Professional Documents
Culture Documents
Mehmet Akif Tiryaki 17378 13771
Mehmet Akif Tiryaki 17378 13771
- şiirler -
Yayın Tarihi:
10.02.2019
Yayınlayan:
Antoloji.Com Kültür ve Sanat
Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine
aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti
yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu
doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya
temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması
kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve
taraf değildir.
Mehmet Akif Tiryaki
1957 Sinop ili Gerze ilçesi doğumluyum. Beşiktaş ta oturdum dede evinde,
daha sonra Pangaltı, Etiler Levazım Subayları Sitesi, Beylerbeyi Küplüce,
Göztepe Soyak Sitesi, Erenköy Tüccarbaşı, son olarak Maltepe'de
oturuyorum. Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademiisi 3. sınıf terk ettim. 2013
yılında aftan yararlanıp, yarım bıraktığım İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Adalet Meslek Yüksekokulu'nu bitirdim. Yıl 2016 AÖF açık öğretim
İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldum. Kendi
ticarethanemi 23 yaşında kurdum. Fabrika elektroniği sensörler ve
otomasyon dalında ticaret yaptım, ithalat, mümessillik ve ihracat işlerine
devam ediyorum.
Evli üç çocuk babasıyım. Büyük kızımdan iki torun sahibiyim.
İstanbul Maltepe'de yaşıyorum.
Özel zevklerim arasında:Kitap okumak, açık havada dolaşmak, grafik yapmak
ve internet gelmektedir.
1999 Senesinde başladığım şiir çalışmalarımı Saki Mehmet Akif Tiryaki isimli
şiir kitabımda olması nedeniyle yeni şiirlerime ayrı bir kitap ve katagorilerde
yapmayı düşünüyorum.
M.Akif Tiryaki
Ne güzeldi akşamlar
Yaz gecesi bizim evin terasında
Ada ve Tepe
Kaç
Kaç yıl geçti de
Sen
Senden
Sessiz seralarda kimsesiz çiçekleri severken
Loş kuyulardan sesimi duymak için
Yokuşlara tırmanıp boş gözlerle denize bakarken
Adanın çam kokulu tepesinde
Mazinin bir köşesinde
Vapurları seyrettin
Akşamın doğduğu yerlerde
Yaz gecesi alaca karanlıkta kınalıda
Büyükada da veya
Heybeli yada
Burgazada da
Martılar indi kalktı havada yalpalandı,
Bu kadar canını sıkacak ne vardı
Hayat kısa ve insanlar bir tuhaftı
Hava karardı, karardı
Güneş ellerinden kaydı
İliklerin ıslandı,
Mevsim yazdı ama
İçinde kara kış vardı.
Bunları da nereden çıkarttım değil mi?
Dünyada değişmeyen bir şey vardı
Ağaçlar kuru fakat dalları yaştı
Vapurlar iskeleye yanaştı, kalktı
Yıllar tekrarlandı
Hayat kimin içindi,
Hep bu sorular
Kafamı bulandırdı.
Penceremden adalara baktım,
Arılarla balkonumdan selam yolladım,
Perdemi araladım.
Defterimi karaladım
Işıklarımı kararttım.
Yattım.
Yer pamuk
gök pamuk
güneş kehribar sarısı
ortası Çukurova
Çiğ köfte
acılı kebap Urfa
sezonluk işçiler gibi sevme beni
beraber yaşayalım Adana'da
Kuzu derisi
Rüya kokusu
Gökyüzü özgürlüğü
Bir buket çiçek renk renk
Mavinin tonları
Saçının beyaz bir kaç teli
Cam göbeği
Gönül hırsızı
Aşk tuzağı
Düş kapısı
Mübarek gözlüm
Senin adın
Mavi karanfil olsun.
Duyguları olan
kokuları özleyen hayal kuran
çiçek yapraklarını kitap aralarında saklayan
sevgi ile büyütülmüşüm
bebek olmuşum
önce ailem yüzüme bakmış gülmüş
beni pamuk yanaklarımdan öpmüş
üzülmüşüm sevinmişim
yazdan kalan güz güneşinin altında kendimden geçip
plastik koltuk üzerinde üç dakika içerisinde
defalarca uyuyup uyanmışım
Sardunya yapraklarındaki neşeyi sindirmişim gönlüme
Ben insanım
hatalarıyla günahlarıyla sevaplarıyla
ben insanım
robotluk benim neyime
Beş çorbaya
"-Agop" diyemiyorsa,
şekil özürlü
bir derneğin asil üyeleri;
Her şey aynı olmalı,
olaylar hep tekrarlanmalı.
Din bu mu sizce
dağıttınız taru marı.
28.09.2014 ako
Akdeniz
ılık deniz
aşk seli
yalın bir öpücük
ateşini taşıyan sevgilerin
Ama….şey….ben…birden toparlayamadım
bu şiiri nereye yollayacaktım?
yaşasın eski günlerime yeniden dönüyorum
başladı unutkanlıklarım
ben kimim… kaç yaşındayım?
Hastane dönüşü
kimi evine gider,
kimi aleme,
hayat bir komediyse
son espriyi unutmamalı bence
Öteki aleme,
bir yolcu bir bilet,
gidişi var dönüşü yok,
adı ahret.
Toplu gidişlerde
yüzde yirmi indirim,
bana bir yudum su getirin,
hakkınızı helal edin.
Aleme gidiyorum,
benim için
son görevi yerine getirin,
bir fatiha okuyun, amin deyin.
Geçmiş
anı yaşatmaksa maksat;
Nelere bedel?
Bir sararmış fotoğraf...
Aldı makinasını,
uzak bir köye çekti gitti.
Allah çektirmesin demeyin;
Allah çektirsin.
İş gereği
Allah çektirsin.
İsmail para kazansın.
İşleri hayırlı olsun.
Çok çalış...
Acıya alış...
Sabret...
Güzel günler DE gelecek. Ama görmeyebilirsin DE
Ama dan önce söylenen sözler yalan.
Bunlar uygulanmalıydı,
Yoksa
Patinaj yapıp dururdu araba.
Ananıda al git
O seni çok gezdirdi
Önce karnında sonra kucağında
Okuldan eve evden okula
Ananıda al git
Ama soranlara anneciğim diyebil
Gururla onu giydir, gözlüklerini sil
Başka isteği olup olmadığını sorma
Yok diyecektir
Senin gözbebeğine bakıpta.
Ananıda al git
Sinemaya gideceksen eğer
Aşk filmi seyretsin
Ona patlamış mısır al
O çok patlatmıştı size soğuk kış gecelerinde
gönlünüz eğlensin diye.
Ananıda al git
Ya da önce o gitsin, fark etmez
Sonra da sen git.
Ayvansaray Balat'ta
Tekfur sarayının yanı başında
gözlerine kızgın mil çekilirken
yerin yirmi beş metre altında
Anemas zindanlarında
Kent uzağında
yeşilin sarıya döndüğü zamanda
akar suyla sessiz sakin çalışan
bir su değirmeni düşünün anılarda kalan
Sus
Dinle bak ne diyor üstadlar,
Karıştırıp harfleri paketliyorlar,
Türlü türlü ürünler çıkıyor ortaya,
Satıyorlar onları ulu orta bir pula.
Nazlı değil bunlar hepsi bir pir,
Oynadıkları sanat şiir
Özetlerler hayatı onlar şiirle,
Nasıl kelimeler akıllarına gelirde
Kaynatırlar kelimeleri akıl kazanında,
Kurarlar planlarını bir pencere kenarında
Veya bir ikindi vakti gurupta, balkonda
Ben çark ederim çarpıtırım
Harfleri televizyon karşısında
Sarsar o zaman bedenimi eski bir hatıra
Yazarım yapraklara veya gazete kağıdına
Temize çekerim ertesi gün onları Antoloji.com da.
Görmeyen gözler
İşitmeyen kulaklar
Hissetmeyen kalpler
Neye yarar
Birinci Hasan,
ikinci Hasan,
üçüncü Hasan;
Alt alta en az dokuz tane Hasan.
İşte böyle;
Beynimin dalındaki Hasan yaprakları.
Hepsi de yemyeşil, mis gibi,
hazanı hatırlatsada dokuzuncu Hasan,
kalbimin oniki ayı da devamlı nisan.
Emekliyim
Esnafım
Şairim
Şoförüm
Müzisyenim
Ressamım
Aile reisi babayım
Kaptanım
Hacı dedeyim
Tarikattanım
Ama siyasetçi değilim
Asla olmayacağım.
Ne fayda
bir hafta sonra
Keliternos bir de ne görsün
başı dumanlı dağlar gibi Terinos arkası dönük
elinde kalınca bir havana oturmuş balkondaki salıncağına
dayanamamış sigara sevdasına...
Başlamış içmeye
kör olma yasıca...
Astral seyahat
Altında yağız at
Sevda var heybesinde
Sevenler asırlar geride
Bronz heykel
Resmi onlar çizer
Onlar mı kimler
Trans halindekiler
Kim var orada
Bir salon bir oda
Çatı arasında tozlu sandık
Sandıkta eski kalın bir kitap
Kitapta yağız at
Üstünde iki kanat
Örümcek adam elbisesi yeni
Açık gri pelerini
Uçacaksın havada
Bir kıtadan diğer kıtaya
Yakıtın sevgi
Hayallerin trans alemi
Katarsizm bunun tarifi
Bir geri iki ileri
Zamanın tarifi yenilenmeli.
Gölle Gül
Gölle gül
Kalple gönül
Sessizlikte öten bülbül
Bol oksijen yanında bezenti
Hep insan için güzellik bunlar
Atla gel
Bir yerleri gezelim
Göle Gidelim
Çantanı al gel
Göle gidelim
Gölü geçip güle gidelim
Gülü geçip gönle gidelim
Kimseler bizi durduramaz
Işığa tutsak
Kelebek olup
Buharlaşsın bedenlerimiz
Şimdi uçmak vaktidir.
Ben şimdi
denizleri küçük ve dalgasız
deniz kıyıları sazlık
yeşilin tonlarının sergilendiği kasabada
tek katlı bahçeli evde tek başıma
-Aşk olsun
-Aşkın nur olsun
her yudum alışımda
bardaktaki canlı sudan
“-Nurun ala nur olsun.” diyor
kanatları kırmızı siyah sarı
gerdanı kahverengi kuş dalın ucundan
İstikram ediyorum
Aşkını bahş eyle bana
Bezm-i Elestinde başure aşığınım
Rabbimizsin diyen ruhu
Abdül Nüvid eyle bana
Ateş kırbaçları
yağmur bulutlarının sırtına şakladığında;
Yağmur şimşekleri çakar,
ruhumun karanlıklarında.
Kulaklarımı tıkansam da gök gürültüsüne,
ışıklarla aydınlanır hava, birkaç saniye.
Sayılı kırbaçlar,
sayısız kırbaçlar yaratır içimde.
Şimşekler çakar, gök gürler,
kuru bir ortamda gözlerimde korku,
geleceği bilmeden beklerim,
sadece beklerim.
Şimşekler çakar yüreğimde,
yağmursuz şimşeklerle yıkanır yüreğim,
umutlarımın serçe yüreği yeşerir.
Kalbimin atışını duyarım.
Ay beyaz
gece karanlık
yıldızlar adalara dökülmüş
mum ışığında parlayan yeşil üzüm salkımı aydınlık
bir ben yalnızım sanki bu şımarık dünyada
içinden deniz geçen kent zehir zemberek ayakta
insanlar uykuya dalacak az sonra
işte o zaman içimdeki çocuk uyanacak
sessizliği dinleyeceğim
yokluğunu ezberleyeceğim
martı çığlıkları başıma üşüşecek
henüz erken geceye artık
gün defterinin bir sayfası daha açıldı
bak diğeri kapanmadan
sana defalarca sevgi yollasam
kırmızı karanfilin yaprakları arasında
hüzün kokan
ambalajından çıkartıldığında parçalanan
onu sakladığın yerde duy beni
bir anda gelebilirim yanına
beklemediğinde
beraber olabilirim belki de seninle
bir bardak suyun durulması esnasında
az bile olsa beraberliğim yıllarca kalacaksın aklımda
unutturmayacaksın
unutamayacağım
sözün kısası
sevda karanfiline ulaşamadığım zaman başlayan
lal rengi hüzün şarabıdır aşkım.
17 Mart 2009
Kadıköy Vapuru
Tesbihi boynunda,
telefonu elinde,
bacanak İsmail Tepeüstü'nde.
Bir eli cebinde,
yeşil imame gözüküyor ensesinde.
Acayip olan bunun neresinde?
Bir bayram günü,
akşamın öncesinde;
Bahçede gezindi
telefon elinde.
Kim ile konuşuyordu acaba?
Bu ramazan bayramının birinci gününde.
Arabasının alarmını açtı, kapattı.
Tekrar telefonla konuştu.
Bahçede bir tur daha attı.
Artık hava da karardı.
Bir gün daha geçti,
akşam ezanına az kaldı.
Sıcak toprak ve
Naneler,
Papatyalar ilgi bekler,
Onlar en güzel çiçekler,
Masum ve umutla sevgili bekler,
Gelmezlerse,
Selam gönderecekler
Bir kelebeğin kanatlarında,
İkindi vakti,
Tenhalıkta.
Bahar
adını aldığı günden beri
hiç değişmedi
içinde şuh kokular saklı iklimin prensesi
Bahar
başlangıcın başka adı
çocuksu
büyümelere acıkmış beklenene hamile
Bahar
içinde ılık rüzgar esen serseri
kadife kumaş gibi teni
soğukla sıcak arası tel cambazı
Bahar
ateşli yazın başlangıcı
elinde bir demet çiçek
onun tek mirası
Bahçe duvarı;
Dut ağacı ile arasına Salıncak gerilen
Yağmurda yıkanan
Sele göğüs geren
Ev yıkıldı,
İçindekilerin rolü çoktan bitmişti
Duvar da nöbetini terk etti,
Taşları damperli kamyonla mahalleden uzaklara gitti.
Bahçenin tamamına
Müteahhit Bey apartman dikti.
O Tanrı misafiri
Yahya Efendi’nin
Sabah evine konuk oldu
Kahvaltı açıldı çay demlendi
Hoş geldin evladım
Nasılsın bakalım dendi
Suyun dansı
Denizin gökyüzüne hasreti
Sahipsiz suların beyazını görme zamanı
Sıra sıra sandallar kafalarını sallar
Palmiyeler rüzgâra boyun eğmekte
Azmaya görmesin derya bir kere
Yine yağmur duasına çıkma zamanı tek başına
Ancak o durdurur fırtınanın öfkesini
Başladığında şıpır şıpır üstüne damlamaya
Uslanır deniz birkaç dakikada
Vira bismillah
Sandalların kırılan gönlünü alma zamanı gelmiştir
Ilık deniz üstünde balıklarla curcuna
Yakala yakala yakala
Seni güldürebildim se
ve yüz kaslarını değiştirebildim se
mutlu ettim se eğer
bu benim için dünyaya değer.
Neden diyeceksin muhtemelen
beni güldürmek sana ne kazandıracak
belki de görmeyeceksin bile beni
nasıl bir duygu bu
şizofrenmisin sen harbiyeli
fark etmez altıncı hislerim kuvvetli
sen geldin, ben seçmedim
mıknatısıma tutun taşırım
ışık olmak isterim yoluna
sahip olmaktansa olmak hoş geliyor kulağıma
insanları mutlu etmek ibadet
aşk var olmanın temeli
bana rüyanda
selam söyle
bahriyeli.
Gayya kuyusunda
Gözler mor patlıcan
Fırıl fırıl dönüyor,
Burunlarından ateşler fışkırıyor.
Kızıl Okyanus'da kulaç atıyor,
Leş et kokusu ortalıkta.
Sesler mi?
'-Onu hiç sorma...'
Gözler mosmor,
Göz bebekleri misket misket.
Durmadan patlıyor.
Gayya kuyusunda İsrail askerleri
Yanmak ne kelime;
Kömürleşip, tekrar ateşle yıkanıyor.
Arkamdan da konuşabilirler
Yüzüme karşı konuşmadıklarını
Ben duymam
Olsun ne çıkar duymasam
Bilirsin deliyim
Gideceğim
Bir gün
arkama bakmadan basıp gidersem
benim de bilmediğim bir yere
Çekti gitti
Deliydi dersin.
Nereye mi
Kimsenin bilmediği bir yere
Nasıl olsa burada diye
Bekleme emi
İki gözüm bekleme
Bekler Duru
Yalnızım bu akşam,
Seni aklımda kurdum,
Sakız sardunyalarımı suladım,
Beynimin taş pikabına,
Bir plak koydum.
Sevmiyorsan beni;
Ne olur belli etme.
Usulca gir kalp odama,
Kapısını arkadan yavaşça kilitle.
Kim geldi?
Dedi.
Kim geldi?
Beklediği asla gelmedi,
Gelmeyecekti.
Aklım acıktı
bakma bana öyle hımbıl hımbıl
karşıki büfeden
iki tane kitap arası
öykü veya şiir sardır
aklımı bastırayım
aklım acıktı
açım açım
bakma bana öyle hımbıl hımbıl
sabah kahvaltı bile yapmadım
bir Asım okudum bir de Cemal Süreyya
aklım acıktı ve susadım açım
iki parça kitap arasında şiire ihtiyaçlıyım
veya ufak ekmeğin peçetesindeki dört satıra
şansıma ne düşerse razıyım
çabuk ol acıktım
senden gelecek iki satır şiire muhtacım
belediye çadırlarına giderdim ramazan olsa
sen kap iki kitap
ben suyu ısıtırım istediğin yanında çaysa
sigaranı da unutma bilirim ona meraklısın
sanki elli sekiz kuşağısın.
