Professional Documents
Culture Documents
Tanpinarin Mektuplari (Zeynep Kerman)
Tanpinarin Mektuplari (Zeynep Kerman)
. .::,r-.~.t",~
~·~.::·· .s:.~:> ~\
-- ,.;. .;. - ~~ .:.:.r. . ~
, • .;;-..~ . ot·'!'
"',;. ..-c."~;,t 1' ~
~·
.. -
.~ı;., ~.. ~\. . _.
f.t',.;..~.~'·~; #>
' .. - ~~
-...:!-.S'p ' ....
. '<...~Ş...:
... ~
~~'
.
~ ...
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Zeynep Kerman
n
Tanpınar 'ın Mektup/arı'nın yayın haklan Dergfilı Yayınlan ' na aittir.
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
DERGAH YAYINLARI
Klodfarer Cad. Altan İş Merkezi No: 3/20 34122 Sııltanahmet f İstanbul
Tel: [2 12) 518 95 79-80 Fax: [212) 518 95 81
www.dergahyayinlari.com f bilgi@dergahyayinlari.com
İçindekiler
5
KİTAP HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
7
KİTAP HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
romanını ithaf ettiği Dr. Tarık Temel ile Prof. Dr. Mehmet Kaplan,
Ahmet Kutsi Tecer'in sayın eşi Meliha Tecer Hanımefendi, rahmetli
Sabahattin Eyuboğlu ve rahmetli Cevat Dursunoğlu, Nur Tahsin Salor
Hanımefendi ve Prof. Dr. Niyazi Akı bulabildikleri mektupları verdiler.
Onlara da bu lütuf ve itimatlarından dolayı çok müteşekkirim.
Mektuplarından da anlaşılacağı üzere, Tanpınar'ın geniş bir dost-
luk çevresi vardır. Onun, daha birçok kimseye mektup yazdığı muhak-
kaktır. Ben maalesef bu kadarını elde edebildim. Bunlara, Tanpınar'ın
müsveddeleri arasında bulduğum bir iki mektubu da ilave ettim.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Cumhuriyet devrinde yetişmiş en büyük
Türk yazarlarından biridir. Ona ait her hatıra, mektup ve vesika, Türk
edebiyatı ve kültürü bakımından bir değer taşır. Umarım ki, bu kitap, elle-
rinde Tanpınar'a ait mektup veya vesika bulunan şahısları, onları neşre
veya İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkiyat Enstitüsü' nde
kurulan Ahmet Hamdi Tanpınar arşivine teslime teşvik eder.
Bu mektuplar şair, hikayeci, romancı, denemeci ve edebiyat
tenkitçisi olan Ahmet Hamdi Tanpınar ' ın hayatını, mizacını ve eser-
lerini aydınlatacak değer ve mahiyettedir. Tanpınar üzerinde araştırma
yapanların bu mektuplardan istifade edecekleri muhakkaktır.
Bulabildiğim mektupları , yollandıkları şahıslara göre ayırdım ve
kendi içlerinde kronolojik olarak sıraladım. Tanpınar, bazı mektupları
na tarih koymamıştır. Bunlardan bir kısmının tarihlerini zarflarındaki
damgaya göre tespit ettim, bazılarının da muhtevalarını göz önüne
alarak ay ve yılını tespite çalıştım.
Ahmet Kutsi Tecer ve Cevat Dursunoğlu, Tanpınar'ın genç yaşta
tanıdığı insanlardır. Bu sebeple bu mektupları başa aldım. Bilhassa
1931-1959 yılları arasında Ahmet Kutsi'ye yazdığı mektuplar, değerli
yazarın bu yıllardaki maddi ve manevi sıkıntılarını aksettirir. Tanpınar,
daha o yıllarda Avrupa'ya gitme arzusuyla yanar, fakat bu emeline yıl
lar sonra kavuşur. Adalet Cimcoz, Dr. Tarık Temel, Prof. Dr. Mehmet
Kaplan ve Sabahattin Eyuboğlu'na yazdığı mektupların büyük bir
kısmı Avrupa' dan yollanmıştır. Bunlar Tanpınar'ın çok zengin Avrupa
intibaları ile doludur. Hayatının en verimli ve olgun yaşının mahsulleri
8
TANPINAR'JN MEKTUPLARI
ZEYNEP KERMAN
9
TANPINAR'IN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
10
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
İstanbul 'a dönünce Dr. Tarık Temel'e gittim. Beyoğlu 'ndaki geniş
muayenehanesinde bana randevu vermişti. Yanında gençliğinde çok
güzel olduğu belli, eskilerin "mihrap yerinde" dedikleri cinsten bir
hanınıefendi vardı. Beni küçük gören, istihfaf eden bir tonla karşıladı
ve hocam aleyhinde konuşmaya başladı. O zaman dayanamadım ve
gençliğin de verdiği bir cüretle "Tanpınar Huzur'u size nasıl ithaf
etmiş, şaştım" dedim.
11
TANPINAR' IN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
12
TANPINAR'IN MEKTUPLAR!
Kaplan Bey 'in verdiği mektuplar ise, bence, bir sanat şaheseriydi .
Talih her zaman insana yar olmuyor. Mektup yazdığından emin
olduğum pek çok dostu veya yakını, belki cimrilikten, belki şahsi
oluşlarından veya çeşitli sebeplerden vermekten çekindiler. Kardeşi
merhum Kenan Bey, otuz beş kadar mektup ve kartını bana getirdi.
Bunları daktilo etmeğe başladım , fakat zannederim onuncu mektuptaki
"Bunları saklama, kimsenin eline geçmesini istemem, saklayabileceğin
cinsten mektup istersen aynca yazarım" cümlesi bana bir vasiyet gibi
geldi. Bunların hi.çbirini kitaba dahil etmedim: Yine de iki yüz elli
sayfalık bir kitap ortaya çıktı. Bu eserin yayınlanmasıyla bazı dostla-
rının bana ellerindeki mektuplan vereceklerini ümit ediyordum, fakat
yanılmışım.
• Ancak aradan uzun yıllar geçti. Bu mektuplardaki özellikle maddi konular artık her-
kes tarafından öğrenildi . Yakında yayınlayacağımJz Hatıralar'ında da bu durum
önemli bir yer işgal etmektedir. Bu sebeple, Kenan Tanpınar 'a yazdığı mektuplar-
dan bir seçme yaparak bu yeni baskıya koyrnağa karar verdim. Yine müsveddeleri
arasında bulduğum eniştesine ve Prof. Dr. Takiyerrin Mengüşoğlu ' na yazdığı birer
mektubu, aile ve dostluk ilişkil erine verdiği değeri göstermesi bakı mından eklemeyi
uygun buldum.
13
TANPINAR'IN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
\
!i?
1
ıs
.§
.
"
c ~
·= &
.g
~ i!
~
il
"
t:
"
8. 1JJ.~"
~
c:
~
'
\j ·
.
I
\
!ı
l ~
...
:::
8.
~
"
-;:
,.
1
o
z
"
-.::
. 1:.a~ ·
;.:ı
ı:
...!$
:::
-:::
~
°'~ ·
ı
~
i
~
8.
..,.
~
4)
t
~
14
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
"':'.. ';;:':
. ""t.- ~~~~
15
TANPINAR 'IN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
16
TANPlNAR ' fN MEKTUPLARI
17
TANPINAR'lN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
18
TANPINAR'IN MEKTUPLAR]
19
TANPINAR 'iN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
20
TANPINAR ' IN MEKTUPLARI
--- Mehme
:,_._,~ t Kaplan'a mektup
21
TANPINAR' IN MEKTUPLARININ PEŞİNDE
22
f,·~ , ....~ ,4 ~-.
~ 6 ' ~·r '"'"..( .•-~;.~•.F· ~r l' 1' ~ '<\ ...
, ...
1
'7~ • .~• •t it , "ı· ı'f· e, 'b. .t• .•t '.'\'-~ \·.. ""'\
:.- · ·' · • ~?·: c •:J:"!• .,... ~• .,'' it.· :. .. r. • .~
•<: .... '
0~
'" · ~~-t;
~·- \ ~ r.. '"~.·t'.... .,··~.ı~1·1.ı,~
ı ... ·~ ·ç- ~-,·':ı;t-· ·
1 t· '" .li:i. ''~·
$. ,,,·
...·\ ~; '.f ''..t,~ r' ~'"\ ~\ - ,t->~ ~..., h'- 1•~·.'ı. ı. . ' .~,..L '.!:, ·~•Ç t• \
.~ -~it•;•; 11.i ';,~" J\?ı\\~:· l';'r·,,\.t, ,.' l~
.
i: • • 1 it '\.•
• ;
~ ~-~ .' \ ~ :r ·c ~"- ~ ı · •• 't.' •• I':, ..\· ~·
\.
,
•~ ıı~.1''ı·t.>
.,• • • ,tı ·•t• • ~-
'
e· -ı,. :-. ~ .. ı• ..
~r . (.-ı'" ı.:· ır•l, ı;: f.1·'.~- .\\\ ~.·t ·~ \. . ,,
. .... t~
•
. . .. :ı·
t' i .
r
- • ,, " •
h
11 •
t.
• • •.
~,•~ l- , _,• .''t .•,.· \... .F~o.t ..• ~ 't ... t". ~ •_--ı ,·1·. ·ırıı•
•~·
-·' ( " ,, . • • 1: ::-·,-. ,t,
,. c-. ..:- ·t• , • h "• . • . "
. ·t ı · - f'f- ~\
.... .
ı ~"
t. t. (· • " ·l • "'
~ •:..·. •~ f'll:-\ J f> 9 f t7,i ~ c ·t: t _...~ .: .{ -~ (" .r- ·l'l ·ı~ ·. t'~
" (, ~. . .
' (\ r- .~ ' •t • tl.• r,• rı \' .,.., ' . t ' .1 ..
r. '.~f-. ••.:\
<' • •< ' 1 > I ' ' Ç '•
' 'i\ t· • !.:
,..t\ ~G; •'İ tr,r., ..· ' :ı, ; 'et ;-, 1: l ,r 'fı ~I C ~' ,.ı •'• '-• (- ı- .
) f -
,,. 1 • , ., \, .J>
. . ., -i:,.fs·l. ....
l'..I. ·
1
... 1.. &. •. ~t . t:·ı. ·t~. ·t·• •·t .f· '.. - •••,, , : . .'. io !" •r ·ı.• q
1 1
. t : r··
. ~ .- ~~ .· !} .~ \:: . ; ;.,...(.: :-- 'İ' •k t.•·{ 3'·-"~ ..
'" L"' . ,ı .... . ~· .r•. ( ı· ~- t.·· ·t ,. t: i ~,. ~'\ , F>• ;ı ·•
l
l '
~ J ·:-~~ :.-., "- 1- r. ·! • ı
?: ı) ! ·. ~ f. · 6 .f ·1:..' ~ ·~ ' !. ". ~· 1 I'.~ ~ ı l ~
•
24
TANP[NAR' IN MEKTUPLAR]
~·
...
... ~\a~
.
·~ ~"'-~ ..&, .. .-.ı::.ı;' ' ·
c..4:...~...:...,.-':
'"!'.1'9'..ı:-.t .- ~J,1c•~
,. - ,... ,
<l!\>.>&....._u~~-1.J-~
,
.,,ü,., ..... ,,. . -~->--~.,,.. \.!:."
. . ""'-"'~.:~
• •• • - , e.. ... ~
~ .. ,.----......'-~ı.
)t
25
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
1
Şubat 1931 1
Kutsi,
Sana Muhit gazetesi hakkında bir kronik gönderiyorum. Beğenir
sen ...
Suut bir talebeye, Ziya Talat'ın çıkardığı bir kitabı hülasa ettirdi.
Tashih et ve koy! Yahut koyma. Yazı imzasızdır.
Suut, Ahmet Kemal imzasıyla şiire dair bir kronik yazdı. Bu imza
ile çıkmasında ısrar ediyor ki doğrudur.
Ben Türk Yurdu' nu yazıp göndereceğim. Yalnız tiyatroyu bu mek-
tuptan sonraki mektubumda göndereceğim. Fakat kalsa daha iyi olur.
İki roman ve hikaye compte-rendu 'sü postaya pazartesi verilecektir.
Suut parasızdır.
Behemehal para göndermeni istiyor. Tercümeyi
düzelteceğin anlaşıldı.
Cümleleri çok kırma , yazık olur. Türk
Yurdu'nu yazıp göndereceğim, Yalnız Necip'e karşı vaziyetim tuhaf.
Düşündürüyor. Ne zaman çıkacaktır. Galiba Emin Bey'den bir yazı
geliyor. Ve minallahü tevfilc
Benim kroniğimin sayfa numaralan altında , yani boş sayfadadır
1
Aylık Tavuk (Tavukçuluk) dergisinin ilk sayısı 1 Şubat 1931 'de yayınlanmıştır. Buna
göre bu mektup 1931 yılı Şubat ayı içinde yazılmış olmalıdır.
27
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
2
İstanbul , 26 Nisan 19342
Kutsi'ciğim,
28
TANPINAR ' IN MEKTUPLARI
29
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
3
İstanbul 24 Ekim 19343
Kutsi,
Sana şimdiye kadar mektup yazabileceğim bir ruh rahatını elde
edemedim. Bugün de bu selfunı adeta bir nevi mecburiyetle, binaena-
leyh mahcubiyetle uçuruyorum. Çünkü ben sana böyle bir iş mektu-
bundan evvel, sayfalarca tutan ve son zamanların adeta mu-hasebesini
yapan ve bütün meseleler üzerinde konuşan , havadisler veren bir mek-
tup yazmak isterdim. Yazık ki asabını çok bozuk. Müthiş huzursuzluk
içindeyim ve bir dakika bir yerde rahatça durabilecek halde değilim .
Fakat bütün bunlara rağmen her zaman böyle bir mektuba teşebbüs
ettim. Evde üstünde adın bulunan birkaç talihsiz müsvedde , daha iyi
zamanı bekliyor.
A.H. Tanpınar
Nasıl, işlerden memnun musun?
Rahatın , sıhhatin nasıldır?
Kitap istiyorsan yaz, göndereyim.
Nurettin' e çok çok sellim, gözlerinden öperim.
3 Mektup tarihsiz, zarfın üzerindeki damgada 24. 10. 1934 tarihi var.
30
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
4
İstanbul, 17 Ekim 19354
Kardeşim Kutsi,
Ben hastayım. Şevket Hıfzı belki biraz anlatmıştır. Fakat asıl
müz'iç ve müzmin devir ondan sonra başladı. Pek fazla kan kaybettim.
Şimdi enjeksiyonla tedavi ettiriyorum. Onun için yolculuk yapmağa
cesaret edemiyorum. Fakat gelirsem sana anlatacağım şeyler çoktur.
Her halde bu ayın 29'unda da bu seyahati yapacağa benzemiyorum.
Senden bir iki ricam var. Bunlardan biri mektupsuzluğu affetmendir.
İkincisi de Cahit Sıtla ' nın işidir. Bu cüssede küçük, pahada büyük
arkadaşı Akademi'ye kütüphaneci tayin ettirelim. İstidasını verdi.
Sen ve Nurettin, Muhip'in işi için tam "mecene'lik" yaptınız; bunu
da yaparsanız, Türk şiirinin bir adamını daha kurtarırsınız. Bu suretle
Kutsi' ciğim sana minnettar olan şairlerin adedi başta ben olmak üzere
üç kişi oluruz.
Görüyorsun ya Kutsi talih ve tesadüf istiyor ki seni yalnız büyük
şair olmakla bırakmıyor, aynı zamanda hami de oluyorsun.
Hem ben seni oraya beyhude göndermedim , elbette angaryam
olacak. Fakat bu angarya değil, bir nevi hazla yapacağını tahmin
ettiğim bir vazifedir. Ne ise ... Cahit Sıtkı şimdi hakikaten muztar vazi-
yette. Sonra mekteQin ve bilhassa Egli'nin istediği gibi bir kütüphane
memurluğunu ancak o yapabilir.
Hele şu müdürlüğü de sen alıp gelirsen ... Ne ise fazla hayal yap-
mayalım.
4
Mektup tarihsiz, zarfın üzerindeki damgada 17. 10. 1935 tarihi var.
31
AHMET KUTSİ TECER ' E MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
5
1935 5
Kutsi,
Bu satırları Peyami'nin evinde ve onunla müştereken yazıyoruz.
Tahmin edersin ki, canım sıkılıyor (benim Hamdi ' nin) çünkü biraz
evvel Peyami bana, neşretmeğe adam akıllı karar vermiş görün düğü
5
Burada bahis konusu olan Kültür Haftası mecmuası 15 Ocak-3 Haziran 1936 tarihleri
arasında çıknu ştır. Buna göre mektubun 1935 yılı sonlarında yazılmış olması muhte-
meldir.
32
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Şimdi içeriye evin kedisi girdi. Peyami onu (gel minnacık cici, vay
vay! Bak ne şikayetçi hayvandır, ne zillidir falan) diye okşadı. Ve kedi
hakikaten hem kendini okşatmak ihtiyacıyla yaklaştı , hem de acı mırıl
tılar ve boğuk çığlıklar kopararak uzaklaştı. Şimdi mumaileyh kedi
çenesiyle en tüysüz yerini sandalye ayağının yuvarlağına sürtüştürerek
33
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
6
İstanbul, 29 Ocak 1936
Kardeşim Kutsi,
Dün sana telefon ettiğim iş için söylediğim kağıdı zarfın içinde
gönderiyorum. Şu meseleyi halledebilirsen son derecede iyi olacak,
vekili kızdınnış olmayı istemiyorum.
Senin iki mektubunu cevapsız bırakmak asap meselesidir. Mektup
yazamıyorum, dikte suretiyle ancak belki gördüğün makaleleri yazabil-
dim. Onların da ne kötü şeyler olduğunu biliyorsun. Mektup yazmak
değil, iki dakika bir yerde oturamıyorum.
34
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
7
İstanbul , 7 Nisan 1936
Kardeşim Kutsi,
Seni İstanbul'da iken hiç göremedim gibi bir şey....... Beni ara-
mışsın, bir nezle ve bir de sari hastalık -diyelim- yüzünden bu saadeti
kaçırdım. Ertesi günü eve uğradım. Aslı gitmiş yurdu kalmış ...
35
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
Ağaç'ı okuyorum; benim şiiri öyle aşağılık bir yere koymuş ki ...
Bir daha Necip'e yazı göndermek değil, hatta selam vermek iştihası
bile kalmadı.
Bugünlerde "Tahsin Efendi" diye bir hikaye yazıyorum: Peyami'ye
vereceğim. Erzurum'a ait, daha doğrusu Erzurum'da gördüğüm bir
adam ve zelzeleden bahseden hatıra kılıklı bir şey. Yalnız , ya dostlar
beni aldattılar, yahut da hakikaten beğendiler, iyi yerleri olan bir şey....
Şiir durdu; musluklar tıkandı yine .
. Sen ne haldesin, "Halay"ı okudum; çok güzel ... Bir havayı taşıyor.
Yalnız sadece intiba veya telkinde gidiyor. Ne bileyim, mesela raksın
pitoreskini de verebilirdin. Manzumeyi zaten evvelden bilirdim; bana
bahsettiğin ve benim de şimdi hakikaten merak ettiğim uzun poem-
de, yani asıl bütünde nasıl bir yer tutacak? Nesir yazmıyor musun?
Boşalmaya o kadar çok ihtiyacımız var ki ...
36
TANPINAR'IN MEKTUPLARJ
37
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
8
İstanbul , 9 Mayıs 1936
Kutsi,
Sana bir ay kadar evvel bir mektup yazmış ve hatta bir iş de rica
etmiştim. Kemal~i safvet ile beklediğim cevap gelmedi.
Dün hem haberini almak, hem de biraz konuşmak üzere Nurettin'i
aradım.Beni birkaç gün, epeyce, Ankara'ya getirtmek üzere bir iş
düşündüğünüzü söyledi; fena fikir değil, bu günlerde böyle bir değiş
meye ve seninle birkaç gün baş başa kalmaya fazla ihtiyacım var.
Bu günlerde azanıl depressiyon içindeyim; ifadesi güç bir ruh
haleti ki, muayyen bir sebebi de yok. Fakat birkaç sebep bir araya
gelince -yani beş on münasebetsizlik birleşince- insanın hayatı zehir-
leniveriyor.
Dün Nurettin'le pek az görüşebildim. Fakat garip şey, bu görüş
mede o kadar çok tayf hazırdı ki ... Ziyaettin Fahri geldi ve der-hal
Maarif'te, Ankara'ya ilk gittiğim seneye, yani senin, sonuna doğru
Avrupa'dan döndüğün yıla ait hatıralar üzerine konuştuk. Düşün bir
kere. Aradan on sene geçmiş ... Bu on sene beni çıldırttı. Bu uzun
zamanda ne yaptım. Hiçbir arzum tahakkuk etmedi , hiçbir gayeye eri-
şemedim. Zamanı sadece sukut-ı hayallerle doldurdum. 34-35 yaşında
olmak ve hiçbir şey yapamamaktan sarf-ı nazar ilerde yapabileceğine
dair en ufak bir ümit bile taşıyamamak ... Geçirdiğim seneler, hakikat
bu ki gelecek olanlardan fazla bir ümit beklemekliğime bile imkan
vermiyor. Üstelik yapılmamış bir hayat da var. Ah ne olurdu, (bizim
nesil ben varım, sen yoksun) kabilinden bağıran zavallıların aklı bir
parça da bende olsaydı. Hani Sultan Mahmut'un Araba dediği gibi (Hiç
olmazsa bir gece rahat uyurdum). Yani bir Peyami Safa, bir Necip Fazıl
olabilmenin ahmakça saadetine ne kadar muhtacım.
Ne oluyoruz, bütün bu kadar ıstırap, mahrumiyet, hayat çeşmesi
nin başında bir yudum su bile içmeden beyhude bekleyişler, hepsi hepsi
boşuna mı gidecek?
38
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
dum. Okurken içimde muttasıl bir düşünce, daha doğrusu yedi başlı bir
yılan vardı: Muttasıl , bir türlü çalışmaya karar vermeden, bir türlü buna
imkan bulmadan geçen şair ve edebiyat adamı hayatımı düşündüm.
Kendimi hakikaten ne ile teselli edebilirim? Fakat ayrıca bir şey daha var:
Fikrin bendeki kıtlığı; bu kadar, düşüncenin az ziyaret ettiği bir
kafa neye yarayabilir? Fransa'da sade benim gibi en aşağı 20 milyon
okuyucu olduğunu kabul et, meseleyi kendiliğinden halledersin.
Bu kadar sathi oluşuma sebep ne? Bilir misin, öldürücü bir şey
bunları düşünmek. Yemek olacağım yerde sofrada kaşık , filan gibi bir
şey oldum. Beni asıl müteessir eden kupkuru kalışımdır. Goethe benim
iki manzumeyi yarım yamalak yazabildiğim bir sene içinde 3-4 eser,
hem de bütün Avrupa'yı birden sarsan 3-4 eser yazıyordu. Çalışmak ...
Yarabbim, bu şifayı bana ne vakit göndereceksin? Çalışabilsem, yapa-
bilsem ve iyi olmasa, ona da razıyım. Heyhat o da yok. Sana temin
ederim, gittin gideli kafamı bir tek düşünce ziyaret etmedi, bir mesele
beni çekip kendisine götürmedi. Bu kadar yaşadığı dünyayı eskitmiş,
tecessüs ve ihtirasını öldürmüş bir adam ne olabilir? Vakıa bunun
için vaktim de yoktu. Yaşadığım hayat bir "fecondite"yi hiçbir zaman
temin edemez. Bir kere gayet münzevi yaşıyorum. Ve sonra material
meseleleri bana kendimin olacak hiçbir zaman bırakmıyorlar... Fakat,
Kutsi'ciğim bu kadar hayat şartlarının esiri olmak, onların elinden kur-
tulamamak da bizzat kötü bir talih değil midir? Ve bugüne kadar devam
eden bu hal ömrünün sonuna kadar süremez mi?
Velhasil yorgun, bitkin , en can alacak yerinden zehirlenmiş bir
hfildeyim. Onun için kısa bir müddet seninle baş başa bulunmak, benim
için kurtarıcı bir şey olacak. Fakat Nurettin (seni çağırmak için bir iş
bulmak lazım) diyor. Ne işi bulmalı bilmem ki? Sen de düşün , ben de
düşüneyim.
39
AHMET KUTSİ TECER ' E MEKTUPLAR
40
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
tereddüdü bir kral için iyi olabilir. Fakat bir sanatkarda daima miskin
ve zavallı bir şeydir. Benim zarımı masanın üzerine atmam Hl.zım.
Fakat o iş için de bir parça kendimi bulmam, bu miskinliğimden kur-
tulmam lazun ...
Zannederim, müsteşar filan buna razı olabilirler. Hele maaşımla
bir senelik izin batta fazlası hakkımdır, diyebilirim. Yalnız o takdirde
sadece 95 lira alacağım, bu çok az bir paradır. Ve yetmez, sonra for-
malitesi de -memleketten çıkmak için- bir tetkik seyahati kelimesine
muhtaç. Kutsi, ben gitmeliyim, buna çalışmalısın ve biraz para vermek
imkanını bulmalısın. Beni bir sonbahar sabahı bir İtalyan peyzajında
ve bir kış gecesi Paris sokaklarında dolaşmış tasavvur etmen, hakiki
bir orkestradan şüphe edilemeyecek bir musikiyi dinlediğimi bilmen
fena bir şey mi?
41
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
9
19376
Kutsi,
Bu sabah hırıltılı bir uykudan telefonunla uyandım. Sana da,
Nurettin'e de ayn ayn teşekkür ederim. Hasta değildim , fakat daha
beter bir halde idim, her şeyden vazgeçmiş bir adam olmağa başla
ıruştım. Beni sarstınız . Minnettarım. Nurettin 'e yarın yazacağuna göre
şimdi seninle konuşalım.
6 A.K. Tecer 1937 yılında evlendiğine göre , bu mektubun aynı yıl içinde yazılmış ol-
malıdır.
42
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
Buraya kadar fena değil , fakat ondan sonrakiler feci, misalle gös-
tereyim:
43
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
yapamadım.
Ve güllerin çemberinde.
44
TANPINAR'rN MEKTUPLARI
Fakat birinci mısram evveıa lüzumsuz bir atıf işareti ile başlaması,
sonra (başında) kelimesinin , defıneden çok uzakta olması kıt'ayı mef-
luç halde bırakıyor. Son mısraı:
45
AHMET KUTSİ TECER' E MEKTUPLAR
Çöreklensin
Kü1çelensin mye bu altın ejder
Gecenin karuyan yalnızlığında
Başında sarardı lambam, saatler
46
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
47
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
Evlenmek meselesi ne oldu? Evlen , Kutsi evlen ... Ebedi bir şifadır
evlenmek. Ben doğrusu ümit etmekten bıktığım için evlenmeğe derhal
hazırım. Ve sade sen değil, Nurettin 'i de evlendir.
Ne içindeyim zamanın +
Sabah+
7
Artı ~areti bitenleri gösteriyor.
48
TANPINAR 'lN MEKTUPLARI
Aynalar+
Yolculuk+
Yağmur
Bülbül
Yavaş yavaş aydınlanan +
Geceler kadar güzelsin
Yılan+
Yıldızlar?
Fırtına
Davet
Eşik
Pınar
Hep aynı gül +
Uyuyan kadın
Servi
Bir gün yatıracaklar
Çember?
Yarasa+
Ayrılık
Ne zaman güneşe diksem
İçimde bir ses konuşur
Onlar ki her akşam
Yıldız yağmuru
Melek
Mağara?
Uyuyan kadınlar?
Bir gül bu karanlıklarda +
Bir kadın başı+
Ayna
Saçlar?
Rüya
Bittabi içlerinde (istifharnlılar), hiç başlanmamış olanlar dahi
bulunan bu manzumelerin gelecek seneye kadar bitmesi müsteb'ad .
49
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
10
İstanbul, 6 Ocak 1938
Aziz Kutsi' ciğim,
Geçen gün sana küçük bir hediye göndermek istedim, fakat bera-
berce gidecek olan mektubu nerede kaybettiğimi bilmiyorum. Vakıa
sana aynı haftada iki mektup yazmak benim için zevkli bir şey ama ...
senin hiçbir "commentaire"siz herhangi bir paketi almış olmaktan pek
hoşlanmayacağın da aşikar. Mahut dalgınlık ve beceriksizlik. Kusura
bakma.
Burada olsaydın senden evlilik hakkında bir mülakat alacaktım.
Fakat uzaktasın, böyle bir münasebetsizliği ben mektupta yapmağa razı
olsam bile senin cevaplarını kağıt, kalem gibi şahitlere -hem geveze
şahitlere- emanet etmeyeceğin aşikar.
50
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
11
İstanbul, 29 Ocak 1938
Aziz Kutsi 'ciğim,
Evvela geçen mektubuma senden cevap beklemediğimi, cevap
yazmamış olmanla bana hiçbir suretle mazeret borçlu olmadığını söy-
leyeyim. Artık senin usulünü öğrendim: Sen mektup yazılmaz, okunur
diyorsun. Ne yapalım. Gökten ne yağmış ki yer götürmemiş.
Kutsi, benim terfi zamanı geldi . 13 Şubat tarihinde tayin karar-
namem çıkmış idi ve ilk zammı da yine 13 Şubatta almıştım. Şimdi
himmetinle 5500 olmasını bekliyorum.
Benim makaleleri nasıl buluyorsun? Bittabi Cumhuriyet'teki-
Ierini ... Fakat nasıl bulduğunu bana nasıl bildireceksin? Sen mektup
51
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
yazmayınca ... ne ise, bana Zeus gibi bir rüya gönderirsin, malum olur.
Bu günlerde bir parça tehlikeli bir piyes sahnesi neşredeceğim.
Kısacası (Burbranya) kıtasının imparatorluğunu bir gün bir sürü
hayvan başlı mahluk ziyaret ediyor. Bunlar fil, kurt, yılan, ayı , tilki,
fare ve eşek ... ilh. Ve memleketi idarede büyük hükümdara yardım
ettiklerini ve bununla iftihar ettiklerini arz ettikten sonra artık gitmek
için müsaade istiyorlar. Hükümdar "ben sizden aynlınca ne yaparım?"
diye sızlanıyor. Onlar da "ölürsünüz şevketmeab" diyorlar. İmparator
bunun üzerine "demek ölüm diyor, bir cambazhane ahırının kapılarını
açmaktan ibaret öyle mi" diyor ve kemal-i sükunetle ölüyor.
Bu parça, yazmayı tasavvur ettiğim bir piyesin (bu tasavvur beş
seneliktir) ikinci perdesindeki bir kukla oyunudur. Sahne daha ziyade
bizim asken manevradaki mankenleri andıracak bir şekilde tanzim
edilecek. Fakat kuklalar tarafından değil, alelade insanlar tarafından
oynanacak. Yalnız aktörler kuklalara mahsus bir nevi sertlik muhafaza
edecekler.
Kutsi 'ciğim, sana ufak bir paketle birkaç parça tualet eşyası gön-
dermiştim . Fakat kendim postaya veremedim. Mağaza ile yollamıştım.
Acaba geldi mi? Sana yeni evini süslemen için bir iki tablo hazırladım.
Bedri Rahmi ' ninkini de aldıktan sonra göndereceğim. Fakat istiyorum
ki, iki tane kadar da Nurettin'e göndereyim. Biliyorsun, Akademi'de
bulunduğum için resim tedariki benim için gayet kolay. Antalya amba-
rına verdiğim zaman sana ayrıca mektup yazacağım. Sana daha birçok
yazacak şeyler var.
Fakat bugün hava lodos. Azaınl asabım bozuk ve yorgunum. Dün
gece müthiş aldatıldım ve en kepaze gecelerimden birini geçirdim.
Canım sıkılıyor ve korkuyorum.
Cevat Bey'e arz-ı hürmet. Benim maaş işini derhal halledin. Sekiz
senedir 5500' ün peşindeyim.
Meliha Hanım' a çok çok selam ve hürmet. Senin de gözlerinden
öperim aziz Kutsi 'ciğim.
A.H. Tanpınar
52
TANPTNAR'IN MEKTUPLARI
12
İstanbul, 22 Şubat 1938
Kutsi'ciğim,
Bundan birkaç gün evvel sana bir mektup yazmış ve benim maaş
meselemi rica etmiştim. Cevat Bey geldiği zaman bana bu işten kendisi
bahsetti ve meselenin olup bittiğini , gider gitmez imzalayıp yollayaca-
ğını söyledi.
53
AflMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
13
İstanbul, 19398
Kutsi' ciğim,
Evvela... Evvela gözlerinden öpeyim, bu daha sabırsızlanaca
ğLm bir iştir. Sonra da "Bülbül" manzumesini bu haliyle beğenip
beğenmediğini sorayım . Sana üç günden beri mektup yazmak mec-
buriyetindeyim, fakat bir türlü bu manzumeyi bitirmeden yazamadım.
Manzumenin üzerinde adını görüyorsun, vakıa bu lüzumsuz bir şey
dir, kabullenirsen bütün çalışmam senin adının sükUnuna iltica eder,
bununla beraber ben bu şiirin senin adının altında çıkmasını istiyorum,
eğer hakikaten bastlmağa değerse, böylece Varlık'a (veriver gitsin!) .
Değiştirilecek yer varsa değiştirirsin.
54
TANPINAR'IN MEKTUPLAR!
55
AHMET KUTSİ TECER' E MEKTUPLAR
56
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
BÜLBÜL
Ahmet Kutsi ' ye
Birdenbire sanki çıplak
Bir oyunuyla hazanın
Bir kuş sesi dü ştü berrak
Boş aynasına zamanın
Bu akşamın
beyaz fecre
Uçurduğu kanlı haber!
Herkes ömründe bir kere
Bu zalim davetle titrer...
Araştırdıbir bahann
Unutulmuş kokusunu ,
Ay ışığında dalların
Rüya dolu uykusunu.
Ahmet Hamdi
Kutsi,
Bu şiir, göreceğin şekilde neşredilebilecek bir halde değil.
Binaenaleyh sadece oku .. . Bakalım. Bana yazıların ve sıhhatin , maaşın ,
hayat şeklin hakkında mektup yaz. Nurettin 'e hala cevap yazamamak-
57
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
14
Kırklareli, 20 Ağustos 1940
Kutsi ,
Askerim. Senin kitabın bir çerezden çok başka bir şey. Bu sıkıntı
günlerinde bütün bir nimet ve zevk oldu . Üzerinde konuşulacak üç
problem var. İkisini sonraya bırakıyorum. Üçüncüsü şu: Sanattan vaz-
geçmeyecek miyiz? Adam olmayacak mıyız?
Adresim: Kırklareli Kolordusu topçu kumandanı assubay vekili
teğmenA.H .....
58
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
15
İstanbul , 1942
Sevgili Kutsi,
Sana mektup yazamadığımm sebebi on beş gündür bir kol ağrı
sından mustarip olmamdandır. Hamdi'ye nüzul inmiş lafı çıkmasın
diye Muzaffer Esat'tan başka kimseye söylemediğim bu hastalık beni
her şeyden mahrum etti. Evvela geçmiş olsun. İnsanlığın büyük ıstırap
kervanına katıldın. Bu hazin bir şey. Velev ki kısa buluşma anlarında
olsun ben o yavruyu etrafımda görmek isterdim. Annesi babası sağ
olsun, inşallah yenileri yetişir.
Benim buradaki hayatım bir cehennemden farksızdır. Sebebi de
parasızlık.Bütçem çok bozuk. Bu berbat bütçe ile ev döşemeye çalış
mak ne kadar güç olur? Nihayet yapabildim. Şimdi oturabileceğim,
çalışabileceğim, seni misafir edebileceğim bir köşem var.
