You are on page 1of 14

Otuz Altıncı Sifir 267

uğursuzluğa inancı terk, kadınları sevmek, güzel kokuyu sevmek,


Ensar’ı sevmek, şiarlara saygı göstermek, Allah’ın yasaklarına saygı gös­
termek, dedikoduyu terk, mümine karşı silah çekmemek, ölüyü kefen­
lemek, cenaze namazı kılmak, hasta ziyaret etmek, yoldan eziyeti kal­
dırmak, kendin için istediğini her mümin için istemek, Allah ve Pey­
gamberini başka her şeyden değerli görmek, iman ettikten sonra küfre
dönmeyi nahoş bulmak, Allah’m meleklerine, kitaplarına, peygamberle­
rine ve onların Allah’m katından getirdiği hususlara imandır. Bunlar sa­
yılamayacak kadar çoktur. Allah izin verirse bu tavsiyede Allah’m nasip
ettiği ve aklıma ve kalbime getirmiş olduğu kısımlarını sayacağım. Al­
lah’m kitabını ve peygamberin hadisini inceleyen kimse zikretmiş ol­
duklarımızı ve bizim zikretmediklerimizden daha fazlasmı bulabilir.
Bunların her birine mahsus vakider, mekânlar, haller ve mahaller var­
dır. Binaenaleyh bütün bu hususlarda bütün hayrı kendinde toplayan
cümle ‘yaptığın ve terk ettiğin her işte Allah’a dönmek’ niyetidir. Niyeti
kaçırırsan, bütün hayrı kaçırmış olursun. Allah’m kendisine emretmiş
olması nedeniyle bir işi niyet ederek terk eden üe öyle bir niyet taşımak­
sızın terk eden arasmda büyük fark vardır. Aynı şey bir şeyi yapmakla
ilgilidir. ‘Onlara ihlasla Allah’a ibadet etmek emredilmiştir.’396 İhlas niyet
demek iken, ibadet yapmak veya terk etmek demektir. Bu itibarla ihlas
dinde emredilmiş bir husustur. ,

Tavsiye
Bir kavmin imamı olup dua ettiğinde, onları bırakarak sadece ken­
dine dua etme. Böyle davranırsan hiç kuşkusuz onlara ihanet etmiş sayı­
lırsın. Böyle bir dua Hakkı cimri saymak, her şeyi kuşatmış rahmeti sı­
nırlamak, kendini başkasına tercih etmek gibi bir anlam taşıdığı için kö­
tü ahlaktır. Allah Kur’an’da başkasını kendine tercih edenleri övmüştür.
Hz. Peygamber bedevilerden birisinin şöyle dediğini duymuş: ‘A l­
lah’ım! Bana ve Muhammed’e merhamet eyle, başka birisine değil!’
Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Sen geniş olanı daralttın’ diyerek ‘Be­
nim rahmetim her şeyi kuşatır’397 ayetini kasteder. Sana tavsiyelerimden
birisi de yorgun iken dinlenmeksizin namaz kılmam andır. Yemek hazır
iken namaza niyetlendiğinde, önce yemeğe başlaman, ardından namaz
kılman gerekir. Namazdan sonra yemeğini yemek âdetinde isen önce
namazı kılabilirsin. Anne ve babaya veya yolcuya ısrarla dua etmelisin.
268 Fütûhât-ı Mekkiyye l 8

Mazlûmun bedduasından kork, çünkü onun bedduasıyla Allah ara­


sında hiçbir perde yoktur. Ölçülü bir şekilde tıraş olmalısın. Bunun an­
lamı, sakalı kısaltmak, bıyıkları kesmek, tırnaklarını düzeltmek, koltuk
aldarını temizlemek, selamı alman, hapşırana yerhamukellah (Allah sa­
na merhamet etsin) demen, davete icabet etmen gerekir. Bütün işlerin­
de adil ve mutedil olup Allah’a ibadeti muhafaza etmen gerekir. İki
şehveti de kırmalısın. Namaz için mescitlere aşina olmalısın. Allah kor­
kusuyla ağlamak, O’nun ipine sarılmak gerekir. Allah’ın sevdiği ve razı
olduğu işleri yapmalı ve onları araştırmalısın. O işlerden birisi de mes­
cidere alışmak ve aşina olmaktır. Hz. Davud gibi oruç tutmalısın. Bu
oruç Allah’a en sevimli gelen oruç olduğu gibi en faziledi ve düzgün
oruçtur. ‘Davud orucu’ bir gün oruç tutup diğer gün tutmamaktır. Bu
kitabın oruç bahsinde oruçla ilgili faydaları ve sırları daha önce zikret­
miştik. Aynı şey temizlik, namaz, zekât, hac için geçerlidir. Bunlar için
ilgili bahislere bakmak gerekir. Allah’a en sevimli gelen namaz Davud
namazıdır: Hz. Davud gecenin yarısında uyur, üçte birinde ayakta kalır,
altıda birinde uyurdu. Teheccüd de budur. Bir çocuğun varsa ona Ab­
dullah veya Abdurrahman ismini koy; künyesini de Ebu Muhammed
koy. Veya adını Muhammed, künyesini Ebu Abdullah, Ebu
Abdurrahman koyabilirsin.
Bir hayır yaptığında, az bile olsa onu sürekli yapmalısın ve en fazi­
letli iş budur. Çünkü siz bıkana kadar Allah bıkmayacaktır. Ameli terk
veya ona devam etmemek, Allah karşısındaki bağı kesmek demektir.
Kul Allah’a yaklaşma amacıyla bir amel işlediğinde, onun ameli meşru
amel olur; terk ettiğinde de hiç kuşkusuz Allah’a yakınlığı terk etmiştir.
Sürekli Allah’a yakınlık halinde kalmak isteyen birinin bütün fiil ve
terklerinde Allah karşısmda huzur halinde olması gerekir. Yaptığın her
işi Allah’m o iş hakkındaki hükmüne iman ederek yapman gerekirken
bir işi terk ederken de onu terk etmeyle ilgili Allah’m hükmüne iman
ederek terk etmen lazımdır. Bir insan böyle davrandığında, her nefes
Allah ile beraberdir. Öyle biri Allah’m haram kıldığını haram, helal kıl­
dığını helal, kerih gördüğünü kerih, mubah kıldığını mubah sayar. Bi­
nâenaleyh bu kişi her durumda Allah’m karşısmda huzur halindedir.
Allah’m ayederi hakkmda ilhada gitmekten veya içindeyken O’nun
hareminde sınırı aşmaktan ve ilhada gitmekten sakınmalısın. İlhad din­
ce doğru diye belirlenmiş bir işten yüz çevirmektir. Bu nedenle ayette
‘Kim orada ilhad niyeti taşırsa’398 denilmiş, ardından da zulüm zikredil­
Otuz Altıncı Sifir 26 9

