You are on page 1of 476

i.

RT Book Reviews - En iyi Çağdaş Romans Ödüiü


Ki
Hiçbir yere ait olmadığınızı
uzaklarda bambaşka bir hayatın beklediğini hissettiğiniz oldu
Ya da
Hayallerinizin hayatınız hakkında gerçek şeyler
M • fısıldayabileceğin! hiç düşündünüz mü?

Cheyenne Christensen, annesi ve ablasıyla birlikte uzun yıllar şehir şehir


dolaştıktan sonra Whiskey Creek'te yeni bir yaşam kurar
yakalandığı amansız hastalık iki kız kardeşi birbirlerine yakınlaştırdığı gibi
bu zamana kadar gizli kalmış bir meseleyi de günyüzüne çıkarır.

Geçmişi hakkında cevaplanmamış soruları olan Cheyenne'ın aklını


kurcalayan bir diğer mesele ise, uzun yıllar içten içe sevdiği
ummadığı bir anda karşısına çıkan Amos kardeşlerin en büyüğü Oylandır,
Mantığı ile duygularının arasında sıkışan Cheyenne
karşısına alıp büyük bir riske mi girecek yoksa yıllardır hayalini kurduğu
S6vginin p6şinden mi gid6C6ktir?
860Z980
OHİ

WWW. Inarı ivayii ilarjxoni


ISBN 978- 605. 186f 36-7
9786051860367

MARTI ^ ^ t « «A t f I n I^ r i
786051 8 6 U 3 o r
Karlar Düşerken
Brenda Novak

1. Baskı: Ağustos 2016


ISBN: 978-605-186-036-7
Yayınevi Sertifika No: 12330

CopyrightOBrenda No vak
Akçalı Ajans aracılığıyla Martı
Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Yayınevinden izin alınmadan k
ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez,
çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

Baskı
Matbaa Kâğıt Mücellit ve Tic. Ltd. Şti.
Davutpaşa Cad. Güv
Topkapı / İstanbul
Sertifika No : 28487
Tel: 0212 674 85 28

/ . i

MARTI
MARTI YAYINCILIK Orij inal adı When Snow Falls
Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti.
Yayın Y önetmeni Şahin Güç
Maltepe Mh. Davutpaşa Cd.
Çeviren Ilgın Y ıldız
Yılanlı Ayazma Sk. No: 8
Zeytinbumu/İstanbul Editör Sibel Çelik
Tel: O 212 483 27 3 7 - 4 8 3 43 13 Sayfa Tasanm Elif Aydın Yavuz
Faks: 0 212 483 27 38
Redaksiyon Çiğdem Aldatmaz
www.martiyayinlari.com Alla Özabat
info@martiyayinlari.com Kapak Tasanm
Çeviren: Ilgın Yıldız

MARTI
Stephanie Novembri için.
İnternette yıllık olarak düzenlediğim diyabet araştırmaları
açıkartırmasına gönüllü olarak verdiğin emek için teşekkürler.
Gerçekten yardıma ihtiyaç duyduğum bir zamanda hayatıma
girdin, ondan sonra da hiç ayrılmadık.
Sevgili Okur,

Annesinin gerçekten annesi olup olmadığını bilmeyen


bir kadının hikâyesi kime cazip gelmez ki? Bu kitabı yazma­
ya başladığımda, böylesi bir durumu, onun kadın kahrama­
nım üzerindeki etkisini ve gerçekleri öğrendiğinde nasıl bir
tepki verebileceğini düşünmekten bir türlü kendimi alama­
dım. Beni her gün yazmak için heyecanlandıran şey buydu.
Cheyenne’in, Anita hakkında hep birtakım şüpheleri
vardır ve özellikle de kar yağdığında aklında beliren bazı
tatsız hatıralann kaynağını hep merak etmiştir. Fakat Che­
yenne ’in çocukluğunun ne kadar zor geçtiği düşünüldüğün­
de, acı gerçeklerin altından kalkabilmek için hoş bir fante­
ziye sığınıp sığınmadığı da şaibelidir. Ablasına ve kendini
yetiştiren kadına duyduğu sorumluluk nedeniyle, geçmişini
bütün ayrıntılarıyla keşfetmekle ondan kaçmak arasında gi­
dip geliyordur; özellikle Whiskey Creek’e yerleştiği ve ha­
yatında hiç olmadığı kadar mutlu olduğu için. Bir yandan
bir çuval inciri berbat etmekten çekiniyordur, bir yandan
yıllardır içini kemiren o sorular da buharlaşıp kaybolmuyor­
dun Cheyenne eğer bu sorulara bir cevap bulacaksa bir an
evvel harekete geçmek zorundadır çünkü Anita kanserden

7
Brenda Novak

ölmek üzeredir. Eğer vefat etmeden önce bildiklerini Che-


yenne’e anlatmazsa her şey için çok geç olacaktır.
işte bu olay örgüsü benim dikkatimi cezbetmeye yeter-
liydi fakat sonra bu denkleme Dylan Amos karakteri de gir­
di ve kendine has birtakım çıkmazlara yol açtı. Umarım bu
macerayı okumak size benim onu yazmaktan aldığım keyfi
verir!
Admı bu kitaptaki bir karaktere verdiğim Marcy Mos-
tats-Passuello’ya, Make-A-Wish Demeği’ne sunduğu cömert
katkılardan ötürü teşekkür etmek istiyorum.
Dylan benim en sevdiğim kahramanlardan biri oldu­
ğundan (ileriki kitaplarımda ortaya çıkacak dört seksi er­
kek kardeşi de var) ilgilenenler için müthiş bir “Amos Auto
Body” tişörtü (beyaz baskılı siyah tişört) tasarladım. Onu ve
diğer Whiskey Creek ürünlerini www.brendanovak.com’dan
satın alabilirsiniz. Sitede aynı zamanda kitaplarım ve diya-
bet araştırmam için her yıl mayıs ayında internette gerçekle­
şen açıkartırmam hakkında bilgiler de bulabilirsiniz. Şimdi­
ye kadar tam 1.6 milyon dolar topladık!

B renda N ovak

8
İt

Creek’e pek kar yağmazdı fakat yağdığı


zamanlar Cheyerme ChristensenT bir başka zaman ve mekâ­
na götürürdü. Bu zaman ve mekânda, arkadaşlannın keyfini
sürdüğü Noeller gibi neşeli tatiller, rengârenk hediye pa­
ketleri ve sıcak elma şarabıyla renklenen kusursuz hatıralar
yoktu. Hayır, kar havası ona, tam da öyle bir günde başından
karanlık ve korkunç bir şey geçmiş gibi, berbat hissettirirdi.
Başından ne geçtiğini tam olarak hatırlayabilmek isti­
yordu. Yıllar boyunca en eski hatıralanndan bir anlam çı­
karmaya, pek çoğunda yer alan o güzel, sarı saçlı, gülümse­
yen kadını hatırlamak için kafa patlatmıştı. Bu kadın teyzesi
miydi? Öğretmeni miydi? Yoksa bir aile dostu muydu?
Annesi olmadığı kesindi! Cheyenne, hayatında bu tarife
uyacak hiç kimse olmadığında ısrar eden bir anneye sahipti
zaten. Gelgelelim, bu onun doğru söylediği anlamına gel­
mezdi. Anita hiçbir açıdan güvenilir biri sayılmazdı.
Chey, neredesin? Ağrıkesicilerimi almam gerek

9
Brenda Novak

Gerçek annesi olsun olmasın, onu yetiştiren kadın uyan­


mıştı. Anita gün geçtikçe dinlenmekte daha da zorlanıyordu.
Cheyenne, kar yağmaya başladığında üstüne binen o
inatçı melankoliden kurtulmaya çalışarak pencereye sırtını
döndü. Annesi ve ablasıyla paylaştığı üç odalı derme çatma ev
öyle gurur duyulacak bir yuva değildi. Cheyenne içeriye bir
Noel ağacı kurup onu ışıklarla süslemiş, ortalığı temizlemişti
fakat evleri Amador County’deki en mütevazı meskendi.
Yine de çocukluğunun geçtiği külüstür arabalar ve sa­
laş otel odalanndan iyiydi. En azından insanda biraz istikrar
duygusu yaratıyordu.
Cheyenne, “Geliyorum!” diye seslendi ve dolaba ko­
şup morfini çıkardı. Annesinin kanseri, on küsur yıl son­
ra yeniden nüksetmişti. Cheyenne birinin ıstırap çektiğini
görmekten nefret ederdi. Fakat Anita eğer on beş yıl önce
hastalanmış olsaydı muhtemelen Whiskey Creek’e yerleş­
memiş olurlardı ve burada yaşamaya başlamak, Cheyen­
ne’in başına gelen en güzel şeydi. Bu onu her ne kadar suçlu
hissettirse de bütün o amaçsız gezinmelere bir son veren
ve en sonunda kendisi ve kız kardeşinin bir okula kaydol­
masını sağlayan bu hastalığa neredeyse minnettar olacaktı.
Şimdi sadece Anita’nın yumurtalıklarında başlayan kanse­
rin pankreasında yeniden ortaya çıkmak yerine remisyonda
kalmasını umuyordu.
Cheyenne odaya girer girmez annesi, “Ben burada acı
çekerken ne diye oyalanıyorsun?” diye sordu. “Beni umur­
sadığın falan yok. Hem de hiç.”

10
Karlar Düşerken

Annesinin takma dişlerini takmadığı için yuvarlaya­


rak söylediği bu sözlerde bir haklılık payı olabileceğinden
korkan Chey, onun gözlerine bakmaktan kaçındı. “Eğer iyi
bir evlat olmak istemeseydim burada olmazdım,” dedi fa­
kat bunu sevgiden ziyade sorumluluk duygusuyla yaptığını
kendisi de biliyordu. Anita’yı suçladığı öyle çok şey vardı,
ondan öyle uzun zamandır uzaklaşmak istiyordu ki bu hisle­
ri ilk ne zaman yaşamaya başladığını bile unutmuştu.
Zaten Anita ablasını daha çok seviyordu. Bunu hep bel­
li etmişti. Neyse ki Cheyenne bunu dert etmiyordu. Presley
ondan iki yaş büyüktü. İlk önce o doğmuştu ve bu yüzden de
Anita’nın gözünde daima bir numara olacaktı.
Annesi nedense birden savunmaya geçerek, “Senin için
elimden geleni yaptım,” dedi.
Yine başladık Cheyenne annesinin dudaklarına bir ka­
şık dolusu morfin uzattı. “Haklı olabilirsin,” diyerek onu
onayladı. Gelgelelim Anita’nın elinden gelen, ideal olanın
çok gerisindeydi. Cheyenne ve Presley Whiskey Creek’e
gelinceye dek ülkenin batı yansındaki hemen her eyalette
yaşamıştı. Belirsiz süreler boyunca aç biilaç ve üşüyerek,
yalnız başına arabalarda veya yabancıların yanında kal­
mışlardı. Annelerinin gerekli gördüğü zamanlarda alışveriş
merkezlerinin girişlerinde veya sokak köşelerinde dilenme­
ye bile zorlanmışlardı.
Anita doğrulmaya çalışırken dudak bükerek, Bana bir
kez olsun müsamaha göstermedin,” dedi.
Cheyenne bu gerginliği kesmeye kararlıydı ve hemen

11
Brenda Novak

konuyu değiştirdi. “Aç mısın? Sandviç veya çorba ister misin?”


Annesi elini sallayarak onu savuşturdu. “Şu anda bir
şey yiyemem
9 9

Cheyenne onun rahat bir pozisyona geçmesine yarduncı


oldu ve yatak örtüsünü düzeltti. “Eğer midene bir şey girmez­
99
se ilaçlar mideni bulandınr. Dün akşam olanlan unutma
“Zaten hastayım. Mideme giren çıkıyor. Aynca takma
dişlerimi takmak istemiyorum. Kahrolasıca şeyler ağzıma
oturmuyor. Ablan nerede?”
66Presley’nin nerede olduğunu biliyorsun. Kumarhane­
99
de çalışıyor.
“Artık hiç yanıma geldiği yok.”
Şimdi ağnkesicinin etkisiyle konuşuyor olmalıydı. Pres-
ley onlarla birlikte yaşamakla kalmıyor, Cheyenne en iyi ar­
kadaşının ailesinin sahibi olduğu pansiyonda çalışmaya gi­
debilsin diye gün içinde Anita’yla ilgileniyor ve uyuşturucu
satın alacak parası olmadığında hafta sonlan onun bakımı
için Cheyenne’e yardım ediyordu. “Birkaç saat önce çıktı,”
dedi Cheyenne. Gerçi kendisi de Anita gibi, sanki bunun üs­
tünden yüzyıllar geçmiş gibi hissediyordu.
Annesi iyice huzursuzlanarak başını iki yana salladı.
“Hayn.”
“Ne?”
66
Onu ne zamandır görmüyorum. Beni terk etti. Yanım­
da senin kalman beni şaşırtıyor. 99

Chey ’in zor zamanlannda yanında duran bir evlat olma-

12
Karlar Düşerken

Sim garipsiyordu. Fakat o daima ailenin en sorumluluk sahibi


bireyi olmuştu. Az kalsm bunu ona söyleyecekti fakat ne an­
lamı vardı ki? Annesi istediği şeye inanmakta özgürdü. “Pres­
ley sabah evde olur.” Ve eve gelir gelmez de yatağına yatar...
“Onu arayabilir misin?”
“isteklerini ben karşılayabilirim. Onu neden rahatsız
edelim ki?
“Çünkü onunla konuşmak istiyorum, sebebi bu!”
Cheyenne annesi zorluk çıkanrsa onunla uğraşamaya-
cağını biliyordu.
“Sakinleş lütfen, tamam mı?”
“Ben gayet sakinim!” Anita yerinde doğrulmaya çalıştı
fakat bir türlü beceremedi. “Sen kim olduğunu sanıyorsun?
Ben olmasam nerede olurdun acaba?”
“Ben de bunu merak ediyorum.” Cheyenne’in içinden
bir ses, öyle bir durumda buradan çok daha iyi bir yerde ola­
cağım söylüyordu. Az önceki sözcükleri duyduğu şüpheler
nedeniyle söylemişti. Normalde böyle şeyler söyleyemezdi.
Bugün Cheyenne’in onlan durdurmasına fırsat kalmaksızın
sözcükler ağzmdan dökülüveriyordu. Soma da tıpkı bayat bir
koku gibi havada asılı kalıyordu.
Annesi ona bakarken gözlerini kırpıştırdı. Hastalıktan
çapaklanmış gözleri hâlâ kötücül bakabiliyordu. Fakat ar­
tık bir zamanlar sahip olduklan kudretten yoksunlardı. Artık
Cheyenne ’i korkutamıyorlardı.
Tamı’ya şükürler olsun.

13
Brenda Novak

Anita veryansın etmenin ona bir fayda sağlamayaca­


ğının farkına varmış olmalıydı çünkü daha fazla hiddetlen­
meden önce kendini toparladı. “Ben ölmek üzereyken bana
böyle davranabiliyorsun demek,” diye sızlandı.
Artık doktorlann yapabileceği bir şey yoktu. Ağrıları
için sıvı morfin, gerginliğini azaltması için de Ativan ver­
mişler ve son haftalarını evde geçirmesi için Anita’yı tabur­
cu etmişlerdi. Pankreas kanseri hızlı ilerlerdi. Fakat Cheyen­
ne, Anita’nın son anlannm henüz gelmediğini düşünüyordu.
“Bu kadar erkenden umutsuzluğa kapılmayalım.”
“Ben gittiğimde tek damla gözyaşı dökmeyeceksin.”
Cheyenne onun dikkatini dağıtmayı umarak televizyo­
nu açtı. “Sen Riziko'yu. izlerken biraz çorba ısıtayım.”
Odadan çıkmadan önce Anita onu yakaladı. “Seni hep
sevdim. Seni terk edebilirdim ama bunu yapmadım. Seni
beslemek ve giydirmek her zaman kolay olmasa da seni bir
kez olsun yanımdan ayırmadım.”
Cheyenne dönüp onun gözlerinin içine baktı. “Sarışın
kadın kimdi? Beni yanına bıraktığın biri mi?”
Anita yüzünü buruşturdu. “Hangi sarışın kadın?”
“Daha önce sana söylemiştim. Mavi gözlü, platin sarısı
saçlı bir kadın hatırlıyorum. Onun yanındaydım, bir prenses
elbisesi giymiştim, sanki doğum günümmüş gibi etrafımda
bir sürü hediye paketi vardı.9 9

Anita’nın solgun yüzünde, Cheyenne’in en sonunda bir


açıklama duyabileceğini düşünmesine yol açan alışılmadık
bir ifade belirdi. Annesi bir şey biliyordu. Derken Anita’nın

14
Karlar Düşerken

maskelediği kötü niyet gözlerinde parladı. “Neden böyle


şeyler sorup duruyorsun? Neden bahsettiğini bilmiyorum.”

Presley Christensen, Yağmur Dansı Kumarhanesi’nin


otoparkında duran 1967 Mustang marka arabasında oturmuş
sigara içiyordu. Dışarısı camı biraz aralamasına bile izin
vermeyecek kadar soğuktu; üstelik klima da çalışmıyordu
fakat madem canı bu kadar sigara çekiyordu, pek fazla se­
çeneği de yoktu. Kamu binasında sigara içmek Kaliforniya
eyaleti yasalanna aykırıydı ve hiçbir güç onu dışarıda dikil­
meye zorlayamazdı.
Direksiyonun altında bacak bacak üstüne atıp sigara­
dan uzun, sakinleştirici bir nefes çekti. Kart dağıtıcısı olarak
saat başı on beş dakikalık mola hakkı vardı; bu her ne kadar
yeterli bir süre gibi görünse de aslında hiç de öyle değildi,
hele ki mesai boyunca ayakta durmak zorunda olduğu için.
Mesai bitimine henüz üç saat vardı ve beli şimdiden ağrıyor­
du. Hayatını başka türlü kazanabilmeyi isterdi fakat elinde
bir lise diploması bile olmayan biri için pek fazla seçenek
yoktu. Genel eğitim diploması olduğu ve bir iş bulabildiği
için bile şanslı sayılırdı.
“Atfedersiniz.”
Bir adam camına tıklattığında az kalsın yüreğine mı
yordu. Nereden çıkmıştı böyle? Presley onun yaklaştığım
bile görmemişti...
îçeri girmeye kalkmasından korkarak kapıyı kilitledi

15
Brenda Novak

ve camı hafifçe aralayarak, “Ne istiyorsunuz?” diye sordu.


Birkaç yıl önce Sacramento’nun kuzeydoğusundaki bir
kumarhaneden bir kadın kaçınimıştı. Presley yaşadığı yerde
daha önce böyle bir şey olduğunu hiç duymamıştı fakat saat
sabaha karşı üçtü ve karanlığın içinde bir yabancıyla yalnız­
dı. Adam muhtemelen içkiliydi de.
Adam onu yatiştmnak için ellerini havaya kaldndı. “Özür
dilerim. Sizi ürkütmek istemedim. Ben Eugene Crouch, özel
dedektif” Bir cep feneriyle ona gösterdiği kimliğini aydın­
lattı. “Siz Presley misiniz?”
Presley ona cevap vermekle vermemek arasında gidip
geldi. Adamın özel dedektif olduğunu söyleyerek ona güven
duymasını sağlamaya çalışıyor olabileceğinden şüphelendi.
İsmini bilmesi önemli değildi, sonuçta ismi bluzuna işliydi
zaten. Presley şüpheci bir havayla, “Öyleysem ne olmuş?”
diye sordu.
Tanıyabileceğiniz birini arıyorum. 9
9
“Kimi?”
“Anita ChristensenT.”
Presley sigarasını birden düşürüverdi. Bacaklanna bir
parça kül düştüğünde, üniformasında bir delik açmadan ev­
vel onu silkelemeye uğraştı. Bu adam annesinden ne istiyor
olabilirdi?
Anita’nm yaşam tarzı düşünüldüğünde, bu adamın onu
araması için doğru düzgün bir sebep yoktu. Altı adamdan
altı çocuk yapmış, feleğin çemberinden geçmiş, hasta bir ka­
dının yüz karası kızı olan Anita’ya miras kalmış olamazdı.

16
Karlar Düşerken

Tıpkı annesi gibi Anita da hiçbir zaman sülalesi tarafından


kabul görmemişti, bu nedenle Presley bu adamın eski bir
dost veya akrabayla yeniden bağlantı kurmalanna yardım
etmek için burada olduğunu pek sanmıyordu...
Belki de Anita seks karşılığında para aldığı birinin sa­
atini çalmıştı ve polis de tutuklama karan çıkarmıştı. Veya
daha kötüsü. Bir keresinde Anita bisikletli bir adama çarp­
mış ve gaza basıp kaza mahallini terk etmişti. îçki içtiğin­
den, o sırada direksiyon başında olmamalıydı. Anita’nın bu
kazanın sonuçlanndan kurtulabilmesi Presley’yi şaşırtmıştı.
Tabii bu olay Arizona’da olmuştu ve hemen ardından New
Mexico’ya geçmişlerdi. Presley şimdiye kadar bu kazayı,
derinlerde bir yere gömmüştü.
Tabii mesele sosyal yardım dolandmcıhğı veya vergi
kaçakçılığı da olabilirdi. Anita hayatı boyunca yolunu bul-
*

mak için ne gerekirse yapmıştı.


“İsmi tekrar edebilir misiniz?” Presley ona nasıl bir ce­
vap vereceğini düşünerek sigarasından bir fırt daha aldı.
“Anita Christensen. Eskiden Karen Bateman’mış. On­
dan önce de Laura Dumas ismini kullanıyormuş.
Presley belki sekiz dokuz yaşlanndayken soyadının
artık Bateman olduğunun söylendiğini hayal meyal hatırlı­
yordu. Fakat Dumas’ı hiç duymamıştı. Herhalde Anita bu
soyadını o daha küçükken kullanıyordu. “Bu soyadlann hiç­
biri bana tanıdık gelmiyor.” Annesini korumak, Anita nın
çevirdiği dolaplarda ona yardım etmek üzere yetiştirilmişti.
Böyle yapmasaydı aç veya kız kardeşiyle bir başına kalırdı.

17
Brenda Novak

Şimdi bu tehditler Presley’de aynı etkiyi oluşturmuyordu fa­


kat eski alışkanlıkları ve sadakatleri yok etmek güçtü.
Dedektif yüzünden anlaşılan bir hayal kınkhğı içinde,
“Emin misiniz?” diye sordu. “Yıllar öncesinden New Mexi­
co’da bir kredi kartı başvurusunda referans olarak yazılmış­
sınız. Sizin kızınız olduğunu iddia etmiş.”
Presley New Mexico’dayken sadece on altı yaşındaydı.
Adam onun izini ta oradan nasıl bulmuştu?
“Hiç New Mexico’da yaşamadım.” Presley yalan söy­
lediği için pişman değildi, sadece bunun başına bir iş açma
ihtimalinden duyduğu panik duygusuyla baş etmeye çalışı­
yordu. Doğru veya yanlış, o yalnızca annesinin ona öğrettiği
şeyi yapmıştı.
Dedektif, “Christensen sıra dışı bir soyadı olmayabilir
ama Presley sıra dışı,” diyerek üstelemeyi sürdürdü. “Yani
isim olarak.”
“Belki bu Anita denen kadın da Elvis’i annem gibi çok
seviyordun”
Presley iş, meseleleri çarpıtmaya geldiğinde bir profesyo­
nel sayılırdı fakat adam ısrarla ikna olmuyordu. “Belki de başka
bir isim almıştır,” dedi. “Fotoğrafma bir bakabilir misiniz?”
“Kusura bakmayın.” Presley sigarasını kül tablasına
söndürdü. “Molam sona erdi. İşe dönmem gerek.”
Gelgelelim, adam kapının önünden çekilmiyordu ve
Presley bu şekilde kapıyı açmaya cesaret edemezdi. Elini
kapı mandalında tutarak bir süre tereddüt edince adam bu
fırsatı kaçırmadı.

18
Karlar Düşerken

“Sadece bir saniyenizi alır,” dedi. Ardından tıpkı kim­


liğini gösterirken yaptığı gibi cep feneriyle aydınlattığı eski
bir sabıka fotoğrafı çıkardı. “Sağdaki o.”
Presley bakamayacak kadar gergindi. Baktığında kimi
göreceğini biliyordu fakat annesi hasta ve ölmek üzere ol­
duğundan bunun artık bir önemi yoktu. Anita ne suç işlemiş
olursa olsun, kanser yeterince büyük bir cezaydı. Fotoğrafa
şöyle bir göz gezdirip, “Onu hayatımda hiç görmedim,” dedi.
Adam başka bir fotoğraf daha çıkardı. “Bu ikisinden
birini tanıyor musunuz?”
Presley az kalsın, ona, başından gitmezse ceptelefo­
nundan polisi arayacağını söyleyecekti fakat bunun yerine
dudaklannı mühürledi. Bu fotoğraftaki iki kişiden birini ta­
nıyordu. Bu Cheyenne’in küçükken çekilmiş bir fotoğrafıy­
dı. Ve nedense bir yanıyla Presley’ye tuhaf geldi. Epey genç
gösterse de salaş görünen Anita, tam beklediği gibi çıkmış
olsa da, Chey öyle değildi. Hoş bukleler halindeki saçla-
n kurdeleyle bağlanmıştı ve şık bir elbiseyle siyah rugan
ayakkabılar giymişti.
Bu fotoğraf ne zaman çekilmişti? Ve kendisi neden ora­
da değildi? Annesinin bir kere bile kızlannın saçlannı kı­
vırmaya tenezzül ettiğini hatırlamıyordu. Günlerce duş bile
alamadıklan zamanlar Anita saçlanndaki düğümleri taraya­
rak açarsa kendilerini şanslı hissederlerdi.
Sadece bu da değil, üçüncü kişi, şu güzel sanşm kadm
kimdi?
Bayan Christensen?” dedi adam.
4 4

19
Brenda Novak

Olasılıklar Presley’yi dehşete düşürüyordu. Anita öl­


mek üzereydi. Chey’i de kaybedemezdi. “Onlan da tanımı­
yorum,” diye cevap verdi.

Cheyenne seslere uyandı. Ablası eve gelmişti ve görü­


nüşe bakılırsa anneleri geceyi çıkartabilmişti. Cheyenne buna
memnun olduğunu söyleyemezdi; vicdanı gereğince memnun
olmadığım da söyleyemezdi. Herhangi bir gündü işte.
Dijital çalar saate baktığında bir saat daha uyuyabilece­
ğini gördü. Yeniden dönüp uyumaya çalıştı fakat annesinin
sesindeki ürkek ton merakını kabarttı.
ismini söyledi mi?”
Bir saniye,” dedi Presley. “Kartvizitini verdi.” Kısa bir
99
duraksama oldu. “Eugene Crouch.
64/\_1 •_'^099
Özel dedektif miymiş?
Bana öyle dedi, kartvizitinde de öyle yazıyor. Ne isti­
99
yor olabilir sence?
“Hiç bilmiyorum.”
Tekrar gelir mi?”
Gelebilir ama ne diye sana musallat olduğunu
99
madım.
Presley sesini alçaltsa da Cheyenne onu duyabiliyordu.
“Uzun zamandır seni anyormuş anne. Ne istediğini tahmin
edebilirsin.”
“Edemiyorum, belki ödenmemiş bir trafik cezam vardır.”
“Böyle bir şey yüzünden insanlann izini bulmak için
bu kadar uğraşıyorlar mı? 99

20
Karlar Düşerken

“Gerekli görünce tutuklama emri çıkarıyorlar, öyle de­


ğil mi? Her neyse, ne istediği önemli değil, artık çok geç.
İstersen onu cenazeme davet edebilirsin.”
“Böyle konuşma! Beni üzdüğünü biliyorsun.”
Chey yatak örtüsüne iyice sarındı. Anita bunu bu yüz­
den yapıyordu. Dikkat çekmeye çalışıyordu. Telkin edilmek
istiyordu.
“Sen ve Chey benim sahip olduğum tek ailesiniz,” dedi
Presley.
9

Kendini hazırlamalısın, hayatım. Az vakit kaldı.


4 4
9 9

44
Sensiz devam edemem. Şimdi bile yapamıyorum 99

Presley’nin sesi ağlıyormuş gibi geliyordu. Cheyenne onun


içi kötü hissetmekle beraber, kendisi benzeri bir yas içinde
olmadığından daha da kötü hissediyordu; sanki sadece onu
hapseden sorumluluklardan kurtulmayı bekliyordu.
Onun nesi vardı? Annesinin söylediği gibi kötü, nankör
bir evlat mıydı? A

“Buraya gel,” diye mırıldandı Anita.


Chey, Presley’nin annesinin kollarına atıldığını hayal
ederken eliyle gözlerini kapadı. Annesi ve ablası birbirleri­
ne sahip olduğu için mutluydu. Belki de Anita Cheyenne’in
verdiğinden daha fazla sevgi hak ediyordu. Presley arasın­
daki bütün farklılıklara karşm, Cheyenne ablasına derinden
bağlıydı. Küçükken Presley onun tek dostu, yoldaşı olmuş­
tu, özellikle de Anita’nm o uzun nutuklarım çektiği zaman­
larda. Ne sebeple olursa olsun, annesinin öfkesi hep Chey e
odaklanırdı. Hatta birkaç kez Anita öyle şiddete eğilimli

21
Brenda Novak

hale gelmişti ki Presley müdahale etmek zorunda kalmıştı.


“Peki... eğer tekrar gelirse dedektife ne söyleyeyim?”
“Önceki söylediğinin aynısını.”
“İkinci kez bunu yer mi bilmiyorum. Bizim anne kız
olduğumuzun farkında, yoksa bana sormazdı. New Mexi­
co ’da kredi kartı başvurusu yaparken benim ismimi kullan­
dığını söyledi.” Cheyenne, Presley’nin o zamanlar Güneşli
Gün Market’te çalıştığını, bunu bir sonraki işi için referans
olarak kullandığını söylediğini duydu. Crouch’un izini böy­
le bulduğunu düşünüyordu. Fakat sonra ya diğer tarafa dön­
müş ya da yüzünü örtülerin arasına gömmüştü çünkü Che­
yenne artık onun söylediklerini duyamıyordu.
Sohbetin sonunu yakalamayı umarak yatakta doğruldu
fakat bir türlü ne konuştuklannı duyamadı. “Presley?” diye
seslendi. “Ne oldu?9 9

44Bir şey yok,” diye cevapladı ablası. “Seni uyandırmak


99
İstememiştim.
“Eugene Crouch kim?”
“Sen kendi işine bak. Bilmiş Hanım,” diye parladı an­
nesi. “Ben hâlâ ayaktayım çok şükür. Toprağın dibini boyla-
yana dek kendi işimi kendim hallederim!”
Kendini yastığa atan Cheyenne, annesi hakkında berbat
şeyler düşünmek yerine ona kadar saydı. Hani kontrollü bi­
riydi? Hani merhametliydi?
Bu arada Presley araya girdi ve gerginliği bir nebze da­
ğıttı. Özellikle Anita’nın karşısında, kardeşler daima birbiri
için tampon bölge oluştururdu.

22
Karlar Düşerken

44
işyerinde karşılaştığım adamın biri, Chey,” diye
lendi Presley.
Ablası Kızılderili kumarhanesinin müdavimi olan ku­
marbazlarla ilgili pek çok korkutucu hikâye anlatırdı. Bu
adamlar içkiyi daima çok kaçınyor ve samimiyeti abartıyor­
du. Tabii şiddeti de. Presley çoğu eski mahkûm olan moto-
sikletçilerle çıktığından, onlar hakkında da korkutucu hikâ­
yeler anlatırdı. Cheyenne onun güvenliği için endişe edi­
yordu. Çocukken tahammül ettikleri şeyler onları çok farklı
etkilemişti. Cheyenne toplumun normal ve saygın gördüğü
şeylere tutunmak istemişti. Geçmişi unutmak ve liseye baş­
ladığından itibaren ona bol bol sevgi ve destek veren dostla-
nndan çok da farklı değilmiş gibi davranmak istemişti.
0te yandan Presley, yetiştirilme tarzları nedeniyle Ani-
ta’ya onun kadar kırgınlık duymuyordu. Tıpkı bir zamanlar
annelerinin yaptığı gibi, hızlı ve başına buyruk yaşıyordu,
işin üzücü yanı, Presley çok daha iyisini yapabilirdi.
Cheyenne, “Özel dedektif demiştin,” dedi.
44
Ee?” dedi Presley.
‘Neden annemi arıyor?”
“Bunu sormamak daha doğru olur diye düşündüm.”
Aslında haklıydı. Bu adam her ne istiyorsa, nihayetinde
onlan rezil edecek bir şey olduğu kesindi. Anita, Cheyenne
için uzun zamandır bir utanç kaynağıydı. Böyle hissetmekse
onu daha da suçlu hissettiriyordu. İnsan kendi annesinden
utanır mıydı?
Bu adamın kumarhaneye neden geldiğini bilmemek
belki gerçekten daha iyiydi.

23
a sormalı mıyım? 99

Arkadaşının Prius marka arabasının yolcu koltuğunda


oturan Cheyenne, bakışlarını Joe DeMarco’dan ayırdı. Joe,
babasıyla beraber kasabadaki benzin istasyonunu işletiyor­
du. O araba tamiri bölmesinde sırtı onlara dönük dururken,
Cheyenne’in en yakm arkadaşı Eve Harmon da direksiyo­
nun başma geçmişti. Aslında benzine ihtiyaçları yoktu fakat
Joe’ya rastlama umuduyla buraya olabildiğince sık gelmek
için Altın Külçe isimli hanı Cheyenne’in mutfak yardımcı­
sına emanet ederlerdi.
Cheyenne zoraki gülümseyerek, “Tabii ki sormalısın,”
dedi. Eve’i Joe’ya çıkma teklif etmesi için yüreklendirmek
kolay değildi. Eve, Joe’ya tutulalı epey kısa zaman olmuştu
fakat Cheyenne aynı adama yıllar yılı tutkundu. Tabii bunu
hiç kimseye söylememişti. Bunun kasabadaki en iyi gizle­
nen sır olduğundan emindi.
Boynunun etrafına sardığı kalın jdin atkıyı çekiştiren

24
Karlar Düşerken

Eve başını önüne eğdi. “Bilmiyorum... 9 9

Kaybedecek neyin var ki?” diye sordu Chey.


4 4

44
Onurum. Onun bana çıkma teklif etmesini istiyorum.”
44
Gail bir keresinde onun kızlanna üvey anne aramadı­
99
ğını söylemişti.
44
Kızlarını iki hafta sonunda bir görüyor. Aynca benden
harika bir üvey anne olur! 99

“Doğru ama Joe bizi hep kız kardeşinin arkadaşlan ola­


rak gördü. Belki de kendisini bize göre yaşlı hissediyordur.
Yani sana göre,” diye düzeltti hemen.
Neyse ki Eve onun ağzından kaçırdığı şeyi duymadı.
“Joe tatlı biri ama... ben yanındayken çok dalgın görünüyor.
Bir türlü dikkatini çekemiyorum.”
Cheyenne bakarken Joe birden döndü, onu arabanın
içinde otururken görünce el salladı. Cheyenne’in yüzü anın­
da kıpkırmızı oldu. İşte bir kere el sallaması bile yetiyordu.
Anita’nm eski Skylark’ıyla kasabaya ilk geldikleri günden
beri Joe onun üzerinde bu etkiyi yaratıyordu. Cheyenne o ilk
gün Presley’yle ne kadar aç olduklarını asla unutamıyordu.
4

Annesi benzin almak için yürüttüğü bozuklukları sayarken,


Cheyenne arabada kalmak isteyen Presley’yi bırakıp mini
markete girmişti. Yemek alacak paralan yoktu. Cheyenne
sadece etrafa bakıp raflarda sergilenen rengârenk paketli
atıştırmalıklardan tattığını hayal etmek istemişti.
Gitme vakti gelince Anita ona iki kez seslendi. Chey
bunu hatırlıyordu çünkü annesi ona “poposunu kaldırması­
nı” söyleyip kafasını dürtmüştü.

25
Brenda Novak

Midesi guruldayan Cheyenne, kek rafından kendini


zorla kopanp çıkışa doğru yürürken Joe önünü kesmiş ve
ona geldiğinden beri gözünü diktiği kremalı keklerden iki
paket uzatmıştı. Fakir göründüklerini bildiği için utanan
Cheyenne onları kabul etmeyince Joe keklerin satış vaktinin
geçtiğini ve onlan atmak üzere olduğunu söyleyerek alması
için ısrar etmişti.
Cheyenne keklerin son kullanma tarihlerinin geçme­
diğini, hatta yaklaşmadığını ise ancak arabaya binip Pres­
ley’yle beraber kekleri afiyetle bir güzel mideye indirdikten
sonra fark etmişti.
Cheyenne o günden beri Joe’ya âşık olduğuna emin­
di. Veya belki de o günden birkaç hafta sonra onu okulda
gördüğünde ona âşık olmuştu. Joe yakışıklı, popüler bir son
sınıf öğrencisi, kendisi ise sünepe bir birinci sınıf öğrenci­
siydi. Joe bir keresinde onun üstüne bol gelen elbisesiyle
dalga geçen bir çocuğa haddini bildirmişti. Olayı görür gör­
mez soluğu çocuğun yanmda almış ve onu Cheyenne’den
uzaklaştırmıştı. Ardından başından çok şey geçmiş o saçlan
karman çorman, yırtık pırtık kıyafetli, hassas kızın gerçekte
A

kim olduğunu biliyurmuşçasına gülümsemişti.


Cheyenne bir daha başmı çevirip Joe’ya bakmamak
için tımaklannı kemirerek, “Dün akşam Ticaret Odası etkin­
liğinde sana nasıl davrandı?” diye sordu. Joe liseden mezun
olur olmaz evlenince Cheyenne çok üzülmüştü. Fakat son­
ra Joe boşanmış. Whiskey Creek’e dönmüştü ve Cheyenne
ikinci fırsatını yirmi altı yaşmda elde etmişti; tabii geçen beş
yıl içinde hiçbir şey olmamıştı.

26
Karlar Düşerken

Eve benzin fişini çantasına koydu. “Selam söyledi. Baş­


ka bir şey konuşmadık.”
Cheyenne duyduklarından gizli bir keyif aldığı için
kendisinden nefret ediyordu. Dünyada en çok mutlu ol­
masını istediği kişi Eve’di; bu kendisinin Joe’yla beraber
olamayacağı anlamına gelse de. Eve’i hem sevdiği hem de
hayranlık beslediği bir kardeş gibi görüyordu. Harmon ai­
lesi son on yedi yıl içinde ona kapılarını açmıştı. Ona aile
pansiyonunun mutfağında iş vermiş, yemek yapmayı öğret­
miş, şefleri taşındığında işi devralmasına izin vermişlerdi.
Cheyenne onlara çok şey borçluydu.
Cheyenne vicdan azabını bastırarak durumla ilgili şaka
yapmaya yeltendi. “Senin gibi bir müşterisi olduğu için
minnettar olmalı. Buraya en sık gelen kişi sensin. Satın al­
dığın paketlerce cipsi nasıl tükettiğini merak ediyor olmalı.
Çünkü onlan yeseydin kilo aldığını fark ederdi.”
Eve de güldü fakat sonra hemen ciddileşti. “Sence çok
mu çaktınyorum?”
Bunun cevabını vermek zordu. Joe daima arkadaş can-
hsıydı. Sadece ikisine de özel bir ilgi gösterdiğini belli ede­
cek bir şey yapmaz veya onlan aramazdı.
Cheyenne uzun bir nefes aldı. “Neden Gail’den onu bi­
raz dürtmesini istemiyorsun?”
Joe’nun kız kardeşi onların arkadaş grubundandı, bu
grubun Cheyenne dışındaki üyeleri ilkokuldan beri arkadaş­
tı. Cheyenne kasabaya taşındıklarında on dört, Presley
on altı yaşındaydı.

27
Brenda Novak

“Gail, Joe’nun yeniden evlendiğini görmeyi çok ister,”


diye ekledi. “Özellikle de ona eski kansmdan daha iyi dav­
ranacak biriyle.” Gail aslında kendi hayatına o kadar gömül­
müş durumdaydı ki, Eve’in ağabeyine bir anda tutulduğunu
fark edecek halde değildi. Bir yıl önce eskiden halkla ilişki­
ler firmasının müşterisi olan ünlü bir aktörle evlenmişti ve
baştan sona değişen yaşamıyla başa çıkmaya uğraşıyordu.
44
Gail ve Simon Los Angeles’talar. Simon bir film
rinde çalışıyormuş.9 9

“Bu Joe’yla hiç konuşmadığı anlamına gelmez.”


Eve yüzünü buruşturarak arabayı çalıştırdı. “Evet
ama... henüz o kadar ileri gitmeye hazır değilim.”
Eve Joe’yu akşam yemeğine davet etme misyonundan
vazgeçtiği için Cheyenne şimdilik rahatlayabilirdi. “Peki,
onu randevuya çağırmayacak mısın?”
“Şimdi değil. Belki daha sonra cesaretimi toparlanm.”
Cheyenne başını salladı. Joe’yu aklından çıkarmalı,
Joe nun asla onun hislerine karşılık vermeyeceğini kafasına
ve kalbine sokmalıydı. Aksi olsaydı bile Eve onu istediği
sürece bir şey yapamazdı.

“Burada ne arıyorsun? Dışansı çok soğuk.”


Cheyenne sesin geldiği yöne dönüp baktığında, benzin
istasyonuna yaptıkları son yolculuktan sonra eski yoğunlu­
ğuna dönen Eve in, pansiyonun yanındaki eski mezarlığın
mezar taşları arasında, dikkatli adımlarla ona doğru yaklaş-

28
Karlar Düşerken

makta olduğunu gördü. “Sadece düşünüyorum.”


Günün en sakin saatiydi; pansiyonun konuklan için
hoş bir kahvaltı hazırladıktan sabah koşuşturması bitmişti
ve yeni müşterilerin gelmeye başladığı saate, yani üçe henüz
çok vardı. Cheyenne normalde eve koşturup annesini kont­
rol etmeliydi. Normalde hep böyle yapardı. Fakat bu öğle­
den sonra nedense içinden bunu yapmak gelmiyordu. Pres­
ley oradaydı ve Anita’nm durumu kötüleşirse arayacaktı.
Eve’in ayaklan yer yer erimiş kan ezdi. Botlan kötü
havadan ziyade moda için yapıldığından, bir süre sonra ka­
liteli siyah süeti mahvetmemek için durdu. Sonra gözleri en
yakm, aym zamanda en eski ve büyük mezar taşma oyulmuş
olan sözcüklere kaydı ve gördükleri rahatsız etmiş gibi bir
ifadeye büründü.
Gerçekten huzursuzdu. O sözcükler herkesi huzursuz
ediyordu.

Altı yaşında canice öldürülen küçük meleğimiz burada ya­


tıyor. Tann ’dan dileriz ki onu bizden alan katili cezalandırsın
ve onu cehennemin ateş çukurlanna yollasın. Mary Margaret
Hatfield, Harriett ve John Hatfield’m kızı, 1865-1871

“Onun ölümü üzerinden para kazanmayı planladığımız


için kendini kötü mü hissediyorsun?” Boynunun etrafındaki
atkıyı düzelten Eve, Chey’in yanmdaki banka çöktü.
Eve’in kimden bahsettiğini söylemesine gerek yoktu.
“Belki biraz,” dedi Cheyenne. Mary, Eve’in ailesinin pansı-

29
Brenda Novak

yon yaptığı binada doğmuş ve orada ölmüştü. Yüz yılı aşkın


süre önce öldürülmüş olsa da, cinayetin korkunç detaylarını
kasabadaki hemen herkes biliyordu. Küçük kız boğulmuş
olarak zemin katta bulunmuştu. Onu öldüren kişiye dair bir
İpucu yoktu.
Belki de bunu yapmamalıyız.”
4 4

44
Başka seçeneğimiz yok,” dedi Cheyenne. “Eğer bir
şey yapmazsak sen ve ailen pansiyonu kaybedeceksiniz.
Böyle olursa kendisi de işsiz kalacaktı fakat muhtemelen
başka bir iş bulabilirdi. Onu asıl endişelendiren Eve’in duru­
muydu. Altın Külçe Han, Harmon ailesi için çok değerliydi.
Yıllardır, özellikle de son on iki aydır sahip olduklan her
şeyi ona yatırmışlardı.
Eve üşümüş gibi kollarmı kavuşturdu. “Biliyorum, içim­
den kendime pansiyona bir hayaletin musallat olduğunu söy­
leyerek tanıtım yapmanın o kadar da korkunç bir şey ohnadı-
ğını söylüyorum. Üzerinden yıllar geçmiş bir olay bu. Sadece
binaya biraz ruh katıyor, öyle değil mi? Ama... söz konusu
olan canice öldürülmüş bir kız. Hayaleti gerçekten de binada
geziyor olabilir.”
Cheyenne şaşkınlık içinde dikleşti. “Öyle şeylere inan­
madığını sanıyordum. Gıcırtı ve tıngırtıların evin eski olma­
sından kaynaklandığını söylüyordun.”
“Pansiyonda sık sık yalnız olduğumdan buna inanmak
kolay geliyor. Kendimi ölümüne korkutmanın bir anlamı
yok. Ama...” Eve gözlerini ona çevirdi, “... bir sürü insan
paranormal olaylara inanıyor.”

30
iNurıur uuşerKen

Chey etrafmı saran sayısız mezar taşma göz attı. Çoğun­


lukla derli toplu diziler halinde gruplandmimışlardı fakat kimi
noktalarda bir gelişigüzellik duygusu veren çarpıklıklar vardı.
“Hatırlıyor musun? Biz buraya taşınmadan kısa süre önce an­
nem bazen sende bazen de Gail’de kalıp günlerce eve gelmedi­
ğim için deliye dönerdi. Beni şu ağaca bağlamıştı.” Cheyenne,
başka bir bankm yanmdaki büyük meşe ağacım işaret etti.
Eve yüzünü buruşturdu. “Nasıl unutabilirim ki? Bütün
akşamı orada geçirmiştin. Babam ertesi sabah seni bulduğun­
da bir insanm kendi çocuğuna böyle bir şey yapabilmesine
inanamayarak deliye dönmüştü. Ama... annen resmen kötü
ebeveynliğin kitabmı yazdı.”
O olaydan soma Cheyenne annesinin kanseri ciddileşene
dek, üç ay boyunca Harmon’larla kalmıştı. Kendisine bak­
makla mesul olmayan insanlara yük olmaktan nefret ettiği ve
Presley onun eve dönmesini istediği için en sonunda geri dön­
müştü. “Başta Mary’nin mezanna bu kadar yakm bir yerde,
karanlıkta tek başıma olmaktan ötürü ödüm kopmuştu.”
O sıcak yaz gecesinin hatıralan sık sık aklında dolanır­
dı. Zaten kısmen onlar yüzünden buraya gelirdi.
“Ama birkaç saat soma,” diye devam etti, “sanki Mary
benim yanımdaymış ve korkmamı istemiyormuş gibi tuhaf
bir huzur hissetmeye başladım. Hatta onunla konuşmaya
başladım.” Daha önce bunu Eve’e söylemediğinden, bunu
itiraf ettiği için huzursuzlanarak biraz daha normal görün­
mek için güldü. “Bu hayal gücümün ürünüydü biliyorum
ama o zamandan beri ondan hiç korkmadım.”

31
Brenda Novak

Reklam amacıyla onun ölümünü veya hayaletini kul­


4 4

lanarak bir arkadaşma ihanet ediyormuş gibi hissetmiyor­


sun, öyle değil mi?
9 9

Cheyenne başını iki yana salladı. “Zaten artık söylentile­


ri bastıramayız. İyi bir hayalet hikâyesi nesilden nesile geçer.”
44
Ama biz de ondan faydalanacağız,” dedi Eve. “Sence
işi ismi değiştirmeye kadar vardırmah mıyız?”
Cheyenne, mezarlığı çeviren siyah demir filigran çi­
tin ardındaki Viktoryen binayı inceledi. Noel süslemeleri
ve ışıklan onu büyülü kılıyordu fakat süslerin altında biraz
dolguya, boya badanaya ve biraz da tamire ihtiyaç vardı.
Tesisatın da yenilenmesi gerekiyordu. “Pansiyonu kurtar­
mak için tepeden tırnağa bakım yaptırmamız gerek, Eve.
Buna uygun olarak ismi de yenilenmeli. Temiz bir başlangıç
yapmalıyız. Ve ona Küçük Mary ismini takma fikri hoşuma
gidiyor. ‘Altın Kenf in Tek Hayaletli Pansiyonu’ ibaresini
altına ekleyince karanlığı biraz yumuşuyor.”
“Annemle babam öyle düşünmüyor.” Eve kara tekme attı.
“İşin başmda onlar varken her şey farklıydı.”
“Yani Russo’lar Manzara Otel’i henüz açmamışken de­
mek istiyorsun,” diye homurdandı. “Yine de...” İçini çeke­
rek devam etti. “Mary’ye olanlan müşteri bulmak amacıyla
kullandığımız için kötü hissetmeden edemiyorum.”
“Onun evini kurtarmaya çalışıyoruz.” Derken Chey’in ak­
ima bir fikir geldi ve ayaklandı. “Baksana, belki aym anda hem
pansiyonu kurtarabilir hem de ona bir iyilik yapabiliriz.”
Eve’in yüzünde bir şaşkınlık belirdi. “Neden bahsedi­
yorsun?”

32
Karlar Düşerken

6 6

Düşünsene, Gizemli Vakalar veya ona benzer bir


vizyon programını buraya gelip Mary’nin cinayetiyle ilgili
bir bölüm çekmeye davet edebiliriz, belki adli yetkililer bi­
nayı yeniden inceleyip davayı çözmeye ikna edebilirler.”
Eve ellerini nefesiyle ısıtmaya çalıştı, birbirine sürttü.
66
Doğru insanlara nasıl ulaşacağız? 9 9

“Şaka mı yapıyorsun? En iyi arkadaşlarımızdan birinin


halkla ilişkiler şirketi var. Gail prodüktörle temasa geçeme-
se bile eminim film yıldızı kocası bunu yapabilecek binleri­
ni tanıyordun Hatta Simon, şova konuk yıldız olarak katılıp
pansiyonun karısının memleketinde olduğunu söyleyebilir.
Simon bu işe dahil olursa işler tıkmnda gider.”
“Onu zorlamak istemiyorum, Chey. Zaten hayaletli
pansiyon imajımız için bize film seti dekorları yolladı; gerçi
restorasyona başladığımız için onları kullanamadık ya.”
“Bence buna aldırmayacaktır,” dedi Cheyenne. “Bir
saatini bile almaz. Sadece o bölümde kısacık görünecek, o
%

kadar. Haydi, tamam de. Pansiyonun böyle bir programda


%

görünmesi büyük açılışımız için harika bir halkla ilişkiler


çalışması olur. Rakipleri geride bırakmz. Ayrıca belki Mary
de biraz huzura kavuşur.” Eve’e yaklaştı. “Düşünsene, ya en
sonunda vakayı çözüme kavuştururlarsa?”
Eve’in normalde dümdüz olan alnında endişe nedeniy­
le çizgiler belirdi. “Çok iyi olur ama bu, adli yetkililer gelip
göz atmcaya kadar restorasyonu durduracağımız anlamına
mı gelecek?” Anne babası emekli olup işi ona bıraktığın­
dan, en önemli önceliği ipotek ödemelerini yapmaktı, so-

33
Brenda Novak

nuçta anne ve babası ona maddi açıdan destek olmak için


ellerinden geleni yapmıştı. “Çünkü bunu yapamam,” diye
ekledi. “Pazar günü çıkacağımız gemi turuna senin dışında
katılmayan tek kişi Riley ve o da ocakta açılışı yapabilelim
99
diye restorasyona başlamak için burada kalıyor.
Eve ve beş arkadaşı Noel tatili için Karayipler’e on
günlük bir gemi turuna gidiyordu. Bu hafta sonu yola çıka­
caklardı ve Noel’in ertesi günü döneceklerdi.
“Programı değiştirmek zorunda değiliz,” dedi Cheyen­
ne. “Zemin katı yenilemiyoruz.” Alt kata daha önce hiç kim­
se dokunmadığından, Cheyenne cinayetin gizeminin öyle
veya böyle aydınlanabileceğine dair umudunu koruyordu.
Kararan gök bir başka fırtınanın habercisiydi. Eve başı­
nı kaldınp baktı. “Yüz elli yıl sonra bir şeyleri çözebilmeleri
çok düşük bir ihtimal.”
“Düşük ihtimal sıfır ihtimalden iyidir. Cinayeti çöze-
meseler bile biz halkla ilişkilerimizi yapmış olacağız. Bu
bütün ülkede yayınlanan bir program. Bir daha elimize böy­
le reklam yapma fırsatı geçmez.”
Eve, Chey’in koluna girerek onu sıcak hana doğm çekti.
“Tamam, peki. Onlann ilgisini cezbetmek için ne yapabileceği­
mize bir bakalım ama ben dönmeden ve tatil bitmeden olmaz.”
Yürürlerken Cheyenne, “Öyle yapanz,” dedi. “Ama
neden heyecanlı değilsin? İnsanlara kendimizi duyurmak
için tam da böyle bir şeye ihtiyacımız vardı.”
“Haklısın. Sadece... biraz gerginim. Bu harika bir fikir.
Gail bunu daha önce düşünemediği için delirecek.” Eve ma-

34
Karlar Düşerken

bir gülümseme takındı, sonra hemen normal ifadesine


döndü. “Annen nasıl? 9 9

Cheyenne her günün sonunda onu bekleyen hırçın kadm


hakkmda konuşmak istemiyordu. İşe gitmeden önce sadece
birkaç saati vardı, bu saatler çarçabuk geçip gidecekti. Sonra
Presley kumarhaneye gidecekti ve kendisi Anita’yla beraber bir
99
başka sinir bozucu akşam geçirecekti. “Fena sayılmaz.
Sence ne kadar süre daha dayanır?”
4 4

44
Kim bilir? Doktorun dediğine göre birkaç gün de ola-
99
bilir, birkaç hafta da.
Eve birden durdu ve Cheyenne’in kolunu çekerek onun
da durmasına neden oldu. “Belki seyahati iptal etsem iyi
99
olur,” dedi. “Zaten bunu yapmak aklımdaydı.
“Hayır.” Cheyenne onun uğruna her şeyden kısıp para
biriktirdiği, yirmi dört aydır bahsettiği gemi tatilini kaçır­
masını istemiyordu.
“Ama ya annen biz gittiğimizde vefat ederse? Her şeyle
tek başına ilgilenmen gerekecek.” Etrafta onlan duyacak hiç
kimse olmamasına karşın sesini alçalttı. “Tanrı biliyor ya,
Presley’nin sana yardım ettiği pek söylenemez.”
“Presley elinden geleni yapıyor. Ayrıca sizinkiler de
burada. Eminim bir şeye ihtiyacım olursa bana yardım eder­
ler.” Soğuk şimdi kemiklerine sızmıştı. İçeri girmek için sa­
bırsızlanarak Eve’in kolunu çekiştirdi ve yeniden yürümeye
ko3mldular. “Her neyse, hiçbir arkadaşımızın Anita nın ce­
nazesine gitmek için yanıp tutuştuğunu sanmıyorum zate
Eve, “Onu fazla sevemeyecek kadar kızgınız, diye
99
raf etti. “Ama senin yanmda olmak istiyoruz

35
Brenda Novak

“Öylesiniz. Her zaman.”


“Kanserin tekrar nüksetmesine ve bu kadar hızlı ilerle­
diğine inanamıyorum. 9 9

“Noel olduğu düşünülürse epey kötü zamanlama. Ama


gemi tatilini kaçıramazsm. Böyle geç bir tarihte iptal imkâ­
nın yok. Paranı geri alamazsın.”
Eve huzursuzca homurdandı. “Zaten o parayı harca­
mam hataydı. Manzara Otel açıldıktan sonra toparlanama-
yacağımızı bilseydim...”
Chey bahçe kapısını araladı ve içeri geçtiler. “Biliyo­
rum. Ama şöyle düşün: Para güzel bir yere gidiyor. Pansi­
yonu kurtarmak için bir planımız var ve Anita muhtemelen
yeni yılı atlatacak. Günahıyla sevabıyla, o güçlü bir kadın.
Buna kimse itiraz edemez.”
Binanın önündeki paspasa ulaştıklarında Eve botlarına
yapışan toprağı silkti. “Keşke bizimle gelseydin.”
Cheyenne de bunu isterdi. Fakat bu uğurda bir nebze
bile çabalamamıştı. Kafedeki cuma günü buluşmalarından
birinde bu fikir ortaya atıldığında böyle bir geziye harca­
yacak parası olmadığını biliyordu zaten. HarmonTar ona
verebilecekleri parayı veriyordu fakat pek fazla kazandığı
söylenemezdi. Ayrıca ablası veya annesinin daima desteğe
ihtiyacı oluyordu. “Doğum belgem yok, unuttun mu? Pasa­
portum olmadan alamıyorum.”
99
“Bir şekilde doğum belgenin kopyasını alabilirdik.

36
Karlar Düşerken

4 6

Annem benim nerede doğduğumu hatırlamazken bu


çok zor!
9 9

Eve gözlerini devirince Chey onun ne düşündüğünü gayet


iyi anladı. Bir anne, nasıl olur da bunu bilmezdi? “Onu bulma-
99
mn başka bir yolu olmalı. Araştırma yapmamız yeterli.
Cheyenne, bunu yapmanın Eve’in tahmin ettiğinden
çok daha zor olduğunu biliyordu. Presley’yle küçüklükle­
rinden kalma çok fazla fotoğrafları yoktu. Yıllar boyunca bir
arabada yaşamışlardı, bu da hatıra biriktirmeyi imkânsızlaş­
tırmıştı. Bir gün, Presley’nin nüfus cüzdanı, Anka’ya ilk kez
kanser teşhisi konduktan soma, yol kenanna düşmüştü. Ani­
ta odanın parasını ödeyemediğinden, kaldıkları otele dön­
düklerinde müdürün bütün eşyalarını attığını görmüşlerdi.
Cheyenne bu olayı Eve ve diğerlerine anlatmıştı. Fakat
onlara rüyalarındaki sarışın kadından, kar tanelerinin onu
kederli hissettirdiğinden veya çocukluk hatıralarını saran
kuşkulardan söz etmemişti. Annesinin onu kaçırdığını ima
etmek bile çok ciddi bir suçlamaydı. Aynca aklındaki gö­
rüntülerin kesinliğine güvenemezdi. O kadar ilen gitmeden
önce bir tür kanıta ihtiyacı vardı.
“Sen beni merak etme,” dedi. “Restorasyon işleriyle il­
99
gilenirim.
Benimkiler bunu yapabilirdi. Teyzemi ziyarete şubatta
46

99
gidecekler.
Cheyenne pansiyonun sıcak ortamına adım attığında.

37
Brenda Novak

konuklan etkilemek için satın aldıkları çam ve dut karışımı


pahalı oda kokusuyla sarmalandı. “Böylece onlara da iş çık­
maz,” diye karşılık verdi. Fakat bütün arkadaştan gitmişken,
annesi ölüm döşeğindeyken ve pansiyon restorasyondayken
Noel’e katlanmanın kolay olmayacağını biliyordu.

38
resley annesinin yatağının kenarında oturmuş,
onun uyumasını izlerken bir yandan da ardı ardına sigara
içiyordu. Bir yanı, Anita’nm soluduğu havaya kanserojen
saçmaktan ötürü suçlu hissediyordu. Chey evde olsaydı onu
verandaya yollayacağını biliyordu. Fakat dışarısı soğuktu ve
Presley pasif içiciliğin şu noktada Anita için bir fark yarat­
mayacağını düşünüyordu.
Şifoniyerin üstündeki küçük televizyondan bir uğultu
yükseliyordu. Aslında güya beraber Cesur ve Güzel izle­
yeceklerdi. Bu en sevdikleri pembe diziydi; yıllardır takıp
ediyorlardı. Fakat annesi ilaçlar yüzünden gözlennı açık mt-
maktan bile acizdi. Arada bir bilincini yitiriyordu ve Pres­
ley’nin orada olduğunun bile farkında değildi.
Presley bir kez daha komodinin üstündeki morfine bak­
tı. Ondan biraz yutmuştu ama içinden bir ses biraz daha iç­
mesini söylüyordu; bunun yerine tepenin aşağısındaki ma
gecekonduya gidip kristal met de alabilirdi elbet. Annesinin

39
Brenda Novak

İlaçlarından fazla almamaya dikkat etmeliydi. Devlet yal­


nızca kısıtlı bir miktarını karşılıyordu. Her pazartesi günü
gelen bakımevi hemşiresi ilaçları yakinen takip ediyordu,
Cheyenne de öyle.
Anita sanki rahat edememiş gibi kıpırdanıp homurda­
narak gözlerini açtı. Sonra Presley’yi gördü ve toparlanma-
ya çalıştı. “Neler oluyor... bizim diziye ne oldu?”
Oyuncuların seslerini duyup tanıyor, yirmi dakika veya
daha fazla süredir uyuşa da aslında ne yapması gerektiğini
biliyordu.
Presley diziyi izlememesine karşm, “Bir şey olmadı,”
diye cevap verdi.
“Thomas’ı gösterdiler mi?”
O, Anita’nm favorisiydi. Anita onun Brooke’la geçirdi­
ği çılgın hafta sonunu ve üvey annesiyle yatıp yatmadığını
öğrenmeye can atıyordu. “Bu bölümde yoktu.” En azmdan
Presley onu görmemişti.
“Ridge’e ne oldu?”
“Son reklamdan önce eski kansmı öpüyordu.” Presley
o kadannı görmüştü fakat görmeseydi bile, Ridge’in eski
karısıyla ilişki yaşaması sağlam bir tahmindi. Dizinin yazar­
ları bu aşk üçgenini birkaç sezondur sürdürüyordu.
“Eğer yakında Brooke’la Taylor arasmda bir seçim
yapmazsa yetişemeyeceğim.” Anita’nm gözleri ağırlaşıp
kapandı. Presley onun yine uykuya daldığını düşündü fa­
kat birkaç saniye sonra konuştu. “Sigarayı bıraksan iyi olur,
yoksa sonun benim gibi olacak.”

40
Karlar Düşerken

Presley bırakmak istiyordu. Annesinin dişlerinin bakım­


sızlıktan dökülmeden önce ne kadar san olduğunu hatırlıyordu.
Fakat şimdi öyle bir savaş verecek hali yoktu. Her bir günü at­
99
latabilmek için yardıma ihtiyacı vardı. “Bırakacağım. Sonra.
İyi.” Annesi gülmeye çalışırken öksürdü.
4 4

“Anne?”
Anita derin bir nefes aldı. Konuşmakta gitgide zorlanı-
99
yordu. Bazen hiç enerjisi olmuyordu. “Ne?
Presley uzaktan kumandaya basıp televizyonu kapattı
99
44
Chey evde değil.
99
Evde olup olmadığını sormadım ki.
44

99
Olmadığını bilmeni istedim.
44

Annesinin gözlerinde birden keskin bir atıklik belirdi. Pres­


ley’nin ses tonundaki değişimi fark etmişti. Bazen birbirlerine
99
Chey’e asla itiraf edemedikleri şeyleri söylerlerdi. “Neden?
99
44
Çünkü sana Eugene Crouch’u soracağım
44
Sorma.” Annesi cılız gri saçlarını düzeltti. O konuyu
99
açmazsan... daha iyi edersin.
99
“Neden? Onda bir fotoğraf vardı.
Anita yüzünü buruşturduğunda zaten kın şıklıklarla
99

dolu olan yüzü daha da buruş buruş oldu. Ne olmuş?


Ne mi olmuş?” dedi Presley, “Onu nereden bulduğunu
4 4

99

merak etmiyor musun? Fotoğrafla kimin olduğunu?


99
Anita yeniden öksürdü. “Hayır.
“Neden?” 99

Bu konuda bir şey duymak istemiyorum.


44

99
44
Çünkü zaten biliyorsun.

41
Brenda Novak

Anita yüzünü buruşturarak televizyona işaret etti.


“Şunu açsana.”
Presley onu dinlemedi. Doğruları duymak istediğine
onu ikna etmek için Anita’ya iyice eğildi. “Ne oldu anne?
Fotoğraftaki sarışın kadm kimdi? Yoksa Chey’in sürekli
îr
bahsettiği kadm mı?
Annesi onu savuştururcasma elini salladı. “Kes şunu
B ana güven yeter.
9 9

“Bu kadar mı?” %

Anita’nm yüzünde Presley’nin günlerdir görmediği bir


renk belirdi. Belki de kendisini seven kızının bile güvenini
kazanamadığını fark etmişti. En sonunda Presley’nin göz­
lerine bakarak, “Sana... iyilik yapmaya çalışıyorum,” dedi.
“Bunu mahvetme. Bu... sana vereceğim son hediye.”
“Akla yatmıyor.”
“Tabii ki yatıyor! Ben gittikten sonra... seni bu sırrı ko­
rumak zorunda bırakmak niye? Sadece... seni içten içe yiyip
bitirecek.” Sesini alçalttı. “Veya sana... daima güvenebildi­
ğiniz tek kişiye mâl olacak.”
Cheyenne’in süslenip püslenmiş çocukluk fotoğrafını
gördüğünde hissettiği o huzursuz edici duygu yeniden Pres­
ley’nin içinde belirdi. Nevresimi kavrayarak, “Onun yeri
aslında burası değil, öyle değil mi?” dedi.
Anita’nm nefesi, ciğerlerine girip çıkarken hınitılar çı­
karıyordu. “Bunu biliyordun. İnkâr edebilirsin... ama aslın­
da içten içe bunu hep bildin.”
“Hayır.” Presley başmı iki yana salladı. “Babalanmız
99
farklı olduğu için birbirimize benzemiyoruz. Öyle demiştin!

42
Karlar Düşerken

“İnanmak istediğiniz şey buydu!”


Haklıydı. Presley istediği kadar inkâr etsin, her zaman
içinde bir parça şüphe olmuştu. Sadece onunla yüzleşmek
istememişti, o kadar. Cheyenne’in sarışın kadını sorduğunu
duymuş, bir zamanlar sahip olduğu oyuncaklan, şık kıya­
fetleri ve yediği leziz yemekleri hasretle anmasını dinlemiş
ve bile bile, bir aile olmadıkları zamanları hatırlamıyormuş
gibi yapmıştı. Hatta defalarca Chey’e o hatıraların muhte­
melen bir rüya olduğunu bile söylemişti.
“Ah, Tanrım,” diye mırıldanarak sandalyesine çöktü.
Anita ne yapıp edip yatakta doğrulmayı başardı. “Pres­
ley, sürekli kız kardeş istiyordun. Başka çocuk doğuramazdım
ama benim dışımda birine ihtiyacm vardı. Ben sürekli yarım­
da olamazdım. Yiyecek yemeğimizin ve yatacak yerimizin
olmasını sağlamam gerekiyordu. Sadece ikimiz vardık ve sen
her gün bir oyun arkadaşı isteyerek bana yalvarıyordun.
Anita bunları tamamen fedakârlıktan yapmamıştı. Ço­
cuklarını hiç gözünü kırpmadan kullanmıştı. Ama Presley
bunu sıkıntı etmiyordu. Şimdi öğrendiği şey kafasını alabil­
diğine meşgul ediyor ve onu korkutuyordu. Ağzını kapata­
rak parmaklarının arasından konuştu. ‘ Peki ne yaptın?
“Senin ihtiyacın olanı aldım, o kadar.
Presley aldığı ilaçlar nedeniyle annesinin sesinin yük-
seldiğini, derken sessizleştiğini duydu. Bunları gerçekten de
duyuyor muydu?
Evet, bundan emindi. Çok uzun zaman boyunca şüp
he etmişti. Fakat şimdi gerçeklerle yüz yüzeyken nasıl tep
vereceğini bilmiyordu. Annesine minnettar mı olmalıydı.

43
Brenda Novak

Tek başına büyüseydi sefil olurdu. Cheyenne’in arka­


daşlığı sayesinde hayat çekilir olmuştu. Beraber pek çok
şeye katlanmış, dünyaya karşı ayakta durmuşlardı; özellik­
le de Anita bir erkeğe kapıldığında ve kızlarını eskisi gibi
önemsemediğinde veya yoğun içki içtiği dönemlerde Che­
yenne onun yanında olmuş, ona sevgi ve huzur vermişti.
“Ama... peki ya o T Presley konuşabildiğine bile şaşı­
yordu. Sanki diline kilit vurulmuştu.
“Ne olmuş ona?” Anita’nın gözleri kendine has ani bir
öfkeyle parladı. “O gayet iyi. Ona da sana baktığım gibi bak­
madım mı? Neden parti elbiseleri ve doğum günü hediyeleri
hak ediyormuş ki? Neden senden veya benden daha iyi bir
hayat hak ediyormuş ki?”
Anita onu gerçek ailesinden çaldığı için, ailesinin Cheyen­
ne’e verebileceklerini hiç kimse bilemezdi. Amta buradaki ada­
letsizliği göremiyor muydu? “Sanşm kadınm kim olduğu veya
o hatıralan neden hatırladığı konusunda hiçbir fikrinin olmadı­
ğım söylemiştin,” diye fısıldadı. “En az yüz kez sordu sana.”
“Eh, madem artık biliyorsun, bakalım ona farklı bir şey
anlatacak mısın.” Acı bir kahkaha atarak Presley’nin bunu ya­
pacağını sanmadığını söyledi ve yeniden yastıklara gömüldü.

Cheyenne eve döndüğünde Presley’nin gitmiş oldu­


ğunu görünce şaşırdı. Anita çok kötü durumda olduğundan
yanmda sürekli biri olsun diye Presley genellikle onun dön­
mesini beklerdi.

44
Karlar Düşerken

Cheyenne annesine ablasının neden erken çıktığım so­


racaktı fakat Anita ilaçlardan uyuşmuş haldeydi. Chey yatak
odasınm kapısmda durup içeri bakarken, Eve’e söylediği şeyin
doğru olmadığım fark etti. Anita’mn gemi gezisinden sonra ha­
yatta kalma ihtimali yoktu. Kanser çok ilerlemişti. Anita şimdi
balmumu teninin altmda bir çuval kemiğe,dönmüştü. Cheyen-
%

ne’in eskiden korktuğu kadınla karşılaştınimca öyle ufak tefek


ve çelimsizdi ki hâlâ nefes alıyor olması bile şaşırtıcıydı.
Belki de Presley’nin gitmesinin nedeni buydu. Ani­
ta’nm her geçen gün ölüme biraz daha yaklaşmasını izlemek
kolay değildi.
Yemek yiyip dinlenme fırsatı bulabildiği için annesinin
uyumasından ötürü minnettarlık duyarak cüzdanını bıraktığı
mutfağa gitti. Noel ağacının çam kokusunu ve yakmaktan
hoşlandığı tarçmiı mumların kokusunu alabiliyordu fakat bu
kokular annesinden yayılan keskin antiseptik kokusunu bas­
tırmaya yetmiyordu.
Cheyenne gözlerini bir an kapayıp derin bir nefes çe­
kerek tatsız düşüncelerden kurtulmaya çalıştı ve buzdolabı­
na gitti. Bugün işi kolaylaşsın diye önceki akşam yatmadan
önce biraz etli güveç yapmıştı.
Görünüşe bakılırsa Presley hiçbir şey yememişti, bu
Cheyenne’i endişelendiriyordu. Ablası epey kilo vermişti...
Kendine olumsuz şeyler düşünmemesi gerektiğini ha­
tırlatarak güvecin ısınmasını beklerken mayıs ayında Har-
mon’ların doğum günü için ona hediye ettiği iPhone daki
fotoğraflara baktı. Bunlar Kara Altın Kafe’de cuma sabah­
ları buluştuğu dostlarının, yani Riley, Gail, Simon, Callie,

45
Brenda Novak

Ted, Noah, Baxter, Kyle, Sophia ve arada bir onlara katılan


diğer arkadaşlarının fotoğraflarıydı. Hollywood daki Gail ile
Simon, kızı ve kocasıyla ilgilenen Sophia, bir oğlu olan ve
tatili pansiyonun restorasyonuyla uğraşarak geçirmeyi plan­
layan Riley dışında hepsi gemi gezisine gidecekti. Cheyenne
büyük yolculuğu kaçırdığı için üzüntü duyuyordu. Karayipler
baş döndürücü güzellikte bir yere benziyordu. Fakat bir gemi
yolculuğuna çıkmayı zaten hiçbir zaman planlamamıştı.
Eve ve diğer arkadaşlannın ne kadar eğleneceğini dü­
şünüp belli belirsiz gülümseyerek fotoğraflarda ilerledi ve
aradığı fotoğrafı en sonunda buldu.
İşte Joe karşısındaydı; kolunu kız kardeşinin omzuna
atmıştı. Cheyenne bu fotoğrafı geçen yaz bir barbeküde
çekmişti. Gail eve döndüğü zamanlar Joe arada bir ortak et­
kinliklere katılırdı fakat Gail buraya öyle çok sık gelmezdi.
On yılı aşkın süredir, yani Big Hit Halkla İlişkiler şirketini
kurduğundan beri Los Angeles’ta yaşıyordu ve şimdi de Si­
mon’la evli olduğundan eskisinden daha da az geliyordu.
Güveç fırının üstünde kabarcıklar çıkardığı halde Che­
yenne onu ateşten almadı. Bu fotoğrafı daha önce milyon­
larca kez görmesine karşın Joe’nun yüzüne dalıp gitmişti.
Üstünde mayosu, güneşten bronzlaşmış kaslı kolları ve geri­
ye attığı ıslak saçlarıyla ve geniş göğsüyle çok yakışıklı gö­
rünüyordu. Onun köşeli çenesini, gülümsediğinde dudakla­
rının kenarında beliren çizgileri, zekâ saçan mavi gözlerini
incelerken kalbi gitgide hızlı atmaya başladı. Geçen birkaç
yıl içinde Joe’nun saçları şakaklarında hafifçe seyrelmeye
başlamıştı fakat Cheyenne bunu dert etmiyordu. Ona kalırsa

46
Joe hayatında gördüğü en yakışıklı erkekti.
“Presley?”
Annesi uyanmıştı ve ablasını çağınyordu. Cheyenne te­
lefonunu kenara koydu ve fırını kapattı. “Presley işe gitti,”
dedi. “Ben yemek hazırlamakla meşgulüm. Birazdan sana
güveç getireceğim
9 9

“Aç değilim.”
Anita artık hiç aç olmuyordu. Fakat bir şeyler yemek
zorundaydı, yoksa sahip olduğu azıcık gücü de kaybedecek­
99
ti. “Birkaç lokma yemelisin.
Anita merakla, “Presley giderken sana bir şey söyledi
mi?” diye sordu.
Annesi sesini güçlükle duyurabildiğinden, Cheyenne
cevap vermek için hemen yatak odasma gitti. “Ne konuda?”
99
Anita bir an ona bakıp vazgeçti. “Yok bir şey.
Cheyenne Presley’nin neden erken çıktığını sormayı
düşündü fakat annesinin sorularından, bunun cevabını bil­
mediğini tahmin etti. Ne önemi vardı? Hiçbir şey olmamıştı.
99
Peki... bir şeyler yemeye çalışacak mısın?
4 4

99
Anita umursamaz bir ses tonuyla, “Madem istiyorsun.
dedi.
“iyi. Birazdan gelirim.”
Cheyenne mutfağa giderken tezgâhın üstüne koyduğu
ceptelefonu çalmaya başladı. Ekrana bakınca arayanın Eve
olduğunu gördü, buna şaşırmadı. Sadece bir saat önce Altın
Külçe Han’dan ayrılmıştı fakat Eve onu herkesten sık arardı.
Cheyenne telefonu açar açmaz, “Umarım seyahatini ip­
tal ettirmemişsindir,” dedi.

47
Brenda Novak

Eve bir parça üzüntülü bir ses tonuyla, “Hayır, gerçi


ettirmem gerek ama,” dedi.
“Hiç gerek yok. Olacakları durduramazsın.”
“Ama olacakları atlatmana yardım edebilirim.”
“Elinden gelen her şeyi yaptın. Ne oldu?”
Eve’in sesinde yoğun bir heyecan vardı. “Yaptım.”
Cheyenne dolabı açmış, kâseleri çıkarmak için uzan­
mışken elini indirip donakaldı. Eve neden bahsediyordu?
“Ne yaptın?”
“Ona randevuya çıkmayı teklif ettim! 9 9

Cheyenne donakaldı. “Joe’ya mı?”


“Başka kime olacak, şapşal! Sadece... cesaretimi topar­
ladım, benzinciyi aradım ve dedim ki, ‘Seni daha iyi tanı­
mak istiyorum. Acaba yarın benimle yemek yemek hoşuna
gider mi?”’
Cheyenne tezgâhın kenarını kavrayarak boğuk bir ses­
le, “O ne dedi peki?” diye sordu.
4 4

Evet!” Eve’in sesi sanki zıplıyormuş gibi geliyordu.


44
Çok tatlıydı. Beni hiç huzursuz hissettirmedi. 99

Tabii ya. Joe her durumda karşısındaki insana sevecen


yaklaşmakta çok başarılıydı. Cheyenne kasabaya taşındığın­
dan beri de ona bir anlamda ağabeylik etmemiş miydi za­
ten? Buradaki diğer popüler erkeklerin yaptığı gibi, ona bir
kere bile önemsizmiş gibi davranmamıştı. Cheyenne eninde
sonunda “popüler” grup tarafından kabul edilse de, Eve’in
kendisine kıyasla sunacak çok daha fazla şeyi olduğunu dü­
şünüyordu. Çok saygı gören bir aileden geliyordu. înce fizi­
ği, alnında v biçimli saç çizgisi ve koyu renk parlak saçlanyla

48
K a n a r uuşerKen

••
klasik bir güzelliği vardı. Üstelik de harika bir insandı. Che­
yenne, Eve’den hoşlanmayacak birini tanımıyordu.
“Bu...” Chey boğazını temizlemek zorunda kaldı. “Bu
çok heyecan verici. Onu nereye götüreceksin? 9 9

Sanınm Jackson’a gidip Eski Milano Otel’de akşam


4 4

99
yemeği yiyeceğiz
44 99
Şu kaburgası meşhur olan mekân mı?
“Evet.”
Tezgâha eğilen Cheyenne başmı ellerine yasladı. “Çok
99
romantik.
Annesi odadan seslenerek konuşmalannı böldü. “Çor­
bayı bugüne yetiştirir misin, yoksa yanm mı bekleyeyim?”
Cheyenne eliyle telefona bastırdı. “Bir dakika! 99

“Bir dakikaya çıkmayabilirim!”


“Anita mı?” diye sordu Eve.
Bezginlikle iç geçiren Cheyenne, “Evet,” dedi. “Her
zamanki gibi çok kibar. 99

44
Bunu nasıl yaptığını hiç bilmiyorum. Haydi sen işine
dön... Son bir şey, sence ne giyineyim?”
Cheyenne, Eve’in gardırobunu tıpkı kendisininki ka­
dar iyi tanıyordu, ikisi de aynı bedendi ve sık sık kıyafet
paylaşırlardı. Cheyenne yetişkin olup da kendi parasını ka-
zanmcaya dek, bu anlaşmadan faydalanan taraf sadece ken­
disi olmuştu. Fakat bu artık yavaş yavaş değişiyordu. Şimdi
bunun karşılığını verme sırası ona gelmişti. Eve’in pek çok
güzel kıyafeti vardı fakat Cheyenne’in son San Francisco
ziyaretinde aldığı yeni elbiseye bayılmıştı. “Eğer istersen
indirimden aldığım şu Çaren Templet elbiseyi giyebilirsin.

49
Leopar desenli ayakkabıların ve sahte kürklü siyah ceketinle
çok güzel gider.”
“Onu gerçekten de ödünç verir misin?” dedi Eve. “O el­
biseyi henüz kendin bile giymedin. Etiketini bile kesmedin!”
Onu özel bir gün için saklıyordum.
9 9
4 4

“Aynen öyle.”
Cheyenne başmı çevirip baktı. Annesi homurdanıp
duruyordu. Artık kapatması gerekti. “Bu zaten özel bir du­
rum.” Boğazında bir yumru hissetti. “Onu giy. Baş döndü­
99
rücü olacaksın.
44
Çok düşüncelisin. Teşekkürler, Chey. Sen hayal edile­
99
bilecek en iyi arkadaşsın.
Gerçekte tam aksi geçerliydi. Eve olmasaydı Cheyenne
lisedeyken evden kaçar veya Presley gibi uyuşturucu kullan­
maya başlardı. HarmonTar Presley’yle de arkadaş olmaya
çalışmıştı fakat Presley kendi yolunda gitmiş, onu kötü etki­
leyen başka arkadaşlar edinmişti. Cheyenne Eve ve ailesine
çok şey borçluydu. Zaten Joe hiçbir zaman onun olmamıştı
99
ki. “Elbiseyi yarın sabah pansiyona getiririm.
99
Eve birden coşkulu bir sesle, “Sence onu sevecek mi?
diye sordu.
Cheyenne’in yanağından bir damla gözyaşı aktı, Eve’in
böyle bir fırsatı varken kendisi için üzülebilmesinden ötü­
rü öfke duyarak, çenesini kastı, yanağındaki ıslaklığı sildi,
gözyaşlarını akıtıp sonlandırmak için hızla gözlerini kırpış­
tırdı. “Sana karşı koyamayacak,” dedi ve buna tüm kalbiyle
inanıyordu.

50
, sabahı kafeye gitmek Cheyenne’in her haf­
ta iple çektiği bir etkinlikti. Cappuccinosunu yudumlayıp
dostlarıyla laflamaya bayılırdı. Fakat aklında öyle çok şey
vardı ki... Annesinin kötüleşmesi, Presley’nin tuhaf davra­
nıştan, muhtemelen yeniden uyuşturucuya başlamış olması
ve yılın en uzun tatilinde yanında ona destek olacak dostla-
nnm olmayışı bunlardan bazılanydı. Bir de Eve’in yakında
Joe’yla çıkacağı yemek vardı tabii; kendine itiraf etmekten
hoşlanmasa da Cheyenne’in en çok canını sıkan da buydu.
Bütün bunlar düşünüldüğünde, bugün epey kalabalık olsalar
da buluşmalarından keyif alamıyordu.
Riley Stinson, liseden mezun oldukları yıl doğan oğlu
Jacob’la beraber gelmişti. Riley, Eve’i pazartesi günü tadila­
ta başlayabileceğini garanti etmişti. Sophia Knox, kocasının
soyadıyla DeBussi de onlara katılmıştı. Fakat geçmişteki
olaylar ve sürekli şehir dışına iş gezisine giden ukala kocası
nedeniyle Sophia öyle pek fazla sevilen veya güvenilen biri
değildi. Chey onun sadece Ted’i görmek için buluşmalara
geldiğini düşünürdü. Bir zamanlar beraberlerdi ve besbelli

51
Brenda Novak

hâlâ birbirlerine karşı bir şeyler hissediyorlardı fakat söz ko­


nusu hisler, özellikle Ted’in tarafında, çoğunlukla olumsuz­
du. Sanki Sophia’nm gruba katılmasına katlanmak zorunda
olduğu için rahatsızdı ve onunla iki çift laf etmiyordu. Bu da
daha önce benzeri görülmemiş bir gerilim yaratıyordu fakat
Sophia bir yılı aşkın zamandır kafeye geliyordu. Çok hoş-
lanmasalar da onun varlığına artık alışmışlardı.
Grupta Sutter Caddesi’nde bir fotoğraf stüdyosu olan
Callie Vanetta’yla yakınlarda tatsız bir boşanma süreci ge­
çirmiş olan Kyle Houseman da vardı. Callie yle Kyle son
zamanlarda fazlasıyla yakınlaşmıştı. Cheyenne onlann yat-
tıklarmdan şüpheleniyordu fakat bu doğruysa bile çok belli
etmedikleri kesindi. İkiz erkek kardeşi mezuniyet akşamı ma­
den kuyusunun çökmesiyle ölen (Cheyenne o korkunç habe­
ri aldığı günü asla unutamazdı) profesyonel bisikletçi Noah
Rackham ve en yakm arkadaşı Baxter North’la beraber grup
tamamlanıyordu. Gail yokken dokuz kişilerdi. Neredeyse
herkes konuşup gülüşüyordu fakat bugün Eve tıpkı Cheyen­
ne gibi keyifsizdi. Kafeye geldiğinde, Joe’yla olan randevusu
sayesinde mutluluktan havalara uçuyormuş gibi görünürken,
Manzara Otel’in sahibi olan zarif Avrupah çift içeri adım atıp
karşı masaya oturduğunda ruh hali birden bire değişiverdi.
Callie, Eve’in nereye baktığını görünce, “Onlan gör­
mezden gel,” diye öğütledi.
Eve sesini alçalttı. “Yapamam. Ailemin işini mahveden on­
lar.
9 9

“Sana rakip olmaları yasadışı değil,” dedi Baxter. Bax­


ter çocukken Noah’larm komşusuydu ve ikisi hayatlannın

52
büyük bir kısmını beraber geçirmişti fakat birbirlerine hiç
benzemezlerdi. Noah mesleği düşünüldüğünde beklenebile­
ceği gibi, atletik, kaslı ve daima bronzdu. Kışları da dahil
olmak üzere neredeyse her gün bisiklete binerdi. Haftada
üç dört gün iş için San Francisco’ya gidip gelen bir borsacı
olan Baxter da hoş bir adamdı fakat onunki daha rahat, so­
fistike bir yakışıklılıktı.
“Ondan daha fazlasını yapıyorlar,” diye mırıldandı
Eve. “Rekabet etmek yerine beni iflas ettirmeye çalışıyorlar.
Bu yasadışı olmayabilir ama etik de değil.”
Cheyenne onlarm ne kadar sıkı rekabet ettiğini bili­
yordu. Tadilata ve mekânı Küçük Mary’nin hayaletli evi
olarak pazarlama planlarına karşm Harmon’lann pansiyonu
ellerinde tutabileceklerinden emin değildi. “Fiyatlan o kadar
düşürüyorlar ki para kazanabiliyor olmalan bir mucize,” dedi.
“Her gün zarardalar, o mekânı restore ederken harcadıklan
para düşünülürse, bu kayıp çok ciddi. Sadece bizden daha
uzun süre tutunabilmeyi umuyorlar.”
“Zaten o zaman da kasabadaki tek pansiyon olacaklan
için kayıplarını haydi haydi karşılayacaklar,” dedi Eve acı
bir sesle. “Bekleyin ve görün.”
“Tabii seni kepenk indirmeye zorlamakta başanlı olabi­
lirlerse.” Riley, oğluna Kara Altın’m meşhur devasa kekle­
rinden alması için biraz para verdi. “Biraz daha paraya mâl
olsa da insanlara sizin mekânda kalmak için iyi bir sebep
vereceksiniz.9 9

Eve donuk bir sesle, “Neymiş o?” diye sordu. Korku


mu? 99

53
Brenda Novak

Bir parça Whiskey Creek tarihi ” Ted karton bardağını


4 4

kenara itti. “Yeni kitap için Mary Hatfield cinayetini araştır­


9 9

maya karar vermem belki size yardımcı


“Gerçekten mi?” Noah saçını yüzünden çekip öne uzan­
dı. “Artık kurmaca kitaplar yazmayacak mısın?”
“Elimdeki sözleşmelere göre hareket edeceğim. Geri­
lim kitabı yazmayı avucumun içi gibi biliyorum. Boş vak­
timde Mary’nin başına gelenleri araştırmak istiyorum. Orada
yazmaya değer bir hikâye olup olmadığını görmek için. Bu
konu hep merakımı cezbetmiştir. Eğer ilerlemek için yeterli
bilgiyi bulursam belki pansiyona da biraz hareket katar.
“Hızh çalışsan iyi edersin,” dedi Eve.
Ted uzanıp onun elini sıktı. “Bir sürü müthiş değişiklik
99
yapıyorsunuz. Biraz kendine güven
“Her şey yoluna girecek.” Callie parlak san saçlarmı kula-
ğınm arkasma attı. “Ama öyle olmasa bile elinden geleni yaptm.
Pazar günü yola çıkıyoruz. Russo’lann tatilini mahvetmesine
izin verme.”
Eve ellerini masaya koydu. “Özür dilerim. Sadece...
rla konuşmaya çalıştım ama anlayış göstermek şöyle
99
dursun, beni dinlemiyorlar bile.
“iş hayatı böyledir,” dedi Noah. “Kişisel alamazsın.”
Cheyenne, ‘Noah’ya göre hava hoş,’ diye düşündü. Ha­
yatı pansiyona bağlı olan kendisi değildi.
“İşletmeleri de insanlar yönetir. Eve hep hayatını Altın
Külçe’yi işleterek geçireceğini düşündü.”
Bunu söyleyenin Sophia olduğunu görünce herkes
şaşkınlık içinde birbirine baktı. O ve kocası kasabanın en

54
4 4

Bir parça Whiskey Creek tarihi.” Ted karton bardağını


kenara itti. “Yeni kitap için Mary Hatfıeld cinayetini araştır­
maya karar vermem belki size yardımcı olur.
9 9

Gerçekten mi?” Noah saçını yüzünden çekip öne uzan-


44

99
dı. “Artık kurmaca kitaplar yazmayacak mısın?
“Elimdeki sözleşmelere göre hareket edeceğim. Geri­
lim kitabı yazmayı avucumun içi gibi biliyorum. Boş vak­
timde M ary’nin başına gelenleri araştırmak istiyorum. Orada
yazmaya değer bir hikâye olup olmadığını görmek için. Bu
konu hep merakımı cezbetmiştir. Eğer ilerlemek için yeterli
bilgiyi bulursam belki pansiyona da biraz hareket katar.”
“Hızlı çalışsan iyi edersin,” dedi Eve.
Ted uzanıp onun elini sıktı. “Bir sürü müthiş değişiklik
99
yapıyorsunuz. Biraz kendine güven.
“Her şey yoluna girecek.” Callie parlak san saçlarım kula­
ğının arkasma attı. “Ama öyle olmasa bile elinden geleni yaptm.
Pazar günü yola çıkıyoruz. Russo’larm tatilini mahvetmesine
izin verme.”
Eve ellerini masaya koydu. “Özür dilerim. Sadece...
onlarla konuşmaya çalıştım ama anlayış göstermek şöyle
dursun, beni dinlemiyorlar bile.”
“îş hayatı böyledir,” dedi Noah. “Kişisel alamazsın.”
Cheyenne, ‘Noah’ya göre hava hoş,’ diye düşündü. Ha­
yatı pansiyona bağlı olan kendisi değildi.
“İşletmeleri de insanlar yönetir. Eve hep hayatını Altın
Külçe’yi işleterek geçireceğini düşündü.”
Bunu söyleyenin Sophia olduğunu görünce herkes
şaşkınlık içinde birbirine baktı. O ve kocası kasabanın en

54
Karlar Düşerken

zenginleriydi; bir yıl önce Gail Te evlenen Simon dışında. îş


pratiklerinin acımasız tarafı hakkmda bir fikir sunabilecek
biri varsa bu Sophia’ydı. Sophia para için Ted’in kalbini kır­
mayı seçmişti.
Riley, Callie’nin mantığından devam ederek, “Döndü­
ğünde sorun burada seni bekliyor olacak,” dedi. “Onunla o
zaman uğraşırsın. Şimdilik pansiyon bana emanet. Düşüne­
cek daha iyi şeylerin var.”
Elbette gemi tatilinden bahsediyordu fakat Eve’in ak­
lına başka bir şey geldi. Cheyenne onun yüzünde beliren gü­
lümsemeden bunu anlamıştı. “Gerçekten de düşünecek daha iyi
şeyler var,” dedi. “Bunlardan biri de Joe DeMarco’yla yiyece­
ğim akşam yemeği.”
Cheyenne az kalsm cappuccinosunu döküyordu. Eve
ona hiç kimseye anlatmaması için yemin ettirmişti. Joe duy­
gulanna karşılık verene dek insanlann bundan haberi olması­
nı istemiyordu. Joe’nun onunla yemek yemeye razı gelmesi,
bu anlama mı geliyordu?
“Yani... randevuya mı çıkıyorsunuz?” Callie’nin mera­
kı hemen kabarmıştı; tıpkı diğerleri gibi.
Eve hafifçe kızararak portakal suyunun alüminyum ka-
••
pağmı çekip açtı. “Oyle. 9 9

Baxter bacak bacak üstüne attı. Cumaları genellikle ev­


den çalıştığı halde işinin San Francisco’da olduğunu gös­
teren o şık takım elbiselerinden birini giymişti. “Joe’yla ne
zamandır görüşüyorsun?”
“Bu akşam ilk kez çıkacağız. Ama... yıllardır gözüm on-
daydı.”

55
Brenda Novak

Cheyenne başını kaldırıp bakamıyordu bile. Hiç kimse­


nin yüzüne bakmak istemiyor, arkadaşlannm sanki midesine
bir tekme yemiş gibi hissettiğini fark etmesini istemiyordu.
Eve, Joe’dan Cheyenne kadar uzun zamandır hoşlanmıyor­
du. Fakat Cheyenne bunu söyleyemezdi. Eve’in açıklaması
Joe’yu ona ait kılmıştı; Joe’nun onun gibi hissedip hisset­
memesi önemli değildi.
Joe’nun biriyle görüşmeye başlaması gerekiyordu
4 4

zaten.” Callie plastik kaşığını boş yoğurt kutusuna koydu.


“Boşanalı ne kadar oldu?”
Cevabı Noah verdi. “Duyduğumda Avrupa’daki ilk ya­
rışımdan dönüyordum, o yüzden dört veya beş yıl önce olsa
gerek. 9 9

“Boşanma ona çok koydu,” dedi Baxter.


Oğlu kekini alıp dönen Riley, ona yer açarken sandalyesiy­
le zemini çizdi. “Eski kansmm ne yaptığı düşünülürse bu çok
normal.”
44
Sanırım son yıllarda birkaç kadmla görüşmüş ama
hiçbiri buralardan değil,” dedi Ted.
“Ve tabii hiçbiri ona benim kadar uygun değil,” diye
espri yaptı Eve.
Herkes gülünce Cheyenne de gülmeye çalıştı fakat yal­
nızca acı dolu bir tebessüm takınmayı becerebildi. Artık kal­
kıp gitmek için annesine bakması gerektiğini söylemeyi dü­
şündü fakat sonra oraya Eve’le beraber geldiğini hatırladı.
Kendini sessizce oturmaya zorlayarak, Sophia, Gail in çok
sevineceğini, Ted de bağlanma sorunu olan Eve’in en sonunda

56
r ^ u r ıu r JUUşerKen

birine kapılma vaktinin geldiğini söylediğinde diğer arkadaşlan


gibi mutluluk içinde onayladı. Eve’in son ilişkisinin üzerinden
üç yıl geçmişti.
Çok geçmeden Eve ve Joe konusu kapandı fakat sonra­
ki konu da Cheyenne’i pek iyi hissettirmedi. Ted internette
bulduğu turistik bilgilerden bahsetmeye başladı. Callie gemi
yolculuğu için yanma hangi eşyalarını alacağından bahsetti.
Eve ise seyahat çeki alıp almaması gerektiğini sordu. Che­
yenne ’in katılamayacağı gezi hakkmda konuşup durdular.
En sonunda dağılmaya başladıklarmda Cheyenne rahat
bir nefes aldı. Callie’nin saat onda fotoğraf stüdyosunu açmış
olması gerekiyordu. Baxter’m San Francisco’daki ofisine ka­
dar uzun yolu vardı. Ted teslim tarihini aşmıştı. Hepsinin ya­
pacak işleri vardı. Bugün Altın Külçe’nin bu yıl açık olduğu
ve şimdiki adıyla hizmet verdiği son gün olduğundan, Chey
güne başlamak için sabırsızlanıyordu. Şef yarduncısmdan
kahvaltıyı kendi başma hazırlamasını bekleyemezdi.
Tam yerinden kalkıyordu ki Noah kolunu kavradı ve,
“Biz gittiğimizde ne yapacaksın?” diye sordu.
Onun yüzündeki anlayışlı ifadeden onlara katılamaya­
cağı için üzgün hissettiğini görebiliyordu, böylece bir kez
daha kendini gülümsemeye zorladı ve öncekinden daha
inandıncı görünebilmek için içinden dua etti. “Aynı. Anne-
me bakacağım.”
Fakat işler böyle giderse muhtemelen bunun yerine anne­
sini gömüyor olacaktı. Tabii ablasmı yeniden rehabilitasyona
yatırmak zorunda kalırsa Noel’i daha bile neşeli geçebilirdi.

57
Brenda Novak

Eve’in evinin önünden geçip durması çok acınası bir


hareketti. Özellikle de bunu yapmak için annesini evde yal­
nız bnaktığı düşünülürse. Fakat Cheyenne bir türlü kendini
durduramıyordu. Eve’in eve ne zaman döndüğünü bilmeli,
Joe’nun onu kapıda öpüp öpmediğini, içeri davet edilip edil-
mediğini görmeliydi.
Eve ailesinin arazisinde oturuyordu fakat arkada
sevgilileriyle yalnız kalması için yeterli mahremiyeti sağla­
yan küçük bir bungalovu vardı. Joe arabasını arazinin dışına
park ettiği sürece, Eve’in yaşlanan anne ve babası kızlannın
geceleri özel bir konuğu olduğunu fark etmezdi bile. Para
durumları iyiyken satın aldıkları karavanda seyahat etme­
dikleri zamanlarda erken uyur ve genellikle bungalova git-
mez, Eve’in onlan görmeye gelmesini isterlerdi.
Eve’in daha sonra ona geceyi ayrmtılanyla anlatacak
olması Cheyenne’i daha da suçlu hissettiriyordu. Onlar her
şeyi paylaşırdı. Fakat Cheyenne ona Joe’yu sormayı planla
miyordu. Eve’in gemi yolculuğu için hazırlanmaya odaklanıp
ondan bahsetmeye zaman bulamamasını umuyordu. Eve’in
ağzından çıkan her sözcük kalbini paramparça ederken onu
onaylayıp destekliyormuş gibi yapmaya devam edemezdi
Ayrıca âşık olduğu adamı Eve’in gözlerinden görmek
istemiyordu. Onu kendi gözlerinden görmek istiyordu.
Onunla karşılaştığı her anı, yüz ifadesindeki her türlü nüan
sı, ses tonunu ve beden dilini ezberlemişti. Onun Eve konu
y
'i
4

sunda heyecanlı olup olmadığını veya sadece kibarlık yapıp


-a
yapmadığını anlamayı umuyordu. Joe neredeyse her kadının

'v ; -

58
akşam yemeği davetini kabul edecek kadar kibar biriydi.
Cheyenne onun ne kadar kibar biri olduğunu bilirdi. Joe,
o Whiskey Creek’e ilk geldiğinde hiçbir erkek ona dikkat et­
meyişine ve salaş görüntüsüne karşın onu hep iyi hissettirmiş­
ti. Chey hiç kimseyle yatmamıştı (çünkü dokunmayı hayal
edebildiği tek erkek Joe’ydu) fakat Presley ve Anita kendile­
rine ilgi gösteren bütün erkeklerle yatmıştı. Christensen’lar,
sürekli kavga eden, uyuşturucu satmaktan cezaevine giren
veya basılan J.T. Amos’un oğullanndan çok da farklı sayıl­
mazdı. En azmdan Whiskey Creek’teki insanlar Cheyenne’i
ve ailesinin diğer üyelerini birbirinden ayırmayı öğrenmişti.
Cheyenne zaman geçirmek için arabada oturup radyo
dinliyordu fakat ses onu daha da gerginleştiriyordu. Radyoyu
kapatıp komşulann çiftliğine çıkan ve hemen Eve’in evinin
ardında biten, iki yanında ağaçlar dizili toprak yolda ilerle­
meye koyuldu. Oradan gelen arabayı görebilirdi. Eğer araba­
dan inip fimdahklann arasmda saklanırsa, kapının önünde ne
olup bittiğini de görebilirdi.
Beş dakika sonra sırf kıskandığı için arkadaşının mah­
remini işgal edemeyeceğine karar verdi. Hayatına biraz
olsun meşruluk katan tek kişiye neden ihanet edecekti ki?
Başka kim onu kendine çok daha farklı bir gelecek çizebile­
ceğine ikna edebilirdi? Kim onu daha önce hiç hissetmediği
kadar normal hissettirebilirdi?
Güçsüzlüğünden duyduğu öfkeyle, geçen Noel Jack-
son’daki Henry Statham’dan satın aldığı OldsmobileTna
bindi ve dönmeye hazırlandı. Fakat tam asfalt yola döne­
cekti ki far ışıklarını gördü. Tepeden bir araç ilerliyordu.

59
Brenda Novak

Joe ve Eve’in geldiğinden ve onu görmelerinden kor­


kan Cheyenne geri geri gitti ve arabayı yeniden durdurdu.
Ağaçlann arasında gizlenmesi gerekiyordu. Araba fazlasıy­
la göze batıyordu; onlarm yanından geçerse bunu fark etme­
me ihtimalleri yoktu.
Tahmin ettiği gibi, Joe’nun beyaz kamyoneti Eve’in garaj
yoluna döndü fakat zaten bunu bekliyordu. Ne de olsa Whiskey
Creek’te yalnızca iki bin kişi yaşıyordu. Taşrada yaşamayı se­
çen pek fazla insan yoktu. Yaşlı Harmon’1ar ve çiftçi komşulan
uyuduğundan, gelenin Eve olması beklenen bir şeydi.
Far ışıkları sönerken, Chey yumruklarını sıkarak bek­
ledi. Fakat Joe ile Eve arabadan indiğinde kendisini bakış-
lannı kaçırmaya zorladı. Birazdan olacaklar onu ilgilendir­
miyordu. Orada oturup takıntılı bir sapık gibi onlan dikiz­
lemeye hakkı yoktu. Nasıl bir arkadaştı o? Eve, Joe’ya çok
uygun bir kız arkadaş, sevgili, hatta eş olurdu. Joe en iyisini
hak etmiyor muydu?
îkisi de içeri gidene dek bekledi. Sonra neler olacağını
düşünürken kalbi sıkışarak eve döndü. Biraz sessizliğe, yal­
nızlığa ihtiyacı vardı.
Ne yazık ki annesi evin kapısını açar açmaz seslendi.
“Cheyenne? Sen misin?”
“Benim,” dedi ve küçük holde bir an tereddüt etti. İçe­
ri girmeyi becerip beceremeyeceğinden bile emin değildi-
Burada olmak, annesinin durumuyla yüzleşmek, ileride ya­
şanacak şeyi veya ne zaman olacağını düşünmek, ne kadar
ağnkesici kaldığını kontrol etmek ve ablasının daha fazla
ilaç çalıp çalmadığını görmek istemiyordu.

