You are on page 1of 64

Risale-i Nur Külliyatın'dan

CİSİM
CESET
BEDEN
TOPLAMASI

Medrese-i Nuriye
CİSİM
SÖZLER
1-)Ve o çiftlikler, makineler, âletler, mizanlar ise, senin daire-i hayatın içindeki mâmelekin ve
o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi
zahirî ve bâtınî hâsselerindir.
(Sözler 26.sh – Risale-i Nur)
2-)zahiren binler defa ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek müvazeneye çıkabilir.
(Sözler 178.sh – Risale-i Nur)
3-)o ağaçlar camid, şuursuz cisim gibi değil.. belki gayet şuurkârane manidar vaziyetleri
gösteriyorlar.
(Sözler 226.sh – Risale-i Nur)
4-)Dikkat et ki, bu gördüğümüz camid cisimler, hissiz kutular; birer hâkim-i mutlak suretini
aldılar; âdeta herbir şey, bütün eşyaya hükmediyor.
(Sözler 282.sh – Risale-i Nur)
5-)İşte onun tezyinatına ve işlemesine lâzım levazımat ve maddeler, uzak yerlerden koşup
geliyorlar. İşte oraya bak: O şuursuz cisim
(Sözler 282.sh – Risale-i Nur)
6-)Evvelki vecih itibariyle öyle bir bîçare mahluktur ki; sermayesi yalnız ihtiyardan bir şa’re
(saç) gibi cüz’î bir cüz’-i ihtiyarî ve iktidardan zaîf bir kesb ve hayattan çabuk söner bir şu’le
ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik ve mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir.
(Sözler 321.sh – Risale-i Nur)
7-)Nasılki bir cisimde, neşv ü nema için tevessü’ meyli bulunur. O meyl-i tevessü’ ise, -çünki
dâhildendir- vücud ve cisim için bir tekemmüldür.
(Sözler 482.sh – Risale-i Nur)
8-)Cisim, eğer hayatî olsa; ecza-yı bedenî daim terkib ve tahlildedir, inkıraza mahkûmdur,
ebediyete mazhar olamaz.
(Sözler 498.sh – Risale-i Nur)
9-)Âlem-i ebediyette ise; zerrat-ı cisim sabit kalıp terkib ve tahlile maruz değil veyahut
müvazene sabit kalır,
(Sözler 499.sh – Risale-i Nur)
10-)kendi vücudlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı ayrı
hüsün ve cemalin aksamını gösteriyorlar.
(Sözler 501.sh – Risale-i Nur)

2
11-)elbette nuranî, kayıdsız, geniş ve ebedî olan Cennet’te, cisimleri ruh kuvvetinde ve
hıffetinde ve hayal sür’atinde olan ehl-i Cennet, bir vakitte yüzbin yerlerde bulunup yüzbin
hurilerle sohbet ederek yüzbin tarzda zevk almak;
(Sözler 502.sh – Risale-i Nur)
12-)Bak hayatsız bir cisim, büyük bir dağ dahi olsa yetimdir, garibdir, yalnızdır.
(Sözler 506.sh – Risale-i Nur)
13-)o binaların, o cisimlerin proğramları birbirinden başkadır.
(Sözler 549.sh – Risale-i Nur)
14-)Tahavvülât-ı zerratın ve zîhayat cisimlerde zerrat harekâtının binler hikmetlerinden bir
hikmeti dahi, zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviye binasına lâyık zerreler olmak için,
hayattar ve manidar olmaktır.
(Sözler 554.sh – Risale-i Nur)
15-)Zîhayat cisimlerin zerratı içinde çekirdek ve tohumdaki gibi bir kısım zerreler öyle
manevî bir nura, bir letafete, bir meziyete mazhar oluyorlar ki; sair zerrelere ve o koca ağaca
bir ruh, bir sultan hükmüne geçer.
(Sözler 555.sh – Risale-i Nur)
16-)hattâ en hasis maddelerde ve taaffün etmiş cisimlerde kesretle taze bir nur-u hayatı
ışıklandırmak, o kesif ve hasis maddeleri nur-u hayatla letafetlendirmek, cilâlandırmak
sarahata yakın işaret ediyor ki:
(Sözler 557.sh – Risale-i Nur)
17-)Öyle ise zîhayat cisimler, o seyyah zerrelere güya birer mekteb, birer kışla, birer
misafirhane-i terbiye hükmündedir.
(Sözler 557.sh – Risale-i Nur)
18-)Herşeye, herşeyden daha yakındır. Cisimden, mekândan münezzehtir.
(Sözler 561.sh – Risale-i Nur)
19-)nur ve nur kabiliyetinde ve evliya kalblerinden daha latif ve emvatın ruhlarından ve
melaike cisimlerinden daha hafif ve cesed-i necmî ve beden-i misalîden daha zarif olan Ruh-u
Muhammedî’nin (A.S.M.) hadsiz vezaifine medar ve cihazatının mahzeni olan cism-i
Muhammedî (A.S.M.), elbette onun ruh-u âlîsiyle Arşa kadar beraber gidecektir.
(Sözler 566.sh – Risale-i Nur)
20-)İnsanda cisimden başka nasıl akıl, kalb, ruh, hayal, hâfıza gibi manevî vücudlar da var.
(Sözler 569.sh – Risale-i Nur)
21-)Biz de deriz: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce hareket-i seneviyesiyle bir dakikada
takriben yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser.
(Sözler 570.sh – Risale-i Nur)

3
22-)Madem Cennet’e cisim, ruh ile beraber gider. Elbette Cennet-ül Me’va gövdesi olan
Sidret-ül Münteha’ya uruc eden Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) ile cesed-i mübarekini refakat
ettirmesi, ayn-ı hikmettir.
(Sözler 570.sh – Risale-i Nur)
23-)Güneşin hararet ve ziyası ve ziyasındaki yedi rengi ve zâtının bir nevi misali, herbir
parlak cisimde bulunur.
(Sözler 610.sh – Risale-i Nur)
24-)Cisim libasını mazide bırakıp, kendileri istikbal salonu olan berzah âleminde kemal-i
rahatla ikametlerini düşünür, mezaristana ünsiyetkârane bakar.
(Sözler 645.sh – Risale-i Nur)
25-)Çünki o cisimde binler tarzda bulunabilir. Halbuki neticesiz o vaziyetler içinde neticeli,
mahsus bir vaziyet ona verilir ki; mühim neticeleri ve faideleri ve o cisimde vazifeleri
gördürülüyor. Sonra o cisim dahi diğer bir cisme cüz’ yaptırılıyor. İmkânat daha ziyadeleşir.
(Sözler 685.sh – Risale-i Nur)
26-)Cisim içinde cisim, birbiri içinde cüz’ olup giden bütün bu terkiblerde; nasıl bir nefer,
takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda mütedâhil o heyetlerden
herbirisine mahsus birer vazifesi, hikmetli birer nisbeti, intizamlı birer hizmeti bulunuyor.
(Sözler 685.sh – Risale-i Nur)
27-)Her senede iki defa cisim tazelendiği için iki Said ölmüş demektir. Hem bu sene Said
yetmişdokuz senesindedir. Herbir senede bir Said ölmüş demektir ki, bu tarihe kadar Said
yaşayacak.}
(Sözler 694.sh – Risale-i Nur)
28-)zîhayat cisimlerini, o zerratın seyr ü seferine bir misafirhane ve bir kışla ve bir mekteb
hükmünde gösterir, isbat eder.
(Sözler 789.sh – Risale-i Nur)
29-)zîhayat cisimlerini, o zerratın seyr ü seferine bir misafirhane ve bir kışla ve bir mekteb
hükmünde gösterir, isbat eder.
(Sözler 789.sh – Risale-i Nur)
CİSMİ
1-)Acaba senin cisminde ve senin bahçende ve senin vatanında, senin hayatına lâzım ve
münasib bütün levazımatı ve cihazatı, hikmet ve inayet ve rahmetle ihzar eden ve vaktinde
yetiştiren,
(Sözler 107.sh – Risale-i Nur)
2-)Hareket-i mezbuhanede olan cismimin cenazesini taşıyor.
(Sözler 209.sh – Risale-i Nur)

4
3-)Evet sen benim cismimde, âlemdeki tabiata benzersin.
(Sözler 230.sh – Risale-i Nur)
4-)Öyle ise Hazret-i İbrahim’in cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı ve ateşe karşı
mukavemet haletini vermiştir.
(Sözler 261.sh – Risale-i Nur)
5-)Hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve latife-i
Rabbaniyemin hava-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir.
(Sözler 270.sh – Risale-i Nur)
6-)en büyük bir cismi, kendine hizmetkâr ediyor, kendi işlerinde çalıştırıyor.
(Sözler 282.sh – Risale-i Nur)
7-)Tâ ki o cismin gösterdiği vezaif-i ubudiyet ve hidemat-ı tesbihiyesini âlem-i melekûtta
temsil etsin, dergâh-ı uluhiyete bilerek takdim etsin.
(Sözler 513.sh – Risale-i Nur)
8-)Evet havanın herbir zerresi, herbir zîhayatın cismine, herbir çiçeğin herbir meyvesine,
herbir yaprağın binasına girip işleyebilir.
(Sözler 549.sh – Risale-i Nur)
9-)bütün o cismin bütün a’zâsını icad eden bir zât, o zerreyi o yerde yerleştirebilir.
(Sözler 553.sh – Risale-i Nur)
10-)Nasıl, bir insan cismiyle binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kat’eder, gider,
gelir?”
Biz de deriz: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce hareket-i seneviyesiyle bir dakikada takriben
yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser.
(Sözler 570.sh – Risale-i Nur)
11)-Nasılki Cennet’te, hikmet-i İlahiye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünki pekçok vezaif-i
ubudiyete ve hadsiz lezaiz ve âlâma medar olan ceseddir.
(Sözler 570.sh – Risale-i Nur)
12-)Acaba latif cismi, urucda sür’atli olan ulvî ruhuna tâbi’ olmuş; ruh sür’atinde hareketi
nasıl akla muhalif görünür?
(Sözler 571.sh – Risale-i Nur)

13-)Elbette kâinatın teşekkülüne çekirdek olan nur, onun zâtında cismini giyerek en âhir bir
meyve suretinde görünecektir.
(Sözler 579.sh – Risale-i Nur)

5
14-)Hem çekirdeği icad eden, çekirdekli cismin sâni’inden başkası olsun.
(Sözler 595.sh – Risale-i Nur)
15-)Sen kendi cismine ve a’zâlarına ve onlardaki eğri büğrü yerlerin meyvelerine ve
faidelerine bak! Kemal-i hikmet içinde kemal-i kudreti gör.
(Sözler 663.sh – Risale-i Nur)
16-)Cenab-ı Hakk’ın madem onun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan
cisminde ve a’zâsında bu vaziyeti gösteriyor.
(Sözler 688.sh – Risale-i Nur)
CİSME
1-)Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir.
(Sözler 21.sh – Risale-i Nur)
2-)(Cisme hava, ruha hû gibi).
(Sözler 242.sh – Risale-i Nur)
3-)Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: “Namaz iyidir. Fakat her
gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.”
(Sözler 269.sh – Risale-i Nur)
4-)nebatî olsun- o müteaddid maddeleri, has bir cisme kemal-i intizam ile çeviren ve ondan
mahsus bir cild nesceden ve ondan basit cihazları yapan;
(Sözler 294.sh – Risale-i Nur)
5-)Şimdi bak küçücük bir cisme, meselâ balarısına.
(Sözler 506.sh – Risale-i Nur)
6-)Hem madem ruh cisme hâkim olduğu gibi; camid maddelerde dahi kaderin yazdığı evamir-
i tekviniye, o maddelere hâkimdir.
(Sözler 556.sh – Risale-i Nur)
7-)Meselâ hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit; Hakîm ismi dahi tecelli eder, hikmetle
yuvasını güzelce yapıp tanzim eder.
(Sözler 675.sh – Risale-i Nur)
8-)Sonra infiraddan çıkarıp, bir terkibli cisme cüz’ yapar, imkânat ziyadeleşir.
(Sözler 685.sh – Risale-i Nur)
9-)Sonra o cisim dahi diğer bir cisme cüz’ yaptırılıyor.
(Sözler 685.sh – Risale-i Nur)

6
10-)Dehâ ise: Evvelâ nefs u cisme bakıyor, tabiata giriyor, nefsi tarla ediyor. İstidad-ı nefsanî
neşvünema buluyor.
(Sözler 714.sh – Risale-i Nur)

ŞUALAR
1-)Hem geldikten sonra dahi, o cisimde dağılmadan muntazam bir vaziyeti muhafaza etmek
için
(Şualar 24.sh – Risale-i Nur)
2-)her bir zerre dahi yüzbin san’atlarda ve tarzlarda bulunan cisimleri ve suretleri teşkil etmek
hizmetinde bulunmak olan hadsiz vazifeleri, o intisab ve istinad ile görebilir.
(Şualar 25.sh – Risale-i Nur)
3-)Ve cisimdeki hüceyrelerinin her birisi, o derece muntazam muamelâta ve vâridat ve
sarfiyata mazhardır ki,
(Şualar 26.sh – Risale-i Nur)
4-)yüzlerinde mu’cizane birer sikke-i san’at ve cisimlerinde müdebbirane birer hâtem-i
hikmet ve mahiyetlerinde mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak..
(Şualar 162.sh – Risale-i Nur)
5-)o şahıslar, hârika ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olmak için yüz derece cisminden ve
kuvvetinden büyük bir acube cisim ve müdhiş bir heykel ve çok hârika bir kuvvet ve iktidar
bulunmak lâzım geldiğinden öyle tasvir edilmiş.
(Şualar 582.sh – Risale-i Nur)
6-)Her senede iki defa cisim tazelendiği için iki Said ölmüş demektir.
(Şualar 761.sh – Risale-i Nur)
1-)Halbuki inşa ve terkib suretinde bir sineğin, bir çiçeğin cesedini, cismini zeminin yüzünden
toplamak ve ince bir elek ile eledikten sonra binler müşkilâtla o mahsus zerreler gelebilirler.
(Şualar 24.sh – Risale-i Nur)
2-)cisminde gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî a’zâlarıyla
(Şualar 53.sh – Risale-i Nur)
3-)bu manevî latifeleri ve bâtınî hâsseleri bu cismimde dercetmekle beraber,
(Şualar 67.sh – Risale-i Nur)
4-)Evet ben kendi hayatıma ve cismime baktıkça, yüzer tarzda mu’cizane eserler, nakışlar,
san’atlar görmekle beraber çok şefkatkârane beslendiğimi müşahede ettiğimden,
(Şualar 72.sh – Risale-i Nur)

7
5-)ve cismine zarar vermeden yerleştirmek; nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade
ile ve tam bir intizam ve müvazene ile olduğundan, şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat
ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.
(Şualar 156.sh – Risale-i Nur)
6-)Ölümle bir hareket-i mezbuhanenin ızdırabını çeken cismimin cenazesini taşıyan bir tabut
suretinde göründü.” Denilmektedir.
(Şualar 440.sh – Risale-i Nur)
7-)şahıslar, hârika ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olmak için yüz derece cisminden ve
kuvvetinden büyük bir acube cisim ve müdhiş bir heykel ve çok hârika bir kuvvet ve iktidar
bulunmak lâzım geldiğinden öyle tasvir edilmiş.
(Şualar 582.sh – Risale-i Nur)
8-)insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.
(Şualar 592.sh – Risale-i Nur)
9-)Hattâ her insanın ve cismindeki herbir uzvun bir deposu ve mahzeni, hattâ bir hüceyrenin
dahi bir ihtiyat mahzenciği bulunması gibi..
(Şualar 603.sh – Risale-i Nur)

MESNEVİ-İ NURİYE
1-)Ve mideye giren pek çok muhtelif yemekler ve meyvelerden Hâlık-ı Teâlâ tek bir cismi
icad eder, tek bir cisim husule getirir.
(Mesnevi-i Nuriye 12.sh – Risale-i Nur)
2-)Evet bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil..
(Mesnevi-i Nuriye 68.sh – Risale-i Nur)
3-)Bir kulübecik hükmünde bulunan içerisinde oturduğun cisim kafesine bak!
(Mesnevi-i Nuriye 68.sh – Risale-i Nur)
4-)Cisim ve bedenin semizliği ve za’fiyeti, rızkın çok ve az olduğuna bakmaz.
(Mesnevi-i Nuriye 73.sh – Risale-i Nur)
5-)Evet hava, su, insanın yürüyüşüne, cam ziyanın geçmesine, şuaın röntgen vasıtasıyla kesif
cisimlere bile nüfuzuna ve akıl nuruna, melek ruhuna, demirin içine hararetin akmasına,
elektriğin cereyanına bir mani’ yoktur.
(Mesnevi-i Nuriye 138.sh – Risale-i Nur)
6-)Cisim ihtiyarlanırsa, enaniyet genç kalır.
(Mesnevi-i Nuriye 194.sh – Risale-i Nur)

8
7-)Sâni’-i Hakîm şu küçük cisimde gayr-ı mahdud enva’-ı rahmeti tartmak için gayr-ı ma’dud
mizanlar vaz’etmiştir.
(Mesnevi-i Nuriye 210.sh – Risale-i Nur)
8-)Ve pek büyük cisimler dahi hikmet ile yaratılmamış iddiasında bulunarak bir nevi abesiyete
isnad ediyor.
(Mesnevi-i Nuriye 217.sh – Risale-i Nur)
1-)Hâlık-ı Teâlâ tek bir cismi icad eder, tek bir cisim husule getirir.
(Mesnevi-i Nuriye 12.sh – Risale-i Nur)
2-)habbe, tohumu olacak cismin bütün eczasıyla münasebetdar olduğu gibi,
(Mesnevi-i Nuriye 13.sh – Risale-i Nur)
3-)Çünki nefis, nefsine mâlik olmadığı gibi cismine de mâlik değildir. Cismi, ancak acib bir
makine-i İlahiyedir.
(Mesnevi-i Nuriye 67.sh – Risale-i Nur)
4-)Binaenaleyh cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.
(Mesnevi-i Nuriye 118.sh – Risale-i Nur)
5-)Ey haşir ve neşri inkâr eden kafasız! Ömründe kaç defa cismini tebdil ediyorsun. Sabah ve
akşam elbiseni değiştirdiğin gibi her senede bir defa tamamıyla cismini tebdil ve tecdid
ediyorsun, haberin var mıdır? Belki her senede, her günde cisminden bir kısım şeyler ölür,
yerine emsali gelir.
(Mesnevi-i Nuriye 121.sh – Risale-i Nur)
6-)Elbette kat’î bir hads ile hükmedilir ki, haşir ve neşr-i ekberde beşerin herbir ferdi aynıyla,
cismiyle, ismiyle, resmiyle iade edilecektir.
(Mesnevi-i Nuriye 151.sh – Risale-i Nur)
7-)Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle
musibet-zede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle, zahirî bir surette aldatıcı bir zînet
ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi?
(Mesnevi-i Nuriye 152.sh – Risale-i Nur)
8-)Acaba zâil, yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azab çeken bir
insana mes’ud denilebilir mi?
(Mesnevi-i Nuriye 152.sh – Risale-i Nur)
9-)İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin
üzerine durdum.
(Mesnevi-i Nuriye 169.sh – Risale-i Nur)
10-)Sen şecere-i hilkatin ya bir semeresi veya bir çekirdeğisin. Cismin itibariyle küçük, âciz,
zaîf bir cüzsün.

