You are on page 1of 24

Ticaret Hukuku Kavramı

Ekonomi bilimi açısından ticaret, malların üretim ve tüketim aşamaları arasındaki aracılık faaliyetlerini
ifade etmektedir. Ticaret hukuku üretim, değişim ve tüketim aşamalarındaki ticari faaliyetleri düzenleyen
ve bunları konu edinen bir hukuk dalı olarak tanımlanabilecektir.

Ticaret Hukukunun Özellikleri


Ticaret hukuku, özel hukukta geçerli olan irade özgürlüğü ilkesi, bir başka ifadeyle, hukuki ilişkinin
taraflarının eşit olduğu ve ilişkinin kapsam ve içeriğini serbestçe belirleyebilme özgürlüğü ilkesine tabidir.
Ticaret hukukunda ilke bu olmakla birlikte, irade özgürlüğü her açıdan mutlak ve sınırlanamaz değildir. –
küçük tasarruf sahiplerinin ve yatırımcıların korunması; – tasarrufların yatırımlara etkin ve sağlıklı bir
şekilde aktarılabilmesi; – piyasaya güvenin sağlanması ve istikrarın korunması; – tüketicilerin korunması
ve – rekabetin korunması gibi düşüncelerle; irade özgürlüğü, kamu otoritelerince getirilen çeşitli
düzenlemelerle sınırlandırılmıştır. Bu ise ekonomi hukuku denilen yeni bir hukuk dalının doğumunu
hazırlamıştır.

Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku İle Bağlantılı Olması


Ticaret hukuku özel hukukun bir dalı olduğu için medeni hukuk ve borçlar hukukuyla bir bütünlük
oluşturmaktadır. Şöyle ki TTK m. 1’de “Türk Ticaret Kanunu, Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir
parçasıdır” ifadesi yer almaktadır. Borçlar Kanunu’nun 646. maddesinde ise Borçlar Kanunu’nun Türk
Medeni Kanunu’nun beşinci kitabı ve tamamlayıcısı olduğu belirtilmiştir.

Borçlar hukuku ihtiyaç temelli iken ticaret hukuku kazanç elde etme amaçlı olarak değişim ve dinamizm
gerektirir. Ayrıca borç ilişkileri ayrıntılar içerir ve çabukluk içerisinde daha güvenli ilişkileri gerektirir. Tüm
bunlar ticari borç ilişkilerinin kazanç elde etme amacı nedeniyle hep risk içerirler. Bu yüzden uygulamayla
(ticari örf ve adetler gibi) öne çıkan hususlar daha fazladır.

Uluslararası Niteliği
Günümüzün küreselleşen dünyasında ticari faaliyetler artık eskisi gibi yalnızca belli bir ülke topraklarıyla
sınırlı kalmamakta ve mal ve hizmet değişimleri birçok kez ülke sınırlarını aşmaktadır. 6102 sayılı TTK’nun
gerekçesinde, bir taraftan Avrupa Birliğinin kurulması ve küresel bir güç haline gelmesi ve ortak bir hukuk
sistemi yaratma çabasına girişmesi ile bu birlik ve Türkiye ilişkilerin “müzakere eden ülke” konumuna
yükselmesi, diğer taraftan Dünya Ticaret Örgütü tarafından uluslararası nitelik kazanması amacıyla
önerilen ve globalleşen dünyada geçerli hukuk sistemi yaratma çabasını taşıyan hazırlıkları, TTK’da
değişiklik yapılmasını zorunlu kılan nedenler arasında gösterilmektedir. Yeni kanuni düzenleme, ticaret
hukukunun uluslararası niteliğinden etkilenmiştir.

Ticaret Hukukunun Türkiye’de Tarihsel Gelişimi ve Yürürlükteki Düzenlemesi


1926 Tarihli Eski Ticaret Kanunu Dönemi (TTK(1926))

1957 Tarihli Eski Türk Ticaret Kanunu Dönemi (TTK(1957))--- Prof.Dr.Hirsch tarafından tasarısı hazırlanan

Özel Ticari Kanunlar

6102 Türk Ticaret Kanunu


Ticaret Hukukunu Düzenleyen Sistemler
Geniş bir düzenleme alanı olduğu için yasal dayanakları olan kanunları hazırlanırken hangi sisteme göre
hazırlandığının da bilinmesinde fayda bulunmaktadır. Tarihi açısından bakıldığında günümüze kadar gelen
değişik sistemler olduğu görülecektir. Bunlar; subjektif sistem (tacir kavramı) ,objektif sistem (ticari iş
kavramı) ,modern sistem (ticari işletme kavramı) ,karma ticari işletme sistemi şeklinde açıklanabilir.

Subjektif sistem tarihi olarak en eski sistemdir ve tacirler hukuku anlamına gelmektedir. Bir diğer
anlatımla, riski alan ve ticareti yapanlar kuralların koyulmasında söz sahibi olmuşlardır. Objektif sistem,
sübjektif sisteme karşı geliştirilmiş özellikle Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak merkeze taciri değil,
yapılan işlemin konulmasını ve kim yaparsa ticari sayılması anlamına gelmektedir. Ticari iş esası
anlamındadır. Karma nitelik aslında her iki sisteminde birlikte dikkate alınması esasına dayanır Ancak
modern sistem bunu, bir organizasyon ve yapı içinde yürütülmesi anlamına gelen ticari işletme esası
olarak kabul etmiştir. 6102 sayılı TTK da bu esasa göre düzenlenmiştir

6102 Türk Ticaret Kanunu


Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından 13.01.2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı Türk
Ticaret Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Eski kanunda beş ayrı kitap halinde
gerçekleştirilen bölümleme, bu kanunda altı kitap halinde gerçekleştirilmiştir. Başlangıç ve son hükümler
dışında kanundaki altı kitap şunlardır: – “Ticari İşletme” – “Ticaret Şirketleri” – “Kıymetli Evrak” – “Taşıma
İşleri” – “Deniz Ticareti” – “Sigorta Hukuku” Son hükümler içerisinde (m. 1521-1522), küçük ve orta
işletme sınırları, elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetleri, kurumsal yönetim ilkeleri, yasaklanmış
işlemler ve hizmet mal tedarikinin geç ödenmesinin sonuçları gibi farklı hususlar incelenmektedir

Ticari İşletme Kavramı


TTK’nın hazırlanmasında ticari işletme esasından hareket edilmiştir. Bu nedenle ticari işletme TTK’nın
temel ve merkez kavramıdır. TTK’da belirtilen ticari işletme ekonomi biliminde belirtilen genel anlamdaki
işletme kavramından farklıdır. Ekonomi biliminde işletme bir müteşebbisin kazanç sağlama amacıyla
emek ve sermayeyi belli bir organizasyon çerçevesinde bir araya getirmesiyle ortaya çıkan bir ünitedir.
Ekonomi biliminde ele alınan her işletme ticaret hukukunda (TTK’da) aynı şekilde ticari işletme demek de
değildir. Ticari işletme vasfı için TTK’da belirlenen özelliklere sahip olmak gerekir. Şu halde TTK’daki ticari
işletme genel olarak işletme kavramıyla örtüşmekle birlikte, farklı yön ve özellikleri de vardır.

Ticari İşletmenin Tanımı


TTK’da ticari işletme şu şekilde tanımlanmaktadır: “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı
aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü
işletmedir” (TTK m. 11). Kanunda ticari işletmenin tanımım verilmesi, bunun açık bir biçimde başka tür
işletmelerden (esnaf işletmelerinden) ayırt edilmesine olanak sağlamaktadır.

Ticari İşletmenin Özellikleri


• Gelir Sağlamayı Hedefleme • Devamlılık

• Bağımsızlık • Esnaf Faaliyeti Sınırlarını Aşma


Gelir Sağlamayı Hedefleme
Bir ticari işletmeden söz etmek için ortada kazanç sağlama hedefinin var olması gerekir. Ancak faaliyet
neticesinde mutlaka (fiilen) kazanç sağlanmış olması şart değildir. Önemli olan böyle bir hedefin varlığıdır.
Bir başka ifadeyle kazanç sağlamaya yönelik niyetin taşınıyor olması bu koşul için kâfidir. Dolayısıyla
kurulduğundan bu yana üst üste sürekli zarar eden işletme de bahsettiğimiz amacın varlığı şartıyla ticari
işletme vasfına sahip olacaktır.

Devamlılık
Ticari işletme tanımında yer alan bir diğer unsur devamlılık veya sürekliliktir. Bundan kastedilen
yürütülen faaliyetin daimi olması değildir. Faaliyet dönemi içinde sürekliliktir; kesintiye uğratmamaktır;
zamansal düzensizlikler veya kesintiler yapmamaktır. Bir başka ifadeyle, faaliyetin yürütülmesinde keyfi
olarak birkaç gün veya hafta ara vermek, daha sonra geri başlamak ve daha sonra belli bir süre faaliyeti
yeniden kesintiye uğratmak devamlılık unsurunun varlığını ortadan kaldırır. Şu halde kesintisizlik ve
düzenlilik ticari işletmede devamlılık unsuru için şarttır. Akmasa da damlar atasözünde olduğu gibi
dönemi neyse aynı dönemlerde tekrarlamasıdır. Faaliyetin mevsimlik olması veya hastalık gibi zorunlu
sebepler ticari işletme nitelendirmesine engel değildir. Örneğin plaj ve kayak işletmeciliği gibi bazı
faaliyetler tabiatı gereği mevsimseldir. Önemli olan dönemi içindeki kesintisiz ve düzenli çalıştırmadır.

Bağımsızlık
Bu özellik eski kanun döneminde yasal düzenlemeden çıkartılamamakta ancak Türk öğretisinde kabul
edilmekteydi. Yeni kanun ile birlikte, bağımsızlık özelliği de yasal tanıma girmiş bulunmaktadır.
Bağımsızlık unsuruna göre başka biri veya işletmeye bağlı olarak bir faaliyetin yürütülüyor olması halinde
bu koşul yerine gelmemiş demektir. Buna göre şubeler bağımsız bir ticari işletme değildir. Zira şubeler
aynı gerçek veya tüzel kişiye ait olup iç ilişkide merkeze bağlıdır. Bundan başka ticari temsilci, ticari vekil
gibi çeşitli yönetim ve temsil yetkilerine sahip kişilerin faaliyetleri de ayrı bir ticari işletme değildir.
Mümeyyiz küçük veya kısıtlı adına yürütülen ticari işletme de yasal temsilci için ayrı ve bağımsız bir ticari
işletme faaliyeti değildir.