Yaşanmış önceden
Anılar saklı
Boğaziçi’nde
Heybeli Ada da
Ud sesleriyle çınladı Göksu
Geceleri faytonlarla gezildi Kınalı’da
Akşam sefaları balkondan sarktı
Yazlık sinemalarda
İlk Türk filmlerini seyretmek
Ve ayçekirdeği ile eğlenmek
Veya İzmir ağzıyla çiğdem çıtlatmak
Hülya Koçyiğit ile beraber ağlamak
Eski günlerde kaldı
Beşiktaş iskelesinde
Gazinodan gelen orkestrayı dinlemek,
Geç vakitlerde eve gitmek
Sonbaharda kahverengi çınar yaprakları arasından
Dolmabahçe’den Beşiktaş’a yürümek
Eve geçerken çeyrek ekmek arası
İki çubuk taratorlu midye yemek
Ve maçtan sonra
Ben Beşiktaşlıyım demek.
Kartalına, kanaryasına,
Aslanına kurban olduğum
İstanbul’um.
Ben sana vurgunum.
Gemileri, motorları ve
Eminönü Meydanı ile
İklimine muhabbet katılmış kent
Boğaziçi’nde
Heybeli Ada’da anılar saklanırken
ud sesleriyle çınladı Göksu
Geceleri faytonlarla gezildi Kınalı’nın
Arnavut kaldırımlı sokaklarında
Yazlık sinemalarda
ilk Türk filmlerini seyretmek
ve ay çekirdeği ile eğlenmek
ya da İzmir ağzıyla çiğdem çitlemek
Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’la ağlamak
çok uzaklarda kaldı
Beşiktaş İskelesi’nde
gazinodan gelen orkestrayı dinlemek
geç vakitlerde eve dönmek
En güzel saatler
uykumun kaçtığı
tatlı lacivert gecenin ortasında
yıldızlardan arınmış tertemiz
ve de sessiz
Benim sevdam;
bir kalem kağıda sevda.
Gittiğin günde
Bırakıp zamansız
Zaman geçti gitti
Amansız
Sen benim için
Her ansın
Sevgimiz kalpte
Sevdalansın
Bu sevdamız dilden
Dile yayılsın
Sevgimiz kalpte
Sevdalansın
Sen benim için her ansın
Sevgimiz kalpte sevdalansın
Sevgimiz kalpte sevdalansın
Bilgili Sevgili-1
Bilgili ve sevgili
Süratle yakalamalı geleceği
Pozitif enerji sevgiyle birleşmeli
Ölmeye giderken neşeli
Üzmeden çevreyi
Her yeni başlayan dakikayı buyur etmek
Sanki eve yeni gelen misafir gibi
Görevini yapmanın hazzı
Allah’ın istediği gibi yaşamalı
Ve onun dediklerini yapmışsak
Zamanın içini doldurmuşuz belli
Bunun için yaratıldık
Yaratanın isteklerini yapmalı
O esnada geçen zaman boşa geçmez inan ki
Huzurla yaşayalım o zamanı
O bize hediye edilmiştir
Rabbimize şükürler olsun
Bilgili Sevgili-2
Oku öğren
Sev sevil
İyilikte acele et
Hatalarda gece gibi ol
Geleceğe uzan
Hep pozitif düşün
Saf ol da sana saf desinler
Yirmi dört ayar
İnsanın ayarı takvada üstünlüktür
Takva ise Kuran’ın bütünüdür
İyiler gider iyilikleri kalır
Hamdım
Piştim
Alev aldım.
Bilgili Sevgili-3
Bilgili Sevgili-4
O tekti
Onu sevdi
Ve kün dedi
Kâinat meydana geldi
Ruh nesneyle birleşti
Güzelliği aksetti
Her güzel nesnenin ruhu mükemmel
Pırlanta zümrüt yakutun ruhu
Bizi etkilemez mi?
Bakırı da altını da Rabbim yarattı.
Bilgili Sevgili-5
En büyük Allah’tır(c.c)
Muhammed (s.a.s) onun resulüdür
Kur’an bir mucizedir
Onda bir hata yoktur
Öğren ve sev
İyilik düşün iyilik bul
İhtiyacın kadar faydalan
Bu kokuşmuş dünyadan
Ruhun ulu olsun
Kâinat geniş
Bilgili Sevgili-6
Cihanda kalanlar
Öğrenenler sevenler
Yok olup gidenler
Cahil ve kötü düşünenler
Sevmek kadar
Sarhoş edici
Bir başka şey
Var mola?
Bilgili Sevgili-7
İkra
İle başlayan Kur’an
Kimin için
Öğrenirken geçen zaman
Günahlardan uzak hepsi sevaptır
Ratk’ın yaratıcısı
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Muhabbetim
Sinemde fatk olmuştur
Binlerce sonsuz şükürler
Halden hale geçiren Rabbime
Aşkım nur üzeri nur oldu
Bilgili Sevgili-8
Bilgili Sevgili-9
Bilgili Sevgili-10
Öğren
Bütün kötü düşüncelerden arın
Temizlen
Öğrendiklerini uygula
Hız enerjin
Gelecek mutluluğun olsun
Bir badem
Bir zeytin
Birkaç bük
Knidos mavisi deniz
İri yıldızlar
Karanlık lacivert gece
Datça tam iki hece
Dat ça
Marmaris çam balı
Keçiboynuzu
Üzüm salkımı
Körmen Limanı’nda bekle
Biliyorsun geleceğimi
Körmen Limanı bekle beni
İmbat kokan bir haziran gecesi
Arkadaşınız olacağım
Konuşmadan
Sırtüstü yatıp toprağına
Düşlere dalacağım
Çekirge seslerinde uyuyacağım
Gece sessizliğinde kurbağalarla birlikte
Bir ak ülke
Kısa bir otoban yolculuğu,
Dağ, tepe...
Varıyoruz hedefe.
Karşılar beyaz kadife.
Arabamın silecekleri ediyor karla kavga,
Klima çalışıyor, içerisi sıcak.
Az sonra radyoda bir ilahi çalacak.
Sapanca'ya az kaldı,
Otobanda tabela Sapanca'yı gösterdiğinde,
Yolculuk göl kenarında son bulacak,
Şömineyi yakıp Keltepe'yi seyredeceğim,
Hafta sonunu geçirip, eğleneceğim.
Tatil bittiğinde İstanbul'a döneceğim.
Kahve tadında
bir fincan kahve,
özenle hazırlanmış,
kabı ve içindeki
ve sunuş şekli;
Telveli ve
yanında bir bardak
serin, berrak ve saf duru su.
Özlemlerim dizboyu
Bir bardak nar suyuna
Soğuk bir günde saunaya
Sıcak bir günde klimaya
Mis gibi pembe gül esansına
Arkadaşın hasına
Gerekli malzemeler
Kadim arkadaşlar
Semaver ve çay
Ertesi gün tatil olan bir gece
Bu kadar yeter bence.
Eminönü sahilinde;
Motor iskeleye burundan yanaştı,
Martılar dalgaları seyretti,
Ben martıları.
Martılar önce duş yaptı,
Biri havalandı,
Diğeri denize daldı,
Sonuncusu olduğu yerde kala kaldı.
Gözyaşları dalgalara damladı,
Ağladı, ağladı, ağladı.
Köye gidiyorum,
Mehmet Amca yerden badem topluyor,
düşmüş bademler yerlere.
Karakaçan hop hop hopluyor.
Öfkenle sevincinle
Anne baban kardeşlerinle
Hastalığın sağlığınla
Borcunla alacağınla
Her şeyinle
Beraber olacağım
Veya kısaca
Evet
Köşe kapmacalar
Parkta kafa karış çukur mors oklubaş
Topaç çevirme tahterevalli
Kandil geceleri komşudan alınan bahşiş
Madeni iki buçuk lira
Kız kulesi
Boğaz’ın kolyesi
Kız kulesi
Denizin tentenesi
Mevsim kış,
Boğazda lüks bir lokantada
cam kenarında oturuyorum,
karşımda masmavi deniz ve
içeride kavuniçi bir sıcaklık var.
Karnımı doyurmayacağım,
adeta İstanbul'lu olmaktan
zevk duyacağım.
İnanmadınız biliyorum
tek gidemezdim,
ailemle gitsem;
en azından
dört adet yüz ytl verecektim,
ertesi hafta pazara zorla gidecektim,
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
hayat tarzımı zedeleyecektim.
Sağlık olsun
İstanbul pahallılıkta dünyanın
onbeşinci şehri olmadan evvel
çook gittim, o zevkleri
bir hayli tattım.
Hiç bir şey umrumda değildi,
oldukça rahattım.
Yalıların;
Taş duvarlarından taşan
çiçeklerin eflatun rengini
ilkbahar güneşinin kaldırıma yansıttığı
Erguvan mevsiminde
Yüreğim;
Kıyıya bağlanmış sandalların sallanma keyfinde
henüz yalılara el değmemişken İstanbul’da
Boğaz'ın suları hep on sekiz yaşında
Bu aldatan kentte;
Aklımız başımızdan gitti gençlik çağımızda
şimdi anılarımı saklıyorum
ara sıra anahtarını iki defa çevirip baktığım
Hanımeli kokan ceviz gardropta
Sımsıkı sarmış kollarını İstanbul boynuma
B o ğ a z' ı n s u l a r ı h e p on sekiz yaşında
Boğaz'ın suları hep o n s e k i z y a ş ı n d a
İstanbul Haremde
Yaz olsa mevsim
Gece ayazları olmasa
Elinde bir bavul
Boğazın kucağına ilk seyahat
Beyaz martılar uçuşuyor
Ya yıldızlar da olmasa ki
Veya İstanbul’da Eminönü de olmasa
İstiklal caddesi birden ortadan kaybolsa
Denizi alınmış halini düşünemiyorum
Bu mazlum kentin
Okul yolunda bir adam
Belli ki yeni gelmiş
Bu kentte yaşamak bir sanat
Kader belki de onu piyanist yapacak
Bu enteresan kentin
Köhne bir gece kulübünde
Boş bir çuval asla dik duramazsa ki
O dursun ayakta
Vefa'nındır
Koyu boza
Bozacı
Koyu boza
Vefa'nındır
Ekşi boza,
Tatlı boza,
Koyu boza,
Bozacı....
Vefa'nındır
Koyu boza,
-'Bozacı sepete koyarmısın'
İndirilir sepet iple aşağıya,
Para içinde
Ne kadar olacağı bilinir,
Boza keyfi böylece giderilir.
Börek ve ney ile bir ilgi var mı? Bilmiyorum ama ben bu gün
iki şiir yazdım ve biri “dinledim neyden” diğeri ise “fırında börek”
Birincisi ney ile ilgili ikincisi ise şiirsel dille anlatılmış börek tarifi
ama ikisi arasında ilgi ne olabilir bilmem ki. Düşünüyorum yazarken
belki bulurum diye ilgiyi
Ye Memet ye
Bu dünya çikolatalı pasta,
İstermisin sen de bir lokma?
Yer misin yemez misin?
Aşk Olsun
ben şimdi denizleri küçük ve dalgasız
deniz kıyıları sazlık
yeşilin tonlarının sergilendiği kasabada
tek katlı bahçeli evde tek başıma
'-Aşk olsun
aşkın nûr olsun'
bardaktaki canlı sudan
her yudum alışımda
“-Nûrun âlâ nûr olsun.” diyor
senin yerine
kanatları kırmızı siyah sarı
göğsü kahverengi kuş dalın ucunda
Özlemedim deme
Her sabah sahilden adayı seyrettin
Kimi zamanda cebinden yarım dilim
Kurumuş ekmek çıkartıp
Martılara ikram ettin.
Yakamozları kıskandırırcasına
adını yazıyorum ay ışığı ile
lacivert geceden üç perde daha siyah zemine
gece mavisi temiz bir arabanın üzerine
uçuk bir renk çıkıyor ortaya
tıpkı siyah tohumların renkli çiçekli gelecekleri gibi
benimse geleceğim belli
adını yazıyorum düş defterime
Rüzgâr zâr....
geçen yıllar
dertler
üflemekle geçer
çar
çabuk
eflatun renginde meltem
dökülüyor
takvimden
ağaçlardan yapraklar
çar
çabuk
efil efil eflatun renginde.
L gurubu
taze kana ihtiyaç var
kimde
eflatun şatodaki
soluk yüzlü rahibeye
şam
şampiyon kupa sevinç
sessizlik var sonunda
ise
bu telaş niye.
Camlar buğulanmış
Üzerinde su damlaları belirgin
Kopuyor dalından olgunlaşan damlalar
Kayıyor aşağıya afacan çocuğun parkta kaydığı gibi
Damlalar uysal ve sessiz
Arnavut kaldırımlar da
çok öncelerden kalma
kedilerin tipleri aynı
İnsanlar mahallenin dünkü çocukları
Tarihi hatırlatır
Gazi Magosa, Salamis Harabeleri
Beşparmak Dağları ve
Yavuz çıkarma plajı.
Dişleri noksan ve
çakır keyifti şişman adam
ama belliydi anlıyordu hayattan
İsmet Baba Lokantası'nın yanındaki iskeleye
büyük yolcu motoru yanaştı yolcuları motora bindi
Şiirde Nazım
bir fanila bir de don
istiyordu hanımından
bilirsin dedi bana hanımının adı “Piraye”
bir mahpusun hanımının nasıl olması şiirin teması
anlatıyordu ölüm acısının nasıl da çabuk unutulacağını
ben denizi seyrettim
bir dörtlük daha okudu bitti
yağmur çiseliyordu
motor iskeleden yolcularını alıp gitti
Şiir bitti
ben gittim
avukatın birası bitmedi
ve söyleyecekleri vardı daha birilerine
kim bilir kimlere daha nelerden bahsetti.
Şiirde Nazım
bir fanila bir de don
istiyordu hanımından
bilirsin dedi bana hanımının adı “Piraye”
bir mahpusun hanımının nasıl olması şiirin teması
anlatıyordu ölüm acısının nasıl da çabuk unutulacağını
ben denizi seyrettim
bir dörtlük daha okudu bitti
yağmur çiseliyordu
motor iskeleden yolcularını alıp gitti
Kahvaltı masasında
Porselen fincanda çay
Kalem tutar gibi elinde fincan
Elini kaldırmak zor geliyor
Başını yaklaştırıyorsun masaya
Başın dumanlı besbelli
Çay sıcak
Senin fincanın farklı
Bizimki Paşabahçe bardak
Çok zor seni sabah konuşturmak
cansız fotoğrafta
Sıkıcı,
Üff, püff,
İlk ders,
Sabah sabah
Trigorometri, tanjant, kotanjant,
Hocamız sıfırcı Suat.
Ne işe yarar ki bu muamelat.
Doğal sayılar, kümeler,
Öğrenciler inim inim iniler.
Öğrenci olanı kim dinler,
Kesirler, binler, onbinler.
Bir de havuz hesapları malum
Çocuğun yaşı annenin yaşının
İki katına geldiğinde Ahmet arkadaşının
Beş katından dört eksik olacak,
Bilin bakalım bunun sonu nasıl
İşte başladı derin fasıl
Ahh ah yeter hocam inletme bizi
Ver bir geçer puan dindir derdimizi.
Bizde sevindirelim ailemizi.
Aslında hepimiz zeka yönünden zenginiz,
Ama biraz çalışma yönünden tembeliz.
Afedersiniz hocam biz eşeğiz eşeğiz.
Yıl 1922
Karargah Şuhut, Helvacıoğlu Konağı
26 ağustos sabahı
Düşmana saldırıldı hudut hudut
Bir gece önce balo vardı,
Komutan eşleri baloya davet edildi.
Ertesi gün sabah saat beşte
Yer gök inledi,
Malazgirt'te 26 ağustos 1071 cuma sabahı olduğu gibi
Zaman tarihte yerini aldı, yıl 1922
26 ağustos sabahı
Saros'da düşman cehenneme uyandı
Ordunun başında gözleri çakmak çakmak (Mehmet Dede söyledi)
Bir komutan vardı.
Cemile ve Badi
Kerem ile Aslı gibi sanki
S nokta S harfleri seni seviyorum demek belli
sevgisini belirtmiş kalp resmi ile Badi
ama Cemile ile Badi kim
bilmem…
Meyvesini korur
açılıp çıkartılana dek
dört lokmada yenmesi için mi
yoksa dört kişiye bölüştürülsün diye mi
neden bilmiyorum
içi dört parçaya bölünmüştür
Sevilla ve Cordoba
Onlar gelinle damat aslında
Girmişler kol kola
Sefaradlar yaşamış yıllarca orada
Ladino dilini kullandılar aralarında
Boğa güreşlerinin güneşli kentine merhaba
Bağan Hoca’m gelmiş karşılayın ayakta.
Şiir gecesi
Enis Abi ile
radyo gecesi
dost gecesi
bir hayat bilmecesi
sonunda
üç beş şiir ve
şiirler de bitti,
fon müziği ve
elveda gecesi
Asya'dan Avrupa'ya
metro ile geçilecek.
Orakla ekin biçilecek.
İstanbul'da musluklardan su içilecek.
Yuvacık barajı dolacak.
Yediveren gülleri solacak.
Büyük ikramıyeyi birileri bulacak.
Günlerden cumartesi
temiz elbiselerimizi giydik,
kızımla William Shakespeare izlemeye
Ümraniye Şehir Tiyatrosu'na gittik.
Eşek yerine;
Uğruna jilet atılan
şarkıcı tiplendi,
En sonunda
eserin aslına bağlı kalındı,
seyirciden özür dilendi.
