You are on page 1of 165

ZAMANIN ve UZAYIN

DOĞASI
İ Çİ NDE Y A Ş A D I Ğ I M I Z EVRENİ N G E R Ç E K L İ Ğ İ

STEPHEN HAVYKING
ROGER PENROSE

ALFA*
N
>
T
>

<
m
c
N
>
<
Z
D
O
G>
>
(/>

A LFA ’
"Son otuz yılda Stephen
I Ia\vking ve Roger Penrose,
herkesten daha çok kiitle-
çekimin ve kozmolojinin
doğasını anlamak için uğraştı.
'/anıamn ve Uzayın Doğası, hu
çabanın kitaplaştırtmış halidir.”

JO I in b a r r o \v
Ne\v Scientist

“I Ia\vking ile Penrose arasındaki


tartışma, okuyucuyla etkileşim
sağlıyor. Ha\vking'in mizah
anlayışı kitabı renklendiriyor.”
JO SK PH S İL K
T h e Times Higher Kdııcation
Sııpplement

“Bu ilginç kitap, gelecek nesil


fizikçiler için daha da ilginç
olmaya aday.”

R O B K R T M. \YALD
Science
ZAMANIN ve UZAYIN
DOĞASI
İ Ç İ NDE Y A Ş A D I Ğ I M I Z EVRENİ N
GERÇEKLİĞİ

STEPHEN HAWKING
ROGERPENROSE
ÇEVİRM ENİN NOTU
Günümüz fiziğinin en ilginç bir konusu olan “evrenin doğası” üze­
rinde, S. Hawking ve R. Penrose gibi, dünyanın bu alanda en ünlü iki
uzmanı tarafından, 1994 yılında Cambridge Üniversitesinde düzenlenen
bir bilimsel konferansın Türkçe’ye çevirisinin, İngilizce orijinali ile eşza­
manlı olarak yayınlanmasına yardımcı olmayı görev bildim.
U. Daybelge
ZAMANIN ve UZAYIN
DOĞASI
İ Çİ NDE Y AŞ A D I Ğ I M I Z EVRENİN
GERÇEKLİĞİ

STEPHEN HAVVKING
ROGERPENROSE

FELSEFE

ALFA'
Alfa Yayınları 2245
Bilim/Evren 8

ZAM ANIN VE UZAYIN DO ĞASI


İçinde Yaşadığımız Evrenin Gerçekliği

Stephen Havvking - Roger Penrose

Özgün Adı The Nature of Space and Time


İngilizce Aslından Çeviren Umur Daybelge

1. Basım: Kasım 2011


ISBN: 978-605-106-386-7

Sertifika No: 10905

Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni M. Faruk Bayrak


Genel M üdür Vedat Bayrak
Yayın Yönelmeni Rana Alpöz
Dizi Editörü Kerem Cankoçak
Kapak Tasarımı Gökhan Burhan
Grafik Uygulama Kâmuran Ok

© 1996 by Princeton University Press


© 2011, ALFA Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.

Kitabın Türkçe yayın hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığı ile
Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.'ne aittir.
Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz,
hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

Baskı ve Cilt
M elisa M atbaacılık
Tel: (212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29
Sertifika No: 12088

Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti.


Ticarethane Sokak No: 53 34410 Cağaloğlu İstanbul, Türkiye
Tel: (212) 511 53 03 - 513 87 51 - 512 30 46 Faks: (212) 519 33 00
www.alfakitap.com

info@alfakitap.com
İÇ İN D E K İL E R

Teşekkür.................................................................................................. vii
Önsöz (Michael Atiyah)....................................................................... ix

1 Klasik Kuram
Stephen Haıuking ................................................................................ 1

2 Uzayzaman Tekilliklerinin Yapısı


Roger Penrose..................................................................................... 27

3 Kuantum Karadelikleri
Stephen Hazuking.............................. ...............................................39

4 Kuantum Kuramı ve Uzayzaman


Roger Pen rose..................................................................................... 65

5 Kuantum Kozmolojisi
Stephen Hazuking ........
6 Uzayzamana Twistör ile Bakış
Roger Penrose...................................................................................109

7 Tartışma
Stepken Hazuking ve Roger Penrose..............................................127

Kaynaklar............................................................................................. 145
Teşekkür
Kitabın yazarları, yayınlayıcısı ve Isaac Newton Matematiksel B ilimler
Enstitüsü, bu konferans dizisinin ve bu kitabın hazırlanmasında yardım­
ları dokunan şu şahıslara teşekkürlerini sunar: Matthias R. Gaberdiel,
Simon Gill, Jonathan B. Rogers, Daniel R. D. Scott ve Paul A. Shah.
Önsöz
1994 yılında Cambridge Üniversitesi, Isaac Newton Matematik Bilim­
leri Enstitüsünde düzenlenen altı aylık bir programın doruğunu, bu ki­
tapta kaydedilen Roger Penrose ve Stephen Hawking arasında yapılan
tartışma oluşturuyordu. Bu konuşmalar, evrenin doğası üzerinde yürütü­
len en temel bazı düşünceler üzerinde ciddi bir fikir alış verişi niteliğin­
deydi. Kuşkusuz, daha yolun sonuna gelmiş değiliz; belirsizlikler ve görüş
farkları hâlâ sürmekte ve tartışılacak daha pek çok şey bulunmaktadır.
Bundan altmış yıl önce Niels Bohr ve Albert Einstein arasında Ku­
antum Mekaniğinin temelleri hakkında da ünlü ve uzun bir tartışma
vardı. Einstein, Kuantum Mekaniği’nin tamamlanmış bir kuram oldu­
ğunu reddediyordu. O, bunu felsefi açıdan uygun görmeyerek, Bohr’un
temsil ettiği Kopenhag Ekolünün ortodoks yorumuna karşı sert bir sa­
vaş yürütmüştü.
Bir bakıma, Penrose ve Hawking arasındaki tartışma, Einstein rolü­
nü Penrose’un ve Bohr rolünü de Hawking’in üstlenmeleriyle, bu eski
fikir ayrılığının uzantısıdır. Konular şimdi daha karmaşık ve geniş ol­
makla birlikte, eskiden de olduğu gibi, gene teknik fikirlerle felsefi bakış
açılarının bir iç içeliğini yansıtmaktadır.
Kuantum Mekaniği, veya onun daha ileri bir şekli olan, Kuantum
Alan Kuramı’nın, hâlâ Roger Penrose gibi felsefi şüphecileri bulunmakta
ise de, bu kuramlar şimdi oldukça gelişmiş ve teknik açıdan oldukça ba­
şardı durumdadır. Gerek Genel Görelilik ve gerekse Einstein’ın kütleçe­
kim kuramı, tekilliklerin ve karadeliklerin rolü ile ilgili ciddi problemleri
olmasına rağmen, zamana karşı sınavı kazanarak, dikkate değer başarılar
sağladılar.
Hawking-Penrose tartışmasında ağırlık taşıyan gerçek sorun, bir
“Kuantum Kütleçekim” kuramının, yani bu iki, başarılı kuramın bir
birleşiminin, nasıl yapılacağıdır. Bu konuda kavramsal ve teknik derin
problemler bulunmakta olup, bunlar konuşmalarda ele alınan iddiaların
dayanağım oluşturmaktadır.
Ele alınan temel sorunların örnekleri arasında, “zaman oku”, evrenin
doğumu sırasındaki başlangıç koşulları ve karadeliklerin bilgiyi nasıl yut­
tuğu bulunmaktadır. Bütün bunlarda ve bir çok diğer konuda, Hawking
ve Penrose ince farklar gösteren bakış açıları sergilmektedirler. Düşünce­
ler, gerek matematik ve gerekse fiziksel açıdan dikkatle ortaya konulduğu
gibi, tartışmanın yapılış tarzı da, anlamlı bir karşılıklı eleştiriyi mümkün
kılmaktadır.
Her ne kadar sunulan bazı konular matematik ve fizikle ilgili teknik
bir anlayış gerektirse de, fikirlerin çoğu daha yukarı (veya daha derin) bir
seviyede ele alındığından, daha geniş bir çevreye hitap edecektir. Oku­
yucu hiç olmazsa, tartışılan düşüncelerin kapsam ve inceliği hakkında
olduğu gibi, hem küdeçekim ve hem de Kuantum kuramına dayanan
tutarlı bir evren tasviri elde etmenin büyük önemi hakkında bir görüş
sahibi olacaklardır.
Michael Atiyah
Klasik Kuram

S. W H aw king

Bu konferanslarda, Roger Penrose ve ben, uzay ve zaman ın doğası üzeri­


ne birbiriyle ilişkili, fakat aynı zamanda oldukça farklı olan görüşlerimizi
ortaya koyacağız. Sırayla konuşarak, üçer konferans vereceğiz ve bunu
da, kendi farklı yaklaşımlarımız üzerine bir tartışma izleyecek. Bunla­
rın teknik konferanslar olacağını vurgulamalıyım. Yani, genel görelilik
ve kuantum kuramı konusunda temel bir bilgi düzeyinin varlığını kabul
edeceğiz.
Richard Feynman’ın, genel görelilik konusunda toplanan bir konfe­
ransta edindiği izlenimlerini anlattığı kısa bir yazısı vardır. Sanırım bu,
1962 yılındaki Varşova konferansı idi. Bu yazıda, o konferansta bir araya
gelen kişilerin genel yetenekleri ve neler yapmakta oldukları hakkında,
oldukça olumsuz ifadeler yer almaktadır. Genel görelilik, kısa zamanda
çok daha iyi bir üne kavuşmasını ve daha fazla ilgi görmesini, büyük
ölçüde Roger’in çalışmalarına borçludur. O zamana kadar, genel göre­
lilik, tek bir koordinat sisteminde yazılan, karışık bir kısmi diferansiyel
denklemler sistemi olarak formüle edilmişti. Bunların bir çözümünü bu­
labilenler, o kadar mutlu oluyorlardı ki, bulduklarının belki de fiziksel
bir anlamı olmadığına kulak bile asmıyorlardı. Fakat, Penrose, spinörler
ve global yöntemler gibi, modern kavramlar geliştirdi. Denklemleri tam
olarak çözmeden de, onların genel özelliklerinin elde edilebileceğini ilk
gösteren o oldu. Nedensel yapı konusuna beni sokan, tekillik ve kara-
delikler üzerine yaptığım klasik çalışmanın ilham kaynağını oluşturan,
onun ilk tekillik teoremi olmuştur.
Sanıyorum, Roger ve ben, klasik çalışmalar üzerinde oldukça anlaşıyo­
ruz. Ancak, kuantum kütleçekimine, ve gerçekte kuantum mekaniği’nin
kendisine yaklaşımlarımız arasında farklar var. Kuantum evre uyumlu­
luğunun1 kaybolması ihtimalini önerdiğim için, parçacık fizikçileri tara­
fından tehlikeli bir aşırı uç kabul edilsem de, Roger’le karşılaştırılırsam,
ben bir muhafazakârım. Ben, fiziksel bir kuramın sadece matematiksel
bir model olduğu ve bunun bir gerçekliğe karşı gelip gelmediğini sorma­
nın manasının bulunmadığı şeklindeki pozitivist bakış açısını benimsi­
yorum. Sorulabilecek olan tek şey, onun öngörülerinin gözlemlere uyup
uymadığından ibarettir. Roger’e gelince, onun kalben bir Platoncu oldu­
ğunu sanıyorum; ama bunu kendisi cevaplamalı.
Uzayzamanın2 kesikli3 bir yapısı olabileceği hakkında bazı görüşler
varsa da, bu kadar başarılı olmuş sürekli kuramları terk etmek için bir
neden göremiyorum. Genel görelilik, yapılmış her gözlemle uyumlu olan
güzel bir kuramdır. Planck ölçeğinde bunda bazı değişikliklerin yapıl­
ması gerekebilir; fakat bunun, kurama göre yapılan öngörülerin çoğunu
değiştirebileceğini zannetmiyorum. O belki, sicim kuramı gibi daha te­
mel bir kuramın düşük enerji yaklaşımı olabilir. Fakat sicim kuramına
gereğinden fazla değer verildiği kanısındayım. Öncelikle, genel göreli­
liğin, süperküdeçekim kuramındaki diğer alanlarla birleştirildiği zaman,
uygun bir kuantum kuramı verip veremeyeceği belli değil. Süperkütleçe-
kimin öldüğü konusundaki haberler birer abartmadır. Bir yıl, süperküt-

1 coherence (Ç.N.).
2 Spacetime: Fiziksel uzaya zaman boyutunun da eklenmesi ile elde edilen matematiksel
uzay (Ç.N.).
3 discrete (Ç.N.).
leçekimin sonlu sonuçlar verdiğine herkes emindi. Ertesi yıl ise moda
değişmiş ve gerçekte hiç bulunmamış olsa da, herkes, süperkütleçekimde
ıraksamalar olacağını söylüyordu. Sicim kuramını ele almayışımın ikinci
bir nedeni de, onun test edilebilir herhangi bir öngörü yapmamış olma­
sıdır. Buna karşılık, bahsedeceğim kuantum kuramının genel göreliliğe
doğrudan uygulanışı, daha şimdiden denenebilecek iki öngörü yapmış
bulunmaktadır. Bunlardan biri olan, enflasyon sırasındaki küçük tedir-
gemelerin büyümesi, yakın zamanlardaki mikrodalga ardalan ışınımın­
daki dalgalanmaların4 gözlenmesi ile doğrulanmış bulunmaktadır. Ka­
radeliklerin termal olarak ışıyabilecekleri hakkındaki diğer öngörü ise,
ilke olarak, denenebilir. Bütün yapmamız gereken, ilk karadeliklerden
birini bulmaktır. Maalesef, ormanın bu kesiminde, bunlardan fazla yok
gibi görünüyor. Eğer olsaydı, kütleçekimi nasıl kuantize edeceğimizi de
bilecektik.
Sicim kuramı, doğanın son kuramı olsaydı bile, bu öngörülerin ne
biri, ne de ötekisi değişmeyecekti. Fakat, sicim kuramı, hiç olmazsa şim­
diki gelişmişlik haliyle, genel görelilik için düşük enerjide geçerli olma
çekiciliğinin ötesinde, bu öngörüleri yapabilecek imkâna sahip değil. Bu­
nun daima böyle kalabileceğini ve sicim kuramının, genel görelilik veya
süperküdeçekim tarafından öngörülemeyecek herhangi gözlemlenebilir
bir öngörüsünün olamayacağını hissediyorum. Eğer bu doğruysa, sicim
kuramının gerçek bir bilimsel kuram olup olmadığı sorusu ortaya çıkar.
Ayırt edici, gözlemsel test edilebilir öngörü yokluğu karşısında, matema­
tiksel güzellik ve tamlık yeter mi?
Bu nedenlerle, bu konferansta ben genel görelilikten bahsedeceğim.
Genel Göreliliğin bizi diğer tüm alan kuramlarından tamamen farklı
özelliklere götürdüğü görülen, iki konu üzerinde duracağım. Bunlardan
birincisi, küdeçekimin, uzayzaman için bir başlangıç ve belki de bir son
gerektirdiğidir. İkincisi de, kütleçekimin, bir kaba tanelilikten5 kaynak­
lanmayan, yapısal6 bir küdeçekimsel entropiye sahip olduğu görüntüsü­

4 fluctuation: titreşme veya random titreşimler (Ç.N.).


5 coarse grained (Ç.N.).
6 intrinsic (Ç.N.).
nün belirlenmesidir. Bazıları, bu öngörülerin sadece kullanılan yarı klasik
yaklaşımın yapay ürünleri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Onlar, kütleçe-
kimin gerçek kuantum kuramı olan sicim kuramının, karadeliklerden
çıkan ışınıma, korrelasyon sokarak tekillikleri sıvayacağını ve ışınımın
sadece kaba tanelilik manasında, termale yakın olacağını söylüyorlar.
Eğer durum böyle olsa idi, bu çok can sıkıcı olurdu. Kütleçekim, diğer
herhangi bir alan gibi olmuş olurdu. Fakat, sanıyorum ki, o tamamen
farklıdır. Zira o, belirli bir uzayzaman içerisinde etkiyen diğer alanların
tersine, içinde etki yaptığı uzayı şekillendirmektedir. Zamana, bir baş­
langıca sahip olma olasılığı veren de budur. Evrende gözleyemeyeceği-
miz bölgelerin varlığına ve bu nedenle bilemeyeceklerimizin bir ölçüsü
olarak, kütleçekimsel entropi’nin ortaya çıkmasına yol açan da budur.
Bu konferansta, sözünü ettiğim düşüncelere götüren, klasik genel
görelilik çalışmalarını gözden geçireceğim, ikinci ve üçüncü konferan­
sımda (3. ve 5. bölümler) ise, kuantum kuramına geçildiğinde, bunla­
rın nasıl değiştirildiğinden ve genişletileceğinden söz edeceğim, ikinci
konuşmam karadelikler ve üçüncüsü de kuantum kozmolojisi üzerine
olacaktır.
Roger tarafından ortaya atılan ve benim de geliştirilmesine yardımcı
olduğum, tekillikleri ve karadelikleri ele almakta kullanılan en önemli
teknik, uzayzamanın global nedensellik yapısının incelenmesiydi. Ta­
nım olarak, M uzayzamanının,yden geleceğe yönelik zamansal eğrilerle
ulaşılabilecek bütün noktalarının kümesine, I*(p) deyelim (Şek. 1.1 e ba­
kınız). I*(p) ye, p ’âe olanlardan etkilenebilecek bütün olayların kümesi
olarak bakılabilir. Eğer + işareti yerine - ve gelecek yerine de geçmiş ya­
zılırsa, gene bunlara benzer tanımlar yapılabilir. Böyle tanımların, kendi­
liğinden anlaşılacağını kabul ediyorum.
Şimdi bir S kümesinin geleceğinin sınırını gösteren I*(S)’yi, ele ala­
lım. Bu sınırın, zamansal olamayacağını görmek oldukça kolaydır. Zira,
öyle olsaydı, sınırın hemen dışındaki bir q noktası, hemen içerdeki bir
p noktasının geleceğinde olurdu. Geleceğin sınırı, S kümesinin kendisi
istisna edilirse, uzaysal da olamaz. Çünkü, bu durumda, sınırın hemen
geleceğindeki bir q noktasından, geçmişe yönelik her eğri, sınırı geçecek
ve «S’nin geleceğini terkedecekti. Bu ise, y’nun S’nin geleceğinde olduğu
gerçeği ile çelişecektir (Şek.1.2).

?(?) de, / ye geri


gitmeyen ve geçmiş
uç noktası bulun­
mayan boş jeodezik
Uzayzamandan
çıkardan nokta

p den geçen ve I+(f>) nin


bir kısmını üreten boş
uzay jeodezikler
Şekil 1.1 p noktasının kronolojik geleceği

zamansal eğri

eğrile-
'''-■rin tümü /'(S) yi terkeder.
/*(S) zamansal olamaz I'{S) uzaysal olamaz

Şekil 1.2 Kronolojik geleceğin sınırı zamansal veya uzaysal olamaz.

Bu nedenlerle, geleceğin sınırının, S kümesinin kendisi dışında, boş7


olduğu sonucu elde edilir. Daha açık bir ifadeyle, eğer q geleceğin sınırı
içinde, fakat Sn in kapanışı içinde değilse, sınırda bulunan y’dan geçen,

7 null (Ç.N.).
geçmişe yönelik bir boş jeodezik parça8vardır (Bak. Şek. 1.3). Sınırda bulu­
nan q dan geçen birden fazla boş jeodezik parçası olabilir; fakat bu durum­
da q, bu parçaların gelecek uç noktasını oluşturur. Diğer bir deyimle, Snin

I*(S) de boş jeodezik parça

Şekil 1.3 Üstte: p noktası, geleceğin sınırında olup, sınırda y’dan geçen bir boş jeode­
zik parçası vardır. A ltta: Böyle birden fazla jeodezik parçası varsa, q noktası onların
gelecek uç noktasıdır.

geleceğinin sınırı, sınırda bir gelecek son noktası bulunan ve diğer bir
üreticiyi9 kestiği takdirde geleceğin içine giren, boş jeodezikler tarafın­
dan meydana getirilir. Diğer taraftan, boş jeodezik üreticilerin geçmiş uç
noktaları, ancak S üzerinde olabilir. Ancak, öyle uzayzamanlar bulunabi­
lir ki, bunlarda bir S kümesinin geleceğinin sınırının üreticileri, 5yi hiç
kesmezler. Böyle üreticilerin geçmiş uç noktalan olamaz.

8 segment (Ç.N.).
9 generator (Ç.N.).
Bunun basit bir örneği, yatay bir doğru parçası çıkarılmış bir M in-
kowki uzayıdır (Bak. Şek. 1.4). Eğer S kümesi, yatay çizginin geçmişinde
bulunuyorsa, çizgi bir gölge düşürür

I*(S) nin, S üzerinde uç


noktası olmayan üreticisi

Minkowski
uzayından çıkarılan
I*(S) nin, S üzerinde geç­
doğru
miş uç noktası olmayan
üreticileri

Şekil 1.4 Minkovvski uzayından bir doğru çıkarıldığı için, S kümesinin geleceğinin
sınırı, geçmiş uç noktası olmayan bir üreticidir.

ve Snin geleceğinde olmayan, fakat çizginin hemen geleceğinde olan


noktalar vardır. S’nin geleceğinin sınırının, geriye, yatay doğrunun sonu­
na giden bir üreticisi vardır. Fakat, yatay doğrunun uç noktası uzayza-
mandan çıkarıldığı için, sınırın bu üreticisinin geçmişe ait bir uç noktası
yoktur. Bu uzayzaman tam değildir. Fakat, bu, yatay doğrunun ucunun
yakınında, metriğin uygun bir konformal faktörle çarpılmasıyla düzel­
tilebilir. Bunun gibi uzaylar, çok yapay da olsalar, nedensel yapının ince­
lenmesinde ne ölçüde dikkatli olunması gerektiğini göstermek açısından
önem taşır. Gerçekte, benim Ph.D . sınavımda jüri üyelerinden biri olan
Roger Penrose, belirttiğim böyle bir uzayın, kendi tezimde ortaya attı­
ğım bazı iddialara ters düşen bir örnek olduğuna işaret etmişti.
Geleceğin sınırının her üreticisinin, küme üzerinde geçmiş bir uç
noktası olduğunu göstermek için, nedensel yapı üzerine bazı global ko­
şullar koymak gerekir. En kuvvetli ve fizik bakımından en önemli koşul,
global hiperboliklik koşuludur. Açık bir U kümesinde,
1. U içindeki her p ve q nokta çifti için, p 'nin geleceği ile, y’nu
geçmişinin arakesitinin kapanışı, kompakt ise, diğer bir deyimle, bu karo
şeklinde sınırlı bir bölge (Şek. 1.5) ise ve

Şekil 1.5 p 'nin geçmişi ile y’nun geleceğinin kesişiminin kompakt kapanışı

2. U üzerinde kuvvetli nedensellik geçerli ise, yani U içinde kapalı


veya hemen hemen kapalı, zamansal eğri yoksa, U kümesi global olarak
hiperboliktir denir,

Şekil 1.6 U için bir Cauchy yüzeyleri ailesi


Global hiperbolikliğin fiziksel önemi, onun, U için bir X (t), Cauchy
yüzeyleri ailesinin varlığım ifade etmesindedir. U için bir Cauchy yüzeyi,
uzaysal bir yüzey veya U içindeki her zamansal eğriyi, bir ve sadece bir
kere, kesen boş yüzeydir. U da ne olacağı, Cauchy yüzeyi üzerindeki veri­
lerden öngörülebilir ve global olarak hiperbolik olan bir ardalan üzerin­
de, uygun özelliklere sahip bir kuantum alan kuramı formüle edilebilir.
Global olmayan hiperbolik bir ardalan üzerinde ise, makul bir kuantum
alan kuramının formüle edilip edilemeyeceği pek belli değildir. Böylece,
global hiperboliklik, fiziksel bir gereklilik olabilir. Benim görüşüm ise,
bunun kabul edilmemesi gerektiği şeklindedir; zira bu, kütleçekimin bi­
ze söylemek istediği bir şeyi bizim bir kenara atmamız manasına gelebi­
lir. Bunun yerine, uzayzamanın bazı bölgelerinin global olarak hiperbolik
olduğu, diğer bazı makul fiziksel kabullerden hareketle çıkarılmalıdır.

Şekil 1.7 Global olarak hiperbolik bir uzayda, bir zamansal veya boş eğri ile birleş­
tirilebilen herhangi bir nokta çiftini birleştiren, maksimum uzunlukta bir jeodezik
vardır.

Tekillik teoremlerinde global hiperbolikliğin önemi, şuradan ileri ge­


lir. U global hiperbolik olsun; p ile y’da, U nun, bir zamansal veya boş
eğri ile birleştirilebilen noktalarını göstersin. O zaman, p ve q arasında
öyle bir zamansal veya bir boş jeodezik vardır ki, bu ,p ve q arasındaki za­
mansal veya boş eğrilerin uzunluğunu maksimum yapar (şek. 1.7). İspat
yöntemi, belirli bir topolojide, ^ ’den q y a giden, zamansal veya boş eğri­
lerin oluşturduğu uzayın, kompakt olduğunu göstermeye dayanır. Eğri­
nin uzunluğu, bu uzay üzerinde tanımlanmış, üst yarı-sürekli bir fonk­
siyondur. Bu nedenle, eğri maksimum değerine erişmelidir. Maksimum
uzunluktaki eğri de bir jeodezik olacaktır; zira böyle olmasaydı, ufak bir
sapma, daha uzun bir eğri oluştururdu.
Şimdi, b iry jeodeziğinin uzunluğunun ikinci sapmasını ele alalım.
Gösterilebilir ki, eğer Yyı p ve ç arasındaki bir r noktasında kesen,p 'ye
sonsuz yakın bir jeodezik varsa, sapma, Yyı daha uzun bir eğriye dönüş­
türür. r noktasına, p'nin eşleniği (şek. 1.8) denir. Bunu, dünya yüzeyinde
bulunan/) ve q gibi iki noktayı dikkate alarak gösterebiliriz.

Şekil 1.8 Solda: bir jeodezik ü z e rin d e k iv e q noktaları arasında eşlenik bir r noktası
varsa, bu minimum uzunluktaki bir jeodezik değildir. Sağda: p den q ye minimal
olmayan bir jeodezik, güney kutbunda eşlenik bir noktaya sahiptir.

Genelliği bozmadan, p ’y\ kuzey kutbunda alabiliriz. Dünya, Lorentz


değil, pozitif belirli10 metriğe sahip olduğu için, maksimum uzunlukta
bir jeodezik değil, minimum uzunlukta bir jeodezik vardır. Bu, minimum

10 positive defınit (Ç.N.).


jeodezik kuzey kutbundan q noktasına giden bir boylam çizgisidir. Fakat,
/>’den y’ya giden diğer bir jeodezik daha vardır: Bu, kuzey kutbundan ar­
kaya güney kutbuna iner ve sonra yukarıya y’ya gider. Bu jeodezik, ^>’den
geçen bütün jeodeziklerin kesiştiği güney kutbunda,p'ye. eşlenik olan bir
noktaya sahiptir.^>’den q ya giden her iki jeodezik de, uzunluğun ufak bir
sapma altında değişmeyen noktalarıdır. Ancak şimdi, pozitif belirli bir
metrikte, eşlenik bir nokta taşıyan jeodeziğin ikinci sapması, p ’d&n q’y a
giden daha kısa bir eğri verir. Bu nedenle, dünya örneğinde, güney kut­
buna giden ve sonra yukarı gelen bir jeodeziğin,^» ile q arasındaki en kısa
eğri olmadığı sonucuna varabiliriz. Bu örnek çok açıktır. Bununla birlik­
te, uzayzaman ele alındığında, bazı kabuller altında, içindeki herhangi
iki noktayı birleştiren her jeodezik üzerinde eşlenik noktalar bulunan,
global hiperbolik bir bölgenin varlığı gösterilebilir. Bunun ortaya çıkar­
dığı çelişki, tekil olmayan bir uzayzamanın tanımı olarak alınan, jeodezik
tamlık kabulünün yanlış olduğunu gösterir.
Uzayzamanda eşlenik noktalar bulunmasının nedeni, kütleçekimin
çekici bir kuvvet olmasıdır. Bu, uzayzamanı öyle şekilde eğriltir ki, kom­
şu jeodezikler birbirlerinden uzaklaşmaz, aksine, birbirlerine doğru eğ­
rilirler. Bu durum, birleştirilmiş şekliyle yazacağım, Raychaudhuri veya
Newman-Penrose denkleminden de görülür.

Raychaudhuri-Newman-Penrose Denklemi

^ = p2 +C»C!,J + -1- R , b/ ' / b.


eh) n

burada, boş jeodezikler için n=2


ve zamansal jeodezikler için n=3

Burada v, hiperyüzeye dik olan, t teğet vektörlü jeodeziklerin bir


kongruens’i boyunca alınan, afin bir parametredir. Jeodeziklerin ortala­
ma yakınsama oranı, p büyüklüğü ile; kayma'nin ölçüsü de G ile göste­
rilmektedir. Ral/^ terimi, jeodeziklerin yakınsaması üzerine maddenin
kütleçekimsel etkisini gösterir.

Einstein Denklemi

R a b - ^ g a b R = 8 î c T ab

Zayıf Eneıji Koşulu

T ab
.u n )b>0

herhangi zamansal vektör Ua için

Eğer madde, zayıf enerji koşulu dediğimiz koşulu sağlarsa, herhangi


bir boş vektör t için, Einstein denklemleri dolayısıyla, bu terim negatif
olamaz. Yani, herhangi bir referans sisteminde enerji yoğunluğu Tm sıfır
olamaz. Bir skalar veya elektromanyetik alan veya makul bir hal denk­
lemine uyan bir akışkan gibi, uygun bir madde için, klasik enerji mo-
mentum tensörü, zayıf enerji koşuluna uyar. Ancak, enerji momentum
tensörünün kuantum mekaniksel beklenen değeri tarafından yerel olarak
sağlanamaz. Bu, yapacağım ikinci ve üçüncü konuşmamda (3. ve 5. bö­
lümler) önem taşıyacaktır.
Zayıf enerji koşulunun sağlandığını, bir p noktasından başlayan boş
jeodeziklerin tekrar yakınlaşmağa başladığını ve p'nun p0 gibi, pozitif bir
değer aldığını varsayalım. O zaman, Newman-Penrose denklemi, eğer
boş jeodezikler oraya kadar uzatüabiürse, p yakınsamasının, l/p0 gibi a-
fin bir parametre uzaklığındaki q noktasında sonsuz olacağını ifade eder.

Eğer V = UQde p = p0 ise, o zaman p > l/Cp^+U^u) dir.


Böylece, V = D0 + p'1 den önce eşlenik bir nokta vardır.
^>’den geçen sonsuz yakın boş jeodezikler, y’de kesişir. Bu demektir ki,
q noktası, onu f ye bağlayan boş jeodezik y boyunca, p'ye eşlenik olur,
y üzerinde eşlenik q noktasının ötesindeki noktalarda, Ynın ^>'den ge­
çen, zamansal bir sapması vardır. Bundan dolayı, y, eşlenik q noktasının
ötesinde, ^>'nin geleceğinin sınırında bulunamaz. Yani, ^'nin geleceğinin
sınırının üreticisi olan Ymn, bir gelecek uç noktası (Şek. 1.9) vardır.
Zamansal jeodeziklerde de durum bunun benzeridir; yalnız, her za­
mansal vektör t için, R ^ /P nin negatif olmasını önlemek için gereken,
kuvvedi enerji koşulu, isminden de anlaşılacağı gibi, daha da kuvvetlidir.
Fakat, klasik kuramda da bu, hiç olmazsa bir ortalama manasında, hâlâ
uygundur. Eğer, kuvvedi enerji koşulu geçerliyse ve p'dtn geçen zamansal
jeodezikler tekrar yakınlaşmağa başlarlarsa, p 'ye eşlenik olan bir q nok­
tası vardır.

Kuvvetli Eneıji Koşulu

Son olarak, jenerik enerji koşulu bulunmaktadır. Bu, önce kuvvedi


enerji koşulunun geçerli olduğunu belirtir, ikinci olarak da, her zamansal
veya boş jeodeziğin, onunla özel doğrultusu uyuşmayan bir eğriliğe sahip
olan noktalarla karşılaşacağını ifade eder. Jenerik enerji koşulu, bazı bili­
nen kesin çözümler tarafından sağlanmaz. Fakat bunlar oldukça özel du­
rumlardır. Onun, uygun bir manada “jenerik” olan bir çözüm tarafından
sağlanması beklenir. Eğer jenerik enerji koşulu sağlanırsa, her jeodezik,
bir küdeçekimsel odaklanma bölgesi ile karşılaşacaktır. Bunun manası,
jeodezik her iki yönde yeteri kadar uzatılabilirse, eşlenik nokta çiftleri
bulunacağıdır.
Şekil 1.9 q noktası boş jeodezik boyunca p noktasına eşleniktir. Yani p'yı q ya bağla­
yan bir boş jeodezik,^>’nin geleceğinin sınırını y’da terkedecektir.

Jenerik Eneıji Koşulu

1. Kuvvetli enerji koşulu geçerlidir


2. Her zamansal veya boş jeodezikte, /[a/^b]cd[e/f]/C/d ^ 0
olan bir nokta vardır.

Normal olarak, bir uzayzaman tekilliği, eğriliğin sınırsız büyük de­


ğerler aldığı bir bölge olarak düşünülür. Ancak, bu tanımın sorunu, te­
kil noktaları dışarıda bırakarak, geri kalan manifold’un tüm uzayzaman
olduğunun söylenebilmesine imkân vermesidir. Bu nedenle, uzayzama-
nın, üzerindeki metrik uygun şekilde düzgün olan maksimum manifold
olarak tanımlanması daha iyidir. O zaman, tekilliklerin bulunduğu, afin
parametrenin sonsuz değerlerine kadar uzatılamayan, tam olmayan jeo-
deziklerin varlığı ile belirlenebilir.
Tekilliğin Tanımı
Zamansal veya boş jeodezikleri tam olmayan, fakat daha bü­
yük bir uzayzaman içine yerleştirilemeyen uzayzaman, tekildir.

Bu tanım, tekilliğin en fazla itiraz çeken özelliğini, yani sonlu zaman


içinde, tarihinin başlangıcı veya sonu olan parçacıkların var olduğunu,
yansıtır. Jeodeziğin tam olmama durumunun, bazan eğriliğin sınırlı kal­
ması halinde de ortaya çıkabileceğinin örnekleri varsa da, jenerik olarak
eğriliğin, tam olmayan jeodezikler boyunca ıraksayacağı düşünülmek­
tedir. Klasik genel görelilikdeki tekilliklerden kaynaklanan problemleri
çözmek için, eğer kuantum etkileri ele alınacaksa, bu önem taşımaktadır.
1965 ve 1970 arasında Penrose ve ben, bazı tekillik teoremlerini is-
padamak için açıkladığım bu teknikleri kullandık. Bu teoremler üç cins
koşul içeriyordu. Önce, zayıf, kuvvetli veya jenerik gibi, üç cins enerji
koşulu geliyordu. Sonra, nedensel yapı üzerinde, kapak bir zamansal eğ­
ri olamayacağı şeklinde, global bir koşul bulunuyordu. Son olarak da,
bir bölgede küdeçekimin hiçbir şeyin kaçmasına izin vermeyecek kadar
kuvvetli olduğu koşulu geliyordu.

