Bu ödevimizde samipaşazadenin yazmış olduğu sergüzeşt eserinin detaylarını ve
karakterlerini incaleyeceğiz. Fakat elbette asıl konuya geçmeden önce samipaşazadeyi hakkıyla tanımak ve sergüzeşt romanının tarii ve edbi önemini öğrenmemiz gerekmektedir. Bu nedenle öncelikle samipaşayı tanımakla başlayabiirz. Samipaşazade sezai 1860 yılında İstanbulda doğmuştur. Doğduğu konak alabildiğine byük ve kalabalıktı. Babası sami paşa askeri kariyerinin yanı sıra edebiyat ile de ilgilenmekteydi. Bu konakta sami paşanın siyasi askeri misafirlerinin yanı sıra edebi şasiyetleri de misafir ettiği bilinmektedir.nitekim samipaşazade sezai edebi konuların konuşulup tartışıldığı bir konakta edebiyatla ilgilen aile büyükleriyle büyümüştür. Kendisine küçük yaştan itibaren özel ocalardan nitelikli bir eğitim alması sağlanmıştır. Iyi bir tahsile ve edebiyat görüşüne saip büyümüştür. Büna rağmen 20 yaşına kadar herangi bir resmi görev almamış o yaşına kadar daima edebiy üzerine kendini geliştirmek amaçı çalışmalar sürdürmüştür. 1880’de 20 yaşındayken ilk görevi olan Evkaf Nezareti Mektubî Kalemi’nde memur olarak çalışma hayatına atılmıştır. Babasının ölümünden sonra 4 yıl kadar Londra Elçiliği İkinci Kâtipliği yapan samipaşazede Sezai, bu süre zarfında İngiliz Edebiyatı ve Fransız edebiyatını yakından inceleme fırsatı buldu ve bu birikimleri sayesinde edebi kişiliğini geliştirdi. Bu görevden istifa ettikten sonra İstanbul’a döndü ve İstişare Odası memurluğun atandı. Bu görevini icra ettiği 7 yıl boyunca edebiyat alanında çalışmalarına oldukça fazla hız kazandırdı ve kendini geliştirebildiği kadar geliştirdi. Istişare odası memuru olduğu dönemde sergüzeşt adlı romanını kaleme aldı. Roman o dönemde ilgiyle karşılanmış olsa dahi devlt tarafından göz hapsine alındığını düşündü için Parise gitmiştir. Meşrutiyetin ilanı ve birinci dünya savaşı süreçlerini yurt dışında geçiren yazarımız nihayet 1921 yılında vatanına dönmüştür. Ömrünün geri kalan kısmını İstanbulda geçiren samipaşazade sezaiye Büyük Millet Meclisi tarafından vatanına olan hizmetleri karşılığında maaş bağlamıştır. Nitekim 26 Nisan 1936 tarihinde hayata gözlerini istanbulda yummuştur. Samipaşazade sezai ebiyat hayatına öncelikle makale oyun ve sobet yazıları yazarak adım atmıştır. Şlerleyen dönemlerde edebi eserlerine küçük ikaye ve roman da katmıştır. Fakat roman türünde kendisinden beklenenin aksi yanlızca tek bir eser vermiştir. O da sergüzet romanıdır. Araştırma sürecinde edindiğim bilgilr ışığında farkettim ki sami paşazade den roman türü için daha büyük beklentiler söz konusuymuş. Sanıyorum ki bunun sebebi o dönemde romanın Türk Edebiyatına girişi daa çok yeni ve buna rağmen samipaşazade sezainin bu türde verdi ilk örnek bile oldukça başarılı bulunmuş. Ö dönemde roman türünden beklenen performansı yeterince gösterbilmiş. Zira tanzimat döneminde romanlardan okutucuyu bilgilendirme ve batı tarzda ürünlerin ortaya konulmasıydı. Bence gerekli şartları sağlayabilmesine rağmen devamının gelmemesinin nedeni samipaşazade seazinin devlet tarafından bir tetit olarak görülmesi ve kendisinin göz hapsine alınması samipaşazadenin umudunu kırmış olmalı. Yukarıda da basettiğimiz üzere samipaşazade sezainin tek romanı sergüzeşti. Bunun yanı sıra yine oldukça ses getiren kısa ikayesi olan küçük şeyler eseri vardır. Bunların dışında bir tiyatro birkaç da makeleleri ve