Professional Documents
Culture Documents
CRAIG RUSSELL
Panama
HYDE
Craig Russell
Çeviren
Sanem Üner
Kitap Editörü
Elif Berktaş
Kapak Tasarımı
Leyla Çelik
Panama Yayıncılık
Meşrutiyet Mahallesi
Yüksel Caddesi No: 7A/7
Kızılay-Çankaya-ANKARA
Tel-Fax: (0312) 432 14 89
www.panamayaylncilik.com
info@panamayaylndllk.com
Dağıtım
Nasuh Akar Mahallesi
1404, Sokak No: 13/36
öalgat-ÇankayaANKARA
HYDE
CRAIG RUSSELL
ÇEVİREN
SANEM ÜNER.
Şeytani Boyut için övgüler
"Muhteşem bir Gotik hikaye.,. Nefes kesici." Daily Mail
"Sizi ilk sayfadan itibaren içine çeken, keyifli bir hikaye. Bir
kasabın bıçağı gibi yavaşça derinize işleyen, ardından derinlere
inen, gerçekten korkutucu bir roman." New York Times
"Bir güç gösterisi: Sonuyla ters köşe yapan, zekice yazılmış bir
gerilim romanı." Lincoln Child
"Son derece nitelikli bir gerilim; aynı anda hem ha vah, hem
sürükleyici hem de zorlayıcı... Gerilimli ve tüyler ürpertici bir
hikaye... İlk sayfadan, akıllara kazınan son sayfasına kadar
insanı içine çekiyor." Laura Carlin
<^>
ıı
Cruig Russell
12
Hyde
13
Craig Rııssell
14
BİRİNCİ KISIM
<&
ASILAN ADAM
İki yıl Önce
1. BÖLÜM
<&
19
Craig Rııssell
20
Hyde
21
Craig Russell
23
Craig Rııssell
24
Hyde
25
Craig Rııssell
26
Hyde
27
2. BÖLÜM
29
Craig Russell
30
Hyde
31
Craig Rııssell
32
3. BÖLÜM
<&
33
Cnıi# R ussan
34
Hyde
"Anlayamadım."
"Söylediğim gibi, kurbandan arta kalanları ilk ben
buldum. Cinayeti ben ortaya çıkardım. Ben, yani cinayet
leri çözmekle görevli bir dedektif, nasıl olduysa bir cinayet
mahallinin o kadar yakınındaydım."
"Ama bu seni neden endişelendiriyor?"
Hyde öne doğru eğildi, dirseklerini dizlerine dayayın
ca geniş omuzları çöktü. "Yine zamanda kayboldum." De
rin bir iç çekti. "Oraya beni götüren olayları ve eylemlerimi
hatırlayamıyorum, sanki kaybolmuş gibiler. Nasıl olup da
oraya gittiğimle ilgili hiçbir fikrim, hiçbir anım yok. İstas
yondan çıktıktan kısa bir süre sonra zamanın izini kaybet
tim ve duyularımı ancak bir cinayet mahalline vardığımda
geri kazanabildim."
"Ah," dedi Porteous. "Anlıyorum. Peki, bu durumu
üstlerine bildirdin mi?"
"Bu konuda senden başka hiç kimseyle konuşma
dım," dedi Hyde. "En azından şimdilik. Ama herhalde
şimdi seni neden bu kadar çok görmek istediğimi anlamış-
sındır. Nöbet geçirdiğimde çoğu kez zamanı sadece birkaç
dakikalığına kaybediyordum. Ancak bu kez bir saatten
uzun sürdü... Üstelik bu kez ortada bir cinayet var. Cinayet
mahallinin yakınındaydım ve ne yaparsam yapayım oraya
nasıl gittiğimi hatırlayamıyorum. Neler yaptığımı hatırla
yamıyorum."
Porteous sandalyesinden kalkarak şöminenin başında
dikilmeye başladı. Dirseğini şöminenin üzerindeki rafa da
yadı. Cebinden bir paket çıkarak içinden ince bir puro aldı
ve yaktı. Arkadaşının, diğer tüm bağımlılıklar gibi sigara
tiryakiliğini de küçümsediğini bildiğinden ona ikram et
medi.
"Bu cinayetle, yani cinayetin işlenmesiyle bir ilgin
35
Cnıig Russell
36
Hyde
37
Craig Rııssell
38
Hyde
39
Craig Russcll
40
4. BÖLÜM
41
Craig Russell
42
Hyde
43
Craig Rııssell
44
Hyde
45
Crai% Rumeli
46
Hyde
47
Craig Russell
48
Hyde
49
5. BÖLÜM
<&
se
Hyde
51
Crnig Russell
52
Hyde
53
Crnig Russell
54
Hyde
55
Craig Rııssell
56
Hyde
57
Craig Russell
58
Hyde
59
Craig Rııssell
60
6. BÖLÜM
61
Cmig Rnsse/1
62
Hyde
63
Craig Rııssell
64
di beden çok saçma bir şekil almıştı, hâlâ ters duran ba
cakların üzerinde karın, göğüs ve kafa katlanmış gibi du
ruyordu. Ceset bir kahkaha attı, sesi mide bulandırıcıydı.
। "Sen bunların hepsini zaten biliyordun," dedi. "Beni asta
lar, kalbimi söktüler ve boğdular. Tam üç kez öldürüldüm.
Ve hepimizin kendi ritüelleri vardır."
"ÜÇdefa ölüm..." diye mırıldandı Hyde. Hâlâ kadının
sesiyle konuşuyordu. "Keltlerin kurban töreni."
"Antik dönemlerin ritüeli," dedi ceset. "Ve asıldığım
ağaç da bir karaağaç."
"Yaşayan dünyayla diğer dünyayı birbirine bağlayan
i V
ağaç...
"Sana söylemiştim," dedi ölü adam. "Bütün cevaplan
zaten biliyorsun."
"Ama nasıl oldu da seni buldum o akşam?" diye sordu
Hyde. "Oraya nasıl geldim?"
Ceset yanıt vermedi ama aniden düşerek yine eski po
zisyonunu aldı. Suni canlılığı geldiği gibi aniden kaybol-
1 muştu.
"Bekle..." Hyde karşı çıkmaya çalıştı, ama artık kadı
nın bedeninde veya sesinde değildi. Keza kendi bedenine
de denememişti. Hem etrafındaki dünyada hem de zih
ninde bir karışıklık yaşandı. Birden kendini cesedin bede
ninde ve kafasını da suyun altında bulunca, çığlık atmak
istedi. Ama ölü akciğerlerinde hiç hava kalmamıştı.
Hyde uyandı.
Yatağında oturmuş, nefes almaya çalışıyordu. Birkaç
dakika öylece kaldı, kendini toparlamaya ve odasındaki
gölgelere alışmaya çalıştı. Dışarıdan gelen nal ve tekerlek
seslerini ve perdelerdeki aralıktan girip yatak odasının ze
minine yansıyan ay ışığını ayırt edene kadar bekledi. Tit
reyen ellerini yüzünde gezdirdi, kollarını ve omuzlarını
65
Craig Ruasell
66
7. BÖLÜM
<&>
67
Crnig Russell
68
Hyde
69
Craig Russell
70
Hyde
***
73
Crcıig Rııssell
74
8. BÖLÜM
<&>
75
Craig Rııssell
76
9. BÖLÜM
77
Craiff Ruani'iı
78
Hyde
79
Cralg Russell
M 4 4
80
Ih/cle
81
Craig Rııssell
"Öyle mi?"
"Polisin işine karışılmasından hiç hoşlanmam. ö7
likle de karışmak isteyen Metropoliten Polis Teşkilatı ı (
"Londra'nın Edinburghla ne ilgisi olabilir?" diye?J|
du Hyde.
"Talebin geldiği kişi, Başmüfettiş VVilliam Melvük
adında biri, İrlanda Özel Birimi'nden. Görünen o ki burası
isim değiştirmiş ve artık sadece Özel Birim olarak adlandı-
rılıyor. Yetki alanı da genişletilmiş; her tür asiyi, anarşist
ve İmparatorluk'ta karışıklığa yol açabilecek diğer herkesi
soruşturma yetkisine sahipler."