Tekillik Teoremleri
1. Enerji Koşulu
2. Global yapı üzerine koşul
3. Bir bölgeyi tutacak1 kadar kuvvetli kütleçekim

1 “To trap” sözcüğü, yakalamak, tutmak, kapana kıstırmak anlamına gelir. Bunu “tutmak”
şeklinde ve “trapped” sözcüğünü de, “tutuk” olarak çeviriyoruz (Ç.N.)-
giren ışınlar
yakınsıyor

Şekil 1.10 Normal bir kapalı yüzeyde, yüzeyden dışarı giden boş ışınlar ıraksarken,
içeri girenler yakınsar. Kapalı bir tutuk yüzeyde, hem içeri ve hem de dışarı giden boş
ışınlar yakınsar

Bu üçüncü koşul, farklı şekillerde ifade edilebilir. Bunlardan biri,


evrenin uzaysal kesitinin kapalı olduğu şeklindedir; zira bu durumda,
dışarıya kaçabilecek bir bölge olması söz konusu olamaz. Diğer durum,
kapalı bir tutuk yüzeyin var olması halidir. Bu, ona dik olarak hem içeri
giren ve hem de dışarı çıkan boş jeodeziklerin yakınsadığı, kapalı bir iki-
yüzeydir (Şekil 1.10). Normal olarak, bir Minkowski uzayında küresel
bir iki-yüzey varsa, içeri giren boş jeodezikleri yakınsadığı halde, dışarı
çıkanlar ıraksar. Fakat, bir yıldızın çökmesi halinde, kütleçekimsel alan
o kadar kuvvetli olur ki, ışık konisi içeri doğru kıvrılır. Bu hatta, dışarı
giden boş jeodeziklerinin yakınsadığı manasına gelir.
Üç cins koşulun farklı kombinasyonları için, çeşitli tekillik teorem­
leri uzayzamanın zamansal veya boş jeodeziksel tam olmadığını göste­
rir. Bir koşul, diğer iki tanesi kuvvedendirilirken, zayıflatılabilir. Bunu,
Havvking-Penrose teoremini açıklayarak, göstereceğim. Bunda, üç enerji
koşulunun en kuvvetlisi olan, jenerik enerji koşulu kullanılmaktadır. Ol­
dukça zayıf olan global koşul, kapalı bir, zamansal eğri olmaması şeklin­
dedir. Kaçma olmaması koşulu, en geneli olup, ya bir tutuk yüzey veya
kapak bir, uzaysal üç-yüzey bulunmasını belirtir.

Şekil 1.11 Bir S kümesinin ve onun geleceğinin sınırı olan Cauchy ufku mn
geleceğinin Cauchy açılımı, D'(S).

Basit olması için burada, kapalı bir, uzaysal, S üç-yüzeyi için yapılan
ispatın anahadarını belirteceğim. Gelecek Cauchy açılımı D*(S) olarak,
kendinden geçerek geçmişe doğru yönelen, her zamansal eğrinin S yi
kestiği, q gibi noktaların oluşturduğu bölge olarak tanımlayabiliriz (Şekil
1.11). Cauchy açılımı, S üzerindeki verilerden harekede belirlenebilecek
uzayzaman bölgesidir. Şimdi, gelecek Cauchy açılımının kompakt ol­
duğunu varsayalım. Bunun sonucu olarak, Cauchy açılımı, Cauchy ufku,
H*(S) denilen bir gelecek sınırına, sahiptir. Cauchy ufku da, bir noktanın
geleceğinin sınırı için kullanılan argümanlara benzer şekilde, geçmişte
uç noktaları olmayan boş jeodezik segmentler tarafından üretilir. Ancak,
Cauchy açılımı kompakt kabul edildiği için, Cauchy ufku da kompakt
olacaktır. Bu, boş jeodezik üreticilerin kompakt bir küme içinde iç içe
sarılacağı manasına gelir. Bunlar, Cauchy ufkunda geçmiş veya gelecekte
uç noktaları olmayan, limit bir A,boş jeodeziğine yaklaşırlar (Şekil 1.12).
Fakat, eğer A.jeodezik olarak tam olsaydı, jenerik enerji koşulu bunun
eşlenik/> ve q noktalarını kapsadığı sonucunu içerirdi, büzerinde />ve q
nıın ötesindeki noktalar, zamansal bir eğri ile birleştirilebilir. Fakat bu
bir çelişkiye götürür, çünkü, Cauchy ufku üzerinde hiçbir nokta çifti,
birbirinden zamansal olarak ayrılamaz. Bu nedenle, ya Xjeodezik olarak
tamdır ve teorem ispadanmış olur, ya da S1nin gelecek Cauchy açılımı
kompakt değildir.

Şekil 1.12 Cauchy ufkunda, geçmiş veya gelecek uç noktalan olmayan, limit oluştu­
ran bir boş jeodizik vardır.

Son durumda, gösterilebilir ki, Sden geleceğe yönelik, 5nin gelecek


Cauchy açılımını hiç terk etmeyen, zamansal biry eğrisi vardır. Buna
oldukça benzeyen bir argüman, ynın geçmiş Cauchy açılımı D (S) yi hiç
terk etmeyen bir eğriye kadar uzatılabileceğini gösterir (Şekil 1.13). Şim­
di de, y üzerinde geçmişe uzanan bir xn ile geleceğe uzanan bir y n nokta­
lar dizisini dikkate alalım. Burada xnvejynnoktaları, «’nin her değeri için,
birbirlerinden zamansal olarak ayrı olup, S’nin global hiperbolik Cauchy
açılımı içindedirler. Böylece, ;enden y ’e., maksimum uzaklıkta, zamansal
bir jeodezik Xn vardır ve A/lerin hepsi kompakt, S uzaysal yüzeyini ke­
secektir. Bunun manası, Cauchy açılımında, A.n zamansal jeodeziklerinin
limiti olan bir X zamansal jeodeziği olacaktır (Şekil 1.14).

Şekil 1.13 Eğer gelecek (geçmiş) Cauchy açılımı kompakt değilse, gelecek (geçmiş)
Cauchy açılımım hiç terk faretmeyen, Sden geleceğe (geçmişe) yönelen bir zamansal
eğri vardır.

Ya X tam değildir, bu durumda teorem ispatlanmış olur, ya da jenerik


enerji denklemi dolayısıyla, üzerinde eşlenik noktalar vardır. Fakat bu
durumda, yeteri derecede büyük rı için, Â,n, üzerinde eşlenik noktalar var­
dır. Bu bir çelişki oluşturur; çünkü, A/lerin maksimum uzunlukta eğri­
ler olduğu varsayılmaktadır. Bu nedenle, uzayzamanın zamansal olduğu
veya boş jeodejiksel olarak tam olmadığı sonucuna varabiliriz. Diğer bir
ifadeyle, bir tekillik vardır.
Teoremler, iki durumda tekillik öngörmektedir. Biri, yıldızların ve
diğer büyük cisimlerin gelecekte küdeçekimsel çökmesinde ortaya çıka-
çaktır. Böyle tekillikler, hiç olmazsa, tam olmayan jeodezikler üzerinde
hareket eden parçacıklar için, zamanın sonunu oluşturur. Tekilliklerin
öngörüldüğü diğer durum ise, geçmişte ve evrenin şimdiki genişlemesi­
nin başlangıcındadır. Bu, (özellikle Ruslar tarafından ileri sürülen) önce
bir büzülme fazı olduğu, oradan, genişleme evresine tekil olmayan bir
sıçrayışla geçildiği şeklindeki iddiaların terk edilmesine yol açtı. Bunun
yerine, şimdi herkes evren ve zamanın kendisinin, büyük patlama ile baş­
ladığım düşünüyor. Bu, birkaç değişik kararsız taneciğin keşfinden çok
daha önemli olmakla birlikte, Nobel ödülleri tarafından pek iyi anlaşıl­
mış bir buluş değildir.

Şekil 1 .14 y ’in limiti olan Xjeodeziği tam olmamalıdır. Zira, aksi halde, üzerinde
eşlenik noktalar bulunması gerekir
Tekillikler öngörmesi, klasik genel görelilik kuramının tamamlanmış
bir kuram olmadığını yansıtır. Tekil noktaların uzayzaman manifoldun-
dan kesip çıkarılmaları gerektiği için, oralarda alan denklemleri tanım­
lanamaz ve tekilliklerden ne çıkacağı önceden kestirilemez. Geçmişteki
tekillikler için, bu problemle uğraşmanın tek yolu, kuantum kütleçekimi-
ni ele almaktır. Bu konuya üçüncü konuşmamda döneceğim (5. bölüm).
Fakat, gelecekte ortaya çıkacağı kestirilen tekilliklerin, Penrose'un koz­
mik sansür adını verdiği bir özelliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Diğer
bir deyişle bunlar, dışardaki gözlemcilerden saldı olan karadelikler gibi
yerlerde bulunurlar. Bu nedenle, bu tekilliklerde öngörünün bozulması,
hiç olmazsa klasik kuramda, dış dünyada olan biteni etkilemez.

Kozmik Sansür

Doğa, çıplak bir tekillikten tiksinir.

Bununla beraber, gelecek konuşmamda göstereceğim gibi, kuantum


kuramında belirsizlik vardır. Bu, küdeçekim alanlarının, kaba tanelilik-
ten kaynaklanmayan bir iç entropisi oabileceği gerçeği ile ilgilidir. Küt­
leçekimsel entropi ve zamanın bir başlangıcı olduğu ve bir sonu olabile­
ceği, benim konuşmalarımın iki konusunu teşkil edecektir. Zira, bunlar
küdeçekimin diğer fiziksel alanlardan çok farklı olduğu konulardır.
Küdeçekimin entropi gibi davranan bir özelliği olduğu, ilkin tama­
men klasik olan kuramda farkedilmişti. Bu, Penrose’un kozmik sansür
varsayımı'na bağlıdır. Bu ispadanmamış olmakla birlikte, uygun genel
başlangıç verileri ve hal denklemleri için doğru olduğu sanılmaktadır.
Ben kozmik sansür un zayıf bir şeklini kullanacağım. Çöken bir yıldız
çevresindeki bölgeyi asimptotik olarak düz almak şeklinde bir yaklaşım
kullanılır. Sonra, uzayzaman manifoldu M, Penrose’un gösterdiği gibi,
konformal olarak sınrları olan bir M manifoldu içine yerleştirilir (Şekil
1.15). Sımr 3M, gelecek ve geçmiş boş sonsuzlukları denen, 1* ve / gi­
bi iki parçadan oluşan bir boş yüzey olacaktır. Zayıf kozmik sansürün,
iki koşul sağlanırsa geçerli olacağını söyleyeceğim. Önce, I* boş jeode­
zik üreticilerinin, belirli bir konformal metrikte tam olduğu kabul edilir.
Bu, çökmeden uzaktaki gözlemcilerin ileri bir yaşa kadar yaşayacakları
ve çöken yıldızdan yayılan fırtına tekilliği tarafından yok edilmedikleri
manasına gelir, ikinci olarak, I* mn geçmişinin, global olarak hiperbo­
lik olduğu kabul edilir. Bunun manası, uzak mesafelerden görülebilecek,
çıplak bir tekillik yoktur. Penrose’un tanımladığı, kozmik sansürün kuv­
vetli bir şeklinde, bütün uzayzaman global olarak hiperboliktir. Fakat,
benim amaçlarım için bunun zayıf şekli yeterlidir

Zayıf Kozmik Sansür

1 . 1* ve I~ tamdır.
2 . 1(1*) global olarak hiperboliktir.

Eğer, zayıf kozmik sansür geçerli ise, küdeçekimsel çökmede öngö­


rülen tekillikler, I* den görülemez. Bu, uzayzamanın, I* mn geçmişinde
olmayan bir bölgesi vardır, demektir. Bu bölgenin, bir karadelik olduğu
söylenir; zira, buradan sonsuza ışık veya başka hiçbir şey kaçamaz. Ka­
radeliğin sınırına olay sınırı denir. Çünkü, burası aynı zamanda 7* mn
geçmişinin de sınırıdır. Olay sınırı, geçmişte uç noktaları olabilen, fakat
gelecekte bir uç noktası olmayan, boş jeodezik eğri parçaları tarafından
üretilir. Buna göre, eğer zayıf enerji koşulu geçerliyse, ufkun üreticileri
yakınsayamaz. Zira, yakınsasalardı, sonlu bir mesafe içinde birbirlerini
keserlerdi.
olay ufkunun üreticilerinin
gelecek uç noktaları

tekillik

olay ufku

Şekil 1.15 Sınırı olan bir manifold içine konformal olarak yerleştirilmiş bir çöken
yıldız

Şekil 1.16 B ir karadeliğe madde atılırsa, veya iki karadelik birleşirse, olay ufukları
asla küçülmez.
Bu demektir ki, olay sınırının kesiti zamanla hiç azalamayacağı gibi,
genellikle de artacaktır. Üstelik, eğer iki karadelik çarpışır ve birleşirse,
sonda ortaya çıkan karadeliğin alanı, baştaki karadeliklerin alanlarının
toplamından daha büyüktür (Şekil 1.16). Bu durum, termodinamiğin
ikinci yasasına göre, entropinin davranışına çok benzemektedir. Entropi,
hiç azalamaz ve tüm sistemin entropisi, onu oluşturan parçaların entro-
pileri toplamından büyüktür.

Kara Delik Mekaniğinin ikinci Yasası

8A >0

Termodinamiğin ikinci Yasası

5S > 0

Kara Delik Mekaniğinin Birinci Yasası

8E = — 8A + Q5J + 05Q
871
Termodinamiğin Birinci Yasası
5E = T8S + P8V

Termodinamikle benzerlik, karadelik mekaniğinin birinci yasası deni­


len şeyle daha da artar. Bu bir karadeliğin kütlesindeki değişmeyi, onun
olay ufkunun alanındaki değişmeye, açısal momentumundaki değişmeye
ve elektrik yükündeki değişmeye bağlar. Bu termodinamiğin birinci yasası
ile kıyaslanabilir. Onda da, iç enerjideki değişme, entropideki değişmeye
ve sistem üzerine dışardan yapılan işe bağlanır. Görülür ki, olay ufkunun
alanı, entropiye karşı gelirse, sıcaklığa karşı gelen büyüklük de, karadeliğin
yüzey küdeçekimi denilen ve K ile gösterilen şeye karşı gelir. Bu, kütle­
çekimsel alanın olay ufkundaki şiddetinin bir ölçüsüdür. Termodinamiğin
sıfırına yasası ile, aradaki benzerlik daha da pekişir. Zamandan bağımsız
bir karadeliğin olay ufkunun her yerinde yüzey kütleçekimi aynıdır.
Kara Deliğin S ıfırın a Yasası
Zamandan bağımsız bir kara deliğin ufku üzerinde, K her yerde
aynıdır.

Termodinamiğin S ıfırın a Yasası


Termodinamik dengedeki bir sistemde, T her yerde aynıdır..

Şekil 1 .17 Termal ışınımla etkileşen karadelik, bunun bir kısmını yutar. Fakat klasik
kurama göre, dışarıya bir şey gönderemez.

Bu benzerliklerden cesaret alan Bekenstein (1972), olay ufku alanı­


nın belirli bir katının gerçekte karadeliğin de entropisi olduğunu ileri
sürdü. Kendisi, genelleştirilmiş bir ikinci yasa teklif etti: Karadeliğin bu
entropisi ile karadelik dışındaki maddenin entropisi toplamı hiçbir za­
man azalamaz.

Genelleştirilmiş İkinci Yasa

8(S + cA) > 0


Ancak bu teklif tutarlı değildi. Eğer, karadelikler, olay ufkuyla orantılı
bir entropiye sahip olsalardı, yüzey kütleçekimiyle de orantılı sıfırdan
farklı bir sıcaklıkları olurdu. Karadeliğin kendi sıcaklığından daha düşük
sıcaklıktaki bir termal ışınımla temasta olduğunu düşünelim (Şekil 1.17).
Karadelik, ışınımın bir kısmını yutarken dışarı bir şey gönderemeyecek-
tir. Zira, klasik kurama göre, karadelikten bir şey çıkamaz. Bu durumda,
düşük sıcaklıktaki termal ışınımdan, yüksek sıcaklıktaki karadeliğe ısı
iletilmiş olacaktır. Bu ise, genelleştirilmiş ikinci yasaya aykırıdır. Çünkü,
termal ışınımdan entropi kaybı, karadelik entropisindeki artmadan da­
ha büyük olur. Ancak, bundan sonraki konuşmamda göreceğimiz gibi,
karadeliklerin, tam da termal özellikte bir ışınım yaydıkları keşfedilince,
tutarlılık yeniden sağlandı. Bu, sırf bir tesadüf veya bir yaklaşım sonucu
olamayacak kadar güzel bir sonuçtur. Böylece, karadeliklerin gerçekten
bir iç kütleçekimsel entropisi olduğu anlaşılıyor. Göstereceğimiz gibi bu,
bir karadeliğin basit olmayan topolojisiyle ilgilidir. Iç entropinin manası,
kütleçekimin çoğu kuantum kuramıyla ilgili olanın dışında, ek bir belir­
sizlik seviyesi ortaya çıkarmasıdır. Bu nedenle, “Tanrı zar atmaz” dedi­
ğinde, Einstein yanılıyordu. Karadelikler dikkate alındığında, Tanrının
zar atmakla kalmayıp, bazan zarları görülemeyecek yerlere de atarak (Şe­
kil 1.18) bizi şaşırttığı görülmektedir.

Şekil 1.18
Uzayzaman Tekilliklerinin Yapısı

R . Penrose

Stephen Hawking’in verdiği ilk konferansta, tekillik teoremleri konuşul­


du. Bu teoremlerin temel içeriği, makul (global) fiziksel koşullar altında,
tekilliklerin ortaya çıkacağının beklenmesi gerektiğidir. Bu teoremler,
tekilliklerin doğası, yahut tekilliklerin nerede bulunacağı hakkında her­
hangi bir şey belirtmezler. Diğer yandan, bu kuramlar çok geneldirler. Bu
nedenlerle, doğal bir soru, bir uzayzaman tekilliğinin geometrik yapısı­
nın ne olduğudur. Genellikle, bir tekilliği belirleyen şeyin, onun eğriliği­
nin ıraksaması olduğu kabul edilir. Bununla birlikte, tekillik teoremleri­
nin belirttikleri şey tam olarak bu değildir.
Tekillikler, Büyük Patlama’da, karadeliklerde ve Büyük Çöküş’de (ka-
radeliklerin birleşimi olarak kabul edilebilir) oluşurlar. Onlar çıplak te­
killik olarak da görünebilirlerdi. Bu soruya ilişkin, kozmik sansür denilen
şey, böyle çıplak tekilliklerin bulunmadığını ileri süren bir hipotezdir.
Kozmik sansür düşüncesini açıklamak için, biraz konunun tarihçe­
sine değineyim. Einstein denklemlerinin.çözümlerinin, bir karadeliği
belirten ilk açık örneği, Oppenheimer ve Snyder tarafından, 1939 yı­
lında çöken bir toz bulutu ile ilgili olarak verilmişti. İçeride bir tekillik
bulunmakla birlikte, bu, olay ufku ile çevrili olduğu için, dışarıdan gö­
rülemez. Bu ufiık, kendi içerisindeki olayların, dışarıdaki sonsuza sinyal
gönderemediği bir yüzeydir. Bu resmin, jenerik olduğuna, yani bunun
bir kütleçekimsel çökmeyi genel olarak temsil ettiğine inanılıyordu. Bu­
nunla birlikte, O S modeli, özel bir simetriye sahiptir (küresel) ve bunun,
gerçek duruma iyi bir örnek olduğu açık değildir.
Einstein denklemlerinin genelde çözümü zor olduğu için, bunun ye­
rine tekilliklerin varlığını belirtebilecek global özellikler aranır. Örneğin,
O S modelinin başlangıçta kendisine dik olan ışık ışınları boyunca kesiti
daralan, tutuk bir yüzeyi vardır (Şekil 2.1).

Şekil 2.1 Tutuk bir yüzeyi canlandıran Oppenheimer-Snyder çöken toz bulutu mo­
deli
Tutuk bir yüzeyin varlığının, bir tekilliğin mevcudiyetinin belirtisi ol­
duğunu göstermek, denenebilir (Bu benim varlığını, küresel simetri ko­
şulu gerektirmeden, makul bir nedensellik kabulü ile kanıtlayabildiğim
ilk tekillik teoremiydi; 1965.). Yakınsayan bir ışık konisinin varlığı kabu­
lüne dayanarak da benzer sonuçlar elde edilebilir (Hawking ve Penrose
1970; bu durum, bir noktadan farklı yönlerde yayılan tüm ışık ışınlarının
daha sonra, birbirlerine yakınlaşmağa başladıkları zaman oluşur.).
Stephen Hawking (1965), benim baştaki düşüncemin kozmolojik öl­
çekte ters çevrilebileceğini, yani, zaman için ters yönde uygulanabileceği­
ni hemen fark etmişti. Ters bir tutuk yüzey, öyleyse, geçmişte (uygun ne­
densellik kabülleri yapılarak) bir tekilliğin olduğunun belirtisidir. Şimdi,
(zamanda-geriye) tutuk yüzey, çok büyük ve kozmolojik ölçektedir.
Biz burada özellikle bir karadelik durumunun analizi ile ilgileniyo­
ruz. Biliyoruz ki, bir yerde bir tekillik olmalıdır, fakat karadeliği bulmak
için onun bir olay ufku ile çevrili olduğunu göstermeliyiz. Kozmik sansür
hipotezi, işte bunu ve esas olarak tekilliğin dışardan görülemeyeceğini
belirtmektedir. Özellikle, dış sonsuzluğa ışık gönderemeyecek bir böl­
genin varlığım belirtir. Bu bölgenin sınırı, olay ufkudur. Stephen’in son
konuşmasında verilecek bir kuramı da bu sınıra uygulayabiliriz. Çünkü,
olay ufku, gelecek boş sonsuzluğunun geçmişinin sınırıdır. Bundan dola­
yı, biliyoruz ki, bu sınır

• boş jeodezikleri tarafından üretilen, düzgün bir boş yüzey olmalı­


dır,
• düzgün olmadığı her noktadan çıkan, gelecek ucu olmayan bir boş
jeodezik içerir,
ve
• uzaysal kesitinin alanı zamanla azalamaz.

Gerçekte gene gösterilmiştir ki, (Israel 1967, Carter 1971, Robinson


1975, Hawking 1972) böyle bir uzayzamanın asimptotik gelecek limiti,
Kerr uzayzamanıdır. Bu çok dikkate değer bir sonuçtur. Zira, Kerr met­
riği, Einstein'ın vakum denklemlerinin çok güzel bir kesin çözümüdür.
Bu argüman, karadelik entropisi konusu ile de ilgili olup, gelecek konuş­
mamda buna geri döneceğim (4. Bölüm).
Böylece, gerçekten, O S çözümüne nitelikçe benzeyen bir şey bulmuş
oluyoruz. Bazı değişiklikler de vardır - örneğin, Schwarzschild çözümü
yerine Kerr çözümünü buluyoruz - fakat bunlar önemsizdir. Ortaya çı­
kan temel resim oldukça benzerdir.
Ancak, incelikli argümanlar kozmik sansür hipotezine dayanmak­
tadır. Gerçekte, kozmik sansür, çok önemlidir. Çünkü, tüm kuram ona
bağlıdır ve onsuz, karadelik yerine korkunç şeyler görebiliriz.

..—
PIP
........ .■T■IP.......çıplak
- . TIP*
IP’ler

Şekil 2 .2 Geçmiş-kümeler, P İP ’ler ve T I P ’ler

Gerçekten, kendimize bunun doğru olup olmadığını sormalıyız. U -


zun bir süre önce, bu hipotezin yanlış olabileceğini düşünmüş ve karşı
örnekler bulmağa çalışmıştım. (Stephen Hawking, vaktiyle kozmik san­
sür hipotezi lehindeki en önemli dayanağın, benim onun yanlış oldu­
ğunu göstermeğe çalışıp, başaramamam olduğunu iddia etmişti; fakat
sanırım bu çok zayıf bir argüman saydır!)
Ben kozmik sansürden, uzayzamanın ideal noktalarına dair bazı dü­
şünceler çerçevesinde söz etmek istiyorum. (Bu kavramlar, Seifert 1971
ve Geroch, Kronheimer ve Penrose 1972 tarafından geliştirilmiştir). T e­
mel fikir, uzayzaman içine gerçek “tekil noktaların” ve “sonsuzdaki nok­
taların”, yani “ideal noktaların”, katılması gereğidir. Önce, bir IP, yani
ayrışamaz geçmiş-kümesi11 kavramını tanıtmak istiyorum. Burada, bir
“geçmiş-kümesi”, kendi geçmişini kapsayan bir kümedir; “ayrışamaz”
deyimi de, bu kümenin, ikisi de birbirini kapsamayan, iki geçmiş-kü-
mesine bölünemeyeceğini belirtmektedir. Bir teorem, bize herhangi bir
IP ’nin, bir zamansal eğrinin geçmişi olarak tanımlanabileceğini (şekil
2.2) söylemektedir.
İki cins IP vardır; yani P İP ’ler ve T IP ’ler. Bir PIP, asıl IP dir, ya­
ni bir uzayzaman noktasının geçmişidir. Bir T IP ise, bir son IP dir ve
uzayzamandaki gerçek bir noktanın geçmişi değildir. T IP ’ler, gelecekteki
ideal noktaları tanımlarlar. Ayrıca, T IP ’ler, bu ideal noktanın “sonsuzda”
mı (bu durumda, sonsuz öz uzunlukta IP üreten, zamansal bir eğri var­
dır), yoksa bir tekillik mi (bu durumda da, onu üreten her zamansal eğri,
sonlu bir öz uzunluğa sahiptir) olduğuna göre ayrılmalıdır. Birinci halde
karşımıza, bir °°-TIP, ikinci halde de, bir tekil T IP çıkmaktadır. Tabii, bu
kavramların hepsi, geçmiş-kümesi yerine gelecek-kümesine de benzer
şekilde uygulanabilir. Bu durumda, IF'ler (ayrışamaz gelecekler) PIF'lere
ve T IF lere bölünürken, T IF le r de °°-TIF'lere ve tekil TIF'ere ayrılır.
Şunu da eklemeliyim ki, bunların hepsinin işlemesi için, gerçekte kapa­
lı bir zamansal eğrinin bulunmadığını kabul etmeliyiz. Bunun marjinal
olarak daha zayıf bir koşulu, herhangi bir nokta çiftinin aynı gelecek ve
aynı geçmişinin olmamasıdır.
Bu çerçevede çıplak tekillikleri ve kozmik sansür hipotezini nasıl a-
çıklayabiliriz? Her şeyden önce, kozmik sansür hipotezi büyük patlamayı
dışlamamalıdır (zira bu durumda kozmologlar büyük güçlükle karşıla­
şırlar). Her şey büyük patlamadan çıkar, fakat hiç onun içine düşmez. O
zaman, çıplak tekilliği, zamansal bir eğrinin hem içine girdiği ve hem de
çıktığı bir şey olarak tanımlamayı deneyebiliriz. Böylece, büyük patlama
problemi otomatik olarak halledilmiş olur. Çıplak sayılmaz. Bu çerçe­
vede, çıplak bir TIP, bir PIP içinde bulunan bir T IP olarak tanımlanır.
Bu, temelde yerel bir tanımdır; yani gözlemcinin sonsuzda bulunmasını
gerekli görmüyoruz. Bir uzayzamandan çıplak T IP ’lerin ayıklanması­

11 indecomposable past-set: ayrışamaz geçmiş-kümesi; Ç.N.


nın, bu tarifteki “geçmiş”i “gelecek”le değiştirmeğe eş bir koşul olduğu
anlaşılıyor (Penrose 1979). Böyle çıplak T IP ’lerin (veya eşdeğer olarak
T I F ’lerin) jenerik uzayzamanlarda bulunmadığı hipotezine, kuvvetli
kozmik sansür hipotezi denir. Bunun sezgisel manası, bir tekil noktanın
(veya sonsuz noktanın) - söz konusu olan T IP - bir uzayzamanın orta­
sında, sonlu bir noktada - söz konusu olan P İP ’in tepe noktası - "görüle­
bilir” şekilde “ortaya çıkması” mümkün değildir. Gözlemcinin sonsuzda
olmasına gerek kalmaması uygundur, çünkü verilen bir uzayzamanda
gerçekten bir sonsuzluk olup olmadığını bilemeyiz. Ayrıca, eğer kuvvetli
kozmik sansür hipotezi bozulursa, sonlu bir sürede, bir taneciğin gerçek­
ten bir tekilliğe düştüğünü gözleriz. Burada, fiziğin yasaları geçerliliğini
yitirecek (veya aynı derecede kötü olmak üzere, sonsuza erişecektir. Za­
y ı f kozmik sansür hipotezini de bu şekilde ifade edebiliriz: sadece P IP ’i,
oo-TIP'le değiştirmeliyiz.
Kuvvetli kozmik sansür hipotezi, makul hal denklemlerine (örneğin
boşluk) uyan içinde madde bulunan bir jenerik uzayzaman, içinde çıplak
tekillik olmayan bir şekle (çıplak tekil T IP ’ler) genişletilebilir. Çıplak
T IP ’lerin dışarda bırakılmasının, global hiperbolikliğe (Penrose 1979)
veya uzayzamanın bir Cauchy yüzeyinin tüm bağımlılık bölgesine (Ge-
roch 1970) eşdeğer olduğu anlaşılmaktadır. Kuvvetli kozmik sansürün
bu formülasyonunun zaman üzerinde açıkça simetrik olduğunu görüyo­
ruz: eğer IP ’leri ve IF ’leri değiştirrsek, geleceği geçmişle değiştirebiliriz.
Genellikle, yıldırımlardan sakınmak için ek koşullar gerekir. Yıldırım
ile boş sonsuzluğuna giderken uzayzamanı parçalayan (ve oraya varan)
bir tekilliği kastediyoruz (Penrose 1978, Şekil 7). Bunun, kozmik sansü­
rün ifade edilmiş şeklini ihlal etmesi gerekmez. Kozmik sansürün buna
çare bulacak daha kuvvetli şekilleri vardır (Penrose 1978, CC4 koşulu).
Böylece, tekrar kozmik sansür un gerçek olup olmadığı sorununa ge­
lelim. Önce, onun belki kuantum kütleçekiminde doğru olmayacağına
dikkat edelim. Özellikle, patlayan karadeliklerin yol açtığı durumlarda
kozmik sansür ihlal edilmiş gibi görünmektedir (bunun hakkında Step-
hen Hawking sonra daha fazla açıklama yapacak).
Klasik genel görelilikde her iki yönde sonuçlar bulunmaktadır. Koz­
mik sansürün geçerli olmadığını göstermek için yaptığım bir çalışmada
(Penrose 1973), bazı eşitsizlikler çıkardım. Kozmik sansür eğer doğru
olsaydı, bunlar geçerli olacaktı. Gerçekten de bunlar doğru çıktılar (Gib-
bons 1972); ve bu da, kozmik sansür gibi bir şeyin var olduğu fikrini des­
tekliyor. Olumsuz yanda ise, bazı özel örnekler (fakat bunlar da jeneriklik
koşulunu çiğniyor) ve çeşitli itirazlarla karşılaşan bazı taslak haldeki sa­
yısal delil var. Bundan başka, çok yeni öğrendiğim bazı belirtilere göre -
gerçekten, bunları Gary Horowitz’den daha dün işittim. Eğer kozmolo­
jik sabit pozitif ise, zikrettiğim eşitsizlikler geçerli olmamaktadır. Şahsen,
kozmolojik sabitin sıfır olması gerektiğine daima inanmışımdır; fakat
eğer kozmik sansür onun, diyelim ki, pozitif olmamasına bağlı ise bu
çok ilginç olurdu. Özellikle, tekilliklerin doğası ile, sonsuzluğun doğası
arasında karmaşık bir bağıntı olabilir. Sonsuzluk, eğer kozmolojik sabit
pozitifse, uzaysaldır; fakat eğer sıfırsa, boş olur. Buna uygun olarak, koz­
molojik sabit pozitifse, tekillikler bazan zamansal olurlar (yani kozmik
sansürü ihlal eden, çıplak şekilde); fakat eğer sıfır ise, belki de tekillikler
(kozmik sansüre uyarak) zamansal olamazlar .

(iü)

Şekil 2.3 I P ’ler arasında nedensel bağıntılar: (i) A, nedensel olarak B den önce gelir;
(ii) A , zamanca B den önce gelir, (ni) A ve B uzaysal olarak kesiklidir.

Tekilliklerin zamansal veya uzaysal olan doğalarından söz etmek için,


IP 1er arasındaki nedensel bağıntıları açıklamalıyım. Nedenselliği nok­
talar arasına genelleştirirsek; eğer A <zB ise, A gibi bir IP nin, B gibi bir
IP den nedensel olarak önce geldiğini söyleyebiliriz ve eğer, P gibi bir
PIP için, A a P a B, ise, A zamanca B den önce gelir deriz. Eğer A ve
B, nedensel olarak birbirinden önce gelmiyorsa (şekil 2.3), A v c B nin
birbirinden kesikli uzaylarla ayrıldığım söyleriz.
Buna göre, kuvvetli kozmik sansür, jenerik tekilliğin hiçbir zaman za-
mansal olamayacağı şeklinde belirtilebilir. Uzaysal (veya boş) tekillikler
ya geçmiş veya gelecek tipinde olabilir. Dolayısıyla, eğer kuvvetli kozmik
sansür geçerli ise, tekillikler iki sınıfa ayrıhr:

(P) TIFler tarafından tanımlanan geçmiş tipleri.


(F) TIPler tarafından tanımlanan gelecek tipleri.

Çıplak tekillikler, aynı anda hem bir T IP ve hem de bir T IF ola­


bildikleri için, iki imkânı tek bir hale birleştirebilirler. Bu nedenle, bu
sınıfların ayrılması gerçekten, kozmik sansürün bir sonucudur. (F) sını­
fının tipik örnekleri, karadeliklerdeki ve (eğer varsa) Büyük Çöküş’deki
tekillikler iken; (P) sınıfının örnekleri de, büyük padama ve (eğer varsa)
akdeliklerdir. Ben, (son konuşmamda değineceğim ideolojik nedenlerle)
Büyük Çöküşün olacağını sanmadığım gibi; akdeliklere de, termodina­
miğin ikinci yasasını ihlal ettikleri için, daha da az ihtimal veriyorum.

/^JL
o' -r

/' '\ //' \\


rl n c\ n

' L '
(i) (ü)
Şekil 2.4 Uzayzaman eğriliğinin ivme etkileri: (i) W eyl eğriliği nedeniyle gelgit çar­
pılmaları; (ii) Ricci eğriliğinin hacim azaltıcı etkisi.
Belki, her iki sınıf tekillik tamamen farklı yasalara uyuyorlar. Bel­
ki, onlar için kuantum kütleçekim yasaları gerçekten çok farklıdır. Bu
noktada, sanıyorum Stephen Hawking benimle aynı görüşü paylaşmıyor
[SWH: "Evet"], fakat bu teklifim için şu kanıtları ileri sürüyorum:

1. Termodinamiğin ikinci yasası


2. Evrenin ilk haline dair gözlemler (örneğin C O BE), onun çok
düzgün olduğunu gösteriyor
3. Karadeliklerin varlığı (hemen hemen gözlendi).

