You are on page 1of 77

AYAK BACAK FABRİKASI

Sermet ÇAĞAN
(Oyun, II Bölüm)
KİŞİLER
1.Vatandaş
2.Vatandaş
3.Vatandaş Oyuncak
1.Derebeyi Yargıç Polis Politikacı
2.Derebeyi Yargıç Polis Politikacı
3.Derebeyi Yargıç Polis Politikacı
Öküz
Kadın
Kız
Şef
Uşak
Papaz
Delikanlı
Tellal
Horoz Totocu
Sağlık Uzmanı
Vatandaşlar

I. EPİSODE
(Dekor geriye doğru yükselen üç yükseltiden ibarettir.
Yükseltiler iskelet halinde tahtalardan yapılmıştır.

ayak-bacak fabrikası 1
Ülkedeki sefalet, yoksulluk, dekordan açıkça
görülmektedir. Bu yükselişlerin iki yanında iki merdiven
vardır.)

BOLLUK TÜRKÜSÜ
Alın teri altın oldu toprakta
Tüm ülke sarardı başak, başak
Yeniden doğmuş gibi insan
Gülüşü bir başka
Ağlayışı bir başka
Sevgisi, korkusu bir başka
Başkadan da öteye
Türküler sarmış dağı, taşı
Bolluk, bolluk, bolluk diye...
(Üstleri başları perişan bir kalabalık, oynaya güle, türkü
söyleyerek sahneye girerler. Derebeyleri ikinci yükseltinin
tam ortasına kurulmuş bir masa üzerinde yemek yemekte
ve içmektedirler. Davranışlarından, yüzlerinden kızgın ve
sinirli oldukları bellidir. Kalabalık iki yandaki
merdivenlerden inerek sahnenin önüne sıralanır. Başlarda
daha çok yerel bir havası olan türkü, gittikçe değişir ve
hızlanarak "Tvist"e döner. Kadın, erkek, çoluk çocuk
çılgınlar gibi tepinmeye başlarlar.)
1.Derebeyi — Yeter be, yeter artık! (Oyun durur, herkes şaşkın
birbirine bakar.) Günlerdir gece demiyor, gündüz demiyor,
yemiyor, içmiyor tepiniyorsunuz. Yorulmadınız mı be?
2.Derebeyi — Şu üstünüze başınıza bakın, tepinmekten
paramparça olmuş. (Kalabalık kahkahalarla güler.)
1.Derebeyi — Kesss! Bir de utanmadan gülüyorsunuz. Hadi
işinize bakalım!
(Kalabalık hâlâ şaşkın şaşkın bakıyordur.)
3.Derebeyi — Ne bakıyorsunuz salaklar, duymadınız mı?
2.Derebeyi — Def olun hadi, aylak serseriler! (Kalabalık sinmiş,
korkmuş yavaş yavaş dağılır. Yalnız Öküz kalır içerde. Bir
süre sessizlik) Çılgınlar gibi eğleniyorlar. (Bağırır.) Niye
eğleniyorlar?
3.Derebeyi — Bolluk oldu ülkede, böyle oldu.

ayak-bacak fabrikası 2
(Derebeyleri'nin üçü de düşünceli yerlerine otururlar.
Yemeye içmeye devam ederler. Köşede Öküz sakin onları
dinlemekledir.)
1.Derebeyi — Çevrelerine bakıp biraz yeşillik görmesinler,
hemen ağızlarına bir bolluk türküsü takıp sabahlara kadar
tepiniyorlar.
3.Derebeyi — Elleri biraz bolluğa alışmasın... Kendilerinden
geçtik; hayvanlarına bile buğday yedirir bunlar...
2.Derebeyi — Giden yıl da böyle yapmadılar mı? Böğürene
buğday, ağlayana buğday, anırana buğday, ağlayana
buğday, buğday, buğday, buğday...
3.Derebeyi — Hayvan yemi diye kara tohum ektik, hâlâ
ambarlarda bekliyor. Malımız diye söylemiyorum ama
ulusal servet bu!
1.Derebeyi — Bütün ümidim bu yıldı. Belki diyordum, buğday
kıt olur da, ambardaki kara tohumları satabiliriz. Ama
neredee... Mübarek toprak bir vermeye başladı mı, önünde
durabilirsen dur! (Etrafına bakınır.) Şuraya bak yahu! Her
taraf altın gibi sapsan. Allah kahretsin. Ne yapalım, elden
ne gelir?
3.Derebeyi — Elden ne gelir, ne demek? Elbette bir şeyler
yapacağız. Yani ne diyorsun sen, bolluk oldu diye
ellerimizi, kollarınızı kavuşturup şunca ton kara tohum,
şunca ton ulusal servetin çürümesini mi seyredeceğiz?
Bolluk bu adamları çılgına çeviriyor yahu. Görmüyor
musun? Bunlar, bu yıl da hayvanlarına buğday yedirirler,
bak görürsün.
2.Derebeyi — Ülkede bolluk oldu, ahlak bozuldu.
1.Derebeyi — Peder hep derdi. İnsanoğlunun namuslu, ahlaklı,
çalışkan, dürüst olabilmesi için aç kalması gerek, derdi.
3.Derebeyi — Son savaşı hatırlıyor musun? Karınlarına bir lokma
ekmek girmiyordu, ama nasıl çarpışıyorlardı, nasıl
dövüşüyorlardı?
1.Derebeyi — O başka canım! O başka! Onlar vatan toprakları
için çarpışıyorlardı. Onun ulusal bir heyecanı var.
2.Derebeyi — Ambarda çürüyen kara tohumun ulusal heyecanı
yok mu?
1.Derebeyi —Vaaar...

ayak-bacak fabrikası 3
2.Derebeyi — O kadar uzağa gitmeye ne hacet? Şu Allahın belası
topraklar bereketlenmeden önce, bunlar, bu ahlaksız
herifler nasıl kendi hallerinde, nasıl boyunları bükük,
efendi kişilerdi. Vur ensesine, al ağzından lokmasını. Gık
bile demezlerdi. Ne olduysa bu bolluktan sonra oldu. Ne
yaptıysa bu bereket yaptı.
3.Derebeyi — Bu bolluk ülkeye felaket getirecek.
1.Derebeyi — Getirdi bile! Daha ne olacaktı ki? (Ağlamaklı)
Saygıdeğer atalarımızdan bize miras kalan şu topraklar
üzerinde demek bunları da görecektik, ha!
3.Derebeyi — Deliler gibi sıçrıyorlar.
2.Derebeyi — Hayvanlarına kara tohum yerine buğday
yediriyorlar.
1.Derebeyi — Ambarlarda milyonlarca ulusal servet çürüyüp
gidiyor.
2.Derebeyi — (Biraz bağırarak) Bunun sonu anarşidir.
3.Derebeyi — İsyandır.
1.Derebeyi — Bunlar her şeyi yaparlar.
2.Derebeyi — İhtilal bile...
3.Derebeyi — Bir şeyler yapmak, ülkeyi kurtarmak gerek.
2.Derebeyi — Vatan toprakları gidiyor elden.
1.Derebeyi — Kara tohum çürüyor ambarlarda.
Türkü
Bolluk türküsü dudaklarda
Sabaha dek tepinirler
Ulusal servet ambarlarda
Bu yıl mutlak çürüyecek
Bir şeyler yapmak gerek
Atalar derlerdi hep
Bolluk bozar ahlakı
Yitirir kişi nesi var, nesi yok.
Bolluk, bolluk, bolluk diye.
1.Derebeyi — (Bir komutan heybeliyle ayağa kalkar.) Yürüyün
arkadaşlar. Şefe gidelim; Papaz Efendiye gidelim; bu
büyük felaketi bütün çıplaklığı ile anlatalım.
2.Derebeyi — Gidelim.

ayak-bacak fabrikası 4
3.Derebeyi — Anlatalım!
(Derebeyleri çıkarken, trampet seslerine ayak
uydururlar. 1.Vatandaş ön yükseltinin önünde duran çöp
tenekesinin yanında uyumaktadır. Öküz düşünceli, endişeli,
ağır ağır 1.Vatandaş'ın yanına yaklaşır.)
Öküz — (Bağırarak) Gideceğim! Namussuzum gideceğim. Öküz
gibi yaşayacağım bir ülkeye gideceğim.
1.Vatandaş — (Öküz'ün bağırmasından uyanır, yerinden fırlar.)
Ne var, ne oldu?
Öküz — Biraz evvel burada Derebeyleri konuşuyorlardı, onlardan
duydum. (Etrafına bakınır.) Ah! Ne yapacağız, nasıl
yapacağız bilemiyorum. Buralardan kaçmak gerek.
1.Vatandaş — Söylesene yahu, ne duydun?
Öküz — Derebeyleri konuşuyorlardı. Ah
mahvoldum,mahvoldum... (Etrafına bakınır.) Ama
kimseye bir şey söylemeyeceksin.
1.Vatandaş — Söylemeyeceğim.
Öküz — Söz mü?
1.Vatandaş — Söz.
Öküz — (Bir kez daha etrafına bakınır.) Yatırım malları
sanayiindeki istihdam seviyesini idame ettirebilmek için
istihlak talebinin bir kerre artık o seviyede kalması değil,
fakat her devre ayni miktarda artması gerekir diyorlar.
(1.Vatandaş'ın kolundan tutar, eliyle sus işareti yapar.)
1.Vatandaş — Yani, ne diyorlar?
Öküz — Yani bir ülkenin parasının konvertibl olması kolay
değildir. Tediye bilançosunun daima denk olması ve ani
krizleri karşılayacak büyük altın ve döviz rezervine sahip
bulunması gerekir, diyorlar.
1.Vatandaş — Hiçbir şey anlamadım. Yani bir ülkenin parasının...
Öküz — Anlaşılmayacak bir şey yok bunda yahu. Keynes'in
likidite teorisini biliyorsun. Keynes der ki— Fertler
ellerinde para tutmayı, paradan başka bir şey tutmaya,
tercih ederler...
1.Vatandaş — Peki bundan sana ne? Ne diye dertlenip
duruyorsun?

ayak-bacak fabrikası 5
Öküz — Ne demek bana ne? Deminden beri anlatıyoruz,
anlamıyor musun?
1.Vatandaş — Doğrusunu söyliyeyim mi, namussuzum
anlamadım.
Öküz — Senin anlayacağın, derebeyleri geçen yıl ellerinde kalan
kara tohumları satmak için hayvanlara kara tohum
yedirmeyi zorunlu kılacaklar ülkede.
1.Vatandaş — Eeee ne olmuş yani?
Öküz — Ne olmuşu var mı? Bugüne kadar biz hayvanlar
sayenizde buğday yiyorduk; oysa şimdi kara tohum
yiyeceğiz. Gördün mü sen şimdi başıma gelenleri? Pılıyı
pırtıyı toplayıp gitmekten başka çare yok. öküz gibi
yaşayacağım bir ülkeye gideceğim. Yok ulusal servetmiş,
yok şuymuş, yok buymuş...
1.Vatandaş — Bunları Derebeylerinden mi duydun?
Öküz — Evet.
1.Vatandaş — Sen Derebeylerinin konuştuklarından ne anlarsın
be! Ben insan olmama rağmen onların dillerinden
anlamıyorum.
Öküz — Ben öküzüm, anlarım.
1.Vatandaş — Öyle ya, ben unutmuştum seni. Peki, yahu mal
adamların; alır da, satar da, bundan sana ne? Onlar her şeyi
bizden daha iyi bilirler. Şu büyüklerin işine karışmasan
çatlar mısın? Buğday yerine bu yıl da kara tohum yiyiver.
Ne olmuş yani?
Öküz — Kara tohumdaki kalori oranı buğdaya kıyasla onda bir.
(1.Vatandaş'ı bir kenara çeker.) Üstelik karın da
doyurmaz. Yedikten sonra bir uyuşukluk çöker, deme
gitsin. Sonra kara tohum kan verikoslarında zamanla
pıhtılaşmaya kadar varan bir yorgunluk yapıyor. Bu
yorgunluk da cerabral bazı fonksiyonların gerektiği şekilde
çalışmamasını ortaya koyuyor.
1.Vatandaş — (Anlamamış, şaşkın) Yaaa?.. 0 dediklerin olunca ne
oluyor?
Öküz — (Bir kez daha etrafına bakar.) Elden ayaktan
kesiliyorsun... Kötürüm oluyorsun. Kalorisi de az...

ayak-bacak fabrikası 6
1.Vatandaş — Ulan ben yıllardır çöple, artıkla geçiniyorum.
Kalorisi azmış. Hay senin kalorine...
(Sağdan Kadın girer. Sırtındaki buğday çuvalını yere
bırakır, ellerini beline dayar. Öküz, Kadın'ı görünce,
kendisine bir çeki düzen verir.)
Kadın — Oooh! Gel keyfim gel! Ne âlâ be! Anam ağladı sabahtan
beri. Seni ararım bir deliktesin. Kızdan zaten hayır yok,
kara sevdaya tutulmuş. Yağma yok, bedava yedirmezler
insana. Dört çuval buğday için sel gibi ter aktı; yarısını kira
diye derebeyine, dörtte birini vergi diye Şefe ver; elinde
kalsın bir çuval buğday, onu da bozdur, bozdur harca.
Nerelerdesin ulan, nerelerdesin sabahtan beri? (Öküz başını
önüne eğer, cevap vermez.) Kız nerede?
Öküz — (Başı önünde) Kutsal göle gitmiş, duaya.
Kadın — 0 her gün gitsin, sen de yan gel yat! Ulan sen ne işe
yararsın be? Elin yenmez, derin ısıtmaz, süt vermez, döl
yapmaz, yavrulamazsın... Erkek misin, in misin, cin misin,
nesin?
Öküz — (Başı önünde) Öküzüm.
Kadın — Öküzsün ya! Hadi iş başına! Çalışmayana bu dünyada
tokluk, öbür dünyada huzur yok. (Kadın çıkar.)
1.Vatandaş — Çalışmayana bu dünyada tokluk, öbür dünyada
huzur yokmuş. Bu laflar da bana!
Öküz — Buraya gelmeden önce söylemişlerdi. Orada hayvan eti
yenmez, yasaktır demişlerdi. Eh, hiç değilse canımız
emniyette diye koşa koşa buralara kalktık geldik.
Gerçekten de canımızı almıyorlar, almıyorlar ama,
almaktan da beter ediyorlar. Sahi neden et yemezsiniz siz?
1.Vatandaş — Bundan yüzyıllarca önce, ülkede kıtlık olmuş; dört
bir yan kerpiç kesilmiş, kaskatı. Çocuklar süt dolu şişkin
bir ana memesi bulamamış emecek. Yaşlı, genç, kadın,
erkek çil yavrusu gibi dağılmış dağa taşa... Kadın kocasını,
evlat babasını, aşık sevgilisini, insan insanı tanımaz olmuş.
Bir avuç dolusu aşa, baş koymuş tüm insanlar... Kıtlık,
kıtlık, kıtlık... Gözlerin karardığı, umutların söndüğü,
yüreklerin katılaştığı insanların ağzından «Ben»den başka
bir şey çıkmadığı bir sırada, ülkedeki büyük göl, için için
kaynamaya, etrafa yayılmaya başlamış. Toprak
yumuşamış; göz göz olmuş; gözler umutla dolmuş; bereket

ayak-bacak fabrikası 7
sarmış tüm ülkeyi. 0 günden bugüne göl bizler için tapınak,
göldeki balıklar da kutsal yaratıklar olmuşlar. Balık eti
yemek yasaklanmış ülkede. Gel zaman, git zaman bu yasak
bütün hayvan etleri için uygulanmış. Şimdi o göle gidip
kutsal balıkları yem serpen açlar ekmek, çıplaklar urba,
kızlar koca, kadınlar çocuk sahibi oluyorlarmış. Papaz
Efendi böyle söylüyor.
(Öküz, çöp tenekesine doğru gider, başını içeri sokar,
yiyecek bir şeyler arar.)
1.Vatandaş — Boşuna arama, ben şimdi yokladım. Boş,
bomboş... Bir çöp bile yok!
Öküz — Ağzına kadar çöp dolsa ne olur ki! Çöp karın doyurur
mu?
1.Vatandaş — Yoo, yoo öyle deme! Çöp deyip de geçme. Çöp bir
ülkenin uygarlık ölçüsüdür. Çöpü olmayan bir ülke, geri
kalmış bir ülke demektir. Çöp demek... Çöp demek, ne
demek?
Öküz — Karın tokluğu demek.
1.Vatandaş — Karın tokluğu demek ya! Bir şey yeniyor ki çöp
oluyor, artık oluyor, gübre oluyor.
Kadın — (Kulisten) Hâlâ oralarda mısın sen? (Öküz telaşlanır.)
Şimdi yanına gelirsem, dünyanın kaç bucak olduğunu
gösteririm sana! Hadi iş başına! (Öküz telaşla çıkar.)
1.Vatandaş — (Çöp tenekesine doğru gider, içine bakar.) Yok
anasını sattığım, yok be! Kıtlıkta da böyle, bollukta da... Şu
kapıların arkasında ne yenir, ne içilir? Bir şey yenilmezse
nasıl yaşanılır? Yenirse çöp nerede? Off karnım
guruldamaya başladı. (Aklına bir şey gelmiş gibi) Çıplaklar
urba, kızlar koca, açlar ekmek bulurlarmış.
(Kız'ın dua ettiği «Kutsal Göl» yazılı tabelanın yanına
gider, bir süre Kız' ın hareketlerini seyreder.)
Kız — Yüce Tanrım ona güç ver. Kutsal balıklar, Yüce Tanrıdan
ona güç vermesini niyaz edin. Yemedi, içmedi, iki yıldır
çalıştı. Hâlâ da çalışıyor, hâlâ da taşıyor. Tek emelimiz bir
ev kurmak. Çoğu gitti azı kaldı. Ulaştırın bu dileğimi
Tanrıya.
(Delikanlı sırtında buğday çuvalı soldan girer, sağdan
çıkar.)

ayak-bacak fabrikası 8
1.Vatandaş — Sayın Kutsal balıklar, ya bu karnımın
gurultusunu kesin, ya da bana bir şeyler verin yemek
için. (Buğday serper.) Bakın size neler getirdim ben. Yal
varırım size, dileğimi yüce Tanrıya ulaştırın. (Kız'a)
Şimdi hemen ulaştırırlar mı duamı?
Kız — Başlığa gerekli buğdayı toplamak için iki yıl hiç durmadı
çalıştı. Ona güç verin. Bizi bu dileğimizle yalnız
bırakmayın.
1.Vatandaş — Elinizi ayağınızı öpeyim, kutsal balıklar, ne olur şu
benim dileğim için biraz acele edin. Alın, alın kutsal
balıklar. Bakın size neler getirdim, buyrun, buyrun, buyrun,
afiyetle yiyin. (Kız'a) Şimdi hemen verirler mi? Öyle çok
bir şey istemiyorum. Bir lokma ekmek, karnımın
gurultusunu kesmek için...
Kız — Şükürler olsun size kutsal balıklar, bugüne kadar bütün
dualarımızı kabul ettiniz. Şükürler olsun size, şükürler
olsun yüce Şefimize, şükürler olsun beylere, şükürler olsun
Papaz Efendiye...
1.Vatandaş — Hay meret hay, iyice azıttı işi. (Delikanlı sırtında
buğday çuvalı sağdan girer soldan çıkar.) Demek bugüne
kadar bi dediğinizi, iki etmedi ha? İçinden neler
söylüyorsun öyle. Şunu açık söylesen de ben de duysam
olmaz mı?
Kız — Dua ediyorum. Sen de et içinden.
1.Vatandaş — (Ellerini açar, dua eder.) Hiç ses seda çıkmadı
kutsal balıklardan. Acaba unuttular mı? Bir kere daha
hatırlatsam mı? (Kız'a) Çok mu seviyorsun?
Kız — (Başıyla evet der.) Ya sen?
1.Vatandaş — Ben bi lokma ekmek istedim. Benim sevdiğim yok.
Sayın balıklar, gözünüzü seveyim, şunu iletin Tanrıya.
Biliyorsunuz bugüne kadar da, hiçbir ricada bulunmadım
sizlerden. Karnımın ağrısından öleceğim.
Kız — Başlık için çalıştık yüce Tanrım. İnşallah haraç mezatta
onun üstünde kalırım. Bu duamızı kabul edin, ne olur!
Gücünüzü gücümüze, inancınızı inancımıza katın. (Sağdan
ağır ağır çıkar.)
1.Vatandaş — Bir lokma ekmek yahu! Bir lokma ekmek! Açım
kutsal balıklar, anlamıyor musunuz? (Daha çok bağırır.)

ayak-bacak fabrikası 9
Açım, aç! (Bir süre göle bakar.} Duymuyorlar,
anlamıyorlar. Tok açın halinden anlar mı? (Şapkasını göle
daldırır, bir balık avlar.) Bay balık rica ederim aç
olduğumu Tanrıya hemen ilet! Rica ediyorum. (Balığı
tekrar göle atar. Bir süre bekler.) İletmiyorlar biliyorum.
Kıza baksana, ne diyordu. Bir dileklerini geri çevirmemiş,
onlardan bize sıra yok ki... (Şapkasını bir kere daha göle
daldırır. İkinci balığı yakalar. Kuyruğundan tutar,
kaldırır.) Ne aptal, aptal bakıyorsun gözlerime be! Açım
diyorum sana! (Dayanamaz bir iki yutkunur, balığı
kemirmeye başlar. Bittikten sonra kılçığa) Niçin bir lokma
ekmeği esirgedin benden. Niçin? İşte bak, ne hale geldin?
Çöpsün artık, çöp! (1.Vatandaş kılçıkla böylece sohbet
ederken, sağdan Derebeyleri girer. Hararetli hararetli bir
şeyler konuşuyorlardır. 1.Vatandaş Derebeyleri'nin
geldiğini görünce, elindeki kılçığı telaşla bir kenara atar,
kaçar. Derebeyleri gittikçe hararetlenen bir konuşma ile
sahneye girerler.)
1.Derebeyi — Olmaz! Olmaz! Asla buna göz yumamam!
2.Derebeyi — Ulusal servet göz göre göre heba edilemez!
3.Derebeyi — Hayvanlara bile buğday yedirmek, dünyanın hiçbir
ülkesinde görülmüş şey değil.
2.Derebeyi — Kara tohum ambarda çürüyor. İnsanlar, hayvanlar
buğday yiyor. 0lmaz bu!
1.Derebeyi — Beraberce bir karara varıp, bu kararımızı hemen
Şefe iletmek zorundayız.
2.Derebeyi — Şefi ikna edebilecek, kara tohumlarımızı
sattırabilecek kuvvetli bir sebep bulmak gerek.
(2.Derebeyi böyle konuşurken, 1.Derebeyi,
1.Vatandaş'ın fırlattığı kılçığı görür.)
1.Derebeyi — İşte, işte! İşle en kuvvetli sebep. Aman yarabbi!
Gözlerime inanamıyorum. (Yerden kılçığı alır, gösterir.)
Kutsal balıklar.
2.Derebeyi — Korkunç bir şey bu! Ülkeye büyük felaket gelecek.
3.Derebeyi — Hangi soysuz, hangi inançsız yaptı bunu acaba?
1.Derebeyi — Hiç kimse yapmadı. Kes bunu. Bu ülkede kutsal
balığı yiyecek inançsız yok. Balıklar ölüyorlar, anladın mı?
(Yüzünde kurnaz bir ifade belirir.) Ölüyorlar, dua zamanı

ayak-bacak fabrikası 10
serpilen yemler yeterli değil. Aç kalıyorlar, ondan
ölüyorlar. Onlara kuvvetli bir yiyecek gerek. Örneğin
buğday! Vatandaşlar seve seve ellerindeki buğdaylarını
kutsal balıklara verebilirler. (Kurnaz bir ifade) Anladın mı?
2.Derebeyi — (Sırıtır.) Anladım.
3.Derebeyi — Peki vatandaş elindeki buğdayını kutsal balıklara
verirse, kendi ne yiyecek? Bu ülkede vatandaş buğdaydan
başka bir şey yemez.
1.Derebeyi — Buğdayın yerini pekâlâ kara tohum tutabilir.
Vatandaş kara tohum yer. Kutsal balıklara olan kutsal
görevini de büyük bir vicdan huzuru içinde yerine getirir.
Anladınız mı? Balıklar kendilerine yem diye serpilen kara
tohum vb. gibi şeylerden doymuyor. Tamam mı? Durumu
vakit kaybetmeden Papaz Efendiye arz edelim.
2.Derebeyi — Felaket bu!
3.Derebeyi — Ülkeye çökecek bir felaketin ilk işareti. Kulsal
balıklar ölüyor.
1.,2.,3.Derebeyleri — (Beraber)
Türkü
Bolluk bolluk diye
Taşlar yağdı ülkeye
Kutsal balıklar ölüyor
Buğday, buğday, buğday diye
(Gülerek çıkarlar.)