Yoğurt
Salatalık
Sarımsak
Hemen aklımız gelir değil mi
Cacık yapmak.
Kurra çek,
Tombala çek,
Ah çek, vah çek,
Al sana bir mor çiçek.
Hep düşünmüşümdür
neden kelebeklerin ömürleri çok kısadır diye
Muş Ovası’nda yetişen lalelerle yarış edercesine
renkli kanatlarının kadife gibi
narin ve ince olmalarından mıdır
kim bilir…belki de.
Sokak köşesinde
kendi halinde mermer çeşme
yaslanmış arkasına;
“-Dokunmayın bana.” dercesine
Hayır hayır
gulyana
olamaz bu
hiç olmamalı
çok eskilerden gelen
anılara yaslanıp kalmamalı
Alışırım
bir müddet sonra yokluğuna
güle güle gulyana
bol şans diliyorum sana
güle güle gulyana
artık hiç bir şey sorma bana
Çengelköy’de
kolu alçıya alınmış çınarın altında
bir Pazar sabahı deniz kenarında
Boğaz Köprüsü karşımızdaki manzara
ÇİÇEKLERİ ANLATIŞ
Ne zaman ki
Saçlarına dokunur gibi
dolaşırken yapraklarında ellerim fesleğen koktu
İşte böyle başladı çiçeklere sevdam
Biliyor musun
on bir ay açan çiçeğim senelik iznini kullandı
sonra da mor çiçeklerini açarak işbaşı yaptı
onları sularken balkonda
yüreğim sallanır sabah rüzgarıyla
Çöküş başladı,
Tavan arasında,
Kar yağışı bitti,
İstanbul'unda Ankara'sında
Devir eşek arılarının
Düzen devri bitti,
Düzensizliğin düzeni devreye girdi
Virüsler çoğaldı
Bilgisayarlar kaput,
Savaşlar başladı,
En güzel iş plastik tabut
Mehti geldi,
Yaşasın ankebut.
Yıldızlarla ay dede,
Her şeyin bir şeyi,
Bir kusuru vardır.
Geceler gökyüzü,
Gündüzler yeryüzüdür.
Banknot çek,
Bir film senaryosu on milyar çek,
Oh yoruldum bir ay uğraştım
Sinamalara seyirci çek.
Ilık
Lacivert
Yeryüzü badem
Gökyüzü yıldız pazarı
Bük bük tezgâhlar kurulmuş
Zeytin yeşili gün
Zeytin karası gece
Eli yüzü toprak görünümlü
Hal hatır soran insanlar
Sırtüstü yatıyorum geceye
Yıldız salkımları başımın üstünde
Gözümün üstünde
Yamacıma damlayacaklar neredeyse
Aklıma bir badem geliyor
Bir de salkım salkım yıldızlar
Datça denilince
Al al olmuş lacivertlikler,
Bir ikindi vakti Datça'da
Geçen bir sürat motoruyla birlikte
Kaybolan yıllarımı unuttum işte
Daldım ud namelerinin peşine
Lacivert akşamlarda
Kızıl ufuklarda
İnce ince bir ud sesi, kayboldu ufukta,
Ve bir taş plak pikapta,
Alişimin kaşları kara...
Dalındaki badem,
Yeni oluşan keçiboynuzu,
kekik ve adaçayı
veya zeytin ağacının zeytinli yaprakları;
Bunların hepsi bana hatırlatır
Ege'nin incisi Datça'yı.
Ve hepsinden en önemlisi;
Gözlerinin susuz kalmış yosun rengi,
veya bir başka değişle Datça yeşili,
unutturur bana bir an orayı.
Datça yolları
Kulaç atmak
istiyorum Gökova'da
hiç bir şey düşünmeden sonsuza
bir o kulağımın üstüne yatıp
bir öbür kulağımın üstüne yatıp da
Deniz,
Lacivert gözleriyle Knidos'la bakışıyor
Kos Adası'ndan kızıla batacak sonrasında
Evrenin sessizliğinde
Afrodit şarkı söylerken gökyüzünde
Datça uykuya dalar
Demeter dua eder Knidos tepesinde
Arslanlı heykelin üstünde
ellerini açıp gökyüzüne
döner döner yine döner
kayan yıldızları toplar kucağına
sonra salıverir
Knidostan onları aşağıya
Denizde mercan balıkları oluşur
gün açar güneş açar
iki kardeş bir olur iddiaya tutuşur
Terinos ara sıra kendi kendine konuşur
Herşey birbirini kovalar
doğayı bozan yine insanlar
Datçaya dokunmayın ne olur
bir ters bir yüz kol kola girin
zıplayın hoplayın oynayın
yeryüzünden badem zeytin üzüm keçiboynuzu toplayın
Kos adasının arkasından kaybolduğunda güneş
becerebilirseniz gökyüzünden kendinize bir yıldız çalın.
Fani olan insan sonunda
yaptıklarıyla baş başa kalacak.
Babaannem
uzun boylu sarışın
mavi gözlü
güleç yüzlü bir bayanmış
on dördünde dedemle evlenmiş
Bahçesinin bahçıvanı
Limon muz kara dut portakal asma ve manolya yetiştirdi.
Pansiyonuna gelen İstanbul delikanlılarına
Anılarını sergiledi.
Sabah sıcak
Gece siyah örtüsünü çekmiş üstüne
Ve yağmur yağmışsa geceye
Güneş kurutuyorsa gözyaşlarını gecenin
Kuşlar bile sevinir
Sabahın tadı başkadır
Çay ve
Börekçiden alınan sıcak sıcak
Her ne doyuruyorsa aç karnımızı
Sabah sıcak ve tok
İsek eğer
Deniz kıyısında
İki çay daha gider
Bu tokluk üstüne
Ay baktı denize,
lacivertti deniz;
Baktı aya,
deniz tutuldu aya.
www.blogcu.com/akiftiryaki/
Bak ne diyecektim
pembe panjurlu bahçeli evimize gidelim
sen çiçeklerle konuşursun
ben balkonun kenarında acı kahvemi içerim.
Aşk olsun
mercan kokusu eseri tüller göğsünde
buhurdanlığımın sihirli eli
yeter bekletme gel
semadan semaya düğün gecesi arifesi
gönül hırsızı onu sudan çaldı.
denizin kızı Eftelya
eftelin ya
gel.
Kişiler zalim,
Yapıyoruz önce talim,
Kalmadı artık mecalim,
Bittim...
Neyzen önce
Kapattı kulaklarını neyin
Sonra açtı ağzını
Yumdu gözünü
Dudaklarını titretti
Ağladı ney
Ney inledi
Ney ayrılıklardan şikayet etti
Candan sonra da
Canandan bahsetti.
Tırnaklar, saçlar,
yapraklar, topraklar;
Döke saça.
Kalpler kırılır,
aynalar iner yere
döke saça.
Hayat biter,
canlar teslim edilir
can meydanına,
döke saça.
Tarzım değişti
Artık senli değilim
Benli cümleler de söylemeyeceğim
Ayni saatte de eve gelmeyeceğim
Tarzim değişti birader
Özgürlüğü heves ettim.
Dönmedin,
hayalimde öldürdüm seni,
yaşasan ne değişir ki;
Söz verdin yapacaklarına,
Yardım ettim senin amacına.
Ay battı,
zaman ununu eledi.
Yedi tepeden yedi seda geldi.
'-İn aşağı sefil.' Dedi.
Her kişi kendi sıfatını kendi bezedi,
süsledi,
çekil gözümün önünden,
senin de işin bitti...
Dört Kere Of
Dut ye bal ye
Akşama dut ye
Dut ye bal ye....
İkindi vakti,
Dut ye bal ye
Akşama bal ye..
Kar yağdığında,
İstanbul geceleri bir karnavaldı.
Bence o dinler
sadece dinler
taş duvarlar cemaatlere benzer.
Dostluklar kalktı,
düşmanlarla dost olundu,
başımıza hilekarlar ve
zalimler dikildi,
kadınlar baş aktör oldu,
dünya değişti.
Uymadı sanki bu
kayışa çıkmış olmadı
kayarak gideceği yere ulaşmaya çalışıyor
bu da olmadı en iyisi
tırtıl yürüyüşe çıkmış sürünüyor
Yazgı
Okuması zor
İçimdeki yanan kor,
Geceleri gökyüzündeki ayaz,
Kandilidir zamanın güneş
Günü aydınlatan
İlim öğrenmeleri insanların
Zor diyordu babam zor
Cahille muhabbet
Deli ile düğüne gitmek
On paralık muhabbetler bunlar
On paralık nihayet
Of diye sim geldi,
Etmedim geçen zamana mihnet
Vur davulcu davula
Tokmağın kırılsın
Mas mavi gökyüzünden
Kara bulutlar çıksın
Zorluklar firar etsin
Dünya sevgiye acıksın.
Geleceği düşündükçe
hep hüzün dolar içime
kahin değilim ama
gerekte yok bilmek için
gelecekteki olanları bence
-Mustafa Düzgünman’a-
-Mustafa Düzgünman’a-
Sultanahmet’te yan yana
Bir köşede hat bir köşede cilt atölyesi
suyu kurumuş havuz başında halı kilim sohbeti
Konu tabii ki ebru
Komşudan komşuya üzüm yaldızlı bardakta sunulur
pembe çilek şerbeti
Eftel mert
Şahmeran namert
Geniş omuzlu geniş göğüslü Eftel
Zayıf sinsi zehirli Şahmeran
Eftel onu gördü şaha kalktı kişnedi
Başını sağ ön ayağı ile ezdi
Cansız bıraktı
Şahmeran cansız yere serildi
Kayalar mıknatısını yitirdi
Rüzgâr oldu Eftel gözden kayboldu
Parça taşlar ovaya doldu
Toz bulutu arasında
Güneşin ışıkları oklarını fırlattı
Mahşer yaşandı
Eftel Şahmeran’ı tarihe gömdü.
Kalsam mı ne yapsam.
O Allah(c.c) ki
Her şeyi yaratandır
Yoktan var edendir
Her şeye şekil verendir
En güzel isimler onundur
İstediğini yaptırandır
Azamet ve büyüklük sahibidir
Allah(c.c) ona inanmayanların
kendisine benzettikleri şeylerden
farklı temiz ve kusursuzdur.
Elimde kalem
karalamışım senelerce
şimdi çocuklarım bakıyorlar
o deftere
ve sorguluyorlar beni
baba bu ne
neden böyle çizdin
amacın neydi
bir bilsem
ben de o zamanlar
sizin gibiydim
Hedefi olmayan
etrafını duymayan
kendimle barışık
devamlı bir şeyler çizen
sorumsuz
vurdum duymaz
hayalleri olan bir adamdım
o zaman
sizin olsun hepsi
ben artık o eski
ben değilim ki.
Bırakıver kendini
bir yaz günü
Abbasağa Parkı’ndan
Maşuklar Yokuşu’na
Oradan da,
ta Beşiktaş’a.
Sonunda evlendim
Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nde,
Çırağan’da.
Elveda Beşiktaş,
elveda çocukluğumun mahallesi,
elveda beni büyütenler.
Gerze
ruhuma şekil veren kalıp
yazın günde üç defa denizine girdiğim kasaba
yaz sonu söylenen söz
elveda
Kent nöbetçisi
Peri Bacaları'nın sebebi
üç bin dokuz yüz on altı metre yüksekliği
Tekir Yaylası'nı kucağına almış
Dizlerinin üstünde Süt Donduran
Şeytan Deresi'nin ağzında Mola Taşı
Dağ kükremiş
lav püskürtmüş
uslu durmuş
yeri gelmiş kükremiş kudurmuş
Hu erenler
Hu erenler
O zamanlar İstanbul’da;
Beyefendiler,
hanımefendiler bulunurdu.
Taksici Abiler
iki tur fazla atmadan
taşralıları gidecekleri yere
bırakmazdı.
Sekiz kişilik dolmuş taksilerin
memur zihniyetli şoförleri vardı.
O zamanlar İstanbul’da;
Beyefendiler, hanımefendiler bulunurdu.
Taksici Abi'ler iki tur fazla atmadan
taşralıları gidecekleri yere bırakmazdı.
Sekiz kişilik dolmuş taksilerin
memur zihniyetli şoförleri vardı.
Duydum ki;
Bizim limuzin uzun süre yine hizmet sunmuş
birkaç sene evvel de son kullanma tarihi dolmuş
gece çocuklar evden dışarı çıkmıyormuş.
Münevver’e mi ne oldu
aradan çok seneler geçti çok seneler
ya anneanne olmuştur torunları ile gezer
ya da evde kalmıştır o güzel matmazel
Er meydanı bu dünyamı,
Şunu herkes anlamalı:
En önemli vazifemiz üretmektir,
Kız erkek çok çalışmalı.
Rahmetli nenem
Vakti zamanında demişti ki;
Yerine sahip ol, bina yap emi,
Zamanla çalışıp ev edinmeli.
İlk beraberlik,
Evet hecesi ve alkışlar,
Dostlar, akrabalar, arkadaşlar...
İşte o an bir hayat yeni başlar
Tanışmalar,dostluklar,aşklar
Son noktamı ilki mi bilinmez,
Kalplerden o an hiç silinmez.
Mutluluğun böylesi
Gelsin çocuklarımında başına.....
Ey kafirler;
Ben sizin taptıklarınıza kulluk etmem
Ben sizin taptıklarınıza kulluk etmedim
Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edici değilsiniz.
İstanbul'da kazandım,
İstanbul sokaklarında kaybettim.
En güzel yıllarımı
Sahtekarlara devrettim.
İşte geldim gidiyorum,
Onlara da hakkımı helal ettim.
İstanbul'da kazandım,
İstanbul sokaklarında kaybettim.
En güzel yıllarımı ziyan ettim.
Otuzüç yaşımda kendimi fark ettim.
Şükrettim, Allah'ıma hamd ettim.
İstanbul'da kazandım,
İstanbul sokaklarında kaybettim.
Birçok güzel dost edindim,
Sevdim, sevildim
Ortam hoştu, gönlüm sarhoştu,
Aklım başımdan gitti,
Sabah oldu yaprak yaprak,
Saçlarıma aklar doldu,
Mevsimler sonbaharda başladı,
Takvimler sonbaharda durdu.
Eylül ve yaprak,
Başak ve toprak,
Şarap ve bardak,
Aşk ve ızdırap,
Neşe ve hüzün,
İşte benim yüzüm...
Kom ti ki yamo
Mi kiyamo ako
Morning morning
We ar uyuyoring
Testi içindekini
Dışına sızdırır
Birileri birilerini kızdırır.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
Birkaç çelebi
hasta hocalarını ziyarete gitti.
Hoş beş edip,
uzun uzun konuştular,
vakit bir hayli geçti.
Laf lafı açtı hava karardı,
Hoca’nın da hafif ağrıları vardı.
Çelebilerden en genci;
“-Hocam hasta ziyareti nasıl olur.” Deyiverdi.
Top hocaya vardı,
Hoca yakaladı ve doksana yapıştırdı:
“-Evladım hasta ziyaretinin kısa olanı makbuldür.”
Bunu duyan çelebilerin
pembe yüzleri nurlandı,
o anda fare deliği bin altın.
“-başını ağrıttık hocam
biz kaçalım.” Der demez
soluğu dışarıda aldılar.
Siz siz olun;
Hastaları usandırmayın, yormayın,
onlara da çok soru sormayın.
Hoca efendinin dediğini hatırlayın.
Hani nerede?
Naciye Ablalar veya
taşındıklarında başka bir semte;
Güle güle oturun ziyaretine gittiğimiz
kadim dost komşular.
Kulakta gözde
Tanrının mührü vardır
Oralarda nice görüntüler oynar
Nice sesler dinlenir
Varlık âleminde çareler tükenmez
Pencereyi aralayan rabbimizdir
İlahi Rabbim
Dua da senden icabet de
Korku da senden
Emniyet de
Ay ışığı
karlar üzerine yatmış,
beyaz beyaza çatmış.
Üstünden ayaz atlamış geçmiş,
Ay batmış,
karlar erimiş,
kar suyu dereye karışmış,
dere aşağılara akmış.
Çağlamış, çağlamış, çağlamış.
Gözün aydın,
savaşlar bitmiş,
insanlar akıllanmış,
barış adım adım yayılmış.
Dünya aydınlanmış,
gece olmuş ay parlamış,
soğuk sisli bir gecede,
karlar üzerinde
dolaşmış, dolaşmış, dolaşmış.
Hayat devam etmiş,
barış sağlanmış.
Gecenin leylisinde,
Rüzgarlı bir kış gecesinde,
Terinos ufak bir şişe su aldı yanına,
İndi sahile gecenin onikisinde.
Lacivert gökyüzü,
rüzgar hışımla esiyordu.
Deniz kıyısı daha da serin ve insanın
içini titretiyordu.
Günbatısı esti,
Kos adasından oğlundan haber getirdi.
Saçları savruldu,
Dalgaların sesi;
Beyninin labirentlerinde döndü durdu.
Geç git
Geç git ama
Geç ip gitme ne olursun,
Rüzgarlar efeleşsin,
Gelincikler secdeye dursun.
Taşır penceremden
Rüzgarlar kokunu,
Bir ikindi karanlığı çöker odama,
Şimdi yanımda sen yoksanda,
Anılar ve kokun her an yanımda.
Akşamlara taşındığında ikindi vakti,
Çöker karanlıkla birlikte
Buruk bir yalnızlık kasveti,
Akan zamanla geçen bir ömür,
Ardından kalan bir kahve telvesi
Şimdi gece vakti,
Odam ışıl ışıl,
Yok yok olmuyor, zor yalnızlık.
Sensizlik hariç çok şeye alıştık,
Gel artık bekletme.
