Professional Documents
Culture Documents
8.1. Genel
Atatürk'ün devrimleri, bunları gerçekleştirirken dayandığı düşüncelerin ve uyguladığı
yöntemlerin sistemli bir biçimde ortaya konulması "Atatürkçülük" adı ile ifade edilebilecek
bir siyasal-toplumsal ideolojinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu ideoloji içindeki belli
bazı ilkeler bütün sisteme can verirler; bunlara da "Atatürk ilkeleri" adını vermek
gelenekselleşmiştir.
1
İdeoloji bir kişi tarafından kurulup uygulamaya sokulabilir. Sosyalist ideolojilerin temeli
bir kişi tarafından (Karl Marx, 1818-1883) tarafından atılmıştır.
Faşizmi bir ideoloji haline getiren Mussolini’dir (1883-1945).
İdeoloji kurucuları, kendilerinden önceki düşünce akımlarından ve eylemlerinden mutlaka
etkilenirler. Bütün bu birikimi değerlendirip ideolojiyi kuran kişi kendi düşüncelerini ön
plana çıkartarak sistemi ortaya koyar. Bu tür ideolojiler elbette, bir süre sonra değişik
biçimlere bürünebilirler: Sosyalizmin egemen olduğu ülkelerde Sovyet, Çin, Yugoslav
modellerinin ayrı birer türü temsil etmeleri gibi. Ama sonuçta bu türü kurup geliştirenlerin
hepsi kökenlerini Marx’a dayandırmışlardır.
Başka bir ideoloji çeşidi ise, belli bir kurucusunun bulunmadığı sistemlerdir. Bu tür
ideolojiler uzun bir düşünce birikimi sonucunda uygulama alanına girerler. Demokratik
rejimler için geçerli olan ideolojiler bu türe örnek sayılabilir.
İdeolojileri “sert” ve “yumuşak” olarak da sınıflandırabiliriz. Sert ideolojiler; katı ve
değişmesi çok zor, çoğu kez olanaksız kurallardan oluşurlar. Bu kuralları uygulamak ve
gerekirse yorumlamak hep bu katı kuralların çizdiği çerçeve içinde mümkündür. Bu tür
ideolojilerin uygulanmaları başlangıçta başarılı olsalar bile sonraları bir donma geçirirler ve
istenilen gelişme durur. Yumuşak, esnek ideolojiler ise gerek uygulanmaları, gerek
yorumlanmaları açısından çok daha elverişli yapılara sahiptirler. Bu tür ideolojiler genellikle
belli bir kurucusunun bulunmadığı sistemlerdir. Demokratik ideolojiler bu türe güzel birer
örnek sayılabilirler.
2
insanların eşitliği, onlara doğuştan gelen ve dokunulmaz hakların bulunduğu, sabit ve kesin
bir ilkedir. Ardından parlamento ile onun koyduğu yasaları yürütecek gücün oluşturulması,
insan haklarının güvencesi olacak yargı gücünün özel durumu dikkate alınır.
Parlamentosuz, özgürlüksüz, yargı bağımsızlığının bulunmadığı bir demokrasi
düşünülemez. Ancak demokrasi sadece bir yöntem olarak düşünülürse, böylesine kapsamlı
ve sistemli bir yöntemin ardında saklı büyük bir düşünce birikiminin açıklaması nasıl
yapılabilir?
Yöntem, demokrasinin kurumları ve ilkeleri üzerinde düşünen bilim adamlarının yüzlerce
yıllık birikimlerinden doğmuştur. Öyle ise, insan haklarına, ulus egemenliğine, temsil
esasına dayanan bir rejim aslında mükemmel bir ideolojik tabana oturmaktadır.
Demokrasi, özgürlük ve eşitlik için kurulması düşünülmüş sisteme, yani ideolojiye dayanan
bir rejimdir.
Demokrasi, esnek, yumuşak, toplumların yapılarına göre değişebilen, ama birbirine
nedensellik ile bağlanmış temel ve ana düşüncelerden oluşan bir sistemdir, yani çok çeşitleri
olan bir ideolojidir.
3
prensipleri olmuştur. Atatürkçülük, Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş, sistemleştirilmiş
fikirlerdir. Bir taraftan bütünü ile Milli Mücadeleyi içine almakta, diğer taraftan toplumda
yapılan kökten değişiklikleri kapsamaktadır. Kısaca Atatürkçülük Türk Devrimi'nin
sistemleştirilmiş fikir gücü ve geleceğe bakan yönüyle de ülküsüdür.
Atatürkçülük’le ilgili tüm tanımların ortak noktası, bu kavramın doğrudan doğruya o büyük
insandan çıkmış olmasıdır. Ortak nokta, Atatürkçülük kavramının Türk Ulusunu çağdaş
uygarlık düzeyine erişmek için konulan ilkelerden oluştuğudur.
