Professional Documents
Culture Documents
AşIK TARZI
ŞttR GELENEG1
ve Rüya Motifi
ISBN 978-975-338-254-5
ÖN SÖZ
1. BASKIYA ....•....•........................•..••...•...•...••.•••................................. 9
il. BASKIYA ....••..•..................•........................................................... 1O
111. BASKIYA ....................................................................................... 12
iV. BASKIYA ....................................................................................... 13
V. BASKIYA ....................................................................................... 1 4
GİRİŞ
A şık Tarzı Şiir Geleneği ve Ö rnekleri Üzerine Yapılan Çalışmalar .... 15
B İRİNCİ BÖLÜM
A ŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ VE MAHSULLERİ
A. Türk Edebiyatı İçinde A şık Edebiyatının Yeri ................................. 33
B. A şık Edebiyatının Mahiyeti ve Teşekkülü Meselesi... ...................... .40
C. A şık Fasılları ......................................... .............................................. 52
.
İKİNCİ BÖLÜM ·
"Aşık Tarzı Şür Geleneği ve Rüya Motifi" ismini taşıyan ve doçentlik te
zi olarak hazırlanan bu çalışma için gerekli malzeme ve bilgiler yazılı ve sözlü
kaynaklardan elde edilmiştir.
Türkiye, Azeri ve Türkmen sahaları olmak üzere bugün de geniş bir alanda
yaşamakta olan Aşık Edebiyatı ürünlerinin tamamını bu çalışma içinde değer
lendirmek mümkün olmadığı için yalnız Türkiye sınırlan dahilinde 1 9. asırdan
beri yaşamış ve yaşamakta olan aşıkların şiirlerini ve bu edebiyat geleneğinin
icra töresini bütün olarak incelemeye çalıştık.
Bu araştırma "Giriş" kısmıyla beraber üç bölümden ibarettir. Giriş kısmın
da 1 914 yılından bu yana aşık tarzı şiir geleneği ve örnekleri üzerinde yapılan
çalışmaları mümkün olduğu kadar kronolojik bir sıra dahilinde tanıtmaya ve
değerlendirmeye gayret ettik.
1. Bölümde Türk Edebiyatı içinde Aşık Edebiyatının yerini sebepleri ile be
lirledikten sonra Aşık Edebiyatının mahiyeti ve teşekkülü konusunda ortaya
atılan görüşlerden hareketle sonuca ulaştık. Bu bölümde ayrıca Aşık Edebiyatı
mahsulleri konusunda bilgi verirken özellikle aşık tarzı şiir geleneği içinde gerek
nicelik gerekse nitelik bakımından önemli bir yer işgal eden aşık fasıllarını hem
tarihi hem de coğrafi durumlarını göz önünde tutarak değerlendirdik. Bu fasılla
rın bölümleri yanında icra töresinin prensiplerini de tespit etmeye çalıştık. Doğu
Anadolu merkez olmak üzere bugün de Anadolu' nun birçok merkezlerinde canlı
olarak yaşamakta olan Aşık Edebiyatı geleneğinin sistemli deyişmeler
(Müşaare) bölümünü örnekleri ile tanıtmayı ve değerlendirmeyi denedik.
il. Bölümde Aşık Edebiyatının hem mahsulleri hem de temsilcileri için ha
reket ve başlangıç fonksiyonu gören rüya motifini tahlil ve tiplendirmeden önce
eski ve yeni rüya teorilerini ve rüyanın mahiyeti hakkındaki modem görüşler
yanında büyük dinlerin rüyaları kabul ediş şekillerini özetleyerek insan hayatın
da ve milletlerin kültürlerinde rüyaların akislerini anlatmaya çalıştık.
Bu çalışmada örnek ve delil olarak sunduğumuz şiirlerin imlalarında iktibas
edildikleri kaynak ve aşıkların söyleme ve yazma şekilleri esas kabul ederek
hece vezninde ve yazılışlardaki hataları, kaynağa sadakat düşüncesi ile düzelt
medik.
Bu araştırma sonunda ulaştığımız neticeleri _"Sonuç" kısmında özetledik.
Faydalandığm)JZ kaynakların bir bölümünü Bibliyografya'da verdik.
16 Mart 1 980
il. BASKIYA ÖN SÖZ
bir kabul ve birikimle devam ettiği kanaatine varırken hiç beklenmeyen bir çev
rede sanatçı Barış Manço' nun bu geleneği çağın kabul, zevk, anlayış ve beklen
tilerine cevap verir tarzda yeni bir oluşumla XXI. yüzyıla taşıdığını fark ettim.
Bu konu ile ilgili görüşlerimi ve değerlendirmemi de EKLER kısmındaki yazı
larımın arasına dahil ettim.
Kitabımın ikinci baskısını hazırlamak için beni ısrarla teşvik eden meslek
taş ve öğrencilerime, bu projenin gerçekleşmesini sağlayan Doç. Dr. Mustafa
İsen'e ve yeni yayınlan taramama yardım eden, sözlük kısmını hazırlayan ve
matbaa işlerini üstlenen Yrd. Doç. Dr. M. Öcal Oğuz'a, kitabı basan Akçağ
Y ayınevine gönülden teşekkür ederim.
Kasım 1992
ANKARA
111. BASKIYA ÖN SÖZ
M. Türker Acaroğlu, "Türk Halk Bilgisi Kaynakçası Üzeriııe /. Ulıulammsı Türk Folklor
ı Koııgresi Bildirileri", 1. Cilt, Ankara 1976, s. 21-47.
Türker Acaroğlu Fıtrat Ozan, Türk Halk Bilgisi ve Halk Edebiyatı Üzeriııe Seçme Ynyııılnr
·
örneklerinin değerlendirilmesi için cönkler başta olmak üzere konu ile ilgili
bütün yazma eserlerinin taranıp kataloglanması gerekmektedir. Cumhuriyetten
bu yana bazı araştırıcılar münferit olarak yazma eserler üzerinde çalışmışlar,
tespit ettikleri aşık isimleri ve bazen biyografileri gibi bilgilerin yanında aşık
tarzı deyişleri de neşrederek bu konuyu aydınlatmaya çalışmışlarsa da umumi
neticelere varabilmek için yeterli değildir.
1729 yılı ile 1 928 yılları arasında geçen eski harfli basmalar döneminde de
yazma eserler mevcut olmakla beraber basma eserler ağırlık kazanmış durumda
dır. Bu devrede sevilen aşıkların şiirleri divan şfürlerininkilere benzer düzenle
meler içinde zaman zaman yayınlanmıştır. Aynca halk hikayeleri de bu devirde
çok basılan kitaplar arasındadır. Bu dönemde neşredilen kitap ve mecmualar da
yazmalar döneminde olduğu gibi aşık edebiyatı açısından ele alınıp taranmamış
olduğundan tasnif ve değerlendirmeye tabi tutarak kesin bir şey söylemek müm
kün değildir.
Bugünkü bilgilerimize göre Aşık Edebiyatı konusunda ilmi çalışmalar Ziya
' 5
Gökalp,' Fuad Köprülü, Rıza Tevfık'in "folklor"u bir ilim olarak tanıyıp tanıt
malarından ve bu konuda yapılacak derleme ve araştırmaların önemini belirtme
lerinden sonra başlamıştır.
Mehmed Fuad Köprülü, Halk Bilimini bir ilim dalı olarak tanıttıktan hemen
sonra halk edebiyatı geleneğine dayalı olduğunu kabul ettiği, ancak yaratıcıları
belli olduğu için Halk Edebiyatı ile Divan Edebiyatı arasında bağımsız bir ede
biyat olarak gördüğü Aşık Edebiyatı'yla ilgili bir inceleme yayınlamıştır.
1914 yılında İkdam Gazetesinde "Saz Şairleri"6 başlığı altında seri dokuz
makale halinde yayımlanan bu inceleme bugün de önemini ve değerini yitirme-
Fuad Köprülü, " Mübahasat-ı Lisaniye ve Edebiye-Saz Şairleri 1 -" ikdam, 3 Mart 1 9 14.
,
Mayıs 1 9 14.
____, "Mübahasat-ı Lisaniye ve Edebiye-Saz Ş1iirleri 8- Şive ve Lisan", İkdam, 7 Ma
yıs 1 914.
____ "Mübahasat-ı Lisaniye ve Edebiye-Saz Şairleri 9- Aruz Vezni", İkdam 2 1 Mayıs
,
1 9 14.
Turkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 17
miştir. Köprülü, XVI. asırdan başlayıp XX. asırda son bulduğunu kabul ettiği
Aşık Edebiyatının teşekkülü, gelişmesi ve sonuçlanmasıyla ilgili kendi tabiriyle
ortaya koyduğu hipotezi tespit ettiği yazılı kaynaklara ve İstanbul'da bu geleneği
sürdürüp tüketen sözlü kaynaklara dayanarak hazırlamıştır. Bu incelemesinin
başında Aşık Edebiyatı ve temsilcileri hakkında yazma ve basma eserlerde bilgi
bulabilmenin çok güç olduğunu bazen 8, 10 cilt eserden birkaç cümleden fazla
malumat edinemediğini belirtmiştir. Köprülü bu makalelerinde bu tarzın da di
ğer edebiyatlar gibi sosyal hayatın ihtiyaçlarından doğduğunu, sosyal ihtiyaçlar
değiştiği için de aşık tarzı edebiyatın kaybolduğunu belirtmiştir. Köprülü' nün bu
hükmü İstanbul ve çevresi için doğru olmakla beraber bütün Anadolu için doğru
değildir. Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinde bir ölçüde Orta
Anadolu'da Aşık Edebiyatı ile ilgili umumi bilgileri ve bazı prensipleri ihtiva
eden bu makalelerinden sonra 1 9 1 5 yılında "Türk Edebiyatında Aşık Tarzının
Menşei ve Tekamülü Hakkında Bir Tecrübe"1 isimli bu konudaki ikinci ince
lemesini neşretmiştir. Bu makalesinde özellikle Aşık Edebiyatı ile ilgili kaynak
ların kısırlığının sebepleri üzerinde durmuş ve bunu Divan Edebiyatı mensupla
rının küçümseyici tavırlarına bağlamış ve bu tavrı sergileyen delilleri ortaya
koymuştur. Ayrıca Tanzimat Edebiyatı mensuplarının teorik olarak zaman za
man bu edebiyata değer vermelerine rağmen pratikte tavırlarının klasik edebiyat
mensuplarından farklı olmadığını örneklerle delillendirrniştir. Aşık tarzı edebi
yatın önemi ve diğer edebiyatlarla münasebetleri üzerinde de durmuştur.
Köprülü bu umumi değerlendirmelere dayanan araştırmalarından sonra ça
lışmalarını saz şiiri antolojisi meydana getirecek biçimde yoğunlaştırmıştır.
1929 ile 1 940 yıllan arasında müstakil kitaplar halinde neşrettiği Gevherf,8 Erzu
• °
rumlu Emrah, XVI. Asrın Sonuna Kadar Türk Saz Şairleri, 1 Kayıkçı Kul Musta
" " 3 ,.
fa ve Genç Osman Hikayesi, XVll. Asır Saz Şairleri, Aşık Dertli, 1 Aşık Ömer,
Karacaoğlan, ıs XVlll. Asır Saz Şairleri, 16 XIX. Asır Saz Şairlt;ri, 17 XX. Asır Saz
M. Fuad KöprUlli, "TUrk Edebiyatında Aşık Tarzının Menşei ve Tekamülü Hakkında Bir Tec
rübe", Milli Tetebbu/ar Mecmuası, Cilt, 1, Nu: 2, S. 5-46.
y ___ , XVII. Asır Saz Şairlerinden Gevheri, İstanbul 1929.
'.;) XIX. Asır Saz Şairlerinden Erzurumlu Emrah, lstanbul 1929.
Ml
___ ,
____ , XVI/. A sır Saz Şairlerinden Kayıkçı Kul Mu.ı-tafa ve Genç Osman Hikdye.ı-i, İstan-
bul 1930.
12
____ , XVI/. A.\·ır Saz Şairleri, İstanbul 1939.
, Aşık Dertli, İstanbul 1940.
14
____
'
Şairleri 8 isimli monografık çalışmalan 1 962-1965 yıllan arasında Türk Saz
'9
Şairleri adı altında beş cilt halinde tekrar bazı i!avelerle yayımlanmıştır.
20
Sadettin Nüzhet Ergun Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı, 2 kitap ha
2 23 24 2'
lindeki "Halk Şairleri, 1 Aşık, 22 Aşık Ömer, Gedal, Halk Edebiyatı Antolojisi,
26 28 29 .3'
Karacaoğlan, Katibi, 21 Kuloğlu, Silleli Sururi, Gevheri, 30 Pir Sultan Abdaz
32 3 4
Bektaşi Şairleri, Beşiktaşlı Gedal-XIX. Asır Saz Şairlerinden ' Hengamf gibi
antoloji ve monografik çalışmalan ile bu sahaya ilk hizmet edenlerdendir. Ça
lışmalannın birçoğu müteaddit defalar tekrar basılmıştır. İlk çalışmalanndan biri
olan Halk Şairleri isimli eserinin girişinde genel olarak halk edebiyatı konusun
da bilgi verdikten sonra halk şairlerini dört gruba ayırmıştır: Divan edebiyatının
tesirinde kalmamış ağıtçı kadınlar ve türkü yakan kadın ve erkekler. Hepsi ümmi
olan bu kişileri asıl halk şairi olarak kabul etmiştir. Bu gruba dahil şairlerin eser
lerinin halkiyat bilimi içinde tetkik edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Eserlerinde
az çok Divan Edebiyatı tesiri taşıyanlan ikinci grup olarak değerlendirmiştir.
Bektaşi şairlerin büyük bir kısmını da bu gruba dahil etmiş ve bu şairlerin ümmi
olmalarına rağmen yaşlı ve tecrübeli aşıklann yanında dinleyerek ve görerek
eğitildiklerini ileri sürmüştür.
Üçüncü gruba ise az çok okur yazar olan saz çalıp aşık tarzında şiir söyle
yenleri dahil etmiştir. Anadolu' da yetişen şairlerin ekseriyetinin bu gruptan ol
duğunu ve eserlerinde divan edebiyatının oldukça fazla tesiri olduğunu kabul
17)
·� , XIX. Asır Saz Şairleri, İstanbul 1940.
18)
____
etmiştir. Dördüncü grup olarak ise ilim ve irfanları ile tanınan, aruzla kusursuz
şiir yazabilmelerine rağmen milli vezin ve milli şekilleri tercih edenleri kabul
35
etmiştir. Tekke şairlerinin bir kısmını da bu tür şairlerden saymıştır.
Bu sınıflandırmasına göre Sadettin Nüzhet, milli geleneğe dayalı şekil ve
vezinle şiir söyleyen bütün şairleri halk şairi olarak kabul etmiş, ancak bunları
okur yazarlık, klasik kültürün tesiri gibi unsurları göz önüne alarak değerlendir
miştir.
20. yüzyılın başından itibaren aşık tarzı şiir ve temsilcileri konusundaki ça
lışmalar ağırlık kazanmaya başlamıştır. Özellikle cumhuriyetten sonra bu çalış
malar daha da yoğunlaşmıştır.
Cumhuriyetin ilk on yılı içinde Ahmet Talat Onay da Halk şairleri ve Eser
3
leri ile ilgili bu hızlı çalışmalara Aşık Dertli, 36 Aşık Tokatlı Nuri, 7 Çankırı şairle
rt8 gibi monografiler yanında bugün de halk şiirinin temel kitaplarından sayılan
°
Halk Şiirinin Şekil ve Nevi adlı değerli araştırması ile katılmıştır. Ahmet Talat
Onay, söz konusu eserinde halk şiirinin kurallarını tespit ederek türleri belirle
miştir.
0
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Bayburtlu Zihni, 4 Erzurum Şairled ' gibi eser
leriyle aşıkların gerek hayat hikayelerinin gerekse eserlerinin ortaya çıkmasına
hizmet etmiştir.
4 3 44 5 6
İhsan Ozanoğlu'nun, Andelibf. 2 Celalf.4 Mehd� Meftunf, 4 Meydanf, 4 Ka
1
lecikli Mirati' gibi K*3- monulu halk şairleri hakkında hazırladığı çalışmalar
yanında Aşık Edebiyat� simli eseri aşık fasıllarını tanıtan sayısı çok az eserler
den biridir.
�40
____ , Halk Şiirinin Şekil ve Nevi, lstanbul 1928.
49
Vehbi Cem Aşkun da, Büyük Halk ve Saz Şairi Aşık Ruhsatf, Büyük Halk
2
ve Saz Şairi Emrah, 50 Merzifon Şairleri, Si Sivas Şairlerl isimli eserleri ile aşıkla
rın hayat hikayelerini ve eserlerini tespit ederek gün ışığına çıkarmaya çalışan
lardandır.
'
Osman Cemal Kaygılı'nın neşrettiği Semai Kahveleri ve Meydan Şfıirlert
adını taşıyan eseri ile Tahir Alangu'nun Çalgılı Kahvelerde Külhanbey Edebiya
tı Numuneler!' adlı çalışması İstanbul' da XIX. asrın sonlarında aşıkların mekanı
olan çalgılı kahvelerde aşıklık geleneğinin zayıflamasından sonra bu geleneğin
yerini alan alafranga klasik Türk ve halk müziği karışımı fasıllar hakkında bilgi
veren nadir eserlerdir. Bu eserlerin verdiği bilgilere göre yaratıcı aşıkların artık
yetişmemesi sebebi ile eski aşıkların eserlerini ve anonim halk şiiri örneklerini
icra eden sanatkarların yetiştiğini görmekteyiz.
Söz konusu eserler bize bir geleneğin birdenbire doğmadığı gibi birdenbire
de ortadan kalkmadığını anlatmaktadırlar. Osman Cemal Kaygılı bu eserinde
çalgılı kahvelerde bu devirde yaratıcı aşıkların yerini alan yalnızca eskileri nak
ledip icra eden manici, semaici, koşmacı, destancı, kalenderici diye bahsettiği
sanatkarları tanıtmakta ve klarnet, çığırtma (ince tahta düdük), bir çifte nara,
darbuka, zilli maşa gibi çalgı aletleri eşliğinde düzenlenen eğlencelerin şu düzen
içinde yapıldığını belirtmektedir. Marş (alafranga, polka veya polka ayan başka
bir şey), nihavent makamı, kıvrak alafrangaya yakın şarkılar, kantolar, çiftetelli
gibi oyun havalan, alaturka halk şarkılarından sonra mani havasına geçilir ve
maniler okunur, aşık fasıllarından arta kalan atışma ve hicviyeler de bu bölümde
yer alır. Bundan sonraki bölümde bütünüyle aşık fasıllarından alınan ustamalı
koşma, semai, divan, yıldız, destan ve kalenderiler okunduğunu ve eğlencenin
aşık fasıllarında olduğu gibi bir muammanın çözülmesiyle son bulduğunu nak
letmektedir.
5
Şükrü (Murad) Elçin'in Kerem ile Aslı Hikfıyesf adlı araştırması Aşık Ke
rem'in yaşamış bir aşık olduğunu göstermesi bakımından ve Kerem'e ait şiirleri
bir araya getirerek diğer şairlere karışanları ayırt etmesi ile önemli çalışmalardan
biridir.
49
Vehbi Cem Aşkun, Buyuk Halk ve Saz Şairi Aşık Ruhsati, Sivas 1944.
�
____,, Büyük Halk ve Saz Şairi Aşık Emrah, Sivas 1942.
Si
____ ,,Merzifon Şairleri, Merzifon 1937.
___, Sivas Şairleri, Sivas 1948.
SJ
____ ,, Osman Cemal Kaygılı, İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri, lsıanbul
1937.
S4
Tahir Alangu, Çalgılı Kahvelerde Külhanbey Edebiyatı Nümuneleri, İstanbul 1943.
ss
ŞilkrU M. Elçin, Kerem ile Aslı Hikılyesi, Ankara 1949.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 21
Mehmet Halid Bayn, aşık tarzı şiir temsilcilerini tanıtıcı v e eserlerini bir
y, '1
araya toplayan Halk Şairleri Hakkında Küçük Notlar, Halk Şiiri-XIX. Yüzyıl,
58 59 60
Halk Şiiri XX. Yüzyıl, Balıkesirli Bir Şair, Aşık Viranf Divanı, Aşık Gevhe
1
rt gibi eserlerin sahibidir.
Pertev Naili Boratav'ın Anadolu 'da ve Türkmenler A rasında Köroğlu Des
62 63
tanının İzlerine Dair Yeni Notlar, Halk Edebiyatı Dersleri, Halk Hikayeleri ve
"" 65
Halk Hikayeciliği, Köroğlu Destanı, Halil Vecdi Fıratlı ile birlikte hazırladığı
İzahlı Halk Şiiri Antolojist isimli eserleri aşık tarzı şiir geleneğine, bu gelene
ğin temsilcileri olan aşıkları tanıtma ve aşık hikayelerinin teşekkülü ve yayılma
ları meselelerine ışık tutan, bu meseleleri örneklerle izah eden öncü çalışmalar
arasındadır. Pertev Naili Boratav halk şairi terimini geniş anlamda kullanmış,
geleneğe bağlı Türk şiiri unsurları ile yazan ve söyleyen bütün şairleri bu gruba
dahil etmiştir. Bu şairleri işledikleri konulara göre din ve tasavvuf şairleri ve laik
şairler diye ikiye ayırdığı gibi halk şairlerini ayrıca meslek gruplarına (yeniçeri
gibi) ve yaşadıkları çevrelere (köylü, şehirli) göre de değerlendirmeye tabi tut
muştur.
1
M. Kaya Bilgegil, XVlll. Asır Saz Şairlerinden Kusurt Hasan Eren, Türk
68
Saz Şairleri Hakkında A raştırmalar isimli incelemeleri ile Cumhuriyet döne
minde çalışmalara katılmışlardır.
69
Süleyman Kazmaz'ın neşrettiği Çıldırlı Aşık flyas Anlatıyor, Rize Halk
70
Şairleri isimli eserleri ile halk şiirinin bölgelere has özelliklerini tanıtmak ve bu
türlü araştırmalar yeterli sayıya ulaşınca mukayeseli araştırmalara kaynak olma
yönünden kayda değer çalışmalardır.
S6
M. Halit Bayrı, Halk Şairleri Hakkında Küçük Notlar, İstanbul 1937.
S1
___, Halk Şiiri XIX. Yüzyıl, İstanbul 1956.
ss
, Halk Şiiri XX. Yüzyıl, İstanbul 1957.
S9
____
Murad Uraz, Faruk Rıza Güloğlu, Eflatun Cem Güney, Selami Münir
Yurdatap, Muharrem Zeki Korgunal gibi amatör araştırıcılar ise Cumhuriyetin
ilk yıllarından itibaren hemen hemen bilinen bütün halk şairleri ilgili şiir kitapla
rı yanında aşık hikayelerinin de büyük bir kısmını halkın anlayıp sevebileceği
bir üslupta kendilerinden de katkılarda bulunarak müteaddit defalar neşretmiş
lerdir. Bu yayımlar halk arasında aşıklarla ilgili hatıraların ve şiirlerin unutul
mamasını sağladığı gibi geleneğe de bir bakıma süreklilik kazandırmıştır.
"
İbrahim Aczi Kendi'nin Konyalı Aşık Şem'i Konuşuyor adlı eseri Mevlevi
liğin Konya aşıkları üzerindeki derin tesirlerini ve aşık tarzı şiir geleneğinin bu
çevrede aldığı şekli anlatması bakımından faydalı bir çalışmadır.
1
Haşim Nezihi Okay, Sümman( ile başlattığı çalışmalarını Bolulu Dertli, '
" "
Dada/oğlu, Seyrani, Köroğlu-Dadaloğlu, 10 gibi araştırmalarla sürdürmüştür.
Özellikle cönk ve yazma eserlere dayanarak sağlıklı ve doğru metin tespiti
yanında aşıkların sık sık birbirine karıştırılan şiirlerini ayırmaya ağırlık veren
11 78
Cahit Öztelli yüzlerce makalenin yanında Zileli Şairler, Karacaoğlan, Halk
'9 '0 '
şiiri XVl-XVll. Asırlar. Halk Şiiri XVlll. Yüzyıl. Dertli Seyranl gibi eserlerin
sahibidir.
Cumhuriyetten sonra halka yönelme ve yeni Türkiye'ye has bir edebiyata
ulaşma gayreti sonunda pek çok araştırıcı, Aşık Edebiyatının temsilcilerini ve
mahsullerini tanıtma gayreti yanında toplumdan gelen talebi de karşılamak için
kendi zevk ve kültürlerine paralel monografi ve antoloji tarzında binlerce kitap
ve makale neşretmişlerdir. Bu eserlerin çoğu birbirinin aynı metotla hazırlanmış,
zaman zaman cönk, yazma ve mecmuaların yanında sözlü kaynaklardan tespit
edilen birkaç yeni şiir veya aşıkların hayat hikayelerine katkıda bulunan bilgi
ilaveleri ile 1928'den bu yana sürekli olarak değişik isim ve kompozisyonlarla
farklı kişiler tarafından yayınlanmış ve yayınlanmaktadır.
71 . ,,..
,---.. lbrahim Aczi Kendi. Konyalı Aşık Şem'i Konuşuyor. Konya 195 1 .
/
�
� Haşim Nezihi Okay, Aşık Sünımanf, İstanbul 1934, 1948, 1954, 1963.
_!3)
Bolulu Dertli Divanı. Hayatı, Şiirleri, İstanbul 1959.
G;
,
82
Çağımız Halk Şairleri, Eski Şiirimizin Ustaları," Yüzyıllar Boyunca Halk
" 5 0 7
Şairleri, Saz Şiiri Antolojisi, 8 Şiir Defteri, 8 Halk Edebiyatı Antolojisi, 8 Halk
89
Şiiri Antolojisi, " Halk Edebiyatı Şiir ve Dil Örnekleri, Kırk Halk Şairi, 90 Kütah
"
ya Şairleri, Seçme Halk Şairleri, Sille 'nin Halk Şairleri."2 Türk Halk Edebiya
93 9 5
tı, Türk Halk Şiiri Antolojisi, 4 Başakların Sesi." Aşık tarzı şiirin modem şiir
değerlendirme metotları ile incelenip popüler yayın olarak halka sunulan yüzler
ce antolojiden sadece birkaçıdır. Bu eserlerin bir kısmında aşık tarzı şiir gelene
ğinin hususiyetleri hakkında bilgi verilmekle beraber yenilik getirmeyen çeşitli
uzunluklarda ön söz ve girişler mevcuttur.
xvı. yüzyıldan bu yana yaşadığı bilinen aşıkları ve eserlerini tanıtma gaye
si güden bu tip antolojiler ve monografiler yanında yaşayan aşıklardan derlenmiş
96 91 "
Ardanuçlu Ejkari, Yalınkat, İki Cihan Dostu, Halk Ozanı Aşık Zamani, Haya
tı Şiirleri, 99 Bayburtlu Hicran� 100 Hüseyin Çırakman 'ın Deyişleri, 101 Hoş Geldiniz
0 3 04
Erenler, 1 2 Samsunlu Kemali Bülbül, 10 Gürünlü Aşık Sefil Gülhani, 1 Kars 'lı Aşık
�:
/81 -
Refik Ahmet Sevengil, Çağımız Halk Şfiirleri, İstanbul 1967.
\..._/ , faki Şiirimizin Ustaları, İstanbul 1964.
84 ı
____
"ı
Hasred gibi XX. asır aşıklannın deyişlerini ihtiva eden kitaplar da oldukça
büyük bir yekün tutmaktadır.
""'
Hikmet Dizdaroğlu'nun, Halk Şiirinde Türler adlı araştırması, Ahmet Ta
'1
lat Onay'ın Halk Şiirinin Şekil ve Nevi 0 isimli çalışmasından 41 sene sonra
anonim ve aşık tarzı şiir türlerini tespit, tasnif ve değerlendiren tek araştırma
olması sebebiyle bazı eksik ve yanlış değerlendirmelere rağmen takdirle anıla
cak çalışmalardandır.
Aşık tarzı şiir geleneğini icra tarzı içinde örnekleriyle tanıtan Adil Özder'in
108
Doğu İUerimizde Aşık Karşılaşmaları ile Hasan Kartarı'nın Doğu A nadolu 'da
'<»
Aşık Edebiyatının Esasları isimli çalışmaları bu konuda yeterli incelemeler
olmamakla beraber meseleyi bütün olarak ele alan, icra tarzı ve usulünün öne
mini belirtmeleri yönünden anılmaya değer eserlerdir.
Aşık tarzı şiir geleneğinin temsilcileri ve mahsulleri üzerinde özellikle
1928'de Latin harflerinin kabulünden bu yana sürdürülen bu münferit ve dağınık
çalışmalar süreli yayınlarla da desteklenmiştir. Halk Biliminin ilmi usullerle
derlenip tespit edilmesi ve değerlendirilmesi yolundaki teşebbüsler aşık tarzı şiir
geleneği ve mahsullerinin derlenip yayınlanmasında da tesirli olmuştur. Halk
Bilimi mahsullerini sürekli biçimde yayınlamayı amaç edinen Halk Bilgisi Ha
1 1
berleri, 110 Halk Evleri Dergileri, 11 Türk Folklor A raştınnaları, ııı Folklor, 13 Folk
"' "' 6
lora Doğru, Türk Folklor ve Turizm Dergisi, · Sivas Folkloru, 11 Halk Kültü-
105
Sadi Değer, Karslı Ha.ı-reti, Ankara 1977.
106
Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, Ankara 1969.
107
Ahmet Talat Onay, Halk Şiirinin Şekil ve Nevi, İstanbul 1928.
108
Adil Özder, Doğu İllerimizde Aşık Karşılaşmaları, Bursa l 965.
109
Hasan Karları, Doğu Anadolu 'da Aşık Edebiyatının Esasları, Ankara 1977.
1 10
Halk Bilgisi Derneğinin· yayın organı olarak neşredilen Halk Bilgisi Mecmuası bir sayı çıktık
tan sonra 1928 yılından itibaren Halk Bilgisi Haberleri ile 121 sayı çıkmış, Eminönü Halkevi
nin kuruluşundan sonra bütün haklarını Eminönü Halkevi Dergisi'ne devretmiştir.
ili
1932 yılında bütün illerimizde ve birçok kazalarda kurulan Halkevleri periyodik yayınlar da
yapmışlardır. Bu dergilerinin pek çoğunda sürekli olarak aşıklar ve 3şık tarzı şiirler hakkında
yayın yapılmıştır. Halkevleri Dergileri hakkında bilgi için bkz. H. Mahmut Şakiroğlu "Hal
kevleri Dergileri" Türk Kültürü XIII, 1 56 (Ekim 1975) s. 59-64.
1 12
Türk Folklor Araştımuıları Dergisi yayın hayatına başladığı 1949 yılından bu tarafa aşıkların
hayat hikayeleri, şiirleri, aşık fasıllarının çeşitli bölümleri ile ilgili malzeme ve inceleme yazı
lara yer vererek bu tarzın önemli bir kaynağı olmuştur.
llJ
İstanbul Folklor Kurumunun yayını olan Folklor Dergi.l'i 1969- 1971 yılları arasında neşredil
miştir.
114
İstanbul Boğaziçi Üniversitesi, Folklor Derneğinin yayını olan Folklora Doğru isimli dergi
1969- l 974 yılları arasında muntazaman her ay neşredildikten sonra çok düzensiz aralıklarla
çıkmaktadır.
Merkezi Ankara'da bulunan Türk Folklor ve Turizm Derneği tarafından 1968- 197 1 yılları
arasında neşredilmiş bir dergidir.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 25
1 16
1 973 yılında Sivas Folkloru adı ile Sivas ve Çevresinin folklorik özelliklerini ve saha ile ilgili
malzemeleri nakletmek gayesi ile yayın hayatına giren bu dergi 1 979 Ağustosundan itibaren
muhtevasını genişleterek Türk Folkloru adını almıştır.
1 17
İstanbul' da 1980-1985 yılları arasında yayınlanmıştır.
1 18
Sivas Folkloru dergisinin adı ve muhtevası değiştirilerek 1979'dan sonra yayına başlamıştır.
1 988'de yayınına bir süre ara vermiş 1 99 1 'de üç sayı yayınlandıktan sonra kapanmıştır.
1 19
Kayseri 'de yayınlanan dergi, 15 yıldır folklor ağırlıklı olarak çıkmaktadır.
120
1989 yılında yayın hayatına geçen dergi, folklor inceleme ve araştırmalarına yer vermektedir.
121
İstanbul'da yayınlanmakta olup, folklora da yer vermektedir, 26 yıldır zaman zaman yayınına
ara verilmekte ise de çıkmaya devam etmektedir.
1 : :�
123
İstanbul'da üç yıldır yayınlanmakta olup, fi.şık tarzı şiirlere ve konulara da yer vermektedir.
124
Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulubü tarafından yayınlanmaktadır.
12.�
Anadolu Folklor Vakfı tarafından Ankara' da yayınlanmaktadır.
126
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine bağlı Türkiyat Enstitüsünün yayın organı olan
Türkiyat Mecmuası 1925 yılından bu yana yayın hayatına devam etmektedir.
127
Türk Dil Kurumu tarafından 195 1 yılından beri yayımlanmakta olan Türk Dili Dergisi Aşık
Edebiyatı ile ilgili araştırmalara aylık dergi içinde yer verdiği gibi Halk Edebiyatı Özel Sayısı
gibi ayrı ciltlerle de bu sahaya hizmet eden dergiler arasındadır.
128
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin periyodik yayınlarından olan Türk Dili ve Edebi
yatı Dergisi 1 946 yılından beri yayımlanmaktadır.
129
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünce
yayımlanan Türkoloji dergisi de zaman zaman fi.şık tarzı şiir ve temsilcilerine yer vermektedir.
1 30
A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde aynı adla neşredilen dergi 1 942 yılından bu yana
devamlı çıkmaktadır.
131
TUrk Kültürünü Araştırma Enstitüsünce yayınlanan Türk Kültürü Dergisi 1 962 yılından bu
yana kesintisiz çıkmaktadır.
132
Hisar, 1950 yılından beri yayımlanmakta olan bir edebiyat dergisi olmakla beraber zaman
zaman sayfalarında bu konuya da yer vermiştir. Dergi kapanmıştır.
26 Prof. Dr. Umay GÜNAY
,'m
\
·. . __/ Muhan Bali, "Ses Bandları ile Tespit Edilen Halk Edebiyatı" Türk Folklor Araştırmaları, Cilt
13, No 260, Mart 197 ! .
�966 yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan Milli Folklor Enstitüsü daha sonra
Kültür Bakanlığının kuruluşuyla bu bakanlığa bağlı olarak Milli Folklor Araştırma Dairesi
adını almıştır. Son olarak bu daire "Halk Kültürlerini Araştırma Genel Müdürlüğü" adıyla ye
niden teşkilatlanmıştır. M. Adil Özder, "Milli Folklor Enstitüsü Folklor Gezisi Raporu" Türk
Folklor Araştırmnları, Cilt 1 1 , No 220, Kasım 1967.
134
İlhan Başgöz, "Turkish Folk Stories About The Lives or Mintrels" Journal of American
Folklore, Cilt 65, Ekim Kasım 1952, No 258, s. 331 -333.
13'
____ , "Dream Motifin Turkish Folk Stories and Shamanistic lnitiation" Asian Folklore
Studies, Cilt 26- 1 , Tokyo 1967, s. 1 - 18.
136
İlhan Başgöz, "The Tale Singer And His Audience" Folklore Performnnce and
Communication, Haz. Dan Ben - Amos ve Kenneth S. Goldstein, Paris 1 975. s. 1 43-203.
1 37 ____ , "The Sutructure of The Turkish Romances" Folklore Today 1 976 (lndiana
University).
138
___, "Turkish Hikaye Telling Tradiıion in Azerbaycan, İran" Journal of American
Folklore, Cilt 83, Ekim-Aralık 1 970, No 330, s. 391 -405.
139
Muhan Bali, J!rcişli Emrah ile Selvihan Hikiiyesi, Varyantların Tespiti ve Halk Hikiiyeciliği
.
Bakımından O nemi, Ankara 1 973.
1 40
Fikret Türkmen, Aşık Garip Hikayesi, Ankara 1 974.
141
Ensar Aslan, Çıldırlı Aşık Şenlik, Hayatı, Şiirleri ve Hikayeleri, Ankara 1 975.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve R Ü Y A MOTİFİ 27
leri ile ilgili pek çok probleme çözüm getirdikleri gibi sıhhatli ve orijinal metin
leri müracaata hazır duruma getirilmeleri yönünden de faydalı çalışmalardır.
1 973 yılı Ekim ayında Türkiye'de ilk defa düzenlenen 1. Uluslararası Türk
Folklor Semineri dağınık ve münferit çalışmaların bir araya getirilerek tartışıl
masını ve bazı problemlere çözüm bulmak yönünden atılan ilk adımdır. Aynca
bu seminerde sunulan bildiriler 1974 yılında semineri düzenleyen Kültür Bakan
1
lığı Folklor Dairesince bastırılrnıştır. 42 Folklor Dairesi 1975 yılında 1. Uluslara
rası Türk Folklor Kongresi'ni İstanbul' da, 11. Milletlerarası Folklor Kongresini
1981 yılında Bursa'da, III. Milletlerarası Folklor Kongresini 1986 yılında İz
mir'de, iV. Milletlerarası Türk Folklor Kongresini 1991 yılında Antalya'da
düzenleyerek bu sahada yapılan çalışmaların hızlanmasına, araştırıcıların birbir
leriyle tanışarak ortak çalışma yapmalarına öncülük etmenin yanında birbirleri
nin çalışmalarından haberdar olmalarını da sağlamıştır. Bu kongrelerde sunulan
bildiriler kısa sürede yayınlanarak saha ile ilgilenenlerin istifadesine sunulmuş-
143
tur.
Yine ayrı daire, Türk Folklor Araştırmaları ve Türk Folklorundan Derleme
ler adlarıyla iki süreli yayını her yıl iki defa 1974 ve 1986 yılından beri çıkara
rak, aşık edebiyatı mahsullerinin yayınlanmasına da imkan sağlamıştır. Bunun
yanı sıra Halk şairlerinin katıldığı şiir yanşmalan da düzenleyen daire, halk
şairlerinin desteklenmesine ve sanatlarını geliştirmelerine öncülük etmiştir. 144
Milli Folklor Araştırma Dairesinin bu çalışmalarının yanı sıra, birçok kişi
ve kuruluş da aşıklık geleneğinin yaşamasında büyük görevler üstlenmiştir.
1
İstanbul' da yayınlanan Folklor ve Etnografya Yılhklan, 4� Fırat Havzası Folklor
ve Etnografya Sempozyumları, 146 Eskişehir Türk Halk Edebiyatı Seminerleri,'47
Erciyes Yöresi Folklor ve Etnografya Sempozyumu,'4" Konya' da yapılan Ulusla
rarası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri, '49 aşıklık geleneğinin de araştırılıp
incelendiği belli başlı organizasyonlar olmuştur.
12
4 1. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara 1 974.
1 43 Kongrelere sunulan bildiriler 5'er cilt halinde yayınlanarak toplam 20 kitap ortaya konulmuştur.
144
Mifad, bu çalışmalarının yanı sıra yaşayan halk şairleri arasında düzenlediği bir anketle de
400 civarında halk şairinin hayatları hakkında bilgi ve şiirlerinden örnekleri içine alan formla
rı Folklor Arşivi'ne kazandırmıştır.
14�
Anadolu Sanat Yayınları arasında İstanbul' da yıllık periyotlar halinde yayınlanmıştır.
146
Elazığ' da 24-27 Ekim 1 985'te ilki düzenlenmiştir.
17
4 Eskişehir' de 1983 yılından bu yana düzenlenen milli ve milletlerarası boyuttaki bu seminerle
rin bildirileri 1983, 1 985, 1987 yıllarında yayınlanmıştır.
18
4 İlki 1990'da düzenlenen sempozyumun bildirileri 199 1 yılında yayınlanmıştır. İkincisi ise
1 992' de gerçekleştirilmiştir.
19
4 29 Ekim 1 974'ıe Konya'da yapılan seminerin tebliğleri 1976 yılında Ankara'da yayınlanmış
tır.
28 Prof. Dr. Umay GÜNAY
150
Kültür Bakanİığı, Folklor Dairesinin düzenlediği Halk Ozanları Semineri (Kasım 1 979) için
yapılan bir anket ile bu konuda sayıya dayanan bilgiler tespit edilmiştir.
151
Nevzat Gözaydın, "Almanya' da Çalışan Türk İşçileri Arasında Dil ve Folklor Olayları Üzeri
ne," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 16, S. 307. Şubat 1 975; Türk Folklor Araştırma
ları Dergisi, Cilt 1 6, S. 324 Temmuz 1976.
1.12
Vehbi Cem Aşkun, "A. Kutsi Tecer ve Halk Şairleri Koruma Derneği," Türk Folklor Araştır
maları Dergisi, Cilt 2, No 2 1 8, Eylül 1 967.
153
İbrahim Aslanoğlu, Siva.� Aşıklar Bayramı, Sivas 1 965.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 29
1 54
Vehbi Cem Aşkun, " 1 938'de Bayburt'ta Saz Şairleri Haftası," Türk Folklor Araştırmaları
Dergi.l'i, Cilt 8, No 166, Mayıs 1 963.
U.'i
Behçet Kemal Çağlar, "Çoruh içinde Çoruh-iki Coşkun Şair-" Yeşil Çoruh, Yıl 3, S. 3, Yıl: 1973.
l.'16
' İlhan Yardımcı, "Atış Bakalım Hicrani Baba", Tarla, S. 29/3 1 Ağustos 1 968. s. 1 8-2 1 .
l .'17
"Sivaslılar Ankara' da", Ülkü Cilt 2, S. 15, Mayıs 1942.
1.,8
Muhan Bali, "Sivas Halk Şairleri Bayramı ve Şah Turma," Türk Folklar Araştırmaları Dergi
si, Cilt 1 1 , No. 2 1 9, Ekim 1 967.
U9
a.g.m.
160
Afife H. Ergenç, "Aşık Şeref Taşlıova", Tarla. Yıl 4, S. 42, 1 969.
30 Prof. Dr. Umay GÜNAY
161
a.g.m.
162
Muhan Bali, "Doğuda Aşıklar Bayraıru," Türk Folklor Araştırmalan Dergisi, Cilt 1 1, Şubat 1968.
163
a.g.m.
164
a.g.m.
16S
Tarla, Yıl 2, S. 1 8, Haziran 1967. s. 29.
166
Doğuda Halk Ozanları Yarışması Başarılı Oldu, Tarla, S. 32, Kasım 1968.
167
Şahin Kaya, "Aşıklarla Bir Konuşma", Tarla, Yıl: 4 S. 37-38, 1969.
1 68
Tahir Kutsi Makal, "Aşıklar Şenliği-Altın Saz Yarışması", Türk Folklor Araştırmaları Dergi
si, No. 266, Cilt 1 3, Eylül 197 1 .
169
Muhan Bali, Aşık Karşılaşmaları-Atışmalar Türk Folk.lor Araştırmaları Dergüi, Cilt 16, No.
170
3 1 6 Kasım 1975.
Bu toplantının ses bantları Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Ensti
tüsünde bulunmaktadır.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 31
171
Ihsan Hınçer, "Birinci Aşıklar Bayramı," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, No. 208, Cilt
10.
172
Bora Hınçer, "4. Aşıklar Bayramı," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, No. 245, Cilt 12.
173
Bora Hınçer, "Çeşitli Dallarda ve Cumhuriyetin 50. Yılı Şiir Yarışması", Türk Folklor Araş-
tırmaları Dergisi, No. 29 1 , Ekim 1973, Cilt 13.
32 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Bu toplantılara ilk yıl 1 7 aşık katılmış, bu sayı her yıl artarak son yıllarda
yüze ulaşmıştır. 11• Genç aşıklara değişik yörelerden gelen usta aşıklan dinleme
ve töreyi öğrenerek gelişme imkanı veren bu toplantılar bu aşıklara kendilerini
tanıtma ve deneme imkanını da sağlamıştır.
Konya'da düzenlenen aşık toplantılan bu geleneği canlı tutmakta olduğu
kadar yeni temsilciler yetiştirmekte de tesirli olmuştur. Yukanda da kısaca ifade
ettiğimiz gibi bu toplantıların geleneğe faydalı katkıları yanında bu gelenek için
yabancı ve zorlama olan birtakım unsurlann girmesi yolunda menfi tesirleri de
olmuştur.
XX . yüzyılın başından beri aşık tarzı şiir geleneğine karşı uyanan ilmi ve
.
174
Feyzi Halıcı, "Konya'da Yapılan Aşıklar Bayramı", Uluslararası Folklor ve Halk Edebiyatı
Ekim 1 975 Konya) Ankara 1976. s. 258-261 .
Semineri Bildirileri (27-29
B İRİNCİ BÖLÜM
Rıza Tevfik "Folk-Lore" Peyam Gazetesi [Edebi ilavesi/. S. 20, 20 Şubat 1 329.
Ziya Gökalp, "Tarih ve Kavmiyyat," Küçük Mecmua, Sayı: 17, 25 Eylül 1 338; Halk Klasikleri
1 . , Diyarbakır 1922, s. 16.
Saadettin Nüzhet Ergun, Halk Şairleri /., İstanbul 1 926.
M. Fuad Köprülü, "Aşık Tarzının Menşei ve Tekamülü", Milli Tetebbu/ar Mecmuası, Cilt il.
No. iV, Eylül/Ekim 1 9 1 5, s. 5-46.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA M OTİFİ 35
Pertev N. Boratav, "Folklor, Halk Edebiyatı ve Aşık Edebiyatı," insan, Cilt I, sayı 2, 1 5 Mayıs
1937, s. 137-145.
Şükrü Elçin, "Halk Edebiyatı," Halk Edebiyatı Araytırmaları, Ankara 1977. s. 1 -16.
36 Prof. Dr. Umay GÜNAY
İslamiyetten önce şekillenen Türk Edebiyatı eserleri ile ilgili elimizde bol
miktarda kaynak ve metin bulunmamasına rağmen mevcut belgeler, Türklerin
tarih sahnesine çıktıkları günden İslamiyeti kabul ettikleri asra kadar geçen za
man içinde köklü, kendilerine has, mükemmel bir edebiyat geleneğine dayalı
sanat değeri yüksek edebiyat ürünleri meydana getirdiklerini göstermektedir.
Fuad Köprülü' nün yazdığı "Türk Edebiyatının Menşei,"1 "Vezin-Ayini Temsil-
M. Fuad Köprülü, "Türk Edebiyatının Menşei", Milli Tetebbu/ar Mecmuası, Cilt 2, No. iV,
Eylül-Ekim 1 915, s. 5-78.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 37
ler, İlk Şiirler,"8 "Ozan,"9 "Bahşı,"10 "V-XVI. Asırlarda Türk Şairleri"" isimli
makaleleri İslamiyetten önceki Türk Edebiyatının varlığı, gelişmesi, tabiatı,
türleri, içerikleri ve temsilcileri konularında bizi yeterince aydınlatmaktadır.
11
Bu devrin şiir örneklerini Reşit Rahmeti Arat'ın "Eski Türk Şiiri " adlı ki
tabında, M. Özerdim'in "Çin'in şimalinde Hanedan Kuran Türklerin Şiirleri""
başlıklı makalesinde ve İslamiyetten sonra tespit edilmesine rağmen
İslamiyetten önceki örneklerin pek çoğunu ihtiva etmesi yönünden Divan ü
Lügat-it Türk'te aynca Türk boylan arasında bugün de yaşamakta olan eski
Türk destanlannda14 bunlara benzer diğer eserlerde görmek mümkündür.
Türk Edebiyatı, İslamiyetin kabulünden ve orta devir Türk tarihindeki siya
si ve sosyal gelişme ve değişmelerden dolayı iki farklı tarzda gelişme göstermiş
tir. Arap-Fars edebiyat geleneklerine dayalı olarak başlatılan, gelişme süreci
içinde millileşen Divan Edebiyatı ve Türklerin ilk milli edebiyat geleneklerine
bağlı gelişen, yeni unsurlarla zenginleşen Halk Edebiyatı.
Tanzimattan beri Halk Edebiyatı adı ile anılan ve üç farklı tarzdan oluşan
bu edebiyat geleneği, Türklerin, ilk anayurtları olan Orta Asya edebiyat gelenek
lerinin, İslamiyet, yerleşik medeniyet, Arap-Fars medeniyet dairesi içinde yeni
ihtiyaç, talep ve zevklere göre gelişmiş ve şekillenmiştir. Türk Halk Edebiyatı
da büyük ölçüde Divan Edebiyatının kaynaklarından beslenmiştir: Kur'an ve
hadisler, peygamber ve evliya menkabeleri, tasavvuf ve tarikatlarla ilgili yazılı
ve sözlü kaynak ve kabuller, İran ve Arap edebiyatlarından tercüme edilen eser
ler, yerli ve milli malzeme. Yerli ve mi lli malzemenin içine sözlü kültürde mu
hafaza edilen destanlar, atasözleri, deyimler, bilmeceler, masal, fıkra ve hikaye
ler, mani, koşma, türkü, ağıt gibi manzum eserler, tarihi hatıralar yanında Divan
Edebiyatı başta olmak üzere dini, ilmi çeşitli yazılı kaynaklar da dahildir. Türk
sözlü kültürünün Selçuklulardan itibaren resmi eğitim ve yazılı kaynaklardan
beslendiği bilinmektedir.
Başlangıcından günümüze kadar devam eden geleneksel Türk şiirinin bütün
tarzlarında (Anonim, Aşık, Tekke) sürekliliği ve ortakliği sağlayan unsurları
şöyle sıralayabiliriz:
M. Fuad Köprtllll, ''Vezin, Ayini Teırniller - lık Şürleı", Türlc FLlebiyatı Tarüıi, İstanbul 1928, s. 1 25- 1 30.
M. Fuad Köprülü, "O?A11 , Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İstanbul l 934, s. 273-
"
10
292.
11
M.Fuad Köprülll, "Bahşı", İslam Ansiklopedisi, Cllz. 13, İsıanbul l 942.
12 M. Fuad Köprülll, V-XV/. Asır Türk Saz Şairleri, İstanbul l 930.
13 M. Fuad Köprülll, R. Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, Ankara, l 965.
Muhaddere Özerdim, "Çin 'in Şimalinde Hanedan Kuran Türklerin Şiirleri" Dil Tarih Coğraf-
4 ya Fakülte Dergisi, Cilt 2, S. 5, l 943.
1
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 197 1 .
38 Prof. Dr. Umay GÜNAY
1. Nazım ögeleri: Hece vezni, nazım birimi olarak dörtlükler. Türk Halk
Edebiyatının temel iki nazım şekli olan koşma ve mani dörtlüklerine dayalı çe
şitlenen nazım türleri.
2. Müzik eşliğinde nazım: İslamiyetten önce ve sonra halk arasında nazım,
daima ezgili ve müzik aleti eşliğindedir. Anomik, aşık ve tekke şiiri her zaman
ezgiyle okunmuştur, çok kere de müzik aletinin eşliği söz konusudur. Başlangıç
ta kopuz ve türevleri şiire eşlik ederken zaman içinde müzik aletleri bağlama,
çöğür, ney mey, kudum, tambur, kaval, düdük vb. gibi farklılaşmış, fakat şiir
hiçbir zaman müzikten ayrılmamıştır.
3. İcrada Diyalog: Nazımda diyalog, konuya açıklık getirmek, imtihan şek
linde soru cevapla bir konuyu öğretmek, belirlenen bir konu ve bir ayakla en
güzel deyişi yaratabilmek için anonim, tekke ve aşık tarzı geleneklerinde her
zaman yer almıştır.
Anonim Halk şiirinde türkülerde," destanlarda,16 manilerde,11 düğün adetleri
ile ilgili küçük dramatik oyunlarda," aşık tarzı şiir geleneği içinde önemli yer
tutan karşılaşmalarda, 1 0 tekke şiiri geleneği içinde cansızı canlı gibi konuşturma
ve soru cevap şeklinde20 örnekleri çeşitli kaynaklarda görmek mümkündür.
ıs
"Allı Ferik Türküsü" Folklor Postası, Cilt il, S. 14. s. 1 4- 19.
