Professional Documents
Culture Documents
§ 5. İŞ KANUNUNUN KAPSAMI
I. Genel Olarak
İş Kanununun 1.maddesi bu kanunun kapsamına giren yer ve kişileri belirlemektedir. Buna göre,
“Bu Kanun, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin
işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.
İşyerleri, işverenler, işveren vekilleri ve işçiler, 3 üncü maddedeki bildirim gününe
bakılmaksızın bu Kanun hükümleri ile bağlı olurlar.”
Burada işaret edilen 4. maddede, hangi işlerde ve hangi iş ilişkilerinde İş Kanunu hükümlerinin
uygulanmayacağı sıralanmaktadır. Yasanın kapsamı dışında bırakılan işlere -varsa- özel yasa; özel bir
İş Kanunu olmayan iş ilişkilerine ise Borçlar Kanununun iş sözleşmesine ait hükümleri ile genel
hükümleri uygulanacaktır.
Yasa, kapsadığı işlerde ve iş ilişkilerinde faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanacaktır. Bu
bakımdan, işin sanayi, ticaret, bankacılık, eğitim vb. iş olması yasanın uygulanması açısından herhangi
bir farklılık göstermez.
Öte yandan, yasanın 3.maddesi işverenlere işyerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirme
zorunluluğu getirmektedir. Yasanın 1.maddesinde, işyerlerinin, işverenlerin, işveren vekillerinin ve
işçilerin bu maddedeki bildirim gününe (bir aylık süreye) bakılmaksızın İş Kanunu hükümleri ile bağlı
oldukları açıklanmaktadır.
Maddede açık olarak belirtilmemekle birlikte, alt işverenlerin de bu Kanun ile bağlı oldukları
tartışma dışıdır.
II. İstisnalar
İş Kanunu, “istisnalar” başlığını taşıyan 4.maddesinde, bu kanun hükümlerinin hangi işlerde ve
iş ilişkilerinde uygulanmayacağını açıklamaktadır:
4. Ev hizmetleri
Bir evin günlük işlerini görmek üzere o yerde çalışanlar, sözgelimi yemek, ütü, temizlik işlerini
görenler de kanunun kapsamı dışında tutulmuşlardır.
5. Çıraklar
Çıraklar genel olarak 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununa tabi olduklarından, İş Kanununda
istisnalar arasında yer almışlardır. Ancak, İş Kanununun yalnızca iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
hükümleri (m.77 vd.) bunlar hakkında uygulanır (m.4 f).
6. Sporcular
Profesyonel sporcu ile bağlı oldukları kulüpleri arasındaki ilişki iş sözleşmesine dayanır. Böyle
olduğu için, profesyonel sporcu işçi niteliğini taşır. Ancak, bunlar hakkında yasadaki istisna
dolayısıyla İş Kanunu uygulanmaz.
7. Rehabilite edilenler
Sakatların veya uzun süre tedavi gerektiren bir hastalık geçirmiş olanların işe alıştırılması; bir
meslek sahibi olmaları amacıyla kendilerine eğitim verilmesi iş ilişkisine dayanmaz. Böyle olduğuna
göre, işe alıştırmaya tabi tutulan kimseler esasen İş Kanunu kapsamına girmez. Bu bakımdan,
rehabilite edilenler hakkında bu yasanın uygulanmayacağının ifade edilmesi isabetli bir düzenleme
sayılamaz.
İŞ SÖZLEŞMESİ
I. Tanımı
Sözleşme özgürlüğü, serbest piyasa ekonomisinin vazgeçilmez temel kurumlarından birisidir.
1982 Anayasası 35.maddesinde mülkiyet hakkını ve 48.maddesinde de “Herkes, dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir” düzenlemesini
getirerek, ekonomik yaşam bakımından ilke olarak piyasa ekonomisini benimsemiş ve bu çerçevede
sözleşme özgürlüğünü de diğerlerinin yanı sıra bir temel hak ve özgürlük olarak güvence altına
almıştır.
Bireyler, ekonomik ve hukuki ilişkilerini düzenlemek, örneğin mal alıp satmak ya da emek
sunmak veya başkasının emeğinden yararlanmak istediklerinde bu tür ekonomik ve hukuki ilişkilerin
kurulmasını sözleşmeler ile sağlamaktadırlar.
Sözleşme özgürlüğünün geçerli olduğu bir ülkede bireyler, sözleşmenin diğer tarafını seçme,
sözleşmenin içeriğini belirleme ve usulüne uygun olarak sözleşmeyi sona erdirme haklarına
sahiptirler.
