You are on page 1of 94

1

DİNLER TARİHİ DERS NOTLARI


YAHUDİLİK
Yahudiliği kiminle başlatırsınız? Ne için?
Theodore Herzel neden? Burada benim için önemli olan “niçin” kısmı
Şimdi Yahudiliği Hz. İbrahim’le başlatanlar çok Hz. Yakuplar başlatanlar çok peki şöyle bir soru sorayım
Hz. İbrahim mi önce yaşadı yoksa Hz. Musa mı önce yaşadı. Hz. İbrahim. Hz. İbrahim mi önce yaşadı Hz.
Yakup mu? Hz. Yakup mu önce yaşadı Hz. Musa mı önce yaşadı? (cevap Hz. Yakup)
Şimdi ilginç olan şu, genellikle Yahudilikle ilgili konuşulmaya başlandığında bize Yahudiliğin ne zaman
başladığıyla ilgili çoğunluk Hz. İbrahim der ikincisi de Hz. Yakup ile (İsrail oğulları ismini alması
sebebiyle) der, üçüncüsü de Hz. Musa ile gelir. Şimdi Yahudiliğin elimizdeki sınırlarını başlatacağımız kişi
Hz. Musa. Neden?
Çünkü şu an Yahudilik dediğimiz dinin şeriatı, kuralları, ahlaki emirleri, ne olup olmadığına dair bir kişinin
Yahudi olmasının en net cevabı, en net anlamı Hz. Musa’nın şeriatına tabii olmasına bağlıdır. O halde şöyle
bir soru aklımıza geliyor: Madem Hz. Musa ile başlatıyor isek Yahudiliği, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz.
Yusuf, Hz. İshak dediklerimizin durumları ne olacak?
Demek ki biz Yahudilik denildiğinde kast ettiğimiz şey: Hz. Musa ile beraber başlayan dine verilen isimdir.
Günümüzde yaklaşık 20 milyon civarında Yahudi’nin olduğunu söylemekteyiz. Bunlardan çoğu İsrail
dışında yaşayanlar.
Peki Türkiye’de Yahudi var mı?
Bugün Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısı yaklaşık 26 bindir. (İstanbul, İzmir, Ankara, Manisa,
Çanakkale) Ancak bu sayılar çok değişken sayılardır. Neden? Çünkü Türkiye ile İsrail’in arasına
girildiğinde bir sürü göçün olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda iyileşmeler olduğunda da bir sürü geriye
gelenlerin olduğunu gördük. Dolayısıyla Türkiye’deki bu sayılar genellikle değişiyor.
Biz Yahudilikle ilgili kullanılan birden fazla farklı farklı terimlerle karşı karşıya kalıyoruz. Ne bunlar?
İbrani, İsrail, Yahudi ve Musevi terimleridir.
A- Yahudilere neden ibrâni ismi veriliyor?
- İbrahim’in dedelerinden “Eber” neslinden anlamında ( Tek:11:14-26)
- Bir nehri veya yolu geçmek (Ürdün nehrinin ötesinde yaşayan)
- Eski Mısır dilinde (habiru- hiberu) kelimesinden. (Mısırlı olmayıp yabancı olanlara verilen isim)
Yahudilerin konuştuğu dile de bu kelimeden Hebrew/ İbranice denilir.
b) İbrani ismi kimlere veriliyor?
c) Hangi dönem içerisinde yaşamış olan Yahudilere veriliyor?
- Hz. İbrahim’den Yakup’a kadar olan dönemdeki Yahudileri tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
B- İsrail ve İsrailoğulları

1
2

- Bu iki terim, Yakup ile Babil sürgünü (MÖ 587) dönemi arasında yaşayan Yahudileri tanımlamak
için kullanılır.
- Tevrat’ta anlatıldığına göre Yakup, bir gece kırda iken, kendini “Tanrı adamı” olarak tanıtan bir
kişi karşısına çıkmış ve onunla sabaha kadar güreşmiş, fakat yenişememiştir. Sabah olunca rakibi
Yakup’u kutsamış ve ona “Tanrıyla uğraşan” anlamında “İsrail(Yisrael)” adını vermiş nesline de,
İsrailoğulları (Bnev Yisrael)” demiştir. Böylece İbraniler, İsrailoğulları adını almışlardır.
- Kur’an’da İsrail terimiyle Hz. Yakup, İsrailoğulları terimiyle de onun soyu kastedilmektedir.
- Biz bu ifadeyi okuduğumuzda literal olarak böyle anlıyoruz. Aslında şu anlatılmaktadır:
Yakup Tanrı ile o kadar hem haldir ki zihninde her daim sürekli tanrı ile uğraşan ve tanrıyı anlamaya
çalışan bir insandır ki bu nedenle ismi Yakupluktan İsrail’e değişmiştir denilmiştir. (Alegorik-mecazi
okuma)
C-Yahudi
Bununla ilgili iki teori vardır.

1- Yakup’un on iki tane oğlu var. Yakup’un on iki tane oğlunun 4.’sünün adı “Yehuda” ve
kabilesine verilen isim.
2- Bu kabilenin (Yehuda) ikamet ettiği bölge.

Süleyman sonrasında topraklar ikiye ayrılacak.


1- İsrail ( on kabile bir araya gelerek oluşacak Kuzey krallığı)
2- Yehuda (iki kabilenin bir araya gelmesiyle Güney krallığı)
Yahudilere, İsrail devletine M.Ö 722’lerde Asur devleti son verecek dolayısıyla yer yüzünde
Yahudilere ait bir devlet kalacak o da Yahuda devleti. Yahudi denmesinin sebebi Yahuda devletinin
Yahudiliğin yegane temsilcisi olan devlet olması.
- Kral Davud’un yönetimi altındaki bölge ve krallık dağıldıktan sonra Güney Krallığı
- Babil sürgününden sonra İsrail kavmi için kullanılan isim.
D- Musevi
- Bu ismi Osmanlı’nın son döneminde kullanılmaya başlanmıştır.
- Yahudiler de kendileri de Türkiye’de “Yahudi” yerine “Musevi” ismini kullanmayı tercih
etmişlerdir. Çünkü Türkiye’de de “Yahudi” hep aşağılayıcı ve kötü bir anlamda kullanılmıştır. Bu
durum hâlen devam etmektedir. “Yahudi” denince entrika, yalan, hile, sözünde durmama, kandırma,
ihanet, gayri ahlaki davranışlar akla gelmektedir. Musevi ise daha olumlu ve daha yumuşak bir imaj
çizmektedir.

Ben kronolojik bağlamda gideceğim. Önce siyasi tarihini bitirmek istiyorum.

2
3

Kutsal kitaba göre Yahudilere göre yani ilk insan Adem ile Havva’dır. Bu noktada Yahudilik,
Hıristiyanlık, İslam aynıdır. Fakat bu konuda biz İslam Müslümanları olarak ayrışmalar var.
Mesela; Müslümanlara göre Hz. Adem yaratıldı peki Hz. Havva’nın nasıl yaratıldığını biliyor
muyuz?
İslam’a göre kaburga kemiği.
Yahudiliğe göre Tanrı altı günde evreni yaratacak. Yedinci gün Şabat günü. Altıncı günde insanoğlu
yaratılmıştır. Tanrı Adem’i yarattıktan sonra onu cennete mutsuz olduğunu görmüştür. Bir de buna
eş yaratalım demiştir. Böylece Hz. Adem’in kaburga kemiğinden, Adem önce bir uykuya yatar.
Uykudayken Tanrı kaburga kemiğinden bir parça ile beraber Hz. Havva’yı yaratır.
İlginç olan şu; antropologlar incelediğinde gerçekten de erkeklerin bir tane kaburga kemiği eksik
kadınlara göre. (Tekvin 1.bab)
- Tanrı sanki biranda ikisini birlikte yaratmış gibi çıkar karşımıza. (Tekvin 2. Bab)
Peki İslam açısından böyle bir ayrıntı yoktur. Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında biranda nefs-i vahide
olarak yaratıldı.
(Tevrat’a göre) Tanrı her ikisini çağırıyor. Cennette ne yiyip ne içerseniz hepsi sizin fakat sadece şu
ağaca dokunmayın. Tamam diyorlar ve böylece mutlu, huzurlu yaşıyorlar. Şeytan yılanın kılığına
girerek, bürünerek cennete giriyor. Adem’e tanrı neden size bu ağaçtan yemeyi yasakladı diyor.
Çünkü o ağaç hayat ağacı ve iyiliği ve kötülüğü bilme ağacı diyor. Aynı zamanda ölümsüzlük
ağacıdır diyor. O ağaçtan yerseniz Tanrı gibi olacaksınız diyor. Şeytan sonra Havva’nın yanına
gidiyor ve Havva o meyveden yiyor. Adem’de Havva’nın teşviki ile o meyveden yiyor. Adem
meyveyi yedikten sonra meyve Adem’in boğazına takılıyor. Bu konuda Ronaldo’ya bakabilirsiniz 😊
Tanrı bundan sonra Adem ve Havva’yı çağırıyor. Adem ve Havva çalılıkların arkasına saklanıyor
çünkü çıplak olduklarını görüyorlar. Tanrı onlara yasakladığım meyveden yediniz diyor. Önce yılan
çağrılıyor ve ona ceza olarak yüzüstü sürüneceksin diyor. İkinizin soyunu birbirine düşman
edeceğim diyor. Onların soyu nerde görürse seni kafanı ezecek seni öldürecek. Havva’ya da hem
yediği hem de Adem’i yemeye teşvik ettiği için ceza olarak bundan sonra sen çok ağrılı bir şekilde
doğum yapacaksın, erkeğin nesli sana hakim olacak. Adem’e de ceza olarak elinin emeği ile çalışıp
ailenin geçimini sağlayacaksın. Ve böylece üçü birden yeryüzüne indirildi. Yaradılış da başlamış
oldu böylece.
Acaba insan nesli Hz. Adem ve Hz. Havva yeryüzüne inmeden önce ölümsüz müydü?
Ölümlülük Adem ve Havva’nın yeryüzüne inişi ile beraber mi gerçekleşti?
Kur’an-ı Kerim’de ikisinin birden bu yasağa uymadığını belirtiyor.
Bunlar daha sonradan İsrailiyat aracılığıyla bizim tefsir kaynaklarımıza geçiyor. ( Kaburga kemiği
bilgisi)

3
4

Bir soru ile bitireyim, sorum şu olsun:


“Adem ile Havva’nın nesli, çocukları nasıl geliştiler, nasıl çoğaldılar?”
16 Mart 2021/5.Ders

Evet arkadaşlar, geçen hafta size bir soru sormuştum. Hatırlayan var mı? (Soru: İnsan nasıl çoğaldı?)
MUSA ALİ ÇAKMAK: Hz. Adem'in (as) oğulları ve kızları birbirleriyle çaprazlama bir şekilde evlenmesi
habilin ikizi ile kabil, kabilin ikizi ile habil
DURSUN HOCA: Musa bunu zaten biliyoruz. Buradaki problem şu, mesela Musa böyle bir durum olduğun
da senin canını sıkan bir şey var mı? Düşünsene çapraz bile olsa aynı batından olan kardeş ile evlilik.
İnsanlık böyle ensest bir ilişki sonucunda mı çoğaldı?
MUHAMMED TARIK ÖZKAN: Gelenek aynı batın olduğunu "iddia" etmiyor
DURSUN HOCA: Neyi söylüyor o zaman gelenek Muhammed? Ayrı iki batın vardı, ayrı iki rahmi
vardı Hz. Havva’nın. Doğru, bunu da söylüyorlar. İş buraya kadar gidiyor. Aslında Hz. Havva’nın iki
rahmi vardı. O iki rahimden falan.
NİLÜFER SEMİH: Allah'ın koyduğu şeriat o zaman için öyleydi hocam
DURSUN HOCA: Mesela bakın Nilüfer diyor ki Allah o zaman öyle koymuş hocam ne yapacağız
diyor. O dönemin şeriatı buydu bu dönemin şeriatı bu falan diye. Genelde böyle yapıyoruz zaten.
Oralara hiç dokunmadan, o dönemin içerisinde deyip geçiştiriyoruz oraları. Geçiyoruz veya
geçiştiriyoruz. Fakat biliyorsunuz İslam hukukunun ana kaynaklarından veya şöyle diyelim
kaynaklarından ve usullerinden biri de şerrun men kablenadır yani.
COŞKUN KOZ: Kuranda bu konuyla alakalı bir şey yok.
DURSUN HOCA: Kur’an ile alakalı olsa zaten soru sormam size. Kur’an’dan ne olduğunu söylerim.
Tevrat’ta da yok bunun hakkında bir bilgi merak etmeyin. Sadece sorun şu; burada midenizi
bulandıran bir durum var mı?
RUKİYE BAŞYİĞİT: Neslin devamı için yüce Allah'ın bundan başka bir çözüm bulamayacağını
düşünmüyorum ben hocam :)
DURSUN HOCA: Rukiye’ye bak ne diyor :)Rukiye hem yüce kelimesini hem bulamama kelimesini
aynı cümlede nasıl kullandın müthiş merak ettim. Yani hem yüceliyorsun Allah’ı hem de çözüm
bulamadı diyorsun.
MİNE BAYRAM: Yani şuan kardeşi ile evlilik normal gelmiyor tabi ki hocam
DURSUN HOCA: Yani mine, tabi şu an için normal değil. O da o dönem içersin de, hani şöyle
düşünmek gerekir mi? Hani diyoruz ya biz İslam fıtrat üzerine olan bir dindir, fıtrat esas olan bir
dindir değil mi? İnsanlık fıtrat üzerine yaratılmış bir şey.
ALİ DİLSİZ: o dönemde evlenilecek başka kimse yoktu o yüzden olabilir mi?

4
5

DURSUN HOCA: Ali evlenecek kimse yoktu diyor :) yani şöylede diyebilirsiniz; ya hocam bizim
bundan bir rahatsızlığımız yok,buralarda hiç durmasak. Tık hemen geçelim hiçbir problem yok.
Sadece hani burada bir problem görüyor musunuz görmüyor musunuz? Benim aradığım nokta bu.
MUHAMMED TARIK ÖZKAN: (Sesli bağlantı kurdu) Hocam sesim geliyor mu acaba? Tamamdır.
Hocam öncelikle şöyle bir önceki mesajı atma sebebim yani ehl-i sünnet içerisinde ya da İslam
içerisinde gelenek dediğimiz yani tırnak içerisinde bir akımın böyle düşündüğü. Yani tek bir
batından yaratılış değil de yani onu da şöyle nitelendiriyorlar, Allah’ın gücü mü yoktu? Sen bunu
nasıl sınıyorsun? Allah’ın her şeye gücü yetiyorsa tek bir kadın içerisinde 2 batın da yaratmış olabilir
şeklinde düşündüğü için bu, tırnak içerisinde haddimi aşmayarak aslında günümüzdeki modern
dildeki ensest ilişki olmadığını göstermiş oluyor. Yani farklı insanlar. Yani kardeş değiller demeye
getiriliyor. Ama bu durum da ben şöyle düşünüyorum; bu sadece bir iddia. Yani bunun aksini
söyleyen, bizim elimiz de ne bir sahih Kur’an ayeti var ne de sahih bir rivayet var. Şimdi daha
öncesinde ben bu konu hakkında kısa bir yazı yazmıştım rapor denilebilecek şekilde. Şimdi ben
oraya baktığımda şunu görüyorum, aslında geçen haftaki tartıştığımız konuyla da alakalı olabilecek
bir şekilde, şimdi ayeti kerimelerde, sanırım Nisa suresi olması gerekiyordu ama birazdan bakarım
teyit etmek için. Ama mesela ‘’istafaademe’’diye bir kavram var. Daha sonra diğer peygamberleri de
sıralıyor, siz daha iyi bilirisiniz ayet-i kerimeyi. Şimdi bura da seçmek kavramı üzerinden gidilebilir.
Mesela aslında bu anlamda bu benim kendi görüşüm değil. Arkadaşlar beni tekfir etmesinler. Sadece
bir görüş var ve bu bana mantıklı geliyor.
DURSUN HOCA: Tekfir mekfir yok. Öyle tekfire mekfire giriyorsanız işimiz sakat:)Rahat ol.
MUHAMMED TARIK ÖZCAN: (Devam) Bu görüş benim hoşuma gidiyor. Bu görüş evrimmiş gibi
algılanmasın ama insan aslında evet Hz. Âdem erkeklerin ilk erkeği, Hz. Havva kadınların ilk kadını
olabilir. Ama bu demek değildir ki onlar yaratıldığın da iki kişi olarak yaratıldılar. Ya da mesela
oradaki ayeti kerimedeki istafakavramını şu şekilde nitelendiriyorum; içinden bir seçim ifadesi varsa
yani manaya baktığımız zaman istafayı bu şekilde açıklıyorlar. Yani bir şeyi seçmesi lazım ki onu
mustafa yapsın. Yani daha doğrusu yapılanlar mustafa olsun. Yani bu anlamda Adem’de seçilmişse
aslında o zaman ben şunu düşünebilirim; yada görüşü aktarayım. Düşünebilirim demeyeyim de
yanlış olmasın.
DURSUN HOCA: Yaa görüşünü aktardaya da aktarma. Direk söyle. Rahat ol bak. Rahat olmadığın
müddetçe bu iş rahat gitmez. Rahat olacaksın. Bak şunu şöyle düşün, biz şu an bir sınıf ortamındayız
ve burası bizim mahremimiz hocam. En başta ben neyi söylüyorum aslında, söylemek istediğim şu;
biz burada saçmalamanın her türlüsünü yapalım ki ondan sonrasın da ne olabilir ile ilgili biz rasyonel
konuşalım. O olabilir, şu olabilir. Ondan sonra oturup konuşalım tamam mı? Rahat olun. Kasmaya
gerek yok kendini.

5
6

MUHAMMED TARIK ÖZCAN: (Devam) tamamdır. Bende bir yandan ayeti kerimeye baktım. Al-i
İmran 33’üncü ayetmiş. –Ayeti okuyor—şimdi aslında benim şöyle bir görüşüm var. Şimdi dediğim
gibi Âdem erkeklerin ilk erkeği, Havva kadınların ilk kadını olabilir. Ama hem Hz. Adem’in hem
Hz. Havva’nın bulunduğu bölge de bulunduğu zaman da, kendileri ile birlikte farklı homosafiyensler
de vardı. Ve onlar bu homosafiyesnler içerisinden seçildi ve Allah seçtiği Adem’e ve Havva’ya
kendi ruhundan üflemiş oldu ve onlara eşyayı öğretti ve onların üzerine bir mesuliyet kılmış oldu. Ve
Al-i İmran 33 bu şekilde tefsir edilerek düşünüldüğü takdirde aslında insanların çoğalması demek tek
bir kadından çoğalması demek olmuyor.
Bu bir. İkincisi; ben bu görüşü de destekliyorum kendimce ilahiyat son sınıf öğrencisi olarak bu
konuya çok hâkim olmadığım için söylüyorum bunu. Şimdi benim bugüne kadar Kur’an
araştırmalarım da falan en çok karşılaştığım husus şuydu; biz önceki şeriatlarda da yasaklanan
şeyleri, haram kılınan şeyler, daha doğrusu şöyle söyleyeyim bugün haram kılınan ama önceki
şeriatlarda helal olan şeyler aslında cennette helal bize. Mesela buna şarap örnek verilebilir. Ya da
dörtten fazla evlilik gibi olabilir. Cariye usulü olabilir vs vs. Şimdi ben buradan hareketle şunu
söylüyorum, yine gelenek içerisinde bir grubun şunu söylemesi çok uygun olmuyor; evet Allah Hz.
Âdem ve Havva’ya kardeş evliliğini helal kıldı ama size haram kıldı. Bir şeyin başta helal kılınması
demek, benim gördüğüm kadarıyla şu an aksi bir yönde görmedim, yani arkadaşlar verebilir ya da siz
verebilirsiniz hocam, o zaman benim aklıma şunu getiriyor; o zamanlarda helal kılınan bir şey daha
sonra haram kılındığın da o helal kılınan şey cennette de helal kılınabiliyor. Yani bir nevi daha
modern bir üslupta söyleyecek olursam, ensest ilişki eğer cennette helal diyecek olursam ben o
zaman şunu çok rahatlıkla kabul edebilirim; evet Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın çocukları birbirleri ile
evlendiler ve bu şekilde türediler bu şekilde oluştu. Ama bunun yerine ben diğer görüşü daha uygun
görmüş oluyorum. Yani nedir o görüş; homosafiyensler içerisinde bir istafa seçildi. O seçilenler
mustafa olan Hz. Âdemdi. Yani Adem dediğimiz kavram, ademler içinde bir adem. Evet ilk insandı,
ilk insanların babasıydı. Kendisinin hiçbir babası yok kesinlikle. Ki zira Hz. İsa ona bu yönden
benzetiliyor, bunun gibi bir durum olduğunu düşünüyorum. Cennette helal haram yok demiş Serpil
arkadaş. Ona da hemen cevap vereyim. Oradaki kastım şu, yani yanlış anlaşılmasın, cennette helal
haram yok demek bu çok iddialı olmuş oluyor. Çünkü mesela bu sefer cennette haşa bir insan sınırlı
olmuş olacak. Aslında cennet sınırsız bir yer değil. Bir insanın aklına günah gelmeyecek. Aslında
insan cennette kısıtlı. Ya bir insanın aklına şu gelemez cennette; ya bu çok farazi olmuş oluyor. Bu
son cümlem, çok uzatmış oluyorum. Yani bir insan cennette haşa ensest ilişkiyi isteyemez. İstenilen
her şey orada veriliyorsa bunun orada verilmesi lazım. İnsan bunu istemeye elverişli bir varlık
olmayacak cennette, bu anlamda kısıtlanmış olucak diyerek kendimi anlatmış oldum galiba. Yani
homosafiyensler içinden bir homosafiyenskalçıra dediğimiz Hz. Adem modern insan ve kendisinden

6
7

türüyen bir sürü safiyens olmuş oldu. Yani türemede tek bir kadın yok aslında. Onlarca insan var.
Teşekkürler hocam.
DURSUN HOCA: Farklı bir şey söylemek isteyen var mı?
SAMET ÖZTÜRK: Kısıtlı olan bir yerde helal haram olabilir mi? Bu biraz sarfe teorisine benzedi.
DURSUN HOCA: Sarfe teorisi. Benim aklıma gelen şeyde bu oldu. Şimdi bakın. Amacımız nedir
burada? Amacımız şu, eğer bu husus ile ilgili bizim önümüze net bir bilgi gelmiş olsaydı, sadık haber
ya da başka format içerisinde bir bilgi gelmiş olsaydı o zaman zaten burada tartışacağımız veya teori
koyacağımız bir durum olmazdı. Bu nokta da herhangi bir bilgi ulaşmadığı için burada acaba nasıl
olmuş olabilir diye bir problem ortaya çıkmış oluyor. Bir de buna ilave olarak şunu da düşünmek
lazım, ister cennet veya ister başka bir yer olsun sonuçta insan her daim bize söylenen şu; fıtrat
denildiğin de hırsızlık, ister ateist olsun ister başka bir dinden olsun, mesela zina mesela yalan, kişiyi
öldürme bunlar zaten fıtrat olarak bize yanlış gelen şeyler. Yani fıtrat olarak kabul edilmeyen şeyler.
Şimdi buradaki problem ne? Buradaki problem hem böyle bir bilginin olmaması hem de fıtratın buna
dair böyle bir şeyin nasıl kabul edilebileceği üst üste gelince problem ortaya çıkıyor. Biz genellikle
buralara hiç dokunmadan baypas ederiz. Yani şöyle olur; şeriat öncesinde böyleydi, bu
çözümlemedir, çözümlemeden çözümlemedir. Fark etmez. Tercih bu çünkü. İkincisi, bu da aslında
çapraz evlilikler vardı ama çapraz evliliklerde iki tane batın vardı. Bakın aslında hepsi şu olayın
farkında, yaaa arkadaş biz bunu böyle diyoruz ama asıl amacım benim bu ensest ilişki üzerinden
çoğalmayı engellemek olduğunun hepsi farkında. Bu nedenle yeni bir teori üretiyor. Bakın ilk teori
şu. Şeriat değişti bitti gitti. Din değişmiyor şeriatlar değişti bitti gitti. Bu birinci çözümleme. İster
kabul edersiniz etmezsiniz. Biz sadece şunun farkına varalım, hangisinin tadı sizin açınızdan daha
güzel gelecek? Onu tercih edin diye bizim tercihleri sunmamız gerekiyor. Bir bu. İki; bu batın
meselesi. Yani Hz. Havva’nın iki tane batını vardı. Çapraz olarak doğdukları için aynı batın
olmamışlardı falan. Yani kabul ederseniz iki. Üç; ilginç teorilerden bir tanesi, bakın bunlar için hala
teori kelimesi kullanılıyor. Bu budur diyeceğimiz yok. Çünkü hala net bilgi olmadığı için burada.
Amaç ne? Rasyonelde olsa bir çözüm bulma gayesi.
Üçüncü çözümleme de şöyle yapılıyor, deniliyor ki; aslında bura da Kur’an’ı kerime bakıldığında
Âdem ve Havva’dan bahsediliyor. Muhammed’in bahsetmiş olduğu ayet, istafa kelimesinin geçtiği
ayet, onun devamı bildiğiniz üzere hem Nuh hem İbrahim’in seçilmesi gibi. Bu biraz daha çok
peygamberliğe yönlendirilebilir. Fakat bu da kullanılabilir mi? Bak Muhammed çekti kullanıyor.
Çünkü hocam böyle de olabilir diyor amaç problemi düzenlemek ile ilgili olduğu için.
Peygamberlikle ilgili olmasına rağmen seçimin, oradaki istafanın, böyle de yorumlanabildiğini
ortaya koymaya çalışıyor. Şimdi üçüncü görüş şu, deniliyor ki burada Âdem ve Havva’dan
bahsediliyor. Fakat biz burada Âdem ve Havva’yı alem isim, özel isim olarak değil tür ismi olarak

7
8

alıyoruz diyor. Yani mesela Adem’den kasıt Ademler, Havva’dan kasıt Havvalar. Dolayısıyla
Ademlerin ve Havvaların çocuklarının evliliği ile beraber türedi. Yani özel isim değildir tür ismidir
diyerek böylece bir yorum getirilmeye çalışılıyor.
Ve dört, sapiyans ile ilgili şimdi güzel bir yaklaşım. Buna genelde ilahiyat öğrencileri biraz soğuk
duruyorlar. Çünkü soğuk durmasının sebebi şu, bu kavramlar üzerinden gidildiğinde sanki evrimin
üzerinden gidiliyormuş gibi anlaşılıyor. Onun da çözümlemesi, teorisi şu, şunu söylüyor; bilmiyorum
Lucy’yigördünüz mü? Lucy diye bir varlık vardır. Filmi falan da çevrilir. Ben bunu Etiyopya’ya
gittiğim de gördüm. Şimdi Lucy şu; oradaki Etiyopya müzesin de, sonra Amerika’ya götürdüler.
Bakalım hala dönecek Amerika’dan. Şimdi orada dolaştığınız da, Lucy’nin esprisi şu; ilk kadın
iskeleti. Ama Lucy dünya tarihi açısından şöyle bir öneme sahip, homoerektus dediğimiz ayakta
durabilme özelliğine sahip olan en kadim dönem de ki bir heykel. En erken döneme ait. En eski
iskeletimiz bizim. Dolayısıyla deniliyor ki, işte bakın bu homoerektus. Ne oldu, homoerektusun
öncesin de ne vardı? İnsanda aynen hayvanlarda olduğu gibi dört ayak üstünde yürüyordu.
Homoerektusun özelliği ne? İlk defa iki ayağının üzerinde durabilmesidir. Ayağa kalkmış olmasıdır.
Bu bir. Bakın bu ne? İnsan, hala iki ayağını üzerinde duran insandır. Özelliği ne bunun? İki ayağının
üzerinde durmasıdır. Homoerektus olması. Bunun bir sonraki evresi ne? Homosapiyens dediğimiz
tür geldi. Homosapiyensin özelliği ne? Alet yapabilmesi ve aleti kullanabilmesi. Yani erektusun bir
üst versiyonu. Böylece deniliyor, şimdi bakın olayı anlattık. Şimdi teori de ki karşılığına denk
gelelim. Şöyle söyleniyor, aslında Hz. Adem’in yaratılmış olduğu, eğer alem isim ise, bir önceki
türdü. Eğer Adem ve Havva isimleri alem isim olarak alınırsa, nasıl Allah ben bir insan yaratıcam
dediği zaman melekler ‘yeryüzünde bozgunculuk yaratacak birilerini mi’ demesini de çekiyorlar
buradan, ve diyorlar ki zaten hali hazırda o dönem de homoerekt olan insanlar vardı. Homosapiyens
olan Adem türünün ilk başlangıcıydı homosapiyens. Böylece homosapiyenslerlehomoerektusların
birbirleri ile evlenmesiyle de çoğaldılar diyorlar. Buna ilahiyat çevrelerinin çok fazla
yaklaşmamalarının sebebi dediğim gibi de evrim ile ilgili teorilerin kullanılması, buna dair birtakım
işaretlerin olmasıdır. Sonuç, önünüze 4 tane teori koyucam. Bunların hepsi teoridir. İsteyen birinciyi
seçebilir, isteyen dördüncüyü seçebilir. Buradaki asıl problem, acaba böylesine bir bilginin gelmediği
bir alanda nasıl bir çözüm üretilebilmesine dair teorilerdir bunlar.
Var mı bir problem sorunuz devam ediyorum şimdi Adem Havva yaratıldılar işte çocukları olmaya
başladı işte Habil-Kabil şirk davası bunu da ayrıntıları bildiğiniz için bunlarla vakit kaybetme olgusu
anlamında demiyorum daha güzel işleyeceğimiz konular var bildiğiniz yerleri geçelim, Habil-Kabil
davası Kabilin Habili öldürmesi.
Öğrenci: Hocam eğer Adem ile Havva'yı tür olarak alacaksak Kuranı Kerimde Hz. Adem ve Havva’
ya tesniye olarak hitabı nasıl anlayacağız?

8
9

- İşte tesniyeden kasıt şu oluyor hüma diye geçiyor ya en az iki kişi veya çoğul olacak diye türlerin
her birinden iki tane oluyor yani iki tane tür için hüma lafzını kullanmış oluyor, tamam kastedilen bu
oluyor onu böyle yorumluyorlar, türü tür olarak yani o türün erkek türünün biri kadın türünün biri
böylece hüma olarak karşımıza çıkıyor diyorlar.

Şimdi Habil-Kabili biliyorsunuz geçelim birbirlerini öldürmesi işte burada çok ilginç bir ayrıntı var
Kuran-ı Kerim normalde yani bu tür işlerde hiç ayrıntıya girmeyen bir kitaptır, Kutsal kitapta ise
inanılmaz ayrıntıların olduğu bir metindir şu şunun çocuğu bu bundan geldi şöyle oldu böyle oldu
ilginçtir Kutsal kitapta olmayan karganın gömmesi Kuran-ı Kerimde vardır. Kuran-ı Kerime ait özel bir
bilgidir ilginç bir bilgidir bu kadar bir ayrıntıyı normalde vermez fakat böyle bir bilgi ile karşı karşıya
kalıyoruz. Habil-Kabil gitti işte birisi kötülük devamı gelecek şirk geriye kalan oğulları şirk üzerinden
biz şimdi bakın buradan aşağıya doğru iniyorum artık Nuh’a geliyoruz. Şimdi Nuh’u konuşacağımızda
da ne olduğu nasıl yapıldığı bunlara girmeyeceğiz. Ben iki tane problem üzerinden konuşmak istiyorum.
Nuh’la ilgili konuşacağımız birinci husus şu Kur’an’ı okuduğunuzda sizin veya kutsal kitabı da
okuduğunuzda okuyan varsa Kuranı veya Kutsal kitabı okuduğunuzda elde etmiş olduğunuz imaj acaba
tufan hadisesinin evrensel olduğu yönünde mi yoksa tufan hadisesinin bölgesel olduğu yönünde mi?
Nasıl bir imaja kapılıyorsunuz Kur’an’ı veya Kutsal Kitabı okuduğunuzda. Nuh tufanının evrenselliğini
mi hissediyorsunuz bölgeselliğini mi hissediyorsunuz ?
Ne görüyorsunuz.... Bölgesel olmalı bir de bak. Suları öbür tarafa geçirmiyecen. Evrensel diyenler
neden, bölgesel diyenler neden? Kur’an’ın o ‘Harr’ ayetlerini hatırlıyor musunuz ‘ve feale’t Tennur’ her
taraf kaynıyor, her taraftan sular akıyor böyle acayip gemiyi yap diyor şunu yap diyor. Nuh: Kur’an’da
evrensel Kutsal kitapta bölgesel. Bizce tabi ‘ibliğii’ değil mi suyu tut diyor sonra.... Adem şimdi tüm
nesli kurtarmak sana düştüğü için niye her tarafa yapsınlar diye soruyor. Yani olmaz derken ben. Şimdi
bunu niye soruyorum şundan dolayı soruyorum nuh tufanı ile ilgili. Gerçekten de kutsal kitaplara
bakıldığında Kur’an’a ve Kutsal Kitab’a bakıldığında. İlk okuduğunuzda edineceğiniz imaj tüm evrenin
tüm dünyanın böyle bir tufan hadisesi ile karşılaştığı yönündedir. Kur’an ayetleri inanılmaz bir vurucu
şekilde gelir. Yeryüzü kaynamaya başlar fokur fokur yani gökten sular inmeye başlar ondan sonra
sularını tut der. Yeryüzü sen suyunu çek der. Ondan sonra kuşu gönderir gelmez falan. Yani Kutsal
Kitapta böyle. Kutsal kitaba baktığınızda ortalığın bütün her tarafın suyun olduğu inanılmaz bir kaotik
yapı gibi gösterir. İlk imajımız genelde böyle bir imaja sahiptir. Fakat bu noktada da iki temel görüş var.
Bunlardan birincisi Kur’an ve Kutsal Kitaptaki anlatılan tufan hadisesinin tüm evreni kapsadığıdır. İşte
bu nedenle 2. Adem gibi bir isimlendirmenin yapılması ancak Nuh tufanının tüm evreni kaplamasıyla
olacağı söylenir. Bu birinci görüş evrensel olduğunu bildiğimiz görüş. İkinci görüş ise şuradan yola
çıkmaya başlar. Yani

9
10

(1)bir bölgedeki bir topluluğun işlemiş olduğu günah değil mi bir bölgedeki topluluğun işlemiş
olduğu hata nedeniyle neden diğer bölgelerdeki masum insanlar zarar görsün.
2) Aynı zamanda şimdi olay anlatılmaya başladığında bu tufana dair birçok kültürde biz karşılığını
görüyoruz. Hemen hemen her toplumun kendine ait bir tufanından bahsedilir.
Yani mesela Sümerlilere bakıyorsunuz. Sümerlilerde tufan hadisesi var. Yine aynı şekilde Gılgamışa
bakıyorsunuz Gılgamışta da bir tufan hadisesi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Acaba diyorlar şöyle
olmuş olabilir mi? Yani Nuh tufanının yapısı, insanlar kendi bölgelerinde yaşamış oldukları bu
harikulade, inanılması çok zor olan bir durumu müthiş bir şekilde büyütüyorlar. Çünkü her şey yok
oluyor. Yani hani diyor ya Nasreddin hoca hanım ölürse küçük kıyamet ben ölürsem büyük kıyamet
gibi sonuçta kendi varlıklarına dair bir tehditle karşılaşması nedeniyle bundan dolayı tufan
hadisesinin bu kadar bir bölgeyi değil yani evrenselmiş gibi gösteriyorlar.
Buna dair örneklerde çıkartılıyor. Mesela Akdeniz dediğiniz bölge, şu an işte kaosun olduğu
bölgelerden biri, Akdeniz bir zamanlar bir toprak parçasıydı. Burada bir deniz yoktu. Hakeza
Everest, Everestin oluşumunu anlatır bize jeologlar. Sıkışma sonrası burası yukarı doğru çıkması ve
her şeyin inanılmaz şekilde yukarıda birleşmesi. Dolayısıyla iki tane temel görüşten birincisi tufanın
evrenselliği ile ilgili, ikincisi de bölgeselliği ile ilgili. Dolayısıyla her bir grup kendi okuyuş tarzına
uygun formatta bazı metinleri öne çıkarıyor. Onlar üzerine de yorumlarını çıkarıyorlar. Allah rahmet
eylesin geçen iki sene öncesinde Ömer Faruk hocayla İstanbul Üniversitesinden su bilimleri
bölümünden mi birisi çıkmıştı orada Hoca muhtemelen kafası attı herhalde. Araya gemi girdi diyor
dalgalar giriyor diyor. Dalgalar girdiğinde Nuh oğluna sesleniyor, oğlum gel diye. Bunlar diyor nasıl
konuştu. O zaman cep telefonu vardı diyor falan. Herkes kendi gördüğü yerlerden istediği şeyleri
çekmeye yanaşıyorlar. Sonuç iki tane temel yaklaşım var. Bakıldığında evrenselliği ile ilgili de
yorumlar çıkarılabilir, bölgeselliği ile ilgili de yorumlar çıkartılıyor. Bu Nuh’a dair birinci
konuydu. İkinci konu kritik epey bir zamanlar popülerdi bu. Şimdi nispeten durdu. Bu bağlamda
konuşmalar da sakinleşti. İnsan biraz daha teenni ile yakınlaşmaya başladılar en azından bu hususa ki
O da şu gayr-ı müslimlerin durumu ne olacak? yani gayr-ı müslim olan bir kişi müslüman olmayan
bir kişi ayette bir kurtuluşu var mı? Ne dersiniz? Müslüman değil Yahudi, Hıristiyan, Hindu, Budist
var mı ayette bir kurtuluşu, ihtimali? Hıhıhı yok diyor. Ya bak görüyon mu Nilüfer hocam diyor
Ben oruç tutuyorum namaz kılıyorum diyor. Malım mülküm olursa zekat vercem diyor. Günü bunca
vaktinde gezmek tozmak varken ben bu kadar sıkıntı katlanıyorum. Öbürü geziyor tozuyor ondan
sonra da biz niye bu sıkıntıları çekiyoruz diyor Nilüfer. Cennete girebilcek Samet daha nasıl
söyleyeyim. Bir ihtimali var mı? Şu an 2021 Abdullah fetret dönemi kastetmiyorum.. Mesela ben
şöyle yapacağım bak dönemin sonunda yarın öbür gün ne olacağı belli olmaz. Yapacak bir şey yok.
İslam’dan haberi oldu düşün Fransa’da yaşıyor, İngiltere’de yaşıyor. Amazonlara gerek yok.

