You are on page 1of 8

İKİNCİ HAFTA DERS NOTLARI

TÜRK İNKILABINA YOL AÇAN NEDENLER

“İnkılap, mevcut müesseseleri zorla değiştirmek,


son asırlardaki kurumları yıkarak yerine milletin
en yüksek medeni icaplarına göre ilerlemesini
sağlayacak yeni kurumları kurmaktır.”
M.Kemal Atatürk

Genel
Bir toplumun kurumlarında çözülme başlar, devlet de bunu önleyemezse inkılap koşulları
oluşmaktadır. Türk inkılabı da, uzun süre yapısını yenileyemediği için bozulma yoluna giren
Osmanlı toplum yapısının yerine çağdaş bir Türk modeli getirmek için yapılmıştır.

İslamiyet’ten önce Orta Asya’daki Türkler;


Devletin başında han veya kağan adını verdikleri bir yönetici vardır. Eski Türk inanışına göre
kağan ailesine Gök Tanrı egemenlik yetkisi vermiştir. Kağan ailesi içindeki tüm erkekler devleti
yönetme hakkına sahiptir. Kadınlar erkeklerle birlikte pek çok iş görür, Osmanlı devletinde böyle
bir şey yoktur.
Emeviler döneminde Türkler İslamiyet ile karşılaşmış, ancak Emevilerin İslamiyeti Arap kültürü
ile birlikte ırkçı ve baskıcı bir politika izleyerek zorla kabul ettirmek istemeleri karşısında kabul
etmemişler ve Abbasiler döneminde kendi istekleri ile İslamiyeti kabul etmişlerdir. En önemli
Türk-İslam devletlerinden biri Selçuklu Devletidir. Abbasi halifesini korumuşlar ve Anadolu’yu
Türk yurdu yapmışlardır. Son olarak Anadolu Selçuklu Devleti Anadolu’ya hakim olmuş, büyük
Moğol istilasından sonra küçük beylikler halinde Anadolu’ya yayılmıştır. Bunların en küçüğü ve
en batıda bulunanı (Osmanoğulları beyliği), Bizansın güçsüzleşmesinden de yararlanarak
Rumeli’ye doğru genişledi. İstanbul’u fethetti ve imparatorluk haline geldi.

Osmanlı Toplum ve Devlet Yapısı


15. yy.ın ikinci yarısından 17. yy. sonuna kadar dünyanın en güçlü devleti oldu. Bunun temel
nedeni, devletin ögelerini oluşturan, toprak, insan topluluğu ve egemenlik (otorite) konularında
tutarlı ve sağlam bir yapı oluşturmasıdır. 15.yy.da kesin biçimini alan toplumsal ve siyasal yapı,
19. yy. başlarına kadar büyük bir değişiklik geçirmedi. Bu zaman zarfında devleti oluşturan
kurumlarda evrim gerçekleşmeyince, bu devletin yerine yeni bir toplum ve siyaset yapısının
konulması, yani Türk inkılabı zorunlu oldu.

Devlet Yapısı: Osmanlı devleti, diğer Türk devletlerinde olduğu gibi, Ortaasya’dan beri edinilen
egemenlik anlayışı ile İslamiyetle gelen esasları birleştirmişti. Devleti kuran Osmanoğulları ailesi,
egemenliğin kayıtsız-şartsız sahibidir. Bütün erkekler egemenlik hakkına sahip, en güçlü olan ve
devlet büyüklerinin desteğini alan padişah olmaktadır. Egemenliğin paylaştırıldığı durumlarda
devlet çökme tehlikesi yaşamıştır. Tahta geçen şehzade, devletin bölünmemesi için diğer
kardeşlerini öldürtüyordu. Yıldırım Bayezit döneminde başlayan bu gelenek, Fatih döneminde
saltanat yasası durumuna geldi.
17. yüzyıl başlarında saltanat yasası değişerek ailenin en yaşlı erkeğinin padişah olması usulü
getirilmiştir. Osmanlı sultanı tam ve mutlak yetkilidir. Devletin temeli İslamiyet olduğu için
yaptıkları işin dine uygun olduğunu veya din dışı kaldığı için dilediği gibi davranacağını din
bilginlerine onaylatması yetiyordu. Şeyhülislamın padişaha herhangi bir konuda fetvası ile izin
vermesi, yapılan işin dine uygun olduğunu gösteriyordu. Bunun yanı sıra vezir-i azam veya
sadrazam ise padişahın vekilidir. Padişahın mühürünü taşıyan ve onun adına iş yapan sadrazam da
dahil olmak üzere tüm devlet görevlileri, padişahın kulu sayılırdı ve can güvenlikleri yoktu. Sadece
din bilginleri bunun dışında idiler. Zira onlar din adına adalet dağıtıyor, yani yargıçlık yapıyorlardı.
Padişahın istediği işleri yapabilmesi için onların gönlünü hoş tutması gerekiyordu. “Ulema”
denilen din bilginleri, ayrıcalıklı konuma eriştiler.

