Professional Documents
Culture Documents
DOĞASI
İ Çİ NDE Y A Ş A D I Ğ I M I Z EVRENİ N G E R Ç E K L İ Ğ İ
STEPHEN HAVYKING
ROGER PENROSE
ALFA*
N
>
T
>
<
m
c
N
>
<
Z
D
O
G>
>
(/>
A LFA ’
"Son otuz yılda Stephen
I Ia\vking ve Roger Penrose,
herkesten daha çok kiitle-
çekimin ve kozmolojinin
doğasını anlamak için uğraştı.
'/anıamn ve Uzayın Doğası, hu
çabanın kitaplaştırtmış halidir.”
JO I in b a r r o \v
Ne\v Scientist
R O B K R T M. \YALD
Science
ZAMANIN ve UZAYIN
DOĞASI
İ Ç İ NDE Y A Ş A D I Ğ I M I Z EVRENİ N
GERÇEKLİĞİ
STEPHEN HAWKING
ROGERPENROSE
ÇEVİRM ENİN NOTU
Günümüz fiziğinin en ilginç bir konusu olan “evrenin doğası” üze
rinde, S. Hawking ve R. Penrose gibi, dünyanın bu alanda en ünlü iki
uzmanı tarafından, 1994 yılında Cambridge Üniversitesinde düzenlenen
bir bilimsel konferansın Türkçe’ye çevirisinin, İngilizce orijinali ile eşza
manlı olarak yayınlanmasına yardımcı olmayı görev bildim.
U. Daybelge
ZAMANIN ve UZAYIN
DOĞASI
İ Çİ NDE Y AŞ A D I Ğ I M I Z EVRENİN
GERÇEKLİĞİ
STEPHEN HAVVKING
ROGERPENROSE
FELSEFE
ALFA'
Alfa Yayınları 2245
Bilim/Evren 8
Kitabın Türkçe yayın hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığı ile
Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.'ne aittir.
Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz,
hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
Baskı ve Cilt
M elisa M atbaacılık
Tel: (212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29
Sertifika No: 12088
info@alfakitap.com
İÇ İN D E K İL E R
Teşekkür.................................................................................................. vii
Önsöz (Michael Atiyah)....................................................................... ix
1 Klasik Kuram
Stephen Haıuking ................................................................................ 1
3 Kuantum Karadelikleri
Stephen Hazuking.............................. ...............................................39
5 Kuantum Kozmolojisi
Stephen Hazuking ........
6 Uzayzamana Twistör ile Bakış
Roger Penrose...................................................................................109
7 Tartışma
Stepken Hazuking ve Roger Penrose..............................................127
Kaynaklar............................................................................................. 145
Teşekkür
Kitabın yazarları, yayınlayıcısı ve Isaac Newton Matematiksel B ilimler
Enstitüsü, bu konferans dizisinin ve bu kitabın hazırlanmasında yardım
ları dokunan şu şahıslara teşekkürlerini sunar: Matthias R. Gaberdiel,
Simon Gill, Jonathan B. Rogers, Daniel R. D. Scott ve Paul A. Shah.
Önsöz
1994 yılında Cambridge Üniversitesi, Isaac Newton Matematik Bilim
leri Enstitüsünde düzenlenen altı aylık bir programın doruğunu, bu ki
tapta kaydedilen Roger Penrose ve Stephen Hawking arasında yapılan
tartışma oluşturuyordu. Bu konuşmalar, evrenin doğası üzerinde yürütü
len en temel bazı düşünceler üzerinde ciddi bir fikir alış verişi niteliğin
deydi. Kuşkusuz, daha yolun sonuna gelmiş değiliz; belirsizlikler ve görüş
farkları hâlâ sürmekte ve tartışılacak daha pek çok şey bulunmaktadır.
Bundan altmış yıl önce Niels Bohr ve Albert Einstein arasında Ku
antum Mekaniğinin temelleri hakkında da ünlü ve uzun bir tartışma
vardı. Einstein, Kuantum Mekaniği’nin tamamlanmış bir kuram oldu
ğunu reddediyordu. O, bunu felsefi açıdan uygun görmeyerek, Bohr’un
temsil ettiği Kopenhag Ekolünün ortodoks yorumuna karşı sert bir sa
vaş yürütmüştü.
Bir bakıma, Penrose ve Hawking arasındaki tartışma, Einstein rolü
nü Penrose’un ve Bohr rolünü de Hawking’in üstlenmeleriyle, bu eski
fikir ayrılığının uzantısıdır. Konular şimdi daha karmaşık ve geniş ol
makla birlikte, eskiden de olduğu gibi, gene teknik fikirlerle felsefi bakış
açılarının bir iç içeliğini yansıtmaktadır.
Kuantum Mekaniği, veya onun daha ileri bir şekli olan, Kuantum
Alan Kuramı’nın, hâlâ Roger Penrose gibi felsefi şüphecileri bulunmakta
ise de, bu kuramlar şimdi oldukça gelişmiş ve teknik açıdan oldukça ba
şardı durumdadır. Gerek Genel Görelilik ve gerekse Einstein’ın kütleçe
kim kuramı, tekilliklerin ve karadeliklerin rolü ile ilgili ciddi problemleri
olmasına rağmen, zamana karşı sınavı kazanarak, dikkate değer başarılar
sağladılar.
Hawking-Penrose tartışmasında ağırlık taşıyan gerçek sorun, bir
“Kuantum Kütleçekim” kuramının, yani bu iki, başarılı kuramın bir
birleşiminin, nasıl yapılacağıdır. Bu konuda kavramsal ve teknik derin
problemler bulunmakta olup, bunlar konuşmalarda ele alınan iddiaların
dayanağım oluşturmaktadır.
Ele alınan temel sorunların örnekleri arasında, “zaman oku”, evrenin
doğumu sırasındaki başlangıç koşulları ve karadeliklerin bilgiyi nasıl yut
tuğu bulunmaktadır. Bütün bunlarda ve bir çok diğer konuda, Hawking
ve Penrose ince farklar gösteren bakış açıları sergilmektedirler. Düşünce
ler, gerek matematik ve gerekse fiziksel açıdan dikkatle ortaya konulduğu
gibi, tartışmanın yapılış tarzı da, anlamlı bir karşılıklı eleştiriyi mümkün
kılmaktadır.
Her ne kadar sunulan bazı konular matematik ve fizikle ilgili teknik
bir anlayış gerektirse de, fikirlerin çoğu daha yukarı (veya daha derin) bir
seviyede ele alındığından, daha geniş bir çevreye hitap edecektir. Oku
yucu hiç olmazsa, tartışılan düşüncelerin kapsam ve inceliği hakkında
olduğu gibi, hem küdeçekim ve hem de Kuantum kuramına dayanan
tutarlı bir evren tasviri elde etmenin büyük önemi hakkında bir görüş
sahibi olacaklardır.
Michael Atiyah
Klasik Kuram
S. W H aw king
1 coherence (Ç.N.).
2 Spacetime: Fiziksel uzaya zaman boyutunun da eklenmesi ile elde edilen matematiksel
uzay (Ç.N.).
3 discrete (Ç.N.).
leçekimin sonlu sonuçlar verdiğine herkes emindi. Ertesi yıl ise moda
değişmiş ve gerçekte hiç bulunmamış olsa da, herkes, süperkütleçekimde
ıraksamalar olacağını söylüyordu. Sicim kuramını ele almayışımın ikinci
bir nedeni de, onun test edilebilir herhangi bir öngörü yapmamış olma
sıdır. Buna karşılık, bahsedeceğim kuantum kuramının genel göreliliğe
doğrudan uygulanışı, daha şimdiden denenebilecek iki öngörü yapmış
bulunmaktadır. Bunlardan biri olan, enflasyon sırasındaki küçük tedir-
gemelerin büyümesi, yakın zamanlardaki mikrodalga ardalan ışınımın
daki dalgalanmaların4 gözlenmesi ile doğrulanmış bulunmaktadır. Ka
radeliklerin termal olarak ışıyabilecekleri hakkındaki diğer öngörü ise,
ilke olarak, denenebilir. Bütün yapmamız gereken, ilk karadeliklerden
birini bulmaktır. Maalesef, ormanın bu kesiminde, bunlardan fazla yok
gibi görünüyor. Eğer olsaydı, kütleçekimi nasıl kuantize edeceğimizi de
bilecektik.
Sicim kuramı, doğanın son kuramı olsaydı bile, bu öngörülerin ne
biri, ne de ötekisi değişmeyecekti. Fakat, sicim kuramı, hiç olmazsa şim
diki gelişmişlik haliyle, genel görelilik için düşük enerjide geçerli olma
çekiciliğinin ötesinde, bu öngörüleri yapabilecek imkâna sahip değil. Bu
nun daima böyle kalabileceğini ve sicim kuramının, genel görelilik veya
süperküdeçekim tarafından öngörülemeyecek herhangi gözlemlenebilir
bir öngörüsünün olamayacağını hissediyorum. Eğer bu doğruysa, sicim
kuramının gerçek bir bilimsel kuram olup olmadığı sorusu ortaya çıkar.
Ayırt edici, gözlemsel test edilebilir öngörü yokluğu karşısında, matema
tiksel güzellik ve tamlık yeter mi?
Bu nedenlerle, bu konferansta ben genel görelilikten bahsedeceğim.
Genel Göreliliğin bizi diğer tüm alan kuramlarından tamamen farklı
özelliklere götürdüğü görülen, iki konu üzerinde duracağım. Bunlardan
birincisi, küdeçekimin, uzayzaman için bir başlangıç ve belki de bir son
gerektirdiğidir. İkincisi de, kütleçekimin, bir kaba tanelilikten5 kaynak
lanmayan, yapısal6 bir küdeçekimsel entropiye sahip olduğu görüntüsü
zamansal eğri
eğrile-
'''-■rin tümü /'(S) yi terkeder.
/*(S) zamansal olamaz I'{S) uzaysal olamaz
7 null (Ç.N.).
geçmişe yönelik bir boş jeodezik parça8vardır (Bak. Şek. 1.3). Sınırda bulu
nan q dan geçen birden fazla boş jeodezik parçası olabilir; fakat bu durum
da q, bu parçaların gelecek uç noktasını oluşturur. Diğer bir deyimle, Snin
Şekil 1.3 Üstte: p noktası, geleceğin sınırında olup, sınırda y’dan geçen bir boş jeode
zik parçası vardır. A ltta: Böyle birden fazla jeodezik parçası varsa, q noktası onların
gelecek uç noktasıdır.
geleceğinin sınırı, sınırda bir gelecek son noktası bulunan ve diğer bir
üreticiyi9 kestiği takdirde geleceğin içine giren, boş jeodezikler tarafın
dan meydana getirilir. Diğer taraftan, boş jeodezik üreticilerin geçmiş uç
noktaları, ancak S üzerinde olabilir. Ancak, öyle uzayzamanlar bulunabi
lir ki, bunlarda bir S kümesinin geleceğinin sınırının üreticileri, 5yi hiç
kesmezler. Böyle üreticilerin geçmiş uç noktalan olamaz.
8 segment (Ç.N.).
9 generator (Ç.N.).