2. EPİSODE
(Şef sahnenin ortasına yerleştirilmiş bir epidiascop'la
bazı görüntüler seyretmektedir. Şef ' in epidiascopta
gördükleri ekrana aksetmektedir. Bu görüntüler çıplak,
yarı çıplak kadın fotoğraflarıdır. Şef bir süre bu
görüntülerle meşgul olur. Kapı çalınır, Uşak girer, diz
çöker.)
Uşak — Yüce Şef. Papaz Efendi ile beraber üç kişilik kara
tohumcular heyeti huzurunuza çıkmak istiyorlar.
Şef — (Gözünü epidiascoptan ayırmadan) Meşgul de. Şimdi
kabul edemem.

ayak-bacak fabrikası 11
Uşak — Çok önemliymiş efendim, öyle söylüyorlar. Dün de
geldiler; önceki gün de... Hep atlattık.
Şef — Sana kaç kere söyledim, çalışma odama girdikten sonra
beni rahatsız etme diye! Görüyorsun çalışıyorum. Nedir bu
canım hem! Heyet kabul etmekten çalışmaya fırsat
olmuyor ki!
Uşak — Çok önemliymiş efendim, öyle söylüyorlar.
Şef — Burada yaptığım işten de önemli değil ya! (Bir süre bir
aşağı bir yukarı dolaşır.) Neyse, gelsinler bakalım.
(Uşak çıkar, Şef son bir defa daha epidlascopa bakar.
Kapı vurulur, Papaz önde, arkada Derebeyler'den teşekkül
eden Kara tohumcular heyeti içeri girer. Kara tohumcular
tepeden tırnağa silahlıdırlar. Papaz ayakta, sadece
başıyla, diğerleri çökerek selam verirler. Kara tohumcular
heyetinin elinde büyükçe bir kutu vardır.)
Papaz — Yüce Şefimiz, kara tohumcular birliği ve satıcıları
adına saygılar sunarım.
Şef — Buyurun aziz Papaz Efendi, buyurun sayın temsilciler.
Papaz — Huzurunuza, sizi pek çok üzecek ve sanırım acil
tedbirler almaya sevk edecek bir felaket haberini getirmiş
bulunuyoruz.
Şef — Hayrola, yoksa ülkede vatandaşın, bizlerin huzurunu
kaçıracak bir olay mı oldu?
Papaz — Dilim varmıyor söylemeye. (Eliyle işaret eder birlik
temsilcilerine.) Kendileri anlatsınlar. (Cebinden mendilini
çıkarır, gözyaşlarını siler.)
1.Temsilci — (1.Derebey'i) Büyük Şefimiz, bizler kara tohum
yetiştiricileri ve satıcıları adına yüce Şefin huzurlarına
(Unutur, şaşkın bakınır, cebinden kâğıt çıkarır okumaya
başlar.) haddimiz olmayarak (Kâğıtta yazılı olanları
okuyamaz, yanındakine gösterir; yanındaki kulağına bir
şeyler fısıldar; öbürü başını sallar; devam eder.)
Cüretimizi geniş hoşgörür kanatlarınızın altına sokarak
veee... (Yine okuyamayınca yanındaki alır ve okumaya
devam eder.)
2.Temsilci — (2.Derebey' i) Veeee... Ulusal ve ruhani
duygularımızın rüzgârına dayanamayarak, bir kara, kara

ayak-bacak fabrikası 12
olduğu kadar acı, acı olduğu kadar gerçek bir olayı yüksek
kararlarınıza tevdi etmek üzere huzurunuzda bulunuyoruz.
Şef — Buyrun.
3.Temsilci — (3.Derebey i. Cebinden bir kılçık çıkarır.) Kısaca,
huzurunuza getirdiğimiz gerçek işte bu yüce Şef.
Şef — Bu nedir bu? Gözlerime inanamıyorum.
1.Derebeyi — Biz de öyle sayın başkan. Önceleri biz de
inanamıyorduk. (Cebinden bir kılçık daha çıkarır. Hepsi
birden çökerler. Dua ederler.) Ama bu da ortaya çıkınca
doğru Papaz Efendiye koştuk, durumu kendisine arz ettik.
Papaz — Evet bana geldiler, ülkemize felaket yağdıracak bu acı
haberi verdiler.
Şef — Fakat anlayamıyorum, nasıl olur? Yani bu... Şey mi acaba?
Vatandaşlardan biri...
Papaz — Hayır yüce Şef. Bunu hatırınıza getirmeyin. Ülkemizin
insanlarının yediden yetmişe kutsal balıklara inancı tamdır.
Onların arasında balık yiyecek (Ellerini havaya açar.) bir
inançsızın bulunabileceğini düşünemiyorum.
1.,2.,3.Derebeyleri — Biz de sayın başkan, biz de... Kutsal gölün
kenarında günlerce böyle silahlı bekledik. Nöbet tuttuk.
Duasını eden sessizce gidiyordu. Böyle bir halt yiyene asla
rastlamadık. Rastlasaydık zaten... (Sırtındaki, beldeki
silahlar çekilir.)
Şef — Fakat başka ne olabilir ki?
Papaz — Dindaşlarımızın kutsal balıklara dua için septiği kara
tohum onları doyurmuyor efendim. Doymayınca ölüyor, su
yüzüne çıkıyorlar. Karaya vurdukları zaman da bu hale
geliyorlar. (Hepsi birden tekrar çökerek) Bu hal ülkemize
çökecek büyük bir afetin, felaketin habercisidir.
Şef — Nasıl bir tedbir almalıyız Papaz Efendi? Bana yardımcı
olun, kararlarımda. Madem ki, kara tohum doyurmuyor,
başka bir şeyler sunalım kutsal balıklara.
Papaz — Yapılacak tek bir şey var efendim. Bu aziz
dindaşlarımız sabah kutsal göle geldiler, ellerindeki bütün
buğdaylarını kutsal balıklara serpilmek üzere bana teslim
ettiler. Bu teslime ait senet de yanımda.
Şef — Yani?

ayak-bacak fabrikası 13
Papaz — Yani efendim, bu asil dindaşlarımızın yaptıkları
hareketi bütün vatandaşların yapması gerekiyor. Aksi
halde...
Şef — Fakat biliyorsunuz, bu yıl mahsul durumu daha önceki
yıllardaki tahribatı ancak kapatıyormuş. Geçenlerde
gazetede okudum.
1.Derebeyi — Vatandaşlar, verecekleri buğdaylarının karşılığını
yüce devletimizden alacaklar efendim.
Papaz — Bu dindaşlarımız onun için de bir formül bulmuşlar
efendim. İzin verirseniz arz etsinler.
2.Derebeyi — Vatandaş bütün buğdayını devlete teslim edecek ve
karşılığında dört misli kara tohum alacaktır.
Şef — (Düşünceli) Vatandaşın elinde bu yıl ancak, eski açıklarını
karşılayacak mahsul var. Gazetelerde okudum.
3.Derebeyi — Siz gazetelere bakmayın, arz ettik efendim.
Vatandaş teslim ettiği buğday karşılığında dört misli kara
tohum alacak.
Papaz — Ülkemizin insanlarının kutsal balıklara inancı büyüktür.
Hiçbir karşılık almadan dahi onlar ellerindeki buğdayları
kutsal balıklara verirler. Ah, bu büyük felaketin habercisi.
Bizi affedin kutsal balıklar...
1.,2.,3.Derebeyleri — Affedin bizi kutsal balıklar.
Şef — Bir çuval buğdaya karşılık dört çuval kara tohum. Buna
devletin gücü yetişmez.
3.Derebeyi — Ülkeyi bu büyük felaketten kurtarmak için biz,
yüce Şefimize en düşük Fiyattan kara tohum satmaya
hazırız efendim.
Şef — Fakat kara tohum buğdayın yerini tutar mı? Yani insanlar
yiyebilirler mi? Yeseler de doyabilirler mi? (Derebey' ler
birer birer tezgâhtar gibi adeta balık pazarında satış
yapıyorlarmış gibi bağırmaya başlarlar.)
1.Derebeyi — Kara tohum besleyicidir. Haydi haydi kara tohuma.
2.Derebeyi — Kara tohuma bak, bak da için açılsın... Hey
maşallah hey, kara tohum...
3.Derebeyi — Heyyyt maşallah... Anam kara tohuma bak. Kara
tohum... Karaların tohumu... (Ekranda projeksiyon. Çeşitli
afişler. Fonda ses)

ayak-bacak fabrikası 14
Fonda Ses — Kara tohum besleyicidir. Kara tohum besleyicidir.
Kara tohum ucuzdur.
Bire dört, bir çuval buğdaya dört çuval kara tohum. Kara tohum
yiyiniz.
(Bu geçiş aynen radyo veya televizyon reklamlarındaki
gibi olacaktır.)
Şef — Demek öyle, siz de uygun buluyorsunuz değil mi? Papaz
Efendi? 0 halde bir emir çıkartalım, bütün vatandaşlarımıza
duyuralım. Kutsal balıklar için ellerindeki buğdaylara
hükümetçe el konulduğunu, yerine dört misli kara tohum
verileceğini bildirelim. Siz de sayın beyler, vatanından,
yüce dininden, onun daha iyi, daha güzel olmasından başka
bir şey düşünmeyen beyler, ellerinizdeki kara tohumları
teslim edin, parasını da buyurun.
(Şef bir torba uzatır. 1.Derebey' i torbayı alır. Şef selam
verir çıkar. Derebey'leri sahnenin önüne gelirler. «Bir
sana, bir bana, bir ona» türküsünü söylerler. Türküyü
söylerken paraları paylaşırlar.)
Kurtuldu milli servet
Yaşasın vatan, millet
Hiçbir şey olmasın heba
Etimiz, tırnağımız
Varımız, yoğumuz
Anamız, Babamız
Kadınımız, çocuğumuz
Yüce Şefe olsun feda
Bir sana, bir bana, bir ona
Buğdaylar balıklara
Kara tohum vatandaşa
Bir sana, bir bana, bir ona

3. EPİSODE
Projeksiyon— Bu Ülkede Her Şey Buğdayla Satılır, Her Şey
Buğdayla Alınır.
İnsanlar Bile! Haraaaç Mezat!
(Sağda iki sırık arasına kurulmuş bir tezgâh. Üzerinde
çeşitli kavanozlar, sırıklar arasına gerilmiş bir bez, bezin

ayak-bacak fabrikası 15
üzerinde «Kutsal balıklara yem satılır.» Sağdaki sırığın
üzerinde «Fiat— Gönlünden ne koparsa» yazıları.
Tezgâhın arkasında 2.Vatandaş vardır. 1.Vatandaş soldan
girip, çöp tenekesinin yanına gelir. Sağ köşede 3.Vatandaş
elindeki tornavida ile bir şeyler yapmakladır.)
1.Vatandaş — (Elindeki kılçığı kimseye göstermeden çöp
tenekesine atar.) Ne çirkin oluyorsun yendikten sonra be!
Senin çöp halin çok çirkin. (Sahnenin salonuna gelir,
oturur.) Cehennemin dibi. Her Allahın günü o yol tepilir
mi? (3.Vatandaş'a) Ne o, bitti mi senin oyuncak?
3.Vatandaş — Bir kurarsam selam verecek, iki kurarsam hem
selam verecek, hem yürüyecek, üç kurarsam hem selam
verecek, hem yürüyecek, hem duracak, dört kurarsam hem
selam verecek, hem yürüyecek, hem duracak, hem yatacak,
beş kurarsam hem selam verecek, hem yürüyecek, hem
duracak, hem yatacak, hem gözlerini kapatacak.
1.Vatandaş — Hem selam verecek, hem yürüyecek, hem duracak,
hem yatacak, hem uyuyacak. (Bir süre düşünür.) Oyuncak
değilsin ki! Oyuncak bu! Kur kur çalışsın; dilediğini
yapsın. Ne yer, ne içer, ne giyer, ne duyar, ne görür, ne
düşünür.
2.Vatandaş — Haydi, haydi yem, kutsal balıklara yem. Hasret
gideren, yuva şenlendiren, gönül birleştiren yem. Kulsal
balıklara yem.
1.Vatandaş — Ne de dua eder. (2.Vatandaş'a) Gönlünden ne
koparsa ne demek?
2.Vatandaş — Gönlünden ne koparsa demek, tartıya vuracak
olsak biraz tuzlu gelir vatandaşa. Bu yıl bol ürün olsun der,
gönlünden koptuğu kadar bir şey bırakır tezgâhın üzerine.
Alır bir paket yem, gider kutsal balıklara dua eder, bire on,
bire elli, bire yüz aldığı olur. Buna bir fiyat koyalım desek,
düşünüyor musun kutsal balıklara serpilen kutsal yem kaça
gelir? Tanrı bana bereket, yem alana da gönlünce versin;
geçinip gidiyoruz işte.
1.Vatandaş — Ya giden yıl ki gibi, bu yıl da kimsenin derdi
olmaz da tüm ülkeyi bereket kaplarsa n'olur? 0 zaman
kimse duaya gitmez, işler tıkırında diye.
2.Vatandaş — Bu yıl, gelecek yıl, bakma sen o hesaba. Hiç
ümitsiz, dertsiz insan olur mu?

ayak-bacak fabrikası 16
1.Vatandaş — Peki her dua edenin dileği yerine geliyor mu?
Bazen de duası kabul edilmez, olur ya!
2.Vatandaş — Kutsal balıklar birinde vermezse, öbüründe
muhakkak verir. Şükürler olsun bugüne kadar bir dediğimi
iki etmediler benim. Hatırlarsın geçen savaş başladıktan üç
ay sonra mütareke oldu. Savaşta yem yetiştiremezdim.
Kimi kocasına, kimi oğluna, kimi sevgilisine dua ederdi.
Bir bolluk, bir bolluk, para sel gibi akıyordu... Sonra ateş
kesildi, mütareke oldu. İşler kesatlaştı, tövbeler olsun
neredeyse kutsal balıklar açlıklarından ölecekler sandım.
Kimse bir kuruşluk yem almıyordu. Aldım üç beş torba
yanıma, vardım kutsal göle, serptim yemi ettim duamı,
serptim yemi ettim duamı. Ertesi sabaha bile kalmadı, bir
haber— Mütareke bozuldu, birinci cephe açıldı. Kıran
kırana, ateş, duman, barut, kan...
1.Vatandaş — (Düşünceli) Ateş, duman, barut, kan... Mütareke
bozuldu. Birinci cephe açıldı. Benim anam, babam, ihtiyar
katırım da mütarekeden sonra ölmüşlerdi. Yaşlı anamı,
babamı, onlardan da yaşlı katırımı çekip almışlardı
elimden. Niçin savaş olmuştu? Niçin katırımı elimden
almışlardı? Onlarla kurduğum dostluklar, dünyalar hepsi
kaybolmuştu. 0 zaman «Vatan için» demişlerdi. «Vatan
için alıyoruz.» Birinci cephe açıldıktan, daha doğrusu senin
duandan sonra bu gelmişti. (Cebinden bir kâğıt çıkarır.)
Babamın cephede, anamın köyün işgalinde, katırımın da
cephane taşırken öldüğü bildiriliyordu. (Kâğıdı ve mektubu
buruşturur, çöp tenekesine atar.) İşe yaramaz bir sürü
kâğıt.
2.Vatandaş — Vereyim mi şuradan iki, üç paket yem? Kutsal
balıklara duaya gidersin. Hem açılırsın, hem de
ölmüşlerinin ruhlarını hoş edersin.
1.Vatandaş — (Fiyat tabelasını gösterir.) Yem almam kutsal
balıklara. Gönlümden kopacak bir şeyim kalmadı benim.
Tellal — (Kulisten) Haraaaaç mezat! Duyan, duymayan, bilen,
bilmeyen. (Önde Tellal, arkada Kadın girerler. Kadın bir
iple Öküz' ü çekmektedir. Süslenmiş donatılmış olan
Öküz'ün sırtında yüzü üç kat tülle örtülü Kız vardır. Kadın
Öküz'ün başını çekerek sahnede birkaç defa dolaştırır.)
Duyan duymayan, bilen bilmeyen, haraç mezat... (Soldan
Delikanlı girer. 1.Vatandaş'ın biraz gerisinde durur. Öküz

ayak-bacak fabrikası 17
, Kız'ı sol gerideki taburenin üstüne bırakıp sağ tarafa
gider. Kadın, taburede ayakta duran Kız'ının önüne oturur.
Tellal etraflarında dönerek) Güzeller güzeli, gökgözlü,
buğday tenli, altın saçlı, haraaaç mezaaaat...
Kadın — Güzeller güzeli kızımı örten üç tül, üçü de birbirinden
ince tül. Açıl tülüm, bir, iki yüz elli çuval.
Tellal — Selvi boylu, ak gerdanlı, ince belli, güzeller güzeli,
kadın anadan ikiyüz elli çuval buğday. Haraaaç mezat, yok
mu arttıran?
2.Vatandaş — (Alıcı gözle bakarak, Kız' ın çevresinde bir tur
atar.) Güzel kız be! Üç yüz.
Tellal — Haydi üç yüz, üçyüz çuval buğday. Haraaaaç mezat!
Delikanlı — Altı yüz.
Kadın — (Kız' ın yüzündeki tûllerden birini açar.) Güzeller güzeli
kızımı örten iki tül, ikisi de birbirinden ince tül, açıl tülüm
iki, altı yüz elli çuval.
Tellal — Haraç mezat altı yüz elli, altı yüz elli, boy I,65, kalça 80,
göğüs 90, bel 55, 60 kilo. Haraaaç mezat...
Öküz —Göğüs ne göğüs?
Tellal —90, kalça 80, göğüs 90, altıyüz elli. Haraç mezat!.. Yok
mu, yok mu?
2.Vatandaş — (Telaşlı, kararsız) 90 ha? Göğüs 90, bel 55,of
beee!
Delikanlı —Yediyüz.
Tellal —Yediyüz, yediyüz. Haraç mezat yediyüz... Yok mu
arttıran?
Delikanlı —Yediyüz elli.
Tellal —Yediyüz elli, yok mu arttıran, yok mu?
(2.Vatandaş, Kız'ın etrafında birkaç tur atar.
Kararsızdır. Tezgâha geçip, hesap yapar.)
1.Vatandaş — (2.Vatandaş'a) Kıy be anasını sattığımın, de
sekizyüz. Daha olmadı gider kutsal balıklara bir dua
edersin, savaş olur; insan ölür; senin tezgâha sel gibi para
akmaya başlar. De, hadi, kıy be!
Öküz — Milo venüsü kadar güzel!