9
(Mesnevi-i Nuriye 215.sh – Risale-i Nur)
11-)Evet cismine verilen hayat sayesinde, geniş duyguların ile âlem-i şehadet üzerinde
cevelan etmekle filcümle cüz’iyet kaydından kurtulmuşsun.
(Mesnevi-i Nuriye 215.sh – Risale-i Nur)

12-)Amma şeytanın talebesi olan nefs-i emmare,


Cismin küçüklüğünü san’atın küçüklüğüne atf etmekle, esbabdan sudûrunu tecviz ediyor.
(Mesnevi-i Nuriye 217.sh – Risale-i Nur)
1-)Yine insanın fıtratında acib bir hal: İnsanın efradı arasında cismen ve sureten ayrılık varsa
da pek azdır.
(Mesnevi-i Nuriye 128.sh – Risale-i Nur

İŞÂRÂT’ÜL İ’CAZ
1-)Zira cisimleri teşkil eden zerreler, büyüklük-küçüklük, çirkinlik-güzellik gibi gayr-ı
mütenahî ahval ve keyfiyetleri kabul etmekte müsavidirler.
(İşârât-ül İ’caz 99.sh – Risale-i Nur)
2-)Binaenaleyh güzellik gibi bir sıfat, binlerce zerrelere ve dolayısıyla cisimlere sıfat
olabildiği halde, o kadar imkânat ve ihtimaller içinde muayyen bir cisme tayin edildiği zaman;
herhalde bir kasd ile, bir hikmet altında, bir zâtın irade ve tahsisiyle, binlerce cisimler arasında
o cisim, o sıfata mevsuf kılınmıştır.
(İşârât-ül İ’caz 100.sh – Risale-i Nur)
3-)Sonra Cehennem ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek,
(İşârât-ül İ’caz 143.sh – Risale-i Nur)
4-)Çünki dünyadaki cisimlerinin terkib ve tahlilleri arasında müvazene yoktur. Yani cisim
bünyelerine girenlerin, çıkanların arasında nisbet yoktur. Onun için inhilale yüz tutarlar. Fakat
âhiretteki cisimlerin yapılışı öyle değildir.
(İşârât-ül İ’caz 143.sh – Risale-i Nur)
5-)“Onlar, kendi cisimleri için bir meskene muhtaç oldukları gibi, kadınları için de bir
meskene muhtaçtırlar.”
(İşârât-ül İ’caz 153.sh – Risale-i Nur)
6-)Ve keza hayatı olmayan bir cisim, en büyük bir dağ da olsa tektir, yetimdir, mekânından
başka birşeyle münasebeti yoktur. Lâkin bal arısı gibi küçük bir cisim, hayata mazhar olduğu
zaman, bütün kâinatla münasebetdar olur ve herşeyle alış-veriş yapar;
(İşârât-ül İ’caz 178.sh – Risale-i Nur)

10
7-)Demek ziya, renk ve cisimlerin görünmesine sebeb olduğu gibi; hayat da, mevcudatın
kâşifi ve sebeb-i zuhurudur.
(İşârât-ül İ’caz 178.sh – Risale-i Nur)
8-)Yoksa o zerrat, tesadüf ile rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.
(İşârât-ül İ’caz 183.sh – Risale-i Nur)

9-)insan küçük bir cisim ise de, büyük âlemi içine alacak kadar büyüktür.
(İşârât-ül İ’caz 187.sh – Risale-i Nur)
10-)Melekler mükerrem abddirler, emirlere muhalefetleri yoktur ve muhtelif kısımlara
münkasım ve latif ve nuranî cisimlerdir.
(İşârât-ül İ’caz 197.sh – Risale-i Nur)
1-)O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur.
(İşârât-ül İ’caz 17.sh – Risale-i Nur)
2-)Evet “Fenn-i Menafi’-ül A’zâ”nın şerh ve beyan ettiği vecihle, insanın cisminde, herbirisi
bir menfaat için takriben ikiyüz küsur kemik vardır.
(İşârât-ül İ’caz 54.sh – Risale-i Nur)
3-)Ve keza Sâni’-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, tegayyür,
temekkün gibi istilzam ettikleri levazım ve evsaftan berî ve münezzehtir.
(İşârât-ül İ’caz 91.sh – Risale-i Nur)
4-)Fakat Kur’anın böyle ifadelerinin hakikat olduğuna itikad etmemelidirler ki; cismiyet ve
cihetiyet gibi muhal şeylere zâhib olmasınlar.
(İşârât-ül İ’caz 116.sh – Risale-i Nur)
5-)Ve keza en basit bir cismin geçirmiş olduğu inkılabat ve tahavvülâta dikkatle bakılırsa
görülür ki;
(İşârât-ül İ’caz 179.sh – Risale-i Nur)
6-)İnsan bu duygularıyla ve keza cismiyle, ruhuyla, kalbiyle dünyanın herbir cüz’ünden
istifade edebilir; mâni’ yoktur.
(İşârât-ül İ’caz 186.sh – Risale-i Nur)
1-)İnsan cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek
yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir ve hasredilmeyecek derecede
meyilleri vardır ve gayr-ı mütenahî emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır
(İşârât-ül İ’caz 85.sh – Risale-i Nur)

11
2-)o kadar imkânat ve ihtimaller içinde muayyen bir cisme tayin edildiği zaman; herhalde bir
kasd ile, bir hikmet altında, bir zâtın irade ve tahsisiyle, binlerce cisimler arasında o cisim, o
sıfata mevsuf kılınmıştır.
(İşârât-ül İ’caz 100.sh – Risale-i Nur)

EMİRDAĞ LÂHİKASI -1
1-)Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder;
(Emirdağ Lâhikası 1 244.sh – Risale-i Nur)
1-)Senden sana daha yakın ve senin kalbin onun tasarrufunda ve senin cismin onun tedbir ve
icadında olan bir Zât-ı Akdes’in rububiyetini ve hikmetini nazara almayıp, tâ dünyanın
nihayetinden zarar ve menfaati beklemek, ne derece divanelik olduğu tarif edilmez!
(Emirdağ Lâhikası 1 57.sh – Risale-i Nur)
2-)bu adam, altı-yedi ay şiddetli hasta olduğu halde, kendi cismine nazar etmemek ve
ehemmiyet vermemek için gayet sevdiği doktorlara kat’iyyen ne müracaat etti ve ne de
ilâçlarını aldı.
(Emirdağ Lâhikası 1 247.sh – Risale-i Nur)

EMİRDAĞ LÂHİKASI -2
1-)Şu kal’anın başında bir Medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen
bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medreset-üz Zehra’yı cismanî bir surette bina ediniz,
demektir.)
(Emirdağ Lâhikası 2 111.sh – Risale-i Nur)
ASAR-I BEDİİYYE
1-)Bak! Hayatsız bir cisim, dağ dahi olsa yetimdir, münferittir, garibdir. Münasebeti yalnız
oturduğu mekan ve ona karışan şeyle var. Başka ne varsa ona nisbeten ma’dumdur.
Âsâr-ı Bediiye
2-)Eğer onların dedikleri gibi nar olsa, karıştırmadık ki bizi yandırsın. Onlar diyorlar ki:
“Ateş-i suzandır.” Eğer, nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. Eğer nar olursa cisim ve
libaslarını yandırır.
Âsâr-ı Bediiye
3-)cisim birden zerrattan tahallül, yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i
devletin birden memurîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi muhal olmasa da, müteazzirdir.
Âsâr-ı Bediiye
4-)Kendine makarr etmiş, yüzlerce menzillere havi olan bir cisim, tahtaları pek ince,
tahtelbahrin içine, sen karınca cismini, ben arı libasını giyeriz de gireriz.

12
MESNEVİ NURİYE (BD)
1-)Evet, bu cisim, ebedî olmadığı gibi, demir ve taştan da değildir. Belki et ve kandan ibaret
bir şey olup, her an dağılmaya hazır bir vaziyettedir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
2-)Senin vedian ve emanetin ve bütün müştemilâtıyla memlûkün olan şu cisimde ben bir
misafirim.” De.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.
3-)Hem kâinatın küll ve cüz’, bütün erkânında görünen sükûn olsun, hareket olsun her şey,
onun birer sikke-i samedaniyesi olduğu gibi, insanın cisim ve azasındaki bütün hüceyreler ve
zerreler dahi onun birer hatemidirler.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
4-)Hem kâinatın küll ve cüz’, bütün erkânında görünen sükûn olsun, hareket olsun her şey,
onun birer sikke-i samedaniyesi olduğu gibi, insanın cisim ve azasındaki bütün hüceyreler ve
zerreler dahi onun birer hatemidirler.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
5-)Hem de kesret ve şirketin ilmî kalıpları olmaması sebebiyle, zîhayat cisimlerde zerratı
dağılmak ve dökülmekten muhafaza için her bir zerrede küllî bir ilim ve bir irade-i
mutlakanın vücudu, var olması lâzımdır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
6-)Ey kardeş bil ki! Şu insanoğlu; merkezde müttahid, iç içe olan dairelere benzer. Meselâ bir
dairede onun cisim ve libas dairesi vardır. Diğer bir dairede onun beldesi vardır.. ve diğer
birinde yeryüzüdür. Daha ötekinde âlem-i şehadettir ve hâkeza!..
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
7-) Demek şu insan, âdeta kâinat mahrutunun orta direği olarak kıyam etmiş olduğundan;
kıymet-i ruhiyede bazı ferdleri zerre gibi ve bazısı da şems-üş şümus gibi olduğu halde,
cisimce beraber ve bir seviyededirler.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
8-)Hem insanın geçirmiş olduğu devirleri ve insanın cisim, havas, ruh, akıl ve hayaliyle ve
daha bunlar gibi cevher-i insaniyette tevdi edilen bir çok âlemlerin dürbünleri ve hakaikın
mirsadları ile cevelan ettiği âlemleri bilmesin, görmesin, hâşâ ve kellâ!
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)

13
9-)Ey kardeş bil ki! Cevv-i hava içinde, ahval ve etvarlarının ve manzum nakışlarının ve
nakşedilmiş kelimat gibi mevzunen yazılmış olan cisimlerinin lisanıyla, Fatırlarını zikreden
hevam ve böceklere baktığın zaman; kendileri ne dediklerini anlamasalar da, hususî dilleriyle
ve telaffuzlu sesleriyle sana Cenab-ı Hakk’ı hatırlattırdıkları ve kendi zikirlerini sana tefhim
ettirdikleri gibi; o kuşçuklardan herbirisi kendi lisanlarıyla söyledikleri aynı o zikir gibi, güya
herbirisinin zatı dahi natık birer kelimedir...
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
10-)Binaenaleyh, bir ruha mahal olan bir cisim içinde bir cemaat, belki pek çok cisim
cemaatları vardır. Ve o cemaatların içerisinde bulunan her bir zerre ve her bir hüceyrenin de
hassas beş kuvvesi ve duyguları vardır. Böylece şahsın malik olduğu hayat ve duygular
itibariyle düşünülürse, Yasin Suresi tamamen içerisinde yazılı

Kelimesini andırır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
11-)Hayat ile cisim arasında ma’kuse bir nisbet vardır. Yani cisim ne kadar küçülürse, o
nisbette hayat ve duyguları artar, kesb-i kuvvet eder, keskin ve şedid olur.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
12-)O harfler ise, savt şeklinde iken ve henüz hareketleri yokken, birdenbire çok latif cisimler
halinde pek acib nakışlar, garib şekiller ile, pek mühim emirleri, nehiyleri, maksadları hamilen
kuşlar gibi yuvalarından terennümsâz olup çıkar uçarlar.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
İŞARAT’ÜL İ’CAZ
1-)Zira cisimleri teşkil eden zerreler, büyüklük-küçüklük, çirkinlik-güzellik gibi gayr-ı
mütenahî ahval ve keyfiyetleri kabul etmekte müsavidirler. Yani
(İşârât-ül İ’caz 99.sh – Risale-i Nur)
2-)Binaenaleyh güzellik gibi bir sıfat, binlerce zerrelere ve dolayısıyla cisimlere sıfat
olabildiği halde, o kadar imkânat ve ihtimaller içinde muayyen bir cisme tayin edildiği zaman;
herhalde bir kasd ile, bir hikmet altında, bir zâtın irade ve tahsisiyle, binlerce cisimler arasında
o cisim, o sıfata mevsuf kılınmıştır.
(İşârât-ül İ’caz 100.sh – Risale-i Nur)
3-)Cehennem ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek,

Hitabına hedef olur.


(İşârât-ül İ’caz 143.sh – Risale-i Nur)

14
4-)Cehennem ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek,

Hitabına hedef olur.


(İşârât-ül İ’caz 143.sh – Risale-i Nur)
5-)dünyadaki cisimlerinin terkib ve tahlilleri arasında müvazene yoktur. Yani cisim
bünyelerine girenlerin, çıkanların arasında nisbet yoktur. Onun için inhilale yüz tutarlar. Fakat
âhiretteki cisimlerin yapılışı öyle değildir.
(İşârât-ül İ’caz 143.sh – Risale-i Nur)
6-)ilââhir cümlesine atftır. Atfın tarafeyni arasında lâzım olan münasebetin iktizasınca takdir-i
kelâm şöyle olsa gerektir: “Onlar, kendi cisimleri için bir meskene muhtaç oldukları gibi,
kadınları için de bir meskene muhtaçtırlar.”
(İşârât-ül İ’caz 153.sh – Risale-i Nur)
7-)Ve keza hayatı olmayan bir cisim, en büyük bir dağ da olsa tektir, yetimdir, mekânından
başka birşeyle münasebeti yoktur. Lâkin bal arısı gibi küçük bir cisim, hayata mazhar olduğu
zaman, bütün kâinatla münasebetdar olur ve herşeyle alış-veriş yapar;
(İşârât-ül İ’caz 178.sh – Risale-i Nur)
8-)Demek ziya, renk ve cisimlerin görünmesine sebeb olduğu gibi; hayat da, mevcudatın
kâşifi ve sebeb-i zuhurudur.
(İşârât-ül İ’caz 178.sh – Risale-i Nur)
9-)Demek ziya, renk ve cisimlerin görünmesine sebeb olduğu gibi; hayat da, mevcudatın
kâşifi ve sebeb-i zuhurudur.
(İşârât-ül İ’caz 178.sh – Risale-i Nur)
10-)deki hitabdan, onların âlem-i zerratta dahi bir nevi vücud ve taayyünleri olduğu
anlaşılıyor. Yoksa o zerrat, tesadüf ile rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.
(İşârât-ül İ’caz 183.sh – Risale-i Nur)
11-)Melekler mükerrem abddirler, emirlere muhalefetleri yoktur ve muhtelif kısımlara
münkasım ve latif ve nuranî cisimlerdir.
(İşârât-ül İ’caz 197.sh – Risale-i Nur)
MEKTUBAT
1-)ehl-i Cehennem, sakil cisimleri ve büyük ve ağır günahların yükleri altında nasıl
gidecekler?
(Mektubat 17.sh – Risale-i Nur)
2-)Yani Sâni’-i Zülcelal cisim ve cismanî olmadığı için, zaman ve mekân onu kayıd altına
alamaz.
(Mektubat 247.sh – Risale-i Nur)

15
3-)Küçük bir emare, onlara kâfi gelir ve isbat eder ki: O zât, taş gibi camid bir cisim değil,
belki istediği vakit yukarı çıkar, görünür, ezan okur bir insan-ı kâmildir.
(Mektubat 337.sh – Risale-i Nur)
LEM’ALAR
1-)İnsandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir.
(Lem’alar 16.sh – Risale-i Nur)
2-)Göz, kulak, akıl, kalb gibi nuranî duygularla murassa’ olarak giydirdiği cisim gömleğini,
esma-i hüsnasının nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde
seni değiştirir.
(Lem’alar 207.sh – Risale-i Nur)
3-)Hem iman, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen o cüz’-i ihtiyarînin dizginini cismin
elinden alıp, kalbe ve ruha teslim eder. Ruh ve kalbin daire-i hayatı ise, cisim gibi hazır
zamana münhasır olmadığından, pek çok seneler maziden, pek çok seneler istikbalden daire-i
hayatına dâhil olduğundan; o cüz’-i ihtiyarî, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder.
(Lem’alar 230.sh – Risale-i Nur)
4-)Keza zîruhun ve hususan nev’-i beşerin cisimlerinde mevcud ve muntazam saatler ve
makineler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî a’zâ ve cevarih ve bilhâssa havâss-ı
hamse-i zahire gibi kemal-i faaliyetle iş gören duygularıyla vahdaniyeti isbat ettiğini;
(Lem’alar 443.sh – Risale-i Nur)
BARLA LAHİKASI
1-)Kadîr-i Kayyum, sana müsahhar ettiği, muntazam tulû’ ve gurub eden Şems ile incelerek,
büyüyerek mükemmel bir takvim-i semavî vaziyetini gösteren Kamer gibi azîm cisimleri de
istihdam ediyor. Bir küre “Kün feyekûn” emrini aldığı zaman, bu muazzam küreler gibi
milyonlarca seyyarat birbirine karışacak, nizam-ı âlem bozulacak, herşey harab olacak.
(Barla Lâhikası 202.sh – Risale-i Nur)
2-)Risale-i Nur şakirdlerinin manevî cisimlerinde daima faal ve nevvar nâkil ve naşirleri olan
kardeşlerimize şükran ve dua borcumuzu iblağ etmek emel ü niyeti ile, şu arîzacığı yazmaya
başlıyorum.
(Barla Lâhikası 303.sh – Risale-i Nur)