Atatürk, Batıdaki ideolojilerin akılcı, demokratik ve insancıl olanlarından yararlanmış ve
kafasında belli bir sentez oluşturmuştu. Ama, bunu açıklayamamıştı.
Eğer, yapmak istediklerini ilan etseydi, yani ideolojisini açığa vursaydı, inkılâp başarı
kazanamayacaktı.
Atatürk kafasında bir ideoloji oluşturmuş ve uygulamıştı. Öyle ise Türk Devriminin
getirdiği ve dayandığı ilkelerden oluşan Atatürkçülüğe bir düşünce sistemi, yani ideoloji
adını vermek doğru bir tutumdur.
4
g. Atatürk, Aydınlanma’nın diğer alanlardaki köklü kültür dayanaklarını da çok iyi
kavramıştı. O bütün bu saptamalarına kendi ulusçuluk anlayışından doğan yeni boyutlar
kazandırmış ve devrim kalıbına dökerek istediğini gerçekleştirmiştir.
5
"Ulusal Modernleşme İdeolojisi"dir. Milliyetçilik, lâiklik, ulusal egemenlik gibi ilkelere
dayandığı için "sürekli bir dinamizmi" de oluşturmaktadır. Ve yine "akıl ve bilime"
dayandığı için "Dogmatik ve Totaliter" ideolojilerden üstündür.
Her ideolojinin özellikleri vardır. Atatürkçülüğün özelliği katı, donmuş dogmalara
dayanmamasıdır. Bu özellikleri derli toplu bir biçimde aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
a. Millîdir,
b. Bilimsel ve gerçekçidir,
c. Demokratiktir,
d. Uzlaştırıcı ve toplayıcıdır,
e. Lâiktir,
f. Dinamiktir,
g. Bir bütündür.
6
çağdaş uygarlık düzeyine, yani insan haklarına dayalı tam bir demokratik hukuk devletine
erişmesini sağlayıcı yöntemleri bulmuştur. Cumhuriyetçilik toplumsal gerçeklere ve akla en
uygun devlet biçimidir ve demokrasinin yeşermesi için gereken öğelere sahiptir. Laiklik hem
bilimsel gerçeklere hem de bu gerçeklerden çıkan temel insan haklarına dayanak olan önemli
bir kavramdır ve demokrasinin ön koşullarından en önemlisi sayılabilir. Devletçilik ve
halkçılık ulusal gereksinmelerin doğurduğu akılcı yöntemlerdir. Özellikle “halkçılık” ilkesi,
demokrasinin tabanını oluşturur. İnkılapçılık ise bütün bu yeniliklerin sürdürülmesinin aklın
bir buyruğu olmasının sonucudur. Altı ilkenin beşi akılcılık ve ulusçuluktan
kaynaklanmaktadır.
CUMHURİYETÇİLİK
9.1. Genel
Devlet, belli sınırları içinde yani bir ülkede yaşayan insanların kendi içlerinden çıkardıkları
bir güçle, yani egemenlikle örgütlenmesi sonucu oluşan bir toplumsal kurumdur. Ülke-insan
topluluğu ve egemenlik her devletin oluşmasında temel taşlarıdır. Ancak ülke, doğal kaynak,
nüfus açılarından devletler arasında fark olduğu gibi, egemenliğin kaynağı ve kullanılışı
bakımından da önemli ayrılıklar bulunur. Hukuk ve siyaset bilimleri dilinde "devlet biçimi"
deyimi ile bir devletin egemenlik kaynağı ve kullanılış tarzı anlaşılır.
9.1.1. Monarşi ve Demokrasi
Genelde üç çeşit devlet biçimi vardır:
Egemenlik aynı soydan gelen bir kişi tarafından kullanılıyorsa "Monarşi",
Belli kimselerden oluşan bir grubun elinde ise "Oligarşi",
Toplumun bütününe ait olursa "Demokrasi" söz konusudur.
Egemenlik biçimlerini bir başka ayrım içinde de görebiliriz. Bu ayrımda şu ölçü esas alınır:
Egemenliği kullananların bir seçim sonucunda veya seçime dayalı olmadan bu hakka sahip
olmaları. Böyle bir ayrımda iki ana grup devlet çeşidi belirir.
Birinci gruptaki devletler de egemenlik ya belli bir soydan gelen aile üyelerinin biri
tarafından geleneklere göre kullanılır. Bu tür devletlerde "seçim" olgusu yoktur. Bu grup
"monarşi" sözcüğü ile ifade edilir." Krallık "Padişahlık", imparatorluk, "sultanlık" monarji
kavramının değişik adlarından ibarettir.
7
Egemenliği kullanan kişi belli bir aileden gelmeyebilir; bu kişiler çeşitli toplumsal ve siyasal
bunalımların doğurduğu belirsizlik zamanlarında bazı etkili grupları arkalarına alarak
egemenliği ellerine geçirirler. Bu tür devletlere "totaliter" yani diktatörlüğün bütün gücü
elinde topladığı devletler diyoruz.