Bunun basit bir örneği, yatay bir doğru parçası çıkarılmış bir M in-
kowki uzayıdır (Bak. Şek. 1.4). Eğer S kümesi, yatay çizginin geçmişinde
bulunuyorsa, çizgi bir gölge düşürür
Minkowski
uzayından çıkarılan
I*(S) nin, S üzerinde geç
doğru
miş uç noktası olmayan
üreticileri
Şekil 1.4 Minkovvski uzayından bir doğru çıkarıldığı için, S kümesinin geleceğinin
sınırı, geçmiş uç noktası olmayan bir üreticidir.
Şekil 1.5 p 'nin geçmişi ile y’nun geleceğinin kesişiminin kompakt kapanışı
Şekil 1.7 Global olarak hiperbolik bir uzayda, bir zamansal veya boş eğri ile birleş
tirilebilen herhangi bir nokta çiftini birleştiren, maksimum uzunlukta bir jeodezik
vardır.
Şekil 1.8 Solda: bir jeodezik ü z e rin d e k iv e q noktaları arasında eşlenik bir r noktası
varsa, bu minimum uzunluktaki bir jeodezik değildir. Sağda: p den q ye minimal
olmayan bir jeodezik, güney kutbunda eşlenik bir noktaya sahiptir.
Raychaudhuri-Newman-Penrose Denklemi
Einstein Denklemi
R a b - ^ g a b R = 8 î c T ab
T ab
.u n )b>0
Tekillik Teoremleri
1. Enerji Koşulu
2. Global yapı üzerine koşul
3. Bir bölgeyi tutacak1 kadar kuvvetli kütleçekim
1 “To trap” sözcüğü, yakalamak, tutmak, kapana kıstırmak anlamına gelir. Bunu “tutmak”
şeklinde ve “trapped” sözcüğünü de, “tutuk” olarak çeviriyoruz (Ç.N.)-
giren ışınlar
yakınsıyor
Şekil 1.10 Normal bir kapalı yüzeyde, yüzeyden dışarı giden boş ışınlar ıraksarken,
içeri girenler yakınsar. Kapalı bir tutuk yüzeyde, hem içeri ve hem de dışarı giden boş
ışınlar yakınsar
Şekil 1.11 Bir S kümesinin ve onun geleceğinin sınırı olan Cauchy ufku mn
geleceğinin Cauchy açılımı, D'(S).
Basit olması için burada, kapalı bir, uzaysal, S üç-yüzeyi için yapılan
ispatın anahadarını belirteceğim. Gelecek Cauchy açılımı D*(S) olarak,
kendinden geçerek geçmişe doğru yönelen, her zamansal eğrinin S yi
kestiği, q gibi noktaların oluşturduğu bölge olarak tanımlayabiliriz (Şekil
1.11). Cauchy açılımı, S üzerindeki verilerden harekede belirlenebilecek
uzayzaman bölgesidir. Şimdi, gelecek Cauchy açılımının kompakt ol
duğunu varsayalım. Bunun sonucu olarak, Cauchy açılımı, Cauchy ufku,
H*(S) denilen bir gelecek sınırına, sahiptir. Cauchy ufku da, bir noktanın
geleceğinin sınırı için kullanılan argümanlara benzer şekilde, geçmişte
uç noktaları olmayan boş jeodezik segmentler tarafından üretilir. Ancak,
Cauchy açılımı kompakt kabul edildiği için, Cauchy ufku da kompakt
olacaktır. Bu, boş jeodezik üreticilerin kompakt bir küme içinde iç içe
sarılacağı manasına gelir. Bunlar, Cauchy ufkunda geçmiş veya gelecekte
uç noktaları olmayan, limit bir A,boş jeodeziğine yaklaşırlar (Şekil 1.12).
Fakat, eğer A.jeodezik olarak tam olsaydı, jenerik enerji koşulu bunun
eşlenik/> ve q noktalarını kapsadığı sonucunu içerirdi, büzerinde />ve q
nıın ötesindeki noktalar, zamansal bir eğri ile birleştirilebilir. Fakat bu
bir çelişkiye götürür, çünkü, Cauchy ufku üzerinde hiçbir nokta çifti,
birbirinden zamansal olarak ayrılamaz. Bu nedenle, ya Xjeodezik olarak
tamdır ve teorem ispadanmış olur, ya da S1nin gelecek Cauchy açılımı
kompakt değildir.
Şekil 1.12 Cauchy ufkunda, geçmiş veya gelecek uç noktalan olmayan, limit oluştu
ran bir boş jeodizik vardır.
Şekil 1.13 Eğer gelecek (geçmiş) Cauchy açılımı kompakt değilse, gelecek (geçmiş)
Cauchy açılımım hiç terk faretmeyen, Sden geleceğe (geçmişe) yönelen bir zamansal
eğri vardır.
Şekil 1 .14 y ’in limiti olan Xjeodeziği tam olmamalıdır. Zira, aksi halde, üzerinde
eşlenik noktalar bulunması gerekir
Tekillikler öngörmesi, klasik genel görelilik kuramının tamamlanmış
bir kuram olmadığını yansıtır. Tekil noktaların uzayzaman manifoldun-
dan kesip çıkarılmaları gerektiği için, oralarda alan denklemleri tanım
lanamaz ve tekilliklerden ne çıkacağı önceden kestirilemez. Geçmişteki
tekillikler için, bu problemle uğraşmanın tek yolu, kuantum kütleçekimi-
ni ele almaktır. Bu konuya üçüncü konuşmamda döneceğim (5. bölüm).
Fakat, gelecekte ortaya çıkacağı kestirilen tekilliklerin, Penrose'un koz
mik sansür adını verdiği bir özelliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Diğer
bir deyişle bunlar, dışardaki gözlemcilerden saldı olan karadelikler gibi
yerlerde bulunurlar. Bu nedenle, bu tekilliklerde öngörünün bozulması,
hiç olmazsa klasik kuramda, dış dünyada olan biteni etkilemez.
Kozmik Sansür
1 . 1* ve I~ tamdır.
2 . 1(1*) global olarak hiperboliktir.
tekillik
olay ufku
Şekil 1.15 Sınırı olan bir manifold içine konformal olarak yerleştirilmiş bir çöken
yıldız
Şekil 1.16 B ir karadeliğe madde atılırsa, veya iki karadelik birleşirse, olay ufukları
asla küçülmez.
Bu demektir ki, olay sınırının kesiti zamanla hiç azalamayacağı gibi,
genellikle de artacaktır. Üstelik, eğer iki karadelik çarpışır ve birleşirse,
sonda ortaya çıkan karadeliğin alanı, baştaki karadeliklerin alanlarının
toplamından daha büyüktür (Şekil 1.16). Bu durum, termodinamiğin
ikinci yasasına göre, entropinin davranışına çok benzemektedir. Entropi,
hiç azalamaz ve tüm sistemin entropisi, onu oluşturan parçaların entro-
pileri toplamından büyüktür.
8A >0
5S > 0
8E = — 8A + Q5J + 05Q
871
Termodinamiğin Birinci Yasası
5E = T8S + P8V
Şekil 1 .17 Termal ışınımla etkileşen karadelik, bunun bir kısmını yutar. Fakat klasik
kurama göre, dışarıya bir şey gönderemez.
Şekil 1.18
Uzayzaman Tekilliklerinin Yapısı
R . Penrose
Şekil 2.1 Tutuk bir yüzeyi canlandıran Oppenheimer-Snyder çöken toz bulutu mo
deli
Tutuk bir yüzeyin varlığının, bir tekilliğin mevcudiyetinin belirtisi ol
duğunu göstermek, denenebilir (Bu benim varlığını, küresel simetri ko
şulu gerektirmeden, makul bir nedensellik kabulü ile kanıtlayabildiğim
ilk tekillik teoremiydi; 1965.). Yakınsayan bir ışık konisinin varlığı kabu
lüne dayanarak da benzer sonuçlar elde edilebilir (Hawking ve Penrose
1970; bu durum, bir noktadan farklı yönlerde yayılan tüm ışık ışınlarının
daha sonra, birbirlerine yakınlaşmağa başladıkları zaman oluşur.).
Stephen Hawking (1965), benim baştaki düşüncemin kozmolojik öl
çekte ters çevrilebileceğini, yani, zaman için ters yönde uygulanabileceği
ni hemen fark etmişti. Ters bir tutuk yüzey, öyleyse, geçmişte (uygun ne
densellik kabülleri yapılarak) bir tekilliğin olduğunun belirtisidir. Şimdi,
(zamanda-geriye) tutuk yüzey, çok büyük ve kozmolojik ölçektedir.
Biz burada özellikle bir karadelik durumunun analizi ile ilgileniyo
ruz. Biliyoruz ki, bir yerde bir tekillik olmalıdır, fakat karadeliği bulmak
için onun bir olay ufku ile çevrili olduğunu göstermeliyiz. Kozmik sansür
hipotezi, işte bunu ve esas olarak tekilliğin dışardan görülemeyeceğini
belirtmektedir. Özellikle, dış sonsuzluğa ışık gönderemeyecek bir böl
genin varlığım belirtir. Bu bölgenin sınırı, olay ufkudur. Stephen’in son
konuşmasında verilecek bir kuramı da bu sınıra uygulayabiliriz. Çünkü,
olay ufku, gelecek boş sonsuzluğunun geçmişinin sınırıdır. Bundan dola
yı, biliyoruz ki, bu sınır
..—
PIP
........ .■T■IP.......çıplak
- . TIP*
IP’ler
(iü)
Şekil 2.3 I P ’ler arasında nedensel bağıntılar: (i) A, nedensel olarak B den önce gelir;
(ii) A , zamanca B den önce gelir, (ni) A ve B uzaysal olarak kesiklidir.
/^JL
o' -r
' L '
(i) (ü)
Şekil 2.4 Uzayzaman eğriliğinin ivme etkileri: (i) W eyl eğriliği nedeniyle gelgit çar
pılmaları; (ii) Ricci eğriliğinin hacim azaltıcı etkisi.
Belki, her iki sınıf tekillik tamamen farklı yasalara uyuyorlar. Bel
ki, onlar için kuantum kütleçekim yasaları gerçekten çok farklıdır. Bu
noktada, sanıyorum Stephen Hawking benimle aynı görüşü paylaşmıyor
[SWH: "Evet"], fakat bu teklifim için şu kanıtları ileri sürüyorum:
(1) ve (2) den, büyük patlama tekilliğinin gayet düzgün olduğu; (1)
den de, içinde akdelik olmadığı (zira akdelikler Termodinamiğin ikinci
Yasasını geniş ölçüde ihlal ediyor) iddia edilebiÜr. Böylece, karadeliklerin
tekillikleri için çok farklı yasalar gerekir (3). Bu farkı daha kesin bir şe
kilde açıklayabilmek için, uzayzaman eğriliğinin, R Riemann tensörü
ile belirtildiğini hatırlayınız. Riemann tensörü, (birinci mertebede hacim
koruyan ve gelgit şekil değiştirmelerini belirten) CM Weyl tensörüne,
hacim-azaltan şekil değiştirmelerini belirten (şekil 2.4), R Ricci ten-
sörünün indislerini uygun şekilde değiştirerek g metriğiyle çarpımına
eşdeğer bir kısmın, toplamıdır.
Friedman, Lemaitre, Robertson ve VValker tarafından verilen standart
kozmolojik modellerde (bakınız, örneğin Rindler 1977), büyük patlama
için Weyl tensörü sıfır çıkmaktadır. (Bunun R.RA.C. Nevvman tarafın
dan ispadanan bir tersi de mevcuttur: Buna göre, konformal düzgün
tipte ve Weyl tensörü sıfır olan bir başlangıç tekilliğine sahip bir evren,
eğer uygun hal denklemleri geçerliyse, bir FLRW evreni olmalıdır; ba
kınız Nevraıan 1994).
