Professional Documents
Culture Documents
İnkılap,
değişme, bir halden diğer bir hale geçme demektir. Türkçe’de bu kelime “etmek”
yardımcı fiiliyle “kalbetmek” şeklinde kullanılır. Türk Hukuk Lügatı’na göre
ise; İnkılap; Bir devletin sahip olduğu siyasi, sosyal, askeri alanlardaki
kurumların devlet eliyle, makul ve ölçülü metotlarla köklü bir biçimde
değiştirilerek yenileştirilmesidir. Yani inkılaplar, sanayi inkılabı, bilim inkılabı,
kültür inkılabı gibi çeşitli alanlarda olabilir. Bu yüzden Atatürk’ün yaptığı yenilikler
inkılap olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, inkılap kelimesini sık sık kullanmış, özellikle İnkılap ile İhtilal arasındaki
farka dikkat çekmiştir.
İnkılap Olayının Gerçekleşebilmesi İçin Bazı Şartların Bir Araya Gelmesi Lazımdır.
Bunlar:
a) Toplumun karşı karşıya kaldığı idari,
adli, sosyal ve ekonomik buhranlar (Fransız İnkılabında bu durumu görmek
mümkündür.)
b) Fikir hayatının gelişme göstermesi ve inkılabı hazırlayıcı çalışmaların
yapılması. (Fikirsiz inkılap olmaz. Montesqieu, Voltaire, Jean Jacques
Rousseau olmasaydı, Fransız İnkılabı olmazdı. Türkiye’de ise inkılap
fikri 18.yy sonlarında ve 19.yy başlarından itibaren açılan modern okullarda eğitim
gören mektepli gençler arasında yeşermeye başlamıştır. II.Meşrutiyet dönemine
gelindiğinde, Fransız İnkılabı düşünürlerinin yanı sıra Namık Kemal, Şinasi, Ziya
Paşa gibi Tanzimat Dönemi fikir adamlarının; Tevfik Fikret, Ziya
Gökalp, Abdullah Cevdet gibi Meşrutiyet aydınlarının eserleri onların düşünce
atmosferini oldukça etkilemiştir. Bu kuşaktan gelen Mustafa Kemal, bu düşünürlerin
fikirlerini öğrenmiş, Türk toplum yapısına uygun bir hale getirmiş ve uygulamıştır.)
c) Lider ve kadro teşekkülü (Diğer bütün şartlar oluşmuş olsa bile lidersiz
ve kadrosuz bir inkılap hareketi düşünülemez. Mustafa Kemal, Türk İnkılabı
hareketini başarıyla gerçekleştirecek lider özelliklerine sahiptir.)
d) Tertip, disiplin, plan ve program: (Fransız İnkılabı’nda başlangıçta
belirli bir plan yoktur. Ancak dana sonra işler bir plan ve programa bağlanmıştır. Türk
inkılabında ise başlangıçtan itibaren belirli bir plan, program ve disiplin
mevcuttur. Mustafa Kemal ve arkadaşları ancak bu şekilde dünyaya örnek olacak
Türk İnkılabı’na işlerlik kazandırmışlardır.
1) Fransız İnkılabı’nın önceki evrelerinde bir isyan ve uzun bir ihtilaller serisi vardır.
Bir asırlık bir sürecin sonunda Fransa’daki olay inkılap haline gelebilmiştir. Türk
İnkılabı’nda ise isyan ve ihtilal evresi yoktur. Türk inkılabında doğrudan inkılaba
geçilmiştir.
3) Fransız İnkılabı öncesinde ülkede bir fikri hazırlık mevcut olup, hareket
fiilen tabandan tavana doğru gelişme göstermiştir. Türk İnkılabı’nı ise Mustafa
Kemal başta olmak üzere üstteki yönetim kadrosu tavandan tabana doğru
gerçekleştirmiştir.
Osmanlı Devleti, eski Türk hakimiyet anlayışına göre, veraset usulüyle tahta
geçen hükümdarlarca yönetilmekte idi. Devletin başında Osmanlı Hanedanı’na
mensup bir hükümdar vardı. Hanedan üyelerinden kimin hükümdar olacağı ile ilgili
kesin çizgilerle belirlenmiş bir kural yoktu. Bununla birlikte Türk Örf Hukuku’na
göre tahta geçiş, bir gelenek şeklinde bazı prensiplere bağlanmıştı. Buna göre; İktidar
hanedan üyelerinin ortak malı idi. Başta bulunan hükümdar, kendisinden sonra
tahta geçebilecek veliahtı tayin edebilirdi. Hükümdar eğer sağlığında yerine bir
veliaht tayin etmemişse, bu durumda hükümdarın ölümünden sonra hanedan
üyelerinin her biri gücü ve nüfuzu varsa, sonucuna katlanmak şartıyla taht üzerinde
hak iddia edebilir ve mücadelesinde başarılı olması halinde iktidarı ele geçirirdi.
Osmanlı İlmiye Teşkilatı 15. ve 16. y.y’larda çağdaşlarına göre oldukça ileri
seviyedeydi. Fatih Dönemi’nde Osmanlı Medreseleri gerek eğitim kadrosu, gerekse
programı bakımından çok zengindi. Yükselme Devri’nin devlet adamlarını ve devlet
kadrolarını yetiştiren Osmanlı İlmiye Teşkilatı 18. ve 19. y.y.lara gelindiğinde çok
farklı bir mahiyet almış, Avrupa’daki ilmi gelişmeleri takip edemediği gibi, büyük
program değişikliğine uğrayarak sahip olduğu zenginlikleri kaybetmiştir. Örneğin;
Yakın Çağ Medreseleri program yönünden 15. y.y. Osmanlı medresesine göre çok
gerilemiş ders programlarında pozitif ilimlere yok denecek kadar az yer vermiştir. Bu
da devleti yönetecek kadroların kötü yetişmelerine neden olmuştur.