60
Karlar Düşerken

4 4

Bardağım devrildi,” diye sızlandı Anita. “Yine duş


mam gerek. 9 9

Cheyenne çantasını daha da sıkı kavradı. “Sorun değil.


99
Islak havlu getiririm.
44
O yetmez. Meyve suyu döktüm. Her yanım yapış ya
piş. Çarşafın da... değişmesi gerek.”
Cheyenne gözlerini sımsıkı yumdu ve bir elini yüzüne
bastırdı. Anita’yi yıkamak çok zordu. Annesi her ne kadar
feci halde kilo verdiyse de, onu yıkamak çok güç istiyordu.
Üstelik tek günde iki duş...
Chey, Joe’nun altında uzanan Eve’i, Joe’nun ona doku­
nuşunu, öpüşünü düşündüğünde neredeyse dizlerinin bağı
çözülüyordu. Onunla tanıştığı günden beri Joe’yla ilgili fan­
teziler kuruyordu ve o boşandığından beri bu fanteziler art­
mıştı. Bu Cheyenne’in suçluluk verici hazzıydı.
Fakat şimdi... Joe, Eve’le beraber olursa bunu bile ya­
pamayacaktı.
""Geliyor musun^^"
Anka’nın sesindeki sabırsızlık Chey’in sinirlerini bo­
zuyordu. Şimdi çıksa, arabasına dönse, gaza basıp gitse ne
olurdu?
Tam da bunu yapmaya kararlı bir şekilde hızla dönüp
sokağa çıktı. En sonunda kendi kararıyla annesinden kurtu­
lacak ve gidip sarışın kadını bulacaktı.
Anahtarla arabanın kapısını açıyordu ki aklı başında
olan yanı bir anda onu kendine getirdi. Ne sanıyordu ki?
Kadını nerede arayacağını bile bilmiyordu. Kadmm ismi
yoktu, onu bir şehir veya mekânla ilintilendiremiyordu. Daha

61
Brenda Novak

dördüne bastıktan sonra burada değilse de New


Mexico’da polise gitmişti. Onlara kaçırıldığmı düşündüğ
söylemişti fakat polisler ısrarla gelen kayıp ihbarlarına
uymadığını söyleyerek onu eve göndermişlerdi. Şimdi
den farklı bir tepki görecekti ki?
Üstelik gidecek bir yeri de yoktu. Presley’ye ne ola-
caktı? Presley çalışırken Anita’ya kim bakacaktı? Zamanı
geldiğinde annelerinin cenaze ve defin işleriyle kim ilgile
necekti?
Bunu Presley yapamazdı. O kadar süre kendine hâkim
olmayı beceremezdi.
Peki Eve’in pansiyonu kurtarmasına kim yardım ede­
cekti?
Cheyenne başını öne eğerek soğukta dikildi; o ayaklan-
bakarken, rüzgâr saçlarmı uçuşturuyordu. Burada, Whis
key Creek’te hem sorumluluktan hem de dostlan vardı. Sırf
Eve kendisinin de âşık olduğu adamla çıkıyor diye bu sorum­
luluklardan feragat edemezdi. Bunu yaparsa kendisine kat­
lanmasına imkân yoktu.
Derin bir nefes aldı, arabasını kilitledi ve yeniden eve
döndü.
İçeri girer girmez annesine, “Geliyorum,” diye seslendi
fakat Presley’nin kapısının üstünde asılı olan boy aynasının
önünden hızla geçerken birden olduğu yerde durdu. Kendi
yatak odasından koridora taşan loş ışıkta rüyalannda gör
az
düğü o ince yapılı sarışın kadına öyle çok benziyordu kı
kalsın yansımasını o zaımedecekti.

62
■I
Cheyenne’in görmek istediği son kişiydi,
gece bir süreliğine de olsa gizlice onu izlediğinden
haberi yoktu ama yine de Cheyenne bu davranışından ötü-
0

rü utanç duyuyor, Joe’nun bunu anlamasından korkuyor ve


onu kocaman, rahat, tatminkâr bir gülümsemeyle görmenin
altından kalkamayacağını düşünüyordu. Zaten hayat, onun
en yakm arkadaşıyla yatıp yatmadığını bilmeden de yeterin­
ce zordu. Cheyenne bu olayı yok saymak ve gerek bugün,
gerekse ilerleyen günlerde yalnızca sorumluluklanm yerine
getirmeye odaklanmak istiyordu.
Fakat Whiskey Creek ile Jackson arasında bir ailenin
işlettiği yerel bir süpermarket olan Doğal Ürünler Marke­
ti’nde alışveriş arabasıyla bir köşeyi döndüğünde, arkasını
dönüp ters yöne kaçma fırsatı olmadı. Bu onun kıskançlığını
ve üzüntüsünü daha da aşikâr kılardı. Böylece Joe yu savuş­
turmaya çalışmadan önce zoraki bir gülümseme takınarak
“Merhaba,” dedi ve yanından geçip gitmeye yeltendi.

63
Brenda Novak

Fakat Joe onun kolunu kavrayarak, “Bir dakika, bir da


kika ” dedi. “Acelen mi
Cheyenne yüz ifadesini masum ve dostane tutmaya
etti “Yok
gayret etti. ‘ canım, sadece...” Cumartesi sabahı durup
onunla iki çift laf etmemesi için bir mazeret bulmaya çalıştı.
Sonuçta bugün çalışmıyordu. Presley de evde Anita’yla be­
raberdi, yoksa Chey böyle dışarıda olamazdı. “Bilirsin işte...
bir sürü işim var. Sürekli meşgulüm.”
Joe cevap vermeden önce onun yüzünü inceledi. “Eve
pansiyonun bugün kapalı olduğunu söyledi.
“Evet, kapalı. Ama yeni yıldan sonra yeniden açacağız.
O gemi gezisindeyken ben tadilatla ilgileneceğim.” Değişik­
likler ve tamiratlar pazartesi günü başlayacaktı. Belki de Eve
bunu ona söylemişti fakat Cheyenne sessizce içinde kabaran
hengâmeyi ilgisiz bir şeyle doldurmak için cebelleşiyordu.
“Onlarla gidemediğin için üzüldüm. Eminim bir tatile
ihtiyacın vardır.” Sesinde endişe vardı. “Annen nasıl?”
Berbat. Gitgide yok oluyor. Cheyenne ona kırgın oldu­
ğun birinin ölümünü izlemenin çok daha karmaşık bir şey
olduğunu söylemek isterdi. Suçluluk duygusunun hüzünden
daha baskın olduğunu. Bazen annesinin gitmesini istemesinin
onu korkunç bir insan yaptığım bilmesine karşm, bu rahatla­
ma için yanıp tutuştuğunu.
Gelgelelim, Cheyenne artık bu gerçekleri Eve, Presley
veya bir başkasıyla paylaşmıyordu. Onun hakkında düşüne­
ceklerinden, Anita’dan bile kötü olmaktan korkuyordu.
Seni hep sevdim. Gerçekten de sevmiş miydi?

64
Karlar Düşerken

“Dayanmaya çalışıyor,” diye cevapladı.


Joe, sanki taktığı kibar maskenin altını görmeye çalışır-
casına ısrarla ona bakıyordu.
“Zor olmalı.” Eli hâlâ onun kotundaydı. Chey onun sade­
ce anlayışlı davranmaya çalıştığını biliyordu. Zaten ne zaman
zor bir dönemden geçse Joe bunun farkında olurdu. Bunu his­
sedebiliyor, çoğu insanın fark edemediği veya umursamadığı
şeylere dikkat ediyordu. Ne yazık ki bu dokunuşu, Chey’in
farklı bir temas için yanıp tutuşmasına neden oluyordu.
Cheyenne sanki sıradan bir şey söylüyormuş gibi,
“Herkesin sorunlan var,” dedi. Fakat onu yalanlarcasına
gözlerine yaşlar dolduğunda öyle çok utandı ki birden kolu­
nu ondan çekip oradan uzaklaştı.

“Çok zevkli geçti! Çok hoşsohbet biri, Chey. Çok da


zeki. Ve kibar. Ve...” Eve dönüp dalgın dalgın içini çekerek,
“ve yakışıklı,” dedi. “Tanrım, hem de nasıl. O masmavi göz­
leri bütün gece boyunca beni kendine hapsetti.”
Cheyenne, Eve’in yatağının üstünde otururken. Eve de
gemi tatili için hazırlanıyordu. Arkadaşının isteği üzerine,
i

yolculuk öncesi onunla vedalaşmaya gelmişti. Ayrıca Eve’in


ödünç istediği bikiniyi ve birkaç imitasyon mücevheri de
getirmişti. Fakat tam da Cheyenne’in korktuğu gibi sohbet
hemen Eve’in Joe’yla randevusuna gelmişti. Bu Eve’in dü­
şünebildiği tek şeydi.
44
Onu bu sabah süpermarkette gördüm.” Neden bunu

65
Brenda Novak

söylediğini bilmiyordu. Bu alakasız bir konuydu ve çok ga­


rip geçtiği için unutmayı tercih ettiği bir şeydi. Fakat o kısa­
cık karşılaşma bile, Joe’nun kolunu kavraması, yüzündeki o
sevecen ifade bütün gün bir kez olsun aklından çıkmamıştı.
Eve’in gözleri heyecanla parladı. “Gerçekten mi? Bir
şey söyledi mi?”
“Senin hakkmda mı?”
“Veya dün hakkmda...”
Cheyenne çantasının kayışıyla oynadı. “Hayır. Sizin
randevuya çıktığınızı bilmediğimi sanıyor olabilir. Bunu
söylememi istediğini de bilmiyordum. Fakat... haklısın, o
harika biri. İkiniz birbirinize çok yakışıyorsunuz.” Bunu
daha önce de söylememiş miydi? “Elbiseyi sevdi mi?”
“Harika göründüğümü söyledi.” %

Chey de böyle düşünüyordu. “Onu gemi gezisinde de


giymek ister misin? 99
44Hayır, tatile bir sürü kıyafet götürüyorum. Onu götür­
99
meme gerek yok, alabilirsin.
“Kaç tane kıyafet götürüyorsun?”
Eve, elinde valize yerleştireceği şortla beraber yatağa
çöktü. “Beni öpmesini ummuştum. Az kalsın bunu belli etmek
için uzanacaktım ama son anda tırstım.” Cheyenne’e bakarak
haylaz bir gülümseme takındı. “Belki de yapmalıydım.”
Eve kıyafetler konusundaki sorusuna cevap vermek
şöyle dursun, onu duymamıştı bile. Zaten Chey bu soruyu
yalnızca onun dikkatini dağıtmak için sormuştu. Bu konu­
dan bahsetmek istemiyordu. Eve’in Joe’dan daha da fazla
hoşlandığı ve geçen gece iyi vakit geçirdikleri belliydi. Se
Karlar Düşerken

vişmemiş olabilirlerdi fakat Eve onunla mutlaka yeniden gö­


rüşecekti ve Cheyenne hiçbir erkeğin Eve gibi güzel, nazik,
entelektüel ve zeki bir kadını geri çevireceğini sanmıyordu.
“Bir hamle yapmasını bekle. Hazır olduğunda yapa­
cak.” Gerçekten böyle mi düşünüyordu? Yoksa işine mi öyle
geliyordu?
“Neden böyle şeyler hep erkeğe yüklenir?” diye sordu
Eve. “Ya ben onu öpmek istiyorsam? Sesi yumuşadı. “Ya
daha da ileri gitmek istiyorsam?”
Cheyenne gözlerini arkadaşınm yüzünden kaçırabilmeyi
denedi fakat böyle yaparsa duygularım belli edebilirdi. “O za­
man. .. sanınm bu riski almak istiyorsan ona söyleyebilirsin. 9
9
Eve’in somurtmasına bakılırsa Chey’in cevabından hoş­
nut kalmadığı belliydi. “Sence risk almış olmaz mıyım? Sen­
ce tereddüt eder mi? Yıllardır bir kadınla beraber olmadığma
99
eminim. Boşandıktan soma onu bir kadmla görmedim.
“Whiskey Creek’ten binleriyle çıkmıyor. Aynı civarda
yaşadığın biriyle işler yürümediğinde huzursuzluk verici
oluyor. Her an karşına çıkabilir. Sürekli bir yerlerde karşı­
laşabilirsin.” Tabii bu sizi sevmeyen birine âşık olmak için
de geçerliydi.
44Anlıyorum ama seks yapmayı özlüyor olmalı.” İçini
çekti. “Ben özlüyorum. En son seviştiğim kişi pansiyona
99
kalmaya gelen adamdı, o da evli çıkmıştı zaten
Cheyenne gözü kapalı yalan söyleyen o adamı hatırlı­
yordu. Pansiyonda ilk kaldığı zaman yanmda bir kadın vardı
fakat Eve’i o kadmm yalnızca sevgilisi olduğuna ve ayrıl­
dıklarına ikna etmişti. İşin o kısmı doğruydu fakat adamın

67
renda Novak

meğer bir de kansı varmış. “Onu öpmeye kalkıştığında


cevap vereceği konusunda en ufak bir fikrim yok. Onun
99
hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyorum
Eve şimdi onu dinlemiyordu. Kendi düşüncelerine ka­
pılıp gitmişti. “Neredeyse tatile gitmekten vazgeçeceğim.
Yani... annenin durumu ortada. Olur da... yani bir şey olur­
sa diye yanında olmalıyım. Üstelik şimdi tam iki hafta bo­
yunca göremeyeceğim Joe’yla yepyeni bir ilişkim var.” Alt
dudağını ısırdı. “Tatilden döndükten sonra ona çıkma teklif
etmeliydim.”
“Eğer seni geri çevirirse, tatilde daha kolay toparlana­
cağını düşünmüştün, unuttun mu?”
Eve kıkırdadı. “Hatırlıyorum. Keşke kendime daha çok
güvenseymişim. Biraz daha bekleseydim...”
“Seni o kadar kolay unutmaz.” Cheyenne şortlan alıp
katlamak için yatağa gitti. “Bu akşam ne yapacağını sordu
mu?”
••
Burnunu soktuğu için kendinden nefret ediyordu. Üste­
lik sinir bozucu bilgiler öğrenmeye çalışarak her şeyi daha
da berbat hale getirmeyeceğine dair kendine söz vermişti
fakat bunun cevabını bilmek için yanıp tutuşuyordu. Eğer
önceki gece o kadar muhteşem geçtiyse. Eve tatile gitmeden
önce Joe onu görmek istemiş olmalıydı.
“Sormadı ama sanki meşgul olacağımı tahmin ediyor­
muş gibi bu kadar uzun bir yolculuk için hazırlanmanın
uzun süreceğini söyledi.”
“Bu gayet anlaşılır bir şey,” diye hemfikir oldu Chey
fakat birbirinden çok hoşlanan iki insanın, hele ki Eve bu işi

68
Karlar Düşerken

gün içinde halledebilecekken, valiz toplamak gibi bir sebep


yüzünden bir araya gelme fırsatını geri tepeceğini sanmı­
yordu.
Yine de Joe’nun Eve’e bu gece dışarı çıkmayı teklif et­
memesinin pek çok başka sebebi olabileceğini itiraf etmesi
gerekiyordu. Belki de çalışması gerekiyordu.
Cheyenne şortu valize yerleştirdi ve Eve’in henüz yer­
leştirme fırsatı bulamadığı kıyafetleri katlamaya koyuldu.
Eve ayağa kalkıp ona sarıldı. “Seni özleyeceğim. Ben yok­
ken kendine dikkat edeceksin, tamam mı? Seni yüzüstü bı­
rakıyormuş gibi hissetmekten nefret ediyorum.”
“Beni )dizüstü falan bırakmıyorsun. Aylar aylar önce­
sinden bu tatile gideceğini biliyordum.”
“Doğru ama...”
Cheyenne ona ödünç verdiği elbiseyi aldı. “Endişelen­
meyi bırak. Ben iyi olacağım.” Hatta bir yanı onsuz daha
bile iyi olacağını düşünüyordu. Kendisi annesi ve kız kardeşi
nedeniyle bu kadar kınlgan hissederken Eve ve Joe arasın­
da olanlara katlanamıyordu. Rol yapmak zorunda olmadan
geçireceği iki hafta yeniden toparlanması için ona bir fırsat
verecekti. “Senin için mutluyum. Bir tatili hak ediyorsun. 9
9
“Sen de öyle.”
Bir gün ben de tatile çıkacağım elbet.”
99
Nüfus cüzdanını bulup beraber Avrupa’ya gideriz
dedi Eve heyecanla.
“Çok güzel olur.” Chey elbiseyi koluna astı, sonra
büyük çantasının yan cebinden anahtarlarını çıkardı. “Eve
dönmeliyim. Presley bugün randevuya çıkacak.”

69
Brenda Novak

Eve yüzünü buruşturdu. “Neden sen Anka’ya bakarken


o dışarı çıkıyor? Sen hep evdesin.
44Biri Presley’yi sinemaya götürmek istemiş.” Komik­
lik yapmak için kaşlarını yukarı aşağı hareket ettirdi. “Ken­
99
dim için aynısını söyleyemem
Eminim o kişi beraber olmaması gereken biridir,” dedi
44

Eve.
Bu muhtemelen doğruydu. Fakat Cheyenne ablasına ki­
minle çıkacağmı söyleyemezdi. Onu hem temiz ve ayık kal­
maya hem de işinden olmaması için dikkatli davranmaya teş­
vik etmek yeterince zordu. “Umanm harika vakit geçirirsin,”
dedi ve çantasının ön gözünden ona aldığı hediyeyi çıkardı.
“Bu ne?”
“Yol hediyesi.”
“Ah, aman Tannm! Ne kadar tatlısın! Açabilir miyim?
“Tabii ama şık ambalaja aldanma. Altı üstü bir bronz-
laştırıcı,” dedi gülerek. “O bikiniyi giyeceksen önce bunu
99
sürmelisin.
“Acı ama gerçek.” Eve, Cheyenne’e bir kez daha sarıldı.
Teşekkürler. Her zamanki gibi, en mükemmel hediyeyi bul­
44

99
muşsun
Cheyenne tam yatak odasından çıkıyordu ki Eve yeni
99
den seslendi. “Chey?
Cheyenne dönerek, “Efendim?” dedi.
“Sensiz ne yapardım bilmiyorum. Bunu biliyorsun, de
99
ğil mi?
Günlerdir ilk kez Cheyenne iyi, en azından daha lyı Ns
Bu Eve’di. Eve için sevdiği adamdan vazgeçemez mıy

70
Karlar Düşerken

Tabii ki. Onun için her şeyi yapardı...


“Biliyorum.” Gülümseyip el salladı ve evi terk etti.
Eve dönerken içinden Joe’nun altı üstü bir erkek olduğunu
söyledi. Bir gün tıpkı Joe’yu sevdiği gibi seveceği biriyle
tanışacaktı elbet. Bu mutlaka olacaktı. Çünkü onu en iyi ar­
kadaşından daha öncelikli tutamazdı ve tutmayacaktı.

71
9
9
m nasıl geçti?
geldiğinde izlemeye başladığı basketbol
maçından gözlerini ayırdı. Babası, ikisi sabah benzin
tasyonunda olmak üzere, bugün üçüncü kez ona Eve Har
mon’la randevusunun nasıl geçtiğini soruyordu. Joe konuyu
iki seferinde de geçiştirmişti ve şimdi de ekleyecek pek bir
99
şeyi yoktu, “iyi
44Bu kadar mı? İyi mi?99

99
Joe yeniden televizyona döndü. “Ne bekliyordun?
44
Bilmem... Biraz heyecan belki? Eve çok hoş bir kıza
99
benziyor
Gerçekten de hoş bir kızdı. Joe buna itiraz edemezdi
44
Onunla bir daha çıkmayı düşünüyor musun peki?” Mar
bir dolabın kapağını kapatıp akşam yemeğini hazırlamaya
koyuldu. İkisi de evde olduğunda yemekleri sırayla yapıyor
lardı. Whiskey Creek Benzin İstasyonu’nda
hafta sonlan yardım eden birkaç yan zamanlı çahşanlan

tA

72
Karlar Düşerken

vardı. Benzinci haftanın yedi günü sabah altıda açılıp gece


yansı kapandığı için her zaman orada olamıyorlardı.
Joe cevap vermeyince babası, Joe? diye seslendi.
Besbelli Martin bu meseleyi öylece unutup kapatacak
değildi. Uzaktan kumandayla Kings ile LakersTn maçının
sesini kıstı. “Sanmıyorum, neden?
“Neden sanmıyorsun?” diye sordu babası.
“Whiskey Creek’ten binleriyle beraber olmayı düşün-
mediğimi biliyorsun. Evlenirken bu hataya düştüm zaten.”
Suzie’nin ailesine, teyzelerine, amcalarına, kuzenlerine
kasabanın her yerinde denk geliyordu. Bir zamanlar kendi
ailesi gibi sevdiği bu insanlar artık onunla konuşmuyordu.
Boşanmalanndan ve Tann bilir başka nelerden onu sorumlu
tutuyorlardı; üstelik onu aldatan, bir başka adamdan yaptığı
çocuğun ona ait olduğunu söyleyen kişi Suzie’yken.
Bazen Joe, Petrovick ailesine Suzie’nin nasıl bir eş ol­
duğunu anlatabilmek istiyordu. Hepsinin, özellikle de o geri
kafalı ihtiyar babasının jhizündeki şoku görmek istiyordu.
Fakat hiç kimseye tek kelime etmeyecekti. Gail ve
%

Martin’e bile. DNA sonuçlarını alır almaz kâğıdı yok etmiş­


ti. Suzie’ye bunu bildiğini söylememişti. Summer’ı tıpkı Jo-
sephine kadar çok seviyordu. Eğer gerçekler ortaya çıkarsa
şimdikinden çok daha zor durumda kalacağı kesindi.
Çöpün kapağı bir gümbürtüyle kapandı. “O zaman ne-
%

den onunla çıktın peki?”


Çünkü Eve arayıp sorduğunda hazırlıksız yakalanmış
ve onu utandırmak istememişti. Üstelik, idealleri bir yana,
onun da biraz kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı. Son zaman-

73
Brenda Novak

larda öyle yalnız, öyle mutsuzdu ki. Bu da mesele davetleri


geri çevirmeye geldiğinde onu pek de dayanıklı kılmıyordu.
44Sadece yemek yedik baba, randevuya çıkmadık.” Eve
çok fazla uğraşmış, sürekli konuşmuş ve Joe gitmek üzerey­
ken onu öpmeye çalışmanın eşiğinden dönmüştü. Gelgele­
lim, Joe onunla çıkmayı kabul ederken onunla ilgilenmedi­
ğini zaten biliyordu. Bu da yaşadıklan huzursuzluğu kendi
hatası yapıyordu tabii.
Martin şüpheci bir gülüşle, “Anladım,” dedi.
Bu konuda daha fazla sorgulanmak istemeyen Joe hüs­
ran dolu bir nefes vererek televizyonun sesini açtı. “Doğru­
ları söylüyorum. Bu yemek meselesini fazla abartıyorsun.
Babası Laker taraftarlarının ani tezahüratları karşısında
yükseltmek zorunda kaldı. “Yani sadece arkadaş mı
olmak istiyor?”
99
Joe iyice koltuğa gömülüp başmı arkaya yasladı. “Evet.
44
Herhalde o yüzden sana rastlayabilmek için neredeyse
^ 4

her gün benzin almaya gelip on beş dakika boyunca mını-


martm önünde takılıyor. 99

Eve’in benzin istasyonuna bu kadar sık uğraması


vermişti. Eve ona çıkma teklif etmeden önce bile Joe
hislerini anlamıştı. Son birkaç aydır ondan hoşlandığ
epey belli ediyordu. Fakat Joe onunla romantik bir ilişki
yaşadığını hayal edemiyor, onu Gail’le barbi oynayan
kuyruklu tombul kızdan başka biri gibi göremiyordu. “Artık
bu konuyu kapatalım, tamam mı?” diye homurdandı
“Binleriyle çıkman gerek ”
44
Kim demiş?” Joe en sonunda bu konuyu halletmesi
%
I

74 •• 1
Karlar Düşerken

gerektiğini anlayarak uzaktan kumandanın sessiz tuşuna


bastı. "Sen de kimseyle çıkmıyorsun. Yıllardır bir kadınla
görüşmedin.”
“Çünkü sen ve GailTe ilgileniyordum ve artık bilileriy­
le geçinemeyecek kadar yaşlı ve aksiyim.”
Martin, Linda onu lisedeki sevgilisi için terk ettiğinden
beri eve bir kadm getirmemişti. Annesi evi terk ettiğinde Joe
on üç, Gail de sekiz yaşındaydı. Annelerini o zamandan beri
neredeyse hiç görmemişlerdi. Gail hâlâ aynı adamla bera­
berdi ve görünüşe bakılırsa çok da mutluydu fakat o zaten
geçmişe takılı kalmayı sevmeyen bir karakterdi.
“Hayatm boyunca yalnız kalmak istemezsin,” dedi Martin.
“Bundan nasıl emin olabiliyorsun?” Boşandıktan son­
raki birkaç yıl yalnız olmak o kadar da kötü gelmemişti; Su­
zie gibi dengesiz ve sinirli biriyle olmaya bin basardı. Joe
bir daha asla böyle bir ilişki yaşamak istemiyordu. Kavga­
lar. Suzie’nin ağzından çıkan o korkunç sözler. Onun yan
komşuyla ilişkisini öğrendiğinde hissettiği büyük ihanet
acısı. Joe’nun dost saydığı, cumartesileri barbekü partileri
yaptıklan adamı yatağına aldığını öğrendiğinde hissettiği
tiksinti. Sırf kızların hatırına evde kaldığından, Suzie onu
en sonunda evden kovduğunda hissettiği suçluluk duygusu.
Artık çocuklarıyla aynı evde uyanamamanın verdiği kayıp
hissi. Bu süreç azap içinde geçmişti.
Gelgelelim, bir daha kötü bir ilişki yaşama korkusu
çarçabuk yaşadığı bu acının önüne geçmişti. Joe babasıyla
yaşamaktan ve tek başına uyumaktan bıkmıştı. On sekiz ay
önce istasyonun dış aydınlatması için ona enerji tasarruf

75
*4

Brenda Novak

lambalar satan Sacramentolu kadın, Deborah Hinz’den


beri hiç kimseyle yatmamıştı. Bu bile olması gerektiği ka
dar zevkli olmamıştı. Kadın onunla yaşadığı yere yakın bir
barda buluşmak istediğinde Joe bir ilişki yaşama ihtimali
olabileceğini düşünmüştü. Fakat uyanıp da içkiyi fazla ka
çırdığını ve onunla eve gittiğini fark ettiğinde oradan
olup gitmişti. Sonra sırf onunla bir daha görüşmek isteme
diği için, babası daha ucuzunu bulabileceklerinde
de, kadmm ona satmak istediği lambaları satın almıştı
44Sadece Sacramento veya Bay bölgesine daha sık git-
meliyim,” dedi. Bu konuda haklı olmayı, dışarı çıkıp yeni
insanlarla tanışmanın boşluğu dolduracağını umuyordu
Babası bir şey almak için buzdolabına başmı soktuğun
dan sesi çok az geliyordu. “Sac veya başka bir yerde
olup da biriyle tanışacaksm? Gece kulübüne mi gideceksin?
44
Sanınm bir kilise grubuna katılabilirim ama bunu başka
bir amaçla yapmak sence de biraz sahtekârca olmaz mı?” La
kers üç sayılık çizginin en az bir buçuk metre ötesinden sayı
aldı. Joe, “îyi atış,” diye mınidandı ve sayıya bir kere daha
bakmak için uzaktan kumandanın geri sarma tuşuna bastı
44
Whiskey Creek’i terk etmene gerek yok,” dedi babası
44
Burada bir sürü hoş kadın var. 9
9
Martin iki çocuğunun da uzakta yaşaması fikrinden
hoşlanmıyordu. “Mesela?”
44
Eve Harmon! Sabahtan beri söylem eye çalıştığıı^
99
şey bu
Joe dönüp baktığında babasının kokusu oturma odasına
kadar ulaşan iki parça balığı tuzladığını gördü. ‘ Gail

76
Karlar Düşerken

kadaşlanndan biriyle mi çıkmamı istiyorsun?”


44Bunun neresi •• i •• 0 9 9

Bunun sebebini açıklaması mı gerekiyordu? “Eğer işler


yolunda gitmezse Gail ağabeyi olduğum için benim tarafımı
tutar, bu nedenle de en yakm arkadaşlarından birini kaybe­
der. Bu haksızlık.”
Babası balıklan ızgaraya yerleştirip fınna verdi. “Fazla
99
düşünüyorsun.
“Çok ironik.”
Akşam yemeğine başladığı için memnun görünen Mar­
tin oturma odasının kapısına geldi. “Neymiş ironik olan?”
Joe çarpık bir gülümseme takındı. “Çoğunlukla baba­
lar oğullarına beyinleriyle düşünmeleri öğüdünü verir; baş­
ka bir organlarıyla değil. Görünüşe bakılırsa sen tam aksini
söylüyorsun.”
“Genelde babalar böyle öğütleri küçük oğullarına verir.
Sen otuz altı yaşındasın.”
“Bir kere evi terk ettim ve dersimi aldım. Artık benden
99
asla kurtulamazsın.
Babası onun espri yaptığını biliyor olmalıydı çünkü yo­
rum yapmadı. Duvara yaslanarak konuşurken maça göz attı.
%

“Artık sahalara dönme vaktin geldi.”


“Bu konuda senin lafını dinleyeceğimi sanmıyorum
baba.” Joe birasından bir yudum aldı. “Biraz fazla ‘söyle­
diğimi yap ama yaptığımı yapma’ durumu oluyor, yanılıyor
muyum?”
Babası bir şey söylemeyince Joe bira kutusunu onun şe­
refine kaldırdı. “Bu konuda söyleyeceğin bir şey yok mu?”

77
Brenda Novak

Martin, “Bu konuda haklısın,” dedi ve mutfağa döndü


Joe kıkırdayarak başmı iki yana salladı. Babasının tar­
tışmalarda haksız çıktığı pek görülmezdi. Zaten haksız çık­
tığında da bunu hiç dile getirmezdi. “Bak, rahat ol, tamam
mı? Ben iyiyim. Endişelenmeyi bırak.
44Hoşuna giden birileri olmalı,” dedi babası.
Joe’nun aklına Cheyenne Christensen geldi. Fakat bu
nun sebebi o sabah süpermarketteki karşılaşmadan beri onu
aklından çıkaramamasıydı. Onun acı verici bir dönemden
geçtiğini biliyordu. Bir ebeveyni kansere yenilirken izlemek
çok zor olsa gerekti. Fakat Cheyenne sanki her zamankin­
den de gergindi...
44
Sence Anita Christensen yakında vefat eder mi?” diye
sordu.
44
Bu nereden çıktı?” Babası buzluğun buzlannı kınyor-
du. Muhtemelen balığın yanında bezelye yiyeceklerdi; sağ­
lıklı fakat pek de heyecan verici olmayan bir mönü. Banal,
sıkıcı, güvenli. Sanki bu aralar Joe’nun hayatının özeti buydu.
44
Cheyenne’i Doğal Ürünler Marketi’nde gördüm,”
99
diye açıkladı. “Süt ve yumurta alırken.
“Ne konuştunuz?”
Lakers 6-0’lık atağa kalktığında Joe bir küfür savurdu
44
Pek konuşmadık. İyiymiş.”
44 99
Demek Anita hâlâ dayanıyormuş
“Ne yazık ki ”
Joe!” Babasmm ses tonundaki şaşkınlık ve serzeniş, laü
döndürmesini değilse de bir açıklama yapmasmı gerekli kıldı

no rh.
Karlar Düşerken

44Böyle söyleyince kulağa kötü geliyor,” diye itiraf etti


Joe. “Ama Cheyenne ve ablası onsuz daha iyi olacak. 99
Ocak açıldığında bir süre çıt çıt sesi çıkardı, ardmdan ga-
) yumuşak, tanıdık puflaması yükseldi. Martin bezelye
kaynatacaktı.
Sen ne zamandan beri Christensen kızlarıyla ilgilenir
44

oldun?” diye sordu Martin.


İlgilenmiyorum,” dedi Joe fakat bu pek de doğru sayıl­
44

mazdı. Presley’yi hiçbir zaman çekici bulmamıştı. Aslında fi­


ziksel açıdan, bütün o dövmelerine rağmen hoştu. Fakat biraz
fazla argo konuşuyordu ve gözlerinden karamsarlık ve şüphe
akıyordu. Suzie’yle beraber olmadan önce gözden kaçırdığı
bazı uyan sinyalleri olduğunu varsayarsa, Presley adeta kafa-
sımn üstünde yanıp sönen neon lambaları taşıyordu.
Gelgelelim, Cheyenne için hep farklı düşünmüştü. So­
kakta ne zaman birbirlerinin yanından geçseler gözleri onu
takip ediyordu. Benzinciye geldiğinde dönüp ona ikinci bir
kez daha bakmadan edemiyordu. Ve bu sabah... o gözyaşlan
gözlerinde biriktiğinde içinden onu teselli etmek gelmişti.
Bunu duyduğuma sevindim,” dedi babası Eve çok
44

99
daha iyi bir tercih olur.
Joe dirseklerini dizlerine yasladı. “Cheyenne in nesi var
mış?”
44
Zor bir hayat yaşadı. Flayatı boyunca sorumluluk taşı
dı. Ablasına baksana.”
Babasının C heyenne’in üstünü tek kalemde çizmesi
Joe’yu rahatsız etti. “Yaşadıkları düşünülürse her şeyin ü

79
Brenda Novak

tesinden hakkıyla geldiği söylenebilir. Senin de dediğin gibi,


kontrolden çıkmış olan Presley. Birkaç hafta önce Seksi Sadie
Bar’da bana zarf attı.”
44Günümüzde kadınlar bunu nasıl yapıyor?”
44
Yirmi dolar karşılığında kadınlar tuvaletinde ‘aklımı
99
başımdan’ alacağını söyledi.
“Herhalde geri çevinnişsindir.”
“Evet ve bu onu bir nebze bile utandırmadı. Bana ce­
henneme gitmemi söyledi ve bir sonraki avını aramak için
barı taramaya koyuldu.”
Ne demek istediğimi anladın mı?”
Presley ve Chey birbirine benzemiyor,” dedi Joe.
Fark etmez. Bir kadınla evlendiğinde bütün ailesiyle
99
evlenirsin.
Joe bunu gayet iyi anlıyordu. Fakat sanki babasının
onay vermemesi onu Cheyenne’e daha da fazla yakınlaştırı­
99
yordu. “Onunla arkadaş olmaktan zarar gelmez.
“Daha önce ona pek dikkat etmiyordun.”
“Gail’in arkadaşı. Ben de başka şeylerle meşguldüm
zaten.”
Babası saati işaret etti. “Bu akşam işin yok. Belki ak­
99
şam yemeğinden sonra bir şişe şarap alıp oraya gidersin.
“Olabilir.”
“Muhtemelen bir arkadaşa ihtiyacı vardır.”
Joe onun lafının altında kalmamak için, “Mutlaka,
dedi. Fakat babasının sıntışmı gördüğünde, Martin’in en ba­
şından beri onu yönlendirdiğini anladı. “Çok zekisin sanki,
diye sızlandı.

80
Karlar Düşerken

Martin, “Bir insanı ulaşmak istediği hedefe taşımak çok


da zor sayılmaz,” dedi gülerek. Sonra yemek hazırlamaya
devam ederken ıslık çalarak Joe’yu sinir etmeye devam etti.

Evlerine Presley’yi arayan J.T. Amos’un oğullan ha


ricinde hiç kimse gelmezdi. Bazen Presley, yaklaşık bir
kilometre ötedeki tek katlı evlerinde onlarla takılırdı. Cu
martesi günü saat neredeyse sekiz olduğundan, Cheyenne
gelenin onlardan biri olduğuna emindi; öyle ki üstüne ba
şma çekidüzen vermeyi aklından bile geçirmedi. Yüzünü
çoktan temizlemişti, bu yüzden makyajsızdı. Ayakkabılannı
çıkarmıştı; üstünde yalnızca delikli bir kot pantolon, bir de
eşofman üstü vardı. Kapının arkasında durup Dylan, Aaron
Grady, Rodney veya Mack’e Presley’nin evde olmadığını
söyleyecekti, o kadar.
Ne var ki gelen kişi, meşhur lakaplanyla Belalı Beş­
li’den biri değildi. Cheyenne yıkık dökük verandada Joe’nun
durduğunu gördüğünde gözlerine inanamadı. Joe’nun onun
yaşadığı yeri bildiğini bile bilmiyordu
44Selam.” Joe öyle bir gülümsedi ki, Chey’in kalbi bir
9
9
tekledi. “Demek bu akşam evdesin
İçgüdüsel olarak eli dağınık topuzuna gitti. Saçlan tah
min ettiği kadar kötü görünüyor muydu gerçekten? Islak
tutamlann yüzüne yapıştığını hissedebiliyordu. “Evet. Ben
şey, bir yere gitmeyi planlamıyorum. Yani, daha doğrusu gı
99

demem. Presley dışarıda. Annemle durmam gerek


44
Ben de öyle tahmin etmiştim.” Joe elindeki şişeyi kal

1
Brenda Novak

dırdı. “Bakıcılık yaparken benimle bir şey içmek ister misin?”


Chey, bir süre afallayıp kaldı. “Eve hakkında konuş-
99
mak için mi geldin?
44T?__________
Eve mi?
“Sana bayılıyor, biliyorsun. Eminim benzinciye o ka­
dar sık gelmemizin sebebini çoktan anlamışsındır.” Daha
normal görünmeyi umarak güldü. “Ve o çok... harika biri.
Öyle birini kaçırmak istemezsin.”
Joe’nun yüzünde tuhaf bir ifade belirdi. “Yüreklendir­
diğin için teşekkürler. Bence de hoş biri ama ben buraya Eve
hakkında konuşmaya gelmedim.”
Cheyenne’nin sözlerinin Joe’da şaşkınlık yaratıp yarat­
madığı belli değildi. Elbette şaşırmamıştı. Eve’in onu ken­
disine ayırdığını biliyor olmalıydı. Eve hislerini Cheyenne
kadar iyi saklayamıyordu. Şimdiye dek hiçbir şey saklamak
zorunda kalmamıştı çünkü şimdiye dek bir şeyden korkma-
mıştı. Ayrıca Joe’ya çıkma teklif eden oydu. Yani niyetini
açıkça belli etmişti.
“Peki o zaman... bugün için mi geldin? Yani sabah olan­
lar yüzünden mi? Çünkü ben iyiyim.” Cheyenne boğazını
temizledi. “Benim için üzülmene neden olmak istemezdim.
Yani bir kez daha. Sanırım bizim ilişkimiz bunun üstüne ku­
rulu, öyle değil mi?” Aşırı alçakgönüllü bir halde kıkırdadı
fakat Joe ona karşılık vermedi.
“Yaşadıkların için üzülüyorum. Bu acımak değil.” San­
ki önemli bir sır veriyormuş gibi sesini alçalttı. “Benimle bir
içki içmen arkadaşına ihanet ettiğin anlamına gelmez, Chey.
îlk kez ona kısaltılmış ismiyle hitap ediyordu fakat ne

82
Karlar Düşerken

dense kulağa çok doğal geliyordu. Mutlaka daha önce Gail’iı


ona öyle hitap ettiğini duymuştu. “Doğru. Tabii ki öyle de
ğil. Zaten ben de öyle demek istemedim.”
“O zaman... içeri girebilir miyim?
Cheyenne, zavallı Noel ağacını düşündü. Evdeki bir­
kaç güzel süsü de pansiyona götürmüştü. Joe evinin de tıpkı
kendisi gibi acınası olduğunu düşünür müydü?
Bu mümkündü. Fakat onu geri çevirerek kabalık ede­
mezdi. Kendisi için çok fazla şey ifade ediyordu. Üstelik
Eve’le görüşüyor olması arkadaş olamayacaklan anlamına
gelmezdi. Joe az önce bunu ifade etmişti zaten.
Başını sallayarak kenara geçti ve onu içeri davet etti.
Joe içeri girerken, yaydığı dışarıya has kokuyu içine çekti.
Normalde ondan benzin ve gaz kokusu da alırdı fakat bu
gece bu kokuyu alamamıştı. Joe yeni duş almıştı ve bir eşof­
man üstü, bir kot pantolon, rahat ve modaya uygun görünen,
bağcıkları açık botlar giymişti. Cheyenne, onda arkadaşı
Baxter’m tarzı olmadığını düşünüyordu (zaten Whiskey
Creek’te hiç kimsenin tarzı Baxter’mki gibi değildi) fakat
yine de Joe’nun giyim tarzını beğeniyordu. Onun her özel­
liğini beğeniyordu.
Zaten sorun da buydu ya.
“Otursana.” Mutfak masasını işaret etti. Eğer onu kane­
peye oturtursa minderi delik olan tarafa oturacağından kork­
tu. Mobilyalara veya evle ilgili şeylere pek para ayırmazdı.
Bunu yapması için bir sebep görmüyordu. Burası kiralıktı.
Anita öldükten sonra burada kalmayı düşünmüyordu, taşın
dıklarmda muhtemelen Presley’yle buradan tek bir eşya bile

83
Brenda Novak

almazlardı. Belki Presley birkaç şey almak isteyebilirdi fa­


kat Cheyenne bütün bu eşyalara kötü hatıralann sindiğini
düşünüyordu.
Masaya iki ucuz şarap kadehi koydu. Haydi, doldur.
Ben hemen geliyorum.”
Tanrı ya şükür ki uyuyan annesini kontrol ettikten son-
ra sutyenini takıp döndüğünde Joe elinde şarap kadehiyle
Noel ağacının önünde dikiliyordu
44Altın Külçe’deki ağaç çok daha güzel,” dedi Cheyen-
99
ne. “Gerçekten.
99
“En azından ağaç kurmuşsun
“Sen kurmadın mı?”
Henüz değil. Kızlarım sürekli kurmam için ısrar edi
44

99
yor. Belki yarın yaparım
Ağacı süslemek annemi biraz neşelendirir diye düşün
44

99
düm.
Hâlâ buraya kadar yürüyebiliyor mu?”
“Arada bir.” Cheyenne ağacın Anita’nın ölüme yaklaş­
masıyla çok zor baş eden Presley için de huzur vencı olma­
sını ummuştu.
Joe boş şömineyi işaret etti. “Ateş yakmamm sakmcası
99
var mı?
“Yok.” Cheyenne ona verandanın köşesindeki odun yı­
ğınını gösterdi, ardından Enya’nm Noel CD sini koydu, Joe
da yakmak için birkaç odun ayırdı. ^
Ellerindeki tozu silkelerken, “Bu soğuğu biraz k ı^ , e ı.
Cheyenne soğuk olduğunun farkmda bile değildi.

84
Karlar Düşerken

fası başka yerlerde olduğundan evin sıcaklığını düşünmek


aklının ucundan bile geçmemişti. “îyi oldu.”
“İyi görünüyorsun,” dedi Joe. “Çok hoşsun.”
Cheyenne’in kalbi bir an yerinden fırladı. “Şaka yapı­
yor olmalısın. 9
9

“Hayır. Bu halin hoşuma gitti.”


Gözleri buluştuğunda Cheyenne, bu iltifatın onu ne ka­
dar etkilediğini fark etmesinden korktuğu için dikkatini ma­
sanın üstünde duran şarap kadehine çevirdi. Masaya doğru
5dirürken, “Gail nasıl?” diye sordu.
“Harika. Ke}^! yerinde.” Joe, kız kardeşini hayal ediyor­
muş gibi dalgm dalgm gülümsedi, sonra dikkatini yeniden ona
çevirdi. “Simon’m ona iyi davranmaya devam etmesini umu­
yorum. Hollywood’da insanı baştan çıkartacak çok şey var.
istediği kadınla beraber olabilir.”
“Gail’e sadık kalacağına eminim. İkisi de birbirine çok
âşık. Ayrıca bir hatası olursa karşısında seni bulur.”
Joe bu esprili sözlere gülümseyerek karşılık verdi. “Ay­
nen öyle. Söz konusu kişi küçük kardeşim.”
Cheyenne yudumladığı şarabı beğendi. “Ben birinci sı­
nıftayken bir çocuğu gömleğinin yakasından kavrayıp yere
fırlattığını hatırlıyor musun?”
“Hayır.” Joe samimiyetle şaşırmış gibi görünüyordu.
“Neden öyle bir şey yapmışım?”
“Çünkü elbisemle dalga geçmişti.”
“O zaman hak etmiş.”
99

Cheyenne kahkaha atarak, “Çok çirkin bir elbiseydi

85
Brenda Novak

99
dedi. “O zamanlar her şeyim çirkindi zaten.
Joe’nun yüzünde düşünceli bir ifade belirdi. “Ben öyle
99
hatırlamıyorum.
“Eh, doğal, benim de ağabeyim sayılırsın.”
Joe kadehinden bir yudum alacakken duraksadı. “Beni
99
öyle mi görüyorsun?
Cheyenne buna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Evet
en güvenli cevaptı. Fakat aynı zamanda bir yalandı. Böylece
dolaylı bir cevap vermemek için elinden geleni yaptı. “Yani,
99
hiçbir zaman bana pek alıcı gözle bakmadın.
“Çekici birini fark ederim, Chey.”
Cheyenne’in ağzı kurumuştu. “Elbette fark edersin
99
Me... mesela Eve. Sence de çok güzel değil mi?
Joe gözlerini hâlâ ondan çekmemişti. “Neden yine
99
Eve’den bahsediyoruz?
44o benim en iyi arkadaşım.”
44
Biliyorum ve benden hoşlanıyor. Anladım.” Joe konu-
99
yu değiştirip başını çevirdi. “İskambil kâğıdı var mı?
Birkaç deste vardı. Annesi çok hasta olmadan önce ak­
lını çektiği acıdan almak için sık sık papaz kaçtı oynarlardı.
“Çekmecede.”
44 99
Seni benimle birkaç el oynamaya ikna edebilir miyim?
“Hangi oyun?”
Joe omzunu silkerek, “Poker?” dedi.
Ne kadar kalmayı planlıyordu? “Tabii. Ama nesine id­
99
diaya gireceğiz?
44
Benzin doldurma ve araba tamiratına iddiaya girebi-

86
Karlar Düşerken

lirim. Senin Olds’un son halini düşünürsek biraz tamirattan


geçse fena olmaz.”
“Olabilir. Peki ben sana ne verebilirim? Altı üstü pansi­
yon işletiyorum. Yemek ve temizliğe ne dersin?”
Joe’nun yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. “Biraz
Noel kurabiyesi yapar veya kızlarım kasabaya geldiğinde
bizimle beraber ağaç süslersin, bu kâfi gelir.”
44Neden istediğinin azma razı geliyorsun? Yemek, te­
mizlik ve ağaç süsleme diyelim.” Kartları masaya sertçe
99
koydu. “Tabii eğer sen yenersen.
Joe kendinden emin bir havayla, “Yenmeyi planlıyo­
rum,” dedi. “Ama aslında aklımdan geçen şeyi istemediğim
için yine azma razı gelmiş oluyorum.”
Bu sözler Cheyenne’i şaşırttı. “Aklından ne geçiyor?”
Joe Presley’nin masanın üstündeki lambaya bağladığı
ökse otu dalına baktı. “Dünya barışı,” dedi göz kırparak.
“Haydi, dağıt bakalım.”

87
onunla flörtleşiyordu. Buna şüphe yoktu,
heyenne bunun nedenini anlamıyordu. Joe onu neşelendir­
meye mi çalışıyordu? Daha yakın arkadaş olmak mı istiyor-
4

du? Acaba Gail’e sabah süpermarketteki karşılaşmalarını


anlatmış, o da ondan buraya gelmesini mi istemişti?
Joe düşüncelerini ve hislerini belli etmiyordu fakat geç
saatlere dek sohbet edip güldüler. Joe esneyip gitmesi ge­
rektiğini söylediğinde Cheyenne iddiayı kaybetmişti ve Joe
onun kazanmasına fırsat vermek istemiyordu. Yapabileceği
tek şey, bir günlük kurabiye yapma ve ağaç süsleme hizme­
tinin bedelinin sekiz yüz dolar olduğunu iddia etmekti.
“Dehşet başanlı bir Noel ağacı süslemecisi olmalısın,”
dedi Joe.
44Öyleyim.” Cheyenne gösterebileceği tek örneğe işaret
etti. “O seni aldatmasın. 9
9
44
Şimdilik sana inanıyorum diyelim. Önümüzdeki cu
99
martesi kendini ispatlarsın.

88
Karlar Düşerken

66Kızlar cumartesi mi geliyor?”


Evet. Ama iyileri kapılmadan önce yarın gidip ağacı
99
almamız gerekir.
"Beraber mi?” Joe daha fazla içmek istemediği için
Cheyenne şarabın mantarını taktı.
“Süslemek istemeyeceğin bir ağaç satın almak istemem.”
Eve hiç şüphesiz bu anlaşmayı tuhaf bulurdu. Cheyen­
ne bunu düşünerek tereddüt etti. Her ne kadar Joe’yla va-
kit geçirmek istese de, bunu yapması yanlış olurdu. “Beni
memnun etmek kolaydır.”
66
O zaman neden kimseyle çıkmıyorsun?”
99
Cheyenne kartları karıştırdı. “Güzel geçiş.
“Ben de öyle düşündüm.”
66
Çıkmadığımı nereden biliyorsun?”
66
Whiskey Creek’te yaşadığımızı unuttun mu? Eğer bi-
99
riyle görüşüyor olsaydm duyardım. Herkes duyardı.
Bu doğruydu. Böylece Cheyenne mazeret aramaya ko­
99
yuldu. “Meşgulüm.
“Bu kadar mı? Aklına bu mu geldi?”
Cheyenne gülümsemesini bastırdı. “Bir süreliğine John
99
Kovinski’yle görüştüm.
66
Herhalde okul müdürü Bay Kovinski den bahsetmı
99
yorsun...
99
66
Korkanm ondan bahsediyorum.
Bu ne zaman oldu?”
Cevap dilinin uçundaydı fakat Cheyenne hatırlarnaya
çalışıyorm uş gib i düşündü. Hayatındaki olayların Jo

89
Brenda Novak

hayatındaki olaylarla kesiştiğini belli etmek istemiyordu.


“Sen evliyken.” Bundan emin olsa da, kendini zorlayarak
şöyle ekledi: “Yani sanınm.”
“Yani beş yıl önce!”
“Pek dışan çıkmıyorum.”
Joe yüzünü buruşturarak, “Üstelik adam senden... iki kat
yaşlı,” diye ekledi. “Gail de eskiden kendisinden çok daha
yaşlı adamlarla çıkardı. Neden böyle tercih ediyorsunuz?”
“Güvence. Huzur. Arkadaşlık. 99
“Yani hiç risk yok.”
Cheyenne güldü. “Olabilir.”
“Senin onunla görüştüğünü hiç duymamıştım.”
Çünkü ilişkileri doğru düzgün başlamadan bitmişti. Üç
kez çıkmış, bir kere de yakınlaşmışlardı. Whiskey Creek’in
dedikoduculan bile bunu dikkate değer bulmazdı.
Joe kadehinin dibinde kalan şarabı bitirdi. “Başka kim­
le çıktın?”
Cheyenne kartları kutuya koydu. “Dediğim gibi meş­
guldüm. Peki siz kimlerle çıktınız. Bay DeMarco?”
Joe, “Liste çok uzun,” diye espri yaptı.
“Kim var orada?” Cheyenne’in annesinin huysuz ve
talepkâr sesi yatak odasından onlara ulaştı. “İlaçlanma ih-
tiyacım var! Cheyenne? Presley? Bana morfinimi getirin!
Haydi, çabuk!”
Joe, sanki sohbetlerine yapılan bu ani müdahale onu ür­
kütmüş gibi ayağa fırladı. “O iyi mi?”
Anita’nm sesindeki gerginlik, özellikle de ona alışkın

90
Karlar Düşerken

olmayan insanlar için biraz sinir bozucu olabiliyordu. “Evet


99
Merak etme.
“Ona yardım etmek için yapabileceğim bir şey var mı?”
Hayır, ben hallederim.” Cheyenne buzdolabının arkası­
na sakladığı ağnkesiciyi çıkardı.
Joe şaşkın bir ifadeyle, “Hacı orada mı tutuyorsun?”
diye sordu.
Bunun sebebi Presley’ydi. Fakat bunu ona söyleyemez­
di. “Şimdilik.”
“Anladım.” Joe daha fazla soru sormadı. “Sen onunla
ilgilenirken ben şömineyi söndüreyim.”
Cheyenne onun gitmesini bekliyordu. Anita uyandığı
için çok huzursuz hissediyor olmalıydı. Fakat anneleri öyle
sabırsızdı ki, Joe’ya daha sonra veda etmesi gerekti, zaten
o da görünüşe göre beklemeyi sorun etmiyordu. “Sakin ol
anne,” dedi Cheyenne. “Geliyorum!” Belki susamıştır diye
yanına bir su şişesi aldı.
Cheyenne yatağın başına ulaşır ulaşmaz Anita, “Pres­
ley nerede?” diye sordu.
“Randevuda.”
“İçeriden birinin sesini duydum.”
Cheyenne onun yüzündeki bariz hayal kırıklığını yok
99
saymaya çalıştı. “Evde değil.
4 4 A ___ * 1 ___ • __________ 1 9 9
Ama birileri var!
""Ben vanm,” dedi Cheyenne kararlılıkla.
Senin dışında.”
“Hayır. Hiç k im se y o k .” A nnesinin Joe’yla haşır

91
Brenda Novak

olmasını istemiyordu. Joe’nun evdeki durumu görmesi ye­


terince kötüydü.
“Pozisyonumu değiştirmem gerek. Yapamıyorum...”
Anita durup bir nefes aldı. “Beni biraz kenara kaydırıp diğer
yana döndürürsen iyi olur. Kalçam ağnyor.”
Cheyenne istenileni yapmaya çalıştığında annesi bağır­
dı. “Beni kaldırman gerek! İterek olmaz!” Derken homurda­
nıp ağlamaya başladı.
Joe’nun duymasından korkan Cheyenne sesini alçalttı,
“itmiyordum. Her zaman yaptığım gibi yapıyordum.” Sade­
ce bu şekilde yapmayı biliyordu. Anita’yi onun istediği gibi
kolayca kaldırabilecek kadar güçlü değildi.
“Presley, gel de kardeşine yardım et!” diye bağırdı an­
nesi. “Çabuk! Beni öldürecek!”
“Presley evde değil.”
“Evet, evde. Onu duydum. Presleyl"
Anita’nm acı çektiğine kuşku yoktu. Cheyenne onun
gözlerindeki boşluğu görebiliyordu. Fakat Cheyenne anne­
sinin özellikle zorluk çıkardığını biliyordu. Presley’yi is­
tiyordu ve bu ona diğer kızının dikkatini çekmek için bir
mazeret veriyordu.
Cheyenne, “Anne lütfen,” dedi fakat kapı çahndığmda çı­
kan gürültünün en sonunda Joe’3m buraya getirttiğini anladı.
“Ne oldu?” diye sordu Joe.
Cheyenne onun girmekte tereddüt ettiğini fakat yardım
etmek istediğini görebiliyordu.
İçini çekerek dağınık topuzundan düşen birkaç tutamı

92
Karlar Düşerken

kulaklannın arkasına attı. “Annemin diğer tarafa döndürül­


mesi gerekiyor da.”
“Ben hallederim.” Joe yatağa geçip sanki Anita sıfır ki­
loymuş gibi rahatça onu kaldırdı.
Anita evde bir erkek olmasma öyle şaşırmıştı ki sız­
lanmak için fırsat bile bulamamıştı. Fakat sadece teşekkür
etmekle de yetinmemişti. Joe örtüleri düzeltirken, “Kızımla
yatıyor musun?” diye sordu. “En sonunda bekâreti bozul­
du mu yani? Tanrım, umanm onunla bir güzel yatmışsındır.
Buna çok ihtiyacı var. Belki ne kaçırdığını gördüğüne göre
artık bizi çok eleştirmez.”
Cheyenne’in yüzü birden kıpkırmızı oldu ve onun ka­
balığını duymazlıktan geldi. “Teşekkürler,” dedi Joe’ya.
44Eminim bundan sonrasını halledebiliriz. 99
Anita’nm sözlerini aynı şekilde duymamış gibi yapan
Joe kibarca iyi geceler diledi ve Cheyenne’in onu kapıya
geçirmesine izin verdi. Verandaya çıktıklarında, “Bu doğru
mu?” diye sordu.
Cheyenne, “Ne?” diye sordu fakat onun neden bahset­
tiğini biliyordu. Sadece nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.
“Daha önce kimseyle yatmadığın.”
Ne kadar tuhaf biri olduğunun yüzüne çarpılmasına ih­
tiyacı yoktu. Bu zamanda otuz bir yaşmda bakirelerle pek
karşılaşılmıyordu. Olmayan seks hayatının insanlann diline
düşmesini istemiyordu. Fakat nasıl biri olduğunu, özellikle
de Joe’dan saklayamazdı. “Evet,” dedi.
“Neden? Beklemeyi mi tercih ediyorsun?.. Joe sanki

93
Brenda Novak

doğru sözcükleri bulmaya çalışıyormuş gibi boynunu ovuş­


turdu. “Yoksa sana o şekilde dokunulmasını istememene yol
99
açan bir şey mi geçti başından?
Joe’nun onun geçmişiyle ilgili pek çok şey bildiği bel­
liydi. Bunun için Gail’e teşekkür etmesi gerekiyordu. Belki
Eve’e de. Önceki akşam yemekte konuştuklarını söylemek
olmazdı. “Bir keresinde bir kamyon şoförü bana dokunma­
sına izin vermesi için anneme yirmi dolar vermiş.”
Joe’nun çenesi kasıldığında Cheyenne elini kaldırdı.
“Ama bir şey olmadı, yani sebep o değil. Genç kızken sek­
sin bir anlamı olmasını istiyordum. Doğru zamanı ve doğm
mekânı bekledim.” Doğm erkeği.
“Anladım.” Joe başmı salladı.
“Aynca küçük bir kasabada yaşıyoruz.” Cheyenne, soh­
beti hafifletmek amacıyla gülümsedi. “Kommam gereken bir
itibanm var.”
“Dedikodu tehlikesi kimseyi durdurmaz.”
Cheyenne, onun ablasını ima ettiğini düşündü. “Sanı­
99
rım haklısın.
“îyi geceler, Chey.”
Joe kamyonetine ulaşmak üzereyken, Cheyenne ona
99
seslendi. “Bu akşam neden geldin, Joe?
Joe ellerini cebine koyup ona doğm döndü. Hava öyle
soğuktu ki Cheyenne onun nefesinden çıkan beyaz duma­
nı görebiliyordu. Joe bir süre duraksayıp ardından, “Babam
önerdi diyelim,” dedi.
“Neden öyle bir şey yaptı?”
99
“Fazla dışarı çıkmamamdan şikâyetçi

94
K an ar uuşerKen

“Ama...”
Aslında sebebi biraz Eve. 9
9
Nasıl yani?”
44O bir hamlede bulunacaksa seninle aramda bir şey ol­
madığından emin olmamın iyi olacağını düşündüm. Arada
99
bir merak ederim... ya bir şey varsa?
Cheyenne onun bu kadar dürüst olmasını beklememiş­
ti. Birden dizlerinin bağı çözüldü, verandayı destekleyen di­
reği kavradı. Bu kadar zaman boyunca şimdi mi aklına gel­
mişti? Neden ‘Ya bir şey varsa?’ sorusunun cevabını daha
erken, bir hafta önce aramak istememişti? “Peki cevap? Ne
karara vardın?”
‘‘Birbirimizi tekrar görmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
“Öyle bir şey yapamam,” dedi Cheyenne. Onun sırf ki­
barlık göstermediğini, arkadaşlık aramadığını bildiği için bu
olmazdı. 4

Joe gülümsedi. “Yapmak zorundasın. Bana iddia bor­


99
cun var, unuttun mu?

Joe en sonunda eve dönmeden önce on beş dakika bo­


yunca kasabada dolaştı. Babasının hâlâ ayakta olduğunu
sanmıyordu. Martin erken yatan, erken kalkan bir adamdı.
Çok çalıştığı için aynısı Joe için de geçerliydi. Fakat evin­
den çıktığından beri kafası öyle karışıktı ki uyuyabilirm iş
gibi hissetmiyordu. Onun evine gittiğinde Eve le beraber­
ken hissettiği şeyi hissetmeyi beklemişti. İnsan olarak ona
saygı duymayı. Güzel 3dizüne biraz hayranlık duymayı. A r

95
Brenda Novak

kadaşlıklannı koruyacaklarına dair umut beslemeyi. Fakat


şimdi aklına gelen her şey, ona daha önce çıkma teklif et­
mediği için büyük bir pişmanlık hissetmesine yol açıyordu.
Cheyenne’in yanmdayken hissettiği o kıvılcımın onun bu
kadar zorluğa katlanması karşısında duyduğu saygı ve anla­
yış duygusu olduğuna kendisini ikna etmişti.
Fakat beraber geçirdikleri zaman onun tahmin ettiği
gibi platonik duygularla geçmemişti.
Kapıya geldiğinde onun sutyensiz olduğunu fark etmiş­
ti. Cheyenne hemen içeri girip sutyenim takmıştı. Fakat o ilk
birkaç saniye göğüslerinin hafifçe sallanması Joe’ya bir ka-
dınm, özellikle de sevişmek istediği bir kadınm yumuşak be­
denini hissetmeyeli çok uzun zaman olduğunu hatırlatmıştı.
Elbette bu düşünceler, kız kardeşinin talihsiz arkada­
şıyla özdeşleştirebildiği türden şeyler değildi. Babası onu
ziyaret etmesi için onu kışkırttığında Joe bunun evde otur­
maktan veya Seksi Sadie’ye gidip ahbaplarla takılmaktan
daha zevkli olabileceğini düşünmüştü.
Veya belki de... en başından beri kendine yalan söy­
lüyordu. Belki de Cheyenne’i acınası bir kadm gibi değil
de arzulanabilir bir kadm olarak görmekten korktuğu için
onunla mesafesini korumaya çalışmıştı hep.
Bir koma sesi düşüncelerini böldü. Külüstür Explorer’ı-
nm içindeki Riley Stinson ışıklarda yanma yavaşça yaklaştı.
Joe yolcu koltuğunun camını indirdi. Riley de kız kar­
deşinin arkadaşlarından biriydi fakat Joe da onu Gail kadar
severdi. Joe’nun lise arkadaşlannm çoğu bir yerlere dağıl­
mıştı fakat onun arkadaş gmbu hâlâ sıkı bir aileydi.

96
Karlar Düşerken

Riley motor sesini bastırmak için yüksek sesle, “Seni


genellikle bu saatte dışarıda görmem,” dedi.
“Benzinciyi kilitlemişler mi diye bakıyorum.” Joe ne­
den yalan söylediğini bilmiyordu. Herhalde önceki akşam
Eve Te yemeğe çıktığı için bu akşam Cheyenne T görmekten
ötürü biraz tuhaf hissediyordu. Ayrıca Cheyenne Tn bunu et­
rafta anlatmayacağını da biliyordu.
“Her şey yolunda mı?”
Yaklaşık üç yıl önce birileri içeri girip minimartı yağ-
malamıştı. Giren kişi her kimse bütün alkol şişelerini, si­
garaları ve prezervatifleri almıştı. Fakat o zamandan beri
başka bir olay yaşamamışlardı. “Evet,” dedi Joe. Gerçekten
de benzincinin önünden geçmişti fakat burası çok küçük bir
kasaba olduğundan bu engellenemez bir şeydi zaten. “Peki
ya sen? Sen neyle meşgulsün bakalım? 9
9
“Eve dönüyorum.”
“Nereden?”
“Bizimkilerden.” Riley esneyip ağzını kapattı. “Birkaç
99
saat önce uyuyakalmışım da.
“Jacob nerede?” Riley lisedeyken Phoenix isminde bir
kızı hamile bırakmıştı. Kız hep biraz farklı, kesinlikle sıra
dışıydı fakat hiç kimse onun cinayet işleyebilecek biri oldu­
ğunu düşünmezdi. Riley’nin ilgi gösterdiği bir kızı ezdi ve
daha bebek doğmadan hapse girdi. Yetkililer Jacob ı bebek­
ken hapishaneden onlara getiriyor, Riley ve ailesi de onunla
böylece ilgilenme fırsatı buluyordu.
Zamanında bu olay kasabanın birinci gündem madde­
siydi. Whiskey Creek’teki en büyük skandaldi. Tabu Noah

97
Brenda Novak

R ackham ’m ik iz kardeşinin ö lm esin e n ed en olan eski ma


dendeki göçük olayı haricinde
“Onun kalmasına izin verdim. Sabah ilk iş bir çatıyı
99
onarmam gerek
99
“Tatilde sana yardım etmiyor mu?
Müteahhit olan Riley bir süredir Jacob’a ev inşa etme
yi ve tamirat işlerini öğretiyordu. Çocuk büyüdüğünde ikisi
baba oğuldan çok iki arkadaş gibi olmaya başlamıştı
44Yann zamanını büyükanne ve büyükbabasıyla geçire
99
bileceğini söyledim
99
Noel için hazırlanmaya başladılar mı?
44

Riley sınttı. “Jacob yemek yapmayı, ağaç süslemeyi


99
alışverişe çıkm ayı ip le çek iyor
Joe, Riley’nin bundan yırttığı için memnun olduğunu
99
görebiliyordu. “Jacob bu konuda ne hissediyor?
44
Benimle gelmek istedi ama eğer kalırsa büyükannesi
çok mutlu olacağını söyledim. Annem tatil geleneklerin
çok önemser.” Ses tonu onun bu huyunu pek anlamadığını
belli ediyordu, bu Joe’yu gülümsetti. O da gördüğü abartılı
süslemelere pek bayılmıyordu. Ağaç kurmak, bir süre sonra
yeniden indirmek anlamına geliyordu. Fakat bunun bi
fazla tembelce olduğunu biliyor, kızlannı mutlu etmek
için elinden geleni yapmak istiyordu
îki kez yeşil ışık yanmıştı fakat arkalannda kimse
madiği için üzerlerinde baskı hissetmiyorlardı ,)L
t *
4
fe♦
V,

“Gail nasıl?” diye sordu Riley


Mutlu. SimonTn halkla ilişkilerini ve firm asındaki
44

98
Karlar Düşerken

hşanlan idare etmekle m eşgul Şimdi müşteri portföylerinde


yıldız namına yok yok.”
“Duyduğuma göre SimonTn yeni bir filmi çıkacakmış.”
Joe yeniden dikiz aynasına göz attı. Hâlâ kimse yoktu.
44Bir gişe bombası daha. Bu haziran vizyona giriyor. 99
44
Ben de G aif i aramak istiyordum. Ona Phoenix
99
Noel kartı aldığımı söylemek istiyordum.
Joe uzanıp teybi kapattı. “Sana sık sık yazıyor mu?”
“Jacob’a hep mektup yolluyor ama ben onlan saklıyo­
rum. İlişkilerini devam ettirmesine izin vermeye hiç niyetim
yok. Bense ondan nadiren haber alıyorum.”
“Kartı neden yolladı dersin?”
Birden dalgın görünen Riley yüzünü buruşturdu ve di­
99
reksiyona hafifçe vurdu. “Bu yaz çıkıyor.
Arkadan yaklaşan bir araba onları ilerlemeye zorladı.
“Sana bol şans,” dedi Joe.
99
Riley el sallayarak, “Teşekkürler. İhtiyacım olabilir
diye karşılık verdi.

Bir ses duyan Cheyenne irkilerek artık yalnız olmadı­


ğını fark etti. Presley yalpalayarak mutfağa girdi, gözlerini
kısıp saate baktı, sonra homurdandı. Henüz günle yüzleş-
m ek için fazlasıyla erkenm iş gibi davranıyordu fakat sac
99

on b ir otuzu gösteriyordu. Esnerken, “N ereye gidiyorsun.


diye mırıldandı.
Cheyenne saat altıda kalkmış, temizlik yapmıştı. Kah

99
Brenda Novak

fincanım durularken, “Bir arkadaş Noel ağacı seçmek


99
için yardımımı istedi
Ablası buzdolabına yöneldi, sonra durdu ve sanki bu
kadar hareket etmek bile başını ağrıtıyormuş gibi yüzünü
99
buruşturdu. “Hangi arkadaş?
44Önemi var mı?” Cheyenne mutfak dolabından iki ağ-
rıkesici aldı ve uzattı.
Presley burnunu kınştudı. “Sadece bunu mu veriyorsun?”
Daha güçlü bir hap alamayacaktı. En azından Cheyen
ne’den. “Bu kadar.”
Çileden çıktığı belli olan ablası hapları ağzına attı, buz-
dolabından portakal suyunu çıkardı ve kafasına dikti.
Cheyenne ona ters ters baktı. “Ne yapıyorsun? Bir bar­
99
dak alamıyor musun?
Presley portakal suyunu buzdolabına geri koyarken.
Artık çok geç,” dedi. “Ayrıca neden o kadar yüksek sesle
44

99
konuşuyorsun? Bugün neyin var?
Oldsmobile’m anahtan çantasının yanında duruyordu.
99
Cheyenne ikisini de aldı. “Yok bir şey.
99
44
Bir şeye moralin bozuk. Berbat bir moddasm
Cheyenne bütün gece boyunca uyuyamamış, bugünkü
buluşmayı iptal etmeye karar vermişti. Sadık bir dost olsaydı
Joe’yla buluşmazdı. Fakat bir yandan da hiçbir şey olma
yacağmı düşünüyordu. Eve yokken iddia borcunu ödeyebı
lirdi, böylece Eve’in hiçbir şeyden haberi olmaz ve konu
kapanırdı Bir arkadaşının ağabeyiyle Noel ağacı almak ♦1

süslemek neden kötü bir şey olsundu?


t

100
Karlar Düşerken

“Acelem var,” dedi. Joe arayıp onu öğlen alacağını


söylemişti fakat Cheyenne arabasını kasabanın dışında bı­
rakmak için ısrar etmişti. Oradan Jackson’a gideceklerdi.
Arkadaşlarının çoğu gitmişti. Sekizden önce havaalanına
ulaşmak için gün doğmadan çok önce kalkmış olmalılardı.
Ama yine de... Cheyenne hiç kimsenin onları birlikte gör­
mesini istemiyordu.
“Niye acele ediyorsun?” Presley şakaklarını ovdu.
“Noel’e daha iki hafta vardı.”
Cheyenne cevap vermedi. Paltosunu ve atkısını tak­
makla meşguldü.
Presley tezgâha yaslanarak, “Aynca senin bütün arka­
daşların Karayipler’e gitmemiş miydi?” diye sordu.
44Hepsi değil,” dedi Cheyenne.
“Kim kaldı?”
Evden çıkmak için sabırsızlanan Cheyenne dönüp ona
9
9
bakmadı bile. “Riley hâlâ burada.
44
Riley’yle ağaç mı bakacaksın? O yüzden mi böyle te-
99
laşhsm?
44
Telaşlı falan değilim.” Annesine verdiği morfin mik­
tarını deftere not etmeyi unuttuğunu fark edince bir kalem
99

aramaya ko}aıldu. “Geçen geceki randevun nasıl geçti?


Presley jnizünü buruşturdu. “Daha güzel randevularım
99
oldu.
“Hangi filme gittiniz?”
“Filmi atladık.”
99
“Peki ne yaptınız?

101
Brenda Novak

“Evine gittik.”
Cheyenne kalemi bir kenara atıp hışımla ona döndü. “O
99
kadar mı yani? Seks mi yaptınız?
99
Presley omzunu silkti. “O kadar da cimri değildi
“Yani uyuşturucu ve alkolü o satın aldı.”
Cevap yok.
“Neden bu kadar azma razı geliyorsun?” Cheyenne
sözcüklerinin ve ifadesinin sertliğini Presley yi rahatsız
edeceğini biliyordu fakat kendine hâkim olamıyordu. Kız
kardeşinin mutlu olmasını istiyordu ve eğer Anita’nın yo­
lunda ilerlemeye devam ederse bu mümkün olmayacaktı.
Presley, “Sen kendi tarzında eğleniyorsun, ben de kendi
tarzımda,” dedi ve ayaklarını sürüyerek yatağına gitti.
Cheyenne onun arkasından baktı, sonra saati kontrol
etti. Eğer şimdi çıkmazsa geç kalacaktı.
Kapı kulpuna uzanırken biraz endişelendi. Çantasından
ceptelefonunu çıkanp Joe’nun numarasına baktı.
Ara onu. Randevuyu iptal edebilir, dün gece başlayan
şeye bir nokta koyabilirdi.
Parmağı arama tuşunda gezindi. Fakat öyle uzun za­
mandır onunla vakit geçirmek istiyordu ki...
İçinden Eve’e, “Bugün ve önümüzdeki cumartesi kız­
ları geldiğinde de onu göreceğim. Bu kadar,” diye söz verdi
ve evi terk etti.

102
enne, Joe’nun şimdiye dek gördüğü en pürüz-
siStene sahipti. Elbette bunu daha önce de fark etmişti fakat
Jackson’daki Noel ağacı satış alanında beraber yürürlerken,
soğuk havanın yanaklarına kattığı bir parça pembelikle bera­
ber, onun daha önce gördüğünden çok daha güzel olduğunu
fark etti. Üstelik ilginç biriydi. Dünyaya bakış açısı Joe’nun
daha önce beraber olduğu kadınlardan çok daha farklıydı.
“Peki bu nasıl?” diye sordu. En sonunda St. Nick’in
en güzel ve pahalı ağaçlarını sergilediği kısma ulaşmışlardı.
Joe geldiklerinden beri burayı anyordu zaten. Burayı bulur­
sa seçimini kolay yapacağını düşünüyordu. Fakat Cheyenne
böyle düşünmüyordu. Etiketinde 150 dolar yazılı üç metre­
lik bir çam ağacını incelerken yüzünü buruşturdu
Ne oldu?” diye sordu Joe. “Bu ağaç mükemmel
Cheyenne içini çekerek, “Mesele de o ya, dedi. “ 'ıraz

fazla mükemmel
Joe bunu duyunca şaşırdı. “Bir Noel ağacı nasıl biraz
99
fazla mükemmel olabilir ki?

103
Brenda Novak

“Parası olan herkes böyle bir ağacı alabilir. Teknik ola­


rak bu kadar pahalı olan sahte bir ağaç daha bile mükemmel
olur; yani dallan birbirine eşit, derli toplu görünür. Mesele
ciddi kusurları olan bir şeyi alıp onu güzelleştirmek.” Ya­
vaşça kendi etrafında dönerek seçenekleri süzdü, sonra bir
kenara atılmış bir ağaca işaret etti. “Şuna ne dersin?”
Joe buna inanamıyordu. Cheyenne gidip en çirkin ağacı
seçmişti. Bu arazinin sahibi de onunla hemfikir olsa gerekti
çünkü ağacın etiketinde şöyle yazıyordu: Sadece 35 dolar!
Joe onu eğlendirmek için gidip onu kaldırmaya çalıştı.
“Şaka yapıyorsun. Baksana, bir dalı kınk.”
Joe’nun beklediği gibi, Cheyenne kararlıydı. “Görüyo­
rum.”
64Alt gövdesi en sağlam yeri olması gerekirken delikler
ve boşluklar var.”
“Onları süslerle ve çanlarla kapatabiliriz.”
Joe’nun tasarruf etmesini mi istiyordu? Ne kadar tu­
tumlu olduğunu mu ispatlamaya çalışıyordu? “Neden uğra­
şacağız ki? Ağaçtan tasarruf ederken süsler için fazla harca­
ma yapacağız. 99
“Olabilir ama bu ağacı en güzel haline kavuşturmak çet­
refilli ama güzel bir iş. Böylece boş yere kesilmemiş olur.”
Bir sürü ağaç heba olacaktı. Joe hepsini kurtaramazdı.
Fakat Cheyenne’in paranın satın alabileceği en güzel ağacı
istememesinde ona çekici gelen bir yan vardı. Bir kenara
atıhvermiş, gelen hiç kimsenin dikkatini çekmemiş bir ağa­
cın değerini görebiliyordu.

104
Karlar Düşerken

“Şimdi sizin evdeki ağacı neden seçtiğini anladım,”


dedi esprili bir havayla.
Cheyenne ona suçüstü yakalanmış gibi bir bakış attı.
“O da heba olacaktı.”
“Anladım.” Joe kızlarının nasıl tepki vereceğini düşü­
nüyordu. Sekiz ve on yaşında olduklanndan, böyle bir şeyi
anlayamayacak kadar toylardı. Belki ağacın kusurlannı fark
etmezlerdi. “Onu adam edebileceğine emin misin?”
“Yeterince ışık ve süsle her ağacı adam edebiliriz.”
Bu kadm sıra dışıydı. Elbette geçmişi ve içinde bulun­
duğu durum onu bir parça farklı kılıyordu fakat Joe bu fark­
lılıkları bu kadar seveceğini daha önce tahmin edemezdi.
Suzie güvenceden, korunma duygusundan, sevgi ve övgü-
lerden başka bir şey bilmiyordu. Öyle fena şımartılmıştı ki
tek bir adamın dikkatiyle yetinmemişti; sosyal çevrelerinde­
ki bütün erkeklerin ilgisini üstünde toplamak istiyordu.
Tam aksine Cheyenne’in dikkatleri üstünde toplamak
gibi bir takıntısı yoktu. Kenarlarda yaşayarak yetişmişti ve
güzelliği alışılmadık şeylerde görüyordu.
Cheyenne birden kendinden şüpheye düşerek, “Veya...
belki de diğer ağacı daha çok seversin,” dedi. “Öyle istiyor­
san güzel olanı al.”
Joe önündeki iki seçeneği süzdü. Suzie ’ye âşık olur­
ken yaptığı şey görünürde mükemmel olan Noel ağacını
seçmekti fakat bir kez olsun onun mükemmel bir eş olup
olmayacağını sorgulamamıştı. Belki de artık baş köşeye yer­
leşmemiş, sırf hayatta kalabilmek için mücadele veren bir
ağacı seçme vakti gelmişti.

105
1

Brenda Novak

••

Bu ilginç bir düşünceydi. Üstünde durmaya değerdi


“Bunu sevdim,” dedi ve onları takip eden görevliye işaret
99
etti. “Onu alacağız.
Delikanlının kaşları havaya kalktı. “Gerçekten mi?
99
Ama o ağacı atmayı düşünüyorduk.
44Artık atmanıza gerek yok,” dedi Joe
Delikanlı omzunu silkerek Noel Baba şapkası takmış bir
arkadaşma el sallayıp yamna çağırdı ve ikisi beraber ağacı kal­
dırıp Joe’nun kamyonetine taşıdılar. Joe otuz beş dolan ödeyip
bir şey söylemek için Cheyenne’e döndüğünde, kuyrukta hayatı
boyunca asla görmek istemediği o adamı gördü.

99
“Hey, gözlerime inanamıyorum, koca adam!
Cheyenne birinin Joe’ya seslendiğini duyunca vücu
dundan bir korku dalgası geçti. Bu kişinin Whiskey Creek
yaşadığını sanıyordu, yani bu demekti ki Joe’yla beraber
görüldüğü Eve’in kulağına gidebilirdi. Fakat arkalanndan
yaklaşan yakışıklı, sarışın adamı görünce onu tanımadığını
fark etti. Şimdi rahatlayabilirdi; tabii bu kez Joe kasılmamış
olsaydı
Lance.” Joe hafifçe başını kaldırarak adama selam
44

di fakat Joe gülümsemediği için, Cheyenne, onun bu adamı


görmekten hoşlanmadığını anladı
Adam Joe’nun olumsuz tepkisini fark edememiş gibi
görünüyordu. Veya sıcak bir karşılama görememesinin
denini öğrenmekle pek ilgilenmiyordu
İnanamıyorum!” Joe’nun sırtına hafifçe vurdu. ‘ Yıllar
44

106
Karlar Düşerken

oldu, dostum! Burada ne işin var? Herhalde Jackson’da ya-


şamıyorsun • • • 9
9
Joe parasmm üstünü aldı ve saymadan cebine tıkıştırdı.
“Hayu*, Whiskey Creek’te yaşıyorum,” dedi ve kuyruktaki-
leri engellememek için kenara geçti.
Cheyenne de onunla beraber kenara çekildiğinde Lan­
ce’in gözleri ona doğru kaydı. “Bu yeni eşin mi?”
“Asimda...”
Kasiyer araya girip, “Seksen beş dolar,” diyerek Lan­
ce’in ödeme yapmasmı bekledi.
Lance ona parayı uzatırken gözlerini Joe’dan ayırmadı.
“Son duyduğumda hâlâ bekârdın.”
“Öyle zaten.” Joe Cheyenne’in kim olduğunu açıkla­
madan, sadece onlan tanıştırmakla yetindi. “Chey, bu Lance
Phillips. O benim...” Sanki doğru sözcükleri seçmeye uğra­
şıyordu. “... Sac’te yaşadığım zaman komşuyduk.”
Cheyenne, “Tanıştığımıza sevindim,” dedi.
Lance onun elini sıkarken Cheyenne onun sanki kendi­
sini inceleyerek Joe’yla aralannda romantik bir ilişki olup
olmadığını anlamaya çalıştığını düşündü. Belki de Joe nun
iyi bir seçim yaptığı sonucuna varacak kadar güzel olup ol­
madığım anlamaya çalışıyordu. “Sana Chey diye mi sesle­
niyorlar?
“Evet. Cheyenne’in kısalttimışı. Cheyenne Christensen.”
“Memnun oldum.” Adamın bakışlan bir süre üstünde
dolaştı, ardından yeniden Joe’ya kaydı. Kızlar nasıl.
Joe’nun yanağında bir kas oynadı. Bana mı
sun? Muhtemelen onlan benden daha sık görüyorsu

107
renda Novak

Lance besbelli hazırlıksız yakalanarak birkaç kez göz­


lerini kırpıştırdı. “Artık öyle değil. Suzie sana söylemedi
mi? Sen, şey, gittikten kısa bir süre sonra buraya taşındık.”
“Şaka yapıyorsun.”
“Hayır.”
r>J_ J _
__
64
Biz derken?
Ne demek istiyorsun?” Tuhaf bir gülümseme takındı.
“Ben Maddy ve çocuklar tabii. 9
9
“Yani Maddy senden ayrılmadı.”
Kasiyer Lance’e parasının üstünü uzattı.
Lance o yapmacık neşesini biraz yitirerek, “Evet,”
dedi. “Bildiğin üzere işler biraz zora girdi ama sonra hamile
olduğunu fark ettik ve evliliğimizi kurtarmak için bir sürü
nedenimiz olduğuna karar verdik. Bebek her zaman istediği
gibi kızdı,” diye ekledi ve bir kez daha gülümsedi.
44
Demek kız,” dedi Joe.
“Evet.”
Bunu gergin bir sessizlik takip etti. Cheyenne, Joe’nun
bir darbe almış gibi acı çektiğini hissetti. Onu yıllardır tanı­
dığından üzgün olduğunu anlayabiliyordu. Bu sohbette, bu
insanda onu rahatsız eden bir şey vardı. Bir zamanlar komşu
olabilirlerdi fakat Joe, Lance’i ne seviyordu ne de ona saygı
duyuyordu. Acaba Suzie’yle yattığı söylenen adam o muydu?
Gail bir sadakatsizlik meselesinden bahsetmişti; Cheyenne,
Joe’nun ancak bu nedenle böyle davranacağını düşünüyordu.
Joe en sonunda kupkuru bir sesle, “Tebrikler,” dedi. Bu
sözcüğü öyle isteksizce telaffuz etmişti ki Cheyenne onun
ağzından çıkmadan önce toza dönüşmemesine şaşırdı.
Karlar Düşerken

“Ona annesi gibi Madeline ismini koyduk. Tanrı’nın


bir lütfü.” Lance sanki böyle yapmak onu daha arkadaşça
bir noktaya çekebilirmiş gibi daha hızlı konuşuyordu. “Mü­
kemmel bir zamanda geldi.”
“Senin için öyle olabilir. Maddy’nin hamile olduğu için
sana ikinci bir şans vermesinin nasıl bir lütuf olduğu tartışılır.”
Sahte de olsa o samimiyet havası şimdi yok olmuştu.
“Senden özür diledim, Joe.” Yün denizci paltosu giymiş
olan Lance ellerini yıpranmış kot pantolonunun ceplerine
soktu ve öne çıktı. “Daha fazla ne yapabilirim bilmiyorum.”
“Arkadaşmışız gibi yapmaktan vazgeçebilirsin,” dedi
Joe ve Cheyenne’e yol vererek oradan uzaklaştı.
Kamyonete yürürlerken Cheyenne, Joe’nun hızlı nefes
alış verişlerini duyabiliyordu. Ellerini yumruk yapan Joe
öyle hızlı yürüyordu ki Cheyenne ona güçlükle yetişiyordu.
Kamyonete binince Cheyenne, “O adamdan neden bu
kadar nefret ediyorsun?” diye sordu. Şüpheleri olsa da, bu
konuda haklı olup olmadığını hiç bilmiyordu.
Joe ona baktığında gözleri aslında onu görmüyordu.
Kafası çok uzaklardaydı. Kendine geldiğinde Cheyenne’in
kamyonette yanmda oturuyor olduğunu görüp adeta şaşırdı.
44Seni eve götüreceğim,” dedi. “Bu bir hataydı. 9
9

Presley, Eugene Crouch’un kartvizitine bakıyordu.


Adamm bütün bilgileri oradaydı. İsmi, ajansının ismi, özel
dedektiflik lisans numarası ve e-posta adresi. Hazır annesi
uyuyorken onunla telefon veya e-posta aracılığıyla ko ay

109
Brenda Novak

İletişime geçebilir, şu sarışın kadın esrarına son noktayı ko


yabilirdi.
Kız kardeşine gerçek kimliğini öğrenme fırsatını ver-
mesi gerekirdi, öyle değil mi? Hep hasretini çektiği o düz
gün aileye sahip olma fırsatını. Cheyenne’in lüle lüle saçla
şık parti elbiseleri ve parlak ayakkabıları onun farklı bir
yerden, yetiştirildiği yerden çok farklı, çok daha varlıklı bir
aileden geldiğini göstermiyor muydu?
Anita, “Presley?” diye seslendi. “Neredesin? Bizim
99
programı açmayacak mısın?
Günlerden cumartesiydi, izledikleri pembe dizi hafta
yayınlanmıyordu fakat ilaçlar Anita’nm zihnini öyle
karıştırıyordu ki günleri birbirine karıştırır olmuştu. Presley
bitenlerden ne kadar nefret ediyorsa, bu durumdan da
bir o kadar nefret ediyordu. Annesi bir zamanlar olduğu gibi
güçlü, baskın bir karakter değildi; çaresiz bir yabancıya dö
nüşmüştü.
Anita, “Neredesin?” diye seslendi.
Presley’nin içinden cevap vermek gelmiyordu. Mutfak
tezgâhına yaslanmış, elinde tuttuğu Crouch’un kartvizitine
bakmaya, başparmağını dalgın dalgın kabank harflerin
tünde gezdirmeye devam ediyordu
Kartta bir adres yoktu. Adamın nereli olduğunu bile bil
miyordu. New Mexico? Burası? Başka bir yer? Yine de elinde
temasa geçmeye yetecek kadar bilgi vardı. Bunu yap
malı mıydı?
Yapmasa da en azmdan Cheyenne ’e adamın
tişime geçme sebebini tahmin ettiğini söylem eliydi. Bunu

1 ın
Karlar Düşerken

saklayarak ona haksızlık etmiş, Anita’mn en başta yaptığı


hatayı tekrarlamış olurdu.
Fakat Chey aralarmda kan bağı olmadığını, annesinden
ve ablasından daha iyi, yıllardır hayranlık duyduğu arkadaş­
ları kadar iyi durumda olduğunu öğrenince ne yapacaktı?
Eski ailesine dönecek miydi? Aslında olması gereken kişi
mi olacaktı?
Eğer bunu yaparsa, arkasında sürüklediği her şeyi ona
hatırlatacak insanı hayatında istemezdi. Hatta belki Presley’yi
suçlardı. Bir açıdan buna hakkı da yardı. Oyun arkadaşı iste­
diği için annesine yalvararak Cheyenne’in hayatını değiştiren
olayların fitilini ateşleyen kişi oydu. Eğer Presley böyle yap­
masaydı Anita ikinci bir çocuk istemezdi. Zaten bazen ikisini
bile istemediği oluyordu.
"Presley! Neden cevap vermiyorsun?”
Anita’nm sesi telaşlı bir yalvarışa dönüşmüştü. Presley
4

gidip onu telkin etmeliydi. Fakat önce bir karara varması


gerekiyordu. Sürekli bunu düşünmek, cebinde Crouch’un
kartıyla gezmek onu çılgına çeviriyordu.
Ceptelefonunu çıkardı fakat bir türlü tuşlara basamadı.
Cheyenne dünyada sahip olduğu tek kişiydi; Amta dışmda sev­
diği tek kişi. Eğer gerçekler ortaya çıkarsa Cheyenne onunla
kalmak istemeyecekti. Öfke eninde sonunda güzel duygularm
önüne geçecekti ve bu da onlann kız kardeşler olarak bildikleri
hayatm sonu olacaktı. Presley kendi kusurlan konusunda öyle
gerçekçiydi ki Cheyenne ’in onun gibi bir ablayı hayatında tut
mak istemeyeceğinin gayet iyi farkındaydı.
Anita ölüyordu. Yakında anneleri Cheyenne in mutlu

111
Brenda Novak

luğu Üzerinde bir etkiye sahip olmayacaktı. Yani Cheyen


ne’in Crouch veya eski zamanlar hakkında bir şeyler bilme
şart değildi. Eskiden olanları tersine çevirmek için artık
çok geçti. Daha da kötüsü, Anita’nm ondan çaldığı şeyi fark
etmek Cheyenne’i daha da çaresiz kılabilirdi.
Presley birden, “Anne, ona söylemeli miyim?” diye ba-
ğırdı.
Bunun cevabı sessizlik oldu. İlaçlar nedeniyle ve Crou­
ch meselesini Presley adamla ilk karşılaştığı günden beri
konuşmadıklanndan, Presley onun soruyu anlamadığını
söylemesini bekliyordu.
Fakat Anita soru3aı gayet iyi anlamıştı. Açık seçik söz-
cüklerle, “Eğer öyle bir şey yaparsan budalalık edersin,” dedi.
Presley annesinin haklı olduğuna karar verdi. Tanrı’dan
af dileyerek, Cheyenne’e bunu açıklamamaya karar verdi
44Çok üzgünüm,” diye fısıldadı. Ardından çakmağı aldı
Crouch’un kartvizitini lavaboda tutuşturdu.

112
erme Joe’yla geçirdiği bu iki saatten ne çıkar-
ması gerektiğini bilmiyordu fakat Joe onu arabasına bırakıp
gittiği anda rahatladığını hissetti. Hiçbir şey olmamıştı.
Aynı zamanda tam da bu sebepten ötürü fena halde ha­
yal kırıklığına uğramış hissediyordu. Bu çok mantıksızdı.
Onunla yalnızca arkadaş olabileceklerini biliyordu; eğer
bundan daha ileriye giderlerse Cheyenne kendine tahammül
edemezdi.
“O zaman unut onu artık,” diye mınidandı ve Oldsmo-
bile’ına atladı. İddia gereği Joe ve kızlanyla ağaç süsleme­
si gerekiyordu fakat Joe’nun böyle bir talepte bulunacağını
sanmıyordu. Cheyenne onu o kusurlu, çirkin ağacı almaya
ikna etmişti ve şimdi Joe onunla kalakalmıştı. Önceki akşam
gelmesinin ve bugün ağaç almaya davet etmesinin nedeni
her neyse fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Joe esrarengiz bir ha­
vayla, “Bu bir hataydı,” dedikten sonra ona iki çift laf bile
etmemişti ve Cheyenne de içten içe onu konuşmaya zorla
maması gerektiğini biliyordu.

113
Brenda Novak

“Vazgeçmesi bir şans,” dedi kendi kendine. “Eve’in ar­


kasından iş çeviren arkadaşı olmak istemezdim.” Hayatında
hiç kimse ona Eve ve ailesi kadar destek olmamıştı.
Telefonuna göz attı. Kazara birini arar ve aradığı ar­
kadaşı Joe’yla konuşmalarını duyar diye telefonunu evden
çıkarken kapatmıştı. Eve’den karannı pekiştirecek bir mesaj
görmeyi umarak telefonunu açtı.
Beklediği gibi. Eve bir sürü mesaj göndermişti.

Minneapolis ’te iki saat mola. Öf! Şimdi gidip bizimki­


lerle bir şeyler atıştıracağım.

Ted tam havasında. Uçakta bizi acayip eğlendirdi. Bax­


ter somurtuyor; kim bilir neden. Callie ve Kyle yan yana
oturdu, bence herkesten gizledikleri ilişkileri tahmin ettiği­
mizden daha ciddi olabilir. Noah bütün uçuş boyunca sar­
hoştu. Yanımda oturması için onu seçtiğime inanamıyorum.
Senden uzak olmak garip hissettiriyor. Herkes aynı görüşte.
Sana gelmen için daha çok ısrar etmeliydik!

Annen nasıl?

Annem iyi, yazdı Cheyenne. İkimiz de iyiyiz. Ama bun­


dan pek de emin değildi. Anita son zamanlarını geçiriyordu.
Kendisi ise bu kadar kısa süreliğine de olsa Joe’nun ilgisini
çektiği için ona duyduğu arzunun daha da keskinleştiğini
hissediyordu.
Onun çıplak tenini h issetm ek nasıl bir histi? Cheyenne
Karlar Düşerken

daha önce böyle bir yakınlık deneyimlememiş olsa da, rü­


yasında bunu sık sık görmüştü. Rüyalannda sadece Joe’yu
görüyordu.
Başmı yavaşça direksiyona vurarak homurdandı, sonra
kendini bir yetişkin gibi hareket etmeye zorladı. Daha önce
işlerin altından nasıl kalktıysa, bundan da öyle çıkacaktı el­
bet; her gün küçük bir adım atarak.
Eve doğru yola koyuldu fakat Whiskey Creek’e ve neh­
rin kenarına dizili köhne evlere çıkan yola ulaştığında, ken­
dini zorlaşa da bir türlü dönemedi. Eğer eve dönerse Presley
bir bahane uydurup gidecek ve yine Anita’yla yalnız kala­
caktı.
Biraz daha evden uzakta olmaya ihtiyacı vardı. Hızını
iyice düşürerek Sutter Caddesi’ne saptı ve tarihi binalarla
Viktoryen evleri kaplayan Noel süslemelerinden keyif alma­
ya çalışarak ilerledi. 1800’lerden kalma diğer pek çok ma­
den kasabası gibi. Whiskey Creek de bölmeli camlan, antika
levhah dükkânlan, aralık ayında çelenklerle süslenen eski
moda sokak lambaları ve Batı’ya has ahşap kaldınmlanyla
o eski şıklığı yansıtıyordu.
Cheyenne, yakın zamanda belediyenin altm arayan bir
adamın devasa heykelini diktiği parktaki kocaman, süslen­
miş bir ağacın önünden geçtikten sonra arabayı durdurup
indi.
Kafasında Eve ve Joe’yla, Presley’nin annesine bahset­
tiği özel dedektifle ilgili binlerce düşünce uçuşurken başını
kaldırıp en tepedeki meleğe bakarken biri ona seslendi.
“Hava tertemiz, değil mi?”

115
Brenda Novak

Ses arkasından gelmişti ve alaycı bir tonu vardı.


Cheyenne arkasını döndüğünde umumi tuvaletlerin
bulunduğu tuğla binaya yaslanmış bir adam gördü. Yüzü
güneşliğin gölgesine bürünmüş olduğundan Cheyenne ilk
bakışta onun kim olduğunu anlayamadı. Sesin kime ait ol­
duğunu anlaması biraz zaman aldı fakat en sonunda hafıza­
sından bir isim çekip çıkarmayı başardı.
Amos kardeşlerden biriydi bu. En büyükleri Dylan. “Bi­
raz soğuk,” diye cevap verdi. Sohbetin burada noktalanaca­
ğım düşündü. Presley, Amos ’larla yakındı fakat kendisi için
aynı şey söylenemezdi. Derken Dylan sözlerini sürdürdü.
99
46
Evden çıkmana kim izin verdi?
“Pardon?”
Dylan arkasındaki duvara ayağını yaslayarak bir sigara
yaktığında ateş yüzünü aydınlattı. “Presley senin hiçbir yere
çıkmadığını söyledi.”
“Öyle bir şey yok.”
Dylan biraz duraksayıp sigarasından bir nefes daha
çekti. “Aynı zamanda senin eğlenceyi sevmeyen tutucu bir
tip olduğunu da söyledi.”
“Neden sana böyle bir şey söylesin ki?” Cheyenne
Amos Tann oturup bundan bahsettiğini hayal bile edemiyor­
du. Onlar farklı dünyalarm insanlanydı ve bu gün gibi açıktı.
“Ona eğer bir gün seni getirirse sana iyi vakit geçır-
tebileceğimi söyledim. Ama o gelmeyeceğini, muhtemelen
ölene kadar bakire kalacağını söyledi.”
Cinsel deneyimi olmadığına dair dedikodular, bunun
doğru olup olamayacağıyla ilgili söylentilerle beraber uzun

116
Karlar Düşerken

zaman önce kasabada dolanmıştı. Fakat Cheyenne yine de


onun bundan açıkça bahsetmesi karşısında şaşırdı. “Özel
hayatım seni ilgilendirmez.”
Dylan uzun uzun dumanını savurdu. “Merak etmemi
engellemiyor. 99
Duyduğun her şeye inanamazsın. Presley bunu söy-
lediğinde herhalde kafası iyiydi. Oyle olduğu zamanlar ona
güvenilmez.” Neden ona cevap vermeye tenezzül ettiğini
bile bilmiyordu, sadece DylanTn onun masumiyetiyle dalga
geçmesini istemiyordu.
“Duyduğuma inanmak zorundayım.”
Cheyenne ona ters ters baktı. “Bu da ne demek böyle?”
Dylan omzunu silkerek, “Ortak tanıdığımız bir tek o
var,” dedi. “Ayrıca sizin evdeyken de hep kafası iyi. Bize de
o yüzden geliyor. Eğlenmek için. Erkek kardeşlerim de seve
seve onu eğlendiriyor tabii.”
Cheyenne yüzünü astı. En büyük korkuları haklı çık­
mıştı. “Düşündüğüm gibi,” dedi.
99
“Ablanın bağımlılığı için bizi mi suçluyorsun?
Besbelli onun ne demek istediğini anlamıştı.
44
Daha iyi örnek olabilirdiniz.”
44
Onu doğru yola sokmak benim işim değil. Herkes ken-
dİ seçimlerinden mesul.”
“Uyuşturucu kullanmasını istemiyorum.”
“Başüstûne.” Gırtlağının derinliklerinden boğuk bir
kahkaha attı. “Bunu istememen her şeyi değiştinr tabu.
Küstah sözleri karşısında Cheyenne sinirlendi. Uma
rım oradayken hiç kimse ondan faydalanmaya çalışmıyor

117
Brenda Novak

dur. Çünkü eğer öyle bir şey olduğunu öğrenirsem...”


“Ne yaparsın?” Duvardan öne doğru çıkarak iyice yak­
laştı. Tipi kötü olmamakla beraber pek de yakışıklı olduğu
söylenemezdi. Yapılı, geniş omuzluydu ve kasları, kot ceke­
ti ve pantolonunun altından bile belli oluyordu. Vücudunun
bir kusuru yoktu. Cheyenne’i rahatsız eden onun yüzüydü.
Köşeli hatları, zalim, koyu renk gözleri ve şakağındaki sivri
yara iziyle çok... tehlikeli görünüyordu. Başına buyruk ol­
ması ve daha önce defalarca kez polis tarafından gözaltına
alınmış olması da göz önünde bulundurulursa, Cheyenne
ondan uzak durmakla akıllılık edeceğini hissediyordu.
Daha kararlı görünmek için kollarını önünde birleştire­
rek, “Onu korumak için elimden geleni yapacağım,” dedi.
“Rahat ol. Benim evimde Presley’ye bir şey olmaz.
Ama dediğim gibi, o kendi seçimlerinden mesul. Ve ikimi­
zin de bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok.”
Dylan ona yaklaşmayı sürdürünce Cheyenne etrafa göz
attı. Pazar günü öğleden soma saat üçtü. Böyle soğuk bir
günde bile parkta insanların olması gerekirdi. Hiç olmazsa
köpeğini gezdiren birkaç kişinin. Fakat ikisi yalnızdı ve Dy­
lan Amos’la yalnız olmak onu rahatsız ediyordu. İnsanlan
ondan uzak durmaya iten ürkütücü bir yanı vardı. Hiç kimse
Amos oğlanlarını, özellikle de en büyükleri ve en sertlerini
kızdırmak istemezdi.
Fakat Cheyenne korkup kaçmayacaktı. “Size geldiğin­
de yattığı kişi sen misin?”
Dylan onun birkaç adım ötesinde durdu. “Ben mi? Ha­
yır. Presley hiçbir zaman ilgimi çekmedi.”
Karlar Düşerken

Cheyenne gözlerini kıstı. “Onun bir sorunu olduğunu


nu söylemeye çalışıyorsun? 99
Dylan onun bu kadar korumacı olmasma gülerek başını
ki yana salladı. “Sen onun hakkmda istediğini söyleyebilir­
in ama ben söyleyemem. Öyle mi?” *

44O benim ablam.”


Aynı zamanda kayıp bir ruh. Derinlerde bir yerde sen
99
ie benim gibi düşünüyorsun.
“Sen öyle değil misin peki?”
Dylan sigarasının ucuna baktı. “Benden bahsetmiyoruz
ama, öyle değil mi?”
“Belki de bahsetmeliyiz. Başkaları hakkmda böyle ko-
nuşabilme hakkını kendinde nasıl görüyorsun?”
Dylan sigarasından uzun bir nefes alıp külleri silkti. O
yara izi ve hafif çarpık burnuyla tam bir asiye benziyordu.
“Söyleyene bak hele! Ama yine de böyle cesur davranabildi-
ğini görmek güzel. Yaşadıklanndan sonra böyle olman beni
şaşırtıyor. Etkileyici.”
Cheyenne’in onu etkilemek gibi bir niyeti yoktu. Dy-
lan’ın ona bir hedef göstermesini tercih ederdi. Diğer herkese
karşı iyi olmak zorundaydı; arkadaşları, ablası, ölüm döşe­
ğindeki annesi. Başka türlü davranmak haksızlıktı. Fakat bu
kadar zamandır tanıdığı o öfke ve hüsranın onu içten içe yiyip
bitirdiği, etrafa ağzına geleni saydırmak, eline geleni fırlat­
mak istediği zamanlar oluyordu. îşte şimdi de, bütün o negatif
duygulan salıvermenin eşiğindeymiş gibi hissediyordu.
Dylan, sanki saldırması amacıyla kışkırtm ak için bir
yılanı dürter gibi, ondan gelecek en kötü tepkiye hazırdı.