ayak-bacak fabrikası 18
Tellal — Yediyüz elli, yediyüz elli. Haraaç mezat. Yok mu? Yok
mu?
Kadın — (İkinci tülü de kaldırır.) Güzeller güzeli kızımı örten bir
tül. İncecikten bir tül. Açıl tülüm. Üç, sekizyüz.
Öküz — Materia appetit forman, il virun famina...
2.Vatandaş — (1.Vatandaş'ın yanına gelir.) Savaş olur mu
dersin? Bir olursa... Kocası, oğlu, akrabası cephede olan sel
gibi akmaya başlar tezgâha ha? Ölenler olur ha? (Birden
ayağa fırlar.) Sekizyüz elli.
Tellal — Sekizyüz elli, sekizyüz elli...
Delikanlı — Dokuzyüz...
2.Vatandaş — Bel 55 be! Şu kadar bir şey. 90 göğüs. Bir de
aksilik, savaş olmazsa...
Tellal — Dokuzyüz haraç mezat dokuzyüz. Yok mu arttıran? Yok
mu? Kuş gibi yer, katır gibi araba, öküz gibi kağnı çeker.
Eşek gibi yük taşır.
3.Vatandaş — Bir kurarsan selam verir; iki kurarsam hem selam
verir, hem yürür; üç kurarsam hem selam verir, hem yürür,
hem durur, dört kurarsam hem selam verir, hem yürür, hem
durur, hem yatar; beş kurarsam hem selam verir, hem
yürür, hem durur, hem yatar, hem uyur.
Tellal — Haydi yok mu? Kuş gibi yer, eşek gibi yük taşır, öküz
gibi kağnı çeker.
Öküz — (Kız'ın çevresinde dolanır.) Dokuzyüz elli.
Tellal — (Ters, ters ÖKÜZ' e bakar.) Dokuz yüz, dokuz yüz.
Haraç mezat... Yok mu?
Öküz — Kimsenin aldırdığı yok. Gidiyorum ben! Bana evlenme
hakkı verecekleri, öküz gibi yaşayacağım bir yere
gidiyorum.
Kadın — Öküz dokuzyüz elli dedi.
Tellal — O öküz yahu!
Kadın — Öküz möküz size ne? Kim buğdayı çok verirse onda
kalır kız.
1.Vatandaş — Her şey buğdaya, her şey buğdaya bağlı.
Kadın — Dokuzyüz elli.

ayak-bacak fabrikası 19
2.Vatandaş — Bir de savaş olmazsa... Aksilik bu ya!
Kadın — Güzeller güzeli kızım. Tül ince kızım. (Son tülü de
açar.) Dokuz yüz elli.
Tellal — Kadın anadan dokuzyüz elli! Hadi dokuzyüz elli. Yok
mu arttıran?
2.Vatandaş — Belki olur be! (Acele tezgâhın arkasına geçer.)
Olmazsa... Savaş olmazsa... Ölenler olmazsa...
Delikanlı — Bin!
Tellal — Bin çuval buğday. Haraç mezat bin çuval buğday... Yok
mu arttıran? Yok mu arttıran? Yok mu, yok mu?
Satıyoruuuum bir. (Kadın'ın kulağına bir şeyler fısıldar.)
Bin. Yok mu? Satıyoruuuum bir.
1.Vatandaş — Benimki de çok güzeldi. Çok severdim. Olanı
biteni yetmiş beş çuval buğdayım vardı. Herif haraç
mezatta ikiyüz deyince olduğum yere çöktüm. İnsanın
ikiyüz çuval buğdayı yoksa sevmemeli; ikiyüz çuval
buğdayı yoksa düşünmemeli; ikiyüz çuval buğdayı yoksa
hayal kurmamalı.
Tellal — Yok mu? Yok mu? Yok mu?
2.Vatandaş — (Koşarak 1.Vatandaş' ın yanına gelir.) Kuş gibi
yer, katır gibi araba çeker, öküz gibi kağnı çekermiş. Eşek
gibi de yük taşırmış. Ha ne dersin? Savaş olur mu?
Tellal — Satıyoruuuum, satıyoruuuum.
1.Vatandaş — (Cebinden çıkardığı fotoğrafı çöp tenekesine atar.)
Çok severdim. Artık bir işe yaramaz.
Tellal — Satıyorum. Yok mu, yok mu? Yok mu?
(Ti borusu. 2. sahnede Derebeyi kılığında gördüğümüz
üç Polis girerler. Sağdaki trampet soldaki boru, ortadaki
bir rulo taşımaktadır. Ortaya gelip yan yana dizilirler.)
Öküz — Kim bunlar be?
1.Vatandaş — Şefin polisleri...
Öküz — Ama çok Derebeylerine benziyorlar ha!
1.Polis — (Ruloyu açar.) Yüce Şefin emridir. (Trampet,
boru)Bugünden itibaren buğday alım satımı, buğdaydan
yapılan ekmeğin yenmesi yasak edilmiştir.
(Trampet)Ayrıntısız bütün vatandaşlar ellerindeki buğday

ayak-bacak fabrikası 20
stoklarını derhal ilgili makamlara teslim edecekler ve
karşılığında dört misli kara tohum alacaklardır. (Trampet)
Bu emre karşı gelenler vatan haini kabul edilecek ve
cezalandırılacaktır. (Ti borusu ve trampet. POLİSLER
uygun adım çıkarlar.)
2 Vatandaş — Savaş, savaş, savaş var! (Ellerini oğuşturur.)
Geçen savaşta da böyle olmuştu... Buğdayları
toplamışlardı. Namussuzum savaş var. (Tezgâhın arkasına
geçer, kavanozları düzeltir.) Dedim ya bizim işe bir şey
olmaz diye. Dertsiz ümitsiz insan olur mu? Bugün savaş,
yarın yangın, öbür gün deprem, daha da olmadı kıtlık...
Aklına gelen, gelmeyen bütün felaketler, bütün afetler.
(Ellerini oğuşturur.) Haydi, haydi kutsal balıklara yem,
kutsal balıklara yem. Savaş var, savaş var.
1.Vatandaş — Savaş olsa böyle mi yaparlar be! Şenlikler
düzenlenir, tüm ülke bayraklarla donatılır. Şarkılar,
türküler söylenir, şenlik ve şölen olmadan savaşa gidilir mi
be?
(Bir süre sessizlik, Delikanlı ağır ağır Kız'a doğru yürür,
önünde bir süre durduktan sonra koşarak sağdan çıkar.)
Kız — Nereye? (Peşinden koşar.)
Kadın — (Kız'ın peşinden) Nereye? (Peşinden koşar.)
Öküz — Quo vadi mus?
1.Vatandaş — Nereye?
2.Vatandaş — Nereye gidiyorsunuz?
(Hepsi arkaya Delikanlı' nın peşinden bakarlar.)
Hepsi — (Beraber şarkı söylerler.)
Türkü
Felaket çöktü ülkeye
Dağıldı herkes bir yana
Gidilen yer bilinmez...
Yıkılmış hayallerin, anıların ardından
Kadın, kız, oğlan, yaşlı, genç
Çoluk, Çocuk
Herkes soruyor birbirine
Nereye? Nereye? Nereye?
Kadın —Ne dediler be!

ayak-bacak fabrikası 21
1.Vatandaş — Elindeki buğdayları hükümete teslim edeceksin,
karşılığında dört misli kara tohum alacaksın.
Kadın —Etmezsem n'olacakmış dediler?
1.Vatandaş —Vatan haini oluyormuşsunuz.
2.Vatandaş —Vatan haini mi olurmuşuz? Vay canına! (Bir süre
düşünür.) Vatan haini ne demek?
Kadın — Savaş mı yine?
2.Vatandaş — (Ellerini oğuşturarak Kadın' ın yanına gelir.)
Savaş ya! Hatırlamıyor musun, geçen savaşta da böyle
olmuştu. Tüm buğdayları toplamışlardı. Savaş var
namussuzum; savaş! (Tezgâha dönüp, kavanozları
doldurur.)
Kadın — Bire dön... Bir çuval buğdaya, dört çuval kara tohum.
Kara tohum...
1.Vatandaş — Yendikten sonra uyuşukluk mu veriyor demiştin.
Tadı nasıldı?
Öküz — Tadı fena değil ama, doyurmuyor. Yedikten sonra da
ayakların kesiliyor.
2.Vatandaş — Haydi, haydi yem! Kutsal balıklara yem! Yuva
şenlendiren, hasret gideren, gönül birleştiren yem!
Öküz — Bu akşam evlenme töreni var diye, sabah çöplüğe bile
uğramadım. Neler vardı, neler?
Kadın — Verecek miyiz? (Sessizlik) Verecek miyiz
buğdaylarımızı?
2.Vatandaş — Vereceğiz. Ver diyorlar, vereceğiz.
1.Vatandaş — Ben vermeyeceğim.
3.Vatandaş — Vatan haini olursun.
1.Vatandaş — (Gülerek) Olmayan şey verilir mi? Yok buğdayım
benim. Ben vatan haini olamam.
Kadın — Derebeyine toprak kirası, Tanrı emri; Şefe vergi, Tanrı
emri. (Bağırarak) Ya bu? Ya bu kimin emri?
1.Vatandaş —Duymadın mı? Şefin.
2.Vatandaş — (Kadın'a) Sen verecek misin buğdayını?
Öküz —Vermeyeceğiz.

ayak-bacak fabrikası 22
1.Vatandaş —Sana ne oluyor be? Telaşın ne? Meraklanma senin
kara tohumuna kimse ilişmez.
Öküz —Ben insanları bilmez miyim be!
Kadın —Vermeyeceğiz, vermeyeceğiz. Sonra n'olacak?
2.Vatandaş —Vatan haini olacaksınız.
3.Vatandaş — (Oyuncağa) Ulan ne meret be! Ne söz anlamaz piç!
Ulan bir kerre kurdum, selam versene!
Kadın — Verecek miyiz buğdaylarımızı? (Bir süre sessizlik.
Herkes kararsızdır.) Verecek miyiz?
3.Vatandaş —Madem ki istiyorlar vereceğiz.
Kadın — (Diğerlerine bakar.) Verecek miyiz?
Öküz —Vereceksiniz, ya da vermeyeceksiniz. Bana her istediğimi
verdiniz mi? Verseydiniz aramızdaki toplu sözleşmeye
göre işten kaytarır mıydım? Verseydiniz, çalışmaz
mıydım? (Ortaya gelir, elini havaya kaldırır.)
Vuruyordunuz odunu, yine çalışmıyordum. Sövüyordunuz
anama, avradıma sövüyordunuz, yine çalışmıyordum. Grev
yapıyordum, grev!
3.Vatandaş — Grev ne demek?
Öküz — Grev demek, grev demektir. İşte o kadar.
2.Vatandaş — Grevi nereden çıkarıyorsunuz? Grev yapılır mı
Şefe?
Öküz — Ağlamayana meme vermezler.
Kadın — Ağlayalım, ağlayalım o halde. (Çevresindekilere) Hadi
gelin, ağlayalım.
3.Vatandaş — Ağlamayın n'olur! Ağlamayın. Benim hiç yüreğim
dayanmaz!
Öküz — Yalnız ağlamakla grev olur mu hiç? Ne diyorlar onlar—
«Buğday ekin, kara tohum yiyin!» Siz ne yapacaksınız
buna karşı?
Kadın — Grev yapacağız! Hüngür, hüngür ağlayarak buğday
ekeceğiz, kara tohum yiyeceğiz.
2.Vatandaş — Grev yapalım. (Bir süre durur.) Grev ne demek?
Öküz — İşçilerin topluca çalışmamak suretiyle bir iş kolunda
veya işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre

ayak-bacak fabrikası 23
önemli olarak aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak,
veyahut bir teşekkülün çalışmaması için aynı amaçla
topluca bir karara vararak işi bırakmalarına grev denir.
(Hepsi şaşkın şaşkın anlamsız yüzlerle, Öküz'ün dediklerini
dinler.)
2.Vatandaş — (Anlamış gibi) Yaaaa.
Öküzden Başka Hepsi — (Hep beraber) Yaaaaa!
Öküz — Yaaaa! Buğday ekmeyeceksiniz. Kara tohum
yemeyeceksiniz. Ekin diyecekler, ekmeyeceksiniz. Yiyin
diyecekler, yemeyeceksiniz.
Kadın — Buğdaylarımızı vermeyeceğiz. Buğday ekmeyeceğiz.
Kara tohum yemeyeceğiz. Bir de ağlayacağız. Hadi
başlayalım greve. (Bağırarak) Vermeyeceğiz!
Ekmeyeceğiz! Yemeyeceğiz! Bağıracağız.
3.Vatandaş — Grev kanununa göre, grevciler grev süresince
bağıramazlar ve konuşamazlar.
Kız — Biz de sadece yürürüz; ağlayarak, sızlayarak yürürüz.
3.Vatandaş — Grev kanununa göre, grevciler grev yaptıkları
yerin önüne, arkasına, sağına veya soluna hareket
edemezler.
1.Vatandaş — Şefin köşkünün önünde greve başlarsınız.
3.Vatandaş — Şefin köşkünün etrafında toplanmak, hele grev
amacıyla toplanmak yasaktır.
Kadın — Burada olduğumuz yerde, hiçbir yere kımıldamadan, çıt
bile çıkarmadan dururuz. Ne buğdayları veririz, ne ekeriz,
ne de kara tohum yeriz.
3.Vatandaş — Grevciler ayakta grev yapamazlar.
Kız — Oturarak yaparız.
3.Vatandaş — Grevciler, grev süresince oturamazlar, oturur gibi
yapamazlar, diz çökemezler, çömelemezler.
Kadın — Yatarız, o halde, yatarız...
3.Vatandaş — İş yapmadan ülkenin sınırları içinde bir bölgeyi
yatarak işgal etmek yasaktır.
Kadın — (Öküz'e) Sen bize karşı grev yaparken, biz bu yasakların
hiçbirini uygulamadık sana be!
Öküz — Ben öküzüm, öküz.

ayak-bacak fabrikası 24
Kadın — Peki biz ne yapacağız?
Öküz — Grev yapacaksınız.
3.Vatandaş — Yapmayacağız, yapmayın!
Hepsi — Grev yapacağız! (3.Vatandaş'tan başka hepsi harekete
geçerler. Kimisi döner, kimisi amuda kalkar, kimi takla
atar, kimi koşar, Papaz soldan ağır ağır girer.)
Papaz — Ne yapıyorsunuz dindaşlarım?
Hepsi — Buğdaylarımızı teslim etmiyoruz Papaz Efendi. Grev
yapıyoruz.
Kız — Şefin bu emri değişinceye kadar buğday ekmeyeceğiz;
kara tohum yemeyeceğiz.
Öküz — Onların buğdaylarını ellerinden alırsanız, hepsi aç kurtlar
gibi benim kara tohuma saldıracaklar. Ben öküz gibi
yaşayacağım bir yere gidiyorum.
2.Vatandaş — Savaş mı var Papaz Efendi?
Papaz — Hepiniz ayrı ayrı haklısınız. Haklıyla haksızı ayırmak
yüce Tanrının işidir. Kul zaman olur kör olur, zaman gelir
duymaz olur, bazen de hem görmez, hem duymaz olur.
Körken duyarak, sağırken yalnız görerek konuşur. Hem
kör, hem sağırsa anlamsız konuşur. Yüce devlet işleri
bizler için kâh görülmez, kâh duyulmaz, çoğunlukla da
hem görülmez, hem duyulmaz işlerdir.
2.Vatandaş — Demedim mi ben? Savaş var! Devlet işi mi!
Namussuzum savaş!
Papaz — Alın teriyle, bilek gücüyle, Tanrı himmetiyle
yetiştirdiğiniz buğdaylarınızın elinizden alınması, kutsal
göldeki balıklarla ilgilidir.
Hepsi — Kutsal balıklar mı?
2.Vatandaş — (Ağlamaklı) Yoksa, yoksa savaş yok mu Papaz
Efendi?
Papaz — Son günlerde, bütün dileklerinizi Yüce Tanrıya
ulaştıran kutsal balıklar gözle görülür, elle tutulur şekilde
azalmaya başladı. Ülkemizin sınırları içinde kutsal
balıklara ilişecek inançsız olmadığına göre, açlıktan
ölüyorlar demektir. (Diz çökerek diğerlerinin çökmeleri
için işaret eder, dua ederler.) Düşündük taşındık, araştırdık

ayak-bacak fabrikası 25
ve şu kanıya vardık ki, kutsal balıklar buğdaydan başka
hiçbir şey yemiyorlar.
3.Vatandaş — Ben demedim mi size? Demedim mi, biraz
bekleyin, grev yapmayın diye...
2.Vatandaş — Yoksa savaş yok mu Papaz Efendi? Buğdaydan
başka bir şey yemiyorlar mı? (Ağlayarak tezgâha gider.)
Şimdi ben ne yapacağım? (Kavanozları gösterir.) Bütün
bunlar elimde kaldı. Ziyan ettim. Savaş da yokmuş.
(Tezgâhtaki yemleri toplayıp çöp tenekesine atar.) Ziyan
ettim. İşe yaramaz bunlar artık.
Papaz — Buğdaylarınız, kutsal göldeki balıklara dökülmek üzere
elinizden alınıyor. Kutsal balıkların eksilmesi, ülkemize
çökecek büyük bir felakete işarettir. Buğdaylarınızı
hükümete teslim edin. (Ellerini havaya açar.)Tanrı ülkeyi
felaketten korusun!
Kız — Papaz Efendi biz n'olacağız? Biraz ümit verin bize. Biraz
ümit!
Horoz Totocu — (Sağdan girer.) Haydi, haydi, Horoz Toto!
Horoz döğüşü sonuçları.
3.Vatandaş — (Oyuncağı kurar.) Selam veriyor be! Selam
veriyor! Namussuzum selam veriyor.
Öküz —Anasını sattığım yine yedide kazıklandık.
Kadın —Ulan her hafta bu Öküzün aklına uyuyorum, dokuzdan
yukarı çıkamıyorum.
Papaz — (Fısıldar gibi) Mavi horozla beyaz horozun döğüşü

n'olmuş?
H. Totocu —Berabere, sıfır.
1.Vatandaş —Bir daha oynayanın... Ulan bir hafta tuttursam
yüreğim yanmaz.
2.Vatandaş — (Bağırarak) Onüç. Namussuzum onüç tuttu!
Biliyordum, ümit bu. Bir gün tutturacağımı biliyordum.
Onüç!
Kız — Biz n'olacağız Papaz Efendi! Her şey bitti. Bütün ümitler,
bütün hayaller yıkıldı.
Papaz — Yarından ümit kesilmez, metin olun.

ayak-bacak fabrikası 26
H. Totocu — Haydi gelecek haftanınkiler. Horoz Toto, Horoz
Toto...

4. EPİSODE
Projeksiyon— Doğru Söyleyeni Dokuz Köyden Kovarlar.
Delikanlı Doğru Söyledi. Kara Tohum Yemeyin Dedi. Yerseniz
Kötürüm Olursunuz Dedi. Delikanlıyı Kazığa Bağladılar, Kazıkta
Yargıladılar.
(Sahnenin ortasında Delikanlı, bir kazığa bağlı, ağzında
tıkaç, solda 1.Vatandaş, sağda 2.Vatandaş. Sağdan
Derebeyi'ne benzer Polisler girer. Ellerindeki copları
sallayarak yürüyüp soldan çıkarlar. 1.Ve 2.Vatandaş'lar,
endişe ile Polisler'i izlerler.)
1.Vatandaş — (2.Vatandaş'a) Senin dua tutmadı bu sefer.
2.Vatandaş — Ne yapmış, niye bağlamışlar kazığa?
(1.Vatandaş'a gel işareti yapar. 2.Vatandaş emekliyerek
gelir. 2.Vatandaş kulağına bir şeyler fısıldar.) Yaa! Vay
anasına! Vay anasına! (Emekliyerek yerine döner.)
1.Vatandaş — Kutsal balıklara yem devlet eliyle dağıtılıyor artık.
Vatandaş bütün buğdayını teslim etti. Horoz Totoda
kazandığın paralarla ne yapmayı düşünüyorsun?
(2.Vatandaş eliyle gel işareti yapar. 1.Vatandaş
emekliyerek gelir. 2.Vatandaş kulağına bir şeyler fısıldar.)
Sen bilirsin işini. Vay canına! (Emekliyerek yerine döner.)
2.Vatandaş — Kutsal balıklar niye azalıyor acaba? (1.Vatandaş
eliyle çağırır. 2.Vatandaş emekliyerek gider. 1.Vatandaş
bir şeyler fısıldar) Vah, vah, vah! (Emekliyerek yerine
döner.) Bir garip uyuşukluk var üzerimde. Anlamıyorum...
(1.Vatandaş yerinden kalkar. 2.Vatandaş'ın yanına gelip
kulağına bir şeyler söyler.) Yaaa! Demek ondan.
1.Vatandaş — (Yerine dönerken) Bana da Öküz söyledi.
2.Vatandaş — Karın da doyurmuyor sonra, yedikçe acıkıyor
insan...
1.Vatandaş — Öyle olurmuş, Öküz söyledi.
(Sağdan sırtında Kız. Öküz girer. Kız uyuyordur.
Delikanlı Kız' ı görünce homurdanır.)

ayak-bacak fabrikası 27
Öküz — (Delikanlı'ya) Neredesin be? Sabaha kadar aradık seni.
Bak kızcağız halsiz düştü. Uyuyor. İnsan bir haber vermez
mi? Sabaha kadar girmediğimiz delik, çıkmadığımız dağ
taş kalmadı. (Kız'ı itina ile bir köşeye yerleştirir. Torbası
ile üslünü örter.) N'oldu be? Niye seni bağladılar kazığa.
(Delikanlı homurdanır. 1.Vatandaş'a) Ne yapmış bu?
(1.Vatandaş eliyle işaret eder, Öküz yanaşır, 1.Vatandaş
Öküz'ün kulağına bir şeyler söyler.) Yaa! Vay canına! Vay
canına! (Kız'ın yanına döner.)
Kadın — (Soldan girer. Kız' la Öküz' e) Neredesiniz be? Sabaha
kadar sizi aradım. Hangi delikteydiniz? Tek başıma o kadar
çuval buğdayı teslim ettim. Ulan iş olunca millet toz oluyor
be! (Delikanlı'yı görür.) N'olmuş buna? Niye kazığa
bağlamışlar? (2.Vatandaş işaret eder. Kadın gider.
2.Vatandaş kulağına bir şeyler fısıldar.) Yok yahu! Sahi mi
söylüyorsunuz? Vay hergele vay! (Delikanlı'nın önüne
gider.) Kazığa bağladıklarına göre şeytanın büyüsüne
uydun galiba? (Delikanlı homurdanır.) Ne dedi?
Öküz — Bir şey demedi, homurdandı.
Kadın — Ne diyorsun? Konuşsana... Niye bağladılar kazığa seni?
(Delikanlı homurdanır.) Ne dedi?
Öküz — Bir şey demedi. Homurdandı.
Kadın — Anladık homurdandı. Ama ne söyledi?
Öküz — Homurdanan insanlar bir şey söylemez. Homurdanır.
2.Vatandaş — Elbetle, elbette bir şey yaptı ki dikliler kazığa
böyle. Bir şey yapmadan, adamı kazığa bağlarlar mı?
1.Vatandaş — Bağlamazlar. (Delikanlı homurdanır.)
Kadın — Ne dedi?
Öküz — Bir şey demedi. Homurdandı.
Kadın — Anladık homurdandı. Ama ne dedi?
2.Vatandaş — Kutsal balıkları yemiştir. Yoksa bağlarlar mı? Hem
onun kazığa bağlı durmasında, kimin ne çıkarı olabilir?
1.Vatandaş — Hiç kimsenin... (Delikanlı homurdanır.)
Kadın — Ne dedi?
Öküz — Bir şey demedi. Homurdandı.

