Professional Documents
Culture Documents
- Zati Sıfatları:
• Vücud: Allah'ın var olduğudur.
• Kıdem: Allah'ın bir başlangıcı yoktur, o ezelidir. Kadim (çok eski) kelimesinden anımsayabiliriz.
• Beka: Allah'ın bir sonu yoktur, o ebedidir. Baki (kalıcı) kelimesinden anımsayabiliriz.
• Vahdaniyet: Allah'ın tek ve eşsiz olduğudur. Vahid, Arapça 1 demektir. Vahdaniyet de buradan
gelmektedir.
• Kıyam bi nefsihi: Allah yarattığı hiçbir kuluna ihtiyaç duymaz. Herhangi bir varlığa ihtiyacı yoktur.
- Subuti Sıfatları:
• İlim: Allah'ın her şeyi bilmesidir. Onun bilgisi her şeye yetmektedir.
• Semi: Allah'ın her şeyi duymasına denir.
• Basar: Allah her şeyi görür.
• İrade: Allah dilediği her şeyi yapabilir. O, ol der ve oluverir.
• Kudret: Allah'ın gücünün üstünde hiçbir güç yoktur. Onun gücü her şeye yetmektedir.
• Kelam: Allah'ın konuşabilmesine denir. O, ağza veya bir uzva ihtiyacı olmadan konuşabilir.
• Tekvin: Kainattaki her şeyin yaratıcısı Allah'tır ve o tek yaratıcıdır. Yoktan var etmiştir.
➢ İSLAMİ İLİMLER:
- Tefsir: Kısaca Kur'an-ı Kerim'in açıklanması, yorumlanmasıdır. Ayetler arasındaki bağlantıları,
ayetlerin iniş sebep ve sonuçlarını inceleyerek Kur'an'ın daha iyi anlaşılmasını amaçlar. Bu ilimle
ilgilenen alimlere "müfessir" denir. En bilinen müfessirlerden bazıları şunlardır:
- Kelam: İslam dininin inanç esasların ayet, hadis ve akıl yoluyla açıklayan, yoruma tabi tutan, ispat
eden ve başka din ve inançlardan gelen eleştirilere karşı savunan ilimdir. Bu ilim dalının, inanç
esaslarını tartışmaya girmeden izah eden alt koluna ise akaid denmektedir. Kelam ilmi, basit mantıkla
İslam'ın felsefesi şeklinde adlandırılabilir. Ebu Hanife'nin "Fıkh-u Ekber" isimli eseri, ilk kelam
eserlerinden biri sayılır. Bunun yanında Müslümanlar arasında kabul edilen iki temel itikadi mezhebin
kurucuları İmam Eş'ari ve İmam Maturidi'dir.
- Fıkıh: İbadetleri ve sosyal yaşamla ilgili kuralları, Kur'an ve sünnetten deliller bularak inceleyen ilim
dalıdır. İslam hukuku şeklinde de tabir edebileceğimiz fıkıh, ibadetlerin yanında evlilik, ticaret adabı,
cezalar gibi sosyal yaşamı ve toplum düzenini belirleyen tüm konularda İslam'ın yaklaşımını ele alır ve
bunları düzenler. En önemli fıkıh alimleri arasında İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii ve
İmam Ahmed bin Hanbel bulunur.
- Dar'ül Erkam: Mekke'de gizli tebliğ döneminde şiddet ve öldürülme baskısı altındaki müslümanlar,
Erkam'ın (r.a.) evinde gizli gizli buluşmuş ve burada tebliğlerine devam etmişlerdir.
- Mektep: Mektepler, bugünkü anlamda ilkokul seviyesinde okuma yazma eğitimlerinin verildiği
okullardır. Özellikle Hz. Ömer döneminde mektepler yaygınlaşmış ve bu okullarda eğitim veren
muallimler, maaşa bağlanmıştır.
- Daru'l Kurra: Kur'an öğretilen ve hafız yetiştirilen mekteplerin, kıraat (Kur'an'ın nasıl okunacağı)
eğitimi verilen medrese veya bölümlerin genel adıdır. Kısaca Kur'an-ı Kerim'in okuma ilmini uzmanlık
derecesinde öğreten okullara denilmektedir.