CESED
SÖZLER
1-)hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını bütün cesedlerinin taburlarında kemal-i
intizamla zerratı Emr-i ile kaydedip yerleştiren, ordular icad eden Zât-ı Zülcelal;
tabur-misal cesedin nizamı altına girmekle, birbiriyle tanışan zerrat-ı esasiye ve ecza-yı
asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir denilir mi?
Sözler – 81

16
2-)Elcevab:
Haşirde, ruhların cesedlere gelmesi var.
Hem cesedlerin ihyası var.
Hem cesedlerin inşası var.
Üç mes’eledir.
BİRİNCİ MES’ELE:
Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun efradı istirahat için
her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır.
Sözler – 112
3-) İKİNCİ MES’ELE:
Cesedlerin ihyasına misal ise: Çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede, bir tek merkezden,
yüzbin elektrik lâmbaları, âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve ışıklanmaları gibi, bütün
Küre-i Arz yüzünde dahi, bir tek merkezden yüz milyon lâmbalara nur vermek mümkündür.
Sözler – 112
4-)Aynen onun gibi; hiçlikten, yeniden ordu-misal bütün hayvanat ve sair zîhayatın tabur-
misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin zerratını ve letaifini emr-
i kün feyekûn ile kaydedip yerleştiren ve her karnda, hattâ her baharda rûy-i zeminde yüz
binler ordu-misal zevil-hayatın enva’larını ve taifelerini icad eden bir Zât-ı Kadîr-i Alîm,
tabur-misal bir cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrat-ı esasiye ve ecza-i
asliyeyi bir sayha ile Sur-u İsrafil’in borusuyla nasıl toplayabilir?
Sözler – 114
5-)Onlar, bunların içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismaniyatı seyran edip o cesedlerdeki
hâsselerin pencereleriyle, cismanî mu’cizat-ı fıtratı temaşa ederler.
Sözler – 177
6-)Öyle de: Ağırlıklarını bırakan ervah-ı enbiya ve evliya veya cesedlerini çıkaran ervah-ı
emvat, izn-i İlahî ile oraya giderler.
Madem hiffet ve letafet bulanlar oraya giderler.
Elbette cesed-i misalî giyen ve ervah gibi hafif ve latîf bir kısım sekene-i arz ve hava, semaya
gidebilirler.
Sözler – 177
7-) Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerim ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve
ruhaniyat için bir bayram, bir şehrayin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla
süslendirip küçük-büyük, ulvi süflî herbir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayrı ayrı
hesabsız mehasin ve in’amattan istifade etmeğe muvafık ve havâs ile mücehhez bir cesed
giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir.
Sözler – 202

17
8-)Hayal ise, görüyor; güya şu ağaçların müekkel melaikeleri içlerine girip herbir dalında
çok neyler takılan ağaçları cesed olarak giymişler.
Sözler – 226
9-) Madem ağaçlar, birer cesed oldu.
Bütün yapraklar dahi diller oldu.
Sözler – 227
10-)taşlara müteallik faideler, menfaatler ve onlar üstünde yuvarlandıkları dağın cesedine
giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve müzeyyen olan gömleklerin
kemal-i intizamı ve hüsn-ü san’atı; kat’î, şübhesiz şehadet eder.
Sözler – 249
11-)Aynen onun gibi hiçten, yeniden ordu-misal bütün hayvanat ve sair zîhayatın tabur-misal
cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin zerratını ve letaifini “Emr-i
kün feyekûn” ile kaydedip yerleştiren ve her karnda hattâ her baharda rûy-i zeminde yüzbinler
ordu-misal zevilhayat enva’larını, taifelerini icad eden bir Zât-ı Kadîr-i Alîm, tabur-misal bir
cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışmış zerrat-ı esasiye ve ecza-yı asliyeyi bir sayha
ile Sur-u İsrafil’in borusuyla nasıl toplayabilir?
Sözler – 383
12-)Hazret-i Âdem’in hilkat-i cesedinden, iki oğlunun kavgasından tâ Tufana, tâ kavm-i
Firavunun garkına, tâ ekser enbiyanın mühim hâdisatına kadar ve işaret ettiği
hâdise-i ezeliyeden tut,
Sözler – 397

MEKTUBAT
1-)Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle
semavatta bulunurlar.
Mektubat – 6
2-)hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misalîyle dünyaya gönderen bir
Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi
için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i
âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona
yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm’in hikmetinden uzak değil.. belki onun
hikmeti öyle iktiza ettiği için va’detmiş ve va’dettiği için elbette gönderecek.
Mektubat – 57
3-)Halbuki cism-i insanî ile onu görenler, kıyamete yetişenlerdir.
Demek, kabirde cesedleri çürüyen ervahların da o tehdid-i Kur’aniyeden hisseleri var.
Mektubat – 59

18
4-)Kanatlı oklar gibi uçardı, küffarın cesedine yerleşirdi.
Mektubat – 138
5-) Hem sinek onu taciz etmezdi, onun cesed-i mübarekine ve libasına konmazdı.
Mektubat – 178
6-)Hem nasılki insanın başındaki gözbebeğini yerinde yerleştirmek, bütün cesedin
münasebatını ve vezaif-i acibesini ve gözün o vezaife karşı vaziyetini bilmekle oluyor.
Mektubat – 187
7-)(Etrafında, esrardan müteşekkil bir cesed-i manevîye kalb ve bir şecere-i maneviyeye
çekirdek hükmüne geçebilir.) İşte insanın sözlerinde, Kur’anın kelimeleri gibi kelimeler, belki
cümleler, âyetler bulunabilir.
Mektubat – 187
8-)Meselâ: Muhyî ismi bir şey’e tecelli ettiği vakit ve hayat verdiği dakikada Hakîm ismi dahi
tecelli ediyor, o zîhayatın yuvası olan cesedini hikmetle tanzim ediyor.
Aynı halde Kerim ismi dahi tecelli ediyor; yuvasını tezyin eder.
Aynı anda Rahîm isminin dahi tecellisi görünüyor; o cesedin şefkatle havaicini ihzar eder.
Mektubat – 334
9-)Elfaz-ı Kur’aniye ve tesbihat-ı Nebeviyenin lafızları camid libas değil; cesedin hayatdar
cildi gibidir, belki mürur-u zamanla cild olmuştur.
Libas değiştirilir; fakat cild değişse, vücuda zarardır.
Mektubat – 340
10-)Hazret-i Musa Aleyhisselâm, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’a değil, belki Azrail’in bir
avenesinin misalî cesedine, fıtrî celaletine ve hulkî celadetine ve Cenab-ı Hakk’ın yanında
nazdar olmasına binaen, ona bir tokat aşketmek gayet makuldür.
Mektubat – 352
11-)Hem cesedi ölmüş, hem ruhu zillet içinde manen ölmüş.
Mektubat – 416
12-)Hem madem bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat’î
ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşi zalimin ayağını öpse; o zillet
vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür.
Mektubat – 416
13-)Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse; kalbini ve ruhunu kurtarır,
cesedi bir şehid-i mazlum olur.
Mektubat – 416

19
14-)Eğer insan bir cesed-i hayvanîden ibaret olsaydı ve kafasında akıl olmasaydı; belki bu
masum çocukları muvakkaten eğlendirecek terbiye-i medeniye tabir ettiğiniz ve terbiye-i
milliye süsü verdiğiniz bu firengî usûl, onlara çocukçasına bir oyuncak olarak, dünyevî bir
menfaatı verebilirdi.
Mektubat – 421
15-)Cesedini beslemek için, beynini ve kalbini çıkarıp ona yedirmek nev’inden, vahşiyane bir
gadirdir, bir zulümdür.
Mektubat – 422

16-)Belki esas-ı dine bir ceseddir, lâekal bir cilddir.


Mektubat – 435
17-)Zîhayat bir cesed soyulsa, elbette ölür.
Mektubat – 506

ŞUALAR
1-) Halbuki inşa ve terkib suretinde bir sineğin, bir çiçeğin cesedini, cismini zeminin
yüzünden toplamak ve ince bir elek ile eledikten sonra binler müşkilâtla o mahsus zerreler
gelebilirler.
Şualar – 24
2-)Ve kanda bulunan herbir küreyvat-ı hamra ve beyza, o derece şuurkârane cesed için
muhafaza ve iaşe hususunda öyle işleri görüyor ki, en mükemmel erzak memurlarından ve
muhafaza askerinden daha mükemmeldir.
Ve cisimdeki hüceyrelerinin her birisi, o derece muntazam muamelâta ve vâridat ve sarfiyata
mazhardır ki, en mükemmel bir cesedden ve bir saraydan daha mükemmel idare edilir.
Şualar – 26
3-) Elcevab:
Haşirde, ruhların cesedlere gelmesi var.
Hem cesedlerin ihyası var.
Hem cesedlerin inşası var.
Üç mes’eledir.
BİRİNCİ MES’ELE:
Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun efradı, istirahat için
her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır.
Şualar – 37

20
4-) İKİNCİ MES’ELE:
Cesedlerin ihyası misali ise: Çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede, bir tek merkezden,
yüzbin elektrik lâmbaları, âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve ışıklanmaları gibi, bütün
küre-i arz yüzünde dahi, bir tek merkezden yüz milyon lâmbalara nur vermek mümkündür.
Şualar – 37
5-)gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygularıyla ve cesedinde gayet san’atlı bir
yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı
bedeniyesiyle,
Şualar – 53
6-)Çünki o halde herbir zerresi; herbir şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada
alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek, yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilmi ve
kudreti bulunacak.
Sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.
Şualar – 53
7-)Sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.
Şualar – 53
8-)kalacağı ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml’i ve Naka-i Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-
ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve herbir
nev’in arasıra istimal için bir tek cesedi bulunacağı rivayat-ı sahihadan anlaşılmakla beraber;
hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza ediyorlar.
Şualar – 55
9-)Dördüncü Nokta: Nasılki cesed ruha dayanır, ayakta durur, hayatlanır ve lafız manaya
bakar, ona göre nurlanır ve suret hakikata istinad eder, ondan kıymet alır.
Aynen öyle de; bu maddî ve cismanî olan âlem-i şehadet dahi bir ceseddir, bir lafızdır, bir
surettir; âlem-i gaybın perdesi arkasındaki esma-i İlahiyeye dayanır, hayatlanır, istinad eder,
can alır, ona bakar, güzelleşir.
Şualar – 76
10-)Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve
hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve Küre-i
Arz ve nev’-i beşer dairesinden tut.. tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler
var.
Şualar – 202
11-)Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm’ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağrılsa, derhal
cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler,
Şualar – 214

21
12-)

Gibi bütün mütekellim-i maalgayr sîgalarında bilâ-istisna dâhil edip, kesretli cesedler ve bir
tek ruh hükmünde şirket-i maneviyemizin düsturlarıyla çalışan ve sizin sıkıntınız ile sizden
ziyade alâkadar olan ve şahs-ı manevînizden himmet ve meded ve sebat ve metanet ve şefaat
bekleyen
Kardeşiniz
Said Nursî
Şualar – 297
13-)Meyve Risalesi’nin hakikatını ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn
ve hakkalyakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda, âlem-
i ervahta seyahata gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahata çekildi.
Şualar – 328

KASTAMONU LÂHİKASI
1-) İkisine, Hüsrev’le Rüşdü gibi, bir ruh iki cesed nazarıyla bakıyorum.
Cenab-ı Hak onları muvaffak etsin ve emsalini oralarda çoğaltsın.
Kastamonu – 128
2-)Cesed ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz.
Kastamonu – 170
3-)Ve kalemlerini bizim hesabımıza çalıştırmaya karar veren altı müttehid kahraman, bir ruh
altı cesed ve altı Yeni Said yerinde ve yirmibir kardeşimi yirmibir Abdurrahman ve
Abdülmecid yerinde kabul ediyorum.
Kastamonu – 243

LEM’ALAR
1-)Merak vasıtasıyla o musibet cesedden geçerek kalbde de kökleşir, bir manevî musibeti dahi
netice verir; ona istinad eder, devam eder.
(Lem’alar 12.sh – Risale-i Nur)
2-)fakat hadsiz masnuat-ı İlahiyenin meşh
eri, mazharı, mahşeri, merkezi hükmünde olduğundan; kalb, cesede mukabil geldiği gibi,
Küre-i Arz dahi, koca hadsiz semavata karşı bir kalb ve manevî bir merkez hükmünde olarak
mukabil gelir.
(Lem’alar 65.sh – Risale-i Nur)

22
3-4-5-6-)İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesedli ervah-ı habise bilmüşahede bulunduğu
gibi, cinnîden cesedsiz ervah-ı habise dahi bulunduğu, o kat’iyyettedir. Eğer onlar maddî
cesed giyseydiler, bu şerir insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî
şeytanlar cesedlerini çıkarabilse idiler, o cinnî iblisler olacaktılar.
(Lem’alar 82.sh – Risale-i Nur)
7-)İşte madem ağızdaki kuvve-i zaika bir kapıcıdır; mide, cesedin idaresi noktasında bir
efendi ve bir hâkimdir.
(Lem’alar 140.sh – Risale-i Nur)
8-)bu iki lokma, ağıza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur, müsavidirler; boğazdan
geçtikten sonra, cesed beslemesinde yine müsavidirler belki bazan kırk paralık peynir daha iyi
besler.
(Lem’alar 140.sh – Risale-i Nur)
9-10)Ve o kuvve-i zaikada taamlar adedince mizancıklarla nimet-i İlahiyenin enva’ını tartmak
ve tanımak; bir şükr-ü manevî suretinde cesede, mideye haber vermektir. İşte bu surette
kuvve-i zaika, yalnız maddî cesede bakmıyor.
(Lem’alar 140.sh – Risale-i Nur)
11-)İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin manası şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine,
kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri
yiyebilir...
(Lem’alar 141.sh – Risale-i Nur)
12-)Bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş; cesedine batıyor,
kanatıyor.
(Lem’alar 142.sh – Risale-i Nur)
13-14-15-16)Eğer insan yalnız bir cesedden ibaret olsa ve insan dünyada lâyemutane daimî
kalsa ve kabir kapısı kapansa ve ölüm öldürülse, o vakit vazife yalnız askerlik ve idare
memurlarına mahsus kalırsa; sözünüzde dahi bir mana olurdu. Fakat madem insan yalnız
cesedden ibaret değil. Cesedi beslemek için; kalb, dil, akıl, dimağ koparılıp o cesede
yedirilmez, onlar imha edilmez. Onlar da idare ister.
(Lem’alar 173.sh – Risale-i Nur)
17-)o vakit senin gözünde çalışan herbir zerreye öyle bir göz lâzım ki, senin mecmu-u
cesedinin her tarafını görmekle beraber, münasebetdar olduğun bütün kâinatı dahi görecek bir
gözü ve bütün senin mazi ve müstakbel ve nesil ve aslın ve anasırının menbalarını ve rızkının
madenlerini bilecek, tanıyacak yüz dâhî kadar bir akıl vermek lâzım geliyor.
(Lem’alar 180.sh – Risale-i Nur)
18-)Gayet hârika olan ruh, kalb ve manevî letaiften kat’-ı nazar, yalnız cesedindeki herbir
a’zâ, bir kubbeli menzil hükmündedir.
(Lem’alar 181.sh – Risale-i Nur)

23
19-)Eğer bu zerreler, şu âlemin ustasının emrine tâbi’ birer memur olmasalar; o vakit herbir
zerre, umum o ceseddeki zerrelere hem hâkim-i mutlak hem herbirisine mahkûm-u mutlak,
(Lem’alar 181.sh – Risale-i Nur)
20-)Belki birbirinin içine girip muntazam bir vaziyetle, senin cesedin gibi bir şekil alıyorsa, o
vakit herbir dairede, herbir cüz’ için, o mürekkebat adedince kalıblar lâzım geliyor.
(Lem’alar 181.sh – Risale-i Nur)
21-)Çünki o mikdar-ı kaderî ve mikdar-ı ilmî olmazsa; binler haricî ve maddî kalıblar,
küçücük bir hayvanın cesedinde istimal edilmek lâzım gelir.
(Lem’alar 193.sh – Risale-i Nur)
22-)Vücuduna ve cesedine der ki: “Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var.
(Lem’alar 206.sh – Risale-i Nur)
23-)Yani: Benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediği halde; hikmet-i İlahiye, cesedimin
harabiyetini iktiza ediyor.
(Lem’alar 224.sh – Risale-i Nur)
24-)İşte cesed-i hayvanînin hüceyratından ve kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzadan ve
zerratın tahavvülâtından ve cihazat-ı bedeniyenin tenasübünden tut, tâ denizlerin vâridat ve
masarıfına..
(Lem’alar 308.sh – Risale-i Nur)
25-)bir insanın cesedindeki unsurlar gibi, birbirinden kabil-i tefrik olmaz.
(Lem’alar 318.sh – Risale-i Nur)
26-)Ve o iaşe, ihya fiilleri içinde aynı zamanda o zîhayatın cesedini tanzim, teçhiz fiilleri
müşahede olunuyor.
(Lem’alar 326.sh – Risale-i Nur)
27-)zerrat kafilelerine, güya hayatın yuvası olan cesedi o zerrelere vazife görmek, nurlanmak,
talimat yapmak için bir misafirhane, bir mekteb, bir kışladır.
(Lem’alar 330.sh – Risale-i Nur)
28-)Hem hayatın onaltıncı hâssasında denilmiş ki: Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir
âlem hükmüne getirir; cüz’ ise küll gibi, cüz’îye dahi küllî gibi bir câmiiyet verir.
(Lem’alar 337.sh – Risale-i Nur)
29-30-)Evet bir zîhayatın cesedindeki zerrelerin herbir a’zâya mahsus bir heyet ile küme
küme toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaziyetlerini
muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları, bilbedahe kendi kendilerinden
olmayıp, belki sırr-ı kayyumiyetle olduğundan; herbir cesed muntazam bir tabur, herbir nevi
muntazam bir ordu hükmünde olarak bütün zîhayat ve mürekkebatın zemin yüzünde ve
yıldızların feza âleminde durmaları ve gezmeleri gibi, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle sırr-ı
kayyumiyeti ilân ederler. (Lem’alar 344.sh – Risale-i Nur)