"Bir çeşit gizli polis teşkilatına benziyor," dedi Hyde.
"Belki de öyle," dedi Rintoul. "Ama gerçek şu ki bu
talebi ciddiye almamız gerekiyor. Melville, gördüğüm ka
darıyla İrlandalı ve daha önce Dublin'deki İrlanda Kraliyet
Polisi'nin dedektiflik biriminin amiriymiş. Fenian Kardeş
liğini,' İrlandalı milliyetçileri ve tabii diğer anarşistleri av
lamadaki uzmanlığıyla tanınmış." Emniyet amiri dosyayı
çevirdi ve Hyde'ın önüne itti. "Bana, Jacob McNeil Mac
kendrick ile ilgili bildiğimiz her şeyi onunla paylaşmam
söylendi."
"Cobb Mackendrick mi?" diye sordu Hyde. Çok şa
şırmıştı. "Ressam olan mı? Sosyetenin portrelerini yapan
adam?"
"Evet, aynı zamanda ateşli bir İskoç milliyetçisi," dedi
Rintoul. "Başmüfettiş Melville sanırım Mackendrick'in
sanatsal yeteneğinden çok politik görüşleriyle ilgileniyor.
Ancak gerçek şu ki elimizde onunla ilgili hiçbir şey yok.
Aslında bunun için bir sebep de yok. Daha önce hiçbir suç
* 1858 yılında ABD'de kurulan, İrlandalı bir cumhuriyetçi örgüt. Clan
na Gael'ın önceliydi. Hem Fenian Kardeşliğini hem de İrlanda Curn
huriyetçileri Kardeşliğini ifade etmek için "Fenianlar" terimi k„1U
nılıyordu. (ed.n.) uila-
82
Hyde
83
Craig Russell
&4
Hyde
85
Craig Rııssell
86
10. BÖLÜM
<&
87
Craig Russell
88
Hyde
89
Craig Russell
90
Ilı/ıle
91
Craig Rııssell
92
Hyde
93
Craig Rııssell
"Öyle mi?"
"Kurbanın nasıl öldürüldüğü düşünüldüğünde,
defa ölüm ritüeline ne kadar benzediği ortada. Bu çoke-A
den kalma bir Kelt ritüeli ve insan kurban etmeyi içeriy(„
Kurban asılmış, boğulmuş ve kalbi sökülmüş. Antik ritûd.
terde de aynen böyle yapılır ve kurban baş aşağı asılımı..
Bu ritüel Kelt halkları kadar eski ve diğer inanç sıstemk
rini de etkilemiş: İskandinav mitolojisinin tanrısı Odin
dünya ağacı Yggdrasil'e tepetaklak asılmıştı -Yggdrasıi
'Odin'in darağacı' anlamına gelir-ve ölümden kıl payı do-
nüp rünlerin sırlarını öğrenmişti. Bir de tarot kartlarındaki
asılı adam resmi vardır."
"Halk hikâyeleri konusunda çok bilgilisiniz Başkomi
ser Hyde. Bir polisten bunu ummazdım doğrusu. Cally
Burr gülümsedi. Ama bu kez gülümseyişi sıcacıktı, Hyde
odanın adeta aydınlandığım hissetti.
"Bu benim çocukluktan beri ilgi alanım, dedi Hyde.
"Özellikle Kelt mitolojisi. Cinayet mahallini ilk gördüğüm
de üç defa Ölüm ritüeli neden aklıma gelmedi bilmiyorum
Kurban bir ağaçtan sallandırılmıştı ve akan suyun üze
rindeydi; bunların her ikisi de kadim insanlar tarafından
bizim gerçekliğimizle diğer dünya arasındaki bağ olarak
görülürdü. Ama zehirli mantarlarla ilgili pek bir şey bil
miyordum."
"Yani bu cinayetin okültizm ile bağlantısı olduğunu
mu düşünüyorsunuz?" diye sordu Burr.
"Otopsi sırasmda siz de kurbanın ölüm şeklin m bir
ritüeli andırdığını söylemiştiniz. Bu şehirde öyle çok çıl
gınca inanış var ki; teosofistler, hermetikler, spritüalistler
okültistler, dinci fanatikler..."
Cally Burr başıyla onayladı. "Sizi anlıyorum. Bizim
ki gibi bilimle aydınlanmış bir çağda insanların hâlâ bö
94
Hyde
95
Bu evin kendisini beklediğini hissediyordu veya ikisi
de birbirini beklemişti. Karanlık bir tarihi ve daha da ka-
ranlık bir efsanesi olan bir yerdi burası, bu adam da karan
lık emelleri ve daha da karanlık istekleri olan bir adamdı
Zaten o yüzden buraya, bu eve gelmişti.
Crunnach Malikanesi il sınırlarından oldukça uzaktı
On bin yıl önce Lothia arazisinde çanak şeklinde bir buzul
çöküntüsü oluşmuştu ve ev, düzensiz ve zayıf mürver ve
dişbudak yığınlarıyla çevrili halde, çöküntünün kenarında
tıpkı dudağın kenarındaki bir uçuk gibi duran alçak bir te
pede gece nöbeti tutuyordu.
Bu ev on sekizinci yüzyılın başından beri buradaydı
ama yüzyıllar öncesinde başka bir bina yine bu noktaday
dı. Bazdan buranın Taş Çağı'ndan beri kullanıldığını söy
lerdi.
Tarihteki yeri ve özellikleri en olursa olsun, bu bölge
nin en tuhaf yanı, çöküntünün içmde duran ve neredey
se insan şeklini andıran bir taşın varlığıydı. Bu taş anıta
buranın yerlileri Feardroch yani Karanlık Adam derlerdi ve
üzerinde, iç içe geçmiş halkalarla oluşturulan petroglif şe
killer yer alıyordu. İki buçuk metre boyundaki anıtın alt
bölümü, yukarısının en az iki katı kalınlıktaydı. Geçmişte
yaşadığı sarsıntılarla kaya tabanından kaymış ve taş anıtm
ortasında içbükey bir çıkıntı oluşturmuştu.
96
Hyde
97
Craig Rııssell
98
Hyde
99
Craig Rıısscll
100
12. BÖLÜM
<&>
101
Craıg Russell
103
Craig Rıtsscll
104
Hyde
105
Craig Rııssell
106
Hyde
107
Craig Russell
108
13. BÖLÜM
<&
109
Craig Rııssell
ııo
Hyde
111
Craig Rııssell
112
Hydf
113
14. BÖLÜM
114
Hyde
115
Craig Rııssell
116
Hyde
117
Craig Rııssell
118
Hyde
119
♦ ♦ •♦•w <
"Ben düşünmeden duramıyorum," dedi Hyde karam
sar bir halde. Oradayken, biç görmemiş olmayı dilediğim
bir yanımı keşfettim. Yaptığımız bazı şeyleri... Kafamdan
bir türlü atamıyorum."
"Sen çok iyi bir askerdin, Edvvard. Çok iyi bir subay
dın. Ülkemiz ve kraliçemiz için ne gerekiyorsa onu yaptın.
Eh, bazen yapılması gerekenler külfetli ve nahoş olabili
yor, kabul ediyorum." Lavvson derin bir nefes aldı, güç
lükle gülümsedi ve Hyde'ın geniş omzuna dostça vurdu
"Madem geçmiş seni bu kadar üzüyor, biz de bugünden
bahsedelim. Bu güzel şehirdeki suçlularla savaş nasıl gi
diyor?"
***
120
15. BÖLÜM
121
Crnij* Rııssell
122
Hyde
123
Cr ai^r Rıısscll
124
Hyde
125
» IHhm
Craig Russell
126
İKİNCİ KISIM
HAYAL ZAMAN I
16. BÖLÜM
<&>
Gölge uyandı.
Diğeri uyduğuna göre onun uyanması normaldi. Ken
disinin gölge olduğunu biliyordu, çünkü diğerinin şeklini
alan kömür karası bir siluetti; çünkü hiçliğin derin karan
lığından geliyor ve beraberinde geceyi de getiriyordu. O,
bilicin yüzeyine çıkan büyük, karanlık bir gölgeydi.
