
dere edileceği yazılıdır. Filvaki’ 1288 senesi zarfında ve­
rilen derslerin hülâsaları Takvimi Vekayi’de görülüyor.
Tâ 1288 Şa’banmdaki nüshalarda (Darülfünun ders ced-
veli) i’lân edilmekde, arzu edenlerin devamları tavsiyye
olunmakdadır. Yalnız iki senedenberi mu’tad olan Rama­
zan konferansları kaldırılmış bulunuyor. «Hakayvkulve-
kayi’» gazetesinin 29 Ramazan 1288 (7 Kânunuevvel 1871)
tarihli nühasında «Levant Herald» den kaydiyle münde-
ric bir bend vardır ki buna « acaba Dersaadet ne zaman
büyük bir Darülfünun ile şânı maarifi i’lâ edecek'» diye-
başlanıyor. A yn i gazetesinin 1 Zilhicce 1288 (10 Şubat
1872) tarihli nüshasında ise « Maarif» serlevhası altında
«Memaliki Şahanede bir müddetden beru teşkil buyuru­
lan mekâtibi mülkiyye ve askeriyye sebebiyle hayli şa-
kirdan yetişdirilmiş ise de mekâtibi askeriyye müstesna
olmak üzere diğer mekteblerimiz hâlâ ihtiyacımıza kâfi
değildir. Hattâ geçenlerde küşad olunan Darülfünunda,
MEHMED. ES’AD SAFVET PAŞA

ne hakkiyle tedrise ve ne de lâyıkiyle tahsile muktedir


muallim ve talebe bulunamayıp Darülfünun akibet ta’til
edildi» ibaresi vardır.
Demek oluyor ki «Cemaleddini Efganî» nin konfe­
rans hâdisesinden sonra. Darülfünun daha bir seneden
ziyade devam etmişdir. Müderris Mehmet Ali A ynî B ey
ahiren «Darülfünun Tarihi» unvanlı küçük bir risale
neşretdi. Bu makalemizde bilvesiyle verdiğimiz şu ma’-
lûmot kadar bile tafsilâtı ihtiva etmiyen bu pek muhta­
sar eserde «Darülfünun Niçin Kananmış» Unvanlı bir
kısım vardır. Bunda Cemaleddini Efganî’nin konferansı
ve bu konferansdan sonra husule gelen dedikodular ve
bu dedikodulara rğamen, Darülfünunun bir sene daha
devamı ettiği gösterilmem ekde, yalnız Safvet Paşanın
'Sa’dullah Paşaya gönderdiği bir mektubun sureti dere
edilmekdedir. Safvet Paşa, mektubunda « Darülfünunun
kini kvs:rAıvd,a kendi tarafından - ve o zaman efendi o-
lan Münif Pasa ile Cemaleddini Efganî taraflarından kı-
raet olunun t.ürkce kelimat» den bahsederek Murad Mol­
la tekkesi şeyhinin « bunları âyâtı Kur’aniyye ve ehadisi
şerife zanniyle ellerini kaldırıp» dua etdiğini yazıyor ve
«işte efendiciğim böyle kelimatı türkiyyeyi arabca zan­
niyle ecr ü m-esubatından hazır bulunanların hissedar
olmalarını dergâhı vJıdiyyetden temenni eden bir şeyhin
seyyiesi ve meçhulülefkâr velahval bir Efganimin sun’ı
Hûda olduğunu murad ederek nübüvvet bir san’atdır de­
mesi hezar güçlükle sahai vücv.de aetürülen bir m edresei
eedidei ilmiyyenin ilgasını mucib olmuşdur» diyor. İşte
Mehmed Ali Aynî Beyin bu ma’razda verdiği ma’lûmat
sırf bu mektubdan ibaretdir. «Cemaleddini Efganî» nin
konferansı Darülfünun aleyhinde mutaassıb mahfillerin
birçok kıl ii kaline sehebiyyet vermisdir. Buna şübhe yok.
Mehmed, Ali A yn î B ey - kitabının Unvanı düşünülünce -
bunların hepsi göstermeli ve Darülfünunun bunlara rağ-
10
145 MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

vefatından sonra fırsat bulunarak ilga edildiğini söyle­


men Âli Paşa sadâretinde devam etdiğini ve ancak onun
meliydi. Hele o devir esnasında intişar eden « Takvimi Ve-
kayi’», «Ceridei Havadis», «Basiret», «M üm eyyiz», «Terak­
ki», «K evbeki Şarkî», «Vekayii Zabtiyye», «Hadikıa,
« Ravzatülmaarif», «La Turquie», «Courrier d’Orryent»,
«Levant Herald», «Levand tims», «Phare de Bospmore»..
ilâh., gibi gazete ve risaleleri bulup tedkik etmek pek lâ­
zımdı. Her ne ise!» [1].
Kıymetli müdekkik Osman Ergin «Maarif Tarihi» n-
de Darülfünunun kapatılması sebeplerinden bahsederken
«Darülfünunun kapatılmasına sebep; cehalet ve taassub-
tur» dedikten sonra tafsilât veriyor ve şunları yazıyor:
« Müderris Mehmet Ali Ayni darülfünun tarihinde
(sayfa 28) kavatilma sebebi olarak Saffet Paşaya atfen
«Meçhulülülefkâri velahval bir Efganlmın Sunihuda ol­
duğunu muıad ederek Nübüvvet bir san’attır demesi he-
zar ,güçlükle sahai vüude getirilen bir medresei cedidei
İlmiyenin ilgasını mucip olmuştur» diyor.
Burada hali belli olmıyan Efgavlı dedikleri şarkın bü­
yük mütefekkirlerinden Cemaleddin Efganî’dir. Bunu
jurnal ederek Darülfünunu kapattıran, ve bu adamı hu­
dut haricine çıkarttıran da softalardır. Hattâ softaların
başlarından sayılan ders vekili Filibeli Halil Fevzi Efen­
di Cemaleddine atfolunan Nübüvvet bir san’attır sözünü
red ve onu tekfir efanek için arapça bir eser yazmış ve
oğlu Hayreddin Efendi de bu eseri türkçeye tercüme et­
miştir. [2],

[1] Hayat, cild 3, Sayı 77.

[2] Eserin adı 'O ' * * • '" «»--H-jl ! ^— dir. Bu­


rum türkçesi: Nübüvvet, san’atlardan bir san’attır diyen için keskin
kılıçlar olmak lâzım gelir. Yazıldığı Hicrî 1288 ise de basıldığı tarih
ve matbaa belli değildir. Yalnız sonuna türkçe manzum bir takrizin
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 147

Gerek Cemaleddinin ilmî ve siyasî hayatında, gerek­


se Türk tefekkür tarihinde karanlık bir köşe halinde kal­
mış olan bu N übüvvet bir sanattır sözünü vatan ve İslâm
şairi Mehmet Akif incelemiş ve Cemateddinin o zaman
söylediği hitabenin asılnı bulup ondan aşağıdaki cümle­
leri nakletmek suretile bu işin karanlık köşesini nurlan-
dırmıştır.
Cemaleddin demiş ki:
Maişeti insaniye zî hayat bir bedene benzer. Sana­
yiin her biri maişete olan medarı i’tibariyle o bedenin
uztou mesabesindedir.’ Meselâ mejik; tedbirin, irhdenin,
merkezi olan dimağın aynidir. Demircilik, kol, çiftçilik
ciğer, gemicilik ayak gibidir... Saadeti insaniyyenin bün­
yesi, cismi bu. surtele teşekkül eder. Cismin canı ise ruh
ile kaim olmasına nazaran bu cismin yani saadeti beşe-
riyyenin ruhu ya nübüvvettir yahud hikmettir. Lâkin
bunlar başka başka şeylerdir.
Nübüvvet bir âtayi İlâhidir ki çalışmakla elde edile­
mez. Cenabı Hak mahlûkları arasından her kimi isterse
bu feyze mazhar kılar.
Hikmete gelince: Bu imali fikir ile, iktisabi ma’lû-
mat ile kazanılır. Sonra Nebî hatadan mâsumdur. Hal­
buki hakim hataya düşebilir.
Bir de ahkâmı nübüvvet dâmeni ismeti levsi bâtılın
hücumundan münezzeh olan ilmi İlâhî üzerine varid ol­
muştur ki bunları kabul imanın feraizi esasiye sindendir.
Hükemanın ârâsına gelincet: Bunlara ittiba mütehattim
olmayıp ancak şer’i İlâhiye muhalif olmamak şartiyle ak­
la muvafık gelenin kabul edilebilir.» [1].

[1] Sıratı müstakim, Sayı 90, sayfa: 207.

altında 1298 görülüyor. Eser 151 sayfa tutar. Birçok baplara, fasıllara
ayrılmıştır.
Beşinci sayfada eserin padişahın iradesile ve altıncı sayfada da
Şeyhülislâmın emrile yazıldığı gösterilmektedir.
148 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

İşte şu sözlerden Nübüvvet bir san’attır cümlesi ve


ma’nası çıkartılarak bu ilim müessesesi yobazların ceh­
line kurban olmuş, Cemaleddin de memleketi terke icbar
edilmiştir.
Şu satırları bir değil on defa okusanız bundan Nü­
büvvet bir san’attır neticesini imkânı yok çıkaramazsınız.
Bunu çıkarabilmek iğin insan softa kafasna ve medrese
'Zihniyyetine malik olmak ve Aristo mantığını iyi bilmek
lâzımdır.

Bahsi geçen kitabın 7 inci sayfasındaki bir kayde


göre bu hitabe söylendiği zaman ders vekili Halil Fevzi’­
nin mübaşereti yani öne düşmesile fühulü muhakkikin
ve esatizi müdekkikinden bir cem’iyyeti hakayik menki-
bet» toplanarak Efganlı Cemaleddini tekfir ve teçhil et­
m ek neye mütevakkif ise yapmış ve ortaya 151 sayfalık
bir kitap çıkarmıştır.

FZitabm metninin mukadıdemesinde, hâdise şu cümle­


lerle anlatılır:
«îşbu mecelle Darülfünun namiyle küşad olunan bir
mahalde hitabet meziyyetini iktisab azminde bulunan­
lardan bir şahsı maariffuruş tarafından nübüvveti edi­
lenin hâ,şâ sümme hâşâ cümlei sanayiden bir san’at oldu­
ğu ve vacibülihtiram olan Enbiyai izam efendilerimizin
eşrefiyyet ve afdaliyette felâsifei hükemayi liam ile mü-
tesavî oldukları türrehati hitabesine terdif ve o sırada
peygamberanı zîşan hazeratını menasıbı celilelerine lâ­
yık olmıyan kizib ve sair sıfatı gayri lâyıka ile tavsif ede­
rek itikadı ehli sünnette muhalif mekalâtı dalâlet gayat
serd ve ityan eylemiş olduğu vasılı sevamii ehli i’tibar
olduğuna bnaen ol şahsı leim hakkında icrası tiacib olan
muamele ile müteferriatınm beyanını havı on dört fe­
ride ile bir hatimeyi muhtevi ve cami» olmak üzere bir
kitab tertib olunmuştur.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 149

Kitabın tercümesi rnukaddemesinde de ayni hâdise


şöyle tefsir edilir:
«1288 senei hicriyyesinde bir fâsılcı leimin Darülfü­
nunda enbiyayı izam efendilerimiz hazeratı hakkı âlişan-
larmda irtikâb eylediği fezayihi lisaniyye cümlesinden
olmak üzere Nübüvveti celilei muazzamenin hâşâ sümme
hâşâ sanayiden bir san*at idüği i’iikadı bâtılına zehab ile
enbiyayi izam efendilerimizi hükemayi felâsife ile müsa­
vi tutmak gibi birçok hezeyan ve türrehat tejevvühüne
cür’et eylemesi ve bu suretle sadedilânı müslimin ara­
sında . İlkay i tohmi fesad.a kalkışması üzerine edillei ka­
tla. ile reddi ve cezayi mâyelikinin dahi şer'an tavzih ve
iradı babında... ulûmi âliye ve âliyede asrının üstazüle-
satizi ve fetva ve tekvada zamanın muktedayı cehabizi
olan ders vekâleti mensabı eeliline ve meclisi meşayih!
nezareti aliyesine revnak efzayi kemalât bulunan» pe­
deri ehremi tarafından te’lif edilmiş olan eseri miicerred
«Mümininii müvahhidine yadigâr kalmak üzere » tercü­
me ettiğini yazar.
Bu 151 sayfalık eserin hülâsa ve neticesi şu iki kı­
yas daha doğrusu fetva olur:
1 — Efga,nlı Cemaleddin peygambere seb etmiş yâ­
ni sövmüş ve binnetice eza etmiştir. Peygambere eza eden
kimsenin Cenabı Hakka eza etmiş olduğu muhakkaktır.
Bir kimse ki Allaha eza ede, o kimse kâfirdir. İmdi bir
kimse ki peygambere eza ede o kimse de kâfirdir. Bu yol­
da kâfir ise katlolnnur. (Sayfa 19).
2 -— Peygamberi îzae cür’et eden şahıs dâreynde lâ’-
ne müstahaktır. Her bir muzi ki dâreynde lâ’ne müsta­
hak ola o şahıs kâfidir. .Pes Peygamberimiz hakkında
mutei olan şahıs kâfidir. Her bir kâ.fir de kati olunur.
(Sayfa 20).
İste bu kitap gûya san’at ve felsefe ile nübüvvet ara­
sındaki farkı göstermek fakat hakikatte Cemaleddin gibi
i 50 MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

bir mütefekkiri tekfir ederek öldürmekten başka bir ga­


y e y i gütmek için neşredilmiştir .Bu; ileride bir Türk te­
fekkür tarihi yazacak olanların üzerinde duracağı mü­
him bir eserdir.
Bu eserleri ve bu teşebbüsleri gördükçe bu memle­
kette maarif ve yenilik sahalarında kökten ıslahat yap­
mak için Atatürkün en önce medreseleri ve tekkeleri ka­
patmaktaki dehâsını takdir etmemek elden gelmez. ...
İşte ikinci darülfünun da bu suretle bir şey yapama­
dan kapatılmış, değerli bir mütefekkir hudut harici edil­
miş, Avrupada tahsil görmüş olan müdürü Tahsin Efendi
de azlolunarak bir köşeye çekilmeğe icbar olunmuştur.
Tahsin Efendinin bu. hâdise üzerine söylemiş oldu­
ğunda şüphe olmıyan:
Cehalet mültezem; kesbi kemaldir cünhamız bildim.
İlâhî cürmi tahsili ilimden tövbeler olsun,
beyti devrin zihniyetini, ne kadar güzel tarif ediyor de­
ğil m i?» [1].
Eski dostlarından Sadullah Paşa Darüflünunun açı­
lışındaki dua ile konferansların ta’tilini mucib olan Cema-
leddini Efganî’nin konferansı mes’elesim Pariste sefir iken
Safvet Paşadan sormuş, o da keyfiyyetı 5 Nisan 1295 ta
rihli mektupla o vakit Berlin sefiri bulunan Sadullah Pa-
şayaşaya bildirmiştir.
Ali Fuad Beyin «Safvet Paşanın Sadullah Paşaya yaz­
mış oldutu mektubdan müstahreç fıkaratdır» başlığiyle
neşreylediği bu çok mühim ve cidden dikkate değen mek-
tub aynen şöyledir:
«Darülfünunun hini küşadmda edilen dua fıkrası
külliyyen hatın çâkeranemden çıkmış idi. Bunun tehat-
tur buyurüluşu bir kat daha mucibi teessür oldu. Nasıl
olmasun ki kendusi nâsi irşad için Murad Molla tekke-

[1] Türkiye Maarif Tarihi, cild - 2, sahife 465 - 468.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

sinde post nişin olduğu, ve pederi merhum rnesnevîhan


ve fudalâdan olarak malik olduğu kütübü mütenevviayı
mahdumuna terkeylediği, mumaileyh dahi uzunca sakal
ve başında Özbek tacı ile halka elini öptürdüğü halde o
gün tarafı kemteranemden ve Münif Efendi ve Cemaled-
dini Efganî taraflarından kıraet olunan kelimatı tiirkçe
muharrer bulunup asla ve zerre kadar müşabeheti yo -
ğiken, bunları âyâtı Kur’aniyye ve ehadisi şerife zanniy-
le ellerini kaldırıp işbu meclisi melâiik enisde, kıraet'
olunan der demez, Şirvanizade merhumun siz bu şey­
leri mücerred dini tahkir için yapıyorsunuz, diyerek ve
gözlerini açarak çökerlerine sitem edişi dahi şeyhi cahi­
lin türkçe okunan şeyleri arabca zannetmesi derecesinde
garaibden değil midir? Bakılsa merhumı mümaşünileyh
orada şeyhi ayağı altına alıp ve başındaki tacı parçalar-
yıp kendisini tard ve d e f etmek lâzım gelirdi. Bendeni­
zin mumaileyh ile maarefe ve ülfetim olmadığından baş­
ka Murad Molla şeyhi merhumun öyle saçlı sakallı, v e­
fatından sonra kendi yerine geçmiş, mahdumu olduğuna
dair asla ma’lûmatım olmayıp mumaileyhin celbi mücer­
red Cevdet Paşa hazretlerinin tavsiyesi üzerine olmuş idi.
İşte efendiciğim, böyle kelimatı türkiyyeyi arabî jzcmniy-
le ecri mesubatmdan hazır bulunanların hissedar olma­
larım dergâhı uhdiyyetten temenni eden bir şeyhin sey-
yiesi, ve meçhulülefkâr velahval bir Efganlmın sun’u
Hûda olduğunu murad ederek, nübüvvet bir san’attır
demesi, hezar güçlükle sahai vücude getirilen bir med-
resei cedidei ilmiyyenin ilgasını mucib olmuşdur. Vâkıâ
iş’an âlileri veçhile memleketimizde maarif pek geri ka­
lıp, hıristiyan tebea maarif hususunda bizleri fersah fer­
sah geçip, böyle giderse te’sisatı cedide münasebetiyle
tebeamız bir kat daha ilerleyip, bizler zulâmı cehl ve
nâdânide kalacağız. Dünyaya lAlnıek behemeJial elsinei
ecnebiyyeden birini öğrenmek ile hâsıl olacağı derkâr
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

iken milletimizce buna, asla rağbet olmadığından, ve bu


biletmedikçe millet için hizmet ve mevkide bulunmak-
dan başka esbabı taayyüş olmayıp halbuki şehriyye bir
mikdar maaş almakla ke'sbi' servet ■olunamıyacağtndtin,
tebeai hıristiyaniyye bugünkü günde gerek maarif ve
ğerek serveti m a lic e cihetiyle bizlere, *tefevvuk etmiş-
lerdiı.
Buraya muvasalâtı âcizanem.dcn birkaç gün müru­
runda Ahmed B ey namında bir kaliçe tüccarı görüldü.
Mumaileyh birçok senelerden beri buraya külliyyetlû
kaliçe' getirip sa,tmakda olup halbuki kendv.si otuz beş
kırk yaşında bir adam olarak frans'izca bir kelime bil­
mediği cihetle ahz ü i’tası yanında bulunan bir Ermeni
tercemanııı elinde olduğunu nazarı teessüfle gördüm.
İzmirdeki rüşdiyye mektebinden çıkan çocukpeder ve ak­
rabasının rica ve tavsiyyesiyle oranın tahrirat ve muha­
sebe kalemine girip nice seneler bilâ maaş devam etmek-
de, hıristiyan mektebinden çıkanlar ise orada tüccar ve
bankeYler ve sigorta ve vapur kumpanyaları hizmetleri­
ne girip ve ba’zıları kurtiye san’atine dahil olup gül gibi
geçinmektedirler. Bu dakikaları bildiğim cihetle taşra
mekâtibi rüşdiyyesinin müddeti tahsiliyyesi olan dört se­
nenin altıya hasriyle (iblâğiyle) dört sene mürurunda
şakirdana fransızca okutulmasını teklif etmiş idim. «Al­
lah aaiiki lüccei rahmet eylesün» Âli Paşa merhum
bıı sureti tecviz etmeyip, hiçbir memleketde bir lisanı
ecnebi resmî ve mecburî olarak tahsil ettirilmediğin-
djS,n eğer maksad, şakirdanm tevsii dairei ma’lûmatı ise
ulûm ve fununa, dair ve sair birçok kütübü mu’teberenin
türkçeye tercem.e ettirilip tab’ ve neşir ettirilmesi müm-
kinattan olduğu serd ve ityan olunarak geçiştirildi. Bu
kaide i srsrüle hakikat clmus olsa, bile nene
bizce raer’î olmamak lâzım gelir; zira hıristiyan ra-ekteb-
terinde fransızca ve ba’zdarında fransızca ile İngilizce
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 153'

■mecburî olarak tahsil ettirilmekte iken bizim mekteble-


nrnizde yalmz arabî ve farisî ile iktifa olunması karini
cevaz olamaz. Gerçi maarif nizamnamesi gidişince rnekâ-
tibi i’dadiye ve sultaniyede jransızca tahsili mecburî
hükmünde ise de şimdiye kadar îstanbulda güç hal ile
bir aded mektebi i’dadi yapılabilmiş, ve o dahi türlü ka­
lınlara ifrağ olunarak bir aralık Rumeli muhacirini iskâ­
nına tahsis kılınmış olduğundan, ve maarifin şimdiki e-
hemmüyyetliğine nazaran gerek Dersaadet gerek taşrada
vıek&tibi i’dadiye ve sultaniye küşadı pek çok zamana
ve pek büyük himmetlere muhtaç bulunduğundan, hiç
olmaz ise elsinai ecnebiyye tahsiline rüşdiyyeden bed’
edilmesi münasib görünür. Bilmem re’yi! âlii maarifper-
verileri dahi bu merkezde midir?. Milletimize ahvali âlem,-
den ma’lûmat vermekde olan türkçe gazetelerimizin m e’-
haz', Avrupa jurnalları olup Parisde «etablissement finan-
: x- Ieriv sn yolda bir «societe» teşkiline dair mufassal
bir «memoire» takdim etmiş olduğu işitildi gibi ta’birat
ile mcmlû olm,asiyle bunları anlamak için bayağı herke­
sin fransızca bilmesi lâzım geliyor. V e derecei gayetde
teessüf olunacak- bir şey dahi milletimiz gençlerinin ma’-
lûmatı sathiyyeleridir ki şimdiye kadar halkın istifade
edeceği surette gerek ba’zı kvt-übü mu’teberei arebiyy.e
ve fransaviyyeden terceme veyahud müceddeden te’lif
yolunda meydana bir eser koyamamışlardır. Meclisi ma­
arif fo.b’ma ruhsat istihsaliyçün getürülen teessür ve aşk
ü alâka üzerine yazılmış resaili mütaleadan y e ’is getü-
rüb ne.zaretde iken bir kaç kerte cevab vermişler idi. En
ziyade millet gayretlisi geçinen çelebilerin âsân kale-
miy elerine favM-mr! telerinde mülk ve millete nâfi’ bir
/ çöriilemez. İşte bu haller dahi âtisi mülâhaza olunun­
ca ■'.T'.r.nn İrası y e ’is ediyor.
«Memleketimizin terakkisi medenî bir ecnebi lisa­
nının m ekteblerimizde kabulüne mevkuf oldıığu hakkın­
154 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

da mütaleai seniyyeleri mesaili medeniyye ve siyasiyye­


de hallâli müşkilât olan karihei sabihai jehimanelerinin
cümlei m e’asirinden olmakla bihakkın takdire şayandır,
ve vaktiyle olbabda vuku’ bulan teklifi devletlerinin dev­
letçe mevkii icraya konulmaması dahi cayı teessüfdür.
Vâkıâ bir lisanın ihtiyacatı medeniyyece derecei kifayeti
o lisan ile mütekellim olan kavmin derecei maarifiyle mü-
tenasib olup maarifi ilerlemiyen memleketlerin bittabi’
lisanları dahi geri kalmış olduğundan, ve nakıs edevat
ile âsârı mükemmele vücude getirmek kabil olmadığından,
efkârı çâkeranemce dahi bizim için maarifçe evvel be
evvel yapılması lâzım gelen şeylerden biri fransızcanın
rüşdiyyelere kabulü maddesidir. Zira sahihan terakkii ma­
arif ya’ni efkân asriyyeye göre temeddünü iltizam etsek
vaşıtai istihsali yalniz lisanımıza hasreylediğimiz surette
gene matlab tamamen hâsıl olamaz; ve sair memleketlerin
derecesine varılamaz. Öyle iddiayı inhisar nasıl caiz ola­
bilir ki bugünkü gün medeniyyette mükteflayı benî be­
şer olan milletler yekdiğerleri lisanını mekteblerde ta’lim
ederler iken, ve ilim ve medeniyyet teatii efkâr ve teda~
vüli kütüb ve âsâr sayesinde ilerliyeceğinden ana ittilâ’ ise
mileli mütemeddine lisanlarını bilmeğe mevkuf iken, biz
türkçe ile matlabı hâsıl ederiz demek demiryol arabala­
rını beygir ile çekeriz demek gibidir. Kaliçe taciri İzmir­
li Ahmed B ey «kırk yıllık baki olur mu şakirt şivesince
ne kadar Parise gelse gitse gene ne ise öyle, kalır; bari
oğlu, var ise anı veyahud akrabasından genç bir adamı
Pariste tahsil için mektebe vermiş olsa istikbale bir hiz­
met etmiş olur. Rüşdiyyeden çıkanların kalemlere koş­
ması vâkıâ cayı teessüfdür; fakat bu halin tahavvülünu
anlardan değil mektebleri idare edenlerden beklemek
lâzımdır. Okuyup yazma bilenler memleketimizde bir
fırkai mümtazedir; o da küttabdan ibarettir; biraz ktraet
ve khabet öğrenenler mektebden çıktıkları gibi bittabi’
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 155

mensüb oldukları fırkaya iltihaka sa’y ederler; nazarla­


rında sanayii saire hasayisi umurdandır; çünkü görenek-
dir. Âdâtm muktezayı m edeniyyeye göre ta’dil ve tebdili
ise envarı ilim ve irfan ile tenviri efkâr etmekle olur.
Rüşdiyyelerde mi tenviri efkâr olunacak? Kulunuzca riiş-
diyyelere mekteb ünvanı verilmek bile lâyık değildir.
Nezdi hakayık vefdi hidivanelerinde hafî olmadığı üzere
mebadii tahsilde esasen üç maksad vardır: Birincisi tah­
sili sıhhati cismaniye, İkincisi tehzibi ahlâk, üçüniüsü
tenviri efkârdır. Şu mekasidi selâseden hangisini rüşdiyye
mektebleri acaba kâfildir? Etfali riyazeti bedeniyye icra
etmedikten başka muamelâtı darbiyye ile sıhhati mizaç­
ları ihlâl olunur; ve saatlerce hevası muhtel odalarda
otururlar; böyle usul ile mekteblerde hıfzı sıhhat kaide­
ci vardır denilebilir mi? Terbiye bahsine gelince; ilmihal
deyu okudukları risalelerdeki mebahis, ve kısmı a’zamı
mahbub dostluk efkârından ibaret olan gülistan ve di­
vanlardaki mekalât ile mi tehzibi ahlâk edecek? Tenviri
yık kelâmlar mı hizmet edecek? İşte efendim böyle mek-
efkâr hususuna i’lâl ve idgamları ve softalar ağzına lâ­
yık kelâmlar mı hizmet edecek? İşte efendim böyle mek-
teblerden çıkanlardan ne beklenebilir!» [1].

Gene Safvet Paşa 22 Ramazan 87 tarihiyle oğlu Re’fet


Beye yazdığı mektubda bu bahse temas etmiş ve şunları
yazmışdır:
«Darülfünun müdüri Tahsin Efendi ötede berude
mübâlctsızca lâkırdı sdylemekde (Amasından dolayı ge­
çen hafta müdürlüğünden çıkarılmış ve tarafı meşihat-
■penahiden dahi ismi defteri tariki İlmiyeden hâk ve ter­
kin edilmiş ve Efganî Cefmaleddin dahi Darülfünunda
verdiği konferansda sanayii iki sınıfa taksim ile biri il­
hamı ve diğeri kisbiî olmak üzere ta’rif ile, hâşâ nübüv-

[1] Servetifünun, No. 78-1553, 79-1554.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

veti enbiyayı evvelki kısma idhal etmiş olması azîm kil ü


kale bais obnasiyle anın dahi meclis cezalığından ihracı
musammem bulunmuşdur.»

İbnülemin Mahmud Kamal Bey, ayni zamanda şair


elan (Tahsin Efendi) nin tercemei halinde konferans
mes’elesini kısaca yazdıktan ve «Cevdet Paşa, Sultan Ab-
dülhamide takdim ettiği arizada: Cemaleddin, Sultan
M alıraad türbesi civarındaki Valide mektebinde açılan
umum derslerinde sanayiden bahsederek derse başlayıp
san’ati alelûmum Şuglü amel diye ta’rif ettikten sonra
akşamını ta’dad eylediği sırada nübüvveti de envai sana­
yiden olmak üzere irad ettiğinden keyfiyyet, babı fetva­
ya ımün’akis olundukta vuku’ bulan şiddetli i’tirazata
Babıâli dayanamamakla ferdası Cemaldedin nefiy ile
derslerin de ta’til olunduğunu beyan ediyor» dedikten)
sorıra şu haşiyeyi de ilâve etmiştir:
<;Cemaleâdin’in yazıp - Abduh’un ve Münir’in riva­
yetlerine göre - kendine gösterdiği konferansda bu lâf
mevcud idiyse men’ etmediğinden, bahusus - kendi ta
biriyle - «meçhul-ül-efkâr vel-ahval bir Efganlınm»
konferans vermesine müsaade ettiğinden dolayı kabahat
Safvet Paşanındır.» [1].
•Kıymetli biyoğraf daha ziyade va&ifesi icabı olarak
görüp tedkik ettiği vesikalarla iktifa etmeyip de basılmış
ıkitablarla meorcua ve gazetelerde lüzumlu ve kıymetli
rna’iûmat bulunduğunu nazarı dikkate alarak biraz vakit
vs nakid sarfetmiş olsaydı yukarıda işaret olunan «Hayat»
ile «Sıratı Müstakim» deki izahatı görecek, ve bunu gö­
rünce de «bu lâf mevcud idiyse» şübhesini ileri sürme­
sine mahal kalmıyacak idi.
Safvet Paşanın Maarif Nazırlığı zamanında açılan mü­
him bir ilim ve irfan müessesesi de «Galatasaray» dır.
[İJ Son Asır Türk Şairleri, cüz’ 10, sahife: 1874.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Çok değerli tedikiklerifle kendini tanıtmış olan Maarif


Müsteşarı sayın Ihsan Songu pek doğru olarak «Modern,
öğretim bu memlekete Galatasaray liseısiyle girdi. Modem
orta öğretimi temsil eden lise mefhumunu Türkiye’ye bu
müessese tanıttı. Türk İçtimaî hayatının yenileşmesinde,
garb kültürünün, garb zihniyyetinden memlekete girmesin­
de ve yayılmasında bu okul en mühim âmillerden oldu. Bu
hakikati anlamak için Türkiye’nin edebiyyat, ilim, öğretim,
idare, san’at ve ticaret âleminde ün almış Galatasaray me’-
zunları listesine göz gezdirmek kâfidir. Bu bakımdan Galâ-
tasaraym açılışına raslıyajn 1 Eylül 1868 tarihi Türkiye'nin
tarihinde bir ' dönüm noktası sayılabilir.» cümleleriyle
başladığı «Galatasaray lisesinin kuruluşu» başlıklı ya­
zısında bu ilim yuvasının te’sisi için şu tafsilâtı vteriyor:
/ «Galatasaray lisesinin kuruluşu, Osmanlı İmparator­
luğunun Kırım muharebesinden sonra ilân ettiği 13 Şubat
1856 tarihli ıslâhat fermanında tespit edilen İslahat pro-
gramımn tatbki ile ilgilidir. Kırım muharebesinin sonla­
rına doğru Rusya ile aktolunacak sulh esaslarını tespit
etmek üzere Viyana’da imza edilen 1 Şubat 1855 tarihli
protokolda diğer üç ■mesele ile beraber Osmanlı İmpara­
torluğunun Hıristiyan tebaası haklarının tanınması mese­
lesine de temas edilmişti. 1856 Paris kongresinden önce
Osmanlı İmparatorluğu ile diğer Devletler arasında yapı­
lan müzakerelerde İmparatorluk dahilinde tatbik edilmek
üzere hazırlanan İslâhat esasları sözü geçen 18 Şubat 1856
tarihli fermanda tespit edildi. Bu fermanda İmparatorlu­
ğun müslüman olmıyan tebaasına evvelce vermiş olduğıı
haklar teyid ediliyor ve kendilerine yeniden bir takım-
haklar veriliyordu. .Bu haklar arasında müslüman olmıyan
tebaanın ehliyyet ve iktidarlarına göre Devlet hizmetlerine
alınacakları tasrih olunmuştu. Babıâli, İslâhat fermanında
Hıristiyan tebaaya tanınmış olan haklarn Paris muahede­
sine geçirilerek ecnebilerin Devlet işine müdahale etmele­
158 ırr.m /ren ES’AD SAFVET PAŞA

rine vesile vermek istemiyordu. Bunun üzerine Devletler


hiç olmazsa, Osmanlı İmparatorluğunca neşredilmiş olan
İslâhat fermanını senet ittihaz ettiklerini muahedeye koy­
mak istediler. Prendraient acte tâbirindeki acte kelimesi
karşılığının lügatte senet kelimesi olduğunu görünce ev­
velce Rusya’ya böyle bir senet vermemek için muharebeyi
göze aldığını ileri sürerek bu tâbirin muahedeye konul­
mamasında İsrar etti. Nihayet Parüjs muahedesinin 9 uncu
maddesinde, âkit Devletlere tebliğ olunan İslâhat fermanı
dolayısiyle «bu tebliğin yüksek değerini tespit ettikleri»
ve «bu tebliğin âkit Devletlerin ne Padişah ile tebaa ara­
sındaki münasebetlere ne de İmparatorluğun dahilî idarer
sine gerek müştereken gerek ayrı olarak hiç bir veçhile
müdahale etmelerine hak vermediği» tasrih edildi.

Muahedenin bu sarahatine rağmen Devletler İslâhat


fermanının tatbiki için ara sıra Babıâliyi sıkıştırmaktan
vazgeçmediler. 1866 da Girit’te kopan ihtilâlden sonra bu
müdaheleler sıklaştı. Bilhassa Çarlık Rusyası Osmanlı
İmparatorluğunun muhtelif yerlerinde körüklediği isyan­
ları vesile ederek Hıristiyanlara İslâhat fermanında veri­
len haklan bile kâfi görmüyor, İmparatorluğun bazı kı­
sımlarına muhtariyet verilmesinde İsrar ediyordu. Rua
diplomatlarının ağzında «autonomie veya anatomie» teh­
didi. sık sık geçiyordu [1], Fransa, İslâhat fermanının neş­
rinden on sene geçtiği halde Babıâlinin memlekette ciddî
surette İslâhat yoluna gitmediğini ileri sürerek ve İslâhat
fermanının hâvi olduğu esasları on altı maddede hulâsa
ederek bunların tatbiki lüzumuna dair 22 Şubat 1867 de
Babıâliye bir muhtıra vermişti. Bu muhtırada başlıca, Hı­
ristiyanların Devlet hizmetlerine kabulü, geniş bir maarif
sistemi kurulması, Hıristiyan tebaanın da idareye iştira­
kini iltizapı eden ve evvelâ Tuna vilâyetinde tatbik edilen

[11 EM. Engelhardt, La Turquie el le Tanzimat, Cild 2, Sa. S.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

vilâyet kanununun diğer vilâyetlere teşmili, mahkemelerin


aleniyeti meselesinin tatbiki ve Hıristiyanların şahitliğe
kabulü, ticaret mahkemelerinin genişletilmesi, ecnebilere
Türkiye’de emlâke tasarruf hakkının verilmesi, evkafın
Islâhı, vergilerin tanzimi, ■ dahilî gümrüklerin kaldırıl­
ması, memlekette demiryolları, şoseler, limanlar tesisi v e
bunların ecnebilere imtiyaz şeklinde verilmesi, maden v e
orman işlerinin İslahı, büyük şehirlerde belediye teşkilâ­
tı kurulması, bütçe usulünün tatbiki, Devletin alacaklı­
larının haklarını muntalzaman almalarını temin edecek
tedbirlerin alınması meselelerine temas ediliyordu [1].
Bu muhtıranın dikkate değer önemli noktalarından biri
Türkiye’de tatbik edilerek maarif sistemine ait kısmıdır. La
Turqui et le Tanzimat adlı eserin muharriri Engelhard?a
göre muhtıranın maarifi ilgilendiren kısmı o sırada Fran­
sız Maarif Nazırlğmda bulunan Victor Duruy tarafından
tespit edilmiştir.
Muhtırada maarif için: .......
1 — Hıristiyanlar tarafından açılmış olan okulların
teşviki ve bunlara yardım edilmesi,
2 — Bazı vilâyetlerde orta öğretim mûesseseleri açı­
larak bunlara Hıristiyan tebaa çocuklarının da alınması,
3 — İlkokullar için öğretmen yetiştirilerek ilk öğre­
timin tedricî bir sure,tte inkişaf ettirilmesi,
4 — İslâm ve Hıristiyan talebenin bir arada devam
edeceği bir Üniversite kurulması, burada, memlekette
bugün esasen n^evcut olan Tıp tahsilinden başka hâkim
sınıfının yetişmesine imkân verecek Fen, Tarih, İdare ve
Hukuk gibi ilimlerin gösterilmesi,
5 — Muhtelif mesleklere hazvrlıyacak müesseselerin
açılması, ( orduda subayları yetiştirmek için bir müesse-

[1] Le Baron İ. de Testa, Recueil des Traites de la Porte Ottomane


avec les puissance etrangeres, cild 7. sayı 418.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

se mevcuttur; bu müesseseden Hıristiyan subay yetişin­


ce orduya da Hıristiyan tebaa alınacaktır.)
6 — Umumî kütüphaneler kurulması,
esasları tespit edilmiş, bundan başka «.iyi teşkil olunmuş
bir cemiyette her türlü terakkinin başlıca şartı olan ka­
dın terbiyesine de mevki verilmesine işaret olunmuştur.
Bu muhtıra üzerine İstanbul’da öğretim dili Fransız­
ca olarak bir lise açılması Sjadrâzam Âli ve Hariciye Na­
zırı Fuat Paşalar ile Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi M.
Bouree arasında kararlaşıyor. Fransız Hariciye Nazın
Marguis de Moustier tarafından, M. Bouree’ye yazılan
15. Mart 1867 tarihli tahriratta [i] «Sadrıâzamla Harici- '
ye Nattırır,iri İstanbul’da tedrisatı Fransız maarifi pren­
siplerine gâre HıYistiyanlaAa rriüslümanlara- verilmek
üzere bir büyük lise açılması hakkında mutabık kaldık­
larını bana bildiriyorsunuz. Ben umumî tahsile geniş öl­
çüde inkişaf verilmûfiİnin âoil bir zaruret oldı{gu hak-
kndaki fikirlerimizi Doğuda kabul ettirmenin zannolun-
duğunâan daha az müşkül olduğunu düşünüyorum. Ba­
na bildirdiğiniz proje, bu fikrin. doğruluğunu teyid etti.
Maarif Nazırımız M. Duruy ile bu mesele hakkında gö­
rüştüm. Babıâlinin bu meselede sarfetmeye hazır olduğu
mesaiye yardım etmiye hazırız...» denilmektedir. Fransız
Hariciye Nazırı, aynı tarihle, Istanbuldaki Fransız Bü­
yükelçisine yazdığı tahriratta ecnebilere Türkiye’de em­
lâk tasarrufuna müsaade edilmesi ve Müslüman ve Hı­
ristiyan âzadan mürekkep bir Şûrayı Devlet Dairesi teş­
kili Babıâlice mutasavver olduğu hakkında verdiği iza­
hata karşı memnunluğunu bildiriyor ve bu Daireye müm­
kün olduğu kad,ar çok Hıristiyan âza alınması için Ba-
bıâli nezdinde İsrar etmesini tebliğ ediyor. Hariciye Na­
zın,, M. Bouree’ye yazdığı 22. Mart. 1867 tarihli tahri­
ratta Osmarilı Nazırlarının İslâhat lehindeki temayülle-
[1] Le Baron İ. de Testa, aynı eser. Sa. 429.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA (61

rini tespit etmekle bahtiyar olduğunu bildirdikten sonra


€biliyorsunuz ki temennilerimizde Osmanlı İmparatorlu­
ğunun Müslüman tebaası ile Hıristiyan halkını asla ayır­
mıyoruz. Kavmiyetler arasında aslâ fark gözetmiyoruz.
Birinin Saadetinin diğerininkine sıkı sıkıya bağlı oldu­
ğuna ve biri için yapılan iyiliğin diğerlerine de iyilik
getireceğine inanıyoruz [1]» diyor. Büyükelçinin Os-
manlı Nazırları ile konuşmalarında İslâhatın acele başa­
rılması üzerinde durmasını tasvip ettiğini bildirdikten
sonra «.görünüyor ki Babıâli Vilâyet sistemini teşmil et­
mek arzusundadır. B u temayülü 'kuvvetlendirmeliyiz.
Fakat ben, azim ve cesaretle ilerlemelerini İsrarla istedi­
ğimiz teceddüt yolunda Türkleri muvaffakiyete kavuş­
turacak âmiller üzerinde düşündükçe Türkiye’de umumî
öğretime birinci mevki verilmesi zaruretine daha çok
kanaat getiriyorum. Pek doğru olarak dediğiniz gibi
Türkiyenin öğretim müesseselerinden mahrum oluşu en
iyi İdarî kombinezonları akamete uğratacaktır. Âli ve
Fuat Pajalar teşebbüs ettikleri eseri müsmir kılmak için
terbiye meselesini halletmeye kendilerini mecbur bilme­
lidirler. Terbiye meselesi Türkiye için yalnız istikbalde
ırkları birbirine yaklaştırmak ve durumlarını mülâyim-
leştirmek için değil, yeni kanunları tatbik etm eye muk­
tedir memurları şimdiden yetiştirmek için de \zaruridirs>
sözlerini ilâve ediyor ve tahriratına «bu boşlukları dol­
durmak için lüzumlu görülecek her şeye müzaheret et­
meye hazırız; hemen her şeyi, yeniden yapılması zarurî
olan bir idare şubesi iç-in büyük bir ihtimam ve dikkatle
bizzat meşgul olmaları ve ilgilenmeleri için Sadnâzam
ile Hariciye Nazırına ne kadar İsrar etseniz yeridir» söz­
leriyle nihayet veriyor.
Diğer taraftan Fransa’nın İstanbul’daki Büyükelçir
si M. Bouree Fro.nsız Hriciue Nazırına yazdığı 22. Mart.
II] Aym eser: Sa. 432.
162 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

1867 tarihli tahriratla incelemek üzere memur edilen


Üniversite Umumî Müfettişi İstanbul'a geldi. Kendisini
Osmanlı Nazırlan ile temasa getirmiye müsaraat ettim.
Gerek Hıristiyanlara gerek Müslümanlara tahsis oluna­
cak müesseseleri bir arada gözden geçirdik ve pratik ba­
zı teferruatı tamamladıktan sonra Hükümdara takdim
olunacak proje üzerinde Âli ve Fuat Paşalarla mutabık
kaldık. Tekliflerimizin gördüğü iyi kabulden dolayı mem­
nun olmaktan başka diyeceğimiz yoktur. Babıâli, İmpa­
rator Hükümetinin teklif ettiği lütufkâr mesai teşrikin­
den istifade etmiye azimli görünüyor. Ümit edebiliriz ki
mesaimiz aslâ neticesiz kalmıyacaktır.»
İstanbul’da Türkçe çıkan İstanbul gazetesinin 11.
Teşrinievvel 1867 tarihli ve 145 sayılı nüshasında «İstan­
bul’da bir Fransız mektebi » başlığı altında La Presse
adlı bir Fransız gazetesinden tercüme edilmiş bir fıkrada
Galatasaray lisesinin açılacağı şöyle anlatılıyordu:
«Ehemmiyeti umum indinde musaddak olan bir mad­
de İstanbul’da rehin-i husul olmaktadır. Bizim mektep­
lere mümasil mükemmel bir mektep yapılacak ve fakat
derununda talim ve terbiye Türkistanın ihtiyacı gibi bi­
zimkilerden ziyade olacaktır. Galata’da bunun için ma-
hal-li mahsus ve erbab-ı malûmattan hocalar hazırlan­
mıştır. Şimdiye kadar bazı bu yola yakın mektepler in­
şasına İstanbul’da ve Suriye ve Lübnan cihetlerinde baş-
lanı-lmiştır... Lâkin bu mektep tciraf-li Hükûmet-i üşni­
yeden inşa ve masarifine müktazi akçe hazine-i hükü­
metten ita olunacak ve berveçhi balâ terbiye-i mevzuası
Fransa’nın rnekâtibine tatbik edilecektir. Bu mektepte
Fransız lisanından ve elsine-i atikadan maada fünun-î
tabiiye ve hikemiye ve riyaziye t&dris ve tarih ve coğ­
rafya ve emval-i milliye ve hukuk talim olunacaktır.
Hasılı orada gençleri dahilî ve haricî memuriyetlerde ve
berrî ve bahrî hizmetlerde kullanılmaya müstait edecek
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 163

terbiye verilmek mukarrerdir. Bu, bizim, mekteplerin bir


kaçını bir yere getirmek demektir. Türkistanı sevenler
ve günden güne tarik-i medeniyette katettiği mesafeleri
nazar-i memnuniyetle görenler için bu tasavvurun efal
ile tasdiki haberi gûşnevaz olacaktır. Ancak müessesle­
rine farz olan dahi maddeyi lâyikiyle düşünüp esas-i sa­
hih üzerine oturmaktadır. Filhakika adam yetiştirmek
elzemdir ve bahusus günün birisinde memuriyete çağ­
rılmak için mutlaka malûmatlı adam tedarik eylemelidir.»
İstanbul gazetesinin 8. Şubat 1868 tarihli ve 232 sa­
yılı nüshasında Galatasaray’ın açılacağı «Dersaadet
Fransa Sefiri M. Bouree’nin ıhtan üzere nısfı müslüman
ve diğeri Hıristiyan şakirdanmdan mürekkep olarak Da­
rülfünun namı ile Galatasarayı mekteb-i mahsus ittihaz
kılınmış ve muallimleri dahi Fransa Maarif Neîzareti ta­
rafından tâyin olunmuş idiğinden yakında derslere mü-
baderet olunacağı işitilmiştir.» fıkrasiyle haber verilmiş­
tir.
Abdülâziz’in Hariciye Nazın Fuat Paşa ile birlikte
21 Haziran 1867 den 7 Ağustor 1867 tarihine kadar süren
Avrupa seyahati bilhassa Nafıa, Maarif, Ordu ve Maliye
işlerini inkişaf ettirmenin bir zaruret olduğu kanaatini
kendisine verdi. Geri dönünce B ab tâliye gönderdiği Hat’-
da bunu vazıh olarak bildirdi. Diğer taraftan Fransız Ha­
riciye Nazırı Marguis de Moustier tarafından Fransa’nın
İstanbul’daki maslahatgüzarı M. Outrey’ye gönderilen
23 Ağustos 1867 tarihli tahriratta «Sultanın seyahatten
aldığı intibalar hakkındaki tafsilâtı büyük bir ilgi ile
bekliyorduk. Gönderdiğiniz telgraflarda bu hususta ver-
»
diğiniz izahattan dolayı size teşekkür ederim. Majeste­
nin Fransa’da gördüğü rsempatik kabulün kıymetli hatı­
rasını muhafaza edeceğini size temin ettiğini yakıyorsu­
nuz. Abdülâziz’in minnet duygusunu İmparatora arzet-
meyi bir vazife sayanm. Bu Hükümdar minnettarlığını
16 4 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

ancak, İmparatorun kendisine verdiği dostça nasihatları


dikkate almakla ve milletlerinin iyiliğini aramak için
bütün Hükümet reislerine her zamandan ziyade ifası za­
ruri olan vazifeye sarılmakla ödeyebilir. Sultan, Na­
zırlara, beyanatında Türkiye’de umumî öğretime: şiddetli
bir hız vermek ve bir çok demiryollar vücude getirmek
v e Emlâk Bankası açmak gibi tedbirlerle memleketin ge­
lir kaynaklarım artırmak kararında olduğunda İsrar et­
miştir. Büyükelçilikle muhaberelerim, Türkiye'de öğre­
timin tamimi meselesi hakkmdaki şiddetli ve devamlı
ilgimizi tebarüz ettirmiştir. Bu fikri tahakkuk ettirmeyi
temin için Osmanlı Nasırlarının ilk teşebbüslerine faal
surette mesaimizi teşrik etmek için müsaraat etmiştik.
Sultanın ifadesinde bugün bu çalışmaların kat’î netice­
lerini ve bir kaç ay evvel tanzim etmiş olduğumuz plân­
ların yakında icra olunacağı teminatını görmekle sevini­
yoruz» demiştir.
O sırada Girit ihtilâli devam ediyordu. Sadrıâzam
Âli Paşa, Hariciye Nazırı Fuat Paşayı İstanbul’da vekil
bırakarak 3. Birinci teşrin 1867 de bizzat Girit’e gitti.
O sıralarda bir Fransız muharrire, Türkiye’nin tatbik
etmekte olduğu İslâhattan bahsederken «biz yürümeliyiz,
çok geride kaldığınız için süratle yürümeliyîp. Fakat
çabuk yürüyeceğiz diye istim kazanlarımızı da berhava
etmemeliyiz» diyen muhafazakâr Âli Paşa, Giritten gön­
derdiği 3. Şaban 1284 (30. İkinciteşrin. 1367) tarihli mü­
him lâyihada, İmparatorluğa tehdid eden tehlikeleri ve
İslâhat yapılması hakkında Devletler tarafından yapılan
tazyiki izah ederek «tevarih-i ezmine-i sabıka ve siyye-
ma vukuat-ı haliyenin ' erbab-ı dikkate tâyin eylediği
ilm-i itibar ve tecrübe Iktizasınca böyle bir mevkii he-
vilnâkt^n yarım tedabir ve teenni ile çıkılmak kabil de­
ğildir ve geçirecek vaktimiz de kalmadı gibidir» dedikten
sonra <tbir büyük bora ufukta belirmekte ve gamam-i
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞ a 165

zulmanisi üstümüze doğru gelmekte iken sefine-i D ev-


leti kurtarmak için biraz yük atmakta tereddüt iktiza
eder mi ve atilmayıpta maazallahü taalâ gemi karaya
düştüğü gibi tahfif-i bar-ı hatar için fedasında hisset olu­
nan hamule de beraber gâretzede-i emvaç-i telef olmaz
mı? V e elde nedametten başka sermaye kalır mı ve ne­
dametin bir faidesi olur m u?» diyor. Lâyihada  li Par­
sa. İmparatorluğun Müslüman olmıyan tebaasının nasıl
ecnebi tesiri altında yetiştiklerini ve Devlet hizmetine
girmeyi hak olarak istediklerini uzun uzadıya anlattık­
tan ve bunun «Hırisyanlann her nevi hidematta kulla­
nılmaları tecviz olunacak olur ise onlar asrımızda ida-
re-i mülke muktazi olan ulûm v& fünûnda bizden ileri
olmaları cihetle işleri bittabi istilâ ederler ve İslâm m e­
murları geri kalır ve bir de milel-i gayr-i müslimeye bu
kadar yüz verilmekten İslâm nahoşut olur» yolunda
mal^zurlarını saydıktan sonra «ancak zîkrolunan ulûm
ve jünûnun tehsil etmeksizin ve kendimizi etrafımızda
olein milel i mütemeddine-i saire ile müsavata getirmeksin
zin biz bu mülkü Hıristiyanlar olmasa da idare edemiye-
ceğimiz derkârdır» diyor ve milel-i gayr-i müslimeye
mada.meki iki yü z sene evvel ettiğimiz muameleyi etm ek
ve kendilerinin gözlerini kapayıp hamileri olan iki yüz
milyondan ziyade tebaayı şamil bulunan düvel-i kaviy-
yeyi mahiv veyahut müdahale ve ifsattan külliyen men
etmek» kabil olmadığına göre İmparatorluğu bekliyen
tehlikelerni büyüklüğünü gözden kaçırmamak ve « kur­
tulmanın çaresini arayıp bulmakta iltizam-i sürat eyle­
memiz ve olur olmaz mahzur ve müşkül önünde ilişip»
durmamak lüzumunda İsrar ediyor.
Âli Paşa, lâyihasında Hıristiyanların . Devlet işinde
istihdamı hakkında hatıra gelen mahzurları önlemek için
« umur-i devlette kullanılmak, Türkçe okuyup yazmayı
bilmeye muallâk tutulur ve böylece ilân olunur ise buna
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

ne bizim tebaa-i gayr-i müslimenin ve ne düvel-i malû-


menin kat’a bir diyecekleri olamaz» dedikten sonra mil-
letin seviyesini yükseltmenin zarurî olduğuna sözü nakl­
ederek «zira bu hasıl olmazzsa gene' dayanamayıp biteriz
ve her nasıl etsek ve etrafımıza Çin duvarı gibi hisarlar
çeksek gene malûmatlı kavimler bize galebe eder ve ref-
tç refte her şeyi elimizden alırlar, fakat biz «milletimizi
terbiye' edelim onun husulüne kadar usul-i hazırayı tu­
tup gidelim ve Hıristiyanlara yeniden feyiz ve istihdam
kapısını açmıyalım» der isek bu mümkün olamaz v e aci­
len define çalışmaklığımız lâzımgelen mehalik ve muha-
tarat vakit vermez» diyor . Netice olarak «şerh vetafsil
olunan tedabirin hemen ittihaziyle beraber terbyet-i u-
m umiyeye muktazi olan esbabın istihsal ve ikmalini da­
hi Devletin en birinci işi bilip ona göre elbirliği ile tes-
viye-i se'riasvna leylü nahar ikdam olunmak ve bu yolda
akçe diriğ olunmamak» zaruretini kaydettikten sonra
Müslüman olmvyan tebaanın Türklere düşman bir zih­
niyette yetişmelerinde Rum. çocuklarının Yunanistan’da,
Bulgar gençlerinin Rusya’da yetişmelerinin büyük âmil
olduğuna işaret ederek, bu mahzurun önüne geçilmek için
« bir dc.lcka akdem mekteplerin tanzim ve tevsii ve İs­
lâm ve Hıristiyan çocuklarının tahlıtı ile şu tehlike-i
azimenin» giderilmesine lüzum gösteriyor.
Nihayet Âli Paşa, 1868 Şubatının sonunda Girit’ten
geri döndü ve ilk iş olarak kabineye yeni unsurlar aldı.
Bunlar arasında Nafia ve Posta ve Telgraf Nezaretine
Agaton Efendi tayin olundu. Bu suretle Türkiye’de kabi­
neye ilk defa olarak bir Hıristiyan Nazır girmiş oluyor­
du. Bundan sonra Meclis-i Valanın yerine Şûray-i Devlet
ile Divan-i Ahkâm-i Adliyenin kurulmasına teşebbüs et­
ti. M. Bouree. Fransız Hariciye Nazırına yazdığı 10 Mart
•1868 tarihli tahriratta Âli Paşanın avdetinden sonra Os-
manlı kabitıesine ilk Hıristiyan Nazırın almdığmi, Di­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

van-i Ahkârr-i Adliyenin kurulduğunu, Şûray-i Devletin


kurulması. i*j*SbTlqşttği'w bildiriyor, Fransız medenî ka­
nununu adcL‘pb&e.den Komisyonun 1500 veya 1600 mad­
deyi seçtiğini tebşir ediyordu.
Nihayet Galatasaray Lisesinin açılması resmî olarak
kararlaşıyor. Sadaretten mabeyine gönderilen 21 Zilhic­
ce 1284 (15 Nisan 1868) tarihil tezkerede «her memleket­
le medeniyet ve mamuriyetin en büyük esası ulûm v e
maarif olup bir müddettenberi bu babta devletçe masruf
olan himem-i mütevaliyenin semere-i nafıası iktitaf olun­
makta ve gerek Dersaadet ve gerek taşralarda tesis ve
tanzim kılınmış olan meko.tib-i rüştiye ve sıbyaniye de-
rece-i ulâda olarak terhiyet-i umumiyenin intişarına bais
olduğu misillû meİzâtib-i mahsusaya mensup olan idadi
mekteplerde dahi her birine lâzım olan fünunun mukad-
devıatı tahsil ettirilerek bu tarikle dahi neşr-i maarife
himmet kılınmakta ise de hidemat-i devletin her nevine
kesb-i kabiliyet ve mekâtib-i hususiyede ilcmal-i malû',-
mata tahsil-i liyakat etmek için Avrupa’nın en büyük
mektepleri raddesinde ya-ni her >sınıf ahalinin müstaid~
clan-i etfaline mahsus olmak üzere bir mekteb-i umumi-i
idadi tesisi ve Gâlatasarayı binasının buna‘ tahsisi emir
ve ferman-i maarif - unvan-i Cenab-i Şehenşahi iktizay-i
âlisinden bulunmuş olmasiyle mekteb-i mezkûrun suret-i
tesis ve teşkiline dair bir nizamname yapılarak istek
edenlerin yazılmak üzere şimdiden neşir ve-ilân olun­
ması lâzimeden olduğu, gibi mekteb-i mezbura münasip
bir isim verilmesi dahi iktizay-i halden olduğuna binaen
bunun Mekteb-i Sultani nam-i celili ile yadolunması ve
işbu mektebe bir Nazır-i sani tayini icabederek mekteb-i
idadi-i askeri ders nazırı Kaymakam İsmail B ey lisan aşina
ve liyakat ve dirayetli bulunduğundan onun Nazır-ı sani
tayini » istizam olunuyor ve bu tezkere ü,zerine irade
çıkıyor.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

M. Bouree, Fransız Hariciye Nazırına gönderdiği 2f)


Nisan 1868 tarihli tahriratta Galatasaray lisesinin açılma­
sına ve talebe kaydına başlanılmasına irade çıktığmi bil­
diriyor ve «ihtimam ile yazılan bu vesika, Avrupa’da mev­
cut örneğe göre İmparatorluğun bir müessese kurma zaru­
retini tevhit ediyor. Yeni lise fıe'r sınıftan ve her dinden
talebe kabul edecektir. Talimatı her talebeyi dininin icap­
larını ifaya mecbur tutmaktadır. Fakir bir aileden olup
hakikî bir zihnî kabiliyet gösteren talebe için kurslar tah­
sis olunmuştur. İcabına göre beş veya altı sene sürecek
tahsil sonunda diploma alacak talebe umumî hizmetlere
veya askerî ve sivil yüksek okıdlara girebileceklerdir.
Şimdiden okula müslüman. ermeni, katolik, grek, musevi
ve, bulgar olmak üzere 300 talebe kayıt için müracaat
etmişitr. Bu müsaraat, İmparatorluğun muhtelif unsur­
ları arasında manevî bir bağ teşkil ederek halen kendi­
lerini bir birinden ayıran batıl fikirleri de söndürmeye
yarvyacak bir reformun basan ile neticelenmesine hayırlı
bir alâmettir» diyor.

20 Mayıs 1868 tarihli ve 3-4 sayılı İstanbul Gazetesin­


de resmî bir ilânda Maarifin ehemmiyetine işaret edildik­
ten sonra Mekteb-i Sultani adı il*» bir mektep anıldım izah
ediliyor ve « bu lütuf ve inayet-i seniyyeden istifadeye u-
mum ahali taraflarından müsaraat olunmak lâzımeden-
dir. Zira bur mekteple beş sene okuyup şahadetname ala­
cak çocuklar istedikleri halde hidemat-i Devlette istih­
dam için saire müreccah tutulacaklardır» diyor ve bun­
dan sonra mektebe kabul şartlarını ve yatılı ve. yatısız
talebeden alınacak ücretleri bildiriyor. Bu ilân Devletin
resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de de neşrolunmuş­
tur.

Galatasarayn tesisi hakkında irade çıktıktan sonra


mektebin on maddelik nizamnamesi gazetelerle neşrolun­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

muş, bu nizamnamenin Türkçe, Rumca ve Ermenice bas­


kılar'. da ayrıca çıkarılmıştır. İstanbul Gazetesinin 16, İT
ve 18 Haziran 1868 tarihli ve 323, 324 ve 325 sayılı nüs­
halarında sureti neşrolunan nizamnamenin 4 üncü mad­
desinde, okulda okunacak dersler «lisan-i Osmani, Fran­
sız lisanı, ahlâk ve adap, kavanin ve tıp ve eczacılık fen-
lerinin tahsiline lâzım olacak kadar lâtin lisanının meba-
disi, iştikak atı Yunaniye, Tarih-i Osmani ve umumî, u-
mum coğrafya ile memalik-i mahruse-i şahanenin ziraat
ve ticaret ve sınaat ve ahval-i mülkiye coğrafyası, riya-
ziyat-i âdiye ve âliye, ilm-i hâyet, cerr-i eşkal ve cihet-i
ameliyatı, hikmet-i tabiiye ve kimya, tarih-i tabiî, meba-
di-i ilm-i hukuk, ilm-i idare-i mülkiye, mebadi-i ilm-i
hitabet ve edebiyat, resm-i hattî ve resm-i âdi, muhasebe
ve defter tutmak ve mevadd-i ticaret dersleri olacak v&
bunlardan başka Mekteb-i Sultanide bir idmanhane ter­
tip olunup bu idmanhanede şakirdanm sinleme göre her
türlü alât ve edevat bulunacağından şakirdan-i mezkûr
bütün müddet-i tahsiliyelerinde jimnastik fennini dahi
talim ve tahsil edeceklerdir. Rum ve Ermeni lisanları
zatiyata ait olduğundan umum derslerinden addolunma-
y;n a.ncak bu makule şakrdanm familyaları tarafından
talep ve istida olunduğu surette elsine-i meızkûre dahi
talim» olunabileceği tesbit edilmiştir. Nizamnamenin 5
inci maddesi « her sınıf şakirdan mensup olduğu millet
ve mezhebinin âyin ve âdatını ifaya mecbur olacağından
mille t-i müslime şakirdam mektebe mahsus olan cami-i
şerife devam ittirilip vazaif-i diniyelerini talim etmek
üzere mektepte mahsus bir hoca bulunacaktır. Kezalik
millet-i gayr-i müslime şakirdam dahi mensup oldukları
mabetlere gönderilip vazaifi mezhebiyeleri cemaat rüs-
saları ile familyalarının matlubu veçhile talim ettirile­
cektir» şeklinde tesbit edilmiştir.-» [1],
[1] Belleten, Cild VII. Sayı 28, Sahife 31G - 323.
ro MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

Safvet Paşanın Maarif Nazırlığı zamanında kız mek­


tebi erine hoca yetiştirmek maksadiyle «Darülmuallimat»
da açılmışdır. Paşanın dikkate değen açış nutku:
«Taifei nisa hasbelhilka her türlü hürmet ve riaye­
te seza olduğu gibi ta’lira vte terbiyeleri dahi şayanı i’ -
tinâdır. Zira bir çocuk kadem nihâdei mehdi vucud ol-
ıuçnı günden mektebe duhuli gününe değin münhasıran
validesinin tahtı terbiyâtinde bulunduğundan ve o müd-
detde ezhanı etfal her türlü ga.vailden hâli bulunmasiyle
işittikleri şeyler sahzfei hatıralarında takarrür eyledi­
ğinden bu cihetle validelerinin terbiyei etfalde , dahli
küllileri olduğu derkâr dır. Sınıfı ricalin, tahsili ilim ü
hüner eylemesi lâzımeden olduğu misillû taifei nisanın
dahi mehâsini zâtiyelerini külliyyâti ma’lûmatı müte-
ne.vvi’a ile dahi tezyin eylemeleri icab eder. Evailde ha­
valini islâmivyeden dekâyikı edebiyyata vâkıf ve şâire
kadınlar nuhur ederek isimleri kütübi edebiyede mes­
tur ve kendileri zekâ ve fetanet ve ma’lûmat ile meşhur­
durlar. Avrupada dahi pek çok şâire ve milellifeler zu­
hur edip te’lifkerdeleri olan kütübi mu’tebere elde te­
davül etmekdedir.
«.Memaliki Şarkiyye ahalisinin zükur ve inası ald ü
isti’dadı zâtiyyeleri cihetiyle her türlü ulûm, u fünunu
tahsile ve her nevi’ hiref ve sanayii derecei kemale iy-
sale muktedir oldukları halde şimdiye kadar bu şeyler­
de qeri kalmaları ve hususiyle taifei nisanın bütün hiitüv,
ilim ü maarifden bi. behre bulunmaları mücerred fikda-
nii vasıtai tahsiliyeden neş’et eylemisdir. Çünkü mema­
liki Devleti Aliyyede şimdiye kadar inas için derecei sa­
niyede mektebler olmayıp kız çötuklar sekizer onar
yaslarına kadar mekâtibi sıbyaniyeye devam ile hare­
keli yazı okumağa kesbi iktidar edecek dereceye kadar
dururlar ve ba’ziları dahi hanelerinde eczayı şerife ve
ilmi hal okumaklığı öğrenip kendilerine bundan ilerisini
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA n

la’lim ve tedris edecek vâsıtalar olmakla biçareler o hal-


.de kalırlardı.

«Halbuki iaifei nisanın tahsili ulûm ile tezyini hil­


kat eylemelerine mani’ bir gûna emir ve eser olmayıp
bilâkis ricalin iktisabı ulûm u fünun eylemeleri hakkın­
da vâki’ olan teşvikatm taijei nisaya dahi şümuli olduğu
f js" u y l-w!l • hadisi şerifi hikmet elifiy­
le dahi sabitdir. Hüsni terbiye görmüş ve birçok kütüb
mütaleasiyle ahvali âleme kesbi vukuf ve ma’lumat et-
miş olan kadınlar kâffei ahvalde muhafazai namus ve i’~
tibarları kaziyyesi akdemi vezaifi müterettibeden adde­
deceklerinde iştibah olunamaz. Birçok sanayi ve maarif
vardır ki onların icrasiyle taayyüşe mesturiyeti şer’iy-
ııe aslâ mani’ değildir. Avrupada nice yü z binlerce kız­
lar ve müteehhile kadınlar hanelerinde türlü eşyayı ne­
fise i’m,aliyle taayyüş etmekde oldukları halde İslâm ka­
dınlarının bu misillû sanayii icradan ve bu cihete onla­
rın hâsıl edeceği maarifi maddiyeden mahrum olmaları
şayanı teessüf dür. Dâr-us-saltanatı seniyyede etfali ina-
se mahsus mektebler olmadığından bunlar etfali zükûr ile
birlik de buluhmakda oldukları hade ba’zı mertebe me-
hazir mütaleasiyle geçen sene etfali ziikur ile inas tefrik
edilmiş ve sâyei maarifvayei hazreti şahanede Dersaade-
tiv mevnkii muhtelife sinde yedi ade# inas rüşdıyyeleri
dahi açılmış olup ancak bunların muallimleri zükûrden
oldukları cihetle sinleri dokuz ve onu mütecaviz olan
kızlar ho.sh-eUmesturiye bu meikteblerde iki seneden
ziyade duramıyocakları ve o müddetde ise; tahsili ma’lû-
mat? kâfiye edemiyecekleri derîcâr olduğundan ve bun­
ların mekâtibi rüşdiyyede dört sene müddet durmaları
hocalarının kendi cinslerinden olmalarına mütevakkıf bu­
lunduğundan bundan böyle gerek şıbyan ve ge&ek rüs-
diyye mekteblerine muallimler yetişdirilmek üzere bir
172 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

dârülmııallimat teşkil ve t e"sisi lâzım gelmiş olmasiyle


o dahi maarif nizamnamesinin ahkâmı münderecatı iktiza
sından olduğu üzere bugünkü gün teyemmünen küşadı res­
minde bulunduğumuz işte bu m^ktebdir, ve bunu miı-
teakib mileli gayri müslime İ t m s mektebleri için dahi
muallimler yetiştirilmek üzere başkaca sınıflar küşadı
mukarrer olduğundan bunun için dahi iktiza eden mual­
limlerin tedarikine bakılacaktır [1].»
ilim ve irfan müesseseler! hakkmdaki kıymetli ese­
rinde değerli dostum Orman Ergin bu .mekteb için şu taf­
silâtı veriyor:
«Türk maarifinin doğuşu ve kuruluşu ile yayılma ve
ilerleme senelerinde ilk önce askerî ve İdarî ihtiyaç do-
layısüe erkeklerin okutulmasına m ecburiyyet hasıl olmuş
olduğu için bu zamanlarda kızların okutulması ile işti­
gale imkân ve vakit bulunamamıştı.
Fakat gitgide bu zaruret de kendini gösterince 12 75
(1858) de evvelâ kız rüşdiyyeleri açılmıştır. Kız rüşdiy-
yelerine o taassup devrinde erkek muallimden ziyade ka­
dın muallim tayini lâzım gelmiş ise de bulunamadığı için
ister istemez tedrisat yaşlı fakat düzgün ahlâklı erkeÇe­
lere tevdi’ edilmiş, bununla beraber kadın muallim mek­
tebine olan ihtiyaç da bir kat daha kendini göstermişti.
Fakat Darülmuallimat ancak 1286 (1870) tarihli ni­
zamnamenin neşrinden sonra açılmıştır.
Bu nizamnamenin 3. ncü faslı muallim mekteblerini
yüksek mektebler arasında saymakta, 68. inci maddesin­
de mektebin te’sisinin esbabı mucibesi zikredilmekde ve
ktz mek&tibi sıbyaniye ve rüşdiyyesine muallimler ye ­
tiştirmek gayesiyle Darülmuallimat’ın te’sis edileceği
kaydolunmaktadır.
Teşkilât için de ayni maddede izahat verilmiştir. Mek­
teb. sıbyan ve rüşdiyye namiyle iki şu’bey e ayrılmıştır

[1] Takvimi Vekayi’, 25 Muharrem 1287, numara 1217.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA '73

ve her şu’be biri müslim, diğeri gayri müslim rüşdiyye/ı


mektebleri için yetiştirilecek muallimlere mahsus olmak
üzere ikişer daireye taksim kılınmıştır. Sıbyan şu’besinin
tahsil müddeti iki, rüşdiyyeninki üç sene i’tibar olunmuş­
tur. 69. uncu ve 70. inci maddelerde her iki şu’bede o-
kutulacak derslerin programı vardır. B u programa göre
sıbyan şu’be sinde:
Mebadii ulûmi diniye ( her cemaatin lisam üzere)
tedris kılınacaktır. Etfiali gayri müslimenin ulûmi di­
niye dersleri mevaddı muhtelifçi şahikada beyan olun­
duğu veçhile rüesayi ruhaniye marifetiyle bitta’yin ted­
ris olunacaktır.) Kavaidi lisanı Osmanî ve kitabet, usulü
ta’lim, her cemaatin kendi lisam, risaleyi ahlâk, hesah
ve defter tutmak usulü tarihi Osmanî ve coğrafya, W -
lûmatı nafia, musiki, diki.ş, ve nakış.
Rüşdiyye şu’besinde:
Mebadii ulûmi diniye (her cemaatin kendi lisanı
üzere tedris olunacaktır. Etfali gayri müslimenin ulûmi
diniye derslerinin ta’yini 69. uncu maddenin hükmüne
göre cereyan edecektir).
(68. inci maddede gayri müslim talebenin de resmî
mekteblere ithali tasavvur olunmuş ve hu sebeble bu
talebeler için muallimler yetiştirmek istenilmiş ise de
muhtelif sebehler dolayısiyle bu maddenin tatbiki müm­
kün olamamıştır.)
Kavaidi lisanı Osmanî ve ima, arabî ve faıisî, her ce­
maatin kendi lisanı, İlmî ahlâk, tedbiri menzil, tarih ve
coğrafya, mebadii ulûmi riyaziye ve tabiiye, resim, mu­
siki, envai ameliyatı hayatiye dersleri okutulacaktır.
71 - 72 inci maddelerde idari kadro tesbit olunuyor.
Bu kadroda bir müdire ile, muhtelif ilimler v e fenler
için lüzumu kadar muallimler ve nakış ustabaşısı ve iki
hizmetçi kaydedilmektedir. Ancak kadınlardan mualli­
me yetisinceye kadar yaşlı ve edib olmak üzere sartiyls
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

erkek muallim istihdamına cevaz veriliyor. Müdire 1500,


muallime ve ustalar 750, hizmetçiler 150 şer kuruş maaş
alacaklardır.
Bu nizâmnâme ancak bir buçuk sene sonra tatbik
olunabilmiştir. Evvdiliâ talebe te’mini için bir imtifaan
açılmış ve 8 Şubat 1870; pazartesi günü Maarif Nazırı
Safvet Paşa ile meclisi maarifin idare dairesi a’zasından
Mecid ve ilmiye dairesi a’zasmdan Mustafa Efendiler
hdzır oldukları halde 32 kızın Emsile, a’mali erbaa, coğ­
rafya, imlâ, sülüs yazısı, resim, nakış, hiyatat (Terzilik)
ten imtihanları yapılmıştır.
Eldeki kayıdlara göre bu talebenin hepsi imtihanda
muvaffak olmuşlardır. Şu halde sıra mektebin açılma­
sına gelmiştir. 31 Mart 1286 tarihli meclisi kebiri maarif
mazbatası mektebin açılışı sebebldrini, ve nizâmnâmede
bahsolunan hükümlerin tatbiki şekillerini şu tarzda
anlatılır:
«Maarif nizâmnâmesi iktizasınca inas mekâtibi sıb-
yaniye ve riişdiyyesine muallimler yetiştirilmek üzere
Dersaadette bir Darülmûallimat te’sisi lâzım gelmiş di­
mağla bunun için Ayasofya civarında Yerefoatanda bir
ahşap konak isticar ve icab eden m e’murin ve muallimin
ve talebe ve hademesi intihab kılınmışdır. İşbu mekteb-
de iktiza eden ulûm ve sanayii ta’lim etm ek üzere kadın
hocalar taharri olunmuş ise de bulunamadığından şimdi­
lik gösterilen mesagı nizamî veçhile hocaların ekserisi
müsin ve edib olmak üzerd zükürdan ta’yin olunmuştur.
Darülmuallimatın senevi maaşlı 122,400 kuruşa baliğ o-
lup bundan 24000 kuruş mukaddema bâ iradei seniyye
ta’yin olunan müdir maaşı <olmasiyle meblâğı m^zbur
tenzil olundukta bu defa müceddeden tahsis kılınacak
meblâğ 98400 kuruş demek olur. îşbu müdir mektebin
rnesalihi hariciyecini tesviyeye kâfi ise de umuri ha-
hiliyesine nezaret etmek üzere mutlaka bir müdire­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 1?

nin lüzumu derkâr olduğundan bu hizmet için dahi 650


kuruş maaş ile bir kadın ta’yini tensib kilmmışdır. Ni­
zamnamede muallim ve ustaların maaşları şehrî 750 şer
kuruş olmak üzere tahdid olunmuş ise de kaidei tasar­
rufa riayeten miktarı mezkûr tamamen, verilmeyüp ifa
edecekleri hizmete nisbelle ba’zılarına dörder ve ba’zıla-
rıfıa yedişer yüz kuruş tahsis' olunup yalnız hikmetleri
mühim ve suubetli olan bir muallim ile iki muallimeye
sekizer yüz kuruş maaş ta’yin olunmuşdur. Sinleri 15 ile
35 beyninde olmak üzere elli kadar talibe tahrir olunmuş
ve bunlar a’zayi meclisten miintehab bir hey’eti mahsu­
sa marifetiyle ba’del’imtihan kabıd kilmmışdır. İşbu ta-
libele/ bermucibi nizam nısfiyyet üzere sıbyan v e rüş-
diyye şu’belerine taksim ile birinci şu’be şakırdanma o-
tuzar ve İkincisine altmışar kuruş maaş verilecektir.
Darülmuallimatta istihdam olunacak iki hizmetçinin
kiri erkek ve diğeri kadın olması tensib olunup fakat ni­
zâmnâmede tahdid olunduğu veçhile 150 şer kuruş maaş
ile matlûba muvafık hizmetçi bulunamıyacağmdan bun­
lar için lâakal ikişer yüz kuruş maaş verilecek ve bir de
derkâr olan lüzumuna mebni kezalik iki yüz kuruş maaş
ile kapucu dahi alınacaktır.
Nizam iktizasmca her cemaate kendi Usanınca ted­
ris olunmak üzere Darülmuallimatm muhtelit olmast lâ­
zım geliyor ise de şu hal birçok müşfcildt ve tekellüfatı
dâî olacağından Darülmuallimimin hakkında dahi icra
olunduğu veçhile şimdilik yalnız İslâm dairesi küşadiyle
muallimler ana göre ta’yin kilmmışdır.
İşbu mektebde hasbennizam fenni mıisiki ta’limi
dahi iktiza eder ise de talibelerin daha ziyade mühim ve
nafi’ olan sair dersler ile iştigal etmelerine ma’ni olur
mütaleasiyle fenni mezkûr senei âtiyeye te’hir kılınmış-
dır. Birkaç güne kadar her türlü noksanın ikmaliyle Da-
rülmuallimatm küşadı musamfnem olduğundan re'yi âlîi
76 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

âsafanelerine tevafuk eylediği halde müceddeden tahsis


olunacak maaşatm resmen küşadı gününden i’tibaren
yürütülmesi hususuna himem.»

M EK TEBİN PRO G R AM I

Derslerin adî Haftada Hocaların adt

Mebadii ulûmi diniye ve ahlâk 2 İsmail Efendi


Kavaidi lisan ve inşa 2 Musa Efendi
Hesab 3
Nakış ve ameliyyatı hayatiye 4 İsmail Efendi
Resim Eliza Mayno
Hattı sülüs ve nesih Zalker
Tarihi Osmanî
Coğrafya Hacı Raşid Efendi

Mekteb 26 Nisan 1870 tarihinde Ayasofyada bizzat


Safvet Paşa hazır bulunduğu halde açılmıştır [2].»
1285 (1869) da Toplıanei Amirenin idaresinde bulu­
nan Yedikulede’ki fabrikalarda çalışmak ve askere sar­
gı ve çamaşır dikmek ve yetişdirmek üzere açılan «Kız
Sanayi’ Mektebi» ni de, küşadı nezareti zamanına tesa­
düf etmiş olmak i’tibariyle, Safvet Paşanın icraatı ara­
sına kaydetmek doğru olur.
Safvet Paşanın Maarif Nazırlığı zamanında muhtelif
mektebler açılmış, Devlet Matbaası olan «Matbaai Ami­
re» ta’mir ve tevsi’ edildiği gibi, delâlet ve himmetiyle
kitablar da basılmışdır. Onun yardımiyle basılan «Miin-,
tehabatı Âsân Osmaniye» adlı eserin müellifi mukaddi­
mede bunu söylerken lisan hakkında da faideli ma’lûmat
veriyor. Eskimiş olmakla beraber o zamanlarda- da böyle
fi] Türkiye Maarif Tarihi, cild 2, gab.ife 557 - 580.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 177

bahislerle uğraşanların bulunduğunu göstermek i’tiba-<


fiyle hususî bir ehemmiyyeti olduğu için o kısımları ay­
nen nakledildi:

«Her bir lisan eczayı asliye v e şivei mahsusasmdan


başka bir de elsinei sâirenin ba’zı edevat ve eczasından,
mürekkeb olduğu halde bir vakte kadar kesbi şöhret ve
i’tibar edip ba’dehu inkılâbatı zaman ile milel ve akvam
hakkında ba{zan vâki’ olduğu gibi alettedric mahv ve
münkariz olur. Fakat yerine ana karib diğer bir lisan
kaim olarak o dahi m,ensub olduğu milletin hal ve şanı­
na göre tedricen kesbi tevessü’ ve intizam eder.