(1) ve (2) den, büyük patlama tekilliğinin gayet düzgün olduğu; (1)
den de, içinde akdelik olmadığı (zira akdelikler Termodinamiğin ikinci
Yasasını geniş ölçüde ihlal ediyor) iddia edilebiÜr. Böylece, karadeliklerin
tekillikleri için çok farklı yasalar gerekir (3). Bu farkı daha kesin bir şe­
kilde açıklayabilmek için, uzayzaman eğriliğinin, R Riemann tensörü
ile belirtildiğini hatırlayınız. Riemann tensörü, (birinci mertebede hacim
koruyan ve gelgit şekil değiştirmelerini belirten) CM Weyl tensörüne,
hacim-azaltan şekil değiştirmelerini belirten (şekil 2.4), R Ricci ten-
sörünün indislerini uygun şekilde değiştirerek g metriğiyle çarpımına
eşdeğer bir kısmın, toplamıdır.
Friedman, Lemaitre, Robertson ve VValker tarafından verilen standart
kozmolojik modellerde (bakınız, örneğin Rindler 1977), büyük patlama
için Weyl tensörü sıfır çıkmaktadır. (Bunun R.RA.C. Nevvman tarafın­
dan ispadanan bir tersi de mevcuttur: Buna göre, konformal düzgün
tipte ve Weyl tensörü sıfır olan bir başlangıç tekilliğine sahip bir evren,
eğer uygun hal denklemleri geçerliyse, bir FLRW evreni olmalıdır; ba­
kınız Nevraıan 1994).
■kara delik
tekillikleri

kapalı
evren ---------
(P )s
Weyl e

Büyük patlama
Büyük patlama

Şekil 2.5 W eyl eğrilik hipotezi: Başlangıç tekillikleri (büyük patlama), W eyl eğri­
likleri sıfır olacak şekilde sınırlanmıştır. Buna karşılık, sondaki tekilliklerde, Weyl
eğriliğinin ıraksayacağı bekleniyor.

Diğer taraftan, kara/akdelik tekillikleri (jenerik halde) ıraksayan bir


Weyl tensörü verir Buradan, şu ortaya çıkmaktadır.

W eyl Eğrilik H ipotezi

• Başlangıç-tipi (P) tekillikler, Weyl tensörleri sıfır olacak şekilde


kısıtlanmıştır.
• Son-tipi (F) tekillikler kısıtlanmamıştır.

Bu, görülenlerle yakın uyum içindedir. Eğer evren kapalı ise, son te­
killik (Büyük Çöküş) ıraksayan bir Weyl tensörü verir; açık bir evren­
de ortaya çıkan karadelikler de ıraksayan Weyl tensörü verirler (bakınız
Şek.2.5).
Bu hipoteze diğer bir destek, evrenin erken evresinin oldukça düzgün
ve akdeliksiz oluşu şeklindeki kısıtlama, erken evrendeki faz uzayını, hiç
olmazsa
faktörü ile küçültecektir. (Bu sayı, 1080 baryonluk bir karadeliğin faz uza­
yı hacmi olup, evrenin en az bu kadar madde içerdiği kabulüne ve Be-
kenstein-Havvking, kara-deliğin entropisi formülüne - Bekenstein 1972,
Hawking 1975 - dayanmaktadır.)
Öyleyse, bu oldukça beklenmedik sonucun ortaya çıkmasını sağlayan
bir yasa var olmalıdır! Weyl eğriliği hipotezi, böyle bir yasayı sağlayabilir.

Sorular ve Cevaplar

Soru: Kuantum kütleçekiminin tekillikleri ortadan kaldıracağını dü­


şünüyor musunuz?
Cevap: Tam öyle olacağını sanmıyorum. Öyle olsaydı, büyük patlama
daha önceki bir çökme fazının sonucu olurdu. O daha önceki fazın, nasıl
olup da bu kadar küçük bir entropisi olabileceğini sorgulamamız gerekir.
Böyle bir resim, ikinci yasayı açıklamak için elimizde olan en iyi şansı da
feda etmek anlamına gelirdi. Üstelik, çöken ve genişleyen evrenlerin te­
killiklerinin bir şekilde birbirine bağlanması gerekecekti; fakat bunların
çok farklı geometrilere sahip oldukları anlaşılıyor. Gerçek bir kuantum
kütleçekim kuramı, bizim uzayzamanın bir tekillikteki durumu ile ilgi­
li şimdiki görüşlerimizi değiştirmelidir. O bize, klasik kuramda tekillik
dediğimiz şey hakkında, açık ve seçik konuşma imkânı vermelidir. O
sadece basit bir, tekil-olmayan uzayzaman değil, fakat ciddi olarak farklı
bir şey olmalıdır.
Kuantum Karadelikleri

S. W. Hawking

İkinci konuşmamda, karadeliklerin kuantum kuramından söz edeceğim.


Bunun, bizi fizikte kuantum mekaniğe ilişkin belirsizliğin dışında ve
üzerinde, yeni bir öngörülemezlik düzeyine götürdüğü anlaşılıyor. Bu­
nun nedeni, karadeliklerin, öz entropileri olması ve bizim bulunduğu­
muz evren bölgesine ait bilgiyi kaybetmeleridir. Bu iddiaların tartışmalı
olduğunu belirtmeliyim: Kuantum küdeçekimi üzerinde çalışan bir çok
kimse, bu alana parçacık fiziğinden giren hemen herkes gibi, bir siste­
min kuantum durumuna ait bilginin kaybolabileceği fikrini içgüdüsel
olarak reddedecektir. Buna rağmen, bilginin bir karadelikten nasıl dışarı
çıkabileceğini göstermekte, bu kişiler çok az başarılı oldular. Bütün ön­
yargılarına ters düşen, karadeliklerin ışıdığını nasıl kabul etmek zorunda
kaldılarsa; onların en sonunda entropinin kaybolduğu hakkındaki öneri­
mi de kabul etmek zorunda kalacaklarına inanıyorum.
Konuşmama, size karadeliklerin klasik kuramını hatırlatarak başlaya­
cağım. Son konuşmada, kütleçekimin, hiç olmazsa normal durumlarda,
daima çekici olduğunu gördük. Eğer kütleçekim elektrodinamikteki gibi
bazan çekici, bazan da itici olsaydı, 1040 kere daha zayıf olduğu için onu
hiç farkedemezdik.
r = 0 tekillik

r = 2M
olay
ufku

tutuk

yıldızın yıldızın
içi yüzeyi

Şekil 3.1 B ir yıldız karadelik haline çökerken, olay ufkunu ve bir kapalı yakalanmış
yüzeyi gösteren uzayzaman resmi

Ancak, kütleçekimin daima aynı işareti taşıması nedeniyle, bizimle


dünya gibi iki makroskopik cismin parçacıklarının arasındaki küdeçe-
kim kuvvetleri, bizim hissedeceğimiz ölçüde bir kuvvet toplamına yol
açar.
Kütleçekimin çekici olması, onun evrendeki maddeyi yıldız ve galaksi
gibi cisimler oluşturmak üzere bir araya getirecek şekilde davranacağı
manasına gelir. Daha fazla sıkışmaya karşı, madde yıldızlarda termal ba­
sınç ile ve galaksilerde de iç hareketler ve dönmelerle bir süre direnir.
Ancak, en sonunda ısı veya açısal momentum dışarı taşınacak ve cisim
büzülmeğe başlayacaktır. Eğer kütle, güneşin kütlesinin bir buçuk katın­
dan küçükse, elektron veya nötronların dejenerasyon basıncı nedeniyle
büzülme durabilir. Cisim de, buna göre bir beyaz cüce veya bir nötron
yıldızı haline gelir. Fakat, kütle bu limitten büyükse, büzülmeyi durdura­
bilecek bir şey yoktur. Belirli bir kritik büyüklüğe kadar küçülünce, onun
yüzeyindeki kütleçekim alanı o kadar kuvvetli olacaktır ki, ışık konileri
Şekil 3.1 deki gibi içeri doğru kıvrılacaktır. Bunun size dört boyutlu bir
resmini çizmek isterdim. Fakat, hükümet tasarrufları, Cambridge Üni­
versitesine ancak iki-boyutlu ekranlarla yetinmeğe zorluyor. Bu nedenle,
zamanı düşey doğrultuda ve üç uzay doğrultusunun ikisini perspektif
olarak, gösterdim. Dışarı giden ışık ışınlarının bile birbirine doğru eğ­
rildiğini ve ıraksamak değil yakınsadığını görebilirsiniz. Bunun manası,
Hawking-Penrose teoremindeki alternative üç koşulun biri olan, kapalı
bir yakalanmış yüzeyin var olduğudur.
Eğer, kozmik sansür varsayımı doğruysa, yakalanmış yüzey ve onun
öngördüğü tekillik uzaktan görülemez. Bu demektir ki, uzayzamanın,
içinden sonsuza kaçmanın mümkün olmadığı bir bölgesi olmalıdır. Bu
bölgeye karadelik denir. Bunun sınırı olay ufku adını alır ve bu, sonsuza
kaçamayan ışık ışınlarının oluşturduğu bir boş yüzeydir. Son konuşmada
gördüğümüz gibi, olay-ufkunun kesit alanı, hiç olmazsa klasik kuramda,
asla azalamaz. Bu ve küresel çökmenin tedirgeme hesapları, karadeliğin
durağan bir hale geleceğini gösteriyor. Israel, Carter, Robinson ve benim
birlikte çalışmalarımızla ispatlanan Saçsızhk teoremi, madde alanları
yoksa, durağan karadeliklerin sadece Kerr çözümleri olduğunu gösteri­
yor. Bunlar iki parametre tarafından, yani, M kütlesi ve /açısal momen-
tumu ile karakterize edilirler. Saçsızhk teoremi, Robinson tarafından, bir
elektromanyetik alan olması hali için genişletilmiştir. Bu üçüncü bir pa­
rametre olarak Q elektrik yükünü {bkz. kutu 3.A) getirmiştir. Saçsızlık
teoremi, Yang-Mills alanları için ispatlanmamıştır; fakat tek fark olarak,
kesikli bir kararsız çözüm ailesini gösterecek şekilde, bir veya birkaç tam
sayının daha ekleneceği anlaşılmaktadır. Gösterilebilir ki, zamandan ba­
ğımsız Einstein-Yang-Mills karadeliklerinin bundan başka, sürekli ser­
bestlik derecesi yoktur.
Saçsızlık teoremlerinin gösterdiği, bir cisim bir karadelik oluşturacak
şekilde çökerken büyük miktarda bilginin kaybolduğudur. Çökmekte
olan cisim çok fazla sayıda parametre ile tanımlanabilir. Bunlar, çeşitli
madde cinsleri ve kütle dağılımının çokkutuplu momenderi olabilir. A n­
cak, oluşan karadelik, madde cinsinden bağımsızdır ve ilk ikisi dışında
hızla bütün çokkutuplu momenderini kaybeder. Kalanlar, kütle ile dipol
momenti, yani açısal momentumdan ibarettir. Bu bilgi kaybı, klasik ku­
ramda önem taşımıyordu. Çökmekte olan cisimle ilgili tüm bilgi gene
karadelik içinde kalıyor diye düşünülüyordu. Karadelik dışında bulunan
bir gözlemci için çöken cismin nasıl bir şey olduğunu belirlemek çok
zordur. Ama klasik kuramda bu hâlâ ilke olarak mümkündür. Gözlemci,
çökmekte olan cismi gerçekte hiç gözden kaybetmeyecektir. Buna rağ­
men, o yavaşlayacak ve olay ufkuna yaklaştıkça daha çok kararacaktır.
Fakat, gözlemci hâlâ onun hangi maddeden yapıldığım ve kütlesinin na­
sıl dağıldığını görebilecektir. Kuantum kuramı bunun hepsini değiştir­
miştir. Önce, çöken cisim olay ufkunu geçmeden evvel sadece sınırlı bir
miktarda foton gönderecektir. Bunlar, çöken cisim hakkında tüm bilgiyi
taşımağa yeterli olmayacaktır. Bunun manası, kuantum kuramına göre,
dışardaki bir gözlemci için, çöken cismin durumunu ölçmenin müm­
kün olmadığıdır. Bunun çok önemli olmadığı, çünkü dışarıdaki bir kişi
ölçemese de bilginin hâlâ karadelik içinde olduğu düşünülebilir. Fakat
işte burada, kuantum kuramının ikinci etkisi ortaya çıkıyor. Gösterece­
ğim gibi, kuantum kuramı karadelikleri ışınım yapar ve kütle kaybeder.
En sonunda karadelikler tamamen yok olurken, içlerindeki tüm bilgiyi
da birlikte götürürler. Bu bilginin gerçekten de kaybolduğu ve başka bir
şekilde geri gelemeyeceği lehinde argümanlar vereceğim. Göstereceğim
gibi, bu bilgi kaybı, fiziğe, kuantum mekaniği ile ilgili olanın dışında ve
onun üzerinde, yeni bir belirsizlik düzeyi katmaktadır. Ne yazıktır ki,
Heisenberg’in belirsizlik ilkesinin tersine, bu düzeyin karadelikler halin­
de deneysel olarak belirlenmesi oldukça zor olacaktır. Gene de, üçüncü
konuşmamda (5. bölüm) iddia edeceğim gibi, mikrodalga ardalanı dal­
galanmalarının ölçümünde, bunun belki de gözlemiş olacağımız bir yanı
bulunmaktadır.
Kuantum kuramının karadelikleri ışıttığı gerçeği, ilk defa, çökmey­
le oluşan bir karadelik ardalanı üzerinde kuantum alan kuramı uygula­
nırken keşfedilmişti. Bunun nasıl olduğunu görmek için, normal olarak
Penrose diyagramı adıyla anılan şeyi kullanmak yararlıdır. Ama, sanırım
Penrose’un kendisi de, bunlara Carter diyagramı denmesi gerektiğine
katılacaktır. Çünkü, bunları ilk defa sistematik olarak kullanan Carter
idi. Küresel bir çökmede, uzayzaman, 0 ve (j) açılarına bağlı olmayacaktır.
Bütün geometri, r-t düzleminde yer alacaktır. Her iki-boyutlu düzlem,
düz uzaya konformal olduğu için, nedensel yapı, içindeki r-t düzleminin
boş doğruları düşeyle ±45° yapan bir diyagramla gösterilebilir.
Düz Minkowski uzayı ile başlayalım: Bunun Carter-Penrose di­
yagramı, bir köşesi üzerinde duran bir üçgendir (Şek.3.2). Sağdaki iki
köşegen kenarlar, ilk konuşmamda değindiğim, geçmiş ve gelecek boş
sonsuzluklarına karşı gelmektedir. Bunlar gerçekte sonsuzdadırlar. Fakat,
geçmiş veya gelecek boş sonsuzluğuna yaklaşılırken, bütün uzunluklar
konformal bir faktörle büzülür. Bu üçgenin her noktası, r yarıçaplı bir
iki-küreye karşı gelir. Simetri merkezine karşı gelen, soldaki düşey doğru
üzerinde r = 0 ve diyagramın sağında r —» olur.

Şekil 3.2 Minkowski uzayı için Carter-Penrose diyagramı

tekilik
olay ufku

çöken
cisim

Şekil 3.3 Karadelik oluşturmak üzere çöken bir yıldız için Carter-Penrose diyagramı
Diyagramdan kolayca görüleceği gibi, Minkowski uzayında her nok­
ta, gelecek boş sonsuzluk I* mn geçmişindedir. Bunun manası, karade­
lik ve olay ufkunun bulunmamasıdır. Bununla beraber, küresel bir cisim
çökmekteyse, diyagram oldukça farklı olmaktadır (Şek. 3.3). Geçmişte
diyagram benzer görülmekle beraber, üçgenin tepesi kesilmiş ve bura­
da yatay bir sınır konmuş olduğu görülmektedir. Bu, Hawking-Penrose
teoreminin öngördüğü tekilliktir. Görüldüğü gibi bu yatay doğrunun
altında da gelecek boş sonsuzluk I* mn geçmişinde olmayan noktalar
vardır. Diğer bir ifadeyle, bir karadelik vardır. Karadeliğin sınırı olan olay
ufkunu gösteren ve üst sağ köşeden inen köşegen, simetri merkezine kar­
şı gelen düşey doğru ile birleşir.
Bu ardalan önünde bir (j) skalar alanını dikkate alalım. Uzayzaman
eğer zamandan bağımsızsa, dalga denkleminin I~ üzerinde yalnız pozitif
frekansları içeren bir çözümü, I* üzerinde de pozitif frekansları içerecek­
tir. Bunun manası, parçacık yaratılmadığı gibi, başlangıçta I * üzerinde
skalar parçacık yoksa, dışarı giden parçacık da bulunmayacak demektir.
Ancak, çökme sırasında metrik zamana bağlıdır. Bu, T üzerinde po­
zitif frekanslı olan bir çözümü, I* ‘ya gittiğinde, kısmen negatif frekansh
yapacaktır. Bu karışma (mbdng), I* üzerinde zamana e'wt şeklinde bağlı
olan bir dalga alıp, onu T ye geri götürerek hesaplanabilir. Bu yapıldı­
ğında, dalganın ufiık civarından geçen kısmının fazlaca maviye kaydığı
görülür. İlginç olan, karışmanın, çökmenin sonlarındaki ayrıntılardan
bağımsız bir hale gelerek, sadece karadeliğin ufku üzerindeki küdeçekim
alanın şiddetini ölçen, yüzey küdeçekimi Kya bağlı olmasıdır. Pozitif ve
negatif frekansların karışması, parçacık yaratılmasına yol açar.
1973 yılında bu olayı ilk defa incelediğim zaman, çökme sırasında bir
yayınım boşanması (burst) olacağını, fakat ondan sonra parçacık yaratıl­
masının duracağını ve geride gerçekten siyah bir kara cisim kalacağını
bulmayı umuyordum. Fakat, büyük şaşkınlıkla, çökme sırasındaki bir
boşanmadan sonra geriye, sabit hızda bir parçacık yaratımı ve yayınımı
kaldığını buldum. Ayrıca, yayınım tam olarak termaldi ve kJ2 k gibi bir
sıcaklığı vardı. Bir karadeliğin entropisinin, olay ufkunun alanıyla orantı­
lı olduğu fikrini tutarlı hale getirmek için aranan da işte tam buydu. Üs­
telik bu, G = c = h = 1 gibi Planck birimleriyle, orantı katsayısını bir çey­
rek olarak belirliyordu. Buna göre, alan birimi 10'66 cm2 oluyor ve güneş
büyüklüğünde bir karadeliğin entropisi, 1078 mertebesinde çıkıyordu. Bu,
istenen sonucu veren çok büyük sayıda düzen olduğunu göstermektedir.

Cisim Termal Işınımı

Sıcaklık T= kJ2k
Entropi S = A/4

Karadeliklerden yayılan ışınımı ilk keşfettiğim zaman, öylesine karı­


şık bir hesabın sonuçta tam olarak termal yayınım vermesini mucize gibi
görmüştüm. Ancak, Jim Hartle ve Gary Gibbons ile birlikte yaptığımız
çalışma, bunun derinde yatan nedenini ortaya çıkardı. Bunu açıklamak
için, Schvvarzschild metriği örneği ile başlayacağım.

Schwarzschild Metriği

Bu dönmeyen bir karadeliğin sonuçta varacağı kütleçekim alanını


göstermektedir. Normal r ve t koordinadarıyla, Schwarzschild yarıçapı
r=2M de, görünüşte bir tekillik bulunmaktadır. Fakat bu, koordinatla­
rın kötü seçilmesinden kaynaklanmaktadır. Metriği düzgün hale getiren
başka koordinatlar seçilebilir.
Carter-Penrose diyagramı, düzleşmiş üst ve taban kenarı ile bir al­
tıgen biçimindedir (Şek.3.4). Bu, üzerinde r = 2 M olan, iki boş yüzey
ile dört bölgeye ayrılmıştır. Diyagramda © ile gösterilen sağdaki bölge,
içinde yaşadığımızı varsaydığımız, asimptotik düz bölgedir. Onun düz
uzayzaman gibi, geçmiş ve gelecek boş sonsuzlukları T ve I* vardır. Solda
(D işaretiyle gösterilen diğer asimptotik düz bölge, bizimkine bir kurt
deliği ile bağlı olan başka bir evreni göstermektedir. Ama, göreceğimiz
gibi, bu bizim bölgemize imajiner bir zamanla bağlıdır. Alt soldan sağ
üst kenara giden boş yüzey, sağdaki sonsuzluğa kaçılabilecek bölgenin
sınırıdır. Böylece, burası, gelecek olay ufkudur. Gelecek sıfatı, bunu, sağ
alttan üst sola giden, geçmiş olay ufkundan ayırmak için kullanılmıştır.

Şekil 3.4 Sonsuz zamanlı Schwarzchild karadeliğine ait Carter-Penrose diyagramı

Şimdi, baştaki r ve t koordinadarındaki Schwarzschild metriğine dö­


nelim. Eğer, x = \t konursa, kesin olarak pozitif bir metrik bulunur. Böyle
kesin olarak pozitif metriğe, eğri bile olsalar, ben Euclides metriği diye­
ceğim. Euclides-Schwarzschild metriğinde gene r=2M de bir görünüşte
tekillik vardır. Bu sefer de, yeni bir radyal koordinat x = 4 M (l-2 M r1) 1/2
tanımlanabilir.

Euclides-Schwarzschild Metriği

dst + dx2 + r 2{ d d 2 + s in 2 0d(p2)


4M ) 4M
Eğer T koordinatı için 8nM periyodu belirlenirse, x-X düzlemindeki
metrik, kutupsal koordinatların başlangıç noktası gibi olur. Benzer şekil­
de, diğer Euclidesçi kara cisim metriklerinin ufuklarında da görünüşte
tekillikler çıkar. Bunlar, 2 k/ k periyodu sanal zaman koordinatı ile orta­
dan kaldırılabilir (Şek. 3.5).

Şekil 3.5 Euclides-Schwarzschild çözümü. Burada T periyodik olarak tanımlanır.

Öyleyse, (3 periyodu ile tanımlanan sanal bir zamanın önemi nedir?


Bunu görmek için, genliğin yüzeyindeki bir (j^ şeklinden, t2 yüzeyin­
deki <(>2şekline gittiğini düşünelim. Bu matris elemanı e"iH(t2‘tl) ile verile­
cektir. Bununla birlikte, bu genlik, ve t2 arasında, iki yüzey üzerinde
verilen (j), ve <)>2değerleri ile uyuşan, tüm <j) alanları üzerinde alınan bir yol
integrali ile temsil edilebilir (Şek. 3.6).
Şimdi zaman farkı (t -t}) saf imajiner ve P’ya eşit olarak seçilir
(Şek.3.7). Baştaki <(>, alanı da sondaki <j)2 alanına eşit alınır ve tam bir
<j>n durum bazı üzerinde toplama yapılır. Solda, bütün durumlar üzerine
toplanmış, beklenen değer e b u l u n u r . Bu termodinamikteki T = P'1
sıcaklığı için Z ayırma fonksiyonudur.
Denklemin sağ tarafında bir yol integrali bulunur. = (}>2 koyarak,
bütün <j)nalan şekilleri üzerine toplama yapılır. Bunun manası, P peryodu
imajiner zaman yönünde periyodik olan uzayzamanda, bütün palanları
üzerinde yol integrali alınıyor demektir.

$ = <t>,; t = t,

I <t>ı>tı >=<<l)2 I exp(-iH (t2-1,)|<(>,)>

= | D[<j>] exp (il[c|>])

Şekil 3.6 tt deki durumundan, t2 de <|)2 durumuna giderken genlik.

Z = Z«()Jexp(-pH )|())>

= |d [(J)] exp(-I[<()])

Şekil 3.7 T sıcaklığındaki ayırma fonksiyonu, sanal zaman yönünde periyodu p=7M
olan bir Euclides uzayzamamnda, bütün alanlar üzerinde alınan yol integrali ile ve­
rilir.
Böylece, T sıcaklığındaki <j) alanı için ayırma fonksiyonu, Euclides
uzayzamanında bütün alanlar üzerinde alman bir yol integrali ile verilir.
Bu uzayzaman, sanal zaman doğrultusunda (3 = T 1 periyodu ile periyo­
diktir.
Eğer bu yol integrali, sanal zaman doğrultusunda periyodu (3 olan
düz uzayda alınırsa, bu kara cisim ışınımının bilinen ayırma fonksiyo­
nunu verir. Ancak, az önce gördüğümüz gibi, Euclides-Schwarzschild
çözümü de sanal zaman üzerinde 2 tc/k periyodu ile periyodiktir. Bu da,
Schvvarschild ardalanı önündeki alanların, sanki k/2tc sıcaklığı ile termal
bir durumda olduğunu ifade etmektedir.
Sanal zamandaki periyodiklik, frekans karışımı ile ilgili uzun he­
sapların, neden tam bir termal bir ışınıma götürdüğünü açıklamakta­
dır. Fakat bu çıkarım, frekans karışımı yönteminde yer alan, çok yüksek
frekanslarla ilgili problemleri göz ardı etmiştir. Bu yöntem, ardalandaki
kuantum alanları arasında etkileşmeler olduğunda da kullanılabilir. Yol
integralinin periyodik bir ardalan üzerinde alınması, beklenen değerler
gibi bütün fiziksel büyüklüklerin termal olacağı manasına gelmektedir.
Bunun frekans karışımı yöntemiyle kanıtlanabilmesi ise, oldukça güçtür.
Bu etkileşmeler, kütleçekim alanının kendisiyle de etkileşmeyi içi­
ne alacak şekilde genişletilebilir. Klasik alan denklemlerinin bir çözümü
olan, Euclides-Schwarschild metriği gibi bir gg ile başlanabilir. Sonra, I
eylemi, gg etrafında, 8g tedirgemelerinin bir kuvvet serisi ile açılır:

4 « ] = 4 a ] + A ( < % ) I + A ( '% ) 3+ -

Doğrusal terim sıfır olur, çünkü ardalan alan denklemlerinin bir çö­
zümüdür. Kuvadratik terimin, ardalandaki gravitonları gösterdiği kabul
edilebilir. Kübik ve daha yukarı terimler ise, gravitonlar arasındaki et­
kileşmeleri göstermektedir. Kuvadratik terimler üzerindeki yol integrali
sonludur. Saf küdeçekim halinde, iki halka üzerinde renormalize edi­
lemeyecek ıraksamalar varsa da, bunlar süperkütleçekim kuramlarında
fermiyonlarla elimine olur. Süperkütleçekim kuramlarının üç veya daha
fazla halka üzerinde ıraksayıp ıraksamadığını kimse bilmiyor, zira bu he­
sapları yapacak kadar cesur, daha doğrusu çılgın, kimse henüz çıkmadı.
Bazı yeni çalışmalar, bunların her mertebede sonlu olabileceği izlenimini
veriyor. Fakat, daha yukarı mertebeli halka ıraksamaları olsa bile, eğer
ardalan Planck uzunluğu, yani 10"33 cm ölçeğinde eğrilmemişse, bunlar
fazla bir etki yapmayacaktır.
Yukarı mertebe terimlerden daha ilginç olan, sifirmcı mertebe ve ar­
dalan metriği g0’ın eylemini gösteren terimdir:

Genel Görelilikde bilinen Einstein-Hilbert eylemi, skalar eğrilik


/?’nin hacim integralidir. Bu, boşluk çözümleri için sıfır olduğundan,
Euclides-Schwarzschild çözümünün eyleminin sıfır olduğu sanılabilir.
Bununla beraber, eylemin içinde, sınır yüzeyinin ikinci temel formunun
izi olan A”nın integraliyle orantılı, bir de yüzey terimi vardır. Bu eklene­
rek ve düz uzay için yüzey terimi çıkarılarak, Euclides-Schwarzschild
metriğinin eylemi, p2/167t olarak bulunur. Burada P, sonsuzluktaki sanal
zamanın periyodudur. Böylece, partisyon fonksiyonu Z için, yol integra-
line en büyük katkı, e^Vl671 teriminden gelir:

Z = 2 exp(- (3En) = exp(-(32/16jt)

Eğer log Z nin, b periyoduna göre türevi alınırsa, enerjinin beklenen


değeri, veya diğer bir ifadeyle, kütle kulunur:

<E> = - A ( l 0gZ) = i
d(3 87ı

Böylece, bu M = (3/871 kütlesini verir. Bu da bildiğimiz gibi, küde ile


periyot, veya sıcaklığın tersi, arasındaki bağıntıyı kanıtlar. Fakat daha da
ileri gidebiliriz. Bilinen termodinamik argümanları kullanarak; ayırma
fonksiyonunun logaritmasımn, serbest eneıji F nin, T sıcaklığı ile bölü­
münün eksi işaretlisine eşit olduğu görülür:
log Z = - F /T .

53
zm
2
£

Şekil 3.8 Euclides-Schwarzschild çözümünde sonsuzdaki sınır

Ve serbest enerji, kütle veya enerji ile sıcaklık ve entropi çarpımının


toplamına eşittir

F = ( E) +TS

Bunlar birleştirilirse, karadeliğin eyleminin 4rcM2 gibi bir entropi


verdiği görülür:
R2 1
S= = 4 tiM2 = —A
\6 k 4
Karadelik yasaları ile termodinamiğin yasalarını aynı yapmağa gere­
ken şey işte budur.
Diğer kuantum alan kuramlarında hiç paraleli olmayan bu yapısal
küdeçekimsel entropi niye var? Bunun nedeni, küdeçekimin uzayzaman
manifoldu için farklı topolojilere imkân vermesidir. Ele aldığımız Eucli-
des-Schwarzschild çözümünün, sonsuzda, topolojisi S2x S1 olan bir sını­
rı vardır. S2, sonsuzda büyük bir, uzaysal iki-küredir. S1 ise, periyodik ola­
rak tanımlanan sanal zaman doğrultusuna karşı gelir (Şekil 3.8). Bu sınır,
en az iki farklı topolojiye sahip metriklerle dodurulabilir. Biri, kuşkusuz,
Euclides-Schwarzschild metriğidir. Bunun topolojisi, R 2 x S2; yani, bir
Euclides iki-düzlemi çarpı bir iki-küredir. Diğeri ise, R 2 x S’\ Euclides
düz uzayı, sanal zaman doğrultusunda periodik olarak belirleniyor. Bu
iki topolojinin farklı Euler sayıları vardır. Periyodik olarak tanınan düz

uzayın Euler sayısı sıfır ve Euclides-Schwarzschild çözümünün Euler


sayısı ikidir. Bunun önemi şudur: periyodik olarak tanımlanan düz uza­
yın topolojisi üzerinde, gradyenti hiçbir yerde sıfir olmayan ve sonsuz­
daki sınırda sanal zaman koordinatı ile uyuşan bir X periyodik zaman
fonksiyonu bulabiliriz. Bununla, Txve t 2 gibi iki yüzey arasındaki
köşenin katkısı olmadan toplam etki = M (x2 - T,)

köşenin katkısı ile toplam etki = 1/2 M (x2 - T;)

Şekil 3.10 r = 2 M de köşenin katkısı alınmazsa, Euclides-Schvvarzschild çözümü


için toplam eylem = M (x 2~X^)/2 olarak bulunur.

bölgenin eylemi hesaplanabilir. Eyleme, maddenin Lagrange fonksiyo­


nu üzerine bir hacim integraline ek olarak, Einstein-Hilbert Lagrange
fonksiyonu ve bir yüzey terimi gibi iki katkı vardır. Eğer çözüm zaman­
dan bağımsızsa, T =Tj üzerindeki yüzey terimi ile, X =x2 üzerindeki yüzey
terimi kısalır. Öyleyse, yüzey terimine net katkı sadece sonsuzdaki sı­
nırdan gelir. Bu, kütlenin yarısı ile, (t2-Tj) sanal zaman aralığının çarpı­
mını verir. Eğer kütle sıfır değilse, küdeyi yaratan sıfırdan farklı madde
alanları olmalıdır. Gösterilebilir ki, madde Lagrange fonksiyonu üzerine
alman hacim integrali ile, Einstein-Hilbert Lagrange fonksiyonu, gene
M (xl-Xl)/2 verir (Şekil 3.9). Eğer bu katkı, partisyon fonksiyonunun lo­
garitması içinde, termodinamik formüllere konursa, enerjinin beklenen
değerinin, tahmin edileceği gibi, kütle olduğu bulunur. Ancak, ardalanı-
nın entropi katkısı sıfır olacaktır.
Bununla beraber, Euclides-Schwarzschild çözümünün durumu
farklıdır. Euler sayısı sıfır değil, iki olduğu için, gradyenti heryerde sı­
fırdan farklı olan bir X fonksiyonu bulunamaz. Yapılabilecek en iyi şey,
Schwarzschild çözümünün sanal zaman koordinatını seçmektir. Bunda,
ufiık üzerindeki sabit bir iki-küre üzerinde X, bir açısal koordinat gibi
davranır. Eğer şimdi, sabit x'ya sahip iki yüzey arasındaki eylem hesapla­
nırsa, madde alanı bulunmadığı ve skalar eğrilik sıfır olduğu için, hacim
integrali sıfırdır. Sonsuzdaki yüzey terimi K izi, yine M(x2-X1)/2 dir. Fa­
kat, x2 ve Tj yüzeylerinin bir köşe yaparak birleştiği ufiık üzerinde, şimdi
başka bir yüzey terimi vardır. Bu yüzey terimi hesaplanabilir ve M{x2~
x1)/2 ye eşit olduğu görülür (Şekil 3.10). Böylece, x2 ve Xx arasındaki
bölge için toplam eylem, M(x2-xx) olur. Bu eylem T2~X1= P ile birlikte
kullanılırsa, eylemin sıfır olduğu görülür. Ancak, Euclides-Schwarzs-
child çözümünün eylemine, 3+1 yerine dört-boyudu bir anlayışla ba­
kılırsa, ufiık üzerinde bir yüzey terimi alma gereği yoktur. Zira burada
metrik düzgündür. Ufuktaki yüzey terimini dışarda bırakılması,eylemi
ufuk alanının dörtte biri kadar azaltır. Bu miktar, karadeliğin yapısal ent-
ropisinden ibarettir.
Karadeliklerin entropisinin topolojik bir değişmez (invaryant) olan
Euler sayısına bağlı olması, daha temel bir kurama gidilse bile, entropi-
nin yerinde kalacağına işaret etmektedir. Oldukça muhafazakâr bir gu­
rup oluşturan ve her şeyi Yang-Mills kuramı gibi yapmak isteyen bir çok
parçacık fizikçisine bu fikir bir küfür gibi geliyor. Bunlar, karadeliklerin
ışınımının termale benzediğini ve bunun, eğer delik Planck uzunluğun­
dan büyükse, deliğin nasıl oluştuğundan bağımsız olduğunu kabul edi­
yorlar. Fakat, karadelik küde kaybederek Planck büyüklüğüne doğru kü­
çüldükçe, kuantum genel görelilik kuramının geçerliliğini kaybedeceğini
ve bütün iddiaların suya düşeceğini düşünüyorlar. Ama, karadeliklerle
ilgili açıklayacağım bir düşünce deneyinde, bilgi kaybedildiği fakat ufiık
dışında eğriliğin daima küçük kaldığı görülmektedir.
Bir süredir, kuvvetli bir elektrik alanında pozitif ve negatif elektrik
yükü taşıyan parçacık çifti yaratıldığı bilinmektedir. Buna bakıldığında,
düz bir Euclides uzayında elektron gibi, q yüküne sahip bir taneciğin
düzgün bir E elektrik alanında bir daire üzerinde hareket ettiği görülür.
Bu hareket, sanal zaman T'dan gerçek zaman t'ye analitik olarak uzatı­
labilir. Böylece, pozitif ve negatif elektrik yüklü bir çift parçacık, elektrik
alanı tarafından birbirinden uzağa ivmelendirilir (Şekil 3.11).

