Professional Documents
Culture Documents
SPINOZA’DAN MARX’A
Güncel Müdahaleler
Derleyenler:
Eylem Canaslan, Cemal Bâli Akal
DOST
ISBN 978-975-298-482-0
DERLEYENLER:
EYLEM CANASLAN, CEMAL BÂLİ AKAL
© Dost, 2013
Çevirenler:
Cemal Bâli Akal, Emine Ayhan,
Eylem Canaslan, Reyda Ergün
Düzelti:
Cansu Muradoğlu
Derviş Aydın Akkoç
Ad Dizini 359
GİRİŞ: SPINOZA VE MARX. BİR KARŞILAŞMANIN İZİNDE… 9
Kablettarih
…
çok uzaklardan geliyoruz
çok uzaklardan…
kaybetmedik bağımızı çok uzaklarla...
bize hâlâ
konduğumuz mirası hatırlatır
bedreddini simavînin boynuna inen satır.
engürülü esnaf ahilerle beraberdik.
biliriz
hangi pir aşkına biz
sultan ordularına kıllı göğüslerimizi gerdik...
Nazım Hikmet
10 MARX’TAN SPINOZA’YA, SPINOZA’DAN MARX’A: GÜNCEL MÜDAHALELER
GİRİŞ: SPINOZA VE MARX. BİR KARŞILAŞMANIN İZİNDE… 11
Giriş:
Spinoza ve Marx. Bir Karşılaşmanın İzinde…
görmüş olan Rubel’e göre, Marx’ın politik teorisinin asıl önemi, kapitalizm
karşıtı politik kuruculuğu, doğrudan devlet-karşıtı bir zeminde tasavvur
edebilmiş oluşudur. Bu görüşleri elbette Rubel’i Marksist ortodoksiyle ve
Stalinizmle karşı karşıya getirecektir. Rubel Cahiers Spinoza’daki maka-
lesinde ise, Marx’ın, Epikuros defterlerinden (1838) başlayıp, Kapital’in
ikinci baskısına (1873) uzanan otuz beş yıllık çalışması boyunca, Spi-
noza düşüncesini nasıl karşıladığını ve hangi biçimlerde kullandığını
inceler. Bunların belirgin bir örneği de Marx’ın polemiklerinde belirir;
örneğin Bruno Bauer’e (Kutsal Aile) ve Max Stirner’e (Alman İdeolojisi)
karşı polemiklerinde. Rubel, incelemesi boyunca, Spinoza’nın adının
geçtiği (Spinoza defterleri dışında, Epikuros defterlerindeki, Epikuros
ve Demokritos’un doğa felsefelerinin karşılaştırıldığı doktora tezindeki,
ilk gazete yazılarındaki, Kutsal Aile’deki, Alman İdeolojisi’ndeki, Ekono-
mi Politiğin Eleştirisi’ne Katkı’daki, Grundrisse’nin birinci bölümündeki,
Kapital’deki, ayrıca bazı mektuplardaki) açık göndermelere yoğunlaşır.
Kendi deyimiyle bu göndermeleri yorumlamaktan ziyade kaydeder9 ama
incelemesinin sonunda, bu kayıtların işaret ettiği düşünce akışının ken-
disinde, “Spinozacı öğretinin derin izleri”ni10 ve sürekliliğini bulacaktır.
Hem de sadece Marx’ın ilk yazılarındaki ifade özgürlüğü, politikanın
özerkliği, materyalizm, etik, hümanizma temalarında ya da teokrasiye ve
metafiziğe yönelttiği eleştirilerde değil, artık doğrudan politik ekonomiyi
karşısına aldığı yıllardaki yöntem araştırmalarında da.
Bölümün ikinci makalesi, Vittorio Morfino’dan gelir. Morfino “Causa
Sui ya da Wechselwirkung: Spinoza ile Hegel Arasında Engels” adlı maka-
lesinde, Engels’in Spinozacı argümanlara dolaysız ya da dolaylı gönder-
melerinin mahiyetini tartışır ve onun hem insanbiçimci görüşü reddeden,
sadece insan modus’una özgü olan telos’lu düşünme biçiminin doğanın
bütününe atfedilmesini her türlü hurafenin kökeni sayan Spinoza’ya
göndermede bulunup, hem de teleolojik bir kavrayışı nasıl koruyabildiği
sorusunu cevaplamaya girişir. Engels, evrendeki tüm şeylerin, tüm olgu ve
olayların karşılıklı bağlantılılığını (Wechselwirkung) anlamada geleneksel
metafiziğin yanlışlığı ve yetersizliğinin karşısına, modern doğa biliminin
geçerli tek yöntemi olarak diyalektiği çıkarır.11 Zira eski (teolojik) meta-
fizik, bağımsız tözler hiyerarşisini temel almasından dolayı, yeni (bilimsel)
diyalektiğin aksine, ilişkiselliğin şeylere öncelliğini, etkin neden ile ereksel
nedenin aynılığını ve de değişmez özlerden ziyade süreçlerin kendilerini
kavrayan bir teori ortaya koyamamıştır. Oysa neden ile etki arasındaki
aşılmaz karşıtlığın yerini, bu türden kategorilerin geçişkenliğini açıkla-
14 MARX’TAN SPINOZA’YA, SPINOZA’DAN MARX’A: GÜNCEL MÜDAHALELER
başvurarak açımlar. Her tekil durum, aynı zamanda evrensel bir tekilliktir.