- Beytü'l Hikme: Beytü'l Hikme, İslam medeniyetinde yüksek seviyede ilmi araştırmalar ve tercüme
faaliyetlerinin yapıldığı eğitim kurumlarına verilen isimdir. Kelime anlamı olarak "bilgeliğin evi"
anlamına gelen bu kurum, Bağdat kütüphanesinin de içinde bulunduğu yüksek ilimlerle ilgili eğitim
vermekteydi. Abbasiler döneminde kurulmuştur.
- Kütüphane: Müslümanların kitaba olan sevgi ve saygıları, yazılı eser alanında İslam medeniyetinin
önemli yer tutmasını sağlamıştır. İslam dünyasında ilk kütüphaneler, okul görevi de görmekte olan
camilerde ortaya çıkmıştır. Emeviler döneminde ortaya çıktıkları bilinmektedir.
- Rasathane: Rasathane, astronomik gözlemler yapmaya yarayan özel binalara verilen isimdir. Orta
Çağ boyunca benzerine rastlanmayacak ölçüde sürekli ve sistemli rasathaneler, ilk olarak İslam
dünyasında ortaya çıkmıştır. İlk rasathane ise 828 yılında Bağdat'ta kurulan Şemmasiye
Rasathanesidir.
- Şifahane: İslam dünyasında klasik hastanelerin genel adı olup bimâristan da denilmektedir. (Bimâr
hasta demektir) Başlangıçta bimâristan adıyla anılan hastanelerin Selçuklular'da "Daru-ş Şifa" ve
"Daru'l Afiye" ismiyle anıldıkları görülmektedir. Osmanlı döneminde ise "Daru-ş Şifa" ile birlikte
"Daru-s Sıhha", şifahane, bimârhane ve tımarhane isimleriyle anıldıkları bilinmektedir.
➢ DİNİ MESELELER:
- İcma: Peygamberimizin vefatının ardından herhangi bir asırda, müctehidlerin bir meselenin dini
hükmü üzerinde ittifak etmesine denilir. Güncel meselelerin çözümü için öne sürülen ilke ve
yöntemlerin, Kur'an ve hadise ters düşmemesi gerektiği gibi İslam alimlerinin üzerinde icma ettiği
esas ve hükümlere de ters düşmemelidir.
NOT: Kur'an ve sünnet gibi birincil İslam kaynaklarında yer almayan sorunları, akıl ve
bu kaynaklardan yapılan çıkarımlar yoluyla karara bağlayan kişiye "müctehid" denir. Örneğin sigara
İslam'ın birinci kaynaklarında bahsedilmeyen, sonradan ortaya çıkmış bir sorundur. Bu soruna yönelik
verilecek fetvalar, akıl ve Kur'an-hadis ikilisinin yorumlanmasıyla elde edilir.
- İctihat: Kur'an, sünnet ve icma ile hükmü açıkça ortaya konulmamış dini bir meselenin hükmüne
ulaşmak için müçtehidin elinden gelen çabayı sarf etmesine denir.
- Farz: Yapılması kesin olarak gerekli olan davranışlardır. Yapılması sevaba, özürsüz olarak terki
günaha, inkarı ise küfre (imanın yok olması) neden olur.
- Vacip: Yapılması farz seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha kuvvetli karineler (işaretler)
barındıran dini hükümlere denir.
- Sünnet: Hz. Peygamber'in sözleri, davranışları ve sahabilerin yapmış olduğu olumlu davranışları
onaylamasına denir.
- Mübah: Mükellef kişinin yapıp yapmamakta özgür bırakıldığı davranışlardır. Caiz ve helal
kavramlarının mübahla yakın anlam ilişkisi bulunmaktadır.
- Mekruh: Yapılması dinen hoş karşılanmayan lakin kesin ve açık delillerle de yasaklanamayan
davranışlardır.
- Haram: Dinen sorumluluk çağına ulaşmış (büluğa ermiş) olan herkese, Allah'ın yapılmasını kesin
olarak yasakladığı söz ve davranışlardır.
➢ PEYGAMBERLERİN ÖZELLİKLERİ:
- Sıdk: Doğruluk demektir. Asla yalan söylemezler. (Sadık kelimesinden aklımızda kalabilir.)
- Emânet: Güvenilir olmak demektir. Her hususta güvenilir kimselerdir, emanete hıyanet etmezler.