Elektrik Alanı
■■
elektronun dünya eğrisi
o

Q ■ı = 0

Euclides uzayı

O
pozıtronun \X / / elektronun
dünya eğrisi dünya eğrisi

— t =0
m

zX
/ Minkowski uzayı
Şekil 3.11 Euclides uzayında elektron, elektrik alanında bir daire çizerek döner.
Minkovvski uzayında pozitif ve negatif elektrik yüklü bir çift parçacık birbirinden
uzağa ivmelenir.

Parçacık yaratılması işlemi, t = 0 veya 1 = 0 çizgisi boyunca, iki diyag­


ramın yarısının kesilmesi ile tanımlanır. Sonra, Minkowski uzay diyag­
ramının üst yarısı, Euclides uzay diyagramının alt kısmına birleştirilir
(Şekil 3.12). Bunun verdiği resimde, pozitif ve negatif yüklü parçacıklar
gerçekte aynı parçacıktır. Bu, bir Minkowski uzayı dünya çizgisinden
diğerine geçmek üzere, Euclides uzayı içinden tünellenir. Parçacık çifti
yaratılmasının ilk yaklaşımda ihtimali e 1dir. Burada,

9 7T m 2
Euclidesçi eylem, j _ •

olarak alınır.

Kuvvetli elektrik alanlarda parçacık çifti yaratılması işi deneysel ola­


rak gözlenmiş olup, gözlenen miktarlar bu beklentilerle uyuşmaktadır.

Şekil 3.12 Parçacık yaratılması, Euclides diyagramının yarışım, Minkowski diyagra­


mının yarısına yapıştırarak belirtilir.

Karadelikler, elektrik yükü de taşıyabildiği için, bunların da çift ya­


ratılabileceği düşünülebilir. Ancak, bunun miktarı, elektron-pozitron
çiftleri ile karşılaştırıldığında çok küçük bulunacaktır. Zira, kütle bölü
yük oranı 1020 defa daha büyüktür. Bu şu demektir: karadelik çiftleri
oluşturmak üzere önemli bir ihtimal belirmesinden çok daha önce, her­
hangi bir elektrik alanı elektron-pozitron çifderi yaratımı ile nötralize
olacaktır. Bunun yanında, manyetik yüklü karadelik çözümleri de vardır.
Manyetik yüklü parçacık olmadığı için, böyle karadelikler, küdeçekimsel
çökme ile yaratılamazlar. Fakat bunların, kuvvetli bir manyetik alanda
çifder şeklinde yaratılabileceği düşünülebilir. Bu durumda, sıradan par­
çacıklar manyetik yük taşımadığı için, sıradan parçacık yaratılması ile
arada bir rekabet yoktur. Bu nedenle, manyetik yüklü bir karadelik çifti
yaratabilecek kadar büyük bir ihtimal olabilmesi için manyetik alan yeter
derecede kuvvedi olabilir.
1976 da Ernst, bir manyetik alanda birbirlerinden uzağa doğru iv-
melenen, iki manyetik yüklü karadeliği gösteren bir çözüm buldu (Şekil
3.13). Eğer bu, sanal zamana doğru analitik olarak genişletilirse, tıpkı
elekron çifti yaratılmasındaki gibi bir resim ortaya çıkar (Şekil 3.14).
Karadelik de, tıpkı elektronun düz bir Euclides uzayında bir çember
üzerinde döndüğü gibi, eğri bir Euclides uzayında çember üzerinde
hareket eder. Karadelik durumunda bir güçlük vardır; zira sanal zaman
koordinatı karadeliğin üzerinde döndüğü çemberin merkezi etrafında
olduğu gibi, karadelik ufku çevresinde de periyodiktir. Bu periyodarı eşit
yapmak için, küde bölü yük oranlarını ayarlamak gerekir. Bunun fiziksel
manası, karadeliğin parametreleri, karadeliğin sıcaklığı, ivmelendiği için
gördüğü sıcaklığa eşit olacak şekilde seçilmelidir. Manyetik olarak yüklü
bir karadeliğin sıcaklığı, yük, Planck küde birimine doğru yaklaşırken,
sıfıra gider. Bu nedenle, zayıf manyetik alanlar ve düşük ivmeler için pe-
riyodar daima uyumlu hale getirilebilir.
Elektron çifderinin üretiminde olduğu gibi, karadelik çifderinin ya­
ratılışını da, sanal zaman Euclides çözümlerinin alt yarısını, gerçek za­
man Lorentz çözümlerinin üst yarısına yapıştırarak açıklayabiliriz (Şekil
3.15). Karadeliğin, Euclides bölgesinden tünel yaptığı ve farklı yüklü iki
karadelik halinde ortaya çıkarak, bunların manyetik alan tarafından bir­
birinden ayrdarak, uzaklara doğru ivmelendirildikleri düşünülebilir.
t =0

Lorentz uzayı

Şekil 3.13 Bir manyetik alanda birbirinden uzağa doğru ivmelenen farklı yüklü ka-
radelik çifti.

= o
kara delik

o T=0

- - !> >
Euclides uzayı

Şekil 3.14 Euclides uzayında bir çember üzerinde hareket eden yüklü karadelik.

İvmelenen karadelik çözümü asimptotik olarak düz değildir. Çünkü


bu, sonsuzda düzgün bir manyetik alana doğru yaklaşır. Fakat, bu gene
de manyetik alanın yerel bir bölgesinde karadelik çiftlerinin yaratılma
oranını belirlemek için kullanılabilir. Tahmin edilebilir ki, yaratıldık­
tan sonra, karadelikler birbirinden uzaklaşarak manyetik alan olmayan
bölgelere giderler. Bundan sonra her bir karadelik, asimptotik düz bir
uzayda bulunan bir karadelik oarak ele alabilir. Her deliğe keyfi büyük­
lükte madde ve bilgi miktarı atılabilir. Delikler bundan sonra ışıma ile
küde kaybederler. Ancak manyetik yük kaybetmeleri mümkün değildir;
zira manyetik yüklü parçacık yoktur. Böylece, zamanla delikler, küdeleri

Şekil 3.15 Bir çift karadelik üretmek için tünel olayı aynı zamanda Euclides diagra-
mının yarısını Lorentz diagramının yarısına yapıştırarak da belirlenebilir.

yüklerinden biraz daha fazla olduğu orijinal durumlarına dönerler. O


zaman iki delik tekrar üst üste getirilerek, birbirini yok etmeleri sağlana­
bilir. Birbirini yok etme işlemine, çift yaratma işleminin zamandaki tersi
olarak bakılabilir. Bu nedenle, Euclides çözümünün üst yarısı Lorentz
çözümünün alt yarısına yapıştırılarak temsil edilebilir.Çift yaratma ve
yok etme işlemleri arasında, karadeliklerin birbirinden uzaklaştığı, mad­
de yuttuğu, ışıdığı ve tekrar birleştiği, uzun bir Lorentz evresi vardır.
Fakat, küdeçekimsel alanın topolojisi, Euclides-Ernst çözümü olacaktır.
Bu S2 x S2 eksi bir tek noktadır (Şekil 3.16).
Karadelikler yok olurken, karadelik ufiık alanı ortadan kalkacağı için,
termodinamiğin ikinci yasasının çiğneneceği düşünülebilir. Ancak, Ernst
çözümünün ivmelenme ufkunun alanının, çift yaratılması yokken sahip
olacağı alana göre küçüldüğü ortaya çıkmaktadır. Bu oldukça incelikleri
olan bir hesaptır. Çünkü, her iki halde de ivmelenme ufkunun alanı son­
suzdur. Yine de, bunların, karadelik ufuk alanıyla, parçacık yaratımı olan
ve olmayan durumlardaki eylemin farkının toplamına eşit olan, sonlu ve
iyi-tanımlı bir farkı vardır. Bu, çift yaratılması işleminin sıfır enerjili bir
işlem olduğu, şeklinde anlaşılabilir; çift yaratmalı Hamilton denklemi
ile, çift yaratmasız Hamilton denkleminin aynısıdır. Simon Ross ve Gary
Horowitz’e, bu küçülmeyi tam bu konuşma öncesinde hesapladıkları için
çok teşekkür ederim. Bu cins mucizeler - bunu bulmalarını değil, sonucu
kastediyorum - karadelik termodinamiğinin, sadece bir düşük eneıji yak­
laşımı olamayacağına beni inandırıyor. Sanırım, daha temel bir kuantum
küdeçekim kuramına gitsek bile, küdeçekimsel entropi ortadan kalkma­
yacaktır.

Şekil 3.16 Bir çift karadeliğin tünel olayı ile ortaya çıkması ve sonra gene tünel
olayıyla yok olması
Uzayzamanın topolojisi düz Minkowski uzayınkinden farklı ise, bu
düşünce deneyinden, yapısal küdeçekimsel entropinin bulunacağı ve bil­
ginin kaybolacağı görülmektedir. Eğer oluşan karadelik çifderi Planck
ölçüsüne göre büyükse, ufuklar dışındaki eğrilik Planck ölçeğine göre
heryerde küçük olacaktır. Bunun manası, tedirgemelerde kübik ve daha
yukarı terimleri ihmal etmemin iyi bir yaklaşım olduğudur. Bu nedenle,
karadeliklerde bilgi kaybı olabileceği sonucuna güvenilebilir.
Eğer makroskopik karadeliklerde bilgi kaybı varsa, metrikte kuantum
dalgalanmaları sonucu oluşan, mikroskopik, gerçek dışı12 karadeliklerin
ortaya çıktığı süreçlerde de kaybolmalıdır. Parçacıkların ve bilginin bu
deliklere düşerek kaybolabileceği düşünülebilir. Belki bütün çorap tekle­
rinin kaybolduğu yer burasıdır. Enerji ve elektrik yükü gibi ayar alanla­
rına bağh olan büyüklükler korunabilir; fakat diğer bilgi ve global yükler
kaybolacaktır. Bunun kuantum kuramı için çok önemli etkileri olacaktır.
Normal olarak, saf bir kuantum durumunda bulunan bir sistem, ü-
niter bir şekilde, bir saf kuantum durumları dizisinden geçerek değişir.
Fakat eğer karadeliklerin ortaya çıkması ve ortadan kaybolmasıyla bilgi
kaybı olursa, üniter bir evrim olamaz. Onun yerine, bilgi kaybı, karade­
likler ortadan kaybolduktan sonraki nihai duruma, karışık kuantum du­
rumu denebileceği manasına gelecektir. Buna, her biri kendi olasılığı ile
farklı, saf kuantum durumlarının topluluğu13 olarak bakılabilir. Fakat, o
kesinlikle belirli bir durumda olamayacağı için, nihai durumun olasılığı,
herhangi bir kuantum durumuna müdahale ile sıfıra düşürülemez. Bu
demektir ki, kütleçekim, fizikte çoğu kuantum kuramı ile ilişkilendirilen
belirsizliğin dışında ve onun üzerinde, yeni bir önceden bilinemezlik dü­
zeyi getirmektedir. Gelecek konuşmamda, bu ek belirsizliği zaten göz­
lemiş olabileceğimizi göstereceğim (5. Bölüm). Geleceğin kesin olarak
öngörülebileceğine dair bilimsel determinizmin ümidine, bununla bir
son verilmektedir. Tanrının hâlâ yeninde sakladığı birkaç sürprizi olduğu
anlaşılmaktadır (Şekil 3.17).

12 virtual (Ç.N.)-
13 ensemble (Ç.N.).
Şekil 3.17
Kuantum Kuramı ve Uzayzaman

R . Penrose

Yirminci yüzyılın büyük fizik kuramlarım, kuantum mekaniği (KM), ö-


zel görelilik (OG), genel görelilik (G G) ve kuantum alan kuramı (KAK)
oluşturmaktadır. Bu kuramlar birbirinden bağımsız değildirler: Genel
Görelilik, özel görelilik üzerine kurulduğu gibi, kuantum alan kuramı da
özel görelilik ve kuantum kuramına dayanmaktadır (bak. şek. 4.1).
Kuantum alan kuramının, 1011 de bir ölçüsünde doğru olan, şimdiye
kadar yapılmış en duyarlı fiziksel kuram olduğu söylenir. Ancak, genel
göreliliğin belirli ve açık bir manada, 1014 de bir ölçüsünde doğru oldu­
ğu, test edilmiş bulunmaktadır (ve bu duyarlık, görünüşe göre, sadece
yeryüzündeki saatlerin duyarlığı ile sınırlanmıştır). P SR 1913 + 16 Hul-
se-Taylor çift pulsarından söz ediyorum. Bu, birbiri etrafında dönen ve
biri pulsar olan bir nötron yddızı çiftidir. GR, çiftin yörüngesinin yavaş
yavaş azalacağını (ve periyodun kısalacağını) öngörmektedir, zira küt-
leçekimsel dalgaların yayınımı ile eneıji azalmaktadır. Bu gerçekten de
gözlenmiş bulunmaktadır. Skalanın bir yanında Newton yörüngelerine,
orta bölgede G G düzeltmelere ve diğer uçta ise kütleçekimsel ışınım
dolayısıyla yörünge hızının artmasına kadar, hareketin tüm tarifi, G G ile
(Newton kuramını da bunun içine alarak kullanıyorum) uyum içindedir.
Bu uyum, yukarıda belirttiğim dikkate değer duyarlılık içinde, yirmi yıl­
lık bir toplam sürede belirlenmiş bulunmaktadır. Bu sistemin kaşifleri,
çalışmaları dolayısıyla şimdi haldi olarak Nobel ödüllerini almış bulunu­
yorlar. Kuantum fizikçileri, kuramlarının duyarlığı nedeniyle daima, GG
nin kendi kalıplarına dökülmesi gereğini iddia etmişlerdir. Fakat şimdi,
samrım, arkadan yetişmek zorunda olan KAK dır.

Şekil 4.1 Yirminci yüzyılın büyük fizik kuramları%ve onların temel problemleri.

Gerçi bu dört kuram olağanüstü başarılı olmuşlarsa da, problemleri


yok değildir. KAK'ın problemi, çok-bağlı14 bir Feynman diyagramından
gerdik hesaplandığında, sonucun sonsuz çıkmasıdır. Bu sonsuzluklar ya
çıkarılarak yok edilmeli veya kuramın renormalizasyonu işleminin bir
parçası olarak, ölçekten çıkarılmalıdır. G G uzayzaman tekilliklerinin
varlığını öngörmektedir. KK ‘da da “ölçü problemi” bulunmaktadır ki,
bundan daha sonra söz edeceğim. Bu kuramların çeşitli problemleri­
nin çözümünün, bu kuramlardan hiçbirinin kendi başlarına tam olma­
dığı gerçeğinde yattığı tezi kabul edilebilir. Örneğin, bir çokları, KAK
‘ın, G G de çıkan tekillikleri bir şekilde “sıvayabileceğim” ummaktadır.
KAK’ın ıraksama problemlerinin, kısmen G G ‘den morötesinde yapı­
lacak bir kesme15 ile çözüleceği düşünülmektedir. Benzer şekilde, ölçme
probleminin de, G G ve KK yeni bir kuram içinde uygun şekilde birleşti­
rildiği zaman çözülebileceğini zannediyorum.
Şimdi de, bu son zikrettiğim konu ile ilgili olduğunu iddia ettiğim,
karadeliklerdeki bilgi kaybından söz etmek istiyorum. Stephen’in bu ko­
nuda söylediklerinin tümüne katılıyorum. Ancak, Stephen karadelikler
yüzünden neden olunan bu bilgi kaybına, fizikte, KK ‘nin getirdiğinin de
üstünde ve ötesinde, yeni bir belirsizlik olarak bakarken, ben bunu “tüm-
leyici “ bir belirsizlik olarak görüyorum. Bununla ne demek istediğimi
açıklayayım: Karadelikli bir uzayzamanda bilginin nasıl kaybolduğunu,
uzayzamana ait bir Carter diyagramı oluşturarak görebiliriz (şek. 4.2).
Bunda, “giren bilgi”, geçmiş boş sonsuzluk T üzerinde; “çıkan bilgi” ise,
gelecek boş sonsuzluk I* üzerinde belirtilir. Yok olan bilginin, karadeliğin
ufku içinden geçerken kaybolduğu söylenebilir.
tekillik

Şekil 4.2 Karadeliğin çökmesine ait Carter diyagramı

Fakat, ben bilginin, tekillikle karşılaştığı zaman kaybolduğunu söylemeyi


tercih edeceğim. Şimdi, bir maddesel cismin bir karadeliğe düştüğünü ve
sonra karadeliğin Havvking ışınımı ile buharlaştığını düşünelim. (Her­
halde bunun olması için çok uzun bir süre beklemek gerekecektir; belki
de evrenin ömründen bile daha uzun bir süre!) Çökme ve buharlaşma
sürecinde, bilginin kaybolduğuna dair Stephenin görüşüne katılıyorum.
Bu uzayzamanın tümü için de bir Carter diyagramı çizebiliriz (şek.4.3).

Şekil 4.3 Buharlaşan karadeliğin Carter diyagramı

Karadelik içindeki tekillik, uzaysaldır ve benim önceki konuşmamda


(2. bölüm) belirttiğim gibi, büyük bir Weyl eğriliğine sahiptir. Karade­
liğin buharlaşması sırasında az miktarda bilginin bir tekillik artığından
kaçması mümkündür (bu, gelecekteki dış gözlemcilerin, geçmişinde
olacağı için, Weyl eğriliği küçük veya sıfır olacaktır). Fakat bu küçücük
bilgi kazancı, (bir deliğin en sonunda ortadan kalkmasının makul şekil­
lerinden biri kabul ettiğim) çöküşte kaybedilen bilgiden çok daha kü­
çük olacaktır. Bu sistemi bir düşünsel deney olarak, büyük bir kutu içine
koyabilsek, kutu içindeki maddenin faz-uzayı evrimini inceleyebiliriz.
Karadelik bulunan durumlara karşı gelen faz uzayı bölgesinde, fiziksel
evrimi gösteren yörüngeler yakınsayacak ve bu yörüngeleri izleyen ha­
cimler küçülecektir. Bu, karadelik içindeki tekilliğe kaybedilen bilgi ile
ilgilidir. Bu büzülme, faz uzayındaki hacimlerin sabit kaldığını söyleyen
klasik mekaniğin Liouville teoremiyle açık bir çelişki oluşturmaktadır.
(Bu klasik bir teoremdir. Doğru olarak konuşulursa, Hilbert uzayında bir
kuantum evrimi ele almalıyız. Liouville teoreminin ihlal edilmesi, üni-
ter olmayan bir evrime karşı gelmektedir.) Böylece, bir karadelik uzay-
zamanı bu korunumu ihlal eder. Ancak, benim resmimde, bu faz uzayı
hacminin kayıbı, bilginin kazanıldığı ve faz-uzayı hacimlerinin arttığı,
"ani" bir kuantum ölçümü süreci ile dengelenir. Bu yüzden, karadelikler-
de bilgi kaybından kaynaklanan belirsizliğe, ben, kuantum kuramındaki
belirsizliğin "tümleyicisi" olarak bakıyorum. Paranın bir yüzü ile öteki
tarafı gibi (bak. Şek.4.4).
Geçmiş tekilliklerin az bilgi taşıdığı söylenebilir. Halbuki, gelecek
tekillikler çok taşır. Termodinamiğin ikinci yasasının altında yatan da
budur. Bu tekilliklerdeki asimetri, ölçüm işleminin asimetrisi ile ilişki­
lidir. Öyleyse, şimdi kuantum kuramındaki ölçme problemine dönelim.
Çift-yarık problemi, kuantum kuramının ilkelerini aydınlatmakta
kullanılabilir. Bu durumda, bir ışık demeti A ve B yarıklarını taşıyan,
ışık geçirmez bir engel üzerine düşürülür. Bu, arkadaki perde üzerinde,
aydınlık ve karanlık saçaklardan oluşan bir girişim resmi oluşturur. Tek
tek fotonlar, perdeye ayrık noktalarda varırlar; ama girişim saçakları do­
layısıyla, perdede ulaşılamadıkları noktalar vardır. Böyle noktalardan biri
p olsun; yine de, yarıklardan biri veya diğeri kapanırsa, p ye erişilebilir.
Alternatif olasdıkların bazan birbirini yok ettiği bu cins, yok edici giri­
şimler, kuantum mekaniğinin en şaşırtıcı özellikleridir. Bunu, kuantum
mekaniğinin 'üst üste binme ilkesi sayesinde anlıyoruz. Eğer bir foton için,
foton durumu |A ) ile gösterilen, A yolu ve foton durumu |B) ile göste­
rilen B yolu mümkün ise - ve varsayalım ki, bunlar fotonun, önce yarıkla­
rın birinden geçerek, veya önce öteki yarıktan geçerek, p ye ulaşmak için
alabileceği yollardır - o zaman foton için, z v c w kompleks sayılar olmak
üzere, z|A) + w|B) kombinasyonu da mümkündür.
w ve z, kompleks sayılar olduğu için, bunlara herhangi bir şekilde ola­
sılıklar olarak bakmak yanlış olur. Fotonun durumu, böyle kompleks bir
üst üste binmedir. Bir kuantum sisteminin üniter evrimi, (ben bunu U ile
gösteriyorum) üst üste binmeleri korur: Eğer t=0 anındaki üst üste bin­
me zAg+wBg ise, t kadar zaman sonra bu zAt +wBt şeklini alır. Burada,
A ve Bt, iki alternatifin t zaman sonrasındaki birbirinden ayrı değişimi­
ni temsil etmektedir. Bir kuantum sisteminin, ayırdedilebilecek klasik
sonuçlar vermesi için, kuantum alternatifleri büyütülen bir ölçümünde,
durum vektörünün indirgenmesi veya “dalga fonksiyonunun çökmesi” de­
nilen, (buna R diyeceğim) farklı bir cins “evrim” gerçekleşmiş olmalıdır.
İhtimaller, sistem ancak bu manada “ölçüldüğü”zaman ortaya çıkar ve iki
olayın bağıl olasılığı |z|2 : \w\2 dir.
kara delik yok bir kara delik yok
A. -A.

Şekil 4.4 Bir karadelik varsa, faz uzayında hacim kaybı gerçekleşir. R ile gösterilen
dalga fonksiyonunun çökmesi nedeniyle, faz uzayı hacminin geri kazanılması, bunu
dengeler.

U ve R çok farklı süreçlerdir: U belirlenimci, doğrusal, yerel (şekil


uzayında) ve zamana göre simetriktir. R ise, belirlenimci değil, açıkça
doğrusal değil, yerel değil ve zamana göre asimetriktir. KK ‘nın bu iki
temel evrim sürecindeki farkı, çok ilginçtir. R ‘nin U için bir yaklaşım
olduğunun çıkarılması olasılığı (bir çok kere denenmesine rağmen) yok
gibidir. İşte bu, “ölçme problemidir.”
/ / / / / / / / / / / / / / / / /

/ / / / / / / / / / / / / / / / /

Şekil 4.5 R içindeki yapısal kuantum olasılıklarının, zamanda geriye doğru geçerli
olmadığına dair basit bir deney.

R, özellikle zamana göre, asimetriktir. Bir L foton kaynağından çı­


kan bir ışık demeti, aşağı doğru 45 derecelik açı yapan, yarı yansıtan bir
aynaya düşsün; ayna arkasında da bir D detektör’ü bulunsun (şek.4.5).
Ayna kısmen yansıttığı için, yansıyan ve geçen durumların üst üs­
te binmesi eşit ağırlıklı olacaktır. Tek bir foton için, düşeme tarafından
yutulmak veya detektörü çalıştırmak olasılıklarının her ikisi de %50 dir.
Bu %50, şu sorunun cevabıdır: “Eğer L foton salarsa, D nin bunu alma
olasılığı nedir?” Bu cins bir soruya verilecek cevap, R kuralı ile belirlenir.
Ancak, şunu da sorabilirdik “Eğer D bir foton alırsa, bunun L tarafın­
dan salınma olasılığı nedir?” Bu olasılığı da eskisi gibi hesaplayacağımız
düşünülebilir. U zamana göre simetriktir; öyleyse bu R için de geçerli
değil midir? Ancak, geçmişe uygulandığında, (zamanda ters yön) R ku­
rak, doğru olasılıkları vermez. Gerçekte, bu soruya cevap, oldukça farklı
bakış açısından, yani termodinamiğin ikinci yasasından - burada duvara
uygulanıyor - ve asimetriden, son tahlilde, evrenin zamandaki asimetri­
sinden verilmektedir. Aharanov, Bergmann ve Liebowitz (1964), ölçme
sürecinin bir zaman-simetrik çerçeveye nasıl oturtulacağını gösterdiler.
Bu şemaya göre, R ’nin zaman-asimetrisi, gelecek ve geçmişteki asimet­
rik sınır koşullarından kaynaklanıyor. Bu genel çerçeve, Griffiths (1984),
Omnes (1992) ve Gell Mann ve Hartle (1990) tarafından da kabul edil­
miştir. ikinci yasanın kaynağı, uzayzaman-tekillik yapısındaki asimetriye
kadar geriye izlenebildiğinden, bu bağıntı, KK nın ölçme problemi ve
G G ’ nin tekillik problemi ile ilişkili olduğunu ifade eder. Hatırlayalım
ki, son konuşmamda başlangıçtaki tekillikte çok az bilgi olduğunu ve
Weyl tensörünün sıfır olduğunu, halbuki son tekilliğin (veya tekilliklerin,
veya sonsuzluğun) çok bilgi taşıdığını ve Weyl tensörünün ıraksadığını
(tekillikler durumunda) ortaya atmıştım.
KK ve G G arasındaki ilişkiye dair kendi konumumu açıklamak için,
şimdi, kuantum gerçekliği ile ne kastettiğimizden bahsetmek istiyorum:
Durum vektörünün “reel” olduğu doğru mu? Yoksa yoğunluk matrisi mi
“reel” ? Yoğunluk matrisi, bizim durum hakkında tam olmayan bilgimizi
yansıtır ve böylece, hem klasik belirsizlik ve hem de kuantum olasıhğı
gibi, iki tür ihtimali temsil eder. Y.p. =1 koşulunu sağlayan p. reel sayıları
olasıhğı göstermek üzere, yoğunluk matrisini şöyle yazabiliriz:
N

D = X AIVi><vsl ,
ı=l

burada |v|/. >ler bire normalize edilmiştir. Bu denklem, durumların ağır­


lıklı olasılık karışımını gösterir. |i|/. > terimlerinin birbirine dik olması
gerekli değildir. N ise, Hilbert uzayının boyutundan daha büyük olabilir.
Örnek olarak, EPR-tipi bir deney16 düşünelim. Bunda, deney merke­
zinde duran sıfır spinli bir parçacık, spinleri 1/2 olan iki taneciğe bozul­
maktadır. Bu iki parçacık, zıt yönlerde saçılırlar ve “burada” ve “orada”
saptanırlar—"orada" ve "burada" birbirinden oldukça uzak yerler olabilir.
Örneğin "orada", ayda olabilir. Durum vektörünü, olasılıkların üst üste
binmesi olarak yazabiliriz:

16 Ünlü Einstein-Podolsky-Rosen makalesindeki gibi bir deney (Ç.N.).


|\|/. > = { |burada yukarı > |orada aşağı>
- |burada aşağı> |orada yukarı>}/V2 (4.1)

Bu denklemde, |burada yukarı> ile, "burada" taneciğin spininin yu­


karı doğru olduğu kastedilmektedir, v.b. Varsayalım ki, ayda spinin z-
doğrultusu, bizim bilgimiz dışında ölçülmüş olsun. O zaman buradaki
durum, yoğunluk matrisi tarafından belirtilir.

D = ~ |burada yukarı> <burada yukarı |

+ — |burada aşağı> <burada aşağı I. (4.2)


2
Alternatif olarak, spinin ^-doğrultusu ayda ölçülmüş olabilir. Durum
vektörü (4.1), tekrar

|\|/> = {|burada sol>|orada sağ> - jburada sağ> |orada so1>)/V2,

şeklinde yazılarak, buraya uygun yoğunluk matrisi de,

D = — |burada sol> <burada sol j + |burada sağ> <burada sağ|

şeklinde bulunur. Bu gerçekte (4.2) ye eşittir. Fakat, eğer durum vektörü


gerçeği betimliyorsa, yoğunluk matrisi olan bitenin ne olduğunu söyle­
mez. O sadece, "orada" olan biteni sizin bilmemeniz koşulu ile, "burada"
ölçümünün sonuçlarını verir. Örneğin, aydan aldığım bir mektup, orada
yapılan bir ölçümün doğası ve sonuçları hakkında beni bilgilendirebilir.
Böylece, eğer bu bilgiyi alabilirsem (ilke olarak) o zaman tüm sistemi bir
durum vektörü ile tanımlamalıyım.
Genellikle, verilen bir yoğunluk matrisini, durumların olasılık karı­
şımı olarak yazmak için bir çok yol vardır. Ayrıca, Hughston, Jozsa ve
Wooters'e (1993), ait yeni bir teoreme göre, bir EP R sisteminin, "bu­
rada" geçmişi olarak ortaya çıkan, ne tipten olursa olsun, bir yoğunluk
matrisi ve bu yoğunluk matrisinin, durumların bir olasılık karışımı ola­
rak yorumlanması için, daima bir ölçüm, "orada" vardır ki, işte bu, tam
da "burada" yoğunluk matrisinin bir olasılık karışımı olduğu şeklindeki
özel yorumu mümkün kılar
Diğer taraftan, yoğunluk matrisinin tanımladığı gerçeğin, bir kara­
delik varsa, anladığım kadarıyla, Stephen'in görüşüne daha yakın olduğu
iddia edilebilir.
John Bell, bazan durum vektörünün indirgenmesi sürecinin standart
tasvirine FAPP17 demektedir. Bu standart sürece göre,toplam durum
vektörünü

|\|/to> = w |burada yukarı>|?> + z |burada aşağı> |?'>

şeklinde yazabiliriz. Burada |?> , ölçümüzün dışında çevrede olan şeyleri


tasvir eder. Eğer çevrede bilgi kayboluyorsa, o zaman yapabileceğimiz en
iyi şey yoğunluk matrisidir:

D = \w\2 |burada yukarı ><burada yukarı|


+ \z\2 |burada aşağı><burada aşağı| .

Bilgi çevreden geri getirilemezse, biz de |burada yukarı > veya |bu­
rada aşağı> durumlarını, (FAPP), sırayla \w\2 ve |z|2 olasılıklarıyla ele
alabiliriz.
Ancak, yoğunluk matrisi bize hangi durumlardan oluşturulduğunu
söylemediği için, bir kabule daha ihtiyacımız var. Bu noktayı açıklamak
için, Schrödinger'in kedisi isimli düşünsel bir deneye bakalım: Bu, özel
bir kutuya giren bir kedinin düştüğü kötü durumu irdeler. Kutuda (diye­
lim ki) çıkan bir foton yarı geçirgen bir aynaya çarpar ve fotonun dalga
fonksiyonunun aynayı geçen kısmı bir detektöre gelir. Detektöre foton
geldiği anda, otomatik olarak bir silah ateşlenerek, kediyi öldürür. Eğer
foton gelmezse, kedi yaşar ve keyfi iyidir. (Stephen'in, kedilere düşünsel
deneylerde bile eziyet edilmesine karşı olduğunu biliyorum). Sistemin
dalga fonksiyonu, bu iki olasılığın bir üst üste binmesidir:

17 FAPP=For ali practical purposes = her pratik amaç için (Ç.N.)


w |ölü kedi>|bum>+ z |diri kedi>|bum yok>
burada |bum> ve |bum yok>, çevre durumlarına karşı gelmektedir.
Kuantum mekaniğinin çoklu-dünyalar görüşüne göre bu, (çevreyi
göz ardı ederek)

w |ölü kedi> |biliyorum kedi ölü>


+z |diri kedi> |biliyorum kedi diri> (4.3)

şeklinde yazılır. Burda |biliyorum...> durumları, deneycinin içinde


bulunduğu zihin durumu yansıtır.
Fakat, algılarımız bize niçin, sadece "ölü kedi" ve "diri kedi" gibi,
makroskopik alternatifleri değil de; bu gibi durumların makroskopik üst
üste binmelerini algılamaya, izin vermiyor?
Örneğin, w = z = 1/V2 halinde, (4.3) durumunu üst üste binme olarak
yazabiliriz.

{( |ölü kedi> + j diri kedi> )


x (|biliyorum kedi ölü> + |biliyorum kedi diri>)
+ (|ölü kedi > - |diri kedi >)
x (|biliyorum kedi ölü> - |biliyorum kedi diri>)}/2V2

Böylece, eğer (|biliyorum kedi ölü> + |biliyorum kedi diri>)/V2 gibi


"algı durumları'm dışarda bırakmak için bir nedenimiz yoksa, çözüme
eskiden olduğundan daha yakın değiliz.
Aynı şeyler çevre için de geçerlidir; (örneğin w = z = 1/V2 halinde)
yoğunluk matrisi bir üst üste binme halinde yazılır.

D = — ( |ölü kedi> + |diri kedi>)(<ölü kedi) + <diri kedi|)


4
+ — ( |ölü kedi> - j diri kedi>)(<ölü kedi| - <diri kedi |)
4
Bu ifade, "çevre etkisiyle evre uyumsuzluğu18” bakış açısının da, bize
kedinin niçin sadece ölü veya diri olduğunu açıklamadığını gösterir.
Burada bilinçlilik veya tutarsızlık gibi konulara daha fazla girmek
istemiyorum. Düşünceme göre, ölçme probleminin cevabı başka yer­
de yatmaktadır. G G ’nin işin içine girmeğe başladığı yerde, alternatif
uzayzaman geometrilerinin üst üste binmelerinin yanlış sonuç verme­
ğe başladığını söylemek istiyorum. Belki, iki farklı geometrinin üst üste
binmesi kararsız dır ve iki alternatiften birine bozulmaktadır. Örneğin,
geometriler diri veya ölü bir kedinin uzayzamanı olabilir, iki alternatif­
ten birine bozulmaya, nesnel indirgeme diyorum. Bu ismi, hoş bir kısal­
maya (O R )19 imkân verdiği için seviyorum. Planck uzunluğunun (10"33
cm) bununla ilgisi ne? Doğanın, iki geometrinin birbirinden ne zaman
önemli ölçüde farklı olduğu konusundaki kriteri, Planck ölçeğine bağlı­
dır ve bu, farklı alternatiflere indirgemenin zaman ölçeğini belirtir.
Kediye bir gün izin verebiliriz ve yeniden yan geçirgen aynaya döne­
biliriz. Yalnız bu sefer, büyük bir kütle parçasının bir yerden diğer bir yere
hareketini tetikleyecek bir foton detektöre isabet etmiş olsun (şek.4.6).
Eğer küdeyi, bir foton onu aşağı yuvarlayabilecek şekilde bir uçurum
kenarına dikkatle yerleştirmişsek, detektör durumunun indirgemenmesi
problemi hakkında endişe etmekten kurtulabiliriz! iki alternatifin üst
üste binmesinin kararsız olması için ne kadar küde yer değiştirmelidir?
Bunun yanıtını, burada gerçekten teklif edeceğim gibi, küdeçekim vere­
bilir (bak. Penrose 1993,1994; keza Diösi 1989, Ghirardi, Grassi ve Ri-
mini 1990). Teklif edilen bu şemaya göre, bozulma zamanını hesaplamak
için; küdenin birini, bulunduğu denge konumundan çıkarıp, diğerinin
kütleçekim alanında, ikisinin konumları ele alınan kütielerin üst üste
binmesini verene kadar, çekmeğe gereken E enerjisini ele alalım. Bu üst
üste binmenin durum vektörünün çökmesi için gereken zaman ölçeği

h
T ~ - (4.4)
_______________ E
18 decoherence (Ç.N.).
19 Yazar burada kelime oyunu yapıyor. Objective reduction (nesnel indirgeme)’nin baş harfleri
OR ayılı zamanda veya anlamına gelir. (E.N.)
Şekil 4.6 Schrödingerin kedisi (i) ve daha insani bir çözüm şekli (ii).

mertebesindedir. Bir nükleon için bu yaklaşık 108 yıldır; yani deneylerde


bu kararsızlığı göremeyiz. Ancak, büyüklüğü 10'5cm olan bir su zerresi
için, çökme yaklaşık 2 saat alır. Zerre büyüklüğü, 10‘4 cm ise, çökme
1/10 s sürer. Halbuki, 1 0 3 cm büyüklük için, durum vektörünün çök­
mesi 10"6 s mertebesindedir. Bunda da gene küdenin çevreden yalıtılmış
olması durumunda doğrudur; bozulma çevrede küde harekederinin ol­
ması ile hızlanır. KK’daki bu cins ölçme problemlerini çözme şemaları,
enerji korunumu ve yerellik problemleriyle karşılaşır. Fakat G G ’in içinde
küdeçekim enerjisi ile ilgili; özellikle bunun üstüste binme durumuna
nasıl katkı yapacağı konusunda yapısal bir belirsizlik vardır. G G ’de, küt-
leçekim enerjisi yerel değildir: Kütleçekimsel potansiyel enerji, toplam
eneıjiye (negatif olarak) yerel olmayan bir katkı yapar ve küdeçekimsel
dalgalar, yerel olmayan (pozitif) enerjiyi bir sistemden dışarı taşıyabilir.
Düz uzayzaman bile, bazı durumlarda toplam eneıjiye katkı yapabilir.
Burada ele aldığımız, iki kütlenin konumlarının süperpoze durumunda­
ki eneıji belirsizliği, (Heisenberg belirsizliğinden) bozulma süresi (4.4)
ile uyumludur.