Bana bu kadar ceza değil layık.
Of of başım dumanlı,
Balkon kapısı yavaşca aralandı,
Misafirim bu akşam serin rüzgarlardı.
Yoktu
Karanlıkta sahilden açıldı gözden kayboldu
Terinos’un içi tekrar hüzün doldu Timenos ne zaman dönecekti
Gitarist tellerde elini dolaştırıyordu
amfi tiyatroda o gece gitaristler yarışıyordu
Jüri postacılardan oluşuyordu
Kinidos’ta
gökyüzünün sonsuz boşluğunda
yuvasına geç kalmış martı çığlıkları ile
iri üzüm tanelerine benzeyen yıldızlı
bir yaz gecesi başlıyordu ve sahilde Terinos
Timenos
Ahh! Timenos ilk göz ağrısı
Nedir müzik?
Kültür fizik
Trigorometri, matematik, fantastik
Herkesde vardır bir tik
Bizler mutluluğa hasretik.
Bittik, tükendik
Bu dünya boş
İçindekiler haramla olmuş serhoş,
Ömürler geçiyor bir hoş,
Bu yemek neden böyle mayhoş,
Yağmurlar da kesildi
Damlamıyor
Göz yaşlarım da kurudu
Defol git mutsuzluk
Krizantem sokağında
Sonbahar yaprakları toplayan bir çöpçüydü o
adı Rıza
Deniz yorgun
Balıkçı motorları bir bir açılıyor limandan
Kısmet dileyişiyle
Ben senin için dileklerde bulundum dualarımda
Örneğin geleceğinin güzel olmasını
İçilesi
bir bardak soğuk su gibidir,
Gerze’nin denizi.
Yaz günlerinde durgun olur,
sıcak döşek gibidir
sabah ve ikindi vakti
kulaç kulaç yüzülen.
Bilgisayarımda
arka fondur
çay bahçesindeki yeşil çam,
ayaklarının altına serilmiş deniz,
karşıda Acısu, Hacıselli, Çeçe ve Dikmen.
Memleketim Gerze,
Doğumum bindokuzyüzelliyedi,
Bir tüccar bana sen aptalsın dedi.
Şu anda o tüccar iflas etti gitti,
Bana bir fabrika hediye edecekti.
Her neyse konumuz bu değil,
Ben Gerze'liyim ayrıca bu bir şiir.
Karadeniz sahilinde şirin bir seyir
Pidesini tadın. Yabana atılır gibi değil,
Yağmurlu günlerde çoktur bunu bil.
Sahil çay bahçeleri geceleri dolar taşar,
Yaz aylarında insanlar gelir yaşar
Benim tercihim pidede kıymalı ve yumurtalıdır,
Kimileri sevse de taze veya bayat kaşar.
Gerze sahilinde mütevazi insanlar yaşar.
Oranın unutulmsaz meczupları Sabri ve Hamdi
Ya Aydın balinaya ne demeli
İklimi yağmurlu ve puslu
Arkadaşım Bay Blanco Tunus'lu
Bir kahvehanesi var, insanların bileklerinde atmaca kuşlu.
Cumhuriyet Caddesi, Fuğla yokuşlu,
Toprağı verimli, humuslu,
Yerleş otur Gerze'de uslu uslu,
Senin nene gerek Trabzon'lu, Foroz'lu
Gerze'nin amblemi horozlu.
Mare Monte,
Girne Roks Otel,
Diğer yerler, üniversiteler
Kıbrıs yavru vatan,
Buzlu portakal suyu
Casmin otelde havuz başı,
Limanda ikindi telaşı,
Çarşılar canlı,
Alışveriş heyecanlı,
İnsanlar karabacaklı,
Yaşayanların çoğu Adana'lı, Maraş'lı, Hatay'lı,
'Açayım kalbimi öleyim'
Dedi bir Kıbrıs'lı
Pazarlık esnasında bana,
Heyecanlı heyecanlı.
Oldun ha!
Nasıl bir şey anlat da dinleyeyim...
Neden yalnızsın şimdi?
Hata sende miydi Terinos?
Bana anlat da bileyim...
Vaktiyle bu koltukta
Kimler oturdu, kimler kuruldu
Bu işlemeli aynalara
Kimler baktı durdu
Altın varaklı mobilyalar oldu,
Evlerde baş köşelere koyuldu,
El işçiliği dönem dönem makbul oldu
Ebrular, hatlar, sedef kakmalar,
Elde dokunurdu bir zamanlar halılar
Denize karşıydı büyük yalılar,
Boğazın çalkantılı suları hareketli,
Göksu'da geceler mehtaplı ve debdebeli,
Saltanat kayıkları el yapımı,
Beyler sandallarda gezerdi,
Hanımlar konaklarda nakış işler,
İstanbul'da geceleri
Bekçiler sokak sokak gezer,
Tepelerden batan güneş
Boğaza göz süzerdi.
Mehtaplı geceler boğazda ne güzeldi.
Gözler kapalı
Yol göstericiler
Buyurun meydana
Gösterin hünerlerinizi
Açın gözlerimizi
Biz bakmaya hazırız
Yeter ki öğretin bakmasını
Teşekkür
Görmek kadar
Görmek istemek de önemli
Can suyu gibi
Şile’ye mi gidiyoruz o da ne
burası Sinop
karanın denize uzanan kolu
üzerine yerleşilmiş koca iskele
güz güzeli
kalesi Sarıkum Plajı ceza evi
girişte elinde feneriyle Diyojen heykeli
ve karşısında heykel kadar büyük amforası
El Tewfik isminde
ince uzun bir yük gemisi geçiyor boğazdan
kıçını başını oynata oynata
güvertesine çıkmış üç beş tayfa
Tophane Rıhtımı'na dizilmiş turist gezi gemileri
beyaz renkli on on sekiz katlı
İstanbul Modern binasının arkasına Nushetiye Camii demir atmış
başı altın yaldız taçlı
Türkiye Deniz işletmesi binasının arkasında belediye otoparkı var altı katlı
altında veriliyor kahvaltı ve tatlı
Yanağından seveyim
dudağından seveyim
göz gözle sevişir gözünü seveyim
hadi dön bana
Pamuk da alışmadıysa
bu toplu konutlara,
artık bir şeycik demiyorum
güle güle otur
stüdyo dairende.
Halkalı konutunda.
Üzülme tekrar alırsın,
parayı bulduğunda;
Sonsuzdaki istasyonda
Bekleyeceğim seni.
Trenlerin durmadığı istasyonda.
Ve daha doğrusu;
Şarkımızın söylendiği
Radyo istasyonunda...
Gel Terinos.
Bekleyeceğim seni,
Bekleyeceğim seni...
Yaratılanların kötülüklerinden
karanlık bastığında gecenin kötülüklerinden
büyücülerin ve kıskançların kötülüklerinden
ağaran sabahın Rabbi'ne sığınırım
Allah'ıma sığınırım.
Bir dem
Düş görsem
Yol gösteren
Odamın sessizliğinden sıyrılıp
Koşsam bozkıra doğru
Güneşe kavuşma isteği ile
Ve yok olsam gece başlarken
Ardımda iz bırakmadan
Kimse arkamdan el sallamadan
Habersizce
Karadeniz çalkantılı
içi içine sığmayan afacan çocuk
yaz günleri ne usluydu
göl gibi yerli yerinde
kıyılarda
rüzgarın arkadaşı uzun boylu dalgalar
sanki yaz günlerini arar gibi
yağmur tül perde asılmış havaya
çeyizi gelinimin
toprak kokuyor hava
gün akşamı ağırlarken
karanlık çöküyor üstüne
taze geceye merhaba
sıkıca giyinmiş insanlar
böyle de güzel Sinop
merhaba aralığa ocağa
kasıma da merhaba
merhaba Diyojen'in torunlarına
Masasının tayfası
burası İstanbul Adalet Sarayı
yirmi beşinci asliye hukuk mahkemesi yazı işleri
avukatlar ofisin müşterisi
Masasını toparladı
ışıkları dinlendirdi ofisi kilitledi
cam kenarında ayrılıklardan şikayet eden neyine
eyvallah dedi.
Hep sessizdir
Kızıllığını kıyılardan alırcasına
Tekneler açılır Marmara’ya
Peş peşe sırayla
At hırsızı
İp cambazı
Kalem sihirbazı
Gün batımı
Haliç manzarası
Bir hapşırdım,
dedim;
Elhamdülillah.
Uçmak ve
yüzmek mi?
Onları başka bir şiirde anlatmalıyım,
anlam bütünlüğü bozulur yoksa.
Hayallerin
Harmandalı oynadığı
Hazan yaylasında
Bir ağaç idim gölgesi olan
Serinleyenler oldu gölgemde
Bir de erişemeyenler oldu doruklarıma
İhtiyacı olmadığından gölgeye
Dahası
Kafa tutuyorlarken doğaya
Hayaller koşuşuyordu etrafımda
Bir gün nar kokuyordu hava
Diğer gün barut kebap tadında
Hepsi birdi benim için
Tepside beyaz ve kara dut
Oyun yeri
Odül töreni
Nikah merasimi
Hep çevremde şekilendi
Bir gün gelin oldu
Bir gün doğum sancıları çekti genç ana
Bu da bir tecellî
Mevsim üç beş derece arasında gitti geldi
Öğlen sıcağı ile akşam serinliği gibi
Lacivertti biri papyonlu
Digeri beyaz ve taçlı dantelli
La major günler bir daha gelmeyecekti
Bu kaideler önceden belirlendi
Veya kemancinin elinde bestelendi
Kimi zaman da bir tel koptu gitti
Tarih tekerrürden ibaretti
Her hazan kışı her bahar yazı misafir etti
Ben hep ziyaret edildim
Ama önce ama sonra
Ben hep ziyaret edildim
Gelenlere ufak bir gölge ikram edebildim.
Ateş ısıtır
Köpek sadıktır
Aşkın sağlıksız güneş gözlüğü vardır.
Hayat herkese farklı
Paketlenmiş hazır
Gerçek dost hep yanında
duygularını paylaşır.
Dertlerin onunla azalır... sevincin onunla kaynaşır.
Eğitimim yarım
Müzik yarım
Satranç yarım
Şiir yarım
Tarikat dersim yarım
Resim yarım
Motosiklet hevesim yarım
Partim yarım kaldı
Yaptığım bina yarım
(hep kaba inşaat yaptım)
Saçlarım yarım
Dişlerim yarım
Hayatım da yarım kalacak umarım
Geriye yarım bir portre bırakacağım.
Şimdi duyulanlar;
çatal kaşık sesleri ve kızartma kokusu
akşam yemeğine oturdu aileler
hüzün yağardı içime bu zamanlar
mutfaklardan yayılan kızartma kokularına
hayalimden yoğurt karıştırırdım
elimde kitap defterim
öğrencilik yıllarımda Ankara
Abidinpaşa ile Saimekadın semtleri arasındaki
üç arkadaşımla kaldığım evimin yolunda
İstanbul
Maltepe'de gün can çekişe dursun
Adalar'da gece başlıyordu tüm ihtişamıyla
hayat kaynayan kazan
köpük oldum attı beni dışarıya
terasta tek başıma karanlık bir köşede
bana yazmak yakışır
hep amatör kalmak gayesiyle
hiç olmazsa
dokunmayın manzarama.
Kulaklık
Ağız arpı
Ve gözlüğümün yeni kırılan kolu
Çok hareketlisin
Bu tür hareketler delikanlıyı bozar
Haydi koçum ikile
Kapıda seni bekleyen sam amcan var
Bu gün komşum
beton çivisi ile çekiç ödünç aldı,
saati duvara asacaktı.
Giderken,
'-plastik bardağını da al gel.' dedi,
tarih on altı ocak iki bin yedi.
Yeni dükkanının
kapısının üstüne
yeni astığı duvar saati
on bire yirmi beş vardı.
Haykır, haykırabilirsen
Dem bu dem,
Dünyanın çivisi çıktı,
Ağla her dem.
Süt
Yumurta
Et,
Hepsi de büyük nimet.
Hayvansal gıdalar
Hayvanların ürettiği gıdalar,
Canları, etleri, gıda onların kendileri
Yavruları için hazırladıkları sütleri,
Üreme araçları yumurtaları,
Etleri canları
Martılar da gittti,
Yarın sabah tekrar geleceklerdi.
Sen gelmesende Terinos,
Sen gelmesende onlar gelecekti.
Tutunamıyorum hayata
derin kuyulardayım
tırmanamıyorum
üzerime atılan zorluklardan
merdiven yaptım bin basamaklı
henüz onuncusundayım
Helal lokma
Ramazanda
Sıcak pide
Çorba hurma
Su ve zeytin
Al eline şöyle bir bak
Amaç onu olgunlaştırmak
Güneş günlerce doğdu battı
Emri veren Yüce Allah’tı (c.c)
Sana onu yediren hak
Şükrünü et, duanı yap.
Lâ ilahe illallah
Muhammeden Resulullah
Defter beyaz,
Kağıt beyaz,
Kalem siyah yazıyorsa eğer,
Hayat her şeye rağmen yaşamaya değer.
Anlayamadığım
Ve belki de
Hiç anlayamayacağım
Annesin sen çocukların var
Ben ise baba olarak
Ben ise sadece
Sizleri korudum gözettim
Bu kadar basitti benim
Bütün görevim
Sen ne yaptın
Sen
Sen ailemizi önemsedin
Beni önemsedin
Çocuklarımızı önemsedin
Kendini asla önemsemedin
Bu bir milat
Her fert bir devlet
Borç sıfır
Mülkiyet elde var bir
İkincisi olmayana emanet
Para yok
Sevgi sınırsız
Hastaneler yirmi dört saat açık
Gereken karşılıksız yapılır
Telefonunuz devamlı emre amade
Klima ve doğalgaz ücretsiz
Taşıtlar servis arabası
Eğitimde not sistemi yok
Okula gitmek çağ dışı
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Eğitim evde
Bankalar devletin
Devlet benim
Memurlara açık çek
Ben devletim ben evlendiririm
Devlet benim ben taşıt veririm
Çalış ve harca
Para esaretini unut
Para olayına bir müddet ara verildi
Kapıların çalınışında
kulaklarımın uyandırılışında
hep kurulmuş gibi kalkmanın
sakin hareketleri gelir aklıma
bir de oyuncak müzesindeki
kırmızıya boyanmış çıngıraklı mızıka
Yıllar,
Aylar,
Günler,
Saatler,
Dakikalar,
Saniyeler geçiyor,
Bitti dediğimizde herşey
Yeniden başlıyor.
Hayat başlıyor, bitiyor.
Her yeni doğan bebek Allah'ın
Dünyadan umut kesmediğini belirtiyor.
Güneş doğuyor batıyor,
Hayat başlıyor bitiyor.
Sevgiler bitmiyor....
Açık büfe
keman ve piyano ile canlı Çigan müziği
ardından cılız bir alkış sesi
Kucağını açmış
bekliyor sizi tarihi yarımada
gidesim var Afrodit'in Demeter'in kenti Dadya'ya
Kucağını açmış
bekliyor sizi tarihi yarımada
gidesim var Afrodit'in Demeter'in kenti Dadya'ya
Kucağını açmış
bekliyor sizi tarihi yarımada
gidesim var Afrodit'in Demeter'in kenti Dadya'ya
HEY HEYY
Çınlasın ah
Ney sesiyle
Osmanlı eserleri
Şahlandı bak
Köhne gönlüm
Aşk ile
Bir serseri
Havanda su dövdüm,
Elekte un eledim.
Yedim içtim gezdim,
Yeter be bu kadar dedim;
Terk ettim masivayı kendimden geçtim.
Aylardan mayıs
hıdırellezmiş bugün
hava soğuk
ceketimin yakaları söz dinlemez
ellerim kot pantolonumun cebinde
yol boyu yürüdüm
ördeklerle aynı biçimde.
Benim de
şiir yazmamı engelleseler;
kağıt makasıyla
parçalarım perdeleri.
(sonunda dayak da yesem
dert değil inan ki….)
Mehmet Akif Tiryaki
İstanbul nerde
İstanbul nerede
Veya nerelerde
Veya nerelerdeydiniz
Siz
Daha önceleri
Neredeydiniz.
Olmadi
Olmadi be usta
Goruselim Ulus'da.
Islak ve pembe
Uçuyor kelebeklerle,
Sarı ve yeşil
Açıyor çiçeklerle,
Hava yağıyor,
Güneş parlıyor.
Gökkuşağı bekliyor,
Tepelerde.
Çok geç
çok geç oldu inan
Yıprandı hayallerim
tükendi özlemlerim
bir daha geri gelir mi duygularım
hiç umutlu değilim
Bir gün
yine bir gün
yağmurlu bir Nisan pazarında
karşılaşırsam seninle
donuk gözlerle bakacağım birkaç saniye
Ben mi nerdeyim
ben hayat sirkinde cambaz oldum
asgari ücretle çalışıyorum
Veryansın edeyim
İçimdeki közü
Yansın dursun işi ne
Tutayım kalbimdeki güvercini
Uçmasın kafesinden
Özgürlük ona mı kaldı
Veryansın edeyim
İçimdeki közü
Dumanı çıkmasa bile
Ateşi gözlerimde
Göz alıcı bir renk sergiliyor
Kor ateşe sevdalılar bilir onu
Damlaya damlaya yansalar bile
Ve
Uzun senelerin yorgunluğu üzerimize çökmüşse,
Bırak gitsin zamanı. Dolaşsın
Kendi bildiğince
Şu anda kendini,
kelebek gibi hissetti,
on iki yaşından beri ticaretçiydi,
önce terzilik yaptı, sonra;
sonra da
elektrik piyasasında işletti dükkanını,
şimdilerde alıyor satıyor,
onun da rızkını Allah veriyor.