«Coğrafiyyunun tahkikatına nazaran ruyi arzda byo­


lunan tavaifi muhtelife sekiz yüz altmış lisan ve beş bin
lehcei mahsusa ile ifadei meram edip fakat bunların en
kadimi hangisi olduğu anlaşilamamışdır. Lisanı Yuna -
nînin aslı bizce meçhul olan Plâj ve Finike ve eski Mı­
sır ve Faris ve Brahma lisanı olduğu ve Alman ua İs­
lâv ve Lâtin- lisanları dahi Brahma lisanından me’huz
bulunduğu zannolunur. Salifüzzikir sekiz yüz altmış li­
sanın yüz elli üçü Asyaya ve elli üçü Avrupaya ve yüz
on beşi Afrikaya mahsusdur. Fakat bunlardan Çin ve
Arab ve Türk ve Fars ve İbranî ve Brahmen lisanları
Âsyada ve Alman ve İngiliz ve Fransız ve Leh ve Rus­
ya ve Rum ve Lâtin lisanları Avrupada ve M elez lisanı
da Felemenki cedidde en ziyade meşhur ve müsta’meldir.
Lisanı Türkî mukaddemleri pek nakıs ve sade iken sal­
tanatı seniyyenin teşekkülünden beru arabî ve farisâ
muavenetiyle hayli vüs’at k&sbeylediği misillû Osman-
lidarın fütuhatı azimesi sayesinde bir kat daha şayi’ ve
münteşir olarak elyevm birinci derecede olan lisanlardan
ma’dud bulunmuşdur. Bu lisanın şivei telâffuz ve ifade-
desinde ziyade letafet olup bu cihetle diğer lisanlardan,
pek çoğuna faik olduğu elsinei sâireye aşina olanlara ru.-
12
J?Ö MEHMBD ES’AD SAFVET PAŞA

şenâdır. Lisanı Türkî üzere yazılmış manzum ve mensur


edebiyyat kitabları bi had u hesab olup Osmanlularm
inileli sâireden ziyade buna m eyi ve rağbetleri vardır.
BiUıusus mukaddemleri selâtin ve vüzera ve ümerayı
askeriyye ve hattâ nisadan pek çok şuara zuhur edip
hayli âsârı nefise bırakmışlardır. Manzum ve mensur
edebiyyatı Osmaniyenin bir numunesi olmak üzere ge­
rek fi zemanina ve gerek ezminei sabıkada yazılmış olan
ba’zı âsârı makbuleyi işbu mecellede cem’ ve tertib ey­
ledim.
«...Maarif Nezareti celilesine revnak feza devletlû
Safvet Paşa hazretlerinin vesatat ve delâleti âsafaneleri
ne mütevakkıf olduğu emri gayri mübhem olduğundan
meşhudı âlemyan olan eltaf ve inayâtı seniyyei cenabı
padişahileri ve nazırı müşarünileyh hazretlerinin bu bab-
da mebzul olan himemi celileleri âcizleri gibi vatana el­
lerinden geldiği kadar hizmet etmek arzusunda bulunan­
lara badii şevk ve gayret dimağla...»
Maarif Nazırlığında yapdığı işler için metrûkâtında-
ki terc&mei halde şunlar yazılıdır:
«Burada (Maarif Nazırlığında) evvelemirde nezareti
maarifi sureti matlûbede teşkil ederek bu idare ile’ me­
kâtibi sıbyande bulunan şakirdanı zükûr ve inası tefrik
etmiş ve sibyan mektebleriyle rüşdiyye'lere muallimeler
yetişdirilmek üzere bir Darülmuallimat teşkil ederek kü-
şadında irad buyurdukları nutukda taifei nisanın zükûr
gibi tahsili ilim ve ma’rifet etmeleri lüzumunu beyan et-
diği gibi sanayi’ ve maarifin icrasiyle taayyüşe mestu-
riyyeti şer’iyyenin asla ma’ni’ olmadığını söylemiş, baf-
dehu Mektebi Sultanî ve Darülfünun küşadma ve sahi-
han hizmeti maarife cidden çalışmış dır.it

Darülfünun müderrislerinden Mahmud Cevad Bey


tarafından yazılıp, yalnız birinsi cildi neşrolunan «Maa-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 179

rifi Umumiyye Nezareti Tarilıçei Teşkilât ve İcraatı »


adlı eserde Maarif Nazırlıkları için şu izaihat vardır:
«Birinci nazırlığı; «1285 senesi Muharreminde Mek­
tebi Sultanî te’sis ve nizâmnâmesi neşrolunmuş, o sene
Saferinde ibtidaî tahsilin mecburi tutulması için bir be­
yanname neşredilmiş, Rebiülâhirinin yirmi altısında Da-
rüşşafaka’nm inşasına başlanılmışdır.

«Darülmuallmıince ba’zı ıslamat icra ve bir de Da-


rülmuallimini ibtidaî küşad edilmiş, taşrada bulunan)
sıbyan mektebleri muallimlerine ta’lim usulünü tefhim
ile gene Dersaadete avdet eylem ek üzere seyyar ve m u­
vakkat muallimler i’zam kılınmışdır.

«86 senesi Muharreminde sıbyan mekteblerinden


rüşdiyyeye alınacak şakirdanm imtihana tâbi’ tutulması'
takarrür etmiş ve gene şehri mezkûr de muhtelif vilâyet­
lerde otuz bir tane rüşdiyye mektebi küşad•edilmiş, Sa­
ferinde Dersaadetin münasib mevkilerinde yedi aded
inds rüşdisi te’sisi karargir olmuşdur.

«Bu zamana kadar ba’zı ta’dilât ve ilâvatle esasları


muhafaza edilmekde bulunan Maarifi Umumiye Nizâm­
nâmesi dahi bu sene neşredilmiş ve yeni nizâmnâmenin
icabından olarak Meclisi Kebiri Maarif İdarî ve ilmî nam-
lariyle ikiye inkısam eylemiş ve Zilka’denin on doku­
zuncu günü Maarifi Umumiye nizâmnâmesi icabına Da­
rülfünunun binayı cedidde - ki elyevm dairei nezaret*
dir - resmi küşadı icrak olunmuşdur [1],

«87 Muharreminde ders kitablannın teksiri ve za­


manın ihtiyacına muvafık tercemelerin vücude getiril­
mesi için otuz beş maddeyi hâvi te’lif ve terceme nizam­

l ı ] Darülfünun olarak yapılmış, sonra Maarif Nezareti itti­


haz edilmiş olan bina, şimdi Belediye Fen Heyeti tarafından işgal
olunan, Divanyolunda Belediye civarındaki binadır.
IS O MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

nâmesi yapılmış ve gene o ayda Ayasofya civarında Dar-


ül muallimat küşad olunmuşdur. Cümad-el-ulâsmda her
arabî ayın başında «Maarifi Umumiyye» namıyla bir ri­
sale neşri takarrrür eylemiş ve Recebinde vilâyetlerde
Maarifi Umumiye nizâmnâmesinin suveri tatbikiyyesine
esas ilmak üzere dokuz maddeyi şâmil bir ta’limatnâme
neşredilmişdir.

«88 senesi Sctf'erinin onunda Darülfünunda umumun


istifadesi için dersi âm - serbest dersler - küşad edilmiş
v e bu derslerin' Takvimi Vekayile de neşrine başlanılmış-
dır. Gene bu esnada Mektebi Sultanî tedrisatmca ba’zı
ıslahat icra olunduğu gibi, haftada iki gün toplanmakda
olan Meclisi Kebiri Maarif her gün içtimaa başlamış-
dır [1].»
«İkinci nazırlığı; «Avrupadü birinci ve ikinci dere­
cede olan sıbyan mekteblerinin usuli tedrisiyesi hak­
kında istihsal edilen ma’lûmat üzerine Maarifi Umumi­
y e Nezaretinde Memaliki Osmaniye sıbyan mektebleri­
nin tedris usullerini ıslah için bir kdfmisyon teşkil edü-
mişdir [2].»
« Üçüncü nazırlığı; «Mektâbi Sultanî derununda mu­
kaddema te’sis edilmiş olan Mektebi Hukukun 17 mad­
deden ibaret dahilî nizâmnâmesi ile, 150 inci sahifede
münderiç bulunan matbuatın teftişi hakkındaki tebligatı
tezeyyülen - Maarifi Umumiye nizâmnâmesinin vukıı’
bulan teşebbüsü üzerine - diğer bir emri sâmi neşredil­
mişdir [1].»
Tanzimatin yüzüncü yılı münasebetiyle Maarif Ve­
kâletince neşrolunan eserde (Tanzimat I) pedagoji pro­
fesörü Sadreddin Celâl Antel tarafından «Tanimat Maa-
[1] Sahife 122 - 123.
[1] Sahife 139;
12] Sahife 171.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 181

rifi» başhğiyle yazılan kıymetli yazıda [sahife 441 - 462]


Mahmud Beyin eseri mehaz ittihaz olunarak Safvet Pa­
şanın Maarif Nazırı sıfatiyle yapdığı işlerden bahsolun-
rçıakda, ve hakkında ba’zı ma’lûmat da verilmektedir. O
satırlar da aynen şöyledir:
«Türkiye maarif tarihinde 1869 senesinin büyük ve
hususî bir ehemmiyyeti vardır. Çünkü bu sene, maarif
bir devlet işi, bir umumî hizmet olarak ilk d e f a düşünül­
müş ve o tarihe kadar parça parça yapılan maarif ısla­
hatı, Safvet Paşanın himmeti ile bütün olarak teşkilât-
landırılmışdır.
« Paris’Ae tahsilini tamamlıyan Safvet Paşa, tilrkçe,
crabça. farisî lisanlarından başka ICtince, fransvzca ve İn­
gilizceye de vâkıfdı. Paris’den döndü'kden sonra hariciye
mesleğine girmiş, üç def’a Maarif Nazırlığı yapmış, Fuad
Paşadan sonra Hariciye Nazırlığı ve sadâret makamını
işgal etmişdir.
«Safvet Paşanın ilk Maarif Nazırlığı esnasında şu
icrâât yapılmıştr: 1868 de Mektebi Sultanî te’sis olun-ı
mu.ş, ilk tahsilin mecburî tutulması için bir beyanname
neşredilmiş, Dariişşafaka’nm inşasına başlanmışdır. Dar-
ül-rnualliminde ba’zı ıslahat yapılmış, bir de ibtidaî Dar-■
id-muallimin açılmış, taşrada bulunan sıbyan mefktebleri
muallimlerine tedris usullerini öğretmek maksadiyle sey­
yar ve muvakkat muallimler göndermişdir.
«1869 da, sıbyan mekteberinden rüşdiyyeye alınacak
talebenin imtihana tâbi’ tutulması kararlaşdırilmış, m vh-
telfi vilâyetlerde 31 rüşdiyye mektebi açılmış, İstanbul’un
münasib mevkilerinde yedi inas rüşdiyyesi te’sisi kararlaş-
dınlmışdır.
«Müdir ve kaymakamlara mahreç olmak üzere M ek­
tebi Mülkiye ve vilâyet maiyyet m e’murlarına mahreç
olmak üzere (Sabah Meiktebi) namiyle, bir şu’be ilâve
edilmişdir.
182 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

« Gene ayni senede ( Maarifi Umumiye Nizâmnâme­


si) neşredilmiş ve bunun icabatından olmak üzere - Dt-
vanyolunda eski Maarif Nezareti binasında - Darülfünun
açılmış, (Meclisi Kebiri Maarif) İdarî ve İlmî 'namiyle
ikiye ayrilmışdır.
«1870 de, ders kitablarının çoğalması ve zamanın ih­
tiyaçlarına uygun tercemelerinin vücude getirilmesi için
otuz beş maddelik bir te’lif ve ter ceme nizamnamesi ya­
yılmış, ( Maarifi Umumiye ) isminde bir risale neşri ka­
rarlaştırılmış, Ayasofya civarında ( Dar-ül-muallimat )
açılmış, vilâyetlerde (Maarifi Umumiye Nizâmnâmesi)
nin sureti tatbikine esas- olmak üzere dokuz maddelik bir
talimatname neşredilmişdir.
«1871 senesi, Darülfünunda istifadei umumiye için,
sabahları dersi âm - serbest dersler - açılmış ve bu dres-
lerin (Takvimi Vekayi’) ile neşrine başlanmışdır.»
Safvet Paşanın Maarif Nazırlığındaki icrââtı arası­
na Mektubçu Râşid Efendinin azli 'keyfiyyetini de geçir­
mek. icab eder.
IbnüLîmin Mahmud Kemal Bey, ayni zamanda şâir
olan Râşid Efendinin tercemei halinde dikkate değen ve
Safvet Paşayı karakterize eden bu hâdiseyi şöyle yatzıyor:
«On iki sene ö m e’muriyy‘ette' (mektubçulukta) kal-
dı. Teşkil olunan Meclisi Kebiri Maarifin ilk içtimamda
Maarif Nazırı sadrı esbak Safvet Paşa, okumağa henüz
başlıyan, harfleri tanimıyan çocukların zihinlerini kanş-
tırmamak için elifba cüz’lerinden «Rabbi Yeasir» in kal­
dırılmasını söyler. İslâm a’za, süikût ve Hıristiyan a’za,
nazırın fkirine iştirak eder. Nazır, mazbatanın yazılma­
sını emredip dışarıya çıktıği siıada Râşid Efendi «ilk
mazbatamızın «Rabbi Yessir» in kaldırılmasına âid ol­
ması, âlemin hayretini celbeder, maddî ve ma’nevî hor,
olmaz» demesiyle müslimler «bizim sükût edişimizde
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 183

mahzuri düşündüğümüzdendir» derler. Hıristiyanlar da


evvelki fikirlerinden dönerler. Nazırın avdetinde key-
fiyyeti anlatırlar. Bunun üzerine nazır, Râşid Efendi ne­
zaret dairesinde eskiyerek nüfuz kesb eylediğinden her­
kesi re’yine ittiba’ etdirdiğini ve bu zat ile iş görmek
kabil olamıyacağını Babıâliye ydzvp azlettirir. [1].»

Safvet Paşanın tahakkuk etdirmek istediği arzularım


gösteren aşağıdaki satırları da Maarif Nazırlığı hizmeti­
ne eklemek doğru olur:
« Talebei ulûmdan mürekkeb Medaris İlâhiyyat mek­
teplerinin deracatı ibtidaiye ve saniye hem de derecei
âliyesini camidir. Bunlar beynelislâm ulûvnı İlâhiye med­
reseleri makamında addolunmak tabiîdir. Lâkin edebiyyat.,
riyaziyyat, hikemiyyat ve tabiiyyat için dar-ül-icazeler imiz
olmaması bir memleket için büyük bir noksandır. Gerek
■payitaht, gerek viâlyetlerde bu yolda dahi müessesatı il­
miye vücnde getirmeli. Merhum Safvet Paşa da benim
fikrimde idi. Hattâ merhum devairi umumiye müfettiş­
liğinden zâtı şahaneye bunun için birkaç lâyiha takdim
ile Irak, Suriye, Anadolu ve Afrikayı Osmanînin büyük
şehirlerinde birer hukuk mektebi te’sisini tavsiye eyle-
mişdi. Bu efkârda haklıyız. Çünkü hali cehilde kalan
ve cehaleti zamanımızda azim bir mağlübiyyeti siyasiy-
ye ve harbiyyeye sebeb olan Çin imparatoru dahi mem­
leketinin düveli mütemeddine beyninde mevzuu taksim
olmasından korkarak tariki selâmetini neşri maarifde
aramağa başlamıştı. Hattâ sene 1898 de imparator K o-
vankso Avrupa vs Afrikadan getirttiği ecnebi muallimler
ianesiyle yeniden bir darülfünun açmışdır [2].»

Bundan altmış, yetmiş sene evvelki nezareti zamanın­


da tahakkuk ettirdiği ve ettirmek istediği şeylerin bir

[lj Son Asır Türk Şairleri, cüz’ 8, sahife 1370 - 1371.


■[21 Said Paşanın Hatıratı, cild 1, sahife 172 - 173.
184 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

kısmmaı şimdi bile başarılmasına çalışıldiği göz önüne


getirilecek olursa Safvet Paşanın çok münevver ve yapıl­
ması lâzım gelen şeylerin ne olduğunu müdrik bir adam
olduğunu gösterir.
*
**
Safvet Paşa Hariciye Nazın ve Hariciye Naziri ve­
kili iken birçok mühim hâdiseler vukua gelmişdir.
1 — Uzun ve kanh muharebeler sonunda zabtolunan
Girid adası asırlarca Osmanlı idaresinde kalarak, halkı
rahat ve huzur içinde yaşamış i'ken on dokuzuncu asırda
beliren milliyet hareketleri sırasında Mora’da olduğu gi­
bi Girid’de de ihtilâl hareketleri baş göstermiş ve bir ara­
lık Sadrâzam Ali Paşa bizzat adaya gidip işi sağlamağa
çalıştığı halde istenilen netice almamıyarak nihayet bir
müddet sonra Yunanistana ilhak olunmuşdur. mefcrûkâtı
arasında bulunan hal tercemesinde Fuad Paşanın hasta­
lığı zamanındaki vekâleti sırasında Paşa tarafından ya-
zldığı brhis mevzuu edilen vesikaların en mühimmini
teşkil eden iki tanesinin tercemesi aşağıya konuldu:
Sajvit Paşanın emriyle Atina elçisi Fotiy’adis B ey ta­
rafından Yunan Hariciye Nazırı M ösyö Deli Yani’ye
verilen ültimatomdan

(8 Kânunuevvel 1868 - Babıâli)

Son hâdiseler, Yunanistanm adalet hissiyatına av-<


det ve hukuku düvele riayet edeceği hakkında Hükümeti
Osmaniyece beslenen ümidleri kırmışdır. Binaenaleyh
Yunam hükümeti beş gün zarfında:

1 — Y'u.'nanistanın muhtelif mahallerinde ahiren te­


şekkül eden fedaî çetelerini derhal dağıtmak ve yeni çe­
telerin teşekkülünü men’ etmefk;
2 — «Crete», «Enassis» ve « Panhellinion» korsan ge-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 8

itlilerini silâhdan tecrid etmek yahud her hal ve kârda


Yunan limanlarım onlara kapamak;
3 — Girid muhacirlerine yalnız kendi memleketleri­
ne avdet için müsaade vermekle kalmıyarak fi’len mua~
vs net ve himayet göstermek;
4 — Asakiri şahane ile Osmanlı tebeasına karşı te­
cavüzde bulunmuş olmakla maznun ve müttehem kim­
seleri, kanunlar hükümlerine tevfikan, cezalandırmak v e
bu tecavüze ma’ruz kalmış olanların ailelerine kâfi tas-
vıinat vermek;
5 — Bundan sonra, mevcud muahedelere ve hukuku
düvele muvafık bir hattı hareket ta’kib etmek hususla­
rını taahhüd etmediği takdirde elçi ile YunanistandaJâ
şehbenderler Yurian memleketini derhal terkedeceklerl-
dir.
Szfvet Paşanın Osmo.nlı elçilerine Istanbuldan 30 Kânu­
nuevvel 1868 (15 Ramazan 1285) tarihi İle: göndermiş ol­
duğu ta’mimin tercemesidir:

«Sefir Beyefendi,

Mütevali telgraflarım, Yunanistan ile olan siyasi v e ■


ticarî münasebetlerimizin kesilmesini zarurî kılan hal ve
ssbcbleri sizlere ifade eylemişdir.
Hükümeti seniyyenin sabrü tehammülü, şu on ilâ
esne zarfında, Yunan milletini ve Yunan hükümetini
yaptıkları ilkaat ve tesvilâtda daha cür’etkâr kılmaktan
başka bir netice vermemişdir; bu kadar masraflar ihti­
yariyle Giridde ikad etdikleri ifsad ateşinin söndürül­
mesi onları o derece igzab etmişdir ki, her türlü ihtiyat
ve tedbiri bir taıafa bırakarak, bize karşı cezasız kala­
cağı ümidiyle, açıkdan açığa hasmane harekâta girişmiş­
lerdir. Buna karşı ihtiyar ve tercih edilecek çare v e va­
sıtaların tercihinde tevakkuf olunmaksızın, Yunanistanm
«86 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Girid adasını bizden almak istediği hakkmdaki niyyetine


dair Avrupayı nihayet inandırmak için başka şeye hacet
yokdıır.
Komşu bir memleketde katil ve yağmalarda bulun­
mak üzere zindan ve hapishanelerden toplanan eşkiya-
lardan mürekkeb çeteler göndermek, bir abluka yapmak
üzere korsanlar teçhiz eylem ek ; hild hud’a isti’mali ile
celbedilen bir takım zavallı muhacirleri cebren alıkoya­
rak sefaletin ve açlığın her türlü ıztırabını onlara çek-
dirmek; bitaraf bir memleketden geçen komşu bir dev­
letin tebeasını fena muameleye tâbi’ tutup öldürmek;
teahhüdlerinden hiç birini ifa etmemek, ve hülâsa, mu­
ahedeleri, hukuku düveli, ahlâk kaidelerini ayak altın­
da çiğnemek bu milletin bir kısmı ve hükümeti indinde
tamamiyle haklı bir takım vasıtalardır. Yine onlar na­
zarında bu vasıtaların geniş mikyasda isti’malinden son­
ra dahi âleme karşı genç, zinde, âlicenab ve mazlum bir
millet olarak çıkmak mümkündür.
Hak (juste) ve nahak ( injuste), hayır ve şer mef­
humlarının bu türlü bir fıkdan karşısında, Babıâli tara­
fından ibraz olunan bütün itilâf gayretlerinin akım kal­
ması ve hattâ Düveli muazzama tarafından verilen mü­
kerrer nasihatlann semere vermemesi şaşılacak şey mi­
dir?
Hükümeti seniyyenin menafii âliyesi gibi memleke­
tin efkârı umumiyesi de bu hale bir nihayet vermek hu­
susunda icabeden tedbirlerin ittihazını zarurî kılmışdır.
Bu babda ikvçare görünmekde idi: Ya Yunanistana der-
hali harb i’lân etmek, yahud Yunanistan ile yalnız siyasî
ve ticarî münasebetleri kesmek. Hiç şübhe yokdur ki
Yunanistan, tarafımızdan kendisine vâki’ olacak bir harb
i’lânını mühik gösterecek, bir çok şikâyet sebebleri ver-
mişdi; hattâ aylardan beri yatışmış olan bir isyana yar-
MEHMED ES’AD SAFVET PAÇA

dım etmek gibi abes bir behane bile - bu son aylarda -


serdedemezdi. Bütün gayretleri, söndüğünü görmekle*
nevmid olduğu bir ateşi tekrar yakmak gayesine ma’tuf
idi. Berrî ve bahrî kuvvetlerimizin faikiyyeti seri ve tam
bir muvaffakiyyete nail olacağımıza şübhe bırakmadak-
da idi. Fakat Avrupanın hali hazırına göre herhangi bir
kıvılcımın hakikî bir barut yığınına ateş verebileceğini
düşündük. Bu kabil felâketlerin mes’uliyyetini uhdemi­
ze almak istemiyerek, kan dökmeksizin, bizi sulhü sükû­
nun tekarrûründen ibaret gayemize ulaştırabilecek olan
ikinci çareye tevessülü tercih eyledik.
Filhakika Yunanistan başlıca varidatını limanları­
mızla yapdığı ticaret sayesinde te’min etmekde ve Yu­
nanlılar yalnız Türkipede bir ticaret sahası bulabılmek-
ded.irl.er. imdi akla, adalete, hukuka ve beynelmilel
uhuda r'ayet etmek ve düveli muazzamanm Yunanistana
gösterdikleri hörmete ram olmak istemiyen serkeş ve
doymaz bir ihtirasın mahsulü olan bu inadın maddî men-
faatlar karşısında terkedileceğini ümid ediyoruz.
Ahval, ve şeraitin müsaade edebileceği son bir anlaş­
ma îesebbüsü de tecrübe dundu. Şikâyetlerimizi mucib
olan sebebleri beş n ok tada lııdâsa ederek. Yunanistam
bunları, ta’m-ire davet etdik ve bu hususda karar vermesi
için Yun m hükümetine bes nünden ibaret bir mühlet
verdik. Kezulik bu teşebbüs akamete düco.r olmağla, Fo-
tiyade* Beyin ‘tevdi! eyl-iihği ültimatoma M. Dsliyanis
tarahnr1nn ilerilen inanılması pek güç cevab ile bu ceva­
bın reddini mute.zammın mektubun suretlerini ileffen
gönderiyorum..
Hükümeti seniyye , kendisinden taleb edildiği veç­
hile. Yunanistan ile olan siyasî münasebetlerini kesmek­
le iktifa edebilir miydi? Lâkin bu tedbir, zaten pek de
müdekkik olmıyan bu memleketi, ıztırab ihtimalleriyle
188 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

tehyic ederek, harekâtında tamamiyle serbest kılmaktan


başka bir şeye yaramazdı. Bununla beraber, yukarıda
zikrolunan cevabî notada beyan edilen mühim mahzurlar
olmaksızın, Yunan tebeasına memleketimiz dahilinde ra-
hat ve sükûn ile oturmağa devam .etmek müsaadesini ve-
.rerek . o tedbire ticarî münasebetlerimizi kesmek tedbi­
rini de ilâve edebiliriz.
Maamafih, hükümeti seniyye me’murlarınm bu son
,tedbiri tatbik hususunda, mezkûr tedbir ile te’ lifi kabil
h er türlü mülayim hareket ve, muameleleri son derece­
ye kadar yapdıklanna ve yapacaklarına emin olmak lâ­
zım gelir.
Hükümeti seniyye en mutedil bir suretde hareket
etvıiş olduğuna kani’dir. Haricri haklannın genişliğini ve
rtebeasına karşı olan vazifelerini ve ke,zalik memleketin
menfaatleri icablariyle emniyyetini tedkik ve mütalea
eyledikten sonradır ki, yukarıda bahsedilen kararı itti­
haz eylemişdir. Büyük bir sabrü tehammül bir zâa’f ve
bir tehlike olmuş ve memleketimizde olduğu gibi Avrw-
panm diğer memleketlerinde dahi efkârı umumiyenin
hattı hareketimizi tasvib ettiği kemali memnuniyyetle
görülmüşdür.
Düveli muazzamanın kiyaseti ve şark sulhuna mü­
teallik temennileri ihtilâfın muslihane suretde hallini
tesri edebilir. Fakat şurasını beyanda tereddüd etmeyiz
ki Düveli muazzamanın müzakerelerinde maksud gayeyi
istihsale medar olabileceği zanniyle galebe çalar gibi gö-
tünen çare bizce amelî bir netice hâsıl edecek mahiyyet-
de asla değildir.
Telgrafla da bildirdiğim veçhile, müzakere edeceği
maddelere aid programı daha evvelden bilinmedikçe1, bir
Konferans akdetmek prensipinin kabulü bizce imkânsız­
dır. Ayni zamanda tarafımızdan Yunanistana tebliğ kılı­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 189

nan ve Yunanistan ile olan münasebetlerimizi hukuku


âdiye kaidesine uygun bir hale koyabilecek şeyleri as­
garî suretde gösterecek veçhile hesab edilmiş ve haksız
ve gayri tabiî bir husumeti nihayete erdirecek olan beş
şart üzerinde hiç bir müsaadede bulunamıyacağtmızı da­
hi i’lân etmiş bulunuyoruz. Bu hususda en ufak bir mü­
saadede bulunmak bu husumetin devamına Avrupaca
mesağ verilmiş olduğunu tezammun edebilirdi. Mezkûr
şartlar, bütün milletlerin yekdiğeriyle olan münasebet­
lerinde kabul edilmiş o kadar muhik şartlardır ki, Yu­
nanistan tarafından kabulleri bu devletin ne haysiyyeti-
ne, ne meşru haklarına halel getirecekdir.
Bundan başka murahhas elçimiz münazeunfih mes'-
eleden mütehaddis olup, Girid adasına teallûk edecek
veya- Devleti Aliyenin mülkî yahud İdarî hefrhangi baş­
ka bir mes’elesine temas eyleyecek her türlü müzakere
ve münakaşaya, hiç bir halde iştirak edemez.
B u hususdaki tebliğatımızın kemali dikkatle nazarı
itibara alınacağını ümid eder ve işbu tahriratın,^ bir su­
retinin ve Yunan nezdinde bulunduğunuz hükümetin
Hariciye. Nazırına vermeğe me’zun bulunduğunuzu be­
yan eylerim.
2 — Safvet Paşa Hariciye Nazırı iken Istanbulda
Baiıriye dairesinde toplanan ve «İstanbul Süfera Konfe­
ransı» diye tanınmış olan konferansda, birinci murahhas
sjiatiyle, bulunmuş ve usulen reislik dp yapmış idi. Ba-
bıâliye yapılacak teklifleri kararlaşdırmak üzere altı Av­
rupa devletinin murahhasları 11 Birincikânun 1876 tari­
hinde en kıdemlileri olmak dolâyısiyle Rusya sefirinin
riyasetinde toplanmışlar ve bu müzakerelerine 22 Birin-
cikânun 1876 tarihine kadar tjjevam etmişlerdir. Bu top­
lantılar neticesinde tesbit olunan esaslar üzerine Osmaıı-
lı murahhaslarının da iştirakiyle ertesi 23 Birincikânun-
l'-)0 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

da müzakereye başlanmış ve konferans 20 Ikincikâmın


1877 tarihine kadar devam ederek Avrupa devletleri mu­
rahhaslarının bütün ısrar ve tehdidlerine rağmen, mu-
vaffakiyyetsi'Zİikle neticelenerek dağılmışdır.
Konferansda devletlerin İstanbul sefirleri İgnatiyef,
Zichy, Elliot, Bourgoing, Corti ve Osmanlı murahhasları
Safvet ve Edhem Paşalardan ma’da devletler tarafından
sırf bu vazife ile îstanbula gönderilmiş olan Colice, Sa-
lisbury ve Chaudordy de hazır bulunmakda idiler.
Doktor B. Sıdkı Baykal tarafından «1877 harbi ve
bununla ilgili mes’eleler hakkında ba’zı vesikalar» baş­
lığı ile yazılan bir etüdde konferansın in’ikadı kaydedil-
dikiden sonra kararlar hakkında deniliyor ki:
«28 İkincikânunda akdedilen ikinci içtimada Sırbis­
tan ve Karadağ ile evvelce akdedilmiş olan altı haftalık
mütarekenin iki ay daha temdid edilmesi kabul ediliyor­
sa da Osmanlı hükümeti devletler tarafından teklif edi­
len şu esas noktaları red ediyordu: Karadağm büyütül­
mesi, Sırbistan hududunun tashihi, iki Bulgar vilâyete
nin teşkili, her mmtakada konuşulan lisanın resmî dil
olarak kabulünü isyan eden üç vilâyetden (Bosna, Her­
sek, Bıdgaristan) hasılatlarının yalnız üçde birinin vergi
olarak alınması, mahallî polisin teşkili ve bütün bunla­
rın yapılacağına dair kat’î te’minat. Babıâlinin reddi ü-
üzerine bütün bu aşırı taleblerin esas mahrdki olan Rus­
ya, iki devlet beyninde âdeta bir aracı rolü oynıyan Sa-
libbury ’nin te’siriyle, taleblerin daha mu’tedil bir hâle
getirilmesine muvafakat etmiş ve bu mu’tedil talebler 15
İkincikânun 1877 tarihinde yapılan konferansın sekizin­
ci içtirnaında Türk murahhaslarına verilmişdi. Burada
Karadağ ve Sırbistana terkedilecek arazi nisbeten azal­
tılıyor, yabancı askerlerin sükûn ve âsayişi muhafaza
etmek üzere mevzuubahs vilâyetlere gönderilmesinden-'
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 191

sarfı nazar ediliyor, belediye reislerinin intihabı Babıâ-


liye bırakılıyor, umumî valilerin biiyük devittiler mu­
vafakatiyle ta’yin edilmesi ancak beş senelik bir intikal
devresine indiriliyor ve bunun Bulgaristanda mutlaka,
bir hıristiyanın olması şart koşulmuyordu, ikame ekilecek
olan beynelmilel komisyon yalnız bir kontrol komisyonu
Unvanını taşıyacak ve a’zaları yalnız zâmin devletlerden
değil diğer devletlerin ve böylece Babıâlinin dahi a’za-
larından müteşekkil olacaktı. Bu son teklifler Babıâliye
bir ültimatom olarak verilmişdi. Bunun üzerine Osmanlı
hükümeti bu kadar mühim bir mes’ele hakkında kat’î
karar vermek üzere 18 İkinci kânunda 200 abadan mü­
teşekkil büyük bir meşveret divanı kurmağa karar ver-
mişdi.
«İşte Salisbury, aşağıdaki mektubunda bu mu’tedil
şartların Sadrâzam Midhat Paşa ve ve dolayısiyle onun
sözünden dışarı çıkmıyacak olan hükümet ve meşveret
divani tarafından kabul edilmesinde ısrar ederek her ne
bahasına olursa olsun Rusya ile bir harbi önlemek vs!
diplomasi hayatında parlak bir muvaffakiyyet kazanarak
memleketine dönmek emelindedir. Midhat Paşa da mem­
leketin istiklâl, şeref ve haysiyyeti ile kabili te’lif olmı-
yan ve bilfi’il Bosna - Hersek ve Bülgaristanın muhtari­
yetini tanımak demek olan bu tekliflerin kabulünde oy-
nıyabileceği rolü izah ediyor [I].»
Kıymetli doktor bundan sonra Salisbury’nin 17 î-
kinci kânun 1877 tarihli «mahrem» mektubiyle Midhat
Paşanın 18 Kânunusâni 1877 tarihli cevabının metinle­
rini koymuş, ve her ikisinin tercemelerin die ilâve eylte-
mişdir.
Ali Fuad Bey, Son Osmanlı siyasî tarihinde mühim
[1] Tarih Vesikaları, Birinci Teşrin 19fi, dldJİ, Sayı: 3, Sahife;
231-246.
MEHMED ES’AD SAFVET PAÇA

bir fasıl teşkil eden bu konferans ile neticeleri için şun­


ları yazıyor:

«Bosna ve Hersek ve Bulgaristan vekayii üzerine


1293 tarihinde düveli muazzama murahhaslarından mü-
rekkeb olarak Bahriye dairesinde in’ikad eden konfe-
ransda \Devleti Aliye tarafından birinci mhırahhas sıfa-
tiyle bulunan Safvet Paşa usulen vazifei riyaseti ifa et-
mişdir. Midhat Paşa tekâlifi düveliyyenin önüne geçebil­
m ek ümidiyle ayni zamanda kanunu esasiyi i’lân ettirip
konferansın esnayı in’ikadında toplar atılmağa başlayın­
ca Safvet Paşa :

« İşidilen bu toplar kanunu esasinin ilânını haber


vermekdedir. Bu emri azîm altı yüz senelik bir şekli ida­
reyi tebdil eylemindir. Zâtı hazreti padişahi ihsan buyur­
dukları kanunu esasi ile ziri tabiiyetlerinde bulunan
milel ve akvam için bir devri cedidi re\fahiyet ve saadet
te’sis buyurmuşlardır» sözleriyle kelâma ibtidar etmesi üze-
rien Fransa murahhası Kont Chaudordy kanunu esasîdeıı
intizar olunan netayiç husule gelebilmek için Asayişin
te’mini lâbüd olduğunu ve bu babda bilcümle devletlerin
konferansda ittifakı şartı esas bulunduğunu beyan ve İn­
giltere murahhası Mârquis de Sabisbury da konferansın
tâsayişi te’min içifı içtima’ eylemiş tölduğunu dermiyan
edip Safvet Paşa Devleti Aliye dahi te’sis eylediği ka-
%ununu esasiden muntazır olan fevaidin bir an evvel
husulü zımnında âsayişin te’minini şiddetle rzu eylemek-
dedir diye mukabele eder. Rusya sefir ve murahhası ce-
neral Ignatief ise işbu te’sisi cedidin kıymeti hakikiyyesi
ancak sureti tatbikiyle taayyün edeceği ve bunun tatbi­
ki ahkâmından evvel âsayişin te’mini lâzım geleceği fik­
rimi ileri sürmesiyle Safvet Paşa, kanunu esasi asayişi
te’min edecek yeni bir âmil olmak üzere de telakki edile -
bileceği ve umumiyyetle arzu olunan bu maksadın tara­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 193

feyni mütekabil jedakârlıklariyle te’min olunacağı ii-


midinde bulunduğunu ityan ederek ‘bahse hitam verir.
Şu sözlerden anlaşılıyor, ki murahhaslar her şeyden ev­
vel âsayişin takririne atft ehemmiyyet eyleyip kanunu
esasinin i'lâm te’siri matlûbu hâsıl edememişdir.
«Müşarünileyh Tevfik Paşa ( eski Sadrâzam Tevfik
Paşa) nakleder ki kendisi o sırada Petersburg’da D evle­
ti Aliye maslahatgüzarı sıfatiyle bulunduğundan kanu­
nu esasinin ilânını müş’ir olan telgrafnâmeyi prens
Gortschakev’a tebliğ tebliğ etdikde «size vereceğim res­
mî cevab beyanı tebrikatdan ibaretdir. Fakat sureti gay­
ri resmiye ve hususiyedede olarak söylerim ki Paris
muahedesinden beri neşretdiğiniz kav anin ahkâmım ta-
mamiyle icra eylemiş olsa idiniz, kanunu esasî i’lânına ve
ne de devletlerin müdahalâtma hacet kalırdı. Gerek si­
zin ve gerek bizim ahalimizde meşrutiye t) fikri henüz
doğmamışdtr» demiş ve hakkımızdaki bedjhahlığım bu
suretle de te’yid etmişdir.
«Konferns mükarreratnm kabul ve ademi kabulü
tezekkür olunmak üzere Babıâlide bir meclisi umumî ak­
dedilerek vükelânın cümlesi ve hüzzarm ekseriyyeti a-
zimesi ve bahusus o ,zamanm en mukbil ve müteneffizi
bulunan Serasker Redif ve Mabeyn ve Tophane Müşiri
Damad Mahmııd Paşalar teklifatı vakıanın reddine ta-
rafdar oldukları ve Rusya ile yalnız başına ihtiyarı har­
bin mazarratını derk edenler de alenen izharı muhale­
fete cür’et eyliyemedikleri halde muhafazai sulh yolunda
kanaatini izhar eden yalnız Safvet Paşa olmuşdur.
«Konferansın mükarreratı reddedilerek'murahhas­
larla beraber düveli sitte süferası kat’i mûnasebat ile Is-
tanbuldan hareket etmişler iken Rusya İmparatoru mu­
harebeye hahhşker bulunmamasiyle derhal i’lânı harb ci­
hetini ihtiyar etmeyip düveli muazzama beyninde bilmü-
zakere ta’dili tekâlifi hâvi meşhur Londra protokolü
13
194 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

tanzim ve tebliğ kilmmışdır. «Mir’ati Hakikat» de taf­


sili muharrer bulunduğu üzere hey’ eti vükelâ bunun da
reddine karar vererek Hariciye Müsteşarı Ale&amdre
Caratheodoris Efendiye (Paşa) kaleme aldırılan bâlâ per-
vâzâne telgrafnâmenirı ibaresindeki şiddetin tahfifi ve ta­
rafı Devleti Aliyeden Rusyaya bir sefir i’ ~:amı hakkın-
daki teklife muhalefet olunmaması hakkında Safvet Pa­
şa tarafından dermiyen edilen mütaleata karşı hpy’et'ı
vükelâda bulunan harb tarafdarları Hariciye Nazırının sö­
zünü kabul edemeyiz diye bağırışmağa ve kaleme alınan
müsveddenin bir harfini tağyire razı değiliz. Eğer mecli­
sin haricinde tahrif eder iseniz sizi mes’ul tutarız diye
tehdide kıyam etmeleriyle Safv öt Paşa öyle ise hey’eti
vükelâ bu müsveddenin zirini imza etsünler, ben de es­
babı muhalefetimi şerh ederek vaz’ı imza eyler, ba’dehu
mes’uliyyeti üzerime almaksızın mahallerine iysal ede­
rim deyip o suretle imza eylemişdir. Mezkûr telgrafnâ­
me iradei seniyyeyede iktiran ederek derdesti tebliğ iken
Londra sefiri Musuros Paşadan alman telgrafnâmede
Rusya sefiri Kont Schouvalov’un sefarethaneye gelip dev-
leteyn beyninde sulh ve müsalemetin bekası arzusunu mu-
kaddimeî mekal eyliyerek Karadağ ile olan mütareke­
nin yevmi inkızasına kadar Petersburg’a bir sefir i’zamı
kararlaşdırılması lâzım ,olduğu ve gidecek sefirin rn.az-
han ihtiram olacağı ve o vakte kadar Karadağla müsale-
met iade edilemez ise de zararı olmayıp yalnız ondan ev­
vel sefir ta’yini iktiza edeceği yolunda bir varaka i’ta ve
Petersburg’a yazılmak üzere Babıâlinin cevabına intizar
eylediği beyan edilmesiyle Safvet Paşa yazılacak telgraf-
nâmeyi tevkif ederek meclisi vükelâca bir daha müzake-
rei keyfiyyete lüzum gösterir ve dsnayı müzakerede se­
fir ta’yini keyfıyyetini şiddetle müdafaa ve Istanbuldaki
Rusya maslahatgüzarının «Sız bir elçi ta’yin ettik diye
i’lân ediniz, azimeti teehhür eylese de beis yokdur, bun-
MEHMED ES’AD SAFVET PASA 195

dan imparator hoşnud olur, zaten muharebe istemedi­


ğinden namusiyle bir mahreç bulur» dediğini hikâye edip
hey’etten harb arzu etmiyenler protokolün reddiyesi ■.
devletlere gönderilmeli, fakat bundan elçi i’zamınm mıı-
amelei mütekabile ta’ liki fıkrası çıkarılmalıdır fikrini
dermiyen eylemeleriyle Serasker Redif ve Tophane Mü­
şiri Damad Mahmud Paşaların muhalefetlerine rağmen
ekseriyyeti âraya tevfikan elçi i’zamına muvafakat edil­
mesi lüzumu arz olunur. Safvet Paşa bu babda beyanı
ma’lûmat ve i’tayı izahat için kendiliğinden saraya, git-
diği halde padişah ile mülâkat edemeyip hanesine avdet
eyler.
« Müteakiben başkitabetden ■tebliğ kılman iradei se-
niyyede sefir i’zamı hakkındaki taleb Rusyanm menviyatı
muzirresine affolunarak ve masarifi askeriye devletin
umum varidatım istiğrak eylediğinden ve bu halin deva­
mına tahammül göstermek bizzat esbabı tahribiyemizi
kabul etmek demek olacağından bahsedilerek, maslaha­
tın bundan sonra mübahasat ve muhaberata düşme sin-
sinden ziyade bir nihayeti fi’liyeye iysali çaresini esası
hareket ittihaz eylemek ehaffi zarar addolunduğu, ve mec­
lisi vükelânın evvel ve ahir vâki’ olan kararı dahi bu as­
la mübteni bulunduğu, ve şimdi muamelei mütekabile
sözünün çıkarılması zikrolunan karar ve mekasıda mu­
vafık görülmediği cihetle evvelce kararlaşdırilan ve re­
hini tasvibi âli olan tebliğatm bilâ te’hir ve serian icrası
emrolunmasiyle Sadrâzam tarafından Safvet Paşa gece­
leyin konağına celb edilerek mezkûr telgrafnâme imza,
etdirilir. Bunun üzerine artık sulh ümıdleri bertaraf o-
lup Rusya devleti i’lânı harb eder.
«Fakat ba’zı vesaiki hususiyede manzurum olduğu­
na göre Sultan Abdülhamid muharebeye sebebiyyetden
teberri ile «cülûsi müteakib İngiltere şerifi Sir Henry
ERiot’un mülâkat taleb ederek Hariciye Nazın Safvet
196 MEHMED ES’ AD SAFVET PAŞA

Paşa haztr olduğu halde Bulgaristan vukuatından bahis


açtp Şevket Paşa ile ( a’yanı sabıkadan Ferik Şevket
Paşa) Tabur Ağası Ahmed ve Mahmud Ağaların hare­
kâtından şikâyet ve o günlerde Ingilterenin teklifi üze­
rine Dersaadetde bir konferans akdi mütesavver oldu­
ğundan bunlar hakkında ne yapılmak lâzım gelirse bir
an evvel icrasını ve bu yapılmıyacak olursa fena te’sir
hâsıl edeceğini beyan eylemesiyle, işe âdilâne bakılacağı
elçiye bildirilmekle beraber Avrupalılann i’timadmı ka­
zanmış bir müşirin tahtı riyasetinde Edirne’de fevkalâde
bir mahkeme teşkil ile Şevket Paşa ve sairlerinin müha-
kemelerine âdilâne bakılarak ve İstanbul’da da bir ko­
misyon bitteşkil memleketçe nafi’ olacak ve merkeziyyete
halel getürmiyecek suretde -İslahatı lâzımeye teşebbüs
olunarak konferansın önü alınmasını ve cereyanı hailin
Sadrâzam Rüşdü Paşaya da bildirilmesini Safvet Paşaya
ihtar eyleyip Safvet Paşa güzlerinden yaş akdığı halde
yemin ederek devletçe bundan başka çare olmadığım, bu
yapılırsa konferansın bertaraf edilebileceğini beyan etdi-
ğinden ve bu tedbirin nefselemre pek muvafık olduğunu
Safvet Paşa gibi Başkâtib Said Paşa da tasdik eylediğin­
den kendisini Babıâliye göndererek başkaca ihtarat icra
etdirmesi üzerine Rüşdü Paşa, bu tedbir ayni keramet
ve mahzı isabetdir, havası vükelca düşünelim icabını arz
ederim, demiş olduğu halde aradan dört gün vakit geçiri­
lip o esnada umum devletlerin ittifakiyle Babıâliye ansı­
zın konferans teklifi vâki' olduğunu» dermeyan ediyor.
«Sultan Abdülhamid konferansın in’ikadiyle netayici
müzakeratda vâki’ olan tekâlif üzerine cereyan eden mu-
amelâtdan da bahisle o sırada dişlerinde icra etdirdiği a-
meliyatdan dolayı gayet muztarib bulunduğu halde sadrı
sabık Rüşdü Paşayı haremi hümayuna kadar celb ederek,
paşa hazretleri sizi buraya celbimin sebebi konferansın
kararı Babıâlide meclisi umumîye konulup müzakere olu-
MEHMED ES-AD SAFVET PAŞA 197

nacakdır, bunun üzerine yapılan lâyihanın birkaç ciheti­


nin ta’dilini Midhat Paşaya söylediyse de! kabul etmedi>
lâyihanın mündericatı serâpS devleti muharebeye sevk
için meydan okuyor, devletlerden müttefikimiz yokdur, o
ise vardır diye ısrar ediyor ; Safvet Paşa da İki camı’ artı­
sında kalmış adam gibi ne yapacağım bilmeyip ağlıyor,
bana gelince ağlayıp Midhat Paşaya gidince ne diyeceğini
milbiyor, benim efkârımda Safvet Paşadan başka kimse
görmüyorum, vükelânın cümlesi harb tarafını tercih edi­
yorlar, siz ise' Anadolulu bir Türk ve pederim gamanın-
dan beri devletin nan ü ni’metiyle perverde olmuş tecrü­
beli bir zat olduğunuzu biliyorum, sizi mkama getireyim ,
mecilsi umumîde devlet için istikbalde zuhura gelecek ve-
hameti bildirin, benim arzumun da bu olduğunu beyan
edin deyip Rüşdü Paşa dahi birçok dua ederek her türlü
vehamet ve m-üşkilâtı lisanı döndüğü kadar edillei katia
ile meclisde beyan edeceğini, ve o hade meclisce ekseriy-
yet ve ekalliyyet hâsıl olarak ekalliyyet kendi tarafında
bulunacağından emri hümayuna muntazir olacağım, göz*
lerinden ırmak gibi yaşlar akarak söylediği halde meclis­
de âdeta Midhat Paşanın fikrine tebaiyyet eylediğini, uzun
uzadıya tafsil ediyor.
«Ancak Londra protokolünün reddi hakkırıdaki m ec­
lisi vükelâ mazbatasından Petersburg’a sefir i’zamınm mu-
amelei mütekabileye ta’likına dair olan fıkranın tay ve
ihraç edilmehnesinde berveçhi muharrer ısrar gösterilmesi
harbin i’lânına bais olduğu şübhe ve te’vil götürmiyecek
suretde anlaşılıyor.
«O esnada Petersburg’da maslahatgüzar bulunan mü­
şarünileyh Tevfik Paşa da imparatorun Kişnev ordusuna
azimetinden evvel sarayda icra eylediği resmi kabulde
kendisiyle görüşdüğü sırada « Ben Devleti Aliye ile mu­
harebe tarafdarı değiilm, fakat Pansılâvistler şiddetle mu­
harebe istiyorlar, siz ise harbin önüne geçebilecek hiçbir
198 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

teşebbüsde bulunmuyosunuz, ben de müşkil mevkide kal­


dım. Bizzarure harbe mecbur olacağım» demiş olduğunu
ve müteakiben İngiltere sefiri Lord Loftou-s da sefaretha­
neye gelerek «mühim bir zamanda bulunuyorsunuz, gö­
zünüzü açınız, imparatorun teklifini reddetmeyiniz, arada
yalnız bir izzeti nefis mes’elĞsi var, onu hallederseniz harb
olmaz» demesiyle kendisi de keyfiyyeti biletraf Babıâliye
yazdığım beyan eylemişdir.
«Safvet Paşanın bidayeti mes’eleden beri bir recüli
siyasîye lâyık olacak basireti göstermiş olduğu halde dev­
let içini’lâmi memat demek olan o telgrafnâmeyi imza et­
miş olması kendisi için bir nakısadır. Bizde garib bir fıtrat
vardır! İzzeti nefsimize taallûk eden hususatda derhal
isti’fayı göze aldırırız. Fakat devletin menafii esasiyye-
sine ve içtihada taallûk eden mesailde pek az kimse isti’fa
tarikini ihtiyar eder. Safvet Paşa gibi bir zat içtihadına
külliyyen muhalif olan ve devletin hayat ve mematına ta­
allûk eden böyle mühim bir mes’elede niçin isti’fayı göze
aldırmayıp da o meş’um telgrafnâmeyi imza etmişdir?
Farzedelim ki iradei seniyyeye karşı buna cür’et edeme­
miş olsun, müteneffizanı vükelâ ile bu hususda öteden
beri niyetlerinde ihtilâfı efkâr mevcud olduğu, ve hattâ
protokole yazdırdıkları reddiye mes’elesinde kendisini
tehdide kadar gittikleri halde bilisti’fa aralarından çekil­
meyip müsveddede esbabı muhalefetini teşrih ile iktifa et­
mişdir? Safvet Paşa Rusya devleti gibi şedid-üş-şelcime bir
devlete yalnız başımıza mukavemet edemiyeceğimize ve
harbin neticesi devlet için fdlâket olacağına kanaatini ef­
kâr ve ef’aliyle alenen izhar etmiş iken o hey’ etin vasıtai
icraiyesi olmak kendisinden beklenmez idi. Zannıma gö­
re Midhat Paşanın teb’idi o jzaman ricali üzerinde bü­
yük bir te’sir husıde getirerek cesaretlerini kesr eylemiş­
dir. Safvet Paşa bilâhare bu hareketinden nadim olmuş
olacak ki âtide beyan edileceği veçhile zamanı sadâretin­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 199

de Avusturya devletine tebliğ kılınmak istenilen ağır bir


notadan dolayı bu defa isti’fayı göze almışdır [1].»
Fransız diplomatlarından Ed. Engelhardt 1876 İs­
tanbul ve 1877 Londra konferansları için şu tafsilâtı ve­
riyor:
«Düveli muazzama, 1875 senesi ilkbaharından beri
isyanın tevessü’ etdiği İslâv vilâyatında iadei asayişe mu­
vaffak olamamışlardı; evvelemirde müdahalei müştere­
ke esası üzerine devletler arasında bir i’tilâf husule gel­
miş, Kont (Andraşy) nin notasından sonra (Berlin Me­
yiorandomu) tebliğ edilmiş, ya’ni ( Ingilterâ) Hariciye
Nezareti (Avusturya - Macaristan), (Rusya) ve (Alman­
ya) hükümetlerinin yeni programını reddederek diğer
kabinelerden ayrılmışdı. îngilizlerin muhalefetlerine se-
beb gittikçe daha mütecavizang bir meslek ittihaz eden
(Rusya) nm siyaseti idi. Her iki tarafdan tedarikâtı as-
kesh/eye devam edidiğinden ( Avrupa) bir aralık, muha­
rebenin meivi mümkün olamıyacağım zannetdi.
Maamafih inkıtaı münasebata pek az bir■şey kaldığı
sırada, donanmasını evvelce (Beşike) ye göndermiş olan
(İngiltere) husuli i’tilâf için son bir tqşebbüsde bulundu
ve vâki’ olan teklifi üzerine 1876 senesi evahirine doğru
Dersaadetde (Avrupa) murahhaslarından mürekkeb bir
konferans toplandı.
(Fransa) Hariciye Nazırı Dük ( Decazes) konferan­
sın maksadı içtimaim Fransız murahhaslarına verdiği ta'-
limatda şu suretle izah ediyordu: «Şarkda an âlicenâbâne
efkâr ve niyyatm alelade akim ve-bi faide kaldığı, en lâ­
zım ve zarurî ıslahatın mübhem ve muzlim muhalefetler
karşısında tatbik edilemediği pek uzun tecrübeler ile vâ­
sılı mertebei sübut olduğundan (Avrupa) hükümetleri bu
defa Türkiyede tatbikma muavenet edecekleri emri is­
l i ] Servetifünun No. 74-1548, ve 75-1549.
200 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

lahdtm sureti ciddiyede mevkii fi’le vaz’ını ancak müş­


tereken sarfı mesaiden, kavanin ve mevzuatın hey’sti
umumiyesini yine müştereken tanzim ve tayinden bekli-
yorlar.» Diğer tarafdan Lord (D erby) beynelmilel kon­
feransın mahiyyetini izah etdikden sonra (İngiltere) nin
eski murahhasına «ahaliye kendilerine âid umuru kon­
trol hakkım ve bir hükümeti müstebidenin icraatı hey-
fiyyesine karşı lâzım gelen te'minatı bahşedecek suretde
bir muhtariyeti mahalliye ve idariye te’sisine» çalışılma­
sını tavsiye etmekde idi.
(İngiltere) Hariciye Nazırının Sırb ve Bulgarlarla
meskûn vilâyata verilecek muhtariyeti idareden maksa-
dı, bu vilâyatı Devleti Osmaniyeye tâbi' bir preyısük ha­
line ifrağ etmek değildi. (İngiltere) yalnız, Memaliki Os-
maniyenin (Lübnan) ve (Girid) gibi ba’feı mahallerinde
câri olan nizamata müşabih ba’zı teşkilât vücude getiril­
mesini istiyordu. Lord (D erby) nin fikrince, bu teşkilât
ahval ve şeraiti haziranın lüzum gösterdiği tebeddüldün
icrasına kâfi ve müsaid idi.
Konferans, ilk içtimamda, bu noktai nazarı kabıd et-
di ve bu mühim kararın itasından sonra, vilâyata verile­
cek serbestti idare sahai mahdude ve muayyenesinde de
i’tilâfı düveleynin idamesi takarrür eyledi.
(Avrupa) murahhasları Babıâli ile münasebata giriş-
miyerek kendi aralarında tatbik olunacak nizamatı esa-
siyeyi müzakere ederler iken Kont (Arıdrassy) nin nota­
sında muharrer ve mütaleatı vilâyat kanununun ahkâmı
esasiye sini nazarı dikkate aldılar ve «ahalinin kendi
menfaaterine âid umun hükümete daha hakikî bir su­
retde iştirakleri ve müslümanlarla Hıristiyanların milsd-
satı tammesi esasına müstenid bir hakkı intihab te’miniyi
esbabını taharri et diler. Bu suretle cereyan eden mii-
zakerat neticesinde biri bir vliâyet halinde birleşdirilen
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA or

(Hersek) ve (Bosna), diğeri merkezleri Sofya ve Tır-


nova olmak üzere iki büyük kısma ayrılan ( Bulgaristan)
için iki nizamnâmei esasi tanzim adildi.
Bu projelerden birincisinin başlıca mevaddı berveç-
hi âti idi:
Birkaç mahalle veya karyeden müteşekkil nahiye,
cikz’i tamı iraûe olacak ve her nahiyede a’zası ahali ta­
rafından müntehab olup evkatı muayyenede içtima’ eden
bir meclis, ekseriyyeti ahalinin mezhebinde olmak ilzere
dört sene müddetle meclisi mezkûr tarafından intihab
edilen müdir bulunacak idi. Nahiye meclisinin kendi a’ -
zası meyanmdan tefrik edeceği iki kişi sureti daimede
müdirin nezdinde bulunarak müşavir sıfatiyle idarei u-
mura muavenet eyliyecekdi.
Birkaç nahiyed.en teşekkül eden sancak, valinin in­
hası üzerine Babıâli tarafından ta’yin olunan bir muta­
sarrıf veya kaymakamın ziri idaresinde bulunacakdı.
Sancak mutasarrıfları, nahiye müdirleri gibi, ekseriyyeti
ahalinin mezhebinden olacak v e kısmen meclisi vilâyet­
çe müntehab iki müşaviri mutasarrıfın refakatinde ifayı
hizmet eyliyecekdi.
Vilâyetin re’si idaresinde düveli zaminenin inzimamı
muvafakatleriyle beş sene için Babıâli tarafından mansub
bir vali' bulunacakdı; vilâyet merkezinde evkatı muay­
yenede içtima’ etmek -iizere teşkil edilecek meclisi umu-
mîi vilâyet a’zasının iki humsi müslüman, iki humsi or-
todoks, bir humsi katolik olacaktı. Meclisi umumii vilâ­
yet tarafından intihab olunan bir hey’ eti idarei dâime
valinin nezdinde buunacak ve cemaatı muhtelife riiesayı
ruhaniyesi bu hey'etin a’zayı tabiiyyesinden addedüe-
cekdi.
Nahiye müdiri ile müşavirlerinden mürekkeb sulh
mahkemeleri, hey’eti idarenin karariyle vali tarafından
20-2 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

ta’yin olunan lâyengazil ahkâmdan müreklceb bidayet


mahkemeleri, düveli damine süferasınm inzimamı muva­
fakatleriyle Babıâli tarafından intihab edilen ve kezalik
lâyengazil olan a’zadan mürekkeb bir mahkemei istinaf
teşkil kılınacakdı.
Jandarma tensik edilecek ve müslüman ve hıristiyan-
lar mikdart nüfusları nisbetinde jandarmaya kabul edile­
cekler idi.
İki vilâyete ayrılan (Bulgaristan) için tanzim edilen
nizbamnâmei esasî (Bosna - Hersek) nibamnâmesinderi
pek az farklı idi; bu nizâmnâmede bilhassa valinin hıris-
tiyan olacağı, meclisi umumu vilâyet a’zasınm nahiye
meclisi a’zası tarafından intihab edileceği, nahiye mecli­
sinin de emlâk sahibi olan veya hükümete bir vergi te'-
diye eden ahali ile ruhban ve muallimiyn tarafından vıün-
tehab a’zaman mürekkeb bulunacağı ta’yin ve tasrih edil-
mişdi.
Hülâsa, (Bosna - Hersek ) ile ( Bulgaristan) a verilen
imtiyazatı mahalliye - Giridde olduğu gibi - intihabatm
vilâyatı mezkûre ahalü muhtelifesinni nüfusu nisbetin­
de icrası esasına müstenid olup mecalisi idare ve meha­
kim a’zalığının bu nisbet dahilinde intihabını, asakiri ma­
halliye ihdasını ve beynelmilel bir komisyonun nezareti
muvakkatesini mütezammındı. Maksad, ademi merkezi­
yetin, ya’ni vilâyatm hükümeti m erkeziyeye sıkı sıkıya
merbut olması usulüne ne kadar uzak ise istiklâl fikrin­
den dahi o derece ba’id bulunan bir usuli idarei vilâyetin
tatbiki idi.
Hükümeti Osmaniye, konferansın tekliflerinden kıs­
mı a’zamını ve bilhassa valilerin düveli zaminenin muva­
fakatleri istihsal olundukdan sonra ta’yinlerine ve bey­
nelmilel kontrol komisyonunun müdahalesine müteallik
olanlarını reddetdi. Bu mes’elede gösterdiği inad ve ıs­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞ a .

rar, ya (Avrupa) kabineleri arasında bir ihtilâfı hafinin


mevcudiyetine hükmetdiğine, yahud (İngiltere) nin pek
ayan olan mesleğinin an samimülkalb ta’kib etmemekde
olduğunu zan eylemesine atfolundu. Hattâ Babıâlinin
{Londra) dan mukavemete teşvik yollu ihtaratı hafiyye
aldığından, münasebatı siyasiyenin inkıtaı halinde ( İn­
giltere) nin muaveneti maddiyyesi va’d edildiğinden bile
şübhe edüdi.
Her ne ise, (Avrupa) murahhasları tanzim etdikleri
projeleri Babıâliye kabul etdirmek için beyhude çalış-
dıkdan sonra 1877 senesi Kânunusânisinin 20 inci günü
Dersaadetden müfarakat etdiler.
İkinci defa olarak, muharebenin zuhur edeceğine
şühbe kalmamışdı. (Rusya) hükümetti askerini hali se­
feri berriye vaz’ ediyor, Devleti Osmaniye de bunu gö­
rerek mukabeleye hazırlanıyordu. Maamafih (Petersburg)
kabinesi ile ( İngiltere ) Hariciye Nezareti arasında yeni­
den müzaherata başlandı; (Rusya) hükümeti Dersaadet
konferansı mukarreıatı evveliyesinin Babıâlice bilâ te­
ehhür kabul ve icra olunması hususunda ısrar eyliyor­
du. ( İngiltere) hükümeti konferansın hey’eti umumiye-
since kabul edilmiş olan ıslahatın lüzumunu tasdik et­
mekle beraber Avrupa programının mevkii tatbika va^ı
için Hükümeti Osmaniyeye bir sene mühlet verilmesini
teklif ve umumen arzu edilen sulh ve müsalemetin mu­
hafazası için de her şeyden evvel (Rusya) ile Türkiyenin
mütekabilen terki silâh etmeleri lâzım geleceğini beyan
etdi.
Bu müzakeratda bulunmak üzere 1877 senesi Mar­
tında ( Londra) da yeni bir konferans daha toplandı.
Martın 31 inci günü imza edilen bir protokolde deniliyor
k i : «Şarkda sulh ve , müsalemeti te’mine teşebbüs eden
devletler, maksada vüsul için en emin vasıtanın Türkiye-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

deki ahalii gayri müslimenin ıslahı ahvalini ve Bosjıa -


Hersek ve Bulgaristanda tatbik olunacak ıslahatı ehem-
miyyeti fevkalâde ile. telâkki eylediklerini sureti kat’iy-
yede beyan ve te’yid etmekden ibaret olduğunu tasdik e-
derler... Hükümeti Osmaniyenin mevaidi ne suretle mev'
kii icraya konulacağını anlamak için bu babdaki icraâta
safirleri ve konsolosları vasıtasiyle nezaret etmek niyye-
tindedirler. Bu def’aki ümidleri dahi boş çıkar ve hıristi-
yan tebeai şahanenin ahvali, ara sıra şarkın sulh ve asa­
yişini ihlâl eden ihtilâfın tekerrürüne mâni’ olacak suret-
de, ıslah edilmez ise o zaman devletler böyle bir halin ken­
dilerinin ve ( Avrupa) nm menafiiyle kabili tevfik olma-
dığını i’lân eylemeği vazife addederler. Bu takdirde aha­
lii gayri müslimenin refahı halini ve sulhı umumîyi te*~
mine en ziyade medar olacak tedabir ve vesaiti müştere­
ken kararlaşdıracaklardır. »
«Bu beyannâmenin şiddeti meali, düveli garbiyenin
(Rusya) yı teskin etmek ve zuhuri harbe mâni’ olmak
azmi kavisinde bulunduklarını gösteriyordu. Şübhesiz
ki - Fransa ve Almanya muharebesini müteakib devlet­
lerin Babıâliyi yalnız başına bıraktıkları zaman kasir
dahili hesab edilmek üzere - son yirmi sene zarfında dü­
veli muazzama, Türkiyeye karşı olan muamelelerinde,
(Londra) protokolünde muharrer nezareti bilfiil icraya ka­
rar vermişler gibi hareket etmişlerdi. Maamafih 1856
(Paris) muahedenâmesi ve bununla birlikde padişahı ıv-
m un dâhiliyede müdahalei ecnebiyeden masun bırakan
9 uncu madde ahkâmı muhafotza edilmişdi. Türkiye için
ne kadar az müessir olursa olsun, bu madde, (Londra)
protokolü ile zımnen münfesih oulyordu; çünkü yukarı­
da görüldüğü üzere protokol, maddei mezkûre ahkâmına
mugayir bir esas vaz’ etmişdi: Bundan sonra devletler
1876 senesinde kendilerine resmen tebliğ edilen ıslahat
programının sureti icrasına bizzat nezaret edeceklerdi. Bu
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 205

program ise - 1856 ıslahatı hattı hümayunu gibi bilcüm­


le tebeai Osmaniyenin hukuku siyasiye ve medeniyesini
te’min eden bir kanunu esasî olduğu için şuubatı idarei
Osmaniyeden hiç biri ecnebi kontrolünden kurtulamıya-
cak demekdi.
Babıâli (Londra) konferansının, (Ruşya) hükümeti
tarafından cem’ ve tahşid edilen askeri dağıtmamak hu­
susunda ısrar edilmesi üzerine, akim kalacağı hülyasına
düşmüş ve hattâ Dersaadet konferansı mukarreratınm
zaten herkesçe ma’lûm olan sureti reddini meclisi meb
usana tasdik etdirmişdi. ( Londra) protokolü neşredildiği
■zaman hatasını gördü, fakat kendisini toplıyacağı yerde
bilâkis meclisi meb’usanm kararı hükümetin vazifesi ne
olduğunu irae etdiğini mağrurane i’lân eyledi. Savfet
Paşa 9 Nisan 1877 tarihli tahriratı umuımiyesinde diyor­
du ki: «Hiçbir mütalea bizi vazifemizden inhiraf etdire-
m,ez. Va’dolunan ıslahatı icra edeceğiz ve bu babda vilâ­
yet, mezheb, sınıf farklarını aslâ nazarı dikkate almıya-
cağız. Eğer (Rusya) terki teslihat ederse biz de askeri­
mizi dağıtdırınz. Fakat (Avrupa) nin Paris muahede-
nâmesi ve hukuku düvel hilâfına olarak bize kabul etdir-
'mek istediği vesayeti muhakkiraneye şiddetle i’tiraz e\-
deriz. »
Bu beyanatdan birkaç gün sonra, (Rusya) impara­
toru olmuş meyvayı devşiriyor, ya’ni ordusuna «düveli
muazzamanm mesaü müşterekesi, hüsni rıza ile istih­
sale kâfi gelmiyen şeyi cebren elde etmek için» hududu
Osmaniyi tecavüz etmesini emrediyordu. [I].»
Said Paşanın hatıratında bu bahsi alâkalandıran şu
satırlar vardır:
«.Hüdavendigâr valisi iken me'zunen avdet etmişdim.
İki gün sonra Safvet Paşanın ziyaretine gitdim. Yanında
[1] Türkiye ve Tanzimat,. Sahife 357—362. t
20 ü METJMED ES’AD SAFVET PAŞA

bir İngiliz zabiti var idi ki bizde Mahir Paşa nam v e Unva­
nını almışdı. Safvet Paşa o zabitle Şarkî Rumeli’ye mü­
teallik ba’zı hususatı müzakere ediyordu. Müşarünileyh
bu müzakere hilâlinde bana tdvcihi hitab ederek dedi
ki: «Müzakere etdiğimiz mevad harbin sebeb olduğu me-
saib cümlesindendir. Siz ve ben muharebeye muhalif
idik. Herkes kavga istiyordu.» Bu sırada Rüsumat Emini
Edib Efendi geldi. Safvet Paşa ona kendisiyle benden baş­
ka herkes muharebe tarafdarı olduğunu tezkâr etdikdeıı
sonra muharebeden ne neticeler cıkdığmı görsünler ze­
mininde şikâyetler eyledi. Ben de efendim Tersane kon­
feransında devletlerin teklif etdikleri şeyler eyâlâtı se-
lâse (Bosna, Hersek, Bulgaristan) bizden bilâhare katı
irtibat etmelerine netice verecek mesaili de şâmil gibi
idi. Anların kabulünden defaten imtina’ınız tevcih ka­
bul edebilir. Fakat konferans dağıldikdan, elçiler kat’ı
münasebet ederek gitdikden sonra da devletler bize- kar­
şı müsaadekârane hareketde bulundular. Londra proto-
lünü tebliğ eylediler. Anın kabul olunmamasına hiç ma’-
na veremem. Ben ihtida muharebenin aleyhinde bulun­
duğum gibi muahharen Londra •protokolü reddolu/mna-
maçını dahi ihtar etmişdim dedim. Bunnun üzerine' Saf­
vet PaŞa tağyiri vaziyet ederek dedi ki Londra protoko­
lü re’yimiz almmıyarak ittihaz olunmuş bir karan hâvi
idi. Âdeta bir hükmi gıyabî idi. Anı kabul etseydik dev­
letin istiklâli kalmazdı. «Musuros Paşa tarafından Hari­
ciye Nezaretine gelip zübde-tül-hakayıkm iki yüzüncü
sahifesinde sureti münderiç telgraf dahi Safvet Paşanın
fikrine mutabikdır. Ancak ben hâlâ o i’tikaddayım ki
protokolü dvelet kabul etseydi şu beliyyatm hiçbiri vâ­
ki’ olmazdı. Zayiatımız ma’neviyyat derecesinde kalır,
zayiatı maddiyye vukua gelmezdi, Rusya ise aradığı ga­
libiyete nâil olamadıkdan haşka politikasında mağlûb o-
lurdu. Biz devletlerin nesayihini hüsnı telâkki etmekle
MEHMED ES’AD SAFVET PAÇA 207

anların hakkımızda muavenetlerini teshil ederdik. Ya-


hud kendimizi devletlere karşı haklı ve ma'zur göstermiş
olurduk. İstanbul konferansı bılâ netice dağildikdan son­
ra Londrada içtima’ eden konferansa devletlerin bizi id-
hal etmemeleri ise fi nefseleinir ma’kul ve tabiîdi. Farz
edelim ki Safvet Paşanın mülâhazası veçhile bu hale is­
tiklâli devleti muhil bir mes’ele nazariyle bakmak şa-
yanı teslim olsun te’siratı bidayeti emirde maddiyyatdan
ziyade ma’ne'vî olan bu mazarratı protoklün kabulü sı­
rasında ve kabulden sonra tedabiri hakimane ve mahi-
rane ile bertaraf etmek kabil değil miydi. Protokolün
reddi ise istiklâlimizi tehdid etmiş ve edecekdir. Muha­
rebenin esbab ve netayicine müteallik nazariyyat ve ef­
kârım bu merkezdedir [!]■»

Mehmed Arif Beyin eserine koyduğu bir haşiye, bu


hâdispye müteallik: olarak, Midhat Paşanın kendi ağzın­
dan durulup yazılmış olmak i’tibariyle büyük bir ehem-
miyyeti haizdir. Haşiye aynen şöyledir:
«Müsalâhadan sonra (Rus muharebesi) fakir me’mu-
riyyetle Girid ceziresine gitmişdim. Avrupada menfiyyen
sahra neverdi seyahat olan Midhat Paşanın vuku’ hulan
müracaat ve istid’ası iizerine Giride gelip ikamet etme­
sine müsaadei seniyye erzan buyurulmuşdu. Fakir Girid-
de iken Midhat Paşa da Giride muvasalat etdi. Evvele?
hiçbir münasebet olmadığı halde ahiren anın ve bizim
Giridde imtidadı ikametimiz cihetiyle bittabi’ muarefe
vhâsıl oldu. O muarefenin verdiği cesaretin şevkiyle dev­
leti böyle bir vartai hevlnake uğratmış olan şu muhare­
benin ikama sebeb ve mecburiyyet acaba nereden geldi
diye hâsıl olan merakı d ef için kendisinden sorulduğun-
da, bir ahi sert çekerek dedi ki: (Andrassy) nin lâyihası
ve İstanbul konferansının mukarreratı hep ayni fahiş bir­
[1] Sait Paşanın Hatıratı; cilt 1, sahife 12—13.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

takım talebatı zaideden ibaret olmasiyle bunu çeke çeke


bir derecei mümkineye kadar inceltmek ve kırılacağının
anlaşılacağı noktada bağlayı vermek lüzumu bittabi’ dev­
letçe daha evhen olacağı görülmüş ve buna dair tngiliz-
lerle de sureti hafiye ve mahremiyede söz edilerek ceva­
bı şafî de alınmış idi. Hattâ içtvmaatı siyasiye neticesi
olarak Devleti Aliyeye tebliğ olunan Londra protokolü
ki, metalibi vakıayı pek ziyade ehvenlendirmiş idi, işte
bu maksadı mühjmme melmi idi. O protoklün daha dev­
lete tebliğinden evvel bânim îstanbulu terkiz çıkmaklı­
ğım iktiza eylediğinden vapura bindirilip de Akdenize
doğru açıldığım esnada Londra mukarreratının bizce ne
şekilde telâkki olunacağını ta’yine medar olmak üzere
bana halef olarak kimin sadrâzam nasb olunacağı hale-
caniyle Brindizi’ye vâsıl olduğumda Edhem Paşanın nâili
möhri hümayun olmuş olduğunu telgraf havadisi olarak
orada işitdim. Vatanm uğrayacağı belâya ve musibeti
tezekkür ile âdeta dizlerimin bağı çözülerek bir tarafa
yıkıldım kaldım. El-uhde-tü-alerravî [1].»
\
Midhat Paşa; müncer olduğu akıbete bakarak, bu
sözlerle harb mes’uliyyetini üzerinden atmak istemişdir.
Ancka Salisbury’nin daha evvel bahis mevzuu edilen ve
«Tarih Vesikaları»» na aynen konulmuş olan mahrem,
mektubuna nazaran mes’uliyyetden kurtulmak Midhat
Paşa için, kolay değildir.
Daha sonra Paris sefirliğinde bulunan ve o sırada Vi­
yana sefiri olan Es’ad Paşa, harbin i’lânından evvel, Safvet
Paşanın oğlu Re’fet Beye gönderdiği 17 Kânunuevvel 292
tarihli mektub memleket dışında da harbi istiyeıüerhı bu­
lunduğunu göstermek i’tibariyle dikkate değer. Mektub
aynen şöyledir:
«Vatan ve devletin şu aralık giriftar olduğu beliyyei
[1] Başımıza Gelenler; sahife 16.
MFIHMKD ES’AD SAFVET PAŞA 209

azîme ezhanı bütün bütün tahdiş ediyor, acaba ne oldu


ve ne olacak deyu gece gündüz telgraf ve gazetelerin vü-
ruduna intizar ile vakit geçirmekdeyim. Avrupalulann
bu aralık tutmuş oldukları meslek hakikaten akıllara
hayret veriyor, düveli muazzamamn bize karşı tutdukları
yol ve kullandıkları lisanın derecei vehametini anlıyak­
madıklarına taaccüb olunur, bu ne haksızlikdvr, lâkin bu­
nunla beraber bizim için tariki selâmet y e’is getürmiye-
rek gayret etmek ve Rusyalu dostumuzun teşvik ve ilka-
âtiyle düveli müşarünileyhimin biçze cebren icra etdir-
mek emelinde bulundukları birtakım tekâlifi malâyutakı
reddetmekdir, bizim en büyük kusurumuz evvel ve ahir
Avrupalunun hak ve nahak birtakım metalebatme mü­
saade etmek oldu ve bu hal bizi şu şimdi bulunduğumuz
kerteye getürdü, bu da on on beş sene müddet Âli ve
Fuad Paşaların tutmuş oldukları mülâyemeti mesleki na-
savabının neticei vahimesidir. ö y le amma Rusyalu mu­
harebeye kıyam eder denilür ise bendenizce böyle birta­
kım şurut ve kuyud ile hükümet ederek bilâhare murdar
aImekden ise silâh bedest olarak hukuki mukaddese ve
hürriyetini müdafaa ederek meydanı muharebede tes­
limi ruh etmek her şeye müreccahdır ve böyle bir millet
mağlûb dahi olmuş olsa herhalde şan ve vekannı i’lâ et­
miş olur. Elhasıl mirim bizim için şimdiki halde ittihaz
olunacak mesleki iddiamızda sebatdır, eğer bundan zerre
kadar ayrılır ve haksız olarak kabul etdirmeğe çalışdık-
ları tekâlifi garibenin birisine müsaade eder isek işimiz
pek yaman olur, bu hususa dair burada hatmi kelâm ede­
rim. Zira yazdıkça hiddet tezayüd ediyor, kendimi ala­
mayıp birtakım söylemesini istemediğim şeyleri yazaca
ğım.»
3 — Safvet Paşanın Hariciye Nazırlıkları zamanın­
daki mühim mes’elelerden biri de murahhas sıfatiyle im­
zaladığı «Ayastafanos muahedesi» dir. Harb aleyhdan o-
14
210 MF.HMF.D ES’AD SAFVET PAŞA

lan Safvet Paşanın arzusu hilâfına olarak vükelânın, ek-


seriyyetin.ee verilen karar ve Abdülhamidin 'bu kararı
tasvibinden çıkan Rus harbi mağlûbiyetle neticelenince
sulh müzakeresini kararlaşdırmak vazifesi ona düşdü.
Edimede başlayıp Ayastafanosda neticelenen bu muahe­
denin tafsilâtı tallûku hasebiyle Ahmed Vefik Paşamın
tercemei halinde. ımevcud olduğundan burada tekrarına
mahal yok ise de kendisine taallûku ve ehemmiyyeti ci­
hetiyle Ali Fuad Beyin yazdığı aşağıdaki satırların ay­
nen nakli lüzumlu addedilmişdir:
- «Esnayı mükâlemede müşarünileyh bilhassa Bulga-
ristanın ta’yini şekli idaresi ve hududu mes’elesinde çok
uğraşıp Balkanlar Bulgaristana hudud olmak üzere öte
tarafdaki İslamların bu cihete, ve bu tarafdaki Bulgarla­
rın öbür cihete nakilleri hususunda ısrar etmiş ise de
Rusya murahhasları tarafından ruyi muvafakat gösteril­
memiş ve hiç olmazda Dersaadet konferansımda teklif
olunan hududun kabulünü en son mertebede dermiyan
eylediği halde esasi tahdidde Bulgar ekseriyyeti meşrut
olduğundan bahisle bu esasa göre hududun Akdenize ka­
dar inmesi lüzumunda ısrar edilmiş olup yalmz evvelki
teklifatdan Edirne ve Selânik şehirleriyle Edime civa­
rında ve sahilde kâin ba’zı kazaların Bulgaristan hududu,
haricinde bırakılmasına tahsili muvafakat edilebilmişdir.
Bu suretle İstanbul mevkii, Safvet Paşanın ta’ biri veç­
hile, Rumeli’de kâin eczayı sairesinden münfek olarak
Bulgaristan nısıf dairesi içinde bir nokta gibi kalm^-sdır.
Ayastafanos muahedesi düveli sairece duçarı i’tiraz ol­
mayıp da, Berlin muahedesiyle ta’dilâtı mümkine icra
kılınmamış olsa Rumeli’de payitahtdan münfek kalan ui-
lâyatm daha o zamanlar elden çıkacağı tabiî ve Rusya-
mn esası maksadı da bu idi. Şu halde Bulgaristan denim
inmemek şartiyle ve ta’viz suretiyle Makedonya cihetin-
ce fedakârlık ihtiyar olunarak eczayı memaliki yekdiğe-
MEHMED ES'AD SAFVET FAŞA 211
rinden tejrika mahal vermemek ehveni şerrreyn olurdu.
İhtimal ki Rusyalulann buna da yanaşmamasından, ve-
yahud diğer cihetlerden fedakârlık ihtiyarı göze alına-
mamasmdan dolayı bu yapilamamışdır. O vakit Başvekâ­
let makamında bulunan Ahmed Vefik Paşanın fikri ise
Rusyalunun tekâlifi anifesini bilâ münakaşa aynen kabul
edip muahedenâmeyi ele alarak Avrupanm karşısına çık­
mak imiş, «Lâkin maksadımı Safvet Paşaya anlatamadım»
dermiş [1].»
Ayastafanos muahedesinin akdi sırasında Safvet
Paşanın maruz kaldığı müşkilât ve temin ettiği muvaf-
fakiyyat hakkında Pariste çıkan Journal des Debas ga­
zetesinin 17 Mart tarihli nüshasında «5 Mart tarihile îs-
tanbuldan yazılıyor» kaydiyle çıkmış bulunan bir yazıda
demiliyirdu ki:

«İş hitam buldu. Vakıâ bu muvaffakiyyet General Iğ-


natiyef için şerefi mucibdir. Lâkin Safvet Paşa tarafın­
dan gösterilen mukavemet de, eğer Türkiye hakikî hiz­
metlerden memnuniyyet duyulan bir memleket olsaydı,
bu cesur ve ehliyyetli devlet adamına vatanının minnet
ve şükranını da’vet etmesi lâzım gelirdi.
«.Zavallı paşanın dediği gibi bu «zahmetli müzake-
rat» m tarihçesi bi rgün tafsilâtiyle nakil ve hikâye edile­
cek, zeki ve mahir bir avukat olan ve Ceneral İğnatiyef
tarafından «tatlı dil = langue doree» diye tavsif edilen
Mösyö Tarim’in yardımile Safvet Paşanın, gerek Babıâli
ve ger&k saray cihetinden uğradığı müşkilâtı - mariz
haline ve ye’sü füturuna rağmen - nasıl meşkûr gayret­
ler haline koymak çaresini bulduğu görülecektir. Her
saat biribirini nakız emirler veriliyordu. Türkiyenin baş­
vekili ona: «Ba iradei seniyye imza ediniz /» diye yazıyor,

111 ServetifGnun, numara 78—1550.


2*2 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

bir saat sonra da «imbza etmeyiniz!» emrini veriyordu.


