Professional Documents
Culture Documents
9 KENDİ ARASINDA«
AKSU BORA
FEMİNİZM KENDİ ARASINDA
Diğer Yayınları:
Doksanlarda Türkiye’de Feminizm (İletişim Yayınları,
2000, Derleme, Asena Günal ile birlikte), Sıcak Aile
Ortamı (Tesev Yayınları, 2005, İlknur Ü stün ile bir
likte) Kadınların Sınıfi (İletişim Yayınları, 2005), Yok
sulluk Halleri (İletişim Yayınları, 2007, Necmi Erdo
ğan vd. birlikte), Cumhuriyette Çocuktular (Boğaziçi
Üniversitesi Yayınevi, 2007, M ine Tan vd. ile birlik
te), Boşuna mı Okuduk (İletişim Yayınları, 2011, Tanıl
Bora vd. ile birlikte)
A yizi Y ayınları 7
P o litik a D iz isi 1
F e m in iz m K e n d i A ra sın d a - A ksu B ora
1. B askı, A ğ u sto s 2011
Y aym a H a z ırla y a n
İ lk n u r Ü s tü n
K a p ak T asarım ı ve Sayfa D ü z e n i
T e n n u r Baş
K a p ak F o to ğ ra fı
c a h ilu s .d e v ia n ta rt.c o m
B askı ve C ilt:
S en a O fs e t
L itro s Yolu 2. M a tb a a c ıla r S itesi
B B lok 6. K a t N o . 4 N B 7 -9 -1 1
T o p k a p ı 3 4 0 1 0 İs ta n b u l T el: 9 0 .2 1 2 .6 1 3 0 3 21
IS B N : 9 7 8 -6 0 5 -6 1 8 9 5 -6 -2
AYİZİ Y A Y IN L A R I
A: B ü k reş S o k ak N o : 1 7 /3 0 6 6 8 0 Ç a n k a y a /A n k a ra T ü rk iy e
T: + 9 0 .3 1 2 .4 6 7 16 18 F: + 9 0 .3 1 2 .4 6 7 16 19
W : w w w .a y iz i.c o m .tr E: b ilg i@ a y iz i.c o m .tr
&
ayizi
kitap
FEMİNİZM KENDİ ARASINDA
Aksu Bora
İÇİN D EK İL E R
SUNUŞ 9
FEM İN İZ M İ TARTIŞMAK
Feminizm: Sınırlar ve İhlâl İm kânı 17
Fem inizm ve Kimlik Siyaseti 35
Ç irkin Bir N efret İdeolojisi O larak Feminizm 41
Feminizmle Sosyalizmin M utsuz Evliliği: Arkadaş O lsak Yeter! 47
Eyleme G üvenm ek 57
Projeler: Yeni Bir Bağlam, Eski Sorunlar 67
Fem inizm K endi Arasında... 83
KA D IN LIK
Yuvanın Dişi Kuşu: Karavel Saçlı K adın 127
H ayatım ız Borç Ö deyerek Geçti: K adınlık Yükü 131
D ağınık Yatak 135
Bana N e G iydiğini Söyle... 139
Bana N e Yediğini Söyle... 143
A nneciğim Seni Ben 147
Küçük, Pembe, Seksi 151
MAZİYE B İR B A K IV E R ...
O rtadoğu’da K adın H areketleri: Farklı Yollar, Farklı Stratejiler 157
M azinin Lekeleri: Döpiyesle Ö rtü n m ek 185
Perşembe G ru b u n u n Dergisi: Yeter! 205
Eser Köker için.
Bildiği ve tahmin edebileceği nedenlerden.
sunu;
Şöyle böyle on yıl kadar önce, benzer bir kaygıyla yola çıkmış
ve Asena G ünal’la birlikte Türkiye’de 9 0 ’larda Feminizm (İle
tişim Yayınları, 2002) derlemesini hazırlamıştık. M emleketin
dört bir yanında kadınlar örgütleniyorlardı, yeni yollar açılı
yor, yeni tartışmalar başlıyordu. Bu hareketi ve yaygınlaşma
yı görebilmeyi, gösterebilmeyi istemiştik. O da tıpkı bunun
gibi sınırlı bir çabaydı ama aradan on yıl geçtikten sonra bu
gün, “iyi ki yapmışız” diye düşünüyorum . Bütün eksiklerine
rağmen, feminist hareket üzerine yapılan her çalışmada kul
lanılan bir kaynak kitap oldu.
* Yazı boyunca fem inistlerden “onlar” diye söz etm ek, çözm eyi becerem edi
ğim bir sorunla ilgili: Pek çok durum da ben de “onlar”dan biriyim ancak bu
yazıda sürekli kendi arasında tartışan, birlikte hareket eden, bütünlüklü bir
örgütsel yapıdan değil, belirli bir m esafeden bakıldığında görülebilen eği
lim lerden, sürekliliklerden, izleklerden söz etm eye çalıştım . “ Biz” diye ko
nuşm ak, o m esafeyi gözden kaçırm aya ve böylelikle ister istem ez yaptığım
genellem eleri büsbütün m utlaklaştırm aya neden olur diye düşündüğüm için
tabiatım a da pek uygun düşen böyle serin bir dili tercih ettim.
Bu yazı G ülnur Savran’la yıllardır sürdürdüğüm üz, zam an zam an, fırsat bul
dukça başkalarıyla da paylaştığım ız (Defter, Praksis) bir tartışm anın devamı.
Çok da em in olmadığım fikirleri işlemek, eleştirm ek, geliştirm ek ya da de
ğiştirm ek üzere ortaya atma cesaretini ve güvenini, bu paylaşım a borçluyum.
Daha sık aralıklarla ve daha çok insanın katılım ıyla sürdürebilm ek için hâlâ
kendi dergim iz yok, “olsa kaç kişi okurdu” sorusu benim için hâlâ geçerli.
Olsun. Yazarak düşünm ek, önemli bir adım. Yine de.
Cinsiyet eşitsizliğinin politik bir konu olarak gündem e geti
rilmesi, feminist hareketin büyük bir başarısıydı. 1970’lerin
o um ut ve heyecan dolu günlerinde değil de 12 Eylül döne
m inde sağlanabilmiş olması bu başarıya gölge düşürür mü?
Sanmıyorum. Olsa olsa um udun ve heyecanın kimi sorunla
rın üstünü örtebildiğini hatırlatır bize.
1 Fem inizm kendi arasında üçe ayrılır; liberal, sosyalist, radikal. Bu iddia
yı veri kabul ederek yazılan doktora tezi bile var! Bu ayrım ın m em leket
gerçekleriyle hiç ilgisi olm adığını, fem inist hareketi anlam am ızı, kendim i
zi bu hareket içinde konum landırm am ızı kolaylaştırm ak yerine güçleştirdi
ğini düşünüyorum .