119
renda Novak

Whiskey Creek’teki insanlar içinde belki bir tek o Cheyen­


ne’in salıvereceği öfkeye katlanabilirdi. Fakat Cheyenne
bunu yapmadı. O yabancı sayılırdı. Ona böyle davranmaya
hakkı yoktu.
Dylan, “Yorum yok mu?” diye sordu.
Cheyenne diğer yana dönerek, “Söyleyeceklerimi duy­
mak istemezsin,” dedi.
Dylan onun yüzüne bakmak için başım eğdi. “Nedenmiş?”
44Çünkü kibar olmayacağım.”
44
Bana kalırsa kibarlık sıkıcı.”
44
İyi.” Cheyenne onun gözlerine baktı. “Binlerine yum-
ruğu indirmek istiyorum, tamam mı? 9
9
Dylan dehşet içinde geri çekilmedi. Onun yüzüne gül­
medi de. “Şimdiye kadar bunu yapmamış olman hayret veri­
ci zaten. Böyle bir şey yapsan kimse seni suçlamaz.” Eğilip
çenesinden makas aldı ve sesini alçalttı. “Ama bana güven,
güzel surat. Öfkeni atmanın daha iyi yolları var.”
Cheyenne konuyu burada kapatması gerektiğini bili­
99
yordu fakat yine de kendine hâkim olamadı. “Ne gibi?
Dylan sınttı. “Yatağında bir adam olmasının nasıl bir
şey olduğunu göstermemi istersen beni nerede bulacağını
99
biliyorsun
Afallayan Cheyenne gözlerini kırpıştırdı. On yılı aş­
kın süre önce okulda yanından geçerken “merhaba” demek,
arada bir yolda karşılaşınca selamlaşmak dışında Dylan
Amos’la hiçbir iletişimi olmamıştı. Zaten kafası karışık
ablasını iyice yoldan çıkardıkları için ona ve kardeşlerine
kızgındı ve onlardan kaçınmak için elinden geleni yapmıştı.

120
jNanar uuşerKen

Yani bu aslında onların ilk sohbetiydi. Gerçekten az önce


ona bir teklifte mi bulunmuştu? “Herhalde gerçekten bunu
yapacağımı...
“Yani bana bir şans vermeyecek misin?” DylanTn bur­
nundan çıkan dumanlar havaya karıştı. “Neden olmasın
peki? Joe’nun pek istekli olmadığı açık.”
Cheyenne’in ağzı açık kalmıştı. Joe’ya bir şeyler his­
settiğini o nereden biliyordu? “Joe’dan bir şey beklediğimi
nereden çıkardın?” Şaşkınlığını örtbas ederek normal dav­
ranmaya çalışmış fakat Dylan ona inanmamıştı.
Sigarasından tembelce yukarı doğru çıkan dumanın
arasmdan onu süzdü. “Dikkatli bakan biri bunu görebilir.”
Neden dikkatli bakıyordu?
“Anlamıyorum.”
Birden yüzündeki yoğunluk bir kayıtsızlık maskesinin
arkasmda kayboldu; bu her zamanki ifadesiydi. “Bir şey söy­
lediğimi unut.”
Sigarasını soğuk, buz gibi çimlere attıktan sonra bo­
tuyla üstüne basıp söndürdü ve uzaklaşmaya koyuldu. Che­
yenne onun peşinden giderek otoparka varmadan önce ona
yetişti. “Bir dakika! Nereden biliyorsun? Presley sana Joe
hakkında bir şey mi söyledi? Bunu o mu tahmin etti?
Dylan döndüğünde zalim gözleriyle onu iyice süzdü
fakat Cheyenne bu gözlerin yakından o kadar da zalim ol
m adiğim fark etti. H atta b arm d ırd ık lan ifade C heyenne’ı
b ir parça heyecanlandırdı ve ilk kez D ylan A m os un neden
kadınlara b u k ad ar hitap ettiğini anladı. M esele sadece gö­
rüntüsü değildi; m esele onun ham seksapeli, yoğun enerjisi,

121
Brenda Novak

keskin gururu ve kestirilemez tavırlanydı.


“Cevap?” dedi Cheyenne.
“Daha önce böyle bir şeyden bahsetmediği için Pres­
ley’nin tahmini olamaz,” dedi. “Şimdi daha güvende hisse­
diyor musun?”
Yeniden dönmeye yeltenince Cheyenne onun kolunu kav­
rayıp durmaya zorladı. Sonra ona dokunduğunu idrak etti ve eli­
ni çekti. “Peki bu kadar insanın içinde neden sen?...”
Sorusunu bitiremedi. Bitirmesine gerek yoktu.
“Belki de seni en yakından izleyen benimdir.” Ardın­
dan, beklenebileceği gibi yasak alana park ettiği motosikle­
tine atladı.
“Neden böyle bir şey yapasın ki?” diye sordu Cheyenne.
“Sence?” Dylan kaskını taktı, motorunun anahtannı çe­
virdi, gazı kökledi ve Cheyenne’i olduğu yerde bırakıp hızla
uzaklaştı.

122
mos hakkında ne biliyorsun?” diye sordu
Cheyenn&T^blasıyla beraber son bir saattir televizyon iz­
liyordu. Presley daha sonra çıkmayı planlıyordu fakat daha
saat on olduğundan, onun standartlanna göre henüz erken­
di. Katıldığı partiler on bire kadar başlamıyordu. Normalde
pazar günü gidecek parti bulmakta zorlanırdı. AmosTar bile
hafta içi çalışmak zorundaydı. Kasabanın hemen dışında bir
tamirhaneleri vardı. Ancak Noel’e çok az kaldığından nere­
deyse her gece bir yerde parti vardı.
Aşırı seksi bir adam,” diye cevapladı Presley. “Neden
4 4

soruyorsun? 9 9

Cheyenne tımaklannı inceliyormuş gibi yaptı. Ondan


hoşlanıyor musun yoksa? 99

99
44
Bu bütün kadınlar için geçerli değil mi?
Bildiğim kadanyla değil.”
Senin çevrende fazla rağbet görmeyebilir ama benim
99

tanıdığım bütün kadınlar ona ilgi duyuyor


Cheyenne söz konusu kadınlann ne türde kadınlar

123
Brenda Novak

duğunu düşünmek istemedi. Ablasının onlardan biri oldu­


ğunu kabul etmemeyi tercih ediyordu. “Onunla yattın mı? 9 9

Presley dudaklarım büzüştürerek böyle bir şey olup olma-


dığmı bilmiyormuşçasma bir süre düşündü. “Sanmıyorum.”
Chey’in gözleri irileşti. “Bundan emin olamıyor musun? 99

4 4

Nasıl bilebilirim ki? Yaptıklarıma her zaman dikkat


99
etmiyorum.
Presley bazen biraz fazla dürüst davranıyordu... “Bu
beni gerçekten korkutuyor, Pres 99

44
Kendimi serbest bırakmak iyi geliyor. Sen de bir
99
denemelisin
Cheyenne kendine zarar vermeye meyilli biri değildi
Dylan’la tuhaf bir karşılaşma yaşadığından ve bunun üstüne
düşünerek zaman harcamak istemediğinden konuyu burada
kapatmaya karar vermişti ki ablası yeniden söze girdi
44
Dylan’ı neden somyorsun? Amos’lardan nefret edersin 99

44
Nefret etmiyorum,” dedi Cheyenne. “Onları tanımıyo­
rum bile. 99

44
Onlara gitmemi hiç istemezsin.”
Çünkü partilerinde seks, uyuşturucu ve alkol olduğu-
herkes biliyor ve bunların hepsi senin başını belaya soka­
bilecek şeyler. İşin özeti, Amos kardeşler 99

Eğlenceli demek istiyorsun herhalde. Ayrıca ben ken­


di başımın çaresine bakabilirim
Cheyenne bundan o kadar da emin değildi. Presley şim
diye kadar bu konuda pek başarılı olabilmiş değildi. Akıllı
seçim ler yapm a konusundaki yetisizliği C heyenne’in kötü
polisi oynamasına neden oluyordu. “Yani... aralarından han
gisiyle yattın?” diye sordu

124
Karlar Düşerken

Presley uzaktan kumandayı alıp programı dondurdu


“Neden bu kadar ilgileniyorsun? 9 9

44
Geçenlerde parkta Dylan’a rastladım. 99

“Ee?”
Bir şey yok. Selam verince şaşırdım da. İsmimi bildi­
99
ğini bile bilmiyordum.
“Tabii ki ismini biliyor. Sürekli seni soruyor.”
Cheyenne şaşkın görünmemeye çalışarak saçını kulağı­
nın arkasına attı. “Neden öyle bir şey yapıyor ki? 99

44 99
Çünkü ilgisini çekiyorsun.
"Ben m il”
44
Evet, sen. Etrafındaki bütün kadınlar gözünü kırpma­
dan onunla yatar. Ama sen elde etmesi zorsun, uzaksın. Ona
99
yetersizmiş gibi muamele ediyorsun.
“Öyle mi görünüyorum?”
“Amos’lar için öyle. Senin bu bok çukurundan çıkma­
ya, hayatını değiştirmeye çalıştığını bilmiyorlar. Her neyse,
zaten ona seninle yatma ihtimalinin yüzde bir bile olmadığı­
nı söyledim. Pes eder sanmıştım.”
Cheyenne ona kaşlannı çatarak baktı. “Onunla ilgilen­
meyeceğimi söylemek için çok kaba bir yol bu.”
Presley gözlerini devirdi. “Sen başka bir yüzyılda doğ-
mahymışsm veya dindar bir ailede. Bazen senin nereden
geldiğini anlamıyorum.”
A blası eskiden beri böyle şeyler söylerdi. Cheyenne bu
tür sözlerin üstünde hiç ciddiyetle durmamıştı. Fakat Pres­
ley’nin gözlerinde, sanki az önce geri almak istediği bir şey söy­
lemiş gibi bir pişmanlık belirdi ve Cheyenne ’in bunun gelişigü­
zel bir cümle olmayabileceğini hissetmesine neden oldu.

125
Brenda Novak

4 4

Bu ne demek?” diye sordu.


Birden ayağa fırlayan Presley uzaktan kumandayı ka­
nepeye fırlattı. “Yok bir şey. Gitmem gerek.
9 9

99
44
Alaska State Troopers'ı bitirmeden mi?
“Yeterince izledim.”
99
44
Ama bu programa bayılırsın.
“Geç oluyor.”
“Pres!”
Ablası onun ciddi olduğunu anlamış olsa gerekti çünkü
durup arkasına döndü. Birazdan kötü bir şey olmasını bek-
liyormuşçasma iki büklüm olduğunda Cheyenne’in içinde
yeniden bir şüphe belirdi.
“Ne oldu?”
99
Hiçbir şey. Neden soruyorsun?
44

Davranışları garipti. “O özel dedektif seninle yeniden


99
temasa geçti mi?
“Hayır.”
44
İsmi neydi? Couch... Crouch?”
Presley onu savuştururcasma elini salladı. “Hatırlamı­
99
yorum bile.
“Ama sende kartviziti var.”
Onu attım. Neden tutacaktım ki? Annemin bir hatayı
44

telafi edebilecek veya eski bir hata için cezalandınlacak ka­


dar zamanı yok.”
Anita’mn ilaçlanmn dozajım yeniden yükseltmeleri gerek r.

ti. Son birkaç saattir bilinci yerinde değildi. “Bu doğm ama... en 4

•: k

99
azmdan konunun ne olduğunu anlamamız gerekmez mi? s.I

99
Geçmişi yeniden deşmek budalalık olur.
44

Bunun yanlış olduğuna emin misin?


44

/•2

126 I
Karlar Düşerken

“Başka nasıl olabilir ki? Böyle durumlardan hiç iyi bir


şey çıktığını gördün mü?” %

Hayır. Kesinlikle hayır.


Cheyenne omzunu silkerek konuşmayı noktaladı ve
Presley yatak odasma giderek gözden kayboldu. Yirmi dakika
sonra geri döndüğünde göz kalemi çekmiş, koyu kırmızı mj
sürmüş ve hayal gücüne fırsat bırakmayan derin dekolteli bir
bluzla daracık bir kot pantolon giymişti. Bir zamanlar Pres-
ley’nin tombul olduğu bir dönem olmuştu. Fakat o günler çok
geride kalmıştı. Şimdi adeta kaburgalan sayılıyordu. Cheyen­
ne bunun uyuşturucu kullanmasıyla ilgisi olduğunu biliyordu.
“Amos’lann evine mi gideceksin? Yoksa başka bir yere
mi?” Cheyenne bir ebeveyn gibi değil de bir arkadaş gibi
konuşmaya çalışıyordu fakat bunu neden sorduğunun gün
gibi ortadaydı.
Rahatsız olduğu belli olan Presley, “Fark eder mi?”
diye sordu.
“Eğer eve gelmezsen seni nerede aramam gerektiğin
bilmek istiyorum. 9
9
Presley abartılı bir havayla iç geçirdi. “Amos kardeşle-
e yaptığına bakmak için biraz uğrayabilirim ama uzun
99
kalır mıyım bilmiyorum.
Ablası öyle çok parfüm sıkmıştı ki C heyenne’in burun
99

deliklerini yakıyordu. “Tek başına mı uğrayacaksın?


“Hayır. İşyerinden Carolyn yanımda olacak. Jackson da
99
ki İblis Ağılı BaP 2i da uğrayabiliriz
Demek yanında arkadaşı olacaktı. En azından bu lyı
haberdi.
Cheyenne televizyonun sesini açtı. “Senin için endişe

127
Brenda Novak

leniyorum, Presley,” dedi. “Benden iki yaş büyüksün. Sence


de artık durulma zamanın gelmedi mi?”
Presley, “Başlama yine,” diye parladı ve hışımla kapıya
yöneldi.
Kapıyı çarpıp çıktığında odanın içini bıçak gibi keskin
bir sessizlik doldurdu. Cheyenne bu fırsatı değerlendirip
uyuması gerektiğini düşündü. Önceki gece iyi uyuyama­
mıştı. Joe konusunda vicdanıyla hesaplaşmakla meşguldü.
Fakat bu kadar erken yatamayacak kadar morali bozuktu.
Artık dikkatini hiçbir şekilde çekmeyen televizyonu ol­
duğu gibi bırakıp mutfağa gitti ve Joe’nun getirdiği şaraptan
kalanı bir kadehe doldurdu. Arkadaşlannm gitmemiş olmasını
dilerdi. Burada olsalardı birkaçım davet edebilirdi. Annesinin
başında durması gereken uzun gecelerde Eve ona arkadaşlık
etmek için gelirdi. Sophia ve Riley kasabadaydı fakat Sophia
kocası ve çocuğuyla, Riley de oğlu Jacob’la ilgilenmeliydi.
Sabah ilk iş pansiyonda olmalan gerekirken Riley ve Jacob’ın
gelip onunla takılmak isteyeceğini sanmıyordu.
Telefonunu süzdü. Joe’yu arayıp ona ağaç bakmaya
gittiklerinde olanlan, o adamm neden moralini bozduğunu
sormak istiyordu. Tahmin ettiği gibi bunun boşanmasıyla mı
ilgisi vardı?
Buna karşm, aralannda oluşan bariyeri kırmaya çalış­
maması en mantıklısıydı. Bu bariyer onu kendisinden koru­
yordu adeta.
%

Yatağında bir adam olmasının nasıl bir şey olduğunu


gösterm em i istersen beni nerede bulacağını biliyorsun.
Dylan’ın sözleri, parkta karşılaşmalanndan beri pek çok
kez olduğu gibi yeniden zihninde yankılandı. Onun teklifini

128
Karlar Düşerken

kabul etmek gibi bir niyeti yoktu fakat bir erkekle yatmanın
nasıl bir şey olduğunu merak ettiğini de itiraf etmeliydi. Aynı
zamanda asla gerçekleşmeyecek bir şeyi beklediğini düşün­
meden de edemiyordu...
Belki de mesafeyi korumak bir insana yakın olmanın
beraberinde getirdiği riskleri göze almamak için bir maze­
retti. Belki de annesi gibi bir fahişe olarak görülmekten öyle
korkuyordu ki her türlü suçlamadan kaçmaya çalışırken
normal bir hayat süremez hale gelmişti.
Veya tıpkı ablası gibi yaraları vardı ve bu yaralara on­
dan farklı tepki veriyordu.
Bu mümkündü fakat Presley’yle beraber yaşadıklan
zorluklara verdiği tepki en azmdan onu bir rehabilitasyon
merkezine gitmek zorunda bırakmayacak veya cinsel yolla
bulaşan bir hastalıktan mustarip kılmayacaktı. Ablası Dy­
lan’la yatıp yatmadığından bile emin değildi!
Cheyenne bu delilik karşısında başmı iki yana salladı.
Fakat sonra bakışlan ceptelefonuna kaydı ve birini aramaya
karar verdi. Bunun sonunun nereye varacağını bilmiyordu.
Muhtemelen bu korkunç bir hata olacaktı. Fakat en azından
biraz kafasını dağıtmasının Joe’yla arasındaki mesafeyi ko­
rumasına yardım edeceği kesindi.

C heyenne fonda b ir sürü gürültü duyacağını tahmin


ediyordu. M üzik, belki boğuk kahkahalar... Fakat durum
tahm ininden farklıydı. D ylan telefonu açtığında Cheyenne
onu gayet net duyabiliyordu. B ir köpek havladı. Bu büyük

129
Brenda Novak

İhtimalle hep yamnda gezdirdiği köpeklerden biriydi. Başka


ses yoktu.
Dylan telefonu açtığında az kalsın kapatıyordu. Fakat
arayanın kimliğinin telefonda çıktığını tahmin edebiliyordu.
Şimdi tırsmak, aramadan önce bulduğu bahaneyi söylemek­
ten daha da utanç verici olurdu.
“Dylan?”
Dylan sanki onun sesini duymayı hiçbir şekilde bekle-
miyormuş gibi sessizleşti. Cheyenne de onun kadar şaşkmdı.
Şey...” dedi ve nefesini toparladı. “Ben... Cheyenne.
4 4

Christensen. 9 9

44
Zaten yalnızca tek bir Cheyenne tanıyorum. Senin için
99
ne yapabilirim?
“Rahatsız ettiğim için özür dilerim ama...” Bu tahmin etti­
ği kadar kolay olmayacaktı. Kendisini Joe’dan uzaklaştırmaya
çalışmak başka, parkta karşılaşıp yalnızlığım giderebileceğini
düşündüğü bir yabancıyla temasa geçmek başka şeydi.
Dylan, “Sorun yok,” diyerek konuşma sırasını yeniden
ona verdi.
Cheyenne kuruyan gırtlağıyla yutkunmaya çalıştı. “Ab­
lam bu akşam yeniden oraya geleceğini söyledi de.”
Dylan onun aramasının asıl sebebini tahmin ederek,
“İstersen sen de onunla gelebilirsin,” diyerek onu daha da
fazla şaşırttı.
En azından bu kibarca bir davranıştı. “Gelemem. An­
nemle kalmam gerek.”
“Peki ya şu Mostats-Passuello denen kadm? O gelip
onun başında bekleyemez mi?”
Marcy arada bir onlara yardıma gelen bir h em şireyd i.

130
Karlar Düşerken

Fakat onun da bir ailesi vardı. “Arada bir gelebiliyor.


9 9

Onu ara.
Onu bu saatte arayamam! 99

“O zaman...”
44
Aslında düşündüm ki... yani belki sen...” Söylemeyi
planladığı şey {Ablam oraya geldiğinde ona göz kulak olma­
nı rica edecektim) şimdi öyle saçma geliyordu ki, bir türlü
lafı toparlayamıyordu. Presley daha önce de oraya gitmişti,
üstelik Dylan orada onun başına bir şey gelmeyeceğini daha
önce söylemişti.
Yüzünün yandığını hissederek konuşmayı olabildiğin­
ce çabuk bitirmeye karar verdi. “Boş ver. Seni rahatsız et­
memeliydim,” dedi ve telefonu kapattı.
44
Böyle bir saçmalık görülmemiştir.” Kendi kendine
homurdanarak mutfakta bir yukan bir aşağı yürümeye ko­
yuldu. DylanTn yanında şu an başka bir kadın da olabilirdi.
44 99
Ne diye böyle bir şey yaptım ki?
Karşılaşmalanndan sonra onun zannettiğinden çok daha
çekici biri olduğunu düşünmüştü. Aynca bir erkekle seviş­
menin nasıl bir his olduğunu bilmeksizin çok uzun zaman
geçirdiğini de. Joe’yu aramadığı sürece bililerini, Dylan’ı
aramasının önemli olmadığını da.
Fakat kendini rezil etmişti.
44
Ben beyinsizin tekiyim,” diye mınidandı, sonra ayak
lannı sürüye sürüye yatmaya gitti.

Neredeyse iki saat sonra kapı zili çaldı. Cheyenne güç


lükle uyandı ve saate baktı fakat saatin kaç olduğunu anla

131
Brenda Novak

ması biraz zaman aldı. Saat ikiydi. Gecenin bir yarısı kim
gelmiş olabilirdi?
Sesin annesini uyandmp uyandırmadığını anlamak için
biraz bekledi. Fakat başka ses yoktu. Anita öyle çok ilaç
mıştı ki kıyamet kopsa bile uyanmazdı. Ve görünüşe göre
Presley de henüz eve gelmemişti. Bu pek şaşırtıcı sayılmazdı
Ablasının iyi olduğunu umuyordu
Yataktan çıkıp Eve’in anne ve babasının yıllar
hediye ettiği fırfırlı sabahlığı giydi ve onunla takım
likleriyle kapıya yöneldi. Kapının deliğine gözünü yasladı.
Sonra panikleyerek elini göğsüne koydu. Kapı deliği çok iyi
göstermese de, tırabzana yaslanmış olan uzun boylu karan
İlk figürü tanımıştı.
Dylan.
Cheyenne ’in kalbi öyle hızlı çarpmaya başladı ki adeta
kulakları uğulduyordu. Onun burada ne işi vardı?
Şeytan dürtmüştü ve o da karşısına dikilivermişti işte.
Ellerini ovuşturarak, “Ah, Tanrım, ah Tanrım...” dedi.
Kapıyı açmaya cesaret edebilir miydi? Eğer açmazsa Dylan
gider miydi?
Tereddüt içinde ona baktı. Sonra sigarasını söndürdü ve
dikleşti, sanki onun titrediğini görebiliyormuş gibi I

. . t

lendi. “Açacak mısın, açmayacak mısın?


9 9

Y atm adan önce verandanın ışığını Presley için açık bı A’


M .

rakmış ve kalktığında oturma odasmdaki ışığı da açmıştı f.’-:

Yani Dylan onun orada olduğunu biliyordu. Sonuçta


gelen birine cevap verecek durumda değildi
i
I f

Onu içeri almalı mıydı?

< *41

132
Cheyenne cevap veremiyor, onu içeri aldığında ne söy­
leyeceğini bilmiyordu. Onu görmeyi bilinçli olarak isteme­
mişti. Sadece parkta hissettiği şekilde tepki vermesine yol
açan zayıflığa teslim olmuştu, o kadar.
“Git,” diye fısıldadı. Fakat Dylan tam da bunu yapmak
için verandadan indiğinde Cheyenne kilidi açıp başını uzattı.
Dylan veranda ışığının oluşturduğu halkanın az ötesin­
de durup başmı geriye çevirdi. Cheyenne onun içki içtiğin­
den şüphelendi. Sonuçta onu aramasının üstünden iki saat
geçmişti ve bu sürede bir şey yapmış olmalıydı. Fakat Dylan
sarhoş görünmüyordu, hatta çakırkeyif bile değildi.
Dylan yalnızca ona bakmakla yetinince Cheyenne, “Bir
şey söylemeyecek misin?” diye sordu.
“Ne dememi bekliyorsun?”
“Bilmiyorum.” Hissettiği şiddetli gerginlik nedeniyle
zor konuşuyordu. Nedenini açıklayamıyordu. Dylan ona
doğru bir adım bile atmamıştı.
Sonra onun ne kadar üşümüş olabileceği aklına geldi.
Parkta karşılaştıklannda üzerinde olan kot ceket ve pantolo­
nu değiştirmemişti. Pantolonunun yıpranmış kot kumaşı vü­
cudunun tam da dikkat çekici bölgelerini vurguluyor, adeta
bakanın gözlerini yakıyordu.
“İçeri girmek ister misin?”
“O yüzden mi aradm?”
Bunu bilinçli olarak yapmamıştı. Bunu asla, kendine
bile itiraf edemezdi. Fakat rol yaptığı gibi, onu ablasına sa­
hip çıkması için de aramamıştı. Onun arkadaşlanndan kalan
boşluğu doldurmasını ummuştu. Dylan güvenli bir sığmak

133
nrenaa isovaK

gibiydi. Onun arkadaş çevresinden değildi, onları tanıyan


bililerini bile tanımıyordu ve Cheyenne’i yargılayacak biri
değildi. Sadece bu da değil; Cheyenne onun sır tutabilece
ğine emindi. Dylan hiçbir konuda çenesi düşük biri değildi
Asıl insanlar onun hakkında konuşurdu
Cheyenne yataktan yeni kalktığı için parmaklanyla
saçlannı tarayarak düzeltti. Ardından derin bir nefes alıp ka
pıyı iyice açtı.
Dylan onun içinde bulunduğu durumu açık etmesine gül-
medi, pes etmesi karşısmda onunla alay etmedi. Hatta içeri gi­
rerken tek kelime etmedi. Kendisi de biraz gergin görünüyordu.
Bakışlan ağaca kaydı, ardından evin eski püskü mo
bilyalannı taradı. Fakat Joe’nun aksine, Cheyenne kusurlan
için ondan özür dileme ihtiyacı hissetmiyordu. Dylan onun
evi veya fakirliğine tepeden bakmazdı. Karşısmdakiyle eşit
hissetmek onu özgür hissettiriyordu; tıpkı parkta karşılaştık­
larında ona yanlış davranırsa Dylan’m onu hemen kötü biri
olarak sınıflandırmayacağım hissederken olduğu gibi.
Cheyenne bir an Dylan’m bir sohbet konusu açması­
nı beklediğini düşünüp endişelendi çünkü aklına hiçbir şey
gelmiyordu. Bunu ne kadar çok istese de (aksi takdirde ne­
den onu arasmdı?) bir sonraki adımı bir türlü atamıyordu.
Bu beklenmedik tavn nedeniyle ondan özür dilemeliy­
di, öyle değil mi? Muhtemelen. Fakat Cheyenne onun bir
özür beklemediğini fark edince minnettar hissetti. Dylan
arkasından uzanıp ışığı kapayarak odayı yan yanya karanlı­
ğa gömdü, şimdi yalnızca verandadan içeri sızan ışık vardı.
Derken elini ona uzattı.

134 * $
Karlar Düşerken

Cheyenne sanki rüya görüyordu. Fakat bir yandan da


öyle olmadığını biliyordu. Eğer rüya görüyor olsaydı Joe’y­
la beraber olurdu, Dylan Amos’la değil.
“Chey?” Dylan’m sesindeki kırılganlık reddedilmekten
korktuğunu belli ediyordu. Görünüşe bakılırsa parkta görün­
düğü kadar küstah biri değildi.
Cheyenne onun eline bakarken kanımda kelebeklerin
uçuştuğunu hissetti. Ona dokunmaya cesaret edemiyor fakat bir
yandan gitmesini de isteyemiyordu. Dylan onu bir kez daha yü-
reklendirinceye dek, tereddüt içinde olduğu yerde dikildi.
“Sorun yok,” dedi Dylan. “Fazla ileri gitmeyiz.”
“Fazla ileri derken?” Cheyenne şimdi nefes nefese ol­
duğunun farkındaydı fakat normal şekilde konuşmayacağını
biliyordu. Nabzı öyle hızlı atıyordu ki sersemlemiş gibi his­
sediyordu.
“Sen durmak istediğinde dururuz,” dedi Dylan. “Karar­
lan sen vereceksin.”
Cheyenne onun sözünde duracağından pek emin değil­
di. Fakat Dylan kadınlara karşı tehlikeli biri olsa Cheyenne
bunu çoktan duyardı. Ablası onun evine sık sık gidiyordu.
Dylan’m başı polislerle belaya girdiğinde bunun sebebi hız
yapmak, kavga etmek, kayıtsız ateşli silahlar bulundurmak,
havai fişek patlatarak etrafı rahatsız etmek gibi hafif suçlar­
dan oluyordu; yani otoriteyle veya kadınlarla ciddi sorunlan
olduğu söylenemezdi. Daha önce hiç cinsel bir suçtan gözal
tına alındığı olmamıştı. ................
Seni heyecanlandınp sonra da... bilirsin, yüzüstü
4 4

’ “Ama ne
rakmak istem em .” C heyenne güçlükle yutkundu.

135
Brenda Novak

İstediğimi bilmiyorum. Seni neden aradığımdan bile emin


değilim. Cesaretimi toparlamak en az bir saatimi aldı
44Beni şaşırttın. Ama senden sonuna kadar gitmeni bek-
lemiyorum.” Parmaklarını kıvmp tatlı bir sesle, “Neden kü­
çük bir öpücükle başlamıyoruz?” diye sordu.
Bir öpücük epey zararsızdı. Cheyenne onu öpmek isti­
yordu, öyle değil mi?
Elini tutup DylanTn onu çekmesine izin verdi. Fakat
Dylan ona kollannı dolayıp vücutlan birbirine yaklaştığında
az kalsın vazgeçiyordu. Bu adamı tanımıyordu. Bu kuvvetli
kaslı bedeni, omuzlarına düşen saçlan, onu yakından
yen gözleri... Bunların hepsi Cheyenne’e çok yabancıydı.
Fakat zaten bütün erkekler ona yabancıydı. Joe’nun bo­
şanmasından beri bir randevuya bile çıkmamıştı. Onu öpen
son erkek kendisinden yirmi beş yaş büyüktü ve bunu ondan
isteyerek yapmıştı
Dylan sanki onu korkutmak istemiyormuş gibi tedbir
davramyordu fakat kararsız da görünmüyordu. Ne istediğim
biliyor ve ona ulaşmak için en doğm yolu bulmaya çalışıyordu
Cheyenne’in yanağı onunkine değerken, “Noel ağacı
sigara kokuyorsun,” dedi
Dylan dudaklannı onun kulağında gezindirerek, Ozur
99
dilerim,” dedi. “Sigarayı bırakmam gerek
Sağlığı için bunu yapmalıydı. Fakat Cheyenne i yanlış
anlamıştı. “Kokuyu umursamıyomm,” dedi Cheyenne. An
nem de yakında bıraktı denebilir. Presley de içiyor. Sigaraya
99
alışkınım.
99
“Annen... nerede?
Vt

'j
A
>

./
9

136
Karlar Düşerken

Dylan ondan en az on beş santim uzun olsa da Cheyenne


onunla burun buruna gelmeyi başardı. “Odasında. Uyuyor.”
Dylan sanki onun zihnini okumak, niyetini anlamak is­
tiyormuş gibi, iki eliyle onun başını tutup geriye yatırarak
gözlerine baktı. Cheyenne parkta düşündüğü şeyi hatırladı;
DylanTn gözleri gerçekten de zalimdi fakat bu gece değil.
Yumuşak çikolata kahvesi renkleriyle, tensel haz vaadinin
kaynağına dönüşmüşlerdi ve Dylan dudaklarını onunkilere
bastırdığında bu vaadi gerçekleştirmeye koyuldu.
Cheyenne karşı koymadı. Birbirleri hakkmda pek az
şey bilmelerine karşm bu temas tuhaf bir biçimde doğal gel­
di. Hem sert hem yumuşak bu dudakların verdiği histen hoş-
lanmıştı, öyle ki ona iyice yaklaşıp dudaklarını iyice araladı.
Dilleri buluştuğunda içinden dizlerini titreten bir far-
kındalık dalgası geçti. Ağzından bunu belirten bir ses çık­
tığında DylanTn kollan bedenini daha da sıkı sardı, ta ki
Cheyenne onun ereksiyonunu kamında hissedene dek.
Daha birbirlerine doğm düzgün dokunmamışlardı bile
fakat ikisi de adeta uçuyordu. Sanki bayatlan boyunca bu
anı beklemişlerdi.
Cheyenne elini onun saçlannda gezdirdi, ipeksi saçla­
rın parmaklan arasında kaymasına izin verdi. Ağzına alkol
tadı değil, nane tadı geliyordu; Dylan yolda gelirken naneli
şeker yemiş olmalıydı.
Cheyenne dudaklannı ona daha da sıkı b astırd ığın d a Dy^
lan, “Bu kadar,” diye mmidandı. Sana iste d iğ in i vereb ilirim .
Dylan onun boynunu öperken elleri sabahlığın
dı. Cheyenne onun hemen göğüslerine yöneleceğim düşün ü.

137
Brenda Novak

Göğüsleri dokunulma arzusuyla ürperiyordu. Fakat Dylan bunı


yapmak yerine, belki de onun bu yakınlık sırasmda rahat hisset
meşini sağlamak için ellerini onun beline kaydırdı.
“Yıllardır vücuduna dokunmak istiyorum,” dedi.
Cheyenne bunun doğruluğuna inanamıyordu. DylanTn
etrafında olduğunu bile hatırlamıyordu. Fakat daha önce
hissettikleri artık önemli değildi. Şu anda arzu içinde boğu­
luyordu; öyle ki onu güçlükle taşıyan bacaklarının birazdan
hepten güçten kesilmesinden korkuyordu.
DylanTn elleri en sonunda göğüslerine ulaştığında Che­
yenne’in nefesi kesildi ve ellerini onunkilerin üstüne bastırdı.
Dylan memnun bir gülümseme takmmca, bu yüreklendirme­
ye ihtiyacı olduğunu anladı. Dylan onu yeniden öperek ya­
vaşça geriye yatırdı, sonra öne eğilip dudaklarını ipek gece­
liğinin üzerinde gezdirmeye başladı.
“Ah... bu çok güzel,” diye fısıldadı Cheyenne. Dylan
onu bu kadar hızlı tahrik etmeyi nasıl başarmıştı? Son ran-
devulanndan sonra öpüştüklerinde Müdür Kovinski’ye kar­
şı sadece çok hafif bir şefkat hissetmişti. Joe’yla ilgili fan­
tezileri olmasaydı frijit olduğunu bile düşünebilirdi. Daha
önce hiç karşı koyamayacak kadar baştan çıktığı olmamıştı.
Fakat damarlannda gezinen ateş, kendi bedeninin de
diğer insanlarınki gibi sağlıklı ve normal olduğuna kuşku
bırakmıyordu. Cinselliğini sahiplenme konusunda biraz ge­
cikmiş olabilirdi fakat şimdi içinde gitgide büyüyen arzu
çoktan bacaklarının arasında kontrol edilemez bir zonkla­
maya dönüşmüştü bile.
Dylan ’1 içinde istiyordu.

138
Karlar Düşerken

Bu şok edici bir itiraftı, öyle ki Cheyenne geri çekildi.


Dylan onu bırakmak istemedi. Sanki onun uzaklaşma­
sına izin veremiyormuş gibi bakıyordu fakat tek kelime et­
meden bunu yaptı. Cheyenne onun kapıya yöneldiğini fark
edince anında frene basarak onun kolunu kavradı.
“Hayır!” diyerek ceketini çıkarmaya yeltendi.
Dylan’m kendisini yanlış anladığmı fark edince yaşa­
dığı şaşkınlığı hissetti. Veya belki de Cheyenne’in bu ani
girişkenliği onu şaşırtmıştı. Böyle dolaysız davranmak ona
uygun bir şey değildi. Fakat Cheyenne kendini zapt etmekte
zorlanıyordu.
Neyse ki Dylan tereddüt etmedi. Ceketini çıkardı. Son­
ra kazağmı da başımn üstünden çekip attı.
Cheyenne onun kolunda dövmeler olduğunu biliyordu.
Onlan daha önce görmüştü. Göğsünde de dövmeleri vardı.
Karanlıkta onlan pek seçemiyordu çünkü yeterince net gö-
remiyordu. Fakat umurunda bile değildi. Onu hissedebilmek
şu anda önemsediği tek şeydi.
Dylan gömleğini firlatıp atarken Cheyenne ellerim ve du­
daklarım onun adaleh göğsünde ve kollarmda gezdirdi. Bu de-
hlik, sözlerle ifade edilemez bir şeydi fakat Cheyenne ona daha
önce hayal bile etmediği şeyler yapmak istiyordu ve görünüşe
göre Dylan da bunda bir sakmca görmüyordu. Cheyenne onun
nefes alış verişindeki değişimi duyabiliyor, onun da kendisi gibi
yoğun bir heyecan dalgası hissettiğini biliyordu.
Cheyenne başım yukarı kaldırdığında Dylan çenesini
kararlı bir ifadeyle kasmış olduğunu gördü ve durumu kont
rol altına almaya uğraştığını anladı. Ne? dedi.

139
Brenda Novak

“Buna inanmakta zorlanıyorum,” dedi Dylan fakat son­


ra Cheyenne onun meme ucuna ulaştığında gözlerini yumdu
ve başını duvara yasladı.
Cheyenne oluşturduğu ıslak noktadan dudaklarını çek­
meden, “Neden?” diye sordu. Doğru düzgün konuşamaya­
cak kadar dalgındı. Zaten düşünmek bile istemiyordu. Sade­
ce onun kıyafetlerinin geri kalanını da çıkarmasını ve yumu­
şak tenini tamamen hissetmeyi istiyordu.
99
"Hiç kimsenin sana dokunmasına izin vermemişsin.
“Ne olmuş?”
“Neden ben?”
“Bilmiyorum.”
Görünüşe bakılırsa bu kabul edilebilir bir cevap değil­
di. Dylan onu omuzlarından kavrayarak sözlerine dikkat et­
mesini sağladı. “Bunun bir oyun olmadığını, bana oyun oy­
namadığını söyle. Bana kendini sunarak beni kandırmaya­
cağını, son saniyede beni dışarıda bırakmayacağını söyle.
Dylan daha önce eğer Cheyenne o şekilde uygun görür­
se istediği zaman durabileceklerini söylemişti. Fakat Che­
yenne’in kararsızlığı uzun zaman önce kaybolmuştu. O ilk
öpücükle çakan alev her şeyi değiştirmişti.
Cheyenne yoğun duygularıyla boğuşurken söyleyecek
bir şey bulmaya çalıştı. En sonunda, “Ablamla yattın mı?
diye sordu. İşte bu onu huzursuz edebilecek, aldığı zevki
mahvedecek tek şeydi. Bunun cevabını bilene dek başladığı
şeyin sonuca ulaşmasına izin veremezdi
Sana öyle bir şey olmadığını söyledim.” Dylan ı 99

duyduğu istekle ısrarcı, sert bir tonda çıkıyordu. Ona

140
Karlar Düşerken

Cheyenne bunu yapmayı denediğini itiraf etmek iste­


medi. Zaten önemi yoktu. DylanTn sözlerine ikna olmuştu.
“Aslında ben de en son biriyle olalı epey zaman geçti,”
diye ekledi Dylan.
“Neden?” Cheyenne Tn duyduklarına göre, Dylan her
hafta sonu yeni bir kızla oluyordu.
4 4

Vur kaçlar bir süre sonra sıkıcılaşıyor.”


Şu anda hiç sıkılmış gibi görünmüyorsun.
9 9

“Bu farklı.”
Cheyenne bunun sebebini bilmiyordu. Belki de Dylan
onun masumiyetini çalma fırsatına direnememişti. “Ama
prezervatifin var, öyle değil mi?”
44T^- .1 X ____________ ____
Birkaç
“O zaman beni ne kadar istediğini söyle,” dedi Cheyen­
ne. “Seni sertleştirenin ben olduğumu söyle.”
Dylan rol yapmasına gerek yokmuş gibi görünüyordu.
“Doğru. Seni yıllardır istiyorum. Bakire olman veya olma­
man fark etmez. Benim için bir farkı yok.”
Cheyenne gerçekten de bunu yapacak mıydı? O sabah
onunla ilk kez doğru düzgün konuşmuş bile olabilirdi. Şim
diyse bu adam yan çıplak halde oturma odasındaydı, saçlan
ellerinin altında karmakanşık, gözleri vahşi ve iştahlıydı.
Ve diğer erkeklerle beraberken olduğu gibi korkmak, tiksin­
mek, devam edemeyecek kadar ilgisiz veya utangaç olmak
yerine, onu tek kelimeyle karşı konulmaz buluyordu.
Belki de annesi ve ablasından bir farkı yoktu. Duygusa
bağlılık duymadığı bir erkekle fiziksel arzuluyordu.
y a k ı n l ı k

Fakat vücudunun taleplerini öyle uzun zaman ır y

141
Brenda Novak

yordu ki artık bunu bir gün daha yapabilecek halde değilmiş


gibi hissediyordu. Şimdi bedenini ona yaslıyor, kalçalarını
hareket ettirerek onun organına sürtünmeden duramıyordu
Farklı biri gibi davranmasına gerek olmaması onu rahatlatı­
yordu. Bu adamla hem bedeni hem de zihni çıplak olabiliyor
ve buna rağmen kendini güvende hissedebiliyordu. Dylan
onun Joe’ya duyduğu hislerden bile haberdardı.
Buna karşın Dylan, sanki bu işin bu kadar kolay ola­
mayacağının bilincindeymiş gibi, "Beni istediğine emin mi­
sin?” diye sordu. “Fikrini değiştirmeyecek veya sonradan
pişman olmayacaksın, değil mi?”
Cheyenne daha sonra yaptıklanndan pişman olmayaca­
ğının garantisini veremiyordu. Sabah nasıl hissedeceği ko­
nusunda en ufak bir fikri yoktu. Fakat fikrini değiştirmeye­
cekti. Dylan’m beraber olduğu ilk kişi olması makul değildi
fakat bir yandan da neden olmasmdı? Eve onun üstünde hak
iddia etmiyordu. Presley de öyle. Cheyenne’in bildiği kada­
rıyla hiç kimse böyle bir şey yapmıyordu.
“Bazen risk alman gerekir,” dedi ve onu yatak odasma
götürdü.

142
yanmadı. Cheyenne ilk seferin çok acı verici
öldüğünü duymuştu. Fakat belki bu daha genç kadınlar için
geçerliydi. Veya hormonlan onu öyle sarhoş etmişti ki acıyı
hissedememişti. Önemi yoktu. Önemli olan deneyimleye-
bildiği haz, diğer kadınlar gibi seksten zevk alabilmesiydi.
DylanTa beraber bitkin halde yastıklara gömüldükten
sonra, “İnanılmazdı,” dedi.
99
“Biraz uğraştık ama en sonunda hedefe ulaştık.
Cheyenne yorgun argın gülümsemeye çalıştı.
99
pes etmedin.
44Seni bekleyen şeyi bilen yalnızca bendim.”
44
Bunun ilk seferde olduğunu sanmıyorum.”
“Bunu kaçırman için bir sebep göremiyorum. Sadece
ne istediğini bulman ve onu yeterince uzun süre boyunca
yapman gerekiyor.”
Cheyenne koluyla alnındaki teri sildi. Bir yolunu bul­
99
duğun kesin
Hemen olmadı. Ama... dediğim gibi, en sonunda ba­
şardık.” Dylan başını kaldırıp ona gülümsediğinde dişleri

143
nrenaa novük

parıldadı. “Ve çabaladığıma değdi, öyle değil mi? 99


Cheyenne gülerek, “Kesinlikle değdi,” dedi.
44İşbirliği yapmana sevindim. Beklediğimden çok daha
duyarhydm. Boşalamayacak kadar gergin olacağını düşün­
müştüm.” İyice başmı eğip ona baktı fakat dokunmadı. “Ya­
99
nıldığıma çok sevindim.
Diğer erkeklerle beraberken çıplak kalmak bile onu ge­
rerdi. Fakat DylanTa öyle hissetmiyordu. Onunlayken neden
99
farklı olduğunu bilmiyordu. “Bu işi halletme vakti gelmişti.
“Halletmekle iyi ettin.”
Cheyenne alaycı bir kahkaha attı.
44
Peki... ne oldu?” diye sordu Dylan. “Zayıf bir anına mı
denk geldim, yoksa...”
Bu kadar uzun zaman bekledikten sonra neden onu seç­
tiğini merak ediyordu fakat Cheyenne bunu açıklayamıyor-
du. Bunun sebebini henüz kendisi de bilmiyordu. “Kim bi­
lir?” Yatak örtüsünü çekip ona doğru döndü ve yüzüne baktı.
“Belki de bir ucube olmaktan bıkmıştım.”
Dylan onun yanağına yapışmış tere bulanan bir tutam
saçı geriye yatırdı.
Cheyenne onun gözlerini kendisinden ayırmadığını
fark edince, “Ne oldu?” diye sordu.
99
“Bakire olman seni ucube yapmaz
Otuz bir yaşındayım
C C - ^ ”

Dylan, “Tamam, belki biraz ucube yapıyor olabilir dİ

y erek ona takıldı. ^


Sen
C heyenne dirseğinden destek alarak doğrul u.
kaç kadınla yattın?” diye sordu. D erken yeniden yatağa
tü ve DylanTn konuşmasına fırsat vermeden elini k

144
jKariar uuşerken

Boş ver. Buna cevap verme. Beni ilgilendirmez


6 6
9 9

Dylan yorum yapmayınca yüz ifadesine bakmak için


gözlerim açtı
Sanki sersemliğini üzerinden atmıştı. “Eğer endişelen-
99
diğin buysa merak etme, bir hastalığım yok
Zaten DylanTn yanmda getirdiği prezervatifleri kullan­
mışlardı. Neyse ki Dylan, Cheyenne Tn kendisi bile bundan
emin olamazken onun arama sebebini tahmin etmiş gibi ha­
99
zırlıklı gelmişti. “Bunu bilmek güzel.
Cheyenne Tn annesinin sesi, onu içinde bulunduğu haz
99
evreninden çekip çıkardı. “Chey? Cheyenne? Neredesin?
Anita’nm onlan duymuş olma ihtimali, ona yakalanma
ihtimali Cheyenne’i gerisingeri dünyaya döndürdü.
Onun tepkisini gören Dylan da endişeli görünüyordu.
“Her şey yolunda mı?”
Cheyenne zoraki güldü. “Evet. Şey... gidip anneme
99
bakmam gerek. Özür dilerim.
“Özür dileme.”
“Zamanlaması kötü oldu.”
99
“Güven bana, daha kötü olabilirdi
Cheyenne onun ne söylemeye çalıştığını anlayarak gül-
99
dü. “Haklısın
“Her neyse, onun için böyle fedakârlıklar yapman tak­
dire şayan. Ablanın sana pek yardımının dokunmadığını bi­
liyorum.”
Dylan Amos onun om uzlannda taşıdığı > ü ^ n ne kadar
ağır olduğunu biliyor ve onu anlıyor muydu? İşte bu onun
sandığından daha anlayışlı, daha sezgileri kuvvetli biri ol
duğunu gösteriyordu. Cheyenne onun hakkında pek ço açı

145
Brenda Novak

dan yanıldığım düşünmeye başlamıştı. Sebebini bilmiyordu


fakat onu korkutuyordu.
Birden onun gitmesini istedi. “Teşekkürler... yani her
şey için,” dedi ve yataktan kalktı. “Umarım böyle bir du­
rumda bunu söylemek doğrudur. Yatak konuşması deneyi­
mim olmadığı için.”
“Bu işin bir kılavuzu yok.”
“Doğru bir noktaya değindin. O zaman... zaman ayır­
dığın için sağ ol ve kadınlar konusundaki deneyimini takdir
ettiğimi de ekleyeyim.”
Bunun bir uğurlama cümlesi olduğu her kelimesin­
den belliydi. Cheyenne bir ilişkiye başlamıyordu; sonuçta
Joe’ya âşıktı. Gelgelelim, Dylan hareket etmiyordu. Tıpkı
bir Yunan heykeli gibi çıplak ve hareketsiz halde yatakta
Cheyenne’i izliyordu. ""Kadınlar konusunda mı?” diye sor­
du kuru bir sesle.
“Evet. Sen seksi insanlann olması gerektiğini söylediği
kadar heyecanlı kılmayı biliyorsun. Çok iyi... vakit geçir­
dim. Gerçekten çok güzeldi. Eğer ihtiyacın olursa ileride
sana kefil olabilirim.”
Dylan’m sesi donuktu. “Bana işimiz bittiği için gözünün
önünden kaybolmamı söylemeye çalışmazsan sevmirim.”
B u Cheyenne’in üm it ettiği kadar yumuşak ilerlemiyor­
du fakat daha önce hiç kimseyle yatmamıştı ve tek gecelik bir
şeyi nasıl sonlandırması gerektiğini bilmiyordu. Dylan da zaten
bunu biliyor olmalıydı. “Senin de söylediğin gibi, bu ışm kıla­
vuzu yok. Niyetim seni gücendirmek değil. Sadece... Cheyen
ne yaptığı şeyden ötürü biraz paniklemiş haldeydi fakat bunu
söylemenin çok kibarca olmadığım düşündüğünden onun an-

146
layabileceği bir şey söylemeyi tercih etti. “Ablamın eve dönüp
motosikletini evin önünde görmesinden korkuyomm.”
44Bu çok mu korkunç bir şey olur?” diye sordu Dylan.
44
Sonuçta Presley böyle bir şeye ses edecek biri değil 9 9

Cheyenne sabahlığını giydi. “Olabilir ama küçük bir


99
kasabada yaşıyoruz.
“Bunun farkındayım.
“O zaman bu skandaldan bililerine bahsedecek olursa
99
yaşanacak dedikodu salgınını da tahmin edebiliyorsundur.
“Sence yaşadığımız şey bu mu? Bir skandal mı?”
Cheyenne ona gerçek cevabı vermek yerine, “Diğer in­
sanlar böyle görecektir,” dedi.
“Kimin umurunda? Konuşmak dışmda ne yapabilirler ki?”
“Evet. Bunun senin itibarına gölge düşüreceğini san­
mam ama benimkine kalıcı bir zarar vereceği kesin.” Ve iti-
ban da Cheyenne’in sahip olduğu, kendisini annesi ve abla­
sından ayrıştırabilmesini sağlayan tek şeydi.
99
“Yani... benimle beraber olmak seni ucuzlaştırdı, öyle mi?
Cheyenne şaşırdı. “Seninle yatmak öyle yaptı, evet.
Sana tepeden bakıyorrnuşum gibi davranma. Böyle bir şey
99
yok. Ben de seninle aynı yerde yetiştim
Dylan yataktan kalkıp kıyafetlerini üstüne geçirmeye
99

başladı. “Evet ama ben bundan utanmıyorum


Belki annen geçimini fahişelikten kazanmadığı içindir.
“Haklısın.” Dylan’m bakışlan sertleşti; Cheyenne ka
ranhk olmasına karşın onun gözlerinin parlaklığını gdrebı
liyordu. “Bir annem bile yoktu, en azından uzun bir
Dylan
Cheyenne bu konuyu açtığına pişman oldu
hayatı da onunki kadar zor geçmişti. Annesi Mack doğdukta

147
Brenda Novak

beş altı yıl sonra aşın dozda uyku ilacı alıp öldükten sonra baba­
sı içmeye başlamıştı ve insanlarm söylediklerine bablırsa kor­
kunç bir sarhoştu. Cheyenne lise iki, Dylan da lise üçüncü sınıf­
tayken J.T. bir barda bir adamı bıçakladı ve tutuklandı. Ailesinin
otomobil tamirhanesinin başma geçen ve yıllardır dört kardeşini
geçindiren kişi Dylan’dı. Babası hâlâ hapisteydi.
“Çok özür dilerim.” Cheyenne titreyerek bir nefes aldı.
Ona yabancı bir durumun içindeydi, yoksa böyle duyarsız
davranmazdı.
Sadece dakikalar önce ona yumuşak öpücükler kondu­
ran o dudaklar, sitemkâr bir ifadeyle kıvnldı. “Bana acıma­
na ihtiyacım yok.”
Cheyenne yumuşak bir sesle, “O zaman benden ne is­
tiyorsun?” diye sordu. “Benden istediğin şeyi verdiğimi sa­
nıyordum.”
Dylan başını iki yana salladı. “Başka bir şey istemiyo­
rum. Neden isteyeyim ki? Sen başkasına âşıksın. Seni hiç
umursamayan birine.”
Cheyenne bu sert sözcükler karşısında irkilmesine kar­
şm Dylan’m doğruyu söylediğini biliyordu. “On dört ya­
şından beri Joe’ya âşığım, Dylan. Sevgimin karşılıklı olup
olmaması, her ne kadar karşılıklı olmasını istesem de, çok
bir fark yaratmıyor.”
“On dört yaşından beri demek.” Dylan kot pantolonu­
nun fermuannı çekti fakat fermuarını çekmeden önce bot-
lannı giydi. “Bununla rekabet etmek çok zor. Aklımdan ne
geçiyordu bilm em .”
Dylan donuk bir kahkaha attığmda, Cheyenne
diği için pişman olduğu izlenimine kapıldı; buna ı

148
Karlar Düşerken

vermesi gerektiğini bilmiyordu. Dylan’m onunla beraber ol­


maktan pişman olabileceğini akima bile getirmemişti. Duy­
duğu ipe sapa gelmez söylentiler arasmda Amos erkeklerinin
kadmlan oyuncak gibi kullamp değiş tokuş ettiği de vardı.
Özür dilerim, dedi yeniden. Dylan m gömleği soyun­
maya başladığı oturma odasındaydı. Cheyenne gidip onu al­
mak istiyordu. Şimdi aklı başına gelmiş olsa bile Dylan’m
çıplakken fazlasıyla iyi göründüğünü düşünüyordu. Fakat
kendini tuttu. “Etrafmda yatabileceğin bu kadar çok kadın
varken bunu ciddiye alabileceğini hiç düşünmemiştim.”
Dylan saçlarını yüzünden çekti. “Evet, şey, sanınm
uzun zaman olduğunu söylerken yalan söylüyordum. Veya
belki de senin inanmak istediğin kadar sığ biri değilimdir.”
Cheyenne hayal kınklığı karşısında çaresiz hissediyor­
du. Sözlerinin ve hareketlerinin nasıl anlaşıldığının farkın­
daydı. Onu cepte farz etmişti. Bunun onu nasıl hissettire­
ceğini düşünmeden onu kullanmıştı çünkü Dylan’m da onu
kullandığım varsaymıştı. “Seni sığ olmakla suçlamıyorum.
Sadece... birini yatağa atmanın sana yeteceğini düşünmüş­
tüm. Çünkü duydum ki...”
Dylan, “Duyduğun her şey doğm olacak diye bir kaide
yok,” diye araya girdi. “Benim hakkımda konuşup duran in­
sanlar beni tanımıyor bile. Ve ben de hayatımı onlan memnun
etmeye çalışarak geçiremem. Aksini yapsaydım bile Whiskey
Creek’in kaliteli, asil sakinleri beni kabul etmezdi.”
Cheyenne en sonunda parlayarak, “Parkta teklifi yapan
şendin!” diye bağırdı. “Sonuçta bu öneriyi yapan ben değildim.
“Hatırlattığın için sağ ol. Aptalca bir şey yaptığımda
kendimi suçlayabileceğimi bilmek her zaman güzel.

149
Brenda Novak

Cheyenne tokat yemiş gibi hissediyordu. “Neden birilenru


suçlamak istiyorsun ki? Eğlenceli zaman geçirmedik mi? Bunu
burada bırakamaz mıyız? Yani birbirimizi tanımıyoruz bile 99
44
Birbirimizi on yedi yıldır tzm yom z, Cheyenne.”
Hiç beraber takılmadık! Yani tanıdığımız söylenemez!
Dylan yine sokakta yürürken yüzünde alaycı bir sırıtışla
izleyen amansız, kayıtsız adama dönüşmüştü. “Doğm
Hiç önemli değil. Yarın Joe’yu çağır da seni daha iyi tatmin
edip edemeyeceğine bak bakalım. Belki az önceki sevişme
nin asimda berbat olduğuna karar 99

iyi vakit geçirdiğimi daha önce söyledim ya. Ben 99

44
Kim var orada?” Anita güçsüzlük ve acıyla incelmiş
sesiyle araya girdi. “Presley? Cheyenne? Neredesiniz? Şu
lanet olasıca... kateteri çıkardım. 99

Dylan elini kaldırarak gittiğini işaret etti. “Sen annenle


99
ilgilen.
Cheyenne’İn bunu yapmak dışında bir seçeneği yoktu.
Anita’yı yatakta kendi idrarıyla ıslanmış halde bırakamazdı.
44
Burada bekle, ben dönünce konuşumz, tamam mı? Geceyi
99
böyle sonlandırmayalım.
44
Eğer geceyi daha iyi bitirmek istiyorsan belki listen­
99
deki bir başka adamı çağırmalıydm
Cheyenne güçlükle yutkundu. “Ne söyleyeceğimi bil-
99
mıy omm.
44 99
Bir şey söylemene gerek yok.
44
öfkeli gitme.” Cheyenne ilk deneyimini böyle hatır
lamak istemiyordu. Şimdiye kadar her şey çok iyi gitmişti-
Bir şekilde yanlış hesaplamıştı, kendisinin DylanTn ciddi
düşünebileceği biri olduğunu tahmin etmemişti

1cr\
Karlar Düşerken

“Sadece... beni bekle, tamam mı?” Hızlı adımlarla An


ta’ ya bakmaya giderken, Dylan ona bir firsat tanırsa on
arkadaş olmaya ikna edebileceğini düşünüyordu. Fakat aı
nesinin odasmdayken motosikletinin sesini duydu ve s(
gitgide uzaklaşırken, Dylan’m onu beklemeye tenezzül e
mediğini anladı.

Bugün çok sessizsin.” Riley onu daha iyi görebilmek


4 4

için eğildi. “İyi misin?9 9

Pansiyonunun mutfağının yanındaki küçük ofisinde


bilgisayarm başında oturan Cheyenne başmı kaldınp ona
99
baktı. “Ben iyiyim, neden soruyorsun?
Ocak’taki açılış için yepyeni bir mönü oluşturmak ama­
cıyla yemek tarifleri araştırmakla meşguldü. Matbaa süreci
bir hafta, belki tatil dolayısıyla daha uzun olacağı için süreci
başlatmak istiyordu. Fakat dört saattir pansiyonda olması­
na karşın hiçbir şey yapamamıştı. Riley ve oğlunun ikinci
kattaki banyoyu genişletirken çıkardığı gürültüler arasmda,
zamanını Dylan’la yaşadıklanm tekrar tekrar hatırlamakla
geçiriyordu.
Şimdi bile, olaydan saatler sonra, DylanTn fısıldadığı
sözcüklerin, ne kadar güzel olduğunu, ona dokunmanın ne
kadar iyi geldiğini, onu çok istediğini söyleyişini hatırlayın­
ca yanakları kızarıyordu. Tabii bir de ikinci sevişmelerinde
ona yol gösterirken güçlü ellerini onun bacaklarında gezdi­
rişinin anısı vardı. îşte tam o sırada gerçekten rahatlamış ve
zevk almaya başlamıştı.
Cheyenne en sonunda biriyle beraber olduğu için utan

151
Brenda Novak

ması mı, yoksa rahatlaması mı, seçtiği kişinin Dylan olmasm­


dan ötürü yerin dibine girmesi mi, yoksa minnettar olması mı
gerektiğinden bir türlü emin olamıyordu. Dylan’m soyunma­
sına ve onun da kıyafetlerini çıkarmasına izin vermek onun
karakterine uygun bir şey değildi. Bundan pişmanlık duyması
gerekiyormuş gibi hissediyordu. Fakat... pişmanlık hislerinde
hiçbir rol oynamıyordu. En azmdan şimdilik.
Neden? Dylan onun hayallerini süslemiyordu fakat bir
kere onu yatak odasına alınca, ileri gitme konusunda tered­
düt etmemişti. Gerçi bunu isteseydi de yapamazdı ya. Onun
yaşattıklarına ve kendisinin ona yapmak istediklerine odak­
lanmış haldeydi.
Bir yabancıyı böyle arzulamak doğal mıydı? Normalde
sevgili olmayacağı birini?
Dylan ’1 geçmişte öyle pek yakışıklı da bulmazdı. Che­
yenne ’in beğendiği tipler daha klasik, tipik Amerikalı spor­
tif adamlardı; Joe gibi. Fakat itiraf etmek gerekirse Dylan’m
kaba ve ağır tavırları onu epey hoş kılıyordu.
Riley sabırsızca güldü. “İşte bak yine yaptın.”
“Pardon?”
“Sürekli dalıp gidiyorsun.”
Cheyenne zoraki gülümsedi. “Özür dilerim. Kafam çok
dolu. 9 9

Özür dilemeni istemiyorum. îyi olmanı istiyorum


4 4

Eve’e sana bakacağıma söz verdim.”


Chey kollannı önünde kavuşturdu. Bu, onun yalan söy
lediğini anlayacak kadar onu tanıyan biriyle arasmda tam­
pon bölge oluşturmak istediğinde yaptığı bir savunma hare
ketiydi. “Ve sen de görevini yapıyorsun.”
Karlar Düşerken

Riley tadilat tozlarını kollarından silerek, “Hayır, bir


sorun var,” dedi. “Bunu görebiliyorum. Sen buraya taşındı­
ğından beri arkadaşız, unuttun mu?”
Cheyenne şimdi arkasmdan gelmiş, sanki kendisi de onun
yakm arkadaşlanndan biriymiş gibi cevabım bekleyen Ri­
ley’nin oğlu Jacob’a baktı. Her ne kadar Riley’ye onun da her
şeyi eline 3nizüne bulaştırdığım düşünüp düşünmediğini sormak
istese de küçük bir çocuğun önünde Dylan Amos’la seks yap­
tığım söyleyemezdi. Riley oğlunun önünde bunu sorduğundan,
sorunun ne olabileceğine dair en ufak bir ipucu yok demekti.
Fakat zaten Cheyenne kimseyle görüşmediği için sorunun seks
hayatıyla ilgili olabileceğini tahmin etmesi imkânsızdı.
t

“Uykumu pek alamadım,” diye mırıldandı.


Riley anlayışlı bir ifade takındı. “Annen kötüleşiyor.
Öyle değil mi? 99
Cheyenne bir nefes vererek gözlerini ovuşturdu, insan­
lann onun kendisini büsbütün annesiyle ilgilenmeye adadı­
ğım düşünmesi doğaldı. Bunun yerine Cheyenne önceki gece
neredeyse hiç tanımadığı bir adamı yatağma almıştı. “Kafam
bİT2iz onunla meşgul.” Ama sadece biraz, tamamen değil...
“Burada olmana gerek yok. Mimari çizimler bende. Ne
99

yapacağımızı biliyoruz. Bir sıkıntı olursa seni aranm


“Biliyorum ama... benim de yapmam gereken şeyler
var.” Tahta döşemeleri ve özel yapım mobilyalanyla dikdört­
gen odaya göz attı. Burası onun sığınağıydı, şu anda evde
olmak istemiyordu.
“Baba, bir kola alabilir miyim?” diye sordu Jacob^
Bütün gün bunu sorup durmuş ama hep aynı ceva
mıştı.

153
Brenda Novak

“Hayır, kola çok şekerli,” dedi Riley ve onu motorlu


testereyi alması için cipe yolladı.
Oğlu gidince Cheyenne’e yaklaştı ve sesini alçalttı; bu
Cheyenne’i tedirgin etmişti. Bir an için dün onu Joe’yla be­
raber görmüş olmasmdan, geç vakitte onun nasıl olduğuna
bakmak için uğrayıp evin önünde Dylan’m motomnu gör­
müş olmasmdan korktu.
Riley, “Burada... tuhaf bir şey duymadın, değil mi?” diye
sordu. “Herhalde gerçekten hamn hayaletli olduğuna inanmı­
yorsun.”
Cheyenne bir sürü tuhaf ses duymuştu. Bazılarmın man­
tıklı bir açıklaması bile yoktu. Fakat bu sesler onu korkutmu­
yordu. Burada yalnız olduğunda, o akşam mezarlıkta yaptığı
gibi Mary’yle konuşuyordu. Mary buradaysa onu duyabile­
ceğini, belki onunla iletişim kurmanın kıza biraz huzur ge-
/

tireceğini düşünüyordu. Ve eğer Mary’nin hayaleti ortalıkta


değilse de bu konuşmalarını duyacak bir başkası yoktu za­
ten. “Arada bir duyuyorum. Neden ki?”
Sence de sinir bozucu değil mi?
4 4
9 9

“Sen ne duydun?”
“Biz geldikten hemen sonra koridorun sonundaki kapı
çarparak kapandı. Senin geldiğini zannederek bakmaya git­
tim ama oda boştu.”
44
Bazen perdeler de sallanıyor.”
44
Pencereler açık olmadığında mı? 99

“Aynen öyle.”
Riley başını iki yana sallayarak, “Bu resmen çılgınlık,
dedi. “Ama... belki ikisi de eski binalann cereyan yapmasıy­
la açıklanabilir. Dalgalanan perdeler veya kapanan kapı dı-

154
Karlar Düşerken

şında bir şey duyduğun veya... bir figür g ö rd ü p n oldu mu? 9 9

“Hayır ama bir kızın ağladığını duydum.”


Riley’nin gözleri irileşti. “Şaka mı yapıyorsun? Neden
99
söylemedin?
Cheyenne omzunu silkti.
“Ses yüksek miydi?”
“Kolay duyuluyordu. Bir de bazen Mary bana fisıldıyor.”
99
Riley onunla aynı hizada olmak için çömeldi. “Hayır...
“Evet.”
“Ne diyor peki?”
Cheyenne sesini alçalttı. “Burada kalan hiç kimsenin
güvende olmadığını.”
Riley afallamış halde birkaç saniye boyunca ona baktık­
tan sonra, Cheyenne’in kendisine takıldığını anladı. Ardmdan
başmı yana eğip bacağma hafifçe vurdu ve tekrar ayağa kalk­
tı. “Çok komik!”
Cheyenne gülerken Jacob’m dönmediğinden emin ol­
mak için arkaya baktı. “Dylan Amos’u ne kadar tamyorsun?”
diye sordu.
“Pek tanımıyorum. Ama hakkmda birkaç şey duydum.’
Saçlarındaki tozu silkeledi. “Adamın zor bir hayatı olmuş.
Niye soruyorsun?”
“Uyuşturucu kullanıyor mu?”
“Hiçbir fikrim yok. Kardeşi kristal met torbacıhğı yapar­
ken yakalanmış ama Dylan’ın son seferinde onu azarladığını
duydum.”
“Dylan da başmı belaya sokuyor, öyle değil mı?”
Riley, “Çoğunlukla kardeşlerinin işleriyle uğraşıyor,
dedi. “Acayip korumacı bir tip.” Sonra sorusunu yme e

155
Brenda Novak

“Niye soruyorsun? Yoksa Presley hâlâ onlarla mı takılıyor?”


Cheyenne başını sallayabildiği için minnettardı; aynı
zamanda da başmı sallayarak yalan söylemiş sayılacağı için
biraz da suçlu hissediyordu.
Bu iyi bir haber değil.”
Evet. Ama DylanTn diğerlerinden farklı olduğunu id­
dia ediyor. ’’
“Olabilir.
9 9

44Madem öyle, neden hakkmda bu kadar kötü söylenti­


99
ler dolaşıyor?
44
O oğlanlar için ebeveyn yerine geçen tek kişi o. Belki
99
hak etse de etmese de olan biteni üstleniyor olabilir.
Bunu düşünürken dudağını ısırdı. “Onlann partilerin­
99
den birine hiç gittin mi?
“Yıllar önce.”
“Nasıldı?”
“Evleri kötü değil. Bir kadmm dokunuşuna ihtiyacı ol­
duğu kesin ama beklenebileceğinden çok daha temiz ve iş­
levsel. Dylan bunca sene bir şekilde idare etmiş.”
Jacob testereyle beraber geri döndü. “Aldım, baba!”
Riley babacan bir tavırla çocuğun ensesini kavrayıp
99
sıktı. “İyi. Haydi, işe dön bakalım, patron.
Jacob yukarı yöneldi fakat Riley tereddüt etti. “Noel
için ne yapıyorsun?”
Cheyenne çoktan bilgisayanna geri dönmüştü. “Sadece
anneme göz kulak oluyorum. Presley’nin çalışması gerek.
Fazladan para kazanmak için tatillerde de mesai yapmayı
kabul etti.”
99
Maaş çeki iyi gelecek desene.
44

156
x\.ur lu r LJU Şi'rK en

“Umanm öyle olur.” Ablasının parayla ilişkisini düşün­


düğünde, fazladan birkaç kuruşa bile ihtiyacı vardı. Chey,
Anita vefat ettiğinde cenaze masraflarmm altından nasıl kal­
kacağım hâlâ bilmiyordu. Neyse ki devlet annesinin bakım
masraflannı ödüyordu.
“Neden bizimkilerin evine akşam yemeğine gelmiyor­
sun?” diye sordu. “Kimse annem gibi hindi pişiremez.”
Minnettarlığını göstermek için gülümsedi fakat Noel
akşamı Anita’nm yanmda kalabilecek birini bulabileceğini
hiç sanmıyordu. Marcy Mostats-Passuello muhakkak kendi
ailesiyle beraber olmak isterdi.
Cheyenne zaten onu bıraktığı için suçlu hissederdi.
“Kendime yiyecek bir şeyler hazırlanm. Dert değil.”
“Fikrini değiştirirsen mutlaka gel.”
Cheyenne gülümsedi. “Teşekkürler.”
Riley yeniden geri döndü. “İyi olduğundan emin mi­
sin? Bir şey yok değil mi?”
Cheyenne sanki alnında “Kaltak”m “k”si varmış gibi
hissediyordu. Fakat sıra dışı bir şey hissettiğini inkâr etti.
“Hayır. Neden?”
Riley bir şey söylemedi. Ciddi bir ifadeyle, “Bana ihti­
yacın olduğunda haber ver,” dedi.
“Tabii.”
Riley’nin başmı sallayıp odayı terk etmesiyle beraber
Cheyenne nefesini bıraktı. Derken ceptelefonu çaldı. Her
de ablası eve gelirken yiyecek bir şeyler almaşım söy
için anyor olmalıydı. Arayan Eve veya arkadaşlanndan bm
olamazdı. Onlann ceptelefonlan ülke dışında çalışmıyordu.
Fakat arayan Presley değil, Joe’ydu.

157
If

önmüştü. Presley kapı deliğinden bakıp da


karşısında Eugene Crouch’u görünce afallayıp kaldı. Adam
evlerinin yerini bulmuştu! Haftası gerçekten de hızlı başla­
mıştı...
Uykudan kalktığı için hâlâ sersem gibi hissederek (onu
uyandıran kapının çalınması olmuştu) kapıya yaslanıp ne
yapacağını düşündü. İlk düşüncesi evde yokmuş gibi dav­
ranmaktı fakat bu kez adam Cheyenne’in evde olduğu bir . i *

vakitte tekrar gelebilirdi.


Böyle bir şey olursa Cheyenne, Anita’yı asla affetmez­ i -

di. Yalan söylediği için Presley’yi de. Presley annesinin kirli V. ^


,. •
.

sırrını tutmaya karar verdiğinden söylediği şeyin arkasında


durmaktan başka çaresi yoktu.
Kalbi çarparak Anita’nm odasma koşturdu. Annesi
uyuduğu için Presley’nin onu sessiz olması için uyarmasına
gerek yoktu. Sadece Anita’nm şu beş dakika boyunca uyan 'V

maması ve istekler yağdırmaması için dua ediyordu.


Üstüne bir sabahlık bile almadan oturma odasına dö-
•-1

• i *

• t

.il - > '1

V
•i

158 * * *
K arlar Düşerken

nerken, “Tann yardımcım olsun,” dedi. Bay Crouch’un onu


gece uyurken giydiği eşofman üstü ve şortla görmesini is­
temiyordu. Ondan olabildiğince çabuk kurtulmak istiyordu.
Kapıyı hafifçe aralayarak başmı dışan çıkardığında gü­
neş nedeniyle gözlerini kıstı. "Yine mi siz?”
Dedektif de onu gördüğü için pek memnun görünmü­
yordu. Sonuçta kumarhanenin önünde edindiği sonuçlardan
daha iyilerini elde etmeyi umarak buraya gelmişti. “Özür
dilerim. Hâlâ birini arıyorum da...”
“Benim tammadığım biri. Hatırlıyorum.” Başını kapımn
pervazma yasladı. “îsmi neydi?”
“Anita. Anita Christensen. Ama bu onun gerçek ismi
değil.”
Presley başmı kaşıdı. “Doğru. Başkaları da vardı. On­
da tanımıyorum. Bunu söyledim ama belli ki siz anla­
mamışsınız.”
Dedektif onu dikkatle inceledi. “Elimde adresinin bura­
9 9

sı olduğuna dair bir mahkeme belgesi vai


Presley içinde aniden kabaran bir korku dalgası hisset­
ti. “Ne tür bir belge?” diye sordu fakat yine de rolünü oy­
namayı sürdürerek bir yanlışlık yapılmış gibi davranıyordu.
Dedektif evrak çantasından bir dosya çıkardı ve üç yıl
önce annesine kredi kartı ödemesini yapmadığı için dava
açan bir tahsildarın mahkeme celbini gösterdi. Bu
Presley’nin daha önce gördüklerinden pek de farklı değil ı.
Belgeyi okuyormuş gibi yapan Presley nin ak ın
düşünceler uçuşuyordu. Adam bir yanlışlık olduğunu s y
leseydi ona inanmazdı. Anita’nın izini bulmak için yo ç

159
Brenda Novak

tığında iki kez Presley’ye ulaşmıştı. Anita’yla aralarında bir


bağ olduğu ortadaydı.
Peki şimdi ne olacak? Presley onu içeri alamazdı; yok­
sa alabilir miydi? Presley onun Anita’nm Cheyenne’i ka­
çırdığını nasıl biliyor olabileceğini bilmiyordu, fakat o fo­
toğraftaki çocukla artık bir bağı olmadığına onu ikna etmek
mümkün olabilir miydi? Uzun zaman olmuştu. Daha önce
olmasa da Cheyenne on sekiz yaşında bir yetişkinken yolları
ayrılmış olabilirdi.
Evet?” dedi Dedektif
4 4

Presley boğazını temizledi. “Tamam. İsteksiz bir ses­


le, “Size yalan söylediğim için özür dilerim,” dedi. “Anita
benim annem. Ama... kanserden ölmek üzere. O ölüm döşe-
ğindeyken bir başka tahsildarın onun peşine düşmesinde bir
mantık göremedim. Eminim neden böyle korumacı davran­
dığımı anlayabilirsiniz
9 9

Adamın yüz ifadesi bunu anladığını değil, ona inanma


dığmı söylüyordu. “Demek ölüyor,” dedi. Tabii, emmim öy
ledir dercesine baktı.
“Evet.”
“Kanserden.”
99

Presley başmı salladı. “Her an ölebilir


Bakın, ben tahsildar değilim. Jewel ism in d e bınnı an
vorum, kendisi...” Bir suçlamada bulunuyormuş gibi görün
• • • • ooEfı “ Virm i vedi
memek için sesim yumuşattı. ... Yirmi yem yu vıl önce anne-

n yanında görülmüş.
i z i n „.ivdi? Soyadı
Jewel. Bu Cheyenne’in gerçek ısmı
neydi peki? Presley’nin aklında sorular uçuşuyor

160
Kariar Düşerken

görünmeye çalışn. Başta Che-


yenne'in diğer ailesi, ilk ailesi için üzülse de şu anda öfke
ve panik dışında bir şey hissedemiyordu. Onlar geri adım
amıazsa Presley kız kardeşini kaybedecekti. Ve Chey’e on-
lardim daha çok ihtiyacı olduğu kesindi. Ailesi bu kadar za­
mandır onsuz \ aşamıştı.
“Ben o zamanlar altı yaşındaydım.” dedi. “Birden bire
orraya çıkan küçük bir kız hanriamıyorum. Ama... annemin
sağlığı konusımda yalan söylemiyorum. İsterseniz kendiniz
bakm."
Dedektif dikleşerek, “Bakabilir mi>dm?” diye sordu.
“Neden olmasın?"
“Ne zaman?"
Presley parmaklarını hissedebilmek için kapımn kul­
punu sertçe ka\Tayarak adamın görebileceklerini şöyle bir
kontrol etmek için arkasına baktı. “Şimdi.”
Adam şaşkın olduğu kadar hevesliydi de. “Bu harika
olur. Onunla konuşmak için bir şansım olursa çok sevinirim.
Çok teşekkürler."
Presley çıplak bacaklannı işaret etti. “Bana giyinmem
için birkaç dakika müsaade eder misiniz?”
“Sorun değil. Buvainm giyinin.”
Presley son derece kibarca kapıyı kapattı. Ardından
odadan odaya dolaşıp Cheyenne*in fotoğraflannı aradı. Pek
fazla fotoğrafı yoktu. Sadece şömine rafının üstünde Chey
ve arkadaşlannm bir fotoğrafı, bir de Chey’in kendi yatak
odasında birkaç fotoğraf vardı fakat adam zaten onları gör­
meyecekti.

161
Brenda Novak

Presley şömine rafının üstündeki fotoğrafı alırken onu


düşürüp kırdı fakat cam kırıklarını temizleyecek vakti yok­
tu. Onlan öylece bırakıp çerçevenin içindeki fotoğrafı ve
cam kınklarım Cheyenne’in yatağının altına sokuşturdu,
sonra odanın kapısını kapadı.
Bir eşofman altı giyip annesinin odasına koşturdu. Ani-
ta’nm kolunu çekiştirerek, “Anne, uyan,” dedi.
Anita homurdandı fakat gözlerini açmadı. “Ne? Ah!
Beni sallama. İlaçlarımı mı getirdin? Morfine ihtiyacım var.
Sanınm son dozajımı kaçırdın. Acı inanılmazdı...
9 9

Presley alarmın sesini duymayıp bir saat geç uyanmıştı


fakat bunu şimdi bir şans gibi görüyordu. Şimdi Anita bu
adamı aramakta olduğu çocukla hiçbir temaslan kalmadığı
inandırabilecek kadar tutarlı görünebilirdi
Belki adamın şimdi gelmiş olması kötü bir şey değildi
Belki bu korkutucu meseleyi temelli halletmeleri için
bir fırsattı
Beni dinle.” Presley onun elini sıktı. “Sana istediğin
4 4

kadar morfin getireceğim. Birazdan bir uçurtma kadar hafif


99

hissedeceksin. Ama önce bana yardım etmen gerek


Anita’nm gözleri açıldı. Gözleri acıyla parlıyordu fakat
Presley’nin sesinden ve halinden durumun aciliyetını
mış gibi görünüyordu. “Ne... ne yapabilirim? Halimi goru
99
yorsun işte... bir işe yaramıyorum
Kaybedecek zaman yoktu. Presley tam da söyledikleri
kanıtlayabileceğine dair güvenini kazandıktan sonra Bay
Crouch’un bir şeylerden şüphelenmesini istemiyordu
i
dedektif, Eugene Crouch şu anda kapımızda

1 6 2
Karlar Düşerken

""Şu anda mı?”


Tann’ya şükür Anita kendine gelmişti. “Evet! Ona bu­
rada oturmadığını söyledim ama elinde kanıt vardı. Şimdi
şöyle bir şey yapacağız: Ben onu içeri alacağım ve sen de
ona Cheyenne’in on altı yaşında evden kaçtığını ve bir daha
da ondan haber alamadığımızı söyleyeceksin. Bir de ondan
Cheyenne olarak bahsetmeyeceksin. Eğer ismi geçerse,
Cheyenne artık benim en yakm arkadaşım, sana bakmama,
kirayı ödememe yardım eden ev arkadaşım. Anladın mı?”
Annesi Presley’nin söylediklerini anlayamamış gibi
görününce Presley’nin paniği zirve yaptı. “Anne! Kendini
toparlamana ihtiyacım var. Lütfen elinden geleni yap. Beş
dakika. Bana beş dakika verebilir misin? Acıyla savaşabi­
lir misin? Yanma getireceğim adama kaçırdığın kızın yıllar
önce kaçtığını söyle. Bunu yapacak mısın?”
Anita’nm ağzı güçlükle açıldı, kuru dudaklan oynadı.
“Denerim,” dedi ve inleyerek gözlerini yumdu.
Presley kendi kendine, “Deneyecek, deneyecek,” dedi
ve bütün kalbiyle denemenin yeterli olmasını umdu.
Bay Crouch’u almaya geldiğinde onu verandada eskiden
sigara içerken oturduğu eski mutfak sandalyesinde sabırla
otururken buldu. Evrak çantasmı aldı, pantolonunun kınşık-
lıklanm düzeltti, sonra Presley’nin arkasından eve girdi.
“Eğer anneniz söylediğiniz kadar hastaysa rahatsız etti­
ğim için kusuruma bakmayın,” dedi.
Presley cevap vermedi. Kalbi adeta ağzında atıyordu.
Kapıyı kapattı ve ona oturma odasından geçmesini
Adam onu takip ederken etrafa bakındı ve gördüğü h

163
Brenda Novak

şeyi adeta zihnine kaydetti. Presley kendisini ele verecek bir ay­
rıntıyı atlamamış olmayı umuyordu fakat bunun nasıl bir ayrıntı
olabileceğinden bile emin değildi. Adamm ona gösterdiği fotoğ­
raf çekileli en az yirmi yedi yıl olmuştu. Adam büyük ihtimalle
CheyenneTe karşılaşsaydı bile onu tanıyamazdı.
Presley onu Anita’nın odasına soktuğunda adam onu
tıpkı kendisine anlatıldığı kadar kötü durumda buldu. Böy-
lesi bir hastalığın rolü yapılmazdı. Anita öyle solgun, öyle
güçsüzdü ki, özellikle de artık dişleri kalmadığı için, Pres­
ley dedektifin karşısındaki kadınla aradığı kadın arasında bir
benzerlik görüp göremediğini merak etti.
“Anne, bu Bay Crouch, sana bahsettiğim özel dedektif”
Anita gözlerini açtı fakat konuşmadı. Presley onun gü­
cünü sonraya sakladığını, söylemesi gereken şeyi şimdiden
unutmamış olmasını diledi.
Bay Crouch iki eliyle evrak çantasını kavrayarak onun
başucuna yaklaştı. “Bayan Christensen?”
Anita yine hiçbir şey söylemedi fakat isminin bu oldu­
ğunu inkâr etmedi; adam da onu tanımış olsa gerekti çünkü
tavanda bir tür tatmin duygusu vardı.
“Sizi çok ama çok uzun zamandır a n y orum,” dedi.
Anita şaşkın görünmüyordu.
“Herhalde sebebini zaten biliyorsunuzdur,” diye ekledi
adam.
Anita başını salladı
“O nerede?
Gitti.” Annesi en sonunda ağzını açtığında sesi öyle
4 4

zayıftı ki Presley bile şaşırmıştı

164
Kar Iar Düşerken

Dedektif donakaldı. “Nereye gitti? 9 9

Presley tımaklannı avuçlanna batırdı. Şimdi yapabile


ceği pek fazla bir şey yoktu; sadece annesinin şimdi de her
zamanki kadar iyi yalan söylemesini umuyordu
Anita güçlükle nefes alıp veriyordu. “Kim... bilir ki
Bay Crouch’un hayal kınkhğım sezen Presley az kalsın
alkışlayacaktı. Annesi bu performans için bir Oscar T hak
ediyordu.
Ona ne oldu?” diye sordu adam. “Jewel’ı nerede bu-
4 4

99
labilirim?
Anita battaniyeyi iyice çekti. “Ben... bilmiyomm. 99

Dedektif omuzlannı düşürerek evrak çantasını yatağın


99
üstüne koydu. “Neden?
44
o... kaçtı. Ondan... sonra hiç haber alamadım.99

Presley endişelenmiş numarası yaparak, “Anne sen


neden bahsediyorsun?” diye sordu. “Biz buraya taşınma­
dan hemen önce Bakersfield’dayken Connie evden kaçmış-
Connie, hatırladın mı? Jewel değil.” Dedektife döndü
Korkanm ki kafası çok karışıyor. Kaçan kız kardeşimdi
44

Annem kanştınyor olmalı. İlaçlar böyle yapıyor.”


44
Hayır.” Dedektif elini alnına götürdü, şakaklarını
99
ovdu. “Karıştırdığını sanmıyorum
99
Presley ona bakakaldı. “Pardon?
Adam ağzını açtı, sonra konuşmaktan vazgeçti. Ada
m m gözlerindeki m erham et, Presley’yi ona yalan söylediği
için kötü hissettiriyordu. Adam, annesi ölüm döşeğinde
birine ona kız kardeşi sandığı kişinin aslında bir başk
duğunu söylemek istemiyordu.

165
4»^

Brenda Novak

“Artık önemi yok,” dedi adam. “Eğer sadece... gider


ken kullandığı ismi bana söyleyebilirseniz çok iyi olur. Con
nie Christensen mıydı? 9 9

Anita sesini yükseltti. “Kim bilir? Onun bir...” Nefesi


kesildi, hırıldadı, bir nefes aldı. “... bir sevgilisi vardı. Hiç­
bir işe yaramayan Ben isimli bir çocuk. Ben Sumner. Tek
bildiğimiz...” Yine nefesi kesildi, hmidadı, nefes aldı. • « • 4 4

onunla evlendiği. Belki de... onu bulamayalım diye... başka


99
bir isim almıştır.
Dedektif dudaklannı kastı. “Bu çok talihsiz bir dumm. 99
Presley ve Anita bir yommda bulunmayınca dedektif
birkaç som daha sordu: kaçmadan önce hangi şehirlerde ya­
şadıklarını, nereye gitmiş olabileceği hakkında bir fikirleri
olup olmadığını, kızın onu özel kılan dövmeleri veya pier
cingTeri olup olmadığını. Hatta sanki morglardaki bütün
kimliksiz kadınları kontrol etmeyi planhyormuş gibi, dişle-
dummunu ve kınk kemikleri olup olmadığını da sordu
Bu adam son derece titiz çalışıyordu. Fakat ona doğm
bir parçasını söylemeleri, ona tamamen gerçeği söyle
diklerine inanmasına yol açıyordu. Presley annesinden bu
^ w

yalan söylemenin en iyi yolu olduğunu öğrenmişti


Adama Connie’nin neredeyse bütün göbeğini kaplayan
bir denizkızı dövmesi ve kolunda da altı yaşındayken sıcak
dolu küvete düşmesinin yol açtığı bir yara olduğunu soy
lediler.
ıc u u c i.
Aynı zamanda burnunu deldirdiğini, saçlarını siyaha
boyadığını söyleyerek aradığı kişiyi Cheyenne den olab
diğinee uzak bir tipmiş gibi tarif ettiler. Adam en -nu„da
dunca da kartvizitini alıp ondan bn
Karlar Düşerken

haber alacak olurlarsa onu arayacaklarına söz verdiler

Cheyenne telefona cevap vermedi. Arayan Joe’ydu.


Yine. Otuz dakika içinde ikinci kez aramıştı. Daha önce bı­
raktığı mesaja göre dünkü kaba tavn için özür dilemek isti­
yordu. Fakat Cheyenne onun ilk aramasını duymazdan geldi
ve bunu da duymazdan gelmeyi düşünüyordu. Sonuçta onun
da kendi açıklaması olmayan tavn konusunda endişelenmesi
gerekiyordu ve Joe’yla kâğıt oynadıklannı, Noel ağacı alışve­
rişine gittiklerini unutmak istiyordu. Bunlan yaparken tehli­
keli sularda yüzmüştü fakat şimdi aklım başma toplamıştı ve
daha fazla hata yapmamaya dikkat edecekti.
Arama telesekretere aktanhncaya dek bekledi, sonra
Joe’nun başka bir mesaj bırakıp bırakmadığını kontrol etti.
Chey, benim Joe. Dinle, daha önce söylediğim gibi, dün
için çok üzgünüm. O adam... sana açıklamadım ama... eski
karım ve o... şey, muhtemelen tahmin etmişsindir zaten. O
adam benim boşanmamın sebeplerinden biri. Bu benim so­
runum, senin değil. Bu yüzden lütfen beni affet ve bunu telafi
etmeme izin ver. Seni bu haftaki Viktoryen Noel şenliğine
götürmek istiyorum.
Cheyenne kendisini onunla sokaklarda gezerken, sokak
satıcılannm sattığı çeşit çeşit yemeklerin, ışıklann, müziğin
keyfini çıkarırken hayal etti. Kuzu kestane, baharatlı elma
şarabı ve tütsülenmiş hindi but olacaktı. Sanatçılar ve zana
atkârlar elleriyle yaptıklan eserleri satacaklardı. Cheyenne
her yıl düzenlenen Viktoryen Noel şenliğini iple çekerdi.

167
Brenda Novak

ı'
i'

Kutlama Sutter Creek’te başlar, ardından her akşam Gold \


4%

V
t t

Country’deki bir diğer kasabaya geçer, son durağı da Whis-


key Creek olurdu.
Cheyenne onunla gitmeyi her şeyden çok isterdi fakat...
Gözlerini yumarak başmı ellerinin arasına bıraktı.
Bunu yapamazdı. Cumartesi günü ona bakire olduğunu söy-
lemişti. Pazar günü ise parkta ona bir teklifte bulunan bir
yabancıyla, Dylan Amos’la yatmıştı. Cheyenne Joe gibi bi-
rine uygun bir kadm değildi. O Eve’le daha mutlu olacaktı.
Telefonu yeniden çaldı. Bu kez arayan Presley olduğu
için telefonu açtı
Selam.” dedi ablası
4 4

“Ne oldu?”
44
Eve ne zaman döneceğini merak ettim de 9 9

t t

Cheyenne bilgisayannm saatine baktı. Saat neredeyse


sekizdi. Riley ve Jacob ona Barry Burger’den yiyecek bir i
şeyler getirmiş ve iki saat önce gitmişlerdi. “Bilmiyorum
99
Neden? İşe gitmeyeceğini sanıyordum.
44
Gitmeyeceğim. Sadece aceleye gerek olmadığını söy
lemek istedim. Eğer dışarı çıkıp bir şeyler, bilirsin, eğlenceli
bir şeyler yapmak istersen ben annemin başında dururum
44
Gerçekten m il” Cheyenne böyle şaşkın görünmek
temiyordu fakat Presley her fırsatta Anita’yı bırakıp gidi
yordu. Cheyenne ona biraz müsamaha gösteriyordu çünkü
Anita’nm hastalığının ablası için katlanması daha zor bir
şey olduğunu biliyordu fakat Presley’nin de öyle olmadığı
halde çalışması gerektiğini söylediği zamanlar olduğunda
emindi.

168
44
Gerçekten. îyi bir gece geçiriyor, ben de öyle.”
44
Ben... bunu duyduğuma sevindim.”
“Peki ne yapacaksın?”
Cheyenne’in hiçbir fikri yoktu. Riley ve Jacob neredey­
se on iki saat dur durak bilmeden çahştıklan için bitkin düş­
müştü. Muhtemelen sabah altıda yeniden işbaşı yapacaklar­
dı, bu nedenle erken yatmayı düşünüyor olmalılardı.
“Eve’in ailesine uğrarım. Sonra Sophia’ya geçerim.
99
Eğer kocası yoksa belki beraber film falan izleriz
“Skip muhtemelen evde yoktur. Sürekli iş gezisinde.”
“Çünkü çok önemli bir işadamı, öyle değil mi?” Che­
yenne gülümsedi. Sophia’nm kocasıyla hep dalga geçerler­
di. Adam çok kendini beğenmişti. Fakat para kazanma ko­
nusunda da uzman olduğu su götürmez bir gerçekti. Dün­
yayı dolaşıyor, girişim sermayesi ortaklıkları için kaynak
topluyordu. Neredeyse Whiskey Creek’teki herkes onun
aracılığıyla yatırım yapıyordu. Tabii yeterince paralar! var­
sa. Skip cebinde beş kuruşu olmayan tiplere bir saniyesini
bile ayırmazdı.
“Kendi çapında bir efsane,” diye yanıtladı Presley.
Cheyenne esnemesini bastırarak arkaya yaslandı. Ne ka
dar yorgun olduğunu fark etmemişti fakat önceki gece ne k a to
az uyuduğu düşünülürse bu gayet normaldi. Anneme baktığın
için teşekkürler, Pres. Biraz uzaklaşmak iyi gelecek.
99
Sorun yok. îyi eğlenceler
44

Cheyenne telefonu kapattıktan sonra parm aklarıyla


m asada ritim tu tarak S o p h ia’ya gidip gitm em eye ka
meye çalıştı. A slında b ir yandan Jo e’yu aramak istiyordu.

169
Brenda Novak

İçten İçe de DylanT aramak istiyordu. İşler böyle bittiği için


berbat hissediyor, kendinin de ona bir özür borcu olduğunu
düşünüyordu.
Fakat iki adama da bulaşmamakla iyi ederdi.
Bilgisayarını kapattı, çantasını aldı ve ışıklan kapattı.
Yukandan gelen bir gıcırtı duraksamasına yol açtı fakat
gidip ne olduğuna bakmadı. Nereden geldiğini anlayamaya­
cağını biliyordu.
İyi geceler, Mary,” dedi ve gülümseyerek dışan çıktı.

Dylan ayağının dibinde yatan çikolata rengi labrador


köpeği ve beş yıl önce bannaktan aldığı golden retriever ’ly-
la televizyonun karşısında oturuyordu. Fakat kardeşlerinin
günlük satın aldığı dövüş maçını pek dikkatli izlediği söy­
lenemezdi. Kendisi de kafes dövüşünü onlar kadar seviyor­
du. Babasının işinin başma ilk geçtiği ve geçimlerini
sağladıklan yıllarda dövüşerek fazladan birkaç kuruş kaza-
nıyordu. Şimdiyse arada bir Jackson’daki spor salonuna gi-
diyor fakat dövüşmüyordu. Sadece antrenman yapmak, fit
kalmak için bir fırsat yaratıyordu
Dylan güya izlediği maça daha fazla ilgi g ö sterm eliy d i
fakat önceki akşam Cheyenne’in evine yaptığı ziyaret nede i

niyle tamirhanede neredeyse hiç uyumadan on iki îf»


mıştı ve şimdi her zamanki enerjisi yoktu. Onu telev izy o n i
it
k o ltuğ u n d a sızm aktan alıkoyan tek şey C heyenne’in abla I•sf»
•c

gelm esini üm it etm esiydi. C heyenne’in ona bir şeyler i'


A t -

i r

anlatıp anlatm adığını m erak ediyordu. Bugün nasıldı? Pres


\ .

• r , '

V
. «

170
ivanar uuşerKen

ley’ye en sonunda biriyle yattığını söylemiş miydi? Yoksa


hâlâ her şeyi kendine saklamaya kararlı mıydı?
Muhtemelen en çok bilmek istediği şey şuydu: Cheyen­
ne yaptığı şeyden pişmanlık duyuyor muydu?
“Sigara ister misin?” Aaron ona bir paket Mariboro
uzattı fakat Dylan başmı iki yana salladı. Bütün gün sigara
içmemişti.
44Hayır, bıraktım. 99
"Ne yaptın!” t

“Bıraktım.” Dylan sigaranın sağlığa ne kadar zararlı


olduğunu biliyordu. Sigaraya nasıl başladığını bile bilmi­
yordu; sadece bir gün sigara sayesinde ona yumruk atmak
dışında uğraşacak bir şey bulduğunu. Nikotin onu sakinleş­
tiriyordu. O zamanlar sigara içmek iki kötü alışkanlık ara­
smda en zararsızı gibi gelmişti. Fakat artık bu desteğe ihti­
yacı yoktu, öyle değil mi?
“Ne zamandan beri?” diye sordu Aaron.
Mack, Grady ve Rod da ona bakıyordu. Köpekleri
Shady ve Kikosan bile kulaklarını öne eğmişti.
‘‘Bugünden itib aren.’’
Rod televizyonun sesini kıstı. “Bu da nereden çıktı?
“Belki akciğer kanseri olmak istemiyorumdur, olamaz
mı?” Bu meseleyi neden uzattıklannı anlamıyordu. Sanki az
Ay’a taşınacağını açıklamış gibi birbirlerine baktılar.
“Bu ne demek yahu?” dedi Grady. “Daha yem Cost-
99
dan bana kutu aldırdın
Dylan bunu hatırlamak ve aldığı karar konusunda so gu
lanmak istemiyordu. “Ne olmuş? Aaron içmeye devam y

171
renda Novak

46
Çok ender,” dedi Rod. “Sadece sen içerken.”
%

44
O zaman o lanet olasıca şeyleri atalım. Hiç kimsenin
onları içmesine gerek yok. 9 9

Shady odadaki duygu değişimini hissederek havladı.


“Sadece biraz ani oldu,” dedi Grady. “O kadar.”
“Sağlığa zararlı oldukları için demek, öyle mi?” Şimdi
Rod da harekete geçmişti.
Dylan onlara artık konuyu kapatmaları için uyaran ters
bir bakış attı. “Aynen öyle.”
Aaron tabii ki konu)oı kapamadı. One uzandı. “Ama
başladığında da sağlığa zararlılardı.”
“Beni sorguya çekmeye kararlı mısın?”
Artık sigara içmemeyi tercih ediyordu. Ne olmuş ki?
Sağlığa gerçekten de zararlıydı. Fakat tek sebep bu değildi.
Cheyenne’i yanmda sigara içen biriyle hayal edemiyordu.
Annesi ve ablası dışında etrafındaki hiç kimse sigara içmi­
yordu; o ikisine de zaten saygı duymuyordu. Bunu ve dün
akşam kokudan rahatsız olmadığını söylese de pek öyle ol­
madığı gerçeğini göz ardı edemezdi. Sadece kardeşlerinin
bir kadın nedeniyle sigarayı bıraktığını bilmelerini istemi­
yor, bunu kendine bile itiraf etmekten hoşlanmıyordu. Che­
yenne’i kafasına takarak saçmalıyordu. Düne kadar Cheyen­
ne ona hiç dikkat etmemişti. Ondan çok daha iyi olduğunu
düşündüğü Joe’yu kovalamakla meşguldü.
Peki o zaman neden bekâretini ona vermişti? Neden
Joe ’yu seçmemişti? Dylan onu geri çevirecek bir erkek ta­
nımıyordu. Kolayca bir başkasını seçebilirdi. Fakat seçme­
mişti ve Dylan da onu kollan açık kabul etmişti. Ona ır

172
Karlar Düşerken

fırsat vermeden onu gözden çıkaran bir kadına daha fazla


zaman ve enerji harcamayacağına inanmak istiyordu ama...
o ilgi gösterse yeniden onunla sevişirdi. Bu konuda kendine
yalan söyleyemezdi.
“îyi,” dedi Aaron.
Mack omzunu silkti. “Sevindim. Aylardır söylüyorum
sana.”
O zaman sebebi bu,” diye homurdandı Dylan. “Senin
ıçm. 9 9

Televizyonun sesi açıldı, köpekler yeniden yerlerine


yayıldı ve dövüş devam etti. Fakat dakikalar geçip de kapı
çalmayınca Dylan en sonunda bilmek istediği şeyi kardeş­
lerine sormaya karar verdi. “Presley gelecek mi? Yoksa ça­
lışıyor mu?”
Mack gözlerini televizyondan ayırmadan, “Hiçbir fik­
rim yok,” dedi. Görünüşe göre umurunda bile değildi. O da
Dylan gibi, Cheyenne’in ablasmı hiç çekici bulmuyordu. On­
dan hoşlanan Aaron’dı. Son birkaç haftadır onunla yatıyordu.
Dylan onlarm yavaş yavaş bir ilişkiye başladıklarmı düşünü­
yordu. Aaron onu epey sık davet ediyordu fakat aklından ne
geçirdiğini bilmek zordu. Aaron en zor büyüttüğü kardeşiydi.
Başı hep belaya giriyordu.
“Aaron? Ondan haber aldın mı?” diye sordu.
Aaron ona dönüp baktı. “Kimden?”
“Presley’den.”
“Hayır. Neden?”
99
“Bugün gelir diye düşünmüştüm
“Onunla konuşmadım.”