Gölge yine de kendi doğasını tam olarak anlayamı-
yordu. Aynı bedeni ve yüzü bir başkasıyla paylaşmasına,
zayıf da olsa diğerinin sesiyle konuşmasına rağmen nasıl
olup da tastamam bir zillin olarak var olabiliyordu?
Diğerinin aksine gölge kendi anılarının tamamını ha
tırlıyordu. Bir yanırım zamansız, ölümsüz olduğunu ve ka
ranlıkta atalarının rüyalarını görmeye mahkum edildiğini;
hafızasının engin, karardık okyanusunun kendisinden Ön
ceki nesillerin hatıralarıyla çalkalandığını biliyordu.
Ama hayalci şimdi uyanıktı.
En önemli güçlük, günleri diğeri olarak geçirmek, di
ğerinin varoluşunun donuk sıradanlığıyla uğraşmak zo
runda olmasıydı. Şüphe çekmesi İliç zor olmazdı ama eğer
fark edilirse, ortaya çıkarırlarsa bu şekilde var olmasına
izin vermezlerdi.
Eğer varlığı keşfedilirse, zihinsel bir hastalık, bir de
lilik olduğu söylenir ve içinde bulunduğu beden bir akıl
hastanesine kapatılırdı. Bu yüzden gölge dünyayı en iyi
129
Craig Russtil
130
Hyde
131
Crıjıy Russt
*//
132
Hyde
133
17. BÖLÜM
<&>
134
Hyde
135
Craig Rııssell
136
18. BÖLÜM
137
Craig Russell
138
Hyde
139
Craig Russell
140
Hyde '
141
Craig Rııssell
142
•HH- ♦
Hyde
143
Craig Rııssell
144
Hyde
145
19. BÖLÜM
146
Hyde
147
Rııssell
148
Hyde
149
20. BÖLÜM
I
150
Hyde
151
< nn'.ç Rıınnı'//
152
Hyde
153
Cn«S Ru>s<‘ll
154
21. BÖLÜM
<&>
155
Craig Russell
156
Hyde
157
Craig Russell
158
Hyde
159
22. BÖLÜM
160
Hı/de
ARBROATH BİLDİRGESİ:
REDDEDİLEN YEMİN
İskoç Milleti İmparatorluğun gösterişli mücevherleri karşılığında
özgür ruhunu nasıl sattı?
161
Craig Russell
I
162
Hyde
163
Craig Russell
164
Hyde
165
23. BÖLÜM
166
Hyde
167
Craig Russell
168
Hyde
169
Crai^ Rumeli
170
Hyde
171
Craig Rttssell
172
Hyde
173
Cnıig Rııssell
174
24. BÖLÜM
<&
175
Craig Russell
176
Hyde
177
25. BÖLÜM
Ss
178
Hyde
179
Craig Rıısscll
180
Hyde
181
Craig Russell
182
Hyde
183
Craig Russell
184
Hyde
185
Craig Rııssell
***
Yolcu arabası dönüş yoluna çıkıp porsuk ağacının ol
duğu tepeyi dönerken, Hyde Pollock'a döndü.
"Ne düşünüyorsun Pollock?"
"Ballor hakkında nıı? Bence Bayan Lockvvood'un ne
rede olabileceğiyle ilgili olarak daha fazla şey biliyor. Ve
uşağıyla arasındaki ilişkide de tuhaflıklar var. Tabii şu ri-
tüellerde neler olduğunu da ancak tanrı bilir."
"Sana katılıyorum. Bay Ballorla uğraşırken çok dik
katli olmalıyız. Aslında onu gözetim altında tutmak ister
dim ama onun da söylediği gibi evin içinden dışarıyı ve
kimin yaklaştığını çok rahat görebiliyor. Üstelik buralarda
gizlenecek hiçbir yer yok. Ve lanet ev her şeyden uzakta."
"Öyleyse ne yapacağız?"
"Bunu biraz düşünmemiz gerekecek. Ama bu evde tek
başıma bir saat geçirmek için her şeyi verirdim. Bu arada
şu Farquharson denen adamla konuşabiliriz." Kabın camı
na tıklattı ve şoföre, lames Lockvvood'un kendisine verdiği
dedektifin adresini uzattı.
186
ÜÇÜNCÜ KISIM
<&>
189
Craig Ruesell
190
Hyde
191
Craig Russell
192
çörv bunlar kendisine hatırlatılmak istendiğinde kızıyor
w üzülüyordu.
Pierre Janet makalesinde, hastanın gençliğinde felç kal
masına neden olan duygusal ve fiziksel şokun -ki buna trav-
; denmeye başlamıştı-onun kişiliğini ikiye böldüğünü be
lirliyordu. Birbirinden farklı ve bağımsız iki -veya daha faz
lı- kişiliğin aynı bedende var olabileceğini öne sürüyordu.
Bir beden, iki zihin.
Porteous makaleyi okuduğunda morali bozuldu, bu
bulgular, kendi keşfini doğrudan teyit ediyor ve kanıtlıyor
du O da büyük bir şokun veya psikolojik bir hasarın bir in
sanın zihnini ikiye bölerek birbirinden bağımsız iki kişili
ğe ayırabileceğine inanıyor, daha doğrusu bunu biliyordu.
Makale önce onu heyecanlandırmış ve cesaretlendirmişti
ama Janet'in veya bir başka araştırmacının kendisinden
önce bu teoriyi kanıtlamasından endişe duyuyordu.
Bununla birlikte Porteous'un uğraştığı vaka daha önce
literatürde okuduğu hiçbir vakayla örtüşmüyordu. Onun
vakasında kişilik bölünmesi o kadar derin ve dikkat çe
kiciydi ki Fransız hastayı kat kat geride bırakıyordu. Bu
vakadaki ikinci kişilik öyle karanlık, öyle vahşi ve yozlaş
mıştı ki Porteous hastayı yatırmamanın topluma zarar ve
rebileceğinden endişeleniyordu. Ama burada bir paradoks
söz konusuydu: Bu kişiyi bir akıl hastanesine kapatmak
masum ve hiçbir şeyden haberi olmayan diğer kişiliği de
tehlikeli olanla birlikte kapatmak anlamına gelecekti.
Porteous yaptığının yanlış olduğunu, bir hekim ola
rak topluma karşı sorumluluğunu ihmal ettiğini biliyor
du. Hırsının ve mesleki şöhrete ulaşma isteğinin etkisinde
kaldığının farkındaydı. Adı, psikiyatri alanındaki diğer
herkesin üzerinde yer alabilirdi. Ama acele etmesi gereki
yordu çünkü zaman aleyhineydi. Bir hesaplaşma yoldaydı
193
Craîg Russell
194
27. BÖLÜM
<&>
195
Craig Russell
196
28. BÖLÜM
<&>
197
Craig Russell
198
Hyde
199
Crnijj Russell
200
Hyde
201
Craig Russell
202
Hyde
203
Craig Russell
204
Hı/df
205
Crûix Russel/
206
29. BÖLÜM
<&>
207
Craig Rutseli
208
Hyde
209
30. BÖLÜM
<&>
210
Hyde
211
Crfli^ Russcll
212
Ilytle
213
Craig Russell
214
>Aîllcr ı*e gölgelerle dolmuştu. Hyde elini uzatıp yaslana
cak bir duvar aradı ama eli havada boşlukta kaldı.
Biliyordu ki başka bir yerde, başka bir diyardaydı.
Nedenini bilemese de tüm varlığı dehşetle doldu. Ha
valında daha önce hiç bu kadar yalnız, bu kadar dışlanmış
hissetmemişti.
Aniden sanki bir dev üflüyormuşçasına sert bir rüzgâr
çıktı ve sisi dağıtmaya başladı. Sis parçalanıyor, dağılıyor,
etrafa yayılıyordu.