Bir Ortaklık Olarak "Kadınlık"
Modern Kadın:
Ortaklığın ve Farklılığın Kurulduğu Yer
4 Bu soruyu ilk kez 1989 yılında tartıştığım ızı hatırlıyorum . K aktüs’ün iki sa
yısında oldukça sert iki yazı çıkm ıştı: “Öyle şey olm az” diye özetlenebile
cek yazılar. Biz A nkara'da bir grup m üslüm an kadınla biraraya gelip tartış
m ıştık, sonra onlardan biri, M ualla Gülnaz, epeyce kırgın bir yazı yazm ış
tı bizim Perşem be Bültenine. Aynı soruyla N isan ayında çıkan Başkent Ka
dın Platform u Bülteninde karşılaştım. M üslüm an bir kadın, Hidayet Şefkat
li Tuksal soruyor bu kez.
nizm olmaz” diyenler de dahil olmak üzere, feministlerin bu
kadar açık bir iktidar mücadelesinde kendilerini “laik” olarak
adlandıran devletçilerin yanında yer almayı içlerine sindirm e
leri m üm kün değildi. Ancak, bu çatışmanın analiz edilip fe
m inist politikanın tartışm a konularından biri olarak adının
konması yerine, daha çok geçiştirilen, üzerinden atlanan, tu
tarlı ve bütünlüklü bir söz kurm aktan kaçınılan bir tartışma
olarak kaldı. Başörtüsü bütün bir siyasi gündem i belirlerken
feministlerin bu konuda açık, net bir siyasi söz kurmamış ol
maları, bu kaçınm anın boyutlarını gösteriyor bence.
5 Fem inist politika açısından çok verim li olabilecek bir tartışm a alanıydı bu:
Aydınlık/karanlık, ileri/geri ikiliklerinin kadınlar açısından sorgulanması,
m odem kadın imgesinin cinsiyet sistem inin yeniden üretim inde nasıl bir iş
lev taşıdığının ortaya konabilm esi, toplum sal iktidar ilişkilerinin kurulm a
sında farklı kadınlıklara yapılan yatırım ların anlam landırılm ası için çok uy
gun bir tartışm a. A m a “fark” ın her durum da ve yalnızca “farklı” olanla iliş-
kilendirilm esi, “asıl” olana yeniden bakm a ihtiyacı duyulmam ası hep dert
olm am ış mıdır?
6 Cihan A ktaş’ın, Sibel Eraslan’ın yazılarında, E lif Toros’un güzelim hikâ
yelerinde bu eleştirileri izlem ek m ümkün. Aynı zam anda dışlanm ışlığı ve
can acısını da.
rı gibi örneklerde) ama ayrı bir yol7- kesişme noktaları o ka
dar az olunca, her birinde sadece farkın, yani örtünm enin ve
dindarlığın öne çıkması da neredeyse kaçınılmazdı.
7 Bu saptam anın bir istisnası, A nkara’da dört yıl önce kurulan Barış İçin Ka
dın Platformu. Orası, bildiğim kadarıyla pek çok açıdan bir istisna: İnsan
H aklan D em eğinden, Başkent Kadın Platform undan, K aosgl’den, Uçan
Süpürge’den, öğrenci hareketinden... kadınların birlikte çalıştıkları bir yer
olm anın yanı sıra, bütün bu farklı duruşlardaki kadınların birbirlerini o fark
tan ibaretm iş gibi algılam adıkları, sahici ilişkiler kurm aya (hiç değilse) ni
yet ettikleri bir yer.
rak söz ediyorlar, basitçe “partili kadınlar” olarak değerlendi-
rilemeyecek özellikleri var8. Kürt kimliği, onların politikleş-
melerinde en önemli faktör, politik aidiyetleri, bunun üzerin
den kuruluyor.
8 Bu yazının konusu değil ama orada olup bitenleri, engelleri ve beklenm edik
açılım ları görm ek çok önemli. Yerel seçim lerde seçilen bir avuç kadın bele
diye başkanının tam am ına yakını D em okratik Güç Birliği içinde seçim e gi
ren D EH A P’tan örneğin. Partinin “ Kürt m odem leşm esi”ni teşvik eden poli
tikası, onları Partiye bağlayan önemli bir etken gibi görünüyor. Parti bir yan
dan aşiret ilişkilerini problem haline getirir, gücü yettiğinde tasfiye etm e
ye çalışırken bir yandan da “özel yaşam ”a m üdahale ediyor: Aile içi şiddet
gibi konular, parti ortam larında ciddi biçim de konuşuluyor. Birkaç yıl önce
A nkara’ya göç etmiş Karslı bir kadın, “Parti bunların kafasını değiştirdi”
dedi kocası için örneğin!
9 Eksenlerden birinin de sol m uhalefet olması halinde bu analizin ne kadar de- •
ğişebileceğini hayal edince insan üzülüyor. Ö D P’ye göm ülen fem inist enerji
ve m otivasyonun nerelere gittiğini henüz bilmiyoruz. Sendikalarda ve sol ör
gütlerdeki kadınların deneyim lerini sadece pozisyondan konuşan propagan-
d if m etinlerden izleyebiliyoruz. Kendi üzerine düşünm ek için bile galiba ge
leceğe dair bir um ut ve güven gerekiyor.
söylemek m üm kün. İstiklal Marşı ve Türk bayrağı gibi sem
bollerin kadın toplantılarında kullanılma biçimi, bize bu ko
nuda önemli bir ipucu sunuyor. Feminizmin “kadın hareke
ti” denen belirsiz ve şekilsiz topluluktan kopuş noktalarından
biri, herhalde en önemlisi, milliyetçilik- her iki taraf da bunu
biliyor: Toplantı açılışlarında İstiklal M arşının okunup okun
mayacağı tartışm asının onca kanlı geçmesi, bu yüzden. Geç
tiğimiz yıl, bir elektronik tartışm a listesinde kadın kuruluş
larının devletle mesafelerini/mesafesizliklerini mesele etme
lerinin önem ine değinen bir mesajın yarattığı infial ve mesa
jı atanın defolup İran’a (ya da Kuzey Irak’a!) gitm esinin daha
hayırlı olacağı yolundaki tavsiyelerin arkasındaki celal de aynı
sebepten kaynaklanıyor.
11 Zaten “ fark” esasen politik bir şey değil m idir? O yüzden m esela Boşnakla
rın “biz Türküz, ayrı yayın istem eyiz” lafını tam am en farklı bir uzayda de
ğerlendirm ek gerekm edi mi?
12 Başörtüsünden en çok hangi kadınlar nefret ediyor? Kürt kadınların “terör
örgütünün” maşası olduğunu düşünm ek en çok hangi kadınları rahatlatıyor?
13 “ İnsanlar ikiye ayrılır: kadınlar ve erkekler”. Doğru. Am a işte toplum sal cin
siyet kavram ı, bu gerçekliğin kurulm a ve işleyiş m ekanizm alarını anlam a
m ız için bir araç olsun diye geliştirilm em iş m iydi? Eşcinsel hareket, top
lumsal cinsiyet kavram ını yeniden düşünm emiz, kadınlara ve erkeklere do
ğanın yarattıkları gibi bakan sağduyuyu m esele etm em iz için bizi fena hal
de zorluyor.
tikanın kişisel bir mesele haline dönüşmesi anlam ına gelme
sine... bağlamak m üm kün. Ayrıca tabii ki siyasal gündemle,
büyük iktidar kapışmalarıyla, konjonktürle, muhalefetin hala
nefes alamadığı bir politik atmosferle... ilişkilendirmek de.
