You are on page 1of 14

Türklerin İslamla§ma tir.

5 Mu'tasım'ın (833-842) kendisi için Türk-


lerden özel bir ordu teşkil etmesi bunun açık
Sürecinde Mezh~plerin ve bir tezahürüdür. Emevtlerin aksine Türklerle
ilişkilerin dostane bir tarzda yürümesi, ticari
Tarikatların Yeri faaliyetlerin doğrudan başlayarak giderek
artması ve gezgin dervişterin faaliyetleri, Tür-
kistan' da İslam' a olan ilgiyi artırmıştır.

Bununla birlikte İslam, Türkler arasın­


da ancak Samarulerin (892-1005) gayretiyle
IX-X. asırlarda Sir Derya ötesine, doğuya
doğru yayılmış ve Balasagun'a kadar dayan-
mıştır.6 Aynı dönemde Harzemliler vasıtasıy­
M. Saffet Sankaya)'( la ve doğrudan Kafkasya üzerinden: Araplada
ticari ilişkiler kuran İtil Bulgar Hanlığı, Müs-
lümanlığı kabul eden ilk Türk devleti olarak
kabul edilir.7 Karahanlılann Türkistan'da
Satuk Buğra Han'ın önderliğinde bir Müslü-
man Türk devleti kurmaları, İslamiyet'in
geniş Türk kitleleri tarafından kabulünü
kolaylaştırmı§; 8 Türkler X. asrın ikinci çeyre-
Giriş ğinden itibaren kitleler halinde İslam'ı
benimsemeye başlamışlardır. 9 İslam, Mavera-
Türk-Arap münasebe.tleri dalaylı da ünnehir ve Horasan'da görülen ve daha son- 157
olsa İslamiyet'in ortaya çıkmasından önce ra Anadolu'ya da göçecek olan Oğuz boylan
mevcuttu. Hz. Muhammed'in Türklerin var- arasında, X. asrın ikinci yarısından itibaren
lığından haberdar olduğu bilinmektedir. 1 yayılmaya başlamıştır. F. Sümer, Gerdizi'ye
O'nun Türkler hakkında söylediği iddia edi- atfen "Oğuzlar arasında İslamiyetın ancak XI.
len sözlerinin doğruluğu ne kadar tartışmalı asırda hakim bir dın haline gelebildiğini" ifade
olursa olsun, Hicri I. asırdaki Müslümanların etmektedir. 10 İbnü'l-Es!r de 1043 olaylannda
Türkler hakkındaki kanaatlerini yansıtması (*) Dof. Dr., Süleyman Dmıiret Oniversitesi ilahiyat FaktUtesi /Türkiye
bakımından tarihi bir değere sahiptir. 2 Arap- ( ..) Türkler Projesi
(ll Os.ınaıı Turan, Tt1rk Cihtm Hakimiyeh" Me/kPreri Tarihi, 3. baskı,
Iann Türklerle Hz. Ömer devrinde başlayan İstaııbııl1979, 2ı5-211; Emel Esiıı, "Tüdderin İsl!ıniyeıe GUŞ",
74rihte Türk D~letleri, Aıılwa, ı987, I, 287·288.
teması3 sonraki yıllarda artarak devam etmiş­ (2) Turan, Selçuklular ve lsl4miyet, 3. baskı, İstanbul 1993, 10. Bu
tir. Emevtler döneminde Türk-Arap ilişkileri sözler hakkına bk. Ci.hız, Fmilü'I·Etrı1k, Türkleri" Fazil~tleri, çev.
R Ş~en, Aıılwa 1988, 73-74, 85.
genellikle askeri mücadelelerle geçmiş; Erne- (3) İbnü'l·Esir, el-Kamil Fi't·14rih (İsl4m 74rihi), red. M. Tulunı,
!stanbul, 1987, m. s 35·36, 40. ca~ıız. 85.
vi hanedan ve valilerinin, cizye ve harac (4) Esin, "Tiirklerin İslamiyeıe G~i", 289. Bunun tek istisnası halife
Ömer b. Abdülaziz'dir. Emeviler döneminde Tllrklerin Müslü-
yoluyla elde edilen vergi geliri tamahı4 yüzün- maıılaı:la iJiPcileri hakkında bir monogra.6 için bk. Zekeriya Kitap-
den Maveraünnehir'de İslam'ın yayılması çı, Orta Asya'tla lslt1miyetin Yayılıp ve Türkler, 3. basla, Konya
1994.
hemen hemen yok denecek seviyede kalmış, (5) Araplann Türklerin sava& özelliklerini takdir en:ipıe dair ömek·
ler için bk. Calıız, 61-93.
çeşitli zorlama ve te§Vik sonuç vermemiştir. (6) V. Bıınhold, Orta Asya Türk TJJrihi Hoklıtntla Dm/er, haz. K Y
Kopranıan-A 1 Aka,İstanbul1975, 76; Turan, Türk Cihan Hoki-
Talas Savaşı'nın (751) hemen sonra- miyen, 228; Faruk Samer, Oğuz/ar, 4. basla, İstanbull992, 59.
(7) Emel Esin, "Türklerin İs!Amiyeıe GUŞ", 268· Şaban Kuzguıı,
sında Abbasilerin doğuda takip ettikleri poli- Htızar ve Kızray Türkleri, Aıılwa 1985, 94-96; Onver Günay-Ha-
run Güngör, &qlangıçtım Günümii:ı;e Ttirkkrin Dint Tıırihi, Istan·
tikaların sonucu Türkler Araplarla daha yakın bul1997, 225-229.
(8) Turan, SelçıJdultJr ue lsl4miy~, 167 vd; Sünıer, "Tiirklerin İslimi­
ilişkiler kurmuşlardır. Bu ilişkiler öncelikle )"ete Girmeleri", Türk Dünyası 74rih Dergisi, S. 42, ı990, 7-9.
askeri gayelere matuf olarak yapılmış, Türk- (9) lbnü'l-Esir, vm, 460. Aynaı Icq. Bıınhold, Dmler, 273·274;
Turan, Türk Cihan Hııkimiyen, 237, 239; Sünıer, Oğuz/ar, 59.
lerin savaşçı özelliklerinden istifade edilmiş- (10) Sünıer, Oğuz/ar, 60.
Müslüman olan yirmi bin çadır göçebe Tür- halinde X. asrın ikinci yarısında İslamiyet
den bahsederken sadece Tatar ve Hıtaylann kabul edilmiş ve özellikle göçebe zümreler
İslam'ı kabul etmeyen Türk zümreleri olarak arasında İslamiaşma süreci XV. asra kadar
Çin'de oturduklannı haber verir. 11 Türklerin devam etmiştir. Bu süreçte İslam dünyasında
İslaınia§masına paralel olarak Gazneliler, Sel- kendini gösteren Sünnilik, Şülik ve tasavvufi
çuklular, Harzemşahlar ·gibi Müslüman Türk akımlar Türklerin de İslamiaşmasında etkin
devletleri birbirini müteakip kurulmuştur. olmuştur. 14 Bu nedenle konu, bu üç akım
çerçevesinde şekillendirilecektir. İlk olarak,
Maveraünnehir, Batı Türkistan ve Vol- Horasan v~ Maveraünnehir coğrafyasında
ga havzasındaki bu İslamiaşma hareketi, önemli bir güce sahip olan, zamanla Türkle-
Doğu Türkistan'a pek ulaşamamıştır. Bölge-
rin milli mezhepleri haline gelen Hanefi-Ma-
de hakim olan Uygur Türkleri VITI. asırdan türidi ekolü geniş bir muhtevayla ele alına­
beri gelişmekte olan Mani ve Burkan dinleiii cak; bununla birlikte Sünniliğin dı§ında
tesirinde .kalmı§lardır. Onların İslamiyet ile ·,görülen Kerramt ve Mu'tezlli hareketlere de
karşıla§maları ancak Moğol istilasını müte-
işaret edilecektir. İslam aleminde Süıuilliğin
akip olmuştur. Moğollar Budist Uygur "bah- yanında Şüliğin de Türkler arasındaki etkinli-
sı"Iarının tesj.rlerinde kalmışlar ve bu tesirle~
ği üzerinde durulacaktır. Nihayet Ahmed
İslam kültürüne de sirayet etmiştir. Tuğluk Yesevi'nin şahsında simgeleşen Türk tasavvuf
Temür'ün 1353'te İslam' ı seçmesi Uygurlann geleneğinin İslamiaşma sürecindeki rolü ve
İslamiaşmasını hızlandırmış ve bu süreç TX/ Anadolu'ya uzayan boyutları tespite çalışıla­
XV. asır boyunca devam etmiştir. 12 caktır.
Türklerin İslamiaşması yerleşik kültür,
158 göçebe ve yarı göçebe kültür grupları arasın­ Hanefi-Matürldi Ekolü
da nispeten farklı diyebileceğimiz boyutlarda
geli§mi§tir. Esasen bu yayılma süreci sosyolo- İmam-ı Azam Ebu Hanife Nurnan b.
jik yatay farklılaşma normlarıyla örtüşür. 13 Sabit (767) KUfe'nin kültürel yapısı içinde
· Merkezi teşkil eden şehir, kasaba vb. yerle- rasyonel, hürriyetçi bir zihniyetle yeti§miş ve
görüşlerini de aynı doğrultuda ortaya koy-
şim birimlerinde devletin himayesinde ve
eğitim geleneğine bağlı olarak Kitabi din muştur. O, fıkh1 ve irikadı görüşleriyle yaşadı­

anlayışına paralel bir İslamiaşma yaşanmış; ğı dönemde ehl-ı' reYin önemli bir temsilcisi
çevrede, yarı-göçebe ve göçebe zümreler ara- olmuştur. İman açısından bütün inananları
sında ise Kitabi dinden farklı "popüler İslam" eşit kabul ederek mevali arasında taraftar
şeklinde ifade edilebilecek bir Müslümanlık bulan Ebu Hanife, insanın, kendi iradesiyle
yaptığı fiilierinde hür olduğunu, dolayısıyla
yayılmıştır. Bu durum büyük ölçüde kendile-
rini dine hizmete adayan gezgin dervişler davranışlarından sorumlu olduğunu ifade
vasıtasıyla vuku bulması nedeniyle zamanla
ederek resmt ,otoriteyle ters düşm~§tür.
dint hayat, tarikadar şeklinde kurumlaşan Bununla birlikte Horasan destekli olarak
tasavvufi düşünceyle bütünleşen bir yapılan­ iktidara gelen Abbastler onun talebesi Ebu
ma arz etmiştir. Ancak iki çizginin de birbiri-
'
Yusuf'u Kadı'l-Kudadık görevine getirmişler,