Esnaf Faaliyeti Sınırlarını Aşma


Ticari işletme faaliyetinden söz edebilmek için ortada esnaf işletmesi boyutunu aşan bir işletme var
olmalıdır. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınırın, Kanunun ilk şeklinde Bakanlar Kurulu
tarafından çıkartılacak bir kararname ile gösterileceği hüküm altına alınmıştır (TTK m. 11/2). Ancak bu
kararname henüz hazırlanmamış ve dolayısıyla yürürlüğe girmemiştir. Buna karşın 6103 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesine göre, “Bakanlar Kurulu
kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır”. Dendiğinden, 2007 tarihli
Bakanlar Kurulu Kararnamesi hala yürürlüktedir. Bu arada Kanundaki Bakanlar Kurulu ibaresi de
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi şeklinde değiştirilmiştir.
Esnaf kavramı TTK m. 15’de tanımlanmaktadır. Buna göre esnaf İster gezici olsun ister bir dükkânda veya
bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına
dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı
aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişidir. Ticari işletme-esnaf ayırımının sınırları 6762 sayılı TTK
döneminde Bakanlar Kurulunun m. 1463/II’deki yetkisine dayanarak kaleme aldığı 2007/12362 sayılı
kararı (RG tarih: 21.07.2007, sayı: 26589) ile belirlenmiştir.

Bu Karar Uygulama Kanunu m. 10 gereği, 6102 sayılı TTK m. 11 gereğince çıkartılacak Cumhurbaşkanı
Kararnamesine kadar uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu Kararname, sınırı VUK m. 177/I’in 1 ve 3 nolu
bendlerindeki tutarların yarısı 2 nolu bendin ise tamamı şeklinde her yıl güncellenecek şekilde
belirlemiştir. Buna göre 2022 yılı için; – Bent (1) için mal alım satımı yapan mükelleflerden, yıllık alış tutarı
400.000 TL, satış tutarı 570.000 TL’nin yarısını aşanlar, – Bent (2) için hizmet üreten mükelleflerden yıllık
gayri safi iş hâsılatı 200.000 TL’nı aşanlar – Bent (3) için mal alım satımı yapan ve aynı zamanda hizmet
üreten mükellefler için, hizmet üretiminden doğan iş hâsılatının beş katı ile mal satışından doğan yıllık
satış tutarının toplamı 400.000 TL’sının yarısını aşanlar tacir sayılacaktır. Nakdi limitlere her yıl enflasyon
oranı ilave edilir.

Nakdi Limitler
Söz konusu rakamlar elde edilen gelire ilişkindir. Belirtilen gelirin elde edilmesine rağmen, giderlerin
fazlalığı sebebiyle kar elde edilememesi, esnaf faaliyeti sınırının belirlenmesinde dikkate alınacak bir
durum değildir. Kararnamede yer alan limitlerin sonradan geçilmesi halinde, tacir sıfatı kazanılacaktır.
Ancak bunun için esnaf kaydının silinmesi ve ticaret siciline kaydın yapılması gerekecektir. Esnaf kapasite
olarak tacir olmakla birlikte kayıtta esnaf gözükecektir 5362 sayılı Esnaf Odaları Kuruluş Kanununun 68
maddesine göre kapasite sınırı 6 kat aşılmışsa res’en kaydı ticaret siciline bildirilecektir.

Ticari İşletmenin Malvarlığı Unsurları


Ticari işletmede unsurlar dendiğinde, TTK m. 11, f. 3’de belirtilen malvarlığı unsurlarından söz edilir.

Kanunda malvarlığı unsurları, ticari işletmenin bir hukuki işleme konu olması dikkate alınarak sayılmış
bulunmaktadır. Buna göre ticari işletmenin malvarlığı unsurlarında “duran malvarlığı, işletme değeri,
kiracılık hakkı, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet hakları ve sürekli olarak işletmeye özgülenen
malvarlığı unsurları” şeklinde bahsedilmektedir. Bu sayımın sınırlayıcı olmadığı kabul edilmelidir. Ticari
işletmeye özgülenen unsurlar genellikle ikiye ayrılarak ele alınmaktadırlar: Maddi unsurlar ve maddi
olmayan unsurlar.

Maddi Malvarlığı Unsurları


Bu kapsama ticari işletmenin el ile tutulan göz ile görülen yani fiziki veya cismani varlığı bulunan unsurları
girmektedir. İşletmenin üzerinde bulunduğu taşınmaz, binası, üretimde kullandığı makine, araç ve
gereçler, işlenmek üzere satın alınan hammadde, nakilde kullanılan taşıtlar vs. varlıklar işletmenin maddi
unsurları arasında sayılacaktır.
Maddi Olmayan Malvarlığı Unsurları
Bu unsurlardan bedensel veya fiziki varlığı bulunmayan bir takım haklar anlaşılır. Bu kapsama ticaret
unvanı, işletme adı, marka, patent, endüstriyel tasarım, faydalı model, fikir ve sanat eserleri üzerindeki
haklar (telif hakları), kiracılık hakkı, know-how, goodwill (müşteri çevresi hakkı) gibi haklar girmektedir.
Bu unsurları kısaca açıklamak gerekirse: Kiracılık hakkı, ticari işletmenin kiralanmış bir yerde faaliyet
göstermesi durumunda işletme sahibi tacirin kiracılık hakkını ifade etmektedir.

Goodwill (müşteri çevresi hakkı), ticari işletmenin sevk ve yönetiminin müşteri nezdinde oluşturduğu
rağbet veya itibardır. Bu unsur aynı zamanda müşteri çevresi üzerinde bir hak olarak da
nitelendirilmektedir.

Ticari İşletmelerde Merkez ve Şube Kavramları


Her ticari işletmenin bir merkezi bulunmalıdır (TTK m. 40/1). İşletme merkezi, ticari işletmenin ticari,
hukuki ve idari faaliyetlerinin toplandığı ve işlemlerinin yürütüldüğü yerdir. Tüzel kişi tacirlerde merkez
çok kolaylıkla belirlenebilir. Zira tüzel kişi tacirlerin esas sözleşmelerinde merkez gösterilmek zorundadır.

Şube
Şube kavramı TTK’da tanımlanmamıştır. Yeni Ticaret Sicili Yönetmeliği md. 118’de şube tanımı
yapılmaktadır. Buna göre şube bir ticari işletmeye bağlı olup ister merkezin bulunduğu sicil çevresi
içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içinde olsun, bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın kendi başına sınai ve ticari faaliyetin yürütüldüğü yerler ve satış mağazaları
olarak tanımlanmıştır.

Şube Olmanın Koşulları


Aynı iş, aynı tacir, farklı yer ilişkisi olarak açıklanabilir. • İç İlişkide merkeze bağlılık, • Dış ilişkide
bağımsızlık, • Mekan ayrılığı, • Ayrı bir muhasebe

Şube Sayılmanın Sonuçları


1. Şubenin yaptığı işlemlerden dolayı şubenin bulunduğu yerde de dava açılabilir ve icra takibi yapılabilir
(HMK m. 14/1; İİK md. 50). Ancak İflas davası bu kurala tabi değildir Bu davanın mutlaka merkezin
bulunduğu yer mahkemesinde açılması gerekir (İİK m. 154). Merkezi yurt dışında bulunan ticari işletmeler
hakkında iflas takip ve davaları ise Türkiye’deki şubesinin bulunduğu yerde, birden fazla şubesi varsa
merkez şubenin bulunduğu yerde açılacaktır.

2. TTK m. 40/3 uyarınca şubeler bulundukları yer ticaret siciline kaydolmak zorundadırlar. 5174 sayılı
Kanun md. 9’a göre şubeler bulundukları yerin sanayi ve ticaret odalarına da kayıt yaptırmak
zorundadırlar.

3. Ticari işletmenin devrinde TBK m. 202 uyarınca devrin kapsamına şubeler de dâhildir.

4. TTK m. 48/1’e göre her şube, şube olduğunu belirterek merkezin ticaret unvanını kullanmalıdır.
Merkezi yurt dışındaki işletmelerin Türkiye’deki şubeleri ise merkezin olduğu yer ile şube yerini de
belirtmek mecburiyetindedirler.
5. Merkezi Türkiye dışında bulunan işletmelerin şubeleri başında tam yetkili bir ticari temsilci
bulunmalıdır.

6. Çekin muhatap bankaya cirosu makbuz hükmündedir. Ancak ciro hesabın bulunduğu şubeden
muhatabın başka bir şubesine yapılmış ise bu makbuz hükmünde sayılmaz (TTK m. 789/4). Çünkü bu
açıdan her şube bağımsız bir işyeri olarak görülmektedir.

Ticari İşletmelerde Önemli Bazı Hukuksal Olay ve İşlemler


• Devir • Rehin

• Miras • Sermaye Olarak Konulma

Ticari İşletmenin Devri


Ticari işletmenin devri TTK’da değil TBK m. 202’de düzenlenmiştir. Bu madde sadece ticari işletmelerin
devrini değil tüm işletmelerin devrini genel olarak düzenlemektedir. TBK m. 202’de ifade edilen husus bir
malvarlığı veya bir işletmenin aktif ve pasifleriyle birlikte devredilmesidir. TBK m. 203’de bir işletmenin
diğer işletmeyle birleşmesi hüküm altına alınmaktadır.

Devrin Kapsamı
Devir kural olarak unsurların tamamını kapsar. İşletmenin hem aktifleri hem pasifleri devir kapsamına
girecektir. Bunlardan yalnızca birini konu alan bir devir sözleşmesi işletmenin devri anlamına gelmez.
İşletmenin devri kural olarak bütün unsurlarını kapsamakla birlikte bu her zaman şart değildir. Bazı
unsurlar kapsam dışı bırakılabilir. Önemli olan devredilen unsurlarla bir işletmenin varlığından ve bunu
işletebilme imkânından söz edilebilsin. Asgari şartlar için bu yeterlidir. Bu bakımdan taraflar anlaşarak
bazı unsurları devir kapsamı dışında bırakabileceklerdir. Kanun da bu imkânı açıkça ifade etmektedir: “Bir
işletmenin devri, aksi açıkça kabul edilmiş olmadıkça, unvanın da devri sonucunu doğurur” (TTK m. 49/2,
c. 1). Bu hükmün zıt anlamına göre, bazı unsurlar devrin dışında tutulabilir. Ancak unvanın bir özelliği
vardır, işletmeden ayrı olarak ve tek başına devredilemez (TTK m. 49/1).