14 Ki işte bunu yapınca zaten kadınlık bir kimlik haline geliyor- cinsiyet kimliği!
cadele, kadın/erkek farkı üzerinden mi yapılmalı ille? Top
lumsal cinsiyet kavramı, bize kadınlar arasındaki farkın da
bir cinsiyet farkı olarak tanımlanacağını söylemiyor mu? Yani
cinsiyetin kadınları ortaklaştırdığı kadar farklılaştırdığım?
* Fem inizmin “çirkin bir nefret ideolojisi” olduğu iddiası, Sevan Nişanyan ta
rafından, o zamanki karısına şiddet uygulam asına feministlerin tepki göster
mesi üzerine dile getirilm işti.
ki kadınlardan farklı, erkeklere daha yakındırlar. İşte, bildiği
niz “ben küçükken hep erkeklerle oynardım, ağaçlara tırm a
nırdım ” hikâyeleri.
Bana öyle geliyor ki, son birkaç yıl, feminist hareketin son
yirmi yılda zaman zaman ivmelenerek, bazen durup kendi
ne dönerek yürüdüğü yolda tarihsel bir dönemece karşılık ge
liyor. 1980’lerde düşünsel düzeyde başarabildiği “kadın so
runları” paradigmasından kopuşu politik eylem ve örgütlen
me düzeyinde de gerçekleştirdiği, kadınlar arası farklılıkları
birer “kimlik” problem i olm aktan çıkarıp erkek egemenliği
ile bu kimlikler arasındaki ve dolayısıyla da kimliklerin ken
di aralarındaki ilişkileri kurmayı becerdiği, kamusal politika
lara m üdahil olduğu ve bunu yaparken “yatak odası politika
sı” olma niteliğini hatırladığı bir dönem . Yapabildiği ve he
nüz yapamadığı her şey göz önüne alındığında, feminist hare
ketin Türkiye’nin politik gündem indeki yerini daha uzun bir
zaman ve gücünü artırarak koruyacağını öngörm ek kehanet
sayılmaz. Bu “nefret ideolojisinin” yapacağı çok şey var daha! *
Feminizmle Sosy al izm i n M utsuz Evliliği
A r k a d a ş O l s a k Yeter!
B irikim Dergisi, 244-245, 2009
1 Bunu genç fem inistler de pek bilm iyorlar gördüğüm kadarıyla- İstanbul’da
büyük bir toplantı yapılm ıştı, İHD İstanbul Şubesi çatısı altında, fem inistle
rin örgütlediği ve sosyalistlerle fem inizm tartışm ayı am açlayan bir toplan
tıydı- benim de dahil olduğum bir grup fem inistin “kendi işimize bakalım ,
buradan bir şey çıkm az” diye düşünm em ize neden olm uştu...
2 Seksenlerde de konuşup durm uşlardı, bu konuşm alarını yayınladılar, son
ra yayınladıkları tartışm aları tartıştılar, dağılıp başka bileşim lerle toplanıp
yine konuştular... O kadar çok konuşm ayıp biraz susm ayı becerselerdi, du
rumu daha iyi görebilirlerdi belki!
lar sormaya cesaret ettiği, bunu yapmadıkları sürece yenilgiyi
yaşamaya devam edeceklerini fark ettikleri, hem de fem inist
ler kendi sözlerini, deneyim lerini ve birikim lerini taşıma gü
cüne kavuştukları için.
4 Erkekler ütopya yazm aya oturduklarında, D evlet (Platon) gibi bir şeyler çı
kıyor, kadınlar oturduğunda, M ülksüzler (Ursula le Guin)!
Sosyalist feminizm, hem kuramsal yaklaşımının hem de poli
tikasının odağına kadın emeğini koyar- sosyalizmin emeğe ve
emek söm ürüsüne yüklediği anlamla bağlantılı olarak, bu ala
nın feminizme bir “maddi temel” sağladığını düşünür. Sos
yalizmin kadın emeğiyle ilgili bize sunduğu gelecek tahayyü
lü nedir? Sosyalistlerin bu meseleyi düşünmesi, kendi politi
kalarının parçası haline getirmesi, buna ilişkin genel kurtuluş
laflarından biraz daha işe yarar bir söz üretebilmesi önemli ve
belli ki bunu yapabilmesi için feministlere ihtiyacı var; bu da
kesinlikle uğraşmaya değer bir şey. İyi de, sosyalizmde femi
nizmde olmayan bir gelecek perspektifi olduğunu buna daya
narak mı iddia edeceğiz?
Proje Feminizmi
2 Bilgi donanım ı derken, fem inizm bilgisinin yanında, m em leketin dört bir
köşesinde yürüyen ve aynı kefeye konm aları pek m üşkül görünen çok sayı
da projeye ilişkin bilgiyi de kast ediyorum .
3 Birikim 184-185 2004
İşin ilginci, bu iddialara en fazla sahip çıkmaları beklenecek
siyasal partiler, en kolay vazgeçenler oldular. Partilerin bi
rer “seçim işletmesi”ne dönüşmesi, politikanın kamusallık-
tan arınm asının en önemli boyutlarından biriydi. Gösterm e
lik bir takım jestler ve hamasetten başka siyasal partilere ki
şilik kazandıran, onların belkemiğini oluşturan ideolojik ya
pılanma, tam am en dağıldı- bugün “sağ ile solu ulusal çıkar
lar için birleştirme” girişimleri, belkemiksizliğin apaçık itira
fı değil de nedir? (“Siyasal parti”nin ilk çağrışımları delegeler,
otel lobileri, kulisler, liderin çevresindeki güçlü adamlar, aday
listeleri değil mi?)
4 “ Herkes” diye bir şeyin olmadığı o kadar çok söylenmişti ki o a rad a... Kim
lik politikalarının en güçlü oldukları zam andı.
5 Alçak em peryalistlerin işine gelen boyutları olduğu doğru, örneğin Büyük
Orta Doğu Projesi türü girişim leri düşününce... Ama ulus devletlerle ilişki
lerinde de gayet m anüpülatif olabiliyorlar, uluslararası ortaklıklarda d a ... Bu
tartışm ada bana önemli gelen, sivil toplum örgütü denilen nanenin bizim için
nasıl bir çekiciliğinin olduğunu, ne işimize yaradığını anlam aya çalışm ak.