Faruk Sumer, "Yörük Kızı Türküsü" Folklor Postası, Cilt 1, S. 5.
Turgut GUnay, "Doğu Karadeniz B ölgesinde Atma Türkll Geleneği," 1. Uluslararası Türk Folk-
16
lor Kongresi Bildirileri, Cilt il, s. 73-85.
17
Vahit L. Salcı, "Pembe Hanım Destanı," Folklor Postası, Cilt il, s. 17 S. 1 4- 1 5.
"Karşılıklı Maniler," Halk Bilgisi Mecmuası, Cilt 1, S. 1 , s. 28.
18
Nazmi Baycı, "Manisa'da Yaşayan Maniler," Gediz, Kasım 1937, S. 6, s . 1 0 .
Fikret Memişoğlu, "Harput'ta Kına Geceleri," Türk Folklor Araştırmaları, Cilt il, S. 38, s. 603.
Dursun Temir, "Doğankent'te B ayraktar İmtihan Töresi," Türk Folklor Araşurmaları, Cilt il, S.
19 224, s. 4686. •
20
Muhan Bali, "Aşık Karşılaşmalan-AUşmalar," Türk Folklor AraşUrmalan, Cilt XVI, S. 3 1 4-316.
Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Şiiri Antolojisi, Ankara 1 955, s. 247.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 39
Türk Halk Edebiyatı içinde yer alan Aşık Edebiyatı, milli edebiyat gelene
ğinin bugün de yaşamaya ve yaratmaya devam eden bölümüdür. Anonim edebi
yat örneklerinin bir bölümü hafızalarda muhafaza edilmekle beraber fıkra türü
dışında yeni yaratmalar görülmemektedir. Tekke edebiyatı örnekleri de tekkele
rin kapanışı ile yeni yaratmalara son vermiş gibidir. Aşık Edebiyatı ise başlangı
cından bugüne yeni şartlara uyarak hayatiyetini sürdürmektedir. XX. yüzyılda
özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde tarihi kabul, üslup ve icra töresine uygun bir
tarzda çağın teknolojisinden de (radyo, televizyon, plak, kaset, C.D. basın ve
yayın organlan vb.) yararlanarak yeni bir klasik devir yaşamaktadır.
40 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Nesip Yağmurdereli, "Saz Şairleri, " Dotuş, S. 4, Yıl. 4, Mayıs 1938 Cahit ôztelli, Halk Şiiri
(XIV-XVII. yüzyıl), İstanbul 1955. s. 7-8.
M. Fuad KöprUIU, "Aşık Tarzının Hangi Şekli Hayatın İfadesidir?" "Aşık Tarzının Menşei ve
TekamUIU," lkdam, 7 Mart, 1 1 Mart, 16 Nisan, 19 Nisan 1914.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 41
din dışı konulara geçmiştir. Saz edebiyatının klasik kam edebiyatından, hatta
anonim türkülerden ve kalem edebiyatından etkilendiği muhakkaktır.
Aşık tarzı ve ona kaynaklık eden tekke edebiyatı Anadolu 'nun fikri ve siyasi
hayatının etkisiyle propaganda amacıyla kurulmuştur. Konya Selçukluları ve
onlara bağlı Anadolu Beylikleri devrinde Horasan 'dan ve Türkistan 'dan birçok
babalar, dervişler, {ışıklar Rum diyarına/Anadolu 'ya geliyorlardı. Bunlar ara
sında birbirinden farklı emeller besleyenler vardı.
Şeyhlere saygı duyan ve inanan beğler, tasavvuf erbabına daima tekkeler
zaviyeler yaptırarak hizmet ederlerdi. Devamlı savaşlardan bıkıp usanmış olan
halk ise kendilerine bu dünyada nasip olmayan saadeti hiç olmazsa ahirette
temin için onların başına safiyetle birikirdi. Anadolu 'nun M.S. 13. asırdaki karı
şık devresi tekkelerin ve zaviyelerin artması, Tekke Edebiyatının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlıyordu. Bu sofiyane eğilim Osmanlıların kuruluşundan
sonra da devam etti.
Anadolu 'da Tekke Edebiyatı, Osmanlı padişahlarının ve devlet büyükleri
nin himayesi ve maddi desteği yanında halkın yakın sevgisi ve bağlılığı ile ku
rulmuş ve gelişmiştir.. Orhan ve Osman Bey zamanında Arapça ve Farsçanın
rağbet kazanmasıyla sadelikten uzaklaşıldı. Yıldırım devrinde dini edebiyattan
ayrı klasik edebiyat şekillenmeye başlayınca halk arasında da yeni hayat şekli
nin etkisiyle eski Tekke Edebiyatından farklı ancak görünüşte yine aynı renk ve
kisve altında başka bir edebiyat ihtiyacı ile Aşık Edebiyatı doğdu. Bu devirde
zafer alaylarında söylenecek cenk/savaş destanlarına, bozahane, meyhane alem
lerinde seslendirilecek tışıkane ve rindane şarkılara, mesire/kır alemlerinde
okunacak koşmalara, deyişlere, kayabaşlarına ihtiyaç vardı.
XV. asrın ilk yarısından sonra Hurufilik, Bektaşi tekke/erine ve oradan ye
niçeri ocağına girince yeniçeri ortalarındaki şairler, görünüşte tasavvuf rengi
altında daha serbest tarzda mey/şarap ve sevgiliden bahsetmeye başlamışlardır.
Bu devirde Bektaşi Edebiyatı, Tekke Edebiyatından ayrılarak bütünüyle bağım
sız ve özel bir mahiyet almıştır. Tekke Edebiyatının en dikkat çekici kısmı olan
Bektaşi Edebiyatı diğer tarikat edebiyatlarından sonra Aşık Edebiyatını vücuda
getirmiştir. Bugünkü Aşık Edebiyatında, Bektaşifikir ve eğilimleri ağır basmak
tadır. Aşıkların bir kısmının Halveti, Kadiri, Mevlevi olmalarına rağmen, hep
sinde Bektaşi ruh ve edası hakimdir. Aşıkların büyük bir kısmının Bektaşi olan
yeniçeriler arasında yetişmeleri de bu hususta çok etkili olmuştur. "
Fuad Köprülü, Aşık Edebiyatının Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden
sonra Anadolu' ya gelmeden önce şekillenen Tekke Edebiyatının, Anadolu'da
teşekkül eden bir paralelinden doğduğunu kabul etmektedir. Sosyal hayat şartla
rını ve ihtiyaçları göz önüne alarak yaptığı bu açıklamalarda Tekke Edebiyatının
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 43
özellikle Aşık Edebiyatının doğuşunda etkili olan Bektaşi Edebiyatının bel ke
miği olan ilk Türk edebiyat geleneğinin etkileri üzerinde durmamıştır.
Prof. Dr. İlhan Başgöz' ün "Türk Halk Hikayelerinde Rüya Motifi ve Şa
manlığa Giriş "3 isimli incelemesi Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden
önceki inançları olan Şamanizm ve Şamanlık/ Gök Tanrı Dini etrafında biçimle
nen kültürlerini, ayin ve törenlerini, halk hikayelerinde tekrarlanan ve kompleks
bir motif olan ıiiya motifinden hareketle İslami şekle ve ruha büıiinüşünü açık
lamaktadır. Şamanlıktan/ Gök Tanrı Dininden İslami edebiyata İslami edebiyat
tan din dışı edebiyata geçişi örneklerle delillendirerek Aşık Edebiyatının teşek
külü ve mahiyetini kanıtlarla açıklayarak, Köpıii l ü' nün bir yönüyle izah ettiği
göıiişünü tamamlayıcı olan bu makaleyi burada özetlemeyi gerekli göıii yoruz.
Bütün halk hikayelerinde ortaya çıkışları ve içerikleri aynı olan (aşk-sanat)
ıiiya motifi belli bir plana sahiptir.
a. Bu ıiiyaların hepsinde ıiiya, manevi veya maddi büyük bir sıkıntının ar
dından göıiilmektedir.
b. Rüya, büyük sıkıntının ardından hemen göıiilmezse, kahramanın sıkıntı
larından kurtulmak üzere Tann' ya yalvarması sonucunda ortaya çıkmaktadır.
c. Örneklerin pek çoğunda ıiiya kutsal mevkilerde uyurken göıiilmektedir.
Mezar ve pınarlar ıiiyaların en çok göıii ldüğü ortak mevkilerdir.
d. Rüyada kutsal bir kişi veya kişiler bazen bir genç kızın elinden kahrama
na aşk badesi sunarlar. Hızır-İlyas, üçler, kırklar, üç derviş, bir pir, sade
ce bir yaşlı adam veya yaşlı bir kadın, ıiiyalarda yer alan kutsal kişiler
dir. Kutsal kişilerin çeşitlilik göstermelerine rağmen ıiiyadaki rolleri hep
aynıdır.
1 . Kahramana bir veya üç bardak dolu (bade) sunarlar veya kız ile oğ
lana birbirlerine sundururlar.
2. KahramAna çok güzel bir kız tanıttıktan sonra adını ve memleketini
söylerler.
3. Şiirlerinde kullanacağı bir mahlas verirler.
4. Kahramanların ihtiyaçları olduğunda yardım edeceklerini belirtir
ler.
e. Kahraman kutsal kişinin elinden badeyi içtikten sonra vücudunu bir ateş
sarar. Düşer bayılır, ağzından kanlı köpük gelir. Bu halde 3-6-7 gün kalır.
İlhao Başgöz, "Drearn Motif in Turkish Folk Stories and Shamanistie, lnitiation," Asian
Cilt 36- 1 , Tokyo 1967. s. 1 - 18.
Folklore Sıudies,
44 Prof. Dr. Umay GÜNAY
f. Herkes kahramanın deli olduğunu düşünürken yaşlı bir kadın veya erkek
sazın teline dokunur.
g. Saz sesiyle kahraman gözlerini açar. Sazı eline alır, kendine verilen mah
lasla irticalen şiirler söylemeye başlar. Böylece hem badeli hem de hak
aşığı olur.
Yukarıdaki unsurları ihtiva eden kompleks rüya motifi yalnızca sözlü gele
nekten derlenen Türk halk hikayelerinde vardır. Avrupa ve Asya halk hikayeleri
ve Orta Çağ romanlarının bir kısmı aşk badesi motifi, diğer bazıları ise rüya
vasıtasıyla aşık olma motifi ihtiva ederlerse de, bu temler hiçbir zaman kahra
manın şiir kabiliyetini etkilemezler. Bu gerçek, kompleks rüya motifinin kayna
ğını, Türk halkının kültürel zemininde aramaya sevk eder.
Uzun bir tarihi ve sosyal gelişme içinde dini bir merasimin -Şamanlığa ka
bul merasiminin- hayali roman motifine dönüşmesini açıklamakta Türk halk
hikayelerinde kompleks rüya motifi değerli bir fırsattır. Bir adayın Şamanlığa
kabul merasimi ile bir adayın sanatkar ve aşık olarak kompleks rüya motifi vası
tasıyla yeni bir hayata girişi arasında şaşırtıcı benzerlik vardır.
Türk ve Moğollar arasında üç yolla Şaman olunmaktadır. ı: Adayın isteği
olmaksızın davet veya seçim yoluyla kendiliğinden gelen davetle, 2. Şaman
mesleğinin babadan oğula intikali ile, 3. Şahsi taleple Şaman olacak olan kişi, bu
yollardan hangisi ile Şaman olmaya aday olursa olsun ancak iki çeşit talimat
aldıktan sonra Şaman olduğu kabul edilirdi.
1 . Estetik (rüyalar, hayal veya vecd halinin gerçekleşmesi).
2. Geleneksel usulle (Şaman tekniklerini, ruhların fonksiyon ve isimlerini,
mitolojiyi öğrenerek).
Ruhların ve yaşlı Şamanların verdiği bu iki bölümlü talimat, Şamanlığa gi
rişi teşkil etmektedir. Bazen bu giriş merasimi herkese açık olur, çok zengin ve
çeşitli ayinler yer alırdı. Bunun yanında böyle bir merasim olmadan Şamanın
rüya veya vecd hali ile bu mertebeye ulaşması da olağan kabul edilirdi. Bu kabul
merasimlerinin yaygın örneği şöyle idi:
Bir genç, ölü bir Şamanın ruhu veya ölü Şamanların ruhları tarafından Şa
man olmaya davet edilirdi. Böyle bir davetle karşılaşan genç, psikoloj ik kriz
geçirir, dalgınlaşır, yalnızlık arar, uykusunda şarkı söyler ve kolaylıkla sık sık
şuurunu kaybederdi. Uyurken ruhu vücudundan kutsal ruhlar, yan tanrı veya
tanrılarla buluşmak üzere ayrılırdı. Şaman adayının, ruhu, bu ruh veya tanrılar
tarafından eğitilirdi. Şaman adayı genç, bir Şamanın davranışlarını, Şaman tek
niklerini ve gelecekteki yeni hayatında gerekli olan bilgileri öğrenirdi.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 45
Teleüt Şamanlarının da yedinci kutsal gökte yaşayan ilahi bir eşleri vardır.
Şamanların vecd seyahatlerinde buluşurlar ve eşleri, Şamanları yemeğe davet
eder. Rüya motifinde cinsiyet elementi açıktır ve önemli bir yer tutar.
Örnekler:
Bu şiir, Cem Ayini ile Aleviliğe girişi anlatmaktadır. B u tarikatta aday bir
süre tarikatın kıdemli bir üyesi nezaretinde hizmet görür, tarikata kabul edilme
den önce de bazı imtihanlardan geçirilir. Zor imtihanlardan biri, adayın ölü gibi
kefene sardınldıktan sonra adayın bilmesi gereken ahlaki kurallann kendisine
anlatılmasıdır. Daha sonra kurbanlık hayvan gibi boynuna bir ip takılarak kutsal
yere götürülür. Ayinin yapıldığı kutsal meydan, Muhammed-Ali Meydanı veya
Dar-ı Mansur meydanı diye anılır. Aday burada tarikatın şeyhi önünde niyaz
eder bir durumda durur. Büyük bir şarap küpü getirilir, küpü getiren kimse mür
şide bir bardak şarap ikram eder, mürşit bir yudum aldıktan sonra aynı bardağı
adaya uzatır. Aday da bir yudum içtikten sonra bardak, törene katılan kadın ve
erkeklere sırayla ikram edilir. Bu törende "dem geldi semahı" oynanır. Tahtacı
Alevileri arasında şarap, mürşide bir hanım tarafından uzatılır, rüya motifindeki
genç kız tarafından teklif edilmesine paralel bir örnektir.
Bütün kabul merasimlerinde olduğu gibi Aleviliğe giriş ayini de Alevilerin
Hz. Muhammed' in, Hz. Ali'nin tarikatına giriş merasiminin gerçekleşme şekli
olarak kabul ettikleri ilk merasimin tekran şeklindedir.
48 Prof. Dr. Umay GÜNAY
ğiştirmede önemli bir unsur olmuştur. Baskıların yoğun olduğu şehir merkezle
rinde yazılan ve basılan halk hikayelerinde Paganist kültürle yakın bağı olan
rüya motifi ihmal edilmiş veya Şaman dini hayatına kolayca bağlanabilecek
unsurlar değiştirilmiştir. Yalnızca kırsal kesimde yaşayan halk hikayelerinde bu
motif tam şekliyle muhafaza edilmiştir.
İlhan Başgöz' ün Asya'da teşekkül eden Türk ve Moğol Şamanizmine para
lel olarak açıkladığı halk hikayelerindeki kompleks rüya motifi konusunda ileri
sürdüğü deliller bize aşık edebiyatının teşekkülü konusunda da yeterli ip uçlan
vermektedir. Tarihi ve sosyal şartlara dayanarak bu konuyu aynı paralelde açık
layan Fuad Köprülü' nün görüşleri yukarıda özetlediğimiz makalede delillerle
desteklenmektedir.
Prof. Başgöz, yukarıda aktardığımız makalesinde Rhode, Radermarchen,
Krappe, Ruhen, Paul Saintives, Jean de Vries'in rüya motifinin şark kaynaklı
olduğu görüşünde birleştiklerini ifade etmektedir. Bu kitabın Ekler bölümünde
tercümesini verdiğimiz V. M. Zhirmunskii' nin bu konudaki değerlendirmesinde
Avrupa geleneğinde de Tann lutfu ile ve rüyada saz ve destan şairi olma imtiya
zına ulaşan örnekler vermektedir. Hristiyanlıktan önceki pagan kültürlerine bağlı
olarak açıklanan bu örneklerle Şamanizme dayalı Orta Asya, Müslüman Türk
Cumhuriyetlerinden tespit edilen örnekler karşılaştırılmakta ve benzerlikleri
vurgulanmaktadır. Bu noktada karşımıza bir kere daha birbirinden uzak ve etki
leşim olmayan kültürlerde ortaya çıkan benzer folklor olgu ve hadiselerinin
açıklanmasında göçün mü, çok kaynaklılığın mı söz konusu olduğu sorusu karşımı
za gelmektedir.
Cahil Ôztelli, Halk Şiiri, (XV. -XV/l. Yüzyıl) İstanbul 1 955, s. 7-8.
Pertev Naili Boratav, "Folklor, Halk Edebiyatı ve Aşık Edebiyatı," insan, Cilt 1 , s . 2, ıs Mayıs
ı 938, s. ı 4o.
Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, Ankara 1 966, s. ı s ı .
52 Prof. Dr. Umay GÜNAY
C. A ŞIK FASILLARI
Aşık Edebiyatının temsilcileri zaman zaman saz şairi, çöğür şairi, meydan
şairi, son yıllarda bazı çevrelerce halk ozanı terimleri ile anılan aşıklardır. Aşık
lar, umumiyetle gerçek hayat hikayelerinden farklı olan bir tek şair tipinin hayat
hikayesini benimsemekte ve bu tiple tanınmaktadırlar. Folklora dahil bütün
ürünlerin sabit ve değişken olmak üzere iki tür unsuru vardır. Belli kalıplar için
de değişebilen unsurlarla yapılan yenilikler folklor ürünlerinde zenginliği ve
yeniliği sağlar. Aşık Edebiyatı temsilcilerinin de folklor ürünlerinde görülen bu
duruma benzer nitelikte ortak tipe sahip oluşları ilgi çekicidir. Diğer edebiyat
tarzlarının temsilcilerinin gerek hayat hikayelerinde gerekse sanatlarını ortaya
koyuş ve sürdürüş şekillerinde böyle bir benzerlik söz konusu değildir.
İslamiyetten önceki Ozan-Baksı geleneğinin İslamiyetten sonra tasavvufi
düşünce ve yeni yaşama biçimi ile birleşmesinden doğan belirli bir şair tipini,
halk şairleri, aşık-şair tipi olarak benimsemişlerdir. Maddi veya manevi bir sı
kıntı sonunda çoğunlukla kutsal sayılan bir yerde uyku ile uyanıklık arasında
görülen rüyada pir elinden içilen bade veya yenilen bir gıda maddesi ile şiir
söyleme kabiliyeti yanında saz çalma ve dini bilgiler öğrenildikten başka, dünya
ahiret sevilecek bir sevgili ile karşılaşırlar. Halk şairleri gördükleri bu rüya ile
olgun bir kişiliğe kavuşurlar. Rüya sonucunda hem Tanrı aşkı hem sevgilinin
aşkı ile yanarlar; bunun yanında derin bir din bilgisine sahip olurlar. Uyandıkları
anda çok kere bir başka aşık tarafından sorguya çekilirler. Bu sorulara saz eşli
ğinde kusursuz nazımla ve doğru cevaplar vererek, başlarından geçenleri de
anlatarak "aşık" olduklarını ispatlarlar ve çevrelerinden saygı görmeğe başlarlar.
Çalışmamızın II. Bölümünde rüya motifi üzerinde aynca duracağımız için bura
da fazla teferruata girmeyi doğru bulmuyoruz. B ir aşıkta aranan bütün nitelikler
ve yeni bir kimlikle uyanan kişi önce kendi çevresinden başlayarak bütün mem
leketi gezerek kabiliyetini ve hünerini gittiği her yerde ispatlamak zorundadır.
İki aşık karşılaştıklarında irticalen söylediği şiirlerinin kusursuzluğu yanında
geleneğe bağlı icra töresindeki teknik bilgileri yerli yerinde kullanmak ve dini
konularda da bilgi sahibi olmak zorundadır.
Ortak bir şair tipini temsil eden ve ortak bilgi birikimine sahip olan aşıklar
arasında milli şiir geleneği içinde şahsi üslup ve yaratıcılık gücüne sahip olanlar
yeknesaklıktan kurtularak gelenek taşıyıcı olmanın dışında tanınmış ve sevilen
büyük şair niteliğine ulaşırlar.
Aşık Edebiyatı iki ana bölümde incelenebilir: l. Halk Hikayeleri, 2. Aşık
Tarzı şiirler. Aşık Edebiyatı mahsulleri arasında gerek nicelik gerekse nitelik
bakımından önemli bir yer tutan halk hikayeleri başlı başına bir araştırma konu
su olduğundan burada üzerinde durmayacağız.
Aşık tarzı şiir adıyla anmayı uygun gördüğümüz manzum ürünler günümü
ze kadar saz şiiri, halk şiiri veya aşık şiiri terimleriyle ifade edilmiştir. Aşık tarzı
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFi 53
şiir daima saz eşliğinde, aşık düzeni veya aşık ayağı adı verilen özel bir akort
sistemi içinde dile getirilmektedir. Bu özelliklerini görmezliğe gelerek bu tarz
şiirleri modem şiir anlayışı ile yayımlamak ve değerlendirmek kanaatimizce aşık
tarzı şiiri yanlış ve eksik değerlendirmeğe sebep olmaktadır. Yabancı bir edebi
yat geleneği üzerine kurulan divan şiiri XVII. XVill . asırlarda milli şiir niteliği
ne bürünmüşse de hitap ettiği topluluğun çok sınırlı oluşu sebebi ile bir süre
sonra tepki ile karşılanmış ve bu düşüncenin tesiri ile divan şiirine ve batı şiirine
karşı bizim kendimize has bir şiirimiz var düşüncesi ile anonim halk şiirinin ve
aşık tarzı şiirlerin ezgileri hesaba alınmaksızın yalnızca söz kısımlan tespit
edilmiş ve değerlendirilmiştir.
Aşık tarzı şiiri, ezgilerinden ve icra geleneğinden ayırmak mümkün değil
dir. Ahmet Talat Onay, "Halk şiirlerini tetkik ederken yalnız eşkfil ve evna 'ı,
yani bu şiirlerin şekil ve mevzua göre arz ettikleri tenevvüatı değil, aynı zaman
'
da teganniyi de nazardan uzaklaştırmamak lazım gelmektedir" demektedir.
İhsan Ozanoğlu,2 Fuad Köprülü,3 İsmail Habib Sevük.4 Reşid Rahmeti Arat,ı
Hikmet Dizdaroğlu6 halk şiirinde türleri değerlendirirken ezginin ayırıcı bir özel
lik olduğunu ısrarla belirtmelerine rağmen bu konuda bugüne kadar pek fazla bir
araştırma yapılmamıştır.
Aşık ezgileri ile ilgili çok az inceleme yapıldığını tespit ettik. Göremediği
miz Eckhard Neubauer'in "Aşık Divani'nin Deyişlerinde Makamlar"1 isimli
bildirisi yanında Aşık Şeref Taşlıova'nın hazırladığı "Kars ve Çevresinde Sazla
ve Sesle Söylenen Aşık Makamlarının İsimleri"8 başlıklı tebliğinde ise aşık tarzı
ezgilerin söz konusu yörede aldıkları isimler ve kısa özellikleri tanıtmakta ancak
nota değerleri hususunda bir açıklama yapılmamaktadır.
Kurt Reinhard' ın "Sivas Vilayeti Aşık Melodi Tipleri"9 adlı bildirisinde
aşık ezgileri Sivas ve bir ölçüde Orta Anadolu' dan derlenen malzemeye dayalı
olarak incelenmiştir. Aşık Veysel Ekolü olarak nitelendirilen bu bölge aşık ezgi-
terinin anonim halk türküleri ve ezgilerinden farkları şöyle ifade edilmiştir. Aşık
ezgileri, güftenin mısralarındaki sayısıyla bağlantılıdır. Doldurma veya tekrar
edilen kelimeler açık biçimde telaffuz edilmektedir. Ezgilerde belli motifler sık
sık tekrarlanmakta, türkülerde sazın belli bir bölümü kullanılmaktadır. Türküler
de ani bitiş veya yavaşlayarak sona ulaşma büyük ölçüde sazı icra edenin arzu
suna ve sanatına bağlıdır. Aşık ezgilerinde sol sesi ana ton olmakla beraber la ve
mi seslerinin ana ses tonu olarak kullanıldığı örnekler vardır.
Aşık ezgileri, konuşma üslubunun ağır bastığı ezgiler ve ezgilerin ağır ba
sıp konuşma üslubunun gerilediği iki gruptan oluşur. Konuşma üslubunun yay
gın olarak benimsendiği örneklerde ezgi yavaşlar ve konuşma ritmine ayak uy
durur. Ezgi çok kere güftenin arkasındadır, bu üslupta önemli olan sözlerin anla
şılması olduğu için ezgiden zaman zaman feragat edildiği olur. Sözlerden ziyade
ezgilerin ağır bastığı tiplerde ise bir hece birden fazla nota ile seslendirilir, ezgi
lerin zenginlik kazandığı bu tipte ise güfteler bir ölçüde daha zor anlaşılır du
rumdadır.
Aşık ezgileri uzun havalarla kırık havalar arasında bir özellik gösterirler.
Türkülerdeki nakaratlar her zaman açık değildir. Bu daha çok uzun havaların
özelliğidir ki Orta Asya çoban ezgilerinin kalıntılarını taşımaktadırlar. Bu türkü
lerde ses daima aşağıya çekilmektedir. Birbirini takip eden ezgilerde iniş açık
şekilde kendini hissettirir.
Ahmet Borcaklı'nın "Türk Müziği Tasnif Sistemi Denemesi"10 adını taşıyan
bildirisinde ise Türk Müziği 8 ana gruba ayrılmakta "Geleneksel Türk Halk
Müziği" ana başlığı altında uzun havalar, kırık havalar ve saz eserleri alt grupları
içinde anonim halk türkülerinden bahsedilmekle beraber aşık tarzı ezgilerden
bahsedilmemektedir.
Aşık tarzı şiirler tür yönünden incelendiği zaman anonim halk şiiri türleri
gibi büyük ölçüde mani ve koşma nazım şekilleri ve bu şekillerin çeşitli kompo
zisyonlarına dayalı değişik türlerin yaygın olduğu görülmektedir. Hece vezni ile
söylenen mani (düz mani, kesik mani) koşma (düz koşma, yedekli koşma,
musammat koşma, ayaklı koşma, zincirbent ayaklı koşma, zincirleme) bu iki ana
tipin değişik tertiplerine dayalı varsağı, semai, destan aşık tarzı şiirde kullanıla
gelen türlerdir.
Bu türler icra geleneğine, konularına, ezgilerine, bölgelere göre de değişik
isimler almaktadırlar. Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da cinaslı maniler, bayatı,
sorulu cevaplı maniler akışta, Kerkük ve Güney Anadolu' da horyat veya hoyrat
10
Ahmet Borcaklı, "Türk Müziği Tasnif Denemesi'', /. Uluslararası Türk Folklor Kongresi
Bildirileri, 3. Cilt, Ankara 1977, s. 1 69- 1 98.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 55
isimleri ile anılmakta ve bu tür maniler (bayatı veya hoyrat) koşma dörtlükleri
arasına veya sonuna getirilebilir. 1 1 Cigalı tecnis adı ile anılan bu tür, özellikle ·
il
Turgut Günay, "Doğu Anadolu Bölgesinde Aşık Tarzı Şiirde Yedekli Koşmalar, Türk Follclor
Araşt1rmL1lan Dergisi, Yıl XI, S. 121, Mayıs 1973, s. 571, 583.
12
Dr. Natalie K. Moyle, "The Techniques of Turkish Ministrels," l. Uluslararası Türk Folklor
Kongresi Bildirileri, 2. Cilt, Ankara 1 976, s. 188-258.
56 Prof. Dr. Umay GÜNAY
aşık tarzı şiirin yaratılışı ve gerekse sürekliliği bu bildirilerde kısaca şöyle açık
lanmıştır.
Parry-Lord' un 13 sözlü teorisine göre her başarılı türkücü ve profesyonel
aşık, formüllü bir şiir dili geliştirmektedir. Bu yolla geleneksel örnekler ve gele
neksel düzen içinde anında her konuda deyişler söyleyebilmektedir. Bu görüşü
aşıkların hayat hikayeleri ve kendi ifadelerince ilhamın geldiği anda doğan tür
küler desteklemekteydi. Yalnız aşıklar irticalen yarattıkları deyişlerini ne kadar
çok severlerse sevsinler, ne kadar denerlerse denesinler daha sonraki icraları
sırasında aynen tekrarlayamamaktan şikayetçi idiler. Bu ifade Lord' un sözlü
teorisine aykın düşüyordu. Sözlü teoriye uymayan bir başka husus da profesyo
nel aşıkların, aşık hikayelerindeki türküleri ezberleme konusundaki ifadeleridir.
Profesyonel aşıkların açıklamalarına göre tanınmış aşıkların deyişlerine aşina
olan dinleyici herhangi bir değişikliğe veya yanlışa müsamaha göstermemekte
dir. Ancak aşıkların hafızaları da yanılabilmekte bazen bir kelime veya bir mısra
hatta bir kıta unutmaktadırlar. Bu gibi hallerde bu boşluğu dinleyicilerin mem
m.in kalacağı bazen hiç fark etmeyecekleri şekilde yakın bir materyalle doldur
dukları da bir gerçektir. Lord buna benzer bir olayla Yugoslavya'da karşılaştığı
türkücülerin aynen tekrarlardan söz etmelerine rağmen gerçekte yalnızca önceki
şairlerin patronlarının tekrar edildiğini tespit etmiştir. Sözlü teoriye göre ezberle
irtical birbirini engellemektedir, yani biri varsa diğeri yoktur. Bir aşığın aklında
bir metin ezberlenerek aynen tekrarlanması fikri yerleştiğinde, irtical (şiir for
mülleri ile konuşma) kabiliyeti harap olmasa bile büyük ölçüde dumura uğrar.
Türk aşık tarzı hikaye ve türkü söyleme geleneğinde, Lord'un teorisinin ak
sine, ezber ve irtical (serbest kompozisyon) yan yana yaşamakta ve gelişmekte
dir. Her aşığın repertuannda usta malı türküler yanında kendi türküleri de yer
almaktadır. usta malı türküleri ezberleyen aşık gerektiği yerde yeni türküler
yaratabilmektedir. Aşıkların ustamalı türküleri ezberlemeğe çalıştıkları gerçek
olmakla beraber zaman zaman sayılan binleri bulan usta malı türkülerin en usta
aşıklar tarafından bile ezberlenmeleri hemen hemen imkansızdır. Bu sebeple
aşıkların hafızasındaki sabit bir metin değil, ancak her türkünün doğru şeklinin
ne olduğuna dair kesin fikirdir. Türkülerin çekirdekleri sabittir ve farklılık yar
dımcı unsurlarda meydana gelmektedir. Yardımcı unsurlar söyleyenin zevkine
ve seçimine bağlıdır. Bu yolla aşıklar ezberleme konusunda yüzde yüz başarıya
ulaşmamakla beraber bu amaca büyük ölçüde yaklaşmaktadırlar. Bu tarz çalış
malarda aşıklar çok kere yarattıkları varyantlardan habersizdirler. Kendilerinin
aynen tekrarladıklarına inanmaktadırlar. Aşıkların söz ettikleri vecd hali onlan
kalıplaşmış metin fikrinden bir ölçüde uzaklaştırmaktadır.
13
Albert B. Lord, Singer o/ Tales, U.S.A. 1960.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 57
1. Serbest Deyişler: Bu türlü aşık deyişleri, bir ölçüde yazılı edebiyat mah
sulleri gibi sanatçının kendi kendine hazırlığını yaptıktan sonra bitmiş hali ile
dinleyici huzurunda sunulmaktadır. Bu türlü deyişler arasında sanat değeri yük
sek, orijinal ve toplumun duygularına büyük ölçüde tercüman olanlar zamanla
yaygınlaşarak milli türkü repertuanna girmektedirler. �alk şiiri antolojileri ve
tanınmış aşıklara ait monografik eserler büyük birçoğunlukla aşık tarzı şiirin bu
bölümüne dahil örneklerle hazırlanmıştır. Yanlış bir uygulama ile aşık tarzı
şiirin ezgileri bu tür çalışmalarda ihmal edilerek modem şiir kitabı anlayışıyla
deyişlerin yalnızca şiir kısımlan bu çalışmalarda çeşitli tasniflere tabi tutularak
okuyucuya sunulmuştur.
Aşıkların bu türlü deyişleri büyük ölçüde metin halinde yayınlanmakla be
raber metinden hareketle bu tarz deyişlerin üslup, motif ve benzeri unsurları ele
alınarak değerlendirilmesi yapılmamıştır. Bu deyişlerin aşk, ayrılık gurbet gibi
ferdi duygularla ilgili problemleri dile getirenleri umumiyetle türkü adı ile anıl
makla beraber bölgelere, işlediği konuya, ezgiye veya şiir türüne göre koşma,
58 Prof. Dr. Umay GÜNAY
varsağı, semai, mani, güzelleme, koçaklama, horyat, ağıt gibi özel adlar da al
maktadırlar. Küçük veya büyük yankısı olan bir olaya dayalı deyişler destan adı
verilen ezgili türlerde işlenmektedir. Destanlar arasında tabii afet ve ölüm gibi
acıklı olaylan anlatanlar yanında komik unsurların ağır bastığı güldürücü des
tanlar da vardır.
14
Turgut Günay, "Türk Halk Şiirinde İlk Deyişmc (Müşaare) Örnekleri" Uluslararası Folklor ve
Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri (27-29 Ekim 1975 Konya), Ankara 1 976.
Gönül Alpay, "XV. Yüzyılın ilk Yarısında Yazılmış Bir Münazara: Sazlar Münazarası", Araş
tırma, Ankara 1972, s. 99-132.
Türkiye' de AŞIK TARZI Ş İiR GELENEGI ve RÜYA MOTİFi 59
konuşan ve anlatan daima bir kişi yani şairdir, işitmek istediklerini karşısında
seçtiği varlığa veya varlıklara söyletir. Aşık şiirinde "demeli" veya "dedim dedi"
kavramları ile tanınan şiirlerde şairin sevgili ile konuşması pek çok aşığın dene
16
diği bir tarzdır.
Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz sistemli deyişler ise birden fazla
şairin karşılıklı söyleşmeleridir. Birden fazla kişinin karşılıklı deyişmelerine ait
örneklere anonim halk şiirlerinde de rastlamak mümkündür. Mani söyleme gele
neği hemen hemen bütünüyle iki veya daha çok kişinin çeşitli vesilelerle karşı
lıklı mani söylemelerine dayanmaktadır. Özellikle Hıdrellezde hazırlanan niyet
çömlekleri bu geleneğin Anadolu'da bugün de süren bölümüdür. Türkülerde
17
özellikle Karadeniz Bölgesi atma türkü geleneğinde iki kişinin daha çok mani
türüne dayalı karşılıklı türkü söyledikleri bilinmektedir. Bu tür türkülerde umu
miyetle iki karşıt durumdaki kişinin keneli durumlarını savunmaları yer almakta
ve bu tartışmalar toplumun değer yargılarına uygun olarak uzlaşmayla sonuç
lanmaktadır. Bekarlarla evlilerin karşılaşmaları, kadın kız karşılaşması yanında
bir erkeğin veya bir genç kızın birbirlerini evlilik konusunda razı etmek için dil
döktükleri örnekler de varclır.
Karşılıklı deyişmelerin özellikle düğün adetleri arasında yaşayan anonim
örnekleri mevcuttur. Konuyu delillendirmek için bu örneklerden vermeyi faydalı
bulmaktayız.
Harput'ta düzenlenen kına gecelerinde gerek kız gerek oğlan evinde defçi
lerin idaresinde oyunlar tertip edilir. Kız evinde bir kız, erkek kıyafetine girerek
İsmail adını alır, kızlardan biri de gelin olur, şu karşılıklı türküyü söyler ve oy
11
narlar.
Kız Küçük lsmail, büyük lsmail
Yaza mı geldin, güze mi geldin?
Şam.şakı vurdun, bize mi geldin?
İsmail Ne yaza geldim ne güze geldim
Şam.şakı vurdum, bir kıza geldim.
Kadınlardan biri çoban kıyafetine girer, diğeri çoban kızı olur, ortaya suyu
temsilen bir yastık konur. Yastığın bir tarafında çoban karşısında çoban kızı
durur:
16
İsmail Aşıkoğlu, "Aşık Şenliği Şiirleri III," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, No. 1 74, 19
Ocak 1965, Cilt 8.
17
Turgut Günay, "Doğu Karadeniz Bölgesinde Atına TUrkU Geleneği" /. Uluslararası Türle
Folklor Kongresi, Cilt 2, Ankara l 976.
18
Fikret Meınişoğlu, "Harput'ta Kına Geceleri", Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, No. 38
Eylül 1952, Yıl 4 Cilt 22, s. 603.
60 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Ne verirsin geçireyim
Soğuk sular içireyim
1943 yılında Kars' tan derlenen, düğün ve benzeri toplantılarda kız erkek
karşılıklı söylenen ve oynanan aşağıdaki türkü aynı zamanda hem deyim hem de
masal halinde yaşayan "Ali Cengiz Oyunu"nun motiflerini ihtiva etmesi bakı
20
mından ilgi çekici bir ömektir.
19
Mehmet Gökalp, "Yusufeli Çevresinden Notlar," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, No. 201
Nisan 1966, Cilt 10.
20
Ferruh Arsunar, "Balalı Tavuk," Ülkü 3. Seri, S. 4, Nisan 1947, Cilt 1, s. 30-3 1 .
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞtlR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 61
21
Dursun Temir, "Doğankent'te Bayraktar İmtihan Töresi" Türk Folklor Araştırmaları Dergisi,
No. 224, Mart 1 968, Cilt 1 1, s. 4686.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 63
22
1977 yılı Nisan ayında uyguladığımız anketten nakledilmiştir. Yozgat, Sarıkaya kazası, Çıkrık
çı köyünden 1 330 doğumlu Ali Çiftçi bu yörede yaşayan 3.şıklardandır.
23
Fuad Köprülü, "Aşık Fasılları" lkdanı, 25 Nisan 1914.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 65
Tavuk pazarındaki bu büyük kahve bilhassa "Reis-i Aşıkan "ın yeri olmak itiba
riyle mühimdi. Senelerce gezip dolaşmış ve her taraftan şairlik kudreti onay
lanmış belli aşıklardan oluşan Tavuk Pazarı [ışıklar Cemiyetini aşıkların reisi
olan fışık yönetir ve hükümetten resmen maaş alırdı. Rumeli ve Anadolu 'da fışık
tarzı eserler söyleyen şairlerin hükumet memurları tarafindan korunmaları için
bu cemiyetten diploma ve sertifika almalarıgerekmekteydi. Her sene Ekim ba
şından Şubat sonuna kadar bu çöğü.r [ışıklarının başarılı olanlarından bir kısmı
vilayetlere gönderilirdi. Aşıklar o mahallin genişliğine göre vilayet merkezine,
kasabalara, kazalara dağılırr, nahiye ve köylerede vilayet ve kaza merkezlerin
deki [ışıklardan bir kısmı seçilerek görevlendirilirdi. Bunlar gittikleri yerin kah
velerinde oturup fasıllar yapar, ahalinin savaş ve din duygularını coşturacak
destanlar, güfteler, koşmalar okurlar ve en sonunda Diyarbekir ağzı mayalar ve
Urfa edasıyla hareketli makamlardan sonra Cezayir havasını çalıp faslı
bitirirlerdii. Halkın dusygularını canlandırarak ve hükumetin istediği yöne yö
nelttikleri ölçüde hükumet bu fışık teşkilatını himaye eder, onlara kolaylık göste
rirdi.
Aşıkların bu eski teşkilatı oldukça düzenliydiı, öyle herkes kolay kolay aşık
olamazdı. Kendisinde [ışıklık heves ve yeteneğini duyan bir genç mutlaka gelip
Tavuk Pazarı Aşıkları Cemiyetine girer önce çırak olarak kabul edilirdi.
Üstadlardan ders alarak saz ve sözde onları taklide başlayan genç eğer kabili
yet gösterirse kalfa olur ve daha çok yeteneğini geliştirince asıl aşık sayılarak
diploma alırdı. O vakit bunun özel töreni yapılır ve [ışıkların reisi tarafindan o
adaya bir "arakıye "/belge verilirdi. Aşı/darın aynı kıyafeti üniforma gibi giymek
zarunlulukları olmamakla beraber giyim tarzları dervişler gibi ve birbirine ben
zerdi.. Bazıları "destegül" dedikleri kolsuz hırka giyerler, bellerine kemer bağ
larlar ve ekseriya yeşil sarık sararlardı. Bir kısmı da haydari/uzun palto giyerek
başlarına dervişlerinkine benzer taç koyarlardı.
Bir gencin fışık olarak kabul edilmesinin bir özel bir usulü ve düzeni vardı.
Ustalığa aday olan öğrenci önce meşhur Çolacıoğlu Ali Paşa peşrevini üstadı
nın gösterdiği şekilde icra ederdi. Bu peşrev ortada hicaz nağmelerine uğrar ve
ahengin bu değişmesi peşreve başka bir hoşluk verirdi. Aşık Efendi bundan dört
asır evvel Trabzon 'da Ortahisar'da iki çöğür, bir keman, bir de santur ile bu
peşrevi çalarken dinleyenlerin fevkalade duygulanarak hüngür hüngür ağladık
larını rivayet ediyor.
Çeşitli aşıklar toplanarak icra-yı fasıl ettikleri vakit önce bu peşrev çalı
nırdı. Sonra Reis-i Aşıkan tarafindan hüseyni, hicaz, saba, eve, rast, uşşak, kür
di, hüseyni makamlarının kararı meyanı yerli yerinde gezinme ve taksimler icra
edilerek fasla başlanırdı. Taksimi icra eden fışık "ya dost" veya "ya hu " diye
66 Prof. Dr. Umay GÜNAY
başlayarak meşhur bir gazeli özel ezgisiyle okuduktan sonra da nihayet bir beyt
i müfred eder ve sonra "divan " denilen bir beste {işıkların katılımıi ile iki inme
bir çıkma düzeniyle okunurdu. Bunu her {işığın ayrı çaldıkları birer divan izler
ve sonra reis-i {işıkan bir koşma terennüm ederek 'taşlama ' adı verilen mizahlı
atışmalara başlardı. Kafiyeli çapraşık temiye (muamma) kabilinden telmihlerle
dolu olan taşlamalar pek eğlenceli olur ve diğer {işıklar da reisi takip ederlerdi.
Herhangi bir {işık sualine cevap vermezse herkesin ortasında elinden çöğürü
alınır ve bir latife olmak üzere geçici olarak {işıklıktan çıkarılırdı. Bu uygulama
çok eğlenceli olduğundan bazen yapay olarak düzenlenirdi.
Koşmanın tamamlanmasından sonra yine milli vezinden 'karcığar' maka
mıyla 'yanık kerem ' bestesi altında milli şarkılar okunur ve hicaz makamıyla
okunan 'garip ' bestesi ahengi artırırdı. Epey devam eden bu fasıldan sonra yatsı
namazı vakti gelir ki, kimisi namaza gider, kimisi istirahat ederdi.
Bir saatten fazla süren bu ara, aşıkların reisinin okuduğu saba makamın
dan bir gazel ve bir kalenderi ile son bulur ve yine reis, eve veyahut ısfahan
makamlarından müseddes yahut muhammes bir semai söyler. Semai/erden son
ra sıra destanlara gelir. Reis özel usulü ile hamasi yahut ahlaki, dini bir destan
okur ki huzurda bulunanların üzerinde onların tesiri pek büyüktür. Mizahi des
tanlar bile güzel bir şekilde değerlendirilir. Aşıklar arasında Nevai 'nin Kerbela
ve Perverf'nin İbrahim destanları pek tanınmış ve benimsenmiştir.
Destanlar tamamlanınca 'dağı ' makamından bülbül koşmasını, yahut
'acem-aşiran ' makamından bir müstezadı iki, üç {işık bir arada söylerler yahut
dübeyt, bahr-ı tevil (aruzun bir kalıbı) acem ağzı sakiname veya Aşık
Emrullah 'ın püskül ve perçem vazıjlarına sahip kalenderisi, bunlardan olmazsa
Tahir ile Zühre makamı, Köroğlu, Genç Osman, Sivastapol, Yemen, Mısır des
tanlarından biri söylenir. Bu fasıldan sonra {işıklar arasında mühim bir meşgale
sayılan muammaya sıra gelir.
'Lügaz ' yahut 'muamma ' kahvehanenin en çok nazara çarpan bir yerine ve
süslü bir levhaya hatt-ı celf ile yazılır, bazen levhaların etraft yaprak, şal ve
benzeri süslerle süslenir. Bu muamma o memleketin kalem şairlerinden biri
taraftndan bilhassa düzenlenmiş ve {işıkların reisinin zekasına arz olunmuştur.
Bu adeta bir nevi imtihandır. Eğer reis muammayı çözemezse gerek halk arasın
da gerekse arkadaşları arasında mahcup olur. Meseleye fesad karışmaması için
muammanın çözülmüş şekli düzenleyen taraftndan mühürlenmiş bir zarfa kona
rak kahveciye teslim olunur. Kahveci onu son fasla kadar saklar.
Muammanın çözüleceği gece şenlik pek ziyade olur. Böyle önemli bir olayı
duyan ne kadar merak sahibi varsa hepsi erkenden kahveye dolarlar. Kahve her
vakitkinden fazla süslenmiş, donanmıştır. Bütün dinleyiciler muamma tepsisine
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 67
ya bir miktar nakit yahut sair kıymetli hediyeler, şallar, çuhalar bırakırlar. Her
kesin iyice takdir etmesi için ufak paralar hemen liraya dönüştürülür. Eğer mu
ammayı çövneyi başarırsa bu parayı Qşıkların başkanı alıp arkadaşlarına da
dağı.tacaktır. Aksi takdirde, reis-i Qşıkana toplanan paranın üçte biri verilir.
Paranın üçte ikisi muammanın düzenleyicisine ait olur. Muamma çözülemezse
muamma düzenleyicisinin kahveciden zarf içindeki muamma çözümünü isteyip
okuması lfizımdır.
O gece fasıl başlayınca evvela muammanın üstü örtülür ve birkaç muhtasar
koşma ve divandan sonra yakılan öd ağacının rayıhadar buhurları arasında
Kerbelfi Destanı okunmaya başlar, tıpkı mevlit okunurken olduğu gibi, o esnada .
çubuklar, nargileler söndürülür ve destan büyük bir olgunluk ve huşu ile dinle
nir. Destanın bitiminde Qşıkların başkanı muamma düzenleyicisi hakkında bir
medhiyelövgü okuyarak muammanın çözümünü söyler. Eğer başarılı olmuşsa,
halkın takdir bakışları altında toplanan para kendisine verilir. Huzura kırmızı
şerbetler dağıtılarak fasıl son bulur.
Eski Osmanlı hayatının mühim eğlencelerinden olan bu muamma halli me
selesi, Qşıklara her nasılsa klasik şairlerden geçmiştir. Çünkü gerek eski Arap ve
Acem şclirlerinde, gerek bizim klasik şairlerde lugaz ve muamma mühim bir
mevki işgal eder. "
Fuad Köprülü'nün verdiği bu bilgilere dayanarak XX. asrın başında İstan
bul'da son bulan aşıklık geleneğinden daha önceki asırlarda devlet desteği altın
da ciddi bir adap ve erkan içinde geliştiğini görmekteyiz. Aşık fasıllarının üç
bölümden ibaret olduğunu üçüncü bölümün bazen ayn bir gece yapıldığını öğ
renmekteyiz.
istanbul'da yapılan aşık fasıllarını diğer merkezlerde yapılanlarla mukayese
edebilmek için şu şekilde şemalaştırmak mümkündür:
68 Prof. Dr. Umay GÜNAY
I. Bölüm
Giriş: Reis-i aşıkan, hicaz, hüseyni, saba, evic, rast, uşşak, kürdi hüseyni
gibi klasik musiki makamları ve taksimleri ile faslı açar. Bir gazel ve beyt-i
müfred okuduktan sonra fasıl başlar.
a) Divan, mecliste bulunan aşıkların hepsi iştirak ederler.
b) Divan, meclisteki her aşık ayn ayn birer divan çalar,
c) Koşma (reis-i aşıkan okur)
d) Taşlamalar, çoğunlukla mizahi olan bu taşlamaları meclisteki isteyen
aşıklar söylerler.
e) Muamma, reis-i aşıkan meclisteki aşıklara sıra ile muamma yöneltir. Ce
vap veremeyen aşığın sazı bir süre için elinden alınır.
t) Hece vezni ve karcığar makanu ile milli türküler okunur.
il. Bölüm
a) Reis-i aşıkan tarafından saba makanunda bir gazel
b) Kalenderi
c) Evic veya Isfahan makamlarından müseddes veya muhanunes bir semai
d) Destanlar
e) Tagı makamından bülbül koşması veya acemaşıran makanundan bir
müstezad iki veya üç aşık tarafından okunur. Bunların yerine dübeyt,
bahr-ı tevil, acem ağzı sakiname okunabildiği gibi Aşık Emrah' ın püskül
perçem kalenderisi veya Tahir Zühre makamı, Köroğlu, Genç Osman,
Sivastopol, Yemen, Mısır destanlarından biri de söylenir.
III. Bölüm
a) Koşmalar
b) Divanlar
c) Kerbela Destanı
d) Muamma tertip edene bir methiye okunur
e) Muamma çözülür
t) Toplanan para ve hediyeler kazanana verilir.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞtlR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 69
I. Bölüm
Giriş: A. Hayır Dua
Ademi, Muhammedi, mezhep ve tarikata göre pir kabul edilen kişileri ha
yırla yad eden deyişler söylenir.
B. Taksim
Rast, mahur, hüseyni kandehar, hicaz, hüzzam, evic, ferahnak, şederaban,
uşşak, neva ve buselik makamlarından biriyle taksim geçer. Bu taksimi faslı
idare eden kahya, lonca reisi, üstad aşık yapabildiği gibi tezenesi yanık herhangi
bir aşık da yapabilir. Taksim sırasında girişin orta ve son kısımların şiirle des
teklenmesi usuldendir. Bu taksim kısmını yapmaksızın divan çalışacak perdeler
üzerinde hızla gezinerek doğrudan doğruya fasıla başlandığı da vakidir.
C. 2 gazel, beşer beyti geçmez. Gazel yerine münacat ve naat söylenebilir.
il. Bölüm
Pişrev
a) Divankari bir gazel (4 failatün)
b) Divanlar
c) Semailer, değişik makamlarda (4 mefailün)
d) Kalenderi, makam ve konulan çok çeşitli olmakla beraber özellikle is
tihza, tariz, telmih, nükte bu türe has gibidir. Aruz kalıplan ile söylenir.
e) Müstezat, şekil aynen klasik şiirdeki gibi olmakla beraber makamlar ve
konular değişiktir.
f) Methiye yukarıdaki şekillerden biri ile bir kişi veya yer hakkında söylenir.
g) Satranç, müfteilün veya müstefilatün kalıplan ile koşma tarzında söyle
nir.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 71
111. Bölüm
Aşık tarzı ve anonim tarzda deyişler
a) Koşma, 24 tarzda teganni edilen koşmalardan daha çok garami ve haki-
mane olanları tercih edilir. Bu kısımda usta malı koşmalar sıra ile nakledilir.
b) Bozuk ve Bozlaklar
c) Semai, sekiz heceli koşma tarzında kafiyeli daha çok garami konulan işler.
d) Mani
e) Destan, 12 kıtadan aşağı olmamak üzere karşılıklı söylenir.
f) Tekerlemeler, 12 kıtadan aşağı olmamak şartı ile söylenir.