ne paralel geliştiklerini, temelde aynı inanç böylece Hanefilik, arneli mezhep olarak ülke
kalıplarına ve motiflerine sahip olduklarını
genelinde yayılma imkanı bulmu§tur. Bunun-
söylemek mümkündür. Zira bu gruplar, dinin la birlikte Horasan ve Maveraünnehir' de
ve devletin bekası için birlikte mücadele Ebu Hanife'nin fıkhi görü§lerinin yanında
irikadı görü§leri de gündelik politikadan uzak
etmekten geri durmamışlardır.
(ll) İbnü'l.Esir, lX, .396·.397.
Türklerin Müslüman olmaları VIİI. (12) ~el Esin, "Tıldclerin İslamiyere Gi.rişi", .304·.305.
(13) Unver Günay, Di11 Sosyolojisi, Isıanbul1999, 287 vd.
asırlarda başlamakla birlikte, geniş kitleler (14) Günay·Güngör, 197.
duran ve sınır boylannda cihat ve irşad faali- bin dışında kalan mezheplerle mücadele
yetlerine iştirak eden Mürcie tarafından tem- yolunu tutmuşlardır. Tfukler böyle bir ortam-
sil edilmiştir. 15 İman-amel ayrımından hare- da karşılaştıkları Sün.niliğe, samirniyetle tabi
ketle Müslüman olduğunu söyleyen herkesi olup, Ehl-i Sünnet yolunda büyük bir gayret-
Mü'min kabul eden ve diğer Müslümanlarla keşlik içinde kendilerini halifenin yeni koru-
eşit gören Milicil anlayış, VIII. asnn başlann­ yuculan olarak sayıp İslam'ı iç ve dış tehlike-
dan beri bölgede kabul görmüş; 16 giderek lere karşı desteklemek ve savunmakla sorum-
gelişip IX. asnn başlannda Matüıidi'nin şah­ lu sayan bir mefkureye sahiptiler.v Nitekim,
sında sistematik bir düşünce ekolüne dönüş­ rivayete göre Em1r İsmail b. Ahmed (892-
müş17 ve Ehl-i Sürınet'in ikinci büyük kolunu 907), bölgedeki alimleri toplayarak, sapık
teşkil etmiştir. Nitekim Ebu'l-Leys es-Semer- fikirlecin yayılma tehlikesine karşı Sünni
kandi (983) Sünnilik için ilk defa Ehl-i Sün- inancın yorumlanmasını istemiş; bu görevi
net ve'l-Cemaat terimini kullanarak bunu üstlenen İshak b. Muhammed el-Hakim
açıkça ifade etmiştir. 18 es-Semerkandi'nin (953) yazdığı "Sevadü'l-
Jlzam" Sünniliğin amentüsü ve ilmihali ola-
Horasan ve Maveraünnehir coğrafyası rak .resmi kabul görmüş~. 26 Ebu Mansur
Samaruler zamanında (892-999) hemen her Muhammed b. Muhammed b. Mahmud
yöne ulaşan ticari hayatı, yükselen ekonomik el-Matüıidi (944), Irak'taki Eş' ari ekolünden
seviyesi, kültür ve medeniyet hayatının inki- farklı olarak muhafazakar kelamcılann for-
şafı. ile altın çağını yaşamış; 19 Türklerle ticari malizmiyle Mutezile'nin rasyonalizmini
münasebet kuran tüccarlar, İslam'ın Tfukler uzlaştıran, Ebu Hanife'nin eserlerinde ortaya
arasında en ücra yerlere kadar ulaşmasına koyduğu inanç esaslarını sistemleştiren bir
vesile olmuşlardır.20 Müslüman olan bu Türk- mezhep oluşturmuşturY Y Ziya Yörükan'ın
ler, hem ülke sınırlarının korunması, hem de Türk Sünnfliğı"28 diye ifade ettiği Matüıidili­ 159
kendi ırkdaşlanna örnek olma işlevini üstlen- ğin görüşlerini ana hatlarıyla belirtmekte fay-
mişlerdir. Öte yandan Samarulerin, Huttal ve da millahaza ediyoruz.
Buhara'daki Budist viharalarından mülhem
olara,k oluşturdukları ilk medreselerde,21 ülke İmamu'l-Huda Matüridi Hanefi alim-
genelinde yaptırdıklan cihat faaliyetleri lerinden aldığı inançları, aynı doğrultuda
yanında medrese işlevine de sahip ribatlar- geliştirerek29 Ebu'I-Hasen el-Eş'ariye göre
da22 ilmi faaliyetler ciddi boyutlara ulaşmıştır. daha doyurucu, makul ve anlaşılır bir inanç
Öyle ki IX. asnn başlannda bölgedeki Sünni (15) Sönmez Kutlu, Trükleritr İrltimlapna Sıir~lmm/e Miirci~ ve Tesir-
/m, Ankara 2000, 197 vd.
alimlerin sayısı dört yüze ulaşmaktaydı. 23 (16) Wı!Ired Mıı.delung, "Horasan ve Mıı.veriüııııehr'de tık Mlircie ve
HandlliAiJı ~yılışı", çev. S. Kutlu, AÜİFD, xxxm, 240-247.
Bu ilmi faaliyetlere bazı dervişlerin fer- (17) Miıuridi, Kittibu't.Jevhid; ıışı: F. Huley(İstanbul1979, HJJ/eyf'ıiı
Multadime.ıi, 5; Kutlu, 273-274.
di irşad faaliyetleri eklenmiştir. Dünya nimet- (18) E. Ruhi Fığlalı, Çağmrrzda İtikııdi İs/4m Merkplm, 4. b3Skı, Anka·
ra 1990,55.
lerinden uzaklaşınış, kendilerini İslam'ı yay- (19) Claude Cahen, İslômiyeı, sev. E. N. Erendor, İstıınbul, 1990, 196.
(20) Faıuk Sümer, "Tütkleri.n Islimiyeıe Gi.mıele.ri", 7-9.
ma görevine adayan bu dervişler uzak coğraf­ (21) Banhold, Dersler, n-78; Esin, İslômiy~ttm 6~tctki Tıirk Kiilttir
yalarda serbestç'e dolaşarak dini tebliğ ve Tarihi v~ İrlômiyete Giri;i, İstanbul1978, 151.
(22) Kl5prülü, "Ribat", Vtıkrfoır Dergisi, c. n, 1942, 272-273. Esin,
irşad faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Sonraki "Tıirkleri11 lslômiyete Girip~. 290; IGtııpçı, Orta AJya'do İslanıiyehiı
Yızyrl'l' ve Türkler, 115-116.
.dönemlerde Ahmed Yesevi'nin şahsında tari- (2.3) Hakim es·Senıerkaodi, SI!Vtidu'I-A:ıam, İstanbul1877, 39. Ayna
kat halinde sistemleşen bu tasavvuf geleneği­ ~ .• Em.nıll.ah.Yüksel, ~·adier ile Mituridiler Arasındaki Göı:üş
Ayn.lıklan",Ata. Ü11i. İİFD, S. 4, Emırum 1980,96.
nin bölgedeki ilk mümessilleri, İbrahim (24) Esin,İrlamiyeım Ö~tceki, 150-151.
(2$) Lewis, H4#ler, çev. A. Aktan, İstanbul 1995, 27.
Ethem (771) ve Şakik Belbfdir.24 (811-2) (26) Mıı.delung, 247.
(27) Gilnalıay, "S<!Içuklular Horasan'a İndikle.ri Zaman İslam Dünya·
sının Siyasal, Sosyal, Ekonomik ve Dini Durumu", Belkten, c. vn,
Samaruler Sü.nnlliği benimsemişler, 1943, 81-82, 84·85; Günay-Gilngör, 206.
resmi atamalarda Hanefi ulemaya öncelik (28) 'iUsuf Ziya Yönikan, İrlôm Akôid Sislemind~ Gelipneler, ıışr, T.
Yörükaıı, Ankara 2001, XXXI'l
tanıınışlar; dini siyasetleri gereği bu mezhe- (29) Huleyf'iu Mı1kadimesi, 8.
sistemi ortaya koymuştur. O, inançlarui olu- ettiği şöhreti bulamamıştır. Bunda Ebu
şumu ve delillendirilmesinde naklin yanında Hamid el-Gazzali (ll ll) ile birlikte alimlerin
akla da değer vermiş; 30 aklı kullanmanın bu iki mezhebin arasını te&ik etmeksizin bir-
gerekliliğini vurgulamış, aklı kullanmaktan likte değerlendirişi ve Batınilikle mücadele
vazgeçmeyi şeytam vesvese olarak nitelendir- ortamında Eş' aıiliğin resmi mezhep haline
miştir.31 Zira, aklını kullanan insan, inançlan- gelişi etkin olmuştur. Zamanla muhtemelen
mn bilincinde ve farkındadır. Nitekim el-Ma- resmi otoritelerin menfaati gereği, Eş'ari
türldi, kişinin inançlannın tahkiki olması siyasi doktrin ve kaderci (fatalist) zihniyet
gerektiğini belirterek, taklidi reddeder. 32 .topluma yerleşmiştir. Matuıid1lik Osmanlı­
Görüşlerini Kur' an merkezli olarak ortaya larda yeniden canlanma fırsatı bulmuş; İbn
koyan el-Matüıidi, Kur'an'da çelişki olmaya- Hümam (1457), Hızır Bey (1458), Kemaled-
cağından harekede onu bir bütün olarak din Beyazi (1687) gibi alimler yetişmişse bile,
anlama; ayederi birbiriyle açıklama usulüiıü. M. Ş. Günaltay'ın da belirttiği gibi Mısır fet-
benimsemiştir. 33 Bunun tabii bir neticesi ola- ' hinden sonra Ezher'den getirilen ulemanın
rak Kur' an' da Allah' a izafe edilen haberi etkisiyle XVI. asnn ikinci çeyreğinden itiba-
sıfadan te'vil etmeksizin kabul ederek, "biz renskolastik kadercianlayış devlete ve toplu-
sadece ayette Allah'ın murad ettiğine iman ma yerleşmiş, ilmi düşünce büyük ölçüde
ederiz, teşbihi nefy eder, hiçbir yorum yap- körelmiştir. 40 .
madan ilahi murad ne ise ona iman ederiz",
diyerek bu konuda Selef bilginlerine uyar. 34 Tarihte İtil Bulgarlan41 ve Karahanlı­
O, Eş'ari gibi Allah'ın zatına nispet edilen lardan itibaren devlet kuran Müslüman
sıfadan ispat etmiş, kadere imanı, ahiret Türklerin hemen' hepsi,42 devletin dini politi-
ahvaline dair ayet ve hadis ile sabit olan kasında Sünni-Hanefi mezl;ıep çizgisinde
160 hususlan kabq.l etmiştir.>5 kalmışlar, diğer İslam mezhepleriyle mesafeyi
daima korumuşlardır. Daha Samaruler zama-
İrade hürriyeti konusunda meseleyi nında 931/942'de çeşitli telkinlerle Şllliğe
ontolojik olarak ele alan Maturidi, fiilin meyleden bir emir, Tolun Üge komutasındaki
Allah'a izafe edildiği takdirde yaratma; insana bir ordunun hareketiyle görevden alınmış ve
nispet edildiğinde ise kesb adını aldığını ifade
yerine yeni bir emir getirilmiştir. 43 Daha son-
ederek/6 kulun iradeye dayalı fiilierinde hür
ra kurulan Türk devlederindeki hanedanlar
seçici ve yaptıklarından sorumlu olduğunu
vurgulamış; 37 diğer taraftan Ebu Hanife gibi, (30) MBtuôdl, 4.
(31) MBtuôdl, 135·136.
yapılan şeylerin (amel) imandan farklı oldu- (32) Mıituôdl, 2-4; Huleyf'ill Mukadimesi, 26-27.
(33) Yüksel, 97-98; A. M. Eyyub Ali. "Mituddllik", tslônr IJütfillcesi
ğunu kabul etmiştir. Çünkü ona göre, iman 1iırihi, ed. M. M. Şmf, çev. A. Ünal, İstanbul, 1996, ıv. 298-300.
(34) Mituôdl, 74. . - .
kalbi bir eylemdir, psikolojik bir olgudur ve (35) Bekir TopaloA[u, Kelamlimi Gi~, Istanbul1981, 124-125.
kalb ile tasdik ibarettir. Dil ile ikrar kişiye (36) MBtuôdl, 225-226.
(37) Bu konuda detaylı bir inceleme için bk., M. Salın Yeprem, İrade
Müslüman muamelesi yapmak için gerekli- HıimyeH ve İmam Matt~ridi, İstanbul1980, 275-310.
(38) MBtuôdl, 389, 395. Aynca kıt. Kutlu, 278-279, 281.
dir.38 Bu iman tanımı bütün mü'minleri eşit (39) Günay, "Anadolu'nun Dini Tarihinde Çoğulculuk ve Hoşgörü",
kabul eden evrensel ve engin bir hoşgörünün Erdem TıirklerdeHo;görıi ÖUI Sayı1, Ankara 1996, 192-193.
(40) Günaltay, "Selçuklular Homsan'a Indiklerinde İslam Dünyası", ·
eseridir; Türkler bu hoşgörü anlayışına eski 80, dipnot: 40. .
(41) IIT/X. yy'm sonlannda Bulgadann çoğu Islıim'ı ~!erdi
dinlerinden aşmadırlar ve tarihin her döne- . ve her köy, kasaba ve ~ehirde Kur'an olrullıın mevcuttiL Esin,
minde bunu sergilemişlerdir.39 "Türklerin ~ete Girişi", 268; Günay-Gilngör, 225-229.
(42) Kar.ıkoyunlulıımı istisna olarak Şiiliği benimsediğini ileri süren
görü~ler vıusa da Sümer ve Boswonh bunu ibtiyatla kacyılar ve
Hanefi-Maturidi mezhebi Ebu'l-Leys dönemin kaynaklanndaki bilgilerin _kesin olmadığını ifade ~er.
Bk., S!lmer, "Karakoyunlular"md., IA, VI, 304; Bosworth, b/4m
es-Semerkandi (983); Sadru'l-İslam el-Pez- Derı/etleri 1iıribi, 210. Diğer bir istisna olan Safevi Devleti, Türk
bir hanedan önderliğinde kurulmuş olıtwına rağmen, Isliın'dan
dev! (1100); Nureddin es-SabUni (1184); farklı evrensel diniere ~Türk boylannın ınil!iyetleıi kaybetme-
Ebu'I-Main en-Nesefi (1114) gibi. alimler lerine benzer bir ~t:kilde, zamanla buyük ölçüde ınilliyetle.riııi
kaybeoni~lerdlr.
yetiştirmesine rağmen İslam aleminde hak (43) Turan, Tiirk Cihan Hııkinıiyeh', 227.
