You are on page 1of 11

SEKİZİNCİ HAFTA

ATATÜRK İLKELERİNİN GENEL NİTELİĞİ

8.1. Genel
Atatürk'ün devrimleri, bunları gerçekleştirirken dayandığı düşüncelerin ve uyguladığı
yöntemlerin sistemli bir biçimde ortaya konulması "Atatürkçülük" adı ile ifade edilebilecek
bir siyasal-toplumsal ideolojinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu ideoloji içindeki belli
bazı ilkeler bütün sisteme can verirler; bunlara da "Atatürk ilkeleri" adını vermek
gelenekselleşmiştir.

8.1.1. İdeoloji Kavramı


"İdeoloji" sözcüğü, özet olarak "düşünceler bütünü" biçiminde tanımlanmaktadır. Bu
"bütün"ün ideoloji sayılabilmesi için kendi içinde tutarlı olan ve birbirine bağlı
düşüncelerden oluşması gerekir. Başka bir deyişle bir ideoloji içindeki düşünceler, birbirine
neden sonuç ilişkisi ile bağlı olmalıdır. Böyle bir özellik taşıyan “düşünceler bütünü”
gerçekte bir sistem oluşturur. Çünkü “sistem” bir amaca ulaşmak için kullanılan yöntem,
demektir. Kurucusu veya kurucuları tarafından belirlenip ortaya konulan ve uzun
sayılabilecek bir gelişme sonucu beliren, belli bir amaca yönelik, kendi içinde tutarı bir
sistem oluşturan düşünceler bütününe ideoloji denir. “Devlet” denilen olgunun da belirli
bir ideolojiye dayandığı kabul edilebilir. Tarih sahnesine çıkan her devletin belli ve kendi
içinde tutarlı düşüncelere dayandığı, meşruluğunu ve inandırıcılığını bu kaynaktan aldığı
görülmektedir.
Avrupa Yakınçağı’nın başına kadar devletlerin temel edindiği ideolojiler dinsel kökenli idi.
Yakınçağ’dan itibaren bazı devletlere demokratik ideolojiler egemen olmaya başladı.
Demokratik ideolojilerin esasını bireyin özgürlüğü ve parlamentolu, çoğulcu, hukukun
üstünlüğüne dayanan düşünceler oluşturur. Bu tür ideolojiler, uygulandıkları toplumların
yapısına göre değişik biçimler almışlarsa da özlerinde çok büyük değişiklikler olmadan
bugüne değin gelişerek gelmişlerdir. 19.yy.da beliren ve 20.yy.da uygulama alanına giren
sosyalist ideolojiler de son zamanlarda modern devletlerde görülmektedir.
İdeolojileri pek çok bakımdan tasnif etmek mümkündür, ideoloji bir kişi tarafından kurulup
uygulamaya sokulabilir. Özellikle dinsel sistemler bu tür ideolojilere en güzel örnektir.

1
İdeoloji bir kişi tarafından kurulup uygulamaya sokulabilir. Sosyalist ideolojilerin temeli
bir kişi tarafından (Karl Marx, 1818-1883) tarafından atılmıştır.
Faşizmi bir ideoloji haline getiren Mussolini’dir (1883-1945).
İdeoloji kurucuları, kendilerinden önceki düşünce akımlarından ve eylemlerinden mutlaka
etkilenirler. Bütün bu birikimi değerlendirip ideolojiyi kuran kişi kendi düşüncelerini ön
plana çıkartarak sistemi ortaya koyar. Bu tür ideolojiler elbette, bir süre sonra değişik
biçimlere bürünebilirler: Sosyalizmin egemen olduğu ülkelerde Sovyet, Çin, Yugoslav
modellerinin ayrı birer türü temsil etmeleri gibi. Ama sonuçta bu türü kurup geliştirenlerin
hepsi kökenlerini Marx’a dayandırmışlardır.
Başka bir ideoloji çeşidi ise, belli bir kurucusunun bulunmadığı sistemlerdir. Bu tür
ideolojiler uzun bir düşünce birikimi sonucunda uygulama alanına girerler. Demokratik
rejimler için geçerli olan ideolojiler bu türe örnek sayılabilir.
İdeolojileri “sert” ve “yumuşak” olarak da sınıflandırabiliriz. Sert ideolojiler; katı ve
değişmesi çok zor, çoğu kez olanaksız kurallardan oluşurlar. Bu kuralları uygulamak ve
gerekirse yorumlamak hep bu katı kuralların çizdiği çerçeve içinde mümkündür. Bu tür
ideolojilerin uygulanmaları başlangıçta başarılı olsalar bile sonraları bir donma geçirirler ve
istenilen gelişme durur. Yumuşak, esnek ideolojiler ise gerek uygulanmaları, gerek
yorumlanmaları açısından çok daha elverişli yapılara sahiptirler. Bu tür ideolojiler genellikle
belli bir kurucusunun bulunmadığı sistemlerdir. Demokratik ideolojiler bu türe güzel birer
örnek sayılabilirler.