Bildiğiniz gibi, feminizm de bir politik hareket olarak,
“herkes”ten vazgeçerek işe başlamıştı!6
Daha önce birkaç yerde feminizmin bir tür sosyal hizm et ala
nı haline gelmesine ilişkin endişelerimden söz etm iştim , tek
rar pahasına, bulunduğum uz yerde hayatı değiştirmekten
böyle bir sosyal hizm et sunmayı kast etmediğimi söylemeli
yim. Kamusal hizmetlerin gönüllülerce üstlenilmesinin iste
nir ve savunulur bir tarafı yok; alternatif kamusallıklar oluş
turuyoruz derken kamusallığı öldürm ek demek bu.8
8 Kadın “ sivil topIum ları” nın böyle bir eğilim leri olduğu kesin- “feminizm in
sosyal hizm ete dönüşm e riski” nin gerisindeki birkaç faktörden biri de,
kadın örgütlerinin böyle bir tarihlerinin olması zaten- hayır hasenat işleri.
yı anlatan bir hikâyeleri vardı ve biz o hikâyeye baktığımızda,
“bu benim hikâyem” diyebiliyorduk. Ç ünkü bize o hikâyenin
bir parçası olma imkânını veren eylemliliklere katılabiliyor-
duk. Feminizmi bir sosyal hizm et alanına evrilmekten koru
yacak şey, böyle bir hikâyesinin olmasıdır; cansız bir hikâye
olmaktan koruyacak şey ise, ona can katacak eylemliliktir.9
Gösteri mi Eylem mi
Sonuç
“Proje fem inizmi” ile ilgili tartışmaların fon kuruluşları ile sı
nırlı kalması, bize işin bu tarafını unutturuyor. Belki de poli
tika ve kamusallık üzerine yeniden düşünm ek için iyi bir fır
sat bu: Kendimizi kam usal/politik özneler olarak nasıl kur
malıyız, bunun araçları neler olabilir, nasıl riskler ve hangi
imkânlara sahibiz?
O n beş yıl kadar önce, biraz farazi bir konu olarak “eşitlik mi
özgürlük m ü” sorusunu ortaya attığımızı ve tartıştığımızı ha
tırlıyorum . Perşembe G ru b u n u n “serbest” gündem lerinden
biriydi ve gruptan biri, “erkeklerle eşit olma” hedefini “fark
lılık” meselesiyle harmanlayarak tartışmaya açmıştı, bir baş
kası, “farklılık” değil ama “özgürlük” kavramıyla düşünm e
yi önerm işti... O zaman bu tartışm a bana çok zihin açıcı gö
rünm üştü ama doğrusu epeyce de soyuttu. G ünün birinde bu
tartışm anın gayet som ut, aktüel ve acil bir politik anlam ka
zanacağını hayal edemezdim.
1 Bunu benim yapabileceğim den çok daha iyi yapan O ülnur Savran’ın “ Fe
m inizm in ikilem leri (Teoride A şılabilir m i)” yazısını hararetle tavsiye ede
rim: Beden/Emek/Tarih (D iyalektik B ir F em inizm İçin) içinde. K anat K i
tap, 2004.
2 Tanınma, kadınlar söz konusu olduğunda özel bir güçlük taşıyor. “Kimlik
politikaları” diye adlandırabileceğim iz tanınm a talepleri, örneğin etnik grup
lar yahut göçm enler söz konusuyken daha kolay politikleşebilirken, kadın-'
ların farklılıklarını görünür ve değerli kılm a çabası, hızla muha-fazakârlığın
bir bileşeni haline dönüşüveriyor: Cinsiyet rejim leri zaten kadın/erkek farkı
üzerine oturduğu ve kadınların erkeklerden daha değersiz değil, sadece farklı
olduklarını söyleyegeldikleri için, “kadınlar şahanedir” söylemini kolaylıkla
buyur edebiliyorlar, kadınlar da en şahane halleriyle oracıkta kalakalıyorlar.
m in devletçilikle ve milliyetçilikle kolaylıkla hemhal olabilme
si, ondan daha iyisini arama arzusunu da güçlendirmiş olabilir.
10 Bunun için serinkanlı tartışm aya, stratejik düşünm eye, fikri takibe... ihti- t
yaç var- çok şey mi istiyorum?! Ulaşılam az güçte ve büyüklükteki bir ikti
dar konumu tahayyül etm ek ve kendini bunun karşısında gerçek bir etki ya
ratamayacak kadar küçük ve güçsüz hissetmek, kıyam et benzeri kurtuluş ta
hayyüllerini ateşliyor olabilir, böyle tahayyüllerin belirli bir tatm in sağlaya
bildiğinin de farkındayım . Ama bununla yetinm eyi hem ahlaken hem de po
litik olarak çok yanlış buluyorum. Kendi gücümüzü ve potansiyelim izi hafi
fe alm aya hakkım ız var mı?
meme trafiğinden söz ediyorum). Devlet idaresinin kadınla
rı ve kadın örgütlerini “kadın so ru n u ’nun çözüm üne m em ur
etm ek ve üstelik kendisini de onların başına denetçi koymak
arzusu görülmeyecek gibi değil elbette; bu arzunun tarihim iz
de, siyasal kültürüm üzde temelleri de var. Ama böyle diye yıl
larca emek verdiğimiz, açtığımız koskoca bir alanı boşaltacak
mıyız?" Yani, feminist hareketin kendi taleplerine sahip çık
ması, bir politik özne olarak “orada” olması gerekmiyor mu?
Bunun bizce doğru olan yollarını aramak, bunun müzakere
sini yürütm ek önemli değil mi?
11 Bir arkadaşım, İçişleri Bakanlığının yüksek düzey bürokratları ile bir toplan
tıda, “tabii bürokrasinin de bu süreçte terbiye olacağını, sivil örgütlerle çalış
m ayı öğreneceğini um uyoruz” gibi bir şey söylediğinde salona çöken ölüm
sessizliğini hatırladıkça hala gülerim. Evet, eğitim şart!
lediğinizi görürsünüz12. Bunu yaparken bazı varsayımlarınız
vardır; bu varsayımlar o kadar “tabii”dir ki, varlıklarını fark
etmezsiniz: Toplum, insanlardan/bireylerden oluşur. Bu ikisi
nin ortasında, bir de “insan grupları” vardır. Bu insan grupla
rı, bizim hedef kitlemiz, paydaşımız ya da engelimiz olabilir.
İnsan grupları, bireylerden oluşur. O nları grup haline getiren,
belirli özellikleridir: Kadınlık/erkeklik, göçmenlik, okumaz
yazmazlık... Bu özellikler, genellikle, bizim bir proje yapma
mıza neden olan “so ru n ’un da kaynağıdırlar. Dolayısıyla, in
san gruplarının varlığı, sorunun kendisidir aynı zamanda.
Dikkat edilirse, buradaki “politik özne” ile bir toplum sal so
run olarak kadın erkek eşitsizliğini çözmeye soyunan politik
özne arasında çok temel bir fark var.
14 E şitlik ile özgürlük arasındaki gerilim in 1789 insan Hakları Bildirgesi bağ
lam ında tartışıldığı bir yazı, benim bu konuyu düşünm em e çok yardım cı
oldu: Etienne Balibar, Masses, Classes, Ideas içinde, “ Rights o f Man and
Rights o f the C itizen” başlıklı bölüm. Eşitliği özgürlüğün bir gereği olarak
ele alan ve benim de kendim e çok yakın bulduğum bir yaklaşım , M artha
N ussbaum ’unkidir- ne yazık ki henüz tek bir kitabı bile dilim ize çevrilm edi.
