You are on page 1of 39

GENEL MÜZİK EĞİTİMİNDE GELENEKSEL

MÜZİKLERİMİZİN YERİ VE ÖNEMİNE GENEL BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Ali UÇAN

Eski'si olmayanın Yeni'si, Yeni'si olmayanın Eski'si olmaz.


Geçmiş'i olmayanın Gelecek'i, Gelecek'i olmayanın Geçmiş'i olmaz.
önce'si olmayanın Sonra'sı, Sonra'sı olmayanın Önce'si olmaz.
Geleneksel'i olmayanın Çağcıl'ı, Çağcıl'ı olmayanın Gelenekseli olmaz.

Giriş
Güzel yurdumuzun en değerli köşelerinden biri olan Van ilimizde Van Gölü
kıyılarında Ulu Önder Atatürk'ün doğumunun 100. yılı anısına 20 Temmuz 1982'de
kurulmuş olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Cumhuriyet Türkiye’sinin en anlamlı, en
önemli başarılarından biridir. Çünkü bu başarı temel anlamını Ulu önder
Atatürk'ten almaktadır. Bilindiği gibi Atatürk 1937'de yurdumuzu üç büyük kültür
bölgesi olarak ele alıp Batı Bölgesi için İstanbul Üniversitesi'ni, Merkez Bölgesi için
Ankara Üniversitesi'ni ve Doğu Bölgesi için Van Üniversitesi'ni çağdaş ülkemizin ilk
üç üniversitesi olarak öngörmüş, ancak 1938'de sona eren ömrü buna yetmemişti.
O'nun ölümünden sonra bir tarihî vasiyet haline gelen bu büyük tasarının Doğu
ayağı tam 45 yıllık bir gecikmeyle ancak 1982'de gerçekleştirilebildi. Atatürk
tarafından Cumhuriyet Türkiye’sinin en büyük ve en önemli ilk üç üniversitesinden
biri olarak öngörülen bugünkü Van Yüzüncü Yıl Üniversitemiz özü, temeli,
tasarlanımı, kuruluş yılı, adı ve tüm varoluşu bakımından tam anlamıyla Atatürkçe bir
üniversitedir.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitemiz, kuruluşunu izleyen ilk yıllardan itibaren bilim,
sanat, teknik ve felsefe boyutlarıyla bir bütün halinde oluşma ve gelişme yolunda
adım adım ilerleyen bir seyir izlemiştir, özellikle son yıllarda hızlı bir gelişme
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

gösteren bu üniversitemizin en önemli akademik birimlerinden biri hiç kuşkusuz, on


yıl önce (1994-1995 öğretim yılında) bir bölüm olarak kurulmuş olan Eğitim
Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim/Anasanat
Dalımızdır.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Eğitim Fakültesi (EF) Güzel Sanatlar
Eğitimi Bölümü (GSEB) Müzik Eğitimi Anabilim/Anasanat Dalımız kendi
kuruluşunun 10. öğretim Yılı'nda, tüm zorlukları başarıyla aşarak ulusal düzeyde bir
Sempozyum düzenleyip gerçekleştirme gücüne ve olgunluğuna erişmiş
bulunmaktadır. Bu başarım ve erişimi sağlayan başta Sayın Rektör Prof. Dr. Yücel
AŞKIN olmak üzere Sayın Dekan Prof. Dr. Rauf YILDIZ, Sayın Bölüm ve
Anabilim Dalı Başkanı Yrd.Doç. Dr. Serap YÜKRÜK ile tüm öğretim
elemenlarımızı ve öğrencilerimizi "Türkiye Müzik Eğitimi Ailesi" adına candan,
yürekten kutluyorum.
Tam 20 yıl önce, Doçent olduğum yıl Van'a gelerek YYÜ EF Müzik Eğitimi
Bölümü'nü kurmayı, kuruluşunun dördüncü öğretim yılında ilk mezunlarını
vermeyi ve hemen ardından ilk ulusal müzik eğitimi sempozyumunu düzenlemeyi
tasarlamıştım. Ama, üzülerek belirteyim ki o zaman beni aşan koşullar buna
elvermedi. Bu bölümümüzün kuruluşu ancak 10 yıl önce, 1994-1995 öğretim yılında
gerçekleşebildi. Aynı yıl YYÜ EF Müzik Eğitimi Bölümümüzün çiçeği burnunda
kurucu Başkanı Dr. Hanefi ÖZBEK çağrımıza uyarak 01 Kasım 1994'te Ankara'da
düzenlediğimiz "Musiki Muallim Mektebi'nin 70. Kuruluş Yılı Toplantımız"a katıldı
ve katkıda bulundu. Ondan 10 yıl sonra bugün ise burada bu çok değerli
kurumumuzun kuruluşunun Onuncu Yılı'nı böylesine anlamlı bir ulusal Sempozyumla
kutlamak üzere toplanmış bulunuyoruz.
Hemen belirteyim ki ülkelerin tarihlerinde Ulusal Onuncu Yıllar We birlikte
Kurumsal Onuncu Yıllar da çok büyük önem ve değer taşır. Bu nedenle ikisinin de
kutlanmasını çok önemsiyorum ve bu tür kutlamaları her kurumumuza
öneriyorum. Geçen yıl YYÜ EF Müzik Eğitimi Anabilim-Anasanat Dalı
başkanımıza da böyle bir öneride bulunmuştum. Bizler bunun farkında ve bilincinde
olarak buradayız. Bu bakımdan bugün burada Sayın Rektörümüzün liderliğinde
hep birlikte tarihî bir gün yaşıyor, tarihî bir etkinlik gerçekleştiriyoruz. Bu tarihî
Sempozyumdan ve o sayede gerçekleşen bu tarihî buluşmadan dolayı sağlam bir
güvenç, güçlü bir övünç, derin bir kıvanç ve engin bir mutluluk duyuyoruz. Bütün bu
tasarım, oluşum, gelişim, başarım ve erişimlerin başmimarı Ulu önder Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK'Ü saygıyla, sevgiyle ve şükranla anarak diyorum ki:
Ne mutlu bu kuruluşu tasarlayanlara ve gerçekleştirenlere!
Ne mutlu bu oluşumu-gelişimi yaşayanlara ve sağlayanlara!
Ne mutlu bu Sempozyumu düşünenlere ve düzenleyenlere!
Ne mutlu bu Sempozyuma katılanlara ve onu izleyenlere!

2
Prof. Dr. Ali UÇAN

YYÜ I. Müzik Eğitimi Sempozyumu'nun ana konusunun "Genel Müzik


Eğitiminde Geleneksel Müzikler* olarak belirlenmiş olması bu üniversitemizin
tarihsel köklerine, kuruluş ilkelerine ve yapısal işlevlerine çok yakışan derin anlamlı
bir yaklaşımın ürünüdür. Çünkü, Cumhuriyetimizin kurucusu ve bu
üniversitemizin ilk tasarlayıcısı Ulu önder Atatürk "sanatı bireysel-toplumsal
yaşam damarlarından biri olarak nitelendiriyor ve "güzel sanatlar" içinde "müzik'
alanına öncelik-öndelik-ivedilik verirken müzik alanında da "gene/ müzik eöitimi'ne
ve bu süreçte "geleneksel müziklerimizin öz yapısına uygun bir çağdaş anlayışla
yeniden ele alınıp değerlendirilmesine öncelik veriyordu. Nitekim bu bağlamda
1924'te Musiki Muallim Mektebi kurulup İlköğretim (İlkokul ve Ortaokul) Müzik
Programı yeniden düzenlendi. 1925'te geleneksel Türk halk müziklerinin
derlenmesine ve 1926'da notaya alınanların yayımlanmasına başlandı. 1926'da
geleneksel Türk sanat müziklerinin saptanması ve sınıflanmasıyla görevli Tasnif ve
Tespit Heyeti kuruldu, 1927'de bu yaratıları örnek olarak seslendirip yorumlamakla
görevli İcra Heyeti oluşturuldu. Her zaman önemli olan "geleneksel müziklerimiz"
konusu yıllarca tek başına bir sempozyum konusu olmayı bekledi. Aradan geçen
yaklaşık 80 yıllık bir süreden sonra, varlık temeli Atatürk'e dayanan Yüzüncü Yıl
Üniversitemiz aldığı çok yerinde bir kararla ilgili tüm üniversitelerimizin
katılımına açık "Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müzikler Sempozyumunu
düzenledi. Böylece ulusal düzeyde bir akademik etkinlik olarak düzenlenen bu tarihî
Sempozyum kendi konusunda ülkemizde bir ilki oluşturmaktadır. Bu bakımdan
ülkemiz (genel) müzik eğitiminde yeni bir aşama, yeni bir eşik ve yeni bir dönemeç
niteliği taşımaktadır.
Benim bildirim ülkemizdeki "Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin
Yeri ve önemr üzerinde yoğunlaşmakta ve konuya "genel bir bakış"\ sergilemektedir.
Genel bakış, doğası gereği bütünsel ve ana çizgiseldır. Bildirim esas olarak "genel
müzik eöitimr ve "geleneksel müzik" kavramlarına dayanmakta ve temellenmektedir.
Bu bakımdan konuyu ele alırken, önce, bu iki ana kavram üzerinde yeni bir anlayış ve
yaklaşımla durarak, bundan sonraki tüm bildiriler için de gerekli olan, yeterince
sağlam bir temel ve tutarlı bir dayanak oluşturmakta yarar görüyorum.

Genel Müzik Eğitimi


Müzik eğitimi bir bütündür. Ancak, genel, özengen ve mesleksel olarak
nitelendirilen üç ana amaca ve üç ana kitleye yönelik olarak tasarlanıp
gerçekleştirilir. Bu üç ana amaç ve kitleden daha çok hangisine yönelik ise ona
uygun bir nitelik kazanır. Buna göre müzik eğitimi (1) genel müzik eğitimi, (2) özengen
müzik eğitimi ve (3) mesleksel müzik eğitimi olmak üzere üç ana türe ayrılır (Uçan,
1990, 1994, 1997).
(1) Genel müzik eöitimi herkes için gerekli ve zorunludur, bu nedenle ayırım
yapılmaksızın herkese yöneliktir. (2) özengen müzik eöitimi bir düşkü (hobi) olarak

3
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

müzik yapmak isteyen, müziğe ilgili, istekli, gönüllü ve yatkın olanlara, yani
amatörlere yöneliktir. (3) Mesleksel müzik eöitimi ise müziği sürekli bir görev, iş
veya uğraş alanı olarak seçen ve bunun gerektirdiği yeterlikleri kazanmaya
yetenekli olduğunu kanıtlayanlara, yani profesyonellere yöneliktir.
Müzik eğitiminin bu üç ana türü birbirinden bağımsız ve kopuk değildir.
Genelden özele ve özgüle doğru bir açılım gösterir. Aralarında sıkı ilişkiler, ortak
sınır bölgeleri ve belli çakışım-örtüşüm-kesişim alanları vardır. Bu üç müzik eğitimi
ana türü birbirini etkiler, destekler, tamamlar, bütünler.
Genel müzik eğitimi, herkes için gerekli ve zorunlu olan genel eğitimin
vazgeçilmez bir boyutu ve öğesidir. Herkese sağlıklı, dengeli ve nitelikli ya da kaliteli
bir 'insanca'yaşam için gerekli asgarî ortak 'genel müzik kültürü' kazandırmayı
amaçlar. Bunun yanı sıra özengen ve mesleksel müzik eğitimine temel, dayanak ve
hazırlayıcı-yönlendirici alt yapı oluşturur. Genel müzik eğitiminde genel müzik
kültürü öğrenci, okul ve eğitim düzeyine uygun bir bütün halinde yaşanarak öğrenilir.
Bu bütün içinde, diğer tür müziklerin ve o bağlamda çağcıl (=modern) müziklerin yanı
sıra geleneksel müzikler çok önemli bir yer tutar.
Genel müzik eğitiminin önemi, özellikle (1) ülke nüfusunun tümü için gerekli ve
zorunlu olmasından ve bu nedenle nüfusun tümüne verilmesinden. (2) ülke
genelinde en örgün ve en yaygın müzik eğitimi türü olmasından (3) genel kültürün
başlıca öğelerinden ve bileşenlerinden biri olan genel müzik kültürünü
kazandırmasından, (4) bireylerin ve toplumun kültürel kimlik ve kişiliğinin
başlıca belirleyicilerinden biri olmasından ve (5) temel insan ve eğitim haklarından
birini oluşturmasından kaynaklanır.
Genel Müzik Eğitiminin Gerçekleşimi: Müzik eğitimi örgün olmayan (informal),
yarı örgün ve örgün (formal) olarak nitelendirilen üç farklı biçimde gerçekleşir (Uçan
2001).
(1) örgün olmayan genel müzik eğitimi, belli bir düzene, plana-programa ve
yönteme bağlı olmaksızın gerçekleşir. 'Formalite' denilen "önceden belirlenmiş
zorunlu işlemlefe bağlı olmaksızın yürür. Daha çok ailede-evde, sokakta, oyun
kümelerinde, arkadaş çevrelerinde, okul öncesi-dışı-sonrası günlük yaşam
ortamlarında, rastlantısal durumlarda, daha çok kendiliğinden oluşan koşullarda
gerçekleşir. Çoğun 'örtülü'dür, örgün eğitimle birlikte, iç içe olarak da
gerçekleşebilir.Yarı örgün genel müzik eöitimi. örgün olmayan müzik eğitimi ile örgün
müzik eğitiminin
bir karması veya bileşimidir. İkisi arasında bir aşama ve köprü işlevi görür. Kendine
özgü bir süreç olarak görülebilir. Bu ikisi birlikte ve iç içe işleyen bir bütün olunca
farklı bir müzik eğitimi oluşur. Görünüm olarak yarı düzenli yarı düzensiz, yarı
planlı yarı plansız ya da yarı programlı yarı programsız ve yarı yöntemli yarı
yöntemsiz bir özellik gösterir.

4
Prof. Dr. Ali UÇAN

örgün genel müzik eğitimi. düzenli, planlı-programlı ve yöntemli biçimde


gerçekleşir. Genellikle okullarda veya okul niteliği taşıyan yerlerde ya da okuldakine
benzer ortamlarda yapılır. Belli yasa, tüzük, yönetmelik veya yönergelere göre
tasarlanır ve belli bir plana veya programa bağlanır. Belli yol ve yöntemlerle
uygulanır. Belli bir düzenlilik, disiplinlilik, süreklilik özelliği taşır.
Herkesin müzik eğitiminin bu üç tür gerçekleşimine de gereksinimi vardır.
Ülkemizde genel müzik eğitimi yapılan örgün eğitim kurumlarımız yuvalar-
anaokulları-anasınıfları ve ilköğretim okulları ile ortaöğretimin büyük bir kısmını
oluşturan genel liseler ve yükseköğretim kurumlarını oluşturan üniversitelerdir. Genel
müzik eğitiminin yapıldığı Müzik etkinlik ve dersleri anaokulları-anasınıfları ve
ilköğretim okullarında "zorunlu", genel liselerde "seçmeli", üniversitelerde ise
"zorunlu seçmeli"dir. Meslek liseleri ile teknik liselerde, ne yazıktır ki, halâ Müzik
dersi yoktur. Üniversitelerin çeşitli fakülte ve yüksekokullarında "zorunlu seçmeli"
Müzik dersi sadece bir yıl verilmektedir.
Bu bildiride daha çok örgün genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin yeri ve
önemi üzerinde durulmaktadır, odaklanılmaktadır. Geleneksel müziklerin ne
olduğunu doğru kavrayabilmek ve örgün genel müzik eğitimindeki yerini doğru
belirleyebilmek için gelenek ve geleneksel sözcüklerinin anlamlarını çok doğru ve iyi
bilmek gereklidir.

“Gelenek” ve "Geleneksel" Kavranılan


Gelenek sözcüğü gelmek sözcüğünün ge[ eylem köküne -enek eki eklenerek
türetilir. Sözcükteki -enek eki "gelen şey" anlamındadır. Böylece, gelenek sözcüğü,
çekirdek olarak, "gelen şey" anlamını ifade eder. "Gelen sev", zaman bakımından
irdelendiğinde üç aşamalı/boyutlu olur ve
Gelmiş olan şey,
Gelmekte olan şey,
Gelecek olan şey
olmak üzere üç alt anlamı içerir. Bu üç anlam, işin özündeki gelenek-gidenek
sürecine işaret eder.
Geleneksel tanımlamaya göre gelenek, eskiden ben yerleşmiş olup ve saygın tutulup
kuşaktan kuşağa geçerek sürüp gelen ve toplumun ya da topluluğun bireyleri arasında
ortak ve özel bir ruh oluşturan ve sağlam bir bağ kuran alışkıdır. Daha geniş bir
tanımlamayla gelenek, bir toplumda ya da toplulukta saygın tutulup kuşaktan kuşağa
geçen, iletilen ya da aktarılan kültürel kalıtlar(miraslar), alışkanlıklar, bilgiler ve
davranışlar bütünüdür. Bu tanımlara göre bir toplumda ya da bir toplulukta kuşaktan
kuşağa geçen, iletilen ya da aktarılan her türlü köklü alışkı gelenektir (Örnek 1973;
Özdemir 1973; Ozankaya 1975; TDK 1988; Örnek 1995; Günay 2005).

