You are on page 1of 13

TADIMLIK

STEPHEN B.HEARD

Charles Darwin
Kaya Midyesi
ve.. David Bowie
Orümcegi˘
BİLİMSEL İSİMLER MACERAPERESTLERİ,
KAHRAMANLARI VE HATTA BİRKAÇ DÜZENBAZI
NASIL ONURLANDIRIR?

metis bilim 48
STEPHEN B. HEARD

Charles Darwin
Kaya Midyesi
ve
.. David Bowie
Orümcegi˘
Evrimsel ekolog ve entomolog Stephen B. Heard 1965 yılında
Ontario, Kanada’da doğdu. Ontario’daki Waterloo Üniversite-
si’nde biyoloji öğrenimi gördü, ardından Pennsylvania Üniversi-
tesi’nde (Philadelphia, ABD) ekoloji alanında doktora yaptı. Ka-
nada’daki British Columbia Üniversitesi’nde iki yıl doktora sonrası
araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra Iowa Üniversitesi’nde
(ABD) biyoloji profesörü olarak göreve başladı. 2002 yılında Ka-
nada’ya dönen Heard, o zamandan beri New Brunswick Üniver-
sitesi’nde ekoloji, evrim, entomoloji, biyo-istatistik ve bilim ya-
zarlığı alanlarında dersler veriyor. Yazarın The Scientist’s Guide
to Writing (Biliminsanının Yazma Rehberi, 2016) adlı bir kitabı
daha bulunuyor.
Metis Yayınları
İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul
e-posta: info@metiskitap.com
www.metiskitap.com
Yayınevi Sertifika No: 43544

Charles Darwin Kaya Midyesi ve David Bowie Örümceği


Bilimsel İsimler Maceraperestleri, Kahramanları
ve Hatta Birkaç Düzenbazı Nasıl Onurlandırır?
Stephen B. Heard
İngilizce Basımı:
Charles Darwin’s Barnacle and David Bowie’s Spider
How Scientific Names Celebrate Adventurers,
Heroes, and Even a Few Scoundrels
Yale University Press, 2020
© Stephen B. Heard, 2020
© Metis Yayınları, 2022
Çeviri Eser © Bahar Kılıç, 2021
Çizimler © Emily S. Damstra
İlk Basım: Şubat 2022

Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan

Kapak İllüstrasyonları: Emily S. Damstra


Kapak Tasarımı: Emine Bora
Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Metis Yayıncılık Ltd.
Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaacılık Ltd.
Fatih Sanayi Sitesi No. 12/197 Topkapı, İstanbul
Matbaa Sertifika No: 44865

ISBN-13: 978-605-316-248-3

Eserin bütünüyle ya da kısmen fotokopisinin çekilmesi, mekanik ya da elektronik


araçlarla çoğaltılması, kopyalanarak internette ya da herhangi bir veri saklama ci-
hazında bulundurulması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun hüküm-
lerine aykırıdır ve hak sahiplerinin maddi ve manevi haklarının çiğnenmesi anla-
mına geldiği için suç oluşturmaktadır.
STEPHEN B. HEARD

Charles Darwin
Kaya Midyesi
ve David Bowie
Örümcegi˘
B‹L‹MSEL ‹S‹MLER MACERAPERESTLER‹,
KAHRAMANLARI VE HATTA B‹RKAÇ DÜZENBAZI
NASIL ONURLANDIRIR?