Her şeyitamam, fakat perdesi yok. Hazin değil mi? Kepenk
arkasında oturuyorum. Bunlar ne kadar basit şeyler, nihayet bir masa,
iki sandalye, İngiliz, Amerikan, Alman, Belçika proleterinin en tabii
şekilde kendisine temin ettiği bir refahın zjcsesuarı bile değil. Ve ben
bir hocayım, üniversite falan, falan , falan. Buna da şükür, büsbütün
perişan olmayalım da.
YAÖMUR
Uyu , gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden ...
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden
Mehtabın ördüğü saatler nerde? ...
59
AHMET KUTSİ TECER 'E MEKTUPLAR
60
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
16
İstanbul, 1943 12
Kutsi'ciğim,
61
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
62
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
63
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
17
Paris, 27 Temmuz 1959 15
Kutsi'ciğim,.
15
Mektup tarihsizdir, zarfın üzerindeki damganın tarihi 27. Vll. 1959 Paris'dir.
I
64
TANPINAR'IN MEKTUPLARl
65
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
Aziz Kutsi 'ciğim , yapacak bir yığın iş var, (Var mı acaba?) onun
için mektubu burada kesiyorum. Gözlerinden, hepinizin gözlerinizden
öperim, aziz kardeşim.
A.H. Tanpınar
18
Aix-en-Provence, I. Teşrin (Ekim) 1959
Kutsi'ciğim,
66
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Dün sabah Cezanne ' ın atölyesine çıktım. Çok sert bir peyzajda
- Marsilya civarında rastlanan cinsten ve bir boğazın kenarında güzel
bir bahçe içinde- fakat modern binalar peyzaja musallat olmağa baş
lamış. Cezanne'm gizli hendesesesinden, birkaç sene sonra, hiçbir şey
kalmaz, sanırım. Fakat ilerileri var... Burada her taraf Cezanne.
Görüyorsun, nelerle meşgulüm. Dedim ya, içime inemiyorum.
İçim memnu mıntıka oldu. Bunu Sete'de daha iyi hissettim. Valery' nin
mezarına giden yolda , Akdeniz güneşinde birdenbire kendimde her
şeyi yapmacık buldum. Niçin buradayLm ? Halbuki yol boyunca bir
mektepli kadar heyecanlı idim. Belki de yokuş ikinci bir iş olarak
beni adeta uyandırmıştı. Şurası var ki ben her zaman biraz böyleydim.
Çalıştıkça kendimi bulanlardan. Bu seyahatte ise yalruzlığın, muvakkat
yaşamanın getirdiği ruh haliyle büsbütün arttı. Bakalım Paris 'te ne
olacak? Belki orada değişir. Çalışmaya başlayınca, demek istiyorum.
(Bütün mesele şarabın, rakının yerini tutmamasında ve balıkların ızga
ra yapılmamasında).
67
AHMET KUTSİ TECER'E MEKTUPLAR
Sen ne haldesin? İnşallah benim gibi böyle her rüzgarda bit parçan
dağılmış değilsin. Hakikaten bu çok güç şey. Şüphesiz birçok şeyleri
depoya atıyorum. Fakat neler? Bunu bilmiyorum. Bir şeye yarayacak-
lar mı? O da meçhuL
Günler geçtikçe İstanbuf'·a, dostlara, oradaki benliğime hasretim
artıyor.Dokuz ay daha var. Fakat bu dokuz ayda bitecek bir yığın şey
de var. Ah, hepsinden kurtulup, hür adam olarak İstanJ?ul ' a dönsem ve
yeniden işe başlasam. (Rakı en iyi içkidir).
Antibes'de ve Sete'de denize çok yakındım. Hele Antibes'de
okşamasını ve ayaklarınızın altına yatmasını da bilen bir yırtıcı ile dost
ve komşu ile yatıyordum sanki. (Her akşam değilse bile haftada iki
defa içmeli). Sesi otelin penceresine asılıyordu. Deniz güzel şey. Güzel
ve bıktırıcı. Bir deniz şiirine başladım, fakat bitiremedim.
68
CEVAT DURSUNOGLU'NA MEKTUPLAR
19
İstanbul , 2 Haziran 1942
Aziz ve Muhterem Cevat Bey'ciğim 1
Şahsibir muvaffakiyet gibi sevindiğim mebusluğunuzu ufak bir
rahatsızlık esnasında (haber) aldım. Binaenaleyh bu mektubu, bir zafer
ve sevinç narası olmasını istediğim bu satırları çok geç yazıyorum. Sizi
mi, memleketimi mi , kendimi mi, velhasıl kimi tebrik edeyim bilmi-
yorum. Her halde en doğrusu bu sonuncusu olacak. Leopold Levy bir
gün sizi çalışırken görmüş "Bir tabiat kuvvetine benziyor" diye med-
hetmişti. Hayranı olduğum bu kudret ve ondan hiç de aşağı olmayan
faziletiniz ve nihayet hepsinin üstünde hükümran olan zeka, velhasıl
hilkatin cömertçe bahşettiği bütün meziyetleriniz yavaş yavaş hakiki
sahasını buluyorlar, demektir. Ne kadar mesudum. Ben tabiatın ekono-
misinde israf kelimesinin yeri yoktur, diye iddia ederdim. Kazandım.
Vakıa
siz bundan memnun değilsinizdir, öyle ya, Evrak müdür-i
umumiliğini istiyordunuz. Bir zaman da bir belediye reisliği zevkiniz
vardı. Fakat biz memnunuz ve ilerisini emniyetle ve sabırsızlıkla bek-
liyoruz. Kutsi ' nin yanı başınızda olmasına da ayrıca memnun oldum.
1
Cevat Dursunoğlu 'na yazılmış olan bu imzasız mektubu, sayın Meliha Tecer venniştir.
69
CEVAT DURSUNOÖLU' NA MEKTUPLAR
20
İstanbul, 19 Ocak 1943
Aziz ve Muhterem Cevat Bey'ciğim,
Size son derece sevineceğiniz bir havadisi, daha iyisi bir kararımı
bildirmek için bu mektubu yazıyorum. Tabi! anladınız, mebus olmak
istiyorum. Ve benim tarzımda olmak istiyorum. Yani sizin elinizle,
sizin delaletinizle. Tabii bunun en iyi şekli, bavulu hazırlayıp "oldum"
diye Ankara'ya gelmekti. Benden bunu bekleyebilirdiniz. Fakat yazık
ki eskisi kadar genç ruhlu değilim, tarafınızdan davet bekliyorum.
Bu kararı uzun uzadıya düşündükten sonra, nefsimle birçok müna-
kaşa ve hatta muhasebe yaptıktan sonra verdim.
Bu günlerde İstanbul'a gelseydiniz, sizinle daha sarih konuşmak
im.kanını bulur, beni buna sevk eden sebepleri uzun uzadıya anlatırdım.
Yazık ki gelmediniz. Binaenaleyh bütün ümitlerimi bu mektuba bağlı
yorum. Beni tanıdığınız için, bu arzunun Iaalettayin bir hevesten, bir
hırs veya nefs-i eınmare kabanşından ibaret addetmeyeceğinize, basit
bir yükselme arzusuna kapıldığımı zannetmeyeceğinize eminim. Her
halde, bizim Cevat Bey fırka idare heyetinde iken , hazır şu işi yapıve
reyim , tam fırsattır diye düşünmedim , buna emin olun. Evvela, bir ruti-
nin içinde yirmi senedir yaşamaktan bıktım, yoruldum. Bugün adeta
mumyalanmış gibiyim. Zannetmeyin ki hocalıktan şikayet ediyorum.
Sevdiğim çok tarafları var, hatta derin surette bağlıyım. Fakat rutin ve
teknik tarafı beni sıkıyor. Şahsi mesaim için imkan ve vakit bırakmıyor.
Halbuki tam velUt durumdayım, ne yapabilirsem şimdi yapabilirim.
Mebus olursam daha geniş vakit bulacağım. Daha rahat olacağım.
Çünkü vazife mesaim, edebi mesaimden ayn olacaktır. Diğer taraftan
hayatla ve cemiyetle temasım daha geniş olacak. Politika çok hoşuma
gidiyor. Ne kendimi boş yere harcamak, ne hasisçe tasarruf etmek,
kıymetlerimi daha fazla bir rayiçle işletmek niyetindeyim. Hayatımda
değişiklik olsun istiyorum. Bunu zihni hıfzussıhham için lüzumlu görü-
yorum. Kırk yaşımı geçtim. Fikirlerim ve sevgilerim var, kendimi , bir
tohum ne kadar yetişebilirse, o kadar yetiştirdim. Faydalı ölabileceğim
70
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
yeri seçmekte hakkım vardır. İşte bu hakkı istimal ediyorum. Şimdi çok
ufuksuzum, bir ufkum olacak. Beni yolun başına getirin, yürümesini
bilirim; aldanmışsam, hesabımda yamJclığımı da söylemeye cesaretim
vardır. Görüyorsunuz ki son derecede açık ve rahat, sizinle benim
konuşmamız lazım geldiği gibi, söylüyorum. Artık fikirle hareketin
arasında bir alem ve mahiyet farkı görmüyorum. Fakat bulunduğum
yerde de hareket edemiyorum, rutinin esiriyim. "Gündelik" şeyler beni
boğuyor. Halbuki içimde başka susuzluklar var.
71
CEVAT DURSUNOÖLU'NA MEKTUPLAR
lim, kararımı vermiş bulunuyorum, fakat bu, sizden bir nasihat gelirse
dinlemem demek değildir. Diğer cihetten istersiniz de yapamazsınız.
O takdirde sizi müşkil vaziyette bırakmak istemem. Fakat öyle zanne-
diyorum ki sizin için çok güç olmasa gerektir. Her halde emirlerinizi
bekliyorum, ben vaziyeti olduğu gibi anlattım.
Mektubumu bitirmeden evvel, sizi müşkil bir vaziyette bırakmak
istemediğimitekrar edeyim. Bu takdirde derhal unuturum.
Hürmet, sevgi ve hasretle ellerinizden , gözlerinizden öperim aziz
Cevat Beyciğim.
Daima sizin
A.H. Tanpınar
21
İstanbul, 7 Şubat 1943
Elemin an-asl filemde emeldir aslı
Vasıf-ı Enderun!
72
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
73
CEVAT DURSUNOÖLU'NA MEKTUPLAR
Bu Tanzimat kitabı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi beni pek yoru-
yor. Bu ayın sonunda ilk cildini bitirmiş olacağım. Şimdiye kadar bir
şöhret-i şayia hfilinde aranızda dolaştım. Hepiniz üzerimde bahse girdi-
niz. Ümit ederim ki sizi mahcup etmeyeceğim. Fakat çok yoruluyorum.
Mektubunuzun sonundaki gizlilik vaadine sevindim. Her namzet-
lik gibi bu da iyi bir şey değil. Teşekkür ederim. Kağıtta yer gösterme-
dim , "Neresi olursa olsun" diyemezdim. Siz bir yer buluverin, Kutsi
veya siz yazıverin. İstanbul, Antalya ... filan. Her yer aynı, yani hiç
tanınmam.
22
İstanbul, 31Ocak1961
Aziz Cevat Bey 'ciğim ,
· Size çoktan beri yazmak, Maarif Encümeni Reisliğinizi tebrik
etmek istiyordum. Yazık ki meşguliyetim mani oldu. Şiirlerimi kitap
halinde basıyorum . Bittabi tahmin edersiniz, böyle bir derleme, topar-
lama kolay olmadı. Kırk senenin kirinden ve pasından kurtulmak güç.
Ne ise bir hale yola soktum. Eskileri biraz düzelteyim derken yenilere
başladım. Ve böylece gelecek zamanı da haciz altına almış oldum.
74
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
75
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
23
Paris, 6 Nisan 1953
Adalet,
Paris'teyim, anladın mı kardeşim, Paris'te. Ve pusulasız, direksiz
bir gemi gibi dolaşıyorum. Bu şehirde göze ilk çarpması icap eden
şeylerin hepsini bitirdim. Şimdi iki şey kaldı: Birincisi paranın verebi-
leceği lezzetler ki onları hiçbir zaman tanıyamayacağız, bir de şehrin
kendisi ve alışmak. Orada kendime ait saatlere, benim olan bir zamana
sahip olmak ... Vala ile Orly ' de ayrıldık. Kucağım o kadar paket dolu
idi ki, klzın elini bile sıkamadım. Benim ile beraber gelen Türkiye'yi
karanlıkta kaybettim. Zannederim ki fazla heyecanlıydı . Hakikaten
yalnızlıktan çekiniyormuş. Bunu benimle beraber anlatır. Seyahatimin
gecikmesinden bayağı memnun oldum. Yol da çok güzel geçti. Air
France hakikaten insanı iyi yedirip içiriyor. Yalnız Milano'dan sonra
ve İsviçre üzerinden geçtiğimizde dağların manzarası beni biraz altüst
etti. Orly'den Invalides'e kadar yol feci bir şey. Gümrük muamelesi,
bavullarımın hu ys u zluğu , tembelliğim, ellerimdeki paketler ve bilhassa
göz nezlem yüzünden tahammül edilmez bir şeydi. Filmim yapılabilir
di. Bildiğim Fransızcayı da unutmuştum . Bu kadar dolu, her tarafı dolu
ve içinden küçülmüş adam tasavvur edemezsin. Bu ruh halimi, zaman
zaman Paris'te yol sormağa, otobüs istasyonunu sormağa mecbur
oldukça tekrar duyuyorum. (Fayda: Gelirken fazla teferruatlı gelmeyin.
76
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Elinizde bir paketten başka bir şey olmasın . Ve ilk defa gelmiş olsanız
bile, Paris'e üçüncü defa seyahat ettiğinizi düşünün).
Paris çok güzel. Benim değişen ruh hallerim bile bu güzelliği
örtemiyor. Burası evvela vitrinler memleketi. Yalnız çok rahat ayakkabı
lazım. Mütemadiyen yürünüyor. İki vasıta arasında yine sekiz dakika
olsun yürüyorsunuz . Yürümek esas. Şimdi İstanbul'daki hayatımızın
ne kadar tembelce bir şey olduğunu anlıyorum. Biz yürümüyor, gezmi-
yor, kendimizi taşıtıyormuşuz. Sokaklar dümdüz. Yalnız gürültü fazla.
Vitrinler müthiş. Hele kadın eşyası... Harikulade. Bu sabah erkenden
bir delikanlı elime bir Quartier Latin gazetesi tutuşturdu. Kırk beş fran-
gı sulandık. Yüzü öyle şirindi ki , işi olmasa idi, konuşmak için kahve
ikram ederdim. Edebiyat yapıyormuş, şiir yazıyormuş. Adını söyledi
ama unuttum.
Metro korkunç bir şey. Muazzam, imkansız bir şey... Ve ne teşkilat.
Metroyu kavrayan ve yolu şaşırmayan adam yan Avrupalılaşmış
demektir. Bendenize henüz nasip olmadı. Hatta son üç-dört gündür
kaçıyorum bile. Burada hemen hemen günde dört lira yol masrafı
oluyor. Fakat umuınl seviye İstanbul ' un aynı. Hele frangı bir kuruş
addedersen , tam İstanbul fiatı. Şehre yerleşirse iki insan 600 lira ile
İstanbuJ'dan iyi geçinebilir. Karı koca yaşanacak yer.
Nuri için Bergeaud'ya söylemiştim. Mayısta bana müracaat etsin ,
demişti. İstersen hatırlat. Referansı ben yollarım, gelsin görsün. Yalnız
siz orada (Maya) veya dostların vasıtasıyla ailesini geçindirecek kadar
para bulabilir misiniz? Buradaki resim faaliyetlerini gördükçe, bilhassa
Nuri'nin orada kalmasından çok mustarip oluyorum. On ayda değişir.
Bütün genç ressamları Paris'e teşvik et Allah aşkına. Resim Paris'in
en kolay adapte olunacak muhiti. Hele Nuri gelebilse. On ayda nasıl
değişir. Benim gibi kendi dilinde mahpus insanlar için adaptasyon
daha güç galiba. Çünkü müşterek çalışma kabil değil. Paris 'te benim
hayatımdaki en büyük değişiklik uyku ilacına ihtiyacımın azalma-
s ı oldu. Sonra bir de uyku başlangıcındaki rüyalarım garip şekilde
değiştiler. Büyük bir şehirde olduğumu ancak uyumak üzere iken
hatırlıyorum. Ve renkli rüya görüyorum ; tıpkı renkli film gibi. Fransız
77
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
24
Paris, 6 Nisan 1953
Adalet, Mehmet Ali ,
Bugün pazartesi. Bir hafta evvel sabahleyin İstanbul 'da idim. Ya
şimdi, Montparnasse'da Versailles otelindeyim. Yanımda ne uğurlayı
cılarım , ne de Vala var. Vata Londra'da. Sizler İstanbul 'dasınız . Ben
avuç içi kadar bir odada. Paris kulağımda bin türlü sesle kendini kuru-
yor, ben bu seslerden şehir üzerine sizin çehrelerinizi çiziyorum. Bu
her an böyle oluyor. İki türlü yaşıyorum . Paris beni daha keşfetmedi ,
ben de pek kendisini görmüş değilim. Dışardan büyük bir kabartmayı
gözlerim kapalı , ellerimle yokluyor gibiyim. Kokusu , rengi, ağaçla
rının yeşilliği, sesi, İstanbul'u pek hatırlatan sünbüli bir hava. Sonra
yağmur, yağmur ve ara sıra güneş . Odam altıncı katta. Erken uyandım:
78
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
79
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
80
TANPINAR'TN MEKTUPLARI
Pertev çok iyi. Bir Ortaçağ rahibi gibi çalışıyor. Bugün çık
mayacağım, diyor. Ve taştan bir oda içinde akşama kadar oturuyor. Hep
o sakin tebessüm. Hiçbir dargınlığı yok. Abidin dün taşındı. Henriette' i
henüz göremedim. Avni 'yi iki defa gördüm. Avni'nin "Ana Oğul" diye
çok güzel bir tablosu var. Bence harikulade bir memleket resmi. Acaba
Türkiye'ye .alduabilir miyiz? Avni, Ziyad 'ı dört gözle bekliyor. Bence
Ziyad bu tabloyu hükfunete aldırmalı. Bu tablo kaybolmamalı. Bu tablo
Türkiye'de kalmalı. Burada dört Türk ressamı mühim: Fahrünnisa,
Avni, Selim, Nejat. Nejat'ı daha görmedim. Selim ' in abstreleri çok
şaşırtıcı, belki kendi yaşındaki ressamların en iyisi. Fahrünnisa'nın
prensesliğinden, servetinden başka bir kabahati yok. Fakat mühim bir
kabahat galiba, çünkü adım başında insanın ayağına dolaşıyor. Fakat
bu servet, yahut imkan sayesinde valdt buluyor, kendini sanata veriyor.
Avni, Selim para kazanmak için adeta günlerini amelelikle geçirirken,
o çok rahat bir atölyede, mebzul bir malzeme içinde sabahtan akşama
kadar mukaddes sanat sancıları içinde yaşıyor. Fakat muvaffak olmuş .
Resmi var. Her zaman aynı mükemmeliyet mihveri üzerinde değil ama,
var. Bazen dekoratif oluyor, bazen cesaretleri insanın dışında kalıyor,
fakat resim. Tavla zan gibi resim.
Bence Selim de öyle, fakat daha ciddi. Nasıl diyeyim, yüzde yüz
büyüğe nişan almış; hemen hemen de tutturmuş gibi. Birkaç santimetre
farkla, abstre kompozisyon yapıyor. Bu ismi ben buldum. Maniere' i,
81
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
82
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
25
Paris, 15 Mayıs 1953
Hey millet, millet-i muazzama-i yazariye, Mehmet Ali, Adalet,
Evveıa cigaralara, rakılara teşekkür ederim . Böylece kulak çınla
yışlarından maada kısmetimizi de aldık demektir. Mukabilinde Vala'yı
size iade ettim. Kıza rezil oldum burada. Anlatmıştır. Fakat beni daha
çok üzen şey onun psikolojisi. İnsan Paris' e gelir de bir hafta kalmaz
mı? Ben bile nerdeyse altıncı haftayı geçiriyorum, gık demeden. Biz de
az gürültü koparmadık ama, ne ise ...
Kartlar, Maya'daki toplantılar, AJi'deki gece, buradaki hayatı
mın yanında, ikinci ve bunun kadar, bundan daha cazip bir hayatım
olduğunu bana hatırlattılar. Ali 'nin evinden hep beraberce Kabataş
iskelesindeki ışıklara bakamadığıma , Kuzguncuk kıyısının sessizliği ni
duyamadığıma, çapraşık yollarda sizinle yürümedi ğime müteessirim.
Eh, ne yapalım beyim, bize de Allah bunu kısmet etmiş ; düz cadde,
terbiyeli nehir, ışıklı şehir...
Adalet'çiğim , dün Paris belediyesi hakkımda şimdiye kadar gös-
terdiği iltifatlar yetişmiyormuş gibi, son büyük bir lütufta bulundu; sırf
benim için yirmi dört saatlik bir vasıta-i nakliye grevi yaptılar. Şehir
halkı birdenbire yer altından fırladı. Caddelerin kalabalığını görme-
liydin. Ve galiba herkes sokakta idi. Otobüsler, dolmuşlar, bisiklet,
motosiklet, ikisinin arasında o arı gibi nesneler, asken kamyonlar,
83
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ ' A MEKTUPLAR
84
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
85
ADALET ve MEHMET ALİ CiMCOZ' A MEKTUPLAR
86
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
26
Mayıs 1953 1
Adalet, Mehmet Ali,
Bu son iki günü şenlikli geçirdim. Tarık ' ın, sizlerin mektuplarınız
beni şaşırttılar adeta. Tesadüfen o günde -Adalet'in kulağı çınlamıştır
her halde- otel değiştiriyordum. Montparnasse'daki otelimi bırak
mış , efendim, Saint-Michel'deki, evet Saint-Michel'de Rue Royer-
Collard'daki Luxembourg oteline geçmiştim. Efendim bir şey mi
buyurdunuz? Hayır, sadece iktisadi, daha doğrusu mall ve daha iyisi
ekonomiko-finansiye, yani efendim her ikisi birden ve hep beraber,
hülasası birincisi gündt'. 750 frank, ikincisi 500 frank olduğu için.
Zannederim ki, hayatımda yapacağım son iktisat teşebbüsü , mali
vaziyetimi ıslah için hareket budur. Ben devletime benzerim; "Ne
zaman bırakıyorum her şeyi eskisi gibi, oh efendim ne rahat. Ama ne
zaman ki yapazayım iktisat, işte yerim o zaman naneyi". Altıncı katta,
asansörlü, telefonlu, gürültüsü az, geniş , fakat derin olmayan, az çok
ışıklı bir odadan üçüncü katta, Narmanlı Yurdu biçimli, üstelik dar bir
odaya geçtik. Sonra etrafımda bir yığın Çinli, Japon zevat. Meğer ben
ne kadar beyaz ırk taraftarıymışım. Zerre kadar bir şey anlamıyorum
Avrupalı olmayandan, bana antropolojik tuhafiye eşyası gibi geliyor.
Otelin sempatik bir sahibi, çok sempatik ve alt dudağından üst dudağı
bir parça çıkıntılı olduğu için her zaman mütebessim görünen bir de
gerant'ı var. Sonra hakikaten hoşuma gitti bu iş. Leyla Gamsız' la koca-
sı yam başımdalar. O kadar iyi, sessiz, ancak siz isteyince gölge gibi
gelip görünen insanlar ki ... Fakat iktisadi ve mali karar bununla kalma-
dı, bir de alkol ocağı, kahve, çay takımı tedarik ettik. Hülasa yirmi-otuz
liraya başıma öyle dert açtım ki, şimdi hem yazıyorum , hem de yan
gözle yam başımdaki çaydanlığa, daha doğrusu süt kabına bakıyorum .
Orada su kaynayacak, ben onu çaydanlığa dökeceğim, sonra çay pişire
ceğim, ben içeceğim. Hey Yarabbim, bu gibi budalalıkları gençken hiç
1 Tarihsiz olan bu mektup , muhtevasından anlaşılacağı üzere, 15 Mayıs 1953 ile 4 Ha-
ziran 1953 tarihleri arasında yazılmış olmalıdır.
87
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
yapmamıştım. Muhakkak bunadım. Öyle de sağır bir şey ki, bir türlü
kaynamıyor, nerde ise şaşı olacağım yan tarafa bakm~tan.
Aferin VaHi'ya. BiJeziği doğurtmuş. Ben bileziği, benim ona
verdiğimi, o gece aldım . Ve buraya gelir gelmez de Madam Lucienne
Laroza'ya verdim. Şimdi kadıncağızın kolundadır, muhakkak. Ayıp
olmasa gidip yoklayacağım. Ne çıkar, bir bilezik daima yoklanablJir,
bilezik, küpe. Ya iç çamaşırı olsa idi ne halt ederdim? Bu çayın , çay
suyu diyecektim kaynamasına ihtimal yok. Ne halt edeyim ki bir kere
başladım, üstelik de yere izmarit düşürdüm, kalktım, aradım. Ne ise
ben bileziği kadına verdim. Mahpeyker' in hediyesi olandan bahsedi-
yorum. Acaba bir de Nejat için Aliye Hanım'ın hediyesi bilezik mi
vardı? Vallahi şaşırdım gitti. Hani nerde ise İstanbul'a dönüp bilezik
meselesini tahkik edeyim, diyorum. Bizim çay pişti. Fakat ne çay
Yarabbim .. Yok kardeşim, çayı, kahveci yapar. Ben de oturup mektup
yazarım. Buraya mektup yazmak için gelmiş değil miyim. İş bölümü
modem ilmin ve hayatın esasıdır (haydi hayatın anlayalım, ilmin ne
diye? Demek ki lüzumsuz kelime kullanıyoruz).
Çay bir rezalet, hatta birkaç rezalet, nerdesin ey Narmanlı
Yurdu'nun bana hizmet eden emektarları, nerdesin Hanım, nerdesin
Aptullah, nerdesiniz Nazım Efendi, Meliihat... Vazgeçtim efendim,
mederıl insan, işlerini başkasına gördüren insandır. Şimdi çay sıcakken
bir de kahvaltı etmem lazım, halbuki dün akşam ucuz diye Abidin'in
beni götürdüğü pommefritte' çide yediğim zeytinyağı içmiş patatesler
hala içimde kaynıyor. İktisat, iktisat... Bu kelime birdenbire nasıl haya-
tıma girdi ve girer girmez bütün muvazenemi bozdu. Lanet olsun bütün
iktisatlara ...
Valii' ya bir mektup yazdım, çayın kötü, katran rengi bir şey oldu-
ğunu, benim bu işi beceremeyeceğimi, iktisadın lüzumsuzluğunu söy-
ledim. Hayır, hayır, bunları size söylüyorum. Ben ona sadece bileziğin
benim kendisine verdiğim bilezik olmadığını , eğer kendisine başka
bilezik vermişsem, o bileziğin benim vermiş olduğum bilezik olama-
yacağını, yani benim verdiğim bileziğin şimdi Madam Lucienne'in
kolunda bulunması icap ettiğini, Fatoş'a giden bileziğin o bilezik olma-
88
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
89
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
yazıyorlar, bir de Fransızca mektup vardı değil mi? Onun için nenize
lazım? Sadece hafif eşya alın. Mesela çamaşır, falan gidip muayene
ederseniz bir işe yarar. Bilezik alırsanız, yani verirlerse, ya erkek bile-
zik alın, yahut kısır olsun, doğurup başkalarına dert açmasın.
2. Sakın iktisat bahanesiyle yer değiştirmeyin. Zaten hiç oldu-
ğunuz yerden çıkmayın. Bilin ki, her teşebbüste biraz daha kötüsüne
düşersiniz.
90
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
13. Paranızı katiyyen saymayın. Akabinde üç, dört bin frank hiçten
masrafınız çıkar. (Türkiye bütçe yaptıktan sonra iflas etmiştir).
Bu nasihatleri herhangi bir rehberde bulamazsınız. Fakat belki en
lüzumlu nasihatlerdir. Fakat ne çıkar, insan tuttuğu yolda yürüyen bir
biçaredir. Sabah leyin yukarki kısmı yazdıktan sonra Güzin Hanım ' la
bir kütüphaneye gittik. Bir müddet orada kaldım. Gevrekle kahvaltı
pek hafif kaçmıştı. Karnım acıktı. Derhal yeni bir iktisat projesi peşine
düştüm. Oteli meyve haline benzettim, ananas, portakal, muz ... Fakat
rokforu kötü seçmişim. Ananas kesmesini bilmiyorum, netice öğlen
yemeği de berhava oldu. Ananas Aptullah'ta güzel. Kardeşler, ne
yaparsanız yapın, seyahatte iktisada kalkmayın . Bırakın hayat sizi idare
etsin; o akacağı limanı bilir. Daha yazacak çok şey var. Saint-Michel ve
Quartier Latin pek hoş. Paris sabahın ikisine kadar gece bilmiyor. Her
milletten çocuk yollara dökülmüş. Onlar da başka türlü biçare! Adalet,
tayyare yolculuğ undan rahatı yoktur. Yemekler Mehmet Ali' nin anlat-
tığından daha nefis. Çocuksunuz, beşiktesiniz , o bile değil , siz havada
duruyorsunuz, mekan altınızdan kayıyor. Metroya gelince, bak kar-
deşim, ona behemehal bineceksin. Ve binince göreceksin ki, bundan
akıllıca bir hareket yoktur, hatta icat da. Bunlar çok rahat şeyler. Adres
değiştirmek iyi ama, böyle süt dökmüş gibi otelde oturup mektup
beklemek kötü . (Zibidi'nin yanaklarından öperim. Keratayı göreceğim
geldi. Kusura bakmasın , bir daha yapmam).
Paris güzel . Alabildiğine güzel. Yalnız akıllı olmak tazım . Benim
gibi Relations Culturelles'i, falan ziyaret edip başına dert açmamak
lazım. Her gün bir katır yükü vesika, en aşağı on tavsiye mektubu
geliyor. Ben bunları nasıl okuyacağım? O heriflerle ne konuşacağım?
Dersten bıkmadım mı sanki? ... Yarabbim, sen bana acı ! Her muam-
ma çözülene kadar mühimdir. Dün akşam Abidin'in bir dostunun
Baron Dore 'nin evinde, sekizinci katta, taraçadan Paris'i seyrettik.
Güneş bir de baktım Eiffel kulesine bizim yangın fenerleri gibi asıl
mış . Kuzgun' un kulakları çınlasın , Paris damları muazzam bir abstre
91
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
27
Paris, 4 Haziran 1953
Kardeş,
92
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
93
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
94
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
yarın alacağım. Benli Belkıs'ı bekliyorum, ona veririm. Yahut bir baş
kasıyla gönderirim.
Güneş açtı, Sabahattin , Mehmet Ali, Adalet, yaran-ı ba-safa,
güneş açtı. Canım güneş . Canım aydınlık ... İnşallah tamamdır bu. Ve
ben farıilalan yeniden çıkarının. Can sıkıntısı , sabırsızlık gider, per-
denin arkasında Paris diye bir şey, çok güzel, kavranamayacak, ana
rahmi gibi sıcak, sevilen kadın göğsü gibi uyuşturucu bir şey var, ona
kavuşurum. Pencereyi açtım ve baktım gök tertemiz. Köpoğlusu sanki
İstanbul.
Üzerimden bir dağ kalkmış gibi seviniyorum. Mektubu değiştire
yim mi, hayır! Olduğu gibi kalsın. Bir hafta daha geçer sonra, zararı
yok. Eşya yerli yerine oturdu. Benim adım Hamdi. Seninki Mehmet
Ali. Sokak , karşıki apartman hep yerinde şimdi. Gök S.Z.'nun gözleri
gibi gülüyor. Berrak su gibi. Şu kızın dudakları ve burnunun ucu biraz
Heyecan'a benzese ve onun gibi kendi içinde ve binaenaleyh içimiz-
den konuşsa! Heyecan Paris'e gelecek mi, gelmeyecek mi? Doğru
dürüst anlayamadım ki. Geçen günü hayvanat bahçesinden gelirken bir
kahvede Heyecan'ı andıran yahut aynıyla ona benzeyen küçük bir kız
gördüm. Ve bumunu karıştırmasını bile hoş buldum.
Hülasa kardeşim , Paris'e geleli altmış dört gün oldu. Bir hesaba
göre Paris'i hemen hemen gördüm. Bir hesaba göre de sadece herhangi
okumuş bir seyyah, bir turist gibi dolaştım. Hiçbir şey olmadıysa bir
aşağılık duygusundan kurtuldum. Şehri gördüm ve güzelliklerini , kud-
retini ölçtüm. Fakat hakikaten sevdim mi? Belki de sevdim, ama hasret
taşıyacak kadar değil. Belki buradaki hürriyetimi arayacağım.
95
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
üç-beş gün, bir-iki hafta şöyle görün. Ben dikkat ettim, Avrupalı ne
yapıyorsa iyi yapıyor, çünkü asırların tecrübesiyle bulduğu şeyleri
yapıyor. Seyahate çıkıyor, on beş gün, iki üç ay. Daha mı fazla kalacak,
o zaman yerleşiyor, tezgahını kuruyor. Benim tezgahım, laboratuvarım,
hep kafamın içi. Galiba ondan sıkılıyorum. Bir de Fransızlarla dost
olamadım . Tesadüfün getirdiklerini ben beğenmedim, ısrar etmedim.
Mesela Malraux ile, Sartre'la, Camus ile dost olabilirdim. Fakat onlar
küçük krallar. Benim haddimi aşmışlar. Beynelmilel şöhretleri var. İşte
bu yalnızltk yok mu? İnsanı çıldırtabilir. Kendi nesline dahi sonradan
iltihak edilemiyor. Halbuki onların gençliğinde ben de burada olsay-
dım, şimdi bir yığın dostum olurdu. Bir şey kalıyor: Kayıtsız şartsız
beğendiğin ve sevdiğin adama gitmek. Bugünkü Fransa'da benim
için böyle bir şey yok. Ve yalnızlık yürüyor. Bugün param geldi . Çok
muhtemeldir ki, birkaç gün içinde İspanya'ya hareket edeyim. Böyle
bir şey olursa size yazarım. Fakat pasaport filan yine onunu bulur.
Dönüşte Pen Kulüp'de oturacağım ve Fransa'da kaldığım müddetçe
Fikret Adil ' e dua edeceğim.
Bu akşam operaya gittim. Kuğular Adası 'nı, Gisele'i harikulade
oynadılar. Bileti en son dakikada buldum. İki kadın, ufaklık cinsinden,
yaptığımız kuyrukta mütemadiyen konuşuyorlardı. Bir zabıta memu-
ru, tam Anadolu köylüsü, bizi intizama davet ediyordu. Tabii ben bu
mükemmel Fransızcamla İngiliz geçiniyor, İngiliz alınıyordum. Derken
kadınlar gişedeki kadını kızdırdılar. Kıyamet koptu. Ne ise bileti aldık
tan sonra operanın karşısındaki kahvelerden birinde bir şey ziftlenme-
ğe gittim. Kuyrukta gördüklerimden biri beni çağırdı ve kendi tertibi
menüyü yememde ısrar etti. (Kerata karılar kendilerini Amerikalı diye
yutturuyorlar. Halbuki Rus yahudisi ikisi de. Evvela Fransa'da idiler.
Amerika'ya gittiler. Şimdi Amerikalıyız diye Fransızları tehdit ediyor-
lar...) diye başladı anlatmağa. (Ben de Amerika'da oturuyorum. Senede
iki defa Fransa' ya gelirim. Bir kere Amerika' dan bahsetmedim ...)