5
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

Geleneksiz toplum olmaz. İster az, ister orta, ister çok gelişmiş olsun her
toplumun geleneği vardır. Gelenekler toplumdaki bireylerin temel kişiliğini, temel
kişilik özelliklerini belirler.
Yukarıda verilen tanımlar geleneğin geleneksel yaklaşım ürünü tanımlarıdır. Bu
tanımların temelindeki gelenek sözcüğü zaman işlevsel açıdan derin ve dikkatli bir
biçimde çözümlendiğinde anlaşılacağı üzere, geleneğin özünde geçmişten günümüze
sürüp gelen, günümüzde vasavan ve günümüzden geleceöe sürüp giden bir özelik ya da
yön vardır. Gelenek, kapalı değildir, iç etkiye de dış etkiye de açıktır. Gelenek, açık
uçludur, açık uçlu oluşu sayesinde kendini yeniler. Gelenek kendini yenilerken kimi
eski öğeler işlevsizleşir, gereksizleşir ve yerini yeni öğelere bırakır. Bu süreçte
bugün yenilik olan bir öge yarın eskilik olur. (Bugünden geriye doğru bakıldığında
bugün eskilik olan bir öge dün bir yenilik idi. örneğin geleneksel Türk sanat
müziğinin fasıl türünde 1740'larda bir yenilik olan Keman 1840'larda bir eskilik
olmuştu.) Gelenek kendini yenileyerek geçmişten günümüze gelir ve geleceğe taşır,
özsel durum böyle olduğu halde her nedense, her niçinse, geleneğin daha çok,
hatta çoğu kez sadece sürüp gelen boyutu üzerinde durulur, odaklanılır; sürüp
giden boyutu üzerinde ise pek durulmaz ya da bu boyut pek akla getirilmez.
Gelenek, bir zincire benzer. Ancak, gelenek zincirinin halkaları birbirini yinelemez,
birbirinin yinelenmesi (tekrarı) deĞildir. Gelenek zincirindeki her halka, kendi
zamanında ve yerinde işleyen bir çare (çözüm yolu) olduğundan geleneğin bir parçası
haline gelir. Gelenek zincirine zaman içinde yeni halkalar eklenir. Eklenen yeni
halkalarla birlikte gelenek değişir, gelişir, dönüşür. Böylece gelenek, zamanın akışı
içinde ortaya çıkan yeni gereklere göre kendini yeniler ve hatta kimi koşullarda
kendini yeniden oluşturur, hatta yeniden yaratır. Gelenek öğeleri, zamanın akışı
içinde yavaş da olsa değişikliğe uğrarlar. Gelenek içeriği zamanla ve en azından bazı
kısımlarıyla yetersizleşir veya gereksizlesin Geleneğe ya da gelenek zincirine her
kuşak yeni bir halka, yeni bir öge, yeni bir içerik ekler ve böylece yeni bir katkıda
bulunur. Bunu yapmazsa ya da yapamazsa hazırdan ya da hörküçten yemiş olur.
Hiç bir kuşağın buna hakkı yoktur. Bu bakımdan hiç bir kuşağın hazır yiyici ya da
hörküçten yiyici olmaması gerekir.
Gelenek Türleri: "Gelenekler 'sözlü' ve 'yazılı' olmak üzere iki bölüme ayrılır"
(örnek 1995, 126). Ancak, bu ayırım, tek başına günümüz koşullarında geçerli olan
gelenek türlerini anlamak için pek yeterli değildir. Bunun için konuya değişik
açılardan yaklaşarak farklı ölçütlere göre farklı sınıflamaların yapılmasına gerek
vardır. Burada geleneklere saptanım-aktarım biçimleri, oluşum zamanları, yaygınlık-
etkinlik alanları ve dereceleri, geçerii olduğu yerieşim birimleri ve genel konu alanları
açılarından yaklaşılarak beş değişik sınıflama ortaya konulmaktadır. Bu beş değişik
sınıflamanın her birinde gelenekler farklı şekillerde adlandırılıp sıralanmakta ve
böylece farklı tür geleneklerden söz edilmektedir. Şimdi bu sınıflamaları ayrı ayrı
kısaca belirtelim.
A Saptanım-Aktarım Biçimlerine Göre: (1) Sözlü Gelenek, (2) Yazılı Gelenek.

6
Prof. Dr. Ali UÇAN

B. Oluşum Zamanlarına Göre: (1) Eski Gelenek, (2) Yeni Gelenek.


C. Yaygınlık-Etkinlik Alanlarına ve Derecelerine Göre (1) Yöresel Gelenek,
(2) Bölgesel Gelenek, (3) Ulusal Gelenek, (4) Uluslararası Gelenek, (5)
Evrensel/Küresel Gelenek
Ç. Geçerli Olduâu Yerleşim Birimlerine Göre: (1) Köysel Gelenek, (2) Kasabasal
Gelenek, (3) Kentsel Gelenek.
D. Genel Konu Alanlarına Göre: (1) Felsefî Gelenek, (2) Bilimsel Gelenek,
(3) Teknik Gelenek, (4) Sanatsal Gelenek.
Bütün bu gelenek türleri ve sıralamaları müziksel gelenekler için de geçerlidir.
Gelenek ile görenekle moda arasında belli bir ilişki vardır. Gelenek, bir toplumda
ya da bir toplulukta geçmiş çağlardan süzülüp gelerek saygın tutulan ve kuşaktan
kuşağa geçerek kuşaklar ve üyeler arasında ortak bir ruh ve sağlam bir bağ
oluşturan kültürel öğe"dir (Uçan 1997-1998). Görenek "bir şeyi görülegeldiği gibi
yapma alışkanlığıdır (örnek 1995,127). Göreneklere uyulması için herhangi bir
yaptırım bulunmaz, bulunsa bile bu yaptırım çok yumuşak olur (Ozankaya 1975, 50).
Moda, ise bir toplum ya da küme içinde değişiklik gereksinimi veya özentiyle ortaya
çıkan ve az çok onay görüp izlenen geçici yeniliktir. Moda, "kısa süreli olan, çabuk
değişebilen, öykünme yoluyla yayılan, temelinde değişiklik ve özgünlük dürtüsü
yatan geçici davranış biçimi" (örnek, 1995, 128) niteliği taşır.
Gelenek, görenek ve moda birer düzgüdür (normdur). Bu düzgüler içinde en
sağlam, en dayanıklı ve en uzun süreli olanı gelenekiir. Bunlardan görenek, geleneğe
göre daha gevşek ve daha kısa süreli, modaya göre ise daha dayanıklı ve daha uzun
sürelidir. Gelenek bir bakıma göreneklerin kuşaklararası süreklilik kazanmasıyla
meydana gelir. Bu bağlamda gelenek göreneklerle oluşur, göreneklerle değişir,
göreneklerle gelişir, göreneklerle dönüşür. Bu oluşum, değişim ve dönüşümde
modanın üçüncül ve dolaylı bir katkısından söz edilebilir.
Geleneksel sözcüğü gelenek sözcüğüne -sel eki eklenerek türetilir. Geleneksel,
"geleneğe ait, geleneğe dayanan, gelenekle ilgili olan, geleneğe ilişkin ya da geleneğe
değgin" anlamını içerir.
Geleneksel denilince akla gelen ya da düşünülen zamansal kapsam çok büyük önem
taşır. Bilindiği gibi, gelenek sözcüğünün türetildiği gelmek ile ilgili olarak gelmiş,
gelmekte ve gelecek olmak üzere üç ana zaman vardır. Buradan yola çıkıldığında
geleneksel ile ilgili olarak da
Gelenekselleşmiş,
Gelenekselleşmekte,
Gelenekselleşecek

7
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

olmak üzere üç ana zamanın varlığı söz konusudur. Durum böyle olduğu halde, her
nedense, çoğu kez geleneksel sadece gelenekselleşmiş ile sınırlandırılır ya da sınırlı
düşünülür. Böyle bir sınırlandırma ya da sınırlı düşünme üç zamanı bir zamana
indirgediğinden pek doğru olmaz, eksik olur. öyleyse geleneksel denilince
gelenekselleşmişi, geleneksellesmekteki ve gelenekselleseceki birlikte düşünmek gerekir.
Burada tam yeri gelmişken konuyu zaman bakımından biraz daha açmakta yarar
var. Şöyle ki, konu yaşanmış, yaşanmakta ve yaşanacak olan zaman bakımından
somutça ele alınırsa
Gelenekselleşmiş "geçm\ş"\,
Gelenekselleşmekte "şimdi"yi,
Gelenekselleşecek "geleceği"simgeler. Bu açıdan bakıldığında bizim ortaya koymaya
çalıştığımız yeni geleneksel kavramı hem "geçmiş"i, hem "şimdi"yi, hem de "geleceği"
kapsayan/kaplayan bir bütünlüğe sahiptir. Böyle bir geleneksele "zaman
bakımından bütüncü ya da bütüncül gelenekser denir. Çağımızda veya çağdaş
gerçekçilikte böylesi bir bütüncü geleneksel kavramına gereksinim vardır.
Bütüncül gelenekselci anlayış ve yaklaşım "geçmişçi", "şimdici" ve "gelecekçi"
anlayış ve yaklaşımları birbirleriyle birleştirir, bağdaştırır, bütünleştirir. Böyle bir
birleşim, bağdaşım ve bütünleşime diğer ülkeler ve toplumlar gibi ülkemizin ve
toplumumuzun da gereksinimi vardır. Bu gereksinim giderilebildiği ölçüde her biri
tek yanlı bir nitelik taşıyan "geçmişçilik", "şimdicilik" ve "gelecekçilik" akımlarının
olumsuz etkileri en aza indirilmiş olur. Bundan da hem bireyler hem toplumlar
yarar sağlar.

Müziksel Gelenek ve Geleneksel Müzik


Gelenek çeşitli alanlarda oluşur ve yaşanır. Geleneğin oluştuğu ve yaşandığı
başlıca alanlardan biri müziktir. Müzik alanına ilişkin geleneğe müziksel gelenek
denir. Müziksel gelenekler müziksel yaşamın düzenlenmesinde ve denetlenmesinde
etkin ve belirleyici rol oynarlar. Bu bağlamda müziksel gelenekler geleneksel
müzikleri doğurur ve onlarla iç içe yaşar. Bu bakımdan "müziksel gelenek" ile
"geleneksel müzik" arasında sımsıkı bir ilişki vardır. Ama yine de ikisini birbirine
karıştırmamak gerekir. Müziksel gelenekler, nitelikleri bakımından kimilerine
genellikle tutucu gibi görünürler, ama aslında daha çok dizginleyicidirler.
Geleneksel müzik, "geleneğe ait, geleneğe dayanan-temellenen, gelenekle ilgili,
geleneğe ilişkin veya geleneğe değgin müzik" demektir (Uçan 1982-83, 1997-98).
Geleneksel müzik, gelenekleri temsil eder ve sürdürür, geleneksel anlayışa bağlı kalır
ve onu geliştirir (Uçan 1982-83, 1997-98; Say 2000). Bu bakımdan geleneksel müzik,
"geleneğin etkin, baskın ve egemen olduğu müzik" anlamına gelir. Bir müzik kendi
geleneğini oluşturunca geleneksel müzik haline gelmiş olur.

8
Prof. Dr. Ali UÇAN

Geleneksel müzik denilince zamansal kapsam çok büyük önem taşır. Hemen
belirtelim ki, "gelen şey" anlamındaki gelenek sözcüğünün kökünü içeren gelmek ile
ilgili olarak gelmiş, gelmekte ve gelecek olmak üzere üç ana zaman bulunmaktadır.
Buna bağlı olarak "gelen se/in zaman olarak "gelmiş olan sev", "gelmekte olan sev" ve
"gelecek olan sev" olmak üzere üç anlamı vardır. Buradan yola çıkarak geleneksel
sözcüğüne ilişkin olarak da gelenekselleşmiş, gelenekselleşmekte ve geleneksel/eşecek
olmak üzere üç ana zamanın ve dolayısıyla üç zamansal anlamın varlığı söz
konusudur. Bu bakımdan geleneksel terimini sadece gelenekselleşmişte sınırlı
düşünmek pek doğru değildir, bunun yanısıra gelenekselleşmekte^ ve
gelenekselleşeceki de birlikte düşünmek gerekmektedir.
Buradan şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Geleneksel müzikler derken konuyu
Gelenekselleşmiş müzikler.
Gelenekselleşmekte olan müzikler.
Geleneksellesecek olan müzikler
olmak üzere üç boyutlu ya da üç aşamalı düşünmek gereklidir. Bu gereklilik genel
müzik eğitiminin geleneksel müziğe ilişkin ana işlevleriyle çok daha açık seçik ortaya
çıkar.

Genel Müzik Kültürü ve Geleneksel Müzik


Gelenek kültürün belkemiğidir (Ertürk 1978, 51). Başka bir deyişle, gelenek,
kültürün omurgasıdır. Buna göre gelenek, kültürün varlığıyla ilgili en önemli
bölümü, en temel kısmı ve ana eksenidir (Uçan 1997-1998).
"Gelenek, kültürün kuşaktan kuşağa geçerek zamanımıza kadar ulaşmış belli
öğelerinde varlığını sürdürür. Bu bakımdan gelenek, "değerini ve gücünü hem
eskilikten, hem de öteden beri çeşitli durumlarda denendikten sonra geçerli
kalmışlıktan alır". Burada "eskilik, geçerli kalmışlık ve süreğenlik" birlikte
düşünüldüğünde "eskimezlik" anlamına gelir. Bu demektir ki, gelenek,
"kültürdeki eskimezleden oluşur". Gelenek, "geçmişten gelmekle birlikte,
geçmişte kapanıp kalmaz", günümüze erişir, geleceğe uzanır ve böylece "kökü
geçmişte olan bir gelecek" gibi anlaşılmak istenir (Ertürk 1978, 52-53). öbür yandan,
gelenek, "uzanımı gelecekte olan bir gecmis" gibi de anlaşılmak istenir (Uçan 1997-
1998).
Gelenek, kökleri geçmişe dayanan, gövdesi günümüzde yasayan.
da//arı/yaprakları geleceğe uzanan bir çınara benzer. Köklü gelenekler bir bakıma
köklü kültürel çınarlar ya da kültür çınarlarıdır. Bazı geleneklerimiz 100 yıllık, 500
yıllık, 1000 yıllık, 5000 yıllık, kısacası 100'lerce, 500'lerce ve 1000'lerce yıllık kültürel
çınarlarımız konumundadır. Bütün bu tanımlama ve açıklamalar müziksel gelenek
ve müzik kültürü için de geçerlidir. Bu bakımdan diyoruz ki, müziksel gelenek,

9
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

müzik kültürünün belkemiğidir. Başka bir deyişle müziksel gelenek, müzik


kültürünün omurgasıdır. Buna göre müziksel gelenek, müzik kültürünün varlığıyla
ilgili en önemli bölümü, en temel kısmı ve ana eksenidir. Bu durum ülkemiz genel
müzik kültüründe açık bir biçimde kendini gösterir. Bu nedenle geleneksel
müziklerimiz öteden beri genel müzik kültürümüzün belkemiği, omurgası ve ana ekseni
konumundadır (Uçan, 1997-1998).
Geleneksel müziklerimizin geçmişten günümüze olan dönemleri-evreleri bir
zincirin içice geçen halkalarına benzer. Ancak, zinciri oluşturan halkaların her biri
öncekinden biraz farklıdır. Günümüzde bu zincirin genellikle bugüne en yakın
halkasını ya da halkalarını yoğun yaşarız. Bu bakımdan, sağlıklı bir genel müzik
eğitiminde genellikle bu zincirin son halkasından ya da halkalarından başlanır ve
yola çıkılır. Çünkü, gelenek zincirinde bize, günümüze en yakın ve onunla iç içe
olanı, dolayısıyle en güncel görüneni bu zincirin son halkası ya da halkalarıdır.