ayak-bacak fabrikası 28
Kadın — Anladık homurdandı. Ama bir şey demek istedi. Sen de
homurdanmaktan anlamazsan, kimse anlamaz. Örneğin bir
öküz sana «Öküzoğlu öküz» nasıl der? Sen de «Sensin»
diye nasıl cevap verirsin?
Öküz — 0 homurdanır, ben de homurdanırım.
Kadın — Eeee. Daha ne?
(Ti borusu. Derebeyleri ile aynı kişiler olan üç yargıç
girer; ellerindeki tabureleri Delikanlı'nın çevresine koyup
otururlar.)
2.Vatandaş — Bunlar kim?
1.Vatandaş — Yargıçlar...
2.Vatandaş — Derebeylerine ne kadar benziyorlar...
Başyargıç — Vatandaş! Şefin emirlerine karşı gelmek, kutsal bir
görev için hükümetçe istenen buğdayları, bin çuval
buğdayı kaçırmak ve saklamak, vatandaşları buğday
karşılığı hükümetçe verilen kara tohumu yememeğe teşvik
etmek suçlarından sanık bulunuyorsun. Bunları, bu iddia
edilenleri yaptın mı? (Delikanlı homurdanır.) Demek kabul
ediyorsun?
2.Yargıç — Kabul ediyor.
3.Yargıç — Yaptım diyor.
Kadın — Bak, gördün mü? Homurdanınca, anladı yargıçlar. Evel
diyormuş, yaptım diyormuş. Alçak. İnançsız köpek!
Buğdayları saklamış.
Başyargıç — Kutsal balıklar için Şefçe istenen buğdayları neden
vermedin? (Delikanlı homurdanır.) Kendim yedim diyor.
3.Yargıç — İşim yoktu da size mi verecektim diyor.
2.Yargıç — Beleş var mı diyor.
Kadın — İte bak ite! Beleş var mı diyormuş. (Öküz'e) Bak nasıl
anlıyor yargıçlar. Aptal, sen de!
Başyargıç — Hükümetçe buğday karşılığı verilen kara tohum
için, «İnsanlar yemez. Yemeyin» demişsin. (Delikanlı
homurdanır.) Dedim diyor.
2., 3.Yargıçlar— Dedim diyor.
Öküz — Vay anasına be! Amma anlıyor herifler homurdanmadan.

ayak-bacak fabrikası 29
Kadın — Kutsal balıklara buğdayını vermemiş. Hayvan! Alçak!
Namussuz!
Başyargıç — Şefin emirlerine karşı gelmekten on, kutsal balıklara
verilecek bin çuval buğdayı saklamaktan otuz, vatandaşları
kara tohum yememeğe teşvik etmekten elli olmak üzere
doksan yıl bu kazıkta bağlı kalacaksın. İtirazın var mı?
(Delikanlı homurdanır.) Yok diyor. Karar kesinleşmiştir.
(Ti borusu. Yargıçlar peşpeşe sağdan çıkarlar.)
3.Vatandaş — (Oyuncak önünde soldan girer.) Bir defa kurdun
mu selam veriyor; iki defa kurdun mu yürüyor. (Sağ köşeye
gider. Delikanlı'yı görür.) N'oldu be? Demedim mi ben
sana, demedim mi gitme diye! Neler geldi başına?
Kadın — (Delikanlı' nın önüne gelir, çevresinde dolaşır.) Bire
dön! Bir kere dört! Bir kere dört... (Delikanlı homurdanır.)
Öküz — Yuh. Bilemedi. II4 dedi, 4 ulan, 4 be!
Kadın — Bu yıl bir çuval buğdaya dört çuval kara tohum
veriyorlar. Dört kere dört I6... Gelecek yıl I6. Utanmıyor
musun ulan? Kutsal balıklara verilmez mi buğday? Yüce
Şef bir emir çıkartıyorsa, vardır bir hikmeti elbet.
Eşşeoğlueşşek! (Delikanlı homurdanır.)
1.Vatandaş —Bütün dediklerini kabul etti.
Kadın —Hayvan! (Delikanlı homurdanır.)
Öküz —Bak, «sensin» diyor.
Kadın —İnançsız köpek. (Delikanlı homurdanır.)
Öküz —Sensin!
Kadın — Sensin ulan, sensin! Hırsız! Kutsal balıklara verilecek
buğdayı çaldın! (Delikanlı homurdanır.)
1.Vatandaş — Sensin diyor.
Kadın — Bir kerre dört? Dört. Bir kerre dört! Allah gözünü de
doyursun be. (Birden geri döner.) Alah gözünüzü doyursun
be! Ne istersiniz anlamam. (Konuşması boyunca bir
Delikanlı'ya, bir ötekilere döner.) Karnınız tok mu?
1.Vatandaş —Tok.
2.Vatandaş —Tok.
Öküz —Benim de tok.
3.Vatandaş —Bu hiç acıkmaz. Bir kurarsan...

ayak-bacak fabrikası 30
Kadın —Paranız var mı?
1.Vatandaş —Var.
Öküz —Benim de var.
Kadın — (2.Vatandaş'a) Paran var mı?
3.Vatandaş — — Para, pul bilmez. İki kurarsan...
2.Vatandaş — — (Endişeli) Var ama... Var ama... Var tabii.
Ancak bana yeter. Bütün
buğdayımı verdim ben.
Kadın — Sırtınız pek mi?
1.,2.Vatandaşlar — Pek, pek.
Öküz — Benim de pek.
3.Vatandaş — Bu hiç üşümez. Üç kurarsam...
Kadın — Yatacak döşeğiniz?
2.Vatandaş — Var.
1.Vatandaş — Var.
3.Vatandaş — Bu yatmasını da bilmez.
Kadın — Görmek için gözünüz?
1.ve 2.Vatandaşlar — Var.
Öküz — Benim de var, hem iri iri. Ama ne işe yarar. Görmek
için her şeyin göz önünde olması gerek.
3.Vatandaş — Bunun da gözü var ama görmez.
Kadın — Duymak için kulaklarınız?
Öküz — Var.
1.Vatandaş — Fısıltıları duymuyoruz.
2.Vatandaş — Var.
3.Vatandaş — Bunun da var ama duymaz.
Kadın — Yemek için ağzınız?
Öküz, 1.Ve 2.Vatandaşlar — Var... Kara tohum yemek için.
3.Vatandaş — Bu hiç acıkmaz, ne yer, ne içer, dört kurarsam...
Kadın — Dişleriniz?
1.Vatandaş — Var. Sıkmak için.

ayak-bacak fabrikası 31
2.Vatandaş — Var. Üçü de altın. Yeni yaptırdım.
3.Vatandaş — Bunun da var ama çiğnemez, ısırmaz
Kadın — Yürümek için ayaklarınız... Ayaklarınız var mı?
1.ve 2.Vatandaşlar — Var, var.
Öküz — Benim dört tane.
3.Vatandaş — Bunun da var, bak! İki defa kurunca yürüyor.
(Oyuncak yürümeye başlar.)
Kadın — — Daha ne istiyorsunuz be hayvanlar? Ne
istiyorsunuz? Doymaz mısınız siz? (Delikanlı'ya) Kutsal
balıkların cezasını çekeceksin. Yanacaksın, yanacak.
(Delikanlı homurdanır.) Küstah bir de evet diyor. Çüşş be!
Hırsız köpek! Çek cezanı, yalnız çeksen neyse. 0 zavallı
kız da çekecek seninle... «Kara tohumu insanlar yemez,
sonu kötü olur.» demişsin. Nereden biliyorsun be yobaz?
Nereden biliyorsun? Benden, ondan, papazdan, Şeften,
kutsal balıklardan, yüce Tanrıdan...
Öküz —Benden...
Kadın — Daha mı iyi biliyorsun ahmak? Dünyada bir senin
dediğin mi doğrudur? Senden başka kimse bilmiyor mu
bunu? (Delikanlı homurdanır.) Kazık gibi dikil de doksan
yıl, aklın başına gelsin. Çüşş! Yenir ya, ne sandın... Taş
bile olsa yenir. Emir emirdir. Kutsala karşı olmak, Tanrıya
karşı olmaktır. Sen ne işe yararsın be? Ayağın var,
yürüyemezsin. Kolun var bağlı, bir şey yapamazsın. Ağzın
var, homurdanır, konuşamazsın. Sen... sen öküzsün be!
Öküz — Öküz olsa daha ne ister? (Delikanlı'ya yaklaşır.) Sen
çöpsün, çöp; bir boka yaramazsın.
(Sağdan Derebeyleri 'ne benzeyen polisler girer. Birinde
Ti borusu, birinde trampet, birinde bir kâğıt rulosu vardır.
Ortada dururlar. Ti borusu)
1.Polis — (Okur.) Yüce Şefçe verilen bir emre uygun olarak
buğdayların teslimi ve yerine kara tohum verilmesi
konusunda asılsız şayia çıkaranlar, asılsız şayia çıkaranları
teşvik edenler, asılsız şayia çıkaranları teşvik edenleri
teşvik edenler ve de onların müşevvikleri, asılsız şayiaları
dinleyenler, asılsız şayia dinleyenleri teşvik edenler, asılsız
şayia dinleyenleri teşvik edenleri teşvik edenler, ve de
onların müşevvikleri, balık, balık yumurtası, balık eti,

ayak-bacak fabrikası 32
kılçık, deniz, göl, dalga, dalgalandırmak, dalga geçmek,
yem yemek, acıkmak, doymak, buğday, buğday ekmeği,
başak tarla toprak yağmur, hasat kış yaz sonbahar, yeşil
sarı, tohum, kara tohum, kara, ak, siyah beyaz, tohum
atmak, tohuma kaçmak gibi tahrik edici ve ima yollu sözler
kullananlar, ceza kanununun kara tohum taksim buğday,
dört tire bir maddesine göre cezalandırılacaklardır. İş bu
kanun resmi ağızlardan yayınlandığı andan itibaren
muteberdir. (Trampet, boru, Polisler çıkar. Bir süre
sessizlik. Hiç kimse konuşmaz. 1.Valandaş, 2.Vatandaş'a
yaklaşır. İşaretle sigara ister. 2.Vatandaş işaretle yok der.
Tablonun bundan sonraki kısmı tamamen pandomimdir.
Hatta 3.Vatandaş bile oyuncağını işaretle tamir eder.)
Öküz — N'oluyor be? Niçin kimse konuşmuyor? (Sessizlik)
Konuşsanıza be! (Herkes işaretleşmeye devam eder.)
Dilinizi mi yuttunuz? (3.Vatandaş eliyle Öküz'ün ağzını
kapar.) Çek elini be, konuşma hürriyetimi kısıtlama! Hem
bir şey demiyecektim ki... Yağmur yağacak galiba
diyecektim. (Sağdan Polisler girerler.)
1.Polis —Nededin?
Öküz —Yağmur yağacak galiba dedim.
2.Polis —Savcılığa gitmeniz gerek. İfade alınacak.
Öküz —Ben bir şey yapmadım, bir şey demedim ki...
3.Polis —Yağmur yağacak dedin.
Öküz —Eee, ne var bunda. Baksana bulutlara...
1.Polis —Yağmur yağınca ne olur?
Öküz —N'olur?
2.Polis —Göl olur.
Öküz —Anlamıyorum.
3.Polis —Gölde ne vardır?
1.Polis —Balık vardır. Sen kutsal balıkları, dolayısıyla buğdayı,
dolayısıyla kara tohumu ima ettin. Yürü savcılığa!
(Kolundan çekip çıkarırlar.)
3.Vatandaş — Ben sana demedim mi sus diye? Bak ne işler açtın
başına.
KORO — Sus, susalım

ayak-bacak fabrikası 33
Sus, susalım
Susalım ölünceye dek
Çıkar yolu bu
Huzur bu, namus bu, iyilik, kötülük
hep bu.
Sus, susalım
Susalım ölünceye dek
Her şey bu, her şey buna bağlı
Sus, susalım, sus, susalım...
Çıkar yol bu mu?
PERDE

2.BÖLÜM

5. EPİSODE
Projeksiyon— İnsanoğlu Neye Alışmaz Ki! Vatandaşlar Bir Yıl
Boyunca Buğday Ektiler, Kara Tohumdan Yapılmış Kara Ekmek
Yediler, Buğday Ektiler, Kara Tohum Yediler. Kara Tohum
Vatandaşlara Oyun Etti. Kara Tohum Vatandaşları Kötürüm
Bıraktı Vatandaşlar Kötürümlüğe de Alıştılar.
(Sahnenin ortasında sırığa bağlı delikanlı. Sağda bir
tezğâh. Üstünde «Koltuk değneği yapılır» yazısı. Fonda
afişler. «Kara tohum yiyiniz», «Vatanı seven kara tohum
yer» Perde açıldığı zaman Kadın, Kız, 2.Vatandaş ve
3.Vatandaş ortada oturmaktadırlar.)
Kadın —Hadi yatalım.
Kız — Yatalım.
3.Vatandaş —Yatalım.
2.Vatandaş — Yatalım. (Bir süre yatarlar.)
3.Vatandaş —Hadi kalkalım.

ayak-bacak fabrikası 34
Kadın —Kalkalım.
Kız — Kalkalım.
2.Vatandaş —Kalkalım. (Bir süre sessizlik)
Kız — Ne güzel uyuduk.
2.Vatandaş —Uyuduk.
Kadın —Düşler gördük birbirinden güzel.
3.Vatandaş —Düşler gördük. (Bir süre sessizlik)
2.Vatandaş —Hadi kara ekmek yiyelim.
Kadın —Yiyelim.
Kız — Yiyelim.
3.Vatandaş —Yiyelim.
Kadın —Bire dört, bir çuval buğdaya dört çuval kara tohum. Bol
bol yedik, doyduk.
2.Vatandaş — Doyduk.
3.Vatandaş — Şükürler olsun bugünü gösterenlere.
Kız — Şükürler olsun. (Bir süre sessizlik). Hadi türkü
söyleyelim.
Kadın — — Söyleyelim.
2.Vatandaş — — «Hayat Güzeldir» türküsünü söyleyelim.
3.Vatandaş — — Söyleyelim.
Türkü
Yattık, uyuduk, düşler gördük, düşler
gördük birbirinden güzel
Her şey güzel
Hayat güzel
Yanın, yören kara kara
Kara ekmek, kara tohum.
Ak bahtımız içindir hep
Hayat güzel, her şey güzel
Güzelden de öte kara, kara, kara diye...
(Bir süre sessizlik)
3.Vatandaş — Dua edelim.
Kadın — Dua edelim.

ayak-bacak fabrikası 35
Kız — Şefe, Derebeylerine, Papaz Efendiye, kutsal balıklara,
yüce Tanrıya dua edelim.
2.Vatandaş — Dua edelim. (Dua ederler, soldan 1.Vatandaş,
sağdan Öküz girerler. Karşılıklı sahnenin iki yanında
dururlar.)
3.Vatandaş —Geldiler, yerlerimize gidelim.
Kadın —Yerlerimize gidelim.
Kız — Yerlerimize gidelim.
2.Vatandaş —Yerlerimize gidelim. (2.Vatandaş koltuk
değneklerine dayanarak tezgâhın başına gider. Diğerleri
de sürünerek ortadan çekilirler. KADIN, 3.Vatandaş, sol
köşey'e, Kız Delikanlı'nın önüne gelip otururlar.)
3.Vatandaş — Size çok garip bir şey söyliyeyim mi? İlk defa
öküzün dört bacaklı olduğunu
fark ediyorum.
Kadın — Kimin dört bacaklı olduğunu fark ediyorsunuz?
3.Vatandaş — öküzün.
Kız — Dört neli olduğunu?..
2.Vatandaş — Söyledi ya dört... Dört şeyli...
3.Vatandaş — Dört şeyli olduğunu...
Kadın — Neyin?
Kız — Şeyin.
3.Vatandaş — Şeyin dört şey olduğunu.
2.Vatandaş — Şeyin dört şeyli olduğunu şey yaptığı zaman mı
anladın?
Kadın — Neyin, ne yaptığı zaman neyi anlamış?
Kız — Öküzün. Aman anne sen de hiçbir şeyi anlamıyorsun.
Öküz şey yaptığı zaman, dört şeyli olduğunu anlamış.
3.Vatandaş — — Şeyin yalnız şey yaptığı zaman, dört şeyli
olduğu anlaşılmaz ki. Şey şey yapmadan da, dört şeyi
olduğu bilinir.
Öküz — Ne konuşuyorsunuz orada?
(Birsüre sessizlik. Endişeli herkes)

ayak-bacak fabrikası 36
Kadın — Senin dört şeyli olduğunu konuşuyorduk. Şey yaptığın
zaman...
Öküz — Ne diyorsun be? Şeyin şey yaparken... Ne demek
istiyorsun?
3.Vatandaş — Senin şey yaparken dört şeyli olduğunu söyledim
de...
Öküz — Şeyin şey yaparken, şeyden, şeye, şeyin, şeyiyle, şeye
şey ederken, şeyin şeyine, şey yaparken. Namussuzum
gideceğim. Öküz gibi yaşayacağım bir ülkeye gideceğim.
Deliler arasında kaldım be!
Kadın — Ne bağırıyorsun be! Ne dedik? Şey yaparken dört şeyli
olduğunu fark etmiş dedik. Kabahat mi yani?
1.Vatandaş — Bırakın şimdi tartışmayı. Ne var yahu, ne
kızıyorsunuz? Şey yaparken dört şeyli olduğunu fark
etmişlerdir. Zaten onlar söylemeselerdi, ben söyleyecektim
sana şey yaparken dört şeyli olduğun dikkati çekiyor.
Öküz — Deli olacağım yahu? Sen de onlara uyuyorsun. Dört
neyli olduğum?
1.Vatandaş — Dört şeyli olduğun.
Öküz — Neyli?
Kadın — Şeyli.
Kız — Şey yaparken.
2.Vatandaş — Öküz yahu, hâlâ anlamıyor.
3.Vatandaş — Şey yaparken dört şeyli olduğun, şey yapmazken
dört şeyli olduğundan daha iyi anlaşılıyor. Sen farkında
değil misin?
Öküz — Farkındayım, hem gayet iyi farkındayım. (1.Vatandaş'ı
gösterir.) Sen de dahil olmak üzere hepinizin zır deli
olduğunun farkındayım.
Kadın — — Aaa. Deliye bak yahu, bize deli diyor.
1.,2., 3.Vatandaş, Kız — (Beraber) Deliye baaaaak!
Öküz — (Bu beraberlik karşısında ürkmüştür. Yavaş yavaş
geriler.) Yok, yok, hayır, deli değilim. Şeyin şey yaparken
dört şeyden, şeyi şey yaptığını, şeyden şeye şeyle
varıldığını, şey olmayınca her şeye şey dendiğini şeyle
beraber, şeyin şeylendiğini...

ayak-bacak fabrikası 37
l. Vatandaş — Ne diyorsun sen be? Aklını mı kaçırdın?
1.,2.,3.Vatandaş, Kız, Kadın — (Beraber) Aaaa deliye baaak!
Öküz —Aaaaa delilere baaaak!
Kız — (Kahkahalarla) Hiç şey şey yapar mı be? Şey
yapıyormuş... (Kahkaha)
Kadın — (Kahkahalarla) Şeye şeyle varılmış. Şeye şeyle varılmış
ne demek?
3.Vatandaş —Şeye şeyle varılmış. (Kahkaha)
2.Vatandaş —Şey olmazsa, şey de olmazmış... (Kahkaha)
Öküz —Şey olmazsa, şey de olmazmış. Şey olursa, şey de olur.
Şeyin şeyle çok ilgisi var. Şey, şeyden kopmaz. Şey şeye
bağlı. Şeysiz şeyi, şey edince şey olur.
1.Vatandaş — Ha şöyle bak. Yavaş yavaş anlamaya başladın.
Tabii, şey şeye çok bağlı. Şey olmadan şey olmaz. Şeysiz
şey de yapamazsın.
Öküz — Şey şeye çok bağlı... Şey olmadan şey olmaz... Şeysiz
şey yapılmaz... Evet çok enteresan. Çok ilginç. Şeysiz şey
yapılmaz. Tabii! Ruhsal koordinasyonlarda, kavram
fonksiyonlarının üst bilinç seviyesinde kaybolması, şey
olmaz. Çok enteresan, çok ilginç.
3.Vatandaş — (1.Vatandaş'a) Ne dedi?
1.Vatandaş —Öküz yahu ne der, kendi kendine söyleniyor.
Kadın —Eskiden, biz şey olmadan her dediğimizi anlardı.
Kız — Ney olmadan?
2.Vatandaş —Şey olmadan.
1.Vatandaş —Ama siz şey olmadan, şey ederken, dört şeyli
olduğunu söylememiştiniz ki ona...
Öküz — Çok enteresan, ben şey ederken, dört şeyli olduğumu
fark etmişler. Hem de ilk defa. Öyle ya, şey olmadan şey
edilmez ki. (Delikanlı'ya yaklaşır.) Senin şeylerin bağlı.
Şeylerin bağlı olduğuna göre şey edemezsin.
Kadın — Doksan yıl o kazıkta dikilecek. Doksan yıl şey
edemeyeceksin.
Kız — Belki günün birinde bırakırlar onu. 0 da bizim gibi özgür
olur. 0 da bizim gibi şey eder.