miştir. En üstün sadakayı vermelisin. En üstün sadaka müstağni bir


halde verilen sadakadır. Bunun anlamı vermiş olduğuna karşı Allah’ın
(verdiği zenginlikle) müstağni kalmandır; muhtaç bile olsan, o malı sa­
daka olarak verirdin. Allah bir kavmi överken şöyle der: ‘Onları kendile­
rine tercih ederler, ihtiyaçları olsa bile..:399 Onlar Allah sebebiyle müs­
tağni kalmadıkları sürece muhtaç iken başkalarını kendilerine tercih
edemezler. Bu derecenin aşağısında bulunursan, nefsin peşinden gitme­
yecek şekilde sadaka vermelisin. Önce nefsin verdiğine tamah etmeye­
cek şekilde müstağni davranırsın. Elindeki fazla mala karşı müstağni
olunca, onu sadaka olarak verirsin çünkü sen onu ancak ondan müstağ­
ni kalarak sadaka olarak verdin. Böyle bir sadaka o kişi için müstağni
kalınarak verilen sadakadır. Ancak ilki daha üstündür.
Recep ve Şaban ayında oruç tutmalısın. Bu iki ayı bütünüyle oruç­
lu geçirebilirsen geçir. Bir hadiste ‘Ramazan ayından sonra tutulacak en
üstün oruç Allah’ın haram kılınmış ayındaki orucudur’ buyurulur. Kas­
tedilen ay Recep’tir. Çünkü o aya Allah’ın adı verilmişken diğer hiçbir
aya böyle bir isim verilmemiştir. Hz. Peygamber Şaban ayında çok
oruç tutardı. Rivayeti aktaran ravi şöyle der: ‘Neredeyse bütün ayı
oruçlu geçirirdi.’ Ayın on üç, on dört ve on beşinde oruç tutman gere­
kir ve imkânın olursa bu oruçları kaçırmamalısın. Şaban’ın on altıncı
günü orucunu bozmalısın. Bu konuda ihtilafın dışına çıkmak lazımdır.
Böyle davranmak yerinde bir davranıştır. Bu esnada orucu bozmak -
herhangi bir görüş ayrılığı olmaksızın- caiz iken oruç tutmak hakkmda
görüş ayrılığı vardır. Hz. Peygamber şöyle der: ‘Şaban aymm yarısı
geldiğinde artık orucu bırakın.’
Kendisinden korkulan veya bir şey umulan bir hükümdarın bulun­
duğu mecliste doğruyu söylemen gerekir. Hakkın karşısında hiçbir şey
gözünde değerli ve saygın olmamalıdır. Bunun istisnası Allah’m saygı
göstermeni emrettiği şeylerdir. Kurban bayramında iyilik yapman gere­
kir. Kurban bayramı Allah’m katmda en değerli gündür. Bu hususta
Hz. Peygamber’den gelen rivayet vardır. Ogün Allah’ı çokça zikretmek
ve sadakayı arttırmak gerekir. Bunun yanı sıra Allah için iş yapman,
O’nu razı edecek işleri yapman lazımdır. O gün yapabileceğin işleri
başka güne ertelememen gerekir. Kurban bayramı Arife gününden üs­
tün olduğu kadar Aşure gününden de üstündür. O gün içinde büyük
hayır vardır. Daha önce söylediğimiz üzere, her hak sahibine hakkını
vermek gerekir; öyle ki hakkın kendisine de hakkını vermek gerekir.
VJO Fütûhât-ı Mekkiyye l 8

Buna mukabil kimse üzerinde hakkın olduğunu düşünme ve kimseden


hak talep etme! Böyle yapmakla kendine karşı insaflı davran, başkasın­
dan insaf bekleme. Mazeret beyan edenlerin özrünü kabul eyle, fakat
kendin mazeret beyan etmekten uzak dur. Mazeret beyan ettiğin kişiye
karşı suizan beslemiş olursun. Ona mazeret beyan etmenin onun adına
hayır ve dininde iyilik taşıdığını bilirsen, suizan beslemeksizin, ona ma­
zeret beyan edebilirsin. Böyle bir durumda mazeret beyan etmek, onun
senin üzerinde ortaya çıkan bir hakkını ifa demektir; en öncelikli hak
Allah’ın hakkıdır.