Genel Müzik Kültüründe ve Eğitiminde Geleneksellik,


Çağcıllık, Güncellik ve Çağdaşlık
Genel müzik kültüründe ve eğitiminde 'geleneksellik, çağcıllık {^modernlik),
güncellik ve çağdaşlık1 kavram ve olgularının her üçüne de gereksinim duyulur ve
bunlar arasında belirli bir denge aranır. Bunun nedenlerini ve niçinlerini
anlayabilmek için ilgili kavramlara kısa bir göz atalım.
Geleneksel, "gelenek egemen, geleneğe dayalı, gelenekle ilgili, geleneğe ilişkin"
demektir. Çağcıl (=Modern), "çağın yeniliklerini benimseyen, ona göre davranan ve
ondan yararlanan" (TDK 1988) demektir. Ayrıca, "bilimin, tekniğin, sanatın, ve
felsefenin yeniliklerinden yararlanan" anlamına da gelir. Güncel, genel bir sözcük
olarak "günün konusu olan, şimdiki, bugünkü" (TDK 1988) anlamına gelir. Felsefî
bir terim olarak ise "içinde bulunulan an için bir anlamı, bir önemi olan" veya
"yaşanılan/eylenilen anda ortaya çıkan ya da var olan" demektir (Akarsu 1975, 85).
Çağdaş, (1) "aynı çağda yaşayan" ve (2) "içinde bulunulan ya da yaşanılan çağın
anlayışına, koşullarına [veya gereklerine] uygun olan" demektir (TDK 1988).
Birinci anlamıyla "caödas". hem geleneksetı, hem çağcıh (modern'i), hem güncef\
kapsar. Çünkü, bir çağda bunların her üçü de vardır, her üçü de yaşar. Aynı çağda
bunların her üçü de varolduğuna ve yaşadığına göre "çağdaştırlar. Bu anlamıyla
çağdaş, aynı çağda yaşayan 'geleneksel, çağcıl (modern) ve güncel'in bir toplamı, bir
bütünü ve bir bileşkesidir. Bu durumun ilk aşaması şöyle bir denklemle ifade
edilebilir: Caödas = aynı çağdaki Geleneksel (eski) + Çağcıl (yeni) + Güncel. Bu
denklemin sağ yanı "hem o, hem bu, hem şu" ya da "hem o, hem o, hem o"
demektir. İkinci anlamıyla "caödas". aynı çağda yaşayan 'geleneksel, çağcıl ve güncel'
olanlardan çağın anlayışına, koşullarına veya gereklerine uygun olanların bir
toplamı, bir bütünü ve bir bileşkesidir. Bu bağlamda en çağdaş çağın anlayış, koşul
veya gereklerine en uygun olan demektir.

10
Prof. Dr. Ali UÇAN

Çağdaşlık, kısaca "çağdaş olma durumu" demektir ve buna göre "aynı çağda
yaşarlık" ve "içinde bulunulan ya da yaşanılan çağın anlayışına, koşullarına [veya
gereklerine] uygun oluşluk" anlamına gelir. Atatürk'ün çağdaşlık anlayışı da aslında bu
anlamı içerir. Daha açık bir anlatımla belirtmek gerekirse, Atatürk'ün çağdaşlık
anlayışı, "aynı çağda yaşayan ve çağın gereklerine uygun olan 'geleneksel, çağcıl
(modern) ve güncel'in bir toplamı-bütünü-bileşkesi oluşluk" anlamını taşır. Ne var ki,
O'nun bu çağdaşlık anlayışı çoğu kişiler tarafından çoğu kez sadece "batılılık" ve
"modernlik" ile sınırlandırılır. Bu da Atatürk'ün eksik ve yanlış anlaşılmasına yol açar.
Çağdaş kültür, çağımızda oluşup gelişen (yeni) kültürün yanısıra, geçmişten
süzülüp gelerek çağımıza ulaşan, çağımızda işlevsel varlığını ve etkinliğini
sürdüren, çağımızın gereksinimlerini karşılayan ve geleceğe uzanma gücü
taşıyan (eski) kültürü de kapsar. Bu bakımdan cağdas kültür, geçmiş kültür ile
gelecek kültür arasında, öncekindeki kökleri ve sonrakindeki uzanımlarıyla
günümüz kültürü olarak bir köprü işlevi görür. Bu bakımdan çağdaş kültürde gelenek
bir kenara itilmez, atılmaz, ama gelenekte de kalınmaz; geleneği bir kenara itmek de,
gelenekte çakılıp ya da kalmak da hata olur. Çağdaş kültürde gelenek, insanı
kendisiyle ve toplumsal çevresiyle barışık ve uylaşık kılar. (Uylaşmak, "birbiriyle
uyuşmak, uzlaşmak, anlaşmak" demektir.). Sağlıklı bir insansal yaşamda herkesin
buna gereksinimi vardır.
Çağdaş müzik, çağdaş kültürün bir öğesi olduğuna göre, çağdaş kültüre ilişkin
olarak hemen yukarıda belirtilenler çağdaş müzik kavramı ve olgusu için de
geçerlidir.
Müzikte çağdaşlık anlayışımız, çağımızda (günümüzde) oluşup gelişen müziğimizle
sınırlı olmayıp onunla birlikte, aslî yapıları ve üsluplarıyla geçmişten günümüze süzülüp
gelerek çağımıza (günümüze) ulaşan, çağımızda (günümüzde) yaşayan ve çağımızdan
(günümüzden) geleceğe uzanan geleneksel müziklerimizi de kapsar (Uçan 1994).
Bu anlayış bölücü-parçalayıcı değil, birleştirici-bütünleştirici; parçacı veya
parçacıl değil, bütüncü veya bütüncül bir çağdaşlık anlayışıdır.

Genel Müzik Kültüründe ve Eğitiminde Geleneksel Müziklerin


İşgörüleri/İşlevleri
İnsan yaşamında müziğin işlevleri (1) bireysel, (2) toplumsal, (3) kültürel, (4)
ekonomik ve (5) eğitimsel olmak üzere beş ana kümede toplanır (Uçan 1985,
1994, 1996). Bu işlevler, geleneksel müzikler için de geçerlidir, ancak, geleneksel
müziklerin türleri ile kullanılım amaç ve ortamlarına göre farklı bir öncelik, ağırlık ve
sıralılık kazanır. Ama, çok esnek bir genelleme yapmak gerekirse denilebilir ki, müzik
kültürümüzde geleneksel Türk halk müziğimizin daha çok "toplumsal işlevleri",
geleneksel Türk sanat müziğimizin ise daha çok "bireysel işlevleri" ağır basar.

11
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

Genel müzik kültüründe ve eğitiminde geleneksel müziklerin başlıca işlevleri


şunlardır:
Genel müzik kültüründe ve eğitiminde geleneksel müzikler;
Temel: Bir "önkoşullar dağarı" gibi anlaşılırsa yenileşmeye temel ya da zemin
oluşturur.
Dayanak: İnsanın müziksel toplumsallaşmasının vazgeçilmez dayanaklarından
biridir.
Önkoşul: Toplumun ilerleyişinin ve bireyin oluşumunun başlıca önkoşullarından
biridir.
Destek: Kendini aşacak girişimlere destek verir. Girişimlerde geleneğin son
ucundan başlamada ayak dıreyiş, geleneğin aşılmasına, gerçekçi değişmelerin
olmasına ve yaratıcılık ile özgünlüğün varlık kazanmasına olanak sağlayabilir.
Hazırlavıcı:Bir önkoşullar dağarı gibi anlaşılır işe koşulursa yenileşmeyi hazırlayıcı
olur.
Destekleyici: Geleneğin son ucundan başlanırsa yenileşmeyi destekleyici
olur/olabilir.
Köstekleyici: Geleneğin orta-geri ucundan başlanırsa yenileşmeyici köstekleyici
olur/olabilir. Her zaman her yerde her soruna bir hazır çözümler dağarı gibi anlaşılır
işe koşulursa yenileşmeyi köstekleyici bir zincire dönüşebilir. Yanlış-tutarsız-çarpık-
sapık yenileşmeyi kösteklerse 'olumlu köstekleyici', doğru-tutarlı yenileşmeyi kösteklerse
'olumsuz köstekleyici1 olur.
Dengeleyici: Özellikle hızlı müziksel değişme evrelerinde bir denge unsuru olur.
Direngenci: Gerekli koşulların oluşmadığı durumlardaki ya da zoraki
yenileşme girişimlerine direngenlik gösterir.
Dizginlevici: Yeni gereksinimleri karşılayacak yeni müzikleri oluşturmada
dizginleyici etkide bulunur.
Çağdaş genel müzik eğitimi müziksel geleneğin son ucundan ya da müziksel
gelenek zincirinin son halkasından başlar. Çağdaş genel müzik eğitiminde bireyler
ya da öğrenciler ilkin genellikle müziksel geleneğin son örüntüleri içinde
biçimlenir. Bu nedenledir ki en gelişmiş toplumların genel müzik eğitiminde de
geleneksel müzikler önemle yer alır. Çünkü, gelişmiş topiumlarca da bilinmektedir
ki, genel müzik kültüründe ve eğitiminde geleneksel davranış zincirinin veya
örüntülerinin son halkası ya da son ucu yeniliğe karşı pek direngenlik göstermez.
Zaten, gerekli koşulların hazır olduğu durumlarda geleneksel davranış yeniliğe karşı
direnmez.

12
Prof. Dr. Ali UÇAN

Müziksel geleneğe ya da geleneksel müziğe/müziklere ilişkin tutumumuz, onu seçiş ve


kullanış biçimimiz, müziksel geleneğin ya da geleneksel müziğin katkısının yönünü,
biçimini ve derecesini ya da düzeyini belirier, belli eder, belli kılar.
Caödaslaslasma sürecindeki Türkivemizin genel müzik eöitimcileri olarak genel
müzik kültüründe ve müzik eğitiminde geleneksel müziklere sahip olalım, ama
onların tutsağı olmayalım. Başka bir deyişle, genel müzik kültürümüzde ve genel
müzik eğitimimizde geleneksel müziklerimize sahip olurken onların tutsağı
durumuna düşmeyelim. Çünkü tutsaklık yarar değil, zarar getirir.
Genel müzik eğitiminde geleneksel müzikler öğrencilerde müziksel duygudaşlık,
müziksel bilgidaşlık, müziksel devingidaşlık, müziksel beğenidaşlık, müziksel
saygıdaşlık, müziksel sevgidaşlık, müziksel ahşkıdaşlık, müziksel arkadaşlık; kısacası
müziksel kültürdaşlık oluşturmada ve geliştirmede çok etkin ve belirleyici rol oynarlar.

Genel Müzik Eğitiminin Geleneksel Müziğe İlişkin İşlevleri


Genel müzik eğitiminin geleneksel müziğe ilişkin belirli işlevleri vardır. Bunlar
genel işlevler ve özel işlevler olarak iki kümeye ayrılabilir. Bu işlevler ülkeden ülkeye
benzerlik ve farklılık gösterir.
Ülkemizde örgün genel müzik eğitiminin geleneksel müziklerimizle ilgili genel
işlevlerini üç aşamada, üç ana başlık altında toplamak olanaklıdır:
"Eski geleneksel" müziklerimizi aktarma,
"Yeni geleneksel" müziklerimizi sağlamlaştırma,
"öncü" müziklerimizden uygun görülenleri gelenekselleşebilirleştirme lkemizde
örgün genel müzik eğitiminin geleneksel müziğe ilişkin özel işlevleri de yine üç aşamalı
olmak üzere şöyle ifade edilebilir:
Gelenekselleşmiş olanları seçme ve aktarma,
Gelenekselleşmekte olanları saptama ve süzme,
Geleneksel/eşebilecek olanları öngörme ve gündeme getirme.
Geleneksel toplumlarda geleneksel müzik egemendir. Bu durum geleneksel
toplumların müzik eğitiminde de geçerlidir. Modern toplumlarda müziksel
gelenekselleşme daha çok okul yoluyla olur. Bu süreçte örgün genel müzik eğitimi
etkin ve belirleyici rol oynar.
Burada yeri gelmişken gelenekleşme ve gelenekselleşme kavramlarına kısaca
değinelim. Gelenekleşme, gelenek durumuna gelme, gelenek niteliği kazanma;
gelenekleştirme ise bir şeyi gelenek durumuna getirme ya da bir şeye gelenek niteliği
kazandırma demektir. Gelenekselleşme, geleneğe dayalı duruma gelme, geleneğe dayalı

13
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

nitelik kazanma; geleneksellestirme ise bir şeyi geleneğe dayalı duruma getirme ya da
bir şeye geleneğe dayalı nitelik kazandırma demektir.
Müzikte gelenekselleşmenin ölçütleri (koşullan): Müzikte gelenekselleşmenin belirli
ölçütleri veya koşulları vardır. Bunlar, sırasıyla "(1) işlevsellik-işeyararlık, (2)
sağlamlık-dayanıklılık, (3) devamlılık-süreklilik, (4) etkililik-yaygınlık ve (5) kalıcılık-
yerleşiklik" olmak üzere çokluk ve çeşitlilik gösterir.
Bir müziöin geleneöe uygun bir nitelik kazanması ve gelenekselleşmesi 1) gelenekten
esinlenme-kaynaklanma, (2) modalaşma, modasallaşma, (3) görenekleşme,
görenekselleşme ve (4) gelenekleşme, gelenekselleşme (5) geleneğe eklemlenme
aşamalarından geçerek gerçekleşir.

Genel Müzik Eğitimi ve "Genel Eğitim Müziği", "Genel Eğitim


Müziği Dağarı/Dağarcığı"
Müzik eğitiminde eğitsel amaç ve işlevle kullanılan müziğe "eğitim müziği' denir.
Her müzik eğitimi türünün kendine özgü bir eğitim müziği vardır. Eğitim müziği
değişik ya da farklı tür müziklerden belli ilke ve ölçütlere göre seçilen ürün ya da
eserlerden oluşur. Eğitim müziğini oluşturan ürün ya da eserlerin tümüne birden
"eğitim müziği dağarı/dağarcığı1 denir. Her müzik eğitimi türünün kendine özgü bir
"eğitim müziği dağarı/dağarcığı" vardır. Bu bağlamda "genel müzik eğitimı;'nde eğitsel
amaç ve işlevle kullanılan müzik "genel eğitim müziği ve bu müzikte kapsanan
dağar/dağarcık "genel eğitim müziği dağarı/dağarcığı olarak adlandırılır.
Genel eğitim müziğine ve genel eğitim müziği dağarına/dağarcığına müzik
kültürünün ana müzik kollarından-katmanlarından-türlerinden seçilen müzikler
girer. Bu bakımdan her ikisi de çok karmaşıktır. Bu nedenle "genel eğitim müziği"
ile "genel eğitim müziği dağarını/dağarcığrnı oluşturmak ve geliştirmek çok
dikkatli, sabırlı ve özenli çalışma gerektirir.
Bir kez daha vurgulayalım: Genel eğitim müziği dağarı/dağarcığı, ilke olarak,
genel müzik kültürünü oluşturan tüm ana müzik türlerini kapsar. İlke olarak, tek bir
ana türe indirgenemez, tek bir ana türle sınırlandırılamaz. Genel müzik
eğitiminin amaç ve işlevleri ile okul ve öğrenci düzeylerine uygun olarak tüm ana
müzik türlerinden seçilen örneklerden oluşturulur. Böylece "genel eğitim müziği"
dediğimiz bir alt tür meydana gelmiş olur.
Genel eğitim müziğinde ve genel eğitim müziği dağarında ya da dağarcığında
geleneksel müzik dağarı/dağarcığı çok önemli bir yer tutar. Genel eğitim amaçlı-
işlevli geleneksel daöar(cık)da geleneksel söyleme, geleneksel çalma, geleneksel
dinleme, geleneksel yaratma (besteleme-doğaçlama), geleneksel bilgilenme-
bilgileştirme davranışları dikkatle, özenle uygulanır.

