You are on page 1of 12

12.

SINIF TYT 7 ÇALIŞMA KAĞIDI


İslam’da İbadet Yükümlülüğü
• Yüce Allah insana akıl ve irade vermiştir.
• Aklı ve iradesi sayesinde insan kendisine, çevresine ve Rabbine karşı sorumluluklarını
yerine getirebilir.
• Dolayısıyla akıl ve irade insan için hem sorumluluk sebebi hem de sorumluluklarını
yerine getirme aracıdır.
• Dinin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakla sorumlu tutulan kimseye
mükellef denir.
• Dinen yükümlü sayılan kimselerin yapması gereken iş ve davranışlara ef'al-i mükellefin
denir.
Mükellef sayılmak için gerekli şartlar:
Akıl: Kişi akıllı olmalı. Aklın kullanılmadığı uyku, bayılma, yanılma, unutma ve akıl sağlını
yitirme gibi durumlarda mükelleften yükümlülük kalkar.
İrade: Kişi hür iradesini kullanabilir olmalı. Baskı ve zorlama altında kişiden sorumluluk
kalkar.
Kudret (Güç yetirebilme): Kişinin gücünü ve imkanlarını aşan durumlarda sorumluluk
kalkar.
Farz: Allah'ın mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı şekilde istediği iş ve davranışlardır.
• Farzlar, ayetlerle belirlenmiş ve Hz. Peygamber de farzların nasıl uygulanacağını
Müslümanlara göstermiştir.
• Farzı inkâr eden kişi dinden çıkar, yapmayan ise görevini ihmal etmiş ve günah işlemiş
olur.
• Farzları yerine getiren Müslüman, Allah’ın övgüsüne mazhar olur, sevap kazanır ve
ahirette ödüllendirilir.
• Bazı işleri yapmak farz olduğu gibi bazı işleri de (haramları) yapmamak farzdır.
Farz-ı ayn
• Dinen sorumlu sayılan her Müslümanın yapması gereken davranışlardır.
• Beş vakit namaz, Ramazan orucu, zekât ve hac ibadetleri farz-ı ayn'dır.
Farz-ı kifaye
• Bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden sorumluluğu kalkan
davranışlardır.
• Mesela cenaze namazını bazı Müslümanlar kıldığında diğerlerinden sorumluluk düşer.
• Farz-ı kifaye olan bir ameli hiç kimse yerine getirmezse bütün Müslümanlar bundan
sorumlu sayılır.
Vacip: Yapılması farz seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha kuvvetli olan dinî
hükümlerdir.
• Vacip terimini Hanefi mezhebi âlimleri kullanmışlardır.
• Ramazan’da verilen fıtır sadakası, vitir ve bayram namazları ile kurban kesmek vaciptir.
• Vacipler uygulama açısından farz gibidir.
• Vacip bir emri yerine getirmeyen kişi günah işlemiş olur. Dünyada kınanır, ahirette de
ceza görür.

Sünnet: Hz. Peygamber’in farz ve vacip dışında yaptığı veya yapılmasını tavsiye ettiği
davranışlardır.
 Sünnet, Kur’an-ı Kerim’le birlikte dinimizin temel kaynaklarındandır
 Kur’an-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesinde sünnetin vazgeçilmez bir önemi vardır.
 Hz. Peygamber'in uygulamaları nesilden nesile aktarılarak bize kadar ulaşmıştır.
 Hz. Peygamber'in sünneti üzere yaşamak her Müslümanın öncelikli vazifesidir.

Sünnet-i müekkede
• Hz. Peygamberin farz ve vacibin yanı sıra devamlı yaptığı, çok az terk ettiği iş, davranış
ve ibadetlerdir.
• Sabah ve öğle namazının sünnetleri, namazı cematle kılmak, ezan, selamlaşmak, temiz
olmak vb.
Sünnet-i gayri müekkede
• Hz. Peygamberin bazen yapıp bazen terk ettiği iş, davranış ve ibadetlerdir.
• İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetleri gibi.
• Peygamberimizin kılık kıyafet ve yeme içme konusundaki tercih ve davranışları da bu tür
sünnetlerindendir.