Tavsiye
Secde halindeyken duayı arttırman lazımdır. Bu itibarla secde A l­
lah’a en yakın olduğun haldir. Hz. Peygamber ‘Kulun Rabbine en ya­
kın olduğu hal secdedir5 demiştir. Duayı çoğaltmanız gerekir; secdeden
daha yakın bir hal olmadığı gibi dua da Allah’a yakınlık halinde yapıla­
bilir. Secde halinde dua ettiğinde Allah’a istenilen yakınlığın sürekli ol­
ması için dua etmelisin. Çünkü Allah’ın bütün yaratıklarına yakın oldu­
ğunu biliyorsun. Bu meyanda Allah bulundukları her yerde yaratıklarıy­
la beraberdir. Talep edilen yakınlık ise kulun Allah’a yakın olması ve
O’nun kendisinde bulunduğu her işte ve şe’nde Allah ile beraber olma­
sıdır. Çünkü Allah için şe’n ve işler, yaratıklar için haller mesabesinde­
dir. Daha doğrusu onlar yaratıkların kendilerinde bulundukları haller­
dir. Babanın ölümünün ardından onun dosdarıyla ilişkini sürdürmen
gerekir. Böyle bir davranış en iyi işlerdendir. Bir hadiste şöyle denilir:
‘En iyi iş insanın babasının sevdikleriyle ilişkisini sürdürmesidir.5 Böyle
bir davranış Allah5a en sevimli gelen işlerden olduğu kadar kastedilen o
insanlara iyilik, kendilerine saygıyla selam vermek, hizmet etmek, im­
kân ölçüşünce ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara yardım etmektir. Aile
ve akrabalarınla latifeleşmek gerekir. Bütün yaratılmışlara -Allah5ı kız­
dırmayacağın sürece- en iyi şekilde davranmalısın. Birisini Allah5ı kızdı­
racak şekilde razı etmen gerekirse, 0 5nu razı etmeyi tercih etmelisin.
Tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermelisin. Karşılaştığın
kişinin sana selam vereceğini bilirsen, selama onun başlamasına izin ve­
rip ardından onun selamını almalısın. Böyle yapınca farz sevabı kazan­
mış olursun. Selamı almak farz iken vermek mendubdur. Allah'a yak­
laşmada en sevimli gelen ibadet, kullarına farz kıldığı ibadetlerdir. Biri­
ne selam vermenin onun tarafından nahoş bulunduğunu bilirsen, muh­
Otuz Altıncı Sifir 1 ~]\

temelen selamı nahoş karşılamak ona zarar getirir. Başka bir ifadeyle
ona selam verirsin, o da senin selamını almaz. Böyle birine -onu kendi­
sine tercih ederek ve şefkat göstererek- selam vermemen lazımdır. Sen
ona selam vermeyerek, kendisiyle selamını almadığında düşeceği güna­
hın arasmda perde çekmiş olursun. Çünkü selamım almaması bir gü­
nahtır ve öyle bir durumda Allah’m farz kıldığı bir şeyi terk etmiştir.
İmanın gereği, Allah’m yaratıklarına karşı şefkatli olmaktır. Bu niyede
selamını almayı nahoş bulana selam vermemen gerekir. Buna mukabil
senin selamını alacak kadar dindar olan birisine, -nahoş karşılasa bile-
selam vermen gerekir. Bu durumda selamı yüksek sesle ve önce sen
vermelisin. Böyle yapmca selamını almakla ona sevap kazandırmış olur­
sun. Aynı zamanda sana beslediği nahoş duyguları da -imanı ve iyi ah­
lak üzere yaratılmışsa salih nefsi ölçüşünce- düşürmüş olursun.
Dünyevî işlerde senden aşaiğıda bulunanlara bakman gerekir. Buna
mukabil fitneye düşme korkusuyla servet ve makam sahiplerine bak­
mamaksın. Dünya her nefse sevimli ve tatlı gelen bir yerdir. Bu itibarla
nimet tabiat gereği nefislere sevimli gelir. Zahidin zühtte bulmuş oldu­
ğu nimet olmasaydı zahit olmayacağı gibi Allah’a itaat eden de itaatte
haz bulmasaydı Allah’a itaat etmezdi. Hz. Peygamber’in adımıza en çok
korktuğu iş Allah’m bizim için ortaya çıkartacağı dünyanın güzellikleri­
dir. Allah peygamberine şöyle hitap etmiştir: ‘Onlardan bir kesimi fa y ­
dalandırdığımız dünya hayatının . çekiciliğine gözlerini dikme’400 Sonra
Rabbinin rızkı ona sevdirilmiştir, Rabbin rızkı daha hayırlı ve kalıcıdır.
Bu rızık, o esnada üzerinde bulunmuş olduğu haldir. Başka bir ifadeyle
Allah’m vermiş olduğu açıklardır. Allah kuluna en uygun ve layık olanı
verir. Onun hakkmda daha hayırlı olandan maada bir şeyi kuluna ver­
mediği kadar verdiği de O’nun katmda saadet kazandıran nimettir; az
bile olsa böyledir. Kulun bütün temenni ettiklerini Allah vermiş olsay­
dı, kul taşkınlığa gider, saadetinden mahrum kalırdı. Dünya hayatı im­
tihan yeridir.
Herhangi bir insanın senden alacağı varsa onu en güzel şekilde
ödemen, hatta fazlasıyla ödemen lazımdır. Böyle yaptığında -Hz. Pey­
gamber’in bildirdiğine göre- Allah’m en hayırlı kullarından birisi olur­
sun. Böyle yapmak sünnettir ve gizli verilen sadakaya eklemlenen gizli
cömertliktir. Çünkü verilen kişi, onun sadaka olduğunu fark etmez.
Hâlbuki Allah katmda açıktaki gizli bir sadakadır. Bu sadaka verdiğin
kişinin nefsinde muhabbet, derin sevgi meydana getirir. Sen ise sadaka­
272 Fütûhât-ı Mekkiyye l 8