14
Prof. Dr. Ali UÇAN

Müzik Kültürümüzde "Geleneksel Müzik" Ayırımı ve


Adlandırımı(nın Tarihsel Gelişimi)
Müzik kültürümüzde "geleneksel müzik" ayırımı ve adlandırımına giden yoldaki
çabaların ilk ön kökleri "müzikte modernleşme" çabalarının başlangıç yıllarına
dayanır ve tarih olarak 19. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar gider. O dönemdeki
"Batı Avrupa sanat müziği"nin ya da günümüzdeki yaygın deyişle "uluslararası
sanat müziğCnin 1826'da Osmanlı Devleti'nce benimsenerek yayılmaya
başlamasına kadar Türkiye'de (kentlerde) tek bir "sanat müziği" vardı. Bunun
yanısıra (köylerde) bugün genel olarak "halk müziği" denilen, birçok
"yerel/yöresel ve bölgesel müzikler" yaşamaktaydı. Batı Avrupa sanat müziğinin
Osmanlı sarayına girmesinden ve sarayca benimsenmesinden önce Türkiye'deki
"eski sanata" ondan ayrılığını belirtecek biçimde "yeni bir adlandırma"ya gereksinim
duyulmuyordu, öyleyse ülkemizde "geleneksel müzik" ayırımı ve adlandırımının
kökleri Batı Avrupa sanat müziğinin Osmanlı Sarayına girmesi ve Devletçe
benimsenmesiyle birlikte oluşmaya başlar.
Ülkemizde "geleneksel müzik" ayrımına giden yolun başlangıcı ilkin İstanbul'da
"alla turca"-"alla Fransa" sözcüklerinin öğretilmesi ve bunların "alaturka-alafranga"
sözcüklerine dönüşmesine dayanır. Sultan III. Selim dönemine kadar Osmanlı
sarayında "edvar müziör vardı, "musiki ilmi" ve ilm-ül edvar" deyimi bilinirdi. Sultan
II. Mahmut döneminde İtalyan müzikçiler "alla turca" ve dolayısıyla "alaturka"
adını getirdiler. Bu eski müzik, sonraları "Sarkmusıkisr ('DOĞU müziöf) olarak
adlandırıldı. Çok sonraları basında "musiki-i OsmanT adının kullanıldığı görüldü.
Ondan çok daha sonraları "Enderun müziör. "Divan müziör. "Osmanlı müziöf gibi
adlar türedi (Gazimihal 1939, 57). öbür yandan kırsal bölgelerde ve köylerde
yaşayan müziğe "halk müziöf denildi. Buna kimi aydınlarca "Türk müziör. hatta
"gerçek Türk müziör gibi adlar verildi (Gökalp 1973).
Ülkemizde eski çağlardan beri varolagelen-yaşaya gelen söz konusu eski?
müziklerimizin yanısıra, devletçe benimsenip yayılmaya başlanan Avrupa müziğiyle
birlikte benimsenen yeni yöntem ve tekniklerle "yeni' müziklerimiz oluşmaya
başladı. Bu durum, müziklerimizin öznel yaklaşımların ötesine geçilerek nesnel
yaklaşımlarla ayrımlanması ve adlandırılması gereksinimini doğurdu. Bu
gereksinimin giderilmesi, giderek bir zorunluluk haline geldi. Yirminci yüzyılın
ikinci yarısında iyice belirginleşen bu gereksinim ve zorunluluk sonucunda,
bugünkü bilimsel ayırım ve adlandırırına gidildi. Böylece günümüzde bilimsel
olduğu yaygın kabul gören adıyla (1) "geleneksel Türk müziöf ve (2) "caödas Türk
müziöf denilen ikili ana adlandırma ve sınıflama yapıldı. Bu ikili adlandırma ve
sınıflamayla genel olarak ilki "teksesli", ikincisi "çoksesli" nitelik taşıyan iki ana müzik
türümüzün en genel adları ortaya konulmuş oldu. Bunlardan ilki (a) "geleneksel
Türk halk müziöf ve (b) "geleneksel Türk sanat müziör olarak iki ana türe ayrıldı.
Görülüyor ki müzik kültürümüzde 18. yüzyıla kadar "geleneksel" olan veya
olmayan gibi bir ayırım ve adlandırım yoktu. Hatta böyle bir ayırım ve adlandırırının

15
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

ön ipuçlarına veya ön izlerine bile rastlanmıyordu. Müzik kültürümüzde "geleneksel


müzik" kavramının ve teriminin oluşumu 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde başlayan ve
20. yüzyılın üçüncü çeyreğinde sonuçlanan, böylece yaklaşık 125 yıl devam eden
bir sürecin ürünüdür. Günümüzden geriye doğru bakıldığında bu oluşumun yaklaşık
200 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.

Günümüzdeki Müzik Kültürümüz ve Geleneksel Müziklerimiz


Müzik kültürümüz çok uygarlıktı bir temele dayanmaktadır (Uçan 2002, 33-68).
Müzik kültürümüzün çoklu uygarlık temelleri arasında Doğu uygarlığı ile Batı uygarlığı
çok önemli bir yer tutmaktadır. Buna bağlı olarak, müzik kültürümüzde uygarlık
temelleri birbirinden epey farklı "iki ana gelenek" oluşmuştur. Bunlardan biri, daha
çok eski uygarlığımız denilen "Doğu uygarlığına temellenmiş olan "eski geleneksel
müziğimiz", diğeri, daha çok yeni uygarlığımız (Gökalp) denilen "Batı uygarlığına
temellenmiş olan "yeni geleneksel müziğimiz". Bu arada kültürümüzün giderek daha
belirgin ve daha güçlü bir biçimde temellenmekte olduğu daha yeni bir uygarlıktan
da söz edilmektedir: Bunun adı "Çağdaş uygarlık'tır {"Muasır medeniyettir). Böylece
müzik kültürümüzde üçüncü ana gelenek olarak da "çağdaş uygarlığa" temellenmiş
olan "çağdaş geleneksel müziğimiz" oluşmaktadır. Ancak burada 'çağcıl' ile 'çağdaş1 ve
'çağcıllaşma' ile 'çağdaşlaşma' kavram ve olguları arasındaki ilişkilere ve ince
ayırımlara dakkat etmek gerekmektedir. Bunlara dikkat ve özen gösterildiğinde
mevcut adlandırım ve sınıflandırımları gözden geçirmeye ve daha doğru ve tutarlı
adlandırımlar yapmaya gereksinim olduğu görülmektedir.
Bütün bu oluşum ve gelişimlerin sonunda günümüz Türk müzik kültürü altı ana
müzik kültürü katmanından ve dolayısıyla altı ana müzik türünden oluşmuş
bulunmaktadır:
"Temel" Müzik Kültürü = Elementer Müzik Kültürü
"Geleneksel"" Türk Halk Müziği Kültürü,
"Geleneksel" Türk Sanat Müziği Kültürü,
"Çağcıl" Türk Sanat Müziği Kültürü,
"Popüler" (Kitlesel/Yığınsal) Müzik Kültürü = Çağcıl Halk Müziği Kültürü,
"Öncü" Müzik Kültürü = "Modernardı" ("Postmodern") Müzik Kültürü.
Hemen belirtelim ki, her ana müzik katmanı ve türü kendine özgü bir gelenek
oluşturur. Bu nedenle her ana müzik türünün kendine özgü bir geleneği vardır. Bu
bakımdan müzik kültürümüzü oluşturan ana müzik katman ve türlerine ilişkin olarak
günümüz ve yakın geleceğimiz için daha geçerli ve daha tutarlı, yeni bir ayırım,
adlandırım, sınıflandırım ve sıralanıma gereksinim duyulmaktadır. Yukarıdaki

16
Prof. Dr. Ali UÇAN

ayırım, adlandırım, sınıflandırım ve sıralanım şimdilik bu gereksinimi, tam olmasa


bile büyük ölçüde giderebilir ya da karşılayabilir görünmektedir.
Yukarıdaki sınıflamanın 1. ve 6. sırasında yer alan "temel" ve "öncü" müzikler
dışarıda tutulup diğerlerine bakıldığında onların "eski geleneksel" ve "yeni
geleneksel" olmak üzere iki ana kümeye ayrılabilecekleri daha kolay görülebilir. Buna
göre şöyle bir kümeleme ortaya çıkmaktadır:
I. [Eski] Geleneksel Müziğimiz (Müziklerimiz): öteden beri süregelen
"teksesli" müziğimiz. (1) [Eski] Geleneksel Türk Halk Müziğimiz, (2) [Eski]
Geleneksel Türk Sanat Müziğimiz. "Eski" geleneksel müziğimiz "tekseslilik" ilkesini
sürdürürken sahip olduğu kimi "doğal geleneksel çokseslilik özelliklerimi
kuramlaştırmayı ve geliştirmeyi ihmal etmiştir.
II. [Yeni] Geleneksel Müziğimiz (Müziklerimiz): 1826-1829dan beri
oluşagelen "çoksesli" müziğimiz. (1) Çağcıl (Modem) Türk Halk Müziğimiz, (2)
Çağcıl (Modern) Türk Sanat Müziğimiz. "Yeni" geleneksel müziğimiz
"çokseslilik" ilkesine dayanırken özellikle ilk ve orta evrelerde eski geleneksel
Türk müziğindeki "geleneksel çokseslilik temelleri"ni gözardı etmiştir.
1.1. [Eskil Geleneksel Türk Halk Müziğimiz kendi içinde iki ana kola ve beş dala
ayrılır:
A. Uzun Havalar
Mayalar
Bozlaklar
Hoyratlar
B. Kırık Havalar
Türküler
Oyun Havaları
Ancak, son yıllarda bu konuda yeni sınıflama girişimlerinde bulunulduğu
görülmektedir. Bu bağlamda eski-geleneksel Türk halk müziğimizi "(A) Uzun
Havalar, (B) Kırık Havalar, (C) Karma Havalar" olmak üzere üç ana kola, üç ana
türe ya da "üç ana çeşide" ayırma çalışması dikkati çekmektedir (özdemir 2005).
I. 2.rEskfl Geleneksel Türk Sanat Müziğimiz kendi içinde iki ana kola ve beş
dala ayrılır (Oransay 1973 ve 1976):
A. İnançsal Müzik
Cami Müziği
Tekke Müziği (Tasavvuf Müziği)
B. Dünyasal Müzik

17
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

Mehter Müziği (Kabasaz Müziği, Açıkyer Müziği)


Fasıl Müziği (İncesaz Müziği, Kapalıyer Müziği)
Piyasa Müziği (Kentsel Eğlence Müziği)
Eski geleneksel müziklerimiz, müzik kültürümüzün hem ana arterleri, yani
başka bir deyişle hem atar damarları ve hem de toplar damarlarıdır.
Eski geleneksel Türk halk ve sanat müziğimizin her iki ana kolu, kapsadığı
dallarla çok geniş bir yelpaze halindedir. Bu geniş yelpazede her kol ve dal kendi
içinde çok zengin bir türlülük ve çeşitlilik gösterir. Geleneksel Türk halk
müziğimiz tüm kol, dal ve türleriyle canlılığını korumaktadır. Geleneksel Türk
sanat müziğimiz de her iki kolda canlılığını korurken bazı dallarda eski canlılığını
yitirmiş bulunmaktadır. Kimi çevrelerde, 1820'lerde Mehterhane'nin ve 1920'lerde
Tekkelerin kaldırılması geleneksel sanat müziğimizin âdeta tümüyle kaldırılması
gibi algılanmış, değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır. Oysaki, kaldırılanlar,
geleneksel Türk sanat müziğimizin dallarından birinin ya da ikisinin sadece
kurumlarıydı. Bu iki kurum (Mehterhane ve Tekkeler) kaldırılsa da müzikleri başka
ortamlarda aynı ya da başka oturtumlarla yaşamaya devam ediyordu. Ancak şu bir
gerçektir ki, kültürümüzde "eski geleneksel" müziklerin yaşayan türleri ve çeşitleri
sayıca giderek azalmaktadır. Bunda en önemli etkenlerden biri "yeni geleneksel"
müziklerin kökleşmesi, yaygınlaşması ve kimi durumlarda "eski gelenekselin yerini
almaya başlamasıdır.
Eski Geleneksel Türk Müziğinde Çoksesliliğin Temelleri ve "Geleneksel
Çokseslilik":
Türkiye'de eski geleneksel Türk müziği öteden beri genellikle salt "teksesli
müzik" olarak bilinir, nitelendirilir ve tanımlanır. Oysaki geleneksel Türk
müziğinde teksesliliğin yanısıra kendine özgü doğal çokseslilik temelleri ve
uygulamaları da vardır. Yakın zamanlara kadar gözardı edilen bu temeller ve
uygulamalar geleneksel Türk müzik kültüründe epey köklü, yaygın ve etkin bir
nitelik taşır. Eski geleneksel Türk müziğinde çoksesliliğin geleneksel temelleri üç alt
başlık altında ele alınıp incelenir (Uçan 2003/2004, 324-327):
Çalgıların Yapısında ve Kullanımında Varolan Çokseslilik Temelleri (Dikey,
Yatay),
Dem Tutma Yoluyla Çokseslilik Temelleri (Yatay),
Paralel Gidişler Yoluyla Çokseslilik Temelleri (Yatay).
1. Tekçalgısal Çokseslilik: Geleneksel Türk müziğinde çalgısal çokseslilik
temelleri genel olarak belli çalgılardan kaynaklanır. Bu temeller geleneksel
halk müziğinde daha belirgindir. Geleneksel Türk halk müziğinde kullanılan
bağlama, kemence ve tulum geleneksel çokseslilik temellerini belirginleştiren
çalgılardır. Bunlardan bağlama ditmeli, kemence sürtmeli, tulum üflemeli

18
Prof. Dr. Ali UÇAN

çalgıdır. Bu çalgılar çalınırken ya da bunlarla ezgilere-türkülere eşlik edilirken aynı


anda birden çok ses duyulur, duyurulur. Çünkü, söz konusu çalgılar kullanılır veya
çalınırken aynı anda birden çok tel titreştirilir veya birden çok delikten ses üretilir.
Böylece söz konusu çalgıların yapısına ve çalmışına bağlı olarak aynı anda
birden çok sesin üretilip kullanıldığı kendine özgü bir "çokseslilik" ve
"çoksesli müzik" gerçekleşir. Geleneksel Türk müziğinin çokseslilik temelleri
bağlamada, kemençede ve tulumda farklı özellikler gösterir. Bu özelliklerin
yapı ve çalmış bakımından birbirlerinden çok farklı üç halk çalgısından
kaynaklanması, üzerinde önemle durulması gereken bir konu olup çokseslilik
açısından ayrı bir zenginlik taşır.
Bağlama ailesini ya da bağlamagillerı oluşturan çalgıların her birinde "üst, orta,
alt" olmak üzere üç tel bulunur. Bunlar alttan üste doğru "bağlama düzeni"nde "re,
sol, la" biçiminde; "bozuk düzen"de ise "la, re, sol" biçiminde sıralanır. Genel
olarak bağlama düzeninde la teli, bozuk düzende sol teli "ezgi teli"dir, diğer teller
ise "eşlik telleri"dir. Kemençede teller, kalından inceye doğru "mi, la, re" olarak
sıralanır. Ezgi genellikle ortadaki "la" telinde (tek olarak) çalınır ve diğer teller ona
eşlik eder. Ancak, ezginin gidiş özelliğine göre bazen "la-mi" telinde, bazen de "la-
re" telinde (çift olarak) çalınır. Tulumda takılı çifte kamışta beşer delik,
dolayısıyla beşer perde bulunur. Böylece ses delikleri yan yana ve ikişer tanedir.
Ezgi çalınırken deliklere çift basıldığında aynı anda iki sesli paralel gidiş duyulur; tek
basıldığında ise, tutan bir ses ve onun üzerinde giden bir ezgi işitilir. Böylece
tulumda iki farklı çokseslilik gerçekleştirilmiş olur.
Görülüyor ki; bağlama, kemence ve tulum çalgılarım yapılarında ve
çalmışlarında kullanılan tel düzeni, delik düzeni ya da ses düzeni aslında aynı
zamanda birer çokseslilik düzenidir. Bu bakımdan bu çalgılarda gerçekleşen
çoksesliliklere tekçalgısal çokseslilik demek doğru olur.
Dem Tutma: Geleneksel müziğimizde ezgiye, ezginin tam karar veya yarım
karar sesiyle ve ezgiye uygun bir ritimle ezgisel olarak eşlik edilir. Bu eşlik biçimine
"dem tutma" denir. Ezgi çalınırken ya da söylenirken dem tutma bazen karar sesinin
uzun uzun tınlatılması biçiminde de olur. Bir çalgı başka bir çalgıya, çalgı
kümesine ya da insan sesine dem tutabilir. Böylece çokçalgısal çokseslilik ve
çalgısal/insansessel çokseslilik denilebilen iki tür çokseslilik ortaya çıkar. Bu,
geleneksel çoksesliliğin en yalın şekillerinden biridir. Dem tutmada ditmeli,
sürtmeli, üflemeli çalgılardan biri ya da birkaçı kullanılır. Keman, kemence, ud,
tanbur, kaval, zurna dem tutmada kullanılan başlıca çalgılar arasında yer alır. öbür
yandan geleneksel Türk halk müziğinde kullanılan tar'da ayrıca bir dem teli vardır.
Tar çalarken bu tel de kullanıldığmda(n) ezgilere doğal olarak kendiliğinden
dem tutulmuş olur. Dem tutma yoluyla çokseslilik geleneksel müziğimizin hem halk
müziği hem sanat müziği dalında yaşanan bir olgudur.
Paralel Gidişler Bağlama düzeninde çalınan bir bağlamada ve kemençede alt ve
orta tele veya orta ve üst tele birlikte basılarak ezgi çalındığında "paralel gidiş"