ayak-bacak fabrikası 38
2.Vatandaş — Ney eder?
3.Vatandaş — Biz şey edemiyoruz ki...
1.Vatandaş — (Kadın'a) Evden istediklerini getirdim.
Kadın — Fotoğrafı buldun mu?
1.Vatandaş — Didik didik ettim her tarafı. Aramadığım yer
kalmadı. Şu eski kırık çerçeveden başka bir şey
bulamadım.
Kadın — 0 çerçevenin içindeydi fotoğrafı da. Cepheden
göndermişti. Şey ederlerken. Törende şey ederlerken...
1.Vatandaş — Dimdik yürüyordu en önde. Savaşa, gürültüye
iyiden iyiye alışmıştı. Onlara iyiden iyiye kendini
kaptırmıştı. Hatta bir gece çok sakin geçmişti de, bana
«Sabaha kadar gözümü kırpmadım. Bir türlü uyuyamadım»
demişti... Dedim ya, kötüydü cephede her şey. Kötü de olsa
alışmıştı. En önde dimdik yürüyordu törende...
2., 3., Vatandaş, Kadın, Kız — (Beraber) Ne yapıyordu?
Öküz — Şey yapıyordu. Törende, en önde dimdik şey
yapıyordu...
Kadın — (1.Vatandaş' a) Ne yapıyorduk demişti?
1.Vatandaş — Şey yapıyordu. Bi gece nöbetteydi. Sabah kalktık.
Öldü dediler.
Kadın — Tuhaf adamdı. Bana bunların hiç birini anlatmadı.
Sadece tören oldu dedi. Ne törende şey yaptık, ne bir şey...
İnsan söylemez mi hiç? Ben de gurur duyardım. Törende
şey etmiş derdim.
3.Vatandaş — İki defa kurmuştum. Hem selam veriyor, hem şey
ediyordu. Şey ediyordu.
Kadın — Anladık şey ediyordu. Ne tekrarlayıp duruyorsun.
Öküz — Çok enteresan iki defa kurmuştum şey ediyordu... Çok
ilginç bir vaka. Çok ilginç.
3.Vatandaş — Sonra kayboldu, nerede acaba? Çok ilginç bir
vak'a. Gerçekten çok ilginç. Kayboldu nerede acaba?
1.Vatandaş — Aramadığım yer kalmadı. Zaten sokaklar, alanlar
bomboş, oralarda olsaydı görürdüm mutlaka.
3.Vatandaş — İtin burnu kaf dağına vardı, şeylerimiz tutmaz
olunca. Ne hali varsa görsün keratanın. Kaç defa söyledim,

ayak-bacak fabrikası 39
böyle aklına eseni yaparsa başına bir iş gelecek diye. Hem
selam veriyor, hem şey ediyordu.
Öküz — Hem selam veriyor, hem şey ediyordu. Çok enteresan,
çok ilginç. Kopuk kavramlar teorisinin çok güzel bir
örneği... Çok enteresan...
Kadın — Tuhaf adamdı. Bana sadece tören oldu dedi. Hiç törende
şey ettik demedi.
Kız — Belki günün birinde onu da affederler. Şeyleri bağlı
olduğu için şey edemiyor.
2.Vatandaş — Haydi, haydi temiz, çabuk, sağlam koltuk değneği
yapılır. Sona kalan dona kalır. Gemisini kurtaran kaptandır.
Hapı yutarsın herkes buna seyirci kalır.
3.Vatandaş — Yüce şef hazretleri gündelik verdiği kara tohumu
arttıracakmış. Herkes bundan bahsediyormuş şehirde.
Kadın — Derebeyleri topraklarının bir kısmını dağıtacaklarmış.
Bu topraklarda ürettiklerimizden de ne kira, ne de vergi
alınacakmış.
2.Vatandaş — Bu yıl bir çuval buğdaya karşılık, sekiz çuval kara
tohum vereceklermiş.
3.Vatandaş — Buğday nerede? Buğday üretecek halimiz var mı
ki? Daha yumurcağa bile söz geçiremiyoruz.
Kız — Onu da serbest bırakacaklar, affedeceklermiş.
(Ti borusu. Trampetli, borulu, coplu üç Polis girer.)
1.Polis — (Ruloyu açar, okumaya başlar.) Yüce şefin bildirisidir
— (Trampet, boru) Sizler gibi kötürüm kalan şef hazretleri,
Tanrının bir gazabı olarak ülkemize çöken felaketten ötürü,
ulusal matem ilan etmiştir. (Trampet) Bu büyük afetten
haberdar olan dost ve komşu ülkeler, vatandaşlarımıza
dağıtılmak üzere, yardım olarak malzeme ve sağlık
uzmanları göndermişlerdir. Yardım geldiği zaman derhal
dağıtılacak ve dost ülkelerin sağlık uzmanları kötürüm olan
vatandaşlara gerekli tedaviyi yapacaklardır. (Trampet.
Boru. Polisler çıkar. Bir süre sessizlik)
Kadın — Kötürüm ne demek?
Öküz — Cerebral trombozdan ötürü vuku bulan bir hemipleji
vakası...
Kadın — Ne, ne, ne?

ayak-bacak fabrikası 40
Öküz — Yani, şeylerinle şey edemediğin zaman buna kötürüm
olmuş diyorlar.
1., 2., 3., Vatandaş, Kadın, Kız — (Beraber) Haaaa!
2.Vatandaş — Ne dedi Polisler?
1.Vatandaş — Yardım geliyormuş dost ülkelerden. Sağlık
uzmanları da...
Kadın — Ne yardımı? Sağlık uzmanları ne yapacakmış?
Öküz — Ayaklarınızı tutar hale getirmek için.
Kız — Neleri tutar hale getirmek için?
1.Vatandaş — Şeylerinizi.
2. 3.Vatandaş, Kadın, Kız — (Beraber) Haaaaaa!
Kadın —Sahi bizim şeylerimiz şey oldu değil mi? Şey de
edemiyoruz. Unutmuşum. Ne çabuk alışıyor insan. 0 da
savaşa, gürültüye, ölmeye, öldürmeye alışmıştı değil mi?
Çok kötü de olsa alışmıştı. İnsan oğlu neye alışmaz ki!
2.Vatandaş — Şef de kötürümmüş. Şef de kötürümmüş. Haydi,
haydi koltuk değnekleri, temiz, sağlam, ucuz. Şef de
körümmüş. Haydi, haydi...
Kız — Şef nasıl şey olur acaba? (Kahkaha ile güler.) Ne tuhaf!
Bizim gibi mi şimdi o da?
Kadın — Nereden çıkardınız şefin şey olduğunu be? Şef kötürüm
olur muymuş?
1.Vatandaş — Onlar söylediler. Polisler. (Bir süre sessizlik)
2.Vatandaş — Papaz Efendi hiç uğramıyor son günlerde. 0 da şey
mi acaba?
Kadın — Hangi şeytan senin aklına soktu Papaz Efendinin
kötürüm kaldığını? Günaha girersin kutsal kişi o!
3.Vatandaş — Gölde dünyaya gelmiş. 0 taraflı vatandaşlar
anlatıyorlar. Doğumdan sonra da anası sulara gömülmüş
kaybolmuş. 0 taraflı vatandaşlar anlatıyorlar. Böyle
felaketli günlerde su üstüne çıkar, saçlarına, kollarına,
memelerine kutsal balıklar asılı, yüce Tanrıya haykıra,
haykıra dua edermiş. Anam, kutsal kişi o derdi. Felaket
uğramaz ona derdi.
2.Vatandaş — Haydi, haydi koltuk değnekleri. Temiz, sağlam,
ucuz koltuk değnekleri.

ayak-bacak fabrikası 41
Kadın — Yardım mı geliyormuş dost ülkelerden dediler? Acaba
yardım içinde koltuk değnekleri de var mı? (Sağdan
bisiklet üzerinde koloniyel şapkalı, kısa pantolonlu, kara
gözlüklü, yabancı Sağlık Uzmanı girer. Delikanlı' nın
çevresinde bir tur atar.)
Y. Uzman — (İngilizce) Nasılsınız, iyi misiniz? Nasılsınız iyi
misiniz? İyisiniz, iyisiniz, iyisiniz...
2.Vatandaş —Bu da kim?
Öküz — Görmüyor musun, yabancı sağlık uzmanı...
2.Vatandaş —Ne yapmağa gelmiş?
1.Vatandaş — Şifa dağıtmaya... Sizleri kötürümlükten
kurtarmaya...
2.Vatandaş — Ulan bunlar Tanrının işine ne karışırlar? Akılları
başlarına hiç gelmez mi? Yardım da neymiş, Yabancı
Sağlık uzmanı da ne oluyormuş? Biz kendi derdimizi
kendimiz halledemez miyiz? İşte koltuk değneği
imalathanesi. Şifaya ne lüzum var?
Kız — Belki de yardımın içinde ayak bacak da vardır ha? Belki
de vardır kimbilir?
3.Vatandaş — İki defa kurdum. Hem selam veriyor, hem şey
ediyordu. Kaç defa söyledim böyle aklına eseni yapma,
başına bir şey gelecek diye...
Kadın — Nereden hatırlattılar şey olduğumuzu? Alışmıştık.
Yardım geliyormuş ha?
2.Vatandaş — Şef de kötürümmüş. Bir felaket geliyor yine.
Keşke yem işini bırakmasaydım. (Delikanlı'yı gösterir.)
Hep onun yüzünden, hep onun yüzünden...
Kadın — Ülkede bir zehir kaldı. Bir inançsızın zehiri kaldı. 0
zehir akmadıkça kurtuluş yok! Şef de kötürümmüş! Şef
kötürüm olur mu be? (Delikanlı'ya) Sakladığın buğdaylar
nerede?
1., 2.Vatandaş, Kadın, Öküz — (Beraber) Nerede?
Kadın — Nerede? Söylesene? (Delikanlı homurdanır.) Birbiri
ardına felaket yağıyor ülkeye senin yüzünden. Kutsal
balıklara vermeyip sakladığın buğdaylar nerede?
Öküz — Kim bilir nerelere gömmüştür onları?

ayak-bacak fabrikası 42
2.Vatandaş — Kutsal balıkları da o yiyordu besbelli. Beni de o
yüzden işimden etti. Bu felakette amma iş yapardım ha!
Yem yetiştiremezdim kimseye...
3.Vatandaş — Hem selam veriyor, hem şey ediyordu... Yoksa
yumurcağı da mı o çaldı?
Kadın — Hep o, her şey onun yüzünden!
Kız — Yeter, yeter, yeter! Ey gökler, ey Tanrılar taşıyan gökler!
(Bu bölüm abartmalı bir biçimle klasik oynayacaktır.) Siz
tanığım olun ki, bu felaketten onu sorumlu tutanlar, ona
huzurunuzda günahların en büyüğünü yükleyenler, bilsinler
ki yanılıyorlar. Şeytanların en şeytanına uyup onun gök
kubbe altında, sizin kanatlarınızın gölge düşürdüğü günah
dünyalara girip, insanı insana, anayı babaya, kardeşi
kardeşe düşürmesi ancak kıyamet günü görebileceğimiz
dehşetlerin en büyüğü. Sizler bilin ki, bilmeyenlere anlatın
ki, o insanların tanrılaşmış bir suretidir. Daha dün savaş
alanlarındaki yiğitliği için ona destanlar düzdünüz. Daha
dün, onu kentin kapılarından çiçeklerle karşılayan sizler
değil miydiniz? Ey nankörlük, sen hiçbir zaman
ölmeyeceksin. (Sağdan bisiklet üzerinde, yabancı sağlık
uzmanı girer.)
Y. Uzman — Nasılsınız, iyi misiniz? Nasılsınız, iyi misiniz?
İyisiniz, iyisiniz, iyisiniz. (Yabancı sağlık uzmanı bunları
Fransızca söyler.)
Kadın — Ne oldu şimdi?
Öküz — Şifa dağıttı.
2.Vatandaş — Bu nasıl şifa dağıtmak be!
1.Vatandaş — Bir iki defa daha geçsin de bak görürsün nasıl
olduğunu. Hepiniz turp gibi olursunuz. Hiçbir şeyiniz
kalmaz. Atlar, koşar, zıplarsınız.
2.Vatandaş —Ne yaparız, ne yaparız?..
Öküz —Çok enteresan, çok ilginç. Yani demek istiyor ki, birkaç
defa daha geçerse uzman, hem şey edecek, hem şey
edecek, hem de şey edebileceksiniz. Şeyleriniz iyi olacak.
2.Vatandaş — Geçmeyin ulan. Geçmeyin buradan!
İyileştiremezsiniz bizi. Tanrı emri bu! Boşuna gayret,
iyileşmeyeceğiz işte. Haydi, haydi koltuk değnekleri.
Temiz, ucuz, sağlam.

ayak-bacak fabrikası 43
Kadın — (1.Vatandaş'a) Yardım malzemesi de vardır değil mi?
Koltuk değneği vardır? Olmaz olur mu hiç? Belki de
yabancı uzmanlar bir şeyler yapacaklar, ha?
Öküz — İnşallah geç kalınmamıştır.
1.Vatandaş — Nereye sakladı acaba buğdayları?
3.Vatandaş — Papaz Efendi de hiç uğramadı. 0 bilir her halde
yumurcağın nerede olduğunu. Annem o her şeyi bilir, her
şeyi görür derdi.
Kadın — 0 zehir akmadıkça hiçbir şey olmaz. Hiç kimse hiçbir
şey yapamaz...
1.Vatandaş — Nereye sakladı acaba buğdayları?
(Tepeden üzerinde sıkışan iki el bulunan ve «Yardım»
yazılı bir torba sarkar.)
3.Vatandaş — Yardım, yardım geliyor.
1.Vatandaş — Yardım geldi.
Kız — Ayak, bacak geldi.
Kadın —. — Koltuk değneği geldi.
Öküz — Mucize, mucize... Yardım.
(Bu sözleri söyleyerek, kimisi sürünerek, kimisi
yürüyerek torbanın altına gelirler. Torba, yavaş yavaş
inmektedir.)
Kız — Belki de ayak bacak vardır yardımda ha?
3.Vatandaş — Ayak bacak varsa yardımda, ilk işim hemen
ayakları takıp yumurcağı aramak olacak. 0 benim kokumu
alırsa gelir yanıma. (Torba durur.)
1.Vatandaş — Durdu, gelmiyor. Yardım gelmiyor.
2.Vatandaş — Haydi, haydi koltuk değnekleri, koltuk değnekleri.
Yardım gidiyor, yardım durdu...
Kadın — (Delikanlı'ya) Yine sen mi bir şey yaptın ulan. Yardım
durdu.
Kız — Gel, gel, n'olur?
2.Vatandaş — Git, git be! Hoşt. Ulan ne yardımı bu! Haydi,
haydi!

ayak-bacak fabrikası 44
Öküz — Geliyor, geliyor... Kımıldamaya başladı. (Hepsi ümitle
yukarıya doğru bakmaya başlarlar. Büyük torba biraz daha
aşağıya inmeye başlar.)
Kadın — Dua edin, dua edin... Geliyor...
(Hepsi ellerini açarak dua etmeye başlarlar. Torba
birden üzerlerine düşer.)
Kadın — (Torbanın altından) Ahhh! Ezildim be! Çekin şunu
üzerimden.
Kız — Sevgilim yanımda mısın?
1.Vatandaş — Yardımın altında kalmayan kimse varsa kurtarsın
bizi.
2.Vatandaş — Gel diye yalvarırsanız böyle çöker işte.
Öküz — Hiç de dışardan göründüğü gibi değilmiş be! Amma da
ağır geliyor yüklenince ha!
3.Vatandaş — Yumurcak orada mısın?
Kadın — Çekin şunu sırtımdan be! Öleceğim neredeyse.
Vazgeçtim ben. Alsınlar yardımı geri, ne isterlerse verelim.
1.Vatandaş — Neyin kaldı ki, neyini vereceksin. (Tepine tepine
torbanın altından çıkarlar. Kadın sol köşeye, Kız
Delikanll'nın yanına, 2.Vatandaş tezgâhın başına,
3.Vatandaş sağ köşeye, Öküz sağ geriye giderler. Sağdan
önde yabancı Sağlık Uzmanı ve arkasında Derebeyleri
girerler. Büyük torbanın içinden çıkan küçük torbaları
teker teker herkese dağıtırlar. Sahnenin önüne gelirler.)
1.Derebeyi — Seninkini verdin mi?
2.Derebeyi — Evet.
1.Derebeyi — Seninkini verdin mi?
3.Derebeyi — Evet.
1.Derebeyi — Vermediklerimizi, saklayalım, tamam mı?
2.. 3.Derebeyi — (Gülerek yabancı sağlık uzmanını selamlarlar.
Sonra hep beraber dışarı çıkarlar.) (Herkes torbaları ağır
ağır açar.)
2.Vatandaş — Koltuk değneği var mı? (Bir süre sessizlik) Ayak
bacak var mı? (Bir süre sessizlik) Yok mu? (Birsüre
sessizlik. 2.Vatandaş telaşlanmıştır. Sağa sola koşmaya

ayak-bacak fabrikası 45
başlar.) Açsana be! (Herkes torbayı almış, göğsüne
dayamış, hayallere dalmıştır.) Yok, değil mi yok!
Y. Uzman — (Sağdan girer.) Nasılsınız, iyi misiniz, nasılsınız,
iyi misiniz? İyisiniz, iyisiniz... (Uzman soldan çıkar.)
2.Vatandaş — Değiliz işte. İyi değiliz. Şef de, Papaz Efendi de
biz de iyi değiliz. Yardım da fayda vermedi... Açsanıza be!
Var mı? Yok mu? Var mı yok mu söylesenize be!
(Torbalar yavaş yavaş açılır. İçinden tuvalet kâğıdı, diş
fırçası, sabun ve ayakkabı çıkar. Bütün yüzler kararmıştır.
Endişe, korku, isyan yüklüdür bu insanlar. Papaz koltuk
değnekli olduğu halde, ağır ağır ortaya gelir.)

PROJEKSİYON— YARDIM ANLAŞMASI


Kötürüm Felaketine Uğramış Dost Ülkeye Aşağıdaki Koşullarla
Yardım Yapılacaktır.
I— Yardım Alan Ülke, Yardımı Yapan Ülkelere En Düşük
Fiyattan BUĞDAY Verecektir.
II— Yardım Olarak Dost Ülkenin Vatandaşlarına Takılmak Üzere
Ayak bacak Gönderilecektir.
III— Yardım Olarak Gönderilen Ayak bacaklar Vatandaşlara
Yabancı Uzmanın Raporunda Belirttiği Şekilde
Takılacaktır.
Papaz — Vatandaşlarım, dindaşlarım. Ne oldu size? Nedir bu
haliniz?
Kadın — (Papaz Efendinin koltuk değneklerini gösterir.)Papaz
Efendi, Papaz Efendi de
şey olmuş. Şeyleri şey olmuş...
3.Vatandaş — Annem bana, o kutsal kişi, bir şey olmaz ona
demişti. Şey olmuş Papaz Efendide...
Kız — Papaz efendi de şey olmuş. Şeyleri şey ediyor.
Papaz — Vatandaşlarım, dindaşlarım n'oluyorsunuz? Nedir bu
haliniz?
1.Vatandaş — Yardımın altında kaldılar.
Kadın — Kalmışız, kalmamışız ona ne?

ayak-bacak fabrikası 46
Papaz — 0 ne demek o? Bana mı söylüyorsunuz bunları?
Kulaklarıma inanamıyorum.
Kadın — Bu kadar yıl biz sana inandık. Sen niye kulaklarına
inanamıyorsun?
Papaz — Ben papazım dindaşlarım. Neler duyuyorum, neler
söylüyorsunuz?
Kız — (Önündekileri göstererek) Yardımın içinden bunlar çıktı.
Al bunları götür de kutsal balıklarına ver, belki işlerine
yarar.
Papaz — Tanrım sen kullarını şaşırtma, kötü yola sevk etme!
2.Vatandaş — Papaz Efendi, başka gelecek yardım yok değil mi?
Papaz — Hepiniz için dua ediyorum. (Sahnenin bundan sonraki
kısmında, ara konuşmalar dışında, Papaz elleri hava da
dua edecektir.)
Kadın — Sen kendin için dua etsen iyi olur. Bizim duamız
kendimize yeter.
Kız — Bugüne kadar dua ettin de ne oldu?
3.Vatandaş — Bizden farkın ne? Sen şöyle dimdik yürüyebilir
misin?
Kız — Tekme atıp, çelme takabilir misin?
Öküz — Balıkların benim gibi dört tane ayağı, bacağı var mı?
1.Vatandaş — Hiç değilse benim gibi iki tane olsaydı.
3.Vatandaş — Yumurcak bile şey diyor be! Sen şey olmuşsun.
Şu haline bak!
Kadın —Varımızı yoğumuzu bir de onlara serptik.
Buğdaylarımızı tüm kutsal balıklara verdik. Sana inandık.
Senin dediklerine kandık. Bak şu haline! Ne farkın var
bizden? Şeysin bizim gibi. Şef de şeymiş... Yardımdan da
bir şey çıkmadı.
(Papaz'ın duası biter. Kalkar.)
Papaz — Neler söylüyorsunuz? Şaşırdınız mı? Kutsal balıklara
dil uzatılır mı? (Birden koltuk değneklerini yere atar.) İşte
yürüyorum. (Etraftakiler bu mucize karşısında ürkerler.)
İşte tekme atıyorum. (Öküz'e tekme atar.) İşte çelme
takıyorum. (Öküz'e çelme takar, Öküz'ü düşürür.) Buna da
takla derler. (Takla atar.) İşte bu da atlama. (Öküz'ün

ayak-bacak fabrikası 47
sırtına atlar.) Yeter mi? Anladınız mı? (Hepsi şaşkın
şaşkın hayranlıkla bakıyorlardır.) Kutsal balıklara gelince.
Size tek bir sorum var— Hanginiz su altında yaşayabiliyor;
hareket edebiliyorsunuz? Yürüyen, çelme takan, tekme,
takla atan, öküzün sırtından atlayan ben, ömrümün sonuna
kadar kutsal balıkların duacısı olacağım. Sizlerin de kutsal
balıklara, yüce şefimize ve Beylerimizin sağlığına dua
etmenizi dilerim. (Öküz'e) Hadi, deh! Hoooo!
1.Vatandaş —Nereye?
Papaz — Kutsal göle, duaya... (Papaz, Öküz'ün sırtına biner,
çıkar.)
3.Vatandaş — Ben demedim mi size, o kutsal kişidir. Ona bir şey
olmaz, felakete uğramaz diye...
(Kalanlar şaşkınlık içinde ellerini açıp duaya başlarlar.)