yı ona verirken nimetini gizlersin. Borcu iyi ödemenin pek çok fa y d aları
vardır. Kardeşim! Mümin kardeşinin iffetini, canını, malını koruman ve
gözetmen gerekir. Akrabanınkirti de -Allah katında günaha girmeyecek
şekilde- koruman ve kollaman gerekir. Bütün tasarruflarında Allah’ın
hakkını gözeteceğin bir terazi sürekli elinde bulunmalıdır. Herhangi bir
hususta hevana uyma! Yoksa Allah’ı kızdırırsın. Allah’tan başka bir ar­
kadaş ve yoldaş bulamazsın. O’nun hakkını yerine getirmede ihmalkâr­
lık yapma. Allah hakkı üzerimizdeki en önemli ve zorunlu haktır. Bir
rivayette ‘Allah’m hakkı ödenmeye en layık haktır’ denilir.
Evlenmeye niyedendiğinde, Kureyş kabilesinden birisiyle evlenmek
için gayret etmelisin. Gücün yeterse Ehl-i beyt’ten birisiyle evlenmeli-
sin. Bu hususta olabildiğince kararlı ve azimli davran. Bir rivayette de­
velere binen en hayırlı kadınların Kureyş kadınları olduğu rivayet edilir.
Onlara karşı ahlaka uygun davranmalı, onlar hakkında Allah’tan çekin­
melisin. Şardarın en doğrusu ve iyisi onlarla nikâh kıymanı temin eden
şardardır. Her konuda onlara karşı iyilik yapmalısın. Elinin altında iken
can taşıyan herhangi bir şeye azap etmemelisin; keseceğin kurbanlar da
buna dahildir. Bu nedenle bıçağı bilemen, hayvanı hızla kurban etmen
ve -imkân ölçüşünce- acı çeken herkesten acıyı uzaklaştırman lazımdır.
Acmın maddi bir acı olması veya hayvan ve insanın çektiği nefsi bir acı
olması durumu değiştirmez. Bilmelisin ki, Allah’m razı olduğu işler,
yapmana müsaade ettiği işlerdir.
Neccar kabilesinden Ensar’dan birisini gördüğünde -bütün Ensar’ı
sevsen bile- onu diğerlerinin önüne geçirmelisin. Sözün en güzelini din­
lemen gerekir; en güzel söz Allah’ın kitabı ve kelamıdır. Bu nedenle dü­
şünerek ve tefekkür ederek O ’nun kitabını okumalısın. Umulur ki Allah
sana anlayış ve idrak nasip eder. Kur’an’ı öğrendiğinde, Rahman’m ve­
kili olursun. Ayette ‘Rahman Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı, beyanı öğret­
ti’401 denilir. Kastedilen Kur’an’dır. Allah Kur’an hakkmda ‘Bu insanlar
için bir açıklam adır’402 der ki, o da Kur’an’dır. Ayetin devamında ‘Takva
sahipleri için hidayet ve öğüttür5403 denilir. Kur’an’a öğretilen bilgi insan­
dan öncedir. Bu bilgi insan yaratıldığında Kur’an’m kendisine inecek
olmasıdır. Böyle de olmuştur, çünkü onu Cebrail Hz. Muhammed’in
kalbine indirmiştir. Kur’an-ı Kerim tilavet esnasmda kendisini okuyan­
ların kalbine iner. Bu itibarla Kur’an’m inişi sürekli ve daimidir. Allah
Kur’an’a (hangi kalbe ineceğini) öğrettiği gibi insana da Kur’an’ı öğ­
retmiştir. Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir. Tabiatın
Otuz Altıncı Sifir 273

taşkınlığından sakınman gerekir. Allah katında kurtuluşa eren, nefsinin


taşkınlığından kendini koruyandır. Allah’ın sana yerine getirmeyi em­
retmiş olduğu azimedi işleri yerine getirirken cesur ve atılgan olmalısın.
Böyle yapınca azamet sahiplerinden biri olursun. Korkak olma, çünkü
Allah bu konuda O’ndan yardım istemeyi emretmiştir. Yardımcın Allah
ise hiçbir şeye önem verme. Çünkü hiçbir şey O’na karşı koyamaz; O
her şeye güç yetirendir. İlahi yardım karşısında Hakkın gücüne karşı
koyacak bir güç yoktur. Allah yardım isteyen hakkında şöyle der: ‘Ku­
luma istediği verilecektir.’ Hadis sahih bir hadistir. Kul ‘ancak sana iba­
det eder ve ancak senden yardım dileriz’ dediğinde, Allah ‘bu ayet be­
nimle kulum arasında taksim edilmiştir, kuluma istediği verilecektir’
der. ‘Bizi doğru yola ulaştır*404 -ve surenin sonuna kadar olan dua kısmı-
dediğinde, kulun hidayet talebi de Allah’ın yardımı kapsamındadır. A l­
lah ‘Bu da kuluma aittir ve istediği verilecektir’ der. Allah’ın verdiği ha­
ber doğrudur. Binaenaleyh Allah kuluma istediği verilecektir demiştir.
Demek ki O’nun kula yardımı kaçınılmazdır. Fakat böyle bir ayeti oku­
yanın gafil kalmaması gereken bir şart vardır: Alim kişi bu ayeti oku­
duğunda, onu aktarma ve hikâye tarzında okumamalıdır. Öyle bir
okuma -bizim vardığımız görüşe göre ve ondan istenilen amaca göre-
kula fayda vermez. Allah’ın ona emretmiş olduğu, kendisine öğrettiği
üzere, Ku^an’ı okuması ve bu zikri söylemesidir. Böylece Allah’ın iste­
diği şekilde onu söyler. Bu okuma ve söyleme muhtaçlık, zorunluluk ve
rabbinin kendisinden istemesini emrettiği hususlarda huzur sahibiyken
yapılır. Öyle bir dua Hakkın istenilene icabet edeceği duadır. Kişi ayeti
hikâye ve aktarma tarzında okursa, Haktan isteyen ve dua eden biri ola­
rak görülmez; istemediğinde ve isteği bir hikâye olduğunda, Allah öyle
birine icabet etmez. Okuyanların çoğuna hakim hal, hikâye ve anlatım
tarzında okumaktır. Böyle okuyanların nezdinde herhangi bir netice
meydana gelmez. Onlar Kur’an’ı dilleriyle okuyan, okudukları ise han-
çerelerini geçmeyenlerdir. Onların kalpleri tilavet esnasmda ve okurken
ilgisiz ve boştur.
Allah hakkında güçlüklere atılan birisini gördüğünde, onun sadık
bir mümin olduğunu bilmelisin. Allah’ın dini hususunda olduğu kadar
dinin dışındaki başka işlerde de azimet ve kararlılık sahibi olduğunu
gördüğünde, öyle birinin esas itibariyle güçlü iman sahibi değil, güçlü
nefis sahibi olduğunu anlamalısın. Mümin bilhassa Allah’ın hakkında
güçlüyken arzu ve heva hakkında zayıftır. Sadık mümine heva gücü ge­
274 Fütûhât-ı Mekkiyye l 8