Safvet Paşa işi bitirmediğinden dolayı âsi, serkeş addo­
lunuyordu. îşi intaç ettiğinden ve Ahmed Vefik Paşa
«Ölümümüz ilm ü haberini imza ettin» dediğinden dolayı
da yann belki geneaâsi, serkeş » sayılacaktır. Pekâlâ, ama
büyük adam maslahatı ne için bizzat deruhde etmemişti!
tercemana ölüm korkusu vermiştir.»
«.... Zavallı Safvet Paşa, muahedenin bazı teferrua­
tını Ceneral İğnatiyef ile müzakere için, vakit vakit A-
yastafanosa dönmeğe mecburdu. Fakat gejne Ceneral İğ­
natiyef in ta’ birince, Türklerin şimdiye kadar imzcdadtlc-
ları bu ,en şerefli muahede usulüne tevfikan ikmal ve
: ûrkçeye terceme edilmiş ve rivayete göre Rus murah­
hası, Rauf Paşa da beraber olduğu halde bugün (7 Mart)
Petersburg’a hareketle mesaisinin semeresini metbuuna
takdime mecbur bulunmuştur.
«... Ceneral İğnatiyef bit gün Ayastafanosta Safvet
Paşanın oturduğu evin kapısında İngiliz tercümanına te­
sadüf ederek hiddetle: «Burada ne işiniz var? Hâlâ bana
karşı muharebe, hâlâ bana mâni mi ika’ ediyorsunuz. Si­
zi tevkif ve idam etmemden sakınınız» demiştir. Bu söz
tercümana ölüm korkusu vermiştir.»
Mehmed Arif Beyin «Başımıza Gelenler» adlı ve çok
kıymetli eserinde dikkate değen aşağıdaki satırlar var­
dır :
« Fakir muharebeden sonra Istanbula geldiğimde işit­
tim ki: Rusya devleti evvelce ilerliyerek Devleti Aliye
memleketlerini istiâ etti. Sonra da Devleti Aliye orduları
Anadoluda Rusya ordularını hududa kadar sürdü. Rume­
li'nde de Rusya ordusu Tunayt geçerek âlemi velveleye
verdi. Demek ki tarafeynin de namusu askerîsi henüz mah­
fuzdur. Şu halde âtide münasebetsiz bir vaziyette bulu-
■nulmdktan ise şimdiden sulh edilmenin çaresine bakılsa
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

diye düveli muazzamadan bazıları tavassut etmek azmin­


de bulunmuşlarsa da bizim hey’eti idare: Biz daha çok
işler göreceğiz, ve hattâ düşman memalikinden bazı yer­
ler de fethedeceğiz mütaleaî nakısa veya emeli 7ıci­
miyle kabul etmemişler imiş. Hattâ ahiren muharebe
hitam bulup da tarafeyn murahhasları vasıtasiyle Ayasta-
fanosta muahede yapılırken hudutlarca bazı izahat ver­
mek için Bayezid kolordusu erkânı harbiye reisi Kütah­
yalı Akif Paşa bizim murahhasların refakatine me’mur
idi. Fakir Akif Paşadan işittim ki, bir gün o vakit Ha­
riciye Nazın bulunan Safvet Paşa ile bir arabaya bine­
rek Ayastafanosa gider ve hali hazır üzerine dertleşerek
lâkırdı eder iken Safvet Paşaya sormuş ki, iş bu pereseye j
gelmeksizin Rusya devletiyle sulh etmek imkânı yok mu
idi ve acaba, o yolda bir teşebbüs vuku’ bulmadı mı?
Nazırı müşarünileyh de: A gözüm! İmkân yok mu idi ne
demektir? Âdeta mütevassit bulunmak me’mul iken biz o
teşebbüsü reddettik de şimdi de bu felâkete giriftar ol­
duk, demiş de gözlerinden yaş dökmüş olduğunu Akif
Paşa nakleyledi idi. Harbin vukuuna sebebiyyet veren­
lere beş yüz değnek vurulmak lâzım gelir ise akdi mü-
salâha için mütevassit aramak teklifini reddedenlerin
kurşana dizilmeleri iktiza ederdi. Her ne hal ise çıkacak
kan damarda durmaz. Hükmü kaza ve kaderin tedbir ve
tefdkkür ile önüne geçilmez diyelim de müteselli ola­
lım [1].»
4 — Safvet Paşanın Hariciye Nazın sıfatiyle imzala­
dığı muahedelerden biri de Kıbnsın İngilizlere terki hak-
kmdaki muahededir.
İngiltere hükümeti, Rusyanın Anadolu’da ele geçirdi­
ği mühim mevkilerden istifade ederek daha başka yerleri
de almak suretiyle ilerlemesine mâm* olmak bahanesiyle,
[1] Sahife 261 - 262.
214. MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

tedafüî bir ittifak yapılmasını ve buna mukabil Anadolu’­


yu müdafaaya saih askerî ve bahrî bir merkez haline ge­
tirirsek üzere Kıbrıs adasının kendi idaresine bırakılma­
sını teklif etdi. Safvet Paşanın haberi olmaksızın Başvekil
Sadık Paşa ile Ingiliz sefiri Sir Layard arasında takarrür
'eden anlaşma sureti Hariciye Nazın sıfatiyle ona da im­
za etdirildi.
13/26 Mayıs 1878 tarihli olan bu anlaşmanın sureti:
«Eğer Batum ve Erdehan ve Kars veyahud bunlardan
birisi Rusya devletinin yedi tasarrufunda kalıp da ’ilervr
de devleti müşarünileyha müsalâhai kat’iyye ile ta’yin o-
lunan arazinin haricinde olarak Memaliki Şahâneden bir
mahalli istilâ etmek dâiyesinde bulunur ise İngiltere dev­
leti zikrolunan mahallin silâh kuvvetiyle muhafalzası için
zâtı şahâne ile ittifakı taahhüd eder ve buna mukabil zâtt
padişahi dahi Anadolu kıt’asmda bulunan hıristiyan vc
sair tebeanın hüsni idare ve himayeleri hakkında beyn edr
devleteyn muahharen kararlaşdırılmak üzere ıslahatı lâ-
zımenin idhal ve icrasını İngiltere devletine va’deder ve
devleti müşariinileyhayı kendi taahhüdünün ifası esbabını
te’mine muktedir eylemek üzere Kıbrıs ceziresini knndu
tarafından tasarruf ve idare olunmak üzere başkaca ola­
rak devleti müşarünileyhaya tahsis ve ta’yine muvafakat
buyurur. 26 Mayıs 1878.*

Ali Fuad Bey, bundan bahsederken Safvet Paşanın


anlaşmayı nasıl imzaladığını da, kendi ifadesine atfen,
şöyle yazıyor:
«Safvet Paşa mabeyne da’vet edilip yapılmış olan
i’tilâfnşmenin lieclilimza Sadık Paşa tarafından kendisi­
ne i’ta olunması üzerine ba’zı mülşhazat beyanına kıyam
edince hazırı bilmeclis olan Sefir Layard «no! nol no!»

[1] Servetifünun, numara 76—1550.


MEHMED ES’ a d safvet paşa 215

zştı şahane buna muvafakat etmşidir, mütalea beya-


nına mahal yokdur diye şiddetle muhalefetde bulundu­
ğunu ve kendisi de mademki iş olmuş bitmiş ve beyanı
mütaleaya hakkım yok imiş, o halde beni buraya niçin
çağırdınız diye mukabele eylediğini Said Efendi merhu­
ma hikşye etmişdir. Fakat binneticâ yine i’tilâfnâmeyi
imza eylemişdir [1].»
Safvet Paşa, kendisinden gizli olarak yapılan ve mem­
leket terkini ihtiva eden anmaşlamaya karşı sonu imza
ile biten i’tiraz ile kalmamalı idi. Fakat teesüf olunuru ki
faziletli ve namuslu bir devlet adamı olan Safvet Paşa,
Rusya ile harbi intaç eden telgraf gibi, bunu da imzalamış
ve bu suretle büyük mevkiini küçültmüşdür.
îngilterenin el çabukluğu ile ele geçirip kendi mem­
leketinde bile psk hoş bir suretde karşılanmamış olan bu
mes’ele birçok emsali gibi son zamanlara ‘kadar sürüp ge­
len ilişikli işlerden olduğu için birinci umumî harb sonun­
daki sulh müzakeresinde görüşülecek mes’eleler arasında
bunun da bahis mevzuu edilmesi hükümetçe düşünülmüş
ve ötekiler gibi bunun için dahi Hariciye Nezaretince mü­
tehassis iki zata bir rapor hazırlandırılmış idi'. Süferayı
Osmaniyeden Rum beyoğlu Fahreddin ve Roma sefiri ke­
biri Nâbi Beyler tarafından hazırlanıp mahdud mikdarda
basdınlan 1 Eylül 1334 tarihli raporda Kibrisin tarihine»
dair kısaca ma’lûmat verildi'kc^sn sonra terk mes’elesinin
izahına girişilerek, bugün bile kıymetini muhafaza eden fi­
ştirler ve mütalealar yürüdülmüşdür. Deniliyor ki:
«1876 senesinde Rusya devleti ile vuku ’ bulan muha­
rebe Devleti Osmaniye için mağlûbiyetle hitam/ bulmuş ve
Ayastafmıosda. akdolunan mukaddimatı sulhiye ahkâmı
ise tdhammülfersa bir halde bulunmuş olduğundan ol za­
man henüz Mısır mes’elesi tehaddüs etmemiş olduğu gibi
Rusya hükümeti bütün Asyayı istilâ eylemek ve îngiliz-
[1] Servetifünun, No. 76-1550.
216 MF.HMKD ES’AD SAFVET PAŞA

leri Hindistandan tard etmek ve İstanbul'u yedi zabtına


geçirmek gibi âmâli harisâne perverde etmekde olmasına.
mebni İngiltere hükümeti Rusya-nm kesbi kuvvet ve te­
vessü’ etmesini arzu etmeyip Devleti Osmaniye lehinde
olarak Ayastafanos mukaddimatı sulhiyesinin ta’ dili ah­
kâmı zımnında bir kongre içtimai hususuna bezli mak-
deret etdiği gibi donanmasını Çanakkale sinden idhal ile
akdemce Rus ordusunun îstanbula girmesine mâni’ oldu­
ğundan ve 1876 vekayii elîmesi üzerine büsbütün kesbi
azamet eden Rusyanın kesri haysiyyet ve nüfuziyle gali-
biyyetinden istifade edememesini arzu eylediğinden bit­
tabi’ Devleti A liyeye karşı bir vaziyyeti hayırhahanede bu-
lunmakda idi. İngilterenin ittihaz eylediği bu siyasetden
Devleti Osmaniyenin müstefid olması derkâr olmakla be­
raber bu hareketini sırf Devleti A liyeye karşı perverde
etmekde olduğu hissiyyatı dostane neticesi gibi göstererek
Babıâliden Kıbrıs ceziresinin kendusine terk ve ihrleaı
esbabına tevessül etmşidir.
1878 senesi Mayısının yirmi üçüncü günü İngiltere
sefiri Mösyö Layard Babıâliye gelerek ol vakit Başvekil
bulunan Mehmed Rüşdü Paşaya devleti tarafından almış
olduğu bir kıt’a tahriratı mahsusayı kıraet ve Rusya dev­
leti İngiltere kabinesinin kendusine vâki’ olan teklifin i
kabule miıstaid göründüğünü ve Bulgaristan hududunun.
Balkanlara hasrına muvafakat göstereceğini beyan ile A-
nadolu’da vâki’ Kars ve Erdehan ve Batum veyahud bun­
lardan biri devleti müşarünileyha tasarrufunda kalır) da
muahedei kat’iyye ile kendusine ta'yin olunacak arazi ha­
ricinde olarak Memaliki Şahâneden diğer bir mahallin zabt
ve istilâsı dâiyesine düşerse İngiltere devleti i’mali kuvvet
silâhiye ile bunun muhafazası zımnında zâtı hazreti pa-
dişahi ile ittifakı taahhüd edeceği ve buna mukabil ol ha­
vali ehalii İseviye ve sairesi haklarında ıslahatı lâzımenin
ifasına himmet buyurulacağmın va’d olunmasını ve bir de
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

işbu ittifakın icrayı mukteziyatına muktedir olmak için,


devleti müşarünileyhaya K ıbns ceziresinin tasarruf ve ida­
resi tefviz kılınmasını taleb etmişdir. Babıâli ol vakit ga­
yet müşkil bir mevkide bulunmakda idi. Ayastafanos mu-
kaddimatı sulhiyesinin hâvi olduğu şerait gayet ağır ol­
duğu halde kerhen imzaya mecburiyyet hâsıl olmuş ve
kablelmuharebe i’lânı iflâs ile konsolid faizlerinin te’diye
edilmiyeceğini i’lân etmesiyle bütün Avrupa efkârı umu-
miyesini kendi aleyhine çevirmiş olduğundan hiçbir dev-
letden muavenet ve müzaheret göreceğine ümidvar değil
idi.
Kibrisin Ingiltereye terk ve ihalesi hakkında Mehmed
Rüşdü Paşa kabinesinin 3 Cümad-el-dhire 95 tarihinde
huzuru padişahiye takdim eylediği mazbatada deniliyor
ki: «İngiltere devleti hükümeti seniyye hakkında olan ef­
kâr ve niyyatı hayırhahandsinin şimdiye kadar pek çok
âsarını delâili fi’liye ile isbat eylemiş ve alelhusus bu
kerre Rusya devletiyle akdolunan mukaddvmatı sulhiye
mukavelesinin hâvi olduğu ahkâmı muzırrei ma’lûrm
sair devletler tarafından sükût ile geçişdirilmek üzere
olduğu halde devleti müşarünileyha mukavelei mezkû-
renin bir kongreye konup orada her maddesinin başka
kaska müzakeresine Rusya devleti tarafından muvafakat
olunmadığı takdirde mukavelei 'm/ezkûrenin İngiltere
devleti nazarında kedjdemyekûn halinde tutulacağını ve
bununla beraber icrasına tesaddi olunacak olursa fi'len
muhalefet edeceğini Rusya hükümetine i’lân etmiş ve sa-
lifülbeyan mukavele şeraitinden Bulgaristamn hududu
vesi’ası ve Anadolu’da birçok mahal ve, mevakiin Rusya-
ya terki misillû başluca maddeleri hakkında olan i’tira-
zatını serd ve beyan ile beraber terviç ve te’yidi müddea
•zımnında derhal tedarikâtı harbiyeye teşebbüs etmiş ol­
duğundan devleti müşarünileyhanm işbu muhalefeti şe­
didesi Rusya devletine pek giran gelerek bu teklifi sa-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

vuşdurmağa çalışmış ise de tngiltereniri bu babda. her


türlü fedakârlığı ihtiyare hazır olduğunu ve muahedei
mezkûrenin kongreye vaz’iyle ahkâmı münderecesinin
tamamiyle mevkii bahis ve müzakereye konulması iddi­
asında ısrar gösterdiğini cezm ile devleti müşarünileyha
ile muharebeye girişmeği göze kesdiremiyerek elçii mü­
şarünileyhin ifade'sine göre bu kerre Bulgaristan hudu­
dunun Balkanlara hasrı cihetine esasen muvafakatini be-
yan ile sair gûna ta’dilât icrasmca olan isti’dadını dahi
göstermiş olduğundan ve Bulgaristan hududunun kasn
ve Sırbistana terk olunan ba’zı mahallerin istirdadı ve
Karadağa terki teklif olunan mahallerde ta’dilât icrası
maddeleri Devleti Aliyece mesaili hayatiyeden olup bun­
ların suveri maraziyede tesviyesine muvaffakiyyet Ru­
meli kıt’asımn yeniden feth ve teshiri demek olacağı re­
hini rütbei bedahet olmasiyle İngiltere devletinin Devleti
A liyeye şu yolda olan hizmeti azimesi ve ilerude vuku'
bualbilecek tahattiyatı men’ için akdi ittifaka mübadereti
memnun olacak mevaddandır. »

Mösyö Layard Kıbrıs ceziresinin İngiltere devleti ta­


rafından taleb olunmasının sebeb ve hikmeti olarak ifa-
datı âtiyede bulunmuşdur:

«İngiltere devletinin Aifcdenizde eşya ve mühimmat


ve asker ikamesiçün Malta ceziresinden başka müstem-
likâtı almayıp cezayiri sebi’le bu maksad için pek elve-
rşili olduğu halde her nasılsa mukaddema Yunana terk
edilmiş ve bu k&rre şiddeti lüzumu hissolunmuşsa la is­
tirdadı kabil olamıyacağmdan diğer münasib bir mahrıl
araşdırıldıkda mezkûr Kıbrıs cebiresinin gerek Suriye
sevahilîne ve gerek Anadolu’nun lüzumlu olan cihetine
kurbıyyeti bulunduğundan İngiltere devleti orada icab ey­
lediği halde lâzım gelen mahalle sevk edebilmek için mik-
dan kâfi asker ikame edeceği ve külliyetlû mühimmatı
MEHMED ES’AD SAFVET^ PAŞA 219

harbiye ve levazımatı askeriye bulunduracağı velngiHere


şimdiye kadar Avrupa devleti sıfatiyle hareket edip hal­
buki Asya kıt’asında Hind gibi bir hıttai azimeye malik
ve mutasarrıf olup orada tahtı tabiiyyetinde bulunan nü­
fusun mikdarı Rusyanın nüfusı mevcudesinin iki mislin­
den ziyade bulunduğu ve bu ana değin Hindistanda is­
tihdam eylemekde olduğu asakiri Avrupa kıt’aşında. kul-
lanması kanunen gayri mücaz iken bu kerre parlemento-
ca buna muvafakat olunmasiyle bundan böyle Hindden
istenildiği kadar asker celb ve istihdamı mümkün olacağı
cihetle cezirei mezkûrenin «ciheti mülkiyyeti yine Devleti
Aliyece» baki olup İngiltere devletinin zabt ve idaresin­
de bulunduğu müddetçe şimdiye kadar masarifi idarei
i
mahalliye çikarîldikdan sonra her sene ne mikdar vari­
dat alınmakda ise bu devleti müşarünileyha tarafından
sene besene hazinei celileye ,te’diye ve ifa kılınacakdır.»
İngiltere tarafından taleb olunan Kıbrıs cebiresinin
tasarruf ve idaresiçün bir müddet ta’yin olunmaması ve
kongrede her şeyi kararlaşıp imza olunmasını müteakib
îngilterenin cezirei mezkûreyi tahtı idaresine almasının
sair devletlerin i’tirazlarını mucib olması, Rusya devle­
tinin kongrede edeceği fedakârlıklardan nedametle ka­
rarları kabul etmiyerek İngiltere ile muharebeyi göze
kesdirmesi ihtimali ve hükümeti seniyyenin yeniden bir
muharebeye girişmesi pek müşkil olması ve kongrede
iş bitdikde,n sonra Îngilterenin cezirei mezkûreyi ziri ida­
resine alması Avrupaca acib gözükeceği misillû Avustur­
ya devletinin dahi şimdiki halde muvakkat suretiyle as­
ker idhal etmek istediği Bosna ve Hersek kınalarında da­
imî surette yerleşmek isityeceği ihtimalleri Babıâlice na­
zarı i’tibare alınarak Kıbrıs ceziresinin asker ve mühim­
mat için depo makamında kullanılmak üzere her m va­
kit Rusya devleti tevsii memalik dâiyesine düşer de ken­
disine i’lânı harb olunursa ol vakit İngiltere devleti ta­
220 w m im ES’AD SAFVET PAŞA

rafından tahtı idareye alınması daha münasib ola­


cağı ve bu suretle hiçbir devletin i’tiraz >edemiyeceği Ba-
bıâli tarafından İngiltere sefirine cevaben ifade kılınmış
ve kabul ve tasdik olunmak üzere i’ta eylediği varakaya
bu mealde bir fıkra ilâvesi tahlif olunmuş ise de mumai­
leyh varakai mezkûreye bir gûna kayıd ve şartı hâvi
ibare dercine me’zun olmadığını ve Pazartesi günü Lon-
drada akdi meclis olunacağından red veya kabulü hâvi
her ne cevab verilecek ise Pazar akşamı behemehal ken­
disine tebliğ edilmek lâzım geleceğini beyan etmışdir.
İngiltere sefirinin şayed Kıbrıs hakkındaki teklifi Babı-
âli tarafından red olunacak olursa Devleti Aliyece veha-
meti mucib olacağı ve kongrenin dahi içtima’ edemiyece­
ği yollu tehdidatı ve bu surete muvafakat olunduğu tak­
dirde Rusyalüların üç güne kadar İstanbul havalisinden
çekilecekleri gibi beyanatı ve içinde bulunmakda olduğu
halin müşkilâtı hükümeti seniyyeyi cezirenin Ingiltereye
terki hakkındaki teklife muvafakate mecbur etmiş ve bu
hususda hey.’eti vükelâca tanzim kılınan mazbata atebei
ulyaya takdim kılınarak «mucebince icra olunsun» iradci
seniyyesiyle Babıâliye iade olunmuş olmağla Ingiltere-
nin taleb eylediği varaka imza edilmişdir.
Rusya muharebesinin tevlid eylediği netayiçden en-
dişenâk olan Babıâli kendisine ibrazı meveddet ve mü­
zaheret eden ve Ayastafanos mükaddimatı sulhiyesinin
muhtevi olduğu ahkâmı muzırreyi ta’dile bezli sa’y ede­
ceğini va’d eyliyen İngiltere hükümetine karşı hareket
etmek ve talebini red eylemek ve devleti müşarünilmiha-
yı kendusine düşman etmek hal ve mevkiinde değil idi.
Fakat îngilterenin bu hareketi bütün Avrupa efkârı u-
mumiyesince ve Amerikada takbih edildiği gibi îngilte-
rede bile sui te’sir hâsıl eyledi ve sırf kendi menfaati nok-
tai nazarından hareket ederek Rusyanm kesri nüfuz ve
tevsii memalik etmesine mâni’ olmak maksadiyle ittihaz
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 221

eylediği siyaset Devleti Aliye lehinde olmasından istifade


ile Kıbrıs ceziresini kendusine terk ve ihaleye hükümeti
seniyyeyi icbar etmek İngiltere gibi bir devleti cesimeye
yakışır hallerden değil idi. [1].»
Ingiltene hükümeti anlaşmanın hâsıl edeceği fena te’-
sirleri göz önüne alarak pek ziyade gizli tutulmasını Babı-
Sliye tavsiye ve te’kid etdiği için açığa vurulmıyan bu mu­
ahede, Berlin muahedesi müzakere edilirken, Bosna ve
Hersek’in işgali görüşüldüğü sırada herkesden evvel A-
vusturya murahhasları tarafından duyulmuş ve onların
hırs damarlarım bütün bütün kabartmışdır. Nitekim bu­
nu haber alan Avusturya murahhasları keyfiyyetden
Prens BLsmarck’ı haberdar eylemişler ve Ingilizierin nail
oldukları menafi’den aşağı düşmiyecek bir şey istihsal et­
meksizin kongreden çıkmamak gayretini gütmüşler idi. în-
gilizler de bu vaziyyet karşısında Bosnanm AvusturyalIlar
tarafından işgal olunmasını tavsib eylemişler ve Avustur-
yahlar da bu sayede emellerine nail olmuşlardır.

Berlin muahedesinin akdi sırasında hazır bulunmuş-


olan Cte Charles de Mouy hatıralarını yazarken Kıbrıs
muahedesinin duyuluşunu şu satırlarla anlatmışdır:

« İngiltere, kongrenin toplanmasını evvelen Istanbulu


Rus istilâsından kurtarmış olan donanmasını tehdid ma­
kamında Sarayburnu önlerine göndermek ve o andan i’ti-
baren Ayastafanos muahedesinin hâvi olduğu şartları red
eylemek suretiyle izhar etdiği politikanın bihakkın zaferi
olarak telâkki ediyordu. Kabul etdirmek niyyetinde oldu­
ğu başlıca tahdidi kayidlar hakkında bütün kabinelerin
muvafakatini, ba’zı ta’dilât mukabilinde, istihsal edemiye
ceğine şübhe etmiyordu. Bu suretle hiçbir tehlikeye ma’~
ruz kalmaksızın gayesine varacakdı. Ve, muvafakate mec-

[11 Kıbrıs meselesi, İstanbul - Matbaai âmire 1335, Sahile 4-7.


MTTfflVTKn ES’AD SAFVET PAŞA

bur olacağı ba’zı muhtemel ta’vizlere gelince, hali hazır


vaziyetine karşı lâzım gelen tedbirleri almışdı; nihayet,
mu’tadı olan hüner ve hiyle sayesinde, kongrenin salâhiy-
yetti dairesi haricinde mühim bir yeri ilhaka ihtimam et-
mişdi: Kıbrıs adasının idaresini, ayri bir mukavele ile,
kendisine terk etmeğe Babıâtiyi kandırmışdı. Bu iş celse­
ler açılmadan evvel neticelenmiş ve o kadar gizli tutulmuş
idi ki kongrede aslâ bahis mevzuu olmamışdı, ve bilhas­
sa bizim Fransız murahhasları ancak Berlinde bulunduk­
ları esnada ve, o zaman Lord Bikonsfild’in ahbablarmdan
birinin düşünüp hesablıyarak bana mahrem suretde söy­
lemesi üzerine, kemali hayretle öğrenmişlerdi. Hatırlı­
yorum ki bana lâkaydane bir suretde beyan edilmiş olan
Paris resmî haberi kendilerine, nakletdiğim vakit, Mösyö
Waddington «bu mümkün değildi» diye bağırdı. O kadar
mühim bir hâdiseyi böyle dolaşıklı bir suretde bize ih­
bar etmenin pek doğru olmadığını da söylemeğe mecbu­
rum. Ba’dehu bize daha vazih bir tebliğ yapıldı. Fakat,
bunda iki devlet arasında serbestçe akdedilmiş bir an­
laşmadan bahsolunduğu ve bu anlaşma diğer devletlerin
tedkikine tâbi’ mes’elelere âid programa dahil bulunma­
dığı cihetle, devletler, bunu tanımamağı uygunsuz ve, her
hal ve kârde, vakitsiz addeylemişlerdir [I].»

Raporda gizli tutulma keyfiyyeti ile terkinin doğur­


duğu akıbetler hakkında da aynen aşağıya alman dikkate
değer tafsilât vardır:

«Kıbrıs muahedesinin şuyuu bütün Avrupayı düçart


hayrte etdi. Muahedenâmenin hini akdinde Londra kabi­
nesi Kıbrıs hakkındaki teklifin şuyu’ ve tereşşuhunden
pek ziyade ihtiraz olunmasını ve derecei gayette mektum.
tutulmasını Babıâliye tavsiye, ve te’kid etmişdi. Babıâli bu

[1] Souvenira et causeries d'un diplomata P. 85.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 2 23 f

mektumiyet hususunda ol derece ileri gitmiş idi ki bun-


dan kongreye gönderdiği murahhaslarını bile haberdar
etmemişdi. Caratheodoris Paşa «Revue de deux mondes»
in 1908 Eylül tarihli nüshalarında neşrolunan hatıratında
bundan şikâyet ile diyor ki «Eğer Babıâli böyle bir ıtti-
faknâmenin mevcudiyyetinden vaktiyle murahhaslarım
haberdar etmiş olsa idi hükümeti seniyye lehinde bezli
mesai etmeleri için İngiliz murahhaslarını tazyik eder ve
daha ziyade müstefid olur idik» Ingilterenin ittifaknâ-
meyi mektûm tutmasından maksadı ise kongreye iştirak
etmiş olan düveli muazzamai saireye oyun oynamak idi.
İngiltere devleti Kibrisin terk ve ihalesine dair ferrnant
âlinin i’tasını ta’cü ediyor ve buna sebeb olarak da oa'zı
efkârı muhalefe eshabına karşı böyle bir ittifakın Ingil-
terece lâbüd ve bunun menafii hâliye ve âtiyesi Devleti
Aliyeye âid oalcağmı beyan eyliyordu. Babıâli ise muka-
velei hafiyye şayi’ olup da Rusya devletinin Anadolu ci­
hetlerinden istilâ eylediği yerlerden istirdadı m e’mul ve
mütesavver bulunan mahalleri red etmemesi ve Sırblu-
lar ile Karadağlıların kasn hududuna muvaffak oluna­
maması ve Yunanın dahi Yanya ve Tırhala taraflarınca
olan tashihat ve muzmeratı muzirrelerinin medarı tervici
olabilmesi gibi mehazirden içtinab ile fermanı âlinin Vta­
sında tereddüd ediyor idi. İşbu mehazir Berlin kongre­
sinde murahhası evvel olan Aleksandre Caratheodoris Pa­
şa vasıtasiyle İngiltere murahhaslarına hâlisane bildiri­
lerek fermanı âli i’tasınm kongre hitamına ta’liki taleb
olunmuşdu. Lord Salisbury Caratheodoris Paşaya cevabın­
da fermanı âlinin behemehal âcilen i’tası lâzım geleceği­
ni ifade ile beraber kongre hitam. pezir olmamdan evvel
bunu kimseye bildirmiyeceğini ve cezireyi tahtı tasarru­
fa aldırmıyacağını taahhüd eylemiş ve fakat bunun mu­
ahede imza olununcaya kadar mektûm tutulması hakkın­
da vâki’ olan teklifi kabul etmeyip İngiliz gemilerinin
MEKMED ES’ AD SAJ'VET PASA

evvelce Kıbrıs ceziresi sularında bulunacağı ve maama-


fih Ingilterenin evvelce Yunan devleti tarafından vuku
bulan tecavüzatı men’ için sureti şedidede gösterdiği mu­
halefet Yunanluların Devleti Aliye için netayici vahhne-
yi müstelzim olacak faaliyeti muzirrelerini meydana koy-
makdan men’ eylediği keyfiyyatını dermiyan etmişdir.
Bununla beraber İngiltere Dersaadet’deki sefareti vası-
tasiyle Babıâli nezdinde dahi teşebbüsat icra ederek fer­
manın te’ hiri i’tasmm Ingilterece te’siri azîm hâsıl eyle­
diğini beyan ve Ingilterenin Devleti Aliyeye ibraz eyle­
diği hidemat ta’dad edilmiş ve tahdidata kadar giderek
îngilterenin Devleti Osmaniye lehinde hiçbir teşebbüsat-
da bulunmıyacağını ve Prens Bismarck Tırhala, Yanya
v e Girid’in Yunana terkini teklif eklemiş iken İngiltere -
nin ademi muvafakatinden nâşi şimdilik geri alındığının
ve eğer bu teklif tecdid olunup da fermanı âli sefarete
teslim olunmadığı takdirde îngilterenin Bismarck’m ta­
lebine muhalefet etmiyeceği ifade kilmmışdır. İngiltere­
'nin balâda ma’ruzı tehdidatı hey’eti vükelâyı Osmaniye-
yi ziyadesiyle telâşa düşürdüğünden fermanı alinin der­
hal İngiltere sefaretine teslimi hakkında 5 Receb 295 ta­
rihinde bir mazbata tanzim ile atebei ulyaya takdim, kı­
lınmış ve mucebince iradei seniyye şeref sadir olmuş-
dur. [1], »
Berlin kongresi birinci murahhası Aleksandre Cara-
theodoris Paşa Kibrisin terkinin murahhaslardan gizlen­
mesinin biıçok fırsatların kaçırılmasına sebeb olduğunu
Safvet Paşaya verdiği raporda da kayıd ve işaret etmişdir.
Caratheodoris Paşanın buna dair olan ifadesi aynen şöyle-
dir:
«Devleti Aliye murahhasları bu derece ehemmiyyeti
haiz bir mes’eleye daha evvel kesbi ma’lûmat etmiş olsa-

[1] Kıbrıs meselesi, sahife 8-9.


ItZHMED ES-AD SATVTT PAŞA 225

lar lngitere murahhaslarına mesaili mevzua müzakeratın-


4a istedikleri gibi icrayı tazyikata kadir olabilirler iken
böyle bri hak elden kaçırılmışdır [1].»
Ingiltere murahhasları run tekliflerine mümanaat o-
lunmaması ta’limatım veren Babıâli bu mühim muahede­
nin akdinden murahhasları gizlice haberdar eylemiş olsay­
dı, Osmanlı biritıci murahhasının dediği gibi, birtakım
fırsatlar kaçın İmazdı.
5 — Safvet Paşa; ilk meşrutî idarenin kurulmasın­
da ve kanunu esasinin vücude getirilmesinde önayak o-
lan Midhat Paşanın kabinesinde Hariciye Nazın idi. Bu
sıfatla elçilere yazdığı umumî tahrirat, ayni zamanda fi­
kirlerini belirtmek i’tibariyle ehemmiyyeti haiz olduğun­
dan aynen konulması lüzumlu görülmüşdür.
Hariciye Nazın sıfatiyle Safvet Paşa tarafından ka­
nunu esasiye dair Kânunuevvel 1292 tarihiyle süferayı
saltanatı seniyyeye yazılan tahriratı umumiye :
« Tecdili esasî idarei devlet ve te’yidi bünyanı saadeti
hali mülkü millet niyyeti hayriyesiyle neşir ve- i’lân o-
lunduğu Kânunuevvelin yirmi üçü tarihli telgrajnâmei
âcizide beyan olunan kanunu esasî ile bu babda şeref su­
dur buyurulan hattı hümayunun nüshai matbuası leffen
irsali savbi sefiraneleri kılındı. Kanunu mezkûr şehri
Zilhicce-tüs-şerifenin altıncı Cumartesi günü kemali sü­
kûnet ü ihtiram ve meylü haheşi âm ile i’lân ve işbu azmi
hümayunı mes’adet makruni padişahinin Memaliki Şahâ-
nece ilelebed hatır nişan ve dibace tarzı tevarihi hüri-
yet ünvan olacak bir me’asiri meşkûrei agime olduğu
toplar entahtiyle bütün payitahtı halka tebşir ve beyan
kılınmış ve ehali dahi bütün gece ve gündüz birtakım al­
kışlar ve nümayişler ile metbu’i müfehhamlerine efkârı

[1] Mir’ati Hakikat müellifi Mahmut Celaleddin Paşa, cilt 3


.sahife 217.
15
t?6 m ffn n m j b ' a d SAFVirr p a ş a

şükran ve müsadekatkâraneyi ve ihyayı mülk ü millet


hakkmdaki teşebbüsatı necat gayâtı hükümdarilerinin
fi’ liyat ve icrââtının husulünde olan i'timadlannı izhar-
de müslim ve gayri müslirn cümle Osmanlular yekdiğe­
rine iştirak etmişlerdir.
Zâtı âlii hazreti sadâretpenahi tarafından hattı hü­
mayunun kır ae tini müteakib beligâne ve müessir dne irad
buyurulan bir mekalede bütün mektebi Osmaniyenin bu
vak’ai hayriyeden dolayı îeemali derece müteşekkir ve
müftehir bulunduğu ifade ve vatanperverane bir lisan ile
Memaliki Şahanede hürriyet ve adalet ve müsavatın esa~
tını va£ eden ya’ni medeniyyetin temamii husulünü te’-
min eyliyen işbu teşkilâtı cedide ta’rif ve hikâye olundu.
Hattı hümayunı mezkûrde beyan buyurulan efkârı celilei
vatanperanenin kuvvetini gaib etmek ve zâtı hazreti pa-
dişahi tebeasına ihsan buyurdukları kanunu esasiyi bizzat
tefsir buyurmuş oldukları cihetle bu babda başka izahata
gitmek istemez isem de zâtı şevketmeatı hazreti hilâfetpe-
nahinin işbu efkârı celilei fütüvvetkârâneleriyle kanunu
celili cedidin şâmil olduğu bilcümle kavaidi esasiyenin ah­
kâm ve ehemmiyyetini erbabı safsataya ve harekâtımızı
takbih eden bedhahane başka renkde göstermek iktidarını
selb için ba’zı mütaleat serd ve iradına lüzum görünmüş-
dür. Kanunu esasinin fasılları hakkında ayru ayru nazarı
dikkati celbe ve gayet vâzih suretle kaleme alınması ceke­
tiyle hiçbir gûna izaha lüzum olmayıp ancak kanunu mez­
kûr ahkâmının hey’eti mecmuasına ve bunların temamii
icrası hakkmda kanunnâmede münderiç bulunan te’mina~
tın mahiyetine dair ba’zı mütaleat beyanına ibtidar olu­
nur. Şöyle ki: Kanunu mezkûr mütaleasmdan müsteban
olacağı veçhile teşkilâtı cedide şeriatı celilei islâmiyenin
her türlü terakkiyyatı maddiyye ve ma’neviyyeye mâni*
olduğu hakkında olan i’tikadt bâtılı mâhv ve izaleye kâfi-
ıür. Z,ira zâtı hazreti fetva penahi ile mütehayyizânı ricali
M T H im ) IS 'A D SAFVET PASA 22?
ilmiye kanunu esagînin tanzim ve müzakeresinde hazır
bulunmuş olduklarından kanunu mezkûrun muhafızı ze-
vü-iktidarı bulunan zevatı müşarünileyhimin ahkâmı şer ’-
iyyeyi muhil hiçbiı fıkrayı dere eylemek değil tasavvur
bile etmiyecekleri nazarı mütaleadan dur edilmiyecek nü-
katı mühimmedendir.
Kanunu esaminin bâlâsında i’lân olunan ve Avrupanm
gayet vâsi’ olan hukuku umumiyesinden me’huz bulunan
hürriyet ve müsavat kavaidi çelilesi ıslahatı lâzımeye esas
ittihaz kılınıp sair ahkâmı anlar müfessirdir. Hukuku hü~
kümdarinin muhafazası işbu kavaidin şeraiti asliyesinden
addolunmuş ve zâtı hazreti padişahinin evlâdları mesabe­
sinde bulunan tebealarvru bir pederi müşfik gibi ru’yeti
mesalihi mülkiyeye iştirake da’vetle hurusî efkân seniy-
yelerini ve mülk ü milletin husuli saadeti hali ne derece
matlûb ve müstelzemi şahâneleri olduğunu bir kat daha
te’yid ve te’ kid buyurdukları derkârdır.

Kanunu esasîmn meb’usan ve a’yan namiyle iki hey'-


etden mürekkeb muntazam bir meclisi kavanin te’sis eden
ahkâmının en ziyade calibi nazarı dikkat olacağı gibi u~
murı mâliyeye dair bilcümle kavaninin ve hususiyle vari­
dat ve masarifat büdçeinin mecburî olarak bu meclis­
de müzakere olunması umun mâliyenin hüsni idaresini
te’min edeceğinde şübhe yokdur. Tebeai Osmaniye mec­
lisi umumîde bulunacak vekilleri vasıtasiyle bundan böy­
le devlete varidat ihdas etmek ve, mahalli sarfını karar-
taşdırmak ve sarf ve isti’maline nezaret eylemek gibi e*
müessir bir Kuvvet ve iktidarı haiz olacak ve bu sırada
divanı muhasebatın istiklâlini ihtimamı tam ile te’mirıat
altına alındığından divanı mezkûr a’zası mehdkim a’zası
misillû azilden masun olup hattâ bunlardan hiçbiri esba­
bı mühimmeden bile olsa meb’usan meclisinin muvafakati
istihsal edilmedikçe azlolunamtyacaklardır.
228 MEHMED ES'AT) SATVET PAŞA

Ahvali hazırada vilâyatm idaresi kanunu esaside an­


cak umumî bir ıslahat programı ve bir nevi’ kavaid i’lâm
şekil ve suretinden başka bir şeyle ta'yin olunamıyacağın-
dan işbu ıslahatın ne şekil ve hey'etde olacağı ve ne kadar
tevsi" olunabileceği birtakım kavanini mahsusa ile serim
kararlaşdınlıp i’lân kilınacakdır.
Kanunu esasi gayet vâsi’ istiklâlıyyeti ıdarei dahiliye
maksadna müstenid bir usuli cedide olduğundan vilâyat
ve sancak ve kaza meclislerinin teşekkülünde temamiyle
usuli intihab icra olunacak ve mesalihi umumiyet memla-
ketden ayru olarak cemaati islâmiye dahil olduğu haldi
bütün cemaati muhtelifenin dairei muhatriyetleri tevsi’
olunacak ve mesalihi belediyesini idare etmek üzere inti­
hab edecekleri a’zadan mürekkeb beledî meclisleri teşkil
kilınacakdır. Şu ahkâmı kanuniyei serbestanenin icrasın­
dan sonra ehalisinin başka âmâl ve temenniyatı olamıya-
cağı ve bunların hüsni hallerini iltizam eden devletlerin
bundan ma’da ciddî ve kavî te’minat istemiyecekleri ve
ba’ dezin dairei umurca şekkü şübheye mâil bulunanların
bile bir diyeceği kalamıyacağı derkâr ise de Avrupada ö-
teden beru aleyhimizde söz söylemeği i’tiyad edinen es­
babı ağrazın başka sebebler bulamayıp da icra mes’elesini
ele alarak ıslahatı cedidenin serian ve. temamen mevkii
icraya konulacağında ezhani umumiyeyi teşkilce çalışma­
ları muhtemel bulunduğundan bu yolda idarei lisan eden­
lere taahhüdatı vakıanın kariben icra kılınacağını ve met-
buu müfehhamımız zâtı şevketmemesatı hazreti padişahj-
nin resthen tasdik olunan arzu ve niyyatlarından ve mesaii
mûtemadiyeleri nâil olduğumuz işbu maksadın husuli ci­
hetine ma’tuf olan zâtı hazreti sadâretpenahinin azim ve
kararı kafilerinden başka bütün millet bu fikir ve mak-
satda olduğu ve bu ise ıslahatın terası hususunca bir za­
manı kavî bulunduğu cevabını vermek v e eğer evvelki
hattı hümayunlarda münderiç kav aidi kanunu esasî ahkd-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA S 29
't
mına kıyas olunmak istenildiği takdirde bunlar beyninde
evvelâ farkı azimi temamen ve sarahaten meydana koy­
mak iktiza eder. Çünkü kanunu esasi mev’ud bir şey ol­
mayıp cereyanı ahkâmı mündericesi cümlenin aksâyı eme­
li olmağla bu babda aslâ şekkü şübheye mahal kalmıya-
cağı derkârdır. Bu kanunu kafinin vaz’u te’sisi A vrw
panın bir gûna taleb ve nasihatinden ya’ni Devleti Ali-
yenin bu babda hariçden izhar olunmuş bir efkâr ve ar­
zuya tebaiyyetinden ve yahud diğer bir türlü tazyik v e
te’siri nüfuzdan neş’et etmeyip yalnız hakkaniyeti ve şi-
mei vatanperveriyi ibraz ve izhardan ileru gelmişdir. Bi­
naenaleyh Avrupanm işbu teşkilâtı cedideye i’timad et­
mesi ve Devleti Aliye nin muhafazasını iltizam eylediği \
menafii kaviyyen te'min eyliyeceği zannmda bulunması
lâzım. geleceği bey aniyle ve mebtu’u muazzamımız zâtı
şevketsimatı hazreti padişahinin şu teşebbüsatı vatan-
perveraneleriyle Avrupanm bu babdaki mesaisine mü-
sabekat buyurmuş olduklarının muftehirâne beyan ve ifa­
desiyle nemikai âcizi terkimine ibtidar olundu.

*
**

Safvet Paşanın sadâreti zamanındaki en mühim hâ­


dise Berlin muahedesidir. Berlin muahedesi Ruslarla a-
çılan harb üzerine Osmanlı ordusunun mağlûbiyyeti ne­
ticesinde Hariciye Nazın sıfatiyle imzaladığı «Ayastafa-
nos muahedesi» ni ta’dilen meydana gelmişdir.

Osmanlı - Rus harbinde devletler umumiyyeüe bi­


taraf kalmışlarsa da Ingiltere ile Avustur - Macaristan
Osmanlılara, Almanya da Rusyaya muhib»ve mütemâ-*
yildi. Harb nihayetinde iki muharib devlet beyninde ak-
dolunan Ayastafanos muahedesiyle Rusya, Sırb ve Kara­
dağ devletlerini büyütdükten başka, Balkanlarda çok
geniş bir Bulgaristan Beyliği de teşkil etdirerek Osmanlı
230 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

imparatorluğunun Rumeli kafasındaki arazisini pek kü­


çültmüş idi. Bütün bu İslâv devletleri hakikatde Rusya-
ran Balkanlara konmuş birer ileri karakolu mesabesind#
olacağından Ayastafanos muahedesiyle Çarlar İmpara­
torluğu Akdanize doğru muzaflferane büyük bir adım at­
mış ve İstanbul ve Boğazlan garbden kuşatmış oluyor,
Anadolu tarafından da Batum, Kars ve Bayezid mıntı­
kalarını ilhak ederek İskenderun ve Basraya doğru iler­
liyordu.
Ingiltere bu vaz’iyyetten çok kuşkulandı. Avusturya-
Macaristan da Balkanlara rakibi olan Rusyamn bu kar
dar üerlemesini menfaatına uygun bulmuyordu.
Ma’nevî şekline nazaran hakikatde bir ahidnâme de­
mek olan «Ayastafanos mukarreratı» bir «mukavele» idi.
Bu mukarrerat Avrupa devletleri b,eynin.de mün’akid
«Paris muahedesi» ile gene o suretde kabul olunan mun­
zam ahidnâmeleri tebdil etmekde olduğundan bu tebdi­
lin yalnız Osmanlı - Rus devletleri arasında icrası dev­
letler hukuku noktai nazarından ma’kul sayılamazdı.
Zaten İngiltere bu nazariyeyi her devletden evvel ortaya
koymuş olduğu gibi, diğer devletlerin de bu fikri terviç
etmeleri zaruri idi. Ayastafanos muahedesinin yirmi do­
kuzuncu 'maddesi bunun Rusya tarafından da anlaşılmış
olduğunu gösterir bir keyfiyyetdir.
Yirmi dokuzuncu madde şöyledir:
«İşbu mukavelenâme zâtı şevketsimatı hazreti padir
gahi ve Rusya İmparatoru taraflarından tasdik olunacak,
ve tasdiknâmeleri on beş gün zarfında ve mümkün olur
ise daha evvel Petersburg’da teati olunacak ve işbu mıt-
ahedenâmenin hâvi olduğu şerait, müsalâha muahedatıib-
da müsta’mel olan suveri resmiyeye ne vakit ve nerede
idhal olunacağı dahi orada kararlaşdınlacaktır. Ancak
şurası mukarrerdir ki tarafeyni müteahidin işbu muka-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 231

velenâmenin tasdik olunduğu zamandan i’tibaren Jcendu-


lerini resmen mükayyed ve mükellef addederler.»
Rusya hükümeti bu madde ile Ayastafanos muahe­
desinde değişiklik için bir müzakere kapısı açmak imkâ­
nını göstermiş oluyor, ve muahede kendisi ile Osmanh
hükümeti arasında imza olunmakla beraber ^ Avrupa
devletleri arasında bir muahede yapılması zımnen kabul
,ediliyordu. Bununla beraber maddedeki son fıkra Osman­
lI devletini bu müzakerelerden istifade etdinmeımek için
bağlamış bulunuyordu. Nitekim (Berim) de Osmanh
murahhaslarının Ayastafanos mukavelenâmesine âid i’ti-
raz ve mülâhazalarına karşı Rus murahhasları bu mad­
deyi bir silâh olarak kullandıkları gibi kongreye riyaset
eden Prens Bismarck da Osmanî’ hükümetinin bağlı ol­
duğunu def’at ile söylemiş idi.
Ayastafanos mukavelenamesini müzakere edip im-
zalıyan Safvet Paşa ile Sa’dullah Bey (Paşa) ve o zaman
başvekâletde bulunan Ahmed Vefik Paşa maddedeki fık­
raların ilerideki te’sirlerini elbette bilmez değil idiler.
Ancak İstanbul’un kapılarına dayanan Ruslann teklif­
limi ıkaibulden başka çare yokdu. Esasen Rus murahhas­
ları son cümleyi «tarafeyni bu mukavelenamenin hüküm­
lerinin icrasına mütekâfü tutmak» suretinde teklif etmiş
iken tekâfülden sarfı nazarla «onun ahkâmiyle mukayyed
ve mükellef bulunmak» suretine ifrağı güçlükle kabil ola­
bilmiş idi.
Ayastafanos muahedesinin intişarı üzerine Lord Salis-
bury notasının irsalinden i’tibaren efkârı umumiyeye deh­
şet veren bir korku baş gösterdi. Ruslarla Ingilizlerin
çarpışmaları ihtimali, pele haklı olarak, umumî efkârı
endişeye düşürüyordu. Rus sefiri (Schouvalov) un Lon-
draya dönerek devletin ahidnâmeyi kongreye vermeğe
razı olduğunu bildirmesi endişe bulutlarının sıyrılarak
232 n rrm n tn ES’AD SAFVET PAŞA

sakin bir havanın hüküm sürmesini intaç etdi. Rusların;


bu muvafakati Almanların tavassutu ile elde edilmiş idi.
Ayastafanos muahedesinin yeni bir kongrede tedkik
edilmesi keyfiyyeti İngiliz siyaseti için bir muvaffakiy-
yet sayılıyordu. Almanlarla Rusların arasındaki müna­
sebeti bilenler ve (Bismarck) m vaz’iyyetinden haberdar
olanlar bu ikinci telâkkiyi haklı buluyorlardı.
Mahmud Celâleddm Paşa «Mir’ati Hakikat» adlı kıy­
metli eserinde Berlin kongresinin teşekkülünden bahse­
derken Ayastafanos muahedesinin akdi sırasında Rusla­
rın nazarı dikkate almak mecburiyyetinde kaldıkları ah­
vale işaret etmekde ve şöyle demekdedir:
« Rusya devletinin muharebece nâil olduğu galebe es-
farı salife netayidnin hiçbirine makis olmayıp hattâ dört
yüz seneyi mütecaviz zamandan beru Devleti Aliyenin
payitahtı olan İstanbul şehrini zabt ve teshir eylemeğe
kadir olduğu halde buna cür'et edememesi ve Ayastafanos
mukaddimatı sulhiyesini muahedei kat'iyye hükmünde
tutamıyarak yalnız kendu menafiince mültezem adâetdiği
noktaları ta’yin ve Rumeli kıt’asmca velev tazminatı har­
biye mukabili olsun doğrudan doğruya zabtı arazi ciheti­
ne gidemeyip fakat Bulgarların ihyâyı milliyyet ve kav­
miyetleri ve sair anasın gayri islâmiyenin himayetleri e-
saslanna riayet göstermekle iktifa etmesi Avrupa düveli
muazzamasmm ve bilhassa İnlgilizlerin İstanbul’u istilâ
maddesinde ve bunun müteferriatı tabiiyyesinde rekabet­
lerinden husulünü muhik gördüğü muhataratı menafi’ şi-
kenâneye mahal bırakmamak mütaleasından neş’ et etmiş
idi. Diğer tarafdan Paris muahedesinin mümzisi olan sair
büyük devletler Rusyanm o muahedeyi mutlak veçhile
münfesih addedip de dilhahi üzere is görmesini kendule-
rinde bir lutmei hakaret addederek buna mütehammil ol­
madıklarını irae için vukuatı ahireden şarkça hâsıl olan
hal ve mevkii müştereken tedkik ve muayene etmek dâi-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

yesinde bulundular, ve bunun vûcubunu Rusya devletine


dahi tanıtdılar. [1].»
« Hukuk » ve « Darülmuallimin » in değerli bir ho-.
cası olup genç yaşında ölümü memleketde büyük bir tees­
sür uyandıran Ahmed Salâhaddin Bey talebesi için neş­
rine başladığı «Külliyyatı Hukuk ve Siyasiyyat» ın bi­
rinci kitabım teşkil eden «Berlin kongresinin diplomasi
tarihice bir nazar 3> adlı kitabında Ayastafanos muahe­
desinin ta’dilini icab etdiren sebebleri şöyle kaydediyor:
«Ayastafanos muahedesi, Türkiyenin hâtimei hayati
idi. Lâkin Avrupada hiç olmasa iki devlet vardı ki bu mu­
ahedenin icrasına müsaid bulunmamağa kat’iyyen antet­
miş idiler: Bu iki devlet, İngiltere ile Avusturya idi.
Maamafih evvelemirde yalnız İngiltere ileri atılma­
ğa karar vermiş göründü. Hükümeti mezkûre Hariçiye
Nezareti, bir kongre açılması teklifine 13 Mart 1878 tari­
hinde verdiği cevabda: Bu esası, ancak içtima’ edecek
hey'etin Ayatafanos muahedesini hey’ eti mecmuasiyle
serbertçe tedkik ve hükmeylemeğe salâhiyyeti halinde
kabul edebileceğini beyan ediyordu. Derhal, Londra ve
Petersburg arasında pek mayhoş bir müzakere başladı.
İki hafta kadar imtidad eden bu müzakerat netice­
sinde (26 Mart) Çar, bilhassa Rusya ile Türkiyeye taal­
lûk eden maddelerini ya’ni muahedenin en mühim ve
vahim ahkâmını kongreye arz etmemek azmi kat’îsini if-
ham etdi.
Revişi hale naaran bu hareketJ bir i’lânı harbi da’vet
etmek istemek idi. İkinci Alek&mdre İle Başvekiline
böyle bir cesaret nereden geliyordu?
Avusturya ile uyuşmak ümindendenl
Ayastafanos muahedesinin imzalanmasından biraz
sonra, Ceneral İğnatvyef, Fransuva Jozef ve Andrachy’ yi
[1] Cild - 3, Sahife: 154.
914 MEHMED ES'AD SAFVET PASA.

ba’zı mevaid ile kandırmak üzere kendini Viyanaya i’zam


etdirmiş idi.
îğnatiyef, onlara ne va’dediyordu?
Şübhesiz, Bosna - Her sek’i. Lâkin Avusturya Bajj*
vekili ile hükümdarı daha fazla şeyler istiyorlardı. Filha­
kika onların metalibi:
Evvelen — Bosna ve Hersek'in işgali.
Sâniyen — Bu memalikin Bulgaristan gibi ve fakat
Avusturyanın hâkimiyeti altında bir emareti muhtare
haline vaz’ı.
Sâlisen — Arnavudluk ve Makidonya ile Selânik
hakkında da muamelei mümasile ittihazı.
Râbian — İstiklâli tasdik olunan Sırbistan ve Karar-
dağ ile hakikatde bu devletleri Viyana kabinesine rabt
edecek muahedatı askeriye ve ticariye akdi salâhiyeti.
Hâmisen — Onlarla ve yeni emaretlerle Avusturya
menfaatine bir nevi’ (zülfrayn) teşkili... ilâh.
Îğnatiyef, bu gibi müddeiyyatdan ürkdü ve bu tekli-
fatın, aramağa geldiği ittifakı pek pahalı satın almak de­
mek olacağını bittakdir reddetdi. ................................
Velhâsıl Viyana müzakeratı, Rusyantn menfaatine
muvafık, cereyan etmemiş idi. K eyfiyyet derhal İngiltere
Hariciye Nezaretinin ma’lûmu oldu.
Mart nihayetine doğru İngiltere kabinesinin Petera-
burg kabinesine karşı ahzetmiş olduğu tavrı tehdid, an-
eak bu hal ile tavazzuh eder.
Beakonsfield, Avusturya - Macaristanın muavenetinden
mahrum olmıyacağma emin olmağla beraber diğer taraf­
dan da artık Fransanm müzahereti ma’neviyesine istinad
edebileceğini zannediyordu.
1877 senesi gayesinde Fransada bir büyük tebeddüli
siyasî revirement politique husule gelmiş idi. (D ük Dw-
kasse), nezaretden sukut etmiş ve yerine Ingiltereye mu­
habbetiyle ma’ruf olan (W oddington) geçmiş idi.
MEHMED ES’AD SATVTT T A$A 23S

( St James) kabinesi artık sesini yükseltmekden


ve hattâ fi’ liyyata girişmekden korkmuyordu. Daima ce­
saretsiz bulunan Lord(Derby)isti’fasını verdi. Beaconsfield,
onun makamından infikâkine müsaid bulundu( 28 Mart)
ve Büyükada önünde lenger endaz olan filoyu takviye ile
Malta ve hattâ Hinddeki asakirin Türkiyeye nakli zunnın-
da evamir isdar etdi. V e 1 Nisan 1878 de Hariciye Nazın
cedidi Lord (Salisbury) vasıtasiyle pek sert bir nota ve­
rerek bunda Ayastafanos muahedesinin, Karadenizi Rus-
yanm nüfuzı mutlakı altına vaz’ etmekde ve Devleti Ali-
yeye pek ehemmiyyetsiz, çürük bir istiklâl bırakmakda ol­
duğunu ve binaenaleyh ahdi mezkûrun înyiltere menafii
meşruasiyle kabili te’lif olmadığını ta’zirkârâne ihtar edi­
yordu.
Rusya hükümeti, böyle bir meydan okuyuşa karşı ne
yapacakdi? Rusların hal ve mevkii sureti mahsusada müş-
kil idi.
Rusya, bütün mevcudiyyeti askeriyesini amik suretle
sarsan ve hayli zaman için muvazenei mâliyesini ihlâl eden
bir harbin ferdasında kendini, İngiltere ve Avusturya
gibi birinci sıhıfdan iki devleti muazzamaya karşı diğer
bir harbin ihtimali katibi zuhuru karşısında buluyordu.
Rusların ne —r mesaii mecilesi Londra kabinesine
müemmen olan — Fransa dostluğuna ve ne de Amavud-
lukda ba’zı hukuka nâiliyyet arzuyı mübhemi ile Viyana
kabinesine yaklaşmak ihtiyacını hisseden İtalya dostlu­
ğuna istinad edebilmesi mümkün değildi.
Bir Almanya kalıyordu. Rusya devleti, vaktiyle AU
manyanm terakki ve i’tilâsını teshil etmiş olduğundan
Anın kendisine minnetdar olması lâztm geleceğini
tasavvur ediyordu. Almanyanm ( Saduva) muharebesini
bilâ mevani’ hüsni neticeye iysal edebilmiş olması, Rus-
yanm bitarafane haynhahlığı sayesinde idi. Kezalik 1870
4e Fransaya karşı ihraz etdiği muzafferiyetde bilhassa
Î36 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Çann o sırada tehdidatiyle Avusturyayı muattal tutmuş


olmasının dakli küllisi vardı.
Acaba Almanya hükümeti, Rusyaya mukabelei bil-
misilde bulunacak mı idi? Şurası şübhesiz idi ki İngiltere
hükümeti, Avusturyamn muaveneti fi’liyesini te’min et­
meksizin harbe girişmiyecek ve Fransuva Jozej ise, sekiz
sene evvel, İkinci Aleksandre’m kendisine karşı kullan­
dığı lisanı tehdidi, şimdi Birinci Guillaume kullanılırsa ye­
rinden kımıldıyamıyacak idi. Binaenaleyh Avrupanm
sulh ve müsalemeti, Rusyanm istikbali bu dakikada Bis-
marck’m elinde idi. İnsan, ancak tecrübe ile hakikî dost­
larını anlar. Çar Başvekili, bu tecrübeye teşebbüs etdi.
Fakat bundan kendileri için pek acı ve derin bir inki­
sarı ümid hâsıl oldu.
Almanya hükümeti, Petersburg’ dan gelen müracaat
ve da’vate karşı kulağım tıkadı. Bu suretle Berlin kabi­
nesi, yakasını kurtardı. O, daima Fransaya karşı dur­
mak, anı nezaret altında bulundurmak ihtiyacında idi.
Bu iş, bütün kuvasını işgale kâfi idi.
Esasen Almanya hükümeti, birçok cihetden kendisi­
ne hayli fenalığı dokunabilmesi melhuz olan Avusturya
ile bozuşmağı hiçbir veçhile arzu edemezdi.
Binaenaleyh, hiçbir taahhüdde bulunmak istemedi.
Bu hal ise Rusyayı, Îngilterenin da’veti mübarezesini
kabul eylemekden men’ ediyordu.
İşte bu muamele, Petersburg siyasiyuniyle Rus mil­
letinin Almanyaya hâlâ af etmediği ve şübhesiz ki hayli
zaman daha af edemiyeceği bir ihaneti azime idi. Zira
o vakitden beri Berlin kongresinde her ne oldu ise bu
metrukiyet ve hezimeti siyasiyenin neticesi idi.
Nisan evailinde Bismarck, Rus Başvekiline Rusya-
nın siyasetine müzaheret etmeğe Almanyanm niyyeti ol-
tnadığmı ifham etdi. Hiç olmazsa bundan Rusyayı daha
evvel haberdar etmek ve anın Martda, bi sud etvarı taf-
tJFTTMT.D ES'AD SAFVET PAŞA

rafüruşane ile ortaya atılmasına meydan vermemek da­


ha insafkârane olurdu. Fakat Bismarck, Avrupaya kar-,
şı, 1875 de kendisine meydan okur gibi görünen Gorts-
chakov’un burnunu kırmaktan nâhoşnud olmazdı. Ondan
başka bir tarafdan Rusya, diğer tarajdan Avusturya ve
İngiltere arasında bir ihtilâfı müsellâh husulüne pek de
memnun olmak değildi. Filhakika bu üç devletin biribi-
rini paraladığını, zebunlaşdığmı görmek kendisi için pek
hoş olacakdı.
(Suave mari magno!)

Ondan ma’da Almanya bütün kuvasını, bütün dikkat


ve i’tinasını kendine hasrederek hercü merci umumîden
istifade edebilecek, bulanık suda avhyşcak ve meselâ
Felemenk’e italei dest ederek mükemmelen tevessü’ eyli-
yecek ve Felemenk’in bu suretle zamime edilmesini men’e
lngilterenin hal ve kudreti olamıyacak idi.
Ba’dehu, muharibler iyice bitâb kaldıkları zaman o,
hiç dokunulmamış kuvasiyle işe girişecek ve anlara ken­
di arzusuna göre bir sulh kabul etdirerek her zamandan
ziyade Avrupanm hâkim ve hakemi olacakdı.
Bu mekasidi ketm ve ihfa için masruf, mesaiye rağ­
men İngiltere kabinesi, tasavvuratı mebhuseyi teferrüa
etmiş idi. Almanyanm bitaraflığını, Felemenk gibi m üf­
rit, gali bir bedel ile te’diye etmek, lngilizlerin işine gel­
miyordu. Diğer tarafdan Avusturya dahi Almanyanm da­
ha kuvvetli olmasını görmek arzu etmiyordu.
Rusyaya gelince: Bir aralık kendisinin izmihlali İk­
tisadî ve siyasîsini intaç edebilmek isti’dadmı gösteren
vukuat neticesinde Almanyanm kuvvet bulmuş olması
kendisine güç geliyordu.
O zaman, bilhassa Londra ve Petersburg’da cereyan
eden mütaleat ve mülâhazatdan şu netice hâsıl oldu ki
238 M T H lfK n ES’ AD SA F V E T P A Ş A

Rus ve Britanya kabineleri münasebatındaki gerginlik,


birkaç gün içinde zail oldu.
Gortchakov, evvelemirde, İngiltere Hariciye Nazırına
7 Nisan 1878 tarihiyle bir nota tebliğ etdi. Bunda biraz
evvel Lord Salisbury tarafından verilen notada aerd edi­
len delâili anın aleyhine çevirmekle beraber îngiltert
hükümetinin — kendi fikir ve noktai nazarına göre —
Ayastafanos muahedesinde icrasına lüzum gördüğü baş­
lıca ta’ dilâtı istifsar ediyordu.
Beaconsfield, bidayetde bu nokta hakkında evvel b*
evvel İngiltere, Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya v b
Türkiye arasında bir i’tilâf te’sis etmek istiyor gibi gö­
ründü.
Lâkin vakit dar olduğu gibi Çarın bir hareketi cür
etk&rane Coup *de tete’tinden de korkulduğu ve Bis-
marck’ın muzlim projeleri, gitgide daha endişe âver bir
hale geldiği cihetle nihayet, vuku’ bulan suale münferi­
den cevab verebileceğini ifham ve i’lâm etdi. Petersburg'-
da pek müteneffiz ve harbe hilâfgir bir diplomat olan
Rusyanm Londra şefiri Kont (Schouvalov), mülâyimetle,
Ingiltereyi, şeraitini dermiyen etmeğe sevk eyledi.
Ba’dehu bu şeraiti kendi hükümdarına kabul etdir-
mek üzere 7 Mayıs 1878 de Londra’dan azimet eyledi,
Berlin’den iki d efa geçerek bu şeraiti, Alman Başvekili­
ne de tasvib etdirdikden sonra 30 Mayısda Londra’ya av­
detle orada İngiltere tarafından taleb ve Rusya tarafın­
dan muvafakat olunan fedakârlıkların mukadderatını hâ­
vi olmak üzere Lord Salisbury ile hafi bir memorandum
imzaladı. Bu fedakârlıklar, pek azîm idi ve Çar ile Baş­
vekilinin izzeti nefsine pek giran gelmiş idi.
İngiltere, kongrede hazır bulunmağa razı oluyordu.
Fakat evvel be evvel — En ziyade yüreğine derd olan
Bulgaristan mes’elesi için — ju cihet kararlaşdtrılmış idi
Jet; Bulgaristan emareti tülüsân derecesinde küçülecek
liT T .m rm s s 'a D satvet PA $a

ve Adalar denizinden uzaklaşdmlacak, Balkanlar hudu­


duna irca’ edilecekdi. Bu eyaletin bir kısmt mühimmi,
ya’ni garb tarafı tekrar padişahın doğrudan doğruya hük­
mü altına konacak ve mütebakisi ya’ni Balkanların ce­
nubunda hâin olan kısmt, Avrupanın muvafakatiyle bej
veya on sene için ta’yin edilmiş bir Hıristiyan vali ile
vâisi’ bir muhtariyeti idareye malik olacak, asakiri Os-
maniyenın oraya kabul edilip edilmemesi mes’elesi, kon­
grede münakaşa, edilebilecek idi.
Ermenilerle meskûn vilâyata âid taahhüdat, Rusya­
lIa karşı olduğu gibi Ingiltereye karşı dahi vâki’ olacakdı.
Rumlarla meskûn vilâyatm teşkilâtı, bütün düveli mu-
azzamaya arz edilecekdi.
Bunlardan başka îndelhesab Devleti Aliyenin Rua-
yaya olan tazminatı harbiye borcundan 300,000,000 ruble,
tgrki araziye tahvil edilecek ve Rusyanm alacağı daha
hayli zaman evvelinden beri Türkiyenin dâyini olan In-
güterenin hukukuna İrası |zarar edemiyecek ve Rusya
matlûbatının mikdan, mevkii bahis ve tezkire va£ olu-
nacakdı.
Asyada Rusya, kutun nahiyesinin İrana terki muka­
bilinde (Bayezid ) şehrinden ve Aleşkird vadisinden vaz­
geçiyor ve artık Memaliki Osmaniye cihetinde tevsii hur-
dud etmiyeceğiini va’deyliyOrdu. Bilmukabele, İngiltere,
Besarabya’nm Çara terkini tasvib etmemekle beraber
bunu bir sebebi harb casus belli addedilemiyeceğini be­
yan eyliyordu*
Bundan ma’da, Lord Salisbury, ayrı bir nota ile ev-
velen — Bulgaristan’ın teşkilini Avrupanın nazan tasvi­
bine arz etmek lüzumu, sâniyen — Rus işgalinin imtida-
dı, sâlisen —. eyaleti cenubiyeye verilecek nam, ribian —
Tuna üzerinde seyrisefain, Hâmisen — Boğazlar mes’ele-
« (ki bu babda Rusya, kendi payına istatukoya razı olu­
yordu), Sâdisen — Aynarozun Rus tabiiyetinde olmıyan
240 M lM ln m BS’AD SAFVET PAŞA

keşişlerinin himayesinin Avrupaya tevdii lüzumu hak­


kında kuyudı ihtiyatiyesini beyan ediyordu.
Bundan anlaşılıyor ki 30 Mayıs 1878 i’tilâfı, Ayasta­
fanos muahedesi ile bahş ve te’min olunan fevaidi yan­
dan ziyade tenzil ve tenkis eyliyordu.
Maamafih vehlei ûlâda Ingilterenin nasıl olup da
fazla. fedakârlık istemediğine şaşılacak derecede ehem-
miyyetli menafi’ ve fevaid baki kalıyordu.
Meselâ Besarabya ile Tuna munsabı hakkında tngil-
terenin bu kadar mu’telif ve uyuşgan olması neden ileri
geliyordu? Ingltere Botumu ve Çar tarafından Asyayı
Osmanî vilâyatı şarkiyesinde iktisab edilen araizyi, nasıl
oluyor da bu kadar ucuz ibzal ediyordu?
Bu serair, birkaç hafta sonra tevazzuh etdi. Beacons-
field ile Salisbury, tam Schouvalov ile müzakeratda bu­
lundukları esnada Rusyanın haber ve ma’ lûmatı olmaksı­
zın, Ingiltereye, şarfeda Rusların müstefid kaldığı menafi*
muadil fevaid te’min etmeğe çalışıyorlar idi.
Bunlar, hasta adamı l’homme malade, galvanizme et­
mek ve şifayab eylemek temamen muhal olduğunu - ken­
di kendilerine - tasdik etmeklke beraber hâs dostu îngil-
terenin terekeden iyi bir hisse koparmasını arzu ediyor­
lardı.
Bu hisse, hangisi olacakdı? Eğer sahib ve hâkim ol­
salar, Mısır’ı alacaklardı. Lâkin şimdiki halde Fransa bu­
na müsaade etmezdi.
Mösyö ( Waddington) - Ingilizlere muhabbeti ne dere­
cede olursa olsun - memleketinin menafiini İngiltere hü­
kümetine feda edebilir bir adam değildi.
O, Fransanm kongreye şeraiti âtiye ile gideceğini
tebliğ etmiş idi.
Evvelâ. — Paris ve Londra muahedelerini imza eden
devletlerin kâffesi kongreye iştirak edecek.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 241

Saniyen — Orada yalnız son harbin tevlid etdiği me­


sai! mevzuubahis olacak.
Sâlisen — Kongrede ne Mısır, ve ne de Suriyeden
bahsedilmiyecek ve Fransanm makamatı mûbareke ü-
zerindeki hukuku münakaşa edilmiyecek.
Bu kuyud ve şurut, bütün düveli saire tarafından ka­
bul edilmiş olduğundan İngiltere, kendi başına bunları
red edememiş idi. Bilmukabele, Avusturya - Macaristan
ile faideli bir i’tilâf akdetmek arzu ederdi.
Binaenaleyh Avusturyaya Devleti Osmaniye üzerin­
de müştereken bir himaye ya’j ıi hakimiyeti bilvasıta do-
mination indirecte te’sis etmeği teklif etmiş idi. İngiltere,
Anadolu vilâyatınm himayesiyle mükellef olacak, A v ­
rupa cihetinin himayesini Viyana kabinesine bırakacak
idi.
Lâkin Fransuva Jozef ile Andrachy, Rusya ile bir
ihtilâfı muhakkaka ma’ruz olmak istemediklerinden bu
tedbiri kabul etmeğe cesaret edemediler.
tşte o zaman Beaconsfield esrarengiz bir suretde tek­
rar Türkiyeye teveccüh ederek ona muzaffer, mütehev-
vir, tehdidkâr Rusya karşısında bir muahede ile müem­
men bir istinadgâhın, bir kuvvetüzzahrin lüzumunu gös­
terdi.
İngiltere ,bıı muavenet ve kuvvetüzzahri Babıâliyel
va’detmeğe müheyya idi. Bunu ba’zı fedakârlıklarla ka­
bul etmek muvafikdı. Bu fedakârlıklar sonuncu idi. (İn­
giltere bunun böyle olmadığını biliyordu. Fakat böyle
inandırmakda menfaatdar olduğundan hep bildiğini söy-
liyemezdi.)
İşte bu suretle Hükümeti Osmaniye 4 Haziran 1878
tarihinde garib bir muahede akdine mecbur oldu. Bu mu­
ahede mucibince Türkiye, Anadolu memalikinin indelha-
ce müdafaası vazifesini Ingiltereye tahmil ediyor ve bu
vilâyetlerin idaresini anın re’yine göre ıslah etmeği va’d
16
242 lfTCHMFD ES’AD SAFVET PAŞA

eyliyor. V e Anadolu, Suriye, Mısır sevahiline hâkim olan


Kıbrıs mevkii mühimmi bahrîsini İnlgilterenin işgal et­
mesine müsaade ediyordu.
Eğer böyle bir mukavele kemali sidikle tatbik ve ic­
ra edilmek lâzım gelseydi, bu, Beaconsfield tarafından bir
ustalık coup de maître, bir mehareti üstadane olacakdı.
İngiltere, bu suretle bütün cihana karşı Rusyayı nezaret
altında tutacak ve padişahı resmen tesahüb eylemekle
Hindin ehalii islâmiyesi nazarındaki nüfuz ve haysiyye-
tini dübalâ eyliyecek idi. Hind ehalii islâmiyesi, elli
milyon kişilik bir kütle teşkil eder. Dünyada hiçbir hü­
kümet yokdur ki hükmü altında İngiltere kadar külli­
yetli tebeai müslimeye malik olsun.
4 Haziran muahedesinin hafi olduğunu söylemiş idik.
Bu muafiyet, bilhassa Rusyaya karşı idi. Lâkin mua-
hedenâme ile anı intaç eden müzakerat, şübhesvz Mösyö
Bismarck’m nazarı nafizinden kaçmamış idi. İngiltere
hükümetinin Rusy aile yeni ihtilâfata hazırlanması, Bis-
marck’m işine pek elveriyordu. Lâkin Memaliki Osma-
niyenin fekki akşamında Avusturya - Macaristan hükü­
metinin payına da bir şey düşmemesini kabul edemezdi.
Avusturyanm .A lmanyayı uğraşdırdığı hatır ve ha­
yaline getirememesi için onun hırsını şarka doğru çevir­
mek ve onu bir dereyece kadar hoşnud etmek lâzım ge­
liyordu.
Ondan başka Avusturya, Balkan istikametinde ne
kadar ziyade ilerlerse Rusya ile i’tilâf etmesi de o kadar
müşkilât peyda edeceğinden Almanya, bundan mükem­
melen müstefid olarak bu iki imparatorlukdan birinin
te’sirini diğeriyle izale etmekde devam eyliyecek idi.
Elhasıl demir şanseliye Chancelier de fer Rusyanın
Tuna ve' Bulgaristanda nâil olduğu ve İngiltere hükü­
metinin müstefid olmak üzere bulunduğu menafie mu­
kabil ya'ni ivaz olarak Selanik ve Adalar denizinin tan
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 243

riki kebiri olan Bosna ve Ilersek’i de - hiç olmazsa - A -


vusturyanm işgal etmesini istiyordu. Hattâ Îngilterenin
teklifatım, Almanyamn kabul etmesini bununla meşrv}t
ktlmış idi.
Viyana kabinesinin bu telâfii mâfâtı, bu ıpazı taleb
edeceği ve Îngilterenin bu hususda elden geldiği kadar
Avusturyaya muavenet eıjliyeceği, artık gaib ed\ilecek
bir şey kalmadığını zannetmelede olan Babıâlinin haberi
ilmaksızm ve esrarengiz bir suretle kararlaşdınldı.
Bütün bu desayisi nnütekaddvmenin, entrikaların <
zıhından müsteban olduğu veçhile her pazarlık olmuş
bitmiş gibi olduğundan kongrede yapılacak büyük bir i§
kalmamış idi. Bununla beraber ım,^zakerat, oldukça, şid­
detli ve hararetli cereyan etdi. Orada pek acı itho/fn&t
vukua gelmemesi ve ba’zı esrarın meydana çıkmasından
muhtelif taraflarda şedid ba'&ı alâimi nahoşnudî görül­
memesi hayli müşkil idi. [1].»
Ayastafanos muahedesinin yeni başdan gözden geçi­
rileceği kararının doğurduğu yeni siyasî hava t&’sirini
göstermekden hâli kalmamış, eshamın yükselmeğe başla­
ması birtakım ümidlerin yol açtığına delil sayılmış idi.
Fakat murahhasların intihabiyle iştigal olunduğu bir sı­
rada eshamda bir düşkünlük baş gösterdi. Emniyyetsizlik
alâmeti olan bu hâdise kongrenin ne netice vereceğinin,
ma’lûm olamamasından ileri geliyordu.
Esham düşmeden evvel İstanbul’da çıkan gazeteler­
den biri [Tercemanı Şark, 18 Mayıs 1878] kongre hakkın­
da ba’zı tahminlerde bulummuş ve endişeler izhar etmişdi.
Bu gazetenin «Cümlei Siyasiye» seılevhalı başmekalesin-
de şöyle deniliyordu:
«Kongreden pek çok şeyler ümid ediliyor. Böyle bir
meclisi müşaverenin akdi ise esasen sulh tarafına bir de­
li] •Külliyatı Hukuk ve Siyasiyat» dan birinci kitap «Berlin kon­
gresinin tarihine bir nazar» sahife 103-118.
244 M~EHM~F.n ES’AD SAFVET PAŞA

ğil, birkaç hatve atmakdır. Lâkin işte bu kabilden bir mec­


lis bir sene mukaddem İstanbul’da akdedildiği halde bir
neticeyi müntiç olmadığı göz önündedir.
«Acaba îngilterenin Lord Salisbury notasında gös­
terilen niyyat ve efkârının muvafıkı hakku hakikat ol­
duğu her devlet tarafından tasdik olunacak mı? Yoksa
ekseriyyet Rus murahhası tarafında kalarak Ayastafanos
ahidnâmesinin yalnız bir iki maddesinin ta’diliyle mi ik­
tifa edilecek? O halde acaba (Britanya arslanı) kararın­
da sabit kalarak şeciâne meydana atıacak mı?
Eshamın düşm,esi suretiyle ufukta kara bulutlar do­
laşmağa başlaymça dört gün sonra yine bu gazetenin
başmakalesinde şu satırlar çıkmışdlır:
«Kongrenin neticesine hâsıl olan tereddüdlerden ma ­
da İngiltere ve Rusya arasında henüz meydana çıkma­
mış bir sureti muvafakat hâsıl olması mülâhazası dahi
efkâra başkaca bir endişe veriyor. Çünkü iki buçuk ay­
dan beri İngiltere ve Rusya arasına bunca devletler ta­
vassut eylemiş iken muvafakat hâsıl olamayıp da Kont l
«Schouvalov» un Çarla kısaca bir mülakatı üzerine Rus-
yanın İngiltere metalibine nza göstermesi mes’elenin re-
vişi tabiîsince hâsıl olmuş bir şey 'olmadığından şu muva­
fakatin tahtında başka bir ma’na müstetir bulunması
mülâhazası varid oluyor. İşbu mülâhaza ise bu muvafa­
kat hakkında Globe gazetesi tarafından neşredilip de
Kont Andrassy tarafından sıhhati tasdik olunan ma’UL-
matın burada henüz anlaşılamadıği için sui ma’na ile
te’vil edilmesinden dolayı bir kat daha teekküd etmiş ve
işte bunun içindir ki eshamı Osmaniye bir iki kuruş te­
nezzül göstermişdir.
İşidildiğine göre Galata bankerlerinden ba’alarmm
Avrupadan aldıkları hususî telgraflar kongrenin neticesi
hakkındaki endişeyi takviye eder suretde olup hattâ bir
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 245

telgrajda işbu kongrenin umumiyyet üzere kabul edile-


miyecek ve ba’zı devletler bunlar^ kabulden ise namus
uğurunda mahv olmağı göze aldıracak kararlar verme­
sinden korkulmakda idüği beyan olunmuşdur.»
Berlin kongresi birinci murahhaslığına sadâretden
o günlerde infisal eden Sadık Paşa, ikinci murahhaslığa
Alexandre Caratheodoris Efendi, üçüncü murahhaslığa
da Berlin sefiri Sa’dullah Bey (Paşa) intihab edildi,
Hey’etin 7 Cümad-el-ahir(e 1295 tarihine müsadif Cum’a-
ertesi günü tahsis olunan îzzeddin vapuriyle gitmeleri
kararlaşdırılarak her şey tamamlanmış, murahhas hey’-
eti padişah ile sadrâzama veda’ bile etmiş iken tam ha­
reket edileceği gün hey’et arasında tebeddül yapıldı. Sa­
dık Paşa birinci murahhaslıkdan çekilerek yerine uhde­
sine vezaret rütbesi tevcih ve Nafia Nazırlığına ta’yin
olunan Alexandre Caratheodoris Paşa, ikinci murahhas­
lığa Mehmed Ali Paşa getirildi, Sa’dullah Bey (Paşa) da
üçüncü murahhaslıkda bırakıldı.
Bir gün evvel hey’etin Îzzeddin vapuriyle ve Kara­
deniz yoliyle hareket edeceğini ya!zan gazeteler, ertesi
gün hey’etde tebeddül yapıldığını bildirmişler ve aşağı­
daki ma’lûmatı vermişlerdi:
« Ubbehetlû devletlû Sadık Paşa hazretleri evvelce
yazdığımız veçhile ta’limatını alıp resmi vedaı dahi icra
eyledikden sonra bir rivayete göre isti’fasma ve bir diğer
rivayete göre müşarünileyhin diğer me’muriyyeti olma­
ması mülâbesesiyle kongrede bulunamıyacağı Almanya
sefiri Prens Reuss tarafından tebliğ edildiğine mebni
birinci murahhaslıkdan infisal eylemeleri üzerine murah­
hası sâni Alexandre Carathâodoris Efendi hazretlerinin
siyasiyatça vukuf ve ma’lûmatı tammesi ve politika umu-
runca hayli zamandan beri sadrâzam hazretlerine mua-
venetde bulunması hasebiyle müşarünileyh nezdinde tür-
246 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

hakkuk eden ehliyyet ve liyakati tarafı âlii şehriyariden


dahi takdir buyurulmuş olduğu cihdtle birinci murah­
haslık müşarünileyh uhdesine tevdi’ ve rütbei vvzaret
ile beraber Nafia Nezareti çelilesi dahi tevcih buyurul-
muşdur.
«İkinci murahhaslığa gelince Ayastafanos muahede-
nâmesi meşhur harita nâzımı Guibert tarafından dahi be­
yan olunduğu üzere topografî fennini dahi mugayir ol­
ması münasebetiyle kongrede bu esasa müteallik meba-
his dahi cereyanı tabiî görüldüğüne ve binanenaleyh Dev­
leti Aliyenin kongre murahhaslarından birinin bu fenne
kemaliyle vâkıf bir zat olması müstelzimi menafi’ olacağı
tasavvur buyurulduğuna ve devletlû Mehmed Ali Paşa
hazretlerinin bu fende kemali mehareti Avrupalılaş nez­
dinde de mütehakkak bulunacağından ikinci murahhaslık
dahi paşayı müşarünileyh uhdesine ihale buyurulmıışdur.
«Müşarünileyhima hazeratı dünkü gün mabeyni hü-
mayunı mülukâneye azimetle resmi vedai icra eyledikdeı
vc saat sekiz sularında Babıâliye gelip fehametlû devletlû
Servet Paşa hazleriyle dahi ifayı râsimei veda’ etdikden
sonra Hariciye Müsteşarlığı odasına çekilerek bir saat kar
dar müzakere eylemişlerdir ki bu müzakeratm dahi me’-
muriyyetlerince müdavelei efkâra müteallik bulunduğu
derkârdır.
«Ba’ dehu müşarünileyh devletlû Alexandre Caratheo-
doris Paşa hazretleri doğruca ve devletlû Mehmed Ali Pa­
şa hazretleri dahi devlethanelerine uğradıkdan sonra îz-
zeddin vapurı hümayununa azimet eylediler. Vâpurı mez­
kûr dahi akşam suları Hoca Beye müteveccihen tahrik
çarhı azimet eylemişdir. ......
«Üçüncü murahhaslık dahi Berlin sefiri atufetlû Sa’-
dullah Beyefendi hazretlerine tevcih buyurulmıışdur.
Müşarünileyhim hazeratı maiyyetine me’mur buyu­
rulan zevat şunlardır:
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 247

Harjiciye Nezareti hukuk müşaviri avukat Mösyö


Tam, muavini Mösyö Parnis, şifre telgraf müdiri izzetin
Iiaçik Efendi, tahriratı ecnebiye kitabeti hulefasmdav
Naum Efendi, izzetlû Feridun Beyefendi [1].»
Devletlerin kongre murahhasları şunlardı:
Al,man murahhasları — Başvekil Prens Bismarck, Ha­
riciye Nazın Mösyö dö Bulow, Almanyanın Paris büyük
elçisi Prens Hohenlohe;
Avusturya murahhasları — Hariciye Nazırı Kont
Andrassy, Berlinde Avusturya büyük elçisi Kont Karo-
ly, Roma büyük elçisi Baron Haymerle;
Fransa murahhasları — Hariciye Nazırı Waddington,
Berlin büyük elçisi Kont de Saint - Vallier, Hariciye Ne­
zareti umun siyasiye şu’besi müdiri Mösyö de Despuez;
Ingiliz murahhasları — Başvekil Lord Beasoasfield,
Hariciye Nazın Marki Salisbury, Ekerlin büyük elçisi Lord
Odo Russel;
İtalya murahhasları — Hariciye Nazın Kont Corfi,
Berlin büyük elçisi Kont Loımay;
Rusya murahhaslan — Başvekil Prens Gortschakov,
Londra büyük elçisi Kont Schouvallov, Berlin büyük el­
çisi Mösyö d’Oubril.
Alexandre Caratheodoris Paşa liyakatli bir zat olmak­
la beraber birinci murahhas sıfatiyle devleti Safvet Pa­
şanın temsil etmesi daha doğru idi. Ayastafanos muahe­
desini imzalamış olmak sıfatiyle de bu vazife ona düşü­
yordu. Fakat asabı bir adam olmakla beraber Ayastafa­
nos muahedesinin akdinde epeyce üzülmüş bulunan Saf­
vet Paşa bu zorlu işe girmek istememişdi.
«Mir’ati Hakikat» de murahhaslar hakkında şunlar
yazılıdır:
[1] Tercemanı Şark, 7 Cümad-el-ahire 1295, Numara 60.
248 MEHMET) ES’AD SAFVET PAŞA

« İşbu kongreye Avrupa devletlerinin Başvekil ve Ha­


riciye Nazırlarım murahhas ta’yin etmeleri mükâlematı-
nın ehemmiyyetini ta’yine delili kâfi olduğu ve Devleti
Aliyece bû meclisin karar ve müzakeratı hayat vel memat
m is’elesi hükmünde bulunduğu cihetle Sadrâzam Safvet
Paşa gerek sadâretde olması i’tib'ariyle ve gerek Ayastafa­
nos mukaddimatı sulhiyesi mükâlemesinde bulunması hay­
siyetiyle birinci murahhaslığa ta’yin kılınmak lâzım iken
anın yerine hıristiyandan bir murahhası evvel gönderil­
mesi kongre hey’etince hilafı me’mul olar.ak mazharı hüsni
kabul olmadığı gibi Mehmed A li Paşanın ikinci ıhUTah-
haslığa ta’yini zaten Prusyalu olup Alman lisanına vu­
kufundan neş’et eylediği halde anın da mebadii ahvâli
ma’lûmesini ve bahusus mühtedi bulunması Almanya dev­
leti nezdinde i’tibardan sukutuna illet oldu. H er ne ise
Alexandre Paşa ile Mehmed A li Paşa îstanbuldan hareket
eylediklerini müteakib kongre Haziranın on üçüncü Per­
şembe günü içtima’ edip tarafı Devleti Aliyeden murah­
haslıkla yalnız Berlin sefiri Sa’dullah Bey bulunduğu
halde müzakerata ibtidar eyledi [1 ].»
Murahhaslar Avrupalılar nazarında hoş karşılanma­
mışlardı. Alman murahhaslarından Prensn Hohenlohe şöy­
le diyor:

« Prens Bismarck’m evine gitdim. Bismack, Türk mu­


rahhasları aleyhindeki hoşnudsuzluğundan bashetdi.
Türkiyenin, kongrenin muvaffakiyyetsizliğinden bir faide
istihsali ızannmda bulunmakla yanlış yola gittiğini ve bir
harbin neticesi, Türkiye zararına, devletlerin i’tilâfır.dan
ibaret kalacağım açıktan açığa Türk murahhaslara söyle­
diğini anlattı. Ba’dehu Bismarck’m köpeğinden bahsedildi
Prens Bismarck dedi ki: Köpeğimin terbiyesi henüz ikmal
edilmemişdir. K im leri ısırmak lâzım geleceğini henüz biU

[1] Cüd 3, sahife 155 - 156.


