You are on page 1of 78

SANAT FELSEFESİ

Oturum I

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe

1
SANAT - FELSEFE İLİŞKİSİ

Felsefe, “en genel anlamda, kavramsal düzeyde insanla ilgili geniş ve


köklü araştırma”dır (Timuçin, 2000).

Sanata baktığımızda durumun çok da farklı olmadığı görülür.

2
➢Sanat ve Felsefe, her iki kavram da hem kapsamlı hem de biraz belirsiz
kavramlardır.

➢Her ikisinin de konularının farklı olmadığı söylenebilir.

➢İhsan Turgut’a (1990) göre sanat tikel olandan, felsefe ise, genel olandan
hareket eder. Ama ikisinin de amacı evrensel olmaktır.

3
Felsefe neden sanatla ilgilenir?
1. İster sanat olsun, ister felsefe olsun her ikisi de bir
bakış tarzıdır ve insanı temel alır.

2. Sanatın bir disiplin içinde değerlendirilmesi, bir sistem


içinde düzenlenmesi gereklidir. Sanata bilimsel yaklaşım
özellikle aydınlanma çağından itibaren yaygınlaşmıştır.
Sanatın bilimsel eleştirisi için sanat felsefesi bir araçtır.

4
SANAT FELSEFESİNİN DÖRT TEMEL YÖNTEMİ

1- Ontolojik yaklaşım: Sanat eseri varoluşu açısından ele alınır. Bunu


yaparken ölçek, sanat eserinin sadece kendisidir.

2- İdea aramak: Sanat eserinin teke tek kendi içindeki değerini bulmak.
Yani sanat eserini sanat eseri yapan değer nedir?

3- “İzm”ler (akımlar) açısından sanat eserinin değerlendirilmesi:


Dışarıdan aldığımız belli bir forma göre sanat eserinin o kalıplar içinde
ne durumda olduğu incelenir.

4- Politika – sanat ilişkisi: İki yönlü çalışan bir yöntemdir. Yani iki obje
arasında “aradığımız doğruyu, gerçeği” bulma eylemi.

5
SANAT FELSEFESİ
Oturum II

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe

1
SANATIN TEMEL BİLEŞENLERİ

2
SANAT

Sözcük Anlamı Kavram Anlamı

Sözcük Anlamı: Günlük yaşamda karşılaşılan bir


kullanımdır. Genellikle takılı sanattır; halk sanatları, yöre
sanatı gibi. Bir işin, eylemin “ ustası gibi yapılıyor olması”
gibi bir ölçütü bulunur. Sözcük anlamında sanatın öznesi
“kişi”dir. Bu nedenle sanat felsefesinin kapsamı dışındadır.
3
Sanatın Kavram Anlamı: Zihinde aşağıdaki gibi bir
sacayağının (üçgenin) canlanması gerekir.
SANATÇI

Sanatsal Süreçler
Ssa
Sanat
Olgusu

SANAT ESERİ ALICI

4
Sanat felsefesi açısından bir varolanın kavram
bağlamında sanat kategorisine girip girmediğini
anlamanın ilk yolu, söz konusu varolanın zihnimizde bir
sacayağı oluşturup oluşturmadığına bakmaktır.

Sanatın kavram anlamının öznesi “sanat eseridir” ve bu


bağlamda sanat felsefesi sanatın kavram anlamıyla
ilgilenir.

5
Bir yapıt üzerinden sanat felsefesi yapabilmek için
temelde iki koşuldan söz edilebilir:

A- Kavramsal bağlamda sanat alanı içinde olmak,


B- O alandaki sanat eseri üzerine sanatsal bilgiye sahip
olmak.

6
SANAT FELSEFESİ
Oturum III

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe

1
SANATIN TEMEL BİLEŞENLERİ

SANATÇI
Sanatın kavram anlamında karşımıza çıkan sanatçı,
sanat eseri ve alıcı sanatın temel bileşenleri olarak da
adlandırılabilir.