lip bir konuda yardım istediğinde* o arzusuna yardım etmez. Bunun


nedeni zayıflığı ve umutsuzluğu hakkındaki kesin kanaatidir. Müminin
yardımını göremeyince heva kırılır, bu kez organlar hevanın kendisine
çağırmış olduğu işi yerine getirmekten kurtulur. İman varidi geldiğin­
de, onda bir güç ve Allah’m yardımını bulur. Bu yardıma hiçbir şey
karşı koyamaz. Çünkü ona yardım eden Allah’tır. İnsan ‘insan’ olması
itibarıyla korkak yaratılmıştır. Mümin ‘mümin’ olması itibarıyla cesur
ve atılgandır. Amr İbnu’l-As olduğunu zannettiğim sahabeden birisi
hakkında böyle bir hadise aktarılmıştır. Hz. Peygamber onun Mısır’a
vali olacağmı bildirmişti. O bir şehri muhasara ederken arkadaşlarına
şöyle demiş: ‘Beni mancınığın içine koyun, sonra onlara doğru fırlatın.
Onlarm olduğu yere ulaşınca size kalenin kapısını açarım.’ Bunun tehli­
kesi kendisine söylendiğinde şöyle demiş: ‘Hz. Peygamber bana Mısır’a
vali olacağımı söyledi. Oraya vali olmadan ölmeyeceğime inanıyorum.’
Buradaki cesaret iman gücünden kaynaklanır. Çünkü tabiattaki âdet,
mancınığa konulup atılan her insanın ölmesini gerektirir. Bu itibarla
mümin cesur kişidir. Allah’m isimlerinden birisi de el-Mümin’dir. Bir
hadiste ‘Mümin için mümin birbirini tutan binaya benzer’ denilir. Yara­
tılmış mümin yaratan el-Mümin’den yardım ister, O’nunla güçlenir, ya­
ratılmış olmaktan kaynaklanan zayıflığı kuvvetlenir. Allah onu bir zayıf­
lıktan yaratmış, sonra zayıflığın ardından kendisinde kuvvet yaratmıştır.
Bizim söylediğimiz meselenin işarı yorumudur. Bununla beraber ayetin
tefsiri gençlik kuvveti ve dinçlik anlamına gelir. Bu, kendisine uyarı ola­
rak emredilmiş iman kuvvetidir, bunu fark etmelisin!

Tavsiye
Allah’tan dolayı yoksul olduğun kadar sadece Allah’a muhtaç olma­
lısın. Bu durum ‘Allah’ım! Senden sana sığınırım’ hadisine benzer. Al­
lah’tan dolayı yoksul olman, sende rububiyet kokularından birisinin
duyulmaması anlamına gelir. Sende bulunması gereken mutlak kulluk­
tur. Hakkın mertebesinde de kulluktan bir şey bulunmaz. Böyle bir şey
O’nun adına imkânsızdır. Bu itibarla Allah kayıtsız anlamda-mutlak
Rab iken sen mudak kul olmalısın. Allah karşısmda -varlığınla değil-
değerinle bulunman gerekir. Hakkın karşısında varlığın, üzerinde yara­
tılmış olduğun ilahi suretten kaynaklanan iddia nedeniyle, rububiyet
kokusu taşır. Değerin ise öyle değildir. Şeyhim ve üstadım Ebu’l-Abbas
el-Ureybi (Allah kendisine merhamet etsin) bana böyle tavsiyede bu­
Otuz Altıncı Sifir 275

lunmuştu. Senin değerin -iddiayla değil- halinle tasarruf etmeyi gerekti­


rir. Sen de öyle olmalısın. Nefsin sana ‘Allah sebebiyle müstağni ol’ der­
se, hiç kuşkusuz, sana efendiliği emretmiş olur; sen buna karşılık ‘Ben
Allah’a muhtacım ve beni muhtaç kıldığı şeylere muhtacım’ diye cevap
vermelisin. Allah hamurumda tuzun bulunmasına bile beni muhtaç
kılmıştır.
Tavsiye
Rıbatlarda bulunman gerekir. Rıbat müminin hallerinin en üstün­
lerinden birisidir. Ölen herkesin ameli kesilirken rıbatta bulunanın ame­
li kesilmez; kıyamete kadar onun ameli nemalanır, kabir sıkıntılarından
kurtulur. Bu durum Hz. Peygamber’den gelen bir hadiste belirtilir.
Rıbat insanın kendisini herhangi bir süre olmaksızın veya bildiği bir sü­
re belirlemeksizin tutması ve (bir işe) bağlaması demektir. Kendisini bir
işe ve duruma bağlayan kişi, ‘murabıt (rıbat eden)’ diye isimlendirilir.
Rıbat bütün hayırlarla ilgilidir, yoksa belirli bir hayırla ilgili değildir.
Her şey Allah’m yoludur. Allah’m yolu, kullarına kendisinde amel et­
melerini emretmiş olduğu şeriattır. Binaenaleyh rıbat mağaralara çekil­
mekle ilgili olmadığı kadar sadece cihada ilgili de değildir. Hz. Pey­
gamber bir namazın ardından ötekini beklemenin ‘rıbat5 olduğunu bil­
dirmiştir. Allah kitabında müminlere hitap ederken ‘Sabredin, sabırlı
davranın, rıbat edin, Allah’tan sakının’405 demiştir. Bütün bu hususlarda
takva sahibi olun ve Allah’ı söz konusu güçlüklere karşı sığındığınız si­
per edinin. Bu husus ‘Sabır ve namazla yardım isteyin’406, ‘Allah ile y a r­
dım isteyin’407, ‘Senden yardım isteriz’408 ayederinde kastedilen Allah’m
yardımıdır. Başka bir ayette ‘Allah’tan sakının, umulur ki kurtuluşa erer­
siniz’409 denilir. Yani sabır ve rıbat güçlüğünden necata erersiniz.
Allah’m peygamberiyle sohbet ederken -ki onunla sohbet kendisin­
den aktarılan hadisleri okuma vaktidir- sabırlı davranman gerekir. Bu
esnada konuşmazdan önce sadaka vermelisin. Öyle yapmak senin için
daha hayırlı ve temiz bir iştir. Sana emredilen de budur. Çünkü şeriatm
emretmiş olduğu sadakalar pek çoktur. Bu nedenle her bir uzvumuza
güneşin doğduğu her gün bir sadaka gerektiği bildirildi. Hz. Peygam­
ber her tehlilin sadaka olduğunu bildirdiği kadar her tekbirin, tespihin,
hamdin veya iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın sadaka olduğu­
nu bildirmiştir. Hz. Peygamber’in hadisini okumaya niyedendiğinde,
kendi halini incelemelisin. Hz. Peygamber’in hadislerini okumak, bütün
Z~j(i Fütûhât-ı Mekkiyye l 8