Kendisine bu cinsten azınlıklann beşeriyetin bir derdi olduğunu,
fakat hakikatte bunun kendi talihlerinden geldiğini anlatmağa çalış
tım. "Yok yok, dedi. Ben İsrael'de de bulundum. Amerika'dan gelen
96
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
28
Paris, 16 Haziran 1953
Adalet,
Bu mektubu Avenue George-V'de, George-V kahvesinde yazıyo
rum. Bu sabah mektubunu okuduktan sonra İspanya sefarethanesine
vize için gittim, "Üç çeyrek sonra gel! " dediler. Ben de bu yolun
aşağısına doğru, yeni bir yer görürüm ümidiyle indim; meğer Champs-
Elysees'nin bu meşhur caddesi, bizim mahut Alma meydanına çıkı
yormuş; Paris de her şehre benziyor, bitiyor, ezberleniyor kardeşim.
Mehmet Ali'nin pirinç tanesi kadar taşına tabii çok üzüldüm. Fakat
ehemmiyet vermeyin, geçer. O iradesiyle halleder meseleyi . Paris'e
geleceksen daha evvel Paris içinde dolaşmanın sım olan direction ' ları
97
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
98
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
defa mektup yazmaya çalıştım; fakat içime garip bir rahatsızlık çöktü.
Bilirsin ne kadar severim.
Mektubuma La Fregat lokantasında devam ediyorum. Karnım aç
değil, fakat işsizlikten girdim. Çıktıktan sonra da Azra'yı arayacağım.
Yahut oteline senin kremi (choix de voyageur) bırakacağım. On beş
gündür cebimde. A propos, söylemeği unutuyordum, krem-hormon
yok! Hiç olmazsa Elizabeth Arden'in. Bu krem haftada bir kullanılı
yormuş. Ben bunları pek anlamam. Yalnız bu kremi ararken girdiğim
dükkanların kokusunu ömrümce unutmayacağım. Eşeklik işte. Ne diye
parfümöri tüccarı olmadım. Yalnız burnumla yaşardım ve burun , koku
bütün kainattır. Bu pazar defileden evvel gittiğim Lay'daki gül bahçesi
bile böyle kokmadı. Karşımda Louvre'un duvarlarını örten ağaçlar,
kulağımda Paris'in gürültüsünü yırtan, unutturan bir Türkçe hasreti
-itiraf etmeli, harikuliide bir langouste yedim. Camembert dünyanın
en güzel peyniri, iyi kaşardan sonra ve kaşarı da lütfen Dandirino'nun
yanındaki Rumdan alın-!
99
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
100
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
29
Paris, 25 Haziran 1953
Efendim,
Pen. Kulüp'teyiz. Champs-Elysees' yi biliyorsunuz tabii!
Bilmemenize imkan yok. Medeni bir adam behemehal Champs-
Elysees'yi bilir, çapkın adam bilir, Türkiye'den gelen kocasının biti
kadınlar bilir, Parisli fahişe bilir, büyük terziler bilir, basma entari-
sini ancak moda gazetelerinin önünde gözlerini kapadığı, hü1yaya
daldığı zaman sırtından çıkarabilen kadınlar bilir, muhakkak o halde
siz de bilirsiniz, o hfilde Champs-Elysees'de, merhum İngiliz kralı
cennetmekan Beşinci George hazretlerinin -şimdiki kraliçe hazretle-
rinin dedeleridir, Paris anallerinde çapkınlığıyla meşhurdurlar, elbette
bilirsiniz- evet Beşinci George hazretlerinin adına izafe edilen cadde-
nin biraz aşağısında , yani Champs-Elysees , Clemenceau ile Beşinci
George arasında -Clemenceau'yu elbette bilirsiniz, birinci harb-i
umumide Kaplan lakabı vermişlerdi, Fransa ' yı kurtaran adamdır, der-
. ler- evet ikisinin arasında, Marbeuf caddesinin biraz üstünde Pierre
Charron caddesinde, 66 numarada büyükçe bir apartmanın dördüncü
katı. Eski tabirle avlu ve karşı odalara nazır bir oda. Cilalı döşeme,
tül perde , kreton kaplı divan, iki metre genişliğinde şömine, üstünde
kendisini geçen aynası, içine bir at gizlemesi kabil bir gardırop, yanı
başında üç belediye kamyonunu alabilecek bir tualet odası, ayak yolu
ve banyo dışarıda, bu sadece tualet odası, traş olmama, temizlenme-
me, silerek, silinerek temizlenmeme, masaj yapmama, gaz çıkarmama
mahsus oda. Efendim! İşte yeni ikametgiihım. Pen Kulüp'teki odam.
Gouvemante'ımız Madam Maytiç. Yugoslavyalı bir kadın. İstanbul ' da
pek ala, asri bir kerhane işletebilirdi, fakat olmamış, Türkçe bilmiyor,
burada kulüpü idare ediyor. Dört-beş milletten gazeteci, muharrir,
profesör. Madam Maytiç'in hafif bıyıklan var. Sade şefkat, dikkat,
itina ... ve terbiye. Sabahleyin dokuzda kahvaltım. Dokuz buçukta
sıcak suyum . Onda kütüphaneye kadar teşrif, oda temizlenir. Yemekler
dışarda yenecek. Zil yanı başımda. İstediğim zaman kahve, çay
gelir. Misafirlerinize likör, şampanya , filan da ikram edersiniz. Fakat
101
ADALET ve MEHMET ALİ CIMCOZ' A MEKTUPLAR
102
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
103
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
104
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
adam bir burjuva kadını seviyor, yahut istiyor, fakat kadın sevdiği halde
yüz vermiyor, kadının aynını bir randevu evinde buluyor. O mu, değil
mi? Nihayet tam kaçacakları esnada randevu evindeki kadını öldürü-
yor. Ama bu değil işte. Ve bende sabırsızlık başladı. Ne ise geçelim.
Piyesi gelirken getireceğim. Okursunuz. Tiyatrodan çıkınca birdenbfre
Saint-Georges meydanını gördüm. Ne Champs-Elysees, ne Opera, ne
Montparnasse, Ne Boul-Miche, ne sinema, ne fuhuş, ne karnaval...
Sakin, küçük bir seccade gibi meydan. Yarabbim! Küçük bir kahvede
oturdum, yarım saat.. Oyuncular tiyatrodan çıktılar. Yanımdaki masaya
oturdular. Paris'te böyle bir zaman geçirmemiştim. Paris'i tanımak
Iazım. Ne yazık ki vakit yok. Paris çok güzel ve görüldüğünden başka.
Adalet gel, çabuk gel, sadece Saint-Georges sokağı için gel! Otel
adresini sana yazacağım. Hiç merak etme. İstediğin gibi yer buluruz.
Tekrar dostluğa , hatırlamaya teşekkür ederim. İnşallah hep beraber,
aynı sofranın başında, aynı münakaşaları yapa yapa ihtiyarlanz. Vatan
birkaç dosttur diyor Gide. Hakkı var. Evet hakkı var. Ve ben bu mek-
tubu üstad ımın, biricik şairimin , Valeıy 'nin resmi altında bitiriyorum.
Hepinizin gözlerinden hasretle, sevgi ve sevinçli senelere sahip olma
sevinciyle öpeıim kardeşler.
A. Hamdi Tanpınar
30
Paris, 17-20 Temmuz 1953
Adalet, Mehmet Ali, Sabahattin ,
Bütün mektupları aldım. Size yirmi gündür yazmıyorum, o da
başka. Şimdi, mektupsuz, yani hakikaten mesut, arızas ı olmayan günler
başladı , demektir. Artık hafta sonuna kadar kimseden bir şey bekleye-
mem. Yağmurlu Paris havası, biten müzeler, ilk Fransa dışı seyahatimin
yorgunluğu , Hollanda ve Belçika'dan burnumda, yahut kafamda kalan
süt kokusu - hala tereyağı yiyemiyorum- üç gündür Paris'te dolaşıp
duruyorum .
105
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
106
TANPlNAR'IN MEKTUPLARI
107
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
20 Sabahı
108
TANPTNAR'IN l\ılEKTUPLARI
109
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ ' A MEKTUPLAR
yedi yüz senelik bir tarihi bir halle masalı yapan acaip konuşması,
uydurduğu yerlerdeki hafif istihzası kafamızdan gitmiyor... (Galiba bu
kısmı daha evvel söylemeliydim). Meaux ka~edrali daha kibar, gecenin
onunda gittiğimiz için kapıları kilitli ... Burada daha talihliyiz, içinde
çok başka şeyler var zannediyoruz, muhakkak gelmeli! Bütün bunlar
iyi değil mi? Tabii dün sabah kafamda muazzam bir fikirle kalkıyorum.
Amiens'e gidip katedrali görmeli. Ruskin'i okumayan var mıdır dün-
yada? Muhakkak Amiens müthiş bir şey olacak! Hadi Nesterin'le kar-
deşini kandır, düş yola! İnsan başına on yedi lira bilet parası! Tren yüz
kilometre ile de gitse yine tıngır tıngır. Ben ise bu yoldan üçüncü defa
geçiyorum; yolda Hamid'ane mısralar, seyahat manzumeleri! Mesela
bir kısmı (vezinsiz tabu):
Soğuktan , sıkıntıdan
bitiyorlar... Haytr kardeşim , ben seyahat
yapmasını bilmiyorum. Sayılı
gün denen şeyi n ekonomisi yok bende.
Böyle eşekçesine harcadıktan sonra altı sene dahi bana yetmez.
Akşama yorgun argın bizim mahalleye dönüyoruz. Kendime hiddetten
Champs-Elysees' ye bakmıyorum bile!
İşte böyle Adalet! İnsanda ekonomi fikri olmayınca sade para
değil, asıl kıymetli si,
zaman da kayboluyor. Ulan Notre-Dame' ı gör-
dün, Chartres ' ı gördün, Reims' i gördün, Amiens'in ne lüzumu var?
Ama değil i şte! Gideceksin. Fakat neden cenuba inemiyorum. Hep
şimale! Şinasl'nin "Seyf-i Osmanl ibre-i mıknatıs gibi hep semt-i
şimallyi gösterir!" diye bir lafı vardı. Benim de seyahat ibrem hep
110
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
31
Paris, 9-17 Ağustos 1953
2
Adalet,
Florya plajı ve kum şu anda Paris bulvarları kadar sıcak değil . Yaz
bütün kurnalarını açtı. İki sokak arasında güneşten geçtikten sonra,
eriyen taraflarını gönnek için insan ister istemez arkasına bir bakıyor.
Zaten geçtikten sonra, güneşle temas eder etmez, bir hayalet oluyorsun
ve bu bir iki saniye devam ediyor. Grev ayrı bir kepazelik. Paris halkı ,
yarı çıplak , kahveden kahveye dolaşıyor. Her ağızda bir saman çöpü .
Biraz sonraki ter [okunamadı] malzeme hazırlıyor. Yollarda otobüs
yok. Metroların kapısı zincirli. Parisliler, güzel kadınlarda daha tatlıla
şan mahut baş sallamasıyla gülümsüyorlar. Fakat ilhamlı bir gülümse-
me. Herkes içinden şakanın hududu nedir? Onu kendi kendine soruyor.
Bu hesaplı hiddet, iki taraflı tartışma bir anda ciddileşiyor, ateş bayramı
yangın olabilir. Ama şimdilik değil ve Parisli daima benimsediği insan-
ların kozuna iştirakten , onların kafa tutuşunu seyretmekten memnun!
2
Bu mektup Tanpınar'ın müsveddeleri arasında bulunmuştur. Grev esnasında yazdığı
ve 32 numaralı mektupta bahsettiği kayıp mektup bu olmalıdır.
111
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
"Şikayet edersem, zavallı adamlara ihanet etmiş olurum ... Biraz sab-
redeyim, biraz daha!" Genç kızlar, kadınlar, havan eli gibi takır takır
yürüyorlar. Zaten şehrin yarısı sayfiyede. Gazeteler kısa mektuplarla
dolu. "İyiyim. Grev bitmeden İtalya'ya gidemeyiz. Otomobille gelme-
ye çalışacağım. Süt için kendini yorma!" "Kendine iyi bak. Cumartesi,
yetişebilirsem cuma, geç vakit oradayım ... çok sevgi!"
Şehir eski çağları yaşıyor. Yani Paris denilen kırk başlı dev birleş
meden evvelki günleri. Montparnasse ancak Quartier'ye iniyor, Saint-
Germain şöyle hava almak için Montparnasse'a çıkıyor. Yahut Seine
kenarına kadar uzanıyor. Hele iş olmazsa bir sahilden öbürüne, yani
sağ Paris sola, sol sağa hemen hemen hiç geçmiyor. Etoile'in hududu
Louvre, Auteuil' ün hududu Etoile '<lir. Ama Monmartre ve Pigaile dolu
imiş. Daha dolu olan yerler var: Garlar. Modern hayatın bu değirmen
oluklarında şimdi turistler büyük tomruklar, taş yığınları gibi yatıyor
lar. S.K. Bey dostum vaziyetten pek şikayetçi idi. Ne ise İspanya'ya
kaçtı. Bu maceradan ben 3000 frankla kurtuldum. Gümrük için istemiş
ti, verdim. Biraz sonra karı-koca ellerinde iki küçük esansla geldiler.
Bizim üç bin frankla ... esansı alınacakmış meğer. Kızayım dedim,
sonra vazgeçtim. Neye kızacaksın? Nasıl kızacaksın? Vatan burada
da bizi muhasara altına almış. İki gündür. A.A. musallat! Karanlıkta
kalmış bir bataklıktan çıkar gibi ağır ağır, nazlı nazlı çamur yığınını
önüme yığıyor, konuşmaya çalışıyor. Cevap vermiyorum, tersliyorum,
"objektif kıymetlerimize büyük takdirim vardır", diyor. "Türk siga-
rası ister misiniz?" diyor. Hanımefendi Allah rızası için bırakın beni!
diyorum. Karıda surat yok. Kızarım, diyorum. Neye kızacaksın, bu
sıcakta nasıl kızacaksın , kızsan ne yapacaksın? Pek aıa İspanya'ya ve
İtalya'ya geçmem mümkün. Fakat Macit mektupla "beni bekle" demiş.
Beklerim demişsin! Ama grev çıkmış. Gelmesi güç. Güç ama ben söz
verdim. Bir de hiç kimseden mektup yok. İzin meselesi ne oldu, bilmi-
yorum. Hülasa beklemek lazım. Kızayım, diyorum( ..... ilh) Londra'ya
gittik öteberi aldık, fakat ne aldık! Apartman edalı bir takım elbise.
Ne zaman, nerede giyeceksin! Aklıma kızayım diyorum ama onu da
yapamıyorum.
11 2
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
113
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
lerine biraz fazla tutunuyor. Bir de sahil kavislerinde çok keskin. Ama
iki resmi harika. Onunla ve Pertev'le çok iyi anlaşıyorum. Yazık ki her
zaman göremiyorum ... Zannediyorum ki Pertev için de, Abidin için de
buradaki ikametleri çok faydalı oluyor ve olacak. Hele Abidin için. İki
sene behemehal kalmalı. Fakat yine onu sizlere rağmen İstanbul'da
arayacağım. Pertev'de gurbetin tesiri daha acı. Türklerle temastan
çekindiğini öğrendim, yüreğim parçalandı.
A.H. Tanpınar
114
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
Yağmurlar başladı.
32
Paris, Ağustos 1953
Adalet,
İki ağustos tarihli mektubunu yirmi birde aldım . Çok sevindim ve
verdiğin havadislere çok üzüldüm. Evvela V.. .'nın hastalığı ve boşan
ması. Burada da işte şark çıkıyor meydana. Ama şarkta ve şark hissiliği
içindeyiz, anlatamazsın. Şark görünmeyen bir alev gibidir, bizi muha-
sara etmiştir. Bir adını sağa, sola, ileriye, geriye attın mı yanarsın. Fert
ve cemiyet halinde o olduğun yerde kalmanı ister, kalmam ve çürüme-
ni. Talihimiz bu. Şarkta zıtlarla anlaşabilirsin. Fakat mutavassıt had-
lerle anlaşamazsın. Yüz elli senedir adını başında o kooperatif müdürü
karşımıza çıkar, ber meslekten olur, fakat aynı adamdır! Bildiğin şey ler
tabii. Bir akşam Mehmet Ali bir sanat meselesi dolayısıyla güzel bir
şey söylemişti : Biz iki milletiz; garplı ve şarkl ı. Hikaye bu ...
115
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
deği l ,
biz değiliz. Gelince göreceksin ki içinde bir şey aksıyor insanın!
Düşün bir kere, sade Louvre'a, o bale cihazıyla operaya sahip olmayı!
O İngiltere toprağına, o berekete, o cennete, o refaha ve çalışma fikrine
ve zihniyete sahip olmayı. Tabiatıyla bütün üstünlükler, bir yığın hazin
mukayese ile insana her an hücum ediyor. Ben Avrupa'yı gezmedim
Adalet, yüklendim. Yatana gelince bu yükten kurtulacağım. Yaşasın
davul , rakı, Apostol... Üstelik İstanbul var. Fikret Mualla'yı gördüm.
Gideceğim zamana bırakmıştım bu işi. Resim aldım, yemeğe çağırdım
iki kere. Görsen süslenip, temiz temiz, kolalı gömlek, boyalı ayakka-
bıyla otele bir gelişi var. Tam mösyö . Beni tanıdığı bir lokantaya götür-
dü. Bir anne gibi yiyeceğim yemekleri seçti. Kendisi dişlerini çıkart
tığı için et yiyemiyor. Vakıa deli. Konuşunca delilik başlıyor. Fakat
hesaplarında ne kadar muntazam. Tabii para meselesi derhal meydana
çıktı. Bana da epeyceye mal oldu. HeJa:ı olsun, eski arkadaşım! Fakat
şimdi yine istiyor. Bakalım kaldı ise veririm, daha hesabı yapmadım.
Kenan'dan mektup alınca yapacağım. Bedri'ye de vaad etmiştim zaten.
İnsan hayatı hep aynı zenbereklerle çalışıyor. Ben kendi hesabıma
göre Fikret'i aradım. Aradıktan sonra onun hesabı başladı. Fakat bir
şey söyleyeyim mi? Fikret Mualla çok terbiyeli, çok kibar hareket
etti. Şaşırdım, belli ki eski Kadıköy züppesi ve cins sanatkar. Onu
gıcır gıcır, dikkatli, otel kapısında, hatta lokantada görsen şaşırırdın.
Hayret... Sonra Fransızların ve Rusların hikayesi başladı. Bu sefer ben
de çıldırıyordum . Bana epeyce resim verdi. Gelince sizlere de veririm,
ama pek iyi değil, yahut hepsi iyi değil.
Macit geldi ... Bana ancak bir ay daha izin koparabilmiş. Bu hesaba
nazaran ancak teşrin-i evvel sonuna kadar buradayım , yani Avrupa'da.
Böyle şey lerin bir de ölçü payı vardır. Kanun-ı evvel de sen, de ama
kimse duymasın! Macit bir gün oturdu, Brüksel' e gitti. Karısı burada
Fuat Ömer'in kızkardeşinde kaldı. Bu hafta gidecek. Meziyet'in taksit-
le alınmış otomobilinde bir iki defa gezdik. Dün de Fontainebleau ' ya
gittik. Oradan da niyetimiz, vakit bulursak , Valvins'e, Stephane
Mallarme'nin evine gitmekti. Rehber bu yeri o şekilde yazmıştı ki,
en aşağı otuz kilometrelik mesafe sanıyordum. Meğer yanıbaşımızda
116
TANPINAR'IN MEKTIWLARI
117
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
33
Paris, 7 Eylül 1953
Adalet,
Sabahın dokuzu. Coupolle'deyim. Yanımda Fikret Mualla var.
Onun da hepinize selamı var. Onun kahvesi tütüyor. Benim çayım dem-
leniyor. Fikret sabah sabah bir gömlekle gelmiş. Traş bir karış. Doğrusu
çıplak gelmediğine hayret ettim. Fakat hakkımdaki saygı-sızlığına da
kızmadım değil.
118
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
Adalet,
Hulusi 'ye verdiğin parayı olmazsa sonra ben öderim.
Mektubunu kaybettim. İki satırla Nuri ' nin karısının istediği şey
leri, mektubumu aldığın gün bana yaz. Sen, Vala, hafif tertip neler
istiyorsanız yazın. Ta ki gelirken mahcup olmayayım . Bilirsin hediye
almasını bilmem! İlhan, Mehmet Ali, Sabahattin kitap filan istiyorlarsa
hafif tertip yine yazsınlar. Çünkü bu posta Paris'ten bir senelik kalkı
yor. Tekrar gözlerinizden öperim. Fakat mektubu, parayı günü gününe
yazın ve gönderin.
A.H.
119
ADALET ve MEHMET ALİ CİNICOZ' A MEKTUPLAR
34
Napoli; 9 Ekim 1953
Adalet, dostlar,
Sizi unuttum, diyeceksiniz, değil. Eğer hatırlamak ve düşünmek ,
her zaman düşünmek kafi değilse, yazdığım mektuplar şahit! Fakat
gönderemedim. O başka. Neden? O da başka. İspanya hazin bir mace-
ra oldu . Galiba yoruldum ki, İtalya da benzemek üzere. Ayın beşinde
Roma'ya geldim. Marsilya'da üç gün kaldım. Ne Côte d' Azur'ü, ne
Provence'ı görebildim. Garip değil mi? Seyahatim adeta intihar etti.
Memleket göreyim derken şehirleri ve siteleri kaybettim. Sebep?
Galiba yorgunluk ve biraz da parasızlık!
İspanya mektubumu bununla beraber alacaksınız! Madrit'te son
gün küçük, genç, bir ilah kadar güzel bir boğanın ölümüne şahit oldum.
Hayatımda bu kadar manasız, münasebetsiz iş görmedim. Zavallı boğa
yı tongaya bastırdılar: Hayvancağız her lahzada banşmağa hazırdı.
3
Bu notun üzerinde Fikret Mualla'nın çizdiği Tanpınar'ın yüzünün yarısını gösteren
bir deseni vardır. Bk. Kapak.
120
TANPJNAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
121
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTIJPLAR
35
Flo,ransa, 22 Ekim 1953
Yirmi dört saattir o kadar acaip şekilde güzel olan şeyler içinde-
yim ki, sizleri imdada çağırmaktan başka çarem yok! Niçin burada
değilsiniz? Niçin bu eğri büğrü yollarda benimle beraber yürümüyor-
sunuz? Michel-Ange meydanından, İstanbul ' dan sonra dünyanın en
güzel manzarasını seyretmediniz? Niçin beraberce Uffici galerisinde
o harikulade Botticelli'lerin karşısında beni kendime geleyim diye
çimdiklemediniz? Burası şehir değil. Allah'ın bir derdi. Her kaldı
rım güzel, her şey eski. Zaten İtalya'da eski yeni yok. Çirkin de yok,
diyeceğim ama ... Roma'daki bazı abideler hatırımda. Eğer gönlümü
İstanbul'a vermiş olmasaydım, ki pişman değilim, burayı Paris'e de
tercih ederdim. Ne kadar munis ...Tıpkı büyük bir gül gibi. Zaten İtalya
çok güzel.
Evvelsi gün saat üçe kadar Roma'da, Roma havuzlarının musiki-
sine kendimi kaptırmış dolaşıyordum. Dünyada yağmur altında fıskıye
seyredilen memleket varsa muhakkak İtalya. Çünkü burada, bilhassa
Roma'da her an yağmur yağıyor. Ve her adım başında bir çeşme var.
Çeşme yoksa bir saray vardır, yahut saray harabesi, yahut kilise , yahut
yine onlardan birinin duvarında hiç olmazsa koltuğunun altındaki
tulumdan önündeki yalağı dolduran bir deniz ilahı ... Ne ise çeşme
sesi ... defne kokusu. Yavaş yavaş kendimi ya kanatlı bir mitoloji atı
122
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
yahut da kılıç balığı zannedecek oluyorum. Bugün iki saat muzaffer bir
kumandan gibi defneler arasında, başımda, sağımda, solumda defne ile
yürüdüm. İtalyan bahçeleri çok güzel, Floransa ise her şeyden güzel.
AHah bilir ya, Venedik'ten korkmağa başladım; bu böyle olursa o
kim bilir nedir? Böyle şehir görmedim. Gümüş bir kazana benziyor.
İçindekileri arıtmış.
Hatta Paris'te bile bir Picasso, bir Leonardo, bir ne bileyim
Watteau, filan vardır ki, bizim ufkumuz olur. Burada bütün ism-i haslar
Floransa denen bir mozaik.in taşlan olmuşlar. Michel-Ange'ın önünde
Kolaro'nun veya Degüstasyon' un önünden geçer gibi geçiyorsun;
Botticelli ' ye selam bile vermiyorsun. Yahut ancak görüyorsun! Bu
sabah Ponte Vecchio'dan içimde hep herhangi bir dükkandan şimdi
Cellini çıkacak vehmiyle geçtim , küçük bir dükkfuıın önünde Michel-
Ange'la Leonardo'nun kavgalarına şahit olacağım diye ürktüm ... Ama
bütün bunlar ikinci derecede iş kaldı. Çünkü Floransa acaip terkibine
yarım saat sonra beni de kattı, hiçbirini düşünemez oldum. Roma'da
mazi modern hayatı adım başında buluyor, parçalıyor. Burada mazi,
h§.1, istikbal yok. Gayri muayyen, iç içe bir zaman var, sürüp gidiyor,
mazi neyi ayırabilir ki, seninle beraber sokakta.
Bir kadın çocuğunu çağırdı: Linardo ... Linardo. Belki traş oldu-
ğum berberin adı Filippo idi. Olmazsa ne çıkar sanki? Hem hiçbir şey
değişmiyor.
123
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
124
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
36
Paris, 14 Şubat 1955
Kardeş, 4
bu ilk mektup zaruri olarak kısa. Tayyare yolculuğu
ömür oldu. Üç yerde durduk. Giderken Yunan tayyaresiydi. Sonra bir
Amerikan meredine bindik. New York'a gidiyormuş. İstanbul'dan
çıkar çıkmaz New York, Cenubi Afrika, Şimal Kutbu o kadar tabu
şeyler oluyor ki. Nitekim gece saat 11 'de Zürih'e beklerken bindiğimiz
tayyarenin bir kardeşi de Tokyo'ya hareket ediyordu. Tayyare yolcu-
luğu acaip bir şey. Dünya yok, isimler var. Sonra yerde hamamlardaki
göbek taşları gibi beş on dakika dinleneceğiniz uçak meydanları.
Sarsıntı mesafeyi yiyor, hususiyetleri ortadan kaldırıyor, masmavi boş
lukta bir yığın gürültü içinde yarı şuurlu bir uyku oluyorsunuz. Abidin,
Avni çok iyiler. Avni çiçek aşısı peşinde idi . Ben de aşılandım. Fakat
farkında değilim , yoksa nezle mi aşıladılar bana. Avni' nin Korsika
resimleri güzel. Abidin bir gün evvel sergi açmış. Beyazı ve siyahı
bol, rengi fazla kırçıl , fakat kuvvetli , bazı tehlikelerden hiç çekin-
meyen, heyet-i umumiyesiyle güzel resimler yapmış. Birkaç tanesi
bilhassa güzel. Yazık ki hep aynı şekilde zihni şeyler. Ve bu zihnilikle
müthiş bir buhran beraber yürüdüğü için tesirleri daima acaip oluyor.
Mamafih çok güzel ve beğeniliyor. Şimdiden üç yüz bin franklık
satış var. Desenler harika. Bir yığın oyun var. Hülasa güzel bir sergi.
Cumartesi günü hep onlarla geçti. Tabi] sergide birkaç kişi ile tanıştık.
Çek ressam , Japon heykeltıraş, filan. Arkasından Saint-Germain 'de
Kübalı bir sulh peygamberi şair gördüm. Kitap imzaladı. İspanyolca
4
B aşlıks ı z olmakla beraber Adalet Cimcoz'a gönderi lmiş olan bu mektup tarihsizdir.
Zarfın üzerinde 14.2.1955 tarihi ve Paris damgası var. 1953 yılından sonra Tanpın ar,
1955 yılında ikinci defa Paris'e gitmiştir. Muhteva ve zarfın tarihinden anlaşıld ığına
göre bu , ikinci Avrupa seyahatinden Adalet Cirncoz'a gönderdiği ilk mektuptur.
125
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
126
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
37
Paris, 28 Şubat 1955
Adalet,
Mektubunu bu sabah aldım. Şimdi cevap yazmağa çalışıyorum.
On gündür size hep mektup yazacağım. Gayet budalaca kartlar gön-
dermekle kaldım. Onlar da şuraya buraya. Doğrusu bu ki, bu seyahate
inanmıyorum. Bana Paris oyunu oynuyorum gibi geliyor. Zaman o
kadar kısa ve şehri böyle bir yolculuk i~in o kadar tanıyorum ki ... Daha
iyisi kendi muhitimde ve imkiinlarımda ona alışmışım, demeliydim.
Hülasa hiç şaşırmadım ve hiç de büyülenmedim. Bana İstanbul 'un
uzak ve çok zengin, değişik bir mahallesine bir müddet için taşınmışım
gibi geliyor.
Biraz da sıhhatirnin tesiri oldu bu işte. Günde yedi-sekiz defa
hava değişiyor, zırzır yağıyor, sonra her şeyi yutacak gibi kar fırtınası ,
daha sonra müthiş bir ayaz. Bugün Paris soğuktan titriyor. Cam gibi
bir güneş var. Fakat yerler buz tutmağa başladı bile. At gibi öksürüyo-
rum. Her tarafımda sancı var. Halbuki yapılacak birçok iş de duruyor.
Hiçbir şeyi görmedim, hiçbir şeyi yakalayamadım. Hülasa bomboş
döneceğim.
127
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
burada olsa, neler yapar? Nasıl sevilir?) Abidin' in resimleri için kaça-
mak yapmadım. Resimler güzel. Bazıları çok güzel, fakat o da dev
olmak iddiasında. Bu harp sonunda Alman illüstrelerinde kırçıl boyalı
tablolar çıktığını gördün elbette, trajik birtakım resimler. İşte onları
hatırlatan bir tonu var resimlerinin. Fakat bazılarında çok güzel oluyor.
Çıkan tenkitler de bunları söylüyordu. Tabii mecmua ve gazetelerin
istikametlerine göre. Meselil. Lettres Françaises, onun sadece fikir tara-
fını alıyor ve Goya ile münasebetini arıyordu. Observateur'de Estien
daha ziyade Buffet ile mukayese ediyor ve öyle beğeniyordu . Bakalım,
Le Monde ne yazacak!
Benim Abidin' de tenkit ettiğim nokta şu: Bazen fazla şişkin. olu-
yor. Çizgiye kendisini fazla teslim ediyor ve belil.gate düşüyor. Sonra
renklerini az değiştiriyor. Ve nihayette hep aynı mihverin etrafında
kalıyor. Fakat yalnız iki senelik bir devri ihtiva eden bir sergi için bu
zaruri gibi bir şey. Küçük tablolarında, bazı figürlerde çok güzel neti-
celere varmış.
Şurası var ki, Abidin bugün Paris'te yapılan figüratif resmin
ve bilhassa konuşan resmin en iyilerini yapmış gibi görünüyor. Art
Moderne bir tablosunu satın aldı. İyi satış yaptı. Desenleri çok güzeldi
ve hemen hemen kapışı l dı.
Avni de aynı derecede muvaffak. Fakat çocuk, hem fazlasıyla.
Münasebetlerini idare edemiyor. Soyulmaya razı olmuyor. Bir ağın
içinde mahpus gibi. Abidin münasebetlerinde ona yardım ediyor.
Fakat çekingen, muayyen hadlerde durmuş . Resimleri içinde inci gibi
güzelleri var. Ve üslfibu derhal tanınıyor. Ummadık bir yerde gördüm
ve derhal "Avni!" dedim. Bizim Anadolu yaylalarının baharlarına ben-
zeyen ince bir renk anlayışı var. Siyahı koyu ve çağla gibi yumuşak,
arasından çıkıyor.
128
TANPINAR 'TN MEKTUPLARI
gördüm. Ama bana burada kalamaz gibi geliyor. Zaten iki seneden beri
çok değişmiş. Şimdi burada Poliakoff isminde bir ressam pek moda.
Hayatın ve şehrin bir istihzası gibi bir şey. O Bemard Buffet'yi gör-
seniz, kusarsınız. Beni başağrısı tuttu. Hakikatte resim durgun. Non-
figüratif teraziyi kırmış. Öyle bir huzursuzluk getirmiş, o kadar şüphe
yığmış ki etrafa, ressama kımıldamak imkanını vermiyor. Sonra, tam
bir İskenderiye devri hüküm sürüyor. Zaman içinde birbirini takip eden
her şey birbirinin yanı başında. Tarih bir horizontal olmuş. Diyebilirim
ki bizimkiler en kuvvetli. Dün Mübin 'le Fikret Mualla'yı ziyarete
gittim. Berbat ve biçare. Fakat şöhreti başlamış. Fikret Paris hayatının
hakiki şairi gibi bir şey. Sol sahil galerilerinde birçok resmi var. Çok
insan hayran. Fakat kendisini görseniz acırsınız; o kadar çocukça sefil
ve perişan, tam garip kuş. Ve bir kuş gibi bunun farkında değil.
Paris trajik bir şehir. Neşesinde bile bu var. Fransız şarkılarını
şehrin bu tarafını yakalamadan anlamak imkansız. Üç akşam üstüste
metronun açık kısmıyla mahalleme döndüm. Bütün o sokaklar yağmur
ve sis altında bana asıl sevdiğim şairi, Baudelaire'i hatırlattı. Bir şairin
bir şehirde böyle yaşaması ne güzel. Ne yazık ki sanat her zaman hayat-
la bu alışverişi yapamıyor.
Bu şehir müthiş bir şey.
Aktör, hoca, yol gösterici hep o. Onun
sarayında, onun etrafında didişiliyor.
Bazen bir at gibi azıyor, binici-
sini altına alıyor, çiğniyor, bazen bir kadın gibi teslim oluyor, okşu
yor, şımartıyor, seviyor, yıkıyor. Beş milyon insan onun elinde. Gizli
hevesini yakalayan günün adamı oluyor. İntihar, katil, taç giydirme,
hep ondan geliyor. Butte'de (...) adında, Teolifene benzeyen bir adam
gördüm. Evi Sisler Şatosuyla, Moulin de la Galette'in yanıbaşında
idi. Tiyatro müdürü , lüks kitap tabii, bar sahibi, Valery'nin dostu,
Anouilh'un ortağı, iş adamı ... Evli olmasına rağmen şüphesiz biraz
jigolo ve biraz da ... Bir saat konuştuk. Derhal İstanbul'a gelmeğe
kalktı. Davet edilmesini istedi. Tabu film meselesi. Tiyatro şubesi
açılması fikrini söyledim, yine gelmeğe kalktı. Ebedi namzet. Hatta
bir ara nisanda gelmesinin daha muvafık olacağında bile ısrar etti. Bir
arkadaşı otomobille Yunanistan' a gidecekmiş. Onu hudutta bırakırmış.
129
ADALET ve MEHMEf ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
38
Paris , Temmuz 19595
Adalet ve dostlar,
Gördüğünüz gibi eski oteldeyim. Fakat kalmağa niyetim yok.
Yol fena geçmedi. Karavel müthiş bir şey. Biraz yoruyor tabii. Çünkü
çabuk inip çıkıyor. "Hava frenlerimizi deneyeceksiniz!" diye bir ses
geliyor ve bir dakika sonra paldır küldür, sanki acemi halayık merdi-
venlerden düşüyormuş gibi bir şey; bir de bakıyorsunuz, Atina veya
Roma'da yahut da Orly'desiniz. İlk değişikliği Roma'da gördüm. Hava
limanı bayağı birkaç misli büyümüştü. Akşam da hafiften bastığı için
geliş-gidiş ışıklarla takip ediliyordu. Havada bir yere kurşun kalem
130
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
gibi bir şey takılıyor, ışıktan bir stilo sanki, sonra büyüyor, bir tayyare
oluyor, önünüzdeki lenduhanın arkasından üzerinize doğru geliyor.