■kara delik
tekillikleri
kapalı
evren ---------
(P )s
Weyl e
Büyük patlama
Büyük patlama
Şekil 2.5 W eyl eğrilik hipotezi: Başlangıç tekillikleri (büyük patlama), W eyl eğri
likleri sıfır olacak şekilde sınırlanmıştır. Buna karşılık, sondaki tekilliklerde, Weyl
eğriliğinin ıraksayacağı bekleniyor.
Bu, görülenlerle yakın uyum içindedir. Eğer evren kapalı ise, son te
killik (Büyük Çöküş) ıraksayan bir Weyl tensörü verir; açık bir evren
de ortaya çıkan karadelikler de ıraksayan Weyl tensörü verirler (bakınız
Şek.2.5).
Bu hipoteze diğer bir destek, evrenin erken evresinin oldukça düzgün
ve akdeliksiz oluşu şeklindeki kısıtlama, erken evrendeki faz uzayını, hiç
olmazsa
faktörü ile küçültecektir. (Bu sayı, 1080 baryonluk bir karadeliğin faz uza
yı hacmi olup, evrenin en az bu kadar madde içerdiği kabulüne ve Be-
kenstein-Havvking, kara-deliğin entropisi formülüne - Bekenstein 1972,
Hawking 1975 - dayanmaktadır.)
Öyleyse, bu oldukça beklenmedik sonucun ortaya çıkmasını sağlayan
bir yasa var olmalıdır! Weyl eğriliği hipotezi, böyle bir yasayı sağlayabilir.
Sorular ve Cevaplar
S. W. Hawking
r = 2M
olay
ufku
tutuk
yıldızın yıldızın
içi yüzeyi
Şekil 3.1 B ir yıldız karadelik haline çökerken, olay ufkunu ve bir kapalı yakalanmış
yüzeyi gösteren uzayzaman resmi
tekilik
olay ufku
çöken
cisim
Şekil 3.3 Karadelik oluşturmak üzere çöken bir yıldız için Carter-Penrose diyagramı
Diyagramdan kolayca görüleceği gibi, Minkowski uzayında her nok
ta, gelecek boş sonsuzluk I* mn geçmişindedir. Bunun manası, karade
lik ve olay ufkunun bulunmamasıdır. Bununla beraber, küresel bir cisim
çökmekteyse, diyagram oldukça farklı olmaktadır (Şek. 3.3). Geçmişte
diyagram benzer görülmekle beraber, üçgenin tepesi kesilmiş ve bura
da yatay bir sınır konmuş olduğu görülmektedir. Bu, Hawking-Penrose
teoreminin öngördüğü tekilliktir. Görüldüğü gibi bu yatay doğrunun
altında da gelecek boş sonsuzluk I* mn geçmişinde olmayan noktalar
vardır. Diğer bir ifadeyle, bir karadelik vardır. Karadeliğin sınırı olan olay
ufkunu gösteren ve üst sağ köşeden inen köşegen, simetri merkezine kar
şı gelen düşey doğru ile birleşir.
Bu ardalan önünde bir (j) skalar alanını dikkate alalım. Uzayzaman
eğer zamandan bağımsızsa, dalga denkleminin I~ üzerinde yalnız pozitif
frekansları içeren bir çözümü, I* üzerinde de pozitif frekansları içerecek
tir. Bunun manası, parçacık yaratılmadığı gibi, başlangıçta I * üzerinde
skalar parçacık yoksa, dışarı giden parçacık da bulunmayacak demektir.
Ancak, çökme sırasında metrik zamana bağlıdır. Bu, T üzerinde po
zitif frekanslı olan bir çözümü, I* ‘ya gittiğinde, kısmen negatif frekansh
yapacaktır. Bu karışma (mbdng), I* üzerinde zamana e'wt şeklinde bağlı
olan bir dalga alıp, onu T ye geri götürerek hesaplanabilir. Bu yapıldı
ğında, dalganın ufiık civarından geçen kısmının fazlaca maviye kaydığı
görülür. İlginç olan, karışmanın, çökmenin sonlarındaki ayrıntılardan
bağımsız bir hale gelerek, sadece karadeliğin ufku üzerindeki küdeçekim
alanın şiddetini ölçen, yüzey küdeçekimi Kya bağlı olmasıdır. Pozitif ve
negatif frekansların karışması, parçacık yaratılmasına yol açar.
1973 yılında bu olayı ilk defa incelediğim zaman, çökme sırasında bir
yayınım boşanması (burst) olacağını, fakat ondan sonra parçacık yaratıl
masının duracağını ve geride gerçekten siyah bir kara cisim kalacağını
bulmayı umuyordum. Fakat, büyük şaşkınlıkla, çökme sırasındaki bir
boşanmadan sonra geriye, sabit hızda bir parçacık yaratımı ve yayınımı
kaldığını buldum. Ayrıca, yayınım tam olarak termaldi ve kJ2 k gibi bir
sıcaklığı vardı. Bir karadeliğin entropisinin, olay ufkunun alanıyla orantı
lı olduğu fikrini tutarlı hale getirmek için aranan da işte tam buydu. Üs
telik bu, G = c = h = 1 gibi Planck birimleriyle, orantı katsayısını bir çey
rek olarak belirliyordu. Buna göre, alan birimi 10'66 cm2 oluyor ve güneş
büyüklüğünde bir karadeliğin entropisi, 1078 mertebesinde çıkıyordu. Bu,
istenen sonucu veren çok büyük sayıda düzen olduğunu göstermektedir.
Sıcaklık T= kJ2k
Entropi S = A/4
Schwarzschild Metriği
Euclides-Schwarzschild Metriği
$ = <t>,; t = t,
Z = Z«()Jexp(-pH )|())>
= |d [(J)] exp(-I[<()])
Şekil 3.7 T sıcaklığındaki ayırma fonksiyonu, sanal zaman yönünde periyodu p=7M
olan bir Euclides uzayzamamnda, bütün alanlar üzerinde alınan yol integrali ile ve
rilir.
Böylece, T sıcaklığındaki <j) alanı için ayırma fonksiyonu, Euclides
uzayzamanında bütün alanlar üzerinde alman bir yol integrali ile verilir.
Bu uzayzaman, sanal zaman doğrultusunda (3 = T 1 periyodu ile periyo
diktir.
Eğer bu yol integrali, sanal zaman doğrultusunda periyodu (3 olan
düz uzayda alınırsa, bu kara cisim ışınımının bilinen ayırma fonksiyo
nunu verir. Ancak, az önce gördüğümüz gibi, Euclides-Schwarzschild
çözümü de sanal zaman üzerinde 2 tc/k periyodu ile periyodiktir. Bu da,
Schvvarschild ardalanı önündeki alanların, sanki k/2tc sıcaklığı ile termal
bir durumda olduğunu ifade etmektedir.
Sanal zamandaki periyodiklik, frekans karışımı ile ilgili uzun he
sapların, neden tam bir termal bir ışınıma götürdüğünü açıklamakta
dır. Fakat bu çıkarım, frekans karışımı yönteminde yer alan, çok yüksek
frekanslarla ilgili problemleri göz ardı etmiştir. Bu yöntem, ardalandaki
kuantum alanları arasında etkileşmeler olduğunda da kullanılabilir. Yol
integralinin periyodik bir ardalan üzerinde alınması, beklenen değerler
gibi bütün fiziksel büyüklüklerin termal olacağı manasına gelmektedir.
Bunun frekans karışımı yöntemiyle kanıtlanabilmesi ise, oldukça güçtür.
Bu etkileşmeler, kütleçekim alanının kendisiyle de etkileşmeyi içi
ne alacak şekilde genişletilebilir. Klasik alan denklemlerinin bir çözümü
olan, Euclides-Schwarschild metriği gibi bir gg ile başlanabilir. Sonra, I
eylemi, gg etrafında, 8g tedirgemelerinin bir kuvvet serisi ile açılır:
4 « ] = 4 a ] + A ( < % ) I + A ( '% ) 3+ -
Doğrusal terim sıfır olur, çünkü ardalan alan denklemlerinin bir çö
zümüdür. Kuvadratik terimin, ardalandaki gravitonları gösterdiği kabul
edilebilir. Kübik ve daha yukarı terimler ise, gravitonlar arasındaki et
kileşmeleri göstermektedir. Kuvadratik terimler üzerindeki yol integrali
sonludur. Saf küdeçekim halinde, iki halka üzerinde renormalize edi
lemeyecek ıraksamalar varsa da, bunlar süperkütleçekim kuramlarında
fermiyonlarla elimine olur. Süperkütleçekim kuramlarının üç veya daha
fazla halka üzerinde ıraksayıp ıraksamadığını kimse bilmiyor, zira bu he
sapları yapacak kadar cesur, daha doğrusu çılgın, kimse henüz çıkmadı.
Bazı yeni çalışmalar, bunların her mertebede sonlu olabileceği izlenimini
veriyor. Fakat, daha yukarı mertebeli halka ıraksamaları olsa bile, eğer
ardalan Planck uzunluğu, yani 10"33 cm ölçeğinde eğrilmemişse, bunlar
fazla bir etki yapmayacaktır.
Yukarı mertebe terimlerden daha ilginç olan, sifirmcı mertebe ve ar
dalan metriği g0’ın eylemini gösteren terimdir:
<E> = - A ( l 0gZ) = i
d(3 87ı
53
zm
2
£
F = ( E) +TS
Elektrik Alanı
■■
elektronun dünya eğrisi
o
Q ■ı = 0
Euclides uzayı
O
pozıtronun \X / / elektronun
dünya eğrisi dünya eğrisi
— t =0
m
zX
/ Minkowski uzayı
Şekil 3.11 Euclides uzayında elektron, elektrik alanında bir daire çizerek döner.
Minkovvski uzayında pozitif ve negatif elektrik yüklü bir çift parçacık birbirinden
uzağa ivmelenir.
9 7T m 2
Euclidesçi eylem, j _ •
q£
olarak alınır.
Lorentz uzayı
Şekil 3.13 Bir manyetik alanda birbirinden uzağa doğru ivmelenen farklı yüklü ka-
radelik çifti.
= o
kara delik
o T=0
- - !> >
Euclides uzayı
Şekil 3.14 Euclides uzayında bir çember üzerinde hareket eden yüklü karadelik.
Şekil 3.15 Bir çift karadelik üretmek için tünel olayı aynı zamanda Euclides diagra-
mının yarısını Lorentz diagramının yarısına yapıştırarak da belirlenebilir.
Şekil 3.16 Bir çift karadeliğin tünel olayı ile ortaya çıkması ve sonra gene tünel
olayıyla yok olması
Uzayzamanın topolojisi düz Minkowski uzayınkinden farklı ise, bu
düşünce deneyinden, yapısal küdeçekimsel entropinin bulunacağı ve bil
ginin kaybolacağı görülmektedir. Eğer oluşan karadelik çifderi Planck
ölçüsüne göre büyükse, ufuklar dışındaki eğrilik Planck ölçeğine göre
heryerde küçük olacaktır. Bunun manası, tedirgemelerde kübik ve daha
yukarı terimleri ihmal etmemin iyi bir yaklaşım olduğudur. Bu nedenle,
karadeliklerde bilgi kaybı olabileceği sonucuna güvenilebilir.