10
11

İngiltere’den konuşuyorum. Olayı büyütmeyin. Amazon değil bizim problemimiz. İngilteresi,


Amerikası, Hollandası, Avrupası, Bulgaristanı, Yunanistanı hemen yanı başımız. Biz objektif
olamayız hocam diyor. Ooooooo Muhammed bu cümleler? olayı büyütmek olur. Topu taça
atmayalım. İslam dünyasındaki müslümanların İslam’dan haberi var mı (diyor biri) Abi İslam’dan
haberi yoksa bunu kim haberdar etcek. Yani siz haberdar etceksiniz başka yolu var mı? Şimdi devam
edeyim ben. Topu ben alıyorum şimdi. Bunu niye tartışma konusu olarak açıyorum. Nuh
kanunlarıyla ilgili konuşmak için açıyorum. Müslümanlara göre yahudilerin, hıristiyanların,
hinduların, budistlerin bir kurtuluşu var mı? Onu size bıraktım tamam mı. Siz karar verirsiniz
yanınıza birilerini almak istiyor musunuz istemiyor musunuz. İlginç olan şu bu problemi mesela biz
13 yy 14 yy 15 yy’da sorsak hemen şöyle bir cevap gelir.
Hocam aklı olsa müslüman olurdu diyerek olay kapatılır. Yani ‘Halidine fihe ebeden’ der cehenneme
gönderilir bunlar. Böylece hallolunur. Bu kadar rahat cevap verilir. Fakat 20 yy sonrasında bu kitle
iletişim araçları diyoruz ya. Bu iletişim araçları çoğalmaya başladıkça insanlarda bir takım sorular
oluşmaya başladı. Sorulardan bir tanesi de şu (1) Ya diyor ben bakıyorum etrafa müslüman
dediğimiz insan inandığını söyleyen insan her türlü üç kağıtçılığı yapıyor, öbürü de hıristiyan
dediğimiz insanda benim 10 yıl önce vergi ödemişim ben oraya. Vergi fazla verilmiş o 3-5 euroyu tık
benim adresime gönderiyor. Bu nasıl falan diyen bir grup var. İslamla ilgili tartışmayı size bıraktım.
Ben şimdi Yahudiliğe dönüyorum. Bu problem aynı şekilde yahudilere sorulduğunda da aynen
sizdeki gibi oluyor. Siz nasıl cenneti rezerve alıyorsanız orada da problem aynı. Yani 99%’a
sorduğunuzda nasıl ki hocam bize boşa mı müslümanız diyorsa Yahudilerin 99%’u da biz boşa mı
Yahudiyiz diyor. Tamam mı? Ahmet ayetleri tefsir gördünüz... bugünki olaya has bir olay
gazetecinin biri çıkıp yaptığı işler yani neler yapmıştı. Şimdi biz ayetleri Kur’an’da okurken şey
yapmayız.... İslamla ilgili konuşmuyoruz zaten Mehmet gördüğün bir gibi. Atıyorum ben kendi işime
bakıyorum ondan sonrası sizin abi. Ne yapıyorsanız yapın ben döndüm Yahudiliği konuşuyorum.
Problemin pimini çekiyorum, bırakıyorum. Tabi o yüzden yer vermiyorum. En büyük sıkıntılardan
bir tanesi. Bugüne kadar zaten İslamı öğrendiniz. Bırakın burayı konuşalım biz. Şimdi Yahudilerde
de bu problem aynen böyle gidiyor. Tamam mı? Sorsak Yahudilere ne düşünüyorsun 99.9%’u.
Yani kurtulacak olanlar kendileri. Zaten 1% bir dilim. Yani demeye başlıyorlar ya. Yani aynı şekilde
biz bu soruları 13 yy’da 14 yy’da 15 yy’da yahudilere ve hıristiyanlara sorsak aynı cevapları
alıyorduk. Sizin vermiş olduğunuz cevaplara benzer. Fakat 20 yy’la beraber nasıl siz yani İsraildeki
bir tankın önüne gayr-ı müslim bir kadın yattı ve kurtarmaya çalıştı ve öldü vs. onu söylüyorsanız.
Bu dönemde aynı şekilde Yahudiler içerisinde de bazı ilginç görüşler ortaya çıkmaya başladı. Fakat
bu görüşlerin ortaya çıkma dönemi 20 yy’la beraber insanları birbirlerini daha fazla tanımasıyla
beraber. İşte bu ortamın içerisinde Hıristiyanlarda da bu böyle çıktı. Yani bir katoliğin bir

11
12

hıristiyanın kilise dışında kurtuluş yoktur derken hıristiyanlığın (tamamını) kasdesmiyor yalnız
katolik kilisesi dışında kurtuluş yoktur diyor. Zaten diğerlerini heretik olarak görüyor.
Mezheplerinde bile yani. Sonuçta bu 20 yy’la beraber bu problem yeniden gündeme gelmeye
başladı. Acaba diğer dinlerdekinlerin de kurtuluş ihitmali var mıdır diye. İşte bu probleme dair bir
sürü çözümlemeler yapıldı. Mesela bunların içerisinden İslamın içerisinde olan bir çözümlemeyi
söyleyeyim size.
Şöyle bir kavram ortaya atıldı. Yani hocam düşünün o diyaloğun müyoloğun kökenlerinin nereden
geldiğini falan görmeniz açısından. Diyor ki mesela bunu genelde Nurcular çok okumazlar veya dile
getirmezler. Şöyle söyleyelim. Said Nursi’nin söylemiş olduğu bir cümle işte ‘öyle iyi insanlar var o
gayr-ı müslimlerin içerisinde onlar aslında iyi amel ediyorlar. onlar anonim müslümanlar’
düşünebiliyor musunuz bak adam hıristiyanım diyor, hayır sen anonim müslümansın diyorsun. Öbür
taraftada katolikler içerisinde de Carl Rah... denilen dönemin başat aynen o dönemlerde yaşamış olan
bir teoloğu da müslümanlardan iyi olanlar için anonim hıristiyanlar gibi bir nitelendirme ortaya
koyabilmiştir. Peki Yahudiler burada nerede duruyorlar? İşte Yahudiler de bu tartışmalara Nuh
Kanunları ismini vermiş olduğumuz bu maddeler üzerinden katılıyorlar. Gene vermiş oldukları cevap
şu: Eğer bir kişi düzgün bir şekilde yaşar Nuh kanunları ismini vermiş olduğumuz bu 7 maddeyi
hayatında uyguluyor ise kurtuluş ihtimali vardı deniyor. Bakın kurtuluş ihtimali vardır diyor. Neden
işte niye Nuh kanunları 7 tane temel kanun çıkartıyorlar. Eğer diyorlar bir kişi putperestliğe
gitmemişse yani monoteist bir Tanrı inancı, kafirlik içerisinde değilse, zina etmiyorsa, adilse, kan
dökmüyorsa, hırsızlık yapmıyorsa, canlı hayvan etinden pişmemiş şekilde yemiyor ise bu o kişinin
Nuh kanunlarına riayet ettiğini en azından Nuh kanunları içerisinde olduğunu, bu nedenle öteki
dünyada varsa öyle bir durum öteki dünyada kurtuluşu ümit edilir diyerek topa giriliyor.
Nasıl Müslümanlar ve Hıristiyanlar kendi dışındakilere dair sonuç itibariyle ne olabilirliğini değişik
bağlamlarla dile getiriyorlarsa Yahudiler de bu konuya Nuh kanunları içerisinde bir çözümleme
getirmeye çalışıyorlar. Bu nedenle Nuh kanunları bizim konuşacağımız önemli problemlerden bir
tanesi. ‘Hz. Peygamberi reddedenlerin.....’ Abdullah şöyle bak olaya biz kendi çevremizde kendi
yalnızca kendi bulunduğumuz yerden tüm dünyayı tanımlamaya başladığımızda problem yaşanır.
Yani buna dair ayetler var değil mi bu kurtulabilirliğini söyleyen kişilerin de dayandığı ayetler var.
‘Men emene billahi ve amile amelen salihen mine’l yahud ve’n nasara ve’s sabiine.....’ değil mi? Tık
bu ayetleri çekiyor.
Diyor ki bakın burada diyor Hz. Peygamber’e iman diye bir şeyden bahsediyor mu bahsetmiyor
diyor. Ne var burada diyor. İşte iman etmek Allah’a ve salih amel işlemek. Bu İslam içerisinde
müslümanlar bir kısmı işte 1%’lik dediğimiz dilim var ya onlar buralardan giriyorlar. Buralardan
devam ediyorlar. Ama öbür tarafta da ayetler var. İşte ‘Kim ki Allah’a iman ediyorsa peygambere

12
13

de’ imanı zorunlu tutan ayetler var. Bu ortamın bu problemin ortaya çıkış yüzyılı yani aynı zamanda
insanların moderniteyle beraber değişik bağlamlarda değişik insanlarla karşılaşmalarıyla da
beraberdir. Ve şu konuda gerçekten de düşünürler yani bu kadar üçkağıtçılığın içerisinde sadece
müslüman olduğunu söyleyen bir grup var. Herkesi kesiyor biçiyor nefret ettiriyor insanlardan
islama dair her türlü kötülük onda. Ama Müslüman olduğunu söylemesi nedeniyle kurtulduğunu
söyleyen var.
***Öbür tarafta ‘da gece gündüz işte demin bir ayet daha koymuştunuz, Gıssısin var şeylerin
içerisinde Hristiyanların içerisinde onlar sabah akşam Allahı zikrederler böyle de bir ayet var ,
dolayısıyla bu İslam içerisine konuşulacak o Müslümanlıkla ilgili problem Yahudiler arasındanda
girdiğimizde aynı problemler yani sizin Nuh kanunlarına vermiş olduğunuz tepkiyi veya biraz önceki
söylemiş olduğunuz ayetlere vermiş olduğunuz tepkiyi Yahudiler içerisinde de Nuh kanunlarına
veriyorlar. Biz bunu %99 zaten kabul etmiyor,%1 lik%2 lik bir dilim o da kurtuluş ümidi vardır
ihtimali vardır,diyerek olayı bu şekilde çözümleme getirmeye çalışıyorlar Yahudilik içerisinde var
mı problem.
Öğrenci: Hocam o zaman neden Efendimiz gayrimüslimlere hep muhalif olmuştur.

- Gayrimüslimlere Hz.Peygamberin muhalif olduğu yok mesela Mekki sureler ile Medeni sureleri
okursanız aralarındaki farkları tonajları görürsünüz yani öyle hep muhalifliği yok dedim ya biraz
önce Hristiyanlarla ilgili onların içerisinde öyle insanlar vardır ki sabah akşam Allahı haşyetlerinden
dolayı ibadet ederler, takvalarından gözlerinden yaşlar akar diye böyle ayetlerde var yani.

Öğrenci: Hz.Musa döneminde ona iman etmiş Yahudiler diyemez miyiz.

- Burada konu Nuh kanunları Hz.Musa ve sonrası için değil bu konu şuan ki durumda bir kişi Nuh
kanunlarına uyuyorsa kurtulur mu? kurtulamaz mı? ile ilgili bir konu problem olan nokta burası
geçiyorum.

13
14

Yakubun 12 oğlu falan onlara bakarız zaten şimdi Yakub Yahudilik içerisinde önemli insanlardan bir
tanesi önemli Atalardan bir tanesi Yakub işte 12 tane soy ağacı bunlar her zaman gelecek karşımıza.
Şimdi ben size hatırlarsanız geçen hafta şöyle demiştim yani sizin yerinizde olsam ben bir kronoloji
üzerinden yapacam bu şeyi Yahudilik tarihinin anlatımını siz de bir kronoloji üzerinden yapın diye
Yahudilik tarihini size yedi dönem içerisinde anlatacam yedi tane döneme bölerek anlatacaz her

14
15

birinin karşılığında da mesela bakın işte bir yazıyo ya aynen öyle devam edecek bir iki üç diye
devam edecek önce bir.
1-Patriyarklar /Atalar dönemi(İbrahim’den –Yakub’a)
2-Yakub’tan Musa ve Hakimler dönemine kadar olan dönem
3-Hakimler ve Krallar dönemi
4-Babil sürgünü dönemi
5-Helenistik ve Roma dönemi
6-Ortaçağ dönemi
7-Modern İsrail devletinin kuruluşu
İle beraber Yahudiliğin tarihini genel hatlarıyla bu şekilde bu bağlamlar , başlıklar altında
inceliyeceğiz.

1- Patriyaklar Dönemi

Birinci döneme Patriyaklar denildiğinde “Patriyak” ın karşılığı “Ata” demek biliyorsunuz


İbrahim’in yaşamış olduğu yüzyıl millatan önce 1800 ‘lü yıllar 2000 arasında farklı görüşler var
1800’lü yıllarda yaşadığı söyleniyor . İbrahim bizde hem Yahudilik içerisinde hem Hristiyanlık
içerisinde hem de İslam içerisinde önemli kesişme noktalarından, figürlerden bir tanesidir.Neden
çünkü “İbrahimi dinler “ diye bir kavram üretildi ya bir zamanlar biliyorsunuz diyalog
görüşmelerinin olduğu dönemlerde ben bu kavrama da oradan karşı olan bir kişiyim İbrahimi dinler
kavramı problemli bir kavram onun alt yapısı doldurulmadan oturtuldu ve üreten kişi de bambaşka
bir insan.
İlk olarak bizim açımızdan İbrahim denildiğinde ne Yahudulik açısından önemi Monoteizmin
kurucusu olduğu söylenir Monoteistlik Atamız bizim ilk Atamız tarzı falan Monotezimi ilk dile
getiren insan Kuran’da da buna dair ifadeler referanslar var hatırlayın Ur nehri, Ur şehrinde doğdu
geçen Papa’da gitti o bölgeye muhtemelen o bölgede bir işte diyalog bahçesi gibi bir bahçe
yapılacak böylece orası da aynı şekilde bir dönüşüme tabi olacak muhtemelen İbrahim’in toprakları
denilip orayı dönüştürecekler.
Ur kentinde doğdu İbrahim ve Kuran-ı Kerimde de hatırlarsanız işte gökyüzüne bakıyor yıldızlar var
affilin diyor demi ben affiline inanmam ondan sonra işte bu ay ay benim tanrım ilahım o da affilin
oldu ondan sonra güneş o da afillin oldu ,ondan sonra diyorki ben bunların hepsinin yaratıcısına
inanırım diyerek böylece bir Monoteizmi bulma aşamasından bahseder. Kuran’da buranın tefsiri ile
ilgili birçok problemlerden bahseder bir peygamber nasıl böyle bir şeyi yapabilir en baştan itibaren
inanmıyor muydu? Sonuç bizim açımızdan önemli olan ne aynen o işte putu kırması büyük putun
boynuna asması işte ben kırmadım ona sorun demesi bütün bunların hepsiyle beraber aslında
söylenmek istenen amaç şu;
15
16

1- İbrahim’in
Monoteizm ile ilgili
önemli bir figür
olduğudur.
2- Ur kenti doğuş Ur
kentinde doğdu, günümüz
işte kuzey güney ırak
civarında ardından
yolculuğu var İbrahim’in
bakın Ur kentinden
İbrahimin yukarıya doğru Harrana gelmesi Harranda işte kendi ülkesinden kovulması ardından
Harran’a doğru yolculuğu ve tekrar bir daha vaddedilmiş topraklar denilen topraklara dönüşü bu
süre içerisinde bildiğiniz üzere İbrahimin bir tane eşi var aslında Kutsal kitapta’da böyle geçer bu
İbrahimin eşinin adı Sara ilginçtir yani bazı noktalarda diyorum ya Kur’an normalde ayrıntı
vermeyen bir kitaptır çok ilginç bir yerden bize ayrıntı verir onlardan bir tanesi de şu kısırlığı işte
Saranın kısırlığı kısır olması yaşı falan bu ayrıntıları da görebilmekteyiz biz bu dönemde.
İbrahim burada Saray’la evli fakat çocukları olmuyor çocuğu olmaması nedeniyle Sara’da tutuyor
İbrahim’i cariyelerden bir tanesi Hacer ile evlendiriyor. Hacer’den oğlu İsmail doğuyor sonrasında
birbirlerini çekememe problemi onu buradan kovmasının gerektiği ve böylece İbrahim’in yanına
Haceri ve İsmail’i alarak Kabe’ye götürmesi Kabe’de bırakması ve ondan sonrasında da tekrar
Sara’nın yanına gelmesi ve yeni bir çocuk ile müjdelenmeleri. Şimdi bu noktalarda İbrahim ayrı
ayrı versiyonları olsa farklı kişilikleri olsa problemler ortaya çıkmıyor ama aynı kişiler ve aynı olay
etrafında farklı isimler söylenmeye başlandığında her şey karışmaya başlıyor. Problemlerden bir
tanesine bakalım.
Düşünebiliyor musunuz siz işte diyelim ki Kudüse geldiniz ve bu bölgede yaşıyorsunuz veya Harran
dasınız yani siz Hacer denilen bir kişiyi evden barktan uzaklaştırmak kendi yanınıza gelmesini
engellemek için yani ta Kudüs’ten ta Mekke’ye kadar mı götürürdünüz yani Kabe’nin olduğu yere
kadar mı götürürdünüz yoksa ya iki tane şehirlik geçtiğin zaman İstanbuldan çıkın bırak Düzceye
bırak hadi biraz daha ileri götürün bırak Ankaraya orada zaten falan.
Düşünsenize iki tane bilmem kaç ülke geçiyorsun falan buralar problemli olan noktalar bir.
İki birde buradaki sıkıntılardan bir tanesi aynı kişiler etrafında farklı olaylar konusunda problem
ortaya çıkmaya başlıyor. O da şu mesela İbrahimin Kurban etmeye götürmüş olduğu oğlu kimdir?
Kimi götürdü İbrahim kimi kurban etmeye kim kurbanlık olarak seçildi var mı buna dair bir bilgi
elimizde kurban edilmeye kim götürüldü?

16
17

Öğrenci:İsmail

- Nerden biliyoruz İsmail? İsmaille dair elimizde bir delil var mı Kuran’da mesela kurban edilmeye
götürülen kişinin İsmail Hz.İsmail diye geçiyor mu Kuran’da yok Kuranda Hz.İsmailin ismi
geçmiyor kurban edilmeye götürülen.

Öğrenci: Bayram namazında İsmail diye anlatıyorlar hocam :)

- Onu kurban bayramında anlatıyorlar bizde kesmeyelim diye yani şimdi Kurban bayramında.

Öğrenci: Hocam çünkü Arapların dedesi olarak biliniyor.

- Evet

Öğrenci: Hadislerde iki kurbanlık ben ve İsmail diye geçiyordu sanki.


Öğrenci: Hz. Peygamberin ben iki kurbanlığın oğluyum hadisi delil olabilir mi?
Öğrenci: Peygamberimiz ben iki kurbanlığın oğluyum diye söyler.

- Evet güzel bak ben iki kurbanlığın oğluyum demesi şimdi Kuran-ı kerime bakıldığında Kuran-ı
kerime bakıldığında.

Öğrenci:Cevdet Paşa Hz. İshak diye okumuştum ama şâyi kanaat Hz. İsmail.

- Dediğini unutma gelecem.

Kuran-ı kerime bakıldığında Kuran-ı kerimde doğrudan Hz. İsmail ismi geçmiyor ,kurban edilmeye
götürülen kişinin isminin Hz. İsmail olduğu geçmiyor. Kutsal kitaba geldiğimizde Tevrat’a ise kurban
edilmeye yönelik götürülen kişinin ismi doğrudan İshak olarak geçiyor. Burası önemli bir nokta
ikincisi ilginç olan şimdi Hz. İbrahim’in bir adağı var ve adak şu bir oğlum olursa bir çocuğum olursa
onu kurban edeceğim diye söylüyor. Sürece bakıldığında Kuran-ı Kerim’de doğrudan Hz. İsmail
olmadığı halde Müslümanlar neden o zaman Hz. İsmail üzerinde ısrar ediyorlar Kuran-ı Kerim’de
olmamasına rağmen şundan dolayı aynen anlatıldığı üzere Hz. Saranın çocuğu olmadığından dolayı Hz.
Hacer’le evleniyor Hz.Hacer ile evliliğinden Hz.İbrahim’in Hz.İsmail adında bir çocuğu dünyaya
geliyor. Dolayısıyla Hz.İbrahim’in ilk oğlu kim Hz.İsmail. Bu net fakat bu nedenle Müslümanlar oğul
kurban edeceğini ilk çocuğunu kurban edeceğini söylediğinden ve ilk çocuğunun da Hz.İsmail olması
nedeniyle kurbanlığa götürülen kişinin Hz.ismail olduğunu söylüyorlar peki bu nokta Yahudiler
tarafından bilinmiyor mu kutsal kitaplarında bilinmiyor mu biliniyor ancak kutsal kitap doğrudan
kurban edilmeye götürülen kişinin adının İshak olarak yazdığı yazılıyor net bir şekilde geçiyor.
Burada ve Hz.İsmail ile ilgili olan ilk oğlu şöyle yorumluyorlar, diyorlar ki bu İsmail kölenin çocuğudur
kölenin çocuğudur çünkü cariyeydi cariyenin çocuğuydu bu nedenle hatta biliyorsunuz İslamiyet diye

17
18

bir kavram kullanmak yerine batıda Müslümanlara haceries Haceriler ismi bundan dolayı veriliyordu
bir nevi aşağılamadır. Bu kölenin soyundan gelenler anlamında kullanılan bir terminolojidir. Dolayısıyla
Hz. Hacer bildikleri halde bu şekilde bilindiği halde onun kölenin çocuğu olması nedeniyle soyağacının
kurbana götürülen kişinin İsmail olması üzerinden değil Sara’dan hür kadından doğduğu söylenilen
İshak üzerinden böylece soy ağaçlarını yürütmeyi ve götürmeyi tercih ediyorlar. Bu noktada
ayrıştığımız temel yerlerden bir tanesi burasıdır. Bir diğer problem 2010 yılıydı o zaman ben yine
İstanbul’daydım öğrencilerimizi İsak Haleva var biliyorsunuz İstanbul’daki Haham başı olan
Yahudilerin Haham başı İsak Haleva işte 2010 yılı Avrupa kültür başkentiydi İsmail Taşpınar hoca,
Kürşat hoca, ben ,Ömer hoca var mıydı hatırlamıyorum Ömer faruk hoca dediler ki yani işte bu sene
2010 yılı işte Avrupa kültür başkenti oldu İstanbul ne yapalım bizde burada bir etkinlik yapalım şöyle
etkinlikler yapılmaya başlanmıştı işte İslamiyette ve Yahudilikte kutsal kitap anlayışı İslamiyette ve
Yahudilikte Peygamber anlayışı gibi başlıklar belirleniyordu ayda bir bu başlıklarla sunum yapacak olan
kişiler ile beraber gidiyorduk bizde öğrencilerimizle beraber gitmiştik oraya götürmüştük öğrencileri.
Şimdi İsmail hocaydı o gün bir rabay1 konuşup bizim Nuh hocada vardı Nuh Arslantaş konu şuydu
Yahudilikte ve İslamiyette Peygamberlik anlayışı konu başlığı bu önce rabaylardan bir tanesi
Hahamlardan bir tanesi çıktı işte Yahudiliğe göre Peygamberliğin ne olduğunu ne olmadığını anlattı
oturdu sonrasında İsmail hoca çıktı İsmail Taşpınar hoca çıktı İslamiyete göre Peygamberlik nedir ne
değildir anlattı. O da geldi şimdi zaten biz deplasmanda olduğumuz için oturuyoruz. Neve şalom
sinagogda yapılıyor birde bu sinagogda ondan sonra Haleva bilmiyorum hiç Haleva’yı tanıdınız mı
İnanılmaz bir figür yani gözleri acayip inanılmaz çok zeki bir adamdır. Masanın etrafında oturuyorsanız
bir masanın içerisinde bir dakika içerisinde hüngür hüngür ağlattır sizi ikinci dakikada kahkahalar
içerisinde güldürebilecek bir şeye sahiptir dehşet bir zekaya sahip. Biraz durduk böyle kimse bir şey
söylemiyor Haleva dediki ya bu iş böyle olmaz ne ne yapalım bize bir provakatör lazım dedi konuşalım
konuşacaz konu nasıl ben bekliyorum ki hocalardan ses çıksın baktım ses çıkmıyor ben el kaldırdım
dedim ki provatakör ben olabilirim . tamam hadi buyur dediler sorum şu soru sormak istiyorum
Yahudiliği Yahudiler Musa ile başlatıyor ve günümüzde Yahudiliğe göre Peygamberliği anlattığımız
için çünkü Musa ile başlatılan bir süreç Yahudi demek aslında Musa şeriatına ve Tevrata uygun bir hayat
sürmek demektir falan peki o halde İbrahim ne yaptı da kurtuldu? dedim . rabay çıktı başladı dedi ki
İbrahim şöyle önemli böyle önemli şöyle önemli bir figür var falan İngilizce de bir tabir vardır ya so
what yani eee sonuç sonuç yok tamam ondan sonra biz bir ara göztepedeki sinagoga takılıyorduk. Orada
Adonay diye birisi vardı İbranice falan öğretiyordu Adonay oranın babalarından bir tanesi yaşlı böyle
çıktı o şeye kürsüye ya çok ilginç bir soru hiç aklıma gelmemiş hikaye tabi böyle bir şey olabilir mi ?
ben niye bu soruyu soruyorum şundan dolayı soruyorum burası Yahudiliğin patinaj yaptığı yerlerden bir

1
Rabay; Haham yardımcısı anlamına gelir ,rabbi diye yazılır rabay diye okunur.
18
19

tanesi patinaj yapar burada neden çünkü Yahudiliğe göre kurtuluşu sağlayacak olan şey Musa şeriatı ve
onu takip etmek peki onu Musa şeriatı esas ise kurtuluşun yegane biricik kaynağı Musa şeriatı ise o
halde Musa’dan 600 yıl önce yaşamış olan İbrahim’in 500 yıl önce yaşamış olan Yakub’un 400 yıl önce
yaşamış Yusuf’un durumu ne olacak onlar ne yaptılar ‘da kurtuldu gibi bir soru burası patinaj yapılan
bir yer bu nedenle mesela bizim hadis gelenekleri doğrudan Hz.İbrahim’e kitap vermez ama suhuflarla
meseleyi hallederler suhuf gelmiş diye hallederler ve ilk gelenin ilk insanın aynı zamanda ilk Müslüman
peygamber olması gerektiğini söylediği için Adem’in sonrakilerde İslamı anlattığını söylediler .Fakat
Yahudilikte böyle bir silsileden bahsetmek imkansız bir durum çünkü bir kitap nisbet edilmez bir şey
nispet edilmez kurtuluşun esasının Musa şeriatı olduğundan orda şöyle bir yorum getirilir tırnak
içerisinde söylüyorum teolojik bir yorumdur bu o da şudur burada onun cevabı olmadı onu da
söyliyelim teolojik olarak şöyle cevap verilir,Hz.İbrahim o kadar mübarek Hz.İshak ve diğerleri o kadar
mübarek ,bilge insanlardı ki seçilmiş insanlardı ki Ataydı bunlar çünkü onlara Hz.Musanın şeriatı henüz
Hz.Musa gelmeden önce gösterildi onlar ona göre yaşadı ve kurtuldu kabul ederseniz veya size rasyonel
gelirse böyle bir açıklama yapılır. Bu yönüyle’de İbrahim problemlerin merkezinde olan bir kişidir aynı
kişiyi konuşmaktayız. Fakat farklı bağlamlarda İbrahimlerimiz var,bu noktada bir inşallah bunu
İngilizce yazacağım bir makale olacak İbrahimi dinler kavramındaki İbrahimin İslamın Hz.İbrahimine
uyup uymadığı meselesi hala ciddi anlamda problem olarak karşımızda duruyor birçok insanı okuyorum
işte İbrahimi dinler, İbrahimi dinler diye devam ediyorlar bu söylemin bambaşka problemlerinin
olduğunu söyliyebiliriz. İbrahim ,İshak,Hacer anlattım kurbanı söyledik sünnet ilk ahitleşmesi İbrahimin
Harran’a gelmesi Harrandayken işte aşağıya inmesi tekrar biz sana vaddedilmiş topraklar “promised
lands “ vaddedilmiş topraklara gideceksin buralar senin olacak Kenanlar var bu arada filispiler onları
oradan çıkartacaksın ve işte ilk defa vaddedilmiş topraklara dair söylemlerin ortaya çıkması Hz.İbrahim
üzerinden ve aynı zamanda sünnet geleneği yani Yahudilerdeki erkek çocuklarının sünnet geleneğinin
‘de kökeninide İbrahim ile beraber başlatıldığını görmekteyiz,Yakub’a bir sonrakinde gireyim.
Var mı buraya kadar bir sorunuz problem olan bir şey var mı? anlaşılmayan bir şey var mı?
Öğrenci: Hocam İngilizce kaynaklarınız varsa paylaşır mısınız?

- İngilizce çok ama yani her tarafta İngilizce şeyler var İngilizce bir sürü kaynak var etrafta Yahudilik
tarihi Paul Johnson’ın Türkçeye çevrildi ama orijinal Yahudilik tarihi şeyin bizim Bilal Baş hocanın
çevirdiği güzel bir kitap var Yahudiliğin kısa tarihi diye çok güzel bir kitap o tavsiye ederim hoşta
bir kitaptır yani.

Öğrenci: hocam peki adem Yahudilikte nasıl niteleniyor , peygamberlik silsilesi yok dediniz.

19
20

- Yahudilere göre Adem ilk insan bu kadar yani orada bir Peygamberlikten falan bahsedilmez
Yahudilerde,ilk Atalar olarak bu nedenle Patriyaklar olarak biz Nuhun Nuh kanunları üzerinden
yürütülür o döneme kadarki süreç.

Öğrenci: Cevdet Paşa'da Hz. İshakın kurbanlık olduğu meselesi

- Hhh şimdi geldi tamam Cevdet Paşa ilginç olan şeylerden bir tanesi şu ilginç olan şu Müslümanlar
içerisinde’de kurban edilmeye götürülen kişinin Hz.İshak olduğunu söyleyenler var, Cevdet Paşa
bunlardan bir tanesi yani Milel-Nihal tarzında bazı eserlerde’de biz karşılaşıyoruz kastettiğim buydu
tamam eyvallah .

Öğrenci: hocam haccda şeytan taşlama Hz. İbrahimin ismaili kurbana götürmesi ile ilgili.

- Evet yani biz Müslümanlar zaten Hz.İsmaili Müslümanlar merkeze alıyorlar,Hz.Peygambere nisbet
edilen 2 kurbanlığın soyundanım neslindenim söylemi zaten İslami olarak bu böyle geçiyor fakat
problem olan nokta hani Kutsal kitap net bir şekilde İshakı söylememesine rağmen Kuran’da
geçmeyince burası problem kronolojik olarak bakıldığında sistem olarak bakıldığında kurbana
götürülen kişinin İsmail olması kadar rasyonel bir durum yok yani bunu mesela şöyle bile
açıklıyorum ben bazen bilinen bir şeyi doğrudan ismini söylemeye gerek yoktur ki yani bu kadar net
aslında ilk oğul çünkü doğan ilk oğlunu kurban edecek ve bu nedenle İsmail olması çok daha
makuldür çok daha rasyoneldi, İshak üzerinde Yahudilerin ısrarı orayı baypas edebilmek için
Hz.Haceri ve oğlunu kölelik ve cariyelik ile nitelendirip böylece düşük gösterme ile ilgilidir.

Öğrenci: kurban hadisesi anlatıldıktan sonra hz. ishak müjdeleniyor saffat suresine göre.. Bu da
kurban hadisesinin hz. ismaille yaşanmış olduğunu gösteriyor.
Öğrenci: Hocam Hz.İsmail'in Yahudiler tarafından aşağılanmasının tek sebebi cariyenin çocuğu
olması mı başka sebepler de var mı?

- Bir ara şey vardı bir dizi vardı nerede oynuyordu hatırlamıyorum güllerin savaşı diye bir dizi vardı
hiç duydun mu? Öyle bir dizi vardı güllerin savaşı hatırlıyor musunuz güllerin savaşı öyle bir dizi
tamam ben bazen şöyle yaparım yani buradaki işte sebeb ne hangisi bu tamamen güllerin savaşı
hocam herkes kendini merkeze almak için savaşlandırmalar bu tür tercihler yapıyorlar.

Öğrenci: hocam kuranda bahsi geçen ayette müjdelenen oğlun da ishak olduğu söyleniyor ,ishak
gülme anlamında olduğu için sarenin orda gülmesi sebebi ile .

- Kuranda yok Hz.İsmail var müjdelenmede Hz.İshak müjdeleniyor tabi İshak bu nedenle yüz
güldüren çünkü zaten Hacer’in çocuğu olmuş Saranın çocuğu yok orada zaten şaşıran Sara Hacer
20
21

değil bakın müjdelenen oğlu İshak bakın ikinci oğlu müjdelenmesi İsmail zaten olmuş,yüz güldüren
anlamıydı.

18.03.2021
Şimdi hatırlarsanız size en son şu noktada bırakmıştım ben. Yahudilik tarihini 7 evre içerisinde 7 döneme
ayıracağız ona göre işleyeceğim demiştim. 1. evreyi bitirmiştik. Prophet ayrılıklar dönemi atalar dönemi en
önemli atalardan bir tanesi olan İbrahim’den bahsetmiştik,konuşmuştuk.Şimdi gelelim bir diğer önemli ata
Yakup, Musa ve hakimler dönemine kadar ki süreç daha doğrusu Yakup’la Musa’nın olduğu
dönemki bu sürece geçelim. Bazı bildiğiniz noktaları geçeceğim.İşte Yusuf’un kıssası gibi oraları zaten
okursunuz bildiğiniz yerler bu kıssa.Şimdi Yakup dediğimizde de mesela Yakup Yahudilik için inanılmaz
öneme sahip olan bir kişiliktir.Soy ağacında Yakup’la devam eder.İshak’tan sonraki soy ağacında Yakup’la
devam eden soy İsmail’le değil İshak’la Esav’la değil Yakup’la.İlginç olan nedir? Bu kadar Yahudilik
açısından önemli olmasına rağmen tırnak içerisinde ‘’Yakup’’ bu nedenle dedim ya size hani ben Kur’an-ı
Kerim’de Hz.Yakup kutsal kitabı konuşurken Yakup diyeceğim diye şundan dolayı görün Yakup bu kadar
önemli bir kişilik olmasına rağmen bizim karşımıza üçkâğıtçı yalancı bir kişi olarak çıkabilmekte .Nasıl oldu
peki? Çünkü Yahudilikte çok önemli kavramlardan bir tanesi şu ilk oğul kavramı ilk oğul ilk evlat
daha doğrusu ilk oğul evlat değil ilk oğul kavramı önemli bir kavram neden? Çünkü baba oğluna
daha doğrusu ilk oğluna kendisinde buluna güçleri aktarır. Hani Anadolu’da El vermek diye bir tabir
vardır. Yahudilikte de ilk oğlu kavramı inanılmaz önemli bir kavram. Çünkü ata baba ilk oğluna verir
genelde elini. İlginç olan ne? İşte Yakup’un yapmış olduğu iş İshak’ın İshak babasını ismi. İshak’ın iki oğlu
var. Birinin ismi Esav bir diğerinin ismi Yakup. Esav aslında ilk oğul o en büyük oğul o aslında Yakup’sa
bir küçük kardeş diğerine göre bir gün İshak artık gözleri giderek görmemeye başlamış gözleri inanılmaz
derecede zayıflamış. Yaşlanmış ve muhtemelen ölüm zamanı geliyor. Çağırıyor oğlunu Esav’ı .Esav Esav
diye ya gel diye çağırıyor. Oğlu geliyor. Ya oğlum canım çok böyle yabani bir keçi çekti diyor. Yabani av
hayvanı çekti diyor. Bir böyle vurup gelsen de otursakta yabani av hayvanını böyle yesek diyor. Tabi
babacım ne demek diyor. Böylece Esav alıyor yanına av aletlerini avlanmaya gidiyor. Bu arada bu konuşma
geçerken Yakup’un annesi Esav ile İshak’ın arasındaki bu konuşmayı duyuyor. Ve çağırıyor oğlunu ve diyor
ki Yakup bak oğlum baban Esav’a böyle böyle dedi ve muhtelemen Esav geldiğinde beraber yemekleri
yediğinde baban Esav’ı kutsayacak diyor. Elini verecek diyor. E napalım diyor. Gel sen Esav’ın yerine gir
aynı Esav gibi hareket et ben hemen bir hayvanı pişiririm onu verelim ve böylece ilk oğlunu kutsama
hakkını sen al diyor. Tamam diyorlar bakın Yakup’la annesi gidiyorlar hemen ağıldan bir tane hayvanı
kesiyorlar pişiriyorlar ondan sonra Esav biraz kıllı bir çocukmuş. O kesmiş olduklarının hayvanın
kıllarından Yakup’un kollarına yapıştırıyor. Sonrasında Yakup sesinin biraz Esav’ın sesine benzeştirerek
gidiyor İshak’ın yanına. İşte babacım babacım ben geldi. İşte hikâyeler böyle. Oğlum çabuk geldin
diyor.Evet baba dağın hemen ardında yakın bir tarafta buldum işte avı işte vurdum pişirdim geldim sana
21
22

vermeye geldim. Babası tabi anlıyor muhtemelen bir üçkâğıt olabilir bu işte diye. Şöyle elini alıyor eliyle
kontrol ediyor babası gözleri görmüyor ya.Bakıyor kılı bir çocuk tamam bu Esav diyor. Sonra yemeği
yiyorlar. Yemeği yedikten sonra İshak başlıyor dua etmeye ve ilk oğlunun hakkını Yakup’a aktarmaya ve ilk
oğlunun hakkını elini Yakup’a veriyor. Aradan bir süre geçiyor. Bu sefer Esav çıkıp geliyor. Avını
yakalamış işte kesmiş parçalamış pişirmiş işte getiriyor İshak’ın önüne.İşte babacım ben geldim diyor. Baba
işte sen kimsin diyor. Oğlu baba işte Esav’ım diyor. Hani işte canın yabani av hayvanı çekmişti ya
diyor.Ama diyor biz biraz önce yedik hani diyor.Babacığım ben yeni geldim,o ben değildim diyor.Napalım
ya evladım diyor. Ben işte Yakup’u kutsadım diyor. Yakup’ta hakkı diyor. Bakın böylece Esav’daki ilk
oğulluk hakkı Yakup’a tırnak içerisinde üçkâğıtçılıkla yalan dolanla almış olan bir kişidir. Ama Yakup aynı
zamanda Yahudilik tarihinde işte İsrailoğulları gibi bir isimlendirmeyi hak eden ve tüm hala
günümüzde 12 oğul 12 kabile kavramının devam etmiş olduğu bir soyun başlangıcıdır bu yönüyle
önemli kişilerden bir tanesidir. Her ne kadar bunları yapmış olsa da. Yakup sonrası işte Yusuf
biliyorsunuz işte Yakup’la Yusuf’un olayını anlatmayacağım. Yusuf’un Mısır’a gitmesi alması kuyudan
çıkartılması. Kur’an-ı Kerim’de bu arada şöyle güzel bir söyleyeyim. Kur’an-ı Kerim’deki Yusuf kıssasıyla
kutsal kitaptaki Yusuf kıssasını şöyle yan yana koyun 2 kıssa arasında inanılmaz benzerliğin olduğunu
göreceksiniz .İnanılmaz yani%80 %90 civarında benzerliğin olduğu yegâne 2 tane kıssa 2 tane kişilik
diyebilirim bunları karşılıklı çapraz okuyabilirsiniz zamanınız varsa. Yusuf Mısır’a geçiş böylece Yakup’la
beraber sonraki süreçte işte Yusuf’un kuyuya atılması Yusuf la beraber şeye gitmesi Öğrenci: Kutsal
Kitapta ki daha mı ayrıntılı hocam? Hoca: Kutsal kitaptaki bir tık daha ayrıntılı arada bir de böyle
şeylerde farklılıklar var. İşte nehirden kim aldı verdi kim getirdi kim götürdü bir tık buralarda farklılıklar
var. Tamam mı onu dışında ayrıntı olarak biraz daha fazla. Fakat çok benziyor.%90 oranında benzeşmenin
olduğu bir hikâye kıssa. Yusuf’la beraber bizim açımızdan Yusuf ben burayı neden alıyorum Yusuf’u?
Çünkü şundan dolayı Yusuf’la beraber Yahudiliğin Mısır serüveni başlamaktadır. Yani Yakup’un ve
ailesinin yiyecek içecek bulamamaları kıtlık başlaması ve Yusuf’un Mısır’da başkan olması padişah olması
hazineden sorumlu olması ondan sonra nakil görüşmeleri ve böylece Yahudilerin Mısır’daki hayatının
başlangıcını Yusuf’la beraber görmekteyiz. Ne zamana kadar sürdü bu süreç Musa’ya kadar. Şimdi
hatırlayın İbrahim m.ö. 1800’ler Yakup m.ö. 1700’ler Yusuf m.ö. 1600’lü yıllarda yaşamış olan bir kişi ve
Musa m.ö 1200 lerde yaşamış olan bir kişilik. Dolayısıyla şunu görebilmekteyiz. Yani Yusuf’tan sonraki
Yahudilerin Mısır serüveni yaklaşık 400 yıllık bir süreci kapsıyor.Bu süreç içersinde Mısır’da Musa denilen
bir kişilikle karşı karşıya kalıyoruz.Olayın başlangıcını biliyorsunuz.Nehire atılması nehirden çıkartılması
kim aldı kim götürdü geçtim oraları sarayın içerisinde büyümesi ve yetişkinliğe ulaşması.Şimdi Musa her ne
olursa olsun zaman içersinde kan çekmesi nedeniyle o köklerine hala sadık bir kişilik Firavun’un sarayında
yaşamış olmasına rağmen.Bir gün şöyle bir olaya yaşanır.Musa bir gün çarşıya çıkar.Çarşıda 2 kişinin
tartıştığını ve kavga ettiğini görür.Biri Mısırlı biri İsrailli ikisini ayırmaya kalkar. İkisi işte Mısırlı sen neden

22
23

karışıyorsun dediğinde Musa döner buna bir tokat atar ve adam oracıkta ölür. Böylece Musa bir anda o
işlemiş olduğu suçun problemini hissetmiş olması nedeniyle kaçar. Kaçtıktan sonra birkaç gün saklanır.
Mısır’da hala .Kaçtıktan saklandıktan birkaç gün sonra pazara döner. Acaba hala duyum nedir ne değildir
olaylar ne kadar biliniyor ne kadar duyulmuştur diye. Gittiğinde bir bakar ki aynı işte Mısırlının yine bir
İsrailli ile tartıştığını görür yine bunları ayırmaya gittiğinde şöyle bir cümle duyar. Bir Mısırlıyı öldürdün.
2.bir Mısırlıyı daha öldürecek misin diye duyulduğunda Musa artık şunu anlar. Demek ki Mısır’da Musa’nın
işlemiş olduğu suç katil suçu bilinmektedir. Dolayısıyla artık buralardan uzaklaşma zamanı geldi diyerek
Musa Mısır’dan çıkar.
Bakın Musa’nın Mısır’dan çıkışı ve kutsal kitaba göre Median Kur’an-ı Kerim’e göre Medyen’e kadar gelir.
Midyen ve Medyen’e kadar gelir. Buraya geldiğinde bir nehir kenarında oturur. Nehir kenarına oturduğunda
bir bakar ki işte 2 tane kız var. Bunlar koyunlarını sulayacak ama önce erkek çobanlar geliyor kızlar önce
gelmiş olmasına rağmen bekliyorlar erkek çobanlar geliyor hayvanlarını suluyor ve götürüyor. Musa der ki
kızlara siz önce geldiğiniz halde neden bekliyorsunuz der? İşte burada adet önce erkek çobanlar geliyorlar
onlar suluyorlar ondan sonra biz götürüyoruz der. Musa der ki bu iş böyle olmaz. Durdurur erkek çobanları
siz geçin bakalım der kızlar hayvanlarını sularlar ondan sonra da yola koyulurlar. .Musa’da işte oturduğu
yerde devam eder. Döndüklerinde kızlar eve döndüklerinde kutsal kitaba göre Hitro Kur’an-ı Kerim’e göre
Şuayb Hz.Şuayb Hitro der ki kızım ne oldu
erken döndünüz? İşte babacığım böyle bir
olay oldu. Genç bir delikanlı bize müsaade
etti ve biz böylece erkenden gelebildik.
Bana o erkeği delikanlıyı bulun getirin der.
Delikanlıyı bulurlar. Musa ‘yı getirirler.
Hitro der ki gördüğüm kadarıyla senin
kalma yerine ihtiyacın var. Benim de bu
işleri yürütecek bir kâhyaya bir çobana
ihtiyacım var. Bunu yapar mısın der? Olur
yaparım der. Ama benim sana vereceğim
param yok. Tamam problem değil. Kalma
yerini vermiştir. Ardından Musa’nın gönlü küçük kızına kayar. Kutsal kitaba göre. Küçük kızını ister
babasından. Babası der ki o zaman şöyle yapalım. Bana 5 yıl bedava çalışacaksın. Tamam olur der. Çalışır 5.
yılın sonunda bir bakar ki evlendirmiş olduğu zifaf gecesindeki kızı küçük değil büyük kızını veriyor. Der ki
ya biz seninle böyle anlaşmamıştık ama. Burada büyük kız dururken küçük kız olamazdı. E napcaz.O zaman
bir 5 yıl daha çalışacaksın. Tamam bir 5 yıl daha çalışır ve sonuçta ailesini alır evlenir ve ondan sonrası artık
işi bitmiştir. Musa der ki Hitro’ya artık bizim seninle olan bir anlaşmamız vardı ve biz bunu bitirdik.