6. EPİSODE
Projeksiyon— Vatandaşları Kötürümlükten Kurtaracak Çare
Bulunamadı. Yardımdan Da Bir Şey Çıkmadı. Vatandaşlar Geceli
Gündüzlü Kutsal Göle Taşındılar. Herkes Duaya!
(Ortada sırığa bağlı Delikanlı. 1.Vatandaş önde, çöp
tenekesinin yanında yere oturmuş, elindeki sopayı
yontuyordur. Sağdan kadın girer.)
1.Vatandaş —Nereye?
Kadın — Duaya, kutsal göle. (Kadın çıkar. Soldan 2.Vatandaş
girer.)
1.Vatandaş —Nereden?
2.Vatandaş —Kutsal gölden, duadan. (2.Vatandaş çıkar. Soldan
Kız girer.)
1.Vatandaş —Nereye?
Kız — Kutsal göle duaya. (Kız çıkar. Papaz girer.)
1.Vatandaş —Nereden Papaz Efendi?
Papaz —Duadan, kutsal gölden. (Papaz çıkar, 3.Vatandaş girer.)
1.Vatandaş —Nereye?

ayak-bacak fabrikası 48
3.Vatandaş —Veledi arıyorum. Kayboldu. Kutsal göle duaya
gidiyorum. (3.Vatandaş
çıkar. Bir boru sesi, önde Şef, arkada Derebeyleri girerler. Onlar
da Vatandaşlar gibi koltuk değneklidirler.)
1.Vatandaş —Büyük Şefimiz nereye gidiyor?
1.Derebeyi — Duaya kutsal göle... (Çıkarlar.)
1.. Vatandaş —Bu zamanda ne duası be! Ulan azdılar bunlar.
Gölü bir saniye boş bırakmıyorlar. Şefinden, Papazından
tut da oyuncakçıya kadar hepsi orada. Panayır mı var be?
(Öküz girer.) Sen de mi duaya? (Öküz cevap vermeden
çıkar. Kadın soldan girer.) Nereden?
Kadın — Duadan, kutsal gölden.
1.Vatandaş — Başka işiniz yok mu sizin be? Hep Kutsal göle mi
gidersiniz? Hep dua mı edersiniz? (Kadın çıkar.) Karnım
amma da gurulduyor ha! (1.Vatandaş sağdan girer.)
Nereye?
2.Vatandaş — Kutsal göle duaya. (Çıkar.)
1.Vatandaş — Vay meret vay! Amma da ağrıyor be! Şunu
yiyeyim bari. (Torbasından bir balık çıkarır.) Son balığım
bu. (Soldan kız girer. 1.Vatandaş balığı saklar.) Nereden?
Kız — Kutsal gölden, duadan. (Sağdan çıkar.)
1.Vatandaş — (Balığı bir çırpıda yiyip bitirir. 3.Vatandaş soldan
girer.) Nereden?
3.Vatandaş — Duadan, Kutsal gölden. Nerede bu piç be? (Çıkar.)
1.Vatandaş — Dişimin kovuğuna bile gitmedi. Dahada uyardı
açlığımı. (Karnını oğuşturur.) Vay anasını! (Sağdan Papaz
girer.) Nereye Papaz Efendi?
Papaz — Duaya, kutsal göle. (Soldan çıkar.)
1.Vatandaş — (Yerde kıvranmaktadır. Bir boru sesi. Şef ve
Derebeyleri girerler.) Nereden?
2.Derebeyi — Yüce şefimiz kutsal gölden, duadan geliyorlar.
(Çıkarlar.)
1.Vatandaş — Allah kahretsin! Aylardır açım. Ne yaparlar bu
herifler? Dua karın doyurur mu? Her gün her gece kutsal
göle gidilir mi? (Zorlukla ayağa kalkar. Sendeler. Çöp
tenekesine bakar.) Çöp tenekesinde bir şeyler vardır belki?

ayak-bacak fabrikası 49
(Sallana sallana tenekenin yanına gider. Elini sokar. Kılçık
çıkar.) Kılçık... Kadının kocasının kasketi... Kızın gelinlik
tülleri... Kutsal balıklar için yem... Kira, vergi makbuzları...
İçi boş çerçeve... Hep anılar, yarım kalmış hayaller,
ihtiraslar, ümitler, kılçık haline gelmiş inançlar... Kılçık,
kılçık... Ne diye duaya giderler bunlar be?! Dua karın
doyurur mu? (Düşer. Sağdan 3.Vatandaş, Kadın, Kız,
2.Vatandaş girer. 1.Vatandaş elindeki sopayı hırsla çöp
tenekesinin kenarına takar. Sopaya takılı teneke adeta bir
balta gibidir. Sallana sallana kalkar. Soldan dışarı
çıkarken)
Kadın — Nereye?
1.Vatandaş — Bu iş başka türlü çözülmez. Başka türlü olmaz bu
iş. Olmaz, olmaz, olmaz... (Çıkar.)
3.Vatandaş — Nereye?
Kız — Nereye?
2.Vatandaş — Nereye?
1.Vatandaş — (Kulisten) Başka türlü olmaz, olmaz, olmaz. (Ses
gittikçe kaybolur.)

7. EPİSODE
Projeksiyon— İnsan Bir Kez Acıkmaya Görsün, Her Şey Yapar!
Şefin Başı Belada!
(Perde önü)
Şef — (Koltuk değnekli, perdenin önüne çıkar; ortaya kadar
yürür.) Vatandaşlarımın hepsi kötürüm. Nedir? N'oldu?
Tanrının bu büyük gazabına sebep ne? Hepsi kötürüm
kalmış. Kutsal göle giderken başım önümde geçtim
önlerinden. Elimden bir şey gelirmiş gibi bir şey
yapabilirmişim, bir mucize yaratabilirmişim gibi
bakıyorlardı. Kin dolu, nefret dolu, ümit dolu bakışlar.
Daha ne kadar sürecek bu? (Koltuk değneklerini fırlatır
atar.) Onları daha ne kadar aldatacağım. (Koltuk altını
tutar.) Uff amma da zor şeymiş ha! (Bacaklarını
oğuşturur.) Onların önünde koltuk değneği ile geziyorum.
Tanrım, başım, başım! Beynim karıncalanıyor. Düşünemez
oldum. (Birden kendini toplar.) Mecburdum, mecburdum

ayak-bacak fabrikası 50
buna... Topraklarımızın, vatanın yüksek çıkarı için
mecburdum buna. (Sağdan selam vererek oyuncak girer.
ŞEF onu görür görmez koltuk değneklerine sarılır. Önce
tereddüt eder, sonra yaklaşır.) Kimsin sen? Ne güzel selam
veriyorsun? (Kurup yere bırakır. Oyuncak selam vererek
yürümeye başlar.) Kim bilir ne mutlusun! Beklediğin,
arzuladığın bir şey yok değil mi? Yapmak isteyip de
yapamadığın bir şey yok değil mi? Yapmak isteyip de
yapamadığın bir şey yok değil mi? Ne doyuyor, ne
acıkıyorsun. Seni sadece kurmak yeter. Daha da önemlisi
var— Düşünmüyorsun. (Koltuk değneklerini yere bırakır.
Oyuncağı alıp yanına oturur.) Bakayım gözlerine, senin
gözlerinde kin yok! Bugün gördüğüm kin dolu gözler yok
sende. Ne kötü bakıyorlardı. Ne güzel yürüyorsun.
Kötürüm de olamazsın. (Sahnenin gerisinden
3.Vatandaş'ın sesi duyulur. 3.Vatandaş'la Şef'in
konuşması, Şef'in bilinçaltı etkisini bırakacak şekilde
düzenlenecektir.)
3.Vatandaş — Ulan neredesin namussuz?
Şef — (Fırlar, koltuk değneklerini kapar.) Kim bu? Nereden
geliyor bu ses?
3.Vatandaş — Hangi deliğe girdin yine?
Şef — Kim bağırıyor? (Oyuncağa) Yoksa sen mi? (Gerilemeye
başlar.)
3.Vatandaş — Kötürümüm diye numara yapıyorsun, değil mi?
Sen kötürüm değilsin ya, kaç bakalım.
Şef — Kim bu, n'oluyor, kötürüm değil miyim? Öyle...
(Değneklere sıkı sıkı yapışır.) Kötürümüm. Ben de
kötürümüm. Vatandaşlarım sizler gibi ben de kötürümüm.
İşte bakın, koltuk değneklerim var. İnandınız değil mi?
İnanıyorsunuz değil mi?
3.Vatandaş — Eskiden ne iyiydin be! N'oldu sana? Dileğince,
aklına estiği gibi hareket etmeye başladın.
Şef — Ben yapmadım. Derebeyleri, Derebeyleri yaptılar. Papaz
yaptı.
3.Vatandaş — Unutma, seni bu hale getiren benim. Ben
olmazsam, sen olmazdın. Ne çabuk unuttun beni. Ne çabuk
şımardın böyle.

ayak-bacak fabrikası 51
Şef — (Oyuncağa) Sen kimsin sen, konuşuyorsun... Sen. Öyle...
Kötürüm değilim. Aldatıyorum sizi... Keyfimce, aklıma
estiği gibi emirler veriyorum. Daha? Daha? Daha?
3.Vatandaş — Bu günlerde azıttın işi. Unuttun gerçek sahibini.
Duymaz oldun dileklerimi. Görmez oldun halimi.
Neredesin? Nerede saklanıyorsun?
Şef — Evet saklanıyorum sizden. Kötürüm değilim. Bak değilim
işte. Değilim. Anlıyor musun? (Değnekleri atar.)
3.Vatandaş — Başına bir iş gelecek böyle giderse.
Şef — Başıma bir iş mi gelecek? Bir iş mi gelecek? (Fırlar.
Oyuncağın üzerine atılır. Yere atar.) Def ol, Allah belanı
versin! Başıma bir iş gelecekmiş! Kim ne cüretle bana bir
şey yapabilir? Off başım! Başım! Acaba alandaki kazığa
bağlı delikanlı daha hâlâ yerinde mi? (Oyuncağın yanına
diz çöker. Başını ellerinin arasına alır. Arkadan sopaya
takılı çöp tenekesi ile 1.Vatandaş girer. Şef'in kafasına
vurur. Şef düşer.)

PROJEKSİYON— DİKKAT! BU BİR İHTİLALDİR!


1.Vatandaş — Açım demedim mi size? Karnım gurulduyor diye
yalvarmadım mı? Duaya gitmeyin demedim mi? Ne diye
hepiniz kutsal gölün kenarına üşüşürsünüz? İşte bak
n'oldu? Ne hale geldin? Sen de çöp oldun. Artık bir işe
yaramazsın.
3.Vatandaş — (Arka arka yürüyerek, koltuk değnekli girer.)
Neredesin? Neredesin?
Hoparlör — Dikkat! Dikkat! Vatandaşlar! Ülkenin yönetimi bu
geceden itibaren demokratik nizamı sağlayacak ellere
geçmiştir. Vatandaşların radyolarının başından
ayrılmayarak, gelişmeleri izlemelerini rica ederiz. Şimdi
geçici hükümet başkanının millete hitabesini
dinleyeceksiniz.
(1.Vatandaş doğrulur. Çöp tenekesinin çıkardığı
değneğini alır yere dayar, bir ayağını da azametli bir ifade
ile Şef'in göğsüne koyar. Bu sahnenin devamınca fonda
marşlar çalacaktır.)

ayak-bacak fabrikası 52
3.Vatandaş — (Oyuncağı bulur.) Hiii! Parçalanmış. Ben sana
demedim mi? Demedim mi ben sana? (Ağlamaya başlar.)
1.Vatandaş — Sayın Vatandaşlar. (Öksürür, karnını tutar.) Off
be! Meret yine guruldamaya başladı. (Ellerini çırpar.)
Bana yiyecek bir şeyler getirsenize.
3.Vatandaş — (Ağlayarak) Ben sana demedim mi? Ben sana
demedim mi? Aklına estiği gibi hareket etme diye. Baksana
paramparça olmuşsun.
1.Vatandaş — Şışşş. Bana bak, sus be! Konuşacağız.
3.Vatandaş — Bana ne be? Konuşacaksan konuş. Ben sana
demedim mi gitme diye. Bak paramparça olmuşsun.
1.Vatandaş — Ulan darbe yaptık, konuşacağız be! Ağlama
Allahını seversen, ağlama! Sana daha iyisini, daha söz
dinleyenini alırım. (3.Vatandaş ağlamaya devam eder.)
Ulan sus be! Darbe yaptık!
3.Vatandaş — Yoksa sen mi kırdın?
1.Vatandaş — Elini ayağını öpeyim sus! Ulan hayvan oğlu
hayvan sus! Sayın Vatandaşlarım, yıllardır bir müstebit, bir
musibet kişinin keyfine çile çektik. Gün oldu, aç kaldık,
çöp tenekelerimiz boş kaldı. 0 yedi; Patlayıncaya kadar
yedi. Yemek artıkları, çöpler kamyonlarla taşındı.
(Tepeden iple yiyecek dolu bir tepsi sarkar. 1.Vatandaş bir
sandviç alıp, yarısını ısırdıktan sonra kalanını atar.) Gün
oldu, boş çöp tenekelerinde boşuna yiyecek bir şeyler
aradık. Sorarım size, bütün fedakârlıkların karşılığında ne
bulduk? Boş çöp tenekeleri. Ülkemizde beş bin hane var.
Bu beş bin hanede çöp tenekesi var. Ama kaçı dolu biliyor
musunuz? Sadece bir kaç yüzü. Bu adalet mi? Bu insanlık
mı?
3.Vatandaş — (Ağlayarak) Değil tabii. İnsanlık mı? Ağzı var dili
yok bir şeye şey yapılır mı? Bu adalet mi?
1.Vatandaş — Sus ağlama! (Bir sandviç atar.) Al, bak sana
sandviç! (3.Vatandaş devam eder.) Sus be, konuşuyoruz!
(Bir balık atar.) Al bak balık ye! Balık ulan, balık be! Sus!
Hey Allah belanı versin.
3.Vatandaş — Ben sana demedim mi, başına bir şeyler gelecek
diye, ha Allahın belası?! Söylemedim mi? Şunca yıl kahrını
çek; sonra paramparça olsun.

ayak-bacak fabrikası 53
1.Vatandaş — (Bir kadeh içki alır.) Bütün bunlar yetmiyormuş
gibi ülkemize çöken felaket de bardağı taşıran son damla
oldu. (İçkiyi sonuna kadar içer.) Müdahele tam zamanında
olmuş ve başarı sağlanmıştır. Bundan böyle bu ülkede her
hanenin kapısında ağzına kadar yemek artığı dolu çöp
tenekeleri bulunacaktır. Haraç mezat insan satışı
kalkacaktır. Dileyen dilediği kimseyle Hükümete,
Derebeylerine hiçbir şey ödemeden evlenebilecektir. Bu
geceden itibaren geçici Hükümet eski iktidarı feshetmiş ve
Cumhuriyeti ilan etmiştir. En kısa zamanda, sosyal adalet,
çöp tenekesi esasına göre bir Anayasa ve Seçim Kanunu
hazırlanacak siyasi partiler kurulacak ve ülke vatandaşın
iradesiyle seçilen kişiler ve partiler tarafından
yönetilecektir. Herkes her istediğini, bol bol yiyecek ve
artıklarını atacak yeter sayıda çöp tenekesine sahip
olacaktır. Bütün vatandaşlar istedikleri şekilde yürüyerek,
atlayarak, sıçrayarak, oturarak grev yapma hakkına sahip
olacaklardır. Devrilen iktidarca verilen bütün mahkumiyet
kararları iptal edilmiştir. Tamam! Götürün! (Resmi geçit)
3.Vatandaş — Artık iflah olmaz. (Ağlar.)
1.Vatandaş — Kes şu zırıltıyı be! Darbe yaptık; yorulduk. Şöyle
bir uyuyalım dedik. Ulan ne huzur bozucu herifsin!
3.Vatandaş — Bana ne be darbe yaptıysan, bana ne? Baksana
paramparça olmuş. (Ağlar.)
1.Vatandaş — Hey Allah kahretsin seni!
(1.Vatandaş sızar. 3.Vatandaş oyuncağı okşayarak
ağlamaya devam eder. Yerlere kadar eğilip selam vererek
Derebeyleri girerler.)
Derebeyleri — Bağlılıklarımızı bildirmeye geldik efendim.
(1.Vatandaş uyumaktadır.)
1.Derebeyi — Uyuyor, uyandıralım.
2.Derebeyi — Uyumuyor, uyuyor gibi yapıyor.
3.Derebeyi — 0 daha nereden bilecek uyuyor gibi yapmayı.
(1.Vatandaş olduğu yerde döner. Derebeyleri tekrar saygılı
duruşlarını alırlar.)
1.Derebeyi —Ya radyoda dediklerini yaparsa?
3.Derebeyi — Ya buğdayların hükümete teslimi konusundaki
kararı değiştirirse?

ayak-bacak fabrikası 54
2.Derebeyi —Ne yaparız?
1.Derebeyi —Ne yaparız?
3.Derebeyi —Ya yardımdan gelenleri tahkik etmeye kalkarsa?
2.Derebeyi —Ne yaparız?
3.Vatandaş —Kaç parçaya bölünmüş. Artık iflah olmaz bu. İflah
olmaz! Çok güç! Bu parçaları birbirine tutturmak çok güç
şimdi.
1.Vatandaş — (Uyanır, gözlerini oğuşturur.) Ulan bir uyutmadın.
Zır zır ağlıyorsun. Allahın belası. (Beyler'i görür.) Kim
bunlar be? Bir dileğiniz mi var benden?
Derebeyleri — (Yerlere kadar eğilirler.) Size bağlılığımızı
bildirmeye geldik, efendim. Tanrı size uzun ömür versin.
Tanrı sizi millete bağışlasın! Tanrı ne muradınız varsa
versin...
1.Vatandaş — E, anladık. Ne o dilenci gibi Tanrı size şunu
yapsın, bunu yapsın. Nedir istediğiniz? Karnınız aç mı?
1.Derebeyi — Ülkeyi kurtardınız efendim. Saygılarımızı sunarız.
3.Derebeyi — Yüzyıllardır çekilen acıların, yapılan işkencelerin
sembolü, bayrağı oldunuz efendim.
2.Derebeyi — Vatandaşlar sevinç içinde bayrak yapıyorlar.
1.Vatandaş — Karnınız aç mı? Her şey var artık. Bu kadar kısa
bir zamanda bu kadar büyük bolluğa kavuşacağımızı hiç
sanmazdım. Şunun şurasında bir saat bile olmadı.
3.Derebeyi — Konuşmanızı dinledik efendim. Tam bir lider gibi
konuştunuz. Olağanüstü bir konuşma. Heyecandan hepimiz
tir tir titredik. (Diğer Beyler' e) Değil mi?
1., 2.Derebeyi — Zıngır zıngır titredik.
1.Vatandaş — Neden titrediniz? Korkudan mı?
Derebeyleri — (Beraber) Heyecandan, heyecandan.
1.Derebeyi — (Nutuk atar.) Ulusal gururumuz, ulusal
heyecanımız, vatanın yüceee...
1.Vatandaş — Yoo, yo, her şey sırayla. Şu günlerde yalnız ben
nutuk atarım. 0 kadar ileri gitmeyin! Bekleyin sizin sıranız
da gelir.

ayak-bacak fabrikası 55
3.Vatandaş — Bunu ben kendi elimle yaptım. Yıllarca uğraşarak.
Her şeyi bunun için verdim. (Ağlamaya devam eder.)
1.Vatandaş — Ağlama ulan, ağlama diyorum sana! Söyledim ya,
alırız bir yenisini.
1.Derebeyi — Yalnız konuşmanın bir noktasını pek anlayamadık.
«Herkes istediğini bol bol yiyecektir» dediniz.
1.Vatandaş — — Karnınız aç mı? Her şey var buyrun. Siz de
yiyebilirsiniz.
3.Vatandaş — Buğdayı da mı efendim?
1.Vatandaş — — Ülkede yiyecek başka bir şey var mı ki?
2.Derebeyi — — Cüretimi hoş görün efendim. Fakat...
1.Vatandaş — — Evet konuşun, açık konuşun. (Nutuk atarmış
gibi) Bütün vatandaşlar her dile diklerini, her ağızlarına
geleni söylemek hakkına sahiptirler.
3.Vatandaş — Hadi oradan be!
1.Vatandaş — — Ne dedin? (Üzerine yürür.) Hadi ora dan
be! Hadi oradan be! Ne cüret! Bana! Ben şimdi sana
gösteririm. (3.Vatandaş'a tekme atar.)
3.Vatandaş — — Ne vuruyorsun be!
1.Vatandaş — — Bana nasıl hadi oradan be diyebilirsin?
3.Vatandaş — Ben sana demedim ki yumurcağa söyledim.
1.Vatandaş — — Haaa o başka! 0 zaman söyleyebilirsin! Söyle,
dilediğin gibi söyle.
1.Derebeyi — — Madem ki, huzurunuzda dilediğimiz gibi
konuşmak hakkını bize bahş ediyorsunuz, o halde arz
edelim efendim. Vatandaşlar her şey yiyebilirler
buyurdunuz! Vatandaşlar buğday yiyemezler efendim.
1.Vatandaş — Neden yiyemezlermiş?
3.Derebeyi — Çünkü efendim, bildiğiniz gibi, devrilen iktidar
zamanında, kutsal balıklar öldüğü için, vatandaşların
ellerindeki buğdaylarını Hükümete teslim etmeleri kararı
alınmıştı. Vatandaş teslim ettiği buğday karşılığı dört misli
kara tohum alacaktır.
1.Vatandaş — Bu buğdaylar demek kutsal balıklara serpiliyor.
Kutsal balıklar demek ölüyorlarmış. Vah, vah, vah!