8.1.2. Demokrasi Bir İdeoloji midir?


Demokrasiyi genellikle bir ideoloji saymama eğilimi ağır basar. Bir ideoloji için gerekli bir
düşünceler bütünü ve bunların oluşturduğu bir sistemin demokraside bulunmadığı ileri
sürülür. Bu düşüncede olanlar demokrasiyi bir “rejim” olarak nitelerler. Başka bir deyişle
bir devletin yönetiminde uyguladığı esasları içeren bir yol, yöntem olarak kabul edilir. Öyle
bir rejim ki onda bütün insanlar eşit olup, dokunulmaz temel haklara sahip bulunacak, onları
temsil eden bir parlamento oluşturulacak, parlamento ile yürütme ve yargı arasındaki
ilişkiler düzenlenecektir. Demokraside bütün ulus yönetime katılacaktır. Bunun da sağlanma
yolu ulusun temsilciler seçip bir parlamento oluşturmasıdır. Parlamentonun
oluşturulmasında eşitlik, adalet gibi ölçülere uyulmalıdır. Demokratik bir “rejim”de bütün

2
insanların eşitliği, onlara doğuştan gelen ve dokunulmaz hakların bulunduğu, sabit ve kesin
bir ilkedir. Ardından parlamento ile onun koyduğu yasaları yürütecek gücün oluşturulması,
insan haklarının güvencesi olacak yargı gücünün özel durumu dikkate alınır.
Parlamentosuz, özgürlüksüz, yargı bağımsızlığının bulunmadığı bir demokrasi
düşünülemez. Ancak demokrasi sadece bir yöntem olarak düşünülürse, böylesine kapsamlı
ve sistemli bir yöntemin ardında saklı büyük bir düşünce birikiminin açıklaması nasıl
yapılabilir?
Yöntem, demokrasinin kurumları ve ilkeleri üzerinde düşünen bilim adamlarının yüzlerce
yıllık birikimlerinden doğmuştur. Öyle ise, insan haklarına, ulus egemenliğine, temsil
esasına dayanan bir rejim aslında mükemmel bir ideolojik tabana oturmaktadır.
Demokrasi, özgürlük ve eşitlik için kurulması düşünülmüş sisteme, yani ideolojiye dayanan
bir rejimdir.
Demokrasi, esnek, yumuşak, toplumların yapılarına göre değişebilen, ama birbirine
nedensellik ile bağlanmış temel ve ana düşüncelerden oluşan bir sistemdir, yani çok çeşitleri
olan bir ideolojidir.

8.2. Atatürkçülük Bir İdeoloji (Düşünce Sistemi) midir?


Atatürkçülük; temel esasları Atatürk tarafından açıklanmış devlet, fikir ve ekonomik hayata
ilişkin ilkeler ve fikirlerdir. Atatürkçülük, Türk Devletinin dinamik ideallerine ulaşması için
gerekli olan değerleri, tercihleri, hedefler olarak istenen sonuçları, bu sonuçları elde edecek
vasıtaları, devletin kurumlarına ilişkin kavramları açıklamaktadır.
Bugün devlet, hukuk ve toplum yapımızın temelinde “Atatürkçülük” yatmaktadır. Bu gerçek
somut şekilde Anayasamızın “Başlangıç” bölümü ile 2 ve 174. maddeleri hükümlerinde dile
getirilmektedir. 2. madde değiştirilemez. 174. maddedeki devrim yasaları da Anayasaya
aykırılık savı ile iptal davasına konu edilemez. Dolayısı ile Atatürkçülük, Türk Toplumuna
ışık tutmaktadır.
"Atatürkçülük" sözcüğü yeni kullanılmaya başlanılmıştır. Atatürk’ün sağlığında, 1930'lu
yılların içinde bu kavrama "Kemalizm" adı verilmişti. Son zamanlarda “Atatürkçülük”
sözcüğü diğerinden daha yaygın kullanılmaktadır. Her iki sözcükden de aynı kavram
anlaşılmalıdır. Atatürkçülük, Türk devriminin yapıcı gücü ile dayandığı temel fikirler bir
sistem haline gelerek, geleceğin de değer ifade eden ve toplum hayatımıza yön veren