23
24

Napalım? Şimdi sen beni bırak ben çekirdek ailemi alayım ve buradan başka bir yere gidelim. Ailemi
kuralım. Tamam der ve böylece bunlar yola çıkarlar. Yola çıktıklarında şimdi Kur’an-ı Kerim ve kutsal
kitabın benzeştiği ve ortak olan yere geldik. O da şu Musa akşama doğru bir yere gelmiştir. Akşam
olduğunda bir bakar ki ilerde bir yerde bir ışık yanıyor. Çocuklar der ki buradakilere siz bir durun ben
şurada bir inni a nestü neara ben bir ateş gördüm ilerde der. Gideyim oradan bir kabza bir tutam ateş alayım
geleyim hem bir şeyler alırız hem de burada yemeğimizi ısınmamızı sağlarız. Tamam derler. Çoluğu çocuğu
bırakır ve Musa yola koyulur o arazide o ateşe doğru ilerler. Ateşe yaklaştığında ateşten bir ses çıkmaya
başlar. Yanan bir çalı görmeye başlar. Ve yanan çalıda Kur’an-ı Kerim’deki ifadeyle ya Musa inni en e
rabbüke fehlağ neğlek inneke bil vağdiy mukaddesi Tuva ( Taha Suresi 12.ayet) …Ey Musa sen
ayakkabılarının alevlerini çıkar mukaddes bir beldedesin diyerek böylece işte Musa’ya ayakkabılarını falan
çıkartması söylenir. Ve Musa’nın ilk yanan çalı denilen bir obje üzerine vahiy alma sürecinin başlamasıdır.
Ve Musa artık vahiy aldı. Birinci emir Musa gideceksin Firavun’a Mısır’a ve Mısır’daki benim evlatlarımı
benim çocuklarımı Mısır’dan çıkartılıp sana vaad edilmiş topraklara kadar götüreceksin derler ve böylece
bunlar Mısır’dan çıkmak üzere emrolunur. Musa gider Mısır’a,Firavun’la görüşür. Firavun tabi sen bizim
sarayda yetiştirdiğimiz daha dünkü çocuksun falan yani bu işler böyle olmayacak. Sen bizi bırak. İşte
mucizeler gösterir hatırlayın çekirge yağması kurbağaların her tarafta olması en son böyle suyun kana
dönüşmesi hepsinde Musa bu mucizeleri gösterdiğinde Firavun tamam ol götür der. Ama sonrasında geriye
döner. Al götür geriye döner. En sonuncusunda Musa der ki bak bu seferde vermezsen senin Mısır’daki ilk
çocuklarının erkek çocukların hepsi ölecek der ve bir anda pat pat çocukları ölmeye başlayınca Firavun der
ki tamam ol götür. Böylece sürecin başlamasıyla Musa bir akşam vakti Yahudileri Mısır’dan toplar ve yola
koyulmaya başlar. Yola koyulduğunda yine vezirleri gelir Firavun’un ve der ki biz çok yanlış yaptık. Yani
Firavun bu Yahudileri buradan göndermekle ne yapalım? Biz yine bunların peşlerine düşelim. Bunları bir
daha biz buraya geri getirelim diye peşlerine düşerler. Şimdi bazen şöyle sorular geliyor .Ya hocam Musa
şey Firavun neden müsaade etmedi bunların gitmesine? Ben şöyle bir örnek veriyorum. Şimdi yurt dışında
yaşayan arkadaşlar Amerika falan gördüyseniz veya duyduğunuz şeylerde. Şimdi Amerika’da bir sürü kaçak
işçi var. Türklerde dâhil bunun içerisinde. İspanyollar New Jersey Peter son olduğu bölge bütün Türklerin
olduğu bir mahalle böyle. Yine İspanyolların olduğu bir bölge. Şimdi bir gün New York’ta işte arabayla bir
yere gideceğiz veya işte trenle bir yere gidecek veya işte ne bilim süt alacaksınız gazete alacaksınız falan
aşağıya bir indik cumartesi hafta sonu hocam çöp yığınları çünkü çok fazla tüketim olduğu için inanılmaz
bir çöp yığını araba trenler çalışmıyor metrolar çalışmıyor otobüsler durmuş gazeteler dağıtılmamış işte
sütler falan hepsi ne oldu? Olan şey şu İspanyollar kendilerine hakları olan saat oranında bir ücret
verilmediği için greve gitmişler. Böylece Mısırlıların Yahudileri serbest bırakmak istememelerinin nedeni
bir anda oluşacak olan boşluk sebebiyledir. Giderek Mısırlılar burada her ne kadar Yusuf la beraber iyi bir
konumda başlamış olsa da zaman içerisinde Yahudilerin buradaki konumlarının düştüklerini görmeye

24
25

başlıyoruz. Böylece Musa, Mısır’dan Yahudileri çıkartmakla emr olundu. Yola koyuldular bir gece vakti,
tekrar bir daha vezirlerinin önerisiyle Musa ‘nın peşine ve onların takiplerinin peşine düştüler. Ve
Kızıldeniz, Musa’nın asayı vurmasıyla beraber Kızıl denizin açılması içinden geçmeleri ve üstüne tekrar bir
daha Firavun ve ordularının girmesi ve kapanmasıyla böylece olay bitmiştir. Böylece Musa ile beraber
İsrailoğulları Mısır’dan çıkıp kutsal topraklara doğru yola koyuldular. Musa ile beraber bu geçiş
gerçekleştikten sonra Musa ile düşünün Mısırdayken bir sürü mucizeler görmüşsünüz. Aynı zamanda
denizin yarılmasına şahit olmuşsunuz, karşıya geçmişsiniz ve siz şu an Sina çöllerindesiniz. Ve her gün size
bir yiyecek geliyor. Kur’an’a göre gelen bu yiyecek “men ve selva” (helva ve bıldırcın) dır. Her gün bu
yiyecek geldiğinden dolayı insanlar bıkmışlardı ve başka yiyecekler talep ediyorlardı. Sonra Musa Tanrı’nın
emretmesiyle onunla görüşmek için 5 günlüğüne Sina Dağına çıkıyor. Kur’anı Kerimde Musa’nın Tanrıyı
görmesi tezahür şeklinde oluyor esasında onu görmüyor. Tevratta ise Musanın Tanrının sırtını gördüğü
şeklinde ifade edilmektedir. Sonrasında insanlar Musa’yı uzun bir süre bekliyorlar ve gelmemesinden dolayı
bir karar veriyorlar ve Musa’nın abisi Harun’a buzağıya tapacaklarını söylüyorlar. En azından bu
şekilde Tanrıya şükredeceklerini düşünüyorlar. Böylelikle yanlarında getirmiş oldukları altınları
veriyorlar ve böylece Harun bir altın buzağı yapıyor. Aradan birkaç gün sonrasında Musa, ellerinde 10
Emrin yazılı olduğu tabletlerle insanların yanına geliyor. Ve Musa bir bakıyor ki insanların altın bir
buzağıdan put yapmışlar ve onun etrafında ibadetlerini gerçekleştiriyorlar. Musa tabletleri yere atıyor
tabletler kırılıyor ve gidiyor Harun’un boynuna yapışıyor. Bu nokta çok ilginçtir Kuranı Kerimde altın
buzağıyı yaptıran kişiliğin adı Samiri diye bir kişiliğe atfediliyor. Ama onun öncesinde Hz. Musa Kuranı
Kerimde Sina Dağından aşağı iniyor, indiğinde bir bakıyor ki altın buzağı yapılmış, kan beynine fışkırıyor
tabletleri yere atıyor, tabletlerin kırılma sahnesi Kuran’da da var ve doğrudan gidiyor Harun’un sakalına
yapışıyor. Ve diyor ki “Sen mi söyledin bunlara böyle yapılmasını sen mi bunları yaptırdın” dediğinde
Harun ona sakin olmasını söylüyor. Böylece Hz.Musayı sakinleştiriyor Hz.Harunun bu işlerde bir dahilinin
olmadığını anlıyor. Ondan sonra Kuranı Kerim bu altın buzağı yaptırma işini Samiri ismi verilen bir kişiliğe
atıyor. Bu nokta Kur’an’da’ki bir bilgidir. Kutsal kitaba geldiğimizde ise altın buzağıyı yaptıran kişi
Harun’un kendisidir. Sonrasında altın buzağıyı kırıyorlar, yok ediyorlar ve tekrar bir daha bölgeye
monoteizm hâkim oluyor. Böylece Musa monoteizmi tekrar hâkim kılıyor, altın buzağı ortadan kaldırılıyor.
Ve Musa ile beraber suçları bu günahları ile beraber 40 yıl boyunca Sina Çöllerinde dolaşıyorlar. Ve Musa
ile beraber 40 yıl dolaştıktan sonra 40 yıl olmasının sebebi ise muhtemelen Mısırdaki insanlar yani
Yahudiler gerçekten köle bir zihinle yetişmişlerdir. Köleliğin hâkim olduğu serbest düşüncenin çok hakim
olmadığı bir ortamda yetişmişlerdi. Bu nedenle bu yeni dinin inşasında hür ve kendisine güvenen bir nesil
için 40 yıllık bir nesil geçti ki yeni bir nesil böylece inşa edildi. Böylece Musa emri yerine getirmek adına,
vad zedilmiş topraklara götürmek adına tekrar bir daha kırkıncı yıldan sonra harekete geçer. İlginç olan
şurası ki Musa ile beraber çıkarlar Çıkış kitabının son bablarına doğru aynen şöyle bir cümle geçmektedir :

25
26

“Musa yanlarında inananlar ile birlikte yola çıktı, inananlarla birlikte vadedilmiş toprakları
görebilecekleri bir kıvama geldiler ama Musa vadedilmiş topraklara giremeden ölür”. Ve Çıkış
kitabına göre Musa öldükten sonra onun cenazesi bedeni kimsenin bilemeyeceği bir yere defin merasimi
yapıldıktan sonra defnedildi. Ancak bu ifadeye baktığımızda Tevrat’ın tamamı Musa’ya inmiş olsa bile bu
cümlede Musa’nın ölümünün ve ölümden sonra gömülmesi ile ilgili ne yapıldığının anlatıldığı cümlenin
Çıkış Kitabında Tevrat’ta zikredilmesi en azından bu cümlenin Musa’ya ait olmadığını gösterir. Yahudiler,
Tevratın tamamının Musa’ya indirilmiş olduğuna inanıyorlar ama bu cümlenin Musa’ya inmesine imkan
yoktur. Yahudiler bunu şöyle savunuyorlar: “Musaya Tanrı ölümünü gösterdi, ne olacağını gösterdi. Bu
nedenle vahiy kitabı olan Çıkış kitabına girdi” diyerek bunu böyle açıklıyorlar. Böylece Musanın
ölümünden sonra amacı vadedilmiş topraklara Yahudileri götürmekti henüz ulaşamadan öldüğü için bir lider
çıkması gerekir. Ve yerine geçen lider “Yeşu” dediğimiz bir kişidir. İslama göre Hz.Muhammed’ den sonra
bir peygamber gelmeyecektir ancak Yahudilikte Musadan sonra da peygamberlik devam etmiştir. Musa en
büyük peygamberdir ama Musadan sonra da peygamberlik devam eder. Ve “Malaki” ismi verilen
peygambere kadar peygamberlik süreci devam etmiştir. Musa öldükten sonra da vadedilmiş topraklara
ulaştırma işini “Yeşu” veya “Joshua” ismini vermiş olduğumuz kişiyle beraber giderler ve böylece
Hakimler Dönemi diyeceğimiz bir dönemin de başlangıcı bu şekilde olmuş olur. 10 emir ise Musa Sina
Dağına çıktığında elinde tabletlere yazılmış olduğu emirlerdir. Kabala denilen Yahudi mistisizmin kökünü
temellendirdiği yerlerden bir tanesi budur.

On emirin içerisinde dikkatinizi çeken bir emir var mı? Üçüncü emirden ne anlıyorsunuz (Rabbin adını boş
yere anmayacaksınız). Yarın öbür gün Yahudilerin olduğu bir ortamda konuşma yapıyor olabilirsiniz,
konferans verebilirsiniz o yüzden nedir bilelim. Üçüncü emir şu demek. Kutsal kitaptaki emire binaen bir
Yahudi, kutsal kitabı okurken Tanrı’nın adı olan Yahve ismini asla telaffuz edemez. Peki bunun yerine ne
diyecekler? Yhwh ya da Adonay (Rabbimiz) şeklinde telaffuz edecekler. Böylece Tanrı’nın adını boş yere
ağızlarına almamış olacaklar. “Elohim” ise Yahudilik tarihinde problemli bir kavramdır. Çünkü Yahudilik’te
kutsal kitap araştırmalarında bütün kutsal kitapların Musa’ya indiğini iddia ediyorsunuz ancak Tora denen
bizim literatürümüzde Tevrat olarak geçen ilk beş kitabın indiğine dair bazı problemler vardır. Julius
Wellhausen bu noktada dört kaynak teorisini öne sürer. Nedir bu? Der ki; bu tora denen beş kitabın
içerisinde dört farklı kaynağa göre bilgi elde etmekteyiz. Bunlar J, e, d, p kaynağı. J kaynağı; Tanrı’nın
“Yahve” diye isimlendirildiği Güney krallığına ait kaynak. E kaynağı; Tanrı’nın “Elohim” olarak
isimlendirildiği Kuzey krallığının kaynağı. Politeistik bir yapıları var. El tanrı demek, elohim tanrılar demek.
Bu yüzden problemli. D kaynağı; Deuteronomy denen tesniye kitabı ve P kaynağı ise Rabarlar’ın ortaya
koyduğu kaynaktır. Birinci öncelik Adonay veya yhwh olarak zikretmek ya da Tanrı’nın adının geçtiği
yerlerde hiç zikretmemek.

26
27

Üçüncü Dönem: Hakimler ve Krallar Dönemi


Prophet kelimesi ve prophecy kelimesi ne demek? Prophet peygamber demek, prophecy ise kehanet demek.
Peygamberler kehanette bulundukları için aynı kökten gelir. Hakimler dönemi yani hâlâ prophecyde bulunan
hikmetli kişilerin devam etmiş olduğu dönemdir. Ne oldu bu dönemde? Musa vardı o hem siyasi hem de dini
liderdi. Sonra Musa gitti. Peki Musa gittikten sonra kehanetlik bitti mi? Bitmedi onun yerine Yeşu geldi.
Birinci hikmetli kişi Yeşu idi. Yahudiler, Yeşu önderliğinde vadedilmiş topraklara girdiler. Yeşu ilk hikmetli
kişilerden biridir kohen ve hakimdir. Peki Yeşu’dan sonra devam etti mi? Evet devam etti. Bir sürü ayrım
var. Mesela Müslümanlar’da kadın peygamber var mı? Şafiilere göre olabilir Hanefilere göre olmaz.
Yahudilik’te ise biz kadın peygamberler görmekteyiz. Hakimelere rastlamaktayız. Mesela Dvora/ Debora,
Gideon/Gidyon, Samson/ Şimşon ve Dalila bunlardan birkaçının ismi. Bizim için kritik öneme sahip olan
şey hakimler döneminin bitip krallar döneminin başlaması.
Şimdi hakimler döneminde hala hikmetli kişiler var ancak bu durum Musa’da olduğu gibi hem dini hem
siyasi hem de askeri liderdir. Bir süre sonra Yahudiler hikmetli kişiye sorar. “Efendim başka memleketlerde
onların dini liderleri olduğu gibi siyasi liderleri de var bizim niye kralımız ve siyasi liderimiz yok.” İşte
böylece hâkimler döneminden çıkış, krallar dönemine geçiş evresidir. Ve bizim açımızdan krallar
döneminin ilk kralı, dini liderle siyasi liderin ayrıştığı dönemde karşımıza çıkan Saul (Talut) dur ve
Yahudilerin ilk kralıdır.
Asıl krallar dönemine damga vuran iki önemli kişi vardır. Bunlar Davud ve Süleyman’dır. İslam
inancına göre ikisi hem dini hem siyasi liderdir ancak Yahudiliğe baktığımızda Davud ve Süleyman
yalnızca siyasi liderdir. İlginç olan kendilerine kitap atfedilmesine rağmen peygamber olarak
görülmez. Davud’u (M.Ö 900’ler) bizim için önemli kılan şey onun üç temel projesidir.

1. Yahudilerin bir devletinin olması


2. Bu devlete Yahudilerin yerleşmesini sağlamak
3. Birlikte ibadet edebilecekleri bir mâbed inşaa etmek. (Davud’da kadar ibadet edilen böyle bir yer
yok)
4. Böylece Davud bu projesini gerçekleştirmek için savaşır. Kenan’da bir devlet kurar, ikinci projesini
de gerçekleştirir.( Yahudilerin yerleşmesini sağlamak) Ancak üçe geçerken Tanrı “Dur! Sen bunları
gerçekleştirirken çok kan döktün, elin
kana bulandı. Bu mabedi yapmak sana
değil oğluna kısmet olacak” der.
Yerine M.Ö. 800’lü yıllarda oğlu
geçer. Süleyman etraftan malzemeler
toplayarak mabedi inşaa eder.
Günümüzde Temple of Solomon
27
28

olarak bilinen Beytül makdis/ Bet Amikdaş yapılır. Ve Süleyman sonrasında der ki “ben ölürüm,
çocuklar kavgaya başlayabilir. Ben bunların yerini belirleyim” der ve Yakup’tan gelen on iki soya
toprakları paylaştırır ancak Süleyman’ın ölümünden sonra Yakub’un on iki soyundan onu birleşir ve
kuzey krallığı olan İsrail devletini, kalan iki soy/ kabile de birleşerek Güney Krallığını/ Yahuda
devletini oluşturur. Güney krallığının başkenti Kudüs. İsrail’in yani kuzey krallığının başkenti ise
Beytel denen yerdir. Güney krallığı Tanrısını Yahve diye isimlendirir. Kuzey krallığı tanrılarına
Elohim der. Kuzey krallığı politeistik bir yapıya sahiptir. Güney Krallığı ise monoteisttir. Güney
krallığının ibadet merkezi Kudüs. Kuzey krallığının ise birkaç merkezi var. Beytel kenti Dan kenti
gibi. Böylece mabedler yapıyorlar ve ibadet etmek için birbirlerinin sınırlarına girmiyorlar. Herkes
ayrı şekilde yaşıyor. M.Ö. 722’de Kuzey krallığına Asurlular son verir. Krallığınızı yok etseler ne
yaparsınız? Güneye kaçarsınız. Niye çünkü elin gavurunun boyunduruğu altında yaşamaktansa
dindaşlarınızın yanına gidersiniz. Kuzeyden güneye geliş kuzeyden gelenleri rahatlatmışken dini
anlamda problemlere sebep olmuştur. Cumartesi gittiniz ibadet etmeye, açtınız Tekvin kitabı İşte
Tanrı Yahve birinci gün şunu şunu yarattı. Diğeri dedi “Bir dakika Yahve kim? Bizde Elohim şöyle
şöyle yarattı diyor. Musa Sina dağında görüşmek üzere Sina dağına gitti Harun da altın buzağı
yaptırdı.” Güney krallığı bunun üzerine dedi ki “Keserim seni, sen nasıl Harun için böyle şeyler
söylüyorsun?”

Problem ne? Problem şu. Yahvist metinle elohist metinler farklı yapıya sahiptiler. Kuzeyden güneye inince
iki farklı yaratılış var. Tufana, Harun’a dâir iki farklı söylem var. Kuzeydekiler güneye inince kavga
büyümesin diye metni redakte edeceksiniz. İlk redakte burada başlıyor. Birinci babta Ademin Havva’nın
yaratılmasından bahseder, ikinci babta hooop nefsi vahide gibi bambaşka bir yaratılıştan bahseder. Tufanda
her bir türden birer çift, ikinci bahiste ikişer çift alınmasının istendiğini göreceksiniz. Birinde Harun çok
önemli bir kişilik, diğerinde ise altın buzağıyı yaptıran bir kişilik. Ne yapacaksınız? Çok basit önce Harun’a
buzağıyı yaptırtacaksınız. Sonra da tövbe ettirteceksiniz. İşte bu kuzey ve güneyin birleşmesi yahvist ve
elohim metinlerin oluşmasına ve bunların redakte edilmesine sebep olmuştur günümüzdeki kutsal metinlerin
tohumları da ilk kez bu dönemde bu şekilde başlamıştır. Haftaya Babil sürgününden devam ederiz. Kuzeyi
yıktık güneyi de yıkalım.
23 MART 2021 / 7.DERS
Hatırlarsanız en son sizinle krallığı ikiye bölmüştük. Krallık kuzey ve güney olarak ayrışmıştı. 722’de kuzey
krallığı (İsrail krallığı) gitmişti. Sonra yukarıdan aşağıya güney krallığına inmişlerdi bunlar. Orada birtakım
redaktelerden bahsetmiştik. İlk redaksiyonun olduğundan bahsetmiştik. Bu henüz daha sürgün değildi.
Kuzey güneye inmişti. Ama şimdi Yahudilik tarihinde ilk önemli bir travma yaşanacak. Ciddi bir
travmadır bu. Çünkü ikincisi de gelecek peşi sıra. Tarihler M.Ö 586’yı gösterdiğinde Babil İmparatorluğu
Yudahında Yahudanında olduğu bu bölgenin de olduğu tüm mekânı işgal edecek. (Slayt 24 –

28
29

Haritadaki yeşil yerler Babil Devleti) Böylece Babil İmparatorluğu Kudüs’ü de aldı yani M.Ö.586 ‘da
Kudüs’ünde olduğu bu kadar geniş bir bölgeyi aldı. Bu bölgeyi aldıktan sonra Yahudileri Kudüs’ten Babil’e
sürdü. Şu an Irak topraklarının güneyi gibi düşünebilirsiniz. Şimdi burada küçük ayrıntılar var. Bu ayrıntıyı
bir sonraki süreçte toplamak için ekmek istiyorum. O da şu: Genelde kanaat olarak konuşulurken tamamı
sürüldü deriz. Evet ama burada çoğunluğu sürüldü. Azınlıkta olsa bir kısmı dağlara kaçtılar. Dağlarda
saklandılar. Biraz daha gizli kaldılar. Yani biraz daha kendilerini izole ederek kalanlar vardı fakat bunlar
inanılmaz derecede az olan bir gruptu. Bu aşamada bizim bileceğimiz ne: MÖ.586 yılında Babil İmp. bu
bölgeyi aldı ve Yahudileri Kudüs’ten Babil’e sürgüne gönderdi. Biz buna Yahudi tarihinde 1.Diyaspora /
1.Sürgün ismini vermekteyiz. Böylece artık Babil topraklarına geldiler.
4. Babil Sürgünü Dönemi / 2.Mabed Dönemi
Önce Babil sürgünü ve sonuçlarını konuşalım. Biz Babil’e sürülmeden önce elimizde ne vardı?

- Toprağımız, kralımız, tapınağımız vardı. Babil’e sürgün olunca ne oldu?


1. Toprak gitti. Çünkü Babil İmparatorluğunun boyunduruğu altına girdi.
2. Kral gitti. Çünkü artık bir devletimiz kalmadı.
3. Süleyman tarafından yaptırılmış olan mabedi Babiller yerle bir ettiler.

Böylece ellerinde hiçbir şey kalmadı. Tamamen bir sürgün politikasıdır bu. İnsanları kendi yerlerinde rahat
hissettiklerinde problem ortaya çıkarabilirler onun için en güzeli nedir onları sürmektir. Önce birinci
aşamada demek ki Babil ile hem tapınak, kral, toprak gitti hem de tapınağın içerisinde her daim savaşlara
giderken ve tapınağı tapınak yaptığına inanılan o ahit sandığı da böylece kayboldu. Tevrat tomarları gitti,
yazılı olduğu tabletler gitti. Her şey bir anda sıfırlandı. Ve biz kendimizi bir sabah bir uyandım hocam
Babil’de bulduk artık Kudüs topraklarında değiliz. Şimdi kendinizi böyle bir ortamın içerisine koyun. O
ortamı hissetmenizi istiyorum ki o ortamdan bir şey çıkaracağız sonuçta. Sorular şunlar:

1. Önceden kadim toplumlarda bir bölgenin tanrısı vardı. Kadim dönemlerde bir bölgenin yenilip
alınması o bölgenin tanrısının da yenildiği anlamına geliyordu. Soru şu: Bizim Kudüs’teki seçilmiş
vaat edilmiş topraklar bizden gidince bunu veren tanrımız da yenilmiş mi oldu? Hani bize siz
Tanrının kadir-i mutlak her şeye gücü yettiğini söylüyordunuz? O halde Tanrımız da yenildi mi?
2. Her türlü ibadetin merkezi olan mabet yıkıldığında artık biz ibadet etmeyecek miyiz? İbadetler
bizden düştü mü?
3. Kutsal kitabı Babil’de okuduğumda Tanrı bana bir sürü yerde ahit yaptığını benim ne kadar güçlü
olduğumu söylüyor. Şayet Tanrı benimle ahit yapmış ve bizi seçmişse biz neden bu durumdayız?
Seçilmiş ve ahit yapılmış bir toplum neden bu durumdadır?
4. Kudüs’teyken rahat bir şekilde yaşarken Babil’de sürgünde Yahudi kimliğimizi nasıl muhafaza
edeceğiz?

29
30

5. Ben laik bir insanım. Sizlerde kohensiniz veya din adamısınız. Size soruyorum ‘Biz niye sürgüne
gönderildik? Sürgüne gönderilmemizin nedeni nedir? Rasyonel bir cevap arıyorum çünkü ayağım
kayıyor. Hem Tanrı kadir-i mutlak dediniz hem sürgündeyim.
Cevap: Siz bozuldunuz cezalandırıldınız. Tanrının her şeye gücü yeter. Biz Tanrının emirlerini
bihakkın yerine getirmedik bu nedenle Tanrı bizim böyle bir sürgüne gönderilmemize müsaade
etti/engel olmadı. Bu sürgünün sebebi Tanrı değil biziz.
6. Sürgüne gönderilme sebebi biziz. Günahlarımızdan temizleninceye kadar sürgünde kalacağız. Peki
yarın öbür gün geri dönüşe izin çıksa sürgünde kalmak hala makul bir şey midir?
7. Kutsal kitabı açtık dua ediyoruz. Peki hangi toplumun refahı için dua edeceğiz? Çünkü Babil
topraklarındayız.

Sonuçta basit bir operasyon gibi görünen Babil sürgünü peşi sıra inanılmaz psikolojik teolojik sosyolojik
problemler getirmiştir. Şimdi tam böyle bir ortamın içerisinde sizin cevap üretmeniz lazım. Başınızda
Babil var ayaklanmayı düşünmez misiniz mesela? Bir anda silahlarınızı çekip َ‫ولئِك‬ َٓ ُ ‫ّٰللاُ فَا‬
‫َو َم ْن لَ ْم يَحْ ُك ْم ِب ََٓما ا َ ْنزَ َل ه‬
‫( ُه ُم ْالكَافِ ُرون‬Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.) deyip
savaşmaya kalkmaz mısınız? İşte böylesine inanılmaz gerilimli ve her türlü hattın her an oynayabileceği
bir zemin üzerinde teolojik, sosyolojik ve psikolojik olarak çöküntü içerisindesiniz. Ve siz sadece
tutunacak bir dal arıyorsunuz. Çünkü ne toprak ne tapınak ne kral kaldı. Hiçbir şeyiniz kalmadı geriye.
İşte hocam tamda böyle dönemlerde bizim karşımıza kritik geçiş elemanları çıkar. Ve bunların tarihe
dokunuşları çok önemlidir. Bu dönemde bizim karşımıza Jeremiah / Yeremya (ö.585) isimli bir
peygamber çıkar. Ölüm tarihi 585. Muhtemelen adam kahrından öldü. Niye çünkü o kadar fazla ciddi
anlamda bir psikolojik çöküş içerisine girildi ki bu dönemde ya çıkılacak ayaklanma yapılacak ya da
sükûnet içerisinde bir şeyler hallolmaya çalışılacak. İşte bu dönemde Jeremiah çıktı ve aynen şöyle
söyledi: ‘Ey sürgünde olanlar bulunduğunuz topraklarda evler yapın. Çoğalın evlenin ve bulunduğunuz
toprağın refahını dileyin.’ Diyerek ortamı sakinleştirmeye çalıştı. Jeremiah eğer böyle bir sürgün
içerisinde şöyle deseydi; Ey Yahudi kardeşlerim! Çıkacağız ve biz bu kafir topluma karşı ayaklanacağız.
Tanrının gücünü arkamıza alıp dişe diş savaşacağız deseydi emin olun ben bu dönem size Yahudiliği
anlatmıyor olacaktım. Yahudilik diye bir şey olmayacaktı. İşte bu dönemde hem sükûneti sağlayan hem
de insanların bu teolojik çıkmazlarına çözüm arayıp öğütlerle onları bir arada tutmaya çalışan Jeremiah
gibi bir kişilik çıkmıştı. Bakın noldu şimdi hem bir taraftan tanrıdan aldığınız bu cezalandırmanın
Tanrı ile ilgisi olmadığını söylediniz hem de suçun kendinizde olduğunu söylediniz. Yani biz
önceki atalarımızda olduğu gibi bihakkın tanrının emir ve yasaklarını yerine getirirsek tekrar
kuvvetleniriz diyerek hem ortamı sakinleştirdiniz hem de o dönem Yahudileri bir araya getirdiniz.
Böylece bu dönemdeki insanların teolojik problemlerine cevap ürettiniz.

30
31

Şimdi kalan son 2 evreye geçeceğiz. Kuzey krallığını Asurlular almıştı. Basit bir eylem geçiyorum.
Şimdi noldu Babiller geldi ve ortalığı yok ettiler her şey darma duman oldu. Babillilerden sonra Babil
İmparatorluğuna Pers imparatorluğu son verdi. M.Ö 550’li yıllarda. Böylece Babil İmp. hâkim olduğu
yerlerin tamamında Pers İmparatorluğu karşımıza çıktı. Ve Kudüs’te Pers İmparatorluğunun
boyunduruğu altına girdi.
Pers İmparatorluğu ve Yahudiler
Bu dönemde Pers İmparatoru Cyrus/Koreş çıktı, (şimdi ben olayı karikatürize edeyim biraz) Babil’de
gezerken bir baktı ki garip tipler var Babil’de, daha farklı (ten renkleri, duruşları, giyimleri,) tipler var.
Dedi ki; “Bunlar kim?” Dediler ki: “Efendim bunlar Yahudiler, bunlar başka bir dine mensup olan
insanlar.” “Çağırın bakalım şunları bana!” Yahudiler geldiler, onlara dediler ki “Siz n’apıyorsunuz
burada?” Yahudiler; “Efendim biz aslında Kudüs’te yaşıyorduk, bu Babiller bizi yerlerimizden ettiler,
bizi ta buralara kadar sürdüler.” “Ee burada mutsuzsunuz ama?” “Efendim ne mabedimiz kaldı bizim ne
bir toprağımız kaldı, eski evlerimiz barklarımız her şey gitti.” Tamam, dedi Cyrus, size bir seçenek
sunuyorum. İsteyen geri dönebilir. Yahudilerin hiç beklemediği bir şeydi bu. Geriye dönme ihtimali
çıkmıştı. Başları yerdeydi ya, hafif kaldırdılar başlarını. Cyrus sordu: “Ee, mutlu olmadınız mı?”
“Efendim, çok mutlu olduk. Siz çok iyisiniz, kralsınız falan ama bizim bir de mabedimiz vardı.
Süleyman mabedi. Bu Babiller bizim mabedimizi yaktılar yıktılar yok ettiler. Ne verirseniz elinizle o
gider sizinle… falan . Tamirine yardım eder misiniz?” Tamam, dedi Cyrus alın size para. Gidin
yaptırın mabedinizi. Düşünebiliyor musunuz? Bir anda inanılmaz bir türbülansın içinden kendilerini
bambaşka bir evrede buldular. Böylece Yahudilerin çoğunluğu o bölgeden çıktılar ve Kudüs’e doğru
geriye döndüler. Fakat burada yeni problemler ortaya çıktı. Problem şu; bir öncekinde dediniz ki, bizim
buraya sürgüne gelme nedenimiz bizim Tanrı’nın emir ve yasaklarını doğru ve düzgün bir şekilde yerine
getirmememizdi. Şimdi dönüş izni çıktı, ben eğer geri dönmezsem günahkâr mıyım? Çünkü bir
öncekinde mecburen dönmeniz gerekiyordu, Tanrı sizi affetti, cezanız bitti dönmezseniz problem. Şimdi
hocam niye dönmesinler ki diye soruyorsunuz değil mi? Aynen şundan dolayı; Çocuk Babil
imparatorluğunda kalmış son sınıfta Kpss’ye girmiş ve muhtemelen Babil’in asma bahçelerine yakın bir
okulda görev almış. Buyur nasıl döneceksin hocam dön dönebiliyorsan? İki katlı bir evin birinci katını
yapmışsın ikinciye geçmişsin nasıl döneceksin? Çocuk çoluk Babil’e alışmış, artık buradan geriye
dönmek istemiyor. Nasıl döneceksin? İşte bunlar problem haline gelmeye başladı. Dönmek ve
dönmemek arasında ciddi bir sıkıntı yaşandı. Ama sonuçta çoğunluğu döndü.
Bu arada şunu da söylemek lazım, İsrail’in başkenti Telaviv’den Kudüs’e taşınma projesi yapmıştı
ya Trump döneminde İsrail, onun iki gün öncesi biz İsrail’deydik. Pazartesi taşınma
gerçekleşecekti biz cumartesi döndük. İlginç olan şu, tabelalarda Trump için verilen
isimlendirmelerden birisi şuydu; “Trump is a new Cyrus.” Düşünebiliyor musunuz? Bakın. Pers

31
32

kralı Cyrus’un yapmış olduğu bu eylem Yahudilerin kodlarında işlidir ve Trump’la Cyrus’un
ilişkilendirilmesi bu kadar tarihsel bir ilişkinin ta 2020’li yıllarda karşımıza çıkarılması rastgele
bir olay değildir.
Şimdi, çoğunluk geriye döndü demiştik. Problemlerin başladığı bir evreye gidiyoruz adım adım. Önce
güzellikleri söyleyelim sonra problemlerin olduğu evreye geçelim. Bu dönemde, dönemlerin liderliğini
yapan iki tane önemli figür var. Ezra ve Nehemiah/Nehemya. M.ö5yy’da yaşamış olan kişiler. Bunlar
dönüşte hem Yahudilerin liderliğini yapıyor hem de döndükten sonraki toplumsal yapıya, devlet
yapısına, içerideki hukuksal yapıya dair birtakım düzenlemeler yapıyorlar. Ezra, biz Ezra dediğimizde
aklımıza genellikle Kuranı Kerim’deki bir ayetten dolayı Üzeyir kelimesi gelir. Hatırlayın, KK’de
Üzeyir ibnullah dediği için Yahudiler, İsa ibnullah dediği için Hristiyanlar kâfir oldular diyor. --
İlginç olan bir ayrıntıyı söyleyip çıkacağım, buraya dalmak istemiyorum lisans seviyesinde değil;
Yahudiler bu ayete itiraz ediyorlar. Diyorlar ki, Yahudilik tarihi göz önüne alındığında hiçbir Yahudi
Ezra’ya Allah’ın oğlu gibi bir isimlendirme yapmamıştır, bu nedenle bu ayet yanlıştır. Bu konuda size
bir kitap önereyim, ilgili bölüme bakarsınız. Baki Adam hocanın ‘Yahudilik, Hristiyanlık ve
Müslümanlar Arasındaki Tartışmalar’ diye bir kitabı var. Onun 3. Bölümünde; Yahudiler’in Ezra’nın
Üzeyir olduğunu söyleyerek yanlış yorum içine giriyorlar. Yahudilerde kimse Ezra’ya Üzeyir demiyor,
diyor. Peki, ne o zaman bu? Ezra ile Üzeyir’i ayırmak gerekiyor. Çünkü Baki hocanın kitabına
baktığınızda sizin karşınıza Enog diye bir kişilik çıkacaktır. Orada kastedilen Enog’dur diyor.—
II. MABED DÖNEMİ

1- Ezra’ya verilen isim II.Musa. Neden böyle deniyor? Bildiğiniz üzere Babiller geldiğinde mabedi
yok etmişlerdi, tapınak da gitti. Tapınaktaki ahid sandığı da gitti. Onun içerisindeki Tevrat
tomarları ve tabletler de gitti. Anlatıldığına göre Ezra bir gün uykuya dalar, rüyasında ona ahid
sandığının yeri gösterilir. İlk gördüğünde rüyasına inanmaz, rüyayı tekrar gördüğünde der ki bu
iş ciddi, gider rüyasındaki yeri kazar ve kazdıktan sonra eline alır. Tüm bu milletleri toplar ve
Tevrat’ı orada baştan sonra okur ve sorar “Var mı bir eksik?” “Yok.” Tamam der, Tevrat’ımıza
kavuştuk. Böyle bir anlatı vardır, bu yüzden Ezra’ya II.Musa denir.
2- Bir de çok kritik bir olay daha vardır ve bu olay tüm Yahudilik tarihini etkileyen bir olaydır. Hala
günümüzdeki Yahudilerin uyguladığı bir süreçtir. Ezra’ya kadarki süreç içerisinde Yahudiliğin
merkezinde olan şey tapınaktır. Üzüldün, sevindin, tapınağa gidiyorsun, çocuğun oldu tapınağa,
kurban keseceksin ibadet edeceksin tapınağa gidiyorsun. Her şeyin merkezinde tapınak vardır.
İlk defa tapınak yıkıldı ve Ezra’yla beraber Tevrat ortaya çıkarıldı. Bir şey bir kere olduysa ikinci
kez olma ihtimali de vardır. Bakın bu süreç çok kritik bir süreçtir. Tapınak merkezli bir
dinden kitap merkezli bir dine geçiş süreci başlamıştır. Buradaki en kritik kelime başlama
kelimesidir. Çünkü henüz tapınak merkezli dinden kitap merkezli dine geçiş olmuştur

32
33

demiyorum. Tapınak yine yapılmış, sizi ikinci yıkıma hazırlıyorum. Oradaki kritik kelime
başlamaktır. Kastettiğim şey şu; tapınak her şeyin merkezinde, 2. Kez Ezra ve Nehemya
geldiklerinde tapınağı inşa ettiler. İnşa etmek için para pul buldular falan filan, yeniden inşa
süreci gerçekleşti. Ama aynı zamanda ibadetlerin merkezinde tapınak olmakla beraber kutsal
kitabı okuyarak da Yahudilerin giderek kutsal kitabı merkeze almalarını bu süreçten sonra
göreceğiz. Ne demek bunun sonraki süreci ne olacak? İkinci mabet Roma döneminde bir kez
daha yıkıldığında bizim karşımıza kitap odaklı bir din çıkacak. Çünkü artık bakın m.s.
70ten sonrasında tarihler 2021’i gösteriyor ve hala bir tapınakları yoktur. Bu nedenle
kutsal kitabın okunarak esas olan kutsal kitabın olduğu yerin olması ve onun okunması
gibi bir söylem ilk defa Ezra ile beraber başlar. Bu nedenle tapınak merkezli dinden kitap
merkezli dine geçiş başlamıştır deriz.
3- Ezra döndüğünde reformlar yapmaya başlar ve bunların en önemlilerinden birisi şu,
yabancılarla, Yahudi olmayanlarla evlilik yasaklanır. Niye? Çünkü Babil’e girdiğinde
insanlar oralarda birileriyle evlenmeye çocuk çoluk sahibi olmaya başlamışlardı ve artık geri
dönme zamanı geldiğinde tekrar safkan Yahudi toplumunu inşa etmeleri lazımdı. Bu nedenle
Ezra yabancılarla evliliği de yasaklamıştı.
4- Merkezinde kurulmuş olan toraya, Tevrata dayalı bir toplum inşa edilmeye çalışıldı. Her
türlü emir ve yasak, her türlü kuralın torada olması esas alınır ve böylece tam bir teokrasi
toplumu inşa etmeye çalışır böyle bir sürecin içerisinde.