Bazı fasıllarda destan ve tekerlemenin yerine tekellüm, atışma, taşlama, şa
yi, şah beyit veya tapşırma bölümleri olan karşılıklı deyişmelerin yapıldığı da
olur.
iV. Bölüm
Dua, bu bölümde aşıkların üstad kabul ettiği bir kimse fasıl sonu duası ya-
par.
Kastamonu'da yapılan aşık fasıllarında dini deyişler yer aldığı gibi başlan
gıç ve bitişte din büyüklerine ve tarikat pirlerine duaların da yer aldığını görüyo
ruz. Tekke şiirinin geliştiği önemli merkezlerden biri olan Kastamonu'da aşıklık
geleneği klasik kültür ve musiki unsurları yanında tarikat edebiyatları unsurları
ile de karışmıştır. Verilen şemadaki düzen içinde yapılan aşık fasılları bütünüyle
ustamalı deyişlerle yapılabilir. imtihan mahiyetinde olanlarda konu ve ayaklar
faslı idare eden kahya ve hakem heyeti tarafından verildiği gibi aşıklardan biri
tarafından da verilebilir. Üstünlük iddiası ile yapılan karşılaşmalarda bir bölüm
de başarısız olmak yarışmayı kaybetmek için yeterli değildir. iki aşıktan da fas
lın sonuna kadar devam etmeleri beklenir, faslın tamamı değerlendirilerek kaza
nan aşık belirlenir. Aşıklar berabere kaldıkları takdirde askı asarlar. Muammayı
çözen kazanır. Aynca kasabalarda kendini çevreye kabul ettirmek isteyen aşık
bir kahveye bir askı asarak oradaki aşıkları imtihana davet etmiş olur.
Gerek fasıllardan sonra olsun gerek bir başka aşığı veya aşıkları imtihana
çağırmak için olsun muamma bir kağıda yazılarak muamma tahtasına yapıştırı
lır. Tahtanın etrafına mum veya pire balı ile çerçeve yapılır. Muammanın çözü
münü dinlemeye gelenler bu çerçeveye para yapıştırırlar. Bazen de tahtanın
etrafı kağıtlarla veya kumaşlarla süslenerek altına kumbara şeklinde bir kutu
konur. Karşılaşan iki aşık serbest fasıl yapar yalnız tekellümü muamma üzerinde
yürütürler.
72 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık Dertli
Koşma
24
İbrahim Aczi Kendi, Konyalı Aşık Şem 'i Konuşuyor, Konya 195 1 .
25
İbrahim Aczi Kendi, Konyalı Aşık Şem 'i Konuşuyor, Konya 1951. s. 5-65.
74 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık Dertli:
Divan
Gel selamet mülkine malik olan şahı gör
Ebr olup eflaki tutmuş eyvahı gör
Şem'i:
Koşma
Levhi takdiri ezelde cahili kiihil birdir
Makberi ruzü cezadan alivü sa.fil birdir
26
a.g.e. s. 15.
27
a.g.e. s. 16.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 75
28
a.g.e. s. 16.
29
a.g.e. s. 21.
76 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık üıreti:
Koşma
30
a.g.e. s. 21.
31
a.g.e. s. 22.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞiİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 77
Aşık Şem'i:
Semai
A şık Ülfeti:
Koşma
32
a.g.e. s. 23.
78 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Şem'i usule uygun olarak hoşluk ve pes adabı için şu irticali divanı söylü-
yor:
Bu deyişten sonra adet üzere kahvede "parsa tepsisi" dolaşırken iki aşık
peykeye gelerek pes anlaşması yapmışlardır. Bu örneklerde görüldüğü üzere
Aşık Şem'i ile Aşık Ülfeti karşılaşmasında da Aşık Şem'i ile Aşık Dertli karşı
laşmasında olduğu gibi belli bir düzen ve belli kurallara göre şiir gibi bir birlik
yoktur. Bir aşığın deyişi ardından gelen diğer aşığın deyişinde farklı ayaklar
kullanılmıştır. Doğu Anadolu'da ve bir ölçüde Kastamonu'da mevcut olan koş
ma dörtlüklerinin paylaşılması ve aynı kafiye ve aynı hece ölçüsüyle aynı konu
da bütün bir deyiş söyleme geleneğinin bu örneklerde yer almadığını görmekte
yiz. Aşık Ülfeti, Konya merkezinde yaşamamış ve Dertli ' nin kahvesine de sey
yah olarak Bor' dan gelmiştir. Onun halk şiiri nazım türlerinden olan 1 1 heceli 3
kıtalı koşmaları tercih ederek deyişlerini bu tür dahilinde söylediğini görüyoruz.
Ancak bazı mısralardaki hece sayılarındaki eksik ve fazlalıkların şairin kusuru
mu, yazıya geçirenin kusuru mu bunu tespit edebilmek güçtür. B iz kaynak gös
terdiğimiz eserden örnekleri aynen naklettik. Bu karşılaşmaları yaptığı tarihte
33
a.g.e. s. 24.
34
a.g.e. s. 27.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTiFi 79
JS
a.g.e. s.
28.
J6
a.g.e. s. 29-48.
)7
a.g.e. s. 81.
80 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Bir süre sonra iki aşık Sulu Kahve' de dinleyiciler önünde karşılaşırlar. Aşık
Kenzi önce Mevlevi ve hüseyni makamları ile fasıl yapar, bir semai ve bir divan
söyler. Aşık Şem'i tekrar bir divan okur. Bu girişten sonra Aşık Şem'i sazının
eşliğinde muammayı şöyle çözer:
Aşık Şem'i Sulu Kahve'nin kapısına astığı muammayı okur, Aşık Kenzi bu
muammayı çözemeyeceğini bir Kalenden ile ifade edince Aşık Şem'i muamma
sının cevabını kendisi verir:
38
a.g.e. s. 85.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 81
)9
lbrahim Aczi Kendi, Konyalı Aşık Şem 'i Konuşuyor, Konya 1 95 1 , s. 87.
82 Prof. Dr. Umay GÜNAY
40
1977 yılında aşıklara uyguladığımız anket cevaplarından alınmıştır. Aşık Feymani asıl adı
41
Osman Taşkaya'dır ve Adana, Kadirli kazası Azaplı köyünde 1942 yılında doğmuştur.
1977 yılı Nisan ayında aşıkların yoğun olduğu bölgelerde uyguladığımız anket sorularına
verilen cevaplar bu hususu doğrulamaktadır.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÖİ ve RÜYA MOTİFİ 83
7 Mart 1 938 tarihinde Artvin Halkevinde yapılan toplantıda Aşık Efkan ile
Aşık Huzun' nin dinleyicilere söyledikleri haşlama:
42
Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini Araşunna ve Geliştinne Genel Müdürlüğü Arşivinden
43 alıruruştır.
Behçet Kemal Çağlar, "Halk Denen Hazineye Doğru," Ülkü Yeni Seri, Cilt 2, s. 24.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 85
Bu ilk iki bölümün farklı olduğu fasıllar da vardır. Bazı aşık fasıllarında ev
sahibi durumunda olan aşık ilk ayağı açarak 15 heceli bir divani ile misafir aşığa
hoş geldin der. Misafir aşık, ev sahibinin deyişine üç kıtalık 15 heceli bir divani
ile cevap verir. Bundan sonra her iki aşık sıra ile üçer kıtalık birer tecnis (yedek
li koşma) ve birer güzelleme (1 1 heceli düz ayaklı bir kişinin veya bir yerin
güzelliğinden bahseden koşma) söylerler.
3. Tekellüm, aşık fasıllarının en geniş ve en çok hüner isteyen bölümüdür.
Koşma dörtlüklerinin paylaşılarak sıra ile karşılıklı olarak çeşitli konularda ve
çeşitli ayak düzenlerine uyularak daha çok yarışma psikolojisi ile yapılan karşı
laşmalar bu bölümde kendi içinde 8 gruba ayrılmaktadır. Her fasılda bu sekiz
grubun her birinin yer alması şart değildir.
a. Geleneğe göre en yaşlı veya ev sahibi durumunda olan aşık "düz ayak"
veya "geniş ayak" denilen kafiyeyi sağlayacak kelimelerin bol olduğu bir ayakla
deyişmeyi açar. Bu bölümde konu sınırlaması kıta sayısı sınırlaması yoktur.
Aşıklar karşılaşma sebeplerini dile getirdikleri gibi istedikleri herhangi bir ko
nuda açılan ayağa uyarak sohbet tarzında söyleşirler.
Aşık Abbas: Gel sennen imtihan olak, gam donun giyin fi.şık
İndi sinene çekecem dağ ile düğüm iişık
Terlan gibi gözlerdim ben her gün evgiih yerini
Şikiir deyin elime de düşüpsen böğün aşık
b. Öğütleme adı verilen tekellümün bu ikinci kısmında düz ayakla iki aşık
birbirine nasihatle yol gösterir ve tecrübelerini birbirlerine anlatırlar. Dörtlük
sayısı sınırlı değildir.
4� -
Orhan Özbek, Aşık Şenlik, Ankara 1969, s. 50-54.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 89
46
1977 yılında yaptığımız araştırmalarda tespit ettiğimiz malzemelerden aktarılmıştır.
90 Prof. Dr. Umay GÜNAY
d. Sicilleme, çok kere bağlama bölümüne iddialı giren aşıklardan biri başa
rısız olduğu taktirde mat eden aşık karşısındakini hicvetmek için onun soy ve
kişiliğini tenkit eder, acı sözler söyler. Aşık fasılları dışında da aşıkların kızdık
ları kimselere bu tür deyişler söylemeleri olağan sayılır. Sicillemede deyişler
karşılıklı değildir. Sicilleme özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yaygınlık gös
termektedir. Çıldırlı Aşık Şenlik'in kendisinden usta olduğu iddiası ile ortaya
çıkan aşığın başarısızlığı üzerine söylediği sicillemelerden yalnız birini örnek
olarak veriyoruz.
47
1977 yılı nisan ayında iişıklar ar.ısında yaptığımız arııştımıa sonunda derlediğimiz metinlerden.
92 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Ne kırıksan ne de zağar
Ne çaposan ne de tazı
Kasaphanede çok olur
Senin gibi it uyuzu
48
Orhan Özbek, Aşık Şenlik, Ankara 1969, s. 3 1-32.
•
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 93
Şenlik ile oğlu Aşık Kasım ustalık konusunda birbirlerine saldırdıktan sonra
oğlu babadan özür dileyerek taşlama tatlıya bağlanır.
49
Orhan Özbek, Aşık Şenlik, Ankara 1969, s. 37-41.
'
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 95
h. Uğurlama veya methiye gibi isimlerle anılan faslın son kısmında aşıklar
birbirlerini rahatlatmak beraberliği kabul etmek için güzelleme adı verilen birer
koşma söyledikten sonra gene bir koşmanın dörtlüklerini paylaşarak birbirlerini
meth ederler veya ayn ayn müstakil birer deyişle işi tatlıya bağlarlar. Burada
örnek olarak böyle bir faslın sonunda birbirlerinin hünerine ve bilgisine hayran
kalan iki büyük aşık, Narmanlı Sümmani ile Çıldırlı Şenlik'in söyledikleri met
hiyeleri naklediyoruz.
'°
Konya Aşıklar Bayrarnı'nda yapılan karşılamalardan 24/X/1967.
96 Prof. Dr. Umay GÜNAY
�I •
ğunu bilen lişık mendili indirerek içini açar, buna gizli muamma denir" demekte
ve Taşlıçay kaymakamının Çobanoğlu'nun çözmesi için hazırladığı askıyı Ço
banoğlu şu deyişi ile indirdiğini belirtmektedir:
Karslı Aşık Hasreti başından geçen bir askı çözme olayını şu şekilde ifade
etmektedir:
"Iğdır kazasında bir kahvede dinleyicilerin isteği üzerine askı asılmasına
karar verilmişti. Ama bir adam kahveye irice bir mendil getirdi ve mendil asıldı.
Dinleyiciler, fişık bunu çöz dediler. "
Aşık Hasreti üç kıtalık bir türküden sonra mendilin içinde yarasa kanadı ol
du-ğunu şu dörtlükle açıklamış:
Karslı İlhami Demir ise bir düğünde asılan askıyı şu dörtlükle çözdüğünü
ifade etmektedir.
SJ
Umay Günay, Elazığ Masalları, Erzurum 1975, s. 449-450.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 99
yazarlar altına da muammada sorulan nesneyi içine koydukları bir bohça asar
larmış. Aşık sorulan muammayı bu şifreli harflere göre çözebilirse ne ala, bile
mezse fışıklıktan tard diye bir şey yokmuş. Bizim devrimize gelince yazılı kısım
kalkmış, mendilin içine koydukları bir nesneyi, fışık sen bul diye sormaya baş
lamışlar. Ben 1963 yılında bir ramazan gecesinde Van 'dan Erzurum 'a geldim.
Davut Sulari, Aşık Nevzat Efkô,rf, İhsanf, Nusret Baba, Efganf, Tutaklı Divani,
Erzincanlı Hıdır, Tortumlu Ruhani toplanmışlar asılı olan bir muamma için
beşer onar kıta söylüyorlardı. Verdikleri cevapları jüri kabul etmiyordu. Ben
muammanın üzerindeki yazılara dikkat ettim. Eski ustaların adetlerini Aşık
Huzurf'den dinlemiştim. Yazılardan (A) ateş, (B) billur, (N) nar veya nur, (Y) ile
(Z)yi ters yazar araya bir a koyarsan Ziya diye düşündüm. Bohçanın içinde
yanar bir cisim olmazdı, çünkü bohça yanardı, o zaman bunun ışıklı bir cisim
olduğunu anladım. Ampul, kibrit ve çakmağı buldum. ,,s•
Muhan B1Uı, "Atışma Birincisi Yaşar Reyhani," Türk Folklor Araştırmalan Dergisi, Cilt 2,
Mayıs 1968.
100 Prof. Dr. Umay GÜNAY
5·�
Orhan Özbek, A şık Şenlik, Ankara 1969, s. 77.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 101
56
İhsan Ozanoğlu, Aşık Edebiyatı, Kastamonu 1940.
57
Adana/Kadirli/Azaplı Köyü 215/1942 doğumlu Osman Taşkaya (Feymani)
102 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Sistemli deyişler adı altında incelediğimiz aşık fasılları yukarıda söz konu
su ettiğimiz biçimden ibaret değildir. Bugün yaşayan şekli içinde daha değişik
gaye ve şartlarda ortaya çıkan karşılıklı deyişmeler de vardır. Günün şartlarına,
kendi duygulanışlarına veya dostluk durumlarına göre, düşünce ve duygularını
saz eşliğinde çok kere koşma dörtlüklerini paylaşarak bazen karşılıklı müstakil
deyişler söyleyerek dile getirmektedirler.
İki 3şık tesadüfen herhangi bir yerde karşılaştığında tanışmak, birbirinin ni
yetini anlamak için karşılıklı söyledikleri deyişler, mektup şeklindeki deyişler,
bu çalışmanın ikinci bölümünde incelenen rüya motifi sonunda aşıklığa ulaşır
ken kendinden geçen aşıkların usta bir aşık tarafından saz ile uyandırılarak ger
çek aşık olup olmadığını anlamak için genç aşık adayının sorguya çekilmesi
yanında cumhuriyetten sonra aşık tarzı şiir söyleyen aydınlarla deyişmeleri de
sistemli deyişler arasında yer almaktadır.
İki aşığın tesadüfen karşılaşmalarına Posoflu Zülali ile Şenlik'in amcasının
oğlu Bayram Şenlik'in yolda birbirlerine rastladıktan zamanki deyişmeleri ör
nek olarak verilebilir.
Aşık fasılları dışında yapılan deyişme nevine Aşık Murad Çobanoğlu ile
Aşık şeref Taşlıova 'nın bir sebeple birbirlerine dargın kaldıktan sonra aralarında
ki kırgınlığı kaldıran şu karşılaşmanın güzel bir örnek olduğu kanaatindeyiz.
Aşık Şeref: Gederem garşıma çıhtı bir maya
Men yahşi diyerem sen ne diyersen
Uzun boylu, ay gabahlı minaya,
Men yahşi diyerem, sen ne diyersen
SB
Mehmet Gökalp, "Aşık Zlllaii, Şenlik'in Köyllnde" Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 4,
No. 52, Kasım 1953.
104 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Şeref Taşlıova' nın açtığı "Men yahşı diyerem, sen ne diyersen ? " ayağı ile
yapılan 6 dörtlükten ibaret olan deyişrne tamamlanınca bu defa Çobanoğlu "Ne
arıyan olur vallah, ne soran olur" ayağı ile öğütleme tarzında bir deyişi açmış
tır.
z. Mahir Baranseli, "Taşlıova ve Çobanoğlu Karşılaşması ve Bir Hüküm," Türk Folklor Araş
tınnaları Dergisi, Cilt,
13, No. 257.
60
a.g.e. s. 5818.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 05
61
a.g.e. s. 581 8.
106 Prof. Dr. Umay GÜNAY
62
a.g.e. s. 581 8.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 07
63
a.g.e. s. 5819.
108 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Son olarak Şeref Taşlıova "tel üzgün geldi " ayağını vererek, sohbet tarzın
daki bu deyişmeyi tamamlıyoruz.
64
a.g.e. 5819.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 109
a.g.e. 5819.
66
Nisan 1977'de gönderdiğimiz anket sorularına ŞerefTaşlıova'nın verdiği cevaptan alınrnışttr.
110 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Müstakil bir araştırma konusu olan aydın şairlerin aşık tarzı şiir geleneğine
uygun biçimde aşıklarla yaptıkları müşaareler de hayli yekün tutmaktadır. Beh
çet Kemal Çağlar'ın Aşık Ömer mahlasıyla Müdami, Nihani, Cemal Hoca ile,
Remzi mahlasını kullanan Mehmet Halit Bayrı'nın Huzuri ile, Dr. Turgut
Günay'ın, Firkati mahlasıyla yaptıkları müşaareler bu tarz deyişmelerin yalnızca
bir kısmını oluşturmaktadır. Burada örnek olarak Firkati, Çobanoğlu, İhsani,
İlhami, Alyansoğlu, Taşlıova arasında "Çöl üstündeyim " ayağı ile yapılan
deyişmeyi veriyoruz.
Bu bölümde aşık tarzı şiir geleneği içinde önemli bir yer tutan fasılları ince
lemeğe çalıştık. Aşık tarzı şiirin İslamiyetten önceki kültür dairesinde teşekkül
etmiş olan milli edebiyat geleneğinin İslamiyetten sonra İslami inanç ve Osman
lı kültürüyle birleşerek meydana getirdiği yeni bir edebiyat geleneği içinde orta
ya çıktığını gördük. İslami kabul ve bilgi birikiminden pek çok unsur alan bu
edebiyatın ozan-baksı kültür ve inançlarından da kalıntılar taşıdığını tespit ettik.
Milli edebiyat geleneğine bağlı şiir türleri ve ezgileri yanında irtical teknik
leri aşıklarda düşünmenin bir parçası haline gelmiştir. Biz, cümle kurarken özne,
tümleç, yüklem gibi cümle ögelerini düşünmeden, çoğumuz da bu unsurları
67
Firkati ile Deyişmeler (basılmamış), Yukarıdaki deyişme Erzurum' da 20 Nisan, 1972 tarihinde
yapılmıştır.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 13
'
A. RÜYA NEDİR, RÜYA ile İLGİL İ GÖRÜŞ ve İNANÇLAR
Rüya insanları ilk çağlardan beri meşgul eden bir konu olmuştur. En basit
şekli ile rüya bir kimsenin uyku sırasında zihninden geçen hayal dizisi olarak
tarif edilmektedir. Bu en sade tarifte de görüldüğü gibi rüyanın meydana gelmesi
için insanın uyku halinde olması gerekmektedir. Bu konuda çalışanlar önce uy
kuyu incelemişler ve uyku halinin hangi safhasında rüyaların görüldüğünü araş
tırmışlardır.
1929 yılında Eletroencephalogram (EEG) adı verilen insan beyninin çalış
malarını tespit ederek kaybeden aletin keşfedilmesinden sonra Loomis bu aleti
uyku halindeki değişiklikleri anlamak için kullanmıştır. Loomis' in bu aleti uyku
hali için kullanması Aserinsky ve Kleitman' ın uykunun sürekli derinliğe sahip
bir hal olmadığını iki ayn safhada oluştuğunu bulmalarına yardımcı olmuştur.
Daha sonralan uykuya dalış ile uyanış arasında zaman zaman tekrarlanan
birbirinden farklı beş devre olduğu anlaşılmış ve bu devreler A'dan E'ye kadar
olan harflerle gösterilerek beş tip olarak kabul edilmiştir. Büyük ölçüde benim
senen bu sınıflamadan sonra bu beş halin belli süreler içinde ortaya çıktığı ve
kabaca her doksan dakikada bütün evrenin tamamlandığı ve tekrar başladığı
uyuyan kişinin kapalı göz kapaklan üzerinde görülebilen hızlı göz hareketi ile
tespit edildi .
REMS adı verilen bu hızlı göz hareketinin bütün bir gece süren düzenli uy
ku süresi içinde beş kere ortaya çıktığını tespit ettikten sonra REM' !erin yer
almadığı uyku süresinin bir i!a dördüncü safhalarını hızlı göz hareketlerini yok
luğunu bildirmek üzere NREM şeklinde ifade ettiler. Uyku devrelerini belirle
yen Dement-Kleitman sistemi büyük ölçüde kullanıldı ve Rechtschaffen ve
Kales tarafından 1 968 yılında genişletilerek düzeltildi. Uyku içindeki bu beş
Bu bölümde uyku rüya ilişkileri ve rüya teorileri ile ilgili bilgiler, Dreams and Dreaming (U.S.
1 973) isimli eserde toplanan ilmi bildirilerden faydalanılarak hazırlanmıştır.
1 16 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Hindistan 'da ise kutsal hikmet kitabı Veda M.Ö. 1 500- 1000 yıllan arasında
yazılmıştır. Bu eserde uğurlu uğursuz sayılarla ilgili listelerin yanında rüya liste
leri de bulunmaktadır. Kötü rüyalardan hasıl olacak kötü olaylardan kurtulmak
için çeşitli ayinlerin yanında özel hazırlanmış sularla yıkanmak da adetti. Aynca
gecenin farklı devrelerinde görülen rüyaların, bu rüyalarda görülen olayların
gerçekleşme zamanına işaret ediyor sayılırdı. Bu görüşe göre gecenin başlangı
cında görülen rüyaların bir yıldan önce, gece yansından sonra görülen rüyaların
8 aydan önce gerçekleşmeyeceğine inanılır ve gecenin sonunda görülen rüyalar
yanyanya olmuş farzedilirdi. Gene bu esere göre rüyanın muhtevası ile rüya
gören kişinin mizacı arasında bağlantı olduğu kabul edilmektedir.
Eski Yunan inancına göre rüya bir tanrı veya hayatın bir bölümü şeklinde
kişileşmiş olarak kabul edilir ve bu figürün insanı uyurken ziyaret ettiği kabul
edilirdi. Yunan odalarının kapıdan başka girişi olmadığı için bu figürlerin anah
tar peliğinden girip çıktığına inanılırdı. Beşinci yüzyılda diğer kültürlerle müna
sebetten muhtemelen Hint kültüründen ruhun vücudu terk ettiği ve tanrıları ziya
rete gittiği görüşü benimsendi. Suni vasıtalarla rüya görmek Yunanlılarda da
gelişerek sanat haline geldi ve pek çok rüya görme merkezi olarak kullanılan
tapınak yapıldı.
Rüya konusunda en önemli Yunan eserleri Hipokrat, Aristotle ve Eflatun ' a
aittir. Hipokrat astrolojik unsurlarla vücudun fiziki ilişkisine çok önem vermiş
tir. Hipokrat' a göre rüyada astrolojik unsurlar aydınlık ve yerli yerlerinde iseler
bu vücudun fonksiyonlarının iyi olduğunu gösterirdi. Bir yıldızın donuk ve nor
mal yerinden yüksekte görünmesi insanın baş kısmında bir yıldızın normal ye
rinden aşağıda görünmesi barkak kısmında bir hastalığa işaret sayılırdı. Hipokrat
rüyalara büyük ölçüde bedeni hastalıklara işaretleri yönünden önem vermekle
beraber bazı rüyaların ilahi olduklarını da kabul etmiştir.
Aristotle hayvanların da rüya gördükleri görüşünden hareketle rüyaların
ilahi kaynağını reddetmiştir. Teori lerini üç kitapta toplamıştır. Rüya, Uyku ve
Uyanıklık, Uykuda Kehanet. Aristotle rüyaları vücut durumunu gösteren hassas
göstericiler olarak kabul etmiştir. Ona göre dış tesirler uykuda azaldığı veya
bütün bütün ortadan kalktığı için bedeni rahatsızlıklara karşı duyarlık
uyanıkkenden daha belirgindir. Yazılarından birinde rüya imajlarının uyanan
düşüncelerin başlangıç noktası veya uyanış davranışını harekete getirici unsur
olduğunu belirtmektedir.
Aristotle'nin hocası Eflatun rüyaların duygular ile bağlantısı olduğu hususu
üzerinde dJrmuştur. Cumhuriyet adlı eserinin 9. kitabında: "Hepimizde, aramız
daki en iyi adamda bile uykuda ortaya çıkan aşağılık, canavar bir varlık var-
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 19
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 2. Baskı, İstanbul 1960 iV. Cilt. s. 2863-2869.
120 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Buhan, Muhtasan Tecrfd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1973, Cilt 12, s. 271, (Tabir 26).
Ebu Hüreyre' den rivayet eden Buhari ve Müslim, El-Camiu 's-Sahih, Mısır 1955.
a.e.g.
Buhari, Muhtasan Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1973, (Tabir 3).
Müslim, El-Camiu 's-Sahih, (Rüya 1). Mısır 1955.
Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1973, (Tabir 1).
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 121
rüya görürse, sol taraftan sağ tarafa dönsün ve Allah'a sığınsın, o zaman
9
şeytan ve rüya ona zarar vermez."
"Rüyayı ancak sevdiğinize söyleyin. Hoşlanmadığı. bir rüya görürse, o
şeytandır. Onun şerrinden Allah'a istiaze etsin ve onu ldmseye söylemesin,
10
bu takdirde rüyanın zaran dokunmaz" buyurmuştur.
İslamiyet içinde insan hayatı ile ilgili iyi ve kötü olayların habercisi kabul
edilen aynca doğru rüya gören kişiye peygamberliğin 46'da birini bahşeden
Tanrı inancı Türklerin İslamiyetten önce de aşina olduğu bir inanç ve düşünce
tarzı idi. Türk gelenek ve törelerini İslamiyetten önceki hayatlarını aksettiren
Türk destanlarında bu konu ile ilgili pek çok örnek bulunabilir.
Uygur Türeyiş efsanesinde, Böğü Han bir gece uyurken rüyasında beyazlar
giyinmiş bir ihtiyar gördü. ihtiyar ona yaklaştı ve çam kozalağı büyüklüğünde
bir yeşim taşı vererek, "eğer sen bu taşı muhafaza edebilirsen, dünyanın dört
köşesi hep senin buymğun altına girecektir, " dedi. Böğü Han'ın veziri de aynı
il
gece aynı ruyayı gormuştu.
.. •. .. •.
Oğuz Han memleketini oğullan arasında yaşlı veziri Uluğ Türk' ün gördüğü
rüyadan sonra paylaştırrnıştır. Uluğ Türk, rüyasında doğudan batıya uzanan altın
bir yay ile kuzeyden güneye uzanan üç gümüş ok görmüş ve bu rüyayı Oğuz'a
naklederken, "düşüm sana dirlik düzenlik versin, rüyada ne gördü isem Gök
12
Tanrı sözü ile yapsın, " rüyada görülen iyi şeylerin Tann 'nın buyruğuna bağlı
olduğunu göstermektedir.
Şecere-i Terakime'den naklen Toğurmuş isimli bir bey göğsünde bir ağaç
büyüyüp, yükseldiğini, dallarının yapraklarla dolduğunu rüyasında görür, sabah
rüyasında gördüklerini Miran Kahine anlatır. Kahin bunun çok iyi bir rüya oldu
ğunu, kimseye anlatmamasını söyler. Yıllar sonra Toğrulmuş'un oğlu Tognl,
13
han olur.
Türk Moğol devri yadigarı sayılan şu rivayet de rüyada görülen birtakım
sembollerin Tanrı emri olarak kabul edilişine örnek olarak verilebilir. Hitay
sülalesinin kurucusu olan imparator bir gece rüyasında, başında çiçek ve yaprak
lardan yapılmış bir çelenk taşıyan bir tören alayına başkanlık eden bir Tanrı
görür. Üzerinde beyaz bir elbise ve bir altın kemer olan Tanrı peşindeki garip 12
hayvanla gökten yere indiğinde 12 hayvandan biri olan kara bir tavşan töreni
izleyen Hitay imparatorunun göğsünden içeri girerek kaybolur. Bu sırada gökten
10
Buhari (Tabir 3), Müslim, (Rüya 1).
11
EbO Said el Hudri'den rivayet eden Buhari ve Mllslim.
12 Bahaeddin Öge!, Türk Mitolojisi, Ankara 197 1 , s. 75.
13 R.R. Arat-Bang, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul 1936.
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 197 1 , s. 289.
122 Prof. Dr. Umay GÜNAY
inen Tanrı, imparatora Chin sülalesinden gelecek elçiyi kabul etmesini söyler.
İmparator ertesi gece de aynı rüyayı görünce, bir Şamana rüyayı tabir ettirir.
Şaman, imparatora Tann 'nın emriyle Chin sülalesine yardım etmesini söyler.
14
İmparator daha sonra Chin sülalesinden gelen yardım çağrısını kabul eder.
Bütün bu örnekler ve Kur' an'da yer alan ayetler ve hadislerin İslamiyetten
önce ve sonra özellikle devlet hayatına telmih eden rüyalara değer verdiklerine
delildir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş mücadeleleri sırasında Abdal Kum
ral isimli bir dervişin gördüğü rüyayı Osmanoğullannın saltanatına yorduğunda,
Sultan Osman önce bu dervişe güzel bir kılıç armağan etmiş ve başarıya ulaşınca
bir de zaviye yaptırmayı vaat etmiştir.
Özetlediğimiz bu görüş ve inançlardaki rüyaların ilahi kaynağı ve gece ge
zen ruhlar konusu günümüzde kabul edilmemekle beraber gene de bu görüş ve
inançlarda yer alan, geleceğe telmihte bulunan rüyaların varlığı kabul edilmek
tedir. Aynca söz konusu görüş ve inanç sahiplerinin rüyaya verdikleri önem
rüyaların mühim unsurlar ihtiva ettiklerinden haberdar olduklarını göstermekte
dir. Eskiden uygulanan astrolojinin yardımı ile rüya tabiri bu asırda da denen
mektedir. Eskilerin prodromal rüyaları bedeni bozukluklara işaret diye yorum
lamaları mizaç ile rüya arasındaki muhtemel bağı düşündürmektedir. Modem
rüya laboratuvarında rüya görmeleri için alıkonan insanlarla eski rüya merkezle
rinde rüya görmeye giden insanlar arasında pek fark yoktur.
1 9. yüzyıldan itibaren rüyaların yorumuda psikolojik bakış açısı benimsen
di. Şuuraltı kavramı ilk defa bu asınn başında kullanıldı. Bu asrın son
çeğreğinde rüyaların dikkatli incelenmesi sonunda bunalımların sebeplerinin
bulunabileceği görüşü benimsendi. 1833'de Ralph Waldo Emerson; "uyku ile
insanın sonsuz hürriyete ulaştığını, bu sebeple arzuların faaliyete geçtiği görü
şünden hareketle rüyalardaki imalardan faydalanarak insanların kendi kişilikle
rini tanıyabileceklerini " belirtti. 1 893 yılında ise James Sally, "Rüya, benliği
sunf örtülerden soyarak tabii çıplaklığı ile teşhir etmektedir. Rüya, şuuraltı ha
yatının karanlık ve derinliklerinden iç güdülerle yapılan hareketleri, hissedilen
büyük dünya ile bizi bağlayan yanımızı ortaya koyar. Rüya alfabesi yakından
incelenince şifredeki harfier gibi çözülür ve saçma sapanlığını kaybederek ciddi
bir görünüş kazanarak kolayca anlaşılabilir bir mesaj verir" demekle, rüyaların
psikiyatri yönünden incelenmelerinde ilerleme kaydetmiş araştıncılardan biridir.
19. asırda rüyaların ilmi yolla değerlendirilmesi benimsenmiştir. Rüyaların
rüya gören kişinin şahsiyeti ile ilgili önemli özelliklerini kavramada yol gösterici
olduğu kabul edilmiştir.
14
a.e.g., s. 559.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 23
Bu görüşler daha sonraki yıllarda 20. yüzyılda Freud tarafından tekamül et
tirilerek teori haline getirilmiştir. Psikanaliz ilminin kurucusu olan Freud., zih
ni mekanizmanın yapısını, bu mekanizmada hangi güçlerin karşılıklı veya birbi
rine zıt hareket ettiğini anlamak için yürüttüğü çalışmaların sonunda şu temel
neticelere ulaşmıştır:
1 . Zihni karşıtlar yalnız hastalık sırasında değil, normal gelişmede de
önemli rol oynar (içgüdüye bağlı eğilimlerin şuurun veya davranışların
dışına itildiği bastırma halleri, yahut yüceltmelerde olduğu gibi değişti
rildiği hallerde ortaya çıkan korunma mekanizmalarına dönük bir içe
bakış da bu zıtlıkların bir parçasıdır).
2. Bi linç süreçlerin bilinç ve davranış üstünde dinamik tesirleri vardır.
3. Farklı kişilik yapılan.
4. İçgüdüye bağlı dürtülerin (cinsiyet ve saldırganlık) motivasyon alanın
daki gücü.
5. Çocukluk devresinde de cinsiyetin var olduğu ve bunun önemi.
Freud'un normal psikolojiye ilk katkısı "Rüya Yorumu " isimli eseridir. Bu
eserinde Freud rüyaları üç kategoriye ayırmaktadır.
1 . Hem hissedilebilen hem de akılla idraki mümkün olan rüyalar ki, çoğu
kere çocukların rüyaları böyledir. Bu rüyalar, günlük hayatın zihin faali
yetine çok benzemekle beraber hiçbir zaman onlara karışmamaları ile
beyin hücrelerinin tecrit edilmiş güçlerinden doğduğu görüşünü kendi
kendilerine reddetmektedirler.
2. Günlük hayatla ilgili ve açık mana ifade eden rüyalar vardır, ancak bir
yönleriyle öyle tuhaf ve şaşırtıcıdırlar ki, günlük hayatımıza sokmamız
mümkün değildir.
3. Zihin faaliyetinin hiçbir şekli ile bağlantılı olmayan, karışık ve manasız,
duygusuz görünen rüyalar en çok rastlanılan tiptir.
Bu son iki tip, tuhaf hayali unsurlara sahiptir. Öznenin diğer zihni tecrübe
leri ile alakalı değildir. Uyanıkkenki düşüncelerin arasına sokmak mümkün de
ğildir. Bunlar öznenin alıştığı dünyanın tecrübeleri ile görünür hiçbir bağlantısı
olmayan, sanki bir başka dünya veya yerde yaşanmış farklı tecrübeler dizisi
gibidir. Freud, işte bu yabancılık duygusundan hareketle hayal (illüzyon) olarak
kabul ettiği rüyaları şekillendiren zihni faaliyetin gerçekten uyanık hayatın tec
rübelerinin devamı olduğunu kabul etmektedir.
Freud, rüya olaylarının evveliyatını izlerken psikanaliz metodunu kullan
maktadır. Psikanaliz metodu, özneye bir tem verildiğinde onda ortaya çıkan
serbest çağnşmalann derlenip sıraya konması ve şuurlu zihinle alışkanlık haline
gelmiş olan seçme ve kontrolü ortadan kaldırmaktan ibarettir.
124 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Bu görüşe göre bir kimsenin rüyasının tabir edilebilmesi için onun hayat
hikayesinin bilinmesi ve kendisinin psikanalize tabi tutulmuş olması gerekmek
tedir. Freud' a göre, insanın şuuraltı olgusu, bastırılmış iç güdülerinin ve kavu
şulmamış isteklerinin biriktiği bir kavramdır. Uyku hali, şuuru ortadan kaldırdığı
için şuuraltında yaşayan istek ve duygular rüya biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Freud'un rüya teorisinin önemli prensipleri şöyle özetlenebilir: Rüyaların
gerçek muhtevası ile rüya gördükten sonraki düşünceleri arasındaki temel ayı
nın, endişe verici rüyaların, rüyaların istekleri tatmin edici fonksiyonuyla tena
kuz halinde bulunmadığı prensiplerine dayanmaktadır.
Freud rüyaların bütünüyle psişik kaynaklı olduğu görüşünden hareket et
mektedir. Rüyaların doğru değerlendirilmesi için iki kavram öne sürmektedir.
1 . Rüya metni,
2. Rüya düşünceleri (rüyanın ne ima ettiği, rüyanın arkasında ne yatmakta
olduğu meselesi).
Bu hazırlık tamamlandıktan sonra, rüya gören kimsenin zihninde "rüya dü
şüncesi"nin nasıl rüya haline geldiği meselesini çözmek için rüya metninin rüya
düşüncesine çevrilmesi gerekmektedir. Bu işlemden sonra rüya öncesi günün
rüyadaki kalıntıları ele alınmalıdır. Hemen bütün rüyalar, rüya öncesi günün
kalıntı ve hatalarım, çağnşımlarım ihtiva ederler. Rüya gören kimsenin rüyaya
verdiği mana ise önceki günlerin ve yılların hatıraları, düşünceleri, tartışmaları,
olumlu ve olumsuz münakaşaları, ihtilaf ve soruşturmalann tesiri ile ortaya çı
kar. Rüya, çağnşımların kısaltılmış sembolleri şeklinde ortaya çıkar. Hissi muh
tevaları yönünden rüyalar üçe aynlırlar:
1 . İstek rüyaları,
2. Endişe verici rüyalar,
3. Cezalandırıcı rüyalar (cezalandırıcı rüyalarda da arzuların tatmini söz
konusudur. B unların içgüdüye bağlı arzuların tatmini yanında zihindeki
_
kontrol edici, ceza verici kısmın arzularım tatmin söz konusudur).
Freud, çalışmaları sonunda zihindeki tenkit edici ve yasaklayıcı bir unsur
olan süper egonun rüyaları da sansürden geçirdiğini fark etti.
Çocukluk devresinde ilk cinsel tecrübelerin çok kere acı verici intiba, endi
şe, yasak, hayal kırıklığı ve cezalarla karşılaştığı için bunlar şuurun derinliğine
itilir. Psikanalizin önemli görevlerinden biri bu çocukluk hatıralarına has unut
kanlığı ortadan kaldırmaktadır. Bu bastırılmış hatıraların rüyalarda ortaya çıkma
sebepleri tam olarak izah edilememektedir. Ancak tatmin edilemeyen çocuk
istekleri o kadar kuvvetlidir ki, belki kendileri rüyaların su yüzüne çıkarken
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 125
15
Dreams and Dreming, USA 1973, Jolande Jacobi, Psychology of C. G. Jung, s. 69-80.
1 26 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Ferial Ghazoul Hopkins, "The Nature and Function of The Drearn Motif in Turkish Folk
Literature", /. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, 2. Cilt, Ankara 1976, s. 1 33.
1 28 Prof. Dr. Umay GÜNAY
İslamiyetin kutsal kişilerin göründüğü rüyalara verdiği değerin tesiri ile bu rüya
lar toplum tarafından takdirle kabul edilmiştir.
İslamiyetin kabulünden bir süre sonra küçümsenen ve eski saygıdeğer yer
lerini kaybeden ozanlar, bu rüyalarla din büyüklerinden aldıkları ruhsat sayesin
de toplum içindeki eski yerlerine kavuşmuşlardır.
XVI. asırdan bu yana yazıya geçirilen aşık hikayelerinde tespit edilen bu
kompleks rüya motifi bugün yaşayan aşıklar arasında hala görülmekte ve ina
nılmaktadır. Aşık Edebiyatının temsilcileri için rüya motifi bir hareket ve baş
langıç noktasıdır. Aşıkların gerçek hayat hikayelerini incelediğimizde rüya gö
rene kadar belli bir süre ya usta bir aşığın yanında çıraklık yaptıklarını ya da aşık
fasıllarının sık sık icra edildiği, halk hikayelerinin anlatıldığı yerlerde yetiştikle
rini görmekteyiz. Yazılı kaynakların bu görüşümüzü doğrulamaları yanında soru
listesi gönderdiğimiz ve kendileri ile görüştüğümüz aşıklardan aldığınuz aşağı
daki cevaplar da bu konuya delil olarak gösterilebilir.
Rüstem Alyansoğlu: " Ustam babamdır, adı Hüseyin Alyansoğlu, mahliisı
Hüseyin 'di. Babamın ustası da kendi babası Aşık Veli'dir. "
İlhami Demir: " Ustam yoktur, fakat {işıklar arasında yetiştim. "
Murad Çobanoğlu: " Ustam, babam Aşık Gülistan Çobanoğlu 'dur. Onun
ustası da Aşık Şenlik 'tir. "
Aşık Efkan: "Biz ced be ced {işığız. Dedem Cesimi, bahası şöhreti, onun
babası Sıtkf, onun babası Selverf. Bana {işıklık usul ve erkanını Abdullah Hoca
tarif etti. "
Aşık Feymani: "Aşıklık geleneğini okuyarak, görerek, dinleyerek ve tatbik
ederek öğrendim. Usta {işıklardanfaydalandım. Bunlardan Aşık Hazım Demirci
ve Aşık Kul Mustafa 'yı sayabilirim. "
Aşık Kara: "Saz üstadım 1946 yılında askerde iken tanıştığın Ürgüplü Ka
til Şükrü Baba 'dır. "
Aşık Ruhani: "Benim saz ustam Tortum 'un Bağdaşı köyünden Muharrem
idi. Mahliisı Ayvazf, onun ustası Artvinli Huzurf'dir. "
Veysel Şahbazoğlu: "Aslında ustam yoktur, çok {işık meclisinde bulunmu
şum. Aşıklığın usullerini ve meclis idarelerini oradan aldım. Hece vezni, kafiye,
redifbunlar kendiliğinden geliyor. "
Şeref Taşlıova: "İlk ustam Çıldır'ın Suhara köyünden Aşık Şenlik Baba 'nın
oğlu Aşık Kasım 'dır. Ben ayrıca daha fazlasını çevrede bulunan ehl-i dillerden
ve kendi kendimi yetiştinnemden aldım, çünkü bizim köylerde çobanlar bile
hikaye, türkü söyler. "
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 131
sanatkar mizacı açıklamak için kısaca Jung' ın bu konudaki görüşlerine yer veri-
1
yoruz:
"Her yaratıcı insan, çelişkili eğilimlerin bir sentezidir. Bir yandan kişisel
hayatı olan bir insan bireyidir, öte yandan kişi-dışı, yaratıcı bir süreçtir. Sanat
çının en temel niteliklerinden biri, onda, kişisel hayata karşılık, toplumun psişik
hayatının ağır basmasıdır. Sanatın, insanı yakalayan ve bir alet gibi kullanılan
doğuştan gelme bir dürtü olduğu söylenebilir. Sanatçı kendi amaçlarına yönelen
hür bir kimse değildir, kendini sanata ödünç vererek sanatın amaçlarının ger
çekleşmesini sağlayan bir kimsedir. insanlığın bilinçdışı hayatını taşıyan ve
biçimlendiren "toplumsal insan "dır. Bu güç görev için kimi zaman mutluluğunu
ve sıradan insan hayatını yaşanmaya değer kılan her şeyi bir yana bırakması
gerekir. Sanatçının hayatının çatışmalarla dolu olmaması kabil değildir. Yaratı
cı ateşin ilahi amıağanını almış kimselerin bu amıağana karşılık çok şey öde
meleri gerektiği her zaman görülmüştür. Yaratıcı sürecin kadına benzer bir yanı
vardır. Yaratıcı eser şuurdışı derinliklerden, bir başka deyişle anaların alanın
dan fişkırır. Yaratıcı gücün hakim olduğu her yerde insan hayatı, iş gören irade
ye aykırı olarak bilinçdışı tarafindan yönetilir ve yoğrulur. Gelişmekte olan
eser, şairin alın yazısı haline girer ve onun psişik gelişmesini belirler. Bilge
adamın temel imgesi, kültür hayatının ortaya çıktığı çağlardan beri, insanlığın
bilinç dışında örtülü ve hareketsiz dumıaktadır. Şuurlu hayat, sahteliğe ve yek
nesaklığa boğulduğu zaman, bu imgeler harekete geçer ve bireyin rüyalarında,
kahinlerin ve şairlerin görünümünde ortaya çıkarak çağın psişik dengesini yeni
den kurar. Sanat yaratışının ve sanatın sırrı, bir mistik katılış halinde geriye
dönüşte aranmalıdır. Şairin hayat şekli alaka çekici veya kaçınılmaz bir şey
olabilir ama şairin kendisi açıklanamaz. "
Modem psikiyatrinin de kabul ettiği gibi, şair mizacını açıklamak bugün
için mümkün değildir. Doğuştan böyle bir kabiliyete sahip olan aşık adayların
da; biyolojik istekler, psikolojik baskılar ve yaratıcılık gücü birleşerek kolektif
şuuraltını harekete geçirmekte ve kültür örneği rüyaları kullanarak yaratıcılığın
bir şekli olan aşıklık mertebesine erişmelerini sağlamaktadır.
Rüyada bir sevgiliyi görerek iişık olma motifi bütün dünya edebiyatlarında
ve ilkel kabilelerin ayini törenlerinde görülmekle beraber, kompleks rüya motifi
'
Türk Aşık Edebiyatına has bir motiftir. Çünkü bu rüyaların ortaya çıkışları ka
dar muhtevaları da diğer kültürlerinkinden farklıdır. Rüyayı gören kişi, bir sev
giliye sahip olmanın yanında, Tanrı aşkına ulaşmak için gerekli bilgi, erkan ve
usuller ile birlikte saz şairi vasıflarını da rüyada kazanır.
Aşık Edebiyatının temsilcileri bu rüya motifi ile sade kişilikten sanatçı kişi
liğe geçmektedirler. Bu kişilik değiştirmede kolektif şuuraltının yardımı ile kül
tür örneği rüyalar ortaya çıkmaktadır. Bu motifin tiplerine ve tahliline geçmeden
önce, yaşayan aşıkların rüya-bade motifi hakkındaki düşüncelerini aktarmanın,
bu geleneğin yaşadığını göstermek bakımından faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Aşık Sefil Selimi: "Bade içme geleneğine inanıyorum, çünkü nasıl ki bir
insan bilinmesi lazım gelen herhangi bir şeyi okumadan, tahsil etmeden öğre
nemezse, fışkın iksiri de (ışığa fışıklığı öğreten ana unsur ve ana kaidedir. "
Aşık İsmail Öner: "Bade gerçek, yüz koyunda bir koç olduğu gibi bin kişi
de tesadüfeseri olur. "
Aşık Hasreti: "Bade içmek vardır, fakat zahiren rüya alemi ile çok çeşitli
şekillerde ilham vardır. flham Allah 'ın verdiği bir ruh eseri, hiç tükenmeyen bir
aşk ateşidir ve mutlaka doğrudur. "
Aşık Kara: "Bade içme geleneğine inanıyorum, her akan suyun bir menbaı
vardır. Sizin Lokman Hekim 'iniz,"' bizim de pirimiz vardır. "
Aşık Ruhani: "İnanıyorum, bade içen (ışıkların en ağır şekildeki aşk hare
ketleri badeli fışık olduklarının ispatıdır. "
Aşık Zavallı: "Evet inancım vardır. Aşıklık bir vehbi olarak aniden hakkın
tecellisi ile olur. Hak tarafından bir sevgiye aşka düşer, kendiliğinden söyler.
Ondan bundan öğrenmez. "
Aşık Veysel Şahbazoğlu: "Aslında bade vardır ama içenler ölmez. Badenin
dışında alem-i manada (ışığın gördüğü herhangi bir kimsenin sunduğu, şerbet
misali veyahut yiyecek bir kısım şeyler vardır. Pirin elinden sevgi yemi alan fışık
olabilir. "
Aşık Feymani: "Bade içme geleneğine inanıyorum. "
Aşık Çobanoğlu: "Badeye inanıyorum, sebebi aşkın badesi vardır. ilhamlı
(ışığa rüyasında pirler aşık badesi içirir. "
Aşık Efkaıi: "Bade içme bir rüya aşkın uyanması zamanı gelmiş, bu da
lütfi vasıtadır. O gün uyanır. "
Aşık Taşlıova: "İnanıyorum, görünür şekilde olmasa da hayalf rüya ve il
hama bağlı olarak bade adı altında elden ve gönülden bade içilir. "
Bu ifadeleri ile aşıklığa ulaşmada rüya-badenin bir basamak bir nevi ruhsat
almak olduğunu kabul eden aşıkların yanında değişik dünya görüşlerine sahip
bir kısım aşıkların rüya-bade konusundaki görüşlerini de aktarıyoruz.
Aşık Kara, beni tıp doktoru zannettiği için Lokman Hekim'i kullanmıştır.(U.G.)
1 34 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık Rüstem Alyansoğlu: "Aşıklarda bade içme geleneğine ben ôşık olarak
inanmıyorum. Aşıklarda sadece ilham vardır, yoksa bunun dışında bade diye bir
şey yoktur. "
Aşık İlhami Demir: "Badeye inanırım fakat bu asırda olmaz. Sebep; millet,
kötü ve küfür devrinde. "
Aşık Hacı Karakılçık: "Bade içme geleneği eski maneviyatçı iişıklarda
mevcuttu. Mesela, Yunus, Karacaoğlan, Kerem gibi ôşıkların bade içtiklerine
inanıyorum ama günümüzdekilerin bade içtikleri sahi değildir. "
Aşık Selmani: "Bade içme geleneğine inanmıyorum. Çünkü ôşıklık kişinin
kabiliyetine bağlı bir sanattır. Bade içtim diyenler üç yüz yıl geriye giderek Ley
lfı ve Mecnun 'u devam ettiren/erdir. "
Bütün bu görüşlerde aşık olmada bade-rüya motifinin tesirli olduğu inancı
belirtilmekle beraber bir kısım aşıklar bu çağın şartlarının bade-rüya motifinin
ortaya çıkmasına müsait olmadığını belirtmektedirler. Bu olumsuz görüşlere
rağmen rüya motifi ile aşıklığa geçenler veya rüya motifi ile sanatlarını daha
gelişmiş seviyeye ulaştırdıklarını belirten aşılar çoğunluktadır.
Yaşayan aşık tarzı şiir geleneği içinde kültür örneği rüyaların mevcudiyeti
bu geleneği hasıl eden kültürün hala canlı olarak muhafaza edildiğini göstermek
tedir. Ozan-haksı geleneği Osmanlı kültürü içinde nasıl şekil değiştirmiş ve yeni
bir terkibe ulaşmışsa bugünün aşıklık geleneğinin de Osmanlı kültürü içinde
hasıl olan Aşık Edebiyatı geleneğinden bir ölçüde farklılaşması tabiidir. Folklor
mahsulleri, yaşayan mahsuller oldukları için bunların zaman zaman birtakım
değişikliklere uğramaları ve yeni unsurlarla kaynaşmaları tabiatlarının gereğidir.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 35
dik. Aşık biyografileri üzerinde rüya motifi ile ilgili yaptığınız bu araştırmada,
yapı ve muhtevalanyla kompleks rüya motifinden ayn olmasına rağmen, gelenek
içinde aynı rolü oynayan farklı rüya motifleri tespit ettik. Müstakil Rüya Tipleri
başlığı altında topladığımız bu rüya motiflerinin bir bölümünün muhtevalan
kompleks rüya motiflerininkinden farklı kültür olaylanna dayandığı için bunlan
da Kültür Örneği Rüyalar başlığı altında topladık. Gelenek içinde aşıklığa geçişi
sağlamakla beraber, kişinin günlük hayatının akislerini taşıyan rüyalan Ferdi
Rüyalar grubunda inceledik.