3
SANATÇI: En genel anlamda sanat eserini yaratan kimsedir.

Bir İnsanı Sanatçı Yapan En Genel Nitelikler Şöyle Sıralanabilir (Erinç,


1995)

1. Her sanatçı kendi alıcısını kendi yaratır. Sanatçı ürün


vermeye başladığı an, gücül (potansiyel) bir alıcıyı varsayar,
resminden, en azından haz duyabilecek alıcılar yaratır.
2. Bir resmin yansıttığı dünya, o resim ne denli gerçekçi
olursa olsun yine de bir ideolojik dünyadır. Yani sanatçı,
kendine özgü bir bakışla çevresine bakar ve bu bakışı yaratan
bir ideolojinin, bir savın ya sahibi ya da yandaşı olur.
4
3. Sanatçı, sadece, duygularını başarıyla yansıtmakla
yetinmeyip aynı zamanda alıcısına da geçirebilmelidir. Sanatçı
duygularını sanat eseri ile teke tek ilişki kuran alıcıya da
aşılamalı, onun haz, hoşlanma ya da zevk alma duygularında
bir değişme, bir gelişme sağlamalıdır.
4. Sanatçı, alanının tekniklerini özümsemiş, özümsediğinin de
ötesine geçmiş olduğunu varsayılan kişidir. Sanatçının az ya da
çok yaratıcı bir kişiliği vardır, yaratıcı bir niteliği bulunmaktadır.
Onun hem özgürlüğü hem de özgünlüğü buradan gelir.

5
5.Sanatçı, tüm engellere, engellemelere karşın, konusunu, tekniğini
kendi sabrıyla, kendi iradesiyle, kendi duygularının dilediği yönde bulur,
ayıklar ve yine özgürce yorumlar, kullanır.

6. Sanatçı, yaşadığı dünyanın bilincinde olan, bu bilinci kullanabilen


kişidir.

7. Sanatçı, sanatı bütün olarak kavrayabilen, onun her alanında geçerli


ve yeterli edinim sahibi olan, fakat sanat dünyasının dilediği bir
alanından salt ürün vermek için giren kişidir.

6
SANAT FELSEFESİ
Oturum IV

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe

1
SANATIN TEMEL BİLEŞENLERİ

SANAT ESERİ
SANAT ESERİ

1. İnsan tarafından yaratılmış, insan elinden çıkmış olması gerekir.


2. Tekrar tekrar başvurulabilecek şekilde nesne olarak varolan
olmalıdır.
3. Sürekli olmalıdır.
Sürekli: Eserle ilgili bir soruya verilecek her yanıtın, yine eser
üzerinden kanıtlanabileceği zaman dilimidir.

3
Sanat eseri ile ilgili olarak kimi zaman birbirinin yerine kullanılan bazen de
yanlış kullanılan adlandırmalar şöyledir.

SANAT ESERİ
Estetik Obje: Her sanat eseri estetik objedir, ama her estetik obje sanat eseri
değildir.

Sanat Ürünü: (Eser durumuna bile gelememiş varolan). Şu ya da bu nedenle


sanatçı sıfatını hak ettiğini ileri süren bir kimsenin ortaya koyduğu varolandır; o
kimsenin sanat adına var ettiği şeydir.
Sanat Eseri: Belli bir alıcı grubunun sanat eseri saydığı varolandır. Bir
başka ifade ile o grubun sanatçı sıfatını yakıştırdığı kimsenin var
ettiğidir.

Sanat Yapıtı: Zaman ve mekan farkı gözetmeksizin her alıcının


sanatsal varolan kabul ettiği varolandır. (Baş yapıtlar).
SANAT FELSEFESİ
Oturum V

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe

1
ALICI
Sanat eseri ile bire bir ilişki kurmuş, sanat eserini alanına
göre, onu görmüş, izlemiş, dinlemiş, okumuş ve bu
eylemlerinden sonra o eseri algılamış ve kavramış olan
kişidir.