24
31-)gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygularıyla ve cesedinde gayet san’atlı bir
yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş
(Lem’alar 368.sh – Risale-i Nur)
32-33-)Çünki o halde herbir zerresi; herbir şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada
alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek, yapabilecek.. âdeta ilah gibi ihatalı bir ilmi ve
kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve “kendi kendine oluyor”
denilebilir.
(Lem’alar 368.sh – Risale-i Nur)

34-35-)Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml’i, ve Naka-i Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf
gibi bazı efrad-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve herbir nev’in
arasıra istimal için bir tek cesedi bulunacağı rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet
ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza ederler.
(Lem’alar 370.sh – Risale-i Nur)
36-)Kuvve-i zaika, maddî cesede inhisar etmekten ziyade; akla, ruha ve kalbe baktığından,
israf etmemek, zillet ve sefalete düşmemek ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı şükürde istimal
etmek şartıyla leziz taamların tercih ve takib edilebileceğini;
(Lem’alar 396.sh – Risale-i Nur)
37-)cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim olduktan sonra, şükrün münteha derecelerine vâsıl
olmakla mümkün olduğunu beyan eder.
(Lem’alar 396.sh – Risale-i Nur)
38-)Eğer insan, bir cesedden ibaret olsaydı, lâyemutane dünyada kalsa ve kabir kapısı kapansa
ve ölüm öldürülse;
(Lem’alar 402.sh – Risale-i Nur)
39-)kâinatın ekserîsiyle alâkadar olan bu sineğin herbir zerresini; gözüne, kulağına, kalbine ve
cesedine yerleştirmek için, erkân-ı âlemi ve anasır ve tabayii, usta gibi,
(Lem’alar 404.sh – Risale-i Nur)
40-)Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir âlem hükmüne getirdiğini; cüz’ ise küll gibi, cüz’î
ise küllî gibi bir câmiiyet verdiğini çok güzelliklerle gayet şirin bir tarzda izah ediyor.
(Lem’alar 438.sh – Risale-i Nur)
41-42-)-43)İsm-i Kayyum’un a’zamî cilvesine bir ölçü olduğu gibi.. herbir zîhayatın cesedini
teşkil eden zerrelerin, o cesedin her a’zâsında o a’zâya göre toplanmaları; ve sel gibi akan ve
fırtınalar içinde çalkanan unsurların, dağılmayarak o cesedde muntazaman durmaları; ve o
emr-i İlahiyeye inkıyadları, sırr-ı Kayyumiyeti ilân eden hadsiz diller olduğunu beyan eder.
(Lem’alar 439.sh – Risale-i Nur)

25
İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ
1-)Âlem-i asgar böyle olsa, insan-ı ekber ondan geri kalır mı? Ruha nisbeten ehemmiyetsiz
olan cesed bu derece israftan uzak bulunsa, ne suretle cevher-i ruhla âsârında, emellerinde,
efkârında ve maneviyatında israf olur.
(İşârât-ül İ’caz 54.sh – Risale-i Nur)
2-)o latife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede
yaptığı hizmet gibidir.
(İşârât-ül İ’caz 77.sh – Risale-i Nur)
3-)Sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar.
(İşârât-ül İ’caz 78.sh – Risale-i Nur)
4-)Evet tehzib-ür ruh, riyazet-ül kalb, terbiyet-ül vicdan, tedbir-ül cesed, tedvir-ül menzil,
siyaset-ül medeniye, nizamat-ül âlem, hukuk, muamelât, âdâb-ı içtimaiye vesaire vesaire gibi
ulûm ve fünunun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, şeriat-ı İslâmiyedir.
(İşârât-ül İ’caz 112.sh – Risale-i Nur)
5-)Sanki o zâtın cesedinden tecerrüd eden ruhu, zaman ve mekânın kayıdlarını kırarak
istikbalin her tarafına uçup gezmiş ve gördüğü vukuatı söylemiştir ve söylediği gibi de vukua
gelmiştir.
(İşârât-ül İ’caz 120.sh – Risale-i Nur)
6-)İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde camid, dağınık bir şekilde iken,
bakarsın ki; mahsus bir kanun ile, muayyen bir nizam ile intizam altına alınarak âlem-i anasıra
gönderilir.
(İşârât-ül İ’caz 177.sh – Risale-i Nur)
7-)Mevt, ancak ruhun cesed kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir.
(İşârât-ül İ’caz 179.sh – Risale-i Nur)
8-)Binaenaleyh ruh, cesed kafesinden çıkarsa necat bulur.
(İşârât-ül İ’caz 180.sh – Risale-i Nur)
9-)Yani bir insanın cesedini teşkil eden zerrelerin âlem-i zerratta geçirmiş olduğu
vaziyetlerden son vaziyetine işarettir ki,
(İşârât-ül İ’caz 181.sh – Risale-i Nur)
10-)Demek bir zîhayatın cesedi, birinci inkılabın birinci vaziyetinden başlamak üzere daima
teceddüd eder, tazelenir;
(İşârât-ül İ’caz 181.sh – Risale-i Nur)
11-12-)Demek mevt, tabiî bir netice değildir; ancak cesedin inhilaliyle dağılmasından
ibarettir, yoksa ruhun fenasıyla değildir. Mevt ile cesed dağılır, ruh bâki kalır.
(İşârât-ül İ’caz 183.sh – Risale-i Nur)

26
13-)beşerin bir ruh gibi Arz’ın cesedine nefh ve nüfuz ettiğine ve beşerin ölüp inkıraz
etmesiyle Arz’ın yıkılmasına işarettir.
(İşârât-ül İ’caz 201.sh – Risale-i Nur)
14-)Âdem’i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmayı talim etti
ve hilafete namzed kıldı.
(İşârât-ül İ’caz 209.sh – Risale-i Nur)

BARLA LÂHİKASI
1-)Âdeta cesedleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakikî manevî vereselerdir.
(Barla Lâhikası 21.sh – Risale-i Nur)
2-)Demek ki, Risale-i Nur’un şakirdlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır. Cesedleri
müteaddiddir; ruhları müttehid hükmündedir.
(Barla Lâhikası 171.sh – Risale-i Nur)
3-)onun ile Allah beyninde nisbet ve sebeb yoktur, cesed ile kaim olmayıp müstakill-i
bizzâttır” demesinin sebebi ve izahı?
(Barla Lâhikası 258.sh – Risale-i Nur)
4-)Hayvanatın ruhları dahi bâkidir, kıyamette yalnız cesedleri fena bulur. Mevt ise fena değil,
belki alâkanın kesilmesidir.
(Barla Lâhikası 258.sh – Risale-i Nur)
5-6-)beka-yı ruh isbatında denildiği gibi, cesed ruha dayanır, ayakta kalır. Ruh ise, bizâtihî
kaimdir. Cesed harab olursa daha ziyade serbest olur, melek gibi göğe uçar, demektir ve bâtıl
bir mezhebin reddine işarettir.
(Barla Lâhikası 258.sh – Risale-i Nur)
7-)(Üç cesedli bir ruhun bir fıkrasıdır. Yani: Hâfız Ali, Sabri, Sarıbıçak Ali)
(Barla Lâhikası 278.sh – Risale-i Nur)

EMİRDAĞ LÂHİKASI -2
1-)Firavun’a der: “Bugün gark olan cesedine necat vereceğim, demesiyle
(Emirdağ Lâhikası 2 128.sh – Risale-i Nur)
2-)Firavun’un aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile
atıldığı gibi,
(Emirdağ Lâhikası 2 128.sh – Risale-i Nur)

27
3-)Bu asırda ecnebiler aynı Firavun’un cesedini bulmuşlar. Müzehanelerine götürdükleri,
ceridelerle neşredilmiştir.
(Emirdağ Lâhikası 2 128.sh – Risale-i Nur)

SİKKE-İ TASDİKİ GAYBİ


1-2-)Hâdisenin vukuundan evvel, Risale-i Nur şakirdlerinin herbiri bir cesedin a’zâları gibi,
bir cihette o cesede gelen müessir bir ârızayı bütün a’zânın hissetmesi nev’inden;
(Sikke-i Tasdiki Gaybî 26.sh – Risale-i Nur)
3-4-)Risale-i Nur şakirdleri, bir cesedin a’zâları gibidirler ki, Risale-i Nur’a gelen hâdiseyi,
bir cesedin a’zâları gibi hissediyorlar.
(Sikke-i Tasdiki Gaybî 27.sh – Risale-i Nur)
5-)bütün letaiflerim sürurla doldu, zahirî cesedimden manevî kalbime kadar sirayet etti.
(Sikke-i Tasdiki Gaybî 45.sh – Risale-i Nur)

TARİHÇE-İ HAYAT
1-)Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni medeniyete karışmış asabî bir bedevi talebenin
hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına gönderiniz.
(Tarihçe-i Hayat 61.sh – Risale-i Nur)
2-)Bu suretle İslâmiyet, ruhsuz bir cesed haline getirilmeye çalışılıyor;
(Tarihçe-i Hayat 162.sh – Risale-i Nur)
3-)Eğer insan yalnız bir cesedden ibaret olsa ve insan dünyada lâyemutane daimî kalsa
(Tarihçe-i Hayat 187.sh – Risale-i Nur)
4-5-6-)Fakat madem insan yalnız cesedden ibaret değil. Cesedi beslemek için; kalb, dil, akıl,
dimağ koparılıp o cesede yedirilmez, onlar imha edilmez. Onlar da idare ister.
(Tarihçe-i Hayat 187.sh – Risale-i Nur)
7-)gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygularıyla ve
cesedinde gayet san’atlı bir yapılış
(Tarihçe-i Hayat 391.sh – Risale-i Nur)
8-9-)Çünki o halde herbir zerresi; herbir şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada
alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek, yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilmi ve
kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.
(Tarihçe-i Hayat 392.sh – Risale-i Nur)

28
10-11-)Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme
gideceği ve herbir nev’in arasıra istimal için bir tek cesedi bulunacağı rivayet-i sahihadan
anlaşılmakla beraber;
(Tarihçe-i Hayat 394.sh – Risale-i Nur)
12-)Hazret-i İsrafil’in borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa, derhal cesed
libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası içindekiler,
(Tarihçe-i Hayat 445.sh – Risale-i Nur)
13-)Ruhun kurtulsun, cesedin ezilsin.” Hakikatını matbuat lisanıyla da beyan eden Üstadları
Bedîüzzaman’a ittiba etmişlerdir.
(Tarihçe-i Hayat 546.sh – Risale-i Nur)
14-)Farz-ı muhal yapabilseler, hattâ cesedimizi öldürseler de, ruhumuz selâmet ve saadetle
ebediyete gidecektir.
(Tarihçe-i Hayat 692.sh – Risale-i Nur)

İMAN VE KÜFÜR MÜVAZENELERİ


1-)in’amattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u
cismanî verir,(İman ve Küfür Müv. 72.sh – Risale-i Nur)
2-)her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden,
(İman ve Küfür Müv. 225.sh – Risale-i Nur)
3-)”Haydi! Ruhlar ve melekler gibi biz dahi cesedimizi yerde bırakıp göklere çıkacağız.
(İman ve Küfür Müv. 240.sh – Risale-i Nur)
4-)Herbiri istiklalini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el’an âdeta o iki ruh, şimdi de cesedleri
değişmiş, Alman Fransız oldu.
(İman ve Küfür Müv. 257.sh – Risale-i Nur)
5-)Cesed ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz.
(İman ve Küfür Müv. 268.sh – Risale-i Nur)

MUHÂKEMAT
1-)Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma’rezgâh-ı
acaibe temaşa ediyorlar.
(Muhâkemat 64.sh – Risale-i Nur)
2-)kalb gibi kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’ dahi; cesed gibi istidadat-ı gayr-ı
mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder;
(Muhâkemat 119.sh – Risale-i Nur)

29
3-)Cevab vereceğiz ki: Âlem-i şehadet denilen, cesed-i hilkatin anasır ve a’zâsının ef’allerini
intizam ve rabt altına alan şeriat-ı fıtriye-i İlahiye vardır.
(Muhâkemat 126.sh – Risale-i Nur)
4-)Ezcümle: Fenn-i tehzib-i ruh ve riyazet-ül kalb ve terbiyet-ül vicdan ve tedbir-ül cesed ve
tedvir-ül menzil ve siyaset-ül medeniye ve nizamat-ül âlem ve fenn-ül hukuk ve saire...
(Muhâkemat 155.sh – Risale-i Nur)

ASAR-I BEDİİYYE
1-)Tabiat, âlem-i şehâdet denilen cesed-i hilkatin anâsır ve a’zâsının ef’alini intizam ve rabt
altına alan bir şeriat-ı kübra-yı İlahiyedir. İşte şu şeriat-ı fıtriyedir
Âsâr-ı Bediiye,14
2-)Ruh, cesed hesabına zayıflaşır. Cesed, ruh hesabına inceleşir...
Âsâr-ı Bediiye,38
3-)Gayet kat’î bir hads ile sabittir ki; cesed ruhla kaimdir. Ruh, binefsihi kaim ve hâkim
olduğundan; cesed istediği gibi dağılsın, toplansın istiklâliyetine sebep vermez. Belki cesed,
hanesi ve yuvasıdır. Libası ise bir derece sabit ve letafetçe ona münasib bir gılaf-ı latîfi var.
Öyle ise mevtte bütün bütün çıplak olmaz.
Âsâr-ı Bediiye,41
4-)Fenn-i tehzib-i ruh ve riyazat-ül kalb ve terbiyet-ül vicdan ve tedbir-ül cesed ve tedvir-ül
menzil ve siyaset-ül medine ve nizamat-ül âlem ve fenn-ül hukuk vesaire.. Lüzûm görülen
yerlerde tafsil...
Âsâr-ı Bediiye,59
5-)Madem ki öldürüyorsun. Ölmek iki suretledir:
Birinci suret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı
ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir.
Âsâr-ı Bediiye,122
6-)İnsan-ı ekber olan âlem, tazammun ettiği manzume-i kâinat o derece hassasiyet ve âsâr-ı
hayat gösteriyor ki; bir ceseddeki a’za, ecza, zerrat izhar ettikleri tesanüd, tecazüb, teâvünden
daha ziyade muntazam, muttarid, mükemmel âsârı gösteriyor.
Âsâr-ı Bediiye,131
7-)Eğer Dersen:
“Muhakkikîn-i sofiye, “Kaf”a dair pek çok tasviratta bulunmuşlardır?” Buna cevaben
derim: “Meşhur olan âlem-i misal, onların cevelangâhıdır. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi,
onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma’rezgâh-ı acaibe temaşa ediyorlar.
Âsâr-ı Bediiye,212

30
8-)gibi isti’dadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü
müteşa’ibeye neşr-i hayat eder; lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte
nokta-i istimdad...
Âsâr-ı Bediiye,256
9-)Âlem-i şehâdet denilen, cesed-i hilkatin anasır ve a’zasının ef’allerini intizam ve rabt altına
alan şeriat-ı fıtriye-i İlahiye vardır.
Âsâr-ı Bediiye,260
10-)Fünûn ve ulûmun zübde-i hakikiyesi, berâhin-i akliye üzerine müesses olan diyanet ve
şeriat-ı İslâmiye öyle fünûnları tazammun etmiştir. Ezcümle: Fenn-i tehzib-i ruh ve riyazet-ül
kalb ve terbiyet-ül vicdan ve tedbir-ül cesed ve tedvir-ül menzil ve siyaset-ül medine ve
nizamat-ül âlem ve fenn-ül hukuk ve saire...
Âsâr-ı Bediiye,281
11-)Şu eserin nağamatını dinlemek için bir Kürd cesedini giymek, bir vahşî hayalini başına
takmak gerektir. Yoksa ne istima’ helâl, ne sema’ tatlı olur.
Âsâr-ı Bediiye,303
12-)Biz Kürdler, (Biz Türkler ve Kürdler...) bizde kalbimizin dolusu, belki cesedimizi
mâlâmâl, belki inbisat edip şu derelerde dağ olarak tahaccür etmiş kal’amız olan bir şecaat
vardır.
Âsâr-ı Bediiye,343
13-)Ey şu şehâdetnamemi temaşa eden zevat! Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni
medeniyete karışmış asabî bir Kürd talebesinin hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına
gönderiniz. Tâ tahtie ile hataya düşmeyesiniz.
Âsâr-ı Bediiye,417
14-)Ruhumu misafireten bir hammal cesedine gönderdim. Ve hammal lisaniyle hammallara
hitaben beyan-ı hal ettim. Kusurumu müstear hamallığıma bağışlamalı.
Âsâr-ı Bediiye 467
15-)Ve bu müşevveş sözlerimi temaşa edenler misafireten ve tenezzülen ruhlarını bir “Kürd
evi” ıtlakına şayan olan cesedime göndersin de hazinetül-hayalimi teftiş ile matlubatı çıkarsın.
Yani leylamı benim gözlerimle temaşa etsin. Yaşasın Şeriat-ı Garrâ!.. -Bediüzzaman Said-i
Kürdî-}
Âsâr-ı Bediiye,510
16-)Cesedi libasa göre yontmakla rendeçleyen şuâraya tenkidimi göstermek istedim.
Âsâr-ı Bediiye,553
17-)Herbiri istiklalini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el’an âdeta o iki ruh, şimdi de cesedleri
değişmiş; Alman, Fransız oldu.
Âsâr-ı Bediiye,571