Abbas! halifelerinden emirlik beratlan alarak yerleşim birimlerini oluşturmuş, şehirlere
ve ona bağlılıklannı belirterek Sünni çevre benzer mezhebi yapılanma popüler din boyu-
içinde kalmışlardır. Selçuklu Sultanı Tuğrul tunda sürdürülmüştür. XI-XIII. asırlar ara-
Bey, halifenin ricasıyla Bağdat' a sefer düzen- sında Anadolu'ya gelen alimierin ve din biz-
leyerek Şli Büveyhi tasallutunda bulunan medilerinin inanç yapılan, bize intikal eden
Abbas! hilafetine eski itibannı iade etmiş ve az sayıdaki yazılı eserin muhtevası, bu
halife tarafından "Doğunun ve Batının Sulta- dönemde Anadolu'daki S~ğin hakimiye-
m" unvanıyla taltif edilmiştir. 44 Sultan Alpars- ti ortaya koymaktadır. Konya'ya elçi olarak
lan zamarnnda gerek vezir Nizamülmülk ile gelen Ş. es-Sühreverdi'nin (1234) Necmüd-
sistemli hale getirilen ve eğitim ağırlıklı ola- din Daye'ye (1256) "Ey genç! Dindar; ilım ve
rak yapılan Batınilikle mücadeleler, 45 gerekse tasavvufa bağlı
ve erbabını koruyan Alaeddin
devletin askeri hedefleriyle Selçukluların K.eykubad'ın himayesine gir; onu ve halkı fay-
"Kızıl Elma" sı Mısır Fatımi devleti olmuştur. dalandır"51 diye öğüt vermesi ve Ömer b.
Nitekim Alparslan, hutbeyi Abbas! halifesi Muhammed es-Savi'nin eserinde "Ehl-i Sün-
el-Kaim bi-emrillah adına ve ezanı Sünnilere net ve'l-Cemaat mezhebini yaymak için diyar-ı
göre okutmaya başlayan Mekke emirine ilti- Rum~a geldiğini" ifade etmesi bunun ömekle-
fat ederek, hazineden tahsisat ayırıruş; aynı rindendir.52
şeyi Medine emirinin de yapması halinde ona
Türkler, yaşadıklan bölgelerde, Sünni-
da gerekli tahsisatı ayıracağını bildirmiştir.46
liğin yamnda az da olsa gayr-i sünni mezhep
Olayın duyulmasından sonra Halep emlri de
eeceyanlarının tesirinde kalmışlardır.. Hora-
Alparslan'dan çekinmesi ~ebebiyle aynı yola san ve Maveraunnehir'de Mürcil, Kerramt ve
başvurmuşturY Sultan Sencer Samerra'ya
Mutezili düşünce mensuplan, Sünni hakimi-
geldiği zaman, bu beldede her Cuma günü yeti ve Şli potansiyeli yanında az da olsa yer 161
Şlllerin dönmesini bekledikleri Mehdi için bulabiliyorlardı. Mürcil düşüncenin Mavera-
hazırladıklan ata yaklaşarak "bu at bende ünnehr' deki konumundan zamanla Hanefi-
emanet kalsın, imam her ne zaman zuhur Maturidi çizgisinde ifade edilmesinden yuka-
ederse teslim ederim" diyerek Şlilere zarifbir
(44) İbnü'l-Esir, IX, 462 vd.; M. Şerafeddin Yalı.kaya, "Selçuklular
cevap vermiştir. 48 Devrinde Mez8hib", Tnrkiyôt Mutmlll!1, c. I, İstanbul, 1925, 115
vd.
(45) Günay-Güngör, 247-248.
C. Cahen, Anadolu Selçuklulanmn (46) İboü'l-Esir, X, 68·69; "Yalı.kaya, "Selçuklular Devrinde Mez8hib",
117. Melcke enıiri için defaten 30.000 bin dinar ve her sene
Sünniliğinin, Büyük Selçuklulann saldırgan 10.000 diruır gönderilmesi va'd edilmiş; Medine için ise, defaten
ve yayılınacı Sünniliğinden farklı olduğUnu 20.000 dirhem ve her sene için 5.000 dirhem va'd ~tir.
(47) İbnü'l-Esir, X, 70-71; Yalı.kaya, "Selçuklular Devrinde Mezahib"
ifade etmesine rağmen, akrabalarımn miras- 117.
(48) Yalı.kaya, "Selçuklular Devrinde Mezahib" 118. Suvmı'l-Ek4-
çılan olarak Sünni geleneği devam ettirdikle- lim'den naklen.
rini ve Anadolu'daki kültürel ortamın Sünni- (49) Caheo, "Le probleme du Slırısme Dans l'Asie Mineure Tu.rque
Pre-Ottomane", u Shfsme İmômile, Paris 1970, 117; ııyru ınlf;
Hanefi yapılanmaya sahip olduğunu ifade Osmanlı/ordan Önce Aııadolıı'da Ttirkler, 245 vd. Moelli6n Sel-
çuklular hakkındaki bu kat:ı~U~tiııe k.aolmak mü.mkü.n görünme-
eder.49 Yeni padişahlar, Abbas! halifelerinin mektedir. Selçuklula.rda diğer Türk devletlerinde oldugu gibi
geniş hnşgörii sahibiydiler, anak dinin, devletin ve halkın bekası­
gönderdikleri heradar ve hakimiyet alametle- oı tehdit eden wısuı:lara karşı mücadeleyi de bir görev addediyor-
riyle meşruiyetlerini ilan etmişler; bize kadar lardı.. O dönemde bu ıehdid.in en belirgin desteksileri ise Mısır
Faıınilleri ve oıılann İran'dairi uzanıılan olan Alamut Batınlleriy­
gelen meskO.katlannda Süruıi motifler kul- dL Bu bağlaında Selçuklulann geçmj§ tecrübelerden de istifade ile
Şü-Batıııi devlet ve gnıplatla mücadelesinden daha tabü bir şey
lanmışlardır. Yeni fethedilen şehirlerin kadısı olamazdı. Bu mücadelenin gerekliliği konusunda Nizamül·
da hilafet merkezi tarafından atanmıştır.5° mülk'ün değerlendİrn!elerc b:ılalabilir. Bk. Siyaset11ame çev. N.
Bayburtlugil, 2. baskı Istanhull987. 257-259.
Şehirdeki dini hayat, Kitabi din anlayışının (50) Kadılar ile ilgili nadir menşür örneklerinden bazılan Turan tarafın.
dan n~, bk., Türkiye Se/çıklulan IiıılJtında Resmi Vm-
hakim olduğu cami ve medrese çevresinde kttlor, 2. basla, Ankara 1988, 41-47, XXXVI-XLI arasındaki beş
vesika.
Sünni-Hanefi formda yaşanmıştır. Taşrada (51) Turan., Türk Cihan Hakimiye{i, 299. .
da, Cuma namazının İslamı hayatta vazgeçil- (52) Ost!Wl Çetin, Anado/ıl'ya Is/4miyetin Girip, 2. basla, Istanbul
1990, 104, Siivi'nin "Akôid-i Ehl·i Sünnet"adlı risalesinden nak·
mez bir veeibe oluşu ve pazar ihtiyacı, yeni leo.
nda bahsetmiştik. Kerramiye, Sufiyane yaşa­ gede özellikle Zeydiye fukasıyla birlikte ve
yışı halk arasında yaptığı vaazlarla basit halk kısmen de müsta.kil olarak varlığını sürdürme-
kitleleri arasında taraftar toplamayı başaran yi başarmıştır. 61 Büveyhi veziri Sahib Abbad'ın
Ebu Abdullah Muhammed b. Kerram (869) teşvikiyle Rey'e yerleşen Kadı Abdulcebbar'ın
tarafından oluşturulan bir fı.rkadır.53 Horasan (1025-26), burada oluşturduğu Mutezili mek-
ve Kuzey Hindistan'da İslam dininin kökleş­ teple, XL asırdan itibaren Harezm ve Bora-
mesinde büyük rol oynayan.54 Kerramtler san'da belli bir olgunluğa erişmiş ve muhte-
inançlan kaynaklarda kısaca, Allah'a cisim melen Moğol istilasına kadar varlığını devam
nispet ederek O'nu teşbihe yöneliyorlar, ima- ettirmiştir. 6~ Tuğrul Beyin veziri Mahmud b.
nı sadece ikrardan ibaret sayıyorlar ve aynı Mansur el-Künderi'nin (1063) Mutezili oldu-
anda iki imaının varlığını kabul ederek Ali ve ğu bilinmektedir. O, bölgedeki Şii faaliyetleri
Muaviye'nin imametlerine cevaz veriyorlar- bahane ederek camilerde bidat ehlinin lanet-
dı.55 Kendi fikirlerini kabul etmeyeniere kar-
lenınesi ve takibi için Sultan'dan aldığı izni
şı, özellikle Mute:$1 ve Şülerle ilmi münaza-··,
kullanarak İmamu'l-Haremeyn Ebu'I-Meali
ralar y~pan, fakat başansız olduklannda
el-Cüveyni (1085) ve Kuşeyri (1072) gfui Sün-
agresif bir tavırla taraftarlannı ve halkı kışkır­
ni alimierin bölgeyi terk etmesine sebep
tan Kerramllerin dini tebliğ ve gayrimüslim-
olmuş, ancak Sultan Alparslan ~e birlikte göz-
lerle cihadı teşvik gayretleri, esasen Sünni
olan Gazneliler tarafından takdirle karşılan­ den düşmüştür. 63
ıİı.ış ve teşvik görmüştür.56 Kerrfuni, Ebu Yıne Arap dilinde bir otorite kabul edi-
Bekr Muhammed b. İshak Sebuktekin zama- len ve el-Kqşaf adlı tefsiriyle şöhret bulan
nında itibar görmüş, 1012-3'de bölgeye gön-
Ebu'I-Kasım Mahmud b. Ömer el-Harizmi
derilen Patıml-Şii daisi Tuhterl'nin yargılan­
ez-Zemahşeri (1144) rusbesinden de anlaşı­
ması ve öldürülmesinde etkin olmuştur. 57
162 lacağı gibi Harezmli bir Mu,.tezilidir. Aslında
Daha sonra ·Gazneli Mahmud tarafından
Nişab~ emirliğine getirilmiş, ancak Şüleri
Mutezile gibi bilimsel, felsefi: ve kelami bir
takip ve cezalandınrken gösterdiği taassup ve çok akımlan birleştiren bir fukanın Türkler
bazı suiistimaller halk arasında rahatsızlığa arasında taraftar bulab~esi, Türklerin sade-
yol açınca görevinden azle~ştir. ce "gaza Müslümarılığı" veya "halk dindarlı­
ğı"nı ifade eden İslami zihniyetin· ötesinde,
İnanç esaslannı akli metotla sistemleş­ karmaşık felsefi ve itikadi problemleri de
tiren ve böylece haklı olarak kelam ilminin tartıc:an bir kültür seviyesine sahip olduklan-
~ • 1
kurucusu unvanını alan Mutezile,. muhteme- nı gösterir. 64
len Abbasilerle birlikte bölgede görülmeye (53) Ebu AbdulWı Muhammed b . Keırim, Sicistanlıdır, Nişabur,
başlamıştır. Mutezili Sümame b. el-Eşres'in Belb, Merv, Herat Gur, Gazoe ve Horasan'm köylerinde faaliyet
gösteaniş, Mekke ve daha sonra Kudüs'e giderek burada ölm~­
(849) Türklerle savaştığı ve onların elinde bir tiir (869). Bk. Şehrisı!ni, ~1-Mikl ve'n-Nihaf, tah., · M. Kilruü,
Beynıı 1986, I, 32-33; Bağdidl, Memqıkr Arasındaki Farklar, çev.
müddet esir kaldığı bilinmekle-58 birlikte, E.~ Fığlalı,.Ankara 199.0, 160-161; M. Şerafeddin, "K=imiler",
mezhebi faaliyetleri hakkında bilgi bulunma- DFIFM, sene: 3, S. ll, Isııuıbu.l, 1929, 1·3.
(54) Henry Laoust, i.sfim'da·Aynlıkçı Gönijler, çe\'. E. R Fığlalı-S.
maktadır.59 Bu bölgede yetişmiş en önemli Hizmeıli, Ankara 2000, 135.
(55) Kc.ı:raıniyye'nin göı:ü§leri için bk.}Şehrist!ni,l, 108-113; BağcLidJ,
Mutezili alim Ebu'I-Kasım el-Ka'btdir. (931) 161-168; M. Şerafeddin, "Kerm.mller", 6 vd.; Henry Laoust, 135·
O, Bağdat'ta yetişmesine rağmen memleketi- 136.
(56) Margol.iouth, "Kemimiye",/A, VI, 595; M. Şerafeddin, "Keı:riml·
ne döndükten sonra da görüşlerini yaymaya ler", 4-5; Günıılıııy. "Selçuklular Horwn'o Indikim Zlllmın Islam
Dünytm", 86.
devam etmiş, uzun süre el-Matüridi ile tartış­ (57) Günay-Güngör, 238; Kutlu, 239·240.
mış ve birbirlerine reddiyeler yazmışlardır. 60 (58) Bk. Calıız, 75·76.
(59) Kutlu, 167.
(60) Huleyf'in Mukııddimtsi, 6; Kutlu, 167.
Ebu'I-Hasan el-Eş'ari'nin (324/92) (61) Kutlu, 167-168.
(62) Nyberg. "Muıezile",lA, vm, 761; Laoust, 200. .
kendilerinden aynimasından ve onlar aleyhine (63) İbnü'l-Esir,X, 45-46. Ayncıı bk., M. Şenıfeddin, "Sefçu}dt~lar Dev-
riilde Mı::rıihib", 101 vd., makalede vezirin, bilhassa Şafiilere ve
reddiyeler yazmasından sonra popülaritesini Eş'irilere karşı mücadeleleri o.nlaalır.
yitiren Mu'tezi.le fırkası, Şii fukalar içinde böl- (64) Günay-Güngör, 198.
Farabi ve İbn Sina gibi İslam felsefesi te varan iddialan ve bazen Tannnın, isyan
tarihinin ve Meşşa! felsefenin önde gelen iki liderine hulul etmesi gibi ilhadf, İran kültü-
büyük Üstadının Türkler arasından ve onların ründe görülen yakın akraba evlilikleri, içki ve
yaşaclıklan bölgelerden çıkması bu kültürel zinanın mübah oluşu gibi ibahf nitelikte
olgunluğun bir ifadesidir. inançlard.ır. 74 Bu isyanlar Sünnlliğe değil,
Abbas! merkezi iktidarına karşı geliştirilmiş
Şü Mezhepler hareketlerdir.75