Mendup: Dinen yapılması kesin ve bağlayıcı olmaksızın istenen ve terkedilmesi kınanmayan


işleri ifade eder.
• Farz, vacip ve sünnet dışında kalan Hz. Peygamberin yapılmasını tavsiye ettiği güzel
davranışlara mendup yerine müstehap da denir.
• Kuşluk ve teheccüd gibi nafile namazlar, Ramazan dışında tutulan nafile oruçlar
menduptur.
• İnsanlarla iyi geçinmek, fakirlere zekâtın dışında yardımda bulunmak, güler yüzlü olmak
gibi ahlakı güzelleştiren davranışlar da menduptur.
Mubah: Dinî bir terim olarak ise mükellefin yapıp yapmamakta serbest bırakıldığı fiiller
anlamına gelir. Mübah, helal ve caiz kavramlarıyla birlikte kullanılır.
• Yenilmesi, içilmesi, kullanılması veya yapılması ayet ve hadislerle yasaklanmamış olan
şeyler mubah, helâl ve caizdir.
• Mubah olan bir şeyi haram saymak yanlıştır. Çünkü İslam’a göre haramı ve helâli
belirleyen Allah ve resulüdür.
• Bir fiilin dinî hükmü konusunda herhangi bir açıklama yoksa o fiilin mubah olduğuna
hükmedilir.
• Kişi mubah olan bir fiili iyi niyetle ve ibadet kastıyla yapması halinde sevap, harama aracı
olarak yaparsa günah kazandırır.

Haram: Allah’ın kesin olarak yasakladığı söz ve davranışlar demektir.


• Haramlar ayetlerle veya hadislerle belirlenmiştir.
• Haram fiilleri işlemek Allah katında büyük günahtır.
• Müslümanın haramlardan kaçınması gerekir. Haramlardan kaçınmak sevap kazandıran bir
ibadettir.
• Allah’a şirk koşmak, fakirlik korkusuyla çocukları öldürmek, bir cana haksız yere kıymak
gibi fiiller haramdır.
Doğrudan Haram/Li-aynihi Haram
• Yüce Allah’ın kendisindeki bir kötülük sebebiyle baştan ve temelden haram kıldığı fiildir.
• Zina, hırsızlık, adam öldürmek
Dolaylı Haram/Li-gayrihi Haram
• Aslında meşru olduğu halde haram kılınmasını gerektiren bir durum sebebiyle haram
kılınan fiiller.
• Cuma namazı vaktinde alış-veriş yapmak,

Mekruh: İslam’a göre haram olmadığı halde istenmeyen, hoş görülmeyen söz ve
davranışlardır.
• Mekruhtaki yasaklık haramdaki kadar kesin ve bağlayıcı delillere dayanmaz. Ancak bu
durum, mekruhun işlenebileceği anlamına da gelmez.
• İkindi namazından sonra, güneşin batmasından az önce nafile namaz kılmak, soğan,
sarımsak yiyerek camiye gitmek, abdest alırken suyu israf etmek gibi fiiller mekruhtur.
• Mekruhlardan kaçınmak, Hz. Peygamberin tavsiyelerini ve güzel ahlâkını ve İslâm
toplumlarının ortak kültür ve ahlâkî değerlerini hayata taşıyabilmek açısından son derece
önemlidir.
Tahrimen Mekruh/Harama Yakın Mekruh
• Yüce Allah ve Hz. Peygamber’in (s.a.v) yapılmamasını kesin ve bağlayıcı şekilde istediği
ancak kesin olmayan delile dayanan fiillerdir.
• Ramazan Bayramı’nın ilk günü ve Kurban Bayramı’nın dört günü oruç tutmak
Tenzihen Mekruh/Helale Yakın Mekruh
• Yüce Allah ve Hz. Peygamber’in (s.a.v) kesin ve bağlayıcı olmayan bir şekilde
yasakladığı fiillerdir.
• Soğan ve sarımsak yiyen birinin camiye gitmesi.

