You are on page 1of 7

Rabia nur baş

20221103075

Sergüzeşt'in karakterlerini tanımak

Bu ödevimizde samipaşazadenin yazmış olduğu sergüzeşt eserinin detaylarını ve


karakterlerini incaleyeceğiz. Fakat elbette asıl konuya geçmeden önce samipaşazadeyi
hakkıyla tanımak ve sergüzeşt romanının tarii ve edbi önemini öğrenmemiz gerekmektedir.
Bu nedenle öncelikle samipaşayı tanımakla başlayabiirz.
Samipaşazade sezai 1860 yılında İstanbulda doğmuştur. Doğduğu konak alabildiğine
byük ve kalabalıktı. Babası sami paşa askeri kariyerinin yanı sıra edebiyat ile de
ilgilenmekteydi. Bu konakta sami paşanın siyasi askeri misafirlerinin yanı sıra edebi
şasiyetleri de misafir ettiği bilinmektedir.nitekim samipaşazade sezai edebi konuların
konuşulup tartışıldığı bir konakta edebiyatla ilgilen aile büyükleriyle büyümüştür. Kendisine
küçük yaştan itibaren özel ocalardan nitelikli bir eğitim alması sağlanmıştır. Iyi bir tahsile ve
edebiyat görüşüne saip büyümüştür. Büna rağmen 20 yaşına kadar herangi bir resmi görev
almamış o yaşına kadar daima edebiy üzerine kendini geliştirmek amaçı çalışmalar
sürdürmüştür.
1880’de 20 yaşındayken ilk görevi olan Evkaf Nezareti Mektubî Kalemi’nde memur
olarak çalışma hayatına atılmıştır. Babasının ölümünden sonra 4 yıl kadar
Londra Elçiliği İkinci Kâtipliği yapan samipaşazede Sezai, bu süre zarfında İngiliz Edebiyatı
ve Fransız edebiyatını yakından inceleme fırsatı buldu ve bu birikimleri sayesinde edebi
kişiliğini geliştirdi. Bu görevden istifa ettikten sonra İstanbul’a döndü ve İstişare Odası
memurluğun atandı. Bu görevini icra ettiği 7 yıl boyunca edebiyat alanında çalışmalarına
oldukça fazla hız kazandırdı ve kendini geliştirebildiği kadar geliştirdi.
Istişare odası memuru olduğu dönemde sergüzeşt adlı romanını kaleme aldı. Roman o
dönemde ilgiyle karşılanmış olsa dahi devlt tarafından göz hapsine alındığını düşündü için
Parise gitmiştir. Meşrutiyetin ilanı ve birinci dünya savaşı süreçlerini yurt dışında geçiren
yazarımız nihayet 1921 yılında vatanına dönmüştür. Ömrünün geri kalan kısmını İstanbulda
geçiren samipaşazade sezaiye Büyük Millet Meclisi tarafından vatanına olan hizmetleri
karşılığında maaş bağlamıştır. Nitekim 26 Nisan 1936 tarihinde hayata gözlerini istanbulda
yummuştur.
Samipaşazade sezai ebiyat hayatına öncelikle makale oyun ve sobet yazıları yazarak
adım atmıştır. Şlerleyen dönemlerde edebi eserlerine küçük ikaye ve roman da katmıştır.
Fakat roman türünde kendisinden beklenenin aksi yanlızca tek bir eser vermiştir. O da
sergüzet romanıdır. Araştırma sürecinde edindiğim bilgilr ışığında farkettim ki sami paşazade
den roman türü için daha büyük beklentiler söz konusuymuş. Sanıyorum ki bunun sebebi o
dönemde romanın Türk Edebiyatına girişi daa çok yeni ve buna rağmen samipaşazade
sezainin bu türde verdi ilk örnek bile oldukça başarılı bulunmuş. Ö dönemde roman türünden
beklenen performansı yeterince gösterbilmiş. Zira tanzimat döneminde romanlardan
okutucuyu bilgilendirme ve batı tarzda ürünlerin ortaya konulmasıydı. Bence gerekli şartları
sağlayabilmesine rağmen devamının gelmemesinin nedeni samipaşazade seazinin devlet
tarafından bir tetit olarak görülmesi ve kendisinin göz hapsine alınması samipaşazadenin
umudunu kırmış olmalı.