173
Brenda Novak

Televizyondaki maç bir nakavtla sona erdi. Bu heye can


verici olabilirdi, tabii oturma odasında toplanan hevesli ka­
labalığı tatmin edemeyecek kadar erken olmasaydı.
44
Başlarım böyle işe,” diye sızlandı Mack.
Rod televizyonu sertçe kapadı. “Nero’nun kaç kez
kavt yaptığı umurumda değil. O tam bir pısırık. Bu kadar
kolay pes etmesine inanamıyorum. Lanet olsun, herifi kafa
kola aldı ve kurtulmasına izin verdi. 9 9

44
Dövüş baştan sona sahteydi,” dedi Grady.
Aaron uzun bedenini dikleştirdi ve ayaklarının üstüne
doğruldu. “Dövüşü unut. Saat daha erken. Haydi, Seksi Sa­
99
die’ye gidip biraz kafa dağıtalım.
44
Gidip dövüşecek bililerini bulursanız kıçınızı kurtar-
maya gelmemi beklemeyin,” dedi Dylan.
99
Mack ona döndü. “Evde mi kalacaksın?
Dylan, burnunu onun kucağına koyan Kikosan’ı sevdi
44
Bu akşam yalnız takılın,” dedi fakat yirmi bir yaşmdaki
Mack bir oğul veya kardeşten ziyade ailenin bebeği gibiy
di. Eğer başmı belaya sokarsa Dylan iki eli kanda
kurtarırdı ve bunu da herkes bilirdi. Tabii mesele bu noktaya
gelirse diğer kardeşleri, hatta onu çok üzen Aaron’a karşı da
aynı güçlü duyguları hissederdi. “Kendinize hâkim ft
99
Grady onun ayağını dürttü. “Sen de gelsene, Dyl L

Dylan, “Yok, cidden yorgunum,” diye karşılık verdi


Ancak onlar gider gitmez dışarı çıkıp köpekleri yürütecek
enerjiyi buldu. Cheyenne’in evini görebildiği açıklık
dek vürüdü. Oldsmobile’ı orada mı diye garaj yoluna bak t; .

mak istemişti fakat araba orada yoktu

174 4
enne eve dönerken saat on bir bile değildi. Ak-
şaS^Sophia’yla film izleyerek, sohbet ederek, yemek yiye­
rek, aklını Joe ve Dylan’dan uzaklaştırmak için elinden ge­
leni yaparak geçirmişti. Sophia’mn da kendisi kadar yalnız
olduğunu hissediyordu. Biri ziyaretine gelince çok sevinmiş­
ti. Cheyenne tatilin geri kalanında da onunla zaman geçire­
bilmek isterdi fakat o ve kızı sabah Hawaii ye uçup, ailesi
Oahu’da onlara katılmayı bekleyen Skip’le buluşacaktı.
“Güzel olmalı.” Cheyenne nehir kıyısma inerken sıcak,
güneşli sahiller hayal etti. Fakat çok da kıskandığı söylene
mezdi. Sophia’nm yanında geçirdiği birkaç saatten sonra gün
lerdir ilk kez kendine geldiğini hissediyordu, işte bu yüzden
eve ulaştığmda durmayıp devam edince kendine çok şaşırdı.
Dylan’m evi yaklaşık sekiz yüz metre ileride
büyük bahçeli, tuğla bir binaydı. îki de köpeği var ı
onlar evde olmalıydı çünkü ortalıkta görünmüyor a
çedeki birkaç yaşlı meşe ağacının dallannın a ti
fiğinden ökseoto. bitm işti. D ylan’m arazıs, arkada yokuş

175
Brenda Novak

aşağı nehre dek iniyordu ve içinde bir baraka, bir tavuk kü­
mes, bir marangozhane ve bir ambar vardı. Cheyenne am­
barı hiç görmemişti fakat Presley kardeşlerin oraya bir spor
salonu yaptığını söylemişti.
Cheyenne bir ara Joe’yla konuşması gerekeceğini bili­
yordu. O en iyi arkadaşlarından birinin ağabeyiydi ve aynı
insanlarla görüşüyorlardı. Onun telefonlanna çıkmamak
çok büyük kabalık olurdu. Onunla sabah konuşmaya, onu
kızgın olmadığı konusunda telkin etmeye ve buluşma tekli­
fini kibarca geri çevirmeye karar vermişti.
Fakat Dylan başka bir hikâyeydi. Aralannda beklentiler
yoktu. Normal hayatma dönüp onu unutabilirdi. Dylan ko­
nuşmalarını bitirmeden çekip gittiğinde ona bu fırsatı vermiş­
ti. Onun kendisiyle tekrar temasa geçeceğini sanmıyordu.
Keşke onu başından attığı için bu kadar kötü hissetme-
seydi...
Ondan özür dileyene dek ona rahat vermeyeceğini tah-
min edip sızlayan vicdanım dinleyerek, Dylan’ın evinin
önünde durdu.
Ev karanlıktı. Başta çok geç geldiğini, herkesin uyudu­
ğunu düşündü. Dylan’m cipi garajda, motoru da yanında du­
ruyordu. Cheyenne iki aracı da görüyordu çünkü garaj kapısı
açıktı. Evdeyken, muhtemelen sık sık girip çıktıklan ıçm onu
kapalı tutmazlardı. Fakat Cheyenne daha sonra Grady nın
arabasının yerinde olmadığını görünce A m o s ’lardan hepsinin
değil de bir kısmının evde olmadığını tahmin etti.
Ne yapmalıydı? Çözüme ulaşma isteğini unutup eve m
dönmeliydi?

176
Karlar Düşerken

HİÇ kuşkusuz bunu yapm alıydı fakat konuyu çözüp ge


ride bırakmak istiyordu. Böylece DylanT ceptelefonundan
arayıp evinin önünden geçerken uğramasını veya telefonda
konuşmayı teklif etmeye karar verdi.
Alo?” Telefonu açtığında sesi halsizdi. Demek ki kar­
4 4

deşleriyle dışarı çıkmamıştı. Onu uyandırmıştı.


“Benim.”
Onun duyabileceği bir nefes aldı. “Sadece bu yüzden
cevap verdim. 9 9

99
44
Bana kızgınsın sanıyordum.
99
44
Bu aramanı ummadığım anlamına gelmiyor.
Boğuk sesi, onun yatağmdayken yaşadığı bütün hisleri
hatırlatıyordu
“Ben, şey...” Özel hatıralarla beraber içinde kabaran
farkmdalığı bastırmaya çalıştı. Başına daha fazla iş
açmak istemiyordu. “Bu kadar geç aramamalıydım. Yann
99
konuşsak daha iyi olur, değil mi?
99
Kısa bir duraksama oldu. “Duruma göre değişir,
Cheyenne, “Nasıl yani?” diye sordu fakat cevabı çok­
tan biliyordu. Ses tonundan anlaşılıyordu.
•• _ 99
44
Konuşmak isteyip istemediğine göre
Cheyenne içinden özür dileyip konuyu kapatması ge
rektiğini söyledi. Onun bu ses tonuyla yaptığı daveti kabul
edemezdi. Fakat sözcükler boğazında kaldı. Hiç yoktan bu
arzu dalgası belirdi ve utanç duygusunu tek hamlede sildi.
99
“Evinin önünde oturuyorum 99

Bu tahmin ettiğim şey anlamına mı geliyor.


44
99

Cheyenne başını koltuk başlığına yasladı. “Evet

177
Brenda Novak

Dylan, “Kapıyı açıyorum,” dedi ve telefonu kapadı.

Verandaya çıktığında Dylan onu bekliyordu. Üstünde


aceleyle giyilmiş, fermuarı ve düğmeleri açık kot pantolo­
nu dışında bir şey yoktu. Köpekleri çekip Cheyenne’in eve
girmesine izin verdi. Cheyenne birden onu bu akşam önceki
akşama göre daha çekici bulduğunu fark etti.
Onun çekiciliğini nasıl unutmuştu? Dylan’m yüzü diğer
erkeklerden çok daha ilginç, çok daha güçlü hatlara sahipti.
Köpeklerin yanından geçip içeri girdikten sonra, “Dün
akşam için özür dilemeye gelmiştim,” dedi.
“Ama...”
Bunu telefonda da yapabilirdim. Saat on biri geçmiş­
9
9
ken kalkıp buraya gelmeme gerek yoktu.
Dylan kapıyı kapadı. “Bu önceki gecenin ‘Özür dile-
99
rim’ kısmıyla ilgili değil.
“Neyle ilgili?” Cheyenne gerçekten bilmek istiyordu. Dy­
lan Amos’la bir ilişki yaşayacağmı hayal bile etmemişti. Bu ab-
lasmm yapacağı bir şeydi. Veya Cheyenne öyle sanmıştı.
“Diğer şeyle,” dedi Dylan. “Bu taraftan.”
Arkasını döndü fakat Cheyenne onu takip etmedi. Kö­
peklerle beraber girişte durdu. “Seni kullanmak istemiyo­
rum, Dylan. Ben öyle biri değilim. Bunca yıl sonra neden
99

birden böyle seçimler yaptığımı bilmiyorum. Ama # • •

“Ne?” 99
•••
Sana yeniden dokunmak, senin bana dokunman
44

178
Karlar Düşerken

Onun karanlık gözlerine bakıp sesini alçalttı. “Düşünebil


diğim tek şey 9
9

“O zaman benim de aym sorunu yaşıyor olmam büyük


şans.” Dylan elini uzattı.
Bu kez Cheyenne tereddüt etmeden onu mttu. Dışanda
üşümüştü ve daha önceki deneyiminden, onun bedeninin ne
kadar sıcak olduğunu biliyordu.
“Peki ya kardeşlerin?” diye sorarak tedirgin bakışlarla
evin karanlık köşelerini taradı.
“Onlar gitti,” dedi Dylan ve köpeklerini dışanda bıra­
kıp Cheyenne’i yatak odasma geçirdi.

DylanTn odası biraz sigara kokuyordu fakat parfümü


ve Cheyenne Tn şampuan olduğunu düşündüğü bir başka
koku onu bastınyordu.
Cheyenne biraz zaman yaratıp etrafı incelemek, Dy­
lanTn mekânını görmek istiyordu fakat Dylan ona bu fırsatı
vermedi. Işığı bile açmadan onu yatağa doğru çekti.
Dylan onım kıyafetlerini çıkarırken Cheyenne, Bir in­
sana bağımlı olunabilir mi?” diye fısıldadı.
“Şimdiden bana bağımlı olduğımu mu düşünüyorsun.
İkisi de çıplak kalınca Dylan onu sırtüstü yatırdı ve parmak
lannı onun parmaklarından geçirip onu öptü
Öyle hissediyorum. Seni görmek için sabırsızlanıyo^
rum. Bütün gün öylesine vakit öldürmeye çalıştım, o kada
D udakları aşağıya doğru inen Dylan gülümsedi. Seks

179
tsrenda Novak

için yeni bir şey. Her erkeğin sana istediğin şeyi


bileceğini görünce büyü bozulacak.”
Cheyenne bundan pek emin değildi. Fakat ona itiraz et­
medi. DylanTn dudaklan onun göğsüne ulaşmıştı ve parmak­
lan aşağıya kayıyordu. Parmakları hedefine ulaştığında Che­
yenne artık konuşabilmek şöyle dursun, düşünemiyordu bile.

Cheyenne gözlerini açtığında zayıf kış güneşi jaluzile­


rin arasındaki boşluklardan içeri sızıyordu. Cheyenne uyku­
lu halde nerede olduğunu hatırlayamadan diğer yana döndü.
Derken Dylan ve dün gece yaptıklarının hatıraları geri geldi.
Hâlâ onun yatağmdaydı!
Çok hızlı kalkınca başı döndü, uykunun son izlerinden
de gözlerini kırpıştırarak kurtuldu ve DylanTn yanında olup
olmadığını anlamak için dönüp baktı.
Orada değildi. Fakat Cheyenne evde yalnız da değildi.
Mutfak ve holde ayak sesleri, birtakım erkek seslerine karı­
şıyordu.
Yatak örtüsünü çenesine çekerek onun dönmesini bek­
ledi. Çıplaktı ve bu nedenle savunmasız hissediyordu fakat
kalkmak istemiyordu. Onun yanlış bir anda kapıyı açmasın­
dan, kardeşlerinden birinin onu görmesinden korkuyordu.
Sadece bu da değil, onu gündüz gözüyle görmesi gecenin
karanlığında görmesinden farklı olmalıydı.
Dylan kardeşleriyle kahvaltı mı ediyordu?
Banyo kapısının kolunda bir havlu asılıydı. Daha
orada değildi, Cheyenne gece banyoyu kullandığında

180
Karlar Düşerken

görmüştü. Havlunun ıslaklığından, birinin kısa süre önce


duş aldığını anladı. Görünüşe bakılırsa Dylan giyinmişti ve
güne hazırdı.
Cheyenne aynadaki görüntüsünü yakaladığında, yorgun
gözlerine, bembeyaz yüzüne, dağmık saçlanna bakarak ba­
şmı iki yana salladı. Daha fazlası için dönerek ilk hatasını
daha da kötü yapmıştı. Sonra da geceyi onunla geçirmişti,
bu da sorunu ikiye katlamıştı.
Saatler önce burayı terk etmiş olmalıydı fakat DylanTn
yanmda fazlasıyla rahat hissetmişti. Aklından sürekli, “Bi­
razdan giderim,” diye geçiriyordu fakat gözünü açmıştı ki,
sabah olmuştu.
“Her şeyi eline yüzüne bulaştınyorsun,” dedi kendi ken­
dine. Kıyafetlerini üstüne geçirip hemen çıkmak için sabırsız­
lanıyordu fakat Dylan kadar kardeşlerine de rastlamak istemi­
yordu. Mack, Aaron ve diğerleri onun arabasının neden evin
önünde olduğunu merak ediyor olabilirlerdi. Aslında muhte­
melen şimdiye kadar ne olup bittiğini tahmin etrmşlerdi.
Cheyenne utanç içinde uzanıp komodinden çantasını
aldı ve telefonuna baktı. Saat sekiz buçuktu. Fakat gözüne
çarpan tek şey saat değildi. Dörtle altı arası Presley den sayı­
sız arama ve mesaj gelmişti. Eve dönmeyince endişelenmiş
olmalıydı.
Telefonunun titreşimde olması kötü olmuştu. Aksi tak
dirde telefonun sesi onu kaldırıp yataktan çıkarabilirdi.
Az kalsın Presley’yi arayacaktı. Sonra beklemeye
verdi. Belki ablasına Sophia’larda kaldığını söyleyebi ır
fakat A aron onu ispiyonlayabilirdi.

181
Brenda Novak

Bir hamle yapması gerektiğine karar vererek battaniye­


leri bıraktı ve iç çamaşırlannı aramak için yataktan çıktı. Fa­
kat diğer kıyafetleriyle beraber yatakta değillerdi. Onlan bir
notla beraber DylanTn masasmın üstündeki mantar panoya
asılmış olarak buldu.
Bu manzara karşısında epey utanmakla beraber onun
espri anlayışına gülmeden edemedi.

Çalışmam gerek. İstediğin kadar kalabilirsin.


D

Mutfaktan gelen sesler arasında onunki yoktu. Acaba evi


çoktan terk mi etmişti? Eğer öyleyse kardeşlerinin de onunla
gitmiş olmasmı diledi. Seslere bakılırsa hazırlanıyorlardı fa­
kat DylanTn odasında onlann gitmesini beklerken tutsak gibi
hissediyordu.
Kıyafetlerini giydi, sonra ses çıkarmamaya dikkat ede­
rek odada gezinmeye başladı. Telefonu çaldığında hemen
kapama tuşuna bastı. Dikkat çekmekten korktuğu için ko­
nuşmak istemiyordu fakat arayan kişi Dylan’dı.
Başını kapıdan çevirerek bir köşeye sığınıp, “Alo?”
diye fısıldadı.
“Uyanık mısın?”
“Şu anda evet.” Sesindeki huzursuzluk, bu kadar uzun
süre boyunca uyumaktan duyduğu memnuniyetsizliği belh
ediyordu; bunu duyan Dylan güldü.
44Başında davul çalsam uyanmazdm. Seni rahatsız
99
mek istemedim.

182
Karlar Düşerken

44Gittiğini bana söylemeliydin! 99


44
Son iki gecedir geç yatıyoruz. Uykuya ihtiyacın oldu­
99
ğunu düşündüm.
Cheyenne sesini daha da alçalttı. “Kardeşlerin hâlâ bu­
99
rada.
44
Endişelenme, birazdan tamirhaneye gelirler. Ondan
99
sonra hemen sıvışırsın.
Eminim arabamı görmüşlerdir. Yatak odandan parmak
44

99
uçlarımda çıkarken onlara yakalanmak çok utanç verici olur.
Aslında arabanı görmediler,” dedi Dylan.
44

44
Pardon?”
99
44
O yüzden aradım. Arabanı ambarın arkasına çektim
Ne zaman?”
44

99
Sen uyuyakaldıktan sonra
44

Cheyenne’in görüştüklerini kimsenin öğrenmesini


memesi onu rahatsız ediyordu. Cheyenne bunu Presley
motorunu görmesinden korktuğu zaman belli etmiş
Dylan bunu bir hakaret olarak alıyordu ve Cheyenne bu
konuda onu suçlayamazdı. Demek Dylan onun anahtanm
masadan almış, soğuk havada çıkıp gecenin bir yansı bu
99

mnu halletmişti. “Çekincesin. Gerçekten. Ç ok teşekkürler


“Senin tüm gece yatağımda olman buna değdi. Gunun
güzel geçsin,” dedi ve telefon kapandı
Beraber inanılmaz güzel, Cheyenne’in evinde olduğun
dan daha da g ü zel zam an geçirm işlerdi. C heyenne bunu
raf etmek zorundaydı. Pratik yapmak epey işe yarıyord
Sen ilginç bir adamsın, Dylan Amos,” dedi ve şaşırtı
44

derecede tem iz v e d ü zen li olan odayı incelem eye başla

1
rsrenda Novak

dı. Asılmamış birkaç parça kıyafet vardı fakat toz veya çöp
yoktu ve her şey taze kokuyordu.

%
Cheyenne mantar panoya asılmış kâğıt parçalannı ve
fişleri inceledi. Bunlar bazı kadın ve erkeklerin isim ve nu-
maralanydı. Dövüş maçları duyurulan. DylanTn kardeşleri
ve birkaç arkadaşıyla göl kenannda çekilmiş birkaç fotoğra­
fı. Tamir ettiği çeşitli arabaların ‘öncesi ve sonrası’ fotoğraf-
lan. Genel eğitim geliştirme belgesi.
Cheyenne sertifikaya baktığında, Dylan’m onu yalnız­
ca bir yıl önce almış olduğunu fark etti. Neden bunu gerekli
gördüğünü merak etti. Zaten on sekiz yaşından beri kendi
işinin başındaydı ve görünüşe bakılırsa bütün aileyi geçin-
direbiliyordu. Motosikletlerden jet skilere, arabalara dek bir
sürü oyuncakları olduğu ve ailede kimsenin başka bir yerde
çalışmayı istemediği ortadaydı.
“Haydi, geç kalıyoruz!” diye bağırdı biri. “İhtiyar Murphy
arabasmı bugün istiyor. Halletmezsek Dylan işimizi bitirir.”
Cheyenne gülümsedi. Sonra diğer komodinde çerçeveli
bir fotoğraf gördü ve gidip baktı. Yirmi beş yaşlannda kah­
verengi saçlı alımlı bir kadın, kucağında Dylan’la beraber
poz vermişti.
Cheyenne uyku sersemliğini üzerinden tamamen atarak
fotoğrafı aldı ve anne ile oğlunun yüzlerine baktı. Birbirle­
rine öyle çok benziyorlardı ki. Ten renkleri, yanları sarkık
ağızlan aynıydı. Yeniden gülümseyerek o dudaklan öpmek­
ten ne kadar zevk aldığını düşündü. Dylan annesi hayatta
olsaydı nasıl biri olurdu? Peki ya babası neredeydi? Hiç gO"
rüşüyorlar mıydı?

184
Karlar Düşerken

Ön kapı çarpıldığında onu düşüncelerinden çekip aldı.


En sonunda özgürdü.
Fotoğrafı bırakarak motorlarını çalıştınp uzaklaşmaya
koyulan iki aracın sesini duyuncaya dek bekledi. Ardından
dışarı çıkıp ambarın arkasındaki arabasına gitti.

Cheyenne eve adımını atar atmaz Presley yatak oda­


sından fırladı. Keyifsiz bir ses tonuyla, “Demek sonunda
geldin,” dedi.
Cheyenne tedirgin ve suçlu hissederek mutfağa geçti.
Merhaba. Dün gece için özür dilerim. Arayacaktım ama
99
uyuyakalmışım.
Ablası onun peşinden gitti, Cheyenne buzdolabına gi­
99
derken masanın yanmda durdu. “Nerede? Asıl soru bu
Cheyenne onun kendisini arayıp aramadığını bilmiyor
du. Presley’nin onu aramak için dışan çıksa bile muhteme
len diğer yöne, Sophia’lann evine, hatta belki Harmon’lan
99
giderdi. “Eve’lerdeydim.
“Eve’in gemi tatilinde olduğunu sanıyordum.”
Cheyenne yiyecek bir şeyler anyormuş gibi buzdolabı­
nın önünde oyalanıyordu fakat asimda yalnızca ablasıyla göz
göze gelmemeye çalışıyordu. Presley’yle adeta rolleri değiş-
miş olmalan da onu bir yandan şaşırtıyordu. “Oyle zaten.
“Peki orada ne yaptın?”
Cheyenne bir haşlanmış yumurta çıkanp kabuğu tut
mak için bir kâğıt peçete kullanarak onu kırdı çünkü çöp
öğütücüyü tıkamak istemiyordu. Ona ödünç verdiğim elbi

185
Brenda Novak

seyi almak için gittim, birkaç dakikalığına televizyonu aç­


99
tım, sonra da uyuyakaldım.
44Ah.” Presley esneyerek yerine çöktü. “Bir
99
için ciddi ciddi endişelendim. Her yeri aradım
Neyse ki elbiseyi görmek istemedi çünkü elbise çoktan
dolabmda asılıydı. “Sophia’yı rahatsız etmedin, öyle değil
mi?” Yumurtaya biraz tuz döktü. “Sabah erkenden Hawaii’ye
99
uçağı vardı
Seni bulamayınca orayı aradım fakat hiç kimse
44

vap vermedi. Ben de arabayla geçtim ama arabanı


99
önünde göremedim. Riley’nin evinin önünde de yoktu
Cheyenne başını kaldırdı. “Annemi yalnız mı bıraktın?”
99
Mecburdum. Sana bir şey olduğunu düşündüm.
44

Presley’nin onu bulamadığı için rahat bir nefes


Cheyenne masaya geçip oturdu. Kafasında son bir şey daha
99
vardı... “Polisi falan aramadın, öyle değil mi?
Hayır.” Presley onun yemek yemesini izlerken sura­
44

tı asıktı. “Kendi işlerimize polisi karıştırmaktan hoşlanmı


yorum, biraz daha beklemeye karar verdim. Kaçıp gittiğim
bile düşündüm.” Huzursuzca güldü. “Tann biliyor, arada bir
99
benim de içimden geçmiyor değil.
99
Seni bırakmam. Pres.
44

99
Gerçekten m il
44

Onun bu kendine güvensizliği karşısında şaşıran Che


y en n e m asanın üstünden uzanıp onun elin i sıktı. “Elbette
99

Biz kardeşiz, öyle değil mi? Birbirimize destek vermeliyiz


99
44
Evet, kardeşiz.

186
Karlar Düşerken

Cheyenne onu zar zor işitiyordu. Biraz daha yaklaştı.


“Bir sorun mu var?”
44
Hayır. Sadece bir daha beni korkutma, olur mu? Çok
endişelendim. 9
9
Cheyenne ona manalı bir bakış attı. “Şimdi sen eve gel­
99
mediğin zamanlar nasıl hissettiğimi biliyorsun.
44
Bu benim için normal bir şey. Geceleri çalışıyorum
Sık dışan çıkıyorum. Ama sen normalde böyle değilsin.”
99
“Yine de bu düşüncesiz olmak için bir bahane değil.
“Biliyorum. Özür dilerim.” Gözlerinin önündeki saçla-
nnı geriye yatırdı ve içecek bir şey almak için ayağa kalktı.
“Bu arada, dün akşam Joe DeMarco uğradı.”
99
Cheyenne arkasını dönüp ona baktı. “Öyle mi?
“Evet.”
“Ne istiyormuş?”
“Seni sordu.”
“Peki sen ne dedin?”
“Muhtemelen SophiaTarda olduğunu.”
Cheyenne kamında bir bumima hissetti fakat ağzındaki
lokmayı yutmak için kendini zorladı. “Saat kaçta geldi?”
“Neredeyse dokuz olmuştu.”
Cheyenne o sırada SophiaTardaydı. Tann ya şükür.
“Ne istiyormuş?”
Presley bir bardak sütle döndü. “Bir şey söylemedi
ama evde olmadığın için hayal kınkhğına uğramış gibiydi.
Cheyenne’e şüpheci bir sıntışla baktı. Gail in ağabeyiyle
4

mİ görüşüyorsun yoksa?”

187
Brenda Novak

66Hayır.” Cheyenne başını iki yana salladı. “Eve onunla


99
çıkıyor. Biz sadece arkadaşız.
99
Presley güldü. “Eve şanslıymış. Çok hoş bir adam.
Cheyenne bunu hatırlamak istemiyordu. “İyi biri.”
“Onu aramanı istedi.”
“Arayacağım. Annem dün gece nasıldı?” Cheyenne,
Presley’nin oltaya gelmesini umarak nefesini tuttu ve o ko­
nuyu değiştirmesine izin verince de rahat bir nefes aldı.
“İyi. Birkaç dakikalığına uyandı, sohbet ettik. Ama ge­
nellikle uyudu.”
Yeni bir şey yoktu. Cheyenne peçeteyi tabağa atıp pan­
siyona gitmek üzere hazırlanıp duş almaya giderken yerde
bir cam parçası gördü. “Bir şey mi kırıldı?”
“Ah!” Presley uysalca bir ifade takınarak, “Ben de sana
onu diyecektim,” dedi.
“Ne?”
“Hani Tahoe’da Eve, Gail ve diğer arkadaşlarınla çek­
tirdiğiniz fotoğraf vardı ya? Şömine rafının üstünde duran?”
“Evet...”
Onu kazara düşürdüm. Ama dert etme, sana başka bir
çerçeve alacağım.”
Cheyenne şömineye göz attı. Gerçekten de fotoğraf ye­
rinde değildi. Fakat diğer her şey, hatta çok daha kınlgan
olan Noel süslemeleri bile orada duruyordu. “Neden fotoğ­
rafı eline aldın ki?”
“Şey... tozunu alıyordum. Neden olacak ki?”
Tekrar ona dönen Cheyenne şaşkın bir ifade takındı
Vay canına, sana neler oluyor böyle?” diyerek güldü.

188
• ^

Bazen toz alıyorum.”


Hayır, hiç de almıyorsun.” Cheyenne yine güldü. “Üs­
telik hiç annemle de kalmak istemezsin.”
Presley başmı öne eğerek tırnak derileriyle oynamaya
başladı. “Sanınm sana ne kadar değer verdiğimi ve yeterince
yardımcı olamadığımı fark ettim. Daha fazlasmı yapmak isti­
yorum. Beni sevmen için sana bir neden vermek istiyomm.”
Görünüşe bakılırsa Presley, Cheyenne’in tahmin etti­
ğinden çok daha yoğun bir ruh halindeydi. “Kes şunu,” dedi
Cheyenne. “Seni seviyorum ve daima seveceğim.”
Ablası gülümsedi fakat nedense gülümsemesi gözleri­
ne ulaşmadı.

189
•* '% e >

banyoyu doldurmaya başlıyordu fakat Cheyen


suyu kapamadan aynanın karşısında durmayı sürdürdü
Uzun zamandır vücudunu incelememişti. Zaten bunun için
bir sebebi de olmamıştı. Onu gören tek kişi kendisiydi. Fakat
şimdi... şimdi kendisini DylanTn yerine koymak, gerçekten
de onun hissettirdiği kadar çekici bir kadın olup olmadığına
karar vermek istiyordu.
Nitelikleri onu pek etkilemiyordu. Ona kalırsa arkadaş-
larmın çoğu ondan daha güzeldi. Fakat pek fena da sayılmaz­
dı. 1.75 boyunda olduğundan epey uzundu ve ince yapılıydı
Anita tam aksi olduğundan, genetik mirasınm daha ziyade
kimliğini bilmediği babasından geldiğini sanıyordu. Veya
eski hatıralannın korktuğu şeyleri haklı çıkardığını. Göğüsle
C kuptu, yani çoğu kadmm istediği kadar büyük veya
yakındı. Ve hep bacaklannm güzel olduğu söylenirdi
Biraz bronzlaşsa iyi olacağını düşündü fakat kışın
olduğu için bir erkek o açıdan çok şey bekleyemezdi

190
â
Karlar Düşerken

Belki de saçlannı kestirmeliydi. Veya ağırlık çalışma­


lıydı. Dylan kesinlikle fitti.
Bir dövme yaptırabilirdi...
Birden çarpıcı bir değişiklik yapmak, onu olduğu yere
zincirleyen zorunluluklardan kurtulmak, yeni şeyler dene­
mek, birkaç risk almak istedi.
Fakat bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Ablası ve an­
nesine göz kulak olmalıydı ve annesi ölse bile ablasına yar­
dım etmeliydi. Pek fazla para kazanmıyordu. Küçük bir ka­
sabada yaşıyor ve kazandığı dostlan kaybetmiyordu. Sadece
bu da değil, muhtemelen itiban onun için daima çok önemli
olacaktı. O halde görevlerinin bilincinde, sorumluluk sahibi,
yani sıkıcı bir insan olmaktan nasıl vazgeçebilirdi?
Görünüşe göre bir yanı kozasından çıkmak istiyor, di­
ğer yanı da olmadığı biri gibi görünmekten korkuyordu.
“Chey?”
Presley ona sesleniyordu.
Havluyu vücuduna sanp kapıyı açtığında onu karşısın­
da buldu. “Evet?”
“Annemle özel dedektifin ne istediğini anladık.”
“Öyle mi?” DylanTa yaşadıklan yüzünden Presley yi
bulup Anita’yı soran adamı tamamen aklından çıkarmıştı.
“New Mexico’daki kazayı hatırlıyor musun?
Cheyenne yüzünü buruşturarak, “Nasıl unutabilirim
ki?” dedi. On bir yaşındayken annesi bir bisikletliyi ezmişti;
Cheyenne, Anita’nm yaptığı şeyin korkunç sonuçlan ola
cağını bilecek kadar olgun olmakla beraber elinden bir şey

191
Brenda Novak

gelemeyecek kadar küçüktü. O günden sonra bir sürü kâbus


görür olmuştu, o adamın bisikletinin metaline çarpan araba­
larının çıkardığı ses hâlâ kulaklanndaydı. Fakat bundan hiç
bahsetmemişti. Şimdi de bahsetmek istemiyordu.
“Ona araçla adam öldürme suçundan dava açmak isti­
yorlar.”
Cheyenne kapıya yaslandı. “Adam ölmüş m üT
“Öyle görünüyor. O günden beri annemi anyorlarmış. 99

“Onun yerini bildirmeliyiz.”


99
Presley’nin ağzı açık kaldı. "Ne?
“Gerçekten.” Anneleri yaptığı her hatadan paçayı sıyır­
mıştı. Hep kaçmış, bir başkasını suçlamış veya sistemi ma-
nipüle etmişti. Hayatı bo)mnca insanlan kandırmış, ortalığı
birbirine katmış, yaptığı pisliği hiç temizlememişti ve Che­
yenne’e artık gma gelmişti.
“Bunu yapmamız neye yarayacak ki?” diye sordu Presley.
“Kurbanın ailesine bir avuntu olur. Anita o gün polisi
99
aramalıydı.
44
Sarhoştu! Onu hapse götürürler. Sonra ne olur peki?
99
Bize ne olur?
Cheyenne’in buna verecek bir cevabı yoktu. Anita sa­
hip olduklan tek aileydi. Anita’nm edindiği birkaç arkadaş
hızla hayatlarına girer ve çıkardı. Bir yere kök sulamıyordu.
Elinden gelen tek şey, doğruyu yapamamasına dair mazeret,
tam tersini yaptığı için bahaneler bulmaktı.
“O ölüyor, Chey,” dedi Presley.
“Aynen öyle.” Cheyenne havlusunu yukarı çekti. “Ace­
le etmeliyiz.”

192
Karlar Düşerken

64
Sana inanamıyorum! Bu bizi ondan daha fazla etki­
ler. Gerçekten de bu kadar kötü bir şeyle uğraşmak istiyor
musun? Bu olayın gölgesinde yaşamak istiyor musun? Onun
alkollü araba kullanması bizim suçumuz değildi. Zaten anne­
min son günleri yeterince kötü. Fark etmediysen söyleyeyim,
korkunç acı çekiyor. Eğer onun ıstırap çekmesini istiyorsan
99
çektiğinden emin olabilirsin.
Istırap çekmesini istemek mi? Cheyenne hiç kimsenin
ıstırap çekmesini istemezdi. Fakat bazen, annesinin öldür­
düğü adamın muhtemelen isteyeceği gibi, adaletin yerini
bulmasım istiyordu.
Ablası arkasını dönüp giderken başmı duvara bastırdı.
Anita neden gurur duyabileceği biri olamıyordu?

Presley Anita’nm yatak odasında durup Cheyenne’ir


duş almasını dinledi. Eugene Crouch meselesini artık ka­
patmalıydı. Zaten onu bir hikâyeye inandınp göndermişti,
adam muhtemelen bir daha asla dönmeyecekti. Neden Che­
yenne’in merakını da gidermenin zekice bir hamle olacağı­
na karar vermişti ki?
“Sen... ne yapıyorsun?”
Dönüp baktığında Anita’nın uyanık olduğunu gördü.
“Kendime kızıyorum.”
“Neden?”
Çünkü biraz fazla ileri gitmişti. “Cheyenne konusunda
99
aptalca bir seçim yaptım
Uzun b ir sessizlik oldu. Presley başını kaldınp

193
Brenda Novak

ğında Anita’nın hâlâ dikkatle onu izlediğini gördü. “Bu ne


99
demek?
44
Zannettiğimden daha öfkeli demek. Ve bir gün...” Ter­
li avuçlarını eşofmanına sildi.
“Bir gün ne?”
“Bu işin varacağı yer beni korkutuyor.”
Anita gözlerini yumdu fakat bir saniye sonra yeniden
99
açtı. “Crouch’u... bilmiyor.
“Evet.” Presley annesine Cheyenne’e az önce söyle­
diklerini söylemedi. O ve Anita hiç kazadan bahsetmezdi.
Bu onun unutmayı tercih ettiği bir şeydi; bunu kardeşine de
açmamış olmayı dilerdi.
“Öğrenmese iyi eder.”
44
Geçmişte olan geçmişte kaldı,” dedi ve Tanrı’ya ger­
çekten böyle olması için dua etti.

Cheyenne, Joe’nun numarasını tuşlamadan önce ofi­


sinin kapısını kilitledi. Yukarıda çalışan Riley ve Jacob’ın
seslerini duyabiliyordu. Onlann aşağıya inmesi zor bir ihti­
maldi fakat öyle bir şey olursa rahatsız edilmek istemiyor­
du. Birkaç dakika yalnız kalıp on dört yaşından beri istediği
adama Eve burada olmadığında bile onunla tekrar görüşme­
yeceğini söylemek istiyordu.
Hatta özellikle Eve burada değilken.
Telefon üç kez çaldıktan sonra Joe’nun sesini duydu.
Joe esprili bir sesle, “En sonunda,” dedi. “Özür dileme­
me izin vermeyeceğini düşünmeye başlamıştım.”

194
Kar lar Düşerken

Cheyenne arkadan benzincinin seslerini duyabiliyordu.


Besbelli Joe işteydi. “Özür dilemene gerek yok. O adamla
karşılaşmamızın seni nasıl etkilemiş olabileceğini anlıyo­
rum. Sorun değil.”
“Hiç beklemediğim anda karşıma çıktı ama bu mazeret
değil. 9
9
44
Mesajında yazdıklanna bakılırsa, ona bir arkadaş gibi
davranmanı bekleyerek biraz yüzsüzlük etmiş. 99

"Bir zamanlar arkadaştık. O yüzden bu kadar zor. Ama


yıllar oldu. Bu kadar moralimi bozmasına izin vermemeliy­
dim.”
“Onu görmek sende şok etkisi yarattı.”
“Bu kadar anlayışlı olduğun için teşekkürler.” Joe tele­
fonu eliyle kapatıp birine bir dakika sonra geleceğini söyle­
di. Sonra sesini alçaltarak konuşmaya devam etti. “Bu bana
başka bir şans vereceğin anlamına mı geliyor?”
Cheyenne derin bir nefes aldı. “Keşke yapabilseydim,
Joe. Ben... yıllardır senden hoşlanıyorum,” diyerek güçsüz­
ce güldü. “Eminim bunun farkmdaydm.”
Joe şaşkınlık içinde, “Hayır, değildim,” dedi.
“Sanınm bunu tahmin ettiğimden daha iyi gizlemişim.
44 99
Eve’den daha başanlı olduğun kesin
İçinde bulunduklan gergin durumu yumuşatmaya
hşarak yine şaka yapıyordu ve bu da harika bir geçiş yap
99

masını sağladı. “Eve’den konu açılmışken. O... hanka bin 99

Araya bir sessizlik girdi, ardından. Gerçekten öyle


dedi.
“Aynı zamanda benim en iyi arkadaşım, diye ekle

195
renda Novak

Cheyenne. “Ve şimdi sana ilgi duyduğu için elim kolum


bağlı. Ben... Onun canının yandığını görmek istemiyorum.”
“Sadakatin saygı uyandırıcı. Böyle zamanda ender rast­
lanır. Ama...”
Cheyenne araya girerek, “Ve onu inciten kişi kesinlikle
ben olmak istemiyorum,” dedi.
Yine uzun bir sessizlik oldu. “Eve’e ilgi duymadığım
99
halde benimle görüşmek istemediğini söylüyorsun.
Bu gerçekten de Cheyenne’in tek seçeneğiydi. Bir yan­
dan da Beyaz Atlı Prens’le bir ilişkiye başlasa, karanlık,
seksi komşusunu daha kolay unutacağını biliyordu.
Bunun mümkün olmaması çok kötüydü. Joe’nun şarap
şişesiyle çıkageldiği akşam Cheyenne kendinden emin de­
ğildi ve çok bitkindi; öyle ki onu içeri almıştı fakat ondan
sonra bir eğitimden geçmişti. Dylan sayesinde artık iki kişi
arasındaki çekimin ne kadar çabuk ateşlenebileceğini anlı­
99
yordu. “Yapamam
Cheyenne’in dürüstlüğü onu hazırlıksız yakalamıştı.
Joe onun, basitçe “sorun değil” demesini, yemeğe çıkmayı
kabul etmesini beklemişti. Bunun yerine ona uzun zaman­
dır ondan hoşlandığını söylemiş, sonra da onunla görüşmeyi
reddetmişti.
“Bunu duyduğuma üzüldüm,” dedi Joe.
“Ben de bunu söylediğim için üzgünüm,” dedi Cheyen­
ne. “Sen milyonda bir rastlanacak birisin.” Cheyenne yüzü­
nü acıyla buruşturdu ve telefonu kapadı. Daha sonra arkası­
na yaslandı ve o yıl San Francisco’da Baxter’ın ziyaretine
gittiklerinde Eve’le beraber çektirdikleri fotoğrafa baktı.

196
Karlar Düşerken

“Dostluk çok şey ifade ediyor,” diye hatırlattı kendine


En sonunda olabilecekler için duyduğu üzüntüyü bastırarak
son birkaç gün içinde gelen internet rezervasyonlarını işle­
meye koyuldu.

Joe boşandığından beri yeniden randevulara çıkmak


için acele etmiyordu. Tam da sırrının güvende olduğunu dü­
şünmeye başlamışken en küçük kızının babası olduğundan
şüphelendiği adama rastlaması onu kötü etkiledi. Bu ona
neden kadınlara tövbe ettiğini, romantik ilişkilerin özellikle
çocuklar da işin içine dahilse ne kadar karmaşık ve acı verici
olduğunu hatırlatmıştı.
Fakat hayatını tek başma geçirmek de pek iyi bir ge­
lişme değildi. Chey güvenebileceği bir kadına benziyordu.
Az önce yaptıklan telefon görüşmesi de bunu doğruluyordu
zaten. Suzie onun gibi hiç düşünmeden kendini arkadaşı için
feda etmezdi. Joe bundan hiç şüphe duymuyordu. Suzie bu
hayatta yalnızca kendisinin mutlu olmaya hakkı olduğunu
düşünen biriydi.
“Hey'”
Joe arkasını döndüğünde babasının kasanın başında
durduğu minimart ile Joe’nun otomotiv alanına baktığı oto
tamir bölümleri arasındaki kapıyı açtığını gördü.
44Burası çok sakinledi,” dedi Martin. “Ben bizim
99
sandviç alırken dükkâna bakar mısın?
“Tabii.”
“Ne istiyorsun?”

197
Brenda Novak

44 9
9
Pastırmalı sandviç.
“Tamamdır.”
Babasının onu bölmesinden veya duymasından endi­
şelenmeden biraz zaman geçirebileceği için minnettar olan
Joe, Los Angeles’taki kız kardeşini aradı. Onun arkadaşla­
nndan birine ilgi duyduğu için onun iznini alması, hatta bi­
raz tavsiye istemesi gerektiğini düşündü.
Gail telefonu açtığında, “Gerçekten ben aramasam hiç
aramayan hayırsız ağabeyim mi anyor?” dedi.
Joe biraz utanarak dükkâna geçti. Gail haklıydı; o ileti­
şim konusunda daha başanlıydı. “Umarım çok kızdırmamı-
şımdır seni.”
“Bir gün senin de rolünü oynamaya başlamanı umuyo­
rum. Nasılsın? Senden arada bir haber alıyorum ama gün
ortasmda hiç aramazsın, o yüzden biraz şaşırmış durumda-
99
yım.
44
Herhalde bir şey istiyorumdur, değil mi?”
44
Kesinlikle. Her şey yolunda mı? Babam iyi mi? İkini­
99
zin arası iyi, değil mi?
44
Her şey yolunda. Simon nasıl?”
44
Simon başımın belası. Ama onunla evlenirken başı­
m ın belası olacağını biliyordum zaten.”
G ail’in sesi m utlu geliyordu, bu da Jo e’nun evliliklerin,
hatta yüksek riskler içeren evliliklerin bile yürüyebildiğini
düşünüp iyim ser hissetm esine neden oluyordu. “Herhalde
yoğundur.”
“A slında bebek konusunda çok heyecanlı olduğundan
hiç yanım dan ayrılmıyor.”

198
Karlar Düşerken

Joe kasanın yanındaki şekerleri düzeltip boş kutuyu


“Son haberler ne?”
“Hâlâ oğlumuz mu kızımız mı olacağını bilmiyomz ve
99
bebek doğana kadar da bilmek istemiyoruz.
44Sadece birkaç ay daha beklemek gerek. Ty erkek kar­
99
deş mi, yoksa kız kardeş mi istiyor?
44
o da babası kadar heyecanlı. Bebeğe Elmo ismini ver­
99
mek istiyor.
“Aman aman.”
Daha kötüsü olamazdı.
Bebeğe isim bulma noktasında olduğunuza inanmak
99
zor. Seni son gördüğümde kamın çok az belli oluyordu.
Gail güldü. “Şimdi kesinlikle belli oluyor.”
Joe ona halkla ilişkiler şirketinin nasıl gittiğini sordu.
Gail işlerin yoğun olduğunu söyledi. Joe Simon Tn son fil­
mini somnca, Gail onun Lamaze dersleri bitene dek çalış­
mamaya karar verdiğini söyledi. Joe, Whiskey Creek’e ne
zaman geleceklerini somnca, yakında ziyaret etmeyi um­
duktan cevabını verdi. Sonra sohbet ağırlaştı ve Gail’in se­
sine bir parça oyunbaz bir ton sızdı. “Tamam, artık bu kadar
sohbet yeter. Beni aramanın bir sebebi vardı. Söyle bakalım,
neydi o?”
Kasabada yaşayan bir çilingir olan Dexter Jones benzin
almak için yanaştı. Joe onun yardıma ihtiyacı olup olmadı­
ğını anlamak için ona göz attı fakat Dexter pompanın başın­
da ödemeyi yapıyordu.
Bir kadm var,” dedi Joe.
44

Bir kadm,” diye tekrarladı Gail

199
Brenda Novak

“Evet.”
“Hoşlandığın biri mi?”
“Sanınm.”
Gail neşeyle, “Bunun için uzun zamandır bekliyor­
99
dum,” dedi. “Onunla nerede tanıştın?
66Burada, Whiskey Creek’te.” Joe kahve alanının tezgâ-
99
hmı sildi. “Onu sen de tanıyorsun. Hem de çok yakından.
66
Ben Whiskey Creek’teki hemen herkesi tanıyorum
99
İsmi ne?
99
Joe temizhği bıraktı. “Senin en yakm arkadaşlanndan biri.
Gail’in sessizliği her şeyden çok şaşkınlıktan kaynak
lanıyormuş gibiydi. “Hangisi? Daha önce benim arkadaşla-
99
nm a hiç romantik anlamda ilgi göstermedin.
99
“Çünkü benim için çok gençlerdi.
Gail gülerek, “Yaş farkınız hâlâ aynı, Joe,” dedi.
66
Biliyorsun. Artık herkes yaşlandığından... yaş farkı
99
eskisi kadar önemli gelmiyor.
66
Biliyorum.” Gail heyecanlanmıştı. “Peki kimden bah­
99
settiğimizi söyleyecek misin?
Joe söyleyecekti fakat Gail ona fırsat vermeden araya
girdi.
66
Bir dakika, bırak tahmin edeyim. Bahsettiğin kişi Eve,
öyle değil mi? Callie onun son zamanlarda senden bahsetti-
99
ğini söylemişti...
99
66
Eve değil. Ama yaklaştın.
""Callie mi?"
Joe, DexterTn depo dolarken telefonuyla oyalanmasını
99
izledi. “Cheyenne.

200
Karlar Düşerken

44Bu harika! Chey’den iyisi yoktur. O diğer arkadaşla-


nmdan daha mesafelidir, bu yüzden aklıma ilk o gelmedi. O
99
kesinlikle eski karından çok farklı biri.
44
Belki o yüzden onu çekici buluyorum,” dedi Joe kuru
bir sesle.
99
44
Onaylıyorum. Hem de tüm kalbimle.
“Sorun yok, değil mi?”
“Tabii ki hayır.”
Joe’nun kendisine el salladığını gören Dexter da oı
salladı ve arabasına atlayıp uzaklaştı. “O zaman belki
benimle çıkmaya ikna edebilirsin.”
“Neden onu ikna etmem gerekiyormuş? Yoksa
99
dun da seni geri mi çevirdi?
“Durum biraz daha karışık.” Gail’e Eve’in onu yemeğe
davet etmesinden, uzun zamandır sık sık benzinciye uğradı­
ğından bahsetti.
“Cheyenne çok sadık biridir, Joe. Eğer Eve’i incitmek
gibi bir risk varsa geri adım atacağını sanmıyorum.
“Ama ben Eve’le ilgilenmiyorum ki. Üstelik onun aksi­
ne inanmasına yol açacak bir şey de yapmadım. Yemek da­
vetini kabul ettim ama onun benim tipim olmadığını hemen
anladım. Onu öpmedim, ona dokunmadım. Bana bir engel
oluşturması çok mantıksız.”
“Anlıyorum ama...” Gail endişeli bir iç geçirdi. “Zor
bir durum. Chey’den en yakın arkadaşını kaybetme riskini
almasını istiyorsun. Onun çocukluğunun ne kadar zor geç
tiğini, Eve’e neden böyle bir bağ hissettiğini anlatmam g
rek yok.”

201
Brenda Novak

44
Evet yok ama Eve bir hafta daha yok. Cheyenne
nımaya çalışmamak için bir sebep görmüyorum. Belki de
Eve dönmeden önce her şey fos çıkacak fakat önce burada
bir ilişki ihtimali olup olmadığını görmem gerekiyor.”
“Evet. Anladım.” Gail durumu her açıdan düşünüyor­
muş gibi bir kez daha duraksadı. Sonra, “Yardım etmek için
elimden geleni yapacağım,” dedi.
Kapının üstündeki zil çınladı. Neredeyse her gün cad­
denin en ucundaki evinden buraya yürüyen on iki yaşındaki
Shelley Brown dükkâna girip doğruca şekerlemelerin bu­
lunduğu rafa yöneldi.
Joe ona sıcak bir gülümsemeyle selam vererek yeniden te­
lefona döndü ve sesini alçalttı. “Yani? Onu arayacak m ı s ın?”
44
Eve’den onu arayıp onay vermesini isteyeceğim. 99

44
Eve tatilde. Ona ulaşman imkânsız.”
“Ben de gemiyi ararım.”
Gail onu göremese de Joe gülümsedi. “Gördüğüm ka­
darıyla Bayan O’Neal olmanın getirdiği güç başını döndür-
•• 99
muş.
“Ünlü bir kocaya sahip olmanın getirdiği ayncalıkların
99
hoşuma gitmediğini söyleyemem.
Joe ona, “Şımanğın tekisin,” diyerek takıldı.
“En azından ağabeyim için elimden geleni yapıyorum.
99
Bana birkaç gün ver.

Dylan Cheyenne’den başka bir şey düşünemiyordu


Islak yollar nedeniyle kışın daha fazla kaza olduğundan ta-

202
Karlar Düşerken

mirhane yılın en yoğun dönemindeydi fakat Dylan zamanın


daha hızlı akmasını umarak saate bakıp duruyordu. Cheyen­
ne’in kendisini görmek isteyip istemediğini bilmese de onu
tekrar görmek istiyordu. Cheyenne açıkça kalbinin Joe’ya
ait olduğunu itiraf etmişti ve Dylan onun neden Joe’ya ilgi
duyduğunu anlayabiliyordu. Arkadaş olmamakla beraber,
Joe’yla ikisi sık sık birbirlerine iş paslar, bazen aynı oto­
mobiller üstünde çalışırlardı. Joe veya tamircilerinden biri
motor tamirlerini yapardı; Dylan veya kardeşlerinden biri de
kaporta işlerini. Joe düzgün, saygın bir adama benziyordu.
66Bugün neyin var senin?” Aaron boynundan
boya maskesiyle arkadaki depodan ofise geldi.
Dylan başmı bilgisayardan kaldırdı. Bu sabah ön taraf
taki alana çekilen üç araç için masraftan hesaplamak üzere
parçalann fiyatlarını yazmakla meşguldü. En azmdan odak-
lanabildiğinde. Son birkaç dakikadır sadece ekrana bakıyor-
99
du. “Ne oldu ki?
“Kapıda durmuş sana bir şeyler söylüyorum.
Dylan hiçbir şey duymamıştı. Kafası çok meşguldü. Bir
bahane bulmaya çalışarak, “Yorgunum,” dedi.
“Biz yatmadan önce uyudun ya.”
Buna karşm kardeşleri muhtemelen ondan daha iyi
uyumuştu. “Bir o yana bir bu yana döndüm. Alçak sesle,
“Başka şeylerin yanmda,” diye ekleyerek elini ağzına götür
dü ve esnedi. “Neye ihtiyacın var?”
Hal’ın Suburban’ı boyanıyor ama bir sorunumuz
66

“Nedir?” 99
66
B oya kum lu. N edenini anlayam adım

203
Brenda Novak

44
Yüzey temiz ve pürüzsüz olmalı.”
44
Hazırlama işini Mack yaptı ve o elimizdeki en iyi kaza
tamirat teknisyeni. Sen hep öyle demez miydin? 99
“iyidir.”
“Aynı zamanda da senin gözden, bu yüzden pek de ob­
jektif değerlendiremeyebilirsin. Ama bu durumda haklısın.
Boyanın kumlu olması onun suçu değil.”
Dylan bu sözlerdeki iğnelemenin farkındaydı. Aaron
oldum olası Mack’i kıskanırdı. Ama Dylan şimdi bu konuyu
deşmek istemiyordu. Zaten daha bu sabah Dylan’m stan-
dartlanna uymadığı için Aaron’m yeniden yapmak zorunda
kaldığı bir iş yüzünden tartışmışlardı. “Eğer sorun hazırlık
işinde değilse boya kutusunun içinde toz olmalı. Bugün han­
gisini kullanıyorsun?”
“Büyük olanı, ama aynısını dün de kullandım ve mü­
kemmel sonuç aldım.”
44
Peki spreyi kontrol ettin mi?”
44
Herkes spreye kimyasal konulmaması gerektiğini bili-
yor. Sanırım şansımıza kötü bir boya düştü.”
Dylan parmaklannı şakaklanna bastırdı. Bu kadar iş var­
ken bu ihtiyaçlan olan son şeydi. “îyi. Tedarikçiyi arayayun.”
44
Hal’ı da aramalısın. Bir sorunumuz olduğunu duymak
hoşuna gitmeyecek. Bir Suburban’a ihtiyacı var. 99

Dylan Noel’den önce herkesin arabasını yetiştirmeye


çalıştığı için halihazırda baskı altında olduklarını biliyordu.
“Aklıma gelmişken... Murphy’nin Cadillac’ı ne âlemde?
Zamanında yetiştiremezsek fiyatta indirim yapmamız gere­
kecek ve zaten doğru düzgün para da kazanmıyoruz.” Bu

204
Karlar Düşerken

DylanTn hatasıydı. Amos Oto TamirT işletmeye başladığın­


dan beri çok nadir olarak bir işi gereğinden düşük fıyatlan-
dmrdı. Fakat Cadillac T tamir etmek için gereken parçalar
hakkmda kötü şeyler duymuştu ve müşteri memnuniyeti
onun için her şeyden önce gelirdi.
“Murphy’nin arabasıyla Rod ilgileniyor. Ona sorman
gerek.” Aaron kola makinesine birkaç bozukluk attı, bir
Pepsi aldı ve ofisi terk etti.
O gidince Dylan lobiyi geçti ve kardeşinin az önce
çıktığı kapının yanında durdu. Küçük pencereden Aaron Tn
kumlama alanındaki Grady’yle konuştuğunu görebiliyordu.
Aaron bu aralar pek iyi görünmüyordu. İçindeki ağırlık ade­
ta dışan taşıyordu. Bütün gece ayakta oluyor, işe kafası iyi
geliyordu; Dylan onun bu nedenle diğer işi eline yüzüne bu­
laştırdığını düşünüyordu.
Dylan onun torbacısı olduğundan şüphelendiği Cari
Inera isimli adamı daha önce tehdit etmişti. Cari, Dylan’dan
öyle çok korkuyordu ki onunla ne zaman karşılasa yerinde
zıplıyordu. Cari aynı zamanda aylardır Aaron’a on dolarlık
esrar bile satmadığına dair yeminler etmişti.
Fakat Aaron sonuçta malı bir yerlerden alıyor olmalıy-
dı.
Dylan bu kişinin Presley olmasından korkuyordu.
Telefon çaldı ve Dylan dördüncü çalışta açtı. Amos Oto
Tamir.”
“Dylan? Benim Joe, benzinciden anyorum.
Dylan daha önce Joe’yla konuşurken hiç böyle hissetme
miş olmasma karşm kaskatı olduğunu hissetti. ‘Ne vardı.

205
Brenda Novak

“Beverly HansenTn BMW’sinin kablo tesisatını ta­


mamladık. Sana nasıl ulaştıralım? Binleriyle yollayayım
mı, yoksa kamyonla mı gelip alırsın?”
Rod’u kamyonla yollanm.”
46 9
9
Harika. Bizi tavsiye ettiğin için sağ ol.
Dylan ona bilileriyle görüşüp görüşmediğini sormak
istiyordu. Bir kız arkadaşı olursa Cheyenne’in onu unutaca­
ğını ummadan edemiyordu. Fakat bu kadar özel bir soru so­
rabilecek kadar iyi dost değillerdi. Aynca Joe biriyle çıkıyor
olsa bile fark etmezdi. Cheyenne istediği kişinin Joe oldu­
ğunu düşünüyordu ve başka seçenekleri düşünecek değildi.
Dylan onun kendisine bir şans verdiğini hayal bile edemi­
yordu. O ve Joe öyle farklılardı ki.
“Payını vereceğim.”
“Biliyorum.”
Telefonu kapattıktan sonra Dylan az kalsın Cheyenne’i
arayacaktı. Bütün gün bunu yapmak için yanıp tutuşmuştu;
sadece sesini duymak, daha sonra bir şeyler yemeye davet
etmek istiyordu.
Fakat Cheyenne ablasının veya Dylan’m kardeşlerinin
bile görüştüklerini bilmesini istemiyorsa insan içine çıkmak
istemezdi. Böylece Dylan onu arama isteğini bastırdı ve işe
geri döndü.

206
w \itA

heyenne, annesinin yatağına yaklaştı.


Anita gözlerini açtı. Cheyenne’in ona birkaç dakika
önce verdiği ağrıkesici etkisini göstermişti ve henüz onu
tam olarak sersemletmemişti. Şimdilik neredeyse normal
düşünebiliyor ve konuşabiliyordu.
Cheyenne bu fırsattan faydalanmak istiyordu. “Konu­
şabilir miyiz?”
“Sesinin tonunu beğenmedim,” diye cevapladı Anita.
Fakat kendisi son birkaç gündür olduğundan daha sertti.
99
“Neden?
“Çünkü yine eski konulan açıp canımı sıkacağın bel­
li oluyor. Artık usandım, Chey. Sana anlatabileceğim başka
bir şey yok.”
“Buna inanmıyorum anne. Bir kez daha nerede doğdu
ğumu hatırlamaya çalışmanı istiyorum. Çok fazla bir şey iste
diğim yok. Presley’nin San Diego’da doğduğunu biliyorsun,
değil mi? O doğum belgesini isterse bulabilir, değil mi.

207
Brenda Novak

Anita’nm alnında bıkkınlıktan kaynaklanan derin kırı-


99
şıklıklar belirdi. “Presley nerede?
44Gece yansı oldu. Presley iş yerinde. Bunu biliyorsun
99
Sabaha kadar eve gelmeyecek.
“Beni senin merhametine mi bıraktı?”
“Seni her zaman benim merhametime bırakıyor. O yüz­
den sanki bu olağandışı bir şeymiş gibi yapma. Bu kadar zor
olmasına gerek yok. Soruma cevap ver yeter.”
“Arkadaşların çoktan yat tatiline gitti. Sen geç kaldın.
Ne diye hâlâ şu lanet olasıca nüfus kâğıdın hakkmda beni
tekrar sorguya çekiyorsun?”
Cheyenne kendisini yetiştiren kadmm yüzünü incele­
yerek artık pes etmeye başladığına dair bir işaret veya bir
kanıtın izini aradı. “Çünkü sormak için çok geç olmadan
önce öğrenmek istiyorum!”
Annesinin gözkapaklan kapandı. Uyuyakalmak onun
için yüzleşmekten kaçınmanın bir yolu olmuştu. Cheyenne
özellikle de annesi hasta olduktan sonra onunla bu konuyu
tekrar tekrar konuşmaya çalışımştı. Bu akşam da çabalan so­
nuçsuz kalmıştı. Başlamadan yenilmişti. Fakat zaman dara­
lıyordu. Anita’nm onu pes ettirmesine izin veremezdi, yoksa
cevaplan asla alamayacaktı.
Mesele şuydu ki, Anita’yı konuşmaya zorlayamazdı.
Özellikle de sarışın kadın, cibinlikli yatak ve güzel bebek­
lerle ilgili hatıralan sadece sert gerçeklerden kaçmaya uğra­
şan küçük bir kızın hüsnükuruntuları olabileceği için. Belki
de kafasında güzel kıyafetleri ve bir sürü yiyeceğin olduğu,
sevildiği, güvende ve mutlu olduğu bir yer uydurmuştu. Bu

208
Karlar Düşerken

mümkündü. Anita daha önce onu bununla suçlamıştı. Ve


Presley onun tarif ettiği gibi bir kadm hatırlamıyordu.
“Anne! Hâlâ uyanıksın. Bana cevap verebilirsin.”
“Sana cevabını verdim!” A nka’nın gözleri hemen açıl­
dı. “Sana defalarca kez Wyoming’de doğduğunu söyledim.
Sence ismin neden Cheyenne?”
İsmini Wyoming’den almış olabilirdi. Fakat Cheyen­
ne orada doğmamıştı. Eyaletteki her bir belediyeye mek­
tup yazmıştı. Her bir yetkili ona kayıtlarda onun yaşlarında
Cheyenne Christensen isimli beyaz bir kız çocuğu bulunma­
dığını söylemişti. “Wyoming’de doğmadım. Kontrol ettim.”
Anita bugün takma dişlerini takmamıştı. Artık yemek
yemediği zamanlar haricinde onlan neredeyse hiç takmı­
yordu. Onlan yapan dişçi harika iş çıkarmıştı; adam fakirler
için haftada bir gün gönüllü çalışıyordu fakat Anita onlan
uzun zamandır kullanıyordu ve onlara da gerçek dişlerine
baktığından daha iyi bakmamıştı. Çökük ağzı ve kanserin
verdiği hasar nedeniyle elli beş yaşmda değil, yetmiş beş
yaşmda gösteriyordu. “Yabancılar bunu annenden daha mı
iyi biliyor yani?”
“Wyoming kayıtlannda benim orada doğduğuma dair
bir bilgi yok.”
44O zaman kayıtlar saçmalamış. Bazen karışıklıklar olu-

yor.”
“Veya doğuma girdiğinde nerede olduğunu bilemeye
cek kadar sarhoştun.” Bu da bazen oluyordu; annesi mu­
azzam önem taşıyan durumlarda onları hatırlayacak halde
olmayabiliyordu.

209
Brenda Novak

“Hiçbir zaman peygamber rolü yapmadım.” Anita om­


zunu silkti. “Eğer suçu bana atmak istiyorsan buyur at. Ken­
dimi savunamayacak kadar hastayım.”
Cheyenne tımaklannı avuçlanna bastırdı. “Şimdi kur­
ban numarası yapma. Sadece doğmlan bilmek istiyomm.
Lütfen.”
“Söyleyebilseydim sana söylerdim ama yapamam, o
yüzden kabullensen iyi olur. Sadece her zaman istediğimizi
elde edemediğimizi söyleyebilirim, bunun dışında ne diye­
ceğimi bilmiyomm.”
Cheyenne ayağa kalktı. “Hayatımla ilgili birkaç basit
gerçeği öğrenmek istiyomm. Nerede doğduğumu bilmek is­
99
teyerek bencillik etmiyomm.
“Öyle mi? Peki ya ablan?”
“Ne olmuş ona?”
“Ona ne olacak?” İkisi de bağırıyordu fakat Cheyenne
bunu umursayacak durumda değildi.
“Sürekli sanşm bir kadmdan, şık yatak odandan, bir sürü
oyuncağın olduğundan bahsedip dumyorsun. Ablan bu tab­
loda yer almıyor. Ben de öyle. Sanki bizim var olmadığımız
bir yer hayal etmişsin. Sence bu bizi nasıl hissettiriyor? Beni
umursamadığını biliyorum ama peki ya ablan ne olacak?”
Annesi onu en hassas yerinden vurmuş, tıpkı istediği
gibi savunma kalkanını indirmeyi başarmıştı. İşte Anita tar­
tışmaları böyle kazanırdı; Cheyenne’i egoist, hayal dünya­
sında yaşayan, ablasına karşı acımasız biri gibi hissettirerek.
Belki Anita haklıydı. Belki de böyle, hatta daha berbat

210
Karlar Düşerken

biriydi. Son iki geceyi Dylan AmosTa geçiren kendisi değil


miydi? Onun istediği türde bir erkek olmadığını, ona unut­
mayı umduğu şeyleri hatırlatan biriyle bir yola baş koya­
mayacağını biliyordu. Buna karşm onun kollanna koşmaya,
onun tarafından mutluluğun bazen sanıldığı kadar önemsiz
olmadığma ikna edilmeye izin vermek istiyordu.
“Boş ver,” dedi ve odayı terk etti. Annesini evde yalnız
bırakmamalıydı. Fakat kendini kalmaya zorlayamazdı. Dy­
lan ona özgürlüğü, acısı ve öfkesiyle başa çıkmanın bir yo­
lunu göstermişti. Onu tekrar görmek için sabırsızlanıyordu.
Her zamanki sorumluluk sahibi yanma orada çok kal­
mayacağına dair söz verdikten sonra paltosunu aldı ve hızlı
adımlarla kapıdan çıktı.
Neyse ki Dylan hemen caddenin aşağısında oturuyor­
du.

Cheyenne onu arayınca Dylan kapıdan çıkıp onu kar­


şıladı. Bunu çok sessizce, hiç konuşmadan yaptı çünkü kar­
deşleri içeride uyuyordu. Hafta ortasıydı. Cheyenne onu
uyandırdığı için kendini kötü hissediyordu. Erken kalkmış,
çok çalışmıştı ve onun sayesinde üç gecedir doğru düzgün
uyumuyordu. Fakat Cheyenne fısıldayarak o çok yorgun
hissediyorsa eve dönebileceğini söylediğinde Dylan sadece
kolunu onun boynuna atıp yatak odasına götürerek cevap
verdi. Ancak ümitsizce, deliler gibi seviştikten sonra ona bir
terslik olup olmadığını sordu.

211
Brenda Novak

“Yok bir şey.” Cheyenne sırtüstü yatmış nefesini toparla­


maya çalışıyordu, o da aynı durumdaydı. Düşünmek istediği
son şey DylanTn az önce unutmasına yardım ettiği şeydi.
Dylan derin bir nefes aldı; Cheyenne onun nefes verdi­
ğini duydu. “Bu akşam sende farklı bir şey var.”
“Moralim bozuktu, o kadar.”
“Belli oluyor. Hangi konuda?”
DylanTn sağladığı fiziksel tatmin, onu biraz daha iyi
99
hissettirmişti. “Endişelenmeni gerektirecek bir şey değil.
“Annen mi?”
Cheyenne onun göğsüne uzanıp kalp atışlannı dinledi.
Kalbi normalden hızlı çarpıyordu. Cheyenne bugün daha
girişken davranmış, öncekine oranla daha yoğun ve hızlı ol­
malarını istemiş, Dylan da hiç tereddüt etmeden onun isteği­
ni yerine getirmişti. “Bu konuda konuşmak zorunda mıyız?”
DylanTn parmaklan onun saçlannın arasında gezindi.
“Eğer istemezsen konuşmak zorunda değiliz.”
“Sadece... seni hissetmeme izin ver, olmaz mı?” Onun
göğsünü öptü. “O kadar.”
“Ben buradayım.”
Sağlam. Sıcak, ilgili. Cheyenne, DylanTn sevişme tar­
zından şikâyetçi değildi. Bundan daha iyisini düşünemiyor­
du. Dylan ona tam tadında bir özgüven ve samimiyetle do­
kunuyordu, her şeyi ikisi için de tatmin edici kılan alışverişe
karşı çok hassastı ve ona cinsel olmayan biçimlerde bile haz
yaşatmaya istekliydi. Sevecenlik ondan alabildiğine doğal
akıyordu. Bütün bunlann yanmda Cheyenne onun kokusu-

212
Karlar Düşerken

nu, sesinin tonunu, DylanTn onu son derece tatminkâr his-


settirebilmesini seviyordu.
“Nereye park ettin?” diye sordu.
“Ön tarafa.”
“Neden ambarın oraya çekmedin?”
99
“Çünkü kalamayacağım. Presley bu gece çalışıyor.
“Evine gelmeliydim.”
Hayır, benim çıkmam gerekti.”
Ama... bunu yapabiliyor musun? Yani... annen bu du­
44

99
rumdayken?
“Uzun süre oyalanmazsam sorun olmaz.”
Dylan onun birkaç dakika daha göğsünün üstünde yat­
masına izin verdi. Sonra o kalkınca kendisi de kalktı. Dy­
lanTn banyoya gireceğini düşündü fakat Dylan bunun ye­
rine kot pantolonunun cebinden bir şey çıkarıp ona uzattı.
İçerisi karanlık olduğundan doğru düzgün görülmüyor­
du. Işık yakmamışlardı. “Bu nedir?” diye fısıldadı Cheyenne.
“Anahtar.” Dylan onu Cheyenne Tn avucuna koydu.
“Böylece istediğin zaman gelebilirsin.”
Cheyenne başmı iki yana sallayıp onu geri uzattı. ‘ Ha­
yır, özür dilerim. Bunu kabul edemem.”
Dylan orada durmuş ona bakıyordu. Çıplak olmasına
karşın bunu umursamıyordu fakat zaten utanmasını gerek­
tirecek bir şey de yoktu. Cheyenne onunla en son beraber
olmasının üzerinden pek az zaman geçmesine karşın ona
yeniden dokunmak, çarşaflann arasına girmek, kendi haya
tının gerçekliğine dönmek yerine onunla uyumak istiyordu.

213
Brenda Novak

“Neden?” diye sordu Dylan.


Cheyenne onu gücendirmişti. Sesinden gururunun in­
cindiği hissediliyordu. “Ben bunu yapmayı sürdürecek...
biri değilim,” diye açıkladı.
“Ne yapmayı?”
66Gecenin bir yansı...” Onu üzmeden kendini ifade et­

menin bir yolunu arıyordu. “... Randevuya bile çıkmadığım


99
bir adamla seks yapmak için sokaklara düşen bir kadın.
66
Bunu çözebiliriz,” dedi Dylan. “Seni yemeğe çıkara
99
bilirim.
Cheyenne onları beraber görebilecek insanlan ve bu
haberin ne kadar çabuk yayılabileceğini düşündü. Bu Dy­
lan’dı. Herkes onunla yattığını düşünecekti ve haklılardı da.
Cheyenne hayatında bir sürü şey olup biterken bu yüz­
den göreceği tepkilerle uğraşmaya hazır değildi. Belki en
sonunda aklandığını hissedecek olan Presley haricinde ta­
nıdığı bütün insanlar ona böyle bir adamla görüştüğü için
budala olduğunu söyleyecekti. Dylan onu aldatacak, kalbini
kıracak, hayatı boyunca aradığı güven ve emniyet duygusu­
nu ona yaşatamayacaktı.
Arkadaşları tatilden dönünce onun aklını kaçırdığını
düşünecekti.
“Annem bu kadar hastayken... randevuya çıkmak için
zaman bulmam çok zor.”
Dylan cevap vermedi. Bunun bir bahane olduğunu an­
lamıştı. Bu nedenle Cheyenne, “Ama,” diye ekledi, “fırsat
bulursam seni ararım.”

214
Cevap yok. Onlar konuşurken Cheyenne giyiniyordu
Dylan onun kazağını ve ayakkabılannı giymesini izledi
Cheyenne bir veda öpücüğü bile vermeden aceleyle yanın
dan geçip çıkarken onu durdurmaya çalışmadı.

Dylan artık sabrının tükendiğine karar vermişti. Che­


yenne’in sürekli gelmesine izin vermek aptalcaydı. Ona evi­
nin anahtannı vermeye çalıştığına inanamıy ordu!
Zaten hep düşünmeden hareket eden biri olmuştu. Fa­
kat kalbine söz geçirmek zordu. Üstelik Cheyenne’in ta-
vırlannın ne kadannı geçirdiği korkunç döneme atfetmek
gerektiğine karar veremiyordu. Onun düşüncelerini ve his­
lerini çözmek, Dylan’ı tanımak ve ona Joe’nun verebileceği
her şeyi verebileceğini fark etmek için zamana ihtiyacı ol-
I

duğunu düşünüyordu.
Cheyenne ona asla Joe’ya duyduğu saygıyı duymaya­
cak olsa da, aralanndaki kıvılcımın farkında olmalıydı, öyle
değil mi? Hiç kimseyle böyle bir kimya tecrübe etmemişti.
Seviştiklerinde sanki...
Bunu nasıl tanımlayacağını bile bilmiyordu.
Cheyenne de onun hissettiği şeyi hissediyordu. Ona do­
kunduğunda ürperdiğini hissediyor, iç çekişini ve nefesinin
kesilmesini duyuyordu. Duygusuz seks böyle olmazdı. Dy­
lan aradaki farkı bilecek kadar deneyimliydi fakat Cheyenne
öyle değildi. Belki de kimle sevişse bunu yaşayacağını sanı­
yordu. Dylan daha önce ona diğer erkeklerin de ona aynı he

215
Brenda Novak

yecanı yaşatabileceğini söylemişti fakat bunu sırf onu daha


fazla sebeple seçmesini istediği için yapmıştı.
“Dylan, çiçek bölümünde ne işin var?”
Dylan irkilerek bakışlanm bir süredir incelediği güller­
den hamburger almaya giden Mack’e çevirdi. Mack çörek ve
şarküteriden bir şeyler alacağını, kasada buluşmalarını söyle­
mişti fakat sonra Dylan küçük çiçek bölümünü fark etmişti.
Daha önce hiç burada durmamıştı. Şimdi bımu neden yap-
tığmdan emin değildi. BeUd de Cheyenne’e çiçek almak istiyor­
du fakat bunu yapacak kadar budala değildi. Cheyenne ondan
böyle bir şey istemiyordu; bunu ancak Joe’dan isteyebilirdi.
“Hiçbir şey.” Bu isteğinden utanarak çiçeklere arkasını
döndü.
Kardeşi ona sanki delirmiş gibi bakıyordu. “Çörekler
99
nerede?
Dylan yüzünü ovdu. “Şimdi gidip alacağım.”
Mack, “Bu aralar hiç kendinde değilsin,” diye sızlandı.
99
“Neler oluyor?
Beraber şarküteri kısmına yürürlerken Dylan, “Ne de­
mek istiyorsun?” diye sordu.
Mack onu endişeli gözlerle süzdü. “Kafan sürekli meş­
99
gul, sessizsin
Dylan bunun doğru olduğunu biliyordu. En sonunda
hayatında gerçekten istediği birini bulmuştu, tıpkı yanında
olması için dua ettiği annesi, alkolden kurtarmak için canını
dişine taktığı babası gibi, onu da kaybetmeye yazgılı oldu-
ğundan emindi.

216
Karlar Düşerken

Cheyenne ne o gece ne de sonraki geceler DylanTn evi­


ne gitti. Çarşamba ve perşembe bütün gün pansiyonda çalış­
tı, annesine baktı ve kendisini video ve bilgisayar oyunlarıy­
la oyalamaya çalıştı. DylanTn onu aramasından korkuyordu
ve eğer bunu yapsaydı onu görmeye gideceğini biliyordu
fakat telefon hiç çalmadı. Belki de bu yüzden cuma günü
Riley ve Jacob gittikten sonra pes edip onu aradı.
O cevap verinceye kadar sanki kalbi ağzında attı. Duy­
guları, bu kontrolsüz davranışlanndan duyduğu utanç ve ke­
derin, hep düşündüğü kişi olmadığını anlamanın yaşattığı
hayal kırıklığının ve etrafındakileri daha fazla kaldıramı-
yormuş gibi göründüğü için DylanTn yatağına dönme ar­
zusunun bir karışımıydı. Paramparçaymış gibi hissediyor,
yerinde duramıyordu. Her şeyden çok da arkadaş olduklan-
nı, DylanTn ondan nefret etmediğini bilerek bu kargaşadan
çıkmak istiyordu. Hakkmda söylenenlere karşm Dylan’dan
hoşlanıyordu; bunu inkâr edemezdi.
Dylan telefonu açtı fakat ona konuşma fırsatı vermedi.
“Kahretsin, seni her konuda eğitmem mi gerekiyor?”
Cheyenne şaşkınlık içinde, “Pardon?” dedi.
“Saat daha sekiz. Seks aramaları daha geç saatte yapı-
Yoksa insanlar benimle yatacak kadar standartlarını dü­
şürdüğünü sanabilir.”
Cheyenne utanç içinde iki büklüm olarak söyleyecek
bir şeyler bulmaya çalıştı fakat Dylan çoktan telefonu ka
patmıştı. Onu daha önce aramalıydı. Ona tanıdığı Cheyen

217
Brenda Novak

ne Christensen’a dönmeye çalıştığını, davranışının onunla


pek bir ilgisi olmadığmı söylemeliydi. Dylan nerede yanlış
yaptığını merak ediyor olmalıydı. Beraber art arda üç gece
geçirdikten sonra —son gece az kalsın onun kıyafetlerini yır­
tıyordu- vermek istediği anahtan geri çevirmiş ve bir daha
da aramamıştı.
Fakat Dylan onu arayabilirdi.
Cheyenne davramşım gerekçelendirmeye çalışıyordu
fakat onu bir kenara ittiği düşünülürse, araması gereken
kendisi değildi ve Cheyenne de bunu biliyordu.
44Lanet olsun,” diye fısıldadı ve telefonla alnına vurdu.
Nesi vardı böyle? Daha önce hiç bu kadar kaybolmuş his­
setmiş miydi?
Whiskey Creek’e gelene dek değil...
Kendine onu aramaması gerektiğini söylemişti. Fakat
Dylan’a özür mahiyetinde bir şeyler söylemeye çalışmadan
rahatlayamayacaktı, böylece yeniden şansını denedi.
"Ne?" diye sordu.
Dylan son dakikada, arama telesekretere düşmeden
hemen önce cevap verdi. “Özür dilerim, Dylan. Gerçekten
özür dilerim,” dedi ve Dylan’dan erken davranmak için te­
lefonu hemen kapattı. Belki onun affetmesini bekliyormuş
gibi davranmazsa Dylan onun hakkında bu kadar kötü dü­
şünmezdi ve ikisi de devam edebilirlerdi.
Presley’nin bir saat daha Anita’yla kalacağmdan emin
olduktan sonra arabayı pansiyonda bırakıp bir şeyler atıştır­
mak için güney yönünde bir sokak aşağıdaki Anne Yemeği
isimli lokantaya gitti. Aslında aç değildi. DylanTn sesinde

218
Im a n a r u u ş e r K e n

duyduğu öfke zihninde yankılanıyordu. İçten içe hasta gibi


hissediyordu. Bir kâse tavuklu erişteli çorba ve bir kahve
marladı. Saatin kafein almak için çok geç olması umurunda
bile değildi. Zaten hiçbir koşulda uyuyamayacaktı. ironik
fakat Dylan’dan uzak kalmaya çalıştığı geceler onu gördüğü
gecelerden daha zor geçiyordu. Onun yanma dönme güdü
süyle savaşmak çok fazla efor gerektiriyordu
Ona adeta bağımlı hale gelmişti; bunu ancak bu şekilde
açıklayabiliyordu. Tıpkı Presley gibi, bir sonraki sefer yaşa
yacağı sarhoşluğa bağımlıydı
Fakat Dylan sanki yaptıkları şeye devam edecekle-
rinden eminmiş gibi ona o anahtarı uzattığında Cheyenne
ölümüne korkmuştu. Onun gibi biriyle düzenli olarak gö
rüşemezdi. Anita ölür ölmez Cheyenne mahalleden taşma
cak Amos’lardan ve geçmişin hatıralarından uzaklaşacaktı
Kentte şirin, küçük bir ev kiralayacaktı; hatta belki bu
beyaz bahçe çitleri bile olacaktı. Daha sonra her şeyi, sarışın
kadmla ilgili hayallerini, Anita’yla geçirdiği kâbus gibi yıl
Dylan’la ilgili fantezileri geride bırakacaktı
Dylan ve kardeşleri restorana girdiğinde, Cheyenne ka
derin ne kadar zalim olduğunu düşündü. Özellikle de
köşedeki bölmede tek başına otururken gördüğünde Dy
yaşadığı tedirginliği hissedince

219
ok anından sonra Dylan onu görmezden geldi.
Bu Cheyenne’i daha da kötü hissettirdi fakat bir yandan da
ondan nasıl bir davranış beklediğini bilmiyordu. İlişkilerini
açıkça yaşamak istemediğini söyleyen kendisiydi. Dylan ona
eskiden olduğu gibi davranıyordu; yani yabancılarmış gibi.
Buna karşm Cheyenne onunla aynı mekândayken otu­
rup yemeğini beklemekte zorlanıyordu. Dönüp bakmamak
için kendini tutmaya çalışıyordu fakat gözleri adeta kendili­
ğinden ona kayıyordu.
Yüzündeki yara, muhtemelen bir kavgada kırdığı çar­
pık burnu ve tıpkı bir savaş zırhı gibi taşıdığı temkinli ha­
vasıyla insanlar onun Amos’1ar arasındaki en çekici erkek
olduğunu düşünmüyordu. Kardeşlerin hepsi uzun boylu,
güçlü ve koyu renk saçlıydı; dişleri kusursuz olmasa da hep­
sinin sağlam hatları ve onlara kararlı bir hava katan dudak­
lan vardı. Fakat aynı zamanda hepsi pervasız, disiplinsiz ve
dengesizdi. Cheyenne’e kalırsa bu onlan duygusal açıdan
güvenilmez kılıyordu.

220
Bu gece Dylan delikli kot pantolon, yıpranmış deri ce­
ket giymiş, ceketini içerisi çok sıcak olduğu için çıkarmıştı.
Cheyenne onu gördüğünden beri daracık Amos Oto Tamir
tişörtünün altındaki biçimli göğsüne hayranlıkla bakmadan
edememişti. Belki diğer insanlar onu kardeşleri kadar çekici
bulmayabilirdi fakat Cheyenne böyle olduğunu düşünüyor­
du. Onun gülümsemesinde bir şeyler vardı; sanki aklında
dudaklanna dökülmeyen bir şeyler dolanıp duruyordu...
Belki de onu etkileyen bu tavrıydı. Dylan bütün dün­
yayı iplemiyormuş, paşa gönlü nasıl istiyorsa öyle hareket
ediyormuş gibi görünüyordu. Bazen Cheyenne de insanla-
rm fikirlerine boş vermek istiyordu. Fakat hayatı bo5umca
arkadaşsız ve şu anda olduğundan çok daha kötü dummda
kalmaktan korkmuştu.
Garson ona bir sepet kraker getirdi ve birazdan çorbası­
nı da getireceğini söyledi. Fakat Cheyenne onu dinlemiyor­
du bile. Sadece Dylan’a bakmak bile boğazının kummasma
neden oluyordu çünkü Cheyenne o dudaklann, o ellerin na­
sıl bir his verdiğini biliyordu ve daha fazlasını istiyordu.
Suyundan bir yudum alarak dikkatini ses sisteminden
yayılan Noel müziğine verdi fakat Elvis’in “Blue Christmas”
şarkısı çalmaya başlayınca mh hali pek düzelmedi. Zaten ye­
terince yalnız hissediyordu. Böylece ceptelefonunu çıkanp
oyun oynamaya başladı. Bu da dikkatini dağıtmayı başara­
mayınca ayağa kalkıp tuvalete gitti, Dylan Ta aynı mekânda
olduğu için masayı terk etmiş gibi görünmemek için orada
elinden geldiğince uzun süre kaldı.
Geri döndüğünde Dylan ona baktı. Gözleri birbirine

221
Brenda Novak

kilitlendiğinde Cheyenne öyle korkunç bir açlık hissetti ki


burada daha fazla kalamayacağını anladı. Masaya bir yir­
milik koydu, garsonun o yokken getirdiği çorba ve kahveyi
bırakarak para üstünü bile beklemeden orayı terk etti.

Dylan yerinde oturmayı sürdürmek için elinden geleni


yapıyordu. Cheyenne’in arkasından gitmek istiyordu. Onun
için üzülüyor, ondan çok fazla şey umduğunu, çok fazla şey
talep ettiğini düşünüyordu. Cheyenne şu anda korkunç bir
dönemden geçiyordu ve bir ilişki yürütemezdi, özellikle de
bu kadar hızlı ve beklenmedik şekilde yeşeriveren bir iliş­
kiyi. O, Cheyenne’in yattığı ilk erkekti. Cheyenne muhte­
melen bu kadar derdinin arasında bununla uğraşamayacak
kadar yorgundu.
Dylan biraz empati yapamaz mıydı sanki?
Yapabilirdi ve yaptı da. Bu duygular onu esir almıştı.
Fakat empati yapsa da yapmasa da onun peşinden koşacak
hali yoktu. Kardeşleri onu soru yağmuruna tutardı ve onlara
hislerini anlatmak isteyip istememesinden bağımsız olarak,
Dylan, Cheyenne’le arasındaki ilişkinin nereye gittiğinden
hâlâ emin olamıyordu.
Yemeğinin tadını hiç alamasa da yerinde oturup yeme­
ğini yedi. Sonra eve varır varmaz hiç kimseye gittiğini haber
vermeden motosikletine atlayıp onu bulmaya gitti.
Cheyenne’in eve dönmediğini biliyordu. Birkaç daki­
ka önce evinin önünden geçerken bakmıştı. Böylece kasaba
merkezine yöneldi.

222
Karlar Düşerken

Arabasını bulması uzun sürmedi. Oldsmobile’mı çalış­


tığı pansiyonun önüne park etmişti.
Dylan motosikletini pansiyonun önünde bırakmak ye­
rine mezarlığın tırabzanlannm yanma park etti, verandaya
doğru yürüyüp kapıyı açmaya yeltendi.
Kapı kilitliydi. Fakat içeride ışık yandığım görebiliyordu.
Kapıya vurarak, “Chey?” diye seslendi.
Cevap yoktu.
“İçeride olduğunu biliyorum.”
Cheyenne gelmeyince arka taraftan dolandı. On tarafta
gördüğü ışık mutfağın yanındaki odadan geliyordu. “Che­
yenne !”
Bir ışık daha açıldı ve Cheyenne ortaya çıktı fakat sanki
ona daha fazla yaklaşmak istemiyormuş gibi, kapıdan uzak­
ta durmayı tercih etti.
Dylan, “Beni içeri alacak mısın?” diye sordu.
Cheyenne ellerini gözlerine bastırdı, ardından aşağı dü­
şürdü ve öne doğru bir adım attı. Dylan önce kapı kilidinin
yana çekildiğini duydu, ardından Cheyenne başını uzattı.
64
Ne istiyorsun?”
Dylan ona yaklaşmadı fakat doğrulan söyledi. "Seni is-
tiyorum. Bence bunu biliyorsun.”
Dylan bu sözleri muhtemelen onun algıladığından daha
derin bir anlamda söylemişti. Fakat Cheyenne’in gözleri
yaşlarla dolduğunda Dylan o istediği takdirde ona daha faz­
la zaman verebileceğini düşündü. Cheyenne’in ona bir gün
Joe’ya baktığı gibi bakabileceğine dair bir işaret görmesi
yeterliydi. "Sen ne istiyorsun, Chey?”

223
Brenda Novak

“Bilmiyorum ama... ne olursa olsun seninle görüşemem.”


DylanTn duymayı beklediği cevap bu değildi. Aynı za­
manda beklediği cevap da buydu.
Cheyenne, “Şu anda bir ilişkide olma riskini kaldıra­
mam,” diye ekledi.
Dylan da restoranda tıpkı böyle olduğunu, bunun onun
için yanlış zaman olduğunu düşünmüştü. Fakat yine de ona
göstereceği dostluğun, ilginin, hatta aşkın ona -hele ki böyle
bir zamanda- yardım edebileceğini düşünüyordu.
Cheyenne birbirlerine çok uygun olduklannı nasıl gö-
remiyordu? Dylan beraber olduklarında onun da bir şeyler
hissettiğini biliyordu.
Cheyenne ona duyduğu ilgiyle savaşıyordu. Fakat bu
onun seçimiydi.
“Tamam. Peki.” Dylan öne çıkarak onun yüzünü elle­
rinin arasına aldı. Onu hafifçe öpmek istiyordu, kendisini
hatırlaması için sıcak bir hatıra bırakmak istiyordu. Bir tür
veda. Fakat dudaklarının birbirine dokunması ikisinde de
ani bir değişime neden oldu ve birden bire birbirlerine do­
landılar. Dylan istese bile kendisini ondan ayıramayacağını
hissediyordu.
Neyse ki Cheyenne de onu bırakmak istiyor gibi görün­
müyordu. Kollarını onun boynuna doladı ve Dylan onu ha­
vaya kaldırdığında bacaklarını ona doladı. Dylan onu içeri
taşırken Cheyenne kapıyı arkalarından güçbela kapayabildi
ve DylanTn kot pantolonunun düğmelerini açmaya koyuldu.
Dylan saniyeler sonra onun içindeydi; prezervatif bile
kullanmamışlardı. Hâlâ giyinik sayılırlardı. Dylan onu ikna

224
etmek, aralarında özel bir şey olduğunu ona göstermek için
büyük bir heves duyuyordu.
Bu nasıl daha fazlasına yol açmazdı ki? Cheyenne onu
hiçbir kadının etkilemediği kadar çok etkiliyor, onu kom-
mak, ona göz kulak olmak istemesine neden oluyordu.
Fakat Dylan onun fikrini değiştiremeyeceğini biliyordu.
Cheyenne daha aralarmda hiçbir şey olmadan önce zaten onu
bir ihtimal olarak düşünmemişti. Dylan onu hızla domğa çıkar­
dı; en azmdan bunu bu kadar kolay yapabildiği için mutluydu.
Daha sonra da bunun vedası olmasma karar verdi.
Pantolonunu giyerek tek kelime etmeden oradan aynidı
ve içinden bir daha asla Cheyenne’in onu reddetmesine izin
vermeyeceğini geçirdi.

Cheyenne cumartesi günü Eve’in numarasını ceptele-


fonunun ekranında gördüğünde gözlerine inanamadı. Eve
Amerika’ya dönene dek onu arayamayacağını söylemişti ve
gemi tatilinin sona ermesine henüz dört gün daha vardı.
En yakın dostunun ona destek olmak için yanmda ola­
madığı zor bir hafta geçiren Cheyenne rahatlamış ve heye­
canlanmış olmasma karşın ajmı zamanda biraz endişelen­
mişti. Bir terslik mi vardı?
Geç saatlere dek U3myamadan bir o yana bir bu yana
99
dönmesinin nedenini unutarak telefona cevap verdi. Alo?
“Chey?”
“Eve! Neredesin?”
“Martinique.”

225
Brenda Novak

Karay İpler ’deki bu ada, tatil duraklarından biriydi


44Ceptelefonun nasıl çekiyor? 99
Eve ceptelefonundan arıyor olmalıydı, yoksa telefonu
Cheyenne’in ekranında çıkmazdı.
44
Uluslararası arama paketi aldım.”
Neden öyle bir şey yaptın ki? Zaten birkaç güne dö-
99
nüyorsun.
“Çünkü seninle konuşmak istedim.”
99
Cheyenne yerinde doğruldu. “Her şey yolunda mı?
Kısa bir sessizlik oldu. “Burada her şey yolunda.”
Cheyenne, “Burada da her şey yolunda,” dedi. Yolunda
olmayan bir şey varsa da bekleyebilirdi. Eve’in tatilini mah­
99
vetmek istemiyordu. “Annem hâlâ savaşıyor.
“Ben de öyle duydum.”
Cheyenne şaşırarak, “Kimden?” diye sordu.
“Gail önceki gün Los Angeles’tan gemiyi aradı. İnana­
99
biliyor musun? İstediği kişiye ulaşabiliyor
44
Ama... neden böyle bir şey yaptı? Sen dönene kadar
99
bekleyememiş mi?
“Hayır. Bana ulaşması gerekmiş.”
“Sebep?”
“Çünkü bana Joe’yla ilgili bir şey söylemek istemiş.”
Cheyenne telefonu sımsıkı kavradı. “Bu iyi haber, değil
99
mi? Demek ki ona senden bahsetmiş.
“Bahsetmiş ama söylemesini umduğum şeyi söylememiş.’
“Ne demek istiyorsun?” Cheyenne sesindeki kararsız
lığı duyabiliyordu
Chey, rol yapmayı bırak,” dedi Eve. “Biliyorum
44

226
Karlar Düşerken

mam mı? Seninle çıkmak istediğini biliyorum. Ve senin de


onu benim yüzümden geri çevirdiğini.”
Bir anda her şeyin ortaya dökülmesi karşısında afalla­
yıp kalan Cheyenne, Joe’nun onu reddedişini yumuşatacak
bir şey bulmaya çalıştı. “Senin ne kadar muhteşem olduğu­
nun farkında değil.”
“Ama senin ne kadar muhteşem olduğunun farkında.
Sen de ona ilgi duyuyorsan size engel olmak istemem.”
Cheyenne buna nasıl tepki vermeliydi? Hislerini yok
saymaya devam mı etmeliydi? Yoksa en sonunda ona doğ­
ruyu söylemeli miydi? Eve’in canını yakmak istemiyordu.
“Çok özür dilerim.”
“Ne için?”
44Sana uzun zaman önce söyleyemediğim için. 99

Kısa bir duraksama oldu. “Yani doğru mu? Ondan hoş­


lanıyor musun? 99

Cheyenne yastıklara yaslandı. “Keşke öyle olsaydı.”


“Orada dump beni yüreklendirdiğine, hatta onunla çık­
mam için bana en sevdiğin elbiseyi verdiğine inanamıyorum!”
“Joe bana hiç ilgi göstermedi. Senin benden daha şanslı
olacağını düşündüm.”
“Neden? Bu delilik! Ne kadar çekici olduğunun farkın­
da bile değilsin
99

“D ostluğum uzu kaybetm ek istem iyom m .’


“Budala. D ostluğum uzu asla kaybetm eyeceksin. Hiçbir
şey kaybetmeyeceksin. Onunla çık. İkimizin birden onsuz
kalması için bir sebep yok.” Eve bir kahkaha attı fakat Che
yenne onun sesindeki zorlamayı duydu ve bunun için ken

227
Brenda Novak

dini kötü hissetti. Onun için kolay olmadığının farkındaydı


“Çok cömertsin ama sanırım bunu yapamayacağım...”
“Çık onunla Chey!” Eve’in sesi şimdi daha kararlıydı.
“Joe gibi muhteşem birinin senin için doğru adam olup ol­
madığını görme şansını kaçırma.”
44Bu çok tuhaf olur,” dedi Cheyenne. “Seninle ondan
bahsedemeyiz. Ve olur da sana rastlayacak olursak kendimi
99
pisliğin teki gibi hissederim.
“Bunları aşarız, mutlaka bir yolunu buluruz.”
“Ya bulamazsak? Ya ilişkimiz bu yüzden değişirse?”
“Eğer Joe’nun bana senden daha fazla şey ifade ettiğini
sanıyorsan sana ne kadar değer verdiğim konusunda en ufak
bir fikrin yok demektir.”
“Bu cümle Cheyenne’in gözlerine yaşlar dolmasına ne­
den oldu. “Bunu söylemen çok iyi geldi.”
“Doğruları söylüyorum.”
Cheyenne boğazındaki yumruyu güçlükle yuttu. “Sana
99
söyleyecek bir şeyim var.
Neymiş
4 4 X T __________*

Dylan’m önceki gece onu duvara yasladığı anın görün­


tüsü zihninde yeniden canlandığında Cheyenne diğer yana
99
döndü. “Sen yokken Dylan Amos’la görüştüm
Şaşkınlık içindeki Eve hemen, “Şaka yapıyorsun!” diye
bağırdı 99

Cheyenne elini başına koydu. “Korkanm ki şaka değil


“Onunla görüştüğünü söylerken ne demek istiyorsun?
“Aslında...” Cheyenne, Presley’nin uyanık olma ıhtı
99
maline karşı sesini alçalttı. “Onunla yattım

228
Karlar Düşerken

Şok içindeki Eve bunu sessizlikle karşıladı. Konuşmayı


başarabildiğinde, “Altı üstü bir haftadır yoktum,” dedi. “Bu
ne zaman oldu?”
“İlk seferi mi?”
Eve afallamıştı. “Onunla kaç kez beraber oldun?”
Cheyenne elini gözüne bastırdı. “Altı gecenin dördün­
99
de beraberdik.
“Tanrım, kalbim yerinden çıkacak! Korundun, değil mi?”
“Evet.” Bir kez hariç. Fakat bunu ona söylemek iste­
medi. Günleri hesaplamıştı ve tehlikeli dönemde olmadığını
biliyordu.
‘‘Buna inanamıyorum!’’
Cheyenne, Eve’in şok olacağmı düşünmüştü. Ablasının
Amos’larla takılması konusunda öyle uzun zamandır yakı­
nıyordu ki başka bir tepki görmeyi de bekleyemezdi. Fakat
şimdi Dylan ’1 daha yakından tanıdığı için aynı zamanda onu
■/
kommak da istiyordu. “O sandığın kadar kötü biri değil.”
“Cheyenne, o senin aradığın kişi değil. Okulda sürekli
kavga ettiğini hatırlamıyor musun? Okuldan atıldığını? Hu­
zuru bozan davranış, izinsiz havai fişek patlatmak veya gö­
zaltına alınmayı reddetme suçlarından tutuklandığını?
“Elbette ama... o zamanlar çok gençti. Gördüğüm kada-
99
nyla artık durulmuş
“Tuhaf çünkü ben öyle düşünmüyorum. Bir motosiklet
99
çetesine üyeymiş gibi görünüyor
Cheyenne onun görüntüsünden, dövmelerinden, yarala
nndan hoşlanıyordu. Zaten bu özellikleri nedeniyle ona zo
karşı koyduğunu düşünüyordu. “Sence yakışıklı değil m i.

229
Brenda Novak

“Bence tehlikeli. Zaten ikiniz nasıl bir araya geldiniz ki?”


Cheyenne yatağa iyice gömülerek yastıklardan birini ken­
dine doğru çekti. “Geçen pazar günü onunla parkta rastlaştık.”
Arkadan sesler geliyordu. Sanki Baxter veya Noah
Eve’e ne konuştuklarını soruyordu. “Kapatmamı bekle,’
dedi Eve.
Cheyenne, “Sakm kimseye bahsetme!” diye haykırdı.
44Dylan’la olanlar bizim aramızda 99
“Tabii ki. Bir şey uydururum. Ama şimdi Joe’yla çık­
man gerektiğine daha da ikna oldum. O tam senin ihtiyacın
olan türde bir erkek, Chey. O...” Sesini alçalttı. “Dylan de­
ğil. Dylan seni mahvedip bir kenara atar.”
Cheyenne, Dylan’ı en son ne zaman bir kadınla gördüğünü
bilmiyordu. Fakat son hafta sonuna dek ona pek fazla dikkat
etmemiş, sadece Presley’ye kötü gelen Aaron’la görmüştü. “As-
hnda Dylan... epey duyarlı görünüyor,” diye itiraf etti.
“Yapma, sakm onunla görüşeyim deme. Ablanın oraya
gitmesini hiç istemiyordun. Bunun bir sebebi olmalı. Belki
Joe sana bundan kurtulman için yardım eder.”
Eve bu fikirle rahatlamış gibiydi. Fakat... ya Dylan hak­
kında söylenenler yanlışsa? Ya Dylan değiştiyse?
Cheyenne, pansiyonda seviştiklerinde onu çaresizleşti-
ren arzuyu düşünerek alnma masaj yaptı. “Ama senin de on­
dan hoşlandığını bilerek Joe’yla beraber olmak arkadaşlığa
sığmaz. Bunu yapamam.”
“Cheyenne, hayatında hiç yaslanacağın bir şeyin olma­
dı. Bunu almanı istiyorum.”

230
Karlar Düşerken

Cheyenne yumuşak bir sesle, “Sen varsın ya,” dedi.


“Ve bu değişmeyecek,” dedi Eve. “Bana bir söz verme-
ni istiyorum.”
Cheyenne bunun nereye gittiğini biliyordu fakat yine
99
de sordu. “Ne tür bir söz?
44Dylan’dan uzak dur. Onunla bir daha görüşme. 99

Baxter ve diğerlerinin seni duymadığını söyle.’


99
44
Hayır, onlar sokak satıcısıyla pazarlık etmekle meşgul,
44
îyi. Dylan’ın uyuşturucu kullandığını veya başka kötü
şeyler yaptığını sanmıyorum. Kardeşlerinin yaptığı şeyleri
99
üstlendiğini düşünmeye başladım.
44
O kadar iyi niyetli olma, Chey. Bütün geleceğin bu
karara bağlı. Lütfen. Dylan’ı unutup Joe’yla çıkar mısın?
Benim içini 99

Joe’yla çıkma olasılığı Cheyenne’i düşündüğü kadar


heyecanlandırmıyordu. Bunu garipsiyordu. Sokakta onunla
karşılaştığında iki çift laf etmeleri için dua ettiği o gerginlik
dolu akşamlara ne olmuştu? Veya geçen cuma Eve’in evinin
önünde onlan izlerken hissettiği üzüntüye ne olmuştu?
Joe hâlâ aynı erkekti.
Nasıl olduysa Cheyenne değişmişti.
“Onay veriyor musun?” diye sordu.
Eve, “Elbette, onay veriyorum,” dedi.
Sevinçten havalara uçuyor olmalıydı. Peki neden ken­
dini bir erkeğin kollannda hayal ettiğinde zihninde yalnızca
Dylan’ın yüzü canlanıyordu? Joe’yu fantezilerinden nasıl
çıkarabilmişti?

231
Brenda Novak

66Chey?” dedi Eve. “AmosTardan uzak duracaksın, de


99
ğil mi?
66
Evet.” Cheyenne onunla aynı sonuca vardığı için
diyordu. Zeki davranmalı, doğru kişiyi seçmeliydi, yoksa
hayatı asla ilerleme kat etmeyecekti.
“Peki Joe’yla çıkacak mısın?”
“Eğer sen de gerçekten bunu istiyorsan.”
“İstiyorum. Gail ona seni aramasını ve yarın akşamki
99
Viktoryen Noel şenliğine davet etmesini söyleyecek
66
Tamam.” Cheyenne yataktan kalkıp dolabına göz
99
“Ne giysem?
“Hava çok soğuk olacak, o yüzden... Bence denizci
montunu, kürklü botlannı giy ve o örgü bereyi tak. Sana çok
yakışıyor.”
“İyi fikir.” Cheyenne içini çekti. “Keşke burada olsaydm.”
“Ben de öyle düşünüyorum. En sonunda bekâretini
99
kaybettiğine ve bunu şimdi duyduğuma inanamıyorum.
Cheyenne eğer Eve burada olsaydı neler olacağmdan emin
olamıyordu. Böyle yalnız hissetmek onu kırılganlaştırmıştı.
Eve şimdi daha iyimser bir ses tonuyla, “Ee? Ne düşü­
99
nüyorsun peki?” diye sordu. “İyi miydi?
Cheyenne gülümsedi. “Dylan’m sorunlan olabilir
99
ama... yatakta kesinlikle çok başanlı
Eve güldü. “Nedense buna şaşırmadım. Bildiğim kada-
nyla vücudu çok güzel ve dudaklan feci seksi. Ama güzel
bir vücudunun olması iyi bir koca olacağı anlamına gelmi­
yor. Sen yaslanabileceğin güçlü bir ilişki istiyorsun, öyle
değil mi? Bir aile istiyorsun.”

232
Karlar Düşerken

Kırık bir kalp istemediği kesindi. “Eninde sonunda.”


“O zaman Joe’yla Viktoryen Noel şenliğine git ve o
dan sonra her şeyi akışına bırak.”
Yaptığı şey düşünülürse akışına bıraksa bile bu iş bir
yere çıkmayacaktı. “Sence de birkaç hafta beklemeyeyim
mi? Yani daha yeni... Dylan’la birlikteydim.”
44Dylan’la beraber misinizi 99
“Hayır!”
O zaman unut gitsin. Seks Amos kardeşler için bir şey
ifade etmiyor.”
Cheyenne bunun pek doğru olduğunu sanmıyordu. Eve
onları tanımıyordu. Fakat uzun mesafe telefon görüşmesin­
de onunla bunu tartışmanın bir anlamı yoktu. Zamanlannm
kısıtlı olduğunun farkında olan Cheyenne, Eve’in tatiline
dönmesini istiyordu. Yüklü bir telefon faturası ödemek zo-
mnda kalmasını istemiyordu. “Peki ya Joe bu konuda ne
düşünecek?” diye sordu. “Herhalde Dylan’la yattığımı bilse
benimle çıkmak istemeyecektir.”
“Henüz senin üzerinde bir hak iddia edemez. Sadece
Joe’yla görüşürken Dylan’la görüşmemen yeterli.”
Cheyenne bu konuda rahat hissetmiyordu. Pazar günü
çok erkendi. Fakat en sonunda karşısına çıkan fırsatı değer­
lendirebileceğine karar verdi. Belki Joe, Dylan’ı unutmasına
yardım ederdi. Görünüşe bakılırsa bunu bir şekilde bir ara­
cıyla başarmak zorundaydı kendi kendine bunu yapamadığı
ortadaydı. “Tamam ama ona söyleyeceğim. Dürüst olmam
gerek.”
""Dylan konusunda mı?”