HÜKÜMLERİNE GÖRE NAMAZ ÇEŞİTLERİ:


Hükümlerine göre namazlar üçe ayrılır:
Farz namazlar, Vacip namazlar ve Nafile namazlar
FARZ NAMAZLAR:
Yüce Allah’ın kılınmasını kesin olarak emrettiği namazlara farz namazlar denir.
Farz Namazlar:
 Beş vakit namaz
 Cuma namazı
 Cenaze namazı
VACİP NAMAZLAR
Hükmü, farz kadar açık ve kesin olmamakla birlikte kılınması emredilen namazlardır.
Vacip Namazlar:
 Ramazan ve Kurban Bayramı’nda kılınan bayram namazları
 Yatsı namazından sonra kılınan vitir namazı
NAFİLE NAMAZLAR
Farz ve vacibin dışında Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla kılınan namazlardır.
Nafile Namazlar
 Beş vakit farz namazın öncesi ve sonrasında kılınan sünnetler namazlar
 Teravih namazı
 Teheccüd namazı
 Tahiyyetü'l mescid namazı
 Yolculuk namazı
 Tesbih namazı
 Tövbe namazı
 Şükür namazı
• ALLAH’IN (C.C.) SIFATLARI
Zâtî Sıfatlar: Sadece Allah’ın zâtına has olan ve başka varlıklarda bulunmayan sıfatlardır.
Sübûtî Sıfatlar: Yüce Allah’ın mutlak olarak, diğer varlıkların da sınırlı olarak sahip olduğu
sıfatlardır.

• Zâtî Sıfatlar
Vücud:Allah’ın var olmasıdır. Allah vardır ve O’nun yokluğu düşünülemez.
«O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O,
Rahmân’dır, Rahîm’dir. O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır." (Haşr/ 22-23)

Kıdem: Ezelî olmak, başlangıcı bulunmamaktır.


«O, ilk ve sondur.» (Hadid/ 3)

Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedî olmaktır.


«Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki
kalacaktır.» (Rahman/ 26-27)

Vahdaniyet: Allah’ın bir olmasıdır. Allah tektir. Eşi, benzeri, ortağı yoktur.
«Deki: O, Allah biridir…» (İhlas/ 1)

Muhâlefetün li’l-Havâdis: Sonradan yaratılmışlara benzememektir.


«…O’nun benzeri hiçbir şey yoktur...» (Şûrâ/ 11)

Kıyâm bi Nefsihî: Var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymamaktır.


«Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz…» (Fâtır/ 15)

• Subuti Sıfatlar:
Hayat: Diri ve canlı olmaktır. Allah diridir.
«Ölümsüz, diri olan Allah'a güven» (Furkan/ 58)

İlim: Allah’ın her şeyi bilmesidir.


«Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen
yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.»
(En’âm/ 59)
Semi: Allah’ın her şeyi işitmesidir.
«Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.» (Hac/ 61)

Basar: Allah’ın her şeyi görmesidir.


«…Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.» (Bakara/233)

İrade: Allah’ın bir şeyin var olmasını dilemesidir.


«Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz ona sadece, “Ol” dememizdir. O da hemen
oluverir. » (Nahl/ 40)

Kudret: Allah’ın sınırsız güç sahibi olmasıdır.


«Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.» (Bakara/ 20)

Kelam: Allah’ın konuşmasıdır.


«Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip,
izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.» (Şûrâ/ 51)

Tekvin: Yaratmak anlamına gelir. Yüce Allah yoktan yaratır.


« De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”» (Ra’d/ 16)
• Allah’ın sıfatlarının yanında Onun isimleri de vardır.
• Allah’ın isimlerini Kur’an ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) bazı hadislerinden öğreniyoruz.
• İslam geleneğinde Allah’ın 99 ismi olduğu bilinir.
• Bunlara ‘en güzel isimler’ anlamında ‘Esma-i Hüsna’ denir.