Eğer makroskopik karadeliklerde bilgi kaybı varsa, metrikte kuantum
dalgalanmaları sonucu oluşan, mikroskopik, gerçek dışı12 karadeliklerin
ortaya çıktığı süreçlerde de kaybolmalıdır. Parçacıkların ve bilginin bu
deliklere düşerek kaybolabileceği düşünülebilir. Belki bütün çorap tekle
rinin kaybolduğu yer burasıdır. Enerji ve elektrik yükü gibi ayar alanla
rına bağh olan büyüklükler korunabilir; fakat diğer bilgi ve global yükler
kaybolacaktır. Bunun kuantum kuramı için çok önemli etkileri olacaktır.
Normal olarak, saf bir kuantum durumunda bulunan bir sistem, ü-
niter bir şekilde, bir saf kuantum durumları dizisinden geçerek değişir.
Fakat eğer karadeliklerin ortaya çıkması ve ortadan kaybolmasıyla bilgi
kaybı olursa, üniter bir evrim olamaz. Onun yerine, bilgi kaybı, karade
likler ortadan kaybolduktan sonraki nihai duruma, karışık kuantum du
rumu denebileceği manasına gelecektir. Buna, her biri kendi olasılığı ile
farklı, saf kuantum durumlarının topluluğu13 olarak bakılabilir. Fakat, o
kesinlikle belirli bir durumda olamayacağı için, nihai durumun olasılığı,
herhangi bir kuantum durumuna müdahale ile sıfıra düşürülemez. Bu
demektir ki, kütleçekim, fizikte çoğu kuantum kuramı ile ilişkilendirilen
belirsizliğin dışında ve onun üzerinde, yeni bir önceden bilinemezlik dü
zeyi getirmektedir. Gelecek konuşmamda, bu ek belirsizliği zaten göz
lemiş olabileceğimizi göstereceğim (5. Bölüm). Geleceğin kesin olarak
öngörülebileceğine dair bilimsel determinizmin ümidine, bununla bir
son verilmektedir. Tanrının hâlâ yeninde sakladığı birkaç sürprizi olduğu
anlaşılmaktadır (Şekil 3.17).
12 virtual (Ç.N.)-
13 ensemble (Ç.N.).
Şekil 3.17
Kuantum Kuramı ve Uzayzaman
R . Penrose
Şekil 4.1 Yirminci yüzyılın büyük fizik kuramları%ve onların temel problemleri.
Şekil 4.4 Bir karadelik varsa, faz uzayında hacim kaybı gerçekleşir. R ile gösterilen
dalga fonksiyonunun çökmesi nedeniyle, faz uzayı hacminin geri kazanılması, bunu
dengeler.
/ / / / / / / / / / / / / / / / /
Şekil 4.5 R içindeki yapısal kuantum olasılıklarının, zamanda geriye doğru geçerli
olmadığına dair basit bir deney.
D = X AIVi><vsl ,
ı=l
Bilgi çevreden geri getirilemezse, biz de |burada yukarı > veya |bu
rada aşağı> durumlarını, (FAPP), sırayla \w\2 ve |z|2 olasılıklarıyla ele
alabiliriz.
Ancak, yoğunluk matrisi bize hangi durumlardan oluşturulduğunu
söylemediği için, bir kabule daha ihtiyacımız var. Bu noktayı açıklamak
için, Schrödinger'in kedisi isimli düşünsel bir deneye bakalım: Bu, özel
bir kutuya giren bir kedinin düştüğü kötü durumu irdeler. Kutuda (diye
lim ki) çıkan bir foton yarı geçirgen bir aynaya çarpar ve fotonun dalga
fonksiyonunun aynayı geçen kısmı bir detektöre gelir. Detektöre foton
geldiği anda, otomatik olarak bir silah ateşlenerek, kediyi öldürür. Eğer
foton gelmezse, kedi yaşar ve keyfi iyidir. (Stephen'in, kedilere düşünsel
deneylerde bile eziyet edilmesine karşı olduğunu biliyorum). Sistemin
dalga fonksiyonu, bu iki olasılığın bir üst üste binmesidir:
h
T ~ - (4.4)
_______________ E
18 decoherence (Ç.N.).
19 Yazar burada kelime oyunu yapıyor. Objective reduction (nesnel indirgeme)’nin baş harfleri
OR ayılı zamanda veya anlamına gelir. (E.N.)
Şekil 4.6 Schrödingerin kedisi (i) ve daha insani bir çözüm şekli (ii).
SO R U LA R V E CEV A PLA R
S. W. Havuking
etkileşme
bölgesi
sonsuzdan ^
gelen
parçacıklar
Şekil 5.1 Bir saçılma hesabında, sonsuzdaki giren ve çıkan parçacıklar üzerinde öl
çüm yaparız; bununla asimptotik Euclides metriklerini inceleriz.
Bilimsel bir kurama sahip olabilmenin tek yolu, fizik yasalarının, ev
renin başlangıcı da dahil olmak üzere, her yerde geçerli olmasıdır. Buna,
demokrasi ilkelerinin de bir zaferi olarak bakılabilir: Evrenin başlangı
cı, diğer noktalarda geçerli olan yasalardan niçin muaf olsun? Eğer her
nokta eşitse, bazılarının diğerlerinden daha eşit olmasına izin verilemez.
Fiziğin yasalarının her yerde geçerli olduğu düşüncesini yürütebil
mek için, yol integrali sadece tekil olmayan metrik üzerinde alınmalıdır.
Adi yol integrali durumunda, ölçünün, diferansiyeli alınamıyan yollar
üzerinde yoğunlaştığı bilinir. Fakat bunlar, iyi-tanımlanmış eyleme sa
hip, düzgün yollar kümesinin, uygun bir topolojide, kapanışıdır. Benzer
şekilde, kuantum küdeçekimi için, yol integralinin düzgün metrikli uza
yın tümleyicisi üzerinde alınması gerekeceği beklenir. Yol integralinin
kapsayamadığı şey; eylemi tanımlanmayan, tekillikleri olan metriklerdir.
Karadelikler için gördük ki, yol integrali, Euclides yani pozitif belirli
metrik üzerinde alınmalıdır. Bu, Schvvarzschild çözümü gibi karadelik
tekilliklerinin, ufuk içine girmeyen Euclides metriğinde görülmediği de
mektir. Onun yerine, ufuk, kutupsal koordinatların başlangıç noktası gibi
idi. Euclides metriğinin eylemi, bu nedenle, iyi-tanımhdır. Buna, kozmik
sansürün kuantum çeşidi olarak bakılabilir: Bir tekillikte yapının bozul
ması, herhangi bir fiziksel ölçümü etkilememelidir.
Bu nedenle, görülüyor ki, kuantum kütleçekimi için yol integali, tekil
olmayan Euclides metriği üzerinde alınmalıdır. Fakat bu metrikler üze
rinde hangi sınır koşulları alınmalıdır? İki ve yalnız iki doğal tercih var.
Birincisi, kompakt bir küme dışında, düz Euclides metriğine yaklaşan
metriklerdir. İkinci olasılık ise, kompakt ve sınırı olmayan manifoldlar
üzerindeki metriklerdir.
ölçüm bölgesi
Euclides metriği
ölçüm bölgesi
Şekil 5.2 Kozmolojik ölçümler sonlu bir bölgede yapıldığı için, iki tip asimptotik
Euclides metriği dikkate almalıyız: bağlı olanlar (üstte) ve bağlı olmayanlar (altta).
Birincisi, bağlı21, asimptotik Euclides metriklerindendir. İkincisi de, ölçüm
bölgesini ve ayn bir asimptotik Euclides metriğini kapsayan, kompakt
bir uzayzamandan oluşan, bağlı olmayan metriklerin katkısıdır (şek.5.2).
Bağlı olmayan metrikler, yol integralinin dışında bırakılamaz, zira bunlar
yaklaşık olarak, farklı bileşenlerin, ihmal edilebilir eyleme sahip ince tüp
veya kurt delikleri ile birleştirilmesiyle bağlı metriklerle elde edilebilir.
Uzayzamanın bağlı olmayan kompakt bölgeleri, saçılma hesaplarını
etkilemez; zira, bunlar bütün hesapların yapıldığı sonsuzla birleştirilmiş
değillerdir. Fakat, bunlar, sonlu bir bölgede yapılan kozmoloji ölçümlerini
etkileyeceklerdir. Gerçekten, böyle bağlı olmayan metriklerin katkısı, bağ
lı asimptotik Euclides metriklerininkinden daha ağır basacaktır. Bundan
dolayı, eğer kozmoloji için yol integrali tüm asimptotik Euclides metrik
leri üzerinde bile alınsa, bunun etkisi hemen hemen, yol integrali sanki
tüm kompakt metrikler üzerinde alınarak bulunacak değere eşit olacaktır.
Bu yüzden, kozmoloji yol integralini, Jim Hartle ve benim 1983 de teklif
ettiğimiz gibi (Hartle ve Hawking, 1983), tüm sımrı olmayan kompakt
metrikler üzerinde almak daha doğal görünmektedir. Bunu, Evrenin Sınır
Koşulu, Onun Sınırının Olmamasıdır şeklinde yeniden formüle edebiliriz.
Şekil 5.4 Dalga fonksiyonu, M* üzerinde alınan bir yol integrali ile verilir.
% l = t f £ 0] + ^ 5 ? /2 8? + ......
, -M*
yarıçap = —
H VA
Şekil 5.5 E ile sınırlı, olası iki M+ Euclides çözümü ve bunların eylemleri
Basit bir örnekle, dalga fonksiyonunun nasıl bir şey olduğu görüle
bilir. Madde alanlarının bulunmadığı, fakat pozitif bir A kozmolojik sa
bitinin bulunduğu bir duruma bakalım. X yüzeyini bir üç-küre olarak ve
^..metriğini, a yarıçaplı, yuvarlak üç-küre metriği olarak alalım. Öyleyse,
Z ile çevrili M* manifoldunu, dört-top olarak alabiliriz. Alan denklemle
rini sağlayan metrik, 1/H yarıçaplı, bir dört-küre’nin parçasıdır. Burada
H2= A/3. Eylem ise şudur:
Yarıçapı l///dan küçük, bir E üç-küresi için iki olası Euclides çözü
mü vardır: M* bir küreden ya küçüktür veya büyüktür (şek.5.5). Bununla
beraber, bazı argümanlar, bir küreden küçük olan çözümü almamız ge
rektiğini göstermektedir.
Şekil (5.6), dalga fonksiyonuna, g0 metriğinin eyleminden gelen kat
kıyı göstermektedir. Z'nın yarıçapı, 1/7/dan küçük olduğu zaman, dalga
fonksiyonu, exp(a2) olarak, eksponansiyel şekilde artar. Fakat a > 1/H ise,
küçük a için bulunan sonuç analitik olarak uzatdarak çok hızla salınan
bir dalga fonksiyonu bulunur.
Şekil 5.6 S yarıçapının fonksiyonu olarak dalga fonksiyonu
Şekil 5.7 Genişleyen bir evren yaratan tünel olayının, bir Euclidesçi çözümünün
yarısına, bir Lorentz çözümünün yarısının birleştirilerek açıklanması.