ayak-bacak fabrikası 56
Buğday yemeleri gerekli demek? Hımmmm... Peki acaba
bu kutsal balıkları vatandaşlardan biri yiyor olamaz mı?
1.,2.,3.Derebeyleri — (Beraber) Haşa, haşa, haşa...
1.Vatandaş — Vatandaşlarımızın (Nutuk atar gibi) dini
inançlarına ne kadar temiz hislerle meşbu bulundukları
inkarı kabil olmayan bir gerçektir. (Beyleri'e) Nasıl?
(Derebeyleri alkışlarlar.)
3.Vatandaş — Hah tutuyor! Eski haline gelecek galiba.
1.Vatandaş — Vatandaşların buğdaylarını hükümete teslim
etmeleri karşılığında vatandaşlara ne verebiliriz? İhtilali
niçin yaptım? Bir sebep, küçük de olsa, ki biz onu sonradan
büyütebiliriz, bulmak gerek. İhtilalin bir sebebi, bir nedeni
olmalı.
2.Derebeyi — Kullarınız her şeyi düşündüler efendim.
3.Derebeyi — Vatandaşların verecekleri buğdaya karşılık, bizden
ve tabii ki başta sizden alacakları şey paha biçilmez bir
değerdedir.
1.Vatandaş —Nedir o?
1.Derebeyi — (Yanında getirdiği yardım torbasından ayak,
bacaklar çıkarır.) Bunlar! Onların yıllardır ümitle
bekledikleri şey!
1.Vatandaş — Nereden buldunuz bunları. Bu ayak bacakları?
2.Derebeyi — Dış ülkelerin gönderdiği yardımdan.
1.Vatandaş — Yardımdan yalnız ayakkabı çıkmıştı.
3.Derebeyi — Yıllardır, yüzyıllardır atalarımızın, onların da
atalarının ve bizim geçirdiğimiz tecrübeler göstermiştir ki,
Vatandaşa her istediğini vermek hatadır. 0 zaman gelen
yardım malzemesindeki ayakkabılar, bu ayaklara
giydirilmişti. Biz vatandaşa sadece ayakkabıları verdik. Siz
şimdi diyeceksiniz ki onları da verseydiniz. Hayır. İzninizle
arz edeyim ki efendim, Vatandaştan her şeyini alabilirsiniz.
Sesini bile çıkarmaz. Alamayacağınız, ya da almamanız
gereken tek şey Vatandaşın ümididir. Vatandaşın tek
geçimi ümittir. Ayakkabı onun ümidini ayakta tutmuştur.
Madem ayakkabı geldi, o halde ayak bacak da gelecektir
diye düşünür Vatandaş. Arz edebildim mi efendim?

ayak-bacak fabrikası 57
1.Vatandaş — Arz ettin, arz ettin! Ulan siz ne aşağılık
köpeklersiniz be! Ulan siz ne namussuz, ne doymaz
vicdansızlarsınız be! Söyleyin ulan, buna karşılık benden
ne istiyorsunuz?
2.Derebeyi — Gayet basit efendim. Vatandaş buğdayını eskisi
gibi hükümete teslim edecek.
3.Vatandaş — Tutuyor, valla tutuyor. Eskisi gibi oldu. Eskisi gibi
oldu yumurcak!
1.Vatandaş — Sus ulan! (Derebeyleri' ne) Peki, vatandaş, «Bu
ayakları bu bacakları nereden buldunuz» demez mi?
Onlara, işte bunlar size yardım malzemesinden gelen
bacaklar diyebilir miyiz?
3.Derebeyi — Biz onu da düşündük efendim. Bir fabrika kurarız.
«Ayak bacak fabrikası» Bunlar da onun ilk imalatı olur.
Sonra vatandaştan aldığımız buğdayın bir kısmını dışarıya
ihraç ederiz. Karşılığında yine böyle, belki de daha iyi ayak
bacaklar satın alırız.
1.Derebeyi — Bu fabrikanın açılması yapacağınız büyük
kalkınmanın ilk hamlesi olacak. Bu hamle size ve dolayısı
ile bize, ülkede büyük bir minnettarlık sağlayacaktır.
1.Vatandaş — Bildiğiniz gibi yapın her şeyi. Buğdayın teslimi
konusundaki karar yürürlükte kalacaktır.
2.Derebeyi — Anlayış göstereceğinizi biliyorduk. İzninizle
efendim. (Dışarı çıkarken)
1.Vatandaş — Şunu da kaldırın! (Derebeyleri devrilen Şef'i
alırlar, çıkarırlar.) Bu ülkede kutsal balıkları yiyen
vatandaş, bir inançsız var mı? Delikanlı orada, o kazıkta
bağlı kalacak.
3.Vatandaş — Tuttu. (Oyuncağı kurar.) Eskisi gibi oldu.
(Oyuncak selam vererek yürümeye başlar.) Eskisi gibi
oldu. Bir kere kurdum yürüyor, iki kere kurdum hem selam
veriyor, hem yürüyor...

8. EPİSODE
Projeksiyon— Seçim Var, Seçim! Kutlu Olsun Ulusa!

ayak-bacak fabrikası 58
(Seçim havası, kalabalık. Ortada sırığa bağlı delikanlı.
Sağda, solda ve ortada şerit bezlere yazılı parti adları—
Su Partisi Hava Partisi Ateş Partisi. Şerit bezlerin altında
Derebeyleri'ne benzeyen silindir şapkalı ve fraklı, 1., 2.,
3.Politikacılar. Fonda çeşitli afişler— «Su Partisi»,
«Oylarınızı Su Partisine veriniz. Her oy bir çift ayak bacak
demektir.» «Oylarınızı Hava Partisine veriniz. Her oy bir
çuval kara tohum demektir.» «Oylarınızı Ateş Partisine
veriniz.» Ortada 1.Vatandaş bir koltukta oturmaktadır,
arkasında Papaz, ön planda oyuncağı ile uğraşan
3.Vatandaş, 2.Vatandaş, Kadın, Kız, Öküz çeşitli yerlere
dağılmışlardır. Bir süre sessizlik)
Kadın —Hadi be! Konuşsanıza. Dilinizi mi yutunuz? Kim
konuşacak önce?
1.Politikacı — Ben!
2.Politikacı —Ben!
Öküz —Bunlar Derebeyleri değil mi be?
Kadın —Hayır.
Öküz —Ha, evet Yargıçlar.
Kadın —Hayır değil.
Öküz —Bildim, bildim Polisler.
Kadın —Görmüyor musun be, Parti Başkanları.
Öküz —Ulan amma benziyorlar bunlar birbirlerine ha!
Kadın —Üçünüz birden konuşun öyleyse.
Politikacılar — (Bir ağızdan, aynı jest ve mimiklerle)
Vatandaşlar, Partimiz Vatan gurur hizmet emrinde
heyecan sıcak yarın mutlu kara tohum ayak bacak
cektir caktır cektir caktır pespembe...
Kadın — (Kadın ortaya çıkar. Elini orkestra şefi gibi indirip
kaldırır. Hepsi alkışlar.) Ne diyorlar bunlar be?
Kadın, Kız, Öküz, 2.Vatandaş — Yaşa! Var ol, Bin yaşa, çok
yaşa, çok yaşa, yayayya, şaşaşa, bin yaşa, çok yaşa şaşaşa!
3.Vatandaş — Birinci parçayı tutturdum. Bir de öbürlerini
tutturursam. (Politikacılar alkışlara, şapkalarını çıkarıp
ellerini sallayarak karşılık verirler. Diğerlerinin

ayak-bacak fabrikası 59
konuşmaları süresince eş hareketlerle pandomim nutuk
verirler.)
Öküz — Amma da iyiymiş bu ha! Bu ülkede bu şeyler yoktu be!
Ha, konuşun, hadi konuşun. (Güler.)
Kadın — Sen konuşma. Senin oy hakkın yok bir kerre.
Öküz — Oy hakkı alacağım, saygı ve sevgi göreceğim, görevler
yükleneceğim bir yere, öküz gibi yaşayabileceğim bir yere
gideceğim ben.
Politikacılar — (Bir ağızdan) Vatandaşlar sıcak pembe
pesbembe özgürlük aylık felaket dır dır dır dır dır dır.
Kadın — Ne diyorlar bunlar be?
3.Vatandaş — Ulan, n'oldu be merete? Karmakarışık oldu. Artık
keyfince hareket ediyor. Bir kuruyorsun uyuyor, iki
kuruyorsun selam veriyor; dört kuruyorsun yürüyor.
1.Politikacı — (Gururla) Nasıl konuştum?
Öküz —Olağanüstü, şahane.
2.Politikacı —Ya ben?
Öküz —Harika, eşi yok.
3.Politikacı —Ben?
Öküz —Nefis, bulunmaz.
(Kadın, ortaya çıkıp, elini orkestra şefigibi kaldırır, indirir.)
Öküz , 2.Vatandaş — (Alkışlayarak) Yaşa! Yaşaaa! Yaşaa!
Yaşayın, var olun!
1.Politikacı — Beni alkışlıyorlar.
2.Politikacı — Beni alkışlıyorlar.
3.Politikacı — Beni alkışlıyorlar.
1.Politikacı — Bana.
2.Politikacı — Bana.
3.Politikacı — Bana.
1.Politikacı — Soralım.
2.Politikacı — Soralım.
3.Politikacı — Soralım.
1.Politikacı — Bana mı?

ayak-bacak fabrikası 60
Kadın, Öküz , Kız, 2.Vatandaş — Sana.
2.Politikacı — Bana mı?
Kadın, Öküz, Kız, 2.Vatandaş — Sana.
3.Politikacı — Bana mı?
Kadın, Öküz , Kız, 2.Vatandaş — Sana.
(Politikacılar bir süre durduktan sonra, 3.Vatandaş'ın
yanına koşup diz çökerler.)
Politikacılar — (Hep bir ağızdan) Ona mı, bana mı, şuna mı?
3.Vatandaş — Hiç birinize... Hiç birinize... Bak şimdi hiç hareket
etmiyor. Ulan n'oldu sana be? Eskiden her denileni
yapardın. (Politikacılar birbirlerine bakarlar.)
1.Politikacı — Teker teker konuşalım.
2.Politikacı — — Teker teker konuşalım.
3.Politikacı — — Teker teker konuşalım.
Öküz — Ne gerek be, aynı şeyleri söylüyorsunuz.
Kadın — — Sen karışma; hadi konuşun. Teker teker konuşun.
Hepiniz konuşun. Yeter ki konuşun...
1.Politikacı —Ne konuştum be!
2.Politikacı —Ne konuştum be!
3.Politikacı —Ne konuştum be!
Kadın, Öküz , Kız, 2.Vatandaş — Yaşa, var ol, yaşayın, var olun!
(Delikanlı'nın çevresinde dönmeye başlarlar.)
Kadın — — (Delikanlı’nın önünde durur.) Ulan sen de
konuşsana be! (Delikanlı homurdanır.) Söylediklerinin
hepsi sensin. Köpek, inançsız.
1.Politikacı — Benim partim...
2.Politikacı — Benim partim...
3.Politikacı — Benim partim...
Kadın, Öküz , Kız, 2.Vatandaş — Yaşa, var ol, yaşayın, var olun!
Bin yaşayın. (Alkışlar.)
1.Politikacı — Ben...
2.Politikacı — Ben...
3.Politikacı — Ben...

ayak-bacak fabrikası 61
1.Politikacı — (Ötekilere) Soydunuz vatandaşları be!
2.Politikacı — (Ötekilere) Bütün gün uyukladınız. Ne yaptınız
bu vatan için? Kutsal balıklara duaya bile gidemediniz.
Dinsizler. Şişt, sen de, sen de!
Kadın, Öküz , Kız, 2.Vatandaş — (1.Ve 3.Politikacılar'a)
Yuuuuh, yuhh,yuuh!
1.Politikacı — Kutsal balıklara senden daha fazla yakınım ben.
Sen dua eder, gösteriş yaparsın.
3.Politikacı — Yobaz! Sahte dindar!
Kadın, Öküz , Kız, 2.Vatandaş — (2.Politikacı'ya) Yuuh, yuuh,
yuuh!
1.Ve 2.Politikacılar — (Bir ağızdan) Nist sen de.
2.Politikacı —Sensin!
1.Politikacı —Sensin!
3.Politikacı —Sensin!
Kadın — (Delikanlı'ya) Sensin ulan! Şist de sensin, Nist de
sensin. Hepsi sensin.
1.Politikacı —Papaza soralım.
2.Politikacı —Papaza soralım.
3.Politikacı —Papaza soralım.
Öküz — Sorun, sorun. Konuşun, konuşun. Vurun, öldürün.
1.Politikacı —Ben mi saygı duyuyorum kutsal balıklara, onlar mı
Papaz Efendi?
2.Politikacı —Hangimiz Papaz Efendi?
3.Politikacı —Ben mi, onlar mı Papaz Efendi?
PAPAZ — Her üçünüz de.
1.Politikacı — — Ben daha çok.
2.Politikacı — — Ben daha çok.
3.Politikacı — — Ben daha çok.
1.Vatandaş — (Bağırarak) Hepinizden çok ben saygı duyuyorum
kutsal balıklara.
Politikacılar Diğerleri — Yaşa, var ol. (Alkışlar.)

ayak-bacak fabrikası 62
1.Politikacı — — Kutsal balıkları siyasete alet ediyorlar.
(2.Politikacı'yı gösterir.)
Kadın, Öküz, Kız, 2.Vatandaş — Yuuh!
2.Politikacı — Sen ediyorsun.
Kadın, Öküz, Kız, 2.Vatandaş —Yuuuh!
1.Politikacı —Ben önce konuşacağım.
2.Politikacı —Ben önce konuşacağım.
3.Politikacı —Ben önce konuşacağım.
3.Vatandaş —Ulan bir kere kurdum, selam versene be! Ne
yatıyorsun it! Sen istediğin türlü kur, herif bildiğini okur.
Kadın — Yazı tura atalım; yazı tura atalım. (Cebinden para
çıkarır.) Söyleyin yazı mı, tura mı?
Politikacılar — Tura.
Kadın —Biriniz yazı deyin be!
1.Politikacı —Tura.
2.Politikacı —Tura.
3.Politikacı —Tura.
Kız — Biriniz yazı deyin n'olur sanki? Vatan mı gider elden?
1.Politikacı —Bu partim için prensip meselesidir. Tura!
2.Politikacı —Böyle köklü meselelerde taviz veremem. Tura!
3.Politikacı —Parti amaçlarından, ilkelerinden ayrılamam. Tura!
Öküz — Peki öyle olsun. Tura onların yazı bizim. Tura gelirse
onlar üçü birden konuşacaklar, yazı gelirse susacaklar.
Kadın — Hadi atıyorum. (Atar. Hepsi üstünde, başına birikirler.)
Öküz — (Fırlar.) Yazı geldi, yazı geldi. Susacaklar. Ya ya ya,
şa şa şa... (Oynamaya başlar.)
PAPAZ — Durun bir dakika, kim karayı bulursa, o
konuşsun. (Cüppesinin cebinden üç kâğıt çıkarır. Bir el
oyunu ile yere serer.) Hadi bakalım.
1.Politikacı — (Papaz' ın çevresinde dolaşarak düşünür.) Şu!
2.Politikacı — (Aynı hareketleri tekrarlar.) Hayır şu!
3.Politikacı — (Aynı hareketleri tekrarlar.) İşte, bu!

ayak-bacak fabrikası 63
PAPAZ (Kâğıtları açar.) Sen konuşacaksın.
Kadın, Öküz, Kız, 2.Vatandaş —Hadi konuş, konuş, yaşa!
(Alkışlar.)
1.Politikacı —Vatandaşlarım.
Öküz — Yaşşa!
1.Politikacı —Vatandaşlarım, partimiz yüksek iradenizle iş başına
geldiği takdirde, ilk iş olarak, ülkemize çöken büyük
felaketi, kötürümlük afetini önleyecektir. (Horoz Totocu
girer. Elinde kutusu ve Toto sonuçlarını gösteren liste
vardır.)
Horoz Totocu — Haydi Horoz Toto Sonuçlar... Horoz döğüşü
sonuçları. Sürprizler. (Politikacılardan başka hepsi Toto
kâğıtlarını çıkarıp Totocunun çevresine birikirler.)
1.Politikacı — Su Partisi her kötürüm vatandaşı ayak ve bacak
sahibi yapacak, bir ayak bacak fabrikası kuracaktır.
2.Vatandaş — Sekizde kalmışız be! (Ağır ağır 2.Politikacı’nın
önüne gider durur.)
Kadın — (Öküz 'e) Senin kolon tuttu, galiba?
Öküz — Ne gezer? Yattı yine. Galiba bunlar anlaşıyorlar
aralarında.
1.Politikacı — (Kendisini dinleyen yoktur.) Oylarınızı bize, Su
Partisine veriniz.
Öküz — Ulan ne şans be! Yine kaldık insanların arasında. Bir on
üç tuttursam, pılıyı pırtıyı toplayıp öküz gibi
yaşayabileceğim bir yere gideceğim.
1.Politikacı — Her oy koşabilen, yürüyebilen insan demektir. Her
oy koşabilen, yürüyebilen futbol oynayabilen bir çift bacak
demektir.
Kadın — Ne demektir ne?
1.Politikacı — Bir çift ayak bacak demektir. (Dinleyiciler
yerlerine geçerler.) Partimizin programında ele alınacak ilk
ve önemli iş... İlk ve en önemli iş... Bir ayak bacak
fabrikası kurmaktır.
2.Vatandaş — 0 zaman biz ne olacağız?
1.Politikacı — (2.Politikacı'nın yanında duran 2.Vatandaş'ı
süzer.) Kuracağımız ayak bacak fabrikası, muhalif parti

ayak-bacak fabrikası 64
üyesi olan vatandaşları da ayak bacak sahibi yapacaktır.
Onlar da bizler gibi koşacak, bizler gibi yürüyecektir.
2.Vatandaş — Biz n'olacağız? Ne yapacağız ayak bacak fabrikası
yapıldıktan sonra?
1.Politikacı — Siz vatandaş değil misiniz?
2.Vatandaş — Vatandaşız elbet. Ayağı tutmayan, kötürüm olan
vatandaşlara koltuk değneği yapan, koltuk değneği satan
özel teşebbüsçü vatandaşlarız. Geçimimiz bundan. Biz aç
mı kalacağız?
Kadın — Onlar aç mı kalacak?
1.Politikacı — Partimiz bu gibi, siz gibi mediko sosyal hizmetler
yapan özel teşebbüsçü vatandaşlarında çıkarını
düşünmüştür.
2.Politikacı — Biz vatandaşlar, her mahallede bir koltuk değnekçi
yetiştirerek, kötürüm vatandaşlarımızın en iyi tahtalardan
yapılmış koltuk değneklerine sahip olmasını sağlayacağız.
Horoz döğüşlerini haftada üçe beşe, ona, yüze çıkarıp
sizlerin şans gücünü arttıracağız.
3.Politikacı — Biz her şeyi olduğu gibi bırakacağız. Kutsal gölü
genişletip balıkların sayısını arttırarak, Vatandaşın yüce
Tanrıya daha çok yaklaşmasını sağlayacağız.
Papaz — Yaşa, var ol!
1.Politikacı — Hiç kimse ayaksız, bacaksız kalmayacak.
Kadın, Kız, Öküz — Yaşşa, var ol!
2.Vatandaş — Biz koltuk değneği yapan özel teşebbüsçü
vatandaşlar ne olacağız?
1.Politikacı — Partimiz onu da düşünmüş ve programa almıştır.
Vatandaşlar Partimizin programına göre özel teşebbüs,
devlet teşebbüsleriyle el ele, koltuk değneksiz
yürüyecektir. Koltuk değneği yapan vatandaşlar da bu
önemli mediko sosyal hizmetlerinin karşılığını
göreceklerdir. Kötürüm vatandaşlar arasında bir kur'a
çekilecek ve kurada kazanmayanlara ayak bacak
verilmeyecek bu yolla da, koltuk değneği yapan özel
teşebbüsçü vatandaşlar kalkındırılacaktır. Partimiz
oylarınızla iktidara geldiği takdirde, koltuk değneği yapan
vatandaşların eski alışverişlerindeki kazançlarını aynı

ayak-bacak fabrikası 65
seviyede tutabilmek için yeteri kadar vatandaşı kötürüm
bırakmaya karar vermiştir.
Kadın, Kız, Öküz, 2.Vatandaş — (Alkışlar.) Yaşşa, var ol, var ol.
Öküz — (3.Vatandaş'a yaklaşır.) Duydun mu, ayak bacak sahibi
olacakmışsın.
3.Vatandaş — (Oyuncağı gösterir.) Bunun ayağı bacağı var da
n'oluyor sanki? Eşşek gibi
inat herifte. Yürümüyor da yürümüyor.
Kız — (1.Politikacı'ya Delikanlı'yı gösterir.) Ona ne
yapacaksınız? Biz n'olacağız?
1.Politikacı — (Bir Delikanlı'ya, bir Kız' a bakar.) Oylarınızı
bize, Su Partisine veriniz. Su Partisi...
Kadın, Öküz, 2.Vatandaş — Yaşa, var ol! (Alkışlar.)
3.Politikacı — Kutsal balıkların sayısını beşe, ona, yüze, bine,
yüzbine çıkaracağız.
1.Vatandaş —Yaşa, var ol! (Alkışlar.) Uff be, karnım gene acıktı.
2.Politikacı — Bir çuval buğdaya on, yüz, bin, yüz bin, çuval kara
tohum vereceğiz.
1.Politikacı — Ayak bacak fabrikası kuracak, her vatandaşa on,
yüz, bin, yüzbin ayak vereceğiz.
Kadın, Öküz, 2.Vatandaş — Bin yaşa, çok yaşa, var ol!
2.Politikacı — Tabanları lastikli, sapları süslü koltuk değnekleri
yapacağız. Horoz döğüşlerini arttıracağız.
Öküz — Horoz dövüşleri haftada üçe, beşe, ona, yüze
çıkarılacakmış. Yaşasın be!
Kız — (2.Politikacı'ya Delikanlı'yı göstererek) Ona ne
yapacaksınız. Biz n'olacağız?
2.Politikacı — (Bir Kız' a bir Delikanlı'ya bakar.) Oylarınızı bize,
Hava Partisine veriniz. Hava Partisi...
Kadın —0ylar...
3.Politikacı — Bize verin, Ateş Partisine... Kutsal balıkların
sayısını arttıracağız.
Kız — (3.Politikacı 'ya Delikanlı'yı gösterir.) Ona ne
yapacaksınız? Biz n'olacağız?

ayak-bacak fabrikası 66
1.Politikacı —Bize verin, Su Partisi...
2.Politikacı —Bize verin, Hava Partisi...
3.Politikacı — (Kız ve Delikanlı'yı süzer.) Oylarınızı bize verin.
Ateş Partisi...
Kadın — (Elindeki kâğıtları savurmaya başlar.) Oylar, oylar,
oylar...
1.Politikacı —Bana, bize verin!
2.Politikacı —Bize, bize...
3.Politikacı —Bana verin, bana...
Kadın — (Elindeki kâğıtları savurarak) Oylar, oylar, oylar... alın,
alın, alın... (Politikacılar havada uçuşan oyların üstüne
atlarlar. Birbirlerinin üzerine çıkarlar. Kâğıtların peşinde
oraya buraya koşmaya başlarlar.) Kapışın, kapışın,
kapışın! Oylar, oylar, oylar... (Kız ağır ağır Delikanlı'nın
yanına gider. Sarılır. 3.Vatandaş sakin, elindeki işle
meşgul.)
Öküz — Oy kullanacağım bir yere gideceğim. Öküz gibi
yaşayacağım bir yere...
Kadın — (Elindeki kâğıtları yine savurur.) Alın, alın, alın...
Oylar, oylar... (KADIN önde diğerleri arkada çıkarlar.
Politikacılar sahnenin önüne gelir, yan yana dizilirler.)
1.Politikacı — — (2.Politikacı'ya) Sende kaç oy var?
2.Politikacı — —Yedi.
1.Politikacı — — (3.Politikacı'ya) Sende?
3.Politikacı — —0nbir.
1.Politikacı — — Ben de altı. On bir yedi daha on sekiz, altı da
yirmi dört. Sekiz oy düşüyor adam başına. Paylaşalım.

