You are on page 1of 4

Arapların Gözünden Haçlı Seferleri

Amin Maalouf

(Çev. Ali Berktay), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2015, 266 Sayfa, ISBN: 9789750811216

Necmi ÇELİK*

“Tarih en büyük anlatıdır.” Tarih okurken her zaman çift taraflı okumalıyız. Basit bir örnek
olarak II. Dünya Savaşı’nın tarihini kazananların gözünden okuruz, peki ya kaybedenlerin gözünden
okumayı denediniz mi? Almanlar savaş hakkında ne düşünüyor? Bunların pek çoğu bilinmez çünkü
“Tarihi kazananlar yazar”. Ama bu durum hem tarihçi adayının hem de halkın, tarihe objektif
bakamamasını sağlamaktadır. Bu yüzden her iki karşıt tarafın düşüncelerini ve yaşadıklarını okumak,
tarihe karşı farklı bir bakış açısı yakalamamızı sağlar. Arapların Gözünden Haçlı Seferleri kitabı, Haçlı
Seferlerine karşı daha farklı bir bakış açısı kazanmamızı sağlayabilecek kitaplardan biridir. Özellikle
Avrupalı tarihçiler Haçlıların neden bu seferi düzenlediğini, kendilerince haklı yönlerini abartarak halka
aşılamakta ama istilaya uğrayan Arapların ve Türklerin ne yaşadıkları ve ne tepki verdikleri pek
anlatılmamaktadır. Bu yüzden Paris’te, Avrupa’nın göbeğinde yaşayan Amin Maalouf’un bu kitabı,
Haçlı Seferleri Tarihi için ayrı bir önem taşımaktadır. Haçlı Seferlerini bir de “öteki cepheden”
görebilmek için yazılmış olan bu eser çok beğenilmiş, Amin Maalouf’un adını duyurmuştur. Eser 40’tan
fazla dile çevrilerek dünyaya dağıtılmış, “kendi cephelerinden” tarih okuyan Avrupalıların da “öteki
cepheyi” görebilmesi ve anlayabilmesi, insanların kendilerince her iki tarafı da mukayese etmesini
sağlamıştır.