Ve Hvde artık Edinburgh'ta değildi.
iki tarafında da yüksek dağların olduğu, ama hiç ağa
cın veya yeşilliğin bulunmadığı bir yerdeydi. Bu manzara
lı daha önceki rüyalarından hatırladı ama bu kez ağaçlar
ortadan yok olmuş ve etraftaki her şeyin rengi değişmişti.
Yeşil olması gereken şeyler şimdi koyu kırmızı bir renge
boıanmış, dağların tepeleri simsiyah olmuş ve gökyüzü
iğrenç bir san renge bürünmüştü.
Uzakta devasa bir kadın figürü gördü. Arkası dönük
tü. başı ve omuzları kan kırmızısı bir bulutun içindeydi ve
uzaklaşıyordu. Aralarmdaki mesafeye rağmen her adımın
da yer sarsılıyor ve çantasından dağların kayaları yuvarla
nıyordu.
"Cailleach," diye mırıldandı Hyde.
Hava soğuktu, doğal olmayan acı bir soğuk vardı.
Ama Hyde'm üzerinde artık kışlık giysileri yoktu. Sadece
ince bir gömlek ve pantolonu vardı, kıpkızıl çimenlere ba
san ayaklan çıplaktı. Soğuk bir rüzgarla ürperdi.
“Rüya görüyorum, sadece rüya görüyorum," diye
tekrarladı kendi kendine. "Polis merkezinden arabaya bin
dim, yürümedim. Sis yoktu. Evimde yatağımda yatıyorum
ve uyuyorum."
Bu sözler hiçbir işe yaramadı. Bir gece nöbeti geçirdi-
21S
Craıy Russell
216
Hy.le
217
Crwıy RusstJl
218
4 4 *
219
31. BÖLÜM
<&>
220
I I ı/uı
221
Craig Russell
222
r
F
Hyde
223
Craig Russell
224
32. BÖLÜM
g%>
225
Crtıig Ri^scll
226
33. BÖLÜM
<&>
227
J
< rtiİy, Rııum’ll
228
Kadın iç çekip gıcırtılı kapıyı ardına kadar açfa. İçeri
den gelen ışık Hyde'ın yüzüne düşünce, kadının daha da
şüphelendiği fark edildi.
"Yakınlarda bir adamın öldürüldüğü gece buraya gel
miştim," dedi. "Yaşlı Flora adlı bir kadınla buluşmak üzere
Dean Village'a gelmiştim."
"Öyle mi? Kendisi burada değil. Yani kısa süreliğine
buradaydı, kuzeyden gelmişti."
"Nerede yaşıyor?"
"Uzakta, kuzeyde. Kuzeybatıda, Argyll kıyılarında.
Burada kiracımızdı, geçici olarak yani. Edinburgh'taki işi
ni halledene kadar kaldı."
"Ne işi vardı?" diye sordu Rintoul.
Kadın ikisine de alaycı gözlerle bakıp burnundan gül
dü. "Siz polis olduğunuza emin misiniz?"
Hyde iç çekti ve kimliğini çıkarıp gösterdi.
"O zaman bilmeniz lazım."
"Nereden bileceğiz?" diye sordu Hyde gittikçe sabır
sızlanarak.
"Buraya asılan adam işi için gelmişti."
"Ne asılması? Nehrin oradaki mi?"
Kadın yine alaycı bir şekilde güldü ve bu sefer şaşkın
bir yüz ifadesi takındı. "Hayır, hayır. O asılma değil, di
ğeri. Sizin yaptığınız. Madem o akşam buradaydınız nasıl
hatırlamıyorsunuz? O korkunç patırtıyı unutmuş olamaz
sınız..."
"Ne patırtısı?" diye sordu Hyde.
"O kadınla yanındaki diğer kuzeyli kadının çıkardığı
gürültü. Ciyaklayan kedilere benziyorlardı. Oğlu asılacak
ve onu defnedemeyecek diye, hapishanenin toprağına gö
mülecek diye çığlıklar atıp durdular. O yüzden yaptılar."
229
"Ne yaptılar?" diye »ordu l lydc üzünttiMjnu Mlı h
memeye çalışarak.
"Ağıl yakı ıl.ıt Burada, onun oğlu için ağıtlar yaktılar
Hyde tepeden tırnağa ürperdiğini hİMetti. Ağıt yak
mışlardı. Şimdi her ş* ‘yi anlıyordu, banshee çığlıklarının
nereden geldiğini arlık biliyordu
"Yâ#h Hora.,. Hugh Morrison'ın annesi miydi?" diye
hordu.
"I vol anneniydi," dedi kadın. "Astığınız o zavallı oğla-
mn anneliydi, Yaşlı Hora yani Hora Morrison."
Hyde ve Rintoul inanalı bir şekilde bakıştı.
"Demek ki nedeni buymuş," dedi Hyde Rintoui'a. "O
akşam zavallı Hugh Morrison'ın annesiyle buluşmaya gel
inişim. Bana söyleyecek önemli bir şeyleri vardı herhalde
Sonra kadına döndü. "Bayan Morrison'ın adresine ihtiya
cım var."
* 4*
230
Hyde
231
34. BÖLÜM
<&
232
I lyde, Princes Caddesi'ne doğru yürürken trafiğin her
«bahklnden daha az olduğunu fark etti ve sebebin şehre
, elektrik kabloları döşenmesi nedeniyle her yerin kazılarak
sokakların altının üstüne getirilmesi olduğunu düşündü.
Sitelerden birinin yanından geçerken arkasından buharla
çalışan bir iş makinesinin sesini duydu ve dönüp o tarafa
baktı.
Tüm insanlarda olduğunu bildiği bir içgüdü vardı.
Edinburgh Üniversitesi'nin dünyaca ünlü mezunu Char
les Darıvin, insanın gerçek doğasını ortaya çıkarmış ve
telılikenin sürekli pusuda beklediği ve hayatta kalmanın,
yırtıcı bir hayvandan kaçabilmeye bağlı olduğu geniş ova
larda nasıl evrimleştiğini açıklamıştı. Hyde da o iki adamı
gördüğünde içgüdüsel olarak tehlikede olduğunu hisset
mişti. İki adam beraber yürümüyordu, keza aynı sınıfa
aitmiş gibi görünmüyorlardı. Ama yine de Hyde ikisinin
ortak bir amacı olduğunu fark etmişti. Günlerdir epilepsi
nöbetlerinin neden olduğu korkunç rüyalar ve görüntüler
yüzünden içgüdülerine güvenemez olmuştu. Ama bu kez,
bu adamlar gerçekti. İçgüdüsü doğruydu.
Hızını artırmadan, yayalarla daha da kalabalıklaşan
Princes Caddesi boyunca yürüdü; müdürler, katipler,
teknik ressamlar, sekreterler, tezgahtarlar ve işportacılar,
herkes işine gitmek üzere kaldırımı arşınlıyordu. Arkasına
dönüp bakmasa da ensesindeki tüylerin diken diken oluşu
adamların onu hâlâ takip ettiğini hissettiriyordu.
Hyde, Edinburgh Şehri Polis Teşkilatı'nda bir başko-
miserdi, üstelik dedektifti. Sokaklarda takip edilip de bunu
fark etmemesi olanaksızdı. Kendisini gözetim altında tuta
bileceğini Rintoul'a bizzat söylemişti, ama eğer sıradan bir
şüpheliymiş gibi arkasına adam taktıysa bir sürprize hazır
olmaları gerekti. Ama eğer bu adamlar Hyde'ı yasadışı bir
233
Cratç Rıesscll
234
Hyde
235
Craig Russell
236
Hyde
237
Craig Rtıssell
238
Hyde
239
Craig Rtısscll
240
35. BÖLÜM
241
Craig Rııssell
242
Hyde
243
Crajg Russdl
244
36. BÖLÜM
245
t ralff ftuooı-ll
246
37. BÖLÜM
247
ililip RlIMNr'//
248
Hyde
249
Craig Russell
250
Kibri ve hırsıydı diyebiliriz. Frengi olduğunu ve zamana
Uf$ı yarıştığını hiç bilmiyordum."