19
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

oluşur. Tulumda da paralel gidiş vardır. Paralel gidişler kemençede dörtlü,


tulumda beşli aralıklarla gerçekleşir. Öbür yandan kadın ve erkek birlikte veya
kadın ve erkeklerden oluşan bir topluluk bir ezgiyi veya şarkıyı söylerken kadın sesi -
erkek sesi farklılığından kaynaklanan bir paralel gidiş oluşur. Bu paralel gidiş
genellikle sekizli aralığında gerçekleşir. Bu paralel gidişi "insan sesinden
kaynaklanan en yalın çokseslilik temel?' olarak görmek ve değerlendirmek gerekir.
Böylece paralel gidişler bir yandan tekçalgısal ve diğer yandan insansessel olmak
üzere başlıca iki türlü ortaya çıkar.
Görüldüğü gibi geleneksel Türk müziğinde kullanılan başlıca çalgılar arasında
yer alan bağlama, kemence, tulum gibi çalgılarda, bu çalgılarla yapılan
müziklerde, bunlarla veya benzerleriyle gerçekleştirilen dem tutma ve paralel
gidişlerde doğal bir çokseslilik vardır. Bu çokseslilik, söz konusu çalgılar ve
yöntemlerle geleneksel müzik yapılırken belirgin biçimde duyulur, duyurulur.
Bu temellere dayalı olarak geleneksel anlayışla gerçekleşen çoksesliliğe
"geleneksel Türk çoksesliliğr denilebilir. Geleneksel Türk müziğindeki "geleneksel
çokseslilik" bilinçli olarak yapılır, ama kuramsızöır. Bazı istisnalar dışında genel olarak
modal ya da modalımsı bir nitelik taşır. Geleneksel Türk müzik kültüründeki
çokseslilik temellerine dayalı müzik yapmayı "geleneksel çokseslilik", böyle yapılagelen
müziği de "geleneksel çoksesli müzik" olarak adlandırmak ya da nitelendirmek doğru
olur. Ne var ki Türkiye'de batılı veya çağcıl anlamda çoksesli müzik kültürünün
ilk oluşum evrelerinde bu gerçek pek bilinmemiş veya farkedilmemiş, bilinse
veya farkedilse bile yeterince dikkate alınmamış ya da alınamamış, gözardı edilmiştir.
Görülüyor ki, eski geleneksel müziklerimizde geleneksel tekseslilik özelliklerinin
yanısıra geleneksel çokseslilik özellikleri de büyük önem taşımaktadır. Bu geleneksel
temeller Türkiye'de müzik kültürünün ve eğitiminin çokseslileşerek çağdaşlaşması
sürecinde çok uzun bir süre farkedilmemiş, farkedildiğinde de gözardı edilmiş,
küçümsenmiş, yeterince kullanılmamış ve değerlendirilmemiş olsa da varlığını,
etkinliğini ve işeyararlığını korumuştur. Bunun tam bilincinde olan Kemal İlerici eski
geleneksel müziğimizi "halk müziği" ve "sanat müziği" kolları, temel kuramı, ezgi
yapısı ve ayak-makam anlayışlarıyla bir bütün hâlinde yepyeni bir açıdan ele alıp
inceleyerek ilk biçimini 1945'te yazdığı, son biçimi 1970'te Millî Eğitim
Bakanlığı'nca bastırılan Bestecilik Bakımından Türk Müziği ve Armonisi adlı eserinde
geleneği yadsımayan ve günümüzde "Dörtlüsel Dizge" ya da "Dörtlüsel Uyum Dizgesi"
adıyla anılan bir Çokseslilik Dizgesi ortaya koymuştur (İlerici 1970).
Unutulmamalıdır ki, müzikte kalıcı olan "yeni", gücünü "gelenek"ten alır Her
kalıcı olmak isteyen müzik, ya kendini varolan belli bir geleneğe bağlamaya çalışır,
ya da kendi geleneğini oluşturmaya yönelir. Kendi geleneğini oluşturmaya yönelen
müzikler genellikle kendini mevcut belli bir geleneğe bağlayamayan ya da
bağlamayan müziklerdir. Besteci yeni, çağcıl (=modern) bir müziksel dil
yaratabilir, ama, bunun için gereken gücü gelenekten alır. Bu gücü alıp yeni bir dil

20
Prof. Dr. Ali UÇAN

yaratırken (1) evrimsel, (2) yarı evrimdel/yarı devrimsel ve (2 devrimsel


yaklaşımlardan koşullara en uygun olanını seçer ve izler.

Atatürk ve Gökalp'e Göre Gelenek ve Geleneksel Müziklerimiz


Genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin yerini ve önemini belirlerken
bu konuda belirleyici rol oynayan Gökalp ve Atatürk'ün konuya ilişkin görüşlerinin
çok iyi bilinmesi gereklidir.

Gökalp ve Gelenek
Gökalp'e göre "yaşamın özü, yaratıcı bir gelişmedir". "Gelenek, yaratma ve
gelişme demektir. Çünkü gelenek, çeşitli anları birbiriyle kaynaşmış bir geçmişi,
hareket ettiren bir güç gibi arkadan ilerifye] doğru iten doğal bir akıma sahiptir. Bu
özelliğiyle "sürekli olarak veni gelişimler ve eğilimler doöurur. Gelenek, tek basına
doöurucu ve yaratıcı olmakla birlikte, kendisine aşılanan yabancı yeniliklerde,
damarlarındaki besi suyundan feyiz alarak [yeniden] canlanır" (Gökalp 2004, 40, 42;
Altar 1990, 109).
Gelenek gelişme demek olduğuna göre "gelişmeden doğan kurumlarımızın
tarihsel bağlantılarını sağlayarak canlı gelenekler durumuna getirelim". Bunun için
"Türklüğe [ulusumuza] özgü kurumlarımızın geleneklerini, gelişme tarihlerini
inceleyelim" (Gökalp 2004, 41, 43).
Gökalp'e göre bir ulusun ruhunu gelenekleri oluşturur. Gelenekli bir ulus,
dayanak noktasını ruhunda arar. Gelenek, "bağlantıyı ve uyumu gerektirir". Başka bir
deyişle, bir yandan "bir kurumun türlü zamanlardaki biçimleri arasında bağlantı ve
uyum sağlar; diğer yandan "bütün kurumların, aynı asıldan nasıl türediğini de
göstererek hepsini birbirine bağlar". "O hâlde gelenekli bir ulus olmaya çalışmalıyız".
(Gökalp 2004, 42, 44, 45).

Atatürk ve Gelenek
Atatürk genellikle "ulusal gelenek"ien söz eder (1921) ve ulusal geleneğe vurgu
yapar. Bu bağlamda "ulusumuzun geleneklerini gerçek, sağlam, dürüst bir görüşle
görmeliyiz" der (1923).
Atatürk'e göre "inceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çoğu kez kendi
yurdumuzu, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve
ihtiyaçlarımızı almalıyız" (1923). "Bilelim ki, ulusal benliöini bulmayan uluslar başka
ulusların avı olurlar" (1923). "Ulusal törelerimiz. uygarlık ilkeleriyle ve özgür
düşüncelerle geliştirilmeli, güçlendirilmelidir" (1924). "İnsanlar, âdetlerini,
ahlâklarını, duygularını, eğilimlerini, hatta düşüncelerini geliştirme ve eğitimde,
içinde yetiştiği toplumun genel eğilimlerinden kurtulamazlar" (1922).

21
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

"Yetişecek çocuklarınıza ve gençlerimize görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa


olsun, en önce ve her şeyden önce Türkiye'nin ulusal geleneklerine düşman olan bütün
unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir" (1922). "Türk çocuğu atalarını
tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır". "Türk, derin
ve şanlı geçmişin, büyük, kudretli atalarının kutsal mirasların]
koruyabileceğinden ve şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla
zenginleştirenileceğinden emindir" (1930).
"Genel eğitim ve halk bilgilerine ait yayınlarla meşgul olmak, öğretmenlerin
düzenli olarak yerine getireceği görevlerdendir (1923). "Aydın sınıfın halka
önereceği ülküler, halkın ruh ve viacdanından alınmış olmalıdır" (1923).
"Bir ulusun kültür ve sanat hareketlerini ve düzeyini, ulusal geleneklerine bağlı
kalarak. uygar dünyanın kendisine ayak uydurmaya mecbur olduğumuzu
unutmamalıyız" (1927). "Bilindiği üzere her ulusun kendine özgü bir karakteri vardır.
Kültür, bu özellik ve karakterle ifade edilir. Bence en bilimsel olanı kültür ve
uygarlığı bir arada yürütmektir" (1930). "Bu ulusa gideceği yolu gösterirken
dünyanın her türlü bilimnden, buluşlarından ve ilerlemelerinden yararlanalım, fakat
unutmayalım ki, asıl temefı kendi içimizden [bulup ortaya] çıkarmak zorundayız" (1923).
"Dil bir, inanç bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır
olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lâzımdır.
Uluslar buna nasıl hazırlanır? Manevî köprüleri saölam tutarakl Bugün biz bu
kitlelerden gelenek, görenek bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz. Onların bize
yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli. Folklor baöı
kurmamız lâzım. Bunu nasıl yapacağız? Folklorumuzu onlara yaklaştırmaya
çalışacağız. [Bunu yaparken] Ortak bir geçmiş yaratmak peşindeyiz. Bu,
devletimizin ve ulusumuzun derin düsünces'ıdı?' (1933).

Gökalp ve Geleneksel Müziklerimiz


Gökalp'e göre "Avrupa müziği girmeden önce ülkemizde iki müzik vardı. Bunlar
(1) Doğu müziği, (2) Halk müziği idi. Avrupa müziği girdikten sonra ise
ülkemizdeki müzik sayısı üç oldu. Bunlar (1) Doğu müziği, (2) Batı Müziği, (3)
Halk müziği. Bunlardan "halk müziği" kültürümüzün, "doğu müziği" eski
uygarlığımızın, "batı müziği" ise yeni uygarlığımızın müziğidir. Halk müziğimiz [eski]
Türk müziğinin devamı olan halk ezgilerinden ibarettir. Bu bakımdan, kendisi
açıkça belirtmemiş olmakla birlikte, Gökalp'e göre geleneksel müziğimiz "halk
müziğimiz"dir. "Halk müziğimiz halk tarafından meydana getirildiği için tamamiyle
ulusaldır". "Halk müziğimiz bize birçok ezgiler vermiştir". Bunları derler-toplar ve
batı müziği yöntemine göre armonize edersek [çokseslileleştirirsek], hem ulusal hem
de Avrupaî [Avrupasal] bir müziğe sahip oluruz". O'na göre [ülkemizdeki] Doğu
müziğine "Osmanlı ırkları birliği müziği" ("Osmanlı ittihadı anasır musikisi") adını
vermek çok uygun olur (Gökalp 1973, 131-133).

22
Prof. Dr. Ali UÇAN

Atatürk ve Geleneksel Müziklerimiz


Atatürk'e göre "bizim hakikî [asıl, gerçek] müziğimiz Anadolu [ve Rumeli]
halkında işitilebilir" (1930)."Bugün acuna [=dünyaya] dinletmeye yeltenilen müzik
bizim değildir. Onun için o, yüz ağartacak değerde olmaktan çok uzaktır. Bunu açıkça
bilmeliyiz" (1934). "Doğu müziği, Türk'ün çok gelişmiş ruh ve duygularını doyurmaya
yetmez" (1928).
"Ulusal kültürün [ve o bağlamda ulusal müzik kültürünün] her çığırda açılarak
yükselmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileği"dir (1932). "Ulusal kültürümüzü
çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız" (1933).
"Güzel sanatlar içinde en çabuk ve en önde götürülmesi gerekli olan, Türk
müziğidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi,
kavrayabilmedir. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri,
söyleyişleri toplamak, onları birgün önce genel son müzik kurallarına göre işlemek
gerektir. Ancak bu güzeyde [=sayede, yolda] Türk ulusal müziği yükselebilir,
evrensel müzikte yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığının [=Millî Eğitim
Bakanlığının] buna değerince özen vermesini, kamunun da, bunda ona yardımcı
olmasını dilerim" (1934).

Cumhuriyet Dönemi Örgün Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel


Müziklerimiz
Cumhuriyet döneminde örgün genel müzik eğitimi, "Cumhuriyet kültürü"nün ve
onun bir boyutunu oluşturan "Türk müzik inkılâbı"nın (Uçan 1992) en önemli
tasarlanma, düzenlenme uygulanma ve gerçekleşme alanlarından biri olmuştur.
Cumhuriyet döneminde oluşan çağdaş-ulusal-evrensel eksenli cumhuriyet kültürü ve
eğitimiyle birlikte müzik kültürümüz ve eğitimimizde "eski geleneklerin yanı sıra,
onlardan farklı "yeni gelenekler" oluşmuştur. Bu dönem genel müzik eğitiminde
geleneksel müziklerimizin yerini, önemini belirler ve irdelerken bu gerçekleri göz
önünde bulundurmak gereklidir. Bunun yanı sıra Cumhuriyet müzik kültürünün ve
eğitiminin dayandığı şu ilke ve ölçütleri de bir bütün olarak önemle dikkate almakta
zorunluluk vardır (Uçan 2004a, 18):
T. Temelde "Yaşamsallık"
Özde "Ulusallık,
Biçimde "(Genel) Anlaşılırlık",
Kapsamda "Özgürlük",
4. Anlatımda "Özgünlük" 5 Yöntemde "Çağdaşlık", 6. Nitelikte "Evrensellik".
Cumhuriyet döneminin ilk ve orta evrelerinde örgün genel müzik
eğitimine ilişkin düzenleme ve uygulamalarda gelenekselleşmekte olan müziklerimiz

23
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

ile geleneksel/eşecek olan müziklerimize önem ve öncelik verilirken, gelenekselleşmiş


müziklerimiz bazı kol, dal ve türleriyle geri plana itilmiş, zaman zaman kısmen veya
çok az kapsanmıştır. Bu durum, genel olarak çağdaşlaşma sürecinin doğal bir gereği
sayılmış ve bu nedenle pek yadırganmamış, anlayışla karşılanmıştır. Ancak belli
çevrelerde önceleri yadırganmış, sonraları eleştirilmiş, daha sonraları ise zaman zaman
aşırılıklara da varan bir tepkiyle karşılanmış, hatta bir ara (1970'lerin ve 1980'lerin
ortalarında birakım tepkisel düzenleme ve uygulamalara yol açmıştır.
Cumhuriyet döneminin ilk ve orta evrelerindeki örgün genel müzik eğitiminde
"ulusallık" daha çok ulusal marşlar ve işlenmiş halk ezgileriyle, orta evrelerinden
günümüze doğru bunların yanı sıra ise bir yandan genel son müzik kurallarıyla
işlenerek ve yaratılarak ortaya konulmuş işlenim veya özgün yaratım ürünü
eserlerle ve diğer yandan önce eski geleneksel halk müziğimizden, sonra onunla
birlikte geleneksel sanat müziğimizden seçilen örneklerle sağlanmış ya da sağlanmaya
çalışılmıştır. Bu anlayış ve yaklaşım genel olarak kamusal alandan kamusal olmayan
alanlara veya özel alanlara doğru bir açılım ve yayılım göstermiştir.
örgün genel müzik eğitiminde eski geleneksel halk müziğimiz ile sanat
müziğimiz açısından genellikle farklı bir tutum sergilenmiş, farklı bir yaklaşım
izlenmiş, farklı bir durum gözlenmiştir. Genel olarak, gegeleneksel halk müziğimiz
daha çok kabul görürken, geleneksel sanat müziğimiz daha az kabul görmüş,
yadsınmış, ihmal edilmiş, zaman zaman hiç kabul görmemiş, hatta yoksanmıştır.
Bunun temel nedenlerinden biri, özellikle Gökalp ve onun etkisiyle ilk evrelerde
(Atatürk de dahil olmak üzere) belli çevreler tarafından geleneksel sanat
müziğimizin "bizim müziğimiz" olarak görülmemesidir. Ancak, zamanla, koşullar
değişip bu görüşün yanlışlığı anlaşıldıkça ve bilimsel-sanatsal-tarihsel bulgularla
ortaya konulup kanıtlandıkça, geleneksel sanat müziğimiz de örgün genel müzik
eğitiminde hakettiği yeri almaya başlamıştır. Diğer başlıca nedenler ise,
Cumhuriyet kültürünün doğal olarak daha çok halk kültürüne temellendirilmesi /
temellendirilmek istenmesi, Osmanlı'dan kalma "eski sanat müziği"nin yeni
benimsenmekte olan çağdaş uygarlık ve çağdaş yaşamla (bir türlü)
bağdaştınlamaması, böyle olunca çağdaş uygarlık ve çağdaş yaşamla bağdaşan "yeni
bir sanat müziği"ne gereksinim duyulması, bunun üzerine "eski sanat müziği"nin yerine
veya yanı sıra "yeni bir sanat müziği" yaratıp yaşama geçirmeye büyük öncelik
verilmesidir.
Bu arada ilginç olduğu kadar anlamlı da olan iki durum dikkati çekmektedir:
Birincisi, Cumhuriyet döneminde açıkça yeni bir sanat müziği yaratma yoluna
gidilirken, açıkça yeni bir halk müziği yaratma yoluna gidilmemesidir. İkincisi ise,
Cumhuriyet döneminin ilerleyen evrelerinde genel eğitim müziği dağarına giren ilk
geleneksel Türk sanat müziği eserlerinden biri olup yıllarca tek örnek sayılan
Gülnihal şarkısının eski gelenek zincirinin son yeni halkasını simgelemesidir. Bu eser,
bilindiği gibi ilgili çevrelerde, Muzika-i Hümâyûn ortamında Dede Efendi ile
Donizetti arasında meydana gelen Doğu-Batı etkileşiminin izlerini taşıyan özgün bir
ürün olarak nitelendirilmektedir.