Eşitlik, Tanınma, Özgürlük
Küskün feminizm
“Eve gidip reçel filan yapayım artık” duygusu bütün fem i
* Hiç yayınlanm ayan bu yazı, fem inistler arasında epey dolaştı. Y ıllar sonra,
şimdi baktığımda, aradan geçen zam anda bazı kategorilerin anlam ını kay
bettiğini, yeni kategorilerin oluşturulm ası gerektiğini gördüm. Ama bir yan
dan da, 1990’ların sonunda bir feministin gözünden “alem ler” in nasıl görül
düğüne ilişkin fikir verdiğini düşündüm ve öylece bıraktım . Bugün daha çe
şitlenm iş, yepyeni bir sınıflam a yapılabilirdi! Tapınak rahibeleri, “ içinde ben
yoksam o feminizm değildir”ciler, diplom atlar, klavye eylem cileri...
nistlere ara ara gelir; bazılarına gelir ve gitmez, işte onlar-
dır küskün feministler. Yorgun fem inistlerden farkları, her
an yeniden dönm e ihtim alleri olmasıdır; küserler ama yan
gözle de olup biteni izlerler, kendileriyle ilgilenilmesi, şefkat
gösterilmesi halinde, hoş sürprizler yapabilirler.
Kırgın feminizm
Başka fem inistlerden ağır darbe alıp köşesine çekilen kadın
ların feminizmidir. Küskün fem inistlerden farkları, m ücade
le enerjilerinin değil, sosyal enerjilerinin tükenm iş oluşudur.
Yorgun feminizm
“Biz hepsini yaptık bunların, bir şey olm uyor” derler. H ak
lıdırlar. Aynı zam anda haksız. H abire yapm adan olmaz za
ten çünkü!
Kendine feminizm
Fem inisttirler de bunun fem inist harekete pek faydası olmaz.
Öncelikleri falan- ne bileyim işte! Akademikler arasında çok
vardır kendine feminist.
Bilgici feminizm
Bunlar çok şanssız bir grupturlar. Herkes bir takım alanlarda
uzmanlaşır ve derinleşirken, bu garibanlar her şeyden biraz
biraz bilm ek zorundadırlar. Ç ünkü çeşitli konulardaki ani
masyonlara kadın gerekir, uzm anlar gönül indirmez, bunlar
gider. Yazık onlara. Ama işte, her şeyden biraz bilince, o za
m an bu her şeyin kendi arasındaki bağlantıları görme şansını
da bunlar bulur, şahane politik analiz yapabilirler yani. Yok,
o kadar da yazık değil.
Asabi feminizm
Biraz yaş durum uyla ilgilidir. Genç ve siniili kadınlardır
(ama yaşlı ve siniili istisnaları da hatırlayalım!). Bunlara sa
bırla, taham m ülle, şefkatle yaklaşmak gerekir. Çatışm anın
faydası yoktur, asabiyetlerini artırır sadece.
Yerli feminizm
Soldan sağa, geniş bir yelpazededirler. İsimleri Gül Çiçek,
Koşan Dişi Kara Kartal, Beyaz Bulut falandır.
Profesyonel feminizm
Vazifeli personel feminizmiyle karıştırılmaması gerekir. G ü n
cel gelişmeleri yakından izleyerek eğilimlere göre yol alan bir
türdür. Bugün yönetişim , yarın savunuculuk... Projeler, pro
jeler... Kadınlarla pek alakaları yoktur; projelerinde çalıştıra
caklarını bilirler, bir de “hedef grup” diye tanım ladıkları ka
dınları bildiklerini düşünürler.
Harbi feminizm
Solculuğun harbi delikanlılığa evrildiği dönem de, bu kadın
lar da solcu harbi kızlar olarak zuhur etmişlerdir. Argoysa
argo, delikanlılıksa delikanlılık. Sıkıcıdırlar.
Ruhen feminizm
“Ben küçükken babam a kafa tutardım , neden annem le ben
evde oturuyoruz da sen dışarı çıkıyorsun diye sorgulardım ”
filan gibi şeyler söyleyenlerin feminizmidir.
Makro feminizm
Sadece dünyayı Saylon’luların işgal etmesi çapındaki olayla
ra ilgi duyanlar için birebir- uluslararası kadın ticareti filan
gibi konularla uğraşır.
İşlerin artık eskisi gibi olmayacağı, her şeyin daha iyi olacağı
anlam ına gelmiyor elbette. M uhtem elen tersi. Hele siyasetin
bu kadar güdükleştiği, sol m uhalefetin görünm ez hale gel
diği, ortalıkta milliyetçiliğin çeşitlemelerinden başka bir şe
yin kalmadığı durum da, değişimin özgürlüğe doğru olacağı
nı düşünm ek için hiçbir neden yok.
4 Alev A latlı, Zam an Gazetesinin yayım lam ayı reddettiği yazısında, türba
nın böyle bir simge olduğunu zekice ve zarifçe anlatıyor: G erçek kadınlı
ğın sim gesi tülbentin karşısında, erkeksi ve siyasallaşm ış türban. Ona göre
yara saran, kırık kol bağlayan, yoğurt süzen, hasta teri silen tülbente karşı
lık türban, kadınların ikincil olduğunu söyleyen bütün bir geleneğin sim ge
sidir. Kadınlığın “ doğal haller” içinde “gerçek kadınlık” olabileceği, siya
sallaştığında erkekleşeceği fikriyle ilk karşılaşm am ız değil bu; ama doğru
su çok ikna edici olduğunu kabul etm ek lazım!
Kuku K ardeşliği
A m argi Dergi, 21. sayı, 2011
Kadın Temsili
Ceza Yasasının eski hali, yani sekiz yıl önceki, zina ile ilgili
ikiyüzlü ahlakı çok güzel yansıtıyordu: Adam ın zina yapmış
sayılması için öteki kadına ev tutm ası falan gerekiyordu ama
kadın bir adamla aynı çatı altında baş başa kaldı mı yanıyor
du. Şimdi C H P ’nin de işbirliği yapm aktan utanm am asının
nedeni bu: A rtık eşitlik sağlanmış, ikisine de aynı m uam e
le yapılıyormuş! G rup Başkan Vekilleri televizyonda haber
cinin “Peki Sayın Koç, nasıl oldu da sizin parti ikna oldu bu
işe” sorusu karşısında top çevirirken böyle bir şeyler deme
ye getirdi: Kadın erkek eşitliği konusundaki hassasiyetlerine
halel gelmemişmiş! Yuh! Bütün mesele buydu çünkü: Erkek
lerle kadınlara aynı şeyi yaptın mı eşitlik meselesini çözersin.
“Çağdaşlık” şampiyonları!