3
prensipleri olmuştur. Atatürkçülük, Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş, sistemleştirilmiş
fikirlerdir. Bir taraftan bütünü ile Milli Mücadeleyi içine almakta, diğer taraftan toplumda
yapılan kökten değişiklikleri kapsamaktadır. Kısaca Atatürkçülük Türk Devrimi'nin
sistemleştirilmiş fikir gücü ve geleceğe bakan yönüyle de ülküsüdür.
Atatürkçülük’le ilgili tüm tanımların ortak noktası, bu kavramın doğrudan doğruya o büyük
insandan çıkmış olmasıdır. Ortak nokta, Atatürkçülük kavramının Türk Ulusunu çağdaş
uygarlık düzeyine erişmek için konulan ilkelerden oluştuğudur.
Atatürk, Batıdaki ideolojilerin akılcı, demokratik ve insancıl olanlarından yararlanmış ve
kafasında belli bir sentez oluşturmuştu. Ama, bunu açıklayamamıştı.
Eğer, yapmak istediklerini ilan etseydi, yani ideolojisini açığa vursaydı, inkılâp başarı
kazanamayacaktı.
Atatürk kafasında bir ideoloji oluşturmuş ve uygulamıştı. Öyle ise Türk Devriminin
getirdiği ve dayandığı ilkelerden oluşan Atatürkçülüğe bir düşünce sistemi, yani ideoloji
adını vermek doğru bir tutumdur.

8.3. Atatürkçülük İdeolojisinin Özellikleri


8.3.1. Genel
a. Uzun bir düşünsel hazırlık sonunda oluşmamalarına rağmen, Atatürk
ideolojisine can veren ilkeler sağlam, tutarlı ve kalıcı niteliktedirler.
b. Özellikle demokratik hukuk devletinin dayandığı ana düşünceler son derece
evrensel boyutlu ve insanlığın uzun bir tarih süreci boyunca işleyip olgunlaştırdığı esaslı
kavramlara dayanmaktadır.
c. Atatürk, zorunlu alanlardaki kültür değişikliklerini bu ilkelerin ışığı altında
yapmış ve böylece Türk Devrimi olgusu doğmuştur.
d. İnsanlık tarihinde bütün toplum kurumları, uzun ve sürekli gelişmeler ve
karşılıklı kültür etkileşimleri altında berraklaşmışlardır.
e. Atatürk ilkelerinin temelinde yatan düşünceler de özellikle 16. yüzyıldan sonra,
Aydınlanma Çağı tam olarak açılınca bazı toplumlarda işlenmeye başlanmıştır.
f. O, Batı’daki “devlet ve hukuk” aydınlanmasını anlamış ve özümleyip
benimsemişti. Bir büyük kültür değişikliği için de devlet ve hukuk sisteminin
değiştirilmesinin baş koşul olduğunu anlamıştı.

4
g. Atatürk, Aydınlanma’nın diğer alanlardaki köklü kültür dayanaklarını da çok iyi
kavramıştı. O bütün bu saptamalarına kendi ulusçuluk anlayışından doğan yeni boyutlar
kazandırmış ve devrim kalıbına dökerek istediğini gerçekleştirmiştir.