31
18-)Beşerin Rahatı; İhtiyar, İktidarıyla Mâkusen Mütenasiptir. Rızık Tekasüf Etmemiş
Genişce Bir Ceseddir
Âsâr-ı Bediiye,583
19-)Beşerin Rahatı; İhtiyar, İktidarıyla Mâkusen Mütenasiptir. Rızık Tekasüf Etmemiş
Genişce Bir Ceseddir
Âsâr-ı Bediiye,684
20-)O hayat nuruyla, birleşmek içindir zerrat-ı meyyite. Bir kısmı hakikî ceseddir toplanır. Bir
kısmı mecazî ceseddir,
Rızık olur geliyor, birleşir tutuşur. Rızık dahi münteşir, hem geniş ceseddir. Elhasıl: Hayatın
ikidir cesedi;
Birisi muhassal, diğeri münteşir. Rızık ile hayatın ikisi ikizdir, tev’emdir; nazar-ı kudrette,
bir olur kıymeti.
“Kudret”tir herşeyi ademden çıkarır. “Kader”dir birinci cesedi nazm edip giydirir. “İnayet”
topluyor rızkını, münteşir cesedi.
Teksifle sevkeder besletir. Yalnız bir fark var; hayatın mazbut ve muhassal olduğu içindir,
defaten görünür zihayat cesedi.
Âsâr-ı Bediiye ,584
21-)Dalalet fikrîdir; zulümat kalbîdir; israf cesedîdir.
Âsâr-ı Bediiye,592
22-)Ey tevsi’e taraftar, içtihadı isteyen! Cesedine dikkat et! Sebeb-i tevs’i dahilse büyülttürür
cismini.. Hariçse eğer, yırtar cildini.
Âsâr-ı Bediiye,593
23-)Onunla bunu bildik ki; mütefavit derecede, kuvvet-i iman nisbetinde ruha bir halet verir.
Cesed ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz.
Âsâr-ı Bediiye,614

MESNEVI NURIYE(BD)
1-)Hem dahi bir menzilin olan şu cesed, sende âriyet ve emanettir. Sen ise bir misafirsin.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)118
2-)Hem bir kelâmın lafzı, o kelâmın cesedi değil, belki libasıdır. Ve onun içindeki manası ise,
onun ruhu değil, belki bedenidir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)157

32
3-)şayet nefis, senden küçük olan hevam ve haşarata bakıp da ehemmiyetsiz addetmeye
yeltenirse; o zaman sen, kendi cesedinin hüceyrelerine bak ve nazarınla beraber o hüceyre-i
insaniyenden birisinin içine gir, sonra onu dikkatle temaşa et!.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)250
4-)Bil ey ene! Senin kendi dünyanda, sana dokuz tane emir, iş vardır ki; sen onların
mahiyetlerinden ve akıbetlerinden teâmi edip gözünü yummuşsun.
Birincisi: Cesedindir ki, yazın süslenip, bezenip çiçek açan, kışın kuruyup tefessüh
eden bir semere gibidir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)263
5-)Her kim eşyanın zerrelerindeki acib vaziyeti ve onların cesedlerdeki sereyanlarını, meselâ
bir hududa kadar giderek sonra çok maslahat ve semereler için tevakkuflarını teemmül ederse;
elbette yakîn hasıl edecektir; zerratı o hududların yanında aştırmadan, onlara durdurmak ve
döndürmek için emreden bir şey vardır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)303
6-)Yani acz, senin cesedindir. İhtiyaç da onun içinde hareket eden bir ruhtur. İn’am ise, senin
cismindir. Hayatın ise bir uykudur ki, onunla duruyor.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)317
7-)Eğer mevcudatta carî olan tasarrufu Cenab- Hak’tan başkasına verip de, onların kendi
nefislerine
İsnad edersen; o zaman sen ya kendi ecza-i cesedinin herbir hüceyresini; kâinatı ihata eden
sıfatlara sahib kılacaksın.. veyahut o tasarrufu eğer esbaba isnad ediyorsan; o zaman herbir
hüceyreyi bütün esbab-ı âlemin mecmuu onun içinde içtima’ ile çalışmakta olan bir meclis
salonu gibi yapman icab eder.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)322
8-)Kendi cesedindeki hüceyratın garaib-i hayatına ve bu dünya hayatında bulundukça
vücudunda deveran eden kanının içindeki küreyvat-ı hamra ve beyzanın vazifelerine ve
kalbini tavaf edip dönen kendi letaifinin rekakat ve inceliklerine bak, şeytanı sustur.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)345
9-)Bir cesedin, bir uzvunun bir hüceyresinde tasarruf eden kim ise; elbette aynı o zat, evvelâ o
cesedin bütün her tarafının birbiriyle olan münasebetlerini tasavvur etmiş olması lâzımdır;
sonra onda tasarruf edebilir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)328
10-)Hem libas yırtılır, fakat cesed sağlam kalır. Hem cesed birbirinden ayrılır, fakat ruh
bakidir. Hem cesed ihtiyarlanır, fakat ene gençleşir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)429
11-)ömrün evvelinden tâ âhirine kadar baki kalan bir mana, hem de vahdaniyetini muhafaza
ile beraber çok cesedler değiştirerek ve çok tavırlar içinde intikal ederek ve çok devirler

33
üzerinden yuvarlanarak devam edip gelen bir mana, elbette delâlet eder ki; o mana ebed
yolunda dahi mevtin üzerinden de atlayacak ve cesedi yararak, ruh çıplak olarak ölümün
pençesinden, çengelinden sıyrılıp sağlam kurtulacaktır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)429
12-)Evet nasılki (ruha nisbeten,) dün ile bugün arasındaki perde gayet ince bir şey olup, ruhun
bugünden düne ve maziye geçip nüfuz etmesine mani olmadığı halde, cesede nisbeten o
hicab, bir sene, belki ebed kadar bir mesafedir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)438
13-)Eğer şecere-i âlem gibi o ağaç da, ondan evvel bir şecere sebkat etmemiş ise, elbette o
ağaça, sonra semere cesedini giyecek olan çıplak bir çekirdeğin olması lâzımdır. Sonra da o
çekirdek, üstünde büyüyüp neşv ü nema bulan ağacının semerelerinden bir semereyi, yine
tekrar cesed olarak giymesi inayet-i ezeliyeden hakkı vardır. Öyle ise o çekirdeğin, (kendi
ağacından) cesed olarak giydiği semere, en azîm, en kerim, en latif, en şerif, en üstün ve en
parlak olması lâzımdır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)444
14-)Enbiya, evliya ve ruhanîler gibi ağırlıklarını bırakan veya cesedlerini çıkaranlar hiffet
peyda ediyorlar.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)451
15-)Hem meselâ insanın cesedi gibi tek bir şeyi, birbirinden ayrı ve farklı, hesabsız ve gayr-ı
mahsur enva-i türlü yemeklerden yaratmak misillü!..
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)487
16-) Amma haşirden sonra hayvanatın toprağa inkılab edileceklerine dair olan rivayet ise,
sadece cesedleri hakkındadır. Ancak bu kadar var ki; Kur’an’da mezkûr olan naka-i Salih
(A.S.) ve kebş-i İsmail (A.S.) ve kelb-i Ashab-ı Kehf ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve nemli
gibi (ruh ve cesediyle cennette bakî kalacak hayvanlar misillü) bütün hayvanat nevilerinin
ervahı müctemi’an veya ferden ferden her neviden bunlar gibi birer şahs-ı mübarekin
cesedinde toplanmaları caizdir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)594
17-)Tabiat, âlem-i şehadet denilen cesed-i hilkatin anasır ve a’zasının ef’alini intizam ve rabt
altına alan bir şeriat-ı kübra-yı İlâhiyedir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd)686

ISARATUL ICAZ(BD)
1-)eserin te’lifi zamanında müellifin maddi cesedi, düşünce ve iradesi; harp cephelerinde,
düşman askerlerinin saldırılarına karşı koymak va cengu cidal içinde CİHAD vazifesini yerine
getirmekle meşgul olduğu halde;
İşârat-ül İ’caz(Bd.)5

34
2-)Eğer desen: Ölmüş bir insanın cesedi ateşle yakılır, külü de havaya saçılıp savurulursa,
onda nasıl kabir hayatı tasavvur edilebilir?
Cevaben sana denilir ki: Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat yanında bünye (yani maddi cesed)
hayatın şartı değildir. O halde Ruh’un bazı zerrelerle tealluk eylemesi (alakalanması, bağlılık
kurması) imkân dahilindedir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)16
3-)Biz ceseddeki a’zaların cemaatı; ve muvahhîdin-ler cemaatı; ve kâinat topluluğu cemaâtı
olarak umum hacetlerimiz ve maksadlarımız için ve bunlardan en ehemmiyetlisi olan senin
ibadetin için, senden tevfik ve yardım taleb ediyoruz.)
İşârat-ül İ’caz(Bd.)49
4-)Haşir, (öldükten sonra, cesediyle beraber yeniden dirilme) şeksiz haktır ve mutlaka
gerçekleşecektir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)113
5-)insanın cesedinde, herbirisinin ayrı bir menfaatı, yararlığı olan –takriben- altıyüz kemik; ve
her birisi, en az birer faidesi bulunan kan mecralarından altıbin âseb ve damar vardır.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)115
6-)Hem madem, kendi özüne, yani ruhuna nisbeten ehemmiyeti olmayan cesedin bu derece
israf ve abesiyetten uzaklığı göz önünde böyle bulunursa,
İşârat-ül İ’caz(Bd.)115
7-)ehl-i haşrin cesedlerinin büyüklüğü hakkında vârid olmuş hadisleri;
İşârat-ül İ’caz(Bd.)121
8-)Latife-i Rabbaniyenin, insanın ma’neviyatına olan hizmet ve alakası; sanevberî olan maddî
kalb cisminin, cesed-i maddî ile hizmeti ve alakası gibidir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)156
9-)nasıl ki “kalb” ile isimlenmiş olan o maddî cisim, bedenin her tarafına âb-ı hayat oan kanı
neşreden hayattar, canlı bir makine olup; tıkandığı ve durduğu zaman, cesed de hemen donar
ve durur.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)156
10-)Amma

Yerine

Ya da benzeri bir kelimeyi kullanmaması ise, işarettir ki; onlar o halette ruhsuz bir cesed, ya
da içsiz bir kabuk gibi olmuşlardır. Bu halde onlar için artık yapılacak bir şey kalmamış
demektir. İşârat-ül İ’caz(Bd.)254

35
11-)insan cirminin küçüklüğü, zaifliği ve acizliğiyle beraber; ve maddî cesedi itibariyle
hayvanat cinsinden bir hayvan olduğu halde; pek değerli, çok kıymettar bir ruhu içinde
saklıyor..
İşârat-ül İ’caz(Bd.)292
12-)Belki de tabiat bir şeriat-ı fıtriye-i İlahiye olup, alem-i şehadet cesedinin azaları arasında
bir nizamı ika’ eylemiştir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)301
13-)İşte mesela fenn-i tehzib-ur ruh, riyazat-ül kalb ve vicdan terbiyesi fenni, cesed terbiyesi
fenni, menzil ve hanenin idare ve tedvir ilmi,
İşârat-ül İ’caz(Bd.)339
14-)İnsan, cesedi itibariyle; alemde münteşir, yayılmış camid zerreler halinde iken, (yani:
henüz cesedde toplanmamış dağınık zerreler olarak bulunurlarken) birden görürsün ki; o
zerreler mahsûs bir kanun ve muayyen bir nizam ile bir intizamın kanunu altına girer anasıra
dahil olurlar.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)431
15-)herbir zerre mezkûr tavırların başında ve başlangıcında bir hizmet ve bir vazife için ta’yin
edilmiş olarak, zihayat bir cesedini münasib yerine gidip, girip vazife görmeye adeta “hazır
ol” a getirilmiş vazifedardırlar.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)434
16-)Eğer desen: Bir insanın cesedi ateşle yakılır, külü de havaya saçılır ve savurulursa, acaba
onda nasıl kabir hayatı tasavvur edilebilir?
Cevaben sana denilir: Ehl-i sünnet vel-cemaat yanında; bünye, yani maddî cesed ve vucûd
hayatın bir şartı değildir. O halde rûhun bazı zerrelerlerle tealluk eylemesi, (yani: alakadarlık
içinde bulunması) imkân dahilidir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)437
17-)Demek ki, birinci inkılabın birinci tavrından, son inkılabın ahir tavrına kadar canlının aslî
cesedi daima teceddüd ile tazelenmekte ve bir kabuğu çıkarıp atar, daha ekmelini giyer bir
tarzda devam eder, gider.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)439
18-)Yoksa, zerrelerin kendiliklerinden herhangi bir surette bir araya gelmiş, ittifak etmişlerde;
Şu muayyen cesedleri, (yani: bir nizam ve bir kanunun ta’yiniyle vücüd bulmuş olan şu
cesedleri) bir tesadüf neticesinde meydana gelmiş değildir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)442
19-)ölüm, zahirde cesedin inhilali, dağılması ise de, amma ruhun fenası, ademi asla değildir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)443

36
20-)–dikkat buyurun– beşer, dünyanın cesedine adeta bir ruh-u menfûh gibi olduğuna imâdan
halî değildir. Evet beşer, dünyadan çıktığı gün ve ayrıldığı vakit, yer ve dünya harab olup
ölmüş olacaktır.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)471
22-)“Beşerin fesadı ile birlikte ve zahirî hayattarlığı içindeki öldürüp yok etmesiyle beraber,
hayatı için yerin, dünyanın cesedine bir rûh-u menfûh kılınmasında (ona üfürülmüş bir ruh
olmasında) ne gibi bir hikmet vardır?
İşârat-ül İ’caz(Bd.)473
23-)Hem yine beşerin birbirlerinden öğrenerek ve tecrübelerinin neticesi olarak ulaştığı
Tıbb’ın harika vaziyetidir ki; nerede ise, –biiznillah– Ekmeh ve Ebrası (Yani anadan doğma
gözsüzleri ve Baras dedikleri cesedi istila eden müdhiş hastalığı) ve daha bir çok müzmin
hastalıkları iyi etmeye başlamış gibidir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.)482

MESNEVI NURİYE
1-)Bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır. Evet altı gün
zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesedleri
galatsız, haltsız kema-fi-s sâbık inşa ve iade etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan
kudret, semavat ve arzı altı günde halketmesinden âciz değildir.
(Mesnevi-i Nuriye 47.sh – Risale-i Nur)
2-)Hem insanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünki kendisinin eser-i san’atı değildir.
(Mesnevi-i Nuriye 65.sh – Risale-i Nur)

3-)Senin hanen hükmünde bulunan cesedin bile emanettir.


(Mesnevi-i Nuriye 66.sh – Risale-i Nur)
4-)Dünyada sana ait çok emirler vardır. Amma ne mahiyetlerinden ve ne akibetlerinden
haberin olmuyor. Biri, ceseddir. Evet cesedin genç iken latif, zarif ve güzel gül çiçeğine
benzerse de, ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer ve tahavvül eder.
(Mesnevi-i Nuriye 118.sh – Risale-i Nur)
5-)Cesedin bir uzvundaki bir hüceyrede yapılan tasarruf, en evvel cesedi tasavvur etmeye
mütevakkıftır.
(Mesnevi-i Nuriye 193.sh – Risale-i Nur)
6-)Lafızların tebeddülüyle mana tebeddül etmez, bâki kalır. Kabuk parçalanır, lüb bâki ve
sağlam kalır. Libası yırtılır, cesedi sağlam, bâki kalır. Cesed ölüp dağılırsa da ruh bâki kalır.
(Mesnevi-i Nuriye 193.sh – Risale-i Nur)

37
7-)Binaenaleyh ömrün bidayetinden sonuna kadar devam eden mana, çok cesedleri tebeddül
ve tavırdan tavıra intikal ve devirden devire yuvarlandığı halde vahdetini, bekasını muhafaza
ettiği gibi, ölüm hendeğini de atlayarak sâlimen ebed yoluna devam edecektir.
(Mesnevi-i Nuriye 194.sh – Risale-i Nur)
8-)Evet hal ile mazi arasında öyle ince bir perde vardır ki, ruhun mazi cihetine geçmesine
mani değildir. Cesede nisbeten bitmez bir mesafedir.
(Mesnevi-i Nuriye 198.sh – Risale-i Nur)
9-)Demek aralarında cereyan eden ticarî muameleden anlaşılıyor ki; arzın sâkinleri için
semaya çıkmaya bir yol vardır ki, enbiya, evliya, ervah cesedlerinden tecerrüd ile semavata
uruc ederler.
(Mesnevi-i Nuriye 204.sh – Risale-i Nur)
10-)Tabiat, âlem-i şehadet denilen cesed-i hilkatin anasır ve a’zâsının ef’alini intizam ve rabt
altına alan bir şeriat-ı kübra-yı İlahiyedir.
(Mesnevi-i Nuriye 249.sh – Risale-i Nur)

EMIRDAĞ-1
1-)Bu zât, doğrudan doğruya hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeyi bir şahs-ı manevî mahiyetinde,
Risale-i Nur şahs-ı manevîsinin cesedine girmiş ve eczalarının libasını giymiş bir tarzda,
fevkalâde bir sena ile ona hitab ediyor. Ben baktıkça, birden itirazkârane “hüsn-ü zannı pek
ziyadedir” tahattur ettiğim dakikada, hakikat-ı Kur’aniye manen dedi: “Cesede, libasa bakma;
bana bak. O, benim hakkımda konuşuyor. Doğru söylemiş.” Ben daha ilişmedim.
(Emirdağ Lâhikası 1 84.sh – Risale-i Nur)

2-)Hüsrev’le bir ruh iki cesed ve kendisi, bahadır biraderiyle Nur hizmetinde çok ehemmiyetli
mevki alan kahraman Rüşdü’nün acib bir el makinesini Nurlar için celbine çalışması,
ehemmiyetli bir fütuhat-ı Nuriyenin mukaddemesidir.
(Emirdağ Lâhikası 1 168.sh – Risale-i Nur)
ESASAT-I NURİYE
1-)Belki, esas-ı dine bir cesettir, lâakal bir cilttir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş kabil-i tefrik
değildir.
(Esasat-ı Nuriye-15)
2-)“Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve
hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i
arz ve nevi beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler
var.
(Esasat-ı Nuriye-170)

38
3-)Elcevap: Eğer insan yalnız bir cesetten ibaret olsa ve insan dünyada lâyemûtâne daimî
kalsa ve kabir kapısı kapansa ve ölüm öldürülse, o vakit vazife yalnız askerlik ve idare
memurlarına mahsus kalırsa, sözünüzde dahi bir mânâ olurdu.
(Esasat-ı Nuriye-178)
4-)Fakat madem insan yalnız cesetten ibaret değil cesedi beslemek için kalb, dil, akıl, dimağ
koparılıp o cesede yedirilmez.
(Esasat-ı Nuriye-178)
5-)Fakat madem insan yalnız cesetten ibaret değil cesedi beslemek için kalb, dil, akıl, dimağ
koparılıp o cesede yedirilmez.
(Esasat-ı Nuriye 178)
6-)Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde, hakikî manevî vereselerdir.
(Esasat-ı Nuriye-206)
7-)“Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil daireler
gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden, mahalle ve şehir
dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev’-i beşer dairesinden tut, ta
zihayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.
(Esasat-ı Nuriye-271)