Çeviren: Bahar Kılıç

metis
‹çindekiler

Önsöz 9

Giriş: Bir Lemur ve İsmi 13

1 İsimlerin Gerekliliği 17

2 Bilimsel İsimlendirme Nasıl Yapılır? 26

3 Forsythia, Magnolia ve İsimlerin İçindeki İsimler 36

4 Gary Larson Biti 43

5 Maria Sibylla Merian ve Doğa Tarihindeki Başkalaşım 51

6 David Bowie Örümceği, Beyoncé Sineği


ve Frank Zappa Denizanası 61

7 Spurlingia: Aksi Halde Unutulacak Olan Kişiye


Adanmış Bir Salyangoz 69

8 Kötülüğün İsmi 76

9 Richard Spruce ve Ciğerotu Sevgisi 85

10 Egoya Dayanan İsimler 97

11 Eponim Ters Giderse: Robert von Beringe Gorili


ve Dian Fossey Tarsiyeri 107

12 Övgü Denemeyecek İthaflar: Aşağılayıcı


İsimlendirmenin Cazibesi 116
13 Charles Darwin’in Curcunalı Kıyısı 127

14 Aşkın Latince Adı 140

15 Kör Noktadaki Yerliler 151

16 Harry Potter ve Türün İsmi 162

17 Marjorie Courtenay-Latimer ve Zamanın


Derinliklerinden Gelen Balık 172

18 Satılık İsimler 182

19 Mabel Alexander İçin Bir Sinek 193

Sonsöz: Madam Berthe Fare Lemuru 205

Teşekkür 215
Notlar 217

Kaynaklar ve İleri Okuma 221

Dizin 235
Önsöz

BİZİ İNSAN YAPAN şeylerden biri, çevremizdeki dünyaya duyduğu-


muz meraktır. Bu merak sayesindedir ki biliminsanları, gezegeni-
mizi paylaştığımız milyonlarca diğer türü keşfetmeye, tanımlama-
ya ve isimlendirmeye çalışır. Bazen yeni keşfedilmiş bir türe ve-
rilen bir isim toplumun dikkatini çeker. Bunun nedeni bazen yeni
türün belirli bir insanın ismini almış olmasıdır; bu kişi ister hayat-
ta veya ölmüş, ister gerçek veya hayali, ister hayranlık veya nefret
uyandıran biri olsun. Bunun gibi eponim isimlere örnek olarak, is-
mini Charles Darwin’den alan kaya midyesi (Regioscalpellum
darwini), David Bowie’den alan örümcek (Heteropoda davidbo-
wie), SüngerBob KareŞort’tan alan mantar (Spongiforma square-
pantsii) ve George W. Bush’tan alan kınkanatlı böcek (Agathidium
bushi) verilebilir. Bu ve benzeri isimlendirmeler, türü isimlendi-
ren biliminsanını, ismi taşıyan türü ve ismin atıfta bulunduğu ki-
şiyi birbirine bağlar.
Ayrıca bunlar birçok insana biraz tuhaf gelir. Bir insanın ismi-
ni, biliminsanlarının teknik ve jargon dolu dergi makalelerini ve
monografilerini yazarken kullanacakları yarı Latince bir tür ismi-
ne dönüştürmek, o kişiyi onurlandırmak için oldukça garip bir
yöntemdir. Bu bağlamda, Jane Colden’ın teyzesine hak vermemek
zor. Jane Colden, Yeni Dünya’nın muhtemelen ilk kadın botanik-
çisiydi. On sekizinci yüzyılın ortalarında aktifti; babası (harikula-
de ismiyle Cadwallader Colden) da botanikçiydi ve kızının doğa
tarihine olan ilgisini destekliyordu. Jane’in New York florası üze-
rine kendi eliyle yazıp resimlediği eser Londra’da yaygınlaştı ve
10 CHARLES DARWIN KAYA MİDYESİ VE DAVID BOWIE ÖRÜMCEĞİ

bir bitkinin ona ithafen Fibrurea coldenella diye isimlendirilmesi


teklif edildi. Ancak bu teklifi hayretle karşılayan Jane’in teyzesi
şöyle itiraz etti: “Daha neler! Hıristiyan bir kadının ismini bir ota
vermek de neyin nesi!” 1
Bir örümceğe David Bowie’nin (veya bir bitkiye Jane Colden’
ın) ismiyle hitap edilmesini –ve böylece bir ismin bir hikâye an-
latmasını– mümkün kılan kişi, on sekizinci yüzyılın parlak İsveçli
botanikçisi Carl Linnaeus’tı. Linnaeus’tan önce, bir bitki veya
hayvan türünün bilimsel isimlendirmesi basit bir tanımlama çaba-
sından ibaretti. Bir türün ismi, onu tanımlayan ve benzerlerinden
ayıran Latince (ve bazen oldukça uzun) bir ibareydi; ama bundan
fazlası değildi. Linnaeus’ın “binomial [iki terimli] sistemi” ise bir-
çok önemli açıdan farklıydı. Bu sistem her şeyden önce basittir ve
dünyanın biyoçeşitliliği hakkındaki bilgimizi kolayca düzenleme-
mize olanak tanır. Her türün tek kelimelik bir ismi vardır ve yanı-
na, yakın akrabalarının bulunduğu grubu ifade eden tek kelimelik
bir “cins” ismi alır. Örneğin Acer rubrum’daki rubrum kelimesi,
günümüzde Acer cinsine mensup 130’a yakın akçaağaç türünden
birini ifade eder. Ama Linnaeus’ın sistemi, değeri daha az anlaşıl-
mış başka bir yenilik daha sunuyor ve isimlendirmeyi tanımdan
ayırıyordu. Linnaeus’ın türettiği isimler –ve Linnaeus’tan sonraki
bütün bilimsel veya “Latince” isimler– birer dizinleme aracıdır.
Tanımlayıcı olabilirler (Acer rubrum, kırmızı akçaağaç), ama her
zaman öyle olmak zorunda değildirler (Acer davidii, Père David
akçaağacı).
Linnaeus’ın tanımlayıcı olmayan isimleri icat etmesi önemsiz
görünebilir, ama daha önce mümkün olmayan bir şeyi mümkün
kıldı: Biliminsanları artık türleri isimlendirerek kendilerini ifade
edebilecekti. Birini bir Latince eponim isimle onurlandırmayı se-
çen bir biliminsanı, onurlandırdığı kişiyle ilgili bir hikâye anlata-
bilecek, ama aynı zamanda kendisiyle ilgili bir hikâye de anlatmış
olacaktı. Linnaeus’ın icadı sayesinde isimler –ve özellikle eponim
isimler– biliminsanlarının kişiliklerine açılan bir pencere haline
geldi.
ÖNSÖZ 11