24
Prof. Dr. Ali UÇAN

öbür yandan hemen belirtelim ki Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında örgün


genel müzik eğitimi, daha önce bağlayıcı bir öğretim programının olmadığı
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde olduğu gibi, uygulamada, öğretmenlerin
yetişim ve donanım durumlarına göre, "alaylı" veya "mektepli" ya da "alaturkacı"
veya "alafrangacı", veyahut da "hem alaturkacı hem alafırangacı" oluşlarına bağlı
olarak "Batı müziği", "Türk müziği" veya "Türk müziği / Batı müziği" temelinde
işlenerek gerçekleşiyordu. Bu durum baştan beri ilgililerin dikkatinden kaçmamış,
zaman zaman dile getirilmiştir (Uçan 2004a,b; Okyay 2004; Dursunoğlu 1966;
Gökyay 1941). Zaten okullarda yer alan Müzik derslerinin belli bir öğretim
programına bağlanmadığı dönemlerde bu derslere giren her öğretmen verdiği
derslerde genellikle veya çoğu kez ne biliyorsa onu yapıyor, ne öğrenmişse onu
öğretiyor, nasıl öğrenmişse öyle öğretiyordu. Kısacası, her öğretmen bildiğini
okuyordu. Bu durum 1926-27'ye kadar sürdü, daha sonra da yer yer ve zaman
zaman kısmen devam etti.
1924 te müzik öğretmeni (=genel müzik eğitimcisi) yetiştirmek amacıyla
kurulup açılan Musiki Muallim MektebFnm 1925 Talimatnamesinde, okulun
"mutlaka Batı müziğini bilen" ("behemahal Garp Musikisine vâkıf) ve buna ilişkin
yeterliliğini yüksek müzik okulundan aldığı diplomayla kanıtlaması koşulunu
yerine getiren bir müdür tarafından yönetilmesi esas alındı
(Madde 2). öğretimi yapılacak müzik alan dersleri olarak "Musiki
Nazariyatı [Kuramları], Armoni, Kompozisyon, Kontrpuvan, Musiki
Tarihi, Musiki Kıraati [Okuma], Vokal [Şan/Ses Eğitimi]" öngörüldü
(Madde 8). öğretimi yapılacak çalgılar olarak ise "1) Keman, 2) Piyano, 3)
[YanJFlüt, 4) Viyolonsel" belirlendi ve bunlardan yalnız biri zorunlu tutuldu
(Madde 9). Yönetmelikte, bu dersler ve çalgılar açıkça belirtilirken ve
bunlara göre Programda Batı müziğinin [ya da "evrensel" müziğin] ağırlıklı
olarak esas alındığı belli edilirken "eski" geleneksel müziklerimizin yeri
belirsiz kaldı. Program, ağırlıklı olarak esas aldığı Batı müziğinin [ya da
"evrensel" müziğin] yanı sıra, kuşkusuz, gelenekselleşmekte ve
gelenekselleşecek olan "yeni" müziklerimizi de kapsadı, bunların oranı
özellikle uygulamada giderek arttı (MV 1925; Uçan 1982/1996 ve 2004a;
Altunya 2004).
1924'te yeiden düzenlenen İlkokul Programı ntia ("İlk Mekteplerin
Müfredat Programı''nda) kapsanan Müzik programında (MV 1924, 56-57)
müzik türlerine açıkça değinilmedi. Bu konu zaman içinde Bakanlıkça
yazdırılan ya da önerilen ders kitapları ve yardımcı kitaplarla açıklığa
kavuşturuldu. (Müzik dersi Cumhuriyetten önce 1913'te ilgili yasada "Gına" [İlâhi ve
Vatanî Manzumeler] adıyla, 1914 ise ilgili programda "Musiki" adıyla yer almıştı.)
1926 da dönemin Maarif Vekili Mustafa Necati Bey başkanlığında
toplanan Güzel Sanatlar Kurulu'nun ("Sanayi-i Nefise Encümeni"nin) aldığı
bir kararla "geleneksel Türk Sanat Müziği" genel eğitim programlarından

25
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

kaldırıldı, "geleneksel Türk halk müziği"nin durumu ise belirsizliğini


sürdürdü. Bu bağlamda, 1926'da denemeye konulup 1927'de son biçimi
verilen İlkokul Programında ("llkmektep Müfredat Programında) kapsanan
Müzik programında (MV 1926, 106-109). "mekteplerde ilâhi öğretmek
memnudur [yasaktır]", "kız çocuklara evlerde söylenilen adî ninniler
öğretilmeyecektir", "şarkıların arasında ... ara-nağme ... okutulmayacaktır"
denilerek lâiklik, kalitelilik ve yalınlık ilkelerine vurgu yapıldı (MV 1926,
107).
Öğrenim süresi 1926'da çıkarılan bir yasayla 3 yıl olarak belirlenen köy
ilkokulları için 1927'de kabul edilen Köy İlkokulları Programında ("Köy
llkmektepleh Müfredat Programımda) Müzik dersine yer verilmedi, genel
müzik eğitimi "ders dışı zamanlarda" yapılmaya çalışıldı.
1932 de kurulan Halkevleri nde uygulanan müzik eğitiminde "geleneksel
Türk halk müziği" belli yönleriyle önemli bir yer tuttu.
1934te İşçişleri Bakanlığı, Basın-Yayın Müdürlüğü ve Radyo
Müdürlüklerince alınan bir karar veya gerçekleştirilen bir işlemle, kendine
özgü "örgün olmayan müzik eğitimi" yapılan Ankara ve İstanbul
Radyolannda "geleneksel Türk sanat müziği" yayınları yasaklandı. Yaklaşık
dört ay süren bu yasaklama, ilgili çevrelerde etkileri-yankılan günümüze
kadar taşınan izler bıraktı
1936 İlkokul Programtnda yer alan Müzik programında (MV 1936, 213-
236) öngörülen ilkeler bağlamında "müzik öğretiminin temelini garp [batı]
musikisi meydana getirmekle beraber, güfteleri [sözleri] münasip [uygun]
olmak veya okul isteğine uygun gelecek yeni güfteler [sözler] koymak
şartıyla halk şarkıları da [türküleri de] söylenebilecektir" denildi ve ayrıca
"kız çocuklara iyi ninnilerin öğretilmesi" ilkesi vurgulandı. Programda
cumhuriyet, hürriyet gibi konuları içeren "millî şarkıların yanı sıra yer alan
halk şarkıları "mahallî nezih [yerel temiz] parçalar" ile sınırlandırılarak
bunların seçkin olmaları gerektiğine vurgu yapıldı (KİB 1936, 216-217, 231-
233).
1940ta köy ilköğretim okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulup
açılan Köy Enstitüleri'nde uygulanan programlarda "geleneksel Türk halk
müziği" etkili bir biçimde yer aldı. Böylece köy ilkokullarında "genel müzik
eğitimi"ni vermekle görevli köy ilkokul öğretmenlerinin eğitiminde
"geleneksel müziğimizin iki ana kolundan biri kapsanmış oldu. (Bilindiği
gibi Köy Enstitüleri, Türkiye'nin, müzik eğitiminde olağanüstü geliştiği ve
"destanlar yarattığı" kurumlardır.)
Bu arada 1937'de hazırlanıp uygulanmaya başlanan 5 yıl süreli Köy
Okulları Program Projesine 1944'te Müzik dersi kondu. 1948'e kadar
uygulanan bu projeyle "örgün genel müzik eğitimi" köy ilkokullarında da

26
Prof. Dr. Ali UÇAN

1944ten itibaren sağlam bir yapıya kavuşmuş oldu. Köy Enstitüsü çıkışlı köy
ilkokul öğretmenlerinin bu dersi vermeye başlamalarıyla birlikte
"geleneksel Türk halk müziği" köy ilkokullarındaki genel müzik eğitiminde
daha etkili biçimde yer almaya başladı.
1948de Kent İlkokul Programı ile Köy İlkokul Programı birleştirilerek
tüm yurtta Tek Program'a dönüştürüldü. Bu dönüşümle birlikte oluşan
Müzik programında (MV 1948, 263-283) geleneksel Türk halk müziği,
ilköğretimdeki örgün genel müzik eğitiminin bütününde giderek daha çok
önemsenir ve kapsanır duruma geldi. Bu bağlamda "sözleri uygun halk
şarkılarının abartıya kaçmaksızın söyletilmesi" ve ayrıca "sözleri ve
bestesi çocuk düzeyine uygun yürüyüş marşlarından da yararlanılması"
ilkeleri benimsendi. Bu çerçevede akla gelebilen halk şarkılarına örnek
olarak "Zeybek, Sepetçioğlu, Tamzara ... vb." adlar belirtildi. Böylece
programda açıkça yer alan "halk türkülerinin ve "halk oyun havalarının yanı sıra
çocuklar tarafından meydana getirilmiş şarkılar [sayışmalar, tekerlemeler vb.] da
kapsandı (MV 1948, 262-263 ve 279-281).
1962 de tasarlanıp denenmek üzere uygulamaya konulup 1968'de köklü
değişikliklerle yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulan İlkokul Programında
kapsanan Müzik programında (MEB 1968, 233-248) genel müzik eğitimi çok
büyük oranda geleneksel Türk çocuk ve halk müziğine temellendirildi. Bu
bağlamda müzik türlerine açılıma ve dağarcık seçimine yeni bir genişlik ve esneklik
getirildi. Programda geleneksel müziklerimiz "sayışma, tekerleme, ninni türünde
çocuk müzikleri, çevre müzikleri, komşu bölge müzikleri, Türk halk müziğinden
seçilmiş parçalar, tarihî türkü ve marşlarımızdan örnekler" biçiminde yer aldı. Bu
çerçeve içinde özellikle "tarihî türkülerimiz"den örneklerin önemli bir bölümü
"mehter müziğimiz"de kapsandığından "geleneksel Türk sanat müziği" de belli bir
dalıyla dolaylı olarak programda yer almış oldu.
1978de yürürlüğe giren Dört Yıllık Eğitim Enstitüleri Müzik Bölümleri
Programlarında
"geleneksel Türk halk müziği" ile "geleneksel Türk sanat müziği" ayrı ayrı dersler
olarak yer aldı. Böylece müzik öğretmeni ya da genel müzik eğitimcisi yetiştirmede
"geleneksel müziklerimiz" ilk kez bir bütün hâlinde kapsanmış oldu. (Bundan
önce, 1974'te Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü'nde ilk kez uygulamaya
konulan, ancak bir yıl yürürlükte kalabilen Dört Yıllık Program'da "geleneksel Türk
halk ve sanat müziklerimiz" de kapsanmıştı. Bundan daha önce 1971'de
Bağlama'ya önce "okul çalgısı" ve ardından giderek "ana çalgı" olarak Programda yer
verilmişti).
1985 te ortaokul ve 1986 da lise kısmı yürürlüğe giren Ortaokul ve Lise Müzik
Dersi Öğretim Programı'nda "geleneksel Türk Sanat Müziği" çok geniş bir kapsamla
yer aldı. Böylece ortöğretimdeki örgün genel müzik eğitimi, program olarak geleneksel
Türk sanat müziğine çok büyük ağırlık veren bir nitelik kazandı. Bu durum ilgili belli

27
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

çevrelerde tek yanlı aşın gelenekselleşme ve aşın gelenekselcılık olarak algılanıp


değerlendirildi; program da "tepki programı" olarak nitelendirildi.
1994te onaylanarak ayrı bir kitap halinde yayınlanıp 1995'ten itibaren yürürlüğe
giren İlköğretim Kurumlan Müzik Dersi öğretim Programı"nda geleneksel müziklerimiz
"geleneksel Türk halk müziği" ve "geleneksel Türk sanat müziği" kollarıyla bir bütün
halinde kapsandı. Ancak, bu kapsam, programın genel çerçevesi içinde devre, yıl ve
ünitelere dağıtıldı. Bu bağlamda geleneksel müziklerimiz programda "sayışma,
tekerleme, ninni, şarkı, türkü, Türk halk müzikleri, Türk sanat müzikleri" gibi tür
adlarıyla devre, yıl ve ünitelere serpiştirildi (MEB 1994). Bu genel çerçeveye bağlı
kalarak devre, yıl ve ünitesel dağılım içinde geleneksel müziklerimizi ana kol, dal, tür
ve çeşitleriyle süzme, seçme, örneklendirme ve somutlaştırma görevi büyük
ölçüde ders kitapları yazarları ile sınıf ve müzik öğretmenlerine bırakıldı. Program,
ilgili çevrelerde geleneksel Türk halk ve sanat müziklerinin devre, yıl ve ünitelere
göre dağıtılarak düzenlenip dengelendiği kendine özgü bir program olarak algılandı,
nitelendirildi ve değerlendirildi.
Örgün genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin kapsanması-
kapsanmaması konusunda kimi zaman aşırılılıklar, kimi zaman dengesizlikler, kimi
zaman dengelilikler, kimi zaman katıldıklar, kimi zaman ise ılımlılıklar egemen oldu.
Genel olarak bakıldığında daha belirgin olarak görüleceği üzere, kimi evrelerde inişli
çıkışlı ve zikzaklı yaklaşımlar izlendi. Ayrıca, bunlarla da ilintili olarak örgün genel
müzik eğitimimizde özellikle doğaçlama ve yaratma eksenli çağdaş yöntem ve
tekniklere açılımda epeyce geç kalındı. Bunda geleneksel doğaçlama ve yaratmaya sırt
çevirme davranışının epeyce etkili olduğu görüldü (Uçan 2003).
2005 te yaşanan son duruma gelince gözlenen şudur: Örgün genel müzik
eğitimimizde, gelenekselleşmiş müziklerimiz ile gelenekselleşmekte ve gelenekselleşecek
olan müziklerimiz bir arada, yan yana, birlikte ve iç içe yer almaktadır. Bu yer alışta,
gelenekselleşmiş müziklerimiz ile gelenekselleşmekte ve gelenekselleşecek müziklerimiz
arasında sağlıklı bir denge aranmaktadır.

Genel Değerlendirme
Ülkemizde genel müzik eğitimi Cumhuriyetle birlikte Atatürk'ün önderliğinde genel
eğitimin başlıca boyutlarından biri olmuş ve Devletin öncelikli eğitim alanları
arasında yer almıştır. O'nun kılavuzluğunda gerçekleştirilen köklü atılımlarla Müzik
dersi Cumhuriyet döneminin başından günümüze kadar ilköğretim okulları ("ilkokul"
ve "ortaokul") programlarında "zorunlıf bir ders olarak yer almıştır. Bu çerçevede
ilkokul ("birinci kademe") öğrenimi baştan beri "zorunlu eğitim" kapsamında
iken, ortaokul ("ikinci kademe") ancak 1997'den itibaren "zorunlu eğitim" kapsamına
alınabilmiştir. Bu bakımdan örgün genel müzik eğitimi Cumhuriyet döneminin
başından bu yana ilköğretim okullarının sadece "birinci kademesi"ni oluşturan
"ilkokul programlarında" tüm çağ nüfusuna zorunlu tutulabilmiştir. Fakat, ilkokul

28
Prof. Dr. Ali UÇAN

basamağındaki "okullaşma" ve "okullulaşma" oranlarının istenilen düzeyin hep


altında kalması nedeniyle örgün genel müzik eğitiminin ilgili çağ nüfusunun tümüne
verilmesi mümkün olamamıştır. Verilen eğitim ise öğretmen, yer ve donanım
yetersizliğinden dolayı çoğun "kâğıt üzerinde kalmak'tan öteye geçememiştir. öbür yandan,
1927-1948 yılları arasında yürürlükte olan Köy İlkokulu Programlarında "Müzik"
dersi 1944 yılına kadar kapsanmamış, bu okullarda genel müzik eğitimi 1944e kadar
ders dışı etkinliklerle sınırlı kalmıştır. 1948 yılında kent ve köy ilkokul
programlarının birleştirilmesiyle birlikte "Müzik1 dersi, kent köy ayrımı olmaksızın
tüm ilkokul programlarında kapsanır ve böylece "örgün genel müzik eğitimi" ülke
genelinde verilir duruma gelmiştir.
Cumhuriyet dönemi örgün genel müzik eğitiminde "eski" geleneksel
müziklerimiz belli kol, dal, tür, alt tür veya çeşitleriyle resmî düzenleme veya
uygulamalarda az çok kapsanmış, ancak belli kol, dal, tür, alt tür veya çeşitler zaman
zaman kısmen, zaman zaman ise tamamen kısıtlanmış veya kapsam dışında
tutulmuştur. Bu kısıtlanış ve kapsam dışı kalışta en büyük payı her zaman "geleneksel
Türk sanat müziğimiz" almıştır. Bu müziğimiz yaklaşık 60 yıl gibi uzun bir süre örgün
genel müzik eğitimi programlarında açıkça yer almamıştır. Bu durum, çağdaş
uygar dünyaya açılan, onun bir parçası olmayı amaçlayan, bu amaçla kökten bir
değişim ve dönüşüm geçiren, bu değişimi-dönüşümü anlatacak-yaşatacak "çoksesli
yeni bir sanat müziği yaratma"yı ve onu özümsemeyi hedefleyen Türkiye için
başlangıçta, ilk ve orta evrelerde kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görülmüştür. Bu
evrelerde geleneksel Türk sanat müziğimizle ilgili olarak yaşanan kısıtlama ve
dışlamada özellikle Ziya Gökalp'in bu müziğimize ilişkin tutumu ile ortaya koyduğu
tanımlama, nitelendirme ve değerlendirme uzun bir süre çok etkin ve belirleyici
olmuştur.
Genel müzik eğitimi programlarında geleneksel müziklerimize ilişkin olarak
zaman zaman yaşanan belirsizlikler ve tutarsızlıklar ilgili öğretmen ve yazarlarca
oluşturulan eğitim müziği dağarcıklarında ulusal ve yerel ezgilere yer ve önem
verilerek kısmen giderilmeye çalışılmıştır.
Bilindiği gibi, eski geleneksel müziklerimizde doğaçlama çok önemli bir yer
tutar. Bu tür müziklerimizin örgün genel müzik eğitiminde uzun süre kısıtlanması,
sınırlı kapsanması veya dışlanmasıyla doğaçlama da çok kısıtlı veya kapsam dışı
kalmıştır. Bunun yol açtığı kimi olumsuzluklar günümüzde de tüm yoğunluğu ve
derinliğıyle yaşanmaktadır. Oysaki doğaçlama, yaratıcı genel müzik eğitiminin
temelidir, odağıdır, ana eksenidir. Doğaçlamasız bir örgün genel müzik eğitiminin
kısırlığını, verimsizliğini, yüzeyselliğini onyıllarca yaşadık, örgün genel müzik
eğitimimizde en gelişkin çağdaş yöntem ve tekniklere açılımda geç kalışımızın temel
nedenlerinden biri de müziksel doğaçlama kültürümüzden uzun süre kopmuş
olmamızdır. Bu kopukluk çağdaş Türk genel müzik eğitimine epey pahalıya mal
olmuştur (Uçan 2003).