1- Asıl Tip Rüyalar (Halk Hikayelerinde yer alan örnekler)
a. Asıl Tip Rüyalann varyantlan (Aşık biyografilerindeki örnekler)
il- Müstakil Rüya Tipleri
a. Kültür Örneği Rüyalar
b. Ferdi Rüyalar
Aşık hikayelerinde ve aşık biyografilerinde hareketi sağlayan ve sade kişi
likten sanatçı kişiliğe geçişte önemli rol oynayan kompleks rüya motiflerinin
ortaya çıkışları, muhtevalan ve sonuçlan ortak bir yapıya sahiptir. Bu ortak plan
incelendiğinde aşık adaylannın aşk, sanat ve bilgiye dört safhada ulaştıkları
1 36 Prof. Dr. Umay GÜNAY
görülür. Türk aşık edebiyatında tespit edilen Asıl Tip kompleks rüya motifinin
planı şöyledir:
1. Hazırlık Devresi
a) Çocukluk ve gençlik çağının şartlan
b) Karşılaşılan maddi veya manevi bir sıkıntı
c) Bir sıkıntı veya bir dilekle uykuya dalış. Uyunan yerler, kutsal sayılan
mevkiler olabildiği gibi ıssız ve uzak, kahramanın korku ve yalnızlık
duyduğu herhangi bir yer de olabilir.
il. Rüya
Bu rüya çok kere uyur ile uyanıklık arasında, görenlerde gerçek duygusu
bırakan canlı bir rüyadır.
a) Kutsal kişilerle kutsal sayılan bir yerde karşılaşma.
b) Pir elinden bade içme.
c) Sevgilinin kendisi ile veya resmi ile karşılaşma.
d) Kahramana pirler, bilmesi gereken bilgileri öğretirler.
e) Kahramana bir mahlas verilerek deyiş söylenmesi istenir.
Rüyalarda bu unsurların sırası her zaman aynı değildir, bazen biri diğerinin
önüne geçebilir aynca badeyi pir yerine sevgili sunabilir.
ili. Uyanış
a) Kahraman kendi kendine uyanır, ilk fırsatta eline geçen bir saz ile ba
şından geçenleri anlatır.
b) Kahraman bir süre (3, 6, 7, 20, 40 gün) baygın yatar ve ağzından bur
nundan kanlı köpükler gelir. Ehl-i dil bir kişinin sazının tellerine do
kunması ile uyanır.
c) Kendi kendine uyanır ama bakışları, hali tavrı bir acaiptir. Dünya ile il
gisi kalmamış gibidir. Herkes deli olduğunu kabul ederken halden anla
yan bir kişi sazının tellerine dokunarak, aşık adayının çözülmesini sağ
lar.
xvı. asırda teşekkül ettiği kabul edilen Aşık Kerem ile Aslı hikc2yesinden
Kerem'in, gene XVI. asrın ikinci yansında teşekkül ettiği kabul edilen Aşık Ga
rip ile Şah Sanem hikc2yesinden, Garip'in, yazma nüshalarından iktibas edilen
rüya metinleri XVII. yüzyılda teşekkül ettiğine inanılan Ercişli Emrah ile Selvi
Han hikayesinden Emrah'a ait sözlü kaynaklardan ifade edilen rüya motifini ilk
örneğe en yakın asıl tipler olarak benimsiyoruz. Bu rüya motiflerinin tahlilini
yaptıktan sonra yaşayan aşıkların rüya motiflerini asıl tiplerle mukayese ederek
ilk örneğin varyantıları ve asıl tipten ayrılarak müstakil rüya tiplerini oluşturan
rüyaları değerlendimeye çalışacağız. Aşık hikayelerinde bu tür rüyalarla başla
yan olaylar gene bu rüyaya bağlı olarak gelişmekte ve rüyadaki sevgiliye ka
vuşmak için yapılan mücadeleler bazen iyi, bazen kötü bir sonuca ulaşmaktadır.
Yaşayan aşıklar, bu mesleğe kompleks rüya motifi ile başlamakla beraber,
bundan sonraki hayatları birbirinden farklı şekillerde gelişmektedir. Aynca bu
aşıkların rüyalarında gördükleri sevgililer umumiyetle kendi çevrelerinden tanı
dıkları genç kızlardan biridir. Çok kere bu sevgililerle kavuşup evlenmelerine
rağmen çeşitli sebeplerle bu beraberlik ayrılıkla sonuçlanmakta ve her biri bir
den fazla evlilik denemesi yapmaktadırlar. Bu aşıkların hayat hikayelerinde rüya
motifi onları sade kişilikten sanatçı kişiliğe ulaştırma fonksiyonu görmekte ve
onlara rahatlıkla çalıp söyleme hürriyeti sağlamaktadır.
Aşık hikayelerinde kahraman 14-16 yaş arasında aşıklık mertebesine eriş
mektedir. Örneklerde de görüleceği üzere yaşayan aşıklarda bu yaş sının 1 1 ita
50 arasında değişmektedir. Ergenlik çağından sonra görülen rüyalarda sevgili
unsuru belirsizdir ve bazılarında hiç yer almamaktadır.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 39
1. Hazırhk Saflıası
a) Bir padişahın oğlu olan Gülşen'i 1 5 yaşına kadar Sofu isimli hocası
okutur.
b) B ir gün Gülşen, Keşiş'in evinin önündeki çınar ağacına konan kuşlara
taş atar. Gülşen' in attığı taş, yedi kat camı delip Keşiş'in kızı Mer
yem'in gergefinin üzerine düşer.
c) Taşı atanın kim olduğunu merak eden Meryem, pencereden bakarken
Gülşen'i görür. Gülşen, Meryem'i görünce düşer bayılır.
il. Rüya
ili. Uyanış
Yoldan geçen bir acuze kadın Meryem'in memesini Gülşen 'e emdirerek
onu ayıltır.
Kerem kendisini aramaya çıkan hocasından bir saz ister. Sazını eline alır,
başından geçenleri babasına şöyle anlatır.
Yazma nüshada Kerem' in, " Ya Rab, aşkımın dört bölüğünden birini ona ver. "1
demesinden sonra Meryem, Kerem' e aşık olur. Basma nüshada ise Mirza, "Gel
,,•
imdi, senin adın Aslı, benim adım Kerem olsun. der demez Kara Sultan' ın
kalbine aşk düşer. Burada kahramanın kendi mahlasını kendisinin alması yanın
da, sevgilisine de mahlas vermesi söz konusudur. Klasikleşmiş halk hikayelerin
de mahlas çok kere rüyada pirler tarafından verildiği gibi, sevgili de bir mahlas
ile tanıtılmaktadır.
Kerem'e ait bu rüya motifini, ihtiva ettiği unsurlan göz önüne alarak ilk te
şekkül eden rüya motiflerinden biri olarak kabul ediyoruz. Bu rüya motifini
mukayeselerde kolaylık olmak üzere Asıl Tip1 Kerem şeklinde gösteriyoruz.
1. Hazırhk Saftıası
a) Maksud, Tifüs Kapısında, ayna camlı kahvedeki şairlerin yanına çırak
girer. Burada altı ay şairlere çıraklık eder, onların fasıllarını dinler. An
cak oradaki saz şairleri ona yol yordam öğretmedikleri gibi, bir gün bile
eline saz alma fırsatı vermezler.
b) Bir gün Maksud'un ustası berat kandili münasebetiyle Maksud'a para
verir ve evine gönderir. Evine gelen çocuk annesinin giyinmiş ve süs
lenmiş olduğunu görür. Bu hali annesinin evleneceğine yoran Maksud
ağlamaya başlar. Annesi çocuğun düşüncesinin doğru olmadığını berat
kandili için hazırlık yaptığını anlatır. Daha sonra mahallenin çocukları
helva sohbeti yapmak için Maksud' u da davet ederler. Çocukların ara
sında bulunan Keloğlan Maksud' dan saz çalmasını ister. Maksud bilme
diğini söyleyince bütün çocuklar gülüp alay ederler.
c) Maksud, üzgün olarak evine döner, yatsı namazını kıldıktan sonra iki
rekat da hacet namazı kılarak, " Ya Rabbi! Ya bu gece bana şairlik ver,
yahut al benden emanetini, " şeklinde dua ederek ve ağlayarak uykuya
dalar.
il. Rüya
a) Kulağına bir nida gelir, "Aç oğlum gözünü, ne görüp ne seyretsen ge
rek. "
b) Pir: "İç oğlum bu civanın elinden bu doluyu, Cenab-ı Mevla sizi birbiri
nize kısmet eyledi. "
c) Maksud kızın elinden doluyu alır içer.
d) Pir, Maksud' a hitaben: "Bir zaman gurbetlik çekilir ama bennurad olur
sunuz ve bu tası yarın koynunda bulursun. Bir zaman çal çağır, şair ol.
Gönlünü eyle, sazının üstüne saz sözünün üstüne söz gelmesin. " der.
e) Oğlan: "Baba gerçek amma bu nevcihan hangi bağçenin gülüdür ve
adına kim derler, ne diyardan gelir ? " dedi.
İhtiyar: "Oğlum buna Tiflis 'de Hoca Sinan 'ın kızı Şah Sanem derler. "
111. Uyanış
a) Maksud uyandığında koynunda bir altın tas bulur. Giyinip kahveye gi
der. Ustalarının birinin sazını alarak şu deyişi söyler.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİiR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 143
Aşık Garip'e ait bu rüyada da Asıl Tip1 Kerem'de olduğu gibi mahlas ve
rilmemiş, Aşık Garip ilk deyişini Maksud mahlası ile söylemiştir. Maksud sevgi
lisi Şah Sanem'i aramak üzere Tiflis'e gittiği zaman oradaki aşıklar çalıp çağır
masını beğendikleri için ona "Garip" mahlasını verirler.
Burada Maksud'un aşık oluşu belli bir eğitim döneminden sonra Allah' tan
şairlik dilemesi üzerine gördüğü rüya ile gerçekleşmiştir. Bu hikayede rüya mo
tifi iki sevgili arasında karşılıklıdır. Maksud' un rüya gördüğü sırada Şah Sanem
de aynı rüyayı görmüş ve Maksud' un elinden dolu içmiştir. İkisinin de aynı anda
hem gönüllerine sevgi ateşi düşmüş hem de dilleri çözülmüştür.
Aşık Garip'in aşık olma motifinde Asıl Tip1 Kerem'de gördüğümüz masal
motifleri kaybolmuştur. Yalnızca Maksud'a saz çalmayı teklif ederek onu müş
kül durumda bırakma görevini masalların ana tiplerinden biri olan Keloğlan
üstlenmiştir.
Aşık Garip'in rüya motifi ilk örneğe büyük bir yakınlık göstermekte, tam
ve mükemmel bir varyant olarak Asıl Tipi temsil etmektedir. Asıl Tip1 Garip.
Fikret Türkmen, Aşık Garip Hikayesi, Ankara 1974, s. 124 (H. 1 246 İstanbul Belediye Kütüp
hanesi Muallim Cevdet K. Yazma.)
144 Prof. Dr. Umay GÜNAY
1. Hazırlık Safhası
a) Aşık Ahmed' in Emrah isminde bir oğlu vardır. Emrah babasının peşin
den saz meclisine gider.
b) Konak sahibi Miloğlu Ahmet Bey, Emrah'ın babasına bakışından saza
ve söze aliika duyduğunu anlar. Baba ile oğulun karşılıklı çalıp söyleme
lerini ister. Aşık Ahmet, oğlunun o güne kadar eline saz almadığını söy
İeyerek müsaade vermek istemez. Miloğlu Ahmet Bey, Emrah 'a kendi
bağlamasını verir. Emrah sazı eline alır, tezeneyi sazın teline nasıl vurur
sa 1 2 tel birden kopar. Emrah öyle dalmıştır ki tellerin koptuğunu fark
etmeden sazın küpüne tezeneyi çalar durur. Babası Aşık Ahmet: "Senin
gibi hayırsız evliit olacağına olmasa idi, ben sana demedim mi usul usul
tellere dokun. Niçin bu telleri kırdın ? " diye sinirlenerek Emrah' a bir sil
le vurur. Emrah ağlayarak meclisten çıkar.
c) Emrah ağlayarak köyün dışına çıkar, oradaki çeşmeden ağzının kanını
yıkar, abdest alır. Çeşmenin arkasında başını toprağa koyar ve şöyle dua
eder: "Ey yokları var eden Allah, on sekiz bin alemin, herkesin muradını
döne döne veren, herkesi bir mesleğe yetiren sen, ya bana sevda, bilgi
ver, ya hurda emanetini al. "
il. Rüya
Emrah doğruldu, ak sakallı Hz. Piri gördü. Pir sordu:
"Ne ağlıyorsun yavrum, ne oldu sana? "
"Baba, ağladığım bu ki, hem cahilem hem de gafilem, babam beni ne bir
mektebe ne bir ilme koymamış. On dört yaşıma girdim ama bir şeyden haberdar
değilem. Bunun için ağlarım. "
"Pekiyi ne istiyorsun yavrum? "
"Bilgi ve ilim istiyorum, ben de bir mecliste bir cevap söyleyeyim. "
b) "Bak oğlum, Cenab-ı Hak sana o kadar bilgi, o kadar ilim nasip etmiş
ki, şu elimdeki fincanın içinde üç kısmetin vardır oğlum. Al birinciyi, kendi bir
dir adı bindir, seni, beni, kainatı yaratan bir Allah 'ın aşkına nuş eyle. "
Emrah, ihtiyar pirin elinden birinci yeşil fincandan içti, 366 daman birden
tutuştu. Pir eli kudret gölü doldurdu:
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 145
"Eylen oğlum, ikinci yeşil fincanı al, ikinci nasibin üçler, yediler, kırklar
aşkına nuş eyle. "
Emrah ikinci yeşil fincandan da içti, Pir eli kudret gölü, üçüncü fincanı da
doldurdu:
"Bunu da Miloğlu Ahmet Bey 'in kızı Selvihan li.şkına nuş eyle. "
Emrah üçüncü fincanı da içti.
c) Pir kolunun arasından Selvihan'ı Emrah'a gösterdi. Emrah kızı tutmak
için uzandığında bunun bir hayal olduğunu anladı. O zaman pınarın arkasında
kendini yere vurur, ağzından yeşil köpük gelir.
III. Uyanış
Emrah' ı aramaya çıkan Aşık Ahmet ve köylüler, onu çeşmenin arkasında
ağzından yeşil köpükler gelirken baygın halde bulurlar. Aşık Ahmet, oğlunun pir
sillesinin pir perçesinden çıktığını anlar. Sazının sarı teline dokunur, Emrah
sıçrar, kalkar.
Muhan Bali,Ercişli Emrah ile Selvihan Hikayesi, Varyantlannın Tespiti ve Halk Hikayeciliği
Bakımından Önemi, Ankara 1973. (Aşık İshak Kemali rivayeti, s. 102-1 08.)
146 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık Emrah' a ait bu kompleks rüya motifi ide Asıl Tip1 Garip'te olduğu
gibi karşılıklı motiflerdendir. Emrah'ın rüya gördüğü anda Selvihan da rüya
görmüş ve dolu içmiştir.
Asıl Tip1 Kerem ve Aslı Tip1 Garip'te olduğu gibi Emrah'ın rüya motifinde
de Emrah'a mahlas verilmemiştir. Emrah, Gülşen ve Maksud gibi daha sonra da
mahlas almamış, kendi ismini tapşırmıştır.
Emrah 'a aşıklık Asıl Tip1 Garip'te olduğu gibi bir toplantıda küçük düşme
sinden sonra Allah' tan ilim, bilgi ve şairlik istemesi üzerine verilmiştir. Bu iki
asıl tipte de dileğin kabul edilmesi söz konusudur. Aşıklığa ulaşan kişi ne istedi
ğini bilmektedir.
Bu motifte masal unsurları tamamen kaybolmuştur. Aşık Emrah 'a ait bu
rüya motifi ilk örneğe uygun bir şekilde gelişip sonuçlanmaktadır. Tam ve mü
kemmel bir varyant olarak asıl tipi temsil etmektedir. Asıl Tip1 Emrah.
Asıl tip olarak kaynaklan, teşekkülleri en eski kabul edilen, çok tanınmış
ve çok yaygın üç halk hikayesinin rüya motiflerini kabul ettik. İlk örneğe uygun
luk gösteren bu rüya motifleri ile diğer halk hikayelerinin motiflerini karşılaştır
dığımız zaman aşıklığa başlamada ana unsuru teşkil eden rüya-bade motifinin
aynen tekrarlandığını gördük. Farklılık hazırlık ve uyanış safhalarındaki teferru
ata dahil maddelerde ortaya çıkmaktadır. Rüyaların muhtevasında bade veren
kişilerin ve sevgililerin değişmesi dışında farklılık yok gibidir. İlk örneğin şema
sı aynen tekrarlanmaktadır. Masaldan hikayeye geçişi düşündüren Asıl Tip1
Kerem dışındaki halk hikayelerinde aşık olma motifi yerleşmiş, kesin şeklini ve
fonksiyonunu almış bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır.
Asıl Tipi tespit ettikten sonra yaşayan aşıkların naklettikleri rüya motifleri
ni Asıl Tipin varyantları olarak kabul ediyor ve ilk örneğe göre bu motifleri
tahlil ederek asıl tiplere göre değerlendirmeye çalışıyoruz.
Rüya motiflerini örnek aldığımız aşıklar son 100 yıl içinde yaşamış ve ya
şamakta olanlardır. 1 850 yılında doğan Şenlik ile 1942 yılında doğan Aşık
Feymani arasında yetişme çağlan da hesaba alınınca 1980'e kadar uzanan bir
asır içinde yaşayan şairlerden yalnızca bir bölümünü bu araştırmada değerlen
dirmeye çalıştık.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 147
A ŞIK ŞENLİK
1. Hazırlık Saflıası
a) Asıl adı Hasan olan Aşık Şenlik 1 850 yılında Kars, Çıldır, Suhara kö
yünde doğmuştur. Çevresindeki diğer çocuklar gibi Hasan da gündüzleri
çobanlık yaparak geceleri büyüklerin anlattığı menkıbeleri, köy imamı
nın okuduğu Ahmediye, Battalgazi, Siret, Hz. Ali 'nin Cenkleri gibi dini
kitapları ve çevresindeki aşıklardan kahramanlık ve ağıt destanları din
leyerek büyüdü.
b) Hasan, bir gün arada bir yaptığı gibi gene tüfeğini eline alır. Suhara kö
yü yakınlarındaki Karagöl'e yabani örnek avlamaya gider. Tüfek elinde
pusuya yattıktan bir süre sonra üzerine bir ağırlık çöker.
c) Uyumakla uyanıklık arasında rüya görür.
il. Rüya
a) Hasan' ın karşısına çıkan bir pir, onu cennet bahçesine götürür ve Hz.
Muhammed'in cemalini orada görür.
b) Pir, Hasan' a cennet bahçesinden su içirir.
c) İsminin Salatın olduğu söylenen sevgiliyi de cennet bahçesinde görür.
d) İlahi kudretten Arapça ve Farsça öğrenir.
e) Hasan'a, Şenlik mahlası verilir.
111. Uyanış
Daldığı uykudan uyanamayan Hasan'ı, aramaya çıkan babası ve köylüler
uyandırırlar. Gözlerinden yaşlar akarak etrafını süzer.
Köy imamının Şenlik kimdir sorusu üzerine, Aşık Şenlik, başına gelenleri
daha teferruatlı olarak bir ikinci deyişle dile getirir.
XJX. asnn ikinci yarısında yaşamış olan Aşık Şenlik'in hayat hikayesi ile
beraber tespit edilen bu rüya motifi bizim şemalaştırdığımız ilk örneğe uygun bir
yapıya sahip olmakla beraber muhteva yönünden bazı değişiklikler göstermek
tedir.
Aşık Şenlik'e ait rüya motifinde İslami inanç ve akidelerin zımmen değil,
açıkça yer aldıklarını görmekteyiz. Bir pir yardımıyla cennet bahçesine giden
şenlik orada Hz. Muhammed'in yüzünü görmüştür. İslamiyet ne maksatla olursa
Ensar Aslan'ın çalışmasında LUgAt-i fmrani olarak geçen bu kelime Hasan Kartarı'nın, Doğu
Anadolu'da Aşık Edebiyatının Esaslan, (Ankara 1976), isimli çalışmasında LUgat-i lbrani şek
linde geçmektedir.
Aşık Şenlikle ilgili bilgiler Ensar Aslan'ın, Aşık Şenlik (Ankara 1975) isimli çalışmasından
alınmıştır.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 149
olsun içkiye cevaz vermeyen bir dindir. Cennet bahçesine gidip Hz. Muham
med'i gören Şenlik, kesin olarak ne olduğu ifade edilmemekle beraber bir çeşit
içki olduğu kabul edilen dolu-bade yerine cennet pınarının suyunu içerek güç
almıştır. Şenlik'ten sonra gelen Kars ve çevresi şairlerinde de artık badenin yeri
ni su almıştır. Gene bu rüyada açıkça ölümden sonra ulaşılması gereken cennet
katına gidip dönüş söz konusudur. Şenlik' ten sonra yaşamış bazı Aşıklarda bu
ölüm ötesi düşüncelerin daha da gelişmiş şekillerini görmekteyiz.
Muhtevasıyla asıl tip rüyalardan bir ölçüde farklılaşmaya başlayan bu moti
fi mukayesede kolaylık olmak üzere ATvı Şenlik şeklinde gösterdik.
1 50 Prof. Dr. Umay GÜNAY
A ŞIK NİHANİ
1. Hazırlık Safhası
a) Asıl adı Mustafa Gedik olan Aşık Nihan!, Erzurum, Şenkaya, Bardız na
hiyesi Göreşken köyünde 1 300 yılında doğmuştur. Çobanlık yaparak ve
çevre aşıkların fasıllarını dinleyerek büyümüştür.
b) Bir gün dolaşmak üzere Oğuz dağındaki ormana girer, ağaçların arasında
tek başına kalmış bir şehit mezan görür. İçi burkulur, korkuyor mu, co
şuyor mu kendisi de anlayamaz. İki rekat nafile namazı kılayım da
havfım gitsin diye düşünür.
c) Namazı tamamlayamadan kendinden geçer.
il. Rüya
a) Kapağı açılan mezardan ruhlar çıkar. .
b ) Mustafa' ya dolu sunarlar ve senin adın Nihan! derler.
c) Aralarında yüzü arkaya dönük bir kadın rüyasında öldü diye gördüğü
Mustafa için matem tutmaktadır. Kadın Mustafa için yakhğı ağıh söy
lemektedir. Mustafa ben ölmedim demek isterse de, sesi çıkmaz.
111. Uyanış
Mustafa acaba sahiden mi öldüm düşüncesi ile silkinir ve uyanır.
Nihani'nin sesine gelen çobanlar, onu yan zorla köyün düzlüğüne indirir
ler. Ne hal olduğunu anlamak için de Narmanlı Sümrnani'ye haber salarlar.
Sümmani gelir, sazının tellerine dokunur ve sorar:
9
SürnınAni'yle bu deyişmeden sonra Nihani'nin dili çözülür, kendine gelir.
Asıl Tip rüyaların şemasına uygunluk gösteren bu rüya motifinde de ölüm
temi açıkça işlenmiştir. Bir mezar başında korku içinde görülen bu rüyada aşığın
rüyadan önce hissettiği ölüm korkusu rüyada gerçekleşmiş gibi görünmektedir.
Burada aşığın uyanışı iki safhada gerçekleşmiştir. Kendi kendine uyanmış, uy
kuda söyleyemediği deyişi söylemeye başlamışur, ancak kendine gelebilmesi
usta bir aşık olan Sümmani ile karşılaşbktan sonra olmuştur. Bu rüya da ilk
örneğe uygunluk gösteren ATv1 Şenlik gibi ölüm teminin ağırlık kazandığı bir
motiftir. ATv2 Nihani.
9
Behçet Kemal Çağlar, "Bardızlı Nihaoi," Türle Folklıır Art11tınnalan Dergisi, Cilt, 2, No. 33,
Nisan 1952.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 1 53
A ŞIK MÜDAMi
I. Hazırlık Safhası
a) Asıl adı Sabit Yalçın olan Müdami, Kars ilinin Posof ilçesine bağlı
Varnaza köyünde 1 334 yılında doğmuştur. Babası Kahraman Hoca na
mıyla tanınmış otoriter bir imamdır. Dini bilgileri Müdami' ye babası
öğretirmiş. Aşık Fakiô ve Aşık Feryadi, Müdami' ye hem ana tarafından
hem de baba tarafından akraba olur. Babasından gizli bu aşıkların fasıl
larını dinlermiş.
b) Bir gece babası Müdami' yi ezberlemesini söylediği duaları ezberleyip
ezberlemediğini anlamak için imtihan eder. Müdami çalışuğı halde ba
basının sorularına cevap veremez. Babası çok kızar.
c) Sabit Yalçın bu üzüntü içinde uyur.
il. Rüya
a) Müdami kendini mahşerde görür. İnsanlar sıralar halinde yürümekte ve
bir pirin karşısında durmaktadırlar. Pirler sonra ikileşir, beyaz sakallan
göğüslerine inmekte, yüzleri nur içinde parlamaktadır.
b) Sıra Müdami' ye gelir, o da diğerleri gibi ağır ağır pirlerin önüne gelir.
Pirlerden biri elini omzuna koyar: "Geç kaldın, biçare seni çok bekledik,
sen vefasızlık ettin, bu da senin kısmetine kaldı." deyip kalabalık ara
sından bir kız çeker getirir. Müdami' nin yanına iteler.
c) Diğer pir Müdami'ye bir saz uzaur; "Bunu çal, derdine yan, giden gider
gelen olmaz. der. Müdami, saz çalmayı bilmediğini söyleyince de, +hiç
"
Dl. Uyanış
Müdami uyandığında, babasının sorduğu dualar yanında aruk saz çalıp de
10
yiş söylemeye de başlamıştır.
10
Dr. N. R. Balcıoğlu, "Posoflu Müdami," Türk Follclor Araştırmaları Dergisi, Cilt 7, No. 147,
Ekim 1961.
1 54 Prof. Dr. Umay GÜNAY
A ŞIK MEYYİTi
1. Hazırlık Saflıası
a) Asıl adı Süleyman Özdolap, 1 3 1 0 yılında Çukurova'da doğmuştur. Kü
çük yaştan itibaren Sırri mahlası ile şiirler söylemeğe başlamış.
b) Kelam-ı Kadim'de ölmeden ölüm olduğunu duyar. Bu konu çok alaka
sını çeker.
c) Gene bir gün bu ölmeden ölümün nasıl olduğunu düşünürken uyuyaka
lır.
il. Rüya
a) Bir cemaatin bir cenaze kaldırmakta olduklarını görür cenazenin kendi
nin olduğunu anlar.
b) Cemaat cenazenin adı üzerinde anlaşamamış, kimi adına Meyyit, kimi
Süleyman Meyyiti diyorlarmış. İçlerinden birisi şuna doğrudan doğruya
Meyyiti adını verelim, bu cenazeyi öyle kaldıralım, dermiş.
c) İçlerinden biri, "Meyyiti uyan, al bu kadehteki kudret şarabını iç" diye
seslenir. Meyyiti şarabı içer.
111. Uyanış
Meyyiti uyandığı zaman bir huzursuzluk duyar. Tarsus'ta merhum Develi
Hafız Halil Efendiye rüyasını tabir ettirir. Hafız Halil Efendi bunun iyi bir rüya
olduğunu söyler. Sırri mahlasını kullanan Süleyman Özdolap bu rüyadan sonra
Meyyiti mahlasını kullanmaya başlar.11
il
Raci Damacı. ''Aşık Meyyit!," Türk Folklor Araştımuıları Dergisi, Cilt 6, No. 140. Mart 1960.
156 Prof. Dr. Umay GÜNAY
dan içer ve uyanır. Sevgili ve dini bilgiler burada atlanmıştır. Rüya gören kişi,
yeni bir isimle yeni bir kişiliğe sahip olmuştur. Bu rüyada Alevi ayinlerinde yer
alan bir kişinin kefene sarılarak imtihan edilmesi töreninin tesiri düşünülebilir.
Asıl rüya motiflerinde yeni kişilik kazanılırken çeşitli ruhlar görülmekle beraber
kişinin ölüp dirilmesi açıkça ifade edilmemektedir. Bu rüyada rüya-hayal ara
sında ruhlar görünmekte ve bazen birtakım başka mekanlar da yer almaktadır.
Meyyiti'nin uyanışı ve rüyasını tabir ettiriş tarzı da aşık geleneğindeki uyanış
safhalarından farklılık göstermektedir. Bade ve mahlas unsurları diğer rüyalarla
ortakliği sağlamaktadır.
Bu rüyayı Asıl Tipten hayli uzaklaşmış bir varyant olarak görmekteyiz.
ATv4 Meyyiti.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 1 57
1. Hazırlık. Safhası
a) Asıl adı Yakup Can olan Ommani, Erzurum'un Tortum kazası
Çamlıyamak köyünde 1917 yılında doğmuştur. Küçük yaştan itibaren
çobanlık yapan Yakup Can işıkları dinleyerek büyümüştür.
b) 1933 yılının bir bahar günü sabahı davarları otlatmak üzere Poseyni
semtine gider. Armutlu mezarlığının yakınlarında üstüne bir ağırlık çö
ker.
c) Mezarlığa yakın bir yerde uyuya kalır.
il. Rüya
a) Sonradan Hızır-ı Nebi olduğunu anladığı yaşlı bir pir görür.
b) Hızır Nebi Yakup Can' a güzel bir kız gösterir ve kısmetinin bu kız ol
duğunu söyler.
c) Yeşil aynadan 1 2 kapıyı ve ilmi gösterir.
d) Mahlasının Ommani olduğunu söyler.
111. Uyanış
Akşam vakti arkadaşları Yakup Can'ı bir ağacın altında uyurken bulurlar.
Seslenirler uyanmaz. Dokunurlar ve kaldırırlar. Arkadaşları Yakup Can'ın ha
lindeki garipliği sezdikleri için onun yanlarında köye getirirler. Yakup Can'a
köylüler ne oldu diye sorunca, o şu deyişi söyler:
Asıl Tip rüya şemasına uygunluk gösterdiği gibi muhtevada da herhangi bir
değişiklik göstermeyen sıradan bir rüya motifine örnek olarak Ümmani Can' a ait
bu rüya motifi gösterilebilir. ATv5 Ümmani.
12
Halk Şairimiz Ümmanf, Ankara 1968. (Hazırlayan belli değil.)
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 59
A ŞIK CELALi
1. Hazırlık Saflıası
a) Bayburt'un Tahsini köyünde 1 845 yılında doğmuş, asıl adı Ahmet'tir.
Sünür köyünde medrese hocası Hacı Bey' den ders alarak okuma yazma
ve İslami bilimleri öğrenmiştir.
b) Köyünde çobanlık yaparak büyür.
c) Bir gün koyunları otlatmak için köyün yakınındaki dağa çıkar ve orada
uyuyakalır.
il. Rüya
a) Kendisini kırk dervişin karşısında bulur. Kırklardan her biri Ahmed'e bir
konuda ders verirler.
b) Erenlerden biri Ahmet' in koluna bir bilezik takar ve mahlasının Celali
olduğunu söyler.
c) O sırada gördüğü sevgilisi ibrişimden halı dokumaktadır.
111. Uyanış
Celali uyandığı zaman şiddetli bir sıtmanın cezbe halinde vücudunu sardı
ğını hissediyor. Güttüğü davarları önüne katarak vaktinden evvel köye iner.
İlk örneğe yapı itibariyle bütünüyle uyan bir rüya motifi olmakla beraber,
badenin yerini bir bilezik almış olması farklılık yaratmaktadır. ATv6 Celali.
13 ..
Şinasi ôzden, "Celali," Ulkü Yeni Seri, S. 62, 16 Nisan 1944, s. 4-5.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 161
A ŞIK EMSALi
1. Hazırlık Safhası
a) Sivas, Kangal kazası Sekiliyurt köyünde doğan Mustafa'nın adını Delik
taşlı Ruhsati koyduğu gibi, büyüyünce emsalim olsun diyerek mahlası
olan Emsali' yi doğduğu gün vermiştir. Emsali köyünün hocasından din
dersleri alarak ve Deliktaşlı Ruhsau'yi ve çevredeki diğer aşıkları dinle
yerek 14 yaşına gelir.
b) Herhangi bir sıkıntı veya açık bir dilek söz konusu olmamakla beraber
doğduğu zaman mahlas verilerek aşık olması beklenmektedir. Burada
açık bir şartlanma mevzu bahistir.
c) Emsali bir gece rüya görür.
il. Rüya
a) İsim babası Ruhsatı bir bahçede oturmuş üç kızla alem yapıyormuş.
b) Bir ara bir deyişle kızlardan birinden su ister. Ruhsati gelen suyu Emsa
li' ye havale eder. Emsali suyu hemen içer.
c) Su bittiğinde karşısında çok güzel bir kız görür. Başı döner, gözü kararır,
içine kor düşer, alev alev vücudunu sarar.
111. Uyanış
Emsali uyandığı zaman da içini saran ateş devam eder.
İlk örnek olarak kabul ettiğimiz rüya motifine uymakla beraber üzerinde
durulması gereken bir rüyadır. Bu rüya psikiyatrinin ısmarlama kabul ettiği tip
ten bir rüyadır. Rüyanın ortaya çıkışı ve muhtevası diğer rüya tiplerinden farklı
dır. Çocuk doğduğu anda evde bulunan Aşık Ruhsati çocuğa ad ve mahlas koya
rak aileyi çocuğun aşık olacağı şeklinde şartlandırmıştır. Bu şartlanma içinde
büyüyen çocuk, gördüğü rüyada pirin yerine Aşık Ruhsati'yi koymuş, muhteme
len daha önce gördüğü üç kızı da rüyada görevlendirmiştir. Çocuğun gördüğü
rüyada çevresinde olmayan hiçbir unsur yer almamış, bade yerine su içmiştir.
Daha doğru bir ifade ile çocuk çevreyi rüyasında düzenlemiştir. Şartlanmayı
açıkça göstermesi bakımından ve olağanüstü unsurları silerek günlük hayatı Asıl
Tipe uygun bir şekilde vermesi yönünden alaka çekici bir örnektir. ATv7 Emsali.
14
lbrahim Asanoğlu, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 14, No. 277, Ağustos 1972.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFi 163
A ŞIK KARA
1. Hazırlık Safltası
a) Artvin Şavşat kazası Meşeli köyünde 1927 yılında doğmuştur. Asıl adı
İbrahim Kara' dır ve ilkokul tahsili yapmıştır,
b) 194 1 yılında 14 yaşında iken koyunları otlatm,ak üzere etrafı orman olup
içinden yedi pınar akan Karagöl civarına gider.
c) Çamların uğultusunu, bahar rüzgarını, meleyen kuzuları ve kuşları din
leyerek göldeki balıklara ekmek atar. Sevdiği kızı düşünerek uykuya da
lar.
il. Rüya
a) Bir çam ağacının altında oturan bir pir görür.
b) Yaşlı pir İbrahim' e bir elma çekirdeği verir, İbrahim çekirdeği yer.
c) Pir: "Gördüklerini yedi sene kimseye söyleme, dar gününde yetişip mu
radını vereceğiz." der.
111. Uyanış
İbrahim Kara yattığı yerde üç gün baygın kalır. Ailesi İbrahim Kara'yı bul
duğunda ayılmıştır ama, hali bir gariptir. 366 daman alevler içinde olduğundan,
anne ve babasının sorularına cevap veremez.
Bu rüya motifi de bir ölçüde asıl tip rüya şemasına uygunluk göstermekle
beraber, günlük hayattan aldığı birtakım tesirler açıkça sezildiği gibi, masallarda
ıs
1977 Nisan ayında 3şıklara uyguladığımız anketten alınmışur.
164 Prof. Dr. Umay GÜNAY
16
Umay GUnay, Elaı.ıg Masallan, Erzurum 1975, s. 225.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 165
1. Hazırlık Safltası
a) Kars, Çıldır kazası Gülyüzü köyünde 1938 yılında doğmuştur. Ortaokul
2. sınıfa kadar okumuştur. Küçüklükten itibaren köyüne gelen aşıkları
dinler, onların anlattıkları hikayelere kendini öyle kaptınrmış ki zaman
zaman bade içen aşığın kendisi olduğunu zannedermiş. Çocukları, bü
yüklerin meclislerine almadıklarından düğün ve benzeri toplantılara katı
lan aşıkları bacadan, kapı aralığından dinlemek için her sıkıntıya kat
lanmış. Yalnız kaldığı zamanlar içinde dinlediklerini tekrar ederek vakit
geçirmiş. İlkokulda öğretmeni Hasan Kartan, daha sonra Aşık Şenlik'in
oğlu Kasım ve onun oğlu, Aşık Nuri, Şerefin bu isteğini teşvik etmişler.
b) Annesi ve ağabeyi yağmurdan korumak istedikleri ekinleri kaldırmak
için 1 1 yaşındaki Şeref i evde yalnız bırakarak gece çalışmaya giderler.
c) Şeref onları beklerken ocak taşına başını koyup uyuyakalır.
il. Rüya
a) Köyün üst başında dağlık yerde amcasının çobanı Hamza'nın koyunları
otlatuğını görür.
b) Çoban Hamza, Büyük Kekreli'deki bulaktan bir dolça su doldurur ve
şerefe uzatır: "Buraya ki geldin, buyur bunu benden iç. der. "
111. Uyanış
İşlerini bitirip dönen anne ve ağabeyi Şerefi uyandırırlar.
17
1977 Nisan ayında uyguladığımız ankete ilşığın verdiği cevaptan alınmışur.
1 66 Prof. Dr. Umay GÜNAY
1. Hazırlık Safhası
il. Rüya
a) Bir sedirde oturan üç derviş görür.
b) Dervişlerden biri Çobanoğlu' na su verir, Çobanoğlu verilen suyu içer,
içi büsbütün yanmağa başlayınca bunun bade olduğu aklına gelir.
c) Önde duran derviş, mühürlü bir ferman okutur. Çobanoğlu' nu da arala
rına alarak Kur' an' dan ayetler okurlar.
111. Uyanış
İlk örneğe bütünüyle uygunluk gösteren sade bir rüya motifi olan bu var
yantı da ATv10 Çobanoğlu şeklinde gösteriyoruz.
IB
1977 yılında uyguladığımız anketten alınmıştır.
168 Prof. Dr. Umay GÜNAY
A ŞIK FEYMANi
I. Hazırlık Saftıası
a) Asıl adı Osman Taşkaya olan Feymani, Adana, Kadirli kazası Azaplı
köyünde 1 942 yılında doğmuştur. Köyünde ilkokula devam ettiği yıllar
da çevresinde aşıkları dinlemiş, özellikle Aşık Hazım Demirci ve Aşık
Kul Mustafa' nın yanında bulunmuştur. Okumayı yazmayı öğrendikten
sonra aşıktan seyretmenin ve dinlemenin yanında, pek çok aşık hikayesi
de okumuştur. İ lkokulu bitirdikten sonra çobanlık yapmağa başlamış ve
23 yaşına kadar Çoban Osman mahlası ile deyişler söylemiştir.
b) Küçük yaştan itibaren kendi köyünden Gülüzar isimli bir yörük kızına
aşık olmuştur.
c) 1965 yılında 23 yaşındayken davar ve buzağıları otlatmağa gittiği dağ
başında uyuyakalmıştır.
il. Rüya
a) Kendisini iki vadi arasında kıbleye doğru ilerlerken görür. Karşıdan nu
rani yüzlü, yeşil elbiseli, elinde beyaz gümüş parlak bir tasla gelen ulu
bir zat görür.
b) Bu ulu zatın yanına geldiğinde, ulu zat önlerinden akan çok berrak bir
pınarın suyundan doldurarak: "Feymani şunu iç." der.
ili. Uyaruş
Kendi kendine uyanır ve köyüne döner.
19
1977 nisan ayında gönderdiğimiz anket sorularına FeyınAııi'nin verdiği cevaplardan alınmışur.
1 70 Prof. Dr. Umay ÇJÜNAY
A ŞIK SÜMMANI
1. Hazırlık Satbası
a) Çocukluk devresini, köy imamından menkıbe ve cenk hikayeleri dinle
yerek, babasıyla gittiği Erzurum merkez olmak üzere civar kaza ve köy
lerdeki meclislerinde bulunarak geçirdi. Asıl adı Hüseyin olan
Sümmani, Erzurum'un Narman kazasının Samikale köyünde 1 86 1 yı
lında doğmuştur. On bir yaşında çobanlığa başlamıştır.
b) Tespit edilen belirli bir sıkıntı ve açık bir dilek olmamakla beraber şair
mizacın dürtüleri baskı olarak kabul edilebilir.
c) Köyün hayvanlarını otlatmak üzere götürdüğü Ablak Taşı mevkiinde
babasının tavsiyesine uyarak şehit mezarlarını bürüyen otları ayıklarken
uyuyakalır.
il. Rüya
a) Hüseyin, aksakallı bir ihtiyarın kırat üzerinde yanına geldiğini görür.
Hüseyin'e karnının aç olduğunu söyler ve köyün yolunu sorar. Hüseyin
ihtiyar adama kendi yiyeceği olan arpa ekmeğini uzatır. Atlı ekmekten
bir lokma aldıktan sonra geri verir. Hüseyin ekmeği neden yemediğini
sorduğunda ihtiyar; "Hızır ekmek yemez" der.
b) Hızır, Hüseyin'e İsm-i Azam duasını öğretir ve şöyle der: "Oğlum bu
duayı kırk gün oku, beni gördüğünü kimseye söyleme, Kırkıncı gün Ab
lak Taşı 'na git, Hak tarafından taksiratını alırsın. " der ve kaybolur.
Hüseyin bunun rüya mı hülya mı olduğunu anlayamaz, düşer bayılır.
111. Uyanış
Hüseyin' i baygın bir halde ağzından köpükler gelirken amcası bulur, ku
caklayarak evine götürür. Evde ayıltırlar.
Bu rüya motifi iki safhada tamamlanmaktadır. Hüseyin uyandıktan sonra
rüyada kendisine tavsiye edildiği şekilde yeniden şuurlu hazırlık safhasına gir
miştir.
1. 2. Hazırlık Satbası
a) Hüseyin her gün İsm-i Azam duasını okur, kırk günün dolup dolmadığını
bir sopayı çenterek işaretler. Gördüğü rüyayı Hızır' ın tavsiyesine uyarak
kimseye anlatmaz.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 171
b ) Bekleyiş
c) Kırkıncı gün erenler çeşmesinden abdest alır, namaz vakti oldu mu diye
güneşe bakarken uykuya dalar.
il. Rüya
a) Kendisini duvarlan resimlerle süslü bir mağaranın içinde uzun yeşil cüb
beli üç derviş ve evvelce gördüğü Hızır'ın karşısında görür. Dervişlerin
başlan üzerinde uçan kırk yeşil güvercin birden insan kılığına giriyorlar.
Mağarada meclis kurulur.
b) Hüseyin'e abdest almasını söyledikten sonra iki rekat namaz kıldınrlar.
Ümmi olan Hüseyin'e orada okuma-yazma öğretip bir kağıda yazılı olan
"Gülperi" adını okuturlar.
c) Hüseyin'e üç bardak bade sunarlar. Birinciyi alemleri yaratan alemlerin
Rabbı aşkına, ikinciyi Hz. Muhammed aşkına, üçüncüyü de Çin-i Maçın
Bedahşan şehrinde Bedahşan Eıniri Gülperi aşkına içirirler.
d) Hüseyin badeyi içtiği anda başucunda Gülperi'yi görür. Pirler,
Gülperi'ye de üç bardak bade verirler ve sonuncuyu Sümmani aşkına iç
derler. Gülperi badeleri içtikten sonra ortadan kaybolur.
111. 2. Uyanış
Hüseyin kan ter içinde uyanır, etrafına bakar her taraf karanlık, gökte yıl
dızlar çıkmış, hayvanlar ortada yok, her taraf ıssız. Yeniden uykuya dalar.
il. 3. Rüya
Hüseyin yanında Hızır'ı görüyor. Hızır:
"Esselamü aleyküm Sümmani" deyince, Hüseyin:
"Sümmani kimdir?"
"Korkma oğlum, sen bu gece ereceğine erdin. Sümmani mahlası sana veril
di. Uyku aleminde gördüklerini kırk gün kimseye söyleme."
Sümmani' yi köyün camiine götürüp bırakır.
111. 3. Uyanış
Sümmani camide kendine geliyor, kalkıp evine gider, ve kırk gün gene bir
sopayı çenterek bekliyor.
172 Prof. Dr. Umay GÜNAY
20
Mehmet Kardeş, Sümmani ve Bütün Şiirleri, Erzurum 1977, (Basılmamış bir çalışma.) Murad
Uraz, ''Halk Edebiyanııda Bade", Tıirk Folklor Araştırmalan Dergisi, Cilt I, S. 1, Ağustos 1949.
21
Umay Günay, Elazığ Masal/an, Erzurum 1975, s. 223-224.
22
a.g.e., s. 9 1/19-334/5.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 73
sabır denemesi masallarda yaygın bir motiftir.23 Rüyanın belli bir süre anlatıl
maması İslamiyetin getirdiği pratikler içinde yer almaktadır. Ayrıca halk inanç
ları arasında görülen bir harikanın anlatılması onun sımnı bozar ve bu sırra ula
şan kişi ya ölür veya kavuştuğu olağanüstü şeyi kaybeder inancı yaygındır. Bu
inanç birçok efsanelerde fonksiyon gördüğü gibi masallarda da kullanılan bir
motiftir.
Erzurum, gerek halk anlatım türleri gerekse aşık edebiyatı ürünlerinin yaşa
tıldığı zengin bir bölgedir.24 Bu rüya metni aşık olmada hareketi sağlayan kültür
örneği rüya şemasının gerekli bütün unsurlarına sahip olmanın yanında AT1
Kerem örneğinde olduğu gibi pek çok masal motifi de ihtiva etmektedir.
Ayrıca abdest almak, namaz kılmak, dua etmek gibi İslami pratiklerin de
açıkça yer aldığı zengin bir örnek niteliğine sahiptir. ATv12 Sürnmani.
23
a.g.e., s. 227-228.
24
Sakaoğlu�Tllrkmen-GUnay-Aslan, "Erzurum'da Halk Hikayesi ve Masal Anlatma Geleneği,"
Atatürk Üniversitesi 50. Yıl Armağanı, Ayrıbasım, S. 1 , s. 237-246, Erzurum 1973.
1 74 Prof. Dr. Umay GÜNAY
A ŞIK REYHANi
1. Hazırlık Saflıası
a) Asıl adı Yaşar olan Reyhani, Erzurum'un Hasankale kazasının Alvar kö
yünde 1 932 yılında doğmuştur. Yaşar, i lkokulu bitirdikten sonra çevre
aşıklann fasıl ve hikaye anlatmalannı dinlemenin yanında pek çok halk
hikayesi de okumağa başlamıştır. Halk hikayeleri arasında en çok Kerem
ile Aslı hikayesini sevmiş ve herkes beş vakit kılarken, kendi tabiri ile o
on beş vakit namaz kılarak Tann' dan aşıklık dilemiştir.
b) Yaşar Reyhani' nin ailesi oturmakta olduklan Tahir Hoca köyünden
Haneg köyüne çermiğe giderler. Sahip olduklan tek ineğe bakması için
Yaşar' ı köyde yalnız bırakırlar. Yaşar Reyhani bu olaya çok üzülmüştür.
c) İneği alarak Zamal Türbesi' nin civannda otlatmağa götürür. Akşam saat
lerinde o anki halini şöyle ifade etmektedir: "Güneş, akşam güneşi şöyle
bulutların arasından dağın üzerine inmiş, sarı kayalara güneş vunnuş.
Kuşlar uçuşuyor, davarlar köylere dağılıyor. Yani böyle akşamın bir ka
rışık zamanı. Herkes yuvasına gidiyor, içime öyle bir his geldi ki zannet
tim ciğerlerim parçalanıyor. " Bu duygular içinde uykuya dalar.
il. Rüya
a) Yaşar Reyhani, rüyasında kendisini kuzey tarafında bir penceresi olan
bir odada görüyor. Yerlere hasır serilmiş, başta Alvarlı Hoca Mehmet
Efendi olmak üzere yedi kişi oturuyor, Yaşar da namaz kılmakta imiş.
Namazı bitirip kalkacağı sırada Mehmet Efendi kolundan tutar, aşağıya
doğru çeker, "sükütçasına dur." der. Yaşar oturur, onlar kendi aralannda
konuşup gülerler.
b) Mehmet Hoca çocuğu utandırmayın der ve içki doldurup Yaşar' a uzatır.
Yaşar haramdır diye kabul etmez. Zamal türbesinde yatan Göreşken
Baba, "Madem ki gönlü yoktur, vermeyin" der ve Yaşar' ın sağ cebine
mavi boncuk gibi bir şey bırakır.
c) Birdenbire orası değişir, fırtına şeklinde bir şey eser. Hatun ismindeki
köyden tanıdığı bir kızın camdan baktığını görür. O anda ihtiyarlar kay
bolur. Kıza gözleri takılır kendinden geçer.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 75
IH. Uyanış
Yaşar, geceyi türbenin yanında baygın geçirir. Ertesi gün köyden gelenler
onu öyle bulur ve evine taşırlar. İğneciye iğne yaptırırlar. Hocayı okuturlar. Ne
olduğunu öğrenebilmek için ısrar ederler. Yaşar söylemez. Döverler gene söy
lemez.
Reyhani'nin rüyası onu bir kerede aşıklığa ulaştıramamıştır. İkinci kere ha
zırlık devresi başlar.
1. 2. Hazırlık Devresi
Yaşar bu olaydan sonra sık sık Zamal türbesine gider olur, oraya gider,
erenler çeşmesinden abdest alır, namaz kılar. Gene bir gidişinde uykuda mı uya
nık mı seçemediği bir karışık anda ilk rüyasındaki manzaraya benzer bir yer
görür.
II. 2. Rüya
İlk rüyasındaki gibi güneş batıyor, kayalara sanlık vurmuş, oradaki pınar
dan eğilip su içiyor. Başını kaldırdığında bir çift ayak görüyor, dizden aşağı. ..
gözleri baka kalıyor, ayakları gidiyor. Kendinden geçiyor.
Gördüğü rüyada Yaşar' a mahlas verilmemiştir. Kendisi bir süre Dertli mah
lasını kullandıktan sonra Bayburtlu Hicrani senin ismin çiçek ismine benzesin
l'I
diye ona "Reyhani" mahlasını verir.
Asıl Tip rüya örneğine birçok bölümleriyle uygunluk gösteren bu rüya, tah
lilde de gösterildiği üzere iki hatta belli belirsiz bir yıl süren uyku baygınlık
arası krizler içinde görülen hayal-gerçek arası olaylarla sonuca ulaşmıştır. Rey
hani'nin ifadesine göre, bu rüyaların son bulmasından sonra deyişler söylemeye
başlamışsa da en içli şiirlerini Hatun' la evlenip ayrıldıktan sonra söylemeğe
başlamıştır. Bir kısım aşıkların hayat hikayelerinde belli bir müddet hazırlıktan
sonra gerekli birikime sahip olarak gördükleri rüya, bu kabiliyetlerini açığa vu
rabilmek için yeterli olabilmektedir. Reyhani gibi bir kısmı ise daha uzun bir
süre bocalamaktadırlar. Bunun akisleri özel hayatlarında da görülmektedir.
Yapı itibariyle Asıl Tip rüyaya uygun bir varyant olan bu rüyanın muhteva
sında günlük hayat ve dini pratikler aynen yer almıştır. Reyhani'nin rüyasında
gördüğü Alvarlı Mehmet Hoca o zamanlar hayatta olan ve Reyhani'nin tanıdığı
bir hocadır. Her gün gittiği ve namaz kıldığı Zamal Türbesi'nde yatan Göreşken
Baba da, Reyhani'nin, menkıbelerini dinlediği, inandığı bir din büyüğüdür. İyi
bir Müslüman olarak beş vakit namaz kılan Reyhani rüyasında badeyi reddetmiş
bu sebeple cebine mavi boncuk konulmuştur. ATv13 Reyhani.
25
Muhan BaJi, "Atışma Birincisi Aşık Yaşar Reyh3.ıı1", Türk Follclor Araşnnna Dergisi, Cilt ! I,
No. 226, Mayıs I 968.