Devrin Şekli ve Koşulları


Ticari işletmenin devri tüm aktif ve pasifleri kapsayan bir işlemdir. Ancak içeriğinde borcun nakli de yer
almasına rağmen işletmeden alacaklı olanların rızası aranmaz. Bu bakımdan TBK’da borcun nakli
hükümlerinde bir istisnaya gidilmiştir. Aksi durumda ise yani tek tek tüm işletme alacaklılarının rızasının
alınması gerekseydi işletmenin devri imkânsız olmasa bile oldukça güç bir işlem olurdu. Bu nedenle ticari
hayatın gereği olarak işletme alacaklılarının devre onay vermelerine gerek yoktur. TTK m. 11/3 son cümle
gereğince, ticari işletme devrinin yazılı yapılması, ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerekmektedir.
Aynı hükme göre ticari işletmenin bu şekilde yapılan devri, tüm unsurlar bakımından tasarruf işlemi
yapılmasını dahi gerektirmeksizin, işletmenin devralana geçmesini sağlayacaktır. Bu kural esnaf işletmesi
bakımından uygulama alanı bulmaz. Esnaf işletmesinde tüm unsurların kendilerine has tasarruf işlemiyle
devredilmeleri gerekir.

Ticari işletmenin devrinde bazı özel kanunlar gereği başka bazı koşulların yerine getirilmesi de
gerekebilmektedir. Örneğin Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (m. 7/2) ve ilgili Tebliğler uyarınca bir
işletmenin devri veya başka bir işletme ile birleşmesi için müsaade alınması gerekiyorsa bu işlemler için
Rekabet Kurulu’ndan izin temin edilmesi icap etmektedir. 3. kişilere de devrin hüküm ifade etmesi ve
devralanın işletme borçlarından dolayı sorumluluğunun başlayabilmesi için devrin alacaklılara ihbar veya
Türkiye Ticaret Sicili Gazetesiyle ilan edilmesi gerekmektedir (TBK m. 202/1). Ticari işletme niteliği
göstermeyen işletmeler bakımından (esnaf işletmeleri), Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi yerine Türkiye
genelinde dağıtım yapan gazetelerden birinde yapılacak ilan gerekli görülmüştür. İhbar bir geçerlilik
şekline ve bu arada TTK m. 18/3’te öngörülen şekle tabi olmamakla birlikte yazılı şekilde yapılması ispat
kolaylığı açısından yararlı olacaktır.

Devrin Sonuçları
Ticari işletmesini devreden (gerçek kişi) tacir, devirden dolayı ticareti bırakmış olacağından tacir sıfatını
kaybeder. Ancak İİK m. 44 uyarınca ticaretin terkinin ilan edilmesinden itibaren bu kişi bir yıl daha
borçlardan iflas yoluyla takip edilebilir. Bu hüküm tasfiye edilen ticaret şirketleri bakımından uygulanmaz
(TTK m. 545/2). Devirle birlikte ticari işletmenin unsurları devralana geçer. Bu unsurlar arasında
devredene ait olmayan ancak onun emin sıfatıyla zilyetliğinde bulunan taşınırların mülkiyeti, iyiniyetli
olduğu takdirde devralana geçecektir Devralan kişi işletmeyi devraldığını 3. şahıslara ilanen bildirdiği veya
alacaklılara ihbar ettiği andan itibaren işletmenin daha önceki borçlarından sorumludur. Devralan
varlığını bilmediği borçlardan da mesuldür.

Devreden devrin ilan veya ihbarına kadar doğan borçlardan dolayı devralanla birlikte 2 yıl süreyle
müteselsilen sorumludur. Bu süre vadeye bağlanmış borçlarda muacceliyet tarihinden; müeccel
borçlarda ise devrin ilanı veya ihbar yoluyla bildiriminden itibaren işlemeye başlayacaktır. İşletmenin
devri halinde tacir yardımcılarının temsil yetkilerine ilişkin değişiklikler de gerçekleşmektedir. Ticari
işletmenin kiralanan bir alanda faaliyet göstermesi halinde, kira ilişkisinin geçmesi için kiralayanın onayı
gerekir. TBK m. 323 gereği, işletmenin devri sırasında kiralayan ancak haklı sebep varsa onay vermekten
kaçınabilir. Kiralayan onay verirse, devreden işleyen kiralardan iki yıl süreyle müteselsil olarak sorumlu
olur. Bu sorumluluk devredenin devir sonrası borçlardan sorumlu olduğu istisnai bir sorumluluktur.

Ticari İşletmenin Rehni


Ticari işletmeler çeşitli nedenlerle krediye ihtiyaç duyabilirler. Kredi veren kurumlar bunun karşılığında
belli teminatlar istemektedirler. Bu teminatlar şahsi teminatlar (örneğin kefalet) ve ayni teminatlar
(örneğin rehin) olmak üzere iki türlü olabilir. İşletmelere kredi verilmesi durumlarında ayni teminatlar
daha fazla tercih edilmektedir.

Ticari işletme rehni 1971 yılında çıkarılan 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu (TİRK) ile düzenlenmişti.
Yeni yürürlüğe giren 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu (RG Sayı: 29871, Tarih:
28.10.2016) TİRK’i yürürlükten kaldırmış ve konuyu yeniden düzenlemiştir. Taşınır Rehni Kanunu (TRK)
tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü ve serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişilerin işletmelerindeki
menkul varlıklarının tamamının veya bir kısmının rehin verilmesine imkan sağlamaktadır. Kanunla mevcut
taşınır varlıklar kadar temin edilmesi planlanan müstakbel varlıklar ile taşınır varlıkların getirileri de rehin
edilebilecek unsurlar arasına alınmıştır.

Rehin İlişkisinin Tarafları TRK m. 3’te rehin ilişkisinin, – Kredi kuruluşları ile tacir, esnaf, çiftçi, üretici
örgütü, serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişiler arasında, – Ve tacir ve/veya esnaflar arasında tesis
edilebileceği belirtilmektedir.
Anılan hükme göre, ticari işletmeler kredi kuruluşları (bankalar) ile rehin ilişkisi kurabileceklerdir. Burada
kredi kuruluşu sağladığı finansman karşılığı rehin alacaklısı (alan), işletmesinin taşınır varlıklarını teminat
gösteren tacir ise rehin borçlusudur(verendir). Rehin ilişkisinin sadece tacirler arasında veya tacir ve
esnaf arasında da kurulması mümkündür. Böylelikle tacir ve esnafların yatırımlarını karşılıklı
destekleyebilmelerine yönelik bir imkân oluşturulabilecektir.

Rehin İlişkisinin Kurulması


Rehin hakkı, rehin sözleşmesinin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilmesiyle kurulur (TRK m. 4). Sicile tescil
kurucu etkiye sahiptir. Rehin sözleşmesinin yapılmış olması rehin hakkının doğması için yalnız başına
yeterli değildir. Rehin sözleşmesi elektronik ortamda ya da yazılı olarak düzenlenecektir. Elektronik
ortamda düzenlenen rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilebilmesi için sözleşmenin güvenli elektronik
imza ile onaylanması icap eder. Yazılı olarak düzenlenen rehin sözleşmesinin ise Sicile tescil edilebilmesi
için tarafların imzalarının noterce onaylanması veya sözleşmenin Sicil yetkilisinin huzurunda imzalanması
gerekmektedir. Ticari işletme rehni sözleşmesine tarafların ticaret unvanı, MERSÎS numarası, temsil ve
ilzama yetkili temsilcinin adı, soyadı ve imzası, borcun konusu ve miktarı, borcun miktarı belirli değilse
rehnin ne miktar için güvence teşkil ettiği, ödenecek para cinsi ve rehnin azami miktarı, rehne konu varlık
ile bu varlığın ayırt edici özelliklerini belirten seri numarası, markası, üretim yılı, şasi numarası, belge seri
numarası, varsa GTÎP ya da PRODTR sanayi ürünü kodu gibi hususlar yazılır.

Rehin İlişkisinin Kapsamı


Rehin hakkı aşağıda belirtilen taşınır varlıklar üzerinde kurulabilir (TRK m. 5/1): – Alacaklar – Çok yıllık
ürün veren ağaçlar – Fikri ve sınai mülkiyete konu haklar – Hammadde – Hayvan – Her türlü kazanç ve
iratlar – Başka bir sicile kaydı öngörülmeyen ve idari izin belgesi niteliğinde olmayan her türlü lisans ve
ruhsatlar – Kira gelirleri – Kiracılık hakkı – Makine ve teçhizat, araç, ekipman, alet, iş makinaları,
elektronik haberleşme cihazları dâhil her türlü elektronik cihaz gibi menkul işletme tesisatı – Sarf
malzemesi – Stoklar – Tarımsal ürün – Ticaret unvanı ve/veya işletme adı – Ticari işletme veya esnaf
işletmesi – Ticari plaka ve ticari hat – Ticari proje – Vagon -Yukarıda sayılanlardan üçüncü kişiler
zilyetliğindeki taşınır varlık, hak ve paylı mülkiyet hakları

Rehin hakkı yukarıda f. 1’de belirtilen varlıklardan biri veya birden fazlası üzerinde kurulabilir. Ticari
işletme ve esnaf işletmesinin tamamı üzerinde rehin kurulması hâlinde, rehnin kuruluşu anında
işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan her türlü varlık rehnedilmiş sayılır.

Bu varlıkların rehni diğer kanunlarca bir sicile tescilini gerektiriyorsa bu rehin ilgili sicillere bildirilecektir.
Bu varlıklar üzerinde diğer kanunlar uyarınca önceden bir rehin hakkı tesis edilmiş olması hâlinde bu TRK
çerçevesinde tesis edilerek bildirilen rehin sonraki sırada yer alır. Ticari işletme ve esnaf işletmesi
rehinleri ticaret veya esnaf siciline bildirilecektir. Yukarıda sayılan taşınır varlıkların bir kısmının veya
tamamının borcu karşılayabileceğinin anlaşılması halinde işletmenin tümü üzerinde rehin kurulamaz.

Kendi mevzuatı gereğince bir onaya tabi olan lisans ve ruhsatların rehni ancak bu onayın alınması hâlinde
mümkündür. Sermaye piyasası araçları ile türev araçlara ilişkin finansal sözleşmeleri konu edinen rehin
sözleşmeleri, mevduat rehni ile Tapu kütüğüne herhangi bir nedenle tescil edilen taşınırlar taşınır rehnine
konu olmaz.
Rehin İlişkisinin Hüküm ve Sonuçları
Tarafların hak ve yükümlülükleri TRK’na aykırı olmamak şartıyla sözleşmede belirlenir (TRK m. 12). Ticari
işletme rehninde rehin konusu mallar rehin borçlusunun elinde bulunmaya devam etmektedir. Kanunda
işletme rehninin düzenlenmesinin amacı esasen budur. Bu nedenle rehin borçlusu zilyedliğinde bulunan
işletme unsurlarından eskiden olduğu gibi yararlanmaya devam edecektir.