SO R U LA R V E CEV A PLA R

Soru: Profesör Hawking, küdeçekimsel alanın, bazı yönlerden, diğer


alanlardan daha özel olduğunu söylemişti. Bu konuda ne düşünüyorsu­
nuz.
Cevaf. Kütleçekimsel alan gerçekten özel! Bir bakıma, konunun ta­
rihinde bir istihza var: Fiziği, Newton, kütleçekim kuramıyla başlattı ve
diğer bütün fiziksel etkileşmeler için bu kuram özgün paradigma oldu.
Fakat, şimdi, kütleçekimin diğer bütün etkileşmelerden gerçekten, açık­
ça farklı olduğu anlaşılıyor. Karadelikler ve bilgi kaybı üzerindeki derin
etkileriyle, nedenselliği etkileyen sadece kütleçekimdir.
Kuantum Kozmolojisi

S. W. Havuking

Üçüncü konuşmamda, kozmolojiye eğileceğim. Eskiden sahte bir bilim


gibi görülen kozmolojinin, gençliklerinde belki faydalı işler de yapmış
ama bunamaya yakın mistikleşmiş fizikçilere has bir uğraşı alanı olduğu
düşünülürdü. Bunun iki nedeni vardı: Bunlardan birincisi, güvenilir göz­
lemlerin neredeyse tamamen eksikliğiydi. Gerçekten de, 1920’lere kadar
tek önemli gözlem, gök yüzünün geceleri karanlık oluşu idi. Fakat, bu­
nun önemini de kimse takdir edememişti! Bununla birlikte yakın yıllar­
da teknolojinin ilerlemesiyle, kozmolojik gözlemlerin kapsam ve kalitesi,
muazzam şekilde ileri gitmiş bulunuyor. Dolayısıyla, kozmolojinin bir
bilim olduğunu yadsımak için, onun gözlemsel bir tabanı olmadığını ileri
sürmek artık olanaklı değil.
Fakat, ikinci ve daha ciddi bir itiraz da var. Kozmoloji, evren hak­
kında bazı başlangıç koşulları kabul edilmezse, hiçbir öngörü yapamaz.
Böyle bir kabul yapmadan, söylenebilecek tek şey, şimdi her şeyin böyle
olmasının nedeninin, onların geçmişte de öyle olmuş olmalarıdır! Gene
de, bir çok kimse, bilimin, evrenin zaman içindeki evrimini yöneten yerel
yasalarla ilgilenmesi gerektiğine inanıyor. Onlar, evrenin nasıl başladığını
belirleyen evrenin sınır koşullarının, bilimden ziyade metafizik veya din
ile ilgili bir soru olduğunu düşünüyorlar.
Roger’in ve benim ispatladığımız teoremlerle durum daha da kötü­
leşti. Bunlar, genel göreliliğe göre, geçmişimizde bir tekillik olması ge­
rektiğini gösteriyordu. Bu tekillikte, alan denklemleri tanımlanamaz. Ya­
ni, klasik genel görelilik, kendi yıkılışının da nedeni olmaktadır: Zira bu
kuram, evrende olan biteni önceden belirleyemeyeceğini öngörmektedir.
Her nekadar, bir çok kimse bu sonucu memnuniyetle karşıladılarsa
da, bu beni derinden rahatsız etmiştir. Eğer fizik yasaları, evrenin baş­
langıcında geçerliliğini yitiriyorsa, niye başka her hangi bir yerde de yi­
tirenlesin? Kuantum kuramında, mutlak olarak yasak olmayan her şeyin
olabileceği ilkesi vardır. Yol integrallerinde bir kere tekil geçmişlere mü­
saade edilirse, bunlar her yerde ortaya çıkabilir ve öngörü imkânı tama­
men ortadan kaybolabilir. Eğer fizik yasaları tekilliklerde bozuluyorsa,
başka herhangi bir yerde de bozulabilirler.

etkileşme
bölgesi

sonsuzdan ^
gelen
parçacıklar

Şekil 5.1 Bir saçılma hesabında, sonsuzdaki giren ve çıkan parçacıklar üzerinde öl­
çüm yaparız; bununla asimptotik Euclides metriklerini inceleriz.
Bilimsel bir kurama sahip olabilmenin tek yolu, fizik yasalarının, ev­
renin başlangıcı da dahil olmak üzere, her yerde geçerli olmasıdır. Buna,
demokrasi ilkelerinin de bir zaferi olarak bakılabilir: Evrenin başlangı­
cı, diğer noktalarda geçerli olan yasalardan niçin muaf olsun? Eğer her
nokta eşitse, bazılarının diğerlerinden daha eşit olmasına izin verilemez.
Fiziğin yasalarının her yerde geçerli olduğu düşüncesini yürütebil­
mek için, yol integrali sadece tekil olmayan metrik üzerinde alınmalıdır.
Adi yol integrali durumunda, ölçünün, diferansiyeli alınamıyan yollar
üzerinde yoğunlaştığı bilinir. Fakat bunlar, iyi-tanımlanmış eyleme sa­
hip, düzgün yollar kümesinin, uygun bir topolojide, kapanışıdır. Benzer
şekilde, kuantum küdeçekimi için, yol integralinin düzgün metrikli uza­
yın tümleyicisi üzerinde alınması gerekeceği beklenir. Yol integralinin
kapsayamadığı şey; eylemi tanımlanmayan, tekillikleri olan metriklerdir.
Karadelikler için gördük ki, yol integrali, Euclides yani pozitif belirli
metrik üzerinde alınmalıdır. Bu, Schvvarzschild çözümü gibi karadelik
tekilliklerinin, ufuk içine girmeyen Euclides metriğinde görülmediği de­
mektir. Onun yerine, ufuk, kutupsal koordinatların başlangıç noktası gibi
idi. Euclides metriğinin eylemi, bu nedenle, iyi-tanımhdır. Buna, kozmik
sansürün kuantum çeşidi olarak bakılabilir: Bir tekillikte yapının bozul­
ması, herhangi bir fiziksel ölçümü etkilememelidir.
Bu nedenle, görülüyor ki, kuantum kütleçekimi için yol integali, tekil
olmayan Euclides metriği üzerinde alınmalıdır. Fakat bu metrikler üze­
rinde hangi sınır koşulları alınmalıdır? İki ve yalnız iki doğal tercih var.
Birincisi, kompakt bir küme dışında, düz Euclides metriğine yaklaşan
metriklerdir. İkinci olasılık ise, kompakt ve sınırı olmayan manifoldlar
üzerindeki metriklerdir.

Kuantum Kütleçekiminde Yol integralleri için Doğal Tercihler

1. Asimptotik Euclides metrikleri.


2. Sınırı olmayan kompakt metrikler.
Asimptotik Euclides metriklerinin birinci sımfı açıktır ki, saçılma
hesapları için uygundur (şek.5.1). Bunlarda, sonsuzdan içe doğru par­
çacıklar gönderilir ve sonsuza tekrar ne gittiği gözlenir. Bütün ölçümler,
düz bir ardalan metriğine sahip ve alandaki ufak salınımların20, genelde
olduğu gibi, parçacık olarak yorumlanabildiği, sonsuzda yapılır. Ortadaki
etkileşme bölgesinde ne olduğu sorulmaz. Bu, bir yol integralinin, niçin
etkileşme bölgesinin tüm olası tarihi üzerinde, yani tüm asimptotik Euc­
lides metrikleri üzerinde alındığım gösterir.
Ancak, kozmolojide ilgi, sonsuzda değil, sonlu bir bölgede yapılan öl­
çümler üzerinedir. Biz evrenin içindeyiz; dışardan içeriye doğru bakmıyo­
ruz. Bunun farkının ne olacağım görmek için, önce kozmolojide yol integ­
ralinin tüm asimptotik Euclides metrikleri üzerinde alınacağını varsaya­
lım. O zaman, sonlu bir bölgedeki ölçüm olasılıklarına iki katkı olacaktır.

ölçüm bölgesi

Euclides metriği

ölçüm bölgesi

Şekil 5.2 Kozmolojik ölçümler sonlu bir bölgede yapıldığı için, iki tip asimptotik
Euclides metriği dikkate almalıyız: bağlı olanlar (üstte) ve bağlı olmayanlar (altta).
Birincisi, bağlı21, asimptotik Euclides metriklerindendir. İkincisi de, ölçüm
bölgesini ve ayn bir asimptotik Euclides metriğini kapsayan, kompakt
bir uzayzamandan oluşan, bağlı olmayan metriklerin katkısıdır (şek.5.2).
Bağlı olmayan metrikler, yol integralinin dışında bırakılamaz, zira bunlar
yaklaşık olarak, farklı bileşenlerin, ihmal edilebilir eyleme sahip ince tüp
veya kurt delikleri ile birleştirilmesiyle bağlı metriklerle elde edilebilir.
Uzayzamanın bağlı olmayan kompakt bölgeleri, saçılma hesaplarını
etkilemez; zira, bunlar bütün hesapların yapıldığı sonsuzla birleştirilmiş
değillerdir. Fakat, bunlar, sonlu bir bölgede yapılan kozmoloji ölçümlerini
etkileyeceklerdir. Gerçekten, böyle bağlı olmayan metriklerin katkısı, bağ­
lı asimptotik Euclides metriklerininkinden daha ağır basacaktır. Bundan
dolayı, eğer kozmoloji için yol integrali tüm asimptotik Euclides metrik­
leri üzerinde bile alınsa, bunun etkisi hemen hemen, yol integrali sanki
tüm kompakt metrikler üzerinde alınarak bulunacak değere eşit olacaktır.
Bu yüzden, kozmoloji yol integralini, Jim Hartle ve benim 1983 de teklif
ettiğimiz gibi (Hartle ve Hawking, 1983), tüm sımrı olmayan kompakt
metrikler üzerinde almak daha doğal görünmektedir. Bunu, Evrenin Sınır
Koşulu, Onun Sınırının Olmamasıdır şeklinde yeniden formüle edebiliriz.

Sınır Olmaması Teklifi (Hartle ve Hawking) Kuantum küde-


çekimi için yol integrali, bütün kompakt Euclides metrikleri üze­
rinde alınmalıdır.

Bu konuşmamın geri kalan kısmında göstereceğim ki, Evrenin Sını­


rının Olmaması Koşulu, içinde yaşadığımız, yani, küçük tedirgemelerle,
genişleyen, isotrop ve homojen bir evrene uymaktadır. Bu tedirgemelerin
spektrum ve istatistiğini, ardalandaki mikrodalga dalgalanmalarından
gözleyebiliriz. Sonuçlar, sınırın olmaması teklifi ile şimdiye kadar uyum
içindedir. Mikrodalga ardalan gözlemleri daha küçük açısal ölçeklere ge-
nişletildiği zaman, bu teklif için ve tüm Euclides kuantum kütleçekim
programı için gerçek bir test oluşturacaktır.
Şekil 5.3 £ yüzeyi, kompakt, basit-bağlı M manifoldu'nu, M ' ve M gibi iki parçaya
böler.

Şekil 5.4 Dalga fonksiyonu, M* üzerinde alınan bir yol integrali ile verilir.

Sınır olmaması teklifini öngörü yapmakta kullanmak için, evrenin bir


zamandaki durumunu belirtebilen bir kavram önermek yararlı olacaktır.
Uzayzaman manifoldu M n m içine yatırılmış, h.. indüklenmiş metriği ile,
üç boyutlu bir E manifoldu içermesi ihtimalini dikkate alalım. Bu, X üze­
rinde h.j yi indükleyen, M deki bütün gab metrikleri üzerinde alınan bir
yol integrali ile verilir. Eğer M , kabul edeceğimiz gibi, basit bağlı ise, Z
yüzeyi M yi M ' ve M ' gibi iki kısma böler (şek.5.3).

S üzerinde indüklenmiş h„ metriğinin olasılığı


= $ X de h.. indükliyen d [ ^ ] e •
M deKİ metrikler
Bu durumda, Z için h.. metriğinin ihtimali, çarpanlara ayrılabilir. Bu,
sırayla, M * ve M ' üzerindeki tüm metriklerde alınan yol integralleri ile
verilen, 'F+ve 4/_gibi iki dalga fonksiyonunun çarpımıdır. Bunlar, S üze­
rinde, verilen h.{ üç-metriğini indükler.

h~ nin olasılığı = vF*(h..) x ^'(h..),


I
burada 'F (h„ )= x de h.. indükliyen e •
M* deki metrikler

Çoğu durumda, iki dalga fonksiyonu birbirine eşit olduğunda ben,


± üst indislerini yazmayacağım. 'Fya evrenin dalga fonksiyonu denir.
Eğer <J) madde alanları varsa, dalga fonksiyonu E üzerindeki <|>0 değer­
lerine bağlıdır. Fakat bu açık olarak zamana bağlı değildir. Zira, kapalı
bir evrende tercih edilen bir zaman koordinatı yoktur. Sınırsızlık teklifi,
evrenin dalga fonksiyonunun, tek sınırı X yüzeyi olan, kompakt bir M*
manifoldu üzerindeki alanlarda alınan bir yol integrali ile verileceğini
içermektedir (şek.5.4). Yol integrali, X üzerindeki metriğiyle ve <|)0
madde alanları ile uyuşan, tüm metrikler ve M* üzerindeki madde alan­
ları üzerinde alınmıştır.
X yüzeyinin yeri, X üzerinde üç x. koordinatına bağlı bir T fonksiyonu
tarafından verilir. Fakat, yol integrali tarafından tanımlanan dalga fonk­
siyonu, T veya x. koordinatlarının seçimine bağlı değildir. Bu, T dalga
fonksiyonunun, dört fonksiyonel diferansiyel denklemi sağlaması gerek­
tiğini ifade eder. Bunların üçüne, momentum sınırlamaları denir.

Momentum Sınırlama Denklemleri


/ _ \
rW
= 0
V
dh<J)
■j
Bunlar dalga fonksiyonunun, x koordinatlarının dönüşümü ile bir­
birinden elde edilebilen, her 3 farklı metriği b.. için aynı olmalıdır. Dör­
düncü denklem, Wheeler-DeWitt denklemi adını taşır.

Bu, dalga fonksiyonunun, l'dan bağımsız olmasına karşı gelir. Ona,


evrenin Schrödinger denklemi olarak bakılabilir. Fakat, dalga fonksiyonu
zamana açık olarak bağlı olmadığı için, zamana göre türev terimi bulun­
mamaktadır.
Evrenin dalga fonksiyonu hakkında tahminde bulunmak için, kara­
delikler için de yapıldığı gibi, yol integraline, eyer noktası yaklaşımı uy­
gulanabilir. Alan denklemlerini sağlayan ve S sınırı üzerinde h.. metriği­
ni indükleyen M* manifoldu üzerinde, bir gg Euclides metriği bulunur.
Sonra, eylem, ardalan metriği g etrafında bir kuvvet serisi ile açılır.

% l = t f £ 0] + ^ 5 ? /2 8? + ......

Önceki gibi, tedirgemede doğrusal terim yok olur. Kuadratik terime,


gravitonların ardalan üzerine katkısı ve daha yüksek terimlere de, gravi-
tonlar arasındaki etkileşmeler olarak bakılabilir. Ardalanın eğrilik yarı­
çapı, Planck ölçeğine göre büyük ise, bunlar ihmal edilebilir. Bu yüzden,
eylem * eylem

, -M*

yarıçap = —
H VA
Şekil 5.5 E ile sınırlı, olası iki M+ Euclides çözümü ve bunların eylemleri

Basit bir örnekle, dalga fonksiyonunun nasıl bir şey olduğu görüle­
bilir. Madde alanlarının bulunmadığı, fakat pozitif bir A kozmolojik sa­
bitinin bulunduğu bir duruma bakalım. X yüzeyini bir üç-küre olarak ve
^..metriğini, a yarıçaplı, yuvarlak üç-küre metriği olarak alalım. Öyleyse,
Z ile çevrili M* manifoldunu, dört-top olarak alabiliriz. Alan denklemle­
rini sağlayan metrik, 1/H yarıçaplı, bir dört-küre’nin parçasıdır. Burada
H2= A/3. Eylem ise şudur:

7 =\ k f (R ~2A^ d4x+ ^ t î K(± h)2 d'x

Yarıçapı l///dan küçük, bir E üç-küresi için iki olası Euclides çözü­
mü vardır: M* bir küreden ya küçüktür veya büyüktür (şek.5.5). Bununla
beraber, bazı argümanlar, bir küreden küçük olan çözümü almamız ge­
rektiğini göstermektedir.
Şekil (5.6), dalga fonksiyonuna, g0 metriğinin eyleminden gelen kat­
kıyı göstermektedir. Z'nın yarıçapı, 1/7/dan küçük olduğu zaman, dalga
fonksiyonu, exp(a2) olarak, eksponansiyel şekilde artar. Fakat a > 1/H ise,
küçük a için bulunan sonuç analitik olarak uzatdarak çok hızla salınan
bir dalga fonksiyonu bulunur.
Şekil 5.6 S yarıçapının fonksiyonu olarak dalga fonksiyonu

Bu dalga fonksiyonu şöyle yorumlanabilir. Bir A terimi ve maksimal


simetri ile yazılan Einstein denklemlerinin gerçek zamandaki çözümü,
de Sitter uzayıdır. Bu, beş-boyutlu Minkowski uzayına bir hiperboloid
olarak yatırılabilir (bak. çerçeve 5.A). Buna, sonsuz büyüklükten mini­
mum bir yarıçapa kadar büzülen ve sonra gene exponansiyel olarak bü­
yüyen kapalı bir evren olarak bakılabilir. Metrik, ölçek faktörü cosh/Zf
olan, bir Friedmann evreni şeklinde yazılabilir. Eğer T = it konursa, cosh
terimi cos şekline dönüşerek, l///yarıçaplı bir dört-küre üzerinde Euc­
lides metriği bulunur (bak. çerçeve 5.B). Böylece, üç metrik A. ile eks-
ponansiyel olarak değişen bir dalga fonksiyonunun, sanal zamanlı bir
Euclides metriğine karşı geldiği fikri ortaya çıkar. Ancak, hızla salınan
bir dalga fonksiyonu, bir gerçek zamanlı Lorentz metriğine karşı gelir.

Çerçeve 5 .A. Lorentz-de Sitter Metriği

ds2 = - dt2 + —îycosh 2 Ht\dr2 +sin 2 r(dd2 +sin 2 dd$2)\


H

Çerçeve 5.B. Euclides Metriği

ds2 = d r 2 + —^-cos2 Hr[dr 2 +sin2 r{dd 2 +sin2 dd<p2)\


H

Karadeliklerin çift yaratılmaları durumunda olduğu gibi, eksponan-


siyel genişleyen bir evrenin aniden yaratıldığı açıklanabilir. Bunun için,
Euclides dört-küresinin alt kısmı ile, Lorentz hiperboloidinin üst kısmı
birleştirilir (Şek.5.7). Karadelik çifti yaratılmasında olduğunun tersine,
de Sitter evreninin, daha önce var olan bir uzayın alan enerjisinden ya­
ratıldığı söylenemez. Onun yerine, tam ifadesiyle, hiçlikten yaratılmıştır:
Sadece boşluktan değil, fakat mutlak olarak hiçlikten! Zira evren dışın­
da hiçbir şey bulunmamaktadır. Euclides bölgesinde, de-Sitter evreni,
Dünyanın yüzeyi gibi, fakat iki boyut fazla olan, kapalı bir yüzeydir. Eğer
kozmolojik sabit Planck değerine göre küçükse, Euclides dört-küresinin
eğriliği küçük olmalıdır. Buna göre, eyer noktası yöntemi, yol integraline
iyi bir yaklaşım verecek ve evrenin dalga fonksiyonu için hesaplarımız,
eğriliklerin çok büyük olduğu yerlerde ne olduğu hakkındaki cehaleti­
mizden etkilenmeyecektir.
Alan denklemleri, sınır metriği, tam olarak yuvarlak üç-küre met­
riği olmayan hallerde de çözülebilir. Eğer üç-kürenin yarıçapı 1IH dan
küçükse, çözüm, reel bir Euclides metriğidir. Eylem de reel olacak ve
dalga fonksiyonu, aynı hacimdeki yuvarlak üç-küre ile karşılaştırılırsa,
eksponansiyel olarak sönümlenecektir. Eğer üç-kürenin yarıçapı, bu kri­
tik yarıçaptan büyükse, iki tane karmaşık eşlenik çözüm vardır ve A deki
küçük değişikliklerle, dalga fonksiyonu hızla salınacaktır.

Şekil 5.7 Genişleyen bir evren yaratan tünel olayının, bir Euclidesçi çözümünün
yarısına, bir Lorentz çözümünün yarısının birleştirilerek açıklanması.

Kozmolojide yapılan herhangi bir ölçüm, dalga fonksiyonu aracılı­


ğıyla formüle edilebilir. Yani, sınır olmaması teklifi, kozmolojiyi bir bilim
haline getiriyor. Zira, o herhangi bir ölçümün sonucunu önceden tahmin
imkânı veriyor. Ele almış olduğumuz, madde alanları bulunmayan ve sa­
dece bir kozmolojik sabite bağlı hal, içinde yaşadığımız evrene tam karşı
gelmiyor. Bu, yine de yararlı bir örnek; zira bu hem oldukça açık şekilde
çözebileceğimiz basit bir model ve hem de onun evrenin ilk zamanlarına
benzediği anlaşılıyor.
Dalga fonksiyonundan tam anlaşılmıyorsa da, bir de Sitter evreni,
oldukça karadeliğe benzeyen termal özelliklere sahiptir. Bunu, de Sitter
metriğinin, Schvvarzschild çözümüne oldukça benzeyen (bak. çerçeve
5.C) statik şeklini yazarak görebiliriz. Bir olay ufkuna karşı gelen, r =1IH
deki görünüşteki tekilliği, Schwarzschild çözümünde olduğu gibi, bir
koordinate dönüşümüyle yok edebiliriz. Bu, bir kare şeklindeki Carter-
Penrose diyagramından görülebilir. Solda kesikli düşey çizgi, iki-kürenin
yarıçapı r’nin sıfıra gittiği, küresel simetrinin merkezine karşı gelir. Kü­
resel simetrinin diğer bir merkezi, sağdaki kesikli düşey çizgidir. Üst­
te ve alttaki yatay çizgiler, bu durumda uzaysal olan, geçmiş ve gelecek
sonsuzlukları temsil etmektedir. Üst soldan alt sağ tarafa giden köşegen
doğru sol-ae simetri merkezindeki bir gözlemciningeçmişinin sınırıdır.
Böylece, buna onun olay ufku denebilir. Bununla birlikte, dünya çizgisi
gelecek sonsuzda farklı bir noktaya varan gözlemcinin, farklı bir ufuk
çizgisi olacaktır. Yani, de Sitter uzayında olay ufukları şahsi bir meseledir.

Çerçeve 5.C. de Sitter Metriğinin Statik Şekli

ds2 = - ( l - H 2r 2)dt2 + ( \ - H 2r 2Y d r 2 + r 2(dd2 + sin2 0d<p2)


Eğer T = it koyarak, de Sitter metriğinin statik şekline geçilirse, bir
Euclides metriği bulunur. Bunda ufuk üzerinde bir görünüşte tekillik
vardır. Ancak, yeni bir radyal koordinat tanımlayarak ve t'nun periyo­
dunu 27l/H alarak, düzgün bir Euclides metriği elde edilir; bu bir dört-
küredir. Sanal zaman koordinatı periyodik olduğu için, de Sitter uzayı ve
içindeki bütün kuantum alanları, sanki H /2 k sıcaklığında imiş gibi dav­
ranırlar. Göreceğimiz gibi, bu sıcaklığın sonuçlarını, ardalandaki mikro­
dalga dalgalanmalarında gözleyebiliriz. Euclides-de Sitter çözümünün
eylemi için de, karadelik durumundakine benzer argümanlar kullanabi­
liriz. Onun, k !H2 değerine sahip yapısal22 bir entropisi olduğu bulunur.
Bu değer, olay ufkunun alanının dörtte biridir. Bu entropi, gene topolojik
bir nedenden ötürü ortaya çıkmaktadır: dört-kürenin Euler sayısı ikidir.
Yani, Euclides-de Sitter uzayında, bir global zaman koordinatı olamaz.
Bu kozmolojik entropiyi, bir gözlemcinin kendi ufkunun ötesi hakkında
bilgisinin olmadığını yansıttığı, şeklinde yorumlayabiliriz.

Euclides metriği 2tc/H periyodu ile periyodik


( Sıcaklık = H/27t
=> | Olay ufkunun alanı = 4n/¥P
V Entropi = 7i/H2

De Sitter uzayı, içinde yaşadığımız evren için iyi bir model değildir,
zira boş olduğu gibi exponansiyel genişlemektedir. Gözlemlerimize göre,
evren madde içermektedir ve mikrodalga ardalanından ve hafif eleman­
ların miktarından çıkardığımıza göre, geçmişte çok daha sıcak ve yoğun
idi. Gözlemlerimizle uyumlu en basit şemaya “sıcak büyük patlama” mo­
deli diyoruz (şek. 5.8).
zaman
Şekil 5.8 Sıcak büyük patlama modelinde, zamanın fonksiyonu olarak evrenin yarı­
çapı ve sıcaklığı

Bu senaryoda, evren, sonsuz sıcaklıkta ve ışınım dolu bir tekillikte


başlar. Genişlerken, ışınım soğur ve yoğunluk aşağıya iner. Zamanla, ışı­
nımın enerji yoğunluğu, göreli olmayan maddeninkinden daha aşağıya
iner ve genişleme, maddenin ağır bastığı bir şekil alır. Fakat, ışınım ka­
lıntısını, mutlak sıfırdan 3 K yukarıda, bir mikrodalga ardalan ışınımı
şeklinde hâlâ gözlüyoruz.
Sıcak büyük patlama modelinin güçlüğü, başlangıç koşulları hakkın­
da bir kuramı olmayan bütün kozmolojilerin ortak güçlüğüdür: Onun
öngörü yapma kabiliyeti yoktur. Genel Görelilik tekillikte geçerliliğini
kaybettiği için, büyük patlamadan her şey çıkarılabilir. Örneğin; niye bü­
yük ölçekte evren böyle homojen ve izotrop da, niçin galaksi ve yıldızlar
gibi yerel düzensizlikler var? Evren, sonsuz genişleme ile tekrar çökme
arasındaki ayrım çizgisine niçin böylesine yakın? Bü çizgiye bugün bizim
olduğumuz kadar yakın olmak için, başlangıçta genişleme oranı fevka­
lade hassas bir şekilde seçilmiş olmalı. Eğer büyük patlamadan bir sani­
ye sonra, genişleme oram, 1010 da bir kadar küçük olsaydı, evren birkaç
milyon yıl sonra tekrar geriye çökmüş olurdu. Bu eğer 1010da bir kadar
büyük olsaydı, evren birkaç milyon yıl sonra, neredeyse boş kalırdı. Her
iki halde de, yaşamın ortaya çıkması için süre yetmeyecekti. Bu nedenle,
ya antropik prensibe başvurmak veya evrenin niye böyle olduğu hakkın­
da bazı fiziksel nedenler bulmak zorundayız.

Sıcak büyük patlama modeli şunları açıklamaz:

1. Evren yaklaşık olarak, homojen ve izotropiktir. Fakat küçük


tedirgemeler var.
2. Evren, tekrar çökmeyi önleyecek kadar, hemen tam kritik hız­
la genişlemektedir.

Bazıları, enflasyon denilen şeyin, başlangıç koşulları kuramını gereksiz


kıldığını savunmaktadırlar. Buna göre, evren, büyük patlamada hemen
herhalde başlayabilirdi. Evrenin koşulları uygun olan yerlerinde, enflas­
yon denilen bir eksponansiyel genişleme evresi bulunmaktadır. Bu, yalnız
o bölgenin büyüklüğünü 1030 veya daha fazla kere arttırmakla kalmaya­
cak, o bölgeyi homojen ve izotrop halde ve tekrar çökmeyi önleyecek
kritik hızla genişlemekte bırakacaktır, iddiaya göre, yaşam ancak enflas­
yon olan bölgelerde gelişmiştir. Bu nedenle, kendi bölgemizin homojen,
izotrop ve kritik hızla genişlemekte olmasına şaşırmamalıyız.
Fakat, evrenin şimdiki halini enflasyon tek başına açıklayamaz. Bunu,
evrenin şimdiki halini alıp, zamanda geriye doğru giderek görebiliriz.
Yeter madde miktarı varsa, tekillik teoremleri, geçmişte bir tekillik ol­
duğunu gösterecektir. Büyük patlamadaki evrenin başlangıç koşulları­
nı, bu modelin başlangıç koşulları olarak seçebiliriz. Bu şekilde, büyük
padamadaki keyfi başlangıç koşullarının, şimdi geçerli olacak herhangi
bir duruma götürebileceğini gösterebiliriz. Hatta, çoğu başlangıç koşul­
larının, bugün gördüğümüze benzer bir duruma getireceğini iddia ede­
meyiz: Hem bizimki gibi bir evrene götürecek başlangıç koşullarının ve
hem de götürmeyecek olanların doğal ölçüsü sonsuzdur. Bu nedenle, bi­
rinin ötekinden daha büyük olduğu iddia edilemez.
Şekil 5.9 Kütlesel bir skalar alanın potansiyeli

Öte yandan, kozmolojik sabiti olup da, içinde madde alanları olma­
yan küdeçekim halinde, gördük ki, sınır olmaması koşulu kuantum ku­
ramı limitleri dahilinde öngörülebilen bir evrene götürebiliyor. Bu özel
model, madde dolu olan ve sıfır veya çok küçük bir kozmolojik sabi­
te sahip, içinde yaşadığımız evreni açıklamıyor. Ama kozmolojik sabiti
atarak ve madde alanlarını katarak daha gerçekçi bir model, bulabiliriz.
Özellikle, V(<))) potansiyeline sahip skalar bir (j) alanına ihtiyaç var. V 'nin
<() = 0 için minimum değer aldığını kabul edeceğim. Basit bir örnek,
V = Vı m2 <))2 kütlesel skalar alanıdır (şek.5.9).

Skalar bir Alanın Enelji-Momentum Tensörü

t* = < M .b - g ,b V ( < »

Enerji-momentum tensöründen görülebilir ki, <)) 'nin gradyenti kü­


çükse, V(<|)), etkin bir kozmolojik sabitmiş gibi davranır.
Şimdi, dalga fonksiyonu, <|>nin X üzerindeki değeri (j)0’a olduğu kadar,
indüklenmiş metrik hij ye de bağlı olacaktır. Alan denklemleri, yuvarlak
üç-küre metriklerinin küçük ve <j)n‘ nin büyük değerleri için çözülebilir.
O sınır kullanılırsa, bulunacak çözüm, yaklaşık olarak, bir dört-kürenin
ve sabite yakın bir <)> alanının parçasıdır. Bu şekilde, V((|)0) kozmolojik
sabitin rolünü oynayarak, durum de Sitter’dekine benzemektedir. Eğer
üç-kürenin yarıçapı a, Euclides dört-küresininkinden biraz daha bü­
yükse, iki tane karmaşık eşlenik çözüçn olacaktır. Bunlar, Euclides dört-
küresinin, yaklaşık olarak sabit <(>veren bir Lorentz-de Sitter çözümüne
birleştirilmesine benzer olacaktır. Bu nedenle, sınır bulunmaması önerisi,
bu modelde, de Sitter halinde de, exponansiyel olarak genişleyen bir ev­
renin aniden yaratılacağını öngörmektedir.
Şimdi bu modelin nasd evrim göstereceğine bakılabilir. De Sitter ha-
lindekinin aksine, bu devamlı bir şekilde eksponansiyel olarak genişle-
meyecektir. Skalar alan, V potansiyelinin tepesinden aşağıya, $ = 0 daki
minimuma inecektir. Fakat, eğer (|) 'nin başlangıç değeri Planck değerin­
den daha büyükse, aşağıya inme, genişleme zaman ölçeğine göre daha
yavaş olacaktır. Böylece, evren büyük bir faktörle yaklaşık eksponansiyel
olarak genişleyecektir. Skalar alan, bir, mertebesine indiği zaman, <)) = 0
civarında salınıma başlayacaktır. Bir çok V potansiyeli için, salınım, ge­
nişleme zamanına göre çabuk olacaktır. Genellikle, bu skalar alanın salı-
nımlarındaki enerjinin, diğer parçacık çiftlerine dönüşeceği ve evreni ısı­
tacağı kabul edilir. Ancak bu, zaman oku diyeceğimiz, zamanın ilerleme
yönü hakkında yapılacak kabule bağlıdır. Buna yakında geri geleceğim.
Büyük bir faktörle oluşan eksponansiyel genişleme, evreni neredeyse
kritik genişleme hızı ile bırakırdı. Yani, sınır olmaması önerisi, şimdi ev­
renin kritik genişleme hızına niçin bu kadar yakın olduğunu açıklayabi­
lir. Bunun evrenin homojenliği ve izotropluğu için ne öngördüğünü an­
lamak için, yuvarlak üç-küre metriğinin tedirgemesi olan, üç h.. metrik­
lerinin ele alınması gerekir. Bunlar küresel harmonikler cinsinden seriye
açılabilir. Uç cins bulunur. Skalar harmonikler, vektörel harmonikler ve
tensörel harmonikler. Vektör harmonikler, ardışık üç-küreler üzerindeki
x. koordinatlarının değişimlerine karşı geÜr ve dinamik bir rol oynamaz..
Tensör harmonikler, genişleyen evrendeki kütleçekimsel dalgalara karşı
gelir; skalar harmonikler ise, kısmen koordinate serbestliğine ve kısmen
de yoğunluk tedirgemelerine karşı gelirler.
Tensör harmonikler - Kütleçekimsel dalgalar

Vektör harmonikler —Ayar

Skalar harmonikler - Yoğunluk tedirgemeleri.