TUrkiye'de AŞIK TARZI Şİ İ R GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 77
I. Hazırlık Safltası
a) Asıl adı Yusuf olan Zülali, Kars' ın Posof ilçesine bağlı Suskap köyünde
doğmuştur. Yusuf'un köyünden kendinden önce hiç aşık çı kmamakla
beraber, bölge, geleneğin yaşadığı ve başarılı temsilci lerin bulunduğu bir
bölgedir. Doğduğu yıl 1874'dür.
b) Yusuf, çobanlık ettiği mallan 1886 yılında bir sonbahar günü komşu köy
yakınlarındaki Kanlıgöl mevkine götürür. Hayvanları güderken üzerine
gaflet uykusu çöker.
il. Rüya
a) Mehriban isimli bir peri kızı görür, kız Yusuf'a şöyle der:
c) Züiali mahlası verilen Yusuf, Pirle ikişer hane deyiştikten sonra Pirin di
van şeklinde sorduğu üç hane söze de karşılık verir ve düşüp bayılır.
111. Uyanış
O akşam köyün çobanları tarafından bulunan Zülali baygın bir halde evine
taşınıyor. Bir hafta hasta yatıyor. kendine geldiğinde halin.i soranlara birkaç
parça şiirle cevap veriyor.
26
M. Fahrettin Çelik, "Posoflu Aşık Zülali, " Doğuş (Kars Halkevi Aylık Dergisi" Yıl 5, S. ı (42),
Haziran 1 939.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 1 79
A ŞIK PERVANI
1. Hazırhk Saflıası
a) Asıl adı İsmail Çelik olan Pervani, Artvin ilinin Yusufeli ilçesine bağlı
Okar köyünde 5 Mart 1 93 1 yılında doğmuştur. İsmail Çelik, Yusufelili
Muhibbi' nin torunu ve Narmanlı Sümmani'nin çağdaşı Aşık Firari' nin
oğludur. İlkokul tahsili yapmıştır.Tanınmış aşıklara mensup bir aileden
gelmesi gelenekle çok küçük yaşlardan itibaren karşılaşmasına sebep
olmuştur.
b) 1950 yılının Nisan ayında bir çarşamba günü Yusufeli'nin Okar köyü
nün Saatol yaylasında çift sürerken yorulur.
c) Kuşluk vakti bir kiraz ağacının altına uzanır.
il. Rüya
a) Erenlerin başı Kutup Nebi yanı sıra Hıdır İlyas, Hızır İlyas görünürler.
Kutup Nebi: "Hele gel bakalım Sümmanf'nin yadigarı, çok zamandan
beri seni bu mesleğe eriştinneğe çalışıyoruz. " dedikten sonra şeraret ka
pısını açtı.
b) Hızır Nebi: "Mısırın Kenan elinden babasının adı Ali Rıza, anasının
adı Fatma, kızının adı Ayşe, ancak biz ona aşıklar meclisinde Nazlıhan
adını verdik. " diyerek yanındaki kızı gösterdi .
c) Kızın elinden üç üzüm tanesi alarak İsmail Çelik'e uzattı, İsmail, Ne
bi'den aldığı üç üzüm tanesini tekrar Nazlıhan'a verdi.
d) Hızır İlyas ise izhar olan dört kitap bendi ve yedi kafes derinliğindeki
muhit deryalarını ismail Çelik'e gösterdi. İsmail bendi bismillah olan
dört pınardan ikisinin batına ikisinin zahire aktığını görür. Hızır İlyas' la
beraber bir süre gittikten sonra üç taşlı bir değirmen görürler. Bu değir
menin iki taşı dönmekte diğer bir taşı durmaktadır. İsmail Çelik bunun
sebebini sorduğunda, Hızır Nebi, bu değirmenin Sümmani'nin olduğu
nu, Sümmani öldüğü için değirmenin dönmediğini söyler. Daha ileride
çok hızlı bir değirm�n görürler. İsmail Çelik bu değirmenin pervane gibi
döndüğünü söyleyince Hızır İlyas, bu değirmenin İsmail Çelik'in oldu
ğunu söyler ve ona Pervani mahlasını vererek bu adı değirmenin kapısı
na yazar.
e) Pervani ihtiyar baba ile bareber iki rekat namaz kılar, geriye dönerlerken
önlerine büyük bir umman çıkar, Hıdır İlyas'la beraber bu ummana da
larlar, yedi deryayı yüzerek bend-i Pervani" ye bismillah olan pınarın ba
şına gelirler. Burada Kütüp Nebi Pervani' ye 676 sayfa mantık okutur.
1 80 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Hakikatın bağını açarak oniki hicabın hepsini gösterir. Kutup Nebi, "oğ
lum gözünü yum, " der. Pervani gözünü açtığında yedi kat deryayı, yedi
kat göğü bir kalburun içine aldığını görür. Bunun dışında karanlıktan
başka bir şey göremez.
Kutup Nebi'nin isteği üzerine Hızır dünyada görülemeyecek kadar beyaz
bir ekmek getirir. Ekmeği dörde böldükten sonra Cenab-ı Allah'ın aşıklara kur
ban gönderdiğini, kurbanın başını Aşık Ömer' in, yüreğini Bayburtlu
Kuddisi'nin, koçun sağ yanını Yusufelili Muhibbi"nin, sol yanının ise Narmanlı
Sümmani'nin yediğini söyleyerek geri kalan kuyruğu bu meclise isterler.
Yemekten sonra Pervani ile Nazlıhan' ı tekrar görüştürürler ve dünyada ka
vuşamayacaklarını söylerler. Pervani bunun üzerine Nazlıhan' a şu deyişi söyler:
Bu ilk deyişten sonra Pervani bir deyiş daha söyler ve buna Nazlıhan bu
dünyada görüşemeyeceklerini anlatarak cevap verir.2'
Bu rüya ilk örneğin unsurlarını ihtiva etmekle beraber çok karmaşık ve çok
zengin bir örnektir. Aşık Pervani'nin 1 9 yaşında iken gördüğü bu rüya eski aşık
ların bazılarının isimleri yanında İslami bilgi ve menkıbelerden açık izler taşı-
27
Mehmet Gökalp (Aladağ), "Yusufelili Pervani," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 2, S.
40, Kasım 1952.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTiFi 181
28
İlhan Başgöz, "Dream Motif in Turkish Folk Stories and Shamanistic Inititation," Asian
Folklore, Cilt : 26- 1 .
182 Prof. Dr. Umay GÜNAY
A ŞIK EFKARI
I. Hazırlık Safhası
a) Asıl adı Adem şentürk olan Efkaıi Artvin, Aranuç, Yolüstü köyünde 24
Haziran 1900 yılında doğmuştur. 1914 yılına kadar medrese tahsili gö
rür. Birinci Dünya Savaşının çıkmasından sonra okuldan ayrılır ve bir
süre sonra askere gider. 1922 yılında köyüne döner. Aşık Cesimi, Aşık
Selveri, Adem Şentürk'ün atalarıdır. Soğanlı köyü aşıklar ocağından
Abdullah Hoca, Efkaıi'nin ustasıdır. Aşıklık ile ilgili bilgileri Abdullah
Hoca, Efkaıi'ye öğretmiştir.
b) Askerden döndükten bir süre sonra hastalanan Adem Şentürk'e köyün
yakınındaki Acıelma dağında bulunan şehit ziyaretgahına gitmesi öğüt
lenir.
c) Adem Şentürk, Acıelma dağının eteğindeki Kasımoğlu pınarının yanına
geldiğinde yorulur. Buradaki üç kök ceviz ağacının altına oturur.
il. Rüya
a) Ziyarete gider, bir hisar içinde olan ziyaretin kapısında kalabalık vardır,
sırayla içeri girenler pirin elini öpmektedirler. Sıra Adem Şentürk'e ge
lince o da içeri girer, pirin önündeki kitapların şimdiye kadar gördükle
rinden farklı olduğunu anlar. Pir, Adem' e elinin içini öptürür.
b) Adem Şentürk bunun sebebini sorduğunda Pir: "Elimin yazılı olan içini
öptürerek sana marifet verdim. " der.
c) Adem kendisini tekrar ilk uyuduğu yerde görür. Kulağına bir mevlid sesi
gelir. Sesin geldiği tarafa gider, bir odadan içeriye girer, içeride on iki
pir oturmuş Hz. Muhamrned'e mevlid okumaktadırlar. Adem Şentürk
koşar, Kasımoğlu pınarından abdest alır ve gelir, mevlidi dinler. Mevlid
bitince pirlerden biri seslenir: "Belkiya, şerbet getir. " Yüzü beyaz örtü
lerle kaplı bir kız elinde tepsi bardak ve ibrikle içeri girer. Kız şerbet ik
ram etmek için eğildikçe saçları yere değer. On iki pir şerbetlerini içtik
ten sonra sıra Adem'e gelir, ibrikten akan şerbetin rengi değişir, siyah bir
şerbet akar. Adem bu şerbeti içince içini ateş sarar.
d) Pirlerden biri dışarıya çıkıp ezan okur, biri imam olur, hep beraber na
maz kılarlar. Pirlerden birinin isteği üzerine Belkiya bir defter getirir.
Defteri n dokuzuncu sayfasına Adem Efkaıi yanına da bey, ağa kızı
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 183
111. Uyanış
Üç kök ceviz ağacının altında baygın buldukları Efkari'yi köye evine taşır
lar. Hocalara okuturlar. Kırk gün sonra kendine geldiğinde Soğanlı köyünden
Abdullah Hoca Efkari'nin bade içtiğini anlar. Abdullah Hoca sazın tellerine
dokununca Efkari'nin dili çözülür.
Ejkfırinin bu rüyası
Bahse girip nar sayması
Kırk gün sürdü bu havası
29
Kasımoğlu pınarında
Bu rüya da asıl tip rüya unsurlarının tamamını ihtiva etmekle beraber İsla
mi inanç ve pratiklerin açıkça yer aldığı bir örnektir. Efkan'nin bu rüyayı gör
düğü zaman Asıl Tip rüyaların ortaya çıkışlarındaki yaş ortalaması olan
onaltının hayli üzerindedir. Efkaıi'nin 22 yaşında gördüğü bu rüyanın sonunda
Belkıya'nın saçının telleri ile nar tanelerini saydırarak aşığı sınaması ve bir ent
rika ile ona üç nar tanesi yedirerek onu yenik duruma düşürmesi bu tür rüyalarda
alışılmamış unsurdur. Masallarda rastlanan entrika unsuruna benzerlik gösteren
bu konunun masallardan aktarıldığı düşünülebilir.
Bu rüyayı da ATv ı 6 Efkan şeklinde gösteriyoruz.
29
1977 yılında aşıklara gönderdiğimiz ankete lşığın verdiği cevaplardan alınmıştır.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 185
A ŞIK BURHANi ·
1. Hazırlık Saflıası
a) Bayburt'un Çıphınıs köyünde 1899 yılında doğmuştur. Tataroğulla
nndan Hüseyin adı ile tanınmaktadır. 39 yaşına kadar fakirlik içinde
ömür sürmüş, her işi denemiştir. 1938 yılında Samsun'da çöpçülük ya
parken bulduğu Kur'an yapraklarını yerlerden toplayıp yüksek bir yere
kaldırmış.
b) Gece Allah' a şükredip uykuya yatmış.
c) Şu rüyayı o gece görmüş:
il. Rüya
a) Kendisini yedi pirin karşısında bulur. Dört kitaptan Hüseyin'e okuturlar.
b) Hızır, Hüseyin'e bade uzatır ve bu badenin Türkistan Şahı'nın kızı Mih
riban Hatun aşkına olduğunu söyler.
c) Mihriban'ı Hüseyin'e gösterirler ve o arada Mihriban'a da Burhani aşkı
na bade içirtirler.
111. Uyanış
Burhani uyandığında vücudunu büyük bir ateş içinde hisseder.
30
Mahmut Kemal Yanbey, "Aşık Burhani ve Şiirleri," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 9,
No. 189, Nisan 1965.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 187
I. Hazırlık Safhası
a) Ardahan'ın Hanak nahiyesine bağlı Aşağı Zuma! köyünde 1 87 1 yılında
doğmuş, 1 935 yılında Türk soyadım almış, asıl adı Dursun'dur. Yazıyı
ve İslami ilimleri babasından ve köyün hocasından öğrenmiştir. 25 ya
şında ailesinin arzusuna uyarak beğenmediği bir kızla evlenir. 35 yaşın
da ikinci evliliğini yapar.
b) 1921 yılında 50 yaşında iken Temmuz ayında Tekme Dağı' ndan gelen
arkın suyunu komşular kesip kendi bahçelerine almasınlar diye bekle
meye koyuluyor.
c) Beklerken uykuya dalıyor.
il. Rüya
a) Kendisini bir pirin karşısında buluyor.
b) Pir kimseyle uğraşıp geçimsizlik çıkarmadığı için ona Mahzuni mahlası
nı verdiklerini söylüyor.
c) Kalabalık bir pir grubunun arasında bir kız görüyor.
III. Uyanış
Uyandığı zaman gördüğü kızı pek iyi hatırlayamıyor. Fakat deyişler söyle
31
meye başlıyor.
31
M. Fahrettin Çelik, "Ardahanlı Mahzüni," Doğuş, Yıl 6, S. 1 1 , (52) 6 Nisan 1 940.
1 88 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Yirminci asırda aşıkların büyük bir kısmı aşıklığa rüya ile başlamaktadırlar
Tespit edilebilen ilk halk hikayelerine göre asıl tip olarak nitelendirdiğimiz tipin
ilk örneğinin şemasına uygunluk gösteren 1 8 rüya örneğini burada tahlil ettik.
Bunların büyük ölçüde ilk örneğin unsurlarını muhafaza ettiklerini gördük. Bu
örneklerin dışında aşıklığa ulaşmada önemli bir basamak olarak benimsenen
rüya basamağını yaşayan aşıkların bir kısmının rüyalarının bu asıl tip dediğimiz
örnekle uyuşmadıklarını gördük. Yapı ve muhteva olarak ilk örnekten ayn olan
ancak fonksiyon itibariyle aşıkların hayatında aynı rolü oynayan bu rüyaları da
aynca değerlendirmeyi uygun gördük.
l. Aşık Bektaş Kaymaz, Malatya' nın Arguvan kasabasına iki saat mesafede
Eymir köyünde 1335 yılında doğmuştur. Annesi, Bektaş Kaymaz' a hamile iken
bir rüya görür. Rüyada bir ses, doğacak çocuğa kendi adının konulmasını ister.
Anne, sese kim olduğunu sorduğunda, sesin sahibinin Hacı Bektaş Veli olduğu
nu öğrenir. Bektaş Kaymaz bir süre okula gitmişse de Aşık Hüseyin'i tanıdıktan
sonra okulu bırakmıştır. Onun yanında bir zaman çıraklık yapan Bektaş Kay
maz, rüyalarında Emrah, Fuzuli, Karacaoğlan gibi büyük şairleri görür. Bir za
man sonra bir gece rüyasında Aşık Hüseyin, Bektaş Kaymaz' a bir doru at hediye
eder. Bunu bir işaret sayan Bektaş Kaymaz, bir saz alır hem çalmağa hem söy
lemeğe başlar.'2
Aşık Bektaş Kaymaz' ın annesinin rüyasında efsane ve menkıbe hususiyeti
olan görüntü olmaksızın ses duyma motifini görüyoruz. Adını Hacı Bektaş Ve
li' den alan Bektaş Kaymaz, Türk rüya tabirlerinde at, murat inancına uygun bir
rüya görmüştür. Bütün aşıklarda görüldüğü gibi Bektaş Kaymaz da küçük yaş
lardan aşıklığa heveslenmiş ve bu yolda elinde olan imkanlar dahilinde hazır
lanmıştır. Ancak deyişler söylemeye başlaması gene bir rüyadan aldığı ruhsat ile
olmuştur.
2. 1 330 yılında Erzurum'un Çat kazasına bağlı Ağa köyünde doğan ve gene
Erzurum' da 1 97 1 yılında ölen Aşık Kernali'nin aşık olmadan önce gördüğü rüya
müstakil motiflere örnek teşkil edecek niteliktedir.
Babasının ölümü sebebi ile 8 yaşından itibaren nalbant çıraklığı yapan is
hak Kemali, on beş yaşında büyük sıkıntılar içinde çırpınırken bir gece kendisini
Hacı Mahallesindeki Temir Ağa Çeşmesi' nden su içerken görür. Bu rüya altı ay
32
Şükrü Elçin, "Aşık Bektaş Kaymaz," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 7, No. 154,
Mayıs 1962.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 189
boyunca her gece tekrarlanır. Bir gece sağ tarafına döndüğü zaman san bir kağıt
taki yazılan okumaya başlıyor. Annesi uykusunda yüksek sesle konuşan oğlunu
uyandırıyor. O geceden sonra rüya görmeyen İshak Kemali, içine düşen ateşle
koşmalar söylemeye başlamıştır. Daha sonra Tortumlu Aşık Cemali Baba'ya
çıraklık ederek kendisini yetiştirmiştir.33
Bu rüyada görülen gerçekte mevcut bir çeşmeden altı ay boyunca her gece
su içmek bir ölçüde bade motifinin değişmiş müşahhaslaşmış bir örneği gibi
düşünülebilirse de sunan kimse yoktur. Yattığı yerden bir şeyler okumak ve
öğrenmek asıl tip örneklerdeki aşıklara verilen eğitime paralel görülürse de kut
sal kişilerden kimse görünmemiştir.
3. 1925 yılında Artvin, Şavşat kazası Arsiyan köyünde doğan Dursun Ali
Erdoğan'ın gördüğü rüya, müstakil tipler arasında en orijinal ve Orta Asya des
tan ve efsane geleneğinden açık iz taşıması bakımından ilgi çekici bir örnektir.
Dursun Ali, 17 yaşında iken '.Zahide isimli bir kızı sevmekte ve bu sevgisini
açıklayamamaktan ötürü üzüntü duymaktadır. Bir gece şöyle bir rüya görür ve
onu kendisi şu cümlelerle anlatır: "Bir yeşil dağın yamacında ovaya bakarken
ufaktan yeşil bir ışık çıkıp geldi, içime girdi. Ağzıma tatlılık verdi. Uyandığımda
bir hoş idim. " Ertesi gün evlerinin önünü süpüren Dursun Ali' nin sevdiği kız
Zahide: "Sersem sepelek ne geziyorsun ? " diye sorduğunda Dursun Ali şu koş
mayı söyleyivermiş.
33
Fikret Türkmen, "Aşık Kemali de ÔldU," Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 13, s. 262,
Mayıs 197 1 .
3
4 Nejat Birdoğan, "Şavşatlı Deryami (Dursun Ali Erdoğan)," Türk Folklor Araştırmalan Dergisi,
Cilt 8, No. 1 69, Ağustos 1 963.
1 90 Prof. Dr. Umay GÜNAY
3S
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 197 1 , s. 74.
36
Bahaeddin Öge!, Türk Mitolojisi, Ankara 1 97 1 , s. 43.
37
R.R. Arat-Bang, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul 1936.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGI ve RÜYA MOTiFi 191
Boynunda saz takılı bir aşığı görünce, gider, sazı aşığın boynundan çıkarır
ve yere vurur. Sonra neden böyle yaptığını düşünerek başını ellerinin arasına alır
ve bir köşeye oturur. O sırada kapı açılır içeri bir pir girer, Mehmet Yakıcı saz
için özür dilemek isterse de yapamaz. Pir, 'Sazımı kırmasaydın sana bir kadeh
verecektim, okur gibi söyleyecektin. Şimdi yanm kaldın. '39 der ve gider.
Aşık Mehmet Yakıcı, bu rüyayı gördükten sonra beş sene müddetle koşma
larını destanlarını başkalarının yanında söyleyememiştir. 1 9 14 yılında askerliği
ni yaparken aşıklığını açığa vurmuştur. Rüyada gördüğü aşığın sazını kırması
ferdi psikolojisi ile ilgili olsa gerek, benzerine halk edebiyatı ürünleri arasında
rastlanmadığı gibi, saz, adeta kutsal sayılan bir çalgı aletidir. Aşık Mehmet Ya
kıcı yukarıda sunduğumuz örnekte sazı kırdığı için bade içememiştir. Ancak bir
başka araştırıcının gene Mehmet Yakıcı' nın ifadesine dayandığını belirterek39
Mehmet Yakıcı' nın bir kadeh bade içtiğini ancak sazı kırdığı için ikinciyi içe
mediğinden tutuk kaldığını nakletmektedir.
Her iki rüyada da yanın kalan bir şeyler vardır ki, bu onun yanın bıraktığı
medrese tahsiline karşı duyduğu arzu ile ilgili olabilir. Bu rüya örneğinde Meh
met Yakıcı'nın ferdi şuuraltı, kolektif şuuraltından daha etkilidir ve motifi ferdi
hayatına göre değiştirmiştir.
5. Kahramanmaraş' ın Bozlu köyünde 1 327 yılında doğan Aşık Mehmet'in
gördüğü rüya da ferdi şuur altıyla ilgilidir. Aşıklığa başlamada rüya motifi kul
lanılmakta ancak rüyanın muhtevası ferdi ı.msurlara bağlı olarak teşekkül etmek
tedir.
Mehmet'in babası çevrenin tanınmış aşıklarından Aşık Mustafa imiş. Bi
rinci Cihan Harbi çıkınca Aşık Mustafa ailesini Maraş' a taşır. Mehmet ikinci
sınıfta iken Maraş' ın düşman istilasına uğradığı sırada Aşık Mustafa oğlu
Ökkeş' le beraber şehit olur. Mehmet, okulu bırakarak çalışmak zorunda kalır.
On dört yaşında iken bir arife gecesi şu rüyayı görür, Aşık Mustafa duvarda asılı
sazını alıp oğlu Mehmed' e uzatır, "bu sazım sana emanettir sakın satmayasın,
iyi muhafaza edesin, çalıp söyleyesin " der. Oğluna sazın nasıl çalınacağını öğre
tir. Mehmet uyandığı zaman ilk deyişini söyler.'°
Aşık Mehmet'e ait bu rüya, ferdi psikolojinin aksidir. Aşık Mehmet baba
sından beklediği sevgi ve alakayı rüyasında gerçekleştirmektedir. Asıl Tip rüya
motifinin unsurları bütünüyle atılmış ve günlük hayatta gerçekleşmesi mümkün
olaylar rüyaya aktarılmıştır.
)8
İhsan Hıçer, "Konyalı Aşık Mehmet Yakıcı,'' Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, S. 5,
39
Aralık 1 949.
Raşit Usman, "Aşık Mehmet Yakıcı" Konya Dergisi, Cilt 6, s. 40. Şubat 1 942. s. 25.
40
"Aşık Mehmet" Ülkü Yeni Seri, S. 7, Temmuz 1947, Cilt 1, s. 2 1 .
192 Prof. Dr. Umay GÜNAY
6. Veysel Deniz Şahbazoğlu'na ait aşağıdaki rüya da asıl tip rüyanın bazı
bölümlerini ihtiva etmekle beraber masallardan alınan deneme motifi üzerine
kurulmuş müstakil rüya örneklerinden biridir.
1 337 yılında Kars' ın Arpaçay kazasında doğan Veysel Deniz, aşıklan çok
sever ve onlara özenirmiş. Her gece yatarken Allah'a dua eder, Allah' tan aşıklık
istermiş. Gene böyle bir gece, bir ihtiyar kendisine bir sürü koyun verdiğini ve
bunları otlatmasını söylediğini görmüş. İhtiyar geri döndüğünde Veysel'e ko
yunları iyi otlattığı için bir incir vermiş. Veysel Deniz bu inciri yemiş ve uyan
mış. Uyandığı andan itibaren türkü söylemek isteği duymuşsa da bunu gerçek
leştirememiş. Bir süre sonra gittiği bir düğünde iki defa şu deyişi söylemiştir.
41
1 977 yılında uyguladığımız ankete Aşığın verdiği cevaplardan alınınışur.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 193
edebiyatın temsilcilerinden tespit edilen rüyalar hangi tipten olursa olsun hepsi
sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçişi sağlamaktadırlar.
Halk hikayelerinde kalıplaşmış şekilde muhafaza edilen rüya motifi sözlü
gelenekte birtakım değişiklikler göstermekte, unsurların bazıları terk edilip yer
lerine yenileri alınmaktadır. Bu rüyalarda günlük hayatın akisleri fazlalaşmakta
ve olağanüstü unsurlar günden güne azalmaktadır. Bu da kültür örneği rüyaların
teşekkülü ile ilgili bir meseledir. Kültür örneği rüyaları besleyen konu ile ilgili
inançlardır. Bu inançlar zayıfladıkça bu tür rüyaların kaybolması yapılan ile
ilgili olmakla beraber aniden bir başka çevreden fışkınnalan da gene bu tür rü
yaların özelliklerinden biridir.
SONUÇ
-A-
ab Su
adab-ı mahsusa: Özel terbiye yolu, usülü, kuralı
addetmek Saymak, itibar etmek
ağyar Gaynlar, başkalar, yabancılar
ahkam Hükümler, emirler
ahraz Ahras, dilsiz
akıbet Nihayet, son
ali Yüce, ulu
amiz .. .le karışık, ... yı içine alan
anda Onda, orda
andelib Bülbül
ankebfit Örümcek
arakıyye Başlık veya bahşiş
arş-ı ala Göğün en yüksek yeri
aşna Aşina, tandık, bildik
avam Halk
azat Hür, serbest
-B-
bab-ı aşk Aşk kapısı
bac Vergi, haraç
bade İçki
baban Bağ bekçisi
bağmancı Bağban, bağ bekçisi
bahr Deniz
bahr-i gam Gam denizi, keder denizi
bala Yavru
Bari Yaratan, yaratıcı
Bari Huda Allah
batın İç, iç yüz, görünmeyen taraf
198 Prof. Dr. Umay GÜNAY
- C-
cam Kadeh, içki kadehi
cah-ı serir Taht makamı
celal Büyük, büyüklük, ululuk
cem eylemek Toplamak, bir araya getirmek
cemaat İnsan topluluğu
cemal Yüz güzelliği
ceng-cu Cenk arayıcı, kavgacı
cesim İri, büyük
ciğit Çekirdek
cihet Yön, taraf
cil Ot
cinan Cennetler
cırarsın Cır-,cırla-, bağırıp çağır- (ikinci teklik şahıs)
cüz Kısım, parça
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 199
.ç.
çapo Çapar, köpeklere verilen adlardan
Çar-Yar Dört Halife (Hz. Ebubekir, Osman, Ömer, Ali)
çec Savurularak samandan ayınlan tahıl birikintisi
çeper Çift, taş duvar
çeşm Göz
-D-
dad Adalet, doğruluk
dağ Dağı, dağla-, kızgın demirin tene dokunmasıyla ortaya
çıkan iz
dalda Dulda, koruma, himaye etme
danmak Danış-, sor-, inkar etme
danlamak Hesap sor-,
darü'l-baki Ahiret
def-i gam Gamı def etme, atma
dehan Ağız
dem Soluk, nefes
dennemek Tanele-, topla-
dere eylemek Topla-, bir araya getir
derviş-meşrep Derviş mizaçlı
dervişin Dervişler
dest El
dest-i gir Elinden tutan, yardımcı
devran Dünya, felek, zaman
dıraht Ağaç
didar Yüz, çehre
dide Göz
dindarane Dindarca, dindar olana yakışır biçimde
dilber Gönül alan, gönlü alıp götüren, güzel kadın
dinge Dairevi ince kasnaklı ve süslü başlık
dolu içki, bade
dudu Tfiti, papağan cinsinden bir kuş
dürr-i saf Saf inci
200 Prof. Dr. Umay GÜNAY
-E·
ebr Bulut
eflak Felekler, göğün katlan
efrad Ferdler, kişiler
efser Tac
ehi Sahip, mahir, becerikli
ehl-i hüner Hüner sahibi
elest İnsanlığın yaradılışı, başlangıç ... Allah'ın ruhlara
"Elestü bi-rabbiküm (Ben sizin rabbiniz değil miyim)"
dediği zaman
elhan Nağmeler, ezgiler
endim Beden, boy
endaz Atıcı, atmış
enzir-ı zeki Zeka bakışları
enva' Çeşitler, türler
erbab Ehil, becerikli
erkin Esaslar, uyulacak usuller
ervah Ruhlar
esmi İsimler
esrar Sırlar, gizlenen, bilinmeyen şeyler
eşkil Biçimler, şekiller
evhal Enva!, ahval, haller, durumlar
evsaf Vasıflar
eyyim Günler, zaman
ezel Başlangıcı olmayan geçmiş zaman
-F·
fasl Fasıl, ayrıntı, bölüm
fel Fitne, hile
ferhunde Mesut, mutlu, kutlu
fesad Bozukluk
-G -
gabah Ön, önce
gafil Gaflet içinde olan kişi
gani Zengin, varlıklı, bol
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 201
-H-
hib Uyku
Hacerü'l-esved : Kabe'nin duvarındaki meşhur kara taş
hagos Pulluğun, sabanın açtığı iz, çizgi
hak-pay Ayak toprağı
Hilık Yaratan, yoktan var eden
halk etmek Yaratmak
harpcôyine Savaş yapmak isteyenlere yakışır şekilde
hasbihôl Görüşüp dertleşme
hat Çizgi, yazı, yol
hatem Mühür, üstü mühürlü yüzük
hatt-ı cefi Bütün İslam yazılarının uzaktan okunabilecek kadar
iri yazılmış nev'i ve sülüs yazısının irisi
havas Saygın olanlar, yüksek tabakaya mensuplar, seçkinler
hemişe Daima
hıtam Yullar, dizgin
hicôb Utanma
himmet Gayret etme, çalışıp çabalama
hitam Son, nihayet
hitam-pezir Sona eren
hozan İşlenmemiş, sürülmemiş ve üzeri yabani otlarla
kaplanmış yer, toprak
hulefa Halifeler
huluskir Dalkavuk
202 Prof. Dr. Umay GÜNAY
-1 -
ıskat Düşürülme, düşürme
ızmar Gönlünde gizleme
- i -
-K-
kaddes Cebrail
kadem Ayak
kahil Olgun, orta yaşlı
kamer Ay
kande Nerde
karıya Karia, ansızın gelen büyük bela, şiddetli rüzgar
kasavet Keder, tasa
k8.ş8.ne Mükemmel ev, köşk, malikane
kayıl Razı olma, yetinme
kehlen Küheylan
kem Az, eksik, kötü, fena
kemal-i huşu Gönül enginliğinin olgunluğu içinde
keman Yay, kavis
kemend Uzakta bulunan herhangi bir şeyi tutup çekmek
üzere kullanılan ucu ilmekli ip
kemendar Kemed-dar, kemend atan ...
kemerbest Kemer bağlamış
Kelam-ı Kadim: Kur'an-ı Kerim
keşşaf Keşf edici, açıcı
keşti Gemi
kıble-gah Kıble' nin bulunduğu yer
kıraat Okuma
kil ü kal Dedikodu, boş laf
kırık Melez, piç
kisbet Kisvet, yağlı güreş pehlivanlarının giydiği dar paçalı
meşin pantolon
koşun çek Asker çek-
köşe-i vahdet Birlik köşesi, mec. Allah 'a yaklaşmak için dünyadan el
etek çekme
kötan Pulluk, büyük saban
künc-i vahdet Vahdet köşesi
künh Bir şeyin aslı, esası
kürsi Arş-ı azamın altındaki düzlükte olan Levh-i
Mahfu-zun bulunduğu yer
204 Prof. Dr. Umay GÜNAY
-L-
ıa-büd Lazım, gerekli
lain Lanetli, kovulmuş
la'I Kırmızı, kırmızı ve değerli bir taş
layıkıyle Gerektigi gibi, gereğince
lem-yezel Baki, kalıcı (Allah'ın sıfatanndandır)
lerze Titreme, titreyiş
letafet Latiflik, hoşluk, güzellik
levh-i kader Kader levhası
Leyla-i Kadir Kadir gecesi
libas Elbise, giyecek
liva Bayrak
-M-
mağfiret Allah'ın günahlarını bağışlaması, yargılaması
mağrip Batı
mah Ay
mahsfisa Hususi, özel
mahbel Hayvanın gebelik zamanı
mahbub Sevilen, sevgili
môhi Balık
mahir Maharetli, hünerli
mahitab Mehtab, ayışığı
mahiyet Bir şeyin aslı, iç yüzü
mahsulat Hasıl olanlar, elde edilenler, ürünler
marifet Herkesin yapamadığı ustalık
maşnk Doğu, güneşin doğduğu taraf
matah Kıymetli, geçerli
matlub Taleb edilen, istenilen
maye-i aşk Aşkın mayası, esası
mazarrat Zarar verme, zarar, ziyan
mazhar Zarflanmış, zarfın içine konmuş
meder Kuru çamur, balçık
mefta Mevta, ölmüşler, ölüler
mehınan Mihman, misafir, konuk
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGI ve RÜYA MOTİFİ 205
-N-
-0-
od- Ateş
-P-
pay-endaz Ayak atan, ayak atmış
pervane Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek
pervaz Uçma, uçuş
pir Yaşlı, ihtiyar
pir-i mugan Meyhaneci
puse B use, öpme
-R-
rah Yol
rayiha Koku
rayina-dar Kokulu
raz Sır, gizlenen şey
reis-i aşık8n Aşıklar reisi, başkanı
reis-i uşşak Aşıklar reisi, başkanı
riyaset Reislik, başkanlık
rükn Bir şeyin en sağlam tarafı, temel direği
rüsva Rezil, itibarsız
ruşan Ruşen, aydın, parlak
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞiİR GELENEÖİ ve RÜYA MOTİFİ 207
-S·
sahip-kıran: Her zaman başarı kazanan hükümdar
salahana Salak, alık
siki Su veren, su dağıtan, içki sunan
sa'y Gayret, emek
sehabe Tek bulut
semek Sersem, budala
ser Baş
server Başkan, reis, ulu
sıçan Fare
sınık Kırık, çıkık
sırat Yol
sırrullah Allah sım, Allah'm akıl ermeyen sım
sücut Secde etme
sühan Söz
sünehat Sanihat, çok düşünmeden akla gelen şeyler, doğaçlama
Suhara Kars-Çıldır'a bağlı köy, Aşık Şenlik'in köyü
.ş.
şahmaran Yılanların padişahı
şahmaraz Kötülerin şahı
şamsak Ay çiçeği
şine Tarak
şayan Yakışır, layık
şehadet-name Diploma, vesika, belge
şev ü ziya Gece ve gündüz
şikar Av
şikeste Kırılmış, kırık
şirret Kötülük
şita Kış
şuara Şairler
şubat gayesi Şubat sonu
şumül ŞumUI, içine alma, kaplama
şüşe Şişe
208 Prof. Dr. Umay GÜNAY
-T-
tagayyür Değişme, başkalaşma
tahvil Değiştirme, döndürme, çevirme
takat Güç, kuvvet
taksim Bölme, parçalama, parçalara ayırma
tanzir Benzetme, bir şiirin benzerini yazma, söyleme
tarz-ı telbise Hile yolu, aldatma usulü
tavaf Etrafını dolaşma, hacı olmak için Kabe' nin etrafını
belirli usuller içerisinde dolaşma
tayyar Uçucu, uçan
teberrü Bağış, bağışlama
tecelli Kader, talih, görünme
tefrik Ayırma, seçme
teganni Teganni, zenginleşme
teheyyüc Heyecanlanma, çoşma
tegi Teg, gibi
tekellüf Külfetli, zahmetli iş görme
tekellüm Söyleme, konuşma
telmih Manalı konuşma, açık söylememe
temren Ok, mızrak gibi silahların sivri, temir ucu
tenevvuat Çeşitlenmeler
terlan Tarlan, bir kuş çeşidi
teşrin-i evvel Ekim ayı
tevzi Dağıtma
tezahür Ortaya çıkma
töhmet Birine isnad olunan suç, kabahat
türab Toprak
-U-
umman Büyük deniz, okyanus
- Ü-
üğ be üğ Yüz-be-yüz
ülfet Alışma, yakınlık
ürüşan Ruşen, aydın, parlak
ürüzger Rüzgar
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 209
-V-
vasf Vasıf, nitelik
vecd Kendinden geçme derecesinde dalgınlık
velvele Şaşkınlık, gürültü, patırtı
veran Viran, yıkılmış, harap
vırla- Usandıracak kadar konuşup durmak
virgan Verilmiş, yaratılmış
vuku' Olma, oluş, bir olayın çıkış şekli
vuslat Kavuşma, birleşme
- Y -
-Z-
zağar Bir köpek cinsi
zfilıir Görünen, açığa çıkan, meydanda olan
zahm Yara
zenne Kadın
zer Altın, akçe, para
zir Alt, aşağı
zir-dest El altı
ziya Işık, aydınlık
züıaı Saf, güzel, tatlı su
EKLER
1
V. M. Zhirmunskii, "The Legend of a Singer's Calling''
(Legenda o prizvanii pevtsa in Issledavanido po istarli kultury
narodov vostoka, s. 524)
Ruh şair adayına bir dombra verir ve böylece şairlik armağanını nakleder. (E.
lsmailov'a göre)
Necip-oğlan isimli Türkmen halk hikayesinde mucize ilham motifiyle bir
leşen bir öğretmenden alınır. Kahraman bir tarlada çok yorucu bir işten sonra
uyuyakalır. Rüyada kırk yabancı adam görünür ve her biri birer kase şarap su
narlar, sonunda kahraman ustası Aşık Aydın'dan şarap alır. Çocuk uyanır ve
harukulade bir baksı olduğunu fark eder.
Vladimirov daha arkaik · hususiyetleri olan bir menkıbeyi Moğol
Oyratlardan kaydetmiştir. Bu Bay boyundan tanınmış saz şairi Eden-Gonçik'in
efsanesidir. Eden-Gonçik steplerde koyun otlatan bir çocuktu. Bir yaz günü, bir
ejderhaya binmiş bir devin ona yaklaştığını gördü. Daha sonra çocuk bunu rüya
da mı gerçekte mi gördüğünü tayin edemedi. Dev şaşırmış çocuğa yaklaştı ve
epik söyleyici olmasını ve kahramanlık destanlarını öğrenmeyi isteyip istemedi
ğini sordu. Çocuk bunu çok uzun zamandır istediğini söyledi. Dev, kral için
beslediği büyi,ik keçiyi verirse çocuğa şairliği öğretmeyi teklif etti. Çocuk heves
le kabul etti. O anda dev Gonçik'in omuzuna vurdu ve kayboldu. Gonçik kendi
ne geldiğinde devin gittiğini gördü fakat dev tarafından gösterilen keçiyi bi � kurt
yiyordu. O anda Gonçik şarkı söyleme yeteneğini hissetti. Dev kılığında görü
nen ejderler kralından armağan olarak aldığı yetenekle meşhur saz şairi oldu.
Valdimirov, Moğol-Oyratlarının saz şairlerinin geçmişin efsanelerini mu
hafaza etmeleri için olağanüstü güçler tarafından tayin edildiklerini bildirmekte
dir. Bir Oyrat nakledici eğer bu güçler tarafından yönlendiriliyorsa etrafındaki
her şeyi unutur ve kendisini bütünüyle yaratıcı süreç sarar. Oyratlar bu olağanüs
tü vecd durumundan olağanüstü güçlerin şairlere hem ilham hem de kafiye ve
aynı zamanda hikaye anlatmanın stresine dayanma gücü verdiklerini düşünmek
tedirler.
Feodal cemiyetlerde bu efsaneler hakim dinin kabullerine adapte edilerek
şekil değiştirilmiş versiyonlarla ortaya çıkarlar. (Hristiyanlıkta Caedman ve
İslamiyette Özbek ve Türkmen baksı) Böylece bu efsaneleri daha erken sosyal
basamakta görebilmek için karşılaştırmalı eski, daha derin genetik incelemelere
ihtiyacı vardır.
İlkel cemiyetlerde çalışma şarkılarından gelen halk şiiri, sihirli ritüellere
çok yakından bağlıdır. Çünkü kolektif çalışmayla savaşta, avda başarıyı temin
etmeye çalışılır. Şarkının sihirli gücüne inanmaktaki esas budur, ekseriyetle halk
efsaneleri şarkı ve masalları şekil değiştirmiş bir varyantta bağlıdır. Yunan efsa
nesine göre mesela Orfe'nin şarkı larının hayvanlar, ağaçlar ve dağlar üzerinde
gücü vardır. Orta Çağ Alman Destanı (Gudran) (M.S. 1 2 1 0)ndaki savaşçı şair
Horant' ın şarkılarına sihirli güç atfedilmiştir. Ruslara ait Sadko, Kalevela'nın
216 Prof. Dr. Umay GÜNAY
il
Aşık tarzı edebiyat hakkında bilgi veren kaynaklar, bu tarzın en bariz özel
liğinin "Iadini" ve "öztürkçe" olarak belirtmektedirler. Bu hükümler üzerinde
daha temkinli düşünmek ve elimizdeki kaynaklar ışığında yeniden gözden ge
çirmek uygun olur kanaatindeyim.
Her edebi gelenek, belli bir kültür birikimi, dünya görüşü ve inanç sistemi
nin, yaşama tarzının sanatkarlar tarafından özümlenerek kendilerine has pers
pektiflerden orijinal ifadelerle hasıl olur. Bilindiği üzere Aşık Edebiyatı, klasik
şekli ile XVI. asırda teşekkül etmiştir. Türklerin ilk edebi gelenekleri olan Ozan
Baksı Edebiyat geleneğinin geniş manada değişen zaman, zemin, inanç sistemi,
dünya görüşü ve yaşama tarzının etkisiyle şekillenen Türk Halk Edebiyatının
(Anonim, Tekke, Aşık) üç kolundan biridir.
Türklerin İslamiyeti kabul ettikleri IX. asırdan XIX. asrın sonlarına,
Tanzimata kadar süren ve Türk İslam Medeniyeti dairesi içinde ortaya konulan
eserlerin ortak vasfını dini muhteva taşımaları teşkil eder. İslamiyetten sonra
gelişen bütün edebiyat tarzlarında İslami dünya görüşü hakimdir. Tekke Edebi
yatı, diğer tarzlardan farklı olarak bütünüyle İslami inanç ve düşüncenin başka
larına ulaştırılmasını, propaganda amacını taşır.
Aşık tarzı edebiyatın klasik şekliyle örnekler verdiği XVI. asır, bu asrın ön
cesinde ve sonrasında dayandığı kültür birikimi düşünülürse bu edebiyat tarzının
bütünüyle ladini karakter taşımasının mümkün olmadığı kolaylıkla anlaşılır.
Bugün, kültür eskiden olduğu gibi tarih içinde insan zekasının ve sanatının en
yüksek başarılan, anlamını taşımamakta, ortak coğrafyada meskun olan insanla
rın, faaliyet, düşünce, duygu tarzları, maddi ürünleri yanında değer ve sembolle
rini de kapsayan derin birikimi ifade etmektedir.
Türk İslam Medeniyeti dairesinde teşekkül eden bütün eserler şu kaynakla
ra dayanıyordu. Kur'an ve hadisler, peygamber ve evliya hikayeleri, tasavvuf,
ı •ı Türk Kültürü Araştırmaları-Mehmet Kaplan için, TKAE Yay., Ankara 1988, s. 100-104.
222 Prof. Dr. Umay GÜNAY
şeh-name başta olmak üzere Fars, Arap ve Hint edebiyatından aktarılan çeşitli
eserler, yerli ve milli malzeme. Bu ortak malzemenin kazanılış, öğreniliş tarzı ve
edebiyata yansıyış şekli farklı edebiyat tarzlarını meydana getiriyordu. Bu se
beple, divan edebiyatı temsilcileri ile halk edebiyatı temsilcilerinin dünya görüş
leri, hayata bakış tarzları birbirlerine hiçbir zaman çok uzak olmamış, farklılık
nüanslar halinde ortaya çıkmıştır. Belirgin fark, dil ve üslupta, nazım şekillerin
de ve sanatın icra töresi çerçevesinde olmuştur.
Osmanlı döneminde her kesimden temsilci yetiştiren ve her kesimde dinle
yici bulan aşıkların kültür birikimine yukarıda açıkladığımız üzere geniş manada
bakmak gerekir. Aşık tarzı edebiyat, Ozan-Baksı edebiyat geleneğinin Osmanlı
kültür ve üslubu içinde şekillenmiş, gelişmiş yeni bir terkiptir. Osmanlı dönemi
nin en belirgin ve tesirli unsuru İslamiyet ve tasavvuftur. İslamiyet içinde misti
sizm diğer dinlerde olduğu gibi doktrin olarak kalmamış, Allah'a erişmek ve
onu bulmak için bir yol ve sanat haline gelirken, düşünme ve davranış tarzları da
teşekkül etmiştir.
Sofizm, dini inançları nazari sistemden uygulamalı hale getirmiştir. Tasav
vuf, İslami bilgilerin özünü, eski alimlerin irfanını ve hümanizm umdelerini
meczetmiş, çok farklı unsurları özümleyerek yeni kıyafetle takdim etmiştir.
Tasavvuf düşünce ve felsefesi, İslam ruhunun hayati esnekliğini vücuda getiren
inancın çekirdeği olan "ben" ve "Tanrı" ilişkisini düzenlemiştir. Günlük hayata
giren ve herkes nasibince öğrenir ve tatbik eder, prensibinin rahatlığıyla Osman
lı döneminde din bir vicdan meselesi olmanın ötesinde yaşama tarzı, düşünce ve
değerler sistemini şekillendiren çok önemli ve faal unsur olmuştur.
Meseleye böyle geniş bir perspektifle bakıldığında Aşık Edebiyatı örnekle
rini değerlendirirken insan hayatı ile ilgili tecrübeler, edebi, tarihi, coğrafi bilgi
ler yanında İslamiyet ve tasavvufu, tasavvufa bağlı tarikatların etkilerini daima
göz önünde tutmak gerekir inancındayım.
Ozan-Baksı geleneğinin, İslamiyetten sonra tasavvufi düşünce ve yaşayış
tarzı ile birleşmesinden doğan belirli bir tip, aşık-şair tipi olarak benimsenmiştir.
Maddi veya manevi bir sıkıntı sonunda çoğunlukla kutsal sayılan bir yerde uyku
ile uyanıklık arasında görülen rüyada pir elinden içilen bade veya yenilen bir
gıda maddesi ile sade kişilikten sanatçı kişiliğe ve kamil insan mertebesine ula
şılmaktadır. Bu rüya aşık adayına, sanat gücü (irticalen şiir söyleyebilme-saz
çalabilme), dünyevi ve ilahi aşk, ilim (İslami bilgiler) kazandırmaktadır.
Aşık tarzı şiir örnekleri iki şekilde ortaya çıkmaktadır: Serbest deyişler ve
sistemli deyişler. Serbest deyişler, bir ölçüde yazılı edebiyat mahsulleri gibi
sanatçının kendi kendine hazırlığını yaptıktan sonra bitmiş hali ile dinleyici
huzuruna sunulmaktadır. Bu grupta yer alan şiirlerin büyük kısmı dünyevi konu-
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜ YA MOTİFİ 223
lan, günlük hayatı, işlemektedir. Araştırıcılara ladini hükmünü büyük bir kati
yetle verdiren örnekler bu bu grupta yer almaktadır.
Atışma, karşılama, deyişme, tekellüm, müşaare gibi adlarla anılan sistemli
deyişler, aşıklık geleneği içinde belli bir icra töresine sahiptir. Aşık adayının,
başarılı ve profesyonel aşık olabilmesi için bu töreyi bilmesi ve bu tarz içinde
başarılı olması gerekmektedir. Bugün halen Doğu Anadolu Bölgesinde canlı
olarak yaşayan aşık fasılları incelendiğinde bu fasıllarda aşıkların birbirlerini
sanat gücü yanında İslami bilgiler açısından da sınadıkları görülmektedir. Kay
naklar incelendiğinde tarihi geçmişte de benzer fasılların yer aldığı görülmekte
dir. '
Aşık fasıllarının üçüncü bölümü olan Tekellüm kısnunın girişinde İslami
inançlar dahilinde İslami olaylar ile ilgili menkabelere dayalı sohbet tarzında
karşılıklı deyişler yer alır. Tekellüm'ün, B ağlama-Muamma adıyla anılan kıs
mında iki aşık birbirini tasavvufi ve İslami konularda imtihan ederler. Cevap
veremeyen aşık yenilmiş sayılır. Aşık fasıllarının diğer bölümlerinde de zaman
zaman İslami olaylara, başta Hz. Muhammed olmak üzere İslam büyüklerine
daima telmihte bulunulmaktadır. Serbest deyişlerin bir kısmında da İslamiyet,
tasavvuf ve tarikatlarla ilgili prensipler, motifler, telmihler yer aldığından zaman
zaman araştırıcılar bazı aşıkların, tekke şairi olup olmadıkları konusunda karar
sız kalmışlardır. Aşıkların büyük birçoğunluğu belli bir tarikatın temsilcisi ol
mamakla beraber, Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlı hayatı içinde büyük rol
oynayan tarikatlardan etkilenmişlerdir.
Aşık tarzı edebiyat örneklerinin "öztürkçe" ile yazıldığı meselesinde de
"ladini" hükmünde olduğu gibi temkinli değerlendirmeler yapmak gerekir. Ede
bi eser mensup olduğu medeniyet dairesinin, kültür birikiminin ve inanç siste
minin kavramlarını, terimlerini ve deyimlerini ihtiva eder. Dili, düşünce ve duy
gu dünyasının dışında müstakil bir kurum gibi düşünmek doğru değildir. Aşık
Edebiyatının dili dayandığı Türk-İslam Medeniyeti dairesinde teşekkül eden
kültür birikiminin halk tarafından benimsenmiş şekline ve miktarına bağlıdır. Bu
dilin kelime hazinesi, ne Orhun anıtlarındaki ne de Cumhuriyet döneminde kul
lanılan Türkçenin aynısıdır. Osmanlıcanın halk tarafından benimsenmiş ve kav
ranılmış şekli Aşık Edebiyatının dilidir. Aynca mahalli deyim ve söyleyişler de
bu edebiyatın kendine has özelliklerindendir.
Aşık Edebiyatı örneklerini anlayıp tahlil edebilmek ve değerlendirebilmek
için araştırıcıların, bu edebiyatı yoğuran Türk kültür birikimini, İslami inanç
sistemini ve heterodoks akımı, kırsal kesimin yaşayış tarzını, bunlara bağlı te
şekkül eden düşünce ve duygu dünyasını tanımaları, kavramaları gereklidir.
i\ .
1 Umay Günay, Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ank. 1 986.
224 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık tarzı edebiyatın en dışa dönük ve yalnızca maddi dünyaya bağlı gibi
görünen şairi Karacaoğlan' ın aşağıdaki ve benzeri pek çok şiiri konuya yeterince
açıklık getirir kanaatindeyim.
111
HALK ŞİİRİNDE
"AYAK"
KONUSUNDA DÜŞÜNCELER <•>
dinleyicinin hiç fark edemeyeceği veya değişiklikten memnun kalabi leceği şe
kilde doldurdukları bir gerçektir.
Sözlü teoriye göre ezberle irtical birbirlerini engellemektedir. Biri varsa di
ğeri yoktur. Bir aşığın aklında bir metin ezberlenerek aynen tekrarlanması fikri
yerleştiğinde, irtical (şiir formülleri ile konuşma) kabiliyeti kaybolmakta veya
büyük ölçüde dumura uğramaktadır.
Türk aşık tarzı hikaye ve türkü söyleme geleneğinde, Lord'un teorisinin ak
sine ezber ve irtical yanyana yaşamakta ve gelişmektedir. Her aşığın repertua
nnda ustamalı türküler yanında kendi türküleri de bulunmaktadır. Aşıkların
ustamalı türküleri ezberlemeğe çalıştıkları gerçek olmakla birlikte zaman zaman
sayılan binleri bulan ustamalı türkülerin en usta aşıklar tarafından bile ezber
lenmesi hemen hemen imkansızdır. Bu sebeple aşıkların hafızasındaki sabit
metin değil, ancak her türkünün doğru şeklinin ne olduğuna dair kesin fikirdir.