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

miyor. Bilviiş ol'saydı, Türkleri ısırmış olacakdı!... Bis-


marck, Mehmed A li Paşanın murahhaslığa ta’yinini neza­
kete mugayir addediyor. Caratheodoris hıristiyan mıdır?
diye vâki’ olan sual üzerine, Bismarck : «Herhalde üç m u­
rahhasın yegâne müslüman olanı Magdebourglu [ Mehmed
A li Paşa~\ d ır» demiştir [1 ]».
Berlin kongresi 13 Haziran 1878 de Wilhelmstra3se’de
kâin (Radziwill) sarayında toplandı.
Bismarck, resmî elbiselerini giymiş, nişanlarım tak­
mış olan murahhasları birinci katta ilk salonda istikbal
ederek büyük müzakere salonuna götürdü. A t nalı şek­
linde büyük bir masa bu dairenin bir cihetine pencerele­
rin önüne yer^eştirilmişdi. Murahhaslar için yükseık ar­
kalı koltuklar, kâtibler için de san,dalyalar konulmuştu.
Murahhasların yerleri alfabe sırasiyle mürettebdi. Usule
'ittibaan riyaset (Bismarck) a tefviz edildi. Murahhaslar­
dan beşi Bismarck’m soluna, dördü -sağma tesadüf etmiş­
ti. Kâtibler de geldiler. Herkes oturdu. Fakat işe başla­
mazdan evvel Andrassy kurşun kalemle bir kâğıt üizerine
acele birkaç satır yazarak arkadaşlarına uzatmıştı. An-
drassy rüfeıkasindan imparator Wilhelm’in serian idei sıh­
hat etmesi için temennilerde bulunulmasını rica ediyordu.
Reis ayağa kalkarak irad ettiği nutukta şu sözler vardı:
« Ayastafanos muahedesi mukaddema Avrupa devlet­
leri beyninde mukavelelerle taayyün etmiş ahvali birkaç
noktada tefsir mahiyetinde olduğu için (1856) ve (1871)
ahidnâmelerini imza etmiş bulunan devletlerin serbest
münakaşasına vaz1 edilmelidir. Tâ ki Avrupanın o derece
muhtaç olduğu sulh ve salâh ittifakı âra ile daha kavi ke­
faletlere istinaden emniyyet altına alınmış olsun.»
Yapılacak işin mevzuu bu suretle ta'rif edildikten

[1] Vesaiki Tarihiye ve Siyasiye m üellifi: Hayreddin, beşinci


kitab, sahife 31.
250 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

sonra hazır bulun&n zevat müzakerelerin mahrem tutula­


cağını taahhüd ettiler. Fakat gazetelerde görülen, baV.t
havadisin doğruluğu o taahhüde tamaımiyle riayet edilme­
diğini gösterir. Ondan sonra gelecek içtimain müzakere
ru'znâmesinin başına Bulgar mes’elesi kondu.

Prens dö Hohenlohe’nin Berline gelir gelmez Hariciye


Nezaretinde Bulow ve daha başkalariyle yaptığı ilk müla­
katta «Rusya ile İngiltere arasında - kâmilen 4eğ^se d s -
ittifak hâsıl olmuş» olduğunu söylemesine rağmen daha
ilk celsede Ingiltere ve Rusya murahhasları biribiriyle a-
tıştılar. Lord Beaeonsfield’in ' Rus ordularının Bosphor
civarından artık uzaklaştırılmaları hakkmdaki talebi
Moskof murahhaslarını fena halde kızdırdı. Reisin mües­
sir bir müdahalesiyle ancaık bahs.e hatime verildi.

Mahmud Celâleddin Paşa eserinde [M ir’ati Hakikat,


cild - 3, sahife 154 - 170], 1878 senesi Haziranının 13 üııde
açılıp yirmi içtimadan sonra Temmuzun 3 üncü günü 64
maddeyi hâvi muahedeyi imzaladıktan sonra dağılan Ber­
lin kongresi hakkında kâfi derecede izahat vermekle be­
raber «tarafı Devleti Aliyeden Berlin kongresinde mu­
rahhası evvel bulunan Alexandre Caratheodoris Paşa
Prens Bismarck’m kongrede vuku’ bulan tahakkümat ve
tehdidatını ve serbestli müzakerata mâni’ olan evza’ ve
harekâtını ve umun siyasiye ve bilhassa mesalihi şarkiye
hakkmdaki efkâr ve mülâhazatını ve mükâleme mazbata­
larına dere ohmamıyan ba’zı ebhas ve muhaveratın tafsi­
lâtını hâvi fransızca bir lâyiha kaleme alarak Hariciye N e­
zareti inzimamiyle sdâretde bulunan Safvet Paşaya i’ta
etmiş olduğundan kongrenin mahiyyeti içtimaini ve mua­
hedenin hakayikı ahkâmını ta’yin ve tefsir için me;hazı
sahih ıtlakma şayan olan öyle bir eserin münderecatm-
dan ahlâfca husuli istifade maksadiyle zikrolunan lâyi­
hanın tercemesi zirde tahrir kılınur» mukaddimesiyle
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Alexandre Caratheeodoris Paşanın raporunu aynen eseri­


ne dere ediyor ve 60 büyük sahife teşkil eden bu rapor­
dan sonra «Hatime» başlığiyle şunları yazıyor:

«İşte Alexandre Paşanın bu lâyihası müt.alea olunun­


ca Berlin muahedesinin Devleti Aliye hakkında nasıl ta­
hakkümüne yapıldığı ve mazmuni ) ne ka­
dar câri olduğu taayyün eder. Hattâ müşarünileyhten
mesmudur ki kongre içtimainin birinde « İvranya » nin
Sırbistana terk olunması Prens Bismarck’m emri kat’î-
siyle kararlaştırılmakta iken Alexandre Paşa buna mu­
halefet ve i’tayı re’yden mucanebet etmekle «B i s m rrc k »
bir nazarı şiddetle bakarak ihtiyarı sükût- eder. Mütea-
kiden mükâleme mazbatalarının irrizasiyçün hey’eti mu-
rahhasan diğer odaya çekilir, Alexandre Paşa mezkûr
mazbataları mütalea ile meşgul olduğu halde « Bismarck »
gelip arkasından dürterek « sen demincek İvranya mad-
desine muhalefet gösterip i’tayı re’yden îctinab ettin
kongreyi Babıâlideki meclisi vükelâ m ı zannediyordun
müttefikan verilen karara ikaı müşkilât edemezsiniz.
Bunu kabul ve tasdika mecbursunuz » deyip hah ve na­
hak zikrolunan kararı imza ettirir.
Ayastafanos mukavelei sulhiyesinin bihasbelmağ-
lûbiye Devleti Aliyeye tahmil eylediği barı sakil Berlin
kongresinde ta’dil olunur zan ve ümidi hâsıl olmuş iken
kongrenin D evleti Aliyeye nafi’ mevaddı müzakere için
değil belki Avrupa menafiinin ta’yin ve istihsali zımnın­
da içtima’ eylediği ve Almanya ya’ni Prens Bismarck po­
litikasının maksadı mezkûre gayet müsaid olduğu tahak­
kuk edip ümidler hep boşa çıktı.

Berlin muahedesi Ayastafanos mukavelei sülhiyesin­


ce Devleti Aliye ile Rusya devleti beyninde' karargir o~
lan mesaili düveli sairei muahidenin re’yile teşrik &de-
rek evvelen Rusyanın harben kazandığı neticei galıbiye-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

tin semeratı najiai ahdiyesini yalnız devşirmemesi velha-


sil şarkta bir mütehakkimi münferid sıfatını iktisab ede­
memesi esasını istihsal eyledi. Saniyen menafii mnhte-
lifei düvöliyeyi şarkın zararına bakmaksızın husule geç­
tirdi ki bu müfredatın yekûnu eski Roma İmparatorlu­
ğunun sininivefirede verdiği zayiatı defaten görmek
kabilinden olarak Memaliki Osmaniyenin bir inkisamı
küllîye uğramasını ve kuvayı maddiye ve ma’neviye-
sinin za’fı azîme düşmesini mütezammındır.
Vakıa Ayastafanos mukavelei sulhiyesi gözden geçi­
rilince gayet vahim olan maddesi Bulgar emaretinin teş­
kiline dair olduğu görülür. Ç-ünkü Rum eli kıt’asınm en
mühim ciheti Bulgaristan iken orasının bu veçhile H ü ­
kümeti Osmaniyeden tecridi bir inkılâbı azim olup hattâ
Gra!ndük Nikola’nm Kızanlıkta teklif eylediği şeraiti
sülhiyenin merkezi saltanatça tedkik ve mütaleası sıra­
sında Bülgaristam m illî bir ;Hıristiyan •emaretine tevdi’
ettirmemek için Ingilizlerin dairei ittifaka celbinde büyük
fedakârlıklar göze aldınlm alıdır denilerek o yolda bir­
takım efkârı müfrita dermiyen edenler dahi olmuş ûli.
Binaenaleyh Ingilizlerin Bulgaristan hududunu Balkan­
lardan tahdid ettirip de andan berusini sahilen ve dahi­
len Şarkî Rum eli namiyle bir vilâyeti muhtare haline
koydurmakta saıiettikleri mesai istikbalen berdevam o-
labilecek bir karan ciddîye makrun olsaydı kongrede
D evleti Aliyenin zararına ittihaz olunan mükarreratı
murahhaslarımız müdafaa ettikçe Prens Bismarck’ın
« kongre devletinizin vikayei şevketine hizmet edecek bir
eyalet terk etti » mealinde mükerreren vâki’ olan ifadatt
minnetdarânesi kabili tahammül addolunur idi. Lâkin
muahedenin daha im zası 1 kurumaksızın Rusya devleti
Balkanlarda Asakiri Osmaniye ikamesine açıktan açığa
muhalefet ve Rusya elçisi bu maddenin imparator indinde
bir mes’elei namusiye addolunduğundan bahisle bessi si-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

kâyet ederek Bulgaristanm Rusya askerinden tahliyesi


maddesini Balkanlar müdafaası hakkının Devleti Aliyece
te’hiri isti’rrudine rabt ve ta’lik eylemiş ve mümzii mua­
hede olan sair devletler canibinden dahi D evleti Aliyeye
kazandırdık dedikleri Şarkî Rum eli vilâyetinin te’mini hu­
duduna mümanaatı aleniyye demek olan şu Rusya tekli­
finin muahezesine sarfı efkâr edilmemiş olmasiyle tarafı
Devleti Aliyeden Balkanlar müdafaası hakkının isti’malî
hah ve nahah terk ve te’hir kılındı. Ve o cihetle Bulga­
ristan emaretini Şarkî Rum eli vilâyetinden tefrik edecek
tedbiri kavi mevkii fi’le gelemediğinden ve Bulgarlar ise
zaten hududı emaretin kongre karariyle kasrından ve bil­
hassa Şarkî Rum eli vilâyetinin Hükümeti Osmaniyeye
irtibatından pek ziyade mûnfail olarak şu iftirakı bir ara­
lık ortadan kaldırmağa ezcan ü dil mâil olduklarından
Şarkî Rumeli idaresinin çok müddet payidar olamıyacağı
bidayetti teşekkülünde tahakkuk etmiş idi. D iğer taraf­
tan vilâyeti meizkûre akibı müsalâhada gene düveli mua-
hidenin ta’yin ettikleri m uhtelif komisyon ma’rifetiyle
vaz? olunan nizamatı esasiye iktizasınca dünyada en ser-
bert olan hükûmatı meşrutadan daha hür ve muhtar ve
bayağı hükümeti avam ıtlakına sezavâr bir idare tahtı­
na konulduğundan meydanı siyasâde baziçm ağraz olup
nihayet vuku’ bulan hareketi ihtilâlkânde Bulgaristan
emaretine iltihak ederek Berlin kongresi karariyle istih­
sal olundu, zannolunan bir faide elden gitmiş ve îngiliz-
ler K ıbrıs adasını mücerred Bulgaristanm kasn hudu-
dunca edecekleri hizmete rüşvet makamında ele geçir­
mişler iken cüz’i eivvelde yazılan mütaleat ve Alexandre
Paşa lâyihasındaki izahat veçhile anın da hükümsüzlüğü
tebeyyün etmişdir.
Şii hale göre Berlin muahedesi ahkâmından intifaı-
77nz Bulgaristan hududı garbiyesinin kasrına ve Anadolu
hududundaki Eleşkird vâdisı ile Bayezid kasabasına mün­
254 MEHMED ES’ADİ SAFVET PAŞA

hasırdır. Buna karşı zararımız ise Ayastafanos mukavelei


sulhiyesince mukarrer olan ahkâmı te’yidden başka o
mukavelece muhtariyeti idare tahtına konulacak olan
Bosna ve Hersek kınalarının Avusturya idaresine verdi-
rilmesi kaziyesidir ki kongrenin mukarreratmdan müte-
hassil hasar ve mezar Ayastafanos mukavelei sulhiyesi
ahkâmına galebe eylediği bununla da muhakkakdır.

Romanya ve Sırbistan ve Karadağ emaretleri kablel-


muharebe birer hükümeti müstakile şeklini alarak Dev­
leti Aliyeye mensubiyyetleri tabiiyyeti mevhumeden iba­
ret bulunduğu i’tibariyle anlnann tasdiki istiklâlleri za­
yiatı mülkiyeden addolunmasa bile Devleti Aliyenin nü­
fuz ve mevkii siyasîsince istiklâllerinin maddî ve m a’ne­
vî sui te’siratı muhtacı teemmül ve mülâhaza değildir.
D iğer taraftan Bosna ve Hersek k ıt’alarını AvusturyalI­
lardan ve K ıb n sı îngilizlerden istirdadın baidülimkân
olmasına ve Bulgaristanm emaret haline inkılâbı fevaidi
mülkiye ve mâliyeyi ifna eylemesine mebni bunlar ve
Rusya ve Yunan ve İrana geçen yerlerin nüfusu beş m il­
yondan aşağı olmadığı gibi gerek şu zayiattan ve 'jerek
Romanya ve Sırbistan hükümetlerinin tasdiki istiklâlle­
rinden varidatı D evleti Aliyeye terettüb eden tenezzü­
lün yekûnu senevisi dahi altı milyon lirayı tecavüz etmiş
ve ihtilâlâtı dahiliye ile Rusya muharebesinde ve ihti­
yarı hicretten ehli islâmda vuku’ bulan vefeyat ise üç
yvfz binden ziyade tahmin olunmuşdur. *Esnayı muhare­
bede yalnız Rusyalıya esir olan asakiri muntazamai Os­
maniye doksan dört bin dört yüz otuz üç nefer olup Ro­
m anyalIların eline geçen üsera bu hesabın haricindedir.
Hattâ ümerayı harbiye masrafiyçün hazinei devlet Rus-
yalıya beş yüz kırk altı bin lira medyun olduğu gibi Ro­
manya hükümetine de altmış iki bin liradan ziyade mas­
raf tazmin etmişdir.
MEKMED ES’AD SAFVET PAŞA 255

Bundan ma’da Ayastafanos mukavele i sulhiyesiyle


taahhüd olunup da kongrece mübahasesine bile giıişil-
meksizin te’yid edilen tazminatı harbiyenin esası bir mil­
yar dört yüz on milyon ruble olduğu halde bunun bir
milyar yüz bin rublesi Rusyaya terk olunan mahaller mu­
kabili tenzil olunarak baki üç yilkz on milyon rublenin
on milyonu Rusya tüccar ve tebeasınm zararları tazmi­
natına ve kusur üç yüz milyonu sırf tazminatı harbiyeye
tahsis kılınmışdır ki otuz beş milyon lira derecesinde o-
lan işbu tazminatı nakdiyye duşi devlete bir barı sekil
ve kongre dağıldıktan sonra devleteyn beyninde akdo-
lunan mukavelei mahsusa mucebince Anadolu’da kâin
birkaç vilâyetin varidatı seneviyyei öşriyesi kamilen
karşılık gösterilmek tarikiyle kabili te’cil olmuşdur [ I ] . »
Berlin kongresinin tamamen (Bismarck) m tegal-
lübü eseri olduğunu kaydeden AlexandreCaratheodoris
Pşanm raporundan dikkate değen şu birkaç satırın da
aynen nakli lüzumlu görülmüştür:

«...D evleti Aliye birinci murahhası zabıtnamede de­


nildiği gibi olbabda ilerude söz söylemek hakkım muha­
faza etmeği taleb etmiş olmayıp bilâkis Salisbury tara­
fından edilen teklif hakkında derhal beyanı mütalea et­
mek ve izaai vakt edilmeksizin müzakereye başamak el­
zem oduğu takdirde gayet seri’ suretle kvraet olunması
hasebiyle her cihetini lâyıkiyle anlamadığı teklifin muh-
viyatına sureti mükemmele de kesbi vukuf eylemesine
müsaade olunup olunmıyacağım suale cesarat eıilemiş
idi. Müşarünileyhin bu suretle vuku ’ bulan teklifinin tabiî
idüği derkâr olmağla beraber bu sırada söylemiş olduğu
birkaç söz reisin hiddetini celbe kifyet etmişdir.
Şöyle ki Prens Bismarck Devleti Aliye murahhasına

[1] Cild 3, sahife 230 - 233.


256 MEHMED ES’AD SAFVET PA$A

hitaben eğer söyliyecek bir sözü var ise derhal ve\ izaaı
vakit etmeksizin söylemenisi sert muamele ile beyan et­
miş ve « bununla beraber Devleti Aliye murahhası der­
hal söz söylemek istese bile sözlerini birtakım i’tirazata
âlet etmesine müsaade edemem». Hüküm eti metbuası
Ayastafanos muahedesini imzaladığı iAhetle murahhası-■
nın burada i’tirazatta bulunmağa hakkı yokdur. Avrvpa-
nm menafii D evleti Aliyeye âid olmak üzere etmiş oldu­
ğu müsaadatı bugün buraya gelip muaheze etmek ile
kendusi hüsni teveccühe mazhar olmaz. Avrupamn bir
tedbirine krşı bu yolda hareket etmek Devleti Aliye, mu­
rahhaslarının kongre müzakeratımn mihveri lâyikında
cereyanına İrayı müşkilât etmek niyyetinde bulundukla­
rına daldır ki buna müsamaha edemem. Ve eğer Devleti
A liy a murahhasları ısrar ederlerse mütaleatımı Kayyizi
fi’le getürmeğe mecbur olacağımı ve bu babda hazır ve
müheyya bulunduğumu ifade ederim » demişdir. Prensin
tavrü ifadesi ve bakışı sözlerinin sertliğini tezyid eder
idi. Devleti Aliye murahhası reisin sureti muharrarede
vuku’ bulan mümanaatı üzerine artık Salisbury teklifi­
nin esasını teşkil eden mesail hakkında derhal beyanı
mütalea etmek tehlikeyi dâi olacağını anlamışdır. Maa-
mafih bâisi teessüf bir misale meydan vermemek için
Devleti Aliye murahhası söz söylemek hakkından feragat
etmiyerek yalnız Osmanlı me’murlariyle Bulgar ehali
beyninde pek çok zamandan beru hüsni maişet ve âmiziş
mevcud olduğuna ve buna pek az müddetten beru halel
geldiğine dair ba’zı mütaleatı umumiye serdiyle iktifa et­
miş ve bu veçhile Rum elii Şarkînin teşkili lüzumuna esas
ittihaz edilen Bulgar ehalisiyle Devleti Aliye me’murla-
n n ın ademi imtizacı mes’elesini dolayısiyle muahaze ey-
lemişdir.
«B u meıs’elede D evleti Aliye murahhasına karşı is­
ti’mal eylemiş olduğu lisanın şiddeti Prens Bismarck’m
MF.HMF.D ES’AD SAFVET PAŞA 257

bile nazarındn dur olamıyacağı derkâr olmağla murah­


haslara tevzi’ edilen protokol müsveddesinin prensin irad
eylemiş olduğu nutkun nısfı tay ve nısfı diğeri tahfif ve
ta’dil edilmiş idi. Matbu’ zabıtname müsveddesinde mün-
, deriç olan sözler dahi sonradan hayli ta’dil edilmiş i dü­
ğünden elde bulunan protokol Devleti Aliye murahhasa-
rma prensin tehdid âmiz ve âmirâne suretde vuku ’ bulan
tevbih ve tekdiri hakkında bir fik ir bile hâsıl ettirmeğe
fcc/i değildir. Prensin bu suretle olan tevbih ve tekdiri
başka bir mes’elede vuku’ bulmuş olaydı kongre hey’eti
tarafından red ve iade edilirdi.»
Prens Bismarck’m Osmanlı birinci murahhası A -
Iexandre Caratheodoris Paşaya söylediği aşağıdaki söz
de, işin ruhunu göstermek i’tibariyle, dikkate değer:

« Kongre Devleti Aliyenin istediği yerleri ibkaye sa’y


için d&ğil ancak Avrupanm hâlen ve istikbalen âsayişinin
muhafazası maksadiyle teşekkül etmişdir.»
Berlin muahedesinde arazice yapılan ta’dilât Avrupa
haritasını baştan başa değiştirmiş, üç büyük devlet ile beş
iküçük hükümetin hududunu yenileştirmişdir. Osmanlı
İmparatorluğu bu muahede ile Rümeli’de Sırbistan üze­
rindeki hakimiyyet hakkını kaybettiği gibi Bulgaristan ye­
niden küruTûyor, Sırbistana, Karadağa ve Yunandatana
yerler yeriliyordu. Anadolu’dan da Erzurum ve Trabzon
vilâyetlerinden bir kısım arazi Rusyaya terk edilmiş, kü­
çük bir parça olmağla beraber îranan’a bile yer verilmişdi.
İngiltere de K ıbn sı almışdı. B u suretle Osmanlı devleti
Avrupa kıt’asmdan beşte ikisinden ziyadesini teşkil eden
166 000, Asyadan da gene mühimce sayılabilecek 46 500
kilometrelik arazi terk ediyor, Rumeli’den dört milyon altı
yüz bin, Anadolu’dan da sekiz yüz elli beş bin nüfus ha­
kimiyetinden çıkıyordu. B u hesaba göre Osmanlı hükü­
meti 1876 (H. 1293) harbinin sonunda, yuvarlak hesabla,
17
258 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

beş buçuk milyon nüfusu hâvi 210 000 kilometre murab-


baı yer kaybetmişti. Eğer Ayastafanos muahedesi tatbik
mevkiine konulmuş olsaydı kayb bundan daha çok olmı-
yacaktı. Bununla beraber Berlin muahedesi imparatorluk
için Ayastafanos muahedesine nisbetle pek çok faidelidir.
Ayastafanos muahedesiyle hem birçok yerler gidiyor, hem
de memleket biribirinden ayrı dört parkaya ayrılıyordu.
Berlin muahedesiyle ise Avrupada tabiî hududlarla çev­
rilmiş bitişik bir arazi halinde kalıyordu.
Ahmed Salâhaddin Bey; yukarıda ismi geçen eserin­
de «Berlin muahedesi hakkında mütaleat» başlığı altın-
' da «1878 de Berlin muahedesi şerhini ya;zam Mösyö «Be-
nova Bronsvilc» in kitabının medhalindeki umumî müta-
leasmı terceme ve eserine dere etmişdir. Müellif diyor
ki:
«H er memleketin gazetecileri, her fırkaya mensııb
parlâmento a’zaları, Berlin muahedesini, - nokatı muh­
telifçi nazarlarına göre - suveri mütenevviada takdir et­
mişlerdir. Maamafih bissühule anlaşılan bir cihet varsa
o da tenkidatı nâhoşnudânenin mütaleatı nikbinâneye ga­
lebesidir. Diplomdsi vukuatı mecmualarında belki de
yegâne! denilecek a’razı - garibeden bir hâdise olmak ü-
zere Berlin muahedesi hilâfgirânınm darbelerinden zi­
yade tarafdarlarınm gayreti müdafaasından zahmdar ol-
muşdur.
M u ’terizler diyorlar ki:
Berlin muahedesi, hiçbir menfaate hizmet, hiçbir
temayüli ruhîye tevafuk eyliyemediği gibi hiçbir hırsı
siyasîye de sed çekemiyor. H er mes’eleye temas ediyor,
hiçbirini halletmiyor. Biribirine mübayin sebeblere müs-
tenid olan mukarreratı, sâlim bir mantığa münafi, ada­
lete lâkayd, şeref ve namusa bi hisdir.
Kimisi, - teşebbüsdeki dağdağa ile neticedeki inki­
sarı ümid karşısında - «Dağ. doğura doğura b ir fare do­
MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA 259

ğurdu - La montagne a enfante une souris» mislini ha­


tırlıyor, kimisi de kongrenin zadei acibi mesaisini « bin
iğneli bir kirpi - le herisson aux mille pointes» ye teşbih
ediyor.
Bir yerde îslâvlann püskürtüldüğünü görmekden haz
duyuluyor, öted& Yunan muhibliği saikasiyle ahdi vâkı­
fı karşı iğbirar hissediliyor, beride Türk i’tisafınm ida­
mesinden şikâyet olunuyor.
Bu muahedeyi birtakımları, Devleti Osmaniyenin
tahkimi mevkiine medar olduğundan dolayı alkışlarken
diğer birtakımları da Türkiye için en hayırhahane mu­
habbet zevahiri altında anın sukutunu daha, az tehlikeli
ve taksimini daha kolay kılacak tedabvri müttehiize giz-
liyen bir zubnetgehi riya addediyorlar.
Diğer ba’zıları da her şeyi mahiyyeti hakikiyyesiyle
görmek ve göstermek iddiasında bulunarak istiknahatı
iuradur ile K ont (D ök on iç) in « fütuhatı müsaletkârane
Conquete pacifique» siyasetini; sonra, Büyük Frederîk’in
ağzında tarihî bir mahiyyet alan «b ir. takke içinde üç baş
trois tetes dans un bonnet» ta’biri ma’ru f unu yade geti­
riyor ve bu mes’elede üçüncü başın İngiltere olduğunu
iyma ediyorlar.
Hemen hep bu vâdide idarei lisan eden müahizler,
bu muahedenin neş’et ve esbabı evveliyyesinden zuhul
etmiş oluyorlar ve ana karşı vuku’ bulan takbihat - veh-
lei ulâda ne derece esaslı ve muhik görünüyorsa - bir
menfaati zatiye olmaksızın ona vaz’ı imza eylemek sure­
tiyle isimlerini bu işe rabt eden namuskâr ricali siyase­
tin şükranı âleme istihkakları o derece sahih ve kat’î ol­
duğunu takdir edemiyorlar.
Filhakika bu muahede herkesin, - kendi revişi efkâ­
rına, meyelânı hissi zâtisine göre - anda bulduğu bu mü­
teaddidi şeyleri câmi’dir ve hattâ hilâfgir ânının nazan
260 MTmMTD ES1AD SAFVET PAŞA

Rikkatinden kaçmış ayni derecede mühim diğer birçok


cihatt da hâvidir.
Lâkin i’tirazda i’tidal ve ihtiyat olunmalıdır. Çünkü
bu müahezeler dahi mevzularının tam birer ma’kesi o-
luyor, onlarda şark buhranının fikirlerde hâsıl etdiği
suveri tesviyeyi yahud suveri tesviye ve halliye zan ve
zuum olunan şeyleri ifadeden ibaret kalıyor. 1
Muahedenin bu kabil mütaleatı i’tiraziyeye şu cihet­
ten birer rüchanı da vardır. Tenkidat, yalnız bir sureti
halliyenin bütün diğerlerine galebesini istiyor. Bu galebe
ise, bir zamanı müsalemet olamaz.
Halbuki Berlin muahedesi, muhtelif ve hattâ miite-
bayin metalib ve âmali - anların celbi münaferetinden
bittevakki - cümlesini hüsnü kabul etmek suretiyle halı
hazin sıyanet eylemişdir; bunlardan her birine, hiç bi­
tin in red edemiyeceği bir esas, ya’n i bıV serbest« ma-
halli zemini üzennde ümniyelerinin galebei kat’iyyesine
sulh ve sükûn dairesinde bezli mesaî çaresini arz et­
miştir.
Muahede, Islâvların terakkisi önünde Ingilizlerin te­
lâş ve endişesi ile bir harbi karib ihtimali karşısında bü­
tün diğer devletlerin hıras ve haşyeti arasında vücud
bulmuş bir uzlaşmanın mahsulü, muhasim rekabetlere
tatbik edilmiş bir idarei maslahat tedbir ve vasıtası, bir
( Opportunisme ). âletidir.
İşte bu mükavelei düvelin mütehammil olduğu ye­
gâne i’tiraz budur. Hakkında vârid olacak sitayişlerin en
■iyisi de bundan başka bir şey değildir. Bu haddi tecavüz
eden her takbih ve i’tiraz, bir hakşikenlik addolunmak
icab edeceği gibi bu ahdi, bir emelin diğerine herhangi
b ir noktadan kat’î bir muzafferiyyeti tarzında gösterme­
ğe meyyal olan her medh ü sena dahi, anın yegâne me-
ziyyetini, ya’ni, kendisini tevlid eden ahval v& vukuata
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 261

uygun ve bilâhare zuruf ve ahvali cedide ve tahaffüfiih-


tirasatı siyasiyenin bunu vücude getirenlere telkin ede­
ceği ta’dilâtı ıslahiyeye elverişli olması muhassenatını
nez* eder.
Berlin muahedesi, Avrupa müsalemeti ilcaâtı u lv i-
yesinin kabul etdirdiği bir kanunu zaruret loi de nâces-
site telâkki ve umum tarafından icra edilmelidir.
Bu muahedeyi pek acı b ir tarzda tenkid ederek B er­
lin kongresini - derununda, hazırunun akvam alıp sat-
dıkları ve merasim teati etdikleri - hakikî bir çarşı ma­
halline teşbih edenlere sorarım ki: — 1 Nisan tarihli In­
giliz tebligatını ta’kib eden günlere dönmek ve memleke­
tinizi diğer bütün memleketlerle birlikde o helecan âver
dakikaalra avdet etdirmek ist&r misiniz ? ......................
..................................... ...... * * ....................................................9 > t

Hayır! Ne ârayı müahazekârane ve ne de mütaleatı


mediha güyane bu hususda beca değildir; bunlardan hiç­
birisi, Berlin muahedesi için varid olamaz. Bu muahede,
anı vücude getirenlerin kendisine vermek istedikleri kıy­
met haricinde b ir kıymete malik olamaz. O kıymet de te’-
lifi beyn, uzlaştırma feragati mütekabile kıymetidir...
Bu cihetten düşünülürse, ana atfolunan nekayis d i-
fauts, evsafı mergube qualite mahiyetini iktisab eder ve
Paris muahedesinin parlak evsafını hatırlıyarak Berlin
muahedesinin nekayisi ile müteselli olmak lüzumu his-
solunur.
Paris muahedesi, hey’eti umumiyesiyle gayet man­
tıkî, bütün akşamı bir teselsüli muntazam ile mrebut,
diplomasi san’atinin cidden anaks âsânndan sayılmağa
şâyan idî.
Türkiyenin tamamiyyeti mülkiyesi, harbi muzaffera-
nenin neticesi... istiklâli, Avrupa âhengi düvelisine ka-
262 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

buliinün tatbiki mantıkîsi... İdarei dâhiliyesine üdemi


müdahale, istiklâlinin neticei zaruriyesi idi... Fakat ma­
alesef, bu güzel istidlâlât, muhayyel bir Türkiyeye tatbik
olunuyordu...
Ondan sonra Hükümeti Osmaniye s.ui idarede de­
vam hususunda eski bildiğinden şaşmadı. Ruslar; Sivas­
topol intikamına hazırlandı.
Avrupa diplomasi âlemi ise derin ve nuşin bir nev-
m i gaflete daldı. Ne Şam, ne G irid mes’eleleri, ne de Ba-
bıâlinin resmen aylan kırk güne çıkarması ve bunun de­
lâlet etdiği sui idare, Avrupayı ikaz edemedi.
Nihayet, Pilevne toplarının bile uyandıramadığı Av­
rupa, ancak Ayastafanos muahedesi üzerine gözünü ağ­
dı. Ve gözünü açar açmaz, kendi lâkaydisinin bais oldu­
ğu harabeleri, enkazı izmihlali gördü. B erlin muahedesi
işte bu enkazı yeni bir bina yapmakda kullandı. Bu mu­
ahede, birçok müteferrik parçaların bir terekkübi gayri
mütecanisi ve Paris muahedesiyle Ayastafanos muahede­
sinin mahsuli meze ve te’lifidir ki aralarında alâiki rnej-
kv.d olan anasırdan müteşekkil bir sureti mukarrere, bir
tedbiri âcil addolunsa sezâdır. Maamafih bu da iyidir !
Makine gıcırdar ve makinistin uyumasına mâni’ olur.
B erlin muahedesi hakkında söylenilen her türlü iyi­
lik, anın sui teşekküli velâdisini teşfiyeden âcizdir. A-
leyhinde serd olunan her türlü müahezat dahi - fikri i’ti-
lâf ve feragat, yegâne çarei selâmet olarak kaldığı cihet­
le - anı vacibürriaye bir kanun olmakdan men’ edemez.
O halde anı bize muhafaza etdiği müsalemet dolayısıyla
sevelim ve bir kanun olması i’tibariyld de m er’î tutalım!

Paris kongresi, dünyaya metodik ve san’atin bütün


kavaidine riayetle tertib edilmiş - ta’bir câizse - klâsik
bir muahede arz etdi. H içbir şey anı ta’cil ve tesri’ etmi­
MEHMET) ES’AD SAFVET PASA 263

yordu. Sulh, müemmen olduğundan kongre, umumî me-


sailden hususi mesaile doğru intizamla tedkik etdi.
Ayastafanos muahedesi dahi kendi nev’i içinde me-
todikdir:
Harbe hitam vermeğe mahsus olduğundan ancak bu
gayeye musil obnak lâzım gelen mesaile temas ediyor
ve bu maksada mühim bir taallûku olmıyan mesaili iha­
ta etmiyordu.
Berlin kongresi ise bir tarafdan D evleti Aliye - Rus­
ya miisalâhasını te’yide müsaraatkâr, diğer tarafdan har­
bi umumînin önünü almak arzusiyle sabırsız olduğun­
dan ne - eserine riayet etmeği kararlaşdırdığı - Paris
kongresinin tertibi nazarisini ve ne de Ayastafanos mu­
ahedesinin tertibi amelîsini ta'kıb etmedi, çünkü mak-
sad, gaye onların ayni değildi. O, mesaili bir tesviyei
muslİhaneye karşı arz eder göründükleri müşkilât sıra-
siyle tedkik etdi [1 ].»
İkinci Abdülhamid’in saltanat devri hakkında kıy­
metli bir eser yazan Osman N u ri Bey de muahede etra­
fındaki hissiyyatı' şöyde hulâsa ıetmişdir:
« İngiliz murahhasları memleketlerine döndükleri za­
man şamatalı alkışlarla istikbal edildiler. Filhakika kon­
greden evvel Ingilizler bir aralık Avrupadaki nüfuz ve
itibarlarını kaybetmek raddesine gelmiş idiler. İngiliz
murahhasları kongrede Ingilterenin şeref ve Vtibannı
kurtardıkları gibi bu ma’nevî muvaffakiyetden başka
bir hayli maddî menfaatler dahi te’min eylemiş idiler.
İngiltere K ıbrıs muahedesini İcra mevkiine koymak için
zaman kaybetmedi. 9 Haziranda ik i zırhlı (Lam aka) ya
1700 İngiliz askeri çıkaıdı. Sâmih Paşa K ıbrıs adasinin
lngiltereye terk olunduğunu i’lân eyledi.
[1] «Külliyatı H uk u k ve Siyasiyat» tan birinci kltab «Berlin
kongresinin diplomasi tarihine bir nazar, sahife 142-148.
264 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

« K ongre, Rusyada Ingilteredeki kadar memnunıyyeti


mucib olmad. Fakat gazeteler Rus murahhaslarının kon­
grede kabulüne mecbur oldukları müsaadatm Ayastafa-
nos muahedesiyle kazanılan büyük neticelerden hiçbiri­
ne dokunulmadığını halka anlatmağa muvaffak oldular.
Resmî gazete uzun bir mekale neşrederek Berlin mua­
hedesinin Rusyanın Türkiyedeki hıristiyanlan kânıılen
kurtarmak için ta’kib etmekde olduğu maksada doğru
büyük bir hatve demek olduğunu beyan etdi. Bundan
sonra Rusya Rumeli’deki askerini çekmekle meşgul ol­
du. Bu asker bahren Karadeniz limanlarına nakledildi.
« Fransada K ıbrıs muahedesinin Fransız diplomatla­
rının haberi olmadan akdedilmesi iğbirari mucib oldu
ise de bu te’sir çok devam etmedi.
« Italyada hoşnudsuzluk daha şedid ve devamlı oldu.
B erlin muahedesinden Italyaya bir istifade çıkmaması
üzerine ba’zıları Tarant ve Triyeste’nin ilhakı için mi­
tingler yapdılar. Ba'zılan Tunus’un ilhaknı teklif midiler.
Fakat hükümet bu nümayişlere kulak asmadığı için bun-
larn yavaş yavaş arkası kesildi.
«Avusturyada Macarlar Bosna ve Hersek’in işgalim
muhalefetden nihayet vazgeçdiler.
« Kongre mukarreratı Romanya’yı nevmid etdi ise de
Prens Charls mukavemetin ma’kul olmıyacağını anlıya-
rak bir beyanname ile halkı sükûn ve tevekküle da’vet
etledi.
« Sırbistan, Berlin muahedesinden pek memnun idi.
Zira Ayastafanos muahedesinin kendine' ilhak eylediği
yerden fazla olarak kongrede 3200 kilometre murabbaı
ile 54,000 nüfus daha kazanmış idi.
« Karadağ Ayastafanos muahedesinde kazandığının
yansını Berlinde kaybetmiş idi. Fakat Prens Nikta A -
vusturyanın hiddetini celb etmek istemedi. Bosna ve Her-
MEHMED ES'AD SAFVET PASA

sek’in işgaline karşı o vilâyetlerde başlıyan kıyama yar­


dım etmekle itham olunmamak için tebeasının o iki vi­
lâyete geçmelerini men’ etdi.
«Yunanistan Berlin muahedesinde kendi namna ya­
zılı olan mevaidin icrası için hemen Babıâli ile müzake-
rata girişdi.
« Berlin muahedesinin Osmanlılarca sureti telâkki­
sine gelince o zaman bizde umumî hissiyyat derece derece
miitehalif idi. Ba’zilan i’lânı sürür ve memnuniyyet edi­
yor idi. M e’murin sınıfı, devletin zayi’ etdiği bunca yer »
lere rağmen kendilerine me’muriyyet icra edecek kadar
bir ülke, soyacak ehali, boşaldacak bir hazine gene kalmış
olduğundan dolayı mes’ud ve bahtiyar idi. Ezcümle A b *
dülhamid işlerin böyle kolaylıkla yoluna girmiş olmasın­
dan dolayı pek memnun idi. İstanbul’daki saraylarım
terk edip Anadolu’ya hicret etmek raddesine gelmiş olan
Abdüllhamid artık payitahtında kalabileceğinden dolayı
pek memnun idi. Vakıâ ecdadının kabzai fâtihanesine geç­
miş olan yerlerin birçoğunu meş’um saltanat devrinin
ilk senesinde elden çıkarmış idi. Fakat nesine lâzım ?
O gene sarayında kalacak, zevk ve sofasına bakacka, her
müstebid arzusunu hâkimi mutlak gibi icra etdirec?k,
üst tarafım Allahın inayetine bırakacak idi.
« Fakat idarei merkeziyeye i’timad ile harbde bede­
nen ve malen bunca fedakârlıklar ihtiyar etmiş olan mil­
letin, Berlin tnuahedesi üzerine yeis ve kederi artmış idi
ki hükümeti nihayet-ül-emir muahedenin kendine m ü-
said olan şartlarını kabul ile m uzır olanlarını icrada ta­
allûk mecbur oldu [1 ].»
Muharririn muahedenin Osmanlılarca olan telâkki
suretindeki isabetsizliği uzun söz sarfını icab etdirmiye-
cek kadar barizdir. M e’murlan ye’is ve kederlerinin art­

tı] Abdülhamidi Sâni ve Devri Saltanatı, cild - 1, sahife 388-390.


266 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

dığını kabul ettiği halkdan ayn farz etmek mantık


garabetinden başka hepsinin hırsız olduğuna hükmetme­
si kanaatindeki yanlışlığı isbat eden en basit bir haki-
katdir. Saltanat devrindeki hareketlerinin, umumî hıiy'e-
tine bakarak ba’zı kusurları ile beraber Abdülhamid’in
sarayının elinde kalmasından dolayı memnun olduğunu
söylemek de doğru değüdir. Anlaşılıyor ki müellif mehaz
ittihaz etdiği ecnebi eserlerdeki gare'zkârane hükümlere
aldandığı gibi kitabını yazdığı siralardaki te’sirlerden de
kendimi kurtaramamışdır. Osman N uri Bey eserini şim­
di yazmış olsaydı herhalde bu hükümleri vermıyecek,
bugün yaşamış bulunsaydı bunlan yazdığına nedamet
bile duymuş olacakdı.
’ "ym

Berlin kongresi münasebetiyle Sa’dullah. Paşa tara-


fndan Berlinden Safvet Paganın oğlu Re’fet Beye yazihp
kıymetini bugün de muhafaza eden 4 Temmuz 94 tarihli
mektub:

«B iraderi meali perverim efendim hazretleri


14 Temmuz 94 tarihli mektubı âlileri şerefvarid ol­
du. Mes’elei şarkiyye bitdi m i yoksa yeniden m i başladı
mütaleası kongre bahsine mukaddimei terdid edildikden
sonra ba’zı ta’dilât ile Ayastafanos muahedesini kabul et­
miş olsaydık daha hayırlu olacakmış deyu beyanı mülâ­
haza buyurulmıışdur. Mes’elei şarkiyye Akdeniz ve Ka­
radeniz boğazlarının tasarrufi mes’elesi demekdir. Bu
mevkilerin ehemmiyetleri cihetiyle' hangi kavmin tasar­
rufunda bulunmuş ise hemcivar bulunan m illetlerin re­
kabet ve muhasedesini celb etmiş olduğundan bu mesele
zannolunduğu veçhile Hükümeti Osmaniye zamanında
tehaddüs etmiş bir şey olmayıp tâ eski Yunanlılar za­
manında mevzuubahs olmuş bir kaziyye olduğu tarihle
sabitdir. Şu halde mes'elei şarkiyye bir mes’elei müşevve­
şei kadîme olup öyle bir aylık kongrede tesviyei kat’iy-
MKHMED ES’AD SAFVET PAŞ a 26?

yesi kabil oulr mevaddan olmadığı cihetle evvelden ne


ise gene öylece mevcud ve bakidir. Berlin kongıesi bu
mes’eleyi halletdi demek Paris kongresinin icad eylemiş
olduğu zamana inanmak gibi bir hatayı fahişdir. Ayas­
tafanos muahedesinin ta’dilât ile kabulü hayırlu olurdu
bahsine gelince bu dahi teslim olunamaz. Evvelâ bu bab­
da ba’zı ta’dilât için Rusyaluya edilen müracaat müsmir
olmadı. Saniyen müsmir olmuş olsaydı neticei hâsile B er­
lin kongresi karan derecesinde olur muydu? Olurdu farz
etsek Avrupayı seyirci bırakarak Rusyanın koltuğu al­
tına girmek istiklâl ve istikbalimizi te’min edebilir miy­
di? Bendenizce asil aranacak ciheti esasî istiklâldir. M ü f­
redatı zayiat değildir, şimdi ma’rifet Avrupanm bize cn
son defa olarak vermiş olduğu fırsatı evvelkiler gibi fevt
etmeyip beka ıfe istiklâlimizi te’m in etmekdfir. B u Üa
ciddî suretde tariki terakki ve ıslahatda sarfı cehd ve
sa’ya mevkuftur. Eğer eski bilişler eski gidişlerde Hûda
nekerde devam olunacak olursa izmihlalde artık iştibah
yokdur. Te’vil ve teselli zamanları geçdiğini Berlin kon­
gresi müzakeratı bir sureti beliganede isbat etdi. Fa’te-
bıru ya ulil ebsdr.»

Berlin muahedesi ile alâkalı birkaç vesiika


Sublim Porte
Ministere des Affaires Etrangeres
Telegramme
S. E. Essad Bey
 S. E. Server Pacha
Le 29 janvier 1878 - Vienne.

A u Ministere des Affaires Etrangeres ici, on conti-


riue â garder une reserve sur les decicions
que pnendre le G . Autrichien dans la situation actuelle.
Cependant d’apres des informations que j ’ai bien de croire
263 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

exacte et qui m’ont ete confirmees de deux sources diffe-


rentes, le Conte Andrassy aurait fait proposer en demier
lieu â la Russie la reımion â Vienne d’un congres pour conc-
lure la paix en reglamt definitivement les points touchants
aux questions interessant egalement toutes les Puissances.
On aurait repondu de St. Petersbourg que la Russie ne v o
yait pas la necessite de soumettre â ime discussion ses
propres interets â elle et que quant aux questions d’interet
general les Cabinets prouvaient s’entendre entre eux
sans avoir recours â un congres. I^e Conte Andrassy au-,
rait declare alors categoriquement â la Russie que l’Aut-
riche- Hongrie ne permettrait â aucun prix une occupa-
tion meme temporaire de la Bulgarie par les troupes
Rı/sses et qu’elle s’opposerait â un agrandissement dje
territoire en faveur de la Serbie; que quant â l ’indepen-
dance de la Moldo-Valaehie et de la Serbie sans s’y op-
poser formellement, il conısiderait cette question comme
du domair<3 de celles dont la solution devait etre reserv^
â la sanction de l’Eıırope.

Sublim Porte
Ministeres des Affaires Etrangeres
Telegramme
S. E. Essad Bey
A S, E. Server Pacha
L e 1 fevrier 1878 - Vienne.

L ’idee d ’une conference â Vienne gagne du terrain.


Ayant question,ne â cet egard le Baron Orozy, celui-ci
tout en ne niant pas l’ıexistance d'un pareil projet m’a
dit qu’il n’en pourrait etre question serieulsement qu’ap~
res la signature des preliminaires de paix.
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 269

S. P.
Ministere des Affaires Etrangeres
S. E. Musurus Pacha
 S. B. Server Pacha
3 Fevrier 1878. - No: 64.

Dans le cours de nötre -conversation d ’hier, j ’ai fait


observer â Lord D erby que, puisque l’Angleterre tenait â
sauvgarder ses interets â Constantinople (et aux Darda-
nelles, il faudrait qu’elle avisât â ce que le Gouvemement
de S. M. İmp. le Sultan ifut strategiquement firt et ea po-
sition de defendre et de mentenir materiellement cette
saıuvgarde, mais que, une fois que l’A^gleterre aurait con-
senti â l ’erection de la Bulgarie dans les limites de ’na-
tionalite Bulgare, c’est-â-dire audelâ et en deça des Bal-
kans en Principaıute autonome tributaire comme la Serbie
en Etat dependant de la Russie, il etait evident que la Sub-
lim Porte se trouvait impuissante â se defendre du cöte
de la Turquie d ’Eürope, la Russie n’aurait qu’â saisir la
premiere occasion favorable pour rendre tout â fait illu-
soires toutes les garanties diplomatiques et intemationa-
les que l ’Angleterre obtiendrait aujourd’hm pour la
sauvgarde de ses interets.
Lord Derby m’a repondu qu’il compfenait parfaite-
mıent toute la gravite d ’ım telle changement territorial
dans la Turquie d ’Eıırope; mais qu’il esperait que les
de paix de la Russie meme acceptes par la S. Porte fe-
raient l’objet des deliberations d’une conference des
Grandes Puissances, d ’autant pim que l’Autriche s’eû
montrait egalement tres mecontente.
Je lxıi ai dit en passant quje la S. Porte devTait
donese preparer â se faİTe representer au sein de cette
conference en sa sualite d ’une des Puissances du traite
de Paris.
270 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Lord Derby m’a repondu qu’il ne connaissait pas tn-


core l ’opinion des autres Puissances sur ce point pour
mıe dire si l’Empire Ottoman participjerait â la Conference
projetee.

S. P.
Ministero des Affaires Etramgeres
S. E. Server Pacha
 S. E. Musurus Pacha
L e 3 Fevrier 1878
Reçu telegramms No: 64.

L a reuniond’une conference eurrop6enne semble se


confirmıer. Mais la Turquie ne pourriat etre laissee en de-
hors sans meconnaître les actes’ internationaux intervenus
juspu’â ce jour, sans compromettre l ’ceuvre que les Puis­
sances ont en vue et que viserait la reunion d ’ıme nou-
velle conference.
L a Turquie devant les echecs que lui a fait su bir le
sort des arm.es sur les champs de bataille a dû acceptjer
des conditions dures des mains du vainqueur, mais son
exdusion d’une reunion de Puissances appelee â regler
des questions qui la concement, şerait peut-etre la plus
durfe de toutes ces conditions, pare e qu’elle şerait si ce
n ’est la negatiön de son existence coırnne Puiıssance, son
abaissement et la. perte totale de son prestige et de son
autorite dans ses propres Etats. A nos yeux c’etait 1^ vice
capital du protocole de Londres.
Je prie V. E. de signaler d ’une maniere tout-â-fait
confidentielle â ,1a bienveülante attention de Lord Derby
la gravite d ’une pareille exclusion et nous rassurer â cet
egard.
MEHMED ES"AD SAFVET PÂŞA 2 t

Ş. P.
Ministere des Aıffires Etrangeres
S, E. Musurus Pacha
 S. B. Server Pacha
Le 5 fevrier 1878 - Londres.

J’ai entretenu confidentiellement Lord D erby du


contenu du telegrarrüme de V. E. du 3 relatif â la confe-
rence en lui representant le droit incontestable de la
S. P. d’y assister en sa qualite du Puissance du traite de
Paris ainsi que les graves inconvemients qui resulteraient
de son exclusion au point de vue moral et politique en ce
qui concerne les interets de l ’Empire Ottoman et de
l’Anıgleterre elle-m eme.
II m’a repondu que la conferısnce aura positivement
lieu; que l’Autriche venait d’adresser aux autrse Puis-
sances les invitations necessaires â cet egard; que l’Ang-
leterre avait ete la premiere â s’entendre avec l’Autriche
sur la reunion de cette conference; mais qu’elle avait
juge preferble de laisser l’initiative de l’invitation â
I’Autrichıa que» comme Puissnce limitrophe etait la plus
interessee dans les ccmditions de la paix et qui en meme
temps passait pour etre dans des rapports plus amicaux
avec la Russie. Quant a la participation de la Sufolim.'
Porte â la Conferenoe, il m’a dit qu’il n’etait pas encore
en position de me dornıer une reponse. Je l’ai prie
de me dire au moins quelle etait son opınion
personnelle et celle du Gouvernement Britanique sur
ce sujet. II ın’a repondu qu’il ne pourrait pas me le dire
aujourd’hui. Malgres cette resistence de Lord Derby, je
ne crois pas me tromper en disant qü’il est personneHe-
ment en faveur de nötre participation â la conference et
qu’il £era tout son possible por nous assurer nötre exer-
cice de ce droit.
MEUM£D fiS'AD SAFVET PAŞA

En tout cas je ne puis pas croire que les Puissancej


meconnaitront la validite des traites de 1856 et de 1871,
qu’il invoque aujourd’hui vais-â-vis de la Russie jusqu’â
exclure des deliberations relatives â ces traites celle des
Puissances qu’ils concerrient le plus directement.

Sublim Porte
Ministere des Affaires Etrangeres
Telegramme
S. E. Server Pacha
â S. E. Esad Bey
Le 7 Fevrier 1878 - Vienne.

Nous apprenons que le Cabinıet de Vienne a adresse


Grandes Puissances y comprise la Russie une circulaire
les invitant â se reunir en coference â Vienne. L a 8. P.
n’a pas jusqu’â present reçu une pareille invitaticn. 11
est pourtant evident que la Turquie en sa qualite d’une
des puissances signataire du Traite de Paris, ne pourraiı
etre laissee en dehors sans meconnaitre les actes inter-
nationavıx, sans coımpıimettre l’ceuvre que les Puissances
ont en vue et que viserait la reunion d’une nouvelle con-
ference. L a Turquie devant les echecs que lui a fait
subir le sort des armes sur les champs de bataille, a dû
accepter des tonditions dures des mains du vainquıeur,
mais son exclusion d’une reunion de Puissances appelee
a regler des questions qui la ccncement, şerait la plus
dure de toutes ces oonditions, parcequ’elle şerait, si ce
n’est la negation de son existence comme Puissance,
son abaissement et la perte totale de son prestige et de
son autorite dans ses proıpres Etats. - A nos yeux c’etait
le vice capitale du protocole de Londres. -
Veuillez signaler confidentieliement â la bienveil-
lante attention Conte Andrassy la gravit£ d’une pareille
lfTgHUrcn ES’AD SAFVET PAŞA 2?3

exclusion et priez S. E. de vouloir bien no us rassurer


a cet egard.

Ambassade Imperiale
Ottomanıe Paris 12 avril 1878
Particulere
Excellence,

L ’opinion publique en. France se prononce, comme


je l’ai signale â Votre Excellence dans mes dernieres
telegramrnes, tres nettement en faveur de la politique
prevoyante et ferrrte de l’Angleterre. Les debats qui ont
eu lieu, pendant ces jours demiers, au Parlement A n g-
lais ont eu pour resultat de mettre en evidence aux yeux
des masses, peu accessibles aux formules abstraites, les
considerations positives qu’ exigent de la ,part de la
Grande Bretagne un effort vigoueux pour sauvgarder
l’avenir.
La cause dont l’Angleterre apparait aujourd’hui
comme le Champion resolu se trouve, par la solidarite qui
lie les peuples sur le terrain de «la justice et du droit,
§tre celle de l ’Eürope menacee p>ar des convoitises et des
empietements alarmantes. -
Les reflexions qui precedent indiquent le point de
vue duquel la situation politique est jugee en France...
Aussi, l’attitude de la Grande Bretagne y trouve-t-elle
une approbaiotn unanime. - Mais si le sentiment pubtique
français applaudit aux efforts du droit contre la violence
et l’arbitraire, il est tout aussi penetre des menagements
et de la prudence que les infortune d’um pass6 peu eloig-
ne lui imposent aujourd’hui.
II semble done que la France, tout en souhaitant le
triomphe des principes tutelairea des Etats, ne se ıde-
18
274 IfKHMtH ES’AD SAFVET PAŞA

partira de sa neutralite rigoureuse qu’au cas oü elle


n ’aurait rien â craindre du cote de l’Allemagne ou qu’une
agression brutale viendrait l’arracher â son recueuiUe-
ment. -
Telle me parait etre, en ce moment la vrai situatioıı
de l’esprit publique en France.
Veuillez...
A. Arifi

Sublim Porte
Mmistere des Affaires Etrangeres
Telegramme
S. E. Alexandre Pacha
â S. E. Saffet Pacha
L e 16 Juin 1878 - Berlin.

Mr. Wadington nous a fait un acçueil tres bienveillant.


II nous a dit que la ligne des Balkans etait dans la pensee
de la plupart des merabres du Congres une necessitd
geographique et que pour la region du sud des Balkans,
la France l’Angleterne et l’Autriche etaient d’avis qu’e!le
doit etre placee sotıs la souverainete du Sulton.
Nous avons appele son attention sur l ’importance de
V am a et de ses environs pou l’Empire. - II nous a dit
qu’en effet il lui semblait que Varna et Sophia constU
tuaient deux points sur lesquels on souleverait de \Tfs
debats topogrphiques conosmam.t les defiles et les chaınes
montagnes entre Sophia et Philipjpopolis. L â - dessus je
lui ai fait remarquer comibien il etait important que les
travaux du congres fussent regles de maninere â permettre
que chaque questicn soit dûment approfondie. - ü nous
a assure que devait etre la pensee du Conges.
MFHMTTD ES’AD SAFVET PAŞA 2: 5

Sublim Porte
Ministere des Aiffaires Etrangeres
Telegramme (confidentiel)
S. E. Alexandre Pacha
a S. A. Saffet Pacha
Le 19 Juin 1878 - Berlin.

Voici d’apres des informations tres officielles sue la


reunion d ’hier entre les Plenipotentieres d’Autriche,
d’Angleterre et de Rııssie, les points arretes apres une
discussion de quatre he ur es.
Les Balkans formeront la ligne de demaTcation de
la Bulgarie, lesguels resteront sur la possession militaire
exclusive de la T\ırquie qui pourra les fortifier conıme
elle l’enıtendre. - L a partie sud des Balkans sera admi-
nistre par un o u "plusieurs gouvemeurs nommes par le
Sultan sans aucune conditions de religion, mais pour
une temps determine, c’est-â-dire cinq ans sauf erime
et delit. On propose ıen outre une milice locale et des
conseils provinciaux excerçant des fonctions administra-
tives. -
L ’idee generale c’est que ces institutions doivent
etre de nature a pouvoir etre etendues â toutes les prc-
vinces de l’Empire. - Le Sultan nommera les officiers
de toute grade de la milice locale. - Les Russes prefe-
raient une division en longueür de la Bulgarie, mais
ils ont rencontre une opposition decisive. - Us se sont
declares dans l’impossibilite d’accepter de si grands chan-
gements sans de nouveüles instructions et on ecrit pour
cela â l’Empereur. -
J’ai insiste aupres de Lord Beaconsfield süe la pos-
session de Varna et de son territoire, mais l’on me dit
que ce sera tres difficile â obtenir fet on me demande si
dans ce cas nous cederions Sophia. -
276 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

J’ai dit que pourvu que la position militaire indi-


quee par Mehmed A li pacha autour de Sophia nous soit
conservee, c’est un marche sur lequel nous nous enten-
drions. - J’ai dit ıencore lâ oü il fallait le faire enteııdre,
que le terme de milice devra etre remplace par le terme
de jandarmerie de maniere que l’organisation militaire
propreıment dite, ne soit plus differente dans ces provin-
ces que dans les autres. - Je dois en parler cıe soir avec
Lord Salisbury. Les anglais m’engagent toujours â noua
entendre au plustöt avec l ’Autriche; ils y attachent le
plus grand prix pour la marche des negociations. -
Pour o,e qui est de la Grece, Lord Beaconsfield me
dit qu’il n ’est pas maître du sujet. II nous dissuade de
ceder la Crete; il prefere que nous en arrivions â ııne
rectification sur le continent; il m’a dit que l ’affaire hel-
lenique doit etre arrangee â tout prix, car si pres le con-
gres, un conflit venait â eclater entre la Grece et la Tur-
quie, ce şerait une grande confusion. En attendant Lord
Beaconsfield ajoute que si le Gouvemement mettait
simplement en pratique des reformes serieuses, cela al-
legerait de beaucoup les difficultes et il nous engage â
nous hâter. - Je dois ajouter que Lord Beaconsfield con-
sidere 1’organisation projetee pour la province de Eou-
meli comme compatible avec la constitution. -

Sublim Porte
Ministere des Affires Etrangeres
Telegramme
S. A. Saffet Pacha
â S. E. Alexandre Pacha.
L e 20 Juin le78. - Berlin.
Reçu telegramme No: 21. -

J’appnouve entienemıent les observations que vous


avez faites â Lord Beaconsfield sur la delimitation de la
MEHMED I S ’AD SAFVET PAŞA 277

Bulgarie et sur l’organisation de la partie sud des Bal-


kans. -
Quant aux reformes que Sa Seigneurie nous con-
seille de mettre sans retard en pratique, nous sommes
prets â les faire et nous seront tres reconnaissants au
noble Lord de vouloir bien nous indiquer quelques idees
â cet egard, afin que,ce que nous ferons puisse inspirer
la confiance et repondre aux vues de l’Europe.
Veuillez me telegraphier immediatement le resultat
de votre demarche â cet egard aupres de Lord Beacons-
field. -

Berlin - 22 Juin 1878.


Reçu telegramme No: 27.

Lord Beaconsfield n’attache pas d’importamce â un


programme de reforme, - II veut des faits et surtout de
la stabilitequi peut seul donner aux fonctionnaires la
conscience de leur devoir. - II nous dit que comme il a
pris en main la defense de la Turquie, nous ne devon*
pas le contrecarrer; que ce qu’on fera pour la province
de Roumelie, sera de nature â pouvoir etre generalise
immediatement â tcutes les autres provinces par le Gouv.
Lui-meme s’il le desire. -

Telegramme
S. E. Caratheodoris Pacha
â
S. A . Safvet Pacha.
L e 27 Juin 1878 (Confidentil-

L e compte rendu de la seance d’aujourd’hui que je


viens de telegraphier â V. A . confirme mes prec6dentes
appreciations. Mr. de Bismarck avait dit que la question
278 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

d ’Orient ne l’interessait qu’en tant qu’il s’agissait d’em-


peclıer la guerre entre l’Angleterre et la Russie. Ces
deux Puissances s’etant mises d’accord sur les basses ex-
posees dans le memorendum de Londres il ne restait plus
d ’apres lui qu’â preciser les points que le memorendum
avait laisse dans le vague. C ’est â quoi Bismarck s’est
efforcr d’assurer dans les sept seances que le Congres
a temıes jusqu’â present en faisant usage de son ra­
finence preponderente tantöt sur les uns, tantot sur les
autres et en menaçant ceux qui auraient assayc d’enira-
ver son oeuvre. L a question de Bulgarie qui, selon son
dire, etait la seule qui devait le preoccuper et elle etait
en realite la seule qüi divisait l ’Angleterre et la Russie,
vient d ’etre resolue par la cration de la Bulgarie et de ia
Province Autonom de la Roumelie Orientale. II a mani-
feste, dans le cours de la discussion, le plus grand ded' m
en premier lieu pour les bulgares eux memes desquela
il ne s’attend â rien de bon ni de raisonnable, et il a laisse
â l ’Autriche enlever quelques avantages commerciaux
â la Russie de maniere. â creer seiamment ou non sur
les bords du Danube entre ces deux Puissances un ar.ta-
gonisme que l ’Angleterre a favorise de son cöte. La
grande guestion aussi enlevee. et toute cause de gusrre
immediate entre les deux Puissances ainsi mise de cote,
il considâre tout le reste comme secondaire. II semble
que la question d ’Asie sera laisse.e â une entente directe
entre l ’Angleterre et la Russie. Quant aux guestions re-
latives â la Bosnie, Serbie, Roumanie, Montenegro, â la
Grece, au Danube et â l’indemnite de guerre, il a a »-
jourd’hui emiş l’opinion qu’une seule seance etait ıemp-
lement suffisente; il doit avoir evidemm'ent une arriere
pensee chez cet homme extraordinaire. Peut - on consi-
derer un lensemble si considerable d ’interets comme une
sinijple affaire de redaction? II ya des gens qui pensent
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 279

qu’en somme, le Congres ainsi entendu est bien un Con­


gres extraordinaire et qu’il est fort possible qu’il laisse
apres lui des germes de tres grandes difficultes. Nous
verrons bientot la Comrtıission â l ’oeuvre et alors peut,-
etne sera-t-il plus facil de rendre un compte un peut
plus exact de cette maniere d’agire qui pour le moment
etonne tout le monde sans avoir au fond satisfait per-
sonne.

Sublim Porte
Ministere des Affaires Etrangeres
Telegramme
S. A. Safvet Pacha
â S. E.Caratheodoris Pacha
Le 30 Juin 1878 * Berlin.

Le prince Lobanow est venu m’annoncer que son


Gouvernement avait accepte nötre proposition relative-
ment â l’institution d ’une Commission mixte chargee de
prendre d ’abord certaines mesures et de proceder ensuite
â l’evacuation des places de Choumla et de Varna.
Je lui ai dit que nous etions dejâ pretes â envoyer
nos delegues sur les lieux pour commencer ceS travaux
d’accord avec leurs collegues russes; mais que le Gou-
vemement russe, de son cote, devait proceder â la ret-
raite de ses troupes vers Andrincple en nous abandon-
nant les fortifications de Tchataldja, et nous restit'./er
les prisonniers ottomans retenus en Hussie.
L ’Ambassadeur m ’a repondu si l’evacuation des
deux places susmentionees etait arrete precedement
sur la demarche directe de la Russie entre les deux Gou-
vernemenıts, ön pouvait s’entendre sur la retraifce des
troupes et sur d ’autres conditions mais comme c’etait le
280 MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

Congres qui a decide la questk>n en demier lieu, il n’avait


aucune instruction pour accepter la proposition de la S.
P, relativem-ent â la retraits des troupes et au repatrie-
ment des refugies.
Je vous prie de me telegrapihier immediatement les
resolutions qui ont ete prise â cet egard par le Congres
et ce que nous devons faire dans cette circonstance.

S. A . Saffet Pacha
A u x Plenipotentiaires Ottomans
le 1 er Juillet 1878 - Berlin.

Conformement aux bases de paix signees â Andri-


nople et d’apres l ’esprit de 1’article 6 du traite prelimi-
naire de San Stefano, il şerait tenu conapte dans la for-
mation de la Bulgarie du principe de la nationalite de la
majorit£ des habitants.
En presences de stipulations formelles, nous avons
de pein â nous expliquer quel a ete le principe quı. a
guide le congres dans resolution d’incorporer â la nou-
velüe Principaute le sandjak de Varna oü il n’existe pres-
que pas de bulgare.
VeuiDez me foum ir des eclaircissements â cet egard.

S. I h Caratheodoris Pacha
â S. A . Saffet Pacha
L e 2 Juillet 1878.

Je m’empresse de repondre immediatement â ta de-


peche de V. A . en date dTıier.
Mes nombreuses depeches doivent avoir mis V . A.
au courant des idees qui ont guide le congres dans sa de-
cision concernant Varna comme tout autre. L e but u-
nique du Congres etait d’eviter la guerre qui menaçait
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA -8 !

d’eclater entre l’Angleterre et la Russie et d’en venir


â un arrangement qui assure la paix â l’Europe. C ’est
dans ce sens qu’on convimt de discuter le traite de San
Stefano au Congres. Avant de s’y rendre la Russie ct
l’Angleterre arreterrent leurs vus respectives dans le
memorendum de Londres. Tout fait presumer qu’un ar­
rangement analogue existe pour l’Autriche aussi. Quant
â l’Allemagne, elle se reserva en fait sa positıon d ’arbitre
entre trois Grandes Puissances pour resoudre les diffi-
cultes qui pourraient se presenter. Plus tard Bismarck
convint avec la France et l’Italie qu’on opposerait leur
veto reuni â celui des Puissances plus directement inte-
ressees, qui voudrait faire prevaloir ses pmpres interets
sur les interets generaux. D ’apres les principes la Tur-
quie qui avait signe le traite de San Stefano ne doit be-
neficier qu’autant que ses demandes de modification
du traite ne seraient pas en opposition avec les po'ırıts
arretes pıar les Grandes Puissances entre elleş. Jarrive
maintenant â la question de Varna. L e memorendum de
Londres ayant pris pour base de separation la ligne des
Balkans, Varna etait dejâ perdu pour nous avant la re­
union du Congres. A nötre arrivee içi, nous fûmes tout
nötre possible pous persuader les Anglais de tenir fer-
mement pour Varna. C ’est grâce â cette opposition que
l’arrangement entre les Amğlais et les Russes fut retarde
jusqu’â la quatrieme seance. Mais dans l’intervaıle le<?
Anglais cederent, les Russes ayant fait de l’affaire de
Varna une condition sine quanon et en compsnsation ils
obtinrent que les bassims de Mesta et de Karasou _ıe fe-
raient pas partie de la province de la Roumelie Orientale.
Lorsqı;o le projet fut presente au Congres, nous deınan-
dams le discuter. Votre Altesse connaît dejâ comment
on ne nous laisse pas parler. On nous fit entendre que
la Turquie ayant signe le traite de San Stefano, elle ne
282 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

pouvait elever la voix contre des arrangements Euro-


peens qui au fond lui rendaient des provinces et que les
Grandes Puissancss etant tombees d’accord sur la cıues-
tion de Varna L a Turquie en s’opposant fait peuve de
vouloir l’ceuvre du Congers. Je n’ajoute pas d’autre de-
tails, car je m’en rapporte â mes precedentes, depeehes.
En resume l ’affaire de Varna fut resolue contre nous,
parce que le Congres qu’il considera comme une question
de grand interet Europeen ne voulut meme prend.ro en
cottisideration taucun argument des Anglais etant coııclu
toutes les Puissances y ont adhere sans discussion.
L ’arrangement tire des bases de la paix ne peut avcir
une valeur reelle, puisqu’il est dit que la Bulgarie co-m-
prendre les territoires indiques par la Conference. Mais
qunad meme il aurait quelque valeur theorique il n’en
aura en aucune valeur pratique les Anglais les suels qui
pouvaient s’opposer â la cession de Varna s’etant mis par-
faitement d ’accord avec les Russes sur ce point. Nos am-
bassadeurs â Londres et â Vienne m’avaient ecrit qu’ils
essayaient faire quelque cbose pour la concervation da
quadrilatiare. L a reponse que j ’ai reçue des Anglais sur
ce point toutes les fois que je voulus y toucher c’est que
je ferais bien de m’en (okunamadı) â ce que les pre-
miers Ministres d’Angleterre et d’Autriche me disaient icı
et que de pareilles propositions ne meritent n-i â leus yeux
ni aux yeux des Gouvemements qu’ils representaient.

Sublim Porte
S. E. Caratheodoris Efendi
â S. A . Safvet Pacha
le 4 Juiliet 1878 - Berlin.

J’ai l’honneur de repondre au telegramme de V. A.


en date du 30 juin relatif â l ’evacuation et â la retraite
MSHMED ES’AD SAFVET PAŞA

des troupes russes. En dehors de ce qui conceme ta ret-


raite des troupes russe de la province de la Roumelie O-
rientale et de la Bulgarie dans l’espace de 9 mois â dater
de la signature du traite definitif ainsi qu’il est dit dans
mon telegramme No: 43, le Congres n’a rien statue pour
l’evacuation des autres parties du territoire les Anglais
n’ayant pas voulu insister sur leur proposition â ce *:ujet.
Bismarck et les russes me firent entrendre clairement que
cette question etait laissee â une entente directe entre nous
et les russes et qu’elle se rattachait â l’evacuation de
Varna et de Choumla. En recevant le telegramme de V.
A. nous nous adressames par consequantl aux russe pour
savoir ce qu’ils pensent de la question. Les russes for-
muüerent leur maniere de voir comme il suit:

Article 1 er. — L a date de... est fik’ee pour l’envoi


des armees â Choumla et â Varna.
Art. 2. — Simultanement avec le... des operaticvna
d’evacuation et la remise d’un des forts daminents â
Choumla et â Varna, les troupes russes se retireront de
Cons/ple vers la lignıe de Tchaldja.
Art. 3. — Lorsque les principaux ouvrages des deux
places auront ete remis, les troupes russes se retireront
sur la ligne d’Andrinople.
Art. 4. — L e Gouvemement civil restera aux mains
des Autorites Ottomanes jusqu’au reglement definitif.
Art. 5. — L a population Musulmane consrevera les
armes, jusqu’au reglement definitif.