8.3.2. Atatürkçülük İdeolojisinin Dayandığı Temel Düşünceler


Descartes “varolmanın” ancak “düşünmek” ile mümkün olduğunu kanıtladı. Ardından da
özellikle hukuk ile devlet kavramlarını bilimsel yollarla açıklamak çabaları başladı. Osmanlı
toplumunun Aydınlanma Çağı dışına düşmesi gelişmeyi önleyen en önemli etkenlerdendir.
Akıl ve bilime dayanmayan hiçbir toplum varlığını sürdüremez.
a. Türk toplumuna akılcı ve bilimci düşünceyi temelli ve köklü bir biçimde
yerleştiren sadece Atatürk’tür demek kesinlikle abartma değildir.
b. Atatürk'ün ideolojisinin temelinde akılcı ve bilimci düşünce yatmaktadır.
c. Atatürk ideolojisine temel olan siyasal ve hukuksal düşünceler ise, Büyük
Fransız ihtilalinden kaynaklanır. Türk Devrimi'nin temel ilkeleri, Fransız ihtilalinin dünyaya
saçtığı düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Atatürk çok açık ve seçik biçimde Türk
Devrimi’nin Fransız İhtilalinin büyük ölçüde etkisi altında kaldığını söylemektedir.
d. Türkçülük akımının doğup gelişmesi de Atatürk'ün ideolojisi üzerinde etkili
olmuştur. Türkçülük, kesin çizgileriyle ancak Atatürk döneminde bütün akılcı ve insancıl
öğeleriyle belirmişse de, bir akım olarak 19. yüzyıl ortalarında doğmuştur.

8.3.3. Atatürk’ün İdeolojik Sentezi


Atatürk, Fransız İhtilalinin doğurduğu ilkeleri kendi zekası, sezgisi, bilgisi ve deneyleri ile
yoğurarak ortaya ulusumuz için yepyeni sayılabilecek ilkeler çıkarmıştır. Başka bir deyişle
Atatürk, bu akımların doğurduğu ilkeleri Türk toplumuna aynen getirmiş değildir. Onlara
ulusal damgamızı, silinmeyecek biçimde vurmuştur. Öyle ise Atatürkçülüğün kökeninde
O’nun birleştirme ve sentez yapma gücü de vardır. Atatürk olmasa idi, Osmanlı toplumunun
küçük bir kesimince bilinen gerçekler asla sentez halinde, bütün olarak ulusumuzun
benliğine işleyemezdi. Çağdaş ideolojilerle Atatürkçülüğü karşılaştırdığımızda şu görülür:
Atatürkçülük diğer ideolojilerden tamamen bağımsız olup, Türk ulusunun tarihsel
niteliklerinden kaynaklanmıştır. Atatürkçülük "bilimsel" ve "çağdaş" bir ideolojidir.
Atatürkçülük, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda "Çağdaş Türkiye'yi” amaçladığı için

5
"Ulusal Modernleşme İdeolojisi"dir. Milliyetçilik, lâiklik, ulusal egemenlik gibi ilkelere
dayandığı için "sürekli bir dinamizmi" de oluşturmaktadır. Ve yine "akıl ve bilime"
dayandığı için "Dogmatik ve Totaliter" ideolojilerden üstündür.
Her ideolojinin özellikleri vardır. Atatürkçülüğün özelliği katı, donmuş dogmalara
dayanmamasıdır. Bu özellikleri derli toplu bir biçimde aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
a. Millîdir,
b. Bilimsel ve gerçekçidir,
c. Demokratiktir,
d. Uzlaştırıcı ve toplayıcıdır,
e. Lâiktir,
f. Dinamiktir,
g. Bir bütündür.

8.4. Atatürk İlkelerinin Niteliği


Türk Devletinin nitelikleri, Atatürk'ün devlet anlayışına hakim olan üç temel ilkeden (millî
devlet, tam bağımsızlık ve millî egemenlik) ve çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanmaktadır.
Bu nitelikler 5 Şubat 1937 tarihli Anayasa değişikliği ile de Devletin temel nitelikleri haline
getirilmiştir. Bu tutarlı 6 ilke "Atatürkçü Düşünce Sistemi" veya "Atatürkçülük" dediğimiz
ideolojiyi oluşturmaktadır. Anayasadaki sıralamaya göre bu ilkeler şunlardan oluşur:
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılapçılık.
"Bu ilkelerin hiçbirinin doğrudan doğruya Atatürk tarafından bulunmuş" olmadığı kesin
olarak anlaşılır. Modern ve demokratik bütün cumhuriyetlerde bu ilkelerin hemen hepsi
uygulanmaktadır. Ama içyapıları bakımından bu ilkeleri Atatürk ulusumuzun özelliklerine,
tarihsel ve kültürel koşullarına uygun biçime getirmiştir. Bu bakımdan diyebiliriz ki, dış
yapısı bakımından Atatürk ilkeleri özgün değillerdir. Ama iç yapıları bakımından bu ilkeleri
Atatürk ulusumuzun özelliklerine, tarihsel ve kültürel koşullarına uygun biçime getirmiştir.
Bizim ulusçuluk anlayışımız ile İngilizlerin bu konudaki tutumları birbirinden farklıdır.
Temelde aynı kavram olmakla birlikte laiklik de Batı Avrupa ülkeleri ile bizde değişik
biçimlerde uygulanmaktadır.
Atatürk ideolojisinin iki üst-ilke üzerinde kurulu olduğunu saptarız: Akılcılık ve ulusçuluk.
Diğer ilkelerin hepsi bu ikisinden çıkmıştır. Atatürk akılcı bir ulusçuluk anlayışı ile Türklerin