Türkülerin çekirdekleri sabittir, farklılık yardımcı unsurlarda meydana gelmek
tedir. Yardımcı unsurlar söyleyenin zevkine ve seçimine bağlıdır. Bu yol
la aşıklar, ezberleme konusunda yüzde yüz başarıya ulaşmamakla beraber bu
amaca büyük ölçüde yaklaşmaktadırlar. Bu tarz uygulamalarda çok kere aşıklar
yarattıkları varyantlardan habersizdirler. Aşıkların söz ettikleri vecd hali anlan
kalıplaşmış metin fikrinden bir ölçüde uzaklaştırmaktadır. Ezber gayretleri Türk
aşıklarını kudretsiz kılmamakta ve hafızasının yanıldığı hallerde telaşlanmadan
irtical güçlerini kullanmalarını sağlamaktadır. Türkünün çekirdeği ezberlenirken
yardımcı unsurlar serbest bırakılmaktadır. Türk aşıkları diğer kültürlerdeki uy
gulamalardan farklı olarak birbirine zıt olan irtical ve ezber gücünü yanyana yeri
geldikçe kullanarak sanatlarını haşan ile yürütmektedirler. Aşıklık geleneğinde
hem ustamalı şiirlere hem de aşığın kendi yaratıcılığına gerek duyulduğu zaman
2
lar vardır.
Dr. Moyle çalışmasında Türk aşık şiirinin teknikleri konusunda yapılan
açıklamalar şiirlerin muhafaza edilmeleri ve yeniden yaratılmaları konularına
ışık tutmakla beraber şiir çekirdeği olarak kabul edilen unsurun veya unsurların
ne olduğu açıkça ifade edilmemiştir. Bu tarz şiirlerde çekirdek, kafiye + redif,
diye tarif ettiğimiz ayaklardır. Aşık tarzı da bazen bir kelime ve ek, bazen keli
me grubu bazen de bütün bir mısra, şiir cümlesi şeklinde kullanılan ayaklar,
kafiye ile sağlanan ahenk yanında, şiirde kompozisyon bütünlüğünü de sağla
maktadır. Yazılı edebiyat gelenekleri içinde yer alan şiirlerde yalnızca ahengi
sağlayan kafiyeden farklı olarak halk şiirindeki ayak, şiir içinde farklı fonksi
yonlar üstlenmiştir. Ayak, şiirde ahengi sağlamanın yanında anlam bütünlüğü-
a.g.m.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 227
Karacaoğlan, Hayatı, Sanatı ve Bütün Şiirleri, Dergah Yayınları, l st. 1982, s. 59.
228 Prof. Dr. Umay GÜNAY
* *
iV
'•' Bu makale TUrk KUltUr Araşurmaları Prof Dr. Şükrü Elçin'e Armağan, Yıl XXIX/1 -2, 199 1 ,
Ankara 1993, s . 153- 163 yayınlanmıştır.
Prof. Dr. ŞUkıil Elçin, "Halk Edebiyatımızda Kaynaklar Meselesi ve XVI. Asır Ozanı Karaca
oğlan" Atsız 'a Arnuığan, İstanbul 1976.
Saadettin Nushet Ergun, Karacaoğlan, İstanbul 1927.
Fuad KöpıillU, "Karacaoğlan-Ergun'un Kitabına Tanıtma" Hayat Mecmuası, İstanbul 1927.
Sayı: 4 1 . Saadettin Nushet Ergun, "Karacaoğlan'a Dair," Halkbilgisi Mecmuası, İstanbul 1928.
Ahmet Kutsi Tecer, "Karacaoğlan'a Yeni Bir Bakış" lsıanbul 1954 (Sanat Edebiyatı Dergisi)
sayı 10.
Mehmet Fuad KöpıillU, Türk Saz Şairleri il. lsıanbul 1962. sayfa 33 1 .
Prof. Dr. lıhan Başgöz, "Yozgatlı Karacaoğlan" Cumhuriyet Gazetesi, 28/VIIUl 990.
230 Prof. Dr. Umay G Ü NAY
M. Şakir Ü lkütaşır, "Yozgatlı Karacaoğlan" Ahali Gaz. (Samsun) 29 Ekim 1 933; M. şakir
Ü lkUtaşır, "Son Asır Şairlerinden Yozgatlı Karacaoğlan" Yeni Türk 4, 48 (Aralık 1 936). Yılmaz
Göksoy, "Yazgatlı Karacaoğlan" Erciye.ı· Dergisi, Sayı 59- 1 82 Prof. Dr. İ lhan Başgöz, Karaca
oğlan, İ stanbul 1 984.
Prof. Dr. Faruk Timurtaş, Yunus Emre Divan ı Ankara 1986, s. 47.
,
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞtlR GELENEGİ ve RÜYA MOTiFi 23 1
Prof. Dr. Şllkrll Elçin, Halk Edebiyatı Araştırmnları-1, Ankara 1 988, s. 1 3-3 1 .
232 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Karacaoğlan ne durursun
Yari ağyara verirsin
Bundan özge ne umarsın
8
Hurileyin hura benzer
a.g.e., s. 2.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 233
a.g.e., s. 23.
10
a.g.e., s. 24.
234 Prof. Dr. Umay GÜNAY
il
a.g.e., s . 23.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 235
12
a.g.e., s. 24.
13
a.g.e., s. 25.
236 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık tarzı şiir geleneğinde aşık fasıllan önemli bir yer tutar. Aşık fasıllan
içinde bağlama-muamma denilen bölümde aşıklar birbirlerini İslami-tasavvufi
konularda imtihan ederler. 14 Soru-cevap tarzında yapılan bu bölümlerde aşıklann
birbirlerini sınamalan kadar dinleyicilere bilgi vermeleri de söz konusudur. Sa
natlan vasıtasıyla seyircilerini hem eğlendirmek hem de eğitmek bu geleneğin
tabii görevidir. Rumelili Karacaoğlan adına kayıtlı aşağıdaki şiir, bağlama
muamrna tipinde cevaplannın eksik tespit edildiği bir örnektir:
Her sabah her sabah sabak verirsin
Edeb nedir erkan nedir yol nedir
Okuyup da ince dilden bilene
Kitap ııedir iman nedir yol nedir
14
Umay GUnay, Aşık Tanı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara 1986.
"
Prof. Dr. ŞUkrU Elçin, Halk Edebiyatı Araştırmaları, Ankara l 988, s. 27-28.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGI ve RÜYA MOTİFİ 237
1 1 dörtlükten oluşan "Ataman Dağları Türküsü " başlığını taşıyan şiir, Ka
nuni Sultan Süleyman' ın Orta Avrupa seferini anlatmaktadır. Halk şiirinde ya
şanılan önemli olaylan hikayeci üslupla dile getiren destanla türkülerin kesiştiği
noktada meydana gelen örneklerden biridir. Gerçekci tasvirlerle seferin güçlük
lerini de dile getiren şiirde arkada kalan güzelliklere duyulan hasretin dile getiri
1
lişi şairin ifade gücünü sergilemektedir. 1
Rumelili Karacaoğlan, klasik şekli ile XVI. yüzyıldan itibaren yazılı kay
naklara yansıyan aşık tarzı şiir geleneği çerçevesinde eserler vermiştir. Halk şiiri
geleneği içinde ferdi duygular sevgili ile ilişkiler divan şiirinde olduğu gibi in
sanın başa çıkamadığı kötü kaderin zaferi ile sonuçlanacağına inanılarak içe
dönük karamsar bir dünya görüşü içerisinde dile getiri lmektedir. En mutlu anlar
bile bu şiirlerde yakında olan mutsuz son endişesi ile dile getirilmiştir. Rumelili
Karacaoğlan'ın dünya görüşü ve üslubu bu geleneğe uygundur. Çukurovalı Ka
racaoğlan diğer halk şairlerinden bu noktada dünya görüşü ve üslubu ile ayrıl
maktadır. Çukurovalı Karacaoğlan dünyayı yaşama sevinci ile algılar, dünya
nimetlerini tadına vararak yaşadığını şiirlerinde dile getirir. Onun şiirlerinde
gözyaşı ve şikayet yerine birbiri ardınca yaşanılan, algılanan güzellikler vardır.
Bir endişesi ahirette cennete gidememektir, bunu da Tann'nın, rahmetine bağla
yarak çözümler:
16 a.g.e., s.
27.
17
a.g.e., s. 22.
238 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Prof. Dr. Şükrü Elçin'in Rumelili Karacaoğlan adına tespit ettiği şiirler ara
sında yer almayan, Çukurovalı Karacaoğlan adına hazırlanan şiir kitaplarında
bulunan şu şiir de gerek şikayet yüklü duygulan ve Rumeli coğrafyasına ait yer
isimleri açısından Rumelili Karacaoğlan' a ait olmalıdır. Bu tarz yapılacak dik
katli taramalarla Rumelili Karacaoğlan' a ait başka şiirlerin de seçilebileceğine
inanıyorum.
18 .
Cahil öztelli, Karacaoğlan, Milliyet Yayınları, Istanbul 1 970, s. 333.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 239
Rumelili Karacaoğlan, kendine has özel bir üslubu olmayan aşık tarzı şiir
geleneğini bütün özellikleri ile temsil eden, geleneğin sürekliliğine hizmet etmiş
ferdi duygu ve algılamalar yanında Osmanlı'nın haşmetini, beklenen zaferleri
coşku ile dile getirmiş ordu şairidir.
19
Cahil Ö ztelli, Karacaoglan Bütün Şiirleri, İ stanbul 1 970, s. 3 1 2.
240 Prof. Dr. Umay GÜNAY
'*' il. Uluslararası Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu'nda bildiri ol arak sunulmuştur.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 24I
süz büyümüştür. Yüzü karayağız ve fakir olduğu için Karacaoğlan adı ile anıl
mıştır. Karacaoğlan, delikanlı iken hareketli bir genç imiş. Köyünden
Sergengeçti Osman Ağa Karacaoğlan 'ı evlat edinmiş ve fakir bir ailenin kızı ile
evlendinniştir. Karacaoğlan eşini çirkin ve kaba bulduğu için sevmemiş ayrıca
babası gibi Sayıl askerliğine alınırım korkusuyla 24 yaşında Varsak 'tan kaçmış
tır. Maraş 'ta Zülkadiroğlu Hüssam Bey 'in himayesine girmiş, altı sene burada
kaldıktan sonra diyar diyar gezmeğe başlamıştır. Varsak'a 1 9 sene sonra geri
dönmüşse de burada fazla kalmamış Tarsus yoluyla tekrar yollara düşmüştür.
Ermenek, Karaman, Ankara, Niğde, Kayseri, Sivas 'a uğradıktan sonra Türkmen
aşiretleri arasında gezmiş ve Maraş 'ın yeni beylerinden Ali Bey 'in Taylan yay
lasında misafir olmuştur. Geri kalan ömrünü Türkmen aşiretleri arasında geze
rek geçinniş ve Maraş civarında Cezel yaylasında 96 yaşında ölmüştür. Vasiyeti
üzerine tenha bir pınar başına gömülmüş, sazı baş ucundaki bir ağaca asılmış
tır. Karacaoğlan, karayağız, seyrek sakallı, şuh-meşrep, uzunca boylu Levend bir
adam imiş. "1
Bugünkü kabullere göre Karacaoğlan'ın mezan İçel 'in Mut ilçesi, Çukur
köyünde bir tepe üzerindedir. Bu tepeye Karacaoğlan Tepesi denilmektedir.
Tepenin üzerinde birkaç eski ev temeli, bir su sarnıcı ile harap bir mezar vardır.
Bu tepenin karşısındaki tepe de Karacakız Tepesi adıyla anılmaktadır. "Karaca
oğlan ile Karacakız, " "Karacaoğlan ile Benli Kız, " "Karacaoğlan ile Yayla
Güzelt' isimli halk hikayeleri Karacaoğlan adına tasnif edilmiş hali< hikayeleri
dir. Bu hikayelerle ilgili ilmi çalışmalar yapılmanuştır.
Çukurovalı Karacaoğlan'ın şiirlerinin XVII. ve daha sonraki yüzyıl cönkle
rinde bulunmasından, dil özelliklerinin XVII. asır Türkçesinin özelliklerini taşı
masından, Gevheri ile atışmasının bulunmasından hareketle XVII. yüzyılda
yaşadığı kabul edilmektedir. Karacaoğlan şiirlerini Güneydoğu Anadolu XVII.
yüzyı l konuşma diliyle söylemiştir. Şair, halk şiiri geleneğinin sabit yapısını
teşkil eden ayaklarla (kafiye-redif) şiirlerini söylemiştir. Yanın kafiye diğer saz
şairleri gibi Karacaoğlan'da da yaygın olarak kullanılnuştır.
Güney illerimizde Karacaoğlan, destan kahramanı gibi kabul görmüş, za
man içinde velilere ait özellikler de atfedilmiştir. Mutlu günler Karacaoğlan'ın
türküleriyle kutlanırken, hastalara da Karacaoğlan türkülerinin okunmasının şifa
vereceğine inanılmaktadır. Aynca mezarının dilek için ziyaret edildiği de bilin
mektedir. Türkü söylemek anlanunda "Karacaoğlan çağırmak" deyimi kullanıl
maktadır.
Çukurovalı Karacaoğlan, aşık tarzı şiir geleneğinin çok başarılı bir temsil
cisidir. Çukurovalı Karacaoğlan kendine has orijinal üsluba sahiptir. Kendi dö-
neminden itibaren günümüze kadar pek çok şairi etkilemiştir. Çukurovalı Kara
caoğlan' a duyulan sevgi ve saygıdan ötürü pek çok şair onun mahlası ile şiir
söylemiştir. 2
Çukurovalı Karacaoğlan'ın şiirlerine akseden dünya görüşü hayatı algılama
ve dile getiriş tarzı kendinden önce yaşayan Rumelili Karacaoğlan ve diğer pek
çok saz şairinden farklıdır.
Bu noktada divan edebiyatı ile halk edebiyatının dünya görüşleri ve bu gö
rüşleri dile getirişleri üzerinde durmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Divan ve
halk edebiyatı dünya görüşü bakımından şeriat esaslarına ve tasavvuf anlayışına
bağlıdır. Tanrı birliğine ulaşmanın yollarını ve tarzını sistemleştiren tasavvuf
akımı, kalıplaşmış yargılara, kuralcılığa ve biçimciliğe de karşı görüşler geliş
tirmiştir. Bu yönüyle gerek halk gerek divan edebiyatının dünya görüşünü büyük
ölçüde etkilemiştir. Divan ve halk şairleri özellikle aşk anlayışında, rindlik dü
şüncesinde, ölüm ve hayat karşısındaki tavırları ile tasavvuf inançlarına bağlıdır
lar.
Divan ve halk şiirinde işlenen ölüm, tabiat, din, toplum, rindlik, kahraman
lık gibi konular arasında aşk birinci sırayı alır. Bu çok farklı gibi değerlendirilen
ve algılanan iki edebiyat tarzında da aşk anlayışı döneminin mutlak hükümdarlık
sistemine ve tasavvuf felsefesine bağlı olarak yorumlanmış ve dile getirilmiştir.
Tasavvufa göre aşkın hedefi mutlak güzelliğe sahip olan Tann'nın kendisidir.
Aşk duygusu var olan bir güzele karşı başlarsa da gelişme süreci içinde bu duy
gu dünyevi likten ilahiye doğru gelişir. Asıl amaç yaradılana ulaşmak değil
yaradana ulaşmaktır. Bu sebeple divan ve halk şairleri bu anlayışla cismani aşkı
geçici ve olgunlaştırıcı, nefsi eğitici hazırlık dönemi olarak kabul ederler. Asıl
değerli ve gerçek aşk, Tann'ya ulaşmak üzere yaşanan süreç içinde Tann ' ya
duyulan aşktır. Bu anlayışla dünyevi aşk da mecazi aşk gibi yüceltilerek tasvir
edilmiştir. Ancak, bu dünyanın geçiciliğine paralel olarak aşık daima bahtsız,
segili de vefasızdır. Bu iki edebiyat tarzının da aşk ve duygular akıl ve şuurla
başa çıkılamayan, ecel gibi insanın kontrolunun dışında başına gelen bir olay
olarak kabul edilmiştir. İnsanın denetleyemediği, sınırlayamadığı, red edemediği
bu büyük duygu yoğunluğu çaresizlik içinde yaşanırken sürekli kaderin kötülü
ğünden şikayet edilmiştir. İnsanın denetimi ve bilinçli seçimi dışında yaşadığı
aşk olgusuna sebep olan sevgili de bu anlayış içinde zalim bir hükümdar olarak
tasarlanmaktadır. Çünkü bu sevgiliye ya hiç ulaşılamaz, veya ulaşılabilse bile
kısa bir mutluluktan sonra sevgili başka aşıklara yönelir, beraberlik uzun süreli
olamaz. Aşıkların en büyük korkulan sevgiliyi rakibe kaptırmaktır. Gerek divan
gerek halk edebiyatı büyük ölçüde yaşanan, paylaşılan aşkları değil yaşanama
mış aşkların acılarını, sitemlerini ve bahtsızlıklarını dile getirmiştir.
Çukurovalı Karacaoğlan bu noktada divan ve halk şairlerinin ortak aşk an
layışlarından farklı bir anlayışa sahiptir. Bu farklı dünya görüşü onun üslubunu
da mensubu olduğu halk şiiri üslubundan farklı kılar. Çukurovalı Karacaoğlan
madde mana ahengini şiirlerinde dile getirmiştir. O da bu dünyanın faniliğini
bilir, ancak nasıl olsa sona erecek diye yas tutmak yerine bu dünyayı doya doya
yaşamak yolunu seçer. Bu dünyada Tanrının insana lutfettiği nimetlerin tadına
vararak yaşamayı dünya görüşü haline getirir. Ancak, bazı araştırıcıların ifade
ettikleri gibi Çukurovalı Karacaoğlan ahireti yok sayan ladini anlayışın temsilci
si değildir. Çukurovalı Karacaoğlan hem bu dünyanın bütün güzelliklerine hem
de İslamiyetin iyi kullarına vaad ettiği cennete taliptir.
Karacaoğlan Türk edebiyatı içinde zirve şairler arasında yer alır. Zirve şair
lerin kültür birikimleri, dünya görüşleri, dünyayı ve hayatı algılama tarzları sıra
dan insandan farklı ve çok daha zengindir. En önemlisi de algıladıklarını, bek
lenti ve tespitlerini ifade ediş tarzları sıradan insandan ve vasat şairlerden güçlü
ve mükemmeldir. Bu sebeple Karacaoğlan'ı değerlendirirken onu yalnızca güzel
seven, dünyayı yaşamayı dile getiren bir şair olarak nitelendirmek eksik değer
lendirme olur düşüncesindeyim. Karacaoğlan, Türk kültürünün XVII. asırda
yetiştirdiği başarılı bir saz şairidir. Yetiştiği çağın ve ortamın olumlu olumsuz
her türlü tecrübe ve bilgisini özümlemiş, bunları estetik biçimde dile getirmiştir.
Aşağıdaki şiir onun dünyaya bakışını oldukça bütünlük içinde veren örneklerden
biridir:
Bu şiirde Karacaoğlan Tanrı 'dan kendisine uzun bir ömür, devrine göre
zengin bir hayat, güzel bir sevgili, nefis yemekler vermesini · istiyor. Şiirin so
nunda dünya nimetlerinin dünyada kalacağını, ölümden sonra gerekli olanın
Tanrı şefaati olduğunu ifade ederek, "zahir, batın muradıma ereydim " derken
iki cihanda mutlu olmak istediğini, nasihat alanların da böyle yaşamalarını öğüt
lüyor.
Karacaoğlan, bu dünyanın geçiciliği ve ölümün mukadder olduğu kabulle
rine diğer saz şairleri gibi aşinadır. Ancak diğer çağdaşları gibi bu konuyu ka
ramsarlık ve şikayetle ifade etmek yerine Tanrı' ya güvenerek ve inanarak, onun
rahmetine sığınarak dile getirir:
Türk kültürü içinde insana bakışta temel değerler vardır. Bu temel değer
lerden biri "yiğit" kavramı ile ifade edilir. "Yiğit" kavramı yalnızca kahraman
lık, iyi ata binip kılıç kullanmakla sınırlı değildir. Yiğit'in güçlü olması gerekli
dir ancak bu gücün yanında dürüst, sözde duran, güvenilir, hoşgörü sahibi olmak
gibi olgun insan nitelikleri de vardır. Bu sebeple yiğitler mert ve namert olarak
6
iki grupta değerlendirilir. Namertlerin de çok güçlü, savaşçı ve becerikli alanlan
vardır. Karacaoğlan da şiirlerinde mert yiğitlerin nitelikleri üzerinde ısrarla dur
muş mensup olduğu Türk toplumunun bu konudaki değerlerini pek çok kere
vurgulamıştır.
Yukarıdaki şiirde Karacaoğlan'ın her insan için zaman zaman sıkıntılı gün
lerin olabileceğini, karamsar olmanın doğru olmadığını ifade edişi onun hayata
daima ümitle bakışını sergileyen sayısız örneklerden biridir. Başarısızlığa uğra
yanları küçümsemek doğru değildir. Çünkü önemli olan düştükten sonra kalk
masını bilmek, başarısızlıktan başarıya ulaşmasını bilmektir. Düşüp kalkmasını
bilmeyen yiğitliğini ispatlamamış sayılır. Karacaoğlan 'ın mert yiğidin nitelikle
rini anlattığı bir diğer şiiri:
Umay Günay, "Dede Korkut Hikayelerindeki Karakterlerin Tahlili" Türk Kültürü Araştırmnla
rı, Yıl XXVl/2 Ankara 1989, s. 39-57.
IO
Prof. Dr. Şllkrll Elçin, Aşık Ömer, Ankara 1987, s. 20.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGI ve RÜYA MOTİFİ 25 1
Karacaoğlan'ın şiir dünyası içinde de dünya her zaman mutlu olayların ya
şandığı yer değildir. O da diğer şairler gibi zaman zaman dünyanın faniliğini,
dürüst olmayan insan ilişkilerini dile getirir. Ancak diğer şairlerden farklı olarak
olumsuzluktan, çaresizlik, karamsarlık, çöküş ve çözülüşü çağrıştıran üslup
yerine hayatın bir yönü de bu olumsuzluklara katlanmaktır mesajını iletir. Dün
yanın faniliğini işlediği şiirlerinden biri Şudur:
il
Mustafa Necati Karaer, Karacaoğ/an, Ankara 1988, s. 82.
12
Karacaoğ/an, Dergah Yayınları, İ stanbul 1982, s. 215.
252 Prof. Dr. Umay GÜNAY
13
Karacaoglan, Dergah Yayınları, !stanbul 1982. s. 1 28.
Türkiye' de ..\ŞIK TARZI ŞİİR GELENEGI ve RÜYA MOTİFİ 253
İnsan ilişkilerinde zaman zaman iyi niyetli olmayan yaklaşımlar da yer alır
ve bazı insanlarla sağlıklı, güvenli ilişkiler kurmak mümkün değildir. Özellikle
de insanın yabancı olduğu yerlerde güvenilir insanları bilmesi ve seçmesi zor
dur. Karacaoğlan günlük hayatın bu boyutunu da şiirle dile getirmiştir:
14
Karacaoglan, Dergllh Yayınları, lsıanbul 1982, s. 275.
254 Prof. Dr. Umay G ÜNAY
Karacaoğlan' ın güzeller için söylediği şiirler bütün şiirleri içinde sayı ba
kımından önemli bir yekün tutar. Ancak Karacaoğlan fiziki güzellikle beraber
Türk toplum kabullerine göre kadının birtakım meziyetlere sahip olmasını da
benimsemiş ve şiirlerinde bunları işlemiştir. Aşağıdaki şiirinde Dede Korkut
Kitabı'nın mukaddemesinde yer alan olumlu ve olumsuz kadın tiplerinin değer
'•
lendirilmesini hatırlatan kabulleri dile getirmektedir.
Karacaoğlan, şiirlerinde erkek ve kadın için iyi huyun önemli ve gerekli ol
duğunu vurgulamıştır. Yaşadığı zaman içinde dürüst insanların arkalarında güç
lü kişiler olmazsa işlerinin yürümediği gerçeği üzerinde durarak devrinin sosyal
sıkıntılarını da anlatmıştır:
I�
Karacaoğlan, Dergah Yayınları, İ stanbul 1 982, s. 228.
16
Muharrem Ergin, Kitab-ı Dede Korkut, Ankara 1 958.
17
Karacaoğlan, Dergah Yayınları, İ stanbul 1 982, s. 56.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÖİ ve RÜYA MOTİFİ 255
18
Karacaoğlan, Dergah Yayınları, lstanbul 1982, s. 35.
256 Prol Dr. Umay GÜNA Y
Karacaoğlan'ın şiir dünyası içinde de diğer şairlerde olduğu gibi ayrılık te
mi yer almıştır. Karacaoğlan aynlığı tabiat tasvirleri içinde yalnız insanı dağlarla
özdeştirerek işlemiştir:
Yücesinde namlı namlı karın var
Seni yay/ayacak zamanım dağlar
Başında aşmağa yoktur takatım
Kalmadı dizimde dermanım dağlar
Sevgililerle pek çok şey paylaşan onlan öğen Karacaoğlan da zaman zaman
vefasızlıktan şikayet ile sevgiliye sitem eder:
19
Karacaoğlan, Dergfilı Yayınları, lstanbul 1982, s. 287.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 257
Vefasızlıktan dolayı duyulan hasreti güzelleme tarzı içinde dile getirdiği şi
irlerine bir örnek:
20
Mustafa Necati Karaer, Karacooglan, Ankara 1 988, s. 1 18.
21
Mustafa Necati Karaer, Karacooglan, Ankara 1988, s. 8 1 .
258 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aynlık temi de Türk halk şiirinin çok yaygın ve ortak temlerinden biridir.
Aşık olmanın temel şartlanndan biri olarak kabul edilen seyahatle yükümlü
olduklanna inanan saz şairlerinin düşünce ve algılan içinde aynlık acıyı berabe
rinde getirir. Karacaoğlan'ın aynlık acısının öfkesini dağlara yönelttiği dikkat
çekici şiirlerinden biri:
Yüce dağlar ne kararır pusarsın
Aştı derler nazlı yarim başından
Oturmuş derdime dert mi katarsın
Alem sele gitti didem yaşından
22
Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan, Ankara 1982, s. 1 1 1 .
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 259
23
Dr. Müjgan Cunbur, Karaccwğlan, An.kara 1985, s. 30.
260 Prof. Dr. Umay GÜNAY
24
Dr. MUjgan Cunbur, a.g.e. s. 163.
Prof. Dr. ŞUkrü Elçin, "Halk Edebiyaumızda Kaynaklar Meselesi ve XVI. Asır Ozanı Karaca
oğlan," Atsız'a Armağan, İstanbul 1976.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 261
VI
Gevheıi'nin hayat hikayesi de diğer pek çok saz şairi gibi sisler ardında
kalmışhr. Şiirlerinde geçen isimlerden ve tarihi olaylara telmihlerden ve bazı
kaynaklardaki kısa bilgilerden hareketle hayat hikayesi, kelime hazinesi ve üslu
bundan eğitim ve kültür durumu hakkında tahminler yapılmaktadır. '
Gevheri mahlasıyla tanınan aşığın adı Mustafa'dır. Gevheıi'nin Kastamo
nulu ve Kırımlı olduğuna dair ayrı ayn rivayetler varsa da hayatının büyük bir
bölümünü İstanbul'da geçirdiği için İstanbullu olması da ihtimal dahilindedir.
Gevheıi'nin İstanbul, Bursa, Şam, Bağdat gibi büyük şehirlerde ve Rumeli 'de
Divan Katipliği yaptığı bilinmektedir. Böyle görevlerde bulunması onun düzenli
eğitim görmüş saz şairlerinden olduğuna delil olarak kabul edilebilir. Gevhe
ıi'nin şairliği yanında dikkat çekici özelliklerinden biri de bestekarlığıdır. Kendi
adıyla anılan makamın sahibidir.
Her edebi gelenek, belli bir kültür birikimi, dünya görüşü ve inanç sistemi
nin yaşama tarzının ifadesidir. Klasik şekli ile XVI. asırda örnekleri tespit edilen
Aşık Edebiyatı, Türklerin ilk edebi gelenekleri olan Ozan-Baksı edebiyat gele
neğinin değişen zaman ve zemin, inanç sistemi, dünya görüşü ve yaşama tarzı
nın etkisiyle şekillenen Türk Halk Edebiyatının, Anonim, Tekke ve Aşık Edebi
yah başlıklanyla anılan üç kolundan biridir. Gevheri'nin kültür birikimi de çağ
daşları gibi Türk-İslam medeniyeti ve kültür dairesinin gerekli kıldığı, İslami
bilgiler, tasavvuf Arap-Fars kaynaklarından aktarılan çeşitli eserler yanında yerli
ve milli malzemenin bu şair tarafından özümlenebilen miktarıncadır.
Şiirlerinde dünyevi aşk teması üzerinde yoğunlaşmasına rağmen Gevhe
ıi'nin aşağıdaki koşması geleneğin gerekli kıldığı İslami, tasavvufi açıdan dünya
nimetlerine ve nefsin arzularına bakışa aşinalığını sergileyen ilgi çekici örnek
lerden biridir.
a.g.e. s. 362-363.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞiiR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 263
Turgut Günay, "Türk Halk Şiirinde İlk "Deyişme" (MUşhre) Örnekleri", Uluslararası Folklor
ve Halk Edebiyatı Bildirileri, 27-29 Ekim 1975, Konya, s. 253-257.
264 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Gevheri, aşık tarzı şiir geleneğinin gerekli olan, aşık fasıllarında şiir ve bil
gi açısından başarılı olma yanında serbest olarak söylediği koşma ve semfillerin
de de iyi bir şair olduğunu ispat etmiştir. Bunun yanında gazel, semai, müstezat,
Kalenderi, divani gibi aruzlu türlerle de şiirler yazmıştır. Başarı ve şöhretini
sağlayan koşma ve semailerinde birbirine zıt gibi görünen divan üslubu ile halk
üslubunu birbiriyle uzlaştırmış ve kendi üslubuyla kurmuştur. Divan şiiri maz
munlarıyla söylediği şu koşma bu hükme örnek kabul edilebilir:
'
a.e., s. 159.
6
a.e., s. 494.
266 Prof. Dr. Umay GÜNAY
vıı.
DEVELİLİ SEYRANi'NİN
RÜYA MOTİFİNİN TAHLİLİ <*>
Seyrani'nin aşık nu yoksa tekke şairi mi olduğu konusu henüz kesin bir çö
züme ulaşmanuştır. Bu araştırmada Seyrani'nin rüya motifinin tahlilinden ve
şiirlerinden hareketle konuya açıklık getirmeye çalışacağız.
Aşık Edebiyatı geleneği içinde sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçişte önem
li role ve göreve sahip kompleks rüya motifi, Orta Asya Türk Kültüründe yer
alan Şamanlığa giriş merasimlerinin İslamiyet ve Osmanlı kültürü altında sem
bolleşerek "Kültür Örneği Rüya Motifi''ne dönüşmesiyle ortaya çıknuştır!
Seyrani'nin biyografisinde de diğer aşık biyografilerinde mevcut olan ve
Aşık Tipinin asli unsurlarından biri olan kompleks rüya motifi bulunmaktadır.
Kompleks rüya motiflerinin ortaya çıkışları, muhtevaları ve sonuçlanmalan
daima ortak bir yapıya ve benzer unsurlara sahiptir. Bu ortak plana göre aşık
adayları aşk, sanat ve bilgiye dört safhada ulaşmaktadırlar. Seyrani' nin rüya
tahlili: 2
1. Hazırlık Devresi
a. Çocukluk ve gençlik çağının şartlan: Asıl adı Mehmet olan Seyrani, De
veli' deki Oruza Camii'nin imamı Cafer Efendi' nin oğludur. Seyrani bir
süre medreseye devam etmiş, fakat tamamlayamadan aynlnuştır.
b. Karşılaşılan maddi ve manevi bir sıkıntı: İmam Cafer, bir gece uyuyaka
lır ve sabah namazı için mescidi açamaz. Sabah namazına gelen cemaat,
mescidin kapalı oluşuna kızar ve imanun kapısını yumruklarlar. Telaşa
kapılan imam kendisini hazırlanıncaya kadar mescidi açıp kandilleri
yakmağa oğlu Mehmed'i gönderir.
(*J 1 2- 13 Mayıs 1984 tarihinde 4. Develili Aşık Seyrani Seminerinde bildiri olarak sunulan bu yazı,
H. Ü . Ed. Fak. Der. 3.l . 19S5'te yayınlannuştır.
Umay Günay, "Aşık Edebiyatında Rüya Motifinin Tipleri ve Tahlili" Mehmet Kaplan 'a Arma
ğan, Ötüken Yayınları, İstanbul 1984, s. 1 53-173.
Seyrani'nin hayat hikayesi, HAşim Nezihi Okay, Develili (Everek) Seyrani, İst. 1 %3'ten alın
mıştır.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 267
c. Bir sıkıntı veya dilekle kutsal sayılan bir yerde uykuya dalış: Burada
Mehmet'in uykuya dalışı söz konusu değil aksine aniden uyandırılması
hali mevcuttur. Bu olay meydana geldiğinde 15 yaşında olduğu belirti
len Mehmed'in tek başına karanlıkta mescide gönderilmesi sonucunda
ortaya çıkan korku ve heyecan sebebiyle baygınlık sözkonusu olabilir.
il. Rüya
a. Kutsal kişilerle kutsal sayılan bir yerde karşılaşma: Mehmed, kandilleri
yakmak üzere mescidi açtığında, kandillerin yandığını ve muntazam saf
lar bağlayan yeşil kavuklu, ak sakallı, iri gövdeli mehip kıyafetli, nurlu
simalı bir cemaat göıiir.
b. Pir elinden bade içme: Mehmed, bade içer, ancak bu konuda nasıl ve ne
niyetle olduğunu açıklayıcı bilgiler eksiktir.
c. Sevgilinin kendisi veya resmi ile karşılaşma: Bu konuda bilgi yoktur.
d. Kahramanın aşık olabilmesi için gerekli bilgiler pirler tarafından öğreti
lir. Bu konuda da bilgi yoktur.
e. MahJas verilir: Mehmed kendine geldiğinde Seyrani mahlasını kullanır
ancak mahJasın verilişi konusunda açıklayıcı bilgi verilmemiştir.
111. Uyanış
Kahraman bir süre (3, 6, 7, 20, 40) gün baygın yatar, ehl-i dil bir kişi tara
fından çalınan saz sesiyle kendine gelir: Mescidde gördüklerinden bir hafta son
ra Seyrani'yi babası Develi' nin bağlarında baygın bulur. Kendine geldiğinde bir
tuhaftır. Hak aşığı mertebesine eriştiği anlaşılır.
Seyrani'ye ait bu rüya motifi umumi hatları ile diğer aşıkların rüyalarına
benzemekle beraber sevgilinin kendisi veya resmi ile karşılaşma yoktur. Tipik
Aşık adayı rüyalarında da her zaman bütün unsurlar bulunmamakla beraber sev
gili ile karşılaşma ve bade asli unsur olarak daima ortaya çıkmaktadır.
Seyrani'nin şiirlerinde diğer aşıklarda görüldüğü gibi sevgiliye hasret, güzele
methiye gibi temalar yer almamıştır.
Seyrani, bu rüyayı aşık adaylarının çoğunda görüldüğü üzere onbeş yaşında
çocukluktan yetişkinliğe geçişte ergenlik çağında görmüş, bu rüyadan sonra
ailesi ve çevresi tarafından şair olarak kabul edilmiş ve saygı görmeğe başlamış
tır.
Bilindiği üzere bu konuda çalışanlar Seyrani'yi birbirlerinden farklı olarak
5 "
Tekke şairi : Alevi-Bektaşi zümre edebiyatının temsilcisi, saz şairi. şeklinde
mütalaa etmişlerdir. B izim incelemelerimize göre ise Seyrani aşık tarzı şiir gele
neğinin icaplarından olan rüya ile aşıklığa başlama, irticalen şiir söyleyebilme,
müşaarelere katılma ve bu yarışmalarda başarılı olma, halk şiiri tekniklerini
haşan ile kullanabilme gibi hususiyetler yönünden aşık edebiyatı temsilcileri
arasında yer almaktadır.
Burada şu önemli hususu hatırda tutmanın yararlı olacağı inancındayız.
Anadolu sofilerinin şiirleri ve biyografik menkabeleri de kompleks rüya motifi
nin iki unsurunu daima ihtiva etmektedir. şiirlerinde inandıkları kutsal pirin
elinden bir kadeh şarap içince dünyanın sımna erdiklerini ifade etmektedirler.
Divan şairlerinde yalnızca şiir imajı olarak görülen bade; halveti, melami, Alevi,
Bektaşi şairlerinin şiirlerinde çok kere kabul merasimlerinin ifadesi olmaktadır.
Kompleks Rüya Motifi, Aşık Edebiyatının ayırıcı özelliklerinden biri olmakla
beraber, Tekke ve Tasavvuf edebiyatı temsilcilerine ait menkabelerdeki ve şiir
lerdeki bade motiflerinin bizim aşık tarzında denediğimiz şekilde tespit edilerek
değerlendirilmesi bu iki edebiyatın gelenek yönünden sınırlarını çizmeğe yar
dımcı olacaktır.
a.g.e., s. 1 35.
Haşim Nezihi Okay, Develi'li (Everek) Seyrani, İst. 1963.
AbdUlbiki Gölpınarlı, Türk TasavvufŞiiri Antolojisi, lst. (t.y.). s. 269-284.
Cahit Ôztelli, Denli-Seyrani, İst. 1964, M. Fuad Köprülü, Türk Saz Şliirleri, Ank. 1962. s. 535-
536. Pertev N. Boratav-Halil V. Fıratlı, izahlı Halk Şiiri Antolojisi, Ank. 1 943, s. 1 7 1 .
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 269
gibi aşk ve sevda şiirleri yanında dünyanın geçiciliğini işleyen aşağıda örneğini
sunduğumuz felsefi şiirleri de vardır.
Ne hikmettir şu dünyaya
Gelen ağlar giden ağlar
Soralım yoksula baya
Aslı nedir neden ağlar
Bütün bunlar göz önünde tutulunca Seyrani' yi belli bir düşünce akımının,
inanç sisteminin temsilcisi gibi görmenin doğru olmadığı anlaşılmaktadır.
ıo
a.e. s. 158-169.
il
Penev N. Boratav-Halil V. Fıratlı, izahlı Halk Şiiri Antolojisi, Ank. 1 943, s. 166.
272 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Seyrani, işlediği konulara göre yaşadığı çağın düşünce, inanç sistemleri ve ya
şama tarzlarını sürekli bir tercihe bağlı kalmaksızın şiirlerine aksettirmiştir.
Seyrani, aşık tarzı edebiyat geleneği ile tekke tarzı edebiyat geleneğini kendine
has bir uslup ve düşünce sistemi içinde terkip etmiştir demek belki onu daha iyi
anlamamıza yardımcı olacaktır.
Develili Seyrani' nin dikkat çekici hususiyetlerinden biri de üslubudur. Şiir
lerinin tamamını ihtiva eden tenkidli bir nüshanın hazırlanmasından sonra yapı
lacak üslup çalışması onunla ilgili pek çok problemin halline yardımcı olacaktır.
Üsliip çalışmasıyla beraber Seyrani'nin şiirlerindeki teşbih, istiare, tezat gibi
sanatların tespiti ve tahlili de onun diğer şairlerden farklı olan imaj dünyasını
aydınlatacaktır.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 273
VIII
ERCİŞLİ EMRAH ve
AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGi<"'>
Her edebi gelenek, belli bir kültür birikimi, dünya görüşü ve inanç sistemi
nin, yaşama tarzının sanatkarlar tarafından özümlenmesi ve eserlerine yansıma
sı, edebi tarzda yaşanması ile hasıl olur. Aşık edebiyatı geleneği klasik şekli ile
XVI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Türklerin, ilk ve milli edebiyat gelenekleri olan
Ozan-Baksı edebiyat geleneğinin geniş manada değişen zaman, zemin, inanç
sistemi, dünya görüşü ve yaşama tarzının etkisiyle şekillenmesi sonucunda orta
ya çıkmıştır. Bugünkü adıyla Türk Halk Edebiyatının, Anonim, Tekke, Aşık
isimleriyle anılan üç kolundan biridir.
Türklerin İslamiyeti kabul ettikleri IX. asırdan XIX. asrın sonlarına kadar
süren, Türk-İslam medeniyet ve kültür dairesi içinde ortaya konulan eserlerin
ortak vasfını İslami dünya görüşü teşkil eder. İslamiyet, dini inanışla beraber
Arap-Fars medeniyet ve kültür unsurlarını da Türk kültür ve medeniyetine dahil
etmiştir. Türk-İslam medeniyeti dairesinde teşekkül eden bütün eserler şu kay
naklara dayanıyordu: Kur'an ve hadisler, peygamber ve evliya hikayeleri, tasav
vufi eserler, şehname başta olmak üzere Arap, Fars, Hint (Farsçadan Türkçeye
aktarılan) edebiyatlarından tercüme ve adapte edilen çeşitli eserler yanında yerli
ve milli malzeme. Bu ortak malzemeden seçilenler, öğrenme tarzı (sözlü veya
resmi eğitim ve öğrenim), tercih ve seçme sonucu edebiyata yansıyış şekilleri ile
üslup farklı edebiyat tarzlarını meydana getirmiştir. Divan, Halk Edebiyatı ve bu
edebiyatın Tekke, Aşık, Anonim isimleriyle anılan ara bölümleri. Bu sebeple
Divan, Tekke Aşık ve Anonim edebiyat tarzlarında sergilenen dünya görüşleri,
hayata bakış tarzları birbirlerine hiçbir zaman uzak olmamıştır. Belirgin fark dil
ve üslupta, nazım şekillerinde, edebi türlerde ve sanatın icra töresi çerçevesinde
olmuştur.
Osmanlı döneminde her kesimden temsilci yetiştiren ve her kesimde dinle
yici bulan Aşıkların kültür birikimleri yukarıda sayılan kaynaklardan beslenmiş
tir. Kopuz eşliğinde eserler veren ozanlar, Osmanlı kültür ve üslubu içinde Aşık
şair tipine dönüşmüştür.
Türk tarihi hayatı içinde önemli yer tutan Şamanlığa giriş merasimlerinin,
İslamiyetin kabulü ve yeni yaşama tarzının tesirleri altında kompleks rüya motifi
haline dönüşmesi, ozanların aşık kişiliğine bürünmelerine yardımcı olmuştur.'
Maddi ve manevi bir sıkıntı sonunda çoğunlukla kutsal sayılan bir yerde
uyku ile uyanıklık arasında görülen bu rüyalarda pir elinden içilen bade veya
yenilen bir gıda maddesi ile sade kişilikten sanatçı kişiliğe ve kamil insan mer
tebesine ulaşıldığına inanılmaktadır. Aşık adayı, irticalen şiir söyleyebilme, saz
çalabilme gücünü, dünyevi ve ilahi aşkı, İslami bilgileri bu rüya vasıtasıyla ka
zanmaktadır.
Ercişli Emrah da aşık edebiyatının bir temsilcisidir. Bu geleneğin öngördü
ğü bütün şartlan yerine getirmiştir. Onun, Ercişli Emrah ile Selvihan hikayesin
de yer alan rüyası2 şöyledir:
1. Hazırlık Saflıası:
a. Aşık Ahmed'in Emrah isminde on dört yaşlarında bir oğlu vardır. Emrah
babasıyla saz meclislerine gider.
b. Saz meclisine gittikleri Miloğlu Ahmed Bey, Emrah'ın babasına bakı
şından saza ve söze aJaka duyduğunu anlar. Baba ile oğulun karşılıklı ça
lıp söylemelerini ister. Aşık Ahmed, oğlunun o güne kadar eline saz al
madığı söyleyerek müsaade vermek istemez. Miloğlu Ahmed Bey, Em
rah' a kendi bağlamasını verir. Emrah, sazı eline alır, tezeneyi sazın teli
ne nasıl vurursa 12 tel birden kopar. Emrah öyle dalmıştır ki tellerin
koptuğunu fark etmeden sazın küpüne tezeneyi çalar durur. Babası Aşık
Ahmed; "Senin gibi hayırsız evlat olacağına olmasa idi, ben sana deme
dim mi usul usul tellere dokun. Niçin bu telleri kırdın?" diyerek Emrah'a
bir sille vurur. Emrah ağlayarak meclisten çıkar.
c. Emrah ağlayarak köyün dışına çıkar, orada bulunan bir çeşmeden ağzı
nın kanını yıkar, abdest alır. Çeşmenin arkasında başını toprağa koyar ve
şöyle dua eder: "Ey yokları var eden Allah 'ım,, on sekiz bin alemin,
herkesin muradını döne döne veren, herkesi mesleğe yetiren sen, ya bana
sevda, bilgi ver, ya burda emanetini al."
il. Rüya:
a. Emrah doğruldu, ak sakallı Hz: Piri gördü. Pir sordu:
"Ne ağlıyorsun, ne oldu sana ? " Emrah:
Umay Günay, Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara 1986.
Muhan Bali, Emrah ile Selvihan HikiiyeJi, Ankara 1973. (Aşık İshak Kemfili rivayeti, s. 102-
1 08).
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔ İ ve RÜ YA MOTİFİ 275
"Baba ağladığım bu ki, hem cahilim hem de gafilim. Babam beni ne bir
mektebe ne bir ilme koydu. On dört yaşıma girdim ama hiçbir şeyden haberdar
değilim. Bunun için ağlarım. Pir:
"
b. Pir: "Bak oğlum, Cenab-ı Hak sana o kadar bilgi, o kadar da ilim nasip
etmiş. Şu elimdeki fincanın içinde üç kısmetin vardır oğlum. Al birinciyi, kendi
birdir adı bindir, seni, beni, kainatı, yaratan bir Allah 'ın aşkına nuş eyle. "
Emrah, ihtiyar pirin elinden birinci yeşil fincandan içti, 366 daman birden
tutuştu. Pir eli kudret gölü doldurdu:
"İkinci yeşil fincanı al, ikinci nasibin üçler, yediler, kırklar aşkına nuş ey
le. " dedi. Emrah ikinci yeşil fincandan da içti. Pir eli kudret gölü, üçüncü finca
nı da doldurdu:
"Bunu da Mi/oğlu Ahmed Bey 'in kızı Selvihan iişkına nuş eyle " dedi.
111. Uyanış:
Aşık Ahmed, Emrah'ı ararken onu çeşmenin arkasında ağzından yeşil kö
pükler gelirken baygın halde bulur. Aşık Ahmed, oğlunun pir sillesi, pir pençe
sinden çıktığını anlar. Sazının san teline dokunur, Emrah sıçrar, kalkar.
XVII. yüzyıl saz şairlerinden olan Ercişli Emrah' ın açık hayat hikayesini
nakleden kaynaklar mevcut değildir. Erçişli Emrah' ın hayat hikayesini, adıyla
anılan "Emrah ile Selvihan Hikiiyesi'nden ve yardımcı kaynaklarla beraber,
onunla ilgili rivayetlerden hareketle tespite çalışıyoruz.3 Eldeki kaynaklara göre
şimdilik kaydıyla, adıyla anılan hikaye Ercişli Emrah'ın hayat hikayesine büyük
bir benzerlik ve yakınlık göstermektedir. Bu bilgiler ışığında Ercişli Emrah'ın
hayat hikayesi şöyle özetlenebilir: Ercişli Emrah, doğum ve ölüm tarihleri bi
linmemekle beraber XVII. yüzyılda yaşamış, Karakoyunlu bir aşıktır. Dört veya
altı yaşında geldiği Erciş'te büyümüştür. Bu sebeple Ercişli ve Vanlı Emrah
olarak anılmıştır. Kendisini ve mensubu olduğu milletimizin değerlerini aşağı
daki şiirde kendine has bir üslupla dile getirmiştir.
Muhan Bali, Emrah ile Selvihan Hikayesi, Ankara 1 973. Doç. Dr. Saim Sakaoğlu, Ercişli
Emrah,Ankara 1987.
276 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Gerek adıyla anılan halk hikayesinde tespit edilen rüya motifi gerekse zik
redilen şiirdeki ifadesi, Ercişli Emrah'ın badeli Aşık olduğunu doğrulamaktadır.
Emrah'ın babası, zamanının tanınmış ve geleneği iyi bilen ve uygulayan saz
şairlerinden Aşık Ahmed'dir. Ercişli Emrah, babası Aşık Ahrned'in saz meclis
lerinde büyümüştür. Gerekli bilgileri dinleyerek ve gözleyerek elde etmiştir.
Teşvik görmediği ve uygulama fırsatı verilmediği için kendine güveni yoktur.
Pek çok aşığın biyografisinde gördüğümüz gibi aşıklık sanatını icra etmeye
başlamak ve sevdiği kızı açıklamak için bir fırsata ihtiyacı vardır. Kompleks
rüya motifi, bu motivasyonu sağlamaktadır. Evlerinde misafir oldukları Miloğlu
Ahmed Bey'in kızı Selvihan'ı, Emrah rüyadan önce görmüş olmalıdır. Ancak
şiir söyleme isteği gibi bu kızı beğendiğini de söylemesine gelenekler elverme
mektedir. Emrah rüyada, pir elinden ruhsat almıştır. Bundan sonra çevresine, en
önemlisi usta saydığı babasına kendisini ve sevdasını kabul ettirmiş ve onlardan
yardım almayı başarmıştır.
Aşıklar, çoğunlukla rüyadan uyandıktan sonra gördükleri rüyayı ve rüya ile
kazandıkları mertebeleri bir deyişle anlatırlar. Emrah'ın böyle bir deyişi tespit
edilememiştir. Emrah 'ın şiddetle aşıklık istemesinin sebebi, Miloğlu Ahmed
Bey'in saz meclisinde babası Aşık Ahmed'in Emrah' ı küçük görmesidir. Hika-
yede Ercişli Emrah kendisine gelir gelmez, babasına hitaben söylediği şu dört
lük:
6 Muhan Bali, Emrah ile Selvihan Hi/c4yesi, Ankara 1973. (Aşık İshak KemAli rivayeti, s. 108).
a.e., s.
131.
278 Prof. Dr. Umay GÜNAY
a C . , S, 263.
Türkiye' de AŞIK TARZI Şİİ R GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 279
a.e. , s. 264.
a.e., s. 265.
280 Prof. Dr. Umay GÜNAY
10
a.e., s. 266.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 281
il
12 a.e., s. 267.
a.e., s. 268.
282 Prof. Dr. Umay GÜNAY
IX
CUMHURİYET TERKİBİ ve
BARIŞ MANÇO <*>
den itibaren batı dillerinden tercüme yoluyla ilk edebi geleneğimizin devamı
olan tekke, anonim ve aşık tarzı edebiyat Halk Edebiyatı adıyla anılmaya baş
lanmıştır.
Aşıklar, Türk kültürünün anlamlar, değerler, kurallar bütününe uygun ahlak
anlayışını temsil eden, yaşatan ve yayan eserler vermişlerdir. Eğlendirme kadar
eğitim ve öğretim sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Öğrendiklerini, gördükle
rini, algıladıkları estetik duygulan sazları eşliğinde şiir, hikaye ve sohbetlerle
dinleyicilerine ulaştırarak onların gözü, kulağı bir anlamda öğretmeni ve dostu
olmuşlardır.