Emek piyasasında ise iş ilişkisinin kurulması iş sözleşmesi ile sağlanmaktadır. İş sözleşmesi,
kurduğu iş ilişkisinin kendine özgü yapısı nedeni ile birçok yönden diğer sözleşmelerden ayrılmakta
ve bazı özellikler göstermektedir.
Yeni İş Kanunu, eski 1475 sayılı yasadan farklı olarak iş sözleşmesinin tanımını yapmıştır. 1475
sayılı yasada işçi tanımı yapılırken, “bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı
çalışan kişiye işçi ... denir” düzenlemesine yer verilmiş, fakat hizmet akdinin tanımı yapılmamıştı. Bu
nedenle Borçlar Kanununun 313.maddesinde yer alan “ Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi,
muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği
taahhüt eder” düzenlemesine atıf yapılarak, buradan işçiyi tanımlamayı sağlayacak özellikler ortaya
konmuştur. İşçi tanımı bakımından temel ölçü olan bağımlı çalışma koşulu ise yorum yolu ile hizmet
akdinin bir unsuru olarak kabul edilmiştir.
Yeni yasa, dilini daha anlaşılır hale sokarak, bu konuda tam bir açıklık getirmiştir. Yasanın
8.maddesinin 1.fıkrasına göre “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın
(işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir”. Görüldüğü gibi yeni yasa, iş
sözleşmesinin temel unsuru olan bağımlı olarak iş görmeyi iş sözleşmesi tanımı içine almıştır. İşte bu
bağımlılık ilişkisi iş sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran başlıca unsur olmaktadır. İşçi işini
işverene bağımlı olarak yerine getirirken bir yandan kendisine yöneltilen talimatlara uymak zorunda
kalmaktadır, diğer yandan iş sözleşmesi ile güvence altına alınan ücret, işveren tarafından ödendiği
için ekonomik açıdan da bir bağımlılığı söz konusu olmaktadır.
İş sözleşmesinin yapılması, yasada aksi belirtilmedikçe özel bir şekle tabi tutulmamış (m.8/1),
sadece süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunlu
kılınmıştır (m.8/2 ).
Diğer yandan yasa, işçiyi korumak ve işçi bakımından iş ilişkisinin koşullarını bilinir hale
getirmek amacı ile, iş sözleşmesinin yazılı yapılmadığı hallerde işverenin, işçiye en geç iki ay içinde
genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret
eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak
zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü olduğunu hükme bağlamıştır
(m.8/3 ).
Yasa, yazılı belge verme yükümlülüğünü süresi bir ayı geçmeyen sözleşmeler bakımından
zorunlu görmemiş, fakat iki aylık süre dolmadan iş sözleşmesi sona ermiş ise, söz konusu bilgilerin en
geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak verilmesini zorunlu kılmıştır (m.8/3).
2. Bağımlılık
İş sözleşmesinden kaynaklanan temel yükümlülük olan bir işin görülmesi işverenin yönetimi
altında gerçekleşir. Bu nedenle işçinin işverene bağımlı olarak çalıştığı kabul edilir. İş sözleşmesini
diğer sözleşmelerden ayıran bu özellik 8.maddede açıkça belirtilmiştir. Genel anlamda bağımlılık,
işçinin, belirli ya da belirsiz bir süre, işverenin talimatına göre ve onun denetimine bağlı olarak
çalışmasını ifade eder. Hiyerarşik bir bağ içinde ortaya çıkan bu olgu, iş sözleşmesini konusu gene bir
iş görme olan diğer sözleşmelerden (vekâlet, eser) ayırt etme açısından önem taşıdığı gibi; olumsuz
yönde, bağımsız çalışmanın da belirleyici unsuru olmaktadır. Bağımsız çalışma, en yalın anlamıyla, iş
mevzuatı açısından işçi kabul edilmeyen herkes tarafından yapılan çalışmalardır, denebilir. Bu
durumda, bir iş sözleşmesi ile yapılan çalışma bağımlı, başka bir söyleyişle vekalet veya eser
sözleşmesi ile yapılan çalışma ise bağımsız çalışma olarak nitelendirilecektir. Bu ayırımı yapmak her
zaman kolay olmamaktadır. İş sözleşmesine göre bağımlı çalıştığı kabul edilmesi gerekenler arasında
öyle çalışanlar vardır ki bunlar işlerini yerine getirirken bağımsız davranabilmektedirler. Örneğin, bir
işyerinde avukat veya doktor olarak iş sözleşmesi ile çalışan bir kişi, mesleğinin gereklerini yaparken
tamamen bağımsızdır. Bu nedenle bağımlı çalışmayı belirleyebilmek için onun karşıtı olan bağımsız
çalışma ölçütü tek başına yeterli olmamakta, ancak konunun aydınlanması bakımından sağlıklı
sonuçlara ulaşmada yardımcı olmaktadır.