Toprak Düzeni: Osmanlı devleti bir tarım ülkesiydi ve büyük servet kaynağı olan toprağın önemi
fazlaydı. Toprak, padişahın yani devletin malı sayılırdı. Toprağı işletmek için “sipahi” denilen
devlet memurunu görevlendirirdi. Toprak üzerinde devletin temsilcisi olan sipahi, toprağı bir kez
para aldığı köylüye işletirdi. Köylü yaşamı boyunca toprağı işler, ölünce yerine oğlu geçerdi.
Köylü, ürünü alınca belli bir bölümünü sipahiye verir, kalanı kendinin olurdu. Sipahi, devlet adına
topladığı vergilerin bir bölümü ile geçinir, kalanı ile de devletin kendisinden istediği (asker
yetiştirmek) görevleri yerine getirirdi. Gerek bu toprak düzeni, gerek o zamana göre ileri bir ticaret
ve güçlü bir zanaat, Osmanlı Devletini güçlü bir konuma getirmişti.

Toplum Düzeni: Vatandaşlar, müslümanlar ve gayrimüslümler olmak üzere ikiye ayrılırdı.


Nüfusun neredeyse yarısını oluşturan gayrimüslüm yurrtaşlar, zamanın Avrupasında
düşlenemeyecek şekilde rahat yaşarlardı. Özel ve ekonomik yaşamlarına karışılmazdı. Tek istisna,
erkeklerden “cizye” adında vergi alınır ve devlet yönetiminde görev alamazlardı. Yetenekli
gayrimüslüm erkek çocuklarının bir kısmı, ailelerine imkanlar tanınarak alınır ve
müslümanlaştırılırdı (devşirme).
Osmanlı Devletinin Gerileme Nedenleri
17. Yüzyılın sonunda yapılan Karlofça Antlaşması’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu gerileme
sürecine girdi. Güç ve teşkilat bakımından tarihte eşine az rastlanan bir devlet olan Osmanlı
Devleti, jeopolitik konumu, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle büyük devletlerin ilgisini
çekiyordu. Sağlam temeller üzerine kurulmuş bu imparatorluğun çöküşü iç ve dış etkenlerin bir
araya gelmesiyle oldu.

17.yy. ortalarında durgunluk dönemine, sonra da gerileme ve çökme sürecine girildi.