Rehin borçlusu, rehinli taşınırın değerini koruyacak gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür ve rehinli
taşınırın değerini düşüren davranışlarda bulunursa; rehin alacaklısı, hâkimden bu gibi davranışları
yasaklamasını isteyebilir. Alacaklıya, gerekli önlemleri almak üzere hâkim tarafından yetki verilebileceği
gibi; gecikmesinde tehlike bulunan hâllerde alacaklı, böyle bir yetki verilmeden de gerekli önlemleri
kendiliğinden alabilir.

Rehin alacaklısı, rehin veren ya da üçüncü bir kişinin zilyetliğinde bulunan rehne konu taşınır varlığı
denetleme hakkına sahiptir. Rehin veren, rehin konusu taşınır varlıkların değerini rehin alacaklısı aleyhine
azaltan tasarruflarından doğan zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Rehin veren, rehinli taşınır varlığın
devri ile alacağın devrini Sicile tescil ettirmekle yükümlüdür.

Rehin veren veya taşınırı rehin yüklü olarak devralan rehinli varlığı TRK’nun hilafına kullanması, borcu
ödememesi hâlinde rehinli varlığın mülkiyetini devretmemesi, rehinli varlığı alacaklıya zarar vermek
kastıyla tahrip veya imha etmesi, rehinli taşınır varlığın devri ile alacağın devrini Sicile tescil ettirmemesi
ve Sicili yanıltmaya yönelik fiillerde bulunması hâllerinde alacağını tamamen veya kısmen tahsil
edemeyen rehin alacaklılarının şikayeti üzerine güvence altına alınan borç tutarının yarısını geçmemek
üzere adli para cezası uygulanır (TRK m. 16/1).

Rehin Borçlusunun Temerrüdü


Borçların süresinde ifa edilmemesi hâlinde alacaklı, aşağıdaki yollara başvurabilir: Birinci derece alacaklı
ise icra dairesinden İİK m. 24 uyarınca rehinli taşınırın mülkiyetinin devrini talep edebilir. Bu halde icra
dairesi, bu devri Sicile bildirir. Rehinli taşınırın, Kanunun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
belirlenen değerinin, birinci derece alacaklının toplam alacağından fazla olması durumunda, aradaki fark
miktarından, diğer derecelerdeki alacaklılara karşı, birinci derece alacaklı ile rehin veren müteselsilen
sorumludur.

Alacağını, 5411 sayılı Bankacılık Kanun uyarınca faaliyet gösteren varlık yönetim şirketlerine devredebilir.
Bu halde, varlık yönetim şirketleri, alacaklının rehin sırasına sahip olacaktır. Rehin alacaklısı zilyetliğin
devrine konu olmayan varlıklarda kiralama ve lisans hakkını kullanabilir. Alacağın yukarıda belirtilen
yollarla tahsil edilememesi hâlinde takip, genel hükümler çerçevesinde yapılır.

Rehin İlişkisinin Sona Ermesi


Rehin borçlusu olan işletme sahibi borcunu öderse fer’i hak olan rehin de sona erer ve Taşınır Rehin
Sicili’ndeki rehin kaydının silinmesi gerekir. Bunun için, rehin alacaklısı, alacağın son bulduğu tarihten
itibaren 15 işgünü içinde, rehin kaydının Sicilden terkini için başvuruda bulunur. Bu yükümlülüğü yerine
getirmeyen rehin alacaklısı hakkında Ticaret Bakanlığınca güvence altına alınan borç tutarının onda biri
oranında idari para cezası uygulanacaktır.
Şarta bağlı yükümlülükler de dâhil olmak üzere, mevcut ve müstakbel güvenceli yükümlülüklerin ödeme
ve diğer yöntemlerle ifa edilmesi hâlinde rehin hakkı rehin alacaklısının talebi üzerine Sicilden terkin
edilir. Rehin alacaklısının, alacağın son bulmasını müteakip rehnin terkini için süresi içinde Sicile
başvurmaması hâlinde, borcunu ödeyen ve bunu belgeleyen borçlu, rehnin terkinini Sicilden isteyebilir.