KURAN’A GÖRE HZ. MUHAMMED (SAV)


1 ) Hz. Muhammed (sav)’in Şahsiyeti (İnsani Yönü)
A ) Dürüst ve Güvenilir Olmak: Hz. Muhammed (sav), kendisine Peygamberlik verilmeden
önce de Arap toplumunda güvenilirliği ile ön plana çıkmış biriydi. Araplar, kendisine
güvenilir anlamına gelen "el-Emin" lakabını vermiştir. Hz. Muhammed (sav) kendisine
emanet edilen eşyaları muhakkak sahiplerine teslim etmiş, verdiği sözleri yerine getirmiş,
imzaladığı anlaşmalara ihanet etmemiştir. Şaka dahi olsa asla yalan konuşmamıştır.

B) Affedici ve Merhametli Olmak: Merhamet, kişinin bir başka can taşıyan varlığa karşı
şefkatli olması, ona sevgi ve saygısını göstermesidir. Allah-ü Teala Peygamberimizin
merhametini övmüştür: "Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şef katlidir,
merhametlidir." (Tevbe, 728. ayet)
Hz. Muhammed (sav) Taif'te kendisini şehre sokmayan ve taşlayan insanlara bile hayır dua
etmiş "Rabb'im! Halkımı bağışla, onlar ne yaptığını bilmiyor:' demiştir. Savaş esnasında
çocuklara, yaşlılara ve kadınlara, din adamlarına dokunulmamasını istemiştir. Hayvanların
bakımı, çalıştırılması ve doğa hakları konusunda Müslümanlara sık sık uyarıda bulunmuş,
gereksiz yere ağaç kesimini yasaklamıştır.

C) Adil Olmak ve Hakkı Gözetmek: Adalet, "her hak sahibine hakkını vermek, ölçülü ve
dengeli olmak" demektir. Hz, Muhammed (sav), her zaman adaletli olmuş, insanlar arasında
ırk, dil, kabile ayrımı yapmamış, en yakını olsa bile onu da adaletle yargılamıştır. Gençlik
dönemlerinde zulme uğramış yabancı tüccarların hakkını savunmak için “Hılfu'I- Fudul”a
(Erdemliler Topluluğu) katılmıştır. Bedir Savaşı'nda esir düşen amcası Abbas ve damadını
fidye almadan serbest bırakmamış, suç işleyen kızı Fatıma dahi olsa cezalandıracağını ifade
etmiştir.
D) Hoşgörülü (Müsamahakâr) Olmak: Hoşgörü, kişinin kendinden farklı düşünenlere saygı
göstermesi, insanların kendisine yapmış olduğu hataları görmezden gelmesidir.
Peygamberimiz insanların dine baskı ve tehdit ile değil gönül rızası ile girmelerini istemiştir.
Hz. Muhammed (sav), Medine'ye hicret ettiği zaman orada yaşayan Yahudiler ile herkesin
dinini özgürce ve toplum içinde barış içinde yaşamaları konusunda bir anlaşma yapmıştır.
Necran'dan Peygamberimizle görüşmek için Medine'ye gelen Hıristiyanları Mescid-i Nebi'de
misafir etmiştir. Onlar ibadet etmek için izin istediklerinde ise Mescid'in bir bölümünü onların
ibadeti için tahsis etmiştir. Mekke fethedildikten sonra kendisine uzun yıllardır düşmanlık
yapan insanlara karşı hoşgörü ile yaklaşmış, onları da affetmiştir.

E) Sabırlı, Kararlı ve Cesur Olmak: Sabır; kişinin başına gelen her türlü olumsuz duruma
katlanması, isyan etmemesidir. Allah Resulü, küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiştir. Hz.
Fatıma hariç bütün çocukları kendisi hayatta iken vefat etmiş, bu zorluklar karşısında
yılmamış, sabrederek bu günleri aşmıştır. İslam'a davet sırasında kendisine yapılan her türlü
teklife ve tehdide "Bir elime güneşi diğer elime ayı verseler yine de bu davadan vazgeçmem"
diyerek karşı koymuştur.