Coğrafi keşifler sonucu Avrupa’nın denizaşırı ülkelere ulaşması ile Osmanlı’nın Avrupa’ya ticareti
azaldı.
Gelişmelerin dışında kalan Osmanlı ekonomisi tarıma dayanan yapısı ile gerekli ilerlemeyi
yapamaz duruma düştü.
Eğitim ve bilim alanında da Avrupa’daki gelişmeler takip edilemedi.
30 yıl savaşlarını uzlaşmayla bitiren Avrupalılar, Osmanlılar karşısında birlik oldular.
Rusya, gelişmeye başladı. İran’la çekişmeler son bulmadı.
Savaş için gerekli parayı sağlamak için mevcut toprak düzeni bozuldu. Savaşmak için peşin paraya
ihtiyacı olan devlet, topraklarını ayanlara kiraya vermeye başladı. “Dirlik” vergisi nedeniyle,
devletin toprak üzerindeki denetimi zayıfladı. “Ayan” adı verilen kişiler dirlikleri kullanma hakkını
ele geçirip, devlete vergi verip, bölgelerinde başlarına buyruk yaşamaya başladılar. Devletin en
önemli niteliklerinden biri olan “merkeziyetcilik” yok oldu.
17.yy. sonlarında büyük toprak kayıpları başladı. 18.yy. Rusya, Avusturya, Venedik, İran ile
yapılan büyük ve kanlı savaşlarla geçti.
Fransız ihtilali gerilemeyi tam bir çöküşe çevirdi. Ulusçuluk akımı nedeniyle, bağrında birçok ulus
barındıran Osmanlı Devleti, Avrupalı devletler ve Rusya’nın da kışkırtması ile bu uluslara sahip
olamadı.

Osmanlı Devleti’ni Kurtarma Çabaları - Ishalat Hareketleri


Devletteki kötü gidişi önlemek için devlet adamları ve aydınların etkisiyle bir takım yeniliklerin
yapılmasına karar verildi. Osmanlı Devleti’nde yeniliklere yönelme düşüncesinin ilk denemesi
1727 yılında kitap basım tekniğinin uygulanmasıdır. 18.yy. sonlarında askeri mühendis okullarının
kurulması, batının teknik ilerlemesinin kabul edildiği anlamına gelmektedir. Ancak burada
unutulmaması gereken konu, Avrupa’da kitap basım tekniği 1454’de uygulanmaya başlamıştır.
Yaklaşık 300 yıllık bir farkın toplum üzerindeki etkisi göz ardı edilmemelidir.

Islahat Döneminin Özellikleri


Islahatların temel amacı devleti kurtarmak ve onu eski gücüne kavuşturmaktır. Birey, daha sonra
geliyordu. İlk büyük reformlar ordunun düzeltilmesine yönelik olmuştur. Ama onu teşkil eden
insan ögesi ihmal edildi.
Reformların ikinci amacı; bir zamanlar devletine sadık olan, ancak, ulusçuluk akımının etkisi ve
emperyalist devletlerin kışkırtmaları sonucunda bağımsızlık için ayaklanan gayrimüslüm
vatandaşların tekrar kazanılmasını sağlamaktı (hukuk reformları).
Islahat hareketleriyle birlikte Türk toplumuna bazı yeni düşünceler girmiştir.
Batıcılar-islamcılar arasındaki çekişme su yüzüne çıkmıştır.
Osmanlı ıslahat hareketleri 150 yıl kadar sürmüş, belli başlı ve toplumu kurtarıcı somut hiçbir
sonuca ulaşamamış ve tamamlanamamıştır.

Osmanlı’da Islahat Hareketlerinin Evreleri

III. Selim Dönemi Islahatları


Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen); yeniliklere verilen genel addır. Ayrıca III. Selim’in kurduğu modern
ordunun adıdır.
III. Selim, düşüncelerini gerçekleştireceği bir kadronun eksikliğini hissetmiştir. Yeniliklere açık
bir kadronun olmayışının nedeni ise kötü eğitim sistemidir.
İlk diplomatik temsilcilik yani elçilikler yine bu dönemde kuruldu.
Eski düzen yandaşlarınca devrildi. Yerine kardeşi IV. Mustafa getirildi.