Bir diğer önemli figür kim? Nehemya. Nehemya’nın bizim için önemi nedir? Nehemya’da
maddi/ekonomik reformlarla katkılar yapmıştır. Bakın normalde ne dedik biz bir önceki evrede,
dönmemek suç haline geldi. Çünkü siz Tanrının artık sizi cezalandırdığını gördünüz ve size Cyrus
dönme imkânı verdi ama dönmüyorsunuz, dönemiyorsunuz. Nehemya reform yapıyor. Diyor ki e biz
bu tapınağı yapacağız tamam Cyrus biraz para verdi onu da koyarız buraya tamam ama bu tapınağın
elektriği var suyu var doğalgazı var  yiyecekleri içecekleri var, bunları ne yapacağız? Önce bir
binayı halletmemiz lazım. Binanın yapımı için para toplamanız gerekiyor. Kudüs’e dönmüş olanların
gelirlerinden bir kısmını aldınız tamam ama aynı zamanda sizin Babil’de kalanlar da var, onlar ev
bark iş güç diye gelememişlerdi. Peki, gelemiyor musunuz, o halde şöyle yapın, diyor Nehemya.
Tapınağı destekleyecek maddi ödemelerde bulunun. Böylece Kudüs’tekiler 40’ta birini
veriyorsa Babil’de Diaspora’da kalanlar 40’ta 10’unu 40’ta 5’ini vererek hem oldukları yerde
kalıp hem de Kudüs’ü tapınağı maddi olarak desteklemişlerdir. Böylece kalmalarını da meşru
bir zemine taşımış oldular. Günümüzde en fazla Yahudilerin olduğu yerlerden biri Diaspora’dır.
Nasıl kalabiliyorlar bunlar buralarda? İşte madem kalıyorsunuz o halde burayı destekleyin. Ama
hocam Yahudiler kolay kolay böyle para verirler mi? Buna da bir teolojik gerekçe bulman lazım.

33
34

Hemen başka bir yorum lazım. Birinci yorumu siz n’aptınız Tanrı bizi cezalandırdı biz
günahlarımızdan buraya geldik, demişlerdi. İkinci yorum da şu, biz buraya niye gönderildik biliyor
musunuz, biz buraya Tanrı’nın o biricik vahdetini, Tanrı’nın o biricik dininin insanlığa gösterilmesi
için şahitler olarak gönderildik, diyerek böylece halletmiş oldular. Nehemya da bu bağlamda hem
tapınağın yapılmasında hem de bu tür reformların inşa edilmesinde gerçekten kritik öneme sahip
olan iki kişiden ikincisidir. Böylece ikinci kez mabet inşa edildi. Tekrar tapınağın inşasıyla beraber
ibadetler eski rayına oturmaya başladı. Ama aynı zamanda kutsal kitabı okuyarak, anlayarak ve
onun üzerine yorumlar yaparak kutsal kitabı merkeze getirmeye başladılar. Bu dönemden
itibaren Süleyman mabedinin yıkılmasından sonra ikinci kez mabet yapılmasından dolayı bu döneme
ikinci mabet dönemi denilmektedir.
5- HELENİSTİK VE ROMA DÖNEMİ
Önce Babiller geldi, Ardından Persler geldi, şimdi yeni bir imparatorluk çıktı ve siz o imparatorluğun
boyunduruğu altına girdiniz. Yeni imparatorluk, Helenistik imparatorluk yani Büyük İskender.
Büyük İskender nereli, bilen var mı? Makedonyalı. Peki ya Büyük İskender, bakın size bir harita
açayım. Şu yeşilliği görüyorsunuz değil mi? Abi sen Makedonya’da yaşıyorsun, çıktın aldın
Yunanistan’ı. Çıktın sonra geldin Türkiye’yi aldın. O dönemde İskender bir sefere çıkıyor ya, bir
numaralı düşmanı kim? Persler. Şimdi Pers İmparatorluğu buraları almıştı ya Babil’e falan son
vermişti. Sen de Türkiye’yi aldın, yeter daha n’apıcan daha öteye niye gidiyosun, kuru topraklar
ötesi. Ama İskender burada durmuyor hocam. Bakın aşağıya kadar geldi, Kudüs’ü aldı Mısır’ı aldı,
devam ediyor. İran’a zaten son verdi. Gidiyor gidiyor ta Hindistan’a kadar geliyor. Sorum şu, abi
senin ne işin var buralarda? İskender acaba niye gidiyor buralara, ne yapacak? Bir de ilginç olan şu,
buraya kadar geliyor, Hindistan’a gelince de hala durmuyor. Komutanlar diyor ki, Efendim bir
duralım, bir geriye gidelim, gerisi hala bizde mi diye bakalım, eve barka uğrayalım seneye tekrar
yola çıkarız zaten en önemli rakibimizi yok ettik diyerek, onu geriye çevirmeye çalışıyorlar. Ne işi
var İskender’in, bu nasıl bir hırs? Bunu okumanın yollarından birisi şu; önce İskender’in babası
deniyor. Kim İskender’in babası Filip. İskender'in babası Filip Makedonya’ya çıkıyor tık diye
yeniliyor yani babası bir deneme yapıyor yeniliyor. Önemli olan sonuç değil önemli olan yolda
olmaktır. İskender çıktı ve aldı götürdü. Peki İskender'in bu kadar geniş bir bölgeye ulaşmasını veya
bu kadar geniş bir bölgeye gitmesini sağlayan unsurlardan bir tanesi diyelim ki damarlarındaki kan;
babasından, atasından gelen kan. Ama asıl İskender’i İskender yapan başka biri var: İskender'in
hocası Aristo. Aristo dediğimizde bir sürü düşüncesi var ama en temelde İskender'inde üzerinde
etkili olan düşüncelerden bir tanesi ‘’Megapolis’’ düşüncesidir. Mega ne demek? Mega Grekçe
büyük, polis şehir yani büyük şehir. Aristo'nun büyükşehir diye bir projesi var. Ne peki bu büyük
şehir projesi? Tüm dünya tek bir kanun, tek bir yönetim, tek bir baş etrafında toplanmasıdır.

34
35

Dolayısıyla İskender'in bu kadar büyük bir coğrafyaya gitmesinin arkasında hem gerçekten
babasından gelen o kanı görmek lazım hem de hocası Aristo'dan almış olduğu Megapolis
düşüncesini görmek lazım. Çünkü ne oldu bakın İskender geldi, Kudüs'ü aldı önceden İran vardı
nispeten rahatlamışlardı ama şimdi İskender geldi Kudüs alındı İskender Hindistan'a kadar gitti geri
dönüş yolunda çok erken bir yaşta İskender öldü. Şimdiii İskender öldükten sonra bu devasa
toprakların kimin uhdesinde kalacağı, kimin bu topraklarda hâkim olacağı ile ilgili tartışmalar
başladı. Generaller birbirlerine girdi. Birbirleriyle savaşmaya başladılar. Bu savaşma giderek
artmaya başlayınca generaller bir karar aldı ve dediler ki duralım. Ne yapacağız peki? Bunu şöyle
yapalım dediler eğer biz böyle gidersek ortada hiçbir şey kalmayacak. En güzeli biz bu bölgeleri
aramızda bölelim. İşte biz bu döneme ‘’Diadokh (Diadokya) Dönemi’’ deriz. Yani generaller
dönemidir bu. Kudüs ile devam ederek konuşuyoruz ya bizim açımızdan iki tane general önemli:
1-) Selevkus 2-) Putalemy
Şimdi Selevkus Silifke falan diyorsunuz ya hep buralardan geliyor. Selevkus'a verilen bölge Anadolu
toprakları. Putalemi'ye Mısır ve Kudüs veriliyor. Burada önemli problemlerden birisi şu: şimdi her
bir generalin Helenizm anlayışı ve her bir generalin hâkim olduğu topraklarda Helenizm'i hakim
kılma anlayışı çok farklılık arz ediyor. Ne demek istiyorum? Mesela Putalemilerin boyunduruğu
altındayken Putalemiler Helenizm'i empoze anlamında daha yumuşak daha ılımlılar. Helenizm'i
böyle uyguluyorlar ama empoze etmiyorlar veya zorlamıyorlar. Fakat Selevkitler inanılmaz derecede
aşırı şekilde olanlar. Onlar için Helenizm demek boyunduruğu altında olan tüm her şeyin Helen
haline gelmesi anlamına geliyor. Daha radikal bir Helen anlayışı var Selevkitlerde.
Putalemilerde ise daha ılımlı bir Helenizm anlayışı var.
Bu dönemde de artık problemler çıkmaya başlayacak. Şimdi önce İskender'in yapmış olduğu bu
fetihlerin bazı sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Ne bunlar:
1-) İskender ve diğer generaller birçok Makedonyalı kendi vatandaşlarını aldılar doğuya getirdiler.
Neden doğuya getirdiler? Çünkü Doğu’ya getirmelerinin nedenlerinden bir tanesi en azından
yöneticilerini, valilerini işte belediye başkanlarını kendilerinden atıyorlar sayı zaten belli yani
diğerlerini onun boyunduruğu altına vererek böylece birçok kisinin, Grek vatandaşının doğuya
geçtiğini görüyoruz.
2-) Aynı zamanda etnik ve kültürel etkileşim başlıyor bu dönemde. Şimdi biz hep şöyle yorumlarız:
İşte büyük devlet geldi, küçük devleti boyunduruğu altına aldı ve küçük devleti tamamen pasif hale
getirdi ve ne kültürü kaldı ne bir şey oldu sadece o etkiledi. Hayır böyle olmadı. Etkileme oranı ile
bakıldığında yüzde yetmişi, yüzde sekseni evet galip gelen devlet boyunduruğu altına almış olduğu
milleti etkilerken aynı zamanda mağlup olanların da galip olanları etkilediği birtakım hususlar olur.

35
36

3-)Bir başkası şu: Şu an biz Grekçede Koina adlı bir Grekçeden bahsederiz. Ki bu İncillerin yazılmış
olduğu Grekçedir. Koina genel anlamına geliyor. Nasıl anlatayım mesela size şöyle söyleyeyim:
Klasik Osmanlıca konuşmak yerine veya gazel tarzındaki Fuzuli'nin dili ile konuşmak yerine biraz
daha hiç Grek kökene sahip olmayanların anlayabileceği işte Yunus Emre'nin dili ile konuşmak gibi.
Koina Grekçesi Yunus Emre'nin dili gibi daha hafif, daha yumuşak ve Grek olmayanların daha kolay
öğrenebileceği ve konuşabileceği bir Grekçedir. Koina Grekçesi ilk defa bu dönemden sonra ortaya
çıkar. Neden? Çünkü siz o kadar geniş bir coğrafyayı fethediyorsunuz ki hem oraları fethettikten
sonra oradaki insanlarla iletişime geçeceksiniz hem de onların dillerini değiştirmek istiyorsunuz
bunu empoze de edemeyeceksiniz empoze bile etseniz sonuçta kolay bir dil sunmanız lazım işte
Koina Grekçesi böylece ortaya çıkmıştır.
4-) Bu dönemde yeni felsefi akımlarla da karşılaşacağız. Stoa felsefesi ki -benim kanaatim şu
Türkiye'de en az bilinen felsefe ekollerinden bir tanesi- çok ciddi etkili olmuş bir ekol. Bu dönemde
ciddi etkilerinin olduğunu görmeye başlayacağız.
5-) Ve aynı zamanda bu dönemde dini senkretizmlerde ortaya çıkar. Mesela insanların bir kısmı ya
bu tanrının adı ister ''Marduk'' olsun ister ''Yahve'' olsun fark etmez demeye başlayacak. Böylece
yavaş yavaş senkretik dini akıma yönelecek, Politeist monoteistler çıkacak yani. Ya bir insan nasıl
hem politeist hem monoteist olur? İşte aynen öyle yavaş yavaş Politeizm ‘den monoteizme bir kayış
ve Henoteizm denilen üst bir tane tanrı ama onun altında da tanrıların olduğu bir yapı giderek bu
dönemde çıkmaya başlayacak.
Problemler Ne ?
Şimdi siz diyorsunuz ki Yahudi bir millet olarak biz seçilmiş milletiz yani 'choosen people' ız.
Tamam siz seçilmiş bir milletsiniz de bunu İskender'in anlama imkânı var mı?
4 tane soru sorayım cevaplarınızı merak ediyorum. Şimdi İskender Kudüs'ü aldı tamam mı, Kudüs'ü
aldıktan sonra bir ferman yayınladı ve dedi ki pazar günü Kudüs'ü almamızın şerefine fetih şöleni
yapılacaktır. Sizler de Yahudilersiniz o yüzden Yahudiler gibi cevap vereceksiniz. Fetih şölenine
davet edildiniz.
1- Fetih şölene gidecek misiniz?
Şimdi ikinci soruyu soracağım ama bu soruya gitmem diyenler cevap vermesin.
2-) Fetih şöleni gymnasiumda (cimnazyumda) yapılacak ve fetih şöleninde ziyafet var. İskender size
iskender ısmarlayacak. Yemeği yiyecek misiniz?
Etkinlikler gymnasiumda yapılacak arena gibi bir yer. Gymnasiuma, gymnasium denmesinin nedeni
orada yapılan sporların birçoğunun çıplak olarak yapılmasından dolayıdır.
3-) Müsabakaları seyredecek misiniz?
4-) Bizzat müsabakalara sporcu olarak katılacak mısınız?

36
37

Şimdiii ne olduğunu söyleyeyim size. Olayı anlamak açısından.


Birinci soruyu sordum ya size İskender sizi Fetih şölenine davet ediyor gidecek misiniz dedim bir
kısım arkadaş gitmem dedi. Bu gitmem diyenler ikinci soruya niye cevap vermeyin dedim. Abi siz
kimsiniz ya... İskender sizi fethetmiş, gelmiş şölen düzenliyor gelir misiniz gibi veya lütfetme
gibisinden bir şey değil bu. Siz kim oluyorsunuz da gelmiyorsunuz! Gelmem diyenlere ikinci soruya
cevap vermeyin dememin nedeni onlar zaten ölü, artık ölü oldukları için cevap verme imkânları
ortadan kalktı. Tüm dünyanın kendi hâkimiyeti altında toplanması gibi bir amaçla yola çıkmış bir
adam-İskender- bu. En iyi ihtimalle şehit oldunuz:)) Yani ikinci soruya cevap vermeyin dememin
nedeni bu zaten. İskender size Ferman gönderecek ve siz de gitsem mi gitmesem mi diye
düşüneceksiniz yok olursunuz. Bu nedenle siz zaten öldünüz ikinci soru yok.
İkinciye geçiyoruz dedik ya gymnasiumda müsabakalar var izleyecek misiniz diye sorduk çünkü
çıplak yapılıyor. Bunu şöyle yaptınız diyelim hadi aldınız elinize gazeteyi/tableti günümüz tabiriyle
tam önünüzden çıplaklar geçiyor kapattınız, izlemiş gibi yaptınız ortama ayak uydurdunuz. Çünkü
sizi çağıran adam öyle bir adam. Seçilmiş insanlarız falan bunların hiçbir anlamı yok onun için,
İskender için, hem onu o kalabalığın içerisinde elediniz hem de insanlara ya bak; biz sizin
anladığınız gibi radikal, problemli insanlar, problemli Yahudiler değiliz gibi olayı yavaşlattınız.
Üçüncü soruda müsabakaların sonunda İskender size İskender ısmarladı demiştim. İskender
ısmarlamada da şöyle bir problem çıktı. Bir Yahudi'nin İskender yemesinin imkânı yok. Niye?
Etliyle sütlüyü aynı anda yiyemezsiniz. Ve bundan dolayı ya yoğurda dokunmamanız lazım ya
ayranına dokunmayacaksın ya da etine dokunmayacaksınız falan. Bunun da ötesinde bir de sizin
açınızdan bu kesilmiş olan bu etlerin tanrılara sunulmuş etler olmaması lazım Apollonlar, Afroditler
falan hepsi havada uçuşuyor.
Dördüncü ise bizzat müsabakaya katılacak mısınız dediğimde bir iki kişi katılırım dedi. Niye? Bak
bunlar işi bilen adamlar. Bu arkadaşlarda inanılmaz ticari potansiyel var. Niye? Şimdi Kudüs'e yeni
Bir imparator gelmiş, yeni bir yönetici gelmiş. Sen de tüccarsın, iş adamısın ve ihale peşinde
koşuyorsun. Tam almışsın bu anda el değiştirdi yönetim ve İskender'in generallerinden biri geldi
başa. Ne yapacaksın? Orada göstermek istedikleri şey şu ' bakın ey insanlar ben Yahudi’yim ama ben
öyle radikal bir tip değilim ben böyle rahat insanlara uyum sağlayabilirim falan diyerek böylece
yarın öbür gün bir yerlere atama olması gerektiğinde, kritik görevlere, Yahudilerle Helenler
arasındaki iletişimi kuracak birine ihtiyaç duyulduğunda emin olun ilk bu iki arkadaş çağrılır. Niye?
Bu ikisi daha modern ve daha ılımlı bir yaklaşım içerisinde olduklarından. Ve bu şekilde insanlara,
en azından Helenlere problematik Yahudiler olmadıklarını göstermeye çalışmışlardır diyelim.

25 MART 2021 / 8. DERS

37
38

En son hatırlarsanız Hellenizmdeydik. Helenist bir imparatorluk gelmişti. Asurlular, Babiller, ve ardından
persler gelmişti. Şimdi yeni bir paradigma, yeni bir imparatorluk olan Helen İmparatorluğu. İşte iskender
sonrası bölünmesi ve yaşanan bir sürü problemler size gymnasium üzerinde o yaşamış olduklarını en
azından rahat bir ortamda size de yaşatmaya çalıştım. Şimdi gelelim yeni problemlerin neler olduğuna ve bu
daralmalara, bu problemlere dönemin Yahudileri'nin nasıl bir çözüm ürettiklerine gelelim şimdi en temel
problemler şunlar:
1. Bir tarafta siz kendinizin seçilmiş olduğunu söylüyorsunuz. ‘’Seçilmiş bir topluluğuz.’’ diyorsunuz; öbür
tarafta tüm dünyayı tek bir devlet altında, tek bir yönetim altında toplamaya çalışan bir yapıyla, bir
kişiyle karşı karşıya kalıyorsunuz.
2. Bir tarafta hellenizim inanılmaz bir bombardıman ile geliyor. Felsefî bir bombardıman bu. Size rasyonel
sorular soruyor, rasyonel cevaplar arıyor. Dolayısıyla siz o kadar rasyonel sorunun içerisinde artık ya
asimile olmaya başlıyorsunuz ya da giderek radikalleşmeye başlıyorsunuz. Yani tanrı böyle dedi
diyerek kapıları kapatmaya başlıyorsunuz ama bu dönemde bir taraftan da sentezler çıkmaya başladı.
Helenistik felsefe ile Yahudiliğin kutsal kitabının uzlaştırılma gayretlerinin çıkmaya başladığını
görüyoruz biz bu dönemde.
3. Biliyorsunuz Yahudilerin en temel şeylerinden birisi de ilk dönemde İsa’ya da yapılan eleştirilerden bir
tanesi: ‘’Sen nasıl Yahudi olmayanlarla oturuyorsun, yemek yiyorsun, iş tutuyorsun falan.. Şimdi
düşünsenize topluma karışmamak insanlık dışı bir ayrım ise insanlık dışı olarak görülecekse
Hellenizmde, o halde siz Yahudiler olarak topluma karışmadığınızda orada nasıl görüneceksiniz?
Yabancı ile evlenmeme kuralı getirilmişti. şimdi ne olacak? yabancıyla yemek yiyememe, oturamama
yasağımız vardı bunların hepsi kaos içerisine girmeye başladı tamda bu dönemde. Şimdi size hellenizmi
anlamanız için birtakım sorular sormak istiyorum.
Sorum şu, ben yahudi olmayan birisiyim, yani helen’im. Biz galibiz, sizin topraklarınızı aldık Kudüsteyiz
falan. Şöyle bir sizi gözlemliyorum diyorum ki ya bunlar fena tiplere benzemiyor yani ahlaklılar, erdemliler,
çok da taşkınlık yapmıyorlar gibi ilgimi çekiyorsunuz.. Bir taraftan da siz tek tanrıya inanıyorsunuz,
ibadetler yapıyorsunuz, birtakım görmediğimiz soyut tanrılara inanıyorsunuz falan. Şimdi ben bir helen
olarak size geliyorum. Samimi geliyorum bu sebeple cevaplarınızı bu dozajda verin yani adamlara
sallamayın. Samimi olarak size şunu soruyorum: “Siz Yahudiler gördüğüm kadarıyla iyi insanlara
benziyorsunuz ama anlamadığım bazı şeyler var bunu anlamlandırmak istiyorum. Diyor ki: ineği kim
yarattı? Diyorlar ki, Tanrı Yafe. keçiyi, kuzuyu vs... Peki domuzu kim yarattı? Tanrı Yafe. O halde tanrının
yarattığı diğer hayvanları yiyorsunuz da domuzu neden yemiyorsunuz? ... Var mı cevap?

‣ Öğrencilerin cevabı: Tanrı yasakladığı için.

38
39

‣ Hoca: Şimdi bakın, öyle hassas bir yerdeyiz ki biz, karşı taraf bize sürekli rasyonel şeylerle geliyor
sorularla geliyor ve bizden de beklediği şu değil tanrı böyle dedi vs. Bizden bunu rasyonel anlatmamızı
istiyor. (Cevaplar gelmeye devam ediyor)

‣ Öğrenci 1 : Domuz pistir.

‣ Hoca: domuzu öyle bir dezenfekte ettim ki tertemiz oldu. yiyebilecek misin?

‣ Öğrenci 2: Domuz kendi dışkısını yiyen bir hayvan. Bu sebeple olabilir.

‣ Hoca: Bu sebeple olsaydı Türkiye’de tavuk dönerin önünde sıra olmazdı :)


Peki bu birinci sorumdu. ikinci soruya geçiyorum.
2. Sorum: Siz iyi insanlarsınız, fakat anlamadığım şeyler var sizde. Sizi tanrı Eksik yaratır mı, noksan yaratır
mı, insanlığı noksan yaratır mı? Peki siz Tanrı’nın yaratmış olduğu bu bedeni tanrı bilmiyor mu ki sizi
sünnetli yaratmayı gücü yetmiyor mu ki siz Tanrı’nın yaratmış olduğu bu bedeni neden eksiltiyorsunuz
neden sünnet oluyorsunuz bunu anlayamıyorum. Cevap olarak temizlik filan demeyin milattan önce üçüncü
yüzyıldayız :) ... var mı cevap?
Üçüncü soruya geçiyorum. Ya diyor sizi tanıyayım diye sizin kitaplara da baktım nedir ne değildir en
azından konuşurken size sorayım diye bir baktım. Diyor ki: İbrahim var İshâk var Yakup var.. Yok biri
kısırmış, birinin çocuğu olmuyormuş vs.. Ben ne yapacağım milletin kısırlığından şunundan bunundan. Bu
Kıssalar ne anlama geliyor diyor. Eğer diyor kıssa istiyorsanız gelin bize, Afroditler, Napolyonlar, Zeuslar..
harika kıssalar var bizde. Sizin kıssalarınızın ne anlamı var ne işinize yarıyor? diyor. bakın şimdi ne olmaya
başladı kendi aramızda verilen cevaplarda da bunu görüyoruz; farklı farklı cevaplar çıkmaya başladı bu
soruların benzerlerini Helenler geldiklerinde yahudilere sormaya başladı ve samimi olarak sordular.
* birinci grubun cevabı: Tanrı böyle dedi onu da yapan o bunu da yapan o. Tanrı böyle dedi ve böyle oldu.
bitti.
* ikinci grubun cevabı : Valla diyor bunu ben de düşünüyordum biz neden sünnet oluyoruz neden domuz eti
yemiyoruz çok da rasyonel sorular sordunuz gerçekten de öyle.. Niye böyle oluyor ki.. doğru diyorsunuz.
bunlar gereksiz diyor. tık bu üçüncü grubun cevabı. artık bunlar asimilasyon sürecine girdiler. ayağı
kaydı bunların. artık bunlar Yahudilikten uzaklaşmaya başladılar bakın birinci grup tamamen kendisini
kitledi bu soruyla samimi bir şekilde gelen Helen bu soruya verilen tanrı böyle böyle dedi ve böyle oldu
cevabını duyduğunda vereceği tepki şu: ‘’arkadaş bu nasıl bir Tanrı? Bu tavırla söylemiş olduğu emirlerin
hiçbiri yerinde değil, ayarı yok hikmet yok sadece emrediyor.. yok ya ben eski dinimden memnunum.’’
diyor. üçüncü grubun ise zaten onların artık bir cevabı kalmadı onlar artık asimilasyon sürecindeler.
Yahudilikte değiller artık kendilerini Hellenizimde bulacaklar. ancak asıl problemi yaşayan önemli bir
grup daha çıktı. Şimdi birinci grubun tepkisi ile problem yaşayacak üçüncü grup gibi tamamen
asimilasyona geçse sıkıntı yaşayacak o zaman şunu yapacak: oda bir taraftan Yahudiliğin içerisinde

39
40

kalacak aynen birinci grupta olduğu gibi ama bir taraftan da ona soranların nasıl rasyonel sorular sormuşsa
onlara yine onların anlayacağı şekilde rasyonel bir cevap üretmeye çalışacak işte biz bu dönemde ortaya
çıkmış olan bu ara gruba Helenistik Yahudilik diyeceğiz. Bunlar inanılmaz beyin patlatan adamlar,
samimi adanlar. Asıl bence zor olan tam da burası, öbürü bir gruba girmişse o ne diyorsa onu yapıyor.
Ama burası hem bir taraftan bakıyor ki hem çok yakın akrabaları helenleşmeye başlıyor. içleri kan aglıyor
ama bir taraftan da Yahudilik sınırları içerisinde kalarak rasyonel bir cevap üretmeye çalışıyorlar. Şimdi
gelelim o ortadakilerin vermiş olduğu cevaba. Bu cevabı kim veriyor Helenistik Yahudiler dediğimiz
grup. Helenistik Yahudiliğin en önemli temsilcisi kim bu dönemde Philo of Alexandria yani
iskenderiyeli Philo. Yukarıda solan sorulan soruları aynıları Philo’ya da soruluyor.
1. Bizi tanrı yarattı, tanrımız bizimle ahit yaptı. İbrahim’le beraber ahit yapıldı, ahdin bir göstergesi
olarak bize bunu sundu. Nereye yaklaştı? 1. Guruba yaklaştı tanrının demesiyle olduğuna diyor. Bu
lafzi anlamıdır diyor. Ancak bir de bunun deruni anlamı, alegorik anlamı ve mecazi anlamı vardır. O
da nedir? O da şudur sünnetten kasıt: ey Yahudiler! Ey insanlar zihnininiz deki ve kalbinizdeki kötü
düşünceleri kesip atın demektir diyor. Helen diyor ki Vay müthiş çok hikmetli bir emirmiş bu diyor.

2. Siz diyor tanrı yarattığı halde şunları şunları yiyorsunuz ama domuzu neden yemiyorsunuz?
Diyor bunun iki cevabı var. Biri lafzi anlamı diğeri alegorik anlamı. Lafzi anlamı tanrı evreni yarattı
tanrı sistemi yarattı bu dolayısıyla hangisinin yenilip hangisinin yenilemeyeceği belirleyen o dur. Bu
birinci gruba yaklaştı. Bu lafzi anlamıydı. Ancak bunun deruni yani batını anlamı da vardır. O da
domuzun geviş getirmeme özelliğidir. Tanrı bize diyor ki ey insanlar bir bilgi duyduğunuz da bu
bilgiyi zihninize götürün orada harmanlayın bu bilgiyi ondan sonra tüm vücuda taşıyacak bir hale
getirin. Bunu tüm vücudunuzdan çıkacak eylem haline getirin. Bir kulaktan girip öbüründen
çıkmasın diyor.

3. Ne bu sizin İbrahim, İshak ve Yakup kıssalarının ne anlamı var diyor. Önce bunun lafzi anlamı var.
İşte İbrahim, İshak, İsmail ve Yakup geldi gibi. Bunun birde deruni yani batıni anlamı da var. Deruni
anlam buradaki İbrahim den kasıt akıldır. Sara dan kasıt bilgeliktir. İbrahim yani akıl bir anda
bilgelik konumunda olmadığı için temel bilgiler olan Hacer le evlenmiştir. Böylece İbrahim yani akıl
temel bilgileri elde etti ve ondan sonra bilgeliğe çıktı. Hikmeti elde etti. Böylece İshak ortaya çıktı
falan. Görüyorsunuz burası aslında şunu yapmaya çalışıyor bir taraftan Yahudiliğin çizmiş olduğu
sınırlarla kendisini sınırlandırıyor orayla temas halinde. Ama bir taraftan da olabildiğince metnin
çerçevesinde bunlara daha iyi bir rasyonel cevap üretmeye çalışıyor. İşte bu akıma Helenistik
Yahudilik adını vereceğiz.
Hatırlarsanız sınırları zorlayacak çünkü ben size başka bir kurgu yapıyorum kurgu içerisinde başka
bir kurgu yapıyorum. O sınırları aştıracağım size şuan sadece sınırlar içerisindeyiz. Bu sınır
meselesini bana Yahudilikte tekrar hatırlatın. Filon sürekli sınıra gelip geri gidiyor. Yahudi olarak
40
41

yaşıyor ve Yahudi olarak ölecek ama bir sonraki sınırları atacak birileri çıkacak. Şimdi bu dönemde
size iki temel krallık veya general var demiştim. Biri selevkitler biri ptolemy Yahudileridir.
Kudüs ptolemylerin boyunduruğu altındayken rahatlar. Ptolemyler baskılar yapıyor ama Selevkitler
gibi değil baskı olarak. Neden böyle çünkü Selevkitler kudüsü Ptolemylerden almak için hamle
yapıyor ve Kudüs Selevkitlerin boyunduruğu altına giriyor. Mö. 200'lerden itibaren artık
Selevkitlerin boyunduruğu altındaki Yahudiler için problemler ortaya çıkıyor. Bunlar;

1. Antiokus denen bir kişi gelecek ve Babil den geldikten sonra inşa edilen tapınak Süleyman
mabedinin üzerine Zeus heykeli dikmeyi düşünüyor.
2. Hemen tapınağın yanına çıplak müsabakaları yapıldığı geçen haftalarda hatırlayın, jimnazyum
yaptırmaya kalkıyor.
3. Herkese mecburi olarak Grekçe konuşmayı Grek tanrıları onure etmeyi mecbur kılıyor. Artık
Yahudiler bunalıyor. Helenistik Yahudi bir taraftan Yahudilik içinde kalacak bir taraftan helenizme
kayanları kurtarmayı çalışıyor. Gençlerin zihni batıya helen felsefesine kaydıkça onlara o
bağlamda cevap üretmeye çalışıyor bir de bu dönemde önemli bir temsilcisi filon önemli ürünü
70'ler tercümesi veya xxx ismi verilen veya Septon ismi de veriliyor bu ürüne. Bu tercüme
nedir? Helenler yani İskenderiye de yaşayan Yahudiler İbraniceyi unutmaya başladığı için kutsal
kitabın Grekçe tercümesine ihtiyaç doğuyor. Kutsal kitabın nasıl tercüme edildiği ile ilgili bazı
anlatılar var bunlardan biri, gidiyorlar Kudüs’e bize İbraniceden Grekçeye tercüme kutsal kitap lazım
diyorlar. Onlara tamam deniliyor. Kudüs’teki en önemli 12 soy ağacından her biriden kişiler seçilip
72 kişilik bir ekip bu metni İbranice den Grekçeye tercüme etmesi için İskenderiye gönderiliyor.

Bunlar İskenderiye geldiğinde başındaki yetkili kişi her bir tercümanı ayrı ayrı odalara koyuyor sabah
bunlar akşam olduğunda çıkıyorlar metni karşılaştırmak için ve salonun etrafında toplanıyorlar.
Tercümeleri okumaya başladıklarında bu tercümelerde en fazla bir veya iki kelimenin farklı olduğunu
görüyorlar. Tanrısal bir esin gibi aynı kelime ve bağlamda tercüme edildiği bize anlatılıyor. Bu anlatı
neden bu şekilde yapılıyor farkında mıyız? Artık İbranice unutuluyor ve Grekçenin yüceltilmesi gerekir.
Çünkü kutsal kitaba ibadet edilmeye başlanacak ve dolayısıyla bu tercüme yüceltilmeli ki böylece ibadet
etmenizin altını da doldurmuş olacaksınız. Bu tercümeyi de Yahudiler yapıyor. Bu tercüme ile; hala
sınırdalar çünkü bunlar ortayı doldurmaya çalışıyor. Tüm bunlara rağmen rasyonel açıklamalara ve
hikmete rağmen baskılar artıyor ve Selevkitler boyunduruğu altında artık yaşanabilecek gibi bir durum
ortadan kalkar. Bu arada iki farklı sınıf çıkıyor rahip sınıfı gibi. Baş hahamlık gibi. Bu iki grup 1.
Tobiatlar, 2. Oniatlar. Tobiat helenizme yakın onları aşırı görmüyor. Daha çok yahudiliğin hikmetli
olduğunu ortaya koymuş ve geçiş pozisyonunda olan bir grup kohen ailesi. Yavaş yavaş gruplaşmalar ve
anlayış farkları ortaya çıkıyor. Tüm bu olanlardan sonra artık Yahudiler ayaklanmaya başlıyorlar.
Makabe isminde bir kişi başlatıyor ayaklanmayı, mö. 164 yıllar tarihte Makabe ayaklanması bu
41
42

ayaklanmadan sonra başarı elde ediyorlar. Kudüs ve civarında mö. 164 ile mö. 63 yılları arasında bir
dönem içinde haşmuniler devletçiği oluşuyor. Artık helenlerden uzaklar. Kudüs estrafında oluşan Küçük
bir devlet.

Tarih hala devam ediyor çünkü bu defa karşımıza Roma diye bir devlet çıkacak. Mö. 63 Roma, helen
devletini ele geçirmek için harekete başlıyor. Bu tarihte Roma Kudüs’ü alıyor. Haşmunilere de son
veriliyor. Tekrardan Yahudiler başka bir devlet ve dinin boyunduruğu altına giriyor. Artık ağızlarında bir
ayaklanma tadı var. Yeniden küçük bir devlet kurmak için. Bu dönemden itibaren sürekli hareket haline
geçiyorlar. Roma da sıkıştırıyor bunları. Roma yeni geldiği için artık rahat hareket ediyor Yahudiler de
bu fırsattan istifade devlet kurmaya çalışıyor. Özgür olmak istiyorlar Yahudiler. Karışıklık devam ediyor
milattan sonraya kadar hatta 44 ve 66 yılları arasında sürekli bir ayaklanma var. Bir taraftan böyle bir
kaos var bir yandan Mesihlik iddiaları var. Bunlardan biri İsa o dönemde Mesihlik iddiasında bulunan
bir kişi. İsa bu dönemdeki; çıkmış olan mesihler arasında en başarısızı niye söylim size: Teodas çok daha
başarılı 400 yakın takipçisi var. Ama olmuyor birleşme ayaklanma yine olmuyor. Roma şöyle bir karar
veriyor çünkü ayaklanmadan bıkmış. Çözüm ise bunları dağıtmak olacaktır.

Soru: hocam Yahudiler Babil’den Kudüs’e gelmişlerdi İskenderiye içinde böyle bir Yahudilik yorumu
ortaya çıkmasının ardındaki nüfus değişimi bir iskan politikası mı yoksa doğal süreçte mi Mısır’a
yerleşimler oluyor ?

Soru ya cevap : Babil den sonra geriye dönen var ama aynı zamanda farklı bölgeler de Yahudiler
açılıyor, yerleşiyor. Bu nedenle Kudüs’ten sonra Yahudi nüfusunun en fazla olduğu yer İskenderiye
olmuştur. İskenderiye ekolünün başlangıcıdır. İskender onları dağıtıyor.

Göçün zirveleri var.

Roma İmparatoru Titus dedi ki artık bu işi kökten halledeyim. Ms. 70 yıllarında yok etmeye çalışıyor.
Roma askeri Kudüs’e girdi ve ortada hiçbir şey kalmadı. Ne devlet ne kral hiçbir şey kalmadı. Ms. 70 2.
Sürgün veya Diyaspora denilen olay başlıyor. Böylece Yahudiler dünyanın değişik yerlerine çil yavrusu
gibi dağıldılar. Bakın şimdi haritaya Roma İmparatorluğunun olduğu yerlere. Çok çalışılmayan
yerlerden biri İtalyan Yahudileri çok az biliniyor.