Cally Burr yeniden sessizce oturup Hyde'ın söyledik
lerini düşündü. "Doktor Porteous semptomlarının sebebi
ne dair herhangi bir şey söyledi mi sana?"
"Son tartışmamızın sebebi buydu. Kesin konuşmuyor
du. Ama beynimde bir tümör olabileceğini ve büyüdükçe
semptomlarımı kötüleştiriyor olabileceğini söylemişti."
"Ama ilacı kesmek sende bir değişiklik yapmadı, öyle
mı?
"İyi yönde yaptı diyebiliriz. İlacı kestiğimden beri hiç
nöbet geçirmedim. Ama bu o kadar da tuhaf değil. Bu te
daviye başlamadan önce de haftalarca nöbet geçirmediğim
olurdu."
"Bu hafıza kayıplarını ve gece nöbetlerini ne zaman
dan beri yaşıyorsun?"
"Sanırım ilk kez olduğunda on yaşındaydım. Belki on
bir."
"Öyleyse semptomlarına sebebiyet verecek bir tümör,
hatta iyi huylu bir lezyon olması pek de olası değil. Kaldı
ki Doktor Porteous'un böyle bir şeyi ilk olasılık olarak gös
termesine çok şaşırdım. Ancak..."
"Ancak ne?"
"Doktorların uyguladığı bir numaradır bu. Ki benim
çok kınadığım bir şey. Bazen doktorlar durumunu çok sor
gulayan hastaların gözünü korkutmak için alacağı cevap
ların çok kötü olduğuna onları inandırır ve böylece daha
fazla soru sormalarını engeller."
"Samuel ben soru sordukça sinirlenmeye başlıyordu
gerçekten de."
Cally Burr bir süre düşündükten sonra gidip bir not
defteri ile kalem alıp geldi.
251
Crflij; Russell
252
Hyde
253
Craig Russcll
254
Hyde
255
38. BÖLÜM
<&>
256
Hyde
★
"Emniyet Müdürü Rintoul ile görüşmem çok önemli,"
diye itiraz etti Hyde. "Hemen şimdi!"
"Korkarım hiçbir yere gidemezsiniz. Burada müşahe-
* de altında..."
"Öyleyse onu buraya getirmeleri için binlerini yolla
yın!" diye bağırdı Hyde doktora. Doktor birkaç adım geri
çekildi. Hyde derin bir nefes alıp sakinleşti. "Bu bir polis
meselesi. Çok acil bir mesele. Derhal emniyet müdürüyle
görüşmeliyim."
Doktor başıyla onayladı. "Hemşire hanım..."
Hemşire dışarı çıktı. Genç doktor, Hyde'a birtakım so
rular sormak istedi, belli ki bilincinin ve hafızasının yerin
de olup olmadığını kontrol ediyordu. Hyde tüm sorulara
hiçbir kafa karışıklığı olmadan yanıt verdi.
Sağ kolu da başı da birbiriyle yarışırcasına acı veriyor
du. Kolundaki bandajın nerede olduğunu kontrol etmek
isledi.
"Kolunuzda çok derin bir yara var," dedi doktor.
Keskin bir silahla kesilmiş, dikiş attık. Kas ve tendon ha
şan da olabilir. Bu yüzden ayaklandığınızda askı kullan
manızı tavsiye ediyorum."
Hemşire geri döndü. "Emniyet müdürlüğüne haber
gönderdik. Bu arada, başka bir ziyaretçiniz var."
İçeri Cally Burr girdi. Brokar bir ceket giymiş, salo
nundaki tavus kuşunun mavi ve yeşil renklerinde bir baş
lık takmıştı. Hastane beyaz renkli ortamında neredeyse
egzotik görünüyordu. Bu haldeyken bile Hyde onu görün
ce heyecanlanmıştı.
"Nasılsın Edvvard?" diye sordu Cally.
"Delirmediğime sevindim," dedi Hyde. "Hayaletler
böyle yaralar açamazlar. Beni bıçaklayan adam, sana da
257
Craıg Russell
258
Hydf
259
Crnig Russcll
260
Hyde
261
Craift Rumeli
262
Hyde
263
Craig Russell
264
Hyde
265
Cınig HiihmII
266
Hyde
267
aksanıyla, kötü bir Alınanca konuşuyormuş. Normal ki *
şiliğine döndüğünde, geçirdiği epizotla alakalı hiçbir şey
hatırlamıyor ve birkaç kelime haricinde Fransızca konuşa-
mıyormuş. Bir zihin, birbirinden haberi olmayan iki kişi
lik. Bu Samuel'in günlüğünde anlattığı şeyin aynısı. Ama
günlükteki ikinci kişilik tam bir canavar, kana susamış bir
yaratık. Ve bu alternatif kişilik büyük ihtimalle Samuel'in
katili."
"Ben hiç ikna olmadım," dedi Hyde. "Bu zihinsel has
talığın sadece son yüz yılda ortaya çıkması bana tuhat ge
liyor. Eğer yaygın görülen bir rahatsızlıksa neden şimdiye
kadar hiçbir vaka duymadık?"
"Aslında antikçağdan beri haberdar olduğumuz bir
durum bu. Antik Yunanlar buna ruh göçü diyor ve ruhların
başka bedenlere geçmesi veya reenkarnasyon olarak açıklı
yorlardı. Ortaçağda şeytan çıkarma ve cadı yakma olayla
rının sebeplerinden biri de buydu. Düşünsene Edvvard, za
ten hepimizin doğasında, inkar etmeye çalıştığımız başka
kişilikler yok mu? Bazı insanlarda bu kişilikleri reddetme
arzusunun zihin bölünmesine neden olacak kadar büyük
olması çok mu mantıksız? Zihinlerinin o kısmından tama
men kopmaları, aslında ona bağımsız bir yaşam sunmuş
olmuyor mu?"
Hyde bir süre Cally'nin söylediklerini düşündü.
"Eğer bu doğruysa ve böyle bir sendrom varsa, Samu
el'in katili katil olduğunun dahi farkında olmayabilir. Ken
disinden hiç şüphelenmeyen bir zihnin içinde, adaletten
saklanıyor olabilir..." Hyde hayret içinde başını iki yana
salladı. "Saklanacak daha iyi bir yer düşünemiyorum."
268
39. BÖLÜM
269
Craig Russell
270
Hyde
271
40. BÖLÜM
A
Portobello, Edinburgh sakinlerinin yazın deniz kıyı
sında vakit geçirmek için tercih ettikleri yerdi. Bununla
birlikte, sezonun en cafcaflı zamanlarında bile sıkıa olur
du ki bunun gibi sezon dışı bir günde özellikle kasvetli gö
rünüyordu. Yaklaşık üç kilometrelik sahil şeridi tamamen
ıssızdı, çalkantılı deniz de bulutlu gökyüzünün altında hiç
cazip görünmüyordu.
Aradıkları yer, sahile çıkan kısa bir sokağın sonun
daydı. Stüdyo tek katlı, ahşap ve geniş bir binaydı. Mavi
ye boyanmıştı, pencerelerin etrafı ise sarıydı. Binanın ön
cephesindeki vitrin camı denize bakıyordu, belli ki daha
yumuşak havalarda deniz kenarına gelenlerin ihtiyaçlarım
karşılamak üzere tasarlanmıştı.
"Burası mı?" diye sordu Hyde.
"Burası," diye yanıt verdi Dedektif Peter MacCandless
kapının üzerinde asılı tabelayı işaret ederek.
HENRY DUNLOP
FOTOĞRAF SANATÇISI
FOTOĞRAF ÇOĞALTMA VE BÜYÜTME İŞLEMLERİ YAPILIR
272
Hyde
273
Craig Russell
274
„ W ı ------------ -------------- —---------------------------------------- -----------------------
Hyde
275
Crıii# Russell
276
7 İ(WMI!W
Hyde
277
Rumeli
278
41. BÖLÜM
<&>
279
para vardı. Başka bir çekmeceden. Dunlop için br
önemi olduğunu tahmin ettikleri fotoğraflar çlkü
Dunlop'un daha önce morgda Hvde ve C=£v
gösterdiği albüm gibi bu kişisel albüm de fazlasıyla sarab-
sal ve kalitelivdi. Stüdyosunda sakladıklarının aksme bo
fotoğraflarda şehvet uvandıran veya bayağı olan hlçrir şe?
yoktu. Hatta Hyde adamın yeteneğine hayran ■makrar
kendini alamadı.