II. Mahmut Dönemi Islahatları


IV. Mustafa’nın yerine, Ayan Alemdar Mustafa Paşa desteğiyle II. Mahmut (1808-1839) tahta
çıkarıldı.
Senedi ittifak adıyla bir belgeyi Alemdar Paşa’nın ısrarıyla ayanlarla imzalayarak yetki bölüşümü
yapmış, ancak Alemdar’ın ölümünden sonra bu belgeyi hiç dikkate almamıştır ve ayanların
nüfuzunu kırmıştır.
Yeniçeri Ocağını kaldırdı. Asakiri Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ordu kurmuştur.
İlk kez devlet işlerinde uzmanlığı getirmiştir. Bakanlıklar kurulmuştur.
Memurların kul olarak görülmesini engelleyen yasalar çıkararak can ve mal güvenliklerini sağladı.
Gayrimüslüm vatandaşların eşitliğini sağlayacak hukuk reformunu gerçekleştirdi.
Posta, itfaiye, polis, modern askeri okullar, tıbbiye gibi kurumların temelleri atılmıştır.
Bununla birlikte bu dönemde, 1806-1812 Türk-Rus savaşı sonunda Sırbistan özerk oldu. Yunan ve
Arnavutluk isyanları çıktı. 1828-29 Türk-Rus savaşı sonucu Yunanistan bağımsızlığını kazandı.
Tüm bunlara rağmen Osmanlının en reformcu padişahı olmuştur.

Abdülmecit Dönemi Islahatları


Tanzimat Fermanı
Abdülmecit zamanında ilan edilmiştir (3 kasım 1839).
Tanzimat fermanı ile adalet işlerine düzen getirildi. İlk kez tüm yurttaşlara yaygın bir ceza kanunu
yani can güvenliği sağlanmıştır. Ölüm cezası verme hakkını bile elinde tutan padişah, bu hakkından
vazgeçmiştir. Hukuk devletinin ilk ve en önemli özelliği, içinde yaşayan tüm insanlara can
güvencesi vermesidir. Bu da yasaya uygun davranılması ve adil biçimde yargılanma ile olur.
Tanzimat fermanı, Osmanlı yurttaşına hukuk devletinin bu ilkesini tanımış oluyordu.
Yargılamalar bağımsız yargıçlarla açık mahkemelerde yapılma usulü getirilmiştir.
Vergi adaleti sağlanmıştır.
Askerlik süresinin kısaltılması gibi konulara yer vermiştir.
Islahat Fermanı

Abdülmecit zamanında ilan edilmiştir (1856)


İslam hukukuna yenilik getirilmiş, Müslüman-Müslüman olmayanlar arasında yasalar karşısında
tam eşitlik sağlanmıştır.
Vergi adaleti sağlanmıştır.

Devlet hizmetine Müslüman olmayanlar da alınabilecektir.


Bu ıslahat hareketleriyle birlikte hukuk iki başlı duruma gelmiştir. Hem İslami yani şeriat kuralları
hem de batıdan alınan yasalar aynı zamanda yürürlüktedir. Aynı durum batı örneği okullar ile
medreseler nedeniyle eğitim sistemi için de geçerlidir.
II. Abdülhamit Dönemi Islahatları