Şülik, Hz. Peygamberden sonra ima- Bu isyanlardaki Türk katılımını değer­


metin nass ve tayinle Ali b. Ebi Talib (680) lendirirken, Türklerin İslam'ı kabullerinin
ve eviadına ait olduğunu ve bunun kıyamete bilhassa X yy'ın ikinci çeyreğinden sonra
kadar devam edeceğini ileri süren ve onlara yoğunlaştığı gerçeğini gözden kaçırmamalı­
yız. Nitekim Bağdadl, Mukana'nın isyanına
bazı insan üstü vasıflar yükleyen topluluklara
verilen müşterek add.ır. 65 Şülik VI. asnn baş­ yardım eden Türklerin inanmamış76Haladar
olduğunu açıkça belirtmektedir. Babek
lannda doğuşuyla birlikte mutedil ve müfrit
isyanında yer alan Haladannda aynı şekilde
pek çok fırkalara ayrılmıştır. 66 Şiiler, önce
ina.ıinlayan Türkler olması kuvvetle muhte-
Emeviler sonra Abbasiler tarafından siyasi
meldir. Sınır bölgelerinde oluşan bu isyanlara
nedenlerle takip ve basla altında tutularak,
Türklerin hangi oranda katıldıklan ve idcİia
muhalif bir anlayışla ve illegal olarak, devlet
edilen görüşlere ne kadar bağlı olduklan şüp­
merkezine uzak Kuzey Afrika, Mısır, İran
helidir.77 Türklerin bu ve benzeri isyanlara
coğrafyasında faaliyet g~stermişlerdir.
katılmasında, ekonomik kaygıların ön planda
Türklerin MÜslümanlarla karşılaştıkla­ olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu dönem-
n ilk dönemlerden itibaren çeşitli Şii-Batıni · de, Batı Türkistan'da Türk siyasi otoritesinin 163
isyanların içinde aktif olarak yer aldıldan, zayıflamış, mahalli güçler türemiştir. Böyle
bazı araştırmacılar tarafından ileri sürülmüş­ durumlarda otoriter kontrolden uzaklaşan,
tür.67 Abbasi yönetiminden Ebu Müslim'in kendi başlannın çaresine bakmak durumun-
intikamını almak amacıyla meydana gelen da kalan göçebe ve yan-göçebe kitle için,
mahalli nitelikli bu ayaklanmaların çoğu, önemli geçim kaynaklanndan birisi olan
İslam' a birkaç yüzyıldan beri zoraki teslim savaş ve yağmayı, üstelik de düşmanlan ola-
olmuş İran'da, Vlll-X yy arasında zahiri (65) Ştlli#(n tanımı haklanda bk., 5; Şehrisıiııt, I, ı46-147; E. R. Fığ·
!alı, lnıamiyye Şiast, Ankara, 1984, 9·13; Hasan Onat, Emevf
İslam cilasma rağmen, özünde hala Zerdüşti, Devri Şff Hareketleri, Ankara, 1993, ı5.
Şii fırkalann başlıcalao Keysiniyye, Zeydiyye, İmi.ıniyye (İsniıışe­
Maniheist ve Mazdeki kalmış çevrelerden (66) riyye), İsınill.iyye'dir. Bu konuda bk., Nevbabti, FırakuHia,
kaynaklanmıştır. 754-5 yıllan arasında Sin-
68 Necef 1936, 17 vd.; Bağdidi, 26; Şdırist!ııi, I. 147.
(67) Öıneiin bk., M. F. Köprülü, "Bekıişiliğin M~'leri" Türk Yur-
bad adlı Nişapur'lu eski bir Mecusi, etrafına tiu, c. D, Nu: 8 1341, l25-U6; İrent M~off, Abü Miislim Le
"Porte-H.ach~· du Khori1SSIIn, Paris,1962, 6ı; A Ya~ar Ocak,&ba-
sözde Müslüman olmuş bir çok Mazdeki ve ikr byanı, 2. baskı, İstanbul 1996, 154.
Şii toplayarak isyan etmiş; 69 aynı yıllarda baş­ (68) M~off, 61.
(69) Mes'ıldi, Mür!Jcu'-Zeheb, tah. M. M. Abdulhaınid, Beyrut, ın, m,
ka bir Ebu Müslim taraftan olan Ebu İshak 306; İbno'J.Estr, V. 392-393.
(70) İboO'n-Nedlm, ei-Fihrist, tah. 1 Ramazıın, Beyrut 1994, 418;
et-Türki (754-5) de isyan etmiş; 70 Hora- Me!ikoff, 56-57. Ebu İshak İranlı olmasına raAıoen, Tiir.kler arası­
na elçi olarak gönderildiği için "et·Tiirkı"" diye anılıyordu.
san'da 767'de Üstad-ı Sis;71 775-777 yıllan (71) lbnO'l-Esir, V. 477; Melikoff, 56-57.
arasında Mukanna' isyan etmişlerdir.n (72) lbnO'I-ESır, VI, 42·53; Bağdidl, 200-201; Şehristani, I, 153·154.
Mel.ikoff,57-58.
816'da Azerbeycan'da ayaklanan Babek (73) lbnü'n·Nedlm, 417; Nizamülmülk, Siyasttıı4nıe, 317-324.
(74) Bu zümıeleıe nispet edilen göl\iiler haklanda bk., Nevbahti,
el-Hurrem! adlı bir İranlının isyanı tam 22 yıl 46-52; Bağdidi, ı9S-206.
&baikr İJyanı, 154. Bu isy.uı)ann tarihi bakundan inceii!D·
Halife Me'mfuı ve Mu'tasım'ı meşgul etmiş­ (75) Ocak, di~ yeni bir monograli için bk., Cem Zodu, Abbasilere Yönelik
tir.73 Bu isyanlar görülen ortak inanç motifle- Dini ve Siyasi İJyanlar, Ankara 2001, özdlikle 123-166.
(76) Bağdadi, 200.
ri Ebu Müslim'in ölmediği, ve mehdf olarak (77) lbnü'J.Esir Üstid-ı Sis'in etrafına üç yüz bin lcişi topladığını söy-
lerken (bk, ei·Kdmil, V. 477), Köprülü bu isyana üç yüz bin
geleceği, bazen isyana kalkışanların nübüvve- Oğuz'un ~tirok ettiğini söyler. "Bclruişiliğin Menşe'leri",126-127.
rak kabul ettikleri bir devlete karşı sürdür- ifade etmektedir.82 incelediğimiz kaynaklar-
mek, bulunmaz bir fırsattır. Nitekim Türkler da Bagraç Türklerinin akıbeti ve Batı'ya göç-
bu dönemde çıkan diğer isyanlara da katıl­ tüklerine dair bir bilgiye rastlayamadık.
mışlardır. Onların savaşçı kimliği, sadece
Samantler döneminde Kuzey Afrika'da
isyanlar için değil, Abbasi ordusu içinde bile
yer almalarını sağlamıştır. Babek isyanını bas- devlet kurmayı başaran ve Abbasi bilafetiyle
tıran Abbasi ordusu Türk askerlerinden
rekabete girerek kendilerini halife olarak lan-
mürekkepti ve başlarında komutan Afşin se eden İsmalli-Fatımiler, 83 kurduldan daılik
bulunmaktaydı. Kaynaklarda zındıklık itha- s~stemiyle kendi tırkalarını ve imametlerini
mıyla yargılandığı nakledilen ve Zerdüştiliği İsl~m ülkeİerine propaganda ediyorlardı.
vurgulanan Afşin'in, saray içindeki siyasi Ho~asan ve Maveraünnehir de bu propagan-
çekişmelerin kurbanı olduğu dikkatli bir da faaliyetlerine maruz kalmış bölgeye IX.
mütalaa ile anlaşılmaktadır.78 asnn ortalanndan itibaren datler gönderilme-
·, ye başlamıştır. Bölgeye ilk olarak Rey yakı­
Horasan, gerek Zeyd b. Ali'nin (122) nındaki Kuleyrı köyüne yerleşen Halc~f gel-
isyanından sonra taraftarlan tarafından bura- mişt:irB" Daha sonra Ahmed b. Halef, Gıyas,
ya kaçırılan oğlu Yahya'nın Emevi takibi Ebu Hatim er-Razi gibi kişiler daveti devam
sonucu Kerbela benzeri bir facia ile öldürül- ettirdiler.85 İsmalliler, Hüseyin h. Ali Mervezi
mesi (743); gerek Abbasi isyanında Bora- ve talebesi Muhammed b. Ahmed en-Ne~e­
san'dan hareket eden Ebu Müslim'in etrafın­ fi'nin (veya Nahşebi) gayretleriyle Samaniler
da oluşturulan menkıbeler çerçevesinde Ehl-i
(78) Afşin ile ilgili rivayerler hakkında bk. İbnü'l-Esir, VI, 446-454.
Beyt sevgisi ve taraftarlığıyla bezenip; Kum Ebü Zelıra bunu Mutezililerin bir baŞansı gibi nakleımektedir.
ve Meşhed merkezli olarak çeşitli beldelerde- Bk., Torihu'I·Mez4hibi'/.İslt1miyyin, 142-147; Yddız ise olayın
~daki siyasi ned~eri iıddc.ınişıir. . Türki~ ve İs/amiyu,
164 ki nakfblerin teşvikiyle Şüliğe mütemayil bir lswıbul1976, 96-105.
{79) Esin, "Türklerin İslimiyeıe Girqi", 293; M. Rami Ayas, Türkiye'de
potansiyele sahipti ki, Sürınlsiyle Şüsiyle ilk Tarikızı Zı"i11m/qme/eri OUTine Dut Sosyo/cjisi A;ısıml1111 Bir
Türklerde Ehl-i Beyt sevgisinin oluşması bu Artljhmta, Ankara, 1991,27.
(80) İbnü'l-Esir, Vll, 114·116, vm, 71-73; Koınisyon,DoğUJian Gamı­
potansiyelle ilgilidir.79 Zeydiler Taberistan, mii:le Biiyiik İslôm Tarihi, İsta.ııbul1987, V. 457·463.
(81) Büyıik İslt1m Tarihi, V. 459; Kııdu, 162.
Cüzcan ve Deyleman bölgelerinde tutunarak (82) EM Dtile/Seyahatııômesi, çev. R Şeşen,İstanbul1995, (İbn Fa:dôn
Seyahatıtômesi içinde), 89; Esio, "Türklerin İslimiyete Giri§i",
çeşitli mücadelelerden sonra Hasan b. Zeyd 293, 304; Şe~en "Bağnıç" kelimesini wBuğnıç" okuyıırak, bunlarla
liderliğinde Alevi-Zeydi bir devlet kurmayı Kar.ıhanWanıı kastedildi~, fakat onlaruı Süruıi ol.duklannı ifade
ile Ebü Dülef'io malumanna itibar etmiyor. Bk., ayru yer Dipnot:
başarmışlardır (864-943). 80 153. Ancak KaraluınWan.n men~e'i ve KaralıanWıuda görülen
Buğnı ve Mlan ünvanlannın Kıtrluklaruı iki büyük bo~ olan
Yağma ve Çiğjllerin ongunlaı:ı olduAu göz Onüne alınırsa {bk, O.
Harun Reşid zamanında bölgede isyan Pritsak, "Kanıhanlılar• md., İA, VI. 252-253.); etimolojık benzer-
eden Yahya b. Abdiilah Maveraünnehr'deki likten barekede y:ıpılan bu izahı !ubullenmck mümkün görünme-
mektedir.
Türk Hakanına sığınıp onun yanında iki (83) Batıniyye, islam d~ce wihinde hakikati ifade eden binnın
ancak masum bir imaının Oifeımesiyle (talimiyie) bilioebileceğioi
buçuk yıl kaldığına81 göre bölgedeki mücade- ve kurruitl§Uil zaıruuıın imanuna baA[anınakla miimkün olduğunu