F) Mütevazı (Alçakgönüllü) Olmak: Alçakgönüllü olmak, kişinin herhangi bir gurur ve


kibre kapılmaması, insanlara karşı son derece saygılı ve sevgi dolu olmasıdır. Allah-ü Teala
Kur'an-ı Kerim'de "Rahman'ın kulları, yer yüzünde tevazu ile yürüyen kimselerdir... "diyerek
alçak gönüllü olmayı övmüştür. Hz. Aişe Peygamberimizin ev içinde iken diğer insanlar gibi
olduğunu, onun ev işlerine yardım ettiğini, kendi özel işlerini kendisinin yaptığını ve çarşıya-
pazara çıkarak evin ihtiyaçlarını aldığını ifade etmiştir. Hz. Muhammed (sav) içinde yaşadığı
toplumdaki insanlara karşı eşit davranmıştır. Onlar arasında siyah-beyaz, zengin ve fakir
ayrımı yapmamıştır. Kimin ihtiyacı varsa yardımına koşmuştur. Allah Resulü, kendisine
hizmet edenlere ve yardımı dokunanlara her zaman vefalı davranmıştır.
Sonuç olarak Hz. Muhammed (sav) bir insan gibi yaşamış, ihtiyaçlarını gidermiş, toplum ile
birlikte olmuş, sıkıntılı ve zor günler geçirmiştir. Kuran’da bu durum şöyle belirtilir. “De ki
ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir ilah olduğu vahyolunuyor.” Buna göre
peygamberimizi diğer insanlardan ayıran özelliği vahiy almasıdır diyebiliriz. Eğer bizim gibi
insan olmasa veya insani özelliklere sahip olmayıp her zaman üstün özelliklerle yaşasa biz
onu kendimize örnek alamazdık ve onu tanrılaştırma durumu dahi oluşabilirdi hem herkes
inanmak zorunda olur, irademiz devre dışı kalır ve böylece imtihanın da bir anlamı kalmazdı.

2 ) Hz. Muhammed (sav)’in Peygamberlik Yönü:


Hz. Muhammed (s.a.v), uyarıcı (nezir), müjdeleyici (beşir) olarak gönderikmiştir.
A) Tebliğ Görevi:
Tebliğ, Peygamberlerin Allah'tan almış oldukları vahyi herhangi bir azaltma veya ekleme
yapmadan olduğu gibi insanlara bildirmektir. Hz. Muhammed (sav) ilk vahyi aldıktan sonra
üç yıllık bir süre boyunca sadece en yakın çevresine gizli bir şekilde bunu tebliğ etmiştir. Üç
yılsonunda gelen Hicr Suresinin 94. ayeti ile “Öyleyse sana buyrulanı açıkça söyle ve
müşriklere aldırış etme!" emri ile Peygamberimiz Kâbe yakınlarındaki Safa Tepesi'ne çıkmış
ve insanları açıkça Allah'ın dinine çağırarak tebliğde bulunmuştur. Peygamberler Allah'tan
aldıkları vahyi tebliğ ederken herhangi bir baskı veya zorlamada ya da herhangi bir ücret
talebinde de bulunmazlar. Peygamberlerin görevi sadece tebliğdir, duyurmaktır. İnsanların
inanıp inanmamasından onlar sorumlu değildir.