Yukarıda da basettiğimiz üzere samipaşazade sezainin tek romanı sergüzeşti. Bunun
yanı sıra yine oldukça ses getiren kısa ikayesi olan küçük şeyler eseri vardır. Bunların dışında
bir tiyatro birkaç da makeleleri ve anıları bulunmaktadır. Samipaşazade sezai kendi
eserlerinin yanısıra bir çok da çeviriler yapmıştır. Dönemin yazarları olan abdülak amid ve
recaizade gibi samipaşazade sezai de eski edebiyat karşıtı olarak ve yenilikçilik akımı
destekçisi olarak bir edebi kişilik oluşturmuştur. Yazın hayatı bounca namık kemalin izinden
ilerlemiştir. Dolayısıyla tanzimat edebiyatının genel özellikleri ile eserler vermiştir. Sanat
sanat içindir görüşüna saip bir yaarımızdır. Realizmin tür edebiyatında temsilcisi olduğunu
söylemek mümündür. Bu türün ilk ve en basşarılı örneklerini samipaşazade sezai vermiştir.
Realizm akımın en belirgin özelliği olması nedeniyle eserlerinde şahıs ve mekan
betimlemeleri oldukça fazladır ve ruh çözümlemeleri ön palandadır. Esrlerinde sade bir dil
kullanmaya özen gösterir zira en büyük amacı alka hitap edebilmektir. konularını genellikle
günlük ayattan basit ama etkileyici olaylardan seçer. Yabancı karakterleri kendi dillerinde
konuşurur, gerçekçiliği ve inandırıcılı bu şekilde sağlamaya çalışmıştır.
Biraz da bu ödevde inceleyeceğimiz sergüzeşt romanının özelliklerinden ve
öneminden basedelim. Döneminin ilk örneklerinden olması , edebi akımların başarılı
kullanılması ve konusu gereğiyle derin bir incelenmeyi haketmektedir. O dönemde esaret ve
esir ticareti ala devam etmekteydi. Kadınlardan ikinci sınıf vatandaş gibi basedilmekteydi.
Görücü usulu evlilikler çok fazlaydı ve kadının söz saibi olduğu bir ortam maalesef ki yoktu.
Samipaşazade sezai ise bu konular üzerinde durarak bu tür düşüncelerin ve davranışların ne
kadar yanlış olduğunu vurgulayarak insanları aydınlatmaya çalışmıştır. Yani edebiyatı eğitici
ve öğretici bir araç olarak kullanmıştır. Bu eser de o dönemde esir ticaretine büyük ölçüde
eleştirel bir bakış açısı getirmiştir. Halkta öylesine bir etki uyandırmış ki daa önce de
basettiğimiz üzere devlet tarafınan oş olmayan bir tutum sergilenerek samipaşazade sezainin
tedirgin hissederek ülkesinden ayrılmasına sebep olmuştur. Roman karakterlerinin tasvirleri
hikayeyenin kalitesi bakımından önemli bir yere sahiptir. Bu dönemde bizler için okuma
zorluğu yaratsa dahi zamanın tarzı için çok başarılı bir örnek teşkil etmektedir. Romana ayrı
bir okuma zevki katmaktadır. İnsana o mekanı o karakteri o karakterin duygu durumunun
adeta gözünde canlanmasını sağlamaktadır.
Romanın Konusu
Roman ana karakter Dilber’in Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirildikten sonra
esir ticareti yapan Hacı Ömer tarafından Mustafa Efendi’ye hizmetçi olarak satmasıyla
başlar. Daha sonra Mustafa Efendi’nin karısı Dilber'e uşağıyla birlikte evin işlerini yaptırıp,
işkenceler yapar. Dilber bir süre burada kaldıktan sonra mustafa Efendi'nin tayini Erzurum'a
çıktığı için Dilber'i Asaf Paşa konağına satar. Burada Asaf Paşa’nın ressam olan oğlu Celal
Bey’in resim yaparken Dilber’i model olarak kullanmaya başlar ve iki genç zamanla birbirine
aşık olmaya başlar. Oğullarının bir esire aşık olmasını hazmedemeyen Asaf Bey ile Zehra
Hanım Dilber’i gizlice bir esirciye satar ve Celal bunu öğrenince yataklara düşer. Dilber bu
evde yeni efendisine odalık olmayı kabul etmediği için bir odaya hapsedilir. Bu sarayda
Cevher adında bir harem ağası Dilber’e aşık olur ve onu kaçırırken ölür. En sonunda Dilber,
çaresizlik içinde kendini Nil nehrine atar ve hayatına son verir.