kabul edip, nasslan te'vil eden ve 1slam'ın temel hükümlerini
leleri esnasında Türklerin Zeydilerle ilişkiler bütün Müsliimanlıınn anlayı~uıdan farklı yorumlayıırak din anJa.
içinde olmalan kuwetle muhtemeldir. Ebu yı~l.aruu inkar ve ibaha sırurlanna kadar götüren, son derece gizli
bir ~ekilde te§kilatlanm.ış örgütler vasıtasıyla merkezi idareye ~ı
Dülef, 992'de, Türkistan'ın doğusunda ve giri§ilıniş isyan fruıliyederinin ba~LQJ çeken siyasi gruplan ifade
eder. Batıniyye.H. m. yy'ın ikioci. yansuıdan itibaren münhasıran, .
Tibet yakınlarında, Yahya b. Zeyd neslinden İmam Ca'fer Sadık'tan sonra yedinci imam olarak onun büyük
bir beyin idaresinde '1\.l.evi" bir topluma rast- oğlu İsmail'i {759) taruyanlar ve imameti O!lun nesiinde devam
ettire.ııleri ifade: e~ıir. Bu nedeıı.le onlara Ismailiyyı: de dı:ııilir.
lamıştır. "Alevi" diye isimlendirilen bu Türk- Bk., Ahınet Aıeş "Banniyye• md., lA , II, .539 ve Avni İlhan "Ban·
ııiyye" md., DİA, V. 191.
ler, Hz. Ali'yi, Gök Tanrısının Arap karşılığı (84) Nizamülmülk, 286-287; S. M. Stern, "Tbe Eady İsmaili Missione-
saymakta ve İmam Zeyd'e ait bazı hatıralan ries io tbe Non-Vest Pe:sia and io Khwi.siıı and 'liansoıcania",
Studies ıiı Early İsmô'i/ism, E . J. Bı:ill, Leiden 1983, 190-191; Far-
muhafaza etmekteydiler. E. Esin, bu toplulu- had Daftary, The Ismô'ili.s, Cambridge 1990, 120. Deyleml Hor:ı·
san daisiııin eş-Şiinini diye tanJiıdığını ondan daveti Hüseyin b.
ğun "Bagraç" Türkleri olduklarını ve Kaşgar­ Mervezi'nin aldığını söyler, bk., Beyil1111 Meılıebi'I-Bahniyje,' ll§r.
R Strothman, İstanbull939, 21.
lı' nın haritasında gösterdiği Alevi bölgesinin (85) Nizamülmülk, 287-290; S. M. Stern, 194-201; F. Daftary, 121-
bunların meskun olduklan yer olabileceğini · 123.
arasında önemli bir yekılna ulaşmış, Emir bulunmaktadır. 91 Burada resmi ilişkiler bazın­
Nasr b. Ahmed'i etkileyerek resmi görevlere da bir rivayeri değerlendirmek istiyoruz.
getirilmişlerdir. Bunun üzerine ordudaki "Kutalmışoğlu Süleyman Süleyman Şah doğu
Türk komutanlar Sipehsaların emirliğe geç- sınırlarını emniyet altına almak gayesiyle biz-
mesi üzerine anlaşıp bir isyan tertip etiler. zat Kilikya üzerine bir sefer düzenlemiş;
Ancak isyanı zamanında haber alan Nasr'ın 1082 senesinde Tarsus'u fethetmiş ve Trab-
oğlu Nuh olaya müdahale etmiş; bununla lusşam'da ~adı-hükümdar olan Şu İbn
birlikte, emir Nasr b. Ahmed oğlu lehine tah- Ammar' a müracaat ederek yeni fethettiği bu
tından feragat etmek zorunda kalmış, Nuh şehir için kadı ve imam-hatip istemiştir. "92 Bu
Nahşebl'yi alimlerle bir araya getirmiş, yapı­ rivayet, Selçuklu hanedam arasındaki reka-
lan münazarada ilzam edilmesi sonucu pek beti göstermesi bakımından önemlidir. Zaten
çok İsmalli ile birlikte öldürülmüş, ve malları bu rekabetten istifade etmek isteyen Patıml­
yağmalanmıştır (942-3) 86 Daha sonra Ebu ler daha önce de İbrahim Yınal'a ve Kutalmış
Mansur Abdurrezzak'la yeniden güçlenen ve oğullarına siyasi destek sözü vermişler, onları
tehlike teşkil eden İsmaililer, alimlerin ikazıy­ akrabalarına karşı kışkırtmışlardır. 93 Aslında
la takip edilip çeşitli mücadelelerden sonra bölgedeki melikler ve komutanlar arasında
Veşmgir tarafından ortadan kaldınlmışlardır bazen fiili mücadeleye dönüşen rekabet orta-
(964). Nizamülmülk bundan sonra Hora- mında tarafların bu nevi bir desteğe yönel-
san'da tek Karman'nin kalmadığını ifade meleri tabüdir. Nitekim Süleyman Şah'ın
etmiştir. 87 bölgede güçlenmesine binaen Tutuş, Müslim
ve Artuk arasında 1085 yılı başlarında Melik-
XI. asnn sonlarında Şu-Batıniler Kuzey
şah'ın tabiiyerinden ayrılma, Tutuşun "Sul-
İran Alamut merkezli Sabbahiler (Haş!ştler)
tan"lığını benimseme ve Şu Fatimi hilafetine
vasıtasıyla Müslümanlar arasında terör ve 165
tabi olmak üzere bir ittifak yapılmıştır. 94
anarşi havası estirmişler, önemli devlet
büyüklerinin ve alimlerin ölümüne sebep (86) Nizamülmülk, 291-299. Ancak İbn Nedim olayı biraz faı:kh ııak­
leder. Ona göre emir Nasr, ömrünün soıılanııda bastalanınış v~
olmuşlandır. 88 Nizariyye koluna mensup bunu İsııııiilileri desıeklemesind~n dolayı ilııhl bir ceza olarak
algılayıp pi§manlık duymuştur. Yerine geçen oğlu Nuh da İsııWli­
Hasan Sabbah 1090'dan itibaren ed-Dave- leri ıcdip ~P cezalandımuştır. tl-Fihrist, 234. Konuyla ilgili
değcdendirmder için bk, Barthold, Moğollstil4stna Kızd4r Türkis-
tu~l-Cedide denilen yeni bir teşkiladanınaya
tan, çev. H. D. Yıldız, Ankara, 261-263.
gitmiştir. Başlangıçta Mısır'a bağlı olarak (87) Nizamülmülk, 303-309.
(88) Davetü'I-Cedide hakkında geni§ bilgi için bk., İbnü'l-Esit, Vni,
kurulan bu teşkilat, kısa zamanda Mısır Fatı­ 25-50; Cilvcyni, Tarih· i Cihangi4<f, çev. M. ÖZtüd<, 2. baskı, Anka-
ra 1998, 512-577; Deylemi, &ylinu. Mahtbi'I-Britıniyyt, 19·25;
mi reisierinin otoritelerinin zayıflamasıyla Gazzalı, Bôtıniliğin lç YilZıl, çev. A lllıan, Ankara, 1993; 23-90;
müstakil hareket etmeye başlamış ve Suri- Lewis, 33-55; Günalıay. "Baıınilik Tarihi", DFİFM, S. 8_ı._ 1-27;
"fusuf d-G.ıvıinime, Gu/4tu'ı.Şiati'/.&tılliyyl! fii.şam, Urdün,
ye'ye kadar uzanan bir dm teşkilatı oluştur­ 1981 22-41; F. Dafwy, 324-434.
(89) Lewis, 60 vd.; F. Dafıaıy, 385-392.
muştur.89 İsmatltler, Alarout ve civarı ile Suri- (90) Bu konuda bk., Bojdadi, 228-233; Gazzili, 20-23; Deylemi,
ye' nin sahil bölgelerindeki bazı kalelerin 25-26.
(91) Bu iddia sahiplerinden birisi F. Babingtt'dir. O iddiasını Ona
dışında hakimiyet sağlayamamışlardır. Onlar Asya'dan ba~layan bir t~eyyü' likriyle ıemell~odirmektc ve Ana-
dolu'daki bazı sanat eserlerinde tezabür eden Şü moıilleı:le des-
ancak, cahil, akılsız veya ukala, mukaddesatı t~emektedir. Bk, "Anadolu'da ~t", DFEFM, S. 3, 1922,
inkar eden bazı felsefeeller ve adi suçlulan 191 vd. Ancak mesela Barthold gibi ~cılar. Ona Asya'daki
Süo.oi yapılaomayı ortaya koymUf, ve bu yapı büyük ölçüde 4ei!i§-
kendi görüşleri için kandırabilmişler90 Bu meden Anadolu'ya ııkseımişıir. Bk., Tılrldstan, bilhassa Dcioci
Bölüm (194-343). Kllprülü'nün "Anadolu'da İslılıniyet" DFEFM,
nedenle halk arasında kitlesel olarak yayılma S 4-6, 1922, makalesi de Babinger'i tasbih niteliğindedir; resmi
makamiann Şüliği bcniınsedikleı:i 6lai reddcdili.rken Anadolu'da-
imkanı bulamamışlardır. ki Şüliğin farklı kaynııklan gösteı:ilir.
(92) Sıbt İbnü'I-Cevzl, Mirôtı1:ı-Zaman, (kayıp Uytlmı't-Tevdrih'ıen
Bununla birlikte özellikle Suriye'deki naklen Selçuklulaıla ilgili bölüm), baz. A Sevim, Türk Tarih Bel-
geleriDtrgisi, c.:xıv, S. 18, Ankara 1992,234. Aynca laş, M. Halil
İsmaililecin gerek bölgedeki Türkler arasında Yıoanç, Tt7rkiyt Tarihi Selçuklular Devri Aııat/4/ılnun Fethi, İsıan­
bul 1944, 116; 'II.ıron, Selçuklular Zamarımt/4 Ttirkiyl!, 3. baskı,
gerekse daller vasıtasıyla Anadolu'ya gelen İstanbul1993, 69-70.
Türkler arasında etkin olduğuna ve hatta (93) Yıoanç, 50; Turan, Stlçuklular Zamamnda Türkiyt, 70.
(94) Ali Sevim, Suriyl! ve Filistın Selçuklulan Tarihi, 2. baskı, Ankara
Türkiye Şiıliği benimsediklecine dair görüşler 1989, 98-99, 114-115.
Dahası Suriye bölgesinde Abbas! veya Fatı.nll bu şekliyle eski Mezopotarnya'daki Gnostik
hilafetinin bölgedeki hakimiyet potansiyeline inançlann, Sabüliğin ve Yeni Eflatuncu felse-
göre, mahalli idarecilerin sahip olduklan fenin yeni yorumlarla güncelleştirilmesinden
şehirde hutbeyi Sünni veya Şu halifeler adına ibarettir. 101
okuttuklan vakidir. Dolayısıyla bu nevi teşeb­
büsleri şartlara göre oluşan siyasi manevralar Daha önemlisi her üç fırkada yaratılış
olarak değerlendirmek gerekir. Nitekim C. bakımından kendilerini diğer insanlardan
Cahen de "Atsız, Artuk, ve Kutalmış'ın oğulla­ ayrı kabul ettikleri için Şu-Batın1lerden farklı
rı, şüphesı'z her türlü dinf firka
meselesine ılgisı'z olarak yayılınacı değil, içine kapalı toplum
kalıyor ve menfaatlerı' gerektirdiği vakit, sadece yapısına sahiptirler. Nitekim Massignon,
zararsız Şü İbn Ammar ile değil fakat Fatımfte­ Nusayrtlerin kendi gruplarına ait sayıyı sınır­
rin yayılmacı İsmaıliyye mezhebiyle dahi işbir­ ladıklarını ve bu sayıya X. asırda ulaşıldığı-