- Sadık (doğru) Haber: İslam’a göre bilgi edinme yollarından biri de sadık haberdir. Sadık haber,
vahyi ve peygamberlerden gelen haberlerin tamamını kapsar. Vahiy; Allah’ın (c.c.) melek aracılığıyla
peygamberlere, onların da insanlara bildirdiği, hayatın hangi ilkelere göre yaşanacağını ve nelere
uyup nelerden sakınılacağını bildiren ilahî bilgiler ve bu bilgilerin gönderiliş tarzıdır. Sadık haber,
mütevatir haber ve peygamberlerden gelen haber olmak üzere ikiye ayrılır:
• Mütevatir Haber: Yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan toplulukların aktara
geldiği haberlere mütevatir haber denir. Allah’tan (c.c.) gelen vahiy yani Kur’an-ı Kerim,
mütevatir şekilde bizlere ulaşmıştır.
• Peygamberlerden Gelen Haber: Peygambere Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Allah’tan (c.c.) gelen
bilgilerdir.
- Salim Duyular: İslam dinine göre bilgi edinme yollarından biri de herhangi bir etkenle kendisine ait
özelliğini kaybetmemiş bulunan işitme, görme, koku alma, tatma ve dokunma duyularıdır.
- İftira: Yalan söylemek bir açıdan iftira kavramı ile de ilişkilidir. İftira bir kimseyi asılsız olarak
suçlamak, ona gerçekte olmayan kötülük ve kusur isnat etmektir. Türkçede kara çalmak, çamur
atmak ve leke sürmek gibi deyimlerle ifade edilir.
- Mahremiyet İhlali: İslami literatürde buna tecessüs (kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye
çalışma) denir. Bu kavram insanların gizli hallerini, ayıp ve kusurlarını araştırmak demektir. Gizli
kalması gerekenleri kötü maksatla araştırmak doğru bir iş değildir. Kur’an-ı Kerim inananların kardeş
olduğunu belirtmiş ve toplumsal birlikteliği bozacak davranışlara karşı uyarılarda bulunmuştur.
- Gıybet: Yalan, iftira ve mahremiyet ihlali yanında gıybet de yerilen davranışlar arasındadır. Gıybet
bir insanın arkasından hoşlanmadığı şekilde konuşmak, bunu başkalarına aktarmaktır. Konuşulan
şeyin gerçekte olması yapılan şeyin gıybet olmasını değiştirmez. Nitekim Allah Resulü ‘Gıybet nedir
biliyor musunuz?’ diye sordu. Sahâbe ‘Allah ve Resulü daha iyi bilir.’ cevabını verdiler. Resulullah
‘Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.’ buyurdu. ‘Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne
dersin?’ diye sorulunca, Resulullah ‘Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa
ona iftira etmiş olursun.’ buyurdu.
- Haset: İslam ahlakında yerilen bir başka tutum da hasettir. Haset, kıskançlık ve çekememezliktir. Bir
kimsenin sahip olduğu imkanları kıskanmak, bu imkanların ortadan kalkmasını istemek anlamına
gelir. Ya da ‘Onda olmasın bende olsun.’ şeklinde bir tutum takınmaktır. Bencillik duygusu
dengelenmediği zaman haset ortaya çıkar.
- Suizan: Zan, kesin olmayan bilgiye dayalı hüküm vermektir. İslam bilginleri zannı iki kısma
ayırmışlardır: Suizan (kötü zan) ve hüsnüzan (güzel zan).
- Hile: Hile yapmak; insanları aldatmak, kandırmak ve karşı tarafı yanıltmaktır. Bu açıdan doğruluk ve
adaletin zıttıdır. Kur’an-ı Kerim’de hile yapıp aldatmak münafıkların özelliği olarak karşımıza çıkar.
- Deizm: Tanrı’nın varlığına inanmakla birlikte zamanla Tanrı’nın yaratma dışındaki sıfatlarını
reddeden düşüncenin adı olmuştur. Bu düşünceye sahip kişilere de deist denir. Tanrı her şeyi
yarattıktan sonra kenara çekilmiş ve yaşanmakta olan hiçbir şeye müdahale etmemektedir. Bundan
ötürü dinsel hiçbir inançları yoktur. Diriltme, rızıklandırma, cezalandırma, affetme gibi sorumlulukları
da tanrının elinden almışlardır.
- Ateizm: Tanrı’nın var olmadığı inancına dayanan felsefe akımıdır. Ateizm, sadece Tanrı’ya değil
metafizik alana ait her şeye karşıdır. Bu akımı benimseyenlere ateist denir.