TILSIMLAR
1-)Öyle ise; madem cesed gelip geçicidir. Mevt ile bütün bütün çıplak olmak dahi ruhun
bekasına tesir etmez ve mahiyetini de bozmaz. Yalnız müddet-i hayatta tedricî cesed libasını
değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur. Gayet kat’î bir hads ile belki müşahede ile sabittir ki,
cesed ruh ile kaimdir.
(Tılsımlar-115)
2-)Belki ruh, binefsihi kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun
istiklaliyetine halel vermez. Belki cesed, ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değil.
(Tılsımlar-115)
3-)Ruh, cesed hesabına zaîfleşir. Cesed, ruh hesabına inceleşir.
(Tılsımlar-129)
4-)Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’un tecelliyat-ı icadiyesini tecdid ve tazelendirmek için her bir tek
ruhu model gibi ederek, her sene mu’cizat-ı kudretinden taze birer cesed giydirmek ve her bir
tek kitabdan ayrı ayrı bin muhtelif kitabı,
(Tılsımlar-139)

39
5-)Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi
mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef’alleri, ruhları, cesedleri âhiret pazarına
gönderiliyor.
(Tılsımlar-144)

ZÜLFİKAR
1-)Kanatlı oklar gibi uçardı, küffarın cesedine yerleşirdi.
(Zülfikar-62)
2-)Hem sinek onu taciz etmezdi, onun cesed-i mübarekine ve libasına konmazdı.
(Zülfikar-104)
3-)Hem nasılki insanın başındaki gözbebeğini yerinde yerleştirmek, bütün cesedin
münasebatını ve vezaif-i acibesini ve gözün o vezaife karşı vaziyetini bilmekle oluyor.
(Zülfikar-114)
4-)(Etrafında, esrardan müteşekkil bir cesed-i manevîye kalb ve bir şecere-i maneviyeye
çekirdek hükmüne geçebilir.)
(Zülfikar-114)
5-)Hem hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını bütün cesedlerinin taburlarında kemal-i
intizamla zerratı Emr-i

İle kaydedip yerleştiren, ordular icad eden Zât-ı Zülcelal; tabur-misal cesedin nizamı altına
girmekle, birbiriyle tanışan zerrat-ı esasiye ve ecza-yı asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir
denilir mi?
(Zülfikar-187)
6-)Haşirde, ruhların cesedlere gelmesi var. Hem cesedlerin ihyası var. Hem cesedlerin inşası
var.
(Zülfikar-221)
7)-Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun efradı istirahat için
her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır.
(Zülfikar-221)
8-)Cesedlerin ihyasına misal ise: Çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede, bir tek merkezden,
yüzbin elektrik lâmbaları, âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve ışıklanmaları gibi, bütün
Küre-i Arz yüzünde dahi, bir tek merkezden yüz milyon lâmbalara nur vermek mümkündür.
(Zülfikar-221)

40
9-)Aynen onun gibi; hiçlikten, yeniden ordu-misal bütün hayvanat ve sair zîhayatın tabur-
misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin zerratını ve letaifini emr-
i kün feyekûn ile kaydedip yerleştiren ve her karnda,
(Zülfikar-223)
10-)tabur-misal bir cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrat-ı esasiye ve ecza-i
asliyeyi bir sayha ile Sur-u İsrafil’in borusuyla nasıl toplayabilir?
(Zülfikar-223)
11-)Aynen onun gibi hiçten, yeniden ordu-misal bütün hayvanat ve sair zîhayatın tabur-misal
cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin zerratını ve letaifini “Emr-i
kün feyekûn” ile kaydedip yerleştiren ve her karnda hattâ her baharda rûy-i zeminde yüzbinler
ordu-misal zevilhayat enva’larını, taifelerini icad eden bir Zât-ı Kadîr-i Alîm, tabur-misal bir
cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışmış zerrat-ı esasiye ve ecza-yı asliyeyi bir sayha
ile Sur-u İsrafil’in borusuyla nasıl toplayabilir? İstib’ad suretinde denilir mi? Denilse,
eblehçesine bir divaneliktir.
(Zülfikar-250)
12-)Hazret-i Âdem’in hilkat-i cesedinden, iki oğlunun kavgasından tâ Tufana, tâ kavm-i
Firavunun garkına, tâ ekser enbiyanın mühim hâdisatına kadar
(Zülfikar-264)
13-)Gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” ünvanıyla
umum Firavunların tenasüh fikrine binaen cenazelerini mumyalamakla maziden alıp
müstakbeldeki ensal-i âtiyenin temaşagâhına göndermek olan mevt-âlûd, ibretnüma bir
düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı
cesedi olarak keşfolunan bir beden, o
(Zülfikar-270)
14-)o taşlara müteallik faideler, menfaatler ve onlar üstünde yuvarlandıkları dağın cesedine
giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve müzeyyen olan gömleklerin
kemal-i intizamı ve hüsn-ü san’atı; kat’î, şübhesiz şehadet eder.
(Zülfikar-327)

RİYÂZUS- SÂLİHÎN
1-)“Babamın müsle yapılmış yani tüm uzuvları kesilmiş, darmadağın olmuş bir durumda
cesedi getirilip Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’ın önüne konuldu. Yüzünü açmak için
davrandığımda kabilem bana engel oldular. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi
vesellem), “Melekler durmadan onu kanatlarıyla gölgelendiriyorlar” buyurdu. (Buhari,
Cenaiz, 3; Müslim, Fezailu’s-sahabi, 129)
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-628)

41
2-)“Ya Rasûlallah, salat ve selamlarımız size nasıl arzedilir, halbuki siz çürümüş olacaksınız”
diye sorunca, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), “Allah Peygamberlerin
cesedlerini çürütmeyi toprağa haram kılmıştır” buyurdular. (Ebu Davud, Salat, 201)
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-655)
3-)Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) düşman tarafından kuşatıldıkları an bu on kişinin
başına gelenleri vahyi ilahi ile ashabına haber vermişti. Asım ibni Sabit’in şehid olduğunu
haber alan Kureyş’in ileri gelenleri Bedir savaşında kendilerinden Ukbe ibni Ebi Muayt’ı
öldürmüş olması hasebiyle, vücudundan onu tanıtıcı bir parça kesip getirsinler diye adam
göndermişlerdi. Bunun üzerine Allah, Asım’ı korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Bu arılar
gönderilen adamları cesede yaklaştırmadılar. Bu yüzden cesetten bir parça kesemediler.
(Buhari, Cihad, 170)
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-715)
4-)Ebu Hureyre (Allah ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Kötü zandan(şüphe etmekten) sakınınız. Çünkü zan,
sözlerin en yalan olanıdır. Müslümanların ayıplarını, kusurlarını araştırmayın, birbirinize karşı
övünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın
kulları Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun. Müslüman müslümanın kardeşidir, ona
haksızlık etmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hakaret etmez. Rasûlullah göğsüne işaret
ederek takva buradadır, takva buradadır buyurdu. Kişiye müslüman kardeşini hor görmesi
kötülük olarak yeter. Müslümanın müslümana kanı, ırzı ve malı haramdır. Allah sizin
cesedlerinize ve kalıplarınıza değil, kalplerinize değer verir.”
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-748)
5-)Allah da Ye’cüc ve Me’cüc’ün enselerine küçük kurtçuklar musallat eder. Hepsi bir anda
ölüp giderler. Bundan sonra İsa (sallallahu aleyhi vesellem) ve mü’minler Tur dağından
inerler. Ye’cüc ve Me’cücün kokmuş cesedlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. İsa
(sallallahu aleyhi vesellem) ve yanındaki mü’minler de bu beladan Allah’ın kendilerini
kurtarması için yalvarırlar.
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-854)

6-)Allah deve boyunları gibi iri kuşlar gönderir, bunlar o kokmuş cesedleri alarak Allah’ın
dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah öyle bir yağmur gönderir ki, uğramadığı bir ev ve
çadır kalmaz, bu yağmur da yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. Daha sonra yeryüzüne
meyvelerini bitir bereketini getir diye emredilir. O gün bir grup insan tek bir nar ile doyar ve
kabuğu ile gölgelenir.
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-854)
7-)Yalancı Mesih sensin, sana inanmıyorum diye cevap verince Deccal’in emri üzerine o
kimseyi testereyle baştan aşağı ikiye biçerler. Deccal ikiye bölünen cesedin arasından
geçtikten sonra o kimseye:
(RİYÂZUS-SÂLİHÎN-859)
42
BEDEN
SÖZLER
1-)o sahra ise, şu arz ve dünyadır ve o arslan ise, ölüm ve eceldir ve o kuyu ise, beden-i insan
ve zaman-ı hayattır
Sözler – 38
2-)Namazın manası, Cenab-ı Hakk’ı tesbih ve ta’zim ve şükürdür. Yani, celaline karşı kavlen
ve fiilen “Sübhanallah” deyip takdis etmek. Hem kemaline karşı, lafzan ve amelen “Allahu
Ekber” deyip ta’zim etmek. Hem cemaline karşı, kalben ve lisanen ve bedenen
“Elhamdülillah” deyip şükretmektir.
Sözler – 40
3-)Görmüyor musun ki: İnsanda bütün a’zâ, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin
hüceyratında, her yerinde, her cüz’ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi,
Sözler – 66
4-)Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın fihristesini, bütün hazain-i rahmetin
anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek; nihayet derecede bir hüsn-ü san’at
içinde bir hikmeti gösterir.
Sözler – 66
5-)sair zîhayatın tabur-misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin
zerratını ve letaifini emr-i kün feyekûn ile kaydedip yerleştiren
Sözler – 114
6-)İkinci vazifesi: Zeminin bedeninde deveran-ı dem hükmünde olan suların muntazam
cevelanına hizmetidir.
Sözler – 248
7-)tâ zerrat-ı taamiyenin hüceyrat-ı beden imdadına geçmelerinde cari olan bir düstur-u
teavünle hareketleri, bütün bütün kör olmayana gösteriyorlar ki;
Sözler – 302

8-)ve sair zîhayatın tabur-misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o


bedenlerin zerratını ve letaifini “Emr-i kün feyekûn” ile kaydedip yerleştiren
Sözler – 383
9-)şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i
gark denizinden sahile atıldığı gibi,
Sözler – 402

43
10-) Cisim, eğer hayatî olsa; ecza-yı bedenî daim terkib ve tahlildedir, inkıraza mahkûmdur,
ebediyete mazhar olamaz.
Sözler – 498
11-)Evet herbir ruh, kaç sene yaşamış ise o kadar beden değiştirdiği halde, bilbedahe aynen
bâki kalmıştır.
Sözler – 516
12-)Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasib bir gılaf-ı latîfi ve bir beden-i
misalîsi vardır.
Sözler – 517
13-)Öyle ise, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i
misalîsini giyer.
Sözler – 517
14-)hattâ insanın şahıslarında, müddet-i hayatında değiştirdiği bedenler ve mevte benzeyen
uyku ile haşir ve neşre benzer birer nevi kıyamet, bir kıyamet-i kübranın tahakkukunu ihsas
ediyor, remzen haber veriyorlar.
Sözler – 520
15-)İşte o beden hüceyreleri, muntazam bir kanun-u İlahî ile yıkıldığından yine muntazam bir
kanun-u Rabbanî ile tamir etmek için rızık namıyla bir madde-i latîfeyi ister ki, o beden
uzuvlarının ayrı ayrı hâcetleri nisbetinde Rezzak-ı Hakikî, bir kanun-u mahsus ile taksim ve
tevzi ediyor.
Sözler – 523
16-)Sonra nizamat-ı muayyene ve harekât-ı muttaride ile ve desatir-i mahsusa ile rızk olarak
bir bedene girip;
Sözler – 523
17-)o beden içinde dört matbahta pişirildikten sonra ve dört inkılabat-ı acibeyi geçirdikten
sonra ve dört süzgeçten süzüldükten sonra bedenin aktarına yayılarak bütün muhtaç olan
a’zâların muhtelif, ayrı ayrı derece-i ihtiyaçlarına göre Rezzak-ı Hakikî’nin inayetiyle ve
muntazam kanunları ile inkısam ederler.
Sözler – 523
18-)Çünki herbirisi unsur-u muhitten tut, tâ beden hüceyresine kadar hangi tavra girmiş ise, o
tavrın kavanin-i muayyenesi ile güya ihtiyaren amel ediyor, muntazaman giriyor.
Sözler – 523
19-)Bir bedende birbiriyle imtizac ile ünsiyet ve münasebet peyda eden zerrat-ı esasiye,
Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm’ın Sûr’u ile Hâlık-ı Zülcelal’in emrine “Lebbeyk” demeleri ve
toplanmaları; aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür.
Sözler – 524

44
20-)Sâni’-i Hakîm, beden-i insanîyi onların üstünde bina eder.
Sözler – 524
21-)hattâ zerrat-ı taamiye hüceyrat-ı bedenin imdadına ve muavenetine koşturulan düstur-u
teavün, kanun-u kerem, namus-u ikram nerede?
Sözler – 542
22-)öyle şuurkârane ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle
süzülüp rızka muhtaç a’zâ ve hüceyratın imdadına yetişmek için kandaki küreyvat-ı hamraya
yüklenip bir kanun-u keremle imdada yetişirler.
Sözler – 553
23-)melaike cisimlerinden daha hafif ve cesed-i necmî ve beden-i misalîden daha zarif olan
Ruh-u Muhammedî’nin (A.S.M.) hadsiz vezaifine medar ve cihazatının mahzeni olan cism-i
Muhammedî (A.S.M.), elbette onun ruh-u âlîsiyle Arşa kadar beraber gidecektir.
Sözler – 566
24-)hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik olacak bir dakik hikmet
ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin davanda bir mana
bulunabilir.
Sözler – 592
25-)Sonra onu kandıramadığı için o müddeî gider, bedendeki hüceyre tabir ettikleri
menzilciğe rast gelir.
Sözler – 592
26-) “Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim
ve bedenin bütün hüceyratına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var.
Sözler – 592
27-)Eğer bütün bedeni, bütün damar ve a’sab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek
bir kudret ve ilim sende varsa ve benim emsalim ve san’atça ve keyfiyetçe birbirimizin
kardeşi olan bütün hüceyrat-ı bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret, şâmil bir hikmet,
sende varsa göster, sonra ben seni yapabilirim diye dava et.
Sözler – 592
28-){(Haşiye): Sâni’-i Hakîm, beden-i insanı gayet muntazam bir şehir hükmünde
halketmiştir.
Sözler – 593
29-)Bir kısmı küreyvat-ı hamra tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor
Sözler – 593
30-)Kanın heyet-i mecmuası ise; iki vazife-i umumiyesi var: Biri: Bedendeki hüceyratın
tahribatını tamir etmek. Diğeri: Hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir.

45
Sözler – 593
31-)İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviye ile temin
edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi safi olur.
Sözler – 593
32-) Sonra o müddeî, onda da me’yus oldu. Bir insanın bedenine rast gelir.
Sözler – 593
33-)Cevaben o beden-i insanî, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının lisan-ı haliyle der ki:
Sözler – 593
34-)”Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir olan bütün
insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa,
Sözler – 593
35-)O şeriklerin vekili, bedende dahi parmak karıştıracak yer bulamaz, gider, insanın
nev’ine rast gelir.
Sözler – 594
36-)Ve onda bir yer bulup beni tardeden bedene ve beden hüceyresine hükmümü icra ederim.”
Sözler – 594
37-)Küreyvat-ı hamra onu hüceyreye, hüceyre dahi beden-i insana, beden-i insan ise nev’-i
insana,
Sözler – 596
38-)Meselâ: Yemekten, bedenin tagaddi-i hüceyratından tut, tâ semeratın teşekkülüne kadar
olan silsile-i ef’al içinde, insanın dest-i ihtiyarına verilen yalnız ağızdaki dişlerin değirmenini
tahrik edip onu çiğnemektir.
Sözler – 608
39-)hüceyrat-ı bedene karışık bir surette giden gıdaî maddeleri kemal-i hikmetle ve kemal-i
mizanla ayırıp tefrik etmek, yine o Hakîm-i Mutlak ve o Alîm-i Mutlak ve o Kadîr-i
Mutlak’ın vücub-u vücudunu ve kemal-i kudretini ve vahdetini gösterdiği gibi;
Sözler – 659
40-)hayvanat dahi insanların imdadına koşmalarına, hattâ a’zâ-yı bedenin birbirinin
muavenetine koşmalarına ve hattâ gıda zerratının hüceyrat-ı bedeniyenin imdadına
koşmalarına kadar cari olan bir düstur-u teavün ile,
Sözler – 661
41-)Meselâ hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit; Hakîm ismi dahi tecelli eder, hikmetle
yuvasını güzelce yapıp tanzim eder.
Sözler – 675

46
42-)Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın bekasına ve inkişafına
lâzım maddî, manevî gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen bedeninde iddihar ediyor.
Sözler – 675
43-)belki bir Fâil-i Hakîm tarafından hizmetten terhis ve tahvil-i mekân ve tebdil-i beden ve
vazifeden paydos ve haps-i bedenden âzad etmek ve muntazam bir eser-i hikmet olduğu,
Birinci Mektub’da gösterilmiştir.
Sözler – 676
44-)Hüceyrat-ı bedenden tut, tâ mecmu-u âleme şâmil bir hikmet ve tanzim var. Hüceyrat-ı
bedene bakıyoruz, görüyoruz ki: Mesalih-i bedeni gören ve idare eden birisinin emriyle,
kanunuyla o küçücük hüceyrelerde ehemmiyetli bir tedbir var.
Sözler – 681
45-)Zerre miktar şaşırsa, sıhhat ve idare-i beden bozulur.
Sözler – 685
46-)Kan damarlarına, his ve hareket a’sablarına, hattâ bedenin heyet-i umumiyesinde birer
mahsus vazifesi, hikmetli birer vaziyeti vardır.
Sözler – 685
47-)İsterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir.
Sözler – 687
48-) Zevkî bir fark bulunur, daim onu aldatır o kuvve-i zaika; bedene, hem mideye kapıcı,
müfettişe.
Sözler – 722
49-)Ağıza, birdenbire zaika her tarafa bir telgraf çekiyor bedenin aktarına.
Sözler – 722
50-)Bu can bu kafesten çıkıncaya kadar, bu ruh bu cesedden ayrılıncaya kadar, bu nefes, bu
bedenden gidinceye kadar; Risale-i Nur’u okuyacağız, neşredeceğiz.
Sözler – 769