B) Tebyin Görevi:
Tebyin, Arapçada beyan kökünden gelen bir kavramdır. Kapalı olan bir şeyi açığa çıkarmak
ve anlaşılır bir dille açıklamak anlamlarına gelir. Hz. Muhammed (sav), Kur'an’ı hem söz hem
de güzel davranışları ile açıklamıştır. Bir ayet indiğinde sahabe anlayamadığı veya
uygulamada zorluk çektiği yerleri hemen Peygamberimize sorar, Hz. Muhammed (sav) de
onları bu konuda bilgilendirirdi. Peygamberimizin bu özelliğine Kur'an'da "Beyan (Tebyin)"
denilmiştir. Kuran'da "Namazı kılın!" der ancak nasıl kılınacağı anlatılmaz. Peygamberimiz
"Beni nasıl namaz kılar görüyorsanız siz de öyle kılın:' buyurarak bizlere öğretmiştir.

C) Teşri Görevi:
Teşri, hüküm vermek ve yasa koymak demektir. İslam dininde teşri yetkisi Allah-ü Teâlâ ve
Peygamberimize aittir. Peygamberimizin (sav) Kur'an'da yer almayan bir konu hakkında
hüküm verme yetkisi vardır. Peygamberimizin vermiş olduğu bu hüküm Kur'ani temellere
dayanmalıdır. Peygamberler sürekli Allah'ın gözetiminde ve yanlış bir şey yaptığı zaman
hemen uyarıldıkları için teşri Allah'ın izni ve bilgisi dâhilinde olmaktadır. Örneğin, Kur'an-ı
Kerim'de Allah-ü Teala hangi hayvanların etinin yenmeyeceği hususunda şöyle buyurmuştur:
"Size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram
kılmıştır. Fakat istek göstermeksizin ve ölçüyü aşmaksızın başı darda kalan kimse üzerine
günah yoktur..." Allah Resulü de: ''Azı dişi olan her yırtıcı hayvan, pençeli olan her yırtıcı kuş
yasaktır." buyurarak bu haramların sınırını genişletmiştir.

D) Temsil Görevi:
Temsil, "örnek olmak ve bir grup veya topluluk adına davranmak' demektir. Allah Resulü
içinde yaşadığı insanlara gerek söz gerekse davranışları ile örnek olan birisiydi. O insanlık
için "Üsve-i Hasene" dir yani en güzel örnektir. Allah Resulü güzel ahlakı ile ön plana
çıkmıştı. Hz. Aişe'ye Allah Resulü'nün ahlakı nasıldı? diye sorulduğunda; "O’nun ahlakı
Kur'an'dı" diye cevap vermiştir.

Kur’an-ı Kerim Tarihi: 


 Kur'an-ı Kerim Nur Dağı’nın Hira Mağarası’nda, Ramazan ayının 27. Gecesi olan
Kadir gecesinde, 610 yılında indirilmeye başlandı. Vahiy süreci 23 yılda tamamlandı.
Hz. Peygamber her indirilen ayeti anında ezberliyordu. Ayrıca inen ayetleri Vahiy
Kâtipleri yazıya geçiriyordu. Cebrail tarafından bildirilen ayet ve surelerin yerlerini
peygamberimiz de Vahiy Kâtiplerine söylüyordu. Bununla birlikte her yıl Ramazan
ayında o zamana kadar inen ayetleri Cebrail'e okuyor ve kontrol ediyordu. (mukabele) 

Kur’an’ın başlıca özellikleri şunlardır:

1- Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi tamamı bir anda
değil, zamanın ve olayların gereğine göre ayetler ve sûreler halinde parça parça indirilmiş 23
yılda tamamlanmıştır. 13 yılı Mekke’de, 10 yılı Medine’de indirilmiştir.

2- Kur’an, en son ilahi kitaptır ve ondan sonra başka bir kitap gelmeyecektir. Getirdiği
hükümlerin ve hakikatlerin geçerliliği kıyamete kadar sürecektir.

3- Kur’an bize kadar hiç bozulmadan ve değişmeden gelmiştir ve kıyamete kadar da öyle
kalacaktır.

4- Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamber olduğunu gösteren mucizelerin en


büyüğü ve sürekli olanıdır.