Albümde manzara, portre, natürmort gibi çesfli riris-
ri barındıran bir koleksiyon vardı. Bunları birbirine bağla
yacak hiçbir şey yoktu. Sonra Hyde, tüm fotoğraflam cr-
tak paydasının İskoçya teması olduğunu fark ett. Varmara
resimlerinde hep Kuzey İskoçya manzaraları veya krrsa.-
daki yaşamdan enstantaneler göze çarpıyordu. Natürmort
fotoğraflann tümünde, İskoç kırsalındaki evlerde bulunan
eşyalar yer alıyordu. Ayrıca portrelerde gerçek kişûer
yerine İskoç tarihinden tanınmış kişileri temsil eden mo
deller fotoğraflanmıştı. Örneğin uzun boylu, in yapık bu
adam İskoçya Kralı I. Roibert gibi giyinerek elinde savaş
baltasıyla poz vermişti.
Hyde, Dunlop'un belki de stüdyosunda gerçekten bu
Kuzey İskoçya sahnesi hazırlamış olabileceğini düşündü
Belki katil sadece kurbanın bedenini tabloyla butım.e<u>
mişti.
Bir diğer görselde model, VVilliam Wallace kılığmua
poz vermişti.
Bu fotoğrafı gören Hyde, Pollocka seslendi. ' İam bu
adamı tanıdın mı?"
Pollock fotoğraftaki gür ve kıvırcık saçlı, gür sakak,
çıkıntılı çeneli adamı hemen tanıdı. Bu Cobb Mankesxi-
nck."
"Avnen öyle. Demek ki aralarında bir— ’ Hvde aniden
280
Hı/cle
zat
42. BÖLÜM
<&>
282
Hyde
28?l
t, n«i\
*
284
Hyde
285
L'iıil^ Kadril
286
Hyde
287
Crai#
288
43. BÖLÜM
<&
289
Craig Rusuell
290
44. BÖLÜM
291
Craig Rumeli
292
Hyde
293
"Ben bir avukatım ve binaya bu şekilde girişiniz..."
Hyde kendisine doğru bir adım atınca cümlesini ta
mamlayamadı.
"Mackendrick nerede?" diye bir kez daha sordu Hyde.
Adam yanıt vermedi ama başını belli belirsiz yukarı
doğru kaldırdı, gözleri tavana dönüklü.
"Pollock, Frazer, benimle gelin lütfen." Hyde yanında
adamlarıyla birlikte yukarıya yöneldi. "Sessiz olun beyler.
Sanırım aradığımız kişi tavan arasında."
En üst katta küçük, kare şeklinde bir hol vardı. Yakla
şık dört buçuk metre yükseklikteki tenteli bir cam kubbe
alanı taçlandırıyor, hole kilitsiz bir kapı açılıyordu. Hyde
kapıvı yavaşça açarken adamlarına sessiz olmalarını işaret
etti. Kapının ardında, çatı katma giden merdivenler var
dı. Hyde cebinden pilli fenerini çıkardı, Pollock ve Frazeriı
merdivenlerden jnıkarı gönderdi.
Tavan arası neredeyse tamamen karanlıktı. Çatıda,
evin arkasına bakan tarafta eşit aralıklarla yerleştirilmiş
üç çatı penceresi vardı ama gecenin karanlığında hiçbir işe
yaramıyordu.
Pollock ve Frazer da fenerlerini çıkardı ve tavan arası
nı gözden geçirdi. Burası oldukça geniş bir yerdi, yer yer
çatıyı yerinde tutan ahşap sütunlar ve kirişler bulunuyor
du.
Üç polis dağıldı ve fenerleriyle çatı katını taramaya
başladı. Birkaç mobilya parçası tozlanmaları için örtülerin
altındaydı, ancak bunun dışında alan açıktı.
"Tabancanı kaldır lain," diye emretti Hyde ve kendi
tabancasını ceketinin cebine koydu. "Burada teröristler
le veya anarşistlerle uğraşmıyoruz." Sıkışık alanda ayağa
kalktı, hâlâ feneriyle tavan arasını tarıyordu.
"Mackendrick," diye seslendi Hyde. "Saklandığınızı
294
I
Hyde
295
Craig Rııssell
296
Hyde
297
45. BÖLÜM
298
, Hyde
299
46. BÖLÜM
300
Ih/d<’
ci
Craig Russell
302
Hyde
303
Craig Russell
304
eu&lIBMVMiıOMMi u ■»
//)/</<•
305
Cnnx KHSsrlI
306
■F
/ iydf
307
47. BÖLÜM
<&>
308
Vv — 1 ----- ------------------------- ----------------------- —
Hyde
309
48. BÖLÜM
(As»
310
Hyde
311
Craig Russell
312
Hı/de
313
Craig Rııssell
314
Hyde
315
Crnig Rnsscll
316
Hyde
317
49. BÖLÜM
els
318
i
Hyde
319
Craig Rııssell
♦* *
320
Hyde
321
Craig Russetl
322
S
Hyde
323
I
50. BÖLÜM
<&>
324
Hyde
325
DÖRDÜNCÜ KISIM
sis
KARANLIK ADAMIN
GÖLGESİNDE
51. BÖLÜM
<^>
Yürürlerken Elspeth eliyle burnunu kapatarak her
adımda daha da berbat hale gelen kokuyu duymamaya ça
lıştı. Önünde yürüyen silindir şapkalı adamla hâlâ mesafe
sini korumaya çalışıyor, meşalenin ışığını takip ediyordu.
Ancak arkasındaki zifiri karanlıktan mı yoksa önündeki
bu zayıf ışıktan mı daha çok korkması gerektiğini bilemi
yordu.
Artık yabancı daha az konuşuyor, sadece aralarda dö
nüp onu kontrol etmekle yetiniyordu. Bu sessizlik Elspet-
h'i daha da geriyordu. Yollarım çevreleyen binalar giderek
azaldı ve sonunda hiçbir tane kalmadı. Koku artık daha
güçlüydü ve bataklık göletin kenarı boyunca ilerleyen bir
yolda yürüdüklerini anlayabiliyordu.
Meşalenin yere düşen ışığında sular görünüyordu -
tabii böylesine yoğun ve pis kokulu bir sıvıya su denile
bilirse- ve ayakları mide bulandırıcı gri-yeşil sisin içinde
yürürken yağlı yüzeyi dalgalanıyordu.
Elspeth göletin kenarında karanlık bir şekil olduğunu
fark etti. Sanki bataklığa sürüklenen terk edilmiş bir gemi
gibi, kararmış duvarları ve çökmüş çatısıyla orada tek başı
na duruyordu. Elspeth boş pencerelerden birinde bir hare
ketlilik gördüğünü sanıp irkildi ama bunun sadece ışık ve
gölge oyunu olması gerektiğini düşündü.
Bu yer altı dünyası uçsuz bucaksız görünüyordu. Geç
tikleri sokakların ve binaların sayısını aklında tutmak im-
329
Crıtig Rııssell
330
52. BÖLÜM
<&>
331
Craig Rııssell
332
Hyde
333
Craig Russell
334
şöyle bir şey var..." Genç dedektif kaşların» çattı. "Yanlış
anlamazsanız bir şey söylemek istiyorum efendim, Porteo-
us'un ölümünden sonra bulunan defterinde eksikler vardı,
yani bazı sayfalar kayıptı. Farquharson'un belgeleri için de
anı durumun söz konusu olduğunu düşünüyorum. De
dektifin Bayan Lockvvood'u takip ettiğine veya yaptıkları
sözleşmelere dair hiçbir detay yok. Bence en az bir, belki
de iki not defteri kayıp. Hislerime göre bu defterleri alan
kişi, Farquharson ile birlikte Doktor Porteous'u da öldürdü
ve Bayan Lockwood'u kaçırdı. Hepsi birbiriyle bağlantılı."