Evrensel, başa gelen rastlantısal durumların, her seferinde farklılaşarak
tekrarlanmasıyla kurulan türsel süreklilikten başka bir şey değildir. Sa-
dece inceleme “genel olarak” yapılır; yoksa ne Spinoza’da genel olarak
din, ne Marx’ta genel olarak üretim, ne de Freud’da genel olarak duygu
diye bir varlık kategorisi bulunur. Althusser’in vurguladığı üçüncü öğe,
Spinoza’nın felsefi stratejisidir: causa sui olan bir Tanrı’ya dayanarak,
yaratılış ve öte dünya yanılsamasını bertaraf eden bir felsefi strateji. Bu
noktada Althusser, kendi politik stratejisi ile Spinoza’nınki arasında bir
benzetme yapar. Tıpkı Spinoza’nın söze Tanrı’yla başlayıp, bizzat hasmının
mevzisini ele geçirmesi gibi, kendisinin de Fransız Komünist Partisi’ni
“kendi önermeleri içinden ele geçirme”yi27 denediğini söyler (her dehaya
eşlik eden ironiyle, “ne iddiaymış ama!” diye de ekleyerek). Ve son olarak
Althusser, Spinoza’nın ünlü beden teorisine değinir. Ama bunu öyle
bir tarzda yapar ki, klasik yorumların kör noktasında kalan bir ayrımı,
görüş menziline sokuverir: Spinoza’nın mens’i, idealist felsefelerdekiyle
aynı zihin değildir. Spinozacı zihni, düalizmin zihniyle özdeş bir biçimde
anlamaya devam ettiğimiz sürece, onun monizminden ya da zihin-beden
paralelliğinden bahsetmenin de bir anlamı kalmayacak gibidir. Dünyaya
açılan düşünme gücünün, karşılıksız verme olarak fikir üretme etkinliğinin
kendisinden başka bir şey olmayan zihin, ne diyalektik materyalizmin
savunduğu gibi maddenin en üst formudur, ne de idealizmin anladığı gibi
maddeden tümüyle bağımsız bir varoluşa sahiptir: homo cogitat. Althusser
“insan düşünür” önermesinin yalınlığında, bedenli bir varlığın düşünme
gücünün, kendi etkinliğinden başka bir kaynağa, aşkın bir doğrulama
kriterine gönderme yapmayan ilk olumlanışını bulur.
Warren Montag, “Yorumbilgisine Karşı Spinoza ve Althusser: Yorum
mu Yoksa Müdahale mi?” adlı makalesinde, metin idealizminin karşısı-
na koyduğu Spinozacı metin okuma yönteminin, Althusser tarafından
nasıl alımlandığını ve kullanıldığını tartışır. Spinoza’nın Teolojik-Politik
İnceleme’de geliştirdiği Kutsal Kitap’ı okuma yöntemi, bir metne, onun
kendi tarihsel ve maddi gerçekliğinin ötesinde, metin-üstü bir bütünlük ve
tutarlılık atfetme çabasının reddine dayanır. Kutsal Kitap’ın anlamı, onun
yüzeyinde, aktüelliğinde, metnin maddi varoluş koşullarına içkin çelişkiler
ve tutarsızlıklarda aranmalıdır. Ona derinlerde yatan başka bir hakikat
atfeden yorumbilgisel okumalar ise, eninde sonunda, metnin indirgene-
mez maddiliğini hiçe sayarak, ona yapay bir tutarlılık bahşedecek aşkın
bir kaynak, ulvi bir erek ararlar. Montag’a göre Althusser, Spinoza’nın
GİRİŞ: SPINOZA VE MARX. BİR KARŞILAŞMANIN İZİNDE… 21
insanın, örneğin Kant’ta olduğu gibi doğada yaşayan bir varlık olarak
değil de Spinoza’da olduğu gibi doğanın bir varlığı olarak kavranmasının
Marx için taşıdığı önemi soruştururken,32 1844 Elyazmaları’na nüfuz etmiş
olan bu görüşün, sonraki politik ekonomi incelemelerinde ve Kapital’de
de korunduğunun özellikle altını çizer. Bu önem, şüphesiz Spinozacı bir
anlam taşır: “insan düşünür” önermesinin, bedenin etkilenmesi/etkinliği