Şimdi birazda karakter ve mekan betimlemelerini inceleyelim
Dilber: dilber diğer esrilere oranla daha küçük yaştadır. Neredeyse 8 9 yaşlarındadır.
Esririn bu kadar küçük yaşta seçilmesi mutemeldir ki bir abartı oluşturarak acıma issinin
artmasını sağlamaktı. Bedeni tasvir edilirken bile sürekli küçüklüğü vurgulanmıştır. Örneğin
küçük dudaklı olması, incecik bir beli ve dar omuzlarının olması... dilberin siyah gözlerinin
ardında zeki bir çocuğun olduğu söylenmekte. Fakat bir yandan da daima gözlerinde bir
hüsnün olduğu vurgulanmıştı. Bu da “ yüzünde kafese konulmuş bir kuşun ara sıra göğe
bakışını andıran gizli bir hüzün ve keder görünüyordu “ ifadesiyle sağlanmıştı. Gerçekten de
bu satırları okuyunca okurun zininde bu esirin geçmişinde bu küçük yaşında çektiği çileler yer
etmektedir. Esircinin karısının dilberi görünce “bü küçük kız hastalıklı bir şeye benziyor bunu
buraya ölsün diye mi getirdin” demesi bizlere iyiden iyiye bu esire karşı acıma duygumuzu
kuvvetlendirmekte. Ikaye ilerledikçe ve dilber eziyet görüp mutsuz olduğu evden ayrılıp da
celal beyin evine gelip burada ilgi ve sevgi gördükten sonra değişime uğramıştır. Artık o eski
mutsuz, zursuz ve yorgun ali yoktur. Adeta etrafına neşe ve hzur saçar. Fiziksel olarak da daa
alımlı ve güçlü bir hal almıştır. Bunun nedeni ikayedeki olayların ve durumların değişmesidir.
Doğal olarak da bu değişmlere oarntılı olarak karakterin fiziki ve duygusal durumları da
değişir. Karakter etrafında olan şeyerden bağımsız ve tek yönü ilerlememktedir.
Hacı ömer: esir ticaretinin başındaki adam. Ikayede bu karakterin kirli ve korkunç bir
meslek ile uğrştığı anlatılmak için günümüz güzellik ve naiflik belirtilerinin aksi şekilleri
kullanılmuş.mesela boyu için iri yarı, ten rengi için ise kiri kara ifadesi kullanılmış. Gözleri
kalbinden büyük ve bakışları kaplan gii ifdeleri kullanılmış. Bu şekilde o kadar merhametsiz
ki kalbi merhametin sığamayacağı kadar gözlernden bile küçük ve yırtıcı bir hayvancasına
ırçın bakışlara sahip olduğu anlatılmış. Ellerinin birer yelpazeye benzer şekilde büyük olduğu
söylenmi. Böylelikle ellerinin güçsüz bir esire eziyet etmekte hiç zorlanmayacağı anlamı
ortaya çıkmış.
Elal bey: asaf nbeyin ressam oğludur. Celal beyin fiziksel özellikleri şöyle
betimlenmiştir: . Celal Bey biraz şişmancanaydı. Büyük ela gözleriyle sinirli mizacının
kararlılık ve dayanıklılığını ortaya çıkaran geniş kızıl yüzüyle romalıları andırırdı. Bu
ifadeden anlaşılacağı gibi celal ey devrin yakışıklı ve çekici erkeklerinden biridir. Aynı
zamanda sert ve karakteristik bir ifadesi vardır. Bu ifadenin devamında deniliyor ki celal bey
oldukça da sağlıklı bir erkektir. Yurt dışında yaşadı süre boyunca çok güzel günler geçirmiş
ama yanlızca santıyla ilgilenmiştir. Her şeye bir resim ürünüymüşcesine bakar ve kendinde
aşka dair bir yetenek ve alaka bulmamıştır. Celal bey bu anlatımla yanlızca snaatıyla ilgilenen
yalnız bir adam olarak tasvir edilmiştir. Celal beyi bü şekilde daha gizemli ve çekici hale
getirmeye çalkışılmış. Celal bey ö dönemki doğru batılılaşmış bir bey olarak tasarlanmıştır.