De Sitter uzayı, içinde yaşadığımız evren için iyi bir model değildir,
zira boş olduğu gibi exponansiyel genişlemektedir. Gözlemlerimize göre,
evren madde içermektedir ve mikrodalga ardalanından ve hafif eleman
ların miktarından çıkardığımıza göre, geçmişte çok daha sıcak ve yoğun
idi. Gözlemlerimizle uyumlu en basit şemaya “sıcak büyük patlama” mo
deli diyoruz (şek. 5.8).
zaman
Şekil 5.8 Sıcak büyük patlama modelinde, zamanın fonksiyonu olarak evrenin yarı
çapı ve sıcaklığı
Öte yandan, kozmolojik sabiti olup da, içinde madde alanları olma
yan küdeçekim halinde, gördük ki, sınır olmaması koşulu kuantum ku
ramı limitleri dahilinde öngörülebilen bir evrene götürebiliyor. Bu özel
model, madde dolu olan ve sıfır veya çok küçük bir kozmolojik sabi
te sahip, içinde yaşadığımız evreni açıklamıyor. Ama kozmolojik sabiti
atarak ve madde alanlarını katarak daha gerçekçi bir model, bulabiliriz.
Özellikle, V(<))) potansiyeline sahip skalar bir (j) alanına ihtiyaç var. V 'nin
<() = 0 için minimum değer aldığını kabul edeceğim. Basit bir örnek,
V = Vı m2 <))2 kütlesel skalar alanıdır (şek.5.9).
t* = < M .b - g ,b V ( < »
Taban Durum
—1 na2 _dn
ı 2
— a’t .2
W(dn) oce 2 =e 2
burada x = a3/2dn ve co = n/a «■
dalgaboyu a
ö ] ennasyon
tedirgemeleri
evrenin başlangıcındaki
yapısal kütleçekimsel = 10"6 Planck sıcaklığı
sıcaklık =1026 derece
Şekil 5.11 B ir gözlemci herhangi bir yüzeyin ancak bir kısmını görebilir.
Şekil 5.12 Evren, bir gözlemci onun tamamım göremeden önce, sondaki tekilliğe
çökecektir.
Fiziksel alanların uyduğu yerel yasalar zamana göre simetriktir; ve
yahut daha doğru olarak, C P T değişmezidir. Böylece, geçmiş ve gelecek
arasında gözlenen fark, evrenin sınır koşullarından gelmelidir. Evrenin
uzaysal olarak kapalı olduğunu, bir maksimum büyüklüğe kadar genişle
yeceğini ve sonra tekrar çökeceğim varsayalım. Roger’in vurguladığı gibi,
evren bu tarihin iki ucunda çok farklı olacaktır. Evrenin başlangıcı dedi
ğimiz şey için, evrenin, çok düzgün ve düzenli olduğu görülüyor. Ancak,
tekrar çöktüğü zaman, onun çok karışık ve düzensiz olacağını bekleriz.
Düzenli olanlardan daha çok düzensiz şekiller olduğu için, başlangıç şe
killerinin son derecede hassas olarak seçilmesi gerekir.
Bu nedenlerle, zamamn iki ucunda farklı sınır koşullan mevcut ol
malı. Roger’in önerisine göre, Weyl tensörü, zamanın bir ucunda geçerli
olmalı fakat diğerinde değil. Weyl tensörü, uzayzaman eğriliğinin Eins-
tein denklemleri aracılığı ile madde tarafından yerel olarak belirlenme
yen kısmıdır. Bu, düzenli erken dönemlerde küçük olmuş olmalıdır. Fa
kat çöken evrende büyük olacaktır. Böylece, bu öneri, zamanın iki ucunu
birbirinden ayıracak, ve böylece zaman okunu açıklayabilecektir (şekil
5.13).
Zannederim Roger’in önerisi, kelimenin birden fazla manasıyla,
Weyl tipi. Öncelikle önerisi C P T değişmez değil. Roger bunu, bir fa
zilet olarak görüyor. Fakat, düşünüyorum ki, onlardan vaz geçmek için
mecbur edici nedenler olmazsa, simetriler üzerinde ısrarlı olunmalı. İd
dia edeceğim gibi, C P T den vaz geçmek gerekmiyor, ikinci olarak, eğer
Weyl tensörü, erken evrende tam sıfır olsaydı, o tam olarak homojen ve
izotrop olmuş ve hep böyle kalmış olurdu. Rogerin Weyl hipotezi, ne
ardalandaki dalgalanmaları, ne de, galaksiler ve bizler gibi cisimlere yol
açan tedirgemeleri açıklayabilir.
evren düzensiz,
^ evren düzenli,
Weyl tensörü küçük
Şekil 5.13 Evrenin iki ucunu ayırdetmek amacına yönelik, Weyl tensörü hipotezi
Şekil 5.15 M aksimum yarıçapa kadar genişleyen ve tekrar küçülen bir Lorentz böl
gesine, yarım bir Euclides dört-küresinin birleştirilmesi
Roger’in işaret ettiği, zamanın iki ucu arasında farkı oluşturan budur.
Bir uçta, evren çok düzgün ve Weyl tensörü de çok küçük, ama, tam
sıfır değildi. Zira, sıfır olması, belirsizlik ilkesinin çiğnenmesi anlamına
gelir. Onun yerine, daha sonra galaksiler ve bizler gibi cisimler şekline
büyüyen küçük tedirgemeler bulunur. Buna zıt olarak, evren, zamanın
diğer ucunda, tipik olarak gayet büyük bir Weyl tensörü ile gayet kaotik
ve düzensiz olacaktı. Zaman okunun yönünü, niye fincanların masadan
düşüp kırıldığını, ama tersine, kırık fincan parçalarının birleştikten son
ra, sağlam olarak masa üzerine sıçramadığını açıklayan da budur.
Zaman okunun yönü değişmeyeceğine - ve zamanımı aştığıma - gö
re, konuşmama bir son vermem iyi olur. Uzay ve zaman ile ilgili araştır
malarımda öğrendiğim, çok dikkate değer iki şeyin altım çizmiş oldum:
(1) kütleçekim, uzayzamanı, bir başlangıcı ve bir de sonu olacak şekil
de kıvırır; (2) kütleçekim ve termodinamik arasında derin bir bağlantı
vardır. Bu, kütleçekimin, üzerine etki yapacağı manifoldun topolojisini
belirlemesindendir.
Uzayzamanın pozitif eğriliği, üzerinde klasik genel göreliliğin ge
çerliliğini kaybettiği, tekillikler doğurur. Kozmik sansür hipotezi, bizi
karadelik tekilliklerinden koruyabilir; fakat, büyük padamayı, tam cep
heden çıplak olarak görebiliriz. Öte yandan, kuantum genel göreliliği,
ve onunla birlikte, sınır olmaması önerisi, gözlediğimize benzeyen bir
evren öngörür. Hatta, bunun, mikrodalga ardalamnda, gözlenen dalga
lanma spektrumunu öngördüğü de anlaşılıyor. Ancak, kuantum kuramı,
klasik kuramın kaybettiği öngörüyü tekrar sağlasa da, bunu tam olarak
yapamaz. Çünkü, uzayzamanın tamamını karadelikler ve kozmolojik
olay ufukları dolayısıyla göremeyeceğimiz için, gözlemlerimiz, tek bir
durum yerine, bir kuantum durumları bütünü ile belirlenir. Bu ek bir ön-
görülememe getirse de, evrenin niye klasik göründüğünü de açıklayabilir.
Schrödinger'in kedisini yarı canlı, yarı ölü olmaktan kurtaran da budur.
Fizikten öngörüyü kaldırmak ve onu, indirgenmiş şekilde, tekrar ye
rine koymak, başlı başına bir başarı hikâyesidir. Söyleyeceklerim bundan
ibarettir.
Uzayzamana, Tvistör 24 ile Bakış
R . Penrose
ve
24 Twistor, (Ç.N.).
Üst üste binmelerinin karışımını veren yoğunluk matrisinin aynısıdır.
Böylece, bir kediyi, diri mi, yoksa ölü mü, veya bu iki üst üste binmeden
hangisi şeklinde göreceğimizi, sadece yoğunluk matrisi belirlemez. Son
konuşmamı bitirirken, daha fazla şeye ihtiyacımız olduğunu belirtmeğe
çalışmıştım.
• Weyl Eğriliği Hipotezi (W EH ). Stephen’in konumundan anla
dığım kadarıyla, bu noktada anlaşmazlığımızın çok büyük olduğunu
sanmıyorum. Başlangıçtaki bir tekillik için Weyl eğriliği yaklaşık olarak
sıfırken, sondakiler ise büyük bir Weyl eğriliğine sahiptir. Stephen, baş
langıç durumunda küçük kuantum dalgalanmaları bulunacağına işaret
ederek, başta Weyl eğriliğinin tam olarak sıfır olduğu hipotezinin makul
olamayacağını söyledi. Bunun gerçek bir anlaşmazlık olduğunu sanmı
yorum. Weyl eğriliğinin, başlangıçtaki tekillikte sıfır olması klasik bir
öneridir ve hipotezin kesin ifadesi konusunda şüphesiz biraz esneklik
de var. Benim açımdan, hele şüphesiz kuantum bölgesinde, küçük tedir-
gemeler kabul edilebilir. Sadece onu sıfıra çok yakın tutabilmek için bir
şeye gereksinim var. Erken evrende, Ricci tensöründe de (madde dola
yısıyla) termal titreşmeler olması beklenir. Belki de bunlar, Jeans karar
sızlıkları yoluyla, sonunda 106 M s’lik karadeliklerin oluşmasına götürür.
Bu karadeliklerdeki tekilliklerin yakınında Weyl eğriliği çok büyük ola
caktır. Ancak bunlar, W E H e uygun olarak, başlangıç-tipinde değil son-
tipteki tekilliklerdir.
W E H ’in “botanik”te olduğu gibi, yani açıklamayıp, görünüşü anlattı
ğı konusunda, Stephen ile mutabıkım. Bunu açıklamak için onun altında
yatan bir kurama ihtiyaç var. Belki de, Hartle ve Hawking’in, “sınır olma
ması önerisi”, (SOO )25, başlangıç durumunun yapısı için iyi bir adaydır.
Bununla beraber, son durum ile başa çıkabilmek için çok daha farklı bir
şeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özellikle, tekilliklerin yapısı
nı açıklayan bir kuramın, W E H doğasında bir şey ortaya çıkarabilme
si için, T, PT, C T ve C P T 26 ’yi çiğnemesi gerekir. Zaman-simetrisinin
.••çvm e
- O -
Şekil 6.1 Sonsuz ile birlikte bütün kompleks sayılan temsil eden Riemann küresi.
w I T >+ z I i )
Şekil 6.2 Bir, spin-% taneciğinin, spin yönü uzayı; yarıçapı, w (spin yukarı) ve z (spin
aşağı) genliklerinin oranı z/w olan Riemann küresidir.