233
Brenda Novak

“Evet! Öğrenmek hakkı.”


44Sakm ha! Hiç kimseye Dylan’dan bahsedemezsin. Yaptı-
ğm sadece seni ilgilendirir. Onu unut ve yoluna bak. Ne olmuş
cinsel bir ilişkiniz olduysa? Çoğu kadm otuz birine gelinceye
kadar defalarca kez bunu yaşıyor. Unut gitsin. Zamanlaması
kötü olabilir ama bu sadece... bir maceraydı, o kadar. 9
9
Cheyenne battaniyesinin kenarını çekiştirdi. “Bana evi­
99
nin anahtarını vermek istedi.
44 99
Bu bağlılık anlamına gelmiyor.
Cheyenne öyleymiş gibi, en azından o yönde bir adım-
mış gibi hissediyordu. Bu DylanTn onu görmeye devam
etmek istediğini gösteriyordu. Ve Cheyenne Tn gecenin bir
yarısı eve girip de görüştüğü kadınlardan birine rastlamasın­
dan çekinmediğini.
44
Kapatmam gerek,” dedi Eve.
Cheyenne derin bir nefes aldı. “Biliyorum. İyi eğlence-
99
1er. Keşke orada olsaydım.
44
Keşke. Gerçi orada daha çok eğleniyörmüşsün gibi
99
gorunuyor ama •••

Cheyenne gülerek, “Tamam, artık abartma!” dedi


Eve de gülerek, “Sadece şok oldum!” dedi.
44
Lütfen beni anlattığıma pişman etme.”
Eve, Cheyenne Tn ona takıldığını biliyordu çünkü gü­
99
lüp duruyordu “Tamam, etmem.
Chey ona veda edip kapatmak üzereyken Eve
son bir şey söylediğini fark ederek telefonu yeniden kula­
ğına tuttu.
99
44
Joe, Dylan’dan katbekat iyi bir erkek. Göreceksin.

934
Karlar Düşerken

Joe gerçekten de mükemmel aday profiline uyuyordu.


O Cheyenne’in hayatı boyunca istediği tek kişiydi.
Fakat Cheyenne, Dylan’la beraber olmasının onu bir
şekilde değiştirdiğinden, başka biriyle yetinememekten kor­
kuyordu.
y > *

____
enne birkaç saatliğine işe gitmeyi planlamıştı.
JsSob^m artesi gününü arkadaşının evinde geçirdiğinden
ona yardım edecek kimse olmasa da Riley de gelmişti. Fakat
Cheyenne uyuyakalmıştı ve bu nedenle gününü yeniden dü­
zenlemesi gerekiyordu. Pansiyona gitmek zorunda değildi.
Büyük açılışa hazırlanmak için bol bol zamanı vardı. Üste­
lik tatil dönemiydi. Noel’e pek az kalmışken, hediye alışve­
rişi ve paketleme işlerini halletmesi gerekiyordu.
Sacramento’daki en yakın alışveriş merkezine gitme­
den önce kahvaltısını ederken ablası mutfağa girdi.
66Demek buradasın.”
99
66
Pardon, çok mu ses çıkardım?
“Hayır, sadece evden gitmeden seni yakalamak iste­
dim.” Duvardaki saate göz attı. “Vay canına, öğleni geçmiş.”
Cheyenne yulaf ezmesinin son lokmasmı da yuttu. “Evet.
Bugün işe gitmeyeceğim. Noel’den önce halletmem gereken iş­
ler var.”
Presley’nin yüzünde tu h af bir ifade belirdi. Kollarını

236
Karlar Düşerken

Önünde birleştirip duvara yaslandı.


“Neden bana öyle bakıyorsun?” Bir tuhaf hisseden ve
birden sakladığı sırrı, yani DylanT hatırlayan Cheyenne ka­
şığı masaya koydu.
“Senin bu aralar neyin var?” diye sordu Presley.
Cheyenne tavrına bir nebze daha inandıncılık katmak
99
için ciddi bir ifade takındı. “Hiçbir şey. Neden ki?
44Arkadaşlann gittiğinden beri bir tuhafsın. Her şey yo-
99
lunda mı?
Rahat bir nefes alıp ayağa kalktı ve kâsesiyle kaşığı­
nı bulaşık makinesine koydu. Bir an için ablasının DylanTa
arasında geçenleri bildiğinden endişelendi. “Yolunda.”
“Emin misin?”
Cheyenne bir sandalyenin arkasına attığı paltosunu
99
giydi. “Evet.
“AaronTn dün gece söylediği bir şey kafamı karıştırdı.”
Cheyenne şimdi yeniden gerilmişti. ""Dün gece mi?
99
Dün gece çalıştığını sanıyordum
“Çalışıyordum. Eve dönerken onlara uğradım.”
“Ne dedi?” Cheyenne cevabı bilmek bile istemiyordu.
DylanTn kardeşlerine aralannda geçen romantik ilişkiyi
anlattığından korkuyordu. Bu kesinlikle uygun bir intikam
olurdu...
“Önceki hafta sonu DylanTn motosikletini burada gör­
99
müş.
""Burada m ıT Başka ne söyleyeceğini bilmiyordu. En
azından Dylan bir şeyler anlatmamıştı
99
Bizim garaj yolunda.
44

237
Brenda Novak

Cheyenne birden dudak parlatıcısı sürmeye başlayarak


kendini oyalamaya koyuldu. Dylan yalnızca birkaç saat kal­
mıştı fakat görünüşe göre bu süre birinin motosikleti fark et­
mesine yetmişti. Hiç kimsenin pazartesi günü onun arabasını
fark etmemiş olması bir mucizeydi. Dylan kasaba merkezin­
den çok uzakta yaşasa ve pek az insan eve giderken onun evi­
nin önünden geçse bile. Geç saatlere kalan Cari Inera hariç.
“Neden olduğunu biliyor musun?” diye sordu Presley.
Cheyenne onun gözlerine baktı. “Belki seni görmek
için uğramıştır.”
Presley’nin kaşları havaya kalktı. “Gecenin bir yansı
mı?”
Bazen evde oluyorsun.
Günlerden pazar değildi.” Ona doğru yaklaştı. “Dylan
Amos’la görüşmüyorsun, öyle değil mi, Chey?”
Cheyenne midesinde bir kasılma hisseder hissetmez
yemek yediği için pişman oldu. Eve dışında birine Dylan’la
beraber olduğunu söyleyemezdi; özellikle de Presley’ye.
Ablasının onu bile isteye üzecek bir şey yapmayacağını bi­
liyordu fakat sarhoş olduğu bir gün bu sırrı binleriyle pay­
laşabilirdi veya Cheyenne’in Dylan’la görüşmesini kendi
arkadaş seçimini savunmaya çalışırken bahane olarak kulla­
nabilirdi. Cheyenne, Presley’nin takıldığı insanlarla görüş­
meyi ve uyuşturucuyu bırakmazsa öleceğinden korkuyordu.
Yalan söylemeyi planlıyordu fakat bunu içinde bulundu­
ğu durumun talep ettiği kadar hızlı yapmaya çalışırken biraz
başansız oldu. “Uğradı ve biraz sohbet ettik, tamam mı?”
“Sohbet ettiniz demek.”

238
Karlar Düşerken

Cheyenne çantasından anahtarını çıkardı. “Aynen öyle ”


Presley biraz daha yaklaştı. “Yani... bir daha sohbet et­
meyecek misiniz? 99
“Sanmıyorum.”
44Yani ondan hoşlanmıyor musun? 99

Bu kez Cheyenne hiç tereddüt etmeden cevap verdi


çünkü söylediklerinin doğru olmasını ümitsizce istiyordu.
“Kesinlikle hayır.” Oldsmobile’mı yanları açık garaja park
ettiğinden arka kapıya yöneldi fakat sonra duraksadı. “Şaka­
ğındaki yara izi neden olmuş biliyor musun?”
Presley dolabı açtı ve mısır gevreğini çıkardı. “Birkaç
adam barda söylediği bir şey veya bir borç meselesi yüzün­
den Aaron’a saldırmaya kalkışmış.”
99
“Ve Dylan da araya mı girmiş?
“Kardeşleriyle takışanlar olduğunda Dylan’m müda­
hale etmemesini bekleyemezsin.” Presley çekmeceyi açar­
ken çatal bıçaklar şıngırtılar çıkardı. “O adamların ikisini
hastanelik etti ama kendisi de şakağında bir cam parçasıyla
kalakaldı. Aaron bir keresinde eğer o yara gözüne bir santim
daha yakın olsaydı Dylan’m kör kalacağını söylemişti.”
“Yani hep duyduğumuz gibi kavgalarda çok başarılı.”
Okulları Dylan’m okulu bırakıp babasının işini devralacağı
söylentileriyle çalkalanmıştı. Ondan kısa bir süre sonra Dy­
lan kafes dövüşçüsü olup ününe ün katmıştı.
“Öyle görünüyor. B ir sürü maç kazandı. M ısır gevre­
ğine süt döktü. “A aro n ’m söylediklerine bakılırsa babaları
hapse girdikten sonra ancak D ylan’ın kafes dövüşçülüğü
yapm ası sayesinde karınları doym uş.’

239
Brenda Novak

“Oto tamir dükkânı da vardı.”


Presley mısır gevreği kutusunu çevirip üzerinde yazan­
ları okurken dolu ağzıyla karşılık verdi. Evet ama babası
annesi öldükten sonra çok değişmiş. İşyerini kendi haline
bırakmış. Dylan dükkânı şimdiki haline getirmek için yıllar­
ca emek sarf etmiş.”
Demek bu DylanTn sayesinde olmuştu. “Tam bir sa­
vaşçıymış.” Cheyenne, Presley’yle değil de, kendi kendine
konuşmuştu fakat ablası başmı kaldırıp ona baktı.
“Aynı zamanda çok da şefkatli. Özellikle de Mack’e
karşı. Aaron hep Dylan’ın Mack’e bebek gibi bakmasından
yakınır dumr.”
«t Cheyenne dikleşti. Bu sorunun cevabını duymaktan
korkuyordu fakat yine de sormak zorundaydı. “Dylan uyuş-
99
turucu kullanıyor mu?
“Uzun yıllar boyunca eğlencesine düşkündü ama... artık
hiçbir şey yapmıyor. En fazla bir iki bira içer, o kadar. Ona
yaşlandığını söyleyerek takılırız.” Presley’nin gülümsemesi
kayboldu ve gözlerini kıstı. “Ona ilgi duyuyorsun, değil mi?!”
Cheyenne başmı iki yana sallayarak, “Hayır,” dedi.
“Külahıma anlat! Çok anlaşılıyor! Bence onunla çık­
malısın. İnsanlann söylediği kadar kötü biri değil.”
Ablasının bunu önermesi bile Cheyenne’i korkutmaya
yetti. Cheyenne ona daima dikkat etmesini öğütlediği adam­
lardan birine âşık olursa Presley’nin bunu çok komik bula­
cağını biliyordu. Fakat Presley bu önerisinde samimi görü­
nüyordu. Cheyenne bunu anlayabiliyordu. Bu, Cheyenne’in

240
Karlar Düşerken

sonunda Presley’nin sevdiği bir şeyi sevdiği anlamına


99
geliyordu. “O benim tipim değil, Pres.
“Nereden biliyorsun?”
« ------- -^^-77
Biliyorum işte.
“Hayır, bilmiyorsun. Onunla hiç vakit geçirmedin.” Pres­
ley yemek yemeyi unutmuş gibi kaşığı dudaklannm önünde
tutuyordu. “Bu gece işim yok. Benimle beraber onlara gitmek
ister misin?”
Cheyenne anahtarı öyle sıkı tutuyordu ki eli acımaya
99
başlamıştı. “Neden böyle bir şey yapayım?
66Çünkü onun nasıl biri olduğunu görmelisin
geri çevirdiğin şeyin farkına varacak kadar tanıma
99
lısm.
“Onun nasıl biri olduğunu gördüm.”
“Hayır, görmedin, yoksa onu bana sormazdın. Onu ta-
nımaya çalış. Dedikodulara dayanarak karar verme, insan­
ların seni ben ve annem yüzünden yargılamasından nefret
ediyorsun.”
Bu sözler Cheyenne’i sarsmıştı. Fakat ablasıyla beraber
oraya gittiğinde Dylan ne düşünecekti?
Beni orada istemez,” dedi. Dün gece ona söyledikle
rinden sonra bunu yapamazdı. Dylan pansiyonu terk eder
ken onun kararlılığını, her şeyi sonlandırdığmı hissetmişti.
“Şaka mı yapıyorsun? Eminim buna çok sevinir. Zat
istemezse de gitmeni söyler.
“Peki anneme kim bakacak?
“Marcy olmaz mı?”

241
Brenda Novak

44Haftalardır gelmedi. Annem o en son geldiğinden beri


99
çok kötüleşti.
o bir hemşire, Chey. Bence bunun altından kalkabilir.
44 99

Ama tatil dönemindeyiz!”


“Sormaktan zarar gelmez. Eminim isteyecektir. Ne za­
man biraz ara vermeye ihtiyaç duysak onu arayabileceğimizi
söylemişti. Gerçekten yardım etmek istediğini biliyorsun. Ya
da bakımevini arayıp bize birini önermelerini isteyebiliriz.”
“Bilmiyorum...”
Tann aşkma, biraz risk al! Hep çok güvenli oynuyorsun.”
44

Çünkü ailesinin diğer üyelerini dengelemesi gereki­


yordu! Onlann yaşama biçimi Cheyenne’i yelpazenin diğer
ucuna itmişti. Fakat Presley bir konuda haklıydı. Eğer Mar-
cy Anka’ya göz kulak olabilirse, en azından Dylan’ı biraz
daha tanıyıp verdiği karan sağlamlaştırabilirdi. Aksi takdirde
Joe’nun daha iyi bir seçenek olduğundan nasıl emin olacaktı?
“İyi.”
Presley şaşkınlık içinde kalakaldı. "Gerçekten mi?”
Cheyenne arkadaşlarının ne söyleyeceğini tahmin ede­
biliyordu. Onu Dylan’dan uzak durması için uyaracaklardı.
Eve zaten bunu çoktan yapmıştı. Fakat bu kararla yaşayacak
tek kişi kendisiydi. “Gerçekten.”

Dylan berbat bir ruh halindeydi. Bunu işyerinde Aaron’la


yaşadıklan tartışmaya ve cumartesi günlerinin hep çok yoğun
ve çok stresli geçmesine bağlıyordu. Fakat dükkânda karşılaş-

242
Karlar Düşerken

tığı zorluklara rağmen genellikle idare etmeyi biliyordu. Biraz


daha sabırlı olsaydı AaronTa tartışmamayı becerebilirdi.
Mesele Cheyenne’di. Onu delirtiyordu. Dylan kendisi­
ne onunla bir daha asla konuşmayacağına ona asla dokun­
mayacağına dair söz vermişti. Ne var ki tek yapmak istediği
buydu. Onun hayali, onu öptüğünde dudaklannm aralanışı,
göğsüne dokunduğunda bedenini ona bastmşı, ona hoşuna
gittiği şekilde dokunduğu zaman çıkardığı yumuşak inil­
tinin hayali, neyle meşgul olursa olsun, kafasını neye ver­
meye çalışırsa çalışsın onu rahat bırakmıyordu. Bazen onun
parfümünün kokusunu bile alıyordu.
Dün gece Altın Külçe’deyken prezervatif kullanmaması
da akima takılmıştı. Cheyenne onun çocuğunu taşıyor olabi­
lirdi. Böyle bir şey olsaydı Cheyenne’in nasıl tepki verece-
W * * 1 •• *1

ğım duşundu.
Kendisi de buna nasıl tepki vereceğini bilmiyordu.
Belki başına gelenleri hak etmişti. Eninde sonunda hak
ettiğini yaşayacağım zaten hep tahmin etmişti. Daha önce hiç
ümitsizce âşık olmamıştı. Bir kadına kapılan arkadaşlanyla
hep dalga geçer, kendilerini kaybetmelerini çok komik bulur­
du. Gururlannm böylesine ayaklar altına alınmasına izin ver­
meleri, budalaya dönmeleri, kendilerini istemeyen kadınlann
arkasmdan salyalarını akıtmalan onu hep rahatsız etmişti.
Kendisine asla onlar gibi olmayacağına dair söz ver­
mişti. Şimdiye kadar da kazasız belasız gelmişti. Tam olarak
hangi noktada yanlışa kapıldığını bilmiyordu. Hayatta epey
rahatça yol almış, son on yıl içinde karşılaştığı sorunları

243
Brenda Novak

çözdükten sonra otomatik pilota bağlamıştı. Derken parkta


Cheyenne Te karşılaşmış ve dünyası altüst olmuştu.
Fakat pes edip onu görmeye gitmeyecek, onun duygu­
larını hâkimiyeti altına almasına izin vermeyecekti. Hisle­
rini inkâr etmesinin ona ne kadar acı vereceğini umursamı­
yordu. En azmdan kendi isteği doğrultusunda acı çekecekti.
Mack eve gitmek üzere DylanTn cipine atlarken, “Kah­
retsin Dyl, önüne çıkana bir yumruk geçirmek üzereymişsin
gibi görünüyorsun,” dedi.
Dylan gerçekten de birine vurmak istiyordu. Damarlarm-
da dolaşan gerginliği bir şekilde boşaltması gerekiyordu. Fa­
kat Mack söyleyene dek gergin göründüğünün, direksiyonu
iki eliyle sunsıkı kavradığmm farkmda değildi. Rahatlamaya
çalışarak acınası bir gülümseme takmdı. “Zor bir gündü.”
Mack omzunu silkti. “Öyle mi? Bana herhangi bir gün
gibi geldi.”
“AaronTa yine tartıştık.” Dylan, bu bahaneye sığınma­
ya çalıştı fakat Mack onu “Aaron Ta hep tartışıyorsunuz,”
diyerek onu düzeltti.
Motor çalışmaya devam ederken Dylan, Grady’nin
Explorer Tnı kullanan Aaron Tn kapıdan çıkmasını bekledi.
Dylan kapıyı kilitlemek için hep en son çıkıyordu. Bu bir
ritüeldi. “Onun için endişeleniyorum.”
Mack içini çekti. “Biliyorum.”
“Nereden alıyor?” Dylan kapıya ilerledi, ardından kili­
di takmak için durup geri döndü.
Mack kaşlarmı çatarak ağabeylerine baktı. D ylan’m söz­

244
Karlar Düşerken

lerini netleştirmesine gerek yoktu; neden bahsettiği açıktı


“Hiçbir fikrim yok.”
“C arfdan almıyor.”
“Sanmıyorum.”
Dylan, Mack’in ikilemde hissettiğini biliyordu. Ağabe­
yinin malı kimden aldığını söyleyerek onu Dylan’a ispiyon­
lamak istemiyordu. Dylan da ebeveyn rolü oynamak iste­
miyordu. Sadece başka bir seçeneği yoktu, o kadar. Bu rolü
yüklenmek zorunda kalmıştı ve kardeşlerini sevdiği için de
bunun altından başka türlü kalkamıyordu. Sakin durmaya
çalışmış, Aaron’m sorunlarını kendinin halletmesine izin
vermeyi denemişti. Bu işe yaramamıştı.
“Ama bana söylerdin, öyle değil mi?”
Mack burnunu ovuşturdu. Sonra elini indirdi ve dönüp
99
Dylan’a baktı. “Evet, sana söylerdim.
“Peki ya Presley?”
“Mah o getiriyor olabilir.”
44 99
Peki bu konuda ne yapmalıyım?
“Bence onunla konuşmalısın.”
Dylan cipi park edip kapıyı açtı. “Evet, sanınm onunla
konuşacağım,” dedi fakat ikisi de bunun riskli olduğunun
farkındaydı. Aaron, Dylan’m bu konuya kanştığını öğrenin­
ce yine kavga edeceklerdi. Ve bu kez Aaron büyük ihtimalle
evi terk edecekti. Daha önce bunun kıyısından dönmüştü.
Eğer böyle bir şey olursa onun üzerindeki kontrollerini
yitirebilirlerdi ve Aaron evden gidip bir daha da geri dön-
meyebilirdi.

245
Brenda Novak

Cheyenne öyle gergindi ki az kalsın vazgeçiyordu.


“Yapma, benimle geleceğini söylemiştin,” diye fısılda­
dı Presley.
Cheyenne’in makyajını tamamlamak üzere olduğu
banyodalardı. Marcy çoktan Anita’ya göz kulak olmak için
gelmişti ve onları mutfaktan duyabilirdi, bu nedenle alçak
sesle konuşuyorlardı.
Benim geleceğimi bilmiyor,” dedi Cheyenne.
Bilmesine gerek yok. Bu kendiliğinden gelişen bir
99
şey. Biraz uğrayıp iki çift laf edeceğiz, o kadar,
Hemşire tuttuk. Nasıl kendiliğinden gelişen bir şey
99
oluyormuş?
Bir değişiklik olsun diye dışan çıkmak istemiş olamaz
66

mıyız?”
Bu Cheyenne’in deşmek istemediği bir gerçeği günde­
me getirdi; bu tarz şeyleri pek yapmadıkları, evde olmadık­
ları zamanlar bambaşka dünyalarda yaşadıkları gerçeğini.
Bu nedenle bunun ne kadar sıra dışı bir şey olduğunun üs­
99
tünde durmadı. “Birden karşısına çıkmak garip olacak.
“Sorun olmayacak, güven bana.”
Cheyenne aynada son bir kez kendine bakarak iç çekti.
Bunu iple çekmişti. Hatta yeni bir kot pantolon ve bot almıştı.
Onun geri adım atmasına izin vermeyecekti. Kendisini ikna
etmeye çalışarak, “Kız kardeşler olarak zaman geçireceğimiz
için çok mutluyum,” dedi. “Çok uzun zamandır adeta saklam­
baç oynuyor gibiyiz.”
Presley gülümsedi. “Aynen öyle. Gördün mü? İşte böy-

246
Karlar Düşerken

le. Amos kardeşler meşgulse Sacramento’ya devam eder,


sinemaya gideriz. Belki DylanT görmezsin bile.”
Film izleme fikri onu rahatlatmaya yetmişti. Fakat
Cheyenne, bu B planını uygulamak zorunda kalırlarsa bir
yandan da üzüleceğini biliyordu. Bütün gün DylanT düşün­
müştü. Onunla ilgili bazı hatıraları epey erotikti fakat yine
de onunla yakınlaşmayacaktı. Her şeye sil baştan başlamak,
onun nasıl bir adam olduğunu anlamak istiyordu. “Paltomu
alayım,” dedi.
Bir haftadır kar yağmıyordu fakat hava durumu rapo­
runa göre fırtına yoldaydı, böylece yürümek yerine Pres­
ley ’nin Mustang ’ini aldılar.
Presley çıkmadan önce kardeşinin elini sıkarak, îyi
misin?” diye sordu.
Cheyenne garajda, garaj yolunda ve yan bahçede birkaç
araç gördü. Görünüşe bakılırsa Dylan da dahil olmak üzere
bütün kardeşler evdeydi. DylanTn cipi ve motosikleti her
zamanki yerlerinde duruyordu. “Dosdoğru sinemaya gitmek
istemediğine emin misin?”
Presley kıkırdadı. “İyi denemeydi.”
Kararlılığını toplamak için birkaç saniye harcadıktan
sonra Cheyenne kardeşinin arkasmdan kapıya doğru ilerle­
di. Sonra gerginliğini yatıştırmak için dudağını ısırarak di­
kilmeye başladı.
DylanTn köpeklerinin havlamaları eşliğinde kapıya
Mack cevap verdi. “Hey, Presley.” Gözleri Cheyeıme e
kaydı. Cheyenne onun biraz şaşırdığını görebiliyordu a
Mack tepkisini başmı sallayıp ona selam vererek bastır

247
renda Novak

“Aaron buralarda mı?” diye sordu Presley.


“Burada.” Yana çekildi. “İçeri gelin.”
Onları Cheyenne’in daha önce karanlıkta olsa da gör­
düğü hole buyur etti. Buna karşın Cheyenne’in önceki izle­
nimleri doğru gibi görünüyordu. Çok fazla dekor yoktu, pek
az fotoğraf ve eski eşya vardı. Amos’lar çoğu erkeğin elzem
saydığı eşyalara sahipti, o kadar. Büyük ekran televizyon,
pek çok elektronik alet, rahat bir koltuk ve birkaç televizyon
koltuğu. Bir köşede yeni kesildiği belli olan ve taze kokan
bir Noel ağacı bile vardı. Sıradan bir Noel ağacıydı fakat
süslenmemişti ve dibinde hediye paketleri yoktu.
Şömine yandığı için ev kendi evlerinden çok daha sı­
caktı. Cheyenne buna çok sevindi çünkü elleri adeta buz
kalıplarına dönüşmüştü. Aynı zamanda odun kokusu da ho­
şuna gitti. Bu kokuyu hep Noel’le özdeşleştirirdi.
Köpekler onu hatırlamışa benziyordu. Onun peşinde
dolanıyor, kuyruk sallıyor, elini yalıyorlardı. Cheyenne diz
çöküp onları sevmeye başladı; oturma odasındaki Mack,
Grady ve Rod dikkatlerini televizyondan ona çevirdiği için
oyalanacak bir şey anyordu.
Odada Dylan yoktu. Işık sadece televizyondan, holden
ve mutfaktan gelse de Cheyetme bunu hemen fark etmişti.
Aaron buzdolabından bir şey alıyordu. Onları görünce,
“Selam,” dedi. “Kız kardeşini getirmişsin.”
Presley Cheyenne’in elini tutup çekti. “Sizin dert et­
meyeceğinizi söyledim ona.” İmalı bir gülümseme takındı.
“Ona çok eğlenceli olduğunuzu da söyledim.”
Aaron’m Dylan’mkilere çok benzeyen dudaklan yana

248
Karlar Düşerken

kıvrıldı. Gözlerini Cheyenne’den ayırmaksızın Presley’ye,


“Ne tür bir eğlence anyor peki?” diye sordu.
Cheyenne hissettiği kadar huzursuz görünmemek için
gırtlağını temizleyip araya girdi. “Sadece evden çıkmak bile
99
bana yetiyor, fazla bir şeye ihtiyacım yok.
Aaron başıyla televizyonu işaret etti, “iyi, çünkü kirala-
99
dığımız film pek güzel görünmüyor
“Ne izliyorsunuz?” diye sordu Presley.
"Perili Ev denen yeni korku filmini, izlemek
daha yeni koyduk.”
Cheyenne başını çevirip baktığında, Amos kardeşlerin,
gelişini pek normal karşılamadıklarını anladı. Yerlerinden
kalkmamışlardı fakat aralarmdan biri filmi durdurmuştu ve
şimdi hepsi Cheyenne az önce evlerine çarpan bir göktaşıy-
mış gibi ağızlarını açmış ona bakıyorlardı.
66Tabii,” dedi. “Ben izlerim.”
Dylan nerede?” diye sordu Presley.
“Şurada.”
Cheyenne dönüp baktığında Dylan’m yatak odasma
doğru jdirümekte olduğunu gördü. Saçları ıslaktı; birkaç da­
kika önce duştan çıkmış olmalıydı. Fakat evden çıkacakmış
gibi görünmüyordu. V yakalı bir tişört, kot pantolon ve ter­
liklerini giyinmişti.
“Harika!” Presley kuvvetli bir gülümseme takındı.
“Kardeşim evde olmanı umuyordu.”
Gözleri buluştuğunda Cheyenne’in bo>mundan yüzüne
doğru bir ateş tırmandı Presley az önce herkese bu akşam
buraya geliş sebebinin Dylan olduğunu açıklamış bulu

249
Brenda Novak

yordu; Cheyenne bu kadar şeffaf olmaya alışkın değildi


44
CheyTe tanışıyorsunuz, öyle değil mi?” dedi Presley
DylanTn yanağında bir kas seğirdiğinde güçlü bir duy
gunun hâkimiyeti altında olduğu belli oldu fakat Cheyenne
bunun nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordu. Dylan önceki
geceden sonra buraya gelecek yüzü kendinde bulabilmiş
masına şaşırıyor olmalıydı. “Onunla bir iki kez karşılaştım
Presley gidip dolaptan bir bira aldı. “Sizinle film izlemek
istiyor,” dedi. Sonra herkes oturma odasmdaki koltuklara yer
leşti ve başa sanlan filmi izlemeye koyuldu. Fakat çok geç
meden Aaron, Presley’yle beraber arkadaki odalardan birine
gitti ve Cheyenne ’i Dylan ve kardeşleriyle yalnız bıraktı

250
*» \>A

enne filme konsantre olamıyordu. Ondan ne


kadar uzakta oturursa otursun, sanki Dylan’m alıp verdiği bü-
tün nefesleri hissedebiliyordu. Dylan ona daha yakın oturma-
smı söylememişti. Cheyenne, gelişinin onu şüpheye düşürdü-
ğü, bunun sebebini anlamaya çalıştığı izlenimine kapıldı.
Dylan’m fikrini değiştirdiğini düşünmemesinden ötürü
memnundu çünkü orada oluşunun pek önemli olmadığından
emin değildi. Presley’ye söylediği gibi, yalnızca onu tanı­
maya çalışıyordu. Herhangi bir vaatte bulunmuyor, söz ver­
miyor, platonik bir arkadaşlıktan öte bir şey düşünmüyordu.
Bir kere eğer Joe ona böyle bir şey teklif ederse, bu
onunla çıkmaya razı olduğu anlamına gelirdi. İkincisi, san­
ki bir dönemeçteymiş, hayatının yeni bir dönemine girmek
üzereymiş, şimdi verdiği kararlar mutluluğunu her zaman­
kinden çok etkileyecekmiş gibi hissediyordu. Presley nin
onu buraya gelmeye razı edebilmiş olması, eğer Dylan dan
vazgeçerse daha sonra pişman olmayacağından emin olma­
sının bir yoluydu. Bu kadar.

251
renda Novak

Film bittiğinde Presley hâlâ ortalıkta görünmediğin­


den Cheyenne bir garip hissetti. Kalkıp gidemezdi. Arabayı
Presley kullanmıştı; anahtarlar ondaydı.
Cheyenne zarifçe kalkmanm bir yolunu arıyordu; gitmesi
gerektiğini söyleyebilir, soğuk havaya karşm eve yürüyebilirdi.
Derken Mack hep beraber Seksi Sadie’ye gitmeyi önerdi.
Grady, Cheyenne’e dönerek, “Bizimle gel,” dedi.
Cheyenne’in ilk tepkisi teklifi geri çevirmekti. Fakat
Dylan ona bakarken yüzünde meydan okuyan bir ifade var­
dı; Cheyenne’in onunla beraber insanların arasında görün­
mek istemediğini biliyordu.
Böylece Cheyenne teklifi kabul etti.
“Harika.” Grady gülümsedi ve Mack’i dürttü. “Haydi
gidip Aaron ve Presley’yi çağır. Onlar ayn gelsin çünkü iki
araba almamız gerek. Biz benim Explorer’la gideriz.”
Mack koşar adım içeri giderken diğerleri de paltolarını
almaya gitti. Sadece Dylan arkada kaldı. Gözleri bir sani­
yeliğine kısıldı. Fakat sonra dudakları zafer kazanmış bir
gülümsemeyle kıvrılarak Cheyenne’in az önce bir tuzağa
düştüğü izlenimine kapıldı.

İşler iyi gidiyordu. Dylan işlerin bu kadar hızlı tersine


dönmesine şaşırmıştı fakat bir kadının kendisinden hoşla­
nıp hoşlanmadığını anlama yetisini kaybetmediğini görmek
iyiydi. Cheyenne uzaktan dövüşüyor olabilirdi ama ondan
büsbütün vazgeçmiş de değildi. Bu da bir şansı olduğu an­
lamına geliyordu.

252
l\ .u r lUrf

Sadece dikkatli olması, onun kendisine gelmesine izin


vermesi gerekiyordu.
Müziğin sesi çok yüksekti ve bar da kalabalıktı fakat
o kadar uzun zamandır Seksi Sadie’ye geliyordu ki burası
t

adeta ikinci adresiydi. Herkes içki ısmarladı, ilk turu Dy­


lan ödedi, ardından dart oynamak için arka köşeye geçtiler.
Burası Cheyenne’in geldiği bir mekân değildi. Dylan onun
takıldığı seçkin tiplerin o kadar yol yapacak kadar vakitleri
varsa Sacramento’daki şık kulüplere takıldığını tahmin edi­
yordu. Seksi Sadie, tıpkı güneydoğu eyaletlerindeki hemen
her bar gibi pis ve salaş bir mekândı.
Dylan burada çıkan müzik grubunu daha önce dinle­
miş ve beğenmişti. Pek çok farklı türde müzik yapıyorlardı;
country, pop, hatta biraz blues.
Köşede bir masa buldular. Ardından Cheyenne’in dart
maçmda Mack’e yenilmesini izledi. Cheyenne’i ne zaman
bakmadığmı düşünse kendisine bakarken yakalasa da, onun
en küçük kardeşiyle vakit geçirmeyi tercih ettiğini düşünü­
yormuş gibiydi. Dylan onun ailenin en küçük üyesiyle daha
güvende hissettiğini tahmin ediyordu.
Mack’e, “Seninle kapışınm,” dedi. Genellikle dart oy­
namazdı ve oynadığmda da yenmeyi umursamazdı. O bilar­
dodan daha fazla zevk alıyordu. Fakat bu akşam yenmeye
odaklanmıştı çünkü oyunun kontrolünü almak istiyordu.
Mack, Dylan’m aklında ne olduğunu çok iyi biliyordu.
Kaybettikten sonra dart oklannı toplarken ona göz kırptı ve
bir içki daha almak için bara gitti.

253
Brenda Novak

Dylan Rod ve Grady’yle de oynadı, AaronT es geçti


çünkü Aaron daima diğerlerinden daha iyi oynuyordu. Dylan
sıra Cheyenne’le kapışmaya gelene dek kaybetmeyi göze ala­
mazdı. Kibar olmak adına önce Presley’ye oynamak isteyip
istemediğini sordu fakat Presley hemen kardeşini işaret etti.
“Cheyenne’le oyna. Zaten öyle istiyorsun. Aaron’la biz dans
edeceğiz. Ama gitmeden önce...” Bir yirmilik çıkardı ve, “Pa­
ramı Cheyenne’e yatınyorum,” dedi.
“Onu Mack’le oynarken gördün mü?” diye sordu Dylan.
Çileden çıkan Cheyerme onun kaburgalanna dirsek attı.
“Kötü bir oyun çıkardıysam ne olmuş? Genellikle bundan
çok daha iyiyim.”
“Tabii ki öylesin,” dedi Dylan. “Sadece ablan sana para
yatırmayı bir daha düşünür diye söylüyorum.”
“Seni alt edebilirim,” dedi Cheyenne.
O geri adım atmayınca Dylan öne çıkıp güldü. “Oyle
99
mi diyorsun?
99
Presley çenesini kaldırdı. “Buna eminim.
"Ne kadar eminsin?”
Presley çantasını kurcalayıp bir yirmilik daha çıkardı
99
ve masaya koydu. “Paramı ona yatıracak kadar eminim.
Dylan ona parfümünün kokusunu alacak kadar yaklaştı
îsini alçalttı. “Kazanmayı daha çok istemem için karşı-
99
lığında bir şey önermeni ummuştum.
“Ne gibi?”
“Akşam yemeği. Yann.”
“Güzel,” dedi Presley. “Hiç sakınmıyor. Ne istediğim
99
bilen erkekleri severim. Paramı ona yatınyorum.

254
Cheyenne istediğinin peşinden gitmekten korkmayan,
oyun oynamayan, rol yapmayan erkeklerden hoşlamrdı. Dy­
lan bu açıdan korkusuz göründüğü için ondan etkileniyordu.
Ne yaptığını biliyorsa onu çekici bulmak bu kadar riskli ol­
mayabilirdi .
Fakat sonra Amos kardeşlerden birinden, hatta onlann
elebaşından bahsettiklerini ve onun bir kadından diğerine
atlamak gibi bir geçmişi olduğunu hatırladı. Şu anda onu
özel hissettirmesi dikkatinin birkaç gün veya haftada kay­
bolmayacağı anlamına gelmiyordu. Cheyenne son zaman­
larda onun dikkatini çeken bir başka kadın olabilir, fethedil­
mesi zor olduğu için arzulanıyor olabilirdi.
“Peki ne diyorsun?” diye sordu Dylan.
Cheyenne dudak büktü. “Değişir.”
Neye göre?”
99
'Senin karşılığında ne vereceğine göre.
“Ne istiyorsun?”
Cheyenne cevabını düşünürken onun yüzünü inceledi,
iskambil oynarken Joe’yla da benzeri bir iddiaya girmişti.
Joe ona araba tamir hizmeti sunmuştu. Dylan da muhteme­
len öyle bir şey sunacaktı. Fakat Cheyenne daha anlamlı bir
şey istiyordu. “Yirmi tane dürüst cevap.”
Dylan şaşırmıştı. “Hangi sorulara?”
Cheyenne gülümseyerek, “Ben ne sorarsam,” dedi.
Dylan birasını bitirdi. “Bana bir örnek ver.”
Cheyenne onun tereddüdü karşısında güldü “Zor
99
caklar.

255
Brenda Novak

“Özel sorular mı?”


“Çok.”
99
"Acı sorular mı?
“Muhtemelen.”
Dylan somurtarak dart oklarını topladı. “O zaman iyi ki
99
kaybetmeyi planlamıyorum.
Cheyenne de kaybetmeyi planlamıyordu ve kaybetme­
di de.
Hedefi on ikiden tutturduğunda Dylan, “Beni acele et­
tirdin,” dedi.
99
“Annem eskiden bilardocu işletiyordu.
"Ne?"
“Bir haftadan uzun süre elinde tutabildiği işlerden bi­
riydi bu. Buraya taşınmadan önce bütün yaz boyunca orada
99
kalmıştık.
“Yani sen... on beş, on altı yaşmda mıydm? Alkol servis
edilen bir yerse bilardocuda duramayacak kadar küçükmüşsün,”
44
Ben on dört, Presley on altı yaşındaydı ve bilardocuda
kesinlikle alkol servis ediliyordu. Ama bir apartmanm ikinci
katmda, tek odalı bir evde yaşıyorduk. Mekân kapalıyken an­
nem gün boyunca uyuyordu. Televizyonu açmamıza izin yok­
tu çünkü sese uyanıyordu ve başımızı belaya sokmamızdan
korktuğu için binadan aynlamıyorduk. Bu nedenle yan tarafta
yaşayan çocukları çağmr ve bütün gün onlarla dart oynardık.”
Birasmdan bir yudum aldı. “Sana iyi olduğumu söylemiştim.
Sadece gördüğünü sandığın şeye inanmayı seçtin.”
“Yani MackTe oynarken bilerek mi kaybettin?”
“İzlediğini biliyordum.” Cheyenne omzunu silkti. “Ney-

256
K arlar Düşerken

se ki Mack sayesinde kolayca rol yapabildim. 9


9

Dylan yapmacık bir öfkeyle, “Bir daha sana asla güve-


nemeyebilirim,” dedi.
44
Yakında senin en derin, en karanlık sırlarını öğrenece-
99
ğim. Korkutucu değil mi?
Dylan ciddileşti ve gözlerinde bir merak belirdi. “Bu
bilgilerle ne yapacaksın?”
Cheyenne diğerlerine bakıp dinlemediklerinden emin
olunca, “Bir daha seninle yatıp yatmayacağıma karar vere­
ceğim,” dedi.
Dylan birasını bitirdi. Seksi bir gülümsemeyle, “Sen
çoktan benimle yatmaya karar verdin bile,” dedi.

Dans ettiler. Güldüler. Geç vakte kaldılar. Dylan onu


eve bıraktığında Cheyenne biraz çakırkeyifti. Dylan sadece
bir bira içmiş, bir de Cheyenne’in içkisinden birkaç yudum
almıştı. Arabayı kullanma görevinin kendisinde olmasından
yakınmamış, hatta bunun lafını bile etmemişti fakat Che­
yenne onun herkesin eve güvenle varması sorumluluğunu
üstlendiğini anlıyordu.
Onun insanlara göz kulak olmaya alışkın olduğunu gö­
rebiliyordu. Dylan muhtemelen bunu hayatı boyunca yap­
tığı için bu işte başarılıydı. Cheyenne Dylan baba rolünü
üstlendiği için kardeşlerinin ne kadar şanslı olduklarını bilip
bilmediklerini merak ediyordu. Dylan’m onlar için yaptığı
şeyin önemini anlıyordu çünkü hayatı boyunca hiç kimse
ona bu türden bir ilgi ve güven duygusu vermemişti.

257
Brenda Novak

Onunla konuşabilmek için Presley’nin evde olmasını


umuyordu fakat ablası hâlâ Aaron’laydı. Gitme vakti gel­
diğinde hiç kimse onları bulamamıştı. Cheyenne onların ne
yapıyor olabileceğini düşünerek endişeleniyor, kafayı bul­
malarından korkuyordu. Fakat şimdi bunu düşünmek iste­
miyordu. Hâlâ mükemmel geçen akşamın etkisi altındaydı.
Eve girdiğinde Marcy’ye, “O nasıl?” diye sordu.
Orta yaşlı beş çocuklu bir kadın olan Marcy onlar eve
girdiğinde okumakta olduğu kitabı çantasına koydu. “îyi.
Çok sessizdi. Uyandığı saatleri not ettim, yemeğini yedirdim
99
ve ilaçlarını vertim.
“Harika. Çok teşekkürler.” Cheyenne Marcy’ye para
vermek için cüzdanını açıp baktığında bir not buldu.
Onu hemen okumadı. Önce Marcy’yi yolcu etmek is­
tiyordu.
44Eğer bana ihtiyacınız olursa tatilin geri kalanında mü­

saidim,” dedi.
44
Ailenle olman gereken bir zamanda seni rahatsız et­
99
mek istemeyiz.
44
Size yardım edebildiğimde mutlu oluyorum. Arada bir
99
mola vermeye ihtiyacınız var.
“Teklif için teşekkürler. Aklımda bulundururüm.” Che­
yenne onu uğurladı. Ardından kapıyı kilitledi ve koltuğa dö­
nerek ablasının notunu okudu.

Eğlendiğini görmek beni çok mutlu ediyor. Dylan ’ı da.


Sana deli oluyor. Yüzünden okunuyor.
P

258
Karlar Düşerken

Cheyenne gülümseyerek başını arkaya yasladı ve gece­


den sahneleri hatırlamaya koyuldu. Dylan onu kapıya kadar
geçirmiş fakat iyi geceler öpücüğü vermemişti. Cheyenne
bunu yapmasını istemişti fakat bir yandan da fiziksel hamle­
de bulunmaması onu memnun etmişti. Kurmakta oldukları
dostluğu seviyordu. Bu güzel bir başlangıç noktasıydı, onu
gerek bir dost, gerekse sevgili olarak yeniden hayatına al­
mak için en zararsız yöntemdi.
Ceptelefonu çaldı. Cheyenne telefonun ekranına baktı
ve güldü. “Alo?”
Dylan, “Birinci soru için hazırım,” dedi.
“Sadece bir tane mi?” Dylan onu eve bıraktığında,
Cheyenne ona yirmi soruyu cevaplama borcunu ödemeye
başlamasını istediğinde Dylan somurtmuş, onu başından
savmıştı.
O sırada söylediğini tekrarlayarak, “Bunu zaman içinde
halletmeyi tercih ederim,” diye cevapladı.
66
Başta kolay sorular sorsam?”
“O zaman iki hakkın var.”
Cheyenne koltuğun kolundaki battaniyeyi üstüne örte
99
rek ayaklarını kendine çekti. “Hiç âşık oldun mu?
“Bu kolay soru mu şimdi?”
“Değil mi?” Bu cevabını öğrenmek için yanıp tutuştu­
ğu bir cevaptı. DylanTn ismi yıllardır farklı kadınlarla anıl­
mıştı fakat Cheyenne onun ciddi bir kız arkadaşı olduğunu
hiç duymamıştı. Bu olmadığı anlamına gelmiyordu. Sadece
Cheyenne, özellikle de Joe kasabaya döndükten sonra buna
dikkat etmemişti.

259
renda Novak

Bu kolay bir soru falan değil.”


44
Evet veya hayır diye cevaplayabilirsin.”
44
Ama cevabın benim hakkımda ne söylediğinden emin
olamıyorum.”
Cheyenne onu tıpkı ilk gece olduğu gibi kapının önün­
de dururken hayal etti. Artık şakağındaki yarayı bir kusur
gibi görmüyordu. Bu onun bir parçasıydı ve yüzüne karakter
katıyordu.
“Bir dene. Bunun senin hakkında ne söylediğini veya
en azından kendi yorumumu daha sonra söyleyeceğim.”
Dylan, “Hiç âşık olmadım,” diye itiraf etti. “Yakın za­
mana kadar hayatım neredeyse tamamen hayatta kalmaya
adandı. Duraksadı. “Bundan ne çıkarıyorsun? Şimdi benim
âşık olamayan bir tip olduğumu mu düşünüyorsun? Böyle
bir yeteneğim olmadığını mı düşünüyorsun?”
“Şimdiye kadar sevdiğin insanların kardeşlerin olduğu­
nu tahmin ediyorum.”
Dylan onun cevabını doğrulayarak, “Kötü bir şey de­
ğil,” dedi.
“Hem de hiç değil.”
“Tamam, bir tane daha sormana izin vereceğim.”
Cheyenne soruyu dikkatli seçmeye çalışıyordu. Dylan
Amos hakkında öğrenmek istediği çok fazla şey vardı ve bu
kolay değildi. Ona kalırsa DylanTn bu kadar yanlış anlaşıl­
masının sebebi buydu. “Hayattan en büjoik beklentin ne?”
Cevap vermesi birkaç saniyesini aldı. “Bilmiyorum.
Sanırım... başarı. Bundan başka bir şey değil. Denge. Sen
ne istiyorsun?”

260
Karlar Düşerken

44Özgürlük,” dedi Cheyenne


“Nasıl bir özgürlük?”
“Geçmişten, sorulardan ve şüphelerden özgür olmak. 99

“Hangi soru ve şüphelerden?”


Cheyenne derin bir nefes aldı. Gerçek hayatının parça­
larıymış gibi hissettiren hatıralardan annesi ve Presley hari­
cinde tek kişiye bile bahsetmemişti. Fakat Dylan’a güvene­
bileceğini hissediyordu. Belki de onunla yattığı için. Zaten
onunla çok daha derin bir samimiyet paylaşmıştı ve Dylan
da onun arabasını kardeşlerinin görmemesi için ambarın ar-
kasına saklayarak, bu akşam insanların arasında onu pek ta-
nımıyormuş gibi davranarak bunu sır olarak saklamıştı.
Belki de Dylan onda Eve, Callie veya Gail’in, hatta
görüştüğü hiçbir erkeğin fark edemediği bazı detaylan fark
edebildiği için ona güveniyordu. Arkadaşlannın hepsi traje­
diler yaşamış, zorluklardan geçmiş olsa da hep refah içinde
yaşamışlardı, popülerlerdi, çekicilerdi, seviliyorlardı ve gü-
vendelerdi. Kim olduklarını ve nereden geldiklerini sorgula­
mak zorunda kalmamışlardı. Dylan bile bunu yapmak zorun­
da kalmamıştı. Fakat Cheyenne, onun çektiği acıyı herkesten
çok anlayabildiğinden bütün kalbiyle emindi.
“Bazı hatıralarım var.” Ona kar yağdığında ne kadar hü­
zünlü hissettiğini, sanşın kadını, doğum günü partisini, cibin-
likli yatağı anlattı. “O kadının kim olduğunu hiç bilmiyorum
ama benim için özeldi, anlıyor musun? Bunu kalbimin derin­
liklerinde hissedebiliyorum. Sanki... onu özlüyorum.
“Annene bunu sordun mu?”
“Tabii.”

261
Brenda Novak

99
“Ne dedi?
“Tarif ettiğim gibi biriyle hiç tanışmadığını söyledi.
Beni her şeyi uydurmakla suçluyor. O ve Presley’den utan­
dığımı, bu yüzden de bir fantezi dünyası oluşturduğumu
söylüyor.”
“Peki Anita’nm senin annen olmadığına dair bir kanıt
var mı?”
“Yok ama bana nerede doğduğumu bile söyleyemiyor.”
“Nüfus cüzdamnda ne yazıyor?”
“Hangi nüfiıs cüzdanı?”
“Nüfiıs cüzdanın yok mu?”
“Hiçbirimizin yok. Annem böyle şeyleri tutmamış hiç.
Zaten diğer bütün eşyalanmızı da attık gitti.
99

“Peki sen ve Presley okula nasıl kaydoldunuz?”


“Yıllar önce annemin beraber olduğu adamlardan biri
sahte kimlik yapıyordu. Annem hepimize nüfus cüzdanı
yaptırdı. Onlan gittiğimiz yerlerde okul kayıtlan için kul­
landık; tabii annem bizi okula yazdınrsa. Adam pek iyi iş
çıkartmamıştı, o yüzden bizi kabul etmeleri bir mucize.”
“Muhtemelen yakından bakmamışlardır.”
“Hiç kimse bakmıyordu. Annem onlara kötü bir fotokopi
veriyordu, muhtemelen gözlerine çarpan kusurlan buna bağ­
lamışlardır. Ardından aşı olmanın dini inançlanmıza aykın
olduğunu söylüyordu ve böylece hemen kaydoluyorduk.
“Nerede doğdun?”
“Annem Wyoming’de doğduğumu söylüyor. Bu yüzden
bana Cheyenne ismini vermiş. Ama orada doğmadım. Kont­
rol ettim.”

262
Karlar Düşerken

“Yani... seni binlerinden mi çalmış?”


Şüphelerinin yüksek sesle dile getirildiğini duymak
delilikti. Şimdiden ona söylediği için pişmanlık duyuyordu.
Alkol dilini çözmüştü. Fakat madem şüphelerini açıklamış­
tı, artık gerçeği itiraf edebilirdi de. “Hep merak etmişimdir.”
44Bu ablana neden benzemediğini açıklar.”
44
Annem, tabii eğer annemse, babalarımızın ayrı oldu-
ğunu söylüyor. 9
9
“Öyle olmalı. Presley’nin babası Latin asıllı değil mi?
Ama sen sizin kardeş bile olmayabileceğinizi söylüyorsun?”
Cheyenne birden böyle bir şey söylemenin verdiği suç­
luluk duygusumm altında ezilerek yüzünü ovuşturdu. “Veya
belki de annem haklıdır. Belki de kendimi bir yere ait hisset­
me ihtiyacım yüzünden böyle garip şeyler uyduruyorumdur.
Söylediklerimi unut.”
Ardından zoraki güldü fakat Dylan bu konuyu bu kadar
kolay kapatacak gibi görünmüyordu.
44 99
Baban hakkında ne biliyorsun?
“Hiçbir şey.”
1 11 *099
ismini bile mi?
^ . ^ - ________

“Annem onunla bir barda tanışmış. Beraber bir ote­


le gitmişler. Sonra babam bir saatten az süre sonra gitmiş.
Eminim annem ayık değildi.” Battaniyeyi iyice kendine
çekti. “Çok romantik, değil mi? Neden daha hoş bir hayatın
99
fantezisini kurmuş olabileceğim buradan anlaşılıyor.
“Çocuk kaçırm a olayları çok yaygın,” dedi. Bazıları
bulunuyor, bazıları bulunm uyor. B ulunm ayanlar bir yere git­
m eli, b ir şekilde büyüm eli. A nneni ve yapabileceğine inandı­

263
Brenda Novak

ğın şeyleri düşününce bunları kafandan uydurman çok düşük


99
bir ihtimal.
Destek almak, birinin ağzından böyle şüpheleri olduğu
için deli sayılamayacağını duymak Cheyenne’i harika his­
settirmişti çünkü annesi kadar Presley de bu hatıralann saç­
ma olduğuna inanıyordu.
44
Polise gittin mi?” diye sordu Dylan
“Bir kez.”
“Ee?”
“Eğer kaçırıldıysam benim hikâyemin Jaycee Dugard
kadar popüler olmadığı kesin. Beni herhangi bir kayıp in­
sanla eşleştiremediler.”
“Bunun pek çok sebebi olabilir.”
“Biliyorum. Çok seyahat ettik, hep yollardaydık. Se­
beplerden biri bu olabilir. Ben gittiğimde on yıl olmuştu;
aradan çok zaman geçmesinin de etkisi oldu.”
“Bazı polis merkezleri yeterince iletişim kurmuyor. Ve
binlerce kayıp çocuk var.”
44
Aynen öyle. Bu çok boş bir iş. 99

“Belki de değildir.”
44
Her halükârda hayatta en çok istediğim şey ya sarışın
kadını unutmak ya da onun kim olduğunu bulmak. 99

44
Onu unutabileceğin! hiç sanmıyorum.”
44
Tek şansımın soruya cevap vermek olduğunu söylü­
yorsun.”
“Bunu söylüyorum.”

264
“Gerçek ismimin ne olduğunu veya doğum günümün
gerçekten doğum günüm olup olmadığını bulmanın bir yolu
olmasa bile mi?”
“Tekrar polise gidebilirsin. Denemeye devam.”
“Bunu burada yapmak, bütün kasabanın çocukken kaçı-
nldığımdan şüphelendiğimi öğrenmesini istemem. Zaten ai­
lemiz hakkmda yeterince şey duydular. Artık bir yetişkinim.
Belki de ipin ucunu... bırakmalıyım.” Çünkü ne bulacağı ve
gerçeğin bilmemekten daha kötü olup olmayacağı hakkında
en ufak fikri yoktu. Ya hatırladığını düşündüğü mükemmel
çocukluk sandığı kadar mükemmel değilse? Ya gerçek ailesi
onu çocuk yetiştirmekten bihaber birine, Anita’ya verdiyse?
Hep polisin onu kayıp biriyle eşleştirememesinin nede­
nini merak etmişti. Belki de gerçek ailesi hiç kayıp bildiri­
minde bulunmamıştı.
“Sacramento’ya gidebilirsin. Orada daha büyük bir
merkez var, belki sana daha çok yardım edebilirler.”
Sacramento en yakın metropoldü. Oraya gitmek ma­
kul bir fikirdi. “Belki giderim. Bir gün. Her neyse, benim
hakkımda konuştuğumuz yeter. Bence bana bir cevap daha
borcun var.”
“Zaten beni ikinci soruyla allak bullak ettin bile.”
“Ama bütün çamaşırları ortaya döken benim. Az önce
sana anlattıklarımı hiç kimseye anlatmamıştım, o yüzden...
kimseye bir şey söylemezsen sevinirim. Bu ihtimal tahmin
edebileceğin gibi Presley’yi çok üzüyor.”
“Aramızda yaşanan şey aramızda kalır. Ne olursa olsun.
Dylan bu konuda öyle kararlı görünüyordu ki Cheyen-

265
Brenda Novak

ne onunla yaşadıkları için biraz daha iyi hissetti. “Teşekkür­


ler. Peki... akşamın son sorusunu soruyorum: Göğsündeki
dövmelerin anlamı ne? Birkaç dövmen olduğunu biliyomm
ama onları hep karanlıkta gördüğüm için ne olduklarını çı­
karamadım.”
“Bu somnun cevabını daha sonra vereceğim. 9
9
“Ne zaman?”
Dylan sesini alçalttı. “Bir gün gelip kendin bakmak
tersin belki.”
Şimdi çok mu erkendi? Birden Cheyenne onunla be­
raber olmak istedi. Onun vereceği haz için yanıp tutuşuyor,
vücudunun şimdiden ısındığını ve ona hazır olduğunu his­
sedebiliyordu. Fakat bu gece hissettiği şey salt fiziksel bir
duygu değildi. Onun sunduğu dostluk ve desteğe ihtiyacı
vardı. Bu onu korkutuyordu. Bu onunla sevişmenin bu kez
daha farklı olacağı anlamına geliyordu. Bu kez sevişmeleri
daha derin, daha yoğun olacak, belki bir ilişki kurma yoluna
gireceklerdi.
“Beni korkutuyorsun,” diye itiraf etti
“Hangi konuda?”
Her konuda.”
99
Peki Joe korkutmuyor mu?
Joe’nun imajı onunki gibi değildi. Evlenip gittiği dö­
nem dışında Cheyenne onu on yedi yıl boyunca yakından
izlemişti. Joe hem tanıdık hem de sıradan biriydi. Gail’in
ağabeyi olması da ona Cheyenne’in Dylan’da sahip olmadığı
bir güvence duygusu katıyordu. Gail ağabeyine bayılıyordu
ve şayet o duygusal anlamda güvenilir veya bir ilişki sürdür-

266
Karlar Düşerken

me yetisinden yoksun biri olmasaydı bunu muhakkak bilirdi


“Joe hiçbir zaman polis tarafından gözaltına alınmadı.”
Ben de öyle. En azmdan birkaç yıldır. 99
Ve bu seni güvenli biri mi kılıyor?”
44
Bu benim de sorunlarım olduğu fakat bunları aştığım
99
anlamına geliyor.
44
Anladım. Bu anlamda ancak söylediğine güvenebili-
nm.
44
Sen de güvenli tercih sayılmazsın, tatlı kız. Ben de
99
kendi çapımda risk alıyorum.
“Ne demek istiyorsun?”
Başkasına âşıksın. Ne zaman beraber olsak
44

lında Joe’jm istediğini düşünmek zorunda mı kalacağım?


Biz sevişirken onu mu düşünüyorsun?”
“Hayır!” Dylan hayatını gasp ettiğinden beri Joe’yu o
şekilde düşünmemişti. Bu da garipti çünkü daha önce sürek­
li onunla ilgili fanteziler kuruyordu. “Şimdi bile gözlerimi
yumduğumda ve bana dokunan bir adam hayal ettiğimde
sadece seni görüyorum.”
Bu bana yeter,” dedi Dylan. “Kendimi sana kanıtlaya-
44

99
bilirim.
Dylan bir şans elde ettiği için mutluydu ve bu Cheyenne i
gülümsetti. Söyleyebileceği başka şeyler de vardı; örneğin bu
gece gözlerini ondan alamamış, kazara birbirlerine temas et
tiklerinde vücudunda yoğun bir tepki hissetmişti ve şu anda
bile onun ellerini vücudunda hissetmek için yanıp tutuşuyor

267
Brenda Novak

du. Kalkanının çoktan hızla inmeye başladığını biliyordu


Dylan, “Yani en sonunda benimle yemeğe çıkacak mı­
sın?” diye sordu.
Hiç pes etmiyordu. Cheyenne gülerek, “Tamam,” dedi
“Ne zaman?”
“Yarın akşam”
Yarın güya Joe’yla çıkacağı gündü. Fakat Joe henüz
aramamıştı. “Kazanmadığın bir şey istiyorsun. 9
9
“Kazanmak derken?”
“Dart oyununda. Unuttun mu yoksa?”
Dylan boğuk bir sesle, “Ben çok daha fazlasını istiyo­
rum,” dedi.
Bu itiraf karşısında Cheyenne’in nefesi kesildi. Dylan
ona bir şey yapıyordu; bu şey karşısında kalbi çarpıyor, be­
deni karıncalanıyordu. Bir gün bir şekilde hata yaptığından
emin olsa bile ona karşı koyamayacaktı. “Senin gibi birine
hiç rastlamadım. Sen çok... dürüstsün.”
Niyetimi açıkça belli etmediğim için seni kaybetmek
istemiyorum.”
Cheyenne bunun için mutluydu fakat bu aynı zamanda
Dylan m aynı hızda birine âşık olmaktan vazgeçen bir tip
olmasından korkmasına neden oluyordu.
Bu kumarı oynarsa arkadaşlarına Dylan Amos’la çıktı­
ğını nasıl açıklayacaktı? Arkadaşları onun ailesi, onun son
on yedi yılın altından kalkmasına yardım eden insanlardı.
Onların öğütlerini ve endişelerini yok saymakla budalalık
mı ediyordu?
Tatilden dönünce duyduklan karşısında afallayıp kala­

268
Karlar Düşerken

caklardı. Dylan onların yokluğunda denediği bir uyuşturucu


gibiydi. Tek yapmak istediği bir kez daha onun tadına var­
mak ve sadece onunla çıkabildiği hazzın doruklarına çık­
maktı.
Arkadaşları onu yeniden gördüğünde aynı kişi olmaya­
caktı Bu yeni ilişkiyi sürmekte olan ilişkilerine eklemeyi ba­
şarabilecek miydi?
Umudu vardı fakat arkadaşlannm, özellikle de Eve’in
Dylan’1 asla tam anlamıyla kabul etmeyeceğinden korkuyor­
du. Kalbinin kmimasını engellemek için mutlaka ona karşı
birleşeceklerdi.
Neyse ki onların tepkileriyle uğraşmasına daha birkaç
gün vardı. Bu kadar süre, bu ilişkinin nereye gittiğini gör­
mesine yeterdi...
“Akşam yemeğine varım,” dedi, “ama... sonrasında
yatmayacağız. Eğer bu ilişkiyi ciddiye alacaksak önce seni
tanımak istiyorum.”
“On yedi sorun daha kaldı,” dedi Dylan. “Onlan iyi dü­
99
şün.

269
l
I
t
ü

f.

Il-
1

99
eki ne düşündün?
Cheyenne dirseklerinden destek alıp doğruldu ve yata­
ğının kenanndaki bulanık şeklin ne olduğunu anlamak için
gözlerini kısıp baktı. Bu Presley’ydi. “Saat kaç? diye mı-
nldandı fakat sesi çatlamıştı ve konuşabilmek için gırtlağını
temizledi.
44Fark eder mi? 99

Belki senin için fark etmez.” Çalar saatini bulmak için


44

yana döndü. ""Beş! Tannm, daha çok erken. Hele ki pazar,


99

yani tek izin günüm olduğu düşünülürse... Ne yapıyorsun?


“Dylan meselesini merak ediyorum.”
Cheyenne homurdanarak yeniden kendini yatağa attı.
99
44
Yeni mi geldin?
99
Birkaç dakika önce.
44

“Neredeydin?”
“AaronTa takılıyordum.”
Bu çok açıklayıcı değildi. Cheyenne rah atlam ak

270
Karlar Düşerken

yordu; en azmdan ablası eve sağ salim dönmüştü fakat Pres­


ley’nin kafasmm iyi olduğu gerçeğini yadsıyamıyordu. Che­
yenne’in uykusu şimdi iyice açıldığından ve ablasının yüksek
sesle konuşmasından bunu anlamıştı. “Ne aldın sen?”
Presley epey hırçındı. “Boş ver.”
99
“Boş veremiyorum. Hem de hiçbir zaman.
“Ben iyiyim!”
66Uyuşturucuyu bırakmalısın, Pres. Eğer kendi başına
99
bunu beceremiyorsun rehabilitasyona dönmelisin.
99
Presley yataktan fırladı. “Dylan gibi konuşuyorsun.
“Sana bir şey mi söyledi?”
“Bu akşam Aaron’la yanlış yolda olduğumuzu söyledi.
Eve uyuşturucu getirmememi, Aaron’m boyundan b ü ) ^ iş­
lere kalkıştığını söyledi. Ama Dylan neden beni suçluyor an­
lamıyorum. Aaron her zaman istediğini alabileceği kanallara
sahip. Sonuçta ben onun torbacısı falan değilim. Elimde olanı
onunla paylaşıyorum, o da benimle paylaşıyor. O kadar.”
Demek paran oraya gidiyor.”
66

66
O kendi payını ödüyor ve o ödeyince ben de götürü-
yorum.”
99
O halde Dylan haklıydı. “Bunu kesmek zorundasın!
“Bitecek. Yakında.”
Anita öldükten sonra demek istiyordu. O zaman başa
çıkmanın bir yolunu bulacaktı. Fakat Cheyenne onun o za­
mana dek iyice bağımlı olmasından korkuyordu. Dylan m
da Aaron için endişelendiği açıktı. Fakat sabahın beşi muh­
temelen bu konuyu deşmek için uygun bir zaman değildi.

271
Brenda Novak

Cheyenne derin bir nefes aldı. “Annemi kontrol ettin mi?”


44Hayır, etmedim. Bazen... oraya girmekten çok korku­
99
yorum
44
Ben bakarım.” Cheyenne bacaklarını yataktan sarkıttı­
ğında Presley onu durdurdu.
99
44
Bu akşam nasıl sona erdi? Yani Dylan Ta?
99
44
Saat bir civarı beni eve bıraktı.
“O kadar mı?”
“O kadar.”
44
Dokunmalar ve sürtünmeler olmadı mı? Islak öpücük­
99
ler ve çılgın orgazmlar olmadı mı?
Cheyenne suçluluk duygusu kabardığında bir sıcaklıkla
beraber yanaklarının kızardığını hissetti ve oda karanlık ol­
99
duğu için şükretti. “Hayır.
“Ne büyük hayal kınkhğı. 99

Cheyenne gözlerini devirdi. “Aslında yarın akşam beni


%

alacak. Eğer annemle kalabilirsen çok iyi olur. 99

44
işe gitmem gerekiyor ama Carolyn benim yerime baka­
bilir. Noel masrafları yüzünden fazla mesai yapmak istiyordu. 99

“Emin misin?”
44
Evet. Benim saatlerimden alıp alamayacağım sormuştu. 99

“Yani kalacak mısın?”


“Tabii.”
Cheyenne ablasının yüzünü görebildiği kadarıyla ifa
desini okumaya çalıştı. “DylanT ne kadar tanıyorsun? 99

44
Uzun zamandır arkadaşız 99

“Yakın arkadaş değilsiniz.”


44
Hayır ama onu sık sık görüyorum. 99

272
Karlar Düşerken

44
Yani onun güvenebileceğim biri olduğunu düşünüyor
99
musun?
Bence yatakta başanlıymış gibi görünüyor. Neden her
44

99
şeyi bu kadar ciddiye almak zorundasın?
Çünkü hayatımı mahvedip bunun bedelini ödemek is­
44

99
temiyorum !
Ayılmaya başlayan Presley ona ters ters baktı. “Tam bir
99
gıcıksın.
Seçimlerin sonuçlan vardır, Pres. Bu benim seçimim de­
44

99

ğil-
Eli kamına gitti. “Sana bir şey söylemem gerek.”
Cheyenne içinde bir korku dalgasının kabardığını his­
setti.
“Ne oldu?”
“Hamile olabilirim.”
Huzursuzluk hemen mide bulantısına döndü. ""Ne? Ve
buna rağmen hâlâ uyuştumcu mu kullanıyorsun?”
99
“Kesin değil. Sadece reglim gecikti, o kadar.
99
Ah, Tannm. “Kimden olabilir?
""Sence kimden olabilir?"
Bu som onu gücendirmiş gibi görünüyordu fakat Che­
yenne yine de sormak zomndaydı. Presley bazen kumarha­
nede karşılaştığı yabancılarla beraber oluyordu. Bir de ge­
çen hafta çıktığı randevu vardı tabii. “Aaron mı?”
“Tabii ki. Son zamanlarda beraber olduğum tek kişi
Sonra, “En azından komnmadan,” diye ekledi.
Cheyenne ne söyleyeceğini bilmiyordu. Bu haberi:
dirmeye çalışırken ağzı açık kaldı.

273
Brenda Novak

44
Her neyse.” Presley yüzünü buruşturarak meseleyi ge­
çiştirdi. “Bu senin sorunun değil. Kendim hallederim. So­
99
nuçta dünyanın sonu değil ya.
“Yani?”
“Kürtaj olurum.”
Cheyenne hamileliği sona erdirme seçeneğini hiç dü­
şünmemişti; ne kendisi ne de ablası için. Parmaklarını saç-
lannın arasından geçirdi. “Aaron böyle bir ihtimal olduğunu
99
biliyor mu?
44
Hayır. Ona söylememin bir anlamı yok. Çocuğu iste­
meyecek. O da benim kadar çocuk sahibi olmaya hazn değil. 99

99
Cheyenne güçlükle yutkundu. “Ona söylemelisin.
“Hayır.”
Ama belki de çocuk istemediği konusunda yanılıyor-
99
sundur. Belki...
“inan bana, AmosTar çoluk çocuğa karışacak tipler de­
ğil. O yüzden Dylan’dan hoşlanıyorsan dikkatli ol. Ne ya­
parsan yap, ondan bir bağlılık bekleme.” Bu sözlerden sonra
kalkıp odayı terk etti.
Birden bacaklarında Anita’nm odasma gitmek için güç
bulamayan Cheyenne yeniden yatağa gömüldü. Dylan’la bir
kez korunmadan seks yapmıştı. Öyle hızlı olmuştu ki bunu
hiç düşünmemiş, yalnızca gebe kalabileceği dönemde olma­
dığını düşünerek kendini avutmuştu.
Fakat böyle olsa da bir ihtimal vardı...
O da ablasıyla aynı çalkantılı akıma mı kapılmıştı?
İçinde biriken korku ona öyle olduğunu söylüyordu.
Dylan’la görüşmeyi kabul etmesi bir hata mıydı? Bir iliş-

274
Karlar Düşerken

kiye başlayacak olurlarsa bu asla isteyeceği türde bir ilişki


olmayacaktı. Presley onu tıpkı Eve’in yaptığı gibi net bir
dille uyarmıştı. Ve Eve bunu bilemeyecek olsa da, Presley
mutlaka biliyor olmalıydı.
İşte bu yüzden Joe öğleden önce arayıp onu beraber sa-
tm aldıkları ağacı süslemeye davet ettiğinde kabul etti.
îşte bu yüzden, Joe’yla konuştuktan sonra telefonu ka­
patır kapatmaz Dylan’ı aradı ve randevularını iptal etti.

Eve bu tatil için aylardır dişinden tırnağından artırarak


para biriktirmişti. O yüzden ondan daha fazla keyif alacağı­
nı düşünmüştü. Gelgelelim, iki haftanın çok uzun bir süre
olduğuna karar vermişti ve eve dönmeyi iple çekiyordu.
“Senin neyin var?”
Masmavi denizden yansıyan güneş ışıklarından bakış­
larını alan Eve, yanındaki şezlongda uzanmış olan Callie’ye
baktı. Limandan aynimışlardı, bu nedenle sabahı yatın üst
99
katındaki havuzda geçiriyorlardı. “Ne demek istiyorsun?
“Son birkaç gündür çok sessizdin.”
İki farklı güneş izi olmasın diye bikinisinin askılarını
99
düzeltti. “Cheyenne için endişeleniyorum.
99
Onu aradın ve konuştunuz, öyle değil mi?
“Evet...”
44
Sesi iyi miydi? Annesinin hâlâ hayatta olduğunu söy
99
lemiştin.
1
44
Öyle.” Eve’in endişesi bu kez Anita’dan kaynaklanm -

yordu.

275
Brenda Novak

Callie güneş gözlüklerini burnuna indirdi. “Çok sevin­


dim. Biz yokken vefat etmesinden çok korkuyordum. Bu
olduğu sırada orada olmamız gerekir. 9
9
44Biliyorum.” Eve’in iki ağabeyi vardı fakat onlarla arala-

rmda epey yaş farkı vardı ve başka bir yerde yaşıyorlardı. Che­
yenne sanki onun kız kardeşi gibiydi. En yakm dostunu bu ka­
dar sevmeseydi Joe’nun onu tercih etmesi canım çok sıkabilirdi
Asimda Cheyenne en sonunda onu hak ettiği gibi sevecek
sayacak bir erkek bulabildiği için çok heyecanlıydı
“Peki... mesele Joe mu?” diye sordu Callie.
Eve saçlarının rüzgârda yüzüne çarpmasını engellemek
için onları kulaklarının arkasında sabitledi. “Hayır. Sadece
keşke ona ilgi duyduğumu herkesle paylaşmasaydım diyo
4

mm. Böylece sürekli iyi olduğumu açıklamak zomnda kal


mazdım. Chey konusunda ne hissettiğimi biliyorsun. Onun
elinde şimdiye dek hiçbir şey olmadı. Buna onun uğmna
99
katlanabilirim.
44
Sen gerçek bir dostsun.” Callie uzanıp onun kolunu
99
sıktı. “Sanırım öyle de denebilir.
44
Üzülmekten ziyade hayal kırıklığı duydum,” dedi.
44
Joe ve ben sadece bir kez yemeğe çıktık; üstelik onu ben
99
davet ettim. Sonuçta nişanlı falan değiliz.
Callie alaycı bir ifadeyle, “Bu hızda gidersek aramız
dan bir kişinin bile nişanlanabileceğim sanmıyomm,” dedi
44
Sanırım bizde jeton geç düşüyor. Sadece Kyle evlendi
99
Tabii bir de Gail var. Hedefi on ikiden vurdu
44
Sophia da
Eve ileride yüzen ve havuz kenarında oturan erkeklere

276 VI

I
Karlar Düşerken

baktı. Eve yine Callie’yle Kyle arasında ne olduğunu merak


etti fakat sonra vazgeçti. “Sophia evli ama hedefi on ikiden
vurdu denemez.”
“Doğru. Skip pisliğin biri.”
44 A ___ 1______ • ^ 99
Ama çok zengin.
“Fark etmez ki. Sophia acınası halde.”
Eve ayak parmaklannı oynatarak yeni yaptırdığı mani­
99
kürünü inceledi. “Zaten o sayılmaz.
“Neden?”
“O lisede bizim gruptan değildi. Kendi grubu vardı ve
onlardan iyi faydalanıyordu, unuttun mu? Klasik ‘kötü kız­
lar’ gibi takılıyorlardı.”
“Bence o değişti.”
“Olabilir. Veya belki de yanılıyorsundur. Bizimle tatile
gelmediği için mutluyum. Ted onun bizimle takılmasından
nefret ediyor.”
Ted’in kulaç atarken suda çıkardığı küçük baloncuktan gö­
rebiliyordu. “Sence hâlâ ona karşı bir şey hissettiği için mi?”
“Bence bunu söylemeye kalkışsak bile bizi öldürür ama
eğer böyleyse şaşırmam. Evinden kadm eksik olmuyor, ha­
yatında bol bol romans var. Ama hiç o izlenimi almıyorum,
bence kadınlan onunla karşılaştırıyor olabilir.”
“Peki ya sen ve Kyle?” Eve düşünmeye fırsat bulama­
dan sözcükler ağzından çıkmıştı bile.
99
Callie esnedi ve gerindi. “Ne olmuş bize?
“Çok yakın görünüyorsunuz.”
“Öyleyiz. Evlendiği o manyak kadmdan boşanması sı
rasında ona destek oldum. 99

277
Brenda Novak

“O zaman yatmıyorsunuz...”
Callie yüzünü buruşturarak ona bir havlu fırlattı. “Hayır!”
Eve havluyu bir kenara attı. “Emin misin?”
“Kesinlikle! İlişkimiz tamamen platonik. Zaten boşan-
99
ma sonrası dönemde onunla beraber olmak istemem.
Bu verdiği cevabı açıklıyordu ve Eve daha da fazlasını
merak ediyordu fakat onu daha fazla zorlamadı. Callie’nin
tepkisinden bunun bir anlamı olmayacağını anladı. Sadece
arkadaş olduklarını iddia edecekti, o kadar.
Callie şezlonga yaslanarak, “Ama bizim küçük grupta
kesinlikle romantik bir gerilim var,” dedi.
“Kimler arasında?”
Callie gözlüklerini kaldırdı. “Baxter.”
Eve biraz daha dik oturabilmek için sandalyesini ayar­
ladı. Callie onu daha çok şaşırtabilecek bir isim telaffuz ede­
mezdi. “Baxter ve kim?”
“Boş ver.” Aralarındaki sehpanın üstünde duran fotoğ­
raf makinesini alarak havuzdaki çocukların birkaç fotoğra­
fını çekti.
“Yapma şunu!” diye bağırdı Eve.
“Ne? Fotoğraf mı çekmeyeyim?”
“Bir şey çıtlatıp devamını getirmiyorsun. Aklında ne
99
geçtiğini söyle bakalım.
44Söylememeliyim.” Fotoğraf makinesinin deklanşörü

ne art arda bastı.


“Ama söylemek istiyorsun.”
Callie Nikon’u yeniden sehpaya koydu. “Birinin bana
99
yanıldığımı söylemesini istiyorum

278
Karlar Düşerken

“O halde anlat.”
Callie havuzdaki arkadaşlarının ağzmı göremeyeceği
ve sesini duyamayacağı şekilde sağa döndü. “Sanınm âşık.”
99
Eve şaşkınlık içinde gözlerini kırpıştırdı. “Kime?
Bir kez daha uzun bir duraksama oldu.
Callie.. P
Callie sanki aldığı önlemler yeterli değilmiş gibi eliyle
ağzını kapayarak, “Noah,” dedi.
""Hayır." Eve başmı iki yana salladı. “Gerçekten mi?”
Callie bariz bir şekilde huzursuzlanarak yüzünü buruş­
turdu. “Sadece olabilir diyorum. O kadar. Noah’ya bakışla-
m

nm hiç görmedin mi? Sanki ona tapıyor!”


Baxter dalgın biriydi fakat Eve daha önce hiç onun bu
hallerinin aşktan kaynaklamyor olabileceğini düşünmemiş­
ti. Eğer öyleyse yüzü asık dolaşması için bir sebep vardı
çünkü Eve’e kalırsa Noah o da dahil olmak üzere hiçbir er­
kekle beraber olmazdı. “Ama... eğer öyleyse eşcinsel oldu­
ğunu bizden neden saklıyor? Onu şimdi olduğu kadar çok
seveceğimizi biliyor.”
Callie tek kaşını kaldırdı. “Bizim açımızdan sorun yok.
Ama Whiskey Creek çok muhafazakâr bir kasaba. Ailesi
yerin dibine geçerdi. Ya Noah? Baxter eşcinsel olduğunu
açıkladığı anda aynı zamanda en iyi dostu olan âşık olduğu
adamı kaybeder.”
Eve elini gözlerine siper ederek Callie’nin acılı ifadesi
inceledi. “Bunu düşünmek bile çok üzucu. 99

“Ve eğer doğruysa hangisi bizim grupta kalır?


_ 99

İkisinin arasında asla seçim yapamayız


44

279
“Ama zaten ikisi de kafede veya başka bir yerde buluş
tuğumuzda bize katılamaz. Rahat hissedemezler 99
Eve az önce attığı havluyu aldı. “Buna inanamıyorum.
99
Sen... bence kalıplara sokuyorsun, o kadar.
Bu suçlama karşısında Callie’nin rengi attı. “Öyle mi?”
“Evet! Baxter tatlı dilli, iyi giyinen biri ve zevkleri he­
pimizden iyi. Belki biraz da... hassas. Bu onun eşcinsel ol­
duğu anlamına gelmiyor.”
“Peki.”
Callie’nin hemen geri adım atması sadece ektiği tohu­
mun daha çabuk kök salmasına neden oldu.
“Şey...” Eve sol bacağmdaki güneş kremi parçasmı tenine
yedirdi. “O ve Noah çocukken komşuydu. Yakm arkadaşlardı,
adeta kardeş gibi büyüdüler. Tıpkı ben ve Chey gibi.”
Hayır.” Callie araya girdi. “Sen ve Chey gibi değil. On-
1ar büyüdükçe aralarmda daha fazla anlaşmazlık oldu.”
Eve, Callie’nin kendisinden daha iyi bildiğini varsayı­
yordu. Callie diğerlerinin kaçırdığı detayları ve yüz ifadele­
rini fotoğraf çekerken yakalıyordu. Sacramento ’dan ayrıl-
dıklanndan beri yolculuğu fotoğraflıyordu.
*

Tek elini güneşe karşı siper ederek dikkatini havuzda


olanlara verdi. Ted kulaç atarken Kyle uzak bir köşede sır­
tüstü süzülüyor, havuz kenarmda suya ayaklannı sokmuş
halde oturan Noah’yla konuşuyordu.
Noah’nm çekici bir adam olduğunu itiraf etmek gerekir­
di. Geniş omuzlu, uzun kolluydu ve esmer yumuşak teniyle
bisikletçi kaslan vardı. Fakat Eve, BaxterTn Noah’ya âşık
olması gibi bir ihtimal bile olmadığmı düşünüyordu; derken

280
-m ,

gözlerini Baxter Tn kitap okuduğu masaya çevirdi. Sadece


bununla bir şey ispatlanmasa da, Baxter, Noah’ya öyle bir ba­
kıyordu ki, Eve bir tuhaf hissetti. “Sence gerçekten...”
44Bilmiyorum,” dedi Callie. “Sadece Bax için endişele­
99
niyorum, o kadar.
44
Ve Noah için de. O da buna üzülecek. Baxter Ta yat-
99
mak istemiyor olabilir fakat onu seviyor.
“İkisi de kaybeden taraf olacak.”
Eve şüpheleri ortadan kaldırmaya yeltenerek, “Ama
Baxter bir sürü kızla çıktı,” dedi.
“Bunun hiçbir anlamı yok ki. Bir sürü eşcinsel adam
hayatlarının bir döneminde kadınlarla çıkıyor veya yatıyor.”
Eve huzursuzluğunun gitgide büyüdüğünü hissetti.
“Umanm yamhyorsundur. BaxterTn Noah’yla hiçbir şansı
yok. Noah tam bir heteroseksüel.”
Callie uzanıp meyveli kokteylini yudumladı. “Ne kadar
tehlikeli bir durum olduğunu görüyorsun.”
“Tannm...” Eve yavaşça nefes verdi. “Sanınm bu BaxTn
neden hiç ciddi bir kız arkadaşı olmadığını açıklıyor.”
“Veya işi San Francisco’da olmasına karşın neden
Whiskey Creek’ten ayrıldığını.”
“Belki tatilde bu kadar yüzü asık olmasının sebebi de
99
Noah.
“Noah hiç durmadı, sürekli bir kadından diğenne ge
99
çıyor.
Baxter da oturup bunlan izlemek zorunda. Eve hep be­
raber böyle içli dışlı zaman geçirecekleri bir ortam olmasaydı
bunu fark edebileceklerini sanmıyordu. Whiskey Creek te her-

281
Brenda Novak

kes kendi hayatına öyle çok gömülmüştü ki, böyle gizli saklı bir
şeyin farkma varamazlardı. Fakat yat tatilinde herkes öyle veya
böyle devamh aym yerlerde vakit geçiriyordu.
Callie dalgın dalgın, “Bence Noah bir tuhaflık olduğu­
nu seziyor olmalı,” dedi. “Yani kadınlarla kurduğu diyalog­
lar... bu kadar daldan dala konmak onun tarzı değil. Hatta
hep çok seçici olmuştur.”
“Belki ikisi de birbirine âşıktır ama bu duyguyla sa­
vaşıyordun” Eve bütün seçenekleri düşünmeye kararlıydı.
“Eğer Bax eşcinselse Noah da olabilir. Belki sandığımız gibi
heteroseksüel değildir. Nereden bileceğiz ki?”
“Bilemeyiz. Onlar bize söylemeye hazır olana dek im­
kânsız. Sadece olan bitenin dostluğumuzu mahvetmemesi
için dua edebiliriz.”
“Aynen öyle.” Eve birden Joe’nun en yakm arkadaşıyla
ilişkisine şahit olmanm çok zor olacağım düşündü. “Mesele aşk
olunca hepimizin başmda bir uğursuzluk var,” diye homurdandı.
Callie, “Gail hariç,” diye hatırlattı.
“Kaç kişi onun kadar şanslı olmayı umabilir ki?”
Callie omzunu silkti. “Belki yıldırım kalbi iki kez çar­
99
pıyordun

Hiçbir şey aynı değildi. Cheyenne Joe’nun oturma oda­


sında diz çökmüş, onun çatı katından getirdiği süsleri ayırı­
yordu. Evdeki Noel ağacı süslerine yolda gelirken hırdavat­
çıdan aldıkları yeni süslerden hangilerinin uyduğuna bak­
mak istiyordu. Güzel zaman geçiriyorlardı; Cheyenne her

282
Karlar Düşerken

ne kadar gösterişsiz bir ağaç seçmiş olsa da işleri bittiğinde


karşılarında güzel bir ağaç göreceklerini düşünüyordu. Fa­
kat sadece bir hafta önce beraber iskambil oynarken
yanında hissettiği heyecandan eser kalmamıştı.
Korkuları haklı çıkmıştı. DylanTa yatmak onu değiştir­
mişti. Hatta belki onu mahvetmişti.
44Sadece altın ve beyaz süsleri mi seçiyorsun? 99
44
Ne?” Dönüp ona baktı. Yıpranmış kot pantolonu, bi-
siklet yaka kazağıyla orada dikilen Joe her zamanki gibi çe-
kici görünüyordu. Cheyenne hâlâ onun fiziksel özelliklerini
beğeniyordu. Sadece artık onun için aynı şeyi ifade etmi­
yordu; bu delilikti. Joe’nun mükemmel, Amerikan
rine özgü bir tipi vardı. Yaraları yoktu. Uzun saçlı değildi.
Belki eski evliliğinden kalma birkaç üzücü hatıra dışında
omuzlarında hiçbir yük yoktu. Dylan’m yaydığı o her an
verebilirim havası onda yoktu. Bütün bu olumlu
özelliklere ek olarak, Cheyenne hayatı boyunca onunla bir
ilişkisi olmasını dilemişti.
Nasıl oluyordu da Joe en sonunda, en sonunda onu is­
terken kendisi... ona karşı ilgisini kaybedebiliyordu?
Bu olamazdı. Buna izin vermeyecekti. Onun güvenilir.
iyi yürekli bir adam olduğunu biliyordu. Kalbine değil, akima
veya hangi organı doğru karar verebilecek durumdaysa
güvenecekti.
44
Sadece altın ve beyaz süsleri mi seçiyorsun? diye
tekrarladı Joe. “Yoksa bu da olur mu?” C heyenne’in seçtiği
her şeyle korkunç bir tezatlık sergileyen kırmızı beyaz çiz
gili bir süs gösterdi.

283
Brenda Novak

“Kibarlık edip olur dem ek isterdim ama..." Başını iki


vana salladı. •*Üz2Ûnûm.*‘
Joe onun dürüstlüğüne güldü. “Şimdi neden sana ihti­
yacım olduğunu biliyorsun."
“Kızların bunu yapmana yardım edebilirdi. Hatta belki
öyle tercih ederlerdi."
“O nlan etkilemek istiyorum. En son geldiklerinde bana
ruhsuz dediler. Eğer biraz olsun Noel ruhuna sahipsem onlar
gelene kadar süsleri çıkanp ağacı süslermişim."
“Ve bunu yaparak onlara yanıldıklannı kanıtlayacak-
sm, öyle mi?”
“Oyle umuyorum. Aym zamanda zevkli olduğumu da
99
göstermeyi umuyorum.
Cheyenne imalı bir bakışla Joe’nun çok daha güzel süs­
ler arasmdan seçtiği çirkin süsü işaret edince ikisi de güldü.
“En azmdan meleği en tepeye koydum.” Cheyenne kul-
lansaydı bile yeterince yukan erişemeyeceği bir merdiven
getirdi. “Bir işe yarayayım bari.”
“Zaten bir işe yanyorsun.”
Joe gülümsediğinde Cheyenne biraz daha iyi hissetti.
Joe ona Gail’i anımsatıyordu. Onunla geçirdiği her dakika­
dan keyif alıyordu.
İyi ki de öyleydi. Joe onun evleneceği o adam olmaya­
bilirdi fakat o tarzda bir adam olduğu kesindi. Ve o tarzda
adamlarla çıkmasa da, yanlış tarzda adamlara âşık oluyordu.
Tann’ya şükür, bir felaketin eşiğinden dönmeyi başar­
mıştı. Dylan’la bir ilişkiye başlasaydı sonu ne olurdu, hiç
bilmiyordu.

284
Karlar Düşerken

Eli kamına gittiğinde, yaşadıklarının çoktan bir felaket­


le sonuçlanmamış olması için dua etti.
İşleri bitip de ışıkları açtıklarında Joe, “Güzel,” dedi.
Cheyenne geri çekilip eserlerine hayranlıkla baktı. “Hiç
fena değil.”
“Neyle başladığımız düşünülürse.”
Cheyenne nedense Dylan’m ağacını hatırladı. Onun
da süsleme için yardıma ihtiyacı vardı. Ağaç çırılçıplaktı.
Meleği yoktu. Süsleri, simleri, ışıkları yoktu. Dylan’m buna
karşın bir ağaç kurmasının nedenini düşündü.
Belki de onu kardeşlerinden biri getirmişti.
Fakat daha iyi düşününce bundan şüphe duydu. Muh­
temelen Dylan o ağacı kardeşleri için eve getirmişti. Kar­
deşleri böyle şeyleri düşünmeyecek kadar büyümüştü fakat
son on beş yıldır gördükleri tek Noel Baba o olduğundan,
herhalde evde Noel havasına muhtemelen artık alışmışlardı.
Joe, “Viktoryen Noel şenliğine gitmeye hazır mısın?”
diye sordu.
“Hazınm.” Cheyenne tekrar Dylan’ı düşündüğü için
içinden kendini azarlayarak süslerden arta kalanlan kaldırdı
ve Joe’nun uzattığı eli kavradı.

285
^ *•

arktaki ağaç binlerce küçük mumla ışıklandı-


nlm ıştı ve Viktoryen döneme has kıyafetler içindeki koro
üyeleri ellerinde mumlarla onun önüne dizilmişti. Erken
kararan kış göğünün altında aydınlatmalar ve mumlar gü­
zel bir ışık yayarken koro geleneksel ilahileri söylüyordu.
Cheyenne “God Rest Ye Merry, Gentlemen’Tn enstrümansız
bir yorumunu dinlerken o ana dek N oel’in anlamı hakkında
pek düşünmediğini fark etti. Sadece üstüne düşenleri yap­
mış, özellikle de pansiyonda gerektiği şekilde süslemeleri
asmıştı. Fakat bu akşam Noel ruhunu hissediyordu.
Kutlama için toplanan insanların yüzlerine baktığında
şükrettiği pek çok şey olduğunu fark etti. Whiskey Creek’te
bir yuva ve sevdiği insanları bulmuştu. Joe da bu topluluğun
ve arkadaş çevresinin bir üyesiydi. Cheyenne’in onunla ilgn
li lise yıllanndan pek çok güzel anısı vardı; sadece onu baş-
kalanndan koruması değil, onu futbol oynarken izlemesi,
Gail’lere gittiğinde onu gizlice seyretmesi, Joe onları yaka­
ladığında ve kovalamaya başladığında gülüp eğlenmeleri-

286
Joe mükemmel bir ağabeydi ve bu da onu tam da bir genç
kızın sevdalanacağı türde biri yapıyordu. Bu aynı zaman­
da onun saatler boyunca süren gündüz düşlerinde başrolü
oynamasına yol açıyordu. Fakat bu düşlerin cinsel unsuru
kaybolmuştu. Şu anda Cheyenne, Joe’ya karşı arkadaşlık dı­
şında bir şey hissetmiyordu.
Kendi kendine arkadaşlığın bir başlangıç olduğunu
söylüyordu. Belki de ilişkilerini bu temel üzerine inşa edebi­
lirlerdi. Cheyenne kesinlikle hemen pes etmek istemiyordu.
Onunla bir şeyler yaşayacak bütün kadınlar çok şanslıydı;
Joe kolayca kenara atılacak biri değildi.
Silindir şapka takmış ve kuyruklu ceket giymiş olan
koro şefi seyirciye son şarkıya eşlik etmelerini söyledi. Che­
yenne, Joe ve diğerleriyle beraber “Silent N ighf’ı söyledi
fakat aklı başka yerdeydi; yine hiç istemediği bir yere, Dy­
lan’a gitmişti.
Cheyenne’in onunla ilgili liseden kalma anılan yoktu.
Onunla pek vakit geçilmemişti. Bir dereceye kadar bile isteye
ona karşı mesafeli olmuştu. Dylan belalı bir tipti. Whiskey
Creek’in kendi halindeki sakinleri iş belalı tiplere gelince bu
tür davramşlan onaylamadıklarım gayet net gösterirdi. Dylan
annesi öldükten ve babası gece gündüz içmeye başladıktan
sonra başmı belaya sokmaya başladığı için durumu biraz daha
anlayışlı karşılanabilirdi. Eğer Dylan bu kadar yabani biri ol­
masaydı, insanlardan gelen merhamet ve yardımı reddetme-
seydi, sürekli asabi ve öfkeli görünmeseydi böyle olurdu.
Sonra babası bir adamı bıçaklamıştı ve Dylan’ın dün­
yası tamamen başına yıkılmıştı. Ne var ki bir şekilde bunu da

287
Brenda Novak

aşmayı başarmıştı. Düzgün davranmak ve kardeşlerinin düz­


gün davranmasmı sağlamak konusunda kusursuz bir iş çıka­
ramamış olabilirdi fakat omuzlarındaki yük son derece ağırdı
Pek az kişi böylesine genç bir yaşta dört kardeş yetiştirmeye
kalkışabilirdi. Fakat bu sorumluluğu kabul etmemiş olsaydı
kardeşlerini ondan alır, evlatlık olarak ayn evlere verirlerdi.
Cheyenne, ailesini bir arada tuttuğu için Dylan’a büyük
saygı duyuyordu. İnsanlarm onun yüzeydeki isyankâr tarzmın
altında yatan özelliklerini, böyle bir sorumluluğun üstesinden
geldiği için ne kadar özel biri olduğunu görememelerini an­
lamıyordu.
Belki de Whiskey Creek’teki insanlar hâlâ Amos kar­
deşler konusunda biraz huzursuzdu çünkü yıllar içinde pek
evcilleşmiş gibi görünmüyorlardı.
44
Biraz elma şarabı alalım mı?” diye sordu Joe.
“Güzel olur.”
Joe, Cheyenne’in yanından hızla geçen bir çocukla
çarpışmaması için onun kolundan tuttu. İlahileri dinleme­
ye gelenler dağılmaya, yemek ve el sanatlan satıcılarının
bulunduğu yöne ilerlemeye başlamıştı. Onlar takip ederken
Cheyenne saçlarının gözlerine düşmesini engellemek için
beresini düzeltti ve ellerini nefesiyle ısıtmaya çalıştı. Par­
maksız eldivenleri günün modasına uygun olmakla beraber
şık olmak dışında pek bir işe yaramıyordu. Sıcaklık sanki
hızla düşüyordu. Hava durumuna göre Noel’den önce daha
fazla kar bekleniyordu. Bu gece kar yağmaya başlarsa Che­
yenne için süpriz olmazdı.
“Üşüdün mü?” Joe durup onun ellerini ovdu. Bu çok

288
Karlar Düşerken

centilmence bir hareketti. Fakat sonra ellerini öptüğünde


Cheyenne bunun özellikle de insanların ortasmda biraz fazla
samimi bir hareket olduğunu düşünerek huzursuzlandı.
Göze batmayacak şekilde geri çekilmenin bir yolunu
anyordu ki bir deri ceket gözüne çarptı. Ceketi ve onu giyen
adamı tanıdığını fark edince irkildi ve daha dikkatli bakınca
o tanıdık, adeta bir heykele aitmişçesine donuk ve kapkara
gözlere kilitlendi.

Bir an için DylanTn nefesi kesildi. Cheyenne randevu­


larını iptal ettiğinde üzülmüştü fakat kendisine fazla tepki
vermemeyi tembihlemişti. Cheyenne kolay korkan biriydi.
Dylan yeterince zaman ve çaba harcadıktan sonra onu geri
kazanabileceğinden neredeyse emindi. CheyenneTn güvenli
bir gelecek isteği, geçmiş deneyimleri nedeniyle belki çoğu
insana göre daha fazlaydı, bu nedenle Dylan ona güvenilir
biri olduğunu kanıtlamak için elinden geleni yapacaktı.
Hatta ona bir Noel hediyesi almayı bile düşünüyordu.
Cheyenne Tn bir hediye aldığmdan bile şüpheliydi. Presley
geçirdikleri eski Noellerden bahsettiğinde zor geçen çocuk-
luklannın anılan yüreğini burkmuştu. Evlerine gelen yabancı
erkekler, bir evleri dahi olmaması, Anita gibi bir anneye sa­
hip olmanın verdiği utanç, açlık ve çaresizlik. Sanki ona yük
oluyorlarmış gibi, onlara kötü davranması da cabası. Dylan,
Cheyenne’e beklenmedik, abartılı bir hediye, onun istemeye
bile cesaret edemeyeceği türden bir şey vermek istiyordu.
Kardeşini sinir etme pahasına ne zaman kadınların hoşlana-

289
Brenda Novak

cağı türden şeyler satılan tezgâhların önünden geçseler yavaş­


lıyordu. Özellikle de bir çift zümrüt küpe dikkatini çekmişti.
Ne var ki onu Joe’yla görmek, Cheyenne’in bu akşam
telefon edip onunla buluşamayacağmı söylemesinin altında
başka bir sebep yattığını gösteriyordu. Cheyenne korkma-
mıştı. Onun sunabileceklerinin tadına bakmış, pek beğen­
memiş, bir başkasını, onun asla yanşamayacağı tek erkek
olan Joe’yu seçmişti.
Gözleri buluştuğunda Cheyenne’in dudakları hafifçe
aralandı. Besbelli onu burada görmeyi beklemiyordu. Fa­
kat sonra kardeşleri Cheyenne’in bir başka erkekle olduğu­
nu fark edip Dylan’m onunla veya Joe’yla yüzleşmesinden
korkarak Dylan’ı götürdüler. Veya belki de niyetleri yalnız-
ca bu garip durumun etkisini jnımuşatmaktı. Her halükârda
Joe ortada bir terslik görmüyordu. Dylan’ı gördüğü an her
zamanki gibi selam verdi.
Dylan güçlükle yutkundu. Ona karşılık gülümsemeyi
becerememişti. O sırada elinden rol yapmak gelmiyordu.
Fakat ona eşlik eden kardeşlerinin önünde başını eğip uzak­
laşmayı bir şekilde becerebildi. ı;

Aaron’m söyleyecek bir şeyi vardı. Dylan bunu his- i

sedebiliyordu. Sürekli bakıyor fakat neyse ki sessizliğim


koruyordu. Aklından geçeni söylemenin zamanı olmadığı-
4

m biliyormuş gibi görünüyordu. Hepsi böyle görünüyordu


Dylan hele ki onlardan acımalarını istemiyordu. Daha önce
onlara hiç zayıf yanını gösterememişti. Bu yalnızca onları
••
korkutur, tıpkı babaları gibi acısına teslim olduğunu düşün
melerine yol açabilirdi.

290
Karlar Düşerken

Sessizlik içinde adımlarını hızlandırdılar ve kostümler


ve parlak süslerle basmakalıp görünen vitrinlerin önünden
geçtiler. Görünüşe göre kardeşleri de Viktoryen Noel şen­
liğine karşı ilgilerini yitirmişti. Dylan zaten burada ne işi
olduğunu bile bilmiyordu. Kardeşlerinin onu ikna etmesine
izin vermişti çünkü evde üzgün üzgün tek başına vakit ge­
çirmek istememişti.
Aaron adeta boş ver şu kızı dercesine, “Haydi gidip içe­
lim,” diye önerdi.
Mack, Dylan’a mesaj vermeye çalışırcasına, “Seksi Sa-
die’de bir sürü kadm vardır,” dedi. Aralanndan biri ancak bu
kadar Cheyerme ’i unutmasını söylemeye yaklaşabilirdi. Mack
kardeşler arasında hep Dylan’m en çok müsamaha gösterdiği
kardeşi olmuştu. Küçükken kardeşler Dylan’m hayır diyeceği
bir şey istediklerinde, konuşması için Mack’i yollarlardı.
Mack haklıydı da. Bir sürü başka kadm vardı. O halde
Dylan neden başından beri ona kendi klasmanında olmayan
Cheyenne’i elde etmeye çalışmanın hüsranla sonuçlanaca­
ğını bildiği halde içgüdülerini dinlememişti? Yenilere kadar
Cheyenne ona onunla beraber olmayı aklından bile geçir­
mezmiş gibi davranıyordu.
Fakat onunla beraber olduktan sonra Dylan bir başkası­
na dönüp bakabilecek durumda bile değildi.

Joe’yla beraber arabada uzaklaşırlarken Cheyenne bir


parça rahatladığını hissetti. Hissettiği o Noel ruhu, Dylan ı
gördüğü an kaybolup gitmişti. Akşamın geri kalanında da

291
Brenda Novak

DylanTn yüzündeki o ifade ona musallat olmuş, keyifli va­


kit geçirmesini imkânsızlaştırmış, sıra Joe’ya iyi geceler di­
lemeye geldiğinde tuhaf davranmasına yol açmıştı. Joe onu
kapıya kadar geçirmiş, onu öpmek istercesine uzanmıştı
fakat Cheyenne küçük bir tebessümle ona yarım yamalak
teşekkür etmiş ve koşar adım içeri girmişti.
Tanrı’ya şükür Joe gitmişti. Şimdi neden bu kadar ber­
bat hissettiğini anlamak için kendine birkaç dakika ayıra-
%

bilmeyi umuyordu. Madem Joe daha iyi bir tercihti, o halde


neden kalbi böyle olmadığını haykırıyordu? Neden Joe onu
Noel yemeğine davet ettiğinde gelemeyeceği söylemişti?
Derin bir nefes alarak çantasını mutfak masasına koy­
du ve bir sandalyeye çöktü. Ev karanlık ve sessizdi. Presley
genellikle bu kadar erken uyumazdı. Fakat Cheyenne onun
Mustang’ini garaj yolunda görmediğini hatırlayana dek
onun uyuduğunu düşündü. Kafası kendi sorunlarıyla meşgul
olduğundan bunu fark edememişti bile.
Dışarıya bakınca Mustang’in de orada olmadığını fark
etti.
Presley gitmiş miydi? Neden Cheyenne’e evde kalıp
Anita’ya bakacağını söyledikten sonra böyle bir şey yap­
mıştı?
Onun tam da bunu yapmasından korkarak endişelenen
Cheyenne ablasının odasına göz attı. Arabasının burada ol
mamasına karşın onu yatakta bulmayı umarak, “Presley?
dedi. Belki alkollü araç kullanırken yakalanmamak ıçm ara
basını bir yerlerde bırakmış ve eve biriyle dönmüştü.
Cevap gelmedi. Cheyenne mobilyalara ve diğer eşyala

292
Düzerken

ra çarpmamak için k ap n ı açık bırakarak yere saçılmış kıva-


teıler arasından ilerledi.
“Presley?** Yatak örtülerine dokunarak sıcak ve katı bir
şeve temas em te\i bekledi.
Yarak K^ştu. Işığı açınca ablasının yorganını denop ol­
muş halde yatağın üstünde gördü; >atak boşm.
Bir kez daha yerdeki kamıaşanm arasından geçerek
hızlı adımlarla annesini kontrol emıeye gitti.
Anira'mn odası da a\Tiı şekilde sessiz ve durgundu. Fa-
• ' W

kat berbat koku\ ordu. Koku nonnalden daha beterdi.