Çok çalışılmayan konulardan bir tanesi:


1) İtalyan Yahudileri olup bu konu çok az biliniyor.
2) Mizrahi Yahudilik (doğu yani Mısır, Fas, Tunus bu bölgelerde Arapların içerisinde gelişmeye
başlayan bir Yahudilik anlayışı)
3) Manisa, İzmir, Simirna bu bölgelere de Yahudiler gelmiş. Fakat asıl dağılımın -Babil sürgününden
önce dağıldılar. Darmaduman oldular.- fakat asıl dağılımın olduğu, göçün zirve olduğu dönem bu

42
43

dönemdir. Çünkü her tarafa bir daha bir araya getirilmemek üzere dağıtıldılar. Böylece tarihte bizim
“ikinci diaspora” ismini vermiş olduğumuz bir diaspora gerçekleşti. Farklı yerlerde, farklı, küçük
küçük cemaatler vardı ama bu cemaatler artık gelişmeye başlayacak.
Miladi birinci yüzyıl Hz. İsa’nın Çarmıh hadisesinden sonraki olaylarda, en önemli Yahudi merkezlerinden
birkaçı Türkiye coğrafyası içerisinde. Önemli yedi kilise (Bergama, İzmir, Philadelphia (Alaşehir’in olduğu
bölge), Psidia Antioch, Yalvaç, bu bölgeler neden merkez? Çünkü bu bölgelerde zaten birinci yüzyılda
Yahudiler var. Zaten gelmişler. Ondan sonra başka gelmelerde olacak. Fakat asıl dağılım bu dönemde
gerçekleşmiş oldu ve böylece Yahudiler birçok yere dağıldılar. Sonuç:
Önceden aynen birinci diasporada yaşamış olduğumuz gibi elinizde devlet vardı gitti. Elinizde toprak vardı
gitti. Elinizde krallık vardı gitti. Elinizde tapınak vardı gitti. Elinizde ahit sandığı vardı gitti. Ve Yahudiler
tam bir travmaya giriyorlar bu dönemde. Hatta, şöyle anlatılar var. Yahudiler hala bir umut yani her şeyin
merkezi o kadar fazla Tapınak vardı ki -hatırlayın Yahudilik tapınak merkezli bir din idi. Ezra’nın
başlatmasına kadar ki süreçte- tapınak olmadan ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu nedenle birçok kişinin biz
saklandığını görüyoruz. Kudüs’ten uzak bölgelerde, dağlarda, Romalı askerlerin göremeyeceği dağlarda
saklanıyorlardı. Geceleri dağlardan inip, mabette dua ve ibadetlerini yapıp geri dönüyorlardı. Ve bir süre
sonra görülmeye başlandılar. Ve Romalı askerlerin şikâyeti üzerine bunlar için yeni plan kuruluyor. En çok
neyden nefret ediyordu Yahudiler? Domuz. Ve tapınağın oraya domuz parçaları yığıyorlar. Domuz
parçalarını gören Yahudiler bunu necis saydıkları için tapınağın oraya gelip içeri girmeden geri dönüyorlar.
Böylece yavaş yavaş tapınaktan ayakları kesilmeye başlıyor. İkinci olarak; Yahudiler ibadet için kurban için
bir yer arayışına giriyorlar ve bir kaos ortamı oluşuyor. Tam bu sırada yeni bir figür ortaya çıkıyor. Şayet bu
dönemde ayaklanma çıkarsalardı daha büyük sıkıntı ortaya çıkacaktı. Bu dönemde çıkan ara formlardan
bir tanesi – Bundan önceki dönemde Yeramya çıkmıştı hatırlayın- Yuhan Ben Zakkai’dir. Şöyle diyor:
“Eğer elinde bir fidan var ve sana Mesih burada deseler önce fidanı dik, sonra Mesih’in yanına git” diyor.
Peki bu ne anlama geliyor. Hz. Muhammed sav.’in Hadis-i Şerifine benzeyen bu sözün anlamı nedir?
Bu hadis ve bu cümleye bakıldığında, ikisi de bir kaos ortamında, (Hz. Peygamber sav, hanımı ve amcası
vefat etmiş, bir bölgeye sınırlandırılmış, Yuhan döneminde ise mabedler yıkılmış durumda) İnsanlar
liderinin söylediği tek bir cümleye bakmaktadırlar. Ben hz. Peygamber sav in bu sözü ciddi bir kaos
durumunda söylediğine inanıyorum. Çünkü lider böyle bir durumda ortaya çıkıyor. Tüm insanlar
umutsuzluğa düşüp, tutunacak bir dal aradıkları anda lider ortaya çıkar. Ve Yuhan Ben Zakkai’nin
demek istediği şudur. “Sakin, her şey yakılıp yıkılmış olabilir, ama biz fidan dikmekle yani geleceği
inşa etmekle mesulüz.” Peki nasıl? Ağlayarak sızlayarak değil, biz bunu dikersek gelecek bizimdir.
Yani gelecek daha iyi olacak ve gelecek inananların olacaktır demektir aslında bu cümle.
Şimdi bu dönemde şöyle bir problem ortaya çıkar. Şofar denilen boynuzdan yapılan bir alet var. Şofarın
çalınıp çalınmamasının temel şartı ancak tapınakta çalınır ve yeni yılda çalınır. Bu yeni yılın geldiğini

43
44

belirten bir üflemedir. İki grup çıkıyor. Şofarı üfleyecek misiniz üflemeyecek misiniz? Ve iki ekol ortaya
çıkıyor. İkisi de iyi niyetli bu ekollerin. Birincisi “Tanrı bize dedi ki, bu ritüelin uygulanması ancak mabette
olur. “ diğeri: “fakat böyle yapmazsak biz insanları nasıl bir arada tutup, Yahudi kimliğini inşa edebiliriz ki”
Yuhan diyor ki “üfleyelim sonra doğru olup olmadığını tartışırız, vakit geçiyor” ve süre bitmeden Yuhan’ın
dediği gib üfleniyor. Sonrasında Yuhan gidiyor. Diğer ekip, bunun doğruluğunu yanlışlığını konuşacaktık
dediğinde, Yuhan “artık üfledik, konuşacak bir şey yok” diyor. Burada Yahudileri geçiştirmek gibi bir amacı
yok. Bu geçiş evresinde Yahudileri konsalide etmek, o bağlamın içerisinde tekrar tutup yeniden diri bir
şekilde kimliklerini muhafaza etmek gibi en önemli konuyu ele almıştır.
Buraya kadar ki süre içersinde gördüğümüz kadarı ile bir numaralı ibadet mekânı olarak olmazsa olmaz
“Süleyman Mabedi” karşımıza çıkmıştı. Ancak şuan günümüzde biz İstanbul’da İzmir’de vs. değişik
bölgelerde “Sinagog” ile karşı karşıya kalıyoruz. Ne zaman ve neden bu sinegoglar çıktı? İşte bu evreden
sonra ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sinagog birinci yüzyılın sonrasında ortaya çıkmıştır. Peki nasıl ortaya
çıkmışlardır? neyden esinlenmişlerdir?
Süleyman mabedi yapılmadan önce biz nerede ibadet ediyorduk? Süleyman mabedini yapmak emelimiz.
Ama şimdi ne yapacağız diyerek öncesine gittiler. Yani Hz. Musa as kadar gittiler. “(Mishkan)Mişkan” ya
da “(Tabernacle)Tabernekıl” ismini vermiş olduğumuz ve bir süre sonra o çadırın altında insanların ibadet
ettiği “sinagog” fikri ortaya çıktı. Şimdi artık olaylar farklı bir boyut almaya başlar. Bu süreçten sonrasına
“Rabbani Yahudilik” ismi verilir. Çünkü bu süreçten sonra Rabaylar ortaya çıkmıştır. Rabaylar, kutsal
kitap eğitimi alıp, öğreten, çalışan ve yorumlayan bir yapıya sahipler. Bir taraftan din adamı denilen
Rabaylar gelişmeye başlayacak. – Hatırlarsanız Ezra’da şöyle bir cümle kullanmıştım. “Tapınak merkezli
dinden, kitap merkezli dine geçiş süreci başlamış”. – İşte artık tapınak merkezli dinden kitap merkezli
dine geçiş sağlanmıştır. Artık tapınak olmadığı için kitap merkeze alacak. Artık bir önceki evreden Ezra
Kutsal Kitap okutularak İbadetleri yürütmeye başlamıştı. Artık bundan sonraki süreci Rabaylar yürütecek.
Bu dönemdeki önemli Rabaylardan bir tanesi Rabban Gameliel. Gabay Haham. Biz dağılmamak ve
kimliğimizi kaybetmemek için bazı kararlar alınıyor.
1) Sabah ve öğle vakitlerinde ibadet etme geleneği bu dönemde ortaya konulmuştur.
2) Kurbanlar tapınakta kesiliyordu. “Fısıh” kurbanına niyetle evde yemek hazırlamak kurbanın yerine
geçer hükmü verildi. (Kurban geçişi sağlandı.)
3) İbadet takvimi belirlendi bu dönemde.
4) Bu dönemde Tanah (Yahudi yazılı kutsal kitabı) denilen bir metin var. Bir de bunların mişnah ve
midraş denilen yorumları var. Bu tefsirler sözlü idi. Rabban Gameliel’in torunu Yuda Hanassi Ms.
200 lü yıllarda sözlü geleneği toplamaya başladı. Yazılı gelenek vardı aynı zamanda bu szölü
gelenek kaybolmasın diye sözlü gelenek de derlenmeye ve tedvin edilmeye başlandı. Bizim

44
45

“talmut” ismini verdiğimiz Tanah veya Tevrat yorumları kitap haline geldi. (MS 3-6 yüzyıllar
arasında)
Tanah : Ana metin Talmut: Tanah’ın şerhi
30 MART 2021/ 9.Ders
Yahudiler sürekli başka devletlerin boyunduruğu altında kalıyordu. En son Helenizm ve daha
sonrasında Roma hâkimiyetinden bahsetmiştik. İşte Roma İkinci Mabed’in yıkılmasından sonra pek
çok yere sürgüne gönderilip aynı problemleri tekrar yaşamışlardı. Ve bu süreçte dağılmaktan
kurtulmak için pek çok dini metni toplamışlardı, işte biz bunlara Mişna diyeceğiz daha sonrasında
Talmud diyeceğiz.
Şimdi siz, Ptolemiler döneminde rahatlığa kavuşmuştunuz ancak sonrasında Selevkitler döneminde
ciddi bir türbülansın içerisine girmiştiniz. Ve sürekli şöyle bir problem yaşıyorsunuz: Bunlardan
nasıl kurtulabiliriz nasıl eski güzel günlere dönebiliriz?
Soru: bu kadar baskının altında olsanız, her taraf baskı altında olsa siz ne yaparsınız?
1. İnsanları toplar ve isyana sevk ederim.
2. Böyle bir durumda inzivaya çekilir ve kendimi gerçekleştirerek tanrı ile bağımı güçlendiririm. İşte
bu iki yaklaşıma da bu dönemde rastlayacağız. Ve bunlara Restorative ve Utopian Mesihlik anlayışı
diyeceğiz.
1. Restorative: Bir mesih bekliyorlar çünkü karanlık ne kadar zifiri olursa aydınlık o kadar yakındır.
Bu dönemde iki temel Mesihlik anlayışından biridir. Bu mesih, Yahudilere yönelik bir Mesih’tir ve
bu geldiğinde Yahudileri toplayacak ve onların önderliğini yapıp isyanla İsrail topraklarına
döndürecek, Mabedi inşa edecek, düşmanı yenecek Davud dönemindeki sınırlara ulaşacak. Bu
grubun mesihi askeri bir mesih. Aynı zamanda bunlar Tanrı Mesih gönderecek ama ben ne
yapıyorum, Mesih’in geleceği ortamı hazırlamam gerekli o sebeple adımlar atmalıyım. Böylece bu
grubun mesihi askeri bir komutan olacaktır.
2. Utopian: Burada olması muhtemel bir ütopyadan bahsediliyor. Ancak hemen olmayacak,
gelecekte gelecektir. Bu mesih askeri olmayacak, tüm dünyayı ilgilendirecek sadece Yahudileri
değil. Bu Mesih bulutların arasından melekler eşliğinde yeryüzüne inecek ve geldiğinde kurtla kuzu,
aslanla kaplan herkes barış içerisinde yaşayıp mutlu olacak. Dolayısıyla bu mesih mistik bir mesih,
askeri bir mesih değil.
Soru: Roma imparatorluğu geldi her şeyinizi yıktı. Böyle bir ortamda hangi Mesihlik anlayışı sizi
sıkıntıya sokmadan daha rahat etmenizi sağlar? Hangisi bir sonraki kuşaklara geçmenizi sağlar?
Evet, birinci grup asimile olmaya reaksiyon olarak ortaya çıkmış olabilir. Ama böyle bir ortamda
restorative anlayış galip çıkmış olsaydı muhtemelen biz Yahudilikle ilgili farklı şeyler konuşuyor
olurduk çünkü zaten Roma imp. Gelmiş yakmış yık, böyle bir ortamda tekrar bir ayaklanmaya

45
46

karşılaştığınız anda muhtemelen yok olmakla karşı karşıya kalacaksınız. Bu ortamda ikinci grubun
öteki nesle geçmesi daha kolaydır. Fakat ikinci grubun zayıf noktası ne? O da asimile olmaya daha
yakın olmalıdır. Fakat siz Babil’de, perslerde, Helenlerde bu tecrübeyi şimdi bir daha Romalılarda
yaşıyorsunuz… dolayısıyla mistik bağlarla dine tekrar geri dönerek insanları bir arada tutarsanız hem
varlığınız tehdit altına girmemiş olur hem de asimilasyon olabildiğince azalır diyebilirim.
Fakat şunu da söyleyebiliriz miladi 2. Yüzyıl Yahudilerin inanılmaz derecede birinci grubun aktif
olmaya çalıştığı gruptur. İkinci grup mistik bir şekilde kendi içine çekildi fakat birinci grup sürekli
hareket halinde. 100 kişilik gruplar vs. halinde ayaklanmaya çalışıyorlar sürekli bunun denemelerini
de yapıyorlar. Bunlardan bir tanesi 115-117 yılları arasında Mısır’da olur. Karşı çıkıp ayaklanma
çıkarıyorlar. Roma bir giriyor dümdüz. Sonra asıl en büyük isyan Bar Kohba isyanıdır. Bu isyan
ikinci yüzyılın önemli isyanlarındandır. Ve bunun lideri Bar Kohba’dır. Yahudilikteki restorativ
Mesihlik anlayışının son denemesidir. Neden? Çünkü Bar Kohba liderliğinde Roma’ya karşı
ayaklandı ama Roma öyle kanlı şekilde bastırdı ki bir daha restorative Mesihlik anlayışı belini
doğrultamadı.
Soru: ben bir taraftan size Yahudiliği anlatırken aslında size Hıristiyanlığın çıkışını da anlatıyorum
acaba Roma imp. Kadarki Yahudilik tarihini göz önüne aldığımızda tek tip bir Yahudilikten
bahsedebilir miyiz? Tek tipse hangi tipte değilse neler var?
Kuzey politeist, güney monoteistti. Süleyman öncesi farklı Yahudilik anlayışları var mı?
1.Musa dönemi Yahudilik anlayışı: 1. Monoteistler 2. Altın buzağıyı yapanlar
2. Kuzey politeist güney monotesit
3. Babil sürgünü: sürgüne gidenler- gitmeyip saklananlar- geri dönüş izni çıktığında dönenler
4. Helenistik ve muhafazakâr Yahudiler
En başından Roma dönemine aslında biz farklı Yahudilik anlayışlarıyla karşı karşıyayız. Roma d.de
de farklı anlayışlar ortaya çıkmıştır. Peki Roma dönemindeki anlayışlar neler?
YAHUDİ MEZHEPLERİ
a) Ferisiler: Yazılı ve sözlü kültürü kabul edenler: hem Tanah’ı hem Mişna-Talmudları kabul ederler.
Halkın daha çok kabul ettiği grup ve bu grup yazıcı grup. O dönem Yahudi kitaplarını elleriyle yazıp
çoğalttıkları için yazıcıdırlar. Bu grup Talmud’u, Mişra’yı, Midraş’ı kabul ettikleri için öldükten
sonra dirilmeye, özgür iradeye inanan gruptur.
b) Sadukiler: bu grubun özelliği ne? Bu grup ferisilerin aksine aristokratların benimsediği grup.
Mabed görevlerini yapan kimselerdir. Mabed var iken görevli olan grup daha çok bunlardır. Bu grup
sadece Tanah’ı kabul eder. Sözlü literatürü yani tefsiri reddediyorlar. Bunlar mabedle varlıklarını
devam ettirdikleri için, otoriteleri mabede dayandığı için mabed yıkılmaya başlayınca otoritelerini

46
47

kaybetmeye başlayan grup. Ve sözlü geleneği reddettikleri için öldükten sonra hayat, melekler cinler,
özgür irade gibi konuları reddediyorlar bu yönüyle de Ferisilerden ayrılan bir grup.
c) Esseniler: Esseniler denildiğinde (haritayı açıyor), Essenilerin yaşadığı yer Ölü Deniz yazmaları
dediğimiz şeylerin çıktığı Kumran’dır. Genellikle Ölü Deniz yazmaları kim tarafından yazıldı
denildiğinde Esseniler denir, farklı görüşler de vardır. En temel özellikleri: münzevi bir grup
olmalarıdır. Tapınak işlerini falan bırakırlar. Tapınağın ikinci kez yapılmasını falan, onların
yaklaşımlarını beğenmezler ve kendilerini Kumran diye isimlendirdiğimiz bir yere konumlandırıp
burada insanlardan uzak manastırlarını kurarlar. Keşiş hayatı yaşamaya başlarlar. Ve bu grup ikinci
mabedi reddeder. Bunlar Yahudiliğin bozulmuş halidir biz saf Yahudiliği yaşamalıyız diyen gruptur.
Bunların bıraktığı yazmalar Kudüs’te İsrail müzesinde. Bu grup Apolitik (politikadan uzakta) ve
Apokaliptik. Yani dünyanın sonunun çok yakın olduğunu düşünen bir gruptur. Bu yönüyle mistik bir
gruptur.
d) Zealotlar: Zealotları anlatırken bazen gerçekten zorlanıyordum. Zeaolotları ilahiyat öğrencileri
nasıl anlar diye düşündüğümde dedim ki buldum. Hariciler. Hariciler der ki: Kuran’ın hükmü dışında
başka hiçbir hüküm yoktur. Esas olan Allah’ın yasasıdır diyerek bir söylemle ortaya çıkmışlardır. Bu
Zealotlar dediğimiz grup da aynen bu söyleme sahiptir. Askeri, devrimci ve aktif bir grupturlar. Kafir
Romalılara karşı ayaklanmayı, onları yenmeyi, onlara isyan etmeyi gerekli gören bir gruptur.
Tevrat’ın dışında hiçbir yasa yoktur, Tanrı’nın dışında hiçbir kral yoktur diyerek sürekli ayaklanma
taraftarı ve fanatik, milliyetçi bir grupturlar. İlginç olan unsurlardan bir tanesi 70’li yıllarda Roma
Kudüs’ü dümdüz ettiğinde bunlar Masada denilen bir yere çekilirler. Masada katliamı ya da
Masada intiharı tarih literatüründe geniş yankı bulmuş bir olaydır. Çünkü Masada ulaşılması zor bir
kaledir. Roma uzun yıllar buraya girebilmek için burayı kuşatma altında tutmuştur, bir türlü buraya
girememişlerdir. Zealotlar içerideyken Romalılarla olabildiğince mücadele ediyorlar bir nevi
kendilerini o kalenin içine hapsediyorlar, içeriye de kimsenin girmesine müsaade etmiyorlar. En son
artık kuşatma o kadar uzuyor ki ne yiyecek ne içecek kalıyor, hastalıklar, salgınlar artıyor. Bu
zamana kadar mücadelelerine devam etmişlerdi en son diyorlar ki: “biz kafirin eline esir olmaktansa
ölmeyi yeğleriz” birbirlerini öldürüp intihar ediyorlar. Böylece Zealotların yapmış olduğu Masada
katliamı önemli eylemlerden bir tanesidir. Tamamen fanatik ve ayrık bir bakış açısına sahiptirler.
Roma İmparatorluğuna baş kaldırarak, Kudüs’te yeniden devlet kurmak için uğraşmış bir gruptur.
e) Samiriler: Bunlar farklı yerlere konumlandırılabilir. Ama Samiriler aslında şunu söylüyorlar:
Yahudiler her ne kadar günümüzde Kudüs’ü merkeze aldıklarını, Mesih’in Kudüs’e geleceğini
söyleseler de onlar için bugün Mescidi Aksanın bulunduğu yer olan tapınak tepesi merkez alınsa da
Samiriler burayı merkez olarak kabul etmezler. Asıl merkezin Nablus’taki Gerizim dağı olduğunu

47
48

söyleyip, bambaşka bir yere işaret ederler. Ve bunlar için Kudüs’teki tapınak değil, Gerizim dağı
kutsal olan tapınağın bulunduğu merkezdir.
Bunların elinde Toraları/ Tevratları vardır. Samiri Tevrat’ı ve günümüz Tevrat’ı arasında çok büyük
farklılıklar olmasa da farklılıklar vardır. Merkezlerinin farklılığı, söylemlerinin farklılığı gibi
farklıklar bulunur. Bu farklılıkların sebebi: Samiriler der ki biz ta birinci sürgün öncesindeki (Babil
sürgünü öncesi) o sürülmeyen ve o otantik Yahudiliğin temsilcisi olanlar bizleriz. Doğru ve otantik
Yahudiliğin biricik temsilcisi bizleriz derler. Bambaşka ve yeni bir grup olarak karşımıza çıkarlar.
Roma’ya kadar farklı Yahudilik anlayışları vardı, şimdi de Roma döneminde bizim karşımıza daha
sistematik, başlıklarını net bir şekilde görebildiğimiz Yahudilik anlayışları bu dönemde ortaya
çıkmaya başlamıştır.
6) ORTA ÇAĞ DÖNEMİ
Roma imparatorluğu devam ediyor ama daha sonra bitecek anca Orta çağ deyince bizim karşımıza
yeni bir paradigma daha çıkar. İslam/ Müslümanlar. Bu dönemde Roma İmparatorluğu bitince
Yahudiler Müslümanların boyunduruğu altına girmeye başlarlar. Roma İmparatorluğu bitince
Müslümanlar bu bölgelerde hâkim olmaya başlarlar. Hz. Ömer zamanında Kudüs fethedilir. Burada
önemli unsurlardan bir tanesi şu bizim Katolik üniversitesinde Signi Grifik? diye bir hocamız vardı.
Kolay kolay gavura gavur demem ama o adam tam bir gavurdu. Kötü anlamda da iyi anlamda da
kullanabilirsiniz. Sebebi şu: bizim Muslim’s God, Christians’God/ Müslümanların tanrısı,
Hristiyanların Tanrısı diye bir dersimiz vardı. Dersi okumalarla yönlendiriyordu. Syllabus (silibus)
denilen bir program var hangi haftalarda neler okunacağı, hangi kitapların okunacağı, hangi konu
başlıklarının yer aldığı. Bize o konu başlıklarıyla ilgili bir okuma listesi veriyordu. Biz de okuyup
geliyorduk. Bu adamın çalışmış olduğu dönem: Müslümanlarla Hristiyanların Suriye- Irak
coğrafyasında ilk karşılaşmaları.
Metinleri şöyle okuyorsunuz, metinlerde ciddi yönlendirmeler var. Biz genellikle Müslümanların en
çok övündüğü meselelerden biri birlikte yaşama tecrübesi. Hele Osmanlıda bu durumla çok
övünürüz. Bu övünmemizde de hiçbir problem yok. Tabi ki zaman zaman olaylar ve problemler
meydana gelmiştir ancak bunların olmaması zaten mümkün değildir. Biz birlikte yaşama tecrübesini
gerçekten başarmış bir topluluğuz. Hocanın verdiği metinlerde şöyle problemler var, derse
geldiğimizde de konuşuyoruz diyor ki: Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanların idaresi altında
nispeten rahat etmişlerdir ama mesela Osmanlıda şöyle problemler ortaya çıkmıştır:
Cebinizde paranız var zenginsiniz at alacak, binecek durumunuz var, Osmanlı sana diyor ki sen
Yahudi’ysen ya da gayrimüslimsen sen at alabilirsin ama ata binme. Sen en iyi ihtimalle katıra
binebilirsin ama sen en iyisi eşeğe bin. Böylece sana ata binmeyi yasaklıyor.

48
49

Diyelim senin evin var, gökdelen dikecek kadar paran var. Sana diyor ki buradaki en yüksek ev kaç
katlı iki katlı sen üç katlı ev yapamazsın hatta sen en iyisi tek katlı bir ev yap
Sen beyaz rengi seviyorsun sarık ya da elbise de Osmanlı size diyor ki sen beyaz giyme sarı ya da
kırmızı giy.
Böylece Osmanlı size birtakım konularda bazı sınırlılıklar getiriyor. Bu yapılanlar haksızlık mı,
zulüm mü?
Dediğim gibi hoca işi biliyor. Ben metinler okuduktan hocaya ne cevap verebilirim diye hazırlanıp
gidiyordum derslere. Dedim ki: evet hocam doğru. 2021 yılından baktığımızda bu bir zulüm. Ama
ben tarihçi olduğum için olayları şöyle değerlendirme taraftarıyım. Biz döneme gidelim, biz
anakronizm içerisine girmeyelim. Aynı dönem içindeki değişik bölgelerdeki farklı inançlara sahip
insanlar nasıl muamele görmüşler onlara bakalım öyle karar verelim dedim. Ne demek istiyorsun
dedi:
Tarihler 1492. Çünkü kendisi Katolik. Onu vurabileceğim bir yer burası. Bırakın dedim diğer
yüzyılları 15. yy’a götürmek istiyorum sizi dedim. Ne var 15. yy. da Endülüs Emevileri dönemi.
Endülüs Emevileri döneminde Yahudiler ve Hristiyanlar dini sebeplerden dolayı hiçbir problem
yaşamadı. 15. yy’a kadar Endülüs Emevileri devleti içerisinde Yahudiler ve Hristiyanlar vardı. Daha
sonra buraya Katolikler gelecek ve Reconquista hareketiyle beraber Gırnata’yı düşürüp İspanya’yı
alacaklar ve Endülüs Emevi Devletini bitirecekler. 15. yy’a kadar Hristiyanlar ve Yahudiler sadece
bu dediğiniz şeylerle karşı karşıya kalmışlardır. Elbiseni şöyle giyme, ata giyme falan filan. Ama
1492’den sonra bu bölgeyi Katolikler ele geçirdi, peki Katolikler ne yaptı? Sonuçta biz onlardan
daha iyi şeyler bekleriz, eğer Osmanlı zulmettiyse, Endülüs Emevileri zulmettiyse tarihlerde ilerliyor
biz daha gelişmiş ve objektif bir muamele bekleriz.
Muamele ise şu oldu:
Yahudilere ve Hristiyanlara iki tane seçenek sunuldu: Birincisi ya Hristiyan olacaksınız, ikincisi ya
öldürüleceksiniz ya da bir ay içinde burayı terk edeceksiniz. Hepsi bu kadar. Şimdi hocam dedim, bir
insanın din, akıl, namus -bizim makasıdu’ş şeria dediğimiz- dinin gönderilme sebebi, diğer dinler
İslam’ın boyunduruğu altındayken bunlara karşı herhangi bir problem yaşanmamıştır. Ama
Hristiyanlar Endülüs’ü aldığı zaman sadece Hristiyan ve Müslüman oldukları için insanlar bu
konularda çaresiz bırakılmıştır. Bu sebeple olayları o dönemki tarihlerine giderek değerlendirmemiz
gerekir diyerek olayı toparlamaya çalıştım. Bu sadece toparlama değil olan gerçektir.
İslam daha ilk zamanlardan itibaren Hz. Peygamberle beraber gayrimüslim/ ehli kitap denilen bir
tanımlamayla karşı karşıya kalır. Ehli kitap sorun çıkartmadığı sürece problem yaşanmamıştır. Bu
Medine’de de, Selçuklu ’da da, Osmanlı’da da böyle olmuştur. Bunun istisnaları tabi ki vardır.
Ancak bu genel kabul olarak karşımıza çıkmamıştır. Bu yüzden biz çok rahatız. Aynı dönemlerde 11.

49
50

yy.’da Yahudiler Hrıstiyanların boyunduruğu altına girdi. Hristiyanlar 1096’da Kudüs’ü


Müslümanların elinden kurtarmak için yola çıktıklarında birinci hedef Müslümanlardır ama
Yahudiler de kılıçtan geçirilmiştir. Hristiyanlar Yahudileri Mesih katili diyerek -çünkü İsa’nın
öldürülmesine ön ayak olmuşlardır- onların mallarını, mülklerini müsadere ederek talan etmişlerdir
ve onları öldürmüşlerdir. 13. yy.’da -benim çok sevdiğim yüzyıllardan bir tanesi- tüm dünyada veba
salgını vardır. Bugünkü virüs salgınının kat be katı. O dönem virüs ne parazit ne bilinmiyor. Ama tek
bir önemli bir şey var insanlar ölüyor. Soru şu: biz neden ölüyoruz? Hristiyanların verdiği
cevaplardan birisi de şu: bu Yahudiler bizim içme sularımızı zehirliyorlar -o zamanlarda Yahudiler
Hristiyanların boyunduruğu altındalar- bu nedenler biz ölüyoruz diyerek Yahudileri şehirden atmaya
ve öldürmeye başlamışlardır. Bu nedenle 1492’yi örnek vermemin sebeplerinden biri de bu, burası
kritik bir eşiktir. Dediğim gibi 1492’de Gıranada düşünce buradakilere iki seçenek sunulmuştur:
Hristiyan olmak ya da şehirden çıkıp öldürülmeyle karşı karşıya kalmak. Siz şehri hemen terk
edemiyorsunuz işiniz, gücünüz var başka bir sürü probleminiz var. Hatırlayın 1492’de 2. Bayezid
İspanya’dan Müslümanları kurtarmak için gemiler gönderiyor o dönemde gelenlerden birçoğu da
Yahudi’dir. Fakat Endülüs’ten evi, işi, çoluğu çocuğu sebebiyle gelemeyenler de var. Peki bunlara ne
oldu?
Bu dönemde Maronalar denen bir grup ortaya çıktı. Bunlar İspanya’da Hristiyan olmakla ya da
ölmekle karşı karşıya kaldıklarında ölmemeyi ve başka bir yere gitmeyi istemedikleri için dışarıda
Hristiyanmış gibi yapıp Hristiyan olmayan Yahudiliği devam ettiren ikili kimliğe sahip
kimselerdir.
Müslüman olduğu halde dönemeyen ve dışarıda Hristiyanmış gibi davrananlara ise Moriskolar
denir.
Orta Çağ Mezhepleri:
Roma dönemindeki Yahudilik anlayışlarını gördük. Şimdi Orta Çağ’a geldik. Bu dönemde de yeni
mezhepler ortaya çıktı. Bunlar: Rabbinik Yahudilik, Karailik, Falaşalar, Aşkenazlar ve Seferadlardır.
1. Rabbinik Yahudilik: Ferisiler denen yapının devamıdır.
2. Karailer: Karaköy’e Karaköy denmesinin sebebinin Karailer olduğu da söylenir çünkü bu
bölgede ciddi anlamda Karailer bulunurmuş. Karailik Anan ben David’in 8.yy.’da ortaya koymuş
olduğu bir Yahudi mezhebidir. Bunlar tamamıyla mealci/ Kurancı denilen gruplardır. Sadukiler de
olduğu gibi tek otoritenin Tevrat olduğuna inanırlar. Sözlü kaynağı reddederler, yazılı kaynağa
inanırlar. Bu gruba verilen diğer isim Hazar Yahudiliği ya da Türk Yahudiliğidir. Yahudilikle alakalı
Yahudi olunmaz, Yahudi doğulur inancı yanlıştır. Yahudi olmak istiyorsanız kapı açık. Karailer
bunun en açık örneğidir. Nasıl Uygurlardan bir kısmı Hristiyanlığı seçmişse Hazar Türkleri de

50
51

Yahudiliği seçmiştir. Yahudi anne babadan doğmamak şartıyla Yahudi olunabileceğinin en temel
örneğidir. Karailer bu açıdan önemlidir.
Sözlü geleneği reddetmek, yazılı geleneği reddetmek konusuna zaman zaman değiniyorum. Karailer
üzerinden buna bir örnek vermek istiyorum. Karailer Hazar bölgesinde, Rusya’nın olduğu bölgelerde
yaşarlar. Bu bölgeleri Hristiyanlar ele geçirince burada bulunan Karailerin bir kısmını Sibirya’ya
sürüyorlar. Sibirya’da Karailer şöyle bir problemle karşı karşıya kalıyorlar: Esas olan Tevrattı.
Tevrat 10 emirden birinde bize şunu der; Şabat’ı / Sebt gününü ihlal etmeyeceksin. Yani Şabat
gününde iş yapmayacaksın. Ben asansörün düğmesine bassam iş yapmış olur muyum, ben kombinin
derecesini değiştirsem iş yapmış olur muyum, ben ışık yaksam iş yapmış olur muyum bunlar hep
Şabatla ilgili problemler. Aynı problem şurada da var: ben ateş yaksam cumartesi günü iş yapmış
olur muyum? Sibirya’da bu problemle karşı karşıya kalıyorlar. Sözlü gelenek olsa buna müsaade
ederdi. Hatırlayın ez-zarurat tubihu’l mahrumat / Zaruretler memnu olan şeyleri mübah kılar. Ölecek
bir durumdaysan haram olan şeyleri yapabilirsin. Ferisi gelenekte de bu var. Sözlü gelenek bu
noktada sizin önünüzü açıyor, bunu yapabilirsiniz diyor. Ama siz sadece kutsal kitabı baz aldığınızda
böyle bir problemle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ve Karai Yahudileri de sadece kutsal kitabı baz
aldıkları için burada ateş yakamıyorlar ve birçok Karai Yahudi donarak ölmüştür.
3. Falaşalar: Falaşalarla ilgili benim bildiğim Türkiye’de sadece benim makalem var. Birisi
Falaşaları çalışsın istiyorum. Bu grup çok acayip bir grup. Etiyopya’da fanus içinde yaşayan bir grup
olarak düşünebilirsiniz. Hala İsrail hükümeti çeşitli operasyonlarla önce onları Somali’ye sonra da
İsrail’e aktarıyor. İsrail’e gelince buradakilere siz Yahudilik’e ne yaptınız diyorlar. Aynı şekilde
İsrail’de bulunanlarda bunlara siz çok geride kalmışınız diyorlar. Kudüs’te ara sıra esmer askerler
görürsünüz. Bu kimselerin neredeyse tamamı Falaşa Yahudileridir. Hala kutsal kitaptaki emir ve
yasakları aynen uygulamaya çalışırlar. Bir kadın çocuk doğurduysa çocuk doğduktan sonra kızsa 80
gün erkekse 40 gün çocuğa dokunamazsınız dokunan herkes kirlenir. Kadını evin dışında kulübeler
var oraya çocuğuyla beraber bırakıyorlar. Etrafına taş diziyorlar böylece sen orada yeni doğum yapan
birinin olduğunu anlıyorsun. Yine bunu yapıyorlar. Aynen Tevrat’taki emre uymak için. Şimdi
Etiyopya’dan geldiniz İsrail’e çocuk doğdu ne yapacaksınız izole kalmak için yer arıyorlar ama
böyle bir yer yok. Artık oradakiler 3+1 eviniz varsa 1 odaya kadını ve çocuğunu koyuyorsunuz. Bu
grup gerçekten çok orijinal ve çalışılmayı hak eden bir gruptur. İsrail’in en yumuşak karınlarından
biridir. Arada bir bu gruplar ayaklanır, ciddi anlamda problemler yaşarlar.
4. Seferadlar: Köken itibariyle ayrılırlar. İspanya, Portekiz, Kuzey Afrika kökenli Yahudilerin
oluşturduğu bir gruptur. Türkiye’deki Yahudilerin %70-80’i Seferad Yahudileridir. Aynı şekilde
Endülüs Emevi devleti yıkılınca Müslümanları kurtarmak için giden gemiye Yahudiler de binmiştir.
Sebebi budur. Yahudilerle yaşarken Yahudi entelektüel hayatının dinamosunu bunlar oluşturmuştur.

51
52

En öndeki grup bunlardır. Seferad alimleri bunların içinden çıkar. 18.yy.’a kadar lider olan grup
bunlardır. Bunları ayıran Ladino adı verilen bir dili kullanmalarıdır. Şu an İstanbul’da Seferadlar’ın
çıkarttığı Şalom adı verilen bir gazete var. Orada da bu dil vardır. Bu dil Katalan İspanyolcası ile
İbranice’nin karışımı olan bir dildir. Bu yönleriyle diğer gruplardan ayrılırlar.
5. Aşkenazlar: Bunlar da köken yönüyle ayrılırlar. Almanya, Fransa, Polonya, Rusya gibi Doğu-
Orta Avrupa kökenli Yahudilerdir. Bunlar 18.yy.’dan sonra özellikle siyonizmle birlikte Seferad
Yahudiliğinden bayrağı alıyorlar ve Yahudilikteki entelektüel hayatı bunlar yürütmeye başlıyor.
Bunların da kendilerine özel dilleri vardır. Almanca ile İbranice karışımı Yiddish dilini kullanırlar.
Bu yönüyle diğer Yahudi gruplarından ayrılırlar.
Orta Çağda önemli Yahudi bilginleri vardır. Saadia ben Gaon, David Halevi, Judah Halevi bunlar
önemli alimlerdendir. Fakat bunlardan Yahudilikteki en önemli ivmeyi Musa b. Meymun’da görürüz.
Orta Çağ Yahudiliğindeki önemli ve kritik kişilerdendir. Ve hala günümüzde de önemi devam eder.
Kurtuba’da doğmuştur. Kuzey Afrika’da Selahaddin Eyyübi’nin vezirinin saray doktorluğunu
yapmıştır. Musa b. Meymun şu yönüyle önemlidir: Hüseyin Atay’ı bilirsiniz. Ankara İlahiyat’tan
emekli bir hoca. Musa b. Meymun’un Delaletü’l Haririn kitabının edisyon kritiğini yapmıştır.
Kudüs’te İbrani Üniversitesinde Hüseyin Atay bilinir. Çünkü eserin İbranicesini Hüseyin Atay’ın
Arapça yaptığı edisyondan faydalanarak çevirmişlerdir. Delaletü’l Haririn önemli eserlerinden bir
tanesi. Hatta geçen sene yeni bir tercümesini yaptılar. Bende bir kritik yazısı yazmıştım. Güzel bir
tercüme.
Musa b. Meymun denince bizim aklımıza 13 maddelik bir amentü gelecek. Yahudilerin Musa b.
Meymun’a kadar amentüsü vardı tabiki ama Musa b. Meymun Müslümanlarla yaşadığı için nasıl
İslam’da sistematik şartlar varsa muhtemelen bunlardan etkilenerek Yahudilikte farklı
bağlamlarda bulunan amentüleri toplamıştır ve günümüz Yahudiliğinde hala etkili olan 13
maddeyi oluşturmuştur.

52
53

01 Nisan 2021 / 10.DERS


Geçen hafta hatırlarsanız Ortaçağdaydık. Ortaçağdaki önemli düşünürler, önemli Yahudi
bilginlerinden bahsetmiştik. Moses Maimonidesi konuşmuştuk dolayısıyla geçiyorum.
SLAYT:

Şimdi Yahudi mistisizmi denildiğinde, genellikle insanların aklına kabala düşüncesi gelir. Fakat
kabaladan önce yani kabalayı şöyle düşünelim veya İslam geleneğindeki sufiliğide, tasavvufu da

53
54

böyle düşünebiliriz. Hani 12. , 13. Yy da bizim tasavvuf dediğimiz ekoller veya sistematik hale gelen
bir yapı belirmeye başlıyor. Bu şu anlama mı geliyor? 12, 13. Yy’dan önce tasavvuf yok muydu
İslam’da? Vardı. Neydi peki? Sistematik değildi daha bireysel bir yapıda yürüyordu falan. Burada da
aynı bağlamda düşünmemiz lazım. Yahudi mistisizmi denildiğinde evet doğru kabala Yahudi
mistisizminin belki de en sistematik hale gelmiş noktası. Ama kabalayı kabala yapan, kabalanın arka
planı da var. Onu bir şekilde zirveye götüren yapıyı oluşturan arka planlar var. Ne var? Bunlardan bir
tanesi Sefer Yetzirah kitabı yaratılış kitabı olarak söylediğimiz bir kitap bu. Rakamların şeyini
biliyorsunuzdur. Hani bizde ebcet hesapları vardır ya ebcet, heves vs. falan diye söylüyoruz ya işte
her bir Arapça alfabenin harfin numara karşılığı falan diye. Onun çok daha erken dönemlerdeki
karşılığıdır. Bazıları diyor ki MÖ. 2.yy da yazılmış olan bir kitaptır. İşte bir kısmı orta çağa
götürüyor bunu fakat birazdan konuşacağımız sefirotlar dediğimiz doktrinin ilk kökenlerini biz
yaratılış kitabı sefer yetzirah da görebilmekteyiz. Bu nedenle önemli metinlerden bir tanesidir sefer
yetzirah kitabı bir.
İki: merkava veya merkaba mistisizmi kelimenin köküne de baktığımızda kusura bakmayın
“merkep” diyoruz ya binek, binilen şey. merkava veya merkaba mistisizmi de ismini buradan alıyor
zaten. Niye? Çünkü Hezekiyel ’in vizyonu vardır. Hezekiyel işte bir yerde rüyaya kapılır, rüyasında
meleklerin bir merdivenlere binip, yukarıdan aşağıya inip çıktıklarını gördükleri bir vizyondur bu
sefer merkava mistisizmi Hezekiyel ‘in görmüş olduğu bir vizyona dayanır. Dolayısıyla bu vizyonda
semaya gökyüzüne doğru bir çıkış, bir bineğe binerek çıkış gibi bir süreç olduğu için merkava-
merkaba mistisizmi bu nedenle böyle bir isimlendirme almıştır. merkava-merkaba mistisizmini bir
tık geriye götürürsek, götürebileceğimiz en güzel yerlerden bir tanesi tabi ki pegasustur. Antik
yunanda biliyorsunuz pegasus denilen bir uçan at var. Bizim hava yollarının ismide zaten bu nedenle
pegasus diye geçiyor. Pegasus işte bir at biliyorsunuz ve kanatlı bir at yukarı doğru çıkıyorsunuz.
Bakın sistemi şöyle yürütürseniz bambaşka yerlerde çıkışı sağlayabilirsiniz burada. Bir tarafta yunan
ardından bunun dönüşmüş hali bizim karşımıza merkava-merkaba mistisizmi olarak çıkması ve
bunun belki de bir süre sonraki dönüşmüş halini biz miraç,burak ve buna benzer anlatılarda
karşımıza gelmektedir bu yönüyle önemli bir geçişi sağlayan güzel bir konudur bu. Bir ara şöyle
denildiydi mesela ben bu konuyu çalışmak istiyordum sonra dediler ki Ankara’da baki hocayla
beraber çalışılıyor şuan baki hoca bir şeyler yazıyor denildi ve onun için durduk ama henüz ortaya da
bir metinde çıkmadı. Bu yönüyle yani pegasus, Hezekiyelin merkabası ve ondan sonra miraç
şeklindeki bir bağlantı çok hoş bir çalışma konusu olabilecek bir yer. Sadece son bölümlere
geldiğinizde İslamla ilgili biri olduğunuzda patinaj yapabileceğiniz yerler vardır. Ama dinler tarihi
de demek zaten birazda bununla ilgilenmek demektir öyle bakalım iki. Ve üç: Hasidizim, hocam
hasidizmin Yahudi mistisizminde yeri niye var. Çünkü biz birazdan hasidikleri konuşacağız.