MEKTUBAT
1-)Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle
semavatta bulunurlar.
Mektubat – 6
2-)Meselâ: Cihada asker sevketmekte elbette bazı cüz’î ve maddî ve bedenî zarar ve şer olur.
Fakat o cihadda hayr-ı kesîr var ki, İslâm küffarın istilasından kurtulur.
Mektubat – 43

47
3-)Hattâ o kendi merkebinin de bir kulağını Cennet gibi, bir kulağını da Cehennem gibi
yapmış. Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadardır...” diye tarifat var?
Mektubat – 58
4-) “Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiat-ı mâliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?”
Mektubat – 273
5-) Hem hangi kanunla senin bedenindeki hüceyratın zerrelerini tazelendiriyor, tamir ve
tahlil ediyorsa, aynı kanunla senin bağını her sene tecdid eder ve her mevsimde çok defa
tazelendirir.
Mektubat – 291
6-)fakat ağzından, midesinden başka bütün hüceyrat-ı bedeniyede faaliyetkârane bir lezzet, bir
zevk vermekle beraber, aktar-ı bedendeki vücudu ve hayatı beslemek ve idame-i hayat etmek
gibi pek çok hikmetlerin vücuduna medar oluyor.
Mektubat – 294
7-)Açlıktan ölmek yoktur. Zira bedende şahm ve saire suretinde iddihar olunan gıda bitmeden
evvel ölüyor.
Mektubat – 476
LEMALAR
1-)Çünki o Hakîm-i Zülcelal, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için
şahm ve içyağı suretinde iddihar eder.
Lemalar – 63
2-)Hattâ bedenin her hüceyresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hüceyrenin bir
köşesinde iddihar eder.
Lemalar – 63
3-)Evet zîhayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk
gün mükemmelen devam eder.
Lemalar – 63

4-)Acaba o düstur-u teavünün cilvesinden olan zerrat-ı taamiyenin, kemal-i şevk ile beden
hüceyrelerinin gıdalandırılması için koşmaları nasıl cidaldir?
Lemalar – 117
5-)Meselâ: Senin gözünde bir zerre, gözün hüceyresinde ve gözde ve a’sab-ı vechiyede ve
bedenin şerayin tabir edilen damarlarında, birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi ve o
vazifeye göre birer faidesi vardır.
Lemalar – 125

48
6-)Evet iktisad hem bir şükr-ü manevî, hem nimetlerdeki RAHMET-İ İLAHİYEYE karşı bir
hürmet, hem kat’î bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat,
Lemalar – 139
7-)ağıza gelen maddeyi o damarlarla haber verir. Bedene, mideye lüzumu yoksa “Yasaktır!”
der, dışarı atar.
Lemalar – 139
8-)Bazan da bedene menfaatı olmamakla beraber zararlı ve acı ise; hemen dışarı atar, yüzüne
tükürür.
Lemalar – 139
9-)baklavadan on kuruş olsa.. bu iki lokma, ağıza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur,
Lemalar – 140
10-)o vakit senin vücudundaki bir hüceyre-i bedenden tut, birbiri içinde daireler misillü,
binler mürekkebler adedince tabiat kalıblarının bulunması lâzım gelir.
Lemalar – 181
11-)Çünki köylerde, bedevilerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve
yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nisbeten nazar-ı dikkati az celbeden masume işçi ve
bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesat-ı nefsaniyeyi tehyice medar
olamadığı gibi;
Lemalar – 199

12-) Bir zaman ihtiyarlığa ayak bastığımdan, gafleti idame ettiren sıhhat-i bedenim de
bozulmuştu. İhtiyarlıkla hastalık, müttefikan bana hücum etti.
Lemalar – 225
13-)Belki o kudsî evamir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvat-ı hamra ve
beyza dahi dinleyip, bedenin hüceyratında tanzifat yaptıkları gibi; nefes dahi o kanı tasfiye
eder, temizler.
Lemalar – 305
14-)ve zerratın tahavvülâtından ve cihazat-ı bedeniyenin tenasübünden tut, tâ denizlerin
vâridat ve masarifine..
Lemalar – 308
15-)Ve bilhâssa her ferd-i hayvanînin bedenindeki hüceyratın ve kan mecralarının ve kandaki
küreyvatın ve o küreyvattaki zerrelerin o derece ince ve hassas ve hârika muvazeneleri var,
Lemalar – 309

49
16-)ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan
ayrı ayrı suları, Arz’ın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delalet edip
onlara işaret ediyorlar.
Lemalar – 355
17-)Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki, cisminde gayet
muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî a’zâlarıyla; ve bedeninde gayet
ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygularıyla
Lemalar – 367
18-)ve cesedinde gayet san’atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir
muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının
tahakkukuna şehadet etmesin.
Lemalar – 368
19-)o vakit o esbab, evvelâ o masnuun bedenindeki hüceyrelerinden tut, binler mürekkebat
adedince tabiat kalıbları, demir kalemleri ve harfleri ve hattâ bu demir harfleri ve kalemleri ve
kalıbları dökmek için birçok fabrikalar ve bu fabrikaların inşası için, keza fabrikaların vücudu
lâzım gelir.
Lemalar – 405

SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBİ


1-)Üstadımız onun nazarını öteki hâdise-i bedeniyeye çevirir, ona der ki: “Görüyorsun ben
mazurum, ziyareti başka vakte bırak.” O da döner, gider.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi – 38
2-)Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten
hissedarlıktan, azab çekiyor, perişandır.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi – 193
3-)Miskler kokar, güle benzer bedeni
Öper melekler de nurlu na’şını
Ey numune-i rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur
Sikke-i Tasdik-i Gaybi – 246

İMAN VE KÜFÜR MÜVAZENELERİ


1-)ve o kuyu ise, beden-i insan ve zaman-ı hayattır
İman ve Küfür Müvazeneleri – 46

50
2-)hattâ zerrat-ı taamiye hüceyrat-ı bedenin imdadına ve muavenetine koşturulan düstur-u
teavün, kanun-u kerem, namus-u ikram nerede?
İman ve Küfür Müvazeneleri – 158
3-)Acaba o düstur-u teavünün cilvesinden olan zerrat-ı taamiyenin, kemal-i şevk ile beden
hüceyrelerinin gıdalandırılması için koşmaları nasıl cidaldir?
İman ve Küfür Müvazeneleri – 183
4-)Çünki köylerde, bedevilerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak
münasebetiyle, hem şehirlilere nisbeten nazar-ı dikkati az celbeden masume işçi ve bir derece
kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesat-ı nefsaniyeyi tehyice medar olamadığı gibi;
İman ve Küfür Müvazeneleri – 195

MUHAKEMAT
1-)Eğer çendan dimağ ta’til-i eşgal etse de, vicdan edemez. İki vazife-i mühimme ile
meşguldür. Şöyle ki: Vicdana müracaat olunsa, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi..
kalb gibi kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’ dahi; cesed gibi istidadat-ı gayr-ı
mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder; lezzeti
içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder.
Muhakemat – 119

ESASAT-I NURİYE
1-)Evet, iktisad hem bir şükr-ü mânevî, hem nimetlerdeki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet,
hem kat’î bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat, hem mânevî
dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve
zâhiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir.
Esasat-ı Nuriye – 91

TILSIMLAR
1-)nahif yavruların ve meyvelerin imdadına uçmalarında, tâ zerrat-ı taamiyenin hüceyrat-ı
beden imdadına geçmelerinde cari olan bir düstur-u teavünle hareketleri, bütün bütün kör
olmayana gösteriyorlar ki;
Tılsımlar – 63
2-)Hem hangi kanunla senin bedenindeki hüceyratın zerrelerini tazelendiriyor, tamir ve tahlil
ediyorsa, aynı kanunla senin bağını her sene tecdid eder ve her mevsimde çok defa
tazelendirir.
Tılsımlar – 80

51
3-)hüceyrat-ı bedeniyede faaliyetkârane bir lezzet, bir zevk vermekle beraber, aktar-ı
bedendeki vücudu ve hayatı beslemek ve idame-i hayat etmek gibi pek çok hikmetlerin
vücuduna medar oluyor.
Tılsımlar – 84
4-)Evet herbir ruh, kaç sene yaşamış ise o kadar beden değiştirdiği halde, bilbedahe aynen
bâki kalmıştır.
Tılsımlar – 115
5-)Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasib bir gılaf-ı latifi ve bir beden-i
misalîsi vardır.
Tılsımlar – 115
6-)Öyle ise, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i misalîsini
giyer.
Tılsımlar – 115
7-)Pekçok nevilerde, hattâ gece ve gündüzde, kış ve baharda ve cevv-i havada hattâ insanın
şahıslarında, müddet-i hayatında değiştirdiği bedenler ve mevte benzeyen uyku ile haşir ve
neşre benzer birer nevi kıyamet, bir kıyamet-i kübranın tahakkukunu ihsas ediyor, remzen
haber veriyorlar.
Tılsımlar – 118
8-)İşte o beden hüceyreleri, muntazam bir kanun-u İlahî ile yıkıldığından yine muntazam bir
kanun-u Rabbanî ile tamir etmek için rızık namıyla bir madde-i latifeyi ister ki, o beden
uzuvlarının ayrı ayrı hacetleri nisbetinde Rezzak-ı Hakikî, bir kanun-u mahsus ile taksim ve
tevzi ediyor.
Tılsımlar – 122
9-)Sonra nizamat-ı muayyene ve harekât-ı muttaride ile ve desatir-i mahsusa ile rızk olarak bir
bedene girip; o beden içinde dört matbahta pişirildikten sonra ve dört inkılabat-ı acibeyi
geçirdikten sonra ve dört süzgeçten süzüldükten sonra bedenin aktarına yayılarak bütün
muhtaç olan a’zâların muhtelif, ayrı ayrı derece-i ihtiyaçlarına göre Rezzak-ı Hakikî’nin
inayetiyle ve muntazam kanunları ile inkısam ederler.
Tılsımlar – 122
10-)Çünki herbirisi unsur-u muhitten tut, tâ beden hüceyresine kadar hangi tavra girmiş ise, o
tavrın kavanin-i muayyenesi ile güya ihtiyaren amel ediyor, muntazaman giriyor.
Tılsımlar – 122
11-)Öyle de: Bir bedende birbiriyle imtizac ile ünsiyet ve münasebet peyda eden zerrat-ı
esasiye, Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm’ın Sûr’u ile Hâlık-ı Zülcelal’in emrine “Lebbeyk”
demeleri ve toplanmaları; aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür.
Tılsımlar – 123

52
12-)Sâni’-i Hakîm, beden-i insanîyi onların üstünde bina eder.
Tılsımlar – 123
13-)hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp rızka muhtaç a’zâ ve
hüceyratın imdadına yetişmek için kandaki küreyvat-ı hamraya yüklenip bir kanun-u keremle
imdada yetişirler.
Tılsımlar – 141
14-)Miskler kokar, güle benzer bedeni
Tılsımlar – 166

ZÜLFİKAR
1-)İnsanda bütün a’zâ, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz’ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi,
Zülfikar – 170
2-)Evet, şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın fihristesini, bütün hazain-i rahmetin
anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek; nihayet derecede bir hüsn-ü san’at
içinde bir hikmeti gösterir.
Zülfikar – 171
3-)sair zîhayatın tabur-misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin
zerratını ve letaifini emr-i kün feyekûn ile kaydedip yerleştiren
Zülfikar – 223
4-)sair zîhayatın tabur-misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin
zerratını ve letaifini “Emr-i kün feyekûn” ile kaydedip yerleştiren
Zülfikar – 250
5-)şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i
gark denizinden sahile atıldığı gibi,
Zülfikar – 270
6- )İkinci vazifesi: Zeminin bedeninde deveran-ı dem hükmünde olan suların muntazam
cevelanına hizmetidir.
Zülfikar – 326
RİYÂZUS-SÂLİHÎN
1-)Ebû Hureyre (Allah ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil kalplerinize
bakar. (Müslim, Birr 33; İbn i Mâce, Zühd 9.)
RİYÂZUS-SÂLİHÎN – 7

53
2-)Ebû Hureyre (Allah ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Yedi şey gelmezden önce iyi amellere koşup yarış ediniz:
Herşeyi unutturan fakirlikten, azdırıp yoldan çıkaran zenginlikten, akıl ve bedenin dengesini
bozan hastalıktan, saçma sapan konuşturan ihtiyarlıktan, ansızın geliveren ölümden, gelmesi
beklenen şeylerin en şerlisi Deccal’ın çıkmasından, en dehşetli ve acı olan kıyametin
gelmesinden başka bir şey mi bekliyorsunuz?” (Tirmîzî, Zühd 3)
RİYÂZUS-SÂLİHÎN – 75
3-)“Sadakalarınızı şu fakirlere verin ki, Allah yolunda savaş için bedenî ve fikrî çabalarıyla
kapanıp kalmışlardır.
RİYÂZUS-SÂLİHÎN – 312
4-)Ebu Hüreyre (Allah ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
“Yedi şey gelip çatmadan hayırlı ameller yapmaya bakın yoksa siz iyi ameller işlemek için:
Her şeyi unutturan fakirliği mi, azdıran zenginliği mi, insanın aklını ve bedenini bozan
hastalığı mı, bunaklaştıran ihtiyarlığı mı? Ansızın ve süratli gelen ölümü mü? Yoksa beklenen
şeylerin en kötüsü Deccali mi yoksa bunların hepsinden çok daha zor ve acı olan kıyameti mi?
Bekliyorsunuz da hala hayırlı ameller yapmıyorsunuz.” (Tirmizi , Zühd 3)
RİYÂZUS-SÂLİHÎN – 340

ÂSÂR-I BEDİİYE
1-)Bu nükteleri bildikten sonra, şu bürhan-ı enfüsî olan vicdana müracaat et, göreceksin ki
kalb, bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan mârifet-i Sâni’dir
ki, isti’dadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşa’ibeye
neşr-i hayat eder.
Âsâr-ı Bediiye – 19
2-)Nizâmât-ı muayyene ile, harekat-i muttaride ile, desatir-i mahsusa ile bedende dört
matbahda pişirildikten sonra, dört inkılab-ı acibeyi geçirdikten sonra, dört süzgeçten
süzüldükten sonra aktar-ı bedende intişar ederek, bütün muhtaç olan âzaların derece-i
ihtiyaçlarına göre Rezzak-ı Hakikî’nin inâyetiyle inkısam eder.
Âsâr-ı Bediiye – 33
3-)Halbuki şu dünyada inkıraza müncer olan tağayyürün sebebi; bedendeki terekküb ve tahlil
mabeynindeki nisbet istikrârsız olduğu içindir.
Âsâr-ı Bediiye – 40
4-)Enfüsîdir ki, her ruh kaç sene yaşamış ise, o kadar belki ondan fazla beden değiştirdiği
halde, yine bilbedâhe aynen bakî kalmıştır.
Âsâr-ı Bediiye – 41

54
5-)S- Kimsin? Ölsen yine sen misin? Bedenin inhilali ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?
Âsâr-ı Bediiye – 96
6-)Vicdana müracaat olunsa, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi;
Âsâr-ı Bediiye – 255
7-)Ve bedenimizi ve azalarımızı dolduracak itaât vardır.
Âsâr-ı Bediiye – 343
8-)Meselâ: Tıbba ait teşrih-i beden-i insanî fenni ve Kozmoğrafyaya tâbi Manzume-i Şemsiye
fenni;
Âsâr-ı Bediiye – 381
9-)İhtiyar girmedi mideye bedene, makine işledi, nizamı bozmadı, hanede beldede işledi
çalıştı.
Âsâr-ı Bediiye – 583
10-) “Açlıktan ölmek yok, rızıksızlık öldürmez.” Zîra ki bedende çok vardır ihtiyat
mahzenleri, herbiri doludur
Âsâr-ı Bediiye – 584
11-)Zevkî bir fark bulunur, daim onu aldatır o kuvve-i zaika, beden hem mideye kapıcı,
müfettişe.
Âsâr-ı Bediiye – 585
12-)ağıza, birdenbire zaika her tarafa bir telgraf çekiyor bedenin aktarına.
Âsâr-ı Bediiye – 586
13-)Hatta Firavun-u Musa bedeni de nâcîdir, seyl-i zaman atmıştır; mumya tahta üstüne, şu
asrın sahiline, atik bir yadigâr-ı ibret.
Âsâr-ı Bediiye – 615
14-)‫س‬
- Açlıktan ölmek yoktur. Zîrâ bedende şahm ve saire suretinde iddihar olunan gıda
bitmeden evvel ölüyor.
Âsâr-ı Bediiye – 666

MESNEVÎ-İ NURÎYE (BD)


1-)yemek maddelerinin kemal-i intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına
koşmalarına kadar; bütün bunlar nasıl güzel cereyan ediyor, gör!
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 30

55
2-)Ölüm haktır. Evet şu hayat ve bu beden, elbette şu koca dünya, üstlerinde bina edilmesi
için direkler olmaya kabiliyetleri yoktur.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 87

3-)Belki et, kemik ve kandan ibaret şeyler olup, bedende birbirine mütehalif halde bulunur
iken, her an birbirlerinden ayrılmak üzere birkaç günlüğüne muvakkaten toplanmışlar.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 87
4-)Meselâ: bir ekmeğin yenmesiyle, beden hüceyratının teşkilatı; ve zihnin hareketi
sebebiyetinden de kuvve-i hâfıza hardelesinde (küçük tohum gibi et parçası)
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 100
5-)Eğer bu hakikata bir misal istersen, kendi bedeninin eğri büğrü mafsallarına ve elinin
parmaklarına bak!
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 110
6-)Bununla beraber, esbabın şu beden ile münasebeti şuna benzer ki: Bir eczahanedeki
edviyelerle dolu şişe kavanozlarıyla, o yüzer kavanozların herbirisinden, ziyade ve noksan
olmaksızın bir miktar-ı muayyen alınan acib hâsiyetli bir macunun münasebeti gibidir ki,
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 120
7-)“Ben bu bedeni sebeblerin elinden koparmış ve ona malik olmuşum”
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 121
8-)Ve onun içindeki manası ise, onun ruhu değil, belki bedenidir.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 157
9-)Öyleyse dedi, madem bu bedenden hiç bir hisse benim değildir, ben de ona ehemmiyet
veripte bakmıyacağım.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 176
10-)Acaba o düstur-u teavünün cilvesinden olan zerrat-ı taamiyenin, kemal-i şevk ile beden
hüceyrelerinin gıdalandırılması için koşmaları nasıl cidaldir, nasıl bir çarpışmaktır?
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 348
11-)Meselâ senin gözünde bir zerre, gözün hüceyresinde ve gözde ve asab-ı vechiyede ve
bedenin Şerayin tabir edilen damarlarında, birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi ve o
vazifeye göre birer faidesi vardır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 358
12-)Hem mukayyed bir beden içinde, kayıdlı bir ömür ve mahdud bir iktidar ile mahdud bir
beka içinde hududlu bir hayatın vardır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 398