Eğer ikinci bir gözlemci, birinciye göre bağıl bir hızla, onunla aynı
yerden, aynı zamanda geçerse, aberasyon etkileri dolayısıyla, yıldızları
küre üzerinde farklı yerlerde işaredeyecektir. İlginç olan, küre üzerin
deki noktaların farklı konumlarının, Möbius dönüşümü denilen özel bir
dönüşümle, birbirleri ile ilişkili oluşlarıdır. Böyle dönüşümler, Riemann
küresinin kompleks yapısını koruyan bir gurup oluştururlar. Böylece, bir
uzayzaman noktasından geçen ışık ışınlarının uzayı, doğal bir şekilde,
bir Riemann küresidir. Ben, farklı hızlardaki gözlemcilere ait fiziğin
temel simetri grubu olan bu (kısıdı) Lorentz grubunun, en basit bir-
(kompleks-)boyutlu manifold’un, yani Riemann Küresi’nin otomorfizm
grubu olarak temsilini, çok güzel buluyorum (bkz. Şek. 6.3 ve Penrose ve
Rindler 1984).
gözlemci
gök küresi
Şekil 6.3 Görelilik kuramınde, bir gözlemcinin gök küresi, doğal olarak bir Riemann
küresidir.
Şekil 6.4 Tem el tvistör temsilinde, (Minkowski) uzayzamanında ışık ışınları (pro
je k tif), tvistör uzayındaki noktalara karşı gelir; uzayzaman noktaları ise Riemann
küreleri olarak gösterilir.
Şimdi, uzayzamandaki noktalar dört reel sayı ile verilir. Projektif tvis
tör uzayı, dört kompleks sayının oranları ile koordinatlandırıhr. Eğer,
tvistör uzayında (Z°, Z 1, Z 2, Z 3, Z 4) ile gösterilen bir ışık ışını, uzayzama-
nın (r°, r1, r2, r3, r4) noktasından geçerse, o zaman
( r ° + r3 rl + ^ ( Z 2\
vz1/ \V2/Vr1—ir2 r° — (6 1)
Geliş bağıntısı27 sağlanır. Geliş bağıntısı (6.1), tvistörle gösterimin28
temelini teşkil eder. İki-spinör notasyonu ile ilgili bazı tanımlar gereki
yor. Kişilerin aklının karışmağa başladığı yer burasıdır. Fakat, ayrıntılı
hesaplar için bu notasyon oldukça kolaylık getirir. Çünkü, herhangi bir
ra dört-vektörü ile tanımlanan rAA' büyüklüğünün bileşenler matrisi şöy
le verilir.
OİA - cd g u
- -
olan iki spinör ile gösterilir. Geliş bağıntısı (6.1), şu şekli alır.
w = irTC
Eğer, r* yerine
r* r1- C£
yazılarak, orijin kaydırılırsa,
29 skew
30 null
Böylece, Z“ ve Z a eşlenik değişkenlerdir. Dalga fonksiyonu ise, bun
lardan sadece birinin fonksiyonudur. Yani, dalga fonksiyonu, Za nın ho-
lomorf (veya antiholomorf) bir fonksiyonudur.
Şimdi, bu bağıntıların operatör sıralamasına nasıl uyduğunu kontrol
etmeliyiz. Görülür ki, momentum ve açısal momentum ifadeleri, sıra
lamadan bağımsız ve bu nedenle kanonik olarak belirlidirler. Diğer ta
raftan, helislik ifadesi sıralamaya bağlıdır ve doğru tanımı kullanmamız
gerekir. Bunun için, simetrik çarpımı kullanmalıyız; yani
5 = ;(Z “Za+ z az a)
s = U - 2 - Z *-^ )s = - ( - 2 - Z * -^ )
2 V dZa ) 2 V dZa )
= ~ ( —2 —Z a d a k i h o m o jen lik d e r e c e s i)
El
Burada integral, r ile gelen31 (Z’nin w v e p gibi iki kısmı olduğunu ha
tırlayalım) Z'ler uzayındaki bir kontur üzerindedir, rc'lerin ve 3/3ıo'ların
sayısı, alanın spin'ine (ve el yönüne) bağlıdır. Bu denklem, kütlesi olma
yan bir taneciğin alan denklemlerini otomatik olarak sağlayan, bir <(>...
(r) uzayzaman alanı tanımlar. Böylece, tvistör alanlarının holomorfluk
kısıtlaması, kütlesiz bir taneciğin tüm karışık alan denklemlerini bünye
sinde toplar, veya bunu hiç olmazsa düz uzayın doğrusal bir alanı veya bir
Einstein alanının zayıf enerji limiti için gerçekleştirir.
Geometrik olarak, uzayzamanda r noktası, tvistör uzayında bir
doğrusudur (bu bir Riemann küresidir). Bu doğru,y(Z)’nin tanımlı ol
duğu bölgeden geçmelidir. J(Z), genellikle her yerde tanımlı değildir ve
tekillikleri vardır (gerçekten, kontur integralini almak için, bu tekil böl
geleri çeviririz). Daha matematiksel doğru bir ifadeyle, bir tvistör dalga
fonksiyonu bir kohomoloji elemanıdır. Bunu anlamak için, tvistör uza
yının ilgilendiğimiz bölgesinin bir açık komşuluklar takımım ele alalım.
Bunun manası, onun birinci sheaf cohomology’nin bir elemanı olduğu
dur. Bunun ayrıntılarına girmeyeceğim, ama, “sheaf cohomology” kulla
nılabilecek iyi bir çarpıcı isim!
Şimdi bizim gerçekte aradığımız şeyin, KAK’ da yapılana benzer şe
kilde, alan genliklerinin pozitif ve negatif kısımlarını ayırmak için bir
yöntem olduğunu hatırlayalım. Eğer IPN üzerinde tanımlı bir tvistör
fonksiyonu (birinci kohomoloji’nin bir elemanı olarak) IPT* tvistör uza
yının üst yarısına genişlerse, pozitif frekanslı; eğer, ÎPT' nin alt yarısına
genişlerse, negatif frekanslıdır. Böylece, tvistör uzayı, pozitif ve negatif
frekans kavramlarını içerir.
Bu, ayrıştırma, bize kuantum fiziğini tvistör uzayında yapma fırsatı
veriyor. Andrew Hodges (1982, 1985,1990) Feynman diyagramlarının
uzayzamandaki benzeri olan tvistör diyagramlarını kullanarak KAK’na
bir yaklaşım geliştirdi. Bunları kullanarak, KAK’da bazı çok yeni regüla-
rizasyon yolları ortaya attı. Bunların, normal uzayzaman yaklaşımlarında
kullandması düşünülemezse de, onlar tvistör resminde çok doğaldırlar.
En önce, Michael Singer’in (Hodges, Penrose ve Singer 1989) bir fik
rinden gelişen yeni bir açı da,gene konformal alan kuramından (C F T )32
kaynaklanmıştır. Stephen, ilk konuşmasında, sicim kuramı hakkında ba
zı çok aşağılayıcı ifadeler kullandı. Fakat sicim kuramının dünya-yaprağı
üzerindeki alan kuramı olan C F T ’nin, (belki bütünüyle fiziksel olmasa
da) çok güzel bir kuram olduğunu düşünüyorum. O, keyfi bir Riemann
yüzeyi üzerinde tanımlanıyor (bunun en basit örneği, Riemann küresi
dir; fakat bu, tor’lar ve “pretzel”ler gibi, bir-kompleks-boyutlu manifold-
ların tümünü kapsar).Tvistörler için C F T ’i, sınırlarıIPNnin (yani,uzay
zamandaki ışık ışınlarının uzayı) kopyaları olan, üç kompleks boyutlu
manifoldlara genelleştirmemiz lazım. Bu alandaki çalışmalar gelişmekle
birlikte, henüz fazla ileri gidemedi.
Tvistör Kozmolojisi
Sorular ve Cevapları
S. W. Hazuking ve R. Penrose
S. Hawking
Bu konuşmalar, Roger ile benim aramdaki farkı çok açık şekilde ortaya
koydu. O bir Platonist; ben ise bir pozitivistim. O, Schrödinger’in kedi
sinin bir kuantum durumunda yarı diri, yarı ölü halde bulunmasından
endişe ediyor. O, bunun gerçeğe uymayacağını hissediyor. Ama ben buna
aldırmıyorum. Ben bir kuramın gerçeğe uymasım talep etmiyorum. Zira,
onun ne olduğunu bilmiyorum. Gerçek, turnusol kâğıdı ile test edebi
leceğimiz bir nitelik değil ki! Beni ilgilendiren tek şey, kuramın, ölçüm
sonuçlarını öngörebilmesidir. Kuantum kuramı bunu gayet başarıyla ya
pabiliyor. O, bir gözlem sonucunun, kedinin diri mi yoksa ölü mü oldu
ğunu, göstereceğini öngörüyor. Bu, insanın yarı hamile olamayacağı gibi
bir şey: ya öylesiniz, veya değilsiniz.
Hayvansevenler cephesini bir yana bırakırsanız, Roger gibi kişilerin,
Schrödinger’in kedisine itiraz etmelerinin nedeni, durumu (kedi^. +
k ed ici/ V2 şeklinde temsil etmenin onlara saçma görünmesidir. Niye,
kedi^. - kedi.a)l/ V2 olmasın? Bunu söylemenin diğer bir şekli, kedi^.
ile kedLwarasında her hangi bir girişimin görünmemesidir. Farklı yarık
lardan geçen parçacıklar arasında girişim olabilir, zira bunlar, ölçülmeyen
çevre etkilerinden yeterli şekilde izole edilebilir. Fakat kedi kadar büyük
bir şey, elektromanyetik alanla taşman, olağan moleküller-arası kuvvet
lerden izole edilemez. Schrödinger’in kedisini veya beynin işleyişini a-
çıklamak için, kuantum kütleçekimi’ne gerek yoktur. Bu bir yanıltmadır.
Ben, Schrödinger’in kedisinin ya diri, ya da ölü, ama ikisinin bir
kombinasyonu olmayan klasik bir hayvan gibi görünmesinin nedeninin,
kozmolojik olay ufukları olduğunu ciddi olarak söylemedim. Dediğim
gibi, evrenin derinliklerini bir yana bırakırsak, kediyi odanın geri kalan
kısmından bile izole etmek yeteri kadar güçtür. Bütün anlatmak stedi-
ğim, eğer mikrodalga ardalamndaki dalgalanmalar (titreşmeler) büyük
bir duyarlılıkla gözlenebilseydi, onların dağılımının da klasik istatistiğe
uyduğunun görülecek olmasıdır. Farklı modlardaki dalgalanmalar ara
sında, girişim ve korrelasyon gibi herhangi bir kuantum durumu özel
liğini36 algılayamazdık. Evrenin tümü üzerinde konuşuyorsak, bunda
Schrödinger’in kedisinde olduğu gibi, bir dış çevre bulunmaz. Fakat, ev
renin bütününü göremediğimizden, burada da yine evre uyumsuzluğu37
ve klasik davranışla karşılaşırız.