54
55

Ortodoks Yahudiliğin içerisine ekleyecez fakat hasidizim niye burada? Hasidizmi almamızın sebebi
şu: şimdi bu grubun youtube de falan çok fazla videolarını görürsünüz müthiş neşeli bunlar harika
çok ilginçtir ibadetleri seyretmenizi tavsiye ederim. Şimdi derler ki bunlar düşünsenize siz tanrıyla
karşı karşıyasınız, tanrıyla bir nevi öyle bir alışverişin içerisine girmişsiniz, ama siz böyle bir ortam
içerisinde sessiz kafa yerde sükûnet içerisinde böyle ibadet mi olur der. Ne olur peki? Tanrı size
tecelli ettiğinde, siz tanrıyla o dini tecrübeyi yaşadığınızda artık siz zaten kendinizden geçersiniz. Bu
nedenle hasediklerin genellikle ibadetlerinde şarkılar, danslar… İnanılmaz yani müthiş kurguludur.
Böyle koşarlar. Hatta basketbol seyrediyorsanız böyle göğüs göğse vurmalar, kol kola girmeler, dans
etmeler falan müthiş bir mistik yönüyle, bu yönüyle önemli bir gruptur. Baal Shem Tov’un kurmuş
olduğu bir yapıdır burası. Yine “Devekut” denilen ve tanrıyı her daim zihninde tutmak, bizi hani
zikir vari gibi esprileriyle sürekli tanrıyı zikretmek, sürekli onu hatırlamak gibi şeyler yönüyle de
mistik bir bağlantısı vardır. Aynı zamanda meditasyon gibi görülen devekut uygulaması görülende
hasidizim Yahudi mistisizminde önemli rol oynayan unsurlardan bir tanesidir. Fakat dedim ya
bunların hepsi bir nevi farklı versiyonları. Fakat günümüzde kabala dediğimizde şey Yahudi
mistisizmi denildiğinde bizim temel anladığımız yapı, sistem kabaladır.

Kabalayı da şöyle söyleyeyim; ayrıntısına girmeyeceğim. Sefer Zohar kitapları var bu arada şeyi
söyleyeyim size şöyle bir tüyo vereyim, Türkiye’de de zoharcılar var yani zohar falan dağıtanlar var.
Mesela ben zohar talep ettiğimde bana gelmişti böyle ban bir koli zohar geldi. Mistik bir kitaptır
gerçekten de Yahudi mistisizminin köklerini almış olduğu en temel, en geniş külliyat
diyebileceğimiz metindir zohar metni. Biz Yahudi mistisizmini veya kabalayı bu yönüyle ikiye
ayırmaktayız.

1) İspanyol kabalası 2) Safed kabalası/ Lurianik kabala dediğimiz 2 tane kabala.

55
56

Şimdi kabalayı şöyle yapayım size daha rahat anlatmak için –kameraya elini gösteriyor- şu elimiz
hocam bakın şimdi bu bir, birazdan sefirotlar diyeceğim size sefirot kavramı, bir nevi çanaklar gibi
düşünün sudur gibi düşünün bunu şimdi, - tekrar kameraya elini gösteriyor- şu bizim elimiz elimizin
olduğu evre ne evresi bu Ein Sof evresi yani sonsuz nurun olduğu bir evre. Bu ein sof makamında
sadece ve sadece iyilik var. Kötülüğe dair hiç bir şey yok. Maddeye dair hiçbir şey yok ve mahza
iyiliğin olduğu 1. Evre burası ancak, bu 1. Evrede hani biz tasavvufta kullanılan önemli bir şey vardır
ya semboller işte küntü kenzem mahfiyyen fe eraddü en… Dimi yani bu bir nevi kenzi mahfi gibi
gizli bir hazine gibi duruyor. Fakat bir süre sonra bu çanaklar taşmaya başladı. Tanrı kendini bildi ve
bildikçe bir aşağıdaki 2. Sefirot oluştu, kaplar oluşmaya başladı. Bir anlamda şöyle düşünün tanrının
kendisini bilmesiyle aşağıya doğru şimdi tanrı biliyor ve taşmalar başlıyor. Şimdi 1. İlk taştığındaki
şurası ein sof makamı tanrı kendini bildiğinde aşağıya doğru 1. Sefirot oluştu. Ne bu? Bu Keter
makamı “yüce taç” dediğimiz keter makamı. O kendisini düşündüğünde bildiğinde aşağıya hikmet,
idrak- binaa, sevgi - haset, böylece yaklaşık 10 tane temel sefirotun sonuncusunda 11.sinde melekût
oluştu yani beden oluştu. Şimdi bu sistemi şöyle yukarıdan aşağıya baktığımızda bizim için aslında
şöyle bir durum var; ein sof makamı saf, mahza iyilik ve güzelliğin olduğu makamdı, iyiliğin olduğu
makamdı. Hiçbir kötülüğün olmadığı bir evreydi. Ancak şuan biz hali hazırda dünyanın içerisinde
yaşıyoruz. O halde bu dünya nasıl oluştu? İşte o ein softan taşmalarla beraber oluştu. Her bir
taşmayla beraber aşağıya doğru indikçe maddi bir takım partiküller katılmaya başlandı. Böylece

56
57

maddi evrenin yaratılmasında zemin oluştu işte bizim 11. Makam dediğimiz melekût makamı aslında
bir nevi bedendir. Şimdi ne oldu burada? Olay şu İspanyol kabalasıyla, safed kabalasını ayırıyorum
şuanda. Şimdi diyor ki İspanyol kabalası:”ein sof makamı böyle bir makamdır.” Ne oldu? Zaman
içerisinde ein sof kendini düşünerek böyle bir kendin düşünerek katlandı, katlandı( hoca elini yavaş
yavaş kapatarak yumru k yapıyor) ve şuan 11. Makam melekût makamı oldu. Ne gerekiyor burada?
Tekrar bir daha biz lurianik/ İspanyol kabalasına göre eski ein sof makamımıza dönmemiz lazım. İşte
bu dönüşü sağlayacak olan şey Mesih’in kendisi. Mesih gelecek bir makinist gibi dokunacak ve
tekrar bir daha adım adım ein sof makamının böylece yükselişi gerçekleşecek.(hoca yumruk yaptığı
elini yavaş yavaş açıyor) 1. Sinde el açıklığı gibi düşünün 2. Sinde el kapalılığı ein sof makamı
dünya melekût makamı açıldı, tekrar bir daha Mesih geldiğinde kapanacak diyerek böylece mistik bir
söylemin içerisine girilmiştir kabalada. Kabalanın şöyle ilginç yönleri var yani gerçekten kabala
denildiğinde ilk aklımıza gelen mesela Kürşat hoca çalıştırdıydı birini birkaç kişi daha çalıştı ama
hani hala çalışılmayı bekleyen bir alan burası. Görsel şölen ilk kabala dediğimizde akla gelenlerden
bir tanesidir. Ama hala onun kitabı açılmıyor onu açmak gerekiyor. Mistik boyutu inanılmaz yoğun
olan bir yapı ve işte reenkarnasyona inanıyor, meditasyonları çok yoğun olan bir yapı. Dolayısıyla
hala çalışılmayı bekleyen önemli konulardan bir tanesi. Bir de Yahudi mistisizmi kabala denildiğinde
kabalanın yapmış olduğu bir sürü batıni yorumlar var. Alegorik yorumlar var. Bunu nerden
çıkartıyorlar? Çıkarttıkları yer şu: tanrı 10 emir metinlerini işte sözlü geleneğe göre bizzat
parmaklarıyla yazıyor, tırnaklarıyla yazıyor. Dolayısıyla tanrının bizzat yazmış olduğu bu metinlerde
ve tanrı kelamının bizzat aksedilmiş olduğu tora metinlerinde Tevrat metinlerinde biz nasıl sadece
yüzeysel bir lafzi anlam arayabiliriz. Oysaki bunun aynı zamanda bir batıni anlamına girmemiz lazım
diyerek. Böylece kabala kendisine çok ciddi anlamda bir ant yapı bulmuştur diyebiliriz.

Yahudilikte
ortaçağın
sonlarındayız artık
biz. Ortaçağın
sonları 17. Yy ‘a
geldik. 17. Yy ‘da
da bizim özellikle
Osmanlı
imparatorluğunu
ilgilendiren ve hali
hazırda Türklerle

57
58

de, ilişkisi olduğu çok net bir şekilde görülen bir akım çıkmıştır bizim karşımıza. Ne? Sabataycılık.
Sabataycılık dediğimiz de kimi söylemek lazım? Kurucusu Sabetay Sevi. Yaşamış olduğu tarihler
17. Yy 1626-1676’lı yıllardır. Peki, ne oldu, nasıl oldu ve sabataycılıkla ilgili sistem nasıl
kurgulandı? Ve neden şu an ki sabataycılık bu haldeki konumunun içerisine geldi?
Şöyle başlayalım. Bizim Sabatay Sevi dediğimiz kişi bir Sefarad Yahudisi yani İspanya kökenli
Osmanlı İmparatorluğu’na İzmir’e gelmiş Yahudilerden bir tanesi ve bu dönem giderek Yahudiler
’deki Mesih beklentisinin artmaya başladığı bir dönem. Özellikle Pogrom denilen bir kavram bir de
Holokos var. Holokos soykırım anlamında kullanılır. Pogrom ise soykırım değil sadece kıyım,
gerçekten ciddi sayıda insanlar öldürülüyor, ciddi anlamda takibatlar yapılarak insanlara zulüm
yapılır bunun çok daha abartılı boyutlarına için ise soykırım ifadesini kullanacak Yahudiler. Bu
dönemde yani 17. Yüzyıl ortalarında Litvanya, Polonya Yahudilerinin inanılmaz bir buhran içine
girdiğini görüyoruz. Ne var bu dönemde?
Kossaklar denilen bir aile ortaya çıkmış ve Kossaklar Polonya, Litvanya Yahudilerine pogrom
uyguluyor. Bu zulmün giderek artması insanlarda şöyle bir beklenti ortaya koyuyor. 1)Mesih geldi
gelecek. 2) Aynı zamanda Kabalada, Kabalistik okumada bazı kelimelerden mesihin gelişine dair
birtakım tahminler yapıldığını da görmekteyiz. İşte mesela bunlardan bir tanesi 22 yaşında iken
Sabatay Sevi diyor ki; Sabatay Sevi, 1666 yılında Mesih gelecek, kıyamet kopacak, ortalık
karmakarışık olacak. Kendisinin Mesih olduğuna giderek inanan Sabatay Sevi, çıkar ve insanlara
Mesihin olduğunu, gelmesinin yakın olduğunu, kıyametin koptu kopacağını anlatmaya başlar ve
bunları anlatırken İstanbul, Selanik, Kudüs birçok yeri gezer ki buraların hepsi Osmanlı
İmparatorluğu’nun altında o dönemlerde. İlk planda Sabatay Sevi çok fazla kale alınmaz, ancak bir
süre sonra insanlar Osmanlı’ya akın akın gelmeye başlayınca artık bu padişahın kulağına gider.
Dönemin padişahı IV. Mehmet (Okçu Mehmet) Sabatay Sevi’yi huzura çağırır ve Sabatay’ı sorgular.
Sabatay inkâr etmez, öyle diyorlar falan der. Okçu Mehmet bunun üzerine ok ve yay ister, Mesih’e
ok yay, top, tüfek, silah işlemez diye duyduğunu ifade eder, yayı tam çekip fırlatacağı anda Sabatay
kendisinin Mesih olmadığını ve böyle bir iddiada bulunmadığını itiraf eder ve o anda padişah
huzurunda Müslüman olur. Müslüman olduktan sonra adı Aziz Mehmet Efendi olur ve maaşlı
memurluğa başlar.
Peki, “Sabatay Sevi’nin mesih olduğunu düşünen, onun takipçilerinden biri olsaydınız ve böyle bir
durum olduğunu duysaydınız siz ne yapardınız” diye öğrencilere sorulur. Bir hayal kırıklığı olurdu
muhtemelen. Çünkü Yahudi tarihinde daha önce de mesih olduğunu iddia edenler olmuştu. Adama
kandık, mesih olduğuna inanıyorduk, meğer bu da bizi kandırıyormuş diyerek bırakması beklenir,
genelde de böyle olur. Fakat her zaman söylediğim bir şey var, yanınızda zeki insanlar bulundurun.
Etrafınızda zeki insanlar olsun. Bunun çok yakın bir havarisi ortaya çıkar (Şener Şen ile Banker

58
59

Bilo’nun şöyle bir repliği vardı. Bir dur bakalım, yaptım ama niye yaptım:)) ve durumu şu şekilde
açıklar: “Efendimiz bunu yaptı ama niye yaptı? Çünkü Efendimiz bir ışıktır, yani ışık olduğu için
kendisini karanlığın ortasına attı. (Burada karanlık olan İslam O’nun nazarında). Işık karanlığın
ortasına girdiğinde orada karanlık kalamaz. İşte Efendimiz böylece içeriden işi halletmek için,
karanlığı aydınlatmak için böyle bir dönüşümle takiye yaptı ve kendisini feda ederek karanlığın içine
girdi, o bir ışıktır”. Bu durumda ne yapılacak peki? Aynen siz de Efendiniz gibi karanlığı yok etmek
için olabildiğince ışık olacaksınız ve etrafı parlatmaya başlayacaksınız. Bu nedenle etrafınızda Işık
Okulları görürseniz dikkatli bakın! Sabataycılık, Türkiye merkezli bir akımdır. Şu an Sabatayist
olduğunu söyleyen sadece Ilgaz Zorlu var. Ilgaz Zorlu ilk defa Selanikli ve Sabataycı olduğunu
söyledi, İsrail’e belge gönderdiğini ve Yahudi olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ancak Yahudiler
Sabatay Sevi’yi sahte mesih olarak gördükleri için kendisini de kabul etmediklerini ifade etti. Ancak
Ilgaz Zorlu dışında bir sürü kişinin ismi geçer. Mesela Üsküdar’da Bülbülderesi’ndeki mezarlık,
Fıstıkağacı’ndan aşağı indiğinizde solda küçük yeşil bir cami ve ormanlık göreceksiniz, bu ormanlık
alandaki mezarlık, Sabatayistlerin bilinen en önemli mezarıdır. Bu mezarlıkta Müslümanlar da var.
Sabatayistler aynen bir Müslüman gibi defnedilirler, kendileri söylemedikçe dışardan Sabatayist
oldukları anlaşılmaz. Bir Sabatayist mezarının kenarında iki sütun bulunur (Süleymanın mabedindeki
Yohaz ve Bayn denilen sütunu temsil eder), taç (Süleymanın tacını temsil eder) ve ters el vardır,
mezarın yazısının tam üstünde bir resim vardır. Bazen bu mezarların başında kitap okuyanlar
görülebilir. Bunların Kur’an okuduklarını düşünebiliriz, muhtemelen Tevrat okuyordur. Mezarlar
genelde dere kenarlarındadır (Kuzguncukta da var, sinagoga yakın bir yerde). Çünkü mesih gelip
sura üflendiğinde, Şofar’a üflendiğinde, Tanrısal krallığa doğru dere boyunca gidilecek ve kanatlanıp
uçulacak inancı var. Ak Parti ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ilk zamanlar dışişlerinde çok aktif ve
başarılı olduğu halde bir süre sonra medya aleyhine döner, bu durumun sebebi Yaşar Yakış’a
sorulduğunda ise şöyle cevap verir: “Bugüne kadar Sabatayist olmayan ilk Dışişleri Bakanı ben
olduğum için böyle davranıyorlar”. Bu cümle doğru ise çok büyük ve vahim bir cümle. Bir sürü
kişinin ismi geçiyor, bunların çoğu spekülasyon. Fakat bu spekülasyonun altını dolduracak şeyler de
ortaya çıkıyor. Ancak hiçbiri itiraf etmediği için, kendisinin Sabatayist olduğunu söylemediği için ve
yaşamları tırnak içinde Müslümanca olduğu için kimin gerçekten Sabatayist olup olmadığı
bilinmiyor. Burada kastedilen biraz da İsmail Cem olabilir. Dolayısıyla kendi içlerinde Yahudi ama
dışardan bakıldığında, dışardaki ilişkileri bakımından bakıldığında Müslümanmış gibi davranan pek
çok Sabatayist olduğu söylenir. Sabataycılar kendi aralarında da üç gruba ayrılıyor: Osman
Babacılar, Kapancılar, Karakaşçılar.
7. DÖNEM: MODERN DÖNEM: Haskala Dönemi

59
60

“İslam terakkiye mâni


midir? Bu cümle size
kimi hatırlatır?” sorusu
öğrencilere sorulur. Bu
cümleyi duyduğumuzda
aklımıza ilk gelen Ernst
Renan. Bir konferansta
İslamla ilgili söylediği bir
cümlesidir bu. İslam
terakkiye manidir bu
yüzden geri kalmıştır der.
Osmanlı ulemasının ve
Türkiyedekilerin hala
çözmeye çalıştıkları ve biz geri kalmış değiliz diyerek, tersine çevirmeye çalıştıkları bir cümle bu.
Fakat bunu yaparken şöyle bir yaklaşım ortaya koyuyorlar; İslam asla terakkiye mâni değildir, tam
aksine İslam bizzat terakkinin kendisidir, Osmanlı’nın yükselme dönemlerine bakın siz o zaman
karanlıktaydınız gibi savunma mekanizmaları ile İslam’ın aslında ne kadar modernizmi desteklediği
ortaya koymaya çalışıyorlar, hatta Japonya örnek veriliyor. Japonya Batı’dan sadece bilimi aldı,
ahlakını almadı gibi.
Peki bu cümleden sadece İslam mı etkilendi? Hayır, Modernizm ile özellikle Aydınlanma ile dinler
Batı dünyasında öncelikle darmadağın edildi. Günümüzde Katolikler, Protestanlar, Hıristiyanların
dini yaklaşımlar yönüyle bir ağırlığı kalmadı. Her türlü otorite darmadağın oldu. Bu selden İslam,
Hristiyanlık, Yahudilik hepsi etkilendi.
Yahudiliğin bu etkilenmiş haline Haskala hareketi ismi verilir.

Haskala: Batıda ortaya çıkan özellikle 17 aslında 18.yy’la giderek zirveye çıkmaya başlayan
aydınlanmanın İslam dünyasını etkilediği gibi, Hıristiyan dünyasının etkilediği gibi Yahudi
dünyasını etkilemesiyle ortaya çıkmış olan harekettir, bakış açısıdır.
Dolayısıyla kısa tanımını yapalım, Haskala şu demektir:
Batı Avrupa’da çıkan aydınlanmanın sonucunda gerçekleşen Yahudi aydınlanmasına verilen isimdir.
Peki ne demek Yahudi Aydınlanması? Artık temel espriniz şu oluyor: Modern dünyanın içerisinde
yaşarken batıda veyahut başka bir yerde, o dünyaya entegre olacaksınız hem kendi kimliğinizle

60
61

yaşayacaksınız hem de bulunmuş olduğunuz ortama entegre olacaksınız. Bunu yaparken neler
yapacaksınız:
Siz önce metinlerinizin doğruluğunu ve yanlışlığını, metinleriniz ötesinde ortaya çıkan inançlarınızı,
dogmalarınızı, akidelerinizi; bunun neyinin ne kadarının doğru ne kadarının hurafe, batıl gibi
kavramlarla ifade edildiğini sorgulamaya başlayacaksınız. İşte, bizim Haskala hareketinin de
öncüleri var aslında, adım adım Yahudilik içerisinde belirmeye başlayan ve bir süre sonra zaten
bizim “Kutsal kitap araştırmacıları” ismini verdiğimiz bir disiplin de ortaya koyacak bu sistem. Kim?
Spinoza. Biz Spinoza’yı hep felsefeci yönüyle biliriz ama aynı zamanda Spinoza önemli bir kutsal
kitap araştırmacısıdır. Küçük bir örneğini vereyim: Hatırlarsanız Çıkış kitabında Musa’nın çıktığını
Muat Dağlarına geldiğini ve vaad edilmiş toprakları gören bir yerdeyken öldürüldüğü yazıyordu. Ve
Musa öldü, öldükten sonra cenaze merasimi yapıldı ve hiç kimsenin görmediği, bilmediği bir yere
defnedildi. Spinoza der ki: Her şey Musa’ya indirilmiş olsa da Tevrattaki, Tanahtaki bu cümlenin
Musa’ya indirilmesinin imkânı yoktur çünkü Musa inmiştir diyerek böylece müthiş bir kapı aralar ve
buradan da devam edilir. Peki devamında kim gelmiştir: Moses Mendelson gelmiştir.
Mendelson’un ifadesine bakın: Evde bir Yahudi gibi olun, dışarıda herkes gibi olacaksınız.
Bu cümle sizin Avrupa’ya entegre olmanızı sağlar. Mesela Müslümanların entegre olmasındaki en
büyük engel kadınların başörtülü olmasıdır. Artık biz Moses Mendelson sonrasındaki bu söylemlerle
beraber Yahudilikte başörtüsünün değil peruk takılmaya başlandığı görmeye başlayacağız.
Bu dönemde temel 2 tane terim ortaya çıkıyor:
1) Diyaspora Milliyetçiliği: Artık siz hangi ülkede bulunuyorsanız o ülkenin milliyetçisi
olacaksınız, o ülkeye entegre olacaksınız.
2) Dini Rasyonalize Etme: Dindeki birtakım muzevi gelen şeyleri rasyonalize etmeye
başlayacaksınız.
Böyle bir akımla beraber artık Yahudiler de aydınlanmadan etkilenmişlerdir ve bizim karşımıza
Yahudi aydınlanması ismini vermiş olduğumuz bir hareket “Haskala” çıkmıştır.
Hatırlarsanız Musa’dan beri tek tip bir Yahudiliğin olmadığından bahsetmiştik ve en son Roma
dönemini konuştuk ardından orta çağ konuşmuştuk. Şimdi o halde aynı soruyu yine sormak lazım:
Modern Dönemde Yahudilikte tek tip bir Yahudilikten bahsedebilir miyiz? -Hayır. Günümüzde
devam eden 4 tane temel Yahudilik akımından bahsedeceğim ve bir de Siyonizm.

Modern Dönem Mezhepleri


A) Reformist/Liberal Yahudilik:

61
62

Yahudiliği aynı Moses


Mendelson’un dediği gibi çağın
şartlarına uyarlamak demektir.
Yahudiliği asrın idrakine
söyletmek dediğimde ne
anlıyorsunuz? – Akif
Der ki Abraham Geiger:
Yahudiliği biz dönemin şartlarına
uygun bir format içerisinde
insanlara anlatmalıyız. O halde
gelin Yahudiliği yeniden ele
alalım denir.
Talmud- bunlar artık eskimiş
şeyler. MÖ. 6.- 7.yy’daki bir yorum. Bunun otoritesi artık 20.yy’da geçersiz bir şeydir.
Sünnet: Yani önceden insanlar hijyen için sünnet oluyordu şimdi sünnet olmasak da olur problem
değil.
Şabat: Bizim patronda şabat gününde iki ikramiye veriyor, bunu kaçımayım ben. Şabata gitmesem
de olur, iki ikramiyeyi alayım.
Seçilmişlik: Bizimkiler tutturmuşlar seçilmişlik. Seçilmişlik denen şey o dönemde insanları bir arada
tutmak için oluşturulmuş bir dogma. Bu döneme çok da bir karşılığı yok. Artık biz dünya
vatandaşıyız, seçilmişlik ne?
Vahyin Değişmezliği: MÖ. 1200’lü yıllarda yazılmış olan bir metin, vahiy nasıl olabilir de 21.yy’a
değişmeden gelebilir? Muhtemelen bir şeyler olmuştur.
Mesih: Mesih gelse de iyi olur. Önemli olan ben kendimi kurtarayım, ben işime bakayım.
Kutsal Topraklara Dönüş: Ben ne yapacağım İsrail’e dönüp? Almanya’da, Amerika’da işim
gücüm iyi, buralarda yerim var. Şimdi bir de tutup kutsal topraklara gerek yok, buralarda iyiyiz biz.
Süleyman Mabedi’nin Yeniden İnşası: İnşa olmazsa daha iyi olur. İnşa olursa bizim şimdi oraya
gitmemiz falan gerekir. Ana ibadet merkezi ora sayılıyor, o zaman biz buradaki sinagogları ne
yapacağız?
Kadına Karşı Olumsuz İfadeler: Bunlar eski çağların üretmiş olduğu söylemler.
Yahudiliği Yahudilik diye isimlendirdiğiniz temel omurgaların hemen hemen birçoğunun
esnetildiğini ve dönemin modern hayatına uyarlanmaya, ona uygun bir formatta yaşanmaya ve
yaşatmaya çalışıldığını görmekteyiz Reformist Yahudilikte.

62
63

Not: Şu anda Avrupa’da en fazla ivme kazanan Yahudilik hareketi Reformist Yahudiliktir. Diğerleri
bunun kadar ileri bir şekilde yol alamıyor.
B) Ortodoks Yahudilik:
Tam anlamıyla Reformist Yahudilik neyi söylüyorsa tam karşısındalar. Dolayısıyla bırakın sünnet
olmayı, şabat günü esnetmeyi tam aksine bunları yapanların gerçek anlamda Yahudi olmadığını,
Yahudiliğin hiçbir şekilde harfinin, kelimesinin dahi değişmeden aynen geldiğini dolayısıyla
değişmemiş olan bu metinlerin tüm zamanlar için evrensel olduğunu ve bu nedenle de aynı şekilde
uygulanması gerektiğini söyleyen akımdır.
Mabed- Kesinlikle yapılmalı
Kadın- Kutsal kitapta yeri belli, ona göre yaşamak gerekir
Sünnet- Mutlaka olması lazım
Mesih, vaad edilmiş topraklar
Onların yumuşatılması gerektiğini söylediği ne varsa aynısını tam olarak devam ettiren bir akımdır.
Onlara göre Reformist Yahudilik otantik olarak devam etmemektedir, daha da bozulmuş gibidir.
Yahudi aydınlanması ve Haskala ile Yahudilierin batıya yöneldiğinden bahsettik. Bahsettiğimiz 4
grubunda yönü batıya doğrudur. Peki aralarındaki farklılık ne?
Ortodoks Yahudilik: Yönü batıya doğru dönük ama bir adım atıyor 3 adım geri geliyor. Adaptasyonu
inanılmaz şekilde azdır.
Reformist Yahudilik: Batıya doğru koşuyor. Batıyla entegre olmaya inanılmaz derecede hızlı bir
şeklide gidiyor.
C) Muhafazakâr/Conservative ve Reconstructionist Yahudilik:
Ortodoks ve Reformist
Yahudiliğin arasındadır. Bu
iki grup da değişim ve
dönüşüm taraftarı, batıya
dönmenin, entegre olmanın
gerekli olduğunu bunlar da
düşünüyor. Ancak ne
Ortodoks Yahudilik gibi
geride ne de Reformist
Yahudilik gibi ileride
olmak istiyor. Daha yavaş
daha teenni ile
entegrasyonu düşünen

63
64

gruplardır.
Günümüzde bu iki grubun nereye evrildiğine dair tartışmalar var.
Muhafazakâr Yahudilik, genellikle giderek Reformist Yahudiliğe; Reconstructionist Yahudilik ise
daha hızlı bir şekilde Reformist Yahudiliğe evrilmeye başlamışlardır.
Ultra Ortodokslar günümüzde İsrail devletini tanımazlar, İsrail devleti gayrimeşru bir devlettir çünkü
devlet kurmayı ancak Tanrı mesih geldiğinde yapılacak bir eylem olarak bırakmıştır. Dolayısıyla bir
Yahudi devleti kurulacaksa bunu Mesih kurmalıdır. Çok çocukludurlar, doğum kontrolleri yasaktır,
kıyafetlerini bile her şeyiyle muhafaza ederler, eğitimlerini yeşiva adı verilen kurumlarda alırlar.

6 Nisan 2021/11.Ders
Hatırlarsanız geçen hafta en son şöyle bir yerde bırakmıştık. Modern döneme girmiştik, Haskala
hareketinden bahsettik ve Haskala hareketinden sonra ortaya çıkmış olan modern Yahudilik anlayışlarından
bahsediyorduk. Bunlardan ilk 4ünü inceledik. Şimdi bu dönemde ortaya çıkmış olan kökleri biraz daha
geride olan giderek ivme kazanmış olan bir siyasi eğilimden de bahsedeceğiz. Bu siyasi eylemden
kastettiğimiz Siyonizm olacak.
Siyonizm başta politik bir yaklaşımdır, sonradan dini bir yapıya dönüştü. Bunlar zaten bildiğiniz şeyler bu
yüzden geçeceğim. Peki en azından ilk defa siyonizm’e dair ve antisemitizm (Yahudi düşmanlığı)
kavramlarının kullanımına dair backgrounda neler vardı? Bu süreç nasıl devam etti? Bunlarla başlayalım.
Dreyfus hadisesi diye bir olay var. Avrupadaki Yahudi düşmanlığının kritik eşiklerinden birisi budur. Olay
şöyle gerçekleşir: Dreyfus isimli bir Fransız (aslen Yahudi) üst rütbeli bir asker bir gün vatana ihanet ettiği
şeklinde suçlanıyor. Suçlandıktan sonra mahkemeye götürülüyor, mahkemede deliller ortaya çıkıyor ve
böylece ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyor. Bu süreçteki olayları incelemek için bir başka Yahudi aynı
zamanda gazeteci kimliği olan Theodor Herzl geliyor; bizzat mahkeme salonundaki tutumları, insanların
bakış açılarını, söylemlerini, delillerini gözlemliyor ve şöyle bir kanaate varıyor: “Avrupa’da giderek artan
bir Yahudi karşıtlığı (antisemitizm) belirmeye başladı. Buna karşın bizim de uygun bir format içerisinde
kendimize bir yön, yer bulmamız lazım.”
İlginç olan şu: ömür boyu hapis cezasına çaptırılan Dreyfus’un aleyhinde ortaya konan delillerin uydurma
olması ve sırf Yahudi kimliğinden ötürü bu cezaya çarptırılması. Bu da Theodor Herzl’in haklılığın ortaya
çıkmasına vesile oluyor. Bu dönemde II.Alexander Rusya’da suikaste uğruyor. Biliyorsunuz Rusya’da da o
dönemde ciddi miktarda Yahudi yaşıyordu. Bu suikast sonucunda bunun Yahudi kaynaklı olduğuna dair bir
vesile, sebep Yahudilere dair Rusya’da inanılmaz bir pogrom yapılmasına sebep oluyor. Pogrom, kıyım
demektir. (soykırım değil) Bu dönemde bir sürü Yahudi öldürülüyor. 81-84 arası, en şiddetlisi 1917-1921
yılları arasında giderek artan sayıda Rusya’da Yahudi karşıtlığı belirmeye başlıyor.

64
65

Böylece fikir yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor. Theodor Herzl, Avrupa’da ciddi sayıda bir Yahudi
karşıtlığı (antisemitizm) var, aynı şekilde Rusya’da da böyle bir şey ortaya çıkmış oldu, diğer bölgelerde de
Yahudiler hiçbir zaman rahat hareket edemiyorlar; O halde bizim bir toprağa, bir devlete, kendimize ait olan
bir yere yerleşmemiz lazım diyor. Theodor Herzl ilk defa bir Yahudi devleti kurulması fikrini Der
Judenstaat gazetesinde söylüyor. Ardından tarihler 1897’yi gösterdiğinde Basel’de 1.Siyonist Kongresini
topluyor ve bu fikrini diğer Yahudilere de açarak böylece destek bulmaya çalışıyor.
Bu süreçte eğer izliyorsanız Abdulhamid’in Theodor Herzl ile görüşmesi, Herzl’in ondan Filistin’i istemesi,
Abdulhamid’in ben bu topraklar üzerinde canlı ameliyat yaptırtmam, bu topraklar kanla alındı, parayla
alınmadı ki parayla satılsın vs. Dolayısıyla Herzl geliyor, Abdulhamid’den bile toprak istiyor. Bize bir yer
göster oraya yerleşelim diyor. Bu arada karıştırılan hususlardan bir tanesi şu: genellikle Herzl’ın Filistin’de
bir devlet kurmak istediği söyleniyor. Hayır, Herzl’ın ilk baştaki planı bu değil. Uganda’da, Kenya’da
olabilir fark etmez diyor. Biz yeterki göçelim, buralarda bize ait bir devletimiz olsun diye düşünmeye
başlıyor. Fakat 1.Siyonist Kongresinin sonrasında istemiş olduğu anlamda bir destek göremiyor. Peki ne
yapmak gerekiyor? O halde bu olayı daha geniş bir perspektifte ele alması gerektiğini ve bunun bir uluslar
arası formata dönüşmesi gerektiği fikrine kapılıyor. Bu nedenle Siyonist temsilcilerden bir tanesi Rus
kimyager Weizman 1906’lı yıllarda İngiltere Dış İşleri Bakanı Arthur Balfour ile görüşüyor. Böylece ilk
defa Weizman’ın bu etkinliği ve ön almasıyla beraber Balfour, bunlara hak veriyor ve bir Yahudi devletinin
kurulması gerektiği fikrini benimsemeye başlıyor. İşte tarihler 1917’yi gösterdiğinde (Yahudi tarihinde
en kritik tarihtir) Balfour Bildirisini yayınlanıyor. Bildirge, deklarasyon dediğimizde koca, uzun metin
zannedersiniz; hayır, bir buçuk paragraftan oluşan bir metindir. İngiltere Dış İşleri Bakanı Balfour’un
deklarasyonunun kararı şudur: İngiltere, Filistin’de Yahudiler ait bir yerleşim yerini olmasını destekliyor.
(özet içerik budur.) Böylece olay İngiltere’nin de dahlinin olabileceği uluslararası bir arenaya taşımaya dair
ön alım oluyor. 1917’deki bu deklarasyondan sonra 1947’de yine İngiltere’nin öncülüğünde BM’ye bir
tasarı sunuluyor. Tasarıda Filistin sorunun görüşmek ve Filistin’de bağımsız bir Yahudi devletinin
kurulmasını (İngiltere) teklif ediyor. BM’de oylamaya yapılıyor, oylamanın sonucunda 1947’de Filistin’de
bir Yahudi devletinin kurulmasının önü açılıyor. Tarihler 14 Mayıs 1948’i gösterdiğinde MÖ 586’dan 1948
yılına kadarki süreç içerisinde dünyanın değişik bölgelerinde devletsiz bir şekilde yaşayan Yahudiler bu
tarihte Filistin topraklarında bir devlete kavuşuyorlar. Ben Gurion ( Telaviv’deki havalimanının adı) İsrail
devletinin ilk başbakanıdır. Arap devletleri buna karşı çıkıyorlar. 1948-49 savaşı önce yeniyor gibiler sonra
Suriye İsrail’i onlara bırakıyor. Ortalık tam kızışmışken barış antlaşması yapıyorlar. Ama ondan sonraki
sonuçtaki süreçte asıl Yahudilik tarihinde ve İsrail’in kendi sınırlarını belirlemesinde aynı zamanda
İsrail’in Amerika’dan ve diğer Avrupa devletlerinden destek görmesini sağlayan en önemli kritik
tarih 1967’de gerçekleşen 6 gün savaşlarıdır. 6 gün savaşlarında güya arap ligi (Mısır Ürdün Lübnan
Suriye falan) bunlar hep beraber İsrail’e karşı savaşa tutuşuyorlar. Bu süreçte çok ilginç şeyler oluyor.

65
66

Rusya Araplara silah verirken Amerika’da İsrail’e veriyor. 1967 deki bu savaşta İsrail, bu arap liginden
oluşan orduyu darmadağın ediyor. Böylece artık Amerika ve Avrupa Ortadoğu söz konusu olduğunda hangi
ata oynacağını, hangisi üzerinden ortadoğuyu şekillendireceğine karar veriyor ve bundan sonraki süreçte de
hala böyledir diye rahatlıkla söyleyebilirim. Burada bir yeri atladım. Şimdi bu süreç içerisinde bir olay daha
gerçekleşiyor. Gerçekleşen olay 2. Dünya savaşı. 2. Dünya savaşı denildiğinde aklımıza gelen Hitlerdir,
Almanyadır, Nazilerdir vs. Prusya’ya kadar gitmesi vs. bir sürü Almanya’da yapmış olduğu işler. Size bir
soru sormak istiyorum: Hitler denildiğinde zihninizde oluşan imaj genellikle olumsuz bir imajdır. Ama
oluşmuş olan bu imaj size ait olan bir imaj değildir. Özellikle Yahudilerin film endüstrisini ele geçirdikten
sonra zihinlerimizde oluşturduğu bir imajdır. Hitler ilk planda ortaya çıktığında müthiş işler yapıyor,
Almanya’yı kalkındırıyor vs. Bu nedenle o zamanlarda dünyada Hitlerin çok fazla seveni vardı. O süreçte
Türkiye’deki entelektüellerin bıyıklarına bakarak da bu etkiyi gözlemleyebilirsiniz.(İnönü, Fuat Köprülü)
Bizim zihnimizde bu kötü imaj filmlerle oluştu. (Pianist) Acıtasyonlarla, trajediyle dolu. Almanya’daki/
Amerika/ Kudüs holokost müzesini gören var mı ? Bunların ilginçliği, içeri girip çıktığınızda Yahudilere
acımamızın imkanı yok. O kadar müthiş trajediler, görseller, bavullar, yanık saç-ayak kokuları, görsel
filmler vs neler neler… Buna tarihte holokost deniyor. Holokostun tam karşılığı soykırımdır.
Hitler bu dönemde Yahudileri öldürdü mü? Evet. Bu öldürdüğü kişilerin niceliği bize Yahudilerin anlatmış
olduğu derecede ve çoğunlukta mıydı? Asla değil. Ben Yahudilerin iddia ettiği bağlamda bir soykırımın
gerçekleşmediği kanaatimdeyim. Hitlerin birkaç projesi vardı. (Ben hitleri antropolojinin babası sayarım.
Sebep: kafataslardan, saçlardan kişinin hangi ırka ait olduğuna dair araştırmalar yapıyor, tam bir ari ırkın
peşinde) Bu dönemde hitler Yahudileri öldürdü. Bize sadece Yahudileri öldürmüş gibi anlatılıyor,
Yahudilerin dışındakileri de onların içerisine dahil etti. Naptı? Gidiyor birir hastaneye, bakıyor buradaki
hastalara. Yaşama ümidi kalmamış kimseleri alıp fırınlara yolluyor, boşuna elektrik, oksijen harcamayalım
en azından insanlar bunlarla ısınsın diyor. Sokakta toplumun sırtına yük olarak gördüklerini ( dilenci, kör,
topal, Çingene, özürlü) toplatıyor, bunlardan sabun yapıyor. Gördüğünüz gibi bu öldürülenlerin arasında
Çingeneler, yaşlılar, özürlüler vs her şey var. Ama ilginç bir şekilde bunların hepsi yahudiymiş gibi lanse
ediliyor. Peki buradaki espri ne? Sinekten yağ çıkartmak denen bir olaydır burası. Bilirsiniz Holocaust
denilen bir hadiseden bahsedilir. Şöyle gerçekleşir olay. Almanya’da zenginin biri bankaya mektup yazıyor.
Dedemin sizde hesabı vardı onun bana iade edilmesine gibi bir talepte bulunuyor. Banka sahibi tabiki bu
mektubu görünce ‘Herhalde bizimle dalga geçiyorlar.’ diye zannediyor. Bir cevap verme ihtiyacı da
hissetmiyor. Ancak bir süre sonra bir daha telgraf ve mektupla karşılaşınca olayın ciddiyetini anlıyor. Bunun
üzerine ‘Efendim işte bahsetmiş olduğunuz kişiye dair bizim banka hesaplarımızda herhangi bir hesabın
bulunmadığı bu nedenle de böyle bir talebin geçersiz olduğu.’ şeklinde bir cevap yazıyor. İkinci mektup,
üçüncü mektup aynen şöyle geliyor. ‘Eğer bahsedilen kişiye ait yani dedeme ait olan bu meblağı tarafıma

66
67

vermez iseniz bankanızda bulunan Yahudi mevduatı olan kişilerin tamamı paralarını çekecektir. Böyle
biline.’Daha mahkeme süreci dahi başlamadan kişiye parası iade edilmeye başlanıyor. Bu bir.
İki. Mesela Türkiye’nin bugün ayın altısı. Yaklaşık bir 10-12 gün sonrası Türkiye’nin karnı ağrımaya
başlayacak. Sürekli bizim başımızda Avrupa’nın veya diğer ülkelerin giyotin gibi tutmuş oldukları Ermeni
Soykırımı denilen sözde bir soykırım iddiası var. İlginç olan ne peki? İlginç olan ise şu. Türkiye ile İsrail’in
arasının çok kötü olduğu dönemlerde dahi Amerika’daki Yahudi teşkilatlanması Ermeni Soykırımı’nın
olmadığı yönünde çalışmasıdır. Bizim bu dönemde en merak ettiğimiz husus ise Biden’ın acaba bu hususta
‘soykırım’ mı yoksa Obama gibi ’büyük felaket’ mi diye adlandıracağı meselesi. Amerika’daki Yahudiler
bu soykırımı reddediyorlar. Sebebi ise soykırımın dahi paylaşılamaz olması sebebiyledir. Dünyada yegâne
yapılmış olan biricik soykırım vardır. O da Yahudilere Nazilerin yapmış olduğu soykırımdır. Holocaust’a bir
de bu yönden bakmak lazım.
Artık devleti kurduk. Harita gösterelim. Yeşil alan 1946 öncesi Filistin coğrafyası. Beyaz olan yerler İsrail
yerleşimlerinin olduğu yerler. 1947’deki durum. 1967’deki durum. Bu 2000’deki durum. Şu an artık hiçbir
yer kalmadı neredeyse. Zaten gittiğinizde de ‘Nereye gideceksiniz?’ sorusuyla muhatap oluyorsunuz. Belli
bölgeler var girdiğinizde özellikle sorguya çektiren bölgeler. Her halükârda takip altındasınız zaten. Bir yer
çizmek istiyorum. Şurayı görüyor musunuz? Burası neresi? Gazze değil mi burası. Kudüs değil. Kudüs
ortada biraz daha. İlginç olan ne peki? Müslümanlar kızıyor yani neden İsrail bu zulmü yapıyor falan diye.
Benim anlamadığım olay ise şu. Bizim kızmaya pek hakkımız yok yani. Neden kızmaya hakkımız yok?
Şundan dolayı. Gazze’nin şurada bir sınırı var. Burası İsrail ile sınırı. Bu gri olan yer neresi? Bu sınır Gazze
ile neresi arasında? Mısır ile sınır değil mi? Refah sınır kapısı. Mısır Müslüman bir devlet. Mısır’da bir
zaman Mübarek vardı. Gazzeli bir kişi o devirde büyükbaş kurban almak istese sadece Gazze’de varsa
kesebilirdi. Mısır’dan getirtme şansları yoktu o devirde. Kurban, ilaç ve sair ihtiyaçların tamamı ya deniz
yoluyla ya da Refah kapısından sağlanabilir durumda. Refah sınır kapısı Mısır ile olan bir sınır kapısı.
İlginç olan ise Müslüman ili devlet arasında sınır kapısı varken Gazze’nin altından tünellerin kazılmış
olması hakikatidir. Mısır sınır kapısının Mübarek devrinde kapalı olması sebebiyle. İlk defa Mısır’da
demokratik bir seçim oldu. Mursi başa geçti. Onun ilk yaptığı işlerden biri Refah sınır kapısını açmak oldu.
Ardından Mursi’nin genelkurmay başına atadığı Sisi (alçağı) darbe ile Mursi’yi indirdi. Sisi’nin başa
geçtiğinde ilk yaptığı işlerden birisi de Refah sınır kapısını kapatmak oldu. Niye? Tam anlamıyla izolasyonu
ve karantinayı sağlamak için. İnanılmaz bir boykotu tatbik edebilmek için. Buralarda çok vahşi hadiseler
anlatılıyor tüneller ile alakalı olarak. Buradaki tüneller ancak bir insanın eğilerek geçebileceği kadar
yapılmış. Bu tüneller İsrail tarafından yahut Mısır tarafından tespit edildikleri an denizlerden pompalarla su
çekiliyor ve bu tünellere boşaltılıyor. İnsan olup olmadığına hiç bakılmıyor. Elektrik vermelerinden tutun
yani. Burada İsrail’in ne yaptığını konuşmak yerine bizim ne yaptığımızı konuşmak daha yerinde olacaktır.