anıları bulunmaktadır. Samipaşazade sezai kendi eserlerinin yanısıra bir çok da çeviriler yapmıştır. Dönemin yazarları olan abdülak amid ve recaizade gibi samipaşazade sezai de eski edebiyat karşıtı olarak ve yenilikçilik akımı destekçisi olarak bir edebi kişilik oluşturmuştur. Yazın hayatı bounca namık kemalin izinden ilerlemiştir. Dolayısıyla tanzimat edebiyatının genel özellikleri ile eserler vermiştir. Sanat sanat içindir görüşüna saip bir yaarımızdır. Realizmin tür edebiyatında temsilcisi olduğunu söylemek mümündür. Bu türün ilk ve en basşarılı örneklerini samipaşazade sezai vermiştir. Realizm akımın en belirgin özelliği olması nedeniyle eserlerinde şahıs ve mekan betimlemeleri oldukça fazladır ve ruh çözümlemeleri ön palandadır. Esrlerinde sade bir dil kullanmaya özen gösterir zira en büyük amacı alka hitap edebilmektir. konularını genellikle günlük ayattan basit ama etkileyici olaylardan seçer. Yabancı karakterleri kendi dillerinde konuşurur, gerçekçiliği ve inandırıcılı bu şekilde sağlamaya çalışmıştır. Biraz da bu ödevde inceleyeceğimiz sergüzeşt romanının özelliklerinden ve öneminden basedelim. Döneminin ilk örneklerinden olması , edebi akımların başarılı kullanılması ve konusu gereğiyle derin bir incelenmeyi haketmektedir. O dönemde esaret ve esir ticareti ala devam etmekteydi. Kadınlardan ikinci sınıf vatandaş gibi basedilmekteydi. Görücü usulu evlilikler çok fazlaydı ve kadının söz saibi olduğu bir ortam maalesef ki yoktu. Samipaşazade sezai ise bu konular üzerinde durarak bu tür düşüncelerin ve davranışların ne kadar yanlış olduğunu vurgulayarak insanları aydınlatmaya çalışmıştır. Yani edebiyatı eğitici ve öğretici bir araç olarak kullanmıştır. Bu eser de o dönemde esir ticaretine büyük ölçüde eleştirel bir bakış açısı getirmiştir. Halkta öylesine bir etki uyandırmış ki daa önce de basettiğimiz üzere devlet tarafınan oş olmayan bir tutum sergilenerek samipaşazade sezainin tedirgin hissederek ülkesinden ayrılmasına sebep olmuştur. Roman karakterlerinin tasvirleri hikayeyenin kalitesi bakımından önemli bir yere sahiptir. Bu dönemde bizler için okuma zorluğu yaratsa dahi zamanın tarzı için çok başarılı bir örnek teşkil etmektedir. Romana ayrı bir okuma zevki katmaktadır. İnsana o mekanı o karakteri o karakterin duygu durumunun adeta gözünde canlanmasını sağlamaktadır. Romanın Konusu Roman ana karakter Dilber’in Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirildikten sonra esir ticareti yapan Hacı Ömer tarafından Mustafa Efendi’ye hizmetçi olarak satmasıyla başlar. Daha sonra Mustafa Efendi’nin karısı Dilber'e uşağıyla birlikte evin işlerini yaptırıp, işkenceler yapar. Dilber bir süre burada kaldıktan sonra mustafa Efendi'nin tayini Erzurum'a çıktığı için Dilber'i Asaf Paşa konağına satar. Burada Asaf Paşa’nın ressam olan oğlu Celal Bey’in resim yaparken Dilber’i model olarak kullanmaya başlar ve iki genç zamanla birbirine aşık olmaya başlar. Oğullarının bir esire aşık olmasını hazmedemeyen Asaf Bey ile Zehra Hanım Dilber’i gizlice bir esirciye satar ve Celal bunu öğrenince yataklara düşer. Dilber bu evde yeni efendisine odalık olmayı kabul etmediği için bir odaya hapsedilir. Bu sarayda Cevher adında bir harem ağası Dilber’e aşık olur ve onu kaçırırken ölür. En sonunda Dilber, çaresizlik içinde kendini Nil nehrine atar ve hayatına son verir. Şimdi birazda karakter ve mekan