Bir ara Defne Joy Foster’ın sunduğu bir program vardı, ta
bii katiyen yemek işlerinden anlamadığı için, böreğin üzeri
ne yum urta sürme girişimleri falan hakikaten insanda “çekil
kızım kenara, ben yapıvereyim” deme isteği uyandırıyordu.
Zaten ahçı da müstehzi bir gülümsemeyle taham m ül ediyor
du bu girişimlere. Ama orda zaten risotto, lazanya falan gös
teriyorlardı, öyle arabaşı çorba değil. BBC’nin yıllardır de
vam eden eğlenceli yemek program ı “Ready, Steady, C ook”
tarzı yemek programlarıyla Samanyolu’nun bildik atmos
feri arasında dağlar kadar fark var. Bizde sanıyorum Gülriz
Sururi’nin öncülük ettiği bir tarz: Şık, hafif ve sağlıklı yi
yecekler hazırlama, bunu da çabucak yapma. Emek yoğun
olanlar yerine. Öyle soğan kokulu m utfaklarda saatlerce sifti
nip durm ak m arifet değil, şıkır şıkır giyinip, tıkır tıkır yapa
caksın yemeğini. Şişmanlatmayacak, vitam ini minerali şunu
bunu yerli yerinde olacak. Sunum , yemeğin kendisinden bile
m ühim , tabaklar şık olacak, sadece damağa değil, göze de hi
tap edecek. “Siz hala annenizin m argarinini mi kullanıyorsu
nuz” m argarini destekliyordu o program ı nitekim .
Bence her şeyden önce, güçlü bir kadınlık vurgusu var. Hem
kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği sırt çantaları ya
da toplum culuğa işaret eden heybeler yahut kariyer hırsını ve
iddiasını gösteren jilet gibi evrak çantalarından farklı olarak,*
bu çanta, kadınlığın bir simgesi gibi. Pembe. Küçük. Seksi.
Dolayısıyla, hem çok dem ode hem de çok zamane bir kadın
lık olduğunu eklemek gerek. Ç ok dem ode, çünkü kadının
yalnızca cinselliğiyle bağlantı kuruyor. Ç ok zamane, çünkü
kadının yalnızca cinselliğiyle bağlantı kuruyor. Am an alla-
hım! Belki de buna “zamanlar üstü” demem iz gerekecek! Ka
dın dediğin pembe, küçük, seksi bir şeydir. Kadın cinselliği
de öyledir zaten. Pembe. Eh, zamanlar üstü olma iddiası, is
ter istemez böyle bir gerçek dişilik riskini de beraberinde ge
tirir her durum da. Erkeklerin kadınlarla ve kadın cinselliğiy
le ilgili böyle fikirleri olabiliyor ama bu fikirlerin gerçeklik
le pek bir ilişkisi yok, daha çok tem enni düzeyinde kalıyor.
Giriş
1 Örneğin T ürkçe’ye de çevrilen iki klasik çalışm anın her ikisi de, liberal dev
leti norm olarak alır ve kadınların ikincilleştirilm esini bu çerçevede analiz
eder: Philips 1995; Patem an 1993. 1980’lerin sonunda, N ira Yuval-Davis ve
Floya A nthias’ın klasik çalışm ası Women, Nation, State ile birlikte açılan
yeni bir tartışm a alanını da anm adan geçm em ek gerekir. Bu alanı biçim len
direnler de hemen hem en istisnasız biçim de, Batı dışından fem inistler oldu.
2 Rai 1998. Arap toplum larında devletin patriarkal (daha doğrusu neopatriar-
kal) yapısı üzerine tartışm a yaratan bir incelem e için bkz. Sharabi 1988. Mo
dernleşm e ile patriarkanın ulus devletlerin yapılandırılm asında nasıl içiçiçe
geçtiğini ve bu coğrafyadaki devletlerin özgül karakterini oluşturduğunu tar
tışan bu kitap, 1990’larda yaygın biçim de tartışıldı.
lam ının yanısıra, fem inist kuram ın açıklayıcı gücünü de ar
tırm ak anlam ına gelecektir. Aslına bakılırsa, siyasal öznele
rin strateji ve hareketlerinin siyasetin değil de kültürün ala
nında kurulm asının kendisi, bu yazının izleklerinden biridir.
Özellikle kadınlar ve kadın hareketleri söz konusu olduğun
da, yalnızca dışarıdan bakışlara yönelik bir eleştiri olarak de
ğil ama “içerdeki” öznelerin kendi eylemliliklerine ve anlam
dünyalarına ilişkin algılarının da böyle bir açıdan değerlen
dirilmesi gerekir.
3 B elirtm ek gerekir ki bu “korum a”, gerçekte bir yeniden inşa edim idir. Bu
konuya aşağıda döneceğim .
la dolu olmuştur. Sömürgeciliğe direnm ek ve kadın hakları
savunucusu olmak, birlikte sürdürülm esi zor konum lardır.
Bu ikisini uzlaştırmak için kadınların çeşitli stratejilere baş
vurmaları gerekmiştir. Bu stratejilerden biri, kadın hakları
nın İslamın özünde bulunduğu, cinsiyetçi uygulamaların ise
dinden değil, geleneklerden kaynaklandığı fikrine dayalı ge
niş bir söylemsel alan açmalarıdır (Bardan 1995). Bu ideolo
jik ve siyasal mücadele alanını dikkate alm adan, kadınların
seslerine kulak verm eden O rtadoğu’da fem inist m ücadelenin
geçmişini ve bugününü anlam ak zor olduğu gibi, bu m üca
delenin potansiyellerini, düğüm noktalarını ve vaadlerini gö
rebilmek de m üm kün olmayacaktır.
4 1908-1918 yıllan arasında sadece Şam ’da farklı siyasal çizgileri tem sil
eden, kim i m izah ağırlıklı toplam 20 gazete yayınlandı. (W atenpaugh 2006.)
nin tayin edilmesi, m etaforik anlam larının ötesinde, m illi
yetçi ideolojinin tüm toplum sal yaşama nüfuz etm esini sağ
layan koordinat sistemini o turtan stratejik bir hamledir.”
(Bora 2005:243).
6 Çağlayan 2007. Bu çalışm anın önemli tezlerinden biri, nam us norm unun
değişm eyen “G elenek” in bir parçası olm ayıp m odernleşm e ile birlikte orta
dan kalkm adığı, yeni biçim ler aldığı, yeni içeriklerle yüklendiğidir.
mıştı ve m odern çekirdek aile idealine yaslanıyordu7. İran’da
1926’da taç giyen Rıza Şah da, kadınların toplum sal statüsü
nü değiştiren reformlar yaptı (boşanma hakkı tanım ak, eği
tim imkânları sağlamak gibi).
7 Bu idealin siyasi anlam ına ilişkin önem li bir tartışm a için bkz. Sırm an 2002.
8 Bu etkinin ve kadınların taleplerinin m odernleşm e program ı içinde kendine
yer bulmasının sonuçlarının Türk Kadınlar Birliği örneğinde ayrıntılı bir tar
tışm ası için bkz. Zihnioğlu 2003.