I. Meşrutiyet Dönemi
Yapılan hukuk reformları ile ulusçuluk duygusu bastırılamıyor, bağımsızlık isteyen gayrimüslüm
yurttaşlar durdurulamıyordu. Tanzimat döneminde batı tarzı yetişen aydın grup yeni bir kurtuluş
çaresi önermişti. Genç Osmanlılar adındaki bu gruba göre, padişahın yanında halkın seçtiği bir
meclis bulunup halkın yönetime katılması sağlanır ise, Osmanlılık ruhu doğacak ve insanların
devletin bütünlüğünü bozma düşüncesi yok olacaktı.
Abdülmecit’in ölümünden sonra tahta geçen Abdülaziz(1861-76), bu fikirlere karşı idi.
1870 yılında doğru Türk tarihinde ilk kez siyasal özgürlükler uğrunda bir mücadele başladı. Genç
Osmanlılar adı verilen ve Cumhuriyet düşüncesinden uzak olan bu aydınlar grubu düşünce
düzeyinde mücadeleye başlamışlardı.
Bu arada Balkanlarda huzursuzluk arttı. Bulgarlar ayaklandı. Sırplarla savaş başladı. Devlet mali
yönden iflas ettiğini bildirdi. Olumsuzluklardan Abdülaziz sorumlu tutuldu ve 1876’da ordu ile
aydınların işbirliği sonucu tahttan indirildi. Yerine önce V. Murat, aynı yıl II. Abdülhamit padişah
oldu.
Tahta çıkarken halkın yönetime katılmasını sağlayacak bir anayasa ilan edeceği sözünü veren II.
Abdülhamit, 23 Aralık 1876’da tarihteki ilk yazılı Türk anayasası olan Kanun-i Esasi’yi ilan etti.
Bu anayasa diğer ülkelerde olduğu gibi halkın baskısı sonucu değil, bir grup asker ve aydının isteği
sonucu hazırlanmıştı. Tam özgürlükçü bir rejim getirmiyordu. Egemenlik Osmanlı ailesindeydi.
Siyasi parti kurma, toplantı özgürlüğü yoktu. Anayasayı değiştirmek, kaldırmak hakkı padişaha ait
idi. Tek yenilik, bir kanadını halkın (heyet-i mebusan), diğer kanadını padişahın (heyet-i ayan)
seçtiği bir parlamentonun kurulmasıydı. Ama parlamentonun yasama yetkisi yoktu. Yasama yetkisi
padişaha aitti ve yürütmeyi de padişah denetlemekteydi.
Anayasa ilan edildikten bir süre sonra başlayan 1877-78 Rus savaşındaki yenilgi sonucu
Ayastefanos Önbarış Anlaşması yapıldı ve Osmanlı’nın Balkanlardaki varlığı sona erdi. Kıbrıs
adasının yönetimi de İngilizlere bırakıldı. Yenilgilerin mebuslar meclisinde ağır şekilde
eleştirilmesine kızan padişah, her iki meclisi de tatil etti ve 30 yıl diktatör gibi hareket ederek
doğrudan doğruya kişisel yönetimini kurdu.
Bu süre içerisinde Doğu Rumeli, Mısır, Girit elden çıktı. Düyun-i umumiye (genel borçlar
yönetimi) adlı uluslararası bir örgüt kuruldu. Batı esaslarında pek çok okul açıldı.
Askeri nitelikteki okullardan mezun olan subaylar padişahın istibdat rejimine karşıydılar, bunlar
bir araya gelerek dernekler kurmuşlardır. Bu aydınlara Jön Türkler adı takılmıştır. Bütün gizli
dernekler tek çatı altında toplanarak Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti adını almıştır. Sonradan
bu dernek İttihat ve Terakki (Birleşme ve ilerleme) adını almıştır. Bu dernek mensupları özellikle
Makedonya’da çok rahat çalışmaktaydılar.

II. Meşrutiyet Dönemi


Almanların Osmanlı Devleti’ne yakınlaşması İngilizleri rahatsız etti. Ruslarla gizli anlaşmalar
yapıldı (Reval görüşmeleri). Siyasal pazarlık konusu Osmanlı toprakları idi. Alman gizli servisinin
bu bilgiyi genç Osmanlı subaylarına iletmesi üzerine, İngiltere ve Rusya’nın imparatorluğu
parçalayacağını düşünen İttihat Terakki üyeleri bunu önlemek için yeniden anayasalı bir monarşiye
dönülmesi gerektiğini ileri sürdüler. İttihatçılardan önce Niyazi Bey, sonra da Binbaşı Enver Bey
ayaklanarak dağa çıktılar ve üzerlerine gönderilen kuvvetleri yendiler. Rumeli’de veliahta biat
edilerek İstanbul’a yürüyeceklerine dair telgraflardan sonra İttihat ve Terakkinin asker üyelerinin
bu baskılarına dayanamayan II. Abdülhamit, 1878’den beri kapalı bulunan parlamentoyu 1908’de
yeniden toplama kararı almış ve böylelikle tarihimizde II. Meşrutiyet adı verilen dönem açılmış
oldu.
II. Meşrutiyet ilan edildi (1908). II. Meşrutiyetin ilan edilmesine rağmen beklenen faydalar
gerçekleşmedi. Çünkü İttihatçıların devleti bir Cumhuriyete dönüştürme yolunda hiçbir iddiası
olmadığı gibi, Meclis-i Mebusan’ın açılmasından başka ciddi bir hazırlığı yoktu. Bu nedenle birçok
konuda görüş ve karar birliği sağlanamadı.
Meşrutiyet kelime anlamı ile ‘şarta bağlanmış’ demektir. Hükümdarın yetkilerini demokratik bir
anayasa ile şarta bağlaması, halkla hükümdar arasında bir yetki paylaşımına gidilmesidir.