Cumhuriyetin kuıuluşundan sonra bu gelenek tarihi icra töresi ve estetik
anlayışıyla Cumhuriyetin değer ve kabullerini dile getiren Aşık Veysel gibi bir
büyük temsilci yetiştirmiştir.
xxı. yüzyıla yaklaştığımız şu yıllarda ise aşıklardan çok farklı bir çevrede
yetişen, müzik çevrelerince Hafif Batı müziği veya pop sanatçısı olarak tanıtılan
ancak kendisini bu sınıflandırmaların dışında kabul eden ve Türk bestekan diye
nitelendiren Barış Manço' nun çağın ihtiyaç, talep ve estetiğine uygun yeni bir
oluşumu temsil ettiğini görüyoruz. Bu oluşum kültürdeki sürekli unsurların çağ
ve medeniyet değişiminde nasıl muhafaza edildiğini göstermesi bakımından
fevkalade ilgi çekici bir olgudur.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, batı teknikleri Türk kültür birikimini çağdaş
terkiplere yöneltmeyi, Ziya Gökalp'ın ifadesi ile Türk harsını teship etmeyi
amaçlamıştır. Atatürk' ün kurdurduğu Ankara Devlet Konservatuan bu anlayışla
Ahmet Adnan Saygun, Ferit Alnar, Cemal Reşit Rey gibi bestekarlar yetiştirmiş
tir. Barış Manço'nun güftelerinde ve "Barış Manço ile 7'den 77'ye" isimli TV
programında aşık tarzı edebiyat geleneğinin anlamlar, değerler ve kurallar bütü
nüne paralel kabullerin dile getirildiğini görüyoruz. Barış Manço, güftelerinde
ismini tapşırarak, Türk milletinin kabul ve değerlerini aktaran atasözü, deyim ve
halk deyişlerini kullanarak, Türk müziğini tek seslilikten özüne sadık kalarak
çok sesliliğe aktararak maziye bağlı hali sergilemiş ve geleceğe umut kapılan
açmıştır. Güftelerinde kullandığı: "Ya nasip ya kısmet, " " Unutma ki dünya fani,
veren Allah alır canı, " "Can bedenden çıkmayınca, " "Sarı çizmeli Mehmet
Ağa, " "Becerikli işini dağdan aşırmış, beceriksiz düz ovada şaşırmış, " "Sarı
sarı bilezikleri takarım kollarına " gibi pek çok tecrübeye dayanan ve duygusal
Türk halk deyişlerini orijinal çok sesli bestelerle çağdaş Türk hayatına ve gele
cekteki nesillere taşımıştır. "1923-2223 " adlı enstrümantal parçası Cumhuriyet
tarihinin seslendirilmesi olarak değerlendirilebilir. ''7'den 77'ye " adlı TV prog
ramında gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında ilgi çekici tarihi ve coğra
fi olay, yer, eserleri tanıtması, aşıklann seyahatlerinin dünya coğrafyasına yayı-
284 Prof. Dr. Umay GÜNAY
AŞIK VEYSEL ve
AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGi< *>
�*) Hacertepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, cilt 10, sayı l , Temmuz 1 993, s. 21-22.
Ümit Yaşar Oğuzcan; Aşık Veysel, Dostlar Beni Haıırlasın, İstanbul 1985, Aşık Veysel, Haya
ıı-Şiirleri ve Hakkında Yazılanlar, İstanbul 1972.
286 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Umay GUnay; Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve RUya Motifi, Ankara 1986.
Dostlar Beni Hatırlasın, İstanbul 1985, s. 23.
288 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık Veysel 1 932 yılında Sivas'ta yapılan ilk "Aşıklar Bayramı"na katıldı
ğı dönemde ustamalı şiirler söyleyen gelenek taşıyıcısı durumundaydı. Aşık
Veysel, ustamalı deyişleri söylediği dönemlerde kendi deyişlerini de yarattığını
ancak bunları cesaret edip dinleyicilere sunamadığını bildirmiştir. Gelenek için
de sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçişi sağlayan rüya motifinin yerini Veysel'in
hayatında Ahmet Kutsi Tecer almıştır. Ahmet Kutsi Tecer'in desteği ve katkıla
rıyla Veysel' in şiir kişiliğinin oluşum süreci tamamlanmış ve Cumhuriyetin X.
yılında 1 933'te Veysel de "Cumhuriyet ve Glizi Mustafa Kemal Paşa " adlı de
yişini aynı yıl İstanbul Radyosunda seslendirmiştir. Bu şiir, Cumhuriyet ideolo
jisini ve Atatürk' ün Türkiye Cumhuriyeti 'ni kurarken verdiği zorlu mücadelenin
destanıdır:
"Türk 'üz türkü çağınnz ayaklı şiiri, ümmetten millete geçişte benimsenin
"
Bayramlarda düğünlerde
Toplantıda yığınlarda
Sıkılınca dar günlerde
Türk ' üz türkü çağırırız
Yaylalarda yataklarda
Odalarda otak/arda
Koyun gibi koytaklarda
Türk'üz türkü çağırırız
Su başında su/aklarda
Türk 'ün sesi kulaklarda
Beşiklerde be/eklerde
Türk 'üz türkü çağırırız
lskenderi Zülkameyin
Çalışmadı bunculayın
Her millet Atatürk deyin
Cemiyet akvam ağladı
Bu ne kuvvet bu ne kudret
Varidi bunda bir hikmet
Bütün Türkler lnönü İsmet
Gözlerinden kan ağladı
14
Dostlar Beni Hatırlasın, s. 173- I 74.
Türkiye' de AŞIK TARZI Şt1R GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 295
Aşık Veysel'in ortak halk şiiri üslubunu aşarak kendine has üsluba ulaşma
sı şiire başlamasından sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Gerek Divan gerek Halk
şiirinde en çok işlenen temlerden biri de insan ömrünün sınırlılığıdır. İnsan fani
liğinden her çağda tedirgin olmuş, çaresiz boyun eğdiği bu kaderi çok zengin
teşbih ve çağrışımlarla şiirlere aktarmışhr. Veysel, bu temi yeni bir soluk, ken
dine ait bir üslup ve etkili bir beste ile şiirleştirmiştir. Veysel' in Türk şiirinde
ayrıcalıklı yerini sağlayan şiirlerinden biri de dünyanın faniliğini işlediği " Uzun
İnce Bir Yoldayım " başlıklı deyişidir:
Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece
16
Uluslararası 1. Folklor Kongresi Bildirileri, III. Cilt, Ankara 1977, s. 291 -309.
Türkiye' de AŞIK TARZI Şİ İR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 297
17
Dostlar Beni Hallrlasın, s. 19.
298 Prof. Dr. Umay GÜNAY
19
Dostlar Beni Hatırlasın, s. 32.
300 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Veysel' in "Saklarım Gözümde Güzelliğini " mısraı ile başlayan şiiri ise bü
tünüyle Tann 'nın kudretini ve ona duyulan şükranı ifade eden şairin ilahi aşka
telmihte bulunması sebebiyle de dikkat çekicidir:
20
Dostlar Beni Haurlasın, s. 20-21 .
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 301
Aşık Veysel' in her şiiri hem tarihi hem de Cumhuriyetin ilk dönem Türk
kabul değer ve tecrübelerini dile getirmektedir. Aşık tarzı şiir geleneğinin yaşa
yan bir kültür olgusu olarak zamana ve zemine uyma esnekliği sonucunda Cum
huriyet Türkiyesinin beklentilerini, tarihi dönem kabulleri ve değerleriyle bağ
daştıran Aşık Veysel gibi büyük bir temsilci yetiştirmiştir. Aşık Veysel de diğer
başarılı aşıklar gibi hem bu geleneğin temsilcisi hem de kendi yaratıcılığını kul
lanarak orijinal şiirlerin sahibidir. Toprakla insan hayatının her dönemindeki
21
22
Dostlar Beni Hatırlasın, s. 22.
Dostlar Beni Hatırlasın, s. 87.
302 Prof. Dr. Umay GÜNAY
ilişkiyi estetik mükemmellikte Veysel gibi şiirleştiren başka bir şair yoktur deni
lebilir:
Aşık Veysel'in, "Benim siidık yarim kara topraktır " ayaklı şiiri Hüsn-ü
Talil sanaunın kullanılışı açısından da hem çok başarılı hem de hemen hemen
her mısrada yer alışı ile dikkat çekici güzel bir örnektir.
Aşık Veysel, Cumhuriyet nesillerinin tamamına ulaşmış, yalnız aşık tarzı
şiir geleneğinin değil, Türk edebiyatının önemli temsilcileri arasında yer almış
saz şairimizdir.
"Dostlar beni hatırlasın " ayaklı şiiri, milletine vasiyet niteliğindedir ve bu
geleneğin en güzel örneklerinden biridir:
23
Dostlar Beni Hatırlasın, s. 129- 1 30.
304 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Ne gelsemdi ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın
24
Dostlar Beni Hatırlasın, s. 14.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞttR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 305
yen Türkler arasında bu mezhep Alevi ve Kızılbaş adlan ile anılarak İslamiyet
öncesi Türk inanç ve töreleri ile de yoğrularak şekillenmiştir. Aynca kaaatime
göre de İslamiyet öncesi inançlarından vazgeçmeyen ve taviz vermeyen Sünni
Türk boylarının da İslamiyeti önceki inançlarıyla yoğurup yorumlayanları da
alevi olarak nitelendirilmiştir. B üyük bir Türk nüfusu da tarih boyunca içinde
barındıran İran coğrafyasının şilleri ile Türk aleviler arasında daima değişen
oranlarda etkileşim olmakla beraber milli kültürlerin ve İslamiyet öncesi inanç
ların farklılıkları bu mezhebin iki ülke insanlarınca pratikte büyük ölçüde farklı
gelişmesine sebep olmuştur. Mesela bugün İran'daki uygulamalarda görünen
siyahlara bürünmüş kişilerin kendilerini zincirlerle döverek, canlarına eziyet
ederek yaptıkları taziye törenleri İstanbul'daki bazı Alevi gruplarınca aynen
taklit edilmektedir. Tarihi dönemlerde, Türk Alevilerin dini uygulamalarında
kişinin kendine eziyet ederek acı çekmesi tarzında ritüeller yer almamıştır. Ger
çekte İslamiyet insanın diğer insanlara eziyet etmesini yasakladığı gibi Tann'nın
eseri olan kendi ruhuna ve bedenine de eziyet etmesini yasaklamıştır. Aynca
İslamiyet ölümün takdir-i ilahi olduğunu kabul ettiği için uzun süreli yas tutma
ve yas törenleri de bu inanca uygun değildir. Vehhabi mezhebi bu kabulü çok
kesin bir şekilde benimsediği için bu mezhebi kabul edenlere gömüldükten sonra
mezar bile yapılmaz. Hayatın safhalarıyla ilgili ritüeller ve inancın somutlaşmış
uygulamaları dini kabul eden halkların kültürel birikimleri ve kabulleriyle şekil
lenir. Gerçekte inanç soyuttur, somutlaşmış uygulamalar, ritüel ve pratikler milli
ve mahalli kültür olaylan ve anlayışlarıyla açıklanabilir.
XV yüzyıldan başlayarak Orta Asya'da Rus istilasına kadar devam eden
Çağatay-Türkmen rekabeti XVI. yüzyıldan itibaren din uğruna yapıyan kutsal
mücadele kabulüne oturtulmuş ve oluk oluk Türk kanının akmasına sebep olan
Sünni-Şii çatışması adıyla devam etmiştir ve bugün de yeniden canlandırılmaya
çalışılmaktadır. Buradaki fark, Türk hanedanlarının el değiştirmeleriyle birlikte
Çağatayların (Timurlular) yerine Özbeklerin; Akkoyunlu ve Karakoyunluların
yerini ise önce Türkmen devleti olan Safevilerin daha sonra Afşar ve Kaçkarla
nn geçmesidir.
İran'da XVI-XVill. yüzyıllarda hüküm sürmüş olan Safevi Hanedanı baş
langıçta Sünni mezhebini kabul ediyordu. Bu hanedan adını Safevi tarikatının
reisi Şeyh Safiyüddin'den almıştır. Seyyid Safiyyüddin İshak-ı Erdebili XVI.
yüzyılda İran Azerbaycan' ındaki Erdebil şehrini merkez edinmiş Halvetiyye ile
Kalenderiyye tarikatlerini birleştirerek Safaviyye ve Erdebiliyye denen tarikatı
kurmuştur. şeyh Safiyyüddin on iki imama işaret olmak üzere 12 dilimli kırmızı
taç giymiştir. Daha sonralan bu taca, aynı soydan gelen Şah İsmail'in babası
Haydar'a nispetle Haydari taç da denmiştir. Bu aileden gelen Hoca Ali ve onun
oğlu Şeyh İbrahim dönemlerinde Safevi tarikatının ünü İran'ın dışına yayılmış-
TUrkiye' de AŞIK TARZI ŞiİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 309
tır. XIV. ve XV. asırlarda Bursa' da bulunan Osmanlı padişahları tarafından da,
şöhretleri yaygın olan bu zatlara hürmet gösterilmiş ve her yıl çeşitli hediyeler
gönderilmiştir. Hoca Ali zamanına kadar Sünni esaslara bağlı olan Safevi tarika
tı bu şeyh döneminde Şiiliği benimsemeye başlamıştır. Timur, takdir ettiği Hoca
Ali'ye Erdebil şehrini vermiştir. Hoca Ali zaman içinde Anadolu'da yaşayan ve
Osmanlı merkezi hükümeti ile anlaşamayan Batini gruplar arasında taraftarlarını
arttırdı. Timur, Anadolu istilasından geri dönüşte yanında götürdüğü çok sayı
daki Türkmen esiri Hoca Ali'nin isteği üzerine serbest bıraktı. Bu Türkmen
gruplar hürriyetlerini bağışlatan Hoca Ali'nin müridleri oldular ve onun fikirle
rini Anadolu'da yaydılar. Hoca Ali'nin torunu olan şeyh Cüneyd zamanında
Safevi tarikatı bütünüyle Şii mezhebinin kabullerine göre şekillenmiş ve aynı
zamanda siyasi örgüt niteliği de kazanmıştır. Karakoyunlu Devletine karşı başa
rısız bir ayaklanma düzenleyen Şeyh Cüneyd, ülkesini terk etmek zorunda kal
mış, Osmanlı ve Karamanlı Beyliklerine sığınmıştır. Ancak buralarda da huzur
suzluk çıkardığından, önce Güney Batı Anadolu'ya sonra Suriye'ye gönderil
miştir. Burada kurmak istediği devlet Mısır Memluklulannca engellenmiştir.
Buradan sonra Trabzon' daki Rum Pontus Devletini yıkma girişimlerinde bu
lunmuşsa da bunda da başarıya ulaşamamıştır.
Bir devlet kurmayı amaçlayan ancak başaramayan Şeyh Cüneyd'in ölü
münden sonra yerine geçen oğlu Haydar, babasının amaçlarını benimsemiştir.
Haydar, Akkoyunlu hükümdarı ve dayısı Uzun Hasan' ın kızıyla evlenerek akra
balık bağlarını kuvvetlendirmiştir. Haydar'ın şeyhliği döneminde Safevi tarikatı
müridleri de şeyhleri gibi kızıl taçlar giyip üzerine sarık sarmaya başlamışlardır.
Kızıl taç giydiklerinden önceleri bu müridler, daha sonralan ise Aleviliği benim
seyenler Kızılbaş adıyla da anılmıştır. Şeyh Haydar döneminde Anadolu'da
Erdebil ocağına bağlananlar birbirlerini "şah" diye selamlamaya başlamışlar ve
hac yerine, biz ölüye değil diriye gideriz, inancıyla Erdebil'e gittikleri bilinmek
tedir. Haydar, babasının öcünü almak ve devlet kurmak amacıyla Şirvan Hü
kümdarı Ferruh Yessar üzerine saldırmış, ancak burada başarılı olamamış ve bu
savaş sırasında 1488'de ölmüştür. Aralarında sonradan şah olarak tanıdığımız
İsmail'in de bulunduğu çocukları anneleriyle birlikte, Şeyh Haydar'ın ölümün
den sonra dayıları Yakup Han'ın emriyle Fars şehrindeki Istar kalesine hapse
dildiler. Sultan Yakup 1490 yılında öl.ünce İsmail ve kardeşleri anneleriyle bir
likte serbest bırakıldılar. Haydar'ın yerine müridleri, oğlu Ali'yi tarikatın başına
geçirmişler ancak Akkoyunlularla savaşa giren Sultan Ali de bu çarpışmalarda
ölmüştür. Sultan Ali'nin vasiyetine uyarak müridleri halef tayin ettiği İsmail'i
saklayarak korumuşlardır.
Akkoyunlu hükümdarı Sultan Rüstem'in ölümüyle ortaya çıkan saltanat
kavgalarından yararlanan İsmail, çoğu Anadolu'da bulunan Ustaclu, Şamlu,
310 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Kumlu, Hindli, Tekeli, Bayburdlu, Çapanlı, Karadoglı ve Avşar gibi Türk boy
ve oymaklarını kendi çevresinde toplayarak Arran ve Şirvan'ın bir kısmını ele
geçirdi. Daha sonra Azerbaycan' a yürüyerek Akkoyunlulardan Elvent Beyi
yenilgiye uğrattı. Bu başarı ile Tebriz'e dönen İsmail 1 50 1 yılında kendini şah
ilan ederek Safevi Devletini kurmuştur. Safevi Devletinin kurulduğu XVI. asrın
başında İran siyasi birlikten mahrumdu. Şah İsmail, tahta oturur oturmaz on iki
imam adına hutbe okuttu ve kendi adına para bastırdı. Şah İsmail çevresindeki
dağınık beyliklerle savaşarak hepsini kendine bağladı ve hükümranlık alanını
genişletti. Fethettiği yerlerdeki Sünni alimleri öldürttü. Şah İsmail, İsfahan'da
1505 yılında 11. Beyazıt'ın elçilerinin ziyareti sırasında bir Sünni alimi öldürtün
ce Osmanlılarla münasebetleri bozuldu. Akkoyunlu Hanedanına karşı Şah İsma
il' in yürüttüğü kıyımdan kurtulup kaçabilenler Osmanlı, Dulkadiroğlu ve Mısır
devletlerine sığındılar. Şah İsmail, 1508- 1509 yılında Bağdat'ı daha sonra Hora
san ve Merv' i de kendi sınırlarına dahil etmiştir. 15 1 1 yıllarında ise Anadolu'da
Osmanlı hükümranlığı altındaki topraklarda büyük bir isyan çıkartmayı başar
mıştır. Bu isyanın önde gelen liderlerinden Şah-Kulu mahlasıyla tanınan
Karabıyıkoğlu Osmanlı kuvvetlerine yenileceğini anlayınca Tekelli Türkmen
oymaklarına mensup 15.000 kişilik bir kuvvetle kaçarak Şah İsmail'e sığındı.
Ancak Şah İsmail, yolda kervan soyduğu gerekçesiyle Şah-Kulu'nu öldürttü.
Şah İsmail, dedesi ve babasının ve müridlerinin intikamını almak için baş
lattığı mücadeleyi dayısının ve ailesinin yönettiği Akkoyunlu ülkesini ele geçire
rek bir Şii devleti kurarak sürdürdü. Şah İsmail'in karşısında biri Özbekler diğeri
Osmanlılar olmak üzere iki güçlü Türk devleti vardı. Şah İsmail, Özbekleri ye
nilgiye uğrattıktan sonra müridleri vasıtasıyla Anadolu'ya nüfuz ederek, sürekli
huzursuzluklar çıkartarak Osmanlı hükümetini tedirgin ediyordu. Şah İsmail, il.
Beyazıd zamanında ( 148 1 - 1 5 1 2) Anadolu'ya pek çok taraftarının tarikat mensu
bu gibi göndermiş bu taraftarlar provakatörlük görevlerini başarıyla sürdürerek
Sivas, Tokat, Amasya, Kırşehir, Çorum, Yozgat ve Antalya illerinde isyanlar
çıkartmışlardır. Bu huzursuzlukları önlemek için il. Beyazıd, Alevilerin İran
seyahatlerini yasaklamış bir kısmını da Rumeli' ye sürmüştür. Osmanlı Devleti
için içten ve dıştan büyük tehlike arz eden Şah İsmail'e karşı Yavuz Sultan Se
lim tahta geçer geçmez sert tedbirler almıştır. Tarikatların ayin ve pratiklerine
yasak koydurtmuş ve tarikat mensuplarının önde gelenlerini takip ettirmiştir.
Safevi ve Osmanlı devletlerinin gerginleşen ilişkileri sonucunda 23 Ağus
tos 15 14'te Çaldıran' da iki Türk hükümdarı ve ordusu karşı karşıya geldi. Bu
savaşta Şah İsmail büyük bir yenilgiye uğradı, muharebe meydanını terk ederek
kaçmak zorunda kaldı. Bu yenilgiden sonra Şah İsmail, devlet erkanının isteğine
uyarak bir yaşındaki oğlu şah Tahmasb' ı veliaht tayin etti. Özbekler de bu arada
daha önce kaybettikleri Horasan' ı geri aldılar. Şah İsmail, bundan sonra ömrünü
Kum, Tebriz, Isfahan ve Nahçivan' da geçirdi. 1 524 yılında Azerbaycan' da
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 311
Bu bölUmdeki tarihi bilgiler, Doğuştan GUnUmUze Buyuk İslam Tarihi, Cilt: 9, İstanbul 1989.
s. 537-556. AbdUlbfilci Gölpınarlı, Alevi Bektaşi Nefesleri, lsıanbul, 1963 ve Meydan
Larousse'da ilgili maddelerden derlenmiştir.
Umay Günay, Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara 1992.
312 Prof. Dr. Umay GÜNAY
3
Vahit Lütfi Salcı 'nın ve Saadettin Nüzhet Ergun'un bu alandaki çalışmalan
incelendiğinde özellikle yeniçeri şairlerinin tamamının Bektaşi olduğu görülür.
Dini kabul ve uygulamalardaki tercih farkının tek ölçü olarak müstakil bir ede
biyat tarzı tesisine ve tespitine yeterli olmadığı görüşündeyim. çünkü inancı
Bektaşi, Alevi veya diğer tarikatlardan herhangi birine bağlı olan şairlerimizin
büyük çoğunluğu aşk, tabiat, vatan sevgisi, günlük tecrübeler, sosyal problemler,
kişilik zaaftan, çağın tarihi vak'alan gibi edebiyatın temel evrensel temlerini
Türk Halk Edebiyatı ve Divan Edebiyatından halk kültürüne akseden ortak ka
bul, anlayış ve üslubuyla dile getirmişlerdir. Orta dönem Türk tarihinin Türk
edebiyat tarzlarını şekillendiren genel ve ortak birikim ve faktörlerinden bu şair
leri soyutlayarak yalnız dini veya siyasi inanç ve kabullerine göre değerlendir
mek bilimsel metotla bağdaşmaz. Dini ve siyasi tercihler şiirlere aksettiği ölçüde
o şairin dünya görüşünün belirlenmesinde belirleyici olur.
Pir Sultan Abdal da XVI. yüzyılda Osmanlı Safevi çatışmalarının etkileri
nin toplumda canlı olarak taşındığı dönemde yaşamış ve tercihini Safevi hane
'
danından yana koymuştur. 1 534 yılında Kanuni Sultan Süleyman' ın döneminde
Bağdat' ın Osmanlı ' ya geçmesi üzerine söylediği şiirinde bu tercihini açıkça
görmek mümkündür:
Vahit LUtfi Salcı, "Kızılbaş Şairleri" Halk Bilgisi Haberleri, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz,
Ağustos, 1 . Teşrin, 2. Teşrin 1940-41 . Saadettin NUzhet Ergun, Bektaşi Şairleri, İstanbul 1930;
Bektaşi Şairleri ve Nefesleri, İstanbul 1944.
A. Gölpınarlı-P.N.Boratav, Pir Sultan Abdal, Ankara 1943.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 313
dir. İyi şiir söylemek her zaman milleti ve devleti için doğru politik tercihleri
yapmayı ve doğru politikalar üretmeyi beraberinde getirmeyebilir. Şair, sanatçı
mizaçlı olduğu için zaman zaman büyük değişiklikleri, birbirinden farklı tercih
leri, sıradan insan için kusur olarak nitelendirilecek çelişkileri yaşayabilir.
Türk tarihinde ve kültür hayatında önemli bir yer tutan kahraman insan ti
pine Türk edebiyatı temsilcileri arasında da rastlamak mümkündür. Pir Sultan
Abdal da şiirlerine göre epik dönemlerin kabul gören insan tipi olan kahraman
insan tipini temsil etmektedir. Şiirlerine göre o kendi inancı ve dünya görüşüne
göre dünyayı yeniden ve kendi doğrularına göre düzenleme arzusundadır. Uz
laşma ve uyum Pir Sultan' ın üslubunda yer almayan kavramlardır. Onun kendi
doğrulan vardır. Dünyayı siyah ve beyaz olarak algılar, farkları ve ara renkleri
kabul etmez:
a.e., s. xıx.
Berdar etmeden: Asmadan, dar ağacına çekmeden
Siyiset günleri: Ceza çekmek ve asılma vakti
Şah: Buradaki şah, İran şahı Tahmasb'dır.
Ali müşkü: Hz. Ali'nin gUzel kokusu
Abd ü Aman: Yemin, Aleviliğe giriş merasiminde yapılan yemin.
Peyik: Çavuş, emir getiren, haberci.
Eydür: Söyler.
Mürvetll: MUrUvvetli, mert, iyilik sever.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTiFi 317
10
a.e. s. XX.
Ahval: Haller, durumlar.
Dün ü gün: Her gUo, her zaman.
Niyaz: Dua etmek, yalvarmak.
Mervan: Alevi ve Bektaşiler kendilerindenolmayan ve onların inançlarına karşı olanlara
Mervan denir. Emevi komutanlarından Muaviye'nin ölUmUnden sonra onun yerine geçen ko
mutanın adı.
318 Prof. Dr. Umay GÜNAY
il
a.e .s. XXI.
Göğerüben: Yeşillenip büyümek.
Yol oğlu, yol sefili: Tarikat üyesi.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 319
12
a.e. s. XXl1-XXI11.
Ev külfeti: Ev halkı, çoluk çocuk.
Ali Baba: Pir Sultan'ın musahibi. Alevi geleneğinde iki erkek beraberce tarikate girerler ve d�
ima birbirlerine rehberlik edip yardım ederler. Bu arkadaşa musahip adı verilmiştir.
Dar dibinde bekletmesinler: Darağacında bekletmesinler.
Surum işlemedi: Talihim yar olmadı.
Vücudun bendi: Vücudun damarları.
Daha: Bundan soma, artık.
Dlllemesinler: Dedikodu yapmasınlar, hakkımda konuşmasınlar.
320 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Bu şiir, Pir Sultan Abdal ve müridi arasındaki yakınlığın sıradan bir dost
luktan öte yol erleri arasındaki özel iletişimi gösteren bütünüyle Alevi inanç ve
sembollerini içermesi bakımından da aynca tahlil ve değerlendirilmesi gerekli
örneklerden biridir. Burada Pir Sultan Abdal, Kul Himmet'e tasavvuf öğretisin
de yer alan şeriat, tarikat, hakikat ve marifet mertebelerini aşarak olgunlaşması
gerektiğini söylüyor ki bu tarz kabul ve olgunlaşma tasavvufa dayalı bütün
tarikatlerin ortak kabulüdür. Son dörtlükte ölmeden evvel bu dünya nimetlerini
ve nefsin isteklerini aşarak, bunlardan vazgeçme olgunluğunu kazanarak Alevi
likte gerçek yol eri olmanın mümkün olduğunu özel sembol ve ifadelerle fevka
lade ahenk ve estetikle dile getirmektedir. Bu anlayış da bütün tarikatlerin ortak
hedefleri arasında yer almaktadır.
Menkabe ve bazı rivayetlere göre Pir Sultan Abdal'ın üç oğlu bir kızı var-
mış. Sanem adını taşıyan kızı Pir Sultan'ın ölümünden sonra şu ağıdı söylemiş:
14
Pertev N. Boratav, "Pir Sultan Abdal" Ülkü, Temmuz, 1940, s. 41 1 .
322 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Pir Sultan Abdal' ın kendisi gibi şair olan ve birkaç nefesi tespit edilebilen
oğlu Mehmet, genç yaşında attan düşerek ölmüştür. Pir Sultan Abdal, oğlu
Mehmet için Türle halk şiirinin ortak üslubu ile çok içli bir ağıt söylemiştir:
Pir Sultan Abdal'a ait evlat acısını dile getirdiği iki ağıtı daha tespit edil
miştir. Bazı araştırıcılar bu ağıtlardaki ifadelere göre Pir Sultan Abdal'ın birden
10
fazla evlat acısı gördüğünü kabul etmektedirler. Pir Sultan Abdal'ın oğulların
dan Ali' nin Banaz, Çam Koru'da, Emir Galib'in Tunceli'de, Pir Mehmet' in
Tokat'ın Daduk köyünde mezarlarının bulunduğuna dair genel bir kabul vardır.
Pir Sultan Abdal'ın mezarının Sivas'ta şimdi Kepçeli adıyla anılan yerde
olduğu rivayet edilmektedir. Bu mezar da Anadolu'daki diğer yatır mezarları
gibi beş metre boyunda bir metreden az daha genişliğe sahiptir. Anadolu' nun
başka yörelerinde bulunan başka mezarların da Pir Sultan Abdal'a ait olduğuna
dair rivayetler vardır. Tarihi kayıtlara göre Van, Kars ve Erzurum Beylerbeyliği
görevlerinde bulunan, İran seferine katılan Sivas ve Diyarbakır valilikleri yapan,
·�
16
Cahil ôztelli, Pir Sultan Abdal (Bütün Şiirleri) İstanbul, 197 1 , s. Ll-LII.
a.e. s. LII-LIII.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 323
17
Vehbi Cem Aşkun,"Pir Sultan Abdal", Türk Dili, Cilt 4, S. 47, Ağustos 1 955, s. 669-679.
324 Prof. Dr. Umay GONA Y
Alevilerin kabullerine göre Pir Sultan Abdal, Nesimi, Hatayi (Şah İsmail-i
Safavi), Pir Sultan 'ın müridi Kul Himmet, Fazilet-name yazan ve Otman Baba
postnişini Akyazılı Yemini ve XVI. yüzyılın ilk yansında Necefte vefat eden
Virani en büyük yedi şairdir.
18 .
Cahil ôztelli, Pir Sulıan Abdal, lstanbul 197 1 , s. 179-1 80.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 325
19
20 a.e. s. 297.
Umay Günay, "Develili Aşık Seyrini'nin Rüya Motifinin Tahlili", H. Ü. Edebiyat Fakültesi
21
Dergisi. C.111, S. 1, Ankara 1985. s. 9-15.
Umay Günay, "Halk Şiirinde Ayak Konusunda Düşünceler" Milli Folklor, Cilt: 1, Yıl : 2, S. 8,
s. 32-34.
326 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Aşık ve tekke edebiyat tarzlarında önemli bir yer tutan muamma , bağlama
muamrna gibi isimlerle anılan soru cevap tarzında bilgilendirme veya karşısın
dakinin birikimini yoklama amacıyla söylenen koşma dörtlüklerinden oluşan
aşağıdaki şiiri örnek vermenin Türk halk şiiri geleneğinin bütünlüğünü göster
mek açısından önemli olduğuna inanıyorum. Bu örnekte soruların cevaplan yer
almamaktadır:
Oturmuş Arapça Kur'an okursun
Gel bunun manasını ver indi sofu
Ehl-i dil olmazsın irfan içinde
Gel bunun manasını ver indi sofu
22
Cahit Öztelli, Pir Sultan Abdal, İstanbul 197 l , s. 344.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 327
23
24 a.e. s. 344-345.
a.e. s. 266-267.
328 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Bu şiir Pir Sultan Abdalla birlikte hem Emrah hem de Ruhsati adına tespit
edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında Pir Sultan Abdal'ın şiirlerinin güvenilir ör
neklerini tespit edebilmek için dikkatli ve güvenilir ölçülere dayalı üslup çalış
masının yapılması şarttır.
B ilimsel Türk Halkbilimi çalışmalarının 19 14'te başladığını kabul edersek
yüz yıla yaklaşan süre içinde Halk şiiri (anonim, tekke ve aşık) alanında büyük
ölçüde şiir metinleri, şairlerin isimleri ve olabildiğince doğru hayat hikayeleri
tespit edilmiştir. Elimizdeki malzemelerle artık Türk Halk Edebiyatının çeşitli
problemlerini çözebilmek için teoriler hazırlamanın ve elimizdeki malzemeleri
doğru tahlil ve değerlendirmenin zamanının geldiği görüşündeyim. Dar anlamda
Türk Halk Edebiyatının geniş anlamda Türk Edebiyatının en büyük temsilcile
rinden olan Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Develili Seyrani ve
Dadaloğlu gibi şairlerin şiirleri ile ilgili pek çok konu hala bilinmezlikler içinde
dir. Bu şairlerin eserleri için daha önceleri ifade edildiği ve önerildiği gibi sahibi
belli eserlere uygulanan salt modem edebiyat metotlarının yeterli olmadığı gö
rülmektedir. Çünkü gerek tekke gerekse aşık edebiyatı ürünleri, bir yönleri ile
ferdi eser olmakla beraber diğer yönleri ile kolektif edebiyata bağlıdır. Herhangi
bir folklor ürünü gibi gerek şairlerin hayat hikayeleri gerekse şiirlerde varyant
laşma devam etmekte, sözlü kaynaklarda olduğu gibi yazılı kaynaklara akseden
örneklerde de asıl nüshayı tespit başlı başına bir mesele olarak görünmektedir.
Türk halk edebiyatı geleneği ferdi yaratıcılığın orijinal söyleyiş ve algıları
nı eleyerek bütün eserleri ortak kabullerde birleştirmeye devam etmektedir.
Folklorun bütün fonksiyon ve işlevleri gerek tekke gerekse aşık edebiyatı ürün
lerinin tamamı için geçerlidir. Folklor araştırmalarında hiçbir ürün tek başına bir
metin olarak ele alınmaz, metnin anlamı folklor hadisesiyle birlikte anlaşılabilir.
Bu sebeple tekke ve aşık edebiyatı ürünlerinin de ortaya çıkışlarından itibaren
yazıya geçtikleri zaman da dahil olmak üzere folklor hadisesi bütünlüğü içinde
onu yaratan ve muhafaza eden, değer veren toplumun kültürel bağlantıları göz
önünde tutularak değerlendirilmesinin gerekli olduğuna inanıyorum. Pir Sultan
Abdal ve şiirleri, Türk kültürünün ve tarihinin tabiatı hesaba alınarak sosyal
psikoloji yaklaşımları ile birlikte folklorun göstergebilim25 gibi yeni metot ve
kabulleriyle ele alındığı takdirde pek çok meselenin güvenilir bir şekilde çözüle
bileceğini düşünüyorum.
"
Özkul Çobanoğlu, "Aşık Tarzı Şiir Geleneği İçinde Destan TUıil Monografisi" (H.0. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1996).
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 329
ŞEHRİYAR ve
"HEYDERBABA 'YA SELAM" DESTANI
Şehriyar mahlası ile tanıdığımız, bugün İran siyasi sınırlan içinde yer alan
Güney Azerbaycanlı Türk şairimizin tam adı, Doktor Seyyid Mehemmed Hüse
yin Behcet Tebrizi olarak tespit edilmiştir. ' Doktor, tamamlayamadığı tıp fakül
tesi öğreniminden kalan bir ünvan, peygamber soyundan geldiği için Seyyid
sıfatı, Mehemmed (Muhamrnrnet) Hüseyin ilk adı, Behcet Tebrizi soyadıdır.
Soyadında yer alan Behçet, aynı zamanda Şehriyar'dan önce kullandığı ilk mah
lasıdır. Mehemmed Hüseyin Behcet Tebrizi, İran 'da eskiden beri uygulanan
Hafız divanından fal açmak suretiyle mahlas alma geleneğine uyarak "Şehriyar"
mahlasını seçmiştir.
Şehriyar, 1 907 yılında Tebriz'in Mirza Nasrullah Çarşı Mahallesinde doğ
muştur. Şehriyar'ın babası Tebriz'in tanınmış avukatlarından Hacı Mir Ağa
Hoşgenabi olarak tanınan İsmail Musevi, annesi Kövkeb Hanım' dır. 2 Şehriyar
babasını şöyle anlatmaktadır: "Benim rahmetli babam Hacı Mir Ağa Hoşginabi,
hoş sıfatlı bir seyyit idi. Onun asilliği ilk bakışta derhal kendini gösterirdi. Orta
boylu, hoş yüzlü, ağır tabiatlı, şirin sohbetli, keskin bakışlı ve çok cömert idi.
Onun sofrası daima açıktı. Aile üyelerinin sayısı 30-40 kişiye varırdı. Onun
kapısı ister şehirli ister köylü olsun, herkese açıktı. Haddinden fazla şiir ve mu
siki severdi. Her türlü zanaat ve sanatı yürekten desteklerdi. Aynı zamanda iyi
bir hattattı. İri meşkihatta merhum Hoşnevisbaşı 'nın, ince yazıda ise merhum
Emir Nizam Kerrusi 'nin öğrencisi olmuştu. Genellikle çok sakin, yumuşak, ince
ve halim selim bir adamdı. Lakin hazan da şiddetle sinirlenir, çok kızardı. O
anda tüyleri diken diken olur, gözleri kızarırdı.
Babam, ihtisası olan hukuk ilminde ve mahkemede işlerinde çok bilgili ve
tecrübeli idi. Birçok ihtilaf ve hadiseleri barışla sonuçlandırırdı. Haksızların
davalarını ne kadar paralı ve nüfuzlu olursa olsunlar reddeder, haklıları savu
nurdu. Yoksul ve mazlum insanların imdadına yetişir, onları düşünürdü. Bazan
da onlara cebinden harçlık verir, konaklama imkanı yaratırdı. Gerçekten o bü
tün ömrünü mazlumların hakkını savunmada harcardı. Görünüşte herkesle uyu-
şur, kaynayıp karışırdı. Ancak son derece temiz, insaflı ve adaletliydi. Sözü o
zamanki alimlerin indinde çok muteberdi. Hoşgenap seyyidlerinin içerisinde
zannımca iki kişi, bir merhum Hacı Mir Elekber Hoşginabi, bir de benim babam
çok yüksek makamda durmuşlardı. İkisi de çok büyük şöhret ve şahsiyet sahibiy
diler. Allah onların her ikisine de rahmet eylesin. "3
Şehriyar, annesi Kövkeb Hanımı Fars edebiyatında önemli bir yere sahip
olan "Ey Maderem " başlıklı şiirinde şöyle anlatmaktadır:
a.e., s. 410-41 ı .
Zekeriya Terzimi- Çev. İsmet Verçin, "Şehriyar 2" Aşina Yıl: 1 , Sayı: 3 , s . 24.
Turkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 33 1
serbestlikle yaşar. Küçücük tarlasından elde ettiği mahsul onun yegane gelir
kaynağıdır. Hayatının bütün yıllarını ya tarlasında çalışıp ailesi için geçim temin
etmekte, ya da köy çocuklarını başına toplayıp okulda ders vermekle geçirmiştir.
5
Okulda verdiği derslerden ücret almazdı." Şehriyar'ın bu türlü değerlendirmele
ri onun dünya görüşünü kabul ve değerlerini sergilemesi açısından dikkat çeki
cidir. Türk ahlak anlayışında hizmetin profesyonel olarak yapılması anlayışı
bugün bile tam olarak yerleşmemiştir. İbrahim Molla örneğinde görüldüğü üzere
kişinin sahip olduğu bilgileri ücretsiz olarak aktarması meziyet olarak nitelendi
rilmiştir. Hizmeti ücretsiz yapmak asalet, ücret karşılığı yapmak asaletsizlik gibi
kabul edilmiştir. Bugün de bütün Türk topluluklarında benzer kabuller devam
etmektedir.
Şehriyar' ın eğitim ve öğretimi konusunda da araştırıcılar arasında görüş
farklılıklarına rağmen6 ilk öğrenimine Tebriz'deki Müttehide Medresesinde
başladığı söylenebilir. Tebriz'de Fuyuzat ortaokulu, Talibiye Medresesi, Tahran
Darülfünununda orta öğretimini tamamladıktan sonra 1923 yılında Tıp Fakülte
sine başladığında Fars edebiyatı alanında genç bir şair olarak tanınmıştı. Şehri
yar döneminin imkanları nisbetinde iyi bir eğitim ve öğrenim görmüş ana dilleri
olarak kullandığı Türkçe ve Farsçanın yanında iyi derecede Arapça ve Fransızca
da öğrenmiştir. Bir aşk hikayesi sebebiyle tıp fakültesini bitirmesine birkaç ay
kala üniversiteden ayrılmak zorunda kaldığı ifade edilmektedir. Gene bu dö
nemde Mazeran Valisi ve Emir Ekrem olarak tanınan Çerağ Ali Han-ı
Pehlevi'nin bu aşk hikayesinin tasvip etmemesi sebebiyle Şehriyar tutuklanır ve
bir ay hapiste kalır ve Tahran'dan sürgün edilir. Şehriyar, Tahran'dan ayrılışın
dan sonra 1933 yılında babasını kaybetmiş, çok etkilendiği bu ölüm üzerine
Farsça ile "Atamın Mateminde " başlıklı şiirini yazmıştır:
len ve en çok baskısı yapılan "Ey Maderem " başlıklı şiirini söylemiştir, şiirin
Türçeye tercümesinden bir bölüm:
il
12
Türk Yurdu, Ocak-Ekim 1955.
13 TUrk KUltUrU Araştırma EnstitUsU Yayınları, Ankara 1964.
14 Türk Kültürü, Ocak 1965, Sayı: 27. Nisan 1 965, Sayı: 30.
1� Azerbaycan Dergisi, 1 910. Sayı. 202-203-204-205-206.
16 İstanbul 1 97 1 ; ikinci baskı, İstanbul 198 1 ; ilçUncU baskı, İstanbul 1986.
17 Ankara 1972.
18
İstanbul 1990.
19 Selahattin Kılıç-İlhan Şimşek, Haydarbaba'ya Seldm, Ankara 199 1 .
Zekeriya Terzimi-Çev. İsmet Verçin, "Şehriyar ( ! )"Aşina Yıl: 1 . Sayı: 2 . s . 17-23.
---� "Şehriyar (2) Aşina Yıl: 1. S. 3. s. 2 1-30.
___ , "Şehriyar (3) Aşina Yıl: l . S. 4. s. 41-50.
___ , "Şehriyar (4) Name-i Aşina Yıl: 2. S. 1 . s. 19-27.
___ , "Şehriyar (5) Name-i Aşina Yıl: 2. S. 2. s. 23-30.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞltR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 335
tında zengin ve çok çeşitli örnekleri tespit edilen destan türünün20 yeni bir örne
ğidir. Şehriyar, geleneksel Türk şiirinin destan türüne yeni bir şekil ve estetik
kazandırmıştır. "Haydarbaba 'ya Sellim " şiirindeki nazım birliklerinin klas ık
destan örneklerimizde yaygın olarak karışımıza çıkan koşma ve mani dörtlükle
rinden farklı oluşu bu eserin destan olarak nitelendirilmesini engellemez. Aynca
Türkiye ve Türkiye dışında genel olarak Türk halk edebiyatında dörtlüklerin
tercih edildiğini kabul etmekle beraber tek tercihin bu olmadığını, ikiliklerin,
üçlüklerin, beşliklerin, altılıkların da örneklerinin var olduğunu biliyoruz. 21 Türk
halk edebiyatı, Türklerin ilk milli edebiyatlarının bütün Türk devlet ve topluluk
larında yazılı ve sözlü biçimde devam eden ortak biçimi olduğundan, kesin ta
nım ve tespitler için hem tarihi gelişimi hem de coğrafi yayılımı içinde karşılaş
tırmalı çalışmaların gerekli olduğuna inanıyorum. Bugün Türkiye'de Türk halk
şiiri nazım türleri ile ilgili bilgiler genellikle Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi
örneklerine dayalı olarak hazırlandığından bizim için kural dışı veya orijinal
gelen bir örnek, Türk kültürünün bütünlüğü içinde başka anlam taşıyabilir. Des
tan türünün en belirgin özelliği hayatın bütününün veya bir bölümünün hikaye
ve romanda olduğu gibi hem tahkiye hem de izlenim, çağrışım ve yorurnlarlarla
izleyiciye veya okuyucuya aktarılmasıdır. Her destanın en az bir hikayesi vardır.
Bu destanın hikayeleri Haydarbaba Dağı'nın eteğindeki yerleşim birimlerinde
yaşanmış ve yaşanmakta olan hayatların Şehriyar'ın dilinden hafıza ve gönlün
den süzülerek Türkçenin gücüyle seslendirilmesidir. Büyük Azeri Türk şairi
Şehriyar, iki safhada yazdığı "Haydarbaba 'ya Selôm "ın 76 bendden oluşan,
birinci bölümünde ayrıldıktan sonra dönmek imkanı bulamadığı çocukluk ve ilk
gençlik izlenim ve hatıralarıyla kucakladığı köy hayatını heyecan, özlem, hoşgö
rü, şevkat ve sevgiyle; 49 bendden oluşan ikinci bölümde ise yetişkin olarak
döndüğü hayalindeki köyde ve çevresinde gelişmenin durduğunu, durağanlığın
getirdiği çöküşle hayatın her safhasında başlayan yozlaşmayı, olumsuz insan
tiplerini, gerçekleri görmekten dolayı hayal kırıklığı ve çaresizlik içinde küskün
ve karamsar bir üslupla aktarmaktadır. Muhteva ve üslup itibariyle Şehriyar'ın
bu şiiri Aşık tarzı şiirin klasik destan türününün başarılı örneklerinden biridir.
Nazım birliklerine baktığımızda Şehriyar, geleneksel Türk şiirinin destan
türünün nazım birliğine yeni bir estetik ve şekil kazandırmıştır. Divan şiiri ile
halk şiirini kucaklaştırarak terci-i bend, muhammes, koşma ve mani nazım şekil
lerinin çeşitli unsurlarından yeni bir nazım birimi yaratmıştır. Şehriyar'ın beşlik
bendlerinin kendi arasında kafiyeli ilk üçlükleri açıklamaları, olayların, hatırala
rın, duyguların tasvirlerini veya arzu ve dilekleri; sondaki kendi arasındaki kafi-
20
Özkul Çobanoğlu, "Aşık Tarzı Şiir Geleneği içinde Destan Türü Monografisi," Ankara 1966.
21
(H.Ü. Basılmamış Doktora Tezi).
Kemine, Gayipnazar Gayıla ve Mahtum Kulu gibi Türkmen şairlerde de dörtlüklerden artık ve
eksik örnekler için bakınız: Türkmen-Geldiev, Türkmen Şiiri Antolojisi. Ankara 1 995.
336 Prof. Dr. Umay GÜNAY
yeli ikilikler ise üçlüklerde sergilenen hayat sahneleri ile ilgili yorum ve hüküm
ifadelerini içermektedir. Bir nevi manilerdeki hükme hazırlayıcı dolgu mısrala
rından sonra gelen anafikirler gibi de değerlendirilebilir. Bu beşlik bendlerin
kendi içinde bütünlüğe sahip kompozisyonları manilerin minyatür kompozis
yonlarını düşündürmektedir. Bir bend içinde iki ayn grup kafiyenin kullanılışı
söyleyişte yeknesaklığı ortadan kaldırdığı gibi şairi duygu ve düşüncelerini ifade
ederken sürekli kafiyenin getireceği sınırlamalardan kurtarmıştır. Başarılı sanat
karlar edebi eserlerin şekillerinde de burada görüldüğü üzere yeni yaratmalar
yaparlar. Başarılı eserlerin şekil, üslup ve tür özellikleri daha sonra edebiyat
araştırıcıları tarafından sınıflandınlır, değerlendirilir ve edebi kurallar ve ölçüler
içine dahil edilir.
"Haydarbaba 'ya Selam " destanında beşlik bendlerin tasvir, yorum ve hü
küm mantığı ile düzenlenmesi bendlere dram özelliği kazandırmıştır. Şiirin bü
tününde gözümüzde ve gönlümüzde canlanan Güney Azerbaycan' ın hayatı bu
ince ve başarıyla işlenen dramatize tekniği ile sağlanmıştır. Türk halk şiiri icra
töresinde deyişlerin selamla, hatır sormayla başlaması adettendir,
Haydarbaba 'ya Selfım da böyle başlamaktadır:
"Haydarbaba 'ya Selam " destanı, ortak Türk halk şiiri üslubu ile söylen
miştir. Bu ortak üslubu belirleyen önemli unsurlardan biri de dünya görüşüdür.
Bu eserde de orta dönem Türk edebiyat tarzları olan Divan ve Halk edebiyatla
rında görülen içe dönük insan tipinin dünya görüşü hakimdir. Olumsuz şartlan
düzeltme, olumluya doğru geliştirme, üreterek zenginleşme yerine yokla yetin
me, imkansızlık ve haksızlıkları ortadan kaldırmak yerine bulduğunu kader ka
bulü ile boyun eğerek sabretme, kaderden şikayet, sıkıntılarla başa çıkmak için
çabalamaktansa küserek katlanma, durağan ve duygusal kültür tipinin özellikle
ridir. Şehriyar, "Haydarbaba 'ya Selfım " destanının bütünde hatıralarını, özlem
lerini, düşüncelerini, duygularını, eleştiri, beklenti, kızgınlık ve küskünlüklerini,
kişileştirerek muhatap aldığı Haydarbaba dağına anlatmıştır.
22
Yusuf Gedikli, Şehriyar ve Bütün Türkçe Şiirleri, İstanbul 1990. s. 136.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEôt ve RÜYA MOTİFİ 337
Aşağıdaki bendde duygusal ve içe dönük kültürün ortak dünya görüşü in
sanın kendi kaderinde söz sahibi olamadığı inancı ile çaresizliği açıkça dile geti
rilmektedir:
23
24 a.e. s. 1 36- 1 37.
z.ı a.e. s. 1 37.
a.e. s. 85-86.
338 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Dağı ve çevresi her bendde bir tablo gibi gözümüzde canlanmaktadır. Aşağıdaki
bend, Tahran yolu üzerinde Şibli Dağı'nın eteğinde yer alan büyük bir göl olan
Gurugölü ve üzerinde yüzen ve uçan kuşları canlandıran dikkat çekici örnekler
den biridir:
26
27 a.e. s. 1 37.
a.e. s. 1 37.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 339
dışında gerek Divan, gerek Halk şiirinin ortak kabulüne uygun olarak Şehri
yar' da da görüldüğü üzere kaza, kader, yoksulluk ve ölüm bu dünyanın temel ve
tek gerçeği gibi işlenmiştir.
Şehriyar'ın "Haydarbaba 'ya Selam " destanı bütün halk şiiri örneklerinde
olduğu gibi Türk halk kültürü alt yapısı üzerine kurulmuştur. Bu destan, Türk
halk kültürü unsurlarının tespitine yönelik tahlil ve tasvirine dayalı bir araştır
maya kaynaklık edecek niteliktedir. Aynen Dede Korkut Hikayelerinde olduğu
gibi başlı başına kaynak eser olarak geleneksel Türk hayatının bütününün Güney
Azerbaycan varyantlarını örneklemektedir. "Haydarbaba 'ya Selam " ve Şehri
yar' ın bu destana eklediği açıklamalardan hareketle doğum, evlenme, düğün,
ölüm gelenekleri, masallar, destanlar, atasözleri ve deyimJer, şiirler, bayramJar,
yemekler ve yemek adetleri, halk hekimJiği, el sanatları, halk mimarisi, çocuk
oyunları gibi ortak kültürün bütün alan, kabul ve değerlerinin bu bölgede yaşa
yan varyantları ile birlikte köyde yaşananlarla ilgili bilgiler bir bölge folklor
araştırma monografisinin gerekli birikimini sergilemektedir. Aşağıdaki bende
bahsedilen Mir Ejder, modem yolların yapılmadığı yerlerde çok önemJi olan yol
gösterici rehber, Aşık Rüstem devrinin başarılı şairidir:
Aşağıdaki bendde düğün adetleri arasında yer alan iki önemJi pratiğe işaret
edilmektedir. Mutluluk getirmesi dileğiyle düğünlerde bir tepside bir kase pelte
ve sürülmeye hazırlanmış kına misafirlere ikram edilir. Bu pelte ve kınadan
alanlar tepsiye bir miktar para koyarlar. Toplanan para gelinin yardımcılığını
yapan yenge kadına verilir. Gelin at üzerinde damadın evine gelirken, damat
dama çıkarak, bir elmayı gelinin ayağının altına fırlatır. Elmanın parçalanması
gelinle damadın birbirlerine olan sevgilerinin hiç bitmeyeceği anlamını taşır:
28
29 a.e. s. 1 37.
a.e. s. 140.
340 Prof. Dr. Umay GÜNAY
lO
31
Laya şapiya, Manas Destanı (Basılmamış Mezuniyet Tezi) 1.0. TUrkiyat EnstitUsU s. 94.