- Materyalizm: Var olan her şeyin maddeden ibaret olduğunu, maddeden bağımsız fizik ötesi bir
alanın bulunmadığını iddia eder. Materyalizm; başta Tanrı inancı olmak üzere yaratılış, melek, vahiy,
peygamberlik, kutsal kitaplar ve ahiret gibi dinî inançları kabul etmez. Materyalizm maddî âlemin
ötesinde herhangi bir varlık alanı tanımayan dünya görüşüdür. Tabiatüstü bir gücün mevcut
olmadığını ileri süren materyalizm, özünde Tanrıtanımaz (ateist) düşünceye sahiptir. Bu düşünceye
sahip kişiye ise materyalist denir. İslamiyet öncesi cahiliye döneminde maddenin başlangıcının
olmadığına inanan, her şeyin Allah’tan (c.c.) bağımsız bir şekilde gerçekleştiğini ileri süren, hayatı
basit bir oluş ve yok oluş olarak anlayan, Dehriler adı verilen bir topluluk bulunuyordu.
- Pozitivizm: Auguste Comte tarafından kurulan Pozitivizm (olguculuk); dini ve metafiziği, insanlığın
ilerlemesini engelleyen bilim öncesi düşünce tarzları olarak gören ve sadece modern bilimi temele
alan dünya görüşünün adıdır. Pozitivizm, metafizik ile bilim arasına kesin sınırlar koyar. İnancı ve
sezgisel olanı bilimsel etkinlik alanından uzaklaştırır. Üzerinde odaklanılması gereken tek bilgi türü
olarak bilimsel bilgiyi öne çıkarır. Dinî ve metafizik düşünceye dayanan verilerin yerini sadece akla,
gözleme ve deneye dayalı pozitif bilginin almasını öngörür.
- Nihilizm: “Hiççilik” şeklinde Türkçeye tercüme edilen nihilizm, hayatın anlamını boşluk, hiçlik,
anlamsızlık gibi kavramlara indirger. Bu bakış açısının etkisiyle varlık, bilgi ve değer alanında olumsuz
yaklaşımları öne çıkarır. Anlam, değerler, inançlar, ahlak, siyaset, düzen gibi kavramları yerinden
ederek bunları geçersiz kılmaya çalışan; felsefi, sosyal, siyasi, ahlaki tutumları ifade eden yönelişe
nihilizm denir.
- Kötülük Problemi: Günümüzde “Dünyada bu kadar kötülük olduğuna göre demek ki Tanrı yoktur.”
önermesi üzerinden Tanrı’yı inkâr etmenin bahanesi olarak kullanılmaktadır.
HAP BİLGİLER VE NOTLAR
Gayb: Göz önünde olmayan, gizli olan anlamına geldiği gibi duyularla algılanamayan, deney ve
gözlemlere konu olmayan varlık alanı şeklinde de tarif edilebilir. Allah (c.c.), melekler, cennet,
cehennem, ahiret gibi gerçekler duyularla algılanamaz. Bunların bilgisi, Allah’ın (c.c.) katındadır ve
insanlar bu bilgilerden ancak Allah’ın (c.c.) peygamberleri aracılığıyla bildirdiği kadarını öğrenebilir.
Tanah ve Talmud: Yahudilerin kutsal kitapları, yazılı ve sözlü olmak üzere iki kısımdan oluşur. Yazılı
kısma Tanah (Tanak), sözlü kısma ise Talmud denir.
Ba's: Öldükten sonra tekrar dirilmek anlamına gelen bu kelime, ahiret hayatının evrelerinden biridir.
Haşir: Allah'ın insanları diriltip dünyada iken yaptıklarından hesaba çekmek üzere toplamasına denir.
Toplanma yerine ise mahşer denilmektedir.
Berzah: Ölümden sonra başlayıp mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatına denir.
Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki geçiş dönemidir.
Tevazu: Alçak gönüllü olma, kibirlenmeme, gösterişsiz olma, yumuşak huyluluk gibi anlamlara gelen
tevazu, kibir kelimesinin karşıtıdır. Ahlaki bir kavram olarak tevazu, Allah'ın emirlerine gönülden ve
içtenlikle bağlı olma, insanın kendisinin de yaratılmış olduğunu bilerek insanlara karşı hoşgörülü
davranmasıdır. Bu tür kişilere mütevazi denir.