Nous avons rediqe la contre proposition suivan.te:

Art. 1 er. — Dans l’espace de sept jours â partir de


la signature de la presente convention, il sera procede a
la nomination et â l’envoi sur les lieux de deux Comrnis-
sions mbctes, l’une pour Choumla et l’autre pour Varna. -
284 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Art. 2. — Ces Commissions aııront pour missicn de


proceder â l’evacuation de ces deux places et de donner
en meme temps des assurances propres a garantir la vie,
l ’honneur et les biens de la popultion Musulmane et non,
Bulgare de ces deux contrees. -
Art. 3. — Jusqu’â la retraite defimtive des troupes
russes de la Principaute de Bulgarie, le Gouvernement
civil restera dans les mains des autorites Ottomanes. -
Art. 4. — II n’y aura pas de desarmement de la po-
pulationı Musulmane et non bulgare.
Art. 5. — Aussitot que les deux Commissions sus-
mentionnees auront commence leurs travaux et un ou
deux forts de Choumla seront livres â l’armee russe,
celle-ci se retirera des positions qu’elle occupe actuelle-
ment devant Cons/ple sue la ligne Midia-Tchorlou et les
fortifications de Tchataldja seront occupees par l’armee
Ottomane.
Art. 6. — A mesure que l’evacuation des deux placea
continue les troupes russes continueront leur mouvement
de retraître de tout les points qu’e!lles occupent au Sud
des limites de la province de la Roumelie Orientale vera
Kirk-Kilise et Andrinople.
Art. 7. — L e jour ou un ou deux forts dominanta
de Varna seront remis entre les mains des autorites rus­
ses, un ou plusieurs forts dominants d’Andrinople seront
simultanement lives â l’armee Ottomane. -
Art. 8. — Lorsqüe l’evacuation des susdites places
par l ’Ar,mee Ottomane aura ete effectuee, les troupes
russes devront entierement etre retirees dans les limites
de la Roumelie Orientale. -
Art. 9. — L ’Armee Ottomane aura le droit de laisser
dans les places susdites quelques petits detachements
qui travailleront â l ’evacuation du materiel de guerre et
MEHMED ES’AD SAFVET PASA

les Autorites militaires russes les y aideront de tout leur


pouvoir. -
Art. 10. — L a restitution des prisonniers Ottomans
se trouvant en Russie ccmmencera imımediatement apres
la signature de la presente convention et sera poursuivie
avec toute la diligence possible. -
Art. 11. — Les deux Gouvernenments s’entendront
pour l’evacuation graduelle et progressive de la Roume-
lie Orientale par les troupes russes en vue de faciliter la
rapatriement des refugies Musulmans de cette Pro-
vince. -
Nous attend ons Vos ordres pour presenter cette
contre proposition aux Russes. Ceux-ci en attendant in-
sistent aussi sur le reglement de la retraîte de la flotte
Anglaise. Mais ce şerait lâ un arrangement â part sur
lequel nous ne connais sons pas les intentions de Votre
Altesse. Que Votra Altesse veuille bien nous faire par-
venir Ses ordres d’urgence. -

Sublim - Porte
Ministere des Affaires Etrangeres
S. E. Caratheodoris Pacha
â S. A. Savfet Pacha
L e 11 Juillet 1878 - Confidentiel
Berlin
Nous avons reçu avant la seance du Congres â lafois
tous lestelegraımmes expedies par V. A . â la date du 10.
Heureusement je sui tombe tout d’abord sur le No: 84
relatif â la Bosnie et contenant le projet de convention,
Tous mes telegrammes anterieurs avaient fait connaître
l’extreme importance de cette question et la place qu’elle
occupait dans les arrangements du Congı-es.
286 MEHMED ES’AD SAFVET PASA

Influerce Anglais© en Asie, un prmcipaute de Bul-


garie jusqu’aux Balkans, creation de la province de la
Roumelie Orientale, occupation de la Bosnie et d’Herze-
govine par les Autrichiens... tels ont ete des le principe
les bases convenues du traite â intervenir.
Pour ce qui est de cette occupation, personne ne
pouvait se meprendre. Aussi je ne peu que regr-etter que
la S. P. ait retarde des instructions categoriques jusqu’au
dem ier moment.
L ’article relatif â cette occupation passe dans la
commission de redaction tel que je l ’avis telegraphie et
malgres ma resistance. Le lendemain il fut soumis au
Congres la lacture, personne ne presentant aucune ob-
servation j’ai rappele la declaration de la S. P. II me fut
r^pondu que cette decleration etait consigne dans le pro-
tocole et qu’on ne peut lui donner un autre caract.ere.
Pourtant a la reception du telegramme susmentionne de
V . A . je me suis empresse d’en dire quelques mots au
Compte Andrassy, de me menager une entrevue avec lui
apres la seance et comme celle-ci devait etre la derniere
j ’ai prof ite du moment ou l’on devait commencer la lec-
ture du reste des articles, pour ajouter qu’elque mot.s en
guise de reserve et de nature â ne pas provoquer un re-
jet immediat, ce qui nous aurait ete tout â fait desavan-
tageux.
L ’article en question est done redige ainsi qu’il suit:
«Les provinces de Bosnie et de l ’Herzegovine ssront
occupees et administrees par l ’Autriche-Hongrie. L e Gout.
d ’Autriche-Hongrie ne desirant pas se charger de l’admi-
nistration de Novie-Balzar qui s’etend entre la Serbie et
le Montenegro dans la direetion Sud-Est jusqu’au delâ de
Mitrovitza, l’administration continuera de fonetionner.
Nean moins afin d’assurer la maintien du nouvel etat po-
litique ainsi que la liberte et la securite des voies de conv
MBHMKD ES’AD SATVET PAŞA ‘.*87

munication, l’Autriche-Hongrie se seserve le droit de ta­


nır garnizon et d ’avoir des routes militaires et commer-
ciales dans toute l ’etendu de cette partie de l’ancien V i­
layet de Bosnie. A cet effet les Gouvernements d’Autriche-
Hongrie et de Turquie s’entendront entre eux pour les de-
tails.»
Telle est la teneur actuelle de 1’article, Apres la S6-
ance j’ai donne sonnaissance au Compte Andrassy de la
Conventicn. II se montra tres etonne de ce que jusqu’â
present il n’avait pas ete question avec Zichy et il me
montra un telegramme de celui-ci qui indiquait qu’il
etait en entente avec la Sublime - Porte. Je lui represen-
tai les graves consequences que pourrait avoir une entree
violente des troupes Autrichiennes dans les deux pro­
vinces et combien de defaut d’entente entre les deux
Gouvernemenıts fausserait la politique que l ’Autriche en-
tendait poursu'ivre en Orient. Andrassy me dit qu’il ne
voulait s’entehdre avec nous, mais qu’il ne pouvait sig'
ner une conventicn â la sknrple lecture, que d’ailleurs il
n’etait pas â Vienne pour revevoir les ordres de l’Empe-
reur et qu’il ne pouvait pas par consequent me donner
une reponce defirytive. II demande une copie de projet
de convention que je lui donnai sur le champ et il me
prometta de me donner ses idees demain matin si celâ
etait possible. Je lui demandai encore une fois si les
troupes Austro-Homgoise en.treraient en Bosnie et en,
Herzegovine sans entendre prealable. II m ’affirma de
nouveau que tellen’ etiat pas son intention et comme il
m’entretint d’un long telegramme qu’il avait expedie â
Zichy il ya trois jours ainsi que je l’ai annonce â V. A.
et qui contenait, m’a-t-il dit, ses vues sur la questionı. II
a ajoute qü’il partira pour Vienne immediatemenst pres
la signature afin de s’entendre avec l ’Empereur sur la
maniere dont les deux Gouvernements devraient conti-
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

nuer leur politique dans cette affaire. Plus tard il m’a


fait dire qu’il me feraiıt connaıtre ses vues sur le projet
de conventiom avant son depart pour Vienne si cela lui
etait pcssıble.
En presence de cette situation et attendu que le
traite nous sera pproose pour etre signe Samedi apres
demain, j’implore au plus tot les instructions de V. A.
Andrassy ne signera pas la convention, le temps materiel
nous manquera pour celâ. L e changement de l ’article
provoquera un eri general entre nous et Bismarck pour
les raisons que j ’ai bien des fois exposees a V . A., ne
nous sera pas favorable. Cependant nous conformerons
aux ordres de V . A . et«nous pouvons, si nous nous auto-
risez â cela, refuser de signer tant qu’on n’aura pas ad-
mis la substitution â cette article d’un autre article dent
V. A . voudra bien nous faire connaıtre la teneur. Nous
pouvons aussi insister pour qu’on insere lew mots d<;
«entente et occupation provisoire». En refusant de signer
nous pouvons encore demander une declaration des ple-
nipotentiaires ou de l ’Autriche seule en dehors du traite
et â laquelle nous suboedomnerons nötre signature.
V. A . voudra bien m’indiquer efe qu’elle eroit con-
venable. Ce sera dans tous les cas une grosse affaire et
il faudra bien que nous ayons des instructions speciales
avant Samedi â midi.
J’implore V. A . de ne pas nous laisser dans le doute.
Dans le cas oü nous ne recevrions pas d’ordre nous sig-
nerons.

Safvet Paşanın sadrazamlığı zamanındaki hâdiseirrr


arasına Midhat Paşanın afva mazhar olarak memlekete
dönmesini de kaydetmek icab eder. Padişahın emriyle
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA 289

hudud haricine çıkarılan Midhat Paşanın ilk ayak bas-


dığı yerden başlıyarak avdetine kadar bütün hareketleri
sarayca ta’kib edilmişdir. Safvet Paşanın metrûkâtı ara*
sında tesadüf olunan Roma sefaretinden yazılan bir tahri­
rata! ona eklenen Napoli konsolos vekilinin mektubu M id­
hat Paşanın Avrupadaki ilk günlerini tenvir etdiği için
- aslı paşanın metrûkâtı arasında bulunan mektub - aynea
aşağıya konulmuştur:

Ma’ruzu çâkerileridir.
Sadrı sabık Midhat Paşanın Napoli şehrinde ikameti
esnasında hükümeti seniyye şehbenderhanesi pişgâhmda
ba’zı nümayişler vuku' bulmuş olduğu rivayetine dair
şeref vurud eden telgrafnâmei âlii cenabı nezaretpena-
hilerini ahzetdiğim ande şehri mezkûrde mukim hükümeti
seniyye şehbender vekili Mösyö Garavini’den ba*zı ma’­
lûmat ve zahat taleb eylediğimi cevaben arz ve iş’ar et­
miş idim. Vekili merkumun hususi mezkûre dair bugün
vürud eden cevabnâmesinin bir kıt’a sureti leffen tak­
dimi huzurı âlii cenabı nezaretpenahileri kılınmışdır. Bu
günkü telgrafnâmei bendegânemle arz ve beyan etmiş
olduğum veçhile müşarünileyhin dün akşam Ahmed E-
fendi namiyle Roma’ya gelmiş olduğu haber verilmişdir.
Burada ba’zı ebniye ve âsân atikayı görmek üzere bir­
kaç gün ikametden sonra İspanya tarfalanna doğru azi­
met etmek niyyetinde bulunduğu rivayet olunmakdadır.
Müşarünileyhin böyle bir namı müstear ittihaz etmesi­
nin hükümet ve politikaya dair mükâlematdan tevakki
ve ihtiraz efkâr ve mütaleasına müstenid olmasfi ih ti­
malden ba’id değildir. Zira Napoliye ihtidayı muvasala­
tında hayli kimesneler ile görüşmüş olduğu kaide, son­
raları muhterizâne davranmış olduğu müahharen istih­
bar olunmuşdur. Burada müddeti ikametinde şayanı ara
ve tahrir bir şey vuku’ bulur ise ba telgraf beyan ve iş’a-
İt
2£0 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

rina müsaraat eylerim olbabda ve kâffei ahvalde emr ü


ferman hasreti men lehülemrindir. 8 Rebiülevvel 294.
Bende
Es’ad

Felftıf tahrirat suretinin tercemesi:


M. Garavini, konsolos vekili - Napoli.
Roma sefareti seniyyesine
22 M art 1877, Napoli
Dünkü tarihle keşide buyurulan telgrafnâmeleri ce­
vabıdır. Napoli'de ve- konsoloshane önünde Midhat Paşa
hakkında hiçbir gûna tezahürat vâki’ olmamışdıt. Böyle
birtakım tezahürat vâki’ olsaydı baş konsolosluğa derhal
arzı ma’lûmat edecekdim.
Midhat Paişa yalnız kendisini misafir eden şehrin
mümessili sıfatiyle Napoli belediye hey’eti tarafından
nazikâne ve teveccühkârâne bir hüsni kabule mazhar ol-
muşdur. Bana gelince, menküb olmakla beraber zâtı haz-
reti padişahinin en mümtaz ve hattâ meşhur tebeasından
olan müşarünileyh' şerefine tamamiyle hususî mahiyyeU
de bir aile souaresi tertibiyle iktifa etdim.
Bu souare’nin tafsilâtı Roma’da münteşir (R D iritto)
gazetesinin 20 câri tarihli nüshasındaki Napoli mektu­
bunda manzurı âlileri olabilir.
A rzı ihtiramat.

Midhat Paşanın ne süretle afv olunduğu mabeyni


başkâtibi A li Fuad Bey tarafından Safvet Paşaya yazılıp
aslı metrûkâtı arasında bulunan şu tezkireden anlaşılmak-
dadır:

« Midhat Paşanın Beyrut’a getirilmesini ve bu halde


kendusine 12500 kuruş raddesinde maaş ihsanı kâfi ola­
cağını hâkipâyi hümayuna arz eyledim. Gerek müşarün­
MEHMED ES’AD SAFVET FAŞA 291

ileyhin, gerek Mahmud Nedim Paşanın hususiyle bu es­


nada Dersaadetde bulunmaları hiç caiz olmayıp Midhat
Paşanın da diğeri gibi Memaliki Mahrusenin bir köşe­
sinde çoluk çocuğiyle oturup duayı şahaneye muvazabet
etmesi karini kabuli âli olmuş ise de müşarünileyhin bu
lütuf ve merhamete mazhariyyeti ecanibin iltiması vğ
niyaziyle yahud anlardan çekinilmekte olduğu cihetle
hâsıl olmuş renk ve şekilde bulunmasına şant âli ve şa-
hâne bir veçh ile mütehammil olmadığından işin bu su­
reti almacından ve ecanib tarafından anın getirilmesi
hakkında sarfı vahid isti’malinden fevkalâde tevakki ve
mücanebet olunması muvafıkı kaidei hikmet olmağla
mücerred karihai ilham sabihai padişâhiden böyle bir
eseri rahmet şeref pâşı sudur olmuş olduğuna, ve mü­
şarünileyhin dahi mesleki ubudiyette ber karar bulun­
duğuna bir alâmet olmak üzere kendusinni Memaliki Şa­
haneden bir mahalli münasibde ikametine müsaade bu~
yurulması ricasını hâvi atebei seniyyeye lisan ve şivei
edebe muvafık vech ile bir arzihal irsal etmesi ve bunun
vürudunda tarafı âlii sadâretpenahüerinden tezkirei res­
miye ile olmayıp sureti mahsusada hâkipâyi hacet re­
vayı mülûkâneye arz ve takdim edilmesi şeref sanih, ö-
lan iradei isabet ifadei hazreti padişâhi iktizayı çelilin -
den almağın icrayı icabı babında emr ü ferman hazreti
veliyyülemrindir. 23 Şaban 1295.»
B u iradenin kendisine tebliği üzerine Midhat Pşa
gönderdiği ariza ile Giridde ikametini istemiş, ye çı­
kan irade üzerine orada ailesiyle birlikde bir müddet
oturdukdan sonra Suriye vâliliğine ta’yin edilmişdir.
Safvet Paşa sadâretden infisali münasebetiyle yazdığı
tezkirede buna dair tefsilât vermekdedir.
Safvet Paşanın sadâreti zamanındaki icrââtı arasına,
medenî cesaretine ^elâlet etmek' i’tibariyle, işinin ehli
olmadığını ileri sürerek Darnad Mahmud Celâleddin P a-
292 MT^HMFD ES’AD SAFVET PAŞA

şayi vazifesinden uzaklaşdırmasını da geçirmek lâzım


gelir.
1 Rebiülevvel 1294 (1877) de, yirmi dört yaşında
iken, vezir, 15 Rebiülâhir 1295 (1878) de, Adliye Nazın
olan Mahmud Celâleddin Paşa Safvet Paşanın sadârete
ta’yininden iki ay sonra eski vazifesi Şûrayı Devlet a’za-
lığma iade e dilmişdir.
B ir daha iktidar mevkiine getirilmiyerek inziva kö­
şesinde kalmasından dolayı müteessir olan ve yıllarca
çekdiği bu teessürüm şevkiyle en nihayet Avrupaya ka­
çarak orada dünyaya gözlerini yumup 1908 inkılâbını
müteakib na’şı oğlu Prens Sabahaddin tarafından İstan­
bul’a getirilmiş bulunan Mahmud Celâleddin Paşanın
nezaretden kaldırılması hakkındaki arz tezkiresi:

«M a ’lûmı âli buyurulduğu üzere mesalihi adliye §u-


tıbati muhtelifei devletin pek ziyade i’tinaye şayan bir
, şu’besi olub nazırı bulunan devletlû Mahmud Paşa haz­
retleri ise hadaseti sinni ve bu me’muriyyet için lâzım
gelen evsafı haiz olmaması cihetle müşarünileyhin yine
Şûrayı Devlet a’zalığına ta’yiniyle yerine a’yanı kiram­
dan devletliı Server Paşa hazretlerinin ma’lûmat ve di­
rayet ve liyakati ma’lûme'si cihetiyle Adliye Nezareti ce­
lilerine me’muriyyeti münasib gibi tasavvur olunmuş ise
de olbabda her ne veçhile em r ü fermanı cenabı padişalıi
şeref sudur buyuruyor ise ol suretle icabının icra ktlt-
nacağı beyaniyle tezkirei senaveri terkim kılındı efen­
dim .»
A li Fuad Bey, sadâreti zamanındaki işler için ziyade--
siyle dikkate değen ve halefleri tarafından ciddiyetle tat­
biki halinde memleketi uğradığı badirelerden kurtaraca­
ğında şübhe bulunmiyan şu tafsilâtı veriyor:
<Safvet Paşa makamı sadârete geçince, devleteyn
beyninde takarrür etmiş olan sureti i’tilâfiye muahede
MEHMED ES’AD SATVKT PAŞA 2J3

§ekline ifrağ olunarak olbabdaki mukavelenâmei resmi­


nin tanzim ve tasdiki ve Berlin muahedenâmesi ahkâmı
umumiyesinin tatbiki ve Îngilterenin Anadolu’da icra­
sında ısrar eylediği mevaddı ıslahiyenin ta’yini ve Bosna
ve Hersek ve Yenipazar mes’elesinin halli hususlarına
hasrı evkat eyledi.
€lslahat mes’elesince neticei muhaberat ve müzake-
ratda jandarma , usulünün kabuliyle jandarma idarei
merkeziyesi meclisine a’za sıfatiyle ecnebiden birkaç za­
bitin ve muallim sıfatiyle de lüzumu mikdar zabıtanın
celbi ve jandarma alaylarında ecnebi zabitler istihdamı
ve derecatı muhtelifede mahkemeler teşkili ve hükkâmın
azilden masuniyyeti kaidesinin kabulü ile beraber Ingi­
liz'ler tarafından teklif olunduğu veçhile « mahkemelerde
muvafakatleri munzam olmadıkça hüküm verilememek
gibi bir iktidarı haiz ecnebiler bulundurulmak » caiz olo-
mıyacağından yalnız her vilâyetde muamelât ve mehaki-
me nezaret etmek üzere ihdas olunacak müfettişliklere
ecnebiden de sıfatı mtlûbeyi haiz zevat ta’yini ve gene
teklifi vâki’ veçhile « aşar usulünün ilgasiyle bütün M e­
maliki Şahânede yeni bir usul ittihaz edilmek » vakte
muhtaç olacağından, usuli cedideyi ve um un tahsiliye-
nin suveri ıslahiyesini ibtida bir veya iki vilâyetde tec­
rübe ile bu ıslahatı mühimmeye muavenet eylemek üzere
jünunı mâliyeye âşinâ ecanibden de birkaç kimsenin
bulundurulması ve valilerin ve hükkâm ve tahsildarların
(defterdar) kanunen azillerini mucib töhmetleri olmadık *
ça, veya isti’falan vuku’ bulmadıkça veyahud bir menfa­
ati azîmei umumiye zımnında azilleri devletçe ehem ve
elzem görülmedikçe lâakal beş sene müddeti me’nıuriy-
yetlerinde ibka olunmaları kararlaşdırılarak nota ile se­
farete tebliğ kılınmış ve keyfiyyet bilâhare birçok eşkâl
ve safahate getirmişdir [1 ].»
[1] Servetifünun No.: 76-1550, 77-1551-
294 MEUMED ES’AD SAFVET PAŞA

Safvet Paşa gençliğinde Tophane semtinde oturur,


komşusu hezliyatiyle meşhur Vehbi Molla ile sıkı fıkı
görüşdüğü gibi daima lâtifelerde de bulunurdu.
Safvet Efendi (Paşa) bir Ramazan günü Mollaya :
«B u akşam iftara geleceğim. Fakat rakı isterim.» dedi.
Efendi ile Molla birlikde Limon iskelesine indiler.
Doldurdukları bir pulluk şişe rakıyı Vehbi Molla cübbe­
sinin altına yerleşdirdi.
Tophane önüne geldiklerinde Safvet Efendi: «Molla!
Akşama daha vakit var. Biraz kılınç A li cami’me gire­
lim » decli. Vehbi Molla: «Canım rakı şişeisyle cami’ye gi­
rilir mi?» karşılığını verdiyse de Safvet Efendi «Şişeyi
cübbenin altında saklıyorsun, kim farkına varacak» ce­
vabiyle kendisini kandırdı. Molla kalabalık içinde vaiz
dinlemekle meşgul iken Safvet Efendi arkasına sokuldu.
Cübbesinin üzerine vurdu. Kırılan şişenin içindeki rakı
döküldü. Koku etrafa yayıldı.
Cami’de bulunan halk oruç keyfiyle: «Vay! Cami’ye
gâvur girmiş, tutun, vurun» diye gürültüye başladı. Saf­
vet Efendi bu kargaşalık arasında bir takrib yolunu bu­
larak savuşdu. Kaçamıyan Molla kalabalığın içine karış-
dı. O da onlar gibi bağırıp çağırma sayesinde yakayı ele
vermeden kendisini cami’den dışarı dar atdı. Doğru evi­
ne gitdi. Mutbakdan aldığı balta ile Safvet Efendinin evi­
ne koşdu.
Safvet Efendi Mollanın yapacağını evvelden tahmin
etdiği için A rab halayığa : «Molla gsürse sakın kapıyı
açma!» dijye sıkı sıkıya tenbih etdL
Molla elinde balta ile kapıyı çaldı. «O hınzır nerede,
şu balta ile kafasını kıracağım!» diye söylenmeğe başladı.
Arab; «Efendi evde yok» cevabını verdi, kapıyı açmadı.
Molla: «Kuzum bacı! A ç kapıyı, bir kerre olsun baltanın
MF.HMF.D ES’AD SAFVET PAŞA 295

uciyle şu hınzırın kafasına dokunayım da hıncımı ala­


yım» diyerek çok yalvardı ise de kapıyı açdıramadığm-
dan içeri girmeğe muvaffak olamadı. Hiddetle dönüp
gitdi.
Safvet Efendi günlerce Mollanın gözüne görünmedi.

Safvet Paşa sadâret müsteşarı iken, bir gün, saray­


dan bir baltacı geldi. Olmıyacak bir iş için kendisine zi­
yadece asıldı. Paşa yumuşaklıkla arzusunun yerine ge-
tirilemiyeceğini söyledikçe baltacı tecavüzü artdırdı.
Nihayet bin müşkilât ile kendisini def’e muvaffak oldu.
O sırada yanında bulunan ve muhavereye şahid olan
zat:
— Canım efendim; bu baltacı makulesi bir herif !
Tecavüzüne karşı niçin bu kadar tahammül gösterdiniz,
kovaydınız deyince Safvet Paşa:
— Maaşallah efendim, dedi, ben bu kadar mülâye-
met göstermiş iken herif o derece tecavüzde bulundu.
Şay.ed biraz sert davranacak olsam, beni ayağının altına
alarak bir temiz döverdi. Dayak yediğime yanmam, son­
ra mecalis ve mehafilde vükelâyı fiham efendilerimize
alay mevzuu olurdum.

Safvet Paşa asabiyet dolayısiyle yüzünü, gözünü sık


sık oynatır, buruşturuddu. Paşanın elinde olmıyan bu
hali Sultan Aziz’in hiddetini mucib olur, her zaman ilıta-
rat vuku’ bulurdu. Ecnebi sefirlerden birinin kabulünün
mukarrer olduğu bir gün, Safvet Paşa, hayli vakit su­
ratım buruşdurup durmuş, ve huzura çıkdığmda asabi­
yeti halinin geçeceği ümidinde bulunduğu halde aksinin
zuhur etmesi pek ziyade sıkılmasını intaç etmişdir. Gûya
a ’sabmı yormuş olmak zuuım ve zehabiyle bir aralık bey-
296 MEHMED ES'AD SAFVET PAŞA

hude yere uğraşdığı şöyle dursun, elçi ile padişahın hu­


zuruna girer girmez yüzünde başlıyan ihtilâcat berm u-
tad hünkârın nazarı dikkatini çekdi.
Sultan Aziz’in «Safvet Paça, gene suratını oynatıyor­
sun» demesi bütün bütün a’sabım bozdu, huzurdan titriye
titriye çıkdı.

Vaktiyle Haremeyn ahalisinden İstanbul’a gelenler


vükelâ konaklarına misafir olarak aylarca kalıp ev sahi­
bini iz’aç ederler, ve avdetlerinde külliyetli atiyye ver­
meğe de mecbur eylerlerdi. Bu halden bizar olan vükelâ
'bunları evlerinde misafir etmek külfetinden kurtulmak,
ve atiyye ümidiyle İstanbul’a gelmelerine mahal kalma­
mak için her sene yüksek maaşlı me’murlarm Mart ay­
lıklarından «Haremeyn ikramiyesi» namiyle yüzde on
nisbetinde kesilip Surre ile Hicaza gönderilmesi usulü
konuldu. 1908 inkılâbına kadar devam eden bu usulün
ilk tatbiki esnasında Safvet Paşa Meclisi  lii Tanzimat
a’zasmdandı. M art maaşı çıkıp da yirmi bin kuruş aylı­
ğından iki bin kuruş noksan verilince Safvet Paşa âdeti
veçhile yüzünü gözünü oynatarak «A rab, avuç avuç zen­
cefil ma’cunımu yiyip sabaha kadar sutuhda Allaha kar­
şı si... etsün de ben niçin bir aylığımdan iki bin kuruş
vereyim?» dedi. Fakat i’tirazma bakılmıyarak kanun
hükmü yerine getirilerek aylığından yirmi lira kesildi.

Büyük servet sahibi ve kibar hoppası olan Altes Mus­


tafa Paşa herkese ma’nalı ma’nasız lâtife eder, ekser kim­
selerde sehavet ve atifetinden istifade ümidiyle o gibi ev-
zaa tahammül eylerdi.
B ir gün Safvet Paşaya ba’zı yeni yetişmelerden bahisle
«Onlar için ib... diyorlar» demesiyle Safvet Paşa: «Estağ­
furullah efendim! Onlar çoluk çocuk pu... makulesi; ib.
MEHMED ES’AD SAFVET PASA î'97

diye efendimiz gibi kudemadan olan zevata ıtlak olunur»


cevabını verdi. Mustafa Paşa bozuldu, bir şey diyemedi.

93 kanunu esasisi i’lân olunduğu gün [23 Kânunu­


evvel 1876] İstanbul konferansı da ‘açılmış, Hariciye Na­
zırı olan Safvet Paşa birinci murahhas sıfatiyle kongre­
ye riyaset ederken toplar atılmağa başlayınca resmi bir
nutukla keyfiyyeti murahhaslara tebliğ eylemişdi.
Hattı hümayun Babıâlide okundukdan sonra sadrâ­
zam olan Midhat Paşa murahhas hey’etince hâsıl olan
te’siri anlamak üzere merakla sadâret odasında Safvet
Paşanın avdetine intizar ediyordu.
Safvet Paşa oda kapısından içeri girince, Midhat Pa­
şa, tehâlükle ayağa kalkarak «Duydular mı, duydular mı?
Ne dediler, ne dediler?» diye sorması üzerine SafvetPaşa,
hiç istifini bozmaksızın kemali ciddiyetle: «N e diyecek­
ler efendim! Çocuk oyuncağı dediler» cevabını verdi. V e
ziyade canı s1kılan Midhat Paşa derhal yerine oturdu, ba­
şım da çevirdi.

Rus muharebesinin i’lâm sırasında harbe tarafdar o-


lan erkândan birinin hizmetinde bulunan ve ahvali âle­
me oldukça aklı eren İsmail Ağa bir gün bir takrib ile
Safvet Paşanın yanma sokuldu:
— Paşa hazretleri, dedi, harbe niçin girdiniz? Hiç biz
Rusya ile muharebe edebilir miyiz?
Safvet Paş kalın sesiyle şu cevabı verdi:
— İsmail! İsmail! IJğer paşanda da senin kadar akıl
olaydı biz bu harbe girmezdik.

Gene A li Fuad Bey naklediyor:


«B üyük pederim merjıum bir akşam  li Paşanın
Mercarida kâin konağına gidip yemekden sonra yalnız
298 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

otururlarken Safvet Paşanın geldiğini haber vermişler.


 li Paşa, Safvet Paşa neş’eli zat dır, sohbetlerinden telez-
züz olunur diye memnuniyyet beyan eder.
Safvet Paşa odadan içeri girince, yolda müsadif ol­
duğu hali tasvire başlıyarak «Sokaklar zifir gibi karan­
lık, çamur dize çıkıyor, Okçular başında kepenkleri yan
kapalı leblebici dükkânlarında hışır leblebici çıraklar t
dizlerinde kıldan dizlik, arkalarında kolsuz salta olduğu
halde ocağın üzerinde, iki büklüm leblebi kavuruyor, bir
takım, külhanbeyleri, yıkılarak, na’ra atarak Kumlcapı-
daki meyhaneden avdet ediyor. Trabzonlu kazancılar Laz
türküsü çağırarak dükkânlarında bakır dövüyorl Tava­
nında sönük bir kandil asılı olan karanlık bir kahveha­
nede peykenin bir köşesinde gecelik entarili ve abalı ih­
tiyar b ir adam uyukluyor, bir yanda iki kişi oturmuş
iskambil oynuyor, birkaç genç de biribirleriyle yârenlik
ediyor, kahveci ise saç mangal üzerinde k irli b ir cezve
ile kahve pişirip toprak fincanla müşterilerine tevzi’ ey­
liyor; bozacı Amavud, bozam kaymak gibi, tatlı var, ek­
şi var diye boza stıyor, yeldirmeli ve başı örtülü ihtiyar
bir kadın, kâğıd fenerini yakarak ve değneğini kakarak
komşuya gidiyor, işte memleketimizin hali! diye meş-
hudatım hikâye etdikden sonra, o sırada Paris sefaretin­
den yeni avdet etmiş olan Sfvet Paşa, bunu Parisin ha­
va gaziyle, münevver caddeleriyle, caddenin ik i tarafım
ziyneûendirev, muhteşem mağazalariyle, şık giyinmiş
mösyö ve madamlariyle bir mukayese yapdı. Dinliycnler
hayret içinde kaldı. »
*
P fi
Safvet Paşa Ticaret N azın iken «Mecmuai Maarif»
şahibi İsmet Efendinin yazdığı ve Divan ve Münşeat sa­
hibi Mehmed Emin Hilmi Efendinin tahmisi ve takdim
etdiği kaside :
MFHMKD ES’AD SAFVET PASA

Âsaf-ı kân-i kerem kâr gtlzar-ı devlet


Daver-i dadger debdebe dar-ı devlet
Mefhar-ı hey’et-i ikbal medar-ı devlet
E y güzin-i vükelâ fahr-ı kibar-ı devlet

Sebeb-i raıüntehab-ı şan-ı vekar-ı devlet

Zeheb*i halis-i §an-ü şerefin pek meşhur


Sikke-i atifetin nakd-ı ümid-i cumhur
Mihak-i tecrübeden çıkdı bu beyt-i meşkûr
Şensin ol maye feyaz-ı güher-i cümle umur

Ki bülend olmada kadrinle ıyar - 1 devlet

Yazsın evsafını ta bilerek emr-i mefruz


Şu meal üzre her evzan ile ashab-ı aruz
îstifazat-ı kerem-i gayrden emr-i mefruz
Şensin ol bahr-ı keramet ki olur bahr-ı fuyuz

Himmetinle durur efyaz-ı kenar-ı devlet

Kuvve-d galibe-i himmetine sad tahsin


Ihtimamınle olur hal^pezir-i tehvin
Ukde-i cüml,e meham-ı felek-i Usr âyin
Feyz-i reyinle şeref bulmada âfak-ı zemin

Hüsn-i reyinle temam olmada kâr-ı devlet

Rize-i senk-i derin nükre-i rengin-i himem


Derke-i merhametin sikke ge-i nakd-i kerem
Şübhesiz kalba çıkar başka söz irad etsem
Astin-i keremin kise-i dinar-ü derem

Asitan-ı himemin cay-ı k arar-ı devlet


300 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Nıgehin nerkis-i zibende-i bag-ı iclâl


Dehenin gonçeri ra’nay-ı nihal-i ikbal
Suhanın galiye bahşay-ı meşam - amal
D il-i  li nazarın gülşen-i iclâl-ü kemal

Kilk-i mu’ciz eserin ebr-i behar-i devlet

Siytin ârayıs-i âzan-ı berayay-ı Irak


Şöhretin kişvert Kişmire kadar düşdi İrak
Nokta-i merhametin gıbta-i cirm-i nüh tak
Âyet-i menkibetin hısn-ı hasin-i âfak

Nüska-i ma’deletin hırz-u cidar-ı devlet

Eser-i mes’adet efzay-ı lrfıdumuTiIe inan


Açdı ezhar-ı letafet yitıe güîzar-ı cihan
Müjde reslikle bu beyti okudu bülbül-i can
Oldu feyz-i kadem-i pâk ile rişk-i cinan

Açılub gül gibi her cay-u civar-ı devlet

Geldi enva-ı ferah can-ü dil-i ekvane


Olsun evrad-ı seher elsine-i mürgane
Düşdü âsar-ı tarab bagçe-i devrane
Bu keşayişle aceb mi çemen-i imkâne

M eyi edüb gelse o âhuy-i nigâr-ı devlet

Gam-ı devrani edüb ref-u telef kim komadı


Dilde gill-ü gış âsar-ı esef kim komadı
N i’meza vakt-i meserrat halef kim komadı
Barik A li âh zehi zevk-ü şeref kim komadı

Dtehirde hüzn ile bir sine fikâr-ı devlet


MfcHMED ES’AD SAFVET PAÇ a . 301

K urulub sahn-ı çemenzarde bezm-i sağar


N eş’eyab oldu dem-i şevk- ile heb bülbüller
Takınub zilleri ba zevk-u surur-ı evfer
Yeridir elde kadeh ayağile eğer

Gülşene raks ederek gelse nigâr-ı devlet

Oldu hengâm-ı ferahnâk-u tarebza lâhik


Diyelim mevsim-i âlâme zeman-ı sabik
Hamd-ü lillâh ki gösterdi bu hali Halik
Sabr ederse bu letafetle değildir lâik

Şair-i pâkdil-ü nükte nisar-i devlet

Evc-i ürnmide kimi nihr-i surur etdi zuhur


Geldi çeşman-ı dil-ü can-ü cihane fer-ü nur
Durabilsun mi daha kilk-i güherriz-i surur
Nice sabr eylemeli hatıre çün etdi hutur

Midhat-i Asaf-ı pakize tebar-ı devlet

O kerem pişe ki bezi etmekdedir eltafın


Geçdi şehrah-ı maarifde bütün eslâfm
Düşürür gayrete sıyt-ı hüneri ahlafm
O felek mertebe kim böyle yazar evsafın

Kilk-i her kâtîb-i mazmun şi’ar-ı devlet

Mefhar-ı sadr-ı nişinan-ı seray-ı ihsan


Ziyb-i iklirm-i kemal-ü şeref-i her divan
ATcal-ü kafile salâr-n katar-ı irfan
Daver-i server-ü ser hayl-i mekârimkâran

Zübde-i züımre-i eşraf kibar-ı devlet


302 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Nutk-i tan bahş-ı kemalâtma âlem müştak


Nefes-i çünki hayat âver-i cism-i eşfak
İşte isbat bu da’vaya delilim ey bak
Revnak-ı çeşm-i cihan rııh-ı sıırur-ı âfak

îsa-i pak dem-ü mu’cize kâr-ı devlet

Daver-i lütüf feza hazret-i Safvet Paşa


Çaresaz-i zuafa hazret-i Safvet Paşa
D ür-i umman-ı seha hazret-i Safvet Paşa
Gevher-i kân-ı ata hazret-i Safvet Paşa

K i odur sadr-ı kemalâtşi’ar-ı deylet

Yeniden (mansıbı tutmakle yeninden yedini


Etdi tecdid-i libas-ı şeref-i sermedini
H er hususunda vere hazret-i Hak maksadını
Yine şâd eyledi yümn-i kdemi mesnedini

Buldu tüccar-ı felek nef’u yesar-ı devlet

Zatı dad-ü sited-i re’fet-ü lütfi cami’


Kıldı nüzzar-ı adalet ânı Babb-ı şari’
Diyemez kimse "bu da’vamıza gayr-i vaki’
Nazarı emri ticaretde müdir-i nafi’

Re’yidir nafi’a emrinde medar-ı devlet

Deyme sandal olamaz lütfüne nisbetle buhur


Rik her sahil-d ihsaTû cibal-i meşhur
Okusun şiibhe ederse buni gavvaş-i suur
O l ki deryay-ı atası yanında görünür

B ir gemin katre gibi ayftı b u h ar-ı devlet


jfTCHMTCD ES'AD SAFVET PAŞA 303
«

Kevkeb-i menkibeti zib-i dih-i çarh-ı haşem


Pertev-i şöhreti nur efken-i kutr4 âlem
Beyt-i âtiye seza masadak-ul-hal desem
Mihr-i burc-i kerem ârayiş-i gerdun-i himejn

Asman mertebe meh-i kevkebe yar-ı devlet

Hükmidir* münhasır-ı keşf-i hafayay-ı kerem


Nuhbe-i fikreti hayret res-i ashab-ı hikem
N e (keremkârdır ol asaf-ı ferhunde şiyem
Maksad-ı himmeti asayiş-i hal-i âlem

Matlab-ı devleti arayiş-i kâr-ı devlet

/
Barigâh-ı himemi kârgeh-4 kadr-u celâl
Bulunur ânde çeşidlerle kumaş-ı ikbal
Pişkâh-ı keremi bsnder-i emn-ü âmal
Dergehi menzile-i kafile-i şan-u kemal

Destidir ziyb dih-i bend-i Ikatar-ı devlet

Neşr-i envar-ı kemalâtd-e yokdur bedeli


Şemsden şu’le-i şem’i hüneri hayli celi
Şems-i Tebrizi var olsa buna derdi beli
Olmada hasiyyet-i himmeti te’sir edeli

Mihr-i âlem giıbi pür tab-ı izar-ı devlet

Zatıdır evc-i maarif de humay-ı nadir


Şi’r-ü inşade ana iki cenah-ı hazır
Vasfım bak ne güzel söyledi işte şair
Hüneri pişrev-i nağmeli nesr-i tair

Eseri zemzeme bahşay-ı hezar-ı devlet


MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Hattı tesir-i maanide aceb sihr-i bedid


Fikri tasvir-i mezaminde mi’yar-ı şedid
Cem’i zıd etmede üstad-ı maarif te’yid
Elime aldığı dem kilk-i beyaz-u tesvid

Rişk eder bir birine leyl-ü nehar-ı devlet

Daver-i dad resa neyyir-i burc-i kerema


Muhsin-i muhteşema munsif-i valâ şiyema
Asaf-ı hatem eda sahdb-i kâlây-ı ata
M un’imi muhterema mükrim-i âli himema

Ey sena hanı kibar ile sıgar-ı devlet

Sebeb-i mahz-ı sıda’ ise de bu ta’cizim


Dilerim ki bula rağbet suhan-ı naçizim
Bahusus işte şu tahımis-i letafet rizim
Olmada saye-i lütfünde bu destavizim

Nice dem münteşir-i h'zı diyai“i devlet

Şi’rimin vasfını ehl-i hüner işitmededir


Lâkin ashab-ı garaz şem’ini perkicLmededir
Yine ta sami’a-i dehre kadar gitmededir
Gerçi her def’a pesend ile kabul etmededir

Haylice ehl-i şu’ur ehl-i şi’ar-ı devlet

Hamemiz peyrev-i taklid-i kemalâtmdır


T a b ’ımız muktebes-i nur-i sunuhatmdır
Feyzimiz var ise muhtac-ı mükâfatındır
Daha fer bulması mevkuf-i inayatmdır

E m r et esbabım ey pâk tebar-ı devlet


MiC’& e D ES'AD SAFVET PAŞA 305

HUmi-i hak-i derinle ki odur abd-ı kadim


Sözü bir kalıba ifrağ ile ba sıdk-ı samim
Bir ağızdan olarak e-dhiye han-ı tekrim
Sana İsmet de dua eyleye âlem gibi kim

Budur âyin-i senakâr-ı kibar-ı devlet

Güller etdikçe ımeşamm-ı beşere neşr-i şemim


Sevk-i ebr-i fsrah-ı halk içün esdikce nesim
Saha-i âleme geldikçe fuyuzat-ı âmim
Taki esbabını halk eyleyerek Rabb-ı kerim

Böyle pür tâb ola gülzar-ı mesar-ı devlet

Zib her nüsha olarak terceme-i ahvalin


Okuna haşra kadar menkibe-i iclâlrn
Solmaya bag-ı şerefde gül-i istiklâlin
Görmeye ruy-ı hazan bağçe-i ikbalin

Gülşen-i bahtın ola reşk-i behar-ı devlet

Ticaret Nazırı iken zamanı şairlerinden (R e’fet) in


takdim ettiği kaside :

Y a bedi’

D er medbı hazreti Nazırı Ticaret devletlû inayetlû


Safvet Paşa yesserallahu lehu ma yeşa’ âmin.

Viren mir’at-i mihr-ü mahe pertev lütf-i safvetdir


Ruh-i eshab-i himmet şam-ı gamde subh-i devletdir

Zamîr-i merhamet pişe hemişe hayre raci’dir


Ki nahl-i müsmirin hake nuzuli ülv-i himmetdir
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

Hûda ol kalbe nazırdır ki safvet andedir peyda


Ticarethane-i dilde büyük sermaye safvetdir

O bir düstur-i zi şandır müsellem fazl-ü hikmetde


Şerefle zat-ı valâsı mizam-i mülk-ü milletdir

Ömer adl-ü A li siyret Utarid hame meh rif’at


Zemin temkin, fslek haşmet, furug-i mihr-i mecdetdir

Umur-i din-ü devletde fünun-i fazl-ü hikmetde


Bulunmaz misli hey’etde dür-i yektay-i vahdetdir

Cihande çeşm-d şefkatle umur-i halkı ruyet kıl


Ki ferda hazret-i Hakde mukarreb ,ehl-i ru ’yetdir

Sipihr-i mecd-ü rif’atde keremle mihr-i rahşandir


Zemin-i hilm-ü temkinde şerefle Tur-i himmetdir

Banan-ı himmeti ebvab-ı hacate mefatihdir


Kemal-i R e’feti ehl-i dile esbab-ı kısmetdir

Sımat-ı ni’meti vüs’atde teşbih olmaz eflâke


K i nüh etbak-ı gerdun an de dayim gark-ı ni’metdir

O zat-i Bermeki himmet ider ehl-i dile rağbet


K ılar her emrine 'dikkat medar-ı sıdk-u gayretdir

Beyan etmekde âcizzdir kalemle şerh-i evsafı


Utarid hame destinde felekde mest-i hayretdir

Hüdanın Re’feti Faiz olur kalb-i Fehimane


Eger eltaf-ı Safvetle o dil me’luf-i sohbetdir

Behar-i himmeti eyler riyaz-ı tab’ımı siyrab


K i mezrea’i ümide feyz-i lütfi ebr-d rahmetdir
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

O zat-i ekreme olsun hemişe ömr-ü devletle


Ferah vasil, emel hasil, adu batıl ki nekbetdir

Hüdavend-i Aziz etsün hemişe lütfüne mazhar


Cihan dürdükçe var olsun ki mülk-ü cahe ziynetdir

Sefads müstedam olsun mehadim-i kiramiyle


K i elhak her biri şimdi şerefle mihr-i rif’atdir

Bu evsafı eden takdim huzur-i feyz-i menzure


Dua gü bende-i R e'jet kim nedim-i mir Re’fetdir

Keçeci zade Fuad Paşanın mektublarından bir ianesi:

Atebei meali mertebei veliyyünneamilerine ma’ruzı


çak eri kadîm ve bendei müste dinileridir ki
Hakkı na müstehakkı çâkeranemde şimdiye kadar zu-
hure gelen envai ihsan u atijet ve âsârı eltaf u merha­
meti aliyei ralıimânelsri kullarını esir ve ni’ami celilei
inayâtı mütevaliyeleri abdi keminelerini dılsir etmiş ol-
mağla hak.ipâyi mekârim intimâyı veliyyünne faniler ine
otan ubudiyyeti çâkeranem öyle lâfzı murad şey olmayıp
gerçekden bendei diremharideleri olduğum cihetle zâtı
meali simâtı velini’m etlerini cihane tercih eylediğim
ve vücudi lâzım-ül-mevcudi mün’imanelerini canımdan
akdem bildiğim halde Dersaadet’den çıkar iken m i­
zacı inayet imtizacı veliyyünneamilerini biraz münharif
bırakmış olduğumdan Hûda bilür pek ziyade ıztırabı
derun üzere vakit geçürmüşümdür. Gece gündüz iysali
bargâhı ehadiyet kılmmakda olan dualarımın eseri ica­
beti olarak inşaallahu tealâ kâmilen tahsili birrü şifa bu­
yurmuş olmaları me’m uli kavii âcizânemdir. Yaverii te-
veccühatı meali âyatı veliyyünneamileriyle Dersaadet’den.
*33 MEHMED ES'ÂD SAFVET PAŞA

hareket ve canımdan aytılur gib i hâkipâyi mekâfim


peymâyı velini'metânelerinden müfarakati çâkerânemin
onuncu günü Malta’ya vâsıl ve ma’nen ve halen çile olan
karantineye dahil olarak tekm ili müddeti ma’lûme ile
dün çıkıp bugün Marsilya’ya azimet olunmuşdur. Nerede
bulunsam ve ne kadar uzak olsam dairei ubudiyyet ve rik-
kiyyetde sabit kadem ve râsih dem olacağım misillûi ka-
rib ü ba’id neyyiri hayri teveccühatı meali âyatı velini’m?-
tânelerinin- ferki übeydânemde lem’a . nisar olacağında
kat’a şübhem olmadığından devam ve istikrarı ricasını
dahi zâid görerek her dem ve an duayı vacib-ül-edayı te-
madii eyyamı öm r ü devleti ni’metaneleri ziveri zebani mıı-
sadakatı beyânım idüği beyaniyle takdimi arzıhale mil-
caseret kılındığı muhatı ilm i âlii mün’imaneleri buyu-
ruldukda herhalde emr ü ferman ve lûtfi bi payân haz­
re ti veliyyülemir vel’ihsan efendimizindir.
28 S 60 Bendei kemineleri
M ühür: Mehmed Fuad

*
**

Islahat hakkındaki lâyihalarından bir tanesi

zRehini ilm i kâinat şumuli hazreti padişahi buyurul-


duğu üzere Devleti Aliye ile Rusya devleti beyninde vu­
ku’ bulan muharebei ahirenin istilzam etmiş olduğu ne-
tayici vahime D evleti Aîiyenin Paris muahedesiyle te'-
min olunmuş olan temamiyeti mülkiyesi kaidesini ihlâl
etmiş, ve bu cihetle D evleti Aliyenin vücud ve bekasını
icabatı zemçmiyeye ve devletler beyninde bir ittihad hu­
sulüne vabeste ve manut bir mes’elei muallaka hükmüne
koymuşdur.
« Avusturya devletinin Bosruı ve Hersek kınalarını
ziri idaresine alması ve Yenipazar sancağında asker tut-
MEHMED ES’AD 8 A T 7 IT PAŞA

DtKst ilerude müsaadei zemaniye ile hayyizi fi*te tysaB


müsammem ve mukarrer olan br büyük programın mu­
kaddimesi olduğunda iştibah olunamadtğt gibi Rum eli
kıt’asımn en mühim bir noktasında bir Bulgar emareti*
nin teşekkülü ve az bir müddet zrftnda ana iltihak edti-
eek bir eyaleti mûmtazenin teessüsü cihetleriyle Devleti
Aliyenin Rumeli kıt’asmca hal ve m evkii fevkalâde kesbi
nezaket ve ehemmiyet etmişdir. Rumeli'de doğrudan
doğruya ziri idarei D evleti Aliyede bulunan mahaller Se-
lânik ve Yanya ve Manastır ve lşkodra ve Kosova ve E-
dvrr.e vilâyetlerinden ibaret olup, bunlardan Yanya v i­
lâyeti Yunanistana terki mukarrer olan mahallerin tef­
rikiyle dairesi kasr olunacağından ma’da elde kalacah
mahaller hıristiyanlarının Yunanistana iltihak emeliyle
ara sıra izharı bagy u isyandan hâli olmıyacaklan ve lş­
kodra ciheti dahi Karadağlıların ifsadat ve iz’acâtiyle
aleddevam hali şuriş ve şikakde bulunacağı, ve Kosovû
vilâyetince dahi gerek Sırblılar ve gerek Ayusturyalılar
tarafından ezhanı ahaliye türlü şeyler ilka olunup ora­
nın rahat ve âsâyişi dahi devam edemiyeceği, ve Selânih
vilâyetinde de bir tarafdan Bülgarlar ve diğer tarafdan
Yunanlıların ifsadatı eksik olmayıp orasının iradesi dahi
kesbi müşkilât edeceği, ve Edim e vilâyeti dahi Şarkî Ru­
meli Bulgarlarının ifsadatı mütevaliyesiyle uğraşacağı
cihetlerle şu ahval ve esbabı mütenevvia Rum eli kıt’a-
sında bulunan mahallerin dairdi inkiyad ve mütaveatde
tutulması iki şartı kavîye hasredip, bunun birisi kavanııt
ve nizamatı mevcudenin hakkiyle ve temamiyle icıa et-
dirilmesiyle beraber herhangi mahalde bir gûna emare i
isyan ve ihtilâl meşhud olur ise oraya derhal kuvvet kâ-
fiyei askeriye sevk olunmak üzere kıt’ai mezkûrede yün
yirmi bin raddesinde bir kuvvei cesîme bulundurularak
bunun mevakii münasebeye yerleşdirilmesi, ve diğeri
Devleti Aliyenin varidatı hazırası yalnız Rum eli k ıfO r
310 MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

sının hıfzı âsayiş ve emniyyeti zımnında orada ol mik-


dar asker bulundurmağa mütehammil olmadığından
k ıt ’ai mezkûrenin silâhı adalet ve:. hikmetle muhafza ve
idaresi çaresine teşebbüs olunması kaziyyeleridir. Devleti
Aliyenin hali hazariyet için müretteb olan askeri yıız
bin raddesinde olduğundan bunun nısfı behemehal Ru­
meli kıt’asında bulundurulmak lâzım gelip, bu mikdar
kuvvet ise oranın hıfzı emniyyet ve âsayişine kâfi ola­
mayacağından, artık hükümeti seniyyenin Rumeli vilâ-
yatının hüsni idaresine fevkalgaye sarfı mesai ve dikkat
buyurması icab eder. Ve bu dahi evvelâ Berlin ahidnâ-
mesince te’sisine mecbur olduğu usuli idarei cedidenin
b ir an evvel mevkii icraya konulması; saniyen mehakımi
nnzamiyenin gerek a’za ve gerek rüesası ve sair me’mu-
rin i adliyenin hakikaten ehil ve erbab olanlardan intihab
olunması, ve halkı teaç edecek muamelâtın tay ve ilga-
siyle usuli muhakemenin mümkün mertebe sadeleşdiril-
meni, sâlisen mehakimi şer’iyye için intihab olunacak
nvıwabın ahvali zamaniyeyi ârif olmakla beraber efkân
mv.’tedile esbabından ve erbabı iffet ve istikametden bu­
lunanlardan intihab olunup, bunların müddeti hükümeti
şer’iyyelerinin şimdiki gibi on sekiz maha hasrolunmıya-
rak, beş seneye iblâğ edilmesi; râbian mevcud olan zab-
tiyye neferatı jandarma şekline ifrağ olunup efradının
İslâm ve Hıristiyan ahalinin ehli ırz takımından intiha-
biyle zabitanının dahi iffet ve istikametleri meşhud ve
tnücerreb olanlardan ta’yin kılınması; hâmisen vilâyet
merkezlerinde ve mutasarrıflık ve kaymakamlık makat­
larında bulunan hapishaneler ekseriya insan habsöluna-
mıyacak suretde uygunsuz olduğundan, bunların tevsi’
ve tecdid ve ıslahı esbabının mecalisi umumiye ve idare­
lerinde düşünülüp icabatımn icrası hususlarnın vilâyatt
mezkûre valilerinin uhdei dirayet ve hamiyyetlerine tev­
di’ olunması; sadisen vilâyatı mâzkürede istihdam olu­
MEHMED ES’AD SAFVET PAŞA

nacak kaymakamların İslâm ve hıristiyandan dirayet v e


iffet ve istikametle me’lûf olan erkân ve mu’teber avdan,
olmak üzere kendi mes’uliyetleri tahtında olarak intihab
ve ta’yin olunmalarının valilere havalesiyle Rumeli vi-
lâyatına buradan uşak bozuntusu ve meçhul-ül-ahval
müntehab kaymakamlar gönderilmek usulünün ilgası ;
ve umum ahali haklarında bilâ fark ve istisna levazımı
adil ve hakkaniyyetin icrası suretleriyle hâsıl olacağı der-
kârdır. Cenabı Hak ilelebed müstekar ve pâydar bu­
yursun! Devleti Aliyenin devam ve bekası Rum eli kına­
sının ziri idaresinde bulunduğu müddete münhasır olup
kıt’ai mezkûrede ise anasırı muhtelifei hıristiyaniye ga­
libiyet üzere olduğundan başka her bir sınıfı bir türlü
efkâr ve âmâlde bulundukları cihetle emri idareleri pek
ziyade kesbi müşkilât edeceğinden ve kıt’ai mezkûrenin
devamı tasarrufu Devleti Aliyece bir mes’elei hayatiyyc
hükmünde bulunduğundan bunun emri muhafaza ve
hüsni idaresi ne derecelerde şayanı i’tina olmak lâzım
geleceği müstağnii kaydi izahdır. Binaenaleyh her sınıf
efradı ahalinin emniyyeti şahsiye ve maliye ve mahfu-
ziyyeti ırz ve namusları kaziyyelerine me’m urini hü­
kümeti seniyye taraflarından pek ziyadesiyle sarfı me­
sai ve dikkat edilmesi ve umum ahalinin celbi kulub ve is­
tihsali hoşnudıleri emri eheırmnine i’tina kılınması vel­
hasıl ahaliyi hükümeti seniyyeye', ısındıracak ve hariç-
den vâki’ olacak ifsadat ve tahrikâta havalei sem’i i’ti-
bar etmiyecek derecede hoşnud edecek suretde hareket
edilmesi vülât ve mütesarrifiyn ve sair me’m urini mülkı-
yenin akdemi vezaifi zimm etleri olmak lâzım gelir. Su-
veri muharrere Rum eli kıt’asının ahvali ma’küse ve te­
beddülat ve tagyüratı vakıa münasebetiyle kesbetvıiş ol­
duğu nezaketi fevkalâde üzerine lâyihi hatırı kasır olup
bunların cümlesi seliyyini’me t bîminnetimiz efendimiz
hazretlerinin müsellemi enam olan kemali akil ve hasa-
MEHMED E y A® 9AFTBC PAŞA

feti seniyye ve fartı zekâ ve dirayeti fıtriyyei allytİkri


icabı âlisince ma’lûmı hakayıh melzumi şahâneleri olaT»
keyfiyyatdan idüği meczumı kemterânem olduğu halât
mücerred bir ihtar kabilinden olarak arz ve beyanına
cûr’et kılınmış ise de olbabda. s
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

Çerkesdir. 1821 (Hicri 1237) senesinde doğdu [1 ],


Küçükken Tunus’a götürülüp vali Ahmed Paşa tarafın­
dan köle olarak satın alındı [2 ], Efendisi tarafından Tu-
nus’da okutdurulduğu gibi, gösterdiği kabiliyyet üzerine

[1] A li Fuad Eey, «Ssrvetifünun» dak) tercemei halinde [numa­


ra 94 - 1568] «hakikî yaşı ma’lûm değilse de resmî tercemei halinde
takriben 1242 tarihinde tevellüd etdiği muharrer olmasına nazaran
hiyni vefatında [H icrî 1307] altmış beşi mütecaviz, zevahiri haline
göre daha fazla idi» diyor.
[2] Süreyya Bey; Ahmed Paşanın tercemei halini şöyle yazıyor:
vâVf&i P*pvrv.n büyüle mahdumudur. 1253
Şa’banında pederi vefatında ferik lik rütbesiyle Tunus valisi olmuş-
dur. 1256 Cümad-el-ahirinde Tunus vâlllerinden ilk def’a olarak rü t-
bei vezarefe nâil otmuşdur. K ırım muharebesinde fi'len uburliyyetle
ümerasından (M enlikli Ahmed Paşa) kumandasında bir fı-k a asker
inşa i eylemişdir. 1270 Zilhiccesinde harb esnasında vefat etdi. Tunus­
lu Hazinedar Mustafa aşa müdiri umuri idi. «Hayreddln Paşa ve Rüs-
tem ve Hüseyin Paşalarla Lim an Reisi D ilâver Paşa bunun k öleleri­
dir. Havreddin Paşa M iidlran reisi iken Rüstem Paşa H arbiye ve Hü­
seyin Paşa M aarf m üdiri idiler- Sadık Paşanın zamanında Tunus’u
terk ederek taşrada vefa t eylediler. Hattâ Hüseyin Paşanın na’şı 1315
de İtalya’dan celble Sultan Mahmud türbesi bahçesine defnedilıniştir
ki, Havreddin Paşanın damadıdır.» [S icilli Osmanî, cild - 1, sahife
297 - 2981.
İbrahim Alâeddin Bey, [Meşhur Adam lar] da [cild - 2, sahife
898] Tunus valisi Sadık Paşa tarafından köle olarak satın alındı&mt
yayıyorsa da Havreddin Paşa v a li Sadık Paşa zamanında Müdiran reisi
İken aralan açılarak Tunus’dan ayrıldığına göre «Meşhur Adamlar*
m üellifinin ifadesinde zühul bulundufiu v e Süreyya B eyin dediğinin
iojru olduğu anlagümakdadiT.
,1 ] -(- HAYREDDÎN PAŞA (Tunuslu)

tahsilini ikmal için Avrupaya gönderilmiş, orada da as­


kerlik tahsil etmişdir.
öliimü münasebetiyle «Servetifünun» da yazılan ter-
cemsi talinde [cild - 1, Numara 6] «Çerkeş asilzadele­
rinden olup küçük yaşda Tunus’a gitmiş ve orada vali
tarafından lieclittahsil Avrupa’ya i’zam kılınmış, Avru­
pa’da fonunu askeriyeyi bittahsil Tunus’da mesleki as­
kerîde terakkiye başlamış, ba’dehu Meclisi Müdiran ri­
yasetini ihraz eylemişdir» diye yazılıdır. «Sicilli Osmanî*
[cild - 2, sahife 317] ile, «Kamusülislâm» [cild - 3, sahi-
fe 2073] deki tercemei halinde «Çerkeş» olduğu yazıl­
makla iktifa olunmuşdur.
Tunus Beyliği hizmetinde iken Tunus’un diplomasi
işleriyle Avrupa’da vazife gördü. Müdiran reisliğinde bu­
lunduğu sırada emaretin Osmanh devleti ile olan tabi-
iyyet rabıtalarım te’kide hayli hizmetler etdi.

Sultan Aziz zamanında bir aralık İstanbul’a geldi.


1864 (H. 1281) senesinde İstanbul’a gelen Hayred-
diıı Paşa Sultan Aziz tarafından da kabul edilmişdir.
Devletin resmî gazetesinde bu husus şöyle yazılı­
dır :
«.Tunus ümerasından olup bu esnada Dersaadete gel­
miş olan saadetlu Hayreddin Paşa şayan buyurulan m ii-
saadei seniyye mucebince Perşembe günü kuzun meali
m evfun hazreti padişahiye musul şerefi âlisine mazhar
oImuşdur [1 ].»
1871 (H. 1288) de tekrar İstanbul’a geldi.
Lütfi Efendi 1288 senjesi vak’alarmı yazarken «V ü -
•rudi Tunuslu Hayreddin Paşa» başlığı altında gelişiyle
gördüğü işleri kaydetmişdir. V a k ’anüvisin ifadesi aynen
şöyledir:

Cl] T akvim i Vek ayi’, 14 Receb 1281, numara: 778.


HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

« Tunus valisi tarafından me’muriyyeti mühsusu ile


Floransa’da ikamet etmekde bulunan Tunus ümerasın­
dan Hayreddin Paşa tebriki mesnedi sadâret ve Tunus
ile İtalya arasında istikrazdan dolayı te’diyei düyun hak­
kında pekevvün eden münazaanın Babıâliye arz ve ifa­
desi me’muriyyetiyle müşarünileyh o esnada İstanbul’a
gelmişdir. İstanbul’da bir müddet ikametde'n sonra hü­
zün hümayuna bilmusul geldiği vapur ile Tunus'a avdet
eyledi. O l vakit arabiyyülibare olarak Derialiye’de tab’
ve neşrolunan Elcevaib gazetesinde müşarünileyh Hay­
reddin Paşanın sebebi vürudu muharrer idi. Şöyle ki Tu ­
nus eyaletinin eczaı mütemmimei Memaliki Osmaniye-i
den bulunduğunu müş’ir revabıtı kadimei şer’iyyenin
tahrir ve te’kidi ile nezdi Devleti Aliyede itmamı me’­
muriyyet ve saltanatı, seniyyenin hukuki mükaddesesini
kema yenbegi ibka ve vikaye etmek ve ahalinin can, ırz
ve malını te’min eder suretde memleketi idare eylemek
şartiyle Tunus eyaleti vâliliğinn be tarikuttevarüs ailei
Haseniye’de kalmasını müş’ir sâdır olan fermanı müstes-
haben Hayreddin Paşa berveçhi muharrer Tunus’a avdet
eyledi. Elcevaib bu bendi yazdıkdan sonra beyan eyledi­
ği mütaleayı da buraya geçirdim. Bu maddenin umum
m illeti islâmiyeye ve hususa vâlii vilâyetle ahaliyi mem­
nun edeceği bedihîdir. Zira bugünden evvel ba’zı düveli
ecnebiyenin medan politikası bir fırsat vukuunda istilâ­
yı teshil maksadiyle eyaleti mezkûreyi Devleti Aliyeden
ib’ade çalışmakdan ibaret idi. Bu ecilden Tunus valile­
rini daima D evleti Aliyeden istib’ade teşvik ederler. Vâli-
liğin familyalannda kalacağına emin olmadıklarını beyan
ile valiyi tahvif eylerler idi. V a li paşanın bu def’a mü-
teyakkızzane hareketle tedarik emre mübaderetinden iki
se.merei hasene husule gelmişdir ki biri D evleti Aliyenin
eyaleti mezkûreyi dahi düveli sairenin musaddakı olan
hukuki mukaddeseleriyle himayeleri tahtına idhali, ikin-
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

•isi muktezayı hakkı veraset üzere Tunus vdlileriıito


temkini istiklâlidir, llelâhire mezkûr fermanda daha ha’-
21 mevad muharrer olduğundan sureti m e’huzesi zzeyU
kitaba dere olunmuşdur [!]•>
Hayreddin Paşa Tunus’da Müdirler tmeclisi reisliğindi
bulunduğu sırada memleketine faideli işler gormüşdii. Hiz­
metlerini o zaman İstanbul'da çıkan gazeteler de takdir
ile yazmışlardı. Gazetelerden biri ezcümle diyor ki:
«Tunus memalikinin bir vakitden beru her ciheti •
kesbetmiş olduğu ahvali müşevveşe ve müşkile atujetlû
Hayreddin Paşa hazretlerinin riyaseti müdiriyyetinden
beru mübeddeli hüsni ıslah ve intizam olarak bilcümle
um ur ve hususat nizamatı mevzua dairesinde idhal ve c-
sayişi ahali ve ârayişi havali merhalei matlûbeye) iysal
edilmiş ve evkaf usullerinin oralarca dahi cereyanı zım-
ntnda nizamnântei mahsus ile tanzimiyle beraber mem­
leketin gaz ile tenviri ve demiryollar ve telgraflar inşası
gibi muhassenatm teksirine dahi ihtimamı tam olunup
yakında memaliki mezkûrenin her tarafı cevahiri intiza-
matı fevgalgaye ile malâmal olacağı ol taraf dan aldığımız
havadisi mevsukadendir [2 ].»
(Basiret) gazetesinde «Tunus’dan Mektuba başlığı
altındaki yazıda deniliyor ki:
<Tunus vâlisi Mehmed Sadık Paşanın müttasıf ol­
dukları dirayet ve fetanetleri iktizasmea ıslahat ve te~
rakkiyatı vilâyet ve terfihi ahvali beraya ile beraber i’-
m an memleket hususlarında öteden beri derkâr olan
himmetleri âsânndan olmak üzere bu kerre başvekâlet
hizmetinde bulunan Mustafa Paşanın azliyle yerine hasa-
fet ve dirayeti yar u ağyarın müsellemi bulunan ferikant
kiramdan saadetlû Hayreddin Paşanın nasb ve la'yin
[1] L ü tfi tarihi, hususî kütübhanemde m üellifin el yazması nüs­
ha, cild 13, sahife: 31.
î 23 Huiâsatülefkâr, 21 Rebiülâhir 1291, numara: 5.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

buyurulduğunu mukaddema yazmişdım. Müşarünileyh


bir hali teşevvüşde bulunan Tunus um un mâliyesiyle ver­
giyi ahaliyi ıslah ve ta'dile himmet buyurup akdemleriyle
şimdiye kadar akdolunmuş olan istikraz faizlerinin ve Tu­
nus hâzinesinden i’tası meşrut olan birtakım havalât ve
muhassesatm hiçbir kimseye bâr olmaksızın vakt u zama-
niyle ifa ve te’diyesi hususlarında kusur olunmamak tadır.
Müşarünileyh Hayreddin Paşa bir tarafdan da küçük ve
büçük kâffei me’murinin teftişi ahvaliyle ehliyyetsiz olan­
ları ve ahval ve harekâtı ve: usul ve nizama mugayir bulu-
nanlan azl ile yerine ehliyyet ve sadakatli me’m urlar nasb
ve ta’yin eylemekdedirler. '

«Ü m ra nı memleket adaletin mühafazai hikmete muh-


taç olduğu cihetle bir tarafdan da bilcümle kazalara mah-
susen müfettişler i’zamiyle hukuki ibadm şer’i şerif ve ka­
nuni münif e tevfikan rilyet ve İhkakı hak olunması hakkın­
da tenbihat icra edip mehakimi şer’iyye ve nizamiyye me’-
murlanndan bir gûna uygunsuz halde bülunanlann der'a-
kab azliyle yerlerine hukuk şinas ve müstekimületvar me’­
murlar ta’yin etmekdedir.
«... Taifei zürra’m birtakım m uhtekir mürabehacilara
müracaat ve gayet fahiş faizlu akçe istikrazı beliyyesin-
den kurtulmalan için merkezi liva ve kgzalarda menafii
umum sandıkları te’sis ve küşadına ve maarifin tasdiki
vücubiyle mekâtibi sıbyaniyenin dahi hali hazırını ıslah
ederek ba’zı mahallerde dahi mekâtibi rüşdiyye ve rda-
diye te’sisine sarfı mesai buyurmakdadır.
« fytaarif ve sanayiin esbabı terakkisine teşebbüs
olunmuş ve hattâ Nefs şehrinde etfali vatandan müretteb
ve mürekkeb olmak üzere bir de cesim mektebi sanayV
bina ve inşasına ş u t u ’ olunduğu gibi vesaili terakkiden
olduğu cihetle matbuat hususi dahi nazan i’tinaye alı­
narak kütüb ve resaili müfidenin tab’ ve neşri için Tunus
318 HAYREDDÎN PASA (Tunuslu)

matbaası bir derece daha tanzim olunarak hattâ m.ezkûr


matbaada tab’ ve neşrolunan ( Erraid-üt-Tunusî) nam
resmî gazetenin dahilî ve haricî münderecatı ve] sureti
intişarı dahi şayanı memnuniyyet bir intizamda ve şim­
dilik haftada bir kerre çıkmak üzere idaresi erbabı maa-
rijden bir zate ihale kılınmış ve ba’zı vekayii meşhureyi
ve mikatı şer’iyyeyi hâvi olmak üzere ( En-nüzhet-
ül-hayriyye ) namında bir de sâl takvimi tab’ ve neşro-
lunmuşdur.
«Elhasıl hususatı askeriye ve um un maliye ve sair
mevaddı nafianın kuvveden fi’le ihra :ı zımnında müşa­
rünileyh Hayreddin Paşanın teşmiri saidi ihtimam ey-
leraekde olduğundan inşaalıahu tealâ yakında Tunus da
matlûbe muvafık suretde iktisabı intizam ve terakki ede-
cekdir [! ]• »
«Tunus’un alıvali esef istimali» başlığı altında <E1-
cevaib» den naklen (îttihad) gazetesinde çıkan yazıda Tu­
nus valisinin tutduğu yolun sekam etinden bahsolunduk-
dan ve «teeslsüf ederiz ki, dıykı mehal ya’ni gazetemizin
ademi vüs’ati Tunus ulemai kirammdan almış olduğu-
ırr.oız mektublarm cümlesini derece müsaade etmediğin­
den yalnız bir tanesini dere üe iktifa eyledik ki bunu
yazanın da ismi Tunus’da, manendi bedri tam meşhura
enamdır» denildikden sonra şunlar yazılmışdır:
« îşbu mektubun mealinden anlaşıldığına göre Tu ­
nus’un ahvali dostu sevindirecek derecede değildir. Bu­
nun sözüne göre ki o da Hayreddin Paşanın me’muriyye-
tinden isti’fa etmek niyyetinde olduğu maddesidir, l ’ti-
rhad edilecek olursa Avrupa’da yakında bir mes’ele çı­
kacak diyebiliyoruz.
« Zira paşayı müşarünileyhin isti’fası her ne kadar vali
paşa hazretlerine âid olan um un dâhiliyeden ise de ancak
[1] Basiret, 11 Mart 1290, numara: 1185-
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

§urası bilinmelidir ki Tunus’un elhaletihi hazihi ba’zı dü­


veli ecnebiye ile politikaca biraz mesaili vardır ki umu-
men sair devletlerin ve hususa Babıâlinin mülâhafta vc.
dikkatini mucibdir.
« Hem de müşarünileyhin bu isti’fası ümeradan beş
zatın daha isti’fa etmelerini müstelzim olur.
«İm d i bu adamların da isti’fası maazallahü tealâ eğer
bilfi’il vukua gelecek olursa mesalihi hükümeti kim de-
ruhde edip müşahidimiz olan bu sureti mazbute ve mat-
lübe'de icra ve idare edebilecekdir?
Mektubı mezkûrun sureti tercemesi budur:
«E y umumen m illeti islâmiyenin ve hususa Tunus v i­
lâyetinin selâmetini istiyen muhibbi hayırhah! Negir ve
i’lân etmeniz gücüme giden şeylerin birisi de reisülümera-
mız Hayreddin Paşanın gerek kendinin isti’fası ile olsun
ve gerek vali paşanın azliyle olsun bugünlerde me’m uriy-
yetlerinden imkânı infisali maddesidir. Buna sebeb dahi
Mühürdar Mustafa bin İsmail nam genç kimse ki vali pa­
şaya olan tekarrübü bilinmez bir şey değildir. Fırsat elven r-
ve icrayı (f razına müsaade olunan tarafdan muvafakat ve
muavenet gösterilir ise Hayreddin Paşanın me’muriyye-
tini deruh.de etmek arzusunda bulunmasıdır.
«B u hususa düveli ecnebiye me’murlarından ba’zılan -
da muavenet etmekdedir. Çünkü ma’lûmunuz olduğu üze­
re kudretsiz adamın nasbmdan müstefid olacaklarından
eski dostlarım iade için etdikleri sa’y u gayret heba o-
lunca devletlû vâli paşa hazretlerini tahvif için birtakım
eracif neşir ve işaa eylemeğe başladılar. Vâli paşa haz­
retlerine kâh Hayreddin Paşa D evleti Altyeyi sever, bu
cihetle de devletin Tunus’u sizin elinizden alması kesbi
suhulet eyler ve kâh ahalinin kendisine mehabbetleri
vardır, ihtimal ki istiklâl ve istibdada kıyam eder ve kâh
Fransız tarafdarıdır, zarardide olacağınız şeylerde de an-
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

lann menfaatine sa’y ile ve kâh Çerkeş Hasan’m vâ kıo


sına işaret olarak bu adam, katı yürekli olan Çerkeş cin-
sindendir deyip ağrazlarma münasib bu misillû birtakım
ahvali bedhahaneden hâli olmuyorlar. Bunlara reisi sa­
bık tarafdarlannm Avrupa gazetelerinde neşrettikleri
eracifi dahi zam ve ilâve ediverin. İşte bu ilkaât ve halat
ile vâli paşa nezdinde bâtıl ve bühtanı revaç almış ve
müşarünileyh hazretleri bi vechi mu’teber Hayreddin
Paşanın hareketinden teşekki etmeğe başlamışdır. Bu
veçhile müştekiden de murad anlaşılan şayanı i'timad
bir gûna sebeb olmaksızın azline ikdamı müteyessir ol­
madığından müşarünileyhima isti’faya Ucadır.
« Hayreddin Paşa ise bunları kâmilen anlamış ve
memleketi hail harabdan elhaletihi hazihi bulunduğu
hali rahat iştimale tahsis ve iysal zımnında etdiği hizmet
ve nasihatlere mukabil bu yolda mükâfat görmekden mü­
teessir olmuş idüğünden iş bu merkezde oldukça me’mu-
riyyetinde kalmağa razı olur zannedemem. Eğer müşa­
rünileyh de infisal edecek olursa bilmem ki yerine kim
gelecek ve olveçhile tebeddülden hayır ve şer ne zuhur
edecekdir.
«.Bizim anlayışımıza göre bu memleketin düçar ola­
geldiği mesaib ve felâket henüz nihayet bulmamışdır.
« Herhangi cihetden mütalea etsek Hayreddin Paşa
için iki emrin birini ihtiyardan başka çare yokdur. Biri
tab’mda kalmak için vâli paşanın ve havas ve mukarrib-
lerinin istediklerine muvafakat etmesidir ki bunu yapa­
cağı maznunumuz değildir. B iri de namus ve diyanetini
muhafaza için hizmetden çekilmesidir. N itekim hükü­
meti istibdadiyelerde em îr ile serkârde bulunan vezir
beyninde muhalefet vukuunda vezirin şanı budur.
«N e garib ki Hayreddin Paşanın eVan silki akvemül-
mesalik nam kitabında mulûki istibdad ve bunların vü-
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 321

zerasınm mallarını taksim etdiği sırada beyan etmiş ol­


duğu meslekdir.
« Garaibi ittifakiyyednedir ki m üellifi müşarüniley­
hin te’lifinde irad etdiği delili aklî bu kerre bizzat nef­
sinde tecrübe etmek delili ile teeyyüd ve teekküd eyle­
di [1 ].»
iki gün sonra gene o gazetede «Tunus» başlığı al­
tında Paşanın Tunus’daki hizmetlerini belirten şu yazı
çıkmışdır :
« Tunus reisi müdiram Hayreddin Paşanın me’muriy-
yetlerinden isti’fa etmeleri mes’eleskıe dair Elcevaib’den
terceme etmiş olduğumuz bir bendi gazetemize dere ey­
lemiş idik. Ba’zı gazeteler bu isti’fanm vuku’ bulduğunu
yazzmış ise de aldığımız ma’lûmatı sahihaya göre müşa­
rünileyh henüz bil’isti’fa işden ..çekilmiş olmayıp eğerçi
birtakım ahvali hususiydden nâşi böyle bir fik ir ve e-
melde bülunmkada ise de gerek vali paşanın ve gerek
Tunus ulemasının müşarünileyh tarafından verilecek is-
ti’fayı kabul etmiyecekleri yakinen ümid edilmekdedir.
«Hayreddin Paşa reisi müdiran mansıbından infikâk-
leri Tunus’u sevenler için büyük teessüfü dâi olacağı gi­
bi vilâyeti me^kû/reye menfaati Osmaniye noktai naza­
rından bakanlar için dahi bu hal istenilmiyecek bir şeydir.
« Tunus valisi Mehmed Sadık Paşa nezdi/nde Hayred­
din Paşa için pek büyük entrikalar çevrilmekde olduğu
elyevm Tunus’a dair ma’lûmatı cüz’iyyesi olanların bile
bedaheten bildikleri bir maddedir. Bu entrikalar esasen
İtalya devleti tarafından geliyor. Sebebi ise yalnız Hay­
reddin Paşanın muttasaf oldukları doğruluk ve serbestlik
münasebetiyle Tunus’da mukim İtalya konsolosuna ser-
furu edercesine temellük göstermiyerek bilâkis bir reisi m ii-
diranın bir devleti mütehabbe konsolosvfrıa göstermesi
[1] 24 Ağustos 1292, numara: 43.
21
İ22 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

lâzım gelen muamele ve münasebeti resmiyeyi muhafaza


etmesinden ibaret değildir. Belki asıl sebeb Fransanın
Cezair hakkında meydana, çıkan emeli gibi İtalya’nın da­
hi Tunus hakkında öteden beri peyda eylemiş olduğu
bir emele Hayreddin Paşanın mukavemeti lâzıme göster-
mekde âciz kalmadığı kaziyyesidir.
« İtalya devleti tedarik eylediği vasıtalarla Sadık Pa­
şa huzurunda Hayreddin Paşayı Tunus’u Devleti Aliyeye
satmağa çalışmak gibi bir töhmetle lekeliyerek dama dü­
şürmek istiyormuş. Fakat Hayreddin Paşa böyle bir it­
hamdan her zaman tebriyei zimmet eyledikden ma’da
belki İtalya devletinin Tunus’u kendisi kullanmak hiy-
lesinde bulunduğunu dahi ispata muktedirdir. He'm ne
hacet! İtalya’nın bu entrikasına vâkıf yalnız Hayreddin
Paşa olmayıp müdirandan daha dört beş neferi İtalya
devletinin şu hiylesine vâkıf oldukları cihetle Hayreddin
Paşa mansibdan sukut eylediği anda bunların dahi terki
hizmet edecekleri şübhesizdir.
«O halde Tunus valisinin intihab edeceği adamlar
kendi hazinedarı ve Mustafa bin İsmail gibi zatlardır ki
bunlar zaten İtalya devleti tarafından kazanılmış olduk­
ları cihetle me’muriyyet makamına geçer geçmez artık
zimamı ihtiyarları İtalya konsolosunun eline geçeceği
Tunus’da küçük büyük cümlenin bildiği bir şeydir.
«Hayreddin Paşanın mevkii riyasete geçmesi lıevüz
çend senelik bir şey olup kendisinden mukaddem reisi
müdiran bulunan Hazinedar Mustafa Paşa Tunus’u iki
yüz seksen milyon borç altına sokmuş ve üç sene müddzt
me’m urini askeriye ve mükiye ile ulemanın maaşlarını
tedahülde bırakmış ve anın zamanında bin on kadar Tu­
nus’tu terki dar u diyar ile Trablus ve M nsır taraflarına
hicret eylemiş ve fukarayı ahali haklarında reva görül!»
miyen mezalim kalmamış idi.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 323

« Hayreddin Paşa me’muriyyete geldıkden sonra borç


çend sene zarfında yüz elli milyona ya’ni evvelki milc-
darın nısfına karib bir dereceye indirilmiş ve senevî on
sekiz milyon frank faiz verilir iken bu dahi beş müyona
tenzil kılınmış ve hiçbir kadru i’tibarı kalmıyan Tunus
eshamı borsalarda bir büyük kadir ve i’tibar peyda etmiş,
hâsılı âdeta izharı iflâs derecesine gelen Tunus eyaleti az
vakit zarfında yeniden bir i ’tibar ve emniyyet ve refah
ve selâmet kazanmışdır.
« Tunus’u iflâsa götürüp de ba’dehu kanadı ve belki
pençesi altına almağa hazırlanmış olan İtalya devleti
bunca senelik ümidlerini böyle birkaç sene zarfında bo­
şa çıkaran ve Tunus’un istikbalini te’min eyliyen bir reisi
müdirandan memnun olabilir mi?
« Hayreddin Paşanın Tunus içiiı gördüğü hizmet yal­
nız şu hizmeti mâliyeden ibaret değildir. Gayet güzel ve
mürüvveti medeniyetkâranenin icabatma muvafık olmak
üzere yaydırdığı habishane ve usuli zabıta için koyduğu
nizamat ve evkaf idaresinin ıslah ve tanzimi ve faziletlû
Şeyh Mehmed Bayram Efendinin dahi inzimamı muave­
netiyle tarafı evkafdan te’sis eylediği mekâtibi cesime,
bağçeler, mesireler ve Zeytin carni’i içinde vücude ge­
tirdiği azîm kütübhane hep Tunus’a yeni bir te-
ceddüd ve terakki renği vermeğe kifayet edebilecek ic­
rââtı mühimme ve cesimedendir ki şimdiye kadar müdi­
randan hiçbirisi bunları tasavvur bile etmemişdir.
«Hayreddin Paşanın iktidarı İlmîsi derecesini ve su­
reti fik ir ve mütaleasını Elcevaib gazetesinin tefrika su­
retiyle basmakda olduğu ( Akvemülmesalik ve Ma’rifeti
Ahval-il-memalik) nam eseri ber güzidesi dahi ortaya
koyabilir ki hikmeti hükümeti bu eseri celilden iktibas
edenlerin bir büyük devlet idaresine muktedir olabile­
cekleri şübheden vareste bulunup halbuki Hayreddin Pa ­
324 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

şanın kudreti şâmilesinden bir zübde olmakla bundan


asıl sahibi eserde bulunan iktidarı siyasîyi mukayese ve
istihraç etmek lâzımdır.
«Elhasıl bugünkü Tunus için bugünkü Hayreddin
Paşa bir zamanki D evleti Aliye için gene bir •zamanki
Reşid Paşa demek olduğuna i ’tiraz edenler bulunamaz
zanmndayız. Müşarünileyhin şu yolda kıymet ve değer­
leri memleketlerince de meçhul bir şey değildir. Bilâkis
memleketinin terakkiyatı medeniyyesini ezcan u dil ar­
zu eden Tunuslualr paşayı müşarünileyhin her bir re>-
yine tevfiki hareket ve muamele dereresinde teslimiyyet
göstermek için icab eylediği kadar kendisini tanımışlar­
dır.
« Bugün Hayreddin Paşaya isnad edilmesi istenilen
töhmet kendisinin beraeti külliyyesine dâl olabilir. Hu-
seması Tunus’u Devleti Aliyeye satacağını rivayet etmi­
yorlar mı? Bu rivayetin sıdk u kizbini hükmetmek için
uzağa gitmeğe hacet yokdur. Devleti Aliye Tunus’u satın
alabilmek sevdasında mıdır? Yalnız bunu düşünmek ki­
fayet eder, tmdi bu kadar açık entrika ile Tunus vilâye­
tin i almak bir nümunei teceddüd olarak kâffei ıslahatı
lâzımesiyle enzarı âlemde müşarı bilbenan edebilmeğe
gerçekden muktedir olan bir zât mansıbından düşer ise
şu hal yalnız Tunuslular için değil terakkiyyatı islâmiye
gayretinde bulunanlar için dahi mucibi esef olur [2 ].»
Hayreddin Paşa nihayet vâli Sadık Paşa ile arası
büsbütün açıldığı için Tunus’u terkle (Paris) e gidip fo­
rada ikameti ihtiyar etdi.
1878 (Hicrî 1295) de, Şeyh Zafir’in tavsiyesiyle, Ab-
dülhamid tarafından İstanbul’a çağırıldı.
İstanbul’a geleceği (Tercemanı Şark) tarafından [9
Eylül 1878, 24 Ramazan 1295, numara 143] «Tunus esbak

[11 İttihad, 28 Ağustos 1292. numara: 46.