Siz onu takip ederken öbür yandan gök yırtılıyor, başka bir yerden
başka kıyamet kopuyor, müthiş bir kalabalık, gidiş-geliş ... Orly büs-
bütün değişmiş, Fransa hakikaten bu işe haysiyetini mi koymuş, yoksa
Paris'in turistik inkişafı mı zaruri kıldı, hülasa hava limanını tanıyama
dım. Muazzam, Tevratı bir şey olmuş.
Abidin ben gelmeden evvel sekiz yüz bin liralık kadar resim
satmış ve cenuba inmiş. Avni' nin söylediğine nazaran Antibes'de
şahane bir villa tutmuş. Avni, Abidin'e hayran. Adım başında durup
medhediyor. O da bir-iki gün sonra gidecek; ama tek odalı bir yere.
Henriette' le evlenmişler. Henriette'i hiila göremedim. Avni ile baş başa
komik bir akşam yemeği yedik. Beni Altın Horoz diye bir yere götürdü.
Beyaz Rus lokantası. Duvarlarda acemice resimler. Fena halde 1923.
İhtiyar herifler şarkı söyleyip keman veya balalayka çalıyorlar. Hazin
vesselam. Tahta kaplarda yemek yeniyor. Avni pür-heyecan. Hakiki
kokteyl! Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı ! Fakat resimleri
fena değil. Hatta iyi olanlar çok. Birkaç resminde acaip, dokunaklı bir
safdillik var. Avni safdil. Ve bu tarafı güzel. Buradaki ressam ölçüsüne
göre epeyce masraf etti o gece. Fakat ben mahzun ayrıldım. Belki asa-
bımın bozulmasında o gecenin tesiri vardır.
131
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
kalanlardan biri. Eren, Bedri de, ama onlar çabuk çıkmışlar. Soutine
çok büyük ressam. Bazı tablolarında belki Van Gogh kadar büyük.
Fakat taklidi daha imkansız. Charpentier galerisinde resimlerini, o
acaip işkence makinelerini seyrederken bu biçare büyük adamın gece-
lerini , gündüzlerini , yalnızlıklarını düşündüm, bayağı önümde bir uçu-
rum açılmış gibi ürktüm.
Chagall ' ın bir sergisi var. Fakat beğenmedim. Tabu büyük ressam,
büyük ressam ama, bazı. şeyleri çok istismar etmiş . Kanatlı saati, uçan
balığı, ebemkuşağı renkleri insanı yoruyor. Birkaç büyük resmi var o
kadar. Yahudi mistiği ve alayı, köylü poesie'si, Rus fantezisi ve mistiği.
Karışık hülasa.
Paris güzel dostlar, Paris güzel. Bir kere ağaçlı , sonra ilhamlı.
Hakikaten bir şeyler esen bir memleket. Siz ne haldesiniz? Ev sahibiniz
132
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
39
Paris, 20 Temmuz 1959
Adalet,
Mektubunu iki gün evvel aldım. Odam öyle sıcak, o kadar her şey
birbiriyle çatıştı ki ancak bugün cevap yazabiliyorum. Evvela teşekkür
edeyim, iki sayfanın içine bütün İstanbuJ'u sığdırmış, göndermişsin.
Benim için mektubun bir çeşit kısa ve tatlı dönüş oldu. Sabahattin ' in
vesait-i nakliye merakına saatlerce güldüm. Hem yolda, otobüste aklı
ma geldikçe ve her yerde. Fakat sonuna doğru sefaletlerimiz ağır bastı.
Evvela Azra'nın ve Adnan Veli'nin pasaport alamamalarına canım
sıkıldı. Sonra Sabahattin ' in gelmemesi ihtimali beni üzdü. Hiçbir yerde
böyle bir şey olmuyor. Canı isteyen parasını cebine koyup fırlıyor.
Seyahat bu yüzden hiç olmazsa muayyen sınıflarda bizim için olduğu
gibi bir hasret, iştiyak, batta refoulement değil. Sababattin'i halbuki
burada bekliyoruz. Eylülde onunla cenuba inecektik. Öyle ümit ediyo-
rum ki üniversite bir çaresini bulur. Ben maatteessüf T.P.N. in Avignon
133
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
134
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
sahneleri geliyor ve ihtiyar halanın -hakiki bir cadı- söylediği türkü ...
hülasa bir çeşit israf ve sefahat. Buna Burbokof'un -adım inşallah
yanlış söylemedim- musikisini de ilave et. Ne var ki fılınden ziyade
tarihl roman. Müthiş surette on dokuzuncu asır. Ve romana çevirince
de katiyen filmdeki yerinde kalmıyor, Michel Zevako'ya kadar iniyor.
Bilmem anlatabildim mi? Sinema dili herhalde bu yanlış görüş, bu
kıymet değişmesi olmasa gerek.
135
ADALET ve MEHMET ALİ CiMCOZ' A MEKTUPLAR
Sonra akşam geldi tabii ve ben İstanbul guruplarından birine benzer bir
gurubu Vendôme peyzajının ortasında seyrettim. Loire kıyısı büsbütün
başka idi. Akşam ışığıyla su birleşmiş, biraz gürültülü bir Boğaziçi yap-
mışlardı . Derhal İstanbul'u , sizleri hatırladım ve etrafımda muhakkak
Türkçe konuşulmasını istedim. Galiba yolun uzun bir kısmında (güzel
değil mi?) diye sora sora Laroza'lara Türkçe şiirler okudum. Fakat
Fransa ne zengin. Nasıl biriktirmiş . Dört şato gördük, On dördüncü
Louis'nin dedikoducu ve mutaassıp karısı Madame de Rambouillet'nin
şatosu , Jeanne d 'Arc' ın bir arkadaşının Loire üzerindeki şatosu, yine o
civarda bir şato ve nihayet Ronsard'ın sevgilisi Cassandre'ın ailesinin
çiftlik şatosu. Hepsi en nefis, otantik eşya ile tıklım tıklım dolu. İhtilfil
gelip de ölüleri mezarından çıkarıp yakacak derecede etrafı yıkmasaydı
kim bilir ne olurdu? Sonra nasıl toprağa bağlılar. Bizim İstanbul' da bu
cins insana rastlamamız imkanı yok. Konya'ya, Erzurum'a gidip orada
mesela evinde yapılan reçelin yapılış tarzını size tarif eden insanlara
rastlarsanız hakiki Fransızın eşini bulursunuz. Herkes neden ne çıktı
ğını biliyor. İşte burada keklik ve sülün avı yapılır. Eskiden ceylan da
vurulurdu. Hakikaten şatonun şöminesinin üstünde kocaman bir cey-
lan, bir tablo gibi uzanmış. Mesut ve mutmain size bakıyor.
İster istemez kendi hayatımızı düşünüyorum. Bizler çocukluğu
bedbaht geçtiği için hayatına ve etrafına küskün yaşayan, eşya ile dahi
barışamayan biçarelere benziyoruz. Bu zihni gerginlikten, inkar ve
hiddetten, dargınlıktan nasıl kurtulacağız?
Kart için çok teşekkürler. Boğaziçi'ne, Hisar'a, Hisar misa-
firlerine, Boğaz sabahlarını benim gözlerimle görenlerin hepsine,
Türkömerler'e, Taci'lere, Ulvi'ciğime , Füreya'ya, Sabahattin'e çok
çok selam. Mehmet Ali başta olmak üzere hepinizin gözlerinizden öpe-
rim. Bugün pazartesi, gelecek salı imkan olursa Londra'ya geçeceğim.
Alacağımı aklınız keserse bir kart atın.
A.H. Tanpınar
136
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
40
Londra, 9 Ağustos 1959
Adalet, Mehmet Ali,
Paris'ten çıktım çıkalı sizlerden habersizim. Ne Şişli 'den, ne
Anadoluhisan şubesinden bir şeyler yok. Belki de mektuplar gelmiştir
de Paris'ten geri dönmüştür. Böyle de olsa merak ettim. Nasılsınız? Ne
hfildesiniz? Geçen günü Via Paris Tacettin'den kasetleri aldım. Ben onu
öyle sormuştum be kardeşim, zahmet etmenin lüzumu yoktu. Kaldı ki,
Paı:is 'te yaptırmıştım . Tacettin' in dostluğuna gelince hiçbir zaman şüphe
edemem ve etmedim. Hakikaten mahcup oldum. Ben ona Paris'ten bir
şeyler yazamadım; sebebi de gözü kör olsun soyadlarının çoğunu bil-
miyorum. Bazılarını sık kullanıyoruz, bazılarını öğrenmek fırsatı olmu-
yor. İsmet Paşa, Allah selamet ve ömür versin, mecliste soyadlarından
gayrısını yasak etmişti . Meğer bir kolaylık imiş. Hülasa Tacettin'e
karşı katmerli mahcubum. Karı-kocayı ne kadar sevdiğimi ve nasıl
hatırladığımı bilmem söylemeğe lüzum var mı ? Fakat hanginizi hatrr-
lanuyorum ki ... Her an beraberimdesiniz. Ulvi, karısı , Füreya, annesi,
İnge'ciğirn ve Ali, Kemal Türkömer ve hanımı , sizler, Sabahattin,
Mehmet Ali ve angoisse 'ı, Teo (Teo'ya Can'ın ve karısının çok selamı
var) hepiniz de, aynı vakti ayrı ayrı dakikalarda çalan saatler gibi içim-
de bir şeyleri yırtıyorsunuz. Bu daüssı la mı? Bilmiyorum. Fakat öyle
de olsa mahcup değilim. Hayatta odun olmaktan çok korktum, fakat
zaman zaman santimantal görünmekten hiç yılmadım. Düşünce gibi
hiss.in de yalnız insanlarda olduğunu iyi biliyorum. Hakikaten bu acaip
şehirde hepiniz , hoşunuza gidecek, benimle beraber beğeneceğinizi,
seveceğinizi veya kızıp öteye iteceğinizi bildiğim şeylerle karşılaşınca,
birdenbire yanıbaşımda peyda oluyorsunuz. Mesela odamdaki viski
şişesini - sizler olmadığınız için pek az içiyorum-, Trafalgar meyda-
nını Sabahattin ve Mehmet Ali ' yi düşünmeden görmeme imkan yok .
Dün sabah büyükçe bir otelde kahve içiyordum; elimdeki fincan ister
istemez beni Füreya'nın atölyesine götürdü. Böyle olunca tabii oradan
çıkar çıkmaz aziz dostum Şerif'e uğradım. Ne hfildeler? Onlara da bir
şey yazamadım. Halbuki burada her yemekte Rozita ile beraberim.
137
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
138
TANPJNAR'IN MEKTUPLARI
veya başka eczahane sağlığı. Çıkarken bir sempati iklimini terk etmiş
gibisiniz. Şüphesiz adam içinden bir daha gelmemenize, görünmemeni-
ze dua ediyor, ama siz işin farkında olamazsınız. Diğer bir nokta İngiliz
ampir. Büyükten hoşlanıyor. Evvela imparatorluğu seviyor. Bu tarafını
çok iyi anlıyorum. Ben altı hatta beş yaşında iken coğrafya kitabımızda
Türkiye haritası vardı. Bu haritada Akdeniz'in yansı pembe renkte idi.
Bulgaristan'ın Bulgarya, Bosna ve Hersek'in Avusturya'da olduğunu ,
Mısır'ın, Tunus'un, Cezayir'in, Kıbns ' ın bizim olmadığını evde her-
kes bilirdi ve ben yedisine doğru bunu öğrenmiştim . Fakat bu pembe
renkli harita babamın bütün ahbaplarını yine mesut ederdi. İngiliz de
daha realist şekilde böyle. İlk indiğim otelde - Hotel Royal, hiç de rahat
olmayan ve tek yataklı odaları tabuta benzeyen bir han- holde oturu-
yordum. Çocuklar, büyükler, herkes holün ortasında tıpkı size Aziz
Nesin'in hediye ettiği, içinde lamba bulunan bir küreyi çeviriyorlardı.
Ve hepsinin yüzünde pembe renklerine tesadüf etmekten gelen sevinç
vardı. İmparatorluk devam ediyor, iki büyük muharebeye, o kadar tas-
fiyeye rağmen. Bir İngiliz dostum Hindistan'dan şöyle bahsetti: Ayrıldı
ama yine saatini Big Ben'e göre ayar ediyor (ölecek ama imparatorluk
yine ismen olsun var). İngiliz santimantalitesinin bir tarafını bu impa-
ratorluk kaygısı demeyeceğim, gururu yapıyor. Ona güveniyor, sevi-
yor. Meşin gibi zencileri o yüzden kucaklıyor. Bu imparatorluk zevki
İngiltere'ye müthiş bir büyüklük fikri vermiş. İngiliz - hiç olmazsa
bir zaman için- güzelden ziyade büyüğü ve güzelleştiriciyi aramış.
Bazen büyük, güzele yakın bir tesir yapıyor: Trafalgar meydanında
olduğu gibi. Tek bir sütun, tek bir figür. Daha aşağıda dört yanda dört
arslan. Geçen gece geç vakit, siste bu meydandan yine geçtim. Galiba
Colisee'de, gitmediğim Mısır'da ancak eşi bulunur şeydi.
Mağazaların kapılarında bile bu büyüklük hissi ve arzusu. Nispet
insanı geçecek, ona çok tepeden bakacak. İngilizin üstünde İngiltere
var, diyecek. Mehmet Ali 'nin İngilizlerden bahsedişini ne kadar
çok hatırladım burada. Benim oturduğum otel asır başından: Harika
lambriler, Hint oymaları içindeyim . Fakat gülüncün gülüncü asıl ev
sahibinin yatak odası olacak, odanın kapısı İyoniyen sütun başlıkları
139
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
140
TANPINAR'CN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
41
Antibes, 14 Eylül 1959
Adalet,
Londra'da çok güzel, istediğim gibi, tam bir havadis ziyafeti mek-
tubunu almıştım . Yazık ki istim üzerinde idim. Paris'te de büsbütün
başka türlü oldu. İnan dostum, Londra' dan Avrupa' ya geçen insan biraz
da yıldız değiştirmiş gibi oluyor. Bütün o bakışınızı alıp götüren güzel
kızlar ve kadınlar, İngiliz örfünün sertliği ve hürriyetsizliği, zengin-
likler, parkların yeşili ile beraber kayboluyor. Yerine büsbütün başka
bir şey geliyor. Şüphesiz Paris çok güzel, hiçbir şeye değişmem ama ...
çirkin tarafı çok. Başta güzel denen şeyin azlığı geliyor tabii. Hakikaten
Anglo-Saksonlar tasavvur edilemeyecek kadar güzel. Fakat işte Paris' in
de kendisine göre bir havası var. Bir hava ki başka yerde bulunmuyor.
Hamid ' le Yahya Kemal 'in farkları bu iki şehirden gelse gerek ... Palavra
tabii. Çünkü Hamid'in ilk gördüğü şehir Paris 'tir. Avrupa şehri demek
istiyorum. Hülasa eski sevgili tekrar saltanatını kurdu, şimdi içmekte
olduğum -Tarık duymasın- cigara gibi. Göğsüm adeta çökük.
Bittabi (S) - Ey naz ü işve yfil ü bfil olan sana. Y.K. geldi.
Hastalandı, iyileşti. Kırıttı,
gezdi, gördüklerini bildiğin tavırlarla bana
anlattı. Dört gün de ona koy. Derken Adnan ... Gayet sevimli, lüks eşya
zekasıyla. İki gün sonra S.'yı Adnan'a teslim ederek ben yola çıktım.
Bu sefer cenubu görmek istiyordum .. Ve Sabahattin'in de orada
olacağmı tahmin ediyordum. 13 saat sonra Fransa denen bahçeden geç-
tik. Hiçbir zaman İngiltere kadar renkli değil, fakat harika güzel. Abidin
çok güzel bir evde oturuyor. Akdeniz balkonunda. Ama Sabahattin
yok. Bergen' den yedisinde gelecek olan Sabahattin' den haber bile
141
ADALEf ve MEHMET ALİ ClMCOZ'A MEKTUPLAR
142
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
143
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
sıkıcı bir tarafı bulunduğunu ben çoktan tattım. Akan suyun tatsızlığı.
İpnotizmaya benzeyen , hatta zaman zaman sizi de alıp götüren tatsız
lık , bunu Kuzguncuk' tan bilirim. İstanbuJ'un en iyi sayfiyesi otomobil
ve biraz fazla paradır.
Adalet'çiğirn aldırma , işte ay açılıyor. Yakında dünyanın dört
tarafından fedakar gönüllüler istenecek. Aya gideriz. İş imkan dahiline
girince ben de merak etmeğe başladım.
A.H. Tanpınar
144
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
42
Sete, 26 Eylül 1959
Adaletçiğim ,
145
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
146
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
dedesinin adları var. Dipte kenara Paul Valt~ry diye yazmışlar. Doğum
ve ölüm tarihleri, bir de "Deniz Mezarlığı"nın o çok manalı ilci mısraı:
147
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
148
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
27 sabahı
149
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
bulunduğu tarafta sahile çok yakın lokantalar var. Dün yemek yediğim
lokanta kanaldan iki üç metre geride bir de kameriye, yahut çardak
yapmıştı. Kendimi Boğaz 'da, Büyükdere'de sandım.
150
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
43
Paris, 22 Ekim 1959
Mehmet Ali, Adalet,
Bu günlerde yine kendi kendime konuşmalarım istikamet değiş
tirdi, sık sık size hitap ediyorum. Mektup yazmamın deruni ihtiyaç
hfiline geldiğinin işareti, rakı sofrası kompleksi. Üç haftaya yakındır
ki Paris 'teyim. Cenup, fena değildi, fakat pek mahduttu. Müzeler ve
meydanlar bitince her şey bitiyor. Küçük bir şehirde benim gibi bir
yabancı bile herkesi iki günde tanıyor ve üçüncü günü aynı adama
günde beş-altı defa rastladığını fark ediyor. Antibes'de hemen herkesi
günde on defa görüyordum. Aix'de büyük çingene gözlü bir kız vardı ,
o kadar rastladım ki , son günü acaba evli miyiz diye şüpheye düştüm.
Şüphesiz bu iç içeliğin güzel tarafı bulunabilir, ama yerliler için , yemek
masasında , poker masasında , dedikodu, komşu veya dost yatağında,
iş başında. Antalya, Erzurum, Konya, hatta Ankara'da şahit olduğum,
tecrübe ettiğim şeyler. Vilayetler, ya çocuk denecek yaşlarda okuduğu-
151
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
muz Albert Samain'in elegie'leri (Bir saat çalıyor uzakta, ben nereye
gittiğimi bilmiyorum, kalbim seninle o kadar dolu ... Ah bir bilseydim),
yahut da Sartre'ın Bulantı 'sı. Hatta her ikisi birden. Aix'de bütün
ömrümce hatırlayacağım çınarlar ve Bursa'dakilerden çok ayrı çeşme
ler vardı. Dünyada bu kadar aristokratik şehir olabilir. Otel sahipleri
bile sanki kendilerine takdim edilmemizi bekliyorlar gibiydi. Müzede
çok güzel şeyler vardı. Küçük ve güzel primitifler, Bizans resimleri,
harika İtalyanlar. Fakat hep küçük eb'adda. Çoğu bir tek ressamın
koleksiyonu. Avignon'da Papa sarayı, köprü ve nihayet bu köprünün
XV. Louis devrinden kalma türküsü. Müzede de birkaç güzel Soutine,
bir Gericault, filan. Fakat hepsi bana şimdi can sıkıntısından her lokan-
tanınki ayn ayrı , günde yüz defa belki okuduğum menülerin arasından
geliyor. Günde üç öğün yemeğin ne büyük içtimai nimet olduğunu ve
hiç olmazsa iki buçuk saati nasıl doldurduğunu bu taşra şehirlerinde
anladım. Daha altı. Bir daha saate bakıyorsun, altı buçuk . Bir koşu,
gömlekçinin vitrini, arkasından tek kitapçı , ne ise, yediyi bulduk.
Şimdi lokanta seçelim. Bu menüler de bazı doğurma meraklısı ailele-
rin çocuklarına benziyor, her yaştan , yani her fiattan var. Dört buçuk,
altı, altı buçuk. Yedi buçukla on bir arasındakilerle ahbaplık mümkün.
iV. Henri soslu tavuk, hardallı istakoz kuyruğu , domatesli patlıcan
kızartması... ve bir yığın seçme monoloğu. Sekizde tam yorgunsun, bu
sefer tercihsiz, filan, rastgeldiğin lokanta ve arkasından para hesabı.
Tam para hesabının ortasında, şaraptan kıstığını bir misli ile vermeğe
mecbur olduğun bir hayır cemiyeti şantajı. Genç genç rahibeler siyah
çarşaflara bürünmüşler, ellerinde çanakları hababam sürtüyorlar, bayır
mı , gezme merakı mı? Bazıları da insana hakikaten kutsi lezzetler ve
arzular aşılayacak kadar güzel. Sonra malüller ve clocbard'lar, Yahya
Kemal' in tabiriyle silah arkadaşları; kaldırımda yaptıkları kilise resmi-
nin üzerine kıvrılıp uyuyan seyyah ressamlar. Bereket versin genç kız
lar seyahate alışmışlar, yolunu şaşırmış güvercinler gibi dolaşıyorlar.
Ve karınları doymağa başlayınca müthiş neşeleniyorlar, kedileşiyorlar.
Seyahatlerim hep ikinci mevkide oldu . Zaten birinci bileti almış
olsaydım da pek bulamazdım gibi bir şey. Bazen, yahut umu-
152
TANPINAR'JN MEKTUPLARI
153
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
154
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
ayağını öpen bir kahramanı vardı. Dostoyevski haşa adamı hasta gös-
terirdi, ne ise münakaşayı bir tarafa bırakalım da piyese gelelim.
Bu ahlaklı genç sonunda da kardeşinin karısı ile yatıyor, yahut
ayartıyor. Böylece asil ruhundaki isyan hissini bize iyice duyurduktan
sonra, Almanya'nın hfila ayakta durmasından mustarip, intihar ediyor,
yani bir otomobil kazası hazırlıyor. Dönmeyeceğini anladığımız bir
yola çıkıyor. Rahmetli Yahya Kemal'in bir hatırası vardı: (Kaynanasını
becermerniş Ermeni yoktur ama doktor M ... bu işin tadını kaçırdı)
derdi. Mösyö Sartre da öyle. Bir türlü şu tabii işi doğru dürüst yapma-
ğa razı değil . Yarabbim sen bizi çirkin dahilerin şerrinden koru. Asıl
felaketi, Sartre'ın hiçbir cümlesini feda edememesi. Hiçbir şeyi bizim
anlamamıza bırakmaması. Galiba Gizli Celse'nin filminden gelecek;
ikide bir yandaki kapı, mazi kapısı açılıyor ve Alman zabitleri giriyor,
Almanca emirler veriliyor. Bir insan nasıl tenezzül eder buna! İlla ki
hatırlayın ... diyor. Halbuki yarı Avrupa'yı gezdim, refah içinde boğulan
insanlar. Hiç kimsenin maziye dönme niyeti yok. Amele burjuvalaşı
yor, farkında değil. Almanya ... dev gibi ayakta.
Shakespeare'le daha şanslı çıktım. Genç bir trup Dördüncü
Henri'yi almışlar, ne istiyorlarsa Shakespeare'e söyletiyorlar; tek keli-
mesini değiştirmeden. Çünkü Shakespeare tiyatro muharriri. Evvela
müthiş bir Ortaçağ vizyonunun çatısını kurmuş. Sonra da Falstaff diye
her şeyi söyletebileceği bir adam koymuş ortaya. Piyesten, Falstaff'ı
ve Shakespeare'i çıkar, orta mektep müsameresi olur. Oyuncular ise,
bilhassa Falstaff'ı oynayan, harika idi. Sokağın Fransızcasıyla, yarı
sarhoş, kirli, pis, sinik nasıl yuvarlandı durdu sahnede.
155
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTIJPLAR
rek bizi çıldırttı. Yazık ki, öbür piyeste rolü yoktu. Galiba Comedie-
Française'e oyunun manasızlığına rağmen gideceğiz. Düşündükçe
bu kadar güzel şey nasıl mümkün olabilir diye şaşırıyorum. Bu arada
Şarlo'nun Diktatör' ünü (Avignon 'da), eski filmlerden de (okunamadı)
burada gördüm. Diktatör hafifti, yalnız bazı sahnelerde hoşuma gitti.
Köpek hayatına bayıldım, fakat nasıl diyeyim, büyük artist değil. Bir
yerde kalıyor. Yine Modern Zamanlar'ı inşa edip gerisinde dikkatli
davranmalı. Maskara her zaman çekilmiyor, yahut Shakespeare'de
olduğu gibi (Dostoyevski 'de de öyle) dramın içinde, getirdiği değişik
lik ve cesaretle güzel oluyor. Bu günlerde bilhassa Vanya Amca'ya git-
mek istiyorum. Ben Çehov hikayesini sevmem -ayıp değil ya!- fakat
tiyatrodaki dehasına hilikaten hayranım. Bu yetmiş senenin bence en
büyük tiyatro muharriri Çehov'dur. Birçoklarının peşinde koştukları
şeyleri kendisinde hazır bulan adam. Ne şiir, ne hülya yüklüdür. Bütün
mesele hafiflikte. Shakespeare hafif, Racine hafif, Moliere hafif, hele
Yunanlılar yazmamışlar denebilecek kadar hafif. Gogol hafif. Bir de
Maxime Gorki oynuyor. Sonra Anouilh var. Ama onu merak ettiğim
için göreceğim.
Ne ise bu kadar sanat hayatı kafi. Mübin çok orijinal bir sergi açtı.
Ve iyi kritikler aldı. Fakat ben size bir şey söyleyeyim mi? Resim mazi-
ye karışmış, artık resim olmaktan çıkmış. Tıpkı şiir gibi. Ressamlar ve
tevabii birbirlerini alkışlıyorlar. Yazık, merhum iyi sanattı. Mektubu
burada kesiyorum. Tebyize kalksam günlerce kalacak. Sizden mektup
ve havadis bekliyorum. Doğrusunu isterseniz sıhhatinizi de merak
ediyorum. Beni hiç bu kadar mektupsuz bırakmamıştınız. Acaba diyo-
rum, kendilerini bırakıp da Zibidi ile muhabereye başladım diye bana
darıldılar mı? Emin olun ki onu size tercih etmem. Sükuttan başka
ne bilir? (Hep pot kırıyorum) yahut da münasebetsiz yere havlamayı,
ortalığı pislemeği. Sabahattin'in kulağı çınlasın! Doyamadım oğlana.
Bir istediğiniz var mı? Ulvi tiyatroya dair bir şey istemişti, lütfen yazın.
Sabahattin burada Alain'den para alamamış . Benim kabahatim
oldu. Fakat o da işi hafife aldı. Daha fazla isteyebilirdi. Hatta benim
otelde hesabıma kalabilirdi. Zaten zorla o kadarını da verdim. Ben ilk
156
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
44
Paris, 25 Kasım 1959
Adalet,
Mektubunu ve resmi aldım. Teşekkür ederim. İnsan böyle unutur
mu? Ben sizin namınıza bu seyahatteyim zannediyordum. Resim çok
güzel. Tabii sen de güzelsin, o başka. Fakat çıkartmasını da biliyorsun.
157
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
158
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
159
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
Bu sefer senden talihim yok. Bazil (yahut Vasil, ben Bazileus diyo-
rum) diye halis mujik bir velet var. Attığım her şeyi masaya koyuyor.
Yerdekileri at! diye sıkı tenbih ettim. Senin mektubunu birinci defa
okuduktan sonra bir iki ziyaretçi kabul ettim. Aşağıya indim. Bir şeyler
oldu. Geldim, ne senin, ne Tarık'ın, ne kardeşimin mektupları var ortada.
Şaşırdım kaldım. Herife soruyorum, "bavula koydum" diyor (bavul-
lardan biri kağıt dolabım. Ne yaparsın!). Ben bir türlü bulamıyorum.
Herhalde, atmadım diye temin ettiğine göre bir yere koydu. Meydana
çıkar. Çıkar ama benim de burnumdan gelir. Kuzum Allah aşkına, gücen-
me, darılma, mühim bir şey vardıysa, bana bir daha yaz. Tek bir odada
yaşamamın güçlüğünü tasavvur edersin. Gözlerinizden öperim.
160
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
45
Paris, 11 Aralık 1959
Adalet,
Mektubunu buldum. Bibliotheque Nationale'da bir tarihin ara-
sından çıktı.
Oraya kadar nasıl gitti? Bilmem. Belki de Karaçelebizade
Abdülaziz Efendi' nin ruhu ve maneviyatı seni bir evlat gibi seçti.
Çünkü medhetmek gibi olmasın ama; sen de bizim eski müverrihler
kadar gözü görür, kulağı işitir cinsten doğmuşsun. Hem görüyor, hem
de seviyorsun. Sade görmek kötü şey. Manasız. İnsanı dışarıda bırakı
yor. Görmeden sevmek, hayran olmak, o da budalalık ... Sayende bir
hafta evvel bütün dostlarla beraberdim.
Lolita 'cılığı ayıplamayı benden bekleme. İçim gidiyor vallahi. Ne
var ki yaş geçtikçe insanda haysiyet fikri artıyor. Burada anneanne-
sinin ayakkabısını ayağına geçiren sokakta. Çünkü Lolitalar -hakiki
Lolita'dan bahsediyorum- düzgün ayakkabı meraklısı. Saint-Germain
kahvelerinde, Select'te dolu . Galiba tahsil ağır geliyor. Nasıl okumayan
erkek, ressam olmaya karar veriyorsa; .. Mamafih onlar da resimden,
şiirden , bilhassa romandan başlıyorlar. Geçen akşam muhacir kuş cin-
sinden bir Lolita'ya rastladım. Saat ona doğru idi. Komşu sinemaya
gitmek için otelden çıkmıştım. Yumurta gibi bir kız yaklaştı, yolunu
sordu. İlk önce itiyat bu ya, bizim evin adresini vermeğe kalktım,
tabii aklım başıma geldi. Sokağın başına götürdüm. Viyanalı imiş .
Paris' te bir haftadan beri bulunuyormuş filan. Onu kaderine teslim
ederek, ben de hamakatimden memnun, cinai film seyrine gittim.
Bizde Lolita'cılığın dövizi: Murdar öldüğüne yanmaz, öd ağacından
tabut ister, darb-ı meseldir. O, bu değil ama, şöyle bir aşık olsam fena
olmayacak. Fakat kimse haydi demiyor.
Pierre fena oğlan değildir. Fakat bütün Fransız gençleri gibi
kibirlidir. Hemen hepsi çocukluğundan Üç Silahşörü okur ve ciddiye
alırlar. Rahmetli Gerard Philippe'i bilir misin? Nasıl cins at gibi kırı
tırdı. Hele Fransa ' nın dışında Fransız genci en aşağısı Ondördüncü
Louis sanır kendisini. Bu yüzden müsternlekelerden kovuldular
161
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ ' A MEKTUPLAR
162
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
163
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ'A MEKTUPLAR
Sen, ben geldikten sonra sahneye çıkarsın. Biraz da bana bir şeyler
164
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
46
Paris, 8 Ocak 1960
Adalet,
Mektubunu lezzetle okudum, fakat kanmadım. Bu kadar az olur
mu? Bütün hikayelerin nihayeti gelecek nüshaya kalmış gibi. Sadece
önümden çok sevdiğim gölgeleri geçiriyorsun. Burada Noel acaip ve
sıkıcı -benim için- oldu. Sanki şartmış gibi bir yığın budalalık yap-
tım. O zaman zaruri görüyordum. Şimdi sadece, ne bileyim, acaip bir
şey.. Noel gecesini Abidin, karısı, birkaç Fransız dostları ve benim
dostum Doktor Laroza ile Sabahattin'in tanıdığı La Bucherie'de
geçirdik. Yemekler iyi, şarap mükemmeldi. Fakat hep bizim hfildeki
insanlar vardı, yani asıl Paris yoktu yahut öbür tarafı. Doğrusu nu
istersen sevdiklerimin arasında bulunmaktan mesuttum. Fakat görme-
diğim, göremeyeceğim şeylerin arasında olmadığım için hfila içimde
bir tuhaf duygu var. Bir şey kaçırmış gibiyim. Ben kendi hesabıma ,
Lido'da veya Veber, yahut Maxime'de isterdim bu işi. Aramızda güzel
bir kadın ve onun hazin istikbali, annesi vardı-. İstanbul'da doğmuş ,
Atina'da büyümüş genç bir ressam, bu hanımın öbür genç aşıkları
masamızı zaman zaman ziyaret ettiler ve genç hanımı galiba dans
için olacak, alıp götürdüler, tekrar getirdiler. Biz Laroza ile edebiyat
münakaşası yaptık. Abidin'in evinde Noel'den evvel yaptığı toplantı
daha iyiydi. Tristan Tzara, Horasyo adında bir İtalyan ressam, onun
karısı, bir-iki şair, mütercim hanım vardı . Görüyorsun ki, Paris'te hiç
eğlenemiyorum . Bütün hafta İstanbul'da dostlara hasret çektim demek
165
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
Hülasa sizin neşeli Noel'e hiç benzemeyen bir gece. Ulvi 'yi de,
karısını da o kadar göreceğim geldi ki ... Bir tek kelime de yazamadım.
Mazhar' la Sabahattin' in arasındaki hadiseye canım sıkıldı. Belki de
heyecandan Mazhar unutmuştur. Rektörün açılış nutkundan pek bahset-
tiler. Merak ettiğim için gayet terbiyeli bir mektupla ve sade soyadında
yanlış yaparak, istedim. Gönderdi. Mühim bir şey değil hatta hiç değil.
Çünkü esas meseleye dokunmuyor. Hocalarımız derslerinde ihtisasları
dahilinde hükumeti tenkit edebilirmiş , insaf yahu, bunu da yapmayacak
mı artık? (Bunu da mı yapmayacak artık? yahut yapmasın). Asıl bah-
sedilecek hürriyet meselesiydi. Üniversitenin bir tek politikası olabilir,
o da hürriyet politikası. Ne ise Paris'ten bunları söylemek kolay, hatta
daha sıkılarmı bile ... Yalnız susmanın aynı olan bu cins konuşmalardan,
onlarla kahraman olanlardan hoşlanmıyorum. Bunlar beyan-ı mazeret
oluyor. Kusura bakmayın , benim böyle ötmem Hl.zım!
Mazhar' la Sabahattin Siyamlı kardeşler gibidir. Beraber yaşama
nın zaruri çatışmaları olacak tabii. Aşağı yukarı on beş seneyi buluyor
ki beraberler. Ayrıca da Mazhar'm kendine göre huysuzlukları vardır.
Hatta huysuzlukları ve tiryakilikleriyle tutunan insandır biraz da. Bana
kalırsa Magdi hiç üzülmemeli ... Bilakis sevinsin, bir rakipten kurtulu-
yor, demektir. (Tabii şaka söylüyorum. Haziranda yeni film, müşterek
kitap yazma, filan ... birbirine yaklaşırlar. Sabahattin ' le Ma zhar'ın
dostlukları bazı böceklerin aşkına benzer. Mamafih doğurucu bir dost-
luktur).