Alıcı, eseri anlamak, kavramak için bir çaba içinde olan


kimsedir.
2
ALICI
Sanat eseriyle bağ kurmuş tüm sanatseverler.
Sanat Bilimi ile ilgilenen bilim ve sanat insanları alıcı konumundadır.
Sanat Tarihçi
Sanat Sosyoloğu
Sanat Psikoloğu
Sanat Felsefecisi
Estetikçi
Sanat Eleştirmeni
Kendi eserleri dışındaki tüm eserler karşısında tüm sanatçılar da alıcı
konumundadır.
SANAT FELSEFESİ
Oturum VI

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe

1
SANATSAL SÜREÇLER

Sacayağının köşelerinde yer alan sanatçı, sanat eseri ve alıcı


arasındaki karşılıklı ilişkilerdir.

Sanatçı Sanat eseri


Sanatçı Alıcı
Alıcı Sanat eseri

2
ALICI SANAT ESERİ

Alıcı ile sanat eserindeki ilişki teke tek, aracısız bir ilişki olmalıdır.
Alıcının eserden elde ettiği duygu ve düşünceler ve vardığı yargı,
alıcının sanat eseri ile olan deneyimine dayanmalıdır.

Sanat Eserinin Alıcıda Gerçekleştirmesi Gereken Temel İşlevler:


1. Eser alıcıda estetik kaygı yaratmalıdır.
2. Eser alıcıya bir iletide bulunmalıdır.

3
SANAT FELSEFESİ

Oturum VII

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe


SANAT KURAMLARI

1. Yansıtma Kuramları
2. Anlatımcı Kuramlar
3. Alıcı Merkezli Duygusal Etki Kuramı (İzlenimci Kuram)
4. Biçimci Kuram
SANAT KURAMLARI

1. Yansıtma Kuramları (Dış Dünya)


2. Anlatımcı Kuramlar (Sanatçı)
3. Alıcı Merkezli Duygusal Etki Kuramı (Alıcı)
4. Biçimci Kuram (Sanat Eseri)
YANSITMA KURAMI (MİMESİS KURAMI)

Bu kuramcılara göre ;
Sanat bir yansıtmadır,
Gerçek neyse sanat onu yansıtmalıdır.

Sanat gerçeğin yansıtılmasıdır. Bu yapıya giriyorsa sanat eseridir,


girmiyorsa sanat eseri değildir.
YANSITMA KURAMI

“Sanat nedir?” sorusuna verilen ilk yanıt sanatı bir yansıtma, benzetme,
ya da taklit olarak görme eğilimindeydi.

Sanat eserlerinde gördüğümüz, doğadır, insandır, hayattır ve sanatçı


eserinde bize bunları yansıtır.
Yansıtma Kuramları kendi içinde temelde ikiye ayrılır:

1. Erken Dönem Yansıtma (Yansıtma Kuramları I)


2. Geç Dönem Yansıtma (Yansıtma Kuramları II)

1. Erken yansıtma kuramları Platon ile başlar, rönesansa kadar sürer.


2. Geç yansıtma kuramlar 18. yy.’ da başlar, günümüze kadar sürer.

Her ikisinde de;


a) Sanat yansıtmadır,
b) Sanat gerçeği yansıtır.
1. Erken Dönem Yansıtma Kuramları:

Üç tipik gerçekle karşılaşılır.


A. Platon
B. Aristoteles
C. Neo-Klasikler

Bu üç akımın tek farkı gerçeğin felsefesi üzerine söyledikleridir.


Gerçek nedir?
A. Platon (427 – 347)

Platon’a göre gerçek “olan” dır.

Asıl yaratıcı Tanrı ise, o gerçeği yansıtan herkes taklitçidir. O


zaman sanat taklittir (mimesis).

Platon’a göre gerçek dünya görüngü dünyasıdır. Görüngü tanrının


yarattığıdır. Gerçeğin en gerçeği bu görüngülerdir. Bunun taklidi demek
görüngü dünyasından uzaklaşmak demektir.
İDEALAR DÜNYASI

GÖRÜNGÜ DÜNYASI

SANATÇININ YAPTIĞI
Platon’a göre sanatçı üçüncü dereceden taklitçidir. O halde en

kötü taklitçi sanatçıdır. İyi yapıt, bu taklitteki farklılaşmayı minimumda

tutabilendir. O halde Erken Dönem Yansıtma Kuramlarının öncüsü

Platon’a göre sanat görüngü dünyasının yansıtılmasıdır. Olanı en

yakın şekilde yansıtan en iyi sanat olur.