Zira onlar gibi sanatla ilgilenir, piyano dinler, mütevazi ve oldukça eğitimlidir. Ikaynin
devamında celal beyin tavırları değişmiştir. Ilerleyen bölümlerde celal beyin merhameti
anlayışı ve saf sevgisi vurgulanmıştır. Bunun amacı meramete oldukça aç olan dilber ile olan
aşkın doğuşunu desteklemek olsa gerek. Bu aşkın doğuşuyla git gide celal beydeki üzün
umutsuzluk ve amaçsızlık da kırılır. Yani samipaşazade sezai hikaye ilerledikçe karakterin de
duygu durumunu ve yaşayışını güncellemiş ve duruma uygun hael getirmiştir ki doğal ve
inandırıcı olan da budur zaten. Bu şekilde ikaye yeni bir dinamizim kazanmıştır.
Hanım: dilberin ilk satıldığı konağın hanımıdr. Bu hanım oldukça korkutucu ve
acımasızdır. Fakat hikayenin ilerlemesiyle anlıyoruz ki anımın üzerindeki bu acımasızlık ve
gerginlik eşiyle arasında olan anlaşmazlıklar, eşinin işinden olması gibi ayatın olağan
sıkıntılardan dolayıdır. Fakat bu kişi bu yükleri kaldıramaz ve bunu kendinden zayıf ve
güçsüz olan çalışanlarna yansıtarak sinirini bu şekilde aşar, kendini bu şekilde tatmin eder.
Burada görüyoruz ki insanlar aşamadığı bazı durumları er ne kadar yanlış olsa dahi kendinden
zayıf bireylerden çıkarma eyleminde olabiliyorlar. Bu karakter bize kendimiz sorgulama
şansını veriyor. Problemlerimizin üzerine giderek aşmaya çalışmak yerine bu şekilde
davranmanın aslında ne kadar yanlış ve yersiz olduğunu ve aslında bir çözüm olmadığını aynı
zamanda da aksız yere çevremizdekilere zarar verme potansiyeli oluşturduğunu gösteriyor.
Açıkçası benim alt metnini en çok beğendiğim karakter bu oldu. Çünkü fazlaca gerçek ve
günlük hayattan alınmış bir karakter.
Atiye: atiye hanımın kızıdır. Biz atiye karakteriyle dilberin eksikliklerini görme
imkanı buuyoruz. Zira atiye anne babası yanında büyüyen, bir çocuğun sahip olmak
isteyeceği er şeye sahip bir çocuktur. Dilber atiyenin izmeti görür onunla okula bile gider ama
hiçbir zaman onunki gibi bir annesi baabsı odası kıyafetleri ve oyuncakları olmaz. Bu nedenle
adeta dilberin aksini gözler önüne serer. ikisinin birlikte ve karşılaştırmalı olarak verilnmes
fırsat eşitsizliğini daha net bir şekile ortaya koymaktadır. Böylelikle dilbere ve dilber gibi
esirlere olan acıma duygusu artar ve esaretin gerçekliklerinin insanların yüzüne vurumasıyla
esaret karşıtlığı oranının artması sağlanmıştır.
Cevher ağa: cevher ağa dilberin son verildiği yerde ona aşık olan karakterdir. Bu ağa
da dilbere büyük bir meramet ile yaklaşmıştır. Fakat cevherin aşkı celal beyin aşkından daa
farklı gösterilmiştir. Cever yer yer dilber için dualar etmiş onu er zaman kurtaracağını
söylemiştir. Ona o kadar aşıktır ki onu kurtarmak için erkesi ve her şeyi karşısına alır. Yani
cevherin aşkı celalden da büyük ve daha cesurdur. Fakat ne yaprsa yapsın dilveri kurtaramaz
ve bu uğurda canından olur. Bence bu karakter ile ne kadar inkar edilse dai eski edebiyattaki
aşık karaktinden esinlenilmiştir. Sevgiliye kör kütük aşık olmak ve onun yolunda canını
vermek bana divan edebiyatındaki aşıkları anımsattı.
Asaf Paşa’nın Moda’daki konağı: Avrupai binanın deniz tarafındaki manzarayı
göstermesine karşılık kara tarafındaki çınarı kestane, zeytin gibi insanı düşündüren ve esirlik
içindeki hayale, lacivert göğü gösteren yüksek ışıkları, güneşin ışığını dalgalandırarak uzun
gölgeleri ve hoşlukları hiçbir tarafla bağlantısı olmayan bahçeye ruhun aradığı rahat ve
huzuru veriyordu. Bu mekanın tasvirinde oldukça fazla dğal güzellikler kullanılmıştır.
Böylelikle pastorel bir anlatım sağlanmıştır. Bir yandanda bir esirin esir düştükten sonra
marum kaldığı güzellikler belirtilmek istenmiştir. Dilber bu konağa geldikten sonra ilk defa
bu güzeliklere erişmiş olur. Hala esir bile olsa bir nebze bu güzellikleri görerek hayata
tutunmaya çalışır.