liği yapmaktan çekinmiyorlardı "95 diyerek: ·,,Q1102 belirtir. Bu fırkalann sahip olduklan
bunu ifade etmektedir. Süleyman Şah inançlar bakırnından Anadolu Aleviliğine
1084'te Antakya fethini m~teakip, şehrin
tesirlerinden söz etmek imkansızdır. Bunun-
büyük kilisesini camiye çevirterek, 120 müez-
la birlikte geJenek, örf ve adet benzeri inanç-
zine ezan akutmuş ve C~a namazını kıl­
mıştır. Onun, Melikşah ve Abbasi hilafetine (95) Cahen, Ttirkleniı Alıadolrl'ya İlk Gıiiji, çev. Y. Yücel-B. Yediyıl-
dız, Ankara ı992, 56.
fethini müjdelemesi,96 önceki davranışının (96) Yınanç, ı23; Sevim, ıo9-112.
(97) Yınanç, 117.
siyasi niteliğini göstermektedir. M.H. Yınanç, (98) Nusayrilik, Muhammed b. Nusayr'a nisbet edilen, Iv. yy'da ·Baıı­
onun Tarsus'taki tavrında Fatımilerle oluşa­ niyye'den ayrılarak Hüseyin b. Hamdan el-Hasibi ta.rafı.ııdan
sistemle~en ğall bir-fırkııdır. OlU§umunu tamaminmasından
cak ticari münasebetleri de göz önüne almış itibaten Faıımilerin baslasıyla Suriye'nin dağlık bölgelerine çeki-
lerek, Anıakya civannda gfuıümfrze kadat varlıkla.ıııı.ı süıdilr­
olabileceğini ifade eder97 ki, Tarsus ve Thab- mü~erdir. Daha g~ bilgi için bk., Adanalı Süleyman Efendi,
166 lus'un liman şehirleri olması dikkate alınırsa, Kitıibu BakOrati's-Süleymaniyye, Beyrut, ı863 (içinde Kitıibu'/­
Mecmu' ne~redilınişıir); Massignon, "Les Nusayris", Opera
deniz yoluyla yapılan ticaretten anlayan bir Miııora, Lübnan ı963, II, 619·624; A. Bedevi, Tıırihu'l-Me:r.öhi·
bi'l-blômiyyin, Beyrut, ı973, II, 423-502 (ilgili lasımda Kitabu
hukukç~un kadılığı ve tecrübesinin Müslü- Diyôneli'n·NUSilyriyye neşredilmişti:r); Ahmet Turan, Ler Nuseyris
de Turquie da~ıs la ~gion d'Hotay, (Dr. De m e cycle) Paris
.manların lehine olacağı aşikardır. ı973; Fığlıılı,ltikôdi Islam Mahepkri, 141-143.
(99) Yezidilik, Şeyh Adi b. Müsafir'e (1162) nisbet edilen Adeviyye
tarikatının sonraki asırda torunu Şeyh Hasan b. Adi'den (1254)
Batıniyye fırkasınıninanç bakımından itibaren sapık inançlara yönelmesiyle olll§an bir fi,dcadır. DSha
etkilediği ve daha sonra Anadolu' da varlıklan fazla bilgi için bk., M. Şerafeddiıı, "Yezidil.er", DFIFM, I, ı926,
1-35; Abbas Anavl, Tarihu'I-Yezidiyye ve Aslu Akıiletibim, Bağ­
görülen fırkalar, Nusayrilik/8 Ehl-i Hakk v'e dad, 1935; R Lescot, Enquete mr fes Yeııtlis de Syrie ~~du Djebef
Stiıdjôr, Beyrut, 1938; Mehmer Aydın, "Yezidiler ve Inanç-Esas-
Yezidiliktir. Bu fırkalardan Yezidilik, Xlll. lan" Belleteıı, Lll, 1988, 33-74; Ahmet Turan, Yezidiler, Samsun,
asnn ikinci yansından itibaren oluşum süreci- ı993.
(100) Ehl-i Hakk, 1272'de doğan, 1316' da mezh~bini yaymaya başla·
ne girmiş Güneydoğu Anadolu'nun dağlık dığı rivayet edilen Sultan Sobak diye bilinen Ishak'ın kurduğu bir
fırkadır. Mezhep mensuplan, Hanedan-ı Hefteglne adıyla yedi
bölgelerinde, Kuzey Irak, İran Kürdistanı ve büyük aileden Sıidat:ı Hanedan-ı Hakikat denilen yedi pir tara·
Azerbeycan taşrasında varlığını sürdürmüş, fından idaıe edilınişlerdir. SulbUl Sohak'ın ölümünden sonra beş
ailenin ilavesiyle sayı on ikiye çı.kıırıl.oıışt. Bunun için Ebi-i
Emevi gulüvvü olan ve adeta bölgedeki Şu Hakk mensubu ber fen bu on iki aileden birine bağlaruruık
zorundadır. G~ bilgi içüİ 'bk., Miııonky, "Notes sur la Secte
oluşuma tepki olarak ortaya çıkan bir fırka­ des Ahle-Haqq", RMM, S. 40, 1920, 20-97; S. 41, ı921, 205-
dır.99 Ehl-i Hakk da, Yezidilerle aynı coğraf­ 302; Haınid Algar, "Ebi-i Hakk", DIA, X, 511-513. XIv. yy'ın
b~lanndan itibaten tarih sahnesinde.göiiinmelerine rağmen bazı
yada Sultan Sohak' a nispet edilen ve muhte- ara~tıımaalar Sultan Sobak ile Bab-a Isbak'ın isim benzerliğinden
hareketle Ebi-i Hakk'ı Babailiğin bir uzaotlSl gibi görmü~lerdir.
melen Yezicl1 aşiretlerirıllı dü§manı a§iretler • Örnek olarak, bk., C. İbrahim Vefar, Elıl-i Hakk ve Btlebiyah,
İstanbul, ı978, (yayııılaıın:ıaouş Dr. Tezi), 8-ı4. Ancak wibi
arasında benimsenme imkanı bulmuş bir fır­ hadiselerin g~imi ve o dönemin kayııaklanııda bunu telmih
kadır.1oo edecek bir bilginin bulunmayışı, böyle bir iddianın asılsızlığını
oroıya koymaktadır. Fukanın olll§uın sürecinden hareketle,
ancak XV. yy'dan sonra kendileriyle ilişkiye giren a~iretleri etkile-
Fırkalann uluhiyyet ve kainatın yaratı­ ı:ni§ olacağı tahmin edilebilir. .
(101) Bu konuda bk, 'ı:lı§ar Kiıtluay. lslô111 ve Yahudi Mezhepleri, Ankara
lışıile ilgili inançlan Şu-Batın1lerin nübüvve- 1964, 213-214; tfan Abdulhaınid, Dirasit 6.'1-Fırak ve'l·AkS.id,
tin sürekliliğiyle ilgili inançlannın farklı form- Bağdat 1967, 51-55; Fethi M. Zağbi, .Gulatu'ş-Şia, Tanta 1988,
632-643.
larda ifade edilen değişik versiyonlandır ve (102) Massignon, "Les Nusayris", 620-621.
larda grupların az da olsa birbirlerini etkile- ler'in de ifade ettiği gibi, Şüliğin takiyye
diklerini belirtmeliyiz. prensibiyle faaliyetlerini gizlernelerinden
dolayı, sadece resrıll ilişkilere yansıyan unsur-
Ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle ların tespiti mümkündür, halk arasında Şiili­
beraber Toroslar'daki Tahtacılar'da görülen ğin hangi ölçüde hakim ol?uğu ise bilineme-
Selman-ı Farisi'nin takdisP03 bölgesel yakın­ mektedir.m Resrıll olarak Isnaaşeriyye Şüliği,
lıktan dolayı Nusayri tesirini hatırlatmalda XII sonlannda Abbast halifesi en-Nasır lidi-
birlikte, Nusayrilerin Selman'a yükledikleri nillah'ın (saltanatı: 575-622/1180-1225) siya-
fonksiyon ve bunun bazı Batıni zümrelerine si gayelere matuf olarak Şitliğe meyletmiş ve
· yansıyan şekline -ki buna "Slniyye" denilir- 104 Şü faaliyetlere fırsat vermesiyle kendilerini
Tahtacılarda rastlanmaz. Nitekim yaptığımız gösterme fırsatı bulmuştur. 114 Bu fırsat, Nası­
araştırmada, menkıbeye göre, Selman-ı Pari-
ruddin et-Tus! (1274) ve talebesi Allame
si, Türklere İslam'ı öğreten ve onlara Dede el-Hasan b. Yusuf İbni'l-Mutahhar el-Hıl­
Korkut'u eğitici olarak tayin eden kişi olarak li'nin (1326) gayretleriyle canlanmış ve bazı
kabul edilmektedir105 Bu menkıbe Şeref Moğol Hanlannın himayesiyle devam etmiş­
Han'ın Kürtlerin menşe'i ile ilgili naklettiği
se..de; İsnaaşeriyye Şüliğinin, Türkler arasın­
menlabeyle benzerlik gösterdiği gibi106 tarihi da bariz etkilerini görmek için ıxzxv. asırda
vakıalara da uygundur. Hazar Türkleriyle ilk
Şeyh Cüneyd ile başlayan Safevi hanedanının
savaşan komutanlar arasında Selman b.
Anadolu'ya yönelik propagandalarım bekle-
Rab"ıa'nın adı geçmektedir. 107 Kanaatimize
mek gerekecektir. Bu propagandaların arka
göre sel.ınfuı adının Türkler arasındaki şöhre­ planını ise .xm:.
Asır Anadolu'sundaki dini-
ti de bu olaylarla ilgilidir. Ancak zaman bu
tasavvufi hareketler oluşturmaktadır.
adı daha meşhur olan diğer bir sahabeyle
Selman-ı Farisi'yle özdeşleştirmiştir. Sel- 167
man'ın Hz. Ali'nin yakınlanndan oluşu, Tasavvufl Hareketler
fütüvvet ehlince meslek piri sayılması108 ve
İslam düşünce tarihinde tasavvuf,
Alevi ananesindeki "Kırklar Meclisinde" ortaya çıkış tarihinden itibaren fıkıh ve kelam
nakib rolü üstlen.ınesi1°9 onun adının takdis ekolleriyle sıkı bir birliktelik içinde geJ!şmiş­
edilmesini kolaylaştırmı§tır. tir.m Göçebe ve yarı-göçebe Türklerin Islam-
İsnaaşeriyye Şüliği, imamların ziyaret- laşmalarında gezgin stlfi ve dervişler önemli
gahları çevresinde ve Abbasi hilafeti tarafın­ (103) SüleytnAO Filai, "Teke Vılayeıinde Thhıacılar", Türk Yurdu, V.
Mayıs 1927, 486-487.
dan oluşturulan nekabet kurumuna "binaen (104) Massigııoo, "Selmaıı Pik et !es Premices Spıiıuelles de !'Islam
özellikle seyyidler ve nakfbler etrafında İtaoi.en~ ~~~ Wnora, II465-470.
(105) .Kırzıojl~. Kıpçakl.ar, 213, (Teviı:ih-i Cedld-i Mir'iit·i Cihan'dan
kümelenerek varlıklarını korumuşlardır. Sel- naklen).
(106) Şe.ıefHıııı, Ş=fn6me, çev., M. A. Avni, Kalıire 1962, 16.
çuklular, Sünn11.er kadar mutedil Şiliere karşı (107) lbnu'J.E$ir, m, 33 vd.
da bir aynm siyaseti gütmüyor; seyyidleri ve (108) Bk., Sankaya, XIII-XVI. Aıırl4rti4 Amu/olu'da Fütüuvetn4mekre
Gö~ Dini Inanç Motijlm, Erzurum 1993 (yaymlaomamış Dr:,
şerifleri himayelerine alıyorlar; Alevilere han- tezi), 72·73. o