§ 2. TİCARİ İŞ
I. TİCARİ İŞİN KAPSAMI
1. Ticaret Kanununda Düzenlenmiş İşler: Örneğin; kambiyo senetlerine (bono-çek) ilişkin
işlemler ile sigorta işlemleri, taşıma işleri ile haksız rekabet halleri ticari iş sayılır.
2. Diğer kanunlarda düzenlenmiş olsa bile bir ticari işletmeyi ilgilendiren işler: Örneğin,
ticari işletme adına işyeri kiralanması veya ticari işletmenin devredilmesi, işletmenin dekore
ettirilmesi ticari iştir.
3. Bir tacirin borçlarının ticari sayılması (ticari iş karinesi): Örneğin; bir pastane sahibinin
un fabrikasından çok miktarda un alması veya bir kasabın işyeri tipi bir buzdolabı alması işin
ticari olduğuna işarettir. Buna karşılık, kasabın ayakkabı ev tipi buzdolabı alması veya evinde
kullanacağı belirterek buzdolabı alması durumunda ticari iş karinesi geçerli olmaz. Ticari iş
karinesinin geçerli olmaması durumu, gerçek kişi tacirlerle sınırlıdır; tüzel kişi tacirler
bakımından karinenin aksi ispatlanamaz.
4. Bir taraf için ticari nitelikte olan sözleşmeler; kanunda aksine hüküm yoksa karşı taraf
içinde ticaridir. Örneğin, tayin olan bir memurun evini taşıtmak üzere taşıyıcı firma sahibi
sözleşme yapması durumunda, memur açısından olayda ticari bir yön bulunmamakla birlikte,
taşıyıcı kişi açısından iş ticari nitelikte olduğundan memur bakımından da ticari sayılacaktır. Bu
kapsamda ticari iş sayılabilme için, geçerli bir sözleşmenin varlığı şarttır.
II. TİCARİ İŞ SAYILMANIN SONUÇLARI
A. Ticari İşlerde Müteselsil Sorumluluk Geçerlidir
Kural olarak, iki veya daha fazla kimse bir kişiye karşı borç altına girmişlerse, bunlardan her
birisi toplam borçtan kendi hissesine düşen miktar kadar ödeme yapmakla yükümlüyse adi
sorumluluktan; her biri borcun tamamından ayrı ayrı sorumlu ise müteselsil sorumluluktan
bahsedilir. Müteselsil borçlulukta her bir borçlu, toplam borç miktarının tamamından sorumlu
olduğu için, alacaklı borçlulardan istediği herhangi birisinden borcun tamamını isteyebilir. Adi
işlerde borçlular arasında kural olarak müteselsil sorumluluk yoktur. Ancak, tarafların anlaşması
durumunda müteselsil sorumluluk geçerli kılınabilir.
Ticari hayatta daha fazla güven duygusuna ihtiyaç olduğundan, kanun koyucu ticari işlerde
borçluların sorumluluğunu ağırlaştırmış ve müteselsil sorumluluğu esas kabul etmiştir. Fakat
tarafların anlaşmaları halinde borçluların müteselsil sorumlu olmayacakları kararlaştırılabilir.
B. Ticari İşlere Uygulanacak Faiz Hükümlerinde Farklılık Vardır
Faiz, para alacağına sahip olan kişiye, söz konusu parayı belirli bir süre kullanmaktan
mahrum kalması sebebiyle ödenen karşılıktır. Kısaca faiz, para alacağının kirasıdır.
Bir para alacağından belirli bir süre yoksun kalma nedeniyle vadeye kadar işletilen faize
anapara (kapital) faizi; para borcunu zamanında ödemeyerek geciken borçlu tarafından ödenmesi
gereken faize ise gecikme (temerrüt) faizi denir.
Bunun dışında faizi; kanuni faiz-iradi faiz veya basit faiz-bileşik faiz şeklinde de tasnif
etmek mümkündür. Kanuni faiz, miktarı kanun tarafından belirlenen kapital veya temerrüt faizini;
iradi faiz ise, miktarı taraflarca sözleşme ile belirlenen faizi ifade eder.
Basit-bileşik faiz ayrımı ise, faizin uygulanmasına bağlı olarak yapılan bir ayrımdır. Basit
faizde, belirli bir zaman dilimi için yalnızca anaparaya faiz işletilirken; bileşik faizde, işlemiş olan
faizlerin de belirli dönemlerde anaparaya eklenerek tekrar faiz işletilir.
Ticari işlerde uygulanacak faiz hükümleri adi işlerden şu bakımlardan farklılık gösterir:
1. Öngörülmemiş olsa dahi faiz istenilebilmesi: Adi işlerin aksine ticari işlerde, başlangıçta
sözleşmede öngörülmemiş olsa bile, görülen hizmet, yapılan masraf ve verilen avanslar için
sonradan faiz istenebilir.
2. Bileşik faiz uygulanabilmesi: Adi işlerde bileşik faiz uygulaması kabul edilmemişken, cari
hesaplarla borçlu bakımından ticari olan ödünç sözleşmelerinde, hesap devreleri üç aydan kısa
olmamak şartıyla faize faiz yürütülmesi mümkündür.
3. Faiz oranının taraflarca serbestçe kararlaştırılabilmesi: Kural olarak, adi ve ticari işlerde
uygulanacak faiz oranı taraflarca istenildiği gibi kararlaştırılabilir. Gerek kapital faizi gerekse
temerrüt faizi konusunda taraflar arasında bir anlaşma varsa, buna uyulur. Buna karşılık tarafların
kapital faizi ödeneceğini kararlaştırmakla beraber, oranını kararlaştırmamış oldukları hallerde,
kanuni kapital faiz oranı devreye girer. 3095 sayılı Kanunun 2. maddesine göre kanuni faiz oranı,
yıllık %12 olup bu oran, (ilk şeklinde Bakanlar Kurulu) Cumhurbaşkanlığı iki katına kadar
çıkarmaya veya yüzde onuna kadar indirmeye yetkili kılınmıştır. Nitekim 2005 yılında Bakanlar
Kurulu yıllık faiz oranını % 9 olarak belirlemiş ve bu oran hala yürürlüktedir.
Tarafların temerrüt faizi oranını belirlemediği durumlarda da kanuni temerrüt faizi oranı
devreye girer. Adi işlerde kanuni temerrüt faizi oranı konusunda kapital faizindeki kanuni faiz
oranı aynen geçerlidir. Buna karşılık ticari işlerde kanuni temerrüt faizi oranı geçerli olmakla
birlikte şayet Merkez Bankasının kısa vadeli kredilerdeki avans faiz oranı kanuni faiz oranından
fazla ise taraf bu yüksek olan oranı talep edebilir. Açıkça etmediği takdirde yine kanuni faiz oranı
devreye girer.
Gerek ticari gerekse adi işlerde taraflar sözleşmede kapital faiz oranını belirlemişler ancak
temerrüt faiz oranını belirlememişler ve kararlaştırılan kapital faiz oranı kanuni faiz oranından
daha yüksekse, temerrüt faizi sözleşmede kararlaştırılan kapital faizi oranından daha az olamaz.
Yabancı para borçları bakımından, sözleşmede daha yüksek kapital veya temerrüt faiz oranı
belirtilmediği sürece devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat
hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır.
4. Hangi andan itibaren faiz işletileceğinin kararlaştırılabilmesi: Ticari işlerde taraflar hangi
andan itibaren faiz işletileceğini de kararlaştırabilirler. Herhangi bir kararlaştırma yapılmamışsa;
faiz, vadenin bitiminden itibaren, belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar.
5. Faizin anaparayı geçebilmesi: Gerek adi, gerekse ticari işlerde faiz anaparayı geçebilir.
C. Ticari İşlere Uygulanacak Zamanaşımı Süreleri Değiştirilemez
Ticari işlere ilişkin hükümlerde öngörülen zamanaşımı süreleri, yalnızca kanunun izin
verdiği hallerde değiştirilebilir. Örneğin, Ticaret Kanununun 25. maddesinde; tacirler arasındaki
satışlarda, satım konusunun ayıplı çıkması durumunda, ayıplı malı alan tacirin altı ay içinde dava
açabileceği, ancak tarafların anlaşmasıyla bu sürenin uzatılabileceği kabul edilmiştir.
§ 3. TACİR
I. TACİR KAVRAMI
Ticaret Kanunu tacir kavramı, bir başka deyişle kimlerin tacir sıfatına sahip olacaklarını
gerçek ve tüzel kişiler bakımından ayrı ayrı düzenlemiştir.
A. Gerçek Kişi Tacir
Bir ticari işletmeyi kısmen dahi kendi adına işleten kimse tacirdir (TTK m. 12). Bu tanıma
göre, bir kimsenin tacir sayılabilmesi için üç unsurun varlığı gerekmektedir.
İlk olarak, bir kimsenin tacir sayılabilmesi için ortada bir ticari işletme olmalıdır. Devamlı ve
bağımsız surette esnaf faaliyetleri sınırını aşacak şekilde iktisadi faaliyette bulunan işletmeler,
ticari işletmedir.
İkinci olarak, söz konusu ticari işletmenin işletiliyor olması gerekir. Ticari işletmenin
işletilmesi ile ifade edilmek istenen; işletmenin faaliyete geçmesi, yani müşteri çevresi ile hukuki
işlemler yapmaya başlamış olmasıdır. Bununla birlikte, kanun koyucu istisnai bazı hallerde ticari
işletmeyi henüz işletmeye başlamış olan bazı kimseleri de tacir saymıştır. Bunlar, ticari işletmeyi
kurup açtıklarını ilan eden veya ticari işletmeyi ticaret siciline kayıt ve ilan ettiren kimselerdir
(TTK m. 12/2)
Üçüncü olarak, ticari işletmenin kendi adına işletiliyor olması gerekir. Kendi adına
işletmeden maksat, işletmenin kazancından yararlanmak ve zararlarına katlanmaktır. Ticari
işletmenin bütünüyle kendi adına işletilmesine de gerek yoktur, kısmen dahi olsa kendi adına
olması yeterlidir. Bu nedenle, ticari işletmenin başka bir kimse adına birileri tarafından işletildiği
durumlarda işletme faaliyetini gerçekleştiren değil, adına işletilen kimse tacir sayılır. Örneğin, bir
ticari işletmeyi tacir adına işleten ticari mümessil, bir bankayı şirket adına işleten genel müdür
veya şirketin faaliyetlerini yürüten yönetim kurulu üyeleri kendileri tacir sıfatına sahip olamazlar.
Bu üç unsurun varlığı halinde tacir sıfatı kendiliğinden kazanılır. Dolayısıyla, bir başka
işlemde bulunmaya (örneğin, ticaret siciline kaydolmaya) gerek yoktur. Ticaret siciline tescil ve
ilan edilme, tacir sıfatını kazanmanın bir şartı olmayıp, tacir sayılmanın bir sonucudur.
Tacir sıfatının kazanılmasında olduğu gibi, bu üç unsurdan herhangi birinin ortadan kalkması
tacir sıfatının kendiliğinden kaybedilmesine neden olur.
Öte yandan, ticari işletmenin işletilmesinde bazı özel durumlarla karşılaşmak mümkündür.
Bu özel durumlarda kimin tacir sayılacağı aklımıza takılabilir.
Bu özel durumlardan ilki, küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmelerdir. Küçük veya kısıtlının
sahibi bulunduğu bir ticari işletme, bu kimselerin ehliyetsizliği nedeniyle veli veya vasiler
tarafından işletilir. Ancak, veli veya vasi değil, küçük veya kısıtlının kendisi tacir sıfatına sahip
olur. Veli veya vasi, yalnızca cezai sorumluluk bakımından tacir gibi sorumlu olur.
Karşılaşılabilecek bir başka özel durum, hakkında ticaret yapma yasağı bulunan kimselerin
ticari işletme işletmesidir. Hakkında bulunan yasağa rağmen bir kimse ticari işletme işletiyorsa,
tacir sıfatını kazanır. Örneğin, Devlet Memurları Kanununa göre (m. 28) memurların ticaretle
uğraşmaları yasaktır. Bu yasağa rağmen bir memur ticari işletme işletirse tacir sayılacak, ancak
kanunda öngörülen disiplin cezalarına ilişkin hükümler kendisine uygulanacaktır.
Karşımıza çıkabilecek bir diğer özel durum da izne bağlı faaliyetleri izinsiz olarak
gerçekleştiren kimselerin durumudur. Bir takım faaliyetlerin gerçekleştirilmesi (eczacılık,
bankacılık, yayıncılık, silah ve cephane üretimi, tekel bayiliği vb) kamu düzeni, milli güvenlik,
kamu sağlığı, genel ahlak ve adap nedeniyle belirli kişi veya makamlardan izin alınmasına
bağlanmıştır. İşte, bu şekilde izne tabi bir faaliyeti gerekli izni almadan gerçekleştiren kimseler
de tacir sayılırlar.
B. Tüzel Kişi Tacir
Hangi tüzel kişilerin tacir sayılacağı TTK m. 16’de üç grup halinde düzenlemiştir. Buna
göre:
1. Tüm ticaret şirketleri tacirdir. Kollektif, komandit, anonim ve limited şirketler ticaret
şirketi olarak nitelendirilirler. Ticaret şirketleri ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanırlar ve
bu andan itibaren de tacir sayılırlar. Şirket kaydının ticaret sicilinden silinmesi ile hem tüzel
kişiliklerini hem de tacir sıfatını aynı anda kaybederler.
2. Amacına varmak için ticari işletme işleten dernekler (ve vakıflar) tacirdir. Dernekler gelir
paylaşmak amacı ile kurulamamakla birlikte, amaçlarını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç
duydukları parayı sağlayabilmek amacıyla ticari işletmeler kurup işletebilirler. Bu şekilde ticari
işletme işleten bir dernek tacir sıfatını kazanır. Kamuya yararına çalışan derneklerin ticari işletme
işletmesi durumunda ise, bu dernekler tacir sayılmazlar, derneğin işlettiği işletme (tüzel kişiliği
olmamasına rağmen) tacir sayılır.
3. Kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler tacir sayılırlar. Ancak
bunların tacir sayılması şu iki şarttan birinin gerçekleşmesine bağlıdır:
– kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine tabi olmak veya
– ticari şekilde işletilmek üzere kurulmuş olmak.
Görülen hizmetin niteliği tacir sayılmada etken değildir. Devlet tarafından kurulan kamu
iktisadi teşebbüsleri (TCDD, SEKA, DMO, Çay-kur vb), belediye tarafından kurulan belediye
iktisadi teşebbüsleri (Halk Ekmek Fabrikaları, İSKİ, EGO vb.) tacir sayılır. Burada dikkat
edilmesi gereken husus, bu işletmeleri kuran tüzel kişilerin (devlet-belediye) değil, kurulan
işletmenin tacir sıfatına sahip olduğudur.
II. TACİR SAYILMANIN SONUÇLARI
A. İflasa Tabi Olma
Tacirler her türlü borçlarından dolayı iflasa tabidir (TTK m. 18). Kanun her türlü
borçlarından dolayı taciri iflasa tabi tuttuğu için, tacir yalnız ticari işletmesi ile ilgili yaptığı
borçlar için değil, ticari işletmesini ilgilendirmeyen (adi) borçları nedeniyle de iflas ettirilebilir.
B. Ticaret Unvanı Seçme ve Kullanma
Tacirler kanun hükümlerine uygun olarak bir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak
zorundadırlar (TTK m.18/1). Tacir, ticari işletmeyle ilgili işlemlerini bu unvan altında yapar;
örneğin, faturalarını ve ticari senetlerini bu unvan altında imzalar (TTK m. 39).
C. Ticari Defterler Tutma
Her tacir, ticari işletmesi ile ilgili olarak kanun tarafından öngörülen defterleri tutmak
zorundadır. Tacirler yalnızca ticari defterleri tutmakla yükümlü olmayıp, aynı zamanda bu
defterleri ve ticari işletmesiyle ilgili olarak aldığı belgeleri (örneğin, faturaları), kendisi tarafından
düzenlenen belgeleri (kestiği faturaları, yazdığı mektupları, imzaladığı sözleşmeleri) düzenli bir
şekilde saklamakla da yükümlüdür.
D. Basiretli Bir İş Adamı Gibi Davranma
Her tacir ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek
zorundadır. Yani, tacir ticari işlerini görürken, işin niteliğinin gerektirdiği ölçüde özen göstermek
durumundadır.
Tacirin gerekli özeni gösterip göstermediğini belirlerken, kendi yetenekleri ve imkânları
değil, o ticaret alanında faaliyette bulunan makul, mantıklı ve tedbirli bir tacirden beklenen
şekilde hareket edip etmediği göz önüne alınır. İşin niteliği dikkate alındığından tacir
tecrübesizliğine sığınarak taahhüt ettiği yükümlülüklerden kaçınamaz.
Bir taşıma işletmesi sahibinin, taşıma tarihindeki hava durumunu göz önüne almadan
sözleşme yapması, bir bankanın çek kullanmaktan yasaklılar listesindeki kişiye çek karnesi
vermesi, kredi alan tacirin zaman içerisinde ekonomik koşullara bağlı olarak kredi faizlerinin
artabileceğini düşünememesi, tacirin ticari işletme açmak üzere kiraladığı taşınmazın ticari
faaliyetin yapılması için fiziki ve hukuki bir engel taşıyıp taşımadığını araştırmaması gibi
durumlar basiretsiz davranışlara örnek gösterilebilir.
E. Ücret ve Faiz İsteme
Bir işletmenin ticari işletme sayılabilmesi için, iktisadi faaliyette bulunması, diğer bir deyişle
gelir elde etmeyi hedeflemiş olması gerektiğine göre, bu işletmeler aracılığıyla yürütülen
faaliyetler karşılığında bir ücretin alınması gereklidir. Bu nedenle Ticaret Kanunu tacir olan veya
olmayan kimselerin, kendi ticari işletmeleriyle ilgili bir iş veya hizmet görmeleri durumunda,
önceden sözleşme ile kararlaştırılmamış olsa bile münasip bir ücret isteyebileceğini hükme
bağlamıştır (TTK m. 20).
Ayrıca tacir, verdiği avanslar ve yaptığı masraflara karşılık olarak da ödeme tarihinden
itibaren faiz talep edebilir. Bununla birlikte, tacirin gördüğü hizmet nedeniyle ücret almayacağı
sözleşme ile kararlaştırılabilir.
F. Ücret ve Cezanın İndirilmesini İsteyememe
Tacirin ticaretine ait bütün işlerinde basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğünün bir
sonucu olarak, tacirin bir sözleşme ile kararlaştırılmış olan ücret ve cezanın indirilmesini isteme
yetkisi yoktur.
Örneğin, taraflar bir sözleşmenin imzalanmasına (mesela, taşınmazın satılmasına) aracılık
edilmesine karşılık ödenmek üzere bir ücret veya imzalan sözleşme hükümlerinin zamanında
yerine getirilmesini sağlamak için bir cezai şart belirlemiş olabilirler. Bu belirlemeyi yaparken,
irade serbestîsi gereği taraflar istediği şekilde miktarı belirleyebilirler. Ancak belirlenen bu
miktar fahiş ise, borçlu tarafından mahkemeye müracaat edilerek indirilmesi talep edilebilir
(TBK m. 121, 182). İşte, bu ücret veya cezai şartı düzenleyecek borçlu tacir ise, fahiş olduğu
iddiasıyla ücret ya da cezanın indirilmesini isteyemez. Bu kural tacirler bakımından geçerli
olduğu gibi, tacir gibi sorumlu olanlar bakımından da geçerlidir.
Öte yandan, bu kural tacirin her türlü borcu için değil, ticari işletmesi ile ilgili borçları
bakımından geçerlidir. Ticari işletme ile ilgili olmayan borçlarda tacir, fahiş ücret veya cezanın
indirilmesini isteyebilir. Bunun gibi, kararlaştırılan cezai şartın, tacirin ekonomik bakımdan
çökmesine neden olacak derecede yüksek olması halinde, bu şart ahlak ve adaba aykırı,
dolayısıyla geçersiz sayılır.
G. Fatura Verme ve Faturaya İtiraz
Ticari işletmesi gereği bir mal imal eden, satan veya bir iş gören ya da menfaat sağlayan
tacir, talep üzerine fatura düzenlemek ve bedeli ödenmişse bu husus faturada göstermek
zorundadır (TTK m. 21/1).
Görüleceği üzere, ticaret kanununa göre faturanın düzenlenmesi için karşı tarafın bu yönde
bir talepte bulunması gereklidir. Oysa Vergi Usul Kanuna göre tacirler herhangi bir talep olmasa
bile sattıkları mallara karşılık fatura düzenlemek ve kendileri bir mal aldığında fatura istemek
mecburiyetindedirler (VUK 232).
Faturaya sözleşme konusu malın veya işin türü, miktarı, fiyatı ve tutarı, faturanın
düzenlenme tarihi, faturayı düzenleyenin adı-soyadı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu
vergi dairesi, müşterinin adı-soyadı, ticaret unvanı, adresi, vergi dairesi, mal alıcıya teslim
edilmişse teslim tarihi, bedelin ödenip ödenmediği gibi hususlar yazılır (VUK 230).
Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturaya itiraz etme hakkı
vardır. Kişi bu süre içerisinde faturaya itirazda bulunmamışsa, faturanın içerdiği bilgileri kabul
etmiş sayılır (TTK m.21/2). Dolayısıyla fatura, taraflar arasındaki uyuşmazlıklarda bir ispat aracı
olarak kullanılabilir. Faturanın bu şekilde bir ispat aracı olarak kullanılabilmesi için iki şart
gereklidir.
Birincisi, faturanın taraflar arasında kurulmuş geçerli bir borç ilişkisi sonucunda düzenlenmiş
olmasıdır. Taraflar arasında kurulmuş ve geçerli bir borç ilişkisi (örneğin, sözleşme) yoksa,
faturaya itiraz edilmesine gerek yoktur.
İkincisi, faturanın bu şekilde ispat aracı olarak kullanılabilmesi, ancak niteliği gereği faturaya
yazılması gereken bilgiler hakkında geçerli olur. O halde, niteliği gereği faturaya yazılması
gerekli olmayan hususlar hakkında faturaya itiraz etmeye gerek yoktur, fatura bu hususlar
hakkında delil olarak kullanılamaz. Örneğin, malın cinsi, miktarı, fiyatı, teslim edilip edilmediği
gibi hususlar hakkında faturaya yazılan hususlarda gerçeğe uymayan bir durum varsa bunlara
itiraz etmek gerekir.
Faturanın bu şekilde ispat aracı (delil) olarak kullanılabilmesi için faturayı gönderen
kimsenin tacir olması şarttır. Buna karşılık, faturayı alan kimsenin tacir olması gerekli değildir.
Faturaya itirazda bulunulmaması, yalnızca faturanın içerdiği bilgilerin kabul edilmiş olduğu
anlamına gelir. Faturalar, fatura içeriği malın karşı tarafa teslim edildiğini göstermez.
Faturaya itiraz herhangi bir şekle bağlı değildir. Ancak, itiraz edildiğinin ispatında kolaylık
sağlaması bakımından noter aracılığıyla, telgraf, PTT aracılığıyla faks çekilmesi veya imza
karşılığı elden teslim gibi yollarla yapılması uygun olur.
Sekiz günlük sürenin geçirilmiş olması faturaya daha sonra itiraz edilemeyeceği anlamına
gelmez. Ancak bu süre ispat yükü açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içerisinde faturaya
itiraz edildiğinde, faturanın içerdiği bilgilerin taraflar arasındaki sözleşme ilişkine uygun
olduğunu ispat etme yükümlülüğü faturayı düzenleyen tarafa aitken, sekiz günlük sürenin
geçmesinden sonra itiraz edilmesi durumunda, söz konusu bilgilerin sözleşme ilişkisine uygun
olmadığını ispat etme yükümlülüğü faturayı alan tarafa aittir.
H. Ticari Defterlerle İspatlama
Her iki tarafın tacir olduğu durumlarda, bunlar arasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda ticari
defterler delil olarak kullanılabilir. Bu durumda, ileride ayrıntılı olarak anlatılacağı üzere, ticari
defterler sahibi lehine delil olarak kullanılabilir. Yani, bir tacir kendi tuttuğu defterleri delil olarak
göstererek iddiasını ispatlayabilir. Taraflardan birisi tacir sıfatına sahip değilse, o zaman ticari
defterler sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.