67
68

Kudüs’e son gittiğimizde Kıble Câmi Mescid-i Aksâ’da namaz kılacaktık. Ertesi gün yola çıkacaktık.
Akşam ve yatsı namazlarını orada eda etmek istedik. Biz oturduk. Benim yanıma da halktan birisi oturdu.
Selamlaşmadan sonra konuşmaya başladık adam çok sevindi. ‘Türkleri ben çok seviyorum. Ama onlarla bir
türlü diyalog kuramıyorum. Çünkü onlar başka dili genellikle bilmedikleri için sıkıntı yaşıyoruz.’ falan dedi.
Biraz konuştuk. Kudüs davası ve içeriden nasıl göründüğü gibi konularda. Ben şöyle dedim: ‘Bu dava
gördüğümüz kadarıyla Kudüs’te gezerseniz ve sizin Türk olduğunuzu anladıklarında ahâli ‘Erdoğan,
Erdoğan’ demeye başlıyor.’ Fakat ilginç olan şu ki 5 liralık malzemeyi size 10 liradan satmaya da çalışıyor.
İnanılmaz olaylar oluyor. Bizim İstanbul’da Aksaray tüccarları gibi. Artık dava falan bitmiş. Ben bunları
görünce üzüldüğümü ve bu davanın geride kalan yegâne çilekeşlerinin Gazzeliler olduğunu vb.’ şeyler
söyledim. Adam bizi bırakmadı. Çay içmeye davet etti. Gerçekten de şu an asıl mesele Kudüs civarında olan
Müslümanlar etrafında değil Gazze’deki Müslümanlar Batı Şeria etrafındadır diyebiliriz. Biz burada Siyasi
Tarih konusunu bitirdik. Şu an İsrail’de 5. Kez seçime gidiliyor. Refah Partisi var Müslümanların kurmuş
olduğu. Şu anda orada hükümet kurulamıyor. Netenyahu şu an 5-6 kişilik MüslümanArap milletvekilini
almak zorunda.
YAHUDİ KUTSAL KİTAPLARI
Yahudi kutsal kitapları kısmındayız. Biz Yahudi Kutsal Kitapları denildiğinde metinleri iki kısma
ayıracağız. Üç tane yazdım ama üçüncüsü dua kitabı. Sidur. Onu bir kenara bırakalım. Günlük hayatta
sinagogda iken okunacak duaların bulunduğu bir kitap. En temelde otorite olarak kabul edilen iki tane metin
var. Bir Tanah. Bugüne değin Tevrat olarak konuştuk ama artık teknik isimlerini kullanmaya başlayabiliriz.
İki Talmut. Önce yazılı metinden başlayalım.
Bizim Yahudi Kutsal kitap literatürünü tanımlamak için ortaya koymuş olduğumuz ıstılah Tanah’tır.
Buradaki a harfleri var ya bunların ehemmiyeti yok. Bu sadece telaffuz kolaylığı için konulmuştur. Tanah
denilen metin üç tane temel bölümden oluşuyor. Tanah’ın te’si Tora. Ne’si Nevin ya da Neviim dediğimiz
kısım. He’si de ya da ke’si de Ketuvim dediğimiz bölüm. Üç temel bölümün bir araya gelmiş haline biz
Tanah adı veriyoruz.
Şimdi Tanah’ın te’si olan Tora’yı konuşalım. Tora Tevrat demek. Yahudi kutsal kitabının tamamı Tevrat’tan
oluşmuyor. Tanah kutsal metnin tamamı iken Tora -Tevrat- ilk 5 kitabın oluşturduğu kısım oluyor. Bu ilk
beş kitabın Hz. Musa’ya indiğine inanılıyor. Tora, Tanah’ın içindeki en mühim bölüm ve bu bölüm 5
kısımdan müteşekkildir. Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye.
İkinci bölüm Neviim kısmı. Peygamberlere indiğine inanılan bölümler. Buradaki sekizinci kitap kısmına
bakın. İçerisinde bir sürü peygamber ismi geçiyor. Ama bunların tamamı sekiz olarak kabul ediliyor.
Üçüncü kısım olan Ketuvim ise 11 kitaptan oluşuyor. 5 artı 8 artı 11 eşittir 24 kitaptan oluşan Tanah.
Yahudi kutsal kitabının Tanah kısmını Hristiyanlar da kendi kutsal kitabının bir kısmı olarak alıyorlar. Yani
günümüzdeki Hristiyan Kutsal Kitabı Bible aslında iki külliyatın birleşmesinin ismidir. Eski Ahit yani

68
69

Tanah metinleri ve Yeni Ahit -27 kitaptan müteşekkil-. Hristiyanlar için kutsal kitap Yeni Ahit ve Eski Ahit
metinlerinin birleşmiş hali iken Yahudiler Yeni Ahit kısmını reddederler.
Soru ‘Hocam sadece Tevrat’ı mı vahiy olarak görüyor Yahudiler?’ Cevap ise şöyle onlara göre bütün kitap
Hz. Musa’ya indirilmişti. Fakat ilk 5 kitap Tora Hz. Musa’ya doğrudan birebir görüşme ile Hak’tan
indirilmiştir. Kitap diğer peygamberlere de vahiy yoluyla gelmiştir fakat onlara ilham yoluyla vahiy şeklinde
gelmiştir. Bunların hepsinin vahiy yoluyla gelmiştir onlara göre.
Ortodoks Yahudilere göre ise Tanah’ın tamamı hiçbir değişikliğe uğramadan otantik olarak günümüze
gelmiştir. Hatırlarsanız Yahviz Eloiz metinlere girdiğimizde de konuşmuştuk bunları. 16. Asırda Spinoza ile
başlayan Critisim denilen bir alana girildi. Bırakın Tanah’ın hiç değişmeden gelmesini Tora’nın dahi dört
farklı kaynaktan oluşturulduğu ortaya çıktı. Dört kaynak teorisi ortaya atıldı. Kim attı bu teoriyi? En önemli
temsilcisi Well Hausendir. Aslında ehl-i kitap için kitaplarının tahrif olmasının bir önemi yok fakat Biblical
Critism kısmının önemli bir yeri mevcut. Buraya kadar anlatılanlar yazılı olan
metinlerdi birde sözlü dediğimiz tefsir dediğimiz bölüme gelelim Sizler bunu “TALMUD”
olarak biliyorsunuz. Bir tık altına inerek detaylandıracak olursak bu tanah dediğimiz metinlere dair yapılan
her türlü yoruma tefsire bunların tamamına verilen isim Midraştır. Bu külliyatın yani sözlü tefsir
külliyatına veya tefsir çeşitlerinin tamamına verilen isim Midraş geleneğidir.

Mişna ve Gemara: Mişna denilen kitap 6 bölümden oluşuyor. Daha doğrusu 6 tane konuyla ilgili bölümleri
kapsıyor. Nedir bu bölümler ? ziraat, bayramlar, evlilik ,sivil ve ceza hükümleri, mabedle ilgili uygulamalar
ve temizlik . Tanahta bu altı konuyla ilgili yapılmış olan yorumların bir araya getirilmesiyle oluşan metinlere
biz Mişna ismini veriyoruz.
Mişna’ya yapılan yorumlara da Gemara ismini veriyoruz. Şöyle bir örnek vereyim Tanah dediğimiz
metin kuranı kerim olsun ana metnin yorumuna, şerhine ne isim verirsiniz ? tefsir değil de şerhin şerhine ne
isim veriyorsunuz ?Haşiye .MişnaTanahtaki bu 6 konuyla ilgili yapılmış olan şerh olsun Gemara ne mişnaya
yapılmış olan haşiye olsun mişna isimli şerhle gemara isimli haşiyenin bir arada olduğu metinlere Talmud
ismini veriyoruz. Yani mişna+gemara =Talmud ancak şuan 2 türlü Talmud var 1.Babil Talmudu 2. Kudüs
talmududur.
Niye 2 tane Talmud var ?çünkü yapılan gemara ile ilgili eğer mişnaya yapılmış olan gemara yani Babil
gemarası ise buna Babil talmudu ismini veriyoruz kudüsgemarası ise kudüstalmudu ismini veriyoruz.
Sonuç: Mişna+Babilgemarası=Babil Talmudu, Mişna+kudüsgemarası=kudüstalmududur.
Kuranı kerime dair tefsirler var sosyolojik,içtimai tasavvufi,işari tefsir türlerimiz vardır birde kuranı
kerimdeki sadece ve sadece hükümlerin derlenmiş olduğu tefsirler vardır o tefsirlere biz ne ismini
veriyoruz? Ahkam tefsirleri ismini veriyoruz. Şimdi bakın talmud çok geniş bir külliyat mişnası var
gemarası var 6 tane konusu var Halaha sadece ve sadece Talmudun hukuki konularıyla ilgili olan Ahkam
tefsirlerinin bir araya getirilmesi ile oluşan metinlere Halaha ismini veriyoruz .

69
70

Diğer bir tefsir çeşidi Agada nedir?


İçersinde hukuki yorumların olmadığı efsaneler,folklorlar,teolojik,ahlaki,etik,felsefik yorumların olduğu
hukuki sorunların dışındaki metinlerin bir arada olduğu külliyata Agada ismini veriyoruz.
Gelelim Yahudilerin en temel inançları denildiğinde bizim karşımıza çıkacak olan 5 temel inanca yani
Yahudiliği Yahudilik yapan inançlara
1.Ahid
2.Seçilmişlik
3.Mabed
4.Mesih
5.Kutsal topraklar
1.AHİD: Yahudiler tanrının kendileriyle bir ahid yaptığına inanıyorlar. işte İbrahim, ishak,yakup ile
yapılmış olan ahid vardı ve bu ahidmusa ile tekid ve teyid edildi.ve bu nedenle tanrının yeryüzünde ahid
yapmaya layık gördüğü ve ahid yaptığı biricik milletiz diyerek bunu ortaya koyuyorlar.
2.SEÇİLMİŞLİK: tanrının bu kadar millet içersindenahid yapmayı seçmesi nedeniyle Yahudiler kendilerini
seçilmiş insanlar olduklarını düşünüyorlar. Seçilmişlikten kasıt ne? Salime Leyla Gürkan hocanın
seçilmişlikle ilgili doktora tezi vardır. İlk dönemdeki seçilmişlikle orta çağda ve modern dünyadaki
seçilmişlik arasında bir değişim dönüşüm vardır.1.sinde dini olarak seçilmişlikten bahsediliyor.ondan sonra
ileriye doğru gittiğimizde zaman içersinde kendi varlıklarını yürütebilmek ardından etnik bir seçilmişlik var
ama esas espri tanrının ahid yapmaya layık görmesi bu nedenle ahid yapması seçmesi nedeniyle seçilmiş
olduklarına inanıyorlar.

3.KUTSAL TOPRAKLAR:Yahudilik için günümüzde hala devam eden süreçten bir tanesi Arz-ı mev-ud
düşüncesi Arz-ı mev-ud ,kutsal topraklar meselesi günümüzde Arz-ı mev-ud neresidir. Buranın sınırları
neresidir nereye kadar ulaşır. Genel söylem şudur: nildenfırat a kadar bize bir coğrafya çizilir.peki bu
düşüncenin kutsal kitap bazında bir temellendirmesi var mıdır. Tanahta bizim karşımıza Arz-ı mev-ud
sınırlarını ortaya koyan 3 temel metin görmekteyiz Tekvinde, sayılarda ve hezekielde
Mavi çizgili sınırlar hezekiel kitabına ait kırmızı
olarak çizilen sınır sayılar kitabına aittir.
İkisinin arasında kalan ortak olmadığı görülen bu
yerler vaat edilmiş topraklar içersinedahil midir?
Yoksa değilmidir? Bunu neden soruyorum çünkü
kutsal kitap yani tanahbaz alındığında Yahudilerin

70
71

tek bir sınırlarının olmadığını farklı farklı sınırların olduğunu görmemiz için
Şimdi gelelim güney sınırına nerden başlatılıyor nilden başlıyor .nile dair tevratta şöyle bir ifade var “seni
mısır diyarından esirlik evinden çıkaran benim bir daha oraya dönmeyeceksin bu kelime gerekçesiyle musa
b. Meymun bir gün mecburen mısıra gitmek zorunda kalıyor ve mısıra gitmeden önce ben orada 15 gün
kalacağım diyor her 15 günün sonuna doğru bir 15 gün kalacağım niyetiyle beraber 1,5 yıl kalıyor.bunu
itaatsizlik olmasın diye yapıyor.
Güney sınırı Yahudilerin nilden başlatılan ve mısırında bir kısmı içersine alındığı bu sınır problemlidir. peki
kuzey sınırı problemsizmidir? Fırat sınırı problemsizmidir? Harran ve içersinde olan bölge biliyorsunuz
İbrahim Ur kentinden harran a kadar gelmişti harrana geldiğinde tanrı ona diyor ki sana atalarının toprağı
olarak vermiş olduğumuz kenana git diyor. eğer İbrahim harranda olduğu bölgede böyle demiş olsaydı tanrı
ibrahime vaat edilmiş topraklar içersinde bulunuyorsun ama daha merkezi olan kudüse git dese daha makul
oluyor. Ama ne diyor atalarının toprağı kenana git dediğinden kuzey sınırı da problemli hale gelmiş
oluyor.bu bizim önümüze çıkartılan nildenfırat a kadar vaat edilmiş toprak profili kutsal kitap Tanah
merkezli bir çıkar siyonizmin koymuş olduğu emeller olarak okunması gereken bir sınır olarak görmek
gerekir.
4.MESİH: günümüzde hala Yahudiler mesih
bekliyor mu ? Hristiyanlar bir mesih bekliyor
mu ? Yahudilerin beklemiş olduğu mesih ile
Hristiyanların beklemiş olduğu mesih aynı kişi
mi ? Yahudilerin beklemiş olduğu mesih geldi
mi? Henüz gelmedi. Nerden biliyorsun
hatırlayın musa b. Meymun un 13 maddelik
amentüsünün 12. Maddesini henüz biri
gelmemiş olsa da mesihi bekleyeceğim diyordu. Hıristiyanlara göre mesih geldi mi? Evet geldi. Peki
Hristiyanlar neyi bekliyorlar hzisanın 2.kez geriye gelmesini bekliyorlar.Yahudilere göre mesihin geldiğini
nasıl bileceğiz
5.MABED: mabedin başından geçen olayları biliyoruz.
Bet-amikdaşbeytülmakdis,Süleyman mabedi ilk 586 da
yıkıldı ardından ezrayla yapıldı ardından m.s roma geldi
yıktı yaktı bizim karşımızda mabed kalmadı. Süleyman
mabedi nasıl bir mabeddi. Bunların hepsi kutsal kitaptaki
tanımlara göre çıkartılmaya çalışılıyor. Tevrattaki
tanımlara göre Süleyman mabedi böyledir.

71
72

Bu ağlama duvarından bir duvar

Şimdi şöyle bir harita görüyorsunuz soru şu siz burada iki tane yapı
görüyorsunuz bu yapılardan hangisi yada şöyle sorayım burada
mescidi aksa neresidir? Cevaplar: hepsi, gri olan ,gri olan
Hz peygamberin isra meselesi ayetlerle sabittir. Miraç hadisesinide
hadislerden öğreniyoruz hadislerden anlatılanlardan bir tanesi de
hzebubekir’e senin arkadaşın işte bir gece vakti burdan mescidi
aksaya gittiğini mescidi aksadan gökyüzüne çıktığını söylüyor
denildiğinde hz .ebubekir şöyle cevap vermişti o söylediyse doğru söylemiştir. Şimdi soru şu arkadaşlar
müşrikler hz peygambere inanmadıkları için diyorlar ki hzMuhammede söyle bakalım mescidi aksanın
kapılarını ve pencerelerini kaç tane kapısı ve kaç tane penceresi var? hz peygamber de işte şu kadar kapısı şu
kadar penceresi var diye sayıyor değil mi?
Hz muhammed hangi mescidi aksanın kapılarını ve pencerelerinin sayılarını söyledi bu gri kubbeli mescidin
kapılarını ve pencerelerini mi? Hem bu bina hem kubbetüs sahra ikisi de emevi döneminde yapıldı. Yani
Hz.muhammedin yaşamış olduğu dönemde bu binalarının ikisinin de ne kapısı ne de penceresi var dı. Bu
binaların ikisi de yoktu o halde Mescidi aksa neresidir?

8 Nisan/12. Ders

Konumuz Yahudilikteki temel inançlar

72
73

Müslümanlarla Yahudilerin en büyük çekişme noktasının merkezini koşuyoruz aslında. Yahudilik ve


İslamiyet arasındaki problemin olduğu
yer. Yahudiler açısından bu yapı (Siyah
kalemle çizilmiş olan Kubbetü’s-
Sahra’yı kast ediyor.) sekizgen bir yapı.
Neden sekizgen peki? Binanın
içerisinde şuan İslami literatürde
Muallak taşı denilen bir taşın etrafında
yapılmış olan bir yapıdır. Müslümanlar
Muallak taşı olarak görürler ama
Yahudiler açısında farklı bir esprisi
vardır. O da Hz. İbrahim’in veya tapınağın
en ön tarafında bulunan Yahudilerin kurban
merasimlerini gerçekleştirdikleri taş olarak
görülmesidir.

Şimdi bu taşı merkeze alın ve aslında bu


taşın üzerinde bu bina vardı. Bu bina şuan
hâlihazırdaki Kubbetu-Sahra, Mescidi Aksa
olarak isimlendirdiğimiz binaların olduğu yerin üzerindeydi. Peki problemler neden kaynaklanmaktadır?

M.Ö 586 Babiller yıkmıştı ondan sonra Ezda döneminde yapıldı ancak daha sonra M.S 70’te Süleyman
Mabedi tekrardan yıkıldı. Mabet yıkıldıktan sonra bunda Müslümanların asla bir payı yok çünkü yıkan
Roma İmparatorluğu. Bu binaların olduğu yerin tam üstünde aslında Süleyman Mabedi vardı. Süleyman
Mabedi yıkıldı ondan sonraki süreçte Roma döneminde burası
tam bir çöplük halini aldı. Hz. Ömer döneminde fethedildi daha
sonra burası bu iki bina (Kubbetü’s- Sahra ve Kıble Mescidi) ile
karşı karşıya kaldı.

Bu binaya Hz. Ömer Camii veya Kubbetü’s- Sahra isimleri


verilir.

Bu gri yapılı binanın ismi ise Kıble Cami’sidir.

Bizim Mescidi Aksa dediğimiz yer işte bu 144 dönümlük alanın


tamamına verilen isimdir. Küçük küçük yapılaırn olduğu bir

73
74

külliye gibi düşünülebilir.

O halde Hz. Muhammed Miraç hadisesinde kapılardan, pencerelerden bahsediyor. Bu iki binanın ikisi de o
zaman buralarda yok. Hz. Peygamberin bahsettiği ne o zaman? Buna iki farklı yorum getirilmiştir;

1- Hz. Muhammed’e o dönemdeki tapınak gösterildi. Ve o tapınağa bakarak söyledi. Bu az ihtimal


verilen bir cevaptır.

2- Mescid-i Aksa’nın çevresi kapılar ve surlarla çevrilidir. (Pamukçu, Şam, Aslan kapısı gibi) bu
kapılar o dönemde de vardı ve muhtemelen Hz. Peygamber’in de bahsetmiş olduğu kapı ve
pencerelerin bu olma ihtimali
daha yüksek bir ihtimaldir.

Peki çatışma neyden kaynaklanmaktadır?


Şimdi burada bir duvar görüyorsunuz
Yahudilerin “Kotel” ismini vermiş
olduğu İngilizce ’de “ wailing wall”
olarak isimlendirilen ve şuan Türkçe
literatürde “Ağlama Duvarı” olarak
bildiğimiz duvardır.

Yahudiler buraya Kotel-Ağlama Duvarı ismini veriyorlar. Müslümanlar ise buraya Burak Duvarı ismini
veriyorlar. Duvarın bir tarafından ağlayan Yahudiler diğer tarafında namaz kılan Müslümanlar var. Burak
Duvarı denilen yerin hemen yanında Burak Mescidi var. Neden Burak Duvarı ismi verilmiştir? Duvar’ın
üzerinde demirden bir halka var. Hz. Muhammed bineğini buraya bağlamıştır. Burak’ın buraya bağlanması

74
75

sebebiyle duvar Müslümanlar tarafından bu şekilde isimlendirilmiştir. Duvara ve mescide Burak ismi
verilmiştir ve böylece literatür olarak da birbirinden ne kadar çok ayrışma olduğunu görebiliyoruz.

Peki burada şuan problem olan durum ne?

Buraya girdikten sonra inanılmaz kazılar ile


karşılaşıyorsunuz. Şuanda Mescid-i Aksa’nın
etrafı, panelin olduğu yer var Western Gate
denilen yer buradan aşağıya girildi ve şuan
kazılar yapılıyor. Girdikten sonra da
buraların altının kazıldığını görebiliyorsunuz.
Çünkü kazılan yerleri rahatlıkla gezme
imkanı veriyorlar. Bazı yerlerde hala kazılar
devam ediyor ve henüz turizme açılmamış.

Sonuçta ne olacak? Muhtemelen olacak olan şey şu -


belki istenilen durum da bu-: İşte buradan zaten
girildi, epey de bir bölüm kazılıyor. Buralar
kazıldıktan sonra bu binalar muhtemelen yıkılacak
ve İsrail yeniden eski gücüne kavuştuktan sonra
muhtemelen buraya Süleyman Mabedini yeniden
inşa edecek diye umut ediyorlar. Hala altına girip
gezebiliyorsunuz ve size tanıtımını yapıyorlar.

İşte bizim Hacer-i


Muallakadediğimiz taş:

Üstünde cami -Kubbetü’s-Sahra


dediğimiz- var. İçinde yaklaşık 20-25
kişinin topluca ibadet edebileceği bir
mekân. Eski Mescid-i Aksa olarak

75
76

isimlendirilen ama Kıble Camii dediğimiz yer.

Şunu bize sorarlar sürekli:

“Ya hocam bu duvar –işaretli olan-


Osmanlı’nın eline geçtiğinde
Müslümanlar neden yıkmadılar?”
Aksine bu duvarın taşlarına baktığınızda
farklı dönemlere ait farklı taşlardan
yapıldığını görüyorsunuz. Tam aksine
burayı kendi haline terk etmek yerine
işte özellikle Kanuni döneminde müthiş yatırımlar yapılmış buraya. Duvar güçlendirilmiş vs. Bu duvarın
güçlendirilmesinin temel nedeni ne? Kıble Camisi. Çünkü böylece burası bir nevi istinat duvarı
oluyor (Kıble Camisine ve diğer yapılara). Böylece güçlü bir şekilde duruyor ve buradaki yapıların
bozulmamasını sağlıyor.

Burada bir şeyi daha atlamayalım o da şu:


(kırmızıyla işaretlediğim yer)

Şu an hali hazırda Yahudiler şu duvarın


olduğu yeri Süleyman Mabedinin batı
duvarı olduğunu Ağlama Duvarı
olduğunu söylüyorlar. Bu gerçekten
Ağlama Duvarı mı? Alakası yok. Peki, ne
hocam bu? Bu aslında mabedin dış
avlu duvarıdır. Yani Süleyman Mabedinin duvarı değildir bu. Fakat Yahudiler bu işi benimsemek,
tarihen kendilerine aidiyetini biraz
daha dile getirmek adına böyle bir
isimlendirme ile işi yürütmektedirler.
Bu nedenle böyle söylüyorlar.

76
77

Bakın buralara giderseniz şöyle işaretli yer gibi dileklerin yazılıp konulduğu bir alan olduğunu görürsünüz:

Mesela kişi Avrupa’dan gelmiş dileklerini yazmış oraya sıkıştırmış. Şimdi bunun modern yolunu da
buldular. Artık Whatsapp’tan ya da başka yerden görüntülü şekilde açıyorlar oradaymış gibi ibadetlerini
dualarını yapıyorlar.

Bakın kazıların olduğu yerler:

İşte alttaki kazılan yer 9-10 metreye yakın


aşağıya inmiş durumda diyebiliriz.

Öğrenci: Peki hocam bölgeye “mescid”


denmesinin sebebi var mı yani “secde edilen
yer” demenin bir sebebi var mı?

Hoca: Mescid ve cami ayrımı daha çok


bizde var. Mescid küçük yerler, cami büyük
yerler falan diye kullanıyoruz ya. Bu biraz
Türkçe kullanımda böyle. Arap dünyası için
mescid zaten Mescid-i Nebi diyoruz koskocaman bir caminin olduğu yer. Bu anlamda bakmak lazım yani
secde edilen anlamıyla.

YAHUDİLİK’TE İNANÇLAR

Bunu aslında genel süreç içerisinde


Yahudiliği tanırken gördük.
“Yahudilik en baştan aslında bir
monoteist din miydi?” diye bir
problem ortaya atarız biz. Yani
burada şunu görmemiz lazım:
Hatırlayın, Yahudilik anlayışları
demiştim size, “Acaba tek bir
Yahudilik’ ten bahsedebilir
miyiz?” diye konuşmuştuk orda da
görürüz yani monoteisttik eğilimde
olan var, politeisttik eğilimde
olanlar var “monolatis” dediğimiz
Henoteizm’e yakın eğilim var işte altta bir sürü Tanrılar ama üstte bir Tanrı anlayışı gibi. Dolayısıyla

77
78

Yahvist ekolle Elohiz ekolü birbirinden ayırmak lazım. Ama günümüzdeki Yahudilik ‘in Tanrı inancı
denildiğinde belki İslam’daki monoteist anlayış ne ise en yakın inançlardan birisi olarak Yahudilik
’teki tek Tanrı inancını söyleyebiliriz.

PEYGAMBERLİK

Peygamberliği zaten gördük.


Hatırlayın, Musa (as) tabi en
büyük peygamber. Ama ondan
sonra peygamber devam ediyor.
Yani Malaki’ye kadarki süreçte
(M.Ö. 5. yy) Yahudilik kendi
içerisinde peygamberlerin
çıktığını söylüyor. Her ne kadar
bunlar Musa (as) kadar en üst
peygamberler olmasalar da
küçük peygamberler olarak
kabul ediliyorlar. Dolayısıyla Musa (as)’dan sonra Malaki’ye kadar peygamberler olduğunu
söyleyebilmekteyiz.

AHİRET İNANCI

Bu noktada bizim İsmail hocanın doktora


tezidir biliyorsunuz “Duvarın Öteki
Yüzü” adıyla. Sonradan hoca kitap
başlığını güncelledi “Yahudilikteki Ahiret
İnancı” diye. Yahudilikte gerçekten de
ahiret inancının varlığı ve yokluğuyla
ilgili bazı muğlak ifadeler var. Bu
muğlak ifadelerin olması, zaten

78
79

hatırlarsanız Roma dönemi Yahudi mezheplerinde bizim karşımıza çıkmıştı. Daniel ve İşa’da Ahiret
inancı, melek vs. diğerlerinin hepsi varken Sadukiler’de ahiret inancının olmadığını görmeye
başlamıştık biz. Dolayısıyla bu yönüyle ahiret inancı gerçekten de muğlak ifadeler olarak kalmıştır. Biz
“şeol” kavramını -ayeti ifade eden en net kavramlardan birisi olan Yahudilik’teki Şeol kavramını-
Babil sürgünü sonrası yazılan kitaplarda görmekteyiz. İşte Daniel, İşa gibi kitaplar bu zamanda yazılan
metinlerdir ve muhtemelen Babil’de Yahudiler Zerdüştilerle Mecusilerle karşılaştılar ve Mecusilikte
göreceğiz -inşallah vaktimiz olursa- Mecusilik’te inanılmaz derecede öteki dünyaya ait bir vurgu olduğu için
bu süreçte muhtemelen Mecusilik’ten etkilenme sonrasında yazılmış olan kitaplarda bizim karşımıza “şeol”
denilen bir kavram çıkmaktadır. Dolayısıyla ahiret inancını Yahudilikteki süreçte bu bağlamda okuyabiliriz.

MELEK İNANCI

Evet, melekler var. Kerubim, Sefarim vs. bildiğimiz melek inançları o yüzden burayı hızlıca geçiyorum.

İBADET

Yahudilikte ibadet denildiğinde


önce ibadeti yaptıranlardan
başlayalım sonra günlük, haftalık,
yıllık şeklinde göreceğiz süreci.
Din adamları içerisinde önce
Kohen ve Levili’yi bir grup;
Haham, Hazan ve Rabbi/Rabayı

79
80

diğer bir grup olarak ayırıyoruz. Şimdi neden Kohen ve Levili’yi bir ayırdık?: Çünkü bunlar, Süleyman
Mabedi var iken Yahudilik’te ibadeti yaptırmayla sorumlu olan temel iki grup idiler. Kohen’i imam gibi
düşünün yani mabetten asıl sorumlu olan kişiler. Levili’yi de onun yardımcısı olarak düşünün. Kohen
ve Levili’yi şöyle bilin: Süleyman Mabedi var iken ibadetten kurbana kadar her türlü ibadet işlerini yürüten
kişiler. Bir kişinin Kohen olabilmesi için en temel şart, Harun (as) soyundan gelmiş olmasıdır. Levili
olmanın yolu da yine Yakub (as)’ un oğullarından biri olan Levi’nin soyundan gelmiş olmasıdır.

İlginçlik bakın tam da burada: Hatırlarsanız, Ezra’da şöyle kritik bir cümle kullanmıştık: “Ezra ile beraber
Yahudilik, tapınak merkezli bir dinden kitap merkezli bir dine geçiş sürecine başlamıştır.” Buradaki kritik
kelime de “başlama” idi. İşte bu süreçte tapınak varken Kohen ve Levili soya dayalı bir şekilde atama
oluyordu. Ancak artık mabedin olmadığı bir evreye geçtiğimizde bir daha doğru ifadeyle kitap
merkezli bir dine geçiş gerçekleştiğinde bu şekilde din adamı sınıflarının güncellendiğini görüyoruz.
Ne peki günümüzdeki din adamı sınıfı?: Haham ve Hazan. Rabbi/ Rabay haham yerine koyulabilir yani
o mertebeyle aynı. Kohen’in yerine günümüzde artık Rabay/Rabbi ve Haham var; Levili’nin yerine
de artık Hazanlar olmaktadır. Peki, bunlar soy ağacına mı dayalı? –HAYIR. Soy ağacı burada temel baz
alınan bir unsur değildir. Esas olan unsur sizin kutsal kitabı ne kadar iyi şekilde anladığınız,
yorumladığınız ve kutsal kitaba dair aldığınız eğitimlerin sonucudur. Ancak o zaman kişi hahamlık,
hazanlık gibi bir “payeye” ulaşabilmektedir. Bir öncekindeki soy ağacına dayalı olan süreç, artık tapınak
merkezli dinden kitap merkezli dine geçince kitabı okuyup anlamayla ilişkilendirilir bu yönüyle de din
adamı sınıfında böyle bir değişim bu süreçten sonra gerçekleşmiştir diyebiliriz.

SİNAGOG

Biz sinagoga öğrenci götürmüştük


ama şimdi epey bir zor oluyor.
İsrail-Türkiye arası gerilince baya
zor oluyor. İşte bir hafta
öncesinden kimliklerin fotokopileri
göndermiştik sonra kendilerine
göre birtakım kontroller
yapmışlardı. Bireysel
gidemezsiniz. Fakat size şöyle bir
güzellik yapalım: Karaköy’e bir
şekilde yolunuzu düşürün. Topluca

80
81

gitme imkânımız olmadığında belki gidilen sinagoglarda göremeyeceğiniz bir sürü şeyi göreceğiniz bir yer
söyleyeceğim size sadece bir 5-10 lira paranıza kıyacaksınız.

Öğrenci: Hocam İstanbul’dakilere de mi bireysel gidemiyoruz?

Hoca: Hayır gidemezsiniz. Bir şekilde bağlantı kurmanız lazım Hahambaşından izin almanız lazım
falan. Biz o zaman İshak Haniva da işin içerisindeydi oralarla görüşmeler yapılmıştı böylece alıp
götürmüştük mesela öğrencileri. Fakat şimdi çok daha güzel bir şey söyleyeceğim size merak etmeyin hiç
bunlara da ihtiyacınız kalmayacak Karaköy’de 500. Yıl Vakfı Türk Musevi Müzesi mi öyle bir müze var.
Biraz ağzınız laf yapıyorsa biz İlahiyattan geliyoruz ödevimiz var falan artık ne diyecekseniz deyin. Buraya
girmenizi özellikle tavsiye ederim. Olmuyorsa 10-15 liranıza kıyıp girin. Çünkü içeride göreceğiniz şeyleri
başka yerlerde görme imkânınız yok. Herhangi bir sinagogtan da çok daha iyidir. Burası eskiden bir
sinagogtu. Fakat 1492 Müslümanlar Osmanlılar Yahudileri İstanbul’a getirmelerinin onuruna açmış
oldukları bir müze. Bu sinagog müzeye dönüştürüldü ve harika bir şey. Bir müze nedir nasıldır üst katı alt
katı falan harika bir şekilde görebilirsiniz. Bir de günümüzdeki sinagoglarda göremeyeceğiniz bir sürü
objeyle karşı karşıya kalacaksınız. İşte orada kutsal dolabın içerisinde bulunan sefertoraların üstlerindeki
bezlerde bulunan ay yıldızlı sefertoralar göreceksiniz. Şamdanların başlarında ay yıldızlar hani Türkiye
mürkiye falan ya. Eğer bireysel olarak sinagoga girememişseniz buraya gitmenizi özellikle tavsiye
ederim.Her halükarda İstanbul’dan gitmeden bir tanesini görün. Ayrılmadan bir sinagog görün yani.

Bir sinagogda olmazsa olmaz 3 tane temel unsur:

1. Aron – Hakodeş (kutsal dolap)

2. Ner – Hatamid (devamlı yanan ışık)

3. Teva

81
82

Sinagog denildiğinde bu üç unsur olmazsa


olmazdır. Size 2 tane sinagog göstereceğim. Bu fotoğrafa bir bakın. Sinagogun içerisi, nedir ne değildir buna
bir bakın. Bir de buna bakın:

Ne görüyorsunuz burada? Farklı gördüğünüz bir şey var mı?

Öğrenci: Hocam bu son yüzyıllarda yapılmış kadın-erkek ayrımı yok gibi.

Öğrenci: 7 kollu şamdan

İkisi de bir sinagog. Niye böyle olmuş olabilir acaba? Üst kat diğerinde yok mesela. Niye olmuş olabilir?

Öğrenci: Ortodoks – Reformist ayrımı?

Aynen öyle. Hatırlayın, Ortodokslar ile Reformist Yahudiliği konuşmuştuk ya. Birinci sinagog, bir Ortodoks
Sinagogu’dur. Ortodoks Sinagogunda her şeyin merkezinde Aron – Hakodeş (kutsal dolap) var. Fakat yan
bölmelerin olduğu yer erkeklerin olduğu bölmedir. Kadınlar üst kattadır ve kadınlar ibadete pasif bir şekilde
katılırlar. Erkekler katılırlar asıl ibadetin olduğu ilahilerin söylemlerin olduğu şeylere. Alt kat erkeklerin
olduğu kattır. Üst kat kadınların olduğu kattır. Bu yönüyle oturuşları bile farklıdır. Sinagogun içerisinde
dizilişleri de farklıdır. Ama ikinci fotoğrafa baktığımızda artık kadın ve erkek diye bir ayrım ortadan
kalkmış. Bizim karşımızda Reformist Sinagogu olarak durmakta. Sıralanmasına bakın. Kadın ve erkekler
yan yana. Aileler de olabilir fark etmez ama her halükarda böyle ciddi bir ayrımın olduğunu

82
83

görebilmekteyiz. Mesela kolay kolay sefer toralara dokunmanıza müsaade etmezler. Biz sefer torayı
açmıştık. Ama onu Ortodoks Sinagogunda değil, Reformist Sinagogunda yapmıştık.

Gelelim ibadetlere. İbadetler denildiğinde 3 tane temel ibadetten bahsederiz. 3 vakit ibadetten daha doğrusu.
Sabah, ikindi ve akşam ibadeti. Önceden bunların hepsi esas olan işte sinagoglarda daha doğrusu tapınakta
yapılan ibadetler. Sonrasında sabitlendi. Sabah hemen ailecek gitmeniz gerekiyor falan ama siz ne kadar
modernleştiyseniz, modernizasyona uğradıysanız Yahudiler de o kadar modernizasyona uğradılar.
Dolayısıyla sabah ibadetlerini çok dindarlığa giriyor diyelim. Daha fazla gitmeye çalışanlar bir şekilde
yolunu düşürüyorlar. Ama her halükarda sinagoga gidememişse evlerinde yapıyorlar ibadetlerini. Günlük
ibadetler bunlar.