Platon’a göre insanın amacı idealara yönelmek olmalıdır. Sanat
ise kopyanın kopyası olarak bizi idealardan uzaklaştırır. Sanat bir
taklitçilik olarak akla değil, duygu ve heyecanlara dayanır.

Sanatın doğru olanı yansıtmaması, kopyanın kopyası olması ve


akla değil duygulara dayanmasının dışında bir nedene daha bağlıdır:
Sanatçının yansıttığı şey hakkında bilgi sahibi olmaması… Bunun
nedeni ise, sanatçının gerçekle değil sanı ile uğraşmasıdır.
Platon’a göre sanatın işlevi eğitmek olduğu için alıcı doğruyu

öğrenmelidir. Onun için de görünen gerçek yansıtılmalıdır.


Devlet’in üçüncü kitabında gençlerin eğitimine değinirken, şiir
ve masallardaki zararlı unsurlara dikkat çeker: Tanrıların ve büyük
kahramanların, onlara yakışmayacak davranışları, ağlamaları,
ahlaksızlık etmeleri, kötü insanların mutluluğa kavuşması gibi
öğeler gençlere kötü örnek olur. Bu gibi kısımlar eserlerden
çıkarılmalıdır.
Platon edebiyata iki yönden itiraz eder:
Bilgi Yönünden:
Şair bizi, asıl gerçekliği teşkil eden idealardan uzaklaştırır.
Şairin yetkiyle konuşacağı hiçbir konu yoktur.
Ahlak Yönünden:
Eserlerde gençlere kötü örnek olacak parçalar vardır.
Tragedya ve destanlarda kötü kişilikleri taklit etmek, kötü etkiler bırakır.
Edebiyat, dizginlememiz gereken duygusal yanımızı coşturur.
SANAT FELSEFESİ

Oturum VIII

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe


B. Aristoteles

M.Ö. 384 – 322 yıllarında yaşamış ve Platon’un öğrencisi olan


Aristoteles “Poetika” adında daha çok edebiyatla ilgili olan bir eser
yazmıştır.

Aristoteles’in yaklaşımında da sanatın yansıtma olduğu ve


gerçeği yansıttığı su götürmez.

Ancak Aristoteles’in yaklaşımında gerçek “olan” değildir; gerçek


“olabilir olan, “olması gereken”dir.
Aristoteles’e göre insanda üç temel etkinlik bulunur:

• Bilme
• Eylemde bulunma
• Yaratma
Yaratma eylemi insanın sanatsal etkinliklerini kapsıyor. Ancak
Aristoteles POETİKA adlı eserinde poesis (yaratma) eylemi üzerinde
değil, mimesis (taklit) eylemi üzerinde durmuş.

Aristoteles’e göre ister edebiyat, ister müzik isterse figüratif sanatlar


olsun her çeşit sanatın özü taklittir, yani mimesis’tir.
Aristoteles için olay örgüsü çok önemlidir. Tarihçi
olmuş olanla yetinirken, sanatçı ise olmuş olanla
yetinmez bir hikayeyi kurgularken öyle bir düzen içinde
anlatır ki bu düzen “olabilirlik” taşır. Bu yüzden edebiyat
tarihten daha üstün ve felsefidir.
Sanatçı, bir tek kişinin hayatında, genellikle insanlığın
hayatını, hayatta evrensel olanı anlatır. Yani yazar tek
olanı kullanarak genel olanı anlatır.
Yansıtan ya en geneli ya da en özeli ortaya koyar. O zaman en
geneli ya da en özeli seçme sanatçıya bir sorumluluk verir.
Aritoteles’in yaklaşımında sanatçı da önemlidir. Sanatçı en geneli ya
da en özeli saptar ve olabilir olanı yansıtır.
Bilineni yansıtma bir tür onaylama niteliğindedir. Aslında alıcı,
olanı değil olabilir olanı öğrenme durumundadır.