müslümanlar için peygamberle konuşmadan kalan kısımdır. Bu esnada


verebilecek olduğun sadakayı hadis okumazdan önce takdim etmen ge­
rekir. Allah bu sadaka türleri hakkında sana genişlik tanımış, sadaka tür­
lerini bildirdikten sonra ihmal edersen senin için geride mazeret bırak­
mamıştır. Binaenaleyh sen de halinin gerektirdiği üzere, Hz. Peygam­
ber ile konuşmanın öncesinde hangi türde olursa olsun bir sadaka ver­
meli, ardından Hz. Peygamber’in hadisini okumaya başlamalısın.
Kıyamette ruh sahibi hayvanları resmeden ressamlarla beraber
haşredilmekten kendini sakın. Bir canlı hayvanın suretini yaptığında,
dünyada fark etmeyeceğin şekilde, Allah katından gelen ruhu ona tâbi
olur. Ahirette Allah sizin için ressamı cehenneme koyar, onun nefsine
cehennem ateşinde azap eder. Çünkü yaratma Allah’a mahsus işlerden­
dir; her kim bu konuda Allah ile didişirse, ‘yaratmış’ olduğu şeye karşı­
lık Allah kendisine azap eder. Yaratma -ona değil- Allah’a mahsustur.
Bu durum Allah’m izniyle olmadığında böyledir. Hâlbuki Hz. İsa Al­
lah’ın izniyle topraktan kuş yaratmış, Allah’ın izniyle ona ruh üflemiştir.
Allah bu esnada resim yapana izin verseydi, hiç kuşkusuz, yapmış oldu­
ğu iş bir itaat eylemi olurdu. Bilmelisin ki her nefs kazandığı karşılığın­
da rehindir.

Tavsiye
Kıbleye yönelen bir insanı günahı nedeniyle tekfir etme! Bir riva­
yette insan kardeşine ‘kâfir’ dediğinde, bu hükmün onlardan birisine
döneceği bildirilmiştir. O kişi kâfir ise söz kendisine, aksi halde söyle­
yene döner; sözün söyleyene dönmesinin anlamı, onun kâfir olmasıdır.
Çünkü müslüman olduğu halde bir müslümanı tekfir eden kişi kâfirdir.
Allah şöyle der: ‘ Onlara insanların iman ettiği gibi iman edin denildiğinde,
beyinsizler gibi iman mı edelim derler.*410 Allah böyle insanlar hakkında
‘Dikkat edin! Onlar beyinsizdir 5411 demiştir. Ayette geçen ‘sefih’ zayıf gö­
rüşlü kişi demektir. Onlar müminlerin sadece zayıf görüşlü ve zayıf
akıllı olmaları nedeniyle iman ettiklerini iddia etmişlerdir. Bunun üzeri­
ne söyledikleri söz kendilerine dönmüştür: ‘Dikkat edin! Beyinsiz olan
onlardır.’ Yani görüşleri zayıf olanlar onlardır. Bu zayıf görüşlülük, on­
ların iman etmelerine perde teşkil etmiştir. ‘Fakat onlar bilmez.’412
Kötü söz söylemekten kendini korumalısın. Kötü söz kötü bir nite­
liği mümin kardeşine nispet etmendir. Bu nitelik onda olsa bile, ne ya­
nından, ne arkasından ona izafe etmemen gerekir. Yüzüne karşı kötü
Otuz Altıncı Sifir 277