5- Kur’an’ın kapsadığı ilahi hakikatler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacını
karşılayacak değerdedir. Bilimin ve aklın, ondaki gerçeklerde çelişki bulacağı bir zamanın
gelmesi düşünülemez. Çünkü bilim, Kur’an’ın asırlar öncesinden anlattığı gerçekleri teyit
ederek O’nu ardından takip eder.

6- Onun bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir. Bugüne kadar milyonlarca insan
onun tamamını ezberlemiş Kur’an hafızı olmuştur. Kıyamete kadar da ezberlenmeye devam
edilecektir. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nasip olmamıştır.

7- Kur’an, insanın ferdi, sosyal, bedeni, manevi bütün problemlerine çözüm üreten bir şifa
kaynağıdır.
 İlk Halife Hz. Ebubekir (r.a), halifeliği döneminde Kur'an sayfalarını toplayarak bir araya
getirmeyi kararlaştırdı. Bu amaçla Vahiy Katibi ve hafız olan Zeyd b. Sabit başkanlığında
bir komisyon oluşturuldu ve ayetler toplanarak mushaf adı verildi.  

 Üçüncü Halife Hz. Osman (r.a) zamanında ise Kur'an-ı Kerim, elde var olan bu mushaf
üzerinden çoğaltılarak Mekke, Basra, Kufe, Bahreyn ve Yemen gibi çeşitli merkezlere
gönderilmiştir.

Kuran’ın İç Düzeni İle İlgili Kavramlar 


 Ayet: Kur'an-ı Kerim surelerini oluşturan vahiy ifadelerinden her birine verilen
addır. Kur'an'da birkaç harften oluşan ayetler olduğu gibi bir kelimeden oluşan ayetler de
vardır. En uzun ayet Bakara suresinin 282. ayeti olup bir sayfadan ibarettir. Kur'an-ı
Kerim'de yaklaşık olarak 6666 ayet vardır. 
 Sure: Kur'an-ı Kerim'i oluşturan, kendi içinde bir anlam bütünlüğü bulunan, farklı sayıda
ayetlerden meydana gelen bölümlerden her birine sure denir. Kur'an-ı Kerim'de 114 sure
bulunur.
1-Bunlardan en uzunu 286 ayetten oluşan Bakara, en kısası ise üç ayetten meydana gelen
Kevser suresidir. 
2-Her surenin kendine özgü bir adı vardır. Sureler adlarını genellikle içinde geçen bir olay,
olgu, durum, kişi veya konudan alır. İbrahim, Meryem, Nisa (kadınlar) gibi. 
3-Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha, son suresi ise Nas’tır. Tevbe suresi hariç bütün
surelerin başında besmele ifadesi yer almaktadır. 

Cüz: Kur'an’ın 20’şer sayfalık her bir bölümüne verilen addır. Kur'an'da toplam 30 cüz
vardır. 

 Mushaf: Kur'an-ı Kerim'in Hz. Ebu Bekir (r.a) zamanında kitap haline getirilen ilk
nüshasına Mushaf adı verilmiştir. 

Kuran’ın Okunması İle İlgili Kavramlar 


Tecvid: Kur’ân’ı okurken harflerin hakkını vermek, harfleri mahreç ve aslına uygun olarak
okumak demektir. Kur'an-ı Kerim'in güzel bir biçimde okunmasıyla ilgili kurallar bütünüdür. 

Tertil: Kur’ân’ı her harf, kelime, tertip ve manasının hakkını vererek, eda ve seda ile tecvit
kurallarına uyarak, güzel, düzgün ve kusursuz bir şekilde ağır ağır ve tane tane okumaktır.

Mukabele: Karşılıklı Kur'an-ı Kerim okumaktır. Bir kişinin Kur'an-ı Kerim'i kitaptan veya
ezberden okurken başkalarının onu dinlemesi ve takip etmesidir. Ramazan ayında mukabele
okunmasının yaygınlaşmasının nedeni, Hz. Peygamber'in (s.a.v) ve Cebrail (a.s) her Ramazan
ayında Kur'an-ı Kerim'i karşılıklı okumalarıdır. 