O pencerenin ardında görünen nedir? Biliminsanlarının belki


de birçok kişinin sandığı gibi serinkanlı, donuk ve duygusuz var-
lıklar olmadıkları. Onlar, Latince isimleri yaratıcı bir şekilde kul-
lanarak insanlığın bütün erdemlerini, zayıflıklarını ve kusurlarını
açığa vururlar. Bazı biliminsanları organizmaları isimlendirirken
doğa bilginlerine, kâşiflere ve kahramanları olarak gördükleri baş-
ka kimselere duydukları hayranlığı dile getirir. Kimisi, akıl hoca-
larına veya destekçilerine duyduğu minnettarlığı itiraf eder; kimi-
si de eşine, kızlarına veya ebeveynine duyduğu sevgiyi. Kimisi
Harry Potter veya punk müzik hayranı olmanın gururunu yaşar.
Kimisi adalet ve insan hakları konusundaki fikirlerini beyan eder.
Kimisi demagoglara ve diktatörlere duyduğu horgörüye dikkat çe-
kerken, ne yazık ki kimisi de böyle insanları tasvip ettiğini beyan
eder. Organizmaların eponim isimleri, taraflılığın ve önyargının
utancını yaşatabileceği gibi, bu tür insani kusurları aşma çabala-
rından övünç duymamızı da sağlayabilir. Biliminsanları, atadıkla-
rı eponim isimlerle kendilerini kimi zaman ağırbaşlı, kimi zaman
şakacı ya da eksantrik; bazen merhametli ve bazen de kindar gös-
terirler; bir yılanın karnındaki pulların desenine nasıl tutkuyla
yaklaşıyorlarsa, tarihe, sanata ve kültüre de aynı derecede tutkun
görünürler.
Eponim isimlendirmelerin açtığı pencereden baktığımızda, in-
sanlığın en iyi ve en kötü yanlarını görürüz. Bilimin, içerisinde
çokça kişilik ve tarih barındıran bütünüyle insani bir faaliyet ol-
duğunu ve isimlendirilen tür, ona ismini veren kişi ve isimlendir-
meyi yapan biliminsanı arasındaki şaşırtıcı bağlantılarla şekillen-
dirildiğini anlarız. A. S. Byatt’ın Morpho Eugenia adlı kısa roma-
nında Bayan Mouffet karakterinin dediği gibi: “İsimler, dünyayı
tek bir dokuda bir araya getirmenin bir yoludur.” Eponim isimler
sayesinde bir araya gelen hikâyeler şaşırtıcı, büyüleyici ve doku-
naklı olabilir; kimi zaman da rahatsız edicidir. Okuyacağınız say-
falarda bu hikâyelerden bazılarına yer verildi. Pencereden bakar-
ken iyi seyirler dilerim.
Girifl