6
çağdaş uygarlık düzeyine, yani insan haklarına dayalı tam bir demokratik hukuk devletine
erişmesini sağlayıcı yöntemleri bulmuştur. Cumhuriyetçilik toplumsal gerçeklere ve akla en
uygun devlet biçimidir ve demokrasinin yeşermesi için gereken öğelere sahiptir. Laiklik hem
bilimsel gerçeklere hem de bu gerçeklerden çıkan temel insan haklarına dayanak olan önemli
bir kavramdır ve demokrasinin ön koşullarından en önemlisi sayılabilir. Devletçilik ve
halkçılık ulusal gereksinmelerin doğurduğu akılcı yöntemlerdir. Özellikle “halkçılık” ilkesi,
demokrasinin tabanını oluşturur. İnkılapçılık ise bütün bu yeniliklerin sürdürülmesinin aklın
bir buyruğu olmasının sonucudur. Altı ilkenin beşi akılcılık ve ulusçuluktan
kaynaklanmaktadır.

CUMHURİYETÇİLİK
9.1. Genel
Devlet, belli sınırları içinde yani bir ülkede yaşayan insanların kendi içlerinden çıkardıkları
bir güçle, yani egemenlikle örgütlenmesi sonucu oluşan bir toplumsal kurumdur. Ülke-insan
topluluğu ve egemenlik her devletin oluşmasında temel taşlarıdır. Ancak ülke, doğal kaynak,
nüfus açılarından devletler arasında fark olduğu gibi, egemenliğin kaynağı ve kullanılışı
bakımından da önemli ayrılıklar bulunur. Hukuk ve siyaset bilimleri dilinde "devlet biçimi"
deyimi ile bir devletin egemenlik kaynağı ve kullanılış tarzı anlaşılır.
9.1.1. Monarşi ve Demokrasi
Genelde üç çeşit devlet biçimi vardır:
Egemenlik aynı soydan gelen bir kişi tarafından kullanılıyorsa "Monarşi",
Belli kimselerden oluşan bir grubun elinde ise "Oligarşi",
Toplumun bütününe ait olursa "Demokrasi" söz konusudur.
Egemenlik biçimlerini bir başka ayrım içinde de görebiliriz. Bu ayrımda şu ölçü esas alınır:
Egemenliği kullananların bir seçim sonucunda veya seçime dayalı olmadan bu hakka sahip
olmaları. Böyle bir ayrımda iki ana grup devlet çeşidi belirir.
Birinci gruptaki devletler de egemenlik ya belli bir soydan gelen aile üyelerinin biri
tarafından geleneklere göre kullanılır. Bu tür devletlerde "seçim" olgusu yoktur. Bu grup
"monarşi" sözcüğü ile ifade edilir." Krallık "Padişahlık", imparatorluk, "sultanlık" monarji
kavramının değişik adlarından ibarettir.

7
Egemenliği kullanan kişi belli bir aileden gelmeyebilir; bu kişiler çeşitli toplumsal ve siyasal
bunalımların doğurduğu belirsizlik zamanlarında bazı etkili grupları arkalarına alarak
egemenliği ellerine geçirirler. Bu tür devletlere "totaliter" yani diktatörlüğün bütün gücü
elinde topladığı devletler diyoruz.
Bir de egemenliğin birden çok soydan gelen belli sayıdaki ailelere ait olduğu bir devlet
biçimi vardır ki buna da "oligarşi" ve ya "aristokrasi" denilmektedir.

9.1.2. Cumhuriyet
Egemenliği kullananların seçimle işbaşına geldikleri devletlerin genel adı "cumhuriyet"
sözcüğü ile ifade edilir. Ancak seçim bir kez değil, belli aralıklarla yapılır.
Seçim bir kez olur ve bununla egemenlik süresiz olarak birine verilirse karşımıza yeniden
monarşi veya diktatörlük çıkar.