56
13-)Ve onun nesim-i zikrine bir beden ol ki, hayat bulasın.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 401
14-)Hem aynı anda bedenin hüceyratını san’atkârane icad eder.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 406
15-)müşterilerin enzarını celbetmek için semeratın son derece süslenip güzelleşmeleri ve
beden hüceyratının gıdalanması için zerrat-ı taamiyenin imdad içinde muavenetdarane
vaziyetleri gösteriyor ki;
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 475
16-)Ve o arslan ise ölümdür. Ve o kuyu ise beden ve hayattır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 507
17-)tâ bir hüceyre-i kübra olan bedeninin tamamına kadar bir Sani-i Hakîm’in masnu’u
olduğunu göresin.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 581
18-)şu bürhan-ı enfüsî olan vicdana müracaat et; göreceksin ki, kalb bedenin aktarına neşr-i
hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’dir ki,
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 69
19-)Böylece hararet-i gariziye dedikleri bedendeki nar-ı hayat, husule gelmiş olur.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 702

İŞÂRAT-ÜL İ’CAZ (BD)


1-)Cenab-ı Hakîm-i Mutlak, vaktaki ruhu, değişken ve çok şeylere muhtaç ve tehlikelere
mar’uz olan insan bedeninde iskan eyledi.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 52
2-)O bedenin veya içindeki Ruh’un idamesi için “ÜÇ KUVVE” yi onun içine tevdi buyurdu.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 52
3-)A’mal-ı Kalıbiye (bedeniye) nin fihriste-i câmiası Namazdır, ki Din’in direğidir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 94
4-)Hem
‫ل‬
Nin kalıba ait hasenat’ın içinden (yani beden hasenatı içersinden) hâs olarak “Namaz”ı ele
alıp ileri sürmesindeki hikmet ise, şöyle bir işarettir ki;
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 97

57
5-)Ve yine, insanın vücud ve bedenindeki hüceyrelerinden yüzyirmidörtbin mesame ve
pencerecikleri bulunmakta;
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 115

6-)tavırdan tavra intikal ederek terakkî edip yükselen insanın vücud ve bedenine bir im’an-ı
nazar eyle ki;
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 119
7-)Yani beden hüceyrelerinin eskiyip yıkılmaları neticesinde, dağılıp enkazlaşan bu
hüceyrelerin tamir ve yenilenmeleri için
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 120
8-)Sonra, vücud ve beden eczalarının erzakını taşıyan o madde-i latifenin tavırlarında
teemmül eyle ki, akılların hayrete dalacağı acib bir intişar ile bedenin aktarına yayılmaktadır.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 120
9-)Aynen bu misal gibi; bir vücud ve bedende birbiriyle imtizac etmiş ve kendi aralarında
birbirleriyle ünsiyet ve münasebetleri hasıl olmuş zerrelerin –vücud ve bedenin ölümü ile
inhilal edip dağıldıktan sonra, yeniden toplanmaları için:
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 121
10-)Evet, nasıl ki “kalb” ile isimlenmiş olan o maddî cisim, bedenin her tarafına âb-ı hayat
oan kanı neşreden hayattar, canlı bir makine olup; tıkandığı ve durduğu zaman, cesed de
hemen donar ve durur.
İşârat-ül İc’caz (Bd.) – 156
11-)Ve

“kalb” ünvanında ise; cism-i kalb (kalbin maddi şekli) hastalandığında, nasıl ki bedenin
bütün ef’al ve harekatı karışıyor..
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 179
12-)sanki beden ve vücudları hastalığın kendisi olmuş tâ, o marazın cerahat ve akıntılarının
ziyadeliği de, zatlarının öz ziyadeliği olmuştur.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 181
13-) Kalıbı, bedeni itibariyle amel ve ibadet cihetidir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 310
14-)Mizaç bozukluğu ve beden hastalığından dolayıda, suyun tadından nefret edilir.)
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 359

58
15-)İşte ayetteki şu mânâ, bunu ifade ediyor ki; şek ve şübhenin zülmeti, kalblerinden
yayılarak, kalıbı, bedeni de istila etmiş; kalbe bakan ve giden bütün yolları karartmış bir
haldedir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 367
16-)Zira bedende tahlil ve tehallül neticesinde (yani; cisim hücrelerinde tahribe uğrayan
maddelerin enkazlarının ifrazları sonucu) eksilen ve boşalan hücrelerin tamiri gıda ile
gerçekleşir.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 387
17-)Halbuki ahirette şahıslar müebbeddirler, ebedîliğe mazhardırlar; bedenlerinde değişme,
inhilal vaki’ olmıyacaktır.
İşârat-ül İ’caz(Bd.) – 387

İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ
1-)Tegayyür, inkılab ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun
yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir.
İşârât-ül İ’caz – 23
2-)Hasenat da, ya kalb ile olur veya kalıb ve beden ile olur veyahut mal ile olur.
İşârât-ül İ’caz – 40
3-)A’mal-i bedeniyenin fihristesi, namazdır.
İşârât-ül İ’caz – 40
4-)Lâkin bedenî ibadet ve taatlardan namazın tahsisi, namazın bütün hasenata fihrist ve örnek
olduğuna işarettir.
İşârât-ül İ’caz – 42
5-)Bu vücud değişmesi, bedendeki hüceyratın yıkılıp yapılmasıyla olur.
İşârât-ül İ’caz – 56
6-)Nasıl a’zânın ihtiyaçlarına göre muayyen bir kanun ile taksim edilir ve bedenin her tarafına
mahsus bir nizam ile muntazaman dağıtılır.
İşârât-ül İ’caz – 56
7-)Kezalik birbiriyle ülfet peyda eden ve herbirisi yerini tanıyan ve bir derece yontulmuş
taşlar gibi kesb-i letafet eden bedenin zerratı, ölüm ile dağıldıktan sonra, haşirde Hâlık’ın
izniyle, İsrafil’in borusuyla o zerrat-ı asliye ve esasiye içtimaa davet edildikleri zaman, pek
kolay içtima ederler ve beden-i insanîyi yine eskisi gibi teşkil ederler.
İşârât-ül İ’caz – 57

59
8-)Evet cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz’ün
bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona işarettir.
İşârât-ül İ’caz – 57
9-)haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşv ü nema ile teşekkül eder.
İşârât-ül İ’caz – 57
10-)Evet nasılki bütün aktar-ı bedene mâ-ül hayatı neşreden o cism-i sanevberî bir makine-i
hayattır ve maddî hayat onun işlemesi ile kaimdir.
İşârât-ül İ’caz – 77
11-)C- Evet kalblerindeki raybın zulmeti bütün bedenlerine, kalıblarına intişar ve istila etmiş
olduğundan, kendilerinin rayb içinde bulundukları sanılmakta olduğuna işarettir.
İşârât-ül İ’caz – 13

BARLA LÂHİKASI
1-)Yirmibeşinci Söz, i’caz-ı Kur’anı çok parlak bir tarzda isbat eden, ehl-i Kur’ana mesned,
melce’ ve mahzen-i esrar; ve güruh-u isyan ve tuğyan ve küfrana bütün levazımat-ı harbiyeyi
câmi’, mühlik bir silâhhane; yıkılmaz, aşılmaz, geçilmez bir sur, burç ve bârûsu muhkem,
mahuf ve müdhiş bir kal’a-i polat u bedendir.
Barla Lâhikası – 245

EMİRDAĞ LÂHİKASI-2
1-) asr-ı âhirde o gark olan Firavun’un aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i
gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevcelerinin üstünde şu asır
sahiline atılacağı mu’cizane bir işaret-i gaybiye ifade eder.
Emirdağ Lâhikası 2 – 128

ŞUALAR
1-)Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet
muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî azâlarıyla ve bedeninde gayet ince
bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygularıyla
ve cesedinde gayet sanatlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir müvazene
içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna
şehadet etmesin.
Şualar (Sh:53)
2-)Unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları nebatatın mededine ve nebatatı dahi
hayvanatın yardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi
sütleri, yavruların beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek çok hacetleri

60
ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hattâ zerrat-ı taamiye dahi
hüceyrat-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi teshir-i Rabbanî ile ve istihdam-ı Rahmanî ile,
hakikat-ı teavünün pek çok misalleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare
eden bir Rabb-ül Âlemînin umumî ve rahîmane rububiyetini gösteriyorlar.
Şualar (Sh:142)
3-)İşte kâinatta cari olan teavün-ü umumî, seyyarattan tâ zîhayatın azâ ve cihazat ve
zerrat-ı bedeniyesine kadar kemal-i intizamla cereyan eden müvazene-i âmme ve
muhafaza-i şamile ve semavatın yaldızlı yüzünden ve zeminin zînetli yüzünden tâ
çiçeklerin süslü yüzlerine kadar kalem gezdiren tezyin ve Kehkeşandan ve manzume-i
şemsiyeden tâ mısır ve nar gibi meyvelere kadar hükmeden tanzim ve Güneş ve
Kamerden ve unsurlardan ve bulutlardan tâ bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif
gibi pek büyük hakikatların büyüklükleri nisbetindeki şehadetleri, kâinatın şehadetinin
ikinci kanadını isbat ve teşkil ederler.
Şualar (Sh:143)
4-)Yaşamak için hakikî ve fıtrî rızıktır ki; taahhüd-ü Rabbanî altındadır. Hattâ o kadar
muntazamdır ki; bedende yağ ve saire suretinde iddihar olunan fıtrî rızık, hiç olmazsa
yirmi günden ziyade bir şey yemeden yaşatır, hayatını idame eder.
Şualar (Sh:173)
5-)Demek yirmi-otuz günden evvel ve bedende müddehar olan fıtrî rızkı bitmeden
zahiren açlıktan vefat edenler rızıksızlıktan değil, belki sû-i itiyaddan ve terk-i âdetten neşet
eden bir hastalıktan vefat ederler.
Şualar (Sh:173)
6-)Bu kâinatta her daire, her nevi, her tabaka, hattâ her ferd, her azâ, hattâ her
bedendeki herbir hüceyrenin ihtiyat rızkını taşıyan bir mahzeni, bir deposu ve levazımatını
yetiştiren, muhafaza eden bir tarlası ve hazinesi var ki; gayet intizam ve mizan ile ve
nihayetsiz hikmet ve inayet ile vakti vaktine -muhtacın iktidar ve ihtiyarı haricinde- bir dest-i
gaybî tarafından o muhtacın eline veriliyor.
Şualar (Sh:603)
7-)Ve belki zîhayatın bedeninde acib vazifeleri gören herbir zerreye herşeyi görecek
bir göz ve herşeyi bilecek bir ilim verilmek lâzımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i
hayatiyeyi yapabilsin.

Şualar (Sh:661)

MESNEVİ-İ NURİYE
1-)Ölüm haktır. Evet bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette
değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif
şeylerden terekküb etmiş.
Mesnevi-i Nuriye (Sh:52)

61
2-)Binaenaleyh meselâ bedenin hüceyratındaki nizamlı, intizamlı teşekkülâtı, ekmek
yemesine; ve kuvve-i hâfızada yazılan gayr-ı mahdud muntazam nakışları, kulaktaki ve
baştaki telâfife; ve konuşmakta, tefekkürde, harflerin teşekkülâtına ve suver-i zihniyenin
husulüne, lisan ve zihnin hareketleri gibi esbaba isnadları ahmakçasına bir hükümdür.
Mesnevi-iNuriye
(Sh:58)
3)-Âyetle taahhüd altına alınan, zarurî kısmıdır. Evet hayatı koruyacak derecede gıda
veriliyor. Cisim ve bedenin semizliği ve zafiyeti, rızkın çok ve az olduğuna bakmaz.
Mesnevi-i Nuriye (Sh:73)
4-)Arkadaş! İnsanın vücudu, bedeni, emval-i mîriyeden bir neferin elinde bulunan bir hayvan
gibidir.
Mesnevi-i Nuriye
(Sh:79)
5-)Binaenaleyh o nimetleri yolda bulmuş gibi sahibsiz, hesabsız olduğunu zannetmesin.
Ancak Münim-i Hakikînin kasdıyla gelir, insan da ihtiyarıyla alır. Sonra ihtiyaca göre inam
edenin iradesiyle bedeninde intişar eder.Mesnevi-iNuriye (Sh:95)

6-)İnsanın bedeninde zerrattan teşekkül eden mütehalif mürekkebat adedince -matbaalarda


hurufatı tertib etmekiçin kullanılan kalıblar gibi- kalıblar lâzımdır.
Mesnevi-i Nuriye(Sh:143)
7-)Ve Hâlık-ı Kerimin kerem düsturlarından ve erkân-ı kâinatta kemal-i itaatla imtisal
edilen düstur-u teavünle, nebatat hayvanatın imdadına ve hayvanat insanların yardımına
koşmasından tezahür eden o umumî kanunun rahîmane, kerimane cilvelerini cidal
zannedip, Hayat bir cidaldir diye ahmakane hükmetmişsin. Acaba o düstur-u teavünün
cilvesinden olan zerrat-ı taamiyenin, kemal-i şevk ile beden hüceyrelerinin gıdalandırılması
için koşmaları nasıl cidaldir? Nasıl bir çarpışmaktır?
Mesnevi-iNuriye (Sh:154)

8-)Senin gözünde bir zerre, gözün hüceyresinde ve gözde ve asab-ı vechiyede ve


bedenin şerayin tabir edilen damarlarında, birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi ve
o vazifeye göre birer faidesi vardır.

Mesnevi-i Nuriye (Sh:164)

9-)Daimî olan bir Zâtın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. Ondan nur al ki sönmeyesin.
Onun cevherine sadef ve zarf ol ki kıymetli olasın. Onun nesim-i zikrine beden ol ki,
hayatdar olasın.
Mesnevi-i Nuriye(Sh:184)

62
10)-hüceyrat-ı bedeniye ile zerrat dahi yaratılıyor.
Mesnevi-i Nuriye (Sh:187)

11-)Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbiyledir.

Bu nükteleri bildikten sonra şu bürhan-ı enfüsî olan vicdana müracaat et. Göreceksin ki,
kalb bedenin aktarına, neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i
Sânidir ki, istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü
müteşaibeye neşr-i hayat eder.
Mesnevi-i Nuriye (Sh:255)
KASTAMONU LÂHİKASI

1-)Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen
musibetten hissedardır, azab çekiyor, perişandır. Bilhâssa
Kastamonu Lâhikası (Sh:123)
2-)Risale-i Nurun hizmetinde bulunduğum günde, o hizmetin derecesine göre kalbimde,
bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum.
Kastamonu Lâhikası (Sh:201)
TARİHÇE-İ HAYAT
1-)Bu esnada onbeş-onaltı yaşlarında bulunuyordu. Lâkin kuvve-i bedeniyece pek çevik ve
metindi. Said-ül-Meşhur lakabıyla yâdediliyordu.
Tarihçe-i Hayat (Sh:37)

2-)Risale-i Nurun hizmetinde bulunduğum günde, hizmetin derecesine göre kalbimde,


bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Ve
çokları itiraf ediyor, Biz de hissediyoruz derler.
Tarihçe-i Hayat(Sh:311)

3-)Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen
musibetten hissedarlıktan azab çekiyor, perişandır.
Tarihçe-i Hayat (Sh:323)
4-)Unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları nebatatın mededine ve nebatatı dahi
hayvanatın yardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi
sütleri, yavruların beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek çok hacetleri
ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hattâ zerrat-ı taamiye dahi
hüceyrat-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi teshir-i Rabbanî ile ve istihdam-ı Rahmanî ile,
hakikat-ı teavünün pek çok misalleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare
eden bir Rabb-ül Âlemînin umumî ve rahîmane rububiyetini gösteriyorlar.

Tarihçe-i Hayat (Sh:372)

63
5-)İşte kâinatta cari olan teavün-ü umumî, seyyarattan tâ zîhayatın azâ ve cihazat ve
zerrat-ı bedeniyesine kadar kemal-i intizamla cereyan eden müvazene-i âmme ve
muhafaza-i şamile ve semavatın yaldızlı yüzünden ve zeminin zînetli yüzünden tâ
çiçeklerin süslü yüzlerine kadar kalem gezdiren tezyin ve Kehkeşandan ve manzume-i
şemsiyeden tâ mısır ve nar gibi meyvelere kadar hükmeden tanzim ve Güneş ve
Kamerden ve unsurlardan ve bulutlardan tâ bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif
gibi pek büyük hakikatların büyüklükleri nisbetindeki şehadetleri, kâinatın şehadetinin
ikinci kanadını isbat ve teşkil ederler.
Tarihçe-i Hayat (Sh:372)

6-)Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde
gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî azâlarıyla ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât
ve duygularıyla ve cesedinde gayet sanatlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir müvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin.
Tarihçe-i Hayat (Sh:391)

7-)Miskler kokar, güle benzer bedeni


Tarihçe-i Hayat (Sh:536)

8-)Şahsî nüfuz temin ve tesis etmek maksadıyla.

Peki, ya siyasî menfaat kasdı var mı acaba? Hâyır bu yok. Ehl-i vukuf da bu maksadı
görmemiş. Savcı da bunu diyemiyor. Peki amma, madem ki siyasî menfaat kasdı
yokmuş, bu pîr-i fâninin şahsı, cüssesi, bedeni ne ki, dünyadan ne bekliyor ki nüfuz temin
etmek istesin?
Tarihçe-i Hayat (Sh:657)

64

You might also like