Bir Lemur ve ‹smi

SİZ VE BEN BİRER PRİMATIZ. Memeliler arasındaki soy hattımız


75 milyon yıl öncesine uzanıyor. Bunun bazı açılardan çok da ba-
şarılı bir soy hattı olduğu söylenemez. Bilim, (örneğin) 1240 ya-
rasa, 26.000 orkide ve 60.000 ekinbiti türüyle karşılaştırıldığında
dünyada yaşayan yalnızca 504 primat türü bulunduğunu söylüyor.
Ama bu aynı zamanda öyle bir soy hattı ki, gezegeni –kendi türü-
müzün eylemleri yoluyla– başka hiçbir soy hattının yapamadığı
biçimde dönüştürmüş durumda. Bundan hem utanç hem de övünç
duyabiliriz. Başka hiçbir türün bunca gölü kirletmediği, bunca or-
manı yok etmediği, kendisinden başka bunca türü tükenmenin eşi-
ğine getirmediği veya yeryüzünden silmediği doğru; ama bizden
önce başka hiçbir türün senfoniler bestelemediği, kütüphaneler
veya sanat galerileri inşa etmediği de doğru. Dahası var: Başka
hiçbir tür, yaşadığı dünyayı anlamak için böylesi bir açlık duyma-
dı ve bu açlığı doyurmak adına böylesi bir ilerleme kaydetmedi.
Bütün türler gibi bizim de yaşam alanı, yiyecek ve eşler konusun-
da kendimize göre kaygılarımız var; ama kayaları, bitkileri, hay-
vanları, yer şekillerini, hatta gezegenleri ve yıldızları incelemek
ve isimlendirmek için başımızı bu kaygıların ötesine de çevirdik.
Biz insanlar, soydaşlarımızla yakından ilgilenme eğiliminde-
yiz. Gerek soysal gerek coğrafi açıdan durum böyle: Ailelerimizi
ve yerel topluluklarımızı el üstünde tutarız. Ama bu, evrimsel açı-
dan da böyle. On dokuzuncu yüzyılda, diğer kuyruksuz maymun-
larla yakın akraba olduğumuzun keşfedilmesi, günümüzde bazı
14 CHARLES DARWIN KAYA MİDYESİ VE DAVID BOWIE ÖRÜMCEĞİ

çevrelerde hâlâ devam eden bir kamuoyu tartışmasının fitilini


ateşledi. Primat evi, her hayvanat bahçesinde bol seyirci toplayan
bir eğlencedir; şempanzeler, goriller ve diğer yakın akrabalarımız
hakkındaki makaleleri ve belgeselleri bir çırpıda tüketiriz. Üniver-
site öğrencilerini saha dersleri için tropik bölgelere götürdüğümde
onları en çok heyecanlandıran şey, orman örtüsünün tepelerinde
sallanan bir maymunla karşılaşma ihtimalidir.
Ne ilginçtir ki primat yakınlarımıza dair bildiklerimiz, eksiksiz
olmaktan hayli uzak. Primatların en büyükleri ve en yakın akra-
balarımız olan şempanzeler, bonobolar, goriller ve orangutanlar
hakkında çok şey biliyoruz. Grubun geri kalanı hakkındaysa çok
daha az bilgiye sahibiz. Bunlardan birkaçı hem etraflıca incelen-
miş hem de popüler kültürde yer etmiştir – kışın sıcak kaplıcalar-
da yıkanan Japon makaklarının sergilediği o muhteşem görüntü-
leri düşünün. Diğer primatların çoğu ancak yüzeysel olarak anla-
şılabilmiştir. Örneğin Madagaskar ormanlarının derinliklerinde,
bilimin yeni keşfettiği ve daha önce kimsenin görmediği primat
türleri yaşar.
Bu gizem dolu akrabalarımızdan biri, fare lemurlarıdır. Mada-
gaskar’da 24 adet fare lemuru türü yaşıyor; biliminsanları yirmi
beş yıl öncesine kadar bunlardan yalnızca ikisini tanıyordu. Bu
yeni keşfedilmiş türlerden biri, günümüzde yaşayan en küçük pri-
mattır: Madam Berthe fare lemuru.* Tam yetişkin bir hayvan, av-
cunuza rahatlıkla sığabilir ve ağırlığı yalnızca 30 gramdır – yani
bir dilim ekmekle hemen hemen aynı ağırlıktadır.
Madam Berthe fare lemuru sadece Madagaskar’ın batı sahilin-
deki Kirindy Ormanı’nı çevreleyen dar bir alanda yaşar. Kirindy,
yaprak döken tropikal bir ormandır; ağaçların yapraklarını döktü-
ğü ve faunanın büyük bir kısmının sabırla kuraklığın geçmesini
beklediği o uzun, susuz mevsimde çorak ve sessizdir. Yağmurlar