*
Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü 3. Sınıf Öğrencisi, necmi.clk@hotmail.com
Kitabın yazarı olan Amin Maalouf ise Lübnanlı bir yazardır. Eserlerini Paris’te ve Fransızca
yazmış, Fransa’da ve çevrildiği birçok ülkede geniş okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Yazar 72 yaşındadır
ve Paris’te yaşamaktadır.
Kitapta akademik dilden çok halk dili kullanılmış, yani akışkan ve anlaşılır bir şekilde Haçlı
Seferleri anlatılmıştır. Kitabın tarzı romana daha çok benzemekle beraber sürükleyici bir tarihi romandır
desek yanılmayız. Kronolojik sıra ve olay örgüsü bozulmadan ilerlemiş, bu yüzden karışık değildir.
Kitap 6 kısım ve 14 bölümden oluşmakta, her kısım ve her bölüm kronolojik sıraya göre ilerlemektedir.
Yazar kitabın önsözünü kısa tutmuş, önsözünde kitabı neden yazdığını anlatmıştır. Yazar; “iki dünya
arasındaki ilişkileri belirleyen ve iki yüzyılın gerçek romanını, ihmal edilmiş bir bakış açısıyla yazmak”
istemiş, kitapta bulunan dipnot ve kaynakçayı sayfa altına değil, kitap sonuna yerleştirerek akademik
eserden çok tarihi roman olduğunu göstermek istemiştir. Kitabın büyük bir kısmı, o dönemin
tarihçilerine ve vakanüvislerine dayanarak yazmış, bu kaynakları kitabın sonunda belirtmiştir.
Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, İslam dünyasının paramparça olduğu bir zaman dilimine ışık
tutuyor. Müslümanlar birbirleriyle çatışma içindeyken Haçlı Ordusunun Avrupa’nın göbeğinden
Kudüs’e kadar ilerleyebilmesi, Müslümanların Frenk istilacılar karşısında yaşadıkları vahşeti gözler
önüne sermiştir.
Kitap Kudüs’ün işgal edildiği 15 Temmuz 1099 tarihinden kırk gün sonra, Şam’ın saygıdeğer
kadısı Ebu-Said el-Herevi’nin beraberindeki Kudüs mültecileri ile, dönemin Halifesi el-
Mustazhirbillah’ın makamına izinsiz girerek, İslam’ın karşı karşıya olduğu büyük tehlikeyi ifade etmesi
sahnesiyle başlamaktadır. El-Herevi’nin Bağdat’ta yaşayacağı hayal kırıklığı aslında Haçlı Seferleri
karşısında Müslümanların çözülmesinin de bir habercisidir. Çünkü halife, Şam kadısının çağrısı
karşısında kayıtsız kalmış, el-Harevi’nin halife divanında yaptığı cihat çağrısının ilk resmi direniş
hareketi olarak kutlanması için 50 yıl beklemesi gerekecekti. Kitabın kısa bir özeti şu şekildedir:
Kitabın birinci kısmı “İstila”, 1096-1100 yıllarını kapsamaktadır.
Bizans İmparatoru, Roma’daki Papa’ya “hortlayan İslam tehlikesine karşı kutsal savaş” çağrısı
yapmaktadırlar. Ancak yardım diye gelen birkaç yüz şövalye, çok sayıda silahlı piyade, binlerce yoksul,
kadın, çocuk ve ihtiyardan oluşmaktadır. Genç sultan Kılıç Arslan’ın ise bu kalabalığın amaçları
hakkında en ufak bir fikri yoktur. Yaklaşık altı bin kişilik grup, Selçukluların elinde bulunan İznik’e
yönelir. Bir baskınla bu şehrin doğusunda kalan Kserigordon Kalesini ele geçirir. Ancak Frenkler bu
kalenin su ihtiyacının dışarıdan karşılandığını Kılıç Arslan’ın kaleyi kuşatmasından sonra fark
edeceklerdir. Susuzluktan kırılan Frenkler teslim olurlar ve dinini değiştirmeyi kabul edenler Suriye ve
Orta Asya’ya gönderilir. Diğerleri ise kılıçtan geçirilir. Bu esnada karargâhta bulunan Frenk
topluluğunun büyük bölümü din kardeşlerinin başına gelenleri haber alır almaz intikamını almak için
harekete geçerler. Lakin onlar da Kılıç Arslan tarafından pusuya düşürülür ve yok edilir. Kazandığı
zafer ile zafer sarhoşluğu yaşayan Kılıç Arslan, Haçlılar ikinci sefer geldiğinde onları küçümsemiş ve
İznik’i kaybetmiştir. Bir yıl sonra Haçlı ordusu Kılıç Arslan’ı Eskişehir civarındaki Dorylaeion’da ağır
bir yenilgiye uğratır. 1098’da ise Urfa ve Antakya’ya alarak burada şehir devletleri kurarlar. 1099’da
ise Kudüs’ü ellerine geçirirler.
Kitapta anlatıldığına göre Haçlıların başarılı olmaları, Orta Doğudaki Müslüman devletler
arasında bir birlik bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Buradaki devletler, birbirleri ile mücadele
etmeye ve menfaatleri uğruna savaşmaya öylesini kendilerini kaptırmışlardır ki, küçük hesaplar peşinde
koşarken Haçlılara karşı birlik olup savaşamamışlar ve böylece Ortadoğu’da yabancı bir gücün
bulunmasına sebep olmuşlardır.
Kitabın ikinci kısmı “İşgal”, 1100-1128 yılları arasını kapsamaktadır.
1100 yılından 1125 yılına kadar geçen sürede Haçlı ordusu Orta doğudaki hakimiyetini giderek
güçlendirir ve bu bölgede kalmaya kararlı olduğunu gösterir. Trablusşam, Beyrut, Sayda ve Sur gibi
kentler bir bir ele geçirilir.
Kitabın üçüncü kısmı “Karşı Saldırı”, 1128-1146 yılları arasını kapsamaktadır.
1128’de Frenklerin Şam’ı almak için giriştikleri teşebbüs, başarısızlığa uğratılır. Halep’in
yöneticisi olan Zengi de Şam’ı alamaz. Bir süre sonra Zengi Kudüs kralını tutsak etse de ardından serbest
bırakır. 1138’de Frenklerle Bizanslıların koalisyonunu yenen Zengi, daha sonra karşısında Şam ve
Kudüs ittifakını görür. Urfa’yı ele geçiren ve buradaki Haçlı devletine son veren Zengi 1146’da
öldürülür. Yerine oğlu Nureddin Zengi geçer. Yazara göre Nureddin, Arap Doğusunu birleştiren
adamdır.
Kitabın dördüncü kısmı “Zafer”, 1146,1187 yılları arasını kapsamaktadır.