Dalga fonksiyonu VF, a yarıçaplı, yuvarlak üç-küre metriğinin dalga


fonksiyonu 4^ ile, harmoniklerin katsayılarının dalga fonksiyonlarının
çarpımıdır:

Sonra, dalga fonksiyonu için yazılan Wheeler-DeWitt denklemini, a


yarıçapının ve ortalama skalar alan (|)'nin her mertebesinde, fakat ancak
birinci mertebe tedirgemeler için, seriye açalım. Bundan, tedirgeme dal­
ga fonksiyonunun, ardalan metriğinin zaman koordinatına göre, değişme
oranını veren, bir dizi Schrödinger denklemleri elde ederiz.

Sınır olmaması koşulunu, tedirgeme dalga fonksiyonunun başlangıç


koşullarını bulmak için kullanabiliriz. Alan denklemleri, küçük, fakat ha­
fifçe şekli bozulmuş bir üç-küre için çözülür. Bu tedirgeme dalga fonk­
siyonunu exponansiyel genişleme evresinde verir. Sonra da, Schrödinger
denklemi kullanılarak bunun evrimi bulunur.
Kütleçekimsel dalgalara karşı gelen tensör harmonikleri ele alınabile­
ceklerin en basitidir. Bunların ayar serbestlik dereceleri yoktur ve bunlar
madde tedirgemeleri ile etkileşmezler. Tedirgemeli metriğin tensör har-
moniklerinin dn katsayılarının dalga fonksiyonlarını çözmek için, sınır
olmaması koşulu kullanılabilir.

Taban Durum
—1 na2 _dn
ı 2
— a’t .2
W(dn) oce 2 =e 2
burada x = a3/2dn ve co = n/a «■

Bunun, kütleçekimsel dalgaların frekansındaki bir harmonik salmıcı-


nın, taban durum dalga fonksiyonu olduğu bulunur. Evren genişlerken,
frekans azlacaktır. Frekans genişleme hızı, â l a den büyük iken, Schrö-
dinger denklemi, dalga fonksiyonunun adyabatik olarak relaksasyonuna
müsaade eder ve mod taban durumunda kalır. Nihayet, frekans, ekspo-
nansiyel genişleme devresinde yaklaşık sabit kalan genişleme hızının
arkasında kalır. Bu olunca, Schrödinger denklemi, dalga fonksiyonunu
frekans değişirken taban durumunda kalacak kadar yeter derecede hızlı
değiştiremez. Onun yerine, şekli, frekansın genişleme hızının altına düş­
tüğü andan itibaren donar (değişmez).

dalgaboyu a
ö ] ennasyon

Şekil 5.10 Enflasyonda zamanın foksiyonu olarak, dalgaboyu ve ufuk*


Eksponansiyel genişleme döneminin sonundan itibaren, genişleme
hızı, modun frekansından daha hızlı düşer. Diğer bir ifadeyle, bir göz­
lemcinin olay ufku, genişleme hızının tersi, modun dalgaboyundan da­
ha hızlı artar. Böylece, dalgaboyu, enflasyon periyodunda, ufuktan daha
uzun olur ve daha sonra ufuk içine döner (şek.5.10). Bu sırada, dalga
fonksiyonu hâlâ donduğu zamanki değerine eşittir. Frekans ise çok daha
alçak olacaktır. Dalga fonksiyonu bu yüzden, donduğu zamanki taban
duruma değil, oldukça uyarılmış bir duruma tekabül eder. Kütleçekim
dalgası modlarının bu kuantum uyarılmaları, mikrodalga ardalamnda
genliği dalga fonksiyonu donduğu zamandaki genişleme hızına (Planck
birimleriyle) eşit olan açısal dalgalanmalar oluşturur. Bundan dolayı,
(C O BE) ile mikrodalga ardalamnda, 105 ‘de bir oranında dalgalanmala­
rın gözlenmesi, dalga fonksiyonunun donduğu zamandaki enerji yoğun­
luğu üzerine Planck birimleriyle 10"10 luk bir üst sınır kor. Kullandığım
yaklaşıldıkların geçerli olması için bu yeter derecede küçüktür.
Ancak, kütleçekimsel dalga tensörünün harmonikleri, donma za­
manındaki yoğunluk üzerinde bir üst limit verir. Bunun nedeni, skalar
harmoniklerin mikrodalga ardalanı üzerinde daha büyük bir dalgalanma
vermeleridir. Uç metrik h.. de iki ve skalar alanda da bir skalar harmonik
y >j
serbestlik derecesi vardır. Ancak, bu skalar derecelerin iki tanesi koordi-
nate serbestliğine karşı gelir. Böylece, sadece bir fiziksel serbestlik dere­
cesi vardır ve bu yoğunluk tedirgemelerine karşı gelir.
Eğer dalga fonksiyonunun donmasına kadar geçen süre için bir ko­
ordinat, sonrası için de başka bir seçim kullanılırsa, skalar tedirgemelerin
analizi, tensör harmoniklerinkine çok benzerdir. Bir koordinate siste­
minden diğerine geçilirken, genlikler, genişleme hızı bölü ()>nin ortalama
değişme hızı gibi bir faktörle çarpılır. Bu faktör, potansiyelin eğimine
bağlıdır. Fakat makul potansiyeller için en aşağı on olacaktır. Bu demek­
tir ki, yoğunluk tedirgemelerinin neden olduğu ardalandaki mikrodalga
dalgalanmaları, küdeçekim dalgalarınınkinden en aşağı on kere büyük
olacaktır. Yani, dalga fonksiyonu donduğunda, enerji yoğunluğunun üst
limiti, Planck yoğunluğunun sadece 10'12 sidir. Bu, kullanmakta oldu­
ğum yaklaşımların geçerlilik sınırları içindedir. Bu nedenle, evrenin baş­
langıcı için dahi sicim kuramına ihtiyacımız yoktur.
Şimdiki gözlemlerin duyarlılığı içinde, açısal ölçekli dalgalanmala­
rın spektrumunun, hemen hemen ölçekden bağımsız olması öngörüsü
ile uyum içindedir. Yoğunluk tedirgemelerinin büyüklüğü, tam galaksi
ve yıldızların oluşumunu açıklamağa gereken şekildedir. Böylece, sınır
olmaması koşulu, biz insanlar gibi küçük homojenlik-olmayan madde
dahil, evrenin bütün yapısını açıklayabilir.

C O BE öngörüleri ve enerji yoğunluğunun üst limiti


kütleçekimsel dalga => 1 0 -ı° Planck yoğunluğu

tedirgemeleri

ek olarak yoğunluk => enerji yoğunluğunun üst limiti


tedirgemeleri 10"12 Planck yoğunluğu

evrenin başlangıcındaki
yapısal kütleçekimsel = 10"6 Planck sıcaklığı
sıcaklık =1026 derece

Mikrodalga ardalanındaki tedirgemelerin, <|)skalar alanındaki termal


dalgalanmalardan kaynaklandığı düşünülebilir. Enflasyon periyodunun
sıcaklığı, 2 k yi aşan bir genişleme hızının sıcaklığıdır. Diğer bir deyişle,
başlangıçtan kalan bir küçük karadelik bulmak gerekmiyor: Zaten 1026
derecelik bir yapısal kütleçekim sıcaklığı, yani, Planck sıcaklığının 10'6
sını gözlemiş bulunuyoruz.
Kozmolojik olay ufku ile ilgili yapısal entropiye gelirsek; bunu göz­
leyebilir miyiz? Sanırım evet ve bu, galaksi veya yıldız gibi nesnelerin,
ortaya kuantum dalgalanmalarından çıkmış olsalar bile, klasik cisimler
olduğu gerçeğini yansıtır. Eğer evrene, belirli bir zamanda onun tümünü
kapsayan, uzaysal X yüzeyinden bakılırsa, evren 4* dalga fonksiyonu ile
belirlenen tek bir kuantum durumundadır. Ancak biz, Z’nın yarısından
fazlasını göremeyiz ve geçmiş ışık konimizin dışında evrenin nasıl ol­
duğu tamamen bilgimiz dışında kalır. Bu demektir ki, gözlemlerimizin
ihtimalini hesaplarken, E'mn göremediğimiz kısmındaki bütün ihtimal­
leri toplamalıyız (şek.5.11). Toplamanın etkisi, gözleyebildiğimiz evreni
tek bir kuantum durumundan çıkarıp, karışım durumu dediğimiz, farklı
olasılıkların bir istatistiksel topluluğu23 haline getirmesidir. Tutarsızlık,
adı verilen bu hal, sistem kuantum değil de klasik tarzda davranacak ise,
gereklidir. Tutarsızlığı, çoğu kere, bir dış sistemle, örneğin ölçülmeyen bir
ısı banyosu ile, etkileşmeler aracılığıyla hesaba katmağa çalışırlar. Evren
durumunda, bir dış sistem yoktur; fakat, evrenin klasik bir sistem gibi
davrandığım gözlememizin nedeni, evrenin sadece bir kısmını görebil-
memizdir.

Şekil 5.11 B ir gözlemci herhangi bir yüzeyin ancak bir kısmını görebilir.

İlerdeki zamanlarda bütün evreni görebileceğimiz ve olay ufkunun


kaybolacağı düşünülebilirse de, bu doğrîı değildir. Sınır olmaması hipo­
tezi, evrenin uzaysal olarak kapalı olduğunu içerir. Kapalı bir evren, bir
gözlemci bütün evreni göremeden önce tekrar çöker. Böyle bir evrenin
entropisinin, maksimum genişleme zamanında, olay ufkunun alanının
dörtte birine eşit olduğunu göstermeğe çalıştım (şek.5.12). Ancak, şu
anda, 1/4 yerine 3/16 buluyorum. Kuşkusuz, ya yanlış bir yoldayım veya
bir şeyi unutuyorum.
Bu konuşmayı, Rogerle çok farklı düşündüğümüz bir konuyla, zaman
oku ile bitirmek istiyorum. Evrenin bizim bulunduğumuz bölgesinde,
zamanda ileri ve geri yönler konusunda, aradaki farkı görmek için bir
filmi ileri ve geri oynatmak yeter. Bardaklar masadan düşerek kırılacak­
ları yerde, parçaları birbirine yapışacak ve bardak tekrar masanın üzerine
sıçrayacaktır. Keşke gerçek hayat böyle olsaydı.
gözlemcinin sonuncu

simetri merkezi K simetri merkezi


Euclides bölgesi

Şekil 5.12 Evren, bir gözlemci onun tamamım göremeden önce, sondaki tekilliğe
çökecektir.
Fiziksel alanların uyduğu yerel yasalar zamana göre simetriktir; ve­
yahut daha doğru olarak, C P T değişmezidir. Böylece, geçmiş ve gelecek
arasında gözlenen fark, evrenin sınır koşullarından gelmelidir. Evrenin
uzaysal olarak kapalı olduğunu, bir maksimum büyüklüğe kadar genişle­
yeceğini ve sonra tekrar çökeceğim varsayalım. Roger’in vurguladığı gibi,
evren bu tarihin iki ucunda çok farklı olacaktır. Evrenin başlangıcı dedi­
ğimiz şey için, evrenin, çok düzgün ve düzenli olduğu görülüyor. Ancak,
tekrar çöktüğü zaman, onun çok karışık ve düzensiz olacağını bekleriz.
Düzenli olanlardan daha çok düzensiz şekiller olduğu için, başlangıç şe­
killerinin son derecede hassas olarak seçilmesi gerekir.
Bu nedenlerle, zamamn iki ucunda farklı sınır koşullan mevcut ol­
malı. Roger’in önerisine göre, Weyl tensörü, zamanın bir ucunda geçerli
olmalı fakat diğerinde değil. Weyl tensörü, uzayzaman eğriliğinin Eins-
tein denklemleri aracılığı ile madde tarafından yerel olarak belirlenme­
yen kısmıdır. Bu, düzenli erken dönemlerde küçük olmuş olmalıdır. Fa­
kat çöken evrende büyük olacaktır. Böylece, bu öneri, zamanın iki ucunu
birbirinden ayıracak, ve böylece zaman okunu açıklayabilecektir (şekil
5.13).
Zannederim Roger’in önerisi, kelimenin birden fazla manasıyla,
Weyl tipi. Öncelikle önerisi C P T değişmez değil. Roger bunu, bir fa­
zilet olarak görüyor. Fakat, düşünüyorum ki, onlardan vaz geçmek için
mecbur edici nedenler olmazsa, simetriler üzerinde ısrarlı olunmalı. İd­
dia edeceğim gibi, C P T den vaz geçmek gerekmiyor, ikinci olarak, eğer
Weyl tensörü, erken evrende tam sıfır olsaydı, o tam olarak homojen ve
izotrop olmuş ve hep böyle kalmış olurdu. Rogerin Weyl hipotezi, ne
ardalandaki dalgalanmaları, ne de, galaksiler ve bizler gibi cisimlere yol
açan tedirgemeleri açıklayabilir.
evren düzensiz,

^ evren düzenli,
Weyl tensörü küçük

Şekil 5.13 Evrenin iki ucunu ayırdetmek amacına yönelik, Weyl tensörü hipotezi

Weyl Tensörü Hipotezine İtirazlar


1. C P T değişmez değil.
2. Weyl tensörü tam olarak sıfır olmuş olamaz. Küçük dalgalanma­
ları açıklayamaz.

Bütün bunlara rağmen, sanırım Roger, zamanın iki ucu arasındaki


önemli farka parmak basmış bulunuyor. Fakat, VVeyl tensörünün bir uçta
küçük olduğu, ad hoc bir sınır koşulu olarak koşulmamak ve bu daha temel
bir ilkeden, yani sınır olmaması koşulundan çıkarılmalıdır. Gördüğümüz
gibi, bu, birleştirilmiş Euclides dört-küresiyle yarım Lorentz-de Sitter çö­
zümü etrafındaki tedirgemelerin taban durumunda olmaları manasına ge­
lir. Yani, bunlar, belirsizlik ilkesi gereğince, olabildiklerince küçüktürler. O
zaman bu, Roger’in Weyl tensörü koşulunu ifade edecektir: Weyl tensörü
tam olarak sıfır olmayacak, fakat olabildiğince ona yakın olacaktır.
Önce ben, tedirgemelerin taban durumunda oldukları hakkındaki bu
argümanların, genişleme-daralma çevriminin her iki ucunda geçerli ola­
cağını düşünmüştüm. Evren, düzgün ve düzenli olarak başlayacak ve ge­
nişledikçe, gittikçe daha düzensiz ve karmaşık bir hale gelecekti. Fakat,
düşünüyordum ki, tekrar küçüldükçe, tekrar düzgün ve düzenli hale geri
dönecekti. Fincanlar kendiliğinden yapışacak ve masanın üzerine sıç­
rayacaktır. Evren tekrar küçülürken, insanlar gençleşecek, yaşlanmaya-
caktır. Gençliğimize dönmek için, evrenin tekrar çökmesini beklemenin
manası yoktur; zira, bu çok uzun sürecektir. Fakat eğer, evren daralırken
zaman oku yön değiştirirse, bu karadelikler içinde de gerçekleşebilmeli-
dir. Ancak, yaşamı uzatmak için bir karadelik içine atlamağı tavsiye et­
miyorum.
Evren tekrar daralmağa başladığı zaman, zaman okunun yön değişti­
receğini iddia eden bir makale yazmıştım. Fakat, ondan sonra, Don Page
ve Raymond Laflamme ile yaptığım konuşmalar, hayatımın en büyük
yanlışını, veya hiç olmazsa fizikteki en büyük yanlışını, yapmış olduğu­
ma beni ikna etti. Evren, çökerken düzgün bir duruma dönmeyecekti.
Bunun manası, zaman okunun geriye dönmeyeceği idi. O genişlemede
olduğu gibi, hep aynı yönü gösterecekti.
Zamanın iki ucu nasıl farklı olabilir? Tedirgemeler niçin bir uçta kü­
çük olurken, ötekinde olmuyordu? Bunun nedeni, alan denklemlerinin,
küçük bir, üç-küre sınırına uyan, iki olası karmaşık çözümünün olması­
dır. Bunların biri, daha önce açıkladığım gibi, yaklaşık olarak Lorentz-de
Sitter çözümünün küçük bir kısmına birleştirilmiş yarım Euclides dört-
küresidir (şek.5.14). Diğer mümkün bir çözüm, çok büyük bir yarıçapa
genişleyen ve sonra verilen sınırın yarıçapına küçülen bir Lorentz çözü­
münün, aynı yarım Euclides dört-küresiyle birleştirilmesidir (şek.5.15).
Doğaldır ki, bir çözüm, zamanın bir ucuna, diğeri ise, öteki uca karşı
gelmektedir. İki uç arasındaki fark, üç-metrik h.! nin tedirgemelerinin,
sadece kısa bir Lorentz periyoduna sahip birinci çözüm için kuvvetle
sönümlenmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak, genişleyen ve tekrar da­
ralan çözüm durumunda, tedirgemeler, önemli bir sönümleme olmadan
çok büyük değerlere ulaşabilir.
Şekil 5.14 Küçük bir Lorentz bölgesine, yarım bir Euclides dört-küresinin birleş­
tirilmesi

Şekil 5.15 M aksimum yarıçapa kadar genişleyen ve tekrar küçülen bir Lorentz böl­
gesine, yarım bir Euclides dört-küresinin birleştirilmesi

Roger’in işaret ettiği, zamanın iki ucu arasında farkı oluşturan budur.
Bir uçta, evren çok düzgün ve Weyl tensörü de çok küçük, ama, tam
sıfır değildi. Zira, sıfır olması, belirsizlik ilkesinin çiğnenmesi anlamına
gelir. Onun yerine, daha sonra galaksiler ve bizler gibi cisimler şekline
büyüyen küçük tedirgemeler bulunur. Buna zıt olarak, evren, zamanın
diğer ucunda, tipik olarak gayet büyük bir Weyl tensörü ile gayet kaotik
ve düzensiz olacaktı. Zaman okunun yönünü, niye fincanların masadan
düşüp kırıldığını, ama tersine, kırık fincan parçalarının birleştikten son­
ra, sağlam olarak masa üzerine sıçramadığını açıklayan da budur.
Zaman okunun yönü değişmeyeceğine - ve zamanımı aştığıma - gö­
re, konuşmama bir son vermem iyi olur. Uzay ve zaman ile ilgili araştır­
malarımda öğrendiğim, çok dikkate değer iki şeyin altım çizmiş oldum:
(1) kütleçekim, uzayzamanı, bir başlangıcı ve bir de sonu olacak şekil­
de kıvırır; (2) kütleçekim ve termodinamik arasında derin bir bağlantı
vardır. Bu, kütleçekimin, üzerine etki yapacağı manifoldun topolojisini
belirlemesindendir.
Uzayzamanın pozitif eğriliği, üzerinde klasik genel göreliliğin ge­
çerliliğini kaybettiği, tekillikler doğurur. Kozmik sansür hipotezi, bizi
karadelik tekilliklerinden koruyabilir; fakat, büyük padamayı, tam cep­
heden çıplak olarak görebiliriz. Öte yandan, kuantum genel göreliliği,
ve onunla birlikte, sınır olmaması önerisi, gözlediğimize benzeyen bir
evren öngörür. Hatta, bunun, mikrodalga ardalamnda, gözlenen dalga­
lanma spektrumunu öngördüğü de anlaşılıyor. Ancak, kuantum kuramı,
klasik kuramın kaybettiği öngörüyü tekrar sağlasa da, bunu tam olarak
yapamaz. Çünkü, uzayzamanın tamamını karadelikler ve kozmolojik
olay ufukları dolayısıyla göremeyeceğimiz için, gözlemlerimiz, tek bir
durum yerine, bir kuantum durumları bütünü ile belirlenir. Bu ek bir ön-
görülememe getirse de, evrenin niye klasik göründüğünü de açıklayabilir.
Schrödinger'in kedisini yarı canlı, yarı ölü olmaktan kurtaran da budur.
Fizikten öngörüyü kaldırmak ve onu, indirgenmiş şekilde, tekrar ye­
rine koymak, başlı başına bir başarı hikâyesidir. Söyleyeceklerim bundan
ibarettir.
Uzayzamana, Tvistör 24 ile Bakış

R . Penrose

Konuşmama, Stephen’in son anlattıkları hakkında birkaç sözle baş­


lamak istiyorum.

• Kedilerin Klasikliği. Stephen, uzayzamanın belirli bir bölgesi er


şilemez olduğu için, yoğunluk matrisi tasvirine gitmek zorunda olduğu­
muzu söyledi. Ancak bu, bölgemizdeki gözlemlerin klasik doğasını açık­
lamak için yeterli değildir. |diri> bir kedi, veya |ölü> bir kedi bulmamıza
karşı gelen yoğunluk matrisi,

ve

24 Twistor, (Ç.N.).
Üst üste binmelerinin karışımını veren yoğunluk matrisinin aynısıdır.
Böylece, bir kediyi, diri mi, yoksa ölü mü, veya bu iki üst üste binmeden
hangisi şeklinde göreceğimizi, sadece yoğunluk matrisi belirlemez. Son
konuşmamı bitirirken, daha fazla şeye ihtiyacımız olduğunu belirtmeğe
çalışmıştım.
• Weyl Eğriliği Hipotezi (W EH ). Stephen’in konumundan anla
dığım kadarıyla, bu noktada anlaşmazlığımızın çok büyük olduğunu
sanmıyorum. Başlangıçtaki bir tekillik için Weyl eğriliği yaklaşık olarak
sıfırken, sondakiler ise büyük bir Weyl eğriliğine sahiptir. Stephen, baş­
langıç durumunda küçük kuantum dalgalanmaları bulunacağına işaret
ederek, başta Weyl eğriliğinin tam olarak sıfır olduğu hipotezinin makul
olamayacağını söyledi. Bunun gerçek bir anlaşmazlık olduğunu sanmı­
yorum. Weyl eğriliğinin, başlangıçtaki tekillikte sıfır olması klasik bir
öneridir ve hipotezin kesin ifadesi konusunda şüphesiz biraz esneklik
de var. Benim açımdan, hele şüphesiz kuantum bölgesinde, küçük tedir-
gemeler kabul edilebilir. Sadece onu sıfıra çok yakın tutabilmek için bir
şeye gereksinim var. Erken evrende, Ricci tensöründe de (madde dola­
yısıyla) termal titreşmeler olması beklenir. Belki de bunlar, Jeans karar­
sızlıkları yoluyla, sonunda 106 M s’lik karadeliklerin oluşmasına götürür.
Bu karadeliklerdeki tekilliklerin yakınında Weyl eğriliği çok büyük ola­
caktır. Ancak bunlar, W E H e uygun olarak, başlangıç-tipinde değil son-
tipteki tekilliklerdir.
W E H ’in “botanik”te olduğu gibi, yani açıklamayıp, görünüşü anlattı­
ğı konusunda, Stephen ile mutabıkım. Bunu açıklamak için onun altında
yatan bir kurama ihtiyaç var. Belki de, Hartle ve Hawking’in, “sınır olma­
ması önerisi”, (SOO )25, başlangıç durumunun yapısı için iyi bir adaydır.
Bununla beraber, son durum ile başa çıkabilmek için çok daha farklı bir
şeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özellikle, tekilliklerin yapısı­
nı açıklayan bir kuramın, W E H doğasında bir şey ortaya çıkarabilme­
si için, T, PT, C T ve C P T 26 ’yi çiğnemesi gerekir. Zaman-simetrisinin

25 Sınır-Olmaması-Önerisi (SOÖ) = No-Boundary-Proposal (NBP), (Ç.N.).


26 (T, PT, C T ve CPT)=(zaman, parite-zaman, yük-zaman, yük-parite-zaman)=(T, PT, CT
and CPT), (Ç.N.).
bu bozuluşu, oldukça incelikli olabilir; bu, kuantum mekaniğinin (KM)
ötesine geçecek bir kuramın kuralları arasında yer almış olmalıdır. Step-
hen, KAK’ın iyi bilinen bir teoremi dolayısıyla, kuramın, C P T değişmez
olduğunu beklememiz gerektiğini iddia etti. Ancak, bu teoremin ispatı,
KAK’ın normal kurallarının geçerli ve ardalanın düz olduğu kabulüne
dayanır. Zannederim, Stephen de, ben de, ikinci koşulun geçerli oldu­
ğunu kabul etmiyoruz; ben ayrıca birinci kabulün de işlemediğine ina­
nıyorum.
Ayrıca, Stephen’in SOO için teklif ettiği bakış açısı, hiç akdelik ol­
madığı manasına gelmez. Eğer Stephen’in düşüncesini doğru olarak an­
lıyorsam, SO O ’nün ifade ettiği, esasında iki çözümün olduğudur: (A)’da
tedirgemeler, tekillikten uzağa doğru büyür; (B)’de ise, bunlar azalarak
yok olur. (A), esasında büyük patlamaya karşı gelirken, (B), karadelik
tekilliklerine ve büyük çöküşe karşı gelir. Termodinamiğin ikinci yasası
tarafından belirlenen zaman oku, bir (A) çözümünden bir (B) çözümüne
gider. Bununla birlikte, SO O ’nün bu yorumunun, (B)-tipi bir akdeliği
nasd dışlayacağını anlamıyorum. Başka bir meselede de, “Euclidesçileş-
tirme işlemi” hakkında kaygılarım var. Stephen’in iddiası, bir Euclides
ve bir Lorentz çözümünü birbirine yapıştırabileceğimiz gerçeğine daya­
nıyor. Ancak, bunun yapılabileceği çok az sayıda uzay var. Zira, istenen,
bunların hem bir Euclides hem de bir Lorentz kesimine sahip olmaları­
dır. Genel durum ise herhalde, bundan çok uzaktadır.

Tvistörler ve Tvistör Uzayı

KAK da Euclidesçileştirmenin yararlı olmasının altında gerçekte ne var?


KAK, alan büyüklüklerinin pozitif ve negatif frekans kısımlara parça­
lanmasını gerektirir. Bunların ilki, zamanda ileri, sonraki ise geri doğru
gider. Kuramın propagatörlerini bulmak için, pozitif frekans (yani, po­
zitif enerji) kısmını ayırt edecek bir yöntem gerekir. Bu parçalanmayı
gerçekleştirmek için (farklı) bir çerçeve, tvistör kuramıdır gerçekte, bu
parçalanma, tvistörler için önemli ilk motivasyonlardan biriydi (bkz. Pen-
rose 1986).
Bunu ayrıntılarıyla açıklamak için, gerek kuantum kuramı ve gerek­
se yapısı uzayzamanın yapısı için önem taşıyan, kompleks sayıları ele
alalım. Bunlar, reel x ve y ve i2 = -1 ile, z = x + \y şeklinde gösterilen
sayılardır. Böyle sayıların kümesi © ile gösterilir. Bu sayılar bir düzlemde
(sanal düzlemde), veya sonsuzdaki nokta da buna eklenerek, bir küre -
Riemann küresi - üzerinde gösterilebilir. Bu küre, matematiğin analiz ve
geometri gibi bir çok alanında olduğu gibi, fizikte de pek yararlı olan bir
kavramdır. Küre, bir düzlem üzerine (sonsuzdaki bir noktayla birlikte)
izdüşürülebilir. Düzlemi, kürenin ekvator düzleminden geçirelim ve küre
üzerindeki bir noktayı, Güney kutbuna birleştirelim. Bu doğrunun düz­
lemi kestiği nokta, küre üzerindeki noktaya, düzlem üzerinde karşı gelen
noktadır. Dikkat edersek, bu tasvirde, Kuzey kutbu orijine, Güney kutbu
ise sonsuza gider. Düzlemdeki reel eksen, Kuzey ve Güney kutbundan
geçen, yani ekvatora dik, bir daireye karşı gelir. Küreyi öyle döndürebili­
riz ki, reel sayılar ekvatora karşı gelir ve şimdi bu konvansiyonu kullan­
mak istiyorum (şek. 6.1).
x reel değişkenine sahip, kompleks değerli birf( x ) fonksiyonunun ve­
rildiğini varsayalım. Yukarda söylenenlerden f ekvator üzerinde tanımlı
bir fonksiyon olarak düşünülebilir. Bu bakış açısının avantajı, _/nin pozi­
tif mi, yoksa negatif mi olduğuna karar vermek için elde doğal bir kriter
bulunmasıdır:

.••çvm e

- O -

Şekil 6.1 Sonsuz ile birlikte bütün kompleks sayılan temsil eden Riemann küresi.

Eğer Kuzey Yarıkürede holomorf (analitik) bir fonksiyona genişletile-


bilirse,yfo) pozitif frekanslı bir fonksiyondur. Benzer şekilde, eğer Güney
Yarıküreye gemşletilebilirse.yfo) negatif frekanslı bir fonksiyondur. Genel
bir fonksiyon, pozitif ve negatif frekans kısımlarına ayrılabilir. Tvistör ku­
ramının arkasındaki düşünce, bu aracı uzayzaman üzerine global bir şekil­
de uygulamaktır. Minkowski uzayzamanında verilen bir alanı, benzer şe­
kilde, pozitif ve negatif frekans kısımlarına ayırmak isteyelim. Bu ayırmayı
anlamak için, tvistör uzayını inşa edeceğiz. (Tvistörler için daha fazla bilgi
için bkz: Penrose ve Rindler 1986 ve Huggett ve Tod 1985).
Bunun ayrıntılarına girmeden önce, Riemann uzayımn fizikteki iki
önemli rolünden söz edelim.

1. Bir spin-Vi taneciğin dalga fonksiyonu, "yukarı" ve "aşağı" du­


rumların doğrusal üst üste binmesi şeklinde bulunabilir.

w I T >+ z I i )

Bu durum, Riemann küresi üzerindeki z/w noktası ile gösterilebilir


ve bu nokta, merkezden çıkan pozitif spin ekseninin küreyi deldiği
noktaya karşı gelir. (Daha yüksek spin için, 1932’de Majorana ta­
rafından verilen ve gene Riemann küresini kullanan daha karmaşık
bir çizim gerekir. Bak. Penrose 1994.) Bu, KMnin kompleks gen­
liklerini, uzayzaman yapısı ile ilişkilendirmektedir (şek.6.2).
2. Uzayzamanm bir noktasında yer alan ve yıldızlara bakan bir göz­
lemci düşünelim.

Şekil 6.2 Bir, spin-% taneciğinin, spin yönü uzayı; yarıçapı, w (spin yukarı) ve z (spin
aşağı) genliklerinin oranı z/w olan Riemann küresidir.
Eğer ikinci bir gözlemci, birinciye göre bağıl bir hızla, onunla aynı
yerden, aynı zamanda geçerse, aberasyon etkileri dolayısıyla, yıldızları
küre üzerinde farklı yerlerde işaredeyecektir. İlginç olan, küre üzerin­
deki noktaların farklı konumlarının, Möbius dönüşümü denilen özel bir
dönüşümle, birbirleri ile ilişkili oluşlarıdır. Böyle dönüşümler, Riemann
küresinin kompleks yapısını koruyan bir gurup oluştururlar. Böylece, bir
uzayzaman noktasından geçen ışık ışınlarının uzayı, doğal bir şekilde,
bir Riemann küresidir. Ben, farklı hızlardaki gözlemcilere ait fiziğin
temel simetri grubu olan bu (kısıdı) Lorentz grubunun, en basit bir-
(kompleks-)boyutlu manifold’un, yani Riemann Küresi’nin otomorfizm
grubu olarak temsilini, çok güzel buluyorum (bkz. Şek. 6.3 ve Penrose ve
Rindler 1984).

gözlemci

gök küresi

Şekil 6.3 Görelilik kuramınde, bir gözlemcinin gök küresi, doğal olarak bir Riemann
küresidir.

Tvistör kuramının temel düşüncesi, Riemann küresinde görüldüğü


gibi, KM ile uzayzaman yapısı arasındaki bu ilişkiden, onu uzayzama-
mn tümüne genişleterek, yararlanmağa çalışmaktır. Tüm ışık ışınlarına
uzayzaman noktalarından bile daha fazla önem vermeye çalışacağız. Bu
şekilde, uzayzamana ikincil bir kavram olarak bakacak ve tvistör uzayını
- başlangıçta ışık ışınlarının uzayı - daha önemli bir uzay kabul edeceğiz.
Bu iki uzay biribirine, uzayzamandaki ışık ışınlarını tvistör uzayındaki
noktalarla temsil eden bir karşılıklandırmayla bağlıdırlar. Yani, uzay­
zamandaki bir nokta, ondan geçen ışık ışınları ile temsil edilmektedir.
Böylece, uzayzamandaki bir nokta, tvistör uzayındaki bir Riemann kü­
resi olur. Tvistör uzayına, onun yardımıyla fiziği açıklayacağımız bir uzay
olarak bakacağız, (şek. 6.4).
Şimdiye kadar tanıttığım tvistör uzayı, beş (reel) boyuta sahip oldu­
ğundan, kompleks bir uzay olmayacaktır; zira kompleks uzaylar daima
çift (reel) boyutludur. Eğer ışık ışınlarını foton tarihleri olarak düşünür­
sek, fotonun enerjisini de, helisliğini de dikkate almamız gerekir. H e-
lislik, sol veya sağ-el yönlü olabilir. Bu, sadece ışık ışını olmaktan biraz
daha karışıktır; fakat, bunun yararı, kompleks projektif bir üç-uzay (altı
reel boyutlu) © P , bulmamızdır. Bu projektif tvistör uzayı dır (IPT). Bu­
nun beş-boyutlu alt- uzayı IPN, JFT uzayını, sol- ve sağ-el yönlü, 3PT ve
P P :ye ayırır.

uzay zaman (projektif) tvvistör uzayı

Şekil 6.4 Tem el tvistör temsilinde, (Minkowski) uzayzamanında ışık ışınları (pro­
je k tif), tvistör uzayındaki noktalara karşı gelir; uzayzaman noktaları ise Riemann
küreleri olarak gösterilir.

Şimdi, uzayzamandaki noktalar dört reel sayı ile verilir. Projektif tvis­
tör uzayı, dört kompleks sayının oranları ile koordinatlandırıhr. Eğer,
tvistör uzayında (Z°, Z 1, Z 2, Z 3, Z 4) ile gösterilen bir ışık ışını, uzayzama-
nın (r°, r1, r2, r3, r4) noktasından geçerse, o zaman
( r ° + r3 rl + ^ ( Z 2\
vz1/ \V2/Vr1—ir2 r° — (6 1)
Geliş bağıntısı27 sağlanır. Geliş bağıntısı (6.1), tvistörle gösterimin28
temelini teşkil eder. İki-spinör notasyonu ile ilgili bazı tanımlar gereki­
yor. Kişilerin aklının karışmağa başladığı yer burasıdır. Fakat, ayrıntılı
hesaplar için bu notasyon oldukça kolaylık getirir. Çünkü, herhangi bir
ra dört-vektörü ile tanımlanan rAA' büyüklüğünün bileşenler matrisi şöy­
le verilir.

AA' — ( rUil rU1A — ( ' ^ ( r ° r3 r l ^ ^7-2 ^


~ Vr10' r 11') ~ VVÎ/ Vr1 - ir2 r ° - r 3 )
r
ra teriminin reel olma koşulu, r ^ matrisinin Hermitik olmasıdır. Tvistör
uzayında bir nokta, bileşenleri

OİA - cd g u
- -

olan iki spinör ile gösterilir. Geliş bağıntısı (6.1), şu şekli alır.

w = irTC
Eğer, r* yerine
r* r1- C£
yazılarak, orijin kaydırılırsa,

vA ı-> - iQ^v nA, olur.

Burada, TtA’ değişmez:

Tvistör, küdesiz bir taneciğin p momentumunun dört bileşenini


(bunların üçü bağımsızdır) ve M ab açısal momentumunun 6 bileşenini
(bunların dördü bağımsızdır) ile gösterir. Bağıntılar,

P aa' = î^ a^ a' > MAABB = İco(atîb)£a'b’- ieABcö(A7xB,>

27 İncidence relation, (Ç.N.).