Burada hayat bildiğin gibi. Büyük ümitler, küçük hayal sukutları,
166
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
167
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
o kadar, İstanbul'a baştan sona kadar itiraz hfilinde. Camie itiraz, mina-
reye itiraz, Ayasofya'daki yazı levhalarına itiraz. Nihayet Ayasofya'nın
avlusundaki taşların yerine konmamış olmasına itiraz. Kendisine
elimden geldiği kadar bu taşların Ayasofya ile bir münasebetleri olup
olmadığını hiç kimsenin henüz bilmediğini, Birinci Dünya Harbi'nde
bir Alman arkeologu tarafından çıkarıldığını, belki de Ayasofya'dan
evvelki binalara ait olduğunu elimden geldiği kadar anlatmağa çalıştım
ve şimdiye kadar Ayasofya'nın hiçbir restorasyon projesinin yapılmış
olmadığını, herkesin binayı böyle kabul ettiğini söyledim. Fakat adam-
cağızın dinlemeğe niyeti yok. Zannederim biraz da cahil. Fakat iyi
sinemacıdır. Tekrar İstanbul'a dönecek sanının. Bir köprü filmi yapa-
cakmış. Bir de İsliim medeniyeti münakaşamız oldu. Tarih bilmiyor.
Ve bittabi tarihi izaha meraklı. Bu tarihin de nasibi bu. Bilmeyen izaha
kalkar, bilen susar. Hiç riyaziye bilmeyenin riyaziyeden bahsettiğini
görmedim. Talihsiz bir bilgi dalı olsa gerek.
Paris'te hiilii kar yağmadı. Yağmur ve sis. Berbat bir hava. Tank
durmadan bir su şehrine gitmemi tavsiye ediyor. Ben Shakespeare
okuyorum. Ha, en mühim meseleyi unutuyordum: Mere Courage'ı
gördüm. Oyun harika idi (Vilar tabii). Onu oynayan kadınla _ yakın
da tanışacağım. Alkıştan ellerim koptu. Adalet bu kadar güzel oyun
olur. Piyesin kendisi benim seveceğim gibi değil. Anatole France'ın
fıkirlerini tarihi bir melodrama dökmüş. Hatta bu fıkirlerin sahibi olan
şahsı bile almış: Çünkü piyesteki tabur imamı Aumonier ile Anatole
France'taki Abbe Coignard hemen hemen aynı insanlar. Zaten Courage
Anne de Fransız muharririnin Crainquebille'ine biraz benziyor. Fakat
tabii daha trajik. Herhalde, bütün bu kayıtlara rağmen, Paris 'teki en iyi
sahne gecem bu piyes oldu. Hala oyunun güzelliğine hayranım.
Sezuan 'ın İyi İnsanı bana, Courage Anne'den daha iyi, daha olgun
görünüyor. Bittabi Brecht'i hiç tanımıyorum. Belki bugünlerde bütün
eserlerini alırım. Fakat bir şey daha itiraf edeyim: Bütün gayretime
rağmen, istediğim gibi okuyamıyorum. Paris yorucu ve insanın dikka-
tini çok çalıyor. Dünden beri sis korkusundan eve kapandım. Halbuki
aklım sokakta. Opera meydanı ne halde? Champs-Elysees'deki kahve-
168
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
169
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
47
Paris, 16 Ocak 1960
Adaletçiğim,
170
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
171
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
172
TANPINAR ' TN MEKTUPLARI
BOÖAZDA GECE6
6 Yeditepe, nu. 26, 1-30 Haziran l960; Bütün Şiirleri, hzl. İnci Enginün, 3. bsk. Dergah
Yay. 1989, s. 84.
173
ADALET ve MEHMET ALt CİMCOZ' A MEKTUPLAR
48
Paris, 13 Şubat 1960
Adalet' çiğ im,
İstediğin gibi uzun bir mektup yazmağa kalksam bu mektubu
da alamazsın. Dün İsviçre ve Münib seyahatinden Paris'e döndüm.
Kemal Bey bu seyahatin tafsilatını size anlatmıştır. Ben de hikayesini
ilerde yazacağım. Gelir gelmez mektubunu bulmam benim için tatlı
bir sürpriz oldu. Çok sevindim. Teo'nun kitabına teşekkür ederim.
Abidin'inkini bu akşam vereceğim. Şimdi küçük bir odada bir türlü
kuracak yer bulamadığım bir elektrofona ve radyo ile Musullu tüccarlar
gibi eşyamın üstüne oturarak yaşayacağım, demektir. Musiki meselesi-
ni böyle halletmiş olmama seviniyorum. Cenabeti ne kadar sevdiğimi
bilirsin. Kemal Bey'e namıma teşekkür et. Ben tertip hatasına alıştığım
için Teo'nun üzülmesine biraz şaşırdım. Tashihlerimi Faruk'a yaptıra
cağım. İyi bir şiir bitti. İki üç tanesi de bitmek üzere. Daha "Eşik"le
"Raks" manzumelerini ele alamadım. Hepinizi çok göreceğim geldi.
Şimdi burada müddet bekleyen bir adam gibiyim. Yani artık sabırsız
laştım , çöplüğü özlüyorum. Tarık'ın bedbinliğine ehemmiyet verme.
O da benim gibi meyus yaratılmıştır. Bu ayakkabı bizi çıkarır. Büyük
meselelere girmeden mektubu burada kesiyorum. Yakında bir kitapla
birkaç gazete göndereceğim. Fransa'yı oradan öğrenirsiniz, ilk fırsatta
yazmak vaadiyle hepinizi öper kucaklarım .
A.H . Tanpınar
174
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
49
Paris , Mart 19607
Adalet,
Mektubunu şimdi aldım. Hemen cevap veriyorum. Fakülte'den
hiçbir havadis yok. Alman Filolojisi'nden ölen adamı bilmiyorum.
Frikke ölürse çok acırım, öbürlerini tanımıyorum ...
Mektubun bermutad müthişti. Demek ki hayatın güzelleşmesi ve
manalanmasıiçin edebiyata geçmesi Hızım. Şüphesiz oradaki dostların
hepsiyle alakalıyım. Haberlerini almazsam çıldırabilirim ve benim
İstanbul diye hasretini çektiğim şey de bu dostlar. Ama şimdi senin
mektubundaki hareket, ben orada iken yoktu. Hepsini kaçırıyordum.
Tıpkı şimdi Paris'te, Paris'i kaçırdığım gibi. Bunu İsviçre'de de tec-
rübe ettim. Bilmem neyi sormak için oraya kadar götürdüğüm bir
Arts gazetesinin sayfasında hasretler içinde kendi seyrettiğim film ve
tiyatroları ve sergileri okumuştum. Proust bir şeyi, hem de mühim bir
şeyi bulmuş.
Ahmet Kapancı ile Ayşe geldiler. İki gün buluştuk. Sonra ben
hastalandım. Çünkü burada grip müthiş, derhal eve kapanmazsan azdı
rabilirsin. Hülasa görmedim fazla. İsviçre sey~ati beni fazla parasız
7
Bu mektup tarihsizdir, fakat 50 numaralı mektupla bu mektubun muhtevası birbirine
çok yakındır. Bu sebeple 1960 yılı 20 Martından önce yazı lmış olmalıdır.
175
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
176
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
177
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
rıını mahveden ve beni ikide bir insan nalbandına gitmeğe mecbur eden
bir ayakkabım. Fakat ne ayakkabı! Sinan yapısı mübarek.
Şairliğin hakikaten ta kendisi. Ben bu iki ınısraı derleyip topla-
maya çalıştım, yahut kendi hikayem hfiline getireyim dedim, olmadı.
Seninkileri başucuma asacağım.
Şiir kitabı ne hfilde? Ben Hüsamettin'e yazacağım. Koyacağım
yeni manzumeler var. Aman acele etmesin . Biraz daha beklesin . Doğru
dürüst bir şey çıkaralım. Siz oturun, onunla konuşun. Ne olur Adalet bu
işi yap. Bana bunu temin et.
50
Paris , 20 Mart 1960
Adalet,
Bahar Paris'te infilak etti, bomba gibi. Dün Bulvar Sebastopol'da
yolumu kaybettim. Birdenbire etrafım çiçek kesildi. Meğer hale gel-
miştim. Yarabbim, ne çiçek mahşeriydi. Sanki bütün Divan edebiyatı,
reyhanları, sünbülleri, menekşe ve laleleri, şakayıkları, ortancalarıyla
orada idiler. Güya isim saydım; en aşağı adını bilmediğim otuz çiçek
daha vardı. Kaldırımlar, yollar o akşam saatinde eski katedrallerin
camlarına benziyordu. Her yerde rengin ve ışığın kasidesi. Sabahlar,
sıhhatim pahasına peşinde koştuğum sisler içinde. Yollar süzgün
bakışlar gibi ... bir noktada eriyorlar. Bir eksiğim var: Deniz ve dostlar.
Sisin boşluğunda tek bir balıkçı kayığı veya vapur teknesi göreme-
mek. Primitif bir tabloda, kimin, Saint-Pierre vardı; kayığında yal-
dızlar içinde tek başına ... İşte ona hasretim. Cocteau'nun Orphee'nin
Vasiyetnamesi'ni gördüm. Birinci cinsten değil, ama yine iyi tarafından
Cocteau. Sinemadan başka bir şey. Cocteau kendi masalında yaşıyor.
Bir de Bartok'un Mavi Sakal'ı var; Opera-Comique'de. Çok merak
178
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
179
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
sesinden uzak kalmalıyd1m. Belki bir şeyler yaptım; fakat tam istedi-
ğimi değil. Benim istediğim insanın ötesiydi, yoksa satıhtan toplama
empresiyonlar, şark sanatlarının tek hususiyeti, her türlü acemjliği
mazur gösteren ve hatta tatlı kılan bir ekspresiyonizm değildi. Musiki
bu derinliği mükemmelleştirmek, ona şekil vermek için lazımdı.
Şiirin ne olduğunu biliyorum ve yapamadım. Dostlar Halk şiirini,
Karacaoğlan'ı filan seviyorlar. Bana bunlar çocuk ağzıyla konuşan
Nasrettin Hoca, bfilcir oldukları için kendilerini genç ve taze zanne-
den ihtiyar kızlar gibi geliyorlar. Satıhtan toplanmış, berkesin malı
şeyler. Ufak onarmalar, göz süzmeler, kedi yavrusu da yapar onu.
Sanat ayrı bir şey. Hele şiir büsbütün ayrı. Şiir, dili, piano filan gibi
şahsi bir filet haline getirmek sanatıdır. Mesela Beetboven'de olduğu
gibi. Sonat, yahut kuartet, solo. Tek başına ve bütün etrafını beraberce
yaratarak ve seni bütün korkularınla, rüyalarınla vererek ve tavla zan
gibi her mümkün hadisenin tesadüfünü ortadan kaldıracak bir şekil ile
kendisini vermek. Bütün mesele vision denen şeyde. Ve ona verilen
şekilde. Çünkü güzel mma kafi değil. İnsan her gün birkaç tane güzel
mısra yapabilir. Fakat böylesi otuz güzel mısradan bir şiir yazamaz.
Güzel mısra inci avcılığı gibi bir şeydir. Şiir inci avcılığı ve eskilerin
dediği gibi mücevher hokkası değildir. Bir taazzuvdur. Biz hep dilde
kaldık. Dilde oynadık. Bütün dikkatimizi dile verdik. Beğenmedik,
süsledik, attık, değiştirdik ve şimdi arzumuz yerine geldi. Dilsiz kaldık.
Mektepte öğretilen bir dille yani ... Sentetik millet buna derler işte . Bak,
nereden başladım, nereye geldim? Türkiye'de cemiyeti itham etmeden
konuşmak kabil değil. Bu sadece cemiyetin kabahati olmasa gerek.
Hepimiz nefsimize karşı müdafaa halinde yaşıyoruz ve hepimiz bizden
üstün bir mücrim arıyoruz.
Kitap hikayesi işte bu ... Fakat sanat ve şiir garip şeyler. İnsan tesa-
düfle de kalabilir. Üç-beş ·manzumenin tesadüfü, gizli bir zenbereğin
oynaması, seni iç hayatının öyle bir yerine getirir ki , eser çıkar. Onun
için çalışmaktan hiç .vazgeçmedim. Ve çalışıyorum da. Şimdi itiraf ede-
yim, günde hiç olmazsa iki saat bitmemiş mısralarıkopye ederim, nasıl
bitireceğimi düşünürüm ve aranın. Bavul dolusu böyle müsvedde var-
180
TANPINAR ' IN MEKTUPLARI
dır evimde. Burada da böyle. Ölmediğime göre daha ümit var demektir.
( ... ) Fakat bir şey söyleyeyim mi? Oradaki hayatınuz hakikaten
güzel. Hani bir Fransız kadını gelmiş de şaşırmıştı. Paris 'te böyle
eğlenmenin ihtimali yok! demişti. Şimdi anlıyorum bunu ... Nerde
Avrupa'da böyle bir alem? Romantikler zamanında biraz varmış. Biz
altmışta devam ettiriyoruz bu işi. Tabii şahsımdan bahsediyorum, işti
rak edebildiğim nispette.
Hakikatte Osmanlı devam ediyor. Mektubunu okurken Vasıf
Divanı'nı okuyorum yahut Şanizade'den bir tercüme-i hal zannettim. O
kadar eski İstanbul , o kadar bizdik. Ah içimizde hakiki roman dehasıy
la doğmuş biri çıksa öa bunları yazsa. Türkiye'nin romanı bu işte. Hiç
kimse yaşına ve talihine razı olmuyor. Her yerde olabilir, diyeceksin,
olabilir ama, arkasından birisi çıkar, cemiyete, hayata, büyük realitelere
bağlar.
181
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
51
Paris, 24 Mart 1960
Aziz Adalet,
Geçen mektubumda pek müteJaşi idim. Elimde bir ucube ile gel-
mek, musiki diye parazit dinleyen bir adam olmak. Aleti tanı-mıyor
muşum , prospektüsü Almanca olduğu için birtakım adamlar getirmiş
tim; onlar da meğer markayı bilmiyorlarmış. Ben ise Kemal Bey'in
damadının bana verdiği birçok sağlığı unutmuşum . Nihayet bir dostu-
mun dostu olan meşhur bir operatör geldi. Üç saat makineyi dinledi,
yokladı, basit değişiklikleri yaptı ve bilhassa bu cinsten çok hoparlörlü
182
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Nuri'nin bir talebesi geldi. Bir iki gün gördüm. Fransızca bildiği
için vaziyeti iyi. Montpamasse' da görünmüyor. İnşallah modem res-
183
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
184
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
52
Paris, 18 Nisan 1960
Adalet,
Mektubunu beş gün evvel aldım. Tam klinikten otele döndüğüm
an. Ayakkabılarınu. çıkarmadan uzandığım yatakta okudum. Yaşasın
bizim memleket ... Çünkü dostlar istedikleri kadar kıskan sınlar, siz
sadece ferdi bir hadise demeyin, Balıkçı-R. .. aşkı hakikaten sosyolojik
bir sembol. Türkiye bu aşk macerasındadır; tıpkı Yahya Kemal'in şii
rinde, yahut mısralannda olduğu gibi:
185
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
186
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
187
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
53
Paris, 23 Nisan 1960
Adalet' çiğim ,
Mektubunu şimdi aklım. Alelacele yazıyorum . Bu Sabahattin'in
hastalığı da nerden çıktı? Nasıl kurt düşüyor birden? Türkiye gülmeğe
gelmiyor fazla. Sabahattin'e çok üzgünüm. Derhal Tarık'a haber ver-
meliydiniz. O bir şeyler yapardı. Emin olun en akıllı doktorumuz odur.
Hiç olmazsa şimdilik.
Benim hastalığım geçti. Bir ameliyattı. Şimdi her gün meraklanı
yorum, yeniden patladı mı, patlamadı mı? diye. Bereket versin otele
her akşam meccani operatörüm geliyor, yarayı gösteriyorum, "bir şey
yok, hadi gidelim, yemek yiyelim" diyor, gidip bir şişe şarap deviri-
yoruz. On iki gündür oteldeyim. Prostat ilk günler zorlamıştı. Tarık'a
yazmıştım . Şimdi iyiyim, o tarafta yani "urgent" bir şey yok.
A.H. Tanpınar
188
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
54
Paris, 11 Mayıs 1960
Adalet,
Mektuplarının ikisini de hemen hemen beklediğim anlarda ve
beklediğim gibi aldım. Hele sonuncusu, saat sekizde evine çekilmek
zarureti · ile bir şaheserdi. Sen artık bizim Madame de Sevigne'miz
oldun ... Evvela sıhhat meselesinden başlayalım. Ben iyiyim. Fakat
benim ameliyat çok güç olmuş. Ben uyutulduğum zaman ikide bir uya-
nıp konuştuğumu biliyorum; fakat bu keyfiyetin adını bilmiyordum.
Meğer buna adıyla sanıyla hezeyan-ı mürte'iş derlermiş. Yahut da baş
langıcı. Bereket versin başından tedbir almışlar. Bunu pazar günü beni
muayene ederken doktor söyledi. Şimdi iyiyim, çabuk yorulmaktan
başka bir şeyim yok. O da verilen ilaçlar sayesinde geçecek. Kimseyi
korkutmayayım ama, o tarafta içki biraz hafiflerse iyi olur. Benim sıh
hatim meselelerinde pek fazla içmediğim halde içki arnilrniş. Ne ise,
yorulma keyfiyetine gelince, burada yorulmamak da kabil değil. Paris
bir bahar yapıyor görme. Işık, renk kıyamet gidiyor. Mamafıh sıcaklar
da bastı. Doktor Fikret ikinci defa Paris'e geldi. İki gün ve sadece
Paris'te içmek için. Sabahleyin başladı, dörde kadar. Amerikanca bir
Paris. İçtikçe gelişiyor, hafifliyor, konuşuyordu, hatta biraz da uçu-
yordu. Pazar günü onu tayyaresine göndermeden evvel Port-Royal
taraflarında bir gezinti daha yaptık ve hüsn-i kabul lokantasında yemek
yedik. O kadar yeşillik vardı ki tırtıl filan olacağım sandım. Ormanlar
adeta üstümüze yıkılıyordu.
Fikret'le Mayıs sergisine gittik. Abidin ve Avni'nin resimlerinden
başka yedi-sekiz tablo ancak hoşuma gitti. (Herkes kötülüğünde müt-
tefik) tabu Picasso kendini kurtarıyordu. Unesco'daki freskin hazır
lıklarını koymuştu, yahut başka bir-iki parçasını. Güzel mi, çirkin mi?
Bittabi hüküm vermek kabil değil. Yalnız Picasso idiler. Şahsiyetiyle
empoze ediyordu. Sosyal olduğunu iddia ettiğimiz bu asır hudutsuz bir
ferdiyetçilik içinde çırpınıp duruyor. Sergide birkaç resim daha vardı;
fakat köşe başından siluetiyle sizi avlayan gece kuşları gibi. Londra'da
böylelerine çok rastladım. Uzaktan ve bilhassa müsait yerden bütün
189
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
bir fantazi coşuyor. Ama Öne gidince kül yığını, yahut renk birikinti-
si. Bittabi Kırmızı-Siyah (Stendhal) en büyük tesiri yapıyordu. Yeşil,
mavi ve sarılarıyla iş gören bu cinsten birkaç lenduha tablo daha vardı.
Meselii sizin taraçaya konup Mehmet Ali'nin masasından seyredilirse
harika olabilir. Fakat yanlarına gitmemek şartıyla. Sürrealistler tam
delirium- tremens halinde. Artık sürrealist de denemez onlara. Daha
ziyade obsede sexuel. Hepsi güzelim kadın vücudunu kesiyorlar, biçi-
yorlar, bazı uzuvlarını çoğaltıyorlar, pul gibi yapıştırıyorlar. Mösyö
Breton böyle istedi ne yapalım? Bir ikisi de pirinç üzerine Fatiha
yazıyorlar. Deli sabrı! Deli muhayyilesi! Deli mantığı!.. Doğru dürüst
pornografi yapsalar, eh, yaşımız da müsait, seyrederdik. O da değil.
Sadece hezeyan ve sadizm. Güzel güzel kadınlar, aile kadınları, kızlar
bu fecaatlerin karşısına geçiyorlar ve dikkatle, ehemmiyetle seyredi-
yorlardı.
190
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
İtalyan filmi . Harikulade bir komiği , tatlı bir hicvi vardı. Galiba
İstanbul'a geldi. İkincisi de bu sene pek beğenilen Le Vent de souffle.
Modem Romeo-Juliet. Fena değildi. Belkemiği çarpık olmasa hariku-
lade tarafları vardı . Camus' nün Etranger'sinin başka türlüsü. Belki de
hlç benzemiyor. Fakat entellektüelJer modem hayatı bu gözle görmeği
tercih ediyorlar. İlla ki bütün değerler iflas etmiş olsun! Mamafih dedi-
ğim gibi fena değildi.
İşte böyle Adalet! Fikret'le bir gece Fikret Mualla'ya gittik. O sar-
hoş , ben uyamk. Ne dersin, MualJa bizden daha çok akıllı çıktı. Otelin
holüne indi, hastalığından bahsetti. Ve bizi atlattı.
( ........)
Ameliyat ve hastalıklar bana epeyce mal oldu, (120) bin franktan
fazla. Uzun tereddütlerden sonra masraf pusulalarını İstanbul'a dekan
Takiyettin'e gönderdim. Mazhar'ı gör ve iki şeyi anlat. İstediğim para
sadece masrafm yarısıdır. Sonra mecbur olduğum için istemedim. Aksi
takdirde seyahat çok kötü bitecek. Parayı bana Paris'e gönderirlerse
biraz kurtarırım. Cebimde yalnız (100) bin frank var. Erken dönemem,
Amerikalılara borçlanırım. Fakat asıl istediğim şey, hakikaten büyük
tereddütlerden sonra bu parayı istemeğe karar verişimdir.
Sabahattin'den bir kart aldım. İyiymiş. Çok mesudum. Ne kadar
korkmuştum. Tarık da sıhhatı için beni tatmin etti. Mektubunu Mla
bekliyorum. Ne ise, İstanbul' da okuruz.
Zannederim ki vaziyet biraz daha gevşemiştir. Fakat bu muhake-
meler filan, hülasa herkesi merak ediyorum.
Hüsam benden şiir istiyordu. "Boğaz'da Gece" sende olacak.
Bulabilirsen ver.
Pertev ameliyat oldu. Şimdi iyi. Nekahat devri geçiriyor.
Hepinizi nasıl göreceğim
geldi, tasavvur edemezsiniz. Bedri
beni atlattı. Şalimarı gönderemedim. Hata ettiğimi anlıyorum, sadece
şişeyi götürecektim. Ne ise alacağı olsun. Kitap tabii sana gelmedi.
Abidin'den istemeyi bir türlü akıl edemedim. Onlarda kalsın artık.
Şimdi size bir tane yolluyorum; ama şimdi. Haftaya alırsın.
191
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ' A MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
55
Madrit, Mayıs 19608
Adalet,
Burası İspanya. Madrit. Hangi tfil ve arz dairelerinde, bilmiyo-
rum. Zaten coğrafyanrn yalan söylediği bir devirdeyiz. Meşhur Madrit
sıcağından hoşlanacağım yerde, soğuktan titriyorum.
Dün akşam Şimal otelinde - Allah otel etsin- abdesthane aralığı
gibi bir yerde üç battaniye ile yattım. Bugün bu gördüğünüz, yani
tabelasıyla karşılaştığınız oteldeyim. Birinci sınıf değil, ama rahat. Dil
bilmemek ve ecnebi memleketlere babanın evine gider gibi kollarını
sallaya sallaya gitmenin cezası. Şimdi rahatım, bakır kenarlı lüks bir
odadayım. Işık tabii kıt.
192
TANPINAR'JN MEKTUPLARI
193
ADALET ve MEHMET ALİ CİMCOZ ' A MEKTUPLAR
56
Ankara, Eylül 19609
Adalet, Mehmet Ali,
Neredeyse bir hafta oluyor, sizlere bir şey yazamadım. Buradaki
hayatım bir nevi muhabbet kuşu , vekfilet kapatması gibi bir şey. Henüz
niçin geldiğimi bilmiyorum. Eğer Fakülte Unesco umuınl kongresine
aza olarak beni seçmemiş olsaydı , bittabi bu akşam beraber rakı içer-
dik. Daha beklemeğe mecburum. Hiç olmazsa bir müddet.
Gariptir ki, dışarda seyahat beni rahatsız etmiyor. Fakat mem-
leket içinde odamdan, kitaplarımdan, dostlarımdan ayrılmak acaip
şey. Hülasa sudan çıkmış bir balık gibiyim. Yahut darmadağınık. Her
rastgelenin teklifini kabul ederek yaşıyorum. Ankara güzel. Billur
gibi bir hava var. K.ızılay'ın, Bakanlıklar'm söğüt ve kavakları insanı
büyük resim ufkuna getiriyorlar. Villalar, apartmanlar, lüks binalar
kıyamet. Farkında değildim, şimdi anladım ki, yine tek şehirli memle-
ketiz. İhmal edilen İstanbul' un yanıbaşında yeni başkenti yapmışız. Bu
demektir ki, bir şehirlik bir hayat kuvvetimiz ve yapıcılığımız var. Bu
hal son devirlerin hadiselerini daha iyi anlamama yardım etti. Bittabi
bu mükellef şehir her an hinterlandının tazyiki altında. Binaenaleyh ilci
başlı hüviyeti devam ediyor. Eski şehir, yıkılmış eski Anadolu kasabası
hayatına devam ediyor ve gıcır gıcır otobüslerde yeni Ankara'nın man-
zarasıyla hiç alakası olmayan kılık kıyafette biçareler, bizim Kemal
Yaşar ve Fakir Baykurt' un kahramanları, ağabey, amca, baba , abla,
yenge, hala, nine diye dolaşıyorlar. Hülasa bugünkü imkanlarımızla
yapılan her şey gibi bu iş de yarım. Köylü ve kasabalı şehre hısım
akraba arayarak hücum ediyor.
Yeni vekiller müthiş gayrette . Hepsi etrafına kendilerini beğendir
meye çalışıyorlar. Hepsi aferin! peşinde. Milli Birlik'ten su sızmıyor.
Bu kadar yalnız istediğ ini söyleyen bir ekip az görülmüştür. Bittabi
9
Unesco toplantısı Eylül 1960'ta yapılmıştır; ayrıca 69. nu maralı mektup-tan da anla-
ş ılacağı üzere, Dr. Tank Temel'e yazdığı 20 Eylül 1960 tarihli mektupta da Tanpınar
aynı konulara temas eder.
194
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
195
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
57
Münih, 4 Eylül 1957
Tank' cığım,
Münih'e, kavaklarla süslü caddelerine, rahat ve zengin hayatına
tam alıştığım ve işaretle konuşmayı öğrendiğim zamanda, yani yarın
Viyana'ya geçiyorum. Müzelerden başka bir şey pek görmedim.
Herkese selam. Gözlerinden öperim.
A.H. Tanpınar
58
Paris, Temmuz 1959
Tank'cığım,
196
TANPINAR'IN MEKTUPLARJ
197
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
Tarık,
59
Paris, 20 Temmuz 1959
Tarık' cığım,
198
TANPJNAR'JN MEKTUPLARI
199
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
200
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
201
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
60
Londra, 16 Ağustos 1959
Tarık,
202
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
katiyyen kararlı; sevimli ve münzevi bir ayı gibi yaşıyor. Hep gençli-
ğimin Z.F.'si. Dün onunla beraber sefirin davetlisiydik. Sefarette üçe
kadar kaldık. Müşterek kartımızı elbette aldın. Behice Kaplan, doktor
Fikret, kansı, Ali'nin oğlu hep buradalar. Bir bakıma hiç yalnız deği
lim. Hakikatte ise yalnızlık müthiş. Çünkü yalnızlık içimde.
Yarın Ziya'nın oteline taşınıyorum. Bir Jcişilik odalar çok dar. İki
Jcişilik bir odayı haftalığına sekiz liraya tuttum. İki buçuk lira karım var.
Hakikatte asıl karım Ziya ile beraber olmak.
Londra'yı nasıl anlatayım bilmiyorum. Hakikaten çok nefis bir
şehir. Şehir değil, bütün bir alem tabu... Bununla beraber daha henüz
merkezinden başka bir şey görmüş değilim. Piccadilly, Strand, Hay
Market, Soho, aşağıda Parliament ve civan, Saint James Parkı ve
benim semtim ... Kadınlar son derece güzel. Hiçbir yerde ihtiyarlığımın
bu kadar yüzüme çarpıldığını hissetmedim .
Şehir, İngilizcenin yokluğundan ve biraz da yaşımdan dolayı
benim için imkansızlıklar memleketi.
Hiçbir yerde bu kadar çok içki içildiğini sanmıyorum. Galiba ben
de Paris 'ten fazla burada içiyorum. Hiç olmazsa günde iki üç bardak
bira içiliyor. Vislcinin kadehi iki şiling. Şişesi otuz üç şiling.
Çoluk çocuğa selam. İlhan'ı çok göreceğim geldi . Henüz büyük
bir iş çıkaramadım.
Görürsen benim tarafımdan gözlerinden öp.
Müşterek dostumuza birçok hürmetler.
61
Paris, 17 Aralık 1959
Tarık'çığım ,
203
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
204
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
205
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
62
Paris, 11 Ocak 1960
Canım Tarık,
206
TANPINAR 'IN MEKTUPLARl
207
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
208
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
209
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
63
Paris, 19 Ocak 1960
Tarık' çığını,
1
Theatre de Racine il de, "Preface de Ahmed Hamdi Tanpınar" şeklinde takdim edilen
yazının adı "Bajazet chez Bajazet"dir. Bk. Edebiyat Üzerine Makaleler, 6. bsk.,
Dergfilı Yay. İstanbul , Eylül 2000, s. 509-514.
210
TANPJNAR'IN MEKTUPLARJ
64
Zürih , Şubat 19602
Tarık ' çığım,
Beklemediğin
bir mektup sana. Birkaç gün evvel Kemal Türkömer
Bey'den bir mektup almış, İsviçre'de olduğunu öğrenmiştim. Hem
2
Tarihsiz olan bu mektup Zürih 'te bulunan Hôtel Bellaria'run antetli kağıdına yazıl
mıştır. Tanpınar 1960 şubatında İsviçre'ye gitmiştir.
211
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
212
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
65
Paris, Şubat 19603
Tarık ' çığını,
3 Tarihs.iz olan bu mektup, İsviçre dönüşü Paris'ten 1960 şubatında yollanmı ştır.
213
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
214
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
A.H. Tanpınar
66
Paris, 12 Mart 1960
Tank'çığım,
215
TARlK TEMEL' E MEKTUPLAR
öliimü de Athena' nın attığı bir okla oldu. Picasso ve ailesi bir demir
tel arkasından bu ölümü seyrettiler. Satie, Debussy, Stravinsky müziği,
bir İspanyol takınu. Hülasa fantastik bir yığın sabun köpüğü , asır başı
modemizmi , kendi havası, kendi deseni. Bir omuzu çarpık yürüdü-
ğünü fark ettim. İstanbul 'da dikkat etmemiştim. Komik sahnelerine
rağmen , insicamsızlığına , irreel taraflanna - invraisemblable diyecek-
tim- rağmen, insanı yakalıyor. Kitapları gibi her an bırakabilirsiniz.
Fakat bırakmıyorsunuz. Sonunda da Cocteau denen adamı bütünüyle
bulduğunu[zu] zannediyorsunuz. Cocteau'nun yalanı veya hakikati tek
probleminiz oluyor. Dönüşte, bu sabah çok düşündüm, ne reddedilecek
bir tarafı, ne kabul imkaru var. Elma gibi, herhangi bir şey gibi , bir
adamla karşı karşıya kalıyorsunuz . Hepsi belki yalan ve cambazlık.
Fakat kendine sadık. Demek sanat elli altmış sene bir yalanı yaşamak,
ona sahnedeki rol gibi inanmak.
Geçen mektubumda yazdığım şeye fazla ehemmiyet vermişsin.
Zaten bu işe karar verirsem kendimi evvela lüzumlu kılanın. Ve davet
ettiririm. Daha koltuğumun altında beş on ok var, merak etme. Bu
sene kazanırlarsa dediğin gibi geçecek. Kazanacaklarını ben de ummu-
yorum. Fakat berikilerin de kalmaları için sebep görmüyorum. Asıl
felaket, dünya politikas ının adamakıllı değişmesidir.
Bu yeni vedet ortalığı altüst etti. Ne talihtir bu ırkın ve milletin
talihi? Nasıl potansiyeldir bu? İki yüz elli senedir, Prut'tan beri dün-
yayı daima hayran etti, şaşırttı. Tarihe geç girdi , fakat tam girdi. Tıpkı
ilk Avrupa seyahatlerinde kumarhaneleri iflas ettiren o grandüklerin
macerası gibi. Bir Fransız dün bana şunları söyledi: "Biz Ruslara aşığız.
Deli , çılgın, kötü terbiye edilmiş olmalarına rağmen. Ve böyle olma-
ları bizi aklı ve terbiyeyi başka türlü görmeğe götürüyor". Hakikatte
Fransızlar M.K.'den Cezayir meselesinin lehlerinde hallini bekliyorlar.
De Gaulle'ün ufak bir anlaşması var gibi. Fakat Cezayir meselesi halle-
dilmez. Biz Arap dilini konuşan milletleri yanlış tanıyoruz ve doğrusu
da kitaplarını hiç okumuyoruz. Osmanlı tarihindeki bütün o isyanlar,
filan ve bilhassa Mısır' da Clebert'in öldürülmesinden sonraki Arap
milliyeti. Cezayir şüphesiz Arap değil tam ama; ne de olsa örnekler kuv-
216
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
217
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
67
Paris, 16 Nisan 1960
Tank,
Mektubun cevabı biraz gecikti. Sebebi evvelil. mürekkebim yoktu,
sonra da odam kapalı bavullarla hiç de yazı yazmak hevesi vermiyor.
Fakat daha evvel kazaya geçmiş olsun. Burada otomobil kazası o kadar
tabiileşmiş ki hastalık veya yatağında ölüm adeta biraz daha fazla
yadırganıyor. Ne ise! Anlattığına göre vücutça bir şey olmamış.
Benim mesane işinde senin nokta-i nazarın doğru galiba. İki gün-
dür mesane tazyiki azaldı ve idrar mesafelendi. İki saat, üç saat kalk-
madığım oluyor. Gecelerse bir, yahut iki defa uyandırıyor. Mamafih bu
pazar bir mütehassısı göreceğiz. Ameliyat beni sarsmış . Halil. kendime
gelemedim. Yorgun, yahut zayıfım. Beş kilo kaybetmişim. Galiba
birini aldım , eğer eczahanenin baskülü doğru ise. Çabuk yoruluyorum.
Yatmak, uyumak istiyorum. Hiçbir ciddi şeyle meşgul olamıyorum.
Konuşmanın bile yorduğu oluyordu. Şimdi tabii çok daha iyiyim. Bu
vaziyette polis romanına, uykuya ve musikiye yüklenmekten daha
başka ne yapabilirdim? Hakikaten musikiye gömüldüm gibi bir şey.
2 18
TANPINAR 'TN MEKTUPLARI
Doktora göre diki ş çok sağlam. Korkulacak bir şey yok. Laroza
gripten yattı. Pek göremedim. Şimdi de kızlarını almağa Normandiya 'ya
gitti. Paris turistlerle bir etnografya müzesine benziyor. Bu sene Çinlileı
de fazlalaştı. Müthiş Alınan seyyahı var.
Daha ne yazayım? Gözlerinden öperim. Bütün dostlara selam.
A.H. Tanpınar
68
Paris, 29 Nisan 1960
Tarık,
219
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
220
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
elemanterden başlaması lazım. Hazin talih ... şarkın öbür yüzünü , asıl
yüzünü görüyoruz. Nizamsızlık, sefalet, konformizm, korkaklık, fert ve
şahsiyet yokluğu, kendisini feda edememek. Galiba hük:Umet, ısrarıyla
bütün bu dertlerin tedavisini hazırlıyor. Kötü günler, korkunç hadiseler
bekleyebiliriz Tarık.