niteliği söylediğinde, hiç kuşkusuz, onu mahcup edersin. Allah’m o ni­


telikten mümin kardeşini kurtarıp seni onunla imtihan etmesinden
emin olamazsın. Bir rivayette şöyle denilir: ‘Kardeşinin kötülüğünü iz­
har etme, Allah onu kötülükten kurtarır, seni imtihan eder.’ Kötü nite­
liği müminin huzurunda söylemediğinde ise gıybet olur. Allah gıybeti
yasaklamıştır. Çünkü -kendisi bunu kabul etse bile- mümini üzecek bir
şeyi gıyabmda söylediğinde, gıybetini yapmışsmdır. Buna mukabil ken­
disinde bulunmayan çirkin bir vasfı ona nispet edersen iftira etmiş olur­
sun. Hasmı rızasıyla affedilmenin dışmda, mudaka diktiğin ağacm
meyvesini devşirirsin. Mümin kardeşine nispet edip onda bulunmayan
özelliğin vebali de sana döner. Mümini aldatmak da öyledir. Allah’ı
kandırdığım zannedenlerden olma. Böyle bir şeye inandığında, O’nu
bilmeyenlerden olursun. Çünkü Hakka karşı hile yaptığını zannedersin.
Hâlbuki ayette şöyle denilir: ‘Allah onların yaptıklarının çoğunu bilmez
zannederler, bu sizin Rabbiniz hakkındaki zannınızdır, böylece hüsrana
düştünüz*13
Bir mümini kandırırsan, gerçekte kendini kandırmış olursun. Nite­
kim Allah şöyle der: ‘Onlar Allah’ı ve müminleri kandırırlar, gerçekte sa­
dece kendilerini kandırırlar, farkın da değillerdir.*1* Yani kandıklarının
farkında değillerdir. Başka bir ayette ‘Bâtıla iman eden ler*15 denilir. Aye­
tin devamında ‘Bâtıla iman eden, Allah’ı inkâr edenler hüsrana uğrayan­
lard ır*16 denilir. Allah onları bâtıla iman etmekle nitelemiştir. Niyetler­
le ilgili bir hadiste Hz. Peygamber ‘Bize bulut yağmur yağdırdı diyenler
Allah’ı inkâr etmiş, yıldızlara inanmıştır’ demiştir. Bu da ‘Onlar kendile­
rini kan dırırlar*17 ayetinin kapsamına dahildir. Onlar müminleri kandı­
rırken kendilerini kandırmış olurlar. Buna mukabil Allah’ı kandırırken
de Allah bu kandırma fiilleriyle onları kandırmış olur. Başka bir ifadeyle
onlar, Allah’ı kandırdıklarına inanmış oldukları için, Allah onlarla alay
eder, onları kandırır. Bilgisizlikten kendini koru! Bilgisizlik insanda bu­
lunabilecek en çirkin özelliktir. Dostum! Bir eşin olduğunda ona tavsi­
yede bulun, onu terk etme. Aynı şey kız kardeşin, kızın veya hükmün
altında bulunan kadınlar için geçerlidir. Sözünü dinleyeceğini bildiğin
bütün kadınlara -her kim olursa olsun- evden dışarı çıktıklarında koku­
su duyulan bir koku sürmemeleri hususunda nasihatte bulun. Hz. Pey­
gamber’in şöyle dediği rivayet edilir: ‘Güzel koku sürünmüşken bir top­
lulukla karşılaşan ve topluluğun kokusunu hissettiği kadın, zina etmiş
sayılır.’ Bu hususta daha özel bir hadis daha zikredilmiştir: ‘Üzerine ko-
278 Fütûhât-ı Mekkiyye l 8

ku isabet eden bir kadın bizimle yatsı namazına katılmasın’ denilmiştir.


Bunun sebebi gecenin afetlerinin çok ve karanlığın perde olmasıdır.
Mescit yolunda bir erkeğe güzel koku isabet ettiğinde, Allah’tan kork­
madığı takdirde, neyle karşılaşacağını bilemez. Bu nedenle Hz. Pey­
gamber kadınları yatsı namazına katılmaktan engellemiştir. Kısaca ka­
dının güzel bir koku sürünerek gece veya gündüz evden dışarıya çıkma­
sı uygun değildir.
Allah ehliyle alay etmekten ve onları küçük görmekten sakınmalı­
sın. Onlarla alay Allah’ın diniyle alay etmektir. Onları güldürü konusu
da edinmemelisin. Öyle bir davranışın vebali kıyamette sana döner. Al­
lah yaptığına karşılık kıyamet günü seninle alay eder, seni küçümser.
O’nun seninle alay etmesi, burada, yani dünya hayatında karşılaştığın
bir mümine karşı olan davranışını sana göstermesinden ibarettir. Onun­
la karşılaşınca kendisine şöyle dersin: ‘Ben seninle beraberim.’ Bu sözün
onunla alay ve istihza etmek amacı taşır. Kıyamet günü olduğunda Al­
lah, dünya hayatmda müminlere yöneldiğin ölçüde cezanı ve karşılığını
verir. Bu konuda müderris-fakihlerden bir grup gördük. Onlar Allah’a1
yönelip O’ndan kendilerine gelen ilhamları kalpleriyle haber veren Allah
ehliyle alay ederlerdi. Bu özelliğe sahip birisine'oradaki nimederi gör­
sün diye cennete götürülmesi emredilir. Onlar da, Allah ehli kendileriy­
le alay edilirken mudu ve sevinçli olduğu gibi, cennete gitmekle mutlu
ve memnun bir halde kendilerine izhar ettikleri davranışlarında dürüst
ve haklı olduklarını zannederler. Allah amellerinin karşılığını verip de
cennet hayırlarıyla onlara genişlediğinde, Allah oradan uzaklaştırılıp ce­
henneme götürülmelerini emreder. Bu emirle melekler onları ateşe gö­
türür. İşte bu Allah’ın onlarla alay etmesidir. Nitekim o münafıklar da
ailelerine dönünce (beraber oldukları müminler hakkında) şöyle derleri
‘Biz sadece onlarla alay ediyoruz.’*18 Başka bir ayette ‘Onunla alay eder­
ler’419 denilirken başka bir ayette ‘Bugün iman edenler kâfirlere gülecek­
tir’420 denilir. Hâlbuki onlar dünyada iman etmiş oldukları için mümin­
lere gülüyorlardı. Bazı müminler dünya hayatında Allah ehline güler,
özellikle fakihler bunu yapar. Onlar, sıradan insanları doğru yol üzerin­
de Allah’ın içlerine ve bâtınlarına ilham etmiş olduğu ihsanlan dile ge­
tirdiklerini gördüklerinde, onlara güler, sözlerini kabul eder görünürler;
hâlbuki içlerinde bunun tersi bir kanaat vardır. 1
Kardeşim! Allah ehlinden olmasan bile, onların hallerini kendileri­
ne havale etmelisin. Allah ehlinin O’nun dininin inkâr veya aklın ve
Otuz Altıncı Sifir 279

naklin getirdiği sahih bilginin reddettiği bir görüş görmemişsindir. ‘On­


lara karşı suç işleyenler iman edenlere gülerler, onlarla karşılaştıklarında
kaş göz işareti yaparlar.’421 Yemin olsun ki, ben, Allah ehlinin devrimiz­
deki fakihleri böyle gördüm. Onlar kaş göz hareketleriyle Allah ehliyle
alay eder, onlara güler, görünüşte sözlerini kabul ettiklerini izhar eder­
lerken gerçekte bunun tersine hareket ederler. Böyle bir tavırdan kendi­
ni koruman, bu vasıftaki insanlarla arkadaşlıktan uzak durman lazımdır;
aksi halde tabiat seni kendine çeker. Kıyamette onların hüsranları ne
kadar da büyüktür! Onlar ‘Hidayet karşılığında dalaleti, mağfiret karşılı­
ğında azabı alan kimselerdir’422; başka bir ayette ‘Ahiret karşılığında dün­
yayı satın almışlardır’423; başka bir ayette ‘Ticaretleri fa y d a vermemiş,
doğru yolu bulamamışlardır’424 denilir.