Nureddin Zengi, Şam’ı ele geçirir, böylece Suriye’de Müslüman birliğini sağlar. Ardından,
komutanı Şirkuh sayesinde Mısır’da da iktidarı ele geçiren Nureddin böylece otoritesini genişletmiş
olur. Fatımi halifesinin Mısır vezirine karşı düzenlediği bir suikast sonucu Şirkuh öldürülür. Yerine silik
bir tip olan yeğeni Selahaddin getirilir. Selahaddin zamanla otoritesini sağlar ve Nureddin’in emrine
uymak ve ona itaat etmek istemez. Bir süre sonra Fatımi halifeliğini ortadan kaldıran Selahaddin,
Nureddin’in 1174’teki ölümünden sonra Şam’ı da ele geçirir. Böylece Orta Doğu’nun en güçlü
hükümdarı olur. Mısır ve Suriye, Selahaddin’in önderliğinde birleşmiştir ve Haçlılara karşı savaşmaya
hazırdır. 1187’de Selahaddin, Hıttin savaşıyla Frenk ordularını büyük bit bozguna uğratır. Sonra da
Kudüs’ü fetheder. Haçlılara ait toprakların büyük bit bölümünü ele geçiren Selahaddin, onlara yalnızca
Sur, Trablusşam ve Antakya’yı bırakır.
Kitabın beşinci kısmı olan “Erteleme”, 1187-1244 yılları arasını kapsamaktadır.
Selahaddin’in sonraki dönemi, Kudüs’ü fethettiği zamanki kadar parlak değildir. Aslan Yürekli
Richard’ın önderliğindeki Haçlı ordusu Selahaddin’den pek çok yeri geri almayı başarırlar; fakat Kudüs
yine Müslümanlara kalır. Kudüs’ü ele geçirmek isteyen Haçlılar dördüncü bir sefere çıkarlar; ancak bu
sefer 1204 yılında Bizans’ın başkenti Kostantinopolis’te son bulur. Böylece bu şehir yaklaşık elli yıl
boyunca Haçlı işgali altında kalır. El-Kâmil adındaki Eyyubi hükümdarı 1229’da Kudüs şehrini
İmparator II. Friedrich von Hohenstaufen’e teslim etse de Kudüs 1244’te tekrar geri alınır.
Kitabın altıncı ve son kısmı olan “Frenklerin Kovulması”, 1224-1291 yılları arasını
kapsamaktadır.
Mısır’daki köle askerler bir devrim yaparlar ve Memlük devleti kurulur. Memlükler Eyyubilere
son verir. Savaşçılık konusunda son derece yetenekli ve acımasız olan Memlükler Haçlıları
Ortadoğu’dan kesin bir şekilde söküp atmak hususunda oldukça kararlıdır. Bunu yaparlar da. O
dönemde, Batıdan gelen Haçlılar kadar Doğudan gelen Moğollar da Ortadoğu için bir tehdit unsurudur.
En az Haçlılar kadar korku uyandıran Moğollar, yine Memlükler tarafından Ayn-ı Calut savaşıyla
durdurulurlar. Haçlıların Ortadoğu’dan atılması, Sultan Halil’in 1291’de Akka’yı almasıyla nihayete
erer. Böylece Ortadoğu’daki iki yüzyıllık Frenk varlığı son bulur.
Haçlı seferleri İslam’ın ilerleyişini durduracak yerde Müslümanların kendilerini toparlamalarına
ve Osmanlı ile de batıya fetih hareketlerine koşmalarına sebep olmuştur. 21’inci yüzyıla gelindiğinde,
Arap aleminin siyasi ve dini sorumlularının, Selahaddin’i ve Kudüs’ün geri alınmasını halen
söylemlerinde dayanak olarak kullanmaları, İsrail’in yeni bir Haçlı devleti gibi görülmesi, Filistin
Kurtuluş Örgütü’nün üç tümeninden birinin adının Hittin, diğerinin adının da Ayn Calut olması, Arap
Doğusu’nun Batı’yı her zaman doğal bir düşman olarak görmesi, kuşkusuz Haçlı seferlerinin
günümüzde etkilerinin halen devam ettiğinin birer göstergeleridir.
Sonuç olarak bu eser, Haçlı Seferleri Tarihi literatürüne oryantalist bakış açısı haricinde
yazılmış ve yazar eserini Avrupalılara okutmayı başarmıştır. Ülkemizde ve Müslüman ülkelerin
tarihçileri halihazırda kendi bakış açısıyla pek çok Haçlı Seferleri tarihi eseri ortaya koymuş ama geniş
kitlelere ulaşan eser sayısı çok azdır. Bu kitabı diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri de
budur.

You might also like