Akvaryum denizi
kuş sesleri
Erdem Fırının tasavvuf ehli sahibi
Orhan ağabeyin odun ateşinde pişmiş
nefis yuvarlak ekmeği ile
özdeşleşmiş belde
Uzun kumsalı
canlı müzikli çay bahçesi
Işık Marketi ve
dürüst kasabı balıkçısı
misafirperver halkı ile
alnı açık belde
Sıkılmadılar,
Yüzleri kızarmadı,
Yaşlılar, kadınlar, çocuklar ayaktaydı.
Cepleri de hiç parasız kalmadı.
Yürüyen bankamatikleri nasıl olsa vardı.
Yüzleri gençti onların ama,
Kalpleri çabuk yaşlandı.
Ak dedim gözlerime
Boşalt damlalarını
Gökkuşağı olsun yanaklarımın üzerinde
Gülmek kadar kutsal ağlamak
Ak dedim gözlerime
Boşalt damlalarını
Nisan yağmuru gibi
Toprağa kokusunu veren
Duygularımın can suyu
Dedim hanım
Bu akşam da yemek yapma ha
Sana buradan
Çiçek pasajının arka sokağından
Şarap gibi kızarmış iki tavuk alacağım
Sen dersin ki; "yanına
pilav da mı yapmayayım"
Yap be yap anasinı satayım
-Kola var sa?
-Var dolapta.
Olay bitmiştir (nokta)
Kapatiyorum
Yaşasın
Bu akşam da ıspanaktan yırttık.
Yarın akşama Allah kerim.
2006 SONU
Satmadım anılarımı
Değerini de hiç bilmedim
Hep eskidikçe çöpe attım onları
İçlerinde o kadar güzel yaşanmışlıklar vardı ki
Değerini bilemedim
Kaldırdım attım
Yeni anı biriktirdim
Onlarda eskimeyecekmiş gibi
Ama o anılarım da eskidi
Ben bile ihtiyarladım
Anılarım yok ki
Anılarım darmadağın
Parça parça oldu hayatım
Demek ki böyleymiş benim kaderim
Böyleymiş benim hikayem
İnan ki ben yazmadım.
Aynı sahil kasabasında doğup aynı evde yaşamadım
Dağıldım gittim bir oraya bir buraya
Ben bile ne olduğumu anlamadım
Savruldum yaprak gibi
Anılarımla yaşıyorum artık
Onlara sıkıca sarıldım
Ve anlaşılıyor ki
Artık onlarla ömür boyu beraber olacağım
Anılarımla yaşayacağım
İnsanların Meliki’ne
İnsanların Rabbi’ne sığınırım.
Şeytanın benim aklımı karıştırmasından
İnsanların İlahı’na sığınırım.
Ruhumu karartan, moralimi bozmaya çalışan
Cin ve insanlardan
Allah’a sığınırım.
Zemheri fırtınasında
oltaya yakalanan
hiperaktif kıraça gibidir gönlüm
hüzünle neşenin harman oldugu kent
soğuğunda sicağına tutulduğumun
memleketi
İstanbul
Evet
Neden se
Bu gün kahve içmedim
Ginseng yutmadım ve
Sıfır altıdan akşam sekize kadar
ayakta çalıştım
Su ve yemek yok
Çay bisküvi mandalina
İstanbul’un Eminönü’nde,
Bir cumartesi kalabalığında
Parayı kolay bulamayanlarla
Alıp kaçıcılar arasında
Beyazıt’a çıkmak ve
Süleymaniye ‘de bir ikindi namazının arkasından
Tarihi kuru fasulye lokantalarından birinde
Kuru fasulye, pilav muhabbeti
Yanında turşu ve süs biberi
Yemekten sonra yürümek en güzeli
Trafik rehin almış insanları,
Zaman taciri olmuş caddeler, yollar.
İşsizliğin arifesinde
Mısır çarşısından doksan dokuzluk
Bir tespih almak veya
Vapurun güvertesinden martılara simit koparıp atmak
Kontak kapatmadan
Üsküdar’dan Kadıköy’e uzanmak.
Denizde ve trende hiç durmadan devamlı yol almak
Otobanda arabalarla kucaklaşmadan
Sokak ve caddelerde araba arabaya samimiyet kurmadan
İstanbul’u gezmek bir sanat
Tıpkı yaşamak gibi
İstanbul buruk bir tat,
Ağzının tadını bilenlere inat.
İşler tükendi
Esnaflar kepenk kapattı
Üç beş sene öncesine kadar her esnafın
Stajyer bir işçisi vardı.
Önce işi öğrenir ustasından
Sonra kendisi bir dükkan açardı.
Esnaf bitti
İşçi fabrikaları kapandı
Sigorta kurumu kan kaybedecek bundan sonra
Süt veren inek öldürüldü
Katillerin gözü aydın elleri kurusun
Yatsı oldu, mum söndü
Haydi geçmiş olsun.
Kız kulesi
Teflon tava hediyesi
Kadıköy iskelesi
Uykusuzlar kilisesi
Gece mavisi
Mona Lisa portresi
Para sesi su sesi
Kır pidesi
Ebe gümeci (bitki)
Kadınbudu köftesi
Aşk hikayesi (Film ismi)
Su perisi (Sinope)
Ramazan eğlencesi (karagöz kukla)
Bakla ezmesi (fava)
Yumurta tava
İşimiz tatava
(Dertleşme)
Adana damağı ile Bolu'da çorba içip beğenmek
gibidir hayatın gelecek günlerini özlemle beklemek
Ve şöyle bir söz söylemek
Bir gün gelecek....
Paça sever misin paça
Bir kase paça kaça
Sirkeli sarımsaklı bol etli acılı
yemek altı çorba
Pangaltı'ndan kalan alışkanlığımdır
Sana alışmadan önce.
Serseri ruhum daha nelere alışmadı ki
Özgürlüğe bile alıştı hayta
Otursaydı oturduğu yerde
İskembe çaredir devadır her derde
Tütüne de alışmıştım o günlerde
Ne anlamsız istekler
Bir iki gün yaşayacakları için özgürdür kelebekler
Nohutlu pilav tadında
Seyyar satıcının elinden
Gecenin en anlamsız zamanında
Otobüs beklerken Topkapı'da köprünün altında
Yanında bir ufak ekşi ayran su tadında
hayat yine de güzeldir
yersiniz plastik tabaktan ayakta.
Önce tadına bakıp beğenip beğenmeme telaşı da yoktur ayranı
Ne çıkarsa bahtına
Odamın sakinleri dik duran makaralı teyp
Adam gibi klasik ceviz işlemeli ikinci el bir çift koltuk
Ofis perdeleri ve yemek masası dikdörtgen modern sunta kaplama
Ben ve arkadaslarım avukatla
İzmir'li bir sanat tarihi ögrencisi
Bir gün gelecek dedik ve geldi
O gün dişarı çıkmak yasak edildi
Radyodan marşlar çalındı
Zannedersem bin dokuz yüz seksenlerdi
Bir gün geldi
Ve o günden sonra
Yazın dondurma kışın boza satıldı sokaklarda
Siz hiç bozayı sarı leblebi ile yediniz içtiniz mi.
Ay kavuniçi giysilerini
tercih etmişse,
deniz lacivert gece mavisine
bürünmüşse,
Oy Oy
yıldızlar parlıyorsa sırayla
bir yaz gecesinde,
karşılaşırsa gözlerimiz
sahilde çay bahçesinde;
Perdeler dalgalanır,
pencereler titrer,
sokaktan bozacı geçerdi.
Bu gün izinliyim
güneşe haber verin doğmasın
takvim yapraklarını kimse koparmasın
Bu gün izinliyim
saatler çalışmasın
dakikalara pranga vurulsun
saniyeler hücreye kapatılsın
Bu gün izinliyim
trenler çalışmasın vapurların seferi kaldırılsın
İzinliyim bu gün
gün kepenklerini açmasın
kimse bu gün alışveriş yapmasın
okullar tatil olsun
zaman malını satmasın
Bu gün izinliyim
kimse alınmasın.
Yol ve kar
yağmur ve beton
sonsuza dökülen kum saati
kaçı kaç geçiyor
bir bilen var mı
sor
sorgulayan hakim sen ol
san da ne çıkar
yol ve kar
yağmur ve beton
sonsuza dökülen kum saati
kaçı kaç geçiyor
bir bilen var mı.
Gün tükendi
Yorgunluk evine ben evime
En güzel kaçış yolu
Osmanlı şerbeti kahve ve kazandibi
Artık dinlenme zamanı
Can ve beden
İki arkadaş onlar
Çok seneler evvelden
Can ve beden
Ayrıldılar
Birbirine bir tebessüm etmeden
Yer ve beden
İki arkadaş onlar
Bu bir Allah(c.c) emrinden
Yer ve beden
Birleştiler
İnsan toprak cinsinden
Defter yaprakları;
Anılarımızı sakladığımız,
belgelerimiz,
kitap yaprakları;
Bilgiler edindiğimiz,
okuyup öğrendiğimiz.
Eşya paketlediğimiz.
Para veya devlet tahvili, bono yaptığımız.
Temizlik mendilimiz,
burnumuzu sildiğimiz,
ebruli desenli duvar süslerimiz.
Bu gün tatil
erken de kalkmadım
ama yatakla bir günlüğüne vedalaştım
Önce birkaç şiir atıştırmalıyım
kahvaltı üstü
Kafatası avcısı
hain pusu
mayın deposu
ana kuzusu
çakallık huyu
vatanımızı bölmek isteyenlerin
köküne kibrit suyu
Sırt çantamda
üzerine sensizlik sürülmüş
kuru üç dilim hüzün
bir şişe kaynağından doldurulmuş
berrak ve soğuk ümit suyu
bir tutam dağ kekiği ile taze nane
hatıralarımda gelecekteki güzel günler vardı
sensizlik ülkesinde seni bulmak
bana haramdı.
Bilmem ki
çok şey mi istedim
biraz ilgi idi
tüm beklediğim.
Ya ya ya, şa şa şa
Kaptan bacanak sen
çok yaşa...
Kazağın çok yakıştı,
yatarken de çıkartma.
Martılar yağıyor
karlı bir kış günü Maltepe’de denize
vapur uğramadan geçti
iki katlı otobüste de yer kalmamış
geç gelen tren de dolu
ama işçiler mücadeleci
zorla istemeden
Biliyorum
Ben ayırdım onları birbirinden
Çayı şekerden
Tuzu yemekten
Ben mi ayırdım seni hayatımdan
Bak....
Kar yağıyor sokağımıza.
Önünden geçtim
tekrar geri geldim
elimle işaret ettim
“-Onları verir misin.” Dedim
Tek kart
Bob
Bob Marley çal bana
İki kart ver
Rest
Bol kart (batmış bu belli)
Renk var bende
İki kart iptal edildi
Senelik faiz yüzde yüz elli
İki çıtır ver bana acıktım
Gevrek gevrek gülme
Kartlardan tükendim
Çok rahatım kartlarımı iptal ettim
Yeni anladım
Hamaldan betermişim
Kart takip etmekten
Postacı beklemekten
Minimum ödeme biriktirmekten
Sıkıldım tıkandım
Özgürüm artık
Borçsuzum
Bankalar benden para istemesin
Borcum yok
Serbestim
Kartsızım ben kartsızım
Oy Keyfalan Keyfalan
Mesudiye yaylası
Ağustos'ta aranan
buz gibidir havası
yayla şenliklerinde
kemençesi gaydası
akar suyun hazin sesi
dinlence hatırası
Oy Keyfalan Keyfalan
Mesudiye yaylası
karpuz çatlatır dere
rutubetsiz havası
Kıkırdaklarım üşüyor,
Kararsız bir dönem,
Pencereler açık,
Perdeler bayrak bayrak
Teslim olanlar esnaf,
Teslim alan şu bankacılar,
Kıkırdaklarım üşüyor,
Muhatap zavallılar,
Önceden dediler ki
Matematik ne işe yarar
Pencerelerde beyaz bayraklar
İnsanlar tutsak olmuş,
İnsanlar ağlar,
Ortalıkta fırıldakçılar
Muhatap zavallılar
Ödeme gününde
Etekleri zil çalar
Karalar bağlar,
Minimum ödeme miktarını
Konu komşuda arar.
Sonra, ne zaman
Hiçbir zaman
Tükenişler sonunda
Biten bir ömür ardından
İki bilet versene oradan
Gidişi olsun, dönüşü olmasın
Ne ay parlasın,
Ne güneş dünyayı ısıtsın
Benim ömrümü bırak, dönsün varsın
Karlı bir şubat gününde
Kısa bir tren yolculuğunda
Sıcak vagonlarda
Panaromik manzaralarda
Maziye yolculuk varsa,
Bir bilette bana ayır, unutma.
Seyyar satıcılar girsin çıksın aldırma,
Dışarıyı seyret, gözlerini cama tutta.
Öğretmen
Öğretir
Öğrenci öğrenir
Anne baba böbürlenir
Yıllar birbirini izler
Öğretmen emekli olur
Ögrenci iş bulur evlenir
Anne baba yalnızlığa itilir
Onlar torunlarla ilgilenir
Tekrar yeni baştan hayat başlar
Hep böyle devam eder
En güzel anlar tenefüsde
arkadaşlarla yaşananlardır.
O ilk dansımız,
Ve imza töreni,
Klasik bir müzikle;
Aşk hikayesi...
Terinos;
Gözlerinin rengini Knidos’un denizinden ödünç aldı
onu seviyordu
seviyordu onu
çok....
Seviyordu,
martıları sevdiği kadar olmasada.
Bekledi
alacağım koku ta kendisiydi
beş gramlık bir şişeye koydu
kadife kesede bana sundu
Saatin nerede
Kaliteli iki saat hediye etmiştim sana yıllar önce
Taksaydın moralim düzelirdi belki fakir değiliz diye
Bu kokuya alışamadım
Otuz sene
Yanında katığı olmayan çay veya
Çikolalatasız kahve.
İşte böyle
Dişlerim sakat
İşler ağır gidiyor
Geçim dersen böyle iyi
Geriye bakmak şart.
Onun annesi
(babaannemin kaynanası)
şiş yüzlü
çekik gözlü
yuvarlak gözlüklü
iki eli yüzüklü
topluca otoriter bir kadın
babam sesiz bir adammış
arkadaşları arasında adı sukuti (sessiz) kalmış
Latife, bunların
hepsi latife olsun
Vazodan dökülen yapraklar solsun
Vazo kırılsın
Su yeksan olsun
Benim yirmi derecelik ışığım bitmesin
Sevdiceğim yanımdan hiç gitmesin.
Günün bitimi ve
akşamın doğuşu,
aradaki boşluk
bir günün yok oluşu.
Ruhum boşalır,
ışıklar dinlenmeye çekilene kadar
içimdeki balık çırpınır, çırpınır.
Bir müddet sonra sakinleşirim.
Fırtınam biter,
sabaha merhaba diyene dek
uyuşurum, donup kalırım,
bir günü daha
yitirdiğimi sanırım.
Tahterevalli salıncak
Kuçu kuçu lak lak
Kuçu kuçu lak
Solumdan sağımdan
Önümden arkamdan
Çekilin tak tak
Kuçu kuçu lak lak
Kuçu kuçu lak
Oynayan kukla
senaryosu yazılmış evvel zamanda
bakın oynatan adama
nasıl da kendinden emin
ağzı laf yapıyor
elleri sahibi iplerin
lacivertti gözleri gecenin
Oynayan kukla
senaryosu yazılmış
tekrar hatırlatalım yazana
“-Anılarımı sakla.”
Kurbanlar seçildi,
Beykoz çayırında
Çankırıl'lı uzun bıyıklı hayvan taciri;
'-Çıra gibi eti var bu hayvanın abi.' dedi.
Ayrıca dediğine göre onun hayvanlarının
arka sırt kısmı da zayıf değildi.
Kurbanlar kesildi,
kavurma geçte olsa geldi,
Bir yılbaşı hediyeli Kurban bayramı da
böylelikle sona erdi.
Dinlenmekte gerekli
Bu işlerin arasında
Dengeler kurulmalı
İmtihan yeri bu dünya
(adı üstünde)
Kırım’da doğalgaz ücretsiz,
Yunanistan’da hastane,
Suudi Arabistan’da gelir vergisi yok,
zekat verir Müslüman
malının kırkta birine,
Çin hükümeti ihracat yapan firmadan
taşıma bedeli almaz,
Türkiye’de sekiz buçuk kuruş bir litre süte
katkı devletten verilir köylüye,
orta ölçekli firmalara bankadan destek,
küçük esnafa ne var?
Estek köstek…
Pembe dudakların
gözlerini iterken bakışlarıma
Yapma…
Bakamıyorum sana
Başını eğip küflü bakışlar atarak
beni daha fazla utandırma
Yavruağzı gecelerde
köpüklü denizlere karışan
lacivert hıçkırıklarım oldu.
Deniz göz yaşlarımı kabul etmese de
gecenin sessizliğinde
içimden kopup gelen tane tane
lacivert hıçkırıklar.
Ortancaları seyrettim,
Mavi, lacivert ortancalar,
Ve kırmızı domates.
Yeşil biber.
Hepsi bahçemin ürünü,
Ve ben onların acemi bahçevanıyım.
Kokulu iri güller, kırmızı, pembe.