Bu durumda bir sözleşmenin, iş sözleşmesi olarak nitelenebilmesi için bağımlılık unsurunun
varlığı zorunlu olmakla birlikte, bunun ne tür bir bağımlılık olduğunun açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi iş sözleşmesi ile çalışan doktor, avukat, mühendis işini
yaparken teknik açıdan bağımlı değildir, mesleğinin kurallarına göre bilgi ve deneyimini kullanarak
işini yapar. Ekonomik açıdan da işverene karşı ücret dışında başka bir geliri olmadığı ölçüde belirli bir
bağımlılıkları vardır. Ancak, günümüzde, bir başkasına ekonomik açıdan bağımlı olan sayısız kişiyi
işçi olarak kabul etmek de mümkün değildir. Söz konusu kişileri asıl bağımlı kılan, onların hukuken
ve kişisel olarak işverene bağımlı olmalarıdır. İş sözleşmesi ile çalışanlar, sözleşme gereği hukuken
üstlendikleri işi gene de işverenin emir ve talimatlarına uyarak yapmak zorundadırlar. Bu açıdan
bakınca kişisel olarak da bağımlıdırlar. İşveren, kişi olarak işçinin üzerinde başka sözleşmelerde söz
konusu olamayan bazı hak ve yetkilere sahiptir. İşçinin kişilik haklarına aykırı düşmeksizin,
sözleşmede belirlenmiş olan işin görülmesi ile ilgili yönetim, denetim ve gözetim yetkisi vardır. Bu
nedenle işçi, işverenin emir ve talimatlarına uymak zorundadır. Yukarıdaki örnekten hareket etmek
gerekirse, doktor veya mühendis mesleki bilgilerini kullanarak iş görürken meslekleri ile ilgili kurallar
ve bilimsel esaslar açısından bağımsızdırlar, ama işin nerede, ne zaman, hangi saatlerde, kimlerle ilgili
olarak, hangi koşullarda yapılacağını işveren, sözleşmeden kaynaklanan yönetim yetkisine dayanarak
belirleme hakkına sahiptir.
İş sözleşmesinin doğasında bulunan bu otorite/bağımlılık ilişkisi sözleşmenin tarafları arasında
kaçınılmaz olarak bir ast-üst ilişkisi (hukuki hiyerarşi) yaratır. Ancak, iş ilişkisinde bağımlılık kavramı
mutlak değil göreli bir nitelik taşır. Başka bir söyleyişle, her işçinin yaptığı işin niteliğine, işyerindeki
konumuna ve mesleki durumuna göre bağımlılık ilişkisi farklı derecelerde sıkı veya gevşek olabilir. İş
yerindeki üst düzey yöneticilerin, uzmanlığa sahip (hukukçu, doktor, mühendis vb.) vasıflı ve vasıfsız
işçilerin işverene bağımlılıkları farklı düzeydedir. Oysa belirli bir mesleki bilgisi olmayan vasıfsız
işçiler bakımından işverenin yönetim yetkisinin kapsamı daha geniştir ve dolayısı ile işçinin
bağımlılığı çok daha sıkı ve yoğundur.
3. Ücret
İş sözleşmesinin temel unsurlarından bir diğeri de işin ücret karşılığında görülmesidir. Bu
nedenle işçi ücret almadan çalışmaya zorlanamayacağı gibi, çalışmadan ücret de talep edemez. Ücret
sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi, iş sözleşmesinin ücret karşılığı olmadığı söylenemez Yapılan
işin iş sözleşmesine dayandığının saptanması, çalışanın işçi niteliğinde olduğunun kabulü için
yeterlidir. Yargıtay’a göre kural olarak her iş bir ücreti gerektirir ve işi yapan işçinin ücreti sonradan
isteme hakkı vardır. Yukarıda yer alan iş sözleşmesinin üç unsuru ileride (§ 8, I ve II) ayrıca ele
alınacaktır.