29
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

Müzik kültürümüzde müziksel tanzimafia birlikte özellikle geleneksel Türk


sanat müziğimizin Avrupa kökenli evrensel müzikten etkilen imi denilen bir süreç
yaşanmaya başlamıştı. Bu süreç müzik kültürümüzde kendine özgü yeni etkileşimle
birlikte kendine özgü bir yeni bireşimin de oluşmasına zemin hazırlıyordu. Bu
olumlu süreç, kimi geleneksel müziklerimizin örgün genel müzik eğitiminde
kısıtlanması, sınırlı kapsanması veya dışlanması nedeniyle uzun süre devam eden
bir kesintiye uğramıştır. Bu kesinti genel eğitim müziğimizde gerçekleşmesi gereken
ya da beklenen belli gelişmelerin epey gecikmesine yol açmıştır.
"Eski" geleneksel müziklerimiz her iki ana türüyle örgün olmayan genel müzik
eğitiminde
hep yer alagelmiştir. Ama, özellikle 1960'lara kadar kitlesel iletişim araç ve
kanallarının çok yetersiz oluşu nedeniyle örgün olmayan genel müzik eğitimi
yeterince yaygınlaşamamıştır. Bu süreçte, genel olarak, kentlerde daha çok
geleneksel Türk sanat müziği, köylerde ise geleneksel Türk halk müziği ağırlık
taşımıştır, özel olarak ise, kimi zaman ve yerlerde geleneksel Türk sanat müziği, kimi
zaman ve yerlerde geleneksel Türk halk müziği diğerinden daha çok ağırlık
kazanmıştır.
"Eski" geleneksel müziklerimiz örgün genel müzik eğitiminde dengeli, tutarlı ve
sistemli bir biçimde kapsanamazken, kapsandıkları zamanlarda da genellikle bölük
pörçük, yarım yamalak ele alınıp istenebilmiştir. Hatta daha açık bir anlatımla
belirtmek gerekirse yaklaşık olarak 1920'li yılların ortalarından 1970lı ve 1980li
yılların ortalarına kadar, çok sınırlı olarak kapsandıkları durumlarda, çoğu kez,
sadece gereç (=materyal) olarak kullanılmanın ötesine geçememiştir.
Oysaki eski geleneksel müziklerimiz, "(1) Kollar. Dallar ve Dağarları. (2)
Teknik Özellikleri: (a) perdeler ve perde dizgesi, (b) ölçüler-usullar, (c) ayaklar-
makamlar, (ç) sesler-çalgılar, (3) Yasanıs ve örgütleniş: (a) yetişme yolları, (b)
seslendirme takımları/geçme kümeleri, dernekler, okullar, (4) Yaratıcılar-
Seslendiriciler/Yorumcular. (5) Gerceklesme-Dinlenme Ortamları, (6) Yayınlar (a)
Kitaplar, (b) Dergiler, (c) Radyo ve Televizyonlar, (ç) Kasetler ve CD'ler, (d) İnternet
Ortamları), (7) Çevre Müziklerle İlişkiler: (a) yurtdışına etkiler, (b) yurtdışından
etkiler, (8) Araştırmacılık ve Bilimsel-Sanatsal Yayınlar: (a) araştırmacılık, (b)
anıtsal yayınlar, (c) bilimsel-sanatsal araştırmalar" boyutları ile bir bütündür. Bu
bütünün örgün genel müzik eğitiminde okul ve öğrenci düzeyine uygun arındırma,
süzme ve indirgemelerle kapsanması beklenir.
Eski-geleneksel müziklerimizde kendine özgü doğal-geleneksel çokseslilik
temelleri vardır, örgün genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin sahip
olduğu bu temellerden uzunca bir süre yararlanılmamış ya da yararlanılamamıştır.
Oysaki Atatürk ulusal kültürde ve eğitimde cağdaslasırken "...Dünyanın her türlü
biliminden, buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanalım", "bilim ve teknik nerede
ise oradan alalım ve her yurttaşın kafasına sokalım-yerleştirelim", "ama asıl temeli
kendi içimizden bulup ortaya çıkaralım" demişti. O'nun bu sözleri kuşkusuz Türk

30
Prof. Dr. Ali UÇAN

müzik kültürü ve müzik eğitimi için de geçerlidir. Bu bağlamda müzikte catidas


çoksesliliğin ulusal temellerini ararken geleneksel Türk müzik kültürünün
'geleneksel çokseslilik temelleri'ne inmek gereklidir. Atatürk'ün öngördüğü Asıl
Temeli Arayışın adresi kuşkusuz "eski geleneksel müziklerimiz" idi (Uçan 2003/2004).
Bu doğru adresin farkına 194O'lı yılların ortalarında varıldı ve ilk "asıl-temel-çerçeve
model" oluşturulup ilk örnekleri verildi. Fakat, bunun ilgili çevrelerde etkin
olarak kullanılıp yaygınlaşmaya başlaması ancak 1960'ların ikinci yarısında
gerçekleşebildi.
Ülkemizde örgün genel müzik eğitimi Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
geçen yaklaşık 80 yıllık dönemin ilk yarısında olabildiğince "çoksesli müzik eğitimi"
eksenli bir yapıya dönük olarak düzenlenip gerçekleştirilmeye çalışıldığından genel
eğitim müziği dağarımız "teksesli geleneksel müziklerimizi yeterince
kapsayamamıştır; ikinci yarısında ise "teksesli-çoksesli müzik eğitimi eksenli"
karma bir yapıya dönük olarak düzenlenip gerçekleştirilmeye çalışılınca
"teksesli geleneksel müziklerimiz"i yeterince kapsar duruma gelmeye başlamıştır
Cumhuriyet dönemi örgün genel müzik eğitiminde çağcıllaşmanın ve
çağdaşlaşmanın bir gereği olarak "yeni" geleneksel müziklerimize öncelik ve öndelik
verilmiştir.

Sonuç ve öneriler
Uluslan geliştiren gelenekliliktır. Kökleri tarihin derinliklerine dayanan her
ulusun kendine özgü bir gelişme geleneği vardır. Ulusal köklü kurumlar gelişmeöen
doğarlar ve zaman içinde gelişme geleneğine sahip olurlar. Bu olgu kuşkusuz genel
müzik eğitimi kurumları için de geçerlidir.
Gelenek, kültürün belkemiğidir, açık uçludur, bu sayede kendini yeniler ve süreç
içinde kökü geçmişte olan bir gelecek olur. Zamanın, koşulların değişmesi ve
başkalaşmasıyla gelenekler de değişir ve başkalaşır. Bu bakımdan, kültürde yaşayan
ya da yaşayabilen, değişime uğrayan ya da uğrayabilen, yeni durumlara uyarlanan ya
da uyarlanabilen, başkalaşan ya da başkalaşabilen ve yoruma açık olan ya da olabilen
bir gelenek yok sayılamaz, yok sayılmamalıdır. Bu bakımdan geleneğe sahip olalım,
ama onu yinelemekle yetinmeyelim, ona bizler de yeni bir halka ekleyelim!
Geleneksel kavramı öteden beri gelenekselleşmişime sınırlı olarak düşünülegelmış,
buna bağlı olarak geleneksel müziklerimiz denilince sadece gelenekselleşmiş
müziklerimiz akla gelmiştir. Bunun bir sonucu olarak da genel müzik eğitimimizde
geleneksel müziklerimiz söz konusu olunca daha çok veya çoğu zaman sadece
gelenekselleşmiş müziklerimiz söz konusu olagelmiştir. Oysaki, geleneksel kavramını
üç zamanlı olarak anlayıp gelenekselleşmiş, gelenekselleşmekte ve gelenekselleşecek
aşamalarıyla-boyutlarıyla bir bütün olarak düşünmek gerekmektedir, öyleyse,
bugünden itibaren gelenek\n "geleneksel tanımı"yla yetinmeyelim, geleneke bu

31
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

bildiride ortaya koymaya çalıştığımız üç aşamalı ya da üç boyutlu "modern tanımı"yla


yaklaşalım. Çünkü böyle bir yaklaşım aynı zamanda "geçmişçi, şimdici ve gelecekçf
yaklaşımların tümünü içeren bir bütünlük gösterir.
Geleneksel müzik sadece gelenekselleşmiş müzikten ibaret ya da
gelenekselleşmiş müzikle sınırlı değildir, onun yanı sıra gelenekselleşmekte ve
gelenekselleşecek olan müzikleri de kapsar. Bu bakımdan geleneksel müziklerimizi (1)
gelenekselleşmiş, (2) gelenekselleşmekte ve (3) gelenekselleşecek olan müziklerimiz
olmak üzere üç aşamalı ya da üç halkalı düşünmemiz gerekir. Bu gereklilik genel
müzik eğitiminin gelenekselliğe ilişkin işlevlerinde kendini açıkça belli eder.
Geleneksel müziklerimiz "geçmişi, şimdisi ve geleceği" ile bir bütündür.
öbür yandan geleneksel müziklerimiz günümüzde haklı gerekçelerle "es/ri-
geleneksel müziklerimiz" ve "yem-geleneksel müziklerimiz" olmak üzere iki ana
kümeye de ayrılabilmektedir.
Genel müzik eğitiminde "eski"siyle, "yeni"siyle geleneksel müziklerin
vazgeçilmez bir yeri ve önemi vardır. Çünkü, genel müzik eğitimi herkese ortak
genel müzik kültürü kazandırmayı amaçlar. Ortak genel müzik kültürünün belkemiği
geleneksel müziklerdir.
Eski-geleneksel müziklerimiz, kimi kol, dal, tür, alt tür veya çeşitleriyle örgün
genel müzik eğitiminden yaklaşık 50 yıl kısmen veya tamamen dışlanırken ya da
dışlanmaya çalışılırken, başta müzik dernekleri ("musiki cemiyetleri", "folklor
dernekleri") olmak üzere çeşitli derneklerin müzik kurslarında ve özel derslerde
gerçekleştirilen özengen müzik eğitiminde kapsanarak varlıklarını ve etkinliklerini
sürdürme olanağı bulmuşlar ve bu olanağı kullanmada çok etkili olmuşlardır.
Çağdaş genel müzik eğitiminde gelenekli veya gelenekseli! olalım, ama gelenekçi ya
da gelenekselci olmayalım. Burada özellikle geleneksel davranış ile geleneksele'!
davranışı
birbirinden ayırdedelim. Bilelim ki, geleneksel davranış genellikle gerekli,
sağlıklı ve dengeli bir ilerleme, değişme ve yenileşmeyi hazırlar ve kolaylaştırır;
gelenekselci davranış ise, genellikle, gerekli, sağlıklı ve dengeli bir ilerleme, değişme
ve yenileşmeyi engeller ya da köstekler (Ertürk 1978, 58). Çünkü, bu davranış,
temelde "geleneklere aşırı değer verme eğilimi ve [salt] ona göre yaşama tutumu"
olan gelenekçilike dayanır.
Genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin yeri ve önemi büyüktür.
Geleneksel müziksiz bir genel müzik eğitimi olamaz, düşünülemez; tasarlanamaz,
gerçekleşemez. Çünkü, müziksel geleneğimiz öz kültürümüzdür ve müziksel
toplumsallaşmanın belkemiğidir. Bu bakımdan genel müzik eğitiminde geleneksel
müziklerimizin temel bir yeri ve belirleyicli bir rolü vardır. Bu nedenle genel müzik
eğitiminde yer yer ve zaman zaman gereksinim duyuldukça geleneksel müzikler
lehine bir "olumlu ayırımcılık" yapılır, yapılabilir.

32
Prof. Dr. Ali UÇAN

Bu bağlamda "eski" geleneksel Türk halk müziğimiz ile geleneksel Türk sanat
müziğimiz "iki doğurgan ana tür" (Günay 2005, 24) olarak genel müzik eğitiminde
hak ettikleri yeri hakettikleri biçimde ve hakettikleri ölçüde almalıdır. Ancak, bu
sağlanırken "yeni" geleneksel müziklerin hakları yenmemeli, hak ettikleri yer hak
ettikleri biçim ve ölçüde korunmalıdır.
Örgün genel müzik eğitimimizde geleneksel müziklerimize, ulusal ve çevresel
gereklerin yanı sıra eğitim basamaklarına, okul kademelerine ve öğrenci
düzeylerine uygun bir ağırlık, kapsam ve içerikle yer verilmelidir.
Genel müzik eğitiminde (1) geleneksel müzikler bir kenara itilmemeli. onlara
yeterince ver verilmeli, ama onlarda kalınmamalı, onlarla vetinilmemelidir. (2)
Geleneksel müzikleri bir kenara itmek de, onlarda kalmak da veya onlarla yetinmek
de hatadır, eksikliktir. Bu hataya düşmeyelim! Bu eksikliğe razı olmayalım!
Müziksel gelenekler köklere inmeyi ve bağlı kalmayı, köklerden beslenmeyi ve
kaynaklanmayı sağlar. Ayrıca, geçmişten günümüze ve günümüzden geleceğe doğru
kesintisiz akıp giden bir süreç oluşturur. Bu süreci çok iyi değerlendirelim. Bu
sürecin anlamını doğru kavrayalım, değerini iyi bilelim, işlevini doğru yerine
getirelim. Unutmayalım ki, kökü derinlerde olan sürecin ufku enginlerde olur.
Öyleyse genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimize hakkı olan veri, önemi ve
deöeri verelim1. Bilelim ki; Tarih unuttursa bile Türkü unutturmaz! Şehir unuttursa
bile Şarkı unutturmaz!
Çağcıl (=modern) toplumlarda diğer alanlarda olduğu gibi genel müzik eğitimi
alanında da "yeni soruna yeni çözüm" (bulma) ilkesi geçerlidir (egemendir). Genel
müzik eğitiminde zaman zaman çaresizliğe düşmenin başlıca nedenlerinden biri
"yeni" sorunlara "çözüm" ararken "eskimiş" (köhnemiş)" çarelere sarılmaktır. Başka
bir deyişle "yeni soruna eski çözüm" aramak(tır) ya da aramaya kalkışmaktır.
Oysaki çağcıl (=modem) toplumlarda yaşanan hızlı değişmeler "eski çareler"!
daha çabuk işlemez hale getirir, öyleyse, giderek artan bir hızla çağcıl taşmakta
(=modernleşmekte) olan ülkemiz Türkiye'de genel müzik eğitiminde geleneksel
müziklerimize yer ve önem verirken bu durumu dikkatlice göz önünde
bulunduralım. Bütün bunların anlamı kısaca şudur: Genel müzik eğitimcileri olarak;
(1) Genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin sahibiolalım, ama tutsaöı
olmayalım!
(2)Genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimize gelenekselleşmiş,
gelenekselleşmekte ve gelenekselleşecek boyutlarıyla dengeli bir bütün hâlinde yer,
önem ve değer verelim!
örgün genel müzik eğitiminde "geleneksel davranış" ile "gelenekselci davranış"ı
birbirine karıştırmayalım, birbirinden iyi ayırdedelim. Bunu yaparken şu gerçeği
gözönünde bulunduralım: Geleneksel davranışlara her ülkede-her toplumda
rastlanır. Ancak, genel olarak (1) az gelişmiş ülkelerde-toplumlarda "geleneksel"