Haftalık ibadet. Haftalık ibadet dediğimizde bizim karşımıza Şabat çıkar. Bazen şöyle kıyaslama yapıyorlar.
Ben bu kıyaslamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Müslümanların cuması neyse, Hıristiyanların pazarı
neyse Yahudilerin de şabatı o deniliyor. Bu çok yanlış bir ifadedir. Neden yanlış bir ifade? Mesela siz bir
Müslümansınız, Müslümanlar için düşünsenize cuma günü sizin olmazsa olmaz ve ibadet etmeniz gereken
zaman dilimi mesela şöyle olsa; dış ezan okundu. Siz dış ezana yetişemediniz. Sünneti kılmışlar
yetişemediniz. Hutbeyi bitirmişler yetişemediniz. Cuma namazının birinci rekatı bitmiş, ikinci rekatı selam
verilmeden önce siz cemaate yetişmiş olsanız ve imamla beraber cuma namazını son rekatında olsa bile
kılmış olsanız cumayı eda etmiş olur musunuz olmaz mısınız? Burada gördüğünüz üzere cuma dediğimiz
vakit topu beş dakikanızı aldı sizin. Müslüman açısından cuma namazının veya cumanın yoğunluğu en fazla
tutacak saat bir saati bulmaz. Sonuçta iki dakikayla da halledebilirsiniz. Son rekata gelip iki dakika da
kendiniz kılarsınız beş dakikada bitmiş olur. Bir Hıristiyan için de böyledir bu. Yani böyle bir Hıristiyan
pazar ayin var, yetişemedin Pazar ayinine. Öğleden sonra bir ayine gidersin veya ikindiden önceki bir ayine
gidersin. O ayinde de rahibin vaazını dinlemedin, bir sürü şeyler oldu onları dinlemedin. En son süreçte
geldin ekmek şarap ayinine yetiştin. Ekmek ve şarabını almışsan zaten o günkü pazar gününü eda etmiş
sayılıyorsun. Şimdi bakın kıyaslama yapıyorsunuz ya bu imkansız bir şey. Neden? Çünkü şabat denilen gün
yani cumartesi günü cuma günü akşamından cumartesi günü akşamına kadarki 24 saatlik bir zaman
dilimidir. Öyle beş dakika ibadet ettim, çıktım yok. Bir günlük zamanı ifade eder bu. Şabat nerden
gelmektedir, niçin vardır? Bunu klasik metinler bize şöyle söyler: Tanrı altı günde dünyayı yarattı. Yedinci
günü dinlendi. Arkadaşlar bakın, bu dinlendi ifadesi üzerinden Yahudilerin salak olduğunu umarım
düşünmüyorsunuzdur. Yahudiler açısından da Tanrının dinlenmesini gerektirecek bir vakit değil. Tanrı olan
varlığı dinlenmeyle ilişkilendirmek çok zor bir olaydır. Şabatı aslında şöyle yorumlamak lazım. Aslında
Tanrı burada şunu Yahudilere örneklem olarak gösteriyor. Diyorlar ki: Bizde şabat şu anlama gelmektedir.
Tanrı bize aslında şunu söylüyor. “Ey insanlar, haftanın yedi gününün altı gününü zaten siz dünyanın
içerisine girdiniz, dünyalık kazanmak için uğraştınız. Dünyanın içerisinde binbir türlü yerlere girdiniz,

83
84

çıktınız falan. En azından bir gününüzü kendinize, ailenize ve kendiniz ve ailenizin Tanrıyla olan ilişkisine
ayırın.” anlamında yedinci günündeki dinlenme hadisesi bize yapılan bir örneklemdir. Dolayısıyla şabat
gününde kanaatim şu: keşke Müslümanların da buna benzer bir şabat yorumu olsa. Düşünün aileler şimdi
pandemi döneminde bir arada akşam yemeklerinde, sabah kahvaltılarını belki birlikte yapıyorlar. O da evde
olanlar. Çalışanlar işin başka bir durumu tabi ki. Fakat artık Müslüman aileler o kadar birbirinden koptu ki o
kadar birlikte ibadet etmeleri zayıfladı ki şabatta inanılmaz bir kültür aktarımı yapılıyor. Çünkü şabat
sofrasının hazırlanmasında kız annesinin neler yaptığını görüyor. Aynı zamanda şabat günü bir araya
gelindiğinde erkek oğul babasının şabat sofrasını nasıl kutsadığını, nasıl dua edildiğini bunların hepsini bu
kültürel aktarımla beraber yapılabilmektedir diyebilirim. Dolayısıyla bu aktarımı ancak ve ancak siz bu
bağlamda alıyorsunuz. Ayrıca cumartesi günü sabah hep beraber ibadete gidiyorsunuz, sonra birlikte geri
geliyorsunuz. Bir günlük süreci tamamen ibadetle geçirmeye çalışıyorsunuz, iş yapmamaya çalışıyorsunuz.
İşin ne olduğunu konuşacağım. Dolayısıyla bu yönüyle bakıldığında gerçekten de şabat Yahudiliğin en diri
durmasını sağlayan ve kültürel aktarımını sağlayan önemli haftalık ibadet olarak karşımıza çıkıyor.

Öğrenci: Hocam aslında Arap ülkelerinde cuma günü böyle olduğunu düşünüyorum. Malum cuma günü tatil
günü.

Şöyle katılırım ama katılmam dediğine. Evet Arap ülkelerinde cuma günü tatil olarak görülüyor falan. Fakat
böyle bir yoğunlukta ve böyle bir içerikte Yahudilikteki gibi bir içerik ve yoğunluk asla ve asla
görmüyorsunuz. İnsanlar sadece geliyorlar, bir – bir buçuk saat ibadet ediyorlar. Ondan sonra herkes kendi
işine bakıyor. Böyle bir gününüzü tamamen ibadet gibi bir unsura ayırmak cuma günü Arap ülkelerinde de
böyle bir şey yapıldığını görmüyoruz. Çünkü yok zaten. Bu yönüyle gerçekten ilginçtir.

Peki bu günde ne yapıyorlar? Dediğimiz gibi 24 saatlik bir ibadet günüdür. Bugünde ne yapılmıyor? İş
yapmamak esas olan. 10 emrin emirlerinden bir tanesi şabatı ihlal etmemektir. Ben şabatı nasıl ihlal
etmeyeceğim? Mesela şöyle bir örnek vereyim size: düşünün kış vaktindesiniz. Cuma günü henüz daha
şabat girmeden eskiden bize derlerdi ya ay takvimi kullandığı için Yahudiler, sonra ayla güneşi fixlediler.
Şöyle düşünün: Cuma günü akşamdan kombinizi 35 dereceye ayarladınız. Ama şabat girdikten sonra bir
baktınız ki hava ciddi anlamda soğudu. 35 dereceye ayarlamış olduğunuz bu kombinin ayarını 36 derece
yaparsanız şabatı ihlal etmiş ve iş yapmış olur musunuz? Işıklarınız kapalıydı, ya çok kapalı oldu, zifiri
karanlık oldu, bir tane ışık açayım, dediğiniz de şabatı ihlal etmiş oldunuz mu? Şabat girmeden önce bulaşık
makinesine bulaşıklarınızı dizdiniz ama yıkama tuşuna basmayı unutmuşsunuz. Şabat girdi, yıkama tuşuna
bastınız. Şabatı ihlal etmiş oldunuz mu? Veya cumartesi günü sabahına ibadet için Sinagoga gideceksiniz.
Eviniz 20. katta. Asansörün düğmesine basıp asansörün sizin katınıza gelmesi, ondan sonra da zemin kata
basıp asansörle beraber inerken düğmeye basmanız bir şabat ihlali sayılır mı?

84
85

Bu söylemiş olduğumuz unsurlar, örneklerin tamamı gerçekten de hangi Yahudi mezhebine bağlı
olduğunuzla alakalı olarak farklılık göstermektedir. Reformistlerde artık bunların hiçbirinin karşılığı yok.
Ortodokslarda Kudüs’te muhafazakâr bir Yahudi otelinde falan kalırsanız otellerdeki asansörleri görürsünüz.
Yazar zaten üzerinde: Normal asansör-Şabat asansörü diye iki tane ayrı asansör görürsünüz. Şabat
asansöründe ne olur? Siz kapıdan çıkmışsınızdır, gelirsiniz oraya. Beşinci kattasınızdır. Birinci katta durur,
açılır kapı, binen biner, inen iner. İki, üç, dört, beş… Sonra onuncu kata kadar çıktınız. Onuncu kattan sonra
tek tek her katta durur. Bu şabat asansörüdür çünkü düğmesine basmak dahi şabatı ihlal olarak yorumlandığı
için. Bu açıdan hangi grupta olduğunuz gerçekten de şabatın ihlalinin ne olduğu noktasında sizin
tutumunuzu belirleyen unsurdur. Şabat bu yönüyle gerçekten de müthiş bir gün olarak görüyorum. Evde
yemekler yapılıyor, şabatı nasıl karşılıyorsunuz, hangi berahalar okunuyor, mumlar hangi sıraya göre
yakılıyor bakarsınız onlara.

Şabatı bu yönüyle gerçekten de müthiş bir gün olarak görüyorum ben. Evde yemeler yapılıyor, şabatı nasıl
karşılıyorsunuz, hangi Berahalar okunuyor, mumlar hangi sıraya göre yakılıyor, bakarsınız onlara.

Hocam asansör de elektronik bir alet binmiş olmaları da çelişmiyor mu?

Cevabı: yani çelişiyor ama iş yapmıyorum diyor, ben kendim yapmıyorum diyor. çünkü şöyle de bir durum
oluyor ben bu Sinolog’un vaizini beğenmiyorum, uzaktakine gideyim. Abi gidemezsin. Niye? İş yapmış
oluyorsun yani.

Çocuklara yaptırsınlar onlara da mı yasak:)

Tabi. Şabat herkes için şabat.

Günlük 3 vakit dedik, haftalık şabat dedik, gelelim yıllıklara, yıllık bayramlara, yıllık kutlamalara diye
konuşalım.

Arabayla hiç ilgileneniniz var mı? Biz şimdi 2021’deyiz ya 2022 model arabalar ne zaman çıkıyor? Biz
şuan 2021’in eylülü ekimi gibi çıkmaya başlar. Niye deriniz bilmiyoruz bakacağız şimdi.

Müslümanlar biliyorsunuz ay takvimini kullanıyor. Ay takvimi bizde ramazan ne oluyor sürekli kayıyor
mesela. Rumi takvim ile aramızda 11 gün oluyor. Şimdi bizde sürekli geriye geliyor. Bu nedenle biz
ramazanı yazında yaşıyoruz, kışında yaşıyoruz, sürekli dönüyor. Yahudilikte de önceden dönüyordu bu iş,
sadece ay takvimini kullandığımızda. Ama Yahudiler ay takvimi ile güneş takvimini birleştirdiler ve şuan
Yahudi takviminde hali hazırda ay ve güneş takvimini aynı anda kullandıklarını görüyoruz. Bu nedenle
Yahudiler her 4 yılda bir dördüncü yılın sonuna bir ay ekliyorlar. Bu neye sebep oluyor?

85
86

Şimdi Yahudiliğin yılbaşı günü (hani bir ara 11 eylülde Amerika’daki patlamada hiç Yahudi ölmemişti falan
diye bu nedenle Yahudiler yaptı bu işleri diye bir takım spekülasyonlar çıkmıştı ya) niye yok Yahudiler
çünkü onlar zaten Roş Ha Şana tatilindeler. Yani yılbaşı tatilindeler. Yahudiler için yılbaşı ocakta olmuyor,
o normal bulunmuş olduğunuz ülkelerdeki resmi yılbaşı. Yahudilerdeki yılbaşı tişri ayı denen , Yahudilere
ait olan 1. Ayda olur. Hani bizim muharrem ayımız hicride ilk aydır. Yahudilerdeki karşılığı da tişri ayıdır.
Fakat bizde muharrem ayıda aşağı doğru kayar, 11 gün geri gelir. Yahudilerde ise tişri ayı sadece eylülle
ekim ayları arasında gidip gelir. Şimdi ekimde kutladınız diyelim, geriye, 15 eylüle kadar geldi, 4. Yılda bir
ay ekliyorsunuz bu sefer tekrar 15 ekime çıkıyor. Böylece yılbaşı sadece bu aylarda görülüyor.

Roş ha şana sizin yıllık bayramınız. Muharremin 1’i yani. Bugün de insanların kaderinin çizildiğine,
insanların önümüzdeki yılda kaderlerinde ne yapacaklarına, ne olacaklarına dair kaderlerinin çizildiği bir
gün olarak görülür. Bu nedenle de insanların bu günlerde dualar etmesi, ibadet etmesi, tövbe etmesi,
eğlenceye fazla dalmaması beklenir. Yılbaşından sonra 10 günlük (aşerat:10, yema:yevm, teşuva: tövbe)
tövbe günü gelir. Böylece Roş Ha Şa’dan sonra 10 günlük süre içerisinde 10 günlük tövbe sürecine
giriyorsunuz. 10 günü ibadetlerle geçiriyorsunuz, geçmişteki günahlarınıza tövbe ediyorsunuz,
tutabiliyorsanız oruç tutuyorsunuz, eğlenceden, çok yemekten içmekten uzak duruyorsunuz falan. Ondan
sonra da 10. Günün sonundaki 11. Gün Yom Kipur denilen kefaret gününe geliyoruz. Bugün ramazanda
Kadir Gecesi diyoruz ya, işte kadir gecesini yakalarsan her şeyi sıfırlarsın, tertemiz olursun, bembeyaz bir
sayfayla çıkarsın ya Tanrı’nın karşısına işte Yahudilerin kefaret günü Yom Kipur oluyor. Böylece Yom
Kipur gününde sizden bir günlük oruç tutmanız beklenir. Yemiyorsunuz, içmiyorsunuz, deri giysiler
giymiyorsunuz, herkes oruç tutmaya çalışıyor, olabildiğince kendinizi tövbeye adıyorsunuz, ibadetlere
adıyorsunuz. Sonuç? Roş ha şana’dan, yom kipur’a kadarki süreci gerçekten iyi bir şekilde değerlendirmiş
iseniz sonuçta sizin defteriniz tertemiz hale geliyor, böylece bembeyaz bir sayfayla beraber kaderiniz
çizilmiş oluyor diyebiliriz.

Sim Ha Tora: Yahudilerde aynı zamanda tora’nın hatmide yapılır. Ve başladığınız güne kadarki bir yıl
içerisinde (sinagogda yapılır hatim) bitirirsiniz. Böylece bu hatmi bitirmenizin onuruna yapmış olduğunuz
bir kutlamadır. hatim bayramı

Fısıh-pesah-passover- özgürlük hepsinin anlamı aynıdır. Mısırdan kurtuluş anısına kutlanan bir bayramdır.
Niçin? Hatırlayın işte Musa mısırdan Yahudileri çıkaracaktı, akşamdan çıkınca Tanrı dediki: yoğurmuş
olduğunuz hamurlarınız mayalanmadı, siz onları alıp çıkmak zorunda kaldınız. Hem mısırdan
kurtuluşunuzun anısına, hemde o süreçte mayalanmamış ekmekler yemek zorunda kalmışlar ise bu günde de
mayalanmamış bir şekilde ekmeklerinizi yiyorsunuz.

86
87

Sukkot-Çardak: bunu Türkiye’de çok görmüyoruz ama yurtdışında rahatlıkla görebiliyorsunuz bunu. Bu bir
haftalık bir dönemdir. Yahudiler Mısırdan çıktılar Sina çöllerinde dolaşmak zorunda kaldılar. O süreç
içerisinde çardakların altında yaşamak zorunda kalmışlardı. İşte nasıl Yahudiler Sina çöllerinde çardakta
yaşamak zorunda kalmış ise günümüzdeki Yahudilerde evin dışında, bahçelerine çardak-çadır yaparlar, bir
hafta bu çadırlarda kalırlar. Orada yemeklerini yerler.

Şuvvot: 10 emrin verildiği kabul edilen bir bayram.

Hanukah: kandil bayramı. selevkidli Antiyokus döneminde ortaya çıkan bir bayram. Antiyokus kendi
döneminde Yahudileri boğmaya, yok etmeye çalışıyor, ellerinde bir kandil (mum gibi) kalıyor. Yani ışıksız
kalacaklarken bu kandil bir ay yetiyor. Hanuka menurası 9 kolludur.

Purim: şeker bayramı, milli bayram. Burada da ester var. Perslerle Yahudilerin arası çok iyi olmuştur ama
bozulduğu dönemlerde olmuştur. Haman denilen bir vezir Yahudileri ortadan kaldırmak için bir takım işlere
girişir. Bu plandan Yahudi kızı olan Ester haberdar olur ve haman’ın Yahudilere yönelik yapacağı
kötülükleri engeller. İşte bu günün anısına kutlanılan bir bayramdır purim.

Hatta maça gideniniz var mı? Orada grager denilen bir şey var bunu çevirince ilginç bir ses çıkar. Purim
döneminde grager çevrilir, sonra ayağını yere vurursun, Haman ismini sessizce söylersin. Ama grager ve
ayak sesi oldukça gür olur ki “Biz Haman’ın sesini bastırdık.” Mesajı verilsin.

Yom Av: 9 ağustos. MS. 70’te yıkılan tapınağın anısına kutlanılan bir bayram.

13 Nisan 2021

YAHUDİLİKTE SEMBOLLER
MENORA
Yahudiliğin en önemli sembolü nedir, Yahudiliğin olmazsa olmaz en kadim, en eski sembolü nedir diye
sorsak tabi ki “Menora” deriz. Her ne kadar bugün Yahudilik söz konusu olduğunda sembol olarak Davut
Yıldızı’nı görüyor olsak da Yahudiliğin gerçek anlamda sembolü Menora’dır. Menora neyi sembolize
ediyor? Musa’nın Sina Dağı’ndayken ilk vahyi yanan bir çalı üzerinden almasını sembolize ediyor. Neden 7
kolu var? Bununla ilgili pek çok söylenti var, çoğu uydurma. (bunlar slaytta var ancak hoca önemsemedi
üzerinde durmadı). Menora, Yahudiliğin en eski sembolü. Musa’nın Sina Dağı’nda vahiy almasıyla ilişkili
olan bir semboldür. Menora normalde 7 kollu. Sadece burada bir farklılık var, Hanukka’nınki. Hanukka
bayramında veya Hanukka kutlamalarında 9 kollu oluyor şamdan. Neden 9 kollu oluyor? Hatırlayın bunlar
öldürüleceklerdi, ellerinde 1 haftalık kandil kalmıştı, o kandil sürgün yedi falan. Dolayısıyla o 7 kollu

87
88

şamdana 2 tane daha ekliyorlar, ortadaki zaten diğerlerini yakmak için kullanılıyor, 8. kolu ekliyorlar.
Böylece Hanukka Menorası 9 kollu olarak karşımıza çıkmaktadır.
SEFER TORA
Hatırlarsanız size Karaköy’deki o müzeye gidin demiştim. Orada göreceğiniz çok güzel şeylerden bir tanesi
Sefer Tora olacak. Sefer Tora, bakın bu metin yani Tora’nın yazılmış olduğu metinler, bir rulo halinde
bunlar. Bunlar normalde koşer olan bir şeye yazılıyor, deriye falan tabaklanıp yapılıyordu bunlar, dikişlerle
tutturuluyor. Bunlar nerede bulunuyor? Bizim Aron Hakodeş dediğimiz sinagogda olmazsa olmaz bir kutsal
dolabımız vardı ya, oranın içerisinde olan Sefer Toralar, Tora metinlerinin yazılmış olduğu şeyler bunlar.
Bakın bu da onların kılıfları. Siz oraya gittiğinizde üzerlerinde ay yıldızlı semboller göreceksiniz. Sefer
Toralar sinagogda kutsal dolap dediğimiz yerde muhafaza edilen olmazsa olmaz unsurlardan bir tanesidir.
Boyunu görün diye söylüyorum, bir insan boyunda neredeyse. Bir de törenler olacak bar mitzvah ve bat
mitzvah denilen törenler var. Bir törenin en önemli şeylerinden bir tanesi de Sefer Tora’yı veriyorlar çocuğa.
Çocuk sinagogun içerisinde Sefer Tora’yı dolaştırıyor, önemlidir. Şimdi Sefer Tora’ya normalde -teva vardı
hatırlayın kürsü üzerine seriyorsunuz ve kürsünün üzerinde okuyorsunuz bunları- Sefer Tora’yı takip etmek
için elle dokunamıyorsunuz, parmakla takip edemiyorsunuz. Bunun için ne yapıyorsunuz? Yad denilen bir
elle, bir aletle, bir materyalle beraber bunu tutuyorsunuz. Yad, el anlamına geliyor zaten. İşte takibini
yapıyorsunuz sonrasında da durduğunuz yere bunu bırakıyorsunuz ondan sonra tekrar bir daha kaldığınız
yerden takibini yapıyorsunuz. Bu nedenle zaten çıplak elle dokunmak yasak Sefer Tora’ya. Muhtemelen
bunda şöyle bir süreç var. Şimdi yazma metinler bunlar, matbu değil. Yazma metinlere elinizle,
parmağınızla dokunduğunuzda metin mürekkeplerinin karışma ve bozulma ihtimali vardır. Bu nedenle de
böyle bir materyalin kullanıldığını görmekteyiz. İsmi de Yad’dır bunun.
BET AMİKDAŞ
Bet Amikdaş, Süleyman Mabedi’ne Yahudi literatüründe verilen isim. İbranicesi, Beytül Makdis’in
Arapçasının tam karşılığı olan terimler. İki defa yıkıldı; Babil sürgününde yıkıldı, Ezra ve Nehemya
döneminde yapıldı, M.S. 70’te tekrar bir daha yıkıldı. Günümüzde hâlâ yoktur. Hatırlıyor musunuz
Sabataistlerin mezarlığından bahsederken Boaz ve Jakin isimli iki tane sütundan bahsediyorduk. Bakın işte
onların sembollerini de burada görüyorsunuz, tapınağın olduğu giriş kapısındaki semboller. Burası
Kudsulakdas (hoca Tiberya İbranicesi ile kodaşhakodaşım gibi bir şey söyledi) dediğimiz Holy of Holies
Kutsalın En Kutsalı denilen bölmenin olduğu yer. Kutsalın en kutsalı ve içerisinde de Ahit Sandığı ve Tevrat
tomarlarının saklandığı yerler.
MEZUZA
Mezuza şöyle işte yahudilerin güvenli hissettiği bölgelerde apartmanlarının dış kapılarında dâhil kendilerini
rahat hissetmedikleri biraz daha çekindiği bölgelerde evlerine veya evlerinin dış kapısında görünmesinden
çekindiği yerlerde odalarına koydukları koruyucu olduğuna inanılan muska gibi bir şey koruma anlamıyla.

88
89

Parmak boyutunda olanı da var daha büyük olanları da var. İşte Müslümanlar "ya müfettihal ebvab iftah lena
hayrel bab" gibi dualar koyuyorlar ya burada da aynı şekilde işte İsrail kapılarının koruyucusu anlamında
duaların olduğu içerisinde böyle çıkartıyorsunuz duaları okuyabildiğiniz şaday yazılı işte her şeye kadir...
Bu ne işe yarıyor, Yahudiler bunu nereye koyuyorlar? Bir Yahudi evinin kapısının sağ pervazına koyuyor.
Her giriş çıkışta öpüyor bunu yani işte koruyucu olduğuna inanılan, evi apartmanı koruyor falan buna
inanıldığı için böyle yapılıyor. Şimdi korona nedeniyle gidip kapıyı öpmek yerine selamlıyorlar. Ortak
kullanılan yerlerde selamlamalar yapılıyor. Hahambaşılıkta falan var mesela. Çünkü korona bulaşmasın
diye. Gerçi dindarlara belli olmaz öpebilir. Evi, aileyi, apartmanı koruduğuna inanılan bir materyal buna da
Mezuza ismi veriliyor. Geçtim Mezuza’yı. Davut Yıldızı dediğimizde şu an genelde 2 tane bakın üçgen var
üst üste gelmiş şekilde. Günümüz İsrail bayrağında çok görüyoruz biz bunu. Her ne kadar şu anki
Yahudilikte akla gelen bu olsa da esas sembol kesinlikle ve kesinlikle kadim olan sembol "Menora"dır. Bu
Siyonizm’le beraber sembolizasyon haline gelmiştir. (Detaylarına bakarsınız)
TEFİLİN
Şimdi iki tane temel Tefilin var; Tefilin Şel Roş ve Tefilin Şel Yad. El Tefilini ve Kafa Tefilini diye iki
tanedir. El Tefilini sol pazunun iç kısmına koyulur, kalbin üzerine gelecek burası, içerisinde dualar var
bunların. Sonra başlanır dolamaya. Yedi defa dolanıyor. Şimdi doladıktan sonra bakın geriye kalanlar orta
parmağa dolanıp geri kalan avuç içine alınıyor. Bu El Tefilini diğeri de Kafa Tefilini. Buna da şöyle yorum
yapıyorlar. Önce El Tefilini takılıyor sonra işte Kafa Tefilini takılıyor. Neden? İşte biz önce kalben bağlıyız,
inanırız ondan sonra aklederiz diyorlar. Hangi günler daha çok? İşte daha çok şabat ve bayram günlerinde
yapılıyor bunlar. 24 saat takılmıyor sabah ibadetlerinde özellikle takılıyor. Erkekler takıyor zaten. Ne takılır,
niçin takılır bakarsınız bunlara.
TALLİT
Şimdi Yahudiler normalde kendilerini rahat hissettikleri yerlerde Talliti gündelik bir elbise aparatı gibi
giyiyorlar. Fakat şimdi zaman içerisinde artık bunları sadece ibadetlerde giymeye başladılar. Bunu da
erkekler giyiyor sadece. Bazı ibadetler işte Yom Kippur gibi ibadetlerde mesela erkekler Tallitlerle beraber
geliyor. Özellikle sabah ibadetlerinde giyilen şeylerden biridir bu. (Detayları geçti.)
KETUBA
Yahudilikteki evlilik akitnamesidir. Şuan hala Türkiye ‘de devam eden bir uygulama. Evliliğe karar veren
hahambaşına gidiyor birlikte ketuba dolduruluyor. Bir tarafı İbranice diğer tarafı ise bulunulan ülkenin
dilidir.
ŞOFAR
Boynuzdan yapılan üflemeli alet. Sinegoglarda belirli günlerde üfleniyor. Sebebi kıyamet gününde sura
üfleneceği tekrar tanrının kainata hakim olacağının anımsatılmasıdır. İbadeti yönlendirirkende çalınıyor.
KİPPA

89
90

Yaygın kullanılır. Erkekler kullanıyor. Tanrı biz seni her an düşünüyoruz anlamında. Türkiye’deki
Yahudiler kullanmıyor.
SİNAGOG
Sonradan ortaya çıkan bina şeklidir. Yahudilikte ibadetin esas merkezi Süleyman mabedi’dir. Sinagog
mabed yokken ortaya çıkmıştır. Mabed olmadığı için sinagog ortaya çıkmıştır. Penceresiz bir sinagog
olamaz.
DİNİ KAVRAMLAR
BAR-MİTZVA / BAT-MİTZVA :
Mitzva yahudilik’te emir demektir. Bar erkekler için, bat ise kızlar için kullanılan İbranice kelimelerdr.
Emrin oğlu emrin kızı manalarına geliyorlar. 13 yaşını tamamlayan her Yahudi erkeği bar mitzva , 12 yaşını
tamamlamış her Yahudi kızı bat-mitzva çağına girmiş sayılır. Bu yaşa geldikten sonra çocuk her emir ve
yasaktan sorumludur. Bu yaşa gelen çocuğa sinagogda tören düzenleniyor.
YAHUDİLİKTE EVLİLİK :
Kesin soru sorarım bu bölümden.
HUPA:
Artık babanın otoritesinden
kocanın otoritesine girme
sembolizasyonu.
KAŞERUT :
Biz genelde koşer denildiğinde
şöyle algılıyoruz ; daha çok yeme
içme kuralları gibi anlaşılıyor.
Aynı zamanda koşerde kullanılan materyallerinde koşer olup olmaması önemlidir. Örneğin bir Yahudi’nin
diş fırçasının iplerinin bile at veya domuz kılından olup olmaması bir koşer kuralıdır. Giydiğiniz elbisede ki
bir takım materyaller hangi türden olabilir? Kullanmış olduğunuz defter, kâğıt deri parçası hangi türden
olabilir? Bunların da koşer olması gerekiyor. Bunları niye söylüyorum koşer kurallarının içine giyim
kuşamın da dâhil olduğunu belirtmek için sadece yeme
içmeyle ilgili değildir. Hep yeme içme vurgulanır ama
aynı zamanda kullanılan ilgili şeylerinde koşer veya
kaşerut kurallarına bağlı olması gereklidir.
KAŞER SEMBOLLERİ:
Koşer ne demek? Bir Yahudi’nin yemesinde, içmesinde ve
kullanmasında Yahudilik açısından problemli olmayan
ürünlere koşer/kaşerut ismini vermekteyiz. Bir ürünün

90
91

koşer olup olmadığını nasıl anlayacağız? Türkiye’de helal ürünlere ulaşmada herhangi bir kaygı
olmadığından bu sıkıntı olmayabilir ancak yurt dışında bu ciddi anlamda bir problem oluşturur. Türkiye’de
başlatılan helal sertifikası çok yeni bir olay Yahudiler koşerlik sertifikasını yüzlerce yıldır uyguluyorlar ve
bu günümüzde inanılmaz bir sektör haline gelmiş durumda. O halde biz yurt dışına çıktığımızda bir ürünün
koşer olup olmadığını nereden anlayacağız? Bir ürünün üzerinde U harfi ve UD(yuvarlak içinde) bu
semboller varsa koşer kurallarına uygundur. Mesela yoğurdun üzerinde UD harfi, bisküvide K harfi, kraker
ve çikolataların üzerinde K harfi(resimde yuvarlak içindeki U’nun altında en alt sağdaki şekil) bazen de P
harfi kullanılır. Bu semboller o ürünün koşer olduğu anlamına
gelmektedir.
Örneğin; Coca-cola(Yukarıdaki resimde sarı kapak üzerinde U
harfi var.) koşer reyonu, koşer olduğunu gösteren yazılar, koşer
reyonu olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda Burger king koşer
olduğunu gösteriyor. Ürünlerinin koşer olduğunu özellikle
belirtiyorlar.
Her koşer ürün aynı zamanda Müslümanlar için de helal
sayılabilir mi? Hayır, sayılamaz. Neden? Yahudiler için
ürünlerin içerisinde domuz ve domuz ürünlerinin olmaması gerekse de bu her koşer olan ürünün
kullanılacağı anlamına gelmez. Örneğin Özsüt’ün bazı pastalarının içerisinde alkol vardır ve bunu satın
alırken size söylerler. İçerisinde alkol olan ürünler var, yaş pastaların içerisinde alkol olmasında veya bir
etin alkolle terbiye edilmiş olmasında koşerliğe aykırı bir şey yoktur. Ürün alkollü olsa dahi o halen daha
koşerdir ama bir Müslüman için bu helal değildir. Fakat her halükarda mecburiyetten, helal sertifikalı bir
ürün bulamama halinde ürünü koşer alıp içerisindekiler kısmından alkol olup olmadığına bakılabilir. Her
koşer helal mi her helal olan koşer midir? Sorusunun cevabı bu anlamıyla düşünülebilir. Aynı zamanda
kitapta da bir sayfalık bir çetele var(sayfa 205) oradan da bakabilirsiniz. Koşer sertifikalı ürünler
diğerlerinden daha pahalıya satılıyor. Üretici bu sertifikayı alabilmek için ücret ödemek zorunda burada
inanılmaz bir sektör var.
Reformist sinagogun onaylamış olduğu koşer de var Ortodoksların belirlemiş olduğu koşer de var.
Dolayısıyla Reformistlerin belirlemiş olduğu koşerlerde biraz daha sınırların genişlediğini görüyoruz. Bir
koşer sertifikasının hangi sinagog tarafından veya hangi cemaat, mezhep tarafından verildiğini bilemezsiniz.
Ama mecburen biraz daha pahalıda olsa koşer ürün
almalısınız. Yurt dışında Müslümanlar, Yahudilerin bol
olduğu yerlerde koşer ürünlerini ararlarken; Yahudilerde
Müslümanların çok olduğu yerlerden alışveriş yapıyorlar.
KOŞER KURALLARI:

91
92

Bir ürünün koşer olmasını sağlayan unsur nedir? Bununla ilgili temelde iki tane yaklaşım vardır:
1. Ürünün koşer olması

2. Hazırlanan şeyin koşer olması

Yani hem ürünün, yemeğin türünde hem de onun yapılma sürecinde koşerlik kuralları vardır.
1. Türleriyle ilgili kurallar:
a. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarla ilgili kurallar:

İki tane temel kural var. Hayvan hem çift toynaklı hem de geviş getirmelidir. Yenilecek olan hayvanda bu
iki şartta aynı anda bulunmalıdır. Mesela bir Yahudi at, deve yiyebilir mi? Yani sonuçta atta devede geviş
getiriyor. Ama yiyemiyorlar. Çünkü tek toynaklı oldukları için. Çift toynaktan kasıt hayvanın tırnağının
ayrışması lazım ayrı şekilde iki tane tırnağının olması gerekiyor. Yuvarlak, tek tırnak şeklinde olmaması
lazım. Bu yüzden deve ve at geviş getirmesine rağmen tek toynaklı olduğu için yiyemezler. Bir Yahudi
domuz yiyebilir mi? Hayır, çift toynaklı olmasına rağmen geviş getirmediği için yiyemez. Şunu söylemek
istiyorum. Bir büyükbaş ve küçükbaş hayvandaki temel kural aynı anda bu ikisinin de olmasıdır. İnek, öküz,
keçi, koyun bunlar hem geviş getiriyor hem çift toynaklı olan hayvanlardır, bunları yemelerinde bir problem
yoktur. Ama deve ve domuz yiyemiyorlar. Bu kurallar kutsal kitaplarında yazıyor.

b. Balık veya deniz mahsulleri:

Deniz mahsullerini yiyebilmesi için de bir Yahudi’nin iki tane temel şartı karşılaması lazım. Deniz ürününün
hem pulu olmalı hem de solungacı olmalı. Mesela bir ahtapotu yiyebilir mi? Hayır, yiyemez.

Bir Yahudi hamsi yiyebilir mi? Öğrenci: yiyemez Hoca: neden yiyemez? Aranızda Karadenizli olan var mı?
Öğrenci: yok hocam yiyemez. Hoca: Bu kadar ısrarlı olduğuna göre nerelisin?
Öğrenci: Trabzon Hoca: Ha tamam Trabzonlu isen bilmen lazım. Trabzonlu olarak hiç balık ayıkladın mı?
Öğrenci: evet Hoca: Şimdi git balık pazarına, balığı ayıklamadan eline al hamsini içine elini koy ve çıkart.
Eline küçük küçük şeyler gelir. Onlar ne? Öğrenci: pul, hocam Hoca: pulu yok diyorsun sabahtan beri. İlla
pul denince sazanın, levreğin gibi kocaman mı olması lazım. Hayır, tabiî ki. Demek ki Yahudilik için esas
olan şartlar hem pul var hem solungacı var. Bu nedenle yenilmesinde problem yoktur. Balık mahsulleriyle
ilgili durum bu.
A3) KUŞLAR: kuşlarla ilgili üç temel şart olacak
1.yırtıcı olmayacak 2. Kursağı olacak 3. Pençesiyle bileğinize tuttuğumuzda kavramayacak.
Bir Yahudi güvercin yiyebilir mi? Öğrenci: hayır hoca: yiyemez diyenler neye göre diyor. Oruç mu
tutturuyorsunuz adamlara  Güverci yırtıcı değil, kursağı var pençesiyle bileğinizi kavrayamıyor.
Nasıl yiyemiyor bana söyler misiniz?
Şahin kartal deseniz anlayacam da güvercin yani..
92
93

A4) KÜMES HAYVANLARI: tavuk, yumurta, horoz yenebilir.


A5)SÜRÜNGEN: hiçbir
şekilde yenemez.
B) yapılışı süreciyle ilgili
koşer kuralları vardır. Mesela
eti aldınız, ailecek bir araya
geldiniz, büyükbaş hayvan
kurban ediyorsunuz,
kesmişsiniz kurbanı, kestikten
sora ciğeri falan görülür pişirir,
verirsiniz hanımlara sofrayı
hazırlar afiyetle yersiniz. Bir Yahudi asla böyle bir şey yapamaz. Çünkü kan problemi ortaya çıkar. Hayvanı
kestiniz diyelim. Tavaya koydunuz. Müslümanlar açısından kan haram mı? Öğrenci: haramdır Hoca: haram
ise Müslümanlar neden yiyiyor? Öğrenciler cevap veriyor, hocamız okuyor. Hoca: Müslümanlar arasında
haram olan akıcı kandır. Yoksa eti temizlendikten sonra çıkan kan haram statüsünde değil. Ama bir Yahudi
için durum böyle değil. Etin içindeki kanı tamamen izole etmemiz gerekiyor. İstanbul’da koşer restoranlar
var. Aynen bu usüle uygun hazırlanmışlar. Hayvanı kestikten sonra onu temizliyorsun, akan kandan
arındırıyorsun sonrasında onu tuza batırıyorsun içindeki kanı çekmesi için. Eti normal tuza batırırsan sulanır
o yüzden kaya tuzuna batırman lazım. En az 2-3 gün bekletilir içindeki kandan tamamen arınması için.
Ancak bu şekilde yerler. Sakatat, dalak, iç yağlar, ciğer bunların hiçbirini yemezler. Aynı tabakta iki farklı
yemek te yenmez. Pilav üstü kuru fasulye yenmez. Eti kesenin Şetiha olması gerekir. Aynı zamanda et ile
beraber süt ürünleri de kullanılmaz. Mesela bir döner aldım bir de sütlü Nuriye yiyeyim diyemezsin, ayran
içemezsin. En az altı saat geçmesi lazım.( Etli ile sütlüye karıştırmama buradan gelir.)
Mikve
Yahudilikte temizlikle ilgili bir
kavramdır. Bu dini temizlik için yapılan
bir şey. Cinsel ilişkiden sonra, kadının
regl döneminden sonra, çocuk doğduktan
sonra ve düğünden önce yapılır.
Bununla ilgili güzel bir anımız var.
Göztepe’deki Sinagog ta oranın
babalarından Adonay bize diyordu ki:
Sultan Ahmet’te bir hamam var. O
zamanlar Türkiye’de mikvemiz yok. Havuzumsu bir şey bakın. O dönem içi lüks bir şey. Biz de Sultan

93
94

Ahmet’te mikve kiraladık. Öyle paralar verdik ki akla zarar deyip anlatıyordu. Mikvenin önemli
özeliklerinden biri yağmur suyu olması lazım içinde. İçine giriyorsun dualar eşliğinde içine girip çıkıyorsun.
Mikve böyle bir olay. Yağmur suyunun az olduğu zamanlar Yahudiler ne yapıyor peki?
Aynen sizin umreye gittikten sonra önceden 10 lt veriliyordu şimdi 5 lt ye düşürüldü zemzemler. İşte o 5 lt
lik zemzemler içine 25 lt lik terko(?) suyunun içine 2 lt zemzem suyunu ekleyip haşlama yaptığınız gibi
bunlarda da aynısı yapılıyor. Aynı zamanda çatılara ve yer altına yağmur suyunu depo ediyorlar. Siz yağmur
suyunu çiçek sulamak için onlar da mikve içi
kullanırlar.
Sosyal Kurallar
Mitzvot: Emirler Mitzva: emir
613 emir var. Bunu yap, şunu yap, hırsızlık yapma,
koşer ye vs
Brit/berit Mila: Bir Yahudi erkek çocuğu 8 günlük
iken sünnet ettirilir. 8 aylık, 8 yaşında değil 8
günlük iken. Bebek olduğu için bu işle ilgilenen
özel din adamları vardır dua içinde gelirler. Böyle Yahudilerin İbrahim’e olan ahdi bir şekilde yerine
getiriyorlar.
Böylece Yahudiliği bitirelim. Öğrenci: Kurban ibadeti yok mu? Hoca: Kurban ibadetleri var, kurban
ibadetlerinin yapılacağı bir tek yer var bu da Süleyman mabedi. Süleyman mabedi olmadığı için kurban
kesemiyorlar. Mabetlerine kavuşunca kurban da kesecekler. Onu bekliyorlar yani. Sınava gelince 30 soru
yüklüyorum sisteme hangisi denk gelirse. Bir sonraki derste de Hıristiyanlığa geçeceğiz.

94

You might also like