HAYHEDDİN PAŞA (Tunuslu)

resi müdiranı atufetlû Hayreddin Paşa hazretlerinin bu­


gün Marsilya vapuriyle gelecekleri me’m uldür» suretin-
dede yazıldığı gibi iki gün sonra çıkan nühasında da şu
tafsilât verilmişdir :
« Cum’aertesi günü geleceklerini yazmış olduğumuz
Tunus’lu devletlü Hayreddin Paşa hazretleri yevmi mez-
kûrde vâsıl olup, Dolmabahçe sarayı hümayununda ken­
dileri için tehiyye’ kılınmış olan daireye inmiş ve dev­
letin. Osman Paşa hazretleriyle Mabeyni Hümayun baş~
kâtibi A li Fuad Bey hazretleri nezdine gidip, canibi âlii
hazreti padişahiden hatırlarını istifsar etdikd&n sonra,
müşarünileyh Yıldız sarayı hümayununa azimetle, hü­
zün âlii hazreti padişahiye çıkmış ve müahharen sadrâ­
zam hazretleriyle de görüşmüşlerdir [1 ].»
Abdülhamid’in Hayreddin Paşayı getirmesinde Şeyh
Zafir’in delâleti olmuş ise ds, asıl sebeb, onun metbu’ o-
larak tanıdığı Osmanlı hükümetine karşı gösterdiği alâ­
ka idi.
Çünkü Fransızların 1870 mağlûbiyyeti üzerine İs­
tanbul’a gelerek aldığı fermanla Tunus’u Fransız nüfu­
zundan kurtarıp tekrar Osmanlı tabiiyyetine idhal etdi*
ği gibi bu ferman mucebince Osmanlı hükümeti başka
bir devletle harb etdiği takdirde bu harbe Tunus askeri­
nin iştiraki de lâzım geldiğinde Ruslarla açılan harbe
askerle yardım teşebbüsünde bulunmuş, fakat bu arzu­
sunu gene o fermanla evlâdlarına intikal etmek suı*etivle
beyliği tanılan Mehmed Sadık Paşaya kabul etdirememiş
idi. Hattâ müdiran reisliğinden infisali de bundan ilesi
gelmişdi.
İstanbul’a geldiğinden birkaç gün sonra (4 Şevval
1295) deı Islahatı Maliye komisyonu reisliğine ta’yin o»
lundu.

[1] Tercemam Şark, 11 Eylül 1878, numara: 144.


336 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

Gene o sene (11 Zilhicce 1295) de sadrâzam oldu.

Hattı Hümayun sureti :

«V e z iri meâlisemirim Hayreddin Paşa


«H ey'eti vükelâmızca b'a’zı tebeddül icrası lüzumuna
mebni hizmeti sadâret ulıdei liyakatinize ve mesnedi me­
şihat sudur ve a’yandan Üryanı zade Ahmed Es’ad Efen­
diye ve Seraskerlik me’muriyyeti mühimmesi Mabeyni
Hümayunumuz M üşiri sabık Osman Paşaya ve Hariciye
Nezareti Girid valisi Alexandre Paşaya ve Dahiliye Ne­
zareti Baâdad valisi Kadri Paşaya ve Adliye Nezareti
Hazinei Hassamız Nezaretinde bulunan a’yandan Said
Paşaya v e Ticaret ve Ziraat Nezareti Suriye valisi sabık
Cevdet Paşaya ve Nafia Nezareti Hariciye Nezareti
Müsteşarlığından munfasıl Sava Paşaya ihale olunduğu
gibi Tophanemiz Müşirliğinden infisal eden Rauf Paşa­
nın yerine diaer m.ünasibinin ta’yini mukarrer olarak A-
lez-mdre ve Kadri Paşaların vürudlarına kadar Sahi Pa­
şanın Dahiliye ve Sava Paşanın Hariciye Nezaretlerine
vekâlet eylemeleri tensib kılınmakla Babıâlimizce dahi
iktizalarının icrası ve muharebei sabikann iras eylediği
müskilâtm izalesiyle memleketimizin fevaidi âsayişden
ve hal ve zamanın icab etdirdiği tanzimatdan tamamiyle
ve bilâ teehhür müstefid olması akdemi âmalimiz olup
bir müddetden beri Babıâlimizce mevkii bahis ve tezek­
kürde olan ıslahat lâyihalarının tesrii fi’liyyatı hakkın-
daki evamirimilzin kariben diğer hattı hümayunuzla iy-
sali mukarrer olmağla olbabda dahi vükelâmızla bıî’itti-
had tedabiri lâzıme ve âcilenin ittihazı matlûbumuzdur
Cenabı Hak mazhan tevfik buyursun.
9 Zilhicce 1295

O zamanı idrâk etmiş olan son vak’anüvis Abdürrah-


man Şeref Efendi; «1295 Senesinde Sadâret Tebeddülleri»
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 327

başlıklı yazısında Berlin muahedesinden sonra yapıplma-


sı lâzım' gelen işlerin çokluğu ile beraber ehemmiyyetin-•
den ve Sadrâzam Safvet Paşamn ihtiyarlığından dolayı
Abdülhamid’in Hayreddin Paşayı iş başına getirdiğini
yazıyor. Son vak’anüvisin bu babdaki ifadesi şudur :
«Safvet Paşanın ihtiyatkârlığı gavaili dâhiliyenin, iz­
diham ve dehşetiyle başa çıkmakdan pek uzak idi. Ordu­
nun muntazaman terhisi, Rus askerinin Rum eli’den azi­
meti, üserayı Osmaniyenin Rusyadan ve Romanyadan
avdeti, kıymeti tenezzülde devam eden kavaimi nakdiy-
yenin bir çaresine bakılarak zaten müşevveş olan um un
mâliyenin tanzimi, idarei cedidenin Berlin muahedesi
ahkâmına tatbiki, keşmekeşde kalan meclisi meb’usanın
içtimai misillû mevad ve mesaili mühimme re’si kârde
daha dinç ve daha fa’al bir zatın vücudünü icab eyli­
yordu. Padişah eski vüzeranın birer birer tadını tatmış
olduğundan yeniden emin ve müsta’id adamlar yetışdır-
mek ve ıslahatı musammemeyi onlara yaydırmak emeli
ni beslemeğe başlamışdı. Tunus’dan İstanbul’a yeni je l­
miş olan Hayreddin Paşayı kendusine tavsiye etdiler.
1295 Zilka’desinin dokuzunda Safvet Paşa azlolunarak
mahri sadâtet müşarünileyh Hayreddin Paşaya tevdi’
buyuruldu [1 ].»
Sekiz ay sonra 1880 (9 Şa’ban, 1296) da isti’fa etdi.
Abdürrahman Şeref Efendi gene o yazısında «iyi
tahsil görmüş ve Avrupa medenî ahvaline kemaliyle vu^
kuf peyda eylemiş, azminde sabit bir zat idi» dedikden
sonra «Istitrad» başlığı altında infisal sebebini şöyle ya­
zıyor :
« Hayreddin Paşa dahi işe gelmedi. Çünkü kanunu
esasinin icrayı ahkâmını ve anın icabatından olan mec­
lisi meb’usmn İçtimaını ve mes’uliyyeti vükelâ kaidesi­
ni Tarih Müsahabeleri, sahife 296.
328 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

nin tatbikini ve bunlara m üteferri’ ba’zı hususları iste­


yip biribirini müteakib iki lâyiha takdim etmiş ve ma’~
ruzatı kabul olununcıya kadar bir hafta Babıâliye git­
memiş ve nihayet lâyihalarında ta’dad etdiği yirm i kadar
maddeden ba’zıları padişah tarafından ta’dil edildiğinden
isti’fası vuRu’ bulmuşdur. Paşanın lâyihaları dolayısiyle
Babıâliye gelmemesi halkça kil ü kali bâis olmağla gûya
usuli meşrutiyĞtden ayrılmamadığını' göstermek için Sul­
tan Abdülhamid  r ifî Paşayı Başvekil ünvaniyle re’si
kâre getirmişdi. Başvekâlet üçüncü def’a ihya olunuyor
idi [1 ].»

A li Fuad Bey, «Servetifünun» da çıkan «Ricali Mü-


himmei Siyasiye» başlıklı makaleler serisinde sadâreti
zamanındalki hâdiselerle isti’fası sebebi için şunları ya­
zıyor :

«Sekiz aydan ibaret olan sadâretinde Berlin muahe­


desinin' tatbikinden tevellüd eden mesailin halline clevam
olunarak Rusya devletiyle beynimizde mütehaddis me•
vaddan mezkûr muahedenâme haricinde kalmış olanlar
sureti kat’iyyede hal ile ayrıca bir muahedeye rabtedil-
miş, Bosna ve Hersek’in işgali ve Yenipazarda asker ika­
mesi maddeleri hakkında Avusturya devletiyle hâdıs o-
lan ihtilâfat ehemmiyyeti azîme kesbeyledıği halde bir
mukavelei mahsusa ile fasl ü hasm olunmuş ve Yu­
nan hududunun tashihi mes’elesinin de müzakeresine
ibtidar kılınmış ise de intaç edilemeyip ahlâfı zamanına
kalmışdır. Fakat Hayreddin Paşa zamanna âid ve bu mu­
kavelenin tahririne bâis olan asıl şayanı ehemmiyyet nıe-
vad o gibi mesaili hariciye olmayıp müşarünileyhin ida-
rei devletde tatbik etmek istediği esasata dair lâyihala­
rım ve tarizim etdirdiği vezayif ve mes’uliyyeti vükelâ
kanunu lâyihasının tatbiki ahkâmı hakkmdaki teşebbû-
[1] Tarih Müsahabeleri, sahife 298.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

satı ile bunların ademi kabulünden dolayı sureti isli’fa-


sdır.
« Hayreddin Paşa re’si kâre geçince idarei devletin
tarzı cereyanındaki ademi intizamı görerek ve birtakım
erbabı ağraz ve mefasidin kendisini bir tarafdan efkâr:
halkda ve diğer tarafdan enzarı ecanibde çürütüp ademi
muvaffakiyyetine hizmet için ne gibi tasni’at ve isnadat-
da bulunduklarını teyekkun ederek ( bu erbabı mefasi­
din kim ler olduğunu tasrih etmemişdir). 28 Rebiülevve I
96 tarihinde takdim etmiş olduğu arizada bu halin vaha­
metini teşrih ile beraber herhalde ağrazı şahsiyyeden sâ~
Um bir hey'eti vükelâ teşkiliyle hali hazırın ilca eyle­
diği ıslahatın icrası lüzumu arz ve ıslahatı mütesavvire-
nin fihristi icmalisi olmak üzere bir de lâyiha takdim
etmişdir.
« Bilâhare: vezayifi sadâretin ifasında tesadüf eyle­
diği mevani’ ve müşkilâta dair arabcadan mütercem o-
'larak takdim etdiği ikinci arızda da olbabda tafsilâta
girişerek «makamı sadâret dahilen ve haricen memleket-
de sıfatı vekâleti haiz olup evamiri şahânenin menhat
ve icrââtı umumiyenin masda,rı olduğu cihetle sadrâza­
mın mesalihi umumiyyei devlet hakkında müzakerei lâ­
zım e ifa ve muktezayı hal ve maslahata göre evamir ve
ta’limat i’ta etmek üzere kâffei vükelâ ve me’m urinı ve
siyyema Serasker ve Kaptan Paşalarla Zabtiye Nazırını
herhangi vakitde ve ne mahalde murad ederse münfe­
riden ve müetemian celb etmesi muktezi olduğu halde
müzakerei maslahat zımnında vürud etmekde olan Ha­
riciye Nazırından ma’da vükelâ ve me’m urini devleiden
pek çoğu bidayeti me’muriyyetinden beri kendisinin ika­
metgâhına gelmemekde ve vükelâyı devletle arasındaki
ihtilât ancak meclisi hâssın mün’akid olduğu günlerde
ifayı riyasete ve vükelâ tarafından ba’zı mesalihin tah­
riren iş’arma münhasır kalmakda bulunduğundan;
M) HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu^

« Rusya imparatoriyle mülakat zımnında azimet ve


avdet eden Namık Kemal Paşanın Rusya devletinin Dev­
leti Aliye ile olan politikasından iktisab eylediği m ’lû-
mytı makamı sadârete bildirmesi mukteziyatı umurdan
iken kendisiyle yalnız Mabeynde tesadüfen görüşmüş ol­
duğundan;
«Mesalihi mühimmei zamaniyeden olan jandarma
tertibi için Babıâlide bir komisyon teşkilini istizan etdi-
ği halde mezkûr komisyonun Babı Seraskeride teşekkülü
irade olunup bu bdbda bir lâyiha teftib eylemesini ev­
velce Beyker Paşaya tenbih etmiş iken neticeye dair
ma’lûmat vermemesi sebebini sual eyledikde mumaileyh
bu iş hakkında makamı sadârete i’tayı ma’lûmat etme­
mesi Babı Seraskerîden tenbih olunduğunu ve bu babda
refikleriyle b&raber tanzim etdiği mazbatayı birkaç ay
evvel makamı seraskerîye i’ta eylemiş ise de kabul ve
ademi kabulüne dair bir cevab alamadığını ifade etdiği
gibi Şabıâliye de ne şifahen ve ne de tahriren bir gûna.
iş’ar vuku’ bulmadığından;
«Siyaseti cariye icabmca Zabtiyye Nazırının her vakit
makamı sadâretden tenbihat ve ta’limat alması lâzım ge­
lirken kendisini yalnız ta’yin olunduğu gün görüp ne
sadârete ve ne de Dahiliye Nezaretine ehemmi vezaifden
olan vukuat jurnali bile i’ta edilmemekde olduğundan;
« Mabeynde bulunan büyük me’murların iltimasatım
terviç etmemesi ve me’muriyyetlerine mugayir umura
müdahalelerini men’ eylemesi cihetiyle birçoğu kendisi­
ne zıd olup bu halin mehazirinden;
«Süferanm huzuru hümayuna makamı sadâret va-
sıtasiyle ba’del’istizan kabul olunmaları ve esnayı mülâb-
katda Divanı Hümayun tercemanı hazır olarak o vasıta
ile sadrâzamın cereyan eden mülâkata muttali’ olması
âdeti kadime iktizasından bulunduğu halde Babıclınin
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

ma’lümatı olmaksızın Mabeyni Hümayuna gitmekde oU


duklarından;
« Vilâyat valileriyle me’m ur ini devletden pek çoğu­
nun, nezareti Babıâliye âid olan u m un me’murelerine
müteallik hususatta Mabeyn küberayı me’munniyle
muhabere ve muhaleta etmekde bulunduklarından;
«M akam ı sadâretden takdim olunan ma’ruzatm ba’-
zıları ehemmiyyetini tedkik zımnında Mabeynde teeh­
hürle birkaç gün sonra iradei seniyyesi sudur etmekde
ve iradeler arz tezkiresinde mevzu ’ tarih ilie çıkmakda
olup bu halin tevlid edeceği mazarratdan;
« Ba’zı vükelâya taam veya ahar bir maslahat için da’­
vet etdikçe birtakım hajiyyelerin sahilhanesi etrafında
tecessüsde bulunduklarından;
« Mabeyni Hümayun me’m urlarının sadrâzama mua­
rız bulunanlardan intihab olunmaması âdeti kadimei dev­
let iktizasından olup hususiyle makamı saltanatla hizmeti
sadâret beyninde vasıta olan başkâtibin ta’yininde sad­
râzamın re’yine müracaat olunması lüzumundan bahisle
um un devlet bu minval üzere cereyan edecek olursa hiz­
m eti sadâretde bulunacak kimsenin ma’rifet ve idraki
isterse nihayet mertebei kemâle ermiş olsun ve idarei
memleket gerek kanunu esasî ve gerek kanunu kadim
ahkâmına tatbik edilsin ber vefki dilhahı âli icrayı me-
salih kabil ve çarei halâs müyesser olamvyacağv» arz vc
izah kılınmışdır [1 ].»
Gene Ali Fuad Bey, [Servetifünun, numara 91-1565-
92-1566] diyor kir
« Islahata dair takdim etmiş olduğu levayihden sali-
füzzikir birinci lâyihasında «.alelâcele vükelâ vezaifinin
ta’yini ile her daire için lâzım gelen me’m urini dâhiliyenin
tefriki;
[1] Numara: 90 - 1564.
33 i HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

«V ilâyetler hududunun vülât tarafından senede iki


defa olsun devredilebilecek suretde tahdidi;
« Memleketin umumî asayişinin kâfil ve zamini olan
jandarma usulünün tanzim ve hey’etinin teşkili;
« Vilayetlerde bulunacak me’murların sureti ta’yinle-
riyle istihdam keyfiyyetlerini, adliyenin ıslahını, şer’iyye
mahkemeleri ahvalinin tedkikini; me’murların icrâât ve
harekâtının teftişini, devlet varidatının vakit ve zamaniy•
le istihsalini teshil edecek suretde usüli istifdiyyesiifi, va­
ridat ve masarifat büdçesinin tanzimini, kara ve deniz kuv­
vetlerinin memleketin muhafazasını te’mine kâfil olabile­
cek dereceye kadar tenzil ve taklilini hâvi kanunlar tari­
zimi;

« Umumî hizmetlere mevcud me’murlardan ahlâk ve


iktidarca yekdiğerine nisbeten rüchani olanların ta’yini
ile cünha ve cinayetleri tebeyyün etmedikçe azil ve mes­
leklerine ve hal ve hay siyy etlerine lâyık olmıyan mp'mu~
riyyetle becayiş edilmemeleri ve me’muriyyetlerin mü*
nasib hadde hasrından sonra devletçe mücbir bir sebeb
görülmedikçe adedlerinin tezyid olunmaması;

« Sinni derecei şeyhuhate vâsıl veya ma'lûliyeti cihe­


tiyle istihdamı gayri kabil olanlara tekaüd maaşı ve açik-
da kalacak me’murlardan bir suretle lekedar olmayıp is­
tihdama şayan bulunanlara ma’zuliyet maiaşı tahsisi ile
devletçe bir is teklif olunmadıkça hod behod me’muriyyp.t
talebiyle müracaatde bulunmamalarının tefhimi ve açık-
da kalacaklar umumî bir deftere kaydedilip me’murlyyet
açıldıkça bu defterlere müracaatle ehil ve erbab olanla­
rın ta’yini;
« Devair ve vilâyatm ahval ve muamelâtının hakayı-
kma kesbi ittilâ’ ile esası icrâât ve teşebbüsatda ma’lûmatı
sahiha ve müfideye ibtina olunmak üzere her sene hita­
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

mında devair ve vilâyatda turuk ve meabir tanzim ve in­


şası ve cem’iyyet ve şirketi ticariye ve ziraiye ve fenniye
ve edebiye teşekkülü, ve ibtidaiye ve rüşdiyye mekteb-
lerinin açılması gibi faideleri umuma şâmil i’marat ve ıs-
lahatdan ne gibi şeyler vücude getirildiğine ve tecrübe­
den sonra menfaat husulüne vesiyle olan mevad veya
zararı ve ma’muriyyet ve temeddünce teehhürü mucib o-
lan ahvalin neden ibaret olduğuna dair birer lâyiha tanzi­
miyle Babıâliye takdiminin usul ittihazı, me’murların yek­
diğerinin vazifelerine müdahale etmemesi için Jıer daire­
nin dahilî idaresinin taksimi a’mal kaidesince ta’yini;
«D evletin bütün işlerinin iyi suretde cereyanının ve
yukarıda yazılı mevaddm matlûb veçhile icrasının mcbni
aleyhi olmak üzere hey’eti vükelânın tecarüb ve iktidar­
ca yekdiğerine mütekarib be efkâr ve ictihadca müitehid
zevatdan teşkili lüzumu umumî suretde bast ve temhid
olunmuşdur.
«Müahharen takdim eylediği 11 Receb 1296 tarihli
ikinci lâyihada dahi vükelânın vazifelerine dair Şûrayı
Devletçe tanzim ve Meclisi Vükelâca ıslah edilip arz ve
takdim olunan kanun lâyihasının padişahın iradesine ik-
tiraniyle icabının icrasına hemen başlanması;
« Dahiliye Nezareti teşkilâtının yapılması;
«V â li ve mutasarrıflarla devairi'merkeziye me’w,urla-
rının Babıâlinin nezareti altında bulunmağa mecbur tu ­
tulmaları;
«Ecnebi devletlerle politika işlerinden Hariciye N e­
zareti mes’ul olduğundan sefirlerden ve maiyyetleri me’-
murlanndan Mabeyne azimetle siyasâ, işlerle mevcııd
mes’elelere dair şifahen bir gûna müzakere ve mükâleme-
ye kıyam eden olur ise Divanı Hümayun tercemanı tara­
fından vakit geçirilmeksizin harfiyyen ve tahriren Hari­
ciye Nezaretine bildirilmesi;
334 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

«H e r sınıf me’murların vazifelerine müteallik hiçbir


hali kendi m ercii bulunan âmirinden başkasına ne yazı
ile ne şifahen arz ve ifade edememesi;
«D ev let ricali arasına fitne ve fesad sokmağa çahşdı-
ğı tebeyyün edenlerin me’muriyy etlerinden azil ve tardı;
«Silâh altmdao bulunan askerin mikdarı üç yüz bini
mütecaviz ve donanma ile Tophane i’malât ve sarfiyy atı
da hali hazıra uygun olmadığından bu üç nev’e âid askerî
masrafların idaresi senevî on beş milyon lira âdi ve fev­
kalâde tahsisata muhtaç olmasiyle şu müşkilden ne su­
retle çıkılmak ve şimdiye kadar mümkün mertebe akçe
ikrazına muvafakat gösteren sermayedarlara ne dereceye
kadar te’minat irae edilmek kabil olabileceğinin ta’yini
arz ve teklif edilmişdir.
«Hayreddin Paşa takdim eylediği lâyihalar ahkâmı
ve vezaif ve mes’uliyyeti vükelâ kanunu lâyihası kabuli
âliye iktiran etmedikçe sadâret hizmetine devam edemi-
yeceğini beyanla dokuz gün kadar Babıâliye gelmemiş ve
o müddet zarfında Ticaret Nazırı Cevdet Paşa sadâret u-
muruna vekâlet edilmişdir. Sultan Abdülhamid de mez­
kûr kanun lâyihasının kendince muvafık görülmiyen mad­
delerini ta’dil ve Mabeynde teşkil eylediği İlm î bir encü­
men ma’rifetiyle de ciheti şer’iyyesini tedkik etdirdikdr.n
sonra vükelâ hey’etini Hayreddin Paşa da dahil olduğu
halde bir akşam saraya celb ve da’vetle başkâtib A li Rıza
Bey (Paşa) ma’rifetiyle bir muhtıra gönderip kıraet et-
dirmişdir. Bunda «kendisinin devlet ve memleketin saa­
deti halinden başka bir emel ve maksadı olmadığını ve
Babıâliden arz edilen ve kanunu esasînin tetümmatmdan
olan mes’uliyyeti vükelâ kanununu bilmütalea ba’zı yer­
lerini ta’dile muhtaç bulduğundan icabı vakit ü hale
göre ta’dil ve ıslah eyledikden sonra şeyhülislâm efendi­
nin riyaseti altında Mabeyni Hümayunda serâmedanı u­
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 335

lemadan bir meclisi mahsusi ilm î ahdiyle cihatı şer’iyye-


sini dahi ta’dil ve ıslah etdirdiğini, bunu tasdik edenler de
etmiyenler de muhtar olup fakat vakit ü hal icabmca
tevsii mümkinatdan olmadığını ve maamafih on beş yirmi
sene sonra lüzum ve ihtiyaç görünür ise o vakit iktizayı
hale göre tevsi’ olunabileceğini» bildirmişair.
« M ezkûr kanun lâyihasında icra etdİrilen ta’dilâtm
başlıcası, vükelânın Meclisi M eb’usana karşı mes'ul ol­
ması hakkındaki madde ile Meclisi Meb’usa.n ve A ’yana
dair olan sair maddelerin ve Meclisi Vükelâ müzakere­
lerinde ekalliyyetde kalan a’zanın ekseriyyet kararına
ittiba’ ve isti’fa edeceği fıkrasından da « ekseriyyet ka­
rarına ittiba’» cümlesinin kaldırılmasından ve Adliye
Nezaretinin salâhiyyetine âid altmış dokuzuncu maddeye
« mehakim rüesasmın makamı meşihat ile ba’delmuha-
bere intihabı» fıkrasının tanzimi veya kanunu esasinin
ve mevcud kanunlardan birinin ta’dili teklifi ve umumî
afv ve harb ve örfî idare i’lânı ve sulh akdi teklifleri­
nin [ İ ] Meclisi Vükelâ müzakeresine muhavvel bulun­
duğunu tezammun eden maddenin büsbütün kaldırılma­
sından ibaretdir.
[1] Hayreddin Paşa vükelânın mes’uliyyeti kanununun bu mad­
deleriyle 93 kanunu esasisinde mübhem bırakılan ve 1325 senesinde
yapılan ta’dilât sırasında da tavzih edilmiyen bir noktal mühimmeyi
halletmek, Sultan Hamid de buna mâni’ olmak istemiş olduğu anla­
şılıyor. Ma’lûm olduğu üzere 93 kanunu esasisi bu maddeleri lıukuku
padşahi cümlesinden olarak saydığı halde sureti isti’m allerini meskûü
anh bırakmakda ve hükümdarın bu hakları vükelâ hey’etinn ro’y ve
kararını almaksızın hobbehod isti’mal edip edemiyeceğine dair sara­
hati hâvi bulunmamakda idi. Hayreddin Paşa o sırada kanunu esa­
sinin ta’diline imkân olmadığını görünce, bunları vükelânın mes'u-
liyyeti kanununda meclisi vükelâ müzakeresine muhtaç maddeler
tneyanma Idhal ederek, o yüzden doğabilecek sul tefsir v e te’vlllere
mahal bırakmamak ve hükümdar tarafmdan doğrudan doğruya ic -
raâta kalkışılmasının bu tarik ile önünü almak istsmişdir ki mülâha­
zasında ne derece haklı olduğunu zaman göstermişdir.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

«M es’ele hey’eti vükelâca mevkii müzakereye konul-


dukda teşettüti ara vuku’ bularak re’yler aşağıda gös­
terildiği v<S-hile i inkisam etm şdir. Keyfiyyet bakiciyle
anlaşılabilmek üzere o esnada vükelâ hey’etini teşkil
eden zevatın kimlerden ibaret olduğunu beyan edelim:
Sadrâzam Hayreddin Paşa, Şeyhülislâm Uryanî za­
de Es’ad Efendi, Serasker Gazi Osman Paşa, Hariciye'
Nazırı Alexandre Paşa, Dahiliye Nazırı Kadri Paşa, Şû­
rayı Devlet Reisi A li Paşa, Adliye Nazırı Said Paşa,
Tophane M üşiri A li Saib Paşa, Ticaret Nazırı Cevdet Pa­
şa, Nafia N azırı Sava Paşa', Maliye Nazırı Zühdü Efendi
(Paşa) Maarif N azın M ünif Efendi (Paşa), Evkaf Na­
zın Abdülhalim Efendi.
« Alexandre , Kadri, Said, A li, Cevdet ve Sava Pa­
şalar « Mehakimi Nizamiye rüesasının meşihati islâmiye
ile Ba’delmuhabere ta’y in i» fıkrasının tay ve tashihi
re’yinde bulunmuşlardır.
« Hayreddin, Alexandre, Kadri, A li ve Said Paşalar
« vükelânın mes’uliyyeti münferidesi altında arz edeceği
kararlar padişah tarafından tasdik olunmadığı halde is-
ti’faya mecbur olması» re’yini beyan eylemişlerdir.
« Hayreddin, Alexandre, Kadri, A li ve Said Paşalar
« hey’eti vükelânın ekseriyyeti ârasiyle
verilen kararlar
-padişah tarafından tasdik olunmadığı takdirde hey'eti
vükelânın hasbelkaide isti’faya mecbur olması» re'yini
ityan eylemişlerdir.
« Hayreddin ve Alexandre Paşalar « vükelâya âid, o-
lan mes’uliyyetin icrası için hey'eti vükelânın müttehi-
dülefkâr zevatdan intihab ve te rtib i» re’yinde bulunmuş­
lardır.
« Şeyhülislâm Uryaıtf. zade Ahmed Es’ad Efendi o za­
mana kadar henüz mevkiinde istikrar edememiş oldu­
ğundan mevkiini te’min için hey’etin re’ylerinin bu te-
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 337

şettütünden bil’istifade « sen hukuku şahâneye tecavüie


ediyorsun » diye sadrâzama hücum edip sadrâzam da
« Efendi! Bu A li Efendi fetvası değil siyasî işlerdir; se­
nin aklın ermez. A li Efendi ■fetvası da olsa lehülhamd
sana sormağa İhtiyacım yokdur» vâdisinde dürüştane ce-
vab verip tarafeyn yekdiğerine ağır ağır sözler söylerler.
Bunun üzerine şeyhülislâm hallenir, meclis karışır, sad­
râzam hey’eti terk ile çıkar, o gece sarayda kalınması
hakkında mükerreren irade tebliğ olunduğu halde dur­
mayıp evine döner. Alexandre ve Said Paşalar da ken­
disini ta’kib eylerler. IÇrtesi gün Hayreddin Paşanın ye­
rine Başvekil ünvaniyle  rifî Paşa makamı sadârete, Pa­
ris sefaretinde bulunan Safvet Paşa da Alexandre Paşa­
nın yerine Hariciye Nezaretine getirilir. D iğer vükelâ
makamlarında ibka olunur. Uryanî zadenin bu hareketi
padişah nezdinde pek ziyade memduhiyyeti mucib olur.
Kendisi de ikametgâhına avdetinde oğlu * Halid Beye
«M olla, molla, işte bu akşam kendimizi tutturduk» der.
Filhakika o derece tutunur ki ölünciye kadar on sene­
den ziyade meşihat makamından ayrılmaz. Vefatında da
Babıâliye gönderilen hattı hümayunda « uhdesine tevdi?
eylediğimiz hizmeti mühimmei meşihati kemali sıdk u is­
tikametle ifa etmekde olduğu halde vukuu vefatı ziyade­
siyle teessüf ve teessürümüzü mucib olmuşdur. M evlâ
rahmet eyliye » ta’biriyle hakkında teessüf gösterdir.'»
Sadâre tiden infisalinden, sonra yolunu bulu'p A vru -
paya kaçacağından korkan Abdülhamid II, kendisinden
evvelki ve sonraki sadrâzamlar gibi, onu valilik veya se­
firlikle îstanbuldan uzaklaşdırmadı. Evvelce ta’yin olun­
duğu a’yanlığin maaşı olan on bin kuruşun verdirilmesi-
ne devam olundu. Hattâ arası çok geçmeden vükelâ mec­
lisince ittihaz olunan karar ve sâdir olan irade üzerine
beş bin kuruş ilâvesi suretiyle maaşı on beş bin kuruşa
çıkarıldı.
22
338 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

«Übbehetlû devletlû Mahmud Nedim Paşa hazretleri


bilâ maaş hanesinde ikamet etmekde olup bu ise muvafıkı
şanı âli olamıyacağmdan müşarünileyh hazretlerine mü-
nasib mikdar maaş tahsisi ve sadrı sabık übbehetlû dev­
letlû Hayreddin Paşa hazretlerine dahi ma’zuliyyet maaşı
i’tası ve bunların Babıâlice ta’yini mikdariyle keyfiyye-
tin serian arz ve istizanı emr ü fermanı merahim beyanı
cenabı mülûkâne mantukı celilelerinden olduğuna dair 11
Şa’ban 1296 tarim li tâzkirei aliye meyanei âcizanemiz,-
de kıraet olundu. Derdesti arz ve takdim bulunan me’-
m urini mülkiye tekaüd kanunu lâyihasında mesnedi sa­
dâreti ihraz eden zevat için on beş bin kuruş ma'zuliyyet
maaşı takdir edilmiş olmasına mebni buna kıyasen mü-
şarünileyhimadan Mahmud Paşa hazretlerine mücedde-
den on beş bin kuruş ma’zuliyyet maaşı tahsisi ve Hay­
reddin Paşa hazretlerinin a’yanlık maaşı olan on bin ku­
ruşun m a lu liyete mahsus olmak üzere beş bin kuruş
zammiyle on beş bin kuruşa iblâğı ve bu suretle müşa-
rünileyhimaya müceddeden ve zamimeten verilecek yir­
m i bin kuruşun sicilli ahval komisyonu riyasetinden mün­
hal olup mevkuf tutulan on bin kuruş ile hâzinece bulu­
nacak diğer mûnasib karşılikdan tesviye ve ifası husu­
sunun Maliye Nezaretine havalesi tezekkür kılındı ise de
katıbei ahvalde emr ü ferman hazreti veliyyülemrindir.
15 şi 96» [1].

Kuruçeşme’deki yalısında ve bilâhare Nişantaşı’nda


kendisine mahsus olarak yapılan köşkünde ömrünü geçi­
rip 8 Cümad-el-ahire 1307 - 29 ikinci Kânun 1890 da
nikris illetinden vefat etdi. Eyüb’de Bostan iskelesinde
Şah Sultan imareti bahçesinde sağlığında hazırlatdığı
mezara gömüldü.

[1] Başvekâlet Arşivi, meclisi mahsus 184/843.


HAYREDDİN PAŞA (Tununla) 339

Etrafı kalın demir parmaklıklarla çevrilen ve diğer


aile efradı meyanında Mahmud Şevket Paşanın katli
hâdisesinden dolayı i’dam olunan Damad Salih Paşanın
da mezarını ihtiva eden aile kabristanındaki muhteşem
kabrinin kitabesi :

Hu

Efahimi vükelâyı saltanatı seniyyeden sabıka sadrâ­


zam elmerhum-ül-mağfur el muhtaci ilâ rabbihilgafur
Tunuslu Hayreddin Paşanın kabirleridir. Ruhu şerifine
fatiha. 1307.

O zaman, çıkan (Sabah) gazetesi ölümü münasebe­


tiyle şunları yazmışdır:

« Sadn esbak Hayreddin Paşa kadimen mübtelâ o l­


duğu nikris illeti şu günlerde nüksederek hazık etıbba
taraflarından tedavisinde gösterilen ihtimam te’sirini gös-
termiyerek evvelki akşam Nişantaşı’ndaki konaklarında
«nfası ma’dudei hayatını ikmal ile dan bekaya irtihal ey-
lemişdir.
« Naaşları turukı aliye meşayihi teh lil han oiduklan
ve pek çok zevatı kiram bulunduğu halde ihtijalâtı kâ­
mile ile konağından sahile indirilerek istimbot ile Eyüb’e
naklolunup önada âefnedilmişdir.

Rahmetüllahı rahmeten vâsia

« Merhum Çerkezistanın asil bir ailesine mensub ol­


duğu halde Çerkezistan muharebatı ilcaâtiyle küçük ya­
şında Tunus’a gelip ol vakit Tunus vâilisi bulunan zat
tarafından terbiye ve ta’limine ikdam ve meşhud olan
zekâ ve dirayet eserine binaen tahsilinin ikmali için A v -
fupaya i’zam olunmuşdur.
tAvrupada fünunı askeriyeyi tahsil ederek Tunum­
da topçu askeri sınıfında terakki eylemindir.
»4 0 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu!

« Tunus vilâyetinin ba’zı mühim hizmetlerinde is­


tihdam olundukdan ve me’muriyyeti mahsusa ile payi-
tabilerin ba’zılanna da gönderildikden sonra Hazinedar
Mustafa Paşadan sonra Meclisi Müdiran reisliği man­
sıbına gelmişdir. Tunus mâliyesinin ıslahı zımnında me­
saisi meşhud olmuş ve doksan beş senesinde bil’isti’fa
Tunus hizmetinden çekilmişdir.
«O sene İstanbul’a gelerek hâiz olduğu feriklik rüt­
besi 2 Şevval 1295 tarihinde vezarete terfi’ buyurulmuş
ve müahharĞn sadâreti uzma makamına gelmişdir.
B ir müddet sonra infisalleri vuku’ bularak a’yan rı’salı­
ğına ta’yin buyurulup Kuruçeşme’de vâki’ sahilhanele-
rinde ve zikrolunan konaklarında duayı hilâfetpena\iye
devam etmekde idiler.
«Hakkında mebzul olan avatıfı padişahi cümlesin­
den olmak üzere dört beş ay mukaddem, hastalığının te­
davisi için Almanyalı doktor Scheveninger celb edilmiş idi.
« Osmanlı ve M ecidî nişanlarının murassa* birinci
rütbelerini hâiz oldukları gibi ecnebi devletlerden pek
çoğundan dahi nişan almış idi.
«Arabiden başka birkaç ecnebi lisanına vâkıf olduğu
gibi fünunı siyasiyede dahi yedi doalyı hâiz idi. Avnıpa-
ca şarkın meşhur siyasilerinden olmak üzere şöhret ka■
zanmışdvr [1 ].»
Gene o zaman intişar eden (Mizan) gazetesi de [16
Cümad-el-alıire 1317, numara 133] şunları yazmışdın
« Sadrı esbak Hayreddin Paşanın vefatı kendusini ve
efkâr ve âmalini yakinen bilen bilcümle muhibbanı mülk
u m illeti ve desti ihsanına hasn taayyüş etmiş bir hayli
muhtacini teessüfi azim e: gark eylemişdir.
« Hayreddin Paşanın tercemei hali memaliki garbiye-
de binbir geceden bir safha gibi gelecekdir. Çünkü küçült
[1] 10 Cüfnad-el-aMre 1307, numara 154.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

yaşında anasından babasından ayrılıp Kafkasya dağların­


dan İstanbul’a gelmiş bir çocuğun İstanbul’dan Afrika’­
ya ve oradan da Fransa’ya giderek âli mekteblerinde
tahsilini ikmal etdikden başka ulûm ve elsinei şarkiyyeye
tam, bir vukuf peyda etmesi, bununla beraber başvekil
sıfatiyle müddeti medide Tunus’un riyaseti umurunda,
bir müddet de hilâfeti muazzamai islâmiyenin mesnedi
sadâretinde bulunup um un siyasiyede dahi yedi tulâ es­
babından ve âlemin belli başlı ricalinden sayılması çi'hi
bir muvaffakivvet her bir kula müyesser olur muvaffa-
kiyyatdan değildir.
üSinni hayli ilerledikden sonra darülhilâfeye avdetle
devlet hizmetine sülük etmiş ve pek az müddet vazife
ifa edebilmiş ise de merhumun yüzünden memaliki mak*
rusenin büvnk bir zayiata uğramış olduğu vukuf erbabı
indinde müsellemdir .»
Hayreddin Paşanın hayır ve hasenatı sever bir adam
olduğuna de1âl- t eden aşağıdaki satırlarda gene (M izan)
dan [7 Receb 1307, numara 136] nakledilmişdir:
«Sadrı esbak merhum Hanreddin Paşanın malından
sülüs mikdarım fakir ve muhtacinden elli dört aileye
hane inşasiyle anların te’mini maişetlerine ve münasib
mikdannm dahi mektehlerin ıslahma sarfedilmek üzere
vasiyyet etdikleri ma’al’iftihar istihbra kılınmışdır.
Gecen nüshalarımızın birinde «vezaifi agniya■» ben­
dinde dermiyan eylediğimiz vazifeyi merhum bihakkın
ifa etmiş ve da.îma sitavis ve rahmet lisavivle yâd, olun­
masına sebeb olacak hamiyyet ve uluvvu cenah eseri
gösterilmişdir. Mevlâ rahmet eyliye.T>
A li Fuad Bey, «Servetifünun» daki makaleler şeri­
rinde [numara 90 - 1564] diyor ki:
«Hayreddin Pasa ashn Cerkes olup Tunus valisi A h ­
med Paşanın rikkiyyeti altında yetişmiş, Tunus’da ve A v ­
342 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

rupa’da arabca ve fransızcayı, ulûmı şarkiye ve garbiye-


y i mükemmel suretde tahsil ederek bilhassa siyaseti şer'-
iyye ve hukuku esasiyeyi ve tarihi siyasîye âid ma’lû-
mat vasıtasiyle temeyyüz etmiş idi. Tunumda müddeti
tnedide riyaseti nüzzar hizmetinde bulunarak muamuldtı
siyasiyede ihatai kâmile hâsıl eylemişdi. <s.Akvem-ül me-
salik fi ma’rifet-i ahval-il m em alik» namiyle münteşir
eseri faziletinin şahididir. Türkçe lisanına vukufu mah-
dud olup kaleme aldığı şeyleri arabca olarak yazar, ba’~
dehu türkçeye terceme etdirirdi. Ahlâkan metin ve müş­
tekim, cesareti medeniyyesiyle mütehayyiz id i.»
Sicil müellifi Mehmed Süreyya Bey, «zi servet ve
yesar, sözünde sabit, cerî ve mukdim idi» diyor.
«Kamus-ül-a’lâm» da «ulûm ve fünunu mütenevvia-
ya, arabî ve Fransız lisan ve edebiyatına vukufu ve akl ü
dirayeti» ile tanındığı kaydedilmişdir.
«M eşhur Adam lar» da şunlar yazılıdır :
« Doğru özlü, doğru sözlü bir adam olarak tanınmış-
dır.'»
Müsteşrikler tarafından neşrolunup M aarif Vekilli­
ğince tjevsi’an terceme etdirilmekde bulunan Islâm Ansik­
lopedisinde şunlar yazılıdır:
« İkinci Abdülhamid devri ricalindendir. Aslen Çer­
keş ise de Tunus’da terbiye olmuşdur. Orada gösterdiği
yüksek meziyetlerden dolayı mühim me’muriyyetlere
çıkmışdır. Son zamanda baş m üdir olmuşdu. Os-nıanlı
devleti ile Tunus’un münasebetlerini takviyeye çalışmış-
dı. Sultan Abdülâziz’in bir fermanı bu münasebeti l ı ’yid
etmekdedir. Hayreddin Paşa Tunus valisi Sadık Paşa
ile arasında zuhur eden bir ihtilâf dan dolayı memleketi
terk ederek (P a ris ) e gitmişdir. H icrî 1294, Milâdî 187T
de Sultan Abdülhamid İstanbul’a getirtmiş, evvelâ ma-
liye ıslahat komisyonu reisliğine, sonra Şûrayı Devlet
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 349

riyasetine ta’yin etmişdir. Rusya ile yapılan felâketli mu­


harebeleri ta’kib eden müşkil devirlerde sadrâzam ta’yin
olunmuşdur 1295 - 1878. Müşarünileyh Abdülhamid’in
cülusundan i’tibaren sadâret makamına getirilen zatla*
rın sekizincisidir. Hayreddin Paşa pek liberal bir adam­
dı. - O vakit açılan ıslahat devrinde büyük tebeddüller
yapmiş, başlıca adliye işlerini düzeltmeğe çalışmışdır.
Sadâret makamını mümkün olduğu kadar takviye etmek
istiyordu. Çünkü Abdülhamid bu makamını Y ıld ız sara­
yının iradelerini icra ile mükellef âdi bir makam haline
getirmek emelinde idi. Ulema sınıfı kendisine muhalif
ve muarız idi. Onlar, sadrâzamın yalnız meclisi vükelâ­
ya riyaset etmesini istiyorlardı. Havredâm Pasa sekiz aıj
iş başında bülundükdan sonra azledilmişdir. İstanbul’da
70 yaşında iken 1307 (1889) da vefat etmiş ve Eyüb ha-
tiresine defnedilmişdir. Emin, cesur, sebatkâr ve liberal
bir adam olarak ma’rufdur. A kvem -ül mesalik fi rrt.a’ri-
fet-i ahval-il memalik ünvaniyle arabca yazdığı b ir ki-
tab İstanbul’da 1293 de basılmışdır. B u kitabın türkçe
bir tercemesi vardır, İstanbul 1296. Bunun fransızca ter-
cemesi de Reforme necessaires aus Etats Musıâman3 a-
diyle Paris’de 1875 de basılmışdır [1 ].»
Hayreddin Paşanın doğru özlü ve doğru sözlü oldu­
ğunu, hak ve adaletin tecellisi için nefsini bile tehlikeye
koymakdan çekinmemiş bulunduğunu gösteren en iyi ve
kuvvetli vesika Midhat Paşa ile arkadaşları hakkmdaki
hüküm üzerine toplanan meclisde ileri sürdüğü mütalaa­
dır. Toplantıda bulunanların çoğu kararın icrası, pek azı
da hafifletilmesi re’yinde bulunmuş iken Hayreddin P a­
şa şu ımütaleayı beyan eylemiş idi:
«Böyle bir mes’elei mühimme mehakimden ve mec­
lisi vükelâ ve meclisi ulemadan tasdik edildikden sonra
[1] Encyclopedie de l’Islâm V . 2, P . 925.
344 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

mücerred velini’met efendimizce hâsıl olan tereddüd ii~


zerine bendegân ve a’yanı celb ve cem’ ile müşavereye
müsaade buyurmaları ma’lüm ve müsellem olan adalet ve
merhameti hümayunlarını bir kat daha i’lâ etmekle ha­
kikaten şayanı teşekkürdür. A rz ve tafsilden müstağni
olduğu üzere hu mes’ele bir politika rengini alarak esas
icrâât sarayı hümayunda teşekkül eden komisyonun re’y
ve ittifakına bina edilmiş olduğu halde cinayeti şahsiye-
ye müşareket gibi hükmedilmiş olduğundan hükmü i’lâ-
m m icrasını hasbelsadaka muvafıkı hüküm ve zaman
göremediğimden afv ve tahfifi merhameti seniyyei ce­
nabı padişahiye menutdur.»
Midhat Paşa muhakemesi münasebetiyle yazılan
kıymetli bir yazıda Hayreddin Paşanın hareketi şu sa­
tırlarla belirtilmişdir:
«B u hey’eti teşkil eden zevatdan ve Midhat Paşanın
en şiddetli aleyhdaranından olup kararın tamamiyle tat­
bikini istiyenler meyamnda Mahmud Nedim Paşa, U r-
yanî zade Ahmed Es’ad Efendi, Cevdet Paşa, Rauf Paşa
gibi rical bulunuyordu. Ekalliyyet tahfifi ceza tarafdan
idiler. Bu ikinci kısım zevat arasında namusu mücessem
ıtlakma sezâ olan Tunuslu Hayreddin Paşanın mazbata­
ya yazdığı şerhi tarihi devri ahirin altın kalemle yaza­
cağı vesaik ve mekânetdendir [1 ].»
Times muhabiri de 1 Ağustos tarihiyle çekdiği tel-
grafda şöyle demişdir:
« A ’zadan diğer ba’ziları da ayni cesareti göstereme­
mişlerdir. Bunlar arasında hele Hayreddin Paşanın adını
anmak lâzımdır. Bu paşa, her vakitki açık sözlülüğü ve
dürüstlüğü ile Yıldız mahkemesinin çalışma usullerini
başından sonuna kadar tenkid etmişdir [2 ].»
[1] Nevsali Osmani, ikinci sene, sahife 181-
[2] M idhat Paşanın oğlunun hatıraları, İstanbul - Tan gazetesV
tefrika numarası 21.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 345

Hayreddin Paşa bir suretle incinmiş olsa bile kıy­


metini takdir etdiği adamlara karşı kadirşinaslık göster­
diğini eski şeyhülislâm Uryanî zadenin ölümü karşısında
izhar eylediği teessür isbat eder.

Mehmed Galib ve A li Rıza Beyler, sadâreti zama­


nında vükelânın mes’uliyyeti mes’elesinde aleyhdar bir
vaziyet alması yüzünden sukutunun az çok âmillerinden
sayılabilen Es’ad Efendi hakkında gösterdiği teessür içiıı
diyorlar ki:

« Uryanî zadenin vefatında, müşarünileyh Hayred­


din Paşa eşkrizi teessür olarak merhumun evsaf ve me-
ziyyatmı yâd ve ta’dad eylediği meşhud olmuşdur ki e-
fendinin zahımdidesi bulunduğu halde şu suretle kadir-
danlık göstermesi ricali devlet için nümunei imtisal o-
lacak bir ulviyyet eseridir [1 ].»

Kendisi ile tanışmış olan Dahiliye N azın Memduh


Paşa da şunları yaz’yor :

«.Tunus hükümetinde en yüksek me’muriyyetlerde


bulunmuşdur. A k ıl ve dirayeti ve fc&l ü meziyyeti Şeyh
Za fir Efendi canibinden Abdülhamid Hana tavsif olun-
masiyle Dersaadet’e celb edildi. Uhdesine vezaret rütbesi
tevcih olunarak Islahatı Maliye komisyonu riyasetine
nasb olundu. Ba’dehu bir kerre sadrâzam oldu. Kendisi
meslek sahibi bulunduğundan müdahenata yaklaşmıyor­
du. Safvet Paşanın sadâretinde bir meclisi mahsusa da’­
vet olunur, müşkilâtı haliye ve maliye üstüne bahis açı­
lıp hey’eti mevcude idarenin muavvec deveran eyledi­
ğinden dur u diraz kelâma ağaz ederler. Hayreddin Pa­
şa sami’inden olur. Onun yalnız lâkırdıyı dinlemekle
durması nazarı dikkati celb etdiğine mebni niçin sükût
[1] On Üçüncü A srı H icride Osmanlı Ricali, Mehmed Galib v e
A li Rıza Beyler, tefrika numarası 31
34n HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

buyuruyorsunuz. A ’zayı meclisdensiniz beraber söy­


leşmek lâzımdır denildikde İstanbul’a geldiğim çok vakit
olmadığından serd edilen mütaleatı istima' ile iktifa ey-
liyeceğim. Mademki söze girilmesi teklif ediliyor söylî-
yeyim. Avrupada hayli eyyam dolaşdım. Devletlerin eş­
kâli idarelerini tedkik etdim. Zamanı hükümeti ele al­
mış olan vükelâ her ne iş yapmış olsa muhassenatı der-
miyen etmek âdetleridir. Hey’etin haricindeki parti mu-
halifler demek olduğu ma’lûmu âlinizdir. Bunlar icraatt
vakıayı tenkide çalışırlar. Matbuat dahi mensub bulun­
duğu fırkanın efkârına göre halka karşı makalâtı mıık-
nialariyle kendi fırkasını takviyeye sa’y eder. Şimdi bu
meclisde işitdiğim sözler ise hükümeti keen başkaları
idare ediyormuş gibi tenkid vâdisinde olduğundan şu
tavra mütehayyir olduğum için hamuş duruyordum. Be­
nim zehabıma hey’eti hazıra eğri işleri doğru yola ge­
tirmeli ve yahud işden çekilmeli cevabını verdikde sahih
Avrupada öyledir, hakkınız var, dediklerini müşarünileyh
bana hikâye etmişdi. Filhakika Avrupada kuvayı kanu­
na alışıp da İstanbul’da bozuk ta’bir olunan sazdan âhenk
aramak insanın beklemediği b ir şeydir, ama ne çare her
yerin edası sedası diğerdir. Hayreddin Paşa sadâreti es­
nasında bir gün saraya da’vetle huzura kabul olunarak
ba’zı rical bil’içûma’ efsanelerle ezhanı işba* etdikleri ih­
bar kılındı, isimleri şunlardır. B irer hizmetle taşraya
gönderilse buyurulunca efendimiz bir metaın alıcısı ol­
masa satıcısı dahi olmaz, ihbaratm sıdk u kizbe ihtimali
derkâr ve bilâ muhakeme muamelede hucnet âşilcârdır.
Müsaadei hazreti hilâfetpenahileriyle evvel emirde tah­
kikat icra kılınarak hak ve adil muktezası gözedilmek
şanı şahâneye ahradır ihtaratı hiddeti mülûkâneyi ta’di­
le vesiyle olduğunu bana söylemişdi.
« Vükelânın sureti teşkiliyle ta’yıni vezaif ve mes'u-
Uyyetlerine mütedair kaleme aldığı lâyihayı arz etdiğinde
HAYREDDİN FAŞA (Tunuslu) '4,1

muhteviyatı vehme dokunmasiyle sadâretden infisal ey-


lemigdir.
«B u mesnedden infikâk etdirilen zevat İstanbul’dan
uzak tutulmak âdetdi. Hayreddin Paşa bir vilâyete veya
sefarete nasb edilse ademi kabul ile Avrupaya gidiver­
mesi de evhama uygun gelemiyeceğinden sahilhanesinde
ve müretteb gözcüler tarassudatı hafiyyesinde ikametine
bizzarure iğmaz olunmuşdur. Müşarünileyhe bir aralık
gene sadâret teklif olundukda hizmeti cenabı padışahi
bâisi mefharetdir. Ancak dilhahı tacdari ile benim mes­
leğimde mukarenet kabil olamıyacağı takdirde yeni bir
ihtilâfa mahal kalmamak üzere sadâreti derühde etmek-
den çekinirim, ma’zeretini arz eylediği muhakkakdır.
Yevm en yevmüleyyam zatı kadir dânileriyle teşerrüfüm­
de Tunus’da me’muriyyetlerinde bed’ ile hizmeti D ev­
leti Aliyeye girdiğim ezmineye âid mesaili mühimmeyi
kayıd ve imlâ eyledim. Evlâtlarıma yadigâr olacakdır
demişdi. Mehadimi kiramı bu eseri tab’ ve neşrettirmiş
olsalar pek güzel olur [1 ].»

Hayreddin Paşa «Tunuslu Hayreddin Paşa» namiy-


le ma’rufdur. M a ’lûmatlı ve dürüst bir adamdı. İslâm hü­
kümetlerinin düşkünlükleri sebebleriyle yükselme çare­
lerine dair arabca olarak yazdığı «Akvem -ül mesalik fi
ma’rifet-i ahval-il memalik» adlı kıymetli eser bir ara­
lık ayrı ayrı iki adam tarafından terceme edilerek gaze­
telerle de tefrika edilmeğe başlandığı halde hoş görül­
mediği için men’ edilmiş ve kitab halinde basılma te­
şebbüsü de yarım kalmışken sadrâzam olunca kitab su­
retinde tab’ ve neşrolunmuşdur.
Eserin mukaddimesini terceme ve kitab halinde bas-
dıran « Ceridei Askeriye Muharriri » diye şöhret bulan
Abdürrahman Süreyya Efendidir. «Mukaddimei Akvem -ül

[1] Asvatı Südur, sahife 36.


348 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

mesalik fi ma’rifeti ahval-il-memalik tercemesi» adiyle


neşrolunup, nâdir bulunan bu eserin, çok muğlâk olmak­
la beraber, faideli malûmat ve mütaleayı ihtiva eden
mukaddimesi aynen nakledilmişdir:
« Tarih ile teveggul eden erbabı elbabe hafî ve setir
olmadığı üzere hal ü akdi müşkilâtı umur ve zabt u rabtt
mesalihi cumhur eyadii emanet ve ehliyyetlerine tevdi’
ve tefviz olunan erkânı devlet ve seramedanı m illetin ve -
zaifi mevkuleleri münhasıran şevket ve izzeti islâmiyenin
tahkimi mebanii feru şukuhi emriyle mukteziyatı za­
maneye tevfikan külliyyatı siyasiyeyi kavanini esasiyei
milliyeye ibtina ve ahkâmı mazbuta ve müteselsileye tat-
bikan cüz’iyyatı umuru ba’deltedkik ana göre deaimi hürri­
yet ve adaletin nasb ve ikamesine i’tina etmek kaziyyelerin
den ibaretdir. Ancak bu vâdide noktai matlûbeye vara­
bilmek ve müdavelei sihamı re’y ve tedbirde hedefi
maksudu vurabilmek evvelâ bu misillû dekayiki sencidei
mizam tedkik ederek m ileli salife ve haziranın esbabı te­
rakki ve tedennilerini ariz u amik nazargâhı tahkikden
geçirmek ve saniyen memleketin kabiliyyet ve isti’dadın-
ca um un dâhiliyeye temşiyet vermekle müyesser olacağı
varistei kaydı iştıbahdır.
« Hayfa ki birkaç asırlar 'bu dekayiki mühimmeyi
külliyyen nazarı i’tibardan iskat ve meydanı hüner per-
dazide biribirlerini mübakaya çalışan Avrupalulardan
kat’ı rabıtai ihtilât ederek mukaddemleri tedbiri mülk
ve i’marı memleket hususunda makbutı âlem ve serfirazt
seramedanı kâffei ümem iken bu hali esef iştimal vara
vara bizi dairei istifadeden dur ve akvamı mütecavizenin
ve mürakabei teşebbüsatı terakki cuyanelerinden mahcur
ve mehcur bırakarak bilâhare memaliki islâmiyeden y e v
men ba’de yevm âsan ma’muriyyet inhitata mâil ve fen­
ni tedbiri memleket süduru evliyayı umurdan mahv ve
zâil oldu.
HAYREDDİN PA ŞA (Tunuslu)

«B u tercübesizlik saikasiyle erbabı halu akdin fi­


k ir ve hayaline yerleşmiş olan daiyei teferrüd ve riiclıan
dahiyei uzmayı istibdad ile hem’inan olarak cem’iyyeti
medeniyei islâmiyeyi ihlâl ve tahrib ve kalbinde zerre
kadar hamiyyeti milliye saklvyan erbabı vukufu sadenıatı
izmihlal ile tehdid ve terhib etmiş idi.
« İşte bu dakikaya mebni dibacei divanı siyaset ve
mecmuai unvanı kiyaset sadrı pür temkin fehametlû
devletlû Hayreddin Paşa hazretleri vatan ve m illetine
fartı rıfk ve mahabbetden naşi tedariki mâfat muradı
hayır i’tiyadma istinaden evvelâ evci i’lâyı izzet ve ikti­
dardan hadidi meskenet ve idbara sukutumuzun esbabı
mueibesi' ne gibi hat’iyata ma’tuf ve saniyen tecdidi me-
bani feru iktidar ve ihyayı feru eslâfı zevili’tiba-
nm ızm ne türlü tedabir ve icraâta mevkuf olduğunu bi­
rer birer irae etmek üzere«Akvem-ül-mesalik » nam esen
mu’teberlerini telfik ve telkif ve mukaddimesinde er­
babı hal u akdin ağrazı mütehalifelerini edillei muknia
ile tevfik ve te’lif buyurmuşlar idi.
«E ğerçi eseri mezkur indelcümhur rehini mahfazai
i’tibar olmuş ise de şahidi nazik edayı meram vaz’ı dil-
nişini arab üzere çehre efruzi hüsni insicam olmasiyle her
arzı meftuniyet edenlere ruyi kabul ve muvafakat gös-
termeyip haclegâhı temennü’ ve istiğnaya çekilmiş ve
turrei dilfiribi ibaratı gibi vâdii talebde binlerce üftadesi
dökülüp saçılmışken artık vatan ve m illetin bedrikai fevz
ve felahı olan böyle bir eseri saadet rehberden ebnayı
vatanın mahrumiyeti hamiyyet ve fütuvvete sığar hâlâtdan
olmadığına binaen bu ez’afı kalilülmehamid ceridei aske­
riye m uharriri «Abdürrahman bin Ebi Hâmid » kabilei is­
tibdadın tevlid edebileceği her türlü muhatıra ve meha~
ziri göze aldırarak fırsat buldukça me’m ur olduğu mekâr-
tibi âliyede mukaddimei mezkûrenin ta’lim ve tedrisine
ibtidar ve bununla da İktifa etmeyip herkesin anlıyabüe-
350 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

ceği siyakda lisanı azabelbeyanı Osmaniye ledetterceme


sureti mütercemesinin alâ veçhilittirad Ceridei askeriye ve
Hakikat gazetelerine ve alâ. Sebilil’istitrad evrakı hava­
disi saireye dere ve teşriyçün i’mali letayifülhiyelde sarfı
ma hasli iktidar ederek maamafıh dâyei dehrin mehdi in-
kılâbmda şirazei cem’iyyetimizi dağıtmağa ve kânunu ha-
•miyyeti milliyemizi söndürüp soğutmağa ne gibi afetler
beslenip yetişdirilmekde olduğunu fehm ve idrâkden
kalmış olan zümrei müstebidine « Hayreddin » in neşri
ziyayı kemalâtı hoş görünmiyerek m ütercim i ■fakir ara­
lık aralık ma’razi tevbih ve tekdir ve hassadı istibdad i’-
tiyadm çekememezliği tercemenin ileri gitmesine ba’zı
mertebe dâii te'h ir olmuş ise de fakat

( *Ju_aj i j '• j : j İ l i l j )

( —>■ öl- '-fr ^ ^ -

neşidesince teehhüratı vakıa eseri mezkûrun i’tibanna


nakisa getirmeyip belki her bar eshabı miltaleamn hırs
ve iştiyakını arttırmakda ve her defa teehhür vukuun­
da lieclil’isti’cal idarehanemize niyaznâmeler yağdırıl*
makda olduğundan artık telâtumi emvaci mevanii şevki
ısefinei azimete mâni’ olamıyarak bihamdillâhi tealâ
keştii âmali mersayı selâmete inhac ve sermayei ümidi
bendergâhı haridaranı hüner ve irfana ihraç edebildik ise
de asarı mezkûrenin öyle akdi mensur gibi evrakı peri­
şan üzere dağınık durmasına bir veçhile gönül kail ol­
madığından b ir aralık kilki bedayı nümün ile evrakı
mezkûreyi averdei silki tedvin ve « Elcevaib » matbaasında
tab’ ve temsiline mübaderet olunarak hemen serhaddi hi
tama karin olmuşken yine ba’zı i’zan meşrua ilcaâtiyle
ikmali tab’ı vakti merhununa ta’lik kılmmışdı.
«Hamden sümme hamda çok geçmeksizin « Elmülûk
mulhemun » fehvayı hikmet ihtivası üzere m üellifi mü~
şarünileyh hazretleri haiz olduğu isti’dadı hüdadad ik~
HAYREDDİN FAŞA (Tunuslu)

tizasınca afitabı evci hilâfetin cazibei lutuf ve inayetine


mazhar ve bedrikai tevecciihatı seniyye kendilerine reh­
ber olarak Tunus’dan atebei viyayı hilâfeti kübraya da’­
vet ve muvasalatları akibinde şehriyatı fâruki par cani-
‘ bi sinni-yül-cevanibinden allâmei *zu fünunı müşariiniley~
hin derecei ehliyyet ve iktidarı misban kâmililayar takal-
lub ve i’tibar ile ba’del’ihtiyar karîhai ilham sabihai m ü-
lûkâneden meclisi a’yan a’zalığı ve müteakiben ıslahntı
maliye riyaseti uhdei istihkaklarına tefviziyle beynelvü-
kelâ kesbi imtiyaz ve müahharen möhri vekâlet desti sa­
dakat peyvesti ehliyyet ve emanetlerine tevdiiyle bertenn
payei süüemi şeref ve i’tibarı ihraz ederek saye* h ürri-
yetvayei şahânede menafii külliyyei m illiyeyi fenaidi
cüz’iyyei şahsiyeye feda eden ehli istibdadın entrikala­
rına artık cayı endişe kalmadığı gibi öteden beri zâtı
hazreti mülûkânenin nasbi ayn ve matmahi nazan hü-
mayıûnları bulunan ibrazı müessiri Vatanperverinin* za­
manı sa’d iktiranı dahi hulûl etmiş ve eseri mezkûr ise
mülk u m illete nafi’ bir mecellei saadet rehber olup
münderecatı menviyatı hayriyyei hazreti züllüllahinin ba-
rikai tecelliyatmdan muktebes bulunmuş olduğundan su­
reti mülehhasada ba’zı mertebe ta’dilât icrasiyle ta'mimen
lil’istifade destigâhı tab’ ve icadeye nihade olarak bi-
hamdülillâh ikmali müyesser gerdei rabbı kerim ve ma
tevfiki illâ billâh -il-aliyyi-l-alim.

Faziletli bir hâkim olduğu kadar değerli bir âlim o-


lan Bereket zade İsmail Hakkı Efendi de bu eseri Darütta’-
ldm müessisi meşhur İbrahim Efendinin tavsiyesiyle ter­
ceme etmiş idi. Bereket zade diyor ki:

« M erhum (İbrahim Efendi) bana Tunuslu Hayred­


din Paşanın A kvem -ül mesalikini göndermiş olduğun­
dan mukaddimei kitabı Akkâ’da iken terceme etmiş ve
Dersaadetfe avdetimizde « Rehberi Saadet» ünvaniyle ta-
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

tilcbal ve bir mikdannı da Basiret gazetelerinde neşrey-


lemişdim ki Ahmed Midhat Efendinin Üssilnkılâbmdc,:
[ tenviri efkâr için kurmuş olduğum şu iş böylece men’
olunduğu ve elhaleti hazihi « Rehberi Saadet» serlev-
hasiyle terceme edilmeğe başlanmış olan eseri m u’teber
dahi benim hesab etmiş olduğum şeyi yerine getiremeye­
ceği cihetle ben dedim Jci..] fikrasiyle işaret eylediği
Rehberi Saadet budur

*
**

A li Fuad Bey, Hayreddin Paşa için «hak ve hakikati


söylemekden çekinmek, riyakârlık etmez bir zat imiş»
dedikden sonra sadâreti zamanında geçen dkikate değer
hâdiseleri şu suretle kaydetmişdir:
« Hayreddin Paşa sadâretde bulunduğu sırada teklif­
leri cümlesinden olmak üzere başkâtib A li Rıza Paşanın
da tebdilini istemiş olduğundan Sultan Abdülhamid A li
Rıza Paşaya «b u adam senin de tebdilini istiyor, halbuki
başkâtib mes’ul me’murlardan değildir, bundan maksadı
nedir? G it benim namıma olarak kendisinden istizah et»
demesiyle o da yalısına gidip keyfiyyeti sual eyledikde
«b u şahsınıza âid bir mes’ele değildir. Başkitabetde bu­
lunan zât hey’eti vükelâ ile hem fik ir olmalıdır. V e on­
ların ma’ruzatını nezdi şahânede terviç etdirmeğe çalış­
m alıdır; sizde ise bu cesareti göremediğimden tebdilinizi
talebe mecbur oldum » der. Garibdir ki Hayreddin Paşa
ile beraber A li Rıza Paşa da tebdil edilip Hazinei Hassa
Nezaretine naklolunur.
« Müşarünileyh A li Rıza Paşa nakletmişdi ki sadâ­
retde bulunduğu sırada Şehremini K üçük Rıza Beyin
(Paşa) azlini mükerreren arz etdiği halde iradei seniyye
[1] Yâdı mâzi, sahife 144.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 358

sâdir olmamış idi. B ir gün Hayreddin Paşa başkitabet


dairesine gelip iradei seniyyenin ademi südurundan ba­
hisle « efendimiz bu adama emniyyet buyuruyorlar ise
kendisini istihdam edebilirler. Fakat Babıâli bundan son­
ra onu şehremini sıfatiyle tammakda ma’zurdur, böyle-
ce arz ediniz» dedi. Bunun üzerine zâtı şahâne Rıza Be­
yin azlini ve kendisi Mabeynde bulunduğundan sadrâ-
zam tarafından celble keyfiyyeti azlinin bizzat tebliğini
irade etdi. Hayreddin Paşa Rıza Beyi celb ederek azlini
tebliğ eyledi. Rıza Bey mütecasirane b ir eda ile « ben
efendimizin kulu, köpeğiyim, ister nasb buyururlar, is­
ter azil buyururlar. Ubudiyyetime aslâ halel gelmez» de­
mesiyle Hayreddin Paşa «kendini köpek menzilesine ka­
dar tenzil m i ediyorsun? B ir insan için ne büyük tenez­
zül!» sözlerini alenen sarfeyledi [1 ].»

Eski Dahiliye N azın Reşid Bey «Hatırat» mda di­


yor iki:
« îşitdiğime göre Tunuslu Hayreddin Paşanın sadâ-
retde bulunduğu sırada aleyhine yazılmış olan bir ju r­
nali padişah - hem nev’ama, hem de gûya emniyyet iz~
harı tarzında - bir gün kendisine göstermiş; müşarünileyh
dik sözlü bir zat imiş. Kâğıdı okudukdan sonra zâtı şalıâ-
neye iade ile « efendim, bu meta’m alıcısı bulundukça sa­
tıcısı çok o lu r» demiş [2 ].»

Kemal Paşazade Said Bey, «Kamusu Said» de [sa-


hife 182], affame kelimesinin izahı münasebetiyle «İs-
titrad» başlığı altında şunlan yazıyor:

« Tunuslu Hayreddin Paşa merhumun sadâretinde kai­


me düşmüş ve muharebe gavailinden nâşi liralar pek ziya­
de babalanmış ya’ni fırlamış idi. M erhum ise liraların izdi-

[1] Servetifünun. numara 94-1568.


[2] Y en i Sabah, 26 Şubat 1941.
23
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

yadı kıymetini bir jaide zannedip anınla iftihar eyler


imiş. Kemal Bey merhum bu i’tikadı tezyifen kıt’ai âti-
yeyi inşa eylemişdir.

Sadr-t âl Tunus-ul-kaide
Liravat kü ll-i yevm-in zaide
Açlığa mafiş bu yüzden faide
Rabbena enzil aleyna maide

Hayreddin Paşanın sadrâzamlığı zamanında hadis ci­


lan mühim mes’elelerin biri de Mısır Hidivi İsmail Pa­
şanın azlidir. İsmail Paşa izin almadan istikraz yapmak
için aldığı ferman hükümlerini sui isti’mal ederek A v -
■rudan yüz milyon liradan fazla borç almak suretiyle ec­
nebilerin müdahalesine meydan vermiş ve tebealarından
olan alacaklıların haklarının te’mini vesilesiyle İngilte­
re ve Fransa devletlerinin vâki’ teşebbüsleri neticesinde
kendisinin de düşmesini hazırlamışdır. Hayreddin Paşa
tarafından Sultan Abdülhamid’e verilmiş olan lâyihada
mes’,elenin huduısi sureti ve cereyanı hakkında verilen
izahata nazaran eski M ısır vâlisi Said Paşa öldüğü za­
man üç milyon kadar borç bırakıp bu da me’mur ve kâ-
\ tiblerin birikmiş maaşlarından ibaret dahilî borca mün­
hasır bulunduğu halde İsmail Paşa vâlilik makamına ge­
çince, Avrupadan istikraza başlıyarak memleketi yüz
milyon, liradan ziyade haricî borç altına sokmuş olduğu
gibi halkdan üç dört senelik vergiyi peşin alarak o da
ımeveud borca inzimam etmiş ve bu paraların istiklâl
dâiyesi uğurumda Avrupalıların celb ve tatyibi ve zevk­
lerinin te’mini yolunda sarf ve istihlâk eylemişdir. Bu
hallere İsmail Paşanın en sonra istihsal etmiş olduğu
fermanın sebeb olup bunu elde etdikden sonra merkezle
rabıtası yalnız müretteb olan vergiye inhisar eyliyerek
onun ödenmesinde de teehhürat ve <müşkilâtdan hâli kal*
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 355

mamişdır. Emelinin husuli için ihtiyar etmiş olduğu ha­


talar cümlesinden' olmak üzere teşkil eylediği muhtelit
mahkemelerden hıdivin zati ve hanedanı ile umuma âid
mes’eleler hakkında verilecek kararların lâyetegayyer
addiyle mer’iyyetini kabul ile beraber bu mahkemelerde
roer’î tutulacak kanun ve nizamları AvTupaya tasdik et-
dirmiş ve bundan böyle bu mahkemelerde tatbik edilmek
üzere vaz’ olunacak kanunların Avrupa devletleri tara­
fından tasdik kılınmadıkça mer’iyyülicra tutulmasını da
üzerine almışdır. Bilâhare borç alman paraların faizle­
rinin verilememesinden dolayı alacaklıların müracaat-
leri üzerine tâbi’ oldukları devletlerin vukua gelen mü­
dahalelerini ta’dil ve mukrizleri te’min için Ingiltereden
Maliye ve Fransadan Nafia Nezaretlerine iki nazır ge­
tirtmiş ve tıüzzar reisi Noibar Paşayı işden çıkarmağa
İngiltere ve Fransa devletlerinin muvafakatlerini istih­
sal için malî muamelelerde ecnebi nazırların re’y va ka­
rarları munzam olmadıkça bir gûna icraâtda bulunma­
mağı taahhüd etmiş olduğu halde bilâhare o nazırları da
azletmişdir. İsmail Paşanın tutduğu meslek ve me’mu-
riyyetinin Başından beri imtiyaz şartlarına aykırı olarak
ihtiyar eylediği hareket sebebiyle azli vücub derecesin­
de görülüp bu babda Avrupa devletlerinin ba’zılariyle
gyari resmî müzakereye girişilerek onlar da bu fikrin
husulüne mtisaid göründükleri hissolunmuş iken mes’ele
o vakit nazarı ehemmiyyete alınmıyarak fırsat kaçırıl­
dığı gibi devletler dahi mes’elenin Babıâlice tesviyesin­
den tereddüde düşüp İsmail Paşanın hidiviyetdien isti*-
fasiyle oğlu Tevfiık Paşaya bırakmasının doğrudan doğ­
ruya kendisine teklifi suretini tercih etmişlerdir. B u
vak’alar üzerine İsmail Paşa tarafı şahaneye iltica ve
dehalet eylemişdir.
Hayreddin Paşa mes’elenin hudusi suretini bu veç­
hile teşrihden sonra işin aldığı şekle ve ahiren Almanya»
356 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

Avusturya ve İtalya devletlerinin dahi diğer devletlere


iltihak etmiş olmalarına nazaran İsmail Paşanın azlinden
başka çare kalmamış olduğunu beyanla «mes’elenin ne­
tice pezir olması için üç suret varidi hatır olup birincisi
vakit müsaid olursa iş daha ilerlem eksizin hidivin sui
idaresiyle1 ta’lil edilerek azli ve müşarünileyhe verilen
ferman ahkâmının imhasiyle 2 Rebiülâhir 1257 tarihinde
Mehmed A li Paşaya i’ta kılınan imtiyaz fermanı hükmü­
ne irca’ edilmesi ve düsturul’amel tutulacak ferman ah­
kâmına nazaran hükümeti Mısriyenin Mehmed A li Paşa
ailesinin ekberi olan Halim Paşa uhdesine tevcihi icao
ederse de Halim Paşa AvrupalIların bazı’lan tarafından
imalzharı kabul olamayıp Tevfik Paşanın me’muriyyeti
teklif edilmiş ve alınan telgrafnâmelerden hissolunduğ’u-
na göre ezham ahalide de bu arzu tekarrür eylemiş ol­
duğundan irtikâbı ehaffi şerreyn kaidesince Tevfik Pa­
şanın me’muriyyeti cihetinin tercih kılınması;
İkincisi hidivin ecnebilerin teklifi veçhile ve ahali­
nin de inzimamı ârasiyle hodbehod oraca ferağı hükümet
eylemesi;
Üçüncüsü gene ecnebilerin ısrarı üzerine buraca az­
liyle Tevfik Paşanın nasfr ve ik’ad olunması suretleridir.
Son iki suret hu’k ukı saltanatı seniyyeye külliyyen
münafi olacağından mademki evvelki fırsat fevt olmuş-
dur. Zaman müsaid olursa birinci sureti veçhile hidivin
şimdiden azliyle muamelâtı müteferriasınm bilâ ifsatei
vakit icrasına müsaraat gösterilmesi» mütaleasını arz et-
mişdir.

Mabeynde toplanan meclisi vükelâca tanzim Inlman


mazbatada bu mütalea dairesinde mes’elenin teşrihi ile
«İsmail Paşanın hidiviyetden azli ve fermam ah irin, im­
hayı ahkâmı ile 2 Rebiülâhir 1257 tarihinde Mehmed Ali
Paşaya verilmiş olan imtiyaz fermanı âlisi hükmüne ir-
HAYHEDDİN PAŞA (Tunuslu)

camın mebde’i hareket ittihaz olunması müttehiden ten-


sib kılındığı ve devletlerin efkârı Tevfik Paşanın nasbi*
na ve efkârı ahali dahi bu surete meyyal olmasiyle hu­
sul! matlabın teshili için müşarünileyhin me’muriyyeti
müreccah göründüğü beyaniyle keyfiyyeti azlinin ve ba’-
dema mümkün ise Mısır’da oturup olamadığı halde me-
nialiki rcıahrusenin sair hiçbir mahallinde ikamet edeme­
mek üzere diğer istediği mahalle azimet ve ikametde muh­
tar bulunduğunun İsmail Paşaya ve hidiviyete nasbinin
da Tevfik Paşaya telgrafla iş’arı» istizan ve ol veçhile
iradei seniyye istihsal kılınarak lâzım gelen tebliğat ifa
olunmuşdur.
Fakat 1257 tarihli imtiyaz fermanı hükümlerinin ta­
mamen tatbik ve icrasmca tehaddtis eden müşkilâta meb­
ni imtiyazların ta’dili lâzım gîlmiyenleri te’kiden ve ta’dil
ve tebdili iktiza eyliyenleri ta’dilen karar altına alman
mevaddi hâvi 19 Şa’ban 1296 tarihinde isdar ve Tevfik
Paşaya irsal kılman fermanda «memletketin idarei umu*
rı mülkiye v.e maliye ve adliyesi Mısır hidiviyetine âid
olduğundan bunlara müteallik nizamatı dâhiliyeyi sureti
âdilede vaz’ ve te’sis etmeğe ve hiref ve sanayi’ ve ticare­
tin terakki ve tevesstiü ve ecanibin umun zabıtasiyle ge­
rek hükümet v,e gerek ahali ile ecanib arasında olan mu­
amelâtı sairenin tesviyesi zımnında Devleti Aliyenin mu-
ehadat politikasına ve Mısır üzerinde olan hukuki met-
buiyyetine halel getirmiyecek suretde düveli ecnebiye
me’murlariyle gümrük ve ticaert ve memleketin cümle
umun dâhiliyesi hakkında mukavelenameler akd ve tec­
didine Hidivi Mısır bulunan zatın me’zun olacağı» fık­
rası ilâve ile beraber «um un mâliyece tasarrufatı kâmi-
leyi haiz clacak ise de bundan böyle istikraz akdine
veçhen minelvücuh me’zun olmıyacağı ve ancak ahvali
maliyei haziranın tesviyesine mahsus ve münhasır olmak
üzere dayinini haziranın ve yahud resmen ta’yin olun-
358 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

■muş vekillerinin muvafakatiyle akdi istikraza me’zun o-


lacağı» tansis edilmişdir.
Sultan Aziz’in hal’i hâdisesine karıştığından dolayı
Abdülhamid’in menfuri olan ©ski sadrâzam Mütercim Rüş-
dii Paşanın İstanbul’dan ayrılması kpyfiyyetini de Hay­
reddin Paşanın sadaretindeki işler arasına geçirmek lâzım
gelir.
Mehmed Galib ve A li Rıza Beyler tarafından yazılan
makaleler serisinde [Peyam Sabah 18 Teşrini evvel 336]
Sultan Aziz’in hal’i keyfiyyeti sadâreti zamanında vuku’
bulmasından dolayı Mağnisa’ya nefyedilmiş olan Müter­
cim Rüşdü Paşadan bahsolunurken Sadrâzam bulunan
Hayreddin Paşaya da söz intikal etdirilımdştir. B u münase­
betle deniliyor ki:

«Rüşdü Paşanın işbu tebaüdi esnasında makamı sa-


dâretd»e Tunuslu Hayreddin Paşa bulunuyordu. Lâkin
müşarünileyh Hayreddin Paşa padişahın arzusuna mu­
halefet etmedi, yahud edemedi. Ancak sonradan o ira­
deye karşı durmamış ve Rüşdü Paşayı kurtaramamış ol­
duğuna nedamet etdiği mevsukan müstahberdir.»