Annesine seslenip de ce\ ap alama\ınca irkildi. Güçlü
uyku ilaçlım nedeni\ le Anita genellikle ce\ ap \ ereme\ ecek
kadar derin uvu\ ordu. Che\^emıe bu gece de a\Tiı şev olabile-
ceği için neden bu kadar irkildiğini anlamıyordu. Sadece... bu
koku bir tuba ftı.
Nefesini tutanüt Anita*nm nefes alıp vennesini dinledi.
Sessizlik...
“Anne?** dive fısıldadı.
Yine ce\ ap gelmedi.
Uzun saniveler bovmıca karanlıkta durarak bekledi.
dinledi ve cesaretini toparlamaya çalıştı. Küçük bir ha\ \ an.
belki bir sincap veya rakım çatıda gezindi fakat Cheyenne
onmı sesi dışında hiçbir şey du\ınadı.
Anita ölmüştü. Cheyenne ona yaklaşmadan önce de bunu
biliyordu. Sadece şimdi ne hissedeceğini bilmi> ordu. .Annesi­
nin ölümü beklediği o ani rahatlama hissini du\ amı\ ordu.
Dylan* ı gördükten sonra midesine yerleşen o huzur­
suz his, daha genel bir tiksinti duvgusuyla gitgide kötüleşti.

293
Brenda Novak

Presley neredeydi? Ablası neden aramamıştı? Cheyenne ne


olur ne olmaz diye bütün gece boyunca ceptelefonunu ya­
nından ayırmamıştı.
Işığı yaktığında bu sorulann cevabını aldı.

Dylan tiz bir sese uyandı.


Telefonunu "Ne?” diye açtı. Uyandırıldığı için sinirlen­
mişti ve bunu da belli etmişti; bu nedenle telefon kapandı­
ğında buna şaşırmadı. Kendisi de zaten bunu istediği için
umursamadı. Az önce ona kimin ulaşmaya çalıştığını bili­
yordu ve onunla konuşmak için hiçbir nedeni yoktu.
Sadece... Cheyenne’in sesi bir tuhaftı. Bir terslik mi vardı?
“Fark etmez. Benim sorunum değil,” diye homurdandı
ve telefonu yere fırlattı.
Orada birkaç dakika boyunca uzanıp tavana baktı ve
onu geri aramayı reddetti. Cheyenne seçimini yapmıştı.
Joe’yu seçmişti. Aralarında ciddi ve özel bir şey yaşanmıştı
fakat Cheyenne böyle hissetmiyordu.
Fakat sesinin tonu onu etkilemiş, neden o kadar telaşlı,
sarsılmış, güçsüz bir havayla konuştuğunu merak etmesine
yol açmıştı...
Bir küfür savurarak kalktı ve ceptelefonunu aldı. İçgü­
düleriyle ne kadar savaşırsa savaşsın fark etmiyordu. Hisleri
kaybolup gitmiyordu. .
Tuşlara basarken Cheyenne’in bu saatte aramak ıçm lyı
bir sebebi olmasını umuyordu. Fakat böyleyse de bunu asla

294
K arlar Düşerken

Öğrenemeyecekti çünkü Cheyenne telefona cevap vermedi.


Birkaç kez çaldırdıktan sonra telesekreter çıktı.
Üzgünüm ama şu anda müsait değilim..
Neler oluyordu böyle?
Dylan telefonu kapattı. Sonra birkaç kez daha arayıp
ona ulaşamayınca başta çok da önem atfetmediği şey kafa­
sında iyice bÜ3didü. Ya korkunç bir şey olduysa? Her ne ka­
dar öfkeli ve hayal kınklığı içinde olsa da, Cheyenne’in an­
nesinin kanser hastası olması gibi bir gerçek vardı. Böylece
uykunun son izlerini de üstünden attı, bir eşofman altı giydi.
tişörtünü giymeden üstüne bir palto geçirdi, spor ayakkabı-
larını giydi ve hızla dışarı çıktı.
Gaza basıp dakikalar içinde Cheyenne’in evine ulaştı.
Cheyenne’in Oldsmobile’ı garaj yolunda duruyordu fa
kat bunun hiçbir anlamı yoktu. Daha önce Joe’yla beraberdi
sonuçta. Evde miydi? Eğer onu aradıysa evde olmalıydı. Fa­
kat kapıya vurduğunda açan olmadı. Onu yeniden aradığın­
da da cevap alamadı. Sürekli telesekreteri çıkıyordu
44Cheyenne?” Kapıyı yumrukladı. “Orada mısın? Be
99
nim, Dylan. Aç kapıyı.
Kulağını kapıya yaslayarak içeriden ses gelip gelmedi­
ğine baktı fakat bir şey duyamadı.
44
Cheyenne? Neredesin?” Presley’ye de seslenecekti fa-
kat arabası garaj yolunda değildi. Onun iş yerinde olduğunu
düşündü
Oturma odasının camına geçip içeri baktığında Che
yenne’i gördü ve şok oldu. Cheyenne mutfak masasına otur
muş, başını ellerinin arasına almıştı.
renda Novak

Dylan cama vurdu fakat Cheyenne kıpırdamadı, dönüp


bakmadı, cevap vermedi.
Kalbi çarparak evin etrafından dolaştı. Arka kapının ön
kapıdan daha ince olduğunu biliyordu. O kapı da kilitliydi
fakat Cheyenne’den açmasını istemedi. Kapıyı tekmeleye­
rek kırdı. Cheyenne ancak o sırada başmı kaldırıp ona baktı­
ğında Dylan onun gözlerinden boşalan yaşları gördü.

Bakımevi hemşiresi Cheyenne’e Anita öldüğünde ken­


disiyle temasa geçmesini söylemişti. Beraber izlenmesi ge­
reken prosedürün üstünden geçeceklerdi. Hatta sanki nabız
durunca kalbin kan pompalamayı bıraktığını bilmek için bir
başkasına ihtiyaç varmış gibi, onun gerçekten ölüp ölme­
diğine nasıl karar verileceğini bile konuşacaklardı. Fakat
gerçekler Cheyenne’in beklediği gibi olmadı. O an temasa
geçmek istediği tek kişi Dylan’dı. Kendisini Joe’nun daha
güvenilir bir erkek olduğuna ikna etmeye çalışmış olabilirdi
fakat onu aramayı bile aklından geçilmemişti.
“Özür dilerim,” diye mırıldandı. “Seni... seni rahatsız
etmemeliydim. Bu akşamdan sonra... bu akşamdan sonra
benim hakkımda ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum.
Saat de çok geç. Özür dilerim...”
Dylan onun çenesini tuttu, yüzüne baktı. “Şşş... Soru-
99
olduğunu söyle
Cheyenne gözlerini sımsıkı yumdu. Annesinin odasın
da gördüklerini hatırlayınca midesi bulandı.
Dylan yavaşça, “Annen öldü mü?” diye sordu.

296
Karlar Düşerken

Cheyenne başını salladı. Anita gerçekten de gitmişti.


Noel’den iki gün önce. Cheyenne’in bütün arkadaşları Ka­
ray ipler’de veya başka bir yerdeyken.
Dylan yine yumuşak bir sesle, “Ama zaten bunu bekli­
yordun. Bir ara gidecekti. Üstelik çok acı içindeydi. Şimdi
çok daha iyi bir yerde. Artık acı çekmesine gerek yok.”
Cheyenne onun gerçekten de Anita ve kendi annesinin
daha iyi bir yerde olduğuna inanıp inanmadığını merak etti.
Öyle bir yer var mıydı sanki? Ve ikisi de orada mıydı? Ani­
ta dinden hep sakınmış, onun insanların hayatları üzerinde
kontrol kurmaya çalışmanın bir yolu olduğunu düşünmüştü.
Gelgelelim Cheyenne sık sık Harmon’larla kiliseye gi­
derdi. Kilisenin sunduğu yolu, huzuru, banşı seviyordu. Ve
bunu akimdan geçirebildiği için korkunç olsa bile Anita’yı
cennete buyur etmek için bekleyen göksel melek koroları ol­
duğunu sanmıyordu. Eğer kendilerine dikkat etmezlerse Ani­
ta onlan soyup soğana çevirirdi.
99
O cevap vermeyince Dylan, “Beni duyuyor musun?
diye sordu. “Bakımevinin hemşiresini mi, doktorunu mu
99
yoksa başka birini mi aramamı istersin'
Cheyenne en sonunda kendine gelerek, ‘ Hayır, dedi.
“Neden? Onunla biraz daha vakit geçirmek mi istiyor­
sun? Birkaç dakikanı ayırıp ona son bir kez veda et istersen.
Cheyenne onun bunu söylemesine şaşırdı. Dylan onun
Anita’yla ilişkisinin ne kadar gerilimli olduğunu biliyordu.
Hatta belki bunu bu yüzden önermişti. Belki de bu gerilimin
bu durumu daha da karmaşıklaştırdığını biliyordu. Sorun
bu değil.” Cheyenne’in sesi sanki uzun zamandır konuşmu-

297
Brenda Novak

yormuş gibi çatlak çıkmıştı. Neredeyse kendi sesini tanıya-


mayacaktı.
44
Peki o zaman ne?” Dylan şaşkın bir ifadeyle onun ce­
vabını bekledi.
Cheyenne öne arkaya sallanmaya başladı. “Karar ver­
99
mem gerek.
“Neye?”
“Ne yapacağıma.”
Dylan kollarını ona dolayarak )dizünü saçlanna gömdü.
“Belki dediğim gibi bakımevinin hemşiresi veya doktomyla
temasa geçmelisindir. Veya belki adli tabiple.”
44
Hayır.” Cheyenne yüzünü onun omzuna bastırdı.
Dylan onun yüzünü görmek için geriye çekilerek, “Ne­
den?” diye sordu.
44
Hiç kimseyi arayamayız,” dedi Cheyenne. “Henüz de-
99
ğil. iyice düşünmeliyim.
“Neyi düşüneceksin? Bana onun öldüğünü söylemiştin,
99
Chey.
Cheyenne’in gözleri onunkilere kilitlendi. “Evet ama
99
galiba... onu Presley öldürdü.

298
ita’nın odasına girip ışığı açtı. Cheyenne’in
bilinçsizcF^gerçeklikten kaçmaya yeltenerek bulduğu şeyi
saklamak için ışığı kapattığını düşündü.
Pis koku yüzünden yüzünü buruşturdu. İçerisi Anita
ölürken dışkısını yapmış gibi kokuyordu. Fakat onu endi­
şelendiren şey bu değildi. Komodinden düşen lamba bir tür
boğuşma olduğuna işaret ediyordu. Aynı şekilde Anita’nın
vücudunun aldığı tuhaf pozisyon da. Aynca kadının burnun­
dan bütün yüzüne ve yanındaki yastığa da kan bulaşmıştı.
Dylan arkasından Cheyenne’in geldiğini duydu. Che­
yenne, “Ne düşünüyorsun?” diye fısıldadı.
Dylan da onunla aynı görüşteydi fakat bir şey söylemek
istemiyordu. “Presley’ye ulaşmaya çalıştın mı?”
“Defalarca. Seni aramadan önce. Cevap vermiyor.
Dylan bir kez daha odayı tararken, “Presley nin aklın­
dan ne geçiyordu?” dedi.
“Bilmiyorum. Belki kafası iyiydi, kendinde değildi.
Bazen kavga ediyorlardı. Belki yine kavga etmişlerdir. Veya

299
Brenda Novak

bambaşka bir şey olmuştur. Belki Presley onun acı çektiğ


görmekten bıkmıştır 9
9

“Ama büyük ihtimalle cinayetle yargılanacak. Sonuçta


acıyarak öldürmek de adam öldürmeye giriyor. Onu örnek
dava yapmaya kalkışabilirler. Eğer polisi ararsak... ne ola­
cağını kim bilir?”
“Onun rehabilitasyona gitmesi gerek, hapse değil.”
Dylan karşısındaki manzaraya ve aldığı kokuya daha
fazla dayanamayıp koridora çıktı ve AaronT aradı.
Aaron telefona cevap verdiğinde sesi uykuluydu. “Ne­
ler oluyor, Dylan? Neden beni uyandırıyorsun? Henüz iş
saati gelmedi. Saat daha... lanet olsun, gecenin bir yansı!”
Dylan özür dilemedi. Olanlar nedeniyle şok içindeydi
ve sarsılmıştı. “Cheyenne ablasını arıyor. Presley’yi gördün
mü? Veya ondan haber aldın mı?”
“Joe’yla birlikte olan Cheyenne’den bahsediyorsun,
değil mi?”
Dylan çenesinin kasıldığını hissetse de onun bu iğnele­
mesini duymazdan geldi. Bu konunun Cheyenne’in aşk ha­
yatıyla bir ilgisi yoktu. Ortada trajik ve ciddi bir olay vardı
ve hiç kimse böyle durumlarla tek başına yüzleşmeyi hak
etmiyordu. “Sadece soruya cevap ver.”
“Bugün kısaca konuştuk.” Sesindeki pişmanlık, az önce
Joe’yla ilgili söyledikleriyle çok ileri gittiğini bildiğini, hat­
ta pişman olduğunu söylüyordu. “Telefonda kavga ettik,”
diye ekledi. “O zamandan beri ondan haber alamıyorum.”
Demek ikisi için de kötü bir akşam olmuştu. “Peki ne­
den kavga ettiniz?”

300
Karlar Düşerken

“Önemli mi?”
Olabilir.”
44Umurumda değil. Seni ilgilendirmiyor. 99

Dylan öfkesini bastırmaya çalıştı. Hiç kimse onu bu


lanet olasıca saldırganlığıyla Aaron kadar hızlı sinirlendire-
99
mezdi. “Aaron...
44
Ne?” diye bağırdı. “Benimle babam gibi konuşma
99
çünkü babam değilsin. Aramızda yalnızca üç yaş var.
44
O zaman ne ara yaşının insanı gibi davranmayı düşü­
nüyorsun?” diye parladı Dylan. “Hayatı ne zaman ciddiye
99
almaya başlayacaksın?
99
Sessizlik. Sonra, “Eğer bu yüzden aradıysan kapatıyorum.
“Sakın.”
Yine sessizlik. Fakat en azından telefonu kapatmamıştı
Aaron, DylanTn aile için yaptığı her şeyden sonra bu kadar
saygısızlığa tahammül etmeyeceğini biliyordu.
Parmaklannı saçlarının arasından geçiren Dylan kişisel
anlaşmazlıklannı bir kenara koydu. “Bak, bizim meselemizi
buna karıştırmak istemiyorum. Başka bir gün kavga edebi­
liriz. Şimdi Presley’yi bulmamız gerek. Ve bize yardımcı
99
olabilecek bir şey biliyor olabilirsin
Aaron hemen cevap vermedi fakat Dylan kardeşinin
nefes aldığını duydu. “Evlerine gelmemi istedi. Annesiyle
olmaktan hoşlanmıyordu. Anita nın ıkınma sesleri çıkar
ğını söylüyordu. Bu onu korkutuyordu
Dylan bunu düşünerek y ü z ü n ü bumşturdu. “Ee?”
99

“Gitmedim. Neden böyle bir ses dinlemek ısteyeym kı^


Bu sözcüklerde yine öfke ve saldırganlık var ı

301
Brenda Novak

Dylan bunun destek olamamaktan ötürü hissettiği suçluluk


duygusundan kaynaklandığını biliyordu. Aaron bir pislik
gibi hareket edebilirdi fakat kendisini göstermeye çalıştığı
kadar kötü biri değildi. Presley’nin ondan istediği şeyi yeri­
ne getirecek gücü yoktu, o kadar. Anneleri intihar ettiğinde
onu Aaron bulmuştu. Ondan sonra ölümü çağrıştıran hiçbir
yerde bulunamaz olmuştu. Mezarlığa gitmezdi. Cenaze tö­
renlerine katılmazdı.
44
Peki sonra? Telefonu mu kapattı? 9
9
44
Evet. Hat düştü. Ben de onu geri aramadım.” Sanki
vicdanıyla boğuşuyormuş gibi tereddüt etti. “Neden? Nesi
99
varmış?
“Henüz bilmiyoruz.”
44 99
O zaman neden herkes alarma geçti?
“Annesi öldü.”
“Hele şükür.”
Dylan telefonu daha sıkı kavradı. “Ancak bunu mu söy-
99
leyebiliyorsun?
44
Başka ne söyleyebilirim ki? Kadın ölümcül kanser
99
hastasıydı.
99
44
Tann aşkına, biraz daha anlayışlı olabilirsin!
99
44
Yani sence acı çekmeye devam mı etmeliydi?
99
44
Sözlerimi çarpıtmayı kes
44
Sözlerin sadece çarpık olsa yine iyi. Ama belki de yal
ben görebiliyorum. Her neyse, haklısın. Um urum da
değil,” dedi soğuk bir sesle. “Yıllar önce umursamayı bırak
tim ve bunun için de çok mutluyum
Ardından telefonu kapattı.

^09
Karlar Düşerken

“Ne diyor?”
Bu kez Dylan, Cheyenne’in yaklaştığını duymamıştı.
Duygulanyla boğuşurken boynunu esnetti. “Kısaca çok yar­
dıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Bizim ona sağlayabileceği-
I

mizden de çok.”
“Ne için?”
Cheyenne’in omzundaki yük yeterince ağırdı zaten.
Dylan ne zaman Aaron’la ilgili bir konu olsa hissettiği ha­
yal kırıklığı ve endişeyi kontrol etmek için elinden geleni
yaparak sesine daha fazla enerji kattı. “Kardeşinin yardıma
ihtiyacı olması gibi. îkisi de öfkeli ve dünyaya kafa tutuyor;
99
dünya da onlara ancak bir darbe indirecek
44Onlara yardım etmenin bir yolu var mı?” diye fısıldadı

Cheyenne.
“Onlar kendilerine yardım etmeye karar verene kadar
yok.” Bu gerçek, bu çaresizlik neredeyse onu delirtecekti.
Cheyenne ellerini birleştirdi. “Presley hakkında ne söy
ledi?”
44 Pek bir şey söylemedi. Presley onu arayıp eve gelmesı-
• istemiş
• ama...” Dylan kardeşinin söylediği şeyi söylemek
istemiyordu. Cheyenne’in Aaron’ı böyle kötü tanımasını is­
temiyordu; hiç kimsenin onun davranışlannın sebebim :
99

layamayacağını biliyordu. “Saat geçmiş ve o uyuyormuş.


“Peki bir yerlere bakmamızı tavsiye etti mi?
Dylan tahmin yürütebileceğini düşünüyordu. “Pres ey
Seksi Sadie’ye gitmeyi seviyor.” Ona donup a tı. a
Inera’nm mekânına da gidiyor.
“Uyuşturucu almak için.”

303
renda Novak

Dylan başını salladı.


Cheyenne sanki çok yorgun olduğundan güçlükle düşü-
nebiliyormuş gibi yüzünü ovuşturdu. Ardından eneıj isini top­
lamayı başararak oturma odasma geçti. “Oraya gideceğim.”
Dylan onun arkasından geldi. “Hayır. Sen burada otur.”
Cheyenne’in bakışları annesinin cansız yattığı odaya
kaydı. “İstemiyorum.”
“Haklısın. Ama Presley dönebilir. Onu kaçırmak iste­
meyiz. Annenin vefatıyla ilgili işleri halledebilecek durum­
da olduğunu sanmıyorum.”
Cheyenne hızla gözlerini kırpıştırdı fakat ağlamadı. “Ta-
mam.”
“Ben Presley’yi bulup eve getiririm,’’ dedi Dylan. “Ardın-
dan neler olduğunu konuşur, ne yapılacağma karar veririz. 9
9
“Ben burada beklerim.”
“Güzel. Bunu yapabilecek durumdasın.”
Dylan dışan çıktığında yumuşak kar taneleri dünyaya
inmeye başlamıştı. Onları savuran rüzgâr olmaksızın yavaş­
ça paltosuna ve yüzüne konuyorlardı. Birkaçı kirpiklerine
takıldı. Whiskey Creek’e sık sık kar yağmazdı, bu nedenle
yağdığında özel bir durum olurdu. Dylan bakışlarını gökyü­
züne kaldırdı. “Kar yağıyor,” diye mırıldandı.
Cheyenne konuşurken sesi çok hüzünlüydü. “Tabii ya.”

Dylan gider gitmez ev sessizliğe gömüldü. Cheyenne


pencerenin önünde dikilip Dylan, Carl’ın mekânına doğru
yola çıktığında parlak far ışıklarının gitgide gözden kaybol-

304
Karlar Düşerken

masını izledi. Derken artık kapkara gecede huzurlu bir ri­


timle dünyaya savrulan beyaz kar taneleri dışında görecek
bir şey kalmamıştı.
%

Cheyenne evi işgal eden korkunç soğuğun etkisini


azaltmak için kollarım ovuşturdu. Hiç bu kadar yalnız his­
setmemişti. Veya belki de hissetmişti. On yaşındayken an­
nesi onu işlek bir caddenin köşesinde elinde “Açız. Annem
işten atıldı” yazılı bir kâğıtla bırakıp gitmişti. İnsanlarla do­
lup taşan bir caddede dursa da (burası Walnut Creek’in en
büyük alışveriş caddesiydi) hiç o gün olduğu kadar yalnız
hissetmemişti. Bir adam kolunu kavrayıp avucuna birkaç
kuruş bıraktığında az kalsın korkudan yüreğine iniyordu.
Onun kadar merhametli olmayanlann acımasız bakışları al­
tında ezildikçe ezilmişti.
İronik ama ona inanmamakta haklılardı. Annesi o pa­
rayla yemek almamıştı. Bir şişe votka satın almış, kendini
kaybedinceye dek içmiş, sonra da o ve Presley bir McDo­
nald’s’m arkasındaki çöp varillerinde artık yemek ararken
arabada sızmıştı.
Bu hatıra aklına gelince iki büklüm olan Cheyenne pen­
cereye arkasını döndü. Anita’nın artık kendisini duyamayaca-
ğmı bilse de, “Artık yoksun,” dedi. Annesinin birkaç dakika
sonra ona seslenmeyeceğini bilmek öyle tuhaf, öyle inanıl­
mazdı ki. Anita bir daha asla onu suçluluk duygusunu, sevil­
me arzusunu veya Cheyenne’in onun değişeceğini ummasını
sağlayan iyimserliğini kullanarak suiistimal edemeyecekti.
Tabii onun aslında nerede doğduğunu da açıklayama­
yacaktı. Eğer bu bir sırsa, onu mezara götürmüştü.

305
Brenda Novak

Yeniden mutfağa giderek takvime baktı. 22 Aralık. Ha­


yır, gece yarısını geçeli çok olmuştu, bu nedenle aslında ayın
23’üydü. Bu Anka’nın ölüm belgesinde kullanılacak tarihti.
Bir iki hafta içinde annesinin bir zamanlar Cheyenne’i bir
ağaca bağlayıp uzun ve gergin bir gece geçirmek zorunda
bıraktığı, Mary’nin gömülü olduğu mezarlığa gömülecekti.
Bu biraz karanlık, bir açıdan ironik geliyordu fakat
Anita, Cheyenne’e öldüğünde yakılmayacağına dair söz
verdirtmişti. Ateşten daima korkmuştu ve ölüyken bile olsa
yakılma fikrine katlanamıyordu.
Cheyenne önündeki birkaç gün boyunca kafasına tak­
ması gereken tek şeyin cenazenin detaylannı halletmek ol­
masını isterdi. Noel’i kaçırmayı umursamıyordu. Whiskey
Creek’e taşındıktan beri tanıdığı tatil neşesi olmaksızın ya­
şamayı önemsemiyordu. Onu endişelendiren şey ablasıydı.
Presley, Anita’yı öldürmüş müydü? Eğer öldürdüyse
ona ne olacaktı?”
Cheyenne Presley’nin kendi vicdanından daha beter bir
ceza hayal edemiyordu. Presley her ne kadar kafası karışık
bir uyuşturucu müptelası da olsa Anita’yı seviyordu. Fakat
bu bir savunmada kullanılamazdı ki.
Mutfak masasından ceptelefonunu aldıktan sonra ara­
maları ve mesajları kontrol etti. Ona defalarca kez ulaşmaya
çalışmış olsa da Presley’den bir şey gelmemişti.
Yapma, Pres. Gözlerini yumdu ve yumruğunu ağzına
bastırdı. Doktor veya bakımevi hemşiresini aramayı ne ka­
dar erteleyebileceğim bilmiyordu.
Sinirleri iyice yıpranmış halde volta atmaya başladı.

306
Karlar Düşerken

Fakat endişesi gitgide artıyordu. Bir şey yapmalı, Anita’yı


evden çıkarmalıydı.
Derken kapı zili çaldı.
Şaşırıp panikleyerek elini göğsüne bastırdı. Gelenin
Dylan olduğunu sanmıyordu. Sadece on beş dakika önce
çıkmıştı. Cheyenne polisin gelmesinden, hatta yanlarında
Presley’yi görmekten korkuyordu. Presley kendini ele ver­
miş veya başka bir şey için gözaltına alındığında her şeyi
itiraf etmiş olabilir miydi?
Hızlı adımlarla oturma odasını kat etti ve kapı deliğin­
den dışarıya baktı.
Gelen Aaron’di. Sanki henüz yataktan çıkmış gibi saç-
lan tepesinde dikilmişti ve sakallan uzamıştı. Amos kar­
deşlerin en yakışıklısı olan Aaron çok klasik ve bir heykeli
andıran yüz hatlanyla Armani veya Calvin Klein reklamla­
rında arzı endam edebilirdi fakat aynı zamanda kardeşlerin
en belalısıydı. İnsanlar ondan ellerinden geldiğince uzak
durmaya çalışırdı. Aaron havaya uygun bile giyinmemişti.
Üstünde sadece bir tişört ve kot pantolonla, elleri ceplerinde
beklerken titriyordu.
99
Cheyenne kapıyı açtı. “Evet?
“Dylan nerede?”
“Presley’yi aramaya gitti.”
“O zaman neden lanet olasıca telefonunu açmıyor?
Belki kardeşiyle konuşmak istemiyordu. Son konuşma-
pek iyi gitmemişti. “Hiç bilmiyorum.
Aaron evin içine kaygılı bir bakış attı. Yani onu bula­
madınız mı? 99

307
Brenda Novak

“Henüz değil.”
Nereye bakmaya gitti?”
Cari Inera’mn mekânına ve Seksi Sadie’ye bakacak.
99
Tek bildiğim bu.
Aaron verandadaki bir çakıl taşını tekmeledi, “iyi. Ben
99
de gidip birkaç yere bakacağım.
44Önce üstüne bir palto giysen iyi olur.
99

“İdare ederim.”
Aaron kamyonetine binmek üzereyken Cheyenne arka­
99
sından seslendi. “Aaron?
Aaron sabırsızlığını belli ederken dönüp ona baktı.
“Ablama değer veriyor musun?” Cheyenne, Presley’nin
ona hamile olduğunu söylediğinde sesinin tonunu unutamı-
yordu. Belki bir test yapmış ve kesin sonucu öğrenmişti.
BeDd bu geceyi konrolden çıkaran şey de buydu.
Aaron, “Artık binlerine değer verebilecek durumda olup
olmadığımı bilmiyorum,” diye itiraf etti ve kamyonetine at­
layıp gitti.
Cheyenne, Presley’nin ona değer verdiğinden emindi.
Hatta ona âşık bile olabilirdi. Zavallı ablasının hiçbir zaman
bir dayanağı olmamıştı. Kendisininki gibi sağlam dostlan
yoktu ve bu tür ilişkilerin sağladığı dengeyi tecrübe etmemiş­
ti. Presley daha ziyade asla güvenilmeyecek olan Anita’ya
yaslanmıştı ve şimdi de yine asla itibar edemeyeceği bir
adama yaslanıyordu.
Eve ve ailesinin inandığı Tanrı’ya içinden dua ederek,
onun çok yanlış bulabileceği bir şey yapmak üzere olduğu
için af diledi ve dikleşerek kapıyı kapattı.

308
Karlar Düşerken

Daha sonra pişman olabileceği bir karara varmıştı. Fakat


herkes gibi o da yalmzca kendi vicdamnm sesini dinleyebilirdi.

Dylan, Cheyenne’in evine dönerken bitkin düşmüştü.


Aklına gelen her yerde Presley’yi aramış, hatta gittiğinden
bile şüphe duyduğu birkaç yere dahi bakmıştı. Presley’nin
çalıştığı kumarhaneye ve onun ilerisindeki kumarhaneye git­
mişti. Yollar ıslak ve tehlikeli olsa da lisedeyken takıldıklan
eski madene giden dar yolda ilerlemişti. Cari Inera’yı yata­
ğından çıkanp Presley’ye mal satmakla suçladığında adam
bunu reddetmişti. Daha sonra da kendisi gibi adres adres ge­
zen Aaron’a rastlamıştı. Presley’den iz yoktu. Son bir hamle
yapıp beraber bir saat boyunca Whiskey Creek’in sokakla-
nnda gezmiş, kasabanın iki ucundan başlayarak olabildiğin­
ce dikkatli ilerleyerek bütün otoparklan, sokak aralannı ve
yan yollan kolaçan edip Presley’nin arabasını aramışlardı.
Dylan, Cheyenne’in evine ablasıyla ilgili en ufak bil­
gi bulamadan dönmekten nefret ediyordu fakat artık polisle
temasa geçmek dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. En
azından şimdilik içinde bulunduklan durum nedeniyle bunu
yapmamayı tercih ediyordu.
Son yarım saat içinde bir haber alıp almadığını sormak
için Cheyenne’i üç kez aramıştı fakat telefon açılmamıştı.
Dylan onun ujmyakaldığım umuyordu. Biraz dinlenmeye
ihtiyacı vardı. O gittiğinden beri endişe içinde beklediğini
düşünmek istemiyordu. Belki Presley geri dönmüştü ve ikisi
de şimdi evde, güvendeydi.

309
Brenda Novak

Fakat Cheyeıme’in evine vardığında Presley’nin ara­


basını göremedi. Adli tabibin arabası, bir polis arabası ve
Acura marka bir başka araç gördü.
“Ah, lanet olsun,” diye mırıldanarak arabaları engelle-
memek için garaj yolunun aşağısına park etti.
Aaron da onu takip ederek, Dylan’m arabasının yanı­
na park etti. Yolcu camından, “Burada mı kalacaksın?” diye
bağırdı.
“Evet.”
Aaron başını iki yana salladı. “Bazen senin gibi olmak
istiyorum. Daima ne istediğini ve onu nasıl alacağını bili-
99
yorsun.
Bu doğru değildi. Dylan isteklerinden onun kadar, belki
daha da çok mahrum kalmıştı. Fakat Aaron ona cevap ver­
me fırsatı tanımadı. Sanki Cheyenne’in evinden bir an evvel
uzaklaşmak istiyormuş gibi birden gaza basıp gitti.
“Bir bilsen.” Dylan başını iki yana salladı.
Onun çalmasına fırsat kalmadan kapı açıldı ve tanıma­
dığı iki adam bir sedyede Anita’nm bedeniyle dışarı çıktı.
Anita nın üstünde bir örtü vardı fakat Dylan yine de bakış­
larını ondan kaçırdı. Bir an bile görmeye tahammülü yoktu.
Zaten yatak odasında karşılaştığı manzarayı zihninden asla
kazıyamayacaktı.
Onu birden karşılarında bulan adamlar, kenara çekilen
Dylan’a bakarak, “Aileden misiniz?” diye sordular.
“Cheyenne’in arkadaşıyım.”
“Birinin geldiğine sevindim. Kendisi içeride.”
Dylan onun yalnız başına neler hissettiğini düşündü-

310
Karlar Düşerken

ğünde midesinde bir burulma hissetti. Adamlar olay yerini


belgelemek için fotoğraf mı çekmişti? Polisler şimdi Pres
ley ’yi mi any ordu?
Eğer aynı durumda Aaron olsaydı kendisinin nasıl his-
sedeceğini biliyordu...
Karlı havadan içeri adım atar atmaz Anita’nm odasın
dan gelen sesleri duydu fakat koridora ulaştığında adımlan
yavaşladı. Anita’nm öldüğü veya öldürüldüğü yerin yakı
nmdan bile geçmek istemiyordu. Ölümle sorunu olan tek
kişi Aaron değildi. Dylan da annesini ambulansa bindiril-
meden önce görmüştü.
Şerif, “Burada yalnız başınıza durabilirsiniz, değil mi? 9
9
diye sordu.
Odanın hemen önünden Dylan, Cheyenne’in temizlikle
meşgul olduğunu görebiliyordu. Lekeli yatak örtüleri yatak­
tan çıkanimıştı.
Ben iyiyim,” diye cevapladı Cheyenne.
44
Ablanız eve ne zaman dönüyor?” Bunu orta yaşlı
mer bir kadın sormuştu.
44 99
Bazen geceyi bir arkadaşında geçirir.
Dylan bunun tuhaf bir cevap olduğunu düşündü. Bunu
bir cevap olarak kabul etmelerini daha da tuhaf buldu
Kadın, “Keşke onunla temasa geçebilseniz,” dedi. “Son
bir kez ona veda etse çok iyi olurdu. Eve geldiğinde odayı
boş görmesi daha da zor olacak
Cheyenne birkaç hastane geceliğini dertop etti. “Bunun
her an olabileceğini biliyordu 99

“Tabii ama yine de ”

311
Brenda Novak

“Telefonunun şarjı bitmiş olmalı,” diye açıkladı Che­


yenne. “Veya derin uyuduğu için duymuyor. Ona olabildi­
ğince çabuk erişmeye çalışacağım.”
Kadın içini çekti. “Sanırım onu aramak dışında yapa­
bileceğiniz tek şey bu. Bu gece yollar çok ıslak olduğundan
onu aramaya çıkmanızı tavsiye etmem.”
“Tamam.”
“Eminim Presley’den yann haber alırsınız.” Cheyenne’e
yaklaşıp uğraştığı işe bir süre ara vermeye zorlayarak ona sa-
nldı. “Yaşadıklanmz için çok üzgünüm. Bunu izlemek çok
zordur. Ama umanm size bir nebze de olsa yardım edebildiği-
4

mİ umuyorum. Bu bakımevinde bizim hedefimizdir.”


Cheyenne sanki en hafif dokunuş karşısında parampar­
ça olabilirmiş gibi kmlgan görünüyordu. Fakat Dylan onun
solgun yüzünün onlara normal geldiğini düşündü. Sonuçta
kısa süre önce annesini kaybetmişti.
“Tabii,” dedi hemşireye. “Çok yardımcı oldunuz. Yar­
dımınız olmasaydı ne yapardım, ne yapardık bilmiyorum.”
Rica ederim. Hemşire onun koluna dokundu. “Anne­
niz daha iyi bir yerde.”
Cheyenne başmı eğdi. “Evet. Biliyorum. Bence de öyle.”
Yumuşak, dingin bir ses tonuyla konuşuyordu fakat Dylan
onlann gitmesini istediğini biliyordu. Whiskey Creek Polis
Merkezi cevap veremedikleri 911 aramalanna ve gece birden
sonra gelen aramalara cevap vermesi için şerifle anlaşmıştı,
bu nedenle bunlar Whiskey Creek’ten değil, ilçeden gelen gö­
revlilerdi. Anita’nın nasıl biri olduğu ve Cheyenne’in ne tür

312
Karlar Düşerken

karmaşık hisler yaşadığı hakkmda hiçbir fikirleri yoktu.


Kadm daha profesyonel bir ses tonuyla, “Yas danış­
manlığı hizmeti almanızı öneririm,” dedi. “Siz ve ablanız.
Yaşadıklannız çok travmatikti ve birkaç ay, hatta belki daha
da fazla zorlanmaya devam edeceksiniz.”
Dylan buruk bir gülümseme takınmadan edemedi.
Bunu önermek kolaydı fakat yas danışmanlığı hizmeti be­
dava değildi. Dylan bunu biliyordu. Ailesine yardım edecek
hiçbir şey ve hiç kimse olmamıştı.
“Öneriniz için teşekkürler,” dedi Cheyenne. “Elimiz­
den geleni yapacağız.”
Şerif ciddi bir ifadeyle saatine baktı. “Şuna bakm. Saat
neredeyse altı olmuş. Uyuyabilecek gibi misiniz? Eğer ister­
seniz ablanız dönünceye kadar oturma odasında televizyon
izleyebilirim. Burada yalnız kalmanızı istemiyorum.”
Cheyenne hâlâ elindeki hastane geceliklerini dürüyor,
bir kenarda özenle katlanmış duran temiz çarşaflan da ona
ekliyordu. “Çok kibarsmız ama gerek yok. Yine de teşekkür
ederim.”
“Sizi bu halde bırakamam.”
Dylan boğazını temizleyerek ilk kez dikkatlerini çekti,
îçeri girdiğini duyduysalar da hiçbir tepki vermemişlerdi.
Ya olan bitenlerle ilgilenmeye dalmışlardı ya da Anita’mn
bedenini götüren adamlardan biri olduğunu ve belki bir bar­
dak su için geri döndüğünü düşünmüşlerdi. ‘ Ben
gilenirim,” dedi Dylan.
“Bu... arkadaşınız m ı?” H em şirenin siyah kalem le vur-

313
Brenda Novak

gulanmış kaşlan havalanıp neredeyse alnına çıktı.


Cheyenne onu görünce öyle rahatlamış göründü ki oda
kalabalık olmasına karşın Dylan az kalsın onun yanına gi­
decekti. “Komşum,” dedi Cheyenne. “îyi ellerde olacağım.”
İnançla söylenen bu sözler DylanTn kafasını kanştırmış-
tı. Onun Joe’yu istediği sonucuna varmıştı. Fakat eğer dumm
buysa neden Joe’yu aramamıştı? Joe neden burada değildi?
Uzakta yaşadığı için mi? Cheyenne’in kendisinden daha aşa­
ğıda gördüğü biriyle daha rahat hissettiği ve Joe’nun bu kor­
kunç sürecin bir parçası olmasını istemediği için mi?
Şerif, uzun saçlan ve deri ceketi onun güvenilmez biri
olduğu izlenimi uyandırıyormuş gibi gözlerini kısarak onu
süzdü fakat polislere has sert yüzünde yorgunluk izleri var­
dı. Eve, ailesinin yanma dönmeye can attığı su götürmez bir
gerçekti. Mesaisi muhtemelen bitmek üzereydi. “Bir şeye
ihtiyacınız olursa arayın,” dedi Cheyenne’e.
Cheyenne başmı salladı ve onlan kapıdan geçirirken
bütün basmakalıp sözleri söyleyip teşekkür etti.
En sonunda gittiklerinde kapıyı kilitledi, arkasını dö­
nüp Dylan’a baktı.
“Ateş yakabilecek durumda mısın?” diye sordu.*

“Tabii.” Dylan sebebini sormadı. Onun ne yapmak is­


tediğini tahmin ediyor ve bütün kalbiyle onu destekliyordu.
Aynı zamanda onun çoktan yaptığı şeyi de tahmin etmişti ve
kendisinin de aynısını yapacağını biliyordu.
Alevler verandadan getirdiği odunlan yalamaya başlar­
ken Cheyenne de arkadan bir bohçayla geldi.
“Onu nerede sakladın?”

314
Karlar Düşerken

44
Barakada.” Plastik torbada kanlı yastık ve Dylan
daha önce gördüğü halde döndüğünde Anita’nın odasında
göremediği örtüler duruyordu.
Cheyenne onları ateşe attı. Daha sonra gecelikleri, hav­
luları, yıkama bezlerini, kateterleri ve diğer hastane malze­
melerini, hatta annesinin normal kıyafetlerini bile ateşe attı.
N

Cheyenne saç fırçalarını, taraklan, makyaj çantalarını


ve mücevherleri ateşe attığında Dylan, “Hepsinden kurtul­
mak istediğine emin misin?” diye sordu.
Cheyenne son derece kararlı bir tonla, “Evet,” dedi ve
geri çekilip her şeyin yanıp yok olmasını izledi.

315
dedi Dylan. “Ben Presley dönene dek bu
rada oturururn
Cheyenne onun kalmak istemesine inanamıyordu. Dy-
I

lan daha saatler önce onu Joe’yla görmüştü. Cheyenne bu


olayın onu çok etkilediğini biliyordu. Dylan her ne kadar
kibar olsa da, Anita’nm bedeni götürüldüğünden beri ona
dokunmamıştı ve bunu yapmayı düşünmediği de belli olu­
yordu. “Tamirhane ne olacak?”
Grady’yi ararım, gidip o açar.”
44

44
Kardeşlerin sensiz idare edebilir mi? 9
9

“Bir günlüğüne idare ederler.”


Cheyenne ellerini önünde birleştirdi. Sanki onlan nere­
ye koyacağını bilemiyormuş gibi görünüyordu. “Presley’den
haber yok mu?”
“Yok.”
Cheyenne bunu tahmin etmişti fakat yine de sormalıy­
dı. Ablası nereye gitmişti? O külüstür arabasıyla otobanda

316
Karlar Düşerken

bir hendeğe yuvarlanmış olabilir miydi?


Cheyenne böyle bir şey olmasından korkuyordu. Pres­
ley’nin bilerek yoldan çıkmış olabileceğinden bile endişele­
niyordu. Uyuşturucu insanlara normalde asla yapmayacaklan
şeyler yaptırtıyordu. Hamile olma ihtimaline Anita’nın ölü­
me yaklaşması da eklenince belki...
Bu düşüncelere ara verip konuyu değiştirdi. “Sen onu
aramaya çıktığında Aaron geldi. Sana ulaştı mı?”
“Evet. Yardım etmek için elinden geleni yaptı 9
9

“Sanınm Presley ona âşık.”


“Ben de o izlenime kapıldım.”
Cheyenne ona hamilelikten bahsedip bahsetmemek ara-
smda gidip geldi. Parkta ilk konuştuklannda Presley’yi pek
onaylamamıştı, bu nedenle en sonunda ablasının sımnı onun-
4

la paylaşmamaya karar verdi. Onun güvenini suiistimal etmek


istemiyordu. Dylan, Anita’nın öldüğü akşam hakkında zaten
bilmesi gerekenden çok daha fazlasını biliyor olmalıydı.
Annesinin odasına girdiği anı hatırladıkça kusacak gibi
hissediyordu. “Sence... Presley’nin yaptığını sakladığım
için çok mu kötüyüm?”
4

Dylan’m gözleri onunkilere sabidendi. “Hayır.”


“Sadece... Anka’nın ölümüne günler kalmışken onun
başının belaya girmesini istemedim. Bu bir bahane değil
ama...” Cheyenne bu durumun altından başka türlü nasıl
kalkabileceğini, tutarlı ve ahlaklı davranmayı başarıp yine
de kusurlarla dolu ailesini sevmeyi, ona değer vermeyi sür­
dürebileceğinden emin değildi. “Eminim... bir anda parladı

317
Brenda Novak

veya uyuşturucu filan kullanmıştı. Anita’yı seviyordu.


“Ne olduğunu bilmiyoruz. Onu hemen suçlu ilan ede­
mezdin. Yoksa sisteme güvenmek zorunda kalacaktın ve
bence sistem ondan daha güvenilir değil.”
Dylan haklıydı fakat bu Presley’nin bir açıklama yap­
mak için bile aramamasını haklı çıkarmıyordu. Cheyenne
aynı akşam hem annesini hem de ablasmı kaybetmekten
korkuyordu. “Umanm iyidir.”
Gözlerindeki anlayış Cheyenne’in onun sanlışmı yeni-
••
den hissetmek için yanıp tutuşmasma neden oluyordu. Oyle
çok üşüyor, sıradan dünyadan öyle kopuk hissediyordu ki...
Dylan’m ihtiyacı olan desteği verebileceğini biliyordu. Dy­
lan’m üzerindeki ciddi etkisini dillendirmek istemiyordu fa­
kat Dylan bunu daha önce yapmıştı. Cheyenne ondan bu fi­
ziksel rahatlığı isteyebilmeyi umsa da, aralarında daha önce
olmayan bir mesafe vardı ve bunun suçlusu kendisiydi. Dy­
lan’m beraberlerken hissettiklerini sorgulamak zorunda bı­
rakmıştı. Artık o da tıpkı kendisi gibi temkinli davranıyordu.
“Eminim öyledir,” dedi.
Cheyenne telefonuna baktı. Eve gittiğinden beri nasıl
bu kadar çok şey olmuştu? Tatiller hiç kolay değildi. Che­
yenne’in geçmiş Noellerle ilgili çok fazla kötü anısı vardı,
Noel Baba olmadığını çok erkenden öğrenmişti. Fakat bu
Noel yıllardır geçirdikleri arasında en zoruydu.
Dylan, “Biraz dinlen,” dedi ve oturdu.
Cheyenne güçlükle yutkundu. “Bu arada... Viktoryen
Noel şenliğinde...”
Şimdi bunu konuşmayalım, tamam mı?”

318
Karlar Düşerken

“Ama konuşmamız gerek.” Cheyenne onunla konuşup


neler hissettiğini söylemek istiyordu fakat Seksi Sadie’dey-
ken onun yüzünde gördüğü umut kaybolmuştu.
“Söyleyecek bir şey yok. İkimiz de çok şey yaşadık.
Eğer biriyle beraber olacaksak bu kişi güvenilir, tutarlı ve
geçmişi temiz biri olmalı. Bunu anlayabiliyorum. Joe senin
için mükemmel.”
Cheyenne güçlükle nefes alabiliyordu. Bu akşam çok
ağır şeyler yaşamıştı. Fakat her nasılsa az önce duyduklan
canını her şeyden fazla yakıyordu. Joe’nun onu öpebileceği-
ni düşündüğü an her şeyi netleştirmiş, Dylan’a karşı hislerini
bir kenara atamayacağını ona göstermişti. Bu sadece çekim
değildi. Joe daha yakışıklıydı. O hep bir aile babası olmak
istemişti ve bu nedenle daha güvenilir bir tercihti. Cheyenne
özellikle de onu isteyerek geçen yıllardan sonra en sonunda
onun ilgisini çekebildiği için çok mutluydu.
Fakat Dylan’m kollarında olmak tıpkı yuvasına dönmek
gibiydi. Onun da kendisi gibi savaş yaralan olabilirdi fakat
Cheyenne’in geçmişini ve onu anlayabiliyordu. Cheyenne
daha önce hiç kimseyle böyle bir yakınlık paylaşmamıştı.
Bir şey söyleyecek oldu fakat sonra Dylan’m bunu umur­
samadığım düşünerek sustu. Aralarmda hiç beklenmedik bir za­
manda yeşeren şeyden vazgeçmek için her şeyi yapmıştı. “Ta­
mam. Tabii. Özür dilerim,” dedi ve odasına gitti.

Presley nerede olduğunu fark ettiğinde Los Angeles yo­


lunu yarılamıştı bile. Bunu fark edince sadece benzin almak

319
Brenda Novak

İçin durdu. Araba birkaç kilometre önce, güneş ufukta belirir­


ken ve Presley’nin hayatının en uzun gecesini sonlandınrken
teklemeye başlamıştı. Şimdiyse hepten durmuş, gitmiyordu.
Kaliforniya’nın en büyük şehirleri arasında uzanan 5
numaralı eyaletlerarası otobanda gidiyordu. Sacramento’yla
Los Angeles’ı birbirine bağlayan 99 numaralı otoyolun aksi­
ne, burada benzin istasyonları az ve birbirine uzaktı. Presley
bir çıkışa da yakın değildi. Müzik son ses çalarken son ben­
zinciyi de hiç düşünmeden geçmişti ve bir somakinin nere­
de olacağını bilmiyordu. Bunu umursamıyordu da. Gidecek
hiçbir yeri yoktu. Sadece gitmeye devam etmeliydi; tıpkı
çocukken konaklama tesislerinde durup diğer yolculardan
yemek için para istediklerinde yaptıkları gibi.
Arabadan iner inmez bir tırm tiz komasını duydu ve
geriye doğm sendeledi. Araç sert bir rüzgârla önünden geçip
gittiğinde saçlan ve kıyafetleri havalandı. Az kalsın kendini
öldürecekti.
Sersemlemiş halde tırm çektiği römorklara bakakaldı,
arkasında dönen toprak girdaplannı izledi ve şayet ezilseydi
bunu hissedip hissetmeyeceğini düşündü. Belki de göz açıp
kapayana dek hayatının acısından kurtulurdu...
Ne yapacaktı? Nereye gidecekti?
Hiçbir fikri yoktu. Fakat saatler önce aldığı kristal me­
tin etkisi geçmeye başlamıştı. Daha fazlasını alacak bir yer
bulmalıydı. Aklındaki tek düşünce buyken, dakikalar sonra
bir başka kamyonet onu yol kenannda yürürken gördü ve
dump onu gideceği yere bırakmayı teklif etti.

320
Karlar Düşerken

Cheyenne telefonuna uyandı. Telefonu titreşimdeydi fa­


kat ne kadar uykusuz olursa olsun, bu onu uyandırmak için
yeterliydi. Gözlerini kırpıştırarak dönüp telefonu aldı. Pres­
ley’nin aradığını umuyordu. Fakat arayanın kimliğini doğru
düzgün görmeden bile arayanın o olmadığını anladı. Araya­
nın ismi R harfiyle başlıyordu.
Riley. Muhtemelen pansiyondaydı.
64Alo?” Cheyenne elinden geldiğince ayılmaya çalışı­
yor fakat sanki binlerce kilo toprağın altında gömülüymüş
gibi hissediyordu. Sesini duyunca öyle de konuştuğunu fark
etti.
“Hey, nasılsın? Seni uyandırmadım, değil mi?”
Riley onun hafta sonu neden aramadığını merak ediyor
olmalıydı. Cheyenne onu arayacağını söylemişti.
Yastıkların arasına çöktü. “Saat kaç?”
“Neredeyse iki. Uğrayacağını sanıyordum. Ana sa­
londaki boyanın nasıl olduğunu göstermem gerek. Sanınm
Eve’le aklınızda böyle bir şey yoktu ama...”
“Hım...” Cheyenne saçlarını düzeltti. Birden vites de­
ğiştirip işe odaklanmak çok zordu. Hayatı adeta başına yı­
kılıyordu; Anita’nm ölümü, ablasının bundan sorumlu olma
ihtimali ve ortadan kayboluşu, Joe’yla beraberken Dylan la
karşılaşması. “Dün akşam oldu,” dedi basitçe.
“Ne oldu?”
“Annem öldü.”
Riley sessizleşti. Ardından içini çekti. Eve burada ol
99
madiği için berbat hissedecek.

321
Brenda Novak

“Biliyorum.”
“Çok üzgünüm. Eve’in yerini tutamam biliyorum ama
hemen geliyorum.”
Kapı açıldı ve Dylan içeri girdi. Herhalde telefonda ko­
nuşurken sesini duymuştu. “Gitmem gerek,” diye fısıldadı.
“Tamirhanede bir sorun çıkmış.”
Cheyenne onun gitmesini istemiyordu fakat ondan çok­
tan hakkı olandan daha fazlasını istemişti. Telefonu kapattı.
“Presley’den haber yok, değil mi?”
“Hayır.”
“Tamam. Benimle kaldığın için sağ ol. 99
Dylan başını salladı ve kapıyı kapadı.
Riley, “Kimdi o?” diye sordu.
“Komşum.”
“Hangisi?”
“Dylan Amos.”
"Gerçekten mi?”
Riley’nin tizleşen sesi karşısında tüyleri diken diken
oldu. “Evet. Sokağın aşağısında oturuyor, bu yüzden anne­
99
mi götürürlerken bana eşlik etti. Neden bu kadar şaşırdın?
44Dylan Amos’un sana destek olacak kadar anlayışlı biri
99
olduğunu hayal etmek zor.
Cheyenne içinse öyle değildi. Dylan çok saygın biri
gibi görünmüyor olabilirdi fakat değer verdiği insanları her
99
zaman korumuştu. “O insanlann düşündüğü gibi biri değil.
“Nasıl biri peki?”
Cheyenne tam anlamıyla karannı vermemişti. Fakat

322
Karlar Düşerken

onun insanların düşündüğünden çok daha iyi biri olduğunu


99
biliyordu. “Gayet iyi biri.
66
Sen öyle diyorsan öyledir. Eğer sorarsa benim de onun
99
İyi biri olduğunu düşündüğümü söyle.
Riley dalga geçiyordu. Cheyenne gönülsüzce gülerek,
66
Kes şunu,” dedi.
“Açıkçası onu kızdırmak istemem.”
Cheyenne, Riley’nin abartılı üslubuna gülümsedi.
“Sana asla zarar vermez.”
Eğer tepesini attırmazsam vermez tabii. Her neyse, bi-
66

99
razdan geliyorum.
“Hayır, gelme.” Cheyenne bitkin hissetmesine karşın
güçlükle dikleşti. “Ablam kayıp. Çıkıp onu bulmam gerek.”
“Kahretsin.”
“Aynen öyle.”
“Haberi kötü karşıladı, öyle mi?”
99
Cheyenne aksini iddia etmedi. “Bir şeyler oldu.
“Onu aramana yardım ederim.”
Iş ne olacak?”
Ne olmuş? Patronla bir işimiz vardı, ona gittim. On
99
dakikaya oradayım.

Cheyenne, “Önce şu tarafa gider misin?” diye sordu.


Riley ona baktı. Gözlerinin altındaki siyah halkalar
hakkında konuşup durduktan sonra, arabayı kullanmakta ıs­
rar etmişti. “Kasabadan çıkmak mı istiyorsun? Neden? Ora­
da çıkmaz sokak dışında ne var ki?”

323
Brenda Novak

Bir kere AmosTar vardı. Cheyenne, AaronTn ağabe­


yine Presley’den haber aldığını söylemiş olsun istiyordu.
Fakat işin aslı Aaron’a gerçekten güvendiği söylenemezdi.
4

Onun da uyuşturucu kullandığı düşünülürse dünyadaki en


güvenilir kişi olmadığı kesindi.
Cheyenne, Dylan’a da yüzde yüz güvenmiyordu ve ona
söylediği gibi tamirhaneye mi gittiğini, yoksa sadece ondan
uzaklaşmak mı istediğini görmek için sabırsızlanıyordu.
“Şu tarafta arkadaşları var.”
Riley sanki dere tarafında sadece belalı insanlar yaşı­
yormuş gibi, ""Ne tür arkadaşlar bunlar?” diye sordu.
Normalde Cheyenne böylesi bir cümle duyduğunda ka­
fasına takmazdı. Zaten kendisi de öyle düşünüyor sayılırdı.
Gelgelelim bugün Riley’nin tavrı onu rahatsız etmişti. “Bu

arada yaşayan herkes serseri diye bir kaide yok,” dedi. ""Ben
99
de burada yaşıyorum, değil mi?
Annesi Anita da dere tarafında ikamet ediyordu ve kli­
şelere kesinlikle uyuyordu fakat Riley bunu söylemedi. “Ta­
99
bii. Özür dilerim.
Cheyenne cevap vermedi. Dylan’m evini incelemekle
meşguldü. Onu hiç gündüz gözüyle ve şimdiki bakış açısıyla
görmemişti. Evin dışının da içi gibi iyi korunmuş olduğuna
kanaat getirdi. Süslemeler, çiçeklikler, Noel çelenkleri veya
kapı matı yoktu fakat bu bölgedeki pek çok evin önünde
mutlaka bulunan külüstür arabaları, patlak tekerler ve aküler
yoktu. Birileri yenilerde, muhtemelen geçen yaz çiti tamir
etmişti ve ev yeni boyanmıştı.

324
Karlar Düşerken

DylanTn cipi evin önünde değildi. Nedenini düşünmek


istemese de bu onu biraz daha iyi hissettiriyordu. Fakat ab­
lasının Mustang Tnden iz yoktu.
Riley’yle durdular ve Cheyenne ağır adımlarla arka ta­
rafa gitti. Ne olur ne olmaz diye, DylanTn bir gece araba­
sını sakladığı ambara bakmayı planlıyordu. Ablasının Mus­
tang Tnin neden orada olabileceği konusunda hiçbir fikri
yoktu fakat bir yerden başlaması gerekti.
Saklanmış bir araba veya Presley’den bir iz göremedi;
sadece birkaç ağırlık ve kum torbası vardı. Radyoya, su sü­
rahisine ve bir kenara atılmış eşofman üstüne bakılırsa bin­
leri ekipmanı düzenli olarak kullanmıştı. Hatta belki birkaç
kişi.
Cheyenne ablasının ne hissediyor olabileceğini hayal
etmeye çalıştığında ürperdi. Annesinin odasında bulduklan-
nm sonuçlannı düşünmek istemiyordu, özellikle de bu ken­
disini de yasadışı bir konuma yerleştirdiği için.
Dylan’m köpekleri sürme kapıya havlıyor ve zıplı­
yordu. Cheyenne’in orada olmaması gerektiğini biliyorlar­
dı. Cheyenne durup onlara baktı. Çocukken annesine bir
köpek alması için yalvarmıştı. Anita onun en sonunda bir
sokak köpeği almasına razı gelmişti. Ardından Cheyenne’i
Albuquerque’den götürmüş, Cheyenne köpeği arkasında bı­
rakmak zorunda kalmıştı.
Cheyenne yetişkinliğe eriştiğinde bir evcil hayvan al­
mayı düşünmüştü fakat annesine bakmak birincil önceliği
olmuştu. Üstelik gelecekte kiralayacağı evde en azından

325
Brenda Novak

ciddi bir depozito ödenmeksizin hayvan beslemeye izin ve­


rilip verilmeyeceğini bilemezdi.
Belki bir gün, diye geçirdi içinden ve cama hafifçe vur­
du. “Selam, çocuklar.” Köpeklerin erkek olup olmadığını
bilmiyordu fakat devasa oldukları kesindi.
“İyi misin?”
Cheyenne dönüp baktığında Riley’nin peşinden geldi
ğini gördü. “İyiyim. Presley burada değil. Hiç kimse yok.”
99
“Amos’1ar burada mı yaşıyor?
Cheyenne başını salladı.
“Fena değilmiş. Şu anda yaşadığım yere bin basar.”
Beraber Riley’nin kamyonetine döndüler. “Şimdiki durak
99
neresi?
“Sanınm Cari Inera’nm evi.” Cheyenne önceki gece
Dylan’m attığı adımları takip ettiğini biliyordu fakat o za­
mandan beri bir şeyler değişmiş olabilirdi.
Riley onun elini tuttu. “Eve’e annenden söz ettin mi?”
Cheyenne ciğerlerine soğuk havayı çekti. “Henüz de­
ğil. Tatilinin geri kalanını mahvetmek istemedim.”
“Bilmek isteyecektir.”
66Şu anda yapabileceği bir şey yok. O dönene kadar
99
bekleyelim.
Riley onu çekip durdurdu. “Emin misin?”
Cheyenne başını salladı. “Tek yapmak istediğim şey
99
Presley’yi bulmak.

326
Karlar Düşerken

“Onu bulacağız.” Riley bundan emindi fakat Cheyenne


şüpheye kapılmaya başlamıştı. Presley’nin yaptığı şeyi ken­
dine yedirebileceğini sanmıyordu.
Kendisi de onun bu yaptığını kabullenebileceğini san­
mıyordu. Kendisinin onu örtbas etmek için yaptıklannı da.

327
benzincinin önünde, bir müşteriyle yağ deği-
akkmda konuşurken babası mini marketin kapısından
başmı uzatarak seslendi. “İşin bitince gel, olur mu?”
Martin onu sık sık çağırırdı. Bazen aklına benzinciyi
geliştirmelerine yarayacak bir fikir gelirdi. Veya birkaç yıl
önce işten çıkarmak zorunda kaldıklan kleptoman Mindy
gibi bir çalışanı kovmaları gerektiğini onunla paylaşırdı. Joe
pek kaygılanmamıştı. Yağ değişimi için gün ayarladıktan
soma yavaşça içeri girdi. “Ne oldu?”
Okul öğretmeni Joyce Weatherby kasada bir paket sa­
kız satın alıyordu. Martin ona iyi günler diledi ve o gittikten
soma Joe’ya, “Haberleri duydun mu?” diye sordu.
44Hangi haberleri?”

Cheyenne annesini kaybetmiş. 9


9
Joe bunu duymamıştı. Onu henüz aramamıştı. Şu sıra­
lar kızlarıyla plan yapmaya dalmıştı. Onları bir buçuk saat
soma alacaktı ve birkaç günü birlikte geçireceklerdi. “Sana
kim söyledi?”

328
Karlar Düşerken

“Birkaç dakika önce bakımevinin hemşiresi benzin


almak için uğradı. Cheyenne ve Presley’ye yemek götüre-
çekti. Benden onlann tanıdıklanna haber vermemi rica etti;
kızlara duygusal anlamda desteği olurmuş.”
“Gail’i aradm mı?”
“Hayır ama arayacağım.”
Joe ellerini ceplerine soktu. “Demek Anita en sonunda
99
gitti.
Babası ona sert bir bakış attı.
“Rol yapmaya gerek yok,” dedi Joe ve saate baktı. Eski
kansı saat yedide gelmesini söylemişti. Belki Cheyenne’i
kendisiyle beraber Sacramento ’y a gelmeye ikna edebilirdi.
Orada kızlarla beraber yemek yiyebilirlerdi. Annesi yeni
öldüğünden Cheyenne belki böyle bir akşam geçirmeyi is­
temezdi fakat arkadaştan Karayipler ’de olduğundan diğer
seçenek evde oturmak olacaktı ve Presley de çalışacaksa
yalnız kalacaktı. Bu pek iyi bir seçenek sayılmazdı.
Aynca Cheyenne’in kızlarla nasıl iletişim kuracağını
görmek istiyordu. Artık planlarını iptal edemezdi. Kızları
Whiskey Creek’e gelebilmek için bir arkadaşlanndan Noel
partisinin tarihini değiştirmesini istemişti. Boşanmalanna ba­
kan hâkim Noel arifesini Joe’ya, Noel gününü de Suzie ye
vermişti.
“Chey’i aranm.”
Babası onu ısrarcı bakışlarla takip ediyordu.
"Ne?” diye sordu Joe.
99

Ondan hoşlanıyorsun, öyle değil mi?


44

329
Brenda Novak

Hoşlanıyordu. Hem de çok. “Bilmişlik yapmayı kes


dediğinde, Martin gülerek onu rahat bıraktı.

Joe aradığında Cheyenne telefonunu sessize aldı. Cevap


vermeyerek kabalık ettiğini biliyordu. Bütün hafta bo^omca on­
dan kaçmıştı. Daha sonra Gail aradı. Fakat şu anda ikisiyle de
konuşamazdı. Birkaç saat boyunca aramalarmdan hiçbir sonuç
elde edemeyince paniklemişti. Bir el feneri alıp nehir kenarmda-
ki ormanlık alam aramak istiyordu. Presley o tarafı çok severdi.
Yazlan su kenarmda yürür, zincirleme sigara içerdi.
Özellikle de karanlık bastıktan sonra ve bu mevsimde hava
çok soğuk olsa bile Cheyenne onu orada bulma umuduyla nehir
kıyısma gitmeye karar verdi. Fakat önce bölge polisinin deste­
ğini almayı umuyordu. O ve Riley Presley’nin bütün arkadaşla-
n ve iş arkadaşlanyla bağlantıya geçmişti. Cheyenne başka ne
yapabileceğini bilmiyordu. Arabada giderken önüne çıkanlara
ablasmı sormak pek bir sonuç getirmemişti. Presley gecenin bir
yansı kalkıp gitmişti. Whiskey Creek’teki çoğu insanlarm çoğu
erken saatlerinde uyanık olmazdı.
Cheyenne, Tim Stacy’nin kapısını çalarken Riley ara­
bada bekledi. Tim birkaç yıldır polis şefi değildi fakat Che­
yenne Whiskey Creek’te yaşamaya başladığından beri dört
kişilik departmanda çalışıyordu, bu nedenle Cheyenne onu
sık sık görürdü. Bir keresinde Eve ve Cheyenne arabada gi­
derken Eve’e kazara kırmızı ışıkta geçtiği için ceza yazmıştı.
Tim kapıyı açtığında Cheyenne onun yemeğini bölmüş
olduğunu fark etti.

330
Karlar Düşerken

44
Rahatsız ettim, kusura bakma,” dedi.
Sorun değil.” Tim elindeki peçeteyle ağzını sildi ve
yan yan Riley’ye baktı. “Sizin için ne yapabilirim? 99

Cheyenne meseleyi anlatırken onu dinledi fakat Pres­


ley’nin ismini duyar duymaz Cheyenne onun yalnızca ki­
barlıktan dinlemeye devam ettiğini fark etti. Ablasının gitti­
ğini ve onu gün boyunca görmediğini söylediğinde ise Tim
onun endişesini pek de önemsememeye başlamıştı bile.
44
Saat sekiz bile değil,” dedi. 4

44
Ama dün, gecenin bir yansı gitti. Yani on beş saatten
99
fazla zamandır ortada yok.
44
On beş saat mi? Bak, ablanın pek de... nasıl denir?
99
Senin gibi sakin biri olmadığını biliyoruz.
“Bu doğru olabilir
“Eminim yaşadığı kayıpla başa çıkmaya çahşıyordur,”
diye araya girdi Tim. “İkiniz de çok zor zamanlar geçirdiniz.
Bir ebeveyni kaybetmek hepimizi farklı etkiler.”
“Hiç böyle kaybolduğu olmamıştı,” dedi Cheyenne, fakat
ses tonu şimdi ümitsizdi. Bu sözcükler ağzından çıkar çıkmaz
bütün güvenilirliğini yitirdiğini biliyordu. Presley bazen günler­
ce gidip dönmezdi. Bir keresinde haftalarca dönmemişti.
Fakat bu durum farklıydı ve bunun nedenini sadece
Cheyenne biliyordu.
Üniformasını çıkartmış olan Tim kot pantolonunu sa­
ran kemeri düzeltti. “Arabasını almış, öyle değil mi? Hazır
olduğu zaman dönecektir.”
Peki ya dönmezse?” 99

Eğer birkaç güne dönmezse başka bir yola başvururuz.

331
Brenda Novak

"Birkaç güne mi?” dedi Cheyenne.


“Polis merkezinin kaynaklannı çarçur edemem, Che­
yenne. Bu vergi ödeyen vatandaşlar için adil olmaz, öyle de­
ğil mi? Adamlan toplayıp bütün gece boyunca onun peşine
düşsem ve onu Sacramento ’da bir barda sarhoş halde bulsam
bu pek hoş olmaz.”
Cheyenne’in yüreği burkuldu. Bir kez daha ablasının
imajı aleyhine işliyordu. Cheyenne bütün hayatı boyunca
annesinin sorumsuzluğunun bedelini ödemişti ve şimdi aynı
şeyi Presley için yapıyordu.
Buna karşın Tim i ikna etmeye uğraştı. Riley bile araya
girip bu kez gerçekten de bir sorun olabileceğini düşündü­
ğünü söyledi. Fakat Presley gideli henüz tam bir gün bile
olmadığından bu anormal bir davranış gibi görülmüyordu,
özellikle de herkesin tanıdığı bir uyuşturucu müptelası ol­
duğu için.
%

Arabaya dönerlerken Riley, “Çok üzgünüm,” dedi.


Cheyenne cevap veremeyecek kadar öfkeliydi.
Riley ona kapıyı açtı. “Ne yapacaksın? 9
9
44
Pes etmiyorum,” dedi Cheyenne. “Eğer istersen sen
dönebilirsin ama ben devam edeceğim.”
44

Eve dönmek istemiyorum, Cheyenne ama...” Riley


yüzünü buruşturdu. “Jacob’ı bir arkadaşımın evinde bırak­
tım. Oraya dönüp onu almalıyım. Daha sonra onu anneme
bırakıp tekrar yanma gelirim, tamam mı?”
Cheyenne in yanaklarından gözyaşları süzüldü. Şimdi­
den Riley’nin gününün yarısını ve akşamının bir bölümünü

332
Karlar Düşerken

almıştı. Fakat yardımına başvurabileceği başka kimse yoktu.


“Sorun değil,” dedi. “Sen Jacob’la kal. Okulu tatil,
••
sporla veya ödevlerle de uğraşmıyor. Üstelik Noel geldi.
Ben yalnız hallederim.”

Aaron bekleme salonunda plastik bir sandalyeye oturmuş


Pepsi içiyordu. Normalde arkadan geldiğinde istediğini alır ve
doğmdan dükkâna dönerdi. Aym zamanda saat beşte diğerleriy­
le beraber çıkardı fakat bugün bunu yapmamıştı. Dylan onun
söyleyecek bir şeyi olduğu için oyalandığım düşünüyordu.
“Demek Cheyenne’den gerçekten hoşlanıyorsun, öyle
99
mi?
Bu kadar mıydı? Dylan’a dün gece gördüğü manzarayı
hatırlatıp canını mı sıkacaktı?
Dylan, Mack’in akşam yemeği olarak getirdiği sand­
viçten bir ısırık aldı. Yapacak işler olduğundan tamirhanede
kalmıştı ve çalışmanın aklını Cheyenne’den uzaklaştırmaya
yardımcı olacağını düşünüyordu. En azından şimdilik. “Ne
düşünüyorsun?” diye sordu.
Aaron içeceğinin yarısını bitirdikten sonra geğirdi. “Az
önce söylemedim mi?”
“Benim aşk hayatım umurunda bile değil. Zaten seni il­
gilendirmiyor. Konuşmamız gereken başka bir şey var mı?”
Kardeşinin yüzünde tuhaf bir ifade belirdi. Aaron san­
ki doğru sözcükleri bulmakta zorlanıyordu. Ardından, “Her
neyse. Unut gitsin,” dedi ve ayağa kalktı.

333
Brenda Novak

Sesinde her zamanki huysuzluğundan farklı bir duygu


vardı. Bu DylanTn dikkatini çekti, ayağa kalkmasına neden
oldu. “Aaron!”
Aaron kapıda arkasını dönüp sanki içten içe onu tüke­
ten acıya daha fazla katlanamıyormuş gibi bomboş gözlerle
ona baktı.
Dylan sesini yumuşatarak, “Ne oldu?” diye sordu.
Aaron güçlükle yutkundu. Hem konuşmak için yanıp
tutuşuyordu hem de bunu yapmak için isteksizdi.
“Söyle bana,” dedi Dylan.
Aaron tek eliyle yüzünü ovuşturarak, “Babamdan nef­
ret ediyorum,” dedi.
Bu yeni bir haber değildi. Aaron konuya böyle girmeyi ter­
cih etmiş olmalıydı. “Mesele babam mı?” diye sordu Dylan.
Aaron elini indirdi. “Hayır, aynı zamanda annem.”
Kardeşlerin en büyüğü olarak Dylan aralarında annele­
rini en iyi tanıyan kardeşti. Onu savunmayı görev gibi görü­
yordu fakat bir yandan da ne söyleyebilirdi ki? Tıpkı Aaron
gibi kendini soyulmuş hissediyordu. Fakat her zamanki gibi
elinden geleni yaptı. “O akıl hastasıydı.”
Aaron elini kaldırdı. “O olaydan beri hepimize attığın
palavralan tekrar etme. Bana sorarsan o kolay yolu seçti. Bizi
terk etti.” Dylan tepki vermeyince Aaron sözcüklerini vurgu­
lamak için elini kaldırdı. “Haydi yapma, sen de ona kızgın
olmalısın! Senin de hayatın nasıl değişti, bir baksana!”
Aaron, DylanTn ne kadar kızgın olduğunu bilseydi şa-
şınrdı. Onu on sekizinde etkisi altına alan hiddetin nereden
kaynaklandığını sanıyordu? DylanTn o dövüşçülerle kafese

334
K arlar Düşerken

girmeyi istediğini mi düşünüyordu gerçekten? Karşı karşıya


geldiği tecrübeli dövüşçülerden korkmadığını mı sanıyordu?
Dylan’m bunu yapmasının nedeni, faturaları ödemek
için bildiği tek yöntemin bu olmasıydı; tamirhaneden kazan­
dıktan para hiçbir şeye yetmiyordu.
Hiddeti onu kurtarmış, onu inatçı bir savaşçı yapmış­
tı. Onun hayatında karşıtlanna oranla kaybedebileceği daha
fazla şey olması işine yaramıştı. Fakat o dövüşlerde ona güç
veren öfkesi artık neredeyse tükenmişti. Arada bir onun ta­
dını alıyor, eskiden duygusal durumunun nasıl olduğunu ha­
tırlıyordu fakat ipin ucunu bırakmayı öğrenmişti. Geçmişi
yenmesi gerektiğini, yoksa geçmişin onu yeneceğini öğren­
mişti. “Artık bunu yapmıyor.”
Aaron’m çenesi kasıldı. “Onu nasıl alt ediyorsun?”
Dylan özellikle de kardeşlerine hislerini açıklamakta
zorlanırdı. Hislerini hareketleriyle göstermeye çalışır, gi­
debilecekken kalmış olmasının her şeyi gösterdiğini düşü­
nürdü. Fakat kardeşlerinden herhangi birine daha önce onu
sevdiğini söyleyip söylemediğinden bile emin olamıyordu.
Onlan yedirip içirmiş, başlarını sokacak bir yuva vermiş,
yoldan çıkmamalan için elinden geleni yapmıştı. J.T. çok
içmeye başladığında bunları yapamaz olmuştu. Buna kar­
şın Dylan annelerinin yerini tutma konusunda çok yetersiz­
di. Kardeşleri annelerinin sunabileceği şefkat ve sevgiden
yoksun büyümüştü. Dylan’m sözlerinin altında yatan duygu
onu özellikle Aaron’ın karşısında huzursuz etse de kendini
duygularını dile getirmeye zorladı. “O olumsuz duygulara
yenilseydim sizi kaybedeceğimi biliyordum.”

335
Brenda Novak

Kardeşinin kaşları birbirine yaklaştı. “M ack’i demek


istiyorsun 9
9
"Hepinizi kast ediyorum. Sence yaptığım şeyi sadece
için mi yaptım? Eğer öyle olsaydı iki boğazı doyurmak
beş boğazı doyurmaktan daha basitti.”
Mesai saati bittiğinde ofis anormal bir sessizliğe gömü­
lürdü. İş saatleri çok gürültülü, koşturmacalı geçerdi. Fakat
şimdi sessizlik ayrı bir yoğunluğa sahipti.
Aaron uzun bir duraksamadan sonra, “Presley için üzü­
lüyorum,” dedi.
Demek bu samimi konuşmayı tetikleyen şey buydu. Dylan
kardeşinin olanlara karşı her zamanki “Umurumda bile değil”
repliği dışmda bir tepki verdiğini görünce rahatlamıştı.
“Ben de öyle.” Dylan da Cheyenne için üzülüyordu
fakat sürekli gözü dışarıda, sürekli daha iyisini arayan bir
kadınla beraber olmak istemiyordu. Elinden geldiğince bu
duygusal felaketten kaçınmakla iyi edeceğini düşünüyordu.
Taım biliyordu, hayatı bo 3mnca başka tuzaklara düşmesinin
önüne geçememişti.
“Sence nerede?” Aaron elinde evirip çevirdiği teneke
kutuyu sıktı. “Sence o...” Sesi çatlayınca sustu.
Dylan birden onun hakkında yepyeni bir endişeye ka­
pıldı. “Gerçekten de onun için bu kadar çok mu endişeleni­
yorsun? Neden?”
“Çünkü ortalıkta yok!”
“Ama henüz yirmi dört saat bile olmadı. Presley’yi
tanıyorsun. Basıp gitmek onun yapmayacağı bir şey değil.
Günlerce ortalıkta görünmeyebilir.” Anita’nın odasında gör-

336
1X4.9

dükleri bunun o kadar da basit bir mesele olmadığı anlamı­


na geliyordu. Fakat Aaron bunu bilmiyordu ve DylanTn da
açıklamaya niyeti yoktu. Hele ki bütün bu meselenin iyi bit­
mesi gibi bir ihtimal hâlâ varken. Presley’den haber alama­
mışlardı, neler olduğu konusunda en ufak bir fikirleri yoktu.
Aaron başını iki yana salladı. “Onun gitmesine izin ver­
memeliydim.”
“Bir saniye.” Tannm, Dylan bir sigara yakmak istiyordu.
Bütün gün içmemişti. Fakat hâlâ sigarayı bırakmak, Cheyen­
ne’e değilse bile kendine Joe kadar düzgün bir adam olduğunu
kanıtlamak istiyordu. “Bana onu görmediğini söylemiştin.”
Aaron yeniden aksi tavrını takındı. “Sadece bir dakika­
lığına gördüm.”
44Ama onu görmediğini söylemiştin! 99

“Belli ki sana söylemek istemedim.’


99
Lanet olasıca. “Kavga mı et...
“Hayır.”
“Peki onu bulmamıza yardımcı olabilecek başka bir şey
biliyor musun?”
“Tabii ki hayır.”
“O zaman... ne?”
Aaron başını önüne eğdiğinde Dylan’ın kalbi çarpmaya
başladı. ""Aaron?"
“Onun evine gitmeyeceğimi söyleyince telefonu kapat­
tı. Ama sonra uğradı. Annesini sordum ama doğru düzgün
bir şey söylemedi. Çok üzgündü. îçeri girmek istedi ve daha
kapıdan girmeden beni öpmeye başladı.
“Ee?”

337
Brenda Novak

Aaron daha yavaş konuşarak sözlerini sürdürdü. “Ber­


bat hissediyordum, o yüzden ona karşılık vermedim. Yanım­
da hap olup olmadığını sordu ve... ona birkaç tane verdim ve
eve yolladım.”
DylanTn aklından yine aşırı doz ihtimali geçti. Fakat
bu kez AaronTn bundan sorumlu olabileceğinden endişele­
99
niyordu. Lanet olsun... “Eve gitmedi.
44Hayır.” Aaron bakışlarını ona yöneltti. “Ama gittiği
99
yer hakkında bir fikrim olsaydı sana söylerdim.
Dylan öfkelenmiş ve endişeli halde resepsiyon masası-
99
nın etrafından dolandı. “Ona ne tür haplar verdin?
Huzuru büsbütün kaçan Aaron boynunu esnetti. “Ya-
nımda hap yoktu. Ona kristal met verdim. 99

"Onu nereden buldun?”


“Bırak lütfen, Dyl. Kolayca buluyorsun, tamam mı? İs­
tediğim zaman bulabilirim. Tanıdığım bütün torbacıları kor­
kutamazsın. Bu benim seçimim.”
Umanm Cari’dan almamışsmdır.”
44
Cari değildi. O senden çok korkuyor. Ne zaman yanı-
yaklaşsam deliye dönüyor,99

“iyi.” Ama Aaron haklıydı. Dylan Kuzey Kaliforniya’


daki bütün torbacılan tehdit edemezdi. Aaron kafayı bulmak
istediğinde bir yolunu bulurdu. “Presley geldiğinde kafası
iyi miydi?”
“Nereden bileyim? Daha uykumdan kalkamamıştım
bile! Ona uyuşturucu testi mi yapsaydım?”
Dylan adamlar Anita’yi almaya gelmeden önce onu
odasında gördüğü manzarayı hayal etti. Presley’nin uyuş-

338
K arlar Düşerken

turucu kullanmış olabileceğini tahmin etmişti. Muhtemelen


Anita öldükten hemen sonra gitmişti; kafası karışıktı, üz­
gündü, belki ayılmaya başladığından daha fazla uyuştum-
cuya ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle de Aaron’a uğramıştı.
“Ona ne kadar verdin?”
66Kafası yerinde değildi ve çok üzgündü, bu yüzden
beni rahat bırakmasını istedim. Ona birkaç torba verdim,
elimde ne varsa.” Ardından gözlerine yaşlar dolarak şöyle
99
ekledi, “Dyl, yardıma ihtiyacım var.
Bu itiraf Dylan’ı anlattıkları kadar korkuttu. Dylan,
Aaron’m savaştığı iblisleri onun için öldüremezdi, bu ne­
denle ona yardım edip edemeyeceğini bilmiyordu. İşte bu
yüzden Carl’ı tehdit ettiğiyle kalmıştı. Bu küçük de olsa bir
hamleydi. “Temizlenmek için rehabilitasyona başlamalısın.
Sadece sen bunu başarabilirsin. Sadece sen kendi hayatını
değiştirebilirsin.”
s

“Biliyorum.” Aaron bir nefes verdi. “Uzun zamandır


bana bunu anlatmaya çalışıyorsun. Seni dinleseydim... Pres­
ley hâlâ burada olurdu.”
Dylan bunun bir dönüm noktası olması, ailesinin bir
başka üyesini daha kaybetmeyeceğinin bir göstergesi olma­
sı için dua etti. Presley’yi kurtarmak için çok geç olmaması
için de dua etti. “Sana ihtiyacın olan yardımı bulmak için
elimden geleni yapacağım.”
Kardeşinin dudaklarında buruk bir gülümseme belirdi.
“Bu kadarına güvenebilirim.”
Aaron kalkmak üzere ayaklandı fakat Dylan onu dur­
durdu. “Sevgi bu değilse nedir?”

339
Brenda Novak

Joe bütün akşam boyunca Cheyenne’e ulaşmayı başa­


ramamıştı fakat kızlarını gördüğü için de mutluydu. Tam da
beklediği gibi ağacı sevmişlerdi; sonra pizza ısmarlamış,
film izlemiş, geç saatlere dek Noel, okuldan ve arkadaşla­
rından bahsetmişlerdi. Joe Whiskey Creek’te oldukları süre
boyunca onları eğlendinneye kararlıydı. Onları pek sık ağır-
layamadığından tam zamanlı baba olmayı özlüyordu. Fakat
çıkmak istediği kadın için duyduğu endişe bütün gün bo­
yunca zihninin bir yanmda asılı kalmıştı. Cheyenne anne­
sinin ölümünü nasıl karşılamıştı? Ve arkadaşlarının hepsi
tatildeyken ona kim destek olmuştu?
Presley’den üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmesi
beklenemezdi. Gail de Cheyenne’e ulaşmayı başaramamıştı.
Josephine ve Summer yatmaya gittiğinde ve Martin eve
I

dönünce, bir yardımı dokunup dokunmayacağını sormak


üzere Cheyenne’in evine uğramaya karar verdi.
Dükkânlar onda kapanıyordu, bu nedenle benzincide
durup uzun saplı bir beyaz gül ve bir kartpostal aldı.
Sandra Morton mesaideydi. Gece müşteri az olsa da ka­
sanın arkasında oturup kitap okumayı seçebilirdi. Bunun ye­
rine kadın temizlik yapmakla meşguldü. O en iyi çalışanla-
nndan biriydi. Oğlu Robbie de elemanlanydı. Çocuk henüz
on sekizindeydi fakat bu yaşta bakmakla yükümlü olduğu
bir bebeği vardı.
Joe içeri girdiğinde Sandra, “Selam!” dedi.
Joe gülümsedi. “Erken kapatıp eve, küçük torununa
dönmek mi isterdin?”

340
Karlar Düşerken

“Hayır, on ikiye kadar kalabilirim. Küçük Dodge üşüt­


tü. Ben burada olduğumdan onu ben değil, annesi kucağında
oyalamak zorunda.”
Robbie ve kendinden birkaç yaş küçük kansı Sandra’y-
la yaşıyordu. Kansı hâlâ lise öğrencisi olduğundan, Robbie
Sacramento ’da üniversite okurken geçimlerini ancak bu şe­
kilde sağlayabiliyorlardı.
“Bebekle beraber uyanmıyor mu?”
Sandra gözlerini devirdi. “Mecbur kalmadığı sürece hayır. 9
9

“Tatilde olsa bile mi?”


"Her zaman. ”
Joe Sandra’nm içinde bulunduğu zor durumu kıskan­
mıyordu. Hiçbir ebeveyn oğlunun henüz reşit olmayan bir
kızı hamile bırakmasmı istemezdi. “Neyse ki bebeği çok se­
99
viyorsun.
Sandra kıkırdadı. “Hem de nasıl. O benim gözümün num.”
Joe beyaz güllerin bittiğini görünce pembe bir gül ve
bir kartpostal seçti ve cüzdanını çıkardı. Babasıyla beraber
buranın sahibiydi fakat bir şey satın alacağı zaman diğer
müşteriler gibi parasını öderdi.
Sandra güle bakarak, “Biriyle mi buluşacaksın?” diye
sordu.
Joe, “Bugün Cheyenne Christensen’m annesi öldü,” dedi.
Sandra’nm gülümsemesi kayboldu. “Duydum. Çok üz­
günüm. Aslında Cheyenne bir ara uğrayıp sana bir not bı­
raktı. Seni görmeyi beklemiyordum, o yüzden onu çalışma
masana koydum. Sen ondan bahsetmesen aklıma bile gel-

341
Brenda Novak

meyecekti. Yemin ederim Dodge doğduğundan beri aklım


yerinde değil, hep onu düşünüyorum. Varsa yoksa bebek.
Sandra konuşmaya devam ediyordu fakat sözcükleri
artık Joe’ya muğlak sesler gibi geliyordu. Cheyenne neden
onu geri aramak yerine not bırakmıştı?
“Çıkarken notu alırım.” Joe, Sandra’nm sözünü kesip
kesmediğinden emin değildi fakat bunu pek umursadığı
söylenemezdi. Ona izin verseydi bütün gün konuşurdu. Para
üstünü aldıktan sonra üstü iş dosyalan ve otomobil aksesu-
varlanyla dolu olan masasının bulunduğu garaja gitti.
Eneıji tasarruflu lambaların yanması bir dakika sürdü.
Daha sonra Joe üstünde isminin yazılı olduğu, iyice katlan­
mış, zımbalanmış ve çocukların fotoğraflannm, takvimin ve
unutmaması gereken şeylerin yazdığı notlann asılı olduğu
duyuru panosuna iliştirilmiş bir kâğıt buldu.
Onu alıp okumak üzere taburesine oturdu.

Bugünkü mesajların için teşekkürler, Joe. Benim için


endişelenmen bana çok fazla şey ifade ediyor. Bugün seni
birkaç kez geri aramaya çalıştım fakat sana söylemem ge­
rekenleri söyleyecek cesareti toparlayabileceğimden emin
değilim. Bu nedenle umarım söyleyeceklerimi yazarak ifade
ettiğim için beni affedersin.
Öncelikle, hayatım şu anda tamamen altüst olmuş du­
rumda. Binleriyle görüşmeye başlamadan önce kafamı to-
parlasam iyi olur. Her şeyden çok da seni yanlış yönlendir­
mek veya hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum. Sana hep

342
Karlar Düşerken

saygı duydum, kasabaya ilk taşındığımızda bana karşı ne


kadar müthiş davrandığını asla unutmayacağım.

Joe ona karşı “müthiş” davrandığını hatırlayamıyordu.


Annesinin ona davranış tarzına sinirlendiğini. Martin’in onu
bu meseleye karışmaması yönünde uyardığını hatırlıyordu.
F akat bu kadardı.

O yüzden sana karşı dürüst olmalıyım. Sana bakire ol-


duğumu söylemiştim, hatırlıyor musun? Öyleydim de. Yani
o sıralar. Bunun üstünden çok uzun zaman geçmediğini bi­
liyorum (buraya gergin bir kahkaha ekle) ama sana bunu
söyledikten sonra Dylan la yattım (evet, Dylan Amos la).
Dylan la bir ilişkimiz yoktu; hiç beklenmedik bir şekilde
oldu. Otuz bir yıl sonra nasıl böyle bir anda olduğunu bil­
miyorum. Bu muhtemelen bilmek isteyeceğin bir şey değil
fakat zaten çok fazla badire atlatmış bir insansın, o yüzden
sana daha önce söylediklerime dayanarak bana ilgi göster­
meye veya bazı beklentiler kurmaya başlamadan önce sana
karşı olabildiğince dürüst olmam gerektiğini düşündüm.
Ne olursa olsun, sen benim gözümde daima bir kahra­
man olarak kalacaksın.
Cheyenne

Joe, “Vay canına...” dedi. Beklenmedik bir anda yum­


ruk yemiş gibi hissediyordu. İşte bunu tahmin bile edemezdi.
“Neye ‘vay canına’ diyorsun?” diye sordu Sandra. Her
şey yolunda mı?

343
Brenda Novak

Joe Öyle dalgındı ki, onun başını kapıdan içeri


ğını fark etmemişti. Az önce yaşadığı şoktan çıkmaya ça
hşarak ayağa kalktı. “İyiyim. Sadece... arabasının tamire
99
ihtiyacı varmış da
44
Sana bunu söyleyebilmek için benden bir zımba mı
istemesi gerekiyormuş?”
Joe cevap vermedi fakat sessizliği Sandra’mn konuşmaya
devam etmesini engellemedi. Sandra’yı hiçbir şey engelleye­
mezdi. Fakat Joe onun niyetinin iyi olduğunu biliyordu.
99
44
Ablasını bulup bulmadığını merak ediyorum.
Joe başmı kaldırarak, “Ablası mı?” diye sordu
“Buraya en başta onun için gelmişti. Presley’yi anyordu.
onu bütün gün boyunca görmemiş. Presley’yi tanıdığım için
çok da endişelenmedim. Kendini mahvetmeye kararlı birini
yolundan çeviremezsin. Ama yine de gözümü dört açacağımı
söyledim. Ardından birkaç dakika sonra tekrar geldi.”
Joe, Cheyenne’in itiraf ettikleri hakkında düşünmeye.
bunun ona karşı duygulannı nasıl etkilediğini anlamaya ih­
tiyaç duyuyordu. Fakat şimdi zamanı değildi. Sandra çok
meraklıydı. “Belki uğrayıp Presley’nin dönüp dönmediğine
99
bakarım.
Bu iyi olur. Presley’nin başı beladan kurtulmuyor ama
44

99
Cheyenne kesinlikle çok iyi bir insan.

'1A Á
I» >UA

enne’in arabası evin önünde olmasa da Dylan


^ ^ T ç a M ıT K a p ı açılmayınca evde olmadığı da netleşti.
Presley’yi bulamamıştı. Hâlâ dışarıda ablasını arıyordu.
Dylan onun yalnız olup olmadığını merak ediyordu.
Belki yanmda beyaz atlı prensi Joe da vardı.
Dylan bu alaycı düşüncelere karşın aslında gerçekten
de Joe’nun onun yanmda olmasını umuyordu. Cheyenne in
deliye dönmüş, kalbi kınk ve hassas bir halde yaşadıklarıyla
yalnız başına başa çıkmaya çalıştığını düşünmek hiç hoşuna
gitmiyordu.
Cheyenne’in içeride uyuyor olma ihtimaline karşın eli­
ni kaldırıp yeniden kapıya vurdu. Saat on birdi, Cheyenne
muhtemelen bu saatte uyumuyordu. Arabayı başka bir yere
bırakmış ve bir başkası onu eve bırakmış olabilirdi.
Motor sesini duyunca dönüp baktı. Cheyenne in garaj
yoluna park eden araç Oldsmobile veya Mustang değildi.
Dylan aracın markasını seçemiyordu fakat farlannm gücüne
bakılırsa bu ne Cheyenne’in ne de Presley’nin arabasıydı.

345
Brenda Novak

Bu bir kamyonetti ve Dylan onu net bir biçimde görmeyi


başannca kime ait olduğunu da anladı.
Birden başka bir yerde olmayı diledi fakat kendini ve­
randada dik durmaya, Joe motorunu kapatıp arabadan inin­
ceye dek beklemeye zorladı. Eğer Cheyenne’i eve getirdiy­
se en azmdan Dylan onun iyi olduğunu görüp kendini telkin
edebilirdi.
Ne var ki Cheyenne arabadan inmedi. Ona doğru gel­
mekte olan tek bir kişi vardı ve o da Joe’ydu. Joe Viktoryen
Noel şenliğindekinin aksine sert ve düşmanca bir ses tonuy­
la, “Evde değil mi?” diye sordu.
Dylan bu değişimin onu bu saatte Cheyenne’in kapısı­
nın önünde bulmaktan kaynaklandığını düşündü. Başmı iki
yana salladı. “Seninle değil mi?”
“Hayır.”
İlk kez karşı karşıya gelen dövüşçüler gibi birkaç sani­
ye boyunca birbirlerine baktılar; aralanndaki ilişkide incecik
fakat kesin bir dönüşüm yaşanmıştı. Ardından Joe ellerini
99
ceplerine koydu ve bir nefes verdi. “Bana senden bahsetti.
Birden irkilen Dylan gözlerini kıstı. “Ne söyledi?”
“İkinizin...” Joe doğru sözcükleri arayarak omzunu silk­
ti. “İkinizin beraber olduğunu,” dedi jnizünü buruşturarak.
Dylan’m ifadesi ciddileşti. “Sana söyleyerek büyük bir risk
99
almış. Ama... nedense bunu yapmış olması beni şaşırtmıyor,
Joe bir adım yaklaştı. Sanki Dylan’m yüzünü görmek
istiyordu. “Nedenmiş o?”
“On dört yaşından beri sana âşık, hatasız, kusursuz

346
jNunar uuşerKen

biri olduğunu düşünüyor. Bunu da söylemedi mi yoksa? 99

Hissettiği kıskançlık sesine sızıyordu fakat Dylan bunu en-


gelleyemiyordu. Göğsü sıkışıyor, konuşmak bir yana, nefes
almasını bile engelliyordu.
Joe onun yanm metre ilerisinde durdu ve ölü çimen kü­
melerini tekmeledi. “Ondan pek bahsetmedi.”
“Seni çok uzun zaman boyunca istedi. Bu yüzden...”
Joe’nun hüzünlü gözlerine baktı. “Umarım aramızda olanla-
nn bunu etkilemesine izin vermezsin.”
Joe’nun yüzünde bir şaşkınlık belirdi. “Böyle bir şeyi
99
unutmak zor, Dylan.
Hele ki geçmişinde onu aldatan bir eşle uğraşmak zo-
mnda kaldığı için. Geçmiş her şeyi daha da zor kılıyordu.
“Sadece bunun bir hata olacağını söylüyorum. Aramızda
geçenler onun için bir şey ifade etmiyordu. Bu sadece...
ümitsizlikten kaynaklanan bir şeydi sanınm. Onu hassas bir
zamanında yakaladım.”
“Yani... bu ondan çok senin batandı.”
“Kesinlikle.” Dylan bunun kolay inamlacak bir şey oldu­
ğunu biliyordu. Whiskey Creek’teki insanlar yanlış giden her
şey için onu suçlamaya meyilliydi. Lisede bu suçlamalarm
çoğunu hak etmişti. Okula zorla girmiş, içeriyi tahrip etmiş,
bir araba çalıp gezmiş, terk edilmiş bir binada ateş yakıp sosis
kızartmış, hatta bu yaptığı için araba çalma olayından daha
fazla ceza almıştı. Yani onu suçlamak insanlarda bir tür alış­
kanlığa dönüşmüştü. Sebebi ne olursa olsun, o zamandan beri
yapmadığı şeyler için üç kez gözaltına alınmıştı.

347
renda Novak

“Sorumluluk alman güzel.”


Dylan buruk bir gülümseme takındı. “Evet, eh, gerçek
99
aşka engel olmak istemem.
Joe başmı eve çevirdi. “Peki şimdi burada ne arıyor­
sun? Yine şansın yaver gider diye mi düşündün yoksa?”
Sigara. DylanTn bir sigara yakmaya ihtiyacı vardı fakat
eliyle yokladığı cebinde hiç sigara yoktu. Kardeşleri onun
sözünü dinleyip evdekileri attığından, gidip yeni bir paket
almıştı. “Sadece onu kontrol etmek istedim.”
Eminim öyledir.”
Sana bir borcum yok, Joe. Eğer bana dönerse onu
elimden geldiğince yanımda tutmaya çalışacağım. 99

Joe sesini iyice alçalttı. “Ondan uzak dur.”


Dylan, “Bunu zorlamak bir hata olur,” dedi ve daha fazla
sinirlenmeden oradan hemen uzaklaştı.

Cheyenne hiç bu kadar üşümemişti. Fakat boş eve dön­


mek istemiyordu. Önce ablasını bulacaktı. Artık Anita’nın
etkisini üzerinde hissetmediğinden bu kadar yolu hayatının
parçalanmasına izin vermek için kat etmemişti.
“Presley!”
Nehrin diğer tarafında bir hareket vardı. El fenerini o
yana tuttu fakat sadece birkaç geyiği ürkütmeyi başarabildi.
Zıplayarak kaçarken dalları kırıp ezdiler.
Bu hayal kırıklığını sindirmesi biraz zaman aldı. Ta
Cari Inera’nm evine kadar gitmişti ve nehri takip ederek gen
dönüyordu fakat karanlık, gür bitkiler, keskin ve kaygan ka-

348
yalar yolculuğunu zorlaştmyordu. Çoktan Presley’nin sev­
diği dalgalı havuzdan geçmişti. Fakat aramaya devam etmek
zorundaydı. Ablasının kendini kaybetmiş halde buralarda
gezindiğini, sonra nehre düştüğünü veya donarak öldüğünü
düşünüp irkiliyordu.
Bu arabasının nerede olduğunu açıklamıyordu. Fakat
Cheyenne en azından kendi arka bahçelerine bakıp emin ol­
mak zorundaydı.
“Presley!” Gitgide D ylan’m evine yaklaşıyordu fakat
onun veya kardeşlerinin onu duyması umurunda değildi. Ai­
lesinin son bireyini bulmak dışında bir şeyi umursamıyordu.
“Cevap ver!”
Burnuna sigara dumanı geldiğinde artık yalnız olma­
dığını fark etti. Dylan’m ambanna pek de uzak olmayan bir
yerde durup gözlerini yumdu ve bir nefes aldı. Bu koku ona
Presley’yi hatırlatıyordu fakat bu gece sigara içen kişinin
Presley olmadığını biliyordu. El feneriyle ilerideki ağaçlık
alanı taradı, ta ki Dylan’m arazinin ucunda bir ağaca yaslan-
dığını görene dek.
Dylan ışık yüzünden gözlerini kısarak, “Bulamadın
mı?” diye sordu.
Cheyenne onun ne kadar zamandır orada durup Pres­
ley’ye seslenişini dinlediğini merak etti. Dylan’ın üstünde
mont bile yoktu. “Bulamadım,” diye cevapladı.
Dylan ağaçtan aynlıp ona doğru yürümeye başladığın­
da Cheyenne onun bir elinde içki şişesi, diğerinde de sigara
olduğunu fark etti. “Joe evine uğradı. Bilmek istersin diye
düşündüm. Eğer şimdi telefon edersen yatmadan önce onu

349
Brenda Novak

yakalayabilir, tekrar gelmesini söyleyebilirsin.”


Yüzüne tutmak kaba olacağından Cheyenne el feneri­
ni zemine çevirdi fakat böyle de yüz ifadesini okuyamıyor-
du. Dylan sadece uzun boylu ve kara bir gölgeden ibaretti.
“Onun geldiğini nereden biliyorsun?”
Dylan gülümsediğinde beyaz dişleri ortaya çıktı fakat
Cheyenne bunun mutluluktan kaynaklanan bir gülümseme
olmadığından şüpheleniyordu. “Denk geldik,” dedi Dylan.
Cheyenne’in kalbi çarpıyordu. Çok yorulduğu için böy­
le olduğuna inanmak istiyordu fakat altında daha fazlasının
yattığını biliyordu. Bunun Dylan’ı görmekten kaynaklandı­
ğını biliyordu. “Ona bizden bahsettim.”
Dylan içki şişesinden bir yudum aldı, ardından ağzını
sildi. “Söyledi.”
Cheyenne afallayıp kaldı. ""Sana bunu söyledi mi?''
“Evet, hiç çekinmeden. Ondan hiçbir şeyi sakınmak is­
temedin demek. 9
9

Cheyenne soğuk nedeniyle kollannı kendi bedenine


sardığında Dylan ona içki şişesini uzattı.
Viskinin keskin kokusu burnuna geldiğinde şişeyi itti.
“Arkasından iş çeviriyormuş gibi hissetmek istemedim.”
44
Cesurca bir hareket. Onu ne kadar umursadığın düşü-
nülürse hayranlık uyandıncı.”
Alay mı ediyordu? Cheyenne bunu anlayamıyordu fa­
kat sarhoş olduğu her halinden belliydi. “İçeri girmelisin,
Dylan. Hava çok soğuk.”
""Sen mi bana öğüt veriyorsun?”
“Montunu giymemişsin.”

350
Karlar Düşerken

Monta ihtiyacım yok.” Sigarasından derin bir nefes


99
aldı. “Hiçbir şeye ihtiyacım yok.
“Hele ki bana, öyle mi?”
Dylan cevap vermedi.
“Haydi.” Cheyenne onun kolunu kavrayarak eve doğru
çekmeye çalıştı fakat Dylan onun elinden kurtuldu
“Aaron onu görmüş.”
99
Cheyenne onun kolunu bıraktı. “Ne yapmış?
“Dün akşam Presley’yi görmüş.”
“Bize öyle dememişti.”
Dylan cevap vermeden sigarasını içmeye devam etti.
“Dylan?”
“Görünüşe göre bize her şeyi anlatmamış.” Omzunu silkti.
Ağzı kuruyan Cheyenne, en yakın ağaca elini koyarak
99
destek aldı. “Ne oldu?
44Ona bir pislik gibi davranmış. Senin benim sana kar­
şı takınmamdan korktuğun tavırlar takınmış. Bana hiç şans
99
vermediğin için seviniyor sundur, değil mi?
Cheyenne aralarmdaki sorunları bu meseleye bulaştırmak
istemiyordu. Presley’yi bulmak zorundaydı. “Presley’nin nere­
de olduğunu biliyor mu?”
“Hayır. O uyurken gelmiş. Onu görmek istemiyormuş,
bu yüzden onu geri çevirmiş ve sonra uyuşturucu istemiş.
“Ee?”
O da vermiş. Gördün mü? Bir Amos tan doğru şeyi
44

yapmasını bekleyemezsin.”
Fakat Aaron da Presley kadar berbat durumdaydı. Che
yenne, Dylan’ı Aaron’m hareketleriyle yargılayamazdı; tıp-

351
Brenda Novak

ki DylanTn onu Presley’nin hareketlerine göre yargılayama-


yacağı gibi.
Yine Presley’nin hamile olma ihtimalini düşündü ve
ablası için kalbi kırıldı Kendisi için de kalbi kırılabilirdi fa­
kat basitçe hamile olup olamayacağını düşünmeyi reddedi­
yordu. “Ona değer vermiyor mu?”
“İşin ilginç yanı...” Dylan sigarasını yere attı. “Bence
99
venyor.
Aaron’m neden bu şekilde hareket ediyor olabileceğine
dair bir mazeret sunmadı fakat Cheyenne tahmin edebiliyor­
du. O da annesini kaybetmişti; neden annesini kaybetmesi­
nin yol açtığı sorunlara bulaşmak işteşindi ki?
“İkisinin de rehabilitasyona gitmesi gerek.”
Aaron buna hazır olduğunu söylüyor. Noel’den sonra
99
onu götüreceğim.
“Güzel. Bu hayatını toparlamak için son şansı olabilir.”
Cheyenne Presley’nin de aynı şansa sahip olduğunu, artık
çok geç olmadığını umuyordu.
Dylan alçak sesle, “Aaron’m ona böyle davranmasına
çok üzüldüm,” dedi.
44Üzülmesi gereken kişi o. Haydi, içeri girelim. 99

“Ben iyiyim!”
“Ben rica etsem? Senin için de endişelenmek istemiyo-
rum . Bunu yapamam...” Cheyenne’in sesi çatladığında Dy­
lan şişeyi bir kenara fırlattı ve ona yaklaşıp yüzünü ellerinin
arasına aldı.
Presley bakışlannı kaldırarak Dylan’m onu öpmesini

352
bekledi, bunu umut etti. Dylan onu kollarına aldığında acı­
ları diniyordu. Fakat Dylan onu öpmedi.
“Benimle bir randevuya çık,” diye fısıldadı. “Sadece
bir yemek yiyelim. Mükemmel olduğumu, hatta Joe kadar
iyi olduğumu bile iddia etmiyorum ama seni onun iki katı
sevebilirim, iyi vakit geçirmezsen seni rahat bırakacağım.”
Cheyenne onun kollarının bedenini sardığını hissetmek
için yanıp tutuşuyordu. Parmak uçlarında yükselerek onu
öpmeye çalıştı fakat Dylan onu durdurdu.
“Sadece bir randevu. İstediğim yalnızca bu.”
Hayır, Dylan ilişkilerini netleştirmek istiyordu. İnsanlara
duyurmak istiyordu. Cheyenne bu yemeğin neyi simgeledi­
ğini biliyordu. Bu onu neredeyse tanıdığı herkesle karşı kar­
şıya getirecekti. Eğer ona bıraktığı not çoktan buna neden
olmadıysa, Joe’yla arasındaki potansiyel bir ilişkiye de net
bir nokta koyacaktı.
44
Sana bağımlıyım,” diye itiraf etti
“O zaman kabul et.”
Cheyenne onun ifadesini göremese de sesindeki yakanşı
duyuyor, bedenindeki umutlu gerilimi hissediyordu ve buna
itiraz edemezdi. “Eğer kabul edersem içeri girecek misin?”
Ablanı bulmana yardım etmek istiyorum. O yüzden
geldim 9
9
44
Faydası yok.” Cheyenne el fenerini ağaçlara doğru
tuttu. “Her tarafa baktım.”
Dylan onun elini tuttu, soğuk parmaklarına dokundu,
99
sonra onu kendisine çekip çenesini başına yasladı. “O iyi.