Halil Bey'e ben laf anlatamadım. Zaten karar da veremiyor. İş
sana düşüyor. Kenan'ın seninle konuşmasını yazacağım. Bu havadisler
beni müthiş sarstı. Elim ayağım tutmuyor. Aman bana tafsilatlı mek-
tup yaz. Çünkü bizim gazetelerden bir şey öğrenmek mümkün değil.
İçimde büyük bir korku ve acaip bir ümit var. Sabahattin 'in iyileşmesi
ne sevindim. Herkese çok selam. Gözlerinden öperim kardeşim.
A.H. Tanpınar
69
Ankara, 20 Eylül 1960
Tarık,
221
TARIK TEMEL'E MEKTUPLAR
Yarın harcırah alırsam bir kalem satın alacağım. Belki yazı yaza-
bilirim, daha doğrusu Beş Şehir'in mukaddimesini.
222
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
70
İstanbul , 18 Şubat 1943
Pişer Birahanesinde
Mehmet Kaplan Bey,
Kardeşim ,
midem çok rahatsız, gelemeyeceğim. Kusura bakma-
yın . Gelin hanıma
ve dostlara hürmet. Gözlerinden öperim. Aranızda
bulunamadığımdan meyus ve müteessirim. Tesellim bir başka zaman
acısını çıkarmayı ümittedir.
A.H. Tanpınar
71
Ankara , 27 Ocak 1944
Kardeşim Kaplan,
Bir yığın can sıkıntısı, üzüntü ve yorucu iş arasında mektubuna
cevap veremedim. O bir tarafa, o güzel makalene de vaktinde teşekkür
etmem lazımdı. Fakat daha iyisi tebrik etmeliyim. Çünkü hakikaten
güzel makaleydi. Artık birinci sınıf bir muharrir olduğuna hiç şüphe
etmiyorum. Sana çok bağlı olduğum için bundan mesudum.
Orhan Seyfi Bey biraderimiz, daha doğrusu Yusuf Ziya Bey'in
biraderi, "Raks" manzumesi için yaptığı latif tenkitten sonra, bu sefer
223
MEHMET KAPLAN' A MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
72
Ankara, Ocak-Şubat 19441
Aziz Kaplan'cığım,
Seni bekleyecektim, fakat işlerim çok tersine döndü. Yarın sabah
Toros'Ja gidiyorum. Binaenaleyh görüşemeyeceğiz .
Halbuki seni ve makale-i tedibiyesine hayran olduğum ve belki on
defa okuduğum Cahit Tanyol' u ne kadar görmek isterdim . Ben Maraş ' a
gidiyorum. 22 şubatta burada olacağım. Ve belki de şöyle bir 20 gün
1
Bu mektup tarihsizdir. Prof. Dr. M. Kaplan 28 Şubat l 944'te doçentliğe tayin edildi-
ğine göre, mektubun bu aylarda yazıldı ğı söylenebilir. Mektup "T.B .M.M. Hususi"'
antetli kağıda yazılmı ştır.
224
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
73
Paris, Temmuz 19532
Kaplan,
Güzel mekt1:1buna maalesef geç cevap veriyorum. Seni taziyet
ederim kardeşim, evet başın sağ olsun. İtiraf edeyim ki mektubunu yüz
defa okudum. Hayatının büyük merhalelerinden birini geçtiğin halde, o
kadar mustarip ve bedbin olmanı anlamıyorum. Yoksa kıymetler altüst
mü oldu? Dünya mı değişti? Sen şimdi yeni bir safha geçirdin. Büyük
bir şey değil ama bir şey. Sevinmeli ve rahat etmelisin. Darılma, ben
insanda, metafizik endişeden ve huzursuzluktan gayrısını kolay kolay
affetmiyorum. Ne oluyorsun be kardeşim? İyi kötü bir vatanımız var.
Dışarıya karşı hür ve müstakiliz. Memlekete kendi çevremizde hizmet
etmek imkanlarına sahibiz. Ayrıca da o korkunç ifriti, büyük azaplar
2
Tarihsiz ve bitmemiş olan bu mektup, Tanpınar' ın müsveddeleri arasında bulunmuş
tur. Millet Partisi geçici olarak 1953 yılı temmuzunda kapatıldığına göre, mektubun
bu tarihlerde yazıldığını söyleyebiliriz. Mektup Cafe Biard 'ın antetli kağıdına yazıl
mıştır.
225
MEHMET KAPLAN 'A MEKTUPLAR
226
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
mak pahasına. Hatta Sultan Aziz devrini makul haddinden fazla deje-
nere etmek pahasına.
Yahya Kemal'in rakı için güzel bir cümlesi vardır: "Geceyi
aydınlatır, fakat sabahı yakar!" . Millet Partisi'ne ne üzülüyorsun?
Kapanacaktı. Açılması hata idi. Türkiye' nin şartları bunu kaldırmazdı.
Ve lüzum da yoktu. Bir cemiyet hayatında hatalar olur, fakat adım
başında dönülmez. Türkiye yapıcılık devrindedir, devlet otoritesine ve
Avrupalı kafaya muhtaçtır. Ve münevver, maziyle bir yerde köprüleri
atmıştır. Bunlar realitedir. Türk ihtilali, medeniyet ihtilil.Ji olalı İbrahim
Paşa da, sonra da Üçüncü Selim de mağlup olmasaydı, elbette ki ne
imparatorluk kaybolur, ne de Türkiye bugünkü mazisinden soyunmuş ,
mukadderatını elinde tutanlarla büyük kalabalığın arasındaki zihniyet
farkında bocalayan bir memleket olurdu. Fakat olmuş! Ve niçin olmuş?
Olması zaruri olduğu için olmuş. Şimdi bir realite var: Maalesef mazi
bir sistem! Sen ve ben, onun zihniyetini değil, haklarını ve şiirini,
bugünkü hayata manevi destek olabilecek taraflarını ayıklayabiliyoruz.
Ve diyoruz ki, şu hadlerde kalmak şartıyla maziyi bugünle birleşti
relim, devamı kuralım! Bir inkarda yaşamayalım. Fakat büyük kitle
böyle mi? O bizim kendisine teklif ettiğimiz münferit unsurlardan biri-
siyle karşılaştı mı bütünü istiyor. Asıl manası ve şümulünü kavramadığı
hiddetler, "revendication"lar içinde bütün hayata sahip oluyor. Laf
anlatamazsın ki! Hollandalılar suya rıhtım ve bent yapıyorlar. Çünkü
biliyorlar ki , tabiat unsuru tebeşirle çizilmiş hududu dinlemez. "Elan"ı
kırmak lil.zımdır; yoksa gidebileceği yere kadar bu kudret gider. Biz
1950' de ateşle oynadık. Bence, 27 senenin yalanına Adnan Bey kadar
inanan kimse yoktur. Çünkü o diyordu ki, halk bir noktada kalıyor,
çünkü inkılil.plar kafi derecede zafer kazanmış , hayata hakim olmuş
tur. Olmamış , görüyoruz! Evvela atın (...) oynadık, azınca ... Evet,
bütün mesele burada. Mümtaz ne derse desin, iktisadi vaziyet, çalışma
vaziyeti değişinceye, yeni bir zaman temposu cemiyete mal oluncaya
kadar, idare eden zümre ile kitle birbirinden ayrı kalacak ve zecri had-
lere müracaat edilecektir. Fransa'da bile zorlukları, hayata getirdiği
müşküller ve manasızlıkları görülen, elle tutulan bir sistem Türkiye' de
227
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
74
İstanbul, 26 Aralık 1958 3
Aziz Kaplan,
Kötü bir ürtiker yüzünden mektubuna cevap veremedim. Bir sabah
kalktım ki bütün vücudum püskürme sivilce dolu. Ve ben her lahza,
şehvetten acıya kadar giden bir yığın ısrarla vücudumu hatırlamağa
mecburum. Çinlilerin gıdıklayarak öldürmesi usulleri gibi bir şey.
Şimdi kolunuz, biraz sonra çenenizin ucuyla diz kapağınızın yanı ve
sağ ayağınızın baş parmağının altı kaşınıyor. Vücut haritanızda kaşın
ma denen acaip ışıkla onlar aydınlanmış.
228
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
229
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
230
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
Tatyana geldi , bir defa için görebildim. Dün Yahya Kemal için
Şark Kahvesi'nde bir Mevlid okundu. Biraz ölüm korkusu, başörtü
lü birkaç hanım , neyin, kemençe ve tanburun sesi ve bilhassa Münir
Nurettin' in sanatı, biraz öd ve buhar kokusu , uhrev) bir alem yarat-
mağa kafi geldi. Şurası var ki, kahve de pek tekke biçimi bir yermiş.
Yadırgamadı bu işi . Ben bittabi musikiden pek çok hoşlandım. Bir de
oturduğum yerden sağa, Beşiktaş' ın üstüne doğru gelen, tam çıkıntı
halinde bir bina grubunu görüyordum. Bulutlu akşam havasında fan-
tastik bir dekor olmuştu. Greco'yu ve bazı İtalyanları hatırlatıyordu .
Bilmem burada on-on beş gün evvel yapılan Yahya Kemal toplantısının
hesabını sana yazdılar mı?
231
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
75
İstanbul , 31 Aralık 1958
Aziz Kaplan,
Sana yirmi gün evvel yazdığım bir mektubu, belki de konuşma
mızı kesmemek, masamJn üstünde seni uzun zaman bulmak için, bir
türlü gönderememiştim . Şimdi ikisini beraber alacaksın . Paris hülyası,
ki hfila pek tahakkuk etmiş sayılmazsa dahi bizim ürtikere kafi deva
olmadı. Bir kere sıhhl', içtimai veya siyası (ilml dememek için), cehll
bir vaziyet teessüs etmesin, kolay kolay başedilmiyor. Vakıa had devri
geçti ve ben On beşinci Louis devrindeki o kart züppeler gibi pudralı
sokağa çıkıyorum artık. Çünkü ... hastalığımdan yü_ züm bembeyazdı.
Kaşınma da nadir anlarda ve pek hafif. Hatta perhiz ve ilaca devam
edilirse hiç yok gibi. Yalnız perhiz çok güç ve ben zayıfladım . Aynca
fosinophile diye bir madde çıktı kanımda. Hatta yüzde yirmi beş,
yüzde yirmi sekiz görüldü. Küstahlık, edepsizlik. Yahut da doğuştan
böyleyim, o zaman iş değişir. Hülasa her laboratuvarda biraz kanım
var. Beyaz gömlekli, gözlüklü, son derece dikkatli doktorlar, milimet-
rekarelerinde benim eosinophile'imi sayıyorlar. istersen bir övünme
vesilesi olabilir. Ama sıkıcı bir şey tabii.. Eninde sonunda sebebini
öğrenemezsem beni rahatsız edecek.
232
TANPCNAR'IN MEKTUPLARI
233
MEHMET KAPLAN ' A MEKTUPLAR
teklifi, yahut Erzurum bahara doğru iyi olur. Şimdi hem yazı masam-
dan ayrılamam, hem de pek soğuk. Onu ileride görüşürüz.
Bu günlerde yazılar ve bilhassa şiirler beni pek tazyik etmeğe baş
ladı. Bir iki gece evde kaldım. Bütün bitmemiş şiirlerimi ortaya attım.
Yarabbim ne kadar çok bitmemiş eser var. Tek mısralar, yarım kıt'alar,
ebauche'lar. Kopuk ve yarım bir yığın dünya. Hepsini tanıyorum, yahut
tanımadan biliyorum. Fakat benden başkasına ne söyleyebilirler. Ufak
bir müzikalite ve bir dil tecrübesi. Küçük bir benzetme veya yanyana
getirme. Geçen gecem bu eksik şiirlerle hakiki bir "orgie" oldu. Ve bit-
tabi bütün bayramlar gibi -rahmetli Valery' nin dediği şekilde- sabaha
hiçbir şey kalmadı. Pek de öyle değil. Çünkü bir iki manzumenin istik-
bali taayyün etti. Hakikaten bu şiir çalışması gayet garip. Bir bakıyorsun
önünde duvar. Tek mısrada her şey bitmiş. Bir kafiye buluyorsun, uzakta
bir çoban ışığı yanmış gibi -sen yazın bunları göreceksin- müphem
bir çeşit muayyenlik kazanıyor. Hendesedekine yakın bir şekil taayyün
ediyor. Aradaki boşluğu dolduruyorsun, beyit oluyor. O beyit sana başka
bir mma veriyor, yahut müphem bir imaj. Tekrar kafiyelerin basamağı
ve bu, tekrar tekrar devam ediyor. Yazık ki çok müşkülpesent olmuşum.
Mesut şekilde müşkülpesent ve bedbaht şekilde kısır. Ve hayatım icabı,
dersler filan, sebatsız , sebatsız diyorum, çünkü bu hafta bir taraftan
romana devam ederken, bir taraftan da geceleri hep şürle meşgulüm.
Bilirsin ki şiir kadın gibi meşgul olunmak istiyor. Uğraşırsan oluyor.
Bildiğin bir "Çin Heykeli" manzumem vardı : Hatta sinirlenerek Behçet
Kemal 'e radyoda okusun diye vermiştim. Geçen akşam o bana musallat
oldu. Tekrar sevdim ve meşgul oldum. Tekrar benim oldu. Birkaç saat
içinde havası , hatta "ambition"u değişti. Çünkü Kaplan, sanat eserleri-
nin - biraz da bizim dikkatimize bağlı- bir kaderleri ve ambition'ları var.
Psikolojik arıza , şaka, teessüri hal , tesadüf olarak, hatta hiç hayalı bağ
olmadığı için ihmale layık gibi doğuyorlar. Bırakırsan öyle kalıyorlar.
Bırakmaz , üstüne birkaç saat eğilirsen iş değişiyor. Çinli kadın heykeli
de biraz üzerinde başka şekilde durunca değişti. Ualettayin yahut nesir-
de verdiğimin başka şekli bir Paris tesadüfü olmaktan çıktı. Şimdi onu
başka planda bitirmem lazım. Hülasa başıma iş açtım .
234
TANPINAR'lN MEKTUPLARI
235
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
76
Londra, 1 Ağustos 1959
Kaplan ' cığım ,
Mektubunu aldığım günlerde Londra' ya geçtim. Cevabım bu
yüzden gecikti. Halbuki konuşacağımız şeyler de çok. Evvela dostların
sesini duymanın sevincini söyleyeyim. Böylece birkaç ağzın birden
yalnız değilsin diye seslenmesi insanı Londra' da bile takviye ediyor.
Her şey yerli yerinde. Bu güzel bir şey.
Bu seyahatin benim üzerimdeki büyük tesiri şüphesiz rutinden
çıkma oldu. Zihnen ne kadar meşgul olsam, değil mi ki çalıştığım
yerden uzağım, o halde tatildeyim. Hastalık dolayısıyla de bu Ja-zımdı.
Hocanın yükleri azaldıkça, muharrir ve şair de yavaş yavaş silkiniyor,
kendisine geliyor.
Vakıa daha henüz büyük ve tam manasıyla çalışamıyorum. Masa ,
dosyalar, müsveddeler yok. Sağda solda otluyorum. Ama içimde bir
şeyin yığıldığıru duyuyorum.
236
TANPINAR ' IN MEKTUPLARI
237
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
77
Paris, 2 Eylül 1959
Kaplan' cığım ,
Dört gündür Paris' teyim. Londra'dan tren, tayyare , yine tren,
arada beş on satırlık yürüme filan altı saatte geldim. Ama doğrusu şu ki
bu altı saatte bir medeniyetten daha fazla bir şey, adeta bir iklim değişti.
Haritalarda o kadar ehemmiyetsiz olan Manş'ın böyle bir ayrıbk yapa-
cağ.ını hiç ummazdım.
238
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
239
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
240
TANPJNAR'IN MEKTUPLARI
241
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
242
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
Aziz Kaplan bana daima yaz. Cevap beklemeğe lüzum yok ki ... Biz
birbirimizle konuşmağa muhtaç insanlarız. Aradaki fark, ben gurbette-
yim ve bütün bir cemaatle zaruri şekilde muhabere ediyorum (elimden
geldiği kadar) . Sen benden bu hususta biraz daha iyisin.
78
Antibes , 23 Eylül 1959
Aziz Kaplan,
On gündür Antibes 'deyim. Cenup ışığı. Deniz uğultusu. Bazen
lodos yahut keşişleme, kabaran rüzgar, yukarı tarafların meşesi yerine
- Trianon'da harika bir meşe görmüştüm- çınar ve çam, bizimkilerden
çok açık yeşil bir servi, çilekli dedikleri siyah üzüm asmaları , sardun-
yalar. Bu asmalardan bir tanesi bizim otelin bahçe kapısında durma-
dan beni tahrik ediyor, hep hırsızlık yapıyorum ve yakalanıyorum .
Şüphesiz şimal ve Normandiya kadar zengin bir tabiat değil. Fakat
cenup. Mesela şu deniz uysal bir deniz, ama son derecede edepsiz. Beş
gündür etrafı gürültüye boğdu. Geceleri onun huzurs uzluğunu, tabiatı
Sinop 'ta veya Antalya' da imişim gibi penceremde hissetmenin lezzeti
başka şey. Belki yaş, belki yalnızlığım beni hep çocukluğuma götür-
düğü için Boğaz'dan bahsetmiyorum, halbuki bu akşamki manzara
Boğaziçi veya İstanbul'du ; körfez, yarım aydan dökülen ışıkla, birkaç
fenerin aksiyle ve bilhassa sükünetiyle büyük ve mavi bir mücevher
olmuştu . Lunik I devrinde aydan bahsetmek küstahlığı!
243
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
ucunda Vauban'ın o klasik, etrafı ağaçlı, yerine çok iyi oturmuş, bizim
Yirmi Sekiz Çelebi 'yi kıskandıran kalelerinden biri - Vauban kübizmin
babalarından biri olsa gerek- öbür tarafı epeyce uzun bir dalgakıranla
biten bir körfez, dalgakıranın ötesinde Juan-les-Pins, Juan le Golfe'un
sahilleri uzanıyor ve hemen arkalarından da Cannes'ın Antibes'den
çok geniş limanı geliyor. Ben bu iki şehrin komşuluğunu çok kolay bir
mısrada birleştirdim:
244
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
negri bulunduğu gibi. Fakat üstat kendi adının bankasına fazla yatm-
yor. Ne harbi harp, ne sulhü sulh olmuş ... Mamafih, keşke harplerimiz
onun tasavvuru gibi olsaydı! Burada Cagnes'a yakın bir yerde, bir de
Matisse'in meşhur chapel'i var. İki defa gittim, yazık ki göremedim .
Günler rastlamadı. Bu Cagnes ile biraz ötesindeki Saint-Paul, Antibes
havalisinin iki incisi. Sert iki tepe üstünde hemen hemen Kurun-ı vus-
tadaki hudutları ve mimarisiyle kalmı ş iki küçük kubbe. Her ikisi de
uzaktan her türlü derinlikten mahrum profilleriyle görülüyorlar. Sanki
iki büyük opera dekoru. Fakat içine girince üç beş adımlık yollardan
genişliyorlar. Yollar sadece tesadüften ibaret ve ufuk daima komşunun
duvarı, yahut korkuluk duvarının altındaki uçurum veya kemerli mer-
diven sokak. Hülasa rüyaların o hareketli tesadüfüyle insan hayatının
muayyeniyeti el ele vermiş. Çiçek vazoları , şarabi Marsilya kiremidi,
hasır, nefis tahta işleri , belki de ta Fenikelilerden kalma nizamıyla dar
cepheli evler, sarmaşıklı duvarlar, büyük kandil fenerler. Bu evlerden
birinde kırk elli milyon edebilecek hediye tablolar arasında şair Andre
Verdet'yi ziyaret ettik. Bize son kitabını verdi: Picasso ve Keçisi.
Meşhur keçinin yüzlerce diyebileceğim fotoğrafı , bazı izahat ve iki
kendi şiiri. Bu kitap için iki desen almış , satarsa 'bir buçuk milyon
frangı var. Bu kadar varidatlı keçiye az rastlanır. Picasso' nun kazan-
dıklarından maada etraf da mütemadiyen kazanıyor. Zavallı bizim tiftik
keçileri. Kendi kendime meşhur mısraı bozarak mırıldanıyorum:
Bazen keçilerin de olurmuş hayırlısı. ..
245
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
İki defa Cannes'a, bir defa Nice'e gittim. Son Cannes gezintimde
Sabahattin Eyuboğlu beraberdi. Yazık ki yemek bizi şişirdi ve gazi-
noya şansımızı denemeğe gitmeruk. Belki bir gece birkaç bin frank
Monaco'da kaybederim, yahut kazanırım. Mesele büyük ruleti görmek
meselesi. Bilirsin büyük üstadımız Dostoyevski müthlş bir ruletçi idi.
Karısının etekliğine, kendi saat, pardösü ve yeleğine kadar Baden-
Baden 'de rulette kaybederdi. Modem sanatkarlar meşhur hikayede
olduğu gibi, kurdun başından ders aldıkları için böyle maceralara gir-
miyorlar. Onlar sadece para kazanıyorlar ve etraflarına kazandırıyorlar.
Azizim şimdi mürekkebi doldurmağa aşağıya indim, aşçı sarmısaklı
bir yemek yapıyordu , birdenbire acıktım. Halbuki saat daha on buçuk.
Antibes' de Grimaldi şatosunu müze yapmışlar. Bir yığın Picasso
resim ve seramiği var. Seramikleri Vallauris'te yapıyordu. Ve bittabi
çok güzel şeyler. Hatta harika şeyler. Picasso' nun bütün çizgi ve renk
ustalığı, medeniyetlerin sesiyle konuşma sırrı, o büyüye kadar giden
inanma ve masalını yaratma ihtiyacı , hepsi bu sergilerde en magistral
şekilde konuşu yor. Gariptir, müzeyi ilk gezdiğim gün iki beyaz güver-
cin, kendisinin modellik ettiği şekilde , belki de kumru, göğüslerini
germişler, acaip, seksüel, komik ve mağrur bir kabile oyununu oynu-
yorlarmış gibi müzenin avlusunda geziruyorlardı. Bu kadar tatlı ve
tabiatla sanat eseri arasında şey az gördüm.
246
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
247
MEHMET KAPLAN' A MEKTUPLAR
79
Paris, 28 Şubat 1960
Kaplan,
Doğrusunu istersen mektubun beni çok gafil avladı . Ben Erzu-
rum 'a yazıp hfilini soracaktım. Sesin Londra' dan geldi. Geçmiş olsun.
Meseleyi şüphesiz duymuştum. Fakat bu kadar azacağım tahmin etme-
miştim . Bittabi anlattığın şeyler sadece senin başına gelmesiyle benim
için yeni. Yoksa orada rahat edemeyeceğini, rahat bırakmayacaklarını
biliyordum. Senin istediğin şekilde çalışmalar, kendisine müsait zemin
hazırlayacak diğer şartlarla beraber olur. İktisadi bünyesi düzgün olma-
yan bir cemiyette idealistin çalışması güçtür. Aksi takdirde dünyada
bedbaht milletler bulunmazdı. Çünkü uyanık ve idealist birkaç kişi her
millette ve daima mevcuttur. Yazık ki sana yazdığım son mektubun
ilk şeklini göndermedim ve yırttım. Orada heyecanından korktuğumu
söylüyor ve kendi tecrübelerimi sayıyordum. Şevkini kırarım diye
düşündüm. Ne ise olan olmuş. Bazen felaketin de olurmuş hayırlısı,
de. Madem ki bugün Avrupa'dasın; altı ay serbestsin, gez, dolaş, gör,
düşün, oku, yaz, dinlen. Çünkü bizim her şeyden evvel dinJenmeğe
ihtiyacımız var.
İngiltere masal gibi millet. Tarihinin dağ tarafını iki asır evvel
geçmiş , ovaya inmiş . Bence yeryüzünde hakiki mucize İngiliz muci-
zesidir. Yani tekamülün mucizesi. İngiliz ahmak görünmekten, muta-
vassıt olmaktan çekinmiyor. Fertleri, istemeyerek umumi seviyeyi
aşıyor. Sahamı ister istemez daraltmak yaşına girmeseydim İngiliz
tarihi okurdum. Şüphesiz başka bir cins Roma' nın tarihi gibi büyük
olacak. Her halde üç asırdır insaniyete her şey daha ziyade oradan
geliyor. "Ben biraz da İngilizim, çünkü Shakespeare İngilizdir" . Bu
söz kimin sözüdür bilmiyorum. Fakat on dokuzuncu asrın bütün mace-
rasını ihtiva eder. İngilizce öğrendiğine çok iyi yapıyorsun. Benimki
piç oldu. Bilhassa Londra'nın tadını çıkartmağa çalış. Londra bana
bazen makineden , renkli , latif bir çocuk oyuncağı gibi geldi. Bazen
bir deniz ilfilıının çok zengin su altı mağarasını andırdı. Dünyamn en
kahraman şehirlerinden biri olmasına rağmen daima yumuşak buldum.
248
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
4
Feridun olmalıdır.
249
MEHMET KAPLAN'A MEKTUPLAR
250
SABAHATTİN EYUBOGLU'NA MEKTUPLAR
80
Paris, 9 Nisan 1953
Sabahattin,
Nihayet bu olmayacak iş oldu ve ben Paris'teyim. Ne kadar kolay-
mış. Paris'e gelmek kolay fakat orada kendini tabii bulmak güç. Bugün
onuncu gün, henüz şehre alışamadım. Fransızcam , midye kabuğu gibi,
kfilı açılıyor, kah kapanıyor, adeta isterik bir Fransızca. Şehri henüz
tanımıyorum. Bende yerleşmedi. Daha ziyade bir panayırda gibiyim.
Oturduğum Montparnasse, gezdiğim Saint-Germain, Luxembourg ,
Saint-Michel tarafları da bu hissi pek yadırgatmıyorlar. Her taraf birbi-
rine benziyor, alabildiğine kahve tentesi, otomobil sesi, gürültü, muaşa
ka, güzel kadın, caddelere akmış kitap ve resim ... (Burada İstanbul'un
tek hasret etmediğim yeri, Narmanlı Yurdu'dur. Tabii akasyaları düşün
müyorum).
Geçen gün, Rue de Louis'de - pazar günü- daüssıladan az kal-
sın çıldıracaktım. Garip değil mi ki bir horoz sesi sebep oldu buna.
Kendimi İstanbul 'da sandım. Halbuki hiç olmazsa altı ay İstanbul 'da
horoz sesi dinlememiştim . Kaldı ki Fransa'da en az yadırganacak
seslerden biri bu olsa gerek. Bir lahzada dünyam değişti. Şaşırdım,
kendimi güç buldum. Meğer bir dükkandan geliyormuş. Son derecede
küçük, renkli kuşlar, büyük güvercinler vardı. Bir de papağan. İngiliz
seyyahları şehirle aramda ve geniş bir perde gibi. Daima ve her şeye
251
SABAHATIİN EYUBOGLU'NA MEKTUPLAR
onları aralayıp bakmak tazım. Bu salı günü daha garip bir şey oldu.
Osmanlı Bankası'ndan çıkınca bir cigara içmek istedim. Kibritim yok-
muş. Kibrit araya araya şehrin içinde bir saat yürümüştüm. Nerde ise
sokakta hiddetten bağıracaktım. Ne acaip yerlerden geç.tim Yarabbim.
Hangi tren garı idi, bilmiyorum. Ben üstünden geçiyordum. Yolun ten-
halığı, bi-taraflığı, katılığı, siyah ve uzun parmaklıklar asabımı diken
diken yaptı. Nihayet bir "tabac" levhası buldum. Cigaramı yakınca
dünyada otomobil denen bir kolaylığın mevcut olduğunu düşündüm.
Kaybo lmamıştım.
252
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
253
SABAHATIİN EYUBOGLU'NA MEKTUPLAR
gidecektim. Meselenin büyük bir tarafı yağmurun adeta bir duvar gibi
aramıza girmesi. Mübareği zaten sevmem.
Mehmet Ali 'ye bir mektup yazmıştım. Fakat bir türlü kısmet olup
da postaya veremedim. Binaenaleyh her ikiniz de mektubumu beraber
alacaksınız, bazı şeyleri tekrara lüzum yok. Viila'dan daha bir haber
alamadım . Ziyad eğer oradan hareket etmediyse, Avni'nin resmi için
söyleyin. Onu, bir çaresine bakıp devlete aldırsın. Avni altı yüz liraya
dahi razı olur. Biraz haksızlık olur ama hiç yoktan iyidir. Ve resim çok
güzel.
Selim'in resimleri de güzel. Çok mücerret ama yeni ve oturaklı.
Fahrünnisa'nm resimlerinde fazla oyun ve fantezi var. Selim'inki daha
kuvvetli. Yarın Fahrünissa 'nın bir sergisinde bulunacağım.
Burada konsolosu, talebe müfettişini , sefiri gördükten sonra
gençlerimiz için ne kadar ciddi çalıştığımızı anladım. Ve hayret ettim.
Bunlar insan değil, adeta mumya.
Fikret Mualla' ya şimdiye kadar rastlamadım. Onun için Kemal'e
para verecekseniz (200)'den fazla vermeyin. Ne olur ne olmaz elimde
döviz bulunsun. Fakat senin ve Magdi için mesele değişir. Ben gelirken
(1000) lira almıştım. Mayıs için (900) düşünüyordum. Fakat bu hesa-
ba göre korkmağa başladım. Tabii bunların hepsi değişecek. Paris'te
çok yeniyim ve ilk ciddi seyahat tecrübem bu. (Bu seyahat sayesinde
kartpostal ve mektup zarfı yaza yaza galiba bizim harflere alışacağım).
Müthiş nezleyim ve mütemadiyen gözlerim akıyor. Ayaklarım
yürümekten kabardı. Sokaklar insanı adeta birbirine devrediyor. Öyle
ki, bazen bir duvarın kenarına dayanıp uyuyacağım geliyor. Ve yine
yürüyorum. Bir Paris romanı yazarsam adını "Yürüyen Adam" koya-
cağım.
254
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
A .H. Tanpınar
A.H.
81
Paris, 17 Haziran 1953
Kardeşim Sabahattin ,
Bugün Opera'ya, Osmanlı Bankası ' na gittim. Avni için gönderdi-
ğini söylediğin para gelmemiş. Kemal'e söyle derhal gö.n dersin. Çünkü
çocuğa söyledim, üzerimdeki para da herhangi bir seyahat ihtimalini
karşılayacak şekilde, yahut miktarda ... Binaenaleyh paranın gönde-
rilmesine himmet et. Hatta istersen Adalet' in göndermesini söylediği
ikinci yüz lirayı da gönderin. Vakıa geri kalan (bu aylık dövizden) 185
lira için N.'e söz vermiştim ama, Avni daha muhtaç ... Ve ben farkında
255
SABAHATTİN EYUBOÖLU'NA MEKTUPLAR
256
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
Paris alaca-bulaca bir havada yazı tüketecek gibi. İnce elbise giy-
257
SABAHAITİN EYUBOÔLU' NA MEKTUPLAR
diın, şiındi
donuyorum . Yün fanilayı hfüa çıkaramadım. Psikolojim de,
yaptığım hataların, beceriksizlikler,in, dalgınlıkların yüzünden bozuk.
Hep kendi aleyhimde düşünüyorum . Ömrümün en tehlikeli muhasebe-
lerini yaşıyorum. Bir an geliyor ki, hayatta insan kendisine karşı ken-
disini itham ediyor. Fakat bu hfil, Paris' i sevmeme, ondan zevk almama
mani olmuyor. Garip değil mi? Gözlerinizden öperim Sabahattiri 'iın.
Bütün sevdiklere selam ve sevgi, hasret.
A .H. Tanpınar
82
Londra, 4 Ağustos 1953
Sabahattin kardeşiın,
Nedir bu Allah aşkına. Sana hiç rahat yok mu? Şimdi de Mualla'nın
geçirdiği kazayı öğrendim. Vakıa -Tarık'ın yazdığına göre- can sıkıcı,
fakat eser bırakmayacak bir işmiş. Çünkü Tarık yüzde yüz katiyetle her
zaman konuşmaz. Ama öyle de olsa yine büyük bir sıkmtı geçirdiniz.
Hele annen kim bilir ne hale gelmiştir? Hakikaten bu sene kader ve
tesadüfler sizi tam denedi. Temenni ederim ki artık bu sonuncudur.
Ve inşallah Magdi de iyileşmiştir. Yahut iyileşmeye yüz tutmuştur.
Mektubun yinni gündür cebimde; ve sana da bir yığın mektup yazdım.
Fakat gönderemedim. Allah bilir ki, ben Magdi'yi senin kadar, seni de
canım kadar severim. Fakat insanın bazen sıhhatinden hicap duyduğu
anlar oluyor. Ben bu son günlerde bu his içinde idim sana karşı. Bütün
bunların niçin olduğunu biliyorum. Ben orada değilim , diye ... Ve
dönünce de eminim Magdi de dönecek, günleri yine eski sicime diz-
meye başlayacağız . Ama ne vakit döneceğim? Macit'in bana yazdığına
göre, ağustosun üçünde, yani dün beniın izin meselem konuşulmuş
olacaktı. Toplandıklarını pek zannetmiyorum. Bilirsin bizimkiler ağır
boydan, fıstıki soydandırlar, gelmezler. Herkes senin gibi değil , yazın
güzel günlerini Kandilli' de kursta harcasın. Bu cins hidemat-ı vataniye
fasıllarına bir son versen ne olur sanki? Sıhhat olsun da ... diyeceksin.
258
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Ben de onu diyorum ama senin yazının canına da okudular. Her neyse
eğer toplanmışlarsa karar verilmiştir ve galiba da menfidir. Ben pek de
bundan müteessir değilim . Yoruldum artık.
Bildiğin g.ibi on gündür Londra'dayım. Civarına üç otomobil
gezintisinden başka gidemedim. Malovi, Baker gölünü, kırtipil bir
şato harabesini gördüm, bir de Windsor şatosunu ... Parasızlık yüzün-
den açılamıyorum. Halbuki gelmişken İskoçya'ya, Canterbury 'a,
Manchester'e, Oxford, Cambridge 'e gitmek isterdim. Vakıa göreceğim
şeylerin ne olduğunu biraz şimdiden biliyorum ama görmek başka türlü
oluyor. Bakalım belki bir şeyler yaparım. Hollanda'da ve Belçika'da
çok canım sıkılmıştı. Hollanda'da en büyük ve belki tek kazancım
Rembrandt'larla Van Gogh'lar olmuştur. Belçika'da da yine resim kur-
tardı. Burada çok muhteşem birkaç tablo gördüm. Resimden gık deme-
me rağmen, Piero della Francesca'lar harika. Vinci' nin "Kayalıklardaki
Meryem"i Paris'tekinden başka türlü. Fakat bilhassa buradaki Uccello
beni çıldırttı. Bir de küçük ve harika bir Pisanello gördüm. Yazık lci
"Uyuyan Venüs" (Giorgione) ve Botticelli 'nin "Venüs'ün Doğuşu"nu
bulamadım. Galiba oldukları yer tamirde.
259
SABAHATTİN EYUBOÖLU'NA MEKTUPLAR
Evin dışında ve evi olmayan için hayat, konforsuz bir imkan yığını
ve konforhı bir cehennem. Lokanta yok. Kafeterya veya fooddeterya
var. Ben zaten Latin lahikalarını kullanan milletlerden çok korkarım .