îbniilemin Mahmud Kemal Bey Rüşdü Paşanın ter-


cemei halinde Mağnisa’ya gidişini yazarken «İstanbul’­
dan çıkarılması Sadrâzam Safvet Paşaya emrolundu.
Safvet Paşanın «Rüşdü Paşa kulunuz, kudemadam ve er­
babı sadakat ve liyakatdendir. Dersaadet’den çıkarılması
münâsib olamaz. Burada bulunması herhalde faidelidir,
merhamet buyurunu'z» yolundaki arzı infisali mucib ol"
d u » dedikden sonra sözü Hayreddin Paşaya intikal etdi-
riyor ve şunları yazıyor:

«Safvet Paşaya halef olan Hayreddin Paşaya da ay­


ni emir verildi. O da selefi gibi muvafakat göstermedi.
Padişah, ben Safvet Paşayı bundan dolayı azletdiğim
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 359

halde siz de onun gibi Rüşdü Paşayı himaye ediyorsu­


nuz» dedi, muğber oldu.
«Hayreddin Paşa, Rüşdü Paşaya keyfiyyeti ihbar et­
di ve «aralikda saraya gitsün, arzı hulûs ve ta’zimat et-
sün. Bigâne durmasun. İş fena neticeye varacak» dedırt-
di.

Değerli biyograf buna ilâveten «Süleyman Raşad


Beyden (oğlu) bu husiısda ma’lûmat istedim. Şu t>özlc '-i
söyledi» diyerek aşağıdaki satırları yaamışdır:

«Paşa, «gayri bu memleketde oturmak kabil olamı-


yacak. Zira ihal ve mevki’ pek fenalaşdı. Bizim Mustafa
Efendiye ne dersin? Bunca yıllık hukuk v<p ülfet varken
bana geldikçe ağzımdan kapdığı sözleri yetişdiriyormuş.
Saraydaki dostlarımdan birkaçı haber verdiler, ve Mus­
tafa Efendiye emniyyet ediCmemesini ihtar eylediler. B ir
eski dost böyle yaparsa başkaları ne yapmaz. Rahatsız­
lığımdan, tebdili havaya ihtiyacımdan bahis ile Bursa'ya
azimetime müsaade olunması için bir tezkire müsveddesi
yaz da göreyim » dedi. Yazdım. Okudukdan sonra « Bur­
sa İstanbul’un bir mahallesi hükmündedir. Efendimizi o-
rada rahatsız ederler. Madem ki İstanbul’dan tebaüd et­
mek istiyorsunuz, bari Mağnisa’yı ihtiyar buyursanız,
hem bilnisbe uzakdır, hem orada tarlalarımız var, gidişin
bir münasebeti olur dedim. « A ferin, iyi düşündük, B ur-
sa’yı Mağnisa yap» dedi. Müsvedde tebyiz olundu. Baş
Mabeynci Hamdi Paşaya gönderildi, arz edildi. Padişah,
bundan fevkalâde memnun olarak üç yüz lira harcırah
gönderdi. Vapur hazırlanması için Tersaneye haber gön­
derildi. «Rüşdü Paşa, tebdili hava için Mağnisa’ya gidi­
yor, istikbal ve i’zaz ediniz» diye telgraflar çekildi. Pa­
şa gitdi [1 ].»

[1] Osmanlı Devrinde Son Sadrâzamlar, cüz’ 1, sahife 132-133.


360 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

îbnülemin’in mevsuk menbama dayanan ifadesi öte­


kini hükümsüz bırakacak mahiyetdedir.
*
**

Hayreddin Paşa sadâretden infisal etdikden sonra


AbdÜlhamdd II re’ylerinden istifade olunacağına kail ol­
duğu diğeT devlet ricali gibi kendisinden de def’aüa lâ­
yiha istemiş, Hayreddin Paşa da her defasında ilk lâyi­
hasını tevsi’ ve ikmal ve siyasî ve İdarî işlerden başka
me’ımırini şer’iyye muamelâtının ıslah ve teşkiline nıü-
teferri’ birtakım hükümler dahi dere ederek yirmi mad-
deli mufassal bir program şekline ifrağ eylemişdir. B u
lâyihanın takdiminden sonra padişah kendisine tekrar
sadâret teklifinde bulunduğu halde fikir mü tabaka ti hâ­
sıl olamadığından ikinci def’a iktidar mevküne getirilme-
mişdir.
A li Fuad Bey bu hususu «lâyihai ahirenin takdimin­
den sonra sarayla Hayreddin Paşa beyninde teati edil­
miş olan evrak mündericatına göre Sultan Abdülhanıid
tarafından müşarünileyhe tekrar sadâret teklif, o da vâ­
ki’ teklifi lâyihanın kabulüne ta’lik etmiş, hakanı mü­
şarünileyh ise kendisine bir muhtıra göndererek ba’zı
te’minat ve tevsikat taleb eylediği halde arz etdiği mü-
taleatı matlûbe muvafık gelmeyip işin tehallüf eylemiş
olduğu istidlâl kılınmakdadır» diyor [1 ].
A li Fuad Beyin bahsetdiği mıuhtıra, Paşanın hal ii
şanı ile beraber Abdülhamid’in de fikir ve emelini ay-
dınlatdığı için aynen aşağıya konulmuşdur:

«Hayreddin Paşaya gönderilen muhtirai hümayun


suretidir;
« Geçende tebliği va’d buyurulan efkârı seniyyenin
tastirindeki teehhür ehemmiyyeti maslahatdan münbais
[1] Servetifünun, numara 92-1566.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

olmuşdur. îşte bu defa tahakkuk lüzumuna mebni su­


reti kat’iyyede teatii ejkâra ihtiyaç messetmiş olmakla
berveçhiâti beyanı keyfiyyete ibtidar olunur şöyle ki:

« Evvelâ : Sadâret ve yahud başvekâlet mesnedi âli­


sini ihraz buyuran zevat ile sahib-ür-re’y vel karar olan
zâtı hazreti mülûkâne beyninde vücudi vücubi kat’î rad­
desinde olan emniyyeti mütekabile ber kemal olmak ve
hükümdarın vekiline olan emniyyeti bir ile on nisbetin-
de bulunmak ve her hıısusda işbu emniyyeti mütekabi­
le ve mütenasibe esas ittihaz kılınarak ana göre idarei
um ur olunmak lâzım geleceğinden ve bir tarafdan dahi
emniyyeti mebhusenin mebna aleyhi olmak üzere tara­
feyn miyanmda ezher cihet ittihad ve ittifakı efkâr hâ­
sıl olmak umur ve mehamı saltanatın hüsnü tem.şiyeti
için bir şartı gayri münefek mesabesinde olduğundan tbu
babdaki ve daha hususatı âtiye hakkmdaki efkârı behi-
yelerinin âlâ tarikilvuzüh beyan ve tafsili;

Saniyen: F i yevmina idarei memalike me’m ur olan


hey’eti muazzama rüesasının ya’ni başvekil yahud sad­
râzamların mesleki mahsusı olmak ve bu meslek nezdi
padişahide tamamiyle ma’lûm ve ma’ru f bulunmak ka­
vaidi müttehizei câriye olduğundan ve bu ise aksam ve
derecatı muhtelifesinden sarfı nazarla « Liberalisme » ve
« Conservation » namlariyle iki kısma münkasim mesaliki
muhtelif eden bulunduğundan ve fakat « Liberalisme » lâfzı
her ne kadar serbesti demek olup serbesti ve hürriyet
ise mevaddı meşrua ve matlübeden ise de bu lâfzın A v ­
rupalIlar nezdinde haiz olduğu meanii muhtelife ve mu-
cib olduğu sui isti’malât noktai nazarından bakılarak
ahkâmı celilei şer’i şerif ile mukayese ve ahalimizin ta­
biat ve isti’dadiyle tatbik edildikde m üntici fevaid ol­
mak şöyle dursun, bilâkis idarei devlet ve saltanatı esa­
sından tehzir ve tahrib etmekle beraber pek az müddet
»6 2 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

içinde Hûda nekerde tnemalikin izmihlaline bâdi olaca­


ğından ve « Conservation » lâfzı dahi usuli müstasenei
haziranın ibkası ma’nasını mütezammm ise de bunda da­
hi haddi i’tidal ve tariki savabdan inhiraf edılmiyerek
şimdiye kadar edilen hataları ta'mir ve sui isti'malât ve
seyyiatı ıslah ve alelhusus saltanat ve devlete nafi’ ve ih-
tiyacatı mülk ü millete muvafık suretde hareketle âtiyi
te’min ve memleketin tariki refah ve saadetde terakkisini
tahkim esaslarına istinad edilmek hususları hedefi mak-
sud ittihaz olunmak müktezayı şemiyei hamiyyet ve di­
yanet bulunduğundan velhasıl tafsilâtı meşruhadan müs-
teban olduğu veçhile serbesti ve hürriyetde dini raübini
İslâmm irae ve beyan eylediği suretde « Conservation »
usulünde dahi kezalik şer’i şerifin evamiri celilesûçe
teb’iyyeten tedabiri şaibe ve müfide ittihazı ma’naları
murad olunarak yoksa idaratı ecnebiyeyi bilâ teemmül
kavul ve icra ile mülkü mahve ılka etmek hiçbir ferdi
âkile seza görülemiyeceğinden zâtı sâmilerinin mezkûr
ik i meslekden hangisine mensub olduklarının beyan ve
iş’an;

«Salisen: ittihad ve tevafukı efkâr husuliyle mesnedi


sadâret veya vekâletin bir zat uhdesine ihalesi takdirin­
de meclisi meb’usanm tekrar cem’i kaziyyesi hasbezzaman
muvafikı maslahat görülmediğinden müşarünileyhin bu
babda bir teklifi vuku ’ bulmadıkdan başka faraza ccanib
tarafından teklif vukuunda dahi kemali sebat ve kerhi
ile red ve müdafaası;

«Rabian: Mes’uliyyeti vükelâ kaziyyesini esas ittihaz


ederek idarei ■muhtelifenin istiklâli tamlarını te’min ve
başvekil veya sadrâzam olan zatın kâffei umur ve efal
ve harekâtı devlete riyaset ve muhtariyetini te’sis ve
tahkim ve âdeta hukuki saltanatın hemen kâffesini yedi
ahara tevdi,’ erkân ve esası devlet ve saltanatı tenehzir
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 363

demek olduğundan ve bu ise tarafı Bobıâliden hâkipûyı


hazreti mülûkâneye takdim kılınacak her türlü umur ve
hususatm bilâ tereddüd kabulünü müstelzim olacağın­
dan ve halbuki şimdiye kadar arz olunan şeylerin cüm­
lesi rehini kabuli âli buyurulmuş olsa idi pek çok hati-
at ve seyyiata sebebiyyet verilerek ve âdeta bunlara
peyrev olarak maazallahi tealâ devlet ve saltanatın belki
bâdii harabı olacağından ve binaenaleyh bu misillû bir
fikrin efkân saltanatla hiçbir veçhile tevfiki kabil ola-
mıyacağmdan bundan külliyyen ve sureti kat’iyyede sarfı,
nazar buyurulması;
« İşte başvekil veya sadrâzam olacak zât hususat ve
şeraiti mebhuseyi ve daha buna mümasil ba’zı mevaddı
asliyeyi kabul ile bilâ istizan bir şey yapmaması, ve
madam tarafeynin dahi ehassı amal ve aksayı mekastdı
devlet ve saltanat ve hükümetin vikayei şan ve namu-
siyle te’mini istikbali ve vatan ve m illetin istihsali es-,
babı refahı hal ve saadeti kaziyyei mu’tena bihası oldu­
ğundan ve işbu mekasıdı mühimmenin hayyizi husule
hurucu mevaddı meşruhanm sıhhat ve sübutiyle kaim
buunduğundan bu babda tarafeyn meyanmda ittihadı
efkâr husuliyle iki tarafdan dahi ba’delkasem bir kararı
kat’î ittihazı vacibatdandır.»

Hayreddin Paşanın muhtırai seniyyeye cevaben arz


etdiği mütaleat :
« Efkârı mekârim disârı cenabı mülûkânenin hulâsa-
hulâsasım hâvi olan muhtırai seniyyede istifsar buyuru­
lan hususatm lâyihi hatırı kemter olan ecvibesi berveçhi
âti arz ve beyan olunur:

B irinci bendi âlinin cevabı

« Mezkûr bendi âlide irade ve ferman buyurulan mü­


taleat i hikmet gayatı seniyye hüsni idarei mülk için bi-
HAYREDDİN FAŞA (Tunuslu)

r inci derecede aranılacak hususatı mühimmeden ve sadrâ­


zam ve yahud başvekilin um un mevküle ve me’muresince
mazhan muvaffakiyyet olması metbuı efhaminin emmyye­
ti çelilesi ve müsaadat ve müsaafati hümayunlan nisbe-
tinde taayyün edeceği um un yakiniyyeden bulunmuş idü-
ğünden bu babda arzı tafsilâta hacet göremem.

İkinci bendi âlinin cevabı

« Şimdiye kadar iradei seniyyei mülkdari ve niyyati


mahsusai hazreti şehriyari saniha pirayı sudur oldukça
gerek şifahen ve gerek tahriren ma’ruzı âli kılınan efkâr
ve mütaleatı naçizânemden meslek ve mişvan çâkarenem
tamamen ma’lûm ı meali melzumı cenabı padişahi buyu­
rulmuş olduğundan buna dair izahat vermek tasdii mucib
olacağı misillû « Liberalisme » ve «Conservation» denilen
isimlerin Avrupaca tezammun etdiği meaninin icrââtı esa-
siyesi şimdiki halde Memaliki Mahrusei Şahânede gayri
mevcud bulunduğu cihetle m e’m urini D evleti Aliyenin bir
ferdi bu iki kısımdan birisini ihtiyar ile ittihazı mesle.k
etmesi mümkün olamaz. Nazarı kasiri übeydânemce A v -
rupada câri olan kavaidi siyasiyenin harfiyyen Memaliki
Şahânede icrası tebeanm ihtilâfı cins ü mezheb ve lisan-•
lan hasebiyle muvafıkt maslahat ölamıyacağndan ve D ev­
leti Aliyenin hali hazrınca dahi neçahı müstelzim bir ne­
tice gösterememekde idüğünden 22 Şa’ban 1297 tarihli
lâyihai çâkeranemde arz ve iş’ar olunduğu veçhile um un
şer’iyye ve siyasiyece sahibi vukuf bulunan me’murinden
bir meclisin teşkiliyle memaliki mahrusenin ıslahı ahvali
esbabının istihsali müzakeratınm icrasından sonra hcsıl
olacak netice ve şeref südur edecek iradei seniyyeye tev-
fik i hareket olunması vücubu taayyün etmiş ve emri ıs­
lahatça böyle icrââtı fi’liye tekarrür eylediği halde hali
hazmn ahsenini muhafaza ma’nasını mütezammm olan
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 365

« Conservation » mesleği ihtiyar olunmak lâzım geleceği


derkâr bulurımuşdur.

Üçüncü bendi âlinin cevabı

«M eclisi meb’usamn ademi içtimai bahsinde tahtı ta­


ahhüde alınması ferman buyurulan hususi birkaç sebeb-
den dolayı harici iktidarı çâkerânem olup birincisi ka­
nunu esasinin yüz on altıncı maddesine mugayereyetin
den, İkincisi buna dair salifülbeyan lâyihai kemteranem-
de ba’zı mebahis arz olunmasmdandır. Şu kadar var ki
ecanibin bu babda vuku’ bulacak tekliflerine karşı mü~
dafaa etmek ve kemali germi ve sebat ile reddolunmak
çâkeri sadıklarınca birinci mertebe vezaifi ihtisas ve sa-
dakatden olup vâkıa ahdi âciz D evleti Aliyece bir esası
ma’kul ve resin vaz’ı hakkında idarei efkâr ve beyanı
re’y eylemekde isemde hiçbir vakit velev ciftz’î olsun
ecanibin u m un dahiliyei D evleti Aliyeye müdahale et­
melerini kat’a tecviz etmemekde olduğum cihetle bu ar­
zu uğurunda sarfı makderet ve mesai edeceğimde şüb-
he yokdur.

Dördüncü bendi âlinin cevabı

« Kanunu esasîde zikrolunan mes'uliyyeti vükelâ &-


tide arz olunacak iki fıkradan ibaretdir: Birincisi atehei
ulyaya arz edecekleri hususatı mühimme ve hutubi ce-
simeden ba’zılan devlet ve milletçe ve vatan ve mülkçe
muhassenat ve fevaidi nazarı hikmet eseri cenabı mülû-
kânede taayyün etmesiyle kabulüne iradei seniyye şeref
südur etdiği halde hem maksadı âlii hümayuna tevafuk
etmiş ve hem de o işin müstakillen b ir mes'uliyyeti tevel~
lüd eder ise yalnız hey’eti vükelâya tahmil kılınmış ola-
cakdır. İkincisi şayed ba’zt mesaili mühimmenin ma’ru-
zatı mahrum nzayı cenabı mülûkâne buyurulmadığ t on­
366 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

larca bundan başka bir ciheti nafia tasavvur edilmediği


halde vükelânın isti’fası kabul buyurulacakdır, ve gene
iradei seniyye ile evsafı matlûbeyi câmi’ me’murlar ta’yin
buyurulacağı umuri mefruzadan olduğuna nazaran bunda
hukuki saltanatı seniyyenin yedi âhara tevdii ve nüfuzt
hilâfeti kübranm kasr ü tahdidi gibi übudiyyeti sadika ile
m üftehir bulunan bir bendeye atfolunacak cihet yokdur.

Hatime

« Efkârı isabet ârayı cenabı mülûkâne cemi’ zamanda


izharı hakayık ve d e fi gavail ve halli müşakil için l i r
nebrası hikmet iktibas olduğundan bu bada lütfen ve te-
nezzülen beyan ve ihsan buyurulan mütaleai celilei ce­
nabı velin im et bi minnete maal’iftihar arzı mütaveat et-
mekden başka bir vazifei ubudiyyet ve sadakat bulunama­
yıp ancak rızayı bari ve mülkdâriye muvafık ve hukuki
zatiyei hazreti şahânenın hıfzıyle beraber mizacı mem­
leket ve ahaliye mutabık bir mesleki siyaM ve esasî ta’yin
buyurulması istirhamına dair balâda arza ictisar olunan
efkâr ve. mütaleatı abdi âcizlerince fevkalâde mucibi te­
essüf ve telehhüf oluyor ise de buna mücaseret edişim
mahza ubudiyyetiyle müftehir olduğumuz metbuu efahham
ve akdesimiz bedihiyüssübut olan fartı sadakat ve ıslahı
übeydanemden münbeis idüğünden bu babda vuku’ bulan
kusuru memlükânemin şümuli afv ve merhameti celi­
lei hilâfetpenahi ile meşmul buyurulması ümidi teselliyyet
bahş olmakda bulunmakla katıbei umur ve ahvalde emrü
ferman. 4 Rebiülevvel 1298.»
A li Fuad Bey, bu muhtıra ile cevabım hulâsatan yaz-
dıkdan ve «müşarünileyhin mahdumu Tahir Hayreddin
Beyin ifadesine nazaran Sultan Abdülhaimıid kendisine bir­
kaç def’a teklifi sadâret etmiş ise de her def’asmda pro­
gramının kabulüne ta’liki madde eylemiş, ve hakanı mü­
şarünileyh bunları tedricen mevkii icraya koyacağını
HAYRfiDDİN PAŞA (Tunuslu) 36"

va’d etdiği halde «bu va’di hümayunun icrasını görebil­


mek için ömri N uh ve sabrı Eyüb lâzımdır; bende ise
bunun ikisi de yokdur» cevabiyle arzı ma’zeret etmişdir»
dfedikden sonar şunu ilâve ediyor: «Hayreddin Paşanın
mütaleatı mey anın da en ziyade meclisi meb’usanın ade­
mi İçtimaını taahhüd edememesi keyfiyyetinin matlûba
tevafuk eylememiş olması melhuzdur». Hayreddin Paşa­
nın mütalealan arasında Abdülhamid’i en ziyade kuşku­
landıran» meb’usan meclisinin toplanmamasını taahhüd
mes’elesi ise de ötekiler de ehemmiyyeti haiz oldukları
gibi asıl mes’ele paşanın kuvvet karşısında eğilmez sağ­
lam bir karakter sahibi olması padişahı bu tasavvurun­
dan vazgeçirdiğine hükmetmek daha doğru olur.
Değerli edib Süleyman Nazif Bey tarafından yazıl­
mış ve imzasız olarak neşredilmiş olan «Hatıratı Sultan
Abdülhamidi Hanı Sâni» adlı eserde Abdüllıamid’ijı ka­
nunu esasî tarafdarlığı hikâye olunurken deniliyor ki:
«Havas arasında o zaman kanunu esasîye muarız bu­
lunanlar tarafdar olanlardan pek ziyade idi. Edhem Paşa
ve diğer birçok vüzera ve mütehayyizanı ricali devlet
bir millete hazırlanmadan ceffelkalem serbestli tam ve­
rilmesinin aleyhinde idiler. Hattâ Tunuslu Hayreddin Pa­
şa gibi sözünü esirgemez bir vezir bile sadrâzam iken
bana bilmünasebe (eclâfı kanun ile silâhlandırmadan ev­
vel birçok düşünmek iktiza eder) demişdi. Bu ta’bir ay­
nen Hayreddin Paşanındır [1 ].»
Hayreddin Paşanın her vesiyle ile ileri sürdüğü ve
muhtıraya verdiği yukarıda yazılı cevabda bile red ve
te’vili kabil olamıyacak suretde açık olan kanunu esasî
tarafdarlığı karşısında «eclâfi kanun ile silâhlandırmadan
evvel birçok düşünmek iktiza eder» mütaleasında bulun-
mıyacağı şübhe götürmez bir hakikatdir.

[1] Sahife 20 - 21.


368 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

«Engelhardt» kitabının on altıncı babında genç Türk


hareketinden bahsederken bu siyasî, cereyanın progra­
mını Hayreddin Paşanın hazırladığını söylüyor. Müelli­
fin. buna dair olan ifadesi aynen şöyledir:
■«Islahat mes’elesi herkesi işgal etmekde idi. B ir
aralık, 1863 senesi evailinde, padişahın • mutaassıb ule­
manın telkinatı ve aşağı sınıf politikacıların nüfuzu te
siriyle - eslâfınm isrine iktifa ve tanzimat ve ıslahata
devam edeceğini va’deylediği hattı hümayunu red ve in­
kâr eylemesinden korkulmuş idi.
« Padişah tarafından verilen ba’zı garib em irler bu
babdaki korkuları artdınyor, hattâ Sultan Abdülâziz'in
mutlakiyyeti idareye olan hırs ve hevesi fevkalâde bir
dereceye vararak kendisinde hakikî cinnet alâmetleri
görüldüğüne dair şayi’ olan rivayet teeyyüd eder gibi
görünüyordu [1 ].
«Maamafih  li ve Fuad Paşalar re’si kârden çekil­
meğe karar vermiş olduklarından ve padişah bu ik i nam-
dar vezirin isti’falan takdirinde yalnız, binaenaleyh ik­
tidarsız kalacağını anladığından 1856 ıslahat ferr/ıanm
te’yiden ve sadrâzama hitaben yeni b ir hattı hümayun
sâdir oldu. Padişah eski hatalarını şimdi göstereceği fartı
gayret ve himmet ile örtmek istiyormuş gibi, büdçe açı­
ğını kapamak için şehrî iki milyon kuruş i’tasını biVihti-
yar va’detdi. Böyle bir taahhüd ihtiyarının hakikî kıy­
m eti ma’lûmdur; bir müddet sonra padişah va’dini, ta­
ahhüdünü unutdu.
« Hükümet, yeniden, tecrübesizliği derecesinde mü-
televvin ve kararsız olan bir hükümdarın â’mal ve heve-
satına oyuncak oldu. Sultan Abdülham,id, hiç olmazsa,
idare işlerindeki kifayetsizliğini, za’fını, fevkalâde halim

[1] R ivayete nazaran sadâreti bir M evlevi dervişine teklif e t-


mişdi.
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 369

ve mülâyemetigjle unutduruyordu. Halbuki Ahdülâziz


tab’an şiddetlit ve muarınid idi.
«M ü n evver fik irli vatanperver müslümanlar - padi­
şahın mutlakiyyeti idaresine nihayet vermeği tahayyül
ve buna teşebbüs eden Hüseyin Paşa ile hesabsız taraf-
darlarının ;zamanında olduğu gibi - sarayın istibdadına
karşı isyan etmek ihtiyacını hissediyorlardı. Bunlar pa­
dişahın da umumî ve müşterek kanununa tâbi’ olması lâ­
zım geleceğini, devletin bütün kavanin ve mevzuatı ıs­
lah edilirken padişahın sonsuz salâhiyyetine dokunmamak
münasib ölmıyacağını düşünüyorlardı.
«Haddi zatında henüz pek mübhem olan ve gerek
payitahtda, gerek başlıca vilâyet merkezlerinde ara sıra
gayet hafif suretde zahire çıkan bu düşünceler, endişeler
a£ bir müddet sonra taammüm eyledi ve nihayet bilâhare
sadrâzam olan hükümet ricalinden birinin imzasını hâvi
bir program şeklinde arzı vücud etdi [1 ].
« Hayreddin Paşa bütün müslümanların anlıyabileceği
bir ifade tarzı ile diyordu ki:
« Herkes gibi hükümdarlar dahi beşer tabiatına hâs
olan za’f ve azc ile müttesaf olabilirler. Ya diğer insanlara
kumanda etmek için lâzım olan iktidar ve ehliyyeti hâiz­
dirler, yahud bu iktidarı haiz olmakla beraber heves ve
ihtiraslarına galebe edemezler, veya ne iktidar ve ehliyyet,
ne de azim ve metanet sahibidirler.
« M illetin hükümet işlerine muavenet ve iştiraki, vü­
kelânın mes’üliyyeti, umumî mesalihde bir kontrol m ev-
cud olması birinci sınıfa dâhil olan bir hükümdarın arzu
[1] Bu program ancak 1868 senesinde (Hükûmatı islâm iyeye muk-
tezi ıslahat - Reformes necessaire aux Etats Musulmans) nam iyle neş-
redilmişdir. Sultan Abdülâziz saltanatının bu devrinde, ya’ni 1364 den
1868 senesine kadar câri olan efkârı pek güzel tasvir etdlği için burada
bahsetmeğe lüzum hissetdim.
24
370 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

etdiği iyiliği yapmasına mâni’ olmaz. Bilâkis o hüküm­


dar, efa l ve harekâtını kontrole me’m ur olanların mu­
avenetlerine nâil olduğu için kendisini tebrike şayan
addetmelidir.
«İktidarsız hükümdara gelince; Ingiltereye bakınızı
İngiltere, mecnun bir hükümdar olan Üçüncü ( George)
zamanında uğradığı buhran kadar tehlikeli buhran görme­
miş ve kuvvet ve azameti için o zamanki hareketinden
daha u lvi bir delil göstermemişdir. (Konsüllük ve impa­
ratorluk) devirleri tarihinin muhterem m üelliji eserine
şu muciz söz ile son veriyor: (B ir şahsın hükümeti, hü­
kümdarın iktidar ve ehliyyeti ne kadar yüksek olursa
olsun, daima tehlikelidir.)
«Osmanlı memleketinde fıkhın siyasî ve dinî kısmı­
na âid eserler yazan âlimler kanun, hüküm ve kuvveti­
ni haiz olan tefsirlerinde fikren müttehiddirler; bunlar
hükümdarların haklarının kısmı a’zamının vekâleten
münasib şâhs ve hey’etlere tevdii hususunun bile bir hü-
hümdarn haklarını tâhdid etmiyeceğini, bilâkis dini M u-
hammedînin kabul eylediği hükümdarlık haklarının bi­
rin i teşkil eylediğini beyan ediyorlar.
«B u babda Osmanlı saltanatının eski bir kanununu
tevsi’ ve ıslah etmek kâfidir. Sultan Süleyman’ın tanzim
eylediği kanunda deniliyor ki: (D evletin idaresi ulema
ile vükelâya mevdu’dur. Padişah doğru yoldan ayrılırsa
ulema ve vükelâ lâzım gelen İhtarda bulunmağa salâ-
hiyetdardırlar. Padişah bu ihtaratı nazarı dikkate almaz­
sa ulema ile vükelâ ordu reislerini keyfiyyetden haber­
dar edeceklerdir. Şayed padişah kanun hükümlerini ih­
lâlde ve hevesatma tebaiyyetde ısrar ve devam eylerse
hal’ edilecek ve yerine padişah hanedanı erkânından bir
diğeri intihab olunacakdır.)
« Şu halde ulema ve vükelânın siyasî vazifeleri (A v ­
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 371

rupa) n m meşrut hükümetlerindeki meb’usan meclisi


vazifelerinin aynidir. Hattâ ulema ile vükelânın vazife
ve salâhiyyetleri daha âli bir mertebededir, denilebilir.
Çünkü bu kontrole lüzum gösteren ahval ve esbaba müs-
lümanlar da riyaseti diniye .dahi münzam olur.
«Kanunnâmei Süleymanî pek çok zaman hükümete
hayat verici bir te’sir icra etmiş ve Osmanlı devletinin
terakki ve tealisine sebeb olmuşdur.
«İşte müslümanlar arasında taammüm etmeğe baş-
lıyan ve bilhassa maksadları, hattâ teşkilâtı meçhul bir
nevi’ siyasî cem’iyyet olan «Genç Türkiye » nin terceman
olduğu efkâr ve hissiyyatm hulâsası bu idi.
«Bilâhare görüleceği veçhile bu fikir cereyanı tedri­
cen fi’ilyyata münkalib oldu [1].»

Yusuf Akçura, ^kıymetli bir eser olan «Türk Yılı»


nda «Tanzimat ve Yeni Osmanlılar» dan bahsederken
[sahife 296] buna temas ediyor ve aşağıdaki satırlara
yazıyor:
« Fransız siyasî muharrirlerinden ( Engelhardt ),
€Türkiye ve Tanzimat» adlı ma’ruf eserinde «Yeni Os-
manlılara», fransızca ünvaniyle «La jeune Turquie =
Genç Türkiye » ye dair ma’lûmat verirken, bu siyasî ce­
reyanın programı olmak üzere Tunuslu Hayreddin Paşa­
nın 1868 de tab’ edilmiş otan «Reformes nicessaires aux
Etats Musulmans = Hükümeti îslâmiyeye elzem ıslahata
Unvanlı risalesini sikir ve muhtasaran ' tahlil ediyor.
Bu risalede Devleti Osmaniye, tebeasmın din ve cinsi
muhtelif bir saltanatı islâmiye sıfatiyle mütalea oluru-
muşdur. Tunuslu Hayreddin Paşanın içtihadına göre, bu
saltanatın ıslahına müktezi tedbirlerin esası, Kanunî Sü­
leyman’ın «Kanunu Siyasî» sini tevsi’ ve ıslah etmekden
[1] Türkiye ve Tanzimat, sahife 173 - 176.
«72 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

ibaretdir. Osmanlı saltanatının o kadim kanunu tevsi’ ve


ıslah edilerek tatbik olunursa, ulema ve vükelânın •siyasi
vazifeleri, «Avrupanm meşrut hükümetlerindeki meclisi
m eb’usan vezaifinin ayni» olur.
«Engelhardt zannediyor ki Hayreddin Paşanın serâ,
etdiği mütalealar, o sırada müslümanlar arasında taazzi
etmekde olan maksad ve teşkilâtı hafî siyasî bir cem’niye­
tin, « Genç Türkiye» nin tercemanı efkârıdır. Ben Engel-
hardt’ın yanıldığına kaniim; Abdülâziz devri Genç Osman*
lılann programı, Hayreddin Paşa risalesinde görülen vu­
zuh ve sarahate malik değildi; ve bu vuzuhsuzluk Genç
Osmnalilık hareketinin Osmanlı saltanatında son tecel­
lisi olan «îttihad ve Terakki» devrinde de devam edip
gitdi. Yeni Osmanlilann içinde Sultan Süleyman’ın X V I
mcı asırdan kalma kanunnâmesini tevsi’ ve ıslahla X IX
uncu asrın son yarısında tatbik etmek istiyenler bulun­
sa bile ekseriyyet daha cezri yollardan yürümek taraf-
darıydı: Ehüzziya’nın Yeni Osmanlılar tarihinde görül­
düğü üzere, Namık Kemal gibi, Âyetullah gibi genç mü­
nevverlerin asıl ilham menba’lan fıkık ve kanunnâmei
Süleymanî değil, Avrupa devletlerinde tatbikini gördük­
leri veya işitdikleri kanunu esasilerdi; bununla beraber,
iki ayrı ayrı vetirei tekâmülün mahsuli olan hukukî ve
siyasî müesseseleri yekdiğerine kanşdırmakdan da tama­
men vazgeçemiyorlardı. Bu cihetle Yeni Osmanlilann
sırf hukukî bir hoktai nazardan bile işlenmiş bir ideolo-
ciyalan, sarih bir programlan olduğu söylenilemez.»
Amerikalı profesör ( Lozdrob - Studward ) «Yeni  -
lemi îslâm» adlı eserinde şarklıların garblılara karşı
gösterdikleri i’timadsızlık ve nefretin sebebini tedkik
ederken şarklılar arasında garblılara karşı aleyhdarlar
bulunduğu gibi lehdarlar ıda bulunduğunu söylüyor ve
İkincilere misal olmak üzere Hayreddin Paşayı gösteri­
yor. Müellif diyor ki:
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 373

«Geçen yüz sene zarfında, garbe adavet fikri, şarkın


ba’zı mıntıkalarında za’f kesbediyor, birtakım yerlerin­
de ie kuvvet peyda ediyordu. Fıtraten irticaî olanlar, v e
taassuba tapanlar, garbe âid her f-ey, tabiî mekruh ve
mat’un idi. Ancak, ehemmyiyeti haiz olmıyan bu ekalli­
yeti bir tarafa bırakırsak, diğer şarklı zevat o zamana ve
ahvale göre telâkkiyyatı fikriyece yekdiğerinden tehallüf
ederer. Efkârı hürriyetperverane sahibi olan zevat tara­
fından garbin te’sirleri, evvelâ samimiyyet, hattâ vccde
mukarin bir şevk ve şadı ile telâkki olundu. Kitabımızın
ilk babında, hürriyetperver ıslahat ve teceddüdat taraf-
darlarınm garbin fikir ve terakki esaslarını hüsni telâkki
etdiklerini ve tasmim ve tasavvur eyledikleri dinî ısla­
hata ne veçhile esas ittihaz eylediklerini görmüş idik.
Bu hürriyet severler maddî dinî islerde dahi ayni te­
rakki arzusunu göstermiş idiler. On dokuzuncu asnn
üçüncü rub’u esnasında Türkiyeyi idare etmiş olan hilr-
riııetnerver Osmanh ricali Osmanlı hükümet ve cemaa­
tini tecdid ve ıslah için ciddî ve samimî mesai ibzal et-
diler. İslâm âleminin diğer kısımlarında da bu mahi-
yetde mesai sarfolundu. Bu mesainin en mühim misali
aslen Çerkeş olan Hayreddin Paşa tarafından Tunus’un
ıslah ve tecdidi icm aöst?rUen ciddî faMivetdir. Bu zat,
Tunus Beyinin i’timadını kazanmış, vezir nasb olunmuş-
du. Mumaileyh 1860 senesinde Avrupada bir seyahat ic­
ra edip, garb medeniyetine did derin intibalarla dönmüş
idi. Avrupanm sonsuz tefevvukuna kanaat getirmiş ol­
duğundan garb usul ve efkârını Tunus’da nesr ü ta
mime büvii.k bir sevk ile t.esebbüs etdi. Hayreddin Pasa
bu isin imkânına tamamiyle kail bulunuyor ve Tunus’u
sür’ atle teceddüd ve salâh menziline erisdireceğine ina­
nıyordu. O: garbden hiçbir veçhile nefret et.mivordu.
Hayreddin Paşa sadece, İslâm âlemi kendi dahilî işlerini
sür’atle ıslah ve tecdid eylemezse yakında garb hâki­
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

miyeti altına düşmek tehlikesine ma’ruz bulunduğunu


görmüş, binaenaleyh pek ma’kül ve meşru ’ bir vatanper­
verlik hissi ile memleketini terakki yolunda yürümeğe
ve kendikendine istiklâlini koruybilecek bir kudret v e
kuvvet iktisabına sevk etmeğe çalışmışdı.
«Tunus Beyi Hayreddin Pq.şanın sözlerinden ve ver­
diği rapordan o derece müteessir oldu ki: Teceddüdat ve
ıslahat hususunda vezirine tam me’zuniyyet ve salâhiyyet
verdi. Hyreddin Paşa, irticaiyyundan olan rical ve me’-
murinin anud mümanaatına müsadif olmakla beraber bir
müddet için büyük bir faaliyet gösterdi. Ancak ecel, o-
nun hizmetlerini pek vakitsiz olarak nihayet vermiş, Tu­
nus da terakkiyyatı ahireden feyziyab damaksızın pa­
şanın ölümünden yirmi sene sonra Fransanın hâkimiyeti
altına girmişdir [I], Hayreddin Paşa, vatandaşlarını va­
ziyetlerinin haşin hakikatlerinden haberdar etmek üze­
re «Milletlerin ahvalini anlamak için en emin tarik» un­
vanlı pek mühim bir kitab neşreylemişdir [2], Bu. kitah
Yakın Şarkda ve bilhassa Şimalî Afrika’daki hürriyet -
perverleri de, milliyetçilerini de pek ziyade mütehassis
ve müteessir etmiş, Tunus ve Cezayir milliyetperverli­
ğinin İncili makamına kaim olmuşdur. Hayreddin Faşa
bu eserinde vatandaşlarına, maziye karşı gafilâne mer-
butiyyet ve meclûbiyyetden ibaret olan vaz’iyyetlerini ve
[1] Hayreddin Paşa; yukarıda gösterilmiş olduğu veçhle Tıınus’-
da değil İstanbul’a gelerek bir müddet sadrazamlık gibi devletin en
büyük bir makamını işgal etdikden sonra ma’zul bir hayat yaşarken
İstanbul’da ölmüşdür. Paşanın Tunus’dan ayrılması ve İstanbul’a gel­
mesi sebebi de kezalik kayıd ve izah olunmuşdur. Şu halde müellifin
onu Tunus’da iş başında iken ölmüş göstermesi yanlışdır.
Müellif
[2] Hayreddin Paşanın eserinin adı «Akvemülmesalik fi ma’ri-
fetihi ahval-il-memalik» dir. «Yeni Âlemi İslâm» müellifinin göster­
diği isimde başka bir eseri yokdur.
Müellif
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 375

başka her şeye karşı ibraz olunan müteazzimane lâkay-


dîyi artık terk eylemek lüzumu ve haricî âlemde vuku’
bulan hâdiselerin tedkik ve tetebbüü zaruretini göstcr-
mişdir. Müşarünileyh demiştir, ki: Avrupanın bugünkü
refah ve ümranı tefevvuk veya din sebeblerinden ileri
gelmiş olmayıp ancak servetin husul ve devrini kolay -
laşdıran sanayi’ ve ulûmun terakkisi ve ticaret, san’at
ve ziraate karşı ibzal edilen daimî ve münevveranz bir
himaye sayesinde arzın hâzinelerinin istismarı neticesi­
dir. Bunlar Avrupalılar için tabiatı saniye hükmüne gir-
miş^olan iki şeyin, hürriyet ve adaletin tabiî neticeleri­
dir. Eski asırlarda İslâm âlemi büyük, yüksek ve müte­
rakki idi: Çünkü hürriyetperver ve terakkiyyatm husu­
lüne açik ve müsaidi idi. Lâkin taassub ve efkârın muz-
limleşmesi yüzünden sukut etdi Bununla beraber ilk İs­
lâm asırlarının ruh hürriyetini uyandırmak sayesinde
âlemi islâmın teceddüdü, ihyası elbette kabildir.
«Ben, Tunuslu Hayreddin Pşadan misal iradını, da­
ha ma’lûm ve meşhur olan Osmanlı ricalinden misal ira­
dına tercih eyledim; çünkü, bu misal on dokuzuncu a-
sırda yaşıyan müslüman hürriyetperverlerinin garb ef­
kârına karşı ne kadar müsaid ve garbe' karşı husumet
göstermekden ne derece âri bulunduklarını daha umu­
mî ve nia’nidar suretde göstermekdedir. Ancak zam,anm
müruru ile, bu müslüman hürriyetperveranından birçok­
ları garbe âid meftuniyyet ve ümidlerinde aldandıklarına
muhtelif sebeblerden dolayı kani’ olmuşlardır. Bilhassa
Avrupa hükümetlerinin gütdükleri tazyik ve istilâ siya­
seti yüzünden birçok müslüman hürriyetperverleri gar­
bin en şedid düşmanları meyanına dahil olmuş, hattâ
garb medeniyyetinin esasatmdan bile nefret eylemişler­
dir [1].»
[1] Yeni âlemi İslâm mütercimi Ali Rıza Seyfi, İstanbul Ali Şük­
rü matbaası 1338, sahife 123 - 126.
376 HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu)

Hayreddin Paşa sâdaretden infisal-inden sonra Fran­


sızların Tunus’da himaye te’sisi ve Tunus vâlisi ile mu­
kavele akdeylemeleri üzerine de Abdülhamid’e lAyiha
venmişdir. Orada yetişmiş olmak dolayısiyle v ^ ’iyetini
pek iyi bildiği bu vatan parçası için verdiği 16 Zİlh'.cce
1298 tarihli lâyihada «mukavelei mezkûre mucebince
Fransa devletinin kazandığı hukuk «1» Tunus’un Fransa
devleti himayesinde bulunması, «2» Valinin ve ailesinin
gerek ecnebilerden ve gerek memleket ahalisinden mu­
hafaza kılınması, «3» Valinin hiçbir devletle hodbehod
mukavele akdedemeyip evvel emirde Fransa devletinin
muvafakatini tahsil etmesi, «4» Tunus eyaleti haricinde
bulunan. Tunus’lulann Fransa süferası vasıtasiyle hima­
ye olunması, «5» Fransa devletinin Tunus eyaletinden is­
tediği noktalara asker ikame edebilmesi, «6» Umurı ma-
livei eyaletim Fransa devleti tarafından muayyen m e­
murlar ima’rifetiyle idare olunması maddeleri bulunduğu
gibi işbu mukavele ahkâmından olarak Fransa devleti­
nin Tunus’da bulunan ceneral konsolosu Tunus "âlisi
tarafından eyaleti mezkûreye Hariciye Nazırı nasb edil­
miş olduğundan, ve Devleti Aliyenin hukuki hükiimra-
n:sine muhalif bulunan mukavelei > mezkûreye Tunus
ahalisi bir veçhile muvafakat gösterm,3yip kâffesi mu­
halif olarak elb aleti hazihi gerek Tunus hükümeti ve
gerek Fransızlar aleyhinde muharebeye kıyam etmiş ol­
duklarından, ve Fransa devletinin eyaleti mezkûreyi bü­
tün bütün Cezayire ilhak ile m.erraliki idadmdan addey-
lemesi ihtimalinden, ve bu suret vuıku’ bulacak olursa
Devleti Aliyece ve âlemi islâmca ne derece muzır olaca­
ğından, ve Babıâli ile Fransa sefareti ve yahud devleti
beyninde doğrudan doğruya veya vesatati aharla bir rrü-
zakerei gayri resmiyeye girişilerek Tunus’ça icra oluna­
cak mevaddm tanzimine teşebbüs edildiği halde bir itti­
fak husulü melhuz bulunduğundan bahisle bu eyaleti
HAYREDDİN PAŞA (Tunuslu) 3:7

mühimime devletin elinde kalmak ve eyadii ecanibe geç­


memek için lâzım gelen fedakârlığın ihtiyarı muvafık
olacağı» mütaleası serdedilmişdir. Bu lâyiha üzerine
Sadrâzam Said Paşa tarafından takdim olunan arizada
da «Fransa hükümetinin Tunus vâlisiyle akdetdiği /vm-
kavele üzerine Devleti Aliye bu hali düveli saire huzu­
runda resmen protesto ederek mukavelei mün’akide ken­
disince her türlü te’sir ve amelden sakıt addolunduğunu
i’lân eylemiş ve bu hareketi meşruasiyle Tunus üzerinde
olan hukuku hükümranisini muhafaza etmiş ise de bu
babda şimdiden teşebbüsde bulunması lâzım ve bu da
üç tarikle hâsıl olup birincisi fi’len istihsali hak ise de
o surete ve işin muharebe derecesine iysaline devletin
hali gayri müsaid olduğu gibi düveli saireden de kendu-
sine muin bulamıyacağı muhtacı tafsil olmadığı, İkincisi
mukavelei mün’akidenin feshi ve Devleti Aliyenin hu­
kuku vazıhasının Fransaya tasdik letdirilmesi için vesa-
teti düveliyeye müracaat olunması maddesi ise de buna
bidayeti mes’eleden beri biddef’at teşebbüs olunduğu
halde faide görülmediği ve üçüncüsü paşayı müşarüni­
leyhin lâyihasında ihtar kılındığı üzere Fransa ile min
gayri resmin müzakereye girişilip ba’zı zararsız fedakâr­
lıkla doğrudan doğruya ana tasdiki hak etdirmek sureti
olarak bu kabil olursa eseri muvaffakiyyet addolunacağı
ve neticei müza'kier.e saltanatı seniyyenin arzusuna mu­
vafık olmaz ise edilecek mükâlemei gayri resmiyenin
keenlemyekûn tutulması da mümkün olabileceği» bildi—
rilmişdir.
Fakat yapılan teşebbüslerden, faideli bir netice hu­
sule gelemiyerek iş protesto ile kalmış ve Tunus kıt’ası
da emsali gibi elden çıkmışdır.
AHMED ÂRİFÎ PAŞA

Sefirlikle Hariciye Nazırlığında bulunarak namus ve


faziletiyle tanınmış olan Şekib Paşanın oğludur [1]. 1830
(Hicrî 1246) da İstanbul’da doğdu. Ahmed adı konuldu.
Hususî tahsil görmüş ve frassızca da öğrenmişdir. 1845
(H. 1261) de, henüz çocuk denilebilecek bir yaşda, baba­
sının delâletiyle Divanı Hümayun kalemine çırağ edil­
mek suretiyle devlet hizmetine girdi. Kalemde zamanının
âdeti veçhile (Ârifî) mahlûsmı almış ve bu mahlûsla şöh-
[1] « (Şekib Mehmed Paşa) Divanı Hümayun kalemi hulefa-
smdan olup Mühimmenüvis ve 247 de Saliyane mukataacısı ve 49
Cümad-el-ahirinde Petersburg serkâtibi ve ba’dehu Âmedî hulefası
ve 1253 Cüma-del-ahirinde Âmedî ve Zilhicce’de Ma’ruzatı Dahiliye
kâtibi 55 Rebiülâhirinin silhinde Beylikçi, 56 Muharreminde Hari­
ciye Müsteşarlığı payesiyle Londra sefiri, 57 Zilka’desinde Meclisi
Valâ a’zası 59 Şa’banmda Darı Şûra a’zası, 60 Şevvalinde Hariciye
Nazırı, 61 Ramazanında Beriyet-üş-Şam’a me’mur olup Şevvalde
6aniyen Londra sefiri, 62 Zilka’desinde Viyana sefiri olup, 64 Zilka’­
desinde azledildi. 66 Cümad-el-ahirinde Devaı Nazırı vekili ve Ra­
mazanda Meclisi Valâ a’zası olup, 70 Cümad-el-ulcsında Serdarı Ek­
rem Ömer Paşaya ferman iysal edip avdetde Sadâret Müsteşarı
ve Cümad-el-ahiresinin yirmi üçünde ba rütbei vezaret Meclisi Va­
lâ reisi olup, 1271 Rebiülâhirinin dördünde irtihal eyledi. Eyüb’de
Bostan iskelesinde medfundur. Akıl ve dirayet ve kitabet ve hüsnl
hattı cami’ umüri siyasete vâkıf, afif, müstakim idi. 56 Londra kon­
feransında hüsni hizmeti görülmüştür. Mahdumu (Ahmed Ârifî Pa­
şa) merhumdur. Biraderi (Necib Bey) Terceme kaleminde buluna­
rak 1281 Re'biülevvelinin yirmi birinde irtihal ile Üsküdar’da pederi
olup, 1253 Recebinin on birinde fevt olan Ebe zade Mustafa Bey
hazinedarı Mehmed Nuri Bey yanına defnedilmişdir.» Sicilli Osma-
niî cild 3, sahife 158.
AHMED ÂRİFÎ PAŞA 379

ret bulmuşdur. 1847 (H. 1263) de Viyana sjefareti kâtib-


liğine ta’yin olundu. Orada almanca öğrendi. 1849 (H.
.1265) de İstanbul’a dönerek Terceme, 1855/56 (H. 1271)
de Âmedî kalemine me’mur oldu. O sene toplanan Vi­
yana konferansına ve ertesi sene Paris kongresine birin­
ci murahhas ta’yin olunan Âli Paşanın başkâtibi sıfatiyle
iştirak etmiş ve Paris’de iken 1856 (Şa’ban 1272) de Ba-
bıâli Mütercimi evvelliğine, 1858 (Şevval 1274) de Diva­
nı Hümayun tercemanlığına ta’yin olunmuşdur. Uzun
müddet kaldığı bu vazifede bulunurken 1369 (4 Cümad-
el-ahire 1286) ulâ evvelliği rütbesiyle ilâveten Beylikçi-
lik de uhdesine verildi. Âli Paşanın ölümüne kadar
bu me’muriyyetde kalan Ârifî Bey Mahmud Nedim Pa­
şanın on bir aydan ibaret elan sadâreti esnasında 1871
(27 Cümad-el-ahire 1288) de Hariciye Müsteşarlığına,
on beş gün sonra balâ rütbesiyle tekrar Divanı Hümayun
tercemanlığına, iki gün sonra da Tophane Müsteşarlığı­
na, gene o sene Ramazanının yedisinde İcra Cem’iyyeti
reisliğine, 1872 (27 Zilhicce 1288) de Hukuk reisliğine
naklolunmak suretiyle, biribirini müteakib altı me’mu-
riyyet değişdirdi.
Ali Fuad Bey;! Ricali Mühimmei Siyasiye» başlıklı
ve çok kıymetli seri mekalelerden Ârifî Paşaya tahsis
etdiği üç yazının ilkinde Tophane Müsteşarlığına ta’yini
münasebetiyle Mahmud Nedim Paşanın kendisine yazdı­
ğı hususî tezkire ile Tophane Müşiri Halil Paşa ile olan
imülâkatı da koytmuşdur. Ali Fuad Beyin de dediği gibi
hakikaten garabet örneği teşkil eden bu tezkire ile dik­
kate değen mülakat aynen şöyledir:
Mahmud Nedim Paşanın tezkiresi :
«Atufetlû efendim hazretleri
«Maaşı âlileri niyyeti mahsusai padişahi üzerine teş­
kil buyurulan Tophanei Âmire Müsteşarlığına me’mu-
380 AHMED AHÎFÎ PAŞA

riyyeti behiyelerine emr ü fermanı hümayun buyurül-


mağın yarın liecUtteşekkür Mabeyni Hümayuna azimeti
seniyyeleri ihtariyle tezkirei âcizi terkim kılındı oğlum.
9 Receb 1288
Mahmud

Tophane Müşiri Halil Paşa ile mülakatı:

«Rivayet olunduğuna göre bu tezkireyi kemali hay­


retle alan Ârifî Bey Tophaneye azimetle Müşir Halil Pa­
şanın odasına gider. Halil Paşa Müsteşarlık ihdasından
ne de Ârifî Beyin ta’yininden haberdar olmadığından
müşarünileyhin kendisini ziyaret için geldiğine zahib o-
larak bir hayli müddet karşı karşıya oturup müsahabet
ederler. Nihayet Halil Paşa «Beyefendi bir emriniz varsa
infaz edelim » demeğe mscbur olur. Ârifî Bey de tezki­
reyi göstererek «makamı âlinize müsteşar ta’yin olun­
dum, anın için geldim» der. Halil Paşa bu tevcihi gayn
ceçhi taaccüble «zâtı âlinizin topçulukla bir münasebe­
tiniz var mıdır» diye sual eder. Ârifî Bey de «evet efen­
dim vardır, bendehane.niz Bebekdedir, Ramazan esna­
sında iftar ve imsak vakitlerini i’lân için Rumelihisanna
bir top getirirler, bendeniz de uzakdan top sesini işidi-
rim» demesiyle Halil Paşa gülmeğe başlıyarak «Öyle ise
benim odama koltuk ve yazı masası koydurur birlikde o-
tururvz. ve şerefi refakatinizle müserfef oluruz» der. Fa­
kat birlikde oturmağa dahi muvaffak olamayıp on gün
sonra o da infisal eyler [1].»
Mahmud Nedim Paşamın sadâretden infisalinde Vi­
yana büyük elçiliğine ta^in olunmıışdur (1872 selhi Re*
ceb 1289).
Sultan Aziz, tercemanlıkda mümaresesinden bahisle
gene o hizmete getirilmesi arzusunu gösterdiğinden 1873
[1] Servetifünun, numara 101-1575.
AHMED ÂKİFİ PAŞA 381

(9 Rebiülevvel 1290) da, üçüncü def’a, Divanı Hümayun


tercemanlığiyle İstanbul’a geldi. Bu iğde iken Matbuat
müdirliği vazifesi de uhdesine ilâve olundu (1873 - 2 Ş a ­
ban 1290).
O sırada çıkan (Basiret) gazetesi bu münasebetle
şunları yazmışdır:
«Matbuat idarei behiyyesi ilâvei me’muriyyet olmak
üzere Tercemanı Divnı Hümayun Arifi Beyefendinin
uhdei istıhallerine ihale buyurulmuşdur.
«Müşarünileyh fetanet ve dirayetle müttasif meham-
şinasanı Devleti Aliyeden olmasıyle şimdiye kadar bvÂun-
dükları mu’dilâtı umurun kâffesini rizayı âliye bittevfik
hüsni tesviye ve idareye muvaffak olduğu cihetle bu
kerre devlet ü milletin hâdimi menfaati olan matbuatın
nezaret ve idaresinin uhdei aliyelerine ihalesi terakkii
matbuat hakkmdaki arzuyı âlinin measiri çelilesi cüm­
lesinden olmasiyle bundan dolayı hissemize âid teşekkü­
rü ifaya müsaraat ederiz [1].»
Arası çok geçmeden 1874 (12 Muharrem 1291) de,
ikinci def’a, Hariciye Müsteşarlığına nakledildi. 16 Ma­
yıs 1874 (29 Rebiülevvel 1291) de «evsafı matlûbe ile it-
tisafı cihetiyle» Hariciye Nazırlığına ta’yin ve birkaç
gün sonra 24 Mayıs 1874 (7 Rebiülâhir 1291) de vezaret
rütbesi verildiği gibi murassa’ Osmanî nişanı ile de tal­
tif edildi.
O zaman neşrolunan gazetelerin biri baş yazısında
«öteden beri hariciye işlerinde bulunduğu», bu vazifeye
ta’yini «otuz seneyi mütecaviz Zamandan beri sadakat
ve himmet ve kemali muvaffakiyyetle temşiyetine çalış-
dığı umurun bilistihkak riyasetine nasbi demek olduğu»
kaydedildikden ve bulunduğu me’muriyytetler yazılarak
[1] 3 Şa’ban 1290, numara 1039.
382 AHMED ÂBİFÎ PAŞA

o meyanda Viyana sefirliği için «sefareti müşarünileyha-


da bulundukları kısa müddet zarfında mehasini ahlâk ve
atvarı zâtiye ve umur ve mesalihçe ma’lûmat ve ikda-
miyle gerek imparatorun ve gerek Avusturya ve Maca­
ristan vükelâsının ve Viyana’da bulunan sefirlerin ve sair
mu’teberanm sureti mahsusada takdir ve ihtiramını is-
ticlâbe muvaffak olduğu» işaret olundukdan sonra ma­
kale şu cümle ile nihayetlendirilmişdir:

«Velhasıl devletlû Ârifî Paşa hazretlerinin umun


me’murelerinde saltanatı seniyye menafiine en muvafık
suretde hareket ve mazharı hüsni muvaffakiyyet olacak­
ları bedihî ve bi iştibahdır [1].»

Ancak Sdrâzam Hüseyin Avni Paşa bu tevcih ve te-


veccühden örkunekle ve o esnada Rusya sefiri îgnatiyef
tarafından aleyhinde vuku’ bulan tesvilâta sadrâzamın
telkinatı da inzimam eylemekle sekiz ay sonra Maarif
Nazırlığına tahvil olundu (1875 - 8 Zilhicce 1291).

Muallim Feyzî Efendi’nin tarihi:

Ârifî Paşay’i daniş u irfan pejuh


Kim riyaz-ı devlete enfası eyler neşr-i tib

Bed’i halinden beru keşşaf-ı gayat-ı umur


Huşyar ü âkil ü merd-i hünermend ü lebib

Fikret-i re’y i rezini dilpiezir-ü dilpesend


Hüsn-i ahlâk-ı cemili dilruba vü dilfirib

Olduğiçün nükte enduz-i kavanin-i düvel


Hariciye mesnedindeydi mukim ahd-i karib

[1] Şark, 4 Rebiülâhir 1291, numara 133.


AHMED ÂRİFl PAŞA 3*3

Şimdi de oldu Maarif maşrıkınden cilveker


Hem seferdir neyyir-i tâbâne gûya ol edib

Gendine tevfikini her dem refik itsün Hiida


Şâhid-i ikbalini âğuşune kılsun nasib

Âcizane arz eder Feyzî kulu târihini


Ârifî Paşa ile buldu Maarif lutf-i zib

1291

Gene o sene (8 Cümad-el-ulâ 1292) de Adliye Na­


zırlığına nakledildi. Çok geçmeden azlolundu (22 Ağus­
tos 1875 - 20 Receb 1292). Ayni sene (21 Şevval 1292),
ikinci def’a, Viyana sefiri oldu.

Hersek ihtilâli Osmanlı ve Avusturya devletleri a-


rasmda mühim bir mes’ele teşkil etdiğinden sefir sıfa-
tiyle i’timadnâmesini takdim etdiği gün imparator kendi­
sine «eyaleti mezkûre ahalii hıristiyaniyesi hakkında
sür’ati mümkine ile bir şey yapılıp işe nihayet verilmesi
lâzımeden idüğini...» tekrar tekrar söylfemiş, Paş^a da,
bilmukabele, aldığı ta’limat üzerine «ihtilâlin temdidine
başluca sebeb olan Karadağ’ın atvar ve harekâtım ..»
hatırlatmışdır ((Zilka’de 1292) [1].

Bir ay sonra Avusturya Hariciye Nazırı Andrassy


Gyuta ile vuku’ bulan mülâkatı da, tamamen bu mes’ele
etrafında cereyan etmişdir. Bu görüşmede Andrassy dü­
veli muazzamanın Hersek ihtilüli hakkındaki noktai na­
zarını müdafaa etmiş, Ârifî Paşa da âsilere Avusturya
me’murlarmın yardımda bulunduğuna işaret eylemekle
beraber isyanı yakın bir zamanda basdıracak tedbirlerin

[1] Bas Vekâlet Arşivi, Hariciye 276.


3£4 AHMED ÂRÎFl PAŞA

ittihaz edildiğini söyliyerek bu ciheti muhatabına kabul


etdirmişdir.
Viyana’da sefir iken Abdülâziz’in hal’i vukua gelip
kendisi hal’in aleyhinde bulunmakla «eshabı iktidar ve
liyakatden bir sefirin vücudüne lüzumı kavi» bulunduğu
ileri sürülerek sefirlikden azledildi 1876 (3 Cümad-el-
ahire 1292).
Kıymetli biyograf İbnülemin Mahrmıd Kemal Bey ■
Hüseyin Avni Paşanın teresin ei halinde Sultan Aziz’in
hal’inden bahsederken diyor ki:
«O esnada Viyana sefiri olan Ârifî Paşa da, Viyana’-
nvri meşhur gazetelerinin birinin muhabirine, hal’ aley­
hinde beyanatda bulunarak şu sözleri söylemişdir:
«Vekil- müvekkili azledemez. Binaenaleyh vükelâ­
nın, kendilerini nasb eden padişahı hal’ etmeleri doğru
değildir [1].»
Sultan Abdülhamid’in cülûsuna kadar açıkda kalan
Ârifî Paşa 1877 (Zilhicce 1293) de Kavaimi Nakdiyye
komisyonu reisliğine ve müteakiben «kanunu esası» nin
i’lânı üzerine teşekkül eden A ’yan Meclisi a’zahğma ta’-
yan edildi.
Ruslarla açılan muharebenin en şiddetli bir zama­
nında, 1877 ( 7 Receb 1294) de, Nafia Nazırlığına tahvil
olunan Safvet Paşamın yerine, ikinci def’a, Hariciye Na­
zırlığına getirilmişdir. Arz tezkiresinde «Hariciye Neza­
retinin ahvali hazıraya müteretteb mesaili mahsusadan
dolayı bilkülliyye kesbi ehemmiyyet etmesiyle hukuki
saltanatı seniyyeyi •muhafazaya muktedir bir ztıan vü­
cudüne lüzumu kavi göründüğü ve Ârifî Paşanın liyakat
ve istikameti cihetiyle ahvali hazırada efkârı isabet âsan
taçdariye muvafık harekete muvaffakiyyeti akvayı me’-
mul bulunduğu» yazdıdır.
[1] Osmanlı Devrinde Son Sadrâzamlar, cüz’ 4, sahife 526.
Ârifî Paşa
AHMED ÂRİFÎ PAŞA

Ârifî Paşa,'arz tezkiresinden de anlaşıldığı veçh'Ie,


pek takdirkâr bir suretde iş başına geldiği halde on beş
gün sonra isti’fa ederek inziva köşesine çekildi.
Ali Fuad Bey isti’fası için diyor ki:
« Muharebe hakkında sefaretlerden alınan telgraflar
Hariciye Nezareti vesatatiyle takdim kılındığı için Ma-
beyn Müşiri ve serasker kaymakamı Damad Mahmud ve
başkâtib Said Paşalarla ferikandan bir zatdan mürekkeb
olaraîc Mabeynde in’ikad eylemekde olan komisyona Â-
rifî Paşa da me’mur edilip harekâtı askeriyeye dair ce­
reyan eden müzakerat hakkında re’pi istifsar kılınma­
sı üzerine «benim bu meclisde hiçbir işim olamaz, anla­
madığım bir mes’ele hakkında re’y veremem. Bir daha
buraya da gelemem » diyerek komisyonu terk eyJemiş-\
dır. Müşarünileyh bu gidişle işin devlet için felâketi in­
taç edeceği ve o sırada Plevne’de ve Anadolu’da İhraz
olunan muvaffakiyyetlerden bil’istifade akdi sulhu te­
şebbüs edlimesi hayırlı olacağı mülâhazasiyle Almanya
devletince tavassutda bulunulmasını Prens Bismarckt
dan rica etmek üzere, şahsî münasebetleri olan, Ahua/n
sefiri Prens Rais’e müracaatde bulunmuş, sefir de kcy-
fvyyeti Bismarck’a yazarak muvafakat cevabı oldığını
bildirmiş olduğu halde bu teşebbüsün karini tasvib ol­
madığını görünce derhal nezaretden isti’fa etmişdir.»
«Ricali Mühimmei Siyasiye» müellifi bunu te’yid için
şu haşiyeyi de ilâve ediyor:
«Bu vak’a müşarünileyhin bizzat vâki’ olan ifada­
tma müsteniden mahdumu Mustafa Şekib B ey tarafın­
dan tafsilâtiyle tahrir ve nakledilmiş, ve kendisine hu-
susiyyeti olan Tahriratı Hariciye kâtibi esbakı müte -
v efft Nişan Efendinin rivayetiyle de m üeyyed bulun-
muşdur. Nişan Efendi o gün Paşanın konağında kendi-
işinin avdetine muntazır olup vürudunda merdiven ba-
25
386 AHMED ÂRİFÎ PAŞA

şmdan istikbal etmesi üzerine Ârifî Paşa me’yvs bir


çehre ile «Nişan Efendil Zaman, zamanı cünun» diyerek
doğruca hareme gitmiş olduğunu da ilâve eylemişdir.
Mabeynde mün’akid komisyonda bulunan Ferik Paşa­
nın Mabeyn feriki olan İngiliz Said Paşa olması mel­
huzdur [!]•»
Gene o sene, (3 Ramazan 1294), Paris sefirliğine
ta’yin edildi.
Paris sefiri iken harb vaz’iyyeti değişerek lıer ta-
rafda bozgunluk alâmeti baş göstermesi üzerine Babı-
âli sulh akdi için devletlere müracaate mecbur kaldı.
Fakat bir netice hâsıl olamadı.
Ali Fuad Bey; bu münasebetle Hariciye Nazırı
Server Paşa ile aralarında geçen muhabereden bahse­
derken diyor ki:
«Nezaretde halefi olan Server Paşa tarafından ken­
disine yazılan hususî bir mektubda « harbin ba’dezin de­
vam edebilmesini mücib sebeb kalmamış olduğunu is-
baten kaleme alınan telgrafnâmei umumînin devletlere
tebliğ olunduğu ve Avuturya Hariciye Nazırı Kont An-
drassy’nin re’yi hususîsi olmak üzere, bu babda constitu-
tion esası üzerine gidilmek iktiza ise, çünkü devimler
mukaddema bunu kâfi bulamadıklarından şimdi kendu
kendulerini tekzib etmiş olurlar, yolunda iradı müta-
lea eylemesi bâdii taaccüb olduğu» bildirilmesi üzerine
Ârifî Paşa Server Paşaya yazdığı cevabda «Paris mua­
hedesinin akid ve imzasını müteakib 15 Nisan 1856 ta­
rihinde İngiltere ve Fransa ve Avusturya devletleri bey­
ninde tâmamiyyeti Devleti Aliyeyi muhafaza, ve tem in
taahhüdiyle bir ahidnâmei mahsus tanzim ve imza olun­
duğu ve ilâ yevmina haza işbu mukavele ahkâmı m eriy-

[1] Servetifünun, numara 101-1575.


AHMED ÂRİFÎ PAŞA 387

yül’icra olmak lâzım, geldiği halde Kont Andrassy tara­


fından verilen cevabı na savab hakikaten isti’cab ve hay-
retdir. ladei sulh için saltanatı seniyyenin derecei ulâda
Paris muahedesini imza eden devletlere ve derecei sani­
yede yalnız İngiltere devletinin tavassutuna müracaat
eylemesi umumen takdir ve tahsin edilmişdir. Şıkkı sunî
dahi şıkkı. evvel gibi neticei maraziyeyi müntiç ola?n iz
ise' o halde Devleti Aliyenin doğrudan doğruya Rusya
devletine müracaatine kimsenin bir diyeceği kalmaz. Her­
halde devletçe bu mes’elede ittihaz olunan meslek asıl
tariki dürüst ve savab olduğunu tasdikde umum matbu­
at ve erbabı politikiye müttehidüllisandırlar» diye talebi
sulh yolunda vâki’ olan teşebbüsü istihsan eylemişdir.
Fakat teşebbüsatı vakıa bir neticei müfideyi müntiç ola-
mıyarak bilâhare gene doğrudan doğruya Rusya devleti­
ne müracaate mecburiyyet hâsıl olmuş, ve aradan geçen
zaman zarfında Rusya orduları ilerliyerek teJclvfat bir kut
daha ağırlaşmışdır [1].»
Safvet Paşanın sadâretden azlinde Paris sefirliğiyle
İstanbul’dan uzaklaşdırılmasma lüzum görülmesi üzevin?
sefii’likden infisali vuku’ buldu (1878 - 2 Muharrem 1296)
İstanbul’a döhdükden bira'z sonra yeniden teşkil o-
lucan Sicilîi Ahval komisyonu reisliğine ve Tu1-uslu
Hayreddin Paşanın isti’fası üzerine 29 Temmuz 1879 (9
Şa’ban 1296) da Başvekilliğe ta’yin olundu.
Hattı Hümayun sureti
«.Veziri meâlisemirim Ahmed Ârifî Paşa
«Hayreddin Paşanın bu kerre biVicab mesendi sadâ­
retden infisali ve mesnedi mezkûre ünvanının görünen
lüzumuna mebni Başvekâlete tahviliyle sizin mücerreb
olan istikamet ve sadakat ve dirayetiniz cihetiyle vekâleti

[1] Servetifiinun, numara 101-1575.


888 AHMED ÂRÎFÎ PAŞA

mezkûre uhdenize ve Hariciye Nezaretinin dahi vukuf ve


tecrübesine ve ehliyyetine mebni Paris sefiri Safvet Pa­
şaya tevcih ve ihalesi ve'Nafia Nazırı Sava Paşa uhdesine
Hariciye Müsteşarlığının tevcihiyle Safvet Paşanın bu
tarafa vusulüne kadar nezareti mezkûre vekâletinin mü~
şarünileyh Sava Paşaya tefvizi nezdimizde tensib d u n ­
muş ve tekrara hacet olmadığı üzere nuhbei efkâr ve rr.e-
kasidim Devleti Aliyemizin husuli saadet ve i’lâyi kadr
ü şanı kaziyyesi olduğundan müsteniden bitevfikatihi te-
alâ cümle hey’eti vükelâmız tarafından bu yolda sarfı me­
sai ve gayret olunması fnatlûbı şahanemiz bulunmuşdvr.
Cenabı Hak devletimize hüsni hizmet ve sadakat eden­
leri tevfikat ve te’yidatı samedaniyesine makrun buyura.
9 Şa’ ban 1296

Abdürrahman Şeref Efendi, iktidar mevkiine geti­


rildiğini yazarken, sadâret ünvanının başvekâlete tahvil
edilmiş elmasının sebebini de izah ediyor. Son vak’anüvis
diyor ki:
«Hayreddin Paşa dahi işe gelmedi. Çünkü kanunu e-
sasînin icrayı ahkâmını ve anın icabatından olan mec­
lisi meb’usanm içtimaim ve mes’uliyyeti vükelâ kaidesi-
,nin tatbikini ve bunlara müteferri> ba’zı hususları iste­
yip biribirini müteakib iki lâyiha takdim etmiş ve 7\a’-
ruzatı kabul olununcıya kadar bir hafta Babıâliye git­
memiş ve nihayet lâyihalarında ta’dad etdiği yirmi ka­
dar maddeden ba’zıları padişah tarafından ta’dil edildi­
ğinden isti’fası vuku ’ bulmuşdur. Paşanın lâyihaları do-
layısiyle Babıâliye gelmemesi halkça kil ü kali bâis ol­
makla gûya usuli meşrutiyyetden ayrılmadığını göster­
m ek için Sultan Abdülhamid Ârifî Paşayı Başvekil ün-
vaniyle re’si kâre getirmişe^. Başvekâlet üçüncü d efa
olarak ihya olunuyor idi. [I].»
[1] Tarih Mfisahabeleri, sahife 296.
AHMED ÂRİFl PAŞA

Üç ayı bile doldurmadan infisali vuku’ . buldu ( 3


Zilkaîde 1296).
Ali Fuad Bey; diyor ki:
«Sultan Abdülhamid’in maksadı aslisi o zaman hak­
kında pek ziyade emniyyet ve i’timad göstermekde ol­
duğu Said Paşayı makama getirmek olup Ârifî Paşayı
ta’yin etmesi bir el değişdirmek kabilinden ve hülle
nev’inden idi. Küçük bir bahane ile kendisini üç ay zar­
fında tebdil edişi de bunu te’yid eder. İhtimal ki bu te-
hallüf Hayreddin Paşanın mes’ulıyyeti vükelâ kanunu­
nun mevkii tatbika vaz’ı hakkındaki fikrine Said Paşa­
nın da iştiraki cihetiyle doğrudan doğruya anın yerine
ta’yini şâyânı istiğrab görülmek mütaleasına ve yahud bu
mes’eleden dolam hakkında muvakkaten bir iğbirar hu­
sulüne müsteniddir [I].»
Ârifî Paşanın sadâretden infisalinin zâhîrî sebebi
Abdü'hami/d’in Sakız’da menfi bulunan Mahmud Nedim
Paşanın afv ile Dahiliye Nazırlığına ta’yini yolunda gös­
terdiği arzuya karşı «umumun nefretini kazanmışdıo
diyerek muhalefet etmes:dir.
İbnülemin Mahmud Kemal Bey, Mahmud Nedim
Paşanın şairliği münasebetiyle yazdığı tercemei halin­
de şöyle diyor :
« İstanbul’a avdetine [ Mahmud Nedim Paşa] mü­
saade olunmasını mükerreren isti’a etdi. Celbi hakkında
Sultan Abdülhamid’in gösierdiği arzuya - Başvekâlet-
de bulunan - Ârifî Paşanın «nefreti âmmeyi kazanmış bir
adamdır» diye muhalefet etmek istedi, iğbirarı mucib
olduğu ve Başvekâletden infisaline yardım etdiği mer-
vidir [2].»

[1] Servetifünun, numara 102 1576.


[2] Servetifünun, numara 102-1576.
390 AHMED ÂRÎFÎ PAŞA

Kıymetli biyograf; Mfc'mud Nediım Paşanın sadra­


zamlığı dolayısiyle yazdığı eserde de her nedense habe­
rin kailini göstermek lüzumunu da hissedeıek şöyle de-
mekdedir :
« Celbi hakkında [Mahmud Nedim, Paşa] padişahın
gösterdiği ar'tzuya-o sırada Başvekâletde bulunan Arifî
Paşanın «nefreti âmmeyi kazanmış bir adamdır» diyerek
muhalefet etm ek istemesi, iğbirarı mucib olarak Başve-
kâletden infisaline yardım, etdiği - Arifî Paşanın oğlu
Mustafa Şekib Beyden işidildi [2].»
O zamanı idrâk etmiş ve hâdiselere yakından /ukuf
peyda eylemiş olmasından dolayı daha doğru olması lâ­
zım gelen Memduh Paşanın ifadesi ise aynen şöyledir :
«Sakız ceziresinde menfi bulunan Mahmud Nedim
Paşanın Dahiliye Nezaretine konulmak üzere İstanbul'a
getirileceğini Ârifî Paşa anlayınca isti’fa etdi [2].»
Ali Fuad Bey de, eski Dahiliye Nazırının mütalea-
sma iştirak etmekdedir :
«Sebebi infisali ise Sultan Abdülhamid Mahmud
Nedim Paşanın Dahiliye Nezaretine ta’yinini teklif et­
diği halde müşarünileyhin buna karşı vâki’ olan i’tiraz
ve ısrarı olmuşdur [3].»
Üstad îbnülemin Mahmud Kemal Bey, Mahmud
Nedim Paşanın celbi hakkındaki arzuya muhalefet et­
mesi Başvekâletden infisaline yardım etdiğini yazıuak
suretiyle bunun başlıca âmil ve müessir olmadığını söy­
lüyorsa da Ârifî Paşanın pek yeni olan hizmetinden ajr
rılmasmı icab etdirecsk ortada başka bir sebeb bul. ın-
madığı için vazifesi icabı odarak bu işleri bildiğinde şüb-
he olmıyan Memduh Paşanın mütaleasını kabul etmek
tl] Son Asır Türk Şairleri, cüz’ 7, sahife 1180.
[2] Osmanlı Devrinde Son Sadrâzamlar, cüz’ 2, sahife 300.
[3] Asvatı Südur, sahife 38. -
AHMED ÂRİFÎ PAŞA 391

daha doğru olur. Esasen Başvekâletin tebeddülü üzeri­


ne Mhmud Nedim Paşann afv edilmekle beraber Dahili­
ye Nezaretine getirilmesi doğruluğuna şübhe bırakmıya-
cak bir kîyfiyyetdir. Bununla beraber Abdülhamid’in
Hayreddin Paşanın yerine Said Paşayı iş başına getir­
mek istediğini ve Ârifî Paşayı k’sa bir müddet sonra de-
ğişdirmesi de bunu te’yid eylediğini söyliyen Ali Fuad
Beyin mütaleası da, kendisine halef olarak Said Paşanın
getirilmiş olması dolay isiyle, yabana atılamaz.
Ârifî Paşa Başvekâletden ayrılmakla beraber açık­
da bırakılmayıp ve selefleri gibi payitahtdan da uzaklaş-
dınlmayıp Şûrayı Devlet reisliğine getirilmiş ve bu te­
beddül esnasnda Dahiliye Nezaretine ta’yin edilen Mah-
mud Nedim Paşa ile ayni kabinede yan yana oturnmş-
dur.
1880 (Şevval 1297) de infisal eyledi. Gene o sene,
ikinci def’a, Paris safiri oldu (Muharrem; 1298).
1882 (21 Muharrem 1300) de, üçüncü def’a, Harici­
ye Nazırlığına ta’yin edilmiş ve 1884 (19 Cümad-el-ahıre
1301) de infisal eylemişdir.
Azline, Osmanlılık al syhdarlığiyle tanınan Fi ansız
muharrirlerinden (Gabriel Charme) ın (Debats) gazete­
sinde yazdığı şiddetli yazıya reddiye kalema aldırmak
istemesi ve o gazete sahibinin bun.u menfaati için âlet
makamında kullanarak başka şekle ifrağ ile ihbar eyle­
mesi sebeb olmuşdur.
Ali Fuad Bey, bu münasebetle şu izahatı veriyor :
«Fransız muharririninden olup Devleti Aliye aleyh-
darlığiyle ma’ruf bulunan «Gabriel Charme», Sultan Ab-
dülhamid tarafından «Pan Islârmizm» politikası ta’kib
edilmekde olduğundan bahis olarak Avrupanm celbi
■nazarı dikkat ve intibahım mütezammm Debats gazetesiy­
le gayet aleyhdarane bir makale neşretmesiyle, Ârifî Pa-
392 AHMED ÂRİFl PAŞA

şa İstanbul’ da münteşir arabca bir gazete ile buna red­


diye yazdırmak isteyip gazetenin sahibi imtiyazı ise bu­
nu vesiylei cerri menfaat ittihaz ile şekli âhare ifrağ ve
o yolda arz ve ihbar etmesi üzerine Sultan Hamid Ârifî
Paşayı saraya velb ile isticvab etdirmekle beraber «Debats
gazetesi benim düşmanım olduğunu bildiği halde bu mu­
ameleyi ne maksadla ihtiyar etdi yoksa, bir taraf dan
teşvik mi görüyor» diye kendisine münfailâne haber
göndermesinden müşarünileyh münkesir olarak, ve her
ne mütaleaya mebni ise müdafaa sadedinde bulunmıya-
rak, «muamelei vakıa mezkûr gazetenin neşriyatı mu-
zırresinin reddi maksadından ve kemali safvetinden mün-
bais gayri ihtiyarî bir sehivden ibaret olduğu ve afvu safhı
şahaneye dehalet eylediği» yolunda mukabele ile kaba­
hati üzerine aliuasına mebni nezaretden azlolunmuşdur.
Maamafih işin hakkiyle tevazzuhu gazetecinin o yoldaki
ma’ruzatmın şekil ve mahiyetinin bilinmesine mütevak­
kıf bulunmuşdur [1].»
1885 (7 Zilhicce 1302) da Şûrayı Devlet reisliğine ta*-
yin ve 1892 (7 Zilhicce 1309) da azledilmişdir.
Ali Fuad Bey diyor ki:
«Ârifî Paşa, Rumelii Şarkînin Bulgaristan’la i’lân*
ittihndJvle Said Paşa kabinesinin sükutuna kadar hali
ma’zuliyetde kalıp Kâmil Paşanın sadârete nasbin di,
üçüncü d.efa olarak Şûrayı Devlet riyasetine ta’ yin edil­
miş ve bilâhare hey’etle birlikde infisal eylemişdir. Hiyni
infisalinde rüfekasiyle beraber bir muamelei gayri lâyı-
kaya ma’ruz rkalmışdtr. Sadâret tebeddülünde vükelâdan
infisal edenlere ma’ lûmat i’tası mu’tad iken Said Paşanın
dördüncü sadâretinden infisalinde ve halefi olan Kâmil
Paşanın da bilâhare azlinde, ekser vükelâ tebeddüle uğ­
radıkları halde kendilerine ihbarı, keyfiyyet edilmiyerek
[1] Servetifünun, numara 102-1576.
AHMED ÂRÎFl PAŞA

arz odasında hattı hümayun okunurken infisallerine ıttıla'


hâsıl eylemişler ve birer temenna ederek çekilmeğe mec­
bur olmuşlardır.