Tacir Yardımcıları Kavram


Ticari işletmesini kendi adına işleten tacirin, işletmeyi tek başına işletmesi mümkünse de çoğu kez
başkalarının emek ve mesaisine ihtiyaç duyar. Zira ticari işletme faaliyeti ekseriyetle kapsamlı ve yoğun
çaba gerektiren birbiriyle bağlantılı çeşitli işlerden oluşmaktadır. Bunların düzenli yürütülebilmesi için
belirli bir uzmanlığı, kalifiyesi veya mesleği olan kişilerden de yararlanılabilmektedir.

Düzenlendikleri Kanunlar
Türk hukukunda tacir yardımcıları esas itibarıyla TBK ve TTK’da düzenlenmişlerdir. TBK’da düzenlenen
tacir yardımcıları ticari temsilci (m. 547-550); ticari vekil (m. 551-552); pazarlamacı (m. 448-460); simsar
(m. 520-525) ve komisyoncudur (m. 532-546).

• TTK’da düzenlenen tacir yardımcıları ise, acente (m. 109-123); taşıma işleri komisyoncusudur (m.
917-930). Başka kanunlarda düzenlenen tacir yardımcıları da vardır. Örneğin gümrük komisyoncusu
(Gümrük Kanunu m. 133-142).

Bağımlı Tacir Yardımcıları


• Ticari Temsilci • Ticari Vekil • Pazarlamacı

Ticari Temsilci (Ticari Mümessil)


TBK m. 547/1’de ticari temsilci şöyle tanımlanmıştır: ” Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi
yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil
etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir”. Kanunda verilen bu tanımdan anlaşılacağı
üzere ticari temsilci bir ticari işletmeyi idare etmek ve hukuki işlemlerde tacirin ticaret unvanı altında
vekaleten imza atarak işletmeyi (taciri) temsil konusunda açık veya kapalı bir şekilde yetkilendirilen tacir
yardımcısıdır. TBK m. 547, f. 1’den sadece ticari işletmeler için ticari temsilci atanabileceği sonucu ortaya
çıkmaktadır.

Ticari temsilci ticari işletmede tacirden sonra en yetkili yönetici olduğu için ticari işletmenin çok büyük iş
hacmine sahip olduğu ve şube ya da şubelerinin bulunduğu hallerde atanmaktadırlar. Zira ticari temsilci
sıfatındaki kişiler işletmenin merkezi ve diğer birimlerindeki genel müdür veya şube müdürü, direktör
diye adlandırılan kişilerdir. Ticari temsilciler çoğu kez profesyonel yöneticiler olup işletmeye sermaye
koyma dışında hemen bütün işleri gören yöneticilerdir.
Atanması
Gerçek kişi ticari işletmelerinde ticari temsilciyi tacir atar (TTK m. 12/1; TBK m. 547/1). Tacir küçük veya
kısıtlı ise ticari temsilci veli veya vasi tarafından atanır (TTK m. 13; TBK m. 547/1). Tüzel kişi ticari
işletmelerinde atama yetkili organlarca yapılır. Ticaret şirketlerinden kollektif ve komandit şirketlerde
ticari temsilci atanması olağanüstü işlerden sayıldığı için yönetici vasfına sahip olsun ya da olmasın bütün
ortakların oybirliği gerekir (TTK m. 223/1; 308/1). Anonim şirket ve kooperatiflerde yönetim kurulu (TTK
m. 368; Kooperatifler Kanunu m. 98); paylı komanditlerde anonim şirketlerdeki yönetim kurulu yerine
geçen komandite ortaklar tarafından (TTK md. 570/1); limited şirketlerde ise esas sözleşmede aksine
hüküm yoksa genel kurul tarafından atanır (TTK m. 621/1).