9.1.3. Cumhuriyet Çeşitleri


Cumhuriyetin çeşitlerini saptayabilmek için her şeyden önce seçimi kimlerin yaptığı
önemlidir. Eğer egemenlik hakkını kullanacakları çok sınırlı sayıda kişiler seçer ve halkın
çoğunluğuna bu yol kapalı tutulursa o zaman oligarşik bir cumhuriyet söz konusudur.
Bu seçim toplumun bütününü hiç olmaza önemli bir ölçüde karşılayabilecek derecede geniş
kesimlerce yapılıyorsa o zaman "halka dayalı" bir Cumhuriyetten söze dilebilir. Gerçek bir
Cumhuriyet için, seçimin çok geniş halk katılımı ile yapılması gereklidir, ama yeterli
değildir.
Ancak halk seçimi özgürce yapabiliyorsa belli başlı düşünce akımlarının yandaşları siyasal
partiler kurup halkın karşısına çıkabiliyorlarsa, o zaman demokrasinin de içinde bulunduğu
bir Cumhuriyet söz konusudur.
Bu iki ana devlet biçiminin arasında kalan önemli bir tür daha vardır. Bu tür aslında
"monarşi"nin bir çeşididir. Bu türde halk ve hükümdar egemenliği bir ölçüde paylaşırlar. Bu
tür monarşilerde egemenliği aslında halk kullanır, ama devletin başı olan hükümdar
egemenliğin tarihsel ve geleneksel açıdan kuramsal da olsa sahibidir. Bu devlet biçimine
"Meşruti Monarşi" adı verilir. Osmanlı imparatorluğunda çeşitli milletler için eşitlik getiren
olay ıslahat fermanı, kişilerin can, mal güvenlikleri ise tazminat fermanı ile sağlanmıştır.

8
9.1.4. Cumhuriyet ve Demokrasi
İnsanların bütün temel haklarına, sahip olmasına, toplum içinde çeşitli düşüncelerin temsil
edilebilmesine, yurttaşın yöneticilerini bu düşünce akımlarım mensupları arasından
serbestçe seçebilmesine, onları her zaman denetleyebilmesi esaslarına dayanan bir rejimdir
demokrasi.
Bu mekanizmanın işlenebilmesindeki temel koşut ise "eşitlik"tir. Yasalar karşısında bütün
yurttaşlar eşit değilse demokrasiden söz edilemez. Diğer bir ifade ile "halkın kendini
dilediğince yönetebilmesi" anlamına gelen demokrasi eski Yunanca'dan geliyor. "Demos"
halk "kratos" yönetim demektir. Bugün "demokrasi" biçimine dönüşen sözcük "halk
yönetimi" anlamına geliyor.
Demokrasi üç ana biçimde uygulanır: Bunlardan birincisi; "doğrudan demokrasidir.
Yurttaşlar hiçbir aracı olmadan toplanıp kendilerini yönetmek için gerekli kararları alırlar.
İlkçağda bazı ufak kent devletlerinde uygulanan bu yöntem artık gerçekleştirilemez. Çünkü
milyonlarca kişinin bir araya gelmesi mümkün değildir.
İkincisi "Temsili demokrasi"dir. Yurttaşlar özgür iradeleri ile belli bir süre için temsilciler
seçip, bu temsilcilere geçici bir yetki verirler. Böylece bu temsilciler ulus adına egemenlik
hakkını bir süre için kullanırlar.
Üçüncü yöntem ise "Yarı doğrudan demokrasi"dir. Bu yöntemde temsilcilerin kabul etmek
istedikleri veya kabul ettikleri yasalar halkoyuna sunulur. Fakat demokrasilerin
çoğunluğunda esas olan "temsil"dir. Halk oylamasına çok önemli ve ender durumlarda
gidilir.