« Hey’et meyanında Ârifî Paşanın tebeddülü ise Kâ­


mil Paşanın Sultan Abdülhamid’ e takdim etmek üzere
kaleme almış olduğu bir lâyihadan evvelce kendisine
bahis ve hiyni takdiminde müşarünileyh tarafından dahi
mazharı tasvib olduğunu arz etmiş olmasından ve mii-
teneffizanı vükelâdan biri canibinden kendisinin sad­
râzamla müttehidülefkâr büluenduğu ihbar edilmesinden
münbais imiş [1].»

Seneler geçdikden sontfa - tekrar sadârete getiril­


mek üzere - bir gün Yıldıza çağırılmış, lâkin saraya has­
ta gelip huzura kabulünde vücudçe zayıf ve pek takatsiz
görülırresi üzerine çağınlışın semeresiz kalmaması için
Meclisi vükelâya me’mur edilmişdir (1895 - Cümad-el-
ulâ 1313).

Ali Fuad Bey, bu münasebetle şunları yazıyor :

« Müşarünileyh, Cevad Paşa zamanında ve Said re


Kâmil Paşaların tekerrür eden müddeti cüz’iyyei sadâ­
retlerinde beş seneye yakın ma’zül kalarak madamülha••
yat sıhhati hakkmdaki ihtimamına ve bahusus soğukdan
ve rüzgârdan daima ihtirazına rağmen verem illetine
dücar olmuş idi. Ermeni vekayii esnasında Kâmil Paşa­
nın ikinci sadâretinden infisalinde Sultan Abdülhamid
tarafından Mabeyne da’vet olunması üzerine ârizai vü-
cudiyesinden bahisle mükerreren arzı ma’zeret etdiği
halde üçüncü defa olarak gönderilen vasıtanın «efendi­
miz bugün hizmetinize mühtacdıryi ta’biri mülcisiyle vu­
ku’ bulan ısrarına binaen hasta hasta azimete mecbur

[1] Servetifünun, numara 102-1576.


394 AHMED ÂRİFÎ PAŞA

ve Halil Rifat Paşanın tahtı riyasetinde teşekkül eden


kabinede meclisi vükelâya me’mur olmuşdur [1J.»
Gene Ali Fuad Bey, sadâret teklifinin aslı olmadı­
ğım yazıyor ve şu mütleayı yürütüyor:
«Müşarünileyhin saraya da’veti gûya sadâret tevcihi
maksadiyle vâki’ olmuş ve möhri hümayun, da yedine
tevdi’ kılınmış iken meydanda olan hali marazından ba­
hisle vuku’ bulan i’tizarı üzerine meclisi vükelâya me’­
mur edildiği o sırada rivayet olunmuşsa da Rifat Paşa­
nın sadâreti evvelden musammem olmasına ve müşarün­
ileyh Ârifî Paşanın mahdumu Mustafa Şekib Bey de pe­
derine bu suretle sadâret teklifine dair hiç ma’lûmatı ol­
madığını beyan eylemesine nazaran bu rivayet şayaıu ilti­
fat görülmemekdedir [2].»

Memduh Paşa ise diyor ki:


«Seneler geçdikden sonra bir gün Yıldız sarayına da*-
vetle kendisine sadâret teklif olunmuşdu. Lâkin oraya
hasta bir halde geldi. Huzura kabul ile vücudçe zayıf ve
pek bi takat olduğu görüldüğünden da’veti vâkıa seme
resiz kalmamak için Mecâlisi Âliyeye me’mur ve iltifat
ve atiyye ile mesrur buyurulmuşdur [3].»

Hastalığını ileri sürerek da’veti iki def’a red otdik-


den sonra «efendimiz bugün hizmetinize muhtaçdır» yo­
lunda ve emir mahiyy etindeki haber üzerine kalkıp sa­
raya gitdiğine ba kılarsa eski Dahiliye Nazırının kaydet*
diğı teklif vâki’ olmamış olsa bile Abdülhamid’in böyle
bir tasavvuru bulunduğuna ve kendisini biikin b'r hal­
de görünce vazgeçmiş olduğuna hükmetmek daha doğru
görünür.
[1] Servetifünun, numara 103-1577.
[2] Servetifünun, numara 102-1576.
[3] Asvatı Südur, sahife 38.
AHMED ÂRlFÎ PAŞA 395

Hastalığının ağırlığından dolayı, aradan bir ay ge­


çer geçmez, bir def’a bile Babâliye gelemeden irtihali
vuku’ buldu (18 Cümad-el-ahire 1313-6 Kânunuevvel
1895).
Eyüb’de Bostan iskelesinde babasının yanına gö-
mülmüşdür.

Mezar taşının kitabesi :

Hüvelbâki

Vükelâyı saltanatı seniyyeden meclisi mahsusi vüke­


lâya me’mur iken irhali darı beka eden sadrı esbak
merhum ve mağfur cennetniekân Ahmed Ârifî Paşa ibni
Ahmed Şekib Paşanın ruhiyçün rizaen liliâhi tealâ el-
fatiha.
Fi 18 Cümad-el-ahire 1313
Yevm Perşembe

O zaman çıkan (Sabah) gazetesi tercemei halini kı­


saca yazdıkdan sonra diyor ki:
«Müşarünileyh şimdiye kadar bulunduğu hizmetle­
rin cümlesinde kemali istikamet ve iffetle hizmet etmiş
ve ahlâkı memduhası dahi cümlenin müsellemi bulun-
muş olduğundan ebedî zıyaı azîm teessürü mucib-
dir [1].»
Gene o gazetenin ertesi günkü nüshasında:
« Na’şının Cağaloğlu’ndaki konağından ihti'falâtı
lâyika ve faika ile kaldırılarak Ayasofya cami’inde na­
mazı kılındıkdan sonra dervişler tehlil han olduğu ve
devlet ricalindeıi pek çok zevatla akriba ve taallûkatı
bir mikdar polis ve jandarma ile belediye çavuşları ve
hademe hazır bulunduğu halde Eyüb’e getürülerek haz­
reti Halid civarına, gömüldüğü» yazılıdır.
[1] 19 Cümad-el-ahire 1313, numara 2278.
396 AHMED ÂRİFÎ PAŞA

Tercemei halini yazan Süreyya Bey, «arabî, farisî


ve fransızcaya ve hukuki millel ve tarih ve inşa vs ki­
tabete âş:na ve hüsni tat sahibi, afif, nedim, müştekim,
hslim ve umun siyasiyeye vâkıf bir zatı edib ve afif
idi» diyor [1].
«Kamusül’a’lam» da «müştekim, edib, halim ve ha­
lûk bir zat idi» diye yazılıdır [2]
Doğum tarihi yanlışlıkla (1819) olarak yazılı bulu­
nan «Meşhur Adamlar» da «iyi siyasî nota yazarmış»
deniliyor [3].»
«Vesaiki tarihiye ve siyasiye» adlı eserde Reşid Pa­
şadan srnra «Bab’âli mektebi irfanı... Hüdayı nabit ka-
nunununa dsha büyük bir vüs’at ve şümul ile mahkûm
kalm-ş» olduğu kaydedildikden sonra «refakatinde bu­
lunanlar için bir üstadı kâmil olan matbuatı ecnebiye
müdiri Nişan Safer Efendiye atfen deniliyor ki:
«Bizde Ali Paşa merhumdan sonra iki yarım Hari­
ciye Nztrı gelmişdir. Bunlardan biri Safvet Paşa, diğeri
de Ârifî Paşa merhum idi [4].»
Kendisiyle yakından tanışmış olan Dahiliye Nazın
Memduh Paşa da hakkında şunları yazmışdıı:
«İstikametle ma’ruf ve ehliyyetle mevsuf halim ve
selim bir zat idi. Meyanede hukuk ve vüsuk kadim ol­
duğundan ekser vakit görüşülür idi [5].»
Kend:sini yakından tanımış olan Ali Fuad Bey, «Mec­
lisi Valâ reisliğinde vefat eden Şekib Paşanın büyük oğlu»
olduğunu «arabî, farisî ve fransızca taallürüne sarfı ik­
dam ve pederi maiyyetinde ser kitabetle Viyana’ya azı­
nı Sicilli Osmanî, cild 3, sahife 280.
r21 Cild 4, sahife ?042.
[3] Cild 1, sahife 70.
[41 Beşinci kitab. sahife 55.
[51 Asvatı Südur, sahife 38.
AHMED ÂRİFl PAŞA 34 7

metinde ulûmı siyasiye ve iktisadiye ve tarihi siyasî


tahsiline bezli ihtimam edip zamanının ma’lûmatlı rica*
linden ma’dud» bulunduğunu da ilâve etdikdem, sonra
diyor ki:
« Fransızca'yı hüsni tefhim ve tekellüm ve tahrire
kadir ve bahusus usuli tercemede cidden mâhir idi.
Doğrudan doğruya muamelâtı tahririye.de müstahdem
olmadığı cihetle türkçe kitabetde pederi derecesinde
rüsuh ve mümareseyi haiz değilse de lisana vâkıf ve
kudreti kalemiyeyi haiz idi. Bilhtıssa umun siyasiyeye
dair âsarı kalemiyesi güzeldir. Mühim telgraf ve nota­
lar ekseriyyetle Âli Paşa tarafından franszzça kaleme
alınıp müşarünileyhe terceme etdirilirdi. O kabilden o-
larak Ârifî Paşanın hattı destiyle müsvedde halinde A -
vusturya Hariciye Nazm Kont Bayst’e athrir ve Ârifî
Paşa tarafından terceme edildiği revişi hal u kaiden
istidlâl kılman, mühim bir mektub müşarünileyhin ter­
cemede ve türkçede olan derecei iktidarına numune ol­
mak üzere zire dere olundu. Ârifî Paşa hüsni hat ile de
haizi iştihar olup yazısının güzelliğiyle meşhur olan pe­
derinden temeşşuk etmiş olduğu halde ana tefevvuk ey-
lemişdir denilebilir.
« Tesadüfatı garibeden olarak müşarünileyh Beylik-
çilik, Viyana sefareti, Hariciye Nezareti, ve Meclisi Va-
lâdan maklub Şûrayı Devlet riyaseti hizmetlerinde pe­
derinin ahlâfmdan olmuşdur.
«Ârifî Paşa, öyle cerbezei zâtiye ve lisaniyeyi haiz
ve nehafeti vücudiyesi faaliyyet ve cevvaliyete müsaid de­
ğil ise de Avrupa ahvaline vâkıf, umun siyasiyede fikri
selime malik, iffet ve istikametle ma’ruf bir recüli hükü­
m et olup devletçe re’yinden isifade edilirdi. Mesleken
muhafazakâr ve efkâr u mütaleatmda sebatkâr olup za­
mana göre her fikre uyanlardan değildi. Hattâ Said Pa-
39Ö AHMED ÂRİFÎ PAŞA

§a sadâretinde icra kılınan teşebbüsatı ıslahiye sırasın­


da a’şarın emaneten idaresi usul ittihaz kılınmışken va­
ridatça tenakusu müstelzim olmasından dolayı Kâmil
Paşanın bidayeti sadâretinde sabık Maliye Nazırlariyle
umun mâliyede mütehassıs zevatdan mürekkeb olarak
Dahiliye Nazırı Münir Paşanın tahtı riyasetinde müte­
şekkil komisyonca ba’zı şerait tahtında iltizam usulünün
iadesine karar verilmesi üzerine keyfiyyetin Meclisi Vü­
kelâda müzakeresi esnasında Ârifî Paşa «iltizam usulü*
nün mazarratı tanzimatı hayriyenin ilânından beri mii-
teaddid hattı hümayunlar ve fermam âliler ile ilân o-
lunmu-ş ve r e f u ilgası devletçe resmen taahhüd edilmiş
iken bu usulün tekrar iadesine tarafdar olamam» diye
ekalliyyetde kalmış dır.
« Ârifî Paşa tab’an müeddeb ve nazik, nezaketi de­
recesinde haysiyyeti zâtiyesine ve âdabı tesm iyeye ria­
yeti galib idi. Evza’ u harekâtında daima Âli Paşanın
mesleğine temessük etmek isterdi. Bir gün zamanı rica­
linden bahsetdiği sırada «Biz Âli Paşalar, Reşid Paşa­
lar gibi adamlar gördük. Artık bunlara da ehemmiyyet
veremeyiz ya!» sözü lisanından bizzat mesmuum olmuş-
dur.
« Müşarünileyhin bezmi ülfeti dahi kibarâne ve va-
kurâne idi. Haddi ^âtında asabiyyülmizaç ve seri’ütte-
essür olmakla beraber hiçbir vakit hiddet ve şiddet iz­
har etmeyip canı sıkılınca yalnız küserdi. tdarei beyti-
yesince pederi gibi kendisi de müzayikadan kurtulmayıp
dıykı maişet içinde imrarı hayat ederdi [1].»
Ali Fuad Beyin bahsetdiği ve Ârifî Paşanın yazış
tarzı ile beraber o zamanki hükümetin siyasetini ve de\r-
let adamlarının anlayış tarzım belirtmek itibariyle cid­
den ehemmiyeti olan mektub:

[1] Servetifünım, numara 103-1577.


AHMED ÂKlFÎ PAŞA 399

«.Âli Paşa tarafından Avusturya Başvekili Kont


Bayst’e yazılmış olması melhuz bulunan ve Ârifî Paşa
tarafından türkçeye terceme edilmiş olan mektub su­
retidir:
«Eseri hâmeniz olan bir kıt’a nâmeniz bugünlerde
mütalea giizarı âcizanem oldu. Bunda Türkistan'dan ve
politikasında gördüğünüz hati’atdan ve âcizlerinden
bahsediyorsunuz. İşbu mektubun hakkımda hâvi oldu*
ğu ta’birat sahihan ve hakikaten âcizlerine mucibi mii-
bahat olmamak kabil değildir. Binaenaleyh bahsi ahere
girmezden evvel benim dahi, rüfekayı âcizi ile beraber
zâtınız hakkında olan efkârımızı birkaç kelime ile irad
etmekliğime müsaade edersiniz me’mulündeyim. Dere­
cei kadir ve haysiyyeti hâmil bulunduğu rütbe ve nişan
veyahud haiz olduğu mansıb ve ünvanla tagayyür eder
zevatdan olmadığınızı ve size her hal ve mahalde dest-
mayei kadir ve i’tibar olan dirayeti faika ve nadirenizi
ve gerek memleketinizde ve gerek bütün Avrupada ma-
nendi mesel elsinede câri olan haysiyyet ve istihalinici
pek â’lâ bilür ve zâtınızda oian cevheri rüşd ve isti’dadı
teslim ederiz. V e bizi başka fikir ve zaımda zan ve tah­
min etmek tahmik demek olacağından o derece belâhetle
müttasif olmadığımız gibi şurasına dahi tahsili cezm ve
yakın etmenizi ma’al ibram rica eyleriz ki nazarınızda
olan nekayisimizle beraber inkılâbı hal ve zaman ile
zail olmâz bir dostluğun kadrini bilmek ve i’zaz etmek
kabiliyyetinden de kat’iyyen mahrum değiliz. Binaenaleyh
terkimi cevabda zuhura gelen teenni ve teehhür maz­
butum olan afvı hatapuşilerine derkâr olan emniyyeti
kâmilemden neş’ et etmiş bir keyfiyyet idi. Ma’ lûmı dos-
taneleridir ki bayağı yalnız başıma hâmil olduğum bârı
azîmi meşagil ve büyük büyük endişeler her an ve saa­
timi işgal ve huzdrı fikrimi selb ü ifna etmekdedir. Da­
ima sizinle işlerimize dair müraselenin ve ârayı şaibe
400 AHMED ÂRİFÎ PAŞA

ve hakimanenize milraacatin lüzumunu hissetmelide ol­


duğum halde buna ademi muvaffakiy yetim Hûda biliir
mucibi esefi derun olmakdadır. Hati’atı politilciyemize
gelince, bizden bu gibi halatın süduri müsteb’ad olma­
dığını ve ba’dema dahi olmıyacağını i’tirafda tsreddüd
etmem. Bununla beraber zâtı dostaneleri gibi mahkemei
vicdaniyesi alâyişi garetz ve ivazdan pâk ve sâf olan bir
zâtı nisfet simate hafî değildir ki bir zaman Ingilizlulük
ve İngiltere politikasına alel’amya ittiba’ ile itham olunu­
yorduk. Şimdi dahi Fransa politikasına tamamiyle ta’n
olunuyor. Bu babda müttehaz ve meslukümüz olan hattı
hareketimizi lâyıkiyle tefhim için ba’zı mertebe tefsilâta
ihtiyaç görünüyor. Memleketimizzin politikası bir müd-
detden beru külliyyen tagayyür etdi. Îngilterenin hey’eti
lâhikai vükelâsı mesleki kadîmlerini tebdil ederek şim­
diye değin Avrupa politikasında İngiltere devletine mah­
sus olan tenfiz politika usulünü imparator Napoleon’a
terk eylediler. Lord Palmerston’un terki dağdağai dünya
eylediği zamandan beru Îngilterenin hıttai şarkiye poli­
tikası Fransa’ya intikal ederek Eflâk ve Buğdan emare-
teyni maslahatında ve daha sair mesailde müttefiki câri­
nizin terviç etmekde olduğunuz re’yini kabul ile sizin
marazinize muvafık hareket etmiş oluyoruz zannında bu­
lunduk. Çünkü elfadl-ü-lilmütekaddim kaidesi her şeyde
câri olduğu gibi politikada dahi mer’î olmak ve bir işde
re’yi nafiz ne tarafdan zuhur eder ise o tarafa meylolun-
mak lâzım geleceği kazayayı bedihiyyedendir. Bir dil­
den dolayı mağduru itham etmek kangi hakkaniyyete sı­
ğar. Marquis de M otye’nin buradan infisalinde meşamı â-
mâlimize saçmış olduğu gülbuyi ahd ve misak fevka maye-
tesavver olduğu cihetle zail olmamak kabil olmıyacağı
evvelden ma’lûm idi. Efradda olduğu gibi düvel ve mi-
lelce dahi ba’zı kerre her şey ber vefkı meram encam bu­
lur. Ve ba’zı kerre dahi isabeti en müsellem olan tedabir
AHMED ÂRİFÎ PAŞA 401

ile emir ber akis olur. Mezhebi cebriden değilsem de ah­


kâmı zamaniyerıin bu merkezde câri olduğunu aynelya-
kiıı görüyorum. İngiltere’nin bizi bir sureti miıeşsirede
sahabet eylediği vakitlerde ne usüli idaremiz şimdikin­
den üstüvar ve ne de tebeai hıristiyaniyemiz bundan zi~
yade bahtiyar idi. Amma bütün âlem ve efkârı beşeriyye
sülemi terakkide pek çok derecat katı’ eidi, halbuki siz
gerude kaldınız, denilecek olur ise Rusya devletinin biz­
den ‘ziyade ilerlemediği ve idarei dâhiliyesinde bizim­
kinden ziyade eseri istikamet görülmediği halde Lehis­
tan’ı tigi gadri ile dağdar ve sükkâmnm kavmiy yetini
tarümar etdiğini gösteririm. Buna da Rusya’nın bir mil­
yon askeri vardır ve diyaneti İsevîlikdir denileceğini da-
hi biliyorum. Fakat olhalde vah yazık ki asrımızda id­
dia olunduğu gibi kemalâtı insaniyyenin terakkisi de­
dikleri sözlerin hig hükmü yoğimiş, ve kemakân mer'î
ve câri olan kuvvei müfterise ve taassubati diniye imiş
derim,. Acaba Rusya devleti Rum tebeamızm bir aşkı ha­
kikî ile meftun ve mecburî mi zannolunuyor ? Eğer A v ­
rupa bıı iHikadda ise sad hayfl Ve bu zu’m ve zehabdıi
kalur ise Rusyanın yapamadığı şeyi kendusi yapacağı
ya’ni mücerred Rusya’nın garezi mahsusunu icra için
bizi Avrupa eliyle harab etdireceği bi reybdir.
«Bize olan serzenişlerin biri de umun nafia ve i’ti-
ban malimizi te’mine medar olur tedabirde kusurumuza
dair oluyor. Gazeteler ve belki ba’ zı kabineler bile îm*
gün yarın ateş feşan olacak bir volkan üzerinde bulun­
duğumuzu ve ahalimizin r e fi rayetı isyan ederek intiha­
yı hükümeti islâmiye hailesinin tekarrübü âleme inandı-
nbnağa lâyenkati’ çalışdıklan görüldükçe sermayedar
randa nasıl i’timad görülür ve hâzinenin i’tiban nasıl
iade olunur. Şu rivayatm nesd tezgâhı urcufe ve durug
olduğunu, ve hıristiyanlanmtz hallerinde bırakıldıkça
isyan eimek hayalhanei hatırlanna bile gelmiyeceğini,
26
402 AHMED ÂRİFÎ PAŞA

ve Rusya ve Elenöz casuslarının bunca iğjalât ve ijsadat-


ları karşumnda Memaliki Şahanenin her tarafında ke-
mali aramış ve sükûna yek lâhza halel gelmediğini, bi­
çare Giridlular cezireyi başdan başa harabezare döndü­
ren ve sükkânını hufrei fakre ilka eden eşkiyayı Yuna-
niye ve gönüllülerini lâ’n ve nefret ile yâd eylediklerini,
her çend enzarı âıeme jSliyyat ile gösteriyor isek de ge­
ne isga olunmuyor. Baron Bronofun ma’hud hastadan
artık ümidi necat kalmadığından bahsine Lord Palmers-
ton’un cevab olarak irad eylediği fıkrai ma’ lûme elbette
hat r nişanı asüâneleri olmak gerekdir. Bir gün Lord’i
müşarünileyh «Brihn Strit» de gezermiş, bir yankesici
arka cebinden mendilini çarpmağa çalışır ve o esnada,
tutulur. Herif ma’razi i’tizarda mendilin düşmek üzere
olduğunu gördüğünden yerine koymak istediğini irad
eder.. Müşarünileyh herifin bu özrüne, kendusi desti
tamamı diraz etmedikçe mendilin bir şey olmak ihtimali
olmıyacağı cevabı zarifanesini verdiği gibi biz dahi hak­
kımızda sui tefe’ül daima pişe ve endişesi olanlar dokun­
mazlar ise hastanın hiçbir vakitde ölmiyeceğini ityan
edebiliriz [1].»
Gene Ali Fuad Bey, Paşanın tercemedeki iktidarın­
dan bahsederken Terceme odasının kuruluşiyle siyasî
muhaberelerin cerayan tarzından bahsetmekde ve şun~
lan yazmakdadır:
«.Avrupa ile münasebaty siyasiyemâR tekessür edîn-
ciye kadar islâmdan lisanı ecnebiye heves edenler olma­
dığından Divanı Hümayun tercemanlığmda Rumlardan
Fenerli beyler istihdam olunurdu. Rum fıtratinin zuhu­
runda müslüman terceman istihdamına ihtiyaç hâsıl ola­
rak ilk d efa olmak üzere Ahmed Vefik Paşanın büyük
pederi Mühendishane hocalarından mühtedi Yahya Na­
il ] Servetifünun, numara 103-1577.
AHMED ARİFİ PAŞA

ci Efendi Divanı Hümayun tercemanı ta’yin ve ketebei


aklâmdan heveskâr olanlara lisanı ecnebi ta’ limi vazife­
siyle de tavzif olundu. Mumaileyhi ist/ihlâf edenlerden
Esrar Efendi tercemanlikda şöhret kazanıp hattâ meş­
hur A kif Paşa bilâhare Âli Efendinin (Paşa) terceman­
lığa ta’yinine dair olan arz tezkiresinde «Âli Efendi ga­
yet edib ve terbiyeli ve fransızca tekellüm ve tercemesi
dahi rabıtalı olduğu görülüp bilinerek iki üç seneye ka­
dar bil’istihdam müteveffa Esrar Efendi derecesinde bir
memduh terceman olması me’mul bulunduğu ta’ biriyle
Esrar Efendi hakkında siiayişkârane idarei lisan eylemiş-
dir.

«Âli Efendi zamanında devletlerle mij.nasebat teza -


yiid ederek sefaretlerden verilen resmî notaların lisanı-
m*ıza tercemesiyle fransızca ta’biratı siyasiyenin türkçe
mukabillerinin taharrisine ihtiyaç messetmiş ve  li E-
fendi tarafından o yolda bir hayli ıstılahat vaz’ edilmiş
olduğu gibi bilâhare hizmeti fnezkûreye 1274 tarihinde.
Şekib Paşa zade Ârifî Bey ta’yin kılınarak ve on dört
sene müddeti me’muriyyeti imtidad ederek ıstilahatı si­
yasiye anın zamanında tekarrür çylemişdir. Bu cihetle
Ârifî B ey lisanımızda ıstilahatı siyasiyenin vâzn maka­
mında addedilmeğe sezâ bulunmuşdur. Müşarünileyhin
ahlâfı içinde hem türkçe ve hem fransızcayı ayni kuv-
vetde bilenler merocud olmadığından BâbtMi Terceme
odasınca iadei meşrutiyete kadar ekseriyyetle anın vaz’
etdiği ıstılahat ile idare edilmişdir. Ârifî Beyin terceme-
leri terceme kokusundan âri olup yalnız o vaktin şivesine
göre biraz ıstilahperdazânedir. Zaman ile lisan tebeddül
etdiği gibi lisanı terceme de sadeleşmiş ise de Ârifî Beyin
mevzuatı mahfuz kalmışdır.

«Şevki kelâm ile, Terceme odasının teessüsünden


ve muhaberatı siyasiyenni sureti cereyanından da mü'
404 AHMED ARİFİ PAŞA

cemelen bahsetmek icab eyledi. Esrar Efendinin ter~


cemanlığı zamanında maiyyetinde iki mütercimle idarei
maslahat olunmakda iken ber minvali muharrer Avrupa
ile münasebatı siyasiyenin tevessüünden dolayı 1248
tarihinde Terceme odası bir kalemi mahsus şekline ifrağ
ve usuli idaresine dair ayrıca bir nizâmnâme de tanzim
kılınmış, ve divan kalemi hulefasmdan Nedim ve Ali ve
Sefvet Efendiler ilâveten mezkûr odaya alınmişdır. 1253
tarihinde Âli Efendi Divanı Hümayun tercemanlığına,
Safvet Efendi mütercimi evvelliğe nasb olunup o tarih.de
İzzet Molla zade Fuad Efendi dahi tebdili tarik ve mes­
lek ile odaya me’mur edilmişdir.
«Evvelleri süferayı ecnebiye ile, ve memaliki ncne-
biyede ihdas olunan sefaretler ile, Babıâli beynindeki
muhaberat reisülküttablann nezaretiyle ve Âmedî oda­
sı ma’rifetiyle makamı sadâretden türkçe olarak icra o-
lunurdu. Süfera maiyyetlerine ta’yin kılman ser kâtib-
leri de me’muriyyeti asliyeleri vhdelerinde kalmak ü-
zere mezkûr oda hulefası meyanmdan tefrik edilirdi, ri­
yaseti küttab vazifesi Hariciye Nezaretine inkılâb ctdik-
den sonra Avrupa devletlerinde cari olan usul üzere
mesalihi hâriciyeye âid muharrerat, Hariciye Nezareti
ma’rifetiyle yazılmağa başladıysa da nezaretin teşkilâtı
henüz icra kılınmadtğmdan muhaberat gene Âmedî o-
das ma’rtfetiyle cereyan eylerdi. 1253 tarihinde Reşid
Paşa ilk defa olarak makamı nezarete gelince, intizamı
muamelâtı te’min maksadiyle me’murini hariciye ve dâ­
hiliyenin tefrikine ibtidar edilip Âmedî odası ma’ruzatı
hariciye ve dahiye odası namiyle ikiye tefrik, ve âmed-
cilik makamına kaim olmak üzere re’si idarelerine ma’ -
ruzatı hariciye kâtibi, ve ma’ruzatı dahiliye kâtibi na­
miyle birer me’mur ta’yin kılındığı gibi sadâret mektur
bi kalemi ve mektubçuluğu da ikiye ayrılarak umun
hariciye ve dahiliye için başka başka kalemler teşkil,
AHMED ÂIÜFI PAŞA 405

ve ayrı ayrı mektubçular nasb olundu. Sultan AbdüU


mecid’in bidayeti cülusunda başvekâlet ilga ile sadâret
unvanı iade edilince eski teşkilât da iade kılındı. Fakat
tahriratı hariciye kalemi, deavii hariciyecin rü’ yeti va­
zifesiyle muvazzaf olan hariciye, kâtibinin maiyyetinde
olmak üere, ibka edildi. Bilâhare hariciye kâtibi yalnız
deavi umuriyle meşgul olmak üzere umun tahririye için
tahriratı hariciye müdıri mimiyle ayrıca bir me’muriy-
yet , ihdas ve 1268 tarihinde ünvanı hariciye mektııbçu-
luğuna tahvil olundu. Maiyyetindeki kaleme de mektu­
bu hariciye kalemi namı verildi ki umun hâriciyeye âid
mu hal~erat bu kalem ma’rifetiyle icra kılınır idi. Ancak
mesaili mühimmei siyasiyeye dair müharrerat bizzat
H aricye Nazırları veya müsteşarları tarafından kaleme
alınırdı. Bunlar türkçe olarak yazılır ise de ecnebi se­
faretlerinden Babıâliye verilen notalar Fransız lisaniyle
tahrir olunduğu gibi Babıâlice de mesalihi câriyeye dair
sefaretlere fransızca müzekkereler i’tası mu’taJd olmuş
olduğundan anldr da Terceme odasınca ter ceme ve tah­
rir edilirdi. Bilâhare gerek ecnebi sefaretleriyle ve ge­
rek memaliki ecnebiyede bulunan süferayı Devleti Ali­
y e ile Babıâli beynindeki muhaberatın kâmilen Fransız
lisanı üzere icrası usul ittihaz kılınarak ve fransızca mu­
habereye mahsus olmak üzere müstakillen bit tahriratt
e "nebiye müdirhıeti. ve kalemi teşkil edilerek ilk d efa
olmak üzere müdirliğine Londra sefiri iken vefat eden
Rilstem Paşa ta’yin olundu. Bu suretle Terceme odası-
7m va-.ifeai fransızca muhaberatın tercemesine inhisar
etdi. Hıristiyan me’murlann Fransız lisanına v u k u f arı
z :yade olmasiyle tahriratı ecnebiye kalemi anların eline
geçdi. Binnetice Terceme odası hulefası fransızca evrak
tesvid ve tahririnden vâreste kaldiklanndan ve tahrirat•
ecnebiye kalemi müstahdimini de türkçe muhaberat ile
meşgul olmadıklarından bir kalemden yetişenlerin fran-
406 AHMED ARİFÎ PAŞA

sızcaya. diğer kalemden yetişe’nlerin de türkçeye vukuf­


ları mahdud kalarak art'k me’murini hariciye içinde iki
lisana hakkiyle vâkıf adam yetişmedi. î’lânı meşrutiyete
Teadar hal bu minval üzere devam etdi [1].»
Michaııd’rn «Histoire des Croisades» ini Âli Paşanın
oğlu Ali Fuad Bey ve Edhem Pertev Paşa ile birlikde
tercemeye başlamış ve «Emrül’acib fi tarihi ehlilsalib>
adı ile' bir kısmım neşredilmişdir. Âli Paşanın terce-
ımei halini de yazmağa başlamış ise de tamamlaınDamış ve
meşretmemişdir.
Tabiatlarımın ayrılıklarından dolayı, Said Pasa ile
geçinemediği Ali Fuad Beyin verdiği izahatdan anlaşılı­
yor. Her iki bşve'kilin hususî hallerini tebarüz etdiren bu
satırlar aynen şöyledir :
«... Başvekâletde bulunan Said Paşa ile mübayeneti
mizaç hasebiyle beyinlerinde imtizaç hâsıl olamamtsdır.
Said Paşa tab’an titiz ve acul, teferruatı umura kadar
bizzat meşgul olup Ârifî Paşa ise ağır ve miiteenni ol­
makla beraber öyle sabahlara kadar mesalihle iştigale
tıynet ve sıhhati de gayri müsaid bulunduğundan, Said
Paşanın muamelâtça gösterdiği isti’cal ve her iş hakkın­
da re’y ve mûtalea beyanı için etdiği icbar kendisini sı­
kardı. Esasen izzeti nefis sahibi bir zat olmasiyle bu gibi
muamelâtdan münfail olarak küserdi. Aralarındaki ademi
imtizaca misal ve derecei münasebetlerine mi’yar olmak
üzere Said Paşanın kendisine yazmış olduğu bir tezkire *
nin fıkaratı mahsusasını nakledelim:
« Petersburg sefiri Şakir Paşanın Ceneral lgnatiyefle
vâki’ olan mülakatını ve ba’zı ma’lûmatı siyasiyeyi hâvi
göndermiş olduğu telgraf nâmeler teroemerinin tmanzun
âli buyurulmak üzere » kaydiyle takdimine dair Hariciye
Nezaretinden irsal olunan tezkireye Said Paşa tarafından
fi] Servetifünun, numara 101-1575.
AHMED ÂRİFl PAŞA 407

yazılan cevabda «Bu akşam Babıâliden avdetden sonra


bir kıt’a tezkirei mahremanei hividaneleri alındı. Ve rıfüt
âlii âsafanelerine iğtiraren ve emsalinin kesretine binaen
ba’zı mülâhazat iradına m ecburiyyet vukua geldi» diye
söze ibtidar olunarak «mükâtebatı hâriciyenin üç derecei
olup birincisi hiçbir muameleye ve tedbire îhtivact olmı-
yan evrak ile doğrudan doğruya rü’yeti kabil'olan şey­
lerdir ki anlan dairei celilei âsajanelerinin haricinde hiç­
bir mahallin görmesine lüzum yokdur. İkinci nev’ i bize
doğrudan doğruya ciheti taallûku olmay'v fakat ahvali u~
mum.hfei düveliyeden hnhis oldukları hasebinle makamı
ma’lûmatda nazargâhı âliye arzı lâzım ve faideli bulunan
evrakdır ki bunlar için izafei mütaleata hacet görülmez.
Üçüncü kısmı da ya külliyyen veya cüz’en devlete âid ve
raci’ muharreratdır ki anlar hakkında nezareti âsafane-
lerinden bir re’y beyanı mütehattim. ve beyan olunmaz
ise muamelesi kaideten ve maslahaten ve her nazarda na-
kısdır. V e işte Şakir Paşanın telgrafnâmeleri üçüncü
nev’e dahildir. Devairi vükelâdan geçen mesalîh hakkın-
da hata ve savab bir re’y ve mütalea iradiyle kabul vena
reddi veya muktezasının ikmali hususlannı re'yi savab'
didi âliye ta’lik eylemek muktezavı vaztfei vekâlet idûni
kâffei ahval ve ezminede ityam berahinden müstağnidir.»
denildikden sonra «su teşrihat zâtî ve hususn. oluv ve hiç­
bir gareze mebni olmayıp ancak halisane ve menfaat ve
maslahat namına bir mütalead'r. Böyle olmasa bu gibi
evrakın gündüzleri dairede kaldıkdan ve şurada burada
v e terceme kalemlerinde dolaşdikdan sonra hidematı res-
miyeden beri ve âl&tı tahririye ve icraiyyeden iri olan
mebitd âcizaneme ib’nsından ve daha sair halâtı mü*-
tevaliyeden bessi şekva olunurdu. Bunlarm fuadı sâf ve
zamiri temyiz ve insafı âlii nsafanelerinde muhakemesi
rica olunur» diye ağır bir suretde tenkid ve ta’rizde bu-
lunvlmuşdur.
03 AHMED ÂRÎFl PAŞA

«Ârâfî Paşa Ceneral Ignatıyefin mahiyyetini ve aley-


himizdekifikri husumetini bittecrübe bildiği cihetle ifa*
datımn hulûs ve safvetine kendisinin esasen i’timadı ol-
ınadığmdan ve ’Şakir Paşanın iş’arı da cereyan eden mii-
kâlemeyi hikâyeden ibaret bulunduğundan ilâvei ’müta-
leaya mahal görmiyerek olbabdaki telgrafnâmenin ma’lû-
mat kabilinden olmak üzere takdimiyle iktifa eylemiş
olduğu anlaşılıyor. Yoksa haddi zatında mesaili siyasiye
hakkında mütalea beyanından âciz değil idi. Hattâ vefa­
tından sonra Said Paşa müşarünileyhin siyasiyata vuku­
fundan y e efkâr ve mütaleatının isabetinden bahsederek
ve Turhan Paşa ile mukayese eyliyerek «zamanımızda
Ârifî Paşa gibi >zevat pek az yetişir» diye hakkında tak-
dirkârane idarei lisan etmiş olduğu sadrı sabık Tevfik Pa­
şadan mesmuum olmuşdur.

«Ârifî Paşa Hariciye Nezaretinden infisalinden sonra


Kâmil Paşa kabinesinde Şûrayı Devlet riyasetine ta’yin
olunmuş idi. Said Paşa buna ta’riz rakamında «bizimle
birlikde bıdunmak istemezlerdi» diye bilvasıta kendisine
haber yollamasiyle müşarünileyh de « benim haklcmda
Abdülc.zi Han edebi mücessemsin Ârifî Bey diye hitab
ederdi, Reşid Paşa oğlum derdi, Âli Paşa daima bezli il­
tifat eylerdi, şevketmeab efendimizde bilfi’il hizmeti ve­
kâlete ta’yin ile taltif buyurdular, kendileri ise ziyaret­
lerine gitdiğim halde kabul etmediler; artık nasıl birlik­
de bulunabilirdim» diye cevab göndermişdir.

« Mûşarünileyhima esnayı me’muriyyetlerinde hüsni


âmiziş edemedikleri halde zamanı ma’zuliyetlerinde yek -
diöerine karşı asarı ihlâs ve ihtiram ibraz eyledikleri mu­
haberatı hususiyelerinden müsteban olmakda ve Said Pa­
şanın o yolda kendisine gönderdiği hususî bir tezkire ev­
velki tezkiresiyle aradaki farkın derecesini irae etmekde
AHMED ÂRİFÎ PAŞA 409

olduğundan sureti zire dere edilmişdir [I ]. Maamafih Said


Paşanın bu tezkirede isti’mal eylediği (Strategie) ta’biri
Ârifî Paşanın Rusya muharebesi esnasında sarayda me’­
mur edildiği komisyondan harekâtı askeriyeye müdahale
olunduğundan bahisle çekilmesine telmih ve gene zım­
nen ta’riz maksadına müsteniddir [2]->

[1] Âli Paşa merhumun Safvet Paşa; merhuma kendi kalemiyle


tastlr etmiş olduğu muharreratm suretleri (bu muharrerat fransızca
olarak kaleme alınmışdır) hattı mehasin nokatı hidivileriyle müvegşah
zarfa mevzuan geçende tarafı lcemteriye irsal ve İhsan buyurulmuş İdi.
Efendimizin hali ferağı kulunuzun haleti uzleti gibi mahzı ataletden
İbaret olmayıp zihni İdrâk ve nükadı fehimaneleri elbette tedkikatı
ilmiyei dura dur ve tetebbüatı muşikâfanei meyfur ile meş­
guldür. O misiJlû meşagili âliyeye masruf bulunacak vakti zikıymeti
âsafaneleri arasında bu âciz tfibi bir vücudi mevhumun hatırası bir
ân bile müfekkirei aliyelerini işgal eylemese beca iken vüs’ati eltafı
zerreperverane ile tahattüri nâmı hakisaraneme inayet buyurulma-
sından müftehir olmusdi'm. Ancak av-rı-n mütevaliyülvürud ile vü-
cudl bisud blhuzur, ve bir de hâmei kudret, karini şöhretşikeni ak-
lâmı esatiz olan ?.âfı dekayıksematı hidivanelevinin nazarı hakimine
iblâğa lâyık söz tehiyyesinde acz ü kusur mevfur olduğundan te­
şekkürümün tasavvur ve tasviri biraz gecikdi. Diğer tarafdan da ka-
ziyyei ) daha ziyade teehhüre müsaid görünmedi. Bina­
enaleyh maalacz velibtihal izharı hissiyyatı şükr güzariye ibtidar
kılındı. Evrakı mezkureye gelince memleketeyne dair tahrirat en
mühlmmi olup bunda Âli Paşa merhum vesayayı düveliyeyi red ve
muharebeyi kongre teklifine tercih ve Romenlertn kabiliyyeti aske-
riyesini tahfif ediyor. Gerçi bu gibi evrak tarih hükmüne girmiş ve
anlara dair fikir iradı bahsi lâtaile tasaddi kabilinden bulunmuş İse
de zâtı dekayıksematı hidivilerine hiç olmazsa bir bâziçei nazar ol­
mak için tahriratı mezkûre hakkında makamı istişkâlde ba’zı hatıratı
kasırane beyanını arzu eder İdim. Lâkin bu dahi belki (Strategie)
bahsine müdahale ile tefsir buyurulur mülâhazası vârid olduğundan
sarfı nazar kılındı. Emr ü ferman hazreti men lehülemrindir, 4 Nisan
310 ve 20 Kânunusâni 308.
Said
[2] Servetifünun, numara 102-1576.
410 AHMED ÂHİFİ PAŞA

Ârifî Paşa pek çekingen bir zatdı. Sonraları Paris


sefirliğinde de bulunmuş olan Viyana sefiri Es’ad Bey
(Paşa) Safvet Paşanın oğlu Hariciye Mektubçusu Re’fet
Beye yazdığı 30 Haziran 1294 tarihli mektubda diyor ki:

«Bir haftadır İran Şahı Viyana’dadır, gerek Hüseyin


Han ve gerek Muhsin Han ile olan mülâkatlannda Ârifî
Paşadan pek müşteki olduklarım anladım. Zira Paris’de
bulundukları müddetde Muhsin kendusine viziteye gidip
bulamadığından bir kart bırakmış ve Ârifî Paşa dahi
yalnız kartın iadesiyle iktifa ederek bir daha görünme­
miş Hüseyin Han bunu hikâye sırasında Ârifî Paşadan
ma’da Paris’de bulunan sair büyük süferûnm şah ile raü-
lâkat etmiş olduklarını beyan ve Ârifî Paşanın bu suret­
de olan harekâtı artık bizi Devleti Aliye süferasmdan
bütün bütün me’yus etmiş idi. Lâkin Vi^ana’da o me’yu-
siyyet bertaraf oldu dedi, Şah İstanbul’a dahi gidecek
imiş, lâkin Paris’de Ârifî Paşanın o suretle mühteriz ha­
reketini İstanbul’dan aldığı bir ta’limata hami ile güzer-
gâhi seyahatini tebdil eylemiş olduğu Tfluhsin Hanın ben­
deniz ile güzeran edip Paşa efendimize ba telgraf arz ey ­
lediğim mükâlemesinden anlaşılıyor ve Muhsin Hanın
bunu bendenize hikâye ederek Şahın İstanbul’a gitmeme­
si mahza müşkilâtı hazıra arasında gerek zâtı hazreti şe-
hinşahiye ve gerek hükümeti seniyyeye bâr olmamak e-
melinden ibaret olduğunu ve maamafih kendusinin mem-
nuniyyet ile kabul olunacağı beyan olunur ise tebdili ta­
rik ederek İstanbul’a gideceğini söylemesinden murad
tarafı şahâneden bir nevi da’vete muntazır olduklarım
iyma eder, bu babda keşide eylediğim telgrafın el’an ce­
vabını alamadığım ve bundan bir saat sonra da Şah ile
mülakat edeceğim cihetle bir mevkii nazikdle bulunuyo­
rum .»
AHMED ÂiÜFİ PAŞA 411

Osmanlı - Rus harbinin devamı müddetince (Paris)


de kalan Ârifî Paşa Türk - Fransız münasebetlerinin dos­
tane olmasına çalışmış, bu arada İtalya kiralının cülusu­
nu tebrik ve babasının ölümünden dolayı ta’ziyeti hâvi
yazlan nâmei hümayunu götürmek üzere, hususî me’mu-
riyyetle, Roma’ya gönderilmişdir (1878 — Cümad-el-ulâ
1295).
Ârifî Paşa tarafından takdim olunan r.âmei hümayur
na kıral tarafından verilen cevab Babıâliye gönderilerek
Babıâliden saraya takdim olunduğu gibi vazifesinin bit­
mesiyle Paris’e döneceğine dair yazdığı telgraf üzerine
de Babıâliden Mabeyn başkâtibliğine şağıdaki tezkire ya­
zılmış, buna kiralın cevabının sarayda hıfzolunduğu ce­
vabı verilmişdir.
Sadrâzam Sadık Pasa tarafından Mabeyn başkitabe-
tine yazılan tezkirenin sureti:
«Atufetlû efendim hazretleri
«Paris sefiri olup me’muriyyeti mahsusa ile Roma’ da
bulunan devletlû Ârifî Paşa hazretlerinin haşmetlû İtal­
ya hıralı ve kıraliçesi hazeratiyle vuku’ bulan makalât ve
müsahabatma ve itmamı me’muriyyetle Paris’e müntehii
avdet olunduğuna dair vârid olan iki kıt'a telgrafnâmesi
tercemeleri manzurı âli buyurulmak için leffen arz ve
takdim kılındı efendim.
3 Cümad-el-ulâ 1295
Sadık
Başkâtibin cevabı:

<Ma’ruzı çâkeri kemineleridir ki


«Residei desti ta’zim olan işbu tezkirei samiyei ve-
kâletpenahileri meştnıdi nigâhı şevket iktinahi cenabı pa­
dişahı olarak mezkûr tercemeler nezdi âlide tevkif bu-
41? AHMED ÂRtFl PAŞA

yurulm.ua olmağla olbabda emr il ferman hazreti veliy-


yülemrindir.
4 Cûmad-el'ulvL 1295 m -

Paris sefiri iken, garıb bir tehdide ma'ruz kalmışdır.


Şöyle ki:
Malumud Nedim Pa^a sadâret’nde eshamı umumiye
fa?7İorir>în tenzil ve b^âhare kat’ edilmesi hâd’sesi üze­
rinden iki üç sene geçdiği halde ödenmesinden dolavı alar
cakhlar üz?r;nde te’sirini muhafaza etdi&inden hâmiller­
den aHmış üc kî<ö namına (Pnl R,“nive'^ imzasiyle gönde­
rilen bir mektubda ölüm ile tehdid edildi.
Ârifî Paca tarafm^n b’ z^at terceme edilerek Babı-
filiye gönderilen mektubun sureti:
« Ener devleti metbuan-z an karib b*ze o l tır* dünnnu-
nu te’ d.iveue banlamaz ise sefareti Osmaniye a’ zayt hey’ e-
tinin cümlesi $i?den bed’ ile i’ dam olunacak. ve ener di­
ğer bir hen’ pt aönderilecpk oluma, emri te’dinpup mnbnoo.
ret olunmadıkça, anın hakkında dahi bu suret icra edîle-
cekdir. Zira knzib bir hükümdar ile sarik birtakım tNisa­
lar idrrrpci tahtında olarak•
. icranı laz'mei namus ile ifayı
vazifesinde bu derece mütekâsil bulunan cû/rii.vn.ü.t bir
devlet, medarı maişet ve servetini emaneten ahz ile efra-
dıvı. vnheca suretde rahne^arı s^kat pf.diği bir millet nez-
dinde ibrazı vücude müst.ehak değildir.
«flânt iflâsınız tarihi olan 1875 senesi Teşrinievveli­
nin altısında hali harbde denil ediniz. O vakit paramızı
ne yavdınız. Buaün dahi serkes ve inadınız muktetrası
olarak mağlûb olduğunuz ve hasmınızm ziri silâhı tehdi­
dinde bulunduounuz halde nasihat ve hakkaniyyet kabul
etmiyorsunuz. Fakat biliniz ki devletiniz bu inadında ıs­
rar ederse işin nihayeti bidayetinden feci’ olacak dır.
[1] Servetifünün, numara 101-1575.
AHMED AKÎFÎ PAŞA

«Bu tehdidatı beyhude ve bi esas kıyas etmeyiniz.


Çünkü cem’iyyetimizden pek çok kişiler devletinizin fi-
riftei ekâzibi olarak hâl ve mevkiinizin gayet müşkil ve
kâffei mamelekleri sizin istikrazlar yoluna gitmiş oldu­
ğundan me’yusiyy etleri derecei nihayete vâsıl olmuş-
dur [1].»
*
*•

«Maarifi Umumiye Nezareti Tarihçei Teşkilât ve İc­


rââtı» adlı eserde Maarif Nazırlığı için şunlar yazılıdır:
«Muhtelif cemaatlerle hariçden açılacak hususî mek-
tebler için ruhsat alınması mecburiyyetinin ta’mivı ve
takviyesi ve izinsiz teşekkül eden mekteb idarelerinin
resmî izin almaları hakkında Maarif Nezareti tarafından
vuku’ bulan teşebbüs üzerine sadâret makamından vilâ­
yetlere tahrirtı sâmiye yazılmış, kitab tab’ı hakkmdaki
nizâmnâmeye ek olarak altı maddelik bir nizâmnâme ile
Dersaadet ve bilâdı selâsede bulunan sıbyan mektebleri-
nin idaresi için teşkil olunacak mecalisi tedrisiye ve şu’-
belerinin kurulma tarzlariyle vazifeleri hakkında 34 mad­
delik bir ta’limatnâme neşrolunmuşdur [2].».
Tahriratı sâmiye ile nizâmnâme ve t’limat eserde
aynen mevcuddur.
'*
**
Başvekilliği zamanında patlak veren ve epeyce ge-
nişliyen Kürd isyanının basdırılması için tedbirler aldığı
gibi a’şam ba’zı yerlerde maktuan ve birtkım mahallerde
emaneten idaresi ve Rumeli ile Anadolu’daki vilâyetlerin
bir kısmında da bir tecrübe olmak üzere, arazi üzerinden
alınması gibi ba’zı ıslahat ve İstanbul’un elektrikle tenviri

[1] Başvekâlet Arşivi, Hariciye, 47.


[2] Sahife 149.
414 AHMED ÂEİFl PAŞA

kabilinden birtakım nafia işlerine gayret sarfeylemişdir.


Kürd isyanının basdırılması hakkındaki tedbirlere
dair arz tezkiresi [1] :
«Atujetlû efendim hazretleri
«Kiirdistan havalisince minelkadîm kesbi nüfuz ve
şöhret etmiş olan ma’hud Şeyh Abdullah Efendi ile mah­
dumlarının o havalide ne veçhile iş'ali nairei fesade ça-
lışmakda oldukları tefsilâtma dair Musıd vilâyeti valili­
ğinden tevarihi muhtelife ile vârid olup meclisi vükelâ­
da mütalea olunan altı kıt’a telgrafvâme leffen arz ve
takdim olundu. Meallerinden müsteban olduğu üzere
îmadiye ahalisince emarei isyan aleniyyet peyda etmiş
ve şeyhi mumaileyhin büyük oğlu beş bin kadar ekradile,
ma’an Zerke karyesindeki asakiri şahâne ile on sekiz
saat kadar muharebe etdiği ve kezalik Hakkâri karyesin­
de tecemmü’ eden eşkiya ile asker beyninde müsademe
vuku’ bulduğu ve İmadiye’ deki taburdan otuz kadar
mevcudlu bir bölüğün her nasılsa eşkiya eline esir düş­
müş olduğu ve şeyhin ol havalice derkâr olan nüfuzu
melâbesesiyle zaten heyecanda bulunan Maş ve Eğer aşi­
retlerini isyana da’v et eyledikden ma’da İran’ dan top­
çu celb etmek ve Kürdistan kıt’asınm tarafı devletden
kendusine verildiğini halka vesaiti mahsusa ile i’lân ve
işaa eylemek gibi tezyidi fiten ü fesadı mucib ahvalin zu­
huru işin derecei ehemmiyyetini bir kat daha teşdid et­
miş olmasına ve Musul fırkasından mirliva EdhemPaşa
kumandasiyle çikarilabilen kuvvet dağların sa’belmurur
olması cihetiyle îmadiye civarında kalıp bittabi’ ıleruye
hareket edememekde v e Revandfrz taraflarına sirayet
eden harekâtı şekavetkârane oralarda emniyyeti külliy-
yen selb eylediğinden Şa’ban Paşa idaresinde olarak te-
hiyye olunan on bölük pişdarın dahi ancak Revandiz'i
[1] Başvekâlet Arşivi, Meclisi Mahsus 1296, 210/1301.
AHMED ÂRİFÎ PAŞA 4i 5

tutarak hariçdeki eşkiya fırkalarım tehdid edemiyeceği


anlaşılmakda bulunmasına binaen işbu ateşi ihtilâlin sür­
ati itfası için mevkiin mukteziyyatı cihetiyle Van ve Hah-
kâri tarafından bir hareketi seriai askeriye icrası ve bu
mevkiler kumandanlarının bu işe iktidarı olmadığı gibi
müteferrikan icra edilecek harekât neticei matlubeyi in­
taç edemiyeceğinden her cihete nezaret etmek üzere mu-
mukdim ve muktedir bir kumandam umuminin dahi ta’-
yini lüzumu dermiyen olunmuş ve nezdi âlide arz ve taf­
sile hacet olmadığı üere şeyhi mumaileyhin o taraflarca
pek çok müridi olmak ve aşayir halkı meclubi ve her bir
emrinin münkadı bulunmak mülâbesesiyle işbu harekâtı
isyaniye hafezanallah kesbi viis’at ve cesamet edecek olur
ise Devleti Aliye için büyük bir müşkilâ.tı ve oralarca gaf
vaili azîmenin hudusunu istilzam edeceğinden bilâ ifatei
vakit iraei satveti askeriye ile ol havalice âsayişin istikra­
rına çalışılmakdaki lüzum ve ehemmiyyet âşikâr ve vâlii
müşarünileyhin kumadam umumî ta’yini hakkmdaki mü-
taleası esasen muvafikı maslahat olduğu bedihî bulunç
masına binaen münasibi ledettemmül Darı Şûrayı A ske­
rî a’zasından devletlû İsmail Paşa hazretleri hayli müd­
det o taraflarda bulunarak ekrad ve aşayır beyninde hüs­
ni sayt ve şöhret kazanmış ve ahvali m evkiiyeye ma’lû­
mat kâmilesi olmakla beraber sayei tevfikat vayei hazreti
cihanbanide bu işi hüsni suretle tesviyeye muvaffakiyyeti
me’muli kavi bulunmuş olduğundan icab eden kuvvei as­
keriye ve top ve levazımatı harbiyeyi altıncı ve dördün­
cü orduyı hümayunlar mevcudundan almak ve doğruca
Van ve Hakkâri taraftarına giderek oradan icabı veçhile
hareket eylemek üzere müşarünileyhin kumandanı umu­
mî ta’yiniyle müsaraaten i’zamı ve bu me’muriyyet. için,
maaş muhassesine emsali veçhile muvakkaten on bin ku­
ruş zammiyle beraber nizamî dairesinde harcırah i’tasiyle
göreceği lüzum üzerine müşarünileyhin taleb edeceği as-
41 6 AHMED ÂBİFt PAŞA

ker ve levazımı harbiyenirı derhal şevki zımnında zikro-


lunan orduyı hümayunlar müşiriyeti celilelerine ta’ li-
matı mukteziyye i’tası hususunun tarafı valâyı seraskeri-
ye havalesiyle Maliye Nezaretine de ma’lûmat i’tası müt-
tehiderı tensib edilmiş ise de emr il iradei mülhemiyyet
ifadei hazreti şehinşahi her np veçhile müteallik ve şeref
sudur buyurulur ise hükmi celiline tevfiki hareket olu­
nacağı beyaniyle tezkirei serıaveri terkim kılındı efen­
dim. 2 Ramazan 96
Ârifî
A ’şar hakkındaki arztezkiresi [1] :
«Atufetlû efendim hazretleri
«A ’şarın ba’zı mahallerde maktuan ve ba’zı yerlerde
emaneten idaresi veRumeli’de ve Anadolu’da kâin vilâ-
yatın birtakımında dahi öşrün lieclittecrübe arazi üzerin­
den ahz ve istifası hususuna ve mütefarriatma dair teşkil
edilen komisyonı mahsusdan kaleme alınan mazbata ve
lâyihai nizamiye üzerine devletlû Cevdet Paşa hazretle­
rinin meclisi vükelâ riyaseti vekâleti zamanında tanzim
ve tahtim edilmiş olan mazbata tarafı senaveriden dahi
bilmütalea muvafıkı maslahat görünmekle salifülbeyan
komisyon mazbatası ve nizâmnâme lâyihası ve evrakı sa
irei melfufesi ile beraber arz ve takdim kılınmış olmak
ber mucibi karar ifayı mükteziyyatına ibtidar olunma s,',
hakkında her ne veçhile emr ü fermanı hümayun hazreti
■padişahi şeref sâdir olur ise hükmi celiline tevfiki hare­
ket olunacağı beyaniyle tezkirei senaveri terkim kılrndı
17 Zi 96
Ârifî
Memleketin elektrikle tenviri hakkındaki mazbata-
nrn hulâsası:

[1] Başvekâlet Arşivi, Meclisi Mahsus, Şa’ban 1296, 855/189.


AHMED ÂRİFÎ PAŞA

« Memaliki mahrusei şahanenin ve alelhusus Dersaa-


det’in elektrikle tenviri hakkında Paris’de Jabloskof u-
suli tenviriyei •elektrikiyesi şirketi umumiyesine vekâle­
ten Mösyö Charl Tokay tarafından vuku’ bulan istid’a
ve Şehremanetiyle cereyan eden muhabere üzerine Şû­
rayı Devlet Nafia dairesinden tanzim ve hey’eti umumi-
yesinden tezyil olunan mazbata üzerine meclisi vükelâ­
dan kaleme alman mazbatanın tarihi 21 Ramazan 96, mec­
lisi mahsus 209/1021.»
Bu karar üzerine keyfiyjjet arz edilmiş ise de irade
çıkmadığı için memleketin elektrikle tenviri ancak 1908
inkılâbından sonra kabil olabilmişdir.
♦•
a

Ârifî Paşa çok zayıf olduğu içiın soğukdan pek ziyade


sakınırdı. Onun soğukdan çekinişi zamanında o derece a*
Sızlarda dolaşırdı ki Kemal Paşa zade Said Bey tarafım­
dan eski sadrâzam Avlonyah Ferid Paşa ağzından tehzil
yoliyle inşad edilen ve :
Ah bir giin olsa münkad-ı iradem kâinat
Mukbilân-ı devleti mahv-vu-perişân eylerim
diye başlıyan manzumeye söylenilen nazirelerden birin­
de :
Erzurum’a Ârifî Paşayı vâli eyleyüp
Zemheride palto giydirmez de üryan eylerim
beytiyle soğukdan korunmasına hoş bir suretde iyham e-
dilmiş idi

SON

27
Abbas Paşa (Mısırlı), 116.
Abdülâziz (Sultan), 7, 12, 19, 52, 79, 81, 163, 295, 296, 307,
314, 342, 358, 368, 369, 372. 380, 384, 408.
Abdülgani Paşa (Mardinli), 87.
Abdülhamid II (Sultan), 35, 43, 47, 49, 67, 69, 78, 79, 80,
85, 86, 87, 195, 196, 210, 258, 265, 266, 325, 328, 334, 337,
3412, 343, 345, 352, 354, 360, 367, 368, 384, 388, 389, 390,
391, 392, 393, 394.
Abdullah (Şeyh), 414.
Abdülmecid (Sultan), 4, 27, 34, 41, 79, 81, 84.
Abdurrahman Süreyya Efendi, 347.
Abdurrahman Şeref Efendi, 68,'326, 327, 388.
Abru Efendi (Sefaret memurlarından), 9.
Agaton Efendi (Nafia Nazırı), 166.
Ahmed Bey (Tüccar), 152, 154.
Ahmed Bey, 91.
Ahmed Ağa (Tabur Ağası), 196.
Ahmed Efendi (Midhat Paşanın müstear adı), 289.
Ahmed Paşa (Menlikli), 313.
Ahmed Paşa (Tunus Beyi), 5l3, 341.
Ahmed Efendi (Deâvi Çavuşu), 53, 54, 55.
Alımed Es’ad Efendi (Uryanî zade), 326, 336, 344, 345.
Ahmed Hulûsi Efendi (Şirvani zade), 53, 54.
Ahmed Midmat Efendi, 45, 352.
Ahmed Saib Bey (Müverrih), 30.
ENDEKS (ÎNDEX)

Ahmed Salâhaddin Bey (Müderris), 233, 258.


Ahmed Vefik Paşa, 72, .210, 211, 213, 231, 402.
Akif Paşa (Kütahyalı), 213.
Alexandre Caratheodoris Paşa, 82, 194, 223, 224, 245, 246,
247. 250, 251, 255, 257, 274, 275, 276, 277, 279, 280, 282,.
285, 326, 336, 337.
Âli Bey (Eski Amavudluk sefiri), 128.
Âli Paşa, 3, 5, 7, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 19, 27, 75,
81, 83, 84, 85, 86, 116, 131, 146, 152, 160, 161, 162, 164,
165, 166, 184, 298, 368, 379, 396, 397, 398, 399, 403, 406,
408, 409.
Ali Paşa (Şûrayı Devlet Reisi), 336.
Ali Efendi (Şeyhülislâm), 337.
Ali Canib Bey, 140.
Ali Fuad Bey (Ricali Mühimınei Siyasiye müellifi), 29,
34, 35, 47, 55, 59, 60, 70, 112, 83, 86, 191, 210, 214, 292,
297, 313, 328, 385, 341, 352, 360, 379, 385, 386, 389, 390,
391, 393, 394, 396, 398, 402, 406.
•Ali Rıza Bey (Paşa, Mabeyn Başkâtibi), 334, 352.
Ali Rıza Bey (Balıkhane Nazırı), 69, 73, 81, 345, 358.
Ali Rıa Seyfi Bey, 375.
■Ali Sa'b Paşa (Tophane Müşiri), 72, 336.
Andrassy, 106, 199, 200, 207, 244, 247, 266, 272, İ286, 287,
288, 383, 386, 378.
Anastas, 113.
Arif Efendi (Murad Molla Şeyhi), 137, 145, 151.
Ârifî Paşa (Başvekil), 29, 31, 71, 72, 81, 328, 337, 378, 379,
380, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389, 390, 391,
392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 4 4 0 3 ,
404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 413, 414, 415,
416, 417.
Artin Efendi (Sefaret Başkâtibi), 9.
Atatürk, 150.
420 ENDEKS (İNDEX)

Atiye Sultan, 117.


Âyetullah Bey, 372.

B
Baron Haymerle, 247.
Bayezid (Sultan), 102.
Behçet Bey, 97.
Beaconsfield, 222v 235, 238, 247, 275, 276, 277.
Belleaux (Rcmanyalı), 104.
Bismarck, 224, 232, 236, 237, i247, 248, 249, 250, 251, 252,
255, 257, 278, 385.
Bordyano, 65, 66.
Bogos, 117.
Bouree (Sefir), 160, 161, 163, 166, 168.
Bourgoing, 190.
Bulow, 247, 250.

C
Cakometi, 62.
Cami (Molla Câmi), 129.
Cemaleddini Efgani, 139, 140, 141, 14Ç, 143, 145, 147, 148,
149, 151, 155.
Cemil Paşa (Paris Sefiri), 10, 107.
Cevad Paşa (Sadrâzam), 393.
Cevdet Paşa, 96, 151, 156, 316, 334, 336, 344, 416.

ç
Çerkeş Haşan, 320.

D
Decaaes (Hariciye Nazın), 199.
Dechan (Kaptan), 105.
ENDEKS <İNDEX) 423

Deli Yani (Yunan Hariciye Nazın), 184.


Derby, 200. 235, 269, 270, 271.
Despuez, 247.
Dilâver Paşa (Tunuslu), 313.
Duc de Gramont, 98.
Duc du Kasse, 234.

E
Ebüzziya Tevf'k Bey, 372-
Edhem Paşa (Sadrâzam), 29, 83, 19C.
Edhem Paşa (Müşir), 49.
Edhem Bey, 19.
Edib Efendi (Rüsumat Emini), 206.
EHyot, 190, 195.
Elizabet, 84.
Eliza Mayno (Muallim), 176-
Engelhardt, 158, 199, 372.
Es’ad Paşa (Sadrâzam). 83.
Es’ad Pasa (Vivana Sefiri), 106, 208, 267, 268, 272, 410.
EsmaV Sultan,7 117.
Esrar Efendi (Divanı Hümayun Tercemam), 3, 403.

F
Faiz Bey (Safvet Paşanın oğlu), 62, 80, 107, 109.
Fahreddin Bey (Rumbeyoğlu), 215-
Fatih (Sultan). 102.
Fatma Sultan (Sultan Mehmed’in kızı), 4.
Fatin (Tezkire müellifi), 127, 128.
Fehim Bey (Safvet Paşanın oğlu), 80, 93, 109, 306.
Ferid Paşa (Avlonyalı), 417.
Feridun Bey, 106, 247-
Feyzi (Muallim), 382, 383.
Fotiyadis (Atina sefiri), 184.
422 EivlDi£j:£S (Iîv!D.SX)

Fransuva Jozef, 236, 241.


Fuad Paşa (Keçeci zacue), 5, 7, 8, 9, 11, 12, 27, 75, 79, 81,
84, 85, 86. 160, 161, 162, 163, 164, 184, 307, 308, 368.
Fuad Bey, 103.

G
Gabriel Charme, 391*
Garavini (Konsolos), 289, 290.
Grandük Nikola, 252.
George (III), 370.
Giga, 113.
Gortchakov, 238, 247.
Guibert, 246-
Guillaume (I), 236.

H
Hacı Nuri Efendi, 67.
Hacı Reşid Efendi (Muallim), 176.
Hecik Efendi (Şifre Telgraf Müdiri), 247.
Hafız Efendi, 17, 18, 19.
Hafız Ömer, 113.
Hakkı Efendi, 62, 67.
Halid Bey, 337-
Halfon, 111, 112.
Halil Paşa (Tophane Müşiri), 379, 380.
Halil Efendi (Filibeli, hoca), 142, 146, 148.
Halil Rif’at Paşa (Sadrâzam), 394.
Halil Rif’at Paşa (Serasker), 3.
Halil Şerif Paşa (Hariciye Nazırı), 23-
Halim Paşa (Mısırlı), 65, 66, 356.
Hanotaux, 82.
Harun-ür-Reşid (Halife), 131.
Haşan Fehmi Efendi (Şeyhülislâm), 140, 141.
ENDEKS (İNDEX) 423

Hasırcı zade, 128, 129.


Haydar Efendi (Eski Posta ve Telgraf Nazırı), 53, 60, 61,
68 -
Hayr Efendi, 18, 19.
Hayreddin Paşa (Sadrâzam, Tunuslu), 46, 49, 70, 85, 313,
314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 323, 324, 325,
326, 327, 328, 329, 330, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337,
350, 351, 352, 353, 354, 355, 356, 357, 358, 359, 360, 361,
338, 339, 340, 341, 34)2, 343, 344, 345, 346, 347, 348, 349,
362, 363, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373,
374, 375, 376, 377.
Hayreddin Bey (Vesaiki Tarihiye ve Siyasiye Tetebbüatı
müellifi), 81, 249.
Hayreddin Efendi (Filibeli zade), 146.
Hayri bey (Miralay), 72.
Hikmet Bey (îcra Cem’iyyeti Reisi), 54-
Hirş, 95.
Hohenlohe, 247, 248.
Hurşid Bey (Serkurena), 22, 295.
Hüseyin Paşa (Tunuslu), 369, 410.
Hüseyin Avni Paşa, 23, 382, 384.
Hüseyin Rıza Pasa (Adliye Nazırı), 90.
Hüsni Dil, 108.

î
îbnülemin Mahmud Kemal Bey. 3. 43, 87; 156, 182, 358,
360, 384, 389, 390.
Ignatiyef, 190, 211, 212, 213, 408.
İbrahim t Efendi (Darütta’lim müessisi), 351.
İbrahim Paşa (Mısır vâlisi), 116.
İbrahim Alâeddin Bey, 80, 313-
İsmail Paşa (Mısır Hidivi), 354, 355, 357.
İsmail Paşa (Ticaret Nazın), 117.
« 4 ENDEKS (ÎNDEX)

İsmail Bey (Kaymakam), 167.


İsmail Efendi (Muallim), 176.
İsmail Ağa, 297.
İsmail Hakkı Efendi (Bereket zade), 351.
İzzet Efendi (Mektubçu), 75.

Kadri Paşa (Sadrâzam), 326, 336-


Kadri Cenâni Bey, 21.
Kâni Pasa (Maliye Nazın), 96.
Karoli, 247.
Kâmil Paşa (Sadrâzam), 392, 393, 398.
Cavour, 98.
Kâzım Efendi (Darülfünun müdiri), 143.
Kirkor, 122.
Kont Bayst (Avusturya Hariciye Nazın), 397, 399-
Kont de Saint - Valler, 247.
Kont Korfi, 247.
Kont Lonnay, 247.

L
Lambert (Doktor), 113.
Layard (İngiliz elçisi), 32, 47, 48, 214, 216, 218.
Loftous (Sefir), 198.
Lord Odo Russel, 247-
Lord Derby (İngiliz Hariciye Nazın), 32.
Lord Palmerston, 79.
Louis Philippe, 20.
Lozdrob - Studward (Profesör), 372.
Lütfi Efendi (Vak’anüvis), 314, 316.

Madam Aristaki, 53.


Mahir Paşa, 206-
ENDEKS (ÎNDEX)

Mahmud II (Sultan), 74, 75.


Mahmud Paşa (Damad), 34, 40, 46, 54, 55, 193, 291, 292,
385.
Mahmud Ağa (Tabut Ağası), 196.
Mahmud Ağa, 120.
Mahmud Efendi (Kahvecibaşı), 62.
Mahmud Celâleddin Paşa (Mir’ati Hakikat müellifi), '32,
225, 232, 250.
Mahmud Cevad Bey (Müderris), 178.
Mahmud Kâmil Efendi (Hoca), 141.
Mahmud Nedim Paşa (Sadrâzam), 19, 23, 89, 90. 91, 94,
291, 338, 344, 379, 380, 389, 390, 391, 412.
Mahmud Şevket Paşa, 339.
Marquis de Motiye, 400.
Mazhar Efendi, 16..
Mazhar Paşa, 115.
Mecid Efendi (Maarif a’ası), 174.
Mehmed Abduh, 140, 141, 143.
Mehmed Akif Bey (Şair), 147.
Mehmed Arif Bey (Başımıza Gelenler müellifi), 29, 207,
212.
Mehmed Paşa (Zabtiye Nazın), 53.
Aehmed Ağa, 110.
Mehmed Ali Paşa (Müşir), 45, 246, 048, 249, 276.
Mehmed Ali Paşa (Damad ), 7.
Mehmed Ali Bey (Âmedçi), 130.
Mehmed Ali Paşa (Mısır vâlisi), 116, 356.
Mehmed Ali Ayni Bey (Müderris), 137, 145, 146-
Mehmed Hulûsi Ağa (Safvet Paşanın babası), 3.
Mehmed Galib Bey (On Üçüncü Asrı Hicride Osmanlı
Ricali muharri). 69, 73, 81, 345, 358.
Mehmed Bayram Efendi (Şeyh), 323.
Mehmed Emin Hilmi Efendi (Şair), 298.
Mehmed Nuri Bey (Hazinedar), 378.
426 ENDEKS (İND£X)

Melek Hanım, 107.


Memduh Paşa (Hahiliye 7azırı), 80, 345, 390, 394, 396-
Me’mun (Halife), 131, 132.
Mevlâna, 74.
Midhat Paşa, 23, 45, 52, 87, 88, 89, 98, 191, 192, 197, 198,
207, 208, 288, 289, 290, 291, 297, 343, 344.
Muharrem Efendi, 16.
Murad I (Sultan), 102.
Murad II (Sultan), 102.
MuradO V (Sultan), 8-
Mustafa Paşa (Hazinedar), 316, 322.
Mustafa Bey (Ebe zade), 378.
Mustafa Paşa( Fosfor), 40.
Mustafa Paşa (Mansuri zade), 44.
Mustafa Fazıl Paşa (Prens), 11, 296, 297.
Mustafa Şekib Bey (Ârifî Paşanın oğlu), 385, 394.
Muhsin Han, 410-
Musa Efendi (Muallim), 176.
Musurus Paşa, 194, 269, 270, 271.
Münif Pasa ("Maarif Nazırı), 60, 61, 63, 64. 67, 73, 74, 137,
140, 145, 151.
Münir Paşa (Dahiliye Nazın), 398.

Nabi Bey (Sefir), 215.


Namık Kemal Bey, 330, 354, 372-
Napoleon, 400.
Naum Paşa, 82, 247.
Necib Bey (Şekib Paşanın kardeşi), 378.
Nedim Efendi (Sefaret Müsteşan), 3.
Nesselrode, 79.
Nişan Safer Efendi (Matbuatı ecnebiye müdiri), 81, 85,
385, 386, 396.
ENDEKS (ÎNDEX)

Nikta (Prens), 264-


Nobar Paşa, 355.
Nuri Bey (Said Paşanın damadı), 48.

01anceaux (Romanya Hariciye Nezareti me’murlarından),


104.
Osman Bey (Mabeynci), 49.
Osman Paşa (Gazi), 325, 326, 336.
Osman Ergin (İstanbul Mektubçusu), 136, 137, 146, 172.
Osman Nuri Bey (Abdülhamidi Sâni ve Devri Saltanatı
eserinin müellifi), 263, 265, 266-
Osman Rasih Efendi (Şair), 35, 39.
Oubril, 247.
Outrey (Maslahatgüzar). 163.

P
Palmerstom, 400, 402.
Parmi, 247.
Prens Rais (Alman sefiri), 385.
Prens Charles (Hohenzollem hanedanından), 27-
Prens Couza (Eflâk Beyi), 27.
Pol Reniye, 412.

Ramiz Molla (Temyiz reisi), 65.


Raşid Paşa (Hariciye Nazırı), 23.
Raşid Efendi (Maarif Mektubçusu), 182, 183.
Ragıb Ağa, 118.
Redhouse, 14-
Re’fet Bey (Safvet Paşanın oğlu), 4, 7, 9, 10, 11, 29, 59,
61, 62, 67, 68, 75, 80, 91, 93, 95, 96, 98, 103, 112, 114, 155,
208, 266, 306, 307.
ENDEKS (İNDEX)

Re’fet Bey (Şair), 305, 307.


Rauf Paşa (Serasker), 326, 344.
Redif Paşa (Serasker), 193, 195.
Reşid Paşa (Büyük), 27, 75, 78, 81, 84, 396, 398, 408,
Reşid Bey (Dahiliye Nazırı), 353.
Rif’at Paşa (Dahiliye Nazırı), 116.
Rif’at Bey (Binbaşı), 72.
Rikor (Doktor), 111.
Rıza Bey (Temyiz a’zası), 90.
Rıza Bey (Şehremini), 352.
Rüşdü Paşa (Mütercim), 33, 34, 35, 39, 43, 44, 46, 47, 87„
88, 196, 216, 217, 358, 359.
Rüşdü Paşa (Şirvani ade), 2Ş, 151.

Sadık Paşa (Sadrâzam), 34, 47, 214, 245, 411-


Sadık Paşa (Tunus Beyi), 313, 316, 321, 324, 325, 342.
Sadreddin Celâl Bey, 180.
Sa’dullah Paşa, 83, 145, 150, 156, 231, 245, 246, İ266.
Sabib Molla (Şeyhülislâm), 65.
Said Paşa (Sadrâzam), 48, 49, 54, 61, 63, 81, 82, 85, 101,
129, 130, 183, 196, 205, 316, 336, 337, 385, 389, 391, 392,
397, 406, 409.
Safvet Paşa, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15,
16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31,
32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47,
48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63,
64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79,
80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95,
96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108,
109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120,
121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132,
133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 148, 143, 144,
ENDEKS ÜNDEX> ■42y

145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156,
157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168,
169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180,
181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192,
193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204,
205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216,
217, 218, 219, 220, 221, 222, 2123, 224, 225, 226, 227, 228,
229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240,
241, 242', 243,244, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 251, 252,
253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264,
265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276,
277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288,
289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300,
301, 302, 303, 304, 305, 306, 306, 308, 309, 310, 311, 312,
327, 337, 345, 358, 387, 388, 409, 410.
Said Bey (Kemal Paşa zade), 71, 303. 417-
Said Paşa (Mısır valisi), 354.
Said Efendi (Dahiliye Nazın), 215.
Said Paşa (İngiliz), 386.
Salih Paşa (Damad), 339.
Salisbury, 191, 192, 208, 223, 831, 235, 238, 239, 240, 244,
247, 255, 256.
Sânm Paşa (Sadrâzam), 17, 116.
Sava Paşa, 72, 326, 336, 388*
Sebuh Efendi, 66, 67, 101.
Seniye Hanım, 107.
Serkis Efendi, 107.
Server Paşa (Hariciye Naaart), 20, 22, 32, 267, 268, 269,
270, 271, 272, 292, 386.
Sıdkı Baykal, 190.
Simon Bey, 67.
Subhi Paşa (Sami Paşa zade), 10, 11-
Süleyman (Kanunî), 192, 370, 371, 372.
430 ıNDEX)

Syleyman Nazif, 367.


Süreyya Bey (Sicilli Osmanî müellifi), '80, 313, 342, 396.

ş
Şa’ban Paşa, 414.
Şsh Sultan, 338.
Şakir Paşa (Petershurg sefiri). 406, 407, 408.
Charles de Moüy, 82, 221.
Charles Tokay, 417.
Charles (Prens), 106.
Şefik Bey, 118.
Şemseddin Sami Bey, 80.
.Şsvket Paşa, (Ferik), 196.
Şevket Bey, 18.
Şekib Paşa (Ârifî Paşanın babası), 378, 403.
Chandordy, 192.
Cchouvalov, 194, 231, 238, 247.

Tahir Paşa (Hazinei Hassa Nazırt), 116.


Tahsin Efendi (Hoca), 137- 139, 140, 150, 155, 156.
Tarn (Hukuk Müşaviri), 211',’ 247.
Testa, 159, 160.
Tevfik Paşa (Mısır valisi), 355. 356, 357.
Tevfik Paşa (Sadrâzam), 85. 86, 193, 197, 408.
Turhan Paşa (Haıiciye Nazırı), 408-
f-
V

Wadinyton, 222, 234, 240, 247, 274.


Vehab Bey (Subhi Paşa zade),, 21.
Victor Duruy (Maarif Nazın), 159, 160.
Wilhelm (Alman İmparatoru), 249.
Vehbi Molla, 294.
ENDEKS (İNDEX) 4 J!

Yahya Naci Efendi (Ahmed Vefik Paşanın babası), 402.


Yusuf Paşa (Maliye Nazırı), 83, 98-
Yusuf Akçura, 371.
Yusuf Kâmil Paşa, 7, 98.

Zâfir Efendi (Şeyh), 324, 325, 345.


Zeynelabidin (Veys Paşa zade), 98.
Zichy, 190, 287.
Zühdü Paşa (Maliye Nazırı), 99, 336.
MÜELLİFİN DİĞER ESERLERİ
BASILANLAR:

Maktul Şehzadeler (eski harflerle, tilkenmişdir.)


Tanzimat Maliye Nazırları (2 cild)
Mahmud Nedim Paşa
Midhat Paşa
Hüseyin Avni Paşa
Ahmed Vefik Paşa
Son Sadrâzamlar ve Başvekiller (cild 1 - 4)

BASILACAKLAR:

Son Sadrâzamlar ve Başvekiller (5-6 cild)


Maliye Tarihi (6 cild)
Tarihî Ta’birler ve- Istılahlar Amsiklopesidi (4 cild)
Sicilli Osmanî Zeyli (2 cild)
Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Sadrâzamlar
Tarihi Fıkralar (2 cild)
Sadâret Hattı Hümayunları
Eski Osmanhlar
Büyük Reşid Paşanın basılmamış yazılan
Namık Kemalin Mektublan
Manzum Portreler
Mekteb ve çocuk fıkralan ve lâtifeleri
Seçme Beyitler
Seçme Kafalar ve Rühailer
Maniler
Kadın ve erkeğe, aşk ve sevgiye, evlilik ve bekârlığa
dair felsefî düşünceler ve dedikodular.

You might also like