Muhabbet derin
Şarkılar söylenmeli
İçinde melodili gecenin
Masamızda buğulama Eşkina
Manzaramızda liman
Liman girişi iskele sancak yeşil kırmızı
yanıp sönen lambalar var
Deniz çoktan uykuya dalmış
Anadolu'mun kuzey burnunda
Lila'nın portföyünde sıralanmış
yetmişli seksenli şarkılar
Hepsi ayrı makam hepsinde ayrı bir tat var
Masamızda yoğurtlu kızartma
Çiğköfte
Çoban salata
Dört parça beyaz peynir
Lavaş ekmeği
Tuzu alınmış limonlu zeytinyağlı lakerda
Eşkina tepsisi ortada kral
Muhabbet gecesinde tempo tutulan
Eşlik edilen şarkılar, şarkılar
Bir unutulmaz kış gecesi yaşandı
Lila'da
Sazlar çalındı Dikmen'de Acısu'da.
Sahipsiz bir gece çaldım Gerze'den
O artık,
Anı koleksiyonumda çok değerli bir eşya.
Başında şapkam
Hastane bahçesinde dolaşıyorum
Ağustos sıcağında
İş esnasında hep;
'-Bu günleri de görebilecek miyim? ' derdi.
Emekli oldu, işini bıraktı,
artık o çalışmayacaktı.
Dinliyorlardı konferansı
Acaba bu toplantı ne hakkındaydı
Çözemedim ama
Hepsi de neşesizdi
Savaşlara protestomu ediyorlardı yoksa
Toplu konutlarını kirletenlere miydi sitemleri çözemedim
Kalktı,
şişkin gözlerle yüzüne su vurdu.
Odaya döndüğünde martının gölgesi ile karşılaştı.
Birden gölge yok oldu.
Pencereden Kos adası gözüküyordu.
Kapı çaldı,
yorgun beden uyandı,
kapıya doğru yol aldı
açtı
karşısında Keliternos
elinde bavulu ile duruyordu.
Eşarbının arasından güneş ışıkları koridora süzülüyordu,
şans yeniden Terinos'a bir defa daha gülüyordu...
Siyah mantolu,
pembe atkılı,
kitap okuyan kadın
ve
şiir yazan
beyaz saçlı adam
ve
motoru kullanan kaptan.
Avucumdaki sıcaklıksın
Unutma
El ele gezdiğimiz geceleri
Vefasız maus
Sımsıkı tuttum saatler boyu seni
Gezdik beraber
Masa üzerinde
Ah küçücük mausum
Neden terk ettin gittin
Ayrılsak da beraberiz
Unutma beni
Maviydi kokun
Ta uzaklardan seçilen
Deniz ve gece
Eşlik ediyordu sana
Bir adım yavaş senden
Tacının pırlantaları lacivert led den
Kıskansın selvi ağaçları boyunu
Kıskansın papatyalar ışığını
Tenin Pharos mermerinden
Lacivertti bakışların
Koyuydu gece mavisinden
Ve sen
Uzağa kenetlenmiştin çevrenden
Belki de habersizdin düşlerimden
Saklama beni kendinden
Ayak seslerini duyuyorum
Gezdiğin yerlerden
Maviydi kokun beni kendine çeken
Yaz sıcağında imbat oldun sen
Alışkanlığım oldun
görmediğimde özlenen
Masalım oldun uykumu getiren
Nem bırak yüzümde ıslaklığı hissedilen
Keman sesinde avut beni
Hiç bir şey düşünmeden
Yarıni özlet
Dünü unutmayacağım zaten
Yasanmışlığımın tortusunu al üstümden
Yaklaşırken bana
Kokunu önce hissedeyim bedeninden.
Mehmet abi hu
sana bu mektubu
lokantadan
daha doymadan
garson tabağıma çorba koymadan
yazıyorum.
Abi çok acıktım,
başlamak için sabırsızlanıyorum,
kendime kuru, pilav, cacık söyledim
buyur gel abi
seni de bekliyorum.
İş güç,
Para.
Hepsi karavan!
Aşk,
Aşk,
Aşk.
Rabbimizin istediği.
Işığın prensesi
Kom ti ki yamo?
Mi ki ya mo Ako.
Hav ar yu duing,
We ar uyuyoring.
Morning morning
Nasıl veyk ap arım?
Yavaş yavaş may şopa akarım.
Lap topumu açıp,
İki meil atarım.
Hav ar yu duing?
We ar uyuyoring.
Işıklar ok ok
Knidos’ta bir yok
Gürültü
Al bohçanı git uzaklara
Da Vinci’nin şahanesi
Masum güzel
Olgunluk ifadesi
Hanım
Hocanın tanınmış eseri
Ve öğrencisi
Tekrar onun üzerinden geçti
Kırka altmış
Mesut’un kısmeti
Varol’un fırçasıyla birleşti
Bakışların nezaketi
Da Vinci’nin şaheseri
Mona Lisa
Daha çok konuşulacak
yanında beyaz
şehir hatları.
Sancak yaprağa
değdi değecek,
gün soldu
lacivert geceye;
Yerini
terk edecek.
Çay çay,
çay alan var mı çay,
sıcak çay, demli çay.
Fundamantalist bilgisayarcı,
Alnı açık maceracı,
Tuttuğunu koparır mizacı,
Ötüyor
Muhabbet kuşum
Mavi tüylü kuş
Cici kuş
Tüylerin
Pırıl pırıl hoş
Seni çok sevdik
Cici kuş
Öt öt coş
Sohbet ne hoş
Özgürlüğe uç
Mavi kuş
Sonsuzluğa
Mutluluk taşı
Kanatlarınla
Cici kuş
Bu ne biçim söylenti;
'Bu ülkeyi diktatör paklar.'
Bizim idaremiz demokrasi,
uyanın ey derin uykularda
rüyalara dalanlar.
Marmara'da olta ile
balık avlayanlar.
Çağdaş toplumlarda
hep aynı sorunlar yaşanmakta,
siyasiler sokaklarda nutukda
veya televizyonlarda
oturmuşlar koltukta,
işi çözdüm;
Mutluluğun sırrı yoklukta.
Mutluluk ay ışığında
veya
Yok değil, Salacak'ta
Kızkulesi'nin karşısında.
Bir tuşun altında,
Hayatımın saçaklarında.
Çocuklarımla beraber
Bahçemi temizlemek
Balkon demirlerini beyaza boyamak
Derdim. Göl evimde.
Şu sıralar.
Dede olacağıma yakın
Gül bahçem
Herkese açık
Yeter ki baharınla gel
Ofis odamda,
bilgisayarımın tuşlarında
Bulabildim mi? Bilmiyorum
aradığım hayatı.
Aradığını bulamamak ne acı.
My Hobbit name is
Ferdirand Chubb Baggins
My Elf name is
Aerandir Oronar
My favorite name is
Rocky
My real name is
Mehmet Akif Tiryaki
My name is Ako,
My Favorites Yaşar koko.
My Preferences furuko,
I love roko,
Sanko my pants,
The knitting sweaters,
My watch Seiko,
Spain, Puerto Rico,
A precarious life,
My master Hayko,
Italian name Marko,
American company Tayko
oxide is not Zinc
Print money tiko,
Vengeance is camako,
Rokako architectural style,
Electrical switch Viko,
My friend fiko,
Tourist city monoko,
Shopping shop orko,
Italian goal scorer Şevçenko,
my television beko
Went bankrupt banker bako,
Sewing machine makes Piko,
I Pako Switches,
The fat diet,
Children says: '- babişko',
My car jack,
My Client finesko,
My old friend seko,
Arko my shaving cream,
My Ties Vakko
Abko old company,
My car insurance automobile insurance,
Hasko builder company,
Heart surgeon sasko,
A fiasco that poem.
O bir hiç,
Hiç konuşmuyor,
O bir hiç,
Hiç bakmıyor,
O bir hiç,
Hiç gülmüyor,
O bir hiç,
Hiç ağlamıyor,
O bir hiç,
Hiç bir şeyi belli etmiyor.
O ki,
nihavendi severdi, şiirlerinde;
Ay ışığına inat, ışıksız,
loş yerlerde gezerdi.
14 ekim 2006
(Gerçek doğum gününden 2 gün evvel)
Mehmet Akif Tiryaki.
Meğerse
Resmin içinde sembolik ben varmışım
İçeri girdim
“-Resmimi almaya geldim.” Dedim
Buyur dedi ressam verdi
İki tane de yanında
O resmi tamamlayan
Vazoda Çiçekler i
Seneler sonra
Resmin içindeki kendimi gördüm
Çok tanınmış bir kişinin kıyafetindeydim
Ressam Engin tekrar
Sana çok teşekkür ederim.
Yüzüme bakamıyorlar
bir sonbaharda tanımıştım seni
ne tesadüf mevsim yine sonbahar
havada pus ve kara bir duman var
beni ise ne bir arayan ne bir soran var
şehrin arka sokaklarına döndü
ömrümün son dönemleri
artık istesem de olamam bir serseri
kimsesizliklere alıştım
kim mutlu edecekmiş ki beni
yıllar sildi hercai esintilerimi
kalın duvarlardaki sakin taşlarla arkadaş oldum
biliyor musun geçenlerde ne dedi;
“-Unut be arkadaş bir şey düşünme benim gibi'
Düşlerimde oturmuşsun
bir park salıncağına
sallıyorum seni
göklere uçururcasına
Günlerden cumartesi
Akşam olacak neredeyse
Etraftaki sessizliğe inat
Güneş kızarmış
Gökyüzü buz beyazı
Sarı yapraklar semada
Neyzen ibadette daima
İçimde iki yudum ümit kıpır kıpır
On bir ay açan
Güzel mor çiçeklerin,
Yaprak yaprak çoğaldılar,
Boy attılar, uzadılar.
Bakalım on bir ay açacaklarmı?
Yüzümü kara çıkartmayın,
Siz başkasınız.
Mor yazmalı yeşil atkılı
On bir ay çiçekleri.
...........
Veya söylenmedik
güzel sözler.
Şiirler, şarkılar, resimler..
.......
Ha söylermisin bana;
....
Onlar ne için?
Onlar ne için?
Liman kentinde
Dalgaların üzerine dökülen
Yağmur damlaları
Martı çığlıkları
Islık çalan rüzgar
Çocuğu ile karşıdan karşıya geçmeye çalışan
Bir anne
Rüzgar ise
Onları takip eden kaderleri
Lacivert menekşe
Ortası bal sarısı
Öncesinde oturmuş suya
Sonra kalkmış bir kâğıt parçasıyla
Beraberliği sürüyor duvarda
Altın yaldızlı çerçevede
Çayımı yudumluyorum
Günün ilk saatlerinde
Bu menekşeler yan yana dört tane
Dört çay içebilirim ben de
Öğrenemediklerim,
Sevmek,
Özlemek.
Öğrendiklerim mi?
Kelebeğin kısa ömrü,
Bir şiir defteri,
Belli değil şairi söyleyeni
Bir zaman tüneli
Ahşap bir ev yokuşun başında
Pencereleri tenteneli perdeli,
Cumbalı,
Tavanları kuş resimli
Bardakların üstü nakışlı işlemeli,
Merdivenler ahşap,
Giriş mermer döşemeli,
Birileri birilerini sevmeli,
Sevgi
İnsanın eseri, aktör sensin,
Sevgisiz hayat bir trajedi bilirmisin
Topal filozof ne dedi dersin:
Seveceksen toprak bir vazo sev,
Kırılırsa üzülmezsin.
Arkadaş sende inanma bu topal filozofa kanma,
Bak kollarını açmış bekliyor seni koca Mevlana...
İşi öğret
sevgi ile sevgiyi öğret iş ile
hakkı kalmasın
kimsenin kimsede
yardım et
yoksula
aç sofranı
insanın insana faydası olmalı
dost edin
bir yoldaş edin kendine
öğret her şeyi bil de
örnek ol cihana insanlığınla
sakın insafı terk etme.
Erenköy Tüccarbaşı
diğer iki misafir daha geldi ailemize
Topçuoğlu Apartmanı'nda
önce çoğaldık seninle
sonrasını bilmiyorum
ne olacak sence
Anılarım sermayem
Papağıma kavuştum
Mutluyum şimdi
O bana annemden kalan
Eşsiz eserdi
Beş dakikalık
rüzgarı alınmış Ekim ikindi güneşi
yanında bir bardak ılık su hediyeli Türk kahvesi
bol telveli,
istanbul'un tepe yerleri
örneğin;
Eyüp Piyerloti
patenti mi? ... Türktiryaki
Yirmi lira
Bir haftalık
Sebze,
meyve parası
Geçen hafta
Üç kilosu bir buçuk liraya aldığımız
Beyaz turpun bir kısmı
Henüz bitmedi, buzdolabında.
İstanbul’da Galatasaray’da
Işığı parlayan sokakta
tekrarlanan toplantılara
İşittik
Uyguladık
Meleklere kitaplara peygamberlere
Kalben inanıp
Ayırım gözetmeden
Emirlerini yaptık
Senin affına sığındık
Ya Rabbi
Dönüş sanadır
Sen bizi bilirsin
İyilik de bizim
Kötülükte bizim
Tüm yaptıklarımız önce kendimizin
Unutursak görevlerimizi
Veya hataya düşersek
Bizi affet
Bizden önceki toplumlara verdiğin ağır görevleri
Bize de verme
Gücümüzün yettiğince sorumluluk ver bize
Affet bağışla acı
Sen bizim Mevla’mızsın
Sana yüz çevirenlere karşı bizi gözetir kollarsın.
Ağlayan çay
gülen reçel
kahvaltı masasında
vakit ne çabuk geçer
Peynirin gözyaşları
zeytinin karası
çayın ocakta tıkırdaması
hepsi sabah telaşı
Kekik kokusu
Güneş sarısı
Karşıda Kos
Afrodit
Aslan heykeli
Demeter
Hepsi birer saheser eser
Şanslı Datça
Etraf market
Dar sokaklar
Taş evler
Her yerden görülen deniz
Umutsuzluk çaresiz
Sevimli köpek Tontonitos
Terinos bu Pazar
Hanımı ile beraber piknik yaptı
Bir ağacın gölgesine yattı horladı.
Köfte dumanı ile uyandı
Elmalı şeker
kıymalı börek
köpüklü ayran
Nisan ayında
güneş ışıkları kendini göstermeye başlayıp da
piknik mevsimi gelmesi ile birlikte
pideleri evde hazırlayıp
Beykoz Korusu’nda aileyi toplayıp
yanımıza topumuzu da alıp
İrmik helvası
cevizli çiğköfte
fıstıklı yaprak dolması
yumurtalı fırın makarnası
Otuzüçüncü pir
Pirimizin karşısına oturdu,
İki pir karşılıklı ibadete durdu.
Bekle....Tren gelecek....
Pirimiz kaybolacak işte....
Davos neymiş,
Birkaç kar, birkaç kulube....
PİYANO TUTSAĞI
Sahilde
odeondan gelen piyano sesi
ve sonunda alkışlar alkışlar
Seyirci
ezgilerin tutsağı
Seyirci heyecanlı
Davulcu geçmedi,(4)
Martılar seslenmedi,(5)
uslu bir geçişle sabah oldu.
Ve ezan duyuldu.(6)
Oruç başladı.
Vuslat şerefli bir gün daha hediye etti,
sevap hanemize.
Bulutlar ufukta
Hedefler dorukta
Gözler varışta
Selamet şeb-i aruzda.
İstanbul
Senin rengini ezberledim
Yeşilin on sekiz yaşında
Sarı rengin gidip geliyor hüzünle neşe arasında
Kırmızın eksik olmaz kiremit rengi kıvamında
Mavi rengin boğazı simgeler dalga dalga aklımda
Geceler hep laciverttir Sarayburnu'nda
Haliç'te tüllenirken bulutlar pamuk şekeri kıvamında
Erguvan mevsimin mordur Fenerbahçe parkı'nda
Siyahını hiç görmedim ne yalan söyliyeyim doğma büyüme
Beşiktaş'lı olsam da
Her güzel renk İstanbul'u anımsatır benim nazarımda.
Sevgimiz soğuk
Sevgimiz açık çay gibi
Koltuğun bir ucunda sen bir ucunda ben
Habersiziz birbirimizden
Yılbaşı ve bayram
hüzün ve sevinç
yaşandı iki bin altı senesinin sonunda.
Tekrar aynı olay yaşanacak;
Oturduk el ele,
Sahilde çay bahçesinde,
Islak yakamoz sakladım ceplerime,
Sana vermek için.
Ben buradayım
Neden koşuyor bir at
Sahilde ruhumun
Rahat rahat
Kesilen fırtına ve
Ardından bıraktığı
Sahile vuran
Tahta parçaları
Öfkesi dinmiş denizin,
Fırtına kesilmiş,
Lastikler ve yanık yağ,
Ortalık sessiz,
Köpekler dolaşıyor sahilde,
Sonsuza gidiyorlar sanki,
Ezelden gelip,
Bir kedinin sesi bozuyor sessizliği,
Etraf alaca karanlık ve
Kedinin tiz sesi,
Açım diyor bir kedi,
Doyması gerekli
İki kadın ellerinde çantalarla
Geldiler onlar için oraya,
Çıkarttılar, kedi köpek yedi,
Kadınlar geçti gitti.
Sahilde dalgalar,
Seninle baş başa,
Boğaz'a yapışık
minik lokantanın
kavuniçi sıcağında,
karlı bir İstanbul
manzarasında.
Üsküdar’ı seyrettiler,
Beşiktaş’ta, Eminönü’nde, Fatih’te,
Hep oraya gitmek istediler yüzüme baktılar
Beni gördüklerinde.
Uyandığımda baktım;
Yan gözle beni arıyorlardı
Buğulu camın ardında.
(Maltepe 08-11-2005)
Tiryakisiyim Sapanca'nın
Bir de senin,
Tiryakisiyim oksijenin.
Maşukiye'den, Kırkpınar'dan,
Sapan'dan
bir gün koparmak...