önermesi ile birlikte, aynı düzeyde sunuluşu. Fischbach, Marx’ın bedene
ve onun etkinlik gücüne yönelttiği dikkatte, Ethica’nın ikinci bölümü-
nün 13. Önermesinden (“insan zihnini kuran fikrin nesnesi bedendir;
yani edimsel olarak varolan belli bir yer kaplama tarzıdır, başka bir şey
de değildir”) zorunlu olarak çıkan sonuçların (özellikle Ethica II Ö7n, II
Ö21n) izlerini bulur. Doğanın bir parçası olan insanın, bu doğanın baş-
ka parçalarının etkilerine zorunlu olarak tabi oluşunun, yani tutkuların
tanınışı, Marx ve Spinoza’da, Feuerbach’taki gibi natüralist bir antropo-
lojinin sınırları içinde kalmayıp, daha derinlikli bir yöne, yani sonluluk
ontolojisinin temel ilkesine doğru uzanır: Hiçbir sonlu birey, dolayısıyla
da insan, salt kendisi yoluyla varolamaz ve kavranamaz. İnsanın doğanın
parçası olarak tanınışı, aynı zamanda tek geçerli ontolojik ilke olarak
ilişkiselliğin tanınışıdır. Tekil bir birey, bu ilişkiselliğin anlık bir sabitleni-
şinden ve görece bir bütün haline gelişinden başka bir şey değildir. Marx bu
ilişkiselliği, insanın özü, “toplumsal ilişkiler bütünlüğü”dür diyerek ifade
eder. Dolayısıyla insanın artık kendisini doğanın bir parçası değil de doğa
üzerinde hâkimiyet kuran bağımsız bir özne olarak görmeye başlaması da,
yine toplumsal ilişkilerin gelişim tarzının bir ürünüdür.
Gabriel Albiac, “Spinoza / Marx: Öznenin İnşası” adlı çalışmasında,
Yovel’in felsefi bakımdan işaret ettiği sorunsalı, yani Marx’ın eserlerinde
almaşık başatlık dereceleriyle açığa çıkan iki yönelim –“determinist betim-
leme ile iradeci planlama”–33 arasındaki gerilimi, Marksist kategoriler ve
bunların politik içerimleri düzleminde tartışır. Yazar öncelikle, “Yayımlan-
mamış VI. Bölüm”deki sermaye çözümlemesi üzerinde durur. Söz konusu
bölüm, Marx’ın başlangıçta Kapital’in I. Cildine koymayı tasarladığı, fakat
daha sonra bundan vazgeçtiği ve sermayeyi, artı-değer üretimi olmanın
yanı sıra, özel bir artı-değer üretme biçimi olarak, “bütün ilişkinin üretimi
ve yeniden üretimi” olma özelliğiyle çözümlediği elyazmalarından oluşur.34
Albiac incelemesinde, tam da bu bölümün yazarı tarafından geri çekilişini
sorunsallaştıracaktır. Burada Marx, sermayenin bir eğilimini, kapitalizm
öncesi öznelliklerin açık şiddet yoluyla yerlerinden edilişi ve doğmakta
olan ilişkisel modele doğru emilişi olan ilk birikim aşamasında ve keyfi el
GİRİŞ: SPINOZA VE MARX. BİR KARŞILAŞMANIN İZİNDE… 25
Kısaltmalar
I, II… : Bölüm
A: : Aksiyom
Duy. Tan : Duyguların Tanımları
k : Kanıtlama
L : Lemma (Yardımcı Önerme)
n : Not
Ö : Önerme
s: : Önerme Sonucu
T : Tanım
Notlar
temelinde, Marksist bir yöntemle ele almasının yanı sıra, özellikle Politik İnceleme üzerine
yorumlarıyla, bu eserin daha önceki alımlanma biçimlerini radikal biçimde değiştirmiş ve
Spinozacı multitudo kavramını yenileyerek, çağdaş politik düşünce ve pratiğinin kullanımına
açmıştır. Bu derlemede, Negri’nin varlığı kesinlikle hissedilse de, özel olarak onun üzerine
bir makalenin yer almayışının sebepleri şunlardır. Birincisi, Negri’nin Spinoza çalışmaları
Türkçeye çevrilmiştir ve Türkiyeli okur tarafından hâlihazırda erişilebilir durumdadır. Bkz.