TBK m. 547/2 hükmü gereği ticari temsilcinin ticaret siciline kaydı mecburidir. Ancak bu kaydettirme
işlemi kurucu değil açıklayıcı niteliktedir, yani elde edilen ticari temsilcilik sıfatının sonucudur. O halde
tacirin ataması ile derhal ticari temsilcilik sıfatı elde edilmekte, ticaret siciline yapılan tescil ise yapılan
atamanın üçüncü kişilere aleniyet kazanılmasını sağlayan açıklayıcı etkiye sahip bir işlemdir. Tescil
başvurusunun atamayı izleyen onbeş gün içinde yapılması gerekir.

Ticari temsilcinin atanması ticari işletmelerde açıkça veya kapalı şekilde (zımnen) olabilir. Örneğin tacir
işletmesinde kendisine ait yönetim ve temsil yetkilerini kullanan bir şahsa sessiz kalması onu onaylar bir
davranış içinde olması kapalı şekilde ticari temsilci atanmasına delalet eder.

Temsil Yetkisinin Kapsamı


Ticari temsilcinin temsil yetkisinin kapsamı TBK m. 548’de belirtilmiştir: “Ticari temsilci, iyiniyetli üçüncü
kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına
giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili sayılır. Ticari temsilci, açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları
devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz”.

Ticari temsilcinin yetkisi madde metninden anlaşılacağı üzere oldukça geniş tutulmuştur. Zira ticari
temsilci işletmenin amacına uygun tüm işlemleri yapma yetkisine sahiptir. Yani ticari temsilci işletmenin
gayesiyle sınırlı olarak işletmenin faaliyet alanına doğrudan veya dolayısıyla giren bütün işleri yapabilir.
Buna göre ticari temsilci, bu sınırlamalar içinde alım satım işlemlerinde bulunabilir, tacir adına ve
hesabına kambiyo taahhütlerinde bulunabilir, işletmenin konusuna giren hususlarda işletme sahibini
mahkemede temsile, tahkime, sulha, davayı kabule, davadan feragate, ibraya, icra takip talebinde
bulunmaya, hakem tayinine, yemin teklifine ve reddine yetkilidir. Yine, bankada hesap açmaya ve
kapatmaya, hesaptan para çekmeye, bankadan kredi almaya, alacağı temlike, hisse senedi alım satımına,
bir başkasının borcu için tacir adına kefil olmaya, işletmeye işçi istihdamına ve bunların görevine son
verilmesine, işletmenin menkul mallarının ve gayrimenkullerinin kiralanmasına, işletmeye ticari vekil
atanmasına, işletmenin şubesinin açılmasına yetkilidir.

TBK m. 548/2’de ticari temsilcinin özel bir yetkisi olmadıkça sadece işletmeye ait taşınmazları
devredemeyeceği veya onları bir hakla (örneğin ipotek kurma) sınırlandırılmayacağı belirlenmiştir. Şu
halde ticari temsilcinin yetkisinin kapsamına işletmenin taşınmazlarını devir ve ayni bir hakla
sınırlandırma dahil değildir. Bunlar için tacir tarafından özel yetkilendirilmesi gerekir, yoksa kanun gereği
kendiliğinden bu yetkiye sahip değildir. Bunun dışında ticari temsilci işletmeyi yönetme ve temsil için
atandığına göre, işletmenin varlığını ortadan kaldıracak işlemleri de kendiliğinden yapamaz, yani bu
yetkilere de kanun gereği kendiliğinden sahip değildir.
Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması
TBK m. 548’e göre, “Temsil yetkisi, bir şubenin işleriyle sınırlandırılabilir. Temsil yetkisi, birden çok kişinin
birlikte imza atmaları koşuluyla da sınırlandırılabilir. Bu durumda, diğerlerinin katılımı olmaksızın
temsilcilerden birinin imza atmış olması, işletme sahibini bağlamaz. Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki
sınırlamalar, ticaret siciline tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz. Temsil
yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri
sürülemez”.

Bu maddeye göre tacir ticari temsilcinin temsil yetkisini onu belirli bir şubeye atayarak veya ticari
işletmeye birden fazla temsilci atayarak birlikte temsil yoluyla sınırlandırabilir.

Temsil Yetkisinin Sona Ermesi (İstifa ve Azil)


Temsil yetkisi karşılıklı güvene dayandığı için tacir ticari temsilciye verdiği temsil yetkisini her zaman geri
alabilir. Buna azil (temsil yetkisinin geri alınması) veya azletme denir. Azil hakkından önceden feragat
geçersiz olduğu gibi sözleşmeyle azil hakkının kullanılamayacağının kararlaştırılması da geçerli değildir.
Karşılıklı güvene dayandığı için tacir ticari temsilciyi her zaman azledebildiğine göre, bu işlemin karşı yönü
ise istifadır (çekilme). Ticari temsilci de herhangi bir neden göstermeden istifa ederek bu görevini
bırakabilir. Ticari temsilcinin atanması hususu ticaret siciline tescil ve ilan edilmemiş olsa bile, istifa veya
azil nedeniyle bu yetkinin sona ermiş olduğunun tescil ve ilanı şarttır (TBK m. 550/1).

Temsil Yetkisinin Sona Ermesi (Ölüm, İflas ve Fiil Ehliyetinin Kaybı )


TBK m. 554/2’ye göre tacirin ölümü veya fiil ehliyetini kaybetmesi ticari temsilcinin yetkisini sona
erdirmez. Bu hüküm emredici değildir. İşletmenin faaliyetlerinde devamlılığı sağlamak üzere
öngörülmüştür. Dolayısıyla, tacirin ölümünün veya fiil ehliyetini kaybetmesinin ticari temsilcilik yetkisinin
son bulmasına neden olacağı baştan kararlaştırılabilir. Ticari temsilcinin sonradan kısıtlanmasını
gerektiren sebepler ortaya çıksa bile temsil yetkisi sona ermez. Zira ticari temsilcinin ayırt etme gücüne
sahip olması yeterlidir.

Tacirin iflası halinde tacirin işletmesi ve diğer malları üzerindeki tasarruf yetkisi sona ereceğinden (İİK m.
184, m. 191) ticari temsilcinin yetkisi sona erer. Buna karşın ticari temsilcinin iflası halinde temsil yetkisi
son bulmaz. Çünkü ticari temsilci başkasının (tacirin) adı ve hesabına işlem yapmakta ve iflas masasına
giren kendi malvarlığı üzerinde ise bunun herhangi bir etkisi olmamaktadır.

Ticari İşletmenin Devri ve Tasfiyesi


İşletmenin devri karşılıklı güvene dayanan ticari temsilcilik ilişkisine son verir. Ancak TBK m. 547/1’e göre
devralan, ticari temsilciyi yeniden göreve atayabilir. Gerek devir nedeniyle temsil yetkisinin son
bulmasında gerekse de devralanın yeniden atanmasında ticaret siciline tescil ve ilan gerekir (TBK m. 550;
m. 547).

İşletmenin tasfiyeye girmesi halinde ticari temsilcinin temsil yetkisi sona erer. İşletmenin sahibi bir tüzel
kişi tacir ise tüzel kişinin fesholunup tasfiyeye girmesi halinde ticari temsilcinin temsil yetkisi son bulur.
Bu son bulmaların TBK m. 550’ye göre tescil ve ilanı gerekir.
Ticari Vekil
Tacir, işletmesinin faaliyetlerinin sürdürülmesi, sevk ve idaresi için her zaman veya çok sayıda geniş idare
ve temsil yetkisine sahip yardımcılara ihtiyaç duymayabilir. Bu anlamda tacir işletmede daha dar kapsamlı
yönetim ve temsil yetkisi veya sadece tahsis edilen belli bir işi yürütmek üzere elemanlar atamak
isteyecektir. Kanun işte bu ihtiyacı karşılamak için ticari vekil şeklinde bir tacir yardımcısını hükme
bağlamıştır.

TBK m. 551/1’de ticari vekil şöyle tarif edilmiştir: “Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari
temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için
yetkilendirdiği kişidir”. Bu tanıma göre ticari vekil, tacir tarafından ticari işletmenin bütün işleri veya
belirli bazı işlerini idare ve temsile yetkili kılınmak üzere atanan kişidir. TBK m. 551/1 hükmünden
anlaşıldığı kadarıyla ticari vekiller ticari işletmenin ya bütün işlerinin yönetim ve temsili veya sadece belirli
bir kısmı için atanırlar. İlk halde belirtilen, genel ticari vekil; ikici haldeki ise özel ticari vekildir.

Bu anlamda bir fabrika müdürü genel ticari vekil; tezgahtar, garson, kasiyer, resepsiyon görevlisi özel
ticari vekil olarak nitelendirilir.

Atanması
Ticari vekiller tacir veya ticari temsilci tarafından atanır. Atama işlemi herhangi bir şekle tabi değildir.
Atama işlemi açıkça olabileceği gibi kapalı da (zımnen) olabilir. Ticari vekiller yalnızca ticari işletmeler için
atanırlar (TBK m. 551/1). Esnaf işletmeleri için atanan bu türden elamanlar ticari vekil olarak
nitelendirilmezler ve bunlar TBK m. 551/1’e değil TBK m. 40 vd. hükümlerindeki genel temsil kurallarına
tabi olarak iş görürler. Ticari vekilin atanması için ticaret siciline tescile ve ilana gerek ve ihtiyaç yoktur.
Tescil ve ilan yapılsa bile bunların hukuki bir geçerliliği ve tesiri yoktur.

Temsil Yetkisinin Kapsamı ve Sınırlandırılması


Genel ticari vekil ticari işletmenin olağan bütün işlerini görmek üzere atanabilmektedir. Örneğin genel
yetkili ticari vekil olarak bir fabrika müdürü işletmede çalışacak işçilerle hizmet sözleşmesi yapabilir,
hammadde siparişinde bulunup bunun bedelini ödeyebilir, üretilen malın satışını yapabilir. İşletme
politikasını değiştirerek başka bölgelere satış yapılmasına veya işletmede yeni teknolojik yapılanmaya
gitmeye karar verme gibi konular ise olağanüstü olabileceğinden genel ticari vekil bunları ancak özel
izinle yapmaya yetkilidir. Zira bunlar nitelikçe olağan işin dışında olabileceklerdir.

TBK m. 551/2’de açıkça belirtildiğine göre ticari vekil özel yetki almadıkça tacir adına ödünç alma,
kambiyo taahhüdü, taciri mahkemede davacı ve davalı olarak temsil işlemlerinde bulunamaz. Oysaki bu
olağanüstü işlemleri yapmaya ticari temsilci kanun gereği sahiptir. Ticari vekil ise ancak özel yetki alarak
yapabilir. Aksi halde yetkili değildir.