353
Brenda Novak

Bunu kesin olarak bilemeseler de Cheyenne ona inan­


mayı tercih ediyordu. Diğer olasılıkları düşünmek bile is­
temediği kesindi. “Yemeğe ne zaman çıkmak istiyorsun?”
diye sordu.
“Acelesi yok. Hazır olduğunda beni arayabilirsin. Sa­
dece... bana bir şans vermeni istiyorum.”
Cheyenne başını onun tişörtünden kaldırmadan, “Ben
sağlam bir tercih değilim, Dylan,” dedi. “Bunu biliyorsun.”
Dylan onun alnından öptü. “Bence asıl benim öyle ol­
duğumu düşünüyorsun.”

Presley yanm yamalak uykusundan uyandı. Onu yolun


kenanndan alan adam direksiyon başındaydı. Tınn hareket
ettiğini duyabiliyor, hissedebiliyordu. Fakat bir battaniyenin
altında çıplaktı, bu nedenle muhtemelen uzun zamandır yol­
da değillerdi.
Karanlıkta gözlerini kısarak oturma pozisyonuna geç­
ti ve kiminle olduğunu anlamaya çalıştı. Loş ışıkta bile bu
kişinin ellilerinin sonunda, şişman ve inanılmaz çirkin bir
adam olduğunu anladığında az kalsın çığlık atacaktı.
Çatallı bir sesle, “Saat kaç?” diye sordu.
“Neredeyse iki.”
Presley başının zonklamasını hafifletmek için parmak-
lannı şakaklarına bastırdı. “Neredeyiz?”
Adam dikiz aynasından ona baktı. “Phoenix y a k ın la n n -
da. Aç mısın? Yakınlarda bildiğim gözlerden uzak bir kafe

354
K arlar Düşerken

var. Sadece kamyon şoförlerinin gittiği bir yer, o yüzden yir­


mi dört saat açık.”
Presley aç değildi. Hiçbir zaman aç değildi. Sadece
daha fazla kristal met, oksikontin, esrar, üstüne çöken ayık­
lığı bastırabilecek herhangi bir şey istiyordu. “Phoenix tara­
99
fında tanıdığın bir torbacı var mı?
••
44Hayır. Hayatımda hiç uyuşturucu kullanmadım. Oyle
bir şey yapsaydım karım beni boşardı.” Presley’ye bakıp
99
göz kırptı. “Ama istersen biraz daha Jack Daniels’ım
Saatler önce onunla içki içtiğini hatırlıyordu. Muhte­
melen o yüzden bu kadar korkunç bir baş ağrısı vardı. “Ye­
99
terince içtim.
“Bir sonraki durakta durmamı ister misin? Sana biraz
99
daha masaj yapabilirim
Adamın gülüşü Presley’nin midesini daha da kaldırdı
44 99
Seri katil olma ihtimalin yok, değil mi?
Adam Presley’nin sesindeki umutlu tonu duymadan
gözlerini irileştirdi. “Ah, hayır! Endişelenme. Bunu isteyen
99
şendin... biliyorsun. Sana asla zarar vermem.
Tır engebeli yolda sarsılınca Presley yastığa düştü ve
99
karanlığa baktı. “Ben de öyle düşünmüştüm
Adam huzursuzca gülerek, “Hayal kınklığına uğramış
gibi görünüyorsun,” dedi.
44
Öyleyim. İşimi bitirip acılarıma son vermek çok mu
zor olur? Belki yolda giderken beni aşağıya itiverirsın, olur
biter. 99

Öyle bir şey yaparsam ölürsün." Adam şok olmuştu


44

355
Brenda Novak

“Söyledim ya, sana zarar vermeyeceğim. Sen çok güzel bir


kızsın. Neden ölmek istiyorsun?”
Presley cevap vermedi.
“Biraz deli olabilirsin ama yatakta fişek gibisin. Bu ka­
dar iyi seks yapmayalı çok uzun zaman oldu. Dile benden
ne dilersen.”
Presley, Aaron T düşündüğünde başındaki ve göğsünde­
ki ağrı öyle şiddetlendi ki az kalsın bayılacaktı. Aaron onun
istediği tek kişiydi fakat o Presley’yi istemiyordu. Ve şim­
di onun çocuğunu taşıyordu. Presley bu durumu nasıl çö­
zeceğini bilmiyordu. îçki içmemesi, bir şey kullanmaması
gerektiğini biliyordu. Cheyenne, Joe’yla beraber Viktoryen
Noel şenliğine gitmeden önce yaptığı ucuz hamilelik testi
bunu kanıtlıyordu. Fakat hamileliği zaten sona erdirecek­
se... “Gitmek istiyorum.”
"Ne?”
Kenara çekip beni indir!
_________________________________________ u : * .

44Burada öyle bir şey yapamam! Sonora Çölü’nün orta


99
smdalardı.
“Yani?” Cheyenne koluyla gözlerini kapattı. “Yürürüm.
“Dışarısı çok soğuk. Ve Phoenix’e varman saatlerini alır.”
Presley bir şey söylemedi. Hiçbir şeyi tartışacak kadar
umursamıyordu. Annesi ölmüştü. Kız kardeşi aslında kız
kardeşi değildi. Hamileydi. Ve sevgilisi sandığı adam onu
sallamıyordu bile.
“Presley?”
Bu adama neden ismini söylemişti? Onu görmek bile
99
istemediğini anlamamış mıydı? Evet?

356
K a n a r uuşerKen

44Phoenix senin için uygun mu? Seni oraya bırakabilir

miyim?”
Phoenix her yer kadar iyiydi. “Fark etmez. 9
9

Cheyenne uyanır uyanmaz Presley’nin odasını kontrol


etti. Hâlâ boştu. Ardından ablası evde olmasa da arabasını
garaj yolunda görmeyi umarak kapıya gitti.
Evin önünde Oldsmobile dışında bir araba yoktu. Aksi­
ni ummuş olsa da bu manzara onu şaşırtmamıştı. Fakat bakı­
mevi hemşiresinin dün akşam yemek bıraktığı kapı önünde
bir gül ve kart vardı. Cheyenne yemeği nehir kıyısını arama­
ya çıkmadan önce içeri almış fakat yememişti.
Soğuk havaya karşın yerden aldığı bu küçük hediye­
lerle beraber ablasının verandadaki koltuğuna oturdu. Fakat
tırabzanda düştü düşecek gibi duran küllüğü görünce, Ani­
ta’nm ölümü nedeniyle başsağlığı dilemek için bırakıldığını
düşündüğü kartı açmak bile içinden gelmedi.
Onu sımsıkı pençesinde tutan endişe, telefonunun çalma­
sıyla bölündü. Presley kaybolduğundan beri ceptelefonunu bir
dakika olsun yanmda ayırmıyordu. Fakat arayan ablası değildi.
Presley’nin işe gelip gelmeyeceğini soran kumarhaneydi.
Cheyenne, Presley’nin patronuna önceki gün annelerinin
öldüğünü haber verse de, adam pek de anlayışlı değildi. Bir
kez daha yanm ağızla, “Başınız sağ olsun,” dedi ve ardından
eğer Presley bu akşam gelemezse işten kovulacağım söyledi.
Personel açıklan vardı ve tatilde onun yerine bakacak birini
ayarlayamıyorlardı.

357
Brenda Novak

Cheyenne, ablasından haber almış olabileceğini, ol­


madı onun vardiyasını üstlenebileceğini ve ona biraz daha
zaman kazandırabileceğini umduğu Presley’nin arkadaşı
Carolyn’i aradı.
Carolyn telefonu açar açmaz, “Ondan haber aldın mı?”
diye sordu. Kapının önünde bulduğu kart şimdi kucağında
duruyor, gülü ise kokluyordu.
“Hayır, bir haber yok. Ceptelefonundan milyon kez
99
aradım.
Presley’nin ceptelefonu yanmda bile olmayabilirdi.
Çalması sinirini bozduysa tutup camdan fırlatmış bile ola­
bilirdi. Kafası iyi olduğunda sağı solu belli olmazdı. Bütün
kolunu kaplayan, vahşi hayvanlann masum bir hayvanı par­
çaladığı dövmeyi de böyleyken yaptırmıştı. Cheyenne onun
neden bu kadar şiddet içeren bir dövme seçtiğini sorduğun­
da, “Hayat bir kurtlar sofrası,” diye cevap vermişti.
Cheyenne, tam Carolyn’e Presley’nin vardiyasına bak­
mayı kabul ettiği için teşekkür etmişken Eve’in onu aradı­
ğını fark etti. Riley hiç kuşkusuz ona olan biteni anlatmıştı.
Cheyenne ona bunu yapmamasını söylemişti; Eve Karayip-
1er ’den bir şey yapamazdı fakat yine de telefonun ekranında
onun ismini görmek onu rahatlatmıştı.
Eve hal hatır bile sormadan, “Chey, onu buldunuz mu?’
diye sordu.
“Hayır.”
Bunu yaptığına inanamıyorum.”
inanamıyor musun, yoksa inanmak mı istem iyorsun .
Haklısın, inanmak istemiyorum. Sence nereye gım •

358
Karlar Düşerken

“Hiçbir fikrim yok.”


“Ve ben de şu lanet olasıca gemiye hapsolmuş dummda-
yım.” Sinirinin bozulduğunu belli eden bir ses çıkardı. “Daha
önce inip inemeyeceğimi sordum ama hiçbir yolu yokmuş.
Porto Rico’da limana demir atana kadar elim kolum bağlı.”
Cheyenne’in gözleri araziyi taradı. “Denediğin için sağ ol.”
Whiskey Creek’ten hiç gitmemeliydim.”
44

Riley annemi söyledi demek.”


Söyledi. Dün akşam aradı, Presley’yi aramana yardım
99
etmek için gelip seni evde bulamayınca endişelenmiş.
Bütün öğleden sonra boyunca bana yardım etti. Daha
44

99
fazlasına gerek yoktu
“Kötü hissediyor. Hepimiz kötü hissediyoruz.”
Cheyenne elindeki çiçeği inceledi. “Herhalde bana bu
99
gülü getiren de o.
“Hangi gülü?”
Kapının önünde buldum.”
'Kimin koyduğunu bilmiyor musun?”
Bekle.” Cheyenne telefonu omzuyla yüzü arasında sa-
99
bitledi ve kartı açtı. “O değilmiş.
“Kimmiş?”
Başka zaman olsa Cheyenne gülün Eve’in istediği
adamdan geldiğini söylemek istemezdi fakat şu anda yalan
99
söyleyemeyecek kadar uyuşmuş hissediyordu. “Joe
Belki de Eve numara yapıyordu fakat sesi çok coşkulu
99
geliyordu. “Bu harika! Nereden biliyorsun?
99
Yanında bir kart vardı.
Ne yazıyor?”

359
Brenda Novak

Cheyenne, “Bildiğin başsağlığı kartı,” dedi fakat as­


lında bundan daha fazlasıydı. Joe, Cheyenne’in yaşadıkları
nedeniyle çok üzgün olduğunu, yanında olup ona destek ol­
mak istediğini yazmıştı. Aynı zamanda onunla Dylan hak­
kında konuşmak da istiyordu.
“Peki aranız nasıl?”
44 99
Ondan hoşlanıyorum. Hoş biri.
“Bu kadar mı?”
Cheyenne başını geriye attı. “Şu anda başka bir şey
yapacak halim yok. Tek bildiğim dokunmak istediğim tek
kişinin Dylan olduğu.” îşte, artık söylemişti.
4

Eve kısa bir duraksamadan sonra, “Chey,” dedi. “Dy­


lan’m kesinlikle... çekici bir yanı var. Ben de bunu görebi­
liyorum. Eminim çoğu kadın bunu görüyordur. Ama onunla
bir ilişki yürütmeye çalışmanın nasıl bir şey olacağını, cicim
ayları geçtikten sonra nasıl birine dönüşebileceğini bir dü­
şün. Joe tam bir aile babası. Güvenilir, sağlam bir adam.”
Dylan kardeşlerini büyütmüştü. Hayat ne kadar zor
olursa olsun onları asla yüzüstü bırakmamıştı. Ondan daha
iyi bir aile babası, ondan daha sağlam biri olabilir miydi?
Buna karşın Cheyenne, Eve’in ne söylemeye çalış­
tığını biliyordu ve ona itiraz edemezdi. Dün gece D ylan’ı
Aaron’m yanlışlan için yargılamak onu suçlu hissettirmişti
fakat Dylan’m kanşık geçmişi onun aleyhine konuşuyordu.
“Sence hissettiğim şey sadece şehvet mi?”
“Onun dışında hiç kimseyle yatmadın. Seks aranızda
bir bağ oluşturdu. Bu çok doğal. Ama... fiziksel çekimin ka-

360
Karlar Düşerken

fanı karıştırmasına izin vermemelisin. İstediğin hayatı sana


verebilecek olan kişi kim?”
“Nereden bileyim? Ben yarın olacakları bile öngöremi­
99
yorum
Ama eğer dikkatli olmaz ve yanlış bir seçim yaparsan
44

99
bir çıkmaza girersin
44O yüzden içgüdülerime güvenmem gerekmez mi?”
Bence bu durumda arkadaşlarına güvenmen daha ze­
99
kice olur,
Cheyenne yolun aşağısından Dylan’m cipinin yaklaş­
tığını görünce ayağa fırladı. Öğle yemeği yemek için eve
gidiyor olabilirdi. O ve kardeşleri sık sık buranın önünden
geçerdi. Derken Dylan bu yana saptı.
Cheyenne telefona, “Geldi,” diye fısıldadı.
“Onunla konuşmama izin ver,” dedi Eve.
Cheyenne, Dylan onun yüzünü görmesin diye başını
99
eğdi. “Hayır.
“Kibar olacağım.”
“Hayır, olmayacaksın. Beni koruma içgüdün çok güçlü
Annemin beni zaten hırpaladığını düşünüyorsun ve bir baş­
kasının aynı şeyi yapmasına izin vermeyeceksin.”
“Aynen öyle!”
“Gördün mü? Sen gemiden inince konuşuruz.” Dylan
yaklaştığında telefonu kapadı.
Dylan, “Presley’den haber var mı?” diye sordu.
Cheyenne ceptelefonunu tırabzanm üstündeki kül tabla­
sının yamna koyarak başını iki yana salladı. “Bu saatte evde
ne işin var?”

361
Brenda Novak

“İşimi bitirdim.”
Öğlen vakti mi?”
99
Noel arifesi nedeniyle erken kapadık.
Cheyenne çoktan arife gününün geldiğini fark etme­
mişti bile; son olaylarla beraber zaman duygusu kaybolmuş­
tu. “Ah, doğru ya. Unutmuşum. Kardeşlerin nerede?”
44
Bir şeyler atıştırmaya gittiler.”
“Sen neden onlarla gitmedin?”
Dylan cevap vermedi. Bunun yerine onu görmeye gel­
diği ortadaydı. Bu, Cheyenne’in ona duyduğu hislere karşı
koymasını daha da zorlaştırıyordu.
Dylan merdivenleri tırmanırken gözleri masanın üs­
tündeki gül ve karta kaydı. “Kimliği pek de gizli olmayan
hayranından mı?”
“Joe’dan.”
“Ah, rakibim hiç rahat durmuyor.”
“Benimle senin hakkında konuşmak istiyor.”
“Ona ne diyeceksin?” Dylan basamaklara oturup ona
bakmak yerine gözlerini araziye çevirdi. “Yine fikrini değiş-
tirdiysen suçu bana atabilirsin.” Dün geceki yemek sözün­
den bahsediyordu.
99
“Fikrimi değiştirmedim. Ona doğruyu söyleyeceğim
Dylan arkasına dönerek ona baktı. “Yani...”
“Seni görmeye devam edeceğimi.”
Dylan’m dudaklarında aniden çarpık bir gülümseme
belirdi. “Eminim dürüstlüğün için sana minnettar olacaktır.
99
“Ne söyleyeceğinden emin olamıyorum.

362
Karlar Düşerken

Dylan sanki sigara içmek istiyormuş gibi cebini yok­


ladı fakat sigara paketi çıkarmadı. “Bu ne zaman olacak?”
“Bilmiyorum ama beni Noel için davet etmişti.”
DylanTn gülümsemesi kayboldu. “Gidecek misin?”
Cheyenne koltuğuna çökerek, “Noel’i Presley olmadan
geçirmek zor olacak, dedi.
“Burada böyle yalnız oturmak bir işe yaramayacak.”
“Annemin cenaze törenini planlamam gerek.”
Dylan dizlerini iyice göğsüne çekti. “Bu biraz daha
bekleyebilir, Chey. Presley dönecek.”
Bunu öyle inanarak söylemişti ki Cheyenne onun hak­
lı olduğunu umuyordu. “Yani beni gitmeye mi ikna etmeye
çalışıyorsun?”
Dylan’m yüzündeki ifade bu konuda ne düşündüğünü
açıkça gösteriyordu. “Bunun yerine benim evime gelmeni
tercih ederim. Yemek falan yaptığımız yok ama... Doğal
ürünler marketinden Noel mönüsü satın alıyoruz...’ diyerek
omzunu silkti. “... Tadı pek de fena sayılmaz.”
Cheyenne Amos’ların evinde Noel’in ne kadar değişik
olduğunu hayal edebiliyordu fakat o zaten değişik geçen ta­
tillere alışkındı. Dylan orada olduğu sürece bir sıkıntı yoktu.
""Ben yemek yapabilirim. En azından başka bir şeye odak­
lanmamı sağlar.”
99
Aslında ev yapımı turtaya hayır demem
“Balkabakh?”
Ve cevizli. Ama bunları düşünmeden önce polise gi
44

99
delim.

363
Brenda Novak

N oel’i Dylan’la beraber geçirme hayaliyle gelen


cak his kayboldu. “Ben elimden geleni yaptım. Onun kay
99
bolmasmı umursamıyorlar
44
Bir noktada umursamak zorundalar. Onları zorlamalı,
olaya el atmalarını sağlamalıyız. Yardıma ihtiyacımız var.
99

Biz. Birinin ona destek olduğunu, Dylan m ona destek


olduğunu bilmek öyle güzeldi ki. “Tamam, gidip duş alayım.”
O ayağa kalktığında Dylan bakışlarıyla onu takip etti;
99
arzuyla bakan gözlerini hafifçe kısmıştı. "Yalnız mı?
enne âşık oluyordu. Tam da hayatının en berbat
hSasînda^şİk oluyordu. Zaten “ideal erkeğe” âşık olduğu-^
nu sandığı bir zamanda bu adama kalbini kaptırması hiç akla
yatmıyordu. Fakat onun kamında kelebeklerin uçuşmasına
neden olan kişi Dylan’dı. Başını gömmek için yanıp tutuş­
tuğu boyun Dylan’m boynuydu. Onu sıcacık hissettiren do­
kunuş Dylan’a aitti. Belki doğm düzgün karar verecek halde
değildi, ona hep doğm yolu göstermiş olan en yakın arkada­
şının sözünü dinleyemiyordu fakat kalbini Dylan’dan uzak
olma fikrine bir türlü ahştıramıyordu.
Vücudunu da.
Dylan ona oturduğu verandanın basamaklarından ba­
karken Cheyenne kendisine şu somyu sormak zomnda kal­
dı: Gerçekten de Dylan Amos için Joe DeMarco ’dan vaz mı
geçeceğim ?
Fakat cevabı zaten biliyordu.
“Görünüşe bakılırsa Noel Baba benim evime de uğraya­
cak,” dedi ve Dylan’m kahkahaları arasmda onu çekip kaldırdı.

365
Brenda Novak

Cheyenne su sesini bastırmaya çalışarak, “Niye gülü­


yorsun?” diye mırıldandı.
Kıyafetlerini çıkarıp duşa girdiklerinden beri doğru
düzgün konuşmamışlardı. Kaygan ve ıslak tenlerinin birbi­
rine değmesinin keyfini çıkarmakla meşgullerdi fakat Che­
yenne bunu sorduğunda Dylan konuşabilmeleri için onu duş
başlığının altında döndürdü. “Seni hiç gün ışığında çıplak­
ken görmemiştim. Beni şanslı hissettiriyor.”
Cheyenne kızardığında Dylan onu az kalsın kollanna
çekecekti. Onun en ufak iltifat karşısında bile bu kadar mut­
lu olmasına bayılıyordu.
“Neye gülüyorsun?” diye takıldı ona.
“Parktaki o günü hatırladım da,” dedi Cheyenne. Dy­
lan eğilip onun göğsünün ucundaki su damlasını yaladığmda
ürperdi. “Bana o cümleyi söylediğine inanamıyomm,” diye
devam etti. “‘Yatağında bir adam olmasının nasıl bir şey oldu­
ğunu göstermemi istersen beni nerede bulacağını biliyorsun. ’
Sizce de bu biraz küstahça bir cümle değil mi. Bay Amos?”
Dylan dikkatini onun diğer göğsüne vererek güldü.
“Ama işe yaradı, öyle değil mi?”
“Utanarak da olsa, beklediğimden daha etkili olduğunu
söylemem gerek.”
“Başan için cesaret şarttır,” dedi Dylan. Fakat o cümle­
yi söylerken aklından bu geçmemişti. Cheyenne’in ne olursa
olsun onu reddedeceğini sanmıştı. Bu nedenle de k a y b ed ecek
bir şeyi yoktu.

366
Karlar Düşerken

Cheyenne onun göğsündeki aslan dövmesine dokuna-


99
rak güldü. “Bunun anlamı ne?
“Annem aslan burcuydu.” Dylan da aslan burcu oldu­
ğundan annesi ona “yavru aslanım” derdi fakat Dylan bunu
söylemedi.
“Peki bu?” t

Adalet terazisi.” Dylan onu öpmeye yeltendi fakat


44

Cheyenne onu engelledi.


Biliyorum. Onu neden seçtiğini bilmek istedim.”
44

Tam bilmiyorum. Sadece... dikkatimi çekti. Onu yap­


99
tırdığımda her şeyi düzeltmeye kararlıydım.
Kimin için?”
99
Kendim için. Kardeşlerim için. Hepimiz için.
“Ve bunu başardın.”
Cheyenne onun yüzünü ellerinin arasına aldı. “Şu anda
çok mutluyum. Ablam için endişelenmekten öleceğim ama
99
seni düşündüğümde mutlu oluyorum. Bu delilik mi?
Dylan’m aklı ciddi bir konuşma yapamayacak kadar
dağınıktı. Cheyenne ona karşı hislerini açıkladığından beri
onunla sevişmek için sabırsızlanıyordu. Fakat söyledikleri­
ni şimdi ve burada konuşmak önemliydi, böylece onu her
yanına yayılmakla tehdit eden arzuyu dizginledi. “Hiç de
değil çünkü ablan yakında geri dönecek ve gayet iyi olacak,
o yüzden endişelenmek sadece gününü mahveder. Hızlıca
onu dudaklarından öptü. “Ve birazdan şans yüzüne gülecek.
Bu pek çok insanı mutlu eder.”
Cheyenne gözlerini yumarak yanağını onun göğsüne

367
Brenda Novak

bastırdı. “Bence benim mutluluğumun şansımın yüzüme


gülmesiyle bir ilgisi yok.”
Dylan ellerini onun yumuşacık sırtından kalçasının
kıvrımına doğru indirdi. Ardından onu kaldırıp kendine bas­
99
tırdı. “Büyük konuşma.
“Ne söylediğimin farkındayım. Benim hislerim ne yap-
tığımızdan bağımsız olarak, seninle beraber olmaktan kay­
naklanıyor. Senin evinde film izlerken odanın diğer ucunda
oturuyordum ve sana yaklaşmak, yanma kıvrılmak dışında
bir şey düşünemiyordum.”
Dylan ıslak saçlarmı yüzünden çekti. Cheyenne gerçekten
de yaptığı şeyin, yani onu seçtiğinin farkmda mıydı? Dylan şim­
diye dek bir kere bile beraber olacaklarım, Cheyenne’in Joe’yu
değil de onu seçeceğini düşünmemişti. Ya onu hayal kmklığma
uğratu*sa ne olacaktı? Veya Cheyenne ertesi gün kendine gelip
fikir değiştirirse? “Joe iyi bir adam, Chey. O...”
Cheyenne araya girip, “O iyi bir adam,” dedi. “Seninle
yattığımı öğrendiğinde çok zarif davrandı. Ama...”
“Ama?”
“O sen değil.” Dudaklarını ona yaklaştırdı ve onu iştah­
la, doyasıya öptü.
Dylan’m damarlarında yoğun ve keskin bir arzu dola­
şıyordu. Cheyenne’in kamı ona sürtünüyor, daha da sert­
leşmesine yol açıyordu. Dudaklarını ondan ayırmadan, “Bu
coşku benim küçük bakiremden mi geliyor?”
“Geldiği yerde daha çok var.” Cheyenne onu bir kez
d ah a ö p m ek için kendine çekm eye çalıştı. Sevişm eleri yu­
m u şak ve keyifliyken yoğun b ir birleşm eye dönm ek üzerey-
Karlar Düşerken

dİ. Fakat Dylan banyoya getirdikleri prezervatife uzanma­


dan önce biraz deney yapmak istiyordu.
44Bir dakika sonra beni daha da fazla seveceksin. 99

“Ne demek istiyorsun?”


“Göreceksin?” Cheyenne’i fayanslara bastırarak dizle­
rinin üstüne çöktü. Eğer dudakları meşgul olmasaydı, Che­
yenne’in elleri onun başını olduğu yere sabitlerken ve ismi­
ni haykırırken kocaman bir gülümseme takınmış olurdu.

Hazırlanmayı tamamlayan Cheyenne oturma odasına


girdiğinde Dylan onun kurduğu Noel ağacının önünde otu-
H
myordu.
“Ağacın dibinde hiç hediye yok,” dedi.
“Senin de ağacının dibinde hiç hediye yok. Hatta ağacı
süslememişsin bile.”
Dylan bu her şeyi açıkhyormuş gibi, “Biz erkeğiz ”
dedi. “Bunun üç kadının yaşadığı bir evde normal olmadı­
ğına eminim.”
Cheyenne satın alıp da paketlemeye fırsat bulamadığı
hediyeleri düşündü. Presley’nin alışverişi hep son ana bırak­
tığı düşünülürse o da muhtemelen hediye almamıştı. Büyük
ihtimalle parası da yoktu fakat Cheyenne zaten buna alışık­
tı. Presley uyuşturucu kullanmayı artırdıkça başka şeyleri
umursamayı da bırakmıştı. “Biz normal kadınlar değiliz.
Aynca bu normal bir yıl değildi. Başka zamanlar birbirimi­
ze sık sık hediye verdiğimizden değil. Sen ve kardeşlerin
birbirinize sık sık hediye veriyor musunuz?”

369
Brenda Novak

“Veriyoruz. Hepimiz yetişkin olduğundan bu hediyeler


paketlenebilecek şeyler olmuyor. Olsalar bile onları torbada
bu*akıyoruz.”
Cheyenne başını iki yana salladı. “Sizin eve bir kadın
gerek. 9
9
“Zaten o yüzden seni eve götürüyorum.” Dylan onun
kalçasına vurdu. “Noel süslemeleri, turtalar ve hediye pa­
ketleme işlerini hallet diye.”
Cheyenne alaycı bir havayla, “Ben seks için sanıyor­
dum,” dedi.
“O da var tabii.”
“Duşta yaptıklarından sonra seve seve peşinden her
yere gelirim.” Haylaz bir gülümseme takındı. “Aynca bana
hâlâ on yedi cevap borcun var.”
Dylan birkaç dakika önce başardığı şeyden ötürü gu­
rurlanarak gülümsedi. Fakat Cheyenne onun asi adam imajı
ile alabildiğine koruduğu hassas kalbi arasındaki zıtlığı ne
kadar çok sevdiğine odaklanamıyordu. Verandadan içeriye
getirdiği gül ve kart gözüne takıldı. “Ama önce Joe’yu ara­
mak zorundayım.”
99
Dylan’m neşeli hali kayboldu. “Şu anda mı?
“Evet... biz insanların arasında görünmeden önce onun
karşılaşmak veya onun arkasından iş çevirmişiz gibi his
99
setmesini istemiyorum.
44
Dün gece beni senden uzak durmam için uyardı.”
“Öyle mi?” Cheyenne özellikle de ona açıkladığı şey
den sonra Joe’nun onu hâlâ umursamasına şaşırmıştı.
Dylan, “Açıkçası,” diye devam etti, “Ben de onu uyar-

370
K arlar Düşerken

mak istedim. Erkekler bölgelerini korumak ister. 99

Kadınlar da öyleydi. Cheyenne de bölgesini korumak


istediğini hissediyordu. Parmak uçlarında 3dikselerek ona
bir öpücük verdi. “Ayrıca sen ona engel olduğunu fark ettin
99
ve hemen geri çekildin.
Dylan onun alaycı sözlerine gülerek kollarını ona sardı
ve yanağını onun boynuna sürttü. “İkinizin yanlış yolda ol­
99
duğunu biliyordum.
Dylan geri çekildiğinde Cheyenne, “Nasıl yani?” diye
sordu.
Dylan onun gözlerine baktı. “Senin yerinin benim ya
99
mm olduğunu biliyordum
Cheyenne bir zamanlar Joe’yu Dylan’dan daha çekici
bulduğuna inanamıyordu. Artık tam tersini düşünüyordu.
“Sadece bunu ona söylemenin daha yumuşak bir yolunu
bulmam gerek.”
Dylan’m gülümsemesi haylazlaştı. “Bunu senin için
99
halletmekten keyif duyarım
Cheyenne onun espri yaptığını biliyordu fakat buna
karşın kötü hisler oluşturmamanın önemli olduğunu hissedi­
yordu. “Ona hep hayranlık duymuşumdur ve geçmişte bana
hep göz kulak olmuştur. Aynı zamanda en sevdiğim dostla­
99
rımdan birinin ağabeyi. Dikkatli olmam gerek
Dylan başını salladı. “Yalnız kalmak ister misin?”
“Kendim için değil ama... onun yerinde olsaydım yalnız
konuşmak isterdim, bu nedenle ona istediğini verebilmek is-
4

tiyomm.”
44Ben eve gidip bizimkilerin köpekleri bahçeye çıkarıp

371
Brenda Novak

çıkarmadığına baksam iyi olur. İşin bitince beni ara.


— ”
Cheyenne başını salladı fakat onun dudaklarına son bir
kez arzulu bir öpücük kondurmadan da edemedi

Dylan gitmiş olsa da Cheyenne Joe’yu aramakta


landı. Az kalsın önce Gail’in ceptelefonunu arayacaktı
Arkadaşına birazdan yapacağı şeyi neden yapacağını açık­
lamak istiyordu. Fakat Gail’in de Eve’le aynı şeyi söyleye­
ceğini biliyordu. İkisi de onu böyle bir “hata” yapmaması
yönünde ikna etmeye çalışırdı. Dylan gibi bir adama güven
olmayacağını söylerlerdi.
Ne var ki onlar Dylan’ı tanımıyordu. Eğer tanısalardı
mutlaka onun güzel yanlarını göreceklerdi, öyle değil mi?
Arkasına yaslanamayacak kadar gergin olan Cheyenne
kanepenin kenarına ilişti ve Joe’nun geldiği, şömineyi yak­
tığı o geceyi hatırladı. Adeta Cheyenne’in aklını başından
almıştı. Cheyenne ona âşık olduğunu düşünmüştü fakat...
aslında yalnızca onun temsil ettiği şeye âşıktı.
Bir nefes alarak ekranı aşağıya kaydırıp ceptelefonun
daki aramaları taradı. Önceki gün annesinin ölümü nedenıy
başsağlığı dilemek için bir sürü insan aramıştı. Cheyenne
Presley’yi aramakla meşgul olduğundan, ancak bırakılan
mesajları şöyle bir dinleyip geçmişti
Fakat aklının Presley’de olması, en yakınındaki kişi
lerden kaçmasının tek nedeni değildi. Aynı zamanda
konuştuğunda açık edebileceği şeylerden de korkmuştu

372
A
Karlar Düşerken

Anita’nın ölümünde birinin parmağı olduğuna işaret eden


kanıtları henüz sindirememişti...
Presley ailesinin günahlarla dolu geçmişine bir leke
daha eklemişti...
Boş eve bakarak, “Neden?” diye sordu. Fakat bu so­
runun cevabı, ablası ve annesiyle uğraşırken pek de önemli
değildi. Cheyenne gerçeklerle yüzleşmek ve onların altın­
dan kalkmak durumundaydı çünkü gerçekleri değiştirmek
imkânsızdı. Bunu uzun zaman önce öğrenmişti.
Presley herhangi bir yerde olabilirdi. İşte bu ve poli­
sin Presley’yi aramaya başlaması gerektiği düşüncesi aklını
kurcalarken, Cheyenne’in uzun zamandır ertelediği telefonu
sonunda açtı.
Joe hemen açtı. “Sonunda aradm. Her şey... yolunda mı?”
“Evet. Düşündüğün için teşekkürler. Çiçek ve kart için
I
t

de. Çok düşüncelisin.”


44Hiç önemli değil. Senin için endişelendim.”
99
Biliyorum. Çok üzgünüm. Daha önce aramalıydım.
“Sorun değil. Presley’yi buldun mu?”
Cheyenne onun bıraktığı kartı şömine rafına yerleştirdi
“Henüz değil.”
44
Eminim hazır olduğunda dönecektir.”
“Olabilir ” dedi Cheyenne. Fakat ablası annesini öldür­
dükten sonra nasıl olup da buraya dönebilirdi ki?
“Noel zam anı bununla uğraşm ak çok zor. Zamanlama
99

ya inanamıyorum. Yardım etmek için ne yapabilirim?


“Hiçbir şey. Her yere baktım. Polisin bu konuda bir fay

373
Brenda Novak

dasi olacağını düşünüyorum. Şu noktada tek umudum polis 99


44
Çok zor bir dumm. Beklemek çok zor geliyor olmalı
Duraksadı. Yann akşam yemeğine gelme ihtimalin var mı?
Kızlara gelebileceğini söyledim. Seninle tanışacaklan için
99
çok heyecanlılar.
Joe, Josephine ve Summer’a ondan mı bahsetmişti?
44
Onlarla tanışmayı çok isterim ama...” Cheyenne yerinde
99
dikleşti. “Ben Dylan’m evinde olacağım, Joe.
Sessizlik. Ardından, “Bu tahmin ettiğim şey anlamına
99
mı geliyor?
Bu karan şimdi vermek bir hata mıydı? Muhtemelen
99
Fakat Cheyenne hislerini yok sayamazdı. “Evet.
44 99
Yani onunla beraber olmaya başladın.
“Evet.”
Cheyenne, Joe’nun ona bunu yapmaması için bir sürü
sebep sayıp dökeceğini düşünmüştü fakat Joe bunu yapmadı.
99
44
DylanTa yıllardır iş ilişkimiz var.
işte başladık... Cheyenne dudağını ısırdı. “Oyle mı?
99
“Ve ondan her zaman hoş lanmış imdir.
44
Çok naziksin. Umanm... umarım bana darılmazsın.”
44
Seni kaçırmışım gibi hissediyorum, Chey. Yalan söy
99
lemeyeceğim. Ama darılmıyorum
Birden omzunda taşıdığı bütün gerginlikten, endişeden
0

sırdan özgürleşmiş gibi hisseden Cheyenne başını genye


Sana hep hayranlık duymuşumdur, Joe.” Cheyenne 9

Joe’nun onun için bıraktığı gülü okşayarak gülümsedi. “Senin


tam da hayal ettiğim gibi biri olduğunu bilmek çok 99

44 İhtiyacın olursa buradayım,” dedi Joe. “Mutlu Noeller. r

374
1
t
Karlar Düşerken

“Whiskey Creek’te ortalık birbirine girmişken bizim de-


t

nizin ortasmda süzüldüğümüze inanamıyorum.” Eve alnma


vurdu. “Bu tatile çıkmamam gerektiğini biliyordum zaten.”
Her zamanki gibi Callie ve diğerleri geç sabah kahval­
tısında ona katılmıştı fakat son on gündür öyle çok yemek
yemişlerdi ki hiç kimsenin yemekle ilgilendiği yoktu. Ço­
ğunlukla sohbet ederken kahvelerini yudumladılar; sanki
her cuma yaptıkları gibi Whiskey Creek’teki Kara Altm Ka-
fe’de toplanmışlardı. Tabii tek fark Cheyenne’in yanlannda
olmamasıydı. Eve bugün onun yokluğunu her zamankinden
de çok hissediyordu.
“İki yıldır planlamaya çalıştığın bir tatile çıktın diye ken­
dini suçlayamazsm,” dedi Callie. “Demek istediğim... ben de
suçlu hissediyorum ama Cheyenne’in annesinin büyük ihti­
malle biz yokken vefat edeceğini fark ettiğimizde tatili iptal
ettirip geri ödemeyi alma tarihini çoktan geçmiştik bile.”
“Anita uzun süre dayandı,” dedi Noah. “Ben biraz daha
dayanır sanmıştım. Veya bir şekilde iyileşebileceğini.”
Baxter parmaklarını gür, dalgalı saçlannın arasından
geçirdi. “Orada olsaydık bile elimizden ne gelirdi ki? Ona
nasıl yardım edebilirdik ki?”
Eve ona sert bir bakış attı. “Herhalde şaka yapıyorsun.
“Keşke orada olup ona senin kadar destek olabilsey-
dik.” Ellerini iki yana açtı. “Ama... annesi zaten ölecekti.
Eve, “Ablası da kayıp!” diye parladı.
Ted kahve fincanını evirip çevirdi. “Buna da engel ola­
mazdık ki.”

375
Brenda Novak

Ted’in araya girmesi nedense Eve’i bir parça daha iyi


hissettirmişti. Ted grubun akademisyeni, mantığın sesiydi.
O ve Gail okulu sınıf birincisi olarak bitirmişti. Eve de onlar
gibi yüksek notlarla mezun olmalıydı. Eğer bütün lise yıl­
larını sevgilisiyle uğraşarak geçirmiş olmasaydı derslerine
odaklanabilirdi.
“Bence Eve, Anita veya Presley’den bahsetmiyor,”
dedi Callie. “Onlar zaten hep problemdi; o açıdan beklen­
medik bir durum yok. Asıl mesele Dylan.”
Ted sandalyesinde geriye yaslandı. “Belki Dylan konu­
sunda o kadar da ciddi değildir. Belki sadece biriyle beraber
olmak istiyordur.”
Eve’in hissettiği suçluluk duygusu yeniden kendini bel­
li etti. En başta Cheyenne’in özel hayatmdan bahsetmemişti.
Fakat Dylan ve gitgide ciddileşen bir ilişki ihtimali hakkmda
endişesi arttıkça ve Whiskey Creek’te Cheyenne’in yamnda
sadece Riley olduğundan, bunu sır olarak tutmak gitgide zor­
laştı. Cheyenne’e söz verse de bu bilgiyi diğer arkadaşlanyla
paylaşması normaldi çünkü hepsi hayatlarmm özel aynntıla-
nnı en azından çoğunlukla birbiriyle paylaşıyordu. “Belki sa­
dece tek seferlik bir şey olsaydı buna inanabilirdim ama iliş­
kileri ciddileşiyor,” dedi. “Bütün haftayı beraber geçirmişler.”
“Cheyenne’in ihtiyacı olan son şey benim başımdan
geçenlere uzaktan da olsa benzeyen şeyler yaşamak,” diye
ekledi Kyle. Evliliği yalnızca bir yıl sürmüş olsa da en ba­
şından beri acı vericiydi. Eski eşi tarafından evlenmek ıçm
tuzağa düşürülmüştü ve onu hiçbir zaman sevmemişti.

4
376
A'
S
'f
Karlar Düşerken

Noah, “Bu işin sonunun kötü olup olmayacağını bile­


meyiz,” dedi.
Eve öne uzandı. “Sence Cheyenne, Dylan gibi partile-
yen biriyle sevgili olursa başka türlü olma ihtimali var mı?
Dylan bir barda kardeşlerine kafa tuttu diye adamın birinin
99
kolunu kırdığında Cheyenne bunu dert etmeyecek mi?
Callie erkeklere bakarak, “Bir düşünün,” dedi. “Kızını­
99
zın Dylan gibi biriyle çıkmasını ister miydiniz?
Erkekler sanki damarlarına basılmış gibi birbirine dö-
nüp baktı.
Eve fincanını bir kenara itti. “Hayatının en hassas döne­
99
minde onu tek başına bıraktık.
99
Baxter yüzünü buruşturarak, “O bir çocuk değil. Eve,
dedi fakat söylediğine kendi de pek ikna olmamış gibiydi.
Onun da kendini kötü hissettiği belliydi.
46
Çocuk olmayabilir ama şu anda korkunç şeyler yaşı­
yor ve desteğe ihtiyacı var. Onun durumunda olan herkes
99
yaslanabileceği herhangi bir şeye can havliyle tutunur.
Biz gittiğimizde onunla ilgilenmesi için Sophia’ya gü­
44

venmemiz çok kötü,” diye homurdandı.


Sen Sophia’nın cuma günü kahvesine bile gelmesini
44

istemiyorsun ki,” dedi Callie.


Ama madem geliyor, en azından grupta üstüne düşen
44

99
şeyi yapmalı.
Yanlarından diğer turistler geçerken Eve sesini alçalttı
“Sophia’nın kendine has sorunları var. Biz giderken gözü­
nün altındaki morluk dikkatinizi çekti mi?”

377
Brenda Novak

Hangi morluk?” diye sordu Noah.


Makyajla örtmeye çalıştığı morluk.”
44
Görünüşe göre başanlı olmuş,” dedi Ted. “Ben de fark
99
etmedim.
“Çünkü ona bakmadın bile. Ve fark etmek istemiyorsun.”
“Yaralan her zaman o muhteşem işadamı kocasının iş gezi­
lerinden döndüğü zamanlara denk gelmiyor,” dedi Baxter.
“Nereden bileceğiz? Adam bizimle muhatap olmuyor
ve Sophia’nm da bir şey anlattığı yok. Bizim de ona pek iyi
davrandığımız söylenemez.”
“O kadar da kötü değiliz. Sonuçta her cuma geliyor,
öyle değil mi?” dedi Ted.
Callie döktüğü kremayı bir peçeteyle temizlerken, “O
yalnız,” dedi.
“Yaptıklanndan sonra onun için kötü mü hissetmem
gerekiyor?”
“Şimdi başlamayalım,” dedi Eve.
Noah, “Katılıyorum,” diyerek araya girdi. “Skip’in şiddete
eğilimli olup olmadığını uzun zamandır anlamaya çalışıyo­
ruz. Bunu düşününce bile o kibirli pisliğin çenesini dağıtmak
istiyorum. Ama Sophia böyle olduğunu açıklamadığı sürece
bilmemizin imkânı yok. Ve Cheyeıme’e gelince, yapmamız
gereken şeyleri düşünüp sızlanmak bir şeye fayda sağlama­
yacak. En nihayetinde biz buradayız, o da Whiskey Creek’te.
Elimizden ne gelir?”
“Hiçbir şey,” dedi Eve. “Eve dönünceye kadar tabii.”
“Peki sonra?” diye sordu Baxter.
Callie garsonun boş fmcanlan toplamasına izin vererek

378
Karlar Düşerken

yana eğildi. “Duruma el koymalıyız. Başta buna çok sinirh


nebilir ama... onu korumak için elimizden geleni yapmalıyız 99

Eve bu fikri sevmişti. En azmdan inisiyatif alacaklardı; ta­


bii çok geç kalmadıkları sürece. “Belki de Dylan’m ona sunacak
bir şeyi olmadığım görmesini sağlayabiliriz. Eğer Chey’i ger­
99
çekten umursuyorsa bu onu bırakmasmı sağlamaya yetebilir
Baxter başını yana eğdi. “Tamam... peki kim kendini
99
feda ederek ona Cheyenne ’den uzak durmasını söyleyecek?
Eve diğerlerine fırsat bırakmadan, “Ben yaparım,” dedi
44
İyi.” Ted masayı temizleyen delikanlıya bnakmak iste
mediği fincanını altlığına koydu. “Herhalde bir kıza vurmaz.”
Ted’in gülümsemesinden espri yaptığı belliydi fakat
Eve bu sözleri pek komik bulmamıştı. “Binlerinin bir şey
yapması şart.”
Baxter, “Sadece zarar vermek yerine yardım ettiğimizi
umalım,” dedi.
Sence denemeye değmez mi?” Eve birden tereddüde
44

kapılmış gibi görünüyordu.


Aslında bence değer. Hiçbir durum yanlış insana âşık
44

olmaktan beter olamaz.”


Callie Baxter’m Noah’ya ilgi duyuyor olabileceğini
söylememiş olsaydı Eve az önceki sözlere asla takılmazdı.
Baxter zaman zaman öyle olumsuz oluyordu ki bazen ona
şefkatle Eeyore diye hitap ediyorlardı. Fakat Eve in kafası
Cheyenne’in sorunlanyla meşgulse de, Baxter’in ses
daki çaresizlik ve hüsran sanki hislerini biraz açık ettiğinin
farkında olduğunu gösteriyordu.
Noah dudak bükerek, “Sen aşk hakkında ne bilirsin

379
Brenda Novak

Id?" dedi ve koca bir kahkaha attı. “Senin aynı kızla iki kez
görüştüğünü bile görmedim!”
E \e. bu sözler karşısında Baxter’m renginin attığım
fark etti. Birden \-üreğinde beliren şiddetli bir anlayış duy­
gusuyla ona uzanmak ve destek olmak istedi. Fakat onun bu
hareketten hoşlanmayacağmı biliyordu; böylece o ellerini
olduğu \ erde tutarken Baxter da güçbela gergin bir gülüm­
seme takındı.
“Belki de doğru kızla tanışmadığım içindir,” dedi.
Bunun sebebi böyle bir lazm var olmaması olabilir mivdi?
ye rüzgârlı Phoenix, Presley’nin yıllar öncesin-
den hatınadığı kente benzemiyordu. Anita onlan buraya
yazın ortasında getirmişti. O sırada hava sıcaklığı kırk beş
dereceydi. Klimasız arabada oturmak, hava karardıktan son­
ra bile, bedenlerinin ter içinde kalmasına neden oluyordu.
Presley o sıcakta nefes almanın bile ne kadar zor olduğunu
hiç unutmamıştı. Oraya ulaşmalanndan kısa bir süre sonra
Anita’nın süpermarkete gideceğini söyleyerek onlan yalnız
bırakışını da hiç unutmuyordu. Onunla beraber gitmek için
yalvarmışlardı çünkü Anita asla söz verdiği vakitte dönmez­
di fakat Anita onları kocaman çölün bir kenannda bırakmış,
köhne bir kümesin gölgesinde beklemelerini öğütlemişti.
Orada açlıktan kazman mideleriyle durup beklemiş, ateş ka-
nncalannı saymış, bir örümceğin boş kümesin içindeki iki
yamuk rafın arasına ağ örmesini izlemişlerdi.
Bir süre sonra Anita daha önce Arizona’ya ilk gidişinde
bir meyve ağacı bulduğunu söylediği için bir meyve ağacı
bulma umuduyla etrafı kolaçan etmiş, şanslan yaver gitmiş

381
Brenda Novak

ve bir nar ağacı bulmuşlardı. Gelgelelim toprak öyle kumy-


du ki, ağaç san koçanlar dışında bir şey büyütememiş gibi
görünüyordu. Ötedeki parlak, puslu eve yaklaşmaya cesaret
edememişlerdi. Eğer insanları meseleye dahil ederek onu
i' zor durumda bırakırlarsa Anita’nm onlara yapacaklannı bi­
liyorlardı.
Anita yedi saati aşkın süre sonra döndüğünde yanında
torba falan yoktu. Yanında getirdiği tek şey berbat bir içki
kokuşuydu ve açlıktan yakınmayı kesmezlerse kızların diş­
lerini döküp yutturacağını söyleyerek tehdit etmişti.
O günü ve ona benzer diğer günleri çekilir kılan tek şey
Chey’di. Fakat Presley kız kardeşini düşünmek istemiyor­
du. Hayat böyleydi işte. Onu değiştirmek elinden gelmezdi.
Tır şoförü Axle (bu onun takma ismi olsa gerekti fakat
Presley tenezzül edip de sormamıştı) ona yemek yedirip bir
zamanlar tek üniteli bir karavanda yaşayan huysuz bir ih­
tiyarla beraber yaşadıkları Sunnyslope’a gitmesi için para
vermişti. Presley ilerideki Palo Verde Karavan Parkı’nın
güneşten rengi sararmış tabelasını görebiliyordu. İlk kris­
tal metini orada denemişti ve buraya dönmesinin sebebi de
buydu. Bir torbacıya ulaşması gerekiyordu ve onu ancak
böyle bir mahallede bulabilirdi.
Whiskey Creek’e duyduğu ani özlem onu bu kadar
hüzünlü kılmasaydı işi kolaydı. On Dokuzuncu Bulvar ile
Kaktüs Caddesi’nin köşesinde durup önünden geçen otobü­
sün egzozunu içine çekti ve günün bu saatinde terk edilmiş
gibi duran striptiz kulüpleri, seks ve video dükkânlanyla
dolu distopik görünümlü uzun caddeyi taradı.

382
Karlar Düşerken

Kaliforniya’ya taşındıklannda arkalannda bunu bırak­


mışlardı. Hayatlan ciddi anlamda iyi bir dönüşümden geç­
mişti ve şu ana dek Presley son yıllarda içinde yaşadığı ko-
şullann ne kadar iyileştiğini unutmuştu.
“Hey!”
Düşünceleri bölününce irkilen Presley şaşkınlık içinde
dönüp bir marketin önünde duran uzun boylu, karanlık bir
siluete baktı. “Fahişe misin tatlım? Eğlenmek ister misin?”
Işıktan gözü kamaştığı için adamı güçbela görebili­
yordu. Hiçbir şey söylemeyince adam gölgelerin arasından
çıktı. Kısa kesilmiş saçlan, sinekkaydı tıraşı ve sol elindeki
evlilik yüzüğüyle kentin bu tarafı için biraz fazla şık kaçı­
yordu; tabii sırnaşık gülümsemesi hariç.
“Seni eğlendirebilirim.”
Presley geri çekilip dükkânın ismine baktı: Mel’in Hız­
lı Alışveriş Marketi. O burada yaşarken bu market yoktu fa­
kat bu caddedeki işletmeler sık sık el değiştirirdi. Adama,
44
Ne yapıyorsun?” diye sordu. “Sinek yakalamaya çalışan
99
bir örümcek gibi gelip geçen kızlan mı bekliyorsun?
Adam yavaşça güldü. “Pek değil. Arkadaşım buranın
sahibi. Bana... keyif aldığım bazı mallar satar. Dışan çıkar-
s

ken seni gördüm ve senin de bu ürünlerden hoşlanabilece­


ğini düşündüm. 99

Adamın da muhtemelen beklediği gibi bu Presley’nin


99
dikkatini çekti. “Ne tür ürünler?
“Speed? Kokain? Tercihin nedir? İstediğini bulurum.”
Presley şu noktada herhangi birini alabilirdi. Çok se
çici değilim.
99

383
Brenda Novak

“0 zaman içeri dönmeme gerek bile yok.”


Presley gözlerini kıstı. “Karşılığmda tam olarak ne istiyor-
sun? 9
9
••

“Oyle sıra dışı bir şey değil. En azından şu


BDSM hoşuma gidiyor. Senin?”
Acı, özellikle de gönüllü acı Presley’nin ilgi alanına
girmiyordu. Ama adam onun istediği şeye sahipti ve bundan
daha iyi bir fırsat bulabileceğinden emin değildi. Adamın
tepkisini görmek için, “Fazla kontrol içeren şeyler hoşuma
gitmiyor,” dedi.
Adam daha içten görünmek için biraz aşın çaba sarf ede­
rek smttı. “İyi. H afif h k bondaj fantezisi yapalım o zaman.”
Presley’nin aklına Aaron geldi. O Presley’ye hiçbir za­
man zarar vermemişti. Whiskey Creek’teki imajına karşın o
sevişirken hassas, duyarlı bir erkekti. Presley şimdiden onu
özlemişti ve onunla beraber olmak istiyordu.
Fakat her zaman her istediğimiz olmuyordu. Presley bu
dersi çok küçük yaşta almıştı.
Biraz nakit paraya ihtiyacım var. Burada yeniyim ve
kalacak yer bulmam gerek.”
Adam ceketinin cebinden bir paket sigara çıkardı ve on;
bir tane ikram etti. “O konuda da sana yardım edebilirim. Kız
lanm iyi para kazanır, ben de onlan güvende tutanm.”
Demek mesele buydu. Fakat geçinebildiği sürece ne
yaptığının bir önemi var mıydı? “O halde bizim seans bir tür
deneme mi?” diye sordu.
Adam sigara yaktı. “Niyetim sadece iyi vakit geçir­
mekti ama... ilişkimizin nereye gideceğini kim bilir?”

384 .
9
Karlar Düşerken

Presley tek eliyle kamına dokundu. “Benim kürtaj


mam gerek
Adam hiç istifini bozmadan, “Mesleğin riskleri ” dedi
“Ayarlanz.”
Fakat bu adamın düşündüğü gibi istenmeyen bir hami­
lelik değildi. Presley bebeğin babasına âşıktı. Bu operasyo­
nu atlatmak kolay olmayacaktı. Bunu düşününce bile kar­
nında bir gerginlik hissediyordu.
Keşke başka bir şansı olsaydı. Keşke Aaron ona değer
verseydi. Birazcık. Presley otuz üç yaşındaydı. Şimdi çocuk
/apmayacaktı da ne zaman yapacaktı?
Muhtemelen hiçbir zaman. Kendisinin nasıl sevilmeye
değer biri olmadığını kendisinden başka kimse bilemezdi.
Aaron’m çocuklarma babalık edeceğini ummak gerçekleş-
nesi imkânsız bir beklenti, abartılı bir umuttu.
Yabancı, tıpkı kendisi gibi şık görünen bir Lexus Se-
99
dan’ı işaret etti. “Haydi gidelim.

“Anita’nm kızı olmadığmdan şüpheleniyorsan Presley


için ne düşünüyorsun? Sence Anita onu da kaçırmış olabi­
lir mi?” Dylan Noel arifesinin böyle bir konuyu konuşmak
için uygun vakit olmadığının bilincindeydi ama Cheyenne
kuşkulannı onunla paylaştığından beri meraktan yanıp tu­
tuşuyordu. Üstelik bu akşam yahuzlardı ve bol bol vakitle­
ri vardı. Bütün restoranlar kapalı olduğundan Dylan akşam
yemeği için salata hazırlamış ve iki biftek yapmıştı. Şimdi
birer kadeh şarapla kanepıeye kıvnlmışlardı. Dylan bu ak

385
Brenda Novak

şam Cheyenne'i kendi evine götünnek isti>ordu; kardeşle-


inin ve hareketli bir ortamın onun kafasındaki sorunlan bir
^bze azaltacağını umuyordu. Fakat Cheyenne, Presle) 'nin
ıpıdan gireceğini, onun endişelerini haksız çıkaracağını ve
.nita’nm ölümüyle ilgili inançlarını çürüteceğini ummadan
demiyordu. Bu umut Cheyenne’i evine bağlıyordu.
Birkaç saniye düşündükten sonra, “O muhtemelen Ani­
ta’nm biyolojik kızı,” dedi.
“Neden öyle düşünüyorsun? Ona hiç benzemiyor. Tıp­
kı senin gibi.”
Cheyenne elini onun tişörtünün altına soktuğunda bu
hareketi arzudan çok huzur ve temas ihtiyacından kaynak­
lanıyor gibiydi. “Onların arasında hep bir yakınlık vardı.
t ♦

Doğal bir yakınlık. Bizim sahip olmadığımız bir yakınlık.”


Dylan saçlannı onun yüzünden çekti. “Başka bir deyişle,
Presley, Anita’nın favorisiydi.”
“Hem de nasıl. Onu gayet iyi anlıyorum. Presley ben­
den çok daha esnek ve rahat bir tip. Ben neden öyle ola­
madım, hiç bilmiyorum. İçimde duyduğum küskünlük için
hep suçlu hissettim ama... onun üstesinden gelmeyi de hiç
başaramadım. Sanırım onun tavırları nedeniyle bir an bile
pişmanlık duymaması yüzünden. O sağlıklı olsaydı hiçbir
şey değişmezdi.”
“Presley’nin babası hakkında bir şey biliyor musun?”
Cheyenne uzanıp şarabından bir yudum aldı, sonra kadehi
yeniden sehpaya koydu. “Kendi babam hakkında bildiklerim
kadarını.”
44Anita erkeklerle genellikle nerede tanışırdı?
99

386
K arlar Düşerken

“Hapiste, sokakta dilenirken. Çamaşırhanelerde. Evsizler


bannağmda. Striptiz mekânlannda veya seks mağazalannda
takılırken. Benzincilerde. İçki âlemlerinde.” Başmı eğip hü-
zünlü bir gülümseme takındı, “insanın aşkı bulmayı umduğu
o gözde mekânlarda.”
Dylan güldü. “Tanrım, zor bir hayat. Çocukken kaç
kent değiştirdiniz?”
Cheyenne onun göğsüne yaslandı. “Sayamayacağım
kadar çok. Asla bir yerde çok fazla kalmadık.”
“Annen iş bulamadığı için mi?”
“Birkaç yerde abuk sabuk işler yaptı ama hiç kalıcı ol­
madı. Hiçbir patronuyla birkaç hafta veya bir aydan fazla
anlaşamadı. Veya kurallara uymadı; hastalık bahanesiyle işe
gitmedi, çalıştığı dükkânlardan bir şeyler çaldı, mesai saat­
lerinde kendi işleriyle ilgilendi. Zaten çoğunlukla maaşlı bir
iş bulmayı bile hedeflemiyordu. Sadece geçinebilmesine ve
devam edebilmesine yetecek bir meblağ almayı umuyordu.”
Cheyenne ve Presley böyle bir anneyle nasıl baş edebil­
\ mişti? Dylan onlar kasabaya geldiğinden beri elbette Anita
hakkında bazı dedikodular duymuştu. Fakat onlann haya­
tında tam olarak ne olup bittiğini, son yıllarda komşusu olan
güzel sarışını aklından çıkaramaz oluncaya dek hiç düşün­
memişti. Çok geçmeden Presley ve Dylan Tara geldiğinde
anlattıkları sayesinde Cheyenne hakkında epey bilgi öğren­
mişti. “Ne arıyordu?”
“Keşke sana söyleyebilsem.” Ses tonunda umarsızlık
vardı. “Başka bir yer onun için hep cennetten çıkma gibiydi.
Hep hayatın orada daha kolay olacağını söylerdi. Onun bile

387
Brenda Novak

tam olarak ne aradığını bilmediğini fark ettiğimde ben de


pes ettim.”
44
Peki gittiğiniz yerler gerçekten de cennetten çıkma
99
gibi miydi?
44
Buraya taşınana dek öyle değildi. Bundan önce New
Mexico’daydik. Orası berbattı. Sonra kısa bir süreliğine
Phoenix’e gittik. Orası daha da fenaydı. Whiskey Creek
başından beri yuva gibiydi. Ama ona kanser teşhisi konma
99
saydı Anita muhtemelen burada da uzun kalmazdı.
99
44
Hastalık gerilediğinde buradan taşınabilirdi.
44
Presley ve ben o zamana kadar liseyi bitirmiştik ve Ani-
ta böyle bir durumda onunla gelmeyeceğimizi biliyordu, iki­
99
miz de en sonunda bir yere kök saldığımız için mutluyduk
99
Siz olmadan gitmek istemiyor muydu?
44

Sanırım yanmda bizim olmamız onu daha dengeli, sa­


44

bit, ilgili biri yapıyordu. Tabii artık daha da yaşlandığından


kent değiştirme takıntısı da biraz zayıflamıştı.”
44
İkinizden başka kimsesi yok muydu?”
44
Hayır. Ailesi pek iyi değildi.” Cheyenne başını kaldı-
rıp ona baktı. “Ben sana bir soru sorabilir miyim?”
99
Dylan hafifçe gülümsedi. “Bu on yedi sorudan biri mi?
“Öyle olsun çünkü zor bir soru. 99

Kendisi de epey bir süredir çok zor sorular cevaplıyor­


du. Sırayı değiştirmek adil olur. “Sor bakalım.”
Babanla ilgili ne hissediyorsun?
44 99

Dylan eninde sonunda konunun buraya geleceğini bili-


yordu. Cheyenne’in meraklı olması doğaldı. Herkes merak
99
ediyordu. “Bu karmaşık bir mesele.

388
Karlar Düşerken

“Bence ben anlayabilirim.”


Kısa bir an için DylanTn içinden bir sigara yakmak geç­
ti fakat bu arzuyu bir kenara koyup şarabını bitirdi. “Hâlâ
bize sık sık yazar.”
“Merak ediyorum, ne anlatıyor?”
“Her şeyi mahvettiğini. Üzgün olduğunu. Bizi sevdiğini. 9
9

“Ona inanıyor musun?”


“Sanırım evet, insanlar hata yapabilir. Ama... babam iki
yıla kalmadan çıkacak. Onunla bir ilişki kurmak istemiyo­
rum çünkü bunu yaparsam çıktığında ilk geleceği yer benim
evim olur ve onun tekrar içkiye başlayıp başlamayacağın-
99
î dan emin değilim.
I i

“Ev ve işyeri ona ait değil mi?”


“Artık değil. Birkaç yıl önce onlan bana sattı. Karşı­
lığında kayıtlarına biraz para yatırdım, böylece hapishane
hayatı çok daha kolay geçti.”
“Yani mektuplaşıyorsunuz.”
“Sık değil. Artık değil.”
“Peki ona bir daha yazacak mısın?
“Bazen aklımdan geçiyor.” Dylan onun saçlannı par­
maklarının arasından düşmesine izin verdi. “Ben istesem de
istemesem de aramızda bir şey var ve kardeşlerime babalık
borcu var. Kardeşlerim onun sorumluluğu altında, benim
değil.” Buna karşın Dylan babalannın yokluğunda onlara
göz kulak olmak için elinden geleni yapmıştı.
Cheyenne’in yüzünde yumuşak anlayışlı bir ifade be>“'dı.
“Olanlar için çok üzgünüm. Bu kardeşlerine de, sana da büyük
haksızlık.”

389
Brenda Novak

DylanT rahatsız eden şey hayatın adil olmayışı değildi.


Buna alışmıştı. O yalnızca bazı şeylerin geçmişe gömülme­
sini istiyordu. Fakat olmuyordu. İki yıl sonra yine babasıyla
uğraşmak zorundaydı. “Engellerin üstünden atlayıp devam
etmen gerekiyor.”
Cheyenne gülümsedi. “Güzel açıkladın. Ben de Anita
ve Presley’yle hayatımın böyle biteceğini hiç düşünmezdim.
Anita sanki sonsuza dek yaşayacaktı. Ve Presley... onun hep
güçlü yanlarının farkına varmasını ve onlan iyi değerlendir-
99
meşini umdum.
“Bunu yapmadığı için AaronT suçluyor musun?” Parkta
onun yanma geldiğinde bunu ima etmişti. Ona karşı kızgın
olmasının sebeplerinden biri de buydu. En azından Cheyen­
ne ona bunu ima etmişti.
“Pek değil. Onun hayatını çözmüş birini bulmasını
umuyordum, böylece bu kişi ona da yardım edebilecekti.
Ama... onu Aaron Ta görünce ikisinin de birbirlerinin ha­
yatlarındaki sorunlardan yüzde yüz sorumlu olmadıklannı
anladım. Bence birbirleriyle özdeşleşiyorlar. Onlan birbir­
lerine çeken bu.”
“Presley’nin Aaron’a âşık olduğunu düşünüyordun.”
“Olabilir ama ikisi de öyle hasarlı ki...” Cheyenne ye­
niden daldı. Şarabından bir yudum daha aldı, içine girdiği
ruh halinden silkinerek çıktı ve konuyu değiştirdi. “Şef Sta-
cy’nin Presley’yi aramak için çok fazla bir şey yapacağını
sanmıyorum, ya sen?”
“Kayıp anonsu yapacağını söyledi.” Dylan onu elinden
geldiğince rahatlatmak istiyordu fakat polisin ekip toplama

390
Karlar Düşerken

gereği duyacağını hiç sanmıyordu. Stacy yas tutan birinin


Noel vakti bile her türlü şeyi yapabileceğini söylemişti. Fa­
kat en azından onu olaya dahil etmek için ellerinden geleni
yapmışlardı.
“Bu yeterli olacak mı?”
“Olmasını umalım.” Stacy’nin evine gittikten sonra,
Presley’nin arabasını bulma umuduyla yeniden aramaya
çıkmış fakat hiçbir şey bulamamışlardı.
Birkaç saniye sonra Cheyenne, “Peki ya oralarda bir
yerlerde başka bir annem varsa?” diye sordu. Odayı göste­
rerek, “Ya bütün bunlar... hiç bana ait olmadıysa?”
Öyle bir durumda asla tanışmamış olurlardı. Fakat Dy­
lan bunu söylemedi. “Başka bir annen olması güzel bir şey
olabilir. 9
9
“Acı bir hayal kınklığı da olabilir,” dedi Cheyenne. “Ya
Anita beni kaçırmadıysa? Ya gerçek annem beni verdiyse?
Belki o da Anita’dan pek farklı değildi. Hatta daha kötüydü
çünkü benden kurtulmak istiyordu.”
44Bu pek muhtemel değil,” dedi Dylan. “Hatıralarınla
çelişiyor.”
“O hatıraların gerçek olduğundan bile emin değilim.
Dylan’m bir şey söylemesine firsat kalmadan Cheyenne in
ceptelefonu çaldı. Dylan onun umutla telefonuna bakmasmı,
sonra hayal kınklığma kapılmasmı izledi. Besbelli arayan ablası
değildi. Cheyenne telefonun “Hayıf’ tuşuna basıp telefonu bir
kenara fırlattı.
Dylan, “Arayan kimdi?” diye sordu.
“Eve.”

391
Brenda Novak

“Onunla konuşmak istemiyor musun?”


Cheyenne yeniden ona sokuldu. “Şu anda hayır.
99
“O senin en yakın dostun ve bugün Noel arifesi.
44
Eve döndüğünde onu görürüm.”
“Senin için endişeleniyor.”
Cevap yok.
Eve bir haftayı aşkın süredir kasabada değildi. Cheyen­
ne neden onunla konuşmak istemiyordu? “Chey?”
Cheyenne biraz duraksadıktan sonra, “Şu anda yeterin­
ce sorunum var,” dedi fakat Dylan onun bir şeyler sakladığı
hissine kapıldı. O ve Eve liseden beri yapışık ikizler gibiydi.
44 99
Onunla paylaşmak sana iyi gelebilir.
44
Ben iyiyim. Sen varsın.”
Cheyenne ikisi arasında bir seçim mi yapmalıydı? Bir
tahmin yürüterek, “Onun benimle beraber olduğunu bilme­
sini istemiyorsun,” dedi.
Cheyenne saçlannı kulaklannm arkasına atıp dikleşti.
“Zaten biliyor.”
1 _________________ 99
Ve onaylamıyor.
“Senin nasıl biri olduğunu anlaması gerek.”
Bu onun fikrini değiştirir miydi? Ya Dylan onun kalbi­
ni kazanamazsa ne olacaktı? Cheyenne’in arkadaşları onun
hayatının büyük bir kısmını oluşturuyordu. Bir nevi onun ai­
lesi sayılırlardı. Onu onların desteğinden mahrum bıraktığı­
nı hayal bile etmek istemiyordu; eğer böyle bir şey yaparsa
Cheyenne’in bir noktada ona güceneceğinden emindi.
Fakat ona daima tepeden bakmış olan bu insanların bir
anda ona kollannı açacağını da hayal edemiyordu.

392
Karlar Düşerken

Cheyenne yalnız başına uyandı. Bir an son birkaç haf­


tanın bir rüya olduğunu sandı. Annesinin seslenip ağrıkesici,
yemek veya pozisyonunu değiştirmek için yardım isteyece­
ğini, ablasının işten eve döneceğini sandı.
Fakat sonra diğer yana döndü, DylanTn yastığa sinmiş
parfümü burnuna geldi ve dün gece onunla seviştiğini hatır­
ladı. Eve ve diğerleri Karayipler’e gittiğinden beri dünyanın
en berbat şeyleri başına gelmişti. Fakat bir yandan dünyanın
en iyi şeyleri de başına gelmişti, işte bunlardan Dylan so­
rumluydu.
O neredeydi?
Noel sabahı olduğundan onun kardeşlerini görmek için
eve gittiğini düşündü. Fakat sonra kapının açılıp kapandığı­
nı duydu.
Gerinerek ona seslendi. “Dylan?” Normalde Noel sa­
bahı Anita ve Presley için büyük bir kahvaltı hazırlardı ve
hep beraber, eğer almışlarsa, hediye değiş tokuşu yaparlardı.
Whiskey Creek’e taşındıklarından beri Noel, akşam birkaç
saat Eve’le ve ailesiyle bir araya gelmek de demekti. Bazen
Presley de gelirdi. Fakat genellikle Presley, Anita’yla evde
kalır veya arkadaşlarını çağırırdı. Dün Harmon 1ar aramış,
her zamanki gibi onlara katılıp katılmayacağını sormuşlardı.
Fakat Cheyenne onlara başka bir yerde yemek sözü olduğu
nu söylemişti. ^
Dylan başmı odanın kapısından içeriye doğru uza ı.
Üstünde önceki akşamdan kalma mat renkli kot panto
eşofman üstü vardı ve çok sevimli bir gülümseme ta Ş

393
Brenda Novak

ti. Beyzbol şapkasını taktığına bakılırsa, duş almadan kıya­


fetlerini giyinmişti fakat Cheyenne onu olduğu gibi seviyor,
pis sakalı ve bembeyaz dişleri arasındaki zıtlıktan hoşlanı­
yordu. “Mutlu Noeller.”
Cheyenne uykulu bir gülümsemeyle, “Mutlu Noeller,”
dedi. “Ama... saat henüz çok erken değil mi? 9
9

Dylan biraz utangaç bir havayla, “Kusura bakma. Elim­


de değil. Hep erken uyanırım da. Üstelik bu sabah uyumak
normalden daha zordu. 99

“Neden?”
44
Çünkü hediyeni vereceğimi düşününce heyecanlamyo-
m m .”
44
Bana bir şey mi aldın?” Dirseklerine yaslanarak doğ­
ruldu. Presley yi aramakla, Anita’nın cenaze törenini ayar­
lamakla meşgul olduğundan ona bir hediye almayı aklından
bile geçirmediği için bunu duymak Cheyenne’i üzdü. “Bunu
yapacak zamanı nereden buldun?”
44

Dün işyerindeyken. İnternette biraz araştırma yaptım,


bir yerleri aradım ve tam da istediğim şeyi buldum. 99

Cheyenne kaşlarını kaldırdı. “Gerçekten mi?”


""Gerçekten."
44

Ama ben alışveriş yapma fırsatı buluncaya kadar hedi-


ye değiş tokuşunu ertelemeyi tercih ederim. Ben... 99

44

B ir şey beklem iyorum ,” diye araya girdi Dylan. “Sa-


dece seninle olm ak yeterli.”
Bu içten sözler ve yüzündeki sam im i ifade Cheyenne ’i
derinden etkiledi. D ylan bu sözlerinde sam im iydi. Onun

394
Karlar Düşerken

bir zamanlar kendisine sorduğu soruyu bu kez ona yöneltti.


“Neden ben?”
Dylan cevap verdiğinde anladığını görebiliyordu. “Bana
mükemmel uyuyorsun. Seni çok uzun zamandır tanıyorum.”
İçini bir mutluluk dalgası kapladı. Bir süredir yaşadığı
acı, kafa kanşıklığı ve ahlaksal ikilemin ortasında onun her
acısını hafifleten, her şikâyetini gideren birini bulmuştu ve
bu kişi bunların hepsini yalnızca kendisi olarak yapabiliyor­
du. İşin tuhafı, bu kişi Whiskey Creek’teki en beklenmedik
kişiydi. Cheyenne o gün parkta ona rastlamasaydı ona bir
şans verir miydi?
Muhtemelen vermezdi...
“Ben gidip duş alayım.”
Dylan sabırsızca kıpırdandı. “Almak zorunda mısın?
Sabırsızlanıy orum.’’
Asi adam Dylan Amos’un ona hevesli küçük bir ço­
cuğu hatırlatması normal miydi? Fakat Cheyenne onun bu
beklenmedik, masum yanını seviyordu.
Gülerek, “Tamam, geliyorum,” dedi ve kalktı. Onun otur­
ma odasma gidip Noel ağacının önünde oturmasım istediğim
düşünüyordu fakat Dylan elini kaldırdı. “Tam burada bekle
Cheyenne yeniden kapının açıldığını duydu. Dylan
döndüğünde elinde paketli bir hediye yerine siyah beyaz b
tüy yumağı vardı.
“Köpek mi? Bana köpek mi aldın?” Cheyenne kıpır­
danıp duran küçük hayvanı ondan almak için uzand
Dylan onu vermeden önce biraz duraksadı.

395
Brenda Novak

“Önce bir şey açıklamam gerek.”


Cheyenne uzamp köpeğin kulaklarmm arkasım kaşıdığın­
da köpek onun elini yalamaya çalıştı. Cheyenne öyle heyecan­
lıydı ki, köpeğini kucağına almak için sabırsızlamyordu. “Ne?”
“Aslında farklı bir köpek alacaktmı. O yüzden eğer istersen
onu geri götürebiliriz. Sadece... onu görünce dayanamadım.”
“Neden geri götürecekmişiz? İnanılmaz şirin! Hep bir
köpek istemişimdir. Ne cins?”
“Tam emin değilim. Akita ve Golden Retriever karışı-
mı olabilir.”
İlk kez bir evcil hayvan sahibi olan Cheyenne yeniden
onu kucağına almak için uzandı fakat Dylan yine hayvanı
ona vermedi. Cheyenne şaşırarak, “Onu alabilir miyim aca­
ba?” diye sordu.
Dylan en sonunda köpek yavrusunu ona bıraktı fakat
Cheyenne onun hâlâ tepkisini anlamak için dikkatle izledi­
ğini görebiliyordu. “Ne oldu? Sen neden...” Derken, köpek
yavrusunu göğsüne bastırdığında bir şeyin farklı olduğunu
anladı. Hayvanı yatağın üstüne koyarak ona daha yakından
baktı. Köpeğin arka bacaklarından biri eksikti.
Dylan onun som soran gözlerine bakarak, “Doğuştan böy-
%

le. Diğer köpekler mutlaka ev bulurdu ama... orada çalışan gö­


nüllü bunun muhtemelen evlat edinilmeyeceğim söyledi.”
Üç bacaklı köpek yavmsunun yatakta kaçıştığını gö­
ren Cheyenne’in gözlerinde yaşlar belirdi. “Yani bu zavallı
şeyi kurtardın. Tıpkı sadece on sekizindeyken kardeşlerini
kurtardığı gibi. Kendisi kurtarılması gerektiğinin bilincinde
olmasa da, tıpkı onu kurtardığı gibi.

396
Karlar Düşerken

Dylan ellerini ceplerine koydu. “Aslında onu istemezsen


ben alınm. Sonra da sana farklı bir köpek yavrusu buluruz.”
“Hayır.” Cheyenne köpeğe sanlıp başını onun kürküne
gömdü. “Onu seviyorum. O tam da benim seçeceğim türde
bir köpek.”
44
Gerçekten mi?” Dylan emin görünmüyordu.
“Noel ağacımı gördün, değil mi?”
“Noel ağacını mı?”
Cheyenne gülerek, “Boş ver,” dedi. “Bana kalırsa bu
yavru mükemmel. 9
9
“Bunu duyduğuma çok sevindim.” Dylan üstündeki
gerginliği attı; şimdi tıpkı Cheyenne gibi mutlu görünüyor­
du. “Ona bir yatak, bir tasma, yemek ve oyuncaklar aldım.
İhtiyacı olan her şey var.” Eğilip Cheyenne’in alnını öptü.
“Mutlu Noeller.”
Dylan geri çekilirken Cheyenne başını kaldırıp ona

99
baktı. “Senin eşin benzerin yok, Dylan Amos.
Dylan kıkırdadı. “Whiskey Creek’te sana bunun için
minnettar olduğunu söyleyecek pek fazla kişi yok.”
O cevap veremeden kapı zili çaldı. Cheyenne, “Noel
sabahı saat onda kim gelir ki?” diye sordu.
Dylan omzunu silkerek bunun cevabını bilmediğini
gösterdi fakat Cheyenne henüz giyinik olmadığından gidip
kapıyı açtı. Sonra Cheyenne’e seslendi. “Chey, Riley geldi.

397
den Eve’in aramalanna cevap vermiyorsun?” Riley
Cheyenne’in verandasında durmuş, şüpheci gözlerle Dy-
lan’ı süzüyordu.
“Teyzenden hediye mi?” Cheyenne bir eliyle köpeği­
ni göğsüne bastınrken diğeriyle Riley’nin üstündeki
gösterdi.
“Evet. Nom her yıl bana bunlardan alır,” dedi dalgın
dalgın.
Cheyenne bunu zaten biliyordu. Yeni yıldan sonra kah­
ve randevulanna en kötü hediyeleri giyinerek gelirlerdi. Bu
bir gelenekti. “Geçen seneki mor kazağı ne yaptın?”
Riley yüzünü iyice ciddileştirdi. “Soruma cevap ver-
medin.”
Cheyenne yüzünü köpeğin sırtına sürttü. “Eve altı üstü
birkaç kez aradı 9
9

Yani onun sana ulaşmaya çalıştığının farkındasın


Bir suçluluk hissi, Cheyenne’in onun gelişinden önc<
hissettiği mutluluğun büyük kısmını alıp götürdü. “Evet

398
Karlar Düşerken

geri arayacaktım. Sadece... son birkaç gündür hayatım


çok karmaşık. Sen de bunu gayet iyi biliyo 99
44
Zaten Eve de o yüzden sana ulaşmak için sabırsızlanı
yordu! O yüzden beni Jacob’la beraber hediye açarken
yıp evine uğramam için yalvardı.”
“Noel’ini böldüğü için özür dilerim. Onu aranm.”
“Ne zaman?”
“Bugün.”
Riley tatmin olmamıştı. Dylan’ı onun evinde görmek­
ten rahatsız olduğu çok belliydi. Köpeği bile fark etmemiş
gibiydi. “Neden onun aramasını yok sayıyorsun ki?”
Cheyenne, Eve’in Dylan hakkmdaki sözlerini duyma­
nın onu üzdüğünü nasıl açıklayabilirdi? Artık geri adım ata­
mayacak kadar ciddi bir ilişkide olduğunu? Hep çok değer
verdiği dostlarının yaşadığı şeyi mahvetmesini istemediği­
ni? Onların uyarılarını dinlememesinin dostluklannı mah­
vetmesini istemediğini? “Endişelenmemesi gereken şeyler
hakkında endişeleniyor.”
‘Nereden biliyorsun? Senin de endişelenmemen gerektiği-
99
ni nereden biliyorsun? Çok büyük bir risk alıyorsun, Chey
“Birine bir şeyler hissederek mi? Herhalde buna hak
99
kim var, öyle değil mi?
“Elbette hakkın var. Sadece...” Riley elini saçlanndan
geçirince ön tarafı havaya dikildi. “Şu anda çok hassassın
99

Belki şu anda birini seçmen için doğru bir zaman değildir,


“Bunu Eve mi söyledi?”
Riley, “Buna benzer bir şey söyledi,” diye itiraf etti
44
Gerçi bunu ben kendim de görebiliyorum. Yanlış... arka

399
Brenda Novak

daşlıklar kurmanın ablana neler yaptığını gördün.”


Derken Cheyenne kapının arkadan kavrandığını ve iyi­
ce açıldığını fark etti. Dylan, “Madem Amos Tardan bahse-
diyorsun,” dedi, “belki asıl biz konuşmalıyız.”
Riley’nin Dylan hakkında daha önceki yorumlanna, on­
dan ürktüğüyle ilgili esprilerine karşın şimdi pek de korkmuş
gibi görünmüyordu. Sanki aralannda bir yüzleşme yaşana­
bileceğini zaten hep bilmiş gibi, gayet kararlı ve hazırlıklı
görünüyordu. Muhtemelen bu yüzden JacobT yanında getir­
memişti. Jacob okulda değilse de hep Riley’nin yanındaydı,
“îyi,” dedi Riley, “bir değişiklik yaratacaksa konuşalım.”
Cheyenne arkasından DylanTn gür sesini duydu. “Ne
tür bir değişiklik umuyorsun?”
DylanTn gergin ses tonunu duyan Cheyenne bunun
daha fazla sürmesine izin veremezdi. Onu kapıdan uzaklaş-
turnaya çalışarak, “Durun,” dedi. “Bunun kavgaya dönüş-
mesını istemiyorum. 99

“îşte sorun da bu ya,” dedi Riley. “Normalde böyle bir


karşılaşmanın şiddete dönüşebileceğinden endişe etmemen
gerekir. Joe’yla çıkıyor olsaydın aynı şeyi o zaman da söyler
miydin?”
“Gerek olmazdı.”
Aynen öyle!”
Çunku siz Joe’}T! kabullendiniz. Ona zorluk çıkartmaz-
99
dınız.
44
o kararını verdi,” diye araya girdi Dylan. “Buna saygı
99
duymalısınız.
Riley ona cevap vermedi. Bunun yerine bakışlannı Che-

400
Karlar Düşerken

yeıme’e kilitledi. “Bu doğru mu? Bizi dinlemeyecek misin?”


Cheyenne duraksadı. Riley, Eve ve diğerlerinin onu
anlamasını istiyor fakat önyargılarının aşırı güçlü olduğunu
biliyordu. Dylan’m imajı çok kötüydü ve değişmiş olsa da
arkadaşları bunu görebilecek durumda değildi. “Evet,” dedi.
“Ona değer veriyorum. Hem de çok.”
“Kahretsin.” Riley omuzlannı düşürerek bir ona, bir
Dylan’a baktı.
44Lütfen anlamaya çalış,” diye fısıldadı Cheyenne

Anlamaya mı çalışayım?”
‘O bana hayatımda kimsenin yaşatmadığı duygulan
99
yaşatıyor.
44
Bunun adı seks, Chey. Sana yıllardır onun nasıl bir şey
olduğunu anlatıyoruz.”
Bu küstah sözler Cheyenne’i öfkelendirdi. “Ben ondan
bahsetmiyorum,” diye parladı. “Bekâretimi hepinizden daha
geç kaybetmiş olabilirim ama saftirik değilim. Sık sık ken­
dini satan kaba, küfürbaz bir kadm tarafından yetiştirildim.
Size hiç bahsetmediğim şeyler gördüm; bunlann birini bile
anlatsam ağzınız açık kalır. O yüzden benimle sanki hayat
hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi konuşma!
Riley’nin yanağında bir kas titredi fakat hemen cevap
vermedi. Tekrar konuşmaya başladığında onu ele geçiren
duygulan kontrol etmeye çalışıyormuş gibi, sesi daha yumu­
şaktı. “Büyük bir hataya düştüğünü görmen için yapabilece­
ğimiz bir şey var mı?
Cheyenne başını iki yana salladı. Artık çok geçti. Seçı
mini çoktan yapmıştı.

401
Brenda Novak

Riley, “O zaman sana yardım edemeyiz,” dedi ve arka-


dönüp arabasına gitti.

Riley arabasına atlayıp uzaklaşırken Dylan, “Vay canı-


gerçekten de mutlu Noeller,” diye mırıldandı.
Cheyenne dönüp ona baktı. “Bunları duymak zorunda
kaldığın için çok üzgünüm 99

Dylan bundan rahatsız olmamış gibi yaparak kapıyı


kapattı. “Kusursuz bir hayatım olmadı. Bunu zaten kendim
söylüyorum.” Fakat Dylan yaptığı hatalardan şimdi olduğu
kadar pişmanlık duyacağını, bir gün Cheyenne’in arkadaş-
lannın onayını almanın onun için bu kadar önemli olacağını
hiç düşünmemişti. Bunu bilseydi dahi davranışlannı değiş­
tirmekte zorlanabilirdi.
“Elinden geleni yaptın,” dedi Cheyenne.
Fakat Dylan elinden gelenin yeterli olmadığını biliyor­
du. Cheyenne’in arkadaşlannm onu sigara içtiği için eleş­
tireceğini biliyor, sigara içmesini onlar kadar kusursuz ol-
madığının bir kanıtı gibi göreceklerini bilmesine karşın canı
sigara çekiyordu. Sigarayı bırakmak tahmin ettiğinden çok
daha zor olmuştu.
Belki de Cheyenne’i mutlu etmek için ihtiyacı olan
şeye sahip değildi.
Cheyenne gözlerini kısarak, “Aklından neler geçiyor?”
diye sordu.
Dylan kollannı ona ve köpek yavrusuna sardı ve Che­
yenne in boynunu öptü. Farklı hayatlar sürmüş olsalardı

402
Karlar Düşerken

kişiler olurlardı? “Joe daha iyi bir adam. Belki bunu


doğrudan benden duymaya ihtiyacın vardır. 9
9

Cheyenne geri çekildi. “Ben buna inanmıyorum.”


Dylan bakışlarım ona indirdi. “Bir zamanlar inamyordun.
99

44
Bu seni tanımadan önceydi.”
Sadece birkaç hafta oldu, Chey. Belki de bir hata yapı-
99
yoruzdur. Seni üzebilirim veya sen beni üzebilirsin...
44
Bu her ilişkide bir risktir. İnsanlar değişir. Ancak şu
99
anki hislerimize göre karar verebiliriz.
99
44
Bu ilişkimizi sürdürmemize yetecek mi?
"Bence yetecek.”
“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” Cheyenne’in ar­
kadaşları henüz tatilden dönmemişti bile. Her şey asıl onlar
dönünce başlayacaktı...
“Çünkü...”
Cheyenne sözlerini yanm bırakınca Dylan sorgulayan
bakışlarla başını yana eğdi.
“Joe’ya büyük saygı duyuyorum. Gerçekten. Ama...”
Cheyenne köpeği yere bıraktı. Sonra doğrulup ona baktığın­
da ifadesi yumuşamıştı. “Ben sana âşığım.”
Dylan onun böyle bir itirafta bulunmasını, böyle bir
bağlılık göstermesini hiç beklememişti. Hele bu kadar er­
ken. Cheyenne’in şu anda berbat hissetmesi için pek çok
sebep vardı. Fakat bu Dylan’a belki de gerçekten beraber
olmaya haklan olduğuna inanması için güven vermişti. Ha­
yatında hiç şimdiki gibi hissetmemişti. Sigara içme ihtiya­
cı kayboldu gitti. Aynı şekilde annesini kaybettiğinden beri
yaşadığı zorluklar, babasının yol açtığı karmaşa ve öfke, ka

403
Brenda Novak

yıp, İhanet, bunun sonucunda gelen saldırganlık, başa çık­


mak için yeniden toparlanmak da. Önemli olan tek şey, bu
kadının onun öpücüklerine, dokunuşlanna, kusurlu kalbine
yüreğini açmasıydı.

Cheyenne, Dylan ve üç bacaklı köpeğiyle beraber hari­


ka bir sabah geçirdi.
Duş aldıktan sonra, Cheyenne’in Şanslı ismini verdiği
köpeğini de alıp Dylan’m kardeşlerini görmeye gittiler.
Geceleyin kar yağmış, bütün araziyi incecik beyaz bir
örtüyle kaplamıştı. Dere dibi kasabanın en güzel yeri olmasa
da, diğer yerler kadar güzel ve masum görünüyordu.
Cheyenne bir süre sonra sağa kıvnlan yola bakarken Ani-
ta’mn bir daha dantelle işlenmiş gibi görünen ağaçlan göreme­
yecek olmasmdan ötürü hüzünlendi. Ağaçlar nadiren böyle gö­
rünürdü. Bu özel güzelliği onlara katan Noel sabahıydı.
Belki de zamanla annesinin iyi yanlannı sevmeyi öğ­
renecekti. Böyle olmasını ümit ediyordu. Bunu zihninde sık
sık beliren o karanlık hatıralardan daha fazla istiyordu.
Öğleni geçmiş olmasına karşın Mack dışında herkes
hâlâ uyuyordu. Amos erkekleri ertesi sabah işe gitmek zo­
runda olmadıkları için gece geç saate dek eğlenmiş ve geç
uyanmak istemişlerdi. Dylan’m köpekleri bile onlan karşı­
lamaya tenezzül etmediğinden Cheyenne Şansh’yı yere in­
dirmenin sorun olmayacağını düşündü.
Aaron’la hemen karşılaşmak zorunda kalmadığı için
rahat bir nefes aldı. Ablasının kaçmasmm nedenlerinden bi­

404
Karlar Düşerken

rinin o olduğunu düşündüğünden ona nasıl tepki vereceğin­


den emin olamıyordu.
“Demek geldiniz,” dedi Mack. Süslenmemiş ve dibin­
de hediyeler olmayan Noel ağacının bulunduğu odada tele­
vizyon başında yalnız otururken epey mahzun bir hali vardı.
Sonuçta henüz yirmi bir yaşındaydı. Diğer AmosTar gibi,
hızla büyümek zorunda kalmıştı fakat yirmi bir yaş yine de
ebeveyn sevgisi ve desteğine ihtiyaç duyulan bir yaştı. Che­
yenne, DylanT bu kadar uzun zaman boyunca tuttuğu için
suçlu hissetti.
“Hey, hediyeler için hazır mısın bakalım?” diye sordu
Dylan.
MackTn yüzündeki kayıtsızlık kayboldu. “Bu yıl hedi­
ye alacağımı düşünmeli miydim?”
Dylan güldü. “Daha önce hiç seni atladığım oldu mu?”
Mack, Cheyenne’e göz kırparak, “Noel Baba daha önce
hiç bu kadar meşgul olmamıştı,” dedi.
Cheyenne ona gülümsedi. “Neyse ki senin Noel Baban
çok güvenilir.” DylanTn en sevdiği özelliklerinden biri de
buydu.
Dylan koridorda ilerleyerek kapılara vurdu. “Hey, Noel’i
uyuyarak geçiriyorsunuz! Hediyelerinizi istiyorsanız kalkın!”
Cheyenne, Dylan’m köpekleri yatak odalanndan koştu­
rarak çıktığında Şanslı’ya göz kulak olmaya dikkat etti fakat
köpekler sadece onu kokladı ve Mack’e bu davetsiz misafire
nasıl tepki vermeleri gerektiğini sorarcasına baktı, ardından
kuyruğunu salladı. Cheyenne Şanslı’ya bir zarar vermeyecek­
lerine ikna olunca onlan bırakıp yavaşça mutfağa gitti ve do­

405
Brenda Novak

lapların içine baktı. Turta yapmaya başlamak istiyordu. Dylan


ona ihtiyacı olacak bütün malzemelerin olduğunu söylemişti
fakat onun turta yapmaktan pek anladığı söylenemezdi.
“Köpek nereden çıktı?” diye sordu Mack.
Cheyenne dönüp baktığında DylanTn en küçük karde­
şinin onun peşinden gelmiş olduğunu gördü. “Benim Noel
hediyem.”
“Sakat bir köpek yavrusu mu? Umanm DylanTn hedi­
yesi değildir.”
MackTn yüzündeki dehşet ifadesi Cheyenne Tn gülme­
sine neden oldu. “Onun hediyesi.”
“Tannm, bacakları tam bir köpek bulamamış mı?”
Cheyenne basitçe, “Tam da benim seçeceğim köpeği
seçmiş,” dedi. Onun neleri önemsediğini anladığı için Dy­
lan T daha da çok seviyordu fakat bunu Mack Te paylaşmadı.
“Anladım. Güzel.”
Mack bu sözlerini yarım ağızla “Sanınm” diyerek biti­
rince aslında anlamadığı ortaya çıktı. Derken başka bir ses
araya girdi.
“Presley döndü mü?”
Cheyenne sanki az önce yataktan çıkmış gibi görünen
Aaron T görünce, hissettiği neşe, yavaşça sönen bir balon gibi
sönüp gitti.
“Ne yazık ki,” dedi. “Henüz gelmedi.”
Ondan haber aldın mı?” Kan oturmuş gözlerinden ve
dağınık saçlanndan çok zor bir gece geçirdiği belli oluyordu.
“Hayır.”
AaronTn yüzünü şaşkın, üzüntülü bir ifade kapladı.

406
Karlar Düşerken

“Nerede olabilir? Bana haber vermeden bu kadar uzun süre


ortadan kaybolduğu olmamıştı hiç.”
Cheyenne başım iki yana salladı. Verecek bir cevabı yoktu.

Presley gözlerini kısarak tavandaki tek ampule bakar­


ken öyle acı çekiyordu ki güçbela hareket edebiliyordu. An­
laşılan yeni patronuyla “h afif’ bir bondaj fantezisi kırbaç­
lar, zincirler ve birkaç yumruk demekti. Fakat en azından
patronu ona şimdiye dek kullandığı en iyi uyuşturucudan
vermişti. Adam bir şırınga kullanmıştı. Presley bunun eroin
olmadığını umuyordu; eroinin ne kadar bağımlılık yaptığını
biliyordu ve kendine asla o kadar ileri gitmeyeceğine dair
söz vermişti, fakat sadece eroinin bu kadar muhteşem bir
etki yaratabileceğini tahmin edebiliyordu.
Yavaşça dilini dağılmış dudağında gezdirerek o yıkık
dökük marketin önünde tanıştığı adamın dönüp dönmediğini
anlayabilmek için kulak kabarttı. Saatlerdir ortalıkta yoktu
veya Presley’ye öyle geliyordu. Bundan kesin olarak emin
olamazdı. Adam gitmeden önce ona bir iğne daha yapmıştı.
Çok uzun zamandır bir sarhoşluk hali içinde süzülüyordu.
Bunun sonucunda da evde kiminle beraber olduğunu veya
gün mü yoksa gece mi olduğunu bile bilmiyordu. Yalnızca
tek bir şeyden emindi: Ardında kilometrelerce çölün uzandı­
ğı, bir kar kitlesi üstünde yükselen Pueblo tarzı eski bir eve
getirilmişti. Pencereler siyah boyayla kaplıydı, mekân küf
kokuyordu ve yatak odasında bir kameranın yanı sıra pek
çok BDSM oyuncağı vardı.

407
Brenda Novak

“Dick?” Presley’nin sesi çatlamıştı fakat bu umurunda


değildi. Adamın isminin gerçekten Dick olup olmadığını ha­
tırlamaya çalışıyordu.
Cevap gelmedi. Kulağına su sesi ulaştı. Dikkatle dinle­
diğinde bunun tuvaletten geldiğinden emin oldu.
“Dick?” Kameranın çalışıp çalışmadığına bakmak için
başını kaldırdı fakat bunu anlamasının yolu yoktu. Adam te­
pedeki ışığı açık bırakmıştı fakat Presley kamerada kırmızı
ışık göremedi.
Daha yüksek sesle, iki kez daha adama seslendi ve
hareket etmeye çalıştı fakat sağ kolunun hâlâ yatak başına
kelepçelenmiş olduğunu fark etti. Neler oluyordu böyle?
Adam nasıl onu bu şekilde bırakmaya cüret ederdi? Presley
kendini nasıl kurtaracaktı?
Azıcık bir hareketinde bile korkunç bir acı çekmesine
karşın boş yere de olsa kolunu çekmeye çalışırken komo­
dinin üstünde bir anahtar gördü. Kelepçeyi çözüp buradan
gidebilirdi. Fakat anahtarın yanında, içinde kahverengim­
si bir sıvının bulunduğu bir şırınga ve bir not vardı; notun
üstünde şöyle yazıyordu: “Ben yokken sana iyi eğlenceler.
Mutlu Noeller.”

408
ir

aldığı Noel yemeği ev yapımı olmasa da lez-


z e tliy d irr^ m ve sanmsak almak için eve döndükten sonra
Cheyenne, herkesin beğenmiş gibi göründüğü bir kahveli
pasta ve elmalı turta yapmıştı. AaronTn asık suratı dışında
her şey bu şartlar altında olabileceği kadar güzeldi. AaronTn
üzüntüsü, DylanTn bütün kardeşlerine aldığı akıllı telefon­
ların yarattığı heyecanı bile bastırmaya yetmişti. Mack ve
diğerleri telefonlarıyla ilgilenirken, Aaron kendininkine
doğru düzgün bakmamıştı bile. Kafası meşguldü ve üzgün­
dü; bu da Cheyenne Tn onun böyle olmasının altında yatan
sebebi unutmasını imkânsızlaştınyordu.
Yemekleri bittikten kısa bir süre sonra eve döndü. Dy­
lan onu kapıya kadar bırakıp daha sonra geleceğini söyle­
di ve kardeşlerinin yanma döndü. Cheyenne bundan ötürü
mutluydu. Aaron ve MackTn ona ihtiyacı olduğu belliydi.
Aynca Eve’e telefon etmeliydi ve bunu yapmak için yalnız
kalmaya ihtiyacı olduğunu düşündü.
Fakat Şanslı’yla beraber içeri girdikten ve kapıyı kilit

409
Brenda Novak

ledikten sonra, Eve’i aramak için cesaretini toplaması daki­


kalar aldı. Eve gittiğinden beri öyle çok şey değişmişti ki
Cheyenne’in bütün bunlann anlamını açıklayabileceğinden
pek emin olamıyordu.
Önce Presley’yi aradı fakat aramasının aktanidığı sesli
mesaja göre Presley’nin telefonunun pili bitmiş veya kapa-
tılmıştı.
Son yüz aramasında da aynı şey olmuştu. Cheyenne bir
nefes alarak kendisini Eve’in telefonunu çevirmeye zorladı.
Eve hal hatır sormadan hemen, “Demek en iyi arkada­
şım en sonunda aramaya karar verdi,” dedi.
••

Cheyenne onun alındığını anlayınca, “Özür dilerim,


Eve,” diye karşılık verdi.
Sessizlik.
Riley sana bu sabah olanlardan mı bahsetti? 9
9
44
Evet ve duyduklarıma inanamadım. 99

Şanslı onun ayaklarının etrafını kokluyor, kucağına


manmaya çalışıyordu. Cheyenne eğilip onu kucağına aldı
44
Karanma güvenmen gerek,” dedi. “Ben... buna çok ihtiyaç
99
duyuyorum
44
Sana zarar geldiğini görmek istemiyorum, Chey 99

44
Anlıyorum. Beni Dylan’la görmek yerine hoşlandığın
adamdan, Joe dan vazgeçmeye gönüllü olman bana çok şey
söylüyor. Ama Dylan iyi biri. Belki mükemmel değil ama
ben de değilim. Bence... o benim için doğru kişi 99

“Vay canına.” Eve afallayıp kalmıştı. “Daha önce hiç


böyle konuştuğunu duymamıştım 99

Şanslı kucağında kıvrılıp başını onun bacağına koydu

410
Karlar Düşerken

44Çünkü daha önce hiç böyle hissetmemiştim. 99


44
itiraf etmeliyim, bu benim bambaşka bir açıdan tehdit
altında bırakıyor.”
Eve’in esnemeye başladığını düşünerek yüreklenen
Cheyenne aceleyle onu telkin etmeye çalıştı. “Tehdit altında
olduğunu hissetmene gerek yok.”
“Öyle mi? Dylan’la ilişkiye başlıyorsun ve birden bire
beni telefonlarıma bile çıkacak kadar önemsememeye baş­
lıyorsun.”
Bunu yapmamın sebebi asla bu değil. Ben...” Parmakla­
44

rım Şansh’mn tüylerinin arasından geçirip verdiği hisle rahat­


99
ladı. “Bana Dylan’ı görmememi söylemene dayanamazdım.
“Senin için bu kadar önemli mi? Şimdiden m iT
Cheyenne, Dylan’ı her düşündüğünde yaptığı gibi gü­
lümsedi. “Ona âşığım.”
Bu haberi sindirmek Eve’in birkaç saniyesini aldı. Tek­
rar konuşmayı başarabildiğinde, “Ah, Tannm,” dedi. “Biz
de bir müdahale düzenlemeyi düşünüyorduk.”
“Sakm yapmayın. Boşa gider. Ona ihtiyacım var. Özel­
likle de şimdi. Hayatım altüst halde. Hâlâ olan bitene alışma­
ya çalışıyorum. Ama iki şey sayesinde devam edebiliyorum.
“Onlar ne?”
Cheyenne Şansh’nm ıslak dilinin pütürlerini hissetti
Sen
4 4 0 ^ ____________ 99

Cheyenne onun burnunu çektiğini duyunca ağladığını


anladı.
Sadece... yanlış yaptığım ı düşünsen bile beni destek
44

99
leyemez misin?