Yaban Kuraldışılık: Spinoza Metafiziğinin ve Siyasetinin Gücü, çev. E. Canaslan (İstanbul:
Otonom, 2005) ve Aykırı Spinoza. Gündem(deki/dışı) Çeşitlemeler, çev. N. Çelebioğlu, E.
Canaslan (İstanbul: Otonom, 2011). Diğer sebep ise, Negri’nin okumasını, derlemenin
temel motifi çerçevesinde, Spinoza’ya olduğu kadar Marx’a da referansla ele alan bir
çalışmaya rastlamamış oluşumuzdur.
3) Yaban Kuraldışılık, s. 42.
4) Bu makalenin ve derlemede yer alan diğerlerinin orijinal künyeleri, ilk çevirmen
dipnotlarında belirtilmiştir.
5) Derginin Spinoza-Marx dosyası içinde, Rubel’in makalesi dışında, Alexandre
Matheron’un “Le Traité theologico-politique vu par le jenue Marx”ı [“Genç Marx’ın Gö-
zünden Teolojik-Politik İnceleme”] ve Albert Igoin’ın “De l’ellipse de la théorie politique
de Spinoza chez le jeune Marx”’ı [“Genç Marx’ta Spinoza’nın Politik Teorisinin Eksik
Söylenişi”] yer alır. Matheron, Marx’ın Spinoza alıntılarını (Matheron’un deyimiyle
“montaj”larını, s. 160) adım adım incelediği yazısında, Marx’ın Spinoza’yı temellük etme
biçiminde, 19. yüzyıldaki ideolojik (“yanlış anlama” üzerine kurulu) Spinoza imajının
ötesine geçen, Spinoza’nın ana tezlerini koruyan “dikkatli” bir okumanın izlerini bulur.
Igoin’ın çalışması ise, genel olarak, Marx’ın kendi politik teorisinin eksenini, Hegel’in doğal
hak eleştirisi ve devlet kavrayışından uzaklaşarak, Spinozacı bir politik iktidar kavrayışına
doğru kaydırdığı yönündedir.
6) Rubel’in açılış metni olan makalesinin hemen ardından, Marx’ın, 1841 yılında
Spinoza’nın Teolojik-Politik İnceleme’si ve bazı mektuplarından yaptığı alıntıları içeren
Spinoza defterleri, okuyucuya Latince orijinalleri ve Fransızca çevirileriyle birlikte sunu-
lur. Rubel’in çalışması, bu alıntıların biçimi ve düzenlenişini ayrıntılı bir şekilde ele alır.
7) Maximilien Rubel (ed.), Œuvres de Karl Marx, IV Cilt (Paris: Gallimard, 1963).
8) Marx, critique du marxisme [Marx, Marksizm’in Eleştirmeni] içinde (Paris: Payot,
2000, ilk baskı 1974) [“Marx, Anarşizmin Teorisyeni”, çev. E. Canaslan, Conatus, Sayı
6, 2006, s. 209-221].
9) Bu kitapta, s. 47.
10) Bu kitapta, s. 48.
11) Morfino makalesinde, büyük ölçüde, Wechselwirkung’un Engels’in doğa teorisin-
deki yerini tartışır ama bu kavramın onun tarih teorisine ve “altyapı-üstyapı-belirlenim”
tartışmasına yansımalarını da, metnin 76. dipnotunda ayrıntılı bir şekilde ele alır.
12) Spinoza arzuyu “bilincine varılan iştah” olarak tanımlasa da (Etik III, Ö9), arzudaki
bu bilincin alanı, iştahın kendisiyle sınırlıdır. Diğer bir deyişle, biz bazı iştahlarımızın bilin-
cine varsak bile, yani arzulu varlıklar olsak bile, bu arzuların ardında yatan nedenlere, bizi
bu arzulara belirleyen, bireyliğimizi oluşturan birey-ötesi (birey-öncesi) ortamın tümünü,
yalnızca ve daima tekil isteklerle belirlenen bilincimizle asla tümüyle katedemeyiz. Dola-
yısıyla her arzuya, bilinç-siz ya da bilinç-dışı bir ortam sürekli eşlik eder. Oysa Hegel’de,
Read’in de belirttiği gibi, arzu, özbilincin ilk olumlanışıdır.
GİRİŞ: SPINOZA VE MARX. BİR KARŞILAŞMANIN İZİNDE… 29