Platon’a göre, bir fotoğraf niteliğinde aynılık önemliyken,


Aritoteles’e göre ise sanatçının yorumu da önemlidir; olabilir olanın
yansıtılması gereklidir.

Olabilir demek uydurma değil “özeli” ortaya koymaktır.


Platon, sanatçının tek olanı yansıttığını, sanatçıya özgü bir bilgi dalı

olmadığını ve insanları gerçeklikten uzaklaştıran, sahte bilgiler

sunan biri olduğunu savunurken;

Aristoteles, sanatçının bize hayatı açıklayan bir insan olduğunu

savunur.
Aristoteles’e göre sanatın işlevi eğitmek, bilgilendirmek, o
bilginin olabilirliklerini öğretmektir.
Aristoteles, tragedyanın acıma ve korku duyguları
uyandırarak bu duygulardan arınmayı sağladığını
söyler. Buna “KATHARSİS” der.
Sonuç olarak; Aristoteles edebiyatın ve sanatın bir çeşit bilgi
kazandırdığını ve tragedyanın da bir çeşit arınma sağladığını
düşünerek, sanatın yararlı bir işlevi olduğunu savunmuştur.
SANAT FELSEFESİ

Oturum IX

Dr. Öğr. Üyesi Nami Eren Beştepe


C. Neo-Klasikler

Bunlara göre sanat ne olanı ne de olabilir olanı verir. Neo-


klasiklere göre gerçek “ideal” olandır. İdeal “en”le tanımlanan
şey, en mükemmel şey.
Aşkın gerçek yansıtılabildiği zaman ideal gerçek verilir.
Sanat gerçeğin yansıtılmasıdır. Ama gerçek, ideal gerçektir.
Çünkü sanatın işlevi alıcısını erdemli kılmaktır. Rönesans
sanatına bakıldığında insanın öne çıktığı görülür. Portreler ideal
insan tiplemeleridir. Erdemli insan görüntüleridir.
2. Geç Dönem Yansıtma Kuramları

Yansıtma kuramlarının ikinci grubu 18.yy’dan sonra


çıkan kuramlardır.

Burada da sanat gerçeği yansıtmaktır. Ama gerçek nedir


sorusu daha farklı bir durum ortaya çıkarır. Sanatçının
yaratıcılığı daha bir önem kazanmıştır.
Geç dönem yansıtma kuramları üç başlıkta toplanır.
a. Batı Gerçekçiliği
b. Rus Gerçekçiliği
c. Toplumcu Gerçekçilik

Batı gerçekçiliği ile Rus gerçekçiliği aynı temellerdedir,


fakat, farklı bir mantıkla oluşur. Toplumcu gerçekçilik de
1930’larda ortaya çıkar.
a. Batı Gerçekçiliği
Batı gerçekçiliği, gerçekliğin, tıpkı bilimlerde olduğu gibi
deterministik bağlarda olduğunu öne sürer. Bunlara göre sanat,
psiko-sosyal nedenlerle ilişkili olup, estetik sonuçlarla ortaya
çıkar. Batı gerçekçiliğinde yansıtılacak gerçek, bu deterministik
olgunun yorumsuz bir şekilde yansıtılmasıdır.
Balzac, Emile Zola gibi yazarların eserleri tipik örnekleri
oluşturur. Yazgıları psiko-sosyal temellerde incelerler. Bunların
hepsi gerçektir. Sanatçının görevi bu psiko-sosyal olguyu
yakalayıp, onun olabilir sonucunu alıcıya vermektir.
Burada sanatın işlevi, alıcıya düşünmesini, evreni daha iyi ve
daha gerçek yüzüyle tanımasını ve alıcının bu deterministik
yasayı yakalayabilmesini sağlamaktır.
b. Rus Gerçekçiliği

Rus gerçekçiliği olguyu yani gerçeği ortaya koyar, sonra


açıklar ve ondan sonra da yerer ya da över.