28 Twistor correspondance, (Ç.N.).
dır. Burada, parantezler simetrik kısmı gösterir ve ve eAB’, eğik29 Levi-
Civita sembolleridir. Bu bağıntılar,^ momentumunun boş30 ve geleceğe
yönelik olduğu gerçeğini ifade eder. Ayrıca, Pauli-Lubanski spin vektörü,
s helisliği ile dört-momentumun çarpımına eşittir. Bu büyüklükler, (tû*,
rtA') tvistör değişkenlerini, bir genel tvistör faz çarpanı farkıyla belirler.
Helislik,

şeklinde yazılabilir. Burada Za = (zıA, 7iA,) nın dual tvistörü,


Z a = (7lA,tüA ) dır (burada kompleks eşlenik alırken spinörlerin üslü
ve üssüz indislerinin yerinin değiştiğine, ayrıca tvistörlerin dualleri ile
değişeceğine dikkat edilmelidir). Burada, s > 0, sağ-el yönlü parçacıklara
karşı gelir ve böylece tvistör uzayının yukarı yarısını ÎFT+gösterir. Buna
karşılık, s < 0, sol-el yönlü parçacıkları, yani aşağı yarım JPT yi gösterir.
5 = 0 durumunda ise, gerçek ışık ışınlarını buluruz. (Öyleyse, IPN nin
denklemi, ışık ışınları uzayı,

z“za = o >yani coA7tA+ 7ia.cöa = o °lur-

Kuantize edilmiş Tvistörler

Şimdi, tvistörler için bir kuantum kuramı geliştirmek istiyoruz; bu a-


maçla tvistör uzayı üstünde kompleks-değerli biry(Z“) fonksiyonu, bir
tvistör dalga fonksiyonu tanımlamalıyız. Her^ÇZ0) fonksiyonu, a priori
bir dalga fonksiyonu değildir. Zira, Z “ konum değişkenleri yanında, tüm
momentum değişkenlerine de bağlıdır. Bir dalga fonksiyonunda ise bun­
ların tümünü aynı anda kullanamayız. Konum ve momentum operatör­
leri yer değiştirmez. Tvistör uzayında yer değiştirme bağıntıları şunlardır:

[z“,Zp] = h8“p [Z“,ZP] = 0 [Za,Zp] = 0

29 skew
30 null
Böylece, Z“ ve Z a eşlenik değişkenlerdir. Dalga fonksiyonu ise, bun­
lardan sadece birinin fonksiyonudur. Yani, dalga fonksiyonu, Za nın ho-
lomorf (veya antiholomorf) bir fonksiyonudur.
Şimdi, bu bağıntıların operatör sıralamasına nasıl uyduğunu kontrol
etmeliyiz. Görülür ki, momentum ve açısal momentum ifadeleri, sıra­
lamadan bağımsız ve bu nedenle kanonik olarak belirlidirler. Diğer ta­
raftan, helislik ifadesi sıralamaya bağlıdır ve doğru tanımı kullanmamız
gerekir. Bunun için, simetrik çarpımı kullanmalıyız; yani

5 = ;(Z “Za+ z az a)

Bu, Z1 -uzayı gösteriminde, yeniden şöyle yazılabilir

s = U - 2 - Z *-^ )s = - ( - 2 - Z * -^ )
2 V dZa ) 2 V dZa )

= ~ ( —2 —Z a d a k i h o m o jen lik d e r e c e s i)

Bir dalga fonksiyonunu, /nin özdurumlarına göre bileşenlere ayı­


rabiliriz. O zaman, bunlar, belirli homojenlik derecesine sahip dalga
fonksiyonlarının ta kendileridir. Örneğin, sıfır helisliğe sahip spinsiz bir
parçacık, homojenliği -2 olan bir tvistör dalga fonksiyonuna sahiptir. Bir
sol-el yönlü, spin-% taneciğinin helisliği s = - h/2 olduğundan, tvistör
dalga fonksiyonunun homojenliği -1 dir. Böyle bir taneciğin sağ-el tipi,
(helislik: s = h /2) homojenliği -3 olan bir tvistör dalga fonksiyonuna
sahiptir. Spin 2, sağ ve sol-el yönlü tvistör dalga fonksiyonları, sırayla -6
ve +2 homojenliğine sahiptir.
Tüm G G sol-sağ simetrisine sahip olduğu için, bu biraz tek yanlı
görünebilir. Ama bu fena bir şey sayılmaz; çünkü, doğamn kendisinde
sol-sağ asimetrisi vardır. İlave olarak, GG ’de çok güçlü araçlar olan Ash-
tekar, “yeni değişkenler”i de sol-sağ asimetrisine sahiptir. Bu sol-sağ asi­
metrisine böyle farklı yollardan varmamız, ilginçtir.
Za<-> Za değiştirerek, homojenlik^tablosunu ters çevirerek ve sonra
bir helislik için Z “ ‘yi, diğeri için de Za’yi kullanarak, simetriyi geri ge­
tirebileceğimiz düşünülebilir. Ancak, nasıl geleneksel KM de, konum- ve
momentum-uzayı resimlerini eş zamanlı olarak bu şekilde karıştıramaz-
sak, Z “ ve Za resimlerini de karıştıramayız. Ya birini veya ötekini seç­
mek zorundayız. Birinin daha temel olup olmadığı henüz belli değildir.
Bundan sonra,y(Z)’nin bir uzayzaman gösterimini bulmak istiyoruz.
Bu bir kontur integrali ile gerçekleştirilir,

El

Burada integral, r ile gelen31 (Z’nin w v e p gibi iki kısmı olduğunu ha­
tırlayalım) Z'ler uzayındaki bir kontur üzerindedir, rc'lerin ve 3/3ıo'ların
sayısı, alanın spin'ine (ve el yönüne) bağlıdır. Bu denklem, kütlesi olma­
yan bir taneciğin alan denklemlerini otomatik olarak sağlayan, bir <(>...
(r) uzayzaman alanı tanımlar. Böylece, tvistör alanlarının holomorfluk
kısıtlaması, kütlesiz bir taneciğin tüm karışık alan denklemlerini bünye­
sinde toplar, veya bunu hiç olmazsa düz uzayın doğrusal bir alanı veya bir
Einstein alanının zayıf enerji limiti için gerçekleştirir.
Geometrik olarak, uzayzamanda r noktası, tvistör uzayında bir
doğrusudur (bu bir Riemann küresidir). Bu doğru,y(Z)’nin tanımlı ol­
duğu bölgeden geçmelidir. J(Z), genellikle her yerde tanımlı değildir ve
tekillikleri vardır (gerçekten, kontur integralini almak için, bu tekil böl­
geleri çeviririz). Daha matematiksel doğru bir ifadeyle, bir tvistör dalga
fonksiyonu bir kohomoloji elemanıdır. Bunu anlamak için, tvistör uza­
yının ilgilendiğimiz bölgesinin bir açık komşuluklar takımım ele alalım.
Bunun manası, onun birinci sheaf cohomology’nin bir elemanı olduğu­
dur. Bunun ayrıntılarına girmeyeceğim, ama, “sheaf cohomology” kulla­
nılabilecek iyi bir çarpıcı isim!
Şimdi bizim gerçekte aradığımız şeyin, KAK’ da yapılana benzer şe­
kilde, alan genliklerinin pozitif ve negatif kısımlarını ayırmak için bir
yöntem olduğunu hatırlayalım. Eğer IPN üzerinde tanımlı bir tvistör
fonksiyonu (birinci kohomoloji’nin bir elemanı olarak) IPT* tvistör uza­
yının üst yarısına genişlerse, pozitif frekanslı; eğer, ÎPT' nin alt yarısına
genişlerse, negatif frekanslıdır. Böylece, tvistör uzayı, pozitif ve negatif
frekans kavramlarını içerir.
Bu, ayrıştırma, bize kuantum fiziğini tvistör uzayında yapma fırsatı
veriyor. Andrew Hodges (1982, 1985,1990) Feynman diyagramlarının
uzayzamandaki benzeri olan tvistör diyagramlarını kullanarak KAK’na
bir yaklaşım geliştirdi. Bunları kullanarak, KAK’da bazı çok yeni regüla-
rizasyon yolları ortaya attı. Bunların, normal uzayzaman yaklaşımlarında
kullandması düşünülemezse de, onlar tvistör resminde çok doğaldırlar.
En önce, Michael Singer’in (Hodges, Penrose ve Singer 1989) bir fik­
rinden gelişen yeni bir açı da,gene konformal alan kuramından (C F T )32
kaynaklanmıştır. Stephen, ilk konuşmasında, sicim kuramı hakkında ba­
zı çok aşağılayıcı ifadeler kullandı. Fakat sicim kuramının dünya-yaprağı
üzerindeki alan kuramı olan C F T ’nin, (belki bütünüyle fiziksel olmasa
da) çok güzel bir kuram olduğunu düşünüyorum. O, keyfi bir Riemann
yüzeyi üzerinde tanımlanıyor (bunun en basit örneği, Riemann küresi­
dir; fakat bu, tor’lar ve “pretzel”ler gibi, bir-kompleks-boyutlu manifold-
ların tümünü kapsar).Tvistörler için C F T ’i, sınırlarıIPNnin (yani,uzay­
zamandaki ışık ışınlarının uzayı) kopyaları olan, üç kompleks boyutlu
manifoldlara genelleştirmemiz lazım. Bu alandaki çalışmalar gelişmekle
birlikte, henüz fazla ileri gidemedi.

E ğ ri Uzaylar İçin Tvistörler

Şimdiye kadar yaptıklarımızın tümü düz uzaylar ile ilişkiliydi. Ama,


uzayzamanın eğri olduğunu biliyoruz. Eğri uzayzamanlara uygulanabi­
lecek ve doğal bir şekilde Einstein alan denklemlerini verecek bir tvistör
kuramı bulmalıyız.
Eğer uzayzaman manifoldu, konformal olarak düz ise (diğer bir
deyişle, eğer VVeyl tensörü sıfırsa), bu uzayı tvistörlerle belirlemekte bir
güçlük yoktur; çünkü tvistör kuramı temelde konformal olarak değiş­
mezdir. Çeşitli konformal olarak düz olmayan uzayzamanlarda kul­
lanılabilecek başka tvistörler de düşünülebilir: sanki-yerel kütle tarifi
(Penrose 1982; Tod 1990) ve durağan eksenel simetrik vakumlar için,
(Ward‘ın, düz uzayzamanda, kendine-dual-karşıtı33 Yang-Mills alanla­
rı için 1977 konstrüksiyonuna dayanan; yine Ward 1983) VVoodhouse-
Mason (1988; Fletcher and Woodhouse 1990) konstrüksiyonu gibi. Bu,
integre edilebilir sistemlere çok genel bir tvistör yaklaşımıdır (bak. çıka­
cak olan Mason ve VVoodhouse’ın kitabı, 1996).
Ancak daha genel uzayzamanlarla da başa çıkabilmek isteriz. Kendi-
ne-dual-karşıtı Weyl tensörü ile kompleksleştirilmiş (yahut “Euclides-
çileştirilmiş”) uzayzaman <^M için, bu problemi tam olarak çözebilecek
(Penrose 1976), -doğrusal olmayan graviton konstrüksiyonu denilen-
bir konstrüksiyon vardır. Bunun nasıl işlediğini görmek için, bir doğru­
nun tüpsel komşuluğundan veya buna benzer başka bir şeyden (örneğin,
üst yarım veya pozitif frekans kısmı IPT*) oluşan, tvistör uzayının bir
kısmını alalım ve onu iki veya daha fazla parçaya keselim. Sonra bunları
parçalar birbirine göre kaymış olarak yeniden yapıştıralım. Genellikle,
orijinal P uzayındaki düz çizgiler, yeni T uzayında kırık olur. Fakat,
orijinal (şimdi kırılmış olan) düz çizgiler yerine, düzgün olarak birbirine
birleşen eğriler meydana getiren yeni holomorf eğriler arayabiliriz. P ‘nin
T şekline deformasyonu, çok büyük olmamak koşuluyla, bu şekilde elde
edilen-orijinalleriyle aynı topolojik aileye ait olan-holomorf eğriler, dört
boyutlu bir aile oluştururlar. Noktalan bu holomorf eğrileri temsil eden
uzay, bizim kendine-dual-karşıtı (kompleks) “uzayzaman”ımız, cJTVfdir
(şek. 6.5). Şimdi, Einstein vakum denklemlerini (Ricci-düzlüğü), *P
nin, projektif CSPj doğrusu üzerinde (diğer bazı yumuşak koşullarla bir­
likte) holomorf bir fibrasyon olması koşulu şeklinde şifreleyebiliriz.
r
v i 3 -
% V

Şekil 6.5 Doğrusal olmayan graviton konstriiksiyonu

Bunların tümü, P‘nin deformasyonu olan T , serbest holomorf fonksiyon­


lar cinsinden verilerek gerçekleştirilebilir ve ilke olarak, eğri uzayzaman
cTl/fye ait her bilgi, bu fonksiyonlar içinde şifrelenebilir (ancak, V de
istenen holomorf fonksiyonları bulmak zor olabilir).
Biz, Einstein denklemlerinin tümünü çözmek istiyoruz (son kons-
trüksiyon sadece Weyl tensörü sıfır olan, indirgenmiş bir problemi çöze­
bilir); fakat problem belli ki, zor ve bu son yirmi yılda bir çok teşebbüsü
meyvasız bıraktı. Ancak, son birkaç yıldır ben yeni bir yaklaşım deni­
yorum (bak. Penrose 1992). Problemi henüz çözemedimse de, bu ilerisi
için en çok ümit veren bir yol olarak görülüyor. Gerçekten, tvistörlerle
Einstein denklemleri arasında derin bir ilişki olduğu anlaşılıyor, iki göz­
lem bunu belirtiyor:
1. Vakumdaki Einstein denklemleri, R A = 0, aynı zamanda, helisliği
s = 3/2 olan kütlesiz alanların da (bu alan bir potansiyel tarafından
veriliyor ise) tutarlılık koşullarını oluşturur.
2. M düz-uzayzamanında, bir s = 3/2 alanının yüklere ait uzayı, tam
olarak bir tvistör uzayıdır.
Yani, uygulanacak program kabaca şudur: Bir Ricci-düz uzayzamanı
verildiğinde (yani i?ab = 0), bunun içinde (bu kolay olmasa da), s = 3/2 a-
lanlar için yükler uzayını bulmak istiyoruz. Bu, Ricci-düz-uzayzamanının
tvistör uzayı olacaktır, ikinci adım, böyle tvistör uzaylarının, serbest ho-
lomorf fonksiyonlar kullanarak nasıl inşa edileceğinin bulunmasıdır. Son
olarak da, her durumda, bu tvistör uzayından tekrar orijinal uzayzaman
manifoldunun.inşası gerekecektir.
Bu tvistör uzayının, doğrusal olmasını beklemiyoruz; zira uzayzama-
nı tekrar inşa ettiğimiz zaman o, eğrisel bir yapı vermelidir. Ayrıca, bir
s = 3/2 alanının yük ve potansiyeli yerel olmadığı için, konstrüksiyon da
incelikli bir şekilde, kuvvetle yerellikten uzak olmalıdır. Bu, son konuş­
mamda (4. bölüm) bahsettiğim, EPR34 deneyleri gibi yerel olmayan fizi­
ği açıklamağa yardımcı olabilmelidir; bu deneyler, uzayzamanın birbiri­
ne uzak bölgelerindeki nesnelerin bir şekilde birbirleriyle "ilişkilenmiş"
olabileceği manasına gelmektedir.

Tvistör Kozmolojisi

Sözlerimi, —biraz üstünkörü olacaksa da—kozmoloji ve tvistörler ile ilgili


bir hatırlatma yaparak bitirmek istiyorum. Geçmiş tekilliklerde, Weyl
eğrilik tensörünün sıfır olması gerektiğini söylemiştim. Buna göre, baş­
langıç durumu, çok basit bir tvistör gösterimine sahiptir. Zaman ilerle­
dikçe, bu gösterim daha karışık bir hal almağa ve Weyl eğriliği de ortaya
çıkmağa başlar. Böyle bir davranış, evrenin geometrisinde gözlenen za­
man asimetrisi ile uyum içindedir.
Tvistör kuramının kompleks-holomorfik düşünce alt yapısına gö­
re, k < 0 ile, açık bir evrene götüren, bir büyük patlama tercih edilme­
lidir (Stephen kapak bir evreni tercih ediyor). Bunun nedeni, ancak
k < 0 olan bir evrende, başlangıç tekilliğinin simetri grubu, holomorf
bir gruptur; yani, Riemann küresinin (kısıtlı Lorentz grubu), ho­
lomorf kendine-dönüşümlerindan oluşan Möbius grubudur. Bu, tvistör
kuramının doğuşunda kullanılan gruptur; bu nedenle, tvistör ideolojisi
yüzünden, ben şüphesiz k < 0 yi tercih ediyorum. Bu sadece ideolojiye
dayandığından, eğer ilerde yanlış düşündüğüm ve evrenin kapalı olduğu
anlaşılırsa, bunu elbette geri çekebilirim.

Sorular ve Cevapları

Soru: Helisliğin, 3/2 durumunun fiziksel önemi nedir?


Cevap: Bu yaklaşımdaki spin 3/2 durumu, gerçek bir alana karşı
gelmiyor; o, daha çok, tvistörleri tanımlamakta kullanılan yardımcı bir
alandır. Onu, ilerde keşfedilecek bir taneciğin alanı olarak da düşünmü­
yorum. Ama, süpersimetri açısından bakıldığında, o küdeçekimin süper-
eşi sayılabilir.

Soru: Geçen defa sözünü ettiğiniz, zamanda-asimetrik R-süreci, tvis­


tör yaklaşımının neresinde bulunuyor?
Cevap: Tvistör kuramının çok muhafazakâr bir kuram olduğunu ve o
konuda henüz bir şey söylemediğini düşünmelisiniz. Zamanda asimet­
rinin, tvistör kuramında ortaya çıkmasını çok isterim. Fakat şu anda bu­
nun nasıl olabileceğini bilmiyorum. Ancak, bütün program uygulanırsa,
herhalde bir yerde, belki de, kabaca sağ/sol asimetrisindeki duruma ben­
zer bir şekilde, ortaya çıkacaktır. Gene, Andrevv Hodges'in regülerleştir-
me şemasına yaklaşımı da, teknik olarak bir asimetriye neden olmaktadır.
Ancak, bu konuda belirsizlik henüz ortadan kalkmamış bulunuyor.

Soru: Tvistör kuramının en iyi uygulanabileceği, doğrusal-olmayan


KAT hangisidir?
Cevap: Şimdiye kadar, (tvistör diyagramları çerçevesinde) esas olarak
standart model analiz edilebildi.

Soru: Sicim kuramı, parçacıkların spektrumunu açık olarak öngörebi­


liyor. Tvistör kuramınde bu olabilir mi?
Cevap: Bu konuda bazı fikirler olmakla birlikte, parçacık spekt-
rıumunun sonuçta nereden çıkabileceğini bilmiyorum. Ancak, sicim
kuramının, »parçacıkların spektrumunu açık olarak öngörebileciğini"
duymaktan memnun oldum. Benim görüşüme göre, kütleler G G ile
bağlantılı olduğu için, G G ‘ yi tvistör çerçevesinde anlayana kadar, bu
problemi çözmeyi başaramayacağız. Fakat, bir manada, sicim kuramının
bakış açısı da budur.

Soru: Süreklilik/süreksizlik konusunda tvistör yaklaşımı ne gösteri­


yor?
Cevap: Tvistör kuramının ilk motivasyonlarından biri de, kesikli35
kombinatoryal kuantum kurallarından uzaklaşmayı amaçlayan, spin ağ­
ları kuramı idi. Kesikli nesnelerden de tvistör kuramı kurulabilir. Ancak,
eğilim, zaman içinde kombinatoryal yöntemlerden holomorfluğa doğru
kaymış bulunuyor. Ama bu, kesikli bakış açısının daha aşağı olduğu sfh-
lamına gelmez. Belki de kesikli kavramlarla, holomorfik kavramlar ara­
sında derinde bir ilişki de vardır. Fakat bu, henüz açık bir şekilde ortaya
çıkmış bulunmuyor.
Tartışma

S. W. Hazuking ve R. Penrose

S. Hawking
Bu konuşmalar, Roger ile benim aramdaki farkı çok açık şekilde ortaya
koydu. O bir Platonist; ben ise bir pozitivistim. O, Schrödinger’in kedi­
sinin bir kuantum durumunda yarı diri, yarı ölü halde bulunmasından
endişe ediyor. O, bunun gerçeğe uymayacağını hissediyor. Ama ben buna
aldırmıyorum. Ben bir kuramın gerçeğe uymasım talep etmiyorum. Zira,
onun ne olduğunu bilmiyorum. Gerçek, turnusol kâğıdı ile test edebi­
leceğimiz bir nitelik değil ki! Beni ilgilendiren tek şey, kuramın, ölçüm
sonuçlarını öngörebilmesidir. Kuantum kuramı bunu gayet başarıyla ya­
pabiliyor. O, bir gözlem sonucunun, kedinin diri mi yoksa ölü mü oldu­
ğunu, göstereceğini öngörüyor. Bu, insanın yarı hamile olamayacağı gibi
bir şey: ya öylesiniz, veya değilsiniz.
Hayvansevenler cephesini bir yana bırakırsanız, Roger gibi kişilerin,
Schrödinger’in kedisine itiraz etmelerinin nedeni, durumu (kedi^. +
k ed ici/ V2 şeklinde temsil etmenin onlara saçma görünmesidir. Niye,
kedi^. - kedi.a)l/ V2 olmasın? Bunu söylemenin diğer bir şekli, kedi^.
ile kedLwarasında her hangi bir girişimin görünmemesidir. Farklı yarık­
lardan geçen parçacıklar arasında girişim olabilir, zira bunlar, ölçülmeyen
çevre etkilerinden yeterli şekilde izole edilebilir. Fakat kedi kadar büyük
bir şey, elektromanyetik alanla taşman, olağan moleküller-arası kuvvet­
lerden izole edilemez. Schrödinger’in kedisini veya beynin işleyişini a-
çıklamak için, kuantum kütleçekimi’ne gerek yoktur. Bu bir yanıltmadır.
Ben, Schrödinger’in kedisinin ya diri, ya da ölü, ama ikisinin bir
kombinasyonu olmayan klasik bir hayvan gibi görünmesinin nedeninin,
kozmolojik olay ufukları olduğunu ciddi olarak söylemedim. Dediğim
gibi, evrenin derinliklerini bir yana bırakırsak, kediyi odanın geri kalan
kısmından bile izole etmek yeteri kadar güçtür. Bütün anlatmak stedi-
ğim, eğer mikrodalga ardalamndaki dalgalanmalar (titreşmeler) büyük
bir duyarlılıkla gözlenebilseydi, onların dağılımının da klasik istatistiğe
uyduğunun görülecek olmasıdır. Farklı modlardaki dalgalanmalar ara­
sında, girişim ve korrelasyon gibi herhangi bir kuantum durumu özel­
liğini36 algılayamazdık. Evrenin tümü üzerinde konuşuyorsak, bunda
Schrödinger’in kedisinde olduğu gibi, bir dış çevre bulunmaz. Fakat, ev­
renin bütününü göremediğimizden, burada da yine evre uyumsuzluğu37
ve klasik davranışla karşılaşırız.
Roger, benim Euclides yöntemlerini kullanmamı sorguluyor. Özel­
likle benim bir Euclides geometrisini, bir Lorentz geometrisine yapış­
tırarak çizdiğim resimlere itiraz ediyor. Haklı olarak, bunun ancak çok
özel durumlarda geçerli olduğunu söylüyor: Genel bir Lorentz uzayza-
manındaki kompleksleştirilmiş manifold içinde; üzerindeki metrik, reel
ve pozitif defınit, veya Euclides tipi olan bir kesim bulunmaz. Ancak, bu,
Euclides yol integrali yaklaşımını, kütleçekimsel olmayan adi alanlar için
dahi yanlış anlamak demektir. Örneğin, iyi anlaşılan Yang-Mills hali­
ni alalım. Bunda, Minkowski uzayındaki bütün Yang-Mills bağlantıları
üzerinde, ? eykm tipinde bir yol integralinden yola çıkılır. Bu integralin
değeri salınır ve yakınsamaz. Daha iyi davranan bir yol integrali bulmak
için, X = -i t şeklinde, sanal bir zaman değişkeni kullanarak, Euclides

36 Property, (Ç.N.).
37 Decoherence, (Ç.N.)
uzayına bir W ick dönüşü uygulanabilir. İntegrand, e~Eud,i,i ,yUmi şekline
dönüşür ve integral de Euclides uzayındaki tüm reel bağlantılar üzerin­
de alınır. Euclides uzayında reel olan bir bağlantı, genelde, Minkowski
uzayında da reel olmaz. Ama, bunun önemi yoktur. Euclides uzayındaki
bütün reel bağlantılar üzerinde alınan yol integrali, kontur integralleri
manasında, Minkowski uzayındaki bütün reel bağlantılar üzerinde alı­
nan bir yol integraline eşdeğerdir. Kuantum kütleçekimi halinde olduğu
gibi, Yang-Mills yol integrali, eyer-noktası yöntemi ile hesaplanabilir.
Burada, eyer-noktası çözümleri, Yang-Mills instantonlarıdır. Bunları
sınıflandırmak için Roger ve tvistör programı çok emek vermiştir. Yang-
Mills instantonları, Euclides uzayında reel, ama Minkowski uzayında,
kompleks’dir. Ama, elektro-zayıf baryon üretimi gibi fiziksel süreçlerin
hızlarını verdikleri için, bunun önemi yoktur.
Kuantum kütleçekimi için de durum bunun benzeridir. Buradaki yol
integrali, Lorentz metrikleri yerine, pozitif defınit veya Euclides metrik­
leri üzerinde alınır. Eğer, kütleçekimsel alanın farklı topolojilere sahip
olmasına müsaade edilecekse, bu gerçekten yapılmalıdır. Bir Lorentz
metriği, ancak Euler sayısı sıfır olan bir manifold üzerinde alınabilir. Fa­
kat, gördüğümüz gibi, yapısal entropi gibi, ilginç kuantum kütleçekimsel
etkiler, tam da, Lorentz metriği kabul etmeyen, sıfırdan farklı Euler sa­
yısına sahip uzayzaman manifoldlarından çıkmaktadır. Kütleçekim için,
Euclides tipi eylem alttan sınırlı olmadığı için bir problem bulunmak­
tadır. Yani, yol integrali yakınsamayacak gibi görünmektedir. Ancak bu
durum, konformal faktörü kompleks bir yol üzerinde integre ederek
düzeltilebilir. Bu bir hile olsa da, sanırım bu davranış ayar serbestliğiyle
ilişkili olduğundan, yol integralini doğru almayı bilirsek kendiliğinden
yok olacaktır. Bu problem, fiziksel bir nedenden kaynaklanmaktadır:
Kütleçekim etkisi çekici olduğu için, kütleçekimin potansiyel enerjisi
negatiftir. Bu yüzden, kuantum kütleçekimi ile ilgili her kuramda bu bir
şekilde ortaya çıkacaktır. Eğer, sicim kuramı da yeteri kadar gelişebilirse,
bu onun için de geçerli olacaktır. Sicim kuramının şimdiye kadar başara­
bildikleri oldukça acıklı bir görünüme sahiptir. Bırakınız karadelikleri, o
güneşin yapısını bile açıklayabilmiş değildir.
Sicim kuramını bir yana bırakarak, Euclides yaklaşımına ve sınırın
bulunmaması koşuluna dönelim. Burada yol integrali, pozitif belirli re-
el metrikler üzerinde alınacaksa da, eyer-noktası, kompleks bir metriğe
sahip olabilir. Bu durumla, üç-yüzey S’nm, çok ufak bir büyüklüğü aştı­
ğı kozmolojide karşılaşılır. Gerçi ben, metriği bir yarım Euclides dört-
kürenin, bir Lorentz metriğine birleştirilmesi olarak tanımlamıştım;
ama bu sadece yaklaşık olarak doğrudur. Gerçek eyer-noktası metriği
kompleks olacaktır. Roger gibi bir Plato'cu bu duruma üzülse de, benim
gibi bir pozitivist bundan etkilenmez. Eyer-noktası metriği gözlenmez.
Bütün gözlenebilen, onunla hesaplanan dalga fonksiyonudur. Bu ise, reel
bir Lorentz metriğine karşı gelir. Roger'in, benim EucÜdes ve kompleks
uzayzaman kullanmama itirazına biraz şaşırdım. Tvistör programında
kendisi de, kompleks uzayzaman kullanmaktadır. Gerçekte, beni Eucli­
des kuantum kütleçekim programı geliştirmeğe yönelten, pozitif frekan­
sın holomorf olduğu hakındaki Roger'in kendi beyanları olmuştur. Bu
programın, gözlemsel olarak test edilebilir iki öngörüsü bulunmaktadır.
Buna karşılık sicim kuramı veya tvistör programı kaç öngörü yapabil­
miştir?
Roger'in düşüncesine göre, i?-sürecinde, gözlem veya ölçü, dalga
fonksiyonunun çökmesi, fizikte C P T 38 simetrisinin çiğnenmesi demek
olur. Kendisi, en aşağı iki durumda: kozmoloji ve karadelikte, böyle bo­
zulmaların etkisini görüyor. Kabul ediyorum ki, gözlemler hakkında so­
rular sormak suretiyle, zamanda asimetriyi içeri sokabiliriz. Fakat, dalga
fonksiyonunun indirgenmesine tekabül eden fiziksel bir sürecin varlığı­
nı, veya bunun kuantum küdeçekimi veya bilinçlilik ile bir ilişkisi oldu­
ğunu, tamamen reddediyorum. Bu bana, bilim değil, büyü gibi geliyor.
Konuşmalarımda, sınırsızlık önerisinin, kozmolojide gözlenen zaman
okunu nasıl herhangi bir C P T bozumuna yol açmadan açıklayabileceğini
düşündüğümü, gösterdim. Rogerin aksine, karadeliklerin de zaman asi­
metrisi ile ilgili olduğunu niçin sanmadığımı şimdi açıklayacağım. Klasik
genel görelilikde, bir karadelik, içine cisimler düşebilen, fakat dışına bir
şey çıkamayan bir bölge olarak tanımlanır. Burada insan sorabilir: Dışına
38 (charge, parity, time = yük, parite, zaman) simetrisi, (Ç.N.).
cisim çıkabilen ama içine cisim düşemeyen bölgeler, yani akdelikler de
niye olmasın? Cevabım, her ne kadar klasik kuramda kara ve akdelikler
çok farklı ise de, kuantum kuramına göre bunlar aynı şeydirler. Kuantum
kuramı, kara ve akdelikler arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır: kara-
delikler yayınım yapabilirken, akdeliklerin de yutumlayabileceğini kabul
edebiliriz. Bir bölgeye karadelik demek için, onun büyük, klasik ve fazla
yayınım yapmayan bir bölge olmasını öneriyorum. Diğer yandan, büyük
miktarlarda kuantum ışınımı yayan küçük bir delik de, tam olarak bir
akdelikten beklediğimiz davranışı sergilemektedir.
Kara ve akdeliklerin nasıl aynı şey olduklarını, Rogerin başvurduğu
düşünce deneyini kullanarak açıklayacağım. Mükemmel yansıtan du­
varları olan çok büyük bir kutuya, belirli bir miktarda enerji koyalım.
Bu enerji, kutu içinde mümkün olan durumlar arasında çeşitli şekillerde
dağıtdabilir. Bunların iki tanesi, durumların çok büyük orandaki çoğun­
luğuna karşı gelir. Bunlar, ya termal ışınım dolu bir kutu veya termal
ışınımla dengede olan bir karadeliktir. Hangisinde daha büyük sayıda
mikroskopik durum olduğu, kutunun büyüklüğüne ve içindeki enerji­
ye bağlıdır. Fakat, her iki halin yaklaşık aynı sayıda mikroskopik durum
içermesi için, bu parametreler seçilebilir.

Termal Işınım Kara Delik ve Termal Işınım

yansıtan duvarlar
Şekil 7.1 içinde belirli bir enerji bulunan bir kutu içinde, ya termal ışınım veya ter­
mal ışınımla dengede olan bir karadelik vardır.
Kutunun Tarihi

kara delik termal dalgalan­


malar sonucu buharlaşır

kara
delik

kutu
kutu
duvarı
duvarı

kara delik termal dalgalanmalar


sonucu ortaya çıkar

Şekil 7 .2 Termal dalgalanmalarla ortaya çıkıp, kaybolan bir kara delik.

Bu durumda, kutunun her iki hal arasında salınması beklenmelidir.


Yani, kutuda bazen sadece termal ışınım bulunacaktır. Diğer zamanlarda
da, ışınımda oluşan termal dalgalanmalar, çok sayıda taneciğin ufak bir
bölgede toplandığı ve burada bir karadelik oluştuğu manasına gelecektir
(şek. 7.1). Gene diğer bazı zamanlarda da, karadelik ışınımının dalgalan­
masını artacak, veya yutumlamanın dalgalanmasını azalacak ve sonuçta
karadelik buharlaşarak ortadan kaybolacaktır. Böylece, kutudaki sistem,
kendi faz uzayında ergodik olarak gezinecektir: Bazen ortada bir karade­
lik bulunacak, bazen de olmayacaktır (şek.7.2)
Roger ve ben, kutunun anlattığım gibi davranacağı konusunda mu­
tabıkız. Fakat, iki noktada farklı düşünüyoruz: Birincisi, Roger, bu gö­
rünme ve kaybolma çevrimleri sırasında, faz-uzayının hacmi ile bilginin
kaybolacağına; İkincisi de, sürecin zamana göre simetrik olmadığına,
inanmaktadır. Birinci noktada, Roger’in, karadeliğin saçsızhğı ile ilgili
teoremlerin, faz uzayı hacminin kaybolacağını içerdiğini; zira çöken par-
Kutunun Tarihi

akdelik terma dalgalan-


malar sonucu juharlaşır

akdelik

kutu
kutu
duvarı duvarı

akdelik termal dalgalanmalar


sonucu ortaya çıkar

Şekil 7.3 Termal dalgalanmalarla ortaya çıkıp, kaybolan bir akdelik.

çacıkların bir çok farklı konfıgürasyonlarımn aynı karadeliği meydana


getirdiğini, düşündüğü görülüyor. Kendisi, R sürecinin, yani dalga fonk­
siyonunun çökmesinin, faz-uzayı hacmindeki kazancı dengelediğini öne
sürüyor. Kutu içinde gözlemci bulunmamakta ve ben, bunun, bir hesap­
lama yolu gösterilemezse, bir anda olduğu iddiasına sempati duymuyo­
rum. Bunun dışındakilerin hepsi sihirbazlıktır!
Herhalde, faz uzayı hacminin kaybolduğuna katılmıyorum. Eğer ka-
radeliklerin durum sayısının e^4 olduğunu söylerseniz, faz uzayı hacmi
kaybı olmaz. Ayrıca, her durumda olabilen kutu gibi bir sistem için, bilgi
yoktur. Öyleyse, bilgi kaybı da olamaz.
ikinci anlaşmazlık noktamıza gelirsem; sanırım, karadeliklerin orta­
ya çıkış ve kayboluşları, zamana göre simetrik olacaktır. Yani, kutunun
bir filmini alırsanız, onu ileri veya geriye sararak baktığınızda, aynı şeyi
görürsünüz. Zamanın bir yönü için, karadeliklerin ortaya çıktığı ve kay­
bolduğu görülürken; diğer yönde de, karadeliklerin zamandaki tersi olan
akdeliklerin ortaya çıkıp, kaybolduğu izlenir. Eğer akdelikler, karadelik-
lerin aynısı iseler, bu iki resim de aynı olabilir. Bu nedenle, bu kutunun
davranışı dolayısıyla C P T ihlaline başvurmaya gerek yoktur, (şek.7.3).
Başta, Roger de, Don Page de, benim kutudaki karadeliklerin oluşup
sonra buharlaşmasının, zamana göre simetrik olduğu hakkındaki öneri­
mi reddetmişlerdi. Ancak, Don dönerek, şimdi bana katılıyor. Roger’in
de aynı şeyi yapacağını umuyorum.