Yusuf Gedikli, Şehriyar ve Bütün Türkçe Şiirleri, İstanbul 1990. s. 408.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÖİ ve RÜYA MOTİFİ 341
Türkiye Türkçesinde olmayacak işler için yaygın olarak kullanılan " Çık
maz ayın son çarşambası " deyiminin yukardaki inanç ve pratiğin karşıtı olduğu
düşünülebilir. Bu _örnekler de karşılaştırmalı çalışmaların ne kadar gerekli oldu
ğunu düşündürmektedir.
Çocuk oyunlarına işaret eden şu bendlerde koyun ve sığır sürüleri otlamak
tan dönünce çocuklar sıpaları sürüden kaçırıp kılavuzları taklit ederek üzerlerine
binerler ve türküler okurlar. Bu çocukların büyüklerin yaptıkları işleri taklit
ettiği oyunlardandır ki genellikle kırsal bölgelerde bu tür oyunlarla çocuklar
yetişkinliğe bu yolla daha kolay geçmektedirler. Dünyadaki bütün çocukların
oynadığı kartopu oyunuyla birlikte özel kayakları olmadığı için küreklerle yapı
lan kayağın daha çok maharet ve çeviklik gerektirdiğine işaret edilmektedir:
32
a.e. s. l 40.
n
34 a.e. s. 408.
35 a.e. s. 141.
a.e. s . 141.
342 Prof. Dr. Umay GÜNAY
"Heyder Baba 'ya Selam " destanın tamamı Şehriyar'ın hayat hikayesinin
bir bölümünü sergilemektedir. Ailesi ve çevresinde yaşayan insanlarla ilgili
hatıralarıyla birlikte ilgi çekici tasvir ve karakter tahlilleri de yer almaktadır:
36
37
a.e. s. 1 42.
38
a.e. s. 1 45.
a.e. s. 145.
39
a.e. s. 145.
40
a . e . s. 1 46.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 343
Her şaheser gibi "Haydar Baba'ya Selam da hem Türk Edebiyatının sıra
"
dan örneklerinin alt yapısına ve bütün niteliklerine sahip hem de kendi bütünlü-
41
42
Kılıç-Şimşek, Haydar Baba 'ya Sellim, Ankara 1991, s. l 13.
41 a.e. s. 147.
44 a.e. s. l 48.
45 a.e. s. 149.
a.e. s. 1 50.
344 Prof. Dr. Umay GÜNAY
"KARACAOGLAN
*
TÜRKMENİSTAN'A YERLEŞEBİLİR Mİ ?"
Cahil ôztelli, Karacaoğlan- Bütün Şiirleri. İstanbul 1970; Müjgan Cumhur, Karacaoğlan. Anka
ra 1985. Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan Anlcara 1982; Karacaoğlan, Dergah Yayınları, ls
tanbul 1982.
Prof. Dr. Şükrü Elçin, " Halk Edebiyaumızda Kaynaklar Meselesi ve XVI. Asır Ozanı Karaca
oğlan," Atsız'a Armağan , İstanbul 1976; Prof. Dr. Umay Günay, TUrkiye'de Aşıklık Geleneği
ve Rüya Motifi, Ankara 1999. s. 185-195.
İlhan Başgöz, Karac'oğlan, İstanbul 1999 ; " Sayın ŞUkrU Elçin'e Geciken Bir Cevap" Folklor I
Edebiyat 3 1 ( 2002/3) s. 215- 220. Prof. Dr. ôcal Oğuz, "Birincil Sözlü Kültür Çağı ve
Karac'oğlan Şiiri" Milli Folklor, Sayı: 58 Yaz 2003. s. 31-39.
İlhan Başgöz, " Karacaoğlan Türkmenistan'da" Ulusal KUltUr, Sayı: 4, Nisan 1979. s. 123 -134.
Ali Abbas Çınar, "Türkmenistan'da Karacaoğlan Destanı" Atayurttan - Anayurda
Prof. Dr. Kakacan Ataev, "Garacaoğlan Saçların Gara Deel midir?" Aşkabat 1994.
Annagurban Aşırov, "Karacaoğlan" Türkmen Sesi Gazetesi, No: 7-34; Temmuz 1994.
346 Prof. Dr. Umay GÜNAY
M.Ö. iV. binden itibaren başlayan Türk tarihinde çeşitlenen Türk yurtla
rında lehçe farklılıklarını doğuran sebepler aynı zamanda edebi uslup, anlayış ve
tarzlarda da çeşitlenmeyi beraberinde getirmiştir. Sözlü kültürün canlı olduğu
dönemlerde göç eden şairler ve eserleri yeni lehçenin, kabullerin ve üslupların
kılığına bürünebilecek zamana sahipti. Ancak sanayi devriminden sonra yazılı
kültürün kurumlaşmasıyla Türkiye ve diğer Türk devletlerinde sözlü kültür biri
kimi özellikle son elli senede oldukça zayıflamış, medya kültürü ve yazılı kültür
süreci içinde erime noktasına ulaşmıştır. Sözlü kültürler, kendi kabulleriyle ça
tışmayan dışarıdan gelen pek çok unsur ve eseri özümseyip benimsemeye her
zaman yatkın olmuştur. Bu sebeple özellikle masal, fıkra, efsane gibi türlerin
vatanını ve şiirlerin yaratıcısını tespit etmek çok kere zor olmuştur. Ancak ikinci
bin yıla girdiğimiz bu yıllarda dünyanın sanayi devriminin kurumlaştığı dönem
dekinden daha hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşadığını hep birlikte görüyor ve
hissediyoruz. Sanayi devriminin şekillendirdiği 20. yüzyılda sözlü kültür, kendi
doğal ortamında yaşama şansına sahip olduğu yörelerde bir hatıra gibi dikkat
çekmiş, folklor çalışmalarına hız kazandırmış ve bir ölçüde tespit edilerek kayda
geçirilmiştir. Bugün iletişimin sunuluşu, hızı, görsel malzemelerle şekillenmesi,
insanların tercihine yer bırakmayışı, sözlü birikimlerin eskisi gibi hatıra gibi bile
olsa nakledilmesini ve muhafazasını imkansızlaşmıştır. İnsanlık tarihinin en
büyük değişimi ve dönüşümü yaşanırken eski yüzyılların yaşama tarz ve kabul
lerinden süzülüp şekillenen türkülerin yaşama alanı bulup bulamayacakları, bu
lurlarsa hangi kıyafette görünecekler sorularının belki cevaplarından birisini 20.
y�zyılın sonunda Türkmen halkıyla buluşmak üzere göç eden Karacaoğlan şiirle
ri verecektir.
Prof. Dr. Kakacan Ataev, " Garacaoğlan Saçlann Gara Deci midir?" Aşkabat 1994.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 347
Karac'oğlan allamı
Men Hakka berdim selamı
Kagız üstüne kalemi
6
Yazılgan kara imes mi?
Annagurban Aşırov, "Karacaoğlan," Türkmen Sesi Gazetesi, No: 7 34; Temmuz 1 994.
-
348 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Türle kültürü pek çok farklı coğrafyayı yurt edinmiştir, ancak her coğrafya
da farklı rayihalarla çiçek vermiştir. Edebi eserlerin zeminin oluşturan ortak
hafıza, ortak yaşannuşlıklar sanat eserlerinin somutlaşmasında belki bugüne
kadar düşündüğümüzden daha etkilidir, düşüncesi akla geliyor. Ayn yaşanan
yıllar, aslı aynı olan insanların farklı eserler vermesini beraberinde getiriyor.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEÔİ ve RÜYA MOTİFİ 349
"Türk Halk Hikayeleri " genel başlığı altında toplanan türler, Türk Halk
Edebiyatının en karmaşık ve tam anlamıyla çözümlenememiş, istisnası en çok
olan türüdür. Kaba hatlarıyla konularına göre kahramanlık, aşk ve dini hikayeler
başlıkları altında, kaynaklarına göre Türk, İ ran-Hint ve Arap gurupları altında,
yaratıcılarına göre anonim ve aşık hikayeleri, şekillerine göre nesir - nazım karı
şık, bütünüyle nazım veya nesir gibi tasnifler yanında anlatıcının icrası ve sunu
mu göz önüne alınarak isimlendirilen "Aşık Hik!iyeleri''; "Meddah Hikayeleri"
veya "Realist İstanbul Hikfiyeleri"(Elçin Şükrü, 1969, s. 4-106; 1 986, s. 672)
gibi karmaşık ve farklı ölçülerle sınıflandırmalar yapılmıştır.
Bu kısa zaman ve bu bildiri sınırlan içinde Halk Hikayelerinin tür ve tasnif
problemlerini tartışmayacağım. Tarihi süreç içinde 15 ve 16. yüzyıllardan itiba
ren teşekkül etmiş aşık hikayeleri ile klasik şekli ile 18. yüzyılda ortaya çıkan ve
İ stanbul merkezli kabul edilen meddah hikayelerini toplumsal değerlerin ve
ahlak anlayışının karakterlere ve konulara yansıyışları yönünden karşılaştıraca
ğım.
Meddah hikayeleri genellikle bir anlatıcı tarafından sunulması ve bir metne
dayanması sebebiyle "hikaye" olarak nitelendirilmekle birlikte meddah, sunduğu
hikaye kahramanlarını canlandırarak ve onları karşılıklı konuşturarak rol yapma
sı , sınırlı da olsa mendil, baston, şapka gibi aksesuarlar kullanarak kılık değiş
tirmesi, aynca zaman zaman da yanına şarkı veya türkü icracıları ve saz heyeti
de alarak, gerektiğinde efekt uygulamalarıyla seyirci önünde bir hikaye anlatıcı
sından öte tek kişilik bir tiyatro eseri sergileyen aktör konumundadır. Hikaye
metinlerinin dramatizasyonu konu ve şahıs kadroları yönünden meddah hikaye
leri, halk hikayelerinden ziyade Halk Tiyatrosu alanını temsil etmektedir. Med
dahlar da canlandırdıkları hikaye metnini çoğu kez "taklit" olarak nitelendirmiş
lerdir. (Nutku Ôzdemir, 1 978, s.61-65).
"'
G.Ü. 25-27 Kasım 2004, Mitten Meddaha TUrk Halk Anlauları Uluslararası Sempozyumu
Bildirileri. Ankara.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 351
Meddahın dramatik bir sunucu, aşığın ise epik-estetik sunucu oluşu bu iki
türü birbirinden ayıran önemli bir farktır ve bu fark meddah hikayelerinin içeri
ğini de etkilemiştir. Meddah hem oyunculuğu hem de sunduğu veya sundurduğu
türkü ve şarkılarla anlatıklarınının gerçekliğini vurgulayarak seyirciyi konuyla
ve karakterlerle özdeştirirken hikayeci-aşıklar hikayenin gerçek olmadığını din
leyicisine daima hissettirir. Hikayeci-aşık da, gerektiğinde şive taklidi yapmasına
rağmen kahramanlarını türkülerle konuşturarak şiir ve müzikle lirik bir anlatımla
dramatik olmayan epik üslubu icra ederler ve böylece dinleyici-seyirciyi hikaye
ye yabancılaştınrlar.
Meddah repertuannda bir kısım halk hikayesi de yer almakla birlikte bu
metinlerin dramatizasyonu sırasında, metin, meddah hikayesi formatına ve su
numuna sokulmuş, karakterler deforme edilmiştir. Meddah hikayelerinin en çok
ilgi çekenleri, meddahların kendi dönemlerinin günlük olaylan ile ilgili kurgula
dıkları metinlerdir. Bu yeni kurgulanmış senaryolara bazen eski ve klasik hika
yelerin, masalların, destanların ve efsanelerin de eklendiği örnekler vardır. (Nut
ku Özdemir, 1978. s. 87-1 10; Elçin Şükrü, 1986, s. 672).
Meddah hikayelerinde, hikaye kahramanları Karagöz ve Orta Oyununda ol
duğu gibi genellikle İ stanbul'un varlıklı çevrelerine mensuptur. Bu kahramanla
rın işleri ve meslekleri yoktur, çoğunlukla mirasyedilerdir ve yaşama amaçlan
eğlencedir. Bu hikayelerde mutlu son, Orta Oyunu ve Karagöz' de olduğu gibi ya
bir dükkan sahibi olmak veya varlıklı bir kadınla evlenmektir. Halk hikayelerin
de ise kahramanlar, halktan veya bir bey I ağa oğlu olabilir, ve mutlaka bir işleri
ve tuttukları işte başarılı olmak mecburiyetleri ve ulaşmaları gereken idealleri ve
amaçlan vardır. Halk hikayelerinin kahramanları serüvenlerini çeşitli coğrafya
larda yaşarlarken, meddah hikayelerinin kahramanları nadiren mecburi sürgün
veya küskünlükle terk etme dışında İ stanbul'dan ayrılmazlar. Halk hikayelerinin
kahramanları , mesleklerini ve sanatlarını geliştirmek, rüyada gördükleri ideal
sevgiliye kavuşmak, başka çevrelerin aşıklarıyla yarışmak, ün kazanmak ve
kazanç sağlamak üzere uzun süreli seyahatlere çıkarlar. Meddah hikayesi kah
ramanları için İ stanbul dışına çıkmak bir ceza olarak algılanır.
Meddah hikayelerinde aşka engel olarak görülen kocanın öldürülmesi sıra
dan bir engeli ortadan kaldırmak gibi işlenir. Meddah hikayelerinde şiddet, vah
şet ve acımasızlık yaygın olarak görülür. Halk hikayelerinin temel temi olan
mertlik, feragat ve fedakarlık meddah hikayelerinde Orta Oyunu ve Karagöz
metinlerinde yoktur. Halk hikayelerinde ihanet ve arkadan vurmak, bencil dav
ranmak gibi insani zaaflar hiç hoş görülmez ve affedi lmeyen davranışlar arasın
da vurgulanır. Halk hikayelerinde şiddet, acımasızlık ve vahşete yer verilmez.
Mücadeleler, şövalyavari üsluplarla yapılır. Kötü karakterli düşmanlar, istisna
gibi sunulur ve ayıplanarak yargılanır ve cezalandırılır. Özellikle 1 8. yüzyıl
352 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Sanat, her zaman yaşanılan hayatın seçilmiş sahnelerini veya benzer kurgu
ları aktarır. Toplumsal değişimle birlikte sanat eserleri de değişir. Meddahlık
geleneği başlangıçta Araplardan Türklere dini hikaye anlatma geleneği olarak
geçmiş, önceleri Hz. Muhammed'in ve ailesinin övgüsü gibi dar bir işlev taşır
ken, Türk kültürü içinde giderek halifelerin, padişahların övgücüsü durumuna
geçmiş daha sonra bu işlevi tamamen terk edilerek bütünüyle günlük hayata dair
senaryoları canlandıran gerçekçi bir anlatım türü haline dönüşmüştür.
Hacivat ve Pişekar ise herkesin huyuna suyuna göre gitme, yüze gülüp, ar
kadan iş çevirme yanında arabulucu ve kavga yatıştırıcı gibi niteliklere sahiptir
ler. Her kalıba girebilen, kusurlara kolaylıkla göz yumabilen, işine geldiğinde
susan, esnek kişiliklerdir. Görgü kurallarını önemser ve uygularlar. Hacivat ve
Pişekar, karlı işlere ortak olarak, kiracı ve müşteri bulmak gibi aracılıklarla para
kazanırlar. Geçim sıkıntıları yoktur ve varlıklıdırlar. Hacivat ve Pişekar' ın da
meddah hikayelerinde birebir karşılığı olmamakla beraber, Çelebi ve benzeri
mirasyedi olarak sunulan bazı karakterlerde ortak nitelikleri görmek mümkün
dür.
Kadınlar "Z.enneler" başlığı altında toplanmıştır. Oyun argosunda "gaco"
diye de adlandırılan kadınlar, çeşitli yaş ve toplumsal sınıflardan olmakla birlikte
hepsinin ortak özelliği hem oyunlarda hem de meddah hikayelerinde, dalavera ve
gönül işleriyle ilgili olarak ortaya çıkmalarıdır. Kadınların hepsi olumsuz tipler
olarak çizilmişlerdir. Hepsi ahlak kurallarını çiğneyen, kocalarını aldatan, evlilik
dışı pek çok ilişkiye giren, maddi çıkarlarını önde tutan, kurnaz ve hafif meşrep
kişi lerdir. Hacivat ve Karagöz' ün eşleri ve kızlan da bu olumsuz niteliklerle
görünürler. Ev kadınlarının dışında Kanlı Nigar, Salkım İnci gibi özel isimlerle
anılan orta malı kadınlar da hem meddah hikayelerinin hem de Karagöz ve Orta
Oyunun repertuannda yer alır. Bu kadın tiplerinin yaşlısı, genci hepsi dedikodu
cu, gönül eğlendirmekten başka hiçbir hedefler olmayan, cahil ve kötü insan
örnekleri olarak işlenmişlerdir. Erkek karakterlerin her birinin olumsuz nitelikle
ri yanında bazı olumlu özellikleri bulunmakla beraber kadınlarda hiç olumlu
niteliğin bu eserlere yansımamış olması kadınların yalnız cinsel kimlikleriyle
hayata katılmalarından kaynaklanmaktadır. Büyük ölçüde 20. yüzyıla kadar
kadınlar toplum içinde eş, sevgili ve ana gibi cinsiyete dayalı oluşturulan kimlik
le var olabildikleri ve hayatın çeşitli faaliyet alanlarına katılamadıklan ve etkin
olamadıkları için bütün kültürlerde küçümsenmişlerdir.
Anadolulu Kişiler: Uz, Kastamonulu, Kayserili, Eğinli, Harputlu, Kürt.
Anadolu'lu tipler başlığı altında toplanan örnekler de Orta Oyunu, Karagöz ve
Meddah hikayeleri repertuarlannda ortak kullanılan unsurlardandır. Anadolulu
bu eserlerde Türk veya Hırbo olarak vasıflandırılmıştır. Kastamonulu oduncu,
Bolulu aşçı, yufkacı, kadayıfçı, yoğurtçu, gözlemci veya ayakkabı tamircisi,
leblebici, bekçi gibi çeşitli işlerden birinde çalışırlar. Türk tipinin; boyunun
uzunluğu, iri yan yapısı alay konusu yapılır, bön, kaba ve görgüsüz olarak tasvir
edilmişlerdir. Bu tipin, Orta Oyununda ve Meddah hikayelerinde "İstanbul'un
Taşı Toprağı Altın" örneğinde olduğu gibi baş rolde olduğu metinler vardır. Llz
tipinin elinde bir kemençe vardır ve hızla durmadan konuşur, çabuk kızar ve
hemen yatışır. Gemicilik, kalaycılık, hallaçlık, veya tütüncülük yapar. Kürt veya
Harputlu olarak adlandırılan tip, hamal, aşçı yamağı ve bekçilik yanında ağa ve
354 Prof. Dr. Umay GÜNAY
KAYNAKLAR
Prof. Dr. Şükrü Elçin, "Kitabi Mensur, Realist İstanbul Halk Hikayeleri"
H.Ü. Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, C. 1, Sayı 1 Mart 1 969. s. 4-
106.
Prof. Dr. Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara 1986.
Prof. Dr. Özdemir Nutku, Meddahlık ve Meddah Hikayeleri, Ankara 1 978.
Prof. Dr. Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ankara 1 969.
356 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Türklerin M.Ö. 4000 ' den itibaren izlenebilen tarihleri içinde 16. yüzyıla
kadar Ozan-Baksı veya Kam geleneği olarak süregelen Aşık Edebiyatı' nın fonk
siyonları ve içeriği açısından incelendiğinde Türk milletine has bir iletişim yolu
olmanın yanında kültür ve bilgi taşıyıcılığı niteliklerine de sahip olduğu bilin
mektedir. Türk milletinin tarihi geçmişi ile ilgili diğer kültürlerde olduğu gibi
kendileri tarafından kaleme alınmış yeterli sayıda yazılı belge niteliğinde tarih,
hatıra, seyahatname, biyografi gibi eserler bulunmamaktadır. Destanlarla başla
yan Türk Edebiyatında, Halk edebiyatı ve müziği adı altında incelenen eserler
sanat niteliği kadar hatta zaman zaman daha fazla hem bireysel hem de tarihi ve
toplumsal olaylann, duygulann, kabullerin, tecrübelerin ve kültürün anlamlar,
değerler, kurallar bütünün kodlannı, şifrelerini taşıyan hafıza niteliğindedir. Bu
kodlar bir tür genetik şifreler olarak kabul edilebilir. Aşık Edebiyatı diğer kültür
lerdeki saz şairi edebiyatlarından farklı fonksiyonlar üstlendiği için diğer kültür
lerde kaybolurken Türk kültüründe medeniyet değişimlerine rağmen hayatiyetini
sürdürmektedir. 2 1 . yüzyılda da farklı bir isim kazanarak özdeki fonksiyonlarını
muhafaza ederek yeni bir şekle bürünecektir.
2 1 . yüzyıla kadar gerek Türkiye'de gerek diğer Türk Cumhuriyet ve Toplu
luklannda olduğu kadar 20. yüzyılda yeni göçlerle yerleşilen Avrupa toprakla
nnda hayatiyetini sürdüren A şıklık geleneği sanat niteliğinin yanında Türk mille
tinin iletişim yolu ve yöntemi olduğu kadar genetik şifrelerin de taşıyıcısıdır.
Aşık Edebiyatı ve ona bağlı olarak anonim türküler bu açıdan tahlil edilmeli ve
Türk kültürünün kapalı açık kodlan ve şifreleri aydınlatılmalıdır. Kültür, yaradı
lış ve aile çevresi kadar kişiliğin oluşmasında birinci derecede etken olan biri
kimdir. Kültür içindeki sağlıklı şifreler kişiliği sağlıklı davranışlara yönelttiği
gibi, sağlıksız şifreler de yanlış ve zararlı davranışlara yöneltebilir. Kültürün
çözümlenmesi hem insanın hem de kültürün karekterindeki özelliklerin kaynak
lannın ve etkenlerin açıklanmasına yardımcı olur. Kader inancının etkisiyle şe
killenen ve Türk kültürüyle taşınan kendi sorumluluğunu taşımama alışkanlığın-
*
G.ü Tllrk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Somut Olmayan Kültürel Miras: Yaşa
.•
Prof. Dr. Umay Günay, Tiirkiye 'de A şık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, 4. Baskı. Ankara. s.
56-59; Kurt Reinhard, "Typeıı von A şık -Melodien iıı Vilayet Sivm ", 1. Uluslararası Türk Folk
lor Kongresi Bildirileri, C.3 Ankara 1 977. s. 169-198.
358 Prof. Dr. Umay GÜNAY
içeren türküler hem nitelik hem nicelik açısından tespit edilerek tahlil edilmeli
dir.
Erzincan 'a ait olduğunu bildiğim ve 1970'li yıllarda Erzurum Radyosunda
icra edilen ancak daha sonra icra edildiğini veya yazılı kaynaklara geçirildiğini
tespit edemediğim şu uzun havanın sözleri Türk kültürüne ve tarihine yabancı
olanlar için acılı bir feryattan başka bir şey ifade etmemektedir:
Estetik açıdan bakıldığında bir şehidin arkasından bir eşin feryadı olarak ni
telendirilebilecek bu ağıt aslında Türk tarihinde vatan topraklarını muhafaza
etmek için veri len mücadelenin hiç sonlanmadığı; kurulan yuvaların yaşanama
dan dağıldığını; ana baba evine dönmenin kadının suçu gibi algılandığını; baba
sını kaybeden çocukların telafisi çok zor olan bir eksikle hayata devam ettikleri
ni; askerlik görevinin erkekler kadar kadınlara ve çocuklara sorumluluk yükledi
ğini ifade etmekte ve toplumsal koruma mekanizmalarının da geliştirilmediğini
sergilemektedir. Aslında bu başlıklar Türk toplumu açısından bireysel problem
leri aşan pek çok sosyal, psikolojik, ekonomik ve politik durumun ifadesidir.
Kültürel kodlar olarak algılanabilecek bu başlıklar geçen yüzyıllarda kader ola
rak algılanmıştır. Ancak gelişmiş dünya içindeki insan haklan kabulleri çerçeve
sinde bakıldığında konunun ulusal ve uluslararası boyutları vardır. 1974 Kıbrıs
Barış Harekatından sonra Rumlar Avrupa Birliği İnsan Haklan Mahkemesinde
mağduriyetlerinin hesabını sürekli Türkiye' den sorarak tazminat talep ederken,
daha çok mağdur olan Türkler niye hesap sormamakta ve hak aramamaktadır?
Folklor çalışmaları, başlangıçta Sanayi Devrimi ' yle birlikte hızlı bir deği
şime giren kültürün geleneksel diye adlandırılan bölümünün derlenmesi ve mu
hafaza edilmesi ve 19. yüzyılın özellikle son çeyreğinden itibaren batı devletleri
nin sömürge halklarını yönetmek ve yönlendirmek amaçlan için bilgi toplamak
üzere başlamıştır. Kültürel kodlar çözümlenerek gelişmiş devletlerin fakir halk
ları ve devletleri yönlendirme ve yönetmelerinde kullanılmış ve kullanılmakta
dır. Son elli yılda çok hızlı bir ilerleme gösteren Biyoloj ide genetik çalışmalar
dan dünyanın haberi olmuştur. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler olarak
nitelendirilen ülke halklarının ve yöneticilerinin kültür genetiği çalışmalarından
haberleri ya olmamış veya önemi kavranamamıştır.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTiFİ 359
Prof. Dr. Umay Türkeş-Günay, Türklerin Tarihi, 2. Baskı Ankara 2007. s 389-390.
360 Prof. Dr. Umay GÜNAY
Bazı araştırıcılar folkloru tarif ederken folklorun saf sözlü kültür olduğunu
10 .
ileri sürmüşlerdir. insanlık tarihinin başlangıcında kültür birikimi sözlü olarak
gelişmekle beraber, medeniyetlerin ilerlemesiyle birtakım bilgilerin yazıyla tes
piti de yaygınlaşmıştır. Bu sebeple büyük medeniyetler kurmuş milletlerin kültür
birikimlerinde sözlü ve yazılı kültür bir arada gelişmiştir.
Türk kültür tarihi incelendiğinde VII. asra ait Orhun Anıtlan'ndan itibaren
yazılı belgelerle sözlü kültür birikiminin bir arada geliştiği anlaşılmaktadır. Bu
günkü bilgilerimiz içinde Türk kültürü açısından VII. asırdan önceki dönemler
için saf sözlü kültürden bahsetmek mümkün olabilir.
Türk kültürü açısından özellikle İslamiyet' in kabulünden sonra saf sözlü
kültürden bahsetmek eksik ve yanlış değerlendirmelere sebep olur kanaatinde
yim. XII . asırdan itibaren izleyebildiğimiz tasavvufi Türk halk edebiyatı ele
alındığında, resmi eğitim ve öğrenim almayan kişilerin de çeşitli yollarla yazılı
kaynaklardan beslendikleri anlaşılmaktadır. Bu edebiyatın dayandığı kültür biri
kimi Kur'an ve hadisler yanında dini ve tasavvufi nitelikli Arap, Fars ve Türk
kaynaklarıyla şekillenmiştir.
Ahmed Yesevi gibi resmi eğitim görmüş mutasavvıflar sohbetler ve şiirlerle
yazılı eserlerdeki bilgileri geniş halk kitlelerine ulaştırmışlardır. Ahmed
Yesevi' ye ait olduğu kabul edilen Divan-ı Hikmet'in yazılı kültürle sözlü kültür
alışverişini sergileyen niteliklerine delil olarak değerli araştırıcı Prof. Dr. Kemal
Eraslan'dan alıntı yapıyorum: "Divan-ı Hikmet nüshalarının muhteva bakımın
dan olduğu kadar dil bakımından da önemli farklılıklar göstermesi, nüshaların
değişik şahıslar tarafindan değişik sahalarda vücuda getirildiğini açıkça gös
termektedir.
laşa hikmet mecmuaları kabul etmek doğru olur. Hatta Divan-ı Hikmet nüshala
rında bulunan hikmetlerden hangisinin Ahmed Yesevi'ye ait olduğunu tespit
etmek de mümkün değildir. Bazı hikmetlerde Ahmed-i Yesevi'den birkaç asır
sonra yaşamış olan şahısların zikredilmesi (Nesimi gibi), Yesevi dervişlerinin
söyledikleri hikmetlerin Hace 'nin mahlasını kullanarak Ahmed Yesevi'ye mal
edildiğine delfilet eder. Bu husus tekke edebiyatı geleneği için normal karşılan
malıdır. Buna benzer bir durumu Anadolu sahasında Yunus Emre ilahilerinde de
görmekteyiz. Hele Divan-ı Hikmet nüshalarındaki hikmetleri M. Xll. yüzyıl mah
sulü saymak asla doğru değildir. Kime ait olursa olsun bütün hikmetlerin teme
linde Ahmed Yesevi'nin inanç ve düşünceleri, tarikatın esaslan bulunmakta
dır. "2
Bu değerlendirmede açıkca ifade edildiği üzere Divan-ı Hikmet, kaynakta
Ahmed Yesevi'nin eseri olarak doğmuş, zaman içinde kolektif anonim eser nite
liği kazanmıştır. Anonim kolektif eserlerin sözlü kültür birikimine dayandığına
dair yaygın kabuller vardır. Bu kabulün eksik ve yanlış olduğu Divan-ı Hik
met'te açıkça görülmektedir. Türk halk kültürü İslamiyetin kabulünden sonra
daima yazılı ktiltilrle desteklenerek beslenmiştir. Türk halk kültürünün
Karahanlılardan itibaren günümüze kadar izlediğimiz mahsullerini saf sözlü
kültür ürünleri olarak kabul etmek mümkün değildir. Resmi eğitimin yaygın
olmadığı dönemlerde Ahmed Yesevi' den başlamak üzere resmi eğitim görmüş
veli ve şairler aynca dönemlerinin aydın kişileri sohbetlerle, şiirlerle veya doğ
rudan doğruya kitap okuyarak okur yazar olmayan büyük kalabalıklarla çağın
gerekli bilgi birikimini, kabullerini iletmişlerdir. Türk folklor ürünlerinde sade
heyecanlardan ve duygulanışlardan öte, düşünce ve bilgiye dayalı derinliği olan
eserlerin meydana gelişinde resmi eğitim çerçevesinde yer alan bilgilerin sözlü
kültür birikimine sürekli aktarılışı fevkalade etkili olmuştur. Türk sosyal haya
tında Doğuda ve Batıda olduğu gibi sınıfların olmayışı kültürde de müşterekliği
sağlamış, kesin sınırlarla ayrılmış aristokrat sanat ve yaşayışın kalıplaşmasını
engellediği gibi, halkın eğitimli zümrelerle alışverişine imkan sağlamıştır.
11
Prof. Dr. Kemal Eraslan ' ın hazırladığı "Divan-ı Hikmet'ten Seçmeler",
adlı 501 sayfalık değerli çalışmasının 341 sayfası giriş, metin ve tercümeyi kap
samaktadır. 1 55 sayfası bugünkü okuyucuya metinde geçen bazı konu, yer ve
şahıs adlarını, bugün kullanılmayan Türkçe, Farsça ve Arapça kelimeleri açıkla
mak üzere hazırlanan anahtar niteliğinde notlar ve sözlükten oluşmaktadır. Bir
başka deyişle, metin hacmi kadar açıklama eklenmiştir. Hikmetleri gerçek ma
nada anlayabilmek için bu açıklamalara ek olarak okuyucuların İslamiyeti ve
tasavvufu, tarikat erkanını da bilmeleri gerekmektedir. Bu altyapı olmadan 'hik
metler'i anlamak mümkün değildir. Hikmetlerin uzun asırlar boyunca Doğu
il
Ankara 1 983.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 363
Türkçesini konuşan Türk boylan arasında yayılması bu alt yapının varlığını gös
termektedir. Hikmetlerin öğretici niteliği konusunda görüş birliği vardır. Ancak,
bu hikmetler yukarıda söz konusu ettiğimiz altyapı olmaksızın geniş dinleyici
kitlelerine ulaşarak etkili olamazdı. Hikmetler, mevcut bilgilerin ve kabullerin
pekişmesi yanında, eksik bilgilerin tamamlanması yolunda katkıda bulunmuş
olmalıdır. Söz konusu alt yapı dağıldıktan sonra hikmetler de sözlü gelenek için
de kaybolmuşlardır.
Hikmetlerin bir bölümünde aşağıdaki örnekte olduğu gibi açıkca bilgi ve
rilmektedir.
Muhammed'in bilin zatı Arap 'tır
Tarikatın yolu bütün edeptir
Bazı hikmetler ise yukarıdaki gibi açık bilgiler yerine tasavvuf terimleri va
sıtasıyla bu felsefeye işaret etmektedirler. Örnek olarak aldığımız aşağıdaki
Hikmet' te geçen lala olmak, illa olmak, halis olmak, muhlis olmak, fena olmak
ve fena fii ' ilah makamına yükselmek gibi tasavvufi sembollere işaret eden özel
terimleri öğrenmeden şiiri kavramak mümkün değildir. Bu bilgiler de yazılı
kaynaklardan öğrenilmekte ve yazılı kaynaklan çok iyi bilen kişiler tarafından
okur-yazar olmayanlara aktarılmakta ve anlatılmaktadır:
Divan-ı Lugat-it Türk'den itibaren Türk edebiyatı örnekleri arasında iki zıt
unsuru karşılaştırarak tercih yapmak veya yaptırmağa yönelik rnüşaare, deyişrne,
karşılama, söyleştirme adlarıyla anılan şiir tarzının bir örneği de Divan-ı Hik
met' te bulunmaktadır:
12
13 Prof. Dr. Kemal Eraslan, Divan-ı Hikmet'ten Seçmeler, Ankara 1 983, s. 285-29 1 .
a.e. s . 63.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTIFİ 367
14
a.e.
368 Prof. Dr. Umay GÜNAY
etkisi büyüktür. Sonuç olarak İslamiyetten sonraki Türk halk kültürü çeşitli yol
larla resmi eğitim ve yazılı kaynaklarla beslenerek gelişmiştir. XIX. yüzyılda
Türk hayatında başlayan hızlı değişimden Türk halk kültürü de etkilenmiş, bir
taraftan çözülme yaşanırken diğer taraftan yeni oluşumlar şekillenmeye başla
mıştır. Divan-ı Hikmet, yazılı kültür ve sözlü kültür alışverişine dikkat çekici bir
örnek teşkil etmektedir.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 369
Türk kültürü ve inanışları içinde Hacı Bektaş Veli, milletimizin tamamı ta
rafından saygı duyulan ve sevgiyle anılan beş büyük Türk velisinden biridir.
Ahmet Yesevl, Yunus Emre, Mevlana Celaleddin Rum1, Hacı Bayram Veli ve
Hacı Bektaş Veli, Türk milletinin kolektif bilinç altında sevgi ve hoşgörü temsil
cisi olarak nesilden nesile aktarılan beş değerli mutasavvıftır.
Bu beş mutasavvıfla ilgili hayat, topluma katkılan ve eserleri konusunda bu
alanda çalışanların dışında milletimizin somut bilgileri yoktur. Ahmet Yesevl,
Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli ve Hacı Bektaş Veli, milletimizin
ortak hafızasında ermiş kişilerdir. Türk hayatında birleştirici, uzlaştırıcı rol oy
nadıklarına inanılmaktadır. Ahmet Yesevi dışında Anadolu'da yaşayan bu değer
li mutasavvıflar ve çevrelerinde halka halka genişleyen takipçileri, Selçuklular
dan itibaren Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu ve Balkanların ahenkli
Türk yurtlan haline gelişinde çok büyük katkılarda bulunmuşlardır. Mevıana
Celaleddin Rum1 dışında kalan Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli
ve Hacı Bektaş Veli'nin hayat hikayeleri milletimizin yarattığı menkıbe ve riva
yetlere karışarak hatıralar arasında birbirine benzer hale gelmiştir. Türk halk
geleneği, sevdiği ve saydığı kişileri yücelterek insani ve bireysel niteliklerinden
uzaklaştırarak gönlünde saklamıştır.
Mutasavvıflar kamu vicdanında, insani zaaf ve ihtiyaçlarından anndınlarak
gerçek hayatta bölünmeleri ve yıkıcı aynlıkları doğuran öfke ve kışkançlıklan
ortadan kaldıran her türlü zaafiyeti örten, hayatı güzelleştiren ve uzlaştıran hoş
görü, sabır, sevgi ve saygı kavramları haline getirmiştir.
Tarihi kaynaklara göre Ahmet Yesevl ocağına bağlı Horasan erenlerinden
olan Hacı Bektaş Veli'nin gerçek hayatını aydınlatacak yeterli belge bulunma
maktadır. Hacı Bektaş Veli'nin de diğer mutasavvıflarda oldduğu gibi pek azı
vesikalara dayalı bazen birbiriyle örtüşen bazen çelişen menkıbe ve rivayetlere
aksettiği şekliyle hayat hikayesi özetle şöyle tespit edilebilmiştir:
ı6
"Vilayetname" veya " Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli isimleriyle
anılan eserdeki bilgilere göre Hünkar Hacı Bektaş Veli, Horasan hükümdarı
•
G.Ü. Hacı Bektaşi Veli Araştırma Merkezi, Sempozyum Bildirileri 2001
370 Prof. Dr. Umay GÜNAY
İbrahim es-Sani Seyyid Muhammed ile Nişabur'lu alim Şeyh Ahmed'in kızı
Hatme'nin oğludur. Hacı Bektaş-ı
1
.}'eli'nin 1209-1210 yılında doğup 1 270- 1 27 1
yılında öldüğü kabul edilmektedir.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin ölümünden yüz yıl sonra yazılmış olan Eflaki'nin
"Menakıbul Arifin" ve iki yüz yıl sonra yazılan Aşık Paşazade'nin " tevarih-i
Al-i Osman" adlı eserlerinde de bazı bilgiler bulunmaktadır. Aşık Paşazade,
Hacı Bektaş'ın Anadolu'ya gelişini şöyle anlatmaktadır: "Bu Hacı Bektaş Hora
san'dan kalktı, kardeşi Menteş'le önce Sivas'a geldiler, oradan, Baba İlyas'a
uğradılar. Daha sonra Kırşehir'e ve Kayseri' ye geçtiler. Kardeşi Menteş, Hora
san ' a dönmek üzere yola çıktı ve Sivas'ta şehit oldu. Hacı Bektaş Kayseri 'den
Sulu Karacahöyük'e geldi ve buraya yerleşti. Mezarı, bu vnkü idari yapılanma
�ı
içinde Kırşehir'in Hacı Bektaş kasabasında bulunmaktadır.
Hacı Bektaş Veli, ilk tahsilini Nişapur'da yapmış, Arapça ve Farsçayı çok
iyi öğrenmiştir. Eserleri Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde yazıl
mıştır:
16
17 Abdülbaki Gölpınarlı, Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli Vilayet-Name, lstanbul 1958.
Ethem Ruhi Fığlalı-Mehmet Aydın, Milli Bütünlüğümüz ve Hacı Bektaş Veli, Atatürk Kültür
18
Merkezi, Ankara 1997, s. 7.
19 a.e. s. 9.
20
AbdUlbaki Gölpınarlı, Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli, Vilayet-name, İstanbul 1958. s. 63.
21
Esat Coşan, Makalat, İstanbul.
Hüseyin Özbay, Hacı Bektaş-ı Veli ve En Yeni Besmele Şerhi, İzmir 1985 Rüştü Şardağ, Her
22
Yönü ile Hacı Bektaş-ı Veli ve En Yeni Şerh-i Besmele, İzmir 1985.
Şathiye, mutasavvıfların cezbe anında söyledikleri, şeriatla her zaman uyuşmayan felsefi söz
lerdir. Şathiyye'nin Türkçe şerhi konusundaki bilgi için bakınız: Abdülbaki Gölpınarlı,
"Bektaş" maddesi. Türk Ansiklopedisi, C. il. s. 33.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞtlR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 371
gurup eserlerden olan Hacı Bektaş Veli'nin "Makalat" adlı eseri insanı fikri ve
duygusal olgunluğa yöneltmek üzere düzenlenmiş İslami ve tasavvufi kabulleri
ve kuralları aktaran bir eserdir.
Hacı Bektaş Veli, Makalat adlı eserinin 1. Bölümünde tasavvufi kabbuller
çerçevesinde insanların abidler, zahidler, arifler ve muhibbler sıfatlarıyla tanım
lanan dört farklı yaradılışı temsil ettiklerini söylemektedir. Bu dört farklı yaradı
lış aynı zamanda tasavvufta olgunlaşma makaınlannı temsil etmektedirler.
Abidler şeriatı, zahidler tarikatı, arifler marifeti ve muhibbler hakikati temsil
etmektedirler.
Şeriatı temsil eden abidler/kulların İslamiyetin temel kurallarını benimse
meleri yaradılıştaki olumsuz iç güdülerden uzaklaşmaları beklenir. Ancak bu
gruptakiler kibir, haset, cimrilik ve düşmanlık duygularından arınamadıkları için
gıybet ve dedikodu üreterek birbirlerini incitir ve birbirlerine zarar verirler.
zahidlerinse bütün kaygılan ahirete hazırlanmaktır, bu sebeple korku ile
umut arasında gidip gelerek ve bu dünyayı bütünüyle red ederek hayatı geçirir
ler.
Ariflerin asıl sudan olduğu için hem kendilerinin hem çevrelerini kötü huy
lardan anndırarak ömür sürerler. Arifler katında her sözün üç yüzü , önü ve arka
sı vardır. Mana ehli seviyesindeki arifler katında ise sözün yetmiş iki yüzü ve bir
de ardı vardır. Arifler katında Allah' a şirk koşmak, Allah'ın adına söz söylemek
en büyük günah kabul edildiğinden kendilerini ve çevrelerini antarak Tannya
şirk koşmamaya özen gösterirler.
Hacı Bektaş Veli, "Bilmek gerekir ki, kendisini antmayan/temzlimiyen
başkalannı arıtamaz. . . Vay sana ki içinde, kibir, haset, cimrilik, düşmanlık, ta
mah, öfke, gıybet, kah�faha ve maskaralık gibi nice şeytan işi varsa, su ile yıka
nıp nasıl annacaksın?" demektedir.
Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli'nin açıkca ifade ettiği tasavvuf felsefesi
nin savunduğu görüş, şeriatın kuralan uygulanmalıdır ancak bu kurallar duygu
sal olgunluk kazanmak için yeterli değildir. Abdestle bağlanan temizlik ibadete
hazırlık anlamını taşır, bundan sonraki basamak ibadetin samimiyetle yapılması
ve kişinin iç temizliğine ulaşması beklenir. Yunus Emre'nin: " Yetmiş iki millet
elin yüzün yummaz değil " mısraı da İslamın şartlarının içselleştirmeden uygu
landığında insanda bir gelişme sağlanamayacağı anlamındadır. Şeriat kurallarını
red etmek anlamında değildir..
23
Ethem Ruhi Fığlalı - Mehmet Aydın, Milli BUtUnlUğllmUz ve Hacı Bektaş Veli, Ankara 1997, s.
30.
Türkiye' de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFi 373
Dördüncü grupta yer alan muhibbler, hakikatı temsil ederler. Hakikat Al
lah'ı bilmek, Allah'ın gerçekliğine teslim olmak anlamındadır. Bunların aslı
topraktır. Toprak teslimiyet ve rızanın sembolüdür. Bu sebeple muhibbler tesli
miyet ve rızayı içlerine sindirmişlerdir.
Makalat' ın İkinci Bölümünde şeriat, tarikat, hakikat ve marifet başlıkları al
tında yer verilen onar makamla kulun Allah kavramını kavrayarak Allah'a dost
olmanın yollan anlatılmaktadır.
Eserin Üçüncü Bölümünde şeriatın on makamı, dil ve gönülle iman getir
mek, ilim öğrenmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, hacca gitmek,
seferberlikte düşmanla savaşmak, gusul abdesti almak, helal kazanmak, evlen
mek, kadınların belirli günlerinde ve loğusalıkta ilişkiyi haram bilmek, sünnet ve
cemaat ehlinden olmak, şefkat, temiz yemek, temiz giyinmek, iyliği benimseyip
kötülükten kaçınmak olarak ifade edilmiştir. Bu makamlar İslamın şartlarını
yerine getirmek, toplumsal sorumluluk taşımak, kadınlara saygılı olmak ve sağ
lık için hijyen kurallarına uymayı ön görmektedir.
Makalat'ın IV. Bölümünde tarikatta ilerlemek için uyulması gereken kural
lar özetle şöyledir: Pir' den el alarak samimiyetle ve gönülden tövbe ederek mürit
olmaktır. Hacı Bektaş Veli'ye bağlanan üç grup mürid vardır:
1- Mecazi müridler: Dıştan şeyhe teslimiyet içinde görünmelerine rağmen
içten kendi isteklerine uyarlar.
2- Mürted müridler: Şeyhin beğenmedikleri bir halini gördükleri anda yüz
çevirirler.
3- Mutlak müridler: Şeyhe tam teslimiyet içinde olurlar.
Makalat'ta şeyhe tam teslimiyetle açıklanan müridlik, gerçek hayat içinde
tarikatların yozlaşmasını ve çöküşünü hazırlayan uygulamalardandır. Bir şeyh
gerçekten çok iyi yetişmiş ve kamil insan mertebesine ulaşmış kusursuz bir kişi
olsa bile kişilerin iradelerini bir başkasının kontrolüne teslimi doğru kabul edi
lemez. Çünkü her yetişkin, hayatının çeşitli kararlarında ve dönemlerinde kendi
ne en uygun seçimin ne olduğunu kendisi bilebilir ve bu yetişkinliğin ön şartıdır.
Osmanlının çöküş yıllarında ve Cumhuriyet döneminde kendini şeyh olarak
kabul ettiren bazı kişiler, bu teslimiyet kabülüne sığınarak devlete isyandan,
cinsel tecize uzanan pek çok istismarı yönlendirmişlerdir.
Batıda tarikat üyelerini toplu intiharlara, ülkemizde devlete ve topluma
uyumsuz, düşmanca tavır ve davranış sergileyen tarikat diye adlandırılan bazı
grupların saldırganlıklarına, genellikle ruh sağlığı bozuk kişilerin kendilerine
verdikleri şeyh ve benzeri Unvanlarla kazandıktan teslimiyet sebep olmaktadır.
374 Prof. Dr. Umay GÜNAY
24
Umay Günay-Osman Horata, Risfilel'Un-Nushiyye, İkinci Baskı., Ankara 2004.
TUrkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 375
arası ve toplumlar arası ilişkilerde böyle bütün kötülüklere kayıtsız şartsız rıza
gösterilmesi dünyada kötülüklerin hakimiyetine yardımcı olmak anlamını taşı
maktadır.
Allah insanları yaratırken onlara irade, akıl, sezgi, zeka gibi pek çok nitelik
vermiş ve bu dünyayı da bir imtihan yeri olarak lütuflarla donatarak yaratmıştır.
Marifet; iyilerin, adaleti sağlayarak, kötüleri eğiterek, dünyayı Allah'ın lütfu
olduğu için güzelleştirerek yaşamaktır. Bu noktada Yunus Emre ile Hacı Bektaş
Veli birbirinden ayrılmaktadır.
Yunus Emre, nefs terbiyesinde ve duygusal olgunlaşmada akla öncelik ve
bütünüyle sorumluluk vermekte ve kötülüklerle savaşmayı öngörmektedir.
Makalat' ın Tarikat Bölümünde, şeyhe tam itaatle, kişinin iradesini başka bir
kişiye devretmesi kadar, burada da Allah adına kötülüklere rıza göstererek kötü
lüklerin insanlığı ezmesine yardımcı olmak ve rıza göstermek yanlıştır.
Kolektif bilinçaltımıza muhtemelen tarikatların etkisiyle yerleşen "Al
lah 'tan bulsun " inanışı gerek milletlerarası ilişkilerimizde gerekse insanlar arası
ilişkilerimizde; delilerin, zalimlerin, hırslı ve aç gözlü insanların hakimiyetine
yol açar. Hiçbir din ve ahlak anlayışı insan onurunu, özgürlüğünü ve yaşama
hakkını ve milletlerin bağımsızlığını ortadan kaldıracak böyle bir kabulü öner
mez ve hoş görmez.
İslamiyetin öngördüğü duygusal olgunluk, ayarlı ve kararlı Müslüman ol
maktır. Yoksa herkesin ittirip kaktırdığı, Allah'ın lütfu olan kendi varlığına saygı
duymayan ve kendisini saydırmayan insan tipini İslamiyet de diğer dinler de
kabul etmez. Bu yolla Allah'a bırakılıyormuş gibi görünen insan iradesi, başka
kişilere teslim edildiğinden, kişiliğe ve bedenlere eziyet eden Allah değil, kullar
olduğunu da idrak edemez hale gelir. Bunun anlamı, Allah'a şirk/eş koşarak,
irade teslim edilen kişiyi Allah yerine koymaktır ki, İslamiyete göre bundan
büyük günah olamaz.
Hakikat kapısında ilerlemenin basamaklarından biri de yetmiş iki milleti
ayıplamamak olarak ifade edilmiştir. Yunus Emre'nin, " Yaradı/anı severiz
yaradandan ötürü " olarak ifade ettiği anlayış savunulmaktadır. Yaratılmışların
hepsi Allah'ın kullan olduğu için yaratılış sebeplerini anlayamasak bile Allah'a
saygıdan dolayı herkesi hoşgörü ile kabul etmek gerekir.
Hakikat kapısında ilerleyenlerin cömert olması gerekmektedir. Çünkü nimet
Allahındır. Bu sebeple, insanların sahip oldukları nimetleri başka insanlardan
esirgemeye haklan da yoktur. Önemli basamaklardan biri de, nefsin öldürülme
sidir. Bu, bedenin arzularına ve dünya nimetlerine bütünüyle yabancılaşma an
lamındadır. Allah kavramı dışındaki her şeyden soyutlanmayı başarmaktır. Öl
meden önce ölmek kavramı bu hali ifade etmektedir.
Türkiye'de AŞIK TARZI ŞİİR GELENEGİ ve RÜYA MOTİFİ 377
hakikat mertebeleri, daha çok bilim ve sezgi gerektirdiğinden her anlamda yete
neği olanlar bu yolda hedefe ulaşabilir.
Sonuç olarak; Hacı Bektaş Veli yolunu tercih edenler de, diğer tarikat üye
leri gibi duygusal olgunluk kazanmak üzere çaba harcamaktadırlar.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, tekke ve zaviyelerin kapatılmasının sebebi
gerçek anlamda mürşidlik niteliğine sahip olmayan cahil, istismarcı şeyhlerin
zararlarından milletimizi korumak içindir. Bunalım çağlarında dini görünümlü
akımların bütün dünyada yükseldiği bilinmektedir. Hoşgörü adına
hoşgörüşüzlüğü şekillendiren tarikat adı taşıyan gruplarla mücadele etmenin
yolu, milletimize doğru bilgileri ulaştırmaktan geçmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
ELMALILI, Hamdi Yazır; Hak Dini Kur'an Dili, 4 Cilt, 2. Baskı, İ stanbul,
1960.
ERDENER, İ slam; Aşık Şenlik Divanı, Kars, 1 960.
ERDOGAN, Aşık Dursun Ali (Deryam1); Gülme Zarıma, Ankara, 1 990.
EREN, Hasan; Türk Saz Şairleri Hakkında Araştırmalar, Ankara, 1 952.
ERGUN, Saadettin Nüzhet; Halk Şairleri 1, İ stanbul, 1 926.
____, Halk Şairleri il, İstanbul, 1926.
____ , Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı (M. Ferit'le Ortak),
Konya, 1 926.
____ , Gevheri, İ stanbul, 1 928.
____, Pir Sultan Abdal, İstanbul, 1929.
____ , Bektaşi Şairleri, İ stanbul, 1930.
____ , İslamiyetten Evvel Türk Edebiyatı, İ stanbul, 1 93 1 .
____, Aşık, İ stanbul, 1933.
____, Gedai, İ stanbul, 1933.
384 Prof. Dr. Umay GÜNAY
(Ocak-Haziran 1 989). (Anonim Halk Şiiri, Türk Saz Şiiri ve Tekke Şi
iri başlıklarıyla Nevzat Gözaydın, Saim Sakaoğlu ve Abdurrahman
Güzel 'in üç makalesini içine almakta olup, kitap bütünlüğünde yayın
lanmıştır).
TÜRK İSTİKLAL SAVAŞI DESTANLARI, Ankara, 1 982.
390 Prof. Dr. Umay GÜNAY