Hele Latinlerde olmayan kelimelere bu cins lahikalar eklendi mi, hayat
abeste temel atmıştır. Evet lokanta yok. Herkes elinde tepsi, tabaklar
önünde resm-i geçit yapıyor. İçki yok. Bazı lokantalarda hiç yok, bazı
larında şahs-ı sani tarafından satılıyor. Yemeğin kendisi de yok. Kahve
yok, kahve, monşer, kahve ... Bir yerde bacaklarını uzatarak oturup bir
yudum içtiğiniz şey ve dinlendiğiniz yer yok. Müzelerin kapısında halk
yerlere, taşlara oturuyor. Biberonlu çocuklar gibi termoslarını çıka
nyorlar, yemeklerini yiyorlar. Yahut bir "shop"ta herkes ayakta veya
iskemle üstünde bir şeyler tıkınıyor, sanki tren bekler gibi, gaipten bir
düdük ötüyor, kalkıyorlar, koşa koşa gidiyorlar.
Ayakta beklemekten, ayaklarını uzatmaktan -dört asır bu ameliye
sürmüş- İngiliz milletinin boyu uzamıştır. Hülasa umunıl hayat tahmin
edilebileceğinden daha berbat. Fakat çatışma yok. Herkes vazifesini o
kadar müthiş , sabırsızlığını o kadar iyi hazmetmiş ki, yüzde tek çizgi
oynamıyor.
Fakat akşam oldu mu üç yüz, dört yüz tiyatro, konser salonu dolup
boşalıyor. ingilizin musiki dinleyişi müthiş bir şey. Bir nevi ibadet.
Alkış muazzam ve beş dakika sürebilir. Sonra otobüs bekleniyor, ace-
lesiz, rahat, sinirsiz bekleniyor.
Londra'yı şöyle böyle gezdim. Daha da gezebileceğim. Şehir tam
260
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
261
NUR VE HÜSEYİN TAHSİN SALOR' A MEKTUPLAR
83
İstanbul
Sultan,1
Güzel mektubunuzu ancak şimdi okuyabildim. Üzerine kitap koy-
muşum, filan ... Fakat daha büyük bir kederim var. Maalesef bu akşam
gelemeyeceğim.
1
Dr. Hüseyin Tahsin Salor'un eşi Nur Tahsin Salor.
262
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
2
Dr. Hüseyin Tahsin Salor'a yazılmış fakat gönderilmemiş olan bu mektubu,
Tanpınar' ın müsveddeleri arasında bulduk.
263
NUR VE HÜSEYİN TAHSİN SALOR 'A MEKTUPLAR
264
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
85
Londra, 16 Temmuz 1959
Aziz Hüseyin'ciğim,
Sana iki mektup birden gönderiyorum. Birincisi ahbap meclisinde
okunup vefasızlığımızı affettirmek içindir. Bu ikinci mektupta ciddi bir
meseleden bahsedeceğim.
Londra çok güzel ve pek alıştım . O derecede ki ayrılmak istemi-
yorum. Yahut aybaşı istemeye istemeye Paris 'e döneceğim. Mamafih
bu sene içinde tekrar gelmek ihtimalim var. İngili zcemin piç kalmasına
tahammül etmek hoşuma gitmiyor. Vakıa altmışında dil öğrenilmez
ama, biraz daha manevra kabiliyeti kazanır. Yine mamafih bu bir
tasavvurdur, hatta bulunduğu yerden kop amamanın verdiği bir hülya
da olabilir. Şehir ve etrafındaki sükunet, zenginlik hoşuma gitti. Garp
tarafında Bayswater denen bir yerde oturuyorum. Piccadilly'ye otobüs-
le yirmi dakika.
İşin güzel tarafı, Londra'da bütün bir romaneski yaşamam. Yanlış
anlamayın, mesele şu: Bütün bu semtler ve mahalleler, sokakların
çoğu , romanlarda, biyografi kitaplarında adlarını okuduğum, prestij-
leri içimde yerleşmiş şeyler. Şimdi kendimi onların arasında, yalnız
bana edebiyattan ve resimden gelen hüviyetleriyle böyle adeta laubali,
altalta üstüste görünce, British Museum'dan Piccadilly'ye gelmek
için Leicester 'den geçmek veya yolunu şaşırıp Soho 'ya düşmek filan
gibi haller de irreel zannettiğim, mevcudiyetine başka türlü kani oldu-
ğum şeyler, realite planı na geçmiş oluyor. Bu sokak Byron 'undu , bu
Dickens'indi, ancak kitapta görebilirdim. Şimdi içindeyim falan, filan ...
265
NUR VE HÜSEYİN TAHSİN SALOR' A MEKTUPLAR
266
TANPINAR'IN MEKTUPLAR1
267
NİYAZİ AKI' YA MEKTUP
86
Paris, 11 Nisan 1960
Niyazi,
Mektubunu hastahaneye girmeden evvel aldım, daha doğrusu
kartını. Gariptir ki sana başlayıp da bitiremediğim - bilmem neden?-
bir mektubu hastahaneye götürmüştüm. Çalışmalarının beni ne kadar
sevindirdiğini sana da söyleyecektim. Belki de iki seyahat arasına
rastladığı için bitirememiştim. Artık dönüş tarafı ağır bastı ğı için onu
göndermiyorum, yani konuşma imkanı başladığı için ...
Vefakarlığına , hakkımda beslediğin hislere teşekkür
ederim.
Başka türlü düşünmeni ak.11m almazdı. Her sevdiğim insan gibi, beni
anlamanı istemekte hak.IJytm ve bunu yaptığın için teşekkür ederim.
268
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Ben garpla başladım işe. Fakat bizim eslci şairleri ve eski musiki-
yi tanımadan evvel kendimi bulamadım. Onların nostaljisini tadınca,
kendimi kendi içimde daha yerleşmiş buldum. Bittabi buna bugünle
de gidebilirsin. Fakat Fransızca bilgin, o dünyayı iyi tanıman, yenileri
daima bir pencere gibi görmene sebep olacak. Bu tekamül bütün veti-
resiyle çok gözümüzün önünde.
Eslci öyle değil. O tarihin lejand olduğu mesut müphemJikten geli-
yor. Her tahlili karşılayan bu müphemlik bizde otantik fikrini yaratır.
Bu ister istemez olur. Sonra sevimli adamJardır. Bin türlü üzüntü , buda-
lalık , geçmiş moda arasında halis ve kuvvetli bir tarafları var. Dilin
kurulduğu devirlerden, ana damardan geliyorlar.
269
NİYAZİ AKI' YA MEKTUP
270
HÜSAMETIİN BOZOK' A MEKTUPLAR
87
Paris, 7 Eylül 1959
Aziz kardeşim ve dostum,
Seyahate çıktığım günden beri sana yazmak istedim. Fakat olma-
dı.Belki hastalığın tesiri, belki de iklim değiştirmenin, bilhassa manevi
havayı değiştirmenin neticesi. Bu iki ay içinde hiçbir ehemmiyetli
mesele ile meşgul olamadım. Kütüphanelerde, müzelerde, otomatik
vesika çalışmalarından başka bir şey elimden gelmedi. Şimdi yavaş
yavaş açılmış gibiyim. On günden beri Paris'te kendim olarak çalış
maya başladım. İşte bu çalışmanın içinde, onun heyecanıyla bu selamı
gönderiyorum.
Seyahatimin şimdiye kadar olan kısmından memnunum. Paris,
Londra beni ayrı ayrı yakaladılar. Şimdi artık alıştım. Mukavelemize
göre kitabın çıkma zamanı yaklaşıyor. Ve bu beni çok düşündüıiiyor.
Dinlenmenin , birtakım abes para işlerinin arasından çıkmanın verdiği
bir sükfinetle kitaba bakıyorum , onu gözümün önünde tutuyorum,
doğrusunu ister misin pek beğenmiyorum, hatta korkuyorum. Bana
bir kitap haysiyetiyle tamamlanmamış, birtakım itinalara, daha mahi-
yetlerini bilmediğim dikkatlere, hülasa üzerine bir müddet kapanmaya
muhtaç gibi geliyor. Şiirlerimin aleyhinde bulunduğumu sanma. Bu
iç takvim yapraklarını daima kendileri olarak aldım ve sevdim. Hacı
Bayraro'ın şiirindeki şehir gibi onları söylerken ben kendimi yaptım.
271
HÜSAMETIİN BOZOK ' A MEKTUPLAR
Birinci şartı kabul edersen büyük bir mesele yok demektir. Ben
haziranda döneceğim. Allah izin verirse kitap gelecek teşrin-i sanide
çıkar (tasavvurum budur, asıl bunu tercih ediyorum). Bu olmadığı tak-
dirde neşrinden bir bir buçuk ay evvel müsveddeleri bana göndermeni
(yani dizgi provasın1) rica edeceğim. Bu takdirde de mayısı beklemeyi,
yahut nisanı beklemeyi, fazla görürsen o şartı da kabul etmezsen , hiç
olmazsa kanun-ı saninin on beşinden sonrayı kabul et. Ve kanun-ı
evvelde dizgileri bana bütünüyle gönder. On beşinde bütün değişiklik
leriyle elinde olur.
........ Aziz Hüsamettin, bütün bu olanlar, benim isteğimle olmamJş
şeylerdir. Buna emin ol. Adresimi yazıyorum. Mektubunu beklerim.
Yanlış yazdım, sabırsızlıkla bekliyorum diyecektim. En iyi hfil tarzın1
seçeceğine eminim. Ayrıca da verilmiş sözüm var. Yalnız kitabın her
zaman senin olduğunu dü şün.
Hasretle, muhabbetle gözlerinden öperim kardeşim efendim.
A.H. Tanpınar
272
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
88
Paris, 1Mart1960
Aziz kardeşim ve dostum ,
Sana yazmakta biraz geciktim. Dört Ahmetlerin macerası sinir-
lerimi öyle bozmuştu ki ... Şair olduğuma neredeyse esef edecektim.
Halbuki şiir, insanlardan sonra, belki de beraber, tek sevdiğim şeydir.
Mart geldi. Kitabı ne yapacağız? Adalet şüphesiz sana söylemiştir.
Kitabı eylül sonuna çıkartmamız çok iyi olacak. Hem ben istanbul'da
olurum, sana yardım ederim. Tashih işi mühim iş. Hem de elimdeki
manzumeler biter; değişecekler değişir. Bilirsin, başka memleketlerde
müsveddelerin kendisi, yani provalar böyle birkaç ay muharrirde kalır.
Hangi şartlarda çalıştığımızı bildiğim için, bittabi böyle şey mevzu-
ubahis değil. Yalnız daha bence kitap şeklini bulmadı. Bu sene ders-
haneden , mektepten uzak, şiirle baş başa kalmak fırsatını buldum. Bu
bende birtakım şeyleri tazeledi. Hem de devam ederken kesmeyelim,
diyorum .
... Mutlaka bu bahar çıkmasını istiyorsan bana derhal bir mektup
yaz. Ve ben de elimdeki müsveddeleri matbaaya vermeye hazırım .
Ben sana bir hafta içinde, yani mart 12'ye kadar -yahut mektubunu
aldıktan bir hafta sonra- şiirlerin sırasını, sayfa adetlerini, kısımları ve
değiştirdiğim yerleri, yeni bir iki şiirle beraber gönderirim. Böylece
matbaaya verilir. Provaları Paris adresime gönderirsin. Ben mukave-
lemiz esasınca, on beş gün sonra sana iade ederim. Doçentim Faruk,
Doktor Niyazi Akı beraberce tashihe bakarlar. Harfleri sen tayin eder-
sin ve mümkünse, Kutsi' nin yahut Adalet' le Mehmet Ali' nin (daha iyi
olur) reyini alırsın . Tashih çok mühim iş olduğuna göre iki takım prova
gönderirsin. Ben birini tashihi yapacak olan Faruk'a, öbürünü sana
değişmelerle beraber iade ederim.
Böylece nisan onda kitap çıkar, on veya on beş ... Orası İstanbul' daki
çalışmaya bakar.
273
HÜSAMEITİN BOZOK' A MEKTUPLAR
274
HASAN ALi YÜCEL'E MEKTUP
89
İstanbul, 1 Temmuz1960
Ali'ciğim, 1
1
Hasan Ali YüceJ'e hitap eden bu mektup, Tanpınar' ın müsveddeleri arasında bulun-
mu ştur.
275
HASAN ALi YÜCEL'E MEKTUPLAR
A.H. Tanpınar
276
AVNİ GİVDA'YA MEKTUP
90
19. 10. 29
Avni ,
Mektubunun cevabını biraz geciktirdim. Fakat biraz sonra anlata-
cağım vechile bunda pek o kadar kabahatli değilim. Her şeyden evvel
bilmiş ol ki, babana da ilk mektubu dün akşam yazdım. Bir günlük
bu takaddüm de 80 yaşın 20 yaşa olan takaddümünden başka bir şey
değildir. Bir yazı masasının kurulması ve itiyadın , eşyanın itiyadınm
teessüsü bir iş .. Bugün odamın içinde bir mahkGm gibi gezdim. Hatta
en alışkın olduğum idmanımı bile uzun müddet yapamadım. Yani kitap
okumağa iki gün evvel başlayabildim. Bununla beraber hiç tecrübe
etmedim de değil. Eğer tam sana yazmak üzere bulunduğum zaman bir
dostum gelip bana, Avrupa'ya tekrar talebe göndermek için bir imtihan
açılacağını söylememiş olsaydı, sen Ankara Hukuk Mektebi kayıt def-
terinde 983 nümero ile mukayyet bulunduğunu daha cuma günü, yani
dünden öğrenecektin. O gün bu haberi alınca derhal Vekalet'e koştum.
Filozofıden gönderilip gönderilmeyeceğini öğrenmek istedim . Bana
cevap verecek encümende idi. Ertesi günü Musiki Mektebi'nde dersim
ve nöbetim vardı. Daha ertesi günü cuma idi. Bu aralıkta iki satır yaz-
mamaklığımdan başka kabahatim yok.
277
AVNİ GİVDA' YA MEKTUP
278
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
279
MACİT GÖKBERK'E MEKTUP
91
1953 1
Mac it,
Geldim geleli sana bir mektup yazmak istiyorum. Fakat Paris
insanı sürüklüyor ve ben oldukça değişik ruh halleri geçirdim. Bazı
tecrübeleri gençlikte yaşamak Hizım. Mesela şu Paris: Mühim bir
anahtarını artık kaybetmişim. O taraftan Paris'e girmemize imkan yok.
Meğer ki şehir çok güzel. İlk günler beni sarstı . Fakat şiddetli bir boğaz
ağrısından odama kapanıp kaldığım bu saatte onu hissediyorum. İklim
beni miskine benzetiyor ve alışmayan için çok tehlikeli. Yavaş yavaş
dost ve ahbaplar tedarik etmeye başladım. Küçük bir motosiklet kazası
geçirdim. Envai sakarlıkl ar yapıyorum. Kah tam şarklı , kah tam Parisli.
Kütüphanelerde ve müzelerde kendimi buluyorum. Paskalya tatilleri
yüzünden daha ciddi bir çalışma başlamadı. Şimdilik resmin peşin
deyim. Hemen her gün birkaç galeri ve resim görüyorum. İstanbul'a
hasretim. Hatta ne bileyim eğer bu daüssıl ayı beslesem yarın dönerim.
Fakat niyetim, Allah izin verirse gelecek marta kadar buralarda kal-
mak. Allah izin verirse, siz de yardım eder ve izin verirseniz. Zaten
bu kadan da dostların himmetiyle oldu. Paris'te beni asıl şaşırtan şey,
gençlerin buradaki saadetleri. Şehri onlar zaptetmişler. Beş milyonluk
1
Mektup tarihsiz olmakla beraber, Macit Bey' in dekanlığı sırasında yazıldığına göre
l 953 yılı olmalıdır.
280
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
281
SUUT KEMAL YETKİN'E MEKTUP
92
İstanbul, 1960
Suut'çuğum
1
Tercüme kurulunun hazırladığı basılnuş olan listesinde Katka'run Milena'ya yazdığı
mektuplar yoktu. Durumu üzülerek, rahmetli dostuma o zaman bildirmiştim. (S.K.Y.)
282
TANPINAR 'IN MEKTUPLAR!
1
Mektubun yazıldığı tarihte Ankara Üniversitesi Rektörüydüm. Ekte sorulan konu
Milli Birlik hiikfimeti zamanında üniversiteden ç ıkarılan 147 öğretim üyesiyle ilgili-
dir. Durumun düzeltilmesi için çalışmalarımı z vardı. (S.K.Y.)
283
/
93
İstanbul, 5 Ocak 1961
Kardeşim Bedri,
Bu akşam
Adalet ve Mehmet Ali Cimcoz'da idim. Adalet, bildiğin
gibi, şöylebir sekiz senedir Kafka' nm sevgilisi Milena'ya mektup-
larını tercüme ediyordu. Nihayet tercüme bitmiş. Bittabi en müsait
neşir imkanı olarak, hatta en sade, en müsait değil, en ciddi Tercüme
Bürosu'nu düşündük; bir istida ile müracaat da etti. Tercümeyi ben
çok beğendim. Adalet Almancayı ana dili olarak bilir, atlaması imkanı
yoktur. Bu işi senin behemehal destekleyeceğini kendisine vaat ettim.
Biliyorsun ki bu mektuplar sade Kafka'nın eserinin anahtarı değildir,
modern halet-i ruhiyenin, yahut psikolojinin, bir çeşit atmosferin de
-Valery'nin dediği gibi birçok kelime ile izahı kabil bir meseledir bu-
en iyi izahını verir. Bu itibarla Türkçede neşri bence çok faydalıdır.
Lutfet, beni yalancı çıkarma .
Ben Kafka'yı Gide vasıtasıyla tanıdım. Galiba sen de. Gide' in
bu mektuplar için çok güzel bir cümlesini hatırlıyorum, fakat yerini
bulamadım ...
284
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
285
TAKİYETTİN MENGÜŞOGLU'NA MEKTUP
94
20 Temmuz 1961
Ayaspaşa - Saat 12 - Gece
Aziz kardeşim Takiyettin,
Mektubun cevabının biraz gecikmesi hayatımın bazı uygunsuz-
lukları yüzündendir; seni unuttuğu_mdan değil. Mektubun beni çok
sevindirmişti . Fakülte'den, odamdan dışarıya bir adım attım mı , seni ve
Mazhar'ı , Ali' yi düşünüyorum. Süheyla'yı düşünüyorum . Fakat dedi-
ğim gibi ne sana yazabildim, ne Ali'yi, Süheyla'yı, öbür arkadaşları
burada görebildim.
Aziz Taki , doğrusunu istersen sen mi diyar-ı gurbettesin , ben
mi? Burasını pek bilemeyeceğim. Bereket versin ki yazı ve çalışma
larım var. O da olmasa çıldırırım. Bir müddet daha böyle gidecek.
Anayasanın kabulünden sonra aşılacak bir merhale daha var. Bu kadar
kötü bir on sene kolay kolay tasfiye edilemezdi. Elbette birtakım kötü
şeyler de olacaktı. İhtilalin, silah arkadaşı üniversitenin en iyi, en vic-
danlı rükünlerine kıyması hoş değil. Fakat ne yaparsın ki kabahat bizde
oldu . Üniversiteyi vaktinde temizleyemedik. Şimdi fakülte meclisle-
rinden adeta korkuyoruz. Caliban ' ların diyarında kaldık gibi bir şey...
Böyle kardeşim, bazen kendimi bir esarette sanıyorum; bana öyle
geliyor ki her türlü cefayı yapacaklar. Bazen bir rüyadayım zannedi-
yorum, ayaklarımı biraz uzatsam, gerinsem, her şeyden kurtulacağımı
286
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
287
TAKİYEITİN MENGÜŞOGLU'NA MEKTUP
288
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
95
Paris, 7 Eylül 1953
Kenan' cığım ,
Mektubunu, parayı aldım. İspanya ' da epeyce param bekliyor.
Fakat senin zahmetin bitmedi. Fikret Mualla' nın burada olduğunu söy-
lemiştim. Onun Bedri Rahmi' de parası olacak. Sen mektubumu alınca
Adalet'e telefon et. Adalet'in numarasını Mehmet Ali Cimcoz' da ara-
yacaksın. Yahut Maya'ya git. Yahut o gece daha iyisi Adalet'in evine
git. Zaten seni çağırıp duruyorlar. Benim eski evin karşı tarafında ,
Löbon' un üstündeki apartman. Birinci katta sokak üstünde, Kolaro'nun
mağazası, onun üstünde terzi Ekonomidis, onun da üstünde Adalet
oturur. Söyle, sana iki yüz on beş lira versinler. Paris'e telgraf havalesi
benim dövizimden bu parayı gönder. Ta ki bu eski dostumuza, senin
de ahbabındır, bu iyiliği yapalım. Çok yoruldun biliyorum, fakat bu
ay kadarı olmaz. Ben gelecek hafta İspanya 'ya doğru yollanıyorum .
Her iki paraya da teşekkür ederim. Fakat hayatımda bu kadar - nazar
değmesin- mesut olmadım. Sana mektup yazıyorum. Sırtımda, yüzüm-
de güneş var. Çay berbat ama İstanbul hatırasıyla lezzet kazanıyordu.
Gözlerimin önünde Paris, Montparnasse manzarasına senin, hemşire
nin, Halil Bey' in ve Mualla'run, Mesut' un çehreleri düşüyor. Tarık çok
memnun. Kaşınıp duruyor. Selamı var. Oğlu burada. Onun da selamı
var. Çok güzel bir teşrin havasındayız. Her şey iyi, Allah devam ettir-
289
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
96 1
1Eylül 1957
1957 senesi ağustos ayının sonlarına doğruydu. İki nci Dünya
Harbi'nin felaketlerini yavaş yavaş unutmuş ve tabii hayata kavuşmuş
olan güzel fakat yıkık şehirlerini az çok tamir eden, biralarında eski
lezzeti bulmağa başlayan MüniWiler birdenbire şehirlerinde orta yaşlı
bir adamın sağa sola telaşla dolaştığını, kendi kendine bir şeyler mırıl
dandığını, tramvaylara binip indiğini , vitrinler önünde kanlı denecek
gözyaşları akıttığını görüp şaşırdılar. Bu şaşkınlıkta bahsettiğimiz zatın
acaip hareketlerinden başka yalnızlığının ve bilhassa kıyafetinin tesiri
de vardı. Filhakika bu adamın başında Fransız usulü bir bere vardı.
Fakat pardösüsü çok eskiydi, buna mukabil gömleği büyük bir itina
ile kolalı ve kravatı düzgündü ve garip şey kadınsız geziyor, fakat her
kadına yiyecekmiş gibi bakıyordu. Konuştuğu lisan Fransızca idi , fakat
sıkışınca Münihlilerin hiç tanımadıkları bir dille konuşuyor, yağmur
yağmaya başlayınca hiddet ediyor ve bilhassa Münihlilerin yağmurlu
havalarda seyrini o kadar sevdikleri fıskıyelerin önüne gelince başını
öbür tarafa çeviriyordu. Sofrada iki biradan fazla içmiyor, her masraf
edişinde alnı kırışıyordu . Son derecede namuskar olan, iş saatlerinin
dışında sadece bira içip şarkı söylemekten hoşlanan ve meselesiz yaşa
masını isteyen Münihlileri şaşırtan bu adam beş günde dört müze, on
1
Hitapsız olan bu ironik mektup kardeşi Kenan Tanpınar ' a yazılmıştır.
290
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
iki resim galerisi gezmiş, dün İngiliz bahçesinde üç saat yolunu kaybet-
mişti. Bugün de saat beşte oraya gidecektir.
97
Londra, 12 Ağustos 1959
Kenan' cığım,
Mektubunu aldım. Hepinizin sıhhatte olmanıza memnun oldum.
Artık ihtiyarladım galiba. Saçma sapan şeyler söylüyorum. Memnun
oldum ne demek, rahat ettim. Seyahat güzel şey, fakat İstanbul'a müm-
kün olsa da geceleri dönse insan. Çünkü hısım akraba yahut arkadaş,
etrafımızdaki insanlar hayatımızda zannettiğimizden çok mühim yer
tutuyorlar. Sıhhatlerini merak etmek bir tarafa, en küçük zevklerimiz
bile onların yokluğundan perişan oluyor. Mesela şu Londra hikayesi.
Dünyada bir eşi olmayan bir şehir, güzel, masal gibi. Ne yazık ki,
yalnızım. Neyse geçelim bunları. Daima da mektup yazamazsın. Hele
şimdiki fiatlarla. Bense nezaket, can sıkıntısı, iş, mecburiyet, yarı
291
KENAN TANPINAR ' A MEKTUPLAR
292
TANPINAR 'lN MEKTUPLARI
98
6 Eylül 1959
Kenan,
Mektubunu şimdi aldım ve çok memnunum. Bu ay hakikaten
seni merak ettim, yani bütün evi. Tabii rahatladım. Bir daha bu kadar
geciktirme. Necdet Bey çok iyi adamdır. Bir telefon et, benden selam
söyle, uzun bir mektubumu yakında alacak. Bu karı kocayı çok seve-
rim ve Londra'da aradım., Çorapları ve pipoyu güle güle kullan. Kahve
meselesi beni üzdü. Faturayı kaybettim. Mümkünse gönderen mağa
zanın adresini al ve bir de çekilmiş mi, kavrulmuş mu öğren. Vakıa
onların çekili , kavrulmuşu bozulmaz ama dükkan bu işi nasıl görür
bilmiyorum. Gelecek mektubunda bunları yaz. Alt kat komşumun , ev
sahibinin soyadlarını bildir. Telefona müracaat numarasını defterde
buldun mu? Necdet Bey vasıtasıyla (acele etmeden) müracaat edersin.
293
KENAN TANPINAR ' A MEKTUPLAR
294
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
99
6 Ekim 1959
Kenan,
Mektubunu çok geç aldım. Evvelsi gece Paris'e dönünce, dün
maatteessüf olmadı. Öğlenden sonra çalışmıyorlannış. Bu sabah yap-
tırdım , zarfın içinde. Asıl suret konsoloslukta kalıyor. Bu itibarla imza
ettirmiyorlar. Zannederim ki her şey tamamdır. Parayı aldıktan sonra
dediğim gibi iki bin lira kadarını -mümkünse eğer, çünkü hesabımızı
bilmiyorum- Yapı ve Kredi'ye verirsin. Kalan için de boş senet alırsın,
yahut sen doldurursun. Merkez Barıka'da Kemal Türkömer vardır.
Benim çok iyi dostumdur, çok kibar, tatlı adamdır. İstanbul'un bütün
bir tarafıdır. Ona çık ve vaziyeti anlat. Belki de buraya kadar suretleri
göndermeğe lüzum kalmaz.
295
KENAN TANPINAR'A MEKTUPLAR
H. Tanpınar
296
TANPCNAR' IN MEKTUPLARI
100
İsviçre-Zürih 6 Şubat 1960
Kenan,
Bu mektup İsviçre ' den. Zürih'te küçük, güzel, şirin bir oteldeyim.
Ben 23 numarada, dostum Kemal Türkömer'ler 18 ve 19 numaralarda.
Onu Paris' te bekliyordum. İsviçre'den Almanya' ya gideceğini öğre
nince, kalktım geldim. Allah kısmet ederse pazartesi günü buradan
Müııih ' e gideceğiz. Ben birkaç gün sonra oradan Amsterdam, Brüksel
yoluyla Paris'e dön.eceğim . O da İstanbul'a dönecek.
İsviçre'den , yolda gördüklerimden başka bir şey görmüş değilim.
Fakat onlar da beni ikinci bir seyahate teşvik eder cinsinden şeyler.
Galiba yazın bir hafta buraya gelip gölleri ve dağları göreceğim. Bu kış
cesaret edemedim. Şiire yardımı olabilir. Bende ressam taraf, göz tarafı
galip. Gözden besleniyorum daha fazla.
Pazartesi gideceğime göre, bana Münih' teki adrese yazın.
Seyahatim devam ederse, Münih' ten Amsterdam adresimi veririm. Yol
üstü olduğum için belki muntazam yazamam, merak etmeyin.
Verdiğim adres Kemal Bey' in kızının Münih adresidir.
Elektrofonu Münih'ten alacağım. Belki radyo ve plakları da alı
rım. Fransa hududundan nasıl girer artık bilemem.
Kemal Bey Jutfederse senin elektrikli tıraş makinesini onunla gön-
deririm. Remington' dur. Kullanmasını Tank' tan öğrenirsin.
Burada otelde hayatım hemen hemen Tarık'ın istediği cinsten.
Yemek yiyorum, yatıyorum , uyanıyorum, radyo dinliyorum, şiirle
meşgul oluyorum, tekrar uyuyorum. Hiç kendimi bu cinsten bir besiye
çekmiş değildim.
297
KENANTANPlNAR' AMEKTUPLAR
(Pour M. Tanpınar)
Mine K. Bahadır
c/o Prof. Mayer,Agnes Str. 1915 , München 13
Allemagne
Bu adres Kemal Bey'in kızının ve damadının adresidir. Tarık'a da
verirsin. A.H.
Gözlük muayenesini yaptınızsa, HaW Bey'in ve senin gözlük
camların için Münih'e yaz. Oradan göndereyim. Bu iş bitsin.
101
9 Şubat 1960
Kenan' cığım,
Bu mektubu Münih'ten yazıyorum. Buralar müthiş soğuk ve nasıl
diyeyim güzel. İsviçre'den dün geldim. İsviçre' den hemen hemen
otelin odasından, yolda gördüğüm göUerden başka bir şey göremedim.
Münih'te iki, üç gün kalacağım. Ondan sonra ağır aksak Paris' e döne-
ceğim. Radyo ve pikabı aldım. Yol masrafımla beraber epeyce para
tuttu, fakat kendi fiatlan Paris'in yarı fiyatı oldu. 768 Mark. Aşağı
yukarı doksan bin frank, iki yüz dolar. Yüzde yirmi iskontosu var.
Fakat gel gelelim yol parası ve otel masrafıyla (yarı masrafı da Allah
razı olsun Kemal Türkömer çekiyor, zaten o olmasaydı bu imkansızdı)
yüz elli bin franga mal oldu gibi bir şey. Yalnız yol paralarını dolar ola-
rak tahsil kabil. Hülasa bu işten kurtulduğuma memnunum, hayırlısıyla
kullanmak nasip etsin Allah.
İstanbul çok soğukmuş. Burada son gazeteleri aşağı yukarı
okudum. Aklım fikrim sizde. Çünkü ısınmış trende, takside, kalori-
ferli Avrupa otelinde[ki) soğukla İstanbul 'da Kadıköy iskelesinin ve
Aksaray pazarının soğuğu aynı değildir. İnşallah hepiniz sıhhattesiniz .
298
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
102
11 Şubat 1960
Muhterem ve hiddetli bir huzura
Birader-i azizim efendim,
Mektubunuz eteğimi tutuşturdu. Derhal kurşuni gri, beğeneceğini
zi tahmin ettiğim renkte İngiliz kumaşı (tüvit) bir ceketle onu tutacak
şekilde koyu gri, siyaha yakın bir pantolon ve bir iyi cinsten (kar daha
beyaz değildir) naylon gömlek iştira olunup odam ıza kondu. İnşallah
yolcu bulup gönderirim ve sen de afiyet ve huzurla güle güle giyersin.
Ve inşallah beğenirsin. Ne yapayım , yanımda değilsin ki ... Pantalonu
biraz koyu seçtim, iyi tergaldir. Param olursa bir de tam grisini alırım.
Pardösünü belki bugün alacağım. Tıraş makinenle, bavul da bulursam,
yahut yolda rastlarsam yelekle beraber hepsini gönderirim.
2) Parasız değilim. Yalnız alınacak çok şey var. Kendime elbise
almaktan vazgeçtim. Buradan ayrılırken tenzilatlı iki veya üç kostüm-
lük kumaş alacağım. İstanbul ' da diktiririm. Sana bunu teklif etmedim,
çünkü bura dikişi bir şeyin olsun istiyorum.
3) Pantolon her mevsimde giyilir. Ceket biraz bahar ve kış ceke-
tidir. Yaza gelmez. Yolcu bulursam sana kendim için aldığım bir tergal
gömleği de göndereceğim. Yirmi günde bir ılık suyla yıkayacaksın
299
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
300
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
Kendim için altı kişilik bir sofra örtüsü ile altı kişilik çatal-bıçak,
kahve ve çay takımı filan da almak istiyorum, ama hangi parayla?
Bakalım, belki hepsi olur. Biraz diş sıkmak lazım. İspanya'da on beş
gün ucuz geçinmeğe bakmalı.
Aldırma. Can sağlığı olsun. Tekrar hepinizi ayn ayn kucaklarım.
Çok göreceğim geldi.
H. Tanpınar
103
Paris, 13 Şubat 19602
Kenan ,
Dün akşam Hollanda seyahatinden vazgeçerek Paris'e döndüm.
Evvela param bitmişti. Sonra da eşya ile tren yolculuğu , indirme,
bindirme çok güç olacaktı. Nihayet soğuk yüzünden Almanya'da bir
şey görememiştim. Hollanda ve Belçika da böyle olacaktı. Hayırlısıyla
döneyim dedim. Fransızlar meğer musikiye dair eşya için çok hassas-
mışlar. Kırk bin frank gümrük aldılar. Fransa'dan çıkarken verecekler.
İtalya için böylece kırk bin frank iktisat etmiş oldum.
Eşyayı, yani radyo ile pikabı altı yüz marka (karaborsa ile bin sekiz
yüz liraya) aldım. Fransız frangı ile (70.000 frank) eder. Buna dokuz
gömlek masrafımı koyarsan yüz on beş bin frank eder. Yol masrafımla
yüz altmış bin franga mal oldu. Hülasa kayıp mı ettim, zarar mı ettim
bilmiyorum. Fakat Allah hayırlısıyla kullanmak nasip etsin. Şimdi bir
radyo ile pikabımız, iyi plaklarımız var. Almanya'da ayrıca da senin
(Halil Bey için) üç naylonumsu gömlek aldım. Şimdi cebimde otuz bin
frank ve bir de alacağım olan yirmi bin frank var. Bir de on beş franklık
seyahat biletim bulunduğuna ve aldığım şeylerin Fransa'da en aşağı
yüz yirmi bin frank ettiğine nazaran kaybetmedim. Belki de kazandım.
Şimdi elbiseler ve diskten başka bir şey kalmadı. Sandığı inşallah
2
"Cafü Des Deux Magots" antetli kilğıda yazılmıştır.
301
KENAN TANPINAR ' A MEKTUPLAR
H. Tanpınar
Necdet Bey bana darılmış mı? Yarın kendisine uzun mektup yaza-
cağım.
104
Paris , 19 Şubat 1960
Kenan,
Bu sabah aile postası geldi. Mualla 'yı merak ediyordum. Mektubu
biraz bulanıkça, fakat hoştu. İstediği plakları bilmem alabilir miyim?
Bakalım. Dün çok para sarf ettiğim için bugün bedbinceyim. Hava da
kötü. Hastahanede iken güz gibi günler yaptı. Şimdi bir haftadır meşhur
Paskalya soğuğu içindeyiz. Neredeyse tekrar palto giyeceğim.
Masaya memnun oldum. İnşallah iyi bir şeydir. Geçen mektu-
bunda halıdan bahsediyordun. Aman sakın alma. Gelir gelmez borç
302
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
303
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
105
19 Haziran 19603
Tarihi tekrar yazdık. Tarık'ı gör, eve götür bir akşam. Baksın!
Eniştenin ameliyat meselesinde mütereddidim. Fakat korkumuz
yüzünden adamı malfil yaşatıyoruz. Onu da unutamıyorum. Hoşça
kalın. Bugün çok işim var: Evvela kendime yün çorap alacağım.
Çorapların beşi de yıkanmamJş durumda. Üç gömlek yıkayacağım.
Sonra ayaklarımı yıkayıp nasır kestirmeğe gideceğim. Daha evvel de
çamaşırlarımı çamaşırhaneye vereceğim. Bittabi yük taşımamak için
iki adımlık yere otomobille gidilecek filan, falan.