Tavsiye
Kardeşim! İnsanların kötülerinden olmaktan kendini muhafaza ey­
le. Böyle yaparsan insanlar senin dilinden çekinir. En kötü insanlar dil­
lerinden korkulan ve çekinilen kimselerdir. Bu hususta kendini en iyi
kendin bilirsin. Bir adam Hz. Peygamber’e, doğru geliyormuş, Hz.
Peygamber, o kendisine ulaşmazdan önce adamın yöneldiğini görerek
şöyle demiş: ‘Aşiretin oğlu ne kötüdür.’ Yanına vardığında ise yüzünde
tebessüm görmüş, ona gülümsemiş. Adam ayrıldığında Hz. Aişe şöyle
demiş: ‘Ey Allah’ın peygamberi! Sen adam hakkında söyleyeceğini söy­
ledin, sonra yüzüne karşı tebessüm ettin.’ Hz. Peygamber şöyle demiş:
‘Ey Aişe! En kötü insan şerrinden emin olmak üzere insanların kendisi­
ne ikramda bulunduğu kişidir.’ Bu nitelikte olmaktan kendini koruma­
lısın, yoksa Hz. Peygamber’in şahitliğiyle insanların en kötülerinden
olursun.
Eşin ile aranızda -onun sırrının ortaya çıkabileceği- bir durum
olursa, o sırrı izhar etmemen gerekir; eşinle arandaki sırrı izhar Allah
katında büyük günahlardan biridir. Hz. Peygamber’in şöyle söylediği
aktarılmıştır: ‘Allah katında kıyamette en kötü insan eşinin sırrını izhar
edendir.’ O davranış büyük günahlardandır. Bir insanın annesine veya
babasına sövme sakın! O da senin anne ve babana söver. Hâlbuki anne
ve babanın hakkını korumak senin görevindir. Bir müşrikle oturup
kalktığında Allah karşısında onun ilah edindiği puta sövmemen veya
sahabe hakkında aşırı söz söyleyen Rafızî’yle oturup kalktığında onunla
tartışmaktan ve onun hakkında söz söyleyeceğini bildiğin sahabeden bi­
28 0 Fütûhât-ı Mekkiyye 1 8

risini onun yanında zikretmekten sakın. Söz konusu sahabe oturduğun


kişinin hakkında övücü söz söyleyeceği kimselerden biri olabilir. Rafızî,
(sevdiği sahabeyi övmede) gösterdiği sebatla başka bir sahabe hakkında
kötü söz söylemeye başlayabilir. Sen ise sahabeyi kendisine hatırlatarak,
bu konuda kötü söz söylemesine vesile olmuş sayılırsın. Allah şöyle bu­
yurur: ‘Allah’ın dışında puta tapanların taptıklarına sövmeyin, onlar da za­
limce Allah’a söverler.’425 Hz. Peygamber bir adamın kendisine ve ebe­
veynine kötü söz söylemeyi yasaklamıştır. Bunun üzerine ‘Ey Allah’ın
Peygamberi! Bir adam anne babasına nasıl söver ki?’ diye sorulunca,
şöyle demiş: ‘Başka birinin babasına söver, onun da babasına sövülür,
annesine söver o kişi de onun annesine söver.’ Büyük günahlardan biri­
si de kişinin na-hak yere Müslüman birinin ırzı hakkında ileri geri ko­
nuşmasıdır. Hz. Peygamber’den sabit olan bir hadis bunu beyan eder.
Sabah ve yatsı namazlarında cemaatte bulunmalısın. Yatsı namazını
cemaade kılan, adeta, gecenin yarısını ibadede geçirmiş demek iken sa­
bah namazını cemaade kılan da bütün geceyi ibadede geçirmiş gibidir.
Allah’ın kullarına ayrım gözetmeksizin şefkat göstermelisin. Hatta bü­
tün canlılara da şefkat göstermen gerekir; çünkü her ‘yaş ciğer5 (canlı)
sahibi için Allah katında bir ecri vardır.

Tavsiye

Kendi bakışını ve değerlendirmeni Allah’ın yaratıkları hakkındaki


bilgisine tercih etme ve üstün tutma! Allah (dilediği kişiyi) Müslüman­
ların işlerini deruhte etmesi üzere görevlendirir ve yönetici yapar. Bu
itibarla yöneticiler ve valiler zalim bile olsalar, Allah’ın onlarda bilmedi­
ğin bir sırrı vardır. Allah’ın onlar vasıtasıyla uzaklaştırdığı kötülükler ve
onlar vasıtasıyla meydana gelen hayır ve maslahadar, zalim olduklarında
bile, zulümlerinden daha çoktur. Buna rağmen insanlar genellikle kendi
bakışlarını, Allah’ın yaratıklarındaki fiiline tercih eder ve üstün tutarlar.
Şeytan onlara gelir, haksız eleştirilerini idarecilerine yöneltmelerini sağ­
layarak onları görevlendirenin Allah olması nedeniyle doğruyla araları­
na perde çeker ve Hz. Peygamber’in şu buyruğunu kendilerine unuttu­
rur: ‘Bir el itaatten ayrılır ve emre ve ehline karşı koyarsa, şeytan o ce­
maate girer.’ Şeytanın oraya girmesi, bu ve benzeri hadisleri tevil etmek
demektir. Aynı zamanda şeytan onlara şu hadisi de unutturur. Hz.
Peygamber şöyle der: ‘Yöneticiler zulmederse sizin lehinize ve onların
aleyhinedir; adil davranırlarsa sizin ve onların lehinedir.’ Allah Kur’an

You might also like