Roger, benim Euclides yöntemlerini kullanmamı sorguluyor. Özel
likle benim bir Euclides geometrisini, bir Lorentz geometrisine yapış
tırarak çizdiğim resimlere itiraz ediyor. Haklı olarak, bunun ancak çok
özel durumlarda geçerli olduğunu söylüyor: Genel bir Lorentz uzayza-
manındaki kompleksleştirilmiş manifold içinde; üzerindeki metrik, reel
ve pozitif defınit, veya Euclides tipi olan bir kesim bulunmaz. Ancak, bu,
Euclides yol integrali yaklaşımını, kütleçekimsel olmayan adi alanlar için
dahi yanlış anlamak demektir. Örneğin, iyi anlaşılan Yang-Mills hali
ni alalım. Bunda, Minkowski uzayındaki bütün Yang-Mills bağlantıları
üzerinde, ? eykm tipinde bir yol integralinden yola çıkılır. Bu integralin
değeri salınır ve yakınsamaz. Daha iyi davranan bir yol integrali bulmak
için, X = -i t şeklinde, sanal bir zaman değişkeni kullanarak, Euclides
36 Property, (Ç.N.).
37 Decoherence, (Ç.N.)
uzayına bir W ick dönüşü uygulanabilir. İntegrand, e~Eud,i,i ,yUmi şekline
dönüşür ve integral de Euclides uzayındaki tüm reel bağlantılar üzerin
de alınır. Euclides uzayında reel olan bir bağlantı, genelde, Minkowski
uzayında da reel olmaz. Ama, bunun önemi yoktur. Euclides uzayındaki
bütün reel bağlantılar üzerinde alınan yol integrali, kontur integralleri
manasında, Minkowski uzayındaki bütün reel bağlantılar üzerinde alı
nan bir yol integraline eşdeğerdir. Kuantum kütleçekimi halinde olduğu
gibi, Yang-Mills yol integrali, eyer-noktası yöntemi ile hesaplanabilir.
Burada, eyer-noktası çözümleri, Yang-Mills instantonlarıdır. Bunları
sınıflandırmak için Roger ve tvistör programı çok emek vermiştir. Yang-
Mills instantonları, Euclides uzayında reel, ama Minkowski uzayında,
kompleks’dir. Ama, elektro-zayıf baryon üretimi gibi fiziksel süreçlerin
hızlarını verdikleri için, bunun önemi yoktur.
Kuantum kütleçekimi için de durum bunun benzeridir. Buradaki yol
integrali, Lorentz metrikleri yerine, pozitif defınit veya Euclides metrik
leri üzerinde alınır. Eğer, kütleçekimsel alanın farklı topolojilere sahip
olmasına müsaade edilecekse, bu gerçekten yapılmalıdır. Bir Lorentz
metriği, ancak Euler sayısı sıfır olan bir manifold üzerinde alınabilir. Fa
kat, gördüğümüz gibi, yapısal entropi gibi, ilginç kuantum kütleçekimsel
etkiler, tam da, Lorentz metriği kabul etmeyen, sıfırdan farklı Euler sa
yısına sahip uzayzaman manifoldlarından çıkmaktadır. Kütleçekim için,
Euclides tipi eylem alttan sınırlı olmadığı için bir problem bulunmak
tadır. Yani, yol integrali yakınsamayacak gibi görünmektedir. Ancak bu
durum, konformal faktörü kompleks bir yol üzerinde integre ederek
düzeltilebilir. Bu bir hile olsa da, sanırım bu davranış ayar serbestliğiyle
ilişkili olduğundan, yol integralini doğru almayı bilirsek kendiliğinden
yok olacaktır. Bu problem, fiziksel bir nedenden kaynaklanmaktadır:
Kütleçekim etkisi çekici olduğu için, kütleçekimin potansiyel enerjisi
negatiftir. Bu yüzden, kuantum kütleçekimi ile ilgili her kuramda bu bir
şekilde ortaya çıkacaktır. Eğer, sicim kuramı da yeteri kadar gelişebilirse,
bu onun için de geçerli olacaktır. Sicim kuramının şimdiye kadar başara
bildikleri oldukça acıklı bir görünüme sahiptir. Bırakınız karadelikleri, o
güneşin yapısını bile açıklayabilmiş değildir.
Sicim kuramını bir yana bırakarak, Euclides yaklaşımına ve sınırın
bulunmaması koşuluna dönelim. Burada yol integrali, pozitif belirli re-
el metrikler üzerinde alınacaksa da, eyer-noktası, kompleks bir metriğe
sahip olabilir. Bu durumla, üç-yüzey S’nm, çok ufak bir büyüklüğü aştı
ğı kozmolojide karşılaşılır. Gerçi ben, metriği bir yarım Euclides dört-
kürenin, bir Lorentz metriğine birleştirilmesi olarak tanımlamıştım;
ama bu sadece yaklaşık olarak doğrudur. Gerçek eyer-noktası metriği
kompleks olacaktır. Roger gibi bir Plato'cu bu duruma üzülse de, benim
gibi bir pozitivist bundan etkilenmez. Eyer-noktası metriği gözlenmez.
Bütün gözlenebilen, onunla hesaplanan dalga fonksiyonudur. Bu ise, reel
bir Lorentz metriğine karşı gelir. Roger'in, benim EucÜdes ve kompleks
uzayzaman kullanmama itirazına biraz şaşırdım. Tvistör programında
kendisi de, kompleks uzayzaman kullanmaktadır. Gerçekte, beni Eucli
des kuantum kütleçekim programı geliştirmeğe yönelten, pozitif frekan
sın holomorf olduğu hakındaki Roger'in kendi beyanları olmuştur. Bu
programın, gözlemsel olarak test edilebilir iki öngörüsü bulunmaktadır.
Buna karşılık sicim kuramı veya tvistör programı kaç öngörü yapabil
miştir?
Roger'in düşüncesine göre, i?-sürecinde, gözlem veya ölçü, dalga
fonksiyonunun çökmesi, fizikte C P T 38 simetrisinin çiğnenmesi demek
olur. Kendisi, en aşağı iki durumda: kozmoloji ve karadelikte, böyle bo
zulmaların etkisini görüyor. Kabul ediyorum ki, gözlemler hakkında so
rular sormak suretiyle, zamanda asimetriyi içeri sokabiliriz. Fakat, dalga
fonksiyonunun indirgenmesine tekabül eden fiziksel bir sürecin varlığı
nı, veya bunun kuantum küdeçekimi veya bilinçlilik ile bir ilişkisi oldu
ğunu, tamamen reddediyorum. Bu bana, bilim değil, büyü gibi geliyor.
Konuşmalarımda, sınırsızlık önerisinin, kozmolojide gözlenen zaman
okunu nasıl herhangi bir C P T bozumuna yol açmadan açıklayabileceğini
düşündüğümü, gösterdim. Rogerin aksine, karadeliklerin de zaman asi
metrisi ile ilgili olduğunu niçin sanmadığımı şimdi açıklayacağım. Klasik
genel görelilikde, bir karadelik, içine cisimler düşebilen, fakat dışına bir
şey çıkamayan bir bölge olarak tanımlanır. Burada insan sorabilir: Dışına
38 (charge, parity, time = yük, parite, zaman) simetrisi, (Ç.N.).
cisim çıkabilen ama içine cisim düşemeyen bölgeler, yani akdelikler de
niye olmasın? Cevabım, her ne kadar klasik kuramda kara ve akdelikler
çok farklı ise de, kuantum kuramına göre bunlar aynı şeydirler. Kuantum
kuramı, kara ve akdelikler arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır: kara-
delikler yayınım yapabilirken, akdeliklerin de yutumlayabileceğini kabul
edebiliriz. Bir bölgeye karadelik demek için, onun büyük, klasik ve fazla
yayınım yapmayan bir bölge olmasını öneriyorum. Diğer yandan, büyük
miktarlarda kuantum ışınımı yayan küçük bir delik de, tam olarak bir
akdelikten beklediğimiz davranışı sergilemektedir.
Kara ve akdeliklerin nasıl aynı şey olduklarını, Rogerin başvurduğu
düşünce deneyini kullanarak açıklayacağım. Mükemmel yansıtan du
varları olan çok büyük bir kutuya, belirli bir miktarda enerji koyalım.
Bu enerji, kutu içinde mümkün olan durumlar arasında çeşitli şekillerde
dağıtdabilir. Bunların iki tanesi, durumların çok büyük orandaki çoğun
luğuna karşı gelir. Bunlar, ya termal ışınım dolu bir kutu veya termal
ışınımla dengede olan bir karadeliktir. Hangisinde daha büyük sayıda
mikroskopik durum olduğu, kutunun büyüklüğüne ve içindeki enerji
ye bağlıdır. Fakat, her iki halin yaklaşık aynı sayıda mikroskopik durum
içermesi için, bu parametreler seçilebilir.
yansıtan duvarlar
Şekil 7.1 içinde belirli bir enerji bulunan bir kutu içinde, ya termal ışınım veya ter
mal ışınımla dengede olan bir karadelik vardır.
Kutunun Tarihi
kara
delik
kutu
kutu
duvarı
duvarı
akdelik
kutu
kutu
duvarı duvarı
Kediler ve Benzerleri
“Gerçek” ne olursa olsun, dünyada olanları nasıl algıladığımızı açıklama
lıyız. Kuantum mekaniği bunu yapmaz; bunun için, KM ‘ne ek bir şey,
kuantum mekaniğinin standart kuralları içinde olmayan bir şey katmalı
yız. Özellikle, sanırım, Stephen benim kedi problemi ile ilgili açıklama
larıma pek kulak vermedi. Problem, bilgi kaybının, sistemin bir yoğunluk
matrisi tarafından belirtilmesi gereğini ifade etmesi değil; iki yoğunluk
matrisinin, örneğin
ve
matrislerinin eşit olmasıdır. Bu nedenle, kediyi, niçin diri veya ölü algı
ladığımız, ama, niye bunların bir üst üste binmesini asla göremediğimiz
problemini çözmeliyiz. Sanırım, felsefe bu konularda önemli; ama, soru
ya cevap vermiyor.
KM çerçevesinde, dünyanın varlığını nasıl algıladığımızı açıklaya
bilmek için, aşağıdakilerden birine (veya ikisine) ihtiyacımız olduğunu
sanıyorum:
(A) Bir deneyimin kuramı.
(B) Bir gerçek fiziksel davranışın kuramı.
Ashnda, gözlemciyi işin içine katabilmek için, ilgili durum vektörle
rinin (yukarda, 7.1 halinde) her biri şu şekilde olmalıdır
Wick Dönmesi
Bu KAK ‘da, yararlı olan bir araçtır. Zaman ekseninin bir dönmesi so
nucu, t değişkeni yerine it yazılır. Bu, Minkowski uzayım, Euclides uza
yına çevirir. Bunun yararı, (yol integrali gibi) bazı ifadelerin, Euclidesçi
kuramda daha iyi tanımlanmış olduğu gerçeğinden kaynaklanır. Wick
dönmesi, düz (veya durağan) uzayzamana uygulandığında, KAK'da iyi
kontrol edilen bir araçtır.
Stephenin, “W ick dönmesi’ ni (Euclides metrikli uzay elde etmek
için) Lorentz metrikli uzaya uygulama fikri, şüphesiz çok ilginç ve dahi
yane bir şey; fakat, bu, W ick dönmesinin KAK'da uygulanmasından çok
farklı bir şey. Bu, aslında, farklı bir düzeydeki “Wick dönmesi”dir.
NBP çok hoş bir öneri ve kuşkusuz, onun Weyl eğrilik hipoteziyle
ilişkili olduğu anlaşılıyor. Ancak, benim açımdan NBP, geçmiş tekillik
lerin küçük Weyl eğriliğine; gelecek tekilliklerinin de büyük Weyl eğrili
ğine sahip olduğunu açıklamaktan çok uzaktır. Evrenimizde gözlenenler
böyle ve sanırım, gözlemsel konularda Stephen benimle mutabıktır.