9 M ısır’da kadın örgütlerinin hayır işlerinden politik alana doğru kayışını “M ı
sırlıların annesi” olarak adlandırılan Safiya Zaghlul ve ilk kamusal fem inist
figür olan Huda Shaaravvi üzerinden anlatan McCarthy, bu dönüşüm ün ka
dın örgütlenm elerinin yarattığı alternatif kam usallık biçim lerini anlam akta
önemli ipuçları barındırdığını söylüyor. M cCarthy 2001.
dınlar Birliği, başta seçme ve seçilme haklarının kazanılması
olmak üzere, ciddi yasal reformlar elde ettiği gibi, çok partili
dönem e gelininceye dek de her mecliste temsil edildi. Buna
karşılık, M ısır’da bağımsız fem inist hareket geniş bir politik
tartışm a alanı açtı ve en kritik ve zor dönem lerde bile bu ala
nı korum ayı başardı.
10 Söm ürgecilik tarihi olm ayan T ürkiye C um huriyetinde ise “geri” olarak ta
nım lanan, O sm anlı m irası idi. “G eçm iş” ve geleneğin m odem in karşıtı ola
rak inşasına ilişkin bir tartışm a için bkz. Kandiyoti 1997(b)
aynı zamanda “eski”den kopmayı da kapsıyordu. Yani, m o
dernleşme hareketlerinin radikalizmi, esas olarak içine doğ
dukları tarihsel bağlamın bileşenlerini reddederek bir anlam
da “beyaz bir sayfa” açma arzusu ve iddiasından kaynaklanı
yordu. Bütün o “yeni insan”, “yeni aile” tartışm alarının ar
kasında yatan, esasen bu güçlü arzu ve iddiaydı. “Ç ürüm üş”
ve “yozlaşmış” olan yalnızca siyasal yapı değil, bütün bir top
lumsal yapıydı ve bu çürüm enin panzehiri, varolan yapıları
kökünden kesip atarak yenilerini kurm aktı. Bu üç m odern
leşme hikâyesinin üçünde de milli “öz”ün el erim inde du
ran Islami gelenekte değil de çok uzaklarda kalmış muhayyel
bir geçmişte aranması, tesadüfi değildi. Türkiye’de de, İran
ve M ısır’da da bu dönem , İslamiyet öncesine işaret ediyor
du: Türkiye için O rta Asya stepleri, M ısır için Firavunlar dö
nemi, İran için ise köklü Pers kültürü. M odern çekirdek ai
lenin, sevgiye dayalı evliliğin, tek eşliliğin ve kadınların söz
hakkının m illetin “öz” kültürüne içkin değerler olduğu iddi
asıyla, yeni m odern aile, bir Batılı fenomen olm aktan çok,
milli kültürün “gerçek” değeri olarak sunuldu; aynı zaman
da, bu milli değerler, “gelenek”ten farklılaşmayı ve öze dön
meyi de anlatıyordu.11
12 Sirm an’ın “m odem ailenin sırları”ndan söz ederken kast ettiklerinden biri
de bu olmalı: Anneyi feda edip babanın kızı olarak yola devam etmek!
Burada yazarın kendisini haklarından m ahrum bırakılmış bir
grubun, kadınların bir parçası olarak gördüğü, onlar adına
ve haklarını savunmak üzere söz aldığı anlaşılıyor. Bu duruş,
“kadın so ru n u ’nun bir siyasal sorun, konuşan öznenin ise si
yasal bir özne olarak tanım landığına işaret eder. Bu dergiden
yirmibeş yıl sonra, 1940’ta yayınlanan (ve o dönem in yaygın
söylemi açısından hiç de ayrıksı bir nitelik taşımayan) şu sa
tırlar, bakış açısının nasıl tam am en değiştiğini bize gösteriyor:
13 Her satırda okuru çarpan kadın düşm anlığı konusuna hiç girmiyorum ! Ay
dınlatm a bakışından ve bu konum dan konuşan kadınların dilindeki kadın
düşm anlığının başka şeylerin yanında, yukarıda bahsettiğim “aile sim ",
yani babanın kızı olm ayı tercih etm ekle ilgili bir yanı da olmalı.
cak biçim de kurulm ası, öznenin kadın ya da erkek oluşunun
fark etm ediğini değil, kamusal dilin tam am en bir erkek dili
olduğunu gösterir. Bu dili konuşm aya niyetlenen kadınların
kendi kadınlıklarını unutturm aya yönelik stratejileri, üzerin
de çok durulm uş bir konudur.14 Ancak buradaki tartışmam ız
açısından önemli nokta, kadınlar hakkında ve kadınlar tara
fından yapılan kamusal konuşm anın dilindeki büyük kırıl
madır: H ak kavram ının tam am en gözden kayboluşu ve ye
rini kadınların nasıl olmaları gerektiğine ilişkin ahlakî/kül
türel norm ların alışı, cinsiyet eşitsizliğinin bir siyasal sorun
olarak tanım lanm asının da sona erdiğine işaret eder.
14 Ö rneğin Eser Köker, kadınların siyasal deneyim lerini görsel m etinler üze
rinden okuduğu kitabında, 1935 yılından bir fotoğraf, bir kadın m illetveki
li adayının seçim konuşm asının fotoğrafı üzerine şunları söyler: “A rtık m o
dern T ürkiye’nin olgunlaşm a enstitüsü çıkışlı kalıplarıyla kamu hayatına çı
kan kadını, erkek giysilidir. Tayyörlü, paltolu, trençkotlu. K adınların kamu
hayatında duruşlarının rengi siyah, kahverengi, lacivert olarak tayin edilir.
Erkek gibi giyinm ek ve davranm ak, kam usal ve siyasal yaşam da kalın çiz
gilerle belirir.” K öker 2000.
15 Dikkat edilirse, m odem ist/gelenekçi siyasetler arasındaki çelişkilerde de
kültürün alanına girildiği an, kadınlardan ve/veya aileden söz ediliyordur.
duğuna doğru uzanması (bugün Türkiye’nin gündem inin
ilk sıralarına oturm uş görünen türban tartışm asında olduğu
gibi) bir siyasal tartışm a yanılsaması yaratsa da biraz daha ya
kından bakıldığında, kültürel ve ahlaki alandan alınmış eski
ikiliklerin kimi zaman yeni kisveler altında, kimi zaman eski
biçimleriyle iş görmeye devam ettiği, aydınlık/karanlık, ile
ri/geri gibi kavram çiftlerinin çerçeveyi çizdiği görülebilir.
16 2008 yılının O cak ayında İranlı fem inistlerin dergisi Z anan’ın hüküm et ta
rafından kapatılm ası, hüküm etin de aynı görüşte olduğunu gösteriyor ola
bilir!
nın hem de M üslüm an ülke pratiklerinin tartışıldığı zem in
ler oldu. Bu kongrelerin İkincisinin sonuç m etninde, “İslâmî
feminizm, ‘İslami yasa’ olduğu söylenen bu düzenlemelerin
onları uygulayanlar tarafından söylendiği gibi ‘A llahın yasa
sı’ değil, yüzlerce yıl önce, kadınların erkeklerin malı olarak
görüldüğü ve dinsel söylemlerin tam am en erkeklerin elinde
olduğu toplum larda insanlar tarafından yaratılmış yasalar ol
duğunu belirtir” ifadesi yer alıyordu.