* Fare lemurları (Microcebus), primatlar takımının lemurlar (Lemuroidea) üst


familyasına ait Cheirogaleidae familyasında bulunan bir cinstir. Madam Berthe
fare lemuru, bu cinse mensup olan türlerden biridir. –ç.n.
GİRİŞ: BİR LEMUR VE İSMİ 15

geri geldiğinde orman yoğun bir


yeşilliğe bürünür ve harıl harıl
işleyen bir kovana dönüşür. Ki-
rindy’yi yağmurlu mevsimin ba-
şında ziyaret ederseniz, hava ka-
rarırken ve günbatımının son
pembeliği batı göğünde kaybo-
lurken, günün hararetini biraz-
cık hafifleten bir esinti hissede-
bilirsiniz. Bir süre hareket etme-
den durursanız, dalların arasın-
dan gelen hışırtılara eşlik eden
yumuşak bir cıvıltı duyabilirsi-
niz: Günün sonunda ağaç ko-
vuklarındaki yuvalarından çıkan
fare lemurları, ormanaltı bitki
örtüsünde meyve, ağaç reçinesi
ve şekerli böcek salgısı aramaya Madam Berthe fare lemuru,
çıkmıştır. İyi açılanmış bir el fe- Microcebus berthae
neri, hafifçe ışıldayan turuncu
bir yansımayla bakan birkaç çift meraklı göz yakalayabilir. Bu
gözlerden en küçüğü, en küçük akrabamıza aittir.
Fare lemurlarının Kirindy Ormanı’nda yaşadığını uzun zaman-
dır biliyoruz. Ne var ki biliminsanları, Kirindy fare lemurlarının
bir değil iki türden oluştuğunu ancak 1990’ların ortalarında fark
etti. Bunlardan daha büyük olan gri fare lemuru, on sekizinci yüz-
yıldan beri biliniyor; ama daha küçük olan Madam Berthe fare le-
muru, biliminsanları tarafından resmi olarak 2001’de teşhis edildi
ve tanımlandı. Bu süreçte resmi (“Latince” veya “bilimsel”) bir is-
me de kavuştu: Microcebus berthae. Bu isim, Berthe Rakotosami-
manana adındaki bir kadını onurlandırıyor. Kimdi Berthe Rakoto-
samimanana? Akrabalarımızın en küçüğü nasıl oldu da onun is-
mini aldı? Bu kadın böyle bir hürmeti hak edecek ne yapmıştı?
Çünkü bu gerçekten bir hürmet ifadesidir; birçok insana tuhaf ge-
16 CHARLES DARWIN KAYA MİDYESİ VE DAVID BOWIE ÖRÜMCEĞİ

lebilecek olsa da, samimi bir hürmet ifadesi.


Bilimin sıkıcı ve demode olabileceğini herkes bilir; en sıkıcı
ve demode kısmı da bitkilere ve hayvanlara verdiğimiz Latince
isimlerdir. Bu isimler uzundur, hatırlanması ve telaffuz edilmesi
zordur ve en iyi ihtimalle, biyoloji öğrencilerinin bir bilimsel bez-
dirme (hazing)* ritüelinin parçası olarak ezberlediği sevimsiz ama
gerekli şeylerdir. Bunu herkes bilir. Ama herkes yanılıyor. Elbette
bazı Latince isimler zor veya muğlak; ama geri kalanı muhteşem.
Önümüzdeki sayfalarda, insanlara –kâşiflere, doğa bilginlerine,
maceraperestlere, hatta politikacılara, sanatçılara ve pop şarkıcı-
larına– ithaf edilmiş Latince isimlerin arkasında yatan hikâyeleri
sizlerle paylaşacağım. Bu hikâyeler, bilim kültürüne ve bilimin-
sanlarının kişiliklerine açılan ve türleri isimlendiren biliminsanla-
rı, isimlerin ithaf edildiği kişiler ve ismi taşıyan organizmalar ara-
sındaki büyüleyici bağlantıları ortaya koyan birer penceredir.
Berthe Rakotosamimanana’nın ve fare lemurunun hikâyesine
Sonsöz’de döneceğiz; ama oraya kadar anlatılacak çok şey var.

* Özellikle üniversitelerde belirli bir gruba üye olmak isteyen öğrencilere di-
ğerleri tarafından uygulanan fiziksel veya psikolojik taciz geleneği. – ç.n.

You might also like