II. Meşrutiyet’in İlanının Sonuçları


Meşrutiyet yönetiminin ilk günlerinde iktidar boşluğu ve geçiş döneminin kargaşası bazı
devletlerin işine yaradı. Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Avusturya-Macaristan, Berlin
Antlaşması’na göre yönetimi altında tuttuğu Bosna-Hersek’i topraklarına kattı. Girit, Yunanistan’a
bağlanma kararı aldı.
Bu dönemde ilk siyasi partiler kurularak faaliyet gösterdiler. Bu partilerin başlıcaları; İttihat ve
Terakki Partisi, onun rakibi Ahrar (Hürler) Partisi ve İttihatçıların karşıtı Hürriyet ve İtilaf Fırkası
idi. Bu partiler sayesinde tarihimizde parlamenter sistemin ilk denemeleri yapıldı.
Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya yanaşmasından hoşnut olmayan İngilizler, çeşitli kışkırtma
faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Osmanlı’nın bu şekilde güçleneceğini düşünen İngilizler, orduda
alaylı-okullu ayırımını kışkırttılar. Derviş Vahdeti adlı bir İngiliz casusu Volkan adıyla bir gazete
yayınlayarak meşrutiyetin şeriata karşı olduğu propagandasını yapmaktaydı. Ayrıca, Meşrutiyete
karşı olanlar İttihat ve Terakkiye karşı olan partilerin bünyesine girerek halkın dini duygularından
da faydalanarak halkı isyana teşvik ettiler. İttihatçıların milli bir politika izleyeceğinden çekinen
bazı Avrupa devletleri de isyancıları desteklediler. Bu kışkırtmaların sonunda 31 Mart 1909’da
İstanbul’da avcı taburlarında askerler isyanı başlattılar. Buna 31 Mart Olayı (Vakası) da
denilmektedir. 31 Mart Olayı’nın başlamasından sonra isyancılar sadrazam ve meclis başkanının
istifasını istediler, bazı İttihatçıları öldürdüler. Bu ayaklanma sırasında padişah II. Abdülhamit
emrindeki büyük muhafız ordusunu kullanmadı ve daha sonra bu yüzden de suçlandı. Bunun
üzerine İttihatçılar, Selanik’ten Hareket Ordusu olarak adlandırılan kurmay başkanlığını Yarbay
Mustafa Kemal’in yaptığı, Mahmut Şevket Paşa komutasındaki askeri kuvvetle, İstanbul’a gelerek
isyanı bastırdı ve Abdülhamit’i tahttan indirerek V. Mehmet Reşat’ı tahta geçirdi(1909). 31 Mart
olayı, mevcut yönetimi ve anayasal düzeni yıkmaya yönelik ilk isyan hareketidir.
Bundan sonra, anayasada bir takım değişiklikler yapıldı. Bu anayasa değişiklikleri ile siyasal
örgütlenme ve toplantı hakkı tanındı. Böylece Türk demokrasi tarihinde gerçek anlamıyla siyasal
partilerin kurulması dönemi açılmış oldu.
Meclisi Mebusan’ın yetkileri artırıldı.
Hükümetin meclise karşı sorumluluğu artırıldı.
Padişahın yasama yetkisi daraltıldı.
Padişahın istediği kişiyi sürgüne gönderme yetkisi (yargı güvensizliği) taşıyan 113. madde
yürürlükten kaldırıldı.
Meşrutiyet ilan edilir edilmez; Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Avusturya-Macaristan, Bosna-
Hersek’i işgal etti. Girit Adası, Yunanistan’a katıldı.

You might also like