Bir de egemenliğin birden çok soydan gelen belli sayıdaki ailelere ait olduğu bir devlet
biçimi vardır ki buna da "oligarşi" ve ya "aristokrasi" denilmektedir.
9.1.2. Cumhuriyet
Egemenliği kullananların seçimle işbaşına geldikleri devletlerin genel adı "cumhuriyet"
sözcüğü ile ifade edilir. Ancak seçim bir kez değil, belli aralıklarla yapılır.
Seçim bir kez olur ve bununla egemenlik süresiz olarak birine verilirse karşımıza yeniden
monarşi veya diktatörlük çıkar.
8
9.1.4. Cumhuriyet ve Demokrasi
İnsanların bütün temel haklarına, sahip olmasına, toplum içinde çeşitli düşüncelerin temsil
edilebilmesine, yurttaşın yöneticilerini bu düşünce akımlarım mensupları arasından
serbestçe seçebilmesine, onları her zaman denetleyebilmesi esaslarına dayanan bir rejimdir
demokrasi.
Bu mekanizmanın işlenebilmesindeki temel koşut ise "eşitlik"tir. Yasalar karşısında bütün
yurttaşlar eşit değilse demokrasiden söz edilemez. Diğer bir ifade ile "halkın kendini
dilediğince yönetebilmesi" anlamına gelen demokrasi eski Yunanca'dan geliyor. "Demos"
halk "kratos" yönetim demektir. Bugün "demokrasi" biçimine dönüşen sözcük "halk
yönetimi" anlamına geliyor.
Demokrasi üç ana biçimde uygulanır: Bunlardan birincisi; "doğrudan demokrasidir.
Yurttaşlar hiçbir aracı olmadan toplanıp kendilerini yönetmek için gerekli kararları alırlar.
İlkçağda bazı ufak kent devletlerinde uygulanan bu yöntem artık gerçekleştirilemez. Çünkü
milyonlarca kişinin bir araya gelmesi mümkün değildir.
İkincisi "Temsili demokrasi"dir. Yurttaşlar özgür iradeleri ile belli bir süre için temsilciler
seçip, bu temsilcilere geçici bir yetki verirler. Böylece bu temsilciler ulus adına egemenlik
hakkını bir süre için kullanırlar.
Üçüncü yöntem ise "Yarı doğrudan demokrasi"dir. Bu yöntemde temsilcilerin kabul etmek
istedikleri veya kabul ettikleri yasalar halkoyuna sunulur. Fakat demokrasilerin
çoğunluğunda esas olan "temsil"dir. Halk oylamasına çok önemli ve ender durumlarda
gidilir.
9
nedenle ulus, iradesini gerçekleştirme olanağını yitirmiştir. Egemenliğin kaynağı kesinlikle
ulus ve onun bütün bireyleri olunca başka her türlü egemenlik savı ortadan kalkar.
Egemenliği ulusun seçtiği üyelerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi ulus adına
kullanır. Ulusu temsil eden ulusal irade, ulus adına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi
kişiliğini de belirten millet meclisi de en sonunda ulusça yenilenmekle karşı karşıyadır.
Özde olan ulustur. Egemenlik onun olduğu gibi, yönetim hakkı da onundur. Atatürk'ün
Cumhuriyet anlayışının temelinde ulusal egemenlik vardır. Egemenliği kullananlar
cumhuriyet rejiminde seçimle başa gelirler.
10
9.2.3. Atatürk’ün Ulusal Egemenlik Konusundaki Düşünceleri
a. Egemenlik, insanların iradelerini gerçekleştirmek için kullanmak zorunda
oldukları bir araçtır.
b. İnsanlar iradelerini diledikleri gibi gerçekleştirmek isterlerse egemenliklerini
doğrudan doğruya kullanmalıdırlar. Her insan egemenliğe aynı derecede sahiptir.
c. İnsanlar egemenliklerini bir başkasına emanet ederlerse, iradeleri diledikleri
biçimde beliremez.
d. Bütün bu nedenlerden dolayı egemenlik ulusun bütününe aittir. Egemenliğe
ulustan başka kimse sahip olamaz. Egemenlik bölünemez, parçalanamaz.
Atatürk, Türk çocuklarına bir ders kitabı yazmıştı. Ama kitabın üzerinde yazar olarak
Atatürk’ün adı bulunmuyordu. 1931 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ortaöğretim
kurumlarında okutulmak üzere yayınladı. Bu kitabın adı “Medeni Bilgiler” idi. Kitabın pek
çok bölümleri doğrudan doğruya Atatürk tarafından yazılmıştı. Atatürk kitabın özellikle
kendi ideolojisini belirleyen bölümleri bizzat yazmıştır.
11