Üsve-i Hasene: İnanç, ibadet, ahlak başta olmak üzere hayatın her alanında Müslümanların
kendilerine örnek almaları gereken yegane modeldir. Hz. Muhammed'in bir sıfatıdır.
Ehl-i Beyt: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) başta çocukları ve torunları olmak üzere birinci dereceden
yakınlarından oluşan aile efradı için kullanılan özel bir kavramdır.
Hidayet (İslamın aydınlık yolu): Allah’ın (c.c.) insanlara akıl, düşünme, öğrenme, hatırlama gibi
yetenekler vermesi ve insanların da bunları kullanarak doğru yolu bulmasıdır. İslam’a göre hidayet,
günahlarla iç içe bir hayat yaşayan kimsenin günahları terk etmesi ve yaşantısını Allah’ın (c.c.)
rızasına uygun hâle getirmesidir. Ayrıca hidayet, Müslüman olmayan bir kimsenin İslam dinine
girmesi anlamına gelmektedir.
• Hidayetin zıddı ise dalalettir. Dalalet “doğru yoldan sapma, haktan yüz çevirip batıla
yönelme, ilahî buyruklara aykırı davranma” anlamlarına gelmektedir.
İhsan (Allah'ı görüyormuşçasına yaşamak): İnsanın daima Allah’ın (c.c.) huzurunda olduğunu
bilmesi ve O’nu görüyor gibi yaşamasıdır. İhsan, kişinin kulluk görevini yerine getirirken Allah’ın (c.c.)
her an kendisini gördüğünü bilerek bilinçli ve dikkatli yaşaması demektir. Allah’ı (c.c.) her an
görüyormuş gibi yaşayan kişiler, Kur’an-ı Kerim’de “muhsin” olarak isimlendirilmiş ve onlardan
övgüyle bahsedilmiştir.
İhlas (Allah için samimiyet): Allah için samimiyet anlamına gelen İhsan; insanın bütün söz,
davranış, inanç ve ibadetlerinde yalnızca Allah’ın (c.c.) rızasını gözetmesi anlamlarına gelir.
• İhlasın zıddı ise riyadır. Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel
davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği, ibadetleri Allah’tan
(c.c.) başkasına sunma anlamlarında kullanılır.
Takva (Allah'ın emir ve yasaklarına riayet/bağlılık): Yüce Allah’a iman edip dinin emir ve
yasaklarına uyarak Allah’a (c.c.) karşı gelmekten sakınmak; dünya ve ahirette insana zarar verecek
inanç, söz ve davranışlardan uzak durmak anlamlarına gelir. Aynı zamanda takva; haramlardan
sakınmak, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk etmektir.
Sırat-ı Müstakim (Dosdoğru yol): Allah’ın (c.c.) gösterdiği dosdoğru yol ve İslam dini anlamlarında
kullanılır. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in emirlerinin ve koymuş olduğu ahlaki ilkelerin Hz.
Peygamber’in yaşadığı biçimde yaşanmasıdır.
İfrat ve Tefrit: İfrat, söz ve fiillerde ileri gitmek; tefrit de gevşek ve ihmalkâr davranmaktır.
Cihad (Allah yolunda mücadele): İslam dininin insanlığın huzuru ve güzelliği için koymuş olduğu
ilkelere uygun davranmak amacıyla çalışma ve gayret sarf etme anlamına gelmektedir. Ayrıca insanın
her türlü kötülüğe, nefsine, şeytana karşı verdiği mücadele ile içindeki kötü duygu ve düşünceleri
yenme çabası şeklinde de tanımlanmaktadır. Bununla birlikte Allah (c.c.) yolunda savaşmak da cihat
kavramının anlamları arasındadır.
Salih Amel (İyi, doğru ve güzel davranış): Allah’ın (c.c.) rızası uğrunda inanç, ibadet ve ahlakla
ilgili konularda yapılan her türlü güzel iş ve davranışta bulunmaya ve Allah’ın (c.c.) yasaklarından
kaçınmaya denir.
NOT: Hz. Peygamber'in, on müslüman çocuğa okuma yazma öğretmeleri karşılığında esirleri serbest
bıraktığı savaş, Bedir Savaşı'dır.
"Sadece bir defa yaşarsın, ama doğru yaparsan, bir kez yeterlidir."