Roger Penrose’un Cevabı

Önce, şunu söylemeliyim ki, aramızda anlaşmazlıktan çok anlaşma var.


Buna rağmen, anlaşamadığımız bazı (temel) noktalar da bulunuyor;
Şimdi bunlar üzerinde durmak istiyorum.

Kediler ve Benzerleri
“Gerçek” ne olursa olsun, dünyada olanları nasıl algıladığımızı açıklama­
lıyız. Kuantum mekaniği bunu yapmaz; bunun için, KM ‘ne ek bir şey,
kuantum mekaniğinin standart kuralları içinde olmayan bir şey katmalı­
yız. Özellikle, sanırım, Stephen benim kedi problemi ile ilgili açıklama­
larıma pek kulak vermedi. Problem, bilgi kaybının, sistemin bir yoğunluk
matrisi tarafından belirtilmesi gereğini ifade etmesi değil; iki yoğunluk
matrisinin, örneğin

D = — (|diri> + |ölü>) (<diri |+ <ölü|)


4
+ — (|diri> - |ölü>)(<diri| - <ölü|) (7.1)

ve

D = — |diri> <diri| + — |ölü> <ölü|,


2 2 (7.2)

matrislerinin eşit olmasıdır. Bu nedenle, kediyi, niçin diri veya ölü algı­
ladığımız, ama, niye bunların bir üst üste binmesini asla göremediğimiz
problemini çözmeliyiz. Sanırım, felsefe bu konularda önemli; ama, soru­
ya cevap vermiyor.
KM çerçevesinde, dünyanın varlığını nasıl algıladığımızı açıklaya­
bilmek için, aşağıdakilerden birine (veya ikisine) ihtiyacımız olduğunu
sanıyorum:
(A) Bir deneyimin kuramı.
(B) Bir gerçek fiziksel davranışın kuramı.
Ashnda, gözlemciyi işin içine katabilmek için, ilgili durum vektörle­
rinin (yukarda, 7.1 halinde) her biri şu şekilde olmalıdır

— (|diri> ± |ölü>) ( |gözlemci diri kedi görür>


2
± Igözlemci ölü kedi görür>). (7.3)

Şimdi, ilk alternatif (A), bu gözlem durumuna müsaade edilmediği


için, ikinci faktördeki üst üste binme ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
Diğer taraftan, (B) koşulu da, birinci faktördeki üst üste binmeyi dışarıda
bırakacaktır. Benim görüşüme göre, bu büyük-ölçekli üst üste binmeler
kararsızdır ve kararlı olan |diri> veya |ölü> durumlarından birine aniden
(kendiliğinden) bozunmahdır. Sanırım Stephen, bir A-taraftarı [SWH:
Hayır!]; zira, kendisi, B-taraftarı değil! Ben ateşli bir B-taraftarıyım;
çünkü (A)'nın tehlikeli bir görüş olduğuna ve bir sürü dert açacağına
inanıyorum. Özellikle, bir A-taraftarının, akıl veya beyin, yahut onun gi­
bi bir şey, için kurama ihtiyacı vardır. Stephen'in ne A, ne de B-taraftarı
görünmesine şaştım; bu konuda söyleyeceklerini bekliyorum.

Wick Dönmesi
Bu KAK ‘da, yararlı olan bir araçtır. Zaman ekseninin bir dönmesi so­
nucu, t değişkeni yerine it yazılır. Bu, Minkowski uzayım, Euclides uza­
yına çevirir. Bunun yararı, (yol integrali gibi) bazı ifadelerin, Euclidesçi
kuramda daha iyi tanımlanmış olduğu gerçeğinden kaynaklanır. Wick
dönmesi, düz (veya durağan) uzayzamana uygulandığında, KAK'da iyi
kontrol edilen bir araçtır.
Stephenin, “W ick dönmesi’ ni (Euclides metrikli uzay elde etmek
için) Lorentz metrikli uzaya uygulama fikri, şüphesiz çok ilginç ve dahi­
yane bir şey; fakat, bu, W ick dönmesinin KAK'da uygulanmasından çok
farklı bir şey. Bu, aslında, farklı bir düzeydeki “Wick dönmesi”dir.
NBP çok hoş bir öneri ve kuşkusuz, onun Weyl eğrilik hipoteziyle
ilişkili olduğu anlaşılıyor. Ancak, benim açımdan NBP, geçmiş tekillik­
lerin küçük Weyl eğriliğine; gelecek tekilliklerinin de büyük Weyl eğrili­
ğine sahip olduğunu açıklamaktan çok uzaktır. Evrenimizde gözlenenler
böyle ve sanırım, gözlemsel konularda Stephen benimle mutabıktır.

Faz-Uzay t Kaybı

Zannediyorum ki, Stephen ve ben, karadelikde bilgi kaybı olduğu ko­


nusunda mutabıkız. Fakat, bir karadelikte faz uzayı kaybı olacağı konu­
sunda birbirimizden ayrılıyoruz. Stephen, ü-sürecinin, fizik değil sadece
sihirbazlık olduğunu iddia ediyor. Buna elbette katılmıyorum, ikinci ko­
nuşmamda, bunun niye makul olduğunu açıkladığımı sanıyorum. Duru­
mun hangi hızla E indirgeneceği konusunda belirli bir öneri yapmıştım;
yani o şu sürede olmalıydı:

T ~ , (7.4)
E

Gene, kendisinin karadelik diyagramının yanıltıcı olduğunu düşünü­


yorum. Stephen, Carter diyagramını çizmeliydi; bu açıkça zamana göre
simetrik değildir. Gene de, o ve ben, bilginin kaybolduğunda mutabıkız;
ama ben faz-uzayı hacminin azaldığına inanıyorum. Üstelik, eğer bütün
şema zamanda simetrik olsaydı, akdeliklerin de olabileceğini kabul etme­
liydik. Bunlar, dışarı çıkabilen bir çok şeyin olduğu bölgelerdir. Bu da en
azından Weyl eğrilik hipotezine, termodinamiğin ikinci kanununa ve bel­
ki de gözlemlere de ters düşecektir. Bu sorun, “kuantum kütleçekimi”nin
ne tip tekilliğe müsaade edeceğine sıkı sıkıya bağlıdır. Benim görüşüme
göre, sonuçları itibarıyla bu kuramın zamanda asimetrik olması gereklidir.
Stephen Hawking

Roger, Schrödingerin zavallı kedisi için endişe ediyor. Böyle bir dü­
şünsel deney, bugünlerde siyasi bakımdan doğru olmazdı. Ama ben,
“Schrödingerin kedisini duyduğumda, tabancama davranıyorum”, de­
diği söylenen, Hermann Göringe sempati duyuyorum. Roger endişeli;
zira, kedi^wve kedL^ şıklarını eşit olasılıkla içeren bir yoğunluk matrisi,
gene eşit olasılıklarla, kedirf;w+ kedL&ve kedirfw- kedi şıklarını da içerir.
Peki öyleyse, niçin, kedi^. veya kedi.a gözlüyoruz da, kediAW+ kedi.^
veya kedi^. - kedL/(_ gözlemiyoruz? Gözlemlerimizde, diri+ölii ve diri-ölü
değil de, sadece diri veya ölü eksenlerini seçen nedir? Belirtmek istediğim
ilk şey, yoğunluk matrisinin özdurumlarındaki bu belirsizliğin, özdeğer-
lerin tam olarak eşit olması halinde ortaya çıktığıdır. Eğer, diri veya ölü
olma olasılıkları biraz farklı olsaydı, özdurumlarda hiç belirsizlik olma­
yacaktı. Yoğunluk matrisinin özvektörlerinden olan bir baz, ayrıcalık
kazanacaktır. Öyleyse, doğa, niye yoğunluk matrisini, diri/ölü temelin­
de diyagonal yapıyor da, diri+ölü / diri-ölü temelinde yapmıyor? Bunun
cevabı, kedi^. ve kedL& durumlarının, makroskopik düzeyde, merminin
konumu ve kedinin üzerindeki yara gibi unsurlarla birbirlerinden fark­
lı olmaları. Hava moleküllerindeki tedirgemeler gibi, gözleyemediğiniz
şeyler üzerinden izler takip edilirse, kedi^. ve kedi^ durumları arasında,
bir gözlenilenin39 matris elemanının ortalama değeri sıfıra gider. İşte bu
nedenle, kediyi ancak, kedi^ veya kedL/u durumunda görürürüz, ama
asla ikisinin bir doğrusal birleşimi şeklinde görmeyiz. Bu, sıradan kuan-
tum mekaniğinin bir sonucudur. Yeni bir ölçü kuramı gerekmediği gibi,
şüphesiz kuantum kütleçekimi de gerekmemektedir.
Şimdi, kuantum kütleçekimine geri gidelim. Roger, sınır olmaması
önerisinin, erken evrendeki Weyl tensörünün küçük değerini açıklayabi­
leceğini kabul ediyor gibi görünüyor. Ancak kendisi onun, karadeliklerin
kütleçekimsel çöküşlerinde ve bütün evrenin çöküşünde Weyl tensörü­
nün alacağı büyük değeri açıklayabileceğini, sorguluyor. Sanırım, bu da,
sımr olmaması hipotezi hakkında bir yanlış anlamadan kaynaklanıyor.
Roger, herhalde, erken evrende hemen hemen düzgün olarak başlayan
ve kütleçekimsel çöküşte çok düzensiz metriklere doğru değişen Lo­
rentz çözümleri olduğunu kabul edecektir. Erken evrende, bu Lorentz
metrikleri, bir yarı-Euclides dört-küresine birleştirilebilir. Bu, çökme sı­
rasındaki çok buruşmuş üç-geometrinin dalga fonksiyonu için, yaklaşık
bir eyer noktası metriği verecektir (şek. 7.4). Kuşkusuz, daha önce de
dediğim gibi, doğru eyer noktası metriği karmaşık olacak ve ne Euclid,
ne de Lorentz metriğine uyacaktır. Gene de, bu, belirttiğim gibi, iyi bir
yaklaşıklıkla Euclides ve Lorentz bölgelerine bölünebilir. Euclides böl­
gesi, yuvarlak dört-kürenin yarısından biraz farklı olacaktır. Bu nedenle,
onun eylemi, homojen ve izotropik evrene karşı gelen yuvarlak dört-küre
yarısından biraz fazla olur. Çözümün Lorentz kısmı, homojen ve izot­
rop çözümden çok farklı olacaktır. Ancak, bu Lorentz kısmının eylemi,
sadece dalga fonksiyonunun fazını değiştirir, ama genliğine dokunmaz.
Bu Euclides kısmının eylemi tarafından verilir ve üç-geometrinin ne
kadar bozulmuş olduğundan hemen hemen bağımsızdır. Böylece, her
üç-geometri, küdeçekimsel çökmede eşit olasılığa sahiptir. Tipik olarak,
ortaya çok düzensiz ve büyük Weyl eğriliğine sahip bir metrik çıkacaktır.
Umarım bu, sınır olmaması önerisinin, hem erken evrenin niye düzgün
olduğunu ve hem de küdeçekimsel çöküşün niye düzensiz olacağını a-
çıklayabileceği konusunda, Rogeri ve herkesi, ikna edecektir.
Son söyleyeceklerim, bir kutu içindeki karadelikle ilgili düşünsel de­
ney üzerine olacak. Bir çok farklı düzenin çöküşü, aynı karadeliği oluştu­
racağı için, Roger’in, hâlâ faz-uzayı hacminin kaybolduğunu iddia ettiği
görülüyor. Fakat karadelik termodinamiğinin amacı, böyle faz uzayı kay­
bının önlenmesiydi. Bunlar e3 şekilde oluşturulabildiği için, karadeliklere
kesin bir entropi isabet ettirilir. Zamana göre simetrik bir şekilde bu­
harlaşırlarken, / şekilde ışınım yayarlar. Bundan dolayı, faz-uzayı kaybı
yoktur ve bunu dengelemek için i?-süreci koşulu koşmak gerekli değildir.
Aynı şekilde: Ben kütleçekimsel çöküşe inanıyorum ama, dalga fonksi­
yonunun çökmesine inanmıyorum.
çökmekte olan bozulmuş

bölgesi

Şekil 7 .4 Çökmüş olan üç-geometriye tünel sırasında; Euclides kısmı, üç-geometrinin


dalga fonksiyonunun genliğini belirtirken, Lorentz kısmı ise fazı belirler.

Kara Delik Ak Delik


kutupsal

Şekil 7.5 Kara ve akdelikler için Carter-Penrose diyagramı


Son diyeceklerim, kara ve akdeliklerin ayni şey olduğu hakkındaki
iddiam ile ilgilidir. Roger, Carter-Penrose diyagramlarının çok fark­
lı olmasına itiraz ediyor (şek.7.5). Farklı olduklarına katılıyorum; ama
bunların sadece birer klasik resim olduklarını söyleyeceğim. Kuantum
kuramına göre, kara ve akdeliklerin, bunlar dışındaki bir gözlemci için
aynı olduğunu iddia ediyorum. Ama, ya deliğin içine düşen biri için du­
rum ne olacak diye, Roger buna itiraz edebilir. Acaba o, karadeliği gör­
meyecek mi? Bu argüman, uzayzaman için, klasik kuramda olduğu gibi,
tek bir metrik olduğunu kabul tuzağına düşer. Diğer taraftan, kuantum
kuramında, mümkün olan bütün metrikler üzerinde bir yol integrali ya­
pılmalıdır. Farklı sorular için, farklı eyer noktası metrikleri vardır. Özel­
likle, dışardaki gözlemcilerin sordukları sorular için geçerli eyer noktası
metrikleri, içeriye düşmekte olan birinin eyer noktası metriğinden çok
farklı olacaktır. Ayrıca, karadeliğin bir gözlemciyi dışarı çıkarabileceği de
düşünülebilir. Bunun olasılığı küçüktür ama vardır. Tahmin ediyorum ki,
böyle bir gözlemci için eyer noktası metriği, akdeliğin Carter-Penrose
diyagramına tekabül edecektir. Böylece, kara ve akdeliklerin aynı oldu­
ğu konusunda iddiam tutarlıdır. Kuantum kütleçekimini C P T değişmez
yapmak için bu tek doğal yoldur.

R oger Penrose Cevaplıyor

Stephenin kedi ile ilgili sözlerine geri dönmek istiyorum. Gerçekte, öz-
değerlerin eşitliği önemsizdir. Yakınlarda gösterildiği gibi (Hughston v.b.
1993), herhangi bir yoğunluk matrisinin (hatta tamamen farklı özdeğer-
leri olan), durumların olasılık karışımları olarak yazılabileceği tüm farklı
şekiller arasında, bu “durum vektörünün bilinmeyen kısmı üzerinde” ilke
olarak, gerçekleştirilebilecek bir ölçüm vardır. Bu ölçüm, yoğunluk mat­
risinin “bilinen kısım” için yorumu olarak, o özel olasılık karışımını verir.
Üstelik, çevrenin etkisine gelince, diagonal terimler küçük olsa da, onla­
rın özvektörler üzerine etkisi büyük olabilir. Ayrıca, Stephen, mermi v.b.
dan bahsetti. Bu gerçekte konuyu aydınlatmaz. Çünkü, eskiden “kedi” i-
çin olan problem, şimdi “kedi + mermi”sistemi için belirecektir. Sanırım,
bu “realite” sorunu, Stephen ile benim aramdaki temel farkı oluşturuyor
ve bu, diğer problemlerle de - örneğin, ak ve karadeliklerin aynı olup ol­
madığı gibi - ilişkili bulunuyor. Bütün bunlar, makroskopik düzeyde, tek
bir uzayzaman algıladığımız gerçeğine indirgenebilir. Bunun için, ya A'
nın veya B'nin desteklenmesi gerekir; ki Stephen bu konuya değinmedi
zannediyorum.
Kara ve akdelikler, küçük olmaları halinde birbirlerine çok benze­
yebilirler. Küçük bir karadelik, çok miktarda ışınım yayabilir ve bu yüz­
den, bir ak deliği andırabilir. Tahminen, küçük bir akdelik de büyük bir
miktarda ışınım yutabilir. Fakat, makroskopik düzeyde bu tanım uygun
değildir; başka bir şeyin daha dikkate alınması gerektiğine inanıyorum.
KM, sadece yetmiş beş yıldır var. Bu, örneğin, Newton‘un kütleçekim
kuramı ile karşılaştırıldığında fazla uzun değil. Bu nedenle, eğer KM'nin
makroskopik nesneler için değiştirilmesi gerekirse, bu beni fazla şaşır­
mayacaktır.
Bu tartışmanın başında Stephen, kendisinin bir pozitivist benim ise
bir Platoncu olduğumu sandığım söylemişti. Onun pozitivist olmasına
memnun oldum ama, burada önemli nokta, benim daha çok bir gerçekçi
olmam. Eğer bu tartışma, Bohr ile Einstein arasında, yetmiş yıl kadar
önce yapılan ünlü tartışma ile kıyaslanırsa; Stephen’in Bohr’un rolünü
oynadığını, benim ise Einstein‘in rolünü üstlendiğimi sanıyorum! Çün­
kü Einstein, mutlaka bir dalga fonksiyonu tarafından temsil edilmeyen,
gerçek dünya gibi bir şeyin var olması gerektiğini savunmuştu. Bohr ise,
dalga foksiyonunun, “gerçek” bir mikrodünya değil, ama sadece, öngörü­
ler yapmak için “bilgi” betimlediğini vurgulamıştı.
Bohr, o tartışmanın galibi olarak kabul edilmişti. Gerçekte, Einstein'in
Pais tarafından yazılan yeni biyografisine (1994) göre, Einstein, 1925’den
sonra balık tutmağa gitse de olurmuş. Gerçekten, onun delici tenkit­
leri çok yararlı olduysa da, kendisinin fazla büyük ilerleme yapmadığı
doğrudur. Einsteinin kuantum mekaniğinde büyük ilerleme yapmaya
devam etmemesinin nedeninin, KK’da önemli bir bileşenin eksikliğinde
yattığına inanıyorum. Bu önemli eksik bileşen, Stephen‘in elli yıl sonra
keşfettiği, karadelik ışınımını idi. Karadelik ışınımına bağlı olan bu bilgi
kaybı da, yeni düğümü teşkil etmektedir.

Sorular ve Cevaplar

Gary Horowitz (açıklama): Sicim kuramı hakkında bazı alçaltıcı açıkla­


malar yapıldı. Bunlar alçaltıcı ise de, çoğunun hiç olmazsa, sicim kura­
mının oldukça önemli olduğunu gösterdiği anlaşılıyor! Bu açıklamaların
bazıları yanıltıcı, bazıları da açıkça yanlış idi. Her şeyden önce, sicim
kuramı, zayıf alan limitinde G G ’ye sadeleşmekte ve G G ’nin belirttiği
her şeyi belirtmektedir. Ayrıca, sicim kuramı bir tekillikte ne olduğu
hakkında daha iyi bir fikir verebilir ve gerçekte bazı kontrol edilemez
ıraksamaların sicim kuramı tarafından çözüldüğü anlaşılıyor. Ben, sicim
kuramının her problemini çözdüğünü iddia etmiyorum; ama o hâlâ çok
ümit verici bir yol olarak görülüyor.

Soru: Kedi hakkında gene karışık bir soru.


Cevap: Roger Penrose yine kedi problemini açıklar.

Soru: Roger Penrose, evre uyumsuzluğu tarihleri40 üzerinde açıklama


yapar mı? Dış çevre dolayısıyla, çok açık bir evre uyumsuzluğu olduğu
gösterildi; Ancak, evre uyumsuzluğunun içeride nasıl işlediği (henüz)
iyi anlaşılmadı. Bunun belki uzayzamanın özelliklerine bağlı olabileceği
gerçeği ile ilişkili olabilir mi?
Cevap (Penrose): Evre uyumsuzluğu tarihi programında, R işlemi­
ne eşdeğer bir şey, programın bir parçasını oluşturuyor. Böylece, bilinen
KM’den farklı; fakat, bu benim yaklaşımımdan da başka bir şey. Ancak,
uzayzaman yapısı ile bir ilişkisi olabileceğini duymak ilginç. Sanırım be­
nim yaklaşımımın, evre uyumlu tarihler yaklaşımından farkı, Stephen in-
kinin zaman-asimetrisi sorununda olduğundan daha az.
Soru: Kutu içindeki karadelik konulu düşünsel deney ne oldu? Za­
manın tersine çevrilmesi, termodinamiğin ikinci yasasını çiğnemez mi?
Cevap (Havjking): Kutu, maksimum entropiye sahip haldedir. Sis­
tem, ergodik olarak, mümkün olan her durumdan geçmektedir; bu ne­
denle, bir çiğneme yoktur.

Soru: Kuantum ölçümünün mekanizması deneysel olarak test edile­


mez mi?
Cevap (Penrose): İlke olarak, onu deneysel olarak test etmek mümkün
olmalıdır. Belki, büyük-ölçekli üst üste binme içeren, Leggett-tipi bir
deney üzerinde durulmalıdır. Bu cins deneylerin güçlüğü, çevreden kay­
naklanan tutarsızlık etkilerinin, çoğunlukla ölçülmek istenen etkilerden
daha büyük olmasıdır. Bu yüzden, sistem gerçekten çok iyi izole edilme­
lidir. Bildiğim kadarıyla, bu fikri ayrıntılarıyla test etmek için henüz bir
öneri yok. Ama, gerçekten bu çok ilginç olurdu.

Soru: Evren için enflasyonlu bir modelde, evrenin kütlesi, genişleyen


ve daralan bir evren arasında çok iyi dengelenmelidir. Denge için gere­
ken bu kütlenin şimdiye kadar sadece %10’u görülmüş bulunuyor. Geri
kalan kısmın araştırılması, bana, yüzyılın başlarındaki “esir”in41 araştırıl­
masını hatırlatıyor. Bu konuda açıklama yapar mısınız?
Cevap (Penrose): Hubble sabitinin şimdiki değer bölgesinden mem­
nunum ve kritik kütlenin %10’u benim için yeterlidir. Zaten, enflasyon
modellerinden hiçbir zaman fazla hoşlanmadım Ama, zannederim Step-
hen, evrenin kapalı olmasını NBP ‘nin bir parçası olarak istiyor. [SWH:
Evet!]
Cevap (Hawking): Hubble sabiti, iddia edildiğinden daha küçük ola­
bilir. Son elli yılda bu sabit, bir on faktörüyle azaldı; iki gibi bir faktörle
daha azalmaması için bir neden görmüyorum. Bu da, bulunması gereken
madde miktarını azaltacaktır
Kaynaklar

Aharonov, Y., Bergmann, P., and Lebowitz,J. L. 1964. Time symmetry


in the quantum process of measurement. Quantum Theory and Mea-
surement, Edit. J. A. Wheeler and W. H. Zurek. Princeton University
Press, Princeton, 1983. Kaynağı Phys. Rev. 134B, 1410-16.
Bekenstein, J. 1973. Black holes and entropy. Phys. Rev. D 7 ,2333-46.
Carter, B. 1971. Axisymmetric black hole has only two degrees o f free-
dom. Phys. Rev Lett. 26,331-333.
Diösi, L. 1989. Models for universal reduction o f macroscopic quantum
fluctuations. Phys. Rev. A 40,1165-74.
Fletcher, j., and Woodhouse, N. M . J. 1990.Twistor characterization of
stationary axisymmetric solutions o f Einsteins equations. Tuıistors in
Mathematics and Physics, Edit. T. N. Bailey and R. J. Baston. LM S
Lecture Notes Series 156. Cambridge University Press, Cambridge,
U.K.
Gell-Mann, M ., and Hartle, J. B. 1990. Complexity, Entropy, and the
Physics o f Information. SFI Studies in the Science of Complexity, vol.
8, ed. W. Zurek. Addison-Wesley, Reading, Mass.
Geroch, R. 1970. Domain of dependence./ Math. Phys. 11,437-449.
Geroch, R., Kronheimer, E. H., and Penrose, R. 1972. ideal points in
'spacetime. Proc. Roy. Soc. London A 347,545-567.
Ghirardi, G. C., Grassi, R., and Rimini, A. 1990. Continuous-sponta-
neous-reduction model involving gravity. Phys. Rev. A 4 2 ,1057-64.
Gibbons, G. W. 1972. The time-symmetric initial value problem for
black holes. Comm. Math. Phys. 27, 87-102.
Griffiths, R. 1984. Consistent histories and the interpretation o f quan-
tum mechanics./. Stat. Phys. 36,219-272.
Hartle, J. B., and Hawking, S. W. 1983. Wave function o f the universe.
Phys. Rev. D 2 8 ,2960-2975.
Hawking, S. W. 1965. Occurrence of singularities in open universes.
Phys. Rev. Lett. 15,689- 690.
Hawking, S. W. 1972. Black holes in general relativity. Comm. Math.
Phys. 25,152-166.
Hawking, S. W. 1975. Partide creation by black holes. Comm. Math.
Phys. 43,199-220.
Hawking, S. W., and Penrose, R. 1970. The singularities of gravitational
collapse and cosmology. Proc. Roy. Soc. London A314,529-48.
Hodges, A. P 1982.Twistor diagrams. Physica 114A, 157-75.
Hodges, A. P. 1985. A twistor approach to the regularization o f diver-
gences. Proc. Roy. Soc. London A397, 341-74. Also, Mass eigenstates
in tvvistor theory, ibid., 375-96.
Hodges, A. P. 1990. Tvvistor diagrams and Feynman diagrams. Tıvistors
in Mathematics and Physics, ed. T. N. Bailey and R. J. Baston. LM S
Lecture Notes Series 156. Cambridge University Press, Cambridge,
U.K.
Hodges, A. P., Penrose, R., and Singer, M. A. 1989. A tvvistor conformal
field theory for four space-time dimensions. Phys. Lett. B 2 1 6 ,48-52.
Huggett, S. A., and Tod, K. P. 1985. An Introduction to Twistor Theory.
London Math. Soc. student texts. LM S publication, Cambridge U-
niversity Press, New York.
Hughston, L. P , Jozsa, R., and VVooters, W. K. 1993. A complete classi-
fıcation o f quantum ensembles having a given density matrix. Phys.
Lett. A 1 8 3 ,14-18.
Israel, W. 1967. Event horizons in static vacuum space-times. Phys. Rev.
164,1776-1779.
Majorana, E. 1932. Atomi orientati in campo magnetico variabile. Nuo-
vo Çimento 9,43-50.
Mason, L. J., and Woodhouse, N. M . J. 1996. Integrable Systems and
Tvuistor Theory. Oxford University Press, Oxford (baskıda).
Newman, R. P. A. C. 1993. On the structure o f conformal singularities
in classical general relativity. Proc. Roy. Soc. London A443,473-92; II,
Evolution equations and a conjecture o f K. P. Tod, (aynı kaynakta),
517-46.
Omnes, R. 1992. Consistent interpretations of quantum mechanics. Rev.
Mod. Phys. 64,339-82.
Oppenheimer, J. R., and Snyder, H. 1939. On continued gravitational
contraction. Phys. Rev. 56,455-59.
Pais, A. 1994. Einstein Lived Here. Oxford University Press, Oxford.
Penrose, R. 1965. Gravitational collapse and space-time singularities.
Phys. Rev. Lett. 14,57-59.
Penrose, R. 1973. Naked singularities. Ann. N.Y.Acad. Sci. 224,125-134.
Penrose, R. 1976. Non-Linear gravitons and curved twistor theory. Gen.
Rev. Grav. 7,31-52.
Penrose, R. 1978. Singularities o f space-time. Theoretical Principles in
Astrophysics and Relativity, Edit. N. R. Liebowitz, W. H. Reid, and P.
0. Vandervoort. University of Chicago Press, Chicago.
Penrose, R. 1979. Singularities and time-asymmetry. In General Relati­
vity: A rt Einstein Centenary, ed. S. W. Hawking and W. Israel. Camb-
ridge University Press, Cambridge, U.K.
Penrose, R. 1982. Quasi-local mass and angular momentum in general
relativity. Proc. Roy. Soc. London A381, 53-63.
Penrose, R. 1986. On the origins o f twistor theory In Gravitation and
Geometry (I. Robinson Festschrift volüme), Edit. W. Rindler and A.
Trautman. Bibliopolis, Naples.
Penrose, R. 1992. Twistors as spin 3/2 charges. In Gravitation and Mo­
dern Cosmology (P. G. Bergmanns 75th Birthday volüme), Edit. A.
Zichichi, N. de Sabbata, and N. Sânchez.
Plenum Press, New York.
Penrose, R. 1993. Gravity and quantum mechanics. In General Relati­
vity and Gravitation 1992. Proceeding o f the Thirteenth Internati­
onal Conference on General Relativity and Gravitation held at
Cordoba, Argentina, 28 June-4 July 1992. Part 1, Plenary Lectures,
Edit. R. J. Gleiser, C. N. Kozameh, and O. M. Moreschi. Institute of
Physics Publication, Bristol and Philadelphia.
Penrose, R. 1994. Shadoıvs of the Mind: An Approach to the Missing Science
of Consciousness. Oxford University Press, Oxford.
Penroser, R., and Rindler, W. 1984. Spinors andSpace-Time, vol. 1: Two-
Spinor Calculus and Relativistic Fields. Cambridge University Press,
Cambridge.
Penrose, R., and Rindler, W. 1986. Spinors and Space-Time, vol. 2: Spinor
and Tzuistor Methods in Space-Time Geometry. Cambridge University
Press, Cambridge.
Rindler, W. 1977. Essential Relativity. Springer-Verlag, New York.
Robinson, D. C. 1975. Uniqueness of the Kerr black hole. Phys. Rev.
Lett. 34,905-906.
Seifert, H.-J. 1971. The causal boundary of space-times. 1. Gen. Rel. and
Grav. 1,247-259.
Tod, K. P. 1990. Penrose’s quasi-local mass. In Tzuistors in Mathematics
and Physics, Edit. T. N. Bailey and R. J. Baston. LM S Lecture Notes
Series 156. Cambridge University Press, Cambridge, U.K.
Ward, R. s. 1977. On self-dual gauge fields. Phys. Lett. 61A, 81-82.
Ward, R. S. 1983. Stationary and axi-symmetric spacetimes. Gen. Rel.
Grav. 15,105-9.
VVoodhouse, N. M. J., and Mason, L. J. 1988. The Geroch group and
non-Hausdorff twistor spaces. Nonlinearity 1,73-114.
P e n r o s e realisti,
H a\vking ise po zitiv isti o y n u y o r.

P e n r o s e , E i n s t c i n g ib i, k u a n t u m
fiz i ğ i n i n t a m a m l a n m ı ş b ir k u r a m
o l d u ğ u n a karş ı çık ıy o r .

I Iavvking ise t e r s i n e , g e n c i
g ö r e li l i ğ i n e v r e n i n nasıl b a ş la d ığ ın ı
a ç ı k l a y a m a y a c a ğ ı n ı ö n e sü rüy o r.
H a w k i n g ' e g ö r e , s a d e c e sın ır
koşullan olm ay an bir k u a n tu m
k i i t l e - ç e k i m k u r a m ı , k i i ç i i k bir
k ısm ın ı g ö z le y e b ild iğ im iz evren
h a k k ı n d a b i z e b ir ş e y l e r s ö y l e m e
ş a n s ı n a sah ip tir.

K u a n t u m k i i t l e - ç e k i m nasıl e v r e n i n
ilk z a m a n l a r ın ı v e k a r a d e l i k l c r g ibi
ilg i n ç n e s n e l e r i a ç ık l a y a b i l ir ?

K v r e n i n g ö r ü n ü m ü nasıl h i ç b i r
k u a n tu m etk isi g ö z le n m e d e n
E i n s t c i n ' ı n ö n g ö r d ü ğ ü g ib i olabilir?

I la n g i k u a n t u m s ü reçleri n e d e n i y l e
k a r a t l e li k l e r b u h a r la ş a b ilir v e b ü t ü n
o b i l g i le r nasıl k a y b o lu r ?

Z a m a n n e d e n ileri g i d e r d e geri
g itm ez?

B u k i t a p t a , iki fark lı g ö r ü ş t e fiz ik çi


b u so ru ları tart ışıy orl ar.
E i n s t e i n , e v r e n l e ilgili e n a n l a ş ı l m a z o l ayı n, e v r e n i n
a n la ş ı l a b i l i r ol ma sı o l d u ğ u n u s ö y l e m i ş t i .
F i z i ğ i n e n haşarı lı ve doğru iki k u r am ı ol an K u a n t u m Alan
Kur a ml arı ve E i n s t e i n ' m G e n e l G ö r e l i l i k K ur a m ı t e k bir
K u a n t u m K ü t l e - ç e k i m k u r a m ı n d a b i r l e ş e b i l i r l e r mi
g e r ç e k t e n ? İ ş t e d ü n y a n ı n e n ünl ü iki f i z i k ç i s i , S t c p h c n
H a w k i n g (Zam anın Kısa Tarihi) ve R o g e r P e n r o s e (Kralnı
Yeni Usu ) bu soruyu t art ışı yorlar .

B u n d an altm ış yıl ö n ce N ie ls B o h r v e A lb ert E in s te in arasında


K u a n tu m M e k a n iğ i’n in te m e lle r i h a k k ın d a da ü nlü v e uzun
b ir ta rtışm a v a rd ı. E in s t e in , K u a n tu m M e k a n iğ i’n in
ta m a m la n m ış b ir k u ra m o ld u ğ u n u re d d e d iy o rd u . O , b u n u
f e ls e f i a ç ıd a n u y g u n g ö r m e y e re k , B o h r'u n te m s il e ttiğ i
K o p en h a g E k o l'ü n ü n O rto d o k s yoru m u n a k arşı se rt b ir savaş
y ü rü tm ü ştü .

B ir b ak ım a, P e n ro se ve H aw kin g arasın d aki tartışm a, E in s te in


ro lü n ü P e n r o s e 'u n v e B o h r ro lü n ü de H a w k in g 'in
ü s tle n m e le r iy le , bu e s k i fik ir a y rılığ ın ın u z a n tısıd ır. K o n u lar
şim d i d ah a k a rm a şık v e g e n iş o lm a k la b ir lik t e , e s k id e n de
o ld u ğ u g ib i, g e n e t e k n ik f ik ir le r le f e ls e f i b a k ış a ç ıla rın ın
b ir iç iç e liğ in i y a n s ıtm a k ta d ır .

evren

ALFA Basım Yayım Dağıtım Ltd. ISBN: 978-605-106-386-7


T ic a r e th a n e S o k a k N o :S 3
3 4 1 1 0 C a ğ a lo ğ lu -İsta n b u l
Tel : * 9 0 (212) 511 53 03
% ♦90 (212) 513 87 51
Fax : * 9 0 ( 2 1 2 ) 5 1 9 33 00
ALFA w w w .a lfa k ita p .c o m
e*m ail: info@alfakitap.com
9 786051 063867

You might also like