Temsil Yetkisinin Sona Ermesi


TBK m. 554’daki ticari temsilci için açıklanan istifa, azil, ölüm ve fiil ehliyetinin kaybı gibi sona erme
nedenleri ticari vekiller için de geçerlidir. Bunun için oradaki açıklamalara bakılmalıdır. Ticari vekilin
temsil yetkisi sona erdiğinde ticaret siciline tescil ve ilan yapılmaz. Bunun diğer ilan ve iletişim
vasıtalarıyla üçüncü kişilere duyurulması gerekir. Aksi halde üçüncü kişilerin temsil yetkisinin halen
devam ettiği yönündeki iyiniyet iddiaları bertaraf edilemeyecektir.
Pazarlamacı
Türk Borçlar Kanunu tarafından düzenlenen pazarlamacı, tacir adına işletme dışında faaliyette bulunan ve
tacire hizmet ilişkisi ile bağlı bulunan tacir yardımcısıdır. Pazarlamacı eski Borçlar Kanunu’nda yer alan ve
işletme dışında faaliyet gösteren seyyar tüccar memuruna ilişkin 454. madde kanuna alınmayarak ve
hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde, pazarlamacı hakkında geniş bir düzenleme gerçekleştirmek
suretiyle getirilmiş bir tacir yardımcısıdır. Pazarlamacı kurumu, tacire işletmenin dışında gerçekleştirmeyi
istediği faaliyetler bakımından, şube açmak ve acente aracılığından yararlanmak dışında sağlanan bir
hukuki imkândır.

Tanımı
TBK’da pazarlamacının tanımı yapılmamaktadır. Ancak pazarlamacılık sözleşmesinin tanımından
hareketle, pazarlamacı, TBK m. 448’e göre, bir ücret karşılığında işletme dışında ticari işletme sahibi
işveren hesabına işlem yapmayı veya yazılı olarak yetkilendirilmişse, bunun adına hukuki işlemler
gerçekleştirmeyi üstlenen kişidir.

Unsurları
Pazarlamacı bağlı tacir yardımcısıdır. Bu husus pazarlamacının hizmet sözleşmesiyle çalışmasından ve
hizmet sözleşmesinin işçiye yüklediği, işverenin emir ve talimatları altında çalışma yükümlülüğünden
anlaşılmaktadır. Bu unsur pazarlamacıyı acenteden ayırmaktadır.

-- Pazarlamacı ancak tacir hesabına faaliyette bulunabilir. Esnaf ile işletmelerini konu alan sözleşmeler,
pazarlamacılık sözleşmesi olarak nitelendirilemez.

--Pazarlamacı sürekli bir tacir yardımcısıdır. Bu unsur pazarlamacıyı simsardan ayırmaktadır.


--Pazarlamacının faaliyet alanı işletmenin dışıdır. Bu unsur pazarlamacıyı özel yetkili ticari vekillerden
ayırmaktadır.

--Pazarlamacının temsil yetkisi kural olarak yoktur ve gerçekleştirdiği faaliyet aracılık olarak
nitelendirilmektedir. Bu unsur pazarlamacıyı eski düzenlemede yer alan seyyar tüccar memurundan
ayırmaktadır. Eski düzenlemede seyyar tüccar memurunun sattığı malların bedelini tahsil, satın aldığı
malları teslim alma ve sattığı malların bedeli bakımından alıcıya süre tanıma konusunda hakları kanun
tarafından varsayılmaktaydı. Oysa belirtilen yetkiler pazarlamacıya tanınmamıştır. Pazarlamacı ancak
yazılı bir biçimde yetki verilirse hukuki işlem gerçekleştirebilir ve tahsilat ve alıcıya süre tanıma işlemlerini
ise kendisine özel yetki verilmesi halinde gerçekleştirebilecektir (TBK m. 452/2)

--Pazarlamacı ve tacir arasındaki hizmet ilişkisi, ücreti de pazarlama ilişkisinin bir unsuru yapmaktadır.

Pazarlamacının Hakları
Ücret hakkı, pazarlamacının işveren tacir ile arasındaki hizmet sözleşmesinden kaynaklanan temel
hakkıdır. Kanuna ücret, belirli bir miktar (sabit ücret), belirli bir miktarla birlikte pazarlamacının başarısına
işe göre hesaplanacak komisyon (sabit ücret + prim) veya sadece komisyondan (prim) oluşabilir. Ücretin
sadece veya önemli bir kısmının komisyondan oluşması halinde, buna ilişkin sözleşmenin yazılı yapılması
zorunlu olduğu gibi, pazarlamacının çalışması karşılığı en azından asgari ücret seviyesinde bir ücreti
alabileceği seviyede olması gerekir (TBK m. 454/2). Deneme süresindeki ücret serbestçe kararlaştırılabilir
(TBK m. 454/3). İnhisar

(Tekel) Hakkı, pazarlamacıya belirli bir pazarlama alanında veya belirli bir müşteri çevresinde faaliyette
bulunma yetkisi verilmiş olması halidir. Bu durumda yazılı anlaşma da yapılmamışsa işveren, başkalarına
aynı alan veya müşteri çevresinde faaliyette bulunma yetkisi veremez; ancak, kendisi üçüncü kişilerle
işlem yapabilir (TBK m. 453/1). Pazarlamacının bu hakkı, tacir işveren tarafından sözleşmede süre
öngörülmüş olsa bile haklı sebebin varlığı halinde değiştirilebilir. Bu durumda pazarlamacının fesih ve
tazminat hakları saklıdır (TBK m. 453/2).

Masrafları (Harcamaları) İsteme Hakkı, pazarlamacının faaliyeti sırasında yaptığı masrafların tacir
işverene ait olduğu kanun tarafından belirtilmektedir (TBK m. 449/1; m. 457). Harcamaların
pazarlamacıya ödenen ücretten karşılanacağına ilişkin sözleşme hükümleri geçersizdir (TBK m. 449/2).
Hapis Hakkı, pazarlamacının sözleşmeden doğan alacaklarının güvence altına alınması amacıyla işverene
ait taşınır, kıymetli evrak ve para üzerinde sahip olduğu bir haktır. Pazarlamacı ücreti kendisine
ödenmediği sürece bunları iade etmek zorunda değildir.

Hapis hakkı, muaccel alacaklar için kullanılır. Ancak işveren tacirin ödeme güçsüzlüğüne düşmüş olması
halinde, muaccel olmayan alacaklar için dahi hapis hakkı kullanılabilir (TBK m. 458/1). Pazarlamacı, araç
ve taşıma belgelerini, fiyat tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtlar ile diğer belgeleri alıkoyamaz (TBK m.
458/2).

Pazarlamacının Yükümlülükleri
Talimatlara Uyma Yükümlülüğü, pazarlamacının işveren tacir tarafından verilen talimatlara uyma
zorunluluğunu, özellikle pazarlamacının müşteri ziyaretlerine ilişkin talimatlarını yerine getirmesini ifade
eder (TBK m. 450/1). Haklı sebeplerin bulunması halinde, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi
mümkündür.

Rekabet Etmeme Yükümlülüğü, pazarlamacının, işveren tacirin onayı olmadan, işletmeyle aynı işin
yapıldığı başka işletme sahipleri adına ve hesabına faaliyette bulunmasını engeller (TBK m. 450/1). Bunun
dayanağı pazarlamacının sadakat yükümlülüğüdür.

Bilgi Verme Yükümlülüğü, pazarlama faaliyetleri ile ilgili olarak düzenli biçimde ayrıntılı bilgi vermek,
aldığı siparişleri işverene derhâl ulaştırmak ve müşteri çevresini ilgilendiren önemli olayları bildirmek
yükümlülüğünü ifade eder (TBK m. 450/3).

İşyerinde Çalışma Yükümlülüğü, ücretinin tamamını alan ancak pazarlama faaliyetini kendi kusuru
olmaksızın yerine getiremeyen pazarlamacının, tacir işverenin talebi üzerine işyerinde çalışmak zorunda
olmasıdır (TBK m. 456/2).

Garanti Yükümlülüğünün Bulunmaması, pazarlamacının üçüncü kişilerin edimlerini yerine getirmeleri


yönünde garanti vermesini ifade eder. Kanun bu yükümlülüğün oluşumunu yasaklamıştır. Buna göre
pazarlamacının, müşterilerin ödememelerinden veya diğer yükümlülüklerini ifa etmemelerinden sorumlu
olacağına ya da alacağın tahsili için yapılacak masrafları tamamen veya kısmen karşılayacağına ilişkin
anlaşmalar, kesin olarak hükümsüzdür (TBK m. 451/1).
Pazarlamacılık Sözleşmesinin Sona Ermesi
Pazarlamacılık sözleşmesinin sona erme şartları taraflarca düzenlenebilir. Böyle bir düzenleme olmadığı
takdirde, hizmet sözleşmesinin sona ermesine ilişkin hükümler, pazarlamacılık sözleşmesinin sona
ermesine de uygulanacaktır (TBK m. 469).

Buna göre belirli süreli sözleşme sürenin bitmesi ile sona erer (TBK md 430/1). On yıldan uzun süreli
sözleşme on yıl geçtikten sonra, altı aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir. Fesih, ancak bu
süreyi izleyen aybaşında hüküm ifade eder (TBK m. 430/3). Belirsiz süreli sözleşme fesih sürelerine
uyularak sona erdirilebilir. Kanunda ayrıca haklı sebeple fesih (TBK m. 437) ve ölüm de belirtilmektedir
(TBK m. 440, m. 441).

Doğrudan pazarlamacılık sözleşmesinin sona ermesine ilişkin özel hükümler de bulunmaktadır. İlk olarak
pazarlama faaliyetlerinin mevsimsel dalgalanmalardan etkileniyor olması halinde her iki taraf da
sözleşmeyi fesh edebilir (TBK m. 459). Ancak bunun için komisyonun sabit ücretin en az beşte birini
oluşturuyor olması gerekmektedir. Bu durumda işveren yoğun mevsim sırasında, pazarlamacı ise yeni
sezonun başlamasına kadarki dönemde olmak üzere iki ay öncesinden ihbar etmek şartıyla sözleşmeyi
fesh edebilirler.

Sona erme halinde pazarlamacının aracılık ettiği veya bizzat yaptığı işlemlerden kaynaklanan komisyon
hakları, bunların muaccel olma zamanları dikkate alınmaksızın (TBK m. 460/ 1).

Sona erme üzerine pazarlamacı, pazarlamacılık faaliyetinde bulunması için kendisine verilen örnek ve
modelleri, fiyat tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtları ve diğer belgeleri işverene geri vermekle
yükümlüdür (TBK m. 460/1).

Bağımsız Tacir Yardımcıları


• Simsar • Acente • Komisyoncu

You might also like