"Haklısın Dedektif Pollock. Artık bu bağlantıyı çöz
menin zamanı geldi. Adamları hazırlar hazırlamaz Crun-
nach Malikanesi'ne gidiyoruz," dedi Hyde.
Hyde'ın zilini öylesine meşguldü ki içeri girip danış
maya yürüyen ve kendisini aradığını söyleyen küçük çocu
ğu fark etmedi. Çocuk o kadar kısa boyluydu ki Frazer onu
görebilmek için danışma masasının üzerinden aşağı bak
mak zorunda kalmıştı. Hyde adını duyunca dönüp baktı.
"Bana bir şey mi getirdin?" dedi Hyde şaşırarak.
"Evet efendim," diyen çocuk Hyde'a bir zarf uzattı.
Zarfın üzerindeki el yazısı okunaklı ve zarifti: Çok gizli
ve çok acil! Başkomiser Edward Hyde'ın dikkatine!
Zarfın içmde bir kabarıklık vardı. Hyde zarfı açınca
içinden zümrüt ve safir taşlarla süslü büyük bir yüzük çık
tı. Hyde yüzüğü hemen tanıdı. Zarfın içindeki mektubu
çıkardı ve okumaya başladı.
335
( ı<Hhh^n
336
Hudt
337
53. BÖLÜM
<&
338
< mh engel olacağın» biliyor du. Özgür!üğe ulaşmasının tek
röu ise mantığını kullanmaktı, Cally Burr yaşamı boyun
ca hep bir yabana olmuştu, İmparatorluğun farklı genetik
Tıraşlara sahip bir çocuğuydu, Ama burar. da ötesinde,
ansyeti, zekâsı ve iradesi onu diğerlerinden ayırmıştı.
Bir doktor olarak, gözün görevini nasıl yerine getirdi
ğe iyi bilirdi Yani karşısındaki tamamen karanlık olarak
girmen ortamda aslında hâlâ bazı şeyleri seçebileceğine
«nindL Hiç kıpırdamadan durup gözleriyle karanlığı ta
radı. Bazı şekilleri seçebiliyor gibiydi. Sonra aklına çantası
geldi.
El çantasında bir kutu kibrit vardı. Eğer çantasını da
onunla birlikte buraya hrlattılarsa belki bir ışık kaynağına
sahip olabilirdi Elleriyle taş zemini yoklamaya başladı. Bir
süre sonra kafasından düşen şapkasına ulaştı parmaklan.
Şapkasını saçına tutturmak için kullandığı büyükçe iğne
de hâlâ üzerindeydi. İğneyi hemen aldı, küçük de olsa bir
silaha ka vuşmuştu.
Elleriyle yreri yoklamayla devam ederek, zifiri karan
lığın izin verdiğince ilerledi. Derken bir duvara rastladı.
Şimdi duvarı takip ederek nasıl bir yerde olduğunu çöze
cekti. Bir süre sonra eline soğuk, ıslak ve yapışkan bir şey
ler değdi.
Parmaklarını yüzüne doğru kaldırarak kokladı. Meta
lik kokuyu hemen tanıdı.
Kan kokusu.
339
54. BÖLÜM
340
rakıııasını söyleyeceğim. Gelişimi ve Mackinley'nin beni
bırakıp dönüşünü izleyeceklerini umuyorum. Sizden, ara
banın içine saklanmanızı ve beni bıraktıktan sonra geri dö
nerken arabadan atlayarak arazinin içinden, görünmeden
eve gelmenizi istiyorum. Siz varana kadar herhalde hava
kararır ve eve arkadan yaklaşırsanız fark edilmezsiniz."
"Aynen söylediğiniz gibi yapacağız," dedi Dempster.
"Peki ya ben?" diye sordu Pollock. "Ben de yardım et
mek istiyorum."
"Sen de yardım edeceksin," dedi Hyde. "Yanma üni
formalı memurlardan birini almam ve Farquharson'un
keşfettiği mülkleri ziyaret etmeni istiyorum. Bir yandan
Doktor Burriu kurtarmaya çalışırken diğer yandan da Ba
yan Lockwood'un kendi mülklerinden birinde hapsedil-
mediğinden emin olalım."
"Ama-"
"Bu senin soruşturman lain," diyerek onun sözünü
kesti Hyde. "Bize, Bayan Lockwood'u bulup ailesine tes
lim ederek yardımcı olabilirsin."
"Tabu efendim."
"Peki siz ne yapacaksınız?" diye sordu MacCandless.
"Kendi sonumu hazırlamayı düşünmüyorum," dedi
Hyde. "Ama benim hatalarımın bedelini Cally'nin ödeme
sine de izin veremem. Eve, porsuk ağacının olduğu taraf
tan geldiğimi görecekler, böylece Cally'nin hayatta kalma
sını sağlayabileceğimi umuyorum. Biraz ağırdan alıp sizin
de eve varmanıza fırsat vermek istiyorum. Zamanlamayı
doğru ayarlarsam hava kararmaya başlar ve bu da bize
zaman kazandırır. Umarım o zamana kadar ikiniz de po
zisyon almış olursunuz. Ben eve batıdan yaklaşıp ana ka
pıdan gireceğim, siz ise doğudan geleceksiniz. Yanımıza
tabancalarımızla birlikte copları da alalım, eğer birileriyle
341
Craig Rııssell
344
Hyde
345
Cnıis Russt'll
346
56. BÖLÜM
347
Craig Russell
348
Hyde
♦
dan yapılmış olduğuna dair rivayetler de dönüyordu ki bu
cüceler, kötülüğün kaynağıydı. İşte bu sebeple pek çok kişi
bu tabutların ve içindeki minyatür heykellerin çalınmasın
dan korkar, bunun Keltik diğer dünyayı kızdıracağına ve
Edinburgh'un lanetlenmesine sebep olacağına inanırdı.
Elspeth'in bildiği kadarıyla mağarada bulunan tabut
lar on yedi taneydi ve çoktandır Edinburgh müzesinde
sergileniyordu. Burada ise yüzlerce, belki binlerce tabut
mağaranın iki yanına dizilmişti.
"Bu nasıl olabilir?" diye sordu Elspeth. Ama kılavuzu
onu dikkate almadan yürümeye devam etti.
Mağarada yürümeye ve sağda solda küçük tabutlar
görmeye devam ettiler. Elspeth geldikleri yönü, yukarıyı,
her iki yanlarındaki karanlığı taradı ama hâlâ bir çıkış gö
rünmüyordu.
Patika yeniden aşağıya doğru meyletmeye başlayınca
umudu iyiden iyiye kırıldı. Mağaranın iki yanındaki du
varlar da birbirine gitgide yaklaşmış, uzun ve dar bir tünel
halini almıştı. Elspeth cesaret gösterip daha yukarıdayken
kaçmaya çalışmadığı için kendine lanet etti.
Tünel daha da daraldı, eğimi arttı ve tavan iyice alçal
dı. Elspeth'in artık eğilerek yürümesi gerekiyordu. Yokuş
aşağı gittikçe içine panik duygusu doluyordu. Geri dönüp
koşmak, tabut mağarasına doğru çıkmak istedi.
Birdenbire tünelin sonuna geldiler.
Tünelin ağzı çok geniş bir mağaraya açılıyordu. Burası
neredeyse bir katedral büyüklüğündeydi. Bu imkansızdı.
"Büyüleyici değil mi?" dedi kılavuzu. "Sana göster
mek istediğim yer işte burası. Senin ve benim, farklı za
manlarda paylaştığımız yer. İşte, gün yüzüne çıkmayı bek
leyen hakikat!"
Elindeki meşaleyi ileri doğru savurarak attı. Mağara-
349
(iıil^ Hıitmi'll
350
j 57. BÖLÜM
<&>
351
Craig Russcll
352
58. BÖLÜM
353
Craig Russell
354
59. BÖLÜM
Ss
355
Crııig Russell
356
Hyde
357
Craig Rııssell
358
Hyde
359
60. BÖLÜM
t oo
Hyte
361
Craig Rııssell
362
61. BÖLÜM
363
Craig Rıısscll
364
Ih/de
365
Crııig Russell
366
62. BÖLÜM
367
"Lütfen Tanrım," diye mırıldandı. "Şimdi olmaz. Şu
an zamanda kaybolamam..."