9.2. Atatürk Cumhuriyetçiliği


9.2.1. Ulusal Egemenlik İlkesi
Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edildi ve bugüne kadar Türk Devleti'nin temeli
olarak kaldı. Cumhuriyetin temelinde "seçim" yatar. Egemenlik hakkını ulus adına
kullanacak olanların geçici bir süre için seçilmeleri gerekir. Atatürk de egemenliği
kesinlikle ulusta görüyordu. Egemenlik bir bütün olarak ulustan başka bir yerden, bir
kişiden, bir aileden kaynaklanamaz. Ulus belki egemenliğini birine emanet eder. Atatürk
bu noktada Osmanlı ailesinin egemenlik savını kesinlikle reddetmektedir. Onlar bu
egemenliği gerçi ulustan "emanet" olarak almışlardır, ama bu zorlama ile olmuştur. Bu

9
nedenle ulus, iradesini gerçekleştirme olanağını yitirmiştir. Egemenliğin kaynağı kesinlikle
ulus ve onun bütün bireyleri olunca başka her türlü egemenlik savı ortadan kalkar.
Egemenliği ulusun seçtiği üyelerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi ulus adına
kullanır. Ulusu temsil eden ulusal irade, ulus adına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi
kişiliğini de belirten millet meclisi de en sonunda ulusça yenilenmekle karşı karşıyadır.
Özde olan ulustur. Egemenlik onun olduğu gibi, yönetim hakkı da onundur. Atatürk'ün
Cumhuriyet anlayışının temelinde ulusal egemenlik vardır. Egemenliği kullananlar
cumhuriyet rejiminde seçimle başa gelirler.

9.2.2. Atatürk’ün Demokrasi Anlayışı


Atatürk, demokrasinin en üstün yönetim biçimi olduğunu belirtiyor. O demokrasiyi "siyasal
özgürlüğü" sağlayan bir sistem olarak veya faşizm gibi bir zorlayıcı toplumsal dayanışma
olarak görmüyor. Demokrasi tamamen siyasaldır ve bir akıl düzenini gösterir. Demokrasi
"siyasal ve düşünseldir" sözü bunu açıkça belirtiyor. "Demokrasi vatandaşın insan sıfatıyla
egemenliğe katılmasıdır" diyor ve buradan da genel eşitlik ilkesini demokrasinin bir diğer
temeli yapıyor. Bu eşitlikten "bütün bireylerin aynı siyasal hakka sahip olmaları
anlaşılacaktır. Bu da genel ve eşit oy hakkıdır.
Demokrasinin çoğulcu, çok sesli niteliği gereklidir ve çok seslilik ancak karşılıklı “hoşgörü”
ile sağlanır.
Atatürk "Demokrasiye Muhalif Asri Cereyanlar (Günümüzde demokrasiye aykırı akımlar)"
başlığı altında şöyle söylemektedir: "Demokrasi günümüzde bazı akımlarca tehdit ediliyor.
Bunların en önemlileri Bolşevizm ile Faşizmdir. Bu akımlarda ortak olan yön özgürlükleri
sona erdirmeleri ve toplum ile bireyin çıkarları üzerine belli zümreleri çıkartmalarıdır. Bu
akımlara rağbet etmek mümkün değildir. Bizde herkes hakça, çıkarca ve özgürlükçe eşittir."
Atatürk böylece sözde Cumhuriyet olan bazı totaliter sistemleri reddetmekte, özgürlükçü,
demokratik bir cumhuriyet yandaşı olduğunu ve açık biçimde göstermektedir. Günümüzde
demokrasi mekanizmasının işlemesindeki temel ilke eşitliktir. Uygulanış biçimi temsilidir.

10
9.2.3. Atatürk’ün Ulusal Egemenlik Konusundaki Düşünceleri
a. Egemenlik, insanların iradelerini gerçekleştirmek için kullanmak zorunda
oldukları bir araçtır.
b. İnsanlar iradelerini diledikleri gibi gerçekleştirmek isterlerse egemenliklerini
doğrudan doğruya kullanmalıdırlar. Her insan egemenliğe aynı derecede sahiptir.
c. İnsanlar egemenliklerini bir başkasına emanet ederlerse, iradeleri diledikleri
biçimde beliremez.
d. Bütün bu nedenlerden dolayı egemenlik ulusun bütününe aittir. Egemenliğe
ulustan başka kimse sahip olamaz. Egemenlik bölünemez, parçalanamaz.
Atatürk, Türk çocuklarına bir ders kitabı yazmıştı. Ama kitabın üzerinde yazar olarak
Atatürk’ün adı bulunmuyordu. 1931 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ortaöğretim
kurumlarında okutulmak üzere yayınladı. Bu kitabın adı “Medeni Bilgiler” idi. Kitabın pek
çok bölümleri doğrudan doğruya Atatürk tarafından yazılmıştı. Atatürk kitabın özellikle
kendi ideolojisini belirleyen bölümleri bizzat yazmıştır.

11

You might also like