Hatim: Kur'an-ı Kerim'i metinden veya ezberden baştan sona okumaktır. Kur'an-ı Kerim'i
hatim etmek büyük sevap kazandırır. Çünkü Peygamberimizin (s.a.v) bir hadisine göre, bir
kişi Kur'an-ı Kerim okumaya başladığında onun her bir harfinden en az on sevap kazanır ve
bu sevap binlere kadar katlanarak çıkabilir.

Hafızlık: Kur'an-ı Kerim'in bütün ayetlerini ezberlemektir. Kur'an-ı Kerim'i ezbere bilen
kimselere "hafız" denir.
 

Kur’an’ın Anlaşılması ve Yorumlanması İle İlgili Kavramlar 


Meal: Kur'an-ı Kerim'in başka bir dile çevirisine meal denir. Dünyada konuşulan hemen her
dilde Kur'an-ı Kerim'in çevirileri yapılmıştır. Her çeviride mutlaka anlam kaybı olacağı ve
meallerin hiçbir zaman Kur'an-ı Kerim'in aslını tutmayacağı unutulmamalıdır. Bu yüzden
mealler tefsirle birlikte okunmalıdır.

Tefsir: Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini, çeşitli yönleriyle detaylı bir şekilde açıklamaya tefsir
denir. Tefsir yapılırken diğer ayetlere, hadislere, hatta zamanın teknik bilgilerine ve din
alanında uzmanlaşmış kişilerin görüşlerine yer verilir. Tefsir yapan kişiye "müfessir" denir. 
Her insan tarafından okunduğunda anlaşılabilecek nitelikteki ayetlere "muhkem ayetler"
denir. Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerin çoğu, muhkemdir. Yoruma açık ve mecaz anlamlar
taşıyan ayetlere "müteşabih ayetler" adı verilir. Bu ayetlerin içerdiği anlamların doğru
anlaşılabilmesi için tefsire başvurulur.

Zekat:
Sözlükte; temizleme, çoğalma, bereket, gelişme gibi anlamlara gelir.
Terim olarak; dinen zengin sayılan Müslümanların yılda bir kez mallarının belli bir miktarını
ihtiyaç sahiplerine vermeleri.
Zekatın Temel Özellikleri:
*Hicretin 2. Yılı farz kılınmıştır.
*İslam’ın köprüsüdür.
*İslam’ın beş şartından biridir.
*Hüküm açısından farz bir ibadettir.
*Mal ile yapılan bir ibadettir.
Farzdır.

İnfak: Müslümanların Allah’ın rızasını kazanmak için sahip oldukları mallardan, Allah’ın
uygun gördüğü yerlere vermesine denir.
Malla yapılan bir ibadettir.
Sünnettir.
Sadaka: Müslümanın Allah’ın sevgisini kazanmak amacıyla yaptığı güzel işlerin tamamı.
Maddi olabileceği gibi manevi de olabilir.
Sünnettir.

Fıtır Sadakası / Fitre: Ramazan ayında, bayram namazını kılmadan önce, kişi başı, bir
insanın bir günlük yiyecek masrafı kadar ihtiyaç sahiplerine vermesi gereken sadakadır.
• Fıtır sadakasının bayram namazı vaktine kadar verilmesi gerekir.
• Fıtır sadakası vermek vacip bir ibadettir.
• Fıtır sadakası olarak verilecek sadakanın miktarı, veren kişinin bir günlük yemek
masrafı kadardır.
• Fıtır sadakası zekât verilebilecek durumda olanlara verilir.

Sadaka-ı Cariye: Kesintisiz sadaka demektir. Okul, köprü, camii, yol, hastane, yurt gibi
bütün insanların faydalanacağı yerler yaptırmak yada katkıda bulunmak, kendisi vefat ettikten
sonra faydalanılacak bir ilim yada buluş yapmak, hayırlı evlat yetiştirmek.
Sadaka-ı cariye sünnettir.

You might also like