Bir ömre bedel
bir saniye oralarda kalmak.
Vardığında kasabaya,
Güneşin hızı kesildi,
Çekildi tepelerdeki karargahına.
O da işlerini bitirmekle gününü geçirdi,
Akşam olduğunda.
Antini kuntini,
yüreğinden cesaretini,
aklından başarıyı,
elinden kalemini kaçırma
Geçim mi?
Geçim..
Bilmem hiç düşünmedim.
Geçinip gideriz herhalde
(nasipsiz dayak bile yenmez)
o değil benim görevim.
Kaderciyim ben,
Kıtlıkta ve varlıkta
Elhamdülillah der, şükrederim.
Sebepler aleminde yaşıyoruz,
oyumu sandığa atar, rahat ederim.
Babayı dinliyorum
Hisar’da
Andon’un lokantasında
İşte
Fağfur kâseden bir yudum çay içip
Kristal nargilenin bir fokurdama zamanında
Aklımdan geçen yalan yanlış anılar
Göksu’nun piyade ile gökkandil gezildiği günlerde
Hep düşündüm
Neden yeşil suya Göksu deniliyor diye
Göksu;
Aynasıdır etraftaki yapıların kayıkların
Göksu;
Aynasıdır böğürtlen, mürver ve kamışların
Kestane karası fırtınasına kadar süren panayır
Cuma ve Pazar günleri yaz maceralarının
Saltanat kayıklarında maşlahlı, yeldirmeli, çarşaflı
Başta şemsiye elde yelpaze ile
Stanbul’un hatunları
Kokanalar, palikaryalar, Kumkapı duduları
Ahbarları,
Bıçkın güruhun çeşit çeşidi
Göksu’da yaşandı külleri geride kaldı
Hisar’da
Andon’un lokantasında
“-Sen beni dünyada ateşe attın “ diyordu baba.
Peygamber Efendimiz(s.a.s)
Hira dağında, rabbisine ibadetle meşgul durdu,
Hira dağı Mekke'de Beytullah'a iki saat
Mesafede dimdik dururdu.
Çorak çölün
Çürük çileği
Kum sever
Saklı kentin
Sakar saatçisi
Merdivenden düşmüş
Çıkıkçı arar
Taze ekmeğin
Eski kaşarı olma
İlkbahar çiçeğisin sen
Baharın kışa
günün akşama düğüm attığı
abanoz renkli panoramalarda
dağılırken öfkelerim sere serpe ortalığa
kanadı kırık kuşlara nispet
kararsız ve umutsuzca
hep bekledim
mevsimlerin bağbozumunu umursuzca
(Umudu tükenmiş olmak kadar kötü ve umudu tükenmiş olmak kadar üzücü)
Tarzım değişti
Artık senli değilim
Benli cümleler de söylemeyeceğim
Ayni saatte de eve gelmeyeceğim
Tarzim değişti birader
Özgürlüğü heves ettim.
Ud ve klarnet,
Savaş ve esaret,
Darbuka arkadaş onlara,
Klasik müziğimiz şehnaz longa
Bir yerden başlamalı ulusal kalkınma
Olmalıyız artık farkında,
Yeter oturduğumuz Gülhane Parkı'nda
Gençler bu gidişin farkında,
Rüzgarlar esmeli içimizde
Fırtınalar bitmemeli bizde.
Gelelim artık kendimize,
Benzeyelim ecdadımıza, dedemize,
Umarım bu enerji içimizde
Yeter,
Başlasın artık yeni akım,
Dursun bu zulmü batının
Uygarlık bizim, cesaret bizim,
Kim büker bileğini milletimizin,
Yaşasın özgürlük bitsin bu mezalim,
Sanat bizim, aşk bizim, sevda bizim.
Şiirin a şıkkı;
Şiirin b şıkkı;
Şiirin c şıkkı;
Sonsuzluk limanında
Rüya kasabasında
Sevdaya beş kala
Elimi uzattım
Uzanamadım
Hatırlıyorum da şimdi;
sevdiğimiz müziği ve kullandığın kokuyu
yaşadığımız o yoğun duyguyu
Aşkın kabulümdür
başım gözüm üstüne
Bu hayata
Aşk’a
Sevgiye, sücûda
Tutunamayanlar etrafta
Müstakil dolaşmakta
Terinosun ömrü kısa
Kirpikle ebrû arasında
Seyyaresiz gezmeler
Yaşanmışlıklar var
Bu hayata tutunamayanlar
Onların ikinci hayatları var
Üçüncü beşinci yirmi sekizinci
Zincirle bağlanamaz onlar
Kaçar
Gider
Yakıtsız sıdk ile katlanır kilometreler
Seyyaresiz gezmeler
Fütursuz mekan tanımayanlar
Terinosun ömrü üç gün
Sittin seneye bedel
Acımasız süfehalara inat
Diplomasız ulemalar
Görünmeyen emvalleri ile
Sonunda ipin ucunda daireler çizerler
Işığın yörüngesine katılırlar
Biterek çoğalacaklar
“ip sözcüğü” çok masum geldi bana
Urganın ucunda Uçarlar.
Neyi mi
sana söyleyemediklerimi
veya
belki de eleştirebilirim
birilerini adı önemli değil baş harfi
bilmem ki
senin adının baş harfi de olabilir
çok mu önemli
zaten onlar biliyorlar neler diyeceğimi.
eskiden Berlin Duvarı'na yazarlardı böyle şeyleri
Sır var
Hava içinde su var
Tonlarca
Aşk var
İnsanın içinde sır var
Pişmiş toprak
Toprağın üstünde sır var
Hayat
Hayatın içinde ben varım
Bir de sen çıktın karşıma
Başım belada.
Ülkenin birinde
Milattan önce
Bir topluluk yaşadı
Adı Simramunce
Ceneviz'in torunları
Yazlıkçılar sponsorları
Deniz ve rüzgar
Güneş ise iki ay bahtiyar
Palamutu ile ünlü
Hamsi zaten gönüllü
Dedikodular türlü türlü
Ne desek az
Sanma ki laz
Horozu Hacıkadı
Pidesi peynirli veya kıymalı yumurtalı
Sinop'un ilçesi
Kış gecelerinin değişmeyen müziği
dalga sesi
Kahvaltıda nokul
Fula'da lise ve orta okul
Yukarda Hamidiye aşağıda köşk mahallesi
Nergizli Yalı Caddesi
Sampiyonlar çeşmesi
İktidar muhalefeti belediyesi
Yangın evleri Yakup Ağa Konağı
Dikmen'i Hacıselli köyü Çeçe Sultan'ı ile
Sandal sefaları yapılan
Rakı sofraları kurulan
Davul zurna ile köçek oynatılan
Mutlu ilin şirin ilçesi Gerze
Selam olsun hemşehrilerimize.
Gökyüzü kararmasın
Kışın gri kar yağmasın
Çocuklarımız kuzularımız
Çiçeklerimiz ağaçlarımız
Zehirli gaz solumasın
Ciğerlerimizin aşkına
Dünyamız temiz kalsın
Zeki, duygusal
Sadık ve bağlı sahibine
Sever o sizi, siz sevmeseniz de
Cinsi kangal,
Şakayla işi olmaz,
Küçük bahçeyi sevmez, açık alan ister,
Arka ayakları da hareketli olmalı,
Göğsü ile düşmanını yatırır yere,
En sağdık dosttur artık o size.
Hiç kimseyi yanaştırmaz içinize.
O senin artık kulun kölen olsun,
Bağla kapına seni korusun.
Yeni köpeğiniz Paşa hayırlı olsun.
Nazar değmesin, ona kötülük etmek isteyen
Allah'ından bulsun,
Hadi beraber gezin bakalım,uğurlar olsun.
Siyah
İskarpin aradım günlerce,
Giyecektim.
Artık ben de
Adam oldum diyecektim.
Nihayet bir akşam
Buldum onları,
Sahibi emekli bir amca idi,
Oğlu dışarı gitmişti,
Daha sonra geldi,
Vitrindeki ayakkabının
Kırkbir numarasını
Masaya çıktı, üst raftan
Alıverdi.
Fiyatını sordum kırkbeş dedi,
Tenzilat istedim;
-'Bunun altı köseledir' belli değilmi
Ödedim parasını aldım geldim,
Arkadaşıma;
Aramaması için telefon ettim.
Yüzelliye kadar ona al demiştim,
Kırkbir numara iskarpin bana.
Ondan önce buldum ben,
Kırkbeş liraya,
Artık iskarpin de yeni,
Elbise de yeni almıştım,
İkisi de siyah ve sade,
Sıra kravatta.
Tercihim fosforlu yeşil veya pembe.
Onları giyeceğim Büyük Kulüp'te.
Dağmat olurken özenmemiştim,
Bu kadar giyimime.
Zaman hep aynı kaldı,
Devir aynı devir,
Ye kürküm ye.
Sanatının doruğundaki
boyaları serpiverir tuvale
veya
ambalaj paketlerinden bozma
bir parça karton üstüne
hatta plastik piknik tabaklarına
En sonunda gücü azaldı durdu tren kentten kopup karanlıkta yol buldu
Başında kulaklarını kapatan siyah şapkası olan adam gitti
İstanbul’un bir ışığı daha kayboldu.
Geceye yağıyordu
insanlar habersiz yağmurdan
su sokak lambasının altından
kaldırımdan
kimseyi uyandırmadan
ta sabaha akşamdan
aktı durdu
Yer kararmıştı
toprak kokusuna hasretti bu ben
az sonra gece sıyrılacak
gün çıkacak ortaya çırılçıplak
inanır mıydım yarın ıslanacaksın deseler
ıslandım
aylardan nisan değil ama ocak
hava sıcak
gözünüzü seveyim ayakkabılarım su koy vermeyin
size bu kış ihtiyacım olacak.
Sene bindokuzyüzaltmışbeş
Yer istanbul Beşiktaş
Arabalar Amerikan
Beyoğlu'nda hanımefendilerin,
beyefendilerin dolaştığı bir ortam.
O zamanlar Eminönü'ne İstanbul derlerdi.
Akşam simitçileri,
eski eşya alıp, naylon verenler
'-Eskiler alırım, eskici'
Veya kilimini yere serip
fal bakan çingeneler.
Sonsuza uç Manolya
kelebeğini unutma
onu da al yanına
sonsuza uç Manolya
dök saçlarını rüzgara
bizi ara
ara sıra
Mavi rüzgar
Çorapsız ayaklarımdan girip
Yol alırken vücuduma
Çare oldu;
az da olsa
yaz gecesinin son sıcaklığına
Akşam ezanları okunuyordu o sırada
mevsim yerini sonbahara çoktan terk etmişti,
bir turuncu mevsim gelip geçmişti
Ege'nin kucağından
bir turuncu mevsim gelip geçmişti
Gemiler dolusu sevda yaşandı sahillerde
Yaz şarkıları dillerde
Deniz iliklerine kadar soğuduğunda
Ara verildi romantik duygulara
Hasret mevsimi geldi
Deniz kabardı dalgalar azdı
Sahildeki uysal gel gitler nerde kaldı
Gece iskele gezintileri de bitti
İnsanlar döndü
İnsanlar tekrar kabuğuna çekildi ve...
yaz bitti
Zeytin ağaçları ise hep neşeli
Vururken damın saçaklarına yağmur damlaları
anmak için yaz sevdalarını
Zaman;
şimdi fütursuzca şiir yazma zamanı
Karadeniz sahilinde
Oksijensiz kuyu cezaevi içinde
Bir garip yaratık yaşar dibinde
Mezarı yakındır Nil nehrine
Saklıdır büyük piramidin temelinde
Yakut renkli şehir
Tunçtan sağlam elmastan parlak plaza
Işığı kendi içinde
Balta kesmez rüzgâr keser
Şimşekleri üzerine çeker
Özgürlüğünü ifade eden filozofu fıçı içinde
Candaroğlu ve Osmanlı yönetmiş geçmişte
Selam senin üzerine olsun
Amazon kraliçesinin kenti
Osopos’un su perisi kızı Sinope
Su üstü nakışçısının
tarağında alın teri
teknesinde kitre
siyah renginde Çamlıca toprağı vardı
o bir renk ve ahenk sihirbazıydı
Umut henüz
Can cekişirken masamda
Suni teneffüs yapıyorum ona
Gerçekler dizi dizi tabutlarda
Gözlerin parlıyor
ağlıyor musun yoksa
sulu boya papatya
Sarı gözyaşın
beyaz yapraklarından akmış
yaprakların sararmış
sil gözyaşlarını ağlama
Zaman,
bir sigara içimlik kadardı.
Yedi kırk treni geldi,
seyir tamamlandı,
vagonlarda
işe giden insanlar vardı,
ama trenin yarıdan çoğu
temizlikçi kadınlardı.
Bu şiirimi;
Elektriklerin kesik olduğu
bir öğlen vakti,
lokanta yemek listeleri arkasına,
soğuk bir ofiste
masamın başında,
ocağın beşinde yazıyorum.
Kimi zaman da
kendi kendime kızıyorum.
Neden ben buradayım diye.
Bir koruda kavak değilim de
bir insanım iki bin yedide.
Hayallerimde canlandırdığım
Terinos adında sevimli bir ihtiyara
merhaba demeyi, veya;
Acı bir kahvenin lezzetini söylemeyi.
Anlatmalı;
Sonbaharda sahilde
elleri cebinde gezmeyi,
kimi zaman da yağmurda ıslanmayı,
ikindi vakti batan güneşe bakmayı.
Şair istemeli;
Ürettiği
malını satmayı,
duygulara da ufak lezzetler katmayı.
Şans
Şans nedir?
Uyanıklık mıdır, enayilik mi;
Terlikçi arkadaşının dükkanında pineklemek mi?
Yoksa,
yıldızlı arabalarda gezmek mi?
Bence şans;
Şanslı olduğunu hissetmek ve
üstüne soğuk bir su içmektir.
İyi şanslar.
Keliternos ve Terinos
onu karşıladı.
Altı sene eğitimden sonra;
Bir de Anadolu'da şark görevi başlayacaktı.
Terios da
kendi kafasına göre takıldı;
Kardeşi Benekliporos'u dinleseydi;
Kekik suyu içecekti.
Yemek bitti,
Timenos odasına çekildi,
orta okulda giydiği pijamaları
üstüne geçirdi,
saklamıştı onları annesi,
katlamıştı, naftalinli.
Sabah oldu,
Timenos'a yol göründü.
Arabacı atları kapıya yasladı,
Timenos bindi,
Annesi bir kova su döktü arkasından
Komşuları çiçek attılar.
Timenos;
Rüzgarın yerini ayaza bıraktığı
şehirlere doğru yola çıktı,
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Epiktotes'in elini sıktı.
Şiir Ağlıyordu
Şiir Otobüsü
Sen yaz,
sen oku,
sen dinle.
...........
Bu şiiri beğendim.
Çook iyi be! .....
Bulabilirmiyim
hemen şimdi?
Eyvah...yok.
Panik oldum.
Kalem yok,
şiirim geldi,
ne olur aratma beni.
Nerdesin,
yazmalıyım hemen şimdi,
yoksun patlarım
kendimi tutamam ki.
Off
şiirim geldi,
yazmalıyım
bir şeyler
hemen şimdi.
Boğaziçi’nde;
Güneş ufuk çizgisinde;
Şengen vizesi aldığında Avrupa’ya;
Sıvı demir renginde geniş pala
Torununa âşıktı
Cebinde şeker bulundurur
İkram ederdi çocuklara
Ara sıra da kendi yerdi Şükrü Amca
Bütün ümitlerimi,
topladın gittin.
Seni sevmelere
başlamıştım ki;
Bırakıp ta beni,
terk edip gittin.
Kısa masa
altında mangal
üstü battaniye ile kapalı
çevresinde oturmuşuz
belimize kadar yorgan
dinliyoruz hevesle
kulaklarımız tandırnamede
Nenem anlattı
güldü güldük
üzüldü üzüldük
ara sıra pestil tabağına uzanıp hakkımızı aldık
mangalın közü azaldı
masalın sonu geldi
padişah adil davrandı
adalet hakim oldu
kızını akıllı delikanlıya verdi
çay demini aldı içimiz ısındı
kırk gün kırk gece davul zurna düğün oldu
tandırname güzel son buldu
dışarıya baktım
kar lapa lapa etrafı dolduruyordu..
Ben ise
Pasaj içinde ikinci katta
Bilgisayar açık karşımda
Soğuk su makinesi yanımda
Çay poşetleri ve şeker arkamda
Öğleden sonra açtığım klima ve
Ara sıra çalan bir telefon var masamda
Çakırına
keyif katılmış bir yaz gecesinde
temizlikçi kadın gökyüzünü temizlemiş
asfalttaki beyaz çizgiler kolalanmış ütülenmiş
yıldızlar ve sivrisinekler başka yerlere gizlenmiş
Rıza Bey cam kenarında bir gözü sokakta, bir gözü televizyonda
Bir ayağı döşemede, bir ayağı çukurda
Ne beklediği sorulduğunda
Hiçbir şey bilmiyordu o da bu konuda.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bir hazan gecesi, kırk yamalı bohça
İstanbul içine kapandığı sırada
Yele sevdalanmış yapraklar ve dallara konan kuşlar
Onu uğurladılar otururken mor panjurlu pencerenin kenarında.
Çarşıdaki tarihi ahşap konakta.
Tekir vardı,
Evlenirken gelinlik giymedi
Çocuklarına da bir çift çorap örmedi,
Okula gitmedi, tahsil görmedi.
Siyasi suçtan da içeri girmedi.