(109) Kııklar MeclW b.akkuıda bk., Buyruk, ş., S. Ayıekin, Ankara.


gah ve hatta medrese inşa ediyorlardı. Kısaca wibsiz, 7·12; Noyan, &Ju4ilik Akılilik l'_ledi~?, _65-67.. ~
Medisini.ıı prototipini oluşturan daha ~ .!>~ ı:ıvayet ıçın bk.,
halifelere küfr etmeyen mutedil Şüler, Türk- A. Gölpınadı, "Burg#d w Fü~ln4mesi, IUIFM, XV, 19.53-4,
ler sayesinde tam bir hürriyet ve himayeye 136. L "''--u_,_,_. .
(110) Turan, Sel{uldu/4r Tııribi, 317; aynı mlf. Tür~< <..inan C"lllKUITıyetı,
mazhar idiler. 110 Bu nedenle Türklerin bu 264. •- . •
(lll) Günalıay, "Selçuklular Horasan'a .ındiklerinde Islam Dünyası ,
fırkayla karşılaşması ve o~ann inançlanndan 82·84; Lewis, 36. .
etkilen.ıneleri tabiidir. Ozellikle Azerbay- (112) Zeki Velid! Togan, Umumi Türk TArihine Girit, 3. basla, Istanbul
1981, 110·111.
can'da yaşayan Türklerin, ilk dönemlerden (113) B. Spuler,lran Mojoll<zn, çev. C. Köprülü, 2- baskı, Ankara 1987,
itibaren Şllliği benimseyen Deylemlilereuı 268. 6
(114) en-Nisır hakkıııda bk., Ciiveyııl, Törih·i CihonguJ(i, 559·5 1;
komşu olmalarının bu mezhebe ilgilerini Celaleddin es-S<IyOti, Tlirihıli-Hul41i, Beyrut trz., 413-421; F.
'Dıesclıoer, "al-Nisır li-Din Allah" !A, IX, 92-93.
artırmış olması muhtemeldir. 112 Ancak, Spu- (115) Laousı, 136.
rol oynam.ışlardır. Bunda sıililerin hayat Türkiye Selçuklulan Devleti de onla-
prensipleri kadar, Türklerin eski dinlerinden nn gelişine zemin hazırlayıp şehir merkezle-
bildikleri din adamlarına sevgi, saygı. ve tak- rinde cami, medrese, tekke, imarethane vb.
dis anlayışının 116 etkisi olmuştur. Nitekim sosyal yapılan inşa edip buraların idamesi
Karnların Türk topluluklan arasındaki rolü, için gerekli finansman, vakıflar tahsis edile-
İslamiaşma sürecinde gezgin dervişlere, tari- rek sağlamış; taşrada ise çeşitli kervansaray-
kat şeyhlerine ve plrlere atfedilmiştir. Böyle- lar, hangahlar, sınır boylanndaki ribat benze-
ce ata, baba, dede denilen, belli aşiretlere ri derbendler, tekkeler inşa ve imar edilerek
mensup, zamanla seyyid nisbesi de verilen bur~an gönüllü kimselerle doldurmuş, civar-
veli tipi ve bunların etrafında Kitabi din anla- 1arındaki toprakların işlenmesi sağlamış ve
yışından farklı veli kültü oluşturulmuştur. 117 buralarda yerleşenlere bazı vergi muafiyetleri
Böylece Türklerin İslfunlaşma tarihinde onla- . sağlamıştır. 124 Bu dönemde Anaolı:ı'ya gelen
ra dinlerini öğreten Aslan Baba, Korkut Ata, ' ll!eşhur sılfllerden bazılannı şöyle sıralayabi~
Çoban Ata gibi azizler hep var olmuşlardır. us lir:l.z: Medresderin hakim olduğu şehir çevre~
SUf:i.yane görünümleriyle halk vaizi olarak lerinde Muhyiddin Arabi (ö. 1241), Bahaud-
faaliyet göste~en Kerramtlerin Gazndiler din Veled (ö. 1228), Burhanuddin Muhak-
tarafından benimsenmesi de bu anlayışın ki.k-i Tirmizi (ö. 1240), Evhaduddin .Kirmani
eseridir. Bunların yanında Gazali'yle (1111) (ö. 12.37), Necmtıddin Daye (ö. 1256), Ahi
birlikte Sünni irikat ile hanşan tasavvufi Evren (ö. 1261), Mevlana Celaleddin Rfuni·
düşünce, yerleşik kültüre mensup çevrelerde (ö. 127.3), Sadruddin Konevi (ö. 127.3), Ebu-
de gelişerek varlığını sürdürmüş, çoğu kere bekr Ni.ksan (ö. ~); Fahruddin Irak! (ö.
resmi kabule mazhar olmuştur. 1289) vd.; 125 taşrada, köylü ve göçebe nüfus
kitlesi arasında ise Baba İlyas (ö:1240), Hacı
168 Türkmen göçebeler arasında en fazla Bektaş Veli (ö. 1270), San Saltuk (129.3),
taraftar bulan ve münferit dervişlik faaliyeti- Barak Baba (ö. 1.307), Yunus Emre (ö. ·
nin ötesinde tarikat haline gelip teşkilatianan 1320), Aybek Baba, Kumral Abdal, Abdal
tasavvuf hareketi Hoca Ahmed Yesevi'nin Murad, Abdal Musa, Geyi.kli Baba126 gibi
(1167) kurduğu Yesevili.ktir. Hace Ahmed şeyh ve dervişlerin talimleri doğrultusunda
Yesevi menlaheye göre bir sahabi olan Arslan yayılmıştır. 127 :x:ın. asır Anadolusu'nda. tasav-
Baba'dan nasip almıştır. 119 Hz. Ali neslinden 1 vufl düşünce İbnü'l-Arabi kaynaklı vahdet-i
olan, Hacegan'dan Yusuf Hemedani'nin ter- vücud, Horasan Melamıliği. ve Irak sılflleri-
biyesinde yetişen120 Hoca Ahmed İslaİniyetin
(116) J. Paul Roux, Türklerin ve Moğo/lamı Eski Dini, çev. A. Kazancı­
evrensel değerlerini kavrayarak, Maturidl'nin gil, İstanbul1994, 93-94.
Tıirk Edebiyahnda İlk Mutosawif/ar, 4. basla., Ankara
itikadi düşüncede yaptığını tasavvuf:i düşün­ (117) Köprülü,
1981, 18·19; Roux, Türklerin ve Moğollıımı Eski Dini, 57. M.
cede yapıp, Türklere kendi örf ve gelenekle- Eröz, günümüz Alevi kültüründelô dede ve babalaı:ht, eski Tiirk
d.inindelô kamlar arasmda geniş bir karşıl.aşıımıa yapınışnr, bk.,
riyle örtüşen, anlaşılır bir dini zihniyet sun- Tıirkiye'de_ Alevilik ve-Bekt14ı1ik, Ankara 1990, 257-286. ·
(118) Köprülü, Ilk Mutasawif/ar, 19; Ocak Kalenderiler, 23-24.
muş; dini, Türk ruhuna uygun, mill1 unsurlar- (119) Köprülü, aym eser, 28-29. ··
la aniayıp yorumlam.ıştır. 121 Divan-ı Hik- (121)(120) Köprülü, aym .eser, 62-63, 64·65.
Yıkıt, "Hoca Ahmed Yesevi ve Tü ek :0Uşünce Tarihindeki Yeri",
met'inde, .Kitab ve Sünnet'e bağlı bir din SDÜİFD, I, 1994;10-11. - · .
(122) Kemaleddin Eraslan, Hoca Ahmed Yesevi ve Divan-ı Hikmet'in-
anlayışını Maturidi ekol çerçevesinde, edebi detı Seçme/er, Ankara, 1991, 30-31, 36-37.
(123) Bk. Köprülü, aym eser, 174-180; Bayram, a.g.m., 540-543.
kaygı.dan ziyade öğreticiliği esas alarak, halk (124) Barkan, Kolııtıaa/ör Tıirk dervij/eri, 299-302; Turan, Vesikalıır,
Türkçe'siyle didaktik ve manzum !?ir şekilde (125) 66, 79; Ocak, "Zaviyeler", 267-268.
Köprülü, aym es'er, 195 vd.; Ayas, 47-48; Fı&IaJı, Türkiye'de Ak-
_