Sesi duyduğunda, başka hiçbir şeye benzemeyen bir
ürperti hissetti bedeninde: Geceyi yırtan aynı yüksek, tiz,
çatallı ses. Leith Nehri'nin kenarında duyduğu, banshee
inlemesi.
Bu gerçek değil, diye geçirdi içinden. Topla kendini be
adam, bunlar gerçek değil.
Gölgelerin içinde birinin hareket ettiğini hissetti. Ka
ranlıkta şekil alan küçük bir figür yürümeye başladı ve
Hyde'ın hemen hemen üç metre ötesinde durdu.
Giysileri yırtık pırtık ve toprağa bulanmış haldeki kü
çük Mary Paton, gözlerini Hyde'a dikti ve işaret parmağını
dudağına bastırdı. "Şşşş..." dediğini Hyde, ama dudakla
rım kımıldamamıştı. "Geliyor... Seni duyacak... Cû dubh
ifrinn geliyor..."
Hyde gözlerini sımsıkı yumdu ve tekrar açtı. Siluet
kaybolmamıştı ama artık daha uzun boyluydu ve yüzünde
dehşete düşmüş bir ifade vardı. Kızın yüzünün Nell McC-
rossan'a dönüştüğünü fark etti, Asılı Adam'ın cesedini bul
duğu gece karşılaştığı kız...
"Onu yeniden duydunuz mu beyefendi?" diye sordu
kız. "Sizi çağıran ban-sith'i duydunuz mu?"
"Şimdi olmaz!" diye tısladı Hyde. Çenesi kasılmıştı.
Tekrar gözlerini kapadı ve gecenin serin havasını içine çe
kerek derin derin nefes aldı. Gözlerini açtığında hayalet
gitmişti, dünya yeniden normal haline dönmüştü. Ama
böyle kalmayabileceğim çok iyi biliyordu.
İradesini son damlasına kadar zorlayarak odaklanma
ya çalıştı. Malikanenin kilerine giden kapıyı kontrol etti.
Kapı kilitliydi ama Hyde'ın kuvvetine dayanamadı ve
omuz atınca hemen açıldı.
368
İşte içerideydi. Cebinden tabancasını çıkararak evin
içine doğru ilerledi.
*4*
369
63. BÖLÜM
<&>
370
Hyde
371
Craifl Riissj’II
372
64. BÖLÜM
<&>
373
Crai% Ru^ll
374
65. BÖLÜM
375
Craig Rtıssell
376
I lı/dr
377
66. BÖLÜM
378
Hyde
379
68. BÖLÜM
382
Hyde
383
Cnıl}{ RtH 'U'll
384
69. BÖLÜM
G&
385
Crıiig Rııssell
386
70. BÖLÜM
387
Cnıig Rtısscll
388
Ih/.lr
389
Craig Russell
390
71. BÖLÜM
391
Craig Russell
392
Hyde
393
Craig Russell
394
72. BÖLÜM
395
Craig Russell
396
Hyde
397
Craig Russell
398
Hyde
399
73. BÖLÜM
<&
400
Hyde
401
Crüig Russt'U
402
Hyde
beden dışarı çıktı. Hava açıktı, ama serin bir rüzgâr esiyor
du. Kadın dağların yukarısında, ağaçsız ama pembe, mor
ve beyaz fundalarla örtülü bir tepeyi işaret etti.
"Görmeniz gerek." Bir patikadan dağlara doğru yürü
meye başladılar. Hyde yaşlı kadının yokuşu ne kadar ko
lay çıktığını görünce şaşırdı. Yolun yansına geldiklerinde
geriye dönüp baktı. Kadının kulübesi ve dağınık komşula
rı şimdi çok küçük, önemsiz ve bomboş bir arazide adeta
izole edilmiş halde görünüyordu. Bununla birlikte, man
zarayı dolduran hayaletler de vardı: Uzun zaman önce terk
edilmiş, doğanın yeşil kollanyla ele geçirmeye çalıştığı ça
tısız evler. Hyde, Amerika'ya veya Yeni Zelanda'ya gönde
rilmiş, kayıp nesilleri düşündü.
"Fazla yolumuz kalmadı," dedi Bayan Morrison.
Sık ağaçların arasına girdiler, burada günışığı dışarıda
kalıyor ve etraf yeşil bir alacakaranlık içinde görünüyordu.
Patika bitmişti ve ayaklarının altındaki engebeli toprak her
adımda çatırdıyordu. Ağaçlığın tam ortasına gelince dur
dular. Kadın ağaçların arasındaki küçük bir çukuru işaret
etti.
Hyde çukuru görünce kadının ne demek istediğini he
men anladı.
"Hugh bir çocuk gibi davranırdı, masum bir suratı var
dı," dedi Bayan Morrison. "Ama aslında çocukluğunu hiç
yaşamadı ve ruhu masumiyetin ne olduğunu hiç bilmedi.
Küçük bir çocukken burada, ağaçların arasında oynardı. O
yaştaki çocuk için burası evinden çok uzak bir yerdi, başı
na bir kötülük veya kaza gelmesinden korkardım. Fakat ne
kadar dayak yerse yesin birkaç gün sonra yeniden buraya
gelirdi, sanki karanlık bir güç tarafından buraya çekiliyor
gibiydi. Böyle olunca, bir gün onu dövmek yerine buraya
kadar takip etmeye karar verdim. Hugh'yu tehlikeye ata-
403
cak bir kötülük yoktu ağaçların arasında, aksine Hugh kö
tülüğün ta kendiliydi. Burayı o yapmıştı."
Hyde çukura göz gezdirdi. Bir hayvan yuvası gibi gö
rünüyordu, dibinde hasır sepet gibi örülmüş dallar vardı.
Ancak çok büyük bir sabır ve çabayla yapıldığı belliydi.
Yoğun sıklıktaki ağaçların arasındaki bu büyük çukura in
sanlar fark etmeden düşebilirdi.
Bu görüntü Hyde'a her şeyi anlatacak kadar açıktı.
Daha büyük ve zamanla aşınmış olmasına rağmen, Gran-
ton'da, çingene bayırında ölü bulunan kızın yattığı yerle
aynıydı burası.
"Bu tuzağı on yaşında bir çocuk yapmış olamazdı,"
dedi Bayan Morrison. "Bu şeytanın bir tuzağıydı. Burada
onu yakaladığımda bana o kocaman, çocuksu ve boş göz
lerle baktı. Eminim size de öyle bakmıştır. Burası çocuk
ça bir oyun için yapılmamış, burası küçük bir cehennem
çukuru. Burayı kazıp yapmak saatlerini almış olmalı. Ve
yine büyük bir sabırla süsleyip dekore etmiş. Bu vadide
uçan, yürüyen veya sürünen ne kadar canlı varsa hepsin
den örnekleri, kafalarım kopararak buraya koymuş. Bazı
hayvanlara işkence etmiş ve onları parçalara ayırmış. Bun
ları görünce onun kayıp bir ruh olduğunu anladım. Fakat
evde bu konuyu ne zaman açsam gerçekten de hiçbir şey
hatırlamıyor gibiydi. Gelip burayı dağıttım ama birkaç ay
sonra yeniden yapıldığım gördüm. Tekrar tekrar dağıttım,
fakat her seferinde büyük bir sabırla yeniden inşa etti. Ve
ona burayla ilgili sorular sorduğumda, her seferinde san
ki buranın varlığından haberdar değilmiş gibi yanıt verdi.
Büyüdükçe evdeki zararsız ve saf Hugh'yu kabullenmeyi
öğrendim ve kafasındaki karanlık düşüncelerle buraya ge
len diğer Hugh'yu unutmaya çalıştım."
404
Hytte
405
Craig Russell
406
SONSÖZ
407
TEŞEKKÜR
408