33
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

davranışlar, (2) orta gelişmiş ülkelerde-toplumlarda "yarı geleneksel/yarı çağcıl"


davranışlar, (3) çok gelişmiş ülkelerde ise "çağcıl" davranışlar baskındır.
Genel müzik eğitiminde geleneksel davranışlar ya da geleneksel davranış
örüntüleh koşulların gerektirdiği yenileşmeye karşı direngenlik göstermez,
koşulların henüz gerektirmediği yenileşmeye karşı (ise) direngenlik gösterir. Bu
ikincisine "olumlu direngenlik' denir.
Kendi ulusal geleneksef\n\ önemsemeyen, ihmal eden, yoksayan; buna karşılık
sadece evrensel-küresel gelenekseft önemseyen, yeğleyen, varsayan bir genel müzik
eğitimi düşünülemez. Şunu çok iyi bilelim ki, günümüzde ulusal gelenekten ve
gelenekselden uzaklaşmak ulusal özden ve özselden uzaklaşlaşmak demektir.
Her gerçek atılım zamanla kendi geleneğini oluşturur. Nitekim teksesli müzik
geleneğimiz devam ederken, son 200 yılda gerçekleştirilen müziksel atılımlarla
çoksesli müzik geleneğimiz de oluşmuş bulunmaktadır. Böylece müzik kültüründe ve
eğitiminde hem tekseslilik geleneği, hem çokseslilik geleneği olan bir ulus özelliği
kazanmış bulunuyoruz.
Bir gelenek "gecmis zaman" içinde yerini alırken ve "şimdiki zaman" içinde
varlığını durdururken, yeni bir geleneğin boy atmaya başladığına ve "gelecek zaman"a
doğru yol almaya başladığına tanık oluyoruz.
"Ülkemiz genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerin yeri ve önem/" konusu,
aslında yeni değil, eski bir konudur. Bu konu ülkemizde Avrupalılaşma, batılılaşma,
yenileşme, çağcıllaşma (=modernleşme) ve çağdaşlaşma süreçleriyle başlamış ve
giderek daha çok önem kazanmıştır. Bu bakımdandır ki, konu, hem derinlemesine,
hem genişlemesine ve hem de çaprazlamasına olmak üzere çok yönlü ve geniş
kapsamlı çalışmayı gerektirmektedir. Bu bildiride konuya sadece genel bir bakış ve
yaklaşım sergilenmiştir. Konunun bu kuş bakışı incelenmesinin yanı sıra ayrıntılı
biçimde ele alınarak irdelenmesi başka bir çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır.
Ülkemizin genel müzik eğitimcileri ve onları yetiştiren eğitimciler olarak
ortak dilimiz Türkçe, Atatürkçe ve Müzikçe'dır. Bu üçlü dilimizi en doğru, en özenli,
en etkili, en verimli ve en yararlı biçimde kullanalım! Onu kullanırken temelde
yaşamsallaşma, özde ulusallaşma, biçimde anlaşılırlaşma, kapsamda özgürleşme,
anlatımda özgünleşme, yöntemde çağdaşlaşma ve nitelikte evrenselleşme süreçlerini
birlikte, iç içe bir bütün halinde yaşayarak örgün genel müzik eğitiminde geleneksel
müziklerin yeri ve önemi konusunda daha bilgili, bilinçli, dengeli ve duyarlı
davranalım!
Genel müzik eğitiminde geleneksel müziklerimizin yeri ve öneminden sonra
hangi geleneksel müziklerimizin nerede, ne zaman, nasıl, ne biçim ve ne kadar yer
aldığının ya da alması gerektiğinin ayrıntılı olarak ele alınması, hepinizin merakla
beklediği diğer bildirilerin konusudur.

34
Prof. Dr. Ali UÇAN

Sözü daha fazla uzatmaksızın benden sonraki bildiricilere bırakırken,


gerekçesini de belirterek son bir öneride bulunmak istiyorum. Son önerim şudur:
Bu tarihî Sempozyumu düzenleyip gerçekleştiren Yüzüncü Yıl Üniversitesi
(YYÜ) Eğitim Fakültesi (EF) Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü (GSEB) Müzik
Eğitimi Anabilim/Anasanat Dalımızdaki bir dersliğe ya da salona Cumhuriyet
Türkiyesinin en ünlü müzik eğitimcilerinden ve eğitim müziği bestecilerinden biri
olan Ziya Aydıntan in (1904-1982) adını verelim diyorum. Çünkü, kendisi Van'lıdır
(Van doğumludur) ve ATATÜRK'ün 1924'te kurduğu Musiki Muallim Mektebi
(MMM)'ni ilk bitirenlerden biridir. Ziya Aydıntan örnek "insan", "eğitimci" ve
"besteci" olarak çağdaş Türk müzik kültürünün ve müzik eğitiminin en etkin, en
seçkin ve en saygın temsilcilerinden biridir. Onun ölüm yılı olan 1982, Yüzüncü Yıl
Üniversitemizin doğum yılıdır. Ancak o, aynı yıl içinde bu üniversitemizin
doğumunu göremeden, yaklaşık iki ay önce yaşama veda etmiştir. Van'ın çağdaş
müzik kültürümüze ve eğitimimize kazandırdığı bu çok değerli müzik eğitimcimiz ve
eğitim müziği bestecimizin, mezun olduğu MMM'nin doğum yeri Van'daki çağdaş bir
devamı olan YYÜ EF GSEB Müzik Eğitimi Anabilim/Anasanat Dalı'mızdaki bir
dersliğe ya da salona adının verilmesinin her bakımdan çok uygun ve yararlı olacağını
düşünüyorum.
Müzik eğitimcileri olarak biliyoruz ki, Ziya Aydıntan, unutulmaz hizmet ve
katkılarla dopdolu geçen müzik eğitimciliği ve müzik müfettişliği görevleriyle,
meslekî yaşamı boyunca bireylerimize-toplumumuza ve kültürümüze kazandırdığı
paha biçilmez değerlerle, Atatürk ve Cumhuriyet'le özdeşleşen Ata'm, Dumlupınar,
Köy Yolunda adlı anıtsal eserleriyle ve bunlara benzer değer taşıyan daha nice ünlü
okul şarkıları ve marşlarıyla, müzik eğitimi ders kitapları ve çalgı eşlikli ezgı-şarkı
kitaplarıyla yaklaşık 80 yıldır çocuklarımızın ve gençlerimizin çağdaşlaşmayı ülkü
edinen Cumhuriyet kültürüyle yoğrularak biçimlenmesinde çok etkin ve belirleyici
rol oynamaktadır. Bu rol kuşkusuz bundan sonra da oynanmaya devam edecektir.
Gerekçelerini olabildiğince kısa ve özlü bir biçimde ortaya koyarak sunmaya
çalıştığım bu son önerimin tüm ilgililerce dikkatle incelenip değerlendirileceğini ve
uygun görüldüğü takdirde gereğinin yerine getirileceğini umuyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, tümünüzü bir kez daha
saygıyla, sevgiyle selâmlıyorum.

35
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

KAYNAKÇA
Akarsu, Bedia (1975). Felsefe Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu (TDK) Yayınları,
Ankara.

Altar, Cevat Memduh (1990). "Doğu-Batı Kültür Akışımları Üstüne Bir Deneme",
Cevad Memduh Altar'a Armağan, (Yayına Hazırlayan: Erdoğan
Okyay), Sevda Cenap And Müzik Vakfı Yayını, Ankara, s. 109-122.

Altunya, Niyazi (2004)."Musiki Muallim Mektebi [1924-1937]", MÜZED, Sayı 10


(Sonbahar 2004), Müzik Eğitimcileri Derneği (MÜZED) Genel
Merkezi Yayın Organı, Ankara, s.16-19.

Altunya, Evren (2001). Türkiye'de Cumhuriyet Döneminde Uygulanan


İlkokul Müzik Dersi Programlarının Çağdaş Program
Geliştirme İlkekerine Göre Değeriendrilmesi (1924-1994),

(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu.

Behar, Cem, (1987). Klasik Türk Musikisi Üzerine Denemeler, Bağlam Yayınları,
İstanbul.

Dursunoğlu, Cevat (1966). "İki Anı: Musiki Devrimimizde İki Merhale", Ankara
Devlet Konservatuvan • Otuzuncu Yıl, (Yayına Hazırlayan: Dr. G.
Oransay), ADK-Ankara Devlet Konservatuvan, Ankara, s. 18-21.

Ertürk, Selâhattin (1978). Diktacı Tutum ve Demokrasi, ikinci Baskı, Teki şık
Matbaası, Ankara.

Gazimihal, Mahmut Ragıp (1939). Türklye-Avrupa Musiki Münasebetleri, Numune


Matbaası, istanbul.

Gökalp, Ziya (2004). Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak, Bordo Siyah Klasik


Yayınlar, istanbul.
Gökalp, Ziya (1973). Türkçülüğün Esasları, Onuncu Baskı, Varlık Yayınları,
istanbul.

Gökalp, Ziya (1950). Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak, İnkılâp Kitabevi,


İstanbul.

Gökyay, Orhan Saik (1941). Devlet Konservatuvan Tarihçesi, Maarif Vekâleti,


Maarif Matbaası, Ankara.

Günay, Edip (2005). "Halk Müziğimiz Üzerine görüşler", Folklor/Edebiyat, Cilt 11,
Sayı 42, s. 15-24.

İlerici, Kemal (1970). Bestecilik Bakımından Türk Müziği ve Armonisi, MEB, Millî
Eğitim Basımevi, İstanbul.

KİB (1936). İlkokul Programı, T.C. KİB-Kültür işleri Bakanlığı, Ankara.

36
Prof. Dr. Ali UÇAN

MEB (1994). İlköğretim Kurumlan Müzik Dersi Öğretim Programı, MEB, Millî
Eğitim Basımevi, Ankara.

MEB (1968). İlkokul Programı, MEB, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul.

MEB (1962). İlkokul Programı Taslağı, MEB, Ayyıldız Matbaası, Ankara.

MV (1948). İlk Okul Programı, T.C. MV-Maarif Vekâleti, Ankara.

MV (1926). İlk Mektep Müfredat Programı, T.C. MV-Maarif Vekâleti, Ankara.

MV (1925). Maarif Vekâleti Mecmuası, Sayı 5, MV-Maarif Vekâleti, Ankara.

MV (1924). İlk Mekteplerin Müfredat Programı, T.C. MV-Maarif Vekâleti, Ankara.

Okyay, Erdoğan (2004). "80 Yılın Düşündürdükleri", MÜZED, Sayı 10 (Sonbahar


2004), Müzik Eğitimcileri Demeği (MÜZED) Genel Merkezi Yayın
Organı, Ankara, s. 12-13.

Oransay, Gültekin (1985). Atatürk İle Küğ: Belgeler ve Veriler, Genişletilmiş ikinci
basım, Küğ Yayını, izmir. Oransay, Gültekin (1976). Musiki
Tarihi, Eğitim Enstitüleri Müzik Bölümü II. Sınıf, Yaykur Aö,
Ankara.

Oransay, Gültekin (1973). Cunmuriyetin İlk Elli Yılında Geleneksel Sanat


Musikimiz, 50.Yıl Kitabından Ayrıbasım, Ankara Üniversitesi,
Ankara.

Ozankaya, Özer (1975). Toplumbilim Terimleri Sözlüğü, TDK-Türk Dil Kurumu


Yayınlan, Ankara.

Örnek, Sedat Veyis (1995). Türk Halkbilimi, Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara.

Örnek, Sedat Veyis (1973). Budunbilim Terimleri Sözlüğü, TDK-Türk Dil Kurumu
Yayınlan, Ankara.
özdemir, Mehmet Ali (2005). "Halk Müziğinde Terimler ve Sorunlar",
Folklor/Edebiyat, C. 11, S. 42, s. 83-87.

Özdemir, Emin (1973). Terim Hazırlama Kılavuzu, TDK-Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.

Say, Ahmet (2002). Müzik Sözlüğü, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara.

Saygun, Ahmet Adnan (1986). "Gelenek, Milliyet ve Musiki" (06 Haziran 1986'da
verilmiş Konferans Metni) Hacettepe Üniversitesi Merkez Kampusu,
Ankara.

Saygun, Adnan [1982]. Atatürk ve Musiki, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı (SCAMV)
Yayınları 1, Ankara. Tan, Nail (2000). Atatürk ve Türk Halk
Kültürü, Türk Folklor Araştırmaları Kurumu Yayınları, Ankara. TDK

37
Genel Müzik Eğitiminde Geleneksel Müziklerimizin Yeri ve Önemine Genel Bir Bakış

(1988) Türkçe Sözlük, Yeni Baskı, TDK-Türk Dil Kurumu Yayınları,


Ankara.

TDK (1979). Atatürk'ün Millî Eğitimimizle İlgili Düşünce ve Buyrukları, Bugünkü


dile aktaran. Vasfi Bingöl, ikinci Baskı, TDK-Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.

Uçan, Ali (2004a). "Türkiye'de Başlangıcından Günümüce Müzik öğretmeni


Yetiştirmeye Genel Bir Bakış", 1924-2004 Musiki Muallim
Mektebinden Günümüze Müzik Öğretmeni Yetiştirme
Sempozumu (7-10 Nisan 2004), Süleyman Demirel Üniversitesi
Burdur Eğitim Fakültesi, Burdur-lsparta, s. 6-45.

Uçan, Ali (2004b). "Musiki Muallim Mektebi ve Müzik Eğitimi", MÜZED, Sayı 10
(Sonbahar 2004), Müzik Eğitimcileri Demeği (MÜZED) Genel
Merkezi Yayın Organı, Ankara, s. 6-11.
Uçan, Ali (2004c). "Çağdaş Türk Müzik Eğitimine ilişkin Atatürkçe ilkeler, Amaçlar ve
Yöntemler, TAYF Müzik Araştırma Dergisi I Tukish Journal of
Musical Research, (Editör: Türev Berki), Yıl 1, Sayı 1 (Mayıs
2004), Hacettepe Üniversitesi, Ankara, s. 4-23.

Uçan, Ali (2003/2004). "Türkiye'de Çoksesli Müzik Kültürünün Oluşum ve


Gelişimine Genel Bir Bakış", Cumhuriyet Döneminde Askeri
Müzik ve Gelişimi Sempozyumu (23-30 Ekim 2003), Kara
Kuvvetleri Komutanlığı-Bilkent Üniversitesi, K. K. Basımevi, Ankara,
2004, s. 306-350.

Uçan, Ali (2003). "Türkiye'de Müzik Eğitiminin Gelişimi, Orff Okul öğretisinin
Tanınımı-Uygulanımı...", Uluslar arası Sempozyum: Orif-
Schulwerk Müzik ve Dans Pedagojisi (16-18 Ocak 2003),
istanbul, s. 8-39.

Uçan, Ali (2002). "Yirmibirinci Yüzyılın Başında Türk Müzik Kültürünün Uygarlık
Temelleri", 21. Yüzyılın Başında Türkiye'de Müzik
Sempozyumu (15-16 Mart 2002), SCAMV Yayını, Ankara, s. 33-
68.

Uçan, Ali (2001). "Yirmibirinci Yüzyılın Başında Türkiye'de Müzik Eğitimine Genel
Bir Bakış", SDÜ Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 2, Sayı 2
(Temmuz '01), Burdur, s. 176-205.

Uçan, Ali (1997-1998) Müzik Kültürü, (Yayımlanmamış Ders Notu), Gazi


Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Müzik Eğitimi Anabilim/Anasanat Dalı, Ankara,

Uçan, Ali (1994, 1997), Müzik Eğitimi, Müzik Ansiklopedisi Yayınlan, Ankara.

38
Prof. Dr. Ali UÇAN

Uçan, Ali (1994, 1996). İnsan ve Müzik/İnsan ve Sanat Eğitimi, Müzik


Ansiklopedisi Yayınları, Ankara.

Uçan, Ali (1994). "Sanatsızlığa Hayır!", Filarmoni, 132. özel Sayı, Türkiye Filarmoni
Demeği, Ankara, s.13.

Uçan, Ali (1992). "Atatürk ve Türk Müzik inkılâbı", Atatürk Haftası Armağanı, Genel
Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları Atatürk
Dizisi Sayı 25, Ankara, s. 53-83.

Uçan, Ali (1990). "Müzik Eğitiminin Niteliği, Üç Ana Türü ve Bazı Temel Sorunları",
Orkestra [Dergisi], Sayı 207 (Kasım 1990), İstanbul, s. 25-49.

Uçan, Ali (1989/1990). "Ülkemizde Müzik öğretiminine Genel Bir Bakış",


Ortaöğretim Kurumlarında Müzik Öğretimi ve Sorunları (25-26
Mayıs 1989), Türk Eğitim Demeği Yayınları, Ankara, s. 3-34, 37-40,
50-51.

Uçan, Ali (1985). "insan ve Müzik", GÛ Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1,
Ankara, s. 73-98.

Uçan, Ali (1982, 1996). Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Müzik Bölümü Müzik Alanı
Birinci Yıl Programının Değerlendirilmesi, (Hacettepe
Üniversitesi MESEF, Doktora Tezi), Müzik Eğitimi Yayınları,
Ankara.

Uçan, Ali (1982-1983)." Müziğe Giriş" (Yayımlanmamış Ders Notu), GÜ GEF Müzik
Eğitimi Bölümü, Ankara.

39

You might also like