betimlemelerini inceleyelim Dilber: dilber diğer esrilere oranla daha küçük yaştadır. Neredeyse 8 9 yaşlarındadır. Esririn bu kadar küçük yaşta seçilmesi mutemeldir ki bir abartı oluşturarak acıma issinin artmasını sağlamaktı. Bedeni tasvir edilirken bile sürekli küçüklüğü vurgulanmıştır. Örneğin küçük dudaklı olması, incecik bir beli ve dar omuzlarının olması... dilberin siyah gözlerinin ardında zeki bir çocuğun olduğu söylenmekte. Fakat bir yandan da daima gözlerinde bir hüsnün olduğu vurgulanmıştı. Bu da “ yüzünde kafese konulmuş bir kuşun ara sıra göğe bakışını andıran gizli bir hüzün ve keder görünüyordu “ ifadesiyle sağlanmıştı. Gerçekten de bu satırları okuyunca okurun zininde bu esirin geçmişinde bu küçük yaşında çektiği çileler yer etmektedir. Esircinin karısının dilberi görünce “bü küçük kız hastalıklı bir şeye benziyor bunu buraya ölsün diye mi getirdin” demesi bizlere iyiden iyiye bu esire karşı acıma duygumuzu kuvvetlendirmekte. Ikaye ilerledikçe ve dilber eziyet görüp mutsuz olduğu evden ayrılıp da celal beyin evine gelip burada ilgi ve sevgi gördükten sonra değişime uğramıştır. Artık o eski mutsuz, zursuz ve yorgun ali yoktur. Adeta etrafına neşe ve hzur saçar. Fiziksel olarak da daa alımlı ve güçlü bir hal almıştır. Bunun nedeni ikayedeki olayların ve durumların değişmesidir. Doğal olarak da bu değişmlere oarntılı olarak karakterin fiziki ve duygusal durumları da değişir. Karakter etrafında olan şeyerden bağımsız ve tek yönü ilerlememktedir. Hacı ömer: esir ticaretinin başındaki adam. Ikayede bu karakterin kirli ve korkunç bir meslek ile uğrştığı anlatılmak için günümüz güzellik ve naiflik belirtilerinin aksi şekilleri kullanılmuş.mesela boyu için iri yarı, ten rengi için ise kiri kara ifadesi kullanılmış. Gözleri kalbinden büyük ve bakışları kaplan gii ifdeleri kullanılmış. Bu şekilde o kadar merhametsiz ki kalbi merhametin sığamayacağı kadar gözlernden bile küçük ve yırtıcı bir hayvancasına ırçın bakışlara sahip olduğu anlatılmış. Ellerinin birer yelpazeye benzer şekilde büyük olduğu söylenmi. Böylelikle ellerinin güçsüz bir esire eziyet etmekte hiç zorlanmayacağı anlamı ortaya çıkmış. Elal bey: asaf nbeyin ressam oğludur. Celal beyin fiziksel özellikleri şöyle betimlenmiştir: . Celal Bey biraz şişmancanaydı. Büyük ela gözleriyle sinirli mizacının kararlılık ve dayanıklılığını ortaya çıkaran geniş kızıl yüzüyle romalıları andırırdı. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi celal ey devrin yakışıklı ve çekici erkeklerinden biridir. Aynı zamanda sert ve karakteristik bir ifadesi vardır. Bu ifadenin devamında deniliyor ki celal bey oldukça da sağlıklı bir erkektir. Yurt dışında yaşadı süre boyunca çok güzel günler geçirmiş ama yanlızca santıyla ilgilenmiştir. Her şeye bir resim ürünüymüşcesine bakar ve kendinde aşka dair bir yetenek ve alaka bulmamıştır. Celal bey bu anlatımla yanlızca snaatıyla ilgilenen yalnız bir adam olarak tasvir edilmiştir. Celal beyi bü şekilde daha gizemli ve çekici hale getirmeye çalkışılmış. Celal bey ö dönemki doğru batılılaşmış bir bey olarak tasarlanmıştır. Zira onlar gibi sanatla ilgilenir, piyano dinler, mütevazi ve oldukça eğitimlidir. Ikaynin devamında celal beyin tavırları değişmiştir. Ilerleyen bölümlerde celal beyin merhameti anlayışı ve saf sevgisi vurgulanmıştır. Bunun amacı meramete oldukça aç olan dilber ile olan aşkın