411
Brenda Novak

“Elbette. Biz en yakın arkadaşlarız.” Yeniden burnunu


çekti. “Eğer bunun iyi bir karar olduğu ortaya çıkarsa bera­
ber kutlamaya hazırım. Eğer kötü bir karar olduğu ortaya
çıkarsa da...”
44‘Sana demiştim’ diyebilirsin. 99
#•
44
Hayır. Öyle bir durumda bana daha fazla ihtiyacın ola-
99
cak.
“Bunda samimi misin?” diye sordu Cheyenne. “Haya­
tımın en büyük hatasını yaptığımı, gereksiz riskler aldığımı
söylemek, müdahaleler düzenlemek yok, tamam mı?”
44
Riley müdahalenin bir işe yaramayacağını söylemişti
99
zaten.
44
Haklıymış.” Cheyenne bu anı bir kahkahayla yumu-
şatmak istedi. “Artık beni hiç kimse kurtaramaz. 99

Bundan cesaretlenen Şanslı doğrulup onun yüzünü ya­


ladı. Cheyenne köpeğin telefona çarpmaması için çenesini
kaldırdığında Şanslı havladı.
“O ses neydi?” diye sordu Eve.
Cheyenne Şanslı’yi yeniden kucağına oturttu. “Dy­
lan’m Noel hediyesi. 99

“Sana köpek mi aldı?”


Köpek yavrusu.
___________________9 9

Eve derin bir nefes verdi. “Tamam, adam galip çıktı.”


Cheyenne gülümsedi. “Dylan’ı seveceksin. Görecek­
sin. Tek yapman gereken şey ona bir şans vermek. 99

“Sana iyi davrandığı sürece bir şansı var.”


“Güzel.”
Cheyenne bu sırada bir başka aramanın sinyalini duy-

412
Karlar Düşerken

du. Telefonu kulağından çekip kimin aradığına baktığında


az kalsın bayılacaktı. “Eve, Presley arıyor! Kapatmam ge­
rek!” dedi ve hemen aramayı cevapladı. Kalbi göğüskafe-
sinden çıkacakmış gibi çarparken, “Presley? Neredesin?”
diye sordu.
Ben Kaliforniya Otoyol Devriyesi’nden Memur Hauck.
Cheyenne’in kalbi ağzına geldi. Lütfen bana ablamın
öldüğünü söyleme. Cheyenne’in dili damağına dolaşıyordu.
“Ne... Neden Presley’nin telefonundan arıyorsunuz? O iyi,
öyle değil mi?”
Korkarım ki henüz bilmiyoruz,” dedi memur. “Onu
99
bulmamıza yardım edebilecek birini bulmaya çalışıyoruz.
Cheyenne ŞanslTyı bir yana iterek ayağa kalktı ve ı
99
sonra duyacaklanna kendini hazırlamaya çalıştı. “Sebep?
Arabasını 5. Eyaletlerarası Otoyol’da bulduk. Çantası,
44

99
ceptelefonu, her şeyi içerideydi. Kendisi hariç.

“Peki ya nerede doğduğunu, nereden geldiğini, annenin


kim olduğunu bulma şansın olsaydı? Bu işi kovalamak ister
miydin?”
Dylan bu soruyu yönelttiğinde Cheyenne uykuya dal­
mak üzereydi. Dylan ise aksine cin gibi olduğundan, Che­
yenne onun bir süredir bu duruma kafa yormakta olduğu
izlenimine kapıldı.
Sırtüstü dönerek esnedi. “Kesinlikle isterdim.
“Anita’nın gitmiş olmasına, hayatından gayet memnun
99
olmana karşın mı?

413
Brenda Novak

Dylan, Presley’nin de gittiğini eklemediği için ona min­


nettardı. Elbette Presley’nin “gitmiş” olması Anita’nın git­
miş olmasıyla aynı şey değildi. Polis onun arabasını buldu­
ğundan beri Cheyenne içinde yeniden bir umudun yeşerdi­
ğini hissediyordu. En azından Presley kaza yapmamıştı; bir
beden bulmamışlardı. Üstelik Şef Stacy de bazı aramalar
yapmakla meşguldü. Cheyenne Kaliforniya Otoyol Devriye-
si’nden telefon aldıktan sonra onunla temasa geçmişti. Pres­
ley’nin arabasının bulunduğu yer dolayısıyla onun Los An­
geles’a otostop çekmiş olabileceğinden şüpheleniyorlardı;
bu tam da Presley’nin yapabileceği bir şeydi. Sabah Dylan,
Cheyenne’i Los Banos’a götürecek, M ustang’in bağlandığı
yere ödemeyi yapıp aracı alacaklardı.
“Annem oralarda bir yerlerde olabilir. Daha iyi bir anne
olabilir. Hatta belki bir babam ve geniş bir ailem vardır.
Bunu öğrenmeyi neden istemeyeyim ki?”
“Çünkü Anka’nın sana yaptıklarını bilecek ve bundan
duyduğun öfke ve hiddetle yüzleşmek zorunda kalacaksın.
Artık bu bir şüpheden ibaret olmayacak.”
Cheyenne çatıyı döven yağmurun sesini duyduğunda
Dylan yanında olduğu için mutlu hissetti. Aksi takdirde bu
sesi duyduğunda çok yalnız hissedecekti. Artık Dylan haya­
tında olduğundan, belki karlı günler de onu hüzünlü yapma­
yacaktı. Bunun farkındayım. Ama her halükârda her şeyi
bir sonuca bağlamaya ihtiyacım var. Bence herkes nereden
geldiğini bilmeli, sence de öyle değil mi?”
Cheyenne bu bilgilerin bir gün çocukları için önemli
olabileceğini düşünüyordu fakat bunu Dylan’a söylemedi.

414
K arlar Düşerken

Çoktan bir aile kurmayı planlamaya başladığını düşünme­


sini istemiyordu. Cheyenne onunla beraber olmaya başladı­
ğından beri regl olmamıştı fakat henüz tarihi de gelmemişti,
bu nedenle hamile olmadığını umuyordu. İlişkileri daha yeni
başlamışken bu tarz sıkıntılar yaşamamayı tercih ediyordu.
Dylan, “Bunu araştırması için birini tutabiliriz,” dedi.
“5/z derken?” Cheyenne ona yaklaşarak pis sakalının
kapladığı yanağını öptü. “Benim param yok ve bu senin so­
runun değil.”
“Sana yardım etmek istiyorum.”
“Çok cömertsin ama artık işte olmadığım zaman her
dakikamı bu eve zincirlenmiş halde geçirmeme gerek olma­
dığı için kendi başıma da düzenli bir arama yapmaya odak­
lanabilirim.” Tabii artık her gün annesiyle mücadele etmek
zorunda da değildi.
“Nereden başlayacaksın?”
Cheyenne ona doğru eğilerek burnunu burnuna surttu.
Gerekirse eyalet eyalet gideceğim. Bütün eyaletlerin idari
birimlerine mektup yazıp doğum kaydımı soracağım
Dylan onun saçlannı geriye doğru attı. “Peki Anita is-
mini değiştirdiyse?”
Böyle can sıkıcı bir şeyin olma ihtimali çok fazlaydı
“Benim doğum günümde doğan bir Cheyenne Rose Chris-
tensen kaydı olmadığını öğrenmiş olacağım.
•• * • __________ 9 9
Tabii bu tarih senin doğum gününse
“Aynen öyle.”
“Peki sonra?”
Cheyenne onun göbeğinden aşağıya doğru inen tüylere

415
Brenda Novak

dokundu. “Sonra da Amerika’daki bütün polis merkezlerini


arayacağım. Anita hiç doğuya gitmediğinden Batı Yakası’n-
dan başlayacak ve kayıp bir kızla ilgili vakalan soruştura­
cağım. 99
Dylan elini onun çıplak sırtında kaydırarak ona sevgiy-
99
le dokundu. “Daha kolay bir yolu olmalı.
Yağmur hızlanmıştı ve rüzgâr da şiddetleniyordu. “Nasıl?”
'"Eğer kaçmldıysan Presley büyük ihtimalle bunu bili-
99
yor olmalı.
Cheyenne yerinde doğruldu. “Hayır. Bana söylerdi. 99

Dylan ellerini başının arkasında birleştirdi. Cheyenne


pencereden süzülen ay ışığında onun yüz ifadesini net göre­
miyor, sadece yüzünün ana hatlannı görebiliyordu. Dylan,
44
O parti elbisesini giydiğinde kaç yaşmdaydm?” diye sordu.
Cheyenne onun bu soruyla neyi amaçladığını biliyor,
böyle hissetmekten hoşlanmıyordu. Anita’dan şüphe duy­
mak normaldi. Kendisi Anita’dan hep şüphe duymuştu.
Fakat Presley başka hikâyeydi. Presley onun müttefiki, yol
arkadaşı, güvendiği tek kişiydi; ona bazı açılardan, sami­
miyetle onun iyiliğini düşünmesi açısından Eve’den bile
çok güveniyordu. Yıllar içinde birbirleri için inanılmaz fe­
dakârlıklarda bulunmuşlardı; diğeri yemek yiyebilsin diye
aç kalmış, diğeri paçayı kurtarsın diye dayak yemiş, diğeri
cezalandırılmasın diye yalan söylemişlerdi. Onların aşmadı­
ğı bazı sınırlar vardı ve bu da onlardan biriydi.
Gönülsüzce, “Yaklaşık dört,” dedi.
“Yani bu durumda o da...”
“Altı yaşındaydı.”

416
Karlar Düşerken

O yaşta bir şeyler hatırlaması gerek. 9


9
Cheyenne onun sesindeki hoşnutsuzluğu duyabiliyor­
du. “İlla öyle olması gerekmiyor,” diye itiraz etti. “Anita ona
benim onun kız kardeşi olduğumu, bu kadar zamandır bir
başkasının yanında kaldığımı söylemiş olabilir. Beni ‘aldık­
larında’ bu açıklama daha uygun gelmiş olmalı. Anita’nm
bir bahane uydurması gerekir, öyle değil mi? Belki de yu­
muşak bir geçiş oldu ve Presley sıra dışı bir şey hissetmedi.”
44
Ciddi misin? Bir anda bir kız kardeş mi türedi yani?
99
Bu sıra dışı değil mi?
44
Çocukluğumuzun nasıl geçtiğini anlaman gerek, Dy-
lan. insanlar hayatımıza girip çıkıyordu. Bir haftadan az
süredir tanıdığımız adamlara ‘baba’ diye hitap etmek bizim
normalimizdi. Gelip geçen bütün erkekler babaydı ve ken­
dilerinden öncekiler hemen unutulurdu. Beş dakika önce
tanıştığımız kadınlara da ‘teyze’ diye hitap ediyorduk. Bu
yüzden Presley’nin üstelik de altı yaşındayken herhangi bir
99
şeyi sıra dışı bulacağını sanmıyorum.
Dylan sözlerini dikkatlice seçerek, “Peki ona ne hatır­
ladığını sordun mu?” dedi.
“Yüzlerce kez.”
“Ve sana hep aynı cevabı mı veriyor?”
Nedense Cheyenne’in aklına Dylan’la parkta konuş­
tuktan sonra Presley’nin Amos’lardan bahsettiği akşam gel­
di. Konuşurken bir ara Presley, “Sen başka bir yüzyılda doğ-
mahymışsm. Veya dindar bir ailede. Bazen senin nereden
geldiğini anlamıyorum,” demişti.
Bu sözleri söyledikten sonraki hareketleri Cheyenne i

417
Brenda Novak

O zaman olduğundan daha fazla rahatsız hissettiriyordu. Fakat


bunu itiraf etmeye, Presley’den şüphelenmeye niyeti yoktu.
Hele ki bu konuda. Presley bunun kendisi için ne kadar önem­
li olduğunu bilirdi. “Her seferinde aynı cevabı veriyor.”
Yani ona tamamen güveniyor musun?
“Evet.”
Dylan elini saçlarının arasından geçirdi. “O halde, her
ne kadar sana bunu söylemekten hoşlanmasam da, gerçeğin
peşine düşmek kalbini kırabilir.”
44
Araştırmamı istemiyor musun? Sence her şeyi olduğu
99
gibi bırakayım mı?
“Canının yanmasını istemiyorum.” O da doğruldu. Gö­
nülsüzce fakat kararlılıkla, “Bak, Chey,” dedi, “Bugün öğle­
den sonra Aaron’la uzun uzun konuştuk.”
“Presley hakkında mı?”
“Birinci gündem maddesi oydu. Aaron’ı Presley’nin
son haftalarda sıra dışı bir şey söyleyip söylemediği, garip
davranıp davranmadığı konusunda sıkıştırdım. Belki aklın­
dan çıkan veya söylemeye değer bulmadığı bir şeyler öğre­
nebilirim diye düşündüm.”
“Ee?”
“Başta Presley’de hiçbir değişiklik gözlemlemediğini söy­
99
ledi. Ama sonra bir özel dedektifle ilgili bir şeyler hatırladı.
“Crouch.”
“Evet, Eugene Crouch.”
Cheyenne nevresimi kavradı. “Ne olmuş ona?”
“Aaron, Presley’nin bu adamdan korktuğunu, onun ya
pabileceklerinden çekindiğini söyledi. 99

418
Karlar Düzerken

“Neden ki?”
“O konuda net değildi ama bir gece Presley çok telaş­
lıymış ve sürekli bu adamdan bahsedip durmuş. İçtikçe de
endişesi artmış.”
Cheyenne bunun cevabını bildiğini düşündü. “Annem
sürekli başımızı belaya sokabilecek şeyler yaptığı için ” dedi.
Ben de Presley’nin Crouch’tan bahsettiğini duydum. Adam o
sırada annemi arıyormuş ama sebebini söylememiş.”
“Sence bu garip değil mi?”
“Pek değil.” Dylan’a yıllardır Presley’yle akıllarından
çıkmayan o kazadan bahsetti; Crouch muhtemelen bu yüz­
den Presley’ye Anita’yı sormuştu.
44 99
Ama bilemezsin ki. Adamla hiç konuşmadın.
“Doğru.”
“Belki de konuşmalısın.”
Cheyenne birden bire Presley’nin Anita’ya Crouch’u an­
lattığını duyduğunda ne kadar ağzı sıkı davrandığını hatırladı.
En başta adamın bir özel dedektif olduğunu bile söylememiş­
ti. Cheyenne ona Crouch’un kim olduğunu sorunca Presley
onun işyerinde tanıştığı bir adam olduğunu söylemişti.
Presley neden adamın kaza olayıyla ilgili araştırma yap­
tığını ilk etapta tahmin etmemiş, bunu Anita yerine onunla
paylaşmamıştı?
Cheyenne çöken özgüvenini toparlamaya yeltenerek,
44
Adam ne arıyorsa... benimle ilgili olamaz,” dedi.
44
Tabii ki olabilir,” diye karşı çıktı Dylan.
44
Crouch’un beni bulmasından korksaydı Aaron’a bun-
99
dan bahsetmezdi.

419
renda Novak

“Kısa süre öncesine kadar sen ve ben ayrı dünyalarda


yaşıyorduk. Bunun senin kulağına geleceğini aklından bile
geçirmemiş olmalı.”
Cheyenne bu ihtimali düşündükçe kalbi acıyordu. Pres-
ley’ye gerçekten de bu kadar güvenmeli miydi? Eugene
Crouch, Dylan olmasa aklına bile getirmeyeceği bu adam,
şık elbisesi içinde, siyah rugan ayakkabılı o küçük kız hak-
kmdaki sorularının cevaplarına sahip olabilir miydi?

i
" i

420
büyük kısmı Presley’nin arabasıyla uğra­
şarak geçti. Arabayı bağlama ve tutma masrafı, Cheyenne’in
halihazırda yaşadıklarının üstüne tuz biber oldu. Bu işten
zararlı çıkan kendi cüzdanı oldu. Şimdiden annesinin cenaze
masraflarımn altından nasıl kalkacağını kara kara düşünüyor­
du. Cenaze evine masrafı takside bölüp bölemeyeceklerini
soracak, mezarlık masrafını kredi kartıyla ödeyecekti. Ancak
bu şekilde halledebilirdi. Bu daha ucuz bir yol olsa da, Ani-
ta’ya onu yakmayacaklanna dair söz vermişti.
En azıdan Mustang’i almayı başarmışlardı. Şimdi
Şansh’yla beraber Dylan’m arabasının arkasından Whiskey
Creek’e dönüyorlardı.
Ablasının arabasına sinmiş sigara kokusunu koklayıp
onu bir daha görüp göremeyeceğini merak etmek çok tuhaf
bir duyguydu. Yolcu koltuğunda onun çantası ve ceptelefo
nunun olmasıysa daha da tuhaftı. Kaliforniya Otoyol Devri

421
Brenda Novak

yesi telefon ettiği günden sonra Presley’nin iyi olduğundan


daha çok umut duysa da, şimdi umudu yine sönüyordu. Bir
kadının arabasında çantası ve ceptelefonunu bırakıp çıkma­
sı için bir neden düşünemiyordu. Presley onlar olmadan ne
yapabilirdi ki?
Polis Mustang’i çektirip, ceptelefonunun şarjı o zama­
na kadar bitmiş olduğundan doğru türde şaij aleti bulmayı
başardıktan sonra Presley’nin çantasını ve telefonunu in­
celemişti. Onun nereye gittiğine dair bir ipucuna rastlama-
dıklannı söylemişlerdi. Telefon rehberindeki herkesi, hatta
Aaron’ı bile aramışlardı. Hiç kimse bir şey bilmiyordu. Ara­
basında veya e-postasında bir ipucu veren uçak veya otobüs
biletleri, tatil broşürleri, faturalar veya başka bir şey yok­
tu. Ceptelefonunda ziyaret ettiği son internet sitelerinde de
onun kaybolmasıyla ilişkili bir şeye rastlamadılar.
Presley otostop çekip bir arabaya binmiş olmalıydı. En
büyük olasılık buydu. Cevabını bulmalan gereken sorular
şunlardı: Hangi arabaya binmişti ve güvende miydi?
Cheyenne elinden geldiğince direksiyon salladı, sonra
sağa çekti. Presley’nin eşyalarını incelememişti çünkü onun
kişisel eşyalarıyla ilgilenen polislerin önünde gözyaşlanna
boğulmak istememişti. Eve ulaşıp yalnız kaldığında Pres­
ley’nin arkasında bıraktıklarını incelemeye vakti olacaktı.
Gelgeldim, o kadar süre dayanamadı. Ablasının dön­
mesini öyle çok istiyordu ki eşyalarını şimdi inceleyip poli-

422
K arlar Düşerken

sin gözden kaçırdığı bir şey bulup bulamayacağını görmek


istiyordu. Onlar Presley’yi Cheyenne’den daha iyi tanımı­
yorlardı.
88 numaralı otobanda bankete çekip motoru kapattı.
Dylan önündeydi. Cheyenne onun kendisini takip etmedi­
ğini hemen fark edip etmeyeceğini bilmiyordu fakat önemli
değildi. Onu daha sonra yakalayabilirdi.
Şanslı’yi koltuktan çekip ablasının çantasını alırken,
“Pres, bu defa gerçekten endişeliyim,” dedi.
Presley’nin nüfus cüzdanı çantasmdaydı. Cheyenne
ona bakarken yanaklarından yaşlar süzüldü. Şimdiye dek
ablasına yardım etmek, onun yanında olmak için sarf ettiği
çabalann bir fark yaratmasını umuyordu.
Presley’nin çantasının dibinde bozuk paralar şıngırdadı
fakat çantada kâğıt para yoktu. Presley bütün parasını, ken­
dine değilse de arkadaşlanna harcamıştı.
Bozuk paralar dışında Cheyenne bir sürü makyaj mal­
zemesi, abur cubur paketi, notlar ve eski benzinci fişleri bul­
du. Presley’nin çantası da arabası gibi pisti.
Arkasından bir kapının kapandığını duyup arkası­
nı döndüğünde Dylan’m geri döndüğünü gördü. Bankette
onun arabasına doğru yürüyüp solunda belirdi.
Cheyenne burnunu çekip gözyaşlannı sildi ve camını in­

dirdi.
Dylan, “îyi misin?” diye sordu

423
Brenda Novak

Cheyenne onun sesindeki şefkati duyunca ıslak yüzüne


güçlükle bir gülümseme kondurdu ve başını salladı.
Dylan şiddetli rüzgâr nedeniyle ellerini ceplerine koy­
du ve iki büklüm oldu. Dün geceki yağmur dinmişti fakat
rüzgâr daha da güçlüydü. “Neler oluyor?”
“Yok bir şey. Sadece...” Cheyenne kucağındaki eşyala­
ra işaret etti.
“Polis haklı mıymış?” Dylan öyle olduğunu biliyordu.
Fakat Cheyenne’in kendisinin kontrol etmek istemesini an-
lıyormuş gibi görünüyordu.
“Evet.” Cheyenne bütün eşyalan Presley’nin çantası­
na geri tıkıştınrken bir kartvizit ambalajlann ve paketlerin
arasından fırladı. Cheyenne az kalsın onu hiç bakmadan ge­
risingeri çantaya sokacaktı. Presley’nin çöplerinin arasında
faydalı bir şey bulacağını sanmıyordu. Fakat kartvizitin üs­
tündeki isim gözüne takıldı. Özel Dedektif Eugene Crouch.
Presley Cheyenne’e bu kartı attığını söylemişti. Çanta­
sında ne geziyordu? Peki polis nasıl olup da bunu görmemiş
veya olayla ilgisiz bulmuştu?
Cheyenne dönüp Dylan’a kartı gösterdi ve gözlerini kıstı.
Dylan, “Anlaşılan Crouch’u bulmak düşündüğümüz­
den de kolay olacak,” dedi.

Dylan Mustang’i alıp eve döner dönmez, C heyenne ’iı


geçmişiyle ilgili şüphelerini soruşturmak üzere özel dedek

424
Karlar Düşerken

tifî aramak istedi fakat Cheyenne bunu annesinin cenaze tö­


reninden sonra yapmak istiyordu. Gelecek hafta, özellikle
de Presley eve dönmezse çok zor geçecekti ve Dylan onun
bu isteğini yerinde buldu. Ona hayatındaki bütün değişik­
liklere alışması için zaman vermesi gerekti. Çok sert ve çok
hızlı ilerliyorlardı.
Bu süre zarfinda da bizzat Dylan’m yüzleşmesi gereken bir
zorluk vardı: Aaron’ı rehabilitasyona hazırlamak. Bu arada Eve
tatilden dönmüştü. Evine ayak basar basmaz Cheyenne’i arayıp
ona geleceğini söylemişti.
Cheyenne arkadaşına aldığı hediyeyi içeriden getir-
I

diğinde Dylan esnermiş gibi yapıp ayağa kalktı. “Tannm,


zaman geldi mi? Ben eve gitsem iyi olacak. Bakalım bizim­
kiler ne yapıyor.”
Cheyenne onun alaycı üslubu karşısında gözlerini de­
virdi. “Dur tahmin edeyim. Eve geldiğinde burada olmak
istemiyorsun 9
9
64
Neden bunu kafaya takayım ki?” Masumca elini kal­
bine bastırdı. “Riley’yle konuşmamız o kadar eğlenceliydi
99
ki. Ne zaman aklıma gelse gülüyorum
Cheyenne bu ironik yoruma gülünce Dylan onu kendine
99

doğm çekti. Yüzünü onun boynuna gömerek, Bitince gel


dedi. Cheyenne’in kokusunu, tenini seviyordu. Onu sev ıgı
ne emindi. Sanki onu hep sevmişti ve Cheyenne en sonunda
onu fark ettiği için mutluydu. Fakat güçlü hislerini ifade et
mek onu korkutuyordu.

425
Brenda Novak

Cheyenne, “Keşke kalsaydın da tanış s ay diniz,” dedi.


“Eve’le zaten tanışıyoruz.”
“Hayır, tanışmıyorsunuz.”
“Benim pisliğin biri olduğuma inanıyor, Chey. Bence
en iyisi beklemek. Önce senin bir erkek arkadaşın olduğu
fikrine alışsın. Bu adamın onun nefret ettiği biri olması ger­
çeğiyle sonra uğraşınz.”
''Nefret mi?"' Cheyenne geri çekilip onun yüzüne baktı.
“Seni sevecek, Dylan. Sadece henüz bunu bilmiyor.”
“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
Cheyenne onun elini tuttu. “Ben seni seviyorum, öyle
değil mi? 9
9

“Arkadaşlann gittiğinden beri her şey farklı. Onlar ara­


ya girmeden biraz zaman geçirdik. Artık döndüler... fikrini
99
değiştirebilirsin.
“Asla.”
Dylan onun dudaklarını, yanağını, alnını öptü. “Nasıl
bu kadar emin olabiliyorsun? 99

44
Çünkü senin bebeğine hamile olabilirim ve eğer öy­
leyse bu beni rahatsız etmiyor.”
Dylan birden başını kaldırdı. Cheyenne ona bir şey mi
söylemeye çalışıyordu? Yoksa... “Beni test mi ediyorsun?”
“Test mi?”
“Huzurumun kaçıp kaçmayacağını görmek için.”
Cheyenne derin bir nefes aldığında göğsü yükseldi

426
Karlar Düşerken

44Olabilir. Hani bir seferinde pansiyona gelmiştin... 99


44
Biliyorum..” Dylan o günkü sevişmelerinden sonra
onun hamile kalmasından endişelenmişti fakat kendini bu­
nun çok düşük bir ihtimal olduğuna inandırmıştı.
Cheyenne, “Peki... böyle bir şey olsa üzülür müydün? 99

diye sordu.
Dylan başparmağıyla onun alt dudağına dokunurken
99
bunu düşündü. “Hayır.
“Ne söylerdin?”
Cheyenne’i hamile göbeğiyle, bebeklerini taşırken ha­
yal edince Dylan bir heyecan ve sahiplenme duygusu his­
setti. Bir erkek doğru kadınla tanıştığını böyle mi anlardı?
Artık bir düzen kurması gerektiğini? “‘Benimle evlenir mi­
99
sin? ’ derdim.
Cheyenne’in yüzünde beliren gülümseme, şimdiye dek
onun yüzünde gördüğü en güzel gülümsemeydi. “Böyle bir
bağlılık vaadi seni korkutmaz mıydı?”
Biraz,” diye itiraf etti Dylan. “Ama bir başkasıyla
44

99
böyle bir şey yapamazdım.
Cheyenne onu yumuşak bir biçimde öptü. “İyi ki parkta
99
bana uygunsuz bir teklifle gelmişsin
“İyi ki sen arayıp bir şey konuşamadıktan sonra gelme
cesaretini kendimde bulmuşum,” dedi Dylan. “Eğer bunu
yapmasaydım muhtemelen asla başka bir şansım olmaya
çaktı. Fakat o akşam kapını çalmak göründüğü kadar kolay

427
Brenda Novak

olmadı. Beni içeri alacağını düşünmedim bile


İnsanları çok sert biri olduğuna nasıl ikna ettiğini hiç
44

99
anlayamıyorum. Sen bir o)Auncak ayısın.
99
Sadece senin yanındayken.
44

Kapı çalındığında öpüşüyorlardı. İlk önce Dylan geri


99
çekildi. “Kahretsin. Hızlı davranamadım
Cheyenne güldü. “Her şey yolunda gidecek. Sanki
99
idam mangasının önüne çıkartıyormuşum gibi davranma
Dylan onun kolunu kavrayınca Cheyenne ondan kur
99
tuldu. “Ama bana bir iyilik yap.
“Neymiş o?”
44 99
Ona sigarayı bıraktığımı söyle.
99
“Sence bu imajını olumlu mu etkileyecek?
44 99
Elimden bir tek bu geliyor.

Eve, Dylan ’1 Cheyenne’in evinde gördüğüne mem­


nun olmadı. Fakat bunun sebebi onun hakkında bir şeyler.
azından olumsuz bir şeyler söylemeyi planlamış olması
değildi. Sebep, uzun zaman sonra en yakın arkadaşını
mesiydi. Arayı kapamak için yanıp tutuşuyordu ve bir baş­
kasının yanlarında olması tuhaf geliyordu.
Noel hediyelerini değiş tokuş ettiler. Cheyenne ona
uzun zamandır göz koyduğu Dolci parfümü verirken, Che
yenne de ona Martinique’ten aldığı güzel bir inci kolye
verdi ve beraber türlü şirinlikler yapan yavru köpekle oyna
Karlar Düşerken

dılar. Fakat konuşmaları epey resmiydi. Eve, Cheyenne’le


Anita ve Presley hakkında konuşmuş, başsağlığı dilemiş ve
endişelerini paylaşmış olsa da, ona Callie’yle konuştukları
Baxter’ı ilgilendiren meseleyi konuşamamıştı. Dylan yan­
larındayken bu olmazdı. Bu bilgi gmp için fazlasıyla özeldi.
Beklendiği gibi Dylan da onun yanmdayken pek hu­
zurlu değildi. Eve onun gergin bir tip olduğunu hiç düşün­
memişti. Hatırlayabildiği kadarıyla Dylan yüzünde hep bir
“benden hoşlanmadıysan cehenneme git” ifadesiyle dolaşır­
dı. Fakat şimdi onunla iletişim kurabilmek için kesinlikle bir
çaba gösteriyordu.
Presley’nin nereye gitmiş olabileceğinden, Cheyenne’in
annesi için bir cenaze töreni düzenleyip düzenlemeyeceğin­
den, bunu nasıl karşılayacağından, planladığı gibi dereden
taşınıp taşınmayacağından bahsettiler. Eve, Cheyenne’in ar­
tık kente yakın bir eve taşınmaya pek de hevesli olmadığını
fark edince şaşırmadı. Derken bir anda Cheyenne, Dylan’m
sigarayı bıraktığını açıkladı.
Eve, Dylan’a baktığında, Dylan sanki az önceki söz­
lerin sohbetin akışında sırıttığını biliyormuş fakat Eve’in
bunu bilmesini istemiş gibi manidar bir gülümseme takındı.
“Geç olsun güç olmasın,” diye ekledi.
Eve kahkahasını bastırdı. Bu her ne kadar çok şirin olsa
da, ortada ciddi bir konu vardı. “Akciğerlerini dinlendirmen
çok güzel olm uş,” dedi. “A m a ben daha çok u)oışturucu kul­
lanıp kullanm adığınla ilgileniyorum .”

429
Brenda Novak

Nasıl olup da çenesini tutamamıştı? Kendisine ona kar­


şı yargılayıcı olmayacağına dair söz vermişti. Cheyenne
ona destek vermesi için yalvarmıştı ve Eve de buraya ona
destek vermek niyetiyle gelmişti.
Neyse ki Dylan kendini savunmak için yakaladığı bu
fırsatı hemen değerlendirmek istedi. Eve, ortada konuşul­
mayan konular yokmuş gibi davranmanın onun için zor bir
şey olduğunu fark etti. Dylan sahte kibarlıklardan hoşlanan
biri değildi ve Eve bundan hoşlanmıştı.
“Uyuşturucu kullanmıyorum,” dedi. “Zamanında bir
şeyler denemedim değil,” diye itiraf etti. “Birkaç yıl önce
böyle bir dönemim oldu. Ama şimdi bunun için üzgünüm.”
Eve gözlerini kıstı. “Yani dedikodular yanlış mı?”
“Benimle ilgisi yok.”
Ateş olmayan yerden duman çıkmazdı fakat Dylan’m
kardeşleri bunu hak etse de etmese de, Dylan suçu onlara
yıkmadı Eve onun çok sadık biri olduğu izlenimine kapıldı
ve onun için bu onun sigarayı bırakmasından daha önemliy­
di. Çünkü bu onun kendini korumak için başkalarının canını
yakmak istemediğini gösteriyordu.
Cheyenne de onu ikna etmeye çalışarak heyecanla ara­
ya girdi. “Dylan’ı kendisi olarak değerlendirmelisin.”
Eve şüphelerini bir kenara bırakarak, bu defteri şim­
dilik kapatacaktı fakat sormak istediği bir soru daha vardı.
“Peki ya yasalarla başının belaya girdiği zamanlar, Dylan?”
“Hepsi geçmişte kaldı.” Dylan ellerini havaya kaldırdı.

430
Karlar Düşerken

“Yemin ederim. En az üç yıldır herhangi bir sebeple gözaltı­


na alınmadım. Kavga da etmiyorum.” Öyle samimi görünü­
yordu ki, Eve gülümsemeden edemedi.
“Ona gerçekten değer veriyorsun.”
Dylan onun gözlerinin içine bakarak başını salladı fakat
sadece buna bakarak değerlendirmeye gerek yoktu. Chey’e
dokunduğunda, ona baktığında hislerini belli ediyordu; sa­
dece burada oturup Chey’in en yakın arkadaşının şüphe­
leriyle uğraşması bile hislerinin gerçekliğini gösteriyordu.
Dylan gibi bir erkek bunu herhangi bir kadın için yapmazdı.
Eier nasılsa ona duyduğu derin duygular. Eve’in kay­
bettiği şeyi telafi ediyordu. Belki Chey’le ilişkisi asla eski­
si gibi olmayacaktı. Eve bundan ötürü üzgündü ve bir süre
daha üzgün olacağını biliyordu. Fakat Cheyenne’in mutlu
olduğunu görebiliyordu ve bu her şeyden önemliydi.
“O da sana çok değer veriyor,” dedi. “Sanınm o yüzden
bu kadar korktum.”
Dylan’m gülümsemesi bir yana kaydı. “Eğer sen beni dı­
şarıda bırakmazsan ben de seni dışanda bırakmam,” dedi ve
bu sözleri Eve’i ona bir şans verebileceğine ikna etmeye yetti.
44
Anlaştık!” dedi ve ellerini çakıştırdılar.

Cheyenne Şanslı’yı Eve’in peşinden gitmemesi ıçm


kucağına alıp kapıyı kapatırken, “Gördün mü? O kadar da
kötü değildi,” dedi.

431
Brenda Novak

Dylan, “Sana göre hava hoş,” dedi fakat yüzündeki ifa-


deden ona katddığı belliydi. Eve’in ziyareti ikisinin de bek-
lediğinden iyi gitmişti.
“Diğer arkadaşlanmla da böyle iyi gidecek,” dedi Che-
yenne. “Hepsi iyi insanlar. Tıpkı Eve gibi.”
Dylan tam bir şey söyleyecekti ki Cheyenne’in telefonu
çaldı. Cheyenne saate bakıp saat ondan sonra kimin anyor
olabileceğini düşündü. Numarayı tanıyamadı. Numara 408
alan koduyla başlıyordu, yani Cheyenne doğru hatırlıyorsa
bu numara Phoenix’e denk geliyordu.
Belki de arayan ablası hakkında bir şeyler öğrenmiş
olan polisti. Fakat Cheyenne telefonu cevapladığında karşı­
sındaki kişi konuşmadı.
Cheyenne, “Alo?” dedi. “Alo? Kimsiniz?”
Cevap yok.
Dylan, “Presley olabilir mi?” diye fısıldadı.
“Presley?” dedi Cheyenne. “Pres, sen misin? Lütfen bir
şey söyle. Senin için çok endişeliyim. 99

Cevap yok.
“Lütfen! Seni özlüyomm! Nerede olduğunu söyle. Ge­
lip seni alacağım.”
En sonunda cevap geldi. “Eğer gerçekleri bilseydin
dönmemi istemezdin.”
Bu gerçekten de ablasıydı. Anita’nm ölümünde parma­
ğı olduğundan mı bahsediyordu? Yoksa Crouch’tan mı*^

432
Karlar Düşerken

Cheyenne, “Zaten gerçeği biliyorum,” dedi fakat artık


çok geçti. Presley telefonu kapattı.
Cheyenne onu geri aradı fakat karşısına bir telefon kay­
dı çıktı. “Bu ödemeli telefon gelen aramalan kabul etme­
99
mektedir.

433
•i

f Stacy’yle yaptığı konuşmaya göre,


polis Presley’nin eve dönmesini sağlamak için hiçbir şey
yapamazdı. Kendi özgür iradesiyle gitmişti. O bir yetişkin­
di. Gitme özgürlüğüne sahipti. Fakat Cheyenne, Presley’nin
iyi olmadığını düşünüyordu. Ne parası, ne kıyafeti vardı,
hayatta kalmak için gereken hiçbir şeye sahip değildi. Che­
yenne onun nasıl geçindiğini düşündüğünde bile irkiliyordu.
4

En azından hayattaydı. Bir de bu değişmeden onu bula-


bilseler ve eve getirebilseler çok iyi olacaktı.
Ablasmı ararken Anita’nm cenazesini bekletmenin so-
run olduğunu biliyordu. Cenazeci bir tören yapılmasım ve
gömülmesini istemişti. Anita dondurucuda yer kaplıyordu.
Adam bunu bir kere söylemişti. Christensen’lardan fazla para
kazanmadığı için buna müsaade etmek için bir nedeni yoktu.
Fakat Presley ona son bir kez taziyelerini sunmadan
önce Cheyenne, Anita’yı gömmeyi aklının ucundan bile

434
Karlar Düşerken

geçiremiyordu. Presley’nin törende yer almasının iyileşme


surecinin bir parçası olduğunu düşünüyordu. Bunu ona acı­
yarak yaptıysa bile Presley, Anita’nm öldüğü gece olanları
sindirmeliydi.
Cheyenne bu duyulduğunda insanların vereceği tepki­
yi düşününce sinirleri bozuluyordu fakat başka bir seçenek
4

yoktu. Kendisi de bunu örtbas etmeye çalıştığını itiraf ede­


cekti. Bu sim saklamak, onun gölgesinde yaşamak ikisi için
de çok zor olacaktı.
“Phoenix’e gittiğimizde ona nasıl ulaşacağız?” diye
sordu Dylan.
Bilgisayarda Presley’nin aradığı numaranın alan kodu­
nun gerçekten de Arizona’ya ait olduğunu bulmuşlardı. Sa­
bah ilk iş gidebilmek için Şansh’yı Eve’e bırakmış, Aaron’ı
Sacramento ’daki rehabilitasyon tesisine götürmesi için de
Grady’yi ayarlamışlardı.
“Eskiden yaşadığımız Sunnyslope’a döndü. Şuna bak.”
f

Bilgisayar ekranına işaret etti. “Numarayı arama motoruna


yazarak beni aradığı ödemeli telefonun yerini buldum.”
“Nasıl bir mahalleymiş?”
Cheyenne Google Earth’e girip görüntüyü yakınlaştırdı.
Dylan yüzünü buruşturarak, “Anladım,” dedi.
“Pek güzel değil.”
Dylan ağırlığını diğer tarafa verirken sandalye gıcırdadı.
“Aaron’a onun iyi olduğunu söylememin sakıncası var mı?”

435
Brenda Novak

Cheyenne şaşırarak ona baktı. “Bunu önemsiyor mu?”


“İstemiyor. Ciddi bir ilişkiye duygusal anlamda hazır
değil. Ama çok endişeli. Sanırım bu haberler onun yarın re­
habilitasyona girmesine yardımcı olacak.”
Dylan’a ablasının hamile olabileceğinden bahsedip bah­
setmemesi gerektiğini bilmiyordu. Fakat en nihayetinde bu
bilgiyi paylaşmaya bir türlü cesaret edemiyordu. Presley’nin
eğer hamileyse ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu; bel­
ki bunu çoktan yapmıştı bile. Cheyenne kesinlikle Presley’nin
99
dönüşünü zorlaştırmak istemiyordu. “Tabii.
Dylan Aaron’ı hoparlörü açarak aradığında Cheyenne
bacağım dürterek kucağına çıkmak isteyen köpeğini sevip bir
yandan onlan dinledi.
Aaron, “Benimle neden iletişime geçmedi?” diye sordu
Cheyenne’in ona, Presley’ye bunu yapması için bir se­
bep vermediğini söylemek geçti. Presley’ye yaslanabileceği
bir omuz sunmadığı için. Fakat dilini tuttu. Aaron’m da ken­
dine has sorunlan vardı.
Dylan, “Onu gönderdin,” dedi.
“Onunla o sırada uğraşmak istemedim. Bu onu bir daha
asla görmek istemediğim anlamına gelmiyor!”
Dylan ve Cheyenne’in bakışları birbirine kilitlendi.
“Presley’nin aklından ne geçtiğini bilmiyoruz, Aaron.”
Presley’nin ona ihtiyacı vardı ve Aaron onun yanında
olmamıştı. Presley hayatı boyunca öyle çok yalnız bırakıl-

436
K arlar Düşerken

mıştı ki kendine saygısı olmaması şaşırtıcı değildi.


44
Belki de rehabilitasyonu iptal etmeliyim,” dedi Aaron.
44
Sizinle beraber Arizona’ya gitmeliyim. 9
9

Dylan, “Hayır,” derken Aaron onun sözünü böldü.


“Sürekli onu merak ederken iyileşmeye odaklanamam. 99

Cheyenne araya girdi. “Temizlenirsen ona daha fazla


yardım edersin, Aaron. Belki şansımız yaver gider de Pres­
ley seni takip eder. Uyuşturucu kullanmayan arkadaşlara ih­
tiyacı var. Belki sen bu arkadaşı olabilirsin.”
“Sence bunu yapabilir miyim?” diye sordu Aaron.
Kendisiyle konuşması Cheyenne’i şaşırtmıştı. “Bence
sen ağabeyin kadar müthiş olabilirsin. Ama şu anda başına
gelen her şeyin yoluna engel olmasına izin veriyorsun.”
44
Dylan ve senin hayatlannızı bir düzene oturtmanız
99
herkesin aynısını yapabileceği anlamına gelmiyor.
“Evet, geliyor,'" dedi Cheyenne. “Eğer yeterince çok
istersen bunu yapabilirsin. Umanm istiyörsündür. Umanm
Presley’ye ne olduğundan bağımsız olarak iyileşmeye karar
verirsin.”
44
Ondan kayıp vaka gibi bahsetme,” dedi Aaron. “Çün­
kü öyle değil. 99

“Haklı olman için dua ediyorum.” Cheyenne köpeği


^Ş^ğıya indirip hazırlanmaya gitti. Presley’yi bulmak çok
zor bir ihtimaldi. Sunnyslope’tan aramış olması o civarda
kalmaya devam edeceği anlamına gelmiyordu. Fakat Che­
yenne’in bir risk alması gerekiyordu.

437
Brenda Novak

Kliniğin karşı duvarındaki takvimde 28 Aralık’a dek bü­


tün tarihlerin üstü çizilmişti. Günler nereye gitmişti? Presley
evden aynidığından beri bir zaman sıçraması yaşamış gibi
hissediyordu. Onu Phoenix’e getiren tır şoförüyle başından
geçenler bile bir rüya gibi geliyordu. Sadece vücudundaki
morluklar ve Dick’in patlattığı dudağı gerçek geliyordu.
Kaldığı evde ayna olmadığından tuvalete gitmek istediğinde,
Dick’in yüzüne neler yaptığını görmüştü. Morarmış gözü, şi­
şen dudağıyla sanki bir kavgadan çıkmış gibiydi...
44Her şey iyi olacak.” Dick muhtemelen karısının Noel
için ona hediye ettiği yepyeni kıyafetleri içinde onun ya-
nında oturuyordu. Tahrik olmadığı zamanlarda gayet normal
biri gibi hareket ediyordu; Presley’yi arabada boynuna kö­
pek tasması takmaya zorlaması dışında.
Tekrar düşününce onun normal olmadığına karar verdi
Presley sadece olmak üzere olan şey dışında bir şey düşüne­
meyecek kadar korkuyordu.
Dick, “Presley?” dedi.
Presley gözlerini kırpıştndı, sonra ona odaklandı. “Ne?”
“Beni duydun mu?”
Presley başını salladı. Dick’in bu yoruma bir cevap bek­
lediğini düşünmemişti. Dick’in yanında olmamasını tercih
ederdi. Buraya vardıklarında ona kendisini bırakmasını, ışı
bitince onu arayacağını söylemişti. Dick onun köpek tasma
sim çıkarmasına izin vermiş fakat içeri gelmekte ısrarcı ol-

A^O
Karlar Düşerken

muştu. Ona destek olacak birine ihtiyacı olduğunu söylemişti


Presley bu kişinin Cheyenne olmasını isterdi. Eğer kürtaj
olacaksa kardeşini yanında isterdi, tike defa böyle bir şey ya­
şıyordu. Fakat Chey’den bir şey istemeye hakkı yoktu. Yaptığı
şeyden sonra olmazdı. Söylediği yalanlardan soma olmazdı.
Biz kardeş bile değiliz...
“Yine daldın.”
Presley yanındaki adama döndü. “Ne dedin?”
“Korkup korkmadığını sordum.”
Ne zaman? Presley bunu duymamıştı. “Biraz,” diye iti­
raf etti.
“Biraz ne?”
Presley şaşkın şaşkın ona baktığında Dick eğilip onun
kulağına fısıldadı. ""Efendim. 9
9

“Doğru ya.” Presley bunu söylemeyi unutmuştu. Dick


rol yapmaya devam etmek istiyordu. Fakat bekleme odasın­
da yalnızca iki kadın ve bir adam olduğundan içerisi çok
sessizdi ve Presley söylediklerinin duyulmasından korku­
yordu. Ne zaman konuşsalar resepsiyon görevlisi başını kal­
dırıp onlara bakıyordu. Presley fark edilmemeyi umuyordu
fakat yüzündeki yaralar bunu imkânsızlaştırıyordu. Presley
kaydını yaptınrken kadının jnizündeki şaşkınlığı görmüştü.
Ona araba kazası geçirdiğine dair bir şeyler gevelemişti fa­
kat kadının buna inanmadığı belliydi.
İnsanlar duymasın diye sesini iyice alçaltarak, “Bence
kaza geçirdiğime inanmadı,” dedi.

439
Brenda Novak

44Fark etmez,” dedi Dick. “Önemli olan senin ağzından

çıkan şey. 9
9

“Doğru.”
Dick iyice eğildi. “İşin özeti, onu ilgilendiren bir şey
yok. Ben senin efendinim ve ne istiyorsam yapanm.”
Presley abes bulduğu bu sözleri duymazdan gelip ko­
nuyu değiştirdi. “Anlaşılan Noel’den hemen sonra kürtaj
olan çok fazla kadın yok.” Odadaki boş sandalyelere baktı.
“İnsanlar Noel’i kutluyor. Sorunlarıyla daha sonra uğ­
raşacaklar.”
Beyaz ceketli bir kadm resepsiyon alanınm yanmdaki ka­
pıdan başım çıkardı. “Bayan Christensen? Doktor sizi bekliyor.”
Dick de onunla beraber kalktı. Hatta elini tuttu fakat
Presley elini hemen ondan çekti. “Bitince dönerim,” dedi.
Bu yabancının, bu... korkunç adamın en özel anma şahit ol­
masını istemiyordu.
Dick’in gözünde şimşekler çaktı. Hemşire ve resepsi­
yon görevlisinin önünde ısrar edemedi. Fakat onu geri çekip
cebinde tuttuğu şırıngayı gösterdi. “Bu seni bekliyor ola­
cak,” diye fısıldadı ve sanki onu çekerken amacı buymuş
gibi onu öptü.

“Sence Aaron rehabilitasyonda kalacak mı?”


Dylan, birkaç kilometredir Eugene Crouch’un kartın-

440
Karlar Düşerken

dan başını kaldırmayan Cheyenne’e baktı. PhoenixTe Sac­


ramento arasında yaklaşık on dört saatlik yol olmasına kar­
şın uçmakla veya araba kiralamakla uğraşmamak için Dy­
lan Tn cipini almışlardı.
Dylan aktif kalmayı ve kendi aracını kendisi kullanma­
yı tercih ediyordu. “Bu kez kalacağına dair söz verdi ama...
kim bilir?”
“Babana mektup yazıyor mu?”
Dylan, “Soracak sorular azalıyor. Umanm bunu bili-
yörsündür,” diye espri yaptı.
“Kaçıncı sorudayım?”
“Uç sorun kalmış olabilir.”
44
O zaman şimdi de iki kalsın.”
44 99
İyi. Ona mektup yazmadığına eminim.
“Sana kendisi söylemedi mi?”
Dylan kardeşinin yıllar içinde babası hakkında yaptığı
yorumlan düşündü. Eğer hepsinde ortak bir yön bulmak ge­
rekirse o da şuydu: Babamdan nefret ediyorum. “Açık seçik
söyledi.”
99
44
Yani J.T. oğullarının hiçbirinden haber almıyor.
44
Rod birkaç kez ona yazdı. Grady de öyle.”
“Mack?”
Dylan radyoyu kapattı. “Mack J.T.’yi çok önemsemi
99
yor gibi.
99
Çünkü seni babası olarak görüyor
44

441
Brenda Novak

Dylan onu onaylayarak, “Her şey mahvolduğunda o


çok ufaktı,” dedi. Los Angeles trafiğine girince yavaşladı.
Şanslan yaver giderse bu akşam saat onda Phoenix’te olur­
lardı. Cheyenne ancak o saatte ablasını bulma şansları ola­
cağını düşünüyordu. t

Dylan şerit değiştirirken Cheyenne, “Sen benzin alır­


ken Eve aradı,” dedi.
“Geçtiğimiz benzincide mi? 9
9

Cheyenne başını salladı.


99
Ne istiyormuş? Şanslı iyi miymiş?
• ______

44
iyiymiş. Eve ona çok güzel bakıyor. Sadece bizim için
dua ettiğini söylemek için aramış.” Ona bakarak gülümsedi.
44
Ve kardeşlerinden biriyle çıksa eğlenip eğlenmeyeceğini. 99

Dylan gülerek, "Cidden mi?’’' diye sordu.


44
Yatakta çok iyi olduğunu ona söylememeliydim.”
44
Bunun bizim aileye has bir şey olduğunu mu sanıyor?”
44
Amos kardeşlerin hepsi yakışıklı olduğundan şansını
99
denemek istiyor.
Dylan kolunu direksiyona yasladı. “Böyle bir şeye ha-
• • 99
yatta ızın vermem.
Cheyenne emniyet kemerini çekiştirdi. “Ben de öyle.
Çünkü yürümeyebilir. Ama yine de hoş bir düşünce.” %

Eve’in somsu her ne kadar esprili olsa da Dylan’a Eve’in


onu kabul etmeye, önyargılannı kumaya çalıştığını gösten-
yordu.

442
Karlar Düşerken

44Beni biraz... tuhaf hissettiren bir şey daha söyledi.”

“Neymiş o?”
44
Baxter North’u tanıyor musun?”
44
Arkadaşlarından biri değil mi?”
Evet. Pahalı takımlar giyen.”
Ne olmuş ona?”
Cheyenne dudağını ısırdı. “Eve onun eşcinsel olabile­
99
ceğini düşünüyor.
Dylan, "Olabileceğini mi?” diye sordu.
“Nasıl yani?”
Dylan onun şaşkınlığını görebiliyordu. “O zaten eşcin­
sel. Bu açıkça ortada. Ama bu kadar belli olmasaydı da bi­
99
lirdim çünkü onu bir erkekle gördüm.
99
Cheyenne’in ağzı açık kaldı. "Ne? Ne zaman?
“Belki bir yıl önce.”
“Nerede?”
“Spor salonundan Manny ve kız kardeşiyle bir şeyler
içmek için bir bara gitmiştik. Hafta içi bir akşam olduğun­
dan pek kalabalık değildi. Baxter da yanında biriyle ora­
daydı.”
“Seni gördü mü?”
Başta görmedi. O yüzden neler olduğunu gayet iyi bi
44

99
liyorum.
44
Peki seni görünce ne dedi?”
44
Birbirimizi tanımamış gibi yaptık. Onu utandırmanın

443
Brenda Novak

bir anlamı olmadığını düşündüm. Seks hayatı onu ilgilendi­


rir. Ama daha sonra yanındaki adama hiç dokunmadı bile.”
“Bir arkadaşı olabilir,” dedi Cheyenne.
Dylan ona bir bakış attı. “Farkı biliyorum. Zaten ne
99
fark eder ki?
“Fark etmez. Sadece bize neden anlatmadığını anlaya­
mıyorum. Eve bunun sebebinin onun Noah’ya âşık olması
99
olduğunu söylüyor.
“Rackham’a mı? Hım. Olabilir. O şekilde olmasa da
onları beraber gördüm. Rackham heteroseksüel, değil mi?”
“Tabii ki.”
44Eğer bu doğruysa ikisi için de hoş bir yüzleşme olma-
99
yacak.
“îşte biz de bundan endişe ediyoruz.”
Dylan onun hâlâ kartı tutan eline dokundu. “Aklından
99
Crouch’u aramak mı geçiyor?
Cheyenne kartvizitin gofresini okşayarak dikkatini on­
99
dan ayırmayı başardı. “Her gün.

Doktor odaya girdiğinde Presley titriyordu. Dick’in


onun için satın aldığı kıyafetler güzelce katlanıp bir sandal­
yeye konmuştu. Presley’nin üstünde onu çırılçıplakmış gibi
hissettiren bir kâğıt gecelik vardı.
“Tünaydın.”
Doktor gri saçlı, yaşlıca bir kadındı. İyi birine benzi

444
K arlar Düşerken

yordu. Presley nazik bir kadın doktorla içinin rahatlayabile-


ceğini düşündü. Kadında tam birinin büyükannesi tipi vardı.
Tezgâha yaslanıp okuma gözlükleriyle Presley’nin önceden
doldurduğu formları inceledi. Presley’nin zihninde öyle kar­
maşık düşünce ve duygular dolanıyordu ki bir türlü rahat-
layamıyordu. A aron’a duyduğu aşk. Bebeği yaşatma arzu­
su. Tıpkı Anita gibi bir anne olma korkusu. Şu yanm saati
atlatmayı başarabilirse korku ve acıdan kurtulabilir, bütün
dertlerini unutabilirdi. En azından yeniden ayılıp bir şmn-
gaya daha ihtiyaç duyana dek. Fakat D ick’in söylediklerini
yaptığı sürece şırıngası her zaman olacaktı.
Dick şimdi iğneyle beraber içeride onu bekliyordu.
Presley’nin kurtuluşu yakındı.
Yoksa bu aslında kölelik miydi? Presley bu operasyon­
dan geçerse asla çocuk yapamayacağına, belirsizliğe kapı­
lıp gideceğine dair korkunç bir kaygı içindeydi. Şimdiden
kolundaki izleri görebiliyor, onları doktordan saklamaya
çalışacak kadar utanıyordu. Gerçekten böyle biri mi olmak
istiyordu? Bir uyuşturucu bağımlısı? Hayata bir şey kata-
mayacak biri? Sevecek kimsesi olmayan, onu seven kimsesi
olmayan biri?
Doktor düşüncelerini bölerek, “Dışanda bekleyen er­
kek arkadaşınız mı?” diye sordu.
Presley konuşabilmek için boğazın temizlemek zorunda
kaldı. Sanki bir portakal yutmuş gibi hissediyordu. Hayır.

445
Brenda Novak

“Arkadaşınız mı?”
“Sayılır.”
Doktor formlara bakmayı sürdürdü, ardından klips-
li not panosunu yana koydu. “Gördüğüm kadarıyla birkaç
yerde yaralarınız var.” Gelip Presley’nin morarmış gözünü
inceledi. “Neler olduğunu anlatmak ister misin?”
Presley bakışlarını kaçırdı. “Araba kazası.”
Cevap gelmeyince yeniden doktora baktı. Gözleri göz­
lüğünün ardından hafifçe büyümüş gibi görünen doktor, ce­
vap vermeden Presley’yi inceledi. “Bu hikâyeyi anlatmayı
sürdürecek misiniz?”
Presley dudağını ısırdı. “Ha bunu anlatmışım, ha bir
99
başkasını.
Doktor onun bütün dikkatini kendinde toplamak ister­
cesine kolunu sıkıca kavradı. “Eğer yardıma ihtiyacınız var­
sa yakınlarda bir sığınma evi biliyorum,” dedi alçak sesle.
“İşimiz bittikten sonra sizi gizlice oraya götürebiliriz. O ne­
reye gittiğini asla bilemez.”
Presley bu yaralarm Dick’le bir ilgisi olmadığım söyleye­
cekti ki vazgeçti. Yalan söylemenin ne anlamı vardı? “Ben... ben
iyiyim.” Sonuçta Dick onu yanmda kalmaya zorlamamıştı. Üs­
telik bir de o şırınga vardı. Onsuz nasıl devam edebilirdi?
“Biraz düşünün bence. Kendinize bir iyilik yapın, daha
iyi bir hayat şansı tanıyın.”
Doktor eğilip onun yüzüne baktı. “Ailenizden arayabi­
leceğimiz birileri var mı?”

446
Karlar Düşerken

Presley kardeşini düşündü. Cheyenne hep onun yanın­


da olmuştu. Fakat yaptığı onca şeyden sonra nasıl olup da
Cheyenne ’e dönebilirdi ki?
“Hayır,” diye mınidandı.
“Pekâlâ.” Doktor yavaşça onun sırtını okşadı. “Şimdi
rahatlayın. Hiç canınız yanmayacak.” Presley’yi sırtüstü
yatıp ayaklarını iki taraftaki ayak desteklerine koyması için
yönlendirdi fakat Presley’nin içinde hissettiği ani panik dal­
gası bunu yapmasını engelledi. Kalbi boğazında atıyor, öyle
hızlı çarpıyordu ki birazdan bayılmaktan korkuyordu.
Doktor duraksadı. “Bu çok basit bir prosedür.”
Fakat her şey bittiğinde bebeği, Aaron’m bebeği gitmiş
olacaktı. Bu bildiği hayata geri dönebileceği anlamına geli­
yordu. Fakat bu değiş tokuşa değer miydi?
Doktor, “Kararmdan emin olamıyor musun?” diye sordu.
Presley, Aaron’ı hayal etti. Aaron onu umursamıyordu
ve kesinlikle çocuk yapmaya hazır değildi. Ona kalırsa sa­
dece eğleniyor, uyuşturucu kullanıyor, seks yapıyor, iyi va­
kit geçiriyorlardı. Presley ilişkilerini ciddi bir yere taşımak
istediğinde Aaron defalarca kez bunu dile getirmişti.
Bir çocuk yetiştirmek hayat boyu süren bir işti. Fakat
Presley çoktan otuz üçündeydi. Ne zaman büyüyecekti?
“Bayan Christensen, görünüşe bakılırsa aslında bu ope­
rasyonu yaptırmak istemiyorsunuz,” dedi doktor.
“Eğer yaptırmazsam... eğer bebeği doğurmaya karar

447
Brenda Novak

99
verirsem... sizce her şey yolunda gider mi?
44
Henüz kamınız bile belli olmuyor, daha yeni hamile
kalmışsınız. Bu iyi bir şey. Şu an kullanıyor musunuz?”
Presley başını sallayıp kollannı gösterdi.
Doktor iğne izlerini inceledi. “Durmanız gerek. He­
men. Alkol de kullanmayacaksınız.”
“Peki bunu yaparsam sizce bebeğim sağlıklı olur mu?”
“Bu işin garantisi yok ama ciddi bir şansı olduğunu
söyleyebilirim. Bazı testler yaparsak tahminler yürütebiliriz,
böylece edindiğimiz bilgilere göre karannızı verebilirsiniz.”
Ciddi bir şans...
“Bunu biraz düşünün. Daha sonra da gelebilirsiniz.”
Fakat bebek sağlıklı olsa bile ne yapacaktı ki? O bir
çocuk yetiştirecek dummda değildi. Cheyenne ona destek
olmak isteyebilirdi fakat Presley Whiskey Creek’e döne­
mezdi. En azından uzun bir süre boyunca bunu yapamazdı.
Birkaç aya kamı belli olmaya başlardı.
“Benim... biraz yardıma ihtiyacım var,” diye fısıldadı.
Presley sığınma evi seçeneğini geri çevirdiğinden dok­
tor, “Rehabilitasyon mu?” diye sordu.
Presley nin kız kardeşine ihtiyacı vardı. Cheyenne’e
Anita nın yaptıklarını anlatmaya ihtiyacı vardı. Arkasına
bile bakmadan buradan gitmeye ihtiyacı vardı. Kalbini ve
mhunu mahvetmeye değil, etrafındakileri sevmeye, bebeği-

448
Karlar Düşerken

ni sevmeye, kendini ona adamaya ihtiyacı vardı.


En çok da o lanet olasıca şırıngada duran şeye duyduğu
arzuyla savaşmaya ihtiyacı vardı.
44
Telefonunuzu kullanabilir miyim?” diye sordu.

- . i

A
%

^ I

449
y > *

it ^

■^resley’nin verdiği adrese ulaştıklarında Cheyenne


ne göreceğinden emin olamıyordu. Burası Phoenix’te bir
kürtaj kliniğiydi. Saat onu çoktan geçtiği için kliniğin kapalı
olması gerekliydi fakat içeride bir ışık yanıyordu.
Los Angeles’tan çıkarken, Presley’nin onu birkaç saat
önce aradığı numarayı aradı.
Bir kadm yoğun bir Meksika aksamyla, “Buyurun?” dedi.
“Ben Cheyenne Christensen. Ablamı almak için geldim.”
“Harika. O da sizi bekliyordu. Şimdi kapıyı açıyorum.”
Cheyenne derin bir nefes alıp, içeriye yalnız girmesi
gerektiğinden Dylan’a destek isteyen gözlerle baktı, ardın­
dan kapıyı açıp arabadan indi.
Onu kapıda kırklarında, esmer tenli, uzun siyah saçlı,
ışıl ışıl gözleri olan bir kadm karşıladı. Kadm kendisini kli­
niğin resepsiyon görevlisi Maria Sanchez olarak tanıttı ve
Cheyenne’e geldiği için teşekkür etti.

450
Karlar Düşerken

“Onunla beraber beklediğiniz için size minnettanm,”


dedi Cheyenne.
Kadının dudaklarında bir gülümseme belirdi. “Onu o
adamın ellerine bırakamazdım. O bir şeytan.”
“Hangi adam?”
“Onu buraya getiren adam. Kızın yüzünü bir görseniz...
neyse ki şimdi iyi. Merak etmeyin. Yaraları iyileşecek. Cid­
di bir şey yok.”
Yaraları mı? Presley bundan hiç bahsetmemişti. Sanki
bir an evvel söyleyip de kurtulmak istiyormuş gibi Cheyen­
ne’in hatıralarındaki o sarışın kadından bahsetmiş, Anita
hakkında bildiği bir şeyler olduğunu gevelemişti. Maria’ya,
“Bu yüzden mi onun yanında durdunuz? Onu güvende tut­
mak için mi?” diye sordu.
Kadın omzunu silkerek, “Birbirimize yardım etmezsek
?
X
hayatın ne anlamı var ki?” dedi.
Cheyenne terli avuçlannı kot pantolonuna sildi. “Doğ-
m. Yine de çok incelik etmişsiniz.”
“Bu taraftan.”
Maria’nm arkasından boş lobiden geçip arkadaki mua-
t

yene odalarından birine girdi ve Presley’yi yanına dönmüş


uyurken buldu.
Maria onu yavaşça dürtüp, “Kız kardeşiniz geldi, dedi.
Presley irkilerek uyandı, sonra yatakta oturma pozisyo­
nuna geçmeye yeltendi fakat bunu yapmasına fırsat kalma-

451
Brenda Novak

dan Cheyenne onu kollannm arasına aldı.


Maria onlan yalnız bırakmak için çıkarken, “Tanrı’ya
şükürler olsun,” dedi. “Seni kaybettim sandım. 9
9

“Çok özür dilerim, Chey. Sana en başında söylemem


99
gerekirdi. CrouchTa olanlan sana anlatmam gerekirdi.
Presley’nin telefonda yaptığı itiraf, Cheyenne’i onun
•t
tahmin ettiği kadar şok etmemişti. “Önemli değil,” dedi.
‘TSİeden korktuğunu anlayabiliyorum.”
99
“Seni kaybetmek istemedim.
“Biliyorum.”
Bunu telafi ederim. Söz veriyorum. Temizleneceğim.
99
Hayatımı değiştireceğim.
44
Bunu duyduğuma çok sevindim.” Geri çekilip ablası-
99
mn yaralarına baktı. “Bunu sana kim yaptı?
“Bundan bahsetmek istemiyorum.”
Cheyenne bu konuyu kapatmaya karar verdi. Presley artık
güvendeydi. Önemli olan da buydu. “İyi. Hiçbir şey için endi­
şelenmeni istemiyorum. Annem öldüğü gün olanlar için bile.”
Presley’nin yüzünde bir şaşkınlık belirdi. “Neden bah­
sediyorsun?”
Cheyenne güçlükle yutkundu. Bu konuyu hemen aç­
mak istemese de konuşmaları şarttı. “Yastığı gördüm, Pres­
ley. Kanı gördüm. Ve senin...”
Presley, “Bir dakika,” diyerek Cheyenne’in elini kavra­
dı. “Annemi öldürdüğümü mü sanıyorsun?”

452
Karlar Düşerken

“Yanılıyor muyum?”
“Evet! O... o bana bunu yapmam için yalvardı. Çok
acı çekiyordu. Eğer onu seviyorsam merhamet edip acısı­
na son vereceğimi söyledi. Denedim. Ama... yastığı yüzüne
iki saniyeden fazla bastıramadım, bu jnizden öfkeden gözü
dönmüş halde ve küfrederek kalktı ve lambayı devirdi. Son­
ra da...” Presley’nin gözlerinden yaşlar süzüldü. “Sonra da
••

yatağa düştü. Bu kadar. Ölmüştü. 9


9

Cheyenne’in içi rahatlamıştı. Bu doğru muydu? Doğru


W.

•w I
olmalıydı. Presley özel dedektif meselesinin içyüzünü an­
lattıktan sonra neden Anita’nm ölümü hakkında yalan söy-
lesindi? Crouch hakkında yalan söylemeyi sürdürmesi için
daha fazla sebebi vardı. “Peki neden kaçtın?”
“Benzincide çalışan Sandra Morton, Crouch isminde
bir adamın geldiğini ve seni sorduğunu söyledi. Annemin
öldüğü ve seni de o adam yüzünden kaybedeceğimi düşün­
meye dayanamadım. En çok da senin hep istediğin aileye
benim yüzümden sahip olamadığını bilmeni istemedim.”
Bir de bebek vardı tabii. Cheyenne bluzunu düzelterek
etrafa bakındı. “Anladım. Üstelik bir de... hamileydin.”
Presley başını salladı.
“Ama...” Cheyenne boğazını temizledi. “Artık değilsin
sanınm, öyle değil mi?” Bu hassas bir konu, Cheyenne’in
düşünmek bile istemediği bir şeydi. Bu nedenle ablası cevap
vermeyince anlayışla karşıladı.

453
Brenda Novak

44Sacramento’ya taşınacağım, Chey. Her şeye sil baştan

başlayacağım. 9
9
44
Whiskey Creek’ten gitmek mi istiyorsun?”
Gitmek zorundayım. Yine aynı insanların arasına düş-
mek istemiyorum. Özellikle de Aaron’la görüşmek istemi­
yorum. Benim üzerimde büyük bir etkisi var.”
Cheyenne ablasının başka bir yerde yaşadığını hayal et­
meye çalıştı. Eğer uyuşturucu}^! bırakmaya hazırsa ve bunu
istiyorsa bu işe yarayabilirdi. “Sacramento o kadar da uzak
değil. Bay Area da. İstediğimiz zaman görüşebiliriz. Bunu
hallederiz. Yardım etmek için elimden geleni yapacağım.”
Presley, “Önce rehabilitasyon,” dedi.
Cheyenne başını sallayarak onu onayladı ve ona Aa­
ron’dan bahsetmek zorunda olduğunu hissetti. “Aaron şimdi
rehabilitasyonda. Yeni başladı. Sacramento’nun güneyinde
yeni bir tesis.”
“Böyle pek çok yer var. Ben Bay Area’dakine gideceğim.”
Cheyenne ablasının birden bu kadar önemli kararlar
alabilmesine, daha iyi bir hayat inşa edebilmek için gereken
fedakârlıkları yapmak istemesine inanamıyordu fakat yine
de onu daha fazla sorgulayarak ondan şüphe duyduğunu dü­
şünmesini istemedi. “Haydi eve gidelim.”
Maria onlann sesini duyunca uğurlamak için kapıya
kadar eşlik etti. Onlar kapıdan çıkarken Presley’ye işaret-
parmağım sallayarak, “Doğum öncesi vitaminlerini almayı
unutma,” dedi.

454
K arlar Düşerken

Resepsiyon görevlisinin sözcükleri Cheyenne’in kalbi­


nin hızlanmasına neden oldu. Yalnız kaldıkları anda, “Hâlâ
hamile misin?” diye sordu.
Presley başını kaldırdı. “Bebeği doğuracağım, Chey.
Bu çocuğu istiyorum.”
Cheyenne az önce onları gören ve şimdi arabaya binip
onları almak için yaklaşan Dylan duymasın diye sesini daha
da alçaltarak, “Neden söylemedin?” diye sordu.
44 9
9
Çünkü hiç kimseye söylememe kararı aldım.
“Aaron’a bile mi?”
“Özellikle de ona. Henüz hazır değil. Ama ben hazırım.
Buna, sevecek birine, kendime bakmak ve hayata katkıda
bulunmak için bir nedene ihtiyacım var.”
“Bunu bilmeye hakkı var, Presley.” Tabii bebek ona aitse...
Cheyenne onun bundan emin olup olmadığım bilmiyordu.
%

Presley başını iki yana salladı. “Umurumda değil. Bu


sahip olduğum tek şey ve onu korumak için elimden geleni
99
yapacağım.
Cheyenne daha fazla itiraz edebilirdi fakat ablası en
azından bir konuda haklıydı. Aaron gerçekten de buna hazır
değildi. Ayrıca Presley kürtaj olmuş olsaydı, bahsedilecek
bir bebek de olmayacaktı. “Bir gün ona söyleyeceksin, öyle
değil mi?”
“Uygun olduğunu düşündüğüm bir zaman olabilir.
Başka bir şey konuşmadılar. Zaten yapamazlardı çünkü
Dylan arabadan inip Presley’ye sarılmıştı.

455
Brenda Novak

Presley, “DylanTa beraber olduğuna inanamıyorum,”


dedi. Saat çok geç olmuştu fakat ikisini de uyku tutmamış­
tı ve Cheyenne’in yatağında, yanlarında Şansh’yla beraber
yatıyorlardı. Phoenix’ten dönmeleri iki gün almıştı, bu ne­
denle bu gece Presley’nin bu evde annesi olmadan geçirdiği
ilk geceydi. Özellikle de Anka’nın Presley’den kendisini öl­
dürmesini istediği o son gecenin karanlık hatıraları nedeniy­
le bu tuhaf bir histi.
Cheyenne hiç tereddütsüz, “Ona âşığım,” dedi.
Presley içten içe ona gıpta etti. O da Aaron la benze­
ri bir ilişkide olabilmeyi bütün kalbiyle istemişti. Fakat ar­
tık ondan vazgeçmiş, onun yerine bebeğini koymuştu. Ona
göre emin olduğu bir şeyi tutmak daha doğruydu. Bu çocuk
için Presley temizlenebilirdi. Sözcükleri söyleyebilecek ka­
dar duygulanna hâkim olmayı başardığında, “Onu hak edi­
yorsun,” dedi.
Cheyenne elini ona uzattı. “Her şey yolunda, değil mi?
Hiçbir şey kaybetmedin. Pres. Artık tek bir kişi yerine seve­
cek iki kişiye sahipsin.”
Onu aldıklarında Dylan da ona çok iyi davranmıştı. Hep
nazikti am a b u gece sözcükleri ve hareketlerinde daha fazla
şefkat vardı. K ardeşine karşı da çok inceydi. Bu Presley’ye
b ir gün onun gibi bir erkek bulabileceği um udunu veriyor-
du; bu D y lan ’ın kardeşi olm asa bile, bir başkası olabilirdi.

456
K arlar Düşerken

Şanslı’yı kendisine çekerken, “Sence evlenecek misi­


niz?” diye sordu.
“Olabilir.” Kardeşinin gülümsemesini karanlıkta güç­
lükle seçebiliyordu. “Oyle bir şey olsa çok mutlu olurum.”
“Yarın yılbaşı gecesi. Çok uygun bir zaman, sence de
öyle değil mi?”
“Nasıl yani?” Kardeşi bitkin düşmüştü, şimdi uykuya
dalmaya başlamıştı.
99
“Yeni yılda ikimiz de yeni ve farklı hayatlar yaşayacağız.

Anita’nm 3 Ocak’ta düzenlenen cenaze töreninde hava


çok güzeldi. Pek çok kişi törene katıldı. Hamileliğinin son
dönemindeki Gail ile film yıldızı kocası Simon da olmak
üzere Cheyenne’in tüm arkadaşları gelmişti. Presley’nin
çoğu arkadaşı da oradaydı. Aaron dışında bütün Amos ai­
lesi, hem de takım elbiseler içinde törene katılmıştı. Saçım
kestiren Dylan başta olmak üzere bütün Amos erkekleri çok
saygın görünüyordu. Joe’yla babası, Harmon’lar, bakıme­
vi hemşiresi, Marcy Mostats-Passuello, hatta Şef Stacy bile
törene katılmıştı. Tabutu, küçük Mary Hatfîeld m gömülü
olduğu noktadan az ötede toprağa verip üstüne toprak atma
ya başladıklarında Cheyenne, Anita’ya onu ve Presley yi on
yedi yıl önce buraya getirdiği için ne kadar minnettar oldu
ğunu düşünmeden edemedi.

457
Brenda Novak

Burası onların }aivasiydi. Bu insanlar onların aileleriydi.


Dylan daimi bir güç kaynağı gibi yanı başındaydı. Pres­
ley törenden önce onu ucuz bir hamilelik testi alıp yapması
için ikna etmişti ve Cheyenne hamile olmadığını öğrenince
az da olsa hayal kırıklığına uğramıştı. Gail’in gitgide büyü­
yen kamını görmek ve Presley’nin de yakında aynı dummda
olacağını bilmek, onun da bir bebek için yanıp tutuşmasına
neden oluyordu. Fakat Dylan’la evlendikten sonra elbette
çocuk için uygun bir zaman olacaktı.
Törene katılanlar onlara başsağlığı diledikten ve araba­
larını park ettikleri pansiyona geçtikten sonra, cenazeci Cla-
rence Holloway’in kendisiyle konuşmak için beklemekte
olduğunu gördü. Masrafları konuşmak için sabırsızlanıyor
olmalıydı fakat Cheyenne bunu Dylan’m yanında konuş­
mak istemiyordu. Dylan’m ödemeyi yapmaya yelteneceğini
biliyor ve böyle bir masrafı üstlenmesinin haksızlık olduğu­
nu düşünüyordu.
Eve, Dylan’la konuşmaya başlar başlamaz ve Pres­
ley’nin de meşgul olduğu bir an izin isteyip Clarence’m ya­
nma gitti. “Bu kadar güzel bir tören düzenlediğiniz için çok
teşekkürler.”
Adam başını eğdi. “Holloway Aile Cenaze Evi’nde iş­
leri böyle yürütürüz.”
Cheyenne boğazını temizledi. “Size epey borcumuz ol­
duğunu biliyomm. Sizi temin ederim, borcumuzu muhakkak

458
Karlar Düşerken

Ödeyeceğiz. Aylık taksitler halinde ödeyip ödeyemeyeceği-


t

mize karar verdiniz mi?” Bu soruyu dün iki kez sormuştu


fakat adam kesin bir şey söyleyememişti. Sadece başka bir
seçenek kalmazsa bu yönteme başvuracakmış gibi, bunu dü­
şüneceğini söylemişti.
“Gerek kalmadı,” dedi adam.
Ne demek istiyordu? Cheyenne şaşkınlık içinde kıpır­
danarak Dylan yanlarına gelmeden önce bu konuyu hallet­
mek istedi. “Anlayamadım?”
Adam ona bir kâğıt uzattı. “Size bunu verecektim.”
Cheyenne, “Bu nedir?” diye sordu fakat adam cevap
vermedi.
Cheyenne kâğıdı açtığında, en üstünde Fatura sözcü­
ğünü gördü. Cenaze ve gömme işleminin toplam masrafı en
altta kırmızıyla yazılmıştı: 5.200 dolar. Bu bir servetti. Fa­
kat daha sonra Toplam Tutar sözcüklerinin altında bir sıfır
olduğunu gördü.
Şaşkınlık içinde adama dönüp, “Anlamıyorum,” dedi.
Adam hâlâ mezann etrafında duran Gail, Simon, Sop­
hia, Ted, Riley, Noah, Baxter, Callie, Kyle, Eve ve diğerle­
rine başıyla bir işaret yaptı. Arkadaşları Gail ve Simon hazır
gelmişken onlarla biraz daha zaman geçirebilmek için hep
beraber kafeye gitm eyi planlıyordu. “A rkadaşlarınız m asra­
99
fı aralarında paylaştı,” dedi adam . “H epsini ödediler.
Cheyenne afallayıp kaldı. “Ama... bunu yapamazlar!

459
Brenda Novak

Buna izin vermemeliydiniz. Bu onların sorumluluğu değil. 9


9
44
Buna itiraz edeceğinizi de söylediler. Bu yüzden
99
bunu da vennemi istediler.
Cheyenne şaşkınlık içinde adamın eline tutuşturduğu
karta baktı. Bu Callie’nin bilgisayarda hazırladığı, üstünde
hep beraber Santa Cruz’da, San Francisco’da ve Tahoe’da
çekilmiş fotoğraflarının olduğu bir başsağlığı kartıydı. Che­
yenne’in en çok sevdiği, mezuniyetlerinde çekilmiş olan fo^
toğrafları da kartın üzerinde yerini almıştı. Hepsi de cübbe­
leri ve kepleriyle öyle genç görünüyordu ki...
Kartın altında şu yazıyordu: “Arkadaşlar böyle günler
99
içindir.

44
Heyecanlanma.” Dylan’m varlığı, desteği Cheyenne’i
rahatlatıyordu fakat buna rağmen heyecanını bir türlü yatış-
tıramıyordu. En sonunda Eugene Crouch’u arama cesaretini
kendinde bulmuştu. Şimdi adamın Danville’deki ofisinin
bekleme odasında, onunla konuşmayı bekliyordu. Adamın
ona neler anlatacağını ve bu bilgilerin hayatı için ne anlama
geleceğini hiç bilmiyordu, bu nedenle de bu görüşmeyi Gail
Simon, Los Angeles’a dönene ve Presley’yi Walnut Cre-
ek’teki bir rehabilitasyon tesisine yatırana dek ertelemişti
44
Sence ne söyleyecek?” diye fısıldadı.
Dylan, “Uzun zamandır seni aradığını,” dedi

460
K arlar Düşerken

Cheyenne derin bir nefes aldı. Artık çok mutluydu.


Pandora’nın kutusunu açarak bu mutluluğu riske atmakla
delilik mi ediyordu?
Kapı açıldı ve uzun boylu, cılız bir adam başını uzatıp
ona baktı. Uzun boyu ve keskin hatlarına karşın zarif bir
hava yayıyordu. Cheyenne ondan hemen hoşlandı. Adam,
“Eh, merhabalar, Cheyenne Christensen,” diyerek gülümse­
di. “Sizi gördüğüme ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.”
Cheyenne güçlükle, “Teşekkürler,” dedi.
“Hazır mısınız?”
“Umarım.”
Adam gelip ona elini uzattı, ardından Dylan’a döndü
“Ve bu da...”
“Erkek arkadaşım, Dylan Amos.”
Adam Dylan’la da el sıkıştı. “Geldiğiniz için teşekkür­
ler.” Başıyla odasını işaret etti. “Haydi içeri geçip biraz ko-
99
nuşahm.
Eugene Crouch’un arkasından gidip gösterdiği koltuk­
lara otururken, Dylan’m eli soğuk parmaklarını ısıtıyordu.
Eugene Crouch masasına otururken, “Geçen gün aradı­
ğınızda çok mutlu oldum,” dedi.
“Sizi aramak kolay olmadı,” diye itiraf etti Cheyenne.
“Bunun nedenini anlayabiliyorum. Başınız sağ olsun...
sanınm ‘Anita’ için demeliyim. Kanserden kaynaklı ölüm­
ler çok zordur. ’’

461
Brenda Novak

Cheyenne buna nasıl bir karşılık vereceğini bilmiyordu.


Eugene Crouch’un onu kaçıran kadm hakkında neden böyle
nazik olduğunu anlayamıyordu. Kendisi yeniden öfke duy­
maya başlamıştı. Nedense Presley’yi affedebiliyordu. Pres­
ley de tıpkı kendisi gibi bir kurbandı. Fakat Anita... “Gerçek
ailem beni mi arıyor?” diye sordu.
“Evet, uzun süredir. Yıllar içinde farklı özel dedektifler
tuttular. Benim bir iş arkadaşımı tutmuşlardı ve o da Anita’yı
Kaliforniya’ya kadar takip edebilmişti. Daha sonra kendisi
Colorado’da yaşadığmdan, onun tavsiyesiyle beni tuttular.”
“Ailem nerede oturuyor?”
“Onlar da Denver’da.”
Kar yağan bir yerde... “Ben orada mı doğmuşum?”
“Evet, hanımefendi.” Eugene Crouch masadan ona
doğru bir doğum belgesi itti. “Sanıyorum ki bu size ait.”
Cheyenne uzanıp belgeyi alırken elleri titriyordu. Pek
çok insanın kolayca sahip olduğu bu basit kâğıdı yıllardır
istemişti. “Jewel Montrose,” diye okudu ve başını kaldırıp
adama baktı. “Bu gerçek ismim mi?”
“Evet.”
Jewel Montrose... Cheyenne hiç böyle bir isim hatırla­
mıyordu. Kulağa tuhaf geliyordu. “Sarışın kadınla ilgili bir
bilginiz var mı?” diye sordu. “O benim annem mi?”
“Victoria’yı hatırlıyor musunuz?”
Cheyenne gözlerini kapatıp yıllar boyunca mu-

462
Karlar Düşerken

sallat olmuş o görüntüyü hayal etti. “Yüzünü hatırlıyorum.


Çok güzeldi.”
O gözlerini açtığında Eugene Crouch, “Hâlâ çok gü­
zel,” dedi. “Ama artık sanşm değil. Onun da saçları tıpkı
benimkiler gibi beyazladı.”
Cheyenne’in dikkati doğum tarihine kaydı. “Burada
doğum günümün 5 Temmuz olduğu yazıyor.”
“Evet. Doğum gününüzü bu tarihte mi kutluyordunuz?”
Cheyenne başını iki yana salladı. Anita muhtemelen
onun gerçek doğum gününü bilmiyordu, bu nedenle de do­
ğum gününü 15 Mayıs olarak biliyordu. En azından Anita
doğru yılı tutturmuştu. Gitgide daha da huzursuz hissederek,
“Doğru kişi olduğuma emin misinizi” diye sordu.
“Eminim. Tıpkı annenize benziyorsunuz. Ama emin
olmak için yine de DNA testi yaptırmak doğru olur. Onunla
buluşup sonra öğrenmeniz...”
Adam sözlerini tamamlamasa da Cheyenne onun ne de­
mek istediğini anlamıştı.
Onunla bir araya gelip sonra anne kız olmadıklarını öğ-

renmeleri hayal kırıklığı olurdu. Cheyenne gerçek ailesini


bulduğunu zannedip aslında kimliğinin kanştınimış olduğunu
keşfederse nasıl hissedeceğini hayal bile etmek istemiyordu.
“Tamam,” dedi. “Yani laboratuvara mı gitmem gereke-
cek?”
Aslında bu çok daha basit bir işlem. B u rad a bir setim
Koltuğunda dönüp bir çekmeceyi kurcaladı. Sadece

463
Brenda Novak

ağzınızdan tükürük örneği alacağım ve laboratuvara yolla­


yacağım. Sonuçlar elime geçer geçmez de sizi arayacağım.”
Cheyenne adamın söylediklerini yaptı. Ardından, adam
çubuğu şişesine koyduktan sonra, çantasını alıp ayağa kalk­
99
tı. “Sonuçlar ne kadar zamanda geliyor?
“En fazla birkaç hafta sonra.”
Cheyenne içinden bu elzem bilgiyi elde edinceye dek
diğer sorularım sormaması gerektiğini düşünerek gitmek
için ayaklandı fakat son anda merakına yenik düşüp kapıda
durdu. “Nasıl olduğunu biliyor musunuz?”
“Neyin?”
“Nasıl kaçırıldığımı? Nereden?”
“Bir parkın yanındaki anaokulundan. O gün kar fırtına­
sı varmış. Ebeveynler çocuklarını almak için gelirken oto­
parkta bir kaza meydana gelmiş. Öğretmen birine bir zarar
gelip gelmediğine bakmak için oraya gitmiş ve döndüğünde
duvarın önündeki sırada bir çocuk eksikmiş.”
“Peki siz beni nasıl buldunuz?”
“Bahsettiğim öğretmen. Bayan Grimwald bundan bir­
kaç gün önce Anita’yla tanışmış. Anita ona sınıfta gönül­
lüye ihtiyacı olup olmadığını sormuş. Alkol koktuğundan
ve pek... derli toplu görünmediğinden. Bayan Grimwald
ona çocuklarla temas kuran herkesin bir sabıka kontrolün­
den geçmek zorunda olduğunu söylemiş ve Anita bunu du­
yunca hemen vazgeçmiş. Bayan Grimwald onun tavırlarını

464
Karlar Düşerken

garipsemiş ve bu durumu polise bildirmiş. Daha sonra bir


şahit ortaya çıkıp sizin kaybolduğunuz gün okulun önünden
Anita’nm tarifine benzer bir kadının bir arabayla aynldığı-
nı gördüğünü söylemiş. Anneniz bu kişinin bir bağış dave­
ti için evdeki hazırlıklarda çalışan kişilerden biri olduğunu
fark etmiş. Victoria bir öğleden sonra o çalışırken kızı senin­
le oynasın diye kızını eve getirmesine izin vermiş ve sohbet­
leri sırasında senin hangi okula gittiğini söylemiş.”
“Bu tam da Anita’nm yapacağı türde bir şey. Kendisine
nazik davranan birinden faydalanmaya çalışmak. Yani be­
nim kaçınlmam polise rapor edildi.”
“Elbette. Poliste Anita’nm ismi, tarifi, arabasınm mo­
delinin bilgileri vardı. Anita’nm halihazırda ufak suçlan içe­
ren bir sicili olduğundan, polisin elinde fotoğrafı bile vardı.
Fakat onu bir türlü bulamadılar. O zamanlar ‘Anita’ ismim
kullanmıyordu. Sürekli isim değiştirdiğinden onu bulmak
zorlaşıyordu.”
44Ama ailem hiç pes etmedi. 99

“Aynen öyle.”
>99

Cheyenne elini Dylan’m avucuna koydu. “Babam var mı


“Evet, var. Walt altmış yaşında. O ve Victoria hâlâ eı
birbirlerini ilk günkü kadar çok seviyorlar.”
Dylan, Cheyenne’in elini sıktı. “Peki kardeşleri var mı?
“Erkek kardeşi var. Victoria ondan sonra çocuk sahibi
99
olamadı. Doğurganlık sorunlan vardı.

465
Brenda Novak

Cheyenne “Victoria”nm yanında bir adet “Walt” ve bir


de erkek kardeş hayal etmeye çalıştı fakat başarılı olamadı.
44 9
9
Sayvanh bir yatağın olduğu bir yatak odam vardı
Eugene Crouch gülümseyerek, “Evet, aynen,” dedi.

Sonraki iki hafta ıstırap verici ağırlıkta geçti. Cheyenne


kendisini bitmesi zannettiğinden uzun süren pansiyondaki
tamiratlara adamaya çalıştı. Aynı zamanda telefonda Gail’le
görüşmeler yapıp Gizemli Vakalar programı yapımcılannın
ilgisini kazanmak için planlar yaptı. Eve’e pansiyondaki ye­
niliklerin ve yeni imajın büyük bir tantanayla, gerçekten ilgi
toplayacak bir halkla ilişkiler çalışmasıyla sunulmasında yar­
dım etmek istiyordu. Fakat çalışırken aklı Eugene Crouch’un
ofisinde yaptırdığı DNA testi ve gelecek sonuçlardaydı
Telefon geldiğinde pansiyondaydı. Eve arkadaki küçük
ofislerinde diğer masada oturmuş, faturaları ödemekle meş­
guldü fakat Cheyenne’in “Aman Tanrım!” diye haykırdığını
duyar duymaz sandalyesinde dönüp ona baktı.
Cheyenne telefonu kapattığında, “Ne oldu?” diye sordu.
“DNA’mız eşleşmiş. Gerçek ismim Jewel Montrose.
Doğum günüm 15 Mayıs değil, 5 Temmuz. Aynca Denver,
99
Colorado’luyum
Buna
44

Eve çığlık atarak ayağa fırladı ve ona sarıldı


99
namıyorum!

466
Karlar Düşerken

44
Annem ve babam benimle tanışmak... şey, yani beni
görmek istiyorlar. 9
9

“Ne zaman?”
Cheyenne düşüncelerini toparlayamıyordu. “Ben oraya
gidebildiğim zaman. Eugene’e bana bir uçak bileti almasını
99
söylemişler.
44
Bu harika. Bu hafta sonu git. Ben idare ederim. Hatta
99
gidip Presley’yi bile ziyaret ederim.
“Tesis birinci ayda ziyaretçi kabul etmiyor.” Cheyen­
ne elini ağzına götürdü, sonra yeniden aşağı sarkıttı. “Bütün
hatıralarım gerçekmiş.”
Eve’in yüz ifadesi ciddileşti. “O sanşm kadından neden
99
bana hiç bahsetmedin?
44
Çünkü emin otamıyordum. Elimde bir kanıt olmadan
99
kaçmidığımı iddia etmek istemedim.
• Js
Eve gülümsedi. “Artık doğum belgen olduğuna göre
99
Avrupa’ya gidebiliriz.
“O planı sana bırakıyorum.
“Tabii biz planlan yapmadan Dylan’la evlenmezsen!
Cheyenne güldü. îş yerinde olmadıktan zam an vakit­
lerinin neredeyse tamamını Dylan’la beraber geçiriyorlardı.
“O da bizimle gelebilir.”
O yakışıklı, asi kardeşlerinden birini de getirmesi şar
44

99
tıyla
“Onu aramak zorundayım.” Cheyenne dönüp telefo-
baktı fakat onu masasının üstünde bulm asına fırsat

467
lilv n d tı N o vak

kalmadan Hvc’c tclcl'on geldi, derken kapattığında bağırıp


çağırmaya başladı.
Cheyenne haberi duymayı bekleyerek ağzı açık ona ba­
kıyordu.
“Gail Gizemli Vakalar’la görüşmüş. Onlara buraya gelip
Mary’nin cinayetiyle ilgili bir program çekerlerse Simon’ın
konuk sanatçı olarak programa çıkacağını söylemiş.”
44
Ee?”
44
iki hafta sonra buraya geliyorlar!”

Cheyenne Colorado yolculuğunu tek başına yapmak is­


t
J
temişti. Dylan onunla gelmek istiyordu; bunun zor bir tecrü­
f
/ be olacağını düşündüğünden onu yalnız bırakmamayı tercih
edeceğini söylemişti takat Cheyenne onu bunun tek başına
yapması gereken bir şey olduğuna ikna etti. Eğer Presley
ve Aaron rehabilitasyona gidecek kadar cesursa, kendisi de
geçmişiyle yüzleşecek kadar cesur olmalıydı.
Uçak kalabalıktı ve hava nedeniyle türbülans yoğun­
du fakat Cheyenne bunu umursamadı bile. Kafası kendisini
havaalanında bekleyen kişilerdeydi. Eugene Crouch, anne
babasının, erkek kardeşi ve onun ailesinin, yani karısı ve iki
oğlunun havaalanında bekleyeceğini söylemişti.
Nasıllardı acaba? Kaybettikleri yılları nasıl telafi edebi­
leceklerdi? Onun hakkında ne düşüneceklerdi?

468
K arlar Düşerken

Cheyenne kaybolduğunda erkek kardeşi on sekiz aylık­


tı. Yani ikisi de birbirlerini hiç hatırlamıyordu. Birden bire
bir ablası olmasını nasıl karşılayacaktı? Artık tek çocuk ol­
mamayı? Cheyenne’in kaçırılması muhakkak onun hayatına
da önemli bir etkide bulunmuştu. Annesi ve babası muhte­
melen fazla ihtiyatlı, hatta belki aşırı korumacı hale gelmiş
olmalıydı.
Veya belki de hiç böyle olmamıştı Onlan tanımadan bu
olaya nasıl tepki verdiklerini bilmek imkânsızdı. Cheyenne
yolculuk organizasyonunu yaparken annesiyle bir kez tele­
fonda konuşmuştu. Victoria onu göreceği için heyecanlıydı
fakat doğru düzgün konuşmak için onunla buluşmayı bekle­
meye karar vermişlerdi.
Cheyenne bagaj teslime geldiğinde gördüğü ilk şey, el­
lerinde kartonlarla onu bekleyen bir grup insan oldu.

Evine hoş geldin.


Seni çok özledik.
Döndüğün için çok mutluyuz.
Tanrı ya şükür!

Bu k arto n ların h içb irin d e ism i yazm ıyordu. M uhtem e­


len ona hangi isim le h itap etm eleri gerektiğini bilm iyorlar­
dı. O tam yirm i y edi y ıld ır C heyenne C hristensen dı.
Onların yanma varmadan önce durup bu umutlu yüzleri

469
Brenda Novak

İnceledi. Gerçekten de annesi artık sarışın değildi fakat Che­


yenne onun gözlerini, gülümsemesini hatırlamıştı. Annesi­
nin yüzünün hatırası zihnine öyle bir kazınmıştı ki. Babasını
hatırlayamasa da, yüzündeki ifade tıpkı annesininki gibi bir
heyecan ve özlem sergiliyordu. Erkek kardeşi ve aile de çok
%

heyecanlı görünüyorlardı.
Oğlanlardan biri, “Bu o mu? Bu halam mı?” diye sordu.
Sonra bütün grup ellerinde o kartonlarla, balonlar ve hediye
paketleriyle onun yanma geldi.
Hepsi öyle şık, öyle normal, Anka’dan öyle farklı gö­
rünüyordu ki...
Cheyenne, işte bu insanları yitirmişti.
Annesi, “En sonunda sana kavuştuk,” dedi ve Cheyen­
ne onunla beraber gözyaşlanna gömüldü.

470
[posoe

bakmaya geldiğinde, Cheyenne yeni ismiy


_

le Küçük Mary Pansiyonu’nun basamaklarında oturmuş, kar


tanelerinin ağır ağır dönerek aşağıya inmelerini izliyordu.
Simon O’Neal’m konuk olduğu Gizemli Vakalar bölümü
içeride çekilmekte olduğundan, Dylan’m onu içeride. Eve
ve Gail’le birlikte koştururken bulmayı tahmin ediyordu.
Sonuçta pansiyonu televizyona çıkartma fikri kendisinden
çıkmıştı. Fakat Cheyenne şu son bir ayda olanlan, ondan
ıce yaşadıklarını düşünmek ve karın keyfini çıkarmak için
biraz yalnız kalmaya ihtiyaç duymuştu.
Dylan, “Burada ne yapıyorsun?” diye sordu.
Cheyenne dönüp ona gülümsedi. “Sadece düşünüyo­
rum.”
“Ne düşünüyorsun?”
Cheyenne oturduğu basamakta yanına gelmesi için işa­
99
ret etti. “Colorado ziyaretimi.

471
Brenda Novak

Dylan oturduğunda omzu onunkine çarptı. “Hava


ğuk,” dedi. “Bunu içeride düşünemiyor musun? 9
9

Aynı şey değil.”


Peki ne olmuş Colorado ziyaretine? Döneli daha bir
hafta oldu. Şimdiden aileni tekrar görmek mi istiyorsun? 99

“Evet.” Cheyenne’in ziyareti mükemmel geçmişti. Dön­


düğünden beri de her gün annesiyle telefonlaşıyordu. “Ama
bir sonraki sefer sen de benimle geliyorsun. Montrose ailesi
seninle tanışmak istiyor.”
“Seve seve.” Dylan eğilip onun yüzüne baktı. “Bu kadar
mı? Yoksa başka bir şey mi var? Çünkü içeri girene kadar
sırılsıklam olacaksın, aynca bütün eğlenceyi kaçırıyorsun.”
Cheyenne onun yakışıklı yüzüne bakıp gülümsedi. Onu
tanıdıkça daha fazla seviyordu. “Bu sabah Presley aradı.”
“Nasılmış?”
44
Birkaç gün sonra ziyaretçi kabul edebilecekmiş. Re­
99
habilitasyonu iyi gidiyormuş.
Yüzü ciddileşen Dylan başını kaldınp gökyüzüne bak­
99
tı. “Keşke ben de Aaron için aynısını söyleyebilseydim.
99
44
Sence başaramayacak mı?
“Gidişat iyi görünmüyor.”
“Sen elinden geleni yaptın, Dyl.”
Dylan bir alt basamaktaki karı tekmeledi. “Umarım bu
99
yeterlidir.
Ona Presley’nin hamile olduğunu söyleyemediği için

472
Karlar Düşerken

suçlu hissediyordu. Bunu yapmak istemişti fakat Presley


buna izin vermemişti ve bebeği şu anda onu hayata bağlayan
tek şeydi. Tek bahsettiği şey ve hayatını bir düzene sokma
arzusunun tek sebebi oydu. Cheyenne bunu ondan almaya
cesaret edemezdi.
Fakat AaronTn DylanTn kardeşi olması ona gerçeği
ondan sakladığı için kötü hissettiriyordu. “Aaron ve Pres­
ley’ye ne olursa olsun...” dedi, “... bunun bizi etkilemesine
99
izin vermeyeceğiz, öyle değil mi?
“Ne demek istiyorsun?”
Biz mutluyuz. Onlar rehabilitasyondan başanyla çıkıp
99
çıkmamaları, aralarında olanlar... onları ilgilendirir.
“Elbette.” Dylan onun bunu söylemesine bile şaşırmış
görünüyordu fakat bu normaldi çünkü Cheyenne’in bildiği
şeyi bilmiyordu. Cheyenne onun bunu öğrenmesine gerek
kalmamasını umuyordu. Presley’nin bir bebeğinin olması,
onun Aaron’dan olduğu anlamına gelmezdi.
“D üşünüyordum da...”
Dylan onun başını öptü. “Başladık yine.”
Cheyenne yüzüne kararsız bir ifade yerleştirdi. “Sence
99
yine Jewel ismini mi almalıyım?
99
“Bu isimle mi anılmak istiyorsun?
“Bilm iyorum . Öyle uzun zam andır Cheyenne im ki, bir
değişiklik yapm ak zor geliyor ve ailem de bunu kabul ediyor.
“P eki soyadın?”

473
Brenda Novak

Artık kesinlikle Christensen T kullanmak istemiyo­


rum.” Buna çoktan karar vermişti. “Sanınm Cheyenne
Montrose olarak anılmak istiyorum.”
Dylan ona seksi bir gülümsemeyle baktı. “Şahsen ben
Cheyenne Amos’u daha çok seviyorum.”
Cheyenne yüzüne çarpan kar taneleri nedeniyle gözle­
rini kırpıştırdı .”Ama bu yaşam boyu süren bir bağlılık ge­
rektirir,” diyerek gülümsedi.
Bu bağlılık yemini Dylan’a zor gelmiyordu. “Bunu
yapmak istediğimi söylesem?”
Cheyenne bir an donakaldı. “Gerçekten buna hazır mısın?”
Dylan yerinde kıpırdanıp cebinden kadife bir kutu çı­
kardı ve ona uzattı. “Bunu bu akşam yemekten sonra, şö­
y minenin başında yapacaktım ama... nedense şu an burada.
karın altında yapmak daha doğru geliyor.”
Cheyenne ancak o an Dylan’m az önceki sözlerinin fa­
razi olmadığını anladı. Ağzı açık halde ona bakakaldı. “Sen
ciddi misin? Bana evlenme mi teklif ediyorsun?”
“Hayatımda hiç daha ciddi olmamıştım.” Dylan kutuya
işaret ederek, “Açsana,” dedi.
Kutunun içinde, beyaz altın bandı minik pırlantalarla
süslü, kocaman, yuvarlak bir pırlanta yüzük vardı. Cheyen­
ne, “Bu müthiş bir şey!” diye mırıldandı. “Sana bir servete
patlamış olmalı.”
Dylan parmağıyla onun çenesini kaldırıp yavaşça öptü.

474
Karlar Düşerken

“Sen buna değersin. Seni seviyorum, Chey. Çok uzun za­


mandır dereden taşınmak istiyordun. Haydi bunu beraber
99
yapalım.
Etrafındaki her şey beyaza gömülürken Cheyenne gü­
99
lümsedi. “Peki ya kardeşlerin?
44Ev onlarda kalır. Bensiz yaşayabilecek kadar büyüdü­
99
ler.
Cheyenne’in dikkatini bir ses böldü. Dylan’m arkasını
görebilmek için sola eğildiğinde, Eve’in pansiyondan çıktı­
ğını gördü. “İşte buradasın! Nereye kayboldun öyle?”
Cheyenne pırlanta yüzüğünü kaldırıp ona gösterdi.
44
Aman Tannm!” Eve tırabzana tutundu. “Az önce sana
m

99
evlenme mi teklif etti? Evleniyor musunuz? Ne zaman?
Cheyenne gülerek kollannı Dylan’m boynuna doladı
“En kısa zamanda.”

475
Karlar Düşerken

“Sen buna değersin. Seni seviyorum, Chey. Çok uzun za­


mandır dereden taşınmak istiyordun. Haydi bunu beraber
99
yapalım.
Etrafındaki her şey beyaza gömülürken Cheyenne gü­
99
lümsedi. “Peki ya kardeşlerin?
44Ev onlarda kalır. Bensiz yaşayabilecek kadar büyüdü­
99
ler.
Cheyenne’in dikkatini bir ses böldü. Dylan’m arkasını
görebilmek için sola eğildiğinde, Eve’in pansiyondan çıktı­
ğını gördü. “İşte buradasın! Nereye kayboldun öyle?”
Cheyenne pırlanta yüzüğünü kaldırıp ona gösterdi.
44
Aman Tannm!” Eve tırabzana tutundu. “Az önce sana
m

99
evlenme mi teklif etti? Evleniyor musunuz? Ne zaman?
Cheyenne gülerek kollannı Dylan’m boynuna doladı
“En kısa zamanda.”

475

You might also like