Kahraman mutlaka ya vicdan azabı çekmek ya da yakın


dostuna itiraflarda bulunarak bütün olguların açıklanmasını
sağlar ve işin içine yazar da girerek açıklamalar ve yorum
getirir.
Rus gerçekçiliğinde amaç halkı eğitmek, daha sonra yanlış
düşüncelere kapılmamak için nasıl düşünmeleri gerektiğine dair
açıklamalarda bulunur.
c. Toplumcu gerçekçilik
Georg Lucaks’a göre, Marksist felsefenin ışığında sanat
gerçeğin yansıtmalıdır. Ama gerçek nedir? Gerçek iki görünüm
arz eder.
a) Gerçek, toplumsal gerçektir.
b) Gerçek, Eleştirel gerçektir.
Buradaki gerçek bireysel ya da olgusal açıdan değil, ama,
hem toplumsal hem de eleştirel açıdan gerçektir.

Toplumcu gerçekçilik, aslın özünü alıp onu yansıtmaktır. Bu


öz dediğimiz bir anlamda amaçtır. Aslında eleştirel gerçek her
toplum için temeldir. Ama toplumsal gerçek toplumcu yapılar
için vardır.
ANLATIMCI KURAMLAR
Yansıtma kuramlarına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Bunlara göre, eserin incelenmesi için önce kaynağına dönmek yani
sanatçıyı incelemek gerekir.
Üçe ayrılır;
A. Romantizm
B. Bir yaratma olarak anlatımcılık
C. Bir aktarım olarak anlatımcılık.
A. Romantizm
Yansıtma kuramlarına tam karşıt gelen bir uç noktadır.
Temsilcisi Eugene Veron’dur. Romantizmin kökü sanatçının
sadece teknik sınırlara bağlı kalmak koşuluyla duygularını
anlatmasıdır. Bir tür katharsis’tir, sanatçının duygularının
boşalmasıdır. Bu anlatma, aktarma işleminde alıcının eğitilmesi
söz konusu değildir. Sanatçı olabildiğine özgür, ancak bağlayıcı
iki nokta bulunur; 1. Teknik, 2. Doğru, gerçek duyguları
anlatmak; kurgu ya da hayal olmamalıdır. Ne anlatılan konu ne
de anlatılış yönü önemlidir; sadece duygular anlatılmalıdır.
B. Bir Yaratma Olarak Anlatımcılık
Üç temel ilkesi vardır. Bir yapıtın sanat eseri
olabilmesi için bu üç kurala uymalıdır.
a) Yaratma bir adlandırma değildir.
b) Yaratma eyleminden önce duygu yoktur.
c) Yaratma sadece bir duygu aktarımı eylemi değildir.
C. Bir Aktarım Olarak Anlatımcılık
Tolstoy’a göre sanat, bir sanatçının yaşantılarının
duygusal yönünün alıcısına anlatılmasıdır. Bu anlatma gerçeğe
dayanmalıdır; çünkü, yaşantıdır, ama bu gerçek örtülü olmalıdır.
Alıcı da bu örtüyü kaldırmaya çalışacaktır.
Aktarım olduğuna göre paylaşma eylemi de vardır. Sanat
olgusunda iki süje neredeyse dengelenmiş durumdadır.
ALICI MERKEZLİ DUYGUSAL ETKİ KURAMI
Burada da alıcı öne çıkarılır. Duygusal etki kuramının
amacı, alıcıda duygusal bir etki durumu yaratmaktır. Sanatı alıcının
duygularıyla açıklar. Duygusal etki kuramında alıcıda duygular
varsa şu üç akım ortaya çıkar.
1. Hedonist yaklaşım (zevk ve sanat)
2. Estetik yaşantı
3. Öznelci değer (Richards Kuramı)
1. Hedonist Yaklaşım (Zevk ve Sanat)
Eğer alıcı karşısında bulunduğu sanat eserinden zevk
duyabiliyorsa, bir zevk duyma durumu yaratabiliyorsa sanat
olgusu gerçekleşmiş demektir. Alıcısında zevk yaratan her yapıt