doğuşunu desteklemek olsa gerek. Bu aşkın doğuşuyla git gide celal beydeki üzün umutsuzluk ve amaçsızlık da kırılır. Yani samipaşazade sezai hikaye ilerledikçe karakterin de duygu durumunu ve yaşayışını güncellemiş ve duruma uygun hael getirmiştir ki doğal ve inandırıcı olan da budur zaten. Bu şekilde ikaye yeni bir dinamizim kazanmıştır. Hanım: dilberin ilk satıldığı konağın hanımıdr. Bu hanım oldukça korkutucu ve acımasızdır. Fakat hikayenin ilerlemesiyle anlıyoruz ki anımın üzerindeki bu acımasızlık ve gerginlik eşiyle arasında olan anlaşmazlıklar, eşinin işinden olması gibi ayatın olağan sıkıntılardan dolayıdır. Fakat bu kişi bu yükleri kaldıramaz ve bunu kendinden zayıf ve güçsüz olan çalışanlarna yansıtarak sinirini bu şekilde aşar, kendini bu şekilde tatmin eder. Burada görüyoruz ki insanlar aşamadığı bazı durumları er ne kadar yanlış olsa dahi kendinden zayıf bireylerden çıkarma eyleminde olabiliyorlar. Bu karakter bize kendimiz sorgulama şansını veriyor. Problemlerimizin üzerine giderek aşmaya çalışmak yerine bu şekilde davranmanın aslında ne kadar yanlış ve yersiz olduğunu ve aslında bir çözüm olmadığını aynı zamanda da aksız yere çevremizdekilere zarar verme potansiyeli oluşturduğunu gösteriyor. Açıkçası benim alt metnini en çok beğendiğim karakter bu oldu. Çünkü fazlaca gerçek ve günlük hayattan alınmış bir karakter. Atiye: atiye hanımın kızıdır. Biz atiye karakteriyle dilberin eksikliklerini görme imkanı buuyoruz. Zira atiye anne babası yanında büyüyen, bir çocuğun sahip olmak isteyeceği er şeye sahip bir çocuktur. Dilber atiyenin izmeti görür onunla okula bile gider ama hiçbir zaman onunki gibi bir annesi baabsı odası kıyafetleri ve oyuncakları olmaz. Bu nedenle adeta dilberin aksini gözler önüne serer. ikisinin birlikte ve karşılaştırmalı olarak verilnmes fırsat eşitsizliğini daha net bir şekile ortaya koymaktadır. Böylelikle dilbere ve dilber gibi esirlere olan acıma duygusu artar ve esaretin gerçekliklerinin insanların yüzüne vurumasıyla esaret karşıtlığı oranının artması sağlanmıştır. Cevher ağa: cevher ağa dilberin son verildiği yerde ona aşık olan karakterdir. Bu ağa da dilbere büyük bir meramet ile yaklaşmıştır. Fakat cevherin aşkı celal beyin aşkından daa farklı gösterilmiştir. Cever yer yer dilber için dualar etmiş onu er zaman kurtaracağını söylemiştir. Ona o kadar aşıktır ki onu kurtarmak için erkesi ve her şeyi karşısına alır. Yani cevherin aşkı celalden da büyük ve daha cesurdur. Fakat ne yaprsa yapsın dilveri kurtaramaz ve bu uğurda canından olur. Bence bu karakter ile ne kadar inkar edilse dai eski edebiyattaki aşık karaktinden esinlenilmiştir. Sevgiliye kör kütük aşık olmak ve onun yolunda canını vermek bana divan edebiyatındaki aşıkları anımsattı. Asaf Paşa’nın Moda’daki konağı: Avrupai binanın deniz tarafındaki manzarayı göstermesine karşılık kara tarafındaki çınarı kestane, zeytin gibi insanı düşündüren ve esirlik içindeki hayale, lacivert göğü gösteren yüksek ışıkları, güneşin ışığını dalgalandırarak uzun gölgeleri ve hoşlukları hiçbir tarafla bağlantısı olmayan bahçeye ruhun aradığı rahat ve huzuru veriyordu. Bu mekanın tasvirinde oldukça fazla dğal güzellikler kullanılmıştır. Böylelikle pastorel bir anlatım sağlanmıştır. Bir yandanda bir esirin esir düştükten sonra marum kaldığı güzellikler belirtilmek istenmiştir. Dilber bu konağa geldikten sonra ilk