dile getirmiştir. Onun Orta Asya'da yaktığı


122
vi/ik Bektaşilik, Ankara 1990, 102-103. ·
( 126) Vefat tarihleri zikredilmeyen bu erenler xrv. asnn ilk yansınds
meşale Türkmenler arasında dolaşan ve yaşaııuşlardır.
Köprülü, İlk Mıttasawif/ar, 205-207; aynı mlf., "BekttJ[i/iğin Men·
onlarla beraber Anadolu'ya gelen dervişler (127) ıe'leri", TY, Il, S. 8, 1341, 133-135; aynı mlf., "İslam Sıifi Uırikat­
tarafından söndürülmeden canlı tutulmuş­ lamıda Ttirk-Moğol Şamonlığının Testri", çev., Y. Alwı, AÜİFD,
xvm, 1970, 148-152; Togan, a.g.e., 333-335; Fı&IaJı, Türkiye'de
tur.ıı3 Alevilik Bektaşilik, 104-117, 127·132.
nin zühd anlayışlannın etkisinde tarikatiaşma örgütlenerek diğer Türkmenlerle birlikte bir
sürecine girmiş, Sühreverdiyye, Mevleviyye, savunma hattı oluşturmuş; m XIII. asrın ikin-
Kübreviyye, Halvetiyye~ Kalenderiyye, Hay- ci yarısından sonra şehirlerin mahalli idare-
dariyye, Bektaşiyye gibi tarikatlar oluşmuş­ sinde söz sahibi olarak halkın asayiş, sükun
tur. ve huzurunu temine yönelik çaba sarf etmiş­
lerdir. Ahiliğin klasik tarikat örgütlenmesin-
Ancak taşrada, Türkmenler arasıdaki den farklılık arz etmesi, mensuplannın Mev-
oluşum, başlangıçta dönemin sosyal şartlan levllik, Bektaşilik, Halvetilik, Rufaılik gibi
içinde farklı bir tepkiyle, Babai isyanıyla ken- tarikatiara da incisap etmesine fırsat sağla­
dini göstemıݧtir (1240). Baba İlyas ve halife- mıştır.134 Dahası Ahilik XV. asrın ikinci yarı­
si Baba İshak önderliğinde, mesiyanik karak- sından itibaren esnaf I oneası haline gelinceye
terdeki bu isyan, Doğu ve Orta Anadolu' daki kadar fütüvvet geleneğine bağlı olarak esnaf-
nüfus kesafetinin artması, sosyal ve iktisadi ların yanında dervişleri, askerleri, ulema ve
dengelerin bozulması, siyasi yönetimin keyfi- umerayı da bünyesinde barındırmıştır.
liği ve devletin halkına yabancılaşması netice-
si ortaya çıkmış, bölgedeki Türkmenlerin Esnaf loncası haline gelip yan resrrıl bir
çoğunun iştirak etmiş ve Kırşehir Malya ova- yapİya bürürıdükten sonra ise, taşradaki zavi-
sında kanlı bir şekilde sona ermiştir. 128 Ken- yeler büyük ölçüde Alevi-Bektaşi dervişleri
disi hakkında bugün de çok fazla bir şey pil- tarafından doldurulmuştur. Bu itibarla Alevi-
mediğim.iz Şeyh Ebu'I-Vefa'nın halifesi Baba lik ve Bektaşilik, Ahiliğin zaviye geleneğinden,
İlyas yaşaYl§ı ve faaliyetleriyle tipik bir halk erkan ve adap olarak pekçok unsur ve inanç
suflsi, aşiret velisidir. ~ Tarunu Elvan Çele- rootili almıştır. Fütüvvetnômelerde yer alan,
bi'ye göre Baba· İlyas, kendilerinin de atası merasimler esnasında veya çeşitli merhaleler-
olan Dede Garla.n'ın halife~i ve onun izniyle de talibin bilmesi gereken sorular ve cevaplar 169
diğer dört halifesiyle birlikte Rum diyanna ile ilgili fasıllar, Bektaşllikte musahiplik adını
gelmiştir. 130 Babai hareketi, dini bir hareket alan Fütüvvetnamelerde yol ata ve yol kardeş
olmadığı gibi, Şiilikle de bir alakası yoktur. edinme diye anlatılan erkan, kırklar cem'i ile
Ocak, hareketin İsmaillk tesirinde kaldığına ilgili rivayetler ve şedd kuşanma, hırka, tae
dair "en ufak bi'r veri'ye" rastlanmadığını belir- gibi özel giysiler hakkındaki yorumlar Fütüv-
tiyor. 131 Babru bakiyeleri daha sonra diğer vetnamelerden Bektaşi-Aleyi literatürüne
Türkmen sOflleri gibi Bektaştlikle bütünleşe­ geçen motifler arasındadır. 135
rek varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Anadolu'ya gelip zaviye sahibi olan ve
XIII. asırda Türkler arasında en yaygın Yesevi geleneğine bağlı dervişlerden birisi de
ve etkin oluşum şüphesiz Ahilik olmuştur. Mevlana ve Ahi Evren'in çağdaşı Hacı Bek-
Fütüvvet geleneğine bağlı Şeyh Nasiru'd-Din taş Veli'dir (1270-71). 136 O, Baba İlyas'la
Mahmud b. Ahmed el-Hoyi Ahi Evren'in (128) Ocak, Babailer /syam, 37 vd.
(ö.1261) şahsında temsil edilen Ahilik, eski (129) Ocak, oym eser, 101-105.
(130) Elvan Çdebi, M~ıakıbu'l-Kıtdsiyyefi' Mnı4smi'J.Onsiyye, haz., i
Türk akılık ve alp geleneğinin, Arap ve İran E. Erüıısai-A. Y Ocak, İstanbul, 1984, XI.n-XUII, beyit, 190,
fütüvvet idealiyle islamı bir sentez içinde bir- 194, 208-210.
(131) Ocak, Babailer lsyam, 146-147.
leşip Anadolu' da ortaya çıkan kurumlaşmış (132) Sabahanin Güllülü,Ahi Birlikleri, 2. baskı, İstanbull992, 30.34.
(133) Bayram, Ahi Evren ve Ahi Te;kilat11ım Kıınılupı, Konya 1987, 102
şeklidir. Örgütlenme biçimiyle şehir halkıyla vd.
(134) Bk., Sank:ıya,agt., 93 vd. Ancak siyasi te.ıcihle.r bakımından Kon·
göçebe halk arasında köprü vazifesim de y:ı'da Ahi·fürilwet ehlinden bazılannın Mevlevil.ikle mücadde
gören Ahilik, Anadolu'da şehirli-göçebe dini bıılinde olduğu bilinmdct~. Geniş bilgi için bk., Bayram,
89·96.
hayatını bir ölçüde birleştirmeyi başarabildiği (135) Bu konuda bk. Sıınkay:ı, "Ahilik Kültürünün Aleviliğe ~an
Boyuılan", II. Alltalya Yöresi Ahilik El Smıatkın Semporywnu,
için, bu dönemdeki dini tezahürleri büyük Antalya ll Ekim 2000, 18-28.
(136)Ahmed Efliki, Ariflerin Mmkıbdm, çev. 'I: 'Wıa, 2. baskı,
ölçüde bünyesinde toplamıştır. Ahiler, Moğol İstanbul1989, I, 411; Aşkp~azade, ~ot!u Tıırihi, ~r. N.
istilasına karşı özellikle Orta Anadolu' da Aısız, İsıaııbull985, 195.]. KingJey Birge, Bekt.i;ilil: Tıırihi, çev.
görüşmesine rağmen, isyan teşebbüsünü tas- uygunluğunun hissederek onu benimsemeye
vip etmeyip Sivas-Kayseri-Kırşehir üçgenin- başlamışlardır. Bu benimseyiş, sıradan bir
de dolaşarak Kırşehir yakınlannda karar kıl­ kabulün ötesinde bütün benlikleriyle onu
mıştır. Vilayetname'sinde onun seyyid olduğu özümseme, kavrama ve anlama şeklinde
nakledilir. 137 Hacı Bektaş, hayatının kalanını tezahür etmiştir. Böylece onlar, daha ilk
Suluca Karahöyük'te geçirmiş, "Hatun dönemlerde İmam Maturidl'yle İslam'ın
Ana"ya el vermiş ve vefat etmiştir. 138 Tarikat düşünce ve inanç bazında; Hoca Ahmed'le
Hatun Ana'dan Abdal Musa vasıtasıyla ise duygu ve yaşama bazında kendilerine
devam etmiştir. Kendisine nispet edilen eser- uyM bir yorumunu yapmışlar, kendilerine
ler, onun medrese tahsili gördüğünü, şer'! has bir Türk Müslümanlığı oluşturmuşlardır.
ilimiere vak:ı.f olduğunu, Arapça ve Farsça Bununla birlikte Türkler, diğer mezhep ve
bildiğini göstermektedir. Eserlerini, Makalat, tarikat hareketlerine de kayıtsız kalmamışlar,
J.(jtabu'l-Fevaid, Şerh-i Besmele, Şathıyye, 'oluşturdukları kültür çevresinde Sü.nni-Ma-
Hurde-name, Üssü'l-Hakfka şeklinde sıralaya­ tuıidl mezhebin dışındaki mezheplerle tem~s
biliriz. 139 En 'fazla bilinen ve nüshası bulunan ederek onlann fikirleri tartışma fırsatı bul-
eseri vtldyetndme'ye göre Molla Sadeddin muşlardır. Esasen Türkler, sahip oldukları
tarafından TürkÇeye çevrilen Makaldt'ıdır. 140 geniş hoşgörüyle asla inançlannda f~atizme
Hacı Bektaş da tıpkı Hoca Ahmed gibi, hitap varacak bir taasuba sahip olamamışlar, ken-
ettiği Türkmen kitlesine, İslrum inançlan kar- dilerinin dışındaki düşünce ve inançları hoş­
maşık felsefi izahlardan uzak, basit ve anlaşı­ görüyle karşılayarak onlarla bir arada yaşama
lır şekilde ahlaki öğütlerle birleştirerek akılcı öz verisini göstermişle~dir.
ve anlaşılır bir üslupla açıklamıştır. 141 O, R. Çamuroğlu, İstanbul, 1991, 36-56; Y Nuri, Öztürk, Tarihi
Boyunca Bekta;ilik, İstanbul1990, 53-54; Fığlajı, Türkiyede Ale-
dönemin geleneğine uygun olarak görüşlerini vilik Be.kıJıflik, 140-142. · ·
170 şeriat- tarikat-ma rifet-hakikat kapılarının (137) Menalab-t Hüttkar Hacı Bektaş Veli, Vilayet-name, haz. A. Gölpı­
ruırlı, (tıpkı basım) İstanbul1990, ı. E. Coşaıı, bu nis_petin doğıu
onlu makaıp.ları halinde açıklayarak sunar. 142 olabileceğini bel.i.rıir, bk., Hacı BekııJş Velf Mıtkalôt, Istanbul trz.
:x:ıa.xxn.
(138)Aşıkpa~azıide, 195. Müellif Hac Bektaş.'m iqat için Bacyan·ı
Rum'u seçtiğini belirtir.
Sonuç (139) Bk., Bedri Noyan, Bektôplik Akvflik Nedir?, 3. baskı, İstanbul,
1995, 37-42; Fığlalı, Türkiye'de Alevilik Bekta§i/ik, 159-160;
Güzel, "Hacı Bekıaj Velr, Kadri Eroğan Hac Belruş Veli Arma-
Bütün bu açıkl~alardan sonra diye- ğanı, Aııka.m, 1997, 30-31.

biliriz ki, Türkler, İslam'la karşılaşmalanndan (140) Eser ilzeı:inde en ciddi çalışma M. E. Çoşao tara6.ndao akademik
~ir araşnrma olarak yapıl.ınışıır. Hacı Behaş Velt Mıtkalôt.
itibaren bu dinin zihniyet bakımından kendi (141) Oztürk, Tarihi !3oYunca Bekta;ilik, 99 vd.; Fığlalı, Türkiye'de Ale~
vf/ik Be.kıJıflik, 168-178. '
dünya görüşlerine, örf ve gelenekİerine (142) Hacı Bekıaj Veli Mıtkalal, 19·22, 23-28, 29-30.

You might also like