Tekir vardı
Şiir söylemedi, vergi vermedi,
Arkadaşına mail göndermedi,
Elektrik su parası bilmedi,
Doğal gazla da hiç ilgilenmedi.
Tekir vardı,
Doktora gitmedi, ilaç içmedi,
Hiç bir zaman ben hastayım demedi.
Hayatında miting nedir bilmedi
Ağlamadı, gözyaşını silmedi.
Tekir vardı
Üzüntüsünü kimseye belli etmedi,
Doğdu, yaşadı, öldü ismini bilmedi,
Öldüğünü kimseye göstermedi.
Dalgalar
titrek kedi yavruları gibi annesinin kucağında
emerken memelerini sahilin
boya lekeli çakıl taşları ve boş yağlıboya kutuları
gözlerimi yormuyor
Hafta içi,
sabah kahvaltısı,
menü;
Yumurta tava,
yanında peynir ve
kırmızı süs biberi,
gerisi öte beri.
Hanım seslendi;
'-Güldürme onu,
başlarsa gülmeye
durduramazsın.'
'-Varsın gülsün, ne olur ki' dedim,
'-Kaynattığın çaydan koy da içelim.'
Sınırları zorlamak benim hedefim.
Hata yaptımsa,
özür dilerim.
Terinos
Zavallı Keliternos
sorup soracağına pişman oldu.
Gözlüğünü çıkarttı,
El örgüsünü kenara koydu,
Kocasını çok iyi tanıyordu.
Yemeğini bitirdi,
Dudaklarından alev çıkıyordu,
Terinos bu;
Tam bir acı aşığıydı.
Yemeğini bitirdi,
“-Ya Rabbi şükür.”dedi.
Belli ki keyfi yerinde idi.
Hesabı ödedi,
Lokantacıya;
“-Babana çok selam söyle evladım.” Dedi.
Neredeyse;
Ellerine sağlık biber güzel olmuş
diyecekti.
Terinos İş Başında
Knidos’ta olanlardan
Terinos’un yüzüne vurmadılar,
hep aynı ritimle
mahkumların volta atmasına inat,
iki metre mesafede gidip geldiler.
Değildi elbette,
Terinos iyi dost,
yıldızların arkadaşıydı o.
'-Bu gece ne hoş.' dedi,
Bir yassı çakıl taşı seçti,
Yere paralel eğildi,denizin
yüzeyine olanca hızıyla savurdu.
Çakıl taşı seke seke lacivert
yakamozlar yaptı,
Terinos artık çok rahattı.
O gün de Fenerbahçe
Beşiktaş'a fark attı.
Meyva mı?
Onlar hiç meyva yemezdi.
Bir de kekik suyu hiç içmedi,
kardeşi ısrarla tavsiye etse de,
içmem de içmem dedi.
ikindi vakti,
güneş göz süzerken kavuniçi,
balkonda çayını demledi,
bir sigara yaktı,
adaları seyretti.
Martılara el salladı,
Terinos'u görenler;
'-Aaaa bu adam deli mi ne? ' dedi.
Bu iş böyle yürümeyecekti
Tuttuğu parti için çalışması gerekti
Terinos standını çarşıya kurdu
O gün yeni partisinin tanıtımını yapacaktı
Bayrağını astı
Yanında atlas Knidos bayrağı
Afişini yapıştırdı
Başladı el ilanı dağıtmaya
Temmuz güneşi pişirdi vücudunu
Akşam eve zor attı bedenini
Hanımı Keliternos “-Sen ne olmuşsun böyle bey. “ dedi
-“Hiç sorma hanım parti benim her şeyim kendimden geçiverdim.” dedi
Tepesi kızarmıştı patlıcan moru yüzü
Kolları kızarmıştı kan portakalı rengi
Yaşasın özgürlük yaşasın demokrasi
Hürriyetim için feda olsun bu ten kafesi.
Xsa,
Terinos’a
bir toz verdi,
içmesini söyledi,
o da içti.
Ve olan oldu,
o artık yoktu.
Etraf lale, gül koktu,
Terinos Mars’ta
çiçek topluyordu,
eşeği Kadifentos
yanında hopluyordu.
Epiktotes'in denklemleri,
Terinos'un hayatı ile ters orantılıydı.
Metodolojist, rasyonel bir düşünce ve,
Hercail bir Terinos
Boş dünya boş.
Hey gidinin efesi e-fe-si efelerin efesi.
Yazar;
'-Gelecek öykü şiire kadar bekleyin.' diyordu.
Tıkandım
Yazamıyorum
Mısralar kalemime düğümlendi
Harf harf hece hece,
Sisli bir gece,
Uykusuz bir serap,
Kumsuz çöllerde kayboldum.
Bulamıyorum kendimi,
Susuz denizlerin ortasındayım,
Mısralar kalemime düğümlendi,
Girdaplı suların
Durgun hali gibiyim.
Bir hal oldu bana dostlar,
Ben kendimdemiyim?
23 Nisan 2004/Maltepe
Yağmur damlaları ve
sokak lambaları ile
ve şehir kaldırımları
hep yeni ve temiz olmalı
düzen düzenleyenin esiri
sonbahar yaprakları söz gelimi
sarı
ve çamın vakarı
yağmur damlaları ile
renklenen caddeler
park patikaları
Tarabya kokan sahil
sokak lambaları
denize vuran renkler
su yıpıldamaları
tüm herşeyin üstünü siyah kuşatmış
içinde umut
yedi renk çiçek açmış
kuruyan topraklar canlanmış
tanıdığım bir koku bu
toprak akşamdan kalmış.
Haydarpaşa, Süreyyapaşa,
Erenköy ve Bostancı arada.
Pendik mi?
O daha epeyce uzakta.
Boğaz'ın koynunda
ince belli bardak
al yanaklı tabak
ve
kömürlü semaver ile
dut ağacından bağlama
dokunmayın keyfine garibin
bir kaç günü kaldı İstanbul'da.
Memetakif Tiryaki
Ben neredeyim
Zaman hangi dilimde
Bilemem birkaç saniye
Sonra tekrar dönerim eski halime
Kahve içtim
şükür dedim
kızım yaptı
çok beğendim
puan dedi
bir yüz verdim
Türk kahvesi
tek geçerim.
Günün birinde
siperler kazacaksın yavrum kendine
belki sevdiğini görmemek için
veya annene babanadır sitemin
yüreğinin camları kırılabilir
veya anı defterin rüzgardan dağılabilir
Unut beni,
Ruhum kararsın.
Sallana sallana
sarhoş olurum oksijenle
Boğaz’ın havasıyla
martılarla aynı yükseklikte
üst kamarada
onlar havada yüzer ben vapurla dalgalanırım
yüreğim Boğaz’ın üstünde çırpınır
gözlerim Eminönü’nde Sultanahmet’te
Yavuz Selim’de Ayasofya’da
Günlerce dolaştırsa
Boğaz’da bir vapur beni günlerce dolaştırsa
yemeden içmeden hep şiir yazsam
bir de ev eriştesi ile yapılmış yeşil mercimek çorbasından
vazgeçemem asla bıkmam.
hayatta bıkmam.
hiç bıkmam.
Üç buçuk attım,
dört dörtlük yaşadım.
Neonların ışıkları denize bakıp,
çırpındı.
Vapurlar;
İskeleye yanaştı, kalktı.
Meyhaneler temizlendi,
köşeye yatmış dağınık saçlı adam
akşamı bekledi, önüne baktı,
bir de izmarit yaktı.
Köyümün efendisi
Nazım’ın geniş külot pantolonundan giydi,
Nazım’ın kasketini taktı,
O da Nazım gibi yuvarlak aynasını
Arka cebine attı
Hani şu arkasında zenci kız resmi vardı
Köyümün efendisinin
Horozluydu aynası.
Ama bu kişi
Seneler boyu Cumhuriyetten beri
Bu kıyafetini
Hiç değiştirmedi, değiştirtmedi, değiştiremedi.
Bilin bakalım;
Bu bilmeceyi
Hangisi doğru sizce?
Hepsim mi?
Evet bence de hepsi.
Henüz üç yaşındayım
Çişimi söylemeyi yeni öğrenemedim
Bu yüzden annemle idi geçimsizliğim
Yaz gecelerinin sabahları istenmezliğim
Benim suçum yoktu ki öğrenemedim
Daha kendimde değildim
Ah o değişik top gibi tatlı sulu şeytan
Nereden çıkıp geldin
Tam da aklım başıma yeni gelirken
Alfabeyi öğrenmeden
Küfeci getirdi seni pazardan
Mis gibi kokardın kesilirken
Kabuklarını sıyırırdık yemekten evvel
Henüz üç yaşındayım
Abilerim ablalarım ne derse yaparım
Karpuz bile yerim
Yaz sabahları kabus başlar yataktan çıkmak istemem
Terlik
Kaçışmalar annem
Hatırladıklarım bunlar
O kavun rengindeki naylon terliği hiç unutamam
Sigara zararlı,
Kumar ve içki haram,
Hayatta güzel şeyler var,
İbadet etmeye ve ilim öğrenmeye devam,
Kitabımız Kuran,
Peygamberimiz
Muhammed Mustafa (s.a.s)
Dinimiz son din İslam,
Sevdiğim meyveler
Erik, muz, mango ve kiraz
Her Müslüman gencine ve ihtiyarına
Farz oldu kılmak namaz.
Öldür beni,
As beni,
Kes beni,
Kasapmıyım be birader?
Hava sıcak
Ver oradan dondurma iki külah,
Ömür geçiyor işte
Durak, durak.
İsteyen bakabilir.
Başka...
Not;
Eskiden şehir hatlarında
kantaron satardı
beyaz saçlı bu yaşlı amca.
Haydarpaşa, Kadıköy
Dediğinde iskele amiri,
Karşımızda Sirkeci arabalı vapur iskelesi,
Ve ışıklı bir İstanbul gecesi.
ah ah dirilesice kaderim
yine attı kendini attı yerlere
gemiler dolusu kahır kattı içime
sazımı katık ettim iki lokma ekmeğe
Eğer;
İslam’ı anlatan hoca veya imam mihmandar
hak etmediği zekat, para ve malları
cebine atarsa,
onlarla caka satarsa…
Veya;
Biriktirirse altın, gümüş, para, dolar,
bunları Allah yolunda harcamaktan alı koyarsa,
bir elini cemaatin cebine sokarsa,
onlar kendilerini haham ve ruhbanlarla
aynı saflara dizerler,
kendi yollarını bozuk çizerler.
M.A.T
Datça'nın güzeli
Körmen Limanı'nın başucundayım
deniz sahili uyutmaya çalışıyor
yaklaştıkça duyulan ninni sesi
ve kucaklaşmış çakıl taşları
'-Şiirlerimi;
Kaç kişi okuduğunu değil,
kaç kişi okuyacağını
düşünerek yazıyorum.'
Sevinç ve keder
insanlara doğarken eşit verildi
kimi sevinci büyüttü
kimi derdi.
İyi arkadaştır
Malar ve semalar
Malar birikince
Ağlar semalar.
Güzel veya acı günleri paylaşmak istediğinizde beni de çağırın yanınıza ki dostum
olduğunuzu bileyim.
"Kriminal bir yerde hasta veya yaşlı olmasanız da, ölüm olasılığınız yüksektir."
Şiirim geldi,
tutmayın beni,
verin elime,
mavi tükenmezi.
Yaşadı gezegeninde
tüm olanaklar onlara sunuldu.
Xsa hayatta hiç istemedi ve
bilmedi.
Mutluydular beraberce,
yaşadılar gönüllerince,
kirletmediler,
kalp kırmadılar,
istemediler.
Yardıma koştular.
Neşeli ve çok hoştular.
Bakalım Terinos'a
nasıl yardımda bulundular?
Yakala….
Kıymalı pide
Üzümlü nokul
Palamut
Tereyağı
Peynir
Pazartesi doğal ürünler pazarı
Günlük yumurta
Bunlardan habersiz bir fener ve iskele
Dalga sesleri
Kuzeyin yıldızı
Eftelya deniz kızı
Üç ay süren yaz mevsimi
Ve dokuz ay misafirsiz Gerze
Sahil kasabası
Meslek yüksek okulu
Çeçe Sultan'ın torunu
Hacıkadı horozu farklı
Başkanımız Osman Belovacıklı
Kuzeyin yıldızı
Karadeniz kasabası
Oksijen çadıri Dranaz Dağı
En güzel caddesi Nergizli yalı.
doğal gaza
iki sene üst üste
yüzde otuz, yüzde otuz zam geldi.
genç ihtiyar evlerinde tir tir titredi,
Abone halk ev kirası gibi gaz parası ödedi.
Anlat
Anlatabildiğin kadar seni dinleyen biri var bak
Bakma yüzüme öyle
Bana şiir oku şarkı söyle
Kaldır kulaklarını bırakma başıboş
Yaza muhtaç
yaza hasret
yaza geç kaldık
hiç bitmeyecekmiş gibi aldandık kandık
Yaz akşamlarında
yaz sıcağında
yaz güneşinde
yaz gününde yaz
ne olur bana beni yaz
Yalnızım yaz
çaresizim yaz
sensizim yaz
göremedim seni yaz
aklına ne gelirse yaz
bana beni yaz
Kalleş yaz
vefasız yaz
akılsız yaz
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
bana yaz
çekinme yaz kızmayacağım inan
beni sevmediğini bile
dilersen yaz
Gökyüzü kararınca
insanlar evlerine saklanınca
tek dostum olurdu altı beygirlik motorumun
hazin sesi tıktık tıktık tıktık tıktık
yakamozlar lacivertin sallanan yelpazesi
Deniz
Muş Ovası gibi sessiz
martılar uyku modunda
ben ve altı beygirlik motorum
ve kalbimin atışı ile denizin soluğu
tıktık tıktık tıktık tıktık
Adalar'ın kış günü umutsuzluğu yok şimdi
hiperaktif kıraça gibi heyecanlı gönlüm
yaz gecelerini sevdiğimin
İstanbul'unda.
21.05.2014
Kargı Koyu-Datça-Muğla
O zaman işte
başlarım yazmaya
birinci satırdan sonra
devamı gelir bardaktan boşalırcasına
yağmur gibi
kesilene dek yazarım
hayal gücüm tükendi tükenecek
ve yazdıklarım bir şeyleri yeşertecek.
Arkasından ekledi;
Yarın pazartesi bana versen
daha iyi.
Okul harçlığım.
Cebimdeki son ytl
on ytl vardı;
Tüh be..O da gitti.
Toprağın karası,
Alnının yazısı,
Bir kor parçasıyım.
Tutma ellerinle beni,
Yanma nârıma sevgili,
Beni sev,
Belli etme,
Toprağı sev, kirletme.
Aylardan ağustos,
arkada oduncu Dimitros
işler kesat bu aylarda mevsim yaz
Murtaza'ya amca oğlu atmış bir mesaj
Mücerret usum
hüsufa durmuşum
yıkılsın etrafımdan bütler
ben Rabbimle sonsuzum
İstanbul hanımefendisi
Tesettürlü bir çocuk annesi,
Veya anneannesi,
Gebze'den geldi,
Haydar Paşa'da vapura bindi.
Karaköy'e gidecekti.
Cep telefonu çaldı,
Bir müddet müziğini dinledi,
Açtı vevap verdi
Bir şeyler söyledi.
Sonunda veda etti;
-Tamam
-Okey
-Güle güle
-Bay bay dedi.
Kınalı elleri
Telefonu kapattı.
Çantasına kitledi.
Knidos’un bereketi
Demeter’le birlikte terk edildi
Şakşakçılar amfi tiyatroda yerlerini aldı
Sana yer kalmadı Terinos
Sana yer kalmadı
Deniz sustu
Yıldızlar bir adım öne gelip durdu
O zamanlar henüz ışık kirliliği de yoktu
Sistem belli;
Bankalar bu işin başı,
Hepsi ımf nin arkadaşı,
Bak ne diyor bir halk aşığı;
Şair;
Işıklı sıcak bir öğlen vaktini anlat bana,
sevdiklerimle beraber kol kola.
'-Mutluluğu yazabilirmisin şair? '
-Mutluluğu anlat bana.
Çocuğunla piknikte top oyna şiirinde,
papatya topla yaz günlerinde.
M.Akif Tiryaki
Bulutların siyah
Sahile vuran dalgaların lacivert
yakamozların kırmızıya büründüğü gecenin içinde
Ay uykuya daldı, kayboldu desem de inanma
Mutsuzdum.
Seni andım.
Senin beni anmanı bekledim umutlandım.
Zirvede Kartepe,
Eteklerinde Maşukiye, artistik villalar,
Sessizlik sizi göl manzarasıyla karşılar
Hava cam gibi soğuk ve diri,
Klimanız çalışır tekerleklerde kar zinciri,
Kış mevsiminde karda dağa böyle çıkılır
Bir saatte Green Otel hedefine varılır.
Aşağılarda da manzaradan faydalanılır.
Zirvede Kartepe, zemin Sapanca Gölü ile kaplı,
Ormanın içinde restorantlarda alabalık saklı
Sapanca'nın içi çarşı,
Antikacılar dizilmiş karşı karşı,
Göl kenarı çaybahçesi
İki çay size Sapanca hediyesi
Düzenleyen aktif başkan İbrahim Uslu
Artık dünya küçük ve çok uluslu
Yakında yabancılar keşf eder Ege'den sonra
Sapanca dağlarında artistik villalar bir başka
Davos neyse Sapanca beş misli,
Göl manzarası yanında dost bahşişi,hediyesi
Sapanca'da yaşanır ikinci bahar evresi,
Hatırımdan çıkmaz Sapanca'nın manzarası her devresi,
Kartepeye açılır küçük evimin iki kanatlı büyük penceresi.