Esircinin evi: “Esirci küçük bir sokak tenha bir mahallenin içinde bir evin
kapısınıçalıyordu vakit öğleyi bulmuştu doğunun parlak Güneşi bu küçük vetenha Sokağı
aydınlatıyor fakat kapısını çaldıkları evin üst kat pencereleri saçağın gölgesi altında kalarak
karanlığa karışıyordu. Bu mekanı tasvir ederken daa çok karamsar ve kasvetli bir tema
kullanılmıştır. Zira burası esircinin eviidir ve bu ev tüm esirler için bir zindandan farksızdır.
Sokağın tena oluşunun vurgulanması esirlerin yanlızlığını sembolize ediyor olsa gerek. Bu
betimleme ile adeta okuyucuya bile oraya gitmek o eve girmek korkutucu be iç bunaltıcı
gelmektedir.
“Edirnekapı civarında yetmiş seksen sene evvelki Osmanlı mimariUsulüne göre
yapılmış ve en Bayındır ülkeleri en yüksek medeniyetleri bileyerle bir eden zamanı
geçmesiyle bazı köşeleri zemine doğrumeyilli bir şekilde çökmeye başlamış kurumlu Gamlı
büyük bir Evinbirkaç bin sene önceki mimarinin kurum ve yaban İliğini andıran sağtarafında
ev eşyasından olarak kıtığı çıkmış uzun bir minder Yüzleriçürümeye başlamış birkaç yastıkla
döşenmiş.” bu mekan tasviriyle o makandaki yaşanmışlık okuyucunun adeta iliklerine kadar
işlenmesi sağlanmıştır. Yine kasvet kir eskilik yıllanmışlık ve kimsesizlik metaforlarıyla
başarılı bir betimleme oluşturulmuştur.
Bahçeye bakan tarafın alt katında bir salon salonda mermerdenbüyük bir Ocak ocağın
kenarları mermer üzerine işlenmiş mitolojiktasvirlerden olan ve bellerinden aşağısı balık
şeklinde iki çıplak kızocağın üstünde büyük bir ayna önünde beyaz bir ayı pöstekisi....” bu
bölümde bahsedien mekan daa önce de basettiğimiz gibi celal beyin evinden bir bölümdür.
Celal bey ve ailesi daa avrupai bir yaşam sitiline sahip ve batılılaşmayı yansıtan birer unsur
görevindedirler. Bu nedenle bu evde diğer evlere göre daa avrupai daha özenli ve yüksek
bütçeli bir dekarasyondan bahsedilmiştir. Diğer mekanlardan farkını açık bir şekilde ortaya
koyulmuştur.
Görüldüğü üzere samipaşazade sezai bu romanda tasvirlere ve ruh betimlemelerine
oldukça fazla yer vermiştir. Fakat bunu yaparken dönemin ağır dil ve üslupla yazılmış
okuyucuyu sıkan şekilde yapmamıştır. Tasvirlerini fazla uzun tutmamış dilini ise
anlaşılamayacak şekilde kullanmamıştır. En öenmlisi de gereksiz detayları anlatımı
zenginleştirmek uğruna okuyucuya dikte etmemiştir. Aksine yaptığı hemen her betimleme
olayı mekanı veyeut karakteri olabileceğinin en güzel şeklinde aktarılmasını sağlamış eklenen
her bir detay ikayeyi zenginleştirerek ona bir duygu ve anlaşılırlık katarak ouyucunun
gözünde canlanmasını sağlamıştır. Bunların yanı sıra konusu bakımından büyük bir etki
oluşturmuştur. Toplumun kanayan bir yarası olan esaret meselesini tüm iç yüzüyle bizlere
aktarmış ve büyük etkiler oluşturmuştur. Bu nedenle gerekse toplum ayatı için gerekse de
edebiyat camiası için büyük bir önem arz etmektedir. Tanzimat döneminde edebiyatımıza
giren roan türünün ilk örneklerinden olsa dahi yadsınamayacak bir başarı söz konusudur. Bu
gün bile yüksek okunma sayılarına sahip olması ve bir çok farklı kitlrye itap etmesi ala
üzerinde yeni çalışmalar yapılarak yeni bir şeylerinin keşfedilmeye çalışilması bu eserin ve bu
kıymetli eserin yazarı olan samipaşazade sezainin başarısının en büyük kanıtıdır.
Kaynakça

You might also like