9. EPİSODE
Projeksiyon— Her Şey Eskisi Gibi Öküzün Azizliği
(Perde önü. Üç Politikacı, başlarında silindir şapka,
sırtlarında frak, ellerinde baston sahnenin önünde yan
yana durmaktadırlar. Sağ köşede kulise dayanmış, elinde

ayak-bacak fabrikası 67
davul 1.Vatandaş, sol köşede oturmuş, elinde zurna
Kadın.)
1.Politikacı —Seninkinin ayağını taktın mı?
2.Politikacı —Evet taktım.
3.Politikacı —Yabancı uzmanın raporunda tavsiye ettiği şekilde
mi?
2.Politikacı —Evet tamamen rapora uygun şekilde.
1.Politikacı —Ya sen?
3.Politikacı —Ben de rapordakine uygun olarak taktım.
1.Politikacı —Benimki de tamam. Başlayabilirim o halde!
(Bağırarak nutuk atıyormuş gibi) Sayın Vatandaşlar!
(Davul) Biz üç ayrı yönde ve tutumda olan partiler (Tiz bir
zurna sesi) tek bir dava, milli bir dava etrafında birleşmiş
ve sonucunu almış bulunuyoruz. (Davul) Bundan bütün
partiler büyük bir gurur ve mutluluk duymaktadırlar. (Tiz
bir zurna sesi) Bugün ülkemize çöken büyük felakette
kötürüm kalmış vatandaşlarımıza geceli gündüzlü
çalışmamızla kurduğumuz fabrikanın ilk istihsalini, yeni
ayak bacakları kendi ellerimizle takmış olmanın sevinci
içindeyiz. (Davul ve zurna)
2.Politikacı — Bugün vatandaşlar yürüyebilecek! (Davul)
3.Politikacı — Bugün vatandaşlar koşabilecek! (Davul)
1.Politikacı — Bugün vatandaşlar atlayabileceklerdir. (Davul)
(Kadın'ın çaldığı zurna ve 1.Vatandaş'ın çaldığı davul eşliğinde
üç Politikacı Ayak Bacak kantosunu söyler ve oynarlar.)
AYAK BACAK KANTOSU
Ayak— bacak herkese
Görülmemiş kalkınma
Yürek gücü, bilek gücü, kafa gücü
El ele, kol kola...
Ayak bacak herkese
Ayak bacak herkese
Kardeşlik günü bugün
Ayrı gayrı yok
El ele, kol kola
Hep beraber, herkese

ayak-bacak fabrikası 68
1.Vatandaş — (Davul omuzun da asılı olduğu halde, ortaya
gelir.) Bugün bütün vatandaşlar ayak bacak sahibi olacak
ve bütün partilerin işbirliği ve çalışması sonunda hazırlanan
planın uygulanmasına başlanacak ve ülke en kısa süre
içinde kalkındırılacaktır.
(Davul zurna. Politikacılar alkışlar, 1.Vatandaş yerine
döner.)
1.Politikacı — Yeni ayak bacaklar vatandaşlarımıza hayırlı ve
uğurlu olsun! (Davul ve zurna. Üç Politikacı geri dönüp
perdeyi açarlar. Sahne renk renk kurdelelerle, bayraklarla
donatılmış, bir başından öbür başına kadar bir bez şerit
gerilmiştir. Üzerinde «Ayak Bacak Fabrikası» yazılıdır.
Politikacılar ortada yan yana duran 2.Vatandaş,
3.Vatandaş ve Kız'ın yanına giderler. Ellerini sıkarlar,
selam verirler ve aralarına girerler. Öküz elinde bir döviz
dolaşmaktadır. Dövizin üzerinde şunlar yazılıdır— «Ben
de ayak bacak isterim» Papaz solda bir kenardadır.
Elinde demir bir çubuk üzerine tutturulmuş balık
bulunmaktadır. Geride kazıkta Delikanlı.)
Papaz — (Ağır ağır ortaya gelir.) Bizleri bugünlere, bu mutlu
günlere kavuşturan (1.Vatandaş'ı gösterir.) Büyük
liderimize ve fedakar yöneticilerimize dua edelim. (Davul.
Herkes ellerini havaya açar. Dua etmeye başlar.)
Kadın — (Koltuk değnekleriyle kalkar ayağa. Dua süresince
konuşacaktır.) Şu ele bak, şu ele bak! El değil anasını
sattığımı! Onca kişinin arasından sen git de kura
torbasından şuna asıl! «Koltuk değneği» Hani aklıma öyle
şeyler geliyor ki, kendim de şaşırıyorum.
Dua Edenlerden — Şışşşşş!
Kadın — Hadi ordan be! Ben mi taktım ayağı bacağı. Dua
edecekseniz edin! Ben niye dua edeyim? Lafa bak! Hem
koltuk değneği ile gez, hem de dua et! Ele bak be! Kur'a
torbası bir masanın üzerindeydi, sıra bana geldiği zaman
gözlerimi kapayıp kutsal balıklara dua ettim. Daldırdım
elimi. «Koltuk Değneği» N'apalım, özel teşebbüşçü, koltuk
değnekçi vatandaşları kalkındırmak da bize düştü. Kötürüm
bırakıldık. Şu ele bak be! (Dua bitmiştir. Papaz önde,
Politikacılar aralarda ağır ağır çıkarlar.)

ayak-bacak fabrikası 69
Öküz — Ben gideceğim. Bana da ayak bacak verecekleri bir
ülkeye gideceğim. Bana da ayak bacak verecekleri bir
ülkeye gideceğim.
(Elindeki dövizle dolaşmaya başlar. Ayak bacak sahibi
olan vatandaşlar Politikacılar ve Papaz çıktıktan sonra
ortada gelişi güzel dolaşmaya başlarlar. Durum şudur—
Ülkenin yasama, yargı ve yürütme organlarına tamamen
hâkim Derebeyleri, seçimlerden sonra da partileri
tutmuşlardır. Vatandaşlar'ın yararına olan her davranışa
sed çeken polisler, yargıçlar ve bugünkü politikacılar bunu
da kendi işlerine geldiği gibi halletmişlerdir. Ayaklar
2.Vatandaş'a tamamen ters takılmıştır. Yani ayak uçları
geri bakar. 3.Vatandaş'a biri ileri, biri geri takılmıştır.
3.Vatandaş bırakıldığı yerde kalır. Olduğu yerde sayar,
çünkü ayaklarından birini öne atarken, diğerini geri
atmaktadır. Kız' ın ayakları ise normaldir. Bu durum
vatandaşları bir «kaos»a götürür. Ortada dolaşmaya
başlarlar. Birisi olduğu yerde sayacak, birisi ileri
gidiyorum diye geriye gidecek, üçüncüsü ise normal
yürüyecektir.)
Kadın — Ne güzel yürüyorlar, şunlara bak! Şu ele bak be! Kendi
elimizle kötürüm kaldık!
1.Vatandaş — Umutsuzluğa düşme! Senin de koltuk
değneklerinden kurtulacağın gün gelir.
Kız — Sevgilim bak! Yürüyebiliyorum, hareket edebiliyorum
artık. Ayak bacak taktılar bize. Bir de sen yürüyebilsen,
kurtulabilsen şu kazıktan.
1.Vatandaş — Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyorum.
Vatandaşlarım ayak bacak sahibi oldular. Vatandaşlarım
yürüyebiliyorlar, koşabiliyorlar. Bunun ne demek olduğunu
benim kadar duyabiliyor musunuz? (1.Vatandaş'la Kadın
konuşurlarken, geri planda şunlar olmaktadır—
2.Vatandaş yere oturur. kalkar, bir daha oturur, bir daha
kalkar. Ayakları ters takıldığı için, ileri gidiyorum derken,
geri gider. Durur. Geri döner. Geri dönmesi demek,
yüzünün kulisten dışarı, ayaklarının ise sahnenin içine
doğru bakması demektir. Tekrar yürümeye başlayınca,
sahnenin ortasına doğru gelir, olduğu yerde yatmakta olan
3.Vatandaş'a çarpar.)

ayak-bacak fabrikası 70
3.Vatandaş — Gözünün önüne baksana be! Kör müsün? Koca
adamı görmüyor musun?
2.Vatandaş — Sen ne yolun üzerinde duruyorsun? Sana nasıl
çarparım bir kere, arkamdasın.
3.Vatandaş — (Olduğu yerde sayarak) Ben çekiliyorum, sen
üstüme geliyorsun. Yeni ayaklarla şöyle bir gezelim dedik,
gelip, gelip sürtünüyorsun.
2.Vatandaş — İşte sen önümdesin, sana geliyorum. (Bir adım
atar geriye) Hadi, şimdi de kaçmadım de! ben duruyorum.
Gelsene bana. (Kız gelir. İyice yanına sokulur.) Peki sen
benden niye kaçıyorsun?
Kız — İşte geldim. Hem niçin senden kaçayım canım? Sebebi ne?
Hele böyle mutlu bir günde.
2.Vatandaş — (Bir iki adım atar.) Gitme dur!
Kız — Kim nereye gidiyor be? Olduğum yerdeyim. Sen
gidiyorsun geri geri.
1.Vatandaş — (Hayallere dalmıştır.) Sapsarı başaklar tüm dağları
kaplayacak. Vatandaş ürettiği buğdayı dış ülkelere satacak,
kazancıyla ihtiyaçlarını giderecek. Bolluk olacak, refah
olacak. Vatandaş gerçek mutluluğa kavuşacak.
3.Vatandaş — Bir kurarsam selam verecek, iki kurarsam hem
selam verecek, hem yürüyecek, üç kurarsam, hem selam
verecek, hem yürüyecek, hem duracak, dört kurarsam hem
selam verecek, hem yürüyecek, hem duracak, hem yatacak,
beş kurarsam hem selam verecek, hem yürüyecek, hem
duracak, hem yatacak, hem uyuyacak. (Kalkar, yerinde
sayarak koşmaya başlar.}
1.Vatandaş — Yöneticilerinin karşısına, gerektiği zaman kendine
verilmeyen haklarla dikilecek. Hakkını, doğruyu buluncaya
kadar direnecek.
Kız — Sen de kurtulduktan sonra, beraberce ilk karşılaştığımız
ağacın altına gideriz. Gideriz değil mi? Her şeye yeniden
başlarız. Sakladığın buğdayları da verirsin yeni şefimize.
Nasıl olsa artık haraç mezat yok!
3.Vatandaş — Bi koşuyorum, bi koşuyorum...
2.Vatandaş — (Şaşkın, olduğu yerde bir ileri, bir geri
gitmektedir. Öküz'e çarpar.) Çekilsene önümden be!

ayak-bacak fabrikası 71
Öküz — Çekilsene arkamdan desen daha iyi olur. Koskoca öküzü
görmüyor musun? Gelip üstüme çıkıyorsun.
2.Vatandaş — Ulan öküz oğlu öküz, ne bileceksin sen yürümesini
zaten! Hadi çekil yolumdan.
3.Vatandaş — (Nefes nefese) Yumurcak bak koşuyorum.
Koşuyorum. (Olduğu yerde saymaktadır.)
Kadın — (2.Vatandaş’ın ters yürüdüğünü görür.) O ne yapıyor o?
Niye arka arka yürüyor?
2.Vatandaş — Şöyle bir çarşıya çıkayım dedim. Biz görmeyeli
her şey ne kadar değişmiş. Çarşıyı da başka yere
kaldırmışlar galiba? Ben yaklaştıkça o uzaklaşıyor.
Kadın — (Şaşkın şaşkın etrafına bakıyordur.) Zavallılar sevinçten
akıllarını oynattılar galiba?
Öküz — (Vatandaş'ı izlemektedir.) Aaa, şuna bakın! Ayaklarının
ikisi de ters, ayaklarının ikisi de ters takılmış. İneğe bak!
Kadın — (3.Vatandaş'ı izlemektedir.) Bununkinin de birisi ters,
birisi düz, onun için yerinde sayıyorsun ha! Vah, vah, vah!
Tüüüü!
1.Vatandaş — (Etrafında Politikacılar endişe içinde ayakları ters
takılmış vatandaşlara bakıyorlardır. Yavaş yavaş
1.Vatandaş'ın yanından uzaklaşırlar.) Bugün koca bir
devrin, acı, tatlı günleri olmuş koca bir devrin dönüm
noktasında bulunuyoruz. Şunca yıllık ıstırap artık yerini
engin bir mutluluğa, sınırsız bir özgürlüğe bırakıyor.
(Politikacılar 1.Vatandaş'ın yanından ayrılmışlardır.
Aralarında bir şeyler konuşurlar.)
1.Politikacı — Yabancı uzmanın verdiği rapora göre taktık ayak
bacakları. Şimdi ne olacak? Şu hale bak!
2.Politikacı — Bi şeyler yapmak zorundayız. Bişeyler yapmak
zorundayız. Anarşi çıkar, isyan çıkar.
3.Politikacı — Linç ederler bizi. Aynen raporda yazıldığı, tavsiye
edildiği gibi taktım. Eyvah! Mahvolduk! Mahvolduk!
Kadın —Herkes, her şey yine kötürüm. Olmaz. Olmaz bu!
2.Politikacı —Mahvolduk! Mahvolduk!
2.Vatandaş —Ben hep böyle geri geri mi gideceğim?
3.Politikacı —Bunlar bizi linç ederler. Mahvolduk!

ayak-bacak fabrikası 72
3.Vatandaş —Yerimde mi sayacağım ben?
1.Vatandaş —Her şey iyiye, her şey güzele gidecek.
Vatandaşlarım ayak bacak sahibi oldular. Bunun ne demek
olduğunu benim kadar kimse anlayamaz. Bu mutluluğun
yüceliğini hiç kimse benim kadar duyamaz.
2.Vatandaş — Ben hep böyle mi kalacağım? Ben hep böyle mi
kalacağım?
2.Politikacı — Mahvolduk, mahvolduk, her şey bitti! Her şey bitti
artık.
Kız — Biz ne olacağız, o n'olacak?
1.Politikacı — (Delikanlı'ya bakar. Koşarak yaklaşır ve çözmeye
başlar.)
3.Politikacı — Dur ne yapıyorsun, çözme onu!
1.Politikacı — Başka kurtuluş yok! Onu çözmekten başka
kurtuluş yok!
Öküz — Çözme onu, çözme! Vatan haini olursun. Yapma,
çözme!
3.Vatandaş — Çözme onu! Çözme onu!
Kadın — Bırakın onu olduğu yerde. Alçak bütün bunların sebebi
sensin.
1.Politikacı — Tek bir ümit kaldı. Tek bir ümit! Onun sakladığı
buğdaylar. Ancak onlar kurtarabilir bizi. Onun
buğdaylarını dışarıya satarız, karşılığında sağlam, iyi ayak
bacaklar alırız. Tek ümit o! (Politikacı'a Vatandaşlar'a)
Gelin yardım edin bana.
Kadın — (Düşünceli) Dışarıya buğday satar, karşılığında ayak
bacak mı alırız dedin? Ayak bacaklar şu fabrikanın imalatı
değil miydi?
(Vatandaşlar yan yana sıralanırlar, telefonculuk
oynuyorlarmış gibi dedikodu yaparlar. Politikacılar bir
yandan Delikanlı'yı çözmekte, bir yandan da endişe ile
dedikodu yapanları izlemektedirler.)
1.Vatandaş — (Dalgın, hayaller içinde) Vatandaşlarım ayak
bacak sahibi oldular. Vatandaşlarım artık yürüyebilecek,
atlayabilecek, sıçrayabilecektir. (Delikanlı'nın çözülmesi
bitmiştir.)

ayak-bacak fabrikası 73
1.Politikacı — Haydi vakit kaybetme. (Delikanlı Kız'a sarılır.)
Git sakladığın buğdayları getir. Tek ümit sende, senin
getireceğin buğdaylarda...
Kadın — (Delikanlı'ya yaklaşır. Sırtını okşar, kızını öper.) Tek
ümit sende. Şükür Kutsal balıklar, şükürler olsun Tanrıya.
Kurtuldun artık. Demek bugünleri de görecektik ha!
2.Vatandaş — Hep bugünü bekliyorduk. Kurtulacağın günü. Bize
senin kurtuluşunu gösteren yüce şefe şükürler olsun!
3.Vatandaş — Bak yumurcak da dua ediyor senin için. Seni ne
kadar sever bilirsin.
1.Politikacı — Haydi delikanlı! Vakit kaybetme! Her şey sana,
her şey getireceğin buğdaylara bağlı.
1.Vatandaş — (Hayaller içinde) Vatandaşlarım ayak bacak sahibi
oldular. Bunun ne demek olduğunu benim kadar kimse
anlayamaz.
(Delikanlı Kız'la beraber fırlar, sağdan dışarı çıkar.)
Öküz — (Endişeli) Ben gidiyorum. Bu defa katî olarak
gidiyorum. öküz gibi yaşayacağım bir ülkeye gidiyorum.
(Öküz hepsinin ellerini sıkar, sarmaş dolaş olurlar. Çıkar.)
2.Vatandaş — Ya gelmezse?
Kadın — Kim? Kim gelmezse?
3.Vatandaş — Ya delikanlı kızla beraber buğdayları alıp
kaçarlarsa?
Kadın — Getirmeyin aklınıza böyle şeyler be! (Kendi kendine)
Ya gelmezse? Dua edelim.
Duyun sesimizi, duyun sesimizi
Son duamız bu.
umudumuz, inancımız bu!
Ya kalır, ya gideriz.
Tek çıkar yol bu!
Alın bizden her şeyi
Bırakın uyuyalım
Yarından konuşmayın, yarın demeyin
Bağlamayın bizi yarınlara
Duyun sesimizi,duyun sesimizi
Son duamız bu!

ayak-bacak fabrikası 74
(Dua biter. DELIKANLI ile KIZ nefes nefese sağdan
içeri girerler. Bitkin bir halleri vardır. Hepsi ayağa
kalkarlar, telaşla DELİKANLl ile KIZ'ın etrafını
çevirirler.)
HEPSİ Ne oldu?
DELİKANLI, KIZ Nerede?
HEPSİ (Beraber) Kim? Kim?
DELİKANLI (Nefes nefese) Öküz nerede?
HEPSİ Gitti.
2.Vatandaş —Öküz gibi yaşayacağı bir başka ülkeye gitti.
Kız — Ah alçak! Ah alçak!
DELİKANLI — Sakladığım buğdayların hepsini yemiş! Ayak
izlerinden anladık! (Derin bir sessizlik çöker. Herkes kapı
önünde bitkin, sağa sola dağılırlar.) (Politikacılar,
korkulu, endişeli salondan çıkarlar.)
1.Vatandaş — (Hayaller içinde) Bütün ülkeyi refah, bolluk
kaplayacak. Vatandaş çalışacak, çalıştığınca kazanacak,
kazandığını dilediğince, dilediği yolda kullanacak. Herşey
iyiye, her şey güzele gidecek. Kimse kimseden dert
yanmayacak. Tüm ülkede bolluk türküleri söylenecek.
Günlük çabadan yorulmuş nefeslerden sadece mutluluk
şarkıları çıkacak. Vatandaş her damla alın terinin
karşılığını yanında yöresinde sağında solunda bulacak.
(Soldan polis kılığında DEREBEYLERİ girerler. Ortaya
gelirler.
1.Polis — Yüce şefin bildirisidir. (Trampet, boru) Vatandaşların
aralarında tam bir kardeşlik havasının doğması göz önüne
alınarak ve bugünkü kargaşalığa bir son vermek üzere,
yüce şef geçici bir süre, vatanının yüksek menfaatleri için,
devrik iktidar zamanındaki Anayasanın yürürlükte
kalmasını uygun görmüştür. Sayın Vatandaşlara duyurulur.
3.Vatandaş — (Oyuncağını kurmuştur. Oyuncak selam verir,
yürür.) Selam veriyor, iki kere kurdum! Eskisi gibi oldu.
Eskisi gibi oldu. Hem selam veriyor, hem yürüyor.
Horoz Toto — Haydi gelecek haftanın totoları, gelecek
haftanınkiler...

ayak-bacak fabrikası 75
(Sağa sola dağılmış vatandaşlar totocunun sesini
duyunca ayağa kalkarlar. 1.Vatandaş ve Kadın davul
zurna ile bir hava çalarlar. Diğerleri ortada dönmeye
büyük bir kargaşalık içinde oynamaya, zıplamaya
başlarlar. Derebeyleri vatandaşlara alkış tutarlar.)
KORO — Oyunumuz Burada Biter
Gerisi Dışarıda Sürüp Gider.

PERDE

ayak-bacak fabrikası 76
ayak-bacak fabrikası 77

You might also like