Rai Shirin (1998) “Women and the State in the Third W orld”,
Women and Politics in the Third World içinde, der. Haleh
Afshar, Londra: Routledge.
1 Örneğin, Şirin Tekeli, “Tek Parti Dönem inde Kadın Hareketi de Bastırıldı”,
Sol Kem alizm e B akıyor içinde, (der) Ruşen Çakır, Levent Cinem re. İstan
bul: M etis Yayınları. 1991.
Yeşim Arat, “Türk M odernleşm e Projesi ve Kadınlar”, T ü rk iy e ’de M odern
leşme ve Ulusal K im lik içinde (der) S. Bozdoğan, R. Kasaba. İstanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları. 1998.
Selda Şerifsoy, “Aile ve Kem alist M odernizasyon Projesi, 1928-1950”, Va
tan, Millet, Kadınlar, içinde (der.) A. G. Altınay. İstanbul: İletişim Yayınla
rı. 2000.
2 Bir iki istisnayı anmadan geçm eyelim : N ükhet Sirm an (2002), Ayşe Durak-
başa (1998) her ikisinin çalışm alarına da yazının ilerleyen bölüm lerinde dö
nülecek.
lerin on sekizinci yüzyıla kadar giden tarihinin unutulm ası
gibi, Osm anlı kadınlarının hak talepleri de unutuldu. Ken
di hakları için mücadele etmiş, söz söylemiş, sesini yükselt
miş kadınların yok sayılan tarihinin yerini büyük kurtarıcı
tarafından cehaletin karanlığından çekilip çıkartılmış, kur
tarılmış kızların hikâyesinin alması, kadınlar açısından cid
di sonuçlar doğurdu.3 H er şeyden önce, C um huriyet önce
sinden taşınan bir mücadele deneyimi ve hareketi, neredey
se iz bırakm adan ortadan kalktı. Başka O rtadoğu ülkelerin
de, örneğin M ısır’da varlığını kesintisiz olarak sürdüren ve
önemli bir siyasal figür olarak hesaba katılması gereken “ba
ğımsız” kadın hareketinin Türkiye’de yeniden doğuşu, an
cak 1980 darbesinden sonra m üm kün olabildi. Yine de, M ı
sır kadın hareketi yirmi yıl boyunca evlenme yaşının yüksel
tilmesi gibi son derece sınırlı kazanımlar elde edebilirken,
Türkiye’de başta seçme ve seçilme haklarının kazanılması ol
m ak üzere, ciddi yasal reformlar yapıldı; tek partili dönem de
kadınlar Meclis’te hep temsil edildiler.4
3 Bu sonuçları daha etraflıca tartıştığım bir yazı için bkz. “O rtadoğu’da Ka
dın Hareketleri: Farklı Yollar. Farklı Stratejiler” , İÜ SBF Dergisi, No: 39,
Ekim 2008.
4 Bu tem silin niteliği ayrı bir tartışm a konusu elbette. Ama m illetin m eclisin
de, çok partili dönem e gelininceye kadar Cum huriyet kızları kendilerine her
zam an bir yer buldular. Bu temsil ve kadınların siyasal katılımı üzerine son
derece ilginç bir çalışm a, kadın fotoğraflarının okunm asıyla Eser Köker ta
rafından yapılm ıştı. Bkz. Albüm. Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araş
tırm a ve Uygulama M erkezi ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdür
lüğü Yayını. 2000.
sal “gelenek”e kurtulunm ası gereken bir gerçeklik muam ele
si yapılması, bu hanelerin gerçekliğinin de unutulanlar arası
na katılmasına yol açtı. Ancak çok yakın bir dönem de, D u-
ben ve Behar’ın (1996) çalışması türünden bazı çalışmalarla
bu unutuşun tozları silinip gerçekliğe bir başka perspektiften
bakma imkânı bulunabildi. Bu unutuş, kadınların hak m üca
delelerine ilişkin ilk unutuşu destekleyici nitelikteydi: Baba
nın despotlukla, annenin ise cehalet ve dar kafalılıkla malûl
olduğu bu hanelerden nasıl bir kadınlık çıkabilirdi ki?
5 C erahatli bir çıban gibi işleyen cinsellik im gesi tam da bu noktada zihnim izi
kurcalar durur. K ızlar herm afroditalar olm ayı bir başarabilselerdi!
ler bulup evlenene kadar cinselliklerini bastırm ak zorunda
dırlar.” (Durakbaşa 1998:47). Partha Chatterjee’nin (2002)
belirttiği gibi, babalarla kızları arasındaki gizli anlaşma, Ba
tılılaşmaya rağmen kültürel kim liğin korunm ası için strate
jik bir araçtır. O sm anlı/O rtadoğu bağlamı, bu bakım dan öz
gül bir bileşen de içerir: M odernleşm eci erkek elitin kendi
ne bakışının oryantalist perspektifin ışığında kırılmış olm a
sı. Bu göz ne görür? H er şeyden önce, oryantalist ressam
ların, Ingres’in, Delacroix’nun gördüğünü: Sereserpe uzan
mış onlara bakan çıplak kadınlar. Gizemli ama ulaşılabilir.
B ütün bir coğrafyanın böyle bir arzu nesnesi olarak tasar
lanmasına, bir anlam da kadınlaştırılm asına karşı, bu coğraf
yanın kadınlarını gizemlerinden arındırıp döpiyeslerle zırh
landırm ak, yalnızca namus kodlarına ilişkin bir titizlenm e
yi değil, aynı zam anda erkekliği yeniden elde etm e arzusu
nu da gösterir. H er ne kadar bu strateji bir eşitlik söylemi
içinde uygulanmışsa da, kadınların “açılması” ve eşit yurttaş
lar olarak yeniden tanım lanm ası, sömürgeci fantezilerin an
lattığı “Kadın”dan kurtulm a arzusunu da içerir. Bu anlam
da, O sm anlı’dan Türkiye C um huriyet’ine geçişin yalnızca
iktidarı babadan alan oğulların değil, aynı zam anda “düveli
muazzama”ya karşı savaşan askerlerin hikâyesi de olduğunu
unutm am ak gerekir. Ve kadınların “açılması”ndan değil, dö
piyeslerle örtünm elerinden bahsetm ek daha doğru olacaktır.
Kız Kardeşler
5 Kadın yoldaşlığının tuzla buz edildiği bir öm ek için T ürk K adınlar Birli
ği tarihine, partiden dem ek olma yoluna nasıl girildiğinin hikâyesine bak
m ak aydınlatıcı olabilir. Yaprak Zihnioğlu (2003), K adınsız İnkılap. İstan
bul: M etis Yayınları.
Sonuç