defa bu güzeliklere erişmiş olur. Hala esir bile olsa bir nebze bu güzellikleri görerek hayata tutunmaya çalışır. Esircinin evi: “Esirci küçük bir sokak tenha bir mahallenin içinde bir evin kapısınıçalıyordu vakit öğleyi bulmuştu doğunun parlak Güneşi bu küçük vetenha Sokağı aydınlatıyor fakat kapısını çaldıkları evin üst kat pencereleri saçağın gölgesi altında kalarak karanlığa karışıyordu. Bu mekanı tasvir ederken daa çok karamsar ve kasvetli bir tema kullanılmıştır. Zira burası esircinin eviidir ve bu ev tüm esirler için bir zindandan farksızdır. Sokağın tena oluşunun vurgulanması esirlerin yanlızlığını sembolize ediyor olsa gerek. Bu betimleme ile adeta okuyucuya bile oraya gitmek o eve girmek korkutucu be iç bunaltıcı gelmektedir. “Edirnekapı civarında yetmiş seksen sene evvelki Osmanlı mimariUsulüne göre yapılmış ve en Bayındır ülkeleri en yüksek medeniyetleri bileyerle bir eden zamanı geçmesiyle bazı köşeleri zemine doğrumeyilli bir şekilde çökmeye başlamış kurumlu Gamlı büyük bir Evinbirkaç bin sene önceki mimarinin kurum ve yaban İliğini andıran sağtarafında ev eşyasından olarak kıtığı çıkmış uzun bir minder Yüzleriçürümeye başlamış birkaç yastıkla döşenmiş.” bu mekan tasviriyle o makandaki yaşanmışlık okuyucunun adeta iliklerine kadar işlenmesi sağlanmıştır. Yine kasvet kir eskilik yıllanmışlık ve kimsesizlik metaforlarıyla başarılı bir betimleme oluşturulmuştur. Bahçeye bakan tarafın alt katında bir salon salonda mermerdenbüyük bir Ocak ocağın kenarları mermer üzerine işlenmiş mitolojiktasvirlerden olan ve bellerinden aşağısı balık şeklinde iki çıplak kızocağın üstünde büyük bir ayna önünde beyaz bir ayı pöstekisi....” bu bölümde bahsedien mekan daa önce de basettiğimiz gibi celal beyin evinden bir bölümdür. Celal bey ve ailesi daa avrupai bir yaşam sitiline sahip ve batılılaşmayı yansıtan birer unsur görevindedirler. Bu nedenle bu evde diğer evlere göre daa avrupai daha özenli ve yüksek bütçeli bir dekarasyondan bahsedilmiştir. Diğer mekanlardan farkını açık bir şekilde ortaya koyulmuştur. Görüldüğü üzere samipaşazade sezai bu romanda tasvirlere ve ruh betimlemelerine oldukça fazla yer vermiştir. Fakat bunu yaparken dönemin ağır dil ve üslupla yazılmış okuyucuyu sıkan şekilde yapmamıştır. Tasvirlerini fazla uzun tutmamış dilini ise anlaşılamayacak şekilde kullanmamıştır. En öenmlisi de gereksiz detayları anlatımı zenginleştirmek uğruna okuyucuya dikte etmemiştir. Aksine yaptığı hemen her betimleme olayı mekanı veyeut karakteri olabileceğinin en güzel şeklinde aktarılmasını sağlamış eklenen her bir detay ikayeyi zenginleştirerek ona bir duygu ve anlaşılırlık katarak ouyucunun gözünde canlanmasını sağlamıştır. Bunların yanı sıra konusu bakımından büyük bir etki oluşturmuştur. Toplumun kanayan bir yarası olan esaret meselesini tüm iç yüzüyle bizlere aktarmış ve büyük etkiler oluşturmuştur. Bu nedenle gerekse toplum ayatı için gerekse de edebiyat camiası için büyük bir önem arz etmektedir. Tanzimat döneminde edebiyatımıza giren roan türünün ilk örneklerinden olsa dahi yadsınamayacak bir başarı söz konusudur. Bu gün bile yüksek okunma sayılarına sahip olması ve bir çok farklı kitlrye itap etmesi ala üzerinde yeni çalışmalar yapılarak yeni bir şeylerinin keşfedilmeye çalışilması bu eserin ve bu kıymetli eserin yazarı olan samipaşazade sezainin başarısının en büyük kanıtıdır. Kaynakça