Sakın mektuplarımJ saklama. Hepsini yırt. Kimsenin eline geçme-
sin. Büyük bir şaire! yakışacak şeyler değil. Sana inşallah saklanacak
gibi bir mektup da yazarım. Malum ya bu gibi şeyleri de temin etmek
lazım.
106
Mart 19604
Kenan,
Mektubunu alalı üç gün oldu. Bugün cevap verebiliyorum. Sebebi
de birçok işler, konferanslara gitme, filan. Ara yerde de fıtık birden
düğümlendi. Müthiş bir tehlike geçirdim. Evvelki gece üç saat kıvran
dım. Nihayet tanıdığım bir Fransız doktorunu, bizim makineyi kuran
3
Bu tarih 19 Şubat olmalıdır.
4
Mektup tarihsizdir. Ancak muhtevasmdan 1960 Martının son günlerinde yazıldığı an-
laşılmaktadır.
304
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
305
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
107
[18 Mart 1960]
Kenan
Mektubunu aldım. Eşyanın beğenilmesine çok sevindim. Odam
patlıyordu. Sebep de şu Paris. Burada herkes az çok kaldırım mühen-
disi. Ve şehrin en büyük eğlencesi vitrin seyretmek. Zaten bakmadan
geçmek kabil değil. Ben de herkes gibi veya biraz daha vitrin seyri
yapıyorum ve bittabi başta kendim, sonra hemşire, sen , Mualla, hepi-
nizi giydiriyorum. Bu itibarla hemşireye kırk kadar manto seçmiştim.
Hepsi en aşağı birbiri kadar güzel. Tercih imkanı güç. Acaba şu daha
306
TANPINAR 'IN MEKTUPLARJ
307
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
bir dilim pate (ciğer ezmesi gibi bir şey), bir dilim ringa balığı aldım
ve otelde yarısını yedim. Akşama da Bedri'den aman olur da yine
otelde yersem, elma ve peynir yansına da devam etmek şartıyla sekiz
yüz franga karnımı doyurabiliyorum, demektir. Halbuki lokantada dün
yalnız kendim iki bin altı yüz frank satf ettim, o da garsonlara mahcup
olmamak şartıyla. Çünkü meyve veya tatlıyı atlayarak kahveye geçtim.
Vaziyet bu. Bu şekilde iki ay idare edebilsem her şey düzelir. Fakat
mümkün değil; bir şey çıkıyor. Mesela Bedri'nin gelişi.
Herif pisboğaz ve tembel. En iyi lokanta ve otomobille gezmek,
ne ise .. . Bütün bunları yazmamın sebebini belki anlıyorsun. Bu fırsatı
kaçırmamak istiyorum. Kaldı ki, ben de pisboğaz oldum. İstiridyeye
bayılıyorum. Otele almak kabil değil, açması güç, lokantada yenince
bin iki yüz franktan aşağı çıkamazsın. Hülasası düşe kalka idare edi-
yorum. Şimdi neler alacağımı biliyorum, beş aşağı, beş yukarı olur
zannediyorum; idare edilir.
Burada Paris diye bir sihirbaz var, her gün bir şey çıkarıyor: Sergi,
müze, opera, tiyatro. Bazısını kaçırıyorum, bazısını yakalıyorum, gidi-
yor böyle. Nasırlar azdı. Sağ ayağımın serçe parmağı arsız, yaygaracı
bir çocuk gibi. Mütemadiyen sızlıyor. Nerdeyse kucağıma alıp ninni
söyleyeceğim.
Feride Harum'a ikramına teşekkür ederim. İyi yaptın. Bu kadar
yeter. Yorgunluk hepimizde var. Haftada galiba yirmi altı saat ders veri-
yorsun. Elbette yorulacaksın! Yalnız arzusuzluktan, filan bahsetmen
doğru değil. Tehlikeli yaşlardayız. İhtiyarlığa meydan verme. Neşeli
ol. Gez, sinema, tiyatro gör, eğlen ve oku. Gözlüklerin nasıl? Git,
Naci Bey'e bir muayene ol. Ben buradan cam, çerçeve hazır gönderi-
rim. Hayatın lezzetini çıkarmaya bak. İstanbul çok pahalı biliyorum.
Fakat evi seversen, lezzetini çıkarırsan, odanı iyi tanzim edersen . O
çok mühim bir şey. Evlenseydin çok iyi olurdu. Evlenmedin, o halde
kadın ve çocuk dırıltısı yok. Buna da sevin. Bil ki insan kendi içinde-
dir. Evini neşeyle döşe, yani içini rahat tut, sen rahat edersin. Bu yaşta
hayatın her günü bir fırsattır, piyangodur. Hissene düşenden zevk al.
Çocukluğunda sana nasihat veremedim. Ben de yarı deliydim. Şimdi
308
TANPINAR ' IN MEKTUPLARI
309
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
yazdı . Ben ona cevap yazacağım. Bu cevapta Kutsi Bey 'e istediğim
şeyleri yapmasını söylemesini rica edeceğim . Eğer bunları kurtarırsak
altmış bin frank kazanırım. Çünkü buzdolabı çok mühim. Benim halim
malum, burada biraz pisboğazlık etsem, basurlar dışarıya çıkıyorlar. Bu
itibarla bonfileden başka yiyeceğim kalmadı gibi bir şey. Yani dolabı
ben de istiyorum. O zaman Pendik'ten eti tedarik ederiz.
Nihayet bir borç meselesi var. Onu sana sonra yazarım. Mühim
değil ; fakat çok nazik bir insana. (Türkçesi bizim Necdet Bey' e on
sekiz yahut on yedi İngiliz borcumuz var. Bir uğra, sor, kaç para ve
paramız müsait olduğu zaman da verirsin. Zannederim üç yüz seksen
filan eder). Karı koca gözlerinden öptüğümü de söylersin.
Mualla ' nın mektubu çok hoşuma gitti . Her zaman yazsın.
Halil Bey' e, Nigar Hanımefendi'ye çok çok hürmet. İkisinin
de gözlerinden, yanaklarından öperim. Seni kucaklar öperim aziz
Kenan ' cığım.
Hepiniz sıhhat, saadet ve afiyette olun. Cümlenize Allah ömürler
versin.
H. Tanpınar
Aman Kenan evdekileri hoş tut! Hepsi ihtiyar artık! Pişman olur
insan. Ne kadar iyi kalplisin, sen daha azap çekiyorsun. Kendine iyi
bak. Bugün kar yağacak gibi. A.H. ·
Mesut' a selam , gözlerinden öperim.
18 Mart 1960
Halil Bey 'ciğim, 5
5 Ablasının eşi.
310
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
Gözlüğü bir göz doktoruna daha gidip kontrol ettirin. Başka şeye
benzemez. En mühim şeydir. Tekrar ediyorum, çok pahalı olurdu bura-
dan. Madem ki ben hediye ederim, aynı şeydir. Kusura bakma.
Sevgilerle Hakk'a emanet ederim. A.H.
Kenan,
Unuttum: Mozart'tan daha beş disk alınacak. Bilhassa kentetler ve
tek alacağım opera: Cosifan tutti. Sonra Stravinsky'ler var.
Bu filetleri almakla bok yediğimi şimdi anlıyorum. Tabii almasay-
dım çıldırırdım. O da başka . Hülasa evlenmek gibi bir şey. Masraflı ,
müsrif bir karım var şimdi. Hayırlı olsun. A.H.
311
KENAN TANPINAR' A MEKTUPLAR
108
29 Mayıs 19606
Kenan'cığım, hemşire , Halil Bey,
Sevinç delisiyim. Şu anda hiçbir şey yazamam. Allah bir daha
böyle bir idare, böyle namussuzluk göstermesin. Yavaş yavaş Avrupa
matbuatı bizim sevincimize iştirak etmeğe başladı.
109
[Ankara, 1960]
Kenan,
Geldim geleli yazamadım; bugün, yarın kurtulurum diyordum.
Bittabi seni, hemşireyi, enişteyi pek merak ediyorum. Hastalığın nasıl
oldu? Şimdi, ki yedi gün oldu, burada kalmak icap ediyor; meraktan çat-
layacağım. Onun için iki satırlık bir mektup behemehal yaz. Belvü Oteli-
Ankara. Adres bu. Bir şey yaptığım da yok. Günlerim vekalette eşin
dostun kafasını şişirmek, bezik oynamakla geçiyor. Yalnız Beş Şehir'in
son tashihlerini yaptım ve hasılasını verdim. Vekille beraber Kutsi'yi
bekliyoruz. Zannediyorum ki bir, iki güne kadar gelir. Sonra İstanbul ' dan
Unesco'ya seçiyorlar, bir iki gün de orada çalışacağız. Hesaba nazaran
gelecek salıya İstanbul'a dönerim. Ne okuyabiliyorum, ne yazabiliyo-
rum. Sadece vekille kovalamaca oynuyoruz. Kafam kızmıyor değil.
312
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
313
İSMAİL HİKMET ERTAYLAN' A MEKTUP
110
9 Temmuz 1956
Kardeşim Hikmet Bey,
Edebiyat Tarihi'nin ikinci baskısı çıktı. Sana gönderiyorum.
Kitaptan bir miktar satın alınması için Maarif'e bir istida yazdım ve iki
nüsha yolladım. Kadri Bey de meseleyi biliyor. Ona da mektup yazdım.
Bu meselenin tahakkuku için senin de himmetini bekliyorum.
Bilhassa paranın derhal verilmesi çok işime yarar. Buna da lütfen gay-
ret et. Birkaç nüsha arkadaşlar için ayırdım, emredersen gönderirim
(bittabi muharrir hediyesi olarak).
Bu vesileyle gözlerinden öper, sıhhat , saadet, başarılar dilerim aziz
kardeşim.
Hamdi Tanpınar
Bir cevap verirsen çok minnettar olurum. A.H.
314
ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
111
Antalyalı Genç Kıza,ı
Mektubunuza vaktinde cevap veremedim. Maalesef katibim yok.
Halbuki şair, muhanir ve üniversite hocası olarak işim epey fazla. Lise
sınıflarını, vaktiyle efsanevi denebilecek uzak bir çağda, yani 1918-
1919 yıllan arasında, benim gibi Antalya'da okuyan ve beni merak eden
bir genci hiçbir şekilde bekletmek istemezdim. Edebiyatı gerçekten
seviyor musunuz? Eserimle temasınız var mı? Buralarını bilmiyorum.
Mektubunuzda beni layıkıyla okuduğunuzu gösteren bir emareye rast-
lamadı m. Yalnız lise talebesisiniz ve Antalya'dasınız. Yani 1918-1919
yıllan arasında aşağı yukarı benim yaşadığım hayatı yaşıyorsunuz. İşte
size bunun için yazıyorum. Bulunduğunuz memleketin, belki de orada
doğdunuz, hayatımda mühim bir yeri vardır. Sizin sahillerinizde, o deni-
ze bakarak, o lodos dalgalarını seyrederek, benim gençliğimde şimdi
kinden çok az verimli olan meyve bahçelerinde dolaşırken ilk şiirlerimi
tasavvur ettim ve edebiyattan başka bir şey yapamayacağımı anladım.
Yavaş yavaş bir hülya adamı oldum. Hayatımı herhangi bir antolojide
bulabilirsiniz. 190l'de doğdum. Babam kadıydı. Bu yüzden çocukluğum
1
Bu mektubun biri daktilo edilmiş, ötekisi Tanpınar'ın el yazısı ile iki nüshası vardır.
Profesör Dr. Mehmet Kaplan, Tanpınar'ın Şiir Dünyası'nda daktilo edilmiş nüsh ay ı
neşretmiştir. Tanpınar' ın yakın arkadaşı Dr. Tank Temel ' in lutfetıniş olduğu mektup ,
esas nüsha olduğundan, biz , burada onu veriyoruz.
315
ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
3 16
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
3 17
ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
318
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
319
ANTALYALI GENÇ KIZA MEKTUP
320
TANPINAR'IN MEKTUPLAR!
321
MEKTUPLARIN LİSTESİ
322
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
323
MEKTUPLARIN LİSTESİ
324
DİZİN
325
DİZİN
Alafranga Reşat Nuri bk. Darago, 224, 230, 232, 275, 276, 277'
Reşat Nuri 278,283,312
Alain (Filmci) , 170 An.kara Hukuk Mektebi, 277
Alfüyeli Ahmet (Sahnenin Dışında- An.kara Üniversitesi , 283
kiler), 61 Anouilh, Jean (Fran s ız oyun yazarı,
Albergo Bela Napoli, 124 1910-1987),129, 156
Aµ,83 Antalya, 62, 74, 151 , 206, 243, 315,
Ali Kemahlı (Lise arkadaşı), 317 316, 317,318
Ali Paşa (Devlet adamı, 1815-1871), Antalya ambarı, 52
132, 226 Antibes, 66, 68,131 , 141 , 143, 144,
Aliye bk. Berger, Aliye 145 , 146, 147, 151 , 243 , 244,
Alma meydanı, 97 245,246,247
Almanya, 134, 154, 155, 199,207, Antibes müzesi, 146
212, 213 , 228, 250, 291 , 292 , Antigone (Sofokles), 154
297, 301 , 310 Anvers, 146
Altan, 97 Aptullah Efendi lokantası , 91
Altın Horoz lokantas ı, 131 Aragon, Louis (Frans ız şairi, 1897-
Altona (Almanya), 154 1982), 144,204,247
Ambarlı (Antalya), 321 Arbaş, Avni (Ressam, 1919-2005),
Amerika, 96, 97, 107, 208, 220, 306 56, 81, 82, 85, 86, 89, 94, 103,
Amiens katedrali, 110 104, 108, 111 , 11 3, 118, 125,
Amiens, 110 128, 131, 142, 145, 167, 189,
Amsterdam, 106, 107, 149, 212, 213, 253 , 254, 255, 257, 277 , 279,
259,297,299 300
Amsterdam müzesi, 107 Arbaş , Henriette, 81 , 89, 113, 118,
"Ana Oğul" (Arbaş) , 81 131,257
Anadolu, 66, 96, 128, 151, 177, Arden, Elizabeth (Amerikalı güzel-
194, 214,229, 230,232,316 lik uzmanı , 1882-1966), 99
Anadolu Kulübü, 66 Aristo (Yunan filozofu, M.Ö. 384-
Anadoluhisan, 137, 177, 209 322), 65, 184
Anday, Melih Cevdet (Şair ve ya- Aristophane (Atinalı yazar, M.Ö.
zar, 1915-2002), 170 448-480), 177
Andoğlu, Fikret (Ressam), 190 Arnhem , 106, 259
Anhegger, Mualla (Mimar, 1919- Arıs (Gazete), 175
2009), 258 "Arts ... Baellus", 35
An.kara, 10, 28, 30, 37, 38, 40, 47, Asar-ı Atika Müzesi, 29
48, 55, 56, 61 , 63, 70 , 71, 75 , Asya, 79
151 , 194, 204, 207 , 221, 223 , Aşık Veysel [Şatıroğlu] (Halk şairi,
326
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
327
DİZİN
Baz, İzgan (Ressam, d. 1943), 140 217, 227, 231, 240, 242, 257,
BBC, 140 266,317,318
Beaucaire, 151 Beyoğlu,11,47 , 122 ,252,295
Beethoven, Ludwig von (Alman Bibliotheque Nationale, 132, 161
bestekarı, 1770-1827), 85, 94, Big Ben, 139
159, 180, 181, 182, 183, 217, Bilge (Temel'in akrabası), 221
287,300,318 "Bir gül bu karanlıklarda" (Tanpı-
Belçika, 59, 105, 106, 107, 113, nar), 49
204, 207, 213, 217, 228, 259, "Bir gün yatıracaklar" (Tanpınar) , 49
301 "Bir kadın başı" (Tanpınar), 49
Belling, Rudolp (Alınan heykeltıra Bizans, 66, 152
şı, 1886-1972), 51 Bizet, Georges (Fransız bestekarı,
Belvü Oteli (Ankara), 312 1838-1875), 215
Bengisu, Naci (Tıp profesörü, oftal- Bodrum, 149
molog, 1901-1978), 308 Boğaz, 93 , 103, 123, 136, 143, 150,
Benli Belkıs bk. Söylemezoğlu, 177, 191, 211, 217, 243, 253,
Belkıs 295,321
Bergeaud, Camille (Fransız kültür "Boğaz'daAkşam" (Tanpınar), 321
ataşesi), 77 "Boğaz'da Gece" (Tanpınar), 173,
Bergen, 141 191
Berger,Aliye (Ressam, 1903-1974), Boğaziçi, 136, 243, 255, 318
127 Bond Street, 140
Bergman, Igmar (İsveçli rejisör, Bonnard, Pierre (Fransız ressamı,
1918-2007)' 134 1867-1947), 80, 94, 145, 158,
Bergson, Henri (Fransız filozofu, 250
1859-1941),62,321 Boratav, Pertev Naili (Halk edebi-
Bemard, Jean (Fransız doktor, 1907- yatçısı, yazar, 1907-1998), 81,
2006), 196, 200, 210, 220 82, 86, 92 , 104, 113, 114, 118,
Bemard, Tristan (Fransız yazarı, 132, 142, 143, 145, 166, 185,
1866-1947), 197 186,191,197,253
Besançon, 199 Bosch, Jerome (Hollandalı ressam,
Besim Bey, 63 1450-1516),106, 176,193
Beş Şehir (Tanpınar), 195, 222, 275, Bosna ve Hersek, 139
312, 313, 318 . Botticelli, Sandro (İtalyan ressamı ,
Beşiktaş, 231 1444-1510),122, 123 , 250 ,259
Beyatlı , Yahya Kemal (Şair, 1884- Boudin, Eugene (Fransız ressamı ,
1958), 34, 37, 55, 92, 132, 141, 1824-1898), 158
152, 155, 170, 185, 200, 205, Boul-Miche (Boulvar Michel), 105
328
TANPfNAR'IN MEKTUPLAR!
329
DİZiN
330
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
331
DİZİN
332
TANPlNAR'IN MEKTUPLARJ
333
DİZİN
334
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
335
DİZİN
336
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
95 , 97, 101 , 103, 106, 114, 116, Jeune Parque, La (Valery), 149
121, 122, 123, 125, 127, 129, "Joconde" (Vinci), 253
130, 133, 136, 144, 157, 158, Jones, Henry (İngiliz filozofu , 1852-
165, 167, 168, 169, 171, 172, 1922), 62
173, 175, 181, 185, 186, 187, Jouvet, Louis (Fransız aktörü, 1887-
190, 191, 192, 194, 195, 197, 1951), 155
202, 210, 211 , 215, 216, 221 , Juan le Golfe, 244
223, 228, 230, 232, 236, 239, Juan-les-Pins , 143 , 244, 246
240, 241, 243, 249, 251' 252, Juliet (Romeo ve Juliet), 240
253, 256, 257 , 262, 266, 273, Jung, Cari Gustav (İsviçreli psiko-
275 , 276, 280, 281 , 282, 284, log ve psikiyatr, 1875-1961), 62
289, 291, 292, 293, 295, 297,
298, 299, 305, 306, 308, 309, K
310,311,312,316,318
İstanbul Üniversitesi, 8 Kabataş, 83
İsveç, 177 Kadı.köy, 116, 118, 298
İsviçre, 76, 89, 166, 174, 175, 206, Kadınlar Mektebi (Moliere), 155
211 , 212, 213 , 297, 298, 299 Kadri Bey, 314
İsyankiir Adam (Camus), 167 Kafesoğlu, İbrahim (Tarih profesö-
İtalya, 98, 104, 112, 113, ı 14, 120, rü, 1914-1984),233
121 ' 122, 142, 176, 177 ' 206, Kafka, Franz (Avusturyalı şair ve
214, 228, 237, 241, 247, 256, yazar, 1883-1924),177,282,284
278 , 294,300,301,303 ,307,309 Kahire, 263
İtalyan Riviera, 142 Kalamış, 117
İyem, Nuri (Ressam, 1915-2005), Kale (Ankara), 230
77,92, 97,119, 127, 183 Kamil Bey (Mahşer midillisi), 132
İzer, Zeki Faik (Ressam, 1905-1989), Kamuran Hanım, 124
131 Kandilli , 258
İzmir, 233 Kanık , Adnan Veli (Yazar, 1916-
1972), 133
J Kanlıca , 177
Kapalı Celse bk. Gizli Celse
Jacquemart müzesi, 158 Kapancı/Kapan1, Ahmet, 175
Jean Sobiesld (Polonya kralı, 1629- Kapancı/Kapan1, Ayşe (ö. 2002), 175
1696), 252 Kaplan, Behice (Edebiyat öğretme-
Jeanne d 'Arc (Fransız milli kahra- ni , 1916-1966), 10, 203, 224,
manı , 1412-1431), 136 225, 236, 237, 238, 239, 241,
Jeu de Paume, 158 242,249,250
337
DİZİN
338
TANPINAR 'iN MEKTUPLARI
339
DİZİN
340
TANPINAR'IN MEKTUPLARI
105, 112, 118, 126, 131, 167, Naci Bey bk. Bengisu, Naci
169, 183, 184, 241, 251, 253, Nadar, Felix Toumachon (Fransız
263,289 karikatüristi, 1820-1910), 158,
Mtıntparnasse Bulvarı, 68, 118 159
Montpellier, 150, 151, 153 Nahit Hanım bk. Fıratlı, Nahit
Moran, Berna (Öğretim üyesi, yazar, Nail (Antalya'dan arkadaşı), 317
1921-1993),231 , 233,235,241 Naili (Divan şairi, ?-1666), 318
Moran, Tatyana (Öğretim üyesi, Namık, 30
1910-2007),231,233,235 Namık Kemal (Şair, yazar, siyaset
Moskova, 177, 214 adamı, gazeteci, 1840-1888), 226
Moulin de la Galette, 129 Namık Kemal Antolojisi (Tanpınar),
Moussorgsky, Modest Petrovich 60,72
(Rus bestekarı, 1835-1881), 86 Napoleon Bonaparte (Fransız ge-
Mozart, Wolfgang Amadeus (Avus- nerali, imparatoru, 1769-1821),
turyalı bestekar, 1756-1791), 85, 226,228,247
181,259,300,311,318 Napoleon IIl (Fransız imparatoru,
Mösyö Teste (Valery), 150 1808-1873), 158,159,164
Mualla (Yeğeni) , 289, 292, 294, 296, Napoli, 120, 121, 124, 239, 323
302,303,306,310,311 Narmanlı Yurdu, 72, 87, 88, 251
Muammer, 276 Nasrettin Hoca (1208-1284), 148, 180
Muhit (Dergi), 27 Nastasia (Budala) , 132
Musaddık (İranlı siyaset adamı, National Galery, 266
1881-1967), 117 "Ne içindeyim zamanın" (Tanpınar),
Musee d' Art Modeme, 80, 108, 128 48,205,321
Musee de l'homme, 146 "Ne zaman güneşe diksem" (Tanpı-
Musiki Muallim Mektebi, 278 nar), 49
Mülkiye bk. Siyasal Bilgiler Fakül- Nebahat, 56
tesi NecdetBey,293,300,302,305,310
Mümtaz (Huzur), 318 Necip bk. Kısakürek, Necip Fazı l
Münih,174,196,212,213,297 , 298, Necmi bk. Onan, Necmettin Halil
302, 311 Nedim (Divan şairi, ?-1730), 269, 318
Müthiş lvan (Film), 134 "Nedim'e Dair Bazı Düşünceler"
Mythe de Sisyphe, Le (Camus), 167, (Tanpmar), 62
182 "Nedim" bk. "Nedim'e Dair Bazı
Düşünceler"
N Neptün (Deniz tanrısı), 239
Nerval, Gerard de (Fransız şairi,
"Naat-ı Mevlil.na", 176 1808-1855), 159,318
341
DİZİN
Observateur, 128 ö
Ocaklı (Aka Gündüz), 28
Oedipe (Sofokles), 154 Ölüm ve Rüya Gören Adam , 257
Offenbach, Jacques (Alman asılb Özer, Orhan (Edebiyat ve İngiliz
Fransız bestekarı , 1819-1880), ce öğretmeni , şair, 1930-2001),
159 294
Oluş (Dergi), 54 Özön, Mustafa Nihat (Edebiyat ta-
XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (Tan- rihçisi, yazar, 1896-1980), 305
pınar) , 74
On İkilerin Hiddeti (Film), 135 p
Onan, Necmettin Halil (Şair, edebi-
yat tarihçisi, 1902-1968), 209, Paix dans fes brisements (Henri Mic-
217, 222 haux), 185
"Onlar ki her akşam" (Tanpınar) , 49 Palais de Chaillot, 159
Opera meydanı , 94, 105, 168, 198, Paris,35,41, 64 , 67,68,76-86,90-
211 , 255 95, 97-108, 110, 111 , 112, 114,
Opera-Comique, 178 115, 11 7, 118, 119, 122-135,
342
TANPINAR 'IN MEKTUPLARI
137, 141, 143, 145, 146, 150, 107, 120, 121, 123, 145, 149,
151, 153, 157, 158, 159, 161, 189,216,244,245,246
163, 165, 166, 168, l 70, 172, Piccadilly, 140, 203, 265, 293
173, 174, 175, 176, 178, 181, Pickwick (Dickens'in roman kahra-
182, 185, 188, 189, 191 , 193 , manı) , 260
196, 197' 198, 200, 203, 206, Piero della Francesca (İtalyan res-
207, 210-215 , 218, 219, 225, samı, 1410-1492), 259
232, 234, 237-241, 244-249, Pierre (Sinemacı), 161, 167, 170
251-259, 261-265, 268, 269, Pierre Charron caddesi, 101
271, 273, 275, 276, 278, 280, Pigalle,90;92,112
281, 289, 292-299 , 301, 302, Pignon, Edouard (Fran sız re ssamı,
306,307,308,309,312 1905-1993), 84,149,183
Paris Hayatı (Offenbach), 159 Pirandello, Luigi (İtalyan dram ya-
Parliaınent, 203 zan, 1867-1936), 104
Pascin, Jules (Amerikalı ressam, Piri Reis (Coğrafi eserleri ve harita-
1885-1968), 126 larıyla tanınan denizci, ö. 1554),
Passy, 79 82
Paşa bk. İnönü, İsmet Pisanello (İtalyan ressanu, 1395-
Paulhan, Jean (Fransız tenkitçisi, 1455), 259
1884-1968), 204 Pizarre, François (İspanyol macera-
Pazar Postası (Gazete), 170 peresti, 1502-1548), 73
"Pazartesi Musahabeleri" (Hasan Poe, Edgar Allan (Amerikalı şa ir ve
Ali Yücel), 37 yazar, 1809-1849),318
Pendik,310 Poisson, R. (Fransız ressamı, d.
Pen Kulüp, 96, 101, 102, 104 1900), 85
Petain, Henri Philippe (Fransız ma- Poliakoff, Serge (Ressam, 1900-
reşali, 1856-1951), 84 1969), 129
Petit-Palais, 126 Polonius (Hamlet'in kahramanların-
Peyami Safa (Romancı , 1899-1961), dan), 163
34,36,37,38,217 Pompei, 121
Philippe, Gerard (Fransız aktörü, Ponte Vecchio, 123
1922-1959), 161 Port-Royal, 169, 189
Pınar, Salahattin (Bestekar, tambur Posset (Ressam), 102
üstadı , 1902-1960), 217 Potemkin Kruvazörleri [Zırhlısı]
"Pınar" (Tanpınar), 49 (Film), 134
Picasso ve Keçisi (Verdet), 245 Poussin , Nicolas (Fransız ressamı,
Picasso, Pablo (İspanyol ressamı ve 1594-1665), 193
heykeltıraşı, 1881-1973), 80, 84, Prado müzesi, 122, 193
343
DİZİN
344
TANPINAR' IN MEKTUPLARI
275 Samsun, 28
Saint-Georges meydanı , 105 Sander, Midhat Sadullah (Yazar, ya-
Saint-Georges sokağı , 105 yımcı , 1892-1961), 204
Saint-Georges tiyatrosu, 104 Sander, Necdet (Yayuncı, çevinnen,
Saint-Germain , 81, 84, 102, 107, 1915-1983), 204
112, 125, 126, 130, 161 , 169, Sartre, Jean-Paul (Fransız yazarı ,
251 1905-1980), 96, 152, 153, 154,
Saint-Honore caddesi, 86 155, 217
Saint-Honore Faubourg, 85 Satie, Erik (Fransız bestekarı , 1866-
Saint James Parkı , 203 1925), 216
Saint-Julien, 166, 209 Schell (Profesör), 134, 199
Saint-Lazare, 176 Schopenhauer, Arthur (Alman filo-
Saint-Louis hastahanesi, 197, 200, zofu, 1788-1860),321
219 SchuJtz (Münih), 291
Saint-Michel, 82, 87, 91 , 251 Secret Prof essionnel (Cocteau), 62
Saint-Paul (Güneyde bir semt), 245, Seine, 102, 112, 117, 135, 160
246 Selçuk Hanım bk. Uraz, Selçuk
Saint-Paul, 145 Selçuk, Hamdi (Avukat, noter),
Saint-Pierre, 178 204,205 , 209,296
Saint-Pierre katedrali , 121 Selçuk, Münir Nurettin (Bestekar,
Saint-Rafael, 143 icracı , 1900-1981), 176, 231
Saint-Severin, 80 Select (Kahve), 161
Sainte-Anne, 67 Selim fil (Padişah, 1761-1808), 227,
" Sainte-Anne , Çocuk ve Meryem" 265
345
DİZİN
346
TANPINAR'IN MEKTUPLARJ
Şevket Hıfzı bk. Rado, Şevket Tanpınar 'ın Şiir Dünyası (Kaplan) ,
Şeyh Galip (Divan şairi, 1757- 315
1799), 318 Tanyol, Cahit (Sosyoloji profesörü,
"Şeytan" (Tanpınar), 34 d. 1914),224
"Şfü ve Rüya" (Tanpınar), 59, 62 Tarancı, Cahit Sıtkı (Şair, 1910-
Şiirimizin 4 Ahmedi (Püsküllüoğlu), 1956), 13, 31
204, 273 Tarhan, Abdülhak Hamid (Şair,
Şiirler (Tanpınar) , 275, 284, 321 oyun yazarı , 1852-1937), 110,
Şile , 316 141 , 240
Şimal Denizi, 292 Tarim, Safter (Doktor, resim kolek-
Şimal Kutbu, 125 siyoncusu, 1913-1981), 292
Şinasi (Şair, yazar, gazeteci, 1826- Tartuffe (Moliere), 155
1871), 110 Tasso (Ressam, marangoz, d. 1922),
Şirin (Ferluıd ile Şirin), 230 253
Şişli, 137 Tatar Mahmut, 47
Tatavla, 193
T Tate galeri , 250
Tavuk (Tavukçuluk) (Dergi), 27, 28
Tacettin, 133, 136, 137, 142, 160, Tecer, Ahmet Kutsi (Şair, yazar,
165, 177,181 folklorcu, 1901-1967), 28, 30-
Taci bk. Tacettin 35, 37-42, 46,48 , 50-59, 61, 63,
"Tahsin Efendi" bk. "Erzurumlu 64,66, 68,69,71,74,130, 176,
Tahsin" 204,273,275 , 309,3 10, 312
Tahsin (Londra'da), 237 Tecer, Leyla (Tiyatro s anatçı sı, d.
Talu , Ercüment Ekrem (Romancı , 1944), 68
1868-1956)' 99 Tecer, Mehmet, 58
Tamburi Selahattin bk. Pınar, Sela- Tecer, Meliha (Edebiyat öğretme
tiattin ni), 8, 9, 12, 15, 42, 51, 52, 53,
Tanoğlu , Ali (Coğrafya profesörü, 60,66,69
1904-1978), 286 Temel, Bedia, 197, 209, 215, 222
Tanpınar, Kenan , 9, 13, 86, 116, Temel, Tarık (Röntgen mütehas-
118, 119, 187, 198, 199, 204, sıs ı), 7-12, 16, 17, 87, 92, 119,
210, 212, 213, 221, 222, 241, 121, 124, 141, 160, 168, 171,
289, 290, 291, 293, 295 , 297, 174, 188, 191, 194, 196, 198,
298, 300, 301 , 302, 303, 304, 202, 203, 206, 209, 210, 211 ,
306, 310, 311, 312 213, 214, 215, 218, 219, 221,
"Tanpınar'ın Mektuplarının Peşin 258 , 267, 289, 294, 296, 297,
de" (Kennan) , 10 298,299,304, 313,3 15
347
DİZİN
348
TANP!NAR 'IN MEKTUPLARI
349
DİZİN
Viyana, 85, 113, 196, 239 Yimıi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi
Vuillard , Jean Edouard (Fransız res- (?-1732), 244
samı , 1868-1940), 80, 158 "Yolculuk" (Tanpınar), 49
Yugoslavya, 253
w Yunanistan , 129
Yunus bk. Köni, Yunus Kazım
Watteau , Jean Antoine (Fransız res- "Yunus Emre" (Tanpınar), 62
samı , 1684-1721), 123 , 193 Yücel; Can (Şair, 1926-1999), 134,
Weyden, Roger Van der (Flaman res- 137, 140,276
samı, 1399-1464), 106 Yücel, Hasan Ali (Yazar, bakan,
Windsor şatosu , 259 1897-1961), 37, 72, 203, 209,
Worth, Charles Frederich (Modacı, 275,276
1825-1895), 158 Yürüyüş (Dergi), 28
y z
Yabancı bk. Etranger Zadkine, Ossip (Rus asıllı Fransız
"Yağmur" (Tanpınar), 49, 59 ressam ve heykeltıraşı, 1890-
Yalova,47 1967), 93, 107
Yapı ve Kredi Bankası, 294, 295 Zahidi , 117
"Yarasa" (Tanpınar), 49 Zehra Hanım (Komşusu), 303
Ya şar Kemal (Romancı , d. 1922), Zeki, 84
194 Zeki Sıtkı, 188
"Yavaş yavaş ayd ınlan an" (Tanpı Zengibar, 263
nar) , 49 Zeus/Jüpiter, 52
Yaz Yağmuru (Tanpınar) , 296 Zevako, Michel (Fransız romancısı,
Yeditepe (Dergi), 9, 173, 177, 204, 1860-1918), 135
296 Zeyd , Fahrünnisa (Ressam, 1903-
Yeldeğirrneni, 118 1992), 81, 102, 127, 254
Yeşilköy, 130 Zibidi (A. Cimcoz'un köpeği), 91,
Yetkin, Adalet, 282 97, 100, 156
Yetkin, Suut Kemal (Deneme yaza- Zigana dağları, 231
n, 1903-1980), 27, 282 Ziya,203
"Yılan" (Tanpınar) , 29, 49 Ziya Talat, 27
"Yıldız yağmuru" (Tanpınar), 49 Zola, Emile (Fransız romancısı,
" Yıldızlar" (Tanpınar), 49 1840-1902), 159
Yınanç, Mükrimin Halil (Tarihçi, Zürih, 125, 2 11 , 2 12, 213, 297, 323 ,
1898-1961), 103,264,289 324
350
DERGAH YAYINLARI
AHMET HAMDİ TANPINAR
Bütün Eserleri
•
Yaşadığım Gibi
Bütün
• Şiirleri
(Haz: İnci Enginün)
•
Hikayeler
•
Yahya Kemal
•
Mahur Beste
•
Huzur
•
Aydaki Kadın
•
Edebiyat Üzerine Makaleler
Tanpınar'ın
•Mektuplan
(Haz: Zeynep Kennan)
Günlüklerin Işığında
•Tanpınar' la Başbaşa
(Haz: İnci Enginün-Zeynep Kerman)
On Dokuzuncu Asır
•Türk Edebiyatı Tarihi
(Haz: Abdullah Uçman)
•
Edebiyat Dersleri
•
Diğer Yazılan