sanat eseridir. Haz gerekir ama yeterli değildir.
Hedonist sanat duygularda yeni bir zevk anlayışı yaratan
yeni bir sanat anlayışıdır. Zevk alma bir duygusal yöndür. Alıcıda
bir zevk durumu yaratmadır.
2. Estetik Yaşantı
Hedonizme göre daha farklıdır. Estetik yaşantı sanat eseri
ile beraber olmaktan (yaşantı) estetik bir deneyim kazanmaktır.
Estetik yaşantı sanat eseri ile birlikte olma sonucunda elde edilir.
Zevk yaşantının sonunda kalır. Estetik yaşantı bir süreçtir. Estetik
yaşantıdan zevk alıyorsak, sürekli estetik yaşantı yaratmak
zorundayız. Estetik yaşantıdaki ilgi pasif bir ilgi değildir. Analizler,
sentezler örtüyü kaldırma dediğimiz zevktir. Yapıtın varlık nedeni
olabilmek…
Zevkimizdeki değişme daha bir seçici yapar. Estetik
yaşantı bir de aktif yapar. Estetik yaşantı aktif bir deneyim
sonucunda elde edilen bir süreçtir. Estetik yaşantı sahibi daha
iyisini, niçin seçtiğini de bilir.
Hedonist kuram her sanat eseri için teke tektir. Estetik
yaşantı ise bir süreklilik durumudur.
3. Richard Öznelci Değer Kuramı
Öznelci değer kuramı alıcıya ağırlık veren bir kuramdır.
Santiyana’ya göre güzellik, nesneye yansıtılmış bir zevktir. Benim
güzellik anlayışımdır. Estetik değerler ve ona dönük değerler
psikolojik, dolayısıyla ruhsaldır. İç dünyamızın bulduğu, formüle
ettiği bir durumdur. O halde dış dünyada yoktur. Dış dünyada
varolan iç dünyamızdaki zevk formülünü ortaya çıkaran uyarıdır.
Sanat eseri kendi başına güzel değerdir. Sözcükler, boya, tuval vb.
kendi başına güzel değildir. Onun aracılığı ile onu sanat eseri yapan
alıcının psikolojik durumudur.
BİÇİMCİ KURAM
Çok doğal bir sonuç gibi görünmektedir. Yapıtın
kendisinden yola çıkarak, sanat eserinin kendisini esas alır.
Ontolojik kurallar sanatı sanat adına bir bütün olarak irdeleme
dönemidir. Sanat, sanat içindir ilkesi bu dönemde ortaya çıkar.
Burada söylenen sanatın araç değil, amaç olmasıdır. Sanat belli bir
eğilim, dünya görüşü için yapılırsa sanat sanat içindir demek
değildir. Bu sonuçlar sanatın fonksiyonelliğidir. Bu fonksiyonlar
için sanat yapılmaz.
Sanatı önce yaşamdan koparmak, sonra da soylu bir sanat
elde edip, o soylu sanatı tekrar yaşama sokmaktır.
Biçimcilik, kübizm ve soyutlamalardan sonra daha rahat
anlaşıldı. İnsan formu Kübistlere kadar alışılmış insanlardı.
Kübizm yaşamdaki insanı parçalamış, bölmüş, yeniden bir araya
getirmiştir. Belli bir form anlayışını esas anlayış yapmaktan
uzaklaşmıştır.
Biçimciliğin temel ilkesi “alışkanlıkları yıkmaktır”.

Biçimciler, yaşamı özgün bir biçimle alıcısına geri


vermek ve böylece yaşamı farklı bir biçimde algılatmaktır. Bu
algılamada bir estetik yaşantı söz konusuysa, bu estetik yaşantı
o sanat eserinden çıkmış bir estetik değer niteliğindedir. Bu da
sanat eserinin amacıdır. Hiçbir yapıt göstersel nitelikte değildir.

You might also like