Faz-Uzay t Kaybı
T ~ , (7.4)
E
Roger, Schrödingerin zavallı kedisi için endişe ediyor. Böyle bir dü
şünsel deney, bugünlerde siyasi bakımdan doğru olmazdı. Ama ben,
“Schrödingerin kedisini duyduğumda, tabancama davranıyorum”, de
diği söylenen, Hermann Göringe sempati duyuyorum. Roger endişeli;
zira, kedi^wve kedL^ şıklarını eşit olasılıkla içeren bir yoğunluk matrisi,
gene eşit olasılıklarla, kedirf;w+ kedL&ve kedirfw- kedi şıklarını da içerir.
Peki öyleyse, niçin, kedi^. veya kedi.a gözlüyoruz da, kediAW+ kedi.^
veya kedi^. - kedL/(_ gözlemiyoruz? Gözlemlerimizde, diri+ölii ve diri-ölü
değil de, sadece diri veya ölü eksenlerini seçen nedir? Belirtmek istediğim
ilk şey, yoğunluk matrisinin özdurumlarındaki bu belirsizliğin, özdeğer-
lerin tam olarak eşit olması halinde ortaya çıktığıdır. Eğer, diri veya ölü
olma olasılıkları biraz farklı olsaydı, özdurumlarda hiç belirsizlik olma
yacaktı. Yoğunluk matrisinin özvektörlerinden olan bir baz, ayrıcalık
kazanacaktır. Öyleyse, doğa, niye yoğunluk matrisini, diri/ölü temelin
de diyagonal yapıyor da, diri+ölü / diri-ölü temelinde yapmıyor? Bunun
cevabı, kedi^. ve kedL& durumlarının, makroskopik düzeyde, merminin
konumu ve kedinin üzerindeki yara gibi unsurlarla birbirlerinden fark
lı olmaları. Hava moleküllerindeki tedirgemeler gibi, gözleyemediğiniz
şeyler üzerinden izler takip edilirse, kedi^. ve kedi^ durumları arasında,
bir gözlenilenin39 matris elemanının ortalama değeri sıfıra gider. İşte bu
nedenle, kediyi ancak, kedi^ veya kedL/u durumunda görürürüz, ama
asla ikisinin bir doğrusal birleşimi şeklinde görmeyiz. Bu, sıradan kuan-
tum mekaniğinin bir sonucudur. Yeni bir ölçü kuramı gerekmediği gibi,
şüphesiz kuantum kütleçekimi de gerekmemektedir.
Şimdi, kuantum kütleçekimine geri gidelim. Roger, sınır olmaması
önerisinin, erken evrendeki Weyl tensörünün küçük değerini açıklayabi
leceğini kabul ediyor gibi görünüyor. Ancak kendisi onun, karadeliklerin
kütleçekimsel çöküşlerinde ve bütün evrenin çöküşünde Weyl tensörü
nün alacağı büyük değeri açıklayabileceğini, sorguluyor. Sanırım, bu da,
sımr olmaması hipotezi hakkında bir yanlış anlamadan kaynaklanıyor.
Roger, herhalde, erken evrende hemen hemen düzgün olarak başlayan
ve kütleçekimsel çöküşte çok düzensiz metriklere doğru değişen Lo
rentz çözümleri olduğunu kabul edecektir. Erken evrende, bu Lorentz
metrikleri, bir yarı-Euclides dört-küresine birleştirilebilir. Bu, çökme sı
rasındaki çok buruşmuş üç-geometrinin dalga fonksiyonu için, yaklaşık
bir eyer noktası metriği verecektir (şek. 7.4). Kuşkusuz, daha önce de
dediğim gibi, doğru eyer noktası metriği karmaşık olacak ve ne Euclid,
ne de Lorentz metriğine uyacaktır. Gene de, bu, belirttiğim gibi, iyi bir
yaklaşıklıkla Euclides ve Lorentz bölgelerine bölünebilir. Euclides böl
gesi, yuvarlak dört-kürenin yarısından biraz farklı olacaktır. Bu nedenle,
onun eylemi, homojen ve izotropik evrene karşı gelen yuvarlak dört-küre
yarısından biraz fazla olur. Çözümün Lorentz kısmı, homojen ve izot
rop çözümden çok farklı olacaktır. Ancak, bu Lorentz kısmının eylemi,
sadece dalga fonksiyonunun fazını değiştirir, ama genliğine dokunmaz.
Bu Euclides kısmının eylemi tarafından verilir ve üç-geometrinin ne
kadar bozulmuş olduğundan hemen hemen bağımsızdır. Böylece, her
üç-geometri, küdeçekimsel çökmede eşit olasılığa sahiptir. Tipik olarak,
ortaya çok düzensiz ve büyük Weyl eğriliğine sahip bir metrik çıkacaktır.
Umarım bu, sınır olmaması önerisinin, hem erken evrenin niye düzgün
olduğunu ve hem de küdeçekimsel çöküşün niye düzensiz olacağını a-
çıklayabileceği konusunda, Rogeri ve herkesi, ikna edecektir.
Son söyleyeceklerim, bir kutu içindeki karadelikle ilgili düşünsel de
ney üzerine olacak. Bir çok farklı düzenin çöküşü, aynı karadeliği oluştu
racağı için, Roger’in, hâlâ faz-uzayı hacminin kaybolduğunu iddia ettiği
görülüyor. Fakat karadelik termodinamiğinin amacı, böyle faz uzayı kay
bının önlenmesiydi. Bunlar e3 şekilde oluşturulabildiği için, karadeliklere
kesin bir entropi isabet ettirilir. Zamana göre simetrik bir şekilde bu
harlaşırlarken, / şekilde ışınım yayarlar. Bundan dolayı, faz-uzayı kaybı
yoktur ve bunu dengelemek için i?-süreci koşulu koşmak gerekli değildir.
Aynı şekilde: Ben kütleçekimsel çöküşe inanıyorum ama, dalga fonksi
yonunun çökmesine inanmıyorum.
çökmekte olan bozulmuş
bölgesi
Stephenin kedi ile ilgili sözlerine geri dönmek istiyorum. Gerçekte, öz-
değerlerin eşitliği önemsizdir. Yakınlarda gösterildiği gibi (Hughston v.b.
1993), herhangi bir yoğunluk matrisinin (hatta tamamen farklı özdeğer-
leri olan), durumların olasılık karışımları olarak yazılabileceği tüm farklı
şekiller arasında, bu “durum vektörünün bilinmeyen kısmı üzerinde” ilke
olarak, gerçekleştirilebilecek bir ölçüm vardır. Bu ölçüm, yoğunluk mat
risinin “bilinen kısım” için yorumu olarak, o özel olasılık karışımını verir.
Üstelik, çevrenin etkisine gelince, diagonal terimler küçük olsa da, onla
rın özvektörler üzerine etkisi büyük olabilir. Ayrıca, Stephen, mermi v.b.
dan bahsetti. Bu gerçekte konuyu aydınlatmaz. Çünkü, eskiden “kedi” i-
çin olan problem, şimdi “kedi + mermi”sistemi için belirecektir. Sanırım,
bu “realite” sorunu, Stephen ile benim aramdaki temel farkı oluşturuyor
ve bu, diğer problemlerle de - örneğin, ak ve karadeliklerin aynı olup ol
madığı gibi - ilişkili bulunuyor. Bütün bunlar, makroskopik düzeyde, tek
bir uzayzaman algıladığımız gerçeğine indirgenebilir. Bunun için, ya A'
nın veya B'nin desteklenmesi gerekir; ki Stephen bu konuya değinmedi
zannediyorum.
Kara ve akdelikler, küçük olmaları halinde birbirlerine çok benze
yebilirler. Küçük bir karadelik, çok miktarda ışınım yayabilir ve bu yüz
den, bir ak deliği andırabilir. Tahminen, küçük bir akdelik de büyük bir
miktarda ışınım yutabilir. Fakat, makroskopik düzeyde bu tanım uygun
değildir; başka bir şeyin daha dikkate alınması gerektiğine inanıyorum.
KM, sadece yetmiş beş yıldır var. Bu, örneğin, Newton‘un kütleçekim
kuramı ile karşılaştırıldığında fazla uzun değil. Bu nedenle, eğer KM'nin
makroskopik nesneler için değiştirilmesi gerekirse, bu beni fazla şaşır
mayacaktır.
Bu tartışmanın başında Stephen, kendisinin bir pozitivist benim ise
bir Platoncu olduğumu sandığım söylemişti. Onun pozitivist olmasına
memnun oldum ama, burada önemli nokta, benim daha çok bir gerçekçi
olmam. Eğer bu tartışma, Bohr ile Einstein arasında, yetmiş yıl kadar
önce yapılan ünlü tartışma ile kıyaslanırsa; Stephen’in Bohr’un rolünü
oynadığını, benim ise Einstein‘in rolünü üstlendiğimi sanıyorum! Çün
kü Einstein, mutlaka bir dalga fonksiyonu tarafından temsil edilmeyen,
gerçek dünya gibi bir şeyin var olması gerektiğini savunmuştu. Bohr ise,
dalga foksiyonunun, “gerçek” bir mikrodünya değil, ama sadece, öngörü
ler yapmak için “bilgi” betimlediğini vurgulamıştı.
Bohr, o tartışmanın galibi olarak kabul edilmişti. Gerçekte, Einstein'in
Pais tarafından yazılan yeni biyografisine (1994) göre, Einstein, 1925’den
sonra balık tutmağa gitse de olurmuş. Gerçekten, onun delici tenkit
leri çok yararlı olduysa da, kendisinin fazla büyük ilerleme yapmadığı
doğrudur. Einsteinin kuantum mekaniğinde büyük ilerleme yapmaya
devam etmemesinin nedeninin, KK’da önemli bir bileşenin eksikliğinde
yattığına inanıyorum. Bu önemli eksik bileşen, Stephen‘in elli yıl sonra
keşfettiği, karadelik ışınımını idi. Karadelik ışınımına bağlı olan bu bilgi
kaybı da, yeni düğümü teşkil etmektedir.
Sorular ve Cevaplar
P e n r o s e , E i n s t c i n g ib i, k u a n t u m
fiz i ğ i n i n t a m a m l a n m ı ş b ir k u r a m
o l d u ğ u n a karş ı çık ıy o r .
I Iavvking ise t e r s i n e , g e n c i
g ö r e li l i ğ i n e v r e n i n nasıl b a ş la d ığ ın ı
a ç ı k l a y a m a y a c a ğ ı n ı ö n e sü rüy o r.
H a w k i n g ' e g ö r e , s a d e c e sın ır
koşullan olm ay an bir k u a n tu m
k i i t l e - ç e k i m k u r a m ı , k i i ç i i k bir
k ısm ın ı g ö z le y e b ild iğ im iz evren
h a k k ı n d a b i z e b ir ş e y l e r s ö y l e m e
ş a n s ı n a sah ip tir.
K u a n t u m k i i t l e - ç e k i m nasıl e v r e n i n
ilk z a m a n l a r ın ı v e k a r a d e l i k l c r g ibi
ilg i n ç n e s n e l e r i a ç ık l a y a b i l ir ?
K v r e n i n g ö r ü n ü m ü nasıl h i ç b i r
k u a n tu m etk isi g ö z le n m e d e n
E i n s t c i n ' ı n ö n g ö r d ü ğ ü g ib i olabilir?
I la n g i k u a n t u m s ü reçleri n e d e n i y l e
k a r a t l e li k l e r b u h a r la ş a b ilir v e b ü t ü n
o b i l g i le r nasıl k a y b o lu r ?
Z